Upload
others
View
3
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T.C.
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İŞLETME ANABİLİM DALI
AKADEMİK ÖRGÜTLERDE KISKANÇLIK ÜZERİNE
FENOMENOLOJİK BİR ÇALIŞMA
Seyhan ÖZDEMİR
1440201017
DOKTORA TEZİ
DANIŞMAN
Prof. Dr. Ramazan ERDEM
ISPARTA – 2018
ii
iii
iv
Bu eseri aziz şehitlerimize ithaf ediyorum.
v
(ÖZDEMİR, Seyhan, Akademik Örgütlerde Kıskançlık Üzerine Fenomenolojik
Bir Çalışma, Doktora Tezi, Isparta, 2018)
ÖZET
Kıskançlık, bir kişinin sahip olmak istediği bir nesne veya canlının başkasına ait
olduğunu öğrendiğinde hissettiği duygudur. Örgütsel davranış literatürü açısından
değerlendirildiğinde, kıskançlığın saldırgan davranışların ötesinde bir fenomen olduğu
görülmektedir. Günlük yaşantıda her alanda görülebilen kıskançlık olgusu kendisini
mesleki anlamda da göstermektedir. Akademik örgütler açısından bakıldığında da
kıskançlığın akademisyenler üzerinde etkilerinin olduğu görülmektedir.
Bu çalışmada, akademisyenlerin gözlem ve deneyimlerinden yararlanarak;
akademik örgütlerde kıskançlığın varlığı, türleri, nedenleri ve sonuçlarının belirlenmesi
ve kıskançlığa dair önerilerin geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Bu amaçla çalışmada nitel
araştırma desenlerinden fenomenoloji yaklaşımı kullanılmıştır. Araştırmanın
katılımcılarını belirlemek için amaçlı örneklem yöntemlerinden biri olan maksimum
çeşitlilik örnekleme tekniği kullanılmıştır. Katılımcıların görüşlerini elde etmek için
yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak toplam 23 akademisyenle
derinlemesine görüşme yapılmıştır. Görüşmeler yorumlayıcı fenomenolojik yaklaşım
kullanılarak kodlanmıştır. Elde edilen veriler Maxqda 18 Analytics Pro analiz programı
aracılığıyla çözümlenmiştir.
Çalışma sonucunda, görüşülen akademisyenlerin algı ve tecrübelerinden
yararlanılarak; kıskançlığın varlığı, türleri, nedenleri ve sonuçları tespit edilmiş ve
kıskançlığı önlemeye yönelik öneriler belirlenmiştir. Akademisyenler arasında özellikle
akademik terfi, başkalarının yükselmesini istememe, unvan kavgaları ve kadro alamama
gibi konular çerçevesinde kıskançlığın yaygın olduğu görülmüştür. Bunun sonucu
olarak, kıskanan kişilerin mutsuz ve huzursuz olduğu, bu kişilerin performans ve
verimin düştüğü hatta bu kişilerin işten ayrılması gibi olumsuz sonuçlara ulaşılmıştır.
Elde edilen bulgular doğrultusunda, yöneticilerin kıskançlığı tetikleyici unsurları
ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar yapması, akademik örgütlerde kıskançlığın
önlenmesine yönelik girişimlerin planlanması ve bu konuyla ilişkili farklı kurumlarda
benzer çalışmaların yapılması önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Kıskançlık, Akademik Örgütlerde Kıskançlık, Haset, Nitel
Çalışma, Yorumlayıcı Fenomenoloji, Akademisyen
vi
(OZDEMIR, Seyhan, A Phenomenology Study on Jealousy in Academic
Organizations, Ph.D Thesis, Isparta, 2018)
ABSTRACT
Jealousy is the feeling that one feels when he or she learns that an object or
living which he/she wants to have, belongs to someone else. When assessed in terms of
organizational behavior literature, it is seen that jealousy is a phenomenon beyond
aggressive behavior. Jealousy, which can be seen in all areas of everyday life, also
shows itself in the professional sense. From the point of view of academic
organizations, it is seen that jealousy affects the academicians.
In this study, by taking advantage of the observations and experiences of
academicians; it is aimed to determine the existence, types, causes and consequences of
jealousy in academic organizations and to develop proposals on jealousy. For this
purpose, the phenomenological approach which is one of the qualitative research
designs is used in this study. A maximum diversity sampling technique, one of the
purposeful sampling methods, has been used to identify participants in the study. In
order to obtain the views of the participants, a total of 23 academicians interviewed in
depth using a semi-structured interview form. Interviews are coded using an interpretive
phenomenological approach. The obtained data were analyzed by Maxqda 18 Analytics
Pro.
As a result of the study, by using the perceptions and experiences of the
academicians interviewed, the existence, types, causes and consequences of jealousy
and proposals to prevent jealousy have been determined. Among the academicians, it
has been seen that jealousy is widespread in the context of issues such as academic
promotion, not wanting others to advance in the career, title conflicts and not getting
staff. As a result, negative consequences such as the unhappiness and restless of the
jealous people, the drop in performance and efficiency and even the separation of these
people from the workplace have been achieved. In the direction of the findings, it is
suggested that; managers should work to remove the trigger elements of jealousy,
initiatives to prevent jealousy should be planned in academic organizations, similar
studies should be conducted in different institutions related to this topic.
Key Words: Jealousy, Jealousy in Academic Organizations, Envy, Qualitative
Study, Interpretive Phenomenology, Academician
vii
İÇİNDEKİLER
ÖZET ............................................................................................................... v
ABSTRACT .................................................................................................... vi
İÇİNDEKİLER ............................................................................................. vii
ŞEKİLLER DİZİNİ......................................................................................... x
TABLOLAR DİZİNİ ...................................................................................... xi
ÖNSÖZ .......................................................................................................... xii
GİRİŞ ............................................................................................................... 1
BİRİNCİ BÖLÜM
KISKANÇLIK OLGUSUNA GENEL BİR BAKIŞ
1.1. Etimolojik Olarak Kıskançlık ve Haset Kavramları .............................. 6
1.1.1. Kıskançlık (Jealousy) Kavramı ...................................................... 6
1.1.2. Haset (Envy) Kavramı ................................................................... 9
1.1.2.1. Gıpta (İmrenme) ....................................................................... 13
1.1.2.2. Gıpta (İmrenme) ve Haset (Çekememe) Farkı ........................... 14
1.1.3. Kıskançlık (Jealousy) ve Haset (Envy) Farkı ............................... 15
1.2. Psikolojik Bir Kavram Olarak Kıskançlık .......................................... 20
1.3. Sosyolojik Bir Kavram Olarak Kıskançlık ......................................... 23
1.4. Dinsel Bir Kavram Olarak Kıskançlık ................................................ 27
1.5. Kıskançlık Türleri .............................................................................. 31
İKİNCİ BÖLÜM
AKADEMİK ÖRGÜTLERDE KISKANÇLIK
2.1. Örgütsel Kıskançlık ........................................................................... 34
2.1.1. Kıskançlığın Kuramsal Temelleri ................................................ 36
2.1.2. Kıskançlığın Örgütsel Davranış Olarak İfade Edilişi .................... 40
2.2. Örgütsel Kıskançlık Duygusunun Belirleyicileri ................................ 44
2.2.1. Kıskançlığın Bireysel Belirleyicileri ............................................ 44
2.2.2. Kıskançlığın Örgütsel Belirleyicileri............................................ 45
2.3. Örgütsel Kıskançlığın Örgütler Açısından Sonuçları .......................... 49
2.4. Akademik Örgütler ............................................................................ 53
2.4.1. Akademik Yapının Çekirdeği: Akademisyenler ........................... 55
2.4.2. Akademik Örgütlerde Kıskançlık ................................................ 61
2.5. Örgütsel Kıskançlıkla İlgili Çalışmalar .............................................. 66
viii
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ARAŞTIRMANIN METODOLOJİSİ
3.1. ARAŞTIRMANIN AMACI .................................................................. 70
3.2. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ ............................................................. 71
3.3. ARAŞTIRMANIN DESENİ ................................................................. 72
3.4. ARAŞTIRMANIN KATILIMCILARI .................................................. 74
3.5. ARAŞTIRMANIN VERİ TOPLAMA YÖNTEMİ ................................ 77
3.6. ARAŞTIRMA VERİLERİNİN ANALİZİ ............................................. 80
3.7. ARAŞTIRMACININ ROLÜ ................................................................. 83
3.8. ARAŞTIRMA SÜRECİNDE KARŞILAŞILAN OLASI ZORLUKLAR84
3.9. ARAŞTIRMANIN İNANIRLIK, AKTARILABİLİRLİK, TUTARLIK
VE TEYİT EDİLEBİRLİĞİ ................................................................... 85
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TEORİDEN PRATİĞE: ARAŞTIRMANIN BULGULARI
1. KISKANÇLIĞIN VARLIĞINA İLİŞKİN BULGULAR .......................... 89
2. KISKANÇLIĞIN NEDENLERİNE İLİŞKİN BULGULAR .................. 122
3. KISKANÇLIĞIN TÜRLERİNE İLİŞKİN BULGULAR ........................ 141
4. KISKANÇLIĞIN SONUÇLARINA İLİŞKİN BULGULAR .................. 148
5. KISKANÇLIK İÇİN ÖNERİLERE İLİŞKİN BULGULAR ................... 185
BEŞİNCİ BÖLÜM
DEĞERLENDİRME, SONUÇ VE ÖNERİLER
5.1. GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ ......................................... 204
5.1.1. Kıskançlığın Varlığına Dair Bulguların Değerlendirilmesi ............ 205
5.1.2. Kıskançlığın Nedenlerine Dair Bulguların Değerlendirilmesi ........ 207
5.1.3. Kıskançlığın Türlerine Dair Bulguların Değerlendirilmesi ............ 209
5.1.4. Kıskançlığın Sonuçlarına Dair Bulguların Değerlendirilmesi ........ 210
5.1.5. Kıskançlığın Önlenmesine Dair Önerilerle İlgili Bulguların
Değerlendirilmesi ................................................................................. 212
5.2. ÖNERİLER......................................................................................... 218
KAYNAKÇA ............................................................................................... 223
EK 1: Katılımcı Bilgilendirme ve Yazılı İzin Formu ................................. 233
EK 2: Görüşme Formu ................................................................................ 234
EK 3: Etik Kurul İzni .................................................................................. 235
EK 4: Özgeçmiş ........................................................................................... 236
ix
KISALTMALAR
Akt. : Aktaran
Çev. : Çeviren
Ed. : Editör(ler)
Fen Bil. : Fen Bilimler
MYO : Meslek Yüksekokulu
Sağ. Bil. : Sağlık Bilimler
Sos. Bil. : Sosyal Bilimler
Spor Bil. : Spor Bilimler
TDK : Türk Dil Kurumu
TDV : Türkiye Diyanet Vakfı
vb. : Ve Benzeri
vd. : Ve Diğerleri
YFA : Yorumlayıcı Fenemonolojik Analiz
YÖK : Yüksek Öğretim Kurumu
x
ŞEKİLLER DİZİNİ
Şekil 1.1. Örgütün Beş Parçası/ Örgüt Yapıları ........................................................... 56
Şekil 3.1. Araştırma Süreci ......................................................................................... 80
Şekil 4.1. Kıskançlığa İlişkin Kavram Haritası ............................................................ 89
Şekil 4.2. Kıskançlığın Varlığına İlişkin Kavram Haritası ........................................... 90
Şekil 4.3. Kıskançlık Çağrışımına İlişkin Kavram Haritası .......................................... 91
Şekil 4.4. Kıskançlığı Ortaya Çıkışına İlişkin Kavram Haritası ................................... 96
Şekil 4.5. Kıskançlığın Göstergelerine İlişkin Kavram Haritası ................................... 99
Şekil 4.6. Kıskananlara İlişkin Kavram Haritası ........................................................ 109
Şekil 4.7. Kıskanılanlara İlişkin Kavram Haritası ...................................................... 118
Şekil 4.8. Kıskançlığın Nedenlerine İlişkin Kavram Haritası ..................................... 123
Şekil 4.9. Kıskançlığın Türlerine İlişkin Kavram Haritası ......................................... 142
Şekil 4.10. Kıskançlığın Sonuçlarına İlişkin Kavram Haritası ................................... 149
Şekil 4.11. Kıskançlığın Dışsal Sonuçlarına İlişkin Kavram Haritası ......................... 152
Şekil 4.12. Kıskançlığın Önerilerine İlişkin Kavram Haritası .................................... 185
Şekil 5.1. Akademik Örgütlerde Kıskançlık Modeli .................................................. 216
xi
TABLOLAR DİZİNİ
Tablo 1.1. Kıskançlık ve Haset Yerine Kullanılan Yakın Kelimelerin Anlamları ......... 13
Tablo 2.1. Kıskançlık Türleri ...................................................................................... 41
Tablo 3.1. Katılımcılara İlişkin Bilgiler ....................................................................... 75
Tablo 5.1. Akademik Örgütlerde Kıskançlığın Kod Matris Tarayıcısı ....................... 217
xii
ÖNSÖZ
“İnsan için ancak çalıştığı vardır.” (Necm Süresi, 39)
Temel duygulardan biri olan kıskançlık, tarih boyunca var olagelmiştir. Bütün
toplumlarda kıskançlık duygusu vardır ve neredeyse tüm bireyler az ya da çok
kıskançlık duygusu yaşamışlardır. Kıskançlık konusunu ele almaya çalıştığım bu
araştırma da, tamamıyla bireysel bir emeğin ürünü olmaktan çok destekleriyle yanımda
olduğunu hissettiğim insanların katkısıyla ortaya çıkmıştır. Şüphesiz ki bu tür çalışmalar
sağlıklı bir iletişim ve etkileşim sürecinin ürünüdür.
Bu çalışmanın her aşamasında desteğini fazlasıyla hissettiğim, deneyimini,
emeğini ve güvenini hiçbir zaman eksik etmeyen, yoğun çalışma temposuna rağmen
benden desteğini esirgemeyen, beni hep daha nitelikli üretime yönlendiren, kendisini rol
model aldığım, öğrencisi olmaktan büyük keyif aldığım ve bilim yolundaki bu uzun
soluklu yürüyüşte nasıl yürünmesi gerektiğini öğrenmeme vesile olan değerli
danışmanım Prof. Dr. Ramazan ERDEM’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Çalışmanın çeşitli aşamalarında bana her türlü desteği veren Isparta Okulu’na1
teşekkür ederim.
Tüm hayatım boyunca olduğu gibi eğitim hayatımda da her türlü maddi ve
manevi desteği esirgemeyen, varlıkları benim için hep azim ve gurur kaynağı olmuş, her
türlü fedakârlığa göğüs geren çekirdek aileme ve geniş aileme şükranlarımı sunarım.
Daha nice yayınların başlangıcı olması ve kıskançlığın olmadığı bir akademik
ortam dileğiyle…
Seyhan ÖZDEMİR
Isparta, 2018
1 “Kendilerine informal olarak “Isparta Okulu” adını veren, formal olarak da Süleyman Demirel Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde çalışan ya da lisans, yüksek lisans veya doktora seviyelerinde eğitim
gören 15-20 kişiden müteşekkil bir ekip var. Bu ekibi formal olarak tanımladığınızda öğretim üyesi, öğretim
görevlisi, araştırma görevlisi gibi unvanlarla tavsif edebilirsiniz. Kitabın konusu ile de bağlantılı olsun diye ben
bu ekibe dair informal bazı nitelemeler yapacağım; biraz anormal, biraz farklı, az biraz uçuk, birazcık kaçık,
çoğunlukla sıra dışı, müesses nizam karşıtı… Dışarıdan bakanların kendilerini beğenmiş, ukalâ, eleştiriye
kapalı olarak gördüğü; yakından bakıldığında yaptıkları işi “akademik amelelik” olarak tanımlayan, doktora
yeterlilik sınavını “yetersizliği fark etme sınavı” olarak bilen, öğretmekten önce öğrenmeyi düşünen, avâre
avâre gezerken derinlemesine gözlem yapan, sadece etrafındaki insanlara değil tüm insanlığa bir şeyler verme
derdinde ve hevesinde olan bir ekip… Bu ekip, akademisyenliği bir iş ya da kariyer fırsatı olarak değil bir
“hayat tarzı” olarak görüyor ve “hayatı anlama ve anlamlandırma mücadelesi” olarak tanımlıyor.” Erdem, R.,
(2017), Yönetimde İnformalite Buz Dağının Görünmeyen Yüzü, (Ed. R. Erdem), İstanbul: Beta Basım
Yayım Dağıtım A.Ş. s.v
1
GİRİŞ
“Kıskançlık ruhun ülseridir.” Sokrates 2
“Fizyolojik, bilişsel ve motivasyonel sistemler arasında bağ kuran organize içsel
psikobiyolojik tepkiler” olarak tanımlanan duyguların (Salovey and Mayer, 1990: 186)
örgüt yaşamında oynadıkları rol, giderek daha fazla dikkat çeken bir konu haline
gelmektedir. 1950’lerde, işyerindeki duygular insanları objektiflikten uzaklaştırma
potansiyeli taşıyan faktörler olarak görülmektedir. Bugün ise bunların gerçekliklerine ve
etkilerine dikkat çekilmekte, “işyerinde duygular” konusunun ihmal edilmesinin
araştırmacı uygulamacı kopukluğunun bir sonucu olduğu belirtilmektedir (Muchinsky,
2000: 805). İş artık yalnızca rasyonel bir süreç olarak değil, çeşitli duygusal etkilerin
yadsınamaz roller üstlendiği bir bütünlük olarak değerlendirilmektedir. Örgütler de
insanların yalnızca çalıştıkları yerler değil, aynı zamanda çeşitli duygularını yaşadıkları
ortamlardır (Fisher and Chon, 1989: 8). Duygular, bir kişiye veya bir olaya verdiğimiz
tepkilerdir (Robbins and Judge, 2013: 100). Bu bağlamda, Duygusal Olaylar Teorisi,
yani duyguların birey davranışları üzerindeki etkilerini açıklayan teori, Weiss ve
Crapanzano tarafından geliştirilmiştir. Teoriye göre bireylerin geçmişte yaşadıkları ve
etkilendikleri duygusal deneyimler bugünkü örgütsel davranışlarını etkilemektedir.
(Weiss ve Crapanzano, 1996: 45). Duygusal olaylar teorisinin örgütsel uygulamalarına
bakıldığında örgütle ilgili yaşanan olayların neden olduğu duygulardan bahsetmektedir.
Örgütlerde yaşanan olumsuz olayların yaşanması bireyde kızgınlık, stres, kaygı ve
kıskançlık gibi duygulara neden olabileceğini ve bunların işe yansıyabileceğini
söylemek mümkündür.
Duyguların çalışma yaşamındaki varlığının ve örgütsel süreçlerdeki etkilerinin
tam anlamıyla sorgulanmaya başlanması ise 1980’li yıllardan itibaren başlamıştır.
Araştırmacılar, duyguların örgütsel yaşamla iç içe ve örgüt yaşamının ayrılmaz bir
parçası olduğunu, bu nedenle de çalışanların duygusal durumlarına daha fazla önem
verilmesi gerektiğini vurgulamışlardır (Ashforth ve Humphrey, 1995: 99). Bu bağlamda
günümüz yönetim anlayışında, insanlardan oluşan karmaşık bir birim olan örgüt
2 Milfont, T. L. and Gouveia V. V., (2009), A Capital Sin: Dispositional Envy and its Relations
to Wellbeing, Revista Interamericana de Psicología/Interamerican Journal of Psychology, 43(3): 547-551.
s.547.
2
ortamının duygulardan bağımsız, mekanik bir üretim ortamı olarak düşünülmesi
mümkün olmamaktadır. Çünkü örgütün bir üyesi olarak çalışanların sahip oldukları
pozitif ve negatif duygular, örgütleri daha verimli ya da verimsiz hale getirecek bir
çalışma ortamının oluşmasında önemli bir paya sahiptir (Aslan vd., 2015: 20).
İnsanların hissettiği olumlu veya olumsuz birçok duygu vardır. Bunlar, kızgınlık, küçük
görme, coşku, korku, asabiyet, hayal kırıklığı, utanma, iğrenme, mutluluk, nefret, umut,
kıskançlık, haset, çekememe, neşe, sevgi, gurur, şaşırma ve hüzün gibi düzinelerce
duygu saymak mümkündür. Bu duygulardan biri de kıskançlıktır.
Kıskançlık, insan olmanın temelinde olan, hoşa gitmeyen ve aynı zamanda yıkıcı
sonuçları olan bir histir. Shakespeare’in deyimiyle kıskançlık “yeşil gözlü bir
canavar”dır. Farklı isimlerle adlandırılsa da, kıskançlık duygusu her kültürde yer aldığı
gibi, her insan hayatının farklı dönemlerinde, farklı alanlarda bu duyguyu
deneyimleyebilir. Günlük hayatımızda, bazen kısa süreli bazen uzun süreli olmak üzere
kıskançlık kendini açıkça gösterebilir ya da su yüzüne çıkmamış olarak yaşanabilir.
İnsan sahip olduğu şeyi her şeyden kıskanabileceğini Neşat Ertaş’ın söylediği türkünün
sözlerinden anlayabilmekteyiz.
3
Neşet ERTAŞ Mühür Gözlüm3
Mühür Gözlüm Seni Elden
Sakınırım Kıskanırım
Uçan Kuştan Esen Yelden
Sakınırım Kıskanırım
Kaviminden Akrabandan
Kardeşinden Öz Babandan
Seni Doğuran Anandan
Sakınırım Kıskanırım
Havadaki Turnalardan
Su İçtiğim Kurnalardan
Giyindiğim Urbalardan
Sakınırım Kıskanırım
Beşikte Yatan Kuzundan
Hem Oğlundan Hem Kuzundan
Ben Seni Senin Gözünden
Sakınırım Kıskanırım
Al'İzzet'im Yoncalardan
Dokunduğun Goncalardan
Yerdeki Karıncalardan
Sakınırım Kıskanırım
Yıllar boyunca felsefe, psikoloji, sosyoloji, müzik, edebiyat, sanat ve antropoloji
gibi farklı alanlarda kıskançlık duygusunu anlamak ve çözüm üretebilmek için pek çok
çalışma yapıldığı görülmüştür. Böylece kıskançlık geçmişten günümüze kadar yaşanmış
ve insan türü var oldukça da yaşanmaya devam edecek bir duygudur.
Habil ve Kabilin hikâyesi, hasedin, kıskançlığın, çekişmenin ve rekabetin
evrensel tarihi olarak kabul edilebilir. Kabil’in Habil’i katletmesinin temel sebebi haset
ve kıskançlıktır. Kabil’in Habil’i öldürmesiyle insanlık tarihine ilk cinayet olarak geçen
olay da kıskançlık sebebiyle işlenmiştir. Buna benzer tarihten birçok kıskançlık
örnekleri verilebilir. Yusuf (a.s) ve kardeşlerinin kıskançlığı, Tesla ve Edison’nun
kıskançlığı, Mozart ve Salieri’in kıskançlığı, Schopenhauer ve Hegel’in kıskançlığı,
Shakespeare’in Othello’su gibi örnekler bu anlamda hatırlanmaya değerdir.
“Hikâye edilir, zamanın birinde bir padişah varmış. Padişah, bir kutlama
vesilesiyle tebaasına hediyeler dağıtıp gönüllerini hoş etmek, arzularını yerine
getirmek istemiş. Huzuruna çağırdığı kişinin talep ettiğinin iki katını ardından
3. Türküyü dinlemek isterseniz lütfen barkodu okutunuz.
4
gelen kişiye vereceğini vaat etmiş. Sıra, ardındakini haset eden birine geldiğinde,
hasetçi, padişahtan gözlerinden birini çıkarmasını istemiş!” (Anonim).
Hikâyeden de anlaşılacağı üzere haset ve kıskançlık gibi duygular elmanın içini
kemiren kurt misali insanın içini kemirir ve bitirir. Oysaki Celaleddini Rumi “Bir mum,
diğerini tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez.” der. Bu yüzden karşımızdaki
insana gıpta (imrenme) ile bakamımızda fayda vardır.
Kıskançlık ve haset duyguları birbirinin yerine kullanıldığı için sık sık
karıştırılmaktadır. İki duygu birbirine ne kadar yakınsa, insanların bunları birbirleriyle
karıştırma ihtimalleri o kadar yüksektir. Kısaca haset ve kıskançlık arasındaki farkı
şöyle belirtebiliriz; elde etme söz konusu olursa haset, muhafaza etme söz konusuysa
kıskançlıktır. O yüzden bu çalışmada her iki duygu ayrı ayrı ele alınmıştır. Çünkü
çalışmanın asıl kısmını oluşturan kıskançlığı daha iyi anlayabilmek için bu ayrımı
yapmakta fayda görülmüştür.
İnsan hayatını etkileyen, bu kadar güçlü ve temel bir duygunun, iş yerine
yansımalarının olması kaçınılmazdır. Örgütsel davranış yazınında iş yeri kıskançlığı iş
yerinde yaşanan ve memnuniyetsizliğe sebep olan bir kıyaslama sonucu deneyimlenen
olumsuz bir duygu olarak ifade edilebilir (Vecchio, 1995). Kıskançlık özel hayatta
olduğu gibi, iş hayatında da sıkça karşılaşılan bir duygudur. Yaklaşık yirmi yıl önce
örgütsel davranış literatürüne girmesine rağmen halen yeteri kadar çalışılmamış ve
derinlemesine incelenmemiştir. Konunun önemine binaen, literatürde iş yerinde yaşanan
kıskançlık olaylarının nasıl ortaya çıktığı, nedenleri, sonuçları ve bu duyguyla nasıl başa
çıkılabileceği ile ilgili yeterli akademik çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışma yazındaki
bu boşluk göz önüne alınarak, nitel yöntem aracılığıyla, akademik örgütlerde yaşanan
kıskançlık olaylarını geniş perspektiften incelemekte ve bu duygunun akademik
örgütlerde yıkıcı sonuçlar doğurmaması için yapılabileceklere ilişkin öneriler sunmayı
amaçlamaktadır.
Akademik örgütlerde kıskançlık fenomenin varlığını, nedenlerini, türlerini,
sonuçlarını ve kıskançlığı yönetmeye dair çözüm önerilerini nitel araştırma
yöntemlerinden fenomenoloji deseni ile değerlendirmeyi amaçlayan bu çalışma, beş
bölümden meydana gelmektedir.
5
Çalışmanın temelini oluşturan “kıskançlık” fenomeninin oluşumunda yardımcı
olan diğer bir kavram ise “haset” kavramıdır. Birinci bölümde, bu kavramlar kapsamlı
bir şekilde ele alınmıştır. Burada kıskançlık ve haset kavramlarının kökenine inilerek
ayrımları ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ayrıca kavram psikolojik, sosyolojik ve dini
açıdan da ele alınmıştır.
Çalışmanın ikinci bölümünde, kıskançlığın örgütsel bir davranış olarak ele
alınmasının ardından, kuramsal alt yapısına yer verilmiştir. Bunun yanında işyeri
kıskançlığına değinilerek akademik örgütler ele alınmıştır. Ayrıca akademik örgütlerde
kıskançlığa dair tartışmaların hangi durumlarda ortaya çıktığına yer verilmiştir.
Üçüncü bölümde çalışmada yöntem olarak seçilen nitel araştırma yöntemi ile
ilgili bilgi verilmiştir. Bu bölümde aynı zamanda araştırmanın amacı, deseni, veri
toplama yöntemi, katılımcılar, verilerin analizi ile ilgili bilgiler verilmiştir.
Dördüncü bölümünde; veri analizi ile sonuçlanan araştırma soruları kapsamında
araştırma bulguları yer almaktadır. Son bölüm olan beşinci bölümde ise, genel
değerlendirme ve sonuç ile ilgili önerilere yer verilmiştir.
6
BİRİNCİ BÖLÜM
KISKANÇLIK OLGUSUNA GENEL BİR BAKIŞ
Bu bölümde kıskançlık kavramı, etimolojik, psikolojik, sosyolojik ve dinî
bağlamda tanımlanmış ve kıskançlık ile haset farkı, kıskançlık türleri ve kıskançlığın
belirleyicileri unsurları incelenmiştir.
1.1. Etimolojik Olarak Kıskançlık ve Haset Kavramları
Kıskançlık ve haset kelimeleri günümüzde sürekli birbirinin yerine kullanılsa da
içerdikleri anlamlar birbirinden farklıdır. Her iki kelimenin de kökleri farklı yerlerden
gelmektedir. Kısaca burada her iki kavramın kökleri incelenerek farkları ortaya
konulmaya çalışılmıştır. Kıskançlık kavramını öncelikle etimolojik olarak ele almak
yararlı ve ufuk açıcı olacaktır. Böylece kıskançlık denildiğinde anlaşılması gereken
şeyin ne olduğunu, neye kıskançlık denilebileceğini ve dolayısıyla kökenine inmeyi
hedeflediğimiz şeyi belirgin hale getirmeyi deneyebiliriz.
1.1.1. Kıskançlık (Jealousy) Kavramı
“Ah efendim, sakının kıskançlıktan!
Kıskançlık, etiyle beslendiği avla oynayan
Yeşil gözlü bir canavardır.4
Kelimeler, içine aldıkları anlamlar aracılığıyla, işaret ettikleri olguya dair bilgi
vermekte, bir nevi olgunun ruhu olarak karşımıza çıkmaktadır (Akkaş ve Erdem, 2017:
48). Burada kıskançlık ve haset kelimeleri farklı dillerdeki kökenleri incelenmiştir.
Birçok insan kıskançlık kavramına farklı anlamlar yüklemektedir. Kavram birçok farklı
kelimeyi, anlamı ve imgeyi bünyesinde barındırmaktadır (White, 1981).
Kıskançlık Arapça kökenli bir kelimedir ve ġ-y-r kökünden “gayret”, “ (يرة (غ
kelimesinden gelmektedir. Fiil if’al kalıbında kullanıldığında, kıskandırmak; isim olarak
(ğayret) kullanıldığında ise kıskançlık anlamına gelmektedir. Ğayûr kelimesinin çoğulu
ise Ğuyûr’dur, aşırı kıskanç demektir. Kıskançlık, bir şey uğruna büyük hırs gösterme,
fanatizm anlamlarına gelen bir kelimedir (Murtçalı, 1995: 640-641; Nişanyan, 2009:
324). Türk Dil Kurumu (TDK, 2017) sözlüğünde ise kıskançlık kavramı; “bir kimse bir
4 Shakespeare, W., (1993), Othello, s. 108.
7
üstünlük gösterdiğinde veya sevilen birisinin, başkası ile ilgilendiği kanısına
varıldığında takınılan olumsuz tutum, günücülük, hasetçilik, hasetlik, hasutluk” olarak
tanımlanmaktadır. Ruhbilim Terimleri Sözlüğü (1974) ise kıskançlığı, “başka bir kişinin
bize göre bir üstünlük gösterdiği ya da sevilen birisinin başkası ile ilgilendiği kanısına
varılınca takınılan tutum ve duyulan duygu” olarak tanımlamaktadır (Enç, 1974: 107).
Kıskançlık, Uygurcada, puşii bérgeli ḳızḳanıp bir kelime olup; sadaka vermekten
esirgeyip, hasislik edip anlamına; Kaşgarî, er tavarın ḳısġandı ve er
tavarın ḳısırġandı bir kelime olup; servetini esirgedi anlamına; Eski Türkçe, kızġan-
/kısġan, bir kelime olup; cimrilik etmek, esirgemek anlamına; Kıpçak’ça da ise, avarus
–kisganči bir kelime olup kıskanıcı anlamına gelmektedir (Nişanyan, 2009: 324;
Nişanyan, 2017; www.etimolojiturkce.com). Farsça’da kıskançlık ise “reşk” kökünden
gelen bir kelime olup; bu kök kıskanma, kıskanmayı uyandıran, kıskançlık anlamına
gelmektedir. Eski Türkçede kıskançlık, cimrilik etmek, esirgemek, sakınmak
anlamlarına gelmektedir.
“Kıskançlık” Yunanca “zelos” (ζῆλος) kökünden türetilmiştir. İngilizcedeki
“zealous” (gayretli) kelimesi Yunancadaki “zelos” kelimesinden türetilmiştir. Anlamları
ise, “istekli rekabet, gayretli, yarışma, kıskançlık, hevesli” anlamlarına gelmektedir
(Sanders, 2014: 29). Yine farklı bir kıskançlık kavramının İngilizcedeki karşılığı olan
“jealous” kelimesi ise Latin kökenli olup Yunanca “zelos” sözcüğünden gelmektedir.
‘Zelos’, öykünme, benzeme, heves, rekabet, gayret anlamına gelmekte ve duygu
yoğunluğuna delalet etmektedir (Partridge, 1966: 3850; Foster, 1972: 167; Pines, 2003:
16; Nişanyan, 2017; www.etymonline.com). Fransızca da ise “jalousie”, "kıskançlık,
dilimli panjur veya kafes şeklinde perde” anlamlarına gelmektedir. Fransızcada
“jaloux” "kıskanç" kelimesinden türetilmiştir. Bu kelime Latince aynı anlama gelen
“zelosus” sözcüğünden evirilmiştir. Latince kelime Eski Yunanca zēlos (ζηλος) "hırs,
gayret, kıskanma" sözcüğünden türetilmiştir (www.etimolojiturkce.com). Kısaca
Oxford Sözlüğü’ne göre ise, kıskançlık, aslında bizim hakkımız olan bir “iyi”nin başka
biri tarafından alınmasını ya da ona verilmesini içermektedir. Bu bağlamda bu “iyi”
temelde iyi anne ya da sevilen bir insan olarak yorumlanabilmektedir (Klein, 2014: 24).
8
Kıskançlık ile ilgili pek çok farklı tanımlamalar yapılmıştır. Bu tanımlara
bakıldığında hepsinin ortak noktası; kaybetme korkusu oluşturan bir kavram olduğudur.
Kıskançlık kavramıyla ilgili tanımlamalara bakıldığında;
Kıskanmak sözlükte, sahip olduğu, sevdiği, ilişki halinde bulunduğu şeyin
başkalarıyla aynı tür ilişkiler içinde olmasına katlanamamak, esirgemek, haset
etmek, çekememek gibi manalara gelmektedir. Kıskançlık, sevilen kişiye sahip
olma isteğinden ve onun bir başkasını seveceği korkusundan kaynaklanan
duygudur. Kıskançlık kelime olarak kıskanç olma halini ifade etmektedir
(Doğan, 1996: 649).
Kıskançlık, önemli bir insanı başka bir kişiye kaptırma korkusundan doğan
kontrolü zor bir duygudur. Bir kimseyi kıskanmak, sevdiği kimsenin bir
başkasıyla yakınlaşmasına ya da sevdiği kimsenin karsı cinsten birisiyle kurduğu
ilişkiye dayanılamamasıdır. Bir şeyi kıskanmak, ona saygısızlık edilmesine
dayanamamak, sakınmak anlamlarına da gelmektedir (Büyük Larousse, 1986:
6730).
Kıskançlık, “önemsenen bir ilişkinin yitirilmesine ya da bozulmasına yol
açabilecek bir tehlikenin varlığına ilişkin bir algı sonucunda verilen karmaşık bir
tepkidir” şeklinde tanımlanmıştır (Pines, 2003: 2).
Kıskançlık, “bireyin süregelen ya da daha önceden var olan bir ilişkisindeki
eşiyle üçüncü bir kişinin ilişkisinden kaynaklanan, hoş olmayan duygusal bir
tepkidir. Bu ilişki, gerçek, düşlenen, beklenen ya da daha önceden yaşanmış bir
ilişki olabilir” şeklinde ifade edilmiştir (Buunk ve Bringle, 1987: 124).
Kıskançlığı, “bireyin birlikte olduğu kişiyle düşlenen ya da gerçek bir rakip
arasındaki gerçek ya da muhtemel bir ilişki nedeniyle algılanan, ilişkinin
varlığına ya da niteliğine ve/veya bireyin kendine saygısına yönelik tehditlere
eşlik eden duygu, düşünce ve davranışlar bütünü” olarak tanımlamaktadır
(White, 1981: 24).
Kıskançlık, değer verilen bir ilişkinin gerçekten bozulması ya da tehlikeye
girmesiyle artan, öfke, mutsuzluk ve korku duygularıyla kendini gösteren
olumsuz bir duygu durumudur (DeSteno ve Salovey, 1996: 921).
Kıskançlık, kişinin iyi bir şeye sahibiyetini, koruma arzusuyla alakalı bir tür
endişedir. O şeyin kaybedileceğini düşündürten gerekçelerin güçlü olmasından
9
ziyade, o şeye çok büyük büyük değer verilmesinden ileri gelmektedir. Bu
durum kişinin en ufak kuşku içeren sebepleri bile mercek altına almasına ve
onları çok önemli gerekçelermiş gibi değerlendirmesine yol açmaktadır
(Descartes, 2015: 160).
Kıskançlık, kendi sevdiğine ve ailesine başkasının baktığını ve yanaştığını
çekememek hassesi ve tabiatı, gayreti, gayur, rekabet anlamlarına gelmektedir
(Sami, 2010: 644).
Kıskançlık, insanın değer verdiği kimseleri koruma saikiyle hissettiği öfkedir
(el-İsfahani, 2009: 260).
Genel olarak kıskançlık, değerli bir ilişkiyi tehdit etmesi durumunda verilen
karmaşık bir tepkidir (White ve Mullen, 1989; Salovey, 1991; Parrot ve Smith, 1993).
Yapılan bu tanımlardan da anlaşılacağı gibi, “kıskançlık tek ve yalın bir kavram
ya da duygu değil, bir duygular ve tepkiler karmaşasıdır” (Demirtaş, 2004: 4).
Kıskançlık, “çoğu insan için son derece acı verici, çılgınca bir duygudur” (Pines ve
Bowes, 1992). Kıskançlık bazılarına göre aşkın, bazılarına göre ise kendine saygının
düşüklüğü, kaybetme korkusunun ya da güvensizliğin göstergesidir (Greenberg ve
Pyszczynski, 1985; akt. Demirtaş, 2004: 4). Bu çalışmada, kıskançlığı tanımlama
girişimlerinde değinilen ve kavram karmaşasının olmaması için kıskançlıkla karıştırılan
diğer bir kavram olan haset ile ilgili bilgi de verilecektir.
1.1.2. Haset (Envy) Kavramı
“Invidia festos dies non agit -Çekememezlik durmak eğlenmek bilmez.”5
Birçok farklı kaynakta (Envy) kelimesi çekememe anlamında da
kullanılmaktadır. Bu çalışmada ise, haset ve çekememe kavramaları aynı anlamda
kullanılmıştır. Haset kavramı, Arapça kökenlidir ve “ḥasad” (سد ḥsd kökünden gelen (ح
bir kelime olup “başkalarının sahip olduğu imkânları kıskanma” anlamına gelmektedir.
Hem mastar hem de isim olarak kullanılan haset kelimesi, “başkasının sahip olduğu
maddî veya manevi imkânların kendisine intikal etmesi veya kıskanılan kişinin bu
imkânlardan mahrum kalması yönündeki istek ve niyeti” ifade etmektedir (el-İsfahânî,
2009: 260-261). Türkçe’de haset, başkasının nimet ve faziletini çekemeyip malik
5 Roma atasözü (Bacon, 2013: 30).
10
olduğu nimetin zevalini arzu etme anlamlarına gelmektedir (Naci, 2009: 204; Sami,
2010: 432). Haset, “bir kimsede var olan nimetin varlığından huzursuz olup, nimetin o
kişiden gitmesini istemektir” (Çelebi, 1986: 228).
Arap dilinde “el-hased” kelimesi “ el-kurad” (kene/sakırga) anlamına gelen “el-
hısd” lafzından alınmıştır. Kene, nasıl deriyi delerek yapışır, kanı emer ve taşıdığı zehri
vücuda içitirse, haset duygusu da kalbi öyle kuşatıp kemirerek şüphe ve kuruntuyla
zehirlemektedir (Yazçiçek, 2014: 18). Bu bağlamda haset, insanının içini içten içe yiyip
biterek ruhsal olarak çöküntüye uğratabilir.
Haset, Latince “invidia” isminden türetilmiştir. İngilizce karşılığı “haset,
kıskançlık, kin, kötü niyet, nefret, iğrençlik, beğenilmeme” gibi anlamlara karşılık
gelmektedir. “invidere” fiili ise, “Kuşkuyla bakmak, kötü niyetli bakmak, kötü gözle
bakmak, önyargılı bakmak, hasetli bakmak, isteksiz bakmak, reddetmek ve inkâr
etmek” anlamlarına karşılık gelmektedir (Sanders, 2014: 14).
Hasetin (envy) kökünün Latince invidia kelimesinden geldiği ve bunun da
invideo fiiliyle ilişkili olduğu görülmektedir. Invideo, “herhangi bir şeye ters bakmak,
hınçla veya kötü niyetle bakmak, kem gözle bakmak, diş bileyerek bakmak” anlamına
gelmektedir (Klein, 2014: 23).
İngilizce envy kelimesi, Latince videre (görmeye izin verilebilir) kelimesinden
ve özellikle delici bakışlarla bakmak, dolayısıyla haset duymak anlamına gelen invidere
kelimesinden türemiştir. Bu köklerden türemiş, aralarında evidence (kanıt), advise
(nasihat etmek), advice (nasihat) ve invidious’ın (haksız) da yer aldığı birçok kelime
bulunmaktadır. Bu halde, etimolojik olarak hasedin bakmayla ilgili olduğu açıktır ve
kem göz inanışları için de uygun bir yaklaşımdır (Partridge, 1966: 3694).
Oxford İngilizce Sözlükte haset kavramı; “başka birinin sahip oldukları,
nitelikleri ya da talihi karşısında tatminsizlik veya da küskün bir özlem duyma” olarak
tanımlanmaktadır. Fiil olarak, “başka birine ait olan bir niteliğe, varlığa ya da arzu
edilebilir başka bir şeye sahip olma arzusu” anlamına gelmektedir (Klein, 2014: 24).
Descartes, “Duygular ya da Ruh Halleri” adlı eserinde hasetle ilgili şunları
söylemektedir (Descartes, 2015: 170-171);
11
“Genel olarak haset denilen şey, insanın mayasının bozuk olmasından
kaynaklanan bir zaaftır; bazı insanların başkalarının kısmetine düştüğünü
gördükleri nimetlerden ötürü acı çekmesine neden olur. Ama ben burada haset
terimini her zaman bir zaaf sayılmaması gereken bir duyguya işaret etmek
maksadıyla kullanıyorum. Benim kastettiğim haset, bir duygu olarak, nefretle
karışık bir tür kaderdir ve bazı insanların hak etmediklerini düşündüğümüz
nimetlere sahip olduklarına tanık olmamızdan kaynaklanır. Ama sırf şans eseri
kazanılan nimetler söz konusu olduğunda, bu düşüncemizde haklı sayılırız. Yoksa
ruhun ya da hatta bedenin sahip olduğu nimetler söz konusuysa, bunlar doğuştan
kazançlar sayılacağından, insanın hakkı oldukları da gayet açıktır; çünkü insan
bunları henüz bir kötülük işleme imkânı yokken, Tanrıdan edinmiştir.”
Hasting Din ve Etik Ansiklopedisi’nde hasetle ilgili tanımı görmek mümkündür
(Hastings 1912: 322);
“Haset, esasen hem bencil hem de kötücül bir duygudur. İnsanları hedef alır ve
hasetli insanın, göz diktiğine ya da arzu ettiğine sahip olan kişiden hoşlanmadığı
ve ona zarar vermek istediği anlamına gelir. Temelinde tamahkârlık ve kötü niyet
bulunur. Ayrıca içeriğinde, haset duyulan kişiden daha aşağı bir nitelikte olmanın
bilinci ve bu bilincin altında bir rahatsızlık vardır. Haset duyduğum şeye sahip
olan, kimsenin benden daha üstün olduğunu hissederim ve ona hınç duyarım. Be
nedenle, haset duyulana, sahip olmanın ona tam bir tatmin sağlamadığını bilmek
beni sevindirir ve hatta daha fazlasını yapar. Eğer sahiden tatminsizlik ve acıya
neden olursa bu benim gözümde olan üstünlüğünü epey azaltır ve kibrimi besler.
Haset, hasetli insanda tatmin edilmemiş bir isteğe ve bir güçsüzlük algısına işaret
ettiği kadar, onun arzu edilen nesneye sahip olmanın kendisine sağlayacağını
düşündüğü güçten mahrum olduğunu gösterir. Haset, nesnenin başına bir
talihsizlik geldiği görüldüğünde hazza yol açtığı halde, acı verici bir duygudur.”
Harry Stack Sullivan (1953) kıskançlıkla ilgili açıklamalarına kıskançlıkla haset
arasındaki ayrımla başlamış ve hasedi “başkasına ait olan bir şeye göz koymak” olarak
tanımlamış ve kökeninde yetersizlik duygusunun yattığına işaret etmiştir. Bu duyguyu
yaşayan bireylerin, başkaları tarafından dikkate alınmadıklarını ve diğerlerinin
bekledikleri gibi biri olamadıklarını hissetmektedirler. Bu duygunun üstesinden
12
gelebilmek için de, toplumda iyi bir konuma sahip olabilmek için gerekli olduğuna
inandıkları ve başkalarının sahip olduğu her şeye sahip olmak istediklerini ileri
sürmüştür (Mathes, 1992; akt. Demirtaş, 2004: 6).
Haset, bütün ilişkilerin doğasında var olan utanç, kaygı ve çaresizlik
duygularından beslenir. Haset, yetersizliği ve çaresizliği (bir başkasının sahip olduğu
şeyi istemenin, ancak onu elde edememenin çaresizliği) açığa çıkardığında paranoyaya
yol açarak zehirli hale gelebilmektedir (Kilborne, 2014: 4). Bütün duygular arasında
insanı sevgi ile haset kadar saran, büyüleyen bir duygu daha yoktur. Her ikisinde de
ateşli istekler ağır basar; ikisi de düşlere, kuruntulara kapılmaya her an hazırdır; ikisi de,
özellikle, yöneldikleri şey karşısında hemen göze batarlar; büyülenme diye bir şey
varsa, bu yönelişten doğmaktadır (Bacon, 2013: 25). Haset, utanç gibi mukayese ile
beslenir ve mukayese bütün insan ilişkileri için gerekli bir dinamiktir (Kilborne, 2014:
9).
Hasetlik her zaman insanın kendini başkalarıyla karşılaştırmasına da bağlıdır,
karşılaştırmanın olmadığı yerde hasetlik olmaz, onun için kralları ancak krallar haset
eder. Bununla birlikte, değersiz kimselerin en çok ilk yükselişlerinde hasetlik
uyandırdıklarını, sonradan daha kolay ilerlediklerini unutmamak gerekir. Değerli,
yararlı kimseler ise tam tersine, yükseldikleri yerde uzun süre kalırlarsa çok hasetliğe
uğrarlar, değerleri bu süre içinde hep aynı kalsa da eski parıltısını gitgide yitirmiş olur,
o parıltıyı gölgeleyecek yeni adamlar yetişir çünkü (Bacon, 2013: 26).
İmam Gazali (el-İhya/ C:3: 433) göre hasedi doğuran yedi sebep vardır. Bunlar;
düşmanlık, kuvvetli, üstün ve yüce olmak isteği, büyüklenme, kendini beğenme,
isteklerini elinden kaçırma korkusu, ululuk taslamak, ululanmak tutkusu, kişinin
tabiatının düşüklüğü ve nefsinin kirliliği gibi sebepler sıralamıştır.
Haset ile ilgili tanımlara bakıldığında ise, hasetin genel olarak hoş olmayan bir
duygu durumu olarak ifade edildiği ve çoğu zaman da düşmanca davranış ve kin gibi
olumsuz duygu ve davranışlar ortaya çıkardığı görülmektedir. Bu duygu durumu
bireyde, arzulanan bir nesne, sosyal statü gibi bir şeyin kendisinden başka birinin elde
ettiğinden haberdar olmasıyla oluşan bir durumdur (Smith ve Kim, 2007).
13
Tablo 1.1’de kıskançlık ve haset kavramı yerine kullanılan kelimelerin anlamı ve
kökenleri verilmiştir.
Tablo 1.1. Kıskançlık ve Haset Yerine Kullanılan Yakın Kelimelerin
Anlamları KELİMELER
ANLAMLARI
Ârig Farça, gücenme, kırılma, kıskançlık, haset, nefret, kin ve düşmanlık
Azamât Kin, husûmet, garaz, kötü niyet, kıskançlık, öfke, hiddet.
Gayret-keş Arapça, ġayret ve Farsça, keş “çeken” ile ġayret-keş
çalışkan, gayretli, azimli, çabalayıcı, kıskanç, taraftar, bir tarafı tutan. Yapmaya mecbur olmadığı işler için biraz da gereksiz gayret gösteren, üstüne vazîfe olmayan şeyler için koşuşturan, gereksiz yere taraf tutan.
Gayûr Arapça, gayûr (gayret'den. gayûrân), gayretli, çok çalışkan, kıskanç, hamiyetli, dayanıklı.
Hasûd Arapça, hasûd (hased'den) hasetçi, kıskanç, çekemeyen
Hasûdî Arapça ve Farsça hasutluk, hasetçilik, kıskançlık
Husûmet Arapça ḫuṣūmet, hasımlık, düşmanlık, adâvet: kıskançlık, çekememezlik
Kec-nazar Farsça, eğri bakışlı, hasetçi, kıskanç.
Reşkîn/ Reşk Farsça, hasetçi, kıskanç.
Açgözlü Gözü doymayan, tamahkâr, haris, hırslı, muhteris:
Tamahkâr Arapçada. ṭama‘ “tamah” ve Farsça. -kār ekiyle ṭama’-kār’dan) Tamah eden, mal, para vb.ne aşırı derecede istek duyan kimse, açgözlü.
Azmend / âzmend Farsça, hırslı, Bir şeye karşı aşırı derecede istekli olan, haris
Kıyas Arapça. ḳiyās, Bir şeyi diğer bir şeye göre değerlendirme, başka bir şeye benzeterek hakkında hüküm verme, karşılaştırma, mukāyese etme
Rekabet Arapça. reḳābet “kontrol, denetim” [Kelime bu anlamını Türkçe’de kazanmıştır] Aynı işi
yapan, aynı amacı güden kimseler arasındaki yarışma, çekişme
Kaynak: Devellioğlu, F., Devellioğlu, F., (1993), Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat : Eski ve Yeni
Harflerle, Ankara: Aydın Kitabevi.
1.1.2.1. Gıpta (İmrenme)
Gıptayla bakıp zaman zaman gökyüzüne
Rüzgârları hür, kuşları hür zannederiz6
Türk Dil Kurumu (TDK, 2018) sözlüğünde gıpta kavramı; “İmrenmek işi,
imrenti, gıpta” olarak tanımlanmaktadır. Ruhbilim Terimleri Sözlüğü (1974) ise gıptayı,
“Başkalarında bulunan bir özellik ya da varlığa karşı duyulan özlem” olarak
tanımlamaktadır (Enç, 1974). Başka bir tanıma göre gıpta, başkalarının sahip olduğu
imkânları kıskanmadan aynı şeyleri elde etme arzusu anlamında ahlâkî terimdir.
Sözlükte “incelemek, araştırmak, yoklamak” gibi manalara gelen gabt kökünden
türetilen gıpta kelimesi “nimete kavuşma arzusu, sevinç” demektir. Terim olarak ise
“bir kimsenin, maddî veya manevî imkân ve meziyetlere sahip olan başka birine
imrenmesi, onun elindeki nimetlerin yok olmasını isteme gibi kötü bir düşünceye
kapılmadan kendisinin de aynı şeylere kavuşmayı arzulaması” anlamında kullanılır
(Erdem, 2002: 50). Gıpta ile ilgili pek çok farklı tanımlamalar yapılmıştır;
6 Asya, A. N., (2018), www.tdk.gov.tr (TDK).
14
Gıpta, güzel ve leziz bir şey görüp iştaha gelmek, ziyade arzu ve rağbet
etmek anlamlarına gelmektedir (Sami, 2010: 510).
Gıpta, birisinin nail olduğu nimete onun zevalini istemeksizin nail olmayı
arzu ediştir (Naci, 2009: 173).
Gıpta, bir şahıstan nimetin gitmesini istemeyip, aksine kendisinin de onun
gibi nimete ulaşmasını temenni etmektir (Çelebi, 1986: 229).
Bu tanımlara bakıldığında ortak noktasının karşıdaki kişinin sahip olduğu iyi
şeyin kendisinde de olmasını istemesidir. Örneğin, bir akademisyenin çalışma
arkadaşının dünyanın önde gelen nitelikli dergilerindeki yayınını görerek, “ben de böyle
bir başarıya ulaşmak istiyorum” düşüncesi imrenmeyi ifade etmektedir.
1.1.2.2. Gıpta (İmrenme) ve Haset (Çekememe) Farkı
İslâm ahlâk literatüründe gıpta genellikle haset kavramıyla birlikte ele alınır ve
aralarındaki farka dikkat çekilir (Erdem, 2002: 50). Gazzâlî’ye göre, herhangi bir nimete
mazhar olan kimsenin karşısındaki insan ya kıskançlık sonucu huzursuz olur veya
mutluluk duyar. Bunların ilkine haset, ikincisine gıpta denmektedir (TDV, 2002: 378).
Râgıb el-İsfâhânî, başkasının sahip olduğu bir nimete bakarak kişinin aynı şeye
kendisinin de sahip olmasını istemesine gıpta, başkasının sahip olduğu şeyin onun
elinden çıkmasını istemesine veya bu yolda çaba göstermesine de haset denilmektedir
(el-İsfâhânî,1985: 348).
Arapçada gıpta, hasetten farklı diğerinin hüsni halini arzu etmektir. Hasetçi,
başkasındaki nimet ve hüsni halini zevalini isterken; gıpta ise, onun zevalini
istemeksizin yalnız kendisinde dahi olmasını arzu eder. Haset memnu ve mezmum,
gıpta ise caizdir (Sami, 2010: 380). Başka birisine ulaşan bir iyiliğin kendine de
gelmesini temenni etmek imrenme-gıpta olarak bilinmektedir. Bu temenni, o iyiliğe ya
da daha iyisine ulaşmak için çaba harcamayla birleştiği zaman buna da rekabet, o
iyiliğin alınmasını temenni etmeye ise çekememezlik-haset denilmektedir.
Çekememezlik, başka birine ulaşan iyiliğin yok olmasını temenni etmek olduğu gibi
bunu sağlamak için de çaba göstermeyle de birleşebilir. Hasetçi; o iyilik ve nimetin zail
olmasını hem temenni eden, hem de bu uğurda çaba sarf eden ve ona kendisi sahip
olmak isteyen kimsedir. Bu yüzden şöyle denilmektedir. Hasetçi size ait bir nimetin
zevalini kendisi için nimet sayar (el-İsfahani, 2009: 261).
15
En genel ifadeyle hasetin imrenmeden farklı olduğunu, bu farklılığın ise daha
yoğun duygulara yol açtığını, bir şeylere sahip olabilmek için gayret gösterme
noktasında da daha itici bir güç olduğunu söylemek mümkündür. Hasette kişi kendisini
engellenmiş hissetmekte ve bu doğrultuda kendini geliştirme çabası daha yoğun
gözlenmektedir (Van de Ven vd., 2011).
Haseti çok olan insanın tatmin edilmesi zordur; hiçbir zaman tatmin olmaz,
çünkü haseti kendi içinden kaynaklanmakta ve böylece her zaman yönelecek bir nesne
bulmaktadır. Bu kıskançlık, haset ve açgözlülük arasındaki yakınlığı da göstermektedir
(Klein, 2014: 23-24).
Haset ve gıpta iki uç duygu olarak karşımıza çıkabilmektedir. Gıpta, daha çok
karşıdaki kişinin iyi olan şeylerinin karşıdakinde var bende de olmasını isterken; haset
ise, karşıdaki kişide olmasın bende olsun veya da daha ileriye götürerek hiç kimsede
olmasın şeklinde günlük hayatımızda karşımıza çıkabilmektedir. Toplumumuzda gıpta
iyi karşılanırken haset, ise iyi karşılanmamaktadır. Haset ederek kendi enerjimizi
tüketmek yerine gıpta ederek enerjimizi çalışmaya yönlendirmemiz daha faydalı
olacaktır.
Buraya kadar kıskançlık (jealousy) ve haset (envy) kavramlarının kökenleri
incelenmiş olup, gıpta (imrenme) ve haset (çekememe) kavramlarının farkları ortaya
konulmaya çalışılmıştır. Bu nedenle, kıskançlık (jealousy) ile haset (envy) arasındaki
ayrım üzerinde durmak, bu çalışmanın temel kavramı olan kıskançlığa ilişkin tanıma
açıklık kazandırmak açısından faydalı olacaktır.
1.1.3. Kıskançlık (Jealousy) ve Haset (Envy) Farkı
Günlük yaşantımızda her ne kadar haset ve kıskançlık kavramları özellikle
dilimizde sıkça birbirinin yerine kullanılsa da haset ve kıskançlık birbirinden farklı iki
duygudur. Bu kavramlar arasındaki farklılığa da değinmekte fayda vardır. Araştırmalar,
kıskançlık ve hasetin birbirinden çok ayrı iki farklı duygu durumu olduğunu
göstermektedir.
Genel olarak kültürlerden bağımsız olarak her insanın yaşadığı kıskançlık ve
haset kavramları genellikle birbirleriyle karıştırılmaktadır. Bu kavramların birbiriyle
karıştırılıyor olmasının birkaç nedenden kaynaklandığı söylenebilir. Kıskançlık ve haset
konularında yapılan çalışmalara göre, bu nedenlerden birincisi insanlar arasında bu iki
16
kavramın sık sık birbirinin yerine kullanılıyor olmasıdır. Bu şekilde kıskançlık ve haset
aynı veya birbirine yakın iki kavrammış gibi düşünülmektedir (Burhanoğlu, 2017).
Smith ve diğerlerinin (1988)’de yapmış oldukları bir çalışmada katılımcılardan haset ve
kıskançlık duydukları durumları anlatan kısa pasajlar yazmaları istenmiş ve yazılan
pasajlarda haset hissedildiği düşünülen durumlarda gerçekten de hissedilen duygu haset
olmasına karşın, kıskançlık hissedildiği düşünülen durumların ise aslında yarısı haset,
yarısı kıskançlık hissedilen durumlar olarak belirlenmiştir. Bu durumda “haset”
kavramının çoğunlukla yerinde ve anlamına uygun olarak kullanıldığı; ancak
“kıskançlık” kavramının ise kimi zaman haset hissedilen durumlarda anlamı dışında
kullanıldığı görülmüştür. Kıskançlık ve haset kavramlarının birbiriyle karıştırılıyor
olmasının diğer nedenleri de bu iki durumun çoğunlukla birlikte ortaya çıkıyor olması
ve kıskançlığın gerek süreç, gerekse sonuç bakımından hasetten çok daha yoğun bir
şekilde hissediliyor olmasıdır (Smith vd., 1988: 403; Smith ve Kim, 2007: 47).
Yine aynı şekilde, Parrott ve Smith, haset ve kıskançlık deneyimlerinin farklarını
ortaya koymak üzere iki deney yapmışlardır. İlk deneyde, denekler kişisel haset ya da
kıskançlık deneyimlerini anımsadılar. İkinci deneyde denekler bir dizi hikâyeden haset
ve kıskançlık durumlarının manipüle edildiği bir hikâye okudular. Her iki çalışmanın
sonucu da, iki duygu arasında niteliksel bir fark olduğunu ortaya çıkardı. Haset aşağılık
duygusu, bir şeyi çok arzulama, pişmanlık ve duyguların onaylanmamasıyla karakterize
ediliyordu. Kıskançlık kaybetme korkusu, güvensizlik, endişe ve kızgınlıkla ayırt
ediliyordu (Parrot ve Smith, 1993: 907).
Haset ve kıskançlık arasındaki farklar ise, pek çok farklı araştırmacılar
tarafından şu şekilde açıklanmaktadır;
Haset iki kişi arasında gelişen ve bireylerden birinin, diğerinin eksik
yanını kollaması ve bundan zevk alması durumudur. Kıskançlık ise
genelde üç kişi arasında oluşmaktadır. Bireylerden birinin diğerini
kaybetme korkusu ile beliren, durum ve süreç bakımından da hasetten
çok farklı bir durumda ortaya çıkmaktadır (Smith ve Kim, 2007).
Haset, arzulanan bir şeyin başka birine ait olduğu ve ona haz verdiği
inancının yol açtığı kızgın bir duygudur; hasetli kişi, o istenen şeyi
sahibinden almaya ya da bozmaya, kirletmeye yönelmektedir. Haset,
17
öznenin sadece bir kişiyle olan ilişkisinde yatmaktadır. Kıskançlık da
hasete dayanır, ama öznenin en az iki kişiyle ilişki içinde olmasını
gerektirir: Özne, kendi hakkı olan sevginin rakibi tarafından elinden
alındığına ya da alınma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğuna
inanmaktadır. Kıskançlığın günlük kullanımında, sevilen kişiyle özne
arasında bir üçüncü kişi girmiştir (Klein, 2014: 23).
Kısaca kıskançlık, sahip olduğumuz ilişkiyi tehditlere karşı korumak
amacıyla verilen bir tepkiyken, hasetse, kişinin diğerlerinin sahip olduğu
nitelik, başarı ve maddi imkânların kendisinde olmasını istemesidir
(Parrott ve Smith, 1993).
Kıskançlıkta kişi, sahip olduğu şeyi yitirmekten korkarken; hasette ise,
kendi istediğinin bir başkasında olduğunu gördüğü zaman acı duyar.
Hasetli kişi, haz ve memnuniyet görüntülerinden rahatsızlık duyar.
Ancak başkalarının sefaleti ona huzur verir. Bu bakımdan, hasetli kişiyi
tatmin etmeye yönelik her türlü çaba boşunadır (Crabb, 1917: 463-464).
Kıskançlık ile haset arasındaki temel fark kıskançlığın iki şey arasında hasetin
ise üç şey arasında gerçekleşmesi ve diğer fark ise kıskançlığın merkezinde var olan
ilişkinin tehlikeye girmesi söz konusu iken, hasette ise başkasını elindeki imkânlara
sahip isteği vardır.
Benedictus Spinoza, “Etika” adlı eserinde kıskançlık ve haset ayrımıyla ilgili
şunları söylemektedir (Spinoza, 2011: 158);
“Sevilen bir şeye karşı olan hasetle birlikteki bu kine kıskançlık denir ve böylece
kıskançlık, kendisine haset beslenen bir başkasının fikri ile birlikte bulunan sevgi
ve kinden doğmuş ruhun bir dalgalanışından başka bir şey değildir. Bundan
başka, sevilen şeye karşı duyulan bu kin, kıskançta sevilen şeyin kendisine
verdiği sevgi ile duygulanmış olmaya alıştığı sevinç ile orantılı olarak yüksektir.
Nitekim sevilen şeyle birlikte bulunduğunu hayal ettiği kimse hakkındaki duygu
nispetinde de yüksektir. Çünkü eğer ona karşı kini var ise, bu yüzden de sevilen
şeye karşı kini olacaktır, çünkü kendisi için menfur olanın sevinç duyduğunu
hayal etmektedir. Ve nitekim çünkü sevilen şeyin hayalini nefret edilen şeyin
hayaline bağlamak zorundadır. Bu sonuncu sebep genel olarak bir kadın için
duyulan sevgide bulunur; gerçekten her kim sevdiği kadının başkasına teslim
18
olduğunu hayal ederse kederlenecektir ve bu yalnız kendi iştahı sınırlandığı için
değil, aynı zamanda sevilen şeyin hayalini başkasının utanılacak kısımları ve
pislikleriyle birleştirme zorunda olduğu için de onun hakkında nefret
duymaktadır. En sonra şunu da katalım ki, kıskanç, sevilen şey tarafından
kendisine görünmesine alışmış olduğu aynı yüzle karşılanmamıştır ve bu
sebepten de, göstereceğim gibi, âşık bir kimse kederlenir.”
Kıskançlık ve haset yetersiz duygulardan yeşerir. Ancak haset iki kişi arasında
iken; kıskançlık ise üç kişi arasında olur. Kıskançlık, yetersizlik duyguları bireyi yakın
ilişki kurmaktan alıkoymaya başladığında kendini göstermeye başlar böylece bireyin
birlikte olduğu kişi arkadaşlarıyla tanışmaya başladığında ve iyi anlaştıklarında da iyice
açığa çıkmaya başlar (Demirtaş, 2004: 17).
Kıskançlık tipik olarak kişinin sahip olduğu ve yitirme korkusunu yaşadığı
şeylere ilişkinken, haset kişinin asla sahip olamadığı ve asla sahip olma ümidini
taşımadığı şeylere ilişkindir. Buna uygun olarak hasetin odak noktası, özel olarak
birisinin çekemediği bir şey ya da bir nitelikten ziyade tipik olarak diğer bir kişidir.
Benzer şekilde başkasının acısından keyiflenme (schadenfreude) hasetin (başkasının
başarısından acı duyma ya da başkasının başarısızlığından haz duyma) aksine
başkasının kaybında rol oynamayabilir, keyif duyan kişiye maddi bir avantaj sağlama
gereğini hissetmez. Kıskançlık tipik olarak insanlara dönüktür, haset ise şeylere ve
niteliklere dönüktür. Böyle olduğu için, hasetin odak noktası bir rakiptir. Kişi kötücül
hasetlik durumunda ötekini kendi seviyesine çekmek, çekememezlikten hoşlanma
durumunda kendisini yüceltmek ister (Neu, 2012: 223).
Haset iki insan arasındadır. Haseti olan kişi, başkasına ait olan bir şeyi ister ve
diğer kişinin ona sahip olmasını istemez. Hasetin objesi başka bir kişinin eşi, iyi giden
ilişkisi, güzellik ve akıl gibi arzulanan özellikleri, sahip olduğu herhangi bir şey,
başarısı veya popülerliği olabilir. Diğer yandan kıskançlık, üç kişiyi ilgilendirir.
Kıskanç kişi değerli bir ilişkiye karşı tehdit oluştuğunda ve üçüncü kişi tarafından buna
sahip olunduğunda tepki gösterir. Bu, üçüncü bireyin kıskanç kişinin hayalinde olması
durumunda da geçerlidir (Hupka vd., 1985; Parrott, 1991; Salovey, 1991; Salovey ve
Rodin, 1991; Parrott ve Smith, 1993).
19
Haset ve kıskançlık insan varlığının iki temel durumu olarak tanımlanmıştır.
Haset sahip olmamakla, kıskançlık ise sahip olmakla ilişkilidir (Pines, 2003: 24). Yine,
haset, aşağılık duygusu, bir şeyi çok arzulama, pişmanlık ve duyguların
onaylanmamasıyla karakterize edilir. Kıskançlık kaybetme korkusu, güvensizlik, endişe
ve kızgınlıkla ayırt edilmektedir (Parrot ve Smith, 1993: 906).
Kıskançlık (jealousy), sahip olduklarını kaybetmekten çekinmesi ya da
korkmasıdır. Haset (envy) ise, herhangi bir nesne veya insan ilişkisine bir başkasının
sahip olup da kişinin kendisinin sahip olamadığında ya kendisinin de sahip olmak
istemesi ya da karşıdakinin de sahip olmamasını dilemesidir (Anderson, 2002).
Klein’a (2014: 212) göre her ikisinin farkı daha önce anlatılana benzemektedir:
“Haset bir başka insana duyulan kızgınlık dolu bir duygudur ve bir şeyi
karşısındakinden almak veya zarar vermekten doğan arzudan zevk almaktır.” Toohey’e
göre (2014: 19-20) kıskançlık ise, bir kişinin en az diğer iki kişiyle ilişkisini gerektirir
ve “genelde elden alınan veya tehlikede olan aşkı içerir.” Haset sahip olmak istediğiniz
ama olmadığınız, kıskançlık sahip olduğunuz ve yitirmek istemediğiniz şeylerle
ilgilidir. Haset genellikle iki öğeliyken (siz ve istediğiniz şey), kıskançlık üç (siz,
arzuladığınız şey ya da kişi ve onu sizden alma tehdidi oluşturan rakip) öğelidir.
Yapılan çalışmalarda kıskançlıkla hasetin farklı duygularla ifade edildiği
yönünde sonuçlara da ulaşılmıştır. Kıskançlık daha çok yalnızlık, korku, kuşku,
aldatılmışlık ve belirsizlik duygularıyla birlikte görülürken; hasete ise, suçluluk, utanç,
inkâr, özlem ve aşağılık duygularıyla ifade edilmiştir (Salovey ve Rodin, 1986).
Kıskançlık ve haset sosyal kabul edilebilirlik açısından farklıdır. Kıskançlık, sahipliğini
koruduğu için daha kabul edilebilir olarak kabul edilirken, oysa haset, açgözlü ve hırslı
olması nedeniyle utanç verici olabilmektedir.
Sonuç olarak, neredeyse bütün toplumlarda imrenme (gıpta), kıskançlık ve haset
(çekememezlik) duygusu vardır ve neredeyse tüm insanlar yaşamlarında az ya da çok bu
duyguları yaşamışlardır veya duymuşlardır. Sosyal hayatımızda bu duygular şu şekilde
cereyan etmektedir. Bir kişi karşıdaki kişiye ‘seni imreniyorum’ dediğinde karşıdaki
kişi mutlu olur ve sevinir. Karşıdaki kişiye ‘seni kıskanıyorum’ dediğinde insan
duraklar ama ne sevinir ne üzülür. Ama karşıda kişiye ‘sana haset ediyorum’ dediğinde
ise karşıda kişi buna ters tepki verebilir. Haset kıskançlığa göre daha yoğun bir
20
duygudur. Yine haset, yıkıcı tarafı daha ağır basmaktadır. Kıskançlık ise, sosyal olarak
daha kabul edilebilir bir duygudur. Kıskançlığın üç tarafı vardır. Bunlar; kıskanan,
kıskanılan ve kıskançlığın konusu vardır. Burada kıskançlık konusu gerçek veya hayali
her şey olabilir. Örneğin, hocanın gözde öğrencisi olmak, akademide kadro veya unvan
almak gibi örnekler verilebilir. Toplumumuzda yaşanan fiili durum bu şekildedir.
1.2. Psikolojik Bir Kavram Olarak Kıskançlık
İnsan duygusal özellikleri inkâr edilemeyen bir varlıktır. Duyguların
yaşamımızda vazgeçilmez rolü ve etkisi vardır. Duygunun doğası, felsefi psikoloji,
ahlâk felsefesi, motivasyon psikolojisi, eğitim psikolojisi, zihin felsefesi, öğrenme
teorisi, psikiyatri, meta psikoloji ve teolojiyi de içine alan multidisipliner bir alandır.
Ancak her disiplin bu konuyu kısmen aydınlatmakta ya da yalnızca kendi alanı ve
yöntemi ile ilgili ele almaktadır (Gökalp, 2010: 1). Bu açıdan, kıskançlığın sosyal
olduğu kadar psikolojik bir olgu olduğu söylenebilir. Kıskançlık konusunda farklı
kültürlerde farklı tepkilerin olması, kıskançlığın içinde yaşadığımız toplumun değerleri
ve kültürel normlarıyla ilgili olduğunu kanıtlamaya yardımcı olmaktadır (Pines, 2003:
173). Karmaşık duygu hali olan haset ve kıskançlık, bireysel ve toplumsal zeminde
tahribata yol açma potansiyeline sahiptir. Bu duygular insanları ihtilafa düşüren
olgulardır. Psikolojik bir durum olarak insanların kötülük yapmasına sebep olabilmekte
ve kötü sosyal sonuçlar doğurabilmektedir (Çiçek, 2014: 18). İnsanlar kıskançlık ve
haset ederek psikolojik olarak kendilerini yıpratabilmektedir. Bu da günlük hayattaki
birçok olaya sirayet edebilmektedir.
Freud’a (1955) göre, kıskançlık insanın doğasında var olduğu için değil,
kaçınılmaz olduğu için evrenseldir. Hepimizin başına gelen acı dolu çocukluk
deneyimlerinden kaynaklandığı için kimse ondan kaçamaz. Bu evrensel çocukluk
travmaları, yetişkinlikte kıskançlığı ortaya çıkaran olaylar sonucu yeniden
yaşanmaktadır. Herkesin yaşaması nedeniyle kıskançlık tanımsal olarak normaldir.
Gerçekten de Freud, kıskançlığı “normal olan keder gibi duygulanımlardan biri” olarak
tanımlar. “Eğer kıskançlığı tanımayan bir insan varsa, bunu şiddetle bastırmış ve büyük
oranda bilinçdışına itmiş olduğu sonucuna varılabilir.” Sonuçlarını farklı kültürlerden
topladıkları bulgulara bağlayan kültürlerarası psikoloji yönelimli psikologların aksine,
Freud sonuçlarını insan ruhunun bilinçdışı derinliklerine dayandırmıştır. Freud
21
kıskançlığın evrensel olduğuna inanmıştır, çünkü kıskançlığın kökleri hepimizin
paylaştığı çocukluk deneyimlerindedir (Pines, 2003: 169).
İnsanların erken çocukluk hatıraları ve yoksunlukları ileride davranış
belirlemede etkili bir faktördür. Psikologlar çocukluk deneyimlerinin eş seçimine bile
etkisinin olduğunu ifade etmişlerdir. Eş seçiminde insanların çocukluk döneminde
karşılanamayan duygusal ihtiyaçların karşılanacağı düşünülür (Pines, 2003: 72). Eğer
çocuk ailedeki konumuna dair sevgi dolu bir yaklaşım almadı ise kıskanç eğilimler i
göstermeye daha yatkın olacaktır. Daha çocukluk döneminde kardeşle ile başlayan
duygu karmaşasındaki kıskançlık, kendisinden alınan bir nesneye değil, iki insan
arasındaki ilişkiye dayanıyor, bu da sevgidir (Blevis, 2010: 68).
Freud kıskançlığın kökeninde kaybetme korkusunun olduğunu ifade eder.
Başarılı rakibe karşı duyulan düşmanlıktır. Hepimizin yaşadığı normal kıskançlıkta bazı
mantıkdışı öğeler vardır. Bunun nedeni, kıskançlığın, bilinçdışının derinliklerine
gömülmüş olması ve çocukken bizi etkileyen olayların tekrar ortaya çıkmasıdır (Pines,
2003: 73). Kaybetme korkusu kıskançlığın ortaya çıkmasında önemli bir faktör olarak
karsımıza çıkmaktadır.
Psikanalist Melanie Klein’a göre haset, bebeğin çaresizlik ve anneye olan
bağımlılığı sonucu, doğumdan bir yaşına kadar olan zaman içinde gelişir.
“Doğumundan itibaren bebek her tür ihtiyacı için anneye yönelir,” diye yazar Klein
şöyle devam eder: “Tüm bebeklerin isteklerinin yöneldiği annenin göğsü, sadece
beslenmenin değil, yaşamın da kaynağı olarak duyumsanmaktadır. Engellenme
duygusunun bir öğesi, bebeğin anneyle ilk ilişkisinde hayatına girmiştir, çünkü mutlu
bir beslenme durumunda bile anneyle doğum öncesi ilişkiye geri dönmek mümkün
değildir”. Aç bebeğin deneyimlediği engellenme ve çaresizlik duyguları hasetin
köklerini oluşturur. Bebek annenin onu besleme ya da beslememe gücüne haset duyar.
Flayal kırıklığının yarattığı kızgınlıkla, beslenmenin ve gücün kaynağı olan memeyi
yiyip bitirmek ister (Klein, 2014: 211-229).
Kıskançlık ve hasetin, psikolojik gelişimin farklı safhalarında ortaya çıktığı
görülmektedir. Kıskançlık çocukların iki-üç yaşlarında iken, Ödipal safhadaki duygusal
deneyimlerinden kaynaklanmaktadır. Diğer yandan haset, çocuğun ilk aylardaki
yaşamından kaynaklanmaktadır (Pines, 2003). Klein’a (2014: 24) göre haset, iki kişilik
22
bir kavramdır ve bebeğin annesiyle ilişkisi hakkındadır. Kıskançlık ise, üç kişilik bir
kavramdır. Kıskançlık, anneyi ve annenin memesini alıkoyan babadan duyulan şüphe ve
onunla girilen rekabet duygularını içerir.
Psikodinamik yaklaşım, kıskançlığı harekete geçiren bilinçdışı güçler üzerinde
durur. İnsanların, bilinçli olarak farkında olmadığı bilinçdışı dürtüler, istekler, korkular
ve travmatik hatıralar taşıdığını varsayar. Bilinç düzeyindeki her duygu ve düşünceye
sıklıkla onun karşıtı olan bir parçası eşlik eder: Bilinçdışında çekim duyduğu şeyler
insanda tiksinme uyandırabilir; nefret ettiği insanları bilinçli olarak sevebilir (Pines,
2003: 71).
Freud (1955: 223), kıskançlığın şunlardan oluştuğunu söylemektedir;
• Keder, sevdiğimiz bir kişiyi kaybetme düşüncesinin verdiği acı,
• Bir şeyi çok istesek ve hak ettiğimizi hissetsek de, istediğimiz her şeyi elde
edemeyeceğimizi fark etmemizin verdiği acı,
• Başarılı rakibe karşı duyduğumuz düşmanlık,
• Kaybımız için, az ya da çok, kendimizi eleştirmemiz,
“Normal saymamıza rağmen, kıskançlık tamamen mantıksal değildir, yani
gerçek olaylarla bağlantılı ve orantılı ve bilinçli egomuzun tamamen kontrolü altında
değildir. Yani hepimizin yaşadığı normal kıskançlıkta da bazı mantıkdışı öğeler vardır.
Bunun nedeni, kıskançlığın, bilinçdışının derinliklerine gömülmüş olması ve çocukken
bizi etkileyen olayların tekrar ortaya çıkmasıdır.” şeklinde devam etmiştir (Freud, 1955:
223).
Haset ve kıskançlık psikolojide önemli bir yer tutmaktadır. Bu duygular bebeklik
ve çocukluk döneminden itibaren gelişebilmektedir. Özellikle kardeş kıskançlığı sonraki
dönemlerde başka konulara yönelebilmektedir. Örneğin, mahalledeki diğer çocukları,
sınıftaki diğer öğrencileri, çalışma ortamındaki diğer çalışanları kıskanabilir. Bu durum
kişiyi psikolojik olarak tesiri altına alabilir ve hayatının her alanını kıskanarak ve haset
ederek geçirebilir.
23
1.3. Sosyolojik Bir Kavram Olarak Kıskançlık
Sosyoloji, bizi tecrübelerimizi yeniden değerlendirmeye yöneltir, şeylerin
olduğunu zannettiğimiz şekilde olmadığını düşünmemizi, başka yorumların da
olduğunu fark edebilmemizi sağlar. Sosyolojik düşünmenin bireye sağladığı en önemli
fayda, şimdiye kadar düşünmediği farklı bir şekilde düşünmeye başlamasını ve böylece
o güne kadar tanıdığını düşündüğü dünyanın şimdi olduğundan daha farklı bir dünya
olabileceğini keşfetmesini sağlamasıdır (Bauman, 2004: 25).
Duygular, ruhun algılarıdır ya da ruhun hisleri veya heyecanlarıdır. Bu yüzden
özellikle ruha aittirler ve zerrelerin özel bir uyarımı sonucunda meydana gelirler,
beslenirler ve güçlenirler. İnsandaki her duygunun başlıca etkisinin ruhu uyarıp onu
bedenin zaten hazır olduğu şeyleri istemeye yöneltmek olduğunun anlaşılması
gerekmektedir. Böylece korku hissi ruhta kaçma isteğini tetiklerken, cüretkârlık hissi
mücadele isteğini tetikler; diğer duygular için de bu geçerlidir (Descartes, 2015: 44-54).
Her toplum, her kültür ve her din çocukluktan itibaren bireylere kıyaslamayı
öğretmektedir. Kıyaslama insanda farklı davranışlara neden olmaktadır. Bunlardan birisi
de kıskançlıktır. Kıskançlık, kıyaslama içinde yaşamak demektir. Kıyaslama
duygusunun insanın kişiliğini etkileyen temel faktörlerden biridir. Bu durum hayatın her
noktasında olursa birey karşılaştığı her durumda elde ettiği veya edemediği değerler
karşısında bir kıyaslama içine girecek ve karşılaştığı olumsuzluklar karşısında da
mutsuz olacaktır (Osho, 2006: 66-67). Sosyal hayatımızda bu durumla sıkça
karışılabilmekteyiz. Bazı insanlar kendi çocuğunu, kendi evini, arabasını veya eşyalarını
sürekli başkalarıyla karşılaştırarak kıskançlığa düşebilmektedir. Bu da bir nevi tüketimi
artırabilmektedir. Çünkü insan ondan var ben de neden yok şeklinde sürekli bir şeyler
alma ihtiyacı hissederek mutsuz olabilmektedir.
Hilmi Ziya Ülken, “Sosyoloji Sözlüğü” adlı eserinde kıskançlığı bir toplum
olgusu olarak ele alıp meziyetçe üstün olanın kıskanıldığını, bunun da rekabetle
sonuçlandığını belirtmektedir. Kıskançlığı sosyolojik boyutuyla şu şekilde
açıklamaktadır (Ülken, 1969: 172-173);
“Bir kısmı psikologların sırf ruhî sebeplere bağlamak istedikleri kıskançlık,
aslında, tipik bir toplum olgusudur. İnsanî kıskançlığı horoz ve tavukların
münasebetine irca etmek yanlıştır. İki türlü kıskançlık vardır: biri üst ve aşağı
24
dereceler arasındaki yarışma duygusundan doğar. Meziyetçe üstün olanı
kıskanırlar. Bu hâl aile içinde sevginin paylaşılmasında kardeşler arasında
meydana çıkar. Meslek hayatında aynı meslekteki rakipler aramda daha barizi
görülür. Bütün bu şekiller sosyal tabakalanma ve rekabet ile ilgilidir. İkinci
kıskançlık cinsî hayata aittir. Bu karı-koca sevgililer veya ana-baba ile evlâtlar
arasındadır. Bu kıskançlık şekli cinsî yasak ve namus inancına bağlıdır. Fakat
onun da görünüşleri çok değişiktir: kıskançlık yüzünden adam öldürmeden
ayrılmaya kadar dereceleri vardır. Bu şekillerin anlaşılabilmesi için kültür
antropolojisi tetkiklerine bakmalı ve kıskançlığı aile bünyelerine göre
incelemelidir.”
Sosyolog Kingsley Davis’e göre, kıskançlık toplum ya da toplulukla daima iç
içedir. Bu yüzden kıskançlık durumunu üçgen olarak düşünmek yanlıştır. Tam tersine
dörtgendir, çünkü toplum ya da topluluk daima işin içindedir. Toplum ya da topluluğun
varlığını görmezsek, kıskançlığın sosyal yönünü anlayamayız. Davis, kıskançlığı
anlamak için kıskançlığın hizmet ettiği sosyal işlevi anlamamız gerektiğini
savunmaktadır (Davis, 1986: 395).
Sosyopsikolojik yaklaşıma göre, kıskançlık sadece bireyin zihninde yer alan bir
fenomen olmayıp, aynı zamanda sosyal bir olgudur. Bu kararlar, adetler, ahlâk kuralları
ve kanunlarla bütünleşirler. Birey için değerli ve yapılması şart olan şeyleri ve neyin
olası bir kayıptan korunması gerektiğini belirlerler. Bu yolla kültür, birey için kıskançlık
oluşturan durumları da tanımlar. Toplumda nelerin değerli olduğu düşünülürse, bunun
en sık rastlanan kıskançlık olaylarıyla bağlantılı olduğu fark edilecektir (Pines,
2003:156). Bu bağlamda doğu kültürü olan toplumlarda yaşam tarzı, aile yapısı,
değerler, inançlar kıskançlık üzerinde rol oynamaktadır.
Alman Sosyolog Helmut Schoeck, haset ve kıskançlığın doğası gereği toplumsal
bir davranış olduğunun altını çizerek hasedi yıkıcı bir duygu olarak gören kuramların
tam ters yönüne işaret eder. Hasedin insanın kıyaslama ve rekabet eğiliminden
kaynaklandığını tezini kabul eder ve mukayeseden toplumsal dayanışmaya sıçrar. İki
birey karşılıklı kıyaslama yapabilir hale geldiği andan itibaren toplumsal düzenlemeler
için vazgeçilmez olan toplumsal bağın, bir uyarı sistemin oluştuğuna inanmaktadır
(Schoeck, 1969: 3). Toplumlar, kıskançlığa karşı hassas olunan durumlar konusunda
25
büyük farklılıklar gösterir. Toplumun bireyleri farklı ihtiyaçları için eşine ne kadar
bağımlıysa ya da yaşamı sürdürmek konusunda ne kadar tehlikeye maruz kalıyorsa,
kıskançlık potansiyeli o kadar büyüktür (Hupka, 1981: 310-311; Pines, 2003: 156). Bazı
sosyologların savunduğu gibi kıskançlık cinsel sahiplik haklarının tehlikede olmasına
karşı şartlanmış bir tepkiyse, cinsel sahiplik hakkını bir çift olarak sınırlamayan ve
komündeki tüm yetişkinlerin birbiriyle eşit yakınlıkta olmasını içeren toplumsal bir
yapıda kıskançlığın oluşması daha düşük bir ihtimaldir (Pines, 2003: 184). Davis’e
(1986: 402) göre, kıskançlık cinsel hakların çiğnenmesine karşı kültürel yaptırımla ilgili
tepkidir.
Farklı kültürlerdeki insanların kıskançlığı deneyimlemesi ve ifade ediş
şekillerinin karşılaştırılması, toplumsal güçlerin insanların tepkileri üzerinde önemli
etkileri olduğunu göstermektedir. Belirli bir zaman ve kültürde kıskançlığa neden olan
bir durum, farklı bir zaman ve kültürde kıskançlık doğurmayabilir. Bir kültürde normal
ve kabul edilebilir olan bir tepki, başka bir kültürde anormal ve kabul edilemez olarak
görülebilir. İnsanın yaptığı veya hayal ettiği şeylerin, kendi kültüründe garip karşılansa
da, başka bir kültürde normal olması ihtimali rahatlatıcıdır (Hupka, 1981: 340; Pines,
2003: 151). Çünkü kıskançlık kültürden ayrı düşünülemez. Bireyler ilişkileriyle ilgili
düşüncelerini ve kararlarını sosyal çevrelerini temel alarak yapılandırırlar. Bireyin
değerleri, inançları, beklentileri, geçmiş yaşantıları ve kişilik özellikleri toplumsal
çevreyle ilişkileri çerçevesinde kıskançlığı belirler. Olaylara ilişkin algılama, bireyle
toplumsal çevresi arasındaki bir etkileşimdir, birey ve uyarıcının özellikleri de asıl
çıktıyı belirlemektedir (Bringle, 1991; akt., Dönmez, 2004: 41).
Kıskançlık farklı şekillerde ve farklı yoğunluk derecelerinde görülmesine
rağmen, bir eğilimle karşı karşıya gelindiğinde ve belirli bir olayın tetiklemesiyle
meydana gelmektedir. Kıskançlık eğilimi, içinde yaşadığımız kültür, aile, aile yapısı,
çocukluk evresi ve ebeveyne bağlılık gibi durumlardan etkilenir, bazı kültürler
kıskançlığı körüklerken, diğer kültürler kıskançlığı hoş görmez (Pines, 2003: 22).
Hupka (1981; akt., Dönmez, 2004: 41), kıskançlığın en temel belirleyicilerinden
birinin de kültür olduğunu savunmaktadır. Kıskançlığın kültürden kültüre değiştiğini
savunan Hupka, bunun kavramın evrensel olduğu gerçeğini değiştirmediğini,
26
kıskançlığın olmadığı bir kültürün düşünülemeyeceğini, ancak, düzeyi, türü ve diğer
boyutları açısından farklılıklar gösterebileceğini söylemiştir.
Kültürler arasında ve tarih boyunca kıskançlık kavramının toplumsal ve yasal
değişimleri üzerine çalışan Mullen, kıskançlığın sadakatsizliğe karşı sosyal olarak kabul
edilen bir davranış olmaktan, kişisel patolojiye dönüştüğünü söylemektedir. Kıskançlığı
psikopatolojinin belirtisi olarak görmenin kişisel sorumluluğu azaltıp tutku suçlarında
sabrın azalması iddialarının gündeme gelmesine izin verdiğini söylemektedir (Mullen,
1993: 7; Pines, 2003: 167).
Kültürlerarası psikolog Hupka’ya (1981) göre, kültürler kıskançlık tepkisini iki
ana yönde etkiler:
Belirli bir olayı tehlike olarak ya da olmayarak tanımlayarak. Bu arada şu
etkenleri de belirler: (a) bizi kıskandıran olayları; (b) ne zaman tehlike
algılayacağımızı; (c) bizi kıskançlığa hazırlayan durumları,
Bir olay, tehlike olarak tanımlanmışsa, bize tepki seçenekleri vererek,
Kıskançlık üzerine çalışma yapan sosyologlar, kültürün kıskançlığın en temel
belirleyicilerinden olduğunu; bir eş edinmenin ve evliliğin önemini vurgulayan, cinsel
açıdan tutucu, tek eşlilikten yana kültürlerde kıskançlık düzeyinin çok daha yüksek
olduğunu ifade etmektedirler (Demirtas, 2006: 189). Kıskançlığı engelleyen ve
destekleyen kültürler arasındaki esas ayrım, kıskançlığı ifade etmenin normlarında
değil, kıskançlığın oluşumunu belirleyen toplumsal düzende yatmaktadır (Pines, 2003:
164).
Kıskançlık ve haset, kültür, sanat ve özellikle de edebiyat dünyasının ana konusu
olarak sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Kıskanç kocaların ilk örneği, Shakespeare’in
Othello’su, sevgili karısı Desdemona’nın sadakatinden kuşkulandığı için onu boğar.
Kuşkularının yersiz olduğunu görünce de intihar eder. Shakespeare’in trajik kahramanı,
bazı psikologlara, şiddete yönelen sanrılı kıskançlığı “Othello sendromu” olarak
adlandırmalarında ilham kaynağı olmuştur (Pines, 2003: 197-198). Othello oyunu
kıskançlığın nasıl bir hastalık olduğunun, insanın içine atılan tek bir kıskançlık
tohumunun onu nasıl bir canavara dönüştürebildiğinin hikâyesidir. Yani Othello,
kıskançlıktır (Kaya, 2012: 1).
27
Edebiyatta, örneğin Shakespeare’in Othello’sunda ve Goethe’nin Genç Werther’in
Acılarında, kıskançlığın yıpratıcı doğası ve trajik sonuçları işlenmiştir.
Othello trajedisinin en güçlü teması 'kıskançlık'tır. Orta yaşlı, iri yarı, zenci bir
komutan olan Othello, genç ve güzel karısı Desdemona’yı, emrindeki yakışıklı bir
subaydan kıskanır. Othello aslında hiç de kıskanç biri değildir. Aksine, son derece
soğukkanlı, öfkesini kontrol edebilen, sakin bir adamdır. Çavuş Iago’nun kara
çalmalarıyla bu sakin adam, yavaş yavaş bir canavara dönüşür. “Othello kıskanç
doğmamış, kıskanç edilmiştir. Eğer akıllara sığmayacak kadar kötü ve kötü
olduğu kadar da zeki bir hain olan Iago’nun eline düşmese, kıskançlığın ne
olduğunu bilmeyecektir Othello. Ama Iago’nun Othello’yu mahvetmeye kararlı
olduğu, oyunun daha ilk sahnesinden anlaşılır ve Iago bu kararı uygulamaya
koyunca, Othello onun elinde istediği gibi oynattığı bir kuklaya dönüşür”(Urgan,
1984: 206).
Shakespeare bu oyununda, Othello’nun kişiliğinde kıskançlık duygusunun aşk
ve sevgiden daha güçlü bir duygu olduğunu söylemiştir. Hafife alınmaması gerektiğini
vurgulamaya çalışmıştır. Kıskançlık öyle pis bir hastalıktır ki, en güçlü aşkları bile bir
anda ezip geçebilir (Öztürk, 2011: 25). Kıskançlık, her toplumda ve kültürde farklılık
göstermektedir. Kıskançlık her alana konu olmuştur. Bunların başında edebiyat, kültür
ve sanatta gelmektedir. Kıskançlık sadece Türk toplumunda edebiyatta, sanatta ve
kültürde değil, dünya çapında sade ve güçlü anlatımla, kıskanma duygusunun estetik
ifadesini, duygusal bir kıskaca dönüşmesini anlatmaktadır. Yine kültürümüzde “ya
benimsim, ya toprağın” tarzının arkasında olan, sahiplenme, mülk edinme hissinden
başkası değildir. Aslında romantik kıskançlığın temelinde yatan budur.
