Upload
others
View
10
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
TENEKE AMBALAJLAR
Teneke Kutu Ve Levha
Gıda sanayisinde çeşitli gıdaların işlenmesinde, depolanmasında ve ambalajlanmasında kullanılan malzemelerin hızlı olarak gelişmesine karsın, konserve endüstrisinde teneke yerine başka bir materyalin yaygın olarak kullanılması sağlanamamıştır.
Gıdaların metal kaplarda güvenli olarak saklanabileceği 1800’lü yılların başında Fransa’da anlaşılmıştır.
1809’da Paris’li şef ve şekerlemeci Nikolas Appert teneke
kutulara konulmuş ve kaynatma ile sterilize edilmiş gıdaların
uzun süre saklanabileceğini bulmuştur.
Bir yıl sonra İngiliz Peter Durand kapatılmış silindirik kutuyu
tasarladıktan sonra teneke için patent almıştır. Kalaylı
levhalardan yapılmış teneke kutular ise 1840 yılından
itibaren konserve sanayinde kullanılmıştır.
Konserve üretiminde tenekenin ambalaj maddesi olarak
kullanılması ile birlikte kendine özgü kimyasal bir sorun ortaya
çıkmıştır. Bugüne kadar çok sayıda araştırmaya konu olan ve bu
eğitimin de konusu olan bu olay ‘korozyon’ olarak
adlandırılmaktadır.
Konserve kutularında korozyon, yol açtığı sonuçlar açısından
sakıncalı bir olaydır. Bu sakınca, konservenin dayanma süresinin
azalmasından, kalitesinin düşmesinden ve çözünerek
konserveye geçen metal iyonlarının insan sağlığına zararlı
olmasından ileri gelmektedir.
Gıda ambalajı olarak kullanılan metal kutular, ana materyali
veya kaplaması farklı levhalardan yapılırlar:
Kalay kaplı teneke levhalar
Kalaysız teneke levhalar
Lak kaplı teneke levhalar
Alüminyum kaplı teneke levhalar
Alüminyum levhalar
Diğer teneke levhalar
Teneke kutu yapısı Kalaylanmış teneke levhadan kalınlığına bir kesit alıp
incelendiğinde 5 ayrı katmandan oluştuğu görülür. Sırasıyla
çelik gövde, demir-kalay alaşımı (FeSn2), kalay, kalay oksit
filmi ve yağ filmi görülür. Laklı levhalarda, bunlara bir de lak
tabakası eklenmektedir.
Çelik Tabakası
Tenekenin ana bölümüdür. Malzemeye direnç ve
şekillendirilebilme özelliği sağlar. Orta ve düşük karbonlu
çelik kullanılır. Konserve sanayisinde genellikle L, MR,
MC, MS tipi olmak üzere baslıca 4 tip çelik
kullanılmaktadır.
Çelik tipi çeliğin bileşimiyle ilgilidir. Çeliğin bileşiminde
yer alan iz elementlerin miktarlarına göre gruplara
ayrılır. Çelik levhaların bileşiminde karbon, mangan,
kükürt, fosfor, bakır ve silis bulunmaktadır. Çelik
levhanın bileşiminde kükürt ve fosfor oranı arttıkça
korozyon hızlanmaktadır.
Kalaylı teneke üretiminde kullanılan çelik tabakasının önemli
bir özelliği de temper derecesidir. Temper terimi kalaylı
tenekelerde toplam uzama, sertlik, eğilip bükülmeye direnç
gibi değişik mekaniksel özelliklerin ifade etmektedir. Bu
nedenle temper terimi yerine çoğu zaman yapıldığı gibi
sertlik terimini kullanmak doğru değildir. Temper derecesi,
kalaylı tenekeye şekil ve form verebilme kolaylığının bir
ölçüsüdür.
Kalay Demir Alaşım Tabakası
Böyle bir tabakanın varlığı korozyonun önlenmesi açısından
önemlidir. Bu tabaka demir ve kalay tabakaları arasındaki
elektrik akımını keserek korozyonu yavaşlatmaktadır.
