4
111 neli, klasik düzende sivri kemerli niþlidir. Ayna kýsmý ile iki yanýna tas yuvalarý yer- leþtirilmiþ basit musluk aynasýndan mey- dana gelir. Kemer üzerindeki mermer ki- tâbede 998 (1590) tarihi okunmakta olup bânisinin vefatýndan sonra yaptýrýldýðýna iþaret etmektedir. Ancak bazý araþtýrma- cýlar, kitâbenin eski bir fotoðrafýna alda- narak ortadaki 9 rakamýnýn aslýnda 5 ol- duðunu söyleyerek çeþmeyi 958 (1551) yý- lýna tarihlendirmektedir. BÝBLÝYOGRAFYA : Ýbrahim Hilmi Tanýþýk, Ýstanbul Çeþmeleri, Ýs- tanbul 1943, I, 8; Metin Sözen v.dðr., Türk Mima- risinin Geliþimi ve Mimar Sinan, Ýstanbul 1975, s. 203-207; Cahid Baltacý, XV-XVI. Asýrlarda Os- manlý Medreseleri, Ýstanbul 1976, s. 466; Aptul- lah Kuran, Mimar Sinan, Ýstanbul 1986, s. 197- 207; a.mlf., “Zâl Mahmud Paþa Külliyesi”, Bo- ðaziçi Üniversitesi Dergisi: Hümaniter Bilimler, I, Ýstanbul 1973, s. 65-81; Yýldýz Demiriz, Eyüp’de Türbeler, Ankara 1989, s. 77; Oktay Aslanapa, Mimar Sinan, Ankara 1992, s. 47-48; Mehmet Nermi Haskan, Eyüpsultan Tarihi, Ýstanbul 1996, I, 105-106; Zeki Sönmez, “Eyüp Zal Mahmud Pa- þa Külliyesi’nin Tarihlendirme Sorunu ve Sinan’ýn Mimarlýðýndaki Yeri”, I. Eyüpsultan Sempozyu- mu, Tebliðler, Ýstanbul 1998, s. 90-98; Mübahat S. Kütükoðlu, XX. Asra Eriþen Ýstanbul Medre- seleri, Ankara 2000, s. 304-307; Semavi Eyice, “Eyüp’de Zal Mahmud Paþa Camii”, Tarihi, Kül- türü ve Sanatýyla Eyüpsultan Sempozyumu V: Tebliðler, Ýstanbul 2002, s. 12-21; Doðan Kuban, “Zal Mahmud Paþa Külliyesi”, DBÝst.A, VII, 542- 543. ÿÝsmail Orman ZALOÐLU RÜSTEM (bk. RÜSTEM-i ZÂL). ˜ ZAMAN ( א) ˜ Sözlükte “kýsa veya uzun vakit, az ya da çok süren bölünebilir müddet” gibi anlam- lara gelen zamân (çoðulu ezmine / zeme- nin [çoðulu ezmân, ezmün]) örfte altý ayý aþmayan bir süre için kullanýldýðý belirtilir. Dil âlimleri de zamanýn iki-altý ay arasýn- daki bir müddeti kapsadýðýný belirtir. Za- man kelimesi bir yýlýn çeþitli dönemleri ve mevsimleri, bir kimsenin yönetimde kal- dýðý süre için de kullanýlmaktadýr. Çoðulu ezmânýn “bir insanýn yaþadýðý ömür” an- lamýna geldiði de kaydedilir. “Meyve zama- ný, hurma zamaný, panayýr zamaný” örnek- lerinde görüldüðü gibi belli olaylarýn her yýl gerçekleþtiði dönemler de zaman keli- mesiyle ifade edilir. Ayrýca farklý uzunluk- taki süreler için ân (þimdiki zaman), asýr, emed (belirli veya sonlu süre), dehr (ke- sintisiz, sonsuz zaman) gibi kelimeler kul- lanýlýr (Tâcü’l-£arûs, “zmn” md.; Tehânevî, I, 619, 622). Zaman kelimesinin kökü, es- ki bir Ýran dinî akýmý olan Zurvanizm’deki zaman ve kader tanrýsý Zurvan ismine ka- dar uzanmakta olup Avesta’da zaman an- lamýndaki zrvan / zurvan kelimesinin bir baþka telaffuzudur (Choksy, “Zurvanism” md., XIV, 10011-10012). Kur’ân-ý Kerîm’de Zaman. Gerek zaman gerekse kelâm ve felsefede zamanýn sü- resini belirten “müddet”, sürekliliðini ifa- de eden “devam”, zamanda öncesizliði be- lirten “ezel” ve “kýdem” gibi felsefî terim- ler Kur’an’da geçmez. Buna karþýlýk zama- nýn sürekliliði için kullanýlan “ebed” otuz sekiz âyette yer alýr (M. F. Abdülbâký, el- Mu£cem, “ebd” md.). Gece ve gündüzden birinin ya da diðerinin kýyamete kadar devamlý kýlýnmasý mümkün iken Allah’ýn bunlarý peþ peþe getirmesini O’nun eþsiz kudretine delil olarak gösteren âyetlerde “süreklilik” anlamýnda iki yerde “sermed” kelimesi kullanýlýr (el-Kasas 28/71-72). Ge- rek kâinatýn gerekse fert ve toplumlarýn ömürlerinin Allah tarafýndan belirlendiði- ne dair âyetlerde belirlenen sürenin sonu- nu bildiren “ecel” terimi ile Kur’an’da sýkça geçer (M. F. Abdülbâký, el-Mu£cem, “ecl” md.). “Çok uzun, sürekli zaman” anlamýn- daki “dehr” bir yerde Câhiliye devri insa- nýnýn dünyada hayatýný ve ölümü hiç dur- madan akýp giden zamanýn öðütücü et- kisine baðlayýp âhireti inkâr eden tutumu kýnanýrken (el-Câsiye 45/24) bir yerde de insanýn yeryüzünde henüz görünmeden önce “çok uzun bir dönem”in (hînun mi- ne’d-dehr) geçtiðini vurgulamak üzere kul- lanýlmýþtýr (el-Ýnsân 76/1). Zaman, sermed ve dehr kelimeleri daha sonra felsefî kav- ramlar haline gelmiþ (aþ.bk.), dehrden tü- retilen “dehriyye” ise kelâm ve Ýslâm felse- fesinde materyalist-ateist bir akýmýn adý olmuþtur. Kur’ân-ý Kerîm’de zamaný ifade eden çeþitli kelimeler hem bir iþin ya da ibade- tin vaktini bildirmek yahut tarihî bir ha- diseye atýfta bulunmak amacýyla krono- lojik baðlamlarda hem de kozmolojik an- lamda yer alýr. Yevm (gün), þehr (ay) ve se- ne (yýl) gibi sýnýrlý zaman belirtenler içinde en sýk kullanýlaný yevmdir. Kur’an’da yevm kelimesi yirmi dört saatlik tam gün anla- mýnýn yaný sýra süre kaydý olmaksýzýn za- man dilimi anlamýnda da kullanýlýr. Kýya- met ve âhirete dair âyetlerde “kýyamet günü, son gün, hesap günü, ayýrým günü, din günü” gibi ifadeler çok sýk geçer. Gök- lerin ve yerin yaratýlýþýyla ilgili âyetlerdeki yevm kelimesinden çok uzun süreli koz- olarak planlandýklarý anlaþýlan medreseler ayrý inþa süreçlerine iþaret etmektedir. Kanaatimizce inþasý daha önce planlanan, alt kotta türbe ile ayný avluyu paylaþan medrese “ L ” þeklinde düzenlenmiþtir. On beþ birimli medresede dershanenin bu- lunduðu Defterdar caddesi tarafýndaki ko- lun düzeni caddenin eksenine göre kaydýr- malý odalarla þekillendirilmiþtir. Üst kot- ta cami ile ayný avluya sahip medrese on dört birimlidir. Dershane eksenden kena- ra çekilmiþ, cadde tarafýndaki kolu dýþ sý- nýra paralel þekillenmiþ, aynalý tonozlarla örtülü olan bu kýsýmdaki odalarýn önünde þadýrvaný avlunun merkezine yerleþtirebil- mek için revak kullanýlmamýþtýr. Alt med- rese avlusunun ortasýna yerleþtirilen tür- be sekizgen plan üzerinde yükselen sekiz- gen gövdeli bir yapý olup çifte kubbe ile örtülüdür. Ancak iç mekân, kubbeyi taþý- yan dört payanda ile eyvanlý plana dönüþ- türülüp kubbe ile duvarlar arasýnda ka- lan sýð ve geniþ eyvanlar da aynalý tonoz- larla örtülerek etkileyici bir mekân elde edilmiþtir. Yapýnýn giriþi önünde üç birimli bir sakýf vardýr. Türbede Zal Mahmud Pa- þa ile beraber ayný gün içinde vefat ettiði rivayet edilen eþi Þah Sultan’ýn ahþap san- dukalarý yer almaktadýr. Üçüncü sanduka- nýn kime ait olduðu bilinmemektedir. Kül- liyenin son yapýsýný teþkil ettiði anlaþýlan ve kesme taþtan inþa edilen çeþme geniþ haz- ZAMAN Zal Mahmud Paþa Türbesi – Eyüp / Ýstanbul

