18
Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik ULUSAL SEMPOZYUMU 14–16 Aralık 2006 KONYA B İ L D İ R İ L E R KONYA / 2007

Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve …isamveri.org/pdfdrg/D154945/2007/2007_BULUTIH.pdfMevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti 569 Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında

  • Upload
    others

  • View
    16

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve …isamveri.org/pdfdrg/D154945/2007/2007_BULUTIH.pdfMevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti 569 Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında

Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik

ULUSAL SEMPOZYUMU 14–16 Aralık 2006

KONYA

B İ L D İ R İ L E R KONYA / 2007

Page 2: Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve …isamveri.org/pdfdrg/D154945/2007/2007_BULUTIH.pdfMevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti 569 Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında

SÜMAM Yayınları: 1 / Bildiriler Serisi: 1 / Yıl: 2007

Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik – Bildiriler / ss. 567-583

MEVLÂNA’DA EHL-İ BEYT MUHABBETİ

Halil İbrahim BULUT∗

ÖZET

Mevlâna’nın yaşadığı dönemde Türk boyları arasında bazı Şiî-Batınî görüşler az da olsa taraftar bulmuştur. Mevlâna’nın bu görüşlerden etkilendiği veya bunların mensubu olduğu şeklinde bazı iddialar ileri sürülmüştür. Bu nevi iddialara cevap verebilmenin en doğru yolu bizzat Mevlâna’nın eserlerini incelemek ve burada ortaya koyduğu mezhebî anlayışları tahlil etmekle mümkündü. Bu bildiride Mevlâna’nın Hz. Ali, Hasan, Hüseyin ve Kerbelâ hakkındaki görüşleri incelenecektir. Ayrıca Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Aişe başta olmak üzere Ashab-ı kiram hakkındaki tutumu da değerlendirilecektir. Böy-lece Mevlâna’nın hem Hz. Ali ve ahfadına hem de Hz. Ebu Bekir, Ömer ve diğer sahabe-ye karşı tutumu ortaya konulmak suretiyle onun bir Sünnî ya da Şiî veya Şia sempatiza-nı olup olmadığı belirlenmeye çalışılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Mevlâna, Ehl-i beyt, Mesnevî, Hz. Ali, Kerbela

THE LOVE OF AHL AL-BAYT IN MAWLANA

ABSTRACT

Some Shiite and esoteric Islamic thoughts received the attention of Turkish tribes in the period of Mawlana. It was argued that Mawlana was influenced this type of ideas or he became the follower of Shiite and Esoteric opinions. One of the best ways to response this argument is to analyze the writings of Mawlana. In this paper, the opinion of Maw-lana pertaining to Ali, Hasan, Huseyn and Karbala will be examined. Moreover, his attitudes towards Abu Bekr, Omer, Othman and Aisha will be evaluated. After explor-

∗ Doç. Dr., Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.

Page 3: Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve …isamveri.org/pdfdrg/D154945/2007/2007_BULUTIH.pdfMevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti 569 Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında

Halil İbrahim BULUT

568

Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik – Bildiriler

ing his treatments of this companions of Prophet Muhammad we try to reach a conclud-ing that whether Mawlana is a follower of Sunni thought of Islam or Shiite.

Key Words: Mawlana, Ahl al-Beyt, Masnawi, Ali, Karbala.

Türklerin yaşadığı coğrafyada ve Mevlâna’nın yaşadığı dönemde etkili olan mezhebî hareketlerden biri hiç şüphesiz Hz. Ali çevresinde oluşturu-lan anlayışlardır. Bunların bir kısmı Şiî-İmamiyye mezhebine uygun iken, önemli bir kısmı da Bâtınî-İsmâilî anlayışa aittir. Bu ve benzeri aşırı grup-lar, Hz. Ali başta olmak üzere onun evladına bir takım üstün vasıflar at-fetmiş ve bu çerçevede İslam dininin özüne uygun düşmeyen görüşler ileri sürmüşlerdir. Mevlâna’nın bu görüşlerden etkilendiği veya bunların men-subu olduğu gibi bir takım asılsız iddialar ileri sürülmüştür. Aslında hangi mezhep ve meşrepte olursa olsun ilmi, ameli ve kişiliğiyle ün yapmış bü-yük şahsiyetler, her mezhep sahibince kendi taraftarı olarak gösterilmeye çalışılır. Bu itibarla ün yapmış şahsiyetlerin nesebi ve milliyeti konusunda tartışmalar olduğu gibi inancı, fikriyatı ve mensubiyeti hususunda da farklı görüşlerin ileri sürüldüğü görülür. Bu tartışmaları doğru bir şekilde sonuç-landırabilmek için söz konusu şahsın kendi eserlerine ve burada ortaya koyduğu görüşlere inmek, tarafsız ve bilimsel bir tarzda bunları incelemek çoğu defa yeterli olacaktır.

Fikirleri, mezhep ve meşrebi konusunda tartışılan önemli şahsiyetler-den biri Mevlâna Celâleddin Rûmî’dir. Eserleriyle, ortaya koyduğu dünya görüşüyle ve bıraktığı etkiler sebebiyle her mezhep veya meşrep mensubu onu kendi tarafına çekmek suretiyle elinin güçleneceğini düşünmüş, bunu gerçekleştirebilmek için işlerine yarayabilecek her bir ayrıntıyı delil olarak kullanmaktan geri durmamışlardır. Hatta Mevlâna’yı kendi mezhep ve meşrebinden gösterebilmek için eserlerine sonradan müdahale edilmiştir. Bu bağlamda Mevlâna’nın şiirleri arasına kendisine ait olamayan bazı şiir-ler karıştırılmıştır. Bunlar, aşırı Şiî guruplardan İsmâiliyye mezhebine mensup şairlerin Hz. Ali’yi tanrılaştıran şiirleridir. İranlı edip Hidayet Han’ın Dîvân-ı Şemsi’l-Hakâyık adıyla hazırlayıp 1280/1863 yılında Tah-ran’da neşrettiği Dîvân’da Mevlâna’ya ait olmayan bazı şiirler bulunmak-tadır. Dilimize de tercüme edilen Dîvân,1 içerdiği bazı şiirler sebebiyle

1 Mithat Baharî Beytur, İran ediplerinden Hidayet Han'ın Dîvan-ı Şemsi’l-Hakâyık adlı kita-

bını üç cilt halinde dilimize tercüme etmiş ve Dîvân-ı Kebir’den Seçmeler adıyla Kültür Ba-

Page 4: Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve …isamveri.org/pdfdrg/D154945/2007/2007_BULUTIH.pdfMevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti 569 Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında

Mevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti

569

Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik – Bildiriler

Mevlâna hakkında farklı mülahazaların ileri sürülmesine zemin hazırla-maktadır. Ancak Tahran Üniversitesi’nden Prof. Fîruzanfer, Şia tarafını tutmadan, ilim aşkıyla uğraşarak şimdiye kadar basılmış veya basılmamış Mevlâna’ya ait bütün divanları inceleyerek, nüsha farklarını da göstererek gerçekten Mevlâna’ya ait şiirleri ortaya koymuş ve neşretmiştir. Onun bu gayretleri sonucunda Dîvân’da Hz. Ali’yi ilahlaştıran şiirlerin olmadığı anlaşılmıştır.2 Ancak önceki eseri okuyan bazı kimseler, kendine ait olma-yan ve Hz. Ali’ye insan üstü bir konum atfeden bu şiirlere dayanarak Mev-lâna’nın Şiî-Bâtınî olduğunu ileri sürmüşlerdir3.

