26
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44 http://efdergi.yyu.edu.tr TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDA GEZİ- GÖZLEM, ARAŞTIRMA ve DİNLEME YOLUYLA ÖĞRENME Yrd. Doç. Dr. Kemal EROL Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü [email protected] ÖZET Türkiye'de çocuk edebiyatının gelişmesi, bu alanda Batı’dan örneklerin çevirisiyle başlar. Tanzimat'tan (1839) önce sözlü edebiyat türü hakimdi. Bunlardan masal, bilmece, tekerleme, atasözleri, Karagöz ve Meddah biçimleri çocukların eğitim ve eğlencesine sunulurdu. Bu yönüyle Tanzimat döneminin bizde çocuk edebiyatının da başlangıcı olduğu söylenebilir. Aynı dönem yazarlarından Şinasi (1826-1871), Recaizâde Ekrem (1847-1914) ve Ahmet Mithat (1844-1912) tarafından Fransızca’dan çevrilen şiirler ve fabller edebiyatımızda ilk çocuk kitapları olarak kabul edilir. Asıl 1960’tan sonra çocuk kitaplarında gelişme görülür. Rıfat Ilgaz (1911-1993), Mehmet Seyda (1919-1986), Gülten Dayıoğlu (d.1935) ve Talip Apaydın (d.1926) bu dönem çocuk edebiyatı yazarlarından bir kaçıdır . Toprağa Basınca (1966), Dağdaki Kaynak (1981), Merdiven (1985), Biz Varız (1998) çocuk romanları ile Çalgıcı Recep (1970), O Güzel İnsanlar (1978), Aloo Çocuklar (1979), Yangın (1981), Elif Kızın Elleri (1981), Hem Uzak Hem Yakın (1985) adlı çocuk kitapları, Köy Enstitülü öğretmen yazar Talip Apaydın’ın çocuk ve gençlik edebiyatını oluşturur. Adı geçen eserler, gençlere yol gösterme, onları bilgilendirme ve geleceğe hazırlama amacıyla kurgulanmıştır. Bu çalışma ise, söz konusu eserlerde çocukların anlama ve öğrenmelerini doğrudan etkileyen yöntemleri araştırmayı hedeflemektedir. Anahtar Sözcükler: Talip Apaydın, çocuk romanları, öykü, öğrenme, gezi-gözlem, araştırma, dinleme LEARNING BY MEANS OF TOUR, OBSERVATİON, RESEARCH AND LISTENING IN TALİP APAYDIN'S JUVENILE FICTIONS ABSTRACT The development of children literature in Turkey begins with interpreting the West’s examples in this area. Before Tanzimat (administrative reforms (1839)), oral literature was dominant. Among these, the forms of tales, puzzles, tongue twisters, proverbs, Karagöz and Meddah were presented to children’s education and entertainment. In this way, it can be said that Tanzimat period is also the beginning of our children literature. In fact, the development in children’s literature begin after 1960. Rıfat Ilgaz (1911-1993), Mehmet Seyda (1919-1986), Gülten Dayıoğlu (d. 1935) ve Talip Apaydın (d.1926) are some of the children’s literature authors of this period. With children novels , Toprağa Basınca (1966), Dağdaki Kaynak (1981), Merdiven (1985), Biz Varız (1998) and the children’s books such as, Çalgıcı Recep ((1970), O Güzel İnsanlar (1978), Aloo Çocuklar (1979), Yangın (1981), Elif Kızın Elleri (1981), Hem Uzak Hem Yakın (1985) form the author’s, Talip Apaydın, childhood and adolescent literature period. The books mentioned above are prepared (written) to direct, inform and have children ready for their future. Whereas This study aims to investigate the methods that directly effect the children’s comprehending and learning in the works in guestion. Key Words: Talip Apaydın, learning, story, childs’ novels, tour, observation, searching

TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

  • Upload
    others

  • View
    10

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44

http://efdergi.yyu.edu.tr

TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDA

GEZİ- GÖZLEM, ARAŞTIRMA ve DİNLEME YOLUYLA ÖĞRENME

Yrd. Doç. Dr. Kemal EROL

Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü

[email protected]

ÖZET

Türkiye'de çocuk edebiyatının gelişmesi, bu alanda Batı’dan örneklerin çevirisiyle başlar.

Tanzimat'tan (1839) önce sözlü edebiyat türü hakimdi. Bunlardan masal, bilmece, tekerleme, atasözleri,

Karagöz ve Meddah biçimleri çocukların eğitim ve eğlencesine sunulurdu. Bu yönüyle Tanzimat

döneminin bizde çocuk edebiyatının da başlangıcı olduğu söylenebilir. Aynı dönem yazarlarından Şinasi

(1826-1871), Recaizâde Ekrem (1847-1914) ve Ahmet Mithat (1844-1912) tarafından Fransızca’dan

çevrilen şiirler ve fabller edebiyatımızda ilk çocuk kitapları olarak kabul edilir. Asıl 1960’tan sonra çocuk

kitaplarında gelişme görülür. Rıfat Ilgaz (1911-1993), Mehmet Seyda (1919-1986), Gülten Dayıoğlu

(d.1935) ve Talip Apaydın (d.1926) bu dönem çocuk edebiyatı yazarlarından bir kaçıdır.

Toprağa Basınca (1966), Dağdaki Kaynak (1981), Merdiven (1985), Biz Varız (1998) çocuk

romanları ile Çalgıcı Recep (1970), O Güzel İnsanlar (1978), Aloo Çocuklar (1979), Yangın (1981), Elif

Kızın Elleri (1981), Hem Uzak Hem Yakın (1985) adlı çocuk kitapları, Köy Enstitülü öğretmen yazar

Talip Apaydın’ın çocuk ve gençlik edebiyatını oluşturur. Adı geçen eserler, gençlere yol gösterme, onları

bilgilendirme ve geleceğe hazırlama amacıyla kurgulanmıştır. Bu çalışma ise, söz konusu eserlerde

çocukların anlama ve öğrenmelerini doğrudan etkileyen yöntemleri araştırmayı hedeflemektedir.

Anahtar Sözcükler: Talip Apaydın, çocuk romanları, öykü, öğrenme, gezi-gözlem, araştırma, dinleme

LEARNING BY MEANS OF TOUR, OBSERVATİON, RESEARCH AND LISTENING

IN TALİP APAYDIN'S JUVENILE FICTIONS

ABSTRACT

The development of children literature in Turkey begins with interpreting the West’s examples in this area.

Before Tanzimat (administrative reforms (1839)), oral literature was dominant. Among these, the forms of tales,

puzzles, tongue twisters, proverbs, Karagöz and Meddah were presented to children’s education and entertainment. In

this way, it can be said that Tanzimat period is also the beginning of our children literature. In fact, the development

in children’s literature begin after 1960. Rıfat Ilgaz (1911-1993), Mehmet Seyda (1919-1986), Gülten Dayıoğlu (d.

1935) ve Talip Apaydın (d.1926) are some of the children’s literature authors of this period.

With children novels , Toprağa Basınca (1966), Dağdaki Kaynak (1981), Merdiven (1985), Biz Varız

(1998) and the children’s books such as, Çalgıcı Recep ((1970), O Güzel İnsanlar (1978), Aloo Çocuklar (1979),

Yangın (1981), Elif Kızın Elleri (1981), Hem Uzak Hem Yakın (1985) form the author’s, Talip Apaydın, childhood

and adolescent literature period. The books mentioned above are prepared (written) to direct, inform and have

children ready for their future. Whereas This study aims to investigate the methods that directly effect the children’s

comprehending and learning in the works in guestion.

Key Words: Talip Apaydın, learning, story, childs’ novels, tour, observation, searching

Page 2: TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44

http://efdergi.yyu.edu.tr

20

GİRİŞ

İnsanoğlu, doğuştan itibaren yaşamını sürdürebilmek ve bunun gereklerini

yerine getirebilmek için birtakım davaranışlar kazanmak zorunluluğunu hissetmiştir.

Nitekim insan davranışlarının tamamına yakını öğrenilmiş kurallardır. Tam anlamıyla

biyolojik bir organizma olarak dünyaya gelen bir bebek, açlık veya susuzluğunun

giderilmesi yolunda bazı tepkiler gösterir. Başlangıçta ağlamak veya el kol hareketleri

gibi bilinçli olmayan davranışlar, çocuğun bu ihtiyacının karşılanmasında rol

oynayacaksa zamanla aynı iş için çocuğun benzer bir tepki göstermesini sağlayacaktır.

İşte bu, belki de insanın ilk olarak edindiği bir öğrenmedir. Bebeklik aşamasında

başlayan bu öğrenme süreci, insanın yaşamı boyunca sürüp gidecektir. “İnsanlık

tarihinde, eğitim kadar eski, ikinci bir faaliyet biçimi gösterilemez. O, insanla ilgili

temel bir dokudur” (Akyüz, 1991, s.13) ve süreklidir. Biyolojik bir organizma olarak

içine doğduğu kültürel uyarıcılar bütünüyle sürekli etkileşim halinde olan insan, kültürel

çevresiyle ilişkileri neticesinde yeni yeni davranışlar kazanır. Birey açısından

“sosyalleşme”, “kültürlenme”; cemiyet açısından ise “sosyalleştirme”, “kültürleme”

süreci kesintisiz devam eder (Tekin,1993, s.2). Bireyin yaşamını idame ettirmesinde ve

toplumlararası rekabetin de yaşanabilmesinde kaçınılmaz bir zorunluluk olan eğitim ve

öğretim süreci, pek çok kurum ve çeşitli yöntemler aracılığıyla sürdürülür. Bu araçlar,

toplumun belli yaş grubuna ait kesimlerine göre farklılık göstermektedir. Her toplumun

edebiyatında olduğu gibi bizim edebiyatımızda da çocukların ve gençlerin eğitiminde

değişik edebî türlerden ve öğretim metotlarından yararlanılmaktadır. Bu da çocuğa

öğrenme, araştırma ve inceleme isteği kazandıran; duygu ve düşünce dünyasını

zenginleştiren bütün verimlerden müteşekkil çocuk edebiyatıdır.