Çelik levha üzerine mat olarak kaplanmış kalayın, ergime
sıcaklığı olan 232 °C’nin biraz üzerine, 250°C’ye ısıtıldıktan
sonra aniden 50°C’ye soğutulmasıyla parlak bir teneke yüzeyi
elde edilirken, demir kalay alaşım tabakası oluşur.
Bu tabaka sert ve kırılgan olduğundan kalınlığının
fazla olması istenmez. Gereğinden kalın olması
halinde tenekeye şekil verilirken, kalay tabakasının
kapatamayacağı büyüklükte çatlaklar meydana
gelir.
Kalay Tabakası
Çelik levhaların korozyona direncini artırmak için çelik
levhalar kalay ile kaplanırlar. Ancak kalayın da gerçekte
korozyona tam olarak dayanıklı bir materyal olduğunu
söyleyemeyiz.
Kalaylı tenekenin korozyona direnci, tenekenin kalay
kaplama miktarına, kaplamanın homojen olup olmadığına,
çelik gövdenin bileşimine ve gıdanın çeşidine bağlıdır. Kalaylı
tenekenin ağırlık olarak % 99’u çelikten oluşmaktadır.
Kalay tabakasının kalınlığı 0,0025 mm’den daha
incedir (0,00038 -0,0015 mm).
Çelik levhalar ‘sıcak daldırma’ ve ‘elektrolitik’
yöntem olarak baslıca iki şekilde kalayla
kaplanabilmektedir. Bugün konserve sanayi için
üretilen kalaylı tenekelerin % 90’ından fazlası
elektrolitik yöntemle kaplanmaktadır. Bu tür
tenekelere ‘elektrolitik teneke’ denir.
Sıcak daldırma yöntemiyle, tenekeler fazla miktarda
kalayla kaplanmakta, yüzeydeki kalay miktarı oldukça
tekdüzelik göstermekte ve kaplama tabaksı daha az
gözenek içermektedir.
Bütün bu özellikleriyle, sıcak daldırma yöntemi ile
üretilen tenekeler, daha pahalı ve değerlidirler. Ancak
daha hızlı ve ucuz bir üretim sağlamak ve daha az kalay
harcamak amacıyla 1934 yıllarında elektrolitik kaplama
yöntemi geliştirilmiştir.
Tenekelerde kalay kaplama miktarı o kadar azdır ki
(24x10-4mm), bunun bir katman olarak kalınlığının
ölçülmesiyle belirtilmesi olanaksızdır.
Kalay kaplama, kalınlık olarak değil,1 m2 tenekenin
içerdiği kalay miktarı (gram) olarak verilir.
Konserve kutularında kullanılan elektrolitik tenekelerin
1m2’lik tek yüzeyinde en az 2,8 g, en çok 11,2 g kalay
kaplama bulunmalıdır. 1 m2 levhanın her iki yüzü
düşünüldüğünde (çift yüz için) bu değerler iki katı
olarak alınır.
Kalay kaplama her iki yüzeyde eşit miktarda olduğu
gibi, farklı uygulanmış olabilir. Bu durumda daha fazla
kalay içeren yüzey, kutu içini oluşturan yani gıda ile
temas eden yüzey olmalıdır.
Kalay Oksit Tabakası
Çelik levha üzerindeki kalay tabakası çok stabil değildir. Bu
nedenle üzerinde bir koruyucu oksit tabakasının
oluşturulması gerekir. Kalay oksit filmi, alt tabakaları dış
etkenlere karşı korur. Laklama ve litograf baskıyı izleyen
fırınlama işleminde teneke yüzeyinde leke oluşumunu
önler.
Sıcak daldırma yöntemiyle kalaylanan tenekelerde oksit
tabakası daldırma işleminden sonra tenekenin hava ile
teması sonucu hemen oluşur.
Elektrolitik tenekelerde ise, elektrokimyasal veya
kimyasal işlemlerle gerçekleştirilir. Elektrolitik
tenekelerde yüzeyde ince bir oksit filmi oluşturulması
işlemi ‘passivasyon’ olarak tanımlanmaktadır.