1.4. Dinsel Bir Kavram Olarak Kıskançlık
“Hasetten sakının. Çünkü ateşin odunu yakıp
tükettiği gibi, haset de iyi amelleri yakar, bitirir”7
Türk Dil Kurumu (TDK, 2017) sözlüğünde ise din kavramı, “Tanrı’ya, doğaüstü
güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir
kurum, diyanet, bu nitelikteki inançları kurallar, kurumlar, töreler ve semboller
7 Hadislerle İslam III, http://hadislerleislam.diyanet.gov.tr/?p=kitap&h=haset&i=3.1.569&t=0
28
biçiminde toplayan, sağlayan düzenleyen” şeklinde ifade edilmiştir. Sözlükler,
Türkçemizde kullanıla gelen "din" kelimesinin kökünün Arapça olduğunu
belirtmektedir. Eski Türklerde din kavramı sadelinde ruh ve beden, yani nefis bilgisi ve
eğitimini ifade etmek üzere "den, din, ten, tın, tin" olarak ifade edildiği ve bilhassa
Oğuzların "din" kelimesini kullandıkları bilinmektedir (Tümer, 1986: 213-214).
Tarih boyunca toplumsal hayatın önemli bir parçası haline gelen din, insanlığın
maddi ve manevi ihtiyaçları sonucunda ortaya çıkmış bir olgudur. Sözlükte (Grekçe ve
Latincede, religion) bağlanma, korkma, (Arapça’da) yargı, hesap anlamlarına gelen din,
felsefe, sosyoloji ve din çevrelerinde çok farklı biçimlerde tanımlanmıştır (Aydın, 2000:
102).
Kıskançlık insanlık ile beraber var olan bir duygudur. Allah, melekleri ve cinleri
toplayarak Hz. Âdem’e secde edilmesini emrettiğinde, şeytan secde etmeyerek
cennetten kovulmuş, insanlık tarihinin başında haset ve kıskançlık duygusunun ortaya
çıkmasına sebep olmuştur (Bakara Sûresi, 34; Araf Sûresi, 11; İsrâ Sûresi, 61; Kehf
Sûresi, 50; Tâhâ Sûresi, 116; Sâd Sûresi, 77-78).
İkinci olarak kıskançlık Hz. Âdem’in çocukları arasında geçmektedir. “(Ey
Muhammed!) Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de
birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti.
Kurbanı kabul edilmeyen, “Andolsun seni mutlaka öldüreceğim” demişti. Öteki, “Allah,
ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder” demişti.” (Mâide Sûresi,
27). Bunun üzerine kıskanç kardeşin “nefsi onu kardeşini öldürmeye itti de (nefsine
uyarak) onu öldürdü ve böylece ziyan edenlerden oldu.” (Mâide Sûresi, 30). Hz.
Âdem’in oğullarından biri olan Kabil sırf kıskançlığı sebebiyle kardeşi Habil’i
öldürerek yeryüzünde ilk defa kan dökmüştür. Bu aynı zaman da yeryüzünde işlenen ilk
cinayettir.
Yine farklı bir kıskançlık vakası Kur'an-ı Kerim'de Hz. Yûsuf kıssasında
anlatılmış ve burada da kardeş kıskançlığı ve sonuçlarına yer verilmiştir. Aile ve çevre
kıskanç bir kişilik oluşmasında etkili olduğu için Hz. Yakup’un çocuklarına yaklaşımı,
üvey ve öz kardeşler arasında ibretlik bir hikâyenin oluşmasına neden olmuştur.
“Kardeşleri dediler ki: “Biz güçlü bir topluluk olduğumuz hâlde, Yûsuf ve kardeşi
(Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir. Doğrusu babamız açık bir yanılgı
29
içindedir.” (Yûsuf Sûresi, 8). Bünyamin ve Yûsuf ana baba bir kardeş, diğer kardeşlerle
ise baba bir kardeştirler. Üvey kardeş duygusu ve kıskançlıkları sebebiyle ayette, diğer
kardeşler, Yusuf ve kardeşi diye hitap etmektedirler (Elmalılı, 2007: V, 39). Bu durum
diğer kardeşleri aşırı kıskançlığa itmiştir. “Onlardan bir sözcü, “Yûsuf’u öldürmeyin,
onu bir kuyunun dibine bırakın ki geçen kervanlardan biri onu bulup alsın. Eğer
yapacaksanız böyle yapın” dedi.” Yûsuf Sûresi, 10), Yûsuf’u götürüp kuyunun dibine
bırakmaya karar verdiler (Yûsuf Sûresi, 15), “(Yûsuf’u kuyuya bırakıp) akşamleyin
ağlayarak babalarına geldiler. “Ey babamız! Biz yarışa girmiştik. Yûsuf’u da eşyamızın
yanında bırakmıştık. (Bir de ne görelim) onu kurt yemiş. Her ne kadar doğru söylesek
de sen bize inanmazsın” dediler.” (Yûsuf Sûresi, 16-17).
Kur’an-ı Kerim’de “Nefisler ise kıskançlığa ve bencil tutkulara elverişli
kılınmıştır” (Nisâ Suresi, 128) buyrularak kıskançlığın insanda var olan bir duygu
olduğuna işaret edilmiştir. ‘Es-şuh’ kelimesi hem cimrilik hem de kıskançlık manasını
ifade eder. Elmalılı “şuh” kelimesini cimrilik (Yazır, 2007: 106) olarak ifade etmiştir.
Cimrilikte de sahiplenme ve aşırı boyutlarıyla aşırı sahiplenme vardır. Kıskançlıkta da
eşe olan aşırı sahiplenme duygusu ve eşin özgürlüğünü kısıtlamaya gitmek bu anlamda
cimrilik gibi olumsuz bir tutumdur. Kıskançlık aynı zamanda bencilliktir. Çünkü
kıskançlığın ileri boyutlarını yaşayan insanlar eşlerine adeta eşya gibi bakmaya
başlarlar. Kıskanç insan bu bağlamda eşinin hayatının her karesine hükmetmeye ve eşini
denetlemeye çalışmaktadır. Kıskanılan eş bu durumda adeta robot gibi algılanmaya
başlanmaktadır (Çelik, 2010: 26).
Kınalızade Ali Efendi, “Ahlâk-ı Alâî” adlı eserinde Hoca Nâsîrî hasetle ilgili
şunları söylemektedir:
“Hoca Nâsîrî der ki: haset hastalığı bilgisizlik ile aç gözlülüğün birleşmesinden
doğar. Zîra, bütün iyiliklerin, nimetlerin bir şahısta toplanmasının imkân
dairesinin dışında olduğunu, Hak'kın verdiği nimetin, halkın isteği ile gitmeyeceği
nüktesini hasetçi kişi bilseydi, hasedin mihnetinden kurtulmuş olurdu. Nefsinde
başkalarının nimetine karşı aç gözlülükle, hırsla sahip olmak gibi sonsuz bir arzu
yer tutmazdı. Kısaca ruhu, haset mübtelâsma düşmezdi. Anlaşıldı ki, haset
bilgisizlik ve aç gözlülükten doğan ve nefiste bunların galip gelmesiyle kuvvet
bulan bir huy imiş!”
30
Gazzâlî, kıskançlığı sonu kötülüğe varacak hareketlere göz yummamak,
vesveseye kapılmamak, iğneden ipliğe inceleyip durmamak olarak değerlendirmiştir.
İnsanın eşini kıskanması güzel olan bir davranıştır ama bu kıskançlık şüphe ve
vesveseye varacak boyuta gelirse bunun hoş olmadığına dikkat çekmiştir (Gazzâlî,
1985: C. II, 121). İbn Hazm; kıskançlığı, hayvanlarda ve insanlarda doğuştan bulunan
bir duygu olarak görür ve bu duygunun zaafa uğramasını veya ortadan kalkmasını
fıtratın bozulması, ahlakî gerileme ve çöküntü şeklinde değerlendirir. Gazzâlî insanın
şeref ve haysiyeti için yerinde kıskançlığın gerekli olduğunu ifade etmiştir (Hökelekli,
2002: 496). Elmalılı, kıskançlıkla haset arasındaki ilişki ve farklılıklara dikkat
çekmektedir. Kıskançlığı nâm ve namusa eksiklik verecek halden korumak olarak
açıklamaktadır. Eşlerin birbirlerini kıskanmaları övülmüştür. Hamiyet anlamında bir
duygudur. Feyizlenme, ilerleme, kemâle erme, iffet, hakkın korunması, nimetin
muhafazası onunla mümkündür (Elmalılı, 2007: C. X, 190).
Kınalızâde Ali Efendi’ye göre aşırı kıskançlık, daha çok kadınlara has bir
durumdur. Erkeklerin bu durumu dikkate alması gerekir. Özellikle çok kadınla evlilik
durumunda bu durum ortaya çıkar. İbn Kayyim el-Cevziyye kıskançlık duygusunun
erkeklerde daha çok olduğunu belirtir. Ona göre kadının kıskançlığı, onun tabiatındaki
gücün dışa vurmasından ziyade kocanın çok evli olduğu aile düzeni içerisinde
yaşanmaktan dolayı ortaya çıkar. Dini ve toplumsal düşüncelere bağlı olarak kadın
kocasını başka kadınlarla paylaşmaya alışabilir. Erkek için böyle bir durum söz konusu
değildir (Hökelekli, 2002: 497).
Kınalızade Ali Efendi “Ahlâk-ı Alâî” adlı eserinde hasetin kaynaklarıyla ilgi
şunları söylemektedir;
Çoğu zaman haset aynı yaştaki, aynı meslektekiler ve akrabalar arasında olur.
Bir topluluk arasında ilişki ve ortaklık ne kadar çok olursa, haset de çok olur.
Meselâ, şarkta yaşayanlar garpta yaşayanları haset etmez. Ama bir vilâyette
olsalar haset daha fazla olur, aynı şehirden olsalar daha çok ve bir mahalleden
olsalar daha fazla haset olur. Bunun gibi ilim ve san'at alanında da guruplar
arasında haset daha çok olur. Meselâ, îlim peşinde koşanlarda bu hastalık kendi
aralarında çok olur, hiçbir ilim sahibinin bir tüccara haset ettiği pek görülmez.
Tüccar tüccara daha çok haset eder. Zîra zikrettiğimiz haset sebeplerinden
31
düşmanlık, üstün olmak isteği, büyüklenme, sahasında tek olma isteği, bir gayeye
ulaşma isteği bir meslek erbabı arasında çok görülür. Yaşıtlar arasında olan
haset kolay tedavi edilemez. Ömrün sonuna kadar sürebilir. Hatta haset edilen
kişi, öldükten sonra bile hasetçinin hasedi devam eder. Yabancılar ve birbirine
uzaklar arasında haset az olur. Şayet büyük bir mevkî sahibi olursa, bu alanda
kendi mevkiine yakın olanları haset edebilir. Muarız ve mevkide müsavî bildiği
kişilere haset eder. Bunun sebebi dünya ve içindekilere olan aşırı sevgidir (233-
234)
1.5. Kıskançlık Türleri
Kıskançlık genellikle çok boyutlu olarak kavramsallaştırılmıştır (White ve
Mullen, 1989) ve çeşitli kıskançlık tipolojileri önerilmiştir. Freud'un (1950)
çalışmalarından başlayarak, normal veya rasyonel kıskançlık ile anormal veya marazi
veya sanrılı veya da patolojik kıskançlığı birbirinden ayırmaktadır. Normal kıskançlık
köklerini gerçek tehditten alırken, anormal kıskançlık gerçek veya olası tehdidin
bulunmaması durumunda da devam etmektedir (Freud, 1923: 1; Barelds ve Barelds-
Dijkstra, 2007: 177). Bu bağlamda her ne kadar bu tipolojilerin tümü ikiye bölünmüş
olsa da, üç kıskançlık türü arasında ayrım yapan iki tipoloji öne sürülmüştür. Birincisi,
Pfeiffer ve Wong (1989: 183)’e göre duygusal, bilişsel ve davranışsal kıskançlık olarak
üçe ayırmıştır. İkincisi Buunk (1997)’a göre ise, tepkili, endişeli ve takıntılı kıskançlık
şeklinde sınıflandırmıştır. Tepkili kıskançlık, eşlerine duygusal veya cinsel olarak
sadakatsizlik duyduklarında kişilerin yaşadığı olumsuz duyguların derecesini
göstermektedir. Takıntılı kıskançlık, abartılı ve aşırı şüphecilik hali şeklinde ifade
edilmektedir. Endişeli kıskançlık ise, bireyin bir arkadaşının sadakatsizliğine ilişkin
imgeleri çizer ve bilişsel olarak ürettiği kaygı, şüphe, endişe ve güvensizlik duyguları
yaşadığı bir süreci ifade etmektedir. Buunk'ın kıskançlığının kategorilere ayrılması
kısmen Pfeiffer ve Wong'un (1989) tipolojisine benzemektedir. Fakat iki tipoloji
birbirine benzese de, kesinlikle aynı değildirler. Pfeiffer ve Wong'un tipolojisi
kıskançlığı, duygular, bilişler ve davranışlar olmak üzere üç farklı boyutta ele
almaktadır. Buna ek olarak, tepkili kıskançlık güçlü bir duygusal bileşen, endişeli
kıskançlık güçlü bir bilişsel bileşen ve takıntılı kıskançlık, güçlü bir davranışsal bileşeni
içermektedir.
32
Kıskançlığın türlerine ilişkin pek çok araştırma yapılmıştır. Yukarıda bahsedilen
kıskançlığın türlerinden bazıları verilmiştir. Farklı kaynaklardan elde edilen kıskançlık
türleri ise şu şekildedir;
Kardeş Kıskançlığı: Baymur (1947: 18-19) şu şekilde açıklar: “Çocuk
kıskandığı kimsenin aleyhinde söylemeye, müzevirlik yapmaya başlar. Evde kardeşleri
ile çeşitli işlerde yarışır, kavga etmeye ve onları tenkit etmeye başlar. Yalancılık hâlleri
kendini gösterir. Gerçek hayatta kardeşleriyle rekabet edemeyen çocuk, hayalen kendini
tatmin etme yoluna sapar. Zihninde kendisinin fevkalade bir insan olduğunu, fakat
etrafındaki kimseler tarafından gadre uğradığını kurmaya başlar”. Bu nedenle
kardeşler arasında kıvılcımlanan kıskançlık duygusu giderek artabilir ve eğer aile
tarafından bunun önüne geçilmezse sonuç olarak kıskanç, hasis bireylerin yetişmesine
sebep olunabilir.
İşyeri kıskançlığı: İşyerinde yaşananlardan doğan kıskançlıklardır. Bu konuyla
ilgili ayrıntılı bilgi ikinci bölümde verilmiştir.
Romantik Kıskançlık: Kıskançlık bir aşk ilişkisine karşı tehdit algılanması
sonucu verilen bir tepki olmasına rağmen, haset üstün olana duyulan düşmanlık
ifadesidir ve avantajdan sadece yaralanmayı değil, aşırı durumlarda üstün olana zarar
verme isteğini de içerir (Pines, 2003: 25). Merkle ise kıskançlığı kayıtsız şartsız eşe
bağımlı bir ilişki talebi olarak görmüş, kıskançlığı korkudan aşağılık duygusuna ve
öfkeden nefrete kadar oluşan bir çeşit duygu karışımı olarak değerlendirmiştir (Merkle,
2006: 11-12). Romantik kıskançlık, değerli bir ilişkiye veya onun niteliğine tehdit
algılanması durumunda verilen karmaşık bir tepkidir (Pines, 2003: 17).
Kıskançlık içsel ve dışsal öğeleri bulunan karmaşık bir tepkidir. Kıskançlığın
içsel öğeleri, genellikle dış dünyadan görünmeyen çeşitli duygular, düşünceler ve
fiziksel belirtileri içerir. Kıskançlığa ilişkin duygular, acı, kızgınlık, hiddet, kıskanma,
üzüntü, korku, keder ve aşağılanma duygularından oluşabilir. Kıskançlığa ilişkin
düşünceler şunları içerebilir: Gücenme (“Bana nasıl bu şekilde yalan söylersin?”),
kendini suçlama (“Nasıl oldu da bu kadar kör ve aptal olabildim?”), rakiple kendini
karşılaştırma (“Ben onun kadar çekici, seksi, akıllı ve başarılı değilim”), sosyal imajı
hakkında endişe (“Herkes biliyor ve bana gülüyor”), kendine acıma (“Ben bu koca
dünyada yapayalnızım, kimse beni sevmiyor”). Kıskançlığa ilişkin fiziksel belirtiler ise
33
yüz kızarması, terleyen ve titreyen eller, nefessiz kalma, mide krampları, baygınlık
hissi, hızlı nabız ve uyuma güçlüğü semptomlarını içerebilir. Kıskançlığın dışsal öğeleri
daha kolayca görülebilir ve bazı davranışlarla ifade edilir: Sorun hakkında açıkça
konuşma, bağırma, ağlama, konuyu önemsemezden gelme, alaya alma, karşılık verme
veya şiddete başvurmalar görülmektedir (Pines, 2003: 17).
34
İKİNCİ BÖLÜM
AKADEMİK ÖRGÜTLERDE KISKANÇLIK
Davranış bilimcilerin üzerinde önemle durdukları konulardan birisi de
duygulardır. Özellikle örgütlerdeki insan faktörünün öneminin ve değerinin artması
duyguların örgütsel boyutunun da incelenmesini zorunlu kılmıştır (Özkalp, 2013: 57).
Bu nedenle bu bölümde örgütlerdeki olumsuz duygularından biri olan kıskançlık ele
alınmıştır. Örgütsel kıskançlık, kıskançlık duygusunun belirleyicileri, kıskançlığın
sonuçları, akademik örgütlerde kıskançlık ve kıskançlık ile ilgili yapılan çalışmalar yer
almaktadır.
2.1. Örgütsel Kıskançlık
“İnsanlar zorunlu olarak duygulara tabidirler”8
Duygularımız, kişilere, nesnelere veya olaylara karşı tecrübelerimizle
kazandığımız ve bizi bir davranışta bulunmaya götüren hislerimizdir (Weis ve
Cropanzano,1996: 17). Duygu kavramı ile ilgili pek çok tanım yapılmıştır, her bilim
insanı kendi alanı içinde değerlendirerek farklı tanımlar ortaya koymuştur. En genel
tanımıyla duygu olgusu “öznel bir his durumu” olarak tanımlanmakta olup bu tanım
eğlence, aşk, kızgınlık gibi temel duyguları ve utanç, suçluluk, kıskançlık gibi sosyal
duyguları içerirken düşünce ve ruh hali ile duygu arasında bağlantı kurmaktadır
(Ashforth ve Humphrey, 1995: 99). Son yıllarda örgütsel davranış boyutunda en çok
ilgiyi çeken ve üzerinde durulan konulardan biri iş yeri duyguları olmuştur. Bu ilgi
beraberinde yeni kaynak ve araştırma konularını gündeme getirmiş ve yeni bir alana ışık
tutmuştur. Her ne kadar çalışma alanı henüz tam anlamıyla gelişmiş olmasa da iş yeri
duyguları örgüt içerisindeki davranışları anlayabilmek için yeni bir kaynak
oluşturmaktadır (Özkalp, 2013: 57). Geçmişte çalışma ortamlarının rasyonel ilkelerle
yönetildiği kanısının yerleşmiş olması, işyerlerinde duyguların uzunca süre ihmal
edilmesine yol açmıştır. İşyerlerindeki duygularla ilgili uzunca bir süre inceleme alanı
yapılmamasının nedenleri aşağıdaki gibi sıralanabilir (Aslan, 2008: 209);
Kariyer yaşamının rasyonel ve mantıksal bir süreç olarak algılanması,
8 Spinoza, (2007), Tractatus Politicus, (Çev:M. Erşen), Dost Kitabevi Yayınları: Ankara, s.13.
35
Duyguların kariyer yaşantısında ve etkin karar almada bir zayıflık olarak
görülmesi,
Duyguları ölçmenin zorluğu,
Duyguların işyerinde hem neden hem de sonuç değişkenleri olarak yer
alması,
Duygunun kendi doğasında var olan, etki alanı sıklığı ve yoğunluğu
hakkında genel bir sonuca ulaşmanın güçlüğü.
Örgütlerde çoğu zaman var olan ancak çoğunlukla önemsenmemiş,
konuşulmaktan çekinilmiş insan ilişkilerinden kaynaklanan pek çok sorun
gözlenmektedir. Örgütlerde gizli, algılanan, hissedilen ancak sonucunda açığa çıkan
çatışmalar çalışanlar üzerinde strese neden olmaktadır. Gelişmekte olan ve gelişmenin
gerektirdiği rekabet koşullarında uyum sağlamaya çalışan örgütlerdeki bireylerde
çatışmalar yaygınlaşmaktadır (Özkalp ve Kırel, 2011: 613).
Pozitif duygular, insanlarda bulunan, hoşluk hissi veren temel bazı, neşe, sevinç,
sabır, heyecan, mutluluk vb. duygulardır. Pozitif duyguların yüksek olması odaklanmak,
motivasyon, kendini güçlü hissetmek, yüksek performans, huzur duymak gibi pozitif
davranışlara neden olmaktadır (Herman, 2003; Crowford ve Henry, 2004: 248). Negatif
duygular ise, korku, nefret, kin, kızgınlık, kıskançlık, sabırsızlık ve tahammülsüzlük
gibi duygulardır ve insanların hoşuna gitmeyen negatif duygular arasında yer
almaktadır. Negatif duyguların yüksek olması, bireyin kendini “kötü” hissetmesine
neden olmaktadır. İş ortamlarında ve sosyal hayatın genelinde sıkça görülebilen
çatışmalar, verimsizlik, iş bırakma, stres, depresyon, atalet ve tükenmişlik vb. sorunların
temelinde olumsuz duyguların yoğunluğu ve bu duyguların bireyleri etkisi altına alması
yer almaktadır (Töremen ve Çankaya, 2008: 39; Crowford ve Henry, 2004: 248).
Çalışanların, olumlu ya da olumsuz duygularının işe yansıması çıktıların
kalitesini aynı zamanda müşteri memnuniyetini etkilemektedir. Sevgi, mutluluk, nefret,
kıskançlık gibi her türlü duyguyu çalışanlar işi yerine getirirken karşı tarafa bir mesaj
olarak iletmektedir. Rekabetin giderek hız kazandığı günümüzde çalışanların, işlerini
yaparken duygularını işe yansıttığı görülmekte ve soyut olan duygu kavramı somut hale
gelmektedir (Usta ve Akova, 2015: 33). Bundan dolayı, duyguların örgütsel yaşamla iç
içe ve onun ayrılmaz bir parçası olduğu, bu yüzden de çalışanların duygusal
36
durumlarına daha fazla önem verilmesi gerektiği vurgulanmıştır (Ashforth ve
Humphrey, 1995: 98). Duygu olgusunu çalışma ortamındaki boyutlarıyla ele alırken, bu
konuda önemli bir ayrımı vurgulamak gerekmektedir. Genel olarak bakıldığında, belirli
bir işte çalışma eyleminin insanoğlunun sosyal varlığının önemli bir belirleyicisi olduğu
ve böylelikle, nefret etme, suçluluk, acıma, korku, hüsran, sevinç, sevme, kıskançlık
gibi çeşitli duyguların hissedildiği ve ortaya koyulduğu bir alanı temsil ettiğini
söylemek mümkündür (Seçer, 2007: 814). Bu duygular günlük yaşamda karşı karşıya
kaldığımız durumlarda bizim eylemlerimizi ve tutumlarımızı belirlemektedir. Bu olgu,
insanın sadece akıllı varlık olmak bakımından değil, aynı zamanda duygularıyla hareket
eden varlık olmak bakımından da evrende tek olduğunu göstermektedir (Ketenci, 2008:
36).
2.1.1. Kıskançlığın Kuramsal Temelleri
Duyguların iş hayatında çeşitli olumlu ve olumsuz etkilere sahip olması bir
gerçektir. Kıskançlık da bunlardan önemli bir tanesidir. Kıskançlık, rekabet,
karşılaştırma ve kıyas kavramlarıyla birlikte kullanılmaktadır. Bu açıdan, yönetim
literatüründe çoğu kavramın sebepleri ve sonuçlarının açıklanmasında bazı temel
teorilere atıf yapılmaktadır. Kıskançlığın, yönetim alanına her ne kadar 1990’lü yılların
başında girmiş olsa da bu kavaramın temelini oluşturan ve kavramın anlaşılmasına
yardımcı olan çeşitli teoriler bulunmaktadır. Örgütlerde kıskançlığın
kavramsallaştırılmasında bazı teoriler temel alınabilir. Bu teorilerin başında Sosyal
Karşılaştırma Teorisi (Social Comparison Theory) gelmektedir.
Sosyal karşılaştırma kuramı, 1954 yılında sosyal psikolog Festinger tarafından
geliştirilmiş bir sosyal psikoloji kuramıdır ve bireyin kendini değerlendirmesi olgusunu
anlamaya çalışan bir kuram olarak doğmuştur. Festinger’e göre insanda kanaatlerini ve
yeteneklerini değerlendirmeye yönelik evrensel bir dürtü bulunur. Geçerli olmayan
kanaatlere sahip olmak veya yeteneğini yanlış değerlendirmek çoğu zaman olumsuz
sonuçlar getireceği için bu değerlendirmeler elden geldiğince doğru, objektif ve
gerçekçi olmalıdır. Bu nedenle insanlar, değerlendirme yaparken öncelikle fiziksel
standartlar ararlar. Değerlendirmelerini eğer başarabilirlerse sosyal olmayan ölçütler
kullanarak yapmaya çalışmaktadırlar (Festinger, 1954; Teközel, 2007: 4).
37
Başkalarıyla yapılan sosyal karşılaştırmada, kişi bir referans değer seçerek ve
kendini onunla karşılaştırarak, kendi durumunu, yeteneklerini ve duygularını ortaya
çıkarabilir. Kendini değerlendirme ile ilgili temel prensip, değerlendirme için objektif
ölçüt bulmaktadır. Sosyal normlar, standartlar ve statüler bireylerin kendilerini
değerlendirmelerinde ölçüt olarak işlev görebilmektedir (Kulik ve Ambrose, 1992: 213).
Karşılaştırmalar yapmak üzere kendilerine benzer olan diğerlerini seçerler. Aslında bu
iddia, insanların mümkün olduğunca doğru ve objektif değerlendirmeler yapmaya
çalıştıkları iddiasıyla yakından ilişkilidir. Bireyin doğru ve geçerli bir değerlendirme
yapma amacına hizmet edebilecek, teşhis edicilik değeri en yüksek olan
karşılaştırmalar, kendisine benzeyen diğer kişilerle yapılan karşılaştırmalardır. Bireyin
kendisinden çok yüksek veya çok düşük bir beceriye sahip olan kişilerle yaptığı
karşılaştırmaların, kişinin yetenek düzeyinin gerçekte ne olduğu hakkında bilgi
sağlaması beklenemez. Benzer şekilde bireyden çok farklı karakterdeki bir kişinin de,
bireyin kanaatlerinin doğruluğu hakkında bilgi sağlaması mümkün değildir. Burada akla
en yatkın çözüm, bireyin kanaat veya yeteneği hakkında doğru bir yordama yapmasına
izin verecek, teşhis edicilik düzeyi yüksek bir karşılaştırma hedefinin seçilmesi, yani
kendisine benzer olan diğerleri ile karşılaştırmalara girmesidir (Festinger, 1954;
Teközel, 2007: 4).
Sosyal karşılaştırma kuramına göre insanlar kendi sosyal statülerini, fikirlerini
ve yeteneklerini, diğer kişilerin sosyal statü, fikir ve yetenekleri ile karşılaştırırlar
(Mumford, 1983: 874). İşyeri örgütlerinde çalışanlar da doğal olarak kendi güç
ilişkilerini, ekonomik durumlarını ve örgüt içindeki statülerini, diğer çalışanlarla
karşılaştırırlar (Cabra vd., 2007). Gruplar halinde çalışan insanlar, kaçınılmaz olarak
birbirlerinin hislerini kapar. Kıskançlık ve imrenmeden hiddet ve sevince kadar her şeyi
paylaşırlar (Goleman vd., 2006: 19). Çalışanlar bu karşılaştırmada bir dengesizlik ya da
eşitsizlik görürlerse, kendilerine karşı bir tehdit algılarlar ve kıskançlık ortaya çıkar. Bir
başka görüşe göre, çalışan kıskançlığı sık sık örgütsel bağlamda değerlendirilebilecek
çıkarlar (takdir, ödül, promosyon, ücret artışı, makam, mevki, prestij, unvan vb.) ile
ilişkilidir (Günalan, 2016: 9). Kendisini sürekli başkalarıyla karşılaştırmaktan
kaynaklanan kıskançlık ve hasetlik duygusu ilgili bireylerin mutluluk şansını olumsuz
yönde etkileyecektir. Böylece, içimizdeki toplumsallık duygusu nedeniyle kıskançlık ve
hasetlik duygusu hoş karşılanmaz. Genel olarak bu duyguyu ne kadar sevimsiz bulsak
38
da, bir şekilde kıskançlık ve hasetlik duygusuna kapılmayan çok az kişi çıkar. İtiraf
edelim ki, hiçbirimiz kıskançlık ve hasetlik duygusuna bağışıklık kazanmış değilizdir
(Adler, 2010: 207). Bu yüzdendir ki, kıskançlığın ortaya çakmasındaki en önemli
sebepler arasında kıyas ve rekabet vardır. Kişinin kendisini başkaları ile kıyaslama
sonucunda da kıskançlık yaşanabilmektedir.
Haset ve kıskançlık bireyin kendisini geliştirmek için uyarıcı bir güç olmaktadır.
Van de Ven ve diğerlerine (2011) göre bu durumun en temel nedeni, birey kendisini
daha üst seviyede bulunan biri ile karşılaştırdığında eğer olumlu (imrenme, hayranlık
vb) şeyler hissediyorsa, bu durum bireyde pasif bir duruma neden olmakta ve birey
kendisini geliştirme yönünde herhangi bir gereklilik duymamaktadır. Ancak sosyal
karşılaştırma ile olumsuz duygular (haset, kıskançlık vb) yaşayan birey aktif bir şekilde
motive olmakta ve eyleme geçmektedir.
Romalı düşünür, devlet adamı ve oyun yazarı Seneca, "İnsan, karşılaştırma
yapmadan, kendinde olana sevinmeli: Daha mutlu birini rahatsız eden kimse, asla
mutlu olmayacaktır" (Schopenhauer, 2008: 144) sözünün tezahürünü vurgularken,
insanın kendisini sürekli birileriyle karşılaştırma yaparak kıskançlığa düşmemesi
gerektiğine dikkat çekmektedir.
Kıskançlığın kuramsal temelini oluşturan bir başka teori de Eşitlik Teorisi
(Equity Theory)’dir. Adams (1963)’in teorisini ilk çıkış noktası Festinger (1954)’ın
insanlar yetenek ve görünüşleri hakkında bilgi sahibi olmak amacıyla kendilerini
çevrelerindeki benzerleriyle karşılaştırırlar ideasını öne sürmektedir (Ateş, 2017: 138;
akt. Walster vd., 1973: 156). Eşitlik teorisi, çalışanın iş başarısı ve tatmin olma derecesi
çalıştığı ortamla ilgili olarak algıladığı eşitlik veya eşitsizliktir. Çalışan kendisinin sarf
ettiği gayret ve karşılığında elde ettiği sonucu, aynı örgütte çalışanların sarf ettiği gayret
ve elde ettikleri sonuç ile karşılaştırır. Çalışanın bu karşılaştırma sonucu algılayacağı
her eşitsiz durum, çalışanın bu eşitsizliği giderici davranışı göstermesi ile
sonuçlanacaktır (Koçel, 2011: 636-637). Eşitlik teorisi, çalışanların bir iş arkadaşına
kıyasla daha az ödüllendirildiğini hissettikleri zaman kıskançlıklarını açıklamak için de
kullanılabilir. Eğer kıskanç insanlar ötekinin haksız bir avantaj sağladığına inanırsa, bu
eşitsizlik algılarını daha da şiddetlendirecektir. Teoriye göre, kişi adaletsizliğin daha
fazla algılandığı durumlarda, daha fazla sıkıntı duyacak ve eşitliği sağlamak için daha
39
fazla çalışacaktır (Vecchio, 1995). Örneğin, kıskanç insanlar daha fazla çalışarak eşitliği
geri kazanmaya çalışabilirler veya diğer taraftan rakibi sabote etme, iftira atma veya
dedikodu gibi girişimlerde bulunabilirler.
Kıskançlığın temelini çatışma yönetimine dayandırmak mümkün olabilir.
Çatışmanın ortaya çıkış biçimleriyle kıskançlığın ortaya çıkış biçimleri benzerlik
gösterebilmektedir. Ortaya çıkış biçimlerine göre çatışmalar; potansiyel çatışma,
çatışmayı ortaya çıkarabilecek nedenleri ifade etmektedir. Örneğin örgüt içinde amaçlar
konusundaki önemli farklılıklar, kaynakların kıt olması gibi durumlar çatışmaya neden
olabilecek, çatışma potansiyeli taşıyan durumlardır. Hissedilen çatışma, çatışma
halindeki tarafların olaylar konusundaki hislerini ifade etmektedir. Açık çatışma,
çatışma halindeki tarafların fiilen gösterdiği davranışları ifade etmektedir (Koçel, 2011:
647- 648). Bu bağlamda, kıskançlık da ortaya çıkış biçimlerine göre değerlendirilebilir.
Örgütsel ortamlarda kıskançlığı yönetmek ve yöneticilere yol göstermek için
kıskançlığın düzeylerini ortaya koymakta fayda vardır. Çünkü çalışan veya yönetici
kıskançlığı yönetebilmesi için kıskançlığın düzeyini bilmesi gerekmektedir. Çalışanlar
arasında kıskançlık dürtüsünü artırabilecek birçok faktör bulunmaktadır.
Potansiyel kıskançlık, kıskançlığı ortaya çıkarabilecek nedenlerdir. Bunlar
bireysel, örgütsel, yönetsel ve diğer nedenler olabilmektedir. Örgütlerde kıskançlığa
neden olabilecek birçok faktör bulunmaktadır. İletişim bozukluğu, dışlanma, özgüven
düşüklüğü, yetersiz görülme, kişilik bozukluğu, aşırı rekabet, ego, akademik yükselme,
idari görevler gibi nedenler sıralanabilir.
Hissedilen kıskançlık, iki kişi arasında, iki grup arasında veya bir kişi veya bir
grup arasında kıskançlığın potansiyelden çıkarak hissedilir bir hal almasıdır. Hissedilen
kıskançlık, kıskançlık gösteren tarafların olaylara konusundaki hislerini ifade
etmektedir. Kaynağı ne olursa olsun, kıskançlık sürecinde hislerin önemi büyüktür.
Taraflar kızgın, öfkeli, kırgın, endişeli, patlamaya hazır olabilir. Bu davranışlar rekabet,
işbirliği, uzlaşma, kaçınma veya kabul etme gibi biçimlerde ortaya çıkabilmektedir.
Açık kıskançlık ise kıskançlığın eyleme dönüşmesidir. Kıskanan kişi, kıskandığı
kişiye karşı kıskançlık göstererek yani, aksilik etmek, terslemek, suçlamak, iğnelemek,
tehdit etmek, suçlamak, dışlamak, eleştiri yapmak gibi davranışlarla kıskançlığını açıkça
40
davranışlara dökebilmektedir. Yöneticiler veya kişiler bu tür kıskançlıklara karşı bir
takım önlemler alabilir.
2.1.2. Kıskançlığın Örgütsel Davranış Olarak İfade Edilişi
İş ortamlarında çalışanlar kendilerini diğer çalışanlarla karşılaştırma yaparak
kıskançlığa düşebilmektedirler. İş yerinde kıskançlık kavramı 1990’lı yılların başında
Miner (1990), Bedeian (1995) ve Vecchio (1995, 1997) tarafından yönetim alanında ele
alınmıştır. Bu çalışmalarla birlikte hem çalışanlar hem de işletmeler açısından
kıskançlığın sonuçlarını inceleyen çalışmalar çok azdır.
Literatür incelendiğinde, kıskançlık, kişinin sahip olmak istediği ancak başkaları
tarafından sahip olunmuş bir nesne ya da olguya karşı hissettiği güçlü duygu olarak
tanımlanmaktadır (Schoeck,1969). Vecchio’e (1995) göre, işyeri kıskançlığını, kişinin
iş ile alakalı bir sosyal kıyaslamanın sonucu olarak kendini daha aşağı ya da yetersiz bir
pozisyonda görmesi sonucu ortaya çıkan düşünceler, duygular ve davranışlar bütünlüğü
olarak tanımlamıştır.
Çalışan kıskançlığı, bir çalışanın işyeri ilişkisiyle ilgili özsaygısını ve/veya bu
ilişki ile ilgili elde ettiği veya etmeyi beklediği sonuçları kaybetmesinden kaynaklanan
düşünce, duygu ve davranışlar kalıbı olarak tanımlamaktadır. Bu kaybetme ya da sadece
kaybetme tehdidi algısı bir rakip algısını da beraberinde getirir. Rakip olarak kabul
edilen kişi, kıskançlık duyan çalışanın özsaygısını azaltma ya da değer verilen ilişkiyi
sarsma potansiyeline sahiptir. Çalışan kıskançlığının önemli bir özelliği gerçek ya da
hayali tehdit yönüdür. Kıskançlık kavramı, tehdit içeren bir olay olarak
değerlendirilmiştir. Bu tehdit algısı, işyeri kıskançlığının bir tür stres reaksiyonu olma
özelliğini de ortaya koymaktadır. Örgütler açısından kıskançlık duygusunun ortaya
çıkması için, kıskançlık hisseden çalışan, rakip ve kıymet atfedilen hedef kişi ya da
fayda olmak üzere üç katılımcıya ihtiyaç olduğu belirtilmektedir (Vecchio, 2000: 162).
Çalışanların çoğu, zamanının büyük bölümünü iş ortamında geçirmektedir. İş
yerinde kurduğu ilişkiler ve iş yerinin ruh hali toplumun hayat kalitesini
belirlemektedir. Gerginlik, kıskançlık, kin, nefret gibi olumsuz duyguların hâkim
olduğu bir iş ortamı insanı hayattan soğutur. Çünkü kimsenin iş hayatı ve özel hayat
diye iki ayrılan hayatı yoktur. Herkes tek ve bütün olarak hayat yaşamaktadır.
Zamanımızın çoğunu çalışma ortamında geçirdiğimiz için oradaki ruh hali bizimle
41
birlikte evimize gelmektedir. Bu yüzden, iş yeri, duyguların çok yoğun yaşandığı
yerlerdir (Aksoy, 2009).
Bireyler örgütlere gelirken her birey kendi fiziksel, duygusal ve psikolojik
farklılığıyla gelir. Algılanan bu farklılıklara duygusal olarak tepki vermenin bir yolu da
kıskançlıktır (Vecchio, 2005). Kıskançlık sadece üçlü aşk ilişkileri ile ilişkili bir duygu
değildir. Organizasyon bağlamında sağlanan diğer faydalar ile de ilişkilidir (tanıma,
övgü, promosyonlar, maaş artışı vb.). Bu nedenle kıskançlık, yöneticilerin özellikle
üstesinden gelmeye zorlandıkları bir durumdur (Miner, 1990: 91). Kıskançlık duygusu,
iş yerindeki ilişkilerde, performansta, sosyal duruşta bir kayıp ya da tehdit olarak
algılanabilmektedir (Vecchio, 2005).
İşyerlerinde kıskançlık ve hasetle ilgili çok az da olsa çalışma bulunmaktadır.
2010 Harvard Business Review’de hem kıskançlığı hem de haseti ele alan testte
‘kıskançlık ve haset tuzağına düşüyor musunuz?’ sorusu yer almaktadır. İşyerinde
sizinle aynı seviyede olan ve kendinizi sık sık karşılaştırdığınız birini düşünmeniz ve
sonra bir dizi soruyu cevaplamanız ve puanlamanız gerekmektedir. “Kimi zaman bu
kişinin statüsü hakkında saplantılı bir şekilde düşünüyor musunuz? gibi sorular hasetin
iki öğeli geleneksel biçimine işaret ederken, “Sonuçta üstlerinizin sizin başarınızı
değersiz bulacağından kaygılandınız mı?” gibi sorular da kıskançlık üçgenini ve işyeri
ilişkilerini özetlemektedir (Toohey, 2014: 143).
Miner’ın (1990: 92) yaptığı çalışmada, katılımcılara son bir ayda hangi tür
kıskançlık türleriyle karşılaştıklarını ve bu kıskançlık türlerinden hangilerini
gözlemledikleri sorulmuş ve verilen cevaplar Tablo 2.1’de gösterilmiştir.
Tablo 2.1. Kıskançlık Türleri
Kıskançlık Türü Ortaya Çıktığı Durumlar
1. İşle İlgili Maddi Kıskançlık Çalışanların ücret artışı, promosyon, özel
ekipman, daha iyi bir ofis vb. işle ilgili
maddi bir ödül alması.
2. İşle İlgili Gayri Maddi Kıskançlık Çalışanların övgü, takdir ya da diğer özel
ilgi gibi parasal ya da maddi olmayan bir
ödül alması.
3. İşle İlgili Olmayan Maddi Kıskançlık Çalışanlar maddi bir ödül alırlar ancak
ödül örgüt dışı bir kişi tarafından
verilmiştir (örneğin bir tedarikçinin bir
42
çalışana numune örnekler vermesi, bir
çalışanın ücretsiz seyahat kazanması vb.).
Kıskanç kişi ve ödül alan iş arkadaşıdır.
4. İşle İlgili Olmayan Gayri Maddi
Kıskançlık
Çalışanlar gayri maddi bir ödül alırlar
ancak ödül örgüt dışı bir kişi tarafından
verilmiştir (örneğin övgü, takdir ya da
iltifat gibi). Kıskanç kişi ve ödül alan iş
arkadaşıdır.
5. İşle İlgili Kişiler Arası Kıskançlık Çalışanların işyerinde bir iş arkadaşından,
işle ilgili olmayan bir nedenle özel bir ilgi
görmesi (örneğin arkadaşlık, romantik
ilişki)
6. İşle İlgili Olmayan Kişiler Arası
Kıskançlık
İşle ilgili kişiler arası kıskançlık
durumuna benzerdir. Ancak burada
arkadaşlık ya da romantik ilişkinin diğer
tarafı iş arkadaşı değildir.
Kaynak: Miner, F.C. Jr., (1990), Jealousy on the jop, Workforce Management. s.92
İşyerinde kıskançlık hiçbir kurumun tasvip etmeyeceği kişisel bir tehdit esintisi
taşımaktadır. Kıskançlık insanlara kaybedecek ne kadar çok şey olduğunu
anlatmaktadır. Bu da işyerleri için hiç de iyi bir durum değildir (Toohey, 2014: 143).
Eğer bir çalışan olumsuz bir duyguyla (kıskançlık, haset, öfke, mutsuzluk, huzursuzluk
vb.) çalışmaya başlarsa, muhtemelen bu ruh hali diğer çalışanlara sirayet edecek ve
çalışma ortamını olumsuz etkileyecektir. Bireysel duyguları etkili bir şekilde yönetmek
için her grup kendi üyesindeki çalışanın hangi duyguyu yaşadığının farkında olması
gerekmektedir (Vijayalakshmi ve Bhattacharyya, 2012: 371). Kıskançlık, gerçek ya da
hayali bir rakibin varlığı gözlemlendiğinden, bireyde ilişki ya da çıkarları koruyucu
faaliyetlerde bulunma dürtüsü ortaya çıkaran uyarıcı bir duygu olma işlevini
görmektedir (Massar vd., 2009: 768-769). Bu durumda tehdit karşısında sessiz kalma,
rakip çalışanla, hedef çalışanla veya ilişkisiz bir çalışanla konuşma, rakibi alt etmeye
çalışma ya da örgütten ayrılma şeklinde sıralanabilir (Miner, 1990: 94). Faaliyetlere
girişme aşaması aslında kıskançlığın örgütsel açıdan etkilerinin de daha belirgin bir
şekilde ortaya çıktığı aşamadır, çünkü bu faaliyetler işyeri içerisinde ve çalışanlar
arasında gerçekleşecek faaliyetlerdir (Günalan, 2016: 9).
43
Çalışanlara kıskançlıkla ilgili bir olaya dâhil olmaları durumunda
sergileyecekleri davranışlar sorulmuştur. Buna bağlı olarak ortaya yedi farklı davranış
türü çıkmıştır. Bunlar (Miner, 1990: 94-95) ;
1. Olayla ilgili hiç konuşmamak ve durumu kabullenerek yaşamaya devam etmek,
2. Olayla doğrudan ilgisi olmayanlarla konuşmak ve olayın neden adaletsiz olduğunu
anlatmak,
3. Kıskançlığa neden olan kişiyle (çıkar sağlayıcı), olaya neden olan davranışlarına son
vermesini sağlamak ya da davranışlarının adaletsiz ve yanlış olduğuna ikna etmek için
konuşmak,
4. Kıskanılan kişiyle (çıkar elde eden) durumun adaletsiz ya da yanlış olduğunu fark
etmesini sağlamak için konuşmak,
5. Dedikodular yayarak ya da potansiyel olarak zarar verecek diğer faaliyetlere
girişerek, kıskanılan kişinin pozisyonunu sarsmaya çalışmak,
6. Dedikodular yayarak ya da potansiyel olarak zarar verecek diğer faaliyetlere
girişerek, kıskançlık oluşmasına neden olan kişinin (çıkar sağlayıcı) pozisyonunu
sarsmaya çalışmak,
7. İşi bırakmak ya da kıskanç çevreden başka bir çevreye transfer olma imkânlarını
araştırmak.
Örgüt içindeki kıskançlık duygusu kendini her zaman apaçık belli etmemektedir.
Ama yeterli para kazanamayan, dertten başını alamayan, sıkıntı çeken, gereği gibi
beslenip giyinemeyen, doğru dürüst bir sevecenlikten yoksun yaşayan, gelecek
konusunda giderek umutsuzluğa kapılan, içinde bulunduğu güç durumdan bir yol bulup
çıkamayan insanın, henüz bir uygarlığın başlangıç dönemini yaşayan günümüz
insanoğlunun ahlaki ve dinsel yasaklamalara karşın kendini kıskançlık duygusuna
kaptırmasının anlaşılmayacak yanı yoktur (Adler, 2010: 207).
İşyeri duyusu olan kıskançlığın, yıkıcı olduğu kadar yapıcı yönleri de
bulunmaktadır. Organize hayat doğası gereği rekabetçiyse ve iş dünyasındaki rekabet
iyi bir şeyse, kıskançlık ve haset bu arenada pozitif bir şey olarak kabul edilir. Bu
duygular iş arkadaşlarınızı incelemenizi, becerilerinizi değerlendirmenizi,
patronlarınızın gücüne ve nüfuzuna ulaşmayı hedeflemenizi, daha büyük hedeflere
44
ulaşmanızı ve performansınızı geliştirmeniz sağlamaktadır. İşyerinde kıskançlık ve
haset, büyük bir itici güç olarak görülebilir; hatta övülmesi gereken bir şey olarak kabul
edilebilir (Toohey, 2014: 142). Son olarak, aynı sevide olan çalışanlarda, meslektaşları
yükselecek olursa büyük bir kıskançlık ve haset duyabilirler. Çünkü bu durum kendi
yetersizliklerini ortaya çıkarır, ne olduklarını ikide bir onlara anımsatır, başkalarının
daha çok gözüne batarlar, kıskançlık da söylentilerle dedikodularla gitgide büyür
(Bacon, 2013: 26).
2.2. Örgütsel Kıskançlık Duygusunun Belirleyicileri
İçsel psikolojik güçlerin örgütsel strateji, yapı, karar verme, liderlik ve gruplar
üzerinde oldukça güçlü bir etkisi vardır. Sözünü ettiğimiz bu içsel psikolojik güçler
örgütsel işleyişinin de önemli birer belirleyicisi olarak ortaya çıkmaktadırlar. Bu
bağlamda sözü edilen psikolojik süreçlerin düşüncesizce karar verme, şiddetli ahlaki
sorunlar, yetersiz liderlik, uygulamaya geçmesi mümkün görünmeyen stratejiler ve
yapısal düzenlemeler şeklinde yansıdığı söylenebilir (Keskin, 2011: 3505). Bu kısımda
kıskançlığın bireysel ve örgütsel belirleyicileri ortaya konulmuştur.
2.2.1. Kıskançlığın Bireysel Belirleyicileri
Başkalarına güvenmeyenlerin aslında kendilerine güvenmeme gibi bir eğilimi
içlerinde taşımaları, genellikle karşılaşılan bir durumdur. Lakin böyle bir tutumu
sergileyen bireylerde kıskançlık ve cimrilik gibi karakter özelliklerinin gelişmesi
kaçınılmazdır (Adler, 2010: 170). Kıskançlığın kaybetme korkusu, aşırı sahiplenme
hissi ve bireyin kedisine güven duymadığı bir durumda ortaya çıkmaktadır. Kişi
kıskançlığını kabullendiği oranda azalacağını ifade etmektedir (Merkle, 2006: 29;
Blevis, 2010: 9).
Kıskançlığın ilk seviyesi kalıtsal olabilir. Muhtemelen tüm insanlarda vardır.
Kıskançlığın ikinci seviyesini öfke oluşturur ve olumsuz çıktılara neden olmaktadır.
Öfke oluşma eğilimi ise aileden, çevreden veya da iş arkadaşlarından oluşabilmektedir.
Kıskançlığın üçüncü seviyesi seri veya patolojik kıskançlıktır. Bireysel eksikliklerin bir
sonucu olarak kıskançlığın takıntılı bir şeklidir. Bireysel eksiklikler ise, gerçekçi
olmayan korkular, düşük öz saygı ve diğer güvensizlikleri içermektedir (Ahmed, 2016:
3).
45
Gruplar, bireylere kimlikler ve sosyal statüler kazandırır ve bireyin, grup içi ve
grup dışı özellikleri karşılaştırması sonucunda, kendi grubunu ve dolayısıyla statüsünü
daha alt seviyede bulması, benlik değerini tehdit edici bir durumdur ve birey sosyal
hareketlilik ve sosyal değişim ile de durumu değiştirmeyi başaramazsa, düşük benlik
algısı devam edecektir. Düşük benlik algısı beraberinde çoğu kez mutsuzluk ve suçluluk
getirir bu da kıskançlık ile ilişkilidir (Smith ve Mackie, 2007).
Kıskançlık duygusu kendini farklı biçimlerde açığa çıkarabilmektir. Bunlar,
güvensizlikte, pusuda beklemede, ölçüp biçme ve hakkının yenilmesinden sürekli
korkmada bu özelliğin rol oynadığı görülür. Kıskançlık bazen olumlu yani kişiyi atılgan
ve enerjik bir davranışa sürükler bazen de olumsuz yani kendi kendini yiyip bitiren
sonuçlar doğurur.
Psikoloji, kıskançlığı insanlar arası ilişkide öyle bir yere koyar ki, karşıdaki kişi
davranışlarında bazı kurallara uymak zorunda kalsın. Kıskançlıktan bir başkasını küçük
düşürmek, ona suçlamalar yöneltmek gibi bir amaç için yararlanılabilir. Lakin bütün
bunlar bir başkasını irade özgürlüğünden yoksun bırakmak, onu kendine bağlamak için
başvurulan çarelerdir (Adler, 2010: 205-206).
Kıskançlığın nedenleri güçlü aşağılık kompleksi ve yenilgi duygularıdır.
Kıskanç insanlar aşırı derecede kaybetme korkusu yaşarlar. Bu insanlar
karşılaştırılmaktan korkmaktadırlar (Merkle, 2006: 34).
2.2.2. Kıskançlığın Örgütsel Belirleyicileri
“Adaletsizliklerin en büyüğü; adil olmayıp, adil gibi görünmektir.” Platon9
Örgütsel yaşam, bireylerin gündelik yaşamlarının önemli bir kısmını geçirdiği
yerdir. Örgütlerde kendi amaçlarına ulaşmaya çalışan bireyler aynı zamanda
örgütlerinin de amaçlarına ulaşması için çalıştıklarının farkındadır. Örgütle birey
arasında psikolojik bir anlaşma vardır. Her iki taraf da bu anlaşmaya sadık kaldıklarında
örgütsel yaşamdaki sorunlar nispeten azalmaktadır. Ama bu anlaşmaya rağmen
örgütlerde şiddete varan çatışmalar, saldırgan davranışlar, yoğun stres ve neticesinde
sabotaj gibi davranışsal sorunlar çeşitli nedenlerle ortaya çıkmaktadır. Bu tür olumsuz
9 Yumşak, (2016), Örgütsel Adaletsizlik ve Üretkenlik Karşıtı İş Davranışları.
(www.tr.linkedin.com)
46
davranışların hem bireysel hem de örgütsel nedenleri olduğu bilinmektedir. Nedeni ne
olursa olsun, olumsuz davranışlar örgütsel yaşamın kalitesini, bireylerin
motivasyonunu, moralini, bağlılığını ve tatminini olumsuz etkileyecektir (Özdevecioğlu
ve Aksoy, 2005: 96).
Özkoç ve Çalışkan (2014) kıskançlığı, kişinin başkasının başarısına, maddi
imkânlarına ya da niteliklerine sahip olmayı isteme durumu olarak ifade etmişlerdir. Bu
bağlamda, iş yerinde kıskançlığa şahit olmayan ya da kıskançlığın darbelerine maruz
kalmayan çok az çalışan vardır. Kıskançlık hemen her zaman, bir ilişki üçgenine
yönelik tehdit algısından doğar; siz, rakibiniz ve işinizden oluşmaktadır. Bu tehdit,
personel sayısını azaltma veya örgütü yeniden yapılandırma gibi, konumunuzu
tehlikeye attığını hissettiğiniz, güvensiz koşullardan kaynaklanabilmektedir. Kıskançlık,
eski çalışanlarla, işyerinde hızla yükselen gençler arasındaki kuşak çatışmalarından
doğabilir. İşyerinde rekabeti ve düşmanlığı körükleyen unsurlar gibi, çalışanlara ayrımcı
davranan uygulamalar olduğunda ortaya çıkabilir. Kıskançlık bazen de patronun
dikkatini ve hayranlığını çalan, dürüstçe çalışan diğer elemanları görünmez hale getiren
yeni ve kurnaz bir elamana yönelebilir (Toohey, 2014: 140-141).
Kıskançlık duygusunu kişinin karakterinde olması ve kişiyi bu duyguya
sürükleyen durumların ortaya çıkmasına bağlamaktadır (Özkoç ve Çalışkan, 2015). Bu
bağlamda, kişisel deneyimlerin kıskançlık duygusuna sebep olduğunu ifade etmektedir.
Örgüt ortamında çalışanları kıskançlık duygusuna yönelten faktörler ise şunlardır;
rekabet, adil olmayan ödül/ceza ve terfi sistemleri, kültürel farklılaştırma, stratejik
küçülme, değişim mühendisliği, performans değerlendirme, gibi insan kaynakları
uygulamaları olarak ifade edilebilir. Örneğin yanlış verilen stratejik bir karar çalışanın
işten çıkarılma korkusu, bireyin çalışma arkadaşlarını tehdit olarak görmesine ve
çalışanlar arasında kıskançlık duygusunun gelişmesine neden olabilir. Bu duruma bağlı
olarak çalışan bilinçli bir şekilde çalışma arkadaşının başarısını baltalamak için
girişimde bulunabilir; çalışma arkadaşının raporlarında değişiklik yapabilir ya da
müşteri isteklerini bilinçli olarak farklı iletebilir (Dogan ve Vecchio, 2001). Ancak bu
durum sadece çalışana zarar vermez aynı zamanda örgütsel süreçlerin aksamasına ve
paydaşların da bu durumdan zarar görmesine dahi sebep olabilir. Sonuç olarak bu
zehirli duygunun örgütsel ortama yayılması, çalışanların işe, kişiye ve örgüte karşı
tepkisel yaklaşımına neden olarak, çalışanlar arasındaki ilişkilerde veya genel
47
performans üzerinde olumsuz etkilere yol açabilecektir (Özkoç ve Çalışkan, 2015: 41).
Aynı şekilde örgütlerde aynı düzeyde bulunan ve aynı işi yapan çalışanlar arasında
yaşanan rekabet ve kıskançlık da çalışanların engellenmesine neden olabilir. Çalışanlar,
birbirlerinin kaliteli iş yapmasını engelleyebilir, hedeflerine ulaşmada önlerine ket
vurabilirler (Eren Gümüştekin ve Öztemiz, 2005: 278).
Kıskançlık veya haset, başkasının üzüntüsüne sevinmenin nedenleri arasında
sayılabilmektedir. Bu durumda negatif sosyal kimliğe sahip olmak ve daha alt bir
statüde yer almak, bireylerin üst konumdakilere karşı kıskançlık ve haset duymalarına,
bununla paralel olarak da başkasının üzüntüsüne sevinmelerine yol açabilmektedir
(Torun, 2012: 16).
Çoğu çatışmaların kökeninde bireylerin gösterdikleri başarıların ölçüsünde
ödüllendirilmeleri yatmaktadır. Ödüllerin gösterilecek başarıya bağlanması hatta eldeki
örgütsel imkanların bu başarılar ölçüsünde dağılması kişileri yarışma içine sokmaktadır.
Bu yarışma havası duygusal açıdan bireyleri düşmanca bir tutum içine sokmakta, işin
içine değerlendirme hataları, çeşitli hilelerin kıskançlıkları girmesi ve örgüt içinde güç
birliği yerine adeta birbirinin gücünü azaltan, kötüleyen kişi ve grupların ortaya
çıkmasına neden olabilmektedir Bu tür çatışmalar iyi bir çözüme kavuşturulmadıkları
zaman tüm örgütsel etkinliği ve işbirliği sistemini zayıflatacaktır (Eren, 2014: 567).
Örgüt çalışanlarında oluşacak adaletsizlik algısı beraberinde güvensizlik algısını
getirecek ve sonrasında örgüte olan bağlılık zedelenecektir. Bu durum yöneticilere,
takım arkadaşlarına ve örgütün tümüne karşı olan bağlılığı da azaltacaktır. Kanunların,
yönetmeliklerin yetersiz kaldığı ve çalışanların korunamadığı ülkelerde ve standartların
olmadığı örgütlerde, bireyler kendi içinde bir adalet sistemi yaratacak ve ortaya çıkacak
bu durum da üretkenlik karşıtı iş davranışlarına (olumsuz, istenmeyen iş davranışları)
neden olacaktır (Yumşak, 2016). Örgütlerde oluşacak adaletsizlik kıskançlığı da
beraberinde getirecektir.
Kıskançlık temelinde özgüven eksikliği ve yetersizlik duygularını barındırır.
Özgüven zayıfladığı zaman kişi kendini yetersiz, değersiz hissetmeye başlar. Sahip
olduğu değerleri hak etmediğini ve kaybedeceğini düşünür. Bu durum da kıskançlık
duygusuna neden olmaktadır (Baran, 2017).
48
Kıskançlık örgütlerde ortaya çıkmadan kontrol altına alınması ve yönetilmesi
gereken bir problemdir. Çünkü bireyler, toplumsal olarak istenmeyen bir duyguyu kabul
etmekte zorlanır, inkâr eder ve gizler. Özellikle örgütlerde kıskançlığın pek çok sonucu
vardır. Performans düşüklüğü, kişilerarası ilişkilerde bozulma ya da motivasyon
düşüklüğü şeklinde kıskançlık kendini gösterebilir (Çınkır vd., 2016: 752).
Kıskançlık, ailede, arkadaşlarda, gruplarda, takımlarda, kuruluşlarda ve
uluslarda vardır. Yönetim alanında, bireysel, grupsal, işlevsel, bölümsel ve örgütsel
düzeyde kıskançlığa odaklanılması gerekmektedir. İşyerinde kıskançlığın başlıca
kaynakları şunlardır (Ahmed, 2016: 1-4);
İlişkiler; örgüt, insanların ortak hedeflere ulaşmak ve hissedarlar için değer
oluşturmak için ekip olarak birlikte çalıştığı bir yerdir. Bir organizasyonda
çalışan belirli kişiler arasında iş yerinde olumlu bir ilişki olmaması genellikle
kıskançlığa neden olur.
Para; hem kişisel ilişkilerde hem de çalışma hayatında kıskançlık getirir.
Adaletsiz olarak verilen maaşlar, işyerinde kıskançlığa neden olabilir.
Bilgi; bir organizasyonun piyasada başarılı olması için gereklidir. Aynı görevleri
yerine getiren insanlar arasında değişen bilgi seviyeleri, işyerinde kıskançlığa
neden olabilir.
Hiyerarşi; bir organizasyon içindeki hiyerarşi bireysel büyümenin
basamaklarıdır. Eğer örgütlerde, yükselmek adil bir sürece sahip değilse veya
haksız olarak algılanırsa, hiyerarşinin alt ve üst seviyeleri arasında kıskançlık
yaşanabilir.
Fonksiyonel bölüm; organizasyon yapısı, bir işletmeyi yönetmek için gerekli
görevleri etkin bir şekilde gerçekleştirmek için pazarlama, finans, insan
kaynakları, genel operasyonlar ve bilgi teknolojisi gibi işlevsel bölgelere
ayrılmıştır. Bir örgüt içindeki insan grubunun işlevsel olarak ayrılması bazen
bölümler arasında kıskançlığa neden olabilir.
Kıskançlık, ilk uygarlıktan beri var olmuştur ve gelecekte var olmaya devam
edecektir. İnsanlar örgütlerdeki patolojik kıskançlıktan endişelenmelidir. Çünkü bu
kişiler organizasyonun hedeflerine ulaşmasına engel teşkil edebilirler. Örgütler,
çalışanlardaki kıskançlık düzeyini izlemeli ve hem iş yerinde hem de pazarda şirketin
genel performansına zarar gelmemesi için kıskançlıkla ilgili önlemler almalıdır. Aksi
49
takdirde kıskançlık işletmeye zarar verebilir. Yine patolojik kıskançlık ve işkoliklik
arasında ilişki olabilir. Çünkü her ikisi de abartılmış ve zarar verici olması nedeniyle
örgütlere zarar verebilmektedir.
Son olarak özetlemek gerekirse ise, kıskançlığın kaynaklarına bakıldığında en
önemli nedenleri; kıyas, rekabet, kendisini başkaları ile karşılaştırması, düşük benlik
saygısı, kişinin öz-güven eksikliği, kişinin öz-değer algısının zayıflığı, ayrımcılık,
kayırmacılık, haksızlık, kaybetme korkusu, gruplaşma, kutuplaşma gibi faktörler
örgütlerde kıskançlığı tetikleyen faktörler olarak sıralanabilir.
2.3. Örgütsel Kıskançlığın Örgütler Açısından Sonuçları
Meslek ahlâkına ilişkin sorunlar, bir örgütün değerleri ve beklentileriyle o
örgütte çalışan bireylerin ahlâki değerleri ve beklentileri arasında uyumsuzluk olduğunu
göstermektedir. Dolayısıyla meslek ahlâkının anlaşılıp açıklanması, öncelikle ahlâki
sorunların bilinmesini gerekli kılmaktadır. Örneğin, örgüt politikalarının ve süreçlerinin
işleyiş şekli ve örgütteki bireylerin öfke, kıskançlık, kin, intikam ve aşırı hırs duyguları
taşıması meslek ahlâkına aykırı davranışların kaynağı olabilir. Ayrıca hediye verme,
ayrımcılık ve hile yapma gibi davranışların meslek ahlâkına aykırı başka davranışların
kaynakları olduğu söylenebilir (Ferrel ve Fraedrich, 1994; akt. Maya, 2013: 494).
Türkiye'deki üniversitelerde çalışan akademisyenlerin yaptıkları akademik
çalışmalar mesleki yardımlaşma açısından incelendiğinde, genellikle bireysel
çalışmalara ağırlık verdikleri gözlemlenmektedir. Akademisyenlerin bu seçiminde
örgütün kültürü, lisansüstü eğitimin yapıldığı yer, akademisyenlerin çalıştıkları disiplin
ve yükseköğretimdeki hâlihazırda yürürlükte olan değerlendirme sistemi sayılabilir.
Özellikle bu faktörlerden sonuncusu akademisyenleri mesleki yardımlaşmaktan ziyade,
bireysel çalışmaya yöneltmektedir (Çelikten, 2003: 101-102).
Yıldırma, yaygın olarak çalışanlar arasında veya yöneticilerden çalışanlara
yönelik görülen bir durumdur. Rekabet, kıskançlık, dışlamak, yıldırmak,
etkisizleştirmek ve yıldırmak amaçlı sistematik olarak örgüt ortamında bireye yapılan
duygusal şiddettir (Tutar, 2005). Yatay şiddet, örgütsel hiyerarşi içinde, eşit statüde
bulunanlar arasında söz konusu olan şiddet biçimidir. Yatay şiddet, aralarında
fonksiyonel ilişkilerin bulunduğu kişiler arasında söz konusu olur. Yatay şiddet
50
genellikle, kıskançlık, yarışma, çekememezlik gibi nedenlerden kaynaklanır (Tutar,
2004: 106).
Araştırmacılar işyerinde haset ve kıskançlığın nasıl yönetilebileceği ile ilgili
çalışmalarında işyerlerinde ortaya çıkan çalışanlar arası kıskançlıkların birçok olumsuz
sonuçları olabileceğini ileri sürmüşlerdir. İlk olarak kıskançlık kaynağı olabilecek bir
durumla karşılaşan çalışanların öncelikli tepkisi çalışmaya daha az zaman harcayıp iş
arkadaşlarıyla durum hakkında konuşmaya daha çok zaman harcamak ya da
korkularında haklı olup olmadıklarına karar vermek için olayları dikkatle incelemek
olacaktır. Yine, çalışanlar kendileri için kıskançlığa neden olabilecek bir durumla ilgili
şüphe içerisine girerlerse, bu durumla ilgili daha çok bilgi toplama çabası gösterecekler
ve eğer şüpheleri doğrulanırsa çalışanlarca tehdit olarak algılanan durumu bertaraf
etmek için daha önce belirtilen çeşitli faaliyetlere girişeceklerdir. Bu negatif duygular
bir noktada yapılan işin kalitesini olumsuz etkileyecektir. Çünkü bu duygular aşırı strese
sebep olacak ve işbirliği içinde çalışma kabiliyetini de azaltacaktır. Sonuç olarak,
kıskançlık içerisinde olan çalışanların performansı bazen kasıtlı olarak bazen de
kendiliğinden bir düşüş gösterecektir (Dogan ve Vecchio, 2001: 57-58).
Kıskanan kişi, kıskançlık duygusu nedeniyle mantıklı düşünememekte, işine
konsantre olamamakta ve verimi düşmektedir. Kıskanılan kişi ise kendisine yöneltilen
davranışlar sonucunda depresyona bile girebilmekte ve bazen bu süreç işten ayrılmayla
da sonuçlanabilmektedir. Kıskançlığın özellikle şirket içi gizli saldırganlığa dönüştüğü
anda şirkete bağlılığı zedelediğini ve grup çalışmalarına ciddi zarar verdiği ortaya
çıkmaktadır. Aşırı duygusal karakterlerde bu duygu zamanla yerini intikam almaya ya
da açık aramaya terk edeceğinden tahmin edilenden daha fazla şirkete zarar
verebilmektedir. Hatta bu duygu 'öç' almakla birleştiğinde şirketin kirli çamaşırlarının
ifşa edilmesine kadar varabilmektedir (www.capital.com.tr).
Akademik yaşamda tartışma kültürünün yeterince gelişememiş olmasının en
önemli nedenleri arasında akademik hiyerarşi, tartışmalarda benimsenen üslup,
bireylerin yetiştirilme tarzı, tartışmanın kişiselleştirilmesi, kıskançlık ve rekabet gibi
duygular yer almaktadır (Demirkasımoğlu ve Alkın-Şahin, 2015: 141). Akademik
ortamda tartışma kültürünün olmamasının nedenleri kıskançlık ve rekabet duyguları yer
alabilmektedir.
51
Kıskançlık davranışları sergileme, iftira atma, gruplar arasında taraf olmaya
zorlama ve asılsız dedikodular çıkarma örgütlerde saldırgan davranış özellikleridir
(Lubit, 2003; akt. Kasalak ve Aksu, 2016: 677 ). Kıskançlık da saldırgan davranışları
tetikleyen bir kişilik özelliğidir. Kıskançlık yaşayan birey, kişilerle olan iletişimin zarar
görmesine, gerginlik üretip ilişkilerin zarar görmesine neden olabilir (Adler, 2010: 227).
İhtiyaçların haset ve kıskançlığın gölgesinde yok sayılması, ötekilere güvensizlik
duyulmasına neden olur. Bu şartlar altında haset ve kıskançlık, bir taraftan tüm güçlülük
düşlemlerini besleyerek çaresizliğe karşı bir savunma işlevi görür, diğer taraftan
mutsuzluk ve talihsizlik duygularını örgütler ve içerideki yargıcı zalimleştirir (Kilborne,
2014: 4)
Kıskançlığın sonucu, yerine adam yetiştirmemek, bilgi paylaşmamak gibi
davranışlardır. İş yerinde kıskançlık, adil insan kaynakları süreçlerinin ve sistemlerinin
olmamasından kaynaklanmaktadır. Bir şirkette çalışanı çalışmayandan ayıracak, herkes
tarafından kabul edilecek, çalışanlar arasında adalet duygularını sağlamlaştıracak
sistemlerin olması çok önemlidir. Yönetici bu sistemleri mutlaka uygulamalıdır. İnsanın
insanı değerlendirdiği her yerde bir sübjektiflik vardır. Değerlendiren insanların yani
yöneticilerin de geçmişlerinden, yaşanmışlıklarından gelen pek çok önyargıları
olmaktadır. Dolayısıyla sistemler olmadığında yanlış ve adil olmayan değerlendirmeler
ile dedikodulara sebep olacak, benimsenmeyecek, kıskançlıklar doğuracak yorum ve
yaklaşımlar söz konusu olabilmektedir (Özçelik, 2017).
Kıskançlık işletmeler açısından ciddi olumsuz sonuçlar doğurabileceğinden,
Dogan ve Vecchio (2001) yöneticilerin iş yerinde kıskançlığı yönetebilmek amacıyla
gerçekleştirebilecekleri beş faaliyet olduğunu belirtmektedirler. Bunlar:
1. Adayları İşe Almada Duygusal Olgunluğu Göz Önünde Bulundurmak: Bazı bireyler
doğası gereği olumsuz duygular yaşamaya daha eğilimlidir. Bu yüzden insan kaynakları
sorumluları, bireyler arası ilişkilerde olumlu bir yapı sergileyen ve geçmiş iş
tecrübelerinde olumlu reaksiyon gösteren çalışanları belirlemeye çalışmalıdır.
2. Takımlar ve Katılımcı Yönetim: Takımlar, rekabetin olumsuz yönlerini yönetmek için
işletmelere güçlü bir araç sağlar. Rekabet bir derecede iş birimleri açısından faydalı olsa
da, sert rekabet çoğu zaman kıskançlık ve hasedi güçlendirir. Takım kültüründe
çalışanlar amaçlara ulaşmak için işbirliği içinde çalışmak zorundadır.
52
3. İşbirliğini Destekleyen Özendirici Bir Sistem Uygulamak: İşletmeler kıskançlığı,
işbirliğini teşvik eden ve uygun bir özendirici sistem de içeren bir kontrol yöntemi
tasarlayarak yönetebilirler. Bu sistem öznel değil, nesnel performans ölçümlerine
dayanmalıdır. Nesnel ve istikrarlı ölçümlerle çalışanlar muhtemelen eş düzey çalışma
arkadaşlarına karşı daha az olumsuz duygu besleyeceklerdir.
4. Açık İletişimi Teşvik Etmek: Açık ve aydınlatıcı iletişim yoluyla, belirsizlik ve
korkuya dayanan tehdit algısının üstesinden gelinebilir. Kıskançlık duygusunu
engellemenin etkili bir yolu, çalışanların bir problem yaşadıklarında yöneticilerine veya
iş arkadaşlarına problemli durumla ilgili rahatça yaklaşabilecekleri bir iş çevresi
oluşturmak yoluyla gerçekleştirilebilir. Burada açık iletişim etkili bir yoldur.
5. Yüksek Başarıya Sahip Çalışanları Rehber Konumuna Getirme: Sonuç odaklı ve
dolayısıyla başarılı çalışanlar doğal olarak ve çoğunlukla diğer iş arkadaşları tarafından
kıskanılır. Bu duyguyu kırmak ve ayrıca arkadaşlık ve işbirliğini cesaretlendirmek için
yöneticiler bir kılavuzluk programı uygulamalıdırlar. Örneğin belirli bir dönemde en
yüksek performansı gösteren çalışan, diğer çalışanların gelişimini desteklemesi
bakımından cesaretlendirilmelidir. Başarılı çalışanlar daha büyük övgü ve ödül
alacaklarından, bunun diğer çalışanlarda negatif duygular oluşturması doğaldır, ancak
bir diğerinin başarısından bu yolla faydalanabileceklerini bilirlerse, bu negatif duygular
tersine dönebilir.
Kıskançlık doğru yönetilebildiğinde olumlu yanları da vardır. Bazen rekabet
duygusuyla gelen kıskançlık, çalışma motivasyonunu ve üretkenliği artırmaktadır.
Belirgin bir haksızlığın olmadığı durumlarda, rekabet duygusunu kontrol altına
alabilenler, bu durumu lehlerine kullanarak kendi kişisel gelişimlerine yatırım yaparak
bu duygudan kazançlı çıkabilmektedir. Bu da dolaylı gibi gözükse de doğrudan iş yerine
olumlu katkı sağlamaktadır. İş yerinde, başkasının durumunu kıskanarak bir çalışan ona
yetişmeye, onun gibi olmaya çalışırsa kıskançlık doğal bir duygu durumu olarak
çalışanları olumlu yönde etkileyebilir. Kıskançlık imrenmeye dönüşüp pozitif bir etki
oluşturabilir. Örneğin, çoğu zaman prim ya da ödül sistemleri bunu desteklemektedir.
Kıskançlığın bir diğer çalışanın başarısına duyulan hayranlık, imrenme veya da özenme
olarak geliştiğinde, olumlu bir etki oluşturabilmektedir. Örgütlerde, çalışanların
53
birbirleri arasındaki yapıcı başarı kıskançlığı, onları daha çok çalışmaya itmektedir
(www.capital.com.tr).
2.4. Akademik Örgütler
Akademi, Platon’un yazlık evinin bulunduğu Atina yakınındaki ormanın adı
iken, Platon derslerini burada verdiği ve bir Gymnasium (Okul) kurduğu için, sonradan
onun doktrininin okutulduğu bütün okula verilmiş isim olmuştur. Fakat 17’nci yüzyılda
Fransa’da özel bir teşebbüsle başlayan bir ilim hareketi Richelieu tarafından korunarak
devletleştirildikten sonra da Akademi adını almıştır. Akademi, üyeleri 40’ı geçmemek
üzere edebiyat, ilimler ve güzel sanatlar dallarına ayrıldı. Fransa’dan sonra başka Batı
memleketlerinde benzerleri kuruldu. Türkiye’de (Abdülmecit zamanı) Encümeni Danış
adıyle kurulmuş ve uzun yaşamamıştır. Akademi üyeleri ilim ve sanat hayatında ün
salmış kimselerden seçilir. Başlıca görevleri sözlük, gramer yapmak, ilim ve sanat
alanındaki yeni yayınları inceleyerek üstün başarılı olanlara ödül vermektir (Ülken,
1969: 8).
Türk Dil Kurumu (2017) Sözlüğü üniversiteyi; “bilimsel özerkliğe ve kamu
tüzel kişiliğine sahip, yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel araştırma ve yayın
yapan fakülte, enstitü, yüksekokul vb. kuruluş ve birimlerden oluşan öğretim kurumu”
olarak tanımlamaktadır.
Fransız asıllı Amerikalı tarihçi ve düşünür Jacques Barzun “Üniversite hiç
kimsenin bilmediği bir kurumdur ve tek başına hareket eder” demektedir. Üniversite,
öğretim ve araştırmayı birlikte yürütebilen (fakat) sınıflandırması zor bir kamusal
hizmet veren bir örgüt görüntüsü çizmekte (aynı zamanda) kendi prestij ve finansal
kaynaklara aç dev bir işletmedir (Aytemiz, 2006: 116).
Üniversiteler, genel olarak “kamu yararı için bilgi üreten, bilgiyi ileten ve yayan
özerk bir öğretim ve araştırma” (Çivilidağ, 2011: 6) kurumlarıdır. Üniversitelerde asıl
olan bilgi üretmektir. Sadece tüketici bilgi değil; yaratıcı bilgi de üreten üniversiteler,
evrensel hakikatlere dair açıklamalar getirmek üzere ortaya çıkmışlardır (Bilgin, 2009:
19).
Eflatun ve Aristo’nun hiçbir politik ve dini baskı unsuru olmadan öğrencileri ile
felsefi tartışma yarattıkları ortamdan esinlenerek, günümüze kadar evrensel ölçekte
bağımsız ve tüzel kişiliğe sahip kurumlar olarak “universitas” üniversite adını almıştır.
54
Üniversiteler, felsefi tartışma ortamında akıl sürecini duygusal sürecin önüne alarak,
kişilerin olayları görerek ve tartışarak farkına varılabilirliğini sağlayan ortamlardır
(Ortaş, 2004: 11).
Üniversiteler insanlık tarihi boyunca toplumların en köklü ve geleneksel
kurumları içinde yer almıştır. Dışarıdan bakıldığında en iyiler hep en yaşlı olanlar
olarak algılanmış ve ne kadar iyi olduklarının vurgulanmasında ise 500, 200, 100 yıllık
gibi ölçütler kullanılmıştır. Bunun temel nedeni günümüz restoranlarında olduğu üzere
tecrübeye, ayakta kalabilmeye, kaliteye ve müşteri güvenine yapılan vurgunun ötesinde
başka anlamları yüklenmesidir. Üniversitelerdeki eskime özünde bireyle (öğrenci)
diploma arasındaki uzun soluklu kurumsal ilişkiyi ifade etmektedir. Nesiller boyu süren
bu ilişki gerek özel hayatında gerek iş hayatında bireyi takip etmekte, tıpkı aile gibi
bireye yapışmış ve vazgeçilmez bir birliktelik olmuştur. Özü itibariyle üniversiteler
yerleşik düzen kurumlarıdır. Akademisyenler de tıpkı binaları gibi köklü, tecrübeli,
uzun yıllar aynı kurumda çalışan, ilgili bölümleri ya da kürsüleri ile özdeşleşen,
çoğunlukla aynı üniversiten emekli olan bir taraftan çınar ağacı modeli varlıklarını
sürdüren insanlardır (Büyükuslu, 2010: 26).
Üniversiteler, adı üstünde evrensel kurumlar olup geçmişten günümüze
otoriteden bağımsız olarak bilgi üretmek ve yaymak konusunda çetin bir mücadeleden
geçerek ve halen de bunun içinde olarak bugünlere kadar geldiler. Batıdaki köklü
üniversiteler bu mücadelede bir adım öne geçmelerine karşın, onlar da mali yönden
bağımlı olmaları nedeniyle yönetimlerinde doğal olarak parayı veren güç tarafından
kontrol edilmek istenmektedirler (Ortaş, 2004: 11-12).
Genel olarak söylemek gerekirse üniversitelerin amacı, öğretim, araştırma ve
topluma hizmet etkinliklerini evrensel standartlarda yürüterek, toplumun ve insanlığın
toplumsal, kültürel, ekonomik, bilimsel ve teknolojik gelişimi için bilgiye ulaşmak,
bilgiyi üretmek, uygulamak, yaymak ve bu tür bilgilerle donatılmış bireyler
yetiştirmektir. Bu süreçte üniversitelerde görev yapan öğretim elemanlarının, bireysel
değerleri ve önem verdikleri değerler etrafındaki yaşantıları önemlidir. Öğretim
elemanlarının yetiştirdikleri öğrencilere bu değerler formal veya informal yollarla
aktarılmaktadır (Özdemir vd., 2010: 1074).
55
2.4.1. Akademik Yapının Çekirdeği: Akademisyenler
“Sahip olamadığımız mal, mülk, mevki ve diğer şeyler için kıskançlığımızın önüne
geçemiyor isek eğer, burada asıl üzülmemiz gereken, bütün yaşamlarımızı yanlış şeyleri
kıskanarak geçiriyor oluşumuzdur.” 10
Henry Mintzberg her örgütün beş parçadan meydana geldiğini vurgulamaktadır.
Bu parçalar veya da bileşenler; işletme çekirdeği, tepe yönetim, orta kademe yönetim,
teknik personel ve destek personelden oluşmaktadır. Örgütsel yapılar şunlardır
(Mintzberg, 2015: 19; Daft, 2015: 26);
İşletme çekirdeği; çalışanların örgütün temel işini yapan mal ve hizmet üretimi
görevleriyle ilgili olarak girdi-işleme-çıktı ve doğrudan destek burada yer almaktadır.
Teknik personel; örgütün çevresine uyum sağlamasına yardımcı olur.
Mühendisler, araştırmacı ve bilgi teknolojileri uzmanları gibi teknik veren çalışanlardır.
Destek personel; fiziksel ve beşeri unsurları dâhil olmak üzere örgütün düzgün
çalışmasını ve bunun sürdürülebildiğinden sorumludur.
Tepe yönetim; örgütün diğer bileşenlerini yönetmek ve koordine etmekten
sorumlu ayrı bir görevdir.
Orta kademe yönetim; bölüm düzeyinde uygulama ve koordinasyondan
sorumludur. Tepe yönetim ve işletme çekirdeği arasında aracılık yapmakla yükümlüdür.
10 Botton, A., (2017), Statü Endişesi, İstanbul: Sel Yayıncılık.
56
Şekil 2.1. Örgütün Beş Parçası/ Örgüt Yapıları
Burada, işletme çekirdeği yani, mal ve hizmet üretim birimi her örgütün kalbidir.
Çünkü bu parça örgütün temel çıktılarını üreterek örgütü yaşatan parçaları içermektedir.
Bu bileşen, örgütün temel işini yapan insanları içermektedir (Mintzberg, 2015: 14).
Dolayısıyla akademik örgütlerin de işletme çekirdek bileşenleri akademisyenlerdir.
Akademik örgütün temel çıktılarını üreterek örgütü yaşatan bileşenlerini
oluşturmaktadır. Akademisyenler girdileri çıktıya dönüştürmektedir. Akademik örgütün
temelini akademisyenler oluşturmaktadır.
Akademisyen, akademi üyesine verilen addır. Antik Yunan’da Platon’un
öğrencilerine ders verdiği yere “akademi” adı verilmiştir. Sonrasında, Yeni- Platoncular
ile Stoacılar arasındaki tartışmada, Platon’un tarafını tutanlara “Akademiacılar”
anlamında “Akademisyenler” de denilmiştir. Orta Çağ’da düşünürler ve yazarların bir
araya gelerek kurdukları, genellikle devletten yardım alarak oluşturdukları ve bir
anlamda kiliseler çevresinde gelişen bağımsız okullara karşı (ki bunlar, bugünkü
üniversitelerin çekirdekleridir) siyasi düzeni korumak ve kollamak üzere denetleme
görevi yapan, bağımsız kisveli ama aslında krala bağlı kurullara da “Akademi”
denilmeye başlanmıştır (Erdem, 2008: 83-84).
Akademisyen, üniversitelerde ve benzeri yüksek öğrenim kurumlarında öğretim
işini gerçekleştiren, ders verme, araştırma yapma, bilimsel gelişmeleri inceleme,
gözlem ve deneyler yapma, konferans, kongre, sempozyum ve panel gibi faaliyetlere
katılma görevlerini yürüten kişilere verilen genel mesleki unvana denilmektedir.
Öğretim elemanı ise, tüm akademik personele verilen genel isimdir. Öğretim Görevlisi,
Araştırma Görevlisi, Doktor Öğretim Üyesi, Doçent, Profesör kadrolarının tümü birden
Teknik Personel Destek Personel
İşletme Çeğirdeği
57
nitelenmek istediğinde “öğretim elemanları” terimi kullanılmaktadır
(akademisyenler.org, 2016).
2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na göre öğretim elemanı şu şekilde ifade
edilmiştir;
“Öğretim elemanları, yükseköğretim kurumlarında görevli öğretim üyeleri,
öğretim görevlileri ve araştırma görevlileridir. Öğretim üyeleri ise, yükseköğretim
kurumlarında görevli profesör, doçent ve doktor öğretim üyeleridir. Profesör, en
yüksek düzeydeki akademik unvana sahip kişidir. Doçent, doçentlik sınavını
başarmış akademik unvana sahip kişidir. Doktor Öğretim Üyesi11
, doktora
çalışmalarını başarı ile tamamlamış, tıpta, diş hekimliğinde, eczacılıkta ve
veteriner hekimlikte uzmanlık unvanını veya Üniversitelerarası Kurulun önerisi
üzerine Yükseköğretim Kurulunca tespit edilen belli sanat dallarının birinde
yeterlik kazanmış olan akademik unvana sahip kişidir. Öğretim Görevlisi:
Yükseköğretim kurumlarında okutulan dersleri vermek, uygulama yapmak veya
yaptırmakla yükümlü olan öğretim elemanıdır.” (YÖK/3, 2018).
Akademisyen entelektüel kimliğiyle şöyle tanımlanabilir; “Konumları maaşlı
hükümet çalışanları ile aynı olan geniş komite prosedürleri ile yönetilen büyük
örgütlerde (üniversiteler) çalışan ve profesyonel akademik aktivitenin olağan özellikleri
(konferanslara katılmak, yayın yapmak, sınıflandırmak ve ölçmek) ile meşgul olan
kişilerdir” (Soyşekerci, 2007: 169). Diğer bir ifadeyle akademisyen üniversite ve
benzeri yükseköğrenim kurumlarında eğitim veren kişilere verilen mesleki bir unvandır
(Erdem, 2008: 84).
Akademisyenler ‘cüppeliler’ diye nitelendirilen üç meslekten birisini teşkil
ederler. Diğerleri ise hâkimler ve din adamlarıdır. Bunlar kamu görevlisi statüsünde
olmalarına rağmen sistem içinde farklı ve özerk bir konumdadırlar. Bunlara standart
memur statüsü uygulamak, denetlemek ve görevlerini yapmadıklarına ilişkin inancın
oluştuğu durumda hesap sormak zordur. Aslında profesyonel olarak uzmanlıklarıyla
kendilerini toplumsal düzeyde kanıtlamış bu kişilerin denetim altına alınması, hesap
vermelerinin beklenmesi yönetim kültürünün ağırlığını hissettirir. Üniversite üst
11 22/2/2018 tarihli ve 7100 sayılı Kanunun 11 inci maddesiyle, bu bentte yer alan “yardımcı
doçent” ibaresi “doktor öğretim üyesi” şeklinde değiştirilmiştir.
58
yönetimlerinin çoğu artık çeşitli gruplar arasındaki dengeyi sağlamaya ve dışa
yansıyacak ihtilafa yol açmamaya gayret etmektedir. Bu gruplar içinde üniversiteyi
çağdaş bir yapıya kavuşturmak isteyen az sayıdaki idealist gençler; son otuz yıldır aynı
kitabı okutarak dinamizmini yitirmiş yaşlılar; üniversiteye uğramayan, görevlerinden
hiçbirini yerine getirmeyen, maaşlarını bankamatik kartlarıyla muntazaman alan
sömürücüler; belli bir ideolojinin esiri olmuş, siyasal bir partinin veya etnik bir grubun
gölgesindeki sığınmacılar (Öz-Alp, 1995: 29-50) zihinsel aktivitelerini içgüdüsel olarak
düşünmeye, okumaya ve yazmaya yönelten ve az önce sayılan yozlaşma gruplarının
içinde marjinal kalan tutsaklardan oluşmaktadır (Soyşekerci, 2007: 165).
Öğretim üyesi hepimizin kabul edeceği gibi; aydınlanmış, geniş bilgili, görgülü,
ufku geniş, toplumun gelişme dinamiklerini yaratan, topluma öncülük eden ve o
toplumun beyin takımını oluşturan kişidir. Öğretim üyesinin üç temel görevi
bulunmaktadır; eğitim ve öğretim, bilimsel araştırma, bulunduğu coğrafyadaki
toplumun bilinçlenmesini sağlamaktır (Ortaş, 2004: 11).
Cebecioglu, “Bir Akademisyen Modeli Olarak Annemarie Schimmel” adlı
makalesinde bir akademisyende bulunması gereken vasıfları şu şekilde sıralamıştır
(Cebecioğlu, 2003: 583-586);
1. Zamanı Kullanmak: Schimmel'in zamanı verimli bir şekilde kullandığını
biliyoruz. Onun aşkla sürdürdüğü ilmi çalışmalara vakit ayırmak üzere, günlük 3-
5 saat civarında uyuduğunu öğreniyoruz. Diğer bir ahbabı onun hakkında şöyle
diyor: "Onun okumadığı bir an yoktu! Onu ne zaman görsem daima bir kitap
okuyor, fiş tutuyor veya makale yazıyor olurdu."
Schimmel'in verimli çalışabilmek için okul ortamında fazla kalmadığını, derslerini
verdikten sonra hemen evine intikal edip ilmi çalışmalarını orada yaptığını
görüyoruz.
2. Paylaşma Duygusu: Schimmel, kıskanç bir akademisyen değildi. Karşılaştığı
orijinal bilgileri meslektaşlarına ulaştırmaktan büyük zevk alır, dostları da ona
öylece mukabelede bulunurdu. Zira bilgi alış-verişinde paylaşımcı ruh, ilim
adamını geliştirir. İlmin neşrinde, ilim adamlarının kıskançlık göstermesi veya
cimri davranması, onların ölümleriyle birlikte çoğu zaman elde edilen malumatın
59
tarihe gömülmesine neden olmaktadır. Bu açıdan kişilik yapısı güçlü kendine
güvenen bir ilim adamı, bu tür bilgi paylaşımından çekinmez, korkmaz.
3. Tevazuu: Schimmel, sürekli öğrenen ve araştıran bir öğrenci vasfıyla temayüz
etmiş bir öğretmendi. Öğreneceği bir hususu, ilmen kendinden aşağı seviyede
bulunanlara danışmaktan, onlara sormaktan çekinmezdi.
4. Lisan Problemini Halletmiş Olmak: Dil bilmeyen bir akademisyen, yarı kör
gibidir. Schimmel, kendi anadili Almanca'nın yanı sıra Arapça, Farsça, İbranice,
İngilizce, Fransızca, Türkçe, Urduca ve Sanskritçe gibi ondan fazla dili derin bir
vukufiyetle biliyordu. Schimmel, bir konuda alıntı ile karşılaştığında, yapılan
çevirilere itibar etmez müdakkik bir ruhla bu alıntıyı bizzat birinci el orijinal
kaynaktan tashih cihetine giderdi. Schimmel, hakkıyla bildiği dillerden oluşan
akademik donanımıyla işte bu sıkıntıyı aşmaya muvaffak olmuştu.
5. Akademisyenlik Bir Hayat Tarzıdır: Doğal olarak bir akademisyenin yaşamı,
diğer insanlarınkinden farklı olmak zorundadır. Bir akademisyen sürekli kendi
alanındaki gelişmeleri, kitapları, konferanslar takip etmek zorundadır. Bu ise
sürekli ve yoğun bir tempo gerektirir. Enformatik bir bombardımanın yaşandığı
sürece ayak uyduramayanların ise yıldızı söner, kendini tekrar etmeye başlayarak
aleladeleşir. Bu tempo kimi zaman akademisyenin aile ve sosyal hayatını
etkilemesine rağmen o, herkesten farklı olduğunun bilincinde olarak kendi
zevklerinden de feragat ederek her sosyal etkinliğe katılamaz.
6. İlmi İlişkiler: Bir akademisyenin mesleğinde ilerlemesinin vazgeçilmez
şartlarından biri de kendi dalında dünyada olan ilerlemeleri zamanında ve
yerinde takip etmektir.
7. Uzmanlarla Sıkça Bir Araya Gelip Bilgi, Görgü ve Fikir Alışverişinde
Bulunmak: Aynı alanın ilim adamlarının değişik vesile ile bir araya gelip adeta
birer beyin fırtınası seanslarıyla kendilerini geliştirmeleri çok önemlidir.
8. Çok Yönlü Olmak: Bir ilim adamı kendi alanı kadar yakın alanlara da aşina
bir şekilde disiplinlerarası bir vizyonla çalışmalarını sürdürmelidir. Osmanlı
döneminde "alim-i kül' denilen ve hemen her ilimden behremend olan ulema, bu
vasfın geleneğimizdeki bir örneğidir. Zira bütüne hakim olmayan, parçanın
işlevini tam olarak idrak edemez. Böyle bir vizyon eksikliği ile ortaya konan
60
görüş, yorum ve analizlerin geniş soluklu, kuşatıcı ve çözücü olmasını çoğu
zaman engeller. İşte bu noktadan bakıldığında Schimmel'in uğraştığı alanlar,
onun çok yönlülük vasfını haiz bir akademisyen olduğunun göstergesidir.
9. Sabır: Başarıya inananların geçici sıkıntılar karşısındaki metanetidir sabır. Bu
yönüyle o, uzun soluklu akademik yaşamın olumsuzluklarını aşmayı sağlayan bir
kriz rehberidir ve akademisyen için vazgeçilmez bir gerekliliktir.