Çocuk Edebiyatı amaç kapsam ve önem bakımından konu ile ilgili pek çok yazar

tarafından benzer ifadelerle tanımlanmıştır. Kimine göre “çocukların anlayacağı,

hoşlanıp yararlanacağı biçimde hazırlanan, çocukların hayal gücünü zenginleştiren ve

eğitimlerine yardımcı olan bir edebiyattır” (Tuncer, Yardımcı, 2000, s.17), kimine göre

de “çocukların büyüme ve gelişmelerine, hayal, duygu, düşünce ve duyarlıklarına,

zevklerine, eğitilirken eğlenmelerine katkıda bulunmak amacı ile gerçekleştirilen

çocuksu bir edebiyattır” (Şirin, 1994, s.9). Bu edebiyatın kapsamında yazılı türlerin

başını ninni, mani, bilmece, tekerleme, masal, fabl, destan, efsane, türkü-şarkı, hikâye,

roman, şiir, fıkra, anı, günlük, gezi yazıları, çizgi film, tiyarro, biyografi, tabiat ve fen

Page 3: TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44

http://efdergi.yyu.edu.tr

21

olaylarını anlatan eserler çekmektedir. Buna göre, çoçuk edebiyatını, çocuk eğitim ve

öğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

yanlış olmaz. Buna karşın, çocuk yaşını geçkin ergenlik dönemindeki gençlerin

okuduğu eserler macera hikâye ve roman ağırlıklıdır. Gençler realist olaylardan, sert

hareketlerden ve ürpertici tehlikelerden hoşlanırlar. Bilhassa genç kız çocukları

Pollyanna hissi hikâye ve romanlara eğilimlidirler (Baymur, Demiray; 1961, s.96)

A. Ferhan Oğuzkan, Çocuk Edebiyatı adlı kitabında çocuklara yönelik eserleri

değerlendirirken tespitlerini bir deneysel psikolog olarak Profesör Özbaydar’ın konu ile

ilgili görüşlerine dayandırmaktadır. Özbaydar’a göre bu tür kitaplar, çocukların hayal

âlemlerinin uyarılmasında ve canlanmasında etkilidir. Ayrıca çocuk, duygusal boşalma

ihtiyacını en kolay kitaplarla tatmin etmektedir. Burada çocuk cesaret, iyilik,

kahramanlık, güçlükleri yenme gibi olumlu yönlerde duygusal boşalmasını

yapabilmektedir. (Oğuzkan, 2001, s.388). Apaydın’ın da çocuklara yönelik yazdığı

roman, öykü ve masal gibi edebî türlerde aynı görüş ve düşüncelerle belli öğretim

yöntemlerini kullanarak çocuklara bir düzey kazandırmaya çalıştığı görülmektedir.

Biz Varız, 10-15 yaşlarda beş arkadaşın uzay boşluğu ve uzaylılar hakkında

kurdukları düşün romanıdır. “İnsanoğlunun başarılı olmasını gerekli kılan temel sebep

nedir?” sorusu, çocukların cevabını aradıkları asıl soruyu oluşturur. Romanların,

didaktik yönü ağır basan birer eser olması bakımından pek çok alanda aydınlatıcı

olduğu söylenebilir. Çocuklar, içinde yaşadıkları ancak insanları hiç de mutlu olmayan

kendi dünyaları ile düşünü kurdukları medenî dünya arasında mukayese yoluyla bir

sonuca varırlar. Amaç, kendi dünyalarının eksik yanlarını tespit etmek ve buna çözüm

bulmaktır. Hakikatte, dünyayı hayal edilen huzurlu bir mekâna dönüştürmek vardır.

Daha çok bilim kurgu veya fantastik türüne uygun görünen bu romanlarda arzulanan

dünya resmedilmeye çalışılır. Derin yapıda okunan ise, eşitlikçi ve mureffeh bir dünya

tasavvurudur. Toprağa Basınca’da, “amacı olmayan kişinin çalışması da verimli olmaz”

fikri etrafında çocukların gelecekle ilgili bir hedef belirlemeleri istenir. Başka bir

romanın Merdiven adını taşıması, eğitimsiz ve dolayısıyla bilgisiz kimselerin kol

gücüyle hayatını idame ettiremeyeceği; geleceği garantiye almak için çıkılacak ilk

basamağın “okumak” olacağı fikrine dayanır. Çocukları aramaya, çevrelerini

incelemeye çağıran; onlarda köy ve doğa sevgisini geliştirmeyi amaç edinen Dağdaki

Kaynak’ta, “baktığını gör, gördüğünü de anla” fikrinden yola çıkarak içinde yaşanılan

Page 4: TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44

http://efdergi.yyu.edu.tr

22

dünyanın tanınması; toplumdaki sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel farkların

belirlenmesi ve buna bir çözüm yolunun bulunması istenmektedir.

Bu görüş ve düşüncelerle “çocuk kitapları” adı altında bir dizi eser veren

Apaydın’ın, eğitimden yoksun kalmış ya da yanlış bir eğitim modelinden geçmiş

toplumun önünü görmesi için işe, çocukları bilhassa okul ortamında eğitmekle

başlanması gerektiğine inandığı söylenebilir.

Okul ve Öğrenme İhtiyacı

Toplumların huzur ve refah düzeyi, sosyo kültürel ve sosyo-ekonomik düzeyiyle

doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle toplumu oluşturan bireylerin eğitim seviyeleri

önemsenir. “Uygar toplumlar, sosyal yaşamını sürdürebilmek için çeşitli kurumlar

geliştirmiştir. Eğitimin kurumlaşması için de okullar oluşturmuştur. Ancak bu olgu,

eğitim kavramını okulla sınırlandırmak anlamına gelmemektedir” (Varış,1978, s.10).

Öğrenme kavramının ilgili olduğu temel unsur davranıştır. Davranış değişimini

sağlayan faktörlerin başında okul ortamı gelmektedir. Sanat eğitimi de daha çok bu tür

kurumlarda verilmektedir. Nitekim “sanat beğenisi kazandırılmamış kişi, Talip

Apaynın’ın ifadesiyle “insana ve topluma kapalıdır. İnsancıl sıcaklıktan yoksuldur.

Kişiliğinde ister istemez büyük eksiklikler ve katılıklar taşır. İlgileri, davranışları ve

becerileri kısıtlıdır, donuktur” (Apaydın, 1995, s.34). Ancak eğitim süreci, yalnızca

okul ortamından ve burada elde edilen kazanımlarla sınırlı değildir. Organizmanın

yaptığı her türlü hareketi ifade eden davranış biçimleri (Tekin,1993) farklı ortamlarda

da edinilebilir. Öğrenme ve eğitim kavramlarının birbiriyle ilişkisi, şu tanımdan da

anlaşılabilir: “Öğrenme ya bir davranış değişikliğinin veya yeni bir davranışın oluşması;

eğitim ise, içinde yaşanılan toplumca arzu edilen davranışların bireylerde oluşturulması

sürecidir” (Çilenti,1988,s.13). Okul dışında ve bir öğretici olmadan da gerçekleşen

pekçok öğrenme, bireyin toplumsal ve kültürel çevresiyle etkileşimi sonucu açığa çıkar.

Bunların başında gezi, gözlem, dinleme, araştırma-inceleme, karşılaştırma, tartışma,

örnek gösterme, folklorik unsurlardan yararlanma ve sunuş gibi öğrenme yöntemleri

gelmektedir.

Page 5: TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44

http://efdergi.yyu.edu.tr

23

Gezi Gözlem Yöntemi

İnceleme amaçlı sağlanan öğrenme yöntemi, “öğretimde gözlem”dir. “Belli

eğitsel amaçları gerçekleştirmek için herhangi bir olay ya da varlığı, önceden

hazırlanmış bir plân çerçevesinde incelemek” (Büyükaragöz;Çivi,1997,s.99) demektir.

Gezi- gözlem ise, varlıkları gerçek tabiî ortam ve şartları içinde görmek ve anlamaktır.

Bu yöntem, “önceden saptanan belli özellikleri öğrencilere kazandırmaya çalışan okul

gibi maksatlı öğretim kurumları” (Tekin, 1993, s.7) laburatuvarlarının deney üzerindeki

inceleme çalışmasından farklıdır. “Gezi hikâye ve romanlarında, kişilerin yaşadıkları

olaylar serüven tarzında algılanır” (Tuncer, 2000, s. 144). Bu yöntemin önemi,

öğrencilerin hemen bütün duyu organlarını kullanmasına olanak tanıyacak, aktif

olmalarını sağlayacak, merak güdülerini tatmin edecek ve böylece problem çözme

becerilerini geliştirecek bir özelliği taşımasına dayanmaktadır. Gezi ve gözlem tekniği,

öğrencilerin yakın çevrelerini tanımaları, okulda kazandıkları teorik bilgiler ile gerçek

yaşam arasında ilişki kurmaları, belki de bilgileri gerçek kaynağından elde etmeleri

amacıyla kullanılmaktadır. Ülkemizde pek çok eğitimcinin, bilhassa 1940 kuşağı Köy

Enstitüsü çıkışlı öğretmenlerin çocuk eğitiminde başvurduğu gezi gözlem metodunun,

çocuklarda var olan araştırma, bulma ve tanıma eğiliminin gelişmesine hizmet ettiği

söylenebilir. Nitekim çocuk, daha çok gözlem yoluyla varlık ve olayları kendi tabiî

ortamlarında plânlı ve amaçlı olarak inceleme ve tanıma olanağını bulabilmektedir.

Öğretimde daha fazla duyuyu etkileyen bir metod olarak tanınan bu teknik, öğrenmeyi

kitaba bağımlılıktan ve sınıf atmosferinden kurtarmakta, bilginin daha kalıcı olmasını

sağlamaktadır. Gözlemi, dikkatin dış dünyadaki olay ve varlıklara yönelmesi olarak

tanımlayan psikoloji bilimine göre de gözleme katılan duyu organlarının fazlalığı

nispetinde öğrenme yaşantısının kalıcılık oranı artmaktadır.

Bir toplumun her bakımdan gelişmesinde ve kalkınmasında, insanın herhangi bir

alanda yetiştirilerek biçimlendirilmesinde eğitimin oynadığı rolün önemi yadsınamaz.

Köy Enstitülerinde yetişmiş öğretmen kökenli öykü ve roman yazarlarının, çocuklara

dönük yapıtlarında eğitici yönü ağır basan teknikler kullandıkları gözlemlenmektedir.

Onlar, okulda verilen bilgileri, çocuklara yakın çevrelerinde gezi gözlem yaptırmakla

pekiştirmeyi ön görmektedirler. Ayrıca çocukların, herhangi bir alanda bilgi, beceri ve

deneyime sahip kimseleri dinleyerek eşya ve tabiat hakkında fikir edinmelerinin

önemine dikkar çekmektedirler.

Page 6: TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44

http://efdergi.yyu.edu.tr

24

Köy Enstitülü öğretmen ve yazarlardan biri olarak edebiyatımızda adını

duyuranTalip Apaydın’ın Toprağa Basınca, Dağdaki Kaynak, Merdiven, ve Biz Varız

adlı çocuk romanlarında teknik açıdan eğitsel ders gezileri olarak adlandırılan gözlem

metodunu sıklıkla kullandığı görülmektedir. Bu yöntemle öğrencilerin fabrika müze,

kütüphane, çeşitli resmi kurumlar, köy, dağ, orman, göl gibi yerlere götürülerek oralarda

doğrudan gözlem yapma fırsatının tanındığını, böylece onlara asıl kaynağından bilgi

edinmelerinin sağlandığı anlaşılmaktadır. Nitekim, çocuklar, yabancı mekânların

özelliklerini, doğal güzelliklerini, giyim kuşam ve yaşayış tarzlarını merak ederler.

Yabancı coğrafyalara özgü ilginç olaylar ve önemli uygarlıklar geziye ve gözleme

dayanan bu tür eserlerde dile getirilmektedir.