Aşağıda Şiî anlayışı diğer İslamî gruplardan ayıran en önemli farklılık-lar dikkate alınarak Mevlâna’nın eserlerinde Şii unsurların bulunup bu-

kanlığı tarafından yayımlanmıştır. Ne yazık ki bu üç ciltlik tercümede, Mevlâna'ya ait ol-mayan bir çok şiir bulunmaktadır. Bu şiirler bir takım Şiî ve İsmâilî şairlere aittir. Söz konusu eserin bir ayıklama yapılmadan dilimize çevrilmesi yurdumuzda, Mevlâna'nın yanlış tanınmasına sebep olmuştur. Ayrıca Abdülbaki Göِlpınarlı'nın Dîvan-ı Kebîr'den seçtiği, nesir halinde tercüme ettiği ve Güldeste adını verdiği şiir kitabı 1955 yılında Remzi Kitabevi tarafından yayınlandı.

2 Can, Şefik, Mevlâna, Hayatı, Şahsiyeti, Fikirleri, Ötüken Yay. İstanbul 1997, s. 327. 3 Gölpınarlı, Abdülbâki, Mevlânadan Sonra Mevlevîlik, İstanbul 1983, s. 300. Bu konuda Bazı

müsteşriklerin de benzer iddialar ileri sürdükleri bilinmektedir. Örneğin F. Babinger, Anadolu Selçuklularının –şüpheye imkan bırakmayacak şekilde- Şiî bir mezhebe mensup olduklarını, yani Alevî olduklarını ileri sürmekte ve dönemin ulemâsını da bu çerçevede ele almaktadır. (bk. Franz Babinger, Anadolu’da İslamiyet, (çev. Ragıp Hulusi), İstanbul 1996, s. 13-14) Günümüzde de bazı Alevî gruplar, Mevlâna’ya atfedilen bu nevi şiirlerden hareketle onun Hz. Ali konusunda aşırı Şii grupların dile getirdiği benzer düşünceleri paylaştıkları anlaşılmaktadır. Örneğin Karacaahmet Sultan Derneği’nin internet sitesinde Mevlâna’nın bir şiiriyle alakalı şöyle bir yorum yapılmıştır: "Cihan var oldukça Ali var idi. Cihan var olurken de Ali vardı.” Cihan'ın temeli suret buluncaya kadar var olan Ali idi. Yer resmedilinceye, zaman husule gelinceye kadar var olan Ali idi. Veli vasıf olan Şah Ali, cömertliğin, keremin, bağışın sultanı idi. Ali'den ötürü melekler Adem'e secde ettiler. Adem bir kıble gibi idi, secde olunan Ali idi, Adem'de, Şit'te, Eyyup'da, İdris'te, Yusuf'ta, Yunus'ta, Hud'da, Musa'da, İsa'da, İlyas'da, Salih'de, Davud'da Ali idi. Nefsin tamamın-dan ötürü Cihan sofrası üzerinde elini bulaştırmayan kahraman aslan Ali idi. Kur'an'ın yer yer ayetlerinde Tanrı'nın ismetini vasf ile öğdüğü Kur'an sırlarının kaşifi Ali idi. Kapı-sının toprağı kadir ve kıymette arşın semasından daha ileri geçen, O durmadan Hakk'a secde eden arif Ali idi. İslam yolunda iş düzelmedikçe durup dinlenmeyen o şerefli, vekarlı şah Ali idi. Hayber kalesinin kapısını bir hamlede koparıp açan o kaleler fatihi Ali idi. Afaka her bakışımdan gördüm ki, yakın yüzünden her varlıkta var olan Ali idi. Bu kü-für olmaz küfrolan söz bu değildir. Cihan var oldukça Ali var olur, Cihan var olurken de Ali vardı. Tebriz'in Şems-ül hakkı Cihan'ın gizli ve açık sırlarından her ne gösterdiyse hepsi de Ali idi." Mevlana Celaleddin Rumi (bk. www.karacaahmet.com/makaleler_ayrinti.asp?id=57&next=58&prew=56; 10

Aralık 2006)

Page 5: Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve …isamveri.org/pdfdrg/D154945/2007/2007_BULUTIH.pdfMevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti 569 Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında

Halil İbrahim BULUT

570

Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik – Bildiriler

lunmadığı araştırılacaktır. Eserlerinde ortaya koyduğu Hz. Ali, Hasan, Hüseyin ve Kerbelâ gibi figürlerden hareketle bu konulardaki görüşlerinde Kur’an ve sünnete aykırı bir anlayışının olup olmadığı izah edilecektir. Ayrıca Mevlâna’nın Şii olup olmadığını belirleme hususunda onun Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ayşe ve genel itibarıyla Ashab-ı Kiram hakkındaki görüşleri de bize yardımcı olacaktır. Çünkü Şiîlerin asla tasvip etmediği ve Şiî olmanın en önemli kıstaslarından biri kabul edilen “Sahabeye tan etme, onları kötüleme” özelliğinin Mevlâna’nın eserlerinde mevcut olup olmadığının ortaya konulması önem arz etmektedir. Zira Şia’ya mensup bir Müslümanın Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman gibi sahabilere sempati ile bakması ve bunların faziletini dile getiren güzel söz-ler söylemesi mezhebî ölçülerle izah edilemez. Biz burada, Mevlâna’nın hem Hz. Ali ve ahfadına hem de Hz. Ebu Bekir, Ömer ve diğer sahabeye karşı tutumunu değerlendirmek suretiyle onun bir Sünnî ya da Şiî veya Şia sempatizanı olup olmadığını ortaya koymaya çalışacağız.

A- MEVLÂNA’DA EHL-İ BEYT SEVGİSİ

Ev halkı anlamına gelen “Ehl-i Beyt” terkibi, ev sahibiyle onun eşini, çocuklarını, torunları ve yakın akrabalarını kapsar. Ehl-i Beyt tabiri İslamî dönemden günümüze kadar sadece Hz. Peygamberin ailesi ve soyu mana-sına gelen bir terim olmuştur. Ehl-i Beyte kimlerin dahil olduğu hususunda farklı görüşler mevcuttur.4 Biz, en dar kapsamıyla Ehl-i Beytten; Hz. Pey-gamber, Fâtıma, Ali, Hasan ve Hüseyin’i kastetmekteyiz.

1-Mevlâna’da Peygamber Sevgisi

Mevlâna, Hz. Muhammed’e ve Ashâb-ı Kirama olan sevgisini ifade etmeyi bizzat Hz. Peygamberin bir tavsiyesi olarak kabul etmiş ve bunu her fırsatta dile getirmekten geri durmamıştır. O, yaşantısıyla olduğu gibi diliyle de Hz. Peygambere daima hürmet ve muhabbet beslediğini ifade etmiştir. Hz. Peygamber söz konusu edildiğinde Mevlâna’nın üslubunun ayrı bir saygı ve incelikle dolu olduğu görülür. Nitekim bir rubaide Mevlâ-na; “Canım bedenimde oldukça Kur’an’ın kulu ve kölesiyim; seçilmiş Mu-hammed’in yolunun toprağıyım. Birisi, sözlerimden bundan başka türlü

4 Ehl-i beyt terimi hakkında geniş bilgi için bk. Mustafa Öz, “Ehl-i Beyt”, DİA, X, 498-500.

Page 6: Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve …isamveri.org/pdfdrg/D154945/2007/2007_BULUTIH.pdfMevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti 569 Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında

Mevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti

571

Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik – Bildiriler

bir söz naklederse o kişiden de bezmişim ben, o sözden de”5 diyerek hem Kur’an’a hem de Hz. Peygambere bağlılığını dile getirmiştir.