10. Fişleme Şemsiyesinin Genişliği: Schimmel'in imrenilecek bir yanı da sayılan
on binleri bulan fişleriydi. O, düzenli bir şekilde, hemen her konuda bilgi kırıntısı
olarak ne bulduysa fişlemek suretiyle toplamıştır.
11. Kütüphane: Her akademisyenin kendi alanındaki birinci el kaynaklara
mutlaka sahip olması ve kütüphanesini buna göre teşkil etmesi gerekir. Eslafın
dediği gibi; "Kem alat ile kemalat olmaz."
12. Disiplin ve Kararlık: İş disiplinini günlük hayatın zaman dilimlerine göre
milimetrik bir incelikle ayarlayan Schimmel bunun çok faydasını görmüştür. Bir
akademisyen için disiplinin ne ifade ettiğine dair yorumu, zuhurunun şiddetinden
zikri zaid bir husus olarak görüyoruz. Düzenli ve tertipli olmayan bir ilim adamı
ise ilim yolunda topallayarak gitmeye mahkûmdur.
13. Allah Vergisi Bazı Özellikler: Bir akademisyen ne kadar çalışırsa çalışsın, ne
kadar düzenli, disiplinli olursa olsun Allah'ın ona bahşettiği özellikler ve
kabiliyetlerden mahrumsa varacağı yer genellikle ideali kucaklayamamaktadır.
14. Mazbut bir hayata sahip olmak: Bir ilim adamının başta sosyal yaşantısında
olmak üzere her yönden aşırılıklara iltifat etmemesi gerekir. İlim merkezli tanzim
edilen bir hayatta, mazbut yaşamanın farklı ve ince bir dengeye sahip olmanın
önemi büyüktür.
Stephan Zweig, “Bilimde körlük yanılgı değil, korkaklıktır.” der. Bilim
adamının korkaklarla, ürkeklerle işi ya da saygıdan ötürü gerçeği görmemeye hakkı
yoktur. Bilim adamı, evrensel düşünen, objektif, ahlaki sorumluluğu yüksek,
aydınlanmış ve öngörüsü yüksek olan kişilerdir (Ortaş, 2004: 11). Bu bağlamda
akademik ortamda olması gereken temel prensipler şu şekilde sıralanabilir; öncelikli
olarak özerklik, liyakat, etik, bilimsellik, kalite, demokratik yönetimin yanı sıra bilimsel
61
rekabet de hiç bir zaman göz ardı edilmemesi gereken bir ilkedir. Ancak burada
rekabetten kasıt, bilimsel gelişme ve ilerleme için kurum ve akademisyenler arasında
olumlu geri bildirimlerle sağlanması gereken bilimsel bir maratondur (Çelik, 2008).
Akademi dünyamız, bizatihi akademik işin anlam/değer yitimine uğramasından
ötürü, ne yazık ki derin bir entelektüel çoraklaşma, özgüven yitimi ve düşünsel
yetmezlik duygusuna uğramıştır. Bu durumun ortaya çıkmasında, dünya ölçeğinde
akademiyi belirli ölçülerde esir alan küresel üniversite mitinin yıkıcı rüzgârlarının da
etkisi olduğunu söyleyebiliriz (Kılıç, 2016).
2.4.2. Akademik Örgütlerde Kıskançlık
Dedikodu, işyeri kıskançlığının bir özelliğidir.
Örgütlerde zaman zaman örgütün işleyişine, amaç ve hedeflerine engel teşkil
edecek tutum ve davranışlar görülmektedir. Bu davranışlar örgütsel norm ve değerlere
ters düşen davranışlardır. Örgüt üyeleri tarafından bilinçli ve planlı olarak
gerçekleştirilmektedir. Çalışanın kendisini örgütten soyutlaması ve örgüte olan kini,
öfkesi, kıskançlığı, tutum ve davranışlarına da yansımaktadır. Üretkenlik karşıtı
davranışlar, örgüt içi gruplar arası veya bireyler arası yıkıcı rekabet sonucu ortaya
çıkmaktadır. Bu tür davranışlar sadece örgütsel amaç hedeflere zarar vermez aynı
zamanda çalışanların günlük yaşamlarını ve iş ortamlarını da olumsuz etkilemektedir
(Demirel, 2009: 122).
Özellikle öğretim elemanları arasındaki kişisel rekabet, meslektaşının başarısını
kabullenmeme, örgütte statü ve rol farklılıkları, idari görevi olanların güçlerini
kanıtlama ihtiyaçları ve olumsuz örgütsel davranışları hoş bir örgüt kültürüne sahip
olma gibi etmenler örgütsel toksisiteye zemin hazırladığı gibi kıskançlığın da
belirleyicileridir. Akademik örgütlerde belirli bir alanda uzmanlaşmış olma, bireylere
belli bir güce sahip olmayı da beraberinde getirmektedir. Özellikle alınan akademik
unvanlarla birlikte üniversite içindeki birimlerde elde edilen idari görevler, öğretim
elemanlarının elde ettikleri gücü olumsuz biçimde kullanarak çatışmaların da çıkmasını
kolaylaştırmaktadır (Farrington, 2010). Bu bağlamda, öğretim elemanları akademik
ortamlarda istenmeyen davranışlardan kaynaklanan zararlar, kıskançlık davranışları
sergileme, iftira atma, dedikodu yapma, şiddet uygulama, taraf olmaya zorlama,
ikiyüzlü davranışlar sergileme ve tehdit etme vb. durumlarla ortaya çıkmaktadır.
62
Kurumlarda saldırgan ve şiddet eğilimli bireylerin başkalarına karşı, aşırı uyanıklık,
gizlicilik, güvensizlik, kıskançlık ve düşmanlık davranışları gösterdiklerini; diğerlerinin
eylemlerini farklı algılayıp yanlış anlaşmalara neden olmaktadır (Kasalak ve Aksu,
2016: 687). Lubit’e (2003) göre ise, kuramları zehirleyen pek çok davranışların
olduğunu ileri sürmüştür. Bunlar, saygınlığına saldırma ve başkalarının yeteneklerini
yok sayma, yoluna taş koyma, çalışmalarını engelleme, diğerlerine karşı acımasız,
merhametsiz, ikiyüzlü ve zorba davranma, iftira atma, asılsız dedikodular yapma ve
kıskançlık gibi davranışlardır. Bu bulgular doğrultusunda, öğretim elemanlarını
duygusal bakımdan destekleyebilecek örgütsel bir ortam oluşturulması önerilebilir (akt.
Kasalak ve Aksu, 2016: 687).
Davranış Bilimleri Uzmanı Aşkım Kapışmak, akademisyenlerin iktidar savaşını
şu şekilde ifade etmektedir (Yılmaz, 2014);
"Akademik kariyer yapan insanların kişilik gelişimi, kariyer algısı diğer meslek
sahiplerinden biraz farklıdır. Bir şeyler yapmaktan ziyade 'bir şey olmak' değerleri
yüksek olduğundan senelerce o titre sahip olmak için çalışırlar. Genel ruh halleri soğuk,
eşleşmez ve empati kurmada zorlanırlar. Ayrıca o titre sahip olduktan sonra kimliğin
egosunu bazen taşıyamaz hale gelenler olur ve bunu bir üstünlük olarak kullananlar ekip
içinde ciddi çatışmalar yaşarlar. Örneğin üniversitelerde hiyerarşik bir düzen vardır,
yükseldikçe ego artar ve alttan gelenlere ciddi psikolojik baskı uygularlar. Kendi kariyer
yolculuklarında yaşadıkları zorlukları alttan gelene aktarırlar. Mesleklerinde başarılı
olabilirler ama ilişkilerde ciddi problem yaşarlar. Akademisyenlerin mobbing'e maruz
kalmasının nedeni, kesinlikle iktidar savaşı. Çünkü iktidar savaşının içinde bilimsel
kıskançlık da var. Mobbing, akademisyenlere çok uygulanıyor."
Üniversitenin kendi kurumsal yapısı ve öğretim üyeleri arasındaki kişisel
husumet, akademik kıskançlık veya ideolojik farklılıklardan kaynaklanan, birbirleriyle
olan mücadelesi gibi tutum ve davranışlarından da etkilenmektedir (Büken, 2006: 166).
Üniversitede çalışan akademisyenler çoğu bireysel olarak çalışma
eğilimindedirler. Bu davranışları hem kendilerinin hem de akademik örgütlerin
verimliliğini olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bütün bunların sonucu olarak
kıskançlık, bilgiyi paylaşmama, akademik yarış ve her ne pahasına olursa olsun
meslekte ilerleme hırsı mesleki yardımlaşmanın önüne geçebilmektedir. Bu da
akademisyenlerin, akademik örgütlerin ve bilimin gelişmesini olumsuz yönde
63
etkileyebilmektedir (Çelikten, 2003: 102-103). Bu bağlamda öğretim elemanlarının
mesleki hayatlarında en fazla karşılaştıkları etik olmayan davranış kıskançlık, çekişme
ve dedikodudur. Öğretim elemanları arasında görülen kıskançlık rekabet ortamını
oluşturmakta ve istenilmeyen dedikodulara sebep olmaktadır (Deliveli, 2013: 347).
Hem erkekler, hem de kadınlar başlıca yıldırma nedenlerinin “işteki başarıları” ve
“kıskançlık” olduğunu düşünmektedirler. Bu yüzden, kıskançlık akademisyenlerin
mesleki yardımlaşmasını engelleyen önemli faktörlerdendir. Aynı ya da benzer
alanlarda çalışan akademisyenler üzerinde çalıştıkları konuyu en azından yayımlayıp
kendilerine mal edinceye kadar meslektaşlarından adeta bir sır gibi
gizleyebilmektedirler (Çelikten, 2003: 116). Bu da akademisyenlerin kıskançlık ve
rekabet içerisine girmiş olmaları ve bu anlamda baskı hissetmeleri, kısa yoldan çok
yayın yapma yollarını aramalarına neden olmaktadır (Oral vd., 2017: 1239).
Akademik örgütlerde yıldırmanın ortaya çıkmasına neden olan pek çok faktör
bulunmaktadır (Şahbudak ve Öztürk, 2015: 148). Akademik ortamlarda yaşanan kadro
kaygısı ile çatışmaların yaşanması, kıskançlık, çalışanların egolarının yüksek olması,
üstlerin astları kendileri için potansiyel tehlike olarak görmesi, astların birbirlerini
çekememesi (Torun, 2011: 3), sınırlanan akademik özgürlük, aşırı ders yükü,
öğrencilerin düşmanca tutumları veya bilimsel araştırma yapma baskısı, kurum içi
rekabetin yoğun olması, hiyerarşik yapının katı olması, hedeflere ulaşmanın zor olması
ve hedeflerin ortak olması gibi durumlar akademik örgütlerde kıskançlığa neden olan
faktörlerdir (Karatuna ve Gök, 2012). Akademik ortamlarda akademisyenler arasındaki
sorunlar yadırganma ve küçümsenme, yükseköğretim kurumlarında disiplin ve
çalışmanın olmaması ve gereken ciddiyetin verilmemesi, kıskançlık, dedikodu ve kişisel
ihtiraslar, yüksek makamlarda oturanların engellemeleri ile ilgili görüşleri olarak ortaya
çıkmaktadır (Ocak vd., 2013: 44). Öğretim elemanları özellikle astların ve aynı
kademedeki çalışanların kıskançlık ve çekememe davranışlarından dolayı üst yönetimce
psikolojik tacize maruz kaldıklarını ifade etmişlerdir (Mete, 2013: 984).
Kıskançlığın en belirgin özelliği şudur; günlük hayatta onca eşitsizlikle
karşılaşmamıza rağmen herkesi kıskanmayız. Bazı kişilerin çok başarılı olmaları bizi
hiç rahatsız etmezken, bazı kişilerin bizden çok az farkla üstün olmaları bizi amansız
sıkıntılara sokar, bizim için işkenceden daha beter olur. Çünkü aslında sadece
benzeştiğimiz insanların, yani referans aldığımız grubun üyelerini kıskanırız. Bize en
64
dayanılmaz gelen başarılar, eşit olduğumuz kişilerin başarılarıdır (Botton, 2017: 55).
Kıskançlığı doğuranı kendimizle başkaları arasındaki oransızlık değil, aksine
yakınlıktır. Bir er generalini değil de çavuşunu ya da onbaşını kıskanır; aynı şekilde
tanınmış bir yazar, adı sanı duyulmamış bir yazarı değil de kendisiyle benzer
konumdakilere hasetle bakar. Oransızlıklar ilişkiyi kesintiye uğratır; ya bizden uzakta
duran şeyleri kendimizle karşılaştırmamamızı engeller ya da karşılaştırmaların etkisini
ortadan kaldırır (Hume, 1997: 336). Öyleyse şu noktaya varabilir: eşitimiz saydığımız
ve kendimizle karşılaştırdığımız insanların sayısı arttıkça kıskançlıklarda artmaktadır
(Botton, 2017: 56).
Toohey, “Edebiyatta, Sanatta ve Popüler Kültürde Kıskançlık” adlı eserinde
kıskanç akademisyenleri şu şekilde ifade etmiştir (Toohey, 2014: 146-147);
“Akademisyenler kıskanç yaratıklardır. Gözlük takar, kahverengi tüvit ceketler
giyerler, sırtlarında hörgüç taşırlar, kötü huylu ve hepsi kıskançtırlar.
Akademisyenlerin hayatı kıskançlıkla dolup taşar. Bireysel araştırma saplantısı
belli bir konunun belli bir alanını sahiplenmeye yol açar ve insan ilgi alanıyla
özdeşleşir. Akademisyenler rekabetçi hayatlar sürmektedir. Kaynaklar genellikle
yetersizdir, itibar konusunda fanatikleşebilirler (üyelikleri, kıdemleri, yayınları,
bursları) ve çabaları karşılığında kamusal ya da maddi ödüllere kavuşmaları
azdır. Kadrolu akademisyenlerin yakın, uzun süreli ilişkileri her seviyeden
akademisyene kendini yüceltme ve küçültme fırsatı sunar bir kere bir statüye
kavuştunuz mu, genç akademisyenlere yardım etmek yerine konumunuzu
kıskançlıkla korumaktasınız.”
Akademisyen kendisini teori ile pratik, değer ile çıkar, gelenek ile modernite,
statüsel kimlik ile akademik kimlik arasında gidip gelen bir gerilim içerisinde
bulmaktadır. Bu durum akademik camiayı, derin kopuşların ve ikilemlerin yıkıcılığı
karşısında çaresiz bırakmaktadır. Söz konusu kopuşlar, akademinin düşünce ve değer
dünyasını besleyecek damarların kurumasına yol açmaktadır. Yetersiz bir içgörü ve
kifayetsiz bir fikir iklimi salgın bir hastalık gibi bütün akademik yapıyı sarmaktadır. Bu
akademik iklimi besleyen temel yıkıcı etmenlerden birisini de haset ve kıskançlık
duygusu oluşturmaktadır (Kılıç, 2016).
65
Akademik kıskançlık, akademisyenin kendisinde olmayan bilgi, beceri, tecrübe
ve yeteneğin başkasında olmasını istememesidir. Akademik örgütlerde kıskançlık had
safhada olduğu düşünülmektedir. Akademisyenler sürekli yarış ve rekabet içinde
olduklarından dolayı birbirlerini kıskanması daha çok olabilmektedir. Akademik
kıskançlık denildiği zaman Schopenhauer ve Hegel’in kıskançlık kavgasından
bahsetmeden geçilemez. Cinnet ve Aşk: "Bir Felsefe & Sosyoloji Kuramı adlı eserde şu
şekilde hikâye edilir;
“Berlin Üniversitesi’nde öğretim üyeliğine kabul edilir. Nitekim elinde bu
çalışmasıyla ders vermek üzere Berlin Üniversitesi’ne başvuran Schopenhauer,
Hegel’le girdiği tartışma sonrasında isteğini yeterlik değerlendirme komitesine
kabul ettirmeyi başararak akademik dünyaya ilk adımını atmıştır. Aldığı
asistanlıkla burada bir süreliğine felsefe dersleri veren Schopenhauer, aradan
çok geçmeden kendisini şarlatan ve sofist olarak tanımlayan dönemin büyük
filozofu Hegel ile açık bir çatışma içerisine girmiştir. Nitekim kendisine verilen
ders saatlerini değiştirerek, derslerini özellikle Hegel’in ders saatleriyle
çakışacak biçimde vermeye başlamış; böylelikle Hegel’in öğrencilerini
kazanarak ondan daha üstün bir düşünür olduğunu herkese kanıtlamak
istemiştir. Ne var ki hemen bütün öğrencilerin Hegel’in büyüsüne kapılarak
onu dinlemeye gitmesiyle açık bir başarısızlığa uğrayan Schopenhauer, Hegel
karşısında büyük bir yıkıma uğramış olmanın verdiği öfkeyle hemen ders
vermeyi kesmiş, emekli olacağı 1831 yılına dek insanlardan ve toplumdan
uzakta kendini bütünüyle çalışmalarına vermiştir. Schopenhauer bu dönemde
onlardan daha üstün olduğunu düşündüğü ve kıskandığı “çalçene”, “soytarı”,
“şarlatan” türünden yer yer sövgüye varan ağır bir dille eleştirmiş; onların
Kant’ın bıraktığı felsefe kalıtını hakları olmadığı halde zorla sahiplendiklerini
öne sürerek, Kant’ın gerçek bir kalıtçısı varsa onun da kendisi olduğunun
altını koyultarak çizmiştir.”
Akademi dünyamız, düşünsel zenginlik ve verimliliğin temini açısından yaşıtları
arasında dayanışmayı ve akademik iş ortaklığını gerekli kılmakta (Kılıç, 2016) ancak
akademik ortamlarda rekabet duygusu yerini acımasız bir kıskançlığa bırakmıştır.
Akademik ortamlarda, özellikle yüksek eğitimli ve birçok meziyetlerle donanmış olması
beklenen öğretim üye ve yardımcılarında varlığını belirginleştirmesi ciddi bir akademik
66
probleme neden olmaktadır (Çelik, 2008). Kendisinin sahip olmadığı nitelik ve
yetkinlikler üzerinden meslektaşın haset ve kıskançlık etme duygusu, akademide etik bir
körelmeye yol açmaktadır (Kılıç, 2016). Bu yüzden kıskanç bir akademisyen genellikle
kültürsüz, gerçeği kavrayamadığı için karamsar ve hakikat düşmanı olmuş kişidir. Bu
tarz kişilerin kendi niteliklerini herkese aşılamaya çalışma sevdasında olduğunu da
açıkça gözlemlemek mümkündür. Haset ve kıskançlık duygularının girdabına
sürüklenmiş akademik insan kaynağımız sahici bir bilim geleneği üretebilecek bir
ortaklaşmayı mümkün kılmamaktadır. Sonuç olarak ise, hasetin ve kıskançlığın yerine
bilime, insan kişiliğine saygıyı, tüm akademik çalışma arkadaşlarının iyiliğine
çalışmayı, bireyin hürriyeti ve ahlaki sorumluluğunu, insanların hak ve vazife eşitliğini
ilke olarak benimseyen kişiler gerçek bilim insanlarıdırlar (Çelik, 2008).
2.5. Örgütsel Kıskançlıkla İlgili Çalışmalar
Kıskançlık; bütün kusurların mayası, en kötü huydur.12
Günümüze kadar örgütsel ortamda kıskançlık ve haset kavramı ile ilgili yapılmış
az sayıda çalışma bulunmaktadır. Örgütsel davranış literatüründe, örgütsel kıskançlık
olgusuna özellikle yurt dışında 1990’lı yıllarda çalışılmaya başlanmıştır. Türkiye’de ise
örgütsel kıskançlığın kullanıldığı çalışmaların sayısı yeterli değildir. Yapılan çalışmalar
ise şunlardır;
Miner (1990), yaklaşık 200 işletmeden 278 çalışan üzerine yaptığı araştırmada
katılımcılara iş yerinde kıskançlık içeren bir olay gözleyip gözlemlemediklerini, böyle
bir durum içerisinde kalıp kalmadıklarını ve böyle bir duruma dâhil oldularsa hangi
pozisyonda (çıkar elde eden, çıkar sağlayan ya da kıskaçlık duyan) olduklarını
sormuştur. Çalışanların % 77’si işyerinde kıskançlık içeren olay gözlemlediğini, % 58’i
böyle bir olaya dâhil olduğunu belirtmiştir. Ayrıca katılımcılar işyerinde ayda üçten
fazla kıskançlık içeren problem ortaya çıktığını belirtmişlerdir. Aynı araştırma
içerisinde çalışanlara kıskançlıkla ilgili bir olaya dâhil olmaları durumunda
sergileyecekleri davranışlar da sorulmuştur
12(Mesnevi, II / 812-13)
67
Vecchio (2000), hepsi tam zamanlı işlerde çalışmakta olan 169 yüksek lisans
öğrencisi üzerinde yaptığı araştırmada, olumsuz duygular olarak kıskançlık ve haset ile
bireysel farklılıklar (özgüven ve Makyavelcilik), iş birimi özellikleri (otonomi-özerklik,
rekabetçi ödül, amir saygılılığı) ve bireysel sorumluluk değişkenleri (kontrol azlığı
hissi, örgüt temelli özgüven ve ayrılma eğilimi) arasındaki ilişkileri analiz etmiştir.
Çalışmanın sonuçlarına göre kıskançlık ile bireysel farklılık olan özgüven arasında
negatif bir ilişki var iken; kıskançlık ile yine bireysel farklılık olan Makyavelizm
arasında pozitif bir ilişki tespit edilmiştir. Yine kıskançlık ile iş birimi özellikleri
arasındaki ilişkilere bakıldığında; özerklik ve rekabetçi ödül değişkenleri ile pozitif bir
ilişkiye sahip iken, amir saygılılığı ile negatif bir ilişkiye sahip olduğu görülmektedir.
Kıskançlığın bireysel sorumluluk değişkenleri olan örgüt temelli özgüven değişkeni ile
negatif, kontrol azlığı hissi ve ayrılma eğilimi değişkenleri ile de pozitif ilişkiye sahip
olduğu çalışmada ortaya konmuştur. Vecchio (2000) çalışanların kıskançlık
duygularının işi bırakma eğilimleri ile pozitif korelasyona sahip olduğunu bulmuştur.
Vecchio, işyerinde kıskançlık üzerine yazdığı bir makalede, işe alımlarda
çalışanların duygusal olgunluklarının da değerlendirilmesi gerektiğini vurgular. Ek
olarak, işyerinde takım ruhunun oluşturulması, açık iletişimin teşvik edilmesi, yüksek
performans gösteren kişilerin çalışma arkadaşlarına mentorluk yapması da kıskançlığın
yıkıcı bir biçim almasının önüne geçebilecek yöntemler olarak dile getirilmiştir.
Vecchio yaptığı çalışmaya göre, çalışanların %77’sinin işyerinde kıskançlık
yaşadığı ifade etmiştir. Bu araştırmaya göre, iş yeri kıskançlıklarının en önemli
nedenlerinden biri, çalışanlar arasında ayrımcılık olarak saptanmıştır. Buna ek olarak,
kadınlar özellikle kendilerinden daha alımlı bir kadın işe alındığında kıskançlık
hissetmektedirler. Aynı zamanda, kıskançlık olgusu küçük ölçekli şirketlerde, 30’lu yaş
grubunda, eğitim düzeyi yüksek kişilerde daha çok rastlanılmıştır (Vecchio, 2000) . "En
çok kıskanılan insanlar, genellikle en gözde işleri yapanlar ve terfi alanlar oluyor"
şeklinde bir tespit yapmıştır.
Vecchio (2005) çalışmasında hasete yönelik bir çalışma yürütmüştür. Bu duygu
ile iş tatmini, hizmet süresi, lider üye etkileşimi ve örgüt içerisindeki ödül sistemleri
arasında anlamlı bir ilişkinin var olduğunu ortaya koymuştur.
68
Kim ve diğerlerinin 2010’da yapmış oldukları çalışmada, lider üye etkileşimi
sonucunda dış grupta kalan işgörenlerin, iç grup üyelerine kıyasla daha fazla haset
duygusuna eğilimleri olduğunu ortaya koymuştur. İşgörenler arasında yüksek seviyede
kıskançlığın gönüllü yardım etme davranışını azaltabileceği ortaya konmuştur.
Cohen-Charash ve Mueller (2007) çalışmalarıyla örgütlerde yüksek haset eğilimi
ve düşük örgütsel adalet algısının örgüt içerisinde zarar verici davranışlarla
sonuçlandığını ortaya koymuşlardır. Örgüt içerisindeki ücret, terfi gibi kazanımlar
yükseldikçe, bu durumu tehdit olarak gören işgörenlerin haset etme eğilimlerinin ve
buna bağlı olarak çalışma arkadaşlarına karşı zarar verici davranışlarının arttığını
göstermektedir. Aynı zamanda çalışmada işgörenlerin dağıtım kararlarında kullanılan
yöntemlerin adilliğine ilişkin olan işlem adaleti algıları arttıkça haset etme eğilimlerinin
ve iş aksatma, yavaşlatma, geç kalma gibi örgüte karşı zarar verici davranışlarının da
arttığı ortaya çıkmıştır.
Menon ve Thompson (2010), kıskançlığın hem çalışanlar hem işverenler
açısından kritik bir problem olduğunu ifade etmişlerdir. Bu sorun nedeniyle ekiplerin
dağıldığını, insanların iş yerindeki odağını ve motivasyonunu yitirdiklerini ayrıca,
kıskançlık duygusunun işbirlikçi öğrenmeyi engellerken çalışan performansını, iş
doyumunu olumsuz etkilediğini belirtmişlerdir.
Khan ve Quaratulain (2009) tarafından yapılan çalışmada ise işgörenlerin haset
duygusuna eğilimleri ile çalışma arkadaşlarına ve örgüte karşı zarar verici davranışları
arasındaki ilişkide örgütsel adalet algısının aracı rolü olduğu belirlenmiştir.
Demirtaş ve Dönmez (2006) tarafından yapılan bir araştırmada kıskançlık
durumunda, kadınların erkeklerden daha şiddetli fiziksel, duygusal ve bilişsel tepki
verdikleri ve benlik saygısındaki düşüşle birlikte kıskançlığa verilen tepki düzeyinin
arttığı tespit edilmiştir.
Her ne kadar ekonometrik bir çalışma olsa da, Goukasian ve Wan (2010)
geliştirdikleri ekonometrik modelde kıskançlığın işletmeler açısından etkilerini
incelemişlerdir. Çalışmada 5.522 firmanın icra kurulu başkanı (CEO) seviyesindeki
yöneticilerine gelirleri, optimal çabaları ve kıskançlık, haset ve özenme duyguları ile
ilgili sorular yöneltilmiştir. Çalışmada ortaya çıkan sonuçlara göre eğer iş yerinde
kıskançlık varsa, iş yerinin çalışan açısından değeri düşmektedir. Yine çalışanların
69
optimal çaba seviyeleri, kıskançlık ve haset durumunda azalma göstermektedir. Yani
kıskanç ve haset çalışanlar daha az çaba göstermektedirler. Bu bağlamda iş yeri ile
ilişkili kıskançlık duygusunun işletmeler açısından yıkıcı bir etken olduğu ekonometrik
model aracılığı ile ortaya konmuştur.
Bireyleri karşılaştırma yapmaya yönlendiren herhangi bir durum potansiyel
olarak kıskançlık oluşturmaya neden olabilmektedir. Yapılan bu çalışmalarda kıskançlık
ve haset çalışmaları birçok değişkenle birlikte yürütülmüştür. Bu değişkenlerle
arasındaki ilişkiler incelenmiştir.
İdeal bir akademik ortamda olması gereken temel prensipler özerklik, etik,
liyakat, kalite, bilimsellik, demokratik yönetimin yanı sıra bilimsel rekabet de hiç bir
zaman göz ardı edilmemesi gereken bir ilkedir. Akademik örgütlerde özellikle bilgi
üretim alanı olması ve akademik üretimin makale ve kitap yazma ve bildiri sunma gibi
aktivitelerle gerçekleştirildiği bir alandan olmasından dolayı rekabet ortaya
çıkabilmektedir. Her akademisyen gerçekleştirdiği akademik üretimi diğer
akademisyenle karşılaştırdığı bir işleyiş söz konusudur. Bundan dolayı her akademisyen
birbirinin potansiyel rakibidir. Akademik ortamın bu işleyişi belli başlı duyguları
beraberinde getirebilmektedir. Bu duygulardan biri de kıskançlıktır. Akademik
örgütlerde kıskançlığın ortaya çıkmasının birçok nedeni olabilmektedir. Örneğin,
kıskançlık sınırlı kadroya birden fazla talibin çıkmasıyla ortaya çıkabilir.
Çalışmanın bu bölümüne kadar verilen kıskançlık olgusuna ve örgütlerde
kıskançlık çerçevesinde akademik kıskançlığa yönelik verilen literatür bilgisi ve bu
bilgiler dâhilinde yapılan değerlendirmelerden sonra; araştırma kısmında akademik
örgütlerde kıskançlığa dair genel bir profil çizilmesi hedeflenmiş, bu minvalde yapılan
çalışma bulguları, değerlendirme ve sonuca yer verilmektedir.
70
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ARAŞTIRMANIN METODOLOJİSİ
Araştırmanın ilk iki bölümünde “kıskançlık” olgusuna yönelik teorik alt yapı ele
alınmıştır. Bu bölümde ise, çalışmanın amacı, araştırma deseni, araştırmanın
katılımcıları, veri toplama yöntemi, verilerin toplanması, analizi ve yorumlanması
çerçevesinde şekillenen araştırmanın yöntemi kapsamlı bir şekilde aktarılmıştır.
3.1. ARAŞTIRMANIN AMACI
Kıskançlık duygusu da tıpkı sevgi, nefret, kaygı, hüzün, haset, intikam vb. gibi
insanoğlunda mevcut olan güçlü hislerden biridir. İlk insanın yeryüzüne gelişiyle
birlikte ortaya çıkan bu his, insanoğlunun yaradılış özelliklerindendir (Arvas, 2011:
219).
Kıskançlık olgusu son yıllarda literatürde ve örgüt içi saldırgan davranışlardan
ayrı bir örgütsel davranış olarak ortaya çıkmaya başlamıştır. Örgütsel davranış
literatüründe oldukça yeni bir tartışma konusu olan kıskançlık olgusu da örgütleri
zayıflatabilecek olumsuz duygulardan biri olarak gösterilebilmektedir. Ancak
Türkiye’de örgütsel düzeyde ele alınıp çalışılmada biraz geç kalınmıştır. Bu çalışmanın
bu anlamda literatüre önemli bir katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Ayrıca
araştırmanın diğer boyutu olan akademik örgütlerde ortaya çıkış biçimi ve nedenlerinin
ortaya konulması örgütsel açıdan yöneticilere katkı sağlayacaktır. Akademik
ortamlarda, bireylerin özgün eserler ortaya koyduğu, toplum çıkarları doğrultusunda
çalışmalar yaptığı, kendini gerçekleştirmiş bireylerden oluşan bir yapıdır. Bu yapıda
meydana gelen kıskançlık davranışları sadece bireyleri değil aynı zamanda örgütü ve
toplumu da etkileyecektir. Katılımcılardan Teoman Bey, “…neticede aynı akademik
ortamda, farklı zihniyette, farklı yapıda, farklı ideolojide, farklı görüşte, farklı
düşüncede ve farklı sosyal yapıda birçok insan var. Birçok insanın bir araya geldiği bir
ortamda kıskançlığın olmaması mümkün değildir.” şeklindeki ifadesiyle kıskançlığın
varlığını işaret etmiştir. Ayrıca, örgütsel kıskançlık davranışının maliyeti de gözden
kaçırılmamalıdır. İnsanların motivasyonun düşmesi, performansının düşmesine, işten
ayrılmasına, mobing uygulamasına kadar ciddi mali boyutlara ulaşabilmektedir. Bu
nedenle örgütsel kıskançlık kontrol edilmesi ve yönetilmesi gereken ciddi bir örgütsel
71
davranış olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda, örgüt ortamlarında muhtemel
etkilere sahip olacağı düşünülmektedir.
Bu çalışma, ilk olarak araştırmanın yürütüleceği ülke ve bölge açısından özgün
olması beklenmektedir. İkinci olarak, kıskançlığı araştırma konusu yapan birçok
çalışma olmasına rağmen, Türkiye’de örgütsel perspektiften araştırmalarda
kullanılmadığı görülmektedir. Bu açıdan da çalışma bir ilk olma özelliği taşıyacağı
düşünülmektedir.
Bu çalışma, akademik örgütlerde kıskançlık davranışını gözlemleyen,
deneyimleyen, sergileyen ya da bu davranışa maruz kalmış akademisyenlerin
katılımıyla alana önemli bir katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Bu çalışmanın genel
amacı; akademisyenler arasında sergilenen örgütsel kıskançlık davranışının varlığını,
nedenlerini, çeşitlerini ve sonuçlarını ortaya koymaktır. Ne var ki, Türkiye’de
kıskançlığın bu muhtemel etkilerini ve bu etkilerin sonuçlarını belirlemeye yönelik
akademik bir çalışma mevcut değildir.
Çalışmanın genel amacı doğrultusunda aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır:
1. Kıskançlığın varlığına ilişkin sorular
2. Kıskançlığın nedenlerine ilişkin sorular
3. Kıskançlığın türlerine ilişkin sorular
4. Örgütlerde kıskançlığın sonuçlarına ilişkin sorular
5. Akademik ortamda kıskançlıkla baş etmek için önerilerle ilgili sorular
Bu çalışmada, kullanılan nitel araştırma yöntemine yön veren akademisyen
görüşleri bir yükselme tahtası gibi kullanılmış, akademisyen gözünden kıskançlığın
varlığına ilişkin güncel bir mesele oluşturulmaya ve akademik kıskançlığa farklı bir
bakış açısı getirilmeye çalışılmıştır.
3.2. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ
“Sayılabilen her şey önemli değildir ve önemli olan her şey sayılamayabilir”13
Albert Einstein
13Patton, M. Q., (2014: 12 ).
72
Çalışma kapsamında nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Nitel araştırma
yöntemleri; karmaşık, değişken, tartışmalı ve birçok yöntem ile araştırma
uygulamalarının olduğu bir alandır. Nitel araştırma, tek bir varlık değil, devasa bir
çeşitliliği kapsayan bir şemsiye terimidir (Punch, 2014: 132). Nitel araştırma terimi,
karmaşık, birbiriyle ilişkili terimleri, kavramları ve sayıltıları çerçevelemektedir. Nitel
kelimesi; nicelik, kapsam, yoğunluk ya da frekans kavramlarıyla kesin olarak sınanıp,
ölçülemeyen süreçlere ya da anlamlara vurguda bulunmaktadır (Kuş, 2012: 106).
Creswell’e (2013: 4) göre nitel araştırma “sosyal ya da beşeri bir probleme bireylerin
veya grupların atfettiği anlamları keşfetme ve anlamaya yönelik bir yaklaşımdır”. Başka
bir tanıma göre nitel araştırma ise, “gözlem, görüşme ve doküman analizi gibi nitel veri
toplama yöntemlerinin kullanıldığı, algıların ve olayların doğal ortamda gerçekçi ve
bütüncül bir biçimde ortaya konmasına yönelik nitel bir sürecin izlendiği araştırma”
olarak tanımlanmaktadır (Yıldırım ve Şimşek, 2011: 39). İlgili tanımlardan hareketle
nitel araştırmayı, “bireylerin oluşturdukları anlamları inceleyerek alana özgü açıklama
ya da teori geliştirme süreci” olarak tanımlayabiliriz (Özden ve Saban, 2017: 5).
Nitel araştırmada, tümevarım ilkesi hakimdir ve araştırmacı topladığı tanımlayıcı
ve detaylı bilgilerden yola çıkarak incelediği probleme ilişkin ana temaları ortaya
çıkarma, topladığı bilgileri anlamlı bir yapıya kavuşturma, yani bu bilgilerden yola
çıkarak bir teori oluşturma çabası içindedir (Glaser ve Strauss, 1967; akt. Yıldırım,
1999: 14). Bir araştırmanın nitel bir desende tasarımlanması veri toplama aşamasından
itibaren tümevarımcı bir yapıya ihtiyaç duymaktadır. Sosyal olguların nitel araştırma
yöntemleriyle incelenmesinde tümevarım, merkezi bir konuma sahiptir. Sosyal
olguların kavramsallaştırılması tümevarım ile mümkün olabilmektedir (Baltacı ve Balcı,
2017).
3.3. ARAŞTIRMANIN DESENİ
Bu çalışmada, nitel yaklaşım benimsenmiştir. Bu amaçla çalışmada “kıskançlık”
fenomeninin derinlemesine incelenmesi için nitel araştırma desenlerinden fenomenoloji
deseni kullanılmıştır. Fenomenoloji deseni ile farkında olunan ancak derinlemesine ve
ayrıntılı bir anlayışa sahip olunmayan olgulara odaklanılması amaçlanmaktadır. Olgular
yaşadığımız dünyada olaylar, deneyimler, algılar, yönelimler, kavramlar ve durumlar
gibi çeşitli biçimlerde karşımıza çıkabilmektedir (Yıldırım ve Şimşek, 2011: 72). Nitel
73
araştırmanın konusunu oluşturan olgu ya da olay, içinde bulundukları doğal ortamda
gelişmektedir (Patton, 2014: 39).
Fenomenoloji “bir kaç kişinin bir fenomen veya kavramla ilgili yaşanmış
deneyimlerinin ortak anlamını tanımlar” ve “bir fenomenle ilgili bireysel deneyimleri
evrensel nitelikteki bir açıklamaya indirgemeyi amaçlar” (Creswell, 2015: 77). Diğer bir
tanıma göre ise fenomenoloji, “bir fenomenin gerçek doğasını bir şeyi o şey yapan ve
eksikliğinde onun o olmayacağı şeyi araştırır” (van Manen, 1990: 10). Yine
fenomenoloji, yaşanmış deneyimleri nasıl anlayabileceğimiz ve inceleyebileceğimiz
konusunda zengin bir fikir kaynağı sunar (Smith vd., 2009: 11).
Bir felsefi gelenek olarak fenomenoloji, ilk defa Alman filozof Edmund H.
Huserl (1859-1938) tarafından kesin bilimin gelişiminde kullanılmıştır (Patton, 2014:
105). Fenomenoloji Husserl tarafından ortaya atılmış, Heidegger, Sartre ve Merleau-
Pont tarafından geliştirilmiştir (Creswell, 2015: 77). Fenomenoloji, Husserl tarafından
geliştirilen, “dış dünyanın ancak bu dünya hakkındaki bilincimizle anlamlı olduğu
varsayımına dayanan, insan bilincinin işleyişiyle ile ilgilenen ve insanların içinde
yaşadıkları dünyayı yorumlama yollarını incelemeye çalışan bir felsefi yaklaşımdır”
şeklinde tanımlanmıştır (Craib, 1992: 98; akt. Gönç Şavran, 2017: 120). Felsefe ile
fenomenolojinin kesiştiği bu alan nitel araştırmanın odaklandığı alanları kapsamaktadır.
Bu yönüyle fenomenoloji, nitel araştırmanın temellerini oluşturan bakış açılarından bir
tanesidir (Yıldırım ve Şimşek, 2011: 74). Bu bağlamda sağlık ve sosyal bilimler
alanlarında, özellikle de psikoloji ve sosyoloji alanında yaygın olarak kullanılan bir
desendir.
Çalışmanın odak noktasındaki fenomen; yalnızlık, kıskançlık ve kızgınlık gibi
bir duygu; evlilik, iş ya da ilişki; program, örgüt ya da bir kültür olabilmektedir (Patton,
2014: 105). Bu çalışmada “kıskançlık” fenomen olarak ele alınmış, bu fenomenle ilgili
birbirinden farklı deneyimlerin ortaklıkları üzerinden bir açıklamaya varmak
hedeflenmiştir. Çalışma kapsamında “akademik örgütlerde kıskançlık” olgusunun
derinlemesine irdelenmesi hedeflenmiştir. Psikolojik bir kavram olan bu fenomenin
varlığı, nedenleri, türleri ve sonuçları üzerine odaklanılmıştır. Akademisyenlerin
kıskançlıkla ilgili elde ettikleri deneyimleri ve tecrübeleri bu çalışmaya yön
vermektedir.
74
3.4. ARAŞTIRMANIN KATILIMCILARI
Fenomenolojik araştırmalarda katılımcıları nasıl seçeceğiniz, araştırma
fenomenine göre değişiklik göstermesine rağmen, bu kimi zaman kolay kimi zaman da
zor bir süreçtir. Katılımcılarını bulmak ve seçmek için önceden bir kriter
bulunmamaktadır. Katılımcıların seçilmesinde, yaş, cinsiyet, din, etnik yapı, kültürel
etmenler, siyasal ve ekonomik faktörler göz önünde bulundurulacağı gibi temelde
dikkat edilmesi gereken nokta ise katılımcıların fenomene ilişkin deneyimlerinin olması
ve araştırma sürecine gönüllü ve isteyerek katılmalarıdır (Moustakas, 1994: 107).
Fenomenolojik araştırmada örneklem seçim stratejileri oldukça dardır. Bütün
katılımcıların çalışılan fenomene yönelik deneyimlerinin olması gereklidir. Kriter
temelli örneklem araştırılan fenomene yönelik deneyimlere sahip kişileri temsil eden
bireylerden oluştuğunda oldukça işe yaramaktadır (Creswell, 2015: 155). Fenomenoloji
araştırmalarında katılımcılar, seçilirken fenomeni deneyimlemiş ve bunu yansıtabilecek
bireyler veya gruplar tercih edilir (Yıldırım ve Şimşek, 2013). Büyük farklılıklardan
ortaya çıkan herhangi bir ortak örüntü, özellikle ilgi çekicidir ve bir ortamın veya
fenomenin ortak boyutlarını ve temel deneyimleri yakalamak adına değerlidir (Patton,
2014: 235).
Nitel araştırmada kullanılan bir kavram olan amaçlı örneklem, araştırmacının
bireyleri ve mekânları çalışma için seçmesi anlamı gelir. Çünkü bu kişiler çalışma
probleminin ve çalışmanın merkezi fenomenin anlaşılmasına yönelik istekli olarak
bilgiler verebileceklerdir. Örneklemin kim veya ne olabileceği, örneklem seçme
yönteminin ne olacağı ve örneklem için kaç kişiye veya mekâna ihtiyaç duyulacağı
hakkında karar vermek gereklidir (Creswell, 2015: 156). Fenomonolojik araştırmalarda
bir fenomenin katılımcıdan katılımcıya nasıl değiştiğini farklı bakış açılarından ortaya
çıkarmak ve fenomenin bireyin kişisel özelliklerinden (siyasi görüşünden, sosyo-
ekonomik statüsünden, vb.) etkilendiğini düşündüğümüzden dolayı amaçlı örneklem
türlerinden maksimum çeşitlik örneklemesi kullanılmıştır (Ersoy, 2017: 109). Buradaki
amaç, göreli olarak küçük bir çalışma grubu oluşturmak ve bu grupta çalışılan probleme
taraf olabilecek bireylerin çeşitliliğini maksimum derecede yansıtmaktır (Yıldırım ve
Şimşek, 2013: 108). Maksimum çeşitlilik örnekleme yöntemi, bireylerde farklı olan bazı
kriterleri önceden belirlemeyi ve sonrasında kriterlere göre oldukça farklılık gösteren
75
katılımcıların seçimlerini içerir (Creswell, 2015: 157). Amaç genelleme yapmak için
çeşitliliği sağlamak değildir; tam tersine çeşitlilik gösteren durumlar arasında ortak ya
da paylaşılan olguların ve ayrılıkların olup olmadığını bulmaya çalışmak ve çeşitliliğe
göre problemin farklı boyutlarını ortaya koymaktır (Yıldırım ve Şimşek, 2011: 109). Bu
yaklaşım genellikle bir araştırmacının çalışmanın başlangıcında maksimum farklılığı
sağlamak istediğinde seçilmekte, ideal bir nitel araştırmada bulguların farklı bakış
açılarını veya farklılıkları yansıtma olasılığım artırmaktadır (Creswell, 2015: 157). Bu
çalışmada da farklı bakış açıları ve farklılıkları yansıtmak için fen bilimleri, sağlık
bilimleri, sosyal bilimler ve spor bilimlerindeki öğretim elamanlarına ulaşılmıştır.
Fenomenoloji araştırmalarının kaç kişiyle yapılacağına ilişkin görüşler farklıdır.
Creswell (2013); Dukes ve Polkinhorne’ye dayandırarak, katılımcı sayısının 3 ile 25
kişi arasında değişebileceğini ifade etmektedir. Buna göre, Dukes (1984), 3-10 kişi ve
Polkinghorne (1989) 5-25 kişilik bir katılımcı sayısı önermektedir. Yıldırım ve Şimşek
(2011) fenomenoloji araştırmalarının katılımcı sayısının 5-6 kişi olabileceğini
belirtmektedir.
Kıskançlık, çok genel ve herkesin algı ve deneyimlerinin olabileceği bir
fenomen olduğu için öğretim elamanları arasından farklı görüşlere ve özelliklere sahip
olanlara ulaşmaya çalışılmıştır. Çeşitliliği sağlayabilmek için, araştırmada farklı unvan
ve fakültedeki akademisyenler seçilmiştir. Böylece kıskançlığı farklı algılayan,
anlamlandıran veya deneyimleyen akademisyenlerin perspektifi oldukça geniş bir
yelpaze imkânı sunmuştur.
Bu çalışmada kıskançlık deneyimini zengin biçimde aktarabileceği düşünülen,
bir devlet üniversitesinden 23 akademisyen amaçlı olarak seçilmiştir. Bu
akademisyenlerin kod isimleri ve özellikleri Tablo 3.1’de verilmiştir.
Tablo 3.1. Katılımcılara İlişkin Bilgiler
No Katılımcı Unvanı Katılımcılar* Bilim Alanı (Fen,
Sağlık, Sosyal, Spor)
Görüşmenin
Yapıldığı
Yer
Görüşme
Süresi (dk.)
1 Profesör Ender Bey Sosyal
Bilimleri
Öğretim
Elemanı Ofisi 77.29
2 Profesör Hilmi Bey Sağlık Bilimleri Öğretim
Elemanı Ofisi 35.24
3 Profesör Saadettin Bey Sağlık Bilimleri Öğretim
Elemanı Ofisi 64.00
4 Profesör Serhat Bey Sosyal
Bilimleri Öğretim
Elemanı Ofisi 60.58
5 Profesör Tamer Bey Fen Bilimleri Öğretim 32.49
76
Elemanı Ofisi
6 Profesör Teoman Bey Fen Bilimleri Öğretim
Elemanı Ofisi 40.58
7 Doçent Cavit Bey Sağlık Bilimleri Öğretim
Elemanı Ofisi 46.00
8 Doçent Duygu Hanım Fen Bilimleri Öğretim
Elemanı Ofisi 35.12
9 Doçent Ekin Hanım Sosyal
Bilimleri Öğretim
Elemanı Ofisi 38.40
10 Doçent Şevval Hanım Fen Bilimleri Öğretim
Elemanı Ofisi 41.54
11 Dr. Öğr. Üyesi Eylem Hanım Sosyal
Bilimleri
Öğretim
Elemanı Ofisi 33.55
12 Dr. Öğr. Üyesi Ceyda Hanım Sağlık Bilimleri Öğretim
Elemanı Ofisi 32.45
13 Dr. Öğr. Üyesi Derin Hanım Sosyal
Bilimleri Öğretim
Elemanı Ofisi 67.36
14 Dr. Öğr. Üyesi Mümtaz Bey Sosyal
Bilimleri
Öğretim
Elemanı Ofisi 37.45
15 Dr. Öğr. Üyesi Rana Hanım Sosyal
Bilimleri Öğretim
Elemanı Ofisi 47.10
16 Dr. Öğr. Üyesi Sema Hanım Sağlık Bilimleri Öğretim
Elemanı Ofisi 44.55
17 Dr. Öğr. Üyesi Ziya Bey Spor Bilimleri Öğretim
Elemanı Ofisi 36.37
18 Arş. Gör. Ertuğrul Bey Sosyal
Bilimleri Öğretim
Elemanı Ofisi 35.12
19 Arş. Gör. Tahsin Bey Sosyal
Bilimleri Öğretim
Elemanı Ofisi 45.24
20 Arş. Gör. Yemliha Bey Sağlık Bilimleri Öğretim
Elemanı Ofisi 35.40
21 Öğr. Gör Tarık Bey Sosyal
Bilimleri Öğretim
Elemanı Ofisi 70.39
22 Öğr. Gör Halime Hanım Sağlık Bilimleri Öğretim
Elemanı Ofisi 31.23
23 Öğr. Gör Toprak Bey Fen Bilimleri Öğretim
Elemanı Ofisi 45.28
*Katılımcıların gizliliğini korumak amacıyla müstear isim kullanılmıştır.
Tablo 3.1’e göre, katılımcıların unvan dağılımları; “Prof. Dr.”, “Doç. Dr.” “Dr.
Öğr. Üyesi”, “Arş. Gör.” ve “Öğr. Gör” şeklindedir. Çeşitliliği sağlayabilmek için,
çalışmada farklı akademik unvan ve farklı bilim alanlarındaki akademisyenler
seçilmiştir. Katılımcılar arasında 9 kadın, 14 erkek öğretim elemanı bulunmaktadır.
Görüşmeler akademisyenlerin isteği doğrultusunda öğretim elamanının odasında
gerçekleştirilmiştir. En kısa görüşme süresi 31.23 dakika iken, en uzun görüşme süresi
ise 77.29 dakikadır. Bazı görüşmelerin kısa olması konunun örtük, zor ve olumsuz bir
duygu olmasından kaynaklanmıştır. Ayrıca bazı katılımcıların zaman kısıtından dolayı
görüşmeler kısa sürmüştür.
Lincoln ve Guba’a (1985: 202; akt. Patton, 2014: 246) göre, amaçlı örneklemde
örneklem büyüklüğü bilgilendirici değerlendirmelerle belirlenir. Eğer amaç bilginin
maksimum derecede elde edilmesiyse, yeni örneklem birimlerinden artık yeni bir bilgi
77
gelmediği noktada örnekleme dâhil etmeler durdurulur. Yani bilginin tekrarlanmaya
başlaması ilk ölçüttür. Charmaz’a (2006) göre ise, veri toplama sürecinin temaları
doygunluğa ulaştığında sonlandırılması gerektiğini ifade etmektedir. Yeni verilerin yeni
bakış açıları veya yeni özellikler ortaya çıkmadığında görüşmelerin durdurulmasını
önermiştir (Akt. Creswell, 2013: 189). Araştırmacı elde edilen yeni bilgi, kategori için
daha fazla fikir vermeyene kadar mülakat yapmaya devam etmek için kategorileri
"doygunluğa ulaştırmaya" çalışmaktadır (Creswell, 2015: 195). Temel araştırmalar için,
sınırsız zaman dilimi ve sınırsız kaynakların bulunduğu bir araştırma için olması
gereken şey, bilgilerin tekrarlanma durumuna geldiğinde örneklem büyüklüğünün
durdurulmasıdır (Patton, 2014: 246). Burada temel nokta, temaları doygunluğa
ulaştırmak için yeterli bilgi toplamaktır. Bu 20 ile 60 mülakat gerektirebilir (Creswell,
2015: 88). Bu yaklaşıma göre, çalışma kapsamındaki 23. katılımcı itibariyle araştırma
verileri tekrarlamaya başlamıştır. Bundan dolayı da veri toplama süreci 23. katılımcıda
sonlandırılmıştır.
3.5. ARAŞTIRMANIN VERİ TOPLAMA YÖNTEMİ
Fenomenolojik araştırmalarda, görüşme temel veri toplama tekniği olmasına
rağmen birçok farklı veri toplama tekniklerinden de faydalanılabilinir. Fenomenin
niteliği ve katılımcıların kişisel özellikleri veri toplama sürecini etkilemektedir (Ersoy,
2017: 111).
Örgüt çalışmalarında örgüt bilimciler, örgütlerin değişik yönlerini ve özellikle de
örgütlerin kültür ve sembolik boyutlarını çalışırken görüşmeyi, temel veri toplama aracı
olarak kullanmaktadırlar (Yıldırım ve Şimşek, 2011: 119). Nitel araştırmalarda
görüşme, temel veri toplama araçlarındandır. İnsanların gerçekliğe ilişkin algılarına,
anlamlarına, tanımlamalarına ve gerçeği inşa edişlerine vakıf olmanın iyi bir yoludur.
Aynı zamanda, başkalarını anlamak için kullanılan en güçlü yöntemlerdendir. Görüşme,
temelde soru sorma ve cevap alma ile ilgilidir, fakat özellikle nitel araştırma
bağlamında, bundan çok daha fazla anlamı vardır (Punch, 2014: 165-166). Bu yüzden
görüşme, fenomenolojik araştırmalarda kullanılan başlıca yöntemlerden birisidir.
Fenomene ilişkin yaşantıları ve anlamları ortaya çıkarmak için görüşmenin
araştırmacılara sunduğu etkileşim, esneklik ve sondalar yoluyla irdeleme özelliklerinin
kullanılması gerekmektedir. Ayrıca yaşantıların derinliğine ortaya konması ve
78
açıklanması için katılımcılarla yoğun bir etkileşim içine girilmesi gerekmektedir
(Yıldırım ve Şimşek, 2011: 74). Fenomenolojik görüşmede, katılımcı fenomeni tecrübe
eden bilirkişidir. Bu yüzden, görüşmede katılımcının rahat edebileceği ve doğal ortamın
kendiliğinden oluşabileceği bir ortam sunulmalıdır (Smith vd., 2009: 43). Bir
fenomenolojik görüşmede genellikle rahat ve güven verici bir atmosfer oluşturmak için
sosyal sohbet ya da kısa bir meditasyona yönelik aktivite ile başlanır. Bu açılıştan sonra,
katılımcının deneyimlerine odaklanabilmesi için biraz zaman verilir ve daha sonra
fenomenin tanımlanmasına geçilmektedir. Görüşmeci, araştırma katılımcısının rahat
edeceği ve dürüst ve kapsamlı bir şekilde cevap vereceği bir ortam oluşturmakla
sorumludur (Moustakas, 1994: 128).
Nitel araştırmalarda genellikle görüşmeler “amaçlı bir sohbet” olarak
tanımlanmaktadır. Buradaki "sohbet" de oldukça yapay; bir görüşmenin amacı büyük
ölçüde, katılımcıların kendi hikâyelerini kendi sözcükleriyle anlatmasına izin veren bir
etkileşimi kolaylaştırmaktır. Böylece, çoğunlukla katılımcı konuşur, görüşmeci dinler
(Smith vd., 2009: 57).
Bu çalışmanın verileri, yarı yapılandırılmış görüşme formu (EK-2) kullanılarak
toplanmıştır. Yarı yapılandırılmış görüşme formu hazırlanmadan önce literatürde
konuyla ilgili daha önceden yapılmış olan nitel ve nicel araştırmalardan
faydalanılmıştır. Literatür taraması sonucu sorular oluşturulmuştur. Araştırmacı
tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu uzman görüşleri alındıktan
sonra yeniden revize edilmiştir. Araştırmacı soruların anlaşılıp anlaşılmadığını ölçmek
için 10 öğretim elemanı ile pilot uygulama kapsamında görüşme gerçekleştirilmiştir.
Çalışmanın pilot uygulama sürecinde görüşme sorularından bir sorunun
anlaşılmamasından dolayı soru yeniden gözden geçirilerek sorunun anlaşır hale
gelmesine karar verilmiştir. Görüşme öncesi araştırma grubundaki öğretim
elemanlarından görüşme için randevu talep edilmiştir. Randevu talep edilmeye
gidildiğinde ise çalışma ile ilgili genel bilgi de verilmiştir. Yarı yapılandırılmış görüşme
formunda, öğretim elemanlarının kendilerine, akademisyenliğe ve örgütsel kıskançlığa
ilişkin sorular yer almaktadır. Katılımcıların çalışma için gönüllü katılım sağlamışlardır.
Görüşmeler başlamadan önce, görüşme sürecinin daha sağlıklı olması amacıyla
katılımcılara bazı sözlü açıklamalarda bulunulmuştur. Bunlar; görüşme esnasında ses
79
kayıt cihazı kullanılacağı, görüşmenin gizliliği, verilen çalışma için kullanılacağı,
isimlerin gizli kalacağı katılımcıya sözlü olarak bildirilmiştir. Burada katılımcılardan
müstear isim önermelerini isteyerek kendilerine uygun olan isimler istenmiştir ve
müstear isimler kullanılmıştır. Çalışmanın verileri derinlemesine görüşme tekniği ile
elde edilmiştir.
Görüşme yaptığınız kişinin söylediklerini kayıt edemediğiniz takdirde hangi
görüşme yaklaşımını kullandığınızın hiçbir önemi yoktur. Katılımcılar tarafından
söylenenler görüşmenin ham verilerini oluşturur. Bu veri çok değerlidir. Gerçek
insanlar tarafından söylenen gerçek şeyler. Bu nitel araştırmacının peşinden koştuğu bir
ödüldür (Patton, 2014: 380). Araştırmacı detaylı alan notlarını yüksek kalitede bir ses
kayıt cihazıyla kaydetmiş ve bunları yazıya aktarmışsa güvenirlik arttırılabilir
(Creswell, 2013: 253). Veri toplamada doğruluğu artırmanın ötesinde ses kayıt cihazı
kullanmak araştırmacıya katılımcının söylediklerini daha dikkatli dinleme imkânı
vermektedir (Patton, 2014: 381).
Araştırmacı görüşme esnasında tek başına çalıştığı için önemli ayrıntıları
atlamamak ve not tutmanın zor olacağı düşüncesiyle katılımcıların izni alınarak ses
kayıt cihazı kullanılmıştır. Ses kayıt cihazı araştırmacı için son derece pratik ve
kolaylaştırıcı bir faktör iken zaman zaman katılımcıları kısıtlayarak açık konuşmasını
engellemiştir.
İyi marangozluk yapabilmek için iyi bir çekice sahip olmak gerektiği gibi, iyi bir
nitel çalışma yapabilmek için iyi bir ses kayıt cihazı zaruridir. Ses kayıt cihazları
konuşmaların akordunu bozmaz, söyleneni yorum katarak değiştirmez veya kelimeleri
söylendiğinden daha yavaş kaydetmez. Fakat ses kayıtları bozulabilir veya
çalışmayabilir (Patton, 2014: 380). Bu yüzden, gerek veri güvenliğini sağlamak, gerekse
katılımcı ile göz teması sağlayarak olası bir kopuk iletişimi önleme için görüşmeyi hem
bir ses kayıt cihazı ile hem de cep telefonu olmak üzere iki cihazda kayıt altına alınarak
gerçekleştirilmiştir. Özellikle araştırma konusunun olumsuz çağırışımlar yapması ve
örtük bir duygu olması nedeniyle öğretim elemanları başlangıçta çekinmiş ama üç
katılımcının ses kayıt cihazı kullanımına izin vermemesi sebebiyle, araştırmacı not
alarak görüşmeyi gerçekleştirmiştir. Araştırma için zengin bir veri toplanması
sağlanmıştır. Ses kayıt cihazı kullanımına izin vermeyen katılımcıların biri bütün
80
görüşmeyi tek tek yazdırmıştır ve görüşmelerin hepsi öğretim elemanı odasında
gerçekleştirilmiştir.
Dökümler sonucu elde edilen veriler toplamda 217 sayfadan oluşmaktadır. Ses
kayıtlarının dökümü görüşmelerin ardından bilgisayar ortamına aktarılmıştır. Ses kayıt
dökümleri çok defa okunmuştur. Her bir okumada katılımcıların yaşam deneyimleri
içine gömülmüş anlamlara bakmaya ve arkasında yatan ifadeler ortaya çıkarılmaya
çalışılmıştır. Çalışmada, araştırmacı toplam 1.033 dk. görüşme kaydı yapmıştır.
3.6. ARAŞTIRMA VERİLERİNİN ANALİZİ
Bilgisayar programları analizimize yardımcı olur.
Ancak bizim yerimize analiz yapmaz.14
Şekil 3.1. Araştırma Süreci
Nitel veri analizi, araştırmacının verileri düzenlediği, analiz birimlerine ayırdığı,
sentezlediği, biçimleri ortaya çıkardığı, önemli değişkenleri keşfettiği ve hangi bilgileri
rapora yansıtacağına karar verdiği bir süreçtir (Bogdan ve Biklen, 1992; akt. Özdemir,
2010: 328). Başka bir ifadeyle nitel analiz yapan araştırmacı, katılımcıdan toplamış
olduğu verilerden hareketle, bu veriler içerisinde gizli kalmış bilgiyi keşfetmeye ve
ortaya çıkartmayı amaçlamaktadır. Dolayısıyla nitel veri analizinin, kuramdan türetilen
denencelerin sınamasına dayalı nicel veri analiz yöntemlerinden farklı bir analiz
yöntemine sahip olduğunu söylemek mümkündür (Özdemir, 2010: 328).
14 Kuş Saillard, E. (2009), Nvivo 8 ile Nitel Araştırma Projeleri, Anı Yayıncılık, Ankara. s.12
•Desen: Fenomenoloji
•Amaç: Akademik Örgütlerdeki Kıskançlık Deneyimlerini Anlamlandırmak
Desen
•Maksimum Çeşitlilik Örnekleme
•Akademisyenler
Katılımcı •Yarı-Yapılandırılmış Görüşme
•Yorumlayıcı Fenomenolojik Analiz
Veri Toplama ve Analiz
81
Bu çalışmanın verileri Yorumlayıcı Fenomenolojik Analiz (YFA) yöntemi ile
analiz edilmiştir. Bu yöntem öznel, tümevarımsal ve sorgulayıcı olarak ifade
edilmektedir (Smith vd., 2009). Özellikle karmaşık, muğlak ve duygu yüklü olan
konularda tercih edilen bir yöntem olduğundan bu çalışmada tercih edilmiştir (Smith ve
Osborn, 2015: 41). Fenomenolojik analiz, bir kişi ya da bir grup insanın bir fenomenle
ilgili yaşamış olduğu deneyimin anlamı, yapısı ve özünü anlamaya ve daha net hale
getirmeyi amaçlamaktadır (Patton, 2014: 482). Yine yorumlayıcı fenomenolojide veri
analizi, deneyimlerin ne olduğundan çok, hangi koşullarda nasıl oluştuğunu ortaya
çıkarmak amacıyla yürütülür ve katılımcıların gizli anlamlarına odaklandığı için daha
karmaşık bir süreç haline gelmektedir (Ersoy, 2017: 121). Yorumlayıcı fenomenoloji
analizinin amacı, bireysel ve yaşanmış deneyimleri ayrıntılı olarak araştırmak ve
katılımcıların bireysel ve sosyal dünyalarına ilişkin algılarını nasıl oluşturduklarını
açıklamaktır (Smith ve Eatough, 2007: 63). İnsanların etrafında olup biten olayları nasıl
değerlendirdiklerini anlamaya çalışan bir analiz türüdür.
YFA, araştırmacı ile katılımcılar arasında dinamik bir etkileşim sürecinin
yaşandığı bir analiz türü olarak da dikkat çekmektedir. YFA, kişiyi bilişsel, dilsel,
duygusal ve fiziksel bir varlık olarak kuramsal bir bağlılığa sahiptir ve insanların
konuşmalarıyla onların düşünce ve duygusal durumu arasında bir bağlantı zinciri
olduğunu varsayar. YFA’nın en önemli varsayımı, dil ile insanın duygu ve düşünceleri
arasında sıkı bir bağ olduğu yönündedir. YFA’yı uygulayan araştırmacı uygulamada,
kişilerin söylediklerine dayalı olarak onların duygu ve düşüncelerini anlamaya ve
yorumlamaya çalışmaktadır (Smith ve Eatough, 2007: 64).
Araştırma boyunca katılımcılarla yapılan görüşmeler 3 kişi haricinde ses kayıt
cihazıyla kayıt altına alınmıştır. Kaydedilen veriler bilgisayara ham veri olarak deşifre
edilmiştir. Öncelikle yüz yüze görüşme kayıtlarına ilişkin çözümleme yapılarak
görüşmeler yazılı doküman haline getirilmiştir. Araştırma verileri kodlanmadan önce
araştırmacı tarafından tekrar tekrar okunmuştur. Katılımcıların fenomeni nasıl tecrübe
ettiğini anlatan önemli ifadeler tespit edilmiştir. Katılımcılarla yapılan görüşmelerle
alınan cevaplar sonrasında kodlar oluşturulmuştur.
Strauss ve Corbin (1990) nitel veri analizi sürecini “kodlama” olarak
tanımlamaktadır. Araştırmacı, kodlama sürecine, verilerin kavramlaştırılması ile
82
başlamaktadır. Kavramsallaştırma, bir gözlemden, bir cümleden ya da bir paragraftan
hareket ederek ilgili olay, düşünce ya da olguya isim verme işlemidir (Özdemir, 2010:
332). Verilerin azaltılması ve sunulması aşamalarının bir ön koşulu olan kodlama, nitel
analizi başlatan ve analiz boyunca farklı aşamalarda devam eden süreçtir (Ragin, 1995
akt: Baltacı, 2017: 5). Kodlamada veriler, belirli işaretçiler kullanılarak görünür hale
getirilir. Bunun yanında kodlama, verilerin belli bir anlam bütünlüğünü yakalamasını
sağlar, kodlama ile veriler daha kolay bir şekilde kavramsallaştırılabilir (Keller,1995
Baltacı, 2017: 5). Punch’a (2014: 194) göre kodlama, bir taraftan çözümlemenin, diğer
taraftan çözümlemeyi başlatan kritik bir basamaktır. Kodlar; “etiket”, “isim” ya da
“nitelendirme” olarak da adlandırılmaktadır. Bu nedenle, kodlar tek bir kelime
olabileceği gibi küçük ya da büyük veri kümeleri şeklinde de olabilir.
Araştırmacı kodlama sürecinde oldukça fazla miktarda kavram elde etmiş olur.
Bu aşamada araştırmacı birbiri ile ilişkili kavramları gruplandırmak suretiyle çeşitli
kategoriler (temalar) keşfeder. Böylece analiz edilecek birim sayısı da azaltılmış olur.
Kavramsallaştırma aşamasında olduğu gibi kategorilere de isimler verilir. Ancak
kategorilere verilen isimler kavramlara verilen isimlerden daha soyut düzeyde kalır.
Ardından bu kategorilere ait özellikler ve alt boyutlar tanımlanır (Özdemir, 2010: 332).
Kodlardan hareketle anlamlı kavramlar oluşturup aynı kavramları çağrıştıran
kodlar ortak kategori altında birleştirilmiştir. Her bir kod kendine uygun kategori
içerisine aktarılmıştır. Her kategori altında yer alan verilerin bütününü kapsayıp
kapsamadığını belirlemek için, alan uzmanlarının görüşlerine sıklıkla başvurulmuş ve
geri bildirimler doğrultusunda kategorilendirme sürecinde yapılan eksiklikler ve
yanlışlıklar düzeltilmiştir. Bununla birlikte araştırmanın amacı çerçevesinde önemli olan
boyutlar belirlenmiş ve her bir boyutun ne anlam ifade ettiği belirlenmeye çalışılmıştır.
Kodlamalarda katılımcılar tarafından ifade edilen kelime ve kavramlar mümkün olduğu
kadar kod olarak kullanılmıştır. Bir kelime, kelime öbekleri veya bir cümle veri analizi
için bir kod teşkil etmiştir. Son aşamada verilerden çıkan temalardan anlam bütünlüğü
sağlanıp yorumlama yoluna gidilmiştir.
Kodlama işlemi ilk olarak görüşmelerden elde edilen “Veri Kitapçığı” üzerinde
gerçekleştirilmiştir. Bundan sonraki aşamada nitel yazılımlardan biri olan Maxqda 18
83
Pro Analytics Programı15
aracılığıyla nitel analize devam edilmiştir. Nitel yazım
programları veriyi depolamayı, kodlamayı, geri çağırmayı ve birleştirmeyi kolaylaştırır
ama analizi insanlar yapar (Patton, 2014: 442). Kısaca nitel analiz programları işi
kolaylaştırmaktadır. Maxqda analiz programı elde edilen görüşme dökümlerinin
kodlanmış temaları yerleştirme sürecini, veriyi kategoriler içerisinde gruplama
işlemlerini elle yapılacak analize göre daha sistematik bir halde yürütmektedir. Ayrıca,
verilerin rahat bir şekilde kontrolünü sağlayan bu program ile “Kavram Haritaları”
oluşturulmuştur.
Özet olarak analiz sürecinde, araştırmacı ilk olarak birbirine yakın verileri belirli
gruplar altında kategorilere ayırmış ve bu kategorilere dayalı olarak temaları ortaya
çıkarmıştır. Daha sonra bu temalar mevcut veriler ile kontrol edilmiştir. Bu aşamada
temalar yeniden gözden geçirilmiştir. Son aşamada ise araştırmacı kendi cümleleri ile
katılımcıların konuya ilişkin algılarını yorumlamış ve raporlaştırılmıştır.
3.7. ARAŞTIRMACININ ROLÜ
Fenomenolojik araştırma yapacak olan bir araştırmacı öncelikle soyut bir
kavram üzerine çalışacağını ve fenomenin bir felsefi boyutunun olduğunu, bu nedenle
felsefi görüşleri bilmesi gerektiğini kabul etmelidir (Creswell, 2013: 81). Bir
fenomenolojik araştırmada, araştırmacı empatik tavır ve fenomenolojik yansıtma
arasında dans eden biri gibidir. Bir taraftan katılımcıların fenomene yükledikleri
anlamları ortaya çıkarmaya çalışan empatik bir birey, diğer taraftan da fenomenin nasıl
oluştuğunu ve deneyimlendiğini sorgulayan bir araştırmacı rolündedir (Ersoy, 2017:
128).
Bir fenomenolojik araştırma sürecinde araştırmacıya birçok rol yüklenmektedir.
Araştırma sürecinde araştırmacılar açık görüşlü, esnek, uyumlu, sabırlı, empatik ve
katılımcıların dünyasına girmeye gönüllü olmalı ve araştırma sürecinin her aşamasında
bu ilkeler doğrultusunda hareket etmelidir. Aynı zamanda araştırmacı kararlı, ısrarcı ve
meraklı olmalıdır (Smith vd., 2009: 55).
15 MAXQDA: Qualitative Data Analysis Software, https://www.maxqda.com/products/maxqda-
analytics-pro, (15.06.2018)
84
Çalışma, araştırmacıya gerek akademik gerekse kişisel gelişim açısından önemli
katkıda bulunmuştur. Araştırmacı hem bireysel hem de örgütsel düzeyde olumsuz bir
fenomen olan kıskançlıkla yüzleşmiştir. Nitel araştırmacı bizzat işin içinde olan, zaman
geçiren, araştırma kapsamındaki kişilerle kendisi görüşme yapan, yeri geldiğinde bu
kişilerin deneyimlerini yaşayan ayrıca alanda kazandığı deneyim ve bakış açılarını
verilerin analizinde kullanan kişidir. Bu yönüyle araştırmacı araştırmanın doğal bir
parçası haline gelir (Yıldırım ve Şimşek, 2011: 43). Görüşmeler, araştırmacı açısından
ufuk açıcı nitelikte gerçekleşmiştir. Araştırmacı bu çalışmayla akademisyenleri daha
yakından tanıma fırsat bulmuştur. Araştırmacı elde edilen verilerin, katılımcının
penceresinden görülebilmesini sağlaması açısından, araştırma sürecinde önemli rol
üstlenmektedir.
3.8. ARAŞTIRMA SÜRECİNDE KARŞILAŞILAN OLASI ZORLUKLAR
Nitel araştırmada araştırmacıların veri toplama sürecinde etkin olması beklenir.
Araştırmacının sahip olduğu bilgi, yeterlik ve deneyimleri zengin veri toplanmasıyla
doğrudan ilişkilidir. Her araştırma deseninin kendine özgü zorlukları vardır.
Fenomenolojik araştırmalarda yaşayabileceğimiz kimi zorluklar arasında fenomenin
belirlenmesi, zengin veri elde edilmesi, katılımcıların seçimi, veri analizi, önyargılar ve
rapor yazımı sayılabilir (Ersoy, 2017: 129). Nitel araştırma da büyük ölçüde,
araştırmacının elde ettiği verilerin yorumlanmasına bağlıdır. Nitel araştırma
sonuçlarının genellemesi ve doğruluğunun tam olarak saptanması mümkün değildir. Bu
nedenle araştırma sonuçlarının genellenebilirliği, nesnelliği ve istatistiksel olarak
geçerliliği iddia edilmemektedir (Yıldırım ve Şimşek, 2011: 97).
Öğretim elemanlarıyla görüşmede ciddî zorluklarla karşılaşılmıştır. Mülâkat
yapılacak öğretim elemanlarını bulma, onlarla tanışma, mülâkat talebinin kabul edilmesi
hayli zorlu olmuş ve görüşmede kullanılacak ses kayıt cihaz ciddî rahatsızlıklara ve
tedirginliğe sebep olmuştur. Akademik ortamda kıskançlığa maruz kalan öğretim
elemanının tespiti, kendisinin ikna edilmesi, maruz kaldığı bu tutum ve davranışlarla
ilgili mülâkat talebi tarafımızca bildirildiğinde öğretim elemanı akademik anlamda
başına bir şey gelebilir endişesiyle “bizim burada böyle şeyler yaşanmaz, bu tip
davranışlar sergilenmez, bizim fakültede böyle şeyler olmaz” tarzındaki ifadelerle
görüşme talebine olumsuz geri dönüş yapmıştır. Görüşme randevusunu kabul ettikten
85
sonra ilgili öğretim elemanına ulaşılmış fakat türlü nedenlerle görüşme bir türlü
gerçekleştirilememiştir. Bu durum, kimi katılımcılar dört veya beş ayrı randevu
vermesine yol açar şekilde sonuçlanmıştır. Ayrıca, öğretim elamanına gidildiğinde
zamanının olmadığını, hızlı hızlı soruları sorup görüşmeyi bitirmek istemesi, konuyu
gereksiz bulması, sosyal bilimler alanında yapılan çalışmayı küçümsemesi gibi
durumlarla karşılaşılmıştır. Bazı öğretim elemanlarına güven tazelemek için ortak
tanıdık veya referans bulma yoluna gidilmiştir.
Katılımcılardan bazısı çalışma konusunu çok güzel ve ilginç bulduklarını ve
akademisyenler arasında da çok karşılaştıklarını ifade etmişler, ancak kıskançlığı
ölçmenin ve ortaya çıkarmanın çok zor olacağını söylemişlerdir. Çünkü kıskançlığın
duygu olduğunu ve görüşme esnasında direk akla gelmeyeceğini, aslında gündelik
hayatta çok karşılaştıklarını dile getirmişlerdir. Bu araştırma gönüllülük esasına dayalı
olarak yürütülmüştür. Karşılaşılan zorluklara rağmen bu araştırma akademisyenliğin
gereği olarak bilimsel çalışmalara katkı yapmak isteyen yardımsever akademisyenlerin
katkılarıyla gerçekleştirilmiştir.
3.9. ARAŞTIRMANIN İNANIRLIK, AKTARILABİLİRLİK, TUTARLIK
VE TEYİT EDİLEBİRLİĞİ
İnsan davranışı hiçbir zaman durağan değildir; tam aksine sürekli değişen ve
karmaşık bir özelliğe sahiptir. Bu nedenle kullanılan yöntem ne olursa olsun sosyal
olaylarla ilgili araştırmaların tekrarı mümkün değildir. Gerçeklerin bireylere ve içinde
bulunulan ortama göre sürekli bir değişme içinde olduğu ve araştırmanın benzer
gruplarda tekrarlanmasının aynı sonuçlara ulaşmayı mümkün kılmadığını baştan kabul
etmek gerekir (Yıldırım ve Şimşek, 2011: 259). Nicel araştırmanın geçerliği, ölçülmek
istenilen şeyin iyi ölçülmesi için ölçme aracının dikkatli bir şekilde tasarlanmasına bağlı
iken, nitel araştırmada ise, araştırmacının kendisi bir araçtır. Dolayısıyla nitel
yöntemlerin inanırlığı büyük oranda alan çalışması yapan kişinin becerisine, yeterliğine
ve dikkatine bağlı olduğu kadar bu kişinin hayatının akışını sekteye uğratan
uğraşılarının neler olduğuna da bağlıdır (Patton, 2014: 14).
Nitel araştırmalarda geçerlik, belirli süreçler vasıtasıyla bulguların doğruluğu
için araştırmacı kontrolünü ifade ederken, nitel güvenirlik ise, farklı projeler ve farklı
araştırmacıların açısından da araştırmacının yaklaşımının tutarlılığına işaret etmektedir
86
(Gibbs, 2007; akt. Creswell, 2013: 201). Nitel araştırma yaklaşımının benimsendiği bu
araştırmada geçerlik ve güvenirlik kavramları yerine inandırıcılık, aktarılabilirlik,
tutarlılık ve teyit edilebilirlik kavramlarının kullanılması daha doğru bir yaklaşım
olacaktır. Geçerlik ve güvenirlik kavramları nicel araştırmalara özgü kavramlar
niteliğinde olup, nitel araştırmaların temel ilkeleri ve temel paradigması ile
çelişmektedir (Mills, 2003). Yıldırım ve Şimşek’in (2011: 264) Sosyal Bilimlerde Nitel
Araştırma Yöntemleri kitabında Erlandson ve arkadaşlarının Lincoln ve Guba’dan
aktardığı bilgiye göre nitel araştırmanın niteliğini artırmak için bir takım stratejiler
önermektedir. Bu önerileri nicel araştırmada geleneksel olarak kabul görmüş ve önemli
değer ölçütleri olarak ön plana çıkarılan geçerlik ve güvenirlik kavramları çerçevesinde
değil nitel araştırmanın doğasına uygun olabileceğini düşündükleri alternatif
kaynaklarla yapmaktadırlar. Bu bağlamda “iç geçerlik” yerine “inandırıcılık,” “dış
geçerlik” yerine “aktarılabilirlik,” “iç güvenirlik” yerine “tutarlılık” ve “dış güvenirlik”
yerine “teyit edilebilirlik” kavramlarını kullanmayı tercih etmektedirler.
-İnanırlık (İç Geçerlik)
Araştırmanın bilimsel olarak kabul edilebilmesi için araştırma sürecinin ve
sonuçlarının açık, tutarlı ve başka araştırmacılar tarafından doğrulanabilir olması
gereklidir (Yıldırım ve Şimşek, 2011: 265). Araştırmada inanırlılığı artırmak için ilgili
literatür incelenmiş, konu ile ilgili kavramsal bir çerçeve oluşturularak görüşme formu
geliştirilmiştir. Sonda sorular kullanılarak derinlemesine görüşme yapılmıştır.
Katılımcıların kıskançlığa dair yaşantılarında, altta yatan sebepler ve sonuçlar ortaya
çıkmıştır. Katılımcılarla yapılan görüşmeler deşifre edilerek yazılı hale
dönüştürülmüştür. Çalışmada elde edilen veriler, bulgular bölümünde sunulurken söz
konusu duruma ilişkin bilgiler ortaya konulduktan sonra yorumlama yoluna gidilmiştir.
Ayrıca geçerlik güvenirlik komitesi 3 kez toplanarak, analiz süreci kontrol edilmiştir.
Araştırmacı, katıldığı kurslarda araştırmada tereddütte kaldığı konularda, daha önce bu
alanda çalışmış uzmanların görüşlerini almıştır.
-Aktarılabilirlik (Dış Geçerlik)
Nitel araştırma sonuçlarının aktarılabilirliği, toplanan verilerin yeterli düzeyde
betimlenmesine bağlıdır. Yine nitel araştırmada aktarılabilirliği artırmak için gündelik
hayatta karşımıza çıkan olay ve olgulara karşı değişkenlik gösteren özellikleri ortaya
87
koymak için amaçlı örnekleme yöntemi kullanılır (Yıldırım ve Şimşek, 2011: 270-271)
Çalışma grubuyla yapılan tüm görüşmeler ses kayıt cihazıyla kayıt altına alınmıştır.
Araştırma süresince elde edilen tüm veriler, araştırmacılar ve nitel araştırma
yöntemlerine hâkim bir öğretim üyesi tarafından değerlendirip, ayrı ayrı kodlanmış ve
tüm kodlamalar arasında genel anlamda görüş birliği sağlanmıştır. Araştırmanın her
aşaması okuyucuya ayrıntılı olarak sunulmuştur. Sürecin tüm öğelerinin okuyucunun
gözünde canlanması için raporlaştırma aşamasında ayrıntılı betimlemeler kullanılmıştır.
Bu doğrultuda araştırmacılar toplanan betimsel verilerin benzer bağlamlardaki çalışma
gruplarına transfer edilebileceği kanaatindedir. Araştırmacıya göre; bu araştırmada elde
edilen sonuçların, araştırmayı okuyanlar arasında aynı veya benzer şekilde anlaşılması
gerekmektedir. Bu bağlamda, araştırma sürecinin ve araştırma ortamının okuyucuların
zihinlerinde canlanabilmesine imkân sağlamak için, araştırmacılar tarafından araştırma
ile ilgili aktarımlar sade ve anlaşılır bir üslupla özetlenmiştir. Çalışmanın yöntem
bölümünde, çalışmanın modeli, çalışma grubu, veri toplama aracının oluşturulması,
verilerin çözümlenmesi süreçlerindeki işlemlere ayrıntılı olarak yer verilmiştir. Ayrıca,
katılımcı ifadeleri doğrudan alıntılar yapılarak verilmiştir.
-Tutarlık (İç Güvenirlik)
Nitel araştırma, olay ve olguların değişkenliğini kabul eden ve bu değişkenliği
araştırmaya tutarlı bir biçimde yansıtabilen bir yaklaşım söz konusudur (Yıldırım ve
Şimşek, 2011: 271). Araştırmanın tutarlılığını artırmak için veri analizinde elde edilen
çözümlemelerin sunumunda, bulguların tamamı yorum yapılmadan doğrudan
verilmiştir. Ayrıca araştırmada geliştirilen kıskançlık gruplarının altında verilen
kıskançlık kodları, söz konusu kıskançlık gruplarını temsil edip etmediğini teyit etmek
amacıyla uzman görüşlerine başvurulmuştur. Bu amaç doğrultusunda, araştırma
sürecinde elde edilen tüm veriler, araştırmacılar ve nitel araştırma yöntemlerine hâkim
öğretim üyeleri tarafından değerlendirilip, ayrı ayrı kodlanmış ve tüm kodlamalar
arasında genel anlamda görüş birliği sağlanmıştır. Veri analizi sürecinde kodlamaları
araştırmacı haricinde başka araştırmacılar tarafından yapılarak karşılaştırılmıştır. Ayrıca
geçerlik güvenirlik komitesinde tartışılarak, kodlar ve temalar üzerinde görüş birliği
sağlanmıştır. Nitel araştırmaya hakim bir öğretim üyesi tarafından tüm süreç kontrol
edilmiştir.
88
-Teyit Edilebirlik (Dış Güvenirlik)
Araştırmacının ulaştığı sonuçlar ham verilerle karıştırıldığında teyit
mekanizmasının çalışıp çalışmadığına bakmaktır (Yıldırım ve Şimşek, 2011: 272).
Araştırmanın teyit edilebilirliğini sağlamak için, araştırma boyunca elde edilen ham
veriler ve kodlamalar ilgililerin inceleyebilmelerine imkân sunmak için araştırmacılar
tarafından saklanmaktadır. Ayrıca danışman öğretim üyesi, daha önce nitel çalışma
yapmış kişiler, geçerlik güvenirlik komitesi tarafından da kodlar ve temalar teyit
edilmiştir.
89
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TEORİDEN PRATİĞE: ARAŞTIRMANIN BULGULARI
Araştırmanın bu bölümünde, akademisyenlerin “kıskançlık” hakkındaki
görüşlerinden elde edilen verilerin bulgularına ve yorumlarına yer verilmiştir. Beş temel
soru kapsamından elde edilen cevaplar kodlama işlemiyle ayrıntılı olarak analize tabi
tutulmuş olup, belli başlı temalar altında tümevarım yöntemiyle toplanmıştır. Bu
çalışmada kod isimlerdeki alan bilgisi Sosyal Bilimler (Sos. Bil.), Sağlık Bilimler (Sağ.
Bil.), Fen Bilimler (Fen Bil.) ve Spor Bilimler (Spor Bil.) şeklinde kısaltılarak
kullanılmıştır.
Şekil 4.1. Kıskançlığa İlişkin Kavram Haritası
Yukarıdaki şekilde akademik örgütlerdeki kıskançlığın varlığı, nedenleri, türleri,
sonuçları ve öneriler ile ilgili kavramsal çerçeve genel hatlarıyla verilmiştir. Her renk
bir üst temayı temsil etmektedir.
1. KISKANÇLIĞIN VARLIĞINA İLİŞKİN BULGULAR
Burada akademisyenlerin kıskançlığın varlığına ilişkin verdikleri cevaplardan
elde edilen bulgulara yer verilmiştir. Öğretim elemanlarının “Akademik ortamda
kıskançlık denildiğinde aklınıza gelen ilk şey nedir?”, “Kıskançlık nasıl ortaya
çıkmaktadır?”, “Kıskançlık nasıl fark edilir?”, “Akademik ortamlarda kıskançlık
gözlemlediniz mi?”, “Kıskançlık kendini nasıl gösterir?”, “Kıskançlık yaşandığını nasıl
anlarsınız?”, “Kıskançlık daha çok kimler arasında görülür?” ve son olarak da “Kim
kimi kıskanır?” gibi sonda sorularla desteklenen araştırma soruları yöneltilmiştir.
90
Akademisyenlerden alınan cevaplara göre kod ve temalar oluşturulmuştur. Kıskançlığın
varlığına ilişkin genel bulgulara yönelik üst sınıflandırma, Şekil 4’teki kavram
haritasında verilmiştir.
Şekil 2.2. Kıskançlığın Varlığına İlişkin Kavram Haritası
Aşağıda beş tema altında birleştirilen kıskançlığın varlığına ilişkin algı sırasıyla
şu şekildedir: “Kıskançlık Çağrışımı”, “Kıskançlığın Ortaya Çıkışı”, “Kıskançlık
Göstergeleri”, “Kıskananlar” ve “Kıskanılanlar”dan oluşmaktadır.
1.1. Kıskançlık Çağrışımı
Kıskançlık denildiğinde aklınıza gelen çağrışım unsurları arasında görülen
“Kişisel Düzlem”, “İdari Düzlem” ve “Akademik Düzlem” alt temaları “Kıskançlık
91
Çağrışımı” teması altında birleştirilmiştir. Bunlar Şekil 5’teki kavram haritasında yer
almaktadır.
Şekil 4.3. Kıskançlık Çağrışımına İlişkin Kavram Haritası
1.1.1. Kişisel Düzlem
“İçsel Faktörler” ve “Dış Faktörler” alt temaları “Kişisel Düzlem” alt teması
altında birleştirilmiştir.
İçsel Faktörler
Akademik örgütlerde kıskançlık denilince akla gelen içsel faktörler hırs, kişisel
yetersizlik, kaybetme korkusu, çocukluk dönemi gibi konulardan oluşmaktadır.
Akademik ortamda bir şeyi aşırı istemeye hırs diyebiliriz. Hırs ile ilgili akılda
çağrışım yapan ifadeler şu şekildedir:
“Hırstır, yani benim aklıma ilk hırs geliyor.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Olumsuz bir duygu geliyor, akademik ortamlarda olmaması gereken bir duygu ama maalesef
yoğun yaşanan, çok fazla yaşanan çekememe, çekişme, hırs, haset bu tür şeyler aklıma geliyor.”
(Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
“…eğer adam çok hırslıysa, böyle bir adamsa ve kişisel yetkinlikleri azsa, başaramıyorsa, bazı
şeyleri illa kıskanır.” (Mümtaz, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
Duygu Hanım kıskançlık denildiğinde akılda çağrışım yapan kavramı “…kişisel
yetersizlik” (Duygu, Doç. Dr., Sos. Bil.) şeklinde ifade etmiştir.
Kaybetme korkusu da kıskançlık denildiğinde zihinde çağrışım yapan diğer bir
ifadedir. Tarık Bey bununla ilgili olarak “…dolayısıyla ondan kaynaklı bir davranış
92
olarak aklıma geliyor ya da kaybetme korkusu geliyor. Bir şey kaybetme korkusundan
kaynaklı kıskançlık da yaşanabilir. Kısaca bunlar geliyor aklıma.” (Tarık Bey, Ögr.
Gör., Sos. Bil.) şeklinde ifade etmiştir.
Kıskançlığın ortaya çıkmasında içsel faktör olarak çocukluk dönemi akla
gelmektedir. Bununla ilgili Duygu Hanım ve Rana Hanım şu ifadeleri kullanmıştır:
“…sorunlu bir çocukluk dönemi yaşayanlar.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Yani muhtemelen kıskanan kişi kimse, o kişinin işte erken çocukluk döneminde ya da geç
yetişkinlik döneminde bir problem olmuş olmalı, ya ailede kabul edilmemiş olmalı ya babası onu
onaylamıyor ya annesi onaylamıyor ya da kardeşler arasında eğer sınıflandırma yapılıp böyle
derece derece farklı farklı muamele ediliyorsa, bir şekilde o kişinin sadece iş hayatına değil, işte
evliliğine de, aile hayatına da, işte sosyal çevresine de, iş hayatına da yansır.” (Rana Hanım, Dr.
Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
Sonuç olarak katılımcılar bu tema altında hırs, kişisel yetersizlik, kaybetme
korkusu, çocukluk dönemi gibi kavramlar olabildiğini bildirmişlerdir. Kişisel
yetersizlik, başarısızlık korkusunu tetikler veya performans kaygısını arttıracağı için
kıskançlık duygusunu tetikleyebilir. Katılımcılar bu tema ile ilgili görüş bildirirken, hırs
ve çekememeye dikkat çekmişlerdir.
Dışsal Faktörler
Akademik örgütlerde kıskançlık denilince dışsal faktörler içerisinde akla mobing
ve birbirlerini çekememe gibi konular gelmektedir.
Ekin Hanım kıskançlık denilince akıldaki çağrışım sorulduğunda direkt “Aklıma
direkt gelen şey şu; mobing, mobing, mobing.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.)
geliyor şeklinde mobingi vurgulayarak ifade etmiştir.
Yine çekememezlik de kıskançlıkla ilgili zihinde çağrışım yapan diğer
kavramlardan biridir. Bununla ilgili katılımcı ifadeleri:
“Çekememezlik, menfaat ilişkisi, arkadaşın ve dostun olmadığı tamamen menfaat üzerine kurulu
bir yapının devreye girdiğini görüyoruz.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Bazen de hakkı olmadan da bir çekememezlik içerisine giriyor. Bu çok Türkiye’de açıkçası
özellikle yoğun bir şekilde yaşanıyor.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Bir insanın birilerini çekememesi diye düşünebilirim.” (Eylem Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Kıskançlık, birbirini çekememe yani, en kısa öz net yanıtı herhalde bu olurdu.” (Sema Hanım,
Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Ya başkasının yaptığı başarılı bir işi diğer akademisyeninin çekememesidir.” (Ziya Bey, Dr. Öğr.
Üyesi, Spor Bil.).
93
“Valla kıskançlık denildiğinde; sonuçta herkes belli bir hedefe ulaşmak için burada belli bir
rütbeleri elde etmek için, aynı yerden başlayan insanların daha önce o yere gelmek istemesi veya
daha önce o yere gelmeye çalışma sürecinde birbirlerini çekememesi oluyor.” (Ertuğrul Bey,
Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Kıskançlık deyince de temel manada çekememezlik aklımıza geliyor. Bunu akademik ortama
aktardığımız da, akademik ortamda da benim aklıma ilk gelen çekememezlik veya toplumsal
anlamı dışında akademik ortamda şöyle bir durum söz konusu benim kişisel görüşüm.” (Yemliha
Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
“Var kesinlikle ego var. Bizim bir şekilde tıpçılardan biraz daha fazla. Bu öğrenci bazında da
asistan bazında da hocada da aynı. Yani sosyo-kültürel anlamda sanki insanlar biraz daha elit
görünmeye çalışıyor. Biraz daha böyle sosyal anlamda bir üst sınıf olduğunu mu hissediyorlar
artık bilemiyorum, böyle bir durum söz konusu bizim fakültede. Böyle bir şey olunca da ister
istemez ne bileyim insanlar arasında da bir çekememezlik ortaya çıkıyor.” (Yemliha Bey, Arş.
Gör., Sağ. Bil.).
“Aklıma ilk çekememe, hırs, haset geliyor. Birbiriyle bağlantılı şeyler zaten, kıskançlık deyince
kötü bir kavram geliyor.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
Sonuç itibarıyla, katılımcılar kişisel düzlem için kıskançlığın varlığını genellikle
hırs, kişisel yetersizlik, çekememe ve mobing olarak bildirmişlerdir. Bu kavramlar
katılımcıların zihninde kıskançlık çağrışımı yapan içsel ve dışsal faktörlerdir. Özellikle
mobing kıskançlığın hem göstergesi hem de sonucu olabilmektedir.