Eğer bu tür tenekeler passive edilmezlerse yüzeyde
kontrolsüz ve gereğinden fazla bir oksit tabakası oluşur
ve sonuçta renk bozulur, tenekenin lehimlenebilme
özelliği olumsuz etkilenir.
Yağ Tabakası
Yağ tabakası ise, tenekenin en dıs katmanı olup, çok ince bir
film halindedir. Teneke levhanın yüzeylerine ince zerrecikler
halinde püskürtülen bu yağlar levhayı paslanma, çizilme ve
darbelere karsı korur. Konserve üretiminde, gıda kutuya
doldurulup ısıl islem uygulandıktan sonra yüzeydeki yağ ve
oksit tabakası kaybolur.
Yağ filmi alttaki metalleri oksidasyondan, paslanmadan korur
ve levhaların işlenmesi sırasında temas ettiği yüzeylerde
kolaylıkla kayarak çizilmeleri önlenir.
Lak Tabakası
İçine konulacak gıda maddelerinin korozif özelliğine
göre her gıda için farklı miktarda kalayla kaplanmış
teneke seçilmek zorundadır.
Ancak korozyonu engellemek için kalay kaplama
tabakasının organik bir maddeyle de kaplama
zorunluluğu doğmaktadır. Bu organik kaplama
maddelerine ‘lak’ denir.
Lak tabakası, kutunun metal yüzeyini gıda
maddesinin bileşim öğelerinin etkisiyle oluşan
korozyondan korumakla kalmaz, gıdaya metal
bulaşmasını da önler.
Metal bulaşmaları, kutu içindeki gıdanın renk,
aroma ve lezzetinin bozulmasına neden olur.
Örneğin demir, kalay veya alüminyum ile temas
eden pembe, mor pigmentlerin rengi açılır.
Ayrıca bazı gıdaların sterilizasyonunda serbest kalan
kükürtlü bileşikler kalay ve demirle birleşerek siyah
renkli bileşikler oluşmaktadır.
Laklamanın diğer bir avantajı da, laklanmış tenekede
gözeneklerin büyük oranda kapanmış olmasıdır. Çok
değişik nitelikte, farklı amaçlara göre hazırlanmış laklar
vardır.
Konserve Kutularında Kullanılan Laklarda Aranan
Özellikler
Lak sağlığa zararlı herhangi bir madde içermemeli,
toksik olmamalıdır.
Gıdanın renk, lezzet ve diğer niteliklerine olumsuz etki
yapmamalı ve kendisi de gıdadan etkilenmemelidir.
Sterilizasyon sıcaklığına dayanmalı, yumuşamamalıdır.
Teneke yüzeyine iyi yapışabilmeli, sonradan
dökülmemelidir.
Esnek ve çizilmeye karsı dayanıklı olmalı, tenekenin
kutuya islenmesi sırasında metalle birlikte
esneyebilmelidir.
Kutu yan kenedinin lehimlenmesi sırasında
kavrulmaya karsı dirençli olmalıdır.
Kalaysız Teneke Levha -TFS (Tin Free Steel)
Veya ECSS (Electrically Cromated Steel)
Kalayın pahalı olusu ve kalay kayaklarının azalısı
‘kalaysız teneke’ adı verilen malzemenin
gelistirilmesine yol açmıstır. İlk kez 1965 yılında
Japonya’da üretilmistir.
Metalik Krom-Krom Oksit kaplı çelik levhadır,
Parlak veya mat olarak üretilebilirler Lakı çok iyi
tutarlar. Kesinlikle laksız olarak kullanılmazlar. Her
iki yüzü laklanır.
Sıvama kutu üretimine uygundur.
Lehimlenemezler.
TFS, kalaylı tenekenin tüm mekaniksel özelliklerini taşır.
Ancak kalay yerine çok ince bir katman halinde,
metrekareye 50-100 mg olacak şekilde, metalik krom ve
krom oksit kaplanmıştır.