Tâcü l-£arûs, · 111 neli, klasik düzende sivri kemerli niþlidir. Ayna kýsmý ile iki yanýna tas yuvalarý yer-leþtirilmiþ basit musluk aynasýndan mey-dana gelir

  • Upload
    others

  • View
    5

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Tâcü l-£arûs, · 111 neli, klasik düzende sivri kemerli niþlidir. Ayna kýsmý ile iki yanýna tas yuvalarý yer-leþtirilmiþ basit musluk aynasýndan mey-dana gelir

111

neli, klasik düzende sivri kemerli niþlidir.Ayna kýsmý ile iki yanýna tas yuvalarý yer-leþtirilmiþ basit musluk aynasýndan mey-dana gelir. Kemer üzerindeki mermer ki-tâbede 998 (1590) tarihi okunmakta olupbânisinin vefatýndan sonra yaptýrýldýðýnaiþaret etmektedir. Ancak bazý araþtýrma-cýlar, kitâbenin eski bir fotoðrafýna alda-narak ortadaki 9 rakamýnýn aslýnda 5 ol-duðunu söyleyerek çeþmeyi 958 (1551) yý-lýna tarihlendirmektedir.

BÝBLÝYOGRAFYA :

Ýbrahim Hilmi Tanýþýk, Ýstanbul Çeþmeleri, Ýs-tanbul 1943, I, 8; Metin Sözen v.dðr., Türk Mima-risinin Geliþimi ve Mimar Sinan, Ýstanbul 1975,s. 203-207; Cahid Baltacý, XV-XVI. Asýrlarda Os-manlý Medreseleri, Ýstanbul 1976, s. 466; Aptul-lah Kuran, Mimar Sinan, Ýstanbul 1986, s. 197-207; a.mlf., “Zâl Mahmud Paþa Külliyesi”, Bo-ðaziçi Üniversitesi Dergisi: Hümaniter Bilimler,I, Ýstanbul 1973, s. 65-81; Yýldýz Demiriz, Eyüp’deTürbeler, Ankara 1989, s. 77; Oktay Aslanapa,Mimar Sinan, Ankara 1992, s. 47-48; MehmetNermi Haskan, Eyüpsultan Tarihi, Ýstanbul 1996,I, 105-106; Zeki Sönmez, “Eyüp Zal Mahmud Pa-þa Külliyesi’nin Tarihlendirme Sorunu ve Sinan’ýnMimarlýðýndaki Yeri”, I. Eyüpsultan Sempozyu-mu, Tebliðler, Ýstanbul 1998, s. 90-98; MübahatS. Kütükoðlu, XX. Asra Eriþen Ýstanbul Medre-seleri, Ankara 2000, s. 304-307; Semavi Eyice,“Eyüp’de Zal Mahmud Paþa Camii”, Tarihi, Kül-türü ve Sanatýyla Eyüpsultan Sempozyumu V:Tebliðler, Ýstanbul 2002, s. 12-21; Doðan Kuban,“Zal Mahmud Paþa Külliyesi”, DBÝst.A, VII, 542-543.

ÿÝsmail Orman

– —ZALOÐLU RÜSTEM

(bk. RÜSTEM-i ZÂL).˜ ™

– —ZAMAN( 9�א�& )

˜ ™

Sözlükte “kýsa veya uzun vakit, az ya daçok süren bölünebilir müddet” gibi anlam-lara gelen zamân (çoðulu ezmine / zeme-nin [çoðulu ezmân, ezmün]) örfte altý ayýaþmayan bir süre için kullanýldýðý belirtilir.Dil âlimleri de zamanýn iki-altý ay arasýn-daki bir müddeti kapsadýðýný belirtir. Za-man kelimesi bir yýlýn çeþitli dönemleri vemevsimleri, bir kimsenin yönetimde kal-dýðý süre için de kullanýlmaktadýr. Çoðuluezmânýn “bir insanýn yaþadýðý ömür” an-lamýna geldiði de kaydedilir. “Meyve zama-ný, hurma zamaný, panayýr zamaný” örnek-lerinde görüldüðü gibi belli olaylarýn heryýl gerçekleþtiði dönemler de zaman keli-mesiyle ifade edilir. Ayrýca farklý uzunluk-taki süreler için ân (þimdiki zaman), asýr,emed (belirli veya sonlu süre), dehr (ke-

sintisiz, sonsuz zaman) gibi kelimeler kul-lanýlýr (Tâcü’l-£arûs, “zmn” md.; Tehânevî,I, 619, 622). Zaman kelimesinin kökü, es-ki bir Ýran dinî akýmý olan Zurvanizm’dekizaman ve kader tanrýsý Zurvan ismine ka-dar uzanmakta olup Avesta’da zaman an-lamýndaki zrvan / zurvan kelimesinin birbaþka telaffuzudur (Choksy, “Zurvanism”md., XIV, 10011-10012).