Dağdaki Kaynak, kentte yaşamakta olan üç çocuğun bir dağ köyüne

düzenledikleri gezi hikâye edilmektedir. Amaç, okul çağındaki çocukları araştırmaya,

öğrenmeye teşvik etmek; çevrelerini incelemeye yöneltmek; onlarda doğa sevgisini, köy

ve yurt sevgisini geliştirmektir. Talip Apaydın, Biz Varız’da çocukları uzay yolculuğuna

çıkararak özlemi duyulan gelişmiş medenî bir dünyayla tanıştırırken, onlara kendi

dünyalarının sorunlarını ve eksiklerini duyurmaktaydı. Dağdaki Kaynak’ta da kentli

çocukları yaz tatillerinde kırsal yörelere göndererek bir yandan köy-kent arasındaki

farklara dikkatlerini çekmekte, diğer yandan da doğayı daha iyi tanımaya ve yeraltı

zenginlik kaynaklarını anlamaya yönlendirmektedir. Çocuklar, tıpkı Kristof Kolomb’un

deniz ötesini merak edip sonuçta Amerika’yı keşfetmesi gibi dağların arkasında

bilinmedik bir şeylerin arayışındadırlar. On on iki yaşlarındaki Erkmen’le Aydın,

kentten babaları tarafından bu amaçla köye gönderilirler. Bu gezinin düşünülmesinde

öğretmenlerinin de payı büyüktür. Onlara göre insan, henüz küçük yaşlarda tabiatın

çetin şartlarına, yaşamın güçlüklerine alışmalı, gerektiğinde karşı koymayı

öğrenmelidir. Bunun için önce farklılıkları merak etmeli; yeni şeyler bulmaya

çalışmalıdır. Çünkü anlatıcıya göre bütün yenilikler, buluşlar ve icatlar bir merakın

ürünüdür.

Talip Apaydın’ın, çocuk romanlarına seçtiği genç karakterler yetenekli, azimli,

çalışkan ve bu yüzden araştırmacı tiplerdir. Biz Varız’da uzay yolculuğuna umdukları

medeni dünyayı bulmak için çıkan Osman, Ali, Fadik, Ayşe ve Murat’ın yerini Dağdaki

Kaynak’ta Erkmen, Aydın ve Hüssam almaktadır. Araştırdıkları mekân ayrı da olsa gezi

ve gözlemlerinin amacı aynıdır: İçinde yaşadıkları dünyayı tanımak; sosyo-ekonomik ve

Page 7: TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44

http://efdergi.yyu.edu.tr

25

sosyo-kültürel farkları belirlemek; bu yolla daha müreffeh bir yaşam standardını

yakalamaktır. Çocukları aramaya, çevrelerini incelemeye çağıran; onlarda köy ve doğa

sevgisini geliştirmeyi amaç edinen Dağdaki Kaynak’ta olayların geçtiği mekân,

Ankara’nın Günoluk köyüdür. Burası, birkaç yıl önce Ankara’ya taşınan, bir apartman

dairesinin bodrum katına yerleşmiş yoksul bir ailenin köyüdür. Kentli çocuklara bu

ailenin 10-12 yaşlarında köylü Hüssam rehberlik etmektedir. Ancak çocuklar babaları

tarafından yola çıkarılmaz. Amaç, çocukların kendi imkânlarıyla ne yapacaklarına karar

verebilme yeteneğini ve alışkanlığını kazanmalarıdır. Köy yolu, kentli çocukların hiç

görmedikleri dağların ve ormanların arasından geçmektedir. Burası, büyüleyici bir doğa

harikasından ibarettir. Kentli gençler, gittikçe sıklaşan ve güneşin görünmediği ormanda

korkulu ve meraklı bakışlarla ilerlerken Hüssam, alışkın olduğu yöreyi, bir bütün olarak

tabiatı, şehir yerinden daha güvenli ve rahat bulmaktadır. Erkmen ile Aydın,

kitaplardan, görsel yayınlardan bilinçaltlarına yerleşmiş vahşi tabiattan korkarlar. Ayı,

kurt, domuz gibi yırtıcı hayvanların ansızın önlerine çıkabileceklerinden çekinirler.

Oysa Hüssam, kendisini arkadaşlarının ürkütücü bulduğu bu vahşi mekânın bir parçası

gibi hissetmektedir. Aralarındaki bu farkın kaynağı, hiç şüphesiz içinde yetişip

büyüdükleri değişik mekânlardır.

Apaydın’ın yazdığı çocuk kitaplarında öğretici rolünün yanı sıra onları belli bir

dünya görüşü doğrultusunda kanalize etme yanlışından kurtulamadığı söylenebilir. Oysa

edebiyat eseri, kültürel sembolleri, duyarlıkları ile bir dünya görüşü alanı içine girse de

ileri sürülen fikirlerin şemetik-güdümlü yansımasına dönüşmemesi gerekir. Nitekim

çocuk edebiyatı üzerinde görüş belirten pek çok yazar bu konuda hemfikirdir. Mustafa

Ruhi Şirin, Çocuk Edebiyatı adlı kitabında “Bir düşünce veya dünya görüşünün haklı

olduğunu, üstünlüğünü ideolojik bakımdan edebiyata yüklemek ve bu yazarlığı çocuk

edebiyatı yazarlığı ile özdeşleştirmek mümkün değildir” (Şirin, 1995, s.190) derken

aynı konuda Gülten dayıoğlu’nun yaklaşımı da benzerlik göstermektedir. Güdümlü ve

ideolojik tercihleri ön plâna çıkararak çocuklar için yapılan edebiyatın zararlı olduğunu

öne süren Dayıoğlu, bu tehlikeye şu sözlerle işaret etmektedir: “Çocuk edebiyatının bu

etkin gücü, sömürüye açık olursa, gelecek kuşaklar zihnen ve ruhen çarpık kişiler

olarak katılabilirler aramıza” (Dayıoğlu, 1987, s.406).

Yol boyunca çocukların zihnini meşgul eden şey, Türkiye Coğrafyasının tahmin

ettiklerinden fazla büyük olmasıdır. Çevreyi, öğretmenlerinin, “Baktığını gör,

Page 8: TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44

http://efdergi.yyu.edu.tr

26

gördüğünü de anla” (Apaydın,1982, s.43) sözünü akılda tutarak gözlemlemektedirler.

Onlar, artık okul dışında, tabiî çevrede yaptıkları gözlemle baş başadırlar. Köyde, kentin

sıkıcı labirent temalı ortamından kurtulmuş olmanın keyfini yaşarlar. Burada

alabildiğine geniş bir sahada her türlü kaza riskinden uzak oynamaktadırlar. Ankaralı

gençler, burada tanıştıkları köylü çocuklarla bir bilgi alışverişi içindedirler. Kentli

gençler, köylü çocukların yalnızca adını duydukları televizyonun hâlâ neden köyde

bulunmadığını anlamakta zorlanırlar. Çok geçmeden köyde elektriğin de olmadığını

öğrenmeleri, onlara Türkiye’de her yerin Ankara gibi gelişmediğini, insanların imkân ve

yaşayışlarının her yerde aynı olmadığını öğretir. Böylece yokluğun, yoksulluğun ne

demek olduğunun farkına varırlar. Kentli gençler, kendilerine eşlik eden köylü

delikanlılarla kimsenin engel olmadığı meydanlarda top koştururlar, bazen de

ormandaki ağaçlara tırmanırlar. Koyun, keçi ve kuzularla bütünleşirler. Onlara göre bu

zengin tabiatın bağrında yoklukla varlık iç içe girmiş durumdadır. Etrafı yeşil

ormanlarla çevrili, suyu bol, havası temiz; sütü-yoğurdu şifa olan bu köylerin insanları

için kent, neden bir cazibe merkezi olsun? Bu soru, onlar için bir araştırma konusu olur.

Kaval sesini dinledikleri yüzü kararmış, eski püskü giysiler içindeki çobanın zorlu

yaşamını düşünürler. Bu gözlem, onlarda mevcut yaşa kadar hiç hissetmedikleri bir

acıma duygusunun yoğunlaşmasına neden olur. Burada katlanılması güç koşullarda

yaşamını sürdüren çoban, kuru ekmeğine katık yaptığı çökelekle karnını doyurmaya

çalışırken, gençlerin anlamlı bakışlarına hedef olur. Çobanın yaşamı, onlara insanların

köyden kente niçin göç ettikleri sorusuna da cevap olur. Ayrıca köylülerin yanı

başlarındaki koca ormanda kışlık yakacaklarını dahi temin etmekte zorlandıklarını;

devletin, ormanları kentli zengin müteahhitlere kiraladığını öğrenirler. Elektriği,

çeşmesi, yolu, okulu, sağlık ocağı, ekili arazisi bulunmayan bu insanların işsiz güçsüz

yaşamalarına inanamazlar.

Gençler, köyde tabiatı, kırsal yaşamı az çok tanıdıktan sonra birkaç gün öncesine

kadar köye ve köylüye ait görüş ve düşüncelerinden bir hayli farklı bakışlara yönelirler.

Köylülerin, kendi sorunlarına çözüm olmak için söz verdikleri halde bunu unutan pek

çok aydının, bürokratın gelip geçtiği sözlerinden etkilenirler. Bu ruhsal atmosfer içinde

köyün ilerisindeki kayalık bir tepenin altından dupduru suların köpürerek kaynadığı

noktada yaşlarından beklenmeyen zorlu bir araştırmaya koyulurlar. Orada ufak bir gölet

oluşmuş, etrafı böğürtlen gürüzleri sarmıştır. Merak ettikleri şey, suyun neden böyle

Page 9: TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44

http://efdergi.yyu.edu.tr

27

köpüklenerek hava kabarcıkları çıkardığıdır. Ayrıca bu duru suyun acı olmasının bir

nedeni olmalıdır. İçince yüzlerini buruştururlar. Bu, onlara bir şeyi hatırlatır. Su,

babalarının sık sık buzdolaplarında bulundurdukları maden suyunu çağrıştırır.

Akıllarına ilk gelen, aslında bir gerçeğin habercisidir: “Giderken bir şişe götürürüz.

Babam Ankara’da bunu incelettirir. Eğer maden suyu ise, köy zengin oldu gitti, şişesi

elli kuruş...” (Apaydın, 1982, s.81) diye söyleyen Erkmen’in bir de endişesi vardır:

Düşündüğü gibiyse konu önemlidir. Ancak devlet veya açıkgöz kentli zenginler haber

alırlarsa köylüyü yararlandırmayacaklardır. Burası da yeşil ormanların akıbetine

uğrayacaktır. Bu yüzden işin gizlilik içinde yürütülmesi gerekir. İleride gerçeğe

dönüşeceğinden habersiz bir hayalin içindedirler: “Yol yapılacak, su kamyonları vızır

vızır işlemeye başlayacak. Şişelerin üstünde ‘Günoluk Maden Suyu’ diye yazacak.

Lokantalarda, gazinolarda millet ‘Günoluk Maden Suyu’ içecek”tir (Apaydın,1982,

s.102).