Mevlâna’nın Hz. Peygambere olan derin sevgi, saygı ve bağlılığı; Allah Resulünün isminin ve hatırının büyüklüğü, saygın ve etkileyici kişiliği, güzel ahlak sahibi olması, ilâhî ihsan ve ikrama nail olması, mesajının ev-rensel olması gibi sebeplere dayanmaktadır.6 Mevlâna’ya göre Hz. Mu-hammed’i; vahye muhatap olması, mucizelerle desteklenmesi, dini tebliğde büyük mücadelelerde bulunması, hakkı ve adaleti tesis etmesi, getirdiği dinin son ve mükemmel olması gibi sebeplerden dolayı onaylamak ve des-teklemek gerekir. Mevlâna’nın Hz. Peygambere olan sevgi ve muhabbeti, onun ahfadını da sevmeyi içermektedir. Nitekim Mevlâna, “Allah'ım! Sen, canları, Yasîn soyunun7 gittiği yoldan canlara ulaştır! Nasıl ki, dua etmek bizden, kabul etmek de Sen'den ise, dualarımızı, Yasîn soyundan gelenlerin dualarına kat!”8 diyerek Ehl-i Beyt yolundan gitmeyi hedeflemiş, Hz. Mu-hammed ve onun soyundan gelenleri kendine rehber edinmiştir. Aslında onun Ehl-i Beyt muhabbeti de Hz. Peygambere duyduğu sevginin tabii bir sonucudur. Bizim bu tebliğimizdeki hedefimiz doğrudan peygamber sev-gisi olmadığı için bu kadarla yetiniyoruz.

2- Hz. Ali Sevgisi

Hz. Ali, Ashab-ı Kiram arasında Kur’an, hadis ve özellikle fıkıh ala-nındaki bilgisiyle kendini kabul ettirmiştir. Beş yaşından itibaren hicrete kadar Hz. Peygamberin yanında yetişip büyümesi, damadı ve amcasının oğlu olması, Tebük seferi dışındaki bütün savaşlarda Allah Resulü ile bir-likte bulunması gibi önemli özellikleri sebebiyle Müslümanlar Hz. Ali’ye büyük değer vermişlerdir. Cennetle müjdelenen on sahabiden biri olan Hz. Ali’nin fazilet ve menkıbelerine dair rivayetler, diğer sahabe hakkında nak-ledilen rivayetlerle kıyaslanamayacak derecede çoktur. Sahabenin onunla

5 Divân-ı Kebirden Seçmeler, (hazırlayan Abdülbâki Gölpınarlı), İstanbul 1970, s.160, XXXV. 6 Mevlâna’nın Hz. Muhammed’e sevgisi hakkında geniş malumat için bk. İbrahim

Emiroğlu “Mevlâna’nın Hz. Muhammed’e Sevgisi ve Bağlılığı”, Dokuz Eylül Ün. İlahiyat Fak. Dergisi, XVIII, 53-90.

7 Kur'an-ı Kerim'in 36. süresi "Yasîn" diye başlar. Buradaki "sîn", Arapça'da insan manasına gelmektedir. Bu ayette, Hz. Muhammed (s.a.v.)'e hitap edilmektedir. 0 zaman "sîn", Hz. Muhammed'in adı olmaktadır. "Yasîn soyu" da, Peygamber'in soyundan gelen, Hz. Ali ile Hz. Fatıma'dan gelen soydur.

8 Dîvân-ı Kebirden Seçmeler, III, 1.

Page 7: Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve …isamveri.org/pdfdrg/D154945/2007/2007_BULUTIH.pdfMevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti 569 Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında

Halil İbrahim BULUT

572

Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik – Bildiriler

ilgili olarak, gördükleri ve duydukları her bir olayı tespit etmeye çalışmala-rı bu rivayetlerin çoğalmasına sebep olmuştur. Diğer taraftan Şiaya men-sup fırkalar, Hz. Ali’nin sahih haberlerde bildirilen faziletleriyle yetinme-miş, özellikle imamet konusunda ve imamın vasıfları hususunda İslam’ın ruhuna aykırı olan bir takım aşırı görüşler ileri sürebilmişler ve ayrıca Hz. Ali’nin rakibi olarak kabul ettikleri Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman gibi sahabileri de kötülemişlerdir. Bu itibarla genelde Ehl-i Beyt, daha dar an-lamda Hz. Ali hakkında ortaya konulan tavır, kişi veya grupların İslâmî akide bakımından hangi noktada durduklarını belirlemede önemli bir kıs-tas olmuştur.

Mevlâna, Hz. Ali’nin ilim ve anlayış noktasında bizzat Hz. Peygamber tarafından övüldüğünü belirtir. Hadis-i şerifte “Ben ilim şehriyim, Ali de onun kapısıdır.”9 buyrulmasından ilham alan Mevlâna, Hz. Ali için “Sen ilim şehrinin kapısı ve ilim güneşinin şuasısın”10 diyerek bu hususu dile getirir. Yine Mevlâna, “Sen Allah’ın aslanısın, pehlivanısın, cesurusun”11 diyerek Hz. Ali’yi över. Bununla birlikte Mevlâna, Allah Resulün bu kadar-la yetinmediğini, Hz. Ali’ye aslanlığına ve cesaretine güvenmemesi gerek-tiğini ve kamil bir insanın yanında olmasını tavsiye ettiğini de belirtir.12

Mevlâna, Mesnevî’nin özellikle birinci cildinde Hz. Ali’den övgüyle bahseder. Bir yerde o, ihlasın nasıl olması gerektiği hususunda Hz. Ali’yi örnek gösterir: “Amelde ihlasın nasıl olacağını Ali’den öğren. O Allah asla-nını hile ve aldatmadan pâk ve mutahhar bil.”13 diyerek bu hususu dile getirir. Başka bir yerde, muharebe sırasında düşmanını altına alan ve kılı-

9 Hadis, Kütüb-ü sitte içinde sadece Tirmizî tarafından nakledilmiştir. Tirmizî’nin rivayeti,

“Ben hikmet eviyim, Ali de onun kapısıdır” şeklindedir. (Tirmizî, Menâkıb, 20; Ayrıca bk. Münâvî, Feyzu’l-kadîr şerhu’l-Câmii’s-sağîr, Beyrut trs., III, 46) Bu hadis hakkında muhad-disler farklı görüşler ileri sürmüş, özellikle Sünnî alimler hadisi sıhhat yönünden eleştir-mişlerdir. (Geniş bilgi için bk. Seyit Avcı, “Ben ilim şehriyim Ali de Onun Kapısıdır Hadi-si”, Marife Bilimsel Birikim,(Ehl-i Beyt Özel Sayısı), Konya 2004, yıl: 4, sayı 3, ss. 371-381)

10 Biz bu çalışmamızda Mesnevî (çev. Veled İzbudak, Gözden Geçiren; Abdülbaki Gölpınarlı, İstanbul 1988, I-VI) ve Şerh-i Mesnevî’yi .(Tahirü’l-Mevlevî, Şerh-i Mesnevî, İstanbul 1963, I-IX) birlikte kullandık. Buradan sonra ilk eser Mesnevî, ikinci eser ise Şerh-i Mesnevî diye zikredilecektir. “Sen ilim şehrinin kapısı ve ilim güneşinin şuasısın” için bk. Mesnevî, I, 300, b. 3764; Şerh-i Mesnevî, V, 1733, b. 3754; ayrıca bk. Şems-i Terbizî, Makâlât, (çev. Meh-met Nuri Gençosman), I, s. 98.