1.1.2. İdari Düzlem
İdari düzleme ilişkin akademisyenler idari görev yarışı, makam kavgaları,
makama yönelik kıskançlık gibi konulara vurgu yapmışlardır. Bazı akademisyenlerin
ifadeleri aşağıda yer almaktadır:
“…akademik kıskançlıktan ya da tam tersi de olabilir yani sadece şey değil, akademik çalışmalar
ürünler değil de belki de idari anlamda alınan görevler hani bölüm başkanlığı, dekanlık vesaire
bunun gibi kendi meslektaşlarının olması olumsuz yansıyacak diye düşünüyor veya kendi hakkı
olduğunu düşünüyor.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“…kişinin bulunduğu makama yönelik kıskançlık olabilir ve o makamda onu rencide etmeye
yönelik bir takım davranışlar olabilir. Veya makamda olan herhangi bir kişi onunla birlikte
çalışan diğer bir kişiyi kıskandığı için aşağı yukarı aynı seviyede olan bir insanı kıskandığı ve
günün birinde kendi makamına geleceğinden korktuğu için mobing uygulayabilir veya bir takım
onu zorlayıcı yorucu davranışlarda bulunabilir.” (Ceyda Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Aklıma ilk gelen şey makam kavgaları. Aklıma ilk o geliyor.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi,
Sos. Bil.).
Sonuç olarak, katılımcılar idari düzlem için kıskançlığın varlığını genellikle idari
görev yarışı, makam kavgaları, makama yönelik kıskançlık olarak bildirmişlerdir.
Akademik örgütlerde bu tarz kıskançlıklar görülebilmektedir.
94
1.1.3. Akademik Düzlem
Akademik düzleme ilişkin katılımcılar akademik terfi, yükselmesini istememe,
akademik kariyer, unvan kavgaları, kadro alamama, bilimsel yayınlar, toplumla olan
ilişki gibi konulardan bahsetmişlerdir.
Akademik terfiler, kıskançlık denilince zihinde çağrışım yapan kavramlardan
biridir. Bazı öğretim elamanlarının ifadeleri şu şekildedir:
“Kıskançlık denen bir olgu var. Akademik ilişkiler çerçevesinde şekillenmiş kısmına akademik
kıskançlık diyebiliriz. Nasıl mesela; akademik durumlar, akademik terfiler, akademik dergiler,
akademik yayınlar, akademik ilişkiler, öğrenci ile olan ilişki, toplumla olan akademisyenlik
ilişkisi, ondan sonra yayınlar, kitaplar, eserler, dergiler bütün bunları düşündüğümüz zaman haliyle
akademik kıskançlık dediğimiz, akademik ilişkiler çerçevesinde şekillenen kıskançlığa belki
akademik kıskançlık diyebiliriz.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Akademik ortamda kıskançlık. Yani akademisyenlerin ilerleyişlerinde etkili olabilecek tüm
unsurlar.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağlık Bil.).
“İşte yardımcı doçentin, doçenti kıskanması ve hatta daha çok öğretim görevlisinin yardımcı
doçenti kıskanması gibi ve hatta tam tersi durumlarda da yani. Oralarda çok fazla kadro
mevzusuyla ilgili çok fazla kıskançlık konuları var.” (Toprak Bey, Öğr. Gör., Fen Bil.).
İlerlemesini, yükselmesini ve kendini geçememesini istemek de yine akademik
düzlemde akla gelen kavramlardandır. Bununla ilgili katılımcılar şöyle söylemişlerdir:
“Akademik ortamda kıskançlık denilince, aklıma gelen yani insanları bilimsel olarak
çekememezlik veya yani birisinin hak etmesine rağmen diğerinin onu yukarı çıkmasını daha iyi
yerlere gelmesini istememesi yani yakınındaki bir insanın kendini geçmesini istememesi,
aklıma bu geliyor.” (Tamer Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Böyle insanlar tamamen kıskanarak, işte rekabet olarak değil de tamamen karşı tarafın bloke
edilmesi ya da onun önüne engel koymak ya da onun hiçbir şekilde ilerlemesini istememek yani.
Bu şekilde olduğu zaman hani büyük sıkıntılar ortaya çıkıyor.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Kıskançlık düzeyi tamamen o kişinin hiçbir şekilde ilerlemesini istememek…” (Teoman Bey,
Prof. Dr., Fen Bil.).
“Aslında birçok şey geliyor. Benim en azından gördüğüm, hem akademik olarak ilerleyememeleri
ya da yavaş ilerlemeleri durumu, benim yaşadığım bazı kadro almadan kaynaklı kıskançlıklar,
ikisi de aklıma geliyor açıkçası ikisini de yaşadım.” (Mümtaz Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Burada insanlar akademik ortamda herkes yükselme peşinde. Yardımcı doçent, doçent, profesör
olma peşinde. Kıskançlık deyince burada bir çekememezlik akademik yükselmede bir
çekememezlik. Benim aklıma ilk o geliyor.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
Akademik kariyer ile ilgili akla gelen kıskançlık ifadeleri şunlardır:
“Şimdi bir kere akademik ortamda kıskançlık. Yani hem akademik anlamda hem de akademik
çalışmalar anlamında kıskançlık olabiliyor. Yani bunlar şeylere göre değişebiliyor. Mesela
fakültelere göre, bölümlere göre, ondan sonra çalışma alanlarına göre değişebilir. Ama bunun
yanında işte özellikle kıskançlık akademik kariyerle ilgili de olabiliyor.” (Teoman Bey, Prof. Dr.,
Fen Bil.).
95
“Genel de akademik ortamlardaki kıskançlık kariyer boyutunda yani. Özellikle bunu dışarıdan
çok fark edemiyorduk ama kadroya girdikten sonra kadroların derecelerinin etkili bir kıskançlık
konusu olduğunu fark ettim yani.” (Toprak Bey, Öğr. Gör., Fen Bil.).
Derin Hanım akademik ortamlarda kıskançlık denilince “Aklıma ilk gelen şey
unvan ve makam kavgaları. Aklıma ilk o geliyor.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos.
Bil.) şeklinde ifade etmiştir.
Akademik örgütlerde kıskançlık çağrışımı yapan diğer konular ise, yayınlar,
bilimsel çalışmalar ve dersler oluşturmaktadır. Aşağıda bazı öğretim elemanlarının
ifadelerine yer verilmiştir:
“Bu özellikle yayın konusu olabilir, proje konusu olabilir bir rekabet ortamı olduğu da göz
önünde bulundurulduğunda diğer meslektaşlarının çalışmasını kıskanması geliyor.” (Cavit Bey,
Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Başarıyı ele alabiliriz. Başarısızlık arasındaki denge kıskanılan şey. Proje sayısı, yayın sayısı,
öğrenci sayısı, girdiği ders sayısını diğer karşısındaki hocaya göre az bulmak ya da kalite ile
ilgili sıkıntılar yani.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“İlk gelen aslında bilimsel çalışmalardan dolayı kıskançlık yaşanabiliyor hocalar arasında. En
göze çarpan bu aslında benim açımdan.” (Halime Hanım, Öğr. Gör., Sağ. Bil.).
“MYO da dersler var ders alma ile ilgili bir takım kıskançlıklar ortaya çıkabilir ya da yapılan
yayınlar, alınan puanlar teşvik puanları. Bundan dolayı kıskançlık çıkabilir, kongrelere gidiyor,
makale yazıyor, bunlardan kaynaklanabilir.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
Sonuç olarak, katılımcıların akademik ortamlarda kıskançlıkla ilgili ilk akla
gelen konular akademik terfi, yükselmesini istememe, akademik kariyer, unvan
kavgaları, kadro alamama, bilimsel yayınlar oluşturmaktadır. Burada akademisyenler
kıskançlığın yaşandığını ve akla direkt kıskançlıkla ilgili gelebilecek kavramları
söylemişlerdir. Akademik ortam olduğu için ve akademik ortamlardaki kıskançlıktan
bahsedildiğinden dolayı akademili ile ilgili kıskançlıkların olması çalışma için önem arz
etmektedir.
1.2. Kıskançlığın Ortaya Çıkışı
“Kıskançlığın Ortaya Çıkışı” üst teması içerisinde; “Açık/Aktif Ortaya Çıkışı”
ve “Örtük/Pasif Ortaya Çıkışı” şeklinde alt temaları yer almaktadır. Bunlar Şekil 6’daki
kavram haritasında gösterilmektedir.
96
Şekil 4.4. Kıskançlığı Ortaya Çıkışına İlişkin Kavram Haritası
1.2.1. Açık/Aktif Ortaya Çıkışı
Akademik ortamlarda kıskançlığın ortaya çıkışında açık olarak ortaya
çıkmasıyla ilgili; yıkıcı eleştiri yapma ve kişiyi yetersiz gösterme gibi konular yer
almaktadır.
Akademik örgütlerde kıskançlık kendini açık olarak bir akademisyenin diğer
akademisyeni yıkıcı bir şekilde eleştirmesiyle ortaya çıkabilmektedir. Aşağıda bazı
öğretim elemanlarının yıkıcı eleştiri ile ilgili ifadelerine yer verilmiştir:
“Kıskançlık şöyle fark ediliyor. Sizin yaptığınız çalışmalar hakkında, sürekli yıkıcı eleştirileri
yaptığından anlıyoruz.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Seni toplum içinde tenkit etme, seninle ilgili diyalogu koparma, bir daha yanına gelmeme ve
akademik açıdan seni sürekli tenkit etme, ironi yaparak…” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Dozajı kaçırılmış kıskançlık kendini her türlü belli ederi. İlla kendini belli eder, yaptığı
eleştiriyle bir bakarsın, adam çok önemli bir şey anlatıyormuş gibi yapar sanarsın, meselenin
aslında önemli bir şey olmadığını anlarsın.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Bu tarz şeyler var. Mesela hocalar öğrencilerin yanında bile diğer hocaları eleştirebiliyorlar.
Diyor ki “şu hoca şöyle ders anlatıyor, şu hoca böyle ders anlatıyor” diyor. Aslında o hoca kötü
ders anlattığından değil, sırf onu kıskandığı için böyle bir şey yapıyor.” (Teoman Bey, Prof. Dr.,
Fen Bil.).
“Daha çok ilgilenip onun açıklarını ortaya çıkarmak, acımasızca eleştirmek için daha çok dikkat
ediyor.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Senin benden yayının fazlaysa, projen fazlaysa, buna kesin bir kulp aradığı için, eleştirdiği için,
adını kıskançlık koyamadığı için farklı maddeler koyuyor.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Eminim senin önünde 10 kişi daha vardır. İşte sen al diye ham puana göre verildi. Neden net
puana göre verilmedi diye eleştiriler falan diye orada böyle bir anda çıkışması açıkçası bildiğiniz
kıskançlık belirtisiydi.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Dikkat çekici oluyor, yorum yapıyor ama bana kalırsa çok mantıklı olması gereken şeyi yapan
birine, mesela durduk yere yapılan bir eleştiri gibi, meyve veren ağaç taşlanır derler. Aslında hiç
alakasız eleştirilecek bir şey yok ortada. Ama adamın yaptığı ortaya koyduğu şeyi eleştiriyor ve
97
ben mesela çoğu zaman eleştirilecek bir şey görmediğim bir şey bu ya.” (Mümtaz Bey, Dr. Öğr.
Üyesi, Sos. Bil.).
“Çünkü dediğim gibi hem bir şey yapmıyorsunuz hem yapanları eleştirmeye başlıyorsunuz. Bu
eleştirme sadece kendi içinizde kalmıyor yani kendi kendinize monoton bir şekilde
yapmıyorsunuz, bir ortama çıktığınızda bunu ortaya atıyorsunuz ve başka insanları da bunun
nezdin de bir şekilde karalamaya başlıyorsunuz.” (Ertuğrul Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Normalde kendi yaptığı işler daha kötü. Başkasını eleştirmeyen adamlar bir anda senin işini
eleştirip yerden yere vurma noktasına geliyor. Özellikle aynı alandaysan.” (Toprak Bey, Öğr.
Gör., Fen Bil.).
Ertuğrul Bey değersizleştirmenin de kıskançlığın açık bir göstergesi
olabileceğini ifade etmiştir. “Bazı hocalar akademik alanda ilerleyemedikleri zaman
ilerleyen insanlara karşı işte yayınladıkları makaleler olsun, gittikleri konferanslar
olsun, yaptıkları çalışmalar olsun bunların hep değersizlikleri üzerinden saldırıyorlar.”
(Ertuğrul Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.). Bunun yanında bahane bulmayla ilgili ise, “Çalışan
insanların yaptığı çalışmalara bir kulp bulmaya başlarsınız.” (Ertuğrul Bey, Arş. Gör.,
Sos. Bil.) şeklinde görüşlerini belirtmişlerdir.
1.2.2. Örtük/Pasif Ortaya Çıkışı
Akademik ortamlarda kıskançlığın ortaya çıkışında örtük olarak ortaya
çıkmasına dair; kıskançlığın örtülü düzeyde gerçekleşmesi, düşmanca bakma, ironi
yapma/alay etme, aşağılama/ küçümseme, zor duruma düşürme, başkaları tarafından
yönlendirilme gibi konular yer almaktadır.
Serhat Bey kıskançlığın örtük bir şekilde gerçekleşebileceğini vurgulamıştır.
Bununla ilgili ifadesi şu şekildedir; “Kıskançlığın şöyle bir özelliği var aslında.
Kıskançlık olgusu sevimsiz olması nedeniyle ve insanlar tarafından da olumsuz
bakılması sebebiyle daha çok örtülü düzeyde gerçekleşmektedir. Yani hiç kimse çıkıp
ben seni çok kıskandım ya bundan dolayı sana böyle davranıyorum demez ama gizliden
gizliye, düşüncede, zihinde kalmış ya da örtülü kalmış bir sürü ilişkiler onun etkisiyle
ortaya çıkıyor ama insanlar açıkça bu kıskançlıktan dolayı ortaya çıkıyor demiyor.”
(Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
Duygu Hanım ve Mümtaz Bey düşmanlık yapmanın da kıskançlığın
göstergelerinden biri olduğunu söylemişlerdir:
“Akademik ortamlarda nasıl çıkar. Karşının sana karşı kıskançlığını nasıl olduğunu fark etmem
açıkçası durduk yere düşmanlık yapmasıyla ortaya çıkıyor. Mesela senle hiç alakası olmayan bir
98
konuda benim adımı duyuyorum, hiç alakam yok, adam benim adımı sarf ediyor ya da başkasının
adını söylüyor.” (Mümtaz Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Tanımadığınız insanlar bile sizin hakkınızda bir sürü ön yargılara sahipse birilerinin bunu
tetiklediğini fark edersiniz. Hiç dostça olmayan düşmanca bakışlar değil mi? Selam vermemeler
gibi.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil).
Sosyal ortamlarda insanlarla alay ederek kıskançlığını gösteren kişilerin
olduğunu vurgulayan Ender Bey “…kalabalık bir ortamda sizin daha önce yaptığınız
bir çalışmaya atıfta bulunarak ironi yapıyor, oradan anlıyoruz.” (Ender Bey, Prof. Dr.,
Sos. Bil.) şeklinde ifadede bulunmuştur.
İnsanların yaptığı çalışmaları vurgulayarak onları küçümsemesi ve kötü duruma
düşürmesi de yine kıskançlığın göstergesi arasında sayılabilir. Aşağıda bazı
akademisyenlerin ifadelerine yer verilmiştir:
“Bu adam “Doçent olacak adam mıydı?”, bu adam da doçent olduysa dünyadaki herkes doçent
olur. Seni küçümsemesi.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Çünkü bir insanı mahcup etmenin, küçük düşürmenin en kolay yolu toplu bir ortamda ona
kötü bir şey söylemek, onu kıskaca almak, sıkıştırmak veya bilmediği bir konu hakkında soru
sormak veya yaptığı bir hatayı yüzüne vurmak gibi işte.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos.
Bil.).
“Veya yaptığı zaman ‘aa o da çalışma mıymış?’ gibisinden küçük görüyor. Söylediğim gibi işte
etik kuruldur, ne biliyim bizde çok yani bizde böyle anket usulü çalışmalarda illaki birine muhtacız
yani.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
“Bölüm kurullarında ya da akademik ortamlarda karar almayı zorlaştırabilir. Kıskanan hoca olarak
kıskanılan kişiyi her koşulda kötü duruma düşürmeye çalışacaktır yani. Bu her anlamda. İdari ya
da akademik anlamda söylüyorum.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
Başkaları tarafından yönlendirilmek de kıskançlığın gizli göstergelerinden
biridir. Bununla ilgili Saadettin Bey “Birileri tarafından yönlendirilerek.” (Saadettin
Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.) ifadesini kullanmıştır.
Sonuç olarak, akademik örgütlerde kıskançlığın ortaya çıkışı iki şekilde zuhur
etmektedir. Bunlarda birincisi, kıskançlık kendini açıkça gösterebilmektedir. Örneğin
karşıdaki kişiyi yıkıcı bir şekilde eleştirerek kıskançlık kendisini gösterebilmektedir.
İkincisi ise, bazen de kıskançlık kendisini örtük olarak gösterebilir. Misal, karşıdaki
kişiyi küçümsemesi, aşağılaması veya zor duruma düşürmesi gibi kıskançlık ortaya
çıkabilir. Kıskançlık açıkça ortaya çıkması bir nevi iyi olabilir. Kişi bunu fark ettiğinde
tedbirini ona göre alacaktır. Ama örtük bir şekilde ortaya çıkan kıskançlıklara karşı
insan savunmasız kalabilir ve kıskançlığa maruz kalan insan daha çok zarar görebilir.
99
1.3. Kıskançlığın Göstergeleri
Kıskançlığın göstergeleri arasında görülen “Kişisel Göstergeler” ve “Akademik
Göstergeler” alt temaları “Kıskançlığın Göstergeleri” teması altında birleştirilmiştir
(Şekil 7).
Şekil 4.5. Kıskançlığın Göstergelerine İlişkin Kavram Haritası
1.3.1. Kişisel Göstergeleri
“İletişim Problemleri”, “İtibarsızlaştırma” ve “Ayrışma” alt temaları “Kişisel
Göstergeler” alt teması altında birleştirilmiştir.
1.3.1.1. İletişim Problemleri
İletişim problemlerinin alt kategorisini “Beden Dili/Sözsüz İfadeler” ve “Sözlü
İletişim/İfadeler” oluşturmaktadır.
Beden Dili/Sözsüz İfadeler
Beden dili/sözsüz ifadeleriyle ilgili katılımcılar tavır ve davranışlar, beden
diliyle, davranış kaynaklı, yüksek ego, öfkelenme, beraber olmaktan kaçınma,
başarısızlığa sevinme gibi konulardan bahsetmişlerdir.
Kıskançlığın göstergelerinden biri de beden diliyle kıskançlığın karşıya
yansıtmasıdır. Aşağıda bazı akademisyenlerin ifadeleri yer almaktadır:
100
“Çok açık anlaşılmaz, biraz beden diliyle anlaşılabilir. Ben bu konuda beden dili, iletişim
çalıştığım için. Mesela bir toplantıda veya senatoda bir görüş açıklıyor. Karşı görüş biri cevap
veriyor. Orda biraz yorumlayabiliyorsun.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Direkt değil mesela bakışlar, bedensel olarak gidelim veya işte herhangi bir söylemle, sözlerle
veya buranın yöneticisiysen herhangi bir kurum ve sen çalışanıysan mesela.” (Ekin Hanım, Doç.
Dr., Sos. Bil.).
“Çok kolay fark ediliyor. Bir bakış, bir mimik, bir göz süzme ondan sonra. Bunlar tabi sessiz
olanları, yani şey olarak nasıl diyeyim açığa çıkma anlamında...” (Rana Hanım, Dr. Öğr. Üyesi,
Sos. Bil.).
“Var olduğunu nasıl anlarım. Belki üçüncü göz olarak bir ortamda gözlem yapılabilir o şekil.
…ortada bir kıskançlık olduğunu anlıyorsun yoksa az önce bahsettiğim o mimikler, hareketler ne
bileyim göz süzmeleri vesaire falan gibi şeyler belki de kıskançlık değildir.” (Rana Hanım, Dr.
Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Yani insanlar ben seni kıskanıyorum demezler. Dolayısıyla bunu daha çok beden dili dediğimiz
olayla anlıyoruz yani beden dillerinden ve davranışlarından anlıyoruz.” (Sema Hanım, Dr. Öğr.
Üyesi, Sağ. Bil.).
“Ha direk ifade etmiyorlar ama tabi beden dilleriyle anlıyorsunuz onu ya mimikleriyle
tavırlarıyla, kinayeli konuşmalarla, öğrenciler senden çok konuşuyor, öyle miymiş? falan gibi
yaklaşımlarla, kinayeli konuşmalar ve davranış boyutuyla anlıyorsunuz.” (Sema Hanım, Dr. Öğr.
Üyesi, Sağ. Bil.).
“Yoksa çok da açık ifade etmiyor tabiî ki ben seni kıskanıyorum diye açık açık da oturup herhalde
hiç kimse bu duygunu paylaşmaz ama gerek beden diliyle olsun bunu anlatıyor, yüz ifadesiyle
olsun ya da dediğim gibi…” (Halime Hanım, Öğr. Gör., Sağ. Bil).
Kıskançlık kendini bazen davranışlarla, bazen de hareketlerle gösterebilir.
Bununla ilgili katılımcı görüşleri şu şekildedir:
“Yani akademik ortamda kıskançlık ve kıskançlığın oluşturmuş olduğu davranış modellerini çok
sıklıkla gördüm. Bizzat kendim de yaşadım.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Hakikatten öyle insan kıskanıyor, çıldırıyor gelip de sana bir şey diyemiyor yapamıyor. Burası
şeyin ahırımı? Toplantıya katılmıyor, gıcık gıcık hareketler yapıyor.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos.
Bil).
“Davranışlardan kıskançlığı gözlemleyebiliriz verilen tepkilerden gözlemleyebiliriz ya da
genellikle şey olabilir.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“İnsan davranışları bizim için önemlidir. Özellikle mesela toplantılarda veya işte
akademisyenlerin bir araya geldiği ya da günlük gündelik yaşantımızda karşılaştığımızda bir
çalışma içerisinde bulunduğumuzda kıskançlığı gözlemliyorum.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos.
Bil.).
“Kıskançlık davranışa yansıyor.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Davranışlarıyla ifade edebilir herhalde. Yani ya çok fazla iyi de davranabilir ya da çok soğuk
da davranabilir hani ama şey de çok iyi davranan da olabiliyor açıkçası.” (Eylem Hanım Dr. Öğr.
Üyesi, Sos. Bil.).
“Dönem arkadaşı olan araştırma görevlileri arasından birisi yardımcı doçent oldu ve davranış
değişikliği olduysa ben bundan sonra hocayım deyip ona göre davranış değişikliğine gittiyse o
101
zaman araştırma görevlisi olarak devam eden bireylerde kıskançlık gelişebilir.” (Derin Hanım, Dr.
Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Valla dediğim gibi bu tür söz ve eylemlerde görüyoruz zaten.” (Ertuğrul Bey, Arş. Gör., Sos.
Bil.).
Öğretim elemanlarından Sema Hanım, kıskançlığın göstergeleri arasında
öfkelenmenin de olacağını “…çok basit bir konuda parlamalar öfke nöbetleriyle karşı
karşıya kalıyoruz ve kişilerin duygularını ifade etmelerini bilemedikleri için
muhtemelen.” (Sema Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.) cümlesiyle anlatmıştır.
Egosu yüksek olan akademisyenlerin kıskançlık göstergelerinin yüksek
olabileceğini Ekin Hanım ve Halime Hanım şu şekilde söylemişlerdir:
“O vurgu egonun vurgusudur.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Egosu yüksek insanların daha fazla kıskançlık yaşadığını düşünüyorum.” (Halime Hanım, Öğr.
Gör., Sağ. Bil.).
Serhat Bey kıskanç kişilerin kendini geriye çekmesi veya ortamdan kaçınmasıyla
da kıskançlığın anlaşılabileceğinden bahsetmiştir. “Onunla beraber olmaktan kaçınma,
iletişim kurmama, selamlaşmama davranışsal olarak ortaya çıkabilir sanki.” (Serhat
Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
Son olarak da karşıdaki kişi herhangi bir başarısızlığa seviniyorsa bu da bir nevi
kıskançlığını yansıtmaktadır. Bununla ilgili olarak Şevval Hanım “Başarısızlığa
seviniliyorsa bir yerde o kıskançlık belirtisidir.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.)
şeklinde düşüncelerini ifade etmiştir.
Sözlü İletişim/İfadeler
Sözlü iletişim/ifadelerine ilişkin katılımcılar aşırı tepki verme, üstten
konuşmalar, aşağılayıcı ifadeler, iğneleyici konuşma, takdir etmeme, tebrik etmeme,
beğenilmeme, konuşmanın değişmesi, dedikodu gibi konulara değinmişlerdir.
Kıskanç kişinin tavrı, tutumu, davranışları kıskandığı kişiye karşı
değişebilmektedir. Kıskançlık kendini bu şekilde gösterebilmektedir. Bununla ilgili
olarak bazı katılımcı ifadeleri aşağıda yer almaktadır:
Diğerlerine göre daha erken kazanıverince insanların tavrı değişiyor.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos.
Bil).
“Sürekli ilişki halinde olduğunuz, diyalog halinde olduğunuz samimi bir arkadaşınız akademik
yükselme olduktan sonra size olan tavırları, konuşmaları değişmekte ve eski samimiyetten eser
kalmamaktadır.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
102
“…arka planda duyduklarınız, tavır ve davranışlarında aslında onun kıskanıldığını ve bu yüzden
aslında sizin yaptığınız takdir edilesi çalışmaların çok takdir edilmediğini, içten içe nereden çıktı
bu adam başımıza denildiğini görüyorsunuz, bunlar oluyor.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Beden dilinden anlaşılabilir. Ben insanları gözetlerken iki kişi karşı karşıya geldiği zamanki
tavır ve davranışlarından anlayabilirim.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil).
“…arkadaşları arasında bir hoşnutsuzluk yaratıyor yani onlara karşı tutumu değişiyor veya yurt
dışında ya da diğer bölümlerdeki insanlarla çalışma yaparken merak ediyor, sen ne yapıyorsun.”
(Tamer Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Akademik ortamda kıskançlık nasıl işte hal tutum davranış dedim ya benim araştırma görevlime
karşı veya benim samimi olduğum bir arkadaşa karşı mobing.” (Tamer Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“O insanların hareketleri sizi rahatsız ediyor ve buna karşı tedbir almak zorunda kalıyorsunuz.
Bu çok önemli bir şey. Bu gerçekten karşı tarafın kıskançlığı hastalık boyutuna varıyor.” (Teoman
Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Ayağını sürüklüyor. Geçerken ayağını ile tak tak tak vura vura geçiyor. ‘Bu ne demek?”
(Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Yine bu tür kıskançlıktan kaynaklanan davranışlara kadar gidebiliyor.” (Cavit Bey, Doç. Dr.,
Sağ. Bil.).
“Tavırlardan fark ediyorum.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Bu tarz yapılardan bu tarz tavırlardan, söylemlerden, eylemlerden direkt zaten algılıyorsunuz.
Yani bu çok net size bangır bangır aslında kendini gösteriyor.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Yüzüne söylenmese de insanda bu hal ve hareketlerden tavırlardan çok bariz hissediliyor.”
(Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
“Yani bana gösterilen tavrın kıskançlığın ya da engellemelerin de bu sebeple yapıldığını
düşünüyorum.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
Aşırı tepki vererek kişi kıskançlığını sergileyebilir. Bu şekilde de kıskançlık fark
edilebilir. Aşağıda bazı akademisyenlerin ifadeleri verilmiştir:
“Olay şöyle oldu: hoca dipnot tekniğinin en güzelinin kendi kullandığını iddia etmesine aşırı tepki
göstererek odasından kovdu.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Onun görüşüne cevap verirken biraz duygusallık da ekleyerek çok aşırı tepkiler verebilirim. Bu
aşırı tepkiler aslında o kişinin bu kadar tepki vermemesi gerekirken, eşdeğer bir tepki verilmesi
gerekirken bunu şişirip olayı farklı boyutlara koyuyorsa ve onu kontrol edemiyorumdur zihnim
bunu kıskançlık da destekleyerek ateş diyebilir.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“İşte onunla beraber hayırlı olsun veya mutlu olmasını falan bekliyorsunuz. En yakınsın yani
biliyorsun falan ama şöyle bir tepkiyle karşılaşıyorum. Kıskançlık belirtileri işte.” (Eylem Hanım
Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
Ekin Hanım kıskançlığı şu şekilde “…konuşuyorken iğneleme yapmasından…”
, “…işte aşağılayıcı şekilde, işte ben bunu başardım, benli cümlelerden.” ve “üstten
konuşmalardan anlıyorsunuz.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.) fark ederken, Ceyda
Hanım “Yani şöyle aynı ortamda bulunduğun zaman çeşitli iğneleyici
103
sözlerle anlayabilirsiniz.” (Ceyda Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.) şeklinde fark
ettiklerini belirtmişlerdir.
Ekin Hanım ve Sema Hanım ortada başarılı bir çalışma olduğu zaman tebrik
edilmemelerinin tam aksine kendilerinden bahsederek umursamazca tavır
göstermelerinin de kıskançlık göstergesi olabileceğini ifade etmişlerdir:
“Hayırlı olsun tebrik ederim yerine, ‘aaa biz de vereceğiz, gibi biz de yapacağız, hazırlıyoruz,
asistanım yapıyor’ falan filan yani. Bi hep üste çıkma var, zeytinyağı modeli.” (Ekin Hanım, Doç.
Dr., Sos. Bil.).
“Özellikle yani bir bakışı, mimiği, iyi bir şey yaptığı zaman onu tebrik etmemesi, hayırlı olsun
dememesi davranışlarıyla umursamaz görünmesi gibi yaklaşımlar yani. Daha çok beden dili ve
davranış faktörleriyle anlıyoruz. Yoksa insanlardan ben seni kıskandım demelerini beklemiyoruz
tabi ki. Bunu da okuyabilmek önemli.” (Sema Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
Kıskançlık duyduğu akademisyeni asosyal olarak nitelendirmenin de yine
kıskançlık göstergesi olabileceğini Ender Bey ifade etmiştir; “Akademik çalışmayı çok
yapan kişiler, asosyal olarak nitelendiriliyor “bununla hiçbir şey konuşulmaz deniyor”.
İnekliyor, inekleyip durma diyor.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
Araştırmaya katılan öğretim elemanlarından bazıları kıskançlığın göstergeleri
arasında konuşmanın değişmesi olduğunu söylemişlerdir:
Kişi kendi içerisinde yaşamıyor, bunu bir şekilde yansıtıyor. Davranışlarında olsun
konuşmalarında olsun ve yahut da kurum içerisinde ya da dışarısındaki insanlarla olan
iletişimlerinde olsun bu bir şekilde zaten onun bilinmesini de istiyor, mesaj vermek istiyor. Hani
bana göre o yüzden anlaşılabiliyor ve kişinin dışındaki kişiler tarafından da anlaşılabiliyor belki
kıskanılan kişiye bunu iletebilir.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Çok bunlarda ahkâm kesmem ama işte kurulan cümlelerin tonlaması bile bir kıskançlığın olup
olmadığı hissini doğrudan verebiliyor.” (Toprak Bey, Öğr. Gör., Fen Bil.).
“Kıskanılan akademisyen, onun olmadığı ortamlarda sürekli aleyhinde konuşulmakta. Buradan
da anlamaktayız ki o akademisyen kıskanılmakta.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
Kıskançlık göstergeleri arasında dedikodu da bulunmaktadır. Bununla ilgili
katılımcı görüşleri aşağıda verilmiştir:
“Dedikoduyu haliyle kıskançlığın karşıdaki kişiyi itibarsızlaştırmak için dedikodusunu
yapıyoruz. Her yerde onu kötülüyoruz, dedikodu bu işin yanında gidiyor.” (Serhat Bey, Prof. Dr.,
Sos. Bil.).
“Kıskanan kişinin kıskandığı kişinin aleyhinde arkadan, orada burada konuşmalarından
anlayabiliyoruz.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“İşte dedikodunuzu yapar.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“… onun hakkında dedikodu bile yapabiliyor.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
104
“Sonra arkadaşlarınıza dedikodular vasıtasıyla sizi kötüler, sonra sizin mesleki olarak yetersiz
olduğunuz kanısını insanlarda oluşturmaya çalışır.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Ya da malum bunu adı resmiyette dedikodu ama bir şekilde hakkında dedikodular dönüyorsa
orda ortaya çıkacaktır zaten.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Hani kıskançlığını bu şekilde daha iyi yakından tanımak, daha iyi yaklaşmak, ona ulaşmak adına
o şekilde de olabiliyor. Veya işte ne yapar, kendini geri çeker dışarıdan başkalarına anlatır mesela
o da olabiliyor senin haberin yok tabi dedikodu tarzında da kıskançlığını gösterebilir.” (Eylem
Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Ya başkasına olan kıskançlık ya rahatsız olan taraf bunu belirttiği zaman ortaya çıkıyor genelde.
Yani bana bak bunu yapıyor ki işin içine maalesef dedikodu boyutu da girmeye başlıyor, oradan
alıyor işte. O ona, bana şunları yapıyor, bunları yapıyor diyor. Neden yapıyorsun diyorsun, soru
işaretleri var ortada. E arkasında muhtemelen diyoruz ki kıskançlık noktasına gelebiliyor.” (Toprak
Bey, Öğr. Gör., Fen Bil.).
Kıskanç kişiler kıskandığı kişi hakkında gizliden gizliye konuşup, kötü şeyler
anlatabilmektedir. Burada da yine kıskançlık kendini gösterebilmektedir:
“Benim yüzüme karşı olmadı, ama arkamdan açıkçası olabilir. Niye olmasın bence ama tabi bunu
kimi mesela gizli gizli yapıyor, kimi mesela açık açık yapıyor. Benim de gözlemlediğim bunun
genelde gizli. Kendisi yüzüne, işte yüzüne karşı bir şey yapmıyor ama başkalarına karşı işte
konuşabiliyor gibi. Akademik teşvik örneğinden, en basit olarak söyleyebiliriz yani.” (Eylem
Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Bir hastanın bir diğer hekim ile sorun yaşadığı zaman her hekimle sorun yaşadığında aynı bölüm
içerisinde o hasta bir şekilde diğer hekime ulaşıyor veya diğer hekim o hasta ile karşılaşıyor ve
bunu dillendiriyor. Daha sonra işte şuna gitmiş de böyle böyle bir sorun yaşamış tarzında, böyle
bir şey olabilir.” (Ceyda Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
Onun hakkında, onun iyi olduğu çevresine gidip kötü şeyler söyleme olabilir ya da ne bileyim
bölüm başkanına gidip işte o şöyle şöyle yapıyor işte falan deyip onu kötüleme olabilir.” (Rana
Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
Sonuç olarak, kişisel göstergelerde sözlü ve sözsüz ifadelerle kıskançlık
görülebilmektedir. Sözsüz ifadeler olarak kıskançlık beden diliyle veya davranışlarla
kendisini gösterirken, sözlü ifadeler olarak ise tavır, konuşmalar veya dedikodularla
kendini gösterir. Akademik ortamlarda rekabetin ve hırsın aşırı olması akademisyenler
arasında kıskançlığa dönüşebilmektedir. Böylece kıskançlıkta kendisi sözlü ve sözsüz
ifadelerle gösterebilmektedir.
1.3.1.2. İtibarsızlaştırma
İtibarsızlaştırmaya ilişkin olarak akademisyenler iftira, açık arama, şikâyet etme
gibi konulara değinmişlerdir.
105
Kıskanç kişi, sırf karşıdaki kişi itibarsızlaştırmak için ona karşı kıskançlığını iftira
atarak, çamur atarak, eksiğini bularak ve açığını arayarak gösterebilir. Aşağıda bazı
akademisyenlerin ifadeleri yer almaktadır:
“Başarılı olmuş ‘o kişiye göre başarılı olmuş’ kişinin eserlerine karşı veya yaptıklarına karşı hani
bir kötüleme kampanyası başlatıp bunu daha da ileriye götürüp iftiralara atmalar.” (Cavit Bey,
Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Yaptığı işlere çamur atma gibi ifadelerde bulunuyor.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“İşte şöyle söyledim, bana böyle karşılık verdi ya da işte benim söylediğim şeyi yapmadı ya işte
ben öyle söyledim o başka türlü yaptı vesaire tarzında veya bazen çamur atmak diyorum ben ona
çamur atmak tarzında oluyor mesela.” (Ceyda Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Sürekli bir eleştiri ve değersizleştirme çabaları olabiliyor. Bu sayede hani bazı insanların yaptığı
çalışmalara o şekil de çamur atabiliyorlar, bazılarında öyle bir kıskançlık var.” (Ertuğrul Bey,
Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Toplu ortamda benim kendi tecrübelerimden de söyleyebilirim, karşıdakinin açığını yakalama
çabası. En çok fark ettiğim bu oluyor genellikle.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“En ufak bir açığın üzerinden hemen çok yakın görünüyor olsalar bile normalde canım ciğerim
pozisyonundaki insanlar arasında bile kıskançlık bir defa girmişse damar olarak, o zaman onu
bozma, laf söyleme, rezil etmeye çalışma, eksikliğini vurgulama gibi hareketlerle fark
edilebilir.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Yaptığına kulp bulmaya çalışırsın, ötekinin yaptığının eksiğini görmeye çalışırsınız ama onun
yerine özellikle yurt dışında eğitim görmüş insanlarda ben çok fazla görmeye başladım.” (Ertuğrul
Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
Karşıdaki kişiyi aşağıya çekmek veya itibarsızlaştırmak için onunla ilgili
şikâyetler ederek veya ettirerek kıskançlığını bu şekilde sergileyebilmektedir. Bazı
katılımcıların konu ile ilgili görüşleri aşağıdaki gibidir:
“Bir hasta, ameliyat etmiş olduğunuz ya da tedavi etmiş olduğunuz ya da size muayene olmuş olan
bir hasta gider sizi şikâyet eder, birileri tarafından ettirilir. Ancak işte bu sonuçlarıyla ortaya
çıkar.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Bir süre sonra isimsiz imzasız dilekçeler gelmeye başladı şeye. Sağlık Müdürlüğü üzerinden
devlet hastanesi başhekimliğine. Soruşturmayı yapıyorsunuz, bakıyorsunuz yani abuk sabuk
iftiralar, suç atmalar filan.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Doktora yaptığım zamanlar. Doktoraya farklı bir ile gitmek yasaktı o zaman. Kıskançlıktan
dolayı sizi şikâyet edebilirler, izin alıyor musun falan şeklinde rektörlük bunu duyarsa sıkıntı
olur.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Bunlar zamanla birbirlerini şikâyet etmeye başlarlar, işte birbirlerine zarar vermeye başlarlar,
ondan sonra haklı ya da haksız olarak birbirlerini sağda solda eleştirirler.” (Teoman Bey, Prof.
Dr., Fen Bil.).
“Bununla ilgili biz böyle çok şikâyetler aldık. Ne bileyim işte ya da sizinle ilgili olmaz da size
diyor ki “sizin orada bir hoca var” diyor, bize diyor, şöyle şöyle anlattılar diyorlar.” (Teoman Bey,
Prof. Dr., Fen Bil.).
106
“Kıskanılan kişinin kurumumuzda da aynı şekilde başka bir dekanlık boyutuna gidip de şikayet
etme, ondan sonra olayları da sık sık yaşanıyor veya işte her toplantıda, akademik toplantıda da
zaten bunun örneklerini de görebiliyoruz. Somut örneği çok fazla hani devamlı yaşadığımız
şeyler.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Şöyle anlarım, kendi pozisyonumdan dolayı mesela kendi asistanlarımın gelip burada birbirlerini
şikâyet etmelerinden hani anlayabilirim.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Yani bunları zaten gözlemliyoruz. Sürekli BİMER’e veya CİMER’e şikâyet etmeler…” (Cavit
Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Yani ben şuradan anlaşılacağını düşünüyorum. Şimdi işini doğru yapmasına rağmen sürekli bir
hata bildirimi, sürekli bir şikâyet bildirimi varsa…” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Geçerli bir sebep olmadığı halde bir masanın yüzlerce şikâyet dilekçesiyle dolmasının tek sebebi
akademik kıskançlık, çekememezlik.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Üniversitede olmaması gereken, akademide olmaması gereken şeyler çok fazla ön plana
çıkartılıyor. Çok fazla kavga var haberlerini alıyoruz bütün bölümlerde. Hocalar hocaları şikâyet
ediyor, hocalar öğrencileri şikâyet ediyor, öğrenci hocayı şikayet ediyor. Bu şekilde bir döngü
var. İdari kadroda bu durumdan şikâyetçi çünkü önlerinde dosyalar yığılmış sadece şikâyetler var.
O ona soruşturma açıyor, o ona açıyor. Bu tarz şeyler, o da işlerin biraz ilerleyişini engelliyor bir
de şikâyet işi şey gibidir sonu olmaz. Ben seni şikâyet ederim sen bunu duyarsın beni şikâyet
edersin sonra senin iyi olduğun öğrenci vardır onu şikâyet ettirirsin ben bir tane öğrenci bulurum
seni şikayet ettiririm, böyle bitmeden sürekli dönüyor.” (Ertuğrul Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Öğretim görevlisi nasıl bina sorumlu yardımcısı olabilir diye şikâyet edilmişim. Yardımcı doçent
tarafından o bile kıskançlık vesilesi olabilir.” (Halime Hanım, Öğr. Gör., Sağ. Bil.).
Sonuç olarak, kıskançlığın kişisel göstergelerden biri de itibarsızlaştırmadır.
Burada insanlar karşıdaki kişiye iftira atarak, açık arayarak veya şikâyetler ederek
karşıdaki kişinin itibarını zedelemek istemekte ve onu başkalarının gözünde
değersizleştirerek kıskançlığını göstermektedir.
1.3.1.3. Ayrışma
Kendileriyle aynı ideolojik ya da benzer görüşlere sahip olmayan öğretim
elemanları diğerleriyle ayrışmakta ve böylece kıskançlık ortaya çıkabilmektedir. Serhat
Bey bunu şu şekilde ifade etmiştir:
“Artı ben şöyle düşünüyorum. İdeolojik olarak, karşıt gruplar arasında çok çıkıyor. İdeolojik
bahanesiyle veya ideolojinin bahanesiyle kıskançlıklar kendisini gösterebiliyor. Çünkü ters bir
ideolojiye sahip insanlar iyi bir iş yapabilir mi? Bana göre yapamaz diye düşündüğüm için.
Bunların yaptıklarını önemsemiyorum. İdeoloji, siyasal gruplaşmalar önce rekabeti sonrasında da
kıskançlığı da beraberinde getirebilir.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
Sonuç olarak, akademik ortamlarda kıskançlığın kişisel göstergelerinden
sonuncusu ayrışmadır. Ayrışmada insanları belli ideolojilere veya belli gruplara ayırarak
taraf tuttuğu, gurubun iyi olmasını istemesi ve karşının iyi olmasını kıskanması şeklinde
107
kendini göstermektedir. Özellikle akademik ortamlarda sen şucusun veya bucusun
diyerek çok fazla ayrışmanın olduğu gözlemlenebilir.
1.3.2. Örgütsel Göstergeleri
“İş” ve “Örgütsel İmkânları Paylaşmama” alt temaları “Örgütsel Göstergeler” alt
teması altında birleştirilmiştir.
1.3.2.1. İş
İşe ilişkin katılımcılar taklit, dalkavukluk yapma gibi konulara değinmişlerdir.
Bir akademisyen, kıskançlığını karşıya başkalarının yaptıklarını taklit ederek
gösterebilmektedir. Bazı akademisyenlerin görüşlerine yer verilmiştir:
“Kıskanılan adam daima taklit ediliyor.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Bizden böyle samimi bir şekil de öğrenip hiç çalışmadan hatta gelip bize sorarak aynı projeyi
veya farklı bir versiyonunu yaptıklarını gördüm.” (Ziya Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Spor Bil.).
“Kendini yeterli konuma getirebilirsin. Arkadaşlar onu yapmak yerine bizden görerek yapıp,
bizden kıskanarak yapmayı tercih ediyorlar. Yani kısaca bizi taklit ediyor.” (Ziya Bey, Dr. Öğr.
Üyesi, Spor Bil.).
Saadettin Bey dalkavukluk yapanların yükselmesinin hızlı olabileceğini
belirtmiştir. Bu şekilde de kıskançlık kendini gösterebilir; “Genellikle kıskançlığı olan
kimselerde de çeşitli yerlere dalkavukluk yapma alışkanlığı vardır, nerelere de
dalkavukluk yapacağını bildiği için çabuk yükselme sağlayabilir.” (Saadettin Bey,
Prof. Dr., Sağ. Bil.).
1.3.2.2. Örgütsel İmkânları Paylaşmama
Örgütsel imkânları paylaşmamaya ilişkin akademisyenler ders vermeme, öğrenci
vermeme, engelleme, yapılanları onaylamama, etik şikâyetler gibi konulardan
bahsetmişlerdir.
Ekin Hanım örgütsel imkânları paylaşamamak için kıskananlar kıskançlığını
ders vermeme veya öğrenci vermeme şeklinde sergileyeceğinden bahsetmiştir. Bununla
ilgili ifadesi “Ben yönetici ve senin amirinsem bunları bunları sana dayatırım veya işte
tez öğrencisi vermeme gibi ya da işte yüksek lisans doktora dersi vermeme gibi verirse
bile sınırlı verme gibi ya da başka fakültelere gönderme gibi ya da başka bölümlere
gönderme gibi kendi bölümünde değil de 10 saati dolduracak ya doldursun ama nasıl
doldurursa doldursun.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.) yer almaktadır.
108
Örgütsel imkânları paylaşmamak için kıskanılan kişiye karşı değişik engellemeler
yapılarak kıskançlık gün yüzüne çıkabilmektedirler. Aşağıda bazı katılımcıların
görüşlerine yer verilmiştir:
“En üst düzeyde yani kadrosu engellenebilir, önü kesilmeye çalışılabilir, soruşturmalarla
cezalarla yıldırılabilir yani. Mobing en büyük sonuçtur.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Onun önünü açacak, reklamını yapacak, onu daha öne çıkaracak, beni daha çok kıskandıracak
olaylara sahip olmasını, imkânlara sahip olmasını istemem.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“…ben bunun arkasını söylüyorum yorumluyordum. Neden başaramayayım. Kendime
inanıyordum. Yorulmaya değmez denmesini ben kıskançlığa yorumluyordum. Onların yapamıyor
olması ve benim Ankara'ya gidip gelmem onlar için bir kıskançlık olduğunu düşünüyorum. Daha
sonra ben engellenmeye çalışıldım.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Hani bir şekilde bir kıskançlık sonrası onu engelleme çabaları olarak görebilirim.” (Cavit Bey,
Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Orada da çok haksız bir şekilde sadece onu engellemek boyutuyla yapılmış...” (Cavit Bey, Doç.
Dr., Sağ. Bil.).
“…onu engellemek yani çalışmalarını mesela yaptığı işlere çamur atma gibi ifadelerde
bulunuyor.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Yani elinden geldiği kadar işte sizin önünüzü kesmeye çalışır, sizin ilerlemenize engel olmaya
çalışır…” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Bunların daha fazlası işte, o hocanın yaptığı gibi, kıskandığın adamın işlerine ket vurma
olabilir.” (Rana Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Seni engellemeye çalışıyor. Ya da senin hakkında olumsuz konuşuyor, dedikodu çıkartıyor. Hatta
senin işlerini engellemeye çalışıyor. Ders olabilir, görevlendirme olabilir ya da MYO da
yaşanabilecek bütün işlerde senin önüne ket vurmaya çalışıyorlar. Yani seni engellemek için
elinden gelen her şeyi yapıyor, iletişime yansıyor, iletişimi kesiyor, ne bileyim iletişimi daha farklı
hale getirebiliyor, kötü davranıyor, seni başkalarına kötülüyor bu tür kıskançlık fark
edilebiliyor.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil).
“Etik kurulda anabilim dalı kararıyla ilgili anabilim dalında herkese bunu anlatmamız lazım.
Diyebilir ki yarın birisi benim çalışma yapmamı istemeyen birisi, ben buraya imzalamıyorum
diyebilir.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
Cavit Bey, etik şikâyetlerinde kıskançlık göstergesi olduğundan şu ifadelerle
bahsetmiştir; “İşte şikâyetlere mesela etik şikâyetler gibi mesela çok sık yaşıyoruz.” ve
“Veyahut da bir kişinin mesela etik kurula şikâyet etmesi olayı vardı.” (Cavit Bey, Doç.
Dr., Sağ. Bil.).
Sonuç olarak, kıskançlığın örgütsel göstergeleri ikiye ayrılmaktadır. İlki, işle ilgili
göstergelerdir. Bunlar yapılan işin taklit edilmesi şeklinde kıskançlık ortaya
çıkmaktadır. İkincisi ise, örgütsel imkânları paylaşmama ile ilgilidir. Burada ise, yapılan
çalışmaların engellenmesi, kıskanılan kişiye ders vermeme veyahut çalışmaları etik
kurula şikayet etme şeklinde cereyan etmektedir.
109
1.4. Kıskananlar
Kıskananlar arasında görülen “Akademik Olarak Geri Kalanlar”, “Psikolojik
Problemi Olanlar”, “İşi Olmayan”, “Aynı Cins Olanlar”, “Menfaat Çatışması”, “Aynı
Pozisyonda Olanlar” ve “Dr. Öğr. Üyesi Olanlar” alt temaları “Kıskananlar” teması
altında birleştirilmiştir (Şekil 8).
Şekil 4.6. Kıskananlara İlişkin Kavram Haritası
1.4.1. Aynı Pozisyonda Olanlar
Aynı pozisyonda olanlara ilişkin öğretim elemanları denk kadrolar, aynı unvana
sahip olanlar, birebirine yakınlık, unvan açısından orta kademede olma, aynı klinikte
çalışmak, aynı anabilim dalında bulunmak, aynı alanda çalışma, aynı düzey
akademisyenlerde gibi konulardan bahsetmişlerdir.
Kendi dengi olmayan insanlarla yarış ve rekabet söz konusu değildir. Örneğin, bir
tekstil fabrikası kendisini bir yiyecek fabrikasıyla kıyas ve rekabet etmediği gibi,
akademisyenler de kendilerini başka kurumlarda çalışanlarla kıyaslamamaktadırlar. Bu
alt temada da kıskançlığın varlığına uygun şekilde akademisyenlerin kendi denkleriyle,
aynı pozisyondakilerle kendilerini karşılaştırmaları belirtilmiştir:
“Yani kıskanmanın doğası gereği daha denk olanlar arasında daha çok olur. Mesela işte
araştırma görevlisi araştırma görevlisini daha çok kıskanır.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
110
“Daha çok denk kadrolar arasında daha çok olur. Yoksa bir yardımcı doçent bir profesörü niye
kıskansın. Hani der ki ileride ben de öyle olurum, yok ben öyle olmam eleştirebilir ama kıskançlık
hani bir yarış gibidir.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Kıskançlık hiyerarşik ilişkilere baktığımız zaman altlar üstleri çok kıskanmıyor. Daha çok
seninle eş değer, senin erişebileceğini imkâna oda erişebilecekse aynı unvan ve aynı statüde,
potansiyel olarak yerine kendi yerine geçme durumu gibi… Bunun buralarda kıskançlık fazla
olabilmektedir.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
Araştırmaya katılan akademisyenler kıskananların daha çok aynı pozisyon, aynı
seviye ve eş kıdemli olanlar arasında olacağını vurgulamışlarıdır:
“Baktığımızda gelecekte aynı pozisyona aday iki kişinin de profesör olması gerekmiyor birisi
profesör birisi doçent olabilir. Ama ikimiz de birkaç yıl sonra o hedef için adayız, onlar arasında
kıskançlık yaşanabilmektedir.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Bu tür kıskançlıklar daha çok eş kıdemler arasında olabiliyor: İşte asistanların kendi içerisinde
yani yarın bir gün burada kim öğretim üyesi olarak kalabilecek mesela, bunun mücadelesini
veriyorlar.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Onun yansıması olarak daha çok eş kıdemler olmak üzere ama daha sıklıkla altın üstü kıskandığı
da söz konusu olabiliyor, yani böyle bir durum da sık sık yaşanmıyor.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ.
Bil.).
“…aynı pozisyonda veya aynı dönemde akademik camiaya girmiş olan kişinin, işte bir an önce
diğer kişiye rekabet ya da onu kıskanıp bir an evvel kariyerini yükseltmek istemesi.” (Teoman
Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Bence aynı seviye de olanlarda başarılı olan kıskanılır.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Bence aynı seviyedeki insanlar arasında görülür. Örnek olarak özellikle aynı seviyedeysen
ikisinin de amacı belli bir üst seviyeye ulaşmak. Örneğin ikisi de yardımcı doçent, ikisi de doçent
olmak istiyor, ikisi de daha fazla puan kazanmak istiyor aynı hedefleri dolayısıyla bunlar arasında
kıskançlık çok daha yoğundur. Mesela yardımcı doçent, doçenti çok da fazla kıskanacağını
düşünmüyorum. Niye o onun üstü zaten, o ona erişmeye çalışıyor ama aynı seviyede aynı amaca
ulaşmak istiyor tabi. Daha çabuk ulaşan daha başarılı olacak. Bu yüzden orada kıskançlığı
olacaktır. Şöyle diyelim ki mesela biri hızlı bir yükselme sağlamıştır veya çok göz önündedir falan
ona karşı da üstteki bir profesör bile söyleyebilir ya bu daha iki gün oldu hani buraya geldi nasıl
yapıyor tarzında kıskançlık olabilir. Genel anlamda aynı seviyede ama üstteki alttakini veya alttaki
üsttekini şeklinde de olabiliyor.” (Eylem Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
Birbirine yakın insanların birbirleriyle yarışabileceği ve aralarında kıskançlık
olabileceği bazı katılımcılar tarafından dile getirilmiştir:
“Genellikle aynı unvanındaki insanlar birbirleriyle çatışıyorlar.” (Ceyda Hanım, Dr. Öğr. Üyesi,
Sağ. Bil.).
“Özellikle aynı makamda kişiler arası aynı unvanda kişiler arasında daha fazla öne çıkma çabası
var mesela bireyler arasında…” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Birbirine en yakın unvan aslında onlar.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Bunlar benimle aynı seviyedeki kişiler, okutman onlar ben de öğretim görevlisiyim.” (Tarık
Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
“Aynı unvana sahip kişiler birbirlerini kıskandığı oluyor.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
111
“Birbirine yakın insanlar arasında daha çok kıskançlık olur.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen
Bil.).
Genelde katılımcıların ifadeleri doğrultusunda kıskançlığın aynı bölüm, aynı alan,
aynı klinik içerisinde yaşanabileceği söylenebilir. Bununla ilgili ifadeler aşağıdadır:
“Evet bir de aynı alanda çalışan arkadaşlar arasında da kıskançlık olduğunu hissediyorum.”
(Halime Hanım, Öğr. Gör., Sağ. Bil.).
“Akademik kariyer yaparken özellikle aynı alanda çalışanların birbirlerini kariyerlerini
etkilemesi gibi durumlar söz konusu olabiliyor.” (Toprak Bey, Öğr. Gör., Fen Bil.).
“Aynı klinikte işte bahsettiğim şekillerde oluyor ama onun dışında çok fazla o şekilde çekişme
özellikle farklı kliniklerdeyse insanlar birbirini çok ilgilendirmez, ben çok denk gelmedim en
azından farklı klinikte sadece aynı klinik içerisinde bir takım kıskançlıklar çıkıyor bu manada.”
(Ceyda Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Bilhassa aynı anabilim dalı içindeki akademisyenler arasında bu daha çok görülmektedir.”
(Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Aynı anabilim dalındaki akademisyenler arasında sürekli bir rekabetten mesela o benden önce
yükselirse ne yaparımdan kaynaklanan bir kıskançlık vardır.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Genelde bu akademisyenler aynı anabilim dalında olduğu için sürekli rekabet ediyor ve
sonunda kıskançlık yapmaya başlıyorlar. Başka anabilim dalındaki adamı kıskanmıyor yani.”
(Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Ya da yaptığın ameliyatın sonuçları iyi olsun, hasta sana gelsin, aynı branş içinde olanlar var. Bir
de başka branşlar var içinde, branşlar arası hiçbir kabul edilebilir tarafı yok sadece kıskançlıktır.
Aynı branştan olunca acaba hekim işte hastamı çalıyor mu? Beni kötülediği için mi? hasta ona
gidiyor gibi başka başka şeyler de işin içine girebilir, aynı branş içerisinde.” (Hilmi Bey, Prof.
Dr., Sağ. Bil.).
“Biz de fakat aynı alandan arkadaşlar yetersiz olduğu için yeterli birini kıskanıyorlar.” (Ziya
Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Spor Bil.).
“Aynı alanda çalışıyorsa veya da aynı bölümdeyse kadro alma sırasında rekabette belki bunu
etkiliyor olabilir.” (Toprak Bey, Öğr. Gör., Fen Bil.).
“Aynı düzeydeki akademisyenler birbirlerini daha çok kıskanırlar. Aynı anabilim dalı, Mesela
şimdi başka bir anabilim dalındaki bir adam beni niye kıskansın.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Daha çok aynı unvandaki kişiler, mantık olarak da öyle olması gerekiyor.” (Cavit Bey, Doç.
Dr., Sağ. Bil.).
“…akademik kariyer yaparken özellikle aynı alanda çalışanların birbirlerini, kariyerlerini
etkilemesi gibi durumlar söz konusu olabiliyor.” (Toprak Bey, Öğr. Gör., Fen Bil.).
Derin Hanım kıskananların aynı düzey çalışanlar olduğunu şu şekilde ifade
etmiştir: “Aynı düzeyde çalışanlar arasında görülür diye düşünüyorum.” (Derin
Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.). Mümtaz Bey ise, “Genellikle aynı seviyede benzer
yakın seviyelerde kıskançlık şeyini gördüm. Çünkü şöyle düşün, aynı kulvarda beraber
koşuyorlar, birisi ötekinin önüne geçiyor. Öteki çok biraz gerçekçi gelmiyor, bana
112
açıkçası yani.” (Mümtaz Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.) cümleleriyle kıskançlığın aynı
seviyedeki kişiler arasında yaşandığını vurgulamıştır.
Sonuç olarak, katılımcılar kıskananların daha çok aynı pozisyondakiler arasında
olduğunu bildirmişlerdir. Genelde insanlar yakınındaki insanı kıskanır. Çünkü
yakınındaki insanların yaptığı çalışmalar olsun veyahut samimi olduğu insanlar olsun
onları gördüğü için kıskançlık daha çok ortaya çıkabilmektedir. Uzaktaki insanın yaptığı
çalışmaları, iletişim kurduğu veya samimi olduğu insanları göremediği için ona karşı
kıskançlık duyması daha zordur.
1.4.2. Menfaat Çatışması
Menfaat çatışmasına ilişkin katılımcılar kıskançlığın hedefleri ortak olanlar ve
imkânları ortak paylaşanlar arasında olacağından bahsetmişlerdir:
“…beraber aynı kulvarda yarışanlar arasında daha çok olur.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“hedefleri aynı veya varmak istedikleri nokta aynı olanlarda kıskançlık vardır.” (Cavit Bey,
Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Özellikle aynı seviyedeysen ikisinin de amacı belli bir üst seviyeye ulaşmak.” (Eylem Hanım
Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“İki araştırma görevlisi işte bu iş için çekişmeye başlıyor. Yani aslında rekabetten dolayı
kıskançlık doğmuş oluyor asıl mesele rekabet olmuş oluyor. Yani ileride birimiz seçileceğiz diyor,
dolayısıyla da rekabet sayesinde o gün yaptığı onu rahatsız ettiği için zaten bu rahatsız etme
mevzusu değil mi kıskançlık.” (Toprak Bey, Öğr. Gör., Fen Bil.).
“Gelecekteki imkânları bölüşme açısından eğer kişiler aynı düzeyde bu açıdan birbirlerini
kıskanabiliyorlar.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“İmkân açısından veya ulaşılacak pozisyon açısından kadın ve erkek rekabet ediyorsa,
birbirlerini kıskanabilir diye düşünüyorum. (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
Sonuç itibarıyla, menfaat çatışması katılımcılar tarafından kıskanma nedenleri
olarak görülmektedir. Burada aynı seviyedeki insanların hedeflerinin ortak olması ve
belli bir süre sonra hedefe erişebilmek için rekabet etmesi sebebiyle kıskançlık ortaya
çıkabilmektedir.
1.4.3. Aynı Cins Arasında
Kıskançlığın daha çok kadınlar arasında görüldüğünü katılımcılar ifade etmiştir.
İlginç olan ise kıskançlığın kadınlar arasında daha çok görüldüğüne dair görüşleri kadın
katılımcıların söylemiş olmasıdır. Bazı katılımcı ifadeleri aşağıda verilmiştir:
“Yalnız ben bunu şey de daha çok görüyorum. Hani cinsiyet ayrımı yapmak çok doğru değil belki
ama kadın hocalarda bu akademik kıskançlığı biraz daha fazla görüyorum. Yani onlar biraz
113
daha bu konularda ketum davranmak durumunda kalıyorlar. Onun sebebi de bu akademik
kıskançlık. Başka bir şey olamaz yani.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Kadınlar kadınları daha çok kıskanıyor. Kadınların bazısı, çok hırslı olabiliyor bazı kadınlar
bence kadınlar kadınlara daha çok zarar veriyor.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“En çok kadın hocalar arasında kıskançlık oluyor mesela. Burada mesela cinsiyet de önemli.
Kişilik ve cinsiyet farklıdır. Çünkü kadınlarda biz sahip olma isteği fazla. Mesela akademik örnek
değil ama ev ziyaretine gidersin, ev çok güzelse dönüşte dersin ki bizim ev öğrenci evi gibi. Bir
tane mobilya fazla olsa bile.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Kadınlar önce aklımıza geliyor daha kıskançlar diye. Kadınların kendi arasında da böyle.
İşte o giymiş ben giyemedim. İşte o gitti ben gidemedim. O ev almış ben alamadım gibi
kıskançlıklar mesela çok yaygındır.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“…kıskançlık işinin açıkçası kadınlarda daha çok olduğunu görüyorum.” (Mümtaz Bey, Dr.
Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Bu kadınlara geçtiğinde daha fazla oluyor. Kadınlar giyim kuşamı kıskanır, makyajı kıskanır,
güzelliği kıskanır, evlilik durumunu kıskanır. Mesela bekarsındır karşındaki ya da arkadaşın
evlidir, evli olmasını bile kıskanır, çoluk çocuk sahibi olmayı kıskanır, ne bileyim, evi kıskanır,
arabayı kıskanır. Aynı ortamda mesela akademisyen olarak çalışırken işte az önce verdiğim
örnekteki gibi daha fazla ders verilmesini kıskanır ondan sonra kendisiyle daha fazla şey, daha az
görüşülüyorsa daha az muhabbet ediliyorsa, sosyal ortamlara giremiyorsa, bunu kıskanır.
Akademik anlamda eksikse eğer alanında özelliklede kendi eksikliğini de biliyorsa daha başarılı
olanları, ne bileyim yayın yapanları, öğrencilerin sevdiği hocaları, diğer hocaların sevdiği hocaları,
etrafındaki insanlarla iletişim anlamında problem yaşamayan bütün insanları kıskanırlar yani.”
(Rana Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Kadınlara baktığınızda kıskançlık daha fazla. Hani biz şimdi kadınız ya, giysisinden tut
yaklaşımına kadar, belki hani bekâr olanlar evli olanlar hani bende evlenseydim. Çoluk çocuk
olurdu falan gibi ya bilemiyorum.” (Sema Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Benim burada gördüğüm, özellikle bekâr, yaşı biraz büyük, kadın hocalarda, genel manada
fakülte anlamında söylüyorum bu kıskançlık daha çok. Çünkü akademik ortamın dışında
ilgileneceği bir aile, bir çocuk olmadığı için daha çok bunlara kafayı takıyor. Bunları kafaya
taktığı için de işte yan taraftaki benden daha iyi. Nasıl çabuk doçent olur, nasıl profesör olur.”
(Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
“Yani açıkçası kıskançlık beklediğinde kadınlar belirgin şekilde daha fazla hissettiriyorlar.
Mesela bu akademik kariyer akademik performans mı, genelde hep kadın hocalar sordu.” (Toprak
Bey, Öğr. Gör., Fen Bil.).
“Kadınlar arasında kıskançlığın daha fazla olduğunu düşünüyorum. Özellikle kadın yönetici
olduğunda kıskançlığın çok daha yoğun yaşandığını düşünüyorum.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos.
Bil.).
Serhat Bey ve Derin Hanım kıskançlığın her cinsin kendi cinsiyetindekileri
kıskanacağını ifade etmişlerdir:
“Cinsiyet düzeyinde herkes kendi cinsiyetindekini, erkekler erkekleri, kadınlar kadınları rakip
olarak gördükleri için kıskanabilir.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sosyal Bil.).
“Hemcinsler arasında ortaya çıkabilir. Tabi karşı cins dediğimiz zaman kıskançlığı ayırmak
lazım. Orada hani sahiplenme vs. var ama burada bahsettiğimiz kıskançlık bende yok, onda var
kıskançlığı.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
114
Sonuç olarak, katılımcıların ifadelerine göre akademik ortamlarda kıskançlığın
daha çok kadınlar arasında görüldüğü anlaşılmaktadır. Görüşme esnasında kadın
katılımcılara “Kadın olarak kıskançlık neden kadınlar arasında daha çok görülür?”
sorusu yöneltildiğinde bazı kadın katılımcılar kadınların daha hırslı ve daha detaycı
olmasının kıskançlığa zemin hazırladığını belirtmişlerdir.
1.4.4. Psikolojik Problemi Olanlar
Hilmi Bey kıskançlığın kişinin mizacından kaynaklandığını belirtmiştir: “Kim
kimi daha çok kıskanır. Onu başta söylediğim gibi bazı insanların kıskançlık ruhunda
vardır, mizacı öyledir. İş yerinde öğretim üyesini kıskanır, mahallesinde komşusunu
kıskanır, kendi arkadaş çevresinde de kıskandığı insanlar vardır.” (Hilmi Bey, Prof.
Dr., Sağ. Bil.).
Kişilik bozukluğu olan insanların kıskançlık gösterebileceğini bazı katılımcılar şu
şekilde ifade etmiştir:
“Bu uzun vadede böyle bir ortam kıskançlık hasetlik, psikolojik olmaktan fizyolojik bir sağlık bir
problemine dönüşebilir. Çok kıskanan insanda belli bir süre sonra depresif veya obsesif bazı
sıkıntılar gelişebilir, sağlık açısından da. Kıskanan veya kıskanılan olabilir ama ikisi de ister
istemez etkilenir.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Aslında farkında olurken veya olmazken ama çok ilginç bir şekilde kişilik bozukluğu gösteren
arkadaşlarda olabiliyor. O kişilik bozukluğu gösteren arkadaşlarda net bir şekilde kıskançlığı
görüyoruz. Onlarda üstünü kıskanıyorlar, yani üstünün aslında onu kötülüyor, hani yetersiz
beceriksiz aslında.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“En önce ben olayım derdi. Olabiliyor bazen kişilik bozukluğu varsa o bile olabiliyor.” (Duygu
Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
Seviyesiz, olgunlaşmamış, kapasitesi yeterli olmayan kişiler kıskançlık
gösterebilmektedir. Aşağıda öğretim elemanlarının kıskanan kişileri
değerlendirdiklerine ilişkin ifadeleri yer almaktadır:
“Bakın yani kıskançlık çiğliktir, yani bir insan çiğse başkasını kıskanabilir.” (Hilmi Bey, Prof.
Dr., Sağ. Bil.).
“Aslında kıskançlık seviyesiz, kapasitesiz insanlarda olur, daha iyisini yapayım diye uğraşmak
yerine iyi yapan ya da doğru yapan kimselerin taşlandığı, ayağına taş değdirilmesi için uğraşıldığı,
arkadan dolanarak başına başka türlü işlerin getirildiği şeyler aklıma geliyor.” (Saadettin Bey,
Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Kıskançlığı olan kimseler daha çok kendisi ön planda olmak isteyen ama akademik olarak ön
planda olabilecek kapasitesi yeterli olmayan insanlar tarafından geliştirildiği için başkasının
önüne geçmeyi başka yollarla sağlamaya çalışan insanlar oluyor genellikle.” (Saadettin Bey, Prof.
Dr., Sağ. Bil.).
115
“Kıskançlık başarısız olan, başarılıyı kıskanır çok net yani. Kapasitesi olmayan, kapasiteli
olanı kıskanır, daha çok hastası olan tıp fakültesinde kıskanılır. Niteliği olan, özelliği olan
kıskanılır, kongrelere davet alan, sürekli konuşmacı olarak bir yerlerde olan kıskanılır.” (Saadettin
Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Genellikle ya yetersiz ya kapasitesiz ya da mevcut konumunda yapacak, fazla üretecek bir işi
olmayan insan bu boş vaktini başkalarını kıskanarak, dedikodusunu yaparak geçirir.” (Saadettin
Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
Hep ön planda olmak isteyen ve egosu yüksek insanların kıskançlık gösterme
eğiliminde olduklarına ilişkin katılımcı görüşleri aşağıdadır:
“…seçilerek geliyor, daha üst düzey puanlar alıyor falan, çoğunluk okullarında derece ile mezun
oluyor falan yani. Böyle pohpohlanarak geliyor, hep ön planda, hep birinci olmuş, ego yüksek
falan. Narsizm dediğimiz yani kendini beğenme ve dediğim yani egosantrik, benmerkezci
yönetim tarzı ön planda oluyor. Bu yüzden de bu egolar yarışmaya başlıyor, egolar yarışmaya
başlayınca da kıskançlık olmazsa olmaz bir şey haline geliyor.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ.
Bil.).
“…ego problemi var, bu da bence kıskançlıkla beraber gidiyor.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Yüksek egolu kişiler etrafında başarılı bir insan istemiyor, o yüzden, o yüksek egolu insanlar
daha kıskançtır diyorum.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Kıskançlıkla insanlara bakıldığı zaman belki de kendi hayatlarında hani psikolojik analiz yapılırsa
daha çok ezilmişlik, kendini ispat etme, öne çıkma, kendinden söz ettirme gibi bir duygu
içerisine giriyor olabilirler.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
Kıskanan insan kendi kendini aşağıya çekebilmektedir. Bununla ilgili Hilmi Bey
“…hocayla girilen bir temasta daha çok çalışan daha çok ön plana çıktığı için, diğeri
çalışmadığının sonucuna katlanmak yerine, çalışanı kıskanarak aslında bir yerde kendi
kendini psikolojik olarak nötrlemeye çalışıyor.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.)
şeklinde vurgulamaktadır.
Bazı psikolojik problemleri olan kişilerin kıskançlığa eğilimli olduklarını bazı
katılımcılar ise şe şekilde ifade etmiştir:
“Aşağılık kompleksi olan kişi kıskanır dediğim gibi…” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Kendinden emin olmayan kişi başkasını kıskanır kardeşim. Valla ben tekrar söylüyorum
kendinden emin olmayan…” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil).
“Biraz öncede onu söyledim kendi olamamışlar…” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Kıskançlık yapan kişi kendindeki yetersizliğin farkındadır ama başkaları tarafından da maalesef
tahrif edilir.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil).
“Bence karşıdaki insanın kendisinden daha iyi olduğunu fark ettiği için onu kıskanıyor. Yani
kendisinden daha iyi kimse olmasın istiyor.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“…değer eksikliği sendromu yaşayanlar kıskanır.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil).
116
“Kendisini yeterince geliştirdiğini düşünemeyen insanlarda kıskançlık belirtileri daha fazla tabi.
O yüzden çoğu zaman içinde bulundukları kurumlarda dışsallaştırıcı tepkilerle karşılaşabiliyorlar.”
(Tahsin Bey, Arş. Gör., Sosyal Bil.).
“Daha yetisiz, beceriksiz diyelim içi boş bir egoyla o kişiler bu egolarını korumak içinde
etrafında başarılı insanların olmaması gerekir, o sebeple de kıskanıyor.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ.
Bil.).
“Bana sorarsan kıskançlığın var olmasının tek sebebi belki de en büyük sebebi hatta daha üzerine
konuşamaya yani başka sebep aramaya bile gerek yok, insanın kendini yetkin başka bir ölümlüye
ya da başka bir canlının onu onaylamasına, evet sende varsın, demesine ihtiyacı olmadan, var
etmesine var edememesine bağlıdır.” (Rana Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Kişinin kendi kendini var edememesiyle alakalı belki.” (Rana Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos.
Bil.).
“Doyuma ulaştım çünkü doyuma ulaşamayan insanlar küçük kısır bir döngüde hâlâ birbirlerini
kıskanıyorlar, kırıyorlar. Çalışabilse, demokratik bir toplumuz hepimiz bir yerlere geliyoruz.”
(Tamer Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Biz tabi herhalde iyi insan olmayı beceremediğimiz için. İyi insan olsak böyle bir kıskanmak
gibi bir duygu içerisine de girmeyiz.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Kim kıskanır? Herkes mi kıskanır? Hayır gözü tok olmayan, gözü sürekli yükseklerde olan
ama oralara ulaşamayacağı düşüncesinde olan kişi kıskanır. Hedefi oralar olan kişiler içerisinde
böyle bir kıskançlık söz konusu olur.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“O kıskançlık sonrasında kişi erişemeyeceği bazı şeyler var. Alt yapısı dolayısıyla veya işte sahip
olduğu yetiler ve o yüzden de mağdur pozisyonuna düşerek kendini zorla mağdur ettirerek, ona
ulaşmaya çalışıyor.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Akademik camiada evet bu kişi var denilebilecek ya da yetkinliğe kendi kendine eriştiremediği
için yani o eksikliğini biliyor zaten kapatamadığı için kıskanıyor.” (Rana Hanım, Dr. Öğr. Üyesi,
Sos. Bil.).
“Karşıdaki insanın daha iyi vasıflarda olmasını kıskanıyor. Kendisinden daha çok okumuş,
daha iyi alt yapı oluşturmuş, kendini daha iyi ifade eden insanları kıskanıyor insanlar.” (Duygu
Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
Psikolojik problemi olanlar alt teması altında katılımcılar daha çok kişilik
bozukluğundan ve mizacından kaynaklı kıskançlıkları tanımlamışlardır. Bu
problemlerin bir kısmı çocukluk döneminden bir kısmı ise sonradan olan problemlerdir.
Örneğin kendini ezilmiş hisseden, aşağılık kompleksi olanlar, ulaşamayanlar insanlar
kıskançlık gösterebilmektedir.
1.4.5. Eli Boş Olanlar
Hilmi Bey işi ve meşguliyeti olmayan insanların yapacak bir şeyleri olmadığından
başka insanlara karşı kıskançlık göstermeye meyilli olduklarını belirtmiştir:
“Genellikle ya yetersiz, ya kapasitesiz ya da mevcut konumunda yapacak, fazla üretecek bir işi
olmayan insan bu boş vaktini başkalarını kıskanarak, dedikodusunu yaparak geçirir.
Maalesef yani bütün çalışma alanlarında böyledir.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
117
“Akademisyenler ortaya dökebiliyor, yapacak işi olmayan, kendi ürettiği işi olmayan insanlar.”
(Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
Sonuç itibarıyla, eli boş olan insanların yapacakları bir iş olmayanınca
başkalarının eksiğini veya çalışmalarını eleştirerek kıskançlık gösterebilmektedir.
1.4.6. Akademik Olarak Geri Kalanlar
Akademik örgütlerde bilimsel çalışma yaparak yükselemeyenler ve
başaramayanlar, yükselenleri ve başaranları kıskanabilmektedir. Aşağıda bununla ilgili
bazı akademisyenlerin ifadeleri yer almaktadır:
“Bir akademisyenin beklenen zamandan önce yükselmesi, hak ettiği halde onun kadar, erken
yükselen kadar, yükselemeyenleri, ister istemez, açıkça belli olmasa da bir kıskançlığa
itmektedir.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Genelde de bu akademik alanda geri kalmış olanlarda olmuş olabiliyor. Hani geri kalmış nedir
biri yardımcı doçenttir, öteki doçent, profesör olmuştur. Eee baktığınız zaman aynı anda
akademiye girmişlerdir ama biri daha önce yol almıştır.” (Ertuğrul Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Yüksek lisans ve doktora düşünmeyenler veya da çalışma yapmayanlar tarafından bu tür
tavırlarla karşılaştığımız oluyor.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
“Kıskançlık başarısız olan başarılıyı kıskanır çok net yani. Kapasitesi olmayan kapasiteli olanı
kıskanır, daha çok hastası olan tıp fakültesinde kıskanılır. Niteliği olan özelliği olan kıskanılır,
kongrelere davet alan, sürekli konuşmacı olarak bir yerlerde olan kıskanılır.” (Saadettin Bey, Prof.
Dr., Sağ. Bil.).
“Özellikle de başaramayanlar tarafından kıskanılır.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
Sonuç olarak, katılımcılar kıskananlar arasında akademik olarak geri kalmış
öğretim elemanlarının olduğunu belirtmişlerdir. Katılımcıların bazıları akademik
çalışmaları olmayanların, unvan alamayanların veyahut da kariyer yapmayanların
yapanları kıskandığını belirtmiştir.
Dr. Öğr. Üyesi16
Araştırmada sürpriz sonuçlarından birisi de kıskançlığın en fazla Dr. Öğr. Üyesi
olan akademisyenlerde görüldüğünün ifade edilmesidir. Bununla ilgili bazı öğretim
elamanlarının görüşleri şu şekildedir:
“Yani unvan olarak en çok bence fesatlığı şey yardımcı doçentlik…” (Tamer Bey, Prof. Dr., Fen
Bil.).
“Benim gördüğüm kadarıyla kıskançlık yardımcı doçentler arasında özellikle çok daha fazla var.”
(Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
1622/2/2018 tarihli ve 7100 sayılı Kanunun 11 inci maddesiyle, bu bentte yer alan “yardımcı
doçent” ibaresi “doktor öğretim üyesi” şeklinde değiştirilmiştir.
118
“Kıskançlık anlamında çok fazla, böyle bir bilinçleri yok ama, özellikle yardımcı doçentle yani,
orta kademelerde çok daha fazla bu kıskançlık durumu ortaya çıkıyor.” (Teoman Bey, Prof. Dr.,
Fen Bil.).
“Özellikle yardımcı doçentler arasında…” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Çekişmelerin en çok yaşandığı unvanı az buçuk gözlemlediysem yeni yardımcı doçentler çok
büyük bir ihtimalle yeni yardımcı doçentler…” (Rana Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Valla akademik ortamlarda bence yardımcı doçentler arasında daha çok görülür. Çünkü
yardımcı doçentlik benim gözümde şöyle görüyorum baktığımda. Bir yükselme basamağı yani ara
bir faz. Doçentliğe geçmek için herkes çalışıyor. Çalışma yapmak istiyor, herkes bir şeyler yapmak
istiyor.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
Sonuç olarak, katılımcıların görüşlerine göre kıskançlık gösterenler arasında Dr.
Öğr. Üyeleri yer almaktadır. Buda yine beklenen sonuçlar arasında olmayan diğer bir alt
temadır. Bu konu hakkında bazı katılımcılar orta kademe olması, geçiş kadrosu olması,
rekabetin fazla olduğu bir dönemin olması ve alt ve üst kadroların olması gibi
nedenlerin Dr. Öğr. Üyelerinde kıskançlığın ortaya çıkışını hızlandıran nedenler olarak
saymışlardır.
1.5. Kıskanılanlar
Kıskanılanlar arasında görülen “Kişisel Başarı Nedeniyle”, “Sosyal İlişkiler
Nedeniyle” ve “Akademik ve İdari İmkânlar Nedeniyle” alt temaları “Kıskanılanlar”
teması altında birleştirilmiştir (Şekil 9).
Şekil 4.7. Kıskanılanlara İlişkin Kavram Haritası
119
1.5.1. Kişisel Başarı Nedeniyle
Kişisel başarı nedeniyle kıskanılanlara ilişkin araştırma katılımcıları başarılı
olanlar, üretenler, akademik teşviki yüksek olanlar, donanımlı olanlar, akademik
yükselme yaşayanlar, genç başarılı akademisyenler gibi konulardan bahsetmişlerdir.
Yaptıklarıyla başarılı olan kişiler kıskanılır. Bununla ilgili katılımcı görüşleri
şunlardır:
“İşte bu işte üreten, spesifik özgün işler yapan, hakikaten söylüyorum, alanında başarılı olan
insanlar kıskanılır.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“BAŞARI çünkü başarı kıskanılır. Başarı kıskanılır.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Kıskançlık olgusunun temelinde diğer insanın başarıları, serveti, malı, mülkü, yaşantısı, yani
daha müreffeh yaşantısı başkaları tarafından daima kıskanılır.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Dönemin dekanının, bir yardımcı doçentin ilmi başarısını kıskandığını gördüm.” (Ender Bey,
Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Yaptığınız iş iyi olunca kıymet görüyor, kabul görüyor o zaman benimkiyle karşılaştırdığında
benden daha iyi bir kabul görmesini kıskanıyorum. Aslında bunun sebebi ne? Ben kendime saygım
olmadığı için, kendi işime gerekli saygı göstermediğim için özen göstermiyorum, özen
göstermeyince iyi iş ortaya çıkaramıyorum. Hâlbuki ben de iyi iş ortaya çıkarsam, ben de kabul
göreceğim, ben de kıymet göreceğim. Ben bunun yerine kolaycılığı seçiyorum başaranı
kıskanarak yetiniyorum.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ Bil.).
“Ya genellikle akademik anlamda başarılı olan kıskanılır.” (Tahsin Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
Çok çalışıp üreten, daha çok puan alan insanlar başarısızlar olanlar tarafından
kıskanılacaktır: Aşağıda bazı katılımcıların ifadeleri yer almaktadır:
“...bir şeyler üreten kıskanılır.” (Tahsin Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Günümüzde şu anda ise, akademik teşvik daha çok puan toplayanlar kıskanılıyor. ‘Allah Allah
nereden bulmuş onu ya’ diyor.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Akademik teşvik kıskançlığı arttırıyor bence.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
Akademik yükselmelerde kim daha hızlı yükseldiyse yükselemeyen tarafından
kıskanılacaktır. Yine kadro alıp almamasına göre kıskançlıklar yaşanacaktır. Aşağıda
bazı katılımcı görüşlerine yer verilmiştir:
“Akademik yükseltmede veya da bizim akademik camiada insanların bir projede görev alması,
bir yayın yapması, bir kitap basması vesaire bunlar önemlidir ve kıskanılır.” (Cavit Bey, Doç. Dr.,
Sağ. Bil.).
“Akademik taytılları kim önce alacak, kim önce şey yapacak, bunla alakalı bir şey herhalde. En
büyük kıskançlık bununla ilgili oluyor.” (Ertuğrul Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Ya ben burada kendi gözlemlediğim şöyle bir kıskançlık var. Daha yaşlı öğretim görevlileri, genç
yaşta akademisyen doçent olmuş, yaş olarak kendinden küçük olan kişilerin daha üst akademik
120
unvanlara sahip olması kıskanılan bir şey faktör. Kendi bölümüm için söylemiyorum.” (Cavit
Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
‘Kişisel başarı nedeniyle’ alt teması altında katılımcılar akademik anlamda başarı
sağlayanların kıskanıldığını belirtmişlerdir. Örneğin sürekli bilimsel çalışmalar yapan
yani iş veya ürün ortaya koyan akademisyenler daha gözde olacakları için kıskananlar
daha çok olacaktır.
1.5.2. Sosyal İlişkiler Nedeniyle
Sosyal başarı nedeniyle kıskanılanlara ilişkin araştırma katılımcıları sosyal
ilişkileri iyi olanlar, çok sevilenler, sosyal medyada aktif olanlar, iletişimi iyi olanlar
gibi konulardan bahsetmişlerdir.
Akademisyenler arasında sosyal ilişikleri iyi olanlar, olamayanlara tarafından
kıskanılmaktadır. Bununla ilgi bazı akademisyenlerin ifadeleri yer almaktadır:
“…adam sizi gözlüyor, bakıyor ki etrafınızda çevrenizde insanlarla ilişkileriniz iyiyse sizi
kıskanıyor. İyi değilse bundan memnun oluyor yani. Ya da sizin yalnız kaldığınızı gördüğü zaman
adam bundan memnun oluyor. Bu ne demektir. Sizin sosyal ortamınızın bulunması ya da işte
arkadaş çevrenizin geniş olması, birileriyle muhabbet etmeniz o kişi tarafından kıskanılıyor
anlamına geliyor yani. Yoksa öbür türlü siz yalnız kaldığınız zaman ya da yalnız kaldığınızı
hissettiği zaman mutlu oluyor yani.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Bazı kişiler tarafından hani sosyal ilişkilerin iyi olması diğer fakültelerdeki diğer hocalarla ortak
bir şey yapmak bir şeyler paylaşmak kıskanılıyor.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil).
“Yani seni daha çok seviyorlar seninle niye bu kadar sohbet etmek istiyorlar da beni niye
aralarına almıyorlar diyebilir. Ya kıskanmak istediği için her şey olabilir.” (Hilmi Bey, Prof. Dr.,
Sağ. Bil.).
“Bu şeyden kaynaklananlar maddi olmayan imkânlara girmektedir. İyi hoca olma, etkileme,
sevilen olma, sayılan olmak, alanında tanınmış bir adam olmak gibi şeyler, maddi olmayan
kıskançlık sebepleri olabilir.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Öğrencilerle iletişim kurmada başarılı olan ve onlara daha fazla katkı sağlayan bireylerin daha
fazla kıskanıldığını söyleyebilirim.” (Tahsin Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
Derin Hanım’ın, bazı insanların kendilerinin kıskanılmasını isteyerek sosyal
medya üzerinden paylaşımlar yapacağına dair ifadesi şu şekildedir: “Yani özellikle
sosyal medya çağında ne kadar çok gösteriyorsanız o kadar çok kıskanılmak da
istiyorsunuz aslında.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.). Yine diğer bir
ifadesiyse “Etkileyebilir ama benim orada sosyal medyada kıskançlık deyince aklıma
şu geliyor. Kıskanılmak isteyen bireyler yaptığı her şeyi, her davranışı sosyal medya
yoluyla bir iş yapmışçasına kıskançlık haline çevirebilir.” (Derin Hanım, Dr. Öğr.
Üyesi, Sos. Bil.).
121
‘Sosyal ilişkiler nedeniyle’ alt teması altında katılımcılar akademik ortamlarda
iletişimi iyi olan, çok sevilen, sayılan veya sosyal ilişkileri iyi olan akademisyenlerin
diğerleri tarafından kıskanıldığını belirtmişlerdir. Akademik camiada çok tutulan,
çevresi geniş veyahut sosyal ağı güçlü olanlar kıskanılmaya mahkûmdur.
1.5.3. Akademik ve İdari İmkânlar Nedeniyle
Akademik ve idari imkânlar nedeniyle kıskanılanlara ilişkin araştırma
katılımcıları araştırma grupları, hastası daha çok olanlar, keşif alanları/bilirkişilikler,
araştırma alanları, güce yakın olanlar, idari göreve gelmeler gibi konulardan
bahsetmişlerdir.
Şevval Hanım proje ekiplerinin yapamayanlar tarafından kıskanılabileceğine
değinmiştir; “Proje yapamadığı için kıskanıyor. Asıl burada araştırma ekipleri
kıskanılıyor bence. Çünkü bir insanın tek başına bir şey yapması zor. Bu sefer ekibi
kıskanıyor. O da sosyallikle de alakalı.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
Alan keşiflerine giden akademisyenler gidemeyenler tarafından kıskanıla
bilinmektedir; “Şimdi diyelim ki siz bolca keşiflere gidersiniz. Sizin o gittiğiniz keşifleri
karşı taraf kıskanır, gidemeyen insanlar kıskanır, gidebilir aslında onun da imkân var
ama neticede bu, o işi kim daha iyi yaptığıyla alakalı bir şey yani.” (Teoman Bey, Prof.
Dr., Fen Bil.).
Hilmi Bey araştırma alanlarının da kıskanılabileceğine değinmiştir; “Bir
araştırma yapılırken diğer araştırmacının araştırma alanını kıskanabilir, oraya
sulanmak isteyebilir, o konuyla ben çalışacaktım bu konuyla ben çalışıyordum, siz niye
o konuda çalışıyorsunuz gibi yani konu seçimi şeklinde olabilir.” (Hilmi Bey, Prof. Dr.,
Sağ. Bil.).
Yönetici kaynaklı, yönetime yakın ve gücünü oradan alanlara karşı kıskançlık
olabilmektir. Bununla ilgili bazı katılımcıların ifadeleri yer almaktadır:
“Tabi şöyle hani yönetici kaynaklı kıskançlık şöyle olur. Eğer o kurum içerisinde adil
davranılmadığı hissettirilirse ya da hissedilirse o zaman yönetim tarafına yakın olan arkadaşlar
her zaman kıskanılır.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.)
“Yöneticinin tavır ve davranışları, uygulamaları çok belirleyicidir. Yönetsel olarak belki bunlar
düşünülebilir. Kendime yakın insanlarla birincil ilişkiler kurarken bazı arkadaşlara ikincil, daha
resmi ilişkiler kurabilirim. Dairenin dışında kalanlar ister istemez, dairenin içine girenleri
giremeyenler kıskanıyor.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
122
“Rektör adaylarıyla daha çok içli dışlı oluyorlar. Yöneticilerle olan çıkar ilişkisi bir kıskançlık
kaynağı. Yurt dışına gitmek herkesin istediği bir şey ama bazıları bunu işte rektöre yakın veya
dekana yakın olduğu zaman hak etse de etmese de daha kolay alabiliyor. Öbür tarafta adam
çalışıyor, emek veriyor, performansı var, puanı var gidiyor. Ötekinin puanı yok, performansı yok
gidemiyor. Bu da bunun içerisin de kalıyor.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“İdare olarak işte şu kişiler işte idareye daha yakın. Diğerleri mesela biraz daha idareye mesafeli.
İdareye yakın olan kişileri idareye mesafeli olan kişiler kıskanabiliyor. Ama bunlar dönem
dönemde değişiyor, her dönem farklı olabiliyor yani. Bu tip şeylerde kıskançlıklar var.” (Teoman
Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Eş kıdemli kişilerin yönetim tarafından daha çok tutulup ileride önünün daha açık olması güce
yakın olduğunu görmeden kaynaklanan bir kıskançlık var.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Onun çok iltifat görmesi, ortamlara girip çıkması, yöneticilerle yakın temas halinde olması,
öğrencilerle farklı bir iletişim kurması gibi şeyler etkilemiş olabilir diye düşünüyorum. Ama onun
dışında normal düzeyde çalışanlar arasında daha yaygındır.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos.
Bil.).
Sonuç olarak, katılımcılar bu tema altında akademik ortamda araştırma grupları,
araştırma alanları veya güce yakın olanların kıskanılanlar olabildiğini bildirmişlerdir.
Bazı katılımcılara göre örneğin güce yakın olanların üniversite imkânlarına ulaşması
daha kolay olduğundan dolayı diğer ulaşamayan tarafından kıskanılmaktadır. Aynı
şekilde kadro durumunda yönetime yakın insanlara daha kolay imkân tanınırken, diğer
kişiye tanınmadığında burada kıskançlık olabilmektedir.
2. KISKANÇLIĞIN NEDENLERİNE İLİŞKİN BULGULAR
Akademisyenlerle yapılan görüşmeler sonucunda kıskançlığın nedenlerine
ilişkin bulgular elde edilmiştir. Akademisyenlere, “Akademik ortamlarda kıskançlık
neden yaşanır?” ana sorusu ve “Akademisyenler neden kıskanır?” gibi sonda sorular
sorulmuştur. Akademisyenlerin verdiği cevaplara göre kod ve temalar çıkartılmıştır.
Kıskançlığın nedenleri kategorisi “Bireysel Nedenler”, “Örgütsel Nedenler”, “Yönetici
Kaynaklı Nedenler” ve “Diğer Nedenler” olmak üzere dört üst temadan oluşmaktadır.
Elde edilen temalara ait kavram haritası Şekil 10’da gösterilmiştir.
123
Şekil 4.8. Kıskançlığın Nedenlerine İlişkin Kavram Haritası
2.1. Bireysel Nedenler
Kıskançlığın nedenleri içerisinde bireysel bazı konular yer almaktadır. Katılımcı
görüşleri neticesinde bu üst tema “sosyal nedenler”, “ekonomik nedenler” ve
“psikolojik nedenler” olmak üzere 3 başlıkta değerlendirilmiştir.
2.1.1. Sosyal Nedenler
Sosyal nedenlere dair kıskançlığın nedenleri arasında, işsizlik/ avarelik,
dışlanma, haksızlık, beğenilmeme, iletişim bozukluğu, yalnız kalma/bırakılma, çok
sevilme, sosyal ilişkilerin iyi olması, kıyaslama, çekişme, karşılaştırma yapmak, tanınır
olma/popüler olma, göz önünde olma, tercih edilme, bireysel başarı gösterme,
hedeflerin ortak olması, maddi olmayan sebepler gibi konular yer almaktadır.
Ertuğrul Bey, kıskançlığın işsizlikten kaynaklandığını ifade etmiştir:
“Ya kıskançlık biraz işsizlikten çıkıyor, bütün her şeyin kaynağı o benim hep gördüğüm o yani.