Yazar, bu tür gezi ve gözlem yoluyla yapılacak eğitimin önemine vurgu

yapmaktadır. Nitekim Dursun Akçam, Avni Aytan, Ali Bozkurt ve Vahap Erdoğdu’yla

ortak yazdığı “Devrim İçin Eğitim” başlıklı bir makalede, eğitim sistemimizde esas

alınması gereken önceliklere uyulmadığını ileri sürmektedir: “Uygulanan eğitim,

öğrenciye toplum gerçeklerine aykırı, kişinin ve toplumun ihtiyaç duymayacağı bilgiler

öğretir. Öğrenciye çevreyi tanıtmak, içinde yaşadığı toplumsal değerleri öğretmek

yerine, kutuplardaki fok balıklarının hayatı öğretilir”( Apaydın ve diğ., 1971). Ayrıca

yazara göre, eğitim kalitesinin sosyal çevrelerdeki dağılımında da bir adaletsizlik vardır.

Bu yüzden eğitimsiz köylü çocuklar ile belli bir eğitimden geçmiş kentli gençlerin

tabiata, eşyaya bakışları farklı olacaktır. Biri baktığı halde nesneyi görmez, diğeri bakar

bakmaz ne gördüğünün farkındadır. Başarının sırrı da buradadır. Romanda kentli

gençler, köylünün dikkat edemediği mağaranın içinde ve etrafında büyük miktarda

odunun kendi kendine çürüyüp gittiğini görebilmektedirler. Bu dikkat, onlara köylünün

varlık içinde yokluğu yaşadığını düşündürür. Gördüklerini dikkatle

değerlendirdiklerinde gerçekleri yakalayabilen eğitimli gençler, devlet-köylü ilişkisinde

aslında yazarın görüşlerine sözcülük etmektedirler. Buna göre devlet, buraları acilen bir

hizmet programına almalı, köyün kentle ulaşım bağlantısını sağlayacak yolu yapmalı,

ormanları köylünün menfaati için hizmete sokmalıdır. Başlatılacak böylesi bir kalkınma

Page 10: TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44

http://efdergi.yyu.edu.tr

28

hamlesiyle ancak köylünün cehaletten ve yoksulluktan kurtulması mümkün

olabilecektir.

Karşılaştırma Yöntemi

Talip Adaydın, kimi zaman astronominin çocukların zihinsel gelişimindeki

rolüne bilim kurgu yoluyla dikkat çekmektedir. Yazar, çocuk romanlarında muhakeme -

müzakere yeteneği gelişmiş belli yaş grubundaki çocukları ve gençleri gerçeğe

ulaşmaları için çevrelerinde araştırma yapmaya sevk etmeyi vazgeçilmez bir öğretim

metodu olarak görmektedir. Apaydın’ın, eserlerinde çocuklara eşyayı ve evreni

öğretme, bunlara bir anlam kazandırma yolunda gösterdiği çabayla bilhassa yukarıda

adı zikredilen romanları nitelikli birer kaynak haline getirdiği söylenebilir.

Romanlarda kişiler, içinde bulundukları yaşam biçimi itibariyle tematik bir güç

oluştururlar. Apaydın, çocuk romanlarını gençlere yol göstermek, onları bilgilendirmek

ve geleceğe hazırlamak amacıyla kurgulamıştır. Bu yüzden yazarın, çocuklar için

yazdığı romanlara mekân olarak çok iyi bildiği köy ortamını ve kahraman olarak da

yakından tanıdığı köy çocuklarını sözü edilen amaca uygun seçtiği düşünülebilir.

Biz Varız, on – on iki yaşlarında beş arkadaşın uzay boşluğu ve uzaylılar

hakkında kurduğu düşün romanıdır. Kahramanların düşleri, her gün farklı bir boyut

kazanır. İçinde yaşadıkları ancak kendileri gibi kimseyi mutlu etmeyen kendi dünyaları

ile tasarladıkları medenî dünya arasında ciddi bir fark vardır. Yapılan karşılaştırmada

asıl amaç, kendi gerçek dünyalarının eksik yanlarını tespit etmek ve duyurmaktır.

Hakikatte, dünyayı hayal edilen huzurlu bir mekâna dönüştürmek vardır. Düş

yolculuğu, bir gece yarısı, “uçan daire” dedikleri cinsten acayip bir taşıt ile başlar. Bu

taşıtın içinde, yüzleri görünmeyen “maden giysili” uzaylılar vardır. Araç

havalandığında, içinde Osman, Ali, Fadik, Ayşe ve Murat adlarında çocuklar vardır.

Uzayda ilgi duydukları mesleklerde iyice yetiştirildikten sonra geri getirileceklerdir.

Gençler, romanda dünyadaki tüm çocukların temsilcisi olarak uzaylılar arasında

yer almaktadırlar. İçlerinde, dünyalı yaşıtlarının düşlerini, özlemlerini taşırlar. Kendileri

gibi onları da yepyeni bir yaşama dahil etmek için bir arayış içindedirler. Amaçları,

yalnızca kendilerini kurtarmak değil, bütün insanları kurtarmaktır. Hedeflerinde

Page 11: TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44

http://efdergi.yyu.edu.tr

29

dünyanın sorunlarına çözüm bulmak, bu yüzden öğrenmek ve burada öğrendiklerini,

döndüklerinde insanlık hizmetine sunmak vardır.

Uzay aracında sofraları türlü doğal gıdalarla donatılan gençlerin eğitimcileri

doktor, mühendis gibi uzman kişilerdir. Bir uzaylı, bu doğal yiyeceklerin zekâyı,

dolayısıyla öğrenmeyi çabuklaştırdığını söyler” (Apaydın, 1998, s.21). Burada besin

değeri yüksek yiyeceklerle beslenen çocuklar, yeniden alındıkları banyolarda

vücutlarına uygulanan köpüklü bir ilaçla yetişkin birer genç insan görünümünü

kazanırlar.

Gençlerin hayal dünyasındaki yolculuklarında kullanılan ulaşım aracı aynı

zamanda bir eğitim merkezidir. Burada her birine ders öncesi öğrenmeyi kolaylaştırıcı

haplar içirilir. Murat’a ilgi alanı olan edebiyat tarihi öğretilir: “Dünyanın ilk büyük

ozanı Homeros’un çağı, şiir, eski Yunan, Roma…. Sonra diller; İngilizce, uzay dili….”

(Apaydın, 1998, s.47). Fadik, sanat ve ses eğitiminden geçirilir. Ayşe, insan sağlığı ve

anatomisi hakkında bilgilendirilir; Ali, evreni yöneten, değiştiren, geliştiren deneysel

bilgiler edinir; Osman ise, teknik onarım işlerini öğrenir. Orada yaşam bambaşkadır.

Kendi dünyalarındakine benzemez. Taşıtlar, ya yer altında ya da havada uçak benzeri

küçük otobüslerdir. Bunlarla çok uzun mesafeler kısa bir zamanda aşılabilmektedir.

Evler, parklar, her biri sanat eseri gibidir. İnsanlar hep güler yüzlü ve mutludurlar.

Burada yoksul kimseye rastlanmaz. Her yerde ve her şeyde bolluk vardır. Bütün yapılar,

parklar, eşyalar henüz yapılmış gibi yenidir. Gençler, “Bu dünyada yoksul yok mu?”

(Apaydın,1998, s.68) diye sorarlar; zengin-fakir farkı var mı diye öğrenmek isterler. Ne

var ki, burada “zengin, fakir” kavramı bilinmediği için soruları anlaşılmaz. Uzaylılar,

“Dünyada kimi insanların kazancı az olur, her şeyi alamıyorlar” (Apaydın,1998, s.77)

diyen gençlere, “Alanlar nasıl rahat ediyor peki?” (Apaydın,1998, s.77) diye

şaşkınlıklarını belirtirler. Uzaylıların mantıklarının kabul etmediği gençlerin gerçek

dünyaları şu sözlerle tanıtılır: “Milyonlarca insan açlık çeker, çok kötü evlerde oturur.

Çocuklar bakımsızlıktan ölür. Zenginlerin kılı kımıldamaz” (Apaydın, 1998, s.77).

Buna karşı özlemi duyulan dünya, uzaylıların dünyasıdır. Orası, tek bir devlettir. Devlet

başkanı ile işçiler, çiftçiler, hamallar aynı biçim evlerde otururlar. Buna göre kimilerine

hamal dense de bunlar gerçek dünyadaki gibi değildir. Onların işlerini makineler,

robotlar yapmaktadır. Burada çocuklar, yalnız ailelerin değil, tüm toplumun çocuğu

kabul edilir. Orada her gün saat “on-iki arası” okuma saatidir. Her insan en az haftada

Page 12: TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44

http://efdergi.yyu.edu.tr

30

iki kitap okumaktadır. İşsiz kimse yoktur, eğitim mükemmeldir. Her öğretmene “yedi

öğrenci” (Apaydın,1998, s.80) düşmektedir.

Uzayda eğitilen dünyalı gençlere kendi alanlarıyla ilgili kurumlar tanıtılır.

Mühendis Ali, uzay araçları yapan bir fabrikayı dolaşır. Burası tamamen çalışanlarındır.

Doktor Ayşe, kalp ameliyatının iki dakikada yapıldığı ve hastanın ikinci gün taburcu

olabildiği bir hastaneye tanık olur. Müzisyen Fadik ise, gezdiği konservatuarda

gördükleri karşısında şok geçirir. Bu ilerlemişliğin, gelişmişliğin sırrını öğrenirler. Her

şey, uzaylıların mevcut kaynakları ve insanların yeteneklerini aklın yolunda bilimsel

yöntemlerle kullanmaları sonucu gelişmiştir. Sonuç, yazarın öne sürdüğü sosyalist

dünya görüşünün öğretisinden ibarettir. Burada insanlık evrene egemen olmuş, bireysel

veya etnik bencillik ve çıkarcılık terk edilmiştir. Böylece farklı sosyal sınıflar ve

sömürü düzenleri tarihe karışmış, insanlık mutlu sona kavuşmuştur (Apaydın,1998,

s.82). Oysa kendi dünyaları, bu anlayışın aksini körüklemekle meşguldür. Dünyalının

geri kalmışlığının temelinde bu yanılgı vardır.

Dünyanın başlıca sorunlarından biri de çevreyle ilgilidir. Oysa uzaylıların

dünyasında böyle bir problem yoktur. Orada akarsular, denizler, ormanlar, kentler

tertemizdir. Sanayi bölgeleri dahil her yer mükemmeldir. Tüm sanayi elektrik gücüyle

veya güneş enerjisiyle çalışır. Fabrikalara giren su arıtılarak ilk temizliğine

kavuşturulur. Tarım arazilerinde yalnızca fabrika değil, tek bir ev dahi yapılmaz.

Toprak, bilimsel yöntemlerle alabildiğine verimli hale getirilmiştir. İşlenmemiş araziye

rastlanmaz. Ağaçlar, ekinler, çiçekler, nereye bakılsa pitoresk bir tablo görünümündedir.

Kayalık yerlerde bile ağaç dikilip büyütülmektedir. Evlerden uçar kamyonlarla

toplatılan çöpler özel fabrikalarda gübreye çevrilmektedir. Ormanlarında çeşit çeşit

kuşlar, yırtıcı hayvanlar eğitilerek insanlarla yan yana zararsız yaşamaları sağlanmıştır.