Kur’ân-ý Kerîm’de Zaman. Gerek zamangerekse kelâm ve felsefede zamanýn sü-resini belirten “müddet”, sürekliliðini ifa-de eden “devam”, zamanda öncesizliði be-lirten “ezel” ve “kýdem” gibi felsefî terim-ler Kur’an’da geçmez. Buna karþýlýk zama-nýn sürekliliði için kullanýlan “ebed” otuzsekiz âyette yer alýr (M. F. Abdülbâký, el-Mu£cem, “ebd” md.). Gece ve gündüzdenbirinin ya da diðerinin kýyamete kadardevamlý kýlýnmasý mümkün iken Allah’ýnbunlarý peþ peþe getirmesini O’nun eþsizkudretine delil olarak gösteren âyetlerde“süreklilik” anlamýnda iki yerde “sermed”kelimesi kullanýlýr (el-Kasas 28/71-72). Ge-rek kâinatýn gerekse fert ve toplumlarýnömürlerinin Allah tarafýndan belirlendiði-ne dair âyetlerde belirlenen sürenin sonu-nu bildiren “ecel” terimi ile Kur’an’da sýkçageçer (M. F. Abdülbâký, el-Mu£cem, “ecl”md.). “Çok uzun, sürekli zaman” anlamýn-daki “dehr” bir yerde Câhiliye devri insa-nýnýn dünyada hayatýný ve ölümü hiç dur-madan akýp giden zamanýn öðütücü et-kisine baðlayýp âhireti inkâr eden tutumukýnanýrken (el-Câsiye 45/24) bir yerde deinsanýn yeryüzünde henüz görünmedenönce “çok uzun bir dönem”in (hînun mi-ne’d-dehr) geçtiðini vurgulamak üzere kul-lanýlmýþtýr (el-Ýnsân 76/1). Zaman, sermedve dehr kelimeleri daha sonra felsefî kav-ramlar haline gelmiþ (aþ.bk.), dehrden tü-retilen “dehriyye” ise kelâm ve Ýslâm felse-fesinde materyalist-ateist bir akýmýnadý olmuþtur.

Kur’ân-ý Kerîm’de zamaný ifade edençeþitli kelimeler hem bir iþin ya da ibade-tin vaktini bildirmek yahut tarihî bir ha-diseye atýfta bulunmak amacýyla krono-lojik baðlamlarda hem de kozmolojik an-lamda yer alýr. Yevm (gün), þehr (ay) ve se-ne (yýl) gibi sýnýrlý zaman belirtenler içindeen sýk kullanýlaný yevmdir. Kur’an’da yevmkelimesi yirmi dört saatlik tam gün anla-mýnýn yaný sýra süre kaydý olmaksýzýn za-man dilimi anlamýnda da kullanýlýr. Kýya-met ve âhirete dair âyetlerde “kýyametgünü, son gün, hesap günü, ayýrým günü,din günü” gibi ifadeler çok sýk geçer. Gök-lerin ve yerin yaratýlýþýyla ilgili âyetlerdekiyevm kelimesinden çok uzun süreli koz-

olarak planlandýklarý anlaþýlan medreselerayrý inþa süreçlerine iþaret etmektedir.Kanaatimizce inþasý daha önce planlanan,alt kotta türbe ile ayný avluyu paylaþanmedrese “L” þeklinde düzenlenmiþtir. Onbeþ birimli medresede dershanenin bu-lunduðu Defterdar caddesi tarafýndaki ko-lun düzeni caddenin eksenine göre kaydýr-malý odalarla þekillendirilmiþtir. Üst kot-ta cami ile ayný avluya sahip medrese ondört birimlidir. Dershane eksenden kena-ra çekilmiþ, cadde tarafýndaki kolu dýþ sý-nýra paralel þekillenmiþ, aynalý tonozlarlaörtülü olan bu kýsýmdaki odalarýn önündeþadýrvaný avlunun merkezine yerleþtirebil-mek için revak kullanýlmamýþtýr. Alt med-rese avlusunun ortasýna yerleþtirilen tür-be sekizgen plan üzerinde yükselen sekiz-gen gövdeli bir yapý olup çifte kubbe ileörtülüdür. Ancak iç mekân, kubbeyi taþý-yan dört payanda ile eyvanlý plana dönüþ-türülüp kubbe ile duvarlar arasýnda ka-lan sýð ve geniþ eyvanlar da aynalý tonoz-larla örtülerek etkileyici bir mekân eldeedilmiþtir. Yapýnýn giriþi önünde üç birimlibir sakýf vardýr. Türbede Zal Mahmud Pa-þa ile beraber ayný gün içinde vefat ettiðirivayet edilen eþi Þah Sultan’ýn ahþap san-dukalarý yer almaktadýr. Üçüncü sanduka-nýn kime ait olduðu bilinmemektedir. Kül-liyenin son yapýsýný teþkil ettiði anlaþýlan vekesme taþtan inþa edilen çeþme geniþ haz-

ZAMAN

Zal Mahmud Paþa Türbesi – Eyüp / Ýstanbul

Page 2: Tâcü l-£arûs, · 111 neli, klasik düzende sivri kemerli niþlidir. Ayna kýsmý ile iki yanýna tas yuvalarý yer-leþtirilmiþ basit musluk aynasýndan mey-dana gelir