Kendi hedeflerine yoğunlaşsalar, çok fazla dışarıyla ilgilenmeseler, hem kendileri yol alacaklar
hem vakit kaybetmeyecekler ama ne yazık ki özellikle taşra üniversitelerinde bu oluyor.” (Ertuğrul
Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
Sosyal nedenlere dair, bir kişinin bir gruba, bir mevkiye, bir yerlere hak ederek
gelmediklerinde kıskançlığın olduğunu düşünen katılımcılar düşüncelerini şöyle ifade
etmişlerdir:
124
“Grubun, arkadaşı hak etmediğini düşünüyorum tabi. Bu fakülte içerisindeki ya da üniversite
içerisindeki gruplaşmalar, beraber yemeğe gitmeler, sosyal faaliyetler de bulunmalar, bir grup
insanların bunun dışında kalması, bırakılan kişi açısından da kıskançlığa sebep olabilen önemli
unsurlardan bir tanesi olduğunu düşünüyorum.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“…fazlasını bilmeyen, kendini yetiştirememiş insanlar hak etmeden bazı yerlere gelebiliyor ya da
bazı çıkarlar elde edebiliyor bu da tabi toplumda hoşnutsuzluk, kıskançlık, fesatlık yaratıyor.”
(Tamer Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“…o tür insanlarda sindirilmemişlik var. Çünkü o insanlar neyi sindiremiyor, hak ederek
gelmedikleri için, kafayla ve kolla geldikleri için, hemen koltuktan gelen gücü bu şekilde
kullanıyorlar.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
…ama çok yıprandığını ve çok haksızlığa uğradığını düşünüyorsun.” (Duygu Hanım, Doç. Dr.,
Fen Bil.).
“Haksız olarak bence, diyoruz ya işte torpille geldiyse, o mevkiyi hak edemediyse. Derki ya ben
yıllarımı verdim buraya. Bu daha geleli iki gün oldu hemen işte müdür oldu denilebilir. Bir
kıskançlık göstergesidir.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
Hilmi Bey ve Yemliha Bey yapılan işin beğenilmemesinin de kıskaçlığa neden
olabileceğini ifade etmişlerdir:
“Kıskanmak her zaman ulaşamayacağı bir şeyi kıskanmak değildir. Etrafındaki insanların
yaptıklarını beğenmemek de aslında bir kıskançlıktır.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“…işte aşağıdaki ne yapıyor, sadece muayene ediyor. Kanal tedavisi yapmada ne var. Öbürü diyor
ki, diş kesme de ne var.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
Sosyal medya üzerinden beğenilme ihtiyacı hissetmesi de kıskançlık sebebi
olduğunu Derin Hanım (Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.) “Yani bu fotoğrafın altına da işte
yorumlarınızı, beğenilerinizi bekliyorum. Yoksa beni kıskanıyorsunuz demek oluyor.
Veya kıskandığını belli etmek istemeyen bireyler çok yorum ve beğeniler, iltifatlar,
‘hocam harikasınız, bayıldık, ne güzel imza atmışsınız’ gibi övgülere kadar gidebilirler.
Burada aslında kıskanılma ihtiyacı da var bireylerde. Yani herkes beni beğensin beni
övsün.” diyerek ifade etmiştir.
Sürekli eğitimini vurgulayan kişilerin kıskanılmak istemesini de Derin Hanım şu
şekilde ifade etmiştir:
“…mezun olduğunuz okul da burada kıskançlığı doğurabilir. Dediğim gibi kıskançlığı isteyen
kesim de bunu sürekli vurgulayabilir. İşte ODTÜ mezunu insanlar olabilir mesela. Bu da onun işte
kıskanılma ihtiyacı ile ilgilidir. Diğer taraftan o Hacettepeli, ben SDÜ’lüyüm. Ben ezik miyim
problemini yaşayabilirler. O yüzden eğitim alt yapısına dayalı kıskançlık olabilir. Mesela yurtdışı
eğitimi almıştır. Bunlarda kıskançlık sebebi olabilir. İşte ben ‘doktora yaptım geldim’ kıskançlığı
olabilir. Sonra akademik yetkinliğe dayalı kıskançlık olabilir. Çok kültürlü entelektüel olarak bir
kıskançlık çıkabilir.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
125
İletişim yönü zayıf olanların ve iletişim problemi yaşayanların kıskanç
olabileceğine dair Teoman Bey ve Tahsin Bey’in ifadeleri aşağıdaki gibidir:
“İnsanlar aralarındaki iletişim bozukluğu, ne bileyim işte bir araya gelip oturup konuşmama
kıskançlığa neden olabiliyor.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Yani daha önce dışarıda zaman geçirdiğiniz birbirinizin huyunu suyunu bildiğiniz bir
arkadaşınızla aranızdaki iletişimin bozulması, ona karşı bireysel bir hınçlanmanıza veya bireysel
olarak onun size hınçlanmasına yol açabilir.” (Tahsin Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.)
Sosyal kıskançlık nedenleriyle ilgili birçok katılımcı sevilmek ve ilişkilerinin iyi
olması üzerinde durmuştur:
“Öğrenciler mesela çok seviyor, mesela bir öğretim üyesini, hocayı. Diğer öğretim üyeleri
tarafından kıskanılır.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Öğrencilerin bir hocayı veya akademisyeni çok sevmesi, o akademisyenin kıskanılmasına sebep
oluyor. Mesela bir tanesi sürekli bana diyor. Öğrenciler çoook seviyor seniii, hiç odandan
çıkmıyorlar.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“…öğrenciler açısından öğrencilere bilgi aktarımı, ilgilenme noktasında. Haliyle bu diğerleri
tarafından, öğrencilere bu kadar yüz vermeyin başımıza çıkarlar gibi, tepkilerle bunun
kıskanıldığını anlıyoruz.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“İyi hoca olma, etkileme, sevilen olma, sayılan olmak, alanında tanınmış bir adam olmak gibi
şeyler maddi olmayan kıskançlık sebepleri olabilir.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Öğrenci aslında çalışma konusundan daha çok hocaların hangi hocayı daha çok seviyorsa ya da
hangi hocayla daha iyi yakın irtibat kurabiliyorsa onu seçiyor. Bu sefer de diğer hocalar o
hocayı kıskanıyor.” (Teoman Bey, Prof. Dr. Fen Bil.).
“…bir öğretim üyesinin, öğretim elemanının öğrenciler tarafından daha çok sevildiğini
görebiliyorsunuz, bazen bunda kıskançlık gözlenebilir.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Sonuçta öğrenciler tarafından seviliyor olmak kişiye akademik anlamda biraz daha göğsünü
kabartıyor. Sevilmediğini düşünen kişi de bunu tabi ki kıskanıyor. Bu haklı bir kıskançlıkta
olabilir hani hak etmediği halde seviliyor gibilerinden veya kişi gerçekten sevilmiyor ve kötü
sevilen insanları muhakkak kıskanır. Sonuçta akademik ortamda yer edinmek anlamında tabi.
Dersler, işte öğrenciler tarafından sevilmesi gibi veya işte ne bileyim üniversite camiası
içerisinde sevilen bir kişi olması diğer kişileri rahatsız ediyor yani. Bunu net bir şekilde
görüyoruz, başka hani kıskançlığın boyutları olabilir diye düşünüyorum.” (Cavit Bey, Doç. Dr.,
Sağ. Bil.).
“Şimdi öğrenci ilişkilerinin kıskanılması, derse girildiğinde aa o hocamı denmesi, o hocanın derse
öğrencilerin nazarında sevildiğini bilip kıskanılması…” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Öğrencilerle iletişimi çok iyidir. Sürekli öğrencilerle görüşürüm, sevilen bir hocasınızdır veya
işte OBS ye girilen formlar var ya öğrencilerin doldurmuş olduğu anketler. Hani bu bile
kıskanılabilir.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Öğrenciler tarafından sevilmesini kıskanabilir.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Bu bence en çok gördüğüm kıskançlığın şeylerinden birisi, öğrenciyle ikili ilişkileri iyi hocaların
kıskanılması en çok gördüğüm şey bu yani.” (Mümtaz Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
126
“Onun dışında MYO’da sık sık derslerle ilgili, kıskançlıklar yaşanıyor. Mesela ben öğrenciler ile
ilişkisi iyi olan bir kişiyim. Öğrencilerle güçlü bir ilişki kurmak istiyorum, onların gönlünü
fethetmek istiyorum. Sonra da onların zihinlerine girmeye çalışıyorum. Onlara derslerde yakın
davranıyorum, ders dışı durumlarda olsun çeşitli faaliyetler yapıyoruz, proje ödevleri yapıyoruz,
ekstra çalışmalar yapıyoruz bir şekilde öğrencilere kendimi sevdirmeye çalışıyorum. Bu sevginin
bu ilginin kıskanıldığını düşünüyorum.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
“Öğrenci ile benim aramın iyi olmasını bölüm başkanı kıskanmıştı.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos.
Bil.).
“…öğrenciler seni sevdiği için hep seni seçiyor, benim dersimi seçmiyor dedi. Bunu da açıkça
söyledi. Bu açıkça kıskançlık.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
“Sosyal ilişkilerini kıskanabilir.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“İnsan ilişkileri de çok iyi olur, öğrenciyle ilişkisi çok iyi olur, üniversite içerisindeki kişilerle
ilişkisi çok iyi olur. Bu anlamda biraz daha sosyal olan tiplerin kıskanılma durumu olabilir.”
(Ertuğrul Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“…öğrenciler sizi seviyorsa öğrenciler, öğrenciler ile ilişkiler iyi ise, tutulan göz önünde olan
öğrenciler tarafından sevilen hoca ise o da kıskanılıyor.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
Yaptıkları iş, aldıkları para, daha kıdemli olmak gibi konular da sosyal kıskançlık
sebebi olarak karşımıza çıkmaktadır:
“Yaptığınız iş iyi olunca kıymet görüyor, kabul görüyor, o zaman benimkiyle karşılaştırdığında
benden daha iyi bir kabul görmesini kıskanıyorum.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Ay sonunda bunun karşılığı hesaba para yatırmaya gelince ‘vay efendim, o nasıl benden daha
çok para alıyor, ben de öğretim üyesiyim ben de akademisyenim, o da akademisyen’ gibi
kıskanma belirtileri tabi ki ortaya dökebiliyoruz.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Burada gördüm, idari görevlerde de gördük, mesela diyor ki adam “ben diyor ondan altı ay önce
ya da bir ay önce atandım” diyor bunun için de “ben daha kıdemliyim” diyor. Bu aslında, onun
altında yatan bir kıskançlıktır.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Yani şu anda ben de kitap yazıyorum, benim de bir ekibim var, ben de editörüm, yazıyorum ama
belki de ben bir kıskançlıktan dolayı bu işe girdim. Zaman zaman bu soruyu sordum burası biraz
daha Isparta periferde kalıyor. Daha merkezi yerlerdeki üniversitedeki arkadaşlarımız bizden daha
güzel işler yapabiliyor. Onların imkânları daha güzel, ortamları daha güzel, daha kalabalıklar,
onları kıskanıyor muyum, evet ama yani bu kötü bir kıskançlık değil.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ.
Bil.).
Rekabetin de kıskançlık nedeni olabileceğini Ekin Hanım (Doç. Dr., Sos. Bil.)
“…kapitalist mantıkta şöyle bir söz vardır. Der ki ”rekabet kaliteyi doğurur” Eyvallah
tamam, çok güzel, ama mesela öğrencilik yıllarından pay biçebilirsin. Aynı sırada
oturup dirsek çürüttüğün insana sistem seni düşman eder hale gelir. Niye yarış
halindesindir. Şimdi burada da böyle akademi dünyasında da yani.” sözleriyle
belirtmiştir.
127
Kendini sürekli başkalarıyla kıyaslama ve karşılaştırma da bir diğer kıskançlık
nedeni olarak göze çarpmaktadır. Aşağıda bazı öğretim elemanlarının ifadeleri
verilmiştir:
“Kıskançlık şöyle yaşamıştım. Benim yöneticim ya da benim mentörümün bana çok yoğun ilgi
gösterdiği, benim çalışmama çok özen gösterdiği, işte bunlarla çok ilgilendiği, benle alakalı çok
vakit harcadığı yanılgısına kapılan bir başka eş düzeyli arkadaşım benim danışmanıma çok büyük
sitemde bulunmuş.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Bir hocamız ‘ben burada dururken ona niye ders veriyorlar’ dedi. Öyle hatırlıyorum sonra bizi
çıkardılar toplantıdan, o toplantıda aynı buna benzer şeyler tekrar devam etmiş. Ona verilen
derslerin kendisine verilmesini ya da kendi derslerinin arttırılmasını falan istemiş. Bana açıkçası
bu kıskançlık gibi geldi.” (Rana Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Araştırma görevlilerinin kendi arasında bu anlamda idari alanda daha yararlı görünüyorum
görünmüyorum üzerinden de bir kıskançlık süreci ortaya çıkabiliyor ya da akademik anlamda ben
daha başarılıyım, onun bir şey bildiği yok ama gidip ona kadro verdiler ya da onu değerli
gördüler, bana böyle davrandılar. Ya bu ister istemez kıskançlık oluyor aslında.” (Tahsin Bey, Arş.
Gör., Sos. Bil.).
Sporla ilgili bir görev sporla ilgili bir birime, neden bana bağlı değil. Neden ben yapmıyorum,
başkası yapıyor şeklinde çok ciddi sıkıntılarımız oldu.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos Bil.).
“Yani diyoruz ki biz dururken neden okutmanlar öğretim görevlileri teorik derslere giriyor biz
girmiyoruz diye.” (Ziya Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Spor Bil.).
“Sürekli kendini başkalarıyla karşılaştırma yoluna gidiyor ve bazı şeyleri elde edemediği için o
karşılaştırmada geri düştüğünü düşünerekten, hani karşı tarafa bir çamur atma yoluna da
girebiliyorlar.” (Ertuğrul Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Rekabet olgusunun çok böyle katılaştırılmasından dolayı da kimi zaman kıskançlık emareleri
oluşturulabiliyor yani.” (Tahsin Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Ama çevrenizde uzun yıllar bekleyip kadro alamayan insanlar olduğunda, buna rağmen hemen
süreçlerini gerçekleştirip o kadar insan beklerken önceliğin başka insanlara geldiğini filan
görürseniz ya da kendiniz buna maruz kalırsanız. Bu sefer ister istemez kıskançlık düşüncesine
girersiniz.” (Tahsin Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Ben yılların personeliyim. Ben gitmiyorum, ben hak ediyorum, o niye gidiyor, onun ne özelliği
var gibi söylentiler yapıyorlardı.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
Ön planda olma isteği, göz önünde olma, popülerlik de kıskançlık nedeni
olabilmektedir. Bununla ilgili aşağıda bazı akademisyenlerin ifadeleri verilmiştir:
“Genelde daha çok işte o daha ön plana çıkıyor, öbürü şöyle yapıyor, öbürü hocayla ilişkileri daha
iyi falan. Bu anlamda böyle bir kıskançlık algısı ister istemez oluşuyordur ya da diğer dışlanan bir
karakterin kıskanıldığı ya da onun diğerlerini kıskandığı gibi ihtimaller tartışılabilir.” (Tahsin Bey,
Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Ondan sonra popülerliği kıskanabilir.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Bilinirlik, sevilmek kabul görmenin fazla olması, bunu bir neden olaraktan sayabiliriz, sosyal
ilişkilerin kuvvetli olması...” (Tahsin Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
128
“…sen göz önünde olduğun için sana yapılınca bu göze batıyor, bu da tabi kıskançlığa neden
oluyor.” (Eylem Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“En gözde çalışmasını yapan sessiz sakindir. Etliye sütlüye karışmaz, kimisi çok ön plana çıkmayı
sever, görünmeyi sever. İşte bütün işleri ben yaptım ettim havasındadır. Kimisi öyle olduğu için
diğerleri ona kıskançlık duyar.” (Tahsin Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
Görevinizi ve işinizi daha iyi yaptığınız zaman sizin tercih edilmeniz başkaları
tarafında kıskançlık olarak algılanmaktadır. Tercih edilmek de kıskançlık sebebidir.
Teoman Bey (Prof. Dr., Fen Bil.) bu durumu “…siz görevinizi daha iyi yaptığınız zaman
bu sefer sizi daha çok tercih ediyorlar ama bu sefer tercih sebebi diğer karşı taraf
tarafından kıskançlık sebebi oluyor.” şeklinde ifade etmiştir.
Oda arkadaşının yaptığı çalışmanın aynısını yapması ve karşıya güvenmemesi de
bir diğer kıskançlık sebebidir. Sema Hanım bu konuya vurgu yapmıştır:
“Ben merkezli çalışıyorlar. Ben merkezli çalışınca da her şeyi kırıp döküyorlar, hırslarına yenik
düşüyorlar. Çalışmalar yapıyorlar, o çalışmalar oturdukları yerden masa başı çalışmalar oluyor.
Bunları yaşadık. Mesela şeyler var, yaşadığım bir örnek var, oda arkadaşım biz öğrenciyle bir
çalışma yaptık, son sınıf öğrencisiyle çalışma yapalım dedik ama yoğunluğumdan dolayı vesaire
kaldı şubat dönemi vesaire. Sonrasında odamdayım, çok ilginç kapımın altından yazılar atılmış
yani dosya şöyle a4 kâğıdı dosya ufak dosya içinde kağıt atılmış. Bir baktım arkadaşıma gelmiş
oda arkadaşıma gelmiş. Baktım bizim öğrenciyle daha önce çalıştığımız çalışmanın aynısı şöyle
bir etik kurul onay yazısı gelmiş etik kurul onay vermiş sağlık bilimleri yani tıp fakültesi onay
yazısını odada bulamayınca muhtemelen kapının altından atmışlar. Baktım çalışmada o öğrencim
var, öğrencimin, oda arkadaşımın ismi var en arkada başka bir öğretim üyesinin ismi var.” (Sema
Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
Akademide kaliteli yayın yapma, başarılı olma, yükselmelerin olması bunlar diğer
kişiler tarafında kıskanılmaktadır. Bu ifadeler de kıskançlık nedenleridir. Aşağıda bazı
öğretim elemanlarının ifadeleri verilmiştir:
“Bilgi, yayınlar hepsi kıskançlık sebebi. Kaliteli yayın yapmış olması, kaliteli ders anlatması da
kıskançlık sebebidir.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“…kendi astları daha başarılı, daha gösterişli bireyler haline geliyorlarsa, bu sefer üst olan bireyin
tabiî ki kıskançlık duygusu da gelişebilir.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Fakat şu da oluyor, bir bölüm başkanının bir öğretim görevlisinin ya da yayın yapan performansı
iyi olan, akademik anlamda iyi olanı kıskandığına şahit oldum. Bazıları yayın yapmıyor ama senin
yaptığın yayını görünce kıskanıyor.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
“Bir kişi mesela çok fazla başarılıysa onun üzerinde bir kıskançlık olabiliyor. Diğer kişi o
mertebeye erişemediyse açıkçası bir kıskançlık bir hasetlik olabiliyor. Yani akademik ortamlarda
bu başarıyı kıskanma gibi düşünüyorum.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Aslında kıskançlık çok kompleks bir olgu. Yani akademik düzeyde, yani insan ilişkisinin olduğu
her yerde kıskançlık olabilir ama burada özet olarak akademik kıskançlık üzerinden vurgu
yapacaksak bu daha çok akademide daha başarılı olma ya da ego savaşları gibi bir şey olarak da
adlandırılabilir.” (Tahsin Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
129
“Akademik kıskançlık, diğer deyimiyle akademik ortamda olan kıskançlık bende bunu
çağrıştırıyor. İnsanların bir birinin yükselmesine, akademik anlamda daha başarılı olmasını
çekememezlik durumu söz konusu.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
Serhat Bey kıskançlığın maddi olmayan nedenini şeklinde ele almıştır:
“Maddi olmayan imkânlar, statü bunlardan birileridir. Onun sevilmesi gibi, informal güç, etki alanı
entelektüel özellikleri olabilir. Bunların akademik ortamlarda olması… Bunlar nedeniyle de
kıskançlık ortaya çıkabilir. Maddi olmayan, ilgi odağı olmak, öğrencilerin en tutulan hocası olmak,
şu hocanın ders anlatışı harika, ders anlatımı iyi. İyi ders anlatan hocayı, ben kendimi başkasıyla
karşılaştırıyorum, kıyas yapmaya başlıyorum. Sonrası kıskançlık.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos.
Bil.).
Sonuç olarak, sosyal kıskançlık nedenleri arasında katılımcılar çok sevilme veya
sosyal ilişiklerin iyi olması gibi nedenleri belirtmişlerdir. Katılımcı görüşlerine göre
akademik ortamlarda bir akademisyenin diğer akademisyenlerle sosyal ilişkilerinin iyi
olması veya çok sevilmesi önemli bir kıskançlık sebebi olabilmektedir.
2.1.2. Ekonomik Nedenler
Ekonomik nedenlere dair birçok katılımcının ifadesiyle kıskançlığın nedenleri
arasında, maddi imkânlar/ durumlar, ekonomik durumlar, ikinci öğretim ücreti,
akademik teşvik ve fazla para kazanması kıskançlık nedenleri olarak ifade edilmiştir:
“Maddi durumdan dolayı kıskanılır, birisinin maddi durumu çok daha iyidir, daha iyi
koşullarda yaşar, daha iyi arabası vardır, daha iyi evde yaşar, daha iyi yerde tatil yapar. Yani
yaşam standartları daha yüksek olan kimseler kıskanılır.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Ben herhangi bir birimdeki daha çok hasta muayene eden, daha çok ameliyat yapan doktoru
aslında ne işleri yaptığını değil, cebine yatan paranın benden çok olmasını kıskanıyorum.”
(Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“İşte özellikle ikinci öğretim olan bölümlerde, işte sen çok derse giriyorsun, para kazanıyorsun
ben az giriyorum kazanamıyorum. Böyle biraz huzursuzluklar yaşadık, gördük. Adam mesela
bilmediği konuda dahi ikinci öğretimde ders vermek istiyor, çünkü para kazanmak istiyor.
Başkasını kıskanıyor.” (Tamer Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Eğer derslerden proje bazında daha çok para alıyorsam, sen beni kıskanıyorsun. Çünkü neden?
Ben alamıyorum.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Ders sayısı, ders ücretleri ondan sonra projelerde görev almasını kıskanıyor. TÜBİTAK
projesinde görev alıyor adam aylık işte 1500 lira bir gelir getiriyor. Yani projede çalışmanın bir
şey tarafı var, prestij tarafı var. Bir de maddi tarafı var.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Bir akademisyen kendisine daha çok ders verilmesini neden kıskanır? Herhalde paradan dolayı
kıskanır diye düşünüyorum. Çünkü dersin getirisi daha fazla para olacağı için muhtemelen aklıma
açıkçası başka bir şey gelmiyor kıskançlık deyince.” (Rana Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Kavga dövüş çok duydum. Özellikle ders paylaşımı konusunda yani o dersi ben alacam. Yani
burada kıskançlık evet kıskançlık para mevzusu işin içine giriyor zaten. Kıskaçlıklar para
mevzusu yüzünden oluyor maalesef. Belki akademik teşvik, kariyer mevzusu da benzer bir sebep
aslında.” (Toprak Bey, Öğr. Gör., Fen Bil.).
130
“Sebeplerinden biri zaten akademik teşvik, kariyer, ders ücreti, ders saati… Bunların hepsi
kıskançlığı temelini oluşturuyor bence.” (Toprak Bey, Öğr. Gör., Fen Bil.).
Sonuç itibarıyla ekonomik nedenler arasında maddiyat ön plana çıkmaktadır.
Katılımcıların ifadelerine göre öğretim elemanlarını maddi durumunun iyi olması,
akademik teşvikten yüksek puan alması, ders sayısının fazla olması, projelerinin çok
olması, baktığı hasta sayısının çok olması kıskançlık nedenleri olabilmektedir.
2.1.3. Psikolojik Nedenler
Psikolojik nedenlere dair kıskançlığın nedenleri arasında, tembellik, özgüven
düşüklüğü, yetersiz görülme, ezilmişlik, horlanmışlık, kişilik bozukluğu, değer
eksikliği/kaybı, ego, doyumsuzluk, aşağılık hissi, aşırı özgüven, yaratılış/mizacında
olması, vesveselerin/kuruntuların olması, aşırı rekabet halinde olma gibi konular yer
almaktadır.
Tembelliğin kendisi de kıskançlık nedenlerinden biridir. Tembellik yapacak bir işi
veya uğraşı olmayanın sürek etraftaki insanları eleştirmesi veya kıskanması söz konusu
olabilmektedir. Hilmi Bey, bu konuyu aşağıdaki gibi ifade etmiştir:
“…tembellik iliklerine işlediği için, o zaman çalışanı kıskanarak bu işi nötralize etmeye,
kendinden uzaklaştırmaya çalışıyor.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
Kıskançlığın temel sebeplerinden biri olan özgüven eksikliği ile ilgili öğretim
elamanlarının ifadesi şu şekildedir:
“özgüveni yetersiz olan kıskanır.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“…sürekli rekabet ve altı dolmayan özgüvenden kaynaklı olabilir.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos.
Bil.).
“içi boş bir özgüven…” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Özgüven eksikliği…” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
Psikolojik nedenlere dair kıskançlık nedenleri ile ilgili yetersizlik, eksiklik,
ezilmişlik, horlanmışlık özellikleri hakkında ise katılımcı anlatımlarında bazı konulara
değinilmiştir:
“Kıskançlık yapan kişi kendindeki yetersizliğin farkındadır ama başkaları tarafından da maalesef
tahrif edilir.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Hani elinde olanlarla yetinememe veya yetersizlik…” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“İnsanın neye gereksinimi varsa, o onda yoksa, karşı tarafta varsa, her türlü şey kıskanma sebebi
olabilir.” (Sema Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Bence kıskançlığı çıkaran kişinin kendi kişisel yetersizliğinden kaynaklanıyor.” (Ziya Bey, Dr.
Öğr. Üyesi, Spor Bil.).
131
“Burada akademisyenlerimiz yetersiz, ben devamlı yetersiz akademisyenlerimizin bizi
kıskandığını düşünüyorum.” (Ziya Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Spor Bil.).
“Kıskançlık duygusunu belki de besleyen, önce dediğim, belki de ezilmişlik, belki de
horlanmışlık, belki o aşamalara çok zor ezile ezile gelmiş olmanın verdiği bir takım duygularla o
kıskançlığı besliyor.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Ben eksiğim, eksik olduğum yerleri biliyorum, eksik olduğum yerlerde bir başkası tamsa onları
kıskanıyorum. Sebep tamamen, bu eksiklik yani. İşte var etmek dediğim şey oydu, sen o eksikliği
tamamlayacak şekilde kendini var edemiyorsan, sen zaten hayat boyu kıskanırsın.” (Rana Hanım,
Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
Psikolojik nedenler arasında kendini üstün görme, başkalarını küçümseme de
bulunmaktadır. Aşağıda bazı öğretim elemanlarının ifadeleri verilmiştir:
“Belirli bir alanda çalışıyorsa, o alanda benden başka kimse çalışmasın. Yani bu alanın tek hâkimi
benim, bu alanı ben çalışırım, ben bilirim mantığıyla bizim özellikle mimarlık alanında çoktur.”
(Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Alt kıdemli olup, içi boş egodan ve cahillikten kaynaklı, üstteki kişilerin kendi kıdemli hocaları,
bir yardımcı doçentin, bir doçenti aslında kendini ondan daha üstün görmesidir.” (Cavit Bey,
Doç. Dr., Sağ. Bil.).
Kişilik bozukluğu ve değer eksikliği sendromu kıskançlığın psikolojik nedenleri
arasındadır. Duygu Hanım ve Ekin Hanım’ın ifadeleri şu şekildedir:
“Bence kişisel kişilik bozukluğu. Bazı insanların gerçekten patolojik olarak problemleri var.
Akademik ortamlarda tedavi edilmeye muhtaç insanlar var. Kendine birini hedef belirliyor ve
beynini bu hedefi yok etmek üzere programlıyor.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Bir kere insanlarda değer eksikliği sendromu olduğunu düşünüyorum. Şimdi ben yapamadım,
başaramadım, sen de yapma ve başarama ve senin önüne sürekli ket vurma. Yani şu an herkesin
aslında ucundan kıyısından ufacık da olsa deneyimlediği bir şey, emin ol.” (Ekin Hanım, Doç. Dr.,
Sos. Bil.).
Bunların hepsi aslında işte o kıskançlık dediğimiz değer eksikliği sendromundan kaynaklı.”
(Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
Kıskançlığın psikolojik nedenleri arasında bir diğer başlık, egodur. Ego içerisinde,
hâkimiyet veya otorite kurma, güç gibi konular yer alır. Burada egolar artıkça kıskançlık
kaçınılmaz olabilmektedir. Aşağıda bazı öğretim elemanlarının ifadeleri verilmiştir:
Egolar yarışmaya başlıyor. Egolar yarışmaya başlayınca da kıskançlık olmazsa olmaz bir şey
haline geliyor.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Bir şekilde insanların egosunun beslendiği noktalarda kıskançlığı çok gözlemledim, çok fazla
hem de.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Akademik kıskançlığı ben biraz akademideki bireysel şişkinlik ve genelde egoya bağlıyorum.”
(Tahsin Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“İnsanlarda o biriken egonun belirtisi, belli aşamalarda güçlü bir görüntü vermenin belirtileri, hani
bu şekilde bir kıskançlık, işte benim dediğimi yapmıyor ya da bana itaat etmiyor şeklindeki algıları
da yönetsel mantıkta bu daha çok daha fazla görülür. Yönetsel pozisyonlardaki istenilen yerlere
132
gelememek, beklentileri konusu hayal kırıklığına uğramak gibi şeyler de kıskançlık yaratabilir.”
(Tahsin Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Ego ve unvanlar kıskançlığı kesinlikle tetikleyebiliyor.” (Tahsin Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Kıskançlık egosuyla alakalı, yani ego tatmini ile alakalı. Unvan ve ego ile alakalı. Güç daha çok
belki ego ile alakalı.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
“Yani egosu yüksek olduğu için, sürekli kendisinin ön plana çıkmasını ve kendisinin en üst
olmasını isteyen insan, diğerinin iyi özelliklerinin olmasını kıskanıyor.” (Halime Hanım, Öğr.
Gör., Sağ. Bil.).
Psikolojik nedenler arasında doyumsuzluk da bulunmaktadır. Doyumsuzluk,
kişinin elindekiyle yetinmeyip, daha çoğunu istemesidir. Daha fazlasını istemesi ise
kıskançlığı körüklemektedir. Derin hanımın ifadeleri şu şekildedir:
“Dolayısıyla kıskançlık niye ortaya çıkar? Doyumsuzluk özellikle. Doyumsuzluk insanı tetikler.”
(Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Fıtratındaki doyumsuzluk. Ben insanların birçoğunda hemen hemen hepsinde belki bir tarafında
bir doyumsuzluk hissi taşıdıklarını düşünüyorum. Bu fıtratın kötülüğünden değil, fıtratın bizim
kabiliyetimizi taşıyamamasından. Yani zamanla kirletmemizden kaynaklı.” (Derin Hanım, Dr.
Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Doyumsuzluk kıskançlık getiriyor. Zaten doyumsuzluktan oluyor ama. Doyumsuzlukla
beraber bir kısır döngü olması daha da kıskançlığı artırabiliyor. Daha fazlasına ihtiyaç
duyuyorsunuz.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
Aşağılık kompleksi, kişinin kendisini yetersiz ve değersiz hissetmesidir. Buda
kıskançlığın psikolojik nedenleri arasındadır. Saadettin Bey ve Derin Hanım’ın ifadeleri
şu şekildedir:
“Aşağılık kompleksi olan kişi kıskanır.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Aşağılık kompleksi, bunlar bireyin kıskançlık duygularının ortaya çıkmasının nedenleri olabilir.”
(Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
Serhat Bey vesvesenin ve kuruntunun kıskançlığa yol açtığını şu sözlerle ifade
etmiştir: “Benim asıl demek istediğim, kıskançlık vesvese ile besleniyor. Kıskançlık
vesveseden besleniyor. Aslında ben, kıskandığımdan dolayı, senin yanlış işler
yaptığından değil de, bana öyle geldiği için kıskanıyorum. O da kıskançlığı besliyor.
Aslında sen yanlış işler yapmıyorsun. Ben öyle algılıyorum.” (Serhat Bey, Prof. Dr.,
Sos. Bil.).
Psikolojik nedenler arasında bir diğer başlık hırstır. Hırs bir şeye karşı aşırı
istektir. Kişi her şey benim olsun demeye başladığında kıskançlık su yüzüne çıkmaya
başlayacaktır. Aşağıda bazı öğretim elemanlarının ifadeleri verilmiştir:
133
“Şimdi ben birisini niye kıskanırım? Bir kere insanın kendi hırsı kıskançlığın belki etki
nedenlerinden olabilir. Bende hırs var. Her yerde bir numara olmak istiyorum.” (Serhat Bey, Prof.
Dr., Sos. Bil.).
“Bazı insanlar hırslarından dolayı diğerlerinin önüne geçmek, daha önce doçent olmak ve
başarıya ulaşmak için yapıyorlar.” (Tamer Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Bir kere hırs varsa, kişi inanılmaz hırslıysa, diğerini çekemiyorsa ortaya çıkabilir. En yakın
arkadaşlarda da mesela bu ortaya çıkabilir veya işte hiç tanımadığı bir insanda, onu tanımadığı için
kıskançlık durumu ortaya çıkabilir.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Karşı tarafın sanırım hırsı biraz daha baskın geldiği için ki yine kıskançlığa sebep olan bir diğer
unsur da hırstır. Hırs orada tetiklediği için sanırım kuvvetli hırsına yenildiği için de burada çok
büyük bir kıskançlıktır.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Aynı odadasın, bunu çalma. Hani hırsınla, rekabetinle, kıskançlığınla bilmiyorum, o boyutlara
yani hırsın boyutunu göstermeye çalışıyorum. Çalarak, çırparak ya da olmayan verileri varmış
gibi göstererek çalışma yapma boyutuna kadar giden hırslardan bahsediyorum size ya. Bunları
yaşadım.” (Sema Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
Kendini sürekli başkalarıyla karşılaştırarak ‘en iyi ben olmalıyım’, ‘ben bir
numara olmalıyım’, ‘en önde ben olmalıyım’ gibi duygular kıskançlığa sebep
olabilmektedir. Aşağıda bazı öğretim elemanlarının ifadeleri verilmiştir:
“Bir numara ben olmalıyım diye bir heves var. Bu da kıskançlığı körüklüyor. Herkes bir numara
olmak istiyor ve diğerleri o bir numarayı kıskanıyor.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Herkes kendisini en iyi olarak görür. Kimse kendisinden başka birisinin kendisinden daha iyi
olmasını istemez mesela. Bu bir kıskançlık belirtisidir.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“En iyi benim hissini şey yapabilmek için akademik bir yeterlilikte olmadığı için insan
ilişkilerinde bunu kapatmaya çalışıyor yani. Daha çok insan ilişkisi, daha çok popülerlik, daha çok
çevre ve iyi bir hoca olacağını sanıyor.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Bir an önce akademik unvanı elde edeyim, herkesten önde olayım ya da ben iyi olayım.” (Sema
Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
Sonuç olarak, kıskançlığın nedenleri arasında psikolojik kıskançlıklar da
görülmektedir. Bunlar arasında yetersiz görülme, ezilmişlik, horlanmışlık, değer
eksikliği/kaybı, ego, doyumsuzluk, aşağılık hissi gibi psikolojik nedenler sayılabilir.
Örneğin değer eksikliği sendromunda kişi ‘ben eksiğim, yapamadım, erişemedim’
derken ‘karşı taraf da yapamazsın, başaramasına’ dönüşen bir kıskançlık ortaya
çıkabilmektedir.
2.2. Örgütsel Nedenler
Örgütsel nedenlere dair kıskançlığın nedenleri arasında, akademik yükselme,
akademik teşvikler, ders saatleri, idari görevler, ders anlatımı, öğrenci kalitesi, kaliteli
yayınlar, statü, yapılan işin kıskanılması, çalışılan alanın dar olması, aynı konuyu
çalışma gibi konular yer almaktadır.
134
Örgütsel nedenler arasındaki kavramlardan biri akademik yükselmelerdir.
Akademik yükselme yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda alınan unvan, makam veya
mevkidir. Bu da akademik ortamlarda kıskançlığa sebep olabilmektedir. Temaya ilişkin
katılımcı görüşleri aşağıda verilmektedir:
“Bir akademisyenin beklenen zamandan önce yükselmesi, hak ettiği halde onun kadar, erken
yükselen kadar, yükselemeyenleri, ister istemez, açıkça belli olmasa da bir kıskançlığa
itmektedir.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Akademik kıskançlığı en belirgin göstergesi, akademik yükselmeler olduktan sonra bir
akademisyen diğer akademisyeni arayıp sormuyor.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Akademik ortamlarda kıskançlığın temel sebebi yükselmedir.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Üniversitenin imkânlarından, sosyal statüsüne yol açacak faydalandırmalar, yükseltmeler tabi ki
bir kıskançlık nedeni olur.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Dekan yardımcısı onu yaptılar da beni yapmadılar, başka onun yerine keşke ben olsaydım gibi ya
da bu tür yükseltmelerden ya da idari görevlerden dolayı tabi ki kıskançlıklar söz konusu olabilir.
Aslında kıskançlık sadece duygu boyutundadır, ben sizi kıskanabilirim ama bunun birde ifade
edilmesi var.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
Ender Bey ders saatlerinin de kıskançlığa yol açtığını şu sözlerle ifade etmiştir:
“Ders programlarındaki ders saatlerinin bile kıskanıldığına şahit oldum. Mesela bana
sabah niye yazdın veya bana niye öğlen sonu yazmadın gibi kıskançlıklar oluyor.”
(Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
Psikolojik nedenler arasında bir diğer başlık araştırma alanlarıdır. Bazı bilim
dallarının çalışma alanlarının dar olması ve farklı akademisyenlerin aynı konuyu
çalışması kıskançlığa sebep olabilmektedir. İlgili katılımcı görüşleri aşağıdaki gibidir:
“Bir araştırma yapılırken diğer araştırmacının araştırma alanını kıskanabilir, oraya sulanmak
isteyebilir, o konuyu ben çalışacaktım, bu konuyu ben çalışıyordum, siz niye o konuda
çalışıyorsunuz gibi. Yani konu seçimi şeklinde olabilir.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“…kıskançlık şöyle, bizde alan olarak çalışma alanı olarak, yayın yapma olarak çok fazla değil
hani fen bilimleri gibi çok geniş bir şeyimiz yok yani. Alan olarak kıskançlıklar var.” (Teoman
Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“O çalışmayı başka birisi daha yapmış, yani burada hem karşı tarafın yapmış olduğu çalışmayı
yapıyorsunuz. Etik değil ama bu alanda çalışmakla aslında onu kıskandığı için yapıyor. O yüzden
bununda sebebinin kıskançlık olduğunu düşünüyorum. Yoksa öbür türlü zaten birebir aynı konuyu
çalışmış olsa o etik ihlali olarak değerlendireceğimi, etik kuruluna gideceğimi biliyor zaten. Böyle
bir durum ortaya çıkmıyor.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Şöyle söyleyeyim biz kıskanıldığımız zaman yaptığımız projenin başka bir kişi tarafından
yapıldığını görüyoruz ve ya aynı çalışmamızı veya bilimsel bir makalemizin bunu başka bir yer
de lanse ettiğimizde aynı kişi tarafından tekrardan farklı bir versiyonun yapıldığını görüyoruz.”
(Ziya Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Spor Bil.).
135
“Akademisyenlikte de her meslekte olduğu gibi özellikle bizim belki diğer meslek dallarına göre
kıskançlığa sebep olacak bir kariyer yükselmesi durumu söz konusu olduğu için, kademe kademe
yükselme olduğu için, o beraberinde kıskançlığı da getiriyor diye düşünüyorum açıkçası.” (Toprak
Bey, Öğr. Gör., Fen Bil.).
“Akademik manada daha çok insanlar akademik unvan bazında kıskanıyor. Yani akademik olarak
yükselmesini insanlar birbirini istemiyor yani, benim gördüğüm kadarıyla.” (Yemliha Bey, Arş.
Gör., Sağ. Bil.).
Örgütsel nedenlere dair kıskançlık nedenleri ile ilgili idari görev veya bir makama
gelmesi gibi özellikler hakkında ise katılımcı anlatımlarında bazı konulara değinilmiştir:
“Adam gelmiş, bacak bacak üstüne atmış, ‘Dekanı Bey’ diye hitap etmiyor, ‘sen sen’ diyor ‘siz’
demiyor. Bu neyin göstergesi, kabak gibi de dekan olmasını kıskanmasıdır. Nasıl olur ya.
Adam atanır atanmaz. Daha önce yazdığı makaleyi piyasaya sürdüler. Bu nedir, açıkça
kıskançlığın göstergesidir.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Tabi idari görevlerle ilgili var mıdır? Bu kişilere göre değişir, bazı insanlar gerçekten idari işleri
çok sever, bir başkasının idari görevi almasını kıskanabilir ama bazı insanlar da idari görevi çok
önemsemez onlar için bu çok da fazla önemli değildir yani.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil).
“Türkiye’de akademisyenliği yapıyorsan, bizde akademisyenlikte bilimselliği ön planda
tutmuyorlar. Bizim amacımız bilimsellik değil. Bizim amacımız bir yerde idari görev almak.
Makam mevkide yükselmek.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Özellikle unvan dışında güdüye kapılmaya yakın pozisyondalar ise insanlar mesela rektörle ve ya
dekanla irtibatları varsa, kendileri de dekan olma çabasına yakınlarsa, o zaman da makam
kavgaları kıskançlığın kaynağı olarak aklıma geliyor.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
Akademik teşvik, akademisyenlerin yaptıkları çalışmalara göre yıllık akademik
puanı hesaplanır. Akademik teşvik ödeneği adı altında aldıkları puanlara göre
akademisyenlere ödeme yapılır. Alınan akademik teşvik puanları akademisyenler
arasında kıskançlığa sebep olabilmektedir. Temaya yönelik bazı akademisyen görüşleri
aşağıda verilmiştir:
“Tabi ki, teşvikler konusunda da çok büyük bir kıskançlık olduğunu düşünüyorum. Ben kendim
çevremdeki insanların kaç puan aldığını, ne yaptığını hiç merak bile etmedim ama bazı
arkadaşlarım neredeyse bütün üniversitede tanıyıp tanımadığı kişilerin kaç puan aldığını bildiğini
gördüm. Yani kendisi sıfır puan almış ama atıyorum bilmem ne fakültesinden bilmem kimin kaç
puan aldığını merak edip öğrenmiş. Mesela bunu merak edip bakması bile bence bir kıskaçlığın
sonucu. Kendi yapamadığını yapan kişilerden bir çekememe içerisine girdiğini görüyorum.
Akademik teşvik kıskançlığı arttırıyor bence. Çünkü beyan da ediliyor, herkes kimin ne yaptığını
net bir şekilde görebiliyor.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Teşvik puanını kıskanır. Ben öyle görüyorum, şuan da bana öyle geliyor. Çünkü şunu gördüm;
mesela puanlar konuşulurken kimse net puanından değil önce ham puanını söylemeyi tercih
ediyor. Ben ilk görünce önce anlamadım bunun sebebini. Sonra anladım ki ‘ben aslında daha fazla
çalışma yaptım benden üstün olduğunu düşünme senin sadece net puanın benden fazla’. Bunu artık
kullanıma ham puan şu kadar, net puan şu kadar imajını verme ihtiyacı hissediyoruz. O yüzden
birincisi puanını kıskanabilir.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
136
“Kesinlikle akademik teşviklerde bir kıskançlık nedeni olabilir. Yani kendi ortamımda değil ama
benim dışarıda özel hayatımda da arkadaşım olan, eski bir arkadaşım olan bir kişinin bana
akademik teşvik puanımı ısrarla sorması, ne gibi çalışmalar yapıyor olduğumu sürekli öğrenmeye
çalışması bile beni hakikaten şaşırttığı zamanlar oldu. Ben merak etmiyorum örneğin onun puanını
ama o ısrarla puanımı öğrenmeye çalışabiliyor. Tabi ki de akademik teşvik, özellikle insanlar o
listeleri kontrol ederek kim ne kadar puan almış, bu nasıl çalışmayı yaptı.” (Halime Hanım, Öğr.
Gör., Sağ. Bil.).
“Ya şöyle, şimdi akademik teşvik sistemi dediğiniz şey. Yani zaten aslında kıskançlığı yarattı
ama hani bunu yaratırken amaç daha fazla üretmek, çok daha kaliteli üretmek olmalıydı.” (Tahsin
Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Akademik performans hazırlarken bariz bir şekilde yaşadım ve gördüm. Odadan içeri
giriyorsunuz, hocalar toplanmış, daha hani ne için geldiğimi bile sormadan ‘hocam kaç puan
oldu?’ Seninle ilgili sorular geliyor. Ee işte şu kadar oldu, hemen puanlar falan soruluyor, işte
masaya kâğıdı koyuyorsunuz, gözünün ucuyla neleri yazılmış diye bakıyor. Ben çabalayayım, ben
işte mümkün olduğunca akademik kariyerimi olduğunca başarılı şekilde ilerleteyimden ziyade ona
yanlış, buna yanlış, çok fazla bakınası bir durum söz konusu. Bunlardan kıskançlık durumunun
ortaya çıktığını da anlıyorsunuz hani.” (Toprak Bey, Öğr. Gör., Fen Bil.).
“Akademik teşvikin bu konuda yani bizim parasal olarak bize faydasının olması rağmen
kıskançlık noktasını daha da körüklediğini düşünüyorum.” (Toprak Bey, Öğr. Gör., Fen Bil.).
“Akademik teşvikler kıskanıyor. Eleştiriliyor zaten yayınlar gereksiz boş, falan filan gibi. Bu
yoksunluğunu, eksikliğini kıskançlığa çevirebiliyor.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
Cavit Bey öğrenci kalitesinin de kıskançlığa yol açtığını şu sözlerle ifade etmiştir:
“Bölümler arasında öğrenci kalitesi farklılığı var. Bazı bölümlerin kaliteli bazıları
daha kalitesiz, yüksek kaliteli öğrenciyi gördüklerinde kıskanabiliyorlar.” (Cavit Bey,
Doç. Dr., Sağ. Bil.).
Ders programı ile ilgili yaşanan problemler de kıskançlığa sebep olabilmektedir.
Akademisyenler arasında ‘benim dersim şu gün olsun’, ‘seninki şu gün olsun’, ‘neden
benimki şu saat?’ gibi problemlerin kökeninde kıskançlık olabilir. İlgili katılımcı
görüşleri aşağıdaki gibidir:
“Sana diyelim ki ne olabiliyor programını iğrenç bir şekilde yapma, ders programını mesela
başkalarına boşluk bırakırken sana hiç boşluk, dinlenme bırakmama sabahın bilmem körüne koyup
arada lüzumsuz bir boşluk bırakıp, akşama en iğrenç, en son, insanların istemediği saatte
dayatmak.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sol Bil.).
“Dersi nerede işlediği ile alakalı bile kıskanıyor, o derece. Hani kıskançlık türü deyince bir sürü
şey çıkar zorlarsan eğer gerçekten. Böyle hasta bir kişiliksen bir sürü şey kıskanabilirsin.” (Rana
Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Bütün angaryaları bana veriyorlar yeter artık diyor. Mesela hocalar bazında da ders programları
yapılırken öğretim görevlileri bazında ders programları yapılırken görüyorum. Niye ona gecenin
bir ve ikinci saatlerini ona veriyorsunuz? Ders saati kavgaları işte, o dersi o anlatıyor, neden o
anlatıyor, ben anlatamaz mıyım?” (Sema Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
137
“Girdiğimiz dersleri kıskanma boyutundalar. Kendilerini böyle biraz tabiri caizse aspirin gibi
zannediyorlar, her derse girerim, şunu yaparım, bunu yaparım. Biz öyle demiyoruz.” (Ziya Bey,
Dr. Öğr. Üyesi, Spor Bil.).
Duygu Hanım kaliteli yayın yapmanın kıskançlığa yol açtığını şu sözlerle ifade
etmiştir: “Daha çok yayın yapması önemli bir kıskançlık sebebi, daha kaliteli yayınlar
yapıyor olması kıskançlık sebebi.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.). Yapılan işin de
kıskançlığa yol açabileceğini Yemliha Bey şu sözlerle ifade etmiştir: “Yapılan iş
bazında bir çekememezlik, kıskançlık söz konusu oluyor.”(Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ.
Bil.).
Örgütsel kıskançlığın alt temasında katılımcılar örgütsel manada ortaya
çıkabilecek kıskançlıkların arkasında akademik yükselme, idari görevler, derslerle ilgili
veya bilimsel çalışmalar ilgili sebeplerin olduğunu vurgulamışlardır. Akademik
örgütlerde akademik yükselme ile ilgili kıskançlıklar bazen ön planda olabilmektedir.
2.3. Yönetici Kaynaklı Nedenler
Yönetici kaynaklı nedenlere dair kıskançlığın nedenleri arasında, yönetici
kaynaklı, güce yakın olma, adaletsiz yönetim/ adalet algısının düşüklüğü gibi konular
yer almaktadır.
Yönetici kaynaklı nedenler arasındaki kavramlardan biri yönetici kaynaklı
kıskançlıklardır. Yöneticinin çalışanlar arasında yaptığı ayrımcılık, kayırmacılık,
eşitsizlik gibi durumların çalışanlar arsında gruplaşmaya neden olması, bunun da
kıskançlığı körüklemesi söz konusudur. İlgili katılımcı görüşlerinden bazıları aşağıda
sunulmaktadır:
“Bu ister kadro ilerleme olsun, ister kadro yükseltme olsun, ister bir takım kamunun,
üniversitelerin imkânlarından faydalandırma olsun, yurt dışı görevlendirmelerden faydalandırma
olsun, bir takım kurumlarla komisyonlarla onlara sosyal statü verebilecek görevlerin tevcih
edilmesi olsun, bunların hepsi yönetici kaynaklı kıskançlığı tetikleyen durumlar olarak
görülebilir.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Hani o kıskançlığın neticesinde, bir kişi diğer kişiyi çok daha fazla gaza getirip onu işte patlama
noktasına getiriyor olabilir, haklıyken haksız duruma düşüyor olabilir, yöneticinin de bunu işte
diğer kişinin kıskançlığından dolayı yaptığının farkına varıp ona göre yönetebilmeyi becerebilmesi
gerekiyor.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Yani üst yönetim sürekli sadece bir tarafa yatkınlık gösteriyor, bir kesimin fikrini kabul ediyor,
diğer kesimi hiç dinlemiyorsa, dolayısıyla bu da olumsuz bir durum. Diğer taraftan olmuş olanlar
ne yapacak? O tarafa doğru bir kıskançlık yönü olabilecek tabi ki, olumsuz yönde etkileyecektir.
Yani dolayısıyla bu kayırmacılığın önüne falan geçmesi gerekiyor yöneticinin, o şekil
söyleyebilirim.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.)
138
“Özellikle de bu kişi yönetici konumundaysa onu için, o klinikte tabi ben sadece burası için
konuşuyorum. yani o klinikte onun için hayatı zorlaştırabilir. Yani gerek hasta bakmak anlamında,
gerek işte hasta almak anlamında, gerek muayene yapmak anlamında, cerrahi bir ameliyat yapmak
anlamında bir takım kıskançlıklar yaratabiliyor.” (Ceyda Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Yöneticilerin kayırma davranışları etkileyebilir. Bir ayrım varsa haklı olarak bu astları haklı
duruma da getirir. Eğer akademik başarıya dayanan bir veya akademik etkinliğe dayanan bir
davranış olmadığı halde astlar arasında ayrımcı bir davranış sergiliyorsa, yönetici bu durumda ister
istemez astlardan ayrılan kesim ve kayırılmayan kesim arasında kıskançlık ve çekememezlik
duygusu doğacaktır.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Yönetici tavırları örgüt içerisindeki elemanlara eşit değilse bundan dolayı kıskançlığı
körükleyebilir.” (Sema Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Ya yönetim kaynaklı kıskançlıklar olabilir. Mesela Türkiye’deki genel yönetsel mantalite daha
çok itaat kültürü üzerine kuruludur.” (Tahsin Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Yöneticinin olumsuz davranışları nedeniyle nefret oluşabilir ya da diğer kişiye zarar vermeye
çalışabilir insanlar. Yoksa kıskançlığın daha kişisel olduğunu ama olumsuz sonuçlarının
büyümesiyle ilgili yöneticinin davranışlarının önemli olabileceğini düşünüyorum.” (Halime
Hanım, Öğr. Gör., Sağ. Bil.).
“Yöneticiler dalkavuk bireyleri seviyorlarsa, dalkavukluk gibi bir beklentileri varsa kendine
inanma, benle beraber selfie çeksin, işte altına benle alakalı müthiş yorumlar yazıp sosyal medyada
paylaşsın gibi abuk beklentileri olan yöneticiler varsa, burada tabi ki, yine tabi bunları yapmayan,
bu davranışı benimsemeyen kişiler arasında da yapanlara karşı kıskançlık olabilir.” (Derin Hanım,
Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
Yönetici kaynaklı nedenler arasındaki kavramlardan biri güce yakın olmadır.
Güce yakın olan kişilere ayrıcalıkların tanındığı, imtiyazların verildiği, işlerinin kolay
halledildiği gibi düşünceler sebebiyle güce yakın olamayanlar tarafında kıskançlık
ortaya çıkabilmektedir. Güce yakın olmak da kıskançlığın göstergelerinden biridir.
Frank Underwood "Güce yakın olmak bazılarında güce sahip oldukları yanılgısını
yaratır."17
der. İlgili katılımcı görüşlerinden bazıları aşağıda sunulmaktadır:
“Eş kıdemli kişilerin yönetim tarafından daha çok tutulup ileride önünün daha açık olması, güce
yakın olduğunu görmeden kaynaklanan bir kıskançlık var.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Araştırma görevlileri arasında da bir kıskançlık oluyor. Danışman birini kayırabilir.” (Şevval
Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Öğrencilerle ilişkiler olabilir, o kişinin sahip olduğu başkalarıyla ilgili iletişim olabilir belki şey
de olabiliyor, bence üst yönetime yakınlık, yani güce yakınlık. Yani güce yakınlık da bence bu
kıskançlık nedeni olabiliyor.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
Akademik güce dayalı kıskançlıklarda olabilir yine bu noktada. İşte dekanla iyi olma, yönetimle
iyi olma, bölüm başkanı ile iyi olma, yakın olma gibi. Bunlar da olabilir.” (Derin Hanım, Dr. Öğr.
Üyesi, Sos. Bil.).
17 https://onedio.com/haber/politika-denizinin-kan-kokusu-almis-kopekbaligi-frank-underwood-
tan-23-kiskirtici-aforizma-741500
139
“Özellikle en üst yöneticiye yakın olan kişiye imtiyazlar daha çok veriliyor. Bu da diğer tarafta
kıskançlığa sebep oluyor.” (Ziya Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Spor Bil.).
Yönetici kaynaklı kıskançlık nedenleri arasında katılımcılar tarafından dair birçok
katılımcının ifadesiyle adaletsiz yönetim/ adalet algısının düşüklüğü de sayılmıştır:
“Arkadaşa karşı olumsuz duygular geliştirmeye başlar. Adaletsiz uygulama yapıldığı zaman
diğerlerini, hiç olmayan, belki de yokken kıskançlığı tetiklemiş olabilirim. Belki hiç yoktu ama
ortaya çıkartan, onun tetiklemiş olurum.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Sistemin adaletsiz ya da liyakat unsurlarının dışında işlemesi ister istemez aslında o bireyin
sistemden alması gereken intikamı ya da sisteme duyması gereken nefreti ya da onun düzeltilmesi
için gereken çabayı tamamen dışarıya bırakıp kendisinin yerine atanan kişiye nefret duymasına yol
açar. Yani sizinle hiçbir bağı olmayan, hiçbir ilişkisi olmayan insana duyduğunuz kıskançlık
normal hayatınıza yansır.” (Tahsin Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Yöneticinin yaptığı ayrımcılık, kayırmacılık, gruplaşma aynı siyasi düşünceye sahip olması bir
başka kıskançlık nedeni de olabilir. Bunları kesinlikle yapmaması gerekiyor. Bu da bir kıskançlık
sebebidir.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
Sonuç olarak, yönetici kaynaklı kıskançlık nedenleri arasında adil bir yönetimin
olmaması, liyakatsizlik ve güce yakın olma sayılmıştır. Yöneticinin belli bir guruba
tutması ve sürekli tuttuğu gruba karşı yakın olması diğer akademisyenlerin onları
kıskanmasına neden olabilmektedir. Örneğin iki araştırma görevlisi doktoralarını aynı
anda bitirdiğinde başarılı olanı değil de güce yakın olanın tercih edilmesi ister istemez
kıskançlığa neden olacaktır.
2.4. Diğer Nedenler
Diğer nedenlere dair kıskançlığın sebepleri arasında, ideolojik farklılıklar ve
oryantal kültür/kültürden kaynaklı gibi konular yer almaktadır.
Diğer nedenler arasındaki kavramlardan biri de ideolojik farklılıklardır. Öğretim
elemanları yaşadıkları sürecin ideolojik temelli olduğunu ifade etmişlerdir. Aşağıda
ilgili ifadeler sunulmuştur:
“Bir yerlere çalışarak ya da tırmalayarak değil de ahbap çavuş ilişkisiyle, belirli bir siyasiye yakın
eleman, olarak bir cemaatin yakın elemanı olarak, bir partinin elemanı olarak, bir yerlere gelen
kişiler başarıyı hak ederek gelmediklerinden, liyakatle gelmediklerinden başkalarını kıskanır.”
(Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Siyasetle bir yerlere gelindiği sürece kıskanç olan kimseler de bu metotları çok iyi kullanma
eğiliminde olduklarından dolayı toplumun bir yerlere gelmesi mümkün değildir yani.” (Saadettin
Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Ben kendim de yaşadım, etrafımda gördüklerim de var. Bu şöyle olur eğer kendi kafasına uygun
olan birisi değilse bir araştırma projesine dâhil etmez, onu özellikle dışında tutmak ister. Kendi
kafasına daha uygun, dünya görüşüne daha uygun birisini bu tür projelerin içerisinde daha çok
yer verir.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
140
“Herkese belirli oranda çözüm sunması lazım ama maalesef ki, tabi yöneticiler de insandır,
yöneticiler de insan olduğu için onların da bir sosyal hayatı, bir düşünce hayatı olduğu için, zaman
zaman yöneticiler de zaafa düşüp maalesef adil yönetim ilkesini bir kenara bırakıp kendilerine
daha yakın, farklı nedenlerle kendilerine daha yakın gördükleri arkadaşlara bir takım
iltimaslar, öncelikler tanırlarsa tabi ki bu önceliği alamayan arkadaşlar kıskanır.” (Hilmi Bey, Prof.
Dr., Sağ. Bil.).
“O zamanki rektör yardımcısı ‘o bizden değil o gitmesin’ deyip rektörlükten izin çıkartmamıştı.
Burada gruplaşma, ayrımcılık yani hizipleşme yapıyorlardı.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“İdeolojik olarak, karşıt gruplar arasında çok çıkıyor. İdeolojik bahanesiyle kıskançlıklar
kendisini gösterebiliyor. Çünkü ters bir ideolojiye sahip insanlar iyi bir iş yapabilir mi? Bana göre
yapamaz diye düşündüğüm için. Bunların yaptıklarını önemsemiyorum. İdeoloji siyasal
gruplaşmalar önce rekabeti sonrasında da kıskançlığı da beraberinde getirebilir.” (Serhat Bey,
Prof. Dr., Sos. Bil.).
“İdeolojik farklılıklar insanlar birbirini o yönden de kıskanıyor. Mesela herkes istiyor ki kendine
göre, kendi kafasına, kendi düşüncesine, kendi ideolojisine göre insanlar daha da ilerlesinler, işte
beraber ilerleyelim, diğerleri olmasın böyle bir mantıkta olabiliyor.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen
Bil.).
“İdeoloji olarak farklı olabilir, görüş olarak farklı olabilir, sosyal yapı olarak farklı olabilir ama
kurumsal anlamda aslında insanlar birbirlerine karşı saygılı olması lazım.” (Teoman Bey, Prof.
Dr., Fen Bil.).
“Beni seven hocalar mesela ya da beni seven arkadaşlarla işi götürme. Şimdi bu kafa kolu
doğuruyor ya bu tür şey özellikle mesela yönetsel anlamda. Eğer bu kişi kıskançlık yapan kişi
yöneticiyse hemen bunu koz olarak kullanıyor.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Kendi hak ettiği veya yaptıklarıyla bir yere gelmeyip birilerinin desteğiyle tırmalayarak değil de
birilerinin desteğiyle tepeden gelenlerde.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Bazen ideolojik nedenlerle bile kıskançlık ortaya çıkabilir diye düşünüyorum açıkçası.” (Mümtaz
Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Dini şeyler de etkili, yani aynı cemaatten olmak da çok etkili maalesef bir zamanlar
eleştiriyorduk güya ama aynı şeyi tekrar yapıyoruz yani. Öyle şeyler tabi kıskançlığa sebep olur .
Ben bu durumlarda ne yapıyorum ben onu söyleyeyim. Açıkçası zaten Allahtan, uzak olduğum
için çoğundan haberim olmuyor da.” (Rana Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“İnsanların belli hayat bakışı, siyasi görüş, dini inanç bunların hepsi gruplaşmalara sebep olup
insanların birbirine karşı diğer grubu kötü gösterip, hatta onun başarılı olduğu noktalarda gruptan
dolayı kıskançlık mevzusunu ortaya çıkartıyor.” (Toprak Bey, Öğr. Gör., Fen Bil.).
“Farklı bir şey daha söylemek istiyorum, ideolojik farklılıklar da kıskançlığın nedeni olduğunu
düşünüyorum. Bazen sırf bu farklılıktan dolayı da bu kıskanıldığını düşünüyorum, bunu da ben
birfiil yaşadığımı düşünüyorum.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
“Aynı cemaate bağlı olan kişilere ayrımcılık yapılıyor bu da kıskanıyor, tanıdığı oluyor ve yakın
oluyor aynı siyasi partilerin oluyor ya da hemşerisi oluyor, pozitif ayrımcılık yapıyorsa birçok
farklı nedenler arasında sayılır. Bunların yapılmamasının kıskançlığı ortadan kaldıracağını
düşünüyorum.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
Diğer nedenler arasındaki kavramlardan biri kültürden kaynaklıdır. Bu tema ile
ilgili katılımcı görüşlerinden bazıları aşağıda verilmektedir:
141
“Yani içinde olan özgüveni yerinde olan, bilgi seviyesi, bilim seviyesi üst düzey olan, iletişim
sorunu olmayan kişiler, diğer kişilerce kıskanılır hiç tartışılmaz. Bu da oryantal kültür
olmamızdan kaynaklanıyor. Doğu kültüründe böyle olur, batı kültüründe böyle değil.
Kıskanıyorsan birisini daha iyisini yapmak için çaba gösterirsin.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ.
Bil.).
“Yani kıskançlık burada temel akademik kıskançlık dediğimiz olay, buradaki temel problem,
birçok yaşadığımız problemlerin temelinde yaşanan bu birazcık bu bizim kültürümüze ait geliyor.
Bana yurt dışında da vardır da bu kadar yoğun olduğunu zannetmiyorum. Bizim kültürümüzde
birazcık yoğun bir şekilde yaşanıyor.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Valla işte toplumsal kıskançlık dediğim gibi Türk toplumunun kültüründe zaten bir kıskançlık
var. Yurt dışında sosyolojik yapı kültürde farklı olduğu için, kültürleri farklı. Biz doğu
kültürünün biraz şeyiz, hani batı kültürüyle bunu kıyaslamamak gerekir ya da kıyaslamak gerekir.”
(Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Ailelerin yaşamları, kültürümüz, ondan sonra inanç değerlerimiz, bunlar belki daha zayıf
olabilir. Bu davranışlardan dolayı da bu akademik kıskançlık duygusu ortaya çıkıyor diye
düşünüyorum.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
Sonuç itibarıyla bireysel, örgütsel ve yönetici kaynaklı kıskançlığın haricinde
birde ideolojik ve kültürden kaynaklı kıskançlıklar da mevcuttur. Aynı kafa, aynı görüş,
aynı düşünce, aynı cemaat, aynı parti gibi nedenlerden dolayı bazı insanlara ayrıcalıklar
tanınması ideolojik farklılıklardan kaynaklı kıskançlıklara neden olabilmektedir. Aile,
yaşantımız, toplumsal değerlerimiz, örf ve adetlerimiz, inançlarımızın da kıskançlık
üzerinde rolü vardır.
3. KISKANÇLIĞIN TÜRLERİNE İLİŞKİN BULGULAR
Akademisyenlere yönelik yapılan görüşmeler neticesinde kıskançlığın türlerine
ilişkin elde edilen bulgulara yer verilmiştir. Akademisyenlere, “Akademik ortamda ne
gibi kıskançlıklar görülmektedir?” ana sorusu, “Akademisyenler neyi kıskanır?” ve
“Nasıl kıskançlıklar vardır?” gibi sonda sorular sorulmuştur.
Akademisyenlerin verdiği cevaplara göre kod ve temalar çıkarılmıştır.
Kıskançlık türleri kategorisi altında, “Örgüt İçi Türleri” ve “Örgüt Dışı Türleri” olmak
üzere iki üst tema oluşmuştur. Elde edilen temalara ait kavram haritası Şekil 11’de
gösterilmiştir.
142
Şekil 3. Kıskançlığın Türlerine İlişkin Kavram Haritası
3.1. Örgüt İçi Türleri
“Örgüt İçi Türleri” üst teması altında kıskançlık türleri “Akademi İle İlgili” ve
“Yönetsel” olmak üzere iki alt temaya dağıtılmıştır.
3.1.1. Akademiyle ilgili
Akademiyle ilgili kıskançlık türleri arasında başarılar, akademik unvanlar,
bilimsel çalışmalar, eğitimle ilgili kıskançlık, araştırma ile ilgili kıskançlık, proje bazlı
kıskançlık, araştırma geliştirme ile ilgili, bölümler arası kıskançlık, akademik
çalışmalar, kariyer yönü gibi türler yer almaktadır.
Akademik başarı, unvanlar ile ilgili kıskançlıklar yapılabilmektedir. Aşağıda ilgili
ifadeler sıralanmıştır:
“Genelde akademik başarı kıskanılıyor.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Akademik unvan bazında kıskançlık diyebilirim.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
“Benim yazdığım kitapların çoğunu başkaları taklit etti. Taklit etmek ne demek. Bu benim
eserimi kıskanıyor. Ben de onun gibi yazdım demek istiyor.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sosyal
Bilimler).
“En önemlisi bilimsel proje ve yayın. Özellikle yayında, bilimsel yayın fazla yapabiliyor ya da çok
rahat hızlı bir şekilde iyi kaliteli yayın çıkarabiliyorsa aynı bölümde eğer diğer hoca bunu
yapamıyorsa, bu çok büyük bir sıkıntı yaratıyor.” (Tamer Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Daha çok kişinin yayınlarını kıskanır.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
143
Akademi ile ilgili türlerden bilimsel çalışmalarla ilgili kıskançlıklar
olabilmektedir. Bu konudaki katılımcı görüşlerinden dikkat çekenleri aşağıda
sunulmuştur:
“Bilimsel çalışmalarını kıskanır yani. Çünkü dediğim gibi, kaç teşvik puanı aldığını bildiği gibi
kimin nerede kaç tane yayın olduğunu takip eden arkadaşlar var. Yani bence bu da bir psikolojik
problem, tehlikeli bir şey.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“İşte bilimsel faaliyetlere dayalı kıskançlık diye bir şey olabilir. İşte bu teşvikler, puan, makale
sayısından, yayınlarından vs. bunlardan dolayı bir kıskançlık olabilir. Bilimsel faaliyetlere dayalı
kıskançlık, akademik kıskançlık da diyebiliriz belki.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Bilimsel etkinlikler açısından, ilk aklıma gelen o olur. Mesela bilimsel çalışma açısından bir
kıskançlık olur.” (Sema Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Bilimsel çalışmaları daha çok kıskanırlar hani sorarsanız. Ama aslında bakarsan her şeyi
kıskanıyorlar.” (Halime Hanım, Öğr. Gör., Sağ. Bil.).
“Yani işte kariyer yani, kariyer ilerlemesindeki, ona etki edecek. O yani, makale sayısı bile
kıskançlık belirtisi, yani ya oradaki sayıyı önemsemek, işte isim olarak sayısı bile bazen etki
edebiliyor.” (Toprak Bey, Öğr. Gör., Fen Bil.).
Serhat Bey eğitimle ve araştırma ilgili kıskançlıkların da olabileceğini
vurgulamıştır. İfadeleri şu şekildedir:
“Eğitim öğretim ile ilgili olan iyi ders anlatma, sevilen hoca olmak… Bundan dolayı kıskançlıklar
oluyor.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Araştırma ile ilgili indeksli yayınlar, projeler, TÜBİTAK projesi yapıyor, ben yapamıyorum,
onu kıskanıyorum ya da adam SCCI yayın yapıyor, ben yapamıyorum, kıskanıyorum. Kitap
basıyor, ders kitabı olarak okutuluyor, herkes onu referans gösteriyor. Atıf alıyor, makale, kitap,
proje, yayın lisansüstü tez gibi durumların kıskançlık nedeni araştırma ile ilgili olabilir.” (Serhat
Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
Akademi ile ilgili olarak özellikle fen alanlarında Teoman Bey ve Duygu Hanım
proje bazlı kıskançlıkların olabileceğini vurgulamışlardır:
“Proje bazlı kıskançlıklar var.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Burada şöyle oluyor mesela; projeler gelir bölüme, işte kıskançlıktan dolayı mağdur konumdaki
kişi o projelerin hiçbirinden haberdar bile edilmez. Siz böyle bir proje yapılmış diye bazen
başkalarından duyarsınız ya da proje uygulama safhasındayken haberdar olursunuz.” (Duygu
Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
Cavit Bey bölümler arası kıskançlığın varlığına vurgu yaparak şu sözlerle ifade
etmiştir: “…bölümler arasında da kıskançlık var. O da bir anlaşılabilir değil ama
kendi bölümünün daha önemli olduğunu düşünenler… Yine mantık dışı.” (Cavit Bey,
Doç. Dr., Sağ. Bil.).
Akademi ile ilgili olarak akademik çalışmalarla ilgili kıskançlıklar olabilmektedir.
Katılımcıların ifadesi şu şekildedir:
144
“Akademik kıskançlık, hem akademik çalışmalar anlamında yani birbirlerinin yaptığı çalışmaları
kıskanması anlamında var.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Akademik çalışmalarla ilgili kıskançlıklar var. Mesela birisi BAP projesi veya TÜBİTAK
projesi olsun, diğer bilimsel projeleri yapıyor. Bir başka birisi onu yapamadığı için onu
kıskanıyor.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Merak etmek de güzel bir şey ama gerekli bir merak var. gereksiz bir merak var. Sonrası
kıskançlık ortaya çıkan bir merak sonrası, bence bunla yapılıyor. En birinci kıskançlık tabi ki de
akademik faaliyetlerin kıskanılması yani birinin bir kitap yazmış olması, bir grup içerisinde o
kişinin o grupta yer almaması, bunu bizzat bende yaşadım.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
3.1.2. Yönetsel türleri
Yönetsel ile ilgili türler yükselmeler, idari görevler, makam kıskançlığı, üniversite
imkânları, teçhizat kıskançlığı, malzemeyi kıskanması gibi türler yer almaktadır.
Makam ile ilgili kıskançlıklar yapılabilmektedir. Aşağıda ilgili ifadeler
sıralanmıştır:
“Makama gelmiş olanlar, mesela dekan, dekan yardımcıları, başhekim, başhekim yardımcıları gibi
makamlara gelmiş olan kimseler kıskanılabilir. Makam sahipleri kıskanılır, yani akademik
ortamda doçentler kıskanılır mı, kıskanılır; profesörler kıskanılır mı kıskanılır.” (Saadettin Bey,
Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“…akademik ortamdaki kıskançlığa, makam kıskançlığı, belki olabilir.” (Saadettin Bey, Prof.
Dr., Sağ. Bil.).
“Benim bahsettiğim daha çok makamı vurgulayan, işte gücü vurgulayan, sizde yok ben de varı
mı vurgulayan akademik paylaşımlardan bahsediyorum. Onları da hoş bulmuyorum açıkçası.”
(Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“En çok makam kıskançlığı benim gördüğüm. Makam, unvan, görev tam olarak o, görev.
Birinci sıraya görevi koyuyorum, ikinci sıraya unvanı koyuyorum açıkçası, sonra diğer.” (Mümtaz
Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
Yönetsel türler altındaki kategorilerden üniversite imkânları da kıskançlık
olabilmektedir. İlgili katılımcı görüşlerinden bazıları aşağıda sunulmaktadır:
“Üniversitenin imkânlarından, sosyal statüsüne yol açacak faydalandırmalar, yükseltmeler tabi
ki bir kıskançlık nedeni olur.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.)
“Fakültesindeki bir hoca, B fakültesindeki bir hocanın sosyal imkânlarını, fiziksel imkânlarını,
odasını, ne bileyim işte, masasını, sandalyesini, bilgisayarını kıskanabiliyor.” (Teoman Bey, Prof.
Dr., Fen Bil.).
“Kıskanılır, kesin kıskanılır. Mesela işte yani sizin fakülteniz yeni, daha büyük odalar var tek kişi
oturuyorsunuz, işte biz beş kişi oturuyoruz gibi, niye olmasın, bir insanın şeyi olabiliyor.” (Eylem
Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Yine kendimden yaşadığım bir örnek; tek başına odada oturuyor olmak bile bazen kıskançlığa
sebep oluyormuş sonradan duyuyoruz bunu ya da fark ediyoruz. Bunu dışında hangisinin odası
büyük, daha havadar, daha aydınlık, bunlar bile kıskançlığa sebep olabilir. Yani nasıl bir neden
145
oluşturuyor bilmiyorum ama her şey kıskançlığa sebep olabiliyor işte.” (Halime Hanım, Öğr. Gör.,
Sağ. Bil.).
“Doçent olur olmaz, dekanımız bana güzel bir bilgisayar verdi, masama koydum. Adam geldi
ben profesör oldum masama bilgisayarı koymadılar adam doçent oldu adama bilgisayar verdiler.”
(Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“… o imtiyazlara istinaden mesela ben burada bir performans laboratuvarı kullanmak istiyorum
diyor ki ‘şu anda dolu ders var’ bilmem ne benim bilimsel makalem gecikiyor.” (Ziya Bey, Dr.
Öğr. Üyesi, Spor Bil.).
Akademisyenler arasında makine ve teçhizatla ilgili kıskançlıklar da
görülebilmektedir. Aşağıda bazı öğretim elemanlarının ifadeleri verilmiştir:
“Eskiden bizim laboratuvarda laptop vardı veya da kimyasallar vardı. Başkaları kullanmasın
diye böyle kitliyorlardı.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Bir cihaz var, bu cihazı kullanmak istiyorum diyorsun. Cihaz kullandırtmayabiliyor. Bu tip
şeylerle yani, buradan benim çıkarımım, kişisel manada diyorum ki, bu beni kıskanıyor,
çekemiyor, demek ki çalışma yapmamı istemiyor. Bu şekilde ortaya çıkıp kendini gösterebilir.”
(Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil).
“Pahalı bir cihaz. Yan taraftaki iki arkadaşın var mesela, bu onu kullanmak istediğinde işte
vermiyor. ‘Bak bak çalışma yapacak’ diyor vermiyor.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
“TÜBİTAK’la bir malzemeyi aldığınızda genelde burada malzemeler hocaların odasında kilitlidir.
Kimse kimseye vermez. İstesen bozuk der veya bozuktur, yaptırmaz uğraşmaz. Ben bir makine
almışım, kullanmasını biliyorum. Yan taraftaki adam geldi ‘ya ben kullanabilir miyim’ dedi.
Kullanırsın ama benim ismimi yazarsın yayınına, ondan sonra bende çok ucuz bir materyal var.
Bunu yayınında bir şeye lazım olur veririm ama benim ismimi yazarsın bazında durumlar ortaya
çıkabiliyor.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
Sonuç olarak, kıskançlığın örgüt içi türleri akademi ile ilgili ve yönetimle ilgili
olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Birincisi, akdemi ile ilgili türleri akademik unvanlar,
bilimsel çalışmalar, eğitimle ilgili kıskançlık, araştırma ile ilgili kıskançlık olarak ele
alınmıştır. İkinci ise, makam kıskançlığı gibi yönetimle ilgili türlerdir.
3.2. Örgüt Dışı Türleri
“Örgüt Dışı Türleri” üst teması altında kıskançlık türleri “Aile ve Çevresi” ve
“Popülerlik/İtibar/Sosyal Statü” olmak üzere iki alt temaya ayrılmıştır.
3.2.1. Aile ve Çevresi
Aile ve çevresiyle ilgili özel hayatla ilgili kıskançlık, bireysel kıskançlık, kişisel
özellikler açısından kıskançlık, özel hayat kıskançlığı, maddi imkânlar/durumlar gibi
türlere ayrılmaktadır.
Öğretim elemanları arasında özel hayatla ilgili kıskançlıklar meydana
gelebilmektedir. Aşağıda bazı öğretim elemanlarının ifadeleri verilmiştir:
146
“Özel hayatta da çay kahve içip muhabbet ediyorsan, bunları kesme gibi ya da geldiğinde
konuşuyorken iğneleme gibi, hımm öyle mi, aa projen mi geçmiş…” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos.
Bil.).
“İşte öğrenci ilişkileri dediğim gibi aile hayatı, bekâr öğretim üyelerinde de o sıkıntı olabiliyor.
Şöyle bir şey sezdim bekâr olanlarda, kendi aile hayatı olmayınca ya çoğu okuldaki hayata çok
fazla angaje oluyor. Öğrencilerle şeyi olsun, ilişkileri olsun ya da diğer şeylerle olsun, sadece
üniversiteyle ilgili bir hayatı oluyor, dışarıda sosyal bir hayatı olmuyor. O zaman buradaki şeyler
çok sıkıntılı hale gelebiliyor.” (Ertuğrul Bey, Arş. Gör., Sos. Bil).
“Akademik ortamlarda ama akademik olmayan olgulardan doğan kıskançlıklar da vardır. Onun
arabası var benim niye yok gibi meselâ. Ya da adam hem evlendi, hem araba aldı, bir de çocuğu
oldu. Biz daha henüz bu hayat yolculuğunda bir mesafe kat edemedik, akademik ilişkilere
boğulduk. Bu da bir kıskançlık. Akademinin dışı.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Bekarsa evliliğini kıskanabilir. Veya evliyse diğerinin evliliğinin mutlu olmasını kıskanabilir,
kendisi mutsuzsa. Çocuğunun kolejini kıskanabilir. Yani bu akademisyenlik dışındaki faaliyetleri
de içerebilir yani. İlla akademik olması bu hayattaki şeyleri değil de sosyal hayatını da
kıskanabilir. Hatta kadınlar arasında işte güzellik, giyim, bakım, ayakkabı, pantolon, etek, ceket
marka… İşte bunlar bile var. Giydiği şeyin markasına kadar bu kıskançlık gidebilir yani. En basit,
en adi kıskanmaya kadar dönüşebilir. Hatta işte kadınsa karşıdaki bireyin kıskandığı kişi
sosyalliğini, tarzını, eğitimini, kültürünü, girişkenliğini bile kıskanabilir. Tam tersi erkekse meselâ
kıskanan bireyler birbirini diğerinin eşinin güzelliğini, sosyalliğini, statüsünü her şeyini kıskanır.”
(Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
Akademi ile ilgili ama akademi dışı olup daha çok bireysel kıskançlıklar da
vardır. Derin Hanım ve Sema Hanım bireysel ve kişilik özellikleri açısından
kıskançlıkların olabileceğini vurgulamışlardır:
“Bir de bireysel kıskançlıklar deyip, o adi kıskançlıkları yine akademisyen de olsa akademik
ortamda gerçekleştirdiği için adi kıskançlık olarak sınıflandırabiliriz.” (Derin Hanım, Dr. Öğr.
Üyesi, Sos. Bil.).
“Kişilik özellikleri açısından bir kıskançlık olur, kişilik özellikleri diye gruplandırıyorum bunu.
Kişilik özellikleri de dışa dönük olma, bakımlı olma, çok fazla insanlarla diyaloğunun iyi
olması…” (Sema Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
Maddiyat ile ilgili kıskançlıklar da olabilmektedir. Aşağıda ilgili ifadeler
sıralanmıştır:
“…maddi olarak kıskançlık olabilir.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Akademisyenlikte para düşünülmemesi lazım ama maalesef. Önüne gelen her şekilde teşvik kafa
kolla para yükselsin diyor. Teşvik de işi bitirdi. Projelerdeki buradaki mantıksızlıkta proje
yapmayı para olarak görüyorlar. …burada sohbet esnasında bi hocamızın bana dediği şuydu; “Ne
kadar ücret alıyorsun?” “Yürütücü olarak kaç para verecekler?” ve ben ne zaman öğrendim
samimiyetle söylüyorum TÜBİTAK sözleşmeyi gönderince ne kadar para alacağımı öğrendim.
Burada insanlar önce yürütücü olarak kaç para alacağını öğreniyor sonra o projeye sonra diyor ki
o grubun projesinde para yok, geç diyor. Ama bu grupta var. Aa yok hemen kamak yapalım,
trilyonlar var. Bu mantık ile bilim olmaz, olmuyor da zaten.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Maddi kısma ne sığdıracağım, tabi ki ücretler, ödüller girebilir, teşvikler girebilir, maddi
anlamda.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
147
“Burada maddiyat daha çok ön planda biz de. Ya ders ücretlerini daha fazla almak isteyen hocalar
var. Teşvik puanları işte hep diyorum ya, hocaların kendi yeterlilikleriyle alakalı bir şey, kendi
bilimsel makalelerini çözdükten sonra, yayınladıktan sonra aldıkları puan zaten teşvik.” (Ziya Bey,
Dr. Öğr. Üyesi, Spor Bil.).
“Fakültede daha çok kıskançlık bence ya maddi veya akademik boyutuyla söylemiştin. Akademik
boyutta biraz daha fazla.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
“Bir bunu döner sermayeye bağlı kurum olduğumuz için maddi anlamda, kazanç anlamında
kıskançlık diye aklıma gelen ikisi var yani.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
“Ekonomik kıskançlıklar, akademik teşvikten aldığı farklılık, unvanının kaynaklı bir kıskançlık
olabilir, yaptığı idareye göre varsa, ondan kaynaklı bir farklılık olabilir. Döner sermaye bağlı bir
yerde çalışıyorsa, ekstra ek bir görev varsa, oradan aldığı ücret kaynaklı olabilir. Bunları
ekonomik kaynaklar altında birleştirebiliriz.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
3.2.2. Popülerlik/İtibar/Sosyal Statü
Kıskançlığın örgüt dışı türleri popülerlik/itibar/sosyal statü, TV
programları/medyatik olma/ görünür olma, sosyal medya üzerinden kıskanılma, çok
sevilme, sosyal statü, maddi olmayan kıskançlık, sosyal hayat kıskançlığı gibi çeşitlere
ayrılmaktadır.
Televizyona çıkan akademisyenler çıkmayan akademisyenler kıskanabilir. Ender
Bey konuyla ilgili “Televizyon yayınlarına ve programlarına çağırılıyoruz. Niye onu
çağırıyorlar da beni çağırmıyorlar, şu anki televizyona çıkan birçok hocayı çok
kıskanıyorlar, o kadar para verseler ben de çıkarım diyorlar.” (Ender Bey, Prof. Dr.,
Sos. Bil.) diyerek televizyona çıkıyor olmanın kıskanılacağını ifade etmiştir.
Bir akademisyen yaptığı işleri, aldığı ödülleri, katıldığı kongreleri paylaşarak
başkalarını kıskandırabilmektedir. Aşağıda ilgili ifadeler sıralanmıştır:
“İşte bir kişinin yaptığı bir çalışma ya da aldığı ödülün çok ön plana çıkması. Bir de biliyorsunuz
günümüzde böyle ne bileyim İnstagram veya Facebook gibi sosyal medya araçları bu şekilde çok
kullanılıyor.” (Tahsin Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“İşte beni öğrenciler çok seviyor, bana çok hediye alıyorlar, hani öğretmenler günü olsun, doğum
günleri olsun, hocaya hediye öğrencileri tarafından hediye alınması olsun, organizasyon yapılıyor
olması, sürekli sosyal medyadan da bunu reklam ederek, fotolarını paylaşarak, bunu daha fazla
pekiştiriyor.” (Halime Hanım, Öğr. Gör., Sağ. Bil.).
Derin Hanım sosyal statüye vurgu yaparak şu görüşü dile getirmiştir: “Sosyal
statüye dayalı kıskançlık diyebiliriz. Bu bir mesela Isparta’da çok güçlü bir aileden
geliyor olması. Bu onu kıskanacak bir taraf haline gelebilir. O yüzden sosyal statüye
dayalı kıskançlık diyebiliriz.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
148
Maddi kıskançlığın dışında kalan akademi ile ilgili maddi olmayan kıskançlıklara
yönelik ifadeler şu şekildedir:
“Maddi olmayana geçtiğimizde mevki mesela. Mevki makam hani başka kıskanılacak ne var,
şehir olabilir, ne bileyim kentler, olanaklar olabilir veya işte üniversitelerinin sunduğu olanaklar
olabilir. Kendisine işte şuna daha fazla veriliyor, buna işte daha iyi bilgisayar verilmiş, bunun daha
iyi odası var daha büyük odası var gibi belki. Hani o dokümanlar, sahip olduğu işte madde,
teçhizat olabilir. İşte mutluluk kıskanılabilir yani.” (Eylem Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Maddi olmayanlar da bence. Şu olabilir maddiye bence şeyler, yayınlar vesaireler de girer.
Maddi olmayanlara da şunlar girebilir; bence daha çok sevilmek, daha çok onaylanmak şey
anlamında akademik anlamda. Evet şu gerçekten bir numaradır, bu gerçekten çok iyidir, alanında
falan denilmek kendisinden övgüyle bahsedilmek böyle kendinin olduğu veya olmadığı ortamlarda
sürekli onure edilmek, bir konu olduğunda falan mesela bana değil de bir başkasına danışılmak, bu
gibi şeyler bence maddi olmayan kıskaçlık sebepleridir diye düşünüyorum.” (Rana Hanım, Dr.
Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Bence bu yine maddi olmayan. Çünkü orada şey var, farklı bir bağ var, evet senin öğrenciyle
kurduğun ilişki, ders anlatma, işte konuşma, onların hepsi biraz. Fiziksel anlamda maddi olan
kısma girecek gibi olabilir ama bence bu daha çok hocanın öğrenciye yaklaşımı, öğrencinin o
hocayı arkadaş ya da yetkin bir hoca, danışılacak bir mercii gibi kabul etme, onaylaması durumu
bence maddi olmayana girer yani. Eğer öğrencilerle ilişki maddi olmayan kısma girer öğrencilerle
ilişki, gururla bahsedilme, övgüyle anlatılma, parmakla gösterilme başkalarına danıştırılma falan.”
(Rana Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
Sonuç itibariye, kıskançlığın örgüt dışı türleri iki kısma ayrılmaktadır. İlki, aile
ve çevresiyle ilgili kıskançlıktır. Bunlarda kişisel veya özel hayatla ilgili
kıskançlıklardır. Akademisyenlerin akademinin dışındaki hayatlarına dair kıskançlık
duyabilmektedir. İyi bir aileden gelmiş olmak veya tanınır bir aileden gelmiş olmak gibi
örnekler verilebilir. İkincisi ise, popülerlikle ilgilidir. Burada ise, daha çok yaptıklarıyla
ön planda olanların kıskanılmasıdır. Örneğin TV programlarına çıkmak olsun veya
sosyal medya üzerinden çok takip edilmek olsun, bunlar kıskanılabilmektedir.
4. KISKANÇLIĞIN SONUÇLARINA İLİŞKİN BULGULAR
Akademisyenlerle yapılan görüşmeler sonucunda kıskançlığın sonuçlarına
ilişkin bulgular elde edilmiştir. Akademisyenlere, “Sizce kıskançlık örgütleri nasıl
etkiler?” ana sorusu, “Nasıl zarar verir?”, “Kıskançlığın örgüte faydaları ve zararları
nelerdir?”, “Kıskançlık beraberinde neyi getirir?” ve “Bireye, örgüte ve topluma ne
gibi sonuçları vardır?” gibi sonda sorular yöneltilmiştir.
Akademik örgütlerde kıskançlığın bireysel, örgütsel ve toplumsal pek çok
sonucuyla karşılaşılmıştır. Bu sonuçlar, “Bireysel Sonuçlar”, “Örgütsel Sonuçlar” ve
149
“Örgüt Dışı Sonuçlar” olmak üzere 3 üst temaya ayrılmıştır. Şekil 12’de üst ve alt
temaları görmek mümkündür.
Şekil 4. Kıskançlığın Sonuçlarına İlişkin Kavram Haritası
4.1. Bireysel Sonuçları
Kıskançlığın bireysel sonuçları içerisindeki üst teması altında kıskançlık
sonuçları “İçsel Sonuçları” ve “Dışsal Sonuçları” olmak üzere iki alt temaya ayrılmıştır.
4.1.1. İçsel Sonuçlar
Bireysel sonuçları açısından içsel sonuçlar arasında önyargılı olma, bencil olma,
huzursuzluk, mutsuzluk, geri çekilme, hazmedememe, güvensizlik çıkması/ kişisel
güvensizlik, nefret duyma gibi sonuçları yer almaktadır.
İçsel sonuçlara dair anlatılanlar arasında önyargı da yer alır. Duygu Hanım ve
Teoman Bey’in konuyla ilgili ifadeleri şu şekildedir:
“Dışa yansıması, başka bir kurumun, sizin yani, sizin hakkınızda olumsuz şeyler söyleyince yani
hiç tanımadığınız bir insana önyargılarla karşılaşabilirsiniz.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“İşte hocalarla ilk defa görüştüğünüz ya da daha önce gördüğünüz ama çok muhabbetiniz olmayan
hocalarla bir araya geldiğiniz zaman konuşurken diyor ki “ya diyor hocam biz sizi böyle
150
bilmiyorduk”, bize diyor sizi şöyle anlattılar. “Biz diyor sizi çok yanlış tanımışız” diyor. Yani
insanlar sadece karşı tarafın anlattığıyla biliyor. İnsanlar size önyargıyla yaklaşıyor.” (Teoman
Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
Tamer Bey kıskançlığın içsel sonuçlarından biri olan bencilliğe vurgu yaparak şu
görüşleri ifade etmiştir: “Kıskanç insanlar bencil oluyorlar, kurum için bir şey yapmak
istemiyor, işim var diyor, işlerden kaçıyor, benim diyor yayına ihtiyacım var, çalışmam
lazım iş yapmıyor.” (Tamer Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
Bir başka verilen içsel sonuçlar, mutsuzluk ve huzursuzluk halidir. Burada hem
kıskanana hem de kıskanılana zarar verilmektedir. Bu konuya dair katılımcıların çoğu
fikir beyan etmiştir ve katılımcıların ifadeleri şu şekildedir:
“Önce kişinin zaten kendi huzuru kaçar, kıskanç insanlara bakın, huzurlu insanlar değildir, mutlu
insan değildir, iç huzurları yoktur aslında.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Yani o kişi zamanla mutsuz hale gelir. Onun mutsuz olması, işte onunla beraber diğer insanların
da mutsuz olması toplumda ya da işte bu fakültede olsun, üniversitede olsun, çalıştığı ortamda
huzursuzluğa sebep olur.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Kendi eş kıdemindeki kişilere, hani kendinden bir adım öne geçirtebilecek, parlatabilecek
faaliyetler içerisinde bulunması kişiyi huzursuz ve tedirgin ediyor.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ.
Bil.).
“Onlarla birlikte görüldüğümde bile kişinin böyle bir huzursuzlandığını, böyle bir yüzünün
asıldığını görüp, bunu kıskandığını fark edebiliyorum.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
Ben çok huzursuz olurum. Çok gergin olurum. İnan ki huzursuz bir ortam. Babaannemin lafı,
bazı yerde köpek bağlasan durmaz der, huzursuzluk olunca.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Kıskançlık beraberinde kıskanan kişiye huzursuzluk getirir. Kıskanılan kişiye de yani ben
kıskanılıyorsam eğer, çevremdeki biri tarafından ve kıskanıldığımın farkındaysam bana da
davranış değişikliği getirir.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“En başta huzursuzluk getiriyor kıskanan kişi için.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“İşte can sıkıntısı, durduk yere gerginlik olur, yani hani çalışma ortamının huzuru gider bir kere.