11 Mesnevî, V,1388, b. 2958. 12 Mesnevî, I, 238, 2960. 13 Mesnevî, I, 297, b. 3721; Şerh-i Mesnevî, V, 1719, b. 3712.

Page 8: Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve …isamveri.org/pdfdrg/D154945/2007/2007_BULUTIH.pdfMevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti 569 Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında

Mevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti

573

Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik – Bildiriler

cını çekip onu öldürmek üzere iken yüzüne tükürmesi sebebiyle düşmanını affeden Hz. Ali için “Ey akıl ve nazardan ibaret olan Ali, yani her şeye aklı eren ve her şeyin hakikatini gören veli, ne gördün ki, beni öldürmekten vazgeçtin?”14 diyerek düşmanını konuşturur. Burada Mevlâna, Hz. Ali’nin nazar ve akıl sahibi büyük bir veli olduğuna dikkat çekmektedir. Aynı hadisenin devamında Hz. Ali için, “Ey kendisinden Allah’ın razı olduğu Ali, felaketten sonra saadeti temsil eyleyen veli, bu işteki esrar penceresini aç”15 diyerek onun veli özelliğine vurgu yapmaktadır. Başka bir yerde Mevlâna, “Ey gönlü sözlerle dolu olduğu halde susan âşık; ötelerden bir haber var mı? Sen "(Hel etâ)" süresini oku, (La feta)" nüktesini söyle!” diye-rek Kur’an-ı Kerim’de Dehr veya İnsan suresi olarak isimlendirilen 76. sureye işaret etmektedir. Bu surede, insanın insan haline gelmeden önce maddî varlığının geçirdiği safhalara işaret edilir. Surenin 8. ayetinden son-ra –bazı tefsirlerde belirtildiği üzere- Hz. Ali ve Ehl-i Beytine sevgi saygı duyulmasına işaret edilir. Mevlâna, buna dikkat çekerek Ehl-i Beytten ol-mayanlara değil, Ehl-i Beytine saygı gerekir, demektedir.16 Diğer taraftan Mevlâna, “Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır” hadisine de atıfta bulunarak Hz. Ali’ye itaat edilmesi gerektiğini dile getirmiştir.17

Mevlâna, Hz. Ali’nin Hz. Peygambere yakınlığı sebebiyle bir takım gaybî sırlara vakıf olduğunu, ancak bunları açıklayamadığını “ney” örne-ğiyle dile getirmektedir. “Niçin ah ettiğimi, ah derdimi anlatacak bir mah-rem, samimi, çok yakın bir dost bulamıyorum? Ben de Hz. Ali gibi kuyuya ah ediyorum.”18 demek suretiyle buna işaret etmektedir.19

Mevlâna, Hz. Ali’nin ağzından; “Perde kalksa da benim yakînim art-mıyor” diyerek imanının ne denli güçlü olduğuna işaret etmektedir.20 Bu hususu izah ederken Mevlâna şöyle bir örnek vermektedir: “Farz edelim ki

14 Mesnevî, I, 299, b. 3745; Şerh-i Mesnevî, V, 1728, b. 3736. 15 Mesnevî, I, 300, b. 3760; Şerh-i Mesnevî, V, 1731, b. 3748. 16 Dîvân-ı Kebirden Seçmeler, III, 49. 17 Mesnevî, VI, 361, b. 4538. 18 Dîvân-ı Kebirden Seçmeler, III, 97. 19 Bir rivayete göre Peygamberimiz Hz. Ali'ye bazı sırlar söylemiş. Hz. Ali dayanamamış bu

sırları bir kuyuya söylemiş. 0 kuyunun ağzında bulunan bir kamış bu sırları duymuş. Bu kamışı kesip ney yaptıkları zaman o gizli sırları feryat ederek etrafa yaymış. Bu beyitlerde Hz. Mevlâna bu halk hikayesine işaret buyurmaktadır.

20 Mevlâna, Fîhi Mâfîh, s. 45.; Şems-i Terbizî, Makâlât, I, s. 30; Sultan Veled, Maarif, (çev. Meliha Anbarcıoğlu), I, s. 42-43.

Page 9: Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve …isamveri.org/pdfdrg/D154945/2007/2007_BULUTIH.pdfMevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti 569 Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında

Halil İbrahim BULUT

574

Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik – Bildiriler

karanlık bir gecede, bir evde herkes yüzünü bir tarafa çevirmek suretiyle namaz kılsa gündüz olunca –hakikat ortaya çıktığından dolayı- yüzlerini çevirmiş oldukları yönü değiştirirler. Fakat onlar arasında gece kıbleye dönük olarak namazını kılan kimse bu hakiki yönden yüzünü çevirmez. Hem niçin çevirsin? Çünkü herkes yüzünü ona doğru çevirir.”21 Burada Mevlâna, Hz. Ali’nin imanının yakîn derecesinde olduğunu, diğer insanlar için gaybî bilgilerden olan bazı hususların –Ali’nin imanının kuvvetli ol-ması bakımından tıpkı perdenin açılması ve hakikatin görülmesi gibi- bir hakikat olduğunu belirterek Hz. Ali’nin faziletini dile getirmektedir.

İlahi takdir konusunda Mevlâna, Hz. Ali’nin “Ben öyle bir adamım ki, kendi katilim olacak kimseye bile, lütfumun tatlılığını, kahr acılığına tebdil etmemişimdir. Bir gün hizmetçimin başımı keseceğini Hz. Peygamber be-nim kulağıma söyledi.”22 dediğini belirterek onun Allah’ın takdirine ne denli büyük bir imanla bağlı olduğunu açıklamaya çalışır. Burada Hz. Pey-gamber Ali’ye kedi katilini göstermiş, Ali de katilinin kim olacağını bildiği halde Allah’ın takdirine boyun eğerek herhangi bir girişimde bulunmamış-tır. Hz. Ali, kendi katili olacak bahtsız insanı devamlı görmesine rağmen ona karşı hiçbir gazap duymamıştır. Zira ölümün Allah tarafından takdir edildiğini bilmektedir. Malum şahıs sadece bir vesiledir.23 Ayrıca Ali’nin kendi katiline de şefaat edeceğini belirten Mevlâna, böylece onun ne denli merhamet sahibi olduğunu da açıklamış olmaktadır.24 Burada Ali’nin gele-cekte vuku bulacak bir hadiseyi bilmesi, Şiî anlayışta ilmu’l-imam bahsinde olduğu gibi25 doğrudan bir takım ilhamlarla haber almasından değil, biz-zat Hz. Peygamberin bildirmesiyledir. Bu ayrıntının önemli olduğu kanaa-tindeyiz. Zira Ali’nin gelecekte vuku bulacak bir olayı Hz. Peygamberin haber vermesiyle biliyor olması İslam akidesine aykırı bir durum değildir.