112

ZAMAN

me, gerçekleþtiði mekâna ve hareketinzamanýna göre bölündüðüne dair görüþEbü’l-Hasan el-Eþ‘arî tarafýndan Mu‘tezi-le âlimi Ebü’l-Hüzeyl el-Allâf’a nisbet edi-lir. Buna göre bir hareket olayý, hareketeden cismin her bir atomu için tek bir sü-reç halinde ayrý ayrý gerçekleþen fiillerdenoluþur. Bir cismin atomunun hareketi di-ðerinden farklýdýr. Ayný þekilde hareketiçinde gerçekleþtiði zamana göre de bö-lünür; þu zamandaki hareket sonraki za-manda gerçekleþen hareketten baþka-dýr (Mašålât, s. 319). Yahudi filozofu ÝbnMeymûn’un müslüman kelâmcýlarýn za-mana bakýþýný atomistik bulduðu anlaþýl-maktadýr. Onun tesbitlerine göre kelâm-cýlar zamanýn anlardan oluþtuðunu ileri sü-rer. Buna göre zaman, daha kýsa sürmesimümkün olmayan ve bu sebeple artýk bö-lünemeyen cüzlerden (atomlardan) meyda-na gelir. Zaman, mekân ve hareketin bir-birinden ayrý düþünülememesinden dolayýkelâmcýlar mekân ve hareket gibi zama-nýn da sonsuz bölünebilirliði fikrini reddet-miþlerdir. Kelâmcýlara göre zamanýn “an”denilen en küçük birimine ulaþýldýðýnda ar-týk bölünme imkânsýzdýr (Delâletü’l-¼âßi-rîn, s. 201-202; ayrýca bk. AN).

Ýslâm felsefesinde zaman etrafýndakitartýþmalarýn kavramsal çerçevesini Eflâ-tun’un Timaeus’u, Aristo’nun müslüman-larca es-Semâßü’¹-¹abî£î adýyla bilinenPhusike akroasis’i (Physica), Aristo’nunsanýlan Plotinus’a ait Ennead’larýn IV, Vve VI. kitaplarýndan özetlenen Theologia(Ar. E¦ûlûcyâ) ve Ýskenderiyeli hýristiyanfilozof John Philoponus’un (Yahyâ en-Nah-vî) aslý kayýp olan ve bir kýsmý Arapça’ya in-tikal eden De aeternitate mundi contraAristotelem adlý eseri gibi metinler oluþ-turmuþtur. Yahyâ en-Nahvî’nin Aristo’yaait âlemin, hareketin ve dolayýsýyla zama-nýn ezelîliði düþüncesine karþý geliþtirdiðiargümanlar Bâkýllânî, Abdülkahir el-Bað-dâdî, Kadî Abdülcebbâr, Ýmâmü’l-Hare-meyn el-Cüveynî, Gazzâlî ve Þehristânî gi-bi kelâmcýlar, Ya‘kub b. Ýshak el-Kindî veEbü’l-Berekât el-Baðdâdî gibi filozoflar ta-rafýndan da kullanýlmýþtýr (geniþ bilgi içinbk. Davidson, LXXXIX/2 [1969], s. 357- 391).Eflâtun’un Timaeus’unda kozmik zaman(khronos), Tanrý’nýn özünde hareketsiz du-ran ezeliyetin (aion) sayýya göre hareketeden ve süreklilik taþýyan hayalî bir ikonuveya kopyasýdýr (eikon). Eflâtun kozmikzamanýn mahiyetini “gökkürelerin gün, ayve yýllarý meydana getiren seyri” þeklindetanýmlamaktadýr (s. 1241-1243; ayrýca bk.Peters, s. 189-190). Timaeus’taki zamananlayýþý Ebû Bekir er-Râzî’nin mutlak za-

man (dehr, müdde, ebed, sermed) ve sý-nýrlý zaman kavramlarýnda ifadesini bul-muþtur. Ancak Râzî, -fikrî hasmý Ebû Hâ-tim er-Râzî’nin ifadesine göre- hareketinbaðýmlý deðiþkeni olan sýnýrlý zamaný Aris-tocu bir kavram þeklinde ele almakta veEflâtun’dan farklý olarak mutlak zamanýnkendine mahsus bir hareketi bulunduðu-nu ileri sürmektedir (Resâßil felsefiyye, s.304). Aristo ise kozmik zamaný ezeliyetinhareket halindeki kopyasý þeklinde taným-layan Eflâtun’a ait anlayýþý sürdürmediðigibi kozmik zamaný göklerin hareketiyle eþanlamlý gören yaklaþýmý da Physics’te eleþ-tirir. Ona göre zaman hareketin kendisideðil önce ve sonraya göre hareketin sa-yýsýdýr (The Complete Works of Aristotle, I,68-77). Bu aritmetik sayýmý yapacak olaninsan zihnidir; zihnin zamaný algýlamasýnýsaðlayan ise “önce” ve “sonra” fikri eþliðin-de ardýþýklýðýn farkýna varýlmasýdýr. Ýslâmfilozoflarý arasýnda en yaygýn biçimde be-nimsenen ve tartýþýlan taným budur.

Yeni Eflâtuncu E¦ûlûcyâ zaman kavra-mýyla ilgili Eflâtuncu bazý öðelerin müslü-man filozoflara taþýnmasýnda rol oynamýþ-týr. Meselâ Ýbn Sînâ’nýn bu metin üzerineyazdýðý þerhte, Eflâtun’un “aion”-“khronos”(Ar. dehr / sermed-zaman) kavramlarý ara-sýnda yaptýðý ayýrým açýkça görülür. Filozofmetafizik ve fizik âlemlerin arasýný zamankavramý bakýmýndan þöyle ayýrýr: “Yüceâlem sermedde ve dehrde bulunmakta-dýr; bu âlem sâbit olup fikrin ve hatýrla-manýn deðiþmeye açýk olmasýnda görül-düðü gibi bir deðiþkenlik âlemi deðildir;deðiþkenlik âlemi hareket ve zamanýn vu-ku bulduðu âlemdir” (Þer¼u Kitâbi E¦û-lûcyâ, s. 47). Ýlk Ýslâm filozofu Kindî de za-maný “hareketin sayýsý” yahut “hareketinsaydýðý süre” þeklinde tanýmlamýþ ve za-maný hareketin baðýmlý deðiþkeni olarakkavrayan Aristocu tabiat felsefesinin ilktemsilcileri arasýnda yer aldýðýný göster-miþtir. Kindî, Aristo’ya uyarak tabiat dün-yasýnda cisim, hareket ve zamanýn birbi-rinden ayrý düþünülemeyeceðini kabul et-mekle birlikte metafizik söz konusu edil-diðinde hareket ve zamanýn ezelî olduðu-nu ileri süren Aristo’dan tamamen farklýdüþünmektedir. Kindî’ye göre cismin ezelîolamayacaðýnýn kesin kanýtlarý vardýr; þuhalde cisimden baðýmsýz düþünülemeyenhareketin de bir baþlangýcý olmalýdýr. Ci-sim, hareket ve zaman birbirini hiçbir þe-kilde öncelemeyeceði için cismi süresin-den, süreyi cismin hareketinden ayrý dü-þünmek imkânsýzdýr. Dolayýsýyla cisim vehareketin ezelî olmadýðý gösterildiðindezamanýn da bilfiil ezelî olamayacaðý kanýt-

molojik evrelerin kastedildiði anlaþýlmak-tadýr. Nitekim Secde sûresinde (32/4-5)kozmik yaratýlýþtan bahseden açýklamanýnardýndan gelen “sizin saydýklarýnýza görebin yýl tutan bir gün” sözü de bunu gös-termektedir. Baþka bir âyette de melek-lerin Allah’a yükseliþinin “miktarý elli binyýl” tutan bir günü aldýðý bildirilir (el-Hac22/47; ayrýca bk. el-Meâric 70/1-4). Kur’an’-da zamanla ilgili bir baþka kavram olan“sâat” çoðunlukla kâinatýn son bulacaðýzamaný ifade etmekte, bazý âyetlerde deinsanlarýn ecellerinin deðiþmezliði baðla-mýnda geçmektedir.