Yani herkes kendi halinde, hiçbir farklı kaygısı yokken oturup çalışmak gibi bir güzellik varken
durduk yere bir başkasının gerginliğin yaşıyorsun yani.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“İnsanlar arasında mutsuzluk ortaya çıkar. Çünkü sizin ondan mutsuz olduğunuzu biliyoruz ve
ondan besleniyor.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“...bunun zararı size dokunuyor yani ister istemez mutsuz oluyorsun. Bütün mesele bu. Sadece
ben değil. Benimle aynı düşünenler. Benimle beraber aynı ortamda bulunan diğer insanlar da aynı
durumu yaşıyor, onlarda yaşıyorlar.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Mahalle kıskançlığı diyelim, yani alt komşu üst komşunun arabasına özenir, kıskanır ya da evini
kıskanır. İşte onun çocuğunun başarısını kıskanır. Bu yapıcı bir kıskançlık değil, bu kişiyi aslında
mutsuz eder.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“O sebeple en büyük etkisi kişiyi mutsuz etmesi, yani toplumsal anlamda ama bu akademik
ortama çevirdiğimiz zamanda böyle bir sonuçla karşı karşıya kalabiliriz. Sürekli başkalarını
151
kıskanmak, gözlemlemek kişiyi bir şekilde mutsuz eder, yani mutsuzlukla sonuçlanır.” (Cavit
Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Çünkü mutsuz insan kıskandığı kişiyle birlikte bir süre sonra bundan olumsuz etkilenirse o da
aynı şeyleri yaşıyor. Burada bunu yapsan ne olur, şunu yapsan ne olur, gördüğüm insanlara, bak
etrafımdaki insanlara bak duygusuna itiyor.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Mutsuzluğu getirir, kıskananı da mutsuz eder bence, kıskanılanı da mutsuz ediyor.” (Duygu
Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“O zaten en büyük zararı kendine veriyor. Bir, eğer haksızsa tek başına kalır. Yalnızlaşır. Belli bir
süre sonra güç kaybedecektir. Aslında başkasının mutsuzluğuna sebep oluyor ama kendisi de
mutsuz olacaktır.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Bireye başta, en başta bireye zarar verir çünkü şey, mutsuz olursunuz bir kere. Her şeyden önce
kendi potansiyelinizi keşfedemezsiniz yani.” (Ceyda Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Kıskançlık, depresyonu mutsuzluğu bunların hepsini getirir. Beraberinde anksiyete bunların
hepsini getirir beraberinde.” (Ceyda Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Ee diğer örgütsel nokta içinde yaşadığımız ortamı da düşünürsek bitti. Birbirine güvenmeyen
insanların olduğu ya da birbirinin kuyusunu kazdığınızı düşündüğünüz bir bölümün ya da
fakültenin vesaire içerisin de kimse mutlu olmaz.” (Tahsin Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Doktoraya başladığımız için etraftaki arkadaşlar belki onu kıskandılar ve içlerine sindiremediler o
durumu ve mutlu olamadılar. Bu hakikaten zor bir durum başkasının adına mutlu olabilmek bir
meziyetmiş onu anlıyorsunuz.” (Halime Hanım, Öğr. Gör., Sağ. Bil.).
“Yani bireysel fazla kıskançlık onun elde ettiğini elde edemediği zaman hüzünle sonuçlanıyor. Ya
sonuçta o kıskanıyor, onu yapmak istiyor. Olmayınca daha çok morali bozuk, hiç yoktan kendini
o rekabet yüzünden kendini bambaşka noktaya götürebiliyor.” (Toprak Bey, Öğr. Gör., Fen Bil.).
İçsel sonuçlara dair anlatılanlar arasında geri çekilme de yer alır. Teoman Bey,
Derin Hanım ve Tahsin Bey’in ifadeleri aşağıda verilmiştir:
“Ben sırf bu yüzden bölüm başkanlığını bıraktım, bu yüzden. Diğer hoca gidince ben tek proftum.
Bölüm başkanlığını istemiyorum dedim. Bu insanla uğraşmaktan. Bakın sizi başka türlü tedbirler
almaya zorluyor insanlar. İnsanın bir nevi geri çekilmeyi, insanlarla uğraşma, ne halleri varsa
görsünler, o hale getiriyor.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Onu kıskandırıyor gibi olmamak için bunu yapmak istemiyorum. Kendimi geri çekebiliyorum
mesela.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Kıskanılan kişi kendini bir çembere alınmış hissedebilir, sürekli gözlerin birileri tarafından
üstünde olduğunu, kem gözler rahatsız edildiğini vesaire düşünebilir.” (Tahsin Bey, Arş. Gör.,
Sos. Bil.).
Kıskançlığın içsel sonuçlarından biri olan hazmedememeyi Cavit Bey “Şöyle
böyle, hani ben daha iyiyim ama işte o kıdem olarak benden daha yüksek bunu
hazmedememe problemleri olabiliyor.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.) cümlesiyle
ifade ederken, Sema Hanım da “Her şey denge aslında, dengeyi kuruyorsan bir sıkıntı
olmuyor ama olmuyor işte hazmedemezlik oluyor yeni gelenleri işte. Öğrencimizle
152
şimdi şöyle oldu, falan filan. E tamam işte ne güzel öyle olması lazım, boynuz kulağı
geçmiş yani.” (Sema Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.) cümleleriyle vurgulamıştır.
İçsel sonuçlara dair anlatılanlar arasında nefret etme de yer almaktadır. Halime
Hanım ve Tarık Bey’in ifadeleri aşağıda belirtilmiştir:
“Kıskançlık hatta kötü duygulara, nefrete sebep olabilir. Yöneticinin olumsuz davranışları
nedeniyle nefret oluşabilir ya da diğer kişiye zarar vermeye çalışabilir insanlar. Yoksa
kıskançlığın daha kişisel olduğunu ama olumsuz sonuçlarının büyümesiyle ilgili yöneticinin
davranışlarının önemli olabileceğini düşünüyorum.” (Halime Hanım, Öğr. Gör., Sağ. Bil.).
“Kıskançlık, kin ve nefrete dönüşüyor, sonrasında ise intikam almaya çalışıyor. Bireysel manada
bunların yaşandığını düşünüyorum.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
Sonuç itibarıyla, kıskançlığın içsel sonuçları arasında huzursuzluk veya
mutsuzluk gibi konular yer almaktadır. Akademik örgülerde kıskançlığın sonuçları
yıkıcı olabilmektedir. Örneğin kıskanan da kıskanılan da huzursuz olabiliyor. Bunun da
akademik ortamı etkileyen birçok sonucu vardır.
4.1.2. Dışsal Sonuçlar
Dışsal sonuçları açısından kıskançlığın sonuçları, itibarsızlaştırma, fiziksel
saldırı, engelleme, yıldırma, soyutlama, psikosomatik, iletişim problemi, davranış
değişikliği ve tükenmişlik olmak üzere dokuz alt tema altında toplanmıştır.
Şekil 5. Kıskançlığın Dışsal Sonuçlarına İlişkin Kavram Haritası
153
4.1.2.1. İtibarsızlaştırma
Kıskançlığın dışsal sonuçlarından biri de itibarsızlaştırmadır. İtibarsızlaştırma;
olumsuz duygular çıkması, iftira atma, dedikodu, asılsız suçlama, rencide etme,
kötüleme, açık arama, aşağılama, karalama yapma, arkadan iş çevirme gibi konulardan
oluşur.
İtibarsızlaştırmaya dair anlatılanlar arasında olumsuz duygular yer almaktadır.
Katılımcılar ifadelerini aşağıda belirtmişlerdir:
“Kıskançlık tek bir şekilde değil. Kıskançlık yol alırken başka olumsuz duyguları nefret, hırs,
öfke, intikamı, öç alma bunlar aslında kıskançlığı besliyor kıskançlık, giderken bunlarda beraberin
de gitmektedir. Gurur, kibir, üstün görme bunlar kıskançlığı tetikleyen unsurlardır.” (Serhat Bey,
Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Yani aklımdan bir kıskançlık ifadesi geçirebilirim ya da bunu keşke onun yerine ben olsaydım
diyebilirim buraya kadarı kıskançlıktır. Ama bundan sonrası onun hakkında bir takım mesnetsiz
dedikodular çıkarma, onu sağa solda karalamaya çalışma, hakkında dedikodu üretmek
sağda solda lafını yapmak artık ondan sonra kıskançlıktan da öte başka bir şey olur.” (Hilmi Bey,
Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Kin getirir, nefret getirir, gerginlik getirir. Çünkü karşındaki insan, sen bana sürekli bir şekilde
mobing yapıyorsan ben de ona göre cevap veririm yani.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Kıskançlık beraberinde tiksinti, düşmanlık, intikam duygusunu getirir, o kişiyi engellemeye
dair her türlü davranışı beraberinde getirdiğini düşünüyorum. Kıskançlıkla beraber, taciz de
yaşadım, mobing de yaşadım. İntikam duygusunun yönelik bir takım davranışlar yaşadım.” (Tarık
Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
İftira atma da kıskançlık açısından kıskançlığın dışsal sonuçlarından
itibarsızlaştırmaya ait bir konudur. İftira atma, bir kimseye gerçek olmayan bir suç
atmaktır. İftira atmaya ilişkin katılımcı ifadelerinden bazıları aşağıdadır:
“Bir süre sonra isimsiz imzasız dilekçeler gelmeye başladı şeye, sağlık müdürlüğü üzerinden
devlet hastanesi başhekimliğine. Soruşturmayı yapıyorsunuz, bakıyorsunuz yani abuk sabuk
iftiralar, suç atmalar filan.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Karşıdaki kişinin de enerjisini çalıyorum, iftira atıyorum.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Kıskançlık beraberinde neyi getirir, iftira atmaya kadar bile ulaşabilir aslında.” (Eylem Hanım
Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“…burada kaldığı zaman biliyor ki başına geleceği, şey işte, sabah işe geldiği gittiği saatlerde
konuşulacak, öğrencilere kötü şeyler anlatılacak, hatta hakkında belki iftira da atılacak genel
olarak.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Daha önceki MYO’daki hocalardan gerek kendilerinin gerek başkalarından bu konu ile ilgili çok
söylenti duydum. Kulağıma çok geldi, bizzat yüzüme söyleyen de oldu. Bundan dolayı bana iftira
atan da oldu. Hakaret eden oldu. Kavga boyutuna varan davranışlar oldu.” (Tarık Bey, Ögr. Gör.,
Sos. Bil.).
154
“…senin hakkında kötü konuşmaya başlıyor, dedikodu yapıyor, iftira atıyor, olmamış şeyi olmuş
gibi gösteriyor senin hakkında ileri geri konuşuyor, tezvirat yapıyor, olumsuz manada
konuşuyor.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
İtibarsızlaştırmaya dair anlatılanlar arasında dedikodu de yer alır. Öğretim
elemanları ifadelerini aşağıda belirtmişlerdir:
“Genellikle ya yetersiz ya kapasitesiz ya da mevcut konumunda yapacak, fazla üretecek bir işi
olmayan insan bu boş vaktini başkalarını kıskanarak, dedikodusunu yaparak geçirir. Maalesef
yani bütün çalışma alanlarında böyledir.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“İşte arkadan başka konuşmalar gelebiliyor o kişi hakkında falan filan akademik teşvik konuları
problem ya da işte yine meselâ bazen ben kendim de kıskanıldığımı düşünüyorum.” (Cavit Bey,
Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Dedikodu, ayağını kaydırma ondan sonra baltalama getirebilir.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi,
Sos. Bil.).
“…kıskançlık dediğimiz şey, akademik ortamda ya dedikodu oluyor bir. İki tamamen
çalışmalarını çalma, onun yaptıklarının aynılarını yapma moduna geçiyor.” (Ziya Bey, Dr. Öğr.
Üyesi, Spor Bil.).
“Valla ben akademi de şunu gördüm. Uzun süre akademisyenlik yapmış birisi değilim ama
akademide, kişisel ilişkilerde herkes birbiriyle çok iyi, yani gülüyor eğleniyor, öyle çaylar,
kahveler… Sohbetleri, muhabbetleri çok iyi böyle. Herkes kendi odasına dağıldığında, bak bak o
şu çalışmayı yapmış, bu da bu çalışmayı yapmış, bak bu bunu nasıl yapar gibi dedikodu ortaya
çıkıyor. Ben bizim fakültede de Tıp fakültesinde de bunu gördüm ve genelde bu şekilde karşılıyor.
Yani sosyal ilişkilerde insanlar birbirini kıskandığını pek böyle göstermiyor yani hissettirmiyor
ama kendi odalarına geçtiklerinde nasıl o benden şunu yapar, o benden nasıl şu hasta bakmada
olsun, dönerde olsun veya akademik anlamda nasıl bunun peşinde.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ.
Bil.).
“Kıskanılan akademisyen, onun olmadığı ortamlarda sürekli aleyhinde konuşulmakta. Buradan
da anlamaktayız ki o akademisyen kıskanılmakta.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
İtibarsızlaştırmaya dair anlatılanlar arasında saldırı da yer almaktadır. Bununla
ilgili olarak katılımcılardan Hilmi Bey “Yani iş oraya kadar varabilir, yani
çekememezlik, hakaret, dedikodu, arkasından laf üretme bunların sonucunda fiziksel
saldırı, sözel saldırı dışlama ya da karşıdakinin aleyhinde isnatsız, mesnetsiz
suçlamalar nedeniyle soruşturma konusu olan, mahkemelik olan insanlar var.” (Hilmi
Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.) şeklinde vurgulamıştır.
Kıskançlığın içsel sonuçlarından biri olan itibarsızlaştırmayla ilgili Teoman Bey
“Yani yolda geçerken karşı karşıya geldiğiniz zaman bakışlarıyla, hareketleriyle şu
kapının önünden geçerken bile hareketleri davranışları tavırları sizi sürekli rencide
etmeye çalışıyor, rahatsız etmeye çalışıyor.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.) şeklinde
görüşlerinde rencide etmeye vurgu yapmıştır.
155
İtibarsızlaştırmaya dair anlatılanlar arasında kötüleme ve aşağılama da
kıskançlığın dışsal sonuçları arasında yer almaktadır. Duygu Hanım ve Şevval Hanımın
bu yöndeki görüşleri aşağıda verilmektedir:
“İşte o kişinin grubundaki öğrencilerin projesini olabildiğince aşağılayıp, değersizleştirip,
olabildiğince kötüleyip, hiçbir iyi yanını görmeyip, bu hocaya karşı olan kinini o öğrenci
üzerinden kusmak.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Aynen sevmediği hocanın grubundaki öğrencisine düşük not veriyor. Onun projesini
değersizleştiriyor, aşağılıyor projesini. Hem hocasının hem öğrencinin kendini kötü
hissetmesini sağlıyor böylece.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Eğer derslerden proje bazında daha çok para alıyorsam sen beni kıskanıyorsun. Çünkü neden ben
alamıyorum. Neden ben alamıyorum da sen çalışmak yerine beni kötülemekle yapıyorsun. Nasıl
çıktı, kötüleyerek çıktı.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Statü de var canım. Ben doçent oldum, sen olamadın. Sen düşünüyor musun ki bu kadın doçent
oldu bana şunu yapabilir. Benim doçent olduğumu çekemeyeceğine göre bu sefer başka şekillerde
kötüleyeceksin.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Onunda göstergesi ya beni sürekli şikâyet edecektir ya da belli ortamlarda beni kötüleyecek ki
insanlar benim daha iyi, mesela atıyorum TÜBİTAK’a gider beni kötüler, TÜBİTAK projesi
alamam ben. Anlamazsınız beni kötülediğini yani. Arkanızdan işler çevirir yani.” (Şevval Hanım,
Doç. Dr., Fen Bil.).
İtibarsızlaştırmaya dair anlatılanlar arasında eksik arama da yer alır. Bununla
ilgili olarak katılımcılardan Serhat Bey şunları ifade etmiştir; “Bir kere karalama
stratejisi, eksik arama eksiğini bulalım ki bulduğumuz anda onun tepesine çökerim.
Hukuki sonuçlar doğurma, soruşturma açma, eksik aramak… Kıskanan kişi
kıskandığının sürekli eksiğini arar, kıskançlığı bastırmak için, onu itibarsızlaştırmak
için… Artık gözüne batmaya başlar. Artık onun yaptıklarına göze batar, sürekli onun
ismini olumsuz olarak gündeme getirir. Olur, olmadık yerlerde ondan bahseder.”
(Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
Bir başka verilen dışsal sonuçlardan biri olan itibarsızlaştırma ile ilgili, karalama
yapma, arkadan iş çevirme ve arkadan konuşma halidir. Bu konuya dair katılımcıların
ifadeleri:
“Yani işte hep o kişiyi, kötü, hoşlanmadığı ya da işte kendine rakip olarak belirlediği insanı
olumsuz yönlerini aktarıyor.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Yapılmamış şeyler yapılmış gibi lanse edilebilir. O kişinin üzerinde kötüleme yapılabilir
olmadığı halde. Neden? Çünkü hani ben o mevkiye erişememişimdir, gelememişimdir, dolayısıyla
onu karalama yöntemine gidilir.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Sonra burada, idare, görev yaptığım yerde, yine arkamdan konuşanlar oldu. Hatta benimle
konuşmayanlar oldu.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
156
“Sizin arkanızdan iş çeviriyorlar, sizin başınızı belaya sokamaya çalışıyorlar. Bu neden olur,
kıskançlıktan olur, kıskançlığın ortaya çıkarmış olduğu sonuçlardan bir tanesi de, bu
yaşadıklarımdan bir tanesi bu.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Bir de bastırılmış ve ortaya çıkmamış, kişi tarafından biliniyor ama ortaya çıkmamış, bu daha
kötü ve tehlikeli bir kıskançlıktır. Ben, senin odana geliyorum halini hatırını soruyorum. Çay
içiyorum, halini hatırını soruyorum görünüşte her şey iyi. Ama arkandan seni çekiştiriyorum.
Dışarıdan bakıldığı zaman her şey çok iyi, bizi samimi görmektedir ama benim içimde sana karşı
bastırılmış, sana karşı tehlikeli kıskançlık var.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
Burada Derin Hanım dışsal kıskançlığın sonuçlarına farklı bir bakış açısı
getirerek kıskançlığın her zaman ayrılık, küslük getirmeyeceğini,, tam aksine kıskandığı
kişiyi takip etmek için yakın ilişikler kurabileceğine değinmiştir. Bununla ilgili olarak
“Kıskançlık her zaman küslük getirmiyor. Küstüğün kişilerle onun ne yaptığını
öğrenemiyorsun çünkü. Yani küsersem meselâ işte ben fark ediyorum, kıskançlar
birbirlerine daha da yakınlar yani. En nefret ettiğim davranış da bu gerçekten. Yüzüne
gülüyor seninle iyi. Benim sosyal medya hesaplarımın hepsini stalklıyor. Senin attığın
her adıma hâkim, biliyor. Kıskanacak veri topluyor aslında bir taraftan.” (Derin
Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.) şeklinde görüşlerini dile getirmiştir.
4.1.2.2. Fiziksel Saldırı
Kıskançlığın dışsal sonuçlarından biri de fiziksel saldırıdır. Fiziksel saldırı;
intikam/ öç/kin, saldırı, kavgaların olması, çatışmaların olması, sağlığa zarar verme,
ölüm, karşıya zarar verme gibi konulardan oluşur.
Fiziksel saldırıya dair anlatılanlar arasında intikam/öç/kin gibi duygular yer
almaktadır. Katılımcıların konuyla ilgili ifadeleri şu şekildedir:
“Ben bir doçent olayım gösteririm size, ben bir doçent olayım, ben de bilirim neler yapacağımı
gibi bir takım ifadelerle eğer kendini besleyerek doçent olduysa, o zaman hakikaten çekilmez
olur. Etrafta insanlar ondan pozitif bir şey alamazlar, sadece günü geçirirler, yani nasıl bilirsinizi
hiçbir çıkar ilişkisi olmadan çok iyi biliriz diyorlarsa biliriz ki kıskançlık yoktur.” (Hilmi Bey,
Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Yani kendi gücü yeten gücü yetene gösteriyor. Belki bana gösteremedikleri intikamı benim
altımdaki ya da etrafımdaki öğrencilere gösteriyorlar.” (Tamer Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Kin haline geliyor, insanlar birbirlerine, belli bir kıskançlık belli bir aşamayı geçince kin,
intikam, öç almak vesaire. Yani işte bütün bunları yaşadık biz burada, akademik camiada. Ben
hiçbir şekilde tasvip etmedim ama maalesef yaşadığım durumlar. Benim kendimle alakalı da oldu
ama onun haricinde bir diğer hocalar arasında bunlar var.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Kıskanılan kişi de bir süre sonra yılıyor diyor ki bu kadar mikrop bir insan varsa ben de bunun
hatasını arayacağım zamanla ben de bunu gömeyim diye düşünür, öcünü almaya, intikamını
almaya gider, hani bir süre dayanır.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
157
Fiziksel saldırıya dair anlatılanlar arasında fiziksel saldırı, kavga, dövüş de
kıskançlığın dışsal sonuçları arasında yer almaktadır. Aşağıda bazı öğretim
elemanlarının ifadeleri verilmiştir:
“…iş oraya kadar varabilir yani çekememezlik, hakaret, dedikodu, arkasından laf üretme bunların
sonucunda fiziksel saldırı…” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Yani kıskançlık nedeniyle fakültede bölümler içinde ya da bölümler arasında birbirleriyle
mahkemelik olacak kadar kavgalı olan insanlar var.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Hocalar arasındaki kavga, dövüş, fiziksel şiddete kadar varan durumlar yaşadık meselâ biz
burada.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“İşte toplantıda kavga çıkartıcı bir özelliğe sahip oluyor. Anlamıyoruz ya, durduk yere niye dedi
ki falan yapıyoruz, aslında bir şey yoktu diyoruz. Ama temelinde kıskançlık var.” (Sema Hanım,
Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Kavgalar oluyor, tabi küslükler oluyor. Meselâ dediğim gibi uzun zamandır arkadaşım öğretim
görevlisi, işte yeni yardımcı doçent olmuş arkadaşlar vardı bundan beş altı yıl önce. Bir toplantı bir
şey oldu, görüş ayrılıkları var. Öğretim üyesi arkadaş dedi ki, e tabi dedi burada, zamanında dedi,
ne dedi koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman çelebi deyimi var da yani yok biz yokken
tabi sizin borunuz ötüyordu anlamında. Öyle bir deyimle cümleyle başlayan bir kavga idari
mahkemeye gitti ya bakın kurum içerisinde, idari mahkeme değil, davaya gittiler bunlar. Hakaret
davasına ya bakın, çok saçma bir şey kurum içerisindesin, yan yana çalışıyorsun, idari mahkemeye
gidiyorsun, hakaret davasından ha sonra bunlar aşıldı.” (Sema Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Özünde dediğim gibi yaşadığımız adaletsizlik başka yerde aranmalıdır ama kişi oraya
ulaşamadığı için kendi akranında durumu arar bu da çok sık karşılaşılan bir şey hani araştırma
görevlilerinin arasındaki o çatışmaya ya da anlaşmazlığa sebep olacak şeylerden biri de bu yani.”
(Tahsin Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
Bir başka dışsal sonuçlardan biri olan fiziksel saldırıyla ile ilgili, sağlığa zarar
vermesi halidir. Bu konuya dair katılımcıların ifadeleri şu şekildedir:
“…evet, oldu tabii oluyor yani. Yani bunlar insan sağlığına zarar verecek düzeye bile gelebiliyor.
Ben kendim şahsi olarak mide kanaması geçirdim.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“…kıskanılan kişi olarak, yani mağdur olduğumu düşünüyorum. İlerlememin geciktiğini
düşünüyorum, çünkü bu tür yani sinirleri bozuldukça insanın hem fiziki olarak daha çok
rahatsızlanıyorsunuz, bağışıklık sisteminiz bile düşüyor, daha sık hastalanıyorsunuz, duygusal
olarak sıkıntı yaşıyorsunuz, zaman zaman yüksek boyutlarda. Bu beden ve ruh sağlığınıza zarar
veriyor.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“İşte sağlık problemleri, eğer duygusalsanız tabi çok sağlam karakterliyseniz, illa
karakterlerimizle eşleştirmeyelim de, çok direnişli bir yapınız varsa, beyniniz çok da
önemsemiyorsa, bunları çok etkilemeyebilir ama eğer duygusal bir yapınız varsa çok
etkilenirsiniz.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Yani kıskançlık, bireysel anlamda o kendi öfkelendiğiyle, kan basıncının arttığıyla,
tansiyonunun yükseldiğiyle, şekerinin yükselmesi, şeker hastası olmasıyla geri döner.” (Sema
Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
158
Kıskançlığın dışsal sonuçlarından biri olan fiziksel saldırıya dair kişiye zarar
verme de vardır. Aşağıda bazı öğretim elemanlarının ifadeleri verilmiştir:
“Belli bir dozajı sonrası zararlı olmaya başlar. O kaybetsin yeter ki, ben de kaybedeyime
dönüşebilir.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“…karşımdaki kişiye yetişemediğim gibi karşımdaki kişiye zarar vererek önüne takoz
koyuyorum. İtibarını yok ediyorum. Yani ben kendimi, enerjimi kendimi yükseltmek için değil,
karşımdaki kişiyi aşağı çekmek için kullanıyorsam bu kıskançlığın yıkıcı tarafıdır.” (Serhat Bey,
Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Bana kıskançlık olumsuz geliyor. Yani şöyle, belirli bir seviyede kıskançlık olabilir. Yani şöyle,
kıskançlığın temelinde kişinin karşı tarafa bakış açısı önemli. Eğer ben o kişi gibi olamıyorum ya
da olmak istiyorum deyip bir rekabet ediliyorsa o şekilde kendisini motive de edebilir kıskançlık.
Tam tersi ona karşı gittikçe husumet de besleyebilir. O husumetini de arttırabilir yani,
düşmanlığını da arttırabilir.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“…bizim bu uyarmalarımız sonucunda arkadaşta kıskançlık gelişti. Ciddi anlamda. Bu sefer
arkadaş etrafında çok sevilen birisi olmasına rağmen en yakın çevresini kaybetmeye başladı. Yani
kıskançlık en yakınlarından başlamış oldu. İşte onlar çalışmaya girdiler, ben o çalışmaya
giremedim. Bu bildiriyi yazdılar benim adımı yazmadılar. Beni birinci sıraya yazmadılar , ikinci
sıraya yazdılar gibi. En yakınları akademik kıskançlık davranışı geliştirdi. Ve neticesinde
saflığını kaybetmiş oldu.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“…patolojik kıskançlık seviyesindeysen her şeyi kıskanırsın, psikopata bile bağlarsın belki. Bir
süre sonra zarar bile verebilirsin. İşte onun işine ket vurayım, onun hakkında iftira atayım,
ayağına çelme takayım, idarecilik pozisyonunda işi varsa dur onun işini engelleyeyim… Bir sürü
şey yapılabilir.” (Rana Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Akademik anlamda birbirinin akademik teşvik puanından tut da en basit manada, ufak bir
yayınına kadar herkes birbirinin bir nebze diyelim artık kuyusunu kazıyor. Ne yaptı, poster
hazırladı, benim ismimi yazmadı. Benim klinikte yapıldı, şuydu buydu... Bunun peşinde herkes
yani. Kıskançlık denilince bu geliyor.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
Netice olarak, kıskançlığın pek çok sonuçları vardır. Bunlardan biri de fiziksel
saldırıdır. Karşıdaki kişiye kıskançlıktan dolayı fiziksel saldırı düzeyinde zarar
vermesidir. Fiziksel saldırı, sağlığa zarar vermeden tutun da ölümle bile
sonuçlanabilmektedir.
4.1.2.3. Engelleme
Kıskançlığın dışsal sonuçlarından biri de engellemedir. Engelleme; bilgi/ veri
hırsızlığı/intihal, bilgi gizleme/saklama, verinin çalınması, başarıyı engelleme,
çalışmalara engel olma, yükselmesini istememe, angarya işler yaptırma, çelme takma,
aşağıya çekme, engel olma gibi konulardan oluşur.
Engellemeye dair anlatılanlar arasında bilgi gizleme/saklama davranışı yer
almaktadır. Katılımcıların ifadeleri aşağıda verilmiştir:
159
“Bölüme işte kıskançlıktan dolayı mağdur konumdaki kişi o projelerin hiçbirinden haberdar
bile edilmez.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Sonra bilgi paylaşmama da bir kıskançlık göstergesi bence. Kendi bildiğim şeyler varsa aklıma
gelen konuları gizleyebilirim. Ya da ne yapabilirim. Ona fayda sağlayacağını düşündüğüm şeyleri
ona göstermeyerek kendimi ön plana çıkartabilirim. Yani ben şunu bile tecrübe ettim. Çok iyi
makaleleri, çok iyi kitapları elinde olan kişi paylaşmak bile istemiyor yani. O bilmesin, bunları ben
bileyim ortamda benim farkım olsun diye. Aslında burada kıskanan kişinin diğerine
kıskançlığından dolayı baskılama çabası var yani. Daha az bilgiye sahip olsun kaygısı var. Bu da
tabi bilimin doğasına da ahlâkına da aykırı bir davranış aslında. Bilgiyi biz paylaşmak için burada
ediniyoruz, belki ama kıskançlık ortaya girdiği zaman bilgi saklama davranışı da ortaya çıkıyor.
Akademisyenlik anlamında da en bariz örneğinin bilgi saklama olabileceğini düşünüyorum.”
(Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“O çıkanlar arasında birbirini kıskananlar varsa belki şey olabilir orada bilgi verme anlamında
yanlış bilgiler verilebilir ya da doğruluğu henüz kanıtlanmamış bilgiler verilebilir, çünkü ben
ondan daha çok biliyorumu göstermek ister adam ya da ben bu konuda yetkinim şeyini göstermek
istiyor olabilir. Doğru bilgiler verilmeyebilir, dediğim gibi, henüz kanıtlanmamış gerçekten o
toplumun hayatına fayda sağlanacağı kesinleşmemiş bilgiler verebilir, yanlış yönlendirmeler
olabilir.” (Rana Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
Bilgi/ veri hırsızlığı da diğer bir konu olarak belirtilmiştir. Cavit Bey
görüşlerinde veri çalınmaya değinmiştir:
“Ben daha önce başka bir kurumda da çalıştım. Mesela orada araştırma görevlisi o zaman
asistandım, bir asistan arkadaşın tez verileri çalınmıştı. Mesela veya işte bilgisayarından verileri
alınmıştı. Yani bunlar hani hukuki anlamda da sıkıntıya sebep olabilecek boyutta olumsuz olaylar
yaşadık yani. Ben mesela o zamanında bunun bir kıskançlık, kimin yaptığını tahmin ediyoruz ama
delil de olmadığı için kanıtlanamadı.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“O verilerin çalınması mesela bence bir kıskançlıktı. Yani yoksa neden çalınsın.” (Cavit Bey,
Doç. Dr., Sağ. Bil.).
Engellemeye dair anlatılanlar arasında çalışmalara, yükselmelere ve başarılara
engel olma gibi faaliyetler yer almaktadır. Akademisyenler karşı tarafı kıskandığında
karşı tarafa zarar verebilmek için önüne engeller koyabilmektedir. Bununla ilgili
katılımcı ifadeleri şu şekildedir:
“Birileri sen hizmet etme diye engel olmaya çalışıyorlar. Bu neden olur? Kıskançlıktan olur,
değil mi? Bu yapıya, bu niteliğe sahip olmayan kişiler bir de başka türlü beklentiler içerisinde olan
kimseler buna engel olmak istediler buldular da.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Daha iyisi olmak için çalışmak varken, onun daha iyi olmasını engellemeye çalışıyor.”
(Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Belki daha iyi işler yapmasını engelliyorum bununla meşgul olarak zamanını tüketiyor.” (Serhat
Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Kıskançlık nedeniyle bir şekilde onu baskı kontrol altında tutabilme, başarısını engelleme gibi
girişimlerde bulunuyor. Bu bir şekilde herkes tarafından da biliniyor.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ.
Bil.).
160
“Onu aşağıya çekebilme, akademik hızını kesebilme adına. Her şey yapabiliyor.” (Mümtaz
Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Ya şimdi burada bir yönetici var örnek olarak ben aşağıda daha tecrübesiz bir yöneticiyim ama
ondan daha iyi bir yöneticiyim. Benim önüne geçmesin diye önüme ket vuruluyor, orada da
kıskançlık olduğu apaçık ortaya çıkıyor.” (Ziya Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Spor Bil.).
“İyi yaptığımız noktalarda biz kıskanılıyoruz ve o noktalarda önümüzün o pozisyon yani o yönetici
pozisyonu kullanılarak önümüzü kesilmesi…” (Ziya Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Spor Bil.).
“Eee kıskançlık olunca bu bahsettiğim hocalar alttan gelenlerin yükselmesini engellediklerinden
dolayı ya da kıskançlıktan dolayı onlara çelme takıldıkça ister istemez, çalışmalar olamıyor.”
(Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
“…ayağına çelme takma, her manada önüne engel olmaya çalışıyor, işi görünmesin gibi meselâ
izin alacaksın hesabını soruyor. Nereye gideceksin, niye gideceksin, imza atmak istemiyor ya da
bir iş yaptırman gerekiyor. Örneğin, görevlendirme alacaksınız, yurt dışına gideceksiniz. Bununla
ilgili hesap soruyor, yapacağın işleri engelliyor yani. Hatta elinden gelse tamamen senin yaptığın
işleri ortadan kaldırmaya çalışıyor.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
“En üst düzeyde yani kadrosu engellenebilir, önü kesilmeye çalışılabilir, soruşturmalarla cezalarla
yıldırılabilir yani. Mobing en büyük sonuçtur zaten.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil).
“…sizin çalışmanızı kıskanmaları sebebiyle sürekli sizi çalışmamanız için veya çalışmanızı
engellemek için odanıza sürekli geliyor, oturmaya geliyor, keyfi oturmaya geliyor. Çalışmamı
engelleyici faaliyetlerde bulunuyor.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Benim bu durumumu kıskanan, başka birisi bilirse, benim hakkımda herhangi bir olumsuz
beyanda bulunabilir ya da karşı tarafı etkileyen bir şeyler yapabilir, benim önüme engel olarak şey
yapabilir.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“… fiziki olarak daha güzel birisi. Yani ondan dolayı ona en zor işleri vermeye çalışıyor. Ondan
sonra ona sürekli angarya işlerle uğraştırarak, kendi çalışmalarını sağlayarak, kendi çalışmasını
yapmasını engelliyor.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“…daha önce kendisi bakmışsa birinin çalışmasın da kullanacak olan hastalara ‘o hastalar benim
hastalarım sen bunları kullanamazsın’ tarzında bir takım tepkilerde bulunabiliyor veya benim
ismimi yazmak zorundasın tarzında tepkilerde bulunabiliyor. Ya da o kişinin çalışma yapmasını
engelleyici bir takım kurallar koyabiliyor. Klinik içerisinde bir takım yönlendirmeler yapabiliyor.
O kişinin hasta alıp ya da o dosyaların incelemesini veya o dosyaları kullanmasını engelleyici bir
takım şeyler yapabiliyor. Bu şekilde de tezahür edebilir yani daha çok bu iki bazda kıskançlık var.”
(Ceyda Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Hocalar arasındaki kıskançlık duygusu neticesinde mesela bir hocanın konferans vereceği saate
kendi ders saatini koyup kaydırıp, o güne bu hafta derse gelmeyenleri bırakırım deyip, konferansa
gidilmesini engellemek için böyle diğerine engel olmak davranışları sergilenmişti mesela. Böyle
bir kıskançlık örneği hatırlıyorum.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Net öyle bir diyalog içerisinde çok fazla bulunmadım ama uzak tutmaya çalışıyorum kendimi
çünkü rahatsız ediyor beni, çalışmamı engelliyor.” (Sema Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Akademik anlamda kıskançlık ortaya çıkınca en başta söylediğim gibi o nedenlerden dolayı.
Şimdi bir yardımcı doçent, doçent olmak için yan taraftaki adam veya bölüm başkanını kıskandığı
zaman biran önce çalışmasını yapamıyor. Yayınını yazamıyor. İşte ne bileyim etik kurul alamıyor.
Bir an önce doçent olmasını engelliyor.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
161
“Yaptığın yayını eleştiriyor, sorduğun soruya eleştiriyor. Ben bu tür çalışmalara inanmıyorum,
çalışmaya geri çeviriyor, yapmak istemiyor. Arkadan laf söylüyor. Bu tür şeylerle karşılaştığımız
oluyor.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
“Ya da başkalarıyla olan ilişkiler, çalışmalar, MYO gibi ortamlarda makale çalışma yapıyorsanız
bunu gizli yapacaksınız, yapanlar bunu bu şekilde yapıyor, yoksa bir şekilde engelleniyor,
eleştiriliyor, arkanızdan konuşuluyor.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
“Bu tarz insanlar, altında olan kişileri de daha fazla kıskandığından, onların yükselmelerini,
yücelmelerini, belli yerlere gelmelerini istemediklerinden, onların önünü kesmeye çalışırlar.”
(Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Ondan sonra bir görev paylaşımı yapılacağı zaman angarya işi bana verirsin. Çünkü benim bir
şekilde akademik olarak ilerlemememi isteyeceksin. Çekişmeli olduğu için, iş yükü anlamında,
ders anlamında, o noktalarda vardır. Belki olmamalı ama var yani.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen
Bil.).
“Bölüm içerisinde bir kıskançlık var bölümde. Bireysel anlamda insanın yani dediğim gibi
akademik yükselmesini engeller. Engelleyince ister istemez senin bölümde bir iş yükün var,
yapman gereken sorumlulukların var. Ders olsun, hasta bakma olsun. İster istemez insanın şevki
kırılıyor yani.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
“Kimi zaman gereksiz soru soruldu. Kimi zaman gereksiz işler için bölüme çağrıldım. Bölüm
Başkanı tarafından kıskanıldım. Defalarca odama gelip gereksiz iş verdi. Çalıştığımı gördüğü için
kapıdan bir şeyler söyleyip gitti.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
Ayağını tökezletme konusuna Şevval Hanım “Kıskançlığın göstergesi de senin
sürekli ayağını tökezletmek.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.) ifadeleriyle
değinmiştir.
Bir başka dışsal sonuçlardan biri olan engelleme ile ilgili, zor duruma düşürme,
kuyusunu kazma, çelme takma ve aşağıya çekme halidir. Bu konuya dair katılımcıların
ifadeleri aşağıda verilmiştir:
“…bizde öyle değil daha iyisini yapmak yerine yapan kişiyi zor duruma düşürmek için çaba
gösterilir.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“…adam daha iyi yerlere gelecek ama arkasından olumsuz, kuyusunu kazıyorum. Çelme
taktığın için gelemiyor, kişiyi karalıyorum, çamur atıyorum, çamuru temizlemek için uğraşıyor.”
(Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Hani akademik ilerlemeye yönelik kıskançlıktaki düşmanlığa varan şey daha fazla tabi. O çabuk
ilerliyor ben ilerleyemiyorum, ne yapmak lazım, iki tane şey gördüm. Biri o insanı aşağıya
çekmek, kolay olan bu bence, çeşitli düşmanlık yaparak ona problemler yaşatarak, iftira olabilir
bunları da gördük.” (Mümtaz Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Ya karşı taraftaki insanlar kıskançlığa nasıl çözüm buluyor niye olumsuz. Ben kendimi
yükseltemezsem seni değersizleştirmeye çalışırım, aşağıya çekerim işte.” (Toprak Bey, Öğr.
Gör., Fen Bil.).
“Kıskançlık burada farklı bir şey. Kıskanmaya başladığım andan itibaren sizin onu elde etmemeniz
için sizin önünüze türlü engeller çıkarabilirim.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
162
“Böyle insanlar tamamen kıskanarak, işte rekabet olarak değil de tamamen karşı tarafın bloke
edilmesi ya da onun önüne engel koymak ya da onun hiçbir şekilde ilerlemesini istememek yani.
Bu şekilde olduğu zaman hani büyük sıkıntılar ortaya çıkıyor.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Kıskandığı hocanın, önüne engel olmak çelme takmak için gidiyor BİMER’e CİMER’e şikâyet
ediyor.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
Sonuç olarak, kıskançlığın dışsal sonuçlarından biri olan engelleme ile ilgili bazı
katılımcılar başarıyı engelleme, çalışmalara engel olma, yükselmesini istememe gibi
konuları bildirmişlerdir. Anlaşılmaktadır ki çalışan, üreten, bilimsel yayınlar yapan
akademisyenlerin yapamayanlar tarafından çalışmalarını engellemek için önlerine her
türlü engel çıkabilmektedir. Örneğin, yükselmesi istenemeyen bir araştırma görevlisine
sürekli angarya işler verilerek çalışmasına engel olunabilinir.
4.1.2.4. Yıldırma
Kıskançlığın dışsal sonuçlarından biri de yıldırmadır. Yıldırma; saygınlığı
azaltma, önemsizleştirme, itibarsızlaştırma, değersizleştirme, mobing uygulama gibi
konulardan oluşur.
Saygınlığı azaltma konusuna Hilmi Bey“…ben sizi kıskanıyorum, derste sizin
öğrencilere söylediğiniz pozitif bir şeyin tersini söyleyebiliyorum, iddia edebiliyorum,
mesnetsiz olarak, bilimsel bir dayanağı olmadan, sırf size gıcıklığına, sırf sizi
sevmediğim için, sizi öğrencinin gözünde saygınlığınızı azaltmak için böyle bir şeye
girebilirim.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.) şeklinde değinmiştir.
Yıldırmaya dair anlatılanlar arasında önemsizleştirme, itibarsızlaştırma ve
değersizleştirme davranışı yer almaktadır. Katılımcılar konuyla ilgili görüşlerini şu
şekilde belirtmişlerdir:
“…siz bu işle ilgili tecrübeniz var, yıllardır yapıyorsunuz, birikiminiz var, anlatabildikleriniz var,
siz anlatabileceğiniz bir konu olduğu halde dışarıdan gelen bir hoca oluyor. Kendisi daha profesör
de değil, sektörden birisi geliyor, bir bakıyorsunuz hocaların hepsi onu üstat çok önemli bir insan
olarak görüyorken aynı şeyleri anlattığınız halde size aynı değeri görmüyür. Bunun sebebinin
ben açıkçası kıskançlıktan başka bir şey olduğunu düşünmüyorum, başıma bu geldi.” (Toprak Bey,
Öğr. Gör., Fen Bil.).
“Onu değersiz göstermeye çalışma, o yüzden de öğrencilerle çok buluşturmama, az ders verme,
az öğrenci, az danışmanlık verme gibi.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Kıskandığı kişiyi değersizleştirmeye çalışıyor.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Yapabiliyorsa işte daha üst konumdaki insanlara sizi değersizleştirmeye çalışır.” (Duygu Hanım,
Doç. Dr., Fen Bil.).
163
“Mahkemeliklerden bilirkişilik gelir ya, yani mahkeme başkanlarına, hâkimlere bile bu tür işte
değersizleştirmeye dönük, öğrencilere ya da diğer üniversite personeline yapılanlar. Sözle
ithamların aynısının buradaki kişilere de yapıldığını duydum. Mahkeme hâkimlerine bile sizi
değersiz göstermeye çalışıyorlar.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
Benim yanıma gelmezsin, yani beni kendi yanına çekersin, kıskanıyorsan. Bunu yapıyor. Evet
değersizleştirip kendi değerine indirmeye çalışıyor yani. Kıskanmanın sebebi bile kendini
değersiz hissetmek aslında. Değerini daha düşük hissettirmek o benden daha değerli, benim
yanıma gelsin, ben daha değersizim, onu değersizleştirmem lazım psikolojisi bu yapılıyor yani,
kesinlikle yapılıyor.” (Toprak Bey, Öğr. Gör., Fen Bil.).
“Sen spordan ne anlarsın, sen spor biliyor musun ki, nereden geldin başımıza gibi, bunu yüzüme
söyleyenler oldu. Odasına çağırıp yüzüme söyleyenler oldu.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
Yıldırma diğer bahsedilen konulardandır. Mobing kıskançlığın sonuçlarından en
fazla görülendir ve çoğu akademisyen bu konuya dair fikir beyan etmiştir. Bununla ilgili
katılımcı ifadeleri şu şekildedir:
“Kıskançlığın en büyük sonucu mobingdir. Yani üstün altını, erkeğin kadını, tersi de geçerli
aslında.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Kıskançlıkta yapılan en büyük sorun mobingdir.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Kıskançlığını, şiddet göstererek değil, sözel şiddet yaparak gösteriyor. Yani bir nevi sözlü taciz
yapıyor.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Kıskançlık dozajı kaçmışsa manevi olarak çöküntüye uğruyorum, sevaplarım azalıyoruz. Bir de
manevi şahsiyetin zedeleniyor aslında kıskanma nedeniyle. Kendimi manevi olaraktan aşağıya
çekiyorum. Allah'ın nazarında da, orada hesap vermek zorundayım.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos.
Bil.).
“…benim öğrencim, yüksek lisans öğrencim, sırf benimle çalışıyor diye bazı mobinge uğradı. Ne
oldu, ben yokken yıllık izindeyken, odasının boşaltılması istendi. Yine hiç yapamayacağı işler
emredildi. Ben burada yokken, buradayken yapılamıyor ama ben yokken yüksek lisans öğrencim
aynı zamanda araştırma görevlisi yani, mobing uygulandığını ben biliyorum ve bana iletildi
telefonda bu. Yani bu tip şeyleri gördüm.” (Tamer Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Kıskandığı için psikolojik baskı yapıyor.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Hepsinin altında yatan aslında bana göre temel unsur kıskançlık. Mobing yapanın da bir nedeni
yok yani kıskandığı için.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Türkiye de mobinge uğradığını düşünen insanların yüzde sekseninin kıskançlıktan dolayı
olduğunu düşünüyorum ben.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Akademik kıskançlık bu boyutuyla da bence yönetimsel sıkıntılara gider, bölüm başkanı kimseye
bir şey soramaz hale gelmiş, sorsa mobing yapıyor diyor, yanına çağıramaz hale gelmiş ama onlar
söylüyor, onlar söyleyebiliyor ama üstteki kişi bir şey söyleyince mobing oluyor.” (Cavit Bey,
Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Aslında mobing her zaman vardı. Ama tam olarak literatürsel olarak da adı tam
tanımlanamıyordu. Belki işte kıskançlık olarak, belki fesatlık olarak belki, işte çekememezlik
olarak, belki ikiyüzlülük bir dolu başka şekilde ifade ediliyordu. Ama şu an literatür artık mobing
diye bir tanımla kendini gösterdi. Benim aklıma direkt mobing geliyor, yıldırma geliyor.” (Ekin
Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
164
“Çok ders verip yıldırma ya da istemediği istemediği boyuttaki ders veya konulara seni, yani bir
şekilde, hele yöneticiler eğer bunun varlığı içerisindeyse, kendi adamları üzerinden kendi adam
derken yandaşları.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Bunların hepsi mobingin, kıskançlığın veya işte o tür davranışların görüntüsüdür.” (Ekin Hanım,
Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Ben kendi hayatımdan örnek vereyim. 2015 yılında doçentliğini almış bir hocayım ama hâlâ
atanamayan değil atanmayan bir hocayım. Bu şekilde bir mobinge de maruzum. 3 yıldır ha belki
sorabilirsin sorularında ama olmasa bile şunu belirtmek istiyorum, üzülerek söylüyorum. Biat
etmiyorsan, tek duruş dik duruş diyorsan, yalakalık yapmıyorsan, tek akademide, bilimsel
ilerlemek istediğin için bir şeyler öğretmek isteyen bir insansan ama kafa kolla işbirlikçilikle var
etmiyorsan kendini, zaten senin atanmaman onlar için en öncelikli dava haline geliyor. Mühim
değil bize düşen yılmamaktır. Yıldırma politikası mobigtir ama yılmamaktır.” (Ekin Hanım, Doç.
Dr., Sos. Bil.).
“Kadın olmak bile bir mobing sebebi olabilir.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“İş yaşamımda hep mobingle ya cinsiyetçi mobingle de karşı karşıya kaldım. İş üzerine de
mobingle karşı karşıya kaldım.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Mobing uygular, işte eğer sizden daha üst konumdaysa mobing uygular.” (Duygu Hanım, Doç.
Dr., Fen Bil.).
“Yani bu mobing uygulamaları nedeniyle fakülteyi yani bir tanesi fakülte değiştirdi.
Tanıdıklarımdan bir tanesi üniversite değiştirdi, iki tanesi üniversite değiştirdi, bir tanesi kurum
değiştirdi. Mobing uygulandığı için kendisine karşı haksızlıklar yapıldığı için, o kişiyle baş
edemeyeceğini anlayınca buradan gitmesi gerektiğini düşünüyor. Yeniden başlaması lazım, o
yeniden başlangıçlar da o kadar kolay olmuyor tabi.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Bence kıskançlığın sonucu bir mobingdir. Bu mobingi de zaten kime laf söylesen mahkemelik
oluyorsun.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Mobing uygulayabilir veya bir takım onu zorlayıcı yorucu davranışlarda bulunabilir.” (Ceyda
Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Mobing uygulayan insanların çoğunun altında kıskançlık yatar zaten.” (Ceyda Hanım, Dr. Öğr.
Üyesi, Sağ. Bil.).
“Yani asistanlık zamanında bizzat biz yaşadık yani o mobing olayını, Kıskançlık da değil, bence
kendi beceriksizliğini örtmeye çalışmak yaptığı şey mobingin altında zaten bu yatar. Eğer idareci
mobing uygulayan bir idareci, genellikle beceriksizliğini örtmek için mobing uygular. Bu da
kıskançlığından da kaynaklanabilir.” (Ceyda Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Sonucunda da biz direndiğimiz de, hani bu kıskançlık sonucunda hakkımız yenildiğin de, biz
direndiğimiz de, bu sefer de biz bu mobingle karşı karşıya kalıyoruz.” (Ziya Bey, Dr. Öğr. Üyesi,
Spor Bil.).
“Hani o yapılanma içerisinde, yönetsel kadroların istediği gibi olmazsanız, farklı düşünürseniz de
bir şeye uğrayabilirsiniz, hani bunun adına ister mobingle açıklayın, ister kıskançla açıklayın,
böyle bir yapılanmada etki altında kalabilirsiniz.” (Tahsin Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Kıskançlık, başkalarının sizi rahatsız ettiğini, işte sürekli, işte ne bileyim, telefonlarınızın kasıtlı
çaldırıldığı, işte kapılarınızın var mı yok mu diye kontrol edildiği bir anlayışı ortaya koyabilir.”
(Tahsin Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“İşte sen burada ders çalışıyorsun, biz doçentliğe çalışamıyoruz. Kıskançlığını da yüzüme karşı
söylediğine şahidim. Ben de ona şöyle söylemiştim; Siz de bölüm başkanlığına bırakın, çalışırsınız
165
dedim. Bizimle ilgili olmayan işlere dahi bize yaptırıyordu. Memurların işlerini bile bana
yaptırmaya çalışıyordu. Kütüphaneye gittiğimde arayıp taciz ediyordu. Buna yanımdaki
arkadaşlarım da şahittir.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
Netice olarak, mobing kıskançlığın sonuçlarını göstermede bariz olarak ortaya
çıkmaktadır. Katılımcıların çoğunluğu kıskançlığın göstergelerinden birinin mobing
olduğunu bildirmişlerdir. Katılımcıların ifadelerinden hareketle akademik ortamda,
kıskandığı kişiye karşı her türlü zorluğun çıkarılması, onun yıldırmaya çalışılması
şeklinde mobingle neticelenen kıskançlık göstergelerinin ortaya çıktığı anlaşılmaktadır.
4.1.2.5. Soyutlama
Kıskançlığın dışsal sonuçlarından biri de soyutlamadır. Soyutlama;
yalnızlaştırmaya çalışma, ötekileştirme, dışlama, asosyal olma gibi konulardan oluşur.
Soyutlamaya dair anlatılanlar arasında yalnızlaştırmaya çalışma davranışı yer
almaktadır. Duygu Hanım “Dediğim gibi diğerlerine karşı arkadaşların sürekli onu
yalnızlaştırmaya çalışır.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.) şeklinde görüşlerini
belirtirken, Tarık Bey yalnızlaşmaya dair “Kenara çekiliyorsun, soyutluyorsun.
Kaçınma yolunu seçiyorsun. İçine kapanıyorsun yalnızlaşıyorsun.” (Tarık Bey, Ögr.
Gör., Sos. Bil.) şeklinde düşüncelerini açıklamıştır.
Soyutlamaya dair anlatılanlar arasında dışlama davranışı yer almaktadır.
Konuyla ilgili katılımcıların ifadeleri şu şekildedir:
“Grubun, arkadaşı hak etmediğini düşünüyorum tabi. Bu fakülte içerisindeki ya da üniversite
içerisindeki gruplaşmalar, beraber yemeğe gitmeler, sosyal faaliyetlerde bulunmalar, bir grup
insanların bunun dışında kalması, bırakılan kişi açısından da kıskançlığa sebep olabilen önemli
unsurlardan bir tanesi olduğunu düşünüyorum.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“İşte sosyal ortamlardan dışlanma sebebin olabilir, dolayısıyla olumsuz sonuçları, hem toplumsal
boyuttaki sonuçların bir yansıması olarak akademik hayatta da olumsuz sonuçlara binme riski çok
yüksek. Kıskançlık yapan bir kişinin yüzde doksan oranında bundan olumsuz etkilenmesi riski
var.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Sonra bir yemek yemeğe gidilirken bir arkadaşı tarafından davet edilince kıskandığı kişinin de o
yemekte yemeğe gitmekte olduğunu gördüğünde, alenen onu niye çağırıyorsun diye diğer işte
çağıran arkadaşına çıkıştığını gördüm.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Hadi siz iyi bir şey yapıyorsunuz. Bir an o sizin önünüze geçtiğinizi algılayıp, bütün destekleri
çekiyor ve siz orada kendinizi kullanılmış, artı böyle yazılmış, çizilmiş, kâğıt buruşturulmuş, çöpe
atılmış gibi hissediyorsunuz.” (Sema Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
Son yaklaşım ise, asosyal olmadır. Asosyallik, kişinin sosyal çevresi ile
yeterince ve kaliteli bir etkileşim içinde bulunamaması olarak ifade edilebilir. Burada da
akademisyenler kendi kabuğuna çekilip başkasından uzak durmayı tercih
166
edebilmektedir. Bununla ilgili olarak Tahsin Bey “Ya akademik ortamdaki sonuçları,
aynı ortam içerisinde, birbirinden uzak, kendilerini bir odaya mahkûm etmiş, belki
fildişi kulelerinde yaşayan, bireyler olur, başka bir şey olmaz.” (Tahsin Bey, Arş. Gör.,
Sos. Bil.) şeklinde görüşlerini ifade etmiştir. Sonuç olarak, kıskanılan kişiler kenara
atılır, soyutlanır, dışlanır, değersizleştirilir, yalnızlaştırılır ve yok edilmek istenir.
4.1.2.6. Psikosomatik
Kıskançlığın dışsal sonuçlarından biri de psikosomatiktir. Psikosomatik;
depresyona girme, ruh halinin bozulması, kişiye zarar verme, sinirlerin yıpranması,
psikolojinin bozulması gibi konulardan oluşur.
Psikosomatik sonuçlar kategorisinde yer alan konu depresyona girme ve ağlama
krizlerinin olması ile ilgili katılımcı görüşlerinden bazıları aşağıdadır:
“Kendi adıma beni daha çok kamçılıyor ama ben bir dolu arkadaşımın depresyona girdiğini
gördüm.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Ağlama krizleri… Kapıyı kapatıyor, hüngür hüngür içeride ağlıyor. Bu insan hoca.” (Ekin
Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Yüksekokul sekreterliği vekâletini yapan arkadaş ağlamaya başladı. Bildiğin ağlıyor toplantıda.
Müdür bey, ne oldu ne yaptı anlayamadan, ne oldu diye sordu. Bir şey yok dedi. Ortalık gerildi,
sonra bana döndü, benden nefret ettiğini söyledi. Aynen böyle oluyor. Ben biraz kıskandım
sanırım deyip biraz daha serzenişte, ağlama falan, sonra ortalık sakinleşti. Yani hiç unutamadığım
günlerden biridir bu. Bizzat yaşadığım bir şeydir bu.” (Mümtaz Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
Teoman Bey insanın ruh halinin bozulmasının kıskançlığın sonucu olduğunu şu
sözlerle ifade etmiştir: “Kıskançlık aşırı derecede olursa, bunu olumlu yönde
değerlendirmeyip farklı bakış açılarıyla olumsuz yönde değerlendirirse, insanın ruh
halini bozar.”, “…onun ilerlemesi ona ruh hali olarak sıkıntı veriyorsa bu kötü bir
şeydir.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
Psikosomatike dair anlatılanlar arasında kişiye zarar verme davranışı yer
almaktadır. Aşağıda bazı öğretim elemanlarının ifadeleri verilmiştir:
“Kişinin kendisine bir zararı vardır. Öncelikle kıskanan kişiye zarar verir. Önce kendisini hem
maddi olarak yıpratır.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Kıskanç insanlar, onları kendi kapılarını kapatıyor yani öyle, çok büyük dışarı vuramayabiliyorlar
kendisine zararı var. Yani psikolojik, sosyal, dünyaları dar, böyle her şeye negatif yaklaşıyorlar,
her şeye bir kulp buluyorlar.” (Tamer Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Bir hocayla ilgili gelip sizle görüşmek istemiyorsa, size bilgi vermiyorsa, kendisi yapıyorsa,
müstear isimle ya da kendisi yapmıyorsa, öğrencileri kışkırtarak sizi ya da zarar vermek istiyor.”
(Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
167
“Dersine girip çıkıyorsun. Ona rağmen. Sizi kıskananlar bir şekilde size zarar vermeye çalışıyor.”
(Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Düşük dozaj ve şey olumlu yöne çevirebilme ve tehlikeli ama iki ucu keskin bıçak. Olumlu yöne
çeviremediğiniz takdirde hem kendinize, hem başkasına zarar veriyorsunuz. Hem komik duruma
düşüyorsunuz yani, daha istenmeyen adam durumuna düşüyorsunuz, kaybediyorsunuz yani.”
(Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Başka insanlara da zarar verebilirsin, yani kıskandığın kişileri de, arkadaşlıkları
kaybedebilirsin.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Bu kişisel zararları, sonra oturup bir yazı yazacaksınız, kafanız mobinge gidiyor.” (Ekin Hanım,
Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Birimizin zarar görmesi bütün bölümün etkilenmesi demek bütün başarısızlıkların da
beraberinde gelmesi demek. Bu böyle bir şey. Çünkü burası bir kurum, aynı gemideyiz. Bunu
görmek lazım, fakat işte topuklarına sıkıyorlar.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“İnsanlara zarar vermenin kötü bir şey olduğunun farkına varmalı, insanlara zarar verdiği zaman
sadece mesleki olarak önünü kesmek değil onun aile yaşantısına, çocuklarına, yani her şeyine,
sağlığına zarar verdiğini fark etmeli.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Kıskançlık, hem hocasının hem öğrencinin kendini kötü hissetmesini sağlıyor.” (Duygu
Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Aynısını ben nasıl yapabilirime girmeniz lazım, yapabiliyorsanız ama zaten o yola girmezseniz de
başlıyor zaten, ilk zararı kendiniz veriyorsunuz. Geçmiş olsun. Ya ilk zarar o zaten nasıl hiçbir
şey yapmazsınız ve ondan sonra şeye başlarsınız a o da oradan onu yaptı da, buradan böyle yaptı
da, şöyle dandik yere gönderdi de, işte yayınlanan yerler kalitesiz diye başlarsınız ve bir sonraki
aşamada sağda solda bunu konuşmaya başlarsınız, o huzursuzluğu yaratırsınız zaten.” (Ertuğrul
Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
Psikosomatike dair anlatılanlar arasında kişinin psikolojisini bozması yer
almaktadır. Aşağıda bazı akademisyenlerin ifadeleri verilmiştir:
“Bu çekememezlikler nedeniyle ondan sonra stres, yani sinirleriniz son derece harap oluyor.
Yani duygusal bir insansanız, yani böyle insanları kırmaktan çekiniyorsanız, çok kızdığınız halde
söyleyemiyorsunuz.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Kıskançlık insanın psikolojisini bozar.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Bunun sonucunda insanların psikolojisini bozup psikiyatrik tedavi görmeye başlayan
hocaların, ailesine yansıyor, çevresine yansıyor.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“İnsanların psikolojisini bu derece bozabilir kıskançlık davranışı diye düşüyorum ben.” (Derin
Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“…psikolojik anlamda beni yorar, yıpratır. Bunun kişinin tabi bu psikolojide veya hani
yıpratılmışlık da olan kişinin ailesine de etkisi yansır.” (Rana Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil).
“Kıskançlık beraberin de en temelin de psikolojik sorunlar, belirli takıntılar getirir.” (Tahsin Bey,
Arş. Gör., Sos. Bil.).
Sonuç itibarıyla, kıskançlığın dışsal sonuçlarından biri de psikosomatiktir.
Kıskançlık, insan sağlığına zarar verecek kadar ileriye gittiğinde tehlikeli boyuta
168
ulaşmıştır. Önlem alınması gerekmek önemli konulardan biridir. Kıskançlık, insanları
ruhen bitiren, çöküntü oluşturan ve geri dönülemez sonuçlara götürebilir.
4.1.2.7. İletişim Problemi
Kıskançlığın dışsal sonuçlarından biri de iletişim problemidir. İletişim problemi;
sosyal ilişkilerin bozulması, iletişim azalması, küs olma, dostlukların yıkılması,
paylaşamama, kapıyı kapatma gibi konulardan oluşur.
İletişim problemi için sonuçlar kategorisinde yer alan konu sosyal ilişkilerin
bozulması ile ilgili katılımcı görüşlerinden bazıları aşağıdadır:
“Akademik kıskançlığı en belirgin göstergesi, akademik yükselmeler olduktan sonra bir
akademisyen diğer akademisyeni arayıp sormuyor.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“…normal sosyal ilişkileri baltalıyor. Mesela eskiden odaları gidip geliyorduk. Sohbet
ediyorduk. Birbirimizden kitap alışverişinde bulunuyorduk. Bunlar bitti. Sonra, aileler arası gidip
gelmeler yani diyalogları kesiliyor. Artık karşılıklı hastalıklarda, cenazelerde, sanki o fakültede
birbirlerini tanımıyorlarmış gibi hareket ediyorlar.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Bireyselden başlarsak bir kere ilişkileri zedeleyici bence. İlişkilerin zedelenmesi de örgütü de
olumsuz etkileyecek dolayısıyla bu dolayısıyla topluma yansıyacak zaten, bireydeki yansımanın
hepsini topluma yansıması olarak görebiliriz.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil).
“Kıskançlık beraberinde neyi getirir ilişkinin zedelenmesi güven kaybı oluşacak dolayısıyla
başka beraberinde neyi getiriyor.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Ya kıskanç bireylerde kompleks olduğu için genelde sosyal ilişkileri de bozuktur bu
adamların.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“…ikili ilişkilerde o hocaların birbiriyle münasebet kurmamalarına şimdi şöyle yapalım
bireysel zararları.” (Ziya Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Spor Bil.).
“…sosyal ilişkilere yansıyor tabi. Meselâ aynı işyerindesiniz, gördüğünüzde selam
vermiyorsunuz, ortak bir çalışma yapmıyorsunuz, onlarla tamamen kendi kurduğunuz ekiple
çalışıyorsunuz, yemeğe gitmiyorsunuz, onlarla bir şeyde takılmıyorsunuz. Onlarla çay
içmiyorsunuz mesela aynı cafede. Aynı fakültede hocayız, ben köşede çay içiyorum, o farklı yerde
içiyor. He, birbirimiz, gördüğümüzden köşelere gitmiyoruz, denk geliyoruz ama hiç birleşmiyoruz
yani birleşmek de istemiyoruz, öyle durumlar oluyor tabi ki.” (Ziya Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Spor
Bil.).
“Bazıları kendisini odasına kapatan hocalar var yani. Hiç kimseyle bir sosyal ilişki içerisine
girmiyor, kendini odasına kapatıyor, bir şeyler yapıp akşam çekip gidiyor.” (Ertuğrul Bey, Arş.
Gör., Sos. Bil).
“Hem akademik çalışma yapmak, için hem bölümdeki iletişim, ilişki, sosyal ilişki bazında şevki
kırılıyor. O sana engel yani. Sana çelme takıyorlar. Ben bir daha o insanın yüzüne ya sıcakmış
gibi bakmak istemiyorum. Sıcak bir ilişki kurmak istemiyorum.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ.
Bil.).
İletişim problemine dair anlatılanlar arasında iletişimin azalması yer almaktadır.
Aşağıda bazı akademisyenlerin ifadeleri verilmiştir:
169
“…önce insan olmanın yollarını aramak lazım ama insanlar arasındaki sıcak diyalog, ikili temas
ne kadar az ise kıskançlık da o kadar çoktur.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Sonuçta iletişime kapanıyor fesat ya da kıskanç insanlar, onlar kendi kapılarını kapatıyor.”
(Tamer Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“İletişimsizlik ortaya çıkar, yani insanlar birbirinden kopmaya başlar, onun da neticesinde
toplumda huzursuzluk ortaya çıkar.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Yine yaşadıklarımdan yola çıkarak, okulun müdürü tarafından kıskanıldığımı düşünüyorum. Bir
kere iletişim kesiliyor, ben ona kötülük yapmadım ama kötülük gördüm. Benim ona düşmanca bir
tavrım yok, gördüğüm zaman selam veririm. Fakat benimle konuşmuyor, benimle iletişim
kurmuyor, iletişimi sıfıra indiriyor.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
“Kişiler arasında iletişim bozulduğu için bir gruplaşma oluyor.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
“Şu anda fakülte adeta birbirine tamamen küs durumda.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Ben dekan yardımcısıydım. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Çok samimiyiz. Siz neden ön
cepheye alıyorsunuz da arka cepheyi bize veriyorsunuz dediler. Ben oda dağılımını yapmadım.
Bunu fakülte sekreteri yaptı dedim. Dememe rağmen kapıyı çarpıp dışarı çıktılar, benimle
küstüler.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Sırf bunlar yüzünden lüzumsuz şeylerden dolayı konuşmuyoruz ve küsüz yani.” (Ender Bey,
Prof. Dr., Sos. Bil.).
“…aynı ortama gelmiyorlar, iki hoca araları bozuk ya bir hoca başka bir grupla beraber oluyor
diğer hoca başka bir grupla beraber oluyor. O onu dolduruyor, o onu dolduruyor, sonra o hocayla
beraber bir araya gelen diğer hocalara, öbür hocalar bu sefer sıkıntı vermeye, sevmemeye
başlıyor.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“…kişi ne yapabilir. Kıskanan kişiyle iletişim kurmaz.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Orda işte çok duydum maalesef ders saati yüzünden, iki saat ders saati yüzünden, iki tane
profesör yılların arkadaşının kavga edip küstüklerini biliyorum.” (Toprak Bey, Öğr. Gör., Fen
Bil.).
Sema Hanım kıskançlığın arkadaşlıklara ve dostluklara zarar vereceğini
“Kıskançlık, akademik ortamda arkadaşlık dostluk gibi kavramları zedeliyor.” (Sema
Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil) cümlesiyle ifade etmiştir.
Kıskanılan kişiyi başkalarıyla paylaşamamaya dair Cavit Bey “…bir
kıskançlığın sonucunda geliştiği duygusuna katılıyorum, yani bir çekememezlik, bir
kıskançlık paylaşamazlık tablosunu net bir şekilde görüyorum.”, “…benim de
sevmediğim insanlar var ve sevmediğim insanların meselâ sevdiğim insanlarla bir
arada gördüğüm zaman açıkçası ben hoşlanmıyorum hani. Gördüğüm zaman bunun
bununla ne işi var diyorum. Belki de kıskanıyorum hani o zaman kendime itiraf
etmiyorum.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.) şeklinde görüşlerini dile getirmiştir.
Teoman Bey kıskançlığın son raddesine geldiğini vurgulayarak şu ifadeyi
kullanmıştır; “Mesela ben prensibim vardır. Ben hiç kapıyor örtmezdim. Bu seneye
170
kadar hiçbir zaman kapıyı örtmem, kapım sürekli açıktır. Ama ben artık tahammül
edemez hale geldim, kapımı kapatıyorum. Sen niye kapıyı kapatıyorsun demez.”
(Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
Sonuç itibarıyla, kıskaçlığın dışsal sonuçlarından bir diğeri de iletişim
problemleridir. Kıskançlığın sonucunda insanlar birbiriyle iletişimi kesebilmektedir. Bu
da yine akademik örgütlerde sıkça karşılaşılan kıskançlık sonuçlardan biridir.
İletişimsizlik gruplaşmaların olması ve küslüklere kadar gidebilmektedir.
Akademisyenler arasında bu tür problemlerin yaşanması, dışarıdan bunların duyulması
mesleğin itibarını zedeleyici algılamalara yol açmaktadır.
4.1.2.8. Davranış Değişikliği
Kıskançlığın dışsal sonuçlarından biri de davranış değişikliğidir. Davranış
değişikliği; tavrın değişmesi, samimiyetsizlik gibi konulardan oluşur. Bununla ilgili
katılımcı görüşlerinden bazıları aşağıdadır:
“…samimi bir arkadaşınız akademik yükselme olduktan sonra, size olan tavırları, konuşmaları,
değişmekte ve eski samimiyetten eser kalmamaktadır.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Sen bunu hırsa çevirdin ve yakın çevreni bu hırsla beraber yok etmeye başladın diyerek en büyük
zararı hırsla doğan bir şeyin sonucu etrafını kaybetmeye kadar vardı. Bireyin o yüzden en büyük
kaybı yakın çevresiyle samimiyetini kaybetmesi. Onlar tarafından potansiyel tehdit olarak
görülmeye başlanması.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
Davranış değişikliği alt temasında katılımcılar tavrın değişmesi ve
samimiyetsizliklerin olduğunu bildirmişlerdir. Burada akademik yükselmeler olduğunda
insanlar kıskançlığından dolayı samimiyetsizlik gösterebilmektedir.
4.1.2.9. Tükenmişlik
Kıskançlığın dışsal sonuçlarından biri de tükenmişliktir. Tükenmişlik; enerjinin
tükenmesi, verimliliğin azalması, zaman kaybı olması gibi konulardan oluşur.
Kıskançlığın dışsal sonuçlarından biri tükenmişliğe dair enerjinin tükenmesidir.
Aşağıda bazı öğretim elemanlarının ifadeleri verilmiştir:
“Gücümü, enerjimi, kazancımı, zamanımı… Kıskandığım kişinin, dedikodusunu yapıyorum
makalesini engelliyorum, kafamı yoruyorum, zaman harcıyorum, kendimle ilgili işler yapacakken,
onlarla uğraşıyorum.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Eğer kırılgan bir yapınız varsa, zayıf bir karakteriniz varsa, ayağınız geri geri gidiyor,
gelmemeye çalışıyorsunuz bölüme veya daha az geliyorsunuz.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos.
Bil.).
171
“…derste de o zaman uyuklar modülünde tamamen, işte ne bileyim enerjisi bitmiş, sinerjisi
ortada kalmamış ve zayıf bir hoca gibi duruyorsunuz.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Sen belki ondan daha iyi olacaksın, sen belki ondan daha rahat yapabilirsin belki, ondan daha
yükseğini başarabilirsin, onunla uğraşmaktan kendine dönüp kendini kendi enerjini onunla
harcarsın yani.” (Ceyda Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Kıskançlık, enerji kaybına sebep oluyor.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Kendimi bir başkalarıyla kıyaslayarak onlarla yarıştırdığım için bir kere aşırı efor sarf ederim.”
(Rana Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Kıskanç, birey bir kere enerjisini boşa harcamış olur.” (Sema Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
Tükenmişlik için sonuçlar kategorisinde yer alan konu verimliliğin azalması ve
zaman kaybı olması ile ilgili katılımcı görüşlerinden bazıları aşağıdadır:
“Verimliliğinizi azaltıyor, çalışma isteğinizi azaltıyor ve kişisel olarak bunlara zarar veriyor.”
(Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Dedikodu, kavga, entrika var o durumda zaten gereken şekilde insanlar akademik çalışmalarına
ağırlık vermeyip akademisyene yakışmayacak hareketlerde bulunabilirler.” (Halime Hanım, Öğr.
Gör., Sağ. Bil.).
“Adamla uğraşmaktan işini yapamayacaksın yani. Mesela ben TÜBİTAK projesi yazacam, o
adamla uğraşmaktan işimi yapamıyorum yani. Bir de bilimsel olarak birbirini
geliştiremeyeceksin yani.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Birbirimizle yemekten, çekişmekten akademik çalışamayacağız yani.” (Şevval Hanım, Doç.
Dr., Fen Bil.).
Son olarak, kıskançlığın dışsal sonuçlarının sonuncusu tükenmişliktir. İnsanlar
birbirlerini kıskanarak hem zamanını, hem enerjisini hem de verimliğini
kaybetmektedir. Birbirleri ile uğraşmaktan akademik çalışma yapamaz hale
gelmektedir. Bu da her iki tarafa zarar vermektedir.
4.2. Örgütsel Sonuçları
Örgütsel açıdan kıskançlığın sonuçları, örgüt yapısına yönelik, örgütün işleyişine
yönelik, performans ve verim düşüklüğü, paydaşlara ilişkin sonuçlar olmak üzere dört
alt tema altında ele alınmıştır.
4.2.1. Örgüt Yapısına Yönelik Sonuçlar
Araştırmanın katılımcıları kıskançlığın örgüt yapısına yönelik sonuçlarına dair;
kurumun yücelmesini engelleme, kurumun prestijine zarar verme, kurum hakkında
dedikodunun olması, kurumsallığın kaybedilmesi gibi konulara değinmişlerdir.
Saadettin Bey kurumun yücelmesine engel olmayla ilgili ifadesi şu şekildedir:
“Kuruma zararı kurumun yücelmesine engel olur. İşte söyledim, anlattım kendi
172
yaşadığımı söyledim. 2014 yılında ben kuruma geri döndüm, kuruma gelir gelmez biz
organ nakli yapmaya başlayabilirdik.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
Örgüt yapısına yönelik sonuçlara dair anlatılanlar arasında kurumun prestijine
zarar, kurum hakkında dedikodunun olması ve kurumsallığın kaybedilmesi gibi konular
yer almaktadır. Aşağıda bazı akademisyenlerin ifadelerine yer verilmiştir:
“Bu da kuruma zarar aslında. Siz kendinizi koruyorsunuz bir şekilde ama yanınızdaki ya da o
kurumdaki diğer insanları göz ardı ediyorsunuz. Onlar sıkıntıya giriyor. Yoksa öbür türlü
profsunuz çekilirsiniz.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Kuruma şimdi burası bir kurum, bir sağlık kurumu, senin hastaya zarar vermen, kuruma zarar
veriyor direkt zaten, kendine zarar vermen, kendi potansiyelini kullanamaman, yine kuruma
zarar veriyor. Kurumun kazancına, kurumun adına, kurumun prestijine, kurumun başarısına yani
sonuçta bu hep oraya gidiyor zaten.” (Ceyda Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Üniversitenin imajını zedeleyen şeyler bunlar. Zaman zaman basına da yansıyabilir. Hani
basında çıkarsa üniversite adına bir imaj zedelenmesi oluşabilir. Sonra toplumun üniversiteden
bazı beklentileri var. İş üretilmesi, istihdam yaratılması, öğrencilerin iyi yetiştirilmesi, onlara bir
kültürün aşılanması gibi beklentileri var.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“…üniversitenin imajı olacak, akademik ortamda çalışanların imajı toplum tarafından daha düşük
olacaktır.” (Sema Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil).
“Bizim gibi hasta bakan fakültelerde. Bunların hepsi kurumu olumsuz etkileyen faktörler olarak
karşımıza çıkıyor.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
“Her yerde dedikodunuz yapılabiliyor, kurum olarak aa şu üniversite mi, şu bölüm mü, ayy orada
hocalar birbirine düşmüş, reziller, hale bak bunların okutacağı öğrenciden ne hayır, gelir bunları
duyuyorlar. Çok acı bir şey.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Kurumsal anlamda aslında bence çok yıkıcı etkileri var yani. Tüm akademik kurumlar için bu
geçerli. Yurt dışında çok bilmiyorum.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Kurumsal olarak insanlar arasındaki ilişkilerin daha objektif, daha iyi niyete dayalı gelişmesini
engelliyor.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Kurumsallaşma yok, ama kurumsallaşmış yere girdiğiniz zaman siz oraya göre hareket etmek
zorundasınız.” (Ertuğrul Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
Netice olarak, kıskançlığın örgütsel sonuçları arasında örgüt yapısına yönelik
sonuçlar mevcuttur. Örgüt yapısına yönelik sonuçlar arasında, örgütün işleyişine
yönelik ile performans ve verim düşüklüğü şeklinde katılımcı ifadeleri yer almaktadır.
Öğretim elemanları arasında kıskançlık zuhur ettiği zaman her iki taraf için de
performans ve verim düşüklüğü olacaktır. Akademisyenler arasındaki bu kıskançlık
önce kendilerine, sonra bölüme yansıyacak, sonrasında ise üniversitenin verimi ve
performansı düşecektir.
173
4.2.2. Örgütün İşleyişine Yönelik Sonuçlar
Araştırmanın katılımcıları örgütün işleyişine yönelik dair; huzursuzluk olması,
işleyişin bozulması, ahengin bozulması, takım ruhunun bozulması, insan ilişkilerinin
bozulması, örgütsel iklimin bozulması, aidiyet duygusunun körelmesi, gruplaşmaların
olması, örgütsel kültürün bozulması, profesyonelliğin bozulması, yönetimin gücünü
kullanma, az ders verme gibi konulardan bahsetmişlerdir.
Örgütün işleyişine yönelik sonuçlara dair kıskançlığın sonuçlarından birinin de
akademik ortamdaki huzurun bozulması olduğunu söyleyebiliriz. Bununla ilgili
katılımcı görüşleri şu şekildedir:
“Akademik çalışma ortamı içerisinde, birimler içerisinde, insanlar arasında, kıskançlık ne kadar
çoksa huzursuzluk o kadar çoktur.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“İnsan ilişkileri zedeleniyor, insanların birbirlerine muhabbetle, selamla, hürmetle bakması
gerekirken nefretle bakıyor.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“İki kişi arasındaki bir sıkıntı veya iki hoca arasındaki bir sıkıntı, o bölümdeki tüm hocaları
etkileyebiliyor ve kutuplaşmaya, kamplaşmaya, gruplaşmaya doğru gidebiliyor.” (Teoman
Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Sizi kıskananlar bir şekilde size zarar vermeye çalışıyor. Sizin o rahat durumunuzu,
ortamınızı bozmak için adam elinden geleni yapıyor.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Bölümde huzur sağlamak lazım. Burada huzur olmayınca kurumda da huzur olmuyor. Mesele o
değil, mesele bu.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Kurumda da etkisi, kurumda işte çalışma huzurunu bozan, çalışma barışını bozan…” (Cavit
Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Bir bölümde kıskançlık neyi doğuracaktır. Huzursuzluğu doğuracaktır. Bir bölümde bir birimde
huzursuzluk varsa eğer doğal olarak işler yolunda gitmeyecektir.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen
Bil.).
“Dedikodular yayılacak. İşte bindiği araba, indiği ev, yemek yediği lokanta, her şey dedikodu
malzemesi haline gelmeye başlıyor. Huzursuzluk yani.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil).
“Ben bunu kişiler arası huzursuzluk sebebiyle, yani kıskançlıkla doğan bir huzursuzluk
sebebiyle, birey bundan haz etmediği için uzaklaşıyor. Kaliteli olmak, uzaklaşmanın
göstergesidir.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Çalışma ortamını bozar, zaten iş hayatı insanın hayatının yarısının geçtiği yer.” (Ertuğrul Bey,
Arş. Gör., Sos. Bil.).
“O baskı ortamında hissetmek güvensizliği de doğurur, güvensiz olduğunu hissettiğiniz bir
ortamda bir süre sonra huzurlu çalışamamaya başlarsınız, işte oradan rahatsız olmaya
başlarsınız.” (Tahsin Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Kendi kendisini o insanlar aslında huzursuz ediyor ve kendisini strese sokuyorlar ve bunu ister
istemez içinde yaşadığı zaman duyguyu, dışarıya da belli ediyor ve diğer insanlar onun kıskandığı
bildiği için yanında belki paylaşmak istemeyecekler.” (Halime Hanım, Öğr. Gör., Sağ. Bil.).
174
“Tabi ki bu kadar huzursuz bir ortamda her ne kadar insanlar akademik ortamda bir şey üretiyor
gibi gözükse bile ülkesine, milletine, vatanına kalıcı bir şeyler asla katamazlar asla üretmezler.”
(Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
Örgütün işleyişine yönelik sonuçlara dair anlatılanlar arasında işleyişin
bozulması ve ahengin bozulması durumu yer almaktadır. Aşağıda bazı öğretim
elemanlarının ifadelerine yer verilmiştir:
“Önüne geçerim, beni daha çok kıskandıracak olaylara sahip imkânın varsa bunu kullanabilirim.
Onun dışında işleyişi bozar. Kıskançlık haliyle şöyle düşünelim; nasıl ki stresin belli bir dozajı
insanları tetiklemekle, motive etme için gerekli ya, belli bir çatışma da öyledir. Belli bir dozajı
sonrası zararlı olmaya başlar. O kaybetsin yeter ki, ben de kaybedeyime dönüşebilir, o zaman
kurum için, kişi için, örgüt için işleyiş bozulur, ahenk bozulur.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“En büyük zararı kurumada belki bu anlamda veriyor. Yöneticiler ve üstteki kişinin görevini
yapamaz hale getiriyor yani. Bu alttaki kişinin üstü kıskanmasından kaynaklanıyor ve kendini
mağdur pozisyonuna iterek bazı şeyleri elde etmeye çalışmasından kaynaklanıyor.”(Cavit Bey,
Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Bölümdeki sorunu düşünelim meselâ, o bölüm arkadaşları arasındaki sorun bölümün işleyişini
de etkiliyor.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“…örgüte olumsuz bir şekilde yansıyacak, yöneticinin de işini zorlaştıracak, yönetimi
zorlaştıracak yani.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Bir kere şöyle söyleyeyim bireysel başlayan kıskançlıklar ille de, mutlaka, sonunda, nihayetinde
kurumun işlemez hale gelmemesine kadar gidiyor, bu durum.” (Mümtaz Bey, Dr. Öğr. Üyesi,
Sos. Bil.).
“Örgüt işleyemez hale geliyor.” (Mümtaz Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
Kıskançlığın olduğu ortamda takım ruhunun olmadığına dair bazı katılımcılar
görüş belirtmişlerdir:
“Takım ruhu olmuyor, yani daha çok bireysel başarılara endeksli bir şey oluyor.” (Saadettin Bey,
Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“…ekip çalışması ruhunun olmadığını görüyorum. Bu Türkiye’nin bir sendromu. Bir sürü
alanda var ama akademide çok daha fazla var. Ekipte de biat ve hiyerarşi çok kendini gösteriyor.
En basitinden, profesör asistana biat edersen benim projem de varsın diyebiliyor.” (Ekin Hanım,
Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Bu sefer bir ayrışma, olacak gruplaşmalar olacak. Gruplaşma olayı senin tarafın benim tarafım
olayı olacak. Bu sefer hep önerdiğimiz kalite ile beraber ekip çalışması tam anlamıyla
olamayacak. Biz daha iyi işler yapacakken daha kötü işler yapıyoruz kurum olarak, örgütsel
iklim bozuluyor haliyle, bu yüzden insanları bozmuş oluyoruz.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
Kıskançlığın örgütün işleyişine yönelik sonuçlarından biri olan örgütsel iklimin
bozulmasıdır. Aşağıda bazı öğretim elemanlarının ifadeleri verilmiştir:
“İşlerin işleyişini olumsuz yönde etkililer, ilişkilerin tabi zedelenmesine neden olur, yanlış
kararların alınmasına neden olabilir. Başka örgüt açısından düşünelim, örgütsel iklimi ve örgütsel
kültürü bozar.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
175
“Birlik beraberlik ve gücümü etkiler, örgütsel anlamda bir arada olmamı etkiler.” (Sema Hanım,
Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil).
“İmaj algım zedelenerek örgütsel iklimi etkiler. Tabi canım dışardan insanlar mutsuz bir havanın
olduğunu hissedecek, mutsuz bir yüz, soğuk bir yüz, motivasyonu düşük bir çalışan, tabi bunu da
görürüz, soğuk iklim.” (Sema Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Bu da ister istemez bölümde olumsuz bir hava yaratıyor.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
“Dediğimiz gibi örgütsel iklim bozuluyor ya da kişi yalnızlaşıyor. Takım ruhu bozuluyor,
sessizleşiyor, samimiyetsiz, kıskançlık yerine takdir olsa, destek olsa, iklim daha yapıcı hale gelse,
aramızda takım ruhu olsa, yardımlaşma olsa yapılan işlere yansıyacak, önce bireysel sonra örgütsel
sonra da toplumsal mana da insanlar kendilerini duygusal olarak tatmin olacaklar, kendilerini
daha iyi hissedecekler, bu da performansa yansıyacak, bu da topluma yansıyacaktır.” (Tarık Bey,
Ögr. Gör., Sos. Bil.).
“Örgütsel kültüre zarar veriyor.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
Kuruma olan bağlılığın azalması, akademisyenlerin işe verdiği değerin azaldığı
anlamına gelebilir. Kıskançlığın örgütün işleyişine yönelik sonuçlarından biri olan
kuruma olan bağlılığın azalmasıdır. Aşağıda bazı katılımcıların ifadeleri verilmiştir:
“Ya işte kişilerin kuruma olan aidiyetini, sevgisini vesaire azaltan körelten şeylerdir.” (Cavit
Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Üniversitede çoğu anlamda olumsuz şeyler kattığını, kişileri mutsuz ettiğini veya işte kuruma
karşı bağlılıklarını azalttığını düşünüyorum.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Totalde de üniversitenin kurumsallaşmasına zarar veriyor bence, çünkü kuruma karşı
bağlılığını kaybettiriyor.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Kurumsal, kuruma olan bağlılığınızı yok eden. Hatta şehre karşı nefret duygularınızı geliştiren
şeyler yani. Bir insana yakışmayan şeyler yani. Ben hani akademik hayatı seçtiğime pişmanım,
öğrenciyi çok sevmeme rağmen.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Ayağınız geri geri gider. Bölüme aidiyetliğiniz kalmaz. Motivasyonunuzu kaybedersiniz ve
gözünüz ilk boş kadroda olur yani. Oraya geçebilir miyim, buraya geçebilir miyim boyutunda.
Çünkü kıskançlık adı üzerinde kini, nefreti doğurur. Bu da şeye bağlı, kıskanç olan insan
zeytinyağı gibi yukarda olacağı için ben onu kıskanıyorum, onun için yaptım demeyeceği için,
kıskanılan taraf mağdur olup kaçacaktır.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
Yine akademideki gruplaşmalar, kutuplaşmalar ve ayrışmalar kıskançlığın
sonucunda ortaya çıkabilmektedir. Bununla ilgili olarak katılımcı ifadeleri şu şekildedir:
“Bize karşı mı bir şey var diyerekten iyice iletişimi kopartıyorlar, iki taraf birbirine kapalı kutu
haline geliyorlar, bölümde zaten iki kutup olmuş oluyor zaten, o andan sonra.” (Ertuğrul Bey,
Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Öğrenciler çok dile getiriyor, hani bir bölümde birbiriyle konuşmayan hocalar çok fazla sayıda
olabiliyor ve gruplaşmalar olabiliyor. Bir hoca diğer bir hocaya selam vermiyor meselâ, giriyor
çalışmasını yapıp dışarı çıkan hocalar var asosyal.” (Halime Hanım, Öğr. Gör., Sağ. Bil.).
“Gruplaşmalar arkadaşlık ilişkileri de kıskançlığa vesile olabilir.” (Halime Hanım, Öğr. Gör.,
Sağ. Bil.).
176
Son olarak akademik ortamlardaki ikili ilişkilerin bozulmasına yönelik Ertuğrul
Bey “İkili ilişkilerin bozulması durumunda ders vermeme, o ötekine ders verme, o
ötekini gece yarısına koyma, bilmem ne sıkıntıları oluşuyor ki zaten bizim bölümdeki
gibi hoca sayınız azsa dışarıdan birçok hoca geliyorsa, zaten bunları belirlemede de
objektif kriterler yok.” (Ertuğrul Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.) şeklinde düşüncelerini
belirtmiştir.
Sonuç itibarıyla, örgütün işleyişine yönelik sonuçlar arasında huzursuzluk
olması, işleyişin bozulması, ahengin bozulması, takım ruhunun bozulması, insan
ilişkilerinin bozulması, örgütsel iklimin bozulması, aidiyet duygusunun azalması,
örgütsel kültürün bozulması gibi konular hakkında katılımcılar bilgi vermiştir.
Katılımcıların ifadelerinde akademik ortamda yaşanan kıskançlıkların insanları
huzursuz edeceği, sonrasında işleyişin bozulacağı, böylelikle takım ruhunun yok olacağı
ve insan ilişkilerinin zarar görmeye başlayacağı söylenebilir. Sonrasında aidiyet
duygusu azalıp işten ayrılmalara kadar giden bir süreç başlayabilir.
4.2.3. Paydaşlara İlişkin Sonuçlar
Araştırmanın katılımcıları paydaşlara ilişkin sonuçlara dair; öğrenciye kötüleme,
öğrenciye yansıması, öğrenciyi kullanma, hastaya yansıması gibi konulardan
bahsetmişlerdir.
Örgütün işleyişine yönelik sonuçlara dair kıskançlığın sonuçlarından biri de şu
ki; kıskanan kişi kıskandığı akademisyeni öğrenciye kötüleyebilmektedir. Teoman Bey
ve Duygu Hanım bununla ilgili olarak şunları söylemişlerdir; “Öğrenciye sizi
kötülüyor.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.), “…lisans ya da yüksek lisans hiç fark
etmez. Bölüm öğrencilerine sizi kötüleyebilir, sizin değersiz, önemsiz, yani sizin yetersiz
bir hoca olduğunuz kanısını aynen öğrencilere de yaymaya çalışır, yayar, üst amirlerine
yayar, öyle yani.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
Paydaşlara ilişkin sonuçlara dair kıskançlığın sonuçlarından biri de öğrenciye
yansıması, öğrenciyi kullanma ve hastaya yansıma gibi paydaşlara zarar
verebilmektedir. Bununla ilgili katılımcı görüşleri şu şekildedir:
“…öğrenci sizin, hoca sayısı beş hoca var, elli öğrenci var, onar tane öğrenci paylaşsanız bile, o on
öğrenci sanki sizin, sizi kıskanan hocalar tarafından o on öğrenciye olumsuz dönüşler olabiliyor
anlatabildim mi? Yani sizi sevmiyor ya da sizi kıskanıyor ya da size karşı herhangi bir sıkıntısı
var, o zaman onun acısını öğrencilerden de çıkartıyor. Bu durumlar da ortaya çıkabiliyor. O
177
yüzden şöyle sizinle diyaloğu iyi olan ya da sizinle bir şekilde yolda böyle karşılaştığı zaman
konuşan öğrencileri gören hoca sizi kıskanıyorsa o öğrenciye not verirken bile onu
yansıtabiliyor.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Öğrencilere ya da kendisi başka bir isimle ya da başka türlü bu tip şeylerle çok karşılaştık
idarecilikte en büyük sıkıntılarımızdan bir tanesi hocaların birbirlerine karşı olan sıkıntılarını
öğrencileri de işin içine alet ederek özellikle BİMER’i kullanarak, bizim günümüzün yarısı
BİMER’e cevap yazmakla geçerdi.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Çevresine yansıyor, ondan sonra bunu öğrenciye yansıtıyor.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Sizi kıskanan bir hoca, sizinle diyalog kuran öğrenciye bakış açısı değişiyor. Çok tehlikeli bir
şey. Başkalarına yansıtmaya başlıyor. Ben yapmam, bana ne kadar düşman olursa olsun, bir
öğrenci benden yüksek lisans dersi alıyor, gerekirse AA veririm, gerekirse beni şey yapmam.
Benim öğrencim ders aldığın zaman adam süründürüyor. Yapamadığından falan değil, sırf gıcıklık
olsun, bu nedir, bunun tanımı nedir?” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Geldiğinizde küs, gibi çok kırgın gibi, motivasyonunuz düşük, moraliniz yerlerde, öğrencinize
de o zaman faydanız olmuyor.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Bunlar Doçent hoca ve ondan sonra o gözyaşlarıyla derse gidiyor, o yüzden bunun öğrenciye her
türlü yansıması var.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Toplu fotoğraf çekilirken öğrencilerin ‘hocam siz de mutlaka gelin’ dediği, o hocayı niye
çağırıyorsun diye çocuğu paraladığını gördüm. Niye çağırıyorsun onu, oysaki yıllar içinde kaç
dönem projesine girmiş, ne kadar zaman o çocuklarla birlikte vakit geçirmiş, emeği var. Bu emeği
hiçe sayıp, sen niye çağırıyorsun diye paraladı mesela, bir şey gördüm.” (Duygu Hanım, Doç. Dr.,
Fen Bil.).