Tarımdaki ilerlemişlik inanılmaz boyutlardadır. Sebzeler meyveler birbirlerine

aşılanmakta, tohumların genleri üzerinde deneyler yapılmakta ve bundan akıl almaz

sonuçlar alınmaktadır. Nitekim üretilen portakallar, kavun büyüklüğündedir. Bunların

tadı kavununkine benzerken, kokusu portakalı andırmaktadır.

Çocukların dünyadaki sosyolojik, ekonomik ve kültürel farklılıkları anlamak

bakımından hayal güçlerini geliştirmek ve bu konuda bilgi edinmelerini sağlamak

amacına dönük araştırmalar Apaydın’ın kimi öykülerinde de rastlanmaktadır. “Aloo

Çocuklar”da zengin bir hayal gücüne sahip çocukların uzay aracı içinde “dünyanın iki

Page 13: TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44

http://efdergi.yyu.edu.tr

31

yüz km. yukarısından” Güney Amerika’nın Amazon kıyılarında, Norveç kıyılarında,

Sibirya’da, Orta Asya’da Çin’de, Panama kanalı çevresinde, Küba’da ve Filistin’de

yaşayan aç, susuz, perişan çocuklara seslenişi yer alır. Öyküde sözü edilen coğrafyaların

genel özellikleri ve buralarda yaşayan insanlar hakkında bilgi verilir. “Dağın Ardı”nda

“dağ” motifi, ülkeler arasında çizilen sınırları temsil etmektedir. Aslında öykü, bütün

dünya çocuklarının merak ettiği bir konuya eğilmektedir. Çocukların hedefi, doğup

büyüdükleri memleketin sınırlarını aşarak ötelerde yer alan farklı toplumları, değişik

kültürel yapıları, yaşayış biçimleri, inançları, gelenek görenekleri tanımaktır. Çocuklar,

sınır ötesinde nasıl bir dünyanın olduğunu merak etmektedirler. Öyküde dünya

çocuklarının düşlerinden asırlar boyu çıkmadığı ileri sürülen bu merakın bir an önce

giderilmesi istenmektedir. Yazar, bu öyküyle çocukların söz konusu duygularına

tercüman olmayı hedeflemektedir. “Düş Kuran Ali”nin kahramanı, ne “Aloo

Çocuklar”daki gibi uzay aracında; ne “Bulut At”ın kahramanı Ahmet gibi “ak buluttan

şaha kalkmış kocaman bir at” sırtında; ne de “Dağın Ardı”nda ne olup bittiğini merak

eden çocuklar gibi dünya haritasında dolaşmaktadır. Onun düşlerinin mekânı kendi iç

dünyasıdır. Ali, kendine kötülük edenlerden burada düş kurarak öç almakta, iyilik

edenleri de burada ödüllendirmektedir. O, umutsuzluklardan umut çıkarır. En kötü

insanları burada iyi kişilere dönüştürür. Amacı, dünyayı yaşanır hale getirmek için

güzelleştirmektir. Ali, iç dünyasında keşfettiği ama bir hayli uzak olan bir adada

üzüntülerini sevince dönüştürebilmektedir. Nitekim onun varlığını saran bütün

güzellikler burada vücuda gelmektedir.

Sunuş Yöntemi

Apaydın’ın çocuk romanlarında gezi gözlemden başka, okullarda bilgi aktarımı

için yaygın kavram ilke ve genellemelerin açıklanmasında kullanılan sunuş yoluyla

öğretim stratejisine de başvurulmaktadır. Bu yöntem, aslında öğretmenin birr konuya

ilişkin verdiği bilgileri, karşısında pasif bir şekilde oturarak dinleyen öğrencilere

iletmesi biçiminde uygulanan “anlatma (takrir) metodu”yla içiçedir (Büyükaraz ve Çivi,

1997). Apaydın, Dağdaki Kaynak, Toprağa Basınca ve Biz Varız’da olduğu gibi

Merdiven’de de her başarının temelinde bilinçli ve programlı bir çalışmanın yer aldığı

mesajını vermektedir. Bunun da eşyayı ve tabiatı doğru algılamaya ve kişinin ilgi

duyduğu alanda çalışmasına bağlı olduğu vurgulanmaktadır. İnsan, herkesin söylediği

Page 14: TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44

http://efdergi.yyu.edu.tr

32

ya da söyleyebileceği şeyleri değil, kendisine özgü düşünceleri açığa çıkararak ilgi

çekmelidir. Merdiven’de Hasan’ın Türkçe dersinde yazdığı “Merdiven” başlıklı

kompozisyon yazısına Mehmet öğretmenin yorumu kayda değerdir. Köylü çocuklar,

çıkmaya çalıştıkları hayat merdiveninin şehir çocuklarına nazaran kendileri için çok dik

olduğunun farkınadırlar ama zor da olsa tırmanıp çıkacaklarına inançları tamdır. O

halde başarılı olmak için tek başına çalışkanlık yetmez, insanın geleceğe dair kendisine

güven duyması da gerekir. Hasan gibi bir zamanlar çocuk olan yazar ve sanatkarlar, bu

çalışma azimleri ve kendilerine güvenleri sayesinde hayat merdivenini bir bir çıkıp

mutlu sonu yakalayabilmişlerdir. Her mesleğin başarılı adamları, çetin uğraşlardan

sonra belli bir yere varabilmiştir. Bir mimar kolayca mesleğinin erbabı olamadığı gibi,

bir doktor da kendisine kolayca can emanet edilebilecek seviyeye gelemez. Öğretmenin

şu sözleri konuya ilişkin mesajı özetler mahiyettedir : “Başarı, çalışmak ister, derin bilgi

ve ciddi bir ilgi ister. Hiçbir zaman kolaya sapmayın, işi rastlantıya bırakmayın,

öğrenin, öğreninceye kadar inatla çalışın. Başarının gizi budur” (Apaydın, 1985, s.30).

Bu öğüt, öğretme sürecinde eğitimin ikinci görevi olan toplumun değerlerini ve

toplumsal kurallarını çocuğa doğrudan anlatım yoluyla başlatılması gerektiğini

göstermektedir. Kültürün aşılandığı bu süreç, aynı zamanda “toplumsallaşma süreci”dir

(Tezcan, 1992, s.50).

Dinleme Yöntemi

Öğrenme yöntemlerinin temelini oluşturan ana işlevlerden biri de hiç şüphesiz

dinleme etkinliğidir. Aynı zamanda bir iletişim kurma yolu olarak bilinen dinlemenin,

öğrenme sürecinde önemli bir payı bulunmaktadır. Bilinçli bir dinleyici olarak panel,

sempozyum, konferans veya tartışma gibi kültürel etkinliklere katılmak; radyo

dinlemek; tiyatro, film veya televizyon izlemek; yaşamın akışı içinde edindiği

tecrübelerle pek çok konuya vakıf yaşlı bilge kimselerin konuşmalarına ve nasihatlerine

kulak vermek de bilgi edinmenin bir başka yoludur. Nitekim atalarımız, “yüz dinle, bin

düşün, bir söyle” sözleriyle dinlemenin ehemmiyetine dikkat çekmişlerdir. Daha ilkokul

sıralarından başlayarak öğrenci öğretmen arasındaki iletişimin karşılıklı konuşma ve

dinleme esasına dayanması da bu yüzdendir. Çünkü “her iyi konuşma iki kutuplu bir

muhavere, gidiş gelişli bir yoldur”(Muallimoğlu,1994). İyi bir öğrenme aktivitesinde

alıcının doğru dinleme etkinliği önemlidir. Ancak bu dinleme, yalnız işitmeyi değil

Page 15: TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44

http://efdergi.yyu.edu.tr

33

anlamayı ve kavramayı gerektirir. Nitekim belli bir amaç doğrultusunda yapılan

dinleme işi, alıcının isteği ve iradesi dışında gerçekleşen işitme olgusundan farklı bir

etkinliktir (Aktaş ve Gündüz, 2005). Öğretmenin sık sık başvurduğu öğretim

yöntemlerinden biri de sınıfta herhangi bir konuyu, bir öyküyü yüksek sesle okumak ya

da birine okutmaktır. Amaç, çocukların ilgi ve anlama seviyelerine uygun anlatılan

konudan veya okunanan yazılı metinden öğrencilerin sebep-sonuç ilişkisini kurarak bir

yargıya varmalarını sağlamaktır. Bu yöntem, öğrencilerin anlatılanları dikkatle

dinlemelerini öngörür. Çünkü dinleyici hedef kitlenin konuya motive olması ancak bu

yolla sağlanabilir.

Pek çok eğitimci gibi Talip Apaydın da öğretmenlik yaşamı boyunca

öğrencilerin ezber yöntemiyle hareket etmelerine karşı çıkmış, bunun yerine anlamayı

ve kavramayı esas almıştır (Apaydın ve Akçam, 1968). Çocuk romanlarına da yansıyan

anlayış budur. Apaydın, Dağdaki Kaynak’ta çok iyi bildiği köy ortamını ve yakından

tanıdığı köylüleri kentli çocukların bilgisine sunmaktadır. Çocuklar, önce babalarının

sonra da öğretmenlerinin konu ile ilgili söylediklerini dikkatle dinleyerek ön bilgileri

edinirler. Merdiven’de çocukların, öğretmenlerinden dinledikleri sözler, gerçek yaşamı

anlamalarını sağlamaya yöneliktir: “Çocuklar, yaşam bir merdivene benzer. Bazıları

için diktir bu merdiven, bazıları için yataydır. Hepiniz bu merdivenleri çıkıyorsunuz.

Kiminiz zorlanarak, kiminiz düz bir yolda yürür gibi…” (Apaydın,1982, s.29)

Öğrenciler, bu sözlerden yaşamın her aşamasında kimi zorluklarla karşılaşmanın normal

olduğu, her mesleğin başarılı adamlarının çetin uğraşlardan sonra ancak belli bir yere

gelebildikleri yolunda bir hüküm çıkarırlar.