Gök cisimlerinin hareket ve konumlarý-nýn oluþturduðu matematik referans sis-temi sebebiyle gün, ay ve yýllarýn hesap-lanabilir oluþu Kur’an’da özellikle vurgu-lanmaktadýr (el-En‘âm 6/96; er-Rahmân55/5). Gün, ay ve yýllar Allah tarafýndan birdüzene ve hesaba baðlanmýþ olup bu bil-ginin, gök cisimlerinin hareketinde mate-matiksel bir sistem bulunduðu yönündekiþiyi teorik bir fikre sevketmesi yanýndainsanlarýn zamanla ilgili iþlerini düzenle-meleri hususunda sistemin pratik yararý-na da dikkat çekilmektedir. Kur’an’da birtam gün -namaz vakitleriyle de iliþkilen-dirilerek- sabah (en-Nûr 24/58), öðle (er-Rûm 30/18), gün ortasý (el-Bakara 2/238),ikindi (el-Asr 103/1), akþam (er-Rûm 30/17), yatsý (en-Nûr 24/58), sabah ve akþam(el-Ýnsân 76/25) gibi zaman dilimlerine ay-rýlýr. Bazý âyetlerde fecir (el-Fecr 89/1), kuþ-luk vakti (ed-Duhâ 93/1), asýr (el-Asr 103/1)örnekleriyle zamana yemin edilmesi onundeðerine iþarettir. Hilâlin ilk doðuþu yenibir ayýn veya yýlýn baþlangýcýný göstermek-te olup ramazan orucu (el-Bakara 2/185)ve hac (el-Bakara 2/189) gibi her yýl tek-rarlanan bazý ibadetlerin ve diðer uygula-malarýn özel zamanlarýný tayin bakýmýn-dan görülmesi önem taþýr. Aylarýn sayýsýAllah tarafýndan on iki olarak tesbit edil-miþtir; bunlardan dördü haram aylardýr(et-Tevbe 9/36). Kur’an’da yalnýz ramaza-nýn adý geçer (el-Bakara 2/185), ayrýca de-ðiþik ifadelerle bazý zamanlarýn özel deðertaþýdýðýna iþaret edilir. Müslümanlar içinbütün zamanlarýn en deðerlisi Kur’an’ýnindirildiði, bin aydan daha hayýrlý olan (el-Kadr 97/1-5) Kadir gecesidir.

Ýslâm Düþüncesinde Zaman. Kelâm ge-leneðinde ilk dönemlerden itibaren geliþ-tirilen atomculuk sadece cismin deðil ha-reket, mekân ve zamanýn da atomistik birperspektiften tanýmlanmasý sonucunu ge-tirmiþ ve genellikle süreksizlik üzerine ku-rulu bir kâinat anlayýþýný desteklemiþtir.Bir araz olarak hareketin hareket eden cis-

Page 3: Tâcü l-£arûs, · 111 neli, klasik düzende sivri kemerli niþlidir. Ayna kýsmý ile iki yanýna tas yuvalarý yer-leþtirilmiþ basit musluk aynasýndan mey-dana gelir

113

reketle özdeþleþtirenler ve nihayet zama-nýn hareketten baðýmsýz bir cevher oldu-ðunu ve dehr denilen ezelî mutlak bir var-lýðýnýn bulunduðunu savunanlarýn argü-manlarý Ýbn Sînâ tarafýndan ilmî bir dira-yetle ele alýnýp eleþtirilir. Bu görüþlerin ÝbnSînâ öncesi Ýslâm kelâmý ve felsefesindeaz çok karþýlýklarýnýn bulunduðu hususudikkat çekmektedir. Ýbn Sînâ “bâtýl akým-lar” diye nitelediði bu görüþlere karþý ken-di zaman anlayýþýný Aristo’nun argüman-larýný izleyerek ortaya koyar. Ona göre ha-reket eden nesnelerin hýz ve mesafe de-ðiþkenlerine göre birbirine nisbetle farklýkonumlara sahip oluþu insan zihninde ön-celik-sonralýk fikrinin, dolayýsýyla ölçü veyasayý kavramýnýn meydana gelmesini sað-lar. Filozofun bu aþamada çözmek istedi-ði problem, söz konusu ölçünün mesafe-nin mi hareket eden nesnenin mi yoksamutlak anlamda hareketin mi ölçüsü oldu-ðudur. Bazý tahlillerin ardýndan bu seçe-neklerin her üçünden farklý þöyle bir za-man tanýmýna ulaþýr: “Zaman önce ve son-ra gelen diye bölünebilen hareketin sayýsý-dýr.” Tanýmdaki “önce gelen” ve “sonra ge-len” ifadelerinin zaman bakýmýndan deðilmesafe bakýmýndan olduðunu filozof özel-likle tasrih eder (eþ-Þifâß e¹-ªabî£iyyât [1],s. 157). Ýbn Sînâ’ya göre zamana ait bilfiilvarlýðýn bilgisine onun kesintisiz olmasýy-la ulaþýlabilir. Bilfiil varlýðýnýn kesintisiz ol-masýna karþýlýk yine de adýna an denilenbir kesenden söz edilmektedir. Ancak za-manýn kendisine kýyasla anýn bilfiil varlýðýkabul edilemez; an sadece vehmin tasar-ladýðý bir birimdir. Ayrýca vehim aný yinezamanýn kesintisiz süreci içinde var say-maktadýr. Eðer zaman -kelâmcýlarýn dedi-ði gibi- durmadan var ve yok edilen anla-rýn atomistik bir diziliþi veya toplamý þek-linde düþünülürse zamanýn kesintisiz aký-þýndan söz edilemez. Oysa hareketin ka-tedilen mesafe açýsýndan önce ve sonrakategorilerine göre ölçülmesini mümkünkýlan þey zamanýn mahiyetindeki kesinti-sizliktir. Ýbn Sînâ fizik alanýndaki zaman-la dehr ve sermed dediði mutlak zamanýözenle birbirinden ayýrýr. Fiziksel varlýkla-rýn “zamanda” olmasýna, yani zaman ta-rafýndan kuþatýlmasýna mukabil metafi-zik varlýklar “zamanla birlikte” ve “mutlakzamanýn sürekliliði” ile beraberlik iliþkisiiçindedir. Bu iliþki dehr adýný alýrken dehride kuþatan, gerek zamanda olmak gerek-se hareketin ilkesi olmak bakýmýndan za-manla birlikte bulunmaktan tamamen ba-ðýmsýz durumdaki mutlak varlýðýn sürekli-liði için sermed kelimesi kullanýlýr (a.g.e.,

s. 171-172). Daha açýk bir ifadeyle evvelin(Tanrý) gök akýllarýna veya feleðe olan nis-beti zaman açýsýndan ölçülebilir bir nisbetdeðil deðiþmez ve sürekli olanlarýn (ebe-diyyât) birbirine nisbetidir. Deðiþmeyenindeðiþen zamana nisbetine dehr, deðiþ-meyenin deðiþmeyene nisbetine sermeddenmelidir (et-Ta£lîšåt, s. 43). Fahreddiner-Râzî, son tahlilde Eflâtuncu bulduðu buterminolojiyi Ýbn Sînâ’nýn £Uyûnü’l-¼ik-me’sine yazdýðý þerhte, “Deðiþenin deði-þene nisbeti zaman, deðiþmeyenin deði-þene nisbeti dehr ve deðiþmeyenin deðiþ-meyene nisbeti sermeddir” þeklinde for-mülleþtirmektedir. Râzî’ye göre Aristocugörüþü izleyenler, zaman problemi ko-nusunda çýkmaza sürüklenmekten ancak“imam Eflâtun ekolü”nün söz konusu ser-med, dehr ve zaman ayýrýmýna dayalý gö-rüþüne müracaatla kurtulabilirler (Þer¼u£Uyûni’l-¼ikme, II, 146, 148).

Ýbn Sînâ’nýn ontolojisindeki ana fikirler-den birini, varlýk bakýmýndan kadîm ola-nýn yalnýzca kendisiyle zorunlu varlýk (vâ-cibü’l-vücûd bi-zâtihî / Tanrý) olduðu tezi teþ-kil etmektedir. Bu da âlemin varlýk baký-mýndan kýdeminden kesinlikle söz edile-meyeceði anlamýna gelir. Zaman bakýmýn-dan kadîm olmak ise dedenin torundanönce gelmesi gibi zamanda meydana ge-len bir varlýðýn yine zamanda var olan birbaþkasýndan önce gelmesi demektir. Âle-mi önceleyen bir zamandan söz edileme-yeceði için âlemin neye göre kadîm oldu-ðu sorusu sistemin mantýðý bakýmýndananlamsýzdýr. Çünkü Ýbn Sînâ sistemindefiziksel zaman cisim-mekân (mesafe)-ha-reket üçlüsüyle baðlantýlý olarak kavran-dýðýndan zamaný hareket, hareketi fizik-sel muharrik sebep, âlemi de varlýk vericiilk ilke (Tanrý) öncelemelidir. Bu durumdakesintisiz biçimde varlýk verilen âlemin,dolayýsýyla hareket ve zamanýn süreklili-ðinden bahsetmek mümkündür. Ancakbu süreklilik materyalizmde olduðu gibiâlem, hareket ve zamanýn bizâtihî kendi-sinden kaynaklanmayýp ilk ilkenin kesinti-siz varlýk vermesinin eseridir. Bu sebeplekýdem fikri bakýmýndan Ýbn Sînâ’nýn vur-gulamak istediði ana fikir yaratmanýn eze-lî yani sürekli olduðudur. Filozofa göre Al-lah’ýn varlýk vermesine bir baþlangýç tayineden kelâmcýlarýn görüþü, bu baþlangýç-tan önce Allah’a eylemsizlik (ta‘tîl) nisbetetme anlamý taþýdýðý için teolojik bakým-dan kesinlikle yanlýþtýr (geniþ bilgi için bk.Kutluer, s. 97-104).

Fahreddin er-Râzî’nin düþünce kaynak-larýndan biri olan Ebü’l-Berekât el-Bað-

lanmýþ olacaktýr. Kindî cisim, hareket vezamanýn birbirinden ayrý düþünülememe-si fikrinden hareket eden bu argümanlayetinmez; zamanýn bilfiil sonsuz olamaya-caðýný bizzat zamanýn niceliksel mahiyetiüzerinden de kanýtlamaya giriþir. Buna gö-re sonsuz süre hiçbir zaman katedileme-yeceðinden sonsuz zaman kavramý ken-di içinde çeliþiktir. Kindî, “bitiþik nicelik”(el-kemmiyetü’l-muttasýla) yahut sayý olarakkavradýðý zamanýn an denilen birimlerdenmeydana geldiðini düþünmektedir; bunagöre her bir an geçmiþin sonu ile gelece-ðin baþlangýcýný birbirine bitiþtiren bir hal-kadýr; bu da zamanýn daima baþlayýp bi-ten sonlu dilimlerden oluþtuðu anlamýnagelir. Sonlu dilimlerin sonsuz bir dizi mey-dana getirdiði iddiasý ise kendi içinde çe-liþiktir (Resâßil, I, 117-122).

Ýhvân-ý Safâ’ya ait Resâßil’in cismanî-ta-biî meselelere ayrýlan II. cildinin ilk risâle-sinde madde, sûret, hareket, zaman vemekân konularý ele alýnmýþtýr. Burada Ýh-vân-ý Safâ zaman için “saat, gün, ay ve yýl-larýn geçiþi, gökküre hareketlerinin yine-lenen sayýsý, gökküre hareketlerince sayý-lan süre” gibi yaygýn tanýmlarý aktarmak-ta ve bunlara dayalý iki farklý ontolojik yak-laþýmdan söz etmektedir. Ýlkine göre geç-miþ zaman geçtiði için, gelecek zaman dahenüz gelmediði için yok hükmündedir;þu halde zaman gerçek bir varlýða sahipdeðildir. Ýkinci yaklaþým, yirmi dört saat-lik zamanýn bütün dilimlerinin yerküreninfarklý boylamlarýnda daima gerçek olarakyaþandýðý, dolayýsýyla zamanýn sürekli varolduðu tezine dayanýr. Ýhvân-ý Safâ’nýn Bat-lamyus astronomisiyle destekleyerek be-nimsediði görüþ budur. Onlara göre tekve çift sayýlar, tam ve kesirli sayýlarla bir-lik, onluk, yüzlük, binlik gibi sayýlarýn insanzihninde tümel bir sayý kavramý doðurma-sý gibi gece ve gündüzün dünya çevresin-de sürekli peþpeþe gelip gitmesi de zihin-de mutlak bir zaman formu oluþturur (Re-sâßil, II, 17-18).

Ýslâm’ýn klasik çaðýnda zaman kavramýhakkýnda bilinen Aristocu ana fikirlerinArapça felsefe dilinde açýklýk ve geniþlik ka-zanmasý Ýbn Sînâ sayesinde gerçekleþmiþ-tir. Ýbn Sînâ, es-Semâßü’¹-¹abî£î adlý ese-rinde zaman meselesini Aristo’nun Physi-ca’sýyla ayný denilebilecek bir çerçevedeele almýþtýr. Filozof önce zamanýn varlýðý-na felsefî tartýþmalarý hatýrlatýr. Bu çer-çevede zamanýn bilfiil varlýðýný inkâr edenþüpheci görüþler, onun bir arazdan iba-ret bulunduðunu düþünenler, zamaný ve-himdeki bir izlenim sayanlar, zamaný ha-

ZAMAN

44. CÝLT 2. FASÝKÜL (271) 2. Forma / 2. Kontrol16 Eylül 2013

Page 4: Tâcü l-£arûs, · 111 neli, klasik düzende sivri kemerli niþlidir. Ayna kýsmý ile iki yanýna tas yuvalarý yer-leþtirilmiþ basit musluk aynasýndan mey-dana gelir

114

ZAMAN

resi diðerine nisbetle farklýdýr. Meselâ -ogünkü telakkiye göre- güneþ dönüþünü biryýlda, Satürn otuz yýlda, Jüpiter on iki yýl-da, sabit yýldýzlar feleði ise 36.000 yýldatamamlar. Bu durumda güneþin hareke-tinin diðerlerine oraný sýrasýyla 1/30, 1/12,1/36.000 gibi sonlu sayýlarda olmaktadýr.Oysa filozoflarca her bir gök cisminin ha-reketinin sonsuz olduðu ileri sürülmüþtür.Bu ise bir sonsuzun diðerinden daha fazlayahut daha az olduðunu ileri sürmek gi-bi bir çeliþki doðurmaktadýr (a.g.e., s. 20).Bu argümanýn kaynaðýnýn, De aeternita-te mundi contra Aristotelem adlý ese-rinde Aristo’ya karþý âlemin ezelî olamaya-caðý hususunda kanýtlar geliþtiren Yahyâen-Nahvî olduðu, anýlan eserin Simpliciustarafýndan Aristo’nun Physica’sýna yaz-dýðý þerhte iktibas edildiði ve en azýndanbazý kýsýmlarýnýn Ýslâm felsefe muhitine in-tikal ettiði bilinmektedir (Majid Fakhry, s.230; ayrýca bk. Davidson, LXXXIX/2 [1969],s. 359-362).

BÝBLÝYOGRAFYA :

et-Ta£rîfât, “zamân” md.; Tehânevî, Keþþâf, I,619-623; Eflâtun, Timaeus (trc. D. J. Zeyl, Plato:Complete Works içinde, nþr. J. M. Cooper), Indi-anapolis 1997, s. 1241-1243; Aristoteles, Physics(trc. R. P. Hardie – R. K. Gaye, The Complete Worksof Aristotle içinde, nþr. J. Barnes), Princeton 1991,I, 68-77; Kindî, Resâßil, I, 117-122; Ebû Bekir er-Râzî, Resâßil felsefiyye (nþr. P. Kraus), Kahire1939 ^ Beyrut 1402/1982, s. 304; Eþ‘arî, Ma-šålât (Ritter), s. 319; Ýhvân-ý Safâ, Resâßil, Bey-rut 1376/1957, II, 17-18; Ýbn Sînâ, eþ-Þifâß e¹-ªa-bî £iyyât (1), s. 148-173; a.mlf., et-Ta£lîšåt (nþr.Abdurrahman Bedevî), Bingazi 1972, s. 43; a.mlf.,Þer¼u Kitâbi E¦ûlûcyâ (nþr. Abdurrahman Be-devî, Aristo £inde’l-£Arab içinde), Küveyt 1978,s. 47; Gazzâlî, Filozoflarýn Tutarsýzlýðý (trc. Mah-mut Kaya – Hüseyin Sarýoðlu), Ýstanbul 2005,s. 20, 22, 32; Ebü’l-Berekât el-Baðdâdî, el-Mu£-teber fi’l-¼ikme, Haydarâbâd 1357 ^ Ýsfahan1373, II, 69-80; III, 39-41; Ýbn Meymûn, Delâle-tü’l-¼âßirîn (nþr. Hüseyin Atay), Ankara 1974, s.201-202; Fahreddin er-Râzî, Þer¼u £Uyûni’l-¼ik-me (nþr. Ahmed Hicâzî es-Sekka), Tahran 1415 h./1373 hþ., II, 145-149; Ýlhan Kutluer, Ýbn Sînâ On-tolojisinde Zorunlu Varlýk, Ýstanbul 2002, s. 97-104; Alâeddin Abdülmüteâl, Ta½avvuru Ýbn Sînâli’z-zamân ve u½ûlühü’l-Yûnâniyye, Ýskende-riye 2002, s. 245-260; Majid Fakhry, A Historyof Islamic Philosophy, New York 2004, s. 230;Francis E. Peters, Antik Yunan Felsefesi Terim-leri Sözlüðü (trc. Hakký Hünler), Ýstanbul 2004,s. 188-191; Faiz Kalýn, Felsefe ve Bilim Iþýðýn-da Kur’ân’da Zaman Kavramý, Ýstanbul 2005,tür.yer.; Herbert A. Davidson, “John Philoponusas a Source of Medieval Islamic and Jewish Pro-ofs of Creation”, JAOS, LXXXIX/2 (1969), s. 357-391; D. Mallet, “Zaman”, EI 2 (Ýng.), XI, 434-438;J. K. Choksy, “Zurvanism”, Encyclopedia of Re-ligion (ed. L. Jones), Detroit 2005, XIV, 10011-10015; G. Böwering, “Time”, Encyclopaedia ofthe Qurßån (nþr. J. D. McAuliffe), Leiden 2006, V,278-290.

ÿÝlhan Kutluer

– —ZAMAN AÞIMI

Bir hakkýn kazanýlmasýný saðlayanveya dava edilmesini önleyen

belli bir sürenin geçmesini ifade edenfýkýh / hukuk terimi.

˜ ™

Klasik fýkýh literatüründe zaman aþýmý(mürûr-ý zamân) kavramý “bir þeyin üzerin-den uzun zaman geçmesi ve eskide kal-masý” anlamýndaki tekadüm kelimesiylekarþýlanýr. Bir þeyi elinde bulundurma veona el koymayý ifade eden hiyâze kelime-si, zaman aþýmýnýn bir unsuru olmakla bir-likte Mâlikî mezhebi literatüründe zamanaþýmý anlamýnda terimleþmiþtir. Mecel-le’de mürûrüzaman ve tekadüm-i zamaneþ anlamlý olarak kullanýlýr. Mürûruzaman,hukuk terimi olarak bir hakkýn kazanýlma-sýný saðlayan veya dava edilmesini önle-yen belli bir sürenin geçmesini ifade eder.Hukuk sistemlerinde bir iþlem veya eyle-min üzerinden belli bir zamanýn geçmesi,eþya hukukunda bir hakkýn kazanýlmasý-na imkân verdiði gibi borçlar ve ceza hu-kukunda bir hakkýn kaybedilmesine de yolaçabilmektedir.

Kur’an’da zaman aþýmýyla ilgili açýk birhüküm mevcut olmayýp haksýzlýðýn önlen-mesi, hakkýn ve adaletin saðlanmasý, mal-larýn haksýz sebeplerle yenmemesi gibi bukonuda dolaylý düzenleme sayýlabilecekilkeler vardýr. Sünnette ise, “Kim bir þeyion yýl süreyle elinde bulundurursa o þeyonundur” þeklinde (Sahnûn, XIII, 192)mürsel bir hadis mevcuttur. Uygulamadaortaya çýkan ihtiyaçlara paralel olarak za-man aþýmýnýn haklarýn kazanýlmasýna vekaybedilmesine etkisi fýkýhta gündemegelmiþ, doktrinde, fetvada ve örfî hukuk-larda bazý temel yaklaþýmlar belirginleþ-meye baþlamýþtýr. Çünkü imkân bulundu-ðu halde bir hakkýn uzun süre aranma-masý, gereðinin yapýlmamasý veya ispatedilmemesi onun yokluðuna karîne teþkileder; ayrýca mahkemelerin çok gerilerdekalmýþ, ispatý ve aydýnlatýlmasý zorlaþmýþdavalarla meþgul edilmemesi de gerekir.Olaylar üzerinden geçen zaman uzadýkçayargýlama zorluklarýnýn yaný sýra sahtekâr-lýk ve þüphecilik de artar. Hem bunu ön-lemek hem de insanlarý haklarýný zama-nýnda aramaya teþvik etmek gerekir (ÝbnÂbidîn, V, 421-422; Mustafa Ahmed ez-Zerka, I, 109, 243). Bu gerekçelerle tatbi-katta zaman aþýmýný göz önünde bulun-durmanýn gerektiði yeni durumlar ortayaçýkmýþ; bunun sonucunda klasik dönem-den itibaren fýkýh kitaplarýnýn yargýlamave ceza hukuku alanlarý ile eþya hukuku-

dâdî, Ýbn Sînâ’nýn fiziksel zaman anlayýþýnýesaslý bir eleþtiriye tâbi tutmuþtur. Aris-tocu geleneðin “hareketin ölçüsü” þeklin-deki zaman tanýmýný reddeden Ebü’l-Be-rekât, Meþþâîlik’teki yaklaþýmýn aksine zi-hindeki varlýðý bakýmýndan zamanýn hare-ketten önce geldiðini, yani hareket olma-sa da zaman tasavvurunun zihinde mev-cut olabildiðini, nitekim hareketi kavraya-bilmek için öncelik ve sonralýk fikrine sa-hip olmak gerektiðini ileri sürmüþtür. Bu-na göre hareketler imkân ve fiil olarak an-cak zaman içinde düþünülebilir; yine ha-reketler ancak zaman içinde birliktelik, ön-celik ve sonralýk yönünden ayný veya farklýhýzlara sahip olur (el-Mu£teber fi’l-¼ikme,II, 72). Ebü’l-Berekât eserinin metafizikbölümünde zamanýn akýlda apriori olarakkavrandýðýný, ister yaratýcý ister yaratýlmýþolsun hiçbir varlýðýn zamansýz tasavvuredilemeyeceðini ileri sürer. Yaratýcýnýn za-mandan münezzeh olduðunu savunanlarzamaný hareketin ölçüsü saydýklarý için as-lýnda O’nu hareketten münezzeh kýlmakistemiþlerdir. Oysa her mevcudun varlýðýzamandadýr; zamanda olmayan tasavvuredilemez. Yaratýcýyý zamandan münezzehgörenler O’nun dehr ve sermedde bulun-duðunu, hatta bizzat dehr ve sermed ol-duðunu ileri sürmektedir. Dehr ve sermedile kastedilen hareketten baðýmsýz sürek-lilik ise kelimeleri deðiþtirmek kavramsalgerçekliði deðiþtirmeye yetmiyor demek-tir (a.g.e., III, 40-41).

Gazzâlî’nin Aristocu-Ýbn Sînâcý zamananlayýþýna karþý filozoflara yönelttiði, Ýslâmdüþünce tarihinde derin etkiler býrakaneleþtiriler farklý baðlamda kýdem kelimesiçerçevesinde þekillenmiþtir. Gazzâlî’ye gö-re filozoflarýn hareketin ölçüsünden ibaretolan zamaný zorunlu olarak kadîm sayma-larý onlarý hareketin ve dolayýsýyla âleminkýdemini kabule sevketmiþtir. Ýbn Sînâ me-tafiziðindeki ilk ilkenin varlýk verme faali-yetinin sürekliliði telakkisini, âlemin yara-týlmamýþlýðýný îmâ ettiði gerekçesiyle âle-min kýdemi kavramý altýnda yeniden elealan Gazzâlî, âlemin yoklukla öncelendiðidüþüncesine fiziksel zamanýn da bir baþ-langýcý olduðu fikrini ilâve eder. Buna gö-re âlemin baþlangýçtaki var oluþundan ön-ce henüz fiziksel zaman yoktu; dolayýsýy-la zaman ve müddet yaratýlmýþtýr (Filozof-larýn Tutarsýzlýðý, s. 22, 32). Zamanýn ezelîolmadýðýna dair Gazzâlî’nin ileri sürdüðüdikkat çekici delillerden biri adýný verme-den filozoflarýn hasýmlarý saydýðý bir kay-naktan aktarmadýr. Buna göre gök cisim-lerinden her birinin gözlemlenen dönüþ sü-