TFS tenekenin çeşitli olumlu ve olumsuz özellikleri
vardır:
Bu tenekeler hem ayna gibi çok parlak nitelikte, hem de
mat olarak üretilebilmektedirler.
Kesinlikle laksız olarak kullanılamazlar. Aksi halde kısa bir
süre sonra aşırı derecede korozyon oluşur ve buna bağlı
olarak hidrojen bombajı ortaya çıkar.
TFS tenekelerin en üstün özellikleri lakı çok iyi tutarlar.
Lakı çok iyi tutma özelliği lak altı korozyonuna
uğramasını engellemekte ve kükürdün neden olduğu
renk değişikliklerinin ortaya çıkmasını önlemektedir.
Ayrıca TFS tenekeler sıvama kutu üretimine uygundur.
Kromun kimyasal özellikleri nedeniyle TFS tenekeler
aside az alkaliye daha fazla dayanıklıdırlar. En kötü
özelliği ise lehimlenemeyişleridir. Bu nedenle
geleneksel kenetleme-lehimleme tekniği ile üç parçalı
kutu gövdesi üretiminde kullanılamamaktadırlar.
Yapıştırma veya kaynak yöntemi ile gövde oluşturulur.
Kaynaklı gövdenin lehimli gövdeye göre birçok
üstünlükleri vardır. Bunlardan en önemlisi gövde
kenedinde lehim (kalay+kurşun) kullanılmadığı için, kutu
içindeki gıdaya lehimden kaynaklanan kurşun bulaşması
olmamaktadır.
Kaynak bölgesi, lehimle yapılan kenetleme bölgesine
göre çok dar olduğundan litograf baskı için daha fazla
yer kalmaktadır.
Ayrıca kaynaklı gövde, lehimli gövdeye göre daha
dayanıklıdır.
Korozyonu Etkileyen Faktörler
Kutunun yapıldığı tenekeye ilişkin özellikler,
Kutulanan gıdanın bileşimi ve özellikleri,
Konservenin depolanma koşulları.
Kutunun yapıldığı tenekeye ilişkin özellikler
Tenekelerde kalay miktarı artıkça, korozyonun azaldığı
ancak tamamıyla önlenemediği bilinmektedir. Bu
durumda tenekenin esas maddesi olan çelik kalitesi ile
gözenek sayılarının da etkisinin bulunduğu ortaya
konmuştur. Buna göre kutu üretiminde kullanılan
tenekelerin seçiminde kalay miktarları yanında çelik
kalitesi ve gözenek miktarı da önemlidir.
Çelik Levhanın Bileşimi
Tenekenin elde edilmesinde kullanılan çelik saç hangi
yöntemle ve ne miktarda kalayla kaplanırsa kaplansın,
teneke belirli miktarda gözenek içermekte ve dolayısıyla
gıda maddesi bu noktalardan çelik ile temas etmektedir.
Kalayın zamanla aşınması sonucu bu ilişki zamanla daha
da yoğunlaşmaktadır. İşte bu nedenle çeliğin bileşimi
önem kazanmakta, gıdaya uygun nitelikte çelik tipi
seçilmesi zorunlu olmaktadır.
Çelik tipi, çeliğin bileşimiyle, çeliğin bileşimindeki iz element
miktarıyla ilgilidir. Çelik levhanın bileşimindeki kükürt ve
fosfor oranı arttıkça korozyon hızlanmakta, bakır oranı
artıkça azalmaktadır. Kükürt oranının %0,4’ü geçmemesi
gerektiği belirtilmektedir.
Konserve sanayiinde baslıca dört tip çelik kullanılmaktadır.
Bunlardan L tip çelik korozyona en dayanıklı çelik tipidir.
MR tipi çeliğin korozyon direnci orta düzeydedir. MC tipi
çelik az korozif veya korozif olmayan gıdalar için kap
eldesinde kullanılır.
Demir Kalay Alaşım Tabakası
Demir kalay alaşım tabakası çelik levhanın kalayla
kaplanırken, demirin kalayla kimyasal bir tepkimeye
girmesi sonucu oluşan tabakadır. Bu alaşım tabakasının
oluşması korozyonu azaltmakta ve bu tabakanın
gözenekli olduğu bölgede korozyon hızı artmaktadır.