Mevlâna, Hz. Ali’yi müminlerin emiri olarak görmektedir26 ama ona hiçbir şekilde aşırı Şiî grupların yaptığı gibi, İslam’ın özüne sığmayacak sıfatlar atfetmez. Ayrıca onu, dört halifenin dördüncüsü olarak zikreder ve

21 Mevlâna, Fîhi Mâfîh, s. 45. 22 Mesnevî, I, 306, b. 3845; Şerh-i Mesnevî, V, 1764, b. 3834. 23 Mesnevî, I, 312-314, b. 3925-3947; Şerh-i Mesnevî,Mesnevî, V, 1795, b. 3914. 24 Mesnevî, I, 314, b. 3942; Şerh-i Mesnevî,Mesnevî, V, 1802, b. 3930. 25 İlmu’l-imam konusu hakkında geniş bilgi için bk. Bulut, H. İbrahim -Gül, Özkan,

“İmamiyye Şiasında İlmu’l-İmam İnancı”, Marife Bilimsel Birikim, yıl 5, sayı 1, Bahar 2005, s. 75-92.

26 Mesnevî, I, 301, b. 3773; Şerh-i Mesnevî, V, 1736, b. 3764.

Page 10: Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve …isamveri.org/pdfdrg/D154945/2007/2007_BULUTIH.pdfMevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti 569 Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında

Mevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti

575

Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik – Bildiriler

fazilet hiyerarşisinde onu bu konuma yerleştirir. Halbuki bu durum, Şianın imamet anlayışına tamamen aykırıdır. Şianın en temel görüşü Hz. Ali’nin imametinde düğümlendiğine göre, bir kimsenin Şiî kabul edilebilmesi için imamet görüşünü mutlaka kabul etmesi gerekir. Aksi takdirde o kimse Şiaya dahil edilmez. Bu açıdan Mevlâna’nın Şiî olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir.

3- Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin Sevgisi

Mevlâna, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in güzel ahlak sahibi ve örnek kimseler olduklarını bir misal ile açıklar. “Hasan ve Hüseyin çocukken bir adamın yanlış ve kurallara uymayan bir şekilde abdest aldığını gördüler. Ona en iyi tarzda, nezaketle abdest almayı öğretmek istediler. Adamın yanına gelip “Bu bana yanlış abdest alıyorsun diyor. Her ikimiz de senin önünde abdest alalım. Bak bakalım hangimizin abdesti daha doğrudur?” dediler ve her ikisi de adamın önünde abdest aldılar. Adam, “Ey oğullarım sizin abdestiniz çok doğru, şeriata uygun ve güzel! Ben zavallının abdesti ise yanlıştı” dedi.”27 Burada Mevlâna, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in küçük yaşta olmalarına rağmen sahip oldukları üstün ahlak ve fazileti dile getir-mektedir.

B- MEVLÂNA’NIN SAHABEYE BAKIŞI

Mevlâna’nın eserlerinde Hz. Peygamberin ayrı bir yeri olduğu gibi onun arkadaşlarının da çok ayrı bir yeri vardır. O, zaman zaman ashaptan örnekler vermektedir. Bu örneklerinde Mevlâna’nın çok samimi bir dil kullandığı, onları saygı ve muhabbetle andığı görülür. Nitekim Mevlâna, Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali’nin sahabe arasında mühim bir konuma sahip olduklarını, hatta sahabe denildiğinde bunların isimlerinin akla gel-diğini belirterek dördüne de aynı önemi vermektedir.28

Mevlâna ashabın ne denli faziletli, cömert ve tevazu sahibi olduklarını izah ederken Hz. Ömer’den bir hikaye nakleder. “Ömer zamanında çok ihtiyarlamış bir adam vardı. O kadar ihtiyarlamıştı ki, kız çocuğu ona süt verir ve hizmetini görürdü. Ömer: “Bu zamanda senin gibi babasına hakkı geçmiş bir çocuk yoktur.” buyurdu. Kız çocuğu, “Doğru buyuruyorsun, ancak babamla benim aramda bir fark vardır. Babam beni büyüttü, yetiş-

27 Mevlâna, Fîhi Mâfîh, s. 242-243. 28 Mevlâna, Fîhi Mâfîh, s. 347.

Page 11: Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve …isamveri.org/pdfdrg/D154945/2007/2007_BULUTIH.pdfMevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti 569 Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında

Halil İbrahim BULUT

576

Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik – Bildiriler

tirdi ve bir zarar gelmesin diye üzerime titredi. Ancak ben babama hizmet ediyorum ve gece gündüz zahmetinden kurtulmak için Allah’a dua ediyo-rum.” şeklinde cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Ömer: “Bu genç Ömer’den daha ziyade fakihtir” buyurdu.29 Mevlâna, “Haşa! Ömer işlerin, sırların hakikatini bilmez olur mu? Yalnız ashabın tabiatı böyle idi. Kendilerini küçük gösterip başkalarını överlerdi.” diyerek Hz. Ömer’in şahsında bütün sahabelerin fazilet sahibi olduklarını açıklamaktadır.

Ashab-ı Kiramın ahlaki vasıflarına dikkat çeken Mevlâna, insanlara bunu örnek göstermekte ve “Ahlakını Hz. Peygamberin ahlakına benzeten kimselerin, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer gibi öleceklerini” söyler.30 Burada Ashab-ı Kiramın Hz. Peygamberin ahlakıyla ahlaklandığını, bu vesile ile de yüksek bir ahlaka sahip olduklarına işaret vardır. Bu genel izahtan sonra Mevlâna’nın Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve diğer sahabiler hakkındaki görüş-lerine bazı örnekler verilecektir.

1-Hz. Ebû Bekir

Mevlâna, Hz. Ebû Bekir’den “Sıddîk-i Ekber” olarak söz eder.31 Nite-kim o, Ebû Cehil’in Hz. Peygamberin doğruluğunu sırf kin ve nefretinden kabul etmediğini belirtirken Ebû Bekir’in Hz. Peygamberi manevi bir gü-neş olarak görüp kabul ettiğini bildirir. Mekkeli müşriklerin Hz. Peygam-beri inkar ettikleri ve alaya aldıkları bir dönemde Ebû Bekir, bütün sami-miyetiyle Allah Resulünü tasdik etmiştir. Bu sebeple Mevlâna, onu en bü-yük tasdik edici anlamında “sıddîk-i ekber” ismiyle anmaktadır. Diğer taraftan Mevlâna, Ebu Bekir’i “mağara arkadaşı, dostu”32 olarak da isim-lendirmektedir.33 Burada o, hicret sırasında Hz. Peygamber ile Hz. Ebu Bekir’in arkadaşlığına ve özellikle mağarada beraber geçirdikleri üç güne atıfta bulunmakta ve bu arkadaşlığın çok önemli bir ayrıntı olduğuna işaret etmektedir.

Mevlâna, kamil insanın vasıflarını anlatırken yakîn sıfatına vurgu ya-par ve şöyle bir benzetmede bulunur: “Yakîn sıfatı, şeyh-i kamildir, güzel ve doğru zanlar ise bu kamil şeyhin müritleridir… zan kuvvetli oldukça

29 Mevlâna, Fîhi Mâfîh, s. 331-332. 30 Dîvânı Kebirden Seçmeler, II, 972, b. 466. 31 Şerh-i Mesnevî, IV, 1146-1147, b. 2370-2372. ayrıca bk. IV, 1275, b. 2692. 32 Bu husus Kur’an-ı Kerim’de dile getirilmiştir. Bk. Tevbe 9/ 40. 33 Dîvân-ı Kebirden Seçmeler, II, 160, b. 441; III, 1198, b 556; V, 2173, b. 1064.