“…bir lisans öğrencisi sevdiği bir hocanın grubuna düştüğü zaman işte kıskandığı kişi tarafından
odasına çağırılıp, sen nasıl onun grubuna düştün de sevinirsin, sen bu okulu bitiremezsin diye
çocuğu tehdit edildiğini duydum.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Benim grubumda olursanız daha yüksek puan alırsınız. İşte şu an ben hani aynı projelere
girmiyorum çünkü ya da işte o kişinin grubundaki öğrencilerin projesini olabildiğince aşağılayıp
değersizleştirip, olabildiğince kötüleyip, hiçbir iyi yanını görmeyip, bu hocaya karşı olan kinini o
öğrenci üzerinden kusmak.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Öğrenciye klinik uygulamadaki yaklaşımım buna bağlı olarak düşündüğünüzde. Burada
akademik ortamda kötü hissediyorsun, öğrenciye ders vermek istemeyebilirim.” (Sema Hanım,
Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Yani öğrenci hocayı seviyorsa bu rahatsız ediyor. Bazılarını sevmesin dışlansın, öğrenci onu
kötülesin, karalasın, iftiralar atılsın, çok üzücü bir şey yani. Öğrencinin de maşa olarak
kullanılması, bu da kendi değer eksikliği sendromu.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Bir takım arkasından konuşmalar, zor duruma düşürebilmek için öğrenciye bile kullananı
gördüm.” (Mümtaz Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Bence öğretim üyeleri, öğretim görevlileri kendi kişisel problemlerinde öğrenciyi
kullanmamalılar, öğrencileri örgütleyen adamları bile gördük, çağırıp odasına şikâyet
edeceksiniz işte falandı filandı.” (Mümtaz Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“O günde A hocanın dersi var ama işte oraya derse girmesi lazım, çakışma var, öğrenciyi
götürebiliyor. Öğrenci diyor ki ama hocam böyle böyle yapmamız lazım yani öğrenciyi
kullanabiliyorlar. Kendileri yapmasa da öğrenci maalesef buna alet olabiliyor ama öğrenci
farkında değil tabi, öğrenci bilmiyor bunları.” (Sema Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
178
“O zaman hasta bakımına da yansır, dolayısıyla o zaman derler ki üniversitede hemşirelik
öğrencileri iyi eğitim almıyor. Aslında bu bumerang etkisi yaratıyor. Bumerang etkisi var, o
zaman bunların olmaması gerekir işte, sonuçta ben kendim, evet böyle bir durum var,
çabalamalıyım o zaman.” (Sema Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Aşağıda muayene olmuş gelmiş bir hastaya, oradaki doktor bir şey söylemiş. Geldi ben başka bir
şey söyledim. Bu çok karşımıza çıkan bir durum. O ne bilir, o yanlış yönlendirmiş gibisinden ve
kıskançlıktan dolayı bir şey söylüyor. İster istemez bu hasta diyelim ki yarın gittiği yerde diyecek
ki bak böyle böyle diyor. Profesörlerin arasında bile böyle bir ortam var. Bu topluma yansıması
işte kıskançlığın etkilerinin. Öğrencide ister istemez bu ortamı, ister istemez teneffüs ediyor yani.
Görüyorlar hocalarla sıkıntıları. E öğrenci demek, yani burada bir sınıfta 150 tane öğrenci var. 150
öğrenci ister istemez bu kıskançlığın topluma yansıması olarak karşımıza çıkacak.” (Yemliha Bey,
Arş. Gör., Sağ. Bil.).
Paydaşlara ilişkin sonuçlar alt temasında katılımcılar öğrenciye kötüleme,
öğrenciye yansıması, öğrenciyi kullanması ve hastaya yansıması şeklinde konuları
bildirmişlerdir. Akademik örgütler kısaca, yüksek düzeyde eğitim-öğretim verildiği,
bilimsel aştırmaların yapıldığı yerdir. Yine üniversiteler öğrenci yetiştirme yerleridir.
Akademisyenler arasında yaşanan kıskançlığın sonuçlarının öğrenciye veya
hastanelerde hastaya yansıması akademik örgütlere zarara verecektir.
4.2.4. Performans ve Verim Düşüklüğü
Araştırmanın katılımcıları paydaşlara ilişkin sonuçlara dair; zaman kaybının
olması, maddi zarar verme, kurumdan ayrılma, yanlış yapmaların olması, üretemez hale
gelme, performansın düşmesi, maliyetlerin artması, kalitenin düşmesi, verimin düşmesi,
gönülsüzlüklerin olması, isteksizlik olması, işten soğuma, motivasyonun düşmesi,
başarısızlıkların olması gibi konulardan bahsedilmiştir.
Performans ve verim düşüklüğüne yönelik sonuçlara dair kıskançlığın
sonuçlarından biri de zaman kaybının olmasıdır. Hem kıskanan için hem de kıskanılan
için zaman kaybı olabilmektedir. Katılımcıların ifadeleri aşağıda belirtilmiştir:
“Gücümü, enerjimi, kazancımı, zamanımı kıskandığım kişiye harcıyorum, dedikodusunu
yapıyorum makalesini engelliyorum, kafamı yoruyorum zaman harcıyorum. Kendimle ilgili işler
yapacakken, onlarla uğraşıyorum.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Örgütsel sonuçlar zaman kaybettirir. Yani ben burada böyle oturarak saatlerce kendimi verip
çalışmak yerine acaba işte yan tarafta Gül var. Gül acaba ne çalışıyor. Hangi öğrencilerle
çalışmalar yapıyor. Ben gidiyorum işte, siz hangi öğrencilerle çalıştınız. Ne yaptınız burada. Hangi
konuyu yapıyorsunuz. Niye bana söylemediniz, bilmem ne falan filan. Ben bu sefer ister istemez
hep başkalarını düşünmek zorunda kalıyorum ve bunun bana en büyük payı hem bireysel hem de
örgütsel anlamda zaman kaybına sebep oluyor.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
179
“Kıskanan kişiler açısından da bir süre sonra kendi işleriyle uğraşmak yerine tamamen o kişiyi
saplantı haline getirip tamamen onun peşinde koşan bir yapı oluşturur.” (Tahsin Bey, Arş. Gör.,
Sos. Bil.).
“Sırf bu yaptığım çalışma kıskanıldı. Kütüphaneye gittiğimiz zaman defalarca 7 ile 8 defa
gereksiz yere arandım, boş yere gereksiz lüzumsuz yere arandım.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos.
Bil.).
Kıskançlığın performans ve verim düşüklüğüne yönelik sonuçlarından biri,
kuruma maddi ve manevi zararlar vermesidir. Aşağıda bazı öğretim elemanlarının
ifadeleri verilmiştir:
“…o dönemde engel olundu, nakil için alt yapısı yapılmadı, harcanmadı ama kurum bu maddi
olanaktan da şey kaldı, mahrum kaldı.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Bunlar çok yüklü kayıp devletimize, maddi manevi kayıp, bak insanda biraz vatanseverlik nedir
biliyor musun?” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Ben buranın ışığını yakıp, bilgisayarı açıp, telefonunu kullanıp, internetini kullanıp, her şeyinden
faydalanıp kıskançlık duygusunu taşımam demek kurumla alakalı hiçbir şeyi kullanmadığım halde,
o anda kuruma faydalı hiçbir şey yapmadığım halde, kendi hırslarımı devlet malıyla sağlamam
demek.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
Performans ve verim düşüklüğüne ilişkin sonuçlara dair anlatılanlar arasında
kurumdan ayrılma, kurum değiştirme, iş bırakma ve beyin göçü gibi konular yer
almaktadır. Aşağıda bazı akademisyenlerin ifadeleri verilmiştir:
“…ayakları geri geri gider, o binayı bile görmek istemeyebilir yeri gelince. Yani bu mobing
uygulamaları nedeniyle fakülteyi yani bir tanesi fakülte değiştirdi. Tanıdıklarımdan bir tanesi
üniversite değiştirdi, iki tanesi üniversite değiştirdi, bir tanesi kurum değiştirdi.” (Duygu Hanım,
Doç. Dr., Fen Bil.).
“Motivasyondan kaybın üniversiteye zararı hocayı kaybedebilirsin yani. Ben olsam o kadar çok
problem olsa. Gider, çeker giderim.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Tayin alıp gideceğine kadar vardırmış olayı. Ben burada kalmayacağım, bu kurumda
çalışmayacağım diye. Aslında tamamıyla alıcılarını kendisine şartlaması ile alakalı bir durumdu
benim gördüğüm bu.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Bireylerin kurumdan uzaklaşmasıyla sonuçlanabilir. Çok kıymetli hocalar mesela gitmişler.
Huzuru kaçıyor adamın. Adam zaten profesör. Yani nereye gitse kabul edilecek. Kıymetli birisi.
Diyor ki ben niye burada kalıp da işte falancanın bana ithamlarına, filancanın benim hakkımda
dedikodularına, filancanın kıskançlıklarıyla uğraşayım.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Kıskançlığın örgüt açısından en kötü sonuçlarından bir tanesi de önemli, kıskanılan ve
huzursuzluk duyan bireylerin. Yani entelektüel sermayenin beyin göçü ile sonuçlanması demek.”
(Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“…bundan hoşlanmadığım için de tek çareyi buradan kaçmakta buluyorum. Dolayısıyla en
büyük sonuç beyin göçü diyebilirim aslında. Kurumdan bireylerin uzaklaşması aslında.” (Derin
Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil).
180
“Kendi birimlerini, kendi okullarını, hatta kendi şehirlerini terk etmek zorunda kaldı. Yani bu şu
anlama geliyor. Evet, düşmanlık yaptığı, kıskandığı adamlardan da bazılarının başına bir şey
geldi.” (Mümtaz Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Eninde sonun da içine hırs, ihtiras, kıskançlık giren adam sevgiden uzak kalır ve tutunamaz
sosyal çevresine. Tutunamadılar gitti adamlar bıraktı. Orayı, mesleği dahi bırakan oldu,
akademiyi bırakan bile oldu. Ama hep dediğim şey, o adamı aşağıya çekmeye çalışıyor, sorun
sorunu doğuruyor, problem daha da büyüyor ve çıkmaza giriyor bırakıyorsun yani.” (Mümtaz Bey,
Dr. Öğr. Üyesi, Sos.Bil.).
“Eee, işten ayrılanlar da var aynı şekilde. Özellikle araştırma görevlilerinde de de oluyor, zaten
ortamı çok beğenmiyorlar, e gidişatta ortamın düzeleceğine bir kanıları olmadığı zaman ya başka
bir üniversiteden şey yapmaya çalışıyorlar ya da üniversite hayatından vazgeçiyorlar.” (Ertuğrul
Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Mesela bir tane benim şahit olduğum bir olay. Benim hocam işte yardımcı doçentlikten sonra
doçentlik kadrosunu vermiyorlar burada, her halde zorluk çıkarıyorlar çekip gidiyorlar buradan,
başka bir fakülteye, çok değerli bir akademisyen oluyor. Şuan profesör oluyor ve parmakla
gösteriliyor meselâ. Kurumda demin dediğimiz nedenlerden dolayı barınamıyor, kıskançlık ortamı
var.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
“Birileri senin engelliyor, çalışma yapmanı engelliyor veya kuruma değer katacak şeyleri yapmanı
engelliyor ve böyle olunca çekip gidiyor, bu değerleri başka bir kuruma katıyor.” (Yemliha Bey,
Arş. Gör., Sağ. Bil.).
Akademik ortamlarda kıskançlık yanlış yapmalara neden olabilir. Bu duruma
ilişkin Hilmi Bey “Ortada bir kıskançlık varsa, sırf bu kıskaçlık uğruna yanlışlarda
inat edilebilir, yanlışlar sürdürülebilir.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.) şeklinde
konuya vurgu yapmıştır.
Performans ve verim düşüklüğüne ilişkin sonuçlara dair anlatılanlar arasında
üretemez hale gelme veya kıskançlıktan dolayı kafayı işe verememe gibi konular yer
almaktadır. Aşağıda bazı katılımcıların ifadeleri verilmiştir:
“İnsanlar üretmek istiyor, kafası orda, yazı yazamıyor. Kongrelere gitmek istiyor, gidemiyor.”
(Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Bir şey üretemiyorsunuz. Bu sefer de üretenleri görünce onlara kulp bulmaya çalışıyorsunuz.”
(Ertuğrul Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
Performans ve verim düşüklüğüne ilişkin sonuçlara dair anlatılanlar arasında
kıskançlıktan dolayı performansın düşmesi, gereksiz işlerle uğraşırken asıl işi
yapamama gibi konular yer almaktadır. Aşağıda bazı katılımcıların ifadeleri verilmiştir:
“Bu durumda insanlar çalışmak istemiyor, performansı düşüyor, işe gelirken, işte bu adam; bu
adamı mı göreceğim, isteksizce geliyorum, ahenk bozuluyor yani uyum bozuluyor. Organizasyon
daha iyi amaçlarına hitap etmesi varken bu tür işlerle yönetici mesaisini harcarsa örgütsel
performans da ciddi bir düşüklük gösteriyor.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Öyle idarecilik yapıyorsun, siz kendiniz bütün şeyinizi, bütün performansınızı işte fakültenize,
bilime vermeniz gerekirken gününüzün yarısını BİMER’e cevap yazmakla geçiriyorsunuz. Ne
181
bileyim işte, birilerini mecburen soruşturmacı tayin ediyorsun, kişiyi meşgul ediyorsunuz falan
filan. Yani onun için aslında hani bunların hepsinin temelinde bakıyorsun, işte hastalık anlamında
kıskançlık geliyor aslında.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Kişilerin performansına yansıyor, enerjisini boşa harcıyor. Böyle bir zarar verdiğini
düşünüyorum.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
Kıskançlığın örgütsel açıdan kuruma ciddi maliyetlere neden olabilmektedir.
Bununla ilgili olarak Serhat Bey ve Derin Hanım, “Bu da örgütsel açıdan da ciddi
maliyetlere sebep olur. Bunu yönetmek zordur. (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.), “Her
türlü ekonomik anlam da yani ekonomiden kastım zaman, para ve entelektüel olarak
boşa giden şeyi de içine katıyorum bunun, her türlü bir ekonomik kayba uğratıyor
insanları. Maliyetleri yüksek gerçekten. Kıskançlığın maliyetleri bu anlamda yüksek
diyebilirim.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.) gibi ifadelerde bulunmuşlardır:
Performans ve verim düşüklüğüne ilişkin sonuçlara dair görüşler arasında
kıskançlık neticesinde işlerin hakkıyla yapılamayacağı için kalitede düşme
olabilmektedir. Aşağıda bazı öğretim elemanlarının ifadeleri verilmiştir:
“Bu sefer kıskançlığın arkasından da, işte kariyerde, bir an önce bitirip şey yapmayı ilerlemek
ondan sonra da bunun arkasından da bu sefer kalite düşmesi ortaya öne çıkıyor.” (Teoman Bey,
Prof. Dr., Fen Bil.).
“Kurumsal zararı çok fazla, o kurumdaki kalite düşüyor.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Üniversitenin kalitesine zarar verir.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Kurumsallıkta da kaliteyi düşürürsünüz. Meselâ adamlar birbirleriyle uğraşmaktan şey
olamayacak. Bu şey içinde aynı dekan ya da bölüm başkanı. Dekanlık veya bölüm başkanlarıyla
hep onların çekişmesiyle uğraşacak.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Kurum bence en büyük sorunu kalitede düşüyor.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Kıskançlık üzerine yapılan hiçbir çalışma, bilimsel bir merakla ortaya çıkmadığı için, nitelik
anlamında zayıf kalacaktır büyük bir ihtimalle. Yani sırf o yapmış ben de yapayım diye yapılan
bir çalışmadan kimseye hayır gelmez yani. Orada bilimsel bir merak olmadan, iyi bir ekip
olmadan, çalışma ortamı doğmadan yapılan bir çalışma, sadece o yaptı ben de yapayım manasıyla
akademik kıskançlık sonucunda nicelik anlamında üniversiteye katkı sağladığı görülse de ki
toplumun, üniversitenin ve politikanın en büyük yanılgısı niceliksellik zaten.” (Derin Hanım, Dr.
Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Öğrenci boyutuyla baktığımız da eğitimin kalitesi düşer, öğretim etkinlikleri belki zamanında
yapılamaz, iyi yapılamaz, saatinde yapılamaz, bugün istemiyorum, istemiyorum ders, değmez
buraya falan dedim, derse gitmedim, öğrenci mağdur oldu.” (Sema Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ.
Bil.).
Performans ve verim düşüklüğüne ilişkin sonuçlara dair anlatılanlar arasında
kıskançlıktan dolayı kişilerin kendini tam manasıyla işe veremeyeceği için verimin
182
düşmesi, ders anlatmak istememe, hastaya bakmak istememe, işe gelmek istememe gibi
sonuçları doğurabilmektedir. Bunula ilgili katılımcı görüşleri sunulmuştur:
“…çevreye yansıtıyor, okula gelmek istemiyor, eğitimlere yansıyor, verim düşüyor, ders
anlatmak istemiyor. Aslında yani bunun ileri aşaması sıkıntılı durum, hem okula zarar, hem
bölüme zarar, fakülteye zarar, üniversiteye zarar topluma zarar, ülkeye zarar yani.” (Teoman Bey,
Prof. Dr., Fen Bil.).
“Yani proje yapmaktansa adamın verdiği sarı zarflarla uğraşırsınız yani mesela.” (Şevval Hanım,
Doç. Dr., Fen Bil.).
“Yani gergin ortam oluşacak. Gergin ortamda insanlar çalışamaz yani.” (Şevval Hanım, Doç. Dr.,
Fen Bil.).
“O onunla konuşmuyor, onun bulunduğu ortamda bulunmak istemiyor, toplantılarda mesela
normal genel anlamda konuşulan konu bireysele dönüşüyor, bireysel çekişmelerden dolayı yanlış
kararlar alınabiliyor. Verimlilik düşüyor. Verimliliğin düşmesine neden olur” (Eylem Hanım Dr.
Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Birbirleriyle uğraşan insanlar buna vakit ayıramazlar. Yani ne yaparlar. Derse giderler, kâğıt
dağıtırlar, imza toplarlar veya asistan gönderirler, imzayı alırlar. Ders yapmazlar, çünkü orada
daha önemli işleri var. Mesela falanca makale yapmış benim niye makalem yok hırsıyla bilimsel
bir merakla değil. Sadece hırsla ben oturup bir makale yazmak için dersime gitmeyebilirim.”
(Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Hem toplumsal anlamda sosyal ilişkilerde, yani derse gireceğim, ben burada akademik bir
olumsuzluk yaşamışım, yayınım çıkmamış, etik onayım verilmemiş. E ben nasıl kendimi verip de,
ders anlatayım yani. İster istemez oraya yansıyacak. Veya benim moralim bozulacak, burada
bölüm başkanıyla bu konuda tartışacağım, arkadaşımla tartışacağım, bana malzeme vermeyecek. E
ben gidip bu olumsuzluklarla nasıl böyle candan bir şekilde hasta bakayım yani. Veya ders
anlatayım.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
“Huzursuz bir ortamda hiçbir kimse çalışmak istemez.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“…bireysel olarak o hocanın motivasyonunu düşürürsün. Başka beni kıskanan birisi olsa beni nasıl
etkiler. Genel olarak işten soğutur yani sana onu söyleyeyim.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen
Bil.).
“Fakültede ki en üst seviyedeki kişinin baskılarına maruz kalıyoruz tabi. Bu da strese, işe
gelmemeye çalışma baskıya falan denk geliyor.” (Ziya Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Spor Bil. ).
“Yani yüzünü görmek istemiyorum. Onu gördüğüm zaman kaçıyorum, beni çağırmasın diye dua
ediyorum. Beni çağırdığı zaman yine ne söyleyecek diyorum. Bazen ayaklarımın geri geri gittiği
oluyor. Okul müdürü ile böyle bir şey yaşadım.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
“Kurum bazında bir kıskançlığın varlığı ya da kavganın ve öfkenin varlığı diğer elemanlara da
direkt yansıyor. Ben öyle diyorum depresyon ya da işte anksiyate bulaşıcı bir hastalıktır. Ben
burada, hani gerginsem, yan odayla kavga ettiysem, bu kurumdaki diğer insanları da rahatsız eder
onların da motivasyonunu bozar. Benim motivasyonumu da çökertir.” (Sema Hanım, Dr. Öğr.
Üyesi, Sağ. Bil.).
“Zaten motivasyonun azalması, olumsuzlukların huzursuzlukların yaşandığı örgütte bir akademik
çalışmalar yapılması yerine onun dışında her türlü uğraşın yapıldığı bir ortam dönüşür.” (Halime
Hanım, Öğr. Gör., Sağ. Bil.).
183
Sonuç olarak, katılımcılar bu tema altında akademik ortamda zaman kaybının
olması, maddi zarar verme, kurumdan ayrılma, üretemez hale gelme, performansın
düşmesi, maliyetlerin artması, kalitenin düşmesi, verimin düşmesi gibi sonuçların
olabileceğini belirtmişlerdir. Katılımcıların görüşlerine göre, akademisyenler arasındaki
kıskançlığın sonucu örgüte ciddi zararlar verebilmektedir.
4.3. Örgüt Dışı Sonuçları
Örgüt dışı sonuçları açısından kıskançlığın sonuçları, topluma yansıması ve
ailevi sonuçlar olmak üzere iki alt tema altında ele alınmıştır.
4.3.1. Topluma Yansıması
Araştırmanın katılımcıları topluma yansıması ile ilgili sonuçlara dair; toplumsal
maliyetlerin olması, topluma yansıması, sosyal sorunları getirmesi gibi konulardan
bahsetmişlerdir.
Serhat Bey kıskançlığın sonuçlarının topluma yansıyacağına ilişkin “Bu yönüyle
de toplumsal bir maliyeti de vardır. Bu işin kıskançlığı yönetilmemesi kontrol
edilememesi, yaygın olması, toplumsal maliyeti de vardır. Örgütte bu tarz şeyler
olduğu zaman ne oluyor. İster istemez topluma yansıması oluyor. Hep bu tarz olaylar
olduğu zaman dışarıya da yansımaktadır. Bu tür organizasyonlar sosyal
organizasyonlar olduğu için yansıması oluyor. Bireysel örgütsel ve toplumsal düzeyde
kıskançlığın ciddi sonuçlar doğuracağını düşünüyorum.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos.
Bil.) vurgusunu yaparken, Teoman Bey de “Üniversitedeki ya da fakültedeki bölümdeki
huzursuzluk neticede topluma da yansır yani.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.)
şeklinde konuya vurgu yapmıştır.
Duygu Hanım da kurumda yaşanan bir kıskançlıkla kurumun dışında da
karşılaşılabileceğini ifade etmiştir; “Arkadaş çevrelerinde, yani ortak arkadaş
çevrelerinde bunlar konuşulunca, yani buradaki yaşanan olayların kent içinde
yansımalarıyla karşılaşabilirsiniz. Kuaförde, ne bileyim bir arkadaş oturmasında, aa
böyle bir şey mi yaptın gibi bir takım ithamlarla karşılaşabilirsin. İşte kendi yaptığı
davranışları size mal edip yalan da söyleyebiliyorsa, eğer kolaylıkla kendi yaptığı
davranışları size mal edip suçlunun sanki sizmiş gibi bir algı oluşmasına sebep olabilir.
Ortak arkadaş gruplarınızda, tabi ki insanlar az çok kimin nasıl yapıda olduğunu bilir
184
ama çok iyi tanımayan insanlar sizin hakkınızda olumsuz ön yargılara kapılabilirler,
kapılabiliyorlar.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
Kıskançlığın topluma yansımasına ilişkin sonuçlara dair anlatılanlar arasında
kliniğe yansıması, oradan hastaya zarar vermesi ve topluma yansıması gibi konular yer
almaktadır. Aşağıda bazı katılımcıların ifadeleri verilmiştir:
“Hastaya zarar verir. Senin kararına zarar verir. Senin yüzünün ifadesine zarar verir. Yani
hastaya zarar verir. Çünkü sonuçta buraya gelen kendim için konuşuyorum, bu klinik için
konuşuyorum. Buraya gelen hasta mutsuz zaten, buraya gelen hasta hayatının hayal kırıklığını
yaşamış, kanser olmuş gelmiş, sizi tutup karşısında bir asık suratla görürse, bundan hiç
hoşlanmıyor.” (Ceyda Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Bölümde olan sorun kliniğe yansıyor. Klinikte olan sorun öğrenciye yansıyor. E ister istemez bu
yani kişisel anlamda tutun da bölüm, klinik, öğrenci derken yayılıp gidiyor yani.” (Yemliha Bey,
Arş. Gör., Sağ. Bil.).
“Akademik kıskançlığın topluma yansıması illa ki vardır. Yani biz burada sonuçta öğrencilerle
muhatabız. Hasta ile muhatabız.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
“Yani kıskançlık dediğim gibi yani. Aslında bir miktar kıskançlık iyi bir şey ama bunun çok ileri
gitmesi, çok fazla kıskançlığın her türlüsü sosyal sorunu getirir yani.” (Teoman Bey, Prof. Dr.,
Fen Bil.).
Sonuç olarak kıskançlığın bireye ve örgüte zararı oluğu kadar topluma da zararı
vardır. Kıskançlığın topluma yansıması değişik sorunları beraberinde getirecektir.
Hastalar üzerinden, öğrenciler üzerinden, öğretim elamanları üzerinden kıskançlığın
akademik ortamlardan çıkıp topluma yansıması söz konusudur.
4.3.2. Ailevi Sonuçları
Araştırmanın katılımcıları ailevi sonuçlara dair; ailede huzursuzluk, aileye
yansıması, aile kurmaktan çekinme gibi konulardan bahsetmişlerdir.
Akademik ortamda yaşanan kıskançlığın sonuçlarının aileye yansıması ve ailedeki
huzuru bozabileceğine ilişkin Hilmi Bey’in ifadeleri şu şekildedir:
“Ya insan hangi ortamda olursa olsun. İster ev ortamı olsun, ister aile ortamı, ister iş ortamı
olsun… Meselâ ev ortamında kardeşler birbirini kıskanabilir mi? Gelinler görümceler kıskanabilir
mi? Evet kıskanabilir. O evde huzur olur mu, olmaz.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Kendini kötü hissettirir, yani gündelik yaşantısını bile etkiler, aile ilişkilerine zarar verir,
çocuklarına daha sinirli giden, eğer anneyse ya da babaysa daha sinirli giden bir insan
çocuklarına daha kötü davranır değil mi? Fiziksel olarak zarar verebilir. Komple ordaki
atmosferi bozar. Bir çalışma hayatınızı zaten bozuyor, iki özel hayatınızdaki etkileri zaten olacak.
Çünkü burada sürekli problemlerle uğraşan kişinin eve gidip kendine gelmesi 1-2 saatini alacak.
Zaten bir şeyleri unutup tekrar ev hayatına angaje olması, o da bir vaktini alacak, bir de zaten
sürekli böyle sorunlu ortamlarda sizin kafanızda bir şeyleri kurmanıza sebep olur. O da yani ruhsal
185
açıdan problem. Gelir çalışır ama huzurlu olmaz bu huzuru kaçışı kendine yansır, buradaki
huzursuzluğu evine götürür, evine yansıtır.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
Son olarak Derin Hanım kıskançlık ile işkolik arasındaki ilişkiyi vurgulayarak
insanların kendini işe vererek kıskançlık yaşayabileceğini ve bunun da işten aile
kurmaya fırsatın olamayacağını şu şekilde ifade etmiştir; “Yani işkolik bireyler ortaya
çıkarsa, eğer kıskançlık sonucunda hırstan dolayı işkolik haline gelirse, bir defa birey
aile kurmaktan da kaçınabilir. Yani aile kurmaktan uzak kalabilir.” (Derin Hanım, Dr.
Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
Sonuç olarak, akademisyenler arasında yaşanan kıskançlıklar sadece örgüt içinde
kalmayacaktır. Kişi sinirlendiğinde, üzüldüğünde, huzursuz olduğunda veya mutsuz
olduğunda bunu ister istemez ailesine, eşine veya çocuklarına yansıtacaktır.
5. KISKANÇLIK İÇİN ÖNERİLERE İLİŞKİN BULGULAR
Akademisyenlerle yapılan görüşmeler sonucunda kıskançlığın önlenmesine dair
bulgular elde edilmiştir. Akademisyenlere, “Akademik ortamda kıskançlıkla baş etmek
için önerileriniz nelerdir” ana sorusu, “Kıskançlık nasıl yönetilebilir?”, “Kişiler neler
yapabilir?”, “Yöneticiler neler yapabilir?” ve “Kıskançlığın ortaya çıkmaması için neler
yapılmalıdır?” gibi sonda sorular sorulmuştur.
Kıskançlığın önlenmesine ilişkin öneriler bireysel öneriler, yönetsel öneriler ve
farkındalık olmak üzere üç başlıkta toplanmıştır. Şekil 14’de kıskançlığın önlenmesine
dair öneriler ile ilgili üst temalar vardır.
Şekil 4.11. Kıskançlığın Önerilerine İlişkin Kavram Haritası
186
5.1. Bireysel Öneriler
Bireysel öneriler içerisinde, manevi tedbir, eğitici programlar, psikolojik destek,
kişisel gelişim, işe odaklanma, sosyal etkinlikler, iletişim kurma ve kaçınma olmak
üzere 8 alt tema mevcuttur.
5.1.1. Manevi Tedbir
Kıskançlığa maruz kalmış kişi ilk önce kendince nefis terbiyesi yapma,
şahsiyetini geliştirme, vicdan muhasebesi yapmaya yöneltme, kem gözden kaçınma,
manevi tedbir alma gibi önlemlerle kıskançlığın üstesinden gelmeye çalışabilir.
Serhat Bey nefis terbiyesi yapmaya dair önerilerde bulunmuştur; “Biraz nefis
terbiyesi yapmak gerekiyor.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
Şahsiyet geliştirmeye yönelik katılımcılar şu şekilde öneriler sunmuştur:
“Enaniyetle ile ilgili, kendi şahsiyetini geliştirmesi ile ilgili kitaplardan, muhtemelen
dürtüklenince belki fark ettirilebilir.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Akademik kıskançlık, birey bunun farkına vardıysa en güzel çözümü kendine yönelmektir.
İnsan kendisiyle uğraşırsa, başkasıyla uğraşacak hiçbir şeyi kalmaz yani.” (Derin Hanım, Dr. Öğr.
Üyesi, Sos. Bil.).
Katılımcılar kıskançlığın üstesinde gelebilmek için insanların kendilerini içsel
bir vicdan muhasebesine çekmeleri gerektiğini belirtmişlerdir:
“Maddi de olabilir, manevi de olabilir. İnsan kendi içsel vicdanını muhasebe çekmesi gerekiyor.”
(Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Vicdan muhasebesi yaparak, ‘ben ne yaptı, karşıdan ne gördüm?’ şeklinde bir muhasebe
yapabilir kişiler.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“…önce tabi kendi iç hesap olarak, kendi kendine vicdan muhasebesi yapması gerekiyor
kesinlikle.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
Katılımcılar, kıskançlığın üstesinden gelebilmek için kişinin kendince manevi
tedbirler alabileceğini belirtmişlerdir. Bununla ilgili olarak ifadeler aşağıdadır:
“Ben kıskandığımı bilmiyorum ama beni kıskananlar olabilir ihtimali üzerinden, kem gözlerden
korunmak için manevi tedbirler almak gerekiyor. Kıskanıldığını fark etsem de etmesem de
manevi olarak tedbir alıyorum, manevi tedbir. Beni birilerinin kıskandığını fark ettim. şöyle bir
şey olabilir belki. Gizliden gizliye işleyen, aleyhinize birçok şey olabiliyor. Kıskançlık tespitini
yaptıktan sonra harekete geçiyorum.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Yani bence biraz maneviyatını geliştirmeli.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
187
“Kıskanç insanın yapması gereken en önce şey kendini geliştirmeli ve bu duygudan kurtulması
için bence biraz maneviyatına da önem göstermeli.” (Ziya Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Spor Bil.).
Son olarak Toprak Bey bulunduğu ortamda kıskançlık mevzularına izin
verilmemesini gerektiğini vurgulamıştır. “Ee dini inanç boyutunda biraz sıkıntı var. O
benim için biraz daha öncelikli ama insanlığın inancı bu yani, bu mevzuya biz izin
vermememiz, biz önüne geçmemiz de gerekiyor diye düşünüyorum.” (Toprak Bey, Öğr.
Gör., Fen Bil.).
5.1.2. Eğitici Programlar
Araştırmanın katılımcıları eğitici programlara dair; şahsiyet ve değerler eğitimi
verilmeli, eğitim verilmeli, TV programları yapılmalı gibi önlemlerden bahsetmişlerdir.
Katılımcılar, kıskançlığa önlem olarak kişilere eğitim verilmesi gerektiğinin
üzerine durmuşlardır. Aşağıda bazı akademisyenlerin ifadeleri bulunmaktadır:
“Toplumsal olarak da, örgütsel olarak da, bireysel olarak da şahsiyet ve karakter eğitimi.
Değerler eğitimi çok zayıf eğitim sisteminde. Türk toplumunda bu tür olumsuz duygu, olumsuz
duygular veya olumlu duyguları, insanların gittikçe olumlu olumsuzluklardan arınıp eğitim
perspektifinden başlayarak böyle bir değer aşılaması mümkün olabilir.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos
Bil.).
“Bence burada sadece kişilerin eğitimiyle, gelişimiyle ilgili bir şey bu. Hani bu aşamada olacak
bir şey değil, daha yetişirken verdiğimiz aile eğitimi veya yetişme tarzı veya okullarda
verdiğimiz eğitimle ilgili biz kendi çocuğumuz kimseyi kıskanmasın diyoruz.” (Cavit Bey, Doç.
Dr., Sağ. Bil.).
“…aslında eğitimle çözülebilir, ilişkilerin gelişimiyle, farkındalık yaratarak kıskançlığın
çözülebileceğini düşünüyorum.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Bunu toplumsal olarak da bunu yaygınlaştırabiliriz, televizyonlarda kıskançlığın kötü bir şey
olduğunu… Bunlar anlatılabilir, bunların nasıl kontrol edilebileceği, kıskançlığın ne olduğu
gıptanın ne olduğu ile ilgili, ne olması gerektiğini, nasıl olduğunda günah olduğunu, ne zaman
kurtulabileceğinizi dair eğitimler verilebilir. Öncelikle ahlak ilkeleri ve karakter eğitimi belki
bu noktada yaygınlaştırılabilir, ortaya çıkmaması için.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
5.1.3. Psikolojik Destek
Akademisyenler psikolojik desteğe dair; psikolojik tarama yapma, psikolojik
destek alma, motive edici olma, psikolojik olarak güçlü olma gibi önlemlerden
alınabileceğini ifade etmişlerdir.
Kıskançlık yaşayan kişi kendisi ve çevresinin çözemeyeceği düzeyde problemler
varsa psikolojik destek alması gerektiğine dair önerilerde bulunulmuştur. Katılımcıların
ifadeleri aşağıda verilmiştir:
188
“Psikolojik travma yaşayanların da taranarak uzman desteği almalarını sağlamak. Yani
kıskançlığın önüne geçilebilmesi için aynı bağımlılık gibi. Bağımlılık nasıl tedavi görüyor
ediliyorsa, bu da tedavi edilmelidir.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Bence psikolojik destek almanız lazım profesyonel destekle o duyguları yenmeye çalışmalı
bence başka bir çözümü yok.” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Bazı insanlar için çok mümkün olmadığını düşünüyorum. Hasta, çünkü gerçekten tedaviye
ihtiyacı olduğunu siz görüyorsunuz ama kendisinin bunu kabul etmesi lazım. Bunun farkında
olması lazım.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Psikolojik olarak yardım almalılar. Ama bunu psikolojik bir problem olarak algılamadıkları için
yani fark edemiyorlar.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
Ekin Hanım güçlü bir psikolojiye sahip olmak gerektiğinden ancak o zaman
kıskançlığın üstesinden gelinebileceğinden bahsetmiştir; “Şimdi şöyle bir şey,
kıskançlıkla bir kere güçlü psikolojisi, bireysel olarak güçlü bir psikolojiniz olacak,
güçlü bir de duruşunuz olacak ve çiğ yemediyseniz başınız ağrımayacak, çiğ
yemediyseniz duruşunuz da dik olur. Çünkü alnınız ananızın ak sütü gibi temizdir. Bu
çok önemli mazin temiz olacak, geçmişin temiz olacak, değerlerin kaliten net olacak,
duruşun net olacak.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
5.1.4. Kişisel Gelişim
Akademisyenler kişisel gelişime dair; sanatla uğraşma, farklı alanlara yönelme,
çaba gösterme, olumlu yöne çevirme, eksiklikleri tamamlama, eksikliklerini fark etme,
kendini geliştirme, okuma yapmalı gibi önlemler alınabileceğini ifade etmişlerdir.
Kıskançlığın üstesinden gelebilmek için Eylem Hanım kişinin okuma yapması
gerektiğini ifade etmiştir; “Daha fazla okuması gerekiyor, belki de kendini bu yönde
geliştirmesi gerekiyor.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
Kıskançlıkla baş edebilmek ve kıskançlıktan uzak durmak için kendini farklı
meşguliyetlere vermek gerektiğini vurgulayan Tahsin Bey “Sanatla uğraşmak ne
bileyim bir sportif faaliyetle ilgilenmek gibi şeyler olabilir.” (Tahsin Bey, Arş. Gör.,
Sos. Bil.) şeklinde görüşlerini açıklamıştır.
Katılımcılar, kıskançlığa yönelik çözüm önerisi konusunda çaba göstererek
üstesinden gelinebileceğini söylemişlerdir:
“Veyahut ben olsam, kıskandığım noktada onun kıskandığım özelliklerinden ziyade derim ki yani
onun o özellikleri var, benim de başka özelliklerim var, aynı kulvarda aynı özelliklere sahip
olmak zorunda değiliz. Yani ikimiz de aynı ağaca tırmanmak zorunda değiliz. Benim yeteneğim
bambaşkadır, onun yeteneği bambaşkadır. O açıdan bakmaya çalışıp kendimi o şekilde
dürtülerimi engellemeye çalışırım.” (Toprak Bey, Öğr. Gör., Fen Bil.).
189
“Kıskançlık yapayım da niye kendime zarar vereyim ki, çaba gösteririm, çabalarım, daha iyisini
yapmak için çabalarım.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
Katılımcılar, kıskançlığın üstesinden gelmek için diğer bir öneri olarak
kıskançlığı olumluya çevirerek, kendini motive ederek, kıskançlıktan kurtulabileceğini
vurgulamışlardır. Bazı akademisyenlerin ifadesi şunlardır:
“Kıskanmayı olumlu yöne çevirmek gerekiyor. Dedik ya işte, gıpta etmek ona, nasıl yapmış onu
belki senin kıskanıldığın duruma nasıl erişmiş, bunu belki o kişiyle paylaşıp, öğrenip kendisi aynı
noktaya gelerek baş edebilir herhalde diye düşünüyorum. Kendi kendine bir insanın mutlu olmayı
öğrenmesi gerekiyor, direkt ben buyum, mevcut durum bu, o da onu hak etmiş hani bir kere. Çok
gerçekçi objektif olmak gerekiyor.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Çok profesyonel bir yönetici bu kıskançlık davranışının farkındaysa kıskançlığı yönetip, hırsa
değil de azme çevirebilir. İnsan davranışlarından anlayan bir bireyse, bu anlamda iyi bir yönetici
ise o kişide o hırs davranışından ziyade azme çevirebilir. Birazcık da işte onunla övülmek isteyen
bireyi o konuda birazcık pohpohlayarak, belki davranış değişikliğine götürebilir.” (Derin Hanım,
Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Olumlu yandan yaklaşıp az önce bahsettiği gibi kendisini motive edip, onun da
gerçekleştirmesi noktasına gitmeli.” (Toprak Bey, Öğr. Gör., Fen Bil.).
“Kendimi yetkinlik anlamında eksik hissettiğim alanlar neyse, gerçekten o alanlarda kendimi
iyileştirirsem kıskanacak bir şeyim kalmaz.” (Rana Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil).
“Kendimle etrafa bakmadan, yan taraftakine bakmadan, ben kendim ne yapmışım ya, ne kadar
varım da neyini kıskanıyorum diye insanın kendisine bakması lazım.” (Yemliha Bey, Arş. Gör.,
Sağ. Bil.).
Kişi eksikliğini fark ederek o eksikliğini gidermesine dair öneriyi Tarık Bey ve
Serhat Bey dillendirmişlerdir. İfadeleri şu şekildedir:
“Birisi yayın yapıyor, birisi akademik teşvik alıyor, şeklinde bir kıskançlık yaşıyorsam, makale
yazıyor, bildir yazıyor, yurtdışına gidiyor, şeklinde bir kıskançlık yaşıyorsam. Bu eksikliği, bu
yoksunluğu tamamlayıp yayın yapabilir.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
“Başkalarını takdir ettiğim durumlarda kendimi… İyi çalıştı, hak etti ben hiç çalışamadım,
gerideyim. Eksikliklerini farkına varılması dediğim zaman kıskançlığı gıptaya doğru çevire
biliyorsun, farkındalık oluşturma ve gıptaya çevirme.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Kişiler duygularını yönetmeli, empati kurmayı öğrenecek, kişi kendisine şu şekilde
yönetmeliği, başkasını kıskanıyorsa bu eksikliğini tamamlamak, tamamlama yoluna
gidecek, yani ne yapabilir, akademik olarak ilerlemediği için yükselme olmadığı için, bir
başkasını kıskanıyorsam, ya onu kabul edecek ya da yüksek lisans, doktora yapmaya çalışacak,
yani ilerlemeye çalışacak, bu şekilde kıskançlığını yenecek.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
Kendini geliştirmeyle de kıskançlığın üstesinden gelinebileceğini ve çözüm
olduğunu bazı katılımcılar şu şekilde beyan etmişlerdir:
“Öncelikle! Kendi akademisyenlerimiz kendilerini geliştirmeli yani.” (Ziya Bey, Dr. Öğr. Üyesi,
Spor Bil.).
190
“Kıskançlıkla baş edilebilir mi? Yani dediğim gibi, kıskançlığı bir duygu gibi düşünürseniz. O
duyguyu ne kadar yoğun yaşadığınızı, ne kadar törpüleyebildiğinizle bağlantılıdır. Yani bir bilim
insanının yapabileceği en iyi şey kendini çalışmaya vermek olabilir.” (Tahsin Bey, Arş. Gör.,
Sos. Bil.).
“Valla kıskanan adama ne diyeyim, birazcık motivasyon lazım. Yani şöyle, bu şekilde ben
olumsuzluklarla karşılaştığımda benim çok sevdiğim bir hocam vardır. Burada sık sık onun yanına
çıkarım. Bana da şöyle söyledi. Her zaman kendi içinde rekabet halinde ol yani kendi kendine
kıskan der bana, bu şekilde telkinde bulunabilir.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
“Kendisini yenileyebilmeli, kendisiyle ilgili gelişim noktasını bir başkasıyla değil, kriteri bir
başkası olmamalı, daha geniş bir vizyona sahip olarak hayallerini büyüterek daha kendisini iyi
yerlere taşımalı bence.” (Halime Hanım, Öğr. Gör., Sağ. Bil.).
5.1.5. İşe Odaklanma
Akademisyenler işe odaklanmaya dair; üretmeye yönelmeli, işiyle ilgilenmeli,
üretkenlik artırılmalı, işe bağlılık sağlamalı, hedef belirlemeli, gelecekle ilgili planlar
yapılmalı, çalışmaya yönelmeli gibi önlemler alınabileceğini ifade etmişlerdir.
Katılımcılar, kıskançlığa önlem olarak işe odaklanılmasına dair kişileri üretmeye
yöneltmek gerektiğinin üzerine durmuşlardır. Aşağıda bazı akademisyenlerin ifadeleri
bulunmaktadır:
“Bu tür insanların daha çok üretmeye yönelmesi lazım ki üretince kafa meşgul olacak ve pislik
işlerle uğraşmak gereği duymayacaklar, amiyane tabirle böyledir.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos.
Bil.).
“Şöyle bakmak lazım, belki akademik anlamda, yani kıskançlık evet, bu süreçlerde motive edici.
Belki rekabetin motive edici yönleri var ama rekabeti insanların birbiriyle çarpıştırılacağı bir
yarışma zeminine de götürmemek lazım. Yani daha fazla çalışmak, üretmek ve daha kalitelisini
üretmek anlamında motive edici bir şekilde kullanmak lazım.” (Tahsin Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Üret, üret! Dedikodu değil, iş üret, iş üretirsen daha az mobing yaparsın insanlara.” (Ekin
Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Bu insanları daha fazla meşgul etmek için iş dayayacaksın, üretimle meşgul edeceksin, onların
üretim değerinden faydalanacaksın, katkı değeri de kuruma döndüreceksin. İyi bir yönetici kendi
çalıştığı kadar çevresini de çalıştıran yöneticidir.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“…en azından kıskanılan adamı rahatlatırsak bir meşguliyet verebiliriz onlara. Kıskanç adamla
uğraşmaz.” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Yurtdışındaki akademisyenlerde bu tür şeylerin az olmasının sebebi herkesin çalışmak ve
üretmek zorunda olduğu birçok işi var, üretmezse zaten kapının önüne konuluyor.” (Hilmi
Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“İnsanlığın ölçütleri de evrensel. Toplumdan topluma değişebiliyor, düşünceden düşünceye de
değişmez. İnsanlık hayırsever olmalı, yardımsever olmalı, hoş görülü olmalı, birbirine yardım
etmeli, saygı göstermeli, günlerini üreterek geçirmeli, bir işe yaramalı. Bu temel ilkelere
baktığımızda aslında hiçbir sorun yok ortada, paylaşacağımız, paylaşamayacağımız hiçbir şey yok.
Her şey paylaşabiliriz, her şeyi bölüşebiliriz.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
191
“Çünkü bir yarış ortamına sokulduğunda, bu üretkenliği arttırır ve üretkenliği arttığı zaman
sizinle beraber başka birini gördüğünüz zaman bu sizi de şevklendirir ve sizi de bir şeyler yapmaya
zorlar. Aynı şekilde hiçbir şey yapılmayan ortamlarda aynı şekilde sizi de kırarlar.” (Ertuğrul Bey,
Arş. Gör., Sos. Bil.).
Ertuğrul Bey işiyle ilgilenen akademisyenlerin kıskançlık yapmaya vakitlerinin
kalmadığına değinmiştir; “Biraz daha eli boş tiplerin diyelim ya. Aslında işiyle çok
ilgilenen kişilerin bunlarla çok vakti olmuyor ya. Çünkü yani dediğim gibi, böyle bir
ortamda herkes bir şeyler yapmaya çalışıyorken, siz de bir şeylerin peşinde
koşturursunuz ama bir şeylerin peşlerinde koştururken kendi yaptığınız çalışmaları ya
da yapmak istediğiniz hedefleri bırakıp başkalarının neler yapıyorsa çok dalarsınız, işte
o zaman işte, problem çıkıyor.” (Ertuğrul Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.). Yine aynı konu
üzerine Yemliha Bey de şunu ifade etmiştir; “İnsanlar kendi işinden başka uğraşacak
ne varsa onunla uğraşırlar, asıl işi, asıl görev sorumluluğu ne ise onunla
uğraşmalıdır. Bir akademisyenin asıl işi, görev sorumluluğu ne? Oturmak, dersine
çalışmak, yayını yapmak, dersine girmek… Bizim fakülte için söylüyorum, hastasına
bakmak, bunları yap kendi işin bu. Yandaki ne yapmış, buradaki şuradaki ne yapmış
gibi şeylerle ilgilenmemeli diye düşünüyorum insanlar.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ.
Bil.).
Yemliha Bey kıskançlığa kapılmamak için bilim üretmemiz, daha iyi nasıl
yapabiliriz, nasıl ve daha faydalı olabiliriz diye uğraşmamız gerektiğini belirtmiştir.
Bununla ilgili ifadeler şu şekildedir:
“Bilim üretmemiz lazım bizim. Dedikodu, kıskançlık, fesat, fitne bunlarla uğraşmamamız lazım.
Bizim bilimle uğraşmamız lazım, bilimsel ortama nasıl katkıda bulunabiliriz veya yani tek
başıma değil yandaki adamla bir elin nesi var iki elin sesi var.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ.
Bil.).
“Akademide unvan söz konusu olduğu için daha da çok. Ama insanlar bulundukları yere hizmet,
kuruma, insanlara, hastalarımıza, öğrencilerimize nasıl daha faydalı olabilirim olursa amaç, bu
olumsuzlukların düşünülmeyeceğini ben düşünüyorum.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
Akademisyenler, insanın kendine hedef belirlemesi ve o hedefe ulaşmak için
çaba harcayabilmesi durumunda için kıskançlığa fırsat kalmayacağını belirtmişlerdir.
Bununla ilgili katılımcıların görüşleri şu şekildedir:
“Ya şimdi şöyle, tamamen kendi performansına, kendi gayretine bağlı bir şey. İnsan bir kere
kendine hedef belirlemesi lazım, bir program yapması lazım, çalışması lazım. Çalıştıkça ondan
sonra hedeflediği ve yaptığı program çerçevesinde hedeflediği yere doğru ilerledikçe, kendini
zaten mutlu hissedecektir.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
192
“Neyini kıskanıyorsan onu geçmeye çalışacaksın. Yani kendi hırsını aslında motivasyon kaynağı
olarak kullan. Meyve veren ağaç taşlanır dedik ya. Sen de meyve ver. Olsun bitsin. Düz
mantık…(Gülüşme).” (Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“İnsan kendine dönmeli, onun başka çaresi yok. Kendine dönmelisin. Sen kendi hedeflerini
belirleyip ama o insanı hedef alarak değil, kendine yönelik hedefleri belirleyip, kendine
dönmelisin yani.” (Ceyda Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Hocalarımızda olsun ya da yurtdışına gidip gelen araştırma görevlilerinde, hepsinin bir defteri
var, belli bir takvime uymaya çalışıyorlar yani, tamamıyla kendi hedefleri var hiç etrafında
bölümde neler oluyor, başka yer de neler oluyor, bununla ilgilenmiyorlar işte. Bir tez yapıyorlarsa
tezin süreçlerini her hafta takip ediyorlar veya yıllık planda işte nerelere yurt dışına gidilecekse,
nerelere makale yazılacaksa onlarla ilgili planlar yapıyorlar. Aylık dönemlik yıllık planlar
yapıyorlar.” (Ertuğrul Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“…kendi yolunda bir çizgisi varsa o insanlar çok fazla bu tür kıskançlıklara girmiyorlar ama tabi
biraz da karşı tarafın şeyiyle de alakalı diyelim.” (Ertuğrul Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Valla dediğim gibi bir hedefiniz olacak, yürüyeceğiniz yol olacak. Kıskanabilirsiniz, birine
bakarsınız, hakikaten çok başarılarla dolu bir şeyi vardır.” (Ertuğrul Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Bu açıdan sadece kendi önünü görecek şekilde planlar yaparlarsa, çok fazla ben dışarıyla
etkileşim içerisine gireceklerini zannetmiyorum ama dediğim gibi onu bir nebze bırakıp diğerleri
napıyoruza çok fazla dalarsa, o zaman kendi yönünden sapar, hem kendisi bir şey yapmaz,
yapanlara da bir şekilde kulp bulmaya başlar kıskançlıkta orada başlar.” (Ertuğrul Bey, Arş. Gör.,
Sos. Bil.).
Katılımcılar, diğer akademisyenlerin yaptığı çalışmayı görerek, ben de aynı
çalışmaları yapabilirim diyerek kendini çalışmaya vermeleriyle kıskançlığın üstesinden
gelinebileceğini bildirmiştir; “İmrenme anlamında veya işte o zaman ben de yapmak
istiyorum diyorsun. Mesele birçok, otuz veya kırk, elli hocanın yer aldığı kitaplar
yazılıyor. Ama kimse bizi davet etmiyor. Yani bilinmiyoruz gibi kıyıda köşede
kalıyormuş duygusuna kapılıyorsun. O zaman ben kendi kitabımı kendim yazarım şeyine
itiyor. Yani bu biraz benim için yapıcı bir kıskançlık, çalışmaya yönelten, ne bileyim
daha yaratıcı olmamı sağlayan. O arkadaş onu hak etmiyor da onu aldılar, beni
almadılar anlamında değil, hani ben içerisinde bulunduğum durumdan şikâyetçiyim
hani bu periferde olan bir şey ama bu bir kıskançlık mıdır?” (Cavit Bey, Doç. Dr., Sağ.
Bil.).
5.1.6. Sosyal Etkinlikler
Akademisyenler kıskançlığı ortadan kaldırmak için sosyal etkinliklere dair;
gönüllü iş yaptırma, sosyal sorumluluk projeleri yaptırma, kaynaşma programları
düzenleme, sosyal etkinlikler düzenleme gibi önlemler alınabileceğini ifade etmişlerdir.
193
Hilmi Bey kıskançlığın üstesinden gelebilmek için gönüllü projelerde birlikte iş
yapmaları sağlandığında kıskançlığın törpülenebileceğini söylemiştir:
“Ucunda bir çıkar olmadan, ortaya bir eser koyabilir hale getirebilirseniz, kıskançlıkları
köreltebilirsiniz.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“…eğer yarın bu 10 tane öğretim üyesini siz çalışma ortamı dışında, yarın bir huzur evinde
yaşlılara yardım etmek için, bir başka yerde herhangi bir köyde eğitime muhtaç insanlarla sosyal
proje çerçevesinde sosyal sorumluluk projesi içerisinde hiçbir çıkar beklemeden o insanlara
hiçbir çıkar gözetmeden, birlikte paylaşarak götürmeyi becerebilirseniz, aynı 10 kişiyi kuruma
döndüklerinde aralarındaki fesadın azaldığını görmek mümkün.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
Rekabetin yoğun olduğu akademik ortamlarda akademisyenlerin sürekli bilimsel
çalışmalar yapması ve daha çok bireysel çalışmalar yapması bazen akademisyenler
arasında kopukluğa neden olabilmektedir. Bunun sonucunda değişik olumsuz duygular
ortaya çıkabilmektedir. Bunlardan biri de kıskançlıktır. Bu tarz kaynaşma programları
ve sosyal etkinlikler düzenlemek kıskançlık gibi olumsuz duyguları köreltecektir.
Bununla ilgili katılımcı ifadeleri şu şekildedir:
“Yönetici bazında düşünülürse de yönetim insanların birbirleriyle daha çok kaynaşacakları
ortamı hazırlamakla ilgili destek olabilir ya da yöneticilerin olumsuz tutumları, davranışları
tetiklediği kıskançlığın önüne geçmek için de yönetici her konumda her kademede adil olmak
zorundadır.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“…kıskananlarla, kıskanılanları, olanları bazı sosyal aktivitelerde buluşturmak suretiyle (piknik,
dağ gezisi, aşure etkinliği gibi) sosyal etkinliklerde buluşturarak aradaki soğukluğu ve buzların
erimesine yardımcı olmaktır.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“…o akademik sohbetler olur, akademik etkinlik yapılması gerekiyor, buna teşvik edilmesi
gerekiyor, yeri geldiğinde insana belli problem çıkartılması gerekiyor veya kendi içlerinde bir
şeyler yapılması gerekiyor.” (Ertuğrul Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Arada bazı sosyal aktivitelerle sosyal yaşantısına farklılıklar katmak olabilir.” (Tahsin Bey, Arş.
Gör., Sos. Bil.).
“Hocaların bir araya gelmesi, muhabbetin arttırma artması. Belki bu süreçte önyargılar
yıkılabilir. İnsanları bir araya getiren aktiviteler olabilir.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
5.1.7. İletişim Kurma
Akademisyenler iletişim kurmaya dair; takdir etmek, empati kurma, açık iletişim
kurma, saygılı olma gibi önlemler alınabileceğini ifade etmişlerdir.
Serhat Bey kıskançlık problemini çözmek için karşıdaki kişiyi takdir etmekle
başlanabileceğini ifade etmiştir; “İlk önce karşındaki kişiyi takdir etmekle başlanabilir,
kişinin yerine kendini koyma adına, onu takdir etmekle başlayabilir.” (Serhat Bey,
Prof. Dr., Sos. Bil.).
194
İletişimsizlik her problemin başıdır. Eğer insanlar arasındaki iletişim problemi
çözülebilirse birçok sıkıntı aşılabilir. Akademik ortamda da iletişimsizliğin
sonuçlarından biri kıskançlıktır. Kıskançlığın üstesinden gelebilmek için açık bir
iletişim önerilmektedir. Aşağıda bazı öğretim üyelerinin ifadeleri yer almaktadır:
“Kişilerle konuşma, muhatapla konuşma. Aslında bazen biz buna açık iletişim diyelim.” (Serhat
Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“…ben bir arkadaşı çağırıp açıkça konuştum, sırf aramızda kıskançlık tarzı şeyler olmasın
rekabet, kıskançlık, hizipleşme, gruplaşma olmasın diye bir saat bu arkadaşla konuştum. Bu bir
yöntemdir, zaman zaman bu yöntemi uygularım, sonuç aldıklarım da oldu ama alamadıklarım da
oldu. Aldıklarımda oldu.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“…açık iletişim bu nefretin, öfkenin, kıskançlığın önüne geçebiliyor. Buzlar eriyor, biliyoruz.”
(Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Aslında bu tamamen iletişimle alakalı bir şey yani. İnsanlar bir araya gelip oturabilse ve
konuşabilse bu konu tamamen çözülebilir yani. Bu kıskançlık durumu çözülebilir.” (Teoman Bey,
Prof. Dr., Fen Bil.).
“Bu tamamen iletişimle alakalı bir şeydir. Yoksa öbür türlü çözmek çok da kolay değildir.
İnsanlar arasında iletişim sağlamazsanız çok da kolay değildir.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen
Bil.).
“Açık bir iletişimle ve saygıyla çözülebilir, yoksa öbür türlü çok zor.” (Teoman Bey, Prof. Dr.,
Fen Bil.).
“Aslında toplum içerisinde o toplumda kurumsallaşma, insanların birbirleriyle iletişimi, sonra
birbirlerine karşı olan saygısı, sevgisi vesaire bunlarla beraber birleşince bu rahatlıkla çözülebilir.
Yoksa öbür türlü bu bir hastalık haline gelmişse, bunun çözümü çok zordur.” (Teoman Bey, Prof.
Dr., Fen Bil.).
“Yani ben mesela rakip olmadığımı sözel olarak da söyledim. Ben rakip değilim. Benim yönetim
hırsım yok. Bir an önce hırslarım yok. Bir an önce herkesten önce yükselmeye çalışmıyorum.
Bunu sözel olarak dile getirdim. Ben senin rakibin değilim dedim.” (Duygu Hanım, Doç. Dr.,
Fen Bil.).
“Açık bir iletişim bunu çözebilir belki ama karşıdaki insanın, her iki tarafın da iletişime açık
olması lazım.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Her iki tarafta bir de konuşmak lazım, konuşulmadığı için problemler daha çok yanlış
anlaşılmalara sebep oluyor. Bu yanlış anlaşılmaları ortamdaki bir takım insanlar da fırsata çevirip
bu durumdan istifade edebiliyor. Kendi adına yarar sağlayabiliyor.” (Duygu Hanım, Doç. Dr., Fen
Bil.).
“İletişimle bence. Öyle iletişimini biraz daha kuvvetlendirmesi geliştirmesi gerekiyor o
kişilerle görüşmesi gerekiyor.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Bu konuşulup hani sen neyi kıskanıyorsun tarzında, o kıskanmanın nedeni ortaya çıkartılıp, hani
belki o konuşulabilir.” (Ceyda Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Kıskançlık iletişimle yönetilir. Hiç seni sevmeyen, senden nefret eden, sana uzak, farklı
kültürlerde yetişen insanlar arasında bile ben bunun iletişimde çözülebileceğini inanıyorum. Açık
bir iletişim kurarak da bu halledilir. Onun ideolojik fikirlerini saygı duyulur, duyabilirsin, oturup
konuşursun, ortak bir noktaya varırsın. O ortak noktadan hareket etmeye çalışırsan. Beraber neler
195
yapabilirsin, çalışmasını destekleyebilirsiniz, çalışmasına ortak olabilirsin. Katkı yaparsın.
Bunların hemen hepsinin iletişimden geçtiğini düşünüyorum. Ortada bir iletişim yoksa ve bir
tarafta kıskançlık varsa, farklı boyutlara gidebiliyor, engellemeye çalışıyor, dedikodu yapıyor,
arkanızdan konuşuyor falan filan. Ama iletişim olsa bu düşünceleri açık bir şekilde ifade eder.”
(Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
Teoman Bey kıskançlığın üstesinden gelebilmek için insanların birbirlerine karşı
saygılı olmaları gerektiğini vurgulamıştır:
“…bu nereden başlar, yukarıdan başlar işte. Yani fakültelerdeki dekanlar, fakültedeki bölümlerine
sahip çıkacak, bölüm başkanları bölüm elemanlarına sahip çıkacak, astlar üstlerine saygılı olacak,
üstler astlarına saygı gösterecek, muhabbet besleyecek yani.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Aslında toplum içerisinde, o toplumda kurumsallaşma, insanların birbirleriyle iletişimi, sonra
birbirlerine karşı olan saygısı, sevgisi vesaire bunlarla beraber birleşince bu rahatlıkla
çözülebilir. Yoksa öbür türlü bu bir hastalık haline gelmişse bunun çözümü çok zordur.” (Teoman
Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
5.1.8. Kaçınma
Akademisyenler kaçınmaya dair; gizleme/ göz önünde olmama/ sessiz kalma,
geri çekilme, takmama/umursamama gibi önlemler alınabileceğini ifade etmişlerdir.
Saadettin Bey kıskanılan şeyin gizlenmesi gerektiğini, insanların gözüne
sokulmaması gerektiğini belirtmiştir; “Başkalarını kıskandırabilecek nimete, özelliklere
sahipseniz onları gizleyin diyor, onların diyor nazarlarına, onların zararlarına maruz
kalmak istemiyorsanız onu gizleyin diyor. Ama insanlar ne yapıyorlar, en iyi arabaları
alayım, en iyisine bineyim diye hava atmak için bunları yapıyorlar, milletin gözünün
içine sokmaya çalışıyorlar.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
Kıskanç kişilere mesafe konulması ve onlardan uzak durulması gerektiğini,
katılımcılar yorumlarında belirtmişlerdir:
“…olabildiğince göz önünde bulunmamak gerekir.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Belirli bir süreç geçmesini bekleyeceksin ya da bir süre sonra orayı terk edeceksin yani ne
bileyim, başka bir üniversiteye, başka bir merkeze, eğer çok rahatsızsan.” (Ceyda Hanım, Dr. Öğr.
Üyesi, Sağ. Bil.).
“…dediğim gibi siz kendiniz bir şeyler yapmaya çalışır, kendi kendi kabuğunuza çekilseniz de
bazıları şey gözüyle bakıyor. Bu da kendi kendine bir şeyler yapıyor, ne işler karıştırıyor bilmem
ne gibisine girenler bile var, bunları duyuyoruz.” (Ertuğrul Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Yani kıskanılan kişi bir süre sonra o kişilerle arasına mesafe koyarak artık kendisine
saklayabilir. Başarılarını ya da nereye kadar saklaya bilirisiniz tabi o da ayrı konu.” (Halime
Hanım, Öğr. Gör., Sağ. Bil.)
“Ya ben kıskanıldığım zaman, kıskanıldığım konuda, daha az bahsetmeye alçak gönüllü olmaya
çalışıyorum, çabam o yönde oluyor hani. Bunun onun kafasında dert etmemesi için çaba
göstermeye çalışıyorum yani. Bunun onun da yapabileceğini teşvik etmek, en büyük geri dönüşüm
196
olabilir diye düşünüyorum. Sen beni aşağıya çekme, sen benim yanıma gel mantığıyla yaklaşmaya
çalışıyorum.” (Toprak Bey, Öğr. Gör., Fen Bil.).
“Eğer seni kıskanan biri senden unvan olarak üstün biri ise senin gücünün yetmediği biriyse, sen
ne yapıyorsun, kaçınıyorsun.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
“Kıskançlığın ortaya çıkması doğal bir süreçtir. Kıskançlık ortaya çıkıyorsa çıkacak öyle içine
kapanık, üretmeyeceksin çalışmayacaksın, kimseye karışmayacaksın, ortada adaletsizlik
gördüysen, hırsızlık gördüysen karşı çıkmayacaksın. Sessiz sedasız olacaksın, verilen görevleri
kabul etmeyeceksin, idari görevlere bakmayacaksın, hiçbir sorumluluk almayacaksın, hiç kimseye
dokunmazsan kimse seni kıskanmaz. Ekstra bir getirin yoksa hiç kimse seni kıskanmaz.
Öğrencilerle, arkadaşlarla ilişkilerin iyi değilse kimse seni kıskanmaz. Öğrencilerin, arkadaşların,
toplum seni kabul etmiyorsa kimse seni kıskanmaz ya böyle olacaksın ya da işine bakacaksın
kimseyi umursamayacaksın, çalışmalarına odaklanacak, sırf işine bakacaksın, etrafına
arkadaşlarına öğrencilerine, dostlarına odaklanacaksın, diğerlerine kulağını tıkayacaksın” (Tarık
Bey, Ögr. Gör., Sos. Bili.).
Bazı katılımcılar kıskançlığın üstesinden gelebilmek için görmemeye çalışmak,
kulak asmamaya çalışmak, umursamamak veya da takmamak gerektiğini ifade
etmişlerdir. Bazı katılımcılar bunu söylerken güçlü bir psikolojiye sahip olmak
gerektiğini vurgulamışlardır. Bununla ilgili bazı akademisyenlerin ifadeleri şu
şekildedir:
“Kişi olarak takmayacaksın. Takarsan onlardanmış gibi olursun, cevap vermeye çalışırsan, o
zaman sıkıntı çıkar. Sen kendinden eminsen bugün Facebook’ta bir paylaşım yaptım yine denk
geldim, TESLA demiş ki “Bizi de çok üzdüler ama sabah kalkıp deney yaptık”. Bu böyledir yani.
Her zaman her insan her şeyi yapabilir. Ama insan gayreti ve iyi niyeti üzerinden değerlendirilir
akademisyenlikte de. Sonra çalışmaya devam etmeli. İyi niyetini korumaya da devam etmeli.”
(Şevval Hanım, Doç. Dr., Fen Bil.).
“Kıskanılmayla alakalı zihnimde kimler varsa, sürekli zihnime, hani vesvese deriz ya, o sinyalleri
umursamamaya şey yaparım, önemsemem ya da çok fazla kulak asmamaya çalışırım falan. Bu
gibi şeyler ola bilir; kıskanılan ise gerçi haberi olmaz. Varsa da sallamaz, bana ne ne yapıyorlarsa
yapsınlar yani.” (Rana Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Eğer bir şekil de haberim olursa, sallamıyorum, bırakın gitsin ya kim nereye gidiyorsa gitsin.
Atıyorum nereye gittiler yurtdışına. Yurtdışına, gitmemiş olmam benden bir şey kaybettirmez,
eksiltmez yani. Gitmiş olmak ne katar en fazla ufkun genişler yeni bir yer görmüş olursun.” (Rana
Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Onun dışında da kendi çalışmasına kendi yoğunluğuna adamak kendisini rahatsız edebilecek
ortamlardan uzak tutmak, onları görmezden gelmek, şu meşhur ignore dediğimiz kelime aslında
yani belki 21. yüzyılda insanın yapabileceği en ideal şey görmezden gelmek.” (Tahsin Bey, Arş.
Gör., Sos. Bil.).
“Bu yönde çevirmeye çalışıyorum, merkezime onu koymamaya çalışırım, onu hatırlamamaya
çalışırım, mümkün olduğunca ki daha başka motivasyon kaynakları bulursam kendime zaten belli
bir süre sonra bu kadar takmama değecek bir şey yokmuş ortada diyebilirsin.” (Toprak Bey,
Öğr. Gör., Fen Bil.).
“Bir şey yani çok takmıyorum kafayı ya da dikkat etmiyorum ama sadece bir yerde çalıştığım
zamanlarda daha çok hissediyordum.” (Toprak Bey, Öğr. Gör., Fen Bil.).
197
Sonuç olarak, bireysel öneriler içerisinde, manevi tedbir, eğitici programlar,
psikolojik destek, kişisel gelişim, işe odaklanma, sosyal etkinlikler, iletişim kurma ve
kaçınma olmak üzere 8 konudan bahsedilmiştir. Birincisi manevi tedbirdir. Kıskançlığın
üstesinde gelebilmek için insanının vicdan muhasebesi yapması gerektiği veya
şahsiyetini geliştirmesi gerektiği vurgulanmıştır. İkincisi, eğitici programlardır. Burada
ise kıskançlığın üstesinden gelebilmek için şahsiyet eğitimi veya değerler eğitimi
verilebilir. Üçüncüsü, psikolojik destektir. Burada ise kıskançlığı kendisi veya
çevresinin yardımı ile çözemeyenlerin profesyonel destek alması gerektiğini
belirtmişlerdir. Dördüncüsü, kişisel gelişimdir. İnsanlar eksik yanlarını fark ederek
kıskançlığın üstesinde gelebilirler. Beşincisi, işe odaklanmadır. Akademisyenler kendi
işlerini tam manasıyla yaptıkları takdirde kıskançlığa fırsat kalmayacaktır. Üreten,
çalışan, kendini sürekli meşgul eden kişiler kıskançlık belasına bulaşmayacaklardır.
Altıncısı, sosyal etkinliklerdir. Kıskançlık gösteren insanlarla sosyal faaliyetler
yapıldığında kıskançlık buzları eriyebilir. Yedincisi, iletişim kurmadır. Kıskançlığı
çözebilmek için açık bir iletişim sağlamak yeterli olacaktır. Sekizincisi ise, kaçınmadır.
Burada insan kıskançlıktan yorulduktan sonra artık geri çekilme, sessizleşme veya göz
önünde olmama gibi seçenekleri seçerek kıskançlıkla baş edebilir.
5.2. Yönetsel Öneriler
Yönetsel öneriler içerisinde açık ve şeffaf olunmalı, yönetici açık ve net olmalı,
iyi bir yönetici olmalı, meritokratik yönetimin olması, liyakata dayalı olması,
yakınlarına mesafeli olmalı, adaletli yönetimin olması, eşitliğin olması, eşit imkânlar
tanıma, yönetici tarafsız olma, şeffaf bir yönetim olması, objektif olma, gruplaşmanın
olmaması, politikalar geliştirme, açık iletişim sağlama, yöneticinin desteklemesi, açık
ofis sağlama, huzurlu çalışma ortamı sağlamalı gibi konular üzerine durulmuştur.
Yönetici açık ve şeffaf olduğunda kıskançlık gibi olumsuz duygulara yer
vermemiş olur. Bununla ilgili katılımcı görüşleri şu şekildedir:
“Yönetici bir kere objektifliğini korumalı, soğukkanlılığını korumalı. Kişiler arasında
kıskançlığa sebep olabilecek davranışları tabii ki iyi bir yönetici bilir, fark eder, önler.” (Cavit
Bey, Doç. Dr., Sağ. Bil.).
“Siz her şeyi şeffaf yaparsanız, her şeyi herkesin gözünün önünde yaparsanız, herkesi eşit
mesafede özellikle hani yönetim olarak yaklaşırsanız, sonra herkese aynı imkânları sunarsanız,
insanlar tabi ki kimisi sizinle daha iyi diyalog kurarak, kurumsal ortamda herkes birbirine saygılı
olmak zorunda. Herkes birbirini sevmek zorunda değildir.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
198
Kıskançlığın üstesinden gelebilmek için yöneticiler adil, açık ve net olmalı,
kıskançlığı ortaya çıkaracak veya neden olacak durumlardan uzak durmalıdır. Burada
çoğu katılımcı adillik ve eşitlik ilkesini vurgulamışlardır. Bazı öğretim elemanlarının
ifadeleri şu şekildedir:
“Bir takım sosyal haklar elde edilmesinde adil davranılacak, bir takım teşvikler varsa bu
teşviklerin kişiler arasında paylaştırılması ya da yönlendirilmesi noktasında adil olacak ki
yönetici kaynaklı kıskançlığın önüne geçilsin.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“…verilen görevleri yayabilir, adil, eşit bir şekilde paylaştırabilir. Meselâ şu da oluyor, bir
kişinin fazla görevi oluyor, çok iş yapıyor bunun karşılığında bir şey elde edemiyor, takdir bile
alamıyor. Ama başkaları boş geziyor görev yapmadığı için boş gezenler kıskanabilir. Ben bunu
yaşadığımı düşünüyorum. Örneğin benim 500'ün üzerinde danışmanlığını yaptığım öğrenci vardı.
Koordinatörlük yapıyorsun, komisyonlarda bulunuyorsun, mezuniyet komisyonu, sınav
komisyonu, bütün komisyonlarda varsın. Buna mukabil bölümde en az 15’e yakın hoca var, 4 ve
ya 5 hoca bölümün yükünü çekiyor. Diğerleri hiçbir şey yapmıyor, bu da bir
kıskançlıktır.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
“Olayı her haliyle iki tarafın da dinleyebilmesi adına, çünkü tek taraflı dinlediği zaman yanlış
dinlemiş olacaktır.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Yöneticiler idaresinde altında bulunduğu insanlara olduğunca aynı mesafede yaklaşmalı, aynı
maddi şartları hazırlamalıdır.” (Ender Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Varsa bir kaynak dağılımı, maddi olabilir veya demirbaş veya okula ilişkin bir takım malzemeler
falan olabilir, bu maddi bir takım kaynakların veya maddi olmayan kaynakların eşit bir şekilde
dağıtılması, bu bunu geliştirmeye çalışabilir.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
“Yani yönetime uzak olan, aslında hiçbir yöneticinin yakın ya da uzak olması diye bir şey
olmaması lazım aslında. Yönetici herkesin yöneticisi, herkese eşit mesafede durması lazım.”
(Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Yönetici bunun herkese aynı ortamda eşit duyuruyorsa, ben bunu duyduğum halde bir iş
yapmıyorsam, öbür insanı kıskanmaya en azından hakkım yoktur.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ.
Bil.).
“Yönetimin üniversite personeline eşit davranması ve dürüst olması belki. Tabi ki yöneticiler
çalışacağı insanı kendi seçmeli, mümkünse ondan çıkar da sağlayabilmelidir.” (Tamer Bey, Prof.
Dr., Fen Bil.).
“Ya bir kere yöneticiler, herkese eşit mesafede olması gerekir. Eşit yani, yöneticiler bir de
herkesle diyalog içerisinde olması lazım.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“Adil bir iş dağılımı, adil bir akademik görev dağılımı yapsa, bu kıskançlığın insanlar arasındaki
akademik kıskançlığın çok olmayacağını düşünüyorum ben.” (Yemliha Bey, Arş. Gör., Sağ. Bil.).
“Ya yöneticinin adil davranması tabi ki herkese eşit derecede olması önemlidir.” (Halime Hanım,
Öğr. Gör., Sağ. Bil.).
“Yöneticiler işte kararlarında olabildiğince adil olmaları gerekiyor. Duygusal ve ayrımcı bir
davranış mümkün olduğunca sergilememesi gerekiyor.” (Toprak Bey, Öğr. Gör., Fen Bil.).
“Açık olması gerekiyor. Orada biz sorunu neden yaşadık? Kimsenin ham puanı belli değil, kimse
kimseyi bilmiyordu. İşte şöyle sorunlar oluyordu, işte beni aradılar, seni aramadılar gibi durumlar
olabiliyor. O muallak durumu kaldırmak gerekiyor. Madem birine ödül verdiysen onu açık net bir
199
şekilde, o standartları, kriterleri herkese açıklamak gerekiyor ki bu kıskançlık durumunu da
ortadan açıkçası kaldıralım.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Başka yönetici kaynaklı çıkmaması için adil davranacak, açık net ifade edecek, ilişki yönetimini
de doğru yapması gerekiyor tabi ki o var.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Bazı insanların özellikle yöneticilerin sezileri kuvvetlidir yani. Kimin hangi davranışı ne amaçla
yaptığını sezinlerler. Hani basiret dediğimiz olay var ya, basireti kuvvetlidir o insanların. Basiretli
bir yönetici zaten kıskançlık duygusunu ortaya çıkarmayacak şekilde davranmanın yolunu aşağı
yukarı kestirmiştir.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Yani belli insanlarla, sadece belli gruplarla, belli insanlarla değil de, yönetimin altında bulunduğu
tüm camiaya eşit mesafede olması lazım. Adaletli olması lazım.” (Teoman Bey, Prof. Dr., Fen
Bil.).
“Kıskançlığın önüne geçmek için de yönetici her konumda her kademede adil olmak
zorundadır.” (Hilmi Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Bence en önemli ve kesinlikle vazgeçilmezi adil davranmak. Adil değilseniz hiçbir şekilde
toplumsal huzur sağlayamazsınız. Hep birilerinin kayrıldığı bir ortamda ötekiler tabi ki
ötekileştirildiği için en azından bir kin duyacaktır. Bir faaliyete geçemese bile en azından
üzülecektir, sağlığı bozulacaktır, nefret edecektir, işinden bile nefret edebilir.” (Duygu Hanım,
Doç. Dr., Fen Bil.).
“Yönetici ne yapabilir? Adil davranmak önemli bence. Konuya objektif davranabilmesi o onu
niye kıskanmış bir kere yöneticinin de farkında olması gerekiyor belki de.” (Eylem Hanım Dr.
Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Yani kendinden gelişen bir kıskançlıktan ziyade yöneticinin suçu kabahati var da diyebiliriz
aslında. Dolayısıyla yöneticilerin adil davranmasının önemli olduğunu düşünüyorum.” (Derin
Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Görev dağılımı noktasında adil olması lazım. Ee şey, o kişinin akademisyen olarak kendini
gerçekleştirmesi anlamında hepsine eşit anlamda fırsatlar sunması lazım.” (Rana Hanım, Dr.
Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Motivasyon zayıflayınca insanlar işlerine karşı motivasyonları zayıflamaya başlar. O yüzden ben
yönetici olarak yapmaya çalıştım hep, meselâ personelin bana yakın olduğunu düşündüğü insana
belki biraz daha şey davranmak gerekiyor, mesafeli veya da kararları verirken ona zor olanı
vermek birazcık daha iyi olabilir tabi. Bu da şey değil sadece, onlar mutlu olsun diye de işini iyi
yapan insana da yüklenmek mevzusu değil.” (Toprak Bey, Öğr. Gör., Fen Bil.).
Diğer bir önemli konu ise liyakattir. Liyakat, layık olmadır. Yani yeterli
olmaktır. Yöneticiler emri altındaki çalışanlar arasında liyakat gözetmezlerse
kıskançlığı körüklemiş olurlar. Bu yüzdendir ki yönetici, kıskançlığın üstesinden
gelebilmek için liyakatli olmalıdır. Aşağıda bununla ilgili bazı öğretim elemanlarının
ifadeleri verilmiştir:
“İşte iltimasla değil liyakatle toplumsal düzen bir yere getirilmeye çalışılırsa o zaman bu toplumda
adaleti tesis edebilirsin, işte o zaman bu toplumun kalkınmasını tesis edebilirsin ve kıskançlığı
bitirirsin.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Yöneticinin dürüst ahlâklı olması lazım ve üst düzey yöneticilerin akıllı olması, liyakat ile
seçmesi lazım, liyakat ile yönetici atanmadığı için böyle oluyor. Liyakat ile çalışkan, etik
200
değerleri olan, dürüst, ahlaklı insanlar yönetici olsa o ayrıştırma olmaz. O yardımcı doçente ne
veriyorsa öbürüne de verir.” (Ekin Hanım, Doç. Dr., Sos. Bil.).
“Üst yöneticilerde tamamen söylediğim gibi adaletli bir şekilde dağıtım yapmaları gerekiyor,
liyakatlı olmaları gerekiyor ve biraz daha şeyli olmaları gerekiyor, toleranslı olmaları gerekiyor.”
(Ziya Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Spor Bil.).
“Yönetsel konuda en temel noktada adaletli davranmak liyakat usullerine, esaslarına önem
vermek eğer bunları zaten en temelde adalet mevzusu burada önemli. Kişi kendisinin hakkının
yenilmediği ortamda hangi pozisyonda olursa olsun, mutlu olur. Bu çok önemli bir şey yani.”
(Tahsin Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“Bu temelden düzenin meriktoratik düzene, meriktorasiye dayanmasıyla ancak düzelebilir. Yani
liyakate dayalı yönetim anlayışı kurumlarda yerleşirse ancak, bu toplumdan eradike edilebilir
kıskançlık.” (Saadettin Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
“Liyakate değer verilmeyen tabi onlar yöneticiden kaynaklanan bir problem. Şimdi yönetici
liyakate değer vermiyorsa eğer, bu anlamda kıskançlık ortaya çıkıyor.” (Ziya Bey, Dr. Öğr.
Üyesi, Spor Bil.).
“Kendi çalışmalarımıza devam ediyoruz ya, liyakat ve şey önemli adalet önemli. Bu da tabi
idareciden daha fazla beklenen bir şey.” (Ziya Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Spor Bil.).
“Meritokratik yönetim anlayışını hâkim kılarsanız ortamda, o zaman kıskançlığı en aza
indirirsiniz ve çalışma merkezli, çalışma odaklı bir sistemi organize etmiş olursunuz.” (Saadettin
Bey, Prof. Dr., Sağ. Bil.).
İletişim, kısaca kişilerin birbirlerini anlamasıdır. Yönetici emri altındaki
çalışanlarla iyi bir iletişim sağlarsa bazı kıskançlıkların zemin bulmasına imkan
tanımamış olacaktır. Katılımcılar, bu konuya aşağıdaki gibi değinmiştir:
“Açık bir iletişim sağlanması önemli, ortada. Bir kere yöneticide korku da yapmaması gerekiyor
karşıdaki kişinin de korkmadan her şeyi açıkça ifade edebilmesini, rahatlatmasını sağlaması
gerekiyor.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“İletişim problemi çözülmeli insanlarda. Yani bu insanlar kıskanmak yerine gelip o kişiyle
kıskandıkları konu hakkında konuşsalar daha iyi bir şey olur. Geri dönüt olur, bunun da başı
iletişim. Biz burada iletişim problemi çok yaşıyoruz.” (Ziya Bey, Dr. Öğr. Üyesi, Spor Bil.).
“Yöneticinin olması gereken vasıflarından konuşalım. Bir kere iletişim becerisi bana göre
olmazsa olmaz. Hiçbir şey olmasa bile bir yöneticide iletişim becerisi olmak zorunda. Yani
nedir herhangi bir problemlemle karşılaşıldı. Problemi sağdan soldan duyduğu laflarla değil
bizatihi problemi yaşayan insanı alıp karşısına birebir konuşması gerekiyor, anlaması gerekiyor,
onunla ilgili neler yapılması gerekiyor, hemen bir önlem alması gerekiyor. İletişim olmadığı
zaman hiçbir şeyin önemi kalmıyor zaten.” (Ertuğrul Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.).
“İşte adaletsizlik yapmaması… İletişimi doğru kursa, adaletsizliği de yapmaz zaten. İletişim
nedir? Anlamaktır. Olayı anlarsınız, olayı anladıktan sonra doğru teşhis koyarsınız.” (Ertuğrul
Bey, Arş. Gör., Sos. Bil.)
“Yönetici yönettiği kişiler arasında kıskançlığın yaşanmaması için şunu yapabilir. Bir iletişimi
yaygınlaştırılır, açık bir iletişim, tartışmaya açık bir iletişim, her şeyin rahatça
konuşulabildiği bir ortamın oluşması gerekir.” (Tarık Bey, Ögr. Gör., Sos. Bil.).
201
Toprak Bey, yönetici olarak kıskançlığın ortaya çıkmaması ve kıskançlığı
yönetmek adına açık ofis sistemi uyguladığını ifade etmiştir:
“…burada odalar önemli olmasın, zaten açık ofis yapmamı istememin sebeplerinden biri de
kıskançlık mevzusunun üstünden gelmek. İnsanlar birbirinin arkasından konuşmasın, kıskançlık
faktörünü daha da arttırıyor o yüzden, açık ofis olsun, herkes şeffaf olsun, neyse derdi düzgün bir
şekilde birbirleriyle paylaşsın, paylaşamıyorsa da bu ekibin huzurunu bozuyorsa da bizim
aramızda olmasın ya. Bu mantığı tutturduğunuz zaman güzel bir ortam yakalanıyor.” (Toprak Bey,
Öğr. Gör., Fen Bil.).
“Özellikle kıskançlığa sebep olan şeylerden birini daha gözlemlediğim ve o yüzden açık ofis
yaptığımı belirtmek istediğim bir nokta var. Kapalı odada, küçük odada dedikodu ortamları
kıskançlığı kamçılıyor, bastırmaktan çok kamçılıyor, biri diğerini gaza getirebiliyor. Çünkü odaya
kapandıkları zaman bir hoca geliyor diğer hocanın yanına, aaa bu öyle yapıyor sen de yapsana gibi
cümlelerle içerde olan bir kıvılcımı aleve dönüştürüp harmanlıyor.” (Toprak Bey, Öğr. Gör., Fen
Bil.).
Kıskançlık ortaya çıktığında yönetici çalışana destek vererek üstesinden
gelinebileceğini ifade etmiştir. Bununla ilgili Eylem Hanım “Yöneticinin de hani bu
konuda çalışana destek vermesi önemli hani. Sadece o problemi çözmesi yeterli değil
çünkü kişilik özelliği işte beni kıskanıyordur, yarın aynı durumu eğer ki başkalarına da
yapacaktır.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.) şeklinde görüşlerini ifade
etmiştir.
Son olarak Mümtaz Bey, yöneticilik yaptığı zamanlarda ortak projeler yürüterek
kıskançlığın üstesinden geldiğini ifade etmiştir: “Basit önlemler almaya çalıştım.
Meselâ işte bölüm toplantıları ikili ilişkileri geliştirecek bir takım ortak projeler
yürütülmesi. İstemiyorlardı tabi ama ben zorunlu tutuyordum açıkçası ve tabi bunun
sonunda teşvik, ödül mekanizmasıyla birleştiriyorduk onları.” (Mümtaz Bey, Dr. Öğr.
Üyesi, Sos. Bil.).
Sonuç olarak, katılımcılar bu tema altında; akademik ortamda açık ve şeffaf
olunmalı, sistemin liyakata dayalı olması, adaletli yönetimin olması, eşitliğin olması,
eşit imkânlar tanıma, yöneticinin tarafsız olması, şeffaf bir yönetimin olması, objektif
olma, gruplaşmanın olmaması, açık iletişim sağlama gibi önerilerin olabileceğini
belirtmişlerdir. Yönetsel önerilerle ilgili olarak katılımcıların çoğunluğu kıskançlığın
yöneticinin adil olması, liyakatli olması ve açık bir iletişim sağlaması ile
azaltılabileceğine dikkat çekmişlerdir. Yönetici, açık, şeffaf, adaletli, eşit, liyakatli
olabildiği takdirde akademik ortamlarda kıskançlığın azalmasına katkı yapmış olacaktır.
202
5.3. Farkındalık
Akademisyenler farkındalığa dair kıskançlığı fark ettirme, dışsal uyarılara açık
olma, farkındalık oluşturma, farkındalığı sağlama, kıskançlığı kabul etme/kabullenme,
kişileri rakip olarak görmeme gibi önlemler alınabileceğini ifade etmişlerdir.
Birey olarak kıskançlığın üstesinden gelebilmek için önce kıskançlığı fark etmek
veya fark ettirmek gerekmektedir. Bunun için kıskançlığın bilincinde olmak ve kabul
edildiğinde üstesinden gelinebileceğinden bahsedilmiştir. Aşağıda bazı
akademisyenlerin farkındalık ile ilgili ifadeleri yer almaktadır:
“Önce kıskanandan başlayalım, insanlar genellikle reddeder. Ben niye kıskanayım, neyim eksik
derler ama yine kıskanır aslında, bunu fark ettirmek gerekiyor. Onu insan nasıl fark eder
bilmiyorum o zor bir şey.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Yani bir kere, kişiler karşı tarafı niçin kıskandıklarına bağlı dediğim gibi. Yani bunu olumsuz
anlamda düşünüyorsa zaten ona yapabilecek bir şey yok. Ama bireyler olumlu anlamda
kıskanıyorsa, kendini o şekilde geliştirirse o kıskançlık düzeyi de gittikçe düşecektir.” (Teoman
Bey, Prof. Dr., Fen Bil.).
“…kişinin kendinin farkına varması anlamında veya kendini geliştirmesi anlamında kişisel
gelişim açısından bence kıskançlık da olmalı ama bu oran çok düşük olmalıdır.” (Cavit Bey, Doç.
Dr., Sağ. Bil.).
“Onu direkt yöneticiyle konuşmak, yönetici bazen bunu bilerek yapıyor olabilir. Bazen bunun
farkında olmayabilir. Farkında değilse fark ettirmek gerekiyor. Gidip konuşmak sen bana değil
her şeyi ona veriyorsun ona yapıyorsun ama bilerek yapıyorsa hani konuşursun, tepki verirsin.
Ama yetki ondaysa elinden geleni yapabilirsin ancak daha fazla yapacak pek bir fazla şey yok.”
(Ceyda Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Çok profesyonel bir yönetici bu kıskançlık davranışının farkındaysa kıskançlığı yönetip, hırsa
değil de azme çevirebilir.” (Derin Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Farkındasın artık yönetiyorsun, en zoru ise farkındalığı oluştur. Farkındalık oluşturmak için
kendimizi geliştirelim nefsimizi terbiye edelim. Belki bu noktada dışsal geri bildirimlere de açık
olmak önemli olabilir. Başkalarının uyarılarını dikkate almak, meselâ siz böyle yapıyorsunuz ama
acaba kıskançlıktan mı? Dolaylı olarak insanın kendisinin nefis muhasebesi yapabilmesini
sağlamak dışsal uyarı açık olmak gerekiyor.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Aslında ben insanları kıskanıyorum itiraf etmese bile insan kendinde bunu fark edebilir.
Birinci düzey insanın fark edebilme, fark edebilmesi veya fark ettirilmesi. Farkındalığın
yöntemleri var.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Öncelikle bireyin bence kendinin farkında olması gerekiyor.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi,
Sos. Bil.).
“Kıskançlık duyulan kişiyle de konuşabilinir aslında. O yönlendirebilir belki adam hiç farkında
değil belki de. Farkındalık oluşturabilir, onu yönlendirebilir, doğru bir şekilde bunu aslında bir
sorun olarak görüp, bu sorunun çözümüne neler yapılabilir.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos.
Bil.).
203
“…karşıdaki insan gerçekten sorunun bireyi kıskanmasından dolayı oluştuğunu fark ettiyse bu
konuşulup hani sen neyi kıskanıyorsun tarzında, o kıskanmanın nedeni ortaya çıkartılıp hani belki
o konuşulabilir.” (Ceyda Hanım, Dr. Öğr. Üyesi, Sağ. Bil.).
“Kendime yönelmem en güzel çözüm bence. Benim eksiklerim neler. Ben kendimi nasıl
geliştirebilirim. Kendime katma değer ne sağlayabilirim, üniversiteye katma değer ne getirebilirim.
Veya beni olduğumdan daha iyi bir hoca yapacak şeyler nelerdir diye.” (Derin Hanım, Dr. Öğr.
Üyesi, Sos. Bil.).
“…karşıdaki kişi kıskanıldığını bilse ya da diğer insanlar bunun farkında olsa buna bir çözüm
üretecekler aslında. Ne zaman nerede patlayacağı belli olmayan, belki de hiç alakasız bir yerde
patlayacak. Belki de kişinin derinden derine kuyusunu kazacak, böyle bir şey söz konusu olabilir.
Bu daha yönetilmesi, kontrol edilmesi ve fark edilmesi zor bir kıskançlık ama bunların da
olduğunu düşünüyorum.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Yöneticiler de bireylere hissettirecek stratejiler izleyebilir, herkese bunun farkındalığını
sağlamak için.” (Serhat Bey, Prof. Dr., Sos. Bil.).
“Aman benim yaptığım çalışmalar bu, onunkiler bunlar, dolayısıyla bir kabullenmek çok çok
önemli açıkçası.” (Eylem Hanım Dr. Öğr. Üyesi, Sos. Bil.).
“Kişi bu duyguyu kabul edecek ya da farkına varacak ve bunları yönetecek üstesinden gelmeye
çalışacak. Bu sahip olduğu duyguları başkasına yansıtmamaya çalışacak.” (Tarık Bey, Ögr. Gör.,
Sos. Bil.).
“Yani o kişiyi rakip olarak görmekten vazgeçmeli yani, kendisine ben bir şöyle bir şey
yapılmalı eşit bir şekilde, o yani tarafsız bir gözle bakıp, ben ne yaptım.” (Duygu Hanım, Doç.
Dr., Fen Bil.).
Sonuç itibarıyla, katılımcılar bu tema altında akademik ortamda kıskançlığı fark
etme veya kıskançlığı kabul etme gibi konulara vurgu yapmışlardır. İnsan kıskaçlığının
üstesinden gelebilmesi için öncelikle kıskançlığını fark etmesi veya kabul etmesi
gerekmektedir. Ben neyi kıskanıyorum, neden kıskanıyorum, nasıl bundan
kurtulabilirim diyerek kendince kıskançlığa çözüm üretmelidir.
204
BEŞİNCİ BÖLÜM
DEĞERLENDİRME, SONUÇ VE ÖNERİLER
5.1. GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Bu çalışma, nitel araştırma yöntemi kapsamında gerçekleştirilmiştir.