Kalaylama Tekniği
Kalay kaplama ağırlığının artışı ile levhadaki gözenek
sayısı ve korozyon olasılığı azalmaktadır.
Laklama Tekniği
Laklamada kullanılan püskürtme yönteminde gözenek
sayısı sıvama yöntemine göre daha az olduğundan
korozyon açısından tercih edilmelidir.
Gıdanın bileşimi ve özellikleri
Konserve gıdalar koroziflik açısından genel olarak 3
gruba ayrılmaktadır:
Kuvvetli korozif (çilekgiller, visne, kiraz ,erik, elma suyu,
tursular..)
Orta korozif (şeftali, kayısı, incir, armut, greyfurt..)
Zayıf korozif (Bezelye, yeşil fasulye, domates, et,
balık..)
Korozyonu etkileyen bileşiklerin konservelerde değişim
göstermeleri nedeniyle, gıdaların korozifliklerine göre
sistematize edilmeleri güçtür. Ancak ürünleri gruplara
ayırırken içerdikleri korozyon üzerine etkili
maddelerden yararlanılır.
Tabloda metal aşınmasına neden olan ya da aşınmayı
kolaylaştıran gıda bileşenleri gösterilmiştir.
pH ve Asitlik
Tüm konserve gıdaların pH derecesi 7’nin altında
bulunduğundan, yani zayıf asit niteliğinde olduklarından
genelde hepsi korozif etkili maddeler olarak kabul
edilirler. Ancak pH düzeyi kendi basına, bir gıdaya
korozif veya daha az korozif nitelik kazandıramaz.
Öyle meyveler vardır ki, çok düsük pH derecelerine
sahip olmalarına rağmen, daha yüksek pH
derecesindeki bir sebzeden daha az koroziftir. Hatta
bazı meyve konservelerine sitrik ve malik asit ilavesiyle,
onun korozif etkisinin bir ölçüde azaltılabildiği dahi
saptanmıştır. Bu ise ilave edilen adı geçen asitlerin
etkisiyle kalayın, demire karşı daha anodik davranma
eğilimi kazanmasındandır.
Renk Maddeleri
Gıdaların bileşiminde yer alan maddelerden, korozyon üzerine
en etkilisi, antosiyanin renk maddeleridir.
Oksijen
Kutuda kalan oksijen de, antosiyanin gibi depolarizatör olarak
rol oynamak suretiyle korozyonu hızlandırmada önemli bir
etkendir.
Kükürt Bileşikleri
Bazı ürünlerin işlenmesinde kullanılan SO2 eğer yeterince
uzaklaştırılamazsa, kalıntı bırakır ve bu halde konserve edilirse,
kutuda hızlı bir korozyon belirir.
Tuz, Karamel, Hidrosiyanik Asit ve Trimetilamin
Tuz, karamel, çekirdekli meyve konservelerinde
bulunabilen hidrosiyanik asit (HCN) ve balık
konservelerindeki trimetilamin gibi maddeler
korozyonu hızlandırırlar.
Bunlardan karamelin korozif etkisi, özellikle glukoz ve
fruktoz gibi heksozların aşırı ısıtılmaları sonucunda
olusan ‘hidroksimetilfurfural’dan kaynaklanmaktadır.
Balıklardaki en önemli korozif madde olan
‘Trietilaminoksit’ tatlı su balıklarında bulunmaz. u
maddenin aşsındırıcı etkisi ortamda sülfat
bulunması durumunda daha belirgindir.
Yaklaşık 100 mg kalay çözebilmesi için, 30 mg
Trimetilaminoksit yeterli olmaktadır.
Nitrat
Korozyon hızlandırıcı bileşim öğelerinin başında ise, bazı
gıdalarda bulunan nitrat gelir. Gerçekten zaman zaman
nitratın neden olduğu yaygın korozyon olaylarıyla
karşılaşılmaktadır.