Page 12: Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve …isamveri.org/pdfdrg/D154945/2007/2007_BULUTIH.pdfMevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti 569 Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında

Mevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti

577

Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik – Bildiriler

yakîn derecesine daha yakın olur ve inkardan uzaklaşır.”34 Burada Mevlâ-na, Hz. Ebû Bekir’in imanını örnek gösterir “Ebû Bekir’in imanı tartılsa bütün dünya imanına üstün gelir” mealindeki hadisi naklederek Hz. Ebû Bekir’in imanının muhkemliğine, yakîn derecesine ulaştığına ve dolayısıyla faziletine değinmiş olmaktadır. Böylece o, Hz. Ebû Bekir’in imanının Hz. Peygamberden sonra en güçlü iman olduğunu da kabul ettiği anlaşılmak-tadır. Başka bir vesile ile Mevlâna, Hz. Ebû Bekir’in faziletini anlatırken yine imanının mükemmel oluşunu örnek vermektedir: “Ebû Bekir namazı, orucu ve sadakası sebebiyle diğer ashaba tercih edilmedi. O, kalbindeki imam ile terkim olundu”35 diyerek Ebû Bekir’in sahabenin en üstünü ol-duğuna dikkat çekmektedir.

Mevlâna, Hz. Ebû Bekir’in edep ve haya timsali bir kimse olduğunu Hz. Peygamberden naklettiği bir rivayetle açıklamaktadır: “Bir gün Hazreti Muhammed (S.A.) dostlarından ayrı ayrı sordu. Eğilimleri barışa mı, yoksa savaşa mı, yani barış yolu ile lütfa mı, yoksa savaş yolu ile kahre mi yö-nelmiştir, diye sınamak istedi. Çünkü barış isteği ya kötü düşünceden, can sevgisinden başını kurtarmak arzusundan ileri gelir yahut da iyilik sevgi-sinden, kerem sabır ve cefaya katlanmak gibi insanlık ve kahramanlık duy-gularına dayanır. Hz. Ebû Bekir'in eğilimini anladı ki, o kılıç çalma taraflısı değil, merhamet ve yumuşaklık yönünden her birinde Hazreti Muham-med'in (S.A.) huylarından bir huy vardı. Hz. Peygamber Hz. Ebû Bekir’e sordu: Eğer benden sonra Halife olursanız ne yaparsınız? Ebû Bekir: Benim elimden gelirse, herkesten gizlenir, kimseye görünmeden kendi âlemimde kalmak isterim. Hazreti Peygamber doğru söylüyorsun buyurdu. Bu eğilim sende açıkça belirmektedir, dedi.”36 Burada Hz. Ebû Bekir’in dünya ma-kam ve mansıplarına ehemmiyet vermediği, onun kendisini ibadete vak-fetmiş bir veli olduğunu anlatmak ister.

2- Hz. Ömer

Mevlâna, irade konusunda Allah’ın istediği ile insanın muradı arasın-daki ilişkiyi anlatırken Allah’ın dilediği şeyin insanınkinden farklı olabile-ceğini ve Allah’ın dilediği şeyin daima galip geldiğini açıklar. Burada Mev-

34 Mevlâna, Fîhi Mâfîh, s. 206. 35 Mevlâna, Fîhi Mâfîh, s. 325-326. 36 Sultan Veled, Maarif, I, 217.

Page 13: Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve …isamveri.org/pdfdrg/D154945/2007/2007_BULUTIH.pdfMevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti 569 Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında

Halil İbrahim BULUT

578

Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik – Bildiriler

lâna, Hz. Ömer’in Müslüman olmasını örnek verir.37 Ömer, Hz. Peygambe-ri öldürmek niyetiyle evden çıkmıştır. Ancak kız kardeşinin evinde dinle-diği Kur’an ayetleri onu çok etkilemiş, kalbi yumuşamış ve böylece İslam’a girmiştir.

Mevlâna, Hz. Ömer’in imanının büyüklüğünü anlatırken onun bir ke-rametini de zikreder. Hz. Ömer, düşmanlarına karşı kullansın diye kendi-sine getirilen zehir dolu bir kaseyi, kendi içindeki düşmanını yani nefsini öldürsün diye bir yudumda içer. Ancak zehir Ömer’e tesir etmez.38 Burada Mevlâna, Hz. Ömer’in düşman olarak sadece kendi nefsini gördüğüne işaret ederek kendisiyle mücadelesine değinir ve onu büyük bir Allah dos-tu olarak kabul eder.

Hz. Ömer döneminde Medine’de çıkan bir yangından söz eden Mevlâ-na, burada Ömer’in sadece zâhirî değil manevî planda da önderlik yaptığı-na dikkat çeker. Zira Medine halkı yangını su ile söndüremezler. Ömer’e şikayet için gelirler ve Ömer onlara, “Su dökmeyi bırakın da (insanlara) ekmek dağıtın”39 der.

Mevlâna, Padişah ile cariye hikayesini anlatırken “Ey hekîm-i gaybî; sen bana Hz. Mustafa aleyhisselamın varisisin. Ben de senin hizmetine kemer bağlamış Ömer mevkiindeyim”40 diyerek padişahın cariyeye bağlı-lığını dile getirir. Mevlâna’nın bu teşbihi, Hz. Peygamber ve Hz. Ömer örneğiyle açıklaması oldukça manidardır. Nitekim Tâhirü’l-Mevlevî, bu beytin açıklamasında “Padişah, ma’şukasının cariye değil kendisi olduğu-nu hekîm-i gaybîye söyledikten sonra, Hz. Ömer (r.a.) İslam’ı kabul edişin-den sonra huzur-u Nebevîde nasıl her vakit hizmete ve emre âmâde bu-lunmuşsa, tavsiyesi doğrultusunda öyle hareket edeceğini ifade ederek müridâne bir edep göstermiş oldu. Hz. Ömer’in kendisine işaret edilmiş olması, Faruk-u Azamın İslam’ın yayılmasına kemal-i ihtimam ile çalışmış olmasına işarettir.” demektedir.41 Ayrıca yukarda zikredilen beyitte, he-kim-i gaybî Resul-i Ekrem’e; padişah da Hz. Ömer’e teşbih edilmek sure-

37 Mevlâna, Fîhi Mâfîh, s. 249-250. 38 Mevlâna, Fîhi Mâfîh, s. 186-187. 39 Mesnevî, V, 1715, b. 3704-3705. 40 Bk. Mesnevî, I, 112, b. 78. 41 Şerh-i Mesnevî, I, 110, b. 78.