Talip Apaydın’ın kelime kadrosu ve anlatım örgüsü içinde Halk Edebiyatının

kendine özgü kelime dağarcığına ve anlatım motiflerine de rastlanmaktadır. Çocukların

eğitiminde önemini vurguladığı bu edebiyatın ürünlerine ilişkin görüşünü şu sözlerle

ifade eder: “Türk halk edebiyatı şiirde olsun, düz anlatım sanatlarında olsun, çok zengin

bir kaynaktır. Masallar, destanlar ve sözlü anlatım biçimleriyle ta Dede Korkut

öykülerinden gelen bir Anadolu anlatım geleneği vardır ki, çağdaş yazın ustalarının

çoğunu bu kaynak beslemektedir” (Apaydın, 1980, s.3). Yıllarca ilk öğretimde

öğretmenlik yapan Apaydın’ın roman ve öykülerinde masal, bilmece, oyun gibi Sözlü

Halk Edebiyatı ürünlerine ve anlatım biçimine yönelmesi, aslında öğretmenlik

mesleğine dayandırılabilir. Yazarın çocuklar için kaleme aldığı romanlarda pek çok

Page 16: TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44

http://efdergi.yyu.edu.tr

34

“bilmece” örneğine rastlanmaktadır. Çocukları eğlendirme vasıtası olarak kullandığı bu

tür, “bir şeyin adını anmadan vasıflarını üstü kapalı söyleyerek o şeyin ne olduğunu

bulmayı dinleyene veya okuyana bırakmaktan ibaret olan eğlence”

(Karaalioğlu,1980,s.255) olarak tanımlanabilir. Çocukların yaşamlarında okul

öncesinden başlayarak önemli bir yere sahip olan tekerleme ve bilmeceler, çocuk

edebiyatı malzemeleri arasında sayılmaktadır. Anlamına pek önem verilmeyen bu

türlerin çocukları eğlendirme özelliği ön plândadır. Özellikle bilmeceler, çocuğun

öğrendiği kelimelerle sentez yapmasına, bilgi ve kelime dağarcığını genişletmesine;

böylece öğrendiği sözcükler arasında anlam ilgisi kurmasına ve sözcükleri kavram

olarak algılamasına yaramaktadır (Ciravoğlu, 1998, s.135). Toprağa Basınca adlı

romanında bu yazı türünün dikkat çeken örneklerinden bazıları şunlardır:

“Yeraltında sakallı dede”, “Karşıdan baktım hiç yok, yanına vardım pek çok”,

“Dükkândan alınmaz / Mendile konulmaz / Ondan tatlı şey olmaz”, “Sarıdır sarkar /

Düşerim diye korkar”, “Bir küçük fıçıcık / İçi dolu turşucuk”, “Gök oğlak kökünde

bağlı”, “Alaca bulaca / Eski sermiş yamaca”, “Kertül kertül / On iki köy ver kurtul”,

“İçi bitli başı tatlı” (Apaydın,1966, s.162-165).

Sözlü Halk Edebiyatı mahsullerine bir yerde kırsal kesimde yaşayan halkın, yani

köylünün kaynaklık ettiği söylenebilir. Çünkü bu edebiyatın hemen her nevinde

köylünün iç dünyasından izlere rastlamak mümkündür. Eserlerini köye ve köylü

çocukların dünyasına dayandıran Apaydın, dil ve anlatımında da halkın sözlü

edebiyatından mümkün oldukça yararlanmaktadır. Köyde çetin ve uzun geçen kış

aylarında halkın durgun yaşayışına canlılık katabilmek için bilhassa çocukların ilgi

duyduğu zekâya dayalı ve şiire özgü anonim halk edebiyatı türünü kullanmaktadır.

Çocukların katıldıkları eğlenceli türkü, tekerleme ve bilmece gibi Halk Edebiyatı

unsurları, bu yaşlarda ilgi duyulan oyunun bir parçası olarak kabul edilebilir. Yazar,

çocukları köylü yaşlı kadınların ağzından dinledikleri masal ve bilmeceler yoluyla

eğlendirmektedir. Bilmeceyi soran kişi, cevabını alıncaya kadar bu sonu uyaklı kalıp

cümlelerle örülü metni okumaya devam eder: “Beri gel İstanbul. İstanbul geledursun,

yüzüme güledursun. Karşıdan kaz gelir, eti bana az gelir. Ceviz yaprağı kat kat, başıma

düşsün pat pat. Ben bal küpüne, sen katran küpüne. Şu büyük taşı kaldırdım, seni altına

daldırdım. Gel gel İstanbul, dağınla taşınla, içi dolu malınla mülkünle, inci yalın

sözlerinle, sırma saçlı kızlarınla… Neyimiş, neymiş…” (Apaydın,1966, s.164). Aynı

Page 17: TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44

http://efdergi.yyu.edu.tr

35

zamanda yazdığı masallarla da çocukları düşündürmeye sevk eden yazar, ilgi çekici bir

anlatımla masal nevini kullanarak çocukların hayal güçlerini geliştirmeyi

hedeflemektedir Asıl amaç, bir fikri, bir düşünceyi ortaya koymak, hicvetmek,

toplumun aksak yanlarını belirtmektir. Bunu da Sözlü Halk Edebiyatı ürünlerinden

masal türü ile sergilemektedir: “Zamanın birinde, suyu bol bir ülkede gürül gürül akan

bir çeşme varmış. Suyu da buz gibi soğukmuş. Gelen içer giden içer, yaptırana dua

edermiş. …” (Apaydın, 1966, s.121) sözleriyle başlayan masalın dili, herkesin

anlayabileceği bir sadelik taşır. Didaktik yönü ağır basan halk masallarının anlatım

gücünden faydalanan Apaydın, kimi zaman dinleyeni güldürmekte; kimi zaman da

gerçekçi bir yaklaşımla, nükteli özelliklerle okuru veya dinleyeni düşündürme yoluna

gitmektedir. Toprağa Basınca’da “Dev Masalı” ile “Yanaz Hamdi” masalı buna örnek

gösterilebilir.

Tartışma Yöntemi

Talip Apaydın’ın çocuk romanlarında öğretmen-öğrenci etkileşimine dayalı

dialoglara da rastlanmaktadır. Öğrencilerin bir konu üzerinde kendi düşüncelerini

söylemelerine olanak veren, görüşlerin karşılıklı etkileşimini sağlayan ve analiz, sentez,

değerlendirme becerilerinin kazanılmasına ortam hazırlayan tartışma yöntemine de yer

verilmektedir.

Yazarın romanlarda gerçekleşen gezi, gözlem ve araştırmalarda cevabı aranan

asıl soru şudur : İnsanoğlunun başarılı olmasını gerekli kılan temel sebep nedir? Bu

sorunun cevabı, eserlerin bütünlüğü içinde dikkat çeken tartışmalarda arandığı zaman

bunun, huzurlu ve mutlu bir yaşam elde etmek olduğu anlaşılacaktır. Buna göre,

insanoğlunun özlemi çok yönlü de olsa bir bütündür. En başta yoksulluktan kurtulmayı

istemektedir. Köylerde ve kentin varoşlarında yoksul insanların en büyük özlemi,

oturulabilir rahat bir eve ve geçimini sağlayacak normal bir işe sahip olmaktır. Biz

Varız’da Ayşe, huzurlu olmanın ilk şartı olarak sağlıklı olmayı öne sürse de, Osman’ın

konuya bakışı farklıdır. Bir insanın belli bir sanatı, hüneri yoksa bedenen sağlıklı olması

mutluluk getirmeyecektir. Yoksulluktan kurtulamayacak bir insanın ruhen sağlıklı

olması beklenemez. Fadik ise, olaya kendi ilgi alanı penceresinden bakmaktadır. Ona

göre, iş-güç ve ev bark sahibi de olsa bir insan eğer sanatı sevmiyorsa hiç bir

güzellikten tat alması mümkün değildir. Bu durumda kişinin mutluluğu yakalaması söz

Page 18: TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44

http://efdergi.yyu.edu.tr

36

konusu olamaz. Önemli olan, bir şeyde güzelliği yakalamak ve onda yaşama sevincini

bulmaktır. Aralarındaki tartışmayı toparlayan konu üzerinde somut örneklerle genel bir

değerlendirme yapan Murat, insanın ilerleyen zaman içinde değişken olması gerektiğini

savunur. Ona göre kişi, durmadan ileriyi, yeniyi aramalıdır. Uygarlık durağan değildir.

İnsan da her dönemde değişen uygarlık gibi bir tekamül evresinden geçmektedir. Bir

zamanlar dünyada elektrik bilinmiyordu, motor gürültüsü yoktu; uçak, gemi, otomobil

denilen vasıtalar hayal bile edilmezdi. Yakın bir geçmişte bile insanlar Ankara-İstanbul

arasını atlı arabalarla günlerce süren bir yolculuktan sonra ancak kat edebiliyorlardı.

Oysa şimdi uçakla “kırk dakika”da ulaşabilmektedir. Telefonla denizaşırı mesafelerden

saniye farkı yaşamadan görüşmeler yapılabilmektedir. İnsanı bu seviyedeki başarıya

onun azmi, isteği, kendine güveni ve aralıksız çalışması ulaştırmıştır. Yeni şeyler icat

ettikçe değişen yaşamı nispetinde mutluluğu yakalamıştır. Çocuklar arasında bu yolla

sürdürülen fikir teatisi, düşündürmeyi ve böylece bir sonuca ulaşmayı hedeflemektedir.

Romanda yaşamın pek çok alanında tartışma yollu fikirler ileri sürülmektedir.

Örneğin, mutluluk için kaçınılmaz görülen şeyler -yuva, sağlık, sanat- birinci derecede

önemsenen ve birbirini tamamlayan unsurlar olarak gösterilmektedir. Biri olmadan

diğeri tek başına anlam ifade etmez. Bu durum, fırında ekmek pişirmek için un, su, tuz

ve ateşin gerekliliğine benzer. Bunlardan biri yoksa ortaya ekmek çıkmaz. Afrika’da

filler tat almak için tuzu yüz kilometre uzaktaki kaya dağlarında aramaya giderler.

Çünkü mutlulukları buna bağlıdır, yorulmaları bunun içindir. İnsanların mutlulukları

uğruna sarf ettiği çaba da bundan farklı değildir.

Araştırma – İnceleme Yöntemi

Talip Apaydın’ın çocuklar için yazdığı eserlerde öğretmenin kılavuzluk rolüne

vurgu yapılmaktadır. Yazara göre öğretmen yalnızca öğretici değil, aynı zamanda

eğiticidir; yönlendirici, yol göstericidir; önemi, öğrencilerini araştırma ve inceleme

yapmalarına olanak tanıyan öğretim yaklaşımlarını ortaya koyabilmesine

dayanmaktadır.

Öykü kitapları, yazarın okul yaşındaki çocukları gezip görmeye; gözlem yoluyla

öğrenmeye; tabiatı ve eşyayı araştırmaya; bu yolla yeni bazı şeyleri keşfetmeye

yöneltme çabasının bir ürünüdür. Çalgıcı Recep (1970), O Güzel İnsanlar (1978), Aloo

Çocuklar (1979), Elif Kızın Elleri (1981) adlı eserler, taşıdıkları bütün öykülerle insan

Page 19: TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44

http://efdergi.yyu.edu.tr

37

azmini, merakı, çalışkanlığı, araştırmayı, bulmayı, öğrenmeyi ve mutlu olmayı öne

çıkaran bir tematik zemine oturtulmuştur. Gezi-gözlem, araştırma ve incelemenin bu

öykülerdeki yeri birer konu gibi görünse bile ayrıntılarda ortaya çıkan gerçeğin tematik

bir güç oluşturduğu görülmektedir.

Yazar, ilk okul yaşındaki çocukları düşünmeye alıştırmak; ilgilerini kendi

sorunlarını ve yaşadıkları çevrenin genel özelliklerini anlamaya yöneltmek; onlara

gerçek milliyetçilik ve yurtseverlik duygularını aşılamak amacını gütmektedir. Ülkenin

zengin topraklarının üstünde ve altında var olan kaynakları tespit etmek ve bunlardan

ülke insanlarını yararlandırmak için çocukları araştırmaya sevk eden yazar, buna ilgi

duymayan yetişkin kuşağın görevini çalışkanlığına ve azmine güven duyduğu yeni

neslin genç kuşağına yüklemektedir. Bu yeni neslin önünde öğreticilik ve rehberlik

görevini üstlenmiş eğitimli ve bilinçli öğretmenler vardır. Onlara göre bozuk düzeni

oluşturmada ve bu düzenin devamını sağlamada ileri yaştaki kuşağın payı büyüktür. Bu

kuşağın söz konusu düzeni değiştirme ve yeniden yapılandırma gayreti içindeki genç

kuşak karşısında dayanma gücü kalmamıştır. Çocuklara ve gençlere konuya ilişkin

araştırmaların yaptırıldığı bir başka eser de Yolun Kıyısındaki Adam adlı öykü kitabıdır.