Bu durum birçok ürünün yetiştirilmesinde uygulanan
aşırı gübrelemeye bağlanmaktadır.
Nitrat korozyonu da denen bu olay, yaygın olarak yeşil
fasulye ve ıspanak konserveleri ile kutulara konmuş
portakal bazlı içeceklerde görülmüştür. Özellikle
kutulara konan hafif içeceklerde kullanılan sudan
kaynaklanan nitrat, korozyona neden olmakta ve bu
içeceklerin üretiminde çoğu zaman kullanılan fosforik
asidin de kamçılayıcı etkisiyle kutularda hızlı bir
korozyon belirmektedir.
Nitratın korozyonu hızlandırıcı etkisi şöyle
açıklanmaktadır: Oksijenin etkisi ile indirgen bir madde
olan 2 değerlikli kalay oluşur. Bu, ortamdaki nitratı nitrite
indirger. Oluşan nitrit, ortamdaki diğer asitlerle birlikte
metalik kalaya etki ederler ve yine 2 değerlikli kalay
oluşur. Bu sırada nitrit amonyağa dönüşür. Bu olayda
oksijen tetik görevindedir, olay nitritin tükenmesine değin
zincirleme olarak devam eder. Kutuda amonyak oranı
arttıkça korozyon ve dolayısıyla çözünen kalay miktarı
artar.
Nitratın aşındırıcılığı asidik ortamda daha fazla
olmaktadır. Nitratın oluşturduğu korozyonda hidrojen
gazı oluşmadığından kutuda vakum azalmamaktadır.
Ancak kalayın tümünün çözünüp kalayın soyulmasından
ve demir yüzeyin ortaya çıkmasından sonra, devam eden
korozyon sonucunda hidrojen gazı oluşarak vakum
azalmaktadır. Bununla birlikte aşırı nitrat korozyonunda
oluşan azot gazına bağlı olarak önce vakumun azaldığı
sonra bombaj oluştuğu da bilinmektedir.
Ürünün Depolama Koşulları
Korozyon üzerine etkili diğer bir faktör; kutuların depolama
sıcaklığıdır. Korozyon olayı kimyasal reaksiyonla
gerçekleştiğinden sıcaklıktaki her artış, korozyonu
hızlandıracaktır. Bu nedenle korozyonu sınırlandırma
açısından konservelerin yüksek sıcaklıklarda
depolanmaması gerekir.
Depolama sıcaklığının her 10°C yükselişi, korozyon hızını iki
kat artırmaktadır.Yani 20°C‘de depolama süresi 1 yıl olan
konservenin 30°C’de dayanma süresi 6 ay, 40°C’de ise 3
aydır.
Bu durumda 20°C’de depolanan kalaylı tenekedeki bir
ürünün raf ömrü 40°C’de depolanan ürünün raf
ömründen 4 kat daha fazladır. Fakat bu genel yaklaşım
ürünün özelliğine göre değişir.
Bu nedenle, korozyonu sınırlandırma açısından,
konservelerin yüksek sıcaklıklarda depolanmamaları,
ilke olarak donma üzerinde olabildiğince düşük
derecelerde saklanmaları gerekir.
Özellikle sıcak ülkelere gönderilecek meyve
konservelerinin mutlaka iyice laklanmış kutulara
konmasına ve çok etkin bir şekilde egzost uygulanarak
oksijenin uzaklaştırılmasına özen gösterilmesi
gerekmektedir.
Sülfür Kararması
(Kutuda Yüzey Kararması)
Özellikle yüksek oranda protein içeren ürünler, laksız
veya gözenek içeren laklı kutularda konserve yapılınca,
kutu iç yüzeyinde esmer, siyah ve koyu mavi lekeler
oluşur.
“Sülfür kararması”, “harelenme” veya “menevişlenme”
de denilen bu olgu daha çok et, balık, bezelye, bakla gibi
gıdaların sterilizasyonunda, S içeren amino asitlerden
(methionin, sistin, sistein) H2S’ün ayrılması veya bu amino
asitlerin serbest SH- grupları içeren ürünlere parçalanması
sonucu ortaya çıkar. Glutatiyon gibi peptidler de S’ün
kaynağı olabilir.