Page 14: Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve …isamveri.org/pdfdrg/D154945/2007/2007_BULUTIH.pdfMevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti 569 Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında

Mevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti

579

Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik – Bildiriler

tiyle kendilerine büyük bir hürmet gösterilmiş müritlik ve mürşitlik edebi muhafaza edilmiştir.42

Mevlâna, Rum elçisinin Hz. Ömer’in yanına gelmesi ve kerametlerini görmesi konusuna değinir. Burada Mevlâna, Hz. Ömer’in sade bir hayat yaşadığına; saltanat, para ve şöhrete hiç önem vermediğine, halkla birlikte olup onların dertlerine çareler aradığı hususunu dile getirir.43 En önemlisi de Hz. Ömer’in adalet sahibi veli bir kul olduğuna vurgu yapmasıdır.44 Aynı bölümde Mevlâna, Hz. Ömer için, “Şeyh, yani Cenâb-ı Faruk kâmil idi.”45 diyerek onun kâmil bir insan olduğunu dile getirmesidir. Hatta Mevlâna bir beytinde Hz. Ömer için “zılli ilâhî”46 ifadesini kullanmıştır.47

Rivayete göre Hz. Ebû Bekir, kendisinden sonra kimin halife olacağıyla alakalı bir temayül yoklaması yapmış ve Hz. Ömer’e: “Benden sonra halife olursan ne yaparsın?” diye sormuştu. Ömer (Allah ondan razı olsun), bu-yurdu ki: “Ben adalet gösterir, hakkı gözetirim.” Ebu Bekir: “Doğru söylü-yorsun, senden adalet yağıyor.” diyerek onu onaylamıştır.48

Mevlâna, Hz. Ömer devrinden pek çok örnek vermiştir. Mesnevî’nin bi-rinci cildinde Mevlâna, Hz. Ömer ile Bizans elçisi arasında geçen diyalogla-ra ve Hz. Ömer’in ona nasihatlerine yer vermiştir. Mevlâna her vesile ile Hz. Ömer’in ilim, irfan, adalet sahibi ve mütevazı oluşundan bahseder. Mevlâna, Hz. Ömer’i över ve veli olduğunu açıkça söyler. Halbuki Şia, Hz. Ömer’i gasıp imam olarak kabul eder. Yani Hz. Ali’nin hakkını zorla elin-den almış, dolayısıyla zalim bir yönetici olarak görür. Şiî olan yada Şiaya meyleden birisinin Hz. Ömer hakkında –yukarda olduğu gibi- hüsnü şa-hadette bulunması söz konusu olamaz.

3- Hz. Osman

Mevlâna, hal dilinin önemini anlattığı bir yerde Hz. Osman’dan örnek vermektedir. “Osman (Allah ondan razı olsun) halife olunca minbere çıktı.

42 Şerh-i Mesnevî, I, 112, b. 78. 43 Mesnevî, I, 111 vd. 44 Mesnevî, I, 111, b. 1390; Şerh-i Mesnevî, III, 728 vd., b. 1390 vd. 45 Mesnevî, I, 115, b. 1444; Şerh-i Mesnevî, III, 749, b. 1443. 46 Sünnî anlayışa göre halifeler Allah’ın yeryüzündeki gölgeleridir. Yani Allah adına hüküm

icra ederler. 47 Mesnevî, I, 113, b. 1414; Şerh-i Mesnevî, III, 738 vd., b. 1413. 48 Sultan Veled, Maarif, I, s. 118-19.

Page 15: Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve …isamveri.org/pdfdrg/D154945/2007/2007_BULUTIH.pdfMevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti 569 Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında

Halil İbrahim BULUT

580

Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik – Bildiriler

Halk, acaba ne buyuracak diye bekliyordu. O sustu ve hiçbir şey söyleme-di. Sadece halka baktı ve onlarda öyle bir hal ve vecd hasıl etti ki artık dışa-rı çıkacak halleri kalmadı. Birbirlerini unutmuşlardı. Şimdiye kadar yüzler-ce zikir, namaz ve hutbeden onlarda böyle bir durum hasıl olmamıştı…”49 Bu husus Mevlâna’nın Hz. Osman’ı Allah dostu olarak gördüğünün delili-dir.

4- Hz. Aişe

Şiî anlayışa göre Hz. Peygamberin hadisleri, ya Ehl-i Beyt imamların-dan ya da bu imamlara gönül vermiş Ehli Beyt taraftarlarından gelmesi gerekir. Bu anlayışın tabii sonucu olarak Şiîler, sınırlı sayıdaki sahabeden gelen hadis rivayetlerini kabul ederler. Onlar, Hz. Ebû Bekir, Ömer, Os-man, Aişe, Talha ve Zübeyr başta olmak üzere sahabenin hemen hepsini adalet sahibi kabul etmediklerinden onların rivayetlerini de kabul etmez-ler. Bu itibarla Hz. Aişe’den gelen hadisleri kaynaklarında zikretmezler. Halbuki Mevlâna, Hz. Aişe’ye Mesnevî’sinde yer vermekte, Hz. Peygam-berle aralarında geçen bazı olayları örnek olarak aktarmakta, ondan “Sıddıka” diye söz etmekte50 ve Hz. Aişe’yi saygı ve hürmetle anmakta-dır.51

Mevlâna’nın Ashab-ı Kiram hakkındaki sözlerini bu kadarla sınırlan-dırmak durumundayız. Bildirinin amacını izah etmek açısından yukarda zikredilen örneklerin yeterli olacağı kanaatindeyiz. Aşağıda, şimdiye kadar ortaya konulan delillerden hareketle Mevlâna’nın Şiî, bâtinî veya heterodoks bir eğilime mensup olup olmadığını ortaya koymaya çalışaca-ğız.

5- Mevlâna Şiî veya Şia Sempatizanı mıydı?

Bütün Müslümanlar, Hz. Ali ve Muaviye arasındaki ihtilafı, dökülen kanları ve özellikle Kerblâ’da Hz. Hüseyin’in şehit edilmesini teessürle anar ve bunu Peygamber evladına yapılan büyük bir zulüm olarak kabul ederler. Saltanat hırsı yüzünden Müslüman kanının dökülmesi, Peygamber efendimizin çok sevdiği torununun ve yakınlarının acımasızca şehit edil-

49 Mevlâna, Fîhi Mâfîh, s. 202; ayrıca bk. Mesnevî, IV, 40-43. 50 Mesnevî, I, 164, b. 2059. 51 Örnek olarak bk. Mesnevî, I, 160-165; Şerh-i Mesnevî, IV, 979, b. 1970-1973; IV, 997, b. 2010;

IV, 1004-1006, b. 2025-2032 ; VIII, 1010, b. 7358.

Page 16: Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve …isamveri.org/pdfdrg/D154945/2007/2007_BULUTIH.pdfMevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti 569 Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında

Mevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti

581

Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik – Bildiriler

meleri, hiç şüphesiz yürekleri sızlatan acıklı bir hadisedir. On beş asır önce siyasi bazı görüş ayrılıkları yüzünden çıkan bu kanlı hadiselerin günü-müzde de devam ettirilmesi ve Müslümanların Sünnî-Alevî diye gruplara ayrılıp birbirlerini itham etmeleri gerçekten üzücüdür.52 Mevlâna’nın Aşu-re matemini53 anlatış tarzı gerçekten dikkat çekicidir. O, Halep şehrinde öğrenci iken Şiilerin aşure günü mateme girmelerini görmüş ve daha sonra bu konuyu Mesnevî’de şöyle anlatmıştır:

“Aşure günü bütün Halepliler, Antakya kapısına gelirler. Akşam olun-caya kadar orada kalırlar. Erkek kadın büyük bir kalabalık orada toplanır, Peygamberin şehit edilen torununun ve ailesinin yasını tutarlar. Aşure günü Şiiler Kerbelâ vakası için ağlar, feryat ederler. Peygamber soyunun Yezid’den, Şimr’den gördüğü zulümleri, geçirdiği imtihanı sayar dökerler. Naraları bütün ovayı, çölü kaplar, seslere ses katardı…”54 Halep Şiilerinin Aşure matemini tasvir eden Mevlâna, Halep’e gelen bir garip şairin sözle-riyle onların yaptıklarını kınar ve şöyle der; “…Yezid’in devri nerede? Bu facia ne vakit olmuş? Bu haber buraya ne kadar da geç gelmiş. O kötülük-leri, o faciayı körlerin gözleri bile gördü. Kerbelâ’da olup bitenleri sağırla-rın kulakları bile işitti. Siz şimdiye kadar uyuyor muydunuz? Ey uyuya kalan, ey gaflet uykusuna dalanlar, Hz. Hüseyin’e değil asıl siz kendinize yas tutun. Çünkü içine düştüğünüz bu gaflet uykusu sizin için kötü bir ölümdür. Hz. Hüseyin’in ruhu, Hakk’a mensup olan o yüce ruh beden zindanından kurtuldu. Ne diye elbisenizi yırtıyor, ellerinizi ısırıyorsunuz? Hz. Hüseyin ve etrafında bulunanlar, dîn-i mübînin en ileri gelenleri, hü-kümdarları idiler…”55 Burada Mevlâna, Hz. Hüseyin ve taraftarlarını övü-yor, onların Hakk’a mensup olduklarını, Müslümanların önde gelen şahsi-yetleri bulunduklarını belirtiyor ve onların beden kafesinden kurtulup cennete girdiklerini açıklıyor. Taraftarlarının Aşure matemi adı altında onlar için feryat etmelerini, Hz. Hüseyin ve yanındakilerin ulaştıkları yüce makamları bilmemekle açıklıyor. Sonra da onlara dönerek sizler kendinize

52 Can, Şefik, Mevlâna, s. 330-331. 53 Aşure, onuncu gün demektedir. H. 61 yılının ilk ayı olan Muharrem’in onuncu günü,

İmam Hüseyin, Muaviye’nin oğlu Yezid’e beyat etmediği için Kerbelâ’da dostları, ceddi-nin ashabı, kardeşinin oğlu, kendisinin on sekiz yaşında ve henüz kundaktaki iki oğlu Yezid’in ordusu tarafından hunharca katledilmiştir. (Gölpınarlı, Mesnevi Şerhi, İstanbul 1974, VI, 143.) Ancak Gölpınarlı, Aşure gününün önemine ve faziletine dair ortalıkta dola-şan yüzlerce hadis rivayetinin mevzu olduğunu da belirtmeden geçmez. (a.y.)

54 Mesnevi, c. VI, b.777 vd. 55 Mesnevi, c. VI, b.793 vd.

Page 17: Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve …isamveri.org/pdfdrg/D154945/2007/2007_BULUTIH.pdfMevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti 569 Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında

Halil İbrahim BULUT

582

Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik – Bildiriler

ağlayın, kendinizi kurtarın diye tavsiyede bulunuyor. Üst-başlarını yırt-mak ve ağlayıp sızlamakla ne Hz. Hüseyin’e ne de kendilerine bir fayda gelmeyeceğini anlatıyor…

Kerblâ faciasıyla alakalı bu izahından hareketle Mevlâna’nın Şiî veya Şia sempatizanı olması halinde, Aşure gününü bu şekilde karşılaması ve Şiilere bu tarzda öğütler vermesi söz konusu olamazdı. Zira Aşure matemi, Şiilerin en önemli günlerinden olup bu günde yasa girmek, ağlayıp sızla-mak, elbiseleri parçalayarak dövünmek en büyük faziletler arasında sayıl-maktadır.

Aslında Mevlâna, Müslümanların arasındaki ikiliğin ortadan kalkma-sını, Şiî-Sünnî gibi ayrımların sona ermesini arzu etmektedir. Bir beytinde o, “Hz. Ali ile Hz. Ömer birbirleriyle uzlaşınca Rafızînin parmağı ağzında kaldı.”56 diyerek bu temennisini dile getirmektedir. Bu beyitte Hz. Mevlâ-na, Sünnîlerle Şiilerin beraberce kardeş gibi yasayacaklarına işaret etmek-tedir.57 Tâhirü’l-Mevlevî, Şerh-i Mesnevî’de bu konuya dikkat çekerek şun-ları söylemektedir: “Meşreb-i Mevlâna’ya vakıf olmayanlar öğrenmelidir ki, Hazret-i Hüdâvendigar, Şiî değildir. Tarîk-i celiline müntesip olanların da Şiîlikle alakası yoktur. Zaten Sünnîlik ve Şiîlik gibi ikilik itibarı ve Çâryâr-ı Güzin (Radiyellahü anhüm) hazeratının yekdiğerinden tefriki meslek-i tevhide girmez.”58

Sonuç olarak; Eğer Mevlâna, iddia edildiği gibi Şiî olsaydı, -Şiîlerin yaptığı gibi- Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Aişe’den hiç bahsetmezdi ya da bunların hakkında kötüleyici ifadeler kullanırdı. Ancak o, Hz. Peygamberin bütün ashabını ve özellikle yukarıda isimleri açıklanan bu seçkin sahabileri övgüyle anmış, onlardan pek çok yerde söz etmiş ve alıntı yapmıştır. Bununla birlikte o, Hz. Ali ve ahfadını da hayırla yad et-miş ve onların faziletlerini anlatmıştır. Aslında Allah’ı ve Peygamberi se-ven her Müslümanın Ali’yi ve evlatlarını sevmesi gayet tabiidir. Bir bakıma bu durum, imanın tabii bir sonucudur. Ancak bu sevgi, hiçbir zaman Kur’an ve sünnetin çizdiği çerçevenin dışına taşmamalı; Hz. Ali’ye ve ev-latlarına insan üstü vasıflar kazandırmamalıdır. Ayrıca Hz. Ali’yi sevmek,

56 Dîvân-ı Kebirden Seçmeler, I,.121, c. II, 810, b. 315. Rafızî kelimesi, Hz. Muhammed'den

sonra Hz. Ali'yi halife tanıyıp; Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman'ın halifeliğini ka-bul etmeyen Şiîlere Sünnîler tarafından verilen bir isimdir.

57 Dîvân-ı Kebirden Seçmeler, I, 121. 58 Şerh-i Mesnevî, I, 111.

Page 18: Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve …isamveri.org/pdfdrg/D154945/2007/2007_BULUTIH.pdfMevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti 569 Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında

Mevlâna’da Ehl-i Beyt Muhabbeti

583

Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik – Bildiriler

diğer sahabeyi kötülemenin bir gerekçesi de olamaz. Mevlâna, Hz. Ali’yi sevdiği gibi Hz. Ebu Bekir ve Ömer’i de sevmektedir. Onun hem Ali’yi hem de diğer sahabeleri kucaklayan, onları övgüyle anan bu yaklaşımı, Ehl-i Sünnet anlayışını yansıtmaktadır. Mevlâna’nın eserlerini okuyan ve manevî dünyasını bir nebze anlayan bir kimsenin onun Şiî olduğunu iddia etmesi makul değildir.

Mevlâna’nın Ehl-i Beyt sevgisi hiçbir zaman aşırı fikirler içermemiş; bu muhabbet zirvede olduğu halde Sünnî çerçevede kalmıştır. Mevlâna’nın Ali muhabbeti, yukarda delilleriyle ortaya koyduğumuz üzere onun Şiî diye isimlendirilmesine imkan vermez. Zira o, diğer sahabilere karşı da aynı muhabbeti dile getirmektedir. O, başta Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Aişe olmak üzere sahabenin hepsini hayırla anmış, haklarında Şiî argü-manları destekleyecek bir yaklaşımda bulunmamıştır. Sonuç olarak denile-bilir ki Mevlâna, istikamet sahibi Sünnî bir âlim ve sûfî olarak bir Şiî kadar Ehl-i Beyt muhabbetiyle doludur.