Fenomonoloji deseni yardımıyla akademisyenlerin gözlem ve deneyimleri çerçevesinde
derinlemesine görüşmeyle bu çalışma yürütülmüştür. Çalışmanın bu bölümünde,
Yorumlayıcı Fenomolojik Analiz (YFA) sonucunda elde edilen bulguların
değerlendirilmesinin yapılması amaçlanmaktadır. Akademisyenlerden alınan görüşler
neticesinde elde edilen bulgular; kıskançlığın varlığı, nedenleri, türleri, sonuçları ve
kıskançlığa dair öneriler kapsamında temalara ayrılmıştır. Hassaten bulgular içerisinde
kıskançlığın fazla görüldüğü kadrolara ve cinsiyet farklılıklarından kaynaklı
kıskançlıklara da yer verilmiştir. Son olarak akademisyenlerin kıskançlığa ilişkin
yönelttikleri öneriler de çalışma kapsamında değerlendirilmeye alınmıştır.
Akademik örgütlerin çekirdeğini oluşturan akademisyenlerle görüşme
sonucunda; kıskançlığın profesörlere, doçentlere, doktor öğretim üyelerine, araştırma
görevlilerine ve öğretim görevlilerine yansımaları göz önüne alınmıştır. Nitel
araştırmanın doğası gereği genelleme yapılmamıştır ancak yapılan görüşmelerle
fenomenin derinlikleri keşfedilmeye çalışılmıştır. Akademik örgütlerdeki kıskançlığa
dair kavramsal bir harita elde edilmiştir. Akademisyenlerin kıskançlığa ilişkin görüşleri,
deneyimleri ve düşünceleri doğrultusunda araştırmacının kişisel görüşlerinden
mahmurlaşarak alıntılar değerlendirilmeye alınarak, fenomenin haritası çıkarılmıştır.
Akademik örgütlerde kıskançlık, üniversiteler gibi tarafsız ve doğru bilginin
üretilmesi, öğretilmesi ve yayılması görevini üstlenmiş bir örgütte özellikle üzerinde
durulması gereken ve oldukça önemli bir konudur. Kıskançlığa zemin hazırlayan
konuların fazlalığı (rekabet, hırs, kariyer, yükselme, kıyas, bireysellik vb.) akademik
örgütler için bu konunun ne kadar ciddi olduğunu göstermektedir. Akademik örgütlerde
dedikoduların, bencilliğin, huzursuzlukların, mobingin olması kaçınılmazdır. Katılımcı
ifadelerinde de anlaşılacağı üzere, akademik örgütlerde kıskançlığa yönelik
beklenmeyen sonuçlar da ortaya çıkmıştır.
205
5.1.1. Kıskançlığın Varlığına Dair Bulguların Değerlendirilmesi
Kıskançlığın varlığına ilişkin bulgular, mevcut literatür çerçevesinde; yapılan
görüşmeler sonucunda akademisyenlerin gözlemleri ve deneyimleri üzerinden
değerlendirmeye alınmıştır.
Katılımcıların kıskançlığın varlığına ilişkin görüşleri; “Kıskançlık Çağrışımı”,
“Kıskançlığın Ortaya Çıkışı”, “Kıskançlık Göstergeleri”, “Kıskananlar” ve
“Kıskanılanlar” olarak 5 üst temadan toplanmıştır. Her bir tema katılımcıların
ifadeleriyle oluşmuş; gözlem, deneyim, yaşantı, algı ve tecrübe edilmiş örnekler
içermektedir. Elde edilen görüşlerden yola çıkarak akademisyenlerin kıskançlık
fenomenini anlamlandırma biçimleri ve hangi konular üzerinde yoğunlaştığı ortaya
çıkarılmıştır.
Kıskançlık çağrışımı üst teması altında “Kişisel Düzlem”, “İdari Düzlem” ve
“Akademik Düzlem” olmak üzere 3 alt tema oluşturulmuştur. Kıskançlık çağrışımı ile
ilgili katılımcılar birbirini çekememe, kişisel yoksunluk, yükselmenin istememesi,
bilimsel yayınlar gibi önemli konular üzerine durmuşlardır. Akademik örgütlerdeki
yükselmelerle ilgili kıskançlıkların ön plana çıktığı görülmektedir. Yine yayınlarla ilgili
kıskançlıklar olabilmektedir. Literatürde, kıskançlık hiyerarşik yapılanmanın ve görev
derecelendirmelerinin bulunduğu kurumsal şirketlerde daha sık görülebilmektedir. Bu
tür şirketlerde çalışanların başarı ve performansı sık sık ölçümlenmekte,
değerlendirilmekte ve bu durum da çalışanların sıklıkla kendilerini diğer çalışma
arkadaşlarıyla kıyaslamasına neden olmaktadır. Böylelikle, çalışanlar arasında rekabet
de kaçınılmaz olmaktadır (Yılmaz, 2011).
Kıskançlığın ortaya çıkışı üst teması altında, “Açık/Aktif Ortaya Çıkışı” ve
“Örtük/Pasif Ortaya Çıkışı” olmak üzere 2 alt tema oluşturulmuştur. Kıskançlığın ortaya
çıkışı ile ilgili katılımcılar yıkıcı eleştiri yapma, gruplaşma, iletişimin azalması gibi
bilgiler vermişlerdir. Her ortamda olduğu gibi akademik ortamlarda da kıskançlık bazen
açık bazen de örtük olarak ortaya çıkabilmektedir. Kıskançlık duygu olmasından dolayı
kıskançlık gösteren kişi kıskançlığını karşı tarafa açıkça, eleştiri yaparak veya iletişimi
azaltarak gösterirken, bazen de aşağılama veya küçümseyerek de gösterebilmektedir.
Kıskançlığını açıkça gösterenlere karşı önlem almak kolay olabilir. Ama örtülü olarak
gerçekleşen kıskançlıklara karşı önlem almak zor olabilir.
206
Kıskançlık göstergeleri üst teması altında, “Kişisel Göstergeleri” ve “Örgütsel
Göstergeler” olmak üzere 2 alt tema oluşturmuştur. Yine “Kişisel Göstergeler” alt
teması “İletişim Problemleri, İtibarsızlaştırma ve Ayrışma” olmak üzere 3 alt temaya
ayrılmıştır. “Örgütsel Göstergeler” alt teması “İş” ve “Örgütsel İmkânları
Paylaşamama” olmak üzere 2 alt temaya ayrılmıştır. Kıskançlığın göstergeleri ile ilgili
katılımcılar beden diliyle, davranış kaynaklı, tavır ve davranışlar, dedikodular, şikâyet
etmeler, engellemeler gibi ön plana çıkan önemli bulgulara ulaşılmıştır. Burada ise
kıskançlık sözlü olarak ortaya çıkmasa da beden diliyle kendisini bir şekilde karşı tarafa
hissettirmektedir. Yine akademisyenleri kıskandığı kişi hakkında dedikodu yayarak onu
kötü duruma düşürmek isteyebilir. Yine aynı şekilde kıskandığı kişiyi gerekli gereksiz
şikâyet ederek ona zarar vermek isteyebilir. Literatürde bununla ilgili, adil yönetimin
olmadığı, bireysel rekabetin yoğun olduğu, başarı ve kariyer hırsının normal standartları
aştığı ortamlarda, aşırı hırslı çalışanlar iş yerinde kıskançlığı artırmaktadır
(www.capital.com.tr).
Kıskananlar üst teması, “Akademik Olarak Geri Kalanlar”, “Psikolojik Problemi
Olanlar”, “İşi Olmayan”, “Aynı Cins Olanlar”, “Menfaat Çatışması”, “Aynı Pozisyonda
Olanlar” ve “Dr. Öğr. Üyesi Olanlar” olmak üzere 7 alt temaya ayrılmaktadır.
Kıskananlarla ilgili katılımcıların görüşleri çerçevesinde ‘aynı unvana sahip olmak’,
‘hedefi ortak olanlar’, ‘kadınlar arasında’, ‘yetersiz hissedenler’ gibi bulgulara
ulaşılmıştır. Burada, aynı unvana sahip olmak ön plana çıkmaktadır. Aynı unvana sahip
olanların rekabet ve yarış halinde olması, diğer tarafı geçme veya ondan önce yükselme
durumu olduğu için aralarında kıskanma söz konusu olabilir. Yine kendisini yetersiz
hissedenlerin bu yetersizlikleri sebebiyle diğerlerini kıskanabilecekleri katılımcıların
görüşlerinden çıkarılmıştır. Literatürde, orta kademe çalışanlarda daha fazla kıskançlık
olabilmektedir. Genellikle 30 yaş sonrası kariyer hedeflerine ulaşma hırsı daha yüksek
seviyede olan kişiler arasında, kıskançlığın daha yaygın olduğu belirtilmektedir. Bu
kademede maaş ve yan haklarla ilgili artışın daha belirgin olması da kıskançlığın yaygın
olmasının sebeplerinden biridir (www.capital.com.tr). Bu çalışmada da, Dr. Öğr. Üyesi
akademik örgütlerde orta kademeli unvan olarak ele alındığında ve katılımcı görüşleri
çerçevesinde değerlendirildiğinde kıskançlığın orta kademede fazla görüldüğü ortaya
çıkmaktadır.
207
Bu araştırmada dikkat çekici bir diğer bulgu da, kadın akademisyenlerin yine
kadın akademisyenlere yönelik olumsuz tutumlarının farklı öğretim elemanları
tarafından vurgulanmış olmasıdır. Literatürde bununla ilgili olarak, Freud’un “küçük
farklılıklar narsisizmi” dediği tabloyla açıklamak mümkündür. Aynı zamanda
saldırganlıkla ilgili olan bu tablo, bireylerin oluşturduğu grupların en büyük
düşmanlıklarını niteliklerine uygun olarak daha geniş bir perspektifte kendilerine en
fazla benzeyen gruplara yönlendirmesidir (Neu, 2012: 223).
Kimlerin daha çok kıskanıldığını ifade eden “Kıskanılanlar” üst teması “Kişisel
Başarı Nedeniyle”, Sosyal İlişkiler Nedeniyle” ve “Akademik ve İdari İmkânlar
Nedeniyle” olmak üzere 3 alt temaya ayrılmaktadır. Kıskanılanlarla ilgili
akademisyenler arasında başarılı ve güce yakın olanların daha çok kıskanıldığı gibi
önemli bulgulara rastlanılmıştır. Her örgütte olduğu gibi akademik örgütlerde de başarılı
olanlar her zaman kıskanılmak durumundadır. Çok çalışan, üreten, iş yapan, bilimsel
çalışmalar veya idari görevler yapan akademisyen başkaları tarafından kıskanılabilir.
Literatürde, kıskanılan kişinin küçük düşürülmeye çalışılması, hakkında dedikodu
yapılması, kendisinden bilgi saklanması, mobing hatta zaman zaman fiziksel şiddete
maruz kalması katılımcıların en sık bahsettiği sonuçlar arasında yer almaktadır.
Bunların yanı sıra katılımcılar, bazı durumlarda sadece kıskandıkları kişiyi değil tüm
çalışanlara, hatta örgüte zarar verebilecek sabotaj eylemlerine de tanıklık etkilerini
belirtmişlerdir (Günerergin vd., 2017: 295).
5.1.2. Kıskançlığın Nedenlerine Dair Bulguların Değerlendirilmesi
Katılımcıların kıskançlığın nedenlerine ilişkin görüşleri; kıskançlığa sebep olan,
onun oluşumuna zemin hazırlayan etmenler bağlamında değerlendirilmeye alınmıştır.
Söz konusu nedenler; bireysel, örgütsel, yönetici kaynaklı ve diğer nedenler şeklinde
temalardan oluşmaktadır.
Yukarıda belirtilen temalardan da anlaşılacağı üzere, kıskançlığın nedenlerini
açıklamaya yönelik çok sayıda alt tema ortaya konmuştur. Misalleriyle verilen hikâyeler
kimi zaman akademisyenlerin kişisel nedenlerine dayanırken kimi zaman da akademik
örgütlerin kendi işleyiş ve yapısı açısından açıklanmıştır. Her bir tema kendi içerisinde
birçok örnek, yaşantı, deneyim ve gözlem içermektedir. Elde edilen deneyimlerden
208
akademisyenlerin akademik örgütler konusunu anlamlandırma biçimleri ve kıskançlık
eğiliminin altında yatan nedenler detaylı bir şekilde ortaya çıkarılmıştır.
Katılımcıların kıskançlığın nedenlerine ilişkin görüşleri; “Bireysel Nedenler”,
“Örgütsel Nedenler”, Yönetici Kaynaklı Nedenler” ve “Diğer Nedenler” olmak üzere 4
üst temaya ayrılmıştır.
Bireysel nedenlerin üst teması, “Sosyal Nedenler”, “Ekonomik Nedenler” ve
“Psikolojik Nedenler” olmak üzere 3 alt temaya ayrılmıştır. Bireysel nedenlere ilişkin
çok sevilme, kıyaslama, bireysel başarı gösterme, maddi imkânların iyi olması, ego,
aşırı hırs gösterme ve en iyi olma gibi bulgulara rastlanılmıştır. Literatürde, kıskançlığın
nedenlerini kişisel güvensizlik, değer kaybına uğrama korkusu, ilişkide zayıf kalma
korkusu ve dışlanma korkusu olarak belirtmiştir (Sayar, 2015: 56). Örgüt ortamında
kişilerin kıskançlık ve haset etmesine neden olan bazı etkenler de bulunmaktadır. Bu
etkenleri kişinin hasete olan karakteristik eğilimi ve kişiyi bu duyguya yönelten
durumsal faktörler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Hasete olan karakteristik eğilim
özgüven eksikliğinden kaynaklanmaktadır ve gelişim psikolojisi araştırmaları da
çocukluk döneminde kazanılan inanç, değer ve tutumların bireyin örgüt ortamındaki
davranışlarını etkilediğini göstermektedir. Dolayısıyla bu durum, belirli bir pozisyonda
istihdam edilmeden önce hayata dair elde edilen kişisel tecrübelerin, kişinin haset
duygusuna eğilimini etkileyebileceğine işaret etmektedir (Aslan vd., 2015: 22).
Örgütsel nedenlere ilişkin akademik yükselme, akademik teşvikler ve idari
görevler gibi önemli konular ön plana çıkmıştır. Literatürde bununla ilgili olarak, kişiyi
kıskançlık ve haset duygusuna yönelten örgüt ortamındaki durumsal faktörler ise
rekabet, stratejik küçülme, değişim mühendisliği, kültürel farklılaştırma, performans
değerlendirme, adil olmayan ödül/ceza ve terfi sistemleri gibi insan kaynakları
uygulamaları olarak sıralanmaktadır (Dogan ve Vecchio, 2001: 62-63). Yönetici
kaynaklı nedenlere ilişkin yönetici kaynaklı ve güce yakın olma gibi bulgular
bulunmuştur. Literatürde bununla ilgili, daha prestijli işler verilmesi, güce yakın olma
isteği, yan haklar tanınması, esnek çalışma imkânı ve birtakım ofis malzemesine sahip
olmak da kıskançlığı harekete geçiren diğer noktalar olarak sıralanmaktadır
(www.capital.com.tr).
209
İdeoloji düşünce ve davranış tarzlarını belirlediği gibi, belli bir düzeye kadar,
hangi duyguların nasıl biçimleneceğini, hangilerinin öne çıkacağını ve hangilerinin
yasaklanacağını dahi belirler. Tüm insanların ortak olarak paylaştığı bir duygulanış
kudreti vardır. Ancak bu kudretin ne şekillerde tezahür edeceği, sözgelimi kişinin neleri
sevip nelerden nefret edeceği, neye aidiyet neye düşmanlık duyacağı, neyin karşısında
üzülüp neyin karşısında öfkeleneceği koşullara bağlıdır; bu koşulları da kültürel ve
dolayısıyla “ideolojik” durum belirler. Bu bağlamda, bir ölüme üzülüp başka bir ölüme
sevinmenin ideolojik bir “ayarlama” olduğu açıktır. Özel mülkiyet koşullarında rekabet
ve kıskançlık duygusunun gelişmesi “insan ruhunun” bir cilvesi değil, bizzat o
koşulların ürünüdür. Kültürel bir aygıt olarak ideoloji duygulanış kapasitesinin yönünü
tayin edecek kadar etkilidir (Doğan, 2017). Bu araştırmada da diğer nedenlere ilişkin
öğretim elemanları yaşadıkları kıskançlığın ideolojik farklılıklardan kaynaklandığını
ifade etmişlerdir.
5.1.3. Kıskançlığın Türlerine Dair Bulguların Değerlendirilmesi
Öğretim elemanlarını ifadelerinden çıkartılan kıskançlık türleri içinde; örgüt içi
ve örgüt dışı türleri olmak üzere 2 üst tema oluşturulmuştur.
“Örgüt içi” türlerine yönelik kıskançlık türleri, “Akademik” ve “Yönetsel”
olarak 2 alt temaya ayrılmıştır. “Akademik” ile ilgili, akademik başarılar, akademik
unvanlar, bilimsel çalışmalar, eğitimle ilgili kıskançlık, araştırma ile ilgili kıskançlık,
proje bazlı kıskançlık, araştırma geliştirme ile ilgili, bölümler arası kıskançlık,
akademik çalışmalar, kariyer yönüyle kıskançlık gibi kodları yer almaktadır. Akademik
örgütlerde haliyle akademi ile ilgili türlerin olması kaçınılmazdır. Her örgütte olduğu
gibi akademik örgütlerde de başarı kıskanılmaktadır. Başarılı olan bir akademisyeni
aşağıya çekme, değersizleştirme, çalışmalarını hafife alma veya aşırı eleştirme hissiyle
yoğrulmuş kıskançlıklar vardır, işte bunlar çok tehlikelidir. Bu tür kıskananlar,
amaçlarına ulaşmak için her türlü yola başvurabilir.
“Yönetsel” alt temasıyla ile ilgili ise, idari görevler, makam kıskançlığı,
üniversite imkânları, teçhizat kıskançlığı, kıskançlığı malzeme gibi kodlar yer
almaktadır. Eğitim seviyesi veya kültürü ne olursa olsun teçhizat ve malzeme
kıskançlığı günlük hayatta insanlar arasında görülebilmektedir. Örneğin, daha önce
medyaya düşen bir haberde bir ölçüm cihazı ile ilgili iki akademisyen arasında geçen
210
tartışma yer almaktadır. Ciddi gündem oluşturan bu tartışmanın temeline inildiğinde
malzeme kıskançlığı kaynaklı olabileceği görülmektedir.
“Örgüt dışı” ile ilgili kıskançlık türleri, “Aile ve çevresi” ve
“Popülerlik/İtibar/Sosyal Statü” olarak 2 alt temaya ayrılmıştır. Aile ve çevresi ile ilgili,
bireysel kıskançlık, kişisel özellikler açısından kıskançlık, özel hayat kıskançlığı, maddi
imkânlar/durumlar gibi kodlar yer almaktadır. Popülerlik/İtibar/Sosyal Statü ile ilgili
ise, TV programları/medyatik olma/ görünür olma, sosyal medya üzerinden kıskanılma,
çok sevilme, sosyal statü, maddi olmayan kıskançlık, sosyal hayat kıskançlığı gibi
kodlardan oluşmaktadır. Geniş sosyal çevre ve popülerlik kişilerin çalışma arkadaşlarına
karşı yıkıcı duygular beslemesine neden olabilir.
Literatürde maddi kıskançlık ve maddi olmayan kıskançlık gibi konulara dayalı
kıskançlık türlerine yer verilirken; bu çalışmada kıskançlığa dair bulgular elde
edilmekle birlikte; literatürde olmayan akademi ile ilgili, yönetsel, aile ve çevresiyle
ilgili kıskançlık türlerine yer verilmiştir. Miner (1990)’da yaptığı “Jealousy on jop” adlı
çalışmasında kıskançlığı işle ilgili maddi kıskançlık, işle ilgili gayri maddi kıskançlık,
işle ilgili olmayan maddi kıskançlık, işle ilgili olmayan gayri maddi kıskançlık, işle
ilgili kişiler arası kıskançlık, işle ilgili olmayan kişiler arası kıskançlık şeklinde türlerini
ayrım yapmıştır.
5.1.4. Kıskançlığın Sonuçlarına Dair Bulguların Değerlendirilmesi
Çalışma bulgularına göre, akademik örgütlerde kıskançlığın sonuçları; “Bireysel
Sonuçlar”, “Örgütsel Sonuçlar” ve “Örgüt Dışı Sonuçlar” olmak üzere 3 tema üst tema
altında değerlendirilmiştir.
Bireysel sonuçları üst teması “ İçsel Sonuçlar” ve “Dışsal Sonuçlar” olmak üzere
2 alt temaya ayrılmıştır. Bireysel sonuçları arasında, mutsuzlukların olması,
huzursuzlukların olması, dedikodu yapılması, başarılara ve çalışmalara engel olunması,
mobing uygulanması, kişiye zarar verilmesi, sosyal ilişiklerin bozulması gibi önemli
tespitler bulunmuştur. Sonuçta akademisyenlerin yerinin değişmediği için kıskançlığa
maruz kalan kişi ya bölümden ayrılmak zorunda kalacak, ya işi bırakmak zorunda
kalacak ya da kıskançlığa maruz kalmaya devem edecektir. Bu da o kişinin psikolojini
bozacaktır. Kıskançlık sonucunda akademisyenlerin performansı düşecek ve öğrencilere
katkı sağlayamayacak duruma gelebilecektir. Literatürde bununla ilgili olarak Demirel
211
(2009: 128)’in yaptığı çalışmada, örgütsel bağlılığın artırılmasında etkili olan
faktörlerin sağlanması durumunda çalışanların iş karşıtı davranışlarının azaldığı
görülmüştür. Örgütsel bağlılığın oluşmasında etkili olan, iletişim, güven, saygı, adalet,
iş tatmini, örgütsel destek, örgütsel vatandaşlık davranışı, iş bağımsızlığı, terfi ve
kariyer fırsatlarının çalışanların beklentilerini karşılaması gibi faktörler onların işe bakış
açılarını olumlu yönde etkilemektedir. Diğer taraftan bu faktörler çalışanların
beklentilerine cevap vermediği zaman, işe devamsızlık, iş performansının düşüklüğü,
örgütsel ve bireysel güvensizliğin oluşması, değişime direniş, örgütsel ayrımcılık ve
yabancılaşma, bilgi ve kaynakların kötüye kullanılması, iş stresinin artması ve mobing
gibi üretkenlik karşıtı davranışların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Yine literatürde
bununla ilgili, kıskançlık psikolojik yıldırmanın önemli nedenlerinden biri olarak
değerlendirilmektedir. Bu duyguya sahip çalışanların diğer çalışanlara karşı nedensiz
düşmanlık beslemelerini açıkladığı gibi; sözlü, sözsüz ve davranışsal kabalıkları,
karalama kampanyalarını ve işin yapılması ile ilgili önemli detayların bilinçli bir şekilde
atlanması vb. davranışları kapsamaktadır. İnsanların ilkel duygularından biri olan
kıskançlık, kontrol edilmediği takdirde yıkıcı rekabet olgusunu da beraberinde
getirmekte, bu durum da psikolojik yıldırma davranışlarının artmasına neden
olabilmektedir (Temel Eğinli ve Bitirim, 2010: 51).
Kıskançlığın “Örgütsel sonuçları” üst teması “Örgüt Yapısına Yönelik”,
“Örgütün İşleyişine Yönelik”, “Performans ve Verim Düşüklüğü” ve “Paydaşlara
İlişkin Sonuçlar” olmak üzere 4 alt temaya ayrılmıştır. Kıskançlığın örgütsel sonuçları
arasında, kurumun yücelmesini engellemesi, akademik örgütte huzursuzlukların
çıkması, örgüt iklimine zarar vermesi, öğrenciye yansıması, kurumdan ayrılma,
kalitenin ve verimin düşmesi gibi önemli bulgulara ulaşılmıştır. Sonuç itibarıyla,
akademik örgütlerdeki bu olumsuz duyguların olması örgüte ciddi zararlar verecektir.
Literatürde bununla ilgili olarak, örgütlerde kıskançlığın ve hasetin, işten ayrılma,
sabotaj, şiddet, verimsizlik, dedikodu ve artan stres gibi pek çok ciddi sonuçları
vardır. Örgütlerdeki bu olumsuz duyguları etkileyen faktörler arasında iş kalitesi, işe
uyum ve grup dinamikleri sayılabilir. Buna ek olarak da yapılan yanlış uygulamalarda
kıskançlığı artırabilir (Dogan ve Vecchio, 2001: 63). Rekabetçi kıskançlığın sonuçları
kafaya takılırsa toksik hale gelebilir ve üretkenlikte düşüşten tehdidi yok edecek
eylemlerde bulunmaya kadar, farklı sonuçlar olabilmektedir. Bunların yanında,
212
başkalarını kötülemek, projeleri sabote etmek, şiddetli misilleme, stres ve depresyon
yüzünden hastalık izni almak ve istifa etmeye kadar varabilir (Toohey, 2014: 143-144).
Huzurun, mutluluğun veya enerjinin olmadığı akademik ortamlarda bilimsellikten
bahsetmek mümkün olmayabilir. Öğretim elamanları kendini işe veremez veya
üretemez hale geldiğinde akademisyenlerin görevlerinden biri olan, topluma fayda
sağlama konusunda yetersiz kalabilirler. Kısacası kendisine faydalı olamayan
akademisyen başkasına da fayda sağlamayabilir.
Kıskançlığın “Örgütsel dışı” sonuçları üst teması “Topluma Yansıması” ve
“Ailevi Sonuçlar” olmak üzere 3 temaya ayrılmıştır. Örgüt dışı sonucunda, topluma
yansıması ve aileye yansıması gibi önemli tespitler yapılmıştır. Akademisyenlerin
hayatları sadece akademik örgütlerde geçmemektedir. Akademisyenlerin örgüt dışında
da belli arkadaşları, dostları, ailesi, çocukları, sevdikleri bulunmaktadır. Akademik
ortamda yaşadığı bir huzursuzluğu ister istemez kurum dışındaki çevresine de
yansıtacaktır. Literatürde bununla ilgili olarak, iş ortamının dışında bulunan özel hayata
dair mutlulukların iş yerin deki kıskançlığa sebep olması oldukça dikkat çeken bir
durumdur. Katılımcılar iş yerinde karşılaştıkları kıskançlık olaylarının birçoğunun özel
hayattaki mutluluklar tarafından tetiklendiğini belirtmişlerdir. Kıskançlık kimi zaman
mutlu bir aile, kimi zaman sosyal çevre veya tanınırlık gibi nedenlerden dolayı
tetiklenebilmektedir (Günerergin vd., 2017: 295).
5.1.5. Kıskançlığın Önlenmesine Dair Önerilerle İlgili Bulguların
Değerlendirilmesi
Çalışma bulgularına göre, akademik örgütlerde kıskançlığın yönetilmesi ile ilgili
öneriler; “Bireysel Öneriler”, “Yönetsel Öneriler” ve “Farkındalık” olmak üzere 3 üst
tema altında değerlendirilmiştir.
“Bireysel öneriler” üst teması, manevi tedbir, eğitici programlar, psikolojik
destek, kişisel gelişim, işe odaklanma, sosyal etkinlikler, iletişim kurma ve kaçınma
olmak üzere 8 tane alt temaya ayrılmaktadır. Burada akademisyenler kıskançlığa karşı
bir takım tedbir almaktadır. Bazı katılımcı görüşleri çerçevesinde akademisyenler
manevi tedbir aldıklarını, bunu da vicdan muhasebesi yaparak veya da manevi yönüne
ağırlık vererek kıskançlığın üstesinden gelmeye çalıştıklarını ifade etmişlerdir. Nitekim
Ziya Bey’in konu hakkındaki şu ifadesi bunun tezahürüdür “Kıskanç insanın yapması
213
gereken en önemli şey; kendini geliştirmeli ve bu duygudan kurtulması için biraz
maneviyatına da özen göstermelidir.” Katılımcıların ifadesine göre, kıskançlığın
üstesinden gelebilmek için kişilere şahsiyet ve değerler eğitimi verilmeli veya kişisel
yön geliştirilerek kıskançlığın üstesinden gelinebilecektir. Akademik ortamlarda
kıskançlığın üstesinden gelebilmek için kişi, kendi başına kıskançlığın üstesinden
gelemediği durumlarda, başkalarından psikolojik destek alarak kıskançlığı
azaltabilmektedir. Akademisyenlere sosyal sorumluluk projeleri ile hiçbir çıkar
beklemeden iş yaptırarak veya da sosyal etkinliklerde buluşturarak aradaki kıskançlıklar
azaltılabilir.
“İşe Odaklanma” alt temasında kıskançlık hissi sayesinde akademisyenin
kendini yetersiz ve eksik gördüğü alanları fark etmesi ve bu alanları daha kazançlı hâle
getirmek için işine odaklanarak kendini geliştirmeye yönelik davranışlarda bulunması
ele alınmıştır.
“İletişim Kurma” alt teması altında, takdir etme, empati kurma ve açık iletişim
gibi önemli bulgular bulunmuştur. Araştırmanın bulguları arasında dikkat çeken bir
diğer öneri de iletişim kurmadır. Akademik örgütlerde iletişim kanallarının kıskançlık
konularına açık olması, düzenli olarak akademisyenlerin katılabileceği, herhangi bir
hiyerarşinin olmadığı, herkesin kendisini açıkça ifade edebileceği toplantıların
düzenlenmesiyle kıskançlık yönetilebilir.
“Kaçınma” alt teması altında, sessiz kalma ve geri çekilme gibi önemli bulgular
bulunmuştur. Literatürde konu ile ilgili olarak geri çekilme; kabuğuna çekilmek,
kıskançlığı deneyimleyen kişinin odağında olduğu daha pasif olarak nitelendirilebilecek
negatif davranışlardan oluşmaktadır. Kişiler zaman zaman deneyimledikleri kıskançlık
hissi nedeniyle kendilerini ortamdan soyutlamayı tercih edebildikleri gibi, yeni şeyler
denemekten ya da mevcut eylemlerini değiştirmekten geri durabilmektedir (Günerergin
vd., 2017: 295-296).
“Yönetsel öneriler” üst teması altında, ‘adaletli yönetim olması’ ve ‘açık
iletişim sağlama’ gibi önemli bulgular bulunmuştur. Kıskançlığı yönetmede yöneticilere
çok ciddi görevler düşmektedir. Literatürde, akademisyenler arasında uyum,
koordinasyon ve dayanışma isteyen bir yöneticinin örgüt içinde kıskançlık duygusuna
yol açacak kararlardan uzak durması gerekmektedir. Her ne kadar akademisyenlerin
214
kıskançlık duygusuna olan karakteristik eğilimi gibi yöneticilerin nüfuz edemeyeceği
alanlar olsa da, örgüt içinde kurulacak sağlıklı bir açık iletişim sistemi kıskançlık
duygusunun önüne geçebilir ve bir nebze de olsa azaltabilir (Özkoç ve Çalışkan, 2015:
47). Yine literatürde yıpratıcı, yoğun kıskançlıkları önlemenin yolu, çalışanlara adil
davranmak ve her zaman savunulabilir sistemler oluşturmaktan geçmektedir. Aynı
zamanda açık ve dürüst iletişim kurmak da çok önemlidir (Özçelik, 2017). Yöneticilerin
adil, eşit ve dayanışmayı güçlendirici bir örgüt kültürü oluşturmalarının akademik
örgütlerde kıskançlığın yönetilmesinde önemli olduğu görülmektedir.
“Farkındalık” üst teması altında kıskançlığı fark ettirme ve kıskançlığı
kabullenme gibi bulgulara rastlanılmıştır. Akademik örgütlerde kıskançlığı görmezden
gelmek, olayların yönetilmesi ve üstesinden gelmeyi zorlaştırabilir. Yöneticilerin bu
olayları görmezden gelmesi yerine daha dikkatli gözlem yaparak kıskançlığı fark
etmesi, kıskançlığın üstesinden gelmeyi kolaylaştıracaktır. Literatürde, kıskançlığın ve
hasetin oluşmaması, oluşan kıskançlık ve hasetin giderilmesi ve çevreye verdiği zararın
tamiri, farkındalığın yaygınlaştırılmasıyla sağlanır. Böylece kıskançlığa maruz kalan
kişi gelebilecek zararlardan korunmuş olur (Yazçiçek, 2014: 107). Farkındalığın iki
unsuru vardır: Biri sorun olduğunu fark etmek; diğeri sorunu kıskanç kişinin suçu
olarak görmek yerine ilişkinin belirli dinamiklerinin veya belirli bir durumun işlevi
olarak değerlendirmektir. İnsanlar bunun farkına varınca, başa çıkmanın odağı “beni bu
kadar kıskanç yapan şey nedir?” sorusundan “kıskançlığımın bu kadar kolay ortaya
çıkmasını önlemek amacıyla durumu değiştirmek için ne yapabilirim?” sorusuna
kaymaktadır (Pines, 2003: 227).
Etkili bir şekilde kıskançlıkla başa çıkmanın dört aşaması vardır. Bunlar (Pines,
2003: 227);
1. Sorunun farkına varmak,
2. O konuda bir şeyler yapma sorumluluğunu almak,
3. Ne yapılabileceği ve yapılması gerektiği konusunu açıklığa kavuşturmak,
4. Yeni yöntemler üretmek ve eski yöntemleri geliştirmek.
Kıskançlığı azaltabilmek için adil bir yönetim sağlanmalıdır. Ücret, yan haklar
ve terfi gibi konularda net kuralların olması da kritik bir nokta olarak gösterilmektedir.
215
Örgütlerde alınan kararlar adaletli ise, ayrımcılık yapılmıyorsa, işin yönetilmesinden
kaynaklanan kıskançlık durumları bir nebze kontrol altına alınabilmektedir. Pozisyon
bazında sorumluluklar, başarı kriterleri ve davranış beklentileri çalışanlarla
paylaşılmalıdır. Başarı değerlendirme kriterlerinin objektif ve ölçülebilir olması
gerekmektedir. Kıskançlığı engellemenin yolunun her zaman üst yönetimin tutarlılığı ve
samimiyetinden geçtiği düşünülmektedir. Liderlerin bu durumun oluşmasına zemin
hazırlayacak koşullara karşı dikkatli davranması ve herkesi kucaklaması gerekir
(www.capital.com.tr).
Kıskançlığı önlemek zor olabilir. Çünkü kıskançlığın fıtri bir özelliğinin olması,
kontrol edilmediği takdirde yıkıcı sonuçlar doğurabilmektedir. Ancak kıskançlığı
tamamen ortadan kaldırmanın, yasaklamanın mümkün olmadığını buradan hareketle
kıskançlığın yönetilmesi gereken bir duygu olduğu kabul edilmelidir. Kıskançlık
yönetimi; kıskançlığı kontrol altına almak veya dizginlemekle olabilir. Kıskançlığı
imrenmeye veya gıpta etmeye doğru çevirebilmeye çalışmak kişi için fayda sağlayabilir.
Akademik örgütlerde kıskançlığı azaltabilmek için, güçlü bir takım ruhu
oluşturma, sosyal ilişkilerde belirli sınırları koruma, hedef olmaktan kaçınma ve
profesyonelce hareket etme yöntemleri kullanılabilir. Akademik örgütlerde,
akademisyenler arasında yaşanan kıskançlık bu araştırmanın asıl konusunu
oluşturmaktadır. Akademik örgütlerde kıskançlık olarak değerlendirilebilecek olan bu
konunun, literatürde bu konuya değinilmediği için, çalışılma ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
Bu çalışma sonunda bu kavramlara dair kavramsal çerçevenin geliştirilerek, literatüre
katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
“Akademik Örgütlerde Kıskançlık” olarak adlandırılan fenomen, aşağıdaki şekil
üzerinde görselleştirilerek bu bölümde sunulmuştur. Mor çizgiler kıskançlığın varlığına
ilişkin algıyı, turkuaz çizgileri kıskançlığın nedenlerini, yeşil çizgiler kıskançlığın
türlerini, sarı çizgiler kıskançlığın sonuçlarını ve de turuncu çizgiler kıskançlığın
yönetilebilmesi için önerileri temsil etmektedir. Kısaca her renk bir üst temayı temsil
etmektedir.
216
Şekil 5.1. Akademik Örgütlerde Kıskançlık Modeli
Katılımcıların akademik örgütlerdeki kıskançlık hakkındaki görüşleri birbirine
benzerlik göstermekle birlikte katılımcıların farklı kıskançlıklara dair farklı düşünceleri
mevcuttur.
217
Tablo 5.1. Akademik Örgütlerde Kıskançlığın Kod Matris Tarayıcısı
Kod matris tarayıcısı, kodların katılımcılara göre ne sıklıkla kullanıldığını
göstermektedir. Yani katılımcılar arasındaki dağılımı göstermektedir. Bu tablo çalışma
hakkında genel bilgi sunmaktadır. Örneğin 1. Katılımcı kıskançlığın varlığına ilişkin en
fazla katılım gösterirken, 6. Katılımcı ise, kıskançlığın sonuçlarına ilişkin en fazla
katılım göstermiştir. Bu tablodan hangi görüşmecinin hangi tema hakkında en az veya
en fazla görüş bildirdiği görülebilmektedir( Tablo 4.1).
218
5.2. ÖNERİLER
Nitel araştırma yöntemiyle kurgulanmış bu çalışma ile akademisyenlerin
kıskançlık fenomeni hakkındaki görüşleri derinlemesine incelenmiştir. Akademik
örgütlerde kıskançlığın varlığı, nedenleri, türleri, sonuçları ve kıskançlığın
yönetilebilmesi için önerileri konularında birçok önemli bulguya ulaşılmıştır. Elde
edilen sonuçlar doğrultusunda aşağıdaki öneriler geliştirilmiştir. Kıskanan, kıskanılan,
kıskançlığın konusu ve yöneticilere kıskançlıkla ilgili önerilerde bulunulmuştur:
Akademik örgütlerde yöneticiler gerektiğinde çalışanlarına olumlu ve olumsuz
geribildirim vermekten kaçınmamalıdır. Bu sayede iletişim kanalları daha iyi
işleyecektir.
Akademisyenlerin yöneticileriyle açık ve dürüst iletişim kurabilmesi çok
önemlidir.
Yöneticiler, çalışanların her birine eşit ve adil mesafede olması kıskançlık ile
ilgili mücadelede önemli adımları oluşturacaktır.
Akademik örgütlerde yöneticiler elde edilen sonuçları doğru kullanması
kıskançlığı tetikleyen unsurların ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmaların
yapılması önerilmektedir.
Yöneticiler örgütsel adaleti tesis etmeli ve adaletli bir yönetim biçimi
geliştirmelidir.
Yönetici altında çalışanlara açık iletişim sağlamalıdır. Bu şekilde kıskançlıkların
önüne geçilebilir.
Yönetici iyi işleyen iletişim kanallarını ve herkese eşit uygulanan kurallar
getirmelidir.
Yönetici sosyal etkinlikler veya sosyal faaliyetler düzenlemesi önerilmektedir.
(Doğum günleri, unvan kutlamaları, evlilikler, sünnet merasimleri vb.)
Yönetici ortak projeler yürütülerek gönüllü iş yaptırma sağlanabilir. (Gönüllü
eğitimciler, sosyal sorumluluk projeleri gibi)
Yönetici ortaya çıkabilecek potansiyel kıskançlıklara önlem almalıdır.
Kıskançlığa neden olabilecek durumlara müdahale etmelidir.
Yönetici açık kıskançlıkları iyi bir şekilde yönetmelidir. Yönetemediği takdirde
kıskançlık akademisyenlere zarar verebilir.
219
Kıskanılan kişinin çalıştığı bölümünü değiştirmesi bir avantaj sağlayabilir.
Sorun yaşadığı ortamdan çıkarak, kendisini rahatlatacak yeni bir yer ve iş
arkadaşları daha kolay zorlukları aşabilmesini sağlayabilecektir.
Kıskanılan kişi yaptıkları güzel şeyleri başkalarının güzüne batırmadan, öne
çıkarmadan, sessiz, sakin, daha olgun bir şekilde halletmesi önerilebilir.
Akademik örgütlerde birlik oluşturarak, kıskançlığın yoğun yaşandığı akademik
örgütlerde dayanışma artırılarak kıskançlığın üstesinden gelinebilir.
Kıskanılan kişilerin yapacak pek bir şeyi olmayabilir. Ancak zaman pek çok
sorunun çözümünde etkili olabildiğinden doğru zamanı beklemek ve
sabretmeleri de önerilebilir.
Kıskanılan kişi başarılarıyla, zenginliğiyle veya sosyal ilişkileriyle kıskançlığa
mahal vermemek için mütevazı olmalıdır. Yani kıskançlığa sebep olabilecek
durumlardan kaçınmalıdır.
Kıskanan kişi, kâmil olmalı ve başkalarının başarılarını takdir etmelidir.
Kıskanan kişilerden uzak durmak, araya mesafe koymak veya gerekirse belli bir
müddet sosyal ilişkilere ara vermek de etkili olabilir.
Kıskanan kişi, karşıdaki kişiye imrenmesi, özenmesi, beğenmesi, takdir etmesi,
empati yapması, pozitif psikolojiye dair oluşturulacak örgüt kültürü kıskançlığın
azaltmasını sağlayacaktır.
Örgütlerde iş yükünü adaletli dağıtarak, kişiler kendi üzerine düşen
sorumlulukları yerine getirdiklerinde önemli ölçüde bu sorunlar
çözümlenebilecektir.
Kıskanan kişiler gerekiyorsa profesyonel destek almalı ve çevresindekiler
tarafından da buna yönlendirilmelidir.
Kıskanan kişi, kıskanılan kişiyi tanımadan önyargılarla veya kalıp yargılarla
hareket etmemesi önerilebilir.
Kıskanan kişi kıskançlık hislerinin oluşmaması için maddiyattan öte
maneviyatına önem vermelidir.
Kıskanan kişiyi tanımaya ve anlamaya çalışılmalıdır. Bu şekilde karşıdaki kişiye
önyargılı davranılmamış olunur.
Kıskanan kişi öz eleştiri yapabilmeli ve kendisindeki eksiklikleri fark ederek
kıskançlığın konusu ne ise onun üzerinden gelebilmelidir.
220
Kıskançlık hissedildiği zaman kabullenmek ve farkına varmak gereklidir. Kişi
kıskançlığı fark edebildiği takdirde üstesinden gelmek için ilk adımı atacaktır.
Kıskanç iş arkadaşla açık bir iletişim kurulmalıdır. Çünkü bu tip iletişimden
hoşlanmasanız bile, açık bir iletişim bazen negatif hislerin azalmasını sağlar.
Kişi, doğru anlama ve kendisini anlatma yolunu tercih etmelidir. Kullanılan dil,
üslup, seçilen kelimeler kıskançlığı azaltmada etkili olabilmektedir.
Akademik örgütlerde yaşanan iletişim bozukluklarını çözecek örgütsel
oluşumlar (arabulucu, uzlaştırıcı, danışman gibi) planlanmalıdır.
Kıskançlık duygusunu inkâr etmek yerine kabullenmek kıskançlığı azaltacaktır.
Akademik örgütlerde dayanışma, takım ruhu ve adaleti destekleyen güçlü bir
örgüt kültürü oluşturmalıdır.
Akademik örgütlerde kurumsal ve etik yöntemlerle kıskançlık duygusu
önlenebilir.
Görevler, yan haklar ve terfi gibi konularda net kurallar olmalıdır. Çünkü
çalışanları kıskançlığa sürüklememek gerekir. Kurallar net olmazsa çalışanlar
kendi arasında karşılaştırma yaparak kıskançlığa düşebilir.
Örgütlerde başarı değerlendirme kriterleri objektif ve ölçülebilir olmalıdır.
Subjektif değerlendirmelerle atama veya yükselmeler olmamalıdır.
Kıskançlığın olmaması için işyerindeki ilişkilerin profesyonel seviyede
olmalıdır. Kimse bir başkasının iş dışındaki özel yaşamına müdahale etme
ihtiyacı duymayacaktır.
Kıskançlığın çıkmaması veya da azaltılması için işyerindeki performans
hedeflere odaklanılmalıdır.
Kıskançlığın çıkmaması için örgütsel bağlılık artırılmalıdır. Bu sayede işten
ayrılmalar azalmış olacaktır.
İnsanlara karşı olumsuz düşünceler yerine daha hümanist, sevgi, hoşgörü gibi
duygulara bakılmalıdır. Bu şekilde olumsuz duygulardan sıyrılmış olunabilir.
Çalışanların haset, kıskançlık, intikam, öç alma, alay edilme, ayrışma gibi
etiketlenme korkusu duymadan rahat bir şekilde özgürce ifade edebileceği
akademik örgütlerin oluşturulması gerekmektedir.
Akademik örgütler araştırma görevlisi alım sürecinde kıyas ve rekabeti
tetiklemeyecek bir yapıya dönüştürülmelidir.
221
Kıskançlığın konusu her ne olursa olsun kıskançlığa neden olabilecek
durumlardan kaçınılmalıdır. Örneğin kıskançlığın konusu kadro, unvan, idari
görev, başarı, makam veya mevki olduğunda kıskançlık oluşturabilecek
unsurlardan kaçınılmalıdır.
Akademik örgütlerde yükselme süreci örgütsel kıskançlığı ortaya çıkarmayacak
bir yapıya dönüştürülmelidir. Özellikle Dr. Öğretim Üyesi atamalarında adil,
liyakate uygun, yeterliliğe dayalı veya ideolojik farklılıkların etkin olmaktan
çıkaracak bir sistem oluşturulmalıdır.
Üniversitelerde duygu yönetimini de içeren duygusal zekâ geliştirme
programlarını kapsayan eğitimler verilebilir.
Bu çalışmanın sadece akademik örgütlerde yapılması bir sınırlılık olarak
görülebilir ve bu doğrultuda özel sektörde veya diğer kamu kurumlarında
kıskançlığı inceleyen araştırmalar planlanabilir.
Yapılacak çalışmalara ilişkin hemşirelere, idari personele, hekimlere, araştırma
görevlileri gibi daha küçük gruplarla da bu çalışma planlanabilir. Çünkü
kıskançlık yakın çalışlarda meydana geldiği için buralarda kıskançlık
yaşanabilir.
İmrenme, kıskançlık, haset konuları ayrı ayrı araştırma konusu yapılabilir ve bu
sayede çok daha derinlikte kalmış bilgiler, düşünceler ortaya çıkarılarak
kavramsal yapı genişletilebilir.
Kıskançlık gibi kişilerin örtük duygularını ortaya çıkarmak zor olabilmektedir.
Bu nedenle örgüt ortamında çalışanlar arasında oluşabilecek kıskançlık
duygusunun ölçülmesinde kullanılabilecek disiplinlerarası ölçeklerin
geliştirilmesini önerilebilir.
222
Araştırmacının Notu: Çalışma konusunun ortaya çıkması hayli zor, zahmetli ve
de uzun bir süreçtir. Pek çok konu ele alınmıştır ama örgütsel kıskançlık konusunun
albenisi yüksek olan bir konu olarak dikkat çekmesi ve Türkçe literatürde çalışılmamış
bir konu olması araştırmacının ilgisini çekmiş, heyecan verici olmasından dolayı bu
konuda karar kılınmıştır.
Akademik örgütlerde kıskançlığı ortaya çıkarabilmek için nitel çalışma
planlanmıştır. Akademik örgütlerde rekabetin, yarışın, kariyerin, yükselmenin ve
terfilerin olması çalışmayı bu alana itmiştir. Yapılacak olan bir çalışmanın
akademisyenlere yeni fikirler verebilecek olması araştırmacının konuya olan ilgisinin
arttırmış ve heyecanlandırmıştır. Bu doğrultuda çalışmada akademik ortamlarda
kıskançlığın varlığı, nedenleri, türleri, sonuçları ve kıskançlığı yönetmek önerilerin
incelenmesine karar verilmiştir. Çalışma gerçekten de zevk alınarak çalışılmış,
araştırmacının kendisini geliştirmesine de katkı sağladığı düşünülmektedir. Çalışma
uzun bir süreç olduğundan dolayı araştırmacı bazen mutsuzluğa ve umutsuzluğa kapılsa
da, yılmadan, usanmadan ve ilk günkü heyecanıyla çalışmaya devam etmiştir. Çalışma
sırasında en çok zorlanılan kısım, katılımcılarla yapılan görüşmeler olmuştur. Bazı
katılımcıların çalışmayı hafife alması, bazıları çalışmanın zor olmasını ve içinden
çıkılmayacağını, ölçmenin zor olacağını ifade etseler de, bazı katılımcıların çalışmanın
orijinal olduğunu, çalışmayı çok beğendiğini, yarayan kanaya derman olacağı gibi
motive edici ifadeleriyle araştırmacıyı motive etmişlerdir. Fakat tüm bunlara rağmen
gerekli sayıya ulaşılmıştır. Sonuç olarak, araştırmacının tatmin olduğu ve
akademisyenler açısından önemli veriler elde edildiği düşünülen bir çalışma ortaya
konulmaya çalışılmıştır.
223
KAYNAKÇA
Adler, A., (1998), İnsan Tabiatını Tanıma, (Çev. A. Yörükhan ), İstanbul: Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları.
Adler, A., (2010), İnsanı Tanıma Sanatı, (Çev. K. Şipal), İstanbul: Say Yayınları.
Albrecht, K., (2006), Sosyal Zekâ, İstanbul: Timaş Yayınları.
Arvas, A., (2011), Kırgız Destanlarında İntikam Duygusu ve İntikam Biçimleri, ActaTurcica,
“Kültürümüzde İntikam”, (Ed.: E. Gürsoy Naskali, H. O. Altun).
Aslan, Ş., (2008), Kariyer Yönetiminde Duyguların ve Duysal Zekanın Rolü, (Ed.: M. Şerif
Şimşek-Adnan Çelik), Çağdaş Yönetim ve Örgütsel Başarım-Seçme Yazılar, Konya: Eğitim
Kitabevi Yayınları.
Ateş, M. F., (2017), Eşitlik Teorisi, (Ed.: Ö. Turunç ve H. Turgut), Yönetim ve Strateji 101
Teori ve Yaklaşım, Ankara: Siyasal Kitapevi.
Aydın, E., (2000), İslamiyet Gerçeği 3: İslamiyet’te Ahlak Anlayışı ve Kadın Sorunu, İstanbul:
Kaynak Yayınları.
Bacon, F., (2013), Denemeler, (Çev. A. Göktürk), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Bauman, Z., (2004), Sosyolojik düşünmek, (Çev. A. Yılmaz), İstanbul: Ayrıntı.
Baymur, F., (1948), Çocukta Kıskançlık, Ankara: Millî Eğitim Basımevi.
Blevis, M., (2010), Kıskançlık, (Çev. I. Aydın), İstanbul: Sel Yayıncılık.
Bogdan, R. C. and Biklen, S. K, (1992), Qualitative Research for Education: Introduction and
Methods. Boston: Allyn and Bacon.
Botton, A. D., (2017), Statü Endişesi, (Çev. A. S. Bayer), İstanbul: Sel Yayıncılık.
Buunk B. and Bringle, R. G., (1987), Jealousy In Love Relationships. D. Perlman and S. Duck
(Ed), Intimate relationships: Development, Dynamics, and Deterioration In, s. 123-147. Beverly
Hills, CA: Sage.
Büyükuslu, A. R., (2010), Akademik Kapitalizm ve Küresel Üniversitelerin Yükseliş, İstanbul:
Derin Yayınları.
Craib, I., (1992), Modern Sociological Theory, New York: Harvester Wheatsheaf.
Creswell, J. W., (2013), Araştırma Deseni: Nitel, Nicel ve Karma Yöntem Yaklaşımları, (Çev.
S. B . Demir), Ankara: Eğiten Kitap.
Creswell, J. W., (2013), Araştırma Deseni: Nitel, Nicel ve Karma Yöntem Yaklaşımları, (Çev.
S. B . Demir), Ankara: Eğiten Kitap.
Creswell, J. W., (2015), Nitel Araştırma Yöntemleri, (Çev. M. Bütün ve S. B. Demir), Ankara:
Siyasal Kitabevi.
Daft, R.L., (2015), Örgüt Kuramları ve Tasarımını Anlamak, (Çev. Ö. N. Timurcanday Özmen),
Ankara: Nobel Yayıncılık.
Davis, K., (1986), Jealousy and Sexual Property. (Eds. G. Clanton and L. G. Smith), Jealousy.
Lanham, MD: University Press of America.
224
Demir, O. Ö., (2009), Nitel Araştırma Yöntemleri, içinde K. Böke (Ed.), Sosyal Bilimlerde
Araştırma Yöntemleri (s. 274-306), İstanbul: Alfa Yayınları.
Descartes, R., (2015), Duygular Ya Da Ruh Halleri, (Çev. Ç. Dürüşken), İstanbul: Alfa Basım
Yayım Dağıtım.
Devellioğlu, F., (1993), Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat: Eski ve Yeni Harflerle, Ankara:
Aydın Kitabevi.
Doğan, D. M., (1996), Büyük Türkçe Sözlük, İstanbul: İz Yayıncılık.
el-İsfahani, R., (2009), Erdemli Yol (ez-Zeri’a ila Mekarimi’ş Şeri’a), (Çev. M. Tan), İstanbul:
İz Yayıncılık.
Eren, E., (2014), Örgütsel Davranış ve Yönetim Psikolojisi, Ankara: Beta Yayınları.
Ferrel, O. C. and Fraedrġch, J., (1994), Business Ethics: Ethical Decision Making and Cases.
Second Edition, Boston: Houghton Mifflin Company.
Gibbs, G. R., (2007), Analyzing Qualitative Data, (Ed. İ. Flick), The Sage Qualitative Research
Kit. Thousand Oaks, CA: Sage.
Goleman, D., (2006), Duygusal Zekâ Neden IQ’dan Daha Önemlidir, (Çev. B. Seçkin Yüksel),
İstanbul: Varlık Yayınları.
Goleman, D., Boyatsiz, R. ve McKee, A. (2006). Yeni Liderler, İstanbul: Varlık Yayınları.
Gökalp, N., (2010), Duygu ve Etik, Ankara: Ebabil Yayınları.
Gönç Şavran, T., (2017), Fenomenoloji ve Fenomenolojik Sosyoloji (s. 116-142), içinde (Ed. S.
Sugur), Modern Sosyoloji Tarihi, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Basımevi.
Grabb, G., (1917), Grabb’s English Synonymes, New York: Grosset and Dunlap Publishers.
Hastings, J., (1912), Encyclopaedia of Religion and Ethics, Edinburgh: T.&T. Clark.
Herman, N., (2003), İş Yaşamında Bütünsel Beyin, (Çev. M. Öner), İstanbul: Hayat Yayınları.
Hume, D., (1997), İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme, (Çev. A. Yardımlı), İstanbul: İdea
Yayınevi.
Kilborne, B., (2014), Utanç ve Haset Görünüm Kaygısı ve Kem Göz, (Çev. B. Erdal), İstanbul:
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Klein, M., (2014), Haset ve Şükran, (Çev. O. Koçak ve Y. Erten), İstanbul: Metis Yayınları.
Koçel, T., (2011), İşletme Yöneticiliği, Ankara: Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş.
Kur’an-ı Kerim Meali, (2011), 12. Baskı, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
Kuş, E., (2012), Nicel-Nitel Araştırma Teknikleri, Ankara: Anı Yayıncılık.
Lubit, R. H., (2003), Coping With Toxic Managers, Subordinates and Other Difficult People:
Using Emotional İntelligence to Survive and Prosper, NJ: Financial Times Prentice Hall.
Mclaren, K., (2011), Duyguların Dili, (Çev. Z. Yalçınkaya), İstanbul: Butik Yayıncılık.
Merkle, R., (2006), Kıskançlık , (Çev. Ç. Gök), İstanbul: Sağlık Yayınları.
Mintzberg, H., (2015), Örgüt ve Yapıları, (Çev. Ed. A. Apay), Ankara: Nobel Yayıncılık.
225
Mutçalı, S., (1995), Arapça-Türkçe Sözlük, İstanbul: Dağarcık Yayınları.
Naci, M., (2009), Lügati Naci, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayını.
Neu, J., (2012), Gözyaşı Entelektüel Bir Şeydir Duygunun Anlamı, (Çev.: C. Cengiz Çevik-
Melike Çakan), İstanbul: Kabalcı yayıncılık.
Nişanyan, S., (2009), Sözcüklerin Soyağacı Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü, İstanbul:
Everest Yayınları.
Oates, W., (1971), Confessions of a Workaholic: The Facts about Work Addiction, New York :
World Publishing Company.
Osho, (2006), Duygular, Öfke, Kıskançlık ve Korkuyu Aşmak, (Çev. Sangeet), İstanbul: OVVO
Basım Yayım.
Özden, M. ve Saban, A., (2017), Nitel Araştırmalarda Pradiğma ve Teorik Temeller, İçinde,
Eğitimde Nitel Araştırma Desenleri, (Ed. A. Saban ve A. Ersoy), Ankara: Anı Yayıncılık.
Özkalp, E. ve Kırel, Ç., (2011), Örgütsel Davranış, Bursa: Ekin Basım Yayın Dağıtım.
Özkalp, E., (2013), Duygular, Tutumlar ve İş Tatmini, İçinde: Örgütsel Davranış, (Ed. A. Ç.
Kırel ve O. Ağlargöz), Eskişehir: Açıköğretim Fakültesi Yayını.
Partridge, E., (1966), Origins: An Etymological Dictionary of Modern English, New York:
Routledge.
Patton, M. Q., (2014), Nitel Araştırma ve Değerlendirme Yöntemleri, (Çev. M. Bütün, S. B.
Demir), Ankara: Pegem Akademi.
Pines, A. M., (2003), Aşk ve Kıskançlık, (Çev. C. Yonsel), İstanbul: Okyanus Yayınları.
Punch K. F., (2014), Sosyal Araştırmalara Giriş: Nicel ve Nitel Yaklaşımlar, (Çev. D. Bayrak,
H. B. Arslan ve Z. Akyüz), Ankara: Siyasal Kitabevi Yayınları.
Robbins, S. P. ve Judge, T. A., (2013), Örgütsel Davranış, (Çev. İ. Erdem), Ankara: Nobel
Yayınevi.
Salovey, P., (1991), Psychology of jealousy and envy, New York: NY: Guilford.
Sami, Ş., (2010), Kamus-ı Türki, Ankara: Türk Dil Kurumları Yayınları.
Sanders, E., (2014), Envy and Jealousy in Classical Athens A Socıo-Psychologıcal Approach,
New York: Oxford University Press.
Schoeck, H., (1969), Envy: A Theory of Social Behaviour, Indiana: Liberty Fund.
Schopenhauer, A., (2008), Yaşam bilgeliği Üzerine Aforizmalar, Ankara: Kabalcı Yayıncılık.
Smith, E. R. and Mackie, D. M., (2007), Social psychology, Great Britain: Psychology Press.
Smith, J. A., and Eatough, V., (2007), Interpretative Phenomenological Analysis. In E. Lyons ve
A. Coyle (Eds.). Analysing Qualitative Data In Psychology. (p. 35-50). Los Angeles: SAGE
Publications.
Smith, J. A., Flowers, P. and Larkin, M., (2009), Interpretative phenomenological analysis:
Theory, method and research, Sage.
Spinoza, B., (2011), Etika, (Çev. H. Z. Ülken), Ankara: Dost Kitabevi Yayınları.
226
Tarhan, N., (2015), Duyguların Psikoloji Duygusal Zekaya Yeni Bir Yorum, İstanbul: Timaş
Yayınları.
Toohey, P., (2014), Edebiyatta Sanatta ve Popüler Kültürde Kıskançlık, (Çev. B. Kovulmaz),
İstanbul: Doğan Kitap.
Tutar, H., (2005), Örgütlerde Psikolojik Şiddet, İstanbul: Platin Yayınlar.
Türkkahraman, M., (2006), Toplum ve Temel Toplumsal Kurumlar, Ankara: Alp Yayınevi.
Urgan, M.. (1984), Shakespeare ve Hamlet, İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi.
Usta, I. ve Akova, O., (2015), Örgütlerde Duygusal Emek”, ( Ed.: D. Küçükaltan, Ş. Aydın
Tükeltürk, ve G.Ç., Gürkan), Örgütsel Davranışta Güncel Konular, Ankara: Detay Yayıncılık.
White, G. L. and Mullen, P. E., (1989), Jealousy: Theory, research, and clinical strategies, New
York, NY: Guilford.
Yazçicek, R., (2014), Haset, İstanbul: Ekin Yayınları.
Yıldırım, A. ve Şimşek, H., (2011), Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri, Ankara:
Seçkin Yayıncılık.
MAKALELER
Akkaş, E. ve Erdem, R., (2017), Hekimlik Meslek Kültürünü Belirleyen Olguların
Değerlendirilmesi, Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi, 8(17): 47-57.
Anderson, R. E., (2002), Envy and Jealousy, American Journal of Psychotherapy, 56 (4): 455-
480.
Ashforth, B. E. and Humphrey, R. H., (1995), Emotions In The Workplace: A Reappraisal,
Human Relations, 48: 97-125.
Aytemiz, L., (2006), Üniversite Nedir?”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, 2(3): 116-124.
Baltacı, A., (2017), Nitel Veri Analizinde Miles-Huberman Modeli, Ahi Evran Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (AEÜSBED), 3(1): 1-15.
Baltaci, A. and Balcı, A., (2017), Complexity Leadership: A Theorical Perspective,
International Journal of Educational Leadership and Management, 5(1): 30-58.
Barelds, D. P. H. and Barelds-Dijkstra, P., (2007), Relations Between Different Types of
Jealousy and Self and Partner Perceptions of Relationship Quality. Clinical Psychology &
Psychotherapy, 14(3): 176-188.
Bedeian, A. G., (1995), Workplace Envy, Organizational Dynamics, 23(4): 49-56.
Büken, N.Ö., (2006), Türkiye Örneğinde Akademik Dünya ve Akademik Etik, Hacettepe Tıp
Dergisi, 37(3): 164-170.
Cabra, J.F., Talbot. R.J. and Joniak, A.J., (2007), Potential Explanations Of Climate Factors
That Help And Hinder Workplace Creativity: A Case From Selected Colombian Companies.
Cuadernos de Administracion, 20(33): 273-301.
Cebecioglu, E., (2003), Bir Akademisyen Modeli Olarak Annemarie Schimmel, İlmi ve
Akademik Araştırma Dergisi, 11: 583-586.
227
Crowford J. R. and Henry J. D., (2004), The Positive And Negative Affect Schudule (Panas):
Construct Validity, Measurement Properties And Normative Data İn A Large Non-Clinical
Sample, British Journal of Clinical Psychology, 43: 245-265.
Çelikten, M., (2003), Akademisyenlerin Mesleki Yardımlaşması: Erciyes Üniversitesi Örneği,
Amme idaresi Dergisi, 36(1): 101-111.
Deliveli, K., (2013), Üniversitelerde Mobbing Mağduru Kadın Yöneticiler. Sosyal ve Beşeri
Bilimler Dergisi, 5(1): 341-352.
Demirel, Y., (2009), Örgütsel Bağlılık ve Üretkenlik Karşıtı Davranışlar Arasındaki İlişkiye
Kavramsal Yaklaşım, Istanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 8(15): 115-132.
Demirkasımoğlu, N. ve Alkın Şahin, S., (2015), Akademik Yaşamda Tartışma Kültürü: Bir
Olgubilim Araştırması, Route Educational and Social Science Journal, 2(4): 141-163.
DeSteno D. A. and Salovey, P., (1996), Evolutionary Origins Of Sex Differences In Jealousy?:
Questioning The "Fitness" Of The Model, Psychological Science, 7: 367-372.
Diener, E, Suh, E. and Oishi, S., (1997), Recent Findings On Subjective Well Being. Indian
Journal of Clinical Psychology, 24: 25-41.
Dogan, K. and Vecchio, R.P., (2001), Managing envy and jealousy in the workplace,
Compensation and Benefits Review, 32 (2): 57-64.
Emmons R. A. and Paloutzıan R. F., (2001), Din Psikolojisi, (Çev. Ali AYTEN), M.Ü. İlâhiyat
Fakültesi Dergisi, 21(2): 105-124.
Erdem, A.R., (2008), Öğretim Üyesi Akademisyen midir? Bilim Adamı mıdır?”, Akademik
Dizayn, 2 (2): 83-85.
Eren Gümüştekin, G. ve Öztemiz, A.B., (2005), Örgütlerde Stresin Verimlilik ve Performansla
Etkileşimi, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 14(1): 271-288.
Farrington, E. L., (2010), Bullying On Campus: How To İdentify, Prevent, Resolve İt. Women
in Higher Education, 19(3): 8-9.
Festinger, L., (1954), A Theory Of Social Comparison Processes, Human Relations, 7: 117-140.
Fisher, G. A. and Chon, K. K., (1989), Durkheim And The Social Construction Of Emotions,
Social Psychology Quarterly, 52 (1): 1-9.
Foster, G. M., (1972), The Anatomy of Envy: A Study in Symbolic Behavior, Current
Anthropology,13(2): 165-202.
Hupka, R. B., (1981), Cultural Determinant Of Jealousy. Alternative Lifestyles, 4: 310-356.
Hupka, R. B., Buunk B., Falus, G., Fulgosi, A., Ortega, E., Swain, R., and Tarabrina, N. V.,
(1985), Romantic jealousy and romantic envy: A seven nation study, Journal of Cross-Cultural
Psychology, 16: 423-446.
Karaçoşkun, M. D., (2004), Dinî İnanç-Dinî Davranış İlişkisine Sosyo-Psikolojik Yaklaşımlar,
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi 4(2): 23-36.
Kasalak, G. ve Bilgin Aksu, M., (2016), Örgütler Nasıl Zehirlenir? Öğretim Elemanlarının
Örgütsel Toksisite Algıları, Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 31(4): 676-694.
228
Keskin, J., (2011), Örgütsel İşlev Bozukluklarına Psikodinamik Yaklaşım ve Niteliksel Bir
Araştırma Yöntemi Olarak Psikanaliz, Journal of Yasar University, 21(6): 3505.
Ketenci, T., (2008), Kant Etiğinde Duyguculuğun Eleştirisi, Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi,
5: 35-55.
Kulik, C. T. and Ambrose, M. L., (1992), Personal and Situational Determinants of Referant
Choice”, Academy of Management Review, 17(2): 212-237.
Massar, K., Buunk, A.P. and Dechesne, M., (2009), Jealousy In The Blink Of An Eye: Jealous
Reactions Following Subliminal Exposure To Rival Characteristics. European Journal of Social
Psychology, 39: 768-779.
Mathes, E. W., (1986), Jealousy And Romantic Love: A Longitudinal Study, Psychological
Reports, 58: 885-886.
Maya, İ., (2013), Akademisyenlerin Meslek Ahlakına Aykırı Olan Davranışlara İlişkin Algıları
(Çomü Eğitim Fakültesi Örneği), Turkish Studies, 8(6): 491-509.
Mete, Y. A., (2013), Yüksek Öğretim Kurumlarında Psikolojik Yıldırma (Terör): Uygulayanlar,
Mağdurlar ve Seyirciler, International Journal of Social Science, 6(2): 977-993.
Miner, F.C. Jr., (1990), Jealousy of Jop. Workforce Management, 69(4): 88-95.
Muchınsky, P. M., (2000), Emotions İn The Workplace: The Neglect Of Organizational
Behavior, Journal of Organizational Behavior 21: 801-805.
Mullen, P. E., (1993), The Crime Of Passion And The Changing Cultural Construction Of
Jealousy, Criminal Behaviour and Mental Health, 3: 1-11.
Mumford, M. D., (1983), Social Comparison Theory And The Evaluation Of Peer Evaluations:
A Review And Some Applied İmplications, Personnel Psychology, 36: 867-881.
Ocak, G., Ocak, İ., Yamaç, A. ve Yazicioğlu, A., (2013), Yaşayan Bilim İnsanlarının Akademik
Hayat Hikâyelerine Yönelik Görüşleri, e-International Journal of Educational Research, 4(4):
35-54.
Oral, B., Avcı, Y.E. ve Testen, R., (2017), Öğretim Elemanlarının Mesleki Hayatlarında
Karşılaştıkları Etik Olmayan Davranışlar: Dicle Üniversitesi Örneği, Elektronik Sosyal Bilimler
Dergisi, 16(63): 1230-1241.
Ortaş, İ., (2004), Öğretim üyesi ya da bilim insanı kimdir?, Pivolka Dergisi, 3(12): 11-16.
Öz-Alp, Ş., (1995), Türkiye’de Üniversitelerin Yönetiminde ve Organizasyonunda Karşılaşılan
Sorunlar, Açıköğretim Fakültesi Dergisi, 1(2): 29-50.
Özkoç, A. G. ve Çalışkan, N., (2015), The Impact Of Organisational Envy On Organisational
Climate Created Among Employees: An Application İn Accommodation Enterprises.
International Journal of Business and Management, 10(1): 40-49.
Özdemir, M. Ç., Ünsal, H., Yüksel, G. ve Cemaloğlu, N., (2010), Türkiye’deki Öğretim
Elemanlarının Çocuklarına, Öğrencilerine ve Meslektaşlarına İlişkin Değer Tercihleri, Kuram
ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, 10(2): 1071-1112.
Özdevecioğlu, M. ve Aksoy, S., (2005), Organizasyonlarda Sabotaj: Türleri, Amaçları,
Hedefleri ve Yönetimi, C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 6(1): 95–109.
229
Parrot, W. G., and Smith, R. H., (1993), Distinguishing The Experience Of Jealousy And Envy,
Journal of Personality and Social Psychology, 64: 906-920.
Pfeiffer, S. M. and Wong, P.T., (1989), Multidimensional Jealousy, Journal of Social and
Personal Relationships. 6: 181-196.
Pines, A. M. and Bowes, C. F., (1992), Romantic Jealousy, Psychology Today, 25 (2): 48-56.
Salovey, P. and Mayer J. D., (1990), Emotıonal Intellıgence, Imagınatıon, Cognıtıon And
Personalıty, 9(3): 185-211.
Salovey, P., and Rodin, J., (1986), Differentiation Of Social-Comparison Jealousy And
Romantic Jealousy, Journal of Personality and Social Psychology, 50:1100-1112.
Schaufeli, W. B., Taris, T. W. and Van Rhenen, W., (2008), Workaholism, Burnout, and Work
Engagement: Three of a Kind or Three Different Kinds of Employee Well being?, Applied
Psychology: An International Review, 57(2): 173-203.
Smith, J. A. and Osborn, M., (2015), Interpretative Phenomenological Analysis as a Useful
Methodology for Research on The Lived Experience of Pain, The British Pain Society, 9(1): 41-
42.
Smith, R. H. and Kim, S. H., (2007), Comprehending Envy. Psychological Bulletin,133(1): 46-
64.
Smith, R. H., Kim, S., and Parrott, W. G., (1988), Envy And Jealousy Semantic Problems And
Experiential Distinctions, Personality and Social Psychology Bulletin, 14(2): 401-409.
Şahbudak, E. ve Öztürk, M., (2015), İş Yerinde Psikolojik Taciz: Cumhuriyet Üniversitesinde
Çalışan Akademisyenler Üzerine Bir Çalışma, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 3(15):
146-160.
Temel Eğinli, A. ve Bitirim, S., (2010), Örgütlerde Kişilerarası İlişkilerde Bir Problem:
Psikolojik Yıldırma (Aktörlerin ve Kurbanların İletişim Davranışları), Muğla Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (İLKE), 24: 45-66.
Töremen, F. ve Çankaya, İ., (2008), Yönetimde Etkili Bir Yaklaşım: Duygu Yönetimi,
Kurumsal Eğitimbilim, 1(1): 37.
Tutar, H., (2004), İşyerinde Psikolojik Şiddet Sarmalı: Nedenleri ve Sonuçları, Yönetim
Bilimleri Dergisi, 2(2): 101-128.
Tümer, G., (1986), Çeşitli Yönleriyle Din, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
28(21): 213-267.
Van de Ven, N., Zeelenberg, M. and Pieters, R., (2011), Why Envy Outperforms Admiration.
Personality and Social Psychology Bulletin, 37(6): 784-795.
Vecchio, R. P., (2000), Negative Emotion In The Workplace: Employee Jealousy And Envy.
International Journal of Stress Management, 7: 161-179.
Vecchio, R. P., (2005), Explorations In Employee Envy: Feeling Envious And Feeling Envied,
Cognition and Emotion, 19(1): 69-81.
Vecchio, R.P, (1995), It’s Not Easy Being Green: Jealousy And Envy In The Workplace.
Research in Personnel and Human Resources Management, 13: 201-244.
230
Vijayalakshmi, V. and Bhattacharyya, S., (2012), Emotional Contagion And Its Relevance To
Individual Behavior And Organizational Processes: A Position Paper, Journal of Business
Psychology, 27: 363-374.
Weis, H. M. and Cropanzano, R., (1996), Affectice Events Theory: A Theoretical Discussion of
The Structure, Causes and Consequences of Affective Experiences at Work, Research in
Orgnizational Behavior, 18: 1-74.
White, G. L., (1981), Relative Involvement, Inadequacy, And Jealousy: A Test Of A Causal
Model, Alternative Lifestyles, 4: 291-309.
Yıldırım, A., (1999), Nitel Araştırma Yöntemlerinin Temel Özellikleri ve Eğitim
Araştırmalarındaki Yeri ve Önemi, Eğitim ve Bilim Dergisi, (23)112: 7-17.
DİĞER KAYNAKLAR
Ahmed, M.R., (2016), Jealousy Hurts In The Workplace, http://www.professorahmed.info.
Aksoy, T., (2009), İş Yerinde Duyguya Yer Var Mı?, http://www.temelaksoy.com/is-yerinde-
duyguya-yer-var-mi/ Erişim Tarihi: 02.01.2018.
Arıklı, E., (1986), Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, İstanbul: Gelişim Yayınları.
Aslan, Z., Özkoç, A. G. ve Çalışan, N., (2015), Örgütsel Ortamda Haset, I. Eurasia International
Tourism Congress: Current Issues, Trends, and Indicators, 28-30 Mayıs, Konya.
Baran, S.B., (2017), Kıskançlığın Nedeni Aşk Değil Özgüven Eksikliği http://mood.ist/basin-
ve-medya/kiskancligin-nedeni-ask-degil/ Erişim Tarihi: 02.01.2018.
Bilgin, V., (2009), Türkiye’de Üniversite Sorunu ve Üniversite Çalışanları Üzerine Bir
Araştırma, http://www.turkegitimsen.org.tr/lib_basili/94.pdf. 26.12.2017
Burhanoğlu, S., (2017), http://www.sabriburhanoglu.com/kiskanclik-ve-haset Erişim Tarihi:
13.12.2017.
Çelik, H. H., (2008), Bilimsel Haset ve Kıskançlık,
https://www.medimagazin.com.tr/authors/hakan-hamdi-celik/tr-bilimsel-haset-ve-kiskanclik-72-
74-1840.html. 02.01.2018
Çelik, Y., (2010), Genç ve Yetişkin Evlilerde Kıskançlığın Din Pskolojik Tahlili
(Yayımlanmamış Yükseklisans Tezi), Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sakarya.
Çınkır, Ş., Yıldız, S. ve Kurum, G., (2016), Öğretim Elemanları Arasında Kıskançlık ve Kişilik
Özellikleri ile İlişkisi, III. Internatıonal Eurasıan Educatıonal Research Congress Bildiri Özetleri
Kitabı, 31 Mayıs-3 Haziran.
Çivilidağ, A., (2011), Üniversitelerdeki Öğretim Elemanlarının Psikolojik Taciz (Mobbing), İş
Doyumu ve Algılanan Sosyal Destek Düzeyleri (Yayımlanmamış Doktora Tezi). Selçuk
Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Konya.
Demirtaş, H. A., (2004), Yakın İlişkilerde Kıskançlık (Bireysel, İlişkisel Ve Durumsal
Değişkenler), (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Ankara.
231
Doğan, Ö., (2017), İdeoloji: Bedensel Rejimler Toplamı,
http://www.birikimdergisi.com/guncel-yazilar/8482/ideoloji-bedensel-rejimler
toplami#.W0zZqdIzbct, 15.07.2018.
Gazzâlî, Zeynü’d-Din, (1985), İhyâu Ulûmi’d-Din, I-IV, (Çev., A. Serdaroğlu), Bedir Yayınevi,
İstanbul.
Günalan, M., (2016), Kıskançlık, Güvencesizlik ve Algıların Ayrılma Niyeti Ve Performans
Üzerindeki Etkileri: Sağlık Sektöründe Bir Araştırma (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Gebze
Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Balıkkesir.
Günerergin, M., Çangarlı, B.G., Atabay, R.G. ve Uçel E. B., (2017), İşyerinde Kıskançlık ve
Sonuçları: Keşifçi Bir Çalışma, 25. Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi Bildiriler Kitabı,
25-27 Mayıs 2017, Ankara.
Hökelekli, H., (2002), “Kıskançlık”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları, C.XXV, Ankara.
https://www.diyanet.gov.tr/UserFiles/DiniBilgiler/IslamAhlak.pdf Erişim Tarihi: 21.12.2017.
Kalkan, V. D., (2008), Örgütsel Zekânın Yenilik Yeteneğine ve Firma Performansına Etkileri
Gebze İleri Teknoloji Enstitüsü, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Doktora Tezi),
Gebze.
Karatuna I. ve Gök, S., (2012), Yükseköğretimde Psikolojik Taciz Konulu Araştırmalar Üzerine
Bir İnceleme, Uluslararası İşyerinde Psikolojik Taciz Kongresi, (s. 41-60). İzmir: Bilinder. 8
Mayıs 2015.
Kaya, R., (2010), Shakespeare’in Othello Oyunundaki Iago Karakterinin İncelenmesi,
(Yayımlanmamış Yükseklisans Tezi), Bahçeşehir Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.
İstanbul.
Kılıç, M., (2016), Akademinin Duygu-Durumsal Esareti,
http://akademikperspektif.com/2016/10/06/akademinin-duygu-durumsal-esareti/ 28.12.2017.
Maliyeti Sanılandan Çok Daha Büyük, Ofisteki Kıskançlık Şirketleri Nasıl Etkiliyor?
https://www.capital.com.tr/yonetim/insan-kaynaklari/maliyeti-sanilandan-cok-daha-buyuk
Erişim Tarihi: 03.01.2018.
Nasıl Akademisyen Olunur? (2016), http://akademisyenler.org/5366-2/ Erişim Tarihi:
01.08.2018
Özçelik, B., (2017), İş’te Kıskançlık Nedenleri, http://www.dbe.com.tr/Kurumsal/tr/news/iste-
kiskanclik-nedenleri/ Erişim Tarihi: 03.01.2017.
Öztürk, M. A., (2011), W.Shakespeare'in “Othello” Su İle G.Verdi'nin “Othello”Sunun Metinsel
Yönden Karşılaştırılması, (Yayımlanmamış Yükseklisans Tezi), Selçuk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Konya
Seçer, H.Ş., (2007), Çalışma Yaşamında Duygular ve Duygusal Emek: Sosyoloji, Psikoloji Ve
Örgüt Teorisi Açısından Bir Değerlendirme, Sosyal Siyaset Konferansları Kitabı, 50: 813-834.
Selen, E., (2014), Seneca’nın Hercules Furens Adlı Eseri (Yayımlanmamış Yüksek Lisans).,
Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
232
Shopenauer, A., (2015), Cinnet ve Ask: "Bir Felsefe & Sosyoloji Kurami, e- kitap.
https://books.google.com.tr/books?id=HtBCQAAQBAJ&printsec=frontcover&hl=tr&source=g
bs_ge_summary_r&cad=0#v=onepage&q&f=false.
Soyşekerci, S., (2007), Örgütlerde Profesyonellerin Yönetimi Sorunu ve Türkiye’de
Akademisyenlere Yönelik Nitel Bir Araştırma (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Kocaeli
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kocaeli
TDV (1996), Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedi: Gelibolu-Haddesena, Ankara.
http://www.islamansiklopedisi.info/ 05.01.2018.
Teközel, İ. M., (2007), Gerçekliği İnşa Etkinliği Olarak Sosyal Karşılaştırma Sosyal
Karşılaştırma Süreçlerinde Gerçekçi ve Kurgusal Karşılaştırma Enformasyonu Kullanma
Eğilimlerinin İncelenmesi (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Eğe Üniversitesi Sosyal Bilimler
Üniversitesi, İzmir.
Torun, E., (2011), Üniversite (Yüksek Öğretim) ve Mobbing, Adli Bilimciler Derneği, TOBB
ETÜ Hukuk Fakültesi, Mobbing'le Mücadele Sempozyumu.
Torun, G., (2012), Sosyal Kimliğin Kıskançlık ve Başkasının Üzüntüsüne Sevinme Üzerindeki
Etkileri (Yayımlanmamış Yüksek Lisans), Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Psikoloji Anabilim Dalı, Ankara.
Yazır, M. H., (2007), Hak Dini Kur’an Dili, (C/3) İstanbul: Eser Neriyat.
Yılmaz, İ., (2011), İşyerinde kıskançlık,
http://www.ilknuryilmaz.com/makalelerimiz/makaleler-ilknur-yilmaz/isyerinde-kiskanclik.html
15.07.2018.
Yılmaz, Ö., (2014), Akademisyenler neden mobbing kurbanı oluyor?,
http://www.haberturk.com/polemik/haber/920109-akademisyenler-neden-mobbing-kurbani-
oluyor, Erişim Tarihi: 04.01.2018.
Yumşak, Ç., (2016), Örgütsel Adaletsizlik ve Üretkenlik Karşıtı İş Davranışları,
https://tr.linkedin.com/pulse/örgütsel-adaletsizlik-ve-üretkenlik-karşıtı-iş-çağrı-yumşak, Erişim
Tarihi: 04.01.2018.
Yüksek Öğretim Kanunu (2547 Sayılı),
http://www.yok.gov.tr/documents/10279/29816/2547+say%C4%B1l%C4%B1%20Y%C3%BC
ksek%C3%B6%C4%9Fretim+Kanunu/f439f90b-7786-464a-a48f-9d9299ba8895 (Erişim
Tarihi: 03.01.2018). 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu, (Kabul Tarihi: 04.11.1981, Karar
Sayısı: 17506, Resmi Gazete: 06.11.1981).
233
EK 1: Katılımcı Bilgilendirme ve Yazılı İzin Formu
KATILIMCI BİLGİLENDİRME VE YAZILI İZİN FORMU
Merhaba, adım Seyhan Özdemir. Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı’nda doktora öğrencisiyim. Aynı zamanda Süleyman
Demirel Üniversitesi İşletme Bölümünde Araştırma Görevlisi olarak görev yapmaktayım.
Hocam Prof. Dr. Ramazan Erdem danışmanlığında “Akademik Örgütlerde Kıskançlık
Üzerine Fenomenolojik Bir Çalışma” adlı bir doktora tezi hazırlamaktayım ve konum ile
ilgili bir görüşme yapmak üzere burada bulunmaktayım.
Bu çalışmanın genel amacı; kıskançlık olgusunun akademik ortamlarda varlığı,
ortaya çıkış biçimi, nedeni, türleri, belirleyicileri ve sonuçlarına yöneliktir. Yapılan bu
çalışmada siz katılımcıların görüşleri bizim için değerlidir. Araştırmadan ile elde edilecek
sonuçların öğretim elemanlarının, çoğu zaman ifade etmekten çekindiği karanlık bölgeye
ışık tutacağı düşülmektedir. Kişilerarası bir sorun olmaktan öte örgütün amaçlarını,
performansını, verimliliğini ve mali durumunu önemli ölçüde etkileyen bu olgunun, ortaya
konulmasının üniversite yönetimine de katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Yapılacak görüşmede kişisel bilgi ve görüşlerinizin gizliliği yalnızca araştırmacı ile
tez danışmanı ile sınırlı kalacaktır. Çalıştığınız kurum adı araştırmada verilmeyecek olup,
hiçbir şekilde konuşulanlar, görevli olduğunuz kurum çalışanları/yöneticileri tarafından
okunamayacak ve bilinmeyecektir. Gerçek adınız yerine birtakım kodlar kullanılacaktır.
Araştırma sonunda elde edilecek bilgiler bilimsel amaçlı değerlendirilecek ve bu araştırma
haricinde erişime açık hiçbir yerde kullanılmayacaktır.
Eğer siz de uygun görürseniz, görüşmeyi ses kayıt cihazına kaydetmek istiyorum.
Bu durum görüşmeyi daha net ve doğru hatırlamak adına kolaylaştırıcı bir unsur olacaktır.
Görüşme sonlandıktan sonra dilerseniz dinleyebilirsiniz, istemediğiniz bilgiler çıkarabilir.
Görüşmemizin yaklaşık bir saat sürmesi düşünülmektedir. İzin verirseniz
görüşmeye başlayabiliriz.
Katkılarınız için şimdiden çok teşekkür ederim.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Yukarıdaki metni okudum. Araştırmaya katılmayı gönüllülük esasına göre kabul ediyorum.
234
EK 2: Görüşme Formu
GÖRÜŞME FORMU ……………………. Bey/ Hanım
Sizinle ……….. tarihinde, saat: ……………….., “Akademik Örgütlerde
Kıskançlık Üzerine Fenomenolojik Bir Çalışma” konulu bir görüşme yapmak üzere burada
bulunmaktayım.
Az önce size yönelttiğim katılımcı bilgilendirme ve yazılı izin formunu okudunuz
ve araştırmaya gönüllü olarak katılmayı kabul ettiniz. Yapacağımız görüşmenin ses kayıt
cihazına kaydedilmesinde sizin için bir sakınca var mı? …………………….
Teşekkür ederim. İzin verirseniz görüşme sorularına geçmek istiyorum.
1. Kıskançlığın varlığına ilişkin sorular
-Akademik ortamda kıskançlık denildiğinde aklınıza gelen ilk şey nedir?
-Kıskançlık nasıl ortaya çıkmaktadır? Kıskançlık nasıl fark edilir?
-Akademik ortamlarda kıskançlık gözlemlediniz mi? Bahseder misiniz?
-Kıskançlık daha çok kimler arasında görülür?
-Kim kimi kıskanır?
-Kıskançlık kendini nasıl gösterir? Kıskançlık yaşandığını nasıl anlarsınız?
2. Kıskançlığın nedenlerine ilişkin sorular
-Akademik ortamlarda kıskançlık neden yaşanır? Sonda: Akademisyenler neyi
kıskanır? Sonda: Neden Kıskanır?
-Bireye, gruba ve örgüte ait özellikler nelerdir? Anlatır mısınız?
3. Kıskançlığın türleri ilişkin sorular
-Akademik ortamda ne gibi kıskançlıklar görülmektedir? Nasıl kıskançlıklar
vardır? Anlatır mısınız?
4. Örgütlerde kıskançlığın sonuçlarını anlatır mısınız?
-Sizce kıskançlık örgütleri nasıl etkiler? Nasıl zarar verir? Kıskançlığın örgüte
faydaları zararları nelerdir? Kıskançlık beraberinde neyi getirir?
5. Akademik ortamda kıskançlıkla baş etmek için önerileriniz nelerdir?
Anlatır mısınız?
-Kıskançlık nasıl yönetilebilir?
-Yöneticiler neler yapabilir?
-Kişiler neler yapabilir?
-Kıskançlığın ortaya çıkmaması için neler yapılmalıdır?
-Kıskançlık ortaya çıktıysa nasıl yöneltilmelidir?
235
EK 3: Etik Kurul İzni
236
EK 4: Özgeçmiş
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler:
Adı ve Soyadı: Seyhan ÖZDEMİR
Doğum Yeri ve Yılı: Tarsus-1989
Medeni Hali: Evli
Eğitim Durumu:
Lisans Öğrenimi: SDÜ, İİBF, İşletme Bölümü
Yüksek Lisans Öğrenimi: SDÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Bölümü Anabilim
Dalı
Doktora Öğrenimi: SDÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Bölümü Anabilim Dalı
(Devam ediyor)
Yabancı Diller ve Düzeyi:
l. İngilizce: Orta Düzey
İş Deneyimi:
1. 2014 (Bahar Dönemi): SDÜ Keçiborlu MYO ücretli Öğretim Görevliliği
2. 2014-… : SDÜ/ İİBF- İşletme Bölümü Araştırma Görevlisi
Bilimsel Yayınlar ve Çalışmalar:
Uluslararası Hakemli Endeksli Dergide Yayın:
Özdemir, S. ve Erdem, R.; "Akademik Örgütlerde İdari Personel Arasında
Kullanılan Lakaplar Üzerine Bir Çalışma", Süleyman Demirel Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 25(3), 247-270, (2016)
Özdemir, S., Alkan, A. ve Erdem, R.; " İş Yaşamında Yalnızlık İle Mesleki
Tükenmişlik Arasındaki İlişki: Akademisyenler Üzerine Bir Araştırma ",
Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, CİEP Özel
Sayısı, 258-285, (2016)
Özdemir, S. ve Erdem, R.; "Sosyal Medyanın Örgüt İçi İletişimdeki Rolü",
Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi, Manas Sosyal Araştırmalar Dergisi,
20(5), 247-270, (2016)
237
Özdemir, S., Akçakanat, T. ve İzgüden, D.; İnternet Çağında Sanal Ortam
Yalnızlığı Üniversite Öğrencileri Üzerinde Bir Araştırma", Süleyman Demirel
Üniversitesi Vizyoner Dergisi, 8(19), 125-136, (2017)
Ulusal Kitap Bölümü:
Özdemir, S., Gökkaya, D. ve Akbulut, F.; “İnformal Gruplar: Kavramsal Bir
Değerlendirme”, Ramazan Erdem, (Ed.), Yönetimde İnformalite - Buz Dağının
Görünmeyen Yüzü, içinde (155-185), Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş, Ankara
Uluslararası bilimsel toplantılarda sunulan ve bildiri kitabında basılan bildiriler.
Özdemir, S., Akçakanat, T. ve İzgüden, D.; İnternet Çağında Sanal Ortam
Yalnızlığı Üniversite Öğrencileri Üzerinde Bir Araştırma", Internatıonal Congress Of Management Economy And Polıcy (ICOMEP), 26-27 Kasım 2016
İstanbul/ TÜRKİYE
Özdemir, S., Alkan, A. ve Erdem, R.; " İş Yaşamında Yalnızlık İle Mesleki Tükenmişlik Arasındaki İlişki: Akademisyenler Üzerine Bir Araştırma ", 1.
Congress on International Economic and Administrative Perspectives (CİEP),
Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi , 28-30 Eylül 2016, Bakü/ Azerbaycan
Özdemir, S. ve Apaydın, E.; “ Sosyal Medyada Lokasyon Bazlı Servis
Uygulamaları: Isparta İli Örneği” International Applied Social Sciences
Congress (IASOS), 21-23 Eylül 2017, Uşak/ Türkiye
Özdemir, S. ve Yeşilyurt, Ö.; “İşyerinde Yalnızlığın Çalışan Performansı
Üzerine Etkisi” VI.International Balkan and Near Eastern Social Sciences
Congresses Series (IBANESS), 28-29 Ekim 2017, Ohrid/ Macedonia
Özdemir, S. ve Bayrakcıoğlu, S.; “Tükenmişliğin Örgütsel Körlük Üzerine
Etkisi” 1st International 11th Conference of Health and Hospital Administration, Gümüşhane Üniversitesi, 13-15 Ekim 2017, Trabzon/ Türkiye
Özdemir, S. ve Akçakanat, T.; “A Research On Envy - Self-Confıdence In
Organızatıons”, 2nd Congress on International Economic and Administrative Perspectives: Sustainable Competitive Strategies (CIEP 2017), Süleyman
Demirel Üniversitesi, 05-07 Ekim 2017, Isparta/ Türkiye.
Uzunbacak, H. H., Özdemir, S., ve Akçakanat, T.; “Çalışanların Prososyal
Motivasyonlarının Örgütsel Vatandaşlık Davranışlarına Etkisi: İçsel
Motivasyonun Aracılık Rolü”, Innovatıon And Global Issues In Socıal Scıences
III (Inglobe 2018), 29-29 Nisan 2018, Antalya/ Türkiye.
Ulusal bilimsel toplantılarda sunulan bildiri kitabında basılan bildiriler
Özdemir, S. ve Erdem, R.; "Akademik Örgütlerde İdari Personel Arasında
Kullanılan Lakaplar Üzerine Bir Çalışma", V. Türkiye Lisansüstü Çalışmalar
Kongresi, Süleyman Demirel Üniversitesi, 12-15 Mayıs 2016, Isparta.
238
Projeler
“Sosyal Medyanın Örgüt İçi İletişimdeki Rolü”, SDÜ BAP Koordinasyon
Birimi, 3877-YL1-14 , 31.01.2014-31.07.2014, Yürütücü: Doç. Dr. Ramazan
ERDEM.
“Sosyal Medyada Lokasyon Bazlı Pazarlama Uygulamaları: Isparta İli Örneği”,
TÜBİTAK 2209-A Üniversite Örgencileri Araştırma Projeleri Destekleme
Programı Proje Danışmanlığı, Yürütücü: Esra APAYDIN, Aralık 2016- Haziran
2017.