Bu bileşiklerden SnS ve SnS2 siyah, Sn2S3 pembe kırmızı
renklidir.
Menevişlenmenin önlenebilmesi için alınması
gereken başlıca önlemler
Çinko oksit gibi kükürt akseptörü içeren lakların
kullanılması,
Laka Al katılması,
Teneke yüzeyinde dayanıklı bir oksit filminin
oluşturulması, yani yüzeyin kromat-fosfat
banyolarından geçirilerek passive edilmesidir.
Teneke kutuların dış yüzeyinin aşınıp
paslanmasına neden olan faktörler Kutu dış yüzeyinde kalay kaplama ağırlığı düşük
seçilmiştir.
Boş kutular nemli koşullarda saklanmış, daha
kullanılmadan önce paslanma başlamıştır.
Kutu üretiminde ve kullanılmasında, teneke çizilmiş ve
kalay katmanı zarar görmüştür.
Kutu kapaklarına vurulan kot çoğunlukla içte ve dıştaki
kalay kaplamayı zedelemiştir.
Kutunun kapatılmasından sonra kutu yüzeyinde kalan
tuzlu ve asitli kalıntılar, kutular otoklava girmeden önce
uzaklaştırılmamıştır.
Kutular, paslı bir otoklav sepeti veya otoklav arabası ile
temas etmiştir.
Kutuların kaynar suda pastörize edilmesinde, su içinde
bulunan oksijen, yüzeyin paslanmasına neden olur.
Sterilizasyon işleminde otoklavda kalan hava kutularda
paslanmaya yol açabilir.
Sterilizasyondan sonraki soğutma sıcaklığının düşük
tutulması ve kutu yüzeyindeki suyun uzun süre
buharlaşmaması da paslanmaya yol açabilir.
Soğutmada kullanılan suyun bileşimi de paslanmada
etkin olabilir.
Nem çekici nitelikteki bir zamkla yapıştırılan
etiketler de paslanmaya neden olabilmektedir.
Depolamada doğal nemin yüksek olması paslanmayı
hızlandırmaktadır.
Depolama sıcaklığının dalgalanması da paslanmaya
yol açabilmektedir.
Kutu dışı korozyonunun (paslanma)
önlenebilmesi için alınması gereken tedbirler
Kutu dış yüzeyi laklanmalı veya lito etiket
kullanılmalıdır.
Kutu üretiminde ve kullanılmasında, tenekenin çizilip
kalay katmanının zarar görmesi önlenmelidir.
Kotlama makinesinin ayarı kalay tabakasının
zedelenmesine yol açmayacak duyarlılıkta yapılmalıdır.
Kutunun kapatılmasından sonra kutular hemen
durulanarak kutu yüzeyinde kalan tuzlu ve asitli
kalıntılar uzaklaştırılmalıdır.
Paslı bir otoklav sepeti veya otoklav arabası
kullanılmamalıdır.
Otoklav suyu önceden kaynatılarak, sudaki oksijenin
uzaklaşması sağlanmalıdır.
Otoklavda uzun süre tutulması gereken büyük kutuların paslanma olasılığı daha fazla olduğu için, otoklav suyuna yaklaşık 600 ppm sodyum nitrit katılmalıdır.
Otoklavın havası tam alınmalı, çıkış süresi hızlı olmalı ve sterilizasyon işlemi sırasında otoklavın sızdırma muslukları açık bırakılarak buharla taşınan hava buradan dışarı atılmalıdır.
Soğutma suyu yeterli nitelikte değilse ve su korozif
özellikteyse, 1000 litresine 50-100 g sodyumbikromat
katılmalıdır.
Isıl işlemden sonra kutular 38°C’ye kadar soğutulmalı ve
böylece kutu yüzeyindeki suyun kendiliğinden
buharlaşması sağlanmalıdır.
Depolama sıcaklığının dalgalanması önlenmeli ve
çiğlenme noktasının üzerinde tutulmalıdır.