“Tarih sürekli bir yenileşme zinciridir (ve) yenileşme, yeni düşüncelerle

gerçekleşmektedir” (Apaydın, 1979, s.172). Oysa bu durum, kendi çıkarları

doğrultusunda işleyen düzene hâkim kesimlerin işine gelmemektedir. Henüz hiçbir

kötülüğe bulaşmamış gençlerin onlar gibi “ne elleri halkın cebindedir ne de sesleri

sömürücülerin sesindendir” (Apaydın, 1979, s.175). Çünkü anlatıcıya göre, “gerçek

milliyetçilik”, ülkenin genel coğrafyasını, sosyo- ekonomik ve kültürel yapısını iyi

tanımayı; halkı yoksullaştıran, onun gelişmesini engelleyen bütün nedenleri bulup

ortadan kaldırmayı gerektirmektedir.

Talip Apaydın’ın araştırmacı kişileri, okullarda okuyan dinamik, atak, çalışkan,

zeki ve çevresini merak eden uyanık çocuklardır. Bunlar, yoksulluklarını umutlarıyla,

çabalarıyla ve onurlarıyla örtmesini bilen mağrur tiplerdir. Bazılarının okuma imkânını

bulamadığı halde hayatın güç şartlarına karşı direngen, mücadeleci ve inatçı tipler

oldukları dikkatten kaçmaz.

“Kömürün Öyküsü”nde yurdumuzda kömürü ilk bulan Uzun Mehmet’in

araştırma, inceleme merakı ve yeteneği anlatılmaktadır. Uzun Mehmet, kömürü ilk

olarak İstanbul’da yaptığı askerlik görevi sırasında tanımıştır. İngiltere’den geldiğini

Page 20: TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44

http://efdergi.yyu.edu.tr

38

öğrendiği bu enerji kaynağını çok ilginç bulur. Geminin makine dairesinde ocakçı

olarak çalıştığı zamanlarda hep bunu düşünür. Öykünün kahramanı, kışlada yaşlı bir

subayın, “Toprağında kömür bulunan ülkeler zengin oluyor. Günümüzde en büyük güç

kaynağı kömürdür…” (Apaydın,1978, s.8) sözleriyle başlayan dersinden çok

etkilenmiştir. Herkesin bulunduğu köyde kömür araması gerektiğini söyleyen subayın,

“Bulana ödül verilecektir. Devlete büyük hizmet ettiği için adı tarihe geçecek.

Kahraman gibi anılacak” (Apaydın,1978, s.8) sözleri de Uzun Mehmet’e ayrı bir güç

kazandırır. Askerliği bittikten sonra memleketi olan Zonguldak’a giden Uzun Mehmet,

kendi köyünün çevresinde kömür arama işine başlar. Uzun aramalardan sonra bulduğu

kömürü hükümete teslim eder.

Bir başka araştırmacı gencin öyküsü “Burak Usta”da yer alır. Burak Usta, köyde

sığır çobanlığını yapan gariban bir gençtir. En büyük merakı değişik türden ağaçlara aşı

yapmaktır. Dur durak bilmeyen bilgi edinme çabası, yıllar sonra onu bu işte “usta”

düzeyine yükseltir. Tarlaların meyve bahçesi haline geldiği köylerde farklı türden

ağaçların dallarında ayrı ayrı meyve yetişmesini sağlayan Durak Usta “eski köye yeni

düzen” getiren kişi olarak anılır. Yazar, geçmiş zamanda vuku bulan bir olayı masal

türü ve anlatım tekniği içinde bir öykü oluşturmaktadır. Bunu yaparken öne çıkardığı

tema, başarıdır. Apaydın, öyküde insanın kendisine bahşedilen aklı sayesinde

bilinmeyeni ortaya çıkarabileceği tezinden hareket etmektedir. Nitekim Durak Usta,

yıllar boyu yalnızca çobanlık yapan biri gibi görünse de, dağlarda, derelerde, kimsenin

bilmediği kuytu yerlerde yüzlerce ağaç aşılayan ve hiç kimsenin haberdar olmadığı

böyle bir buluştan dolayı çevre halkının takdirini kazanan örnek bir kişidir.

Örnek Gösterme Yöntemi

Talip Apaydın’ın çocuk öykülerinde her çocuk bir buluşun, bir icadın, bir şeyler

keşfetmenin peşindedir. Onların zihinleri açık, ufukları geniş, gözlemleri güçlüdür.

Yaşamı ve çevreyi iyi anlamaya çalışan bu çocuklar, öğrendiklerini de birbirleriyle

paylaşırlar. Bunu yaparken yazarın belirlediği bazı öğretim programları içinde başarılı

görünürler. Apaydın’ın öğrenci davranışında istenilen değişikliği oluşturmak amacıyla

plânladığı öğretim programında örnek olay, deney, gezi gözlem, tartışma, problem

çözme ve araştırma inceleme gibi pek çok yöntemi kullandığı dikkat çekmektedir.

Öğrencilerin psikomotor becerilerini kazanmalarına ve yaparak yaşayarak

Page 21: TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44

http://efdergi.yyu.edu.tr

39

öğrenmelerine imkan tanır. Bunun için bir işlemin uygulanması ve bir araç gerecin

çalıştırılmasıyla ilgili açıklama ve uygulamaların bir arada ele alındığı ‘gösterip

yaptırma yöntemi’ de devreye sokar. “Ev Yapanlar” adlı öyküde, ilkokulda okuyan

anlatıcının çevresi üzerindeki gözlemleri anlatılır. Kahramanın en çok dikkatini çeken

şey çalışan insanlardır. Hatta, yavrularının rahat büyümesi için etraftan yumuşak otları,

tüyleri toplayıp yuva yapan kuşlardır. Bu manzara, okurda çalışmadan, bir şeyler

yapmaya gayret etmeden bir yere varılamayacağı ve dolayısıyla mutlu olunamayacağı

düşüncesini uyandırır. Yazar, bu yolla çocukları düşündürmeye, gelecekte uğraşacakları

şeyler hakkında plânlar yapmaya yöneltme çabasındadır.

Aynı çaba, “Elif Kızın Elleri”nde birbirinden güzel desenlerle kilim dokunurken

dikkat çekmektedir. Evinin geçimini bu işle sağlayan Elif, başarısıyla köyde örnek

alınan geç bir kızdır. “Merak, öğrenmenin anasıdır” temi ekseninde “ne, nasıl, niçin”

sorularına her alanda cevap aramaya çalışan çocukların ve dikkatleri tamamen yapıcılık

sanatına çevriren öykü kahramanı Ahmet’in çalışkanlığı, bir başka olumlu örnek

“Küçük Usta” adlı öyküde yer almaktadır. Yazarın başka bir öyküsü olan “Güneşli

Kırlar”da araştırmacı köylü çocukları, doğanın yapısını, yer şekillerini ve hayvan

türlerini öğrenmeye çalışırken de yine bu öğretim metodundan yararlandırılırlar.

Folklorik Unsurlardan Yararlanma Yöntemi

Toplumu oluşturan birey için yaşamsal bir önem arz eden eğitim sürecinde

öğrenmeyi kolaylaştıran temel faktörlerden biri de oyundur. Nitekim bir eğitim bilimci

konuya ilişkin şu tespitlerde bulunmaktadır: “Oyun çağındaki çocuk, oyun içinde

yetiştirilmelidir. Bu ortamda oyun disiplini, amaç birliği, ekip ruhu içinde, sağlıklı bir

kişilik geliştirme şansını ve kendini kanıtlama olanağını yakalamış olur. Yine bu

ortamda korku ve tehdit değil, sevgi ve özendirme; yasak değil, kural koyma, ona

bağlılık, kendini anlatma serbestisi ve rehberlik esastır” (Ataünal, 2000, s.10).

Toprağa Basınca’da köye yaz tatilini geçirmeye gelen kentli çocuklara, köy

çocuklarının oynamaktan hoşlandıkları oyunlar da tanıtılır. Bunlar koyun ve keçilerin

ön bacağından çıkan şekilli küçük bir kemikle karşı uzağında kurulu aynı kemikleri

vurup düşürmeyle kazanılan, yani nişancılık hünerine dayanan “âşık oyunu”; yine üç

beş kişinin dizilerek ellerindeki küçük yassı taşlarla uzağa diktikleri “ene” adı verilen

yuvarlak taşa isabet ettirme hünerine dayanan “gagı oyunu”; kırlarda köy çocuklarının

Page 22: TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44

http://efdergi.yyu.edu.tr

40

iki gruba ayrılarak köyün içine dağılıp birbirini kovalamak yoluyla karşı gruptan

yakaladıklarını tutup kral tayin ettikleri birine teslim etmeleri esasına dayanan “esir

alma oyunu” gibi çocukların vazgeçemediği eğlencelerden ibarettir.

Apaaydın’ın romanlarında olaydan çok gözlem yoluyla tespit edilen ve dikkat

çekilen durumlar zinciri yer alır. Bu yüzden romanların serim, gerilim, dolantı, merak

ve heyecan uyandıracak biçimde düzenlenmediği görülür. Romanda çocukları köy,

köylü ve kırsal yaşam hakkında bilgilendirme amacına hizmet edilmiştir. Romanların

üzerine temellendiği eylem/durum zincirinde merak edilen husus, sonuçtan çok kişilerin

duygu ve düşüncelerinin ifadesi olan mesajdır. Apaydın’a göre, romanda olay veya

gözlemin asıl işlevinin roman kişilerinin karakterlerini açığa çıkarmaktan çok,

çocukların olaylara ve çevrelerine bakış açılarını saptamaktır. Yazarın, sosyal sorunların

anlaşılmasına yönelik belirlemelere dikkatleri çevirmesi de bu yüzdendir.

SONUÇ

Apaydın’ın çocuk romanlarında gözlem sonuçlarına ilişkin bir değerlendirme

yapılır; gözlem sırasında tutulan notlar elde edilen veriler, tanık olunan olaylar;

fotoğraf, film, ses kayıtları gibi materyaller ayrıntılı olarak ele alınır. Bütün bunlar gezi

gözlemin sonuçlarını ortaya koyan bir rapor niteliğindedir. Bu rapor, gezi sırasında ve

sonrasında anlatıcı yazarın ağzından aktarılır. Yazar-anlatıcıya göre, “İnsan yalnız

aklıyla öğrenmez. Duygularıyla da öğrenir. Özellikle sanat, aklın ve duyarlığın

birleşmesidir” (Apaydın, 1998, s.58). Bu yüzden romanlarda çocuklara yaşamın hangi

evrelerinde nelerle ilgili olup olunmayacağına dair yol gösterilir. Gençlik dönemlerinde

sürekli birbirlerini düşünerek aşka giden bir yolda öğrenme güçlükleriyle karşılaşan

Fadik ile Osman örnek gösterilerek romanda çocuklara öğütler verilir ve bu aşamada

dikkatli olmaları önerilir. Çocukların öğrenme çağında geleceğe hazırlanırlarken

yaşadıkları duygusal ilişkiler yüzünden ortaya çıkan problemlere dikkat çekilir.

Gençlerin bilgi edinme ve yetişme aşamasında ciddi bir projeyi gerçekleştirmeye

çalışırlarken istikballerini olumsuz etkileyecek sorumsuzluklardan ve zamansız

ilişkilerden kaçınmalarına vurgu yapılır. Buna göre, gençlerin bilhassa karşıt cinse ilgi

zevklerini zamanı gelinceye kadar ertelemeleri gerekir. Küçük yaşlarda hayallerini

araştırma ve öğrenme üzerine geliştirmeyenler, gelecekte acı hakikatin ağır yükü altında

ezilmekten kurtulamayacaklardır. Romanın kişi kadrosu hayal güçleri geniş, araştırmaya

Page 23: TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44

http://efdergi.yyu.edu.tr

41

ve öğrenmeye hevesli, azimli kişiler olarak resmedilmektedir. Hayal, onlar için hakikâte

ulaşmanın olmazsa olmazıdır.

Biz Varız’da içerik, daha çok bilim kurgu veya fantastik türüne uygun

görünmektedir. Apaydın’ın amacı, her gerçeğin veya buluşun bir hayalden çıktığını

göstermektir. Romanlarının genelinde yaşamın gerçekleri objektif bir bakış açısıyla ele

alınırken, bu romanda ‘olan’ yerine ‘olması gereken’ dünya resmedilmeye çalışılır.

Derin yapıda okunan; eşitlikçi, sosyalist ve mureffeh bir dünya tasavvurudur. Biz Varız,

Talip Apaydın’ın ütopyası olarak değerlendirilebilir.

Değerlendirmede uzaylıların dünyası karşısında kendi dünyalarının bu kadar geri

kalmışlığı ve insanlarının bu denli mutsuz oluşları çok farklı nedenlere bağlanmaktadır.

Romanın ana karakterlerinden birine göre, bireysel çıkarcılığın kaynaklık ettiği sömürü

düzeni bu nedenlerin başındadır. Kimse kimsenin daha iyi olmasını istemez. Herkes

kendi çıkarı için başkalarını kullanır. Kollektif bir proje ve çalışma zihniyeti yoktur.

Kişilerden biri, halkın tembelliğini öne sürerken; bir başkası kendi dünya insanlarının

akıldan çok duygu ve bâtıl inanışlarla hareket ettiği görüşündedir. İnsanlar arasında

binlerce yıl süregelen alışkanlıklar, aslında kurnazlık ve işin kolayına kaçma

hastalığıdır. Halk, yöneticiler tarafından korkutulmuş, iyi yanları köreltilmiştir. Bu

yüzden akıllarını kullanamaz hale gelen insanlar, yöneticiler tarafından aynı zamanda

ikide bir anlamsız savaşlara sürülmüştür. Binlerce yıldır savaşlara harcanan paraların

kalkınmaya harcanmış olması halinde, yoksulluğun ve ilkelliğin bu boyutlarda

kalmasının imkânsızlığı öne sürülür. Oysa malı, mülkü, parayı arkalarına yığarak

başkalarını sömürmekten, ezmekten zevk alan kimi aç gözlü dünyalılar çocuklarını da

kendileri gibi alıştırmaktadırlar. Bu çocukların en sevdikleri eşya, oyuncak silahlardır.

Öldürmek, daha çok küçük yaşlarda onların bilinçaltlarına yerleşir. Oysa uzaylılara

göre, “insan dövüşmez, savaşmaz. Ancak bazı hayvanlar dövüşür. Onlar da silah

kullanmaz (Apaydın,1998, s.87). Bu görüş, yazarın toplumda herkesin, bilhassa

çocukların taşımasını arzuladığı zihniyetin kendisidir.

Romanda yönetim biçimi, insanların eşit şartlarda yaşayışları, devlet-halk

ilişkisindeki yakınlık ve sosyal adaletiyle topyekûn bir gıpta nedeni olan uzay, idealize

edilen gelişmiş dünyayı; yerküre ise, yoksul kentleri temsil etmektedir. Gençler,

aydınlardan içinde büyüyüp biçimlendikleri bu köhnemiş köy görünümündeki yerleri

unutmamalarını, devlet yöneticilerini temsil eden uzaylılardan da bu kötü manzarayı

Page 24: TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44

http://efdergi.yyu.edu.tr

42

düzeltmelerini istemektedirler. Ayrıca, aydın ve sanatçıların eğitilmemiş insanlara

nazaran daha duyarlı olmaları vurgulanır. Buna göre aydınların akıldan bağımsız bir

duyarlılık yanlışına girmemelidirler. Bilgililer cahilleri, zenginler fakirleri, sıhhatlılar

hastaları kendi durumlarına kavuşturmaları için çalışmalıdırlar. Kentliler de köylüleri

kendi yaşam standartlarına ulaştırmayı hedeflemelidirler. Gençlerin hayal ettikleri ve

özlemini duydukları dünya budur.

Çocuk kitapları, sözel geleneklerden beslenen şiir, öykü, roman, masal ve tiyatro

gibi edebî türlerden oluşmaktadır. Çocukların ve gençlerin yaratıcı güçlerini harekete

geçirmek, onları yaşam gerçeklerine hazırlamak için oluşturulan bu yazılı ve sözlü

ürünler, asırlarla ifade edilebilecek tarihsel bir geçmişe dayanır. Bu yayınların dil ve

anlatım biçimi açısından, seçilecek konu ve verilecek fikir bakımından çocukların veya

gençlerin yaş seviyesine uygun olması önemlidir. Bu uygunluk, çocukların ruh ve beden

gelişimlerine katkıda bulunmayı, onların hayal dünyalarının zenginleşmesini sağlamayı;

eğitirken dozunda bir mizâh kullanarak eğlendirmeyi; okuduğunu kolaylıkla anlama,

kavrama ve yorumlama yeteneğini kazandırmayı hedeflemektedir. Apaydın’ın adı geçen

eserleri de çocuğun geniş bir hayal dünyasını keşfetmesine; aklın, bilimin ve

teknolojinin sağladığı kolaylıklarla tanışmasına zemin hazırlamaktadır.

Sonuç olarak, “İnsan yalnız aklıyla öğrenmez, duygularıyla da öğrenir. Özellikle

sanat, aklın ve duyarlığın birleşmesidir” diyen Talip Adaydın, çocuk romanlarında

çocukları/gençleri kendi çevrelerinde araştırmaya ve öğrenmeye sevk ederken, onların

gezi-gözlem, araştırma ve dinleme yöntemlerinde yararlanmalarını sağlamaktadır.

Ayrıca romanlarda çocuklara yaşamın hangi evrelerinde nelerle ilgili olup

olunmayacağına dair yol göstermektedir.

Page 25: TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44

http://efdergi.yyu.edu.tr

43

KAYNAKLAR

Aktaş, Ş., Gündüz, O. (2005). Yazılı ve Sözlü Anlatım, Akçağ Yay., 7. Baskı., Ankara.

Akyüz, H. (1991). Eğitim Sosyolojisinin Temel Kavram ve Alanları Üzerine Bir

Araştırma, MEB Yay., İstanbul.

Apaydın, T. (1966). Toprağa Basınca, 1. Baskı, Arkın Yay., İstanbul.

Apaydın, T. (1982). Dağdaki Kaynak, 2. Baskı, Can Yay., İstanbul.

Apaydın, T. (1985). Merdiven, 1. Baskı, Öğretmen Yay., Ankara .

Apaydın, T. (1998). Biz Varız, 2. Baskı, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara .

Apaydın, T. (1978). O Güzel İnsanlar, 2. Bsk., Cem Yay., İstanbul.

Apaydın, T. (1979a). Aloo Çocuklar, 2. Bsk., Abece Yay., İstanbul .

Apaydın, T. (1981). Elif Kızın Elleri, 2. Bsk.,Cem Yay., İstanbul .

Apaydın, T. (1979b). Yolun Kıyısındaki Adam, 1. Bsk., Cem Yay., İstanbul.

Apaydın, T. (1980). “Halk Edebiyatından Yararlanmak”, Yaba, 11-12 (Haziran-

Temmuz).

Apaydın, T. (1995). Bilgiden Bilince Eğitim, Eğit-Der Yay., 1. bsk., Ankara .

Apaydın, T., Akçam, D. (1971, a). Devrim İçin Eğitim, Töykoy Y., Ankara..

Apaydın, T., Akçam, D. (1968, b). Geri Kalmış Ülkelerde, Özellikle Türkiye’de Eğitim

Sorunları ve Devrim İhtiyaçları,Yeni Gün Matbaası, Ankara..

Ataünal, A. (2000). Öğretmenlik Mesleğine Giriş veya Nasıl Bir İnsan, 20 Mayıs Eğitim

Kültür ve Sosyal Dayanışma Vakfı Yay., Ankara.

Baymur, F., Demiray, K. (1961). Çocuk Edebiyatı Antolojisi, Milli Eğitim Basımevi,

İstanbul,

Büyükkaragöz, S., Çivi, C. (1997). Genel Öğretim Metotları, Öz Eğitim Yay., 7. Bsk.,

İstanbul .

Ciravoğlu, Ö. (1998). Çocuk Edebiyatı, Esin Yay., 2. Bsk., İstanbul.

Çilenti, K. (1988). Eğitim Teknolojisi ve Öğretim, Gül Yay., Ankara.

Çocuk Edebiyatı Yıllığı; (1987). Gökyüzü Yay., İstanbul.

Karaalioğlu, S. K. (1980). Türk Edebiyatı Tarihi I, İnkılap ve Aka Kitapevi, 2. Bsk.,

İstanbul.

Oğuzkan, A. F. (2001). Çocuk Edebiyatı, Anı Yay., 7. Bsk., Ankara..

Şirin, M.R., Doksan Dokuz Soruda Çocuk Edebiyatı, (1995). Bengisu Yay., İstanbul.

Tekin, H. (1993). Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme, Yargı Yayınları, 7. Bsk., Ankara..

Page 26: TALİP APAYDIN’IN ÇOCUK ROMANLARINDAefdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_IV/k_erol.pdföğretiminde kullanılan yazılı ve görsel basın araçlarının genel adı olarak algılamak

Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. Haziran 2007. Cilt:IV, Sayı:I,19-44

http://efdergi.yyu.edu.tr

44

Tezcan, M. (1992). Eğitim Sosyolojisi, Zirve Yay, Ankara .

Tuncer, H.,Yardımcı, M.. (2000). Anadolu Öğretmen Liseleri İçin Çocuk Edebiyatı,

Milli Eğitim Bakanlığı Yay., Ankara.

Varış, F. (1978). Eğitim Bilimine Giriş, Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi.