Upload
muhammed-ali
View
227
Download
2
Embed Size (px)
DESCRIPTION
Peyzaj Strüktür İndeksleri ile Koruma Alanları ve Çevresindeki Peyzajın Geçirdiği Değişimin Tespiti ve Alan Kullanım Planlaması Önerilerinin Geliştirilmesi
Citation preview
Dilek Yarımadası-Büyük Menderes Deltası Milli Parkı ve Bafa Gölü Koruma Alanı Örneği
Hayriye EŞBAH TUNÇAY.
Abdullah KELKİT Bülent DENİZ Barış KARA
Mustafa BOLCA
MARCH 2009
ANKARA
PEYZAJ SÜTRÜKTÜR ĠNDEKSLERĠ ĠLE KORUMA ALANLARI VE ÇEVRESĠNDEKĠ PEYZAJIN GEÇĠRDĠĞĠ DEĞĠġĠMĠN TESPĠTĠ VE
ALAN KULLANIM PLANLAMASI ÖNERĠLERĠNĠN GELĠġTĠRĠLMESĠ
ii
ÖNSÖZ
Koruma bölgeleri gibi ekolojik, sosyo-kültürel ve ekonomik öneme sahip alanların
sürdürülebilir Ģekilde korunması bu alanların hem içinde hem de dıĢındaki süreçlerin detaylı
ve objektif biçimde ortaya konması ve peyzajın genelinde bütüncül bir arazi kullanım
yönetimi ile mümkündür. GIS teknolojisi ve peyzaj sütrüktür indekslerinin bu amaca yönelik
kullanımı mekansal verilerin sayısal olarak ifade edilmesini ve daha objektif planlama
kararlarının ve önerilerinin oluĢturulmasını sağlar. Bu çalıĢmada Ege Bölgesinde Aydın ili
sınırları içindeki Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı ve Bafa Gölü Tabiat
Parkı örneğinde, GIS ve peyzaj sütrüktür indekslerini kullanarak koruma alanlarının ve
çevrelerindeki peyzajın geçirdiği değiĢimin karakteristikleri saptanmaktadır ve ileriye dönük
koruma amaçlı öneriler sunulmaktadır. ÇalıĢmada bağlantı indeksi, kenar indeksi ve temel
indeksler, olmak üzere 3 grup indeks yer almaktadır. Bu indeksler ülkemizdeki koruma
amaçlı çalıĢmalara yeni bir metodolojik bakıĢ açısı getirecektir. Avrupa Birliği sürecinde
ülkemizdeki doğa koruma çalıĢmalarının yurt dıĢındaki örneklerle daha uyumlu ve en son
teknoloji ve bilgi birikimini sunar nitelikte olmasında fayda vardır. Eser yerel yönetimlerin,
Doğa Koruma ve Milli Parklar Ģubesinin ve Çevre ve Orman Bakanlığı birimlerinin konuyla
ilgili çalıĢmalarına katkıda bulunacaktır. TÜBĠTAK‟ın peyzaj sütrüktür indekslerinin test
edilmesi, geliĢtirilmesi ve uygulanmasına yönelik projeleri desteklemeye devam etmesi, bu
yöntemin akademisyenler ve arazi planlaması ve yönetiminde rol oynayan kurum ve
kuruluĢlar arasında kullanımının yaygınlaĢmasına ve bunun sonucunda da koordinasyonun
kuvvetlenmesine yardımcı olacaktır.
iii
ĠÇĠNDEKĠLER
ŞEKİL LİSTESİ ................................................................................................ V
ÇİZELGE LİSTESİ ......................................................................................... Vİİ
ÖZET ............................................................................................................... 1
ABSTRACT ...................................................................................................... 2
1. GİRİŞ ........................................................................................................ 3
2. GENEL BİLGİLER .................................................................................... 7
2.1. Sürdürülebilir planlama ve peyzaj ekolojisi .................................................. 7
2.2. Peyzaj sütrüktür indeksleri ve planlama..................................................... 10
2.3. Sütrüktür indekslerinin kullanımı ................................................................. 12
2.4. Mevzuatın irdelenmesi .................................................................................. 15
3. ÇALIŞMA ALANI BİLGİLERİ .................................................................. 29
3.1. Doğa koruma bölgeleri ve çalışma alanı sınırı .......................................... 29
3.2. Jeolojik Yapı ................................................................................................... 32
3.3. Petrografi......................................................................................................... 36
3.4. Jeomorfolojik Yapı ......................................................................................... 39
3.5. Hidrojeolojik Özellikler................................................................................... 43
3.6. Toprak Yapısı ................................................................................................. 45
3.7. Arazi Kullanım Yetenek Sınıfları ................................................................. 50
3.8. İklim .................................................................................................................. 55
3.9. Bitki Örtüsü ..................................................................................................... 56
iv
3.10. Fauna............................................................................................................... 61
3.11. Nüfus ............................................................................................................... 65
3.12. Ekonomi .......................................................................................................... 70
3.13. Çalışma alanındaki çevre sorunları ve tehditler ........................................ 75
4. MATERYAL ............................................................................................ 81
5. YÖNTEM ................................................................................................ 82
5.1. Ön görüntü işleme ve GIS işlemleri ............................................................ 82
5.2. Uydu görüntülerinin sınıflandırılması .......................................................... 85
5.3. Doğruluk Değerlendirmesi ............................................................................ 93
5.4. Peyzaj metriklerinin uygulanması ............................................................... 95
6. BULGULAR .......................................................................................... 101
6.1. Doğruluk analizi sonuçları .......................................................................... 101
6.2. Peyzajın genelindeki değişim .................................................................... 104
6.3. Orman Örtüsündeki Parçalanma............................................................... 115
6.4. Bağlantı analizi sonuçları ........................................................................... 116
6.5. Kenar analizi sonuçları ............................................................................... 119
7. TARTIŞMA ........................................................................................... 124
8. SONUÇ ................................................................................................. 134
9. KAYNAKLAR ........................................................................................ 141
EKLER ......................................................................................................... 154
v
ŞEKİL LİSTESİ
Şekil 1. Çalışma alanı ........................................................................................................... 32
Şekil 2. Çalışma alanının stratigrafisi ................................................................................. 34
Şekil 3. Çalışma alanını jeolojisi .......................................................................................... 35
Şekil 4. Çalışma alanının fiziki haritası............................................................................... 40
Şekil 5. Çalışma alanına ait bakı haritası .......................................................................... 41
Şekil 6. Çalışma alanınına ait eğim haritası ...................................................................... 42
Şekil 7. Çalışma alanınındaki akarsu ve su kaynakları ................................................... 44
Şekil 8. Çalışma alanınındaki büyük toprak grupları....................................................... 46
Şekil 9. Araştırma alanı arazi kullanım yetenek sınıfları haritası. .................................. 51
Şekil 10. Araştırma alanı arazi kullanım kabiliyet alt sınıfı haritası. .............................. 52
Şekil 11. Araştırma alanındaki arazilerin şimdiki kullanım şekilleri haritası. ................ 53
Şekil 12. Araştırma alanı eğime bağlı su erozyonu dereceleri haritası. ........................ 54
Şekil 13. Aydın ili ve Didim Kuşadası ve Söke ilçeleri nüfus değişimi .......................... 66
Şekil 14. Araştırma alanı ve ilçelerin toplam nüfusunun yıllara göre değişimi ............. 66
Şekil 15. Araştırma alanına ait nüfus değişim haritası. ................................................... 68
Şekil 16. Araştırma alanına ait nüfus yoğunluğu haritası. ............................................... 69
Şekil 17. Didim’de Sektörel Dağılım Oranları ve İl Genelindeki Payları ....................... 72
Şekil 18. Kuşadası’nda Sektörel Dağılım Oranları ve İl Genelindeki Payları ............... 72
Şekil 19. Söke’de Sektörel Dağılım Oranları ve İl Genelindeki Payları ........................ 72
Şekil 20. Milli parkta giderek artan yol ağı ......................................................................... 76
Şekil 21. Bafa gölündeki kirlilik kaynakları ........................................................................ 78
Şekil 22. Bafa Gölü su seyiyesi ........................................................................................... 78
Şekil 23. Bafa Gölündeki tuzluluk değerleri ...................................................................... 79
Şekil 24. Çalışma alanındaki peyzajda bozulmalara neden olan kullanımlar .............. 80
Şekil 25. Uzaktan algılama ve Değişim Analizi işlemleri ................................................. 83
Şekil 26. Uydu görüntüsü (Aster) , DEM ve Aspect katmanı .......................................... 84
Şekil 27. Çoklu- Çözünürlüklü Segmentasyon aşamasında kullanılan kriterler. ......... 87
Şekil 28. Aster görüntüsü üzerinde görüntü nesne hiyerarşisi ...................................... 87
Şekil 29. Manuel düzeltme ve ekran sayısallaştırması işlemlerinden önceki ve sonraki
harita. ............................................................................................................... 92
Şekil 30. Çalışma alanındaki arazi örtüsü 1994. ............................................................ 105
vi
Şekil 31. Çalışma alanındaki arazi örtüsü 2005. ............................................................ 106
Şekil 32. 1994-2005 yılları arası tarımsal kullanıma açılmış alanların toprak kabiliyet
sınıflarına göre dağılımı (%). ...................................................................... 108
Şekil 33. 1994-2005 yılları arası yerleşim alanı olarak açılmış alanların toprak
kabiliyet sınıflarına göre dağılımı (%). ...................................................... 110
Şekil 34. Konifer örtüsünden Maki örtüsüne dönüşüm (1994-2005) ........................... 112
Şekil 35. Maki örtüsündeki zayıflamalar (1994- 2005)................................................... 113
Şekil 36. Bitki örtüsünün rejenerasyonu........................................................................... 114
Şekil 37. Bağlantı analizi değerleri (1994-2005) ............................................................. 118
Şekil 38. Bafa Gölü Tabiat Parkı çevresindeki alan kullanımları (1993) ..................... 121
Şekil 39. Bafa Gölü Tabiat Parkı çevresindeki alan kullanımları (2006) ..................... 121
Şekil 40. Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı çevresindeki alan
kullanımları (1993) ....................................................................................... 122
Şekil 41. Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı çevresindeki alan
kullanımları (2006) ....................................................................................... 123
vii
ÇİZELGE LİSTESİ
Çizelge 1. Mekansal dönüşümün süreçleri ve ekolojik etkileri (Forman, 1997). ......... 11
Çizelge 2. Milli parka giren araç sayısı (1999-2003). ...................................................... 76
Çizelge 3. Segmentasyon kriterleri ..................................................................................... 89
Çizelge 4. Çalışmada yer alan sınıflar ve açıklamaları ................................................... 90
Çizelge 5. Kullanılan temel peyzaj indeksleri ve açıklamaları ........................................ 95
Çizelge 6. Alan kullanım türlerine ait strüktür katsayısı değerleri. ............................... 100
Çizelge 7. Doğruluk analizi sonuçları (1994) .................................................................. 102
Çizelge 8. Doğruluk analizi sonuçları (2005) .................................................................. 103
Çizelge 9. Çalışma alanındaki arazi örtüsü yüzdeleri (1994-2005) ............................. 104
Çizelge 10. 1994-2005 arası değişim matrisi (%)) ......................................................... 107
Çizelge 11. Sütrüktürdeki değişime yönelik peyzaj indeksleri değerleri ..................... 115
Çizelge 12. Bağlantı analizine konu olan parçaların sütrüktürel özellikleri ................ 117
Çizelge 13. Peyzaj genelindeki koridorların özellikleri ................................................... 117
Çizelge 14. Milli park ve Bafa koruma alanı sınırında yer alan alan kullanımları ...... 119
1
ÖZET
Bu çalıĢmanın amacı Coğrafik Bilgi Sistemleri ortamında peyzaj sütrüktür indekslerini
kullanarak koruma alanlarının ve çevrelerindeki peyzajın geçirdiği değiĢimin
karakteristiklerinin saptanması ve ileriye dönük koruma amaçlı önerilerin geliĢtirilmesidir.
Bu araĢtırma Ege Bölgesi'nde, Aydın ili sınırları içindeki Dilek Yarımadası Büyük Menderes
Deltası Milli Parkı ve Bafa Gölü Tabiat Parkı ve bunları çevreleyen peyzaja odaklanmaktadır.
Nesne Tabanlı Sınıflandırma Yöntemi ile SPOT 2X ve ASTER uydu görüntüleri kullanılarak
çalıĢma alanındaki 1994-2005 yılları arası değiĢim ortaya konulmuĢtur. SınıflandırılmıĢ
verilere 3 tür peyzaj sütrüktür indeksi uygulanmıĢtır: temel indeksler, bağlantı indeksi ve sınır
indeksi. Sonuçlar konifer, boylu maki, alçak boylu maki, fundalık-çayırlık ve tuzlu
düzlüklerde azalma, orta boylu maki, garik, kıyı vejetasyonu, tarla ve bahçe tarımı ve yapay
yüzeylerde bir artma olduğunu ortaya koymaktadır. ÇalıĢma alanındaki sütrüktürel değiĢime
sebep olan ana aktiviteler kentleĢme, tarım, hayvan otlatma, yangın, kereste ve yakacak
temini için doğal örtünün tahrip edilmesidir. Bunun sonucu boylu maki ve fundalık- çayırlık
alanlar fragmantasyondan en olumsuz etkilenen sınıflar olarak belirlenmiĢtir. Konifer ve
alçak boylu maki örtüsüsü küçülme sürecindedir. Orta boylu maki ve garik örtüsünde ise
fragmantasyonun etkileri nispeten daha azdır. Doğal alanlar birbirlerinden izole olurken
aralarındaki koridorlarda daralma saptanmıĢtır, bu da bağlantı indeksinin düĢmesine sebep
olmuĢtur. Bafa Gölü Tabiat Parkı'nda çevredeki alan kullanımlarının sınır indeksine etkisi
henüz hissedilmezken, Dilek Yarımadası Menderes Deltası Milli Parkı'nda kenar etkisi
artmıĢtır. Her iki parka yaklaĢmakta olan alan kullanımları kenar etkilerinin gelecekte daha
da artabileceğini ortaya koymuĢtur. Bulgular sonucunda peyzajın sürdürülebilir korunmasını
amaçlayan bir grup öneri getirilmiĢtir.
2
ABSTRACT
The purpose of this study is to detect the characteristics of the landscape change in the
protected area environments by using Geographic Information Systems and landscape
structure indices. Dilek Peninsula Big Meander Delta National Park and Bafa Lake Nature
Park of Aydin Province in Aegean Region are the focus of this case study. SPOT 2X and
ASTER images are utilized in object oriented classification to detect changes respectively
between 1994 and 2005. 3 landscape structure indices are applied to the classified maps:
connectivity index, matrix utility index and core set of metrics. The results display a decrease
of the coniferous forests, high maqui, low maqui, grasslands and salt flats, and an increase of
the moderately high maqui, garrigue, salt marshes, arable lands and permanent crop fields,
and artificial surfaces. Major drivers of the landscape change include urbanization,
agriculture, grazing, fire, and clearing of original vejetation for heating and timber.
Subsequently, high maqui and grasslands are most negatively affected; the coniferous forest
and low maqui covers are in the shrinkage stage. Whereas, moderately high maqui and
garrigue cover are relatively less affected from fragmentation. While the natural patches
become isolated, the corridors between them are diminishing, hence decrease in the
connectivity index. While the Bafa Lake Nature Park does not experience any edge effect,
Dilek Peninsula Big Meander Delta National Park is dealing with increasing edge effects.
Upcoming land uses indicate increasing possibilities of edge effects in the future.
Recommendations with regards to the sustainable landscape protection are presented.
3
1. GİRİŞ
Doğal alanlar ve koruma bölgeleri insan, hayvan ve bitki topluluklarının yaĢam
kalitelerinin artırılmasında önemli rol oynarlar. Ekolojik önemlerinin pek çok araĢtırmada
defalarca vurgulanmasına ek olarak, olumlu sosyo-kültürel (Burke ve Ewan 1999), ekonomik
(Thompson 2002) ve psikolojik (Chiesura, 2004) etkilerinin olduğu literatürde açıkça dile
getirilmektedir. Faydaları bu kadar iyi bilinmesine rağmen bu alanların habitat değerlerinde
zaman içinde bir takım azalmalar olmaktadır. Bu olumsuz geliĢmeler bu tür alanların içinden
kaynaklanan kaynağın aĢırı kullanımı, doğal veya kasti çıkarılan yangınlar, bilinçsiz avlanma
(Frenkel 1986, Soule 1991) gibi faktörlerden olabileceği gibi koruma alanlarını saran peyzaj
yapısında meydana gelen değiĢimlerden dolayı da olabilir. Bu geliĢmelerin
karakteristiklerinin araĢtırılması ve peyzajın zaman içinde geçirdiği değiĢimin saptanması
kanunlar ile koruma altına alınmıĢ böylesine önemli alanların gerçek boyutuyla, sadece parkın
içindeki dengelere odaklanmadan, parkın bir parçası olduğu genel peyzaj mozaiğini de hesaba
katarak daha gerçekçi planların oluĢturulmasını ve etkin koruma stratejilerinin belirlenmesini
sağlayacaktır (EĢbah, 2004). Nüfus artıĢı ile gittikçe kaçınılmaz hale gelen insan kaynaklı
değiĢimler gelecekte de devam edeceğinden koruma faaliyetlerinin çevredeki peyzajın
dinamiklerini de dikkate alır Ģekilde, daha kapsamlı bir ekolojik boyutta, ele alınmasında
fayda vardır (Meffe ve Carroll 1994, Groom ve ark. 2005). Bütün dünyada yaygınlaĢmakta
olan bu yaklaĢımın ülkemizdeki doğa koruma alanlarında da benimsenmesi bu alanların
sürdürülebilir bir Ģekilde korunmasını ve habitat değerlerinin sürekliliğini sağlayacaktır.
Forman ve Godron‟a (1986) göre bir peyzaj mozaiğini fiziksel, biyolojik ve
sosyal bir takım etmenlerin Ģekillendirdiği, koruma alanları gibi doğal ve kentsel ya da
tarımsal alanlar gibi doğallığını yitirmiĢ farklı kompozisyondaki arazi parçaları (patch)
4
oluĢturur. Bu arazi parçalarının kompozisyonunda, konfigurasyonunda ve bağlantılarında
olabilecek değiĢimler buradaki türlerin zenginliğini, dağılımını ve dayanıklılığını etkiler ve
ekolojik değerlerinin değiĢmesine neden olur (Franklin ve Forman 1987). Nitekim koruma
alanları insan kullanımlarının ağırlıklı hissedildiği bir peyzaj mozaiğinde çevrelerinden
bağımsız olarak yer almazlar (Cook, 2001). Bu sebeple koruma alanlarının habitat değerleri
ile onları çevreleyen peyzajın karakteristikleri arasında doğrudan bir iliĢki vardır (Forman,
1995). Pickett ve arkadaĢları (1992) bu konseptten ve peyzaj ekolojisinin temelinin dayandığı
hiyerarĢi ve dengesizlik teorilerinden yola çıkarak yaptığı çalıĢmada her hangi bir doğa
parçasının sürekli stabil bir yapıda olmadığını, hem doğal hem de insan kaynaklı faktörler
nedeniyle dengeli bir yapıda kalamayacağını ve çevresindeki peyzajdan izole Ģekilde
korunamayacağını ortaya koymuĢlardır. Noss ve Harris (1986) bu yaklaĢımı bölgesel ölçekli
bir koruma alanları ağı oluĢturmada kullanmıĢ ve her bir parkı oluĢturan elementlere teker
teker odaklanmaktansa, peyzajın genel durumuna odaklanılması gerektiğini tavsiye etmiĢtir.
Çevresel peyzaj koruma alanları için egzotik türlerin taĢınması, doğal türlerin yok edilmesi,
toprak ve su kalitesinin kötüleĢmesi, hava kirliliği gibi pek çok tehditler oluĢturduğundan
dolayı çevre alan kullanımlarının niteliği doğal alanların ekolojik kaliteleri üzerinde
belirleyici bir rol oynamaktadır. Bir baĢka deyiĢle, sütrüktürleri farklı alan kullanımları
habitat değeri yüksek olan koruma alanlarının sınır bölgelerinde kenar etkisi yaratmaktadır
(Wilcove ve ark., 1986; Chen ve ark. 1992; Cook 2002; Esbah, 2002; Lindenmayer and
Fischer 2006). Sütrüktürlerdeki kontrast arttıkça kenar etkisinin boyutu da artmaktadır
(Mesquita ve ark., 1999; Schmiegelow ve ark., 1997, Esbah ve ark. 2009). Kenar etkisi ilk
etapta vejetasyon dokusunda hasar, orman alt örtüsünde ve toprağın yapısında bozulma,
değiĢen besin zinciri, değiĢen buharlaĢma ve polenleĢme seviyeleri gibi sonuçlar doğurur.
Bunların sonucunda yeni bitki dokuları, rejenerasyon ve mortalite meydana gelir
(Lindenmayer and Fischer, 2006)
5
Kenar etkisi çevredeki alan kullanım deseninin, koruma alanının ekolojik açıdan
hassas iç bölgelerine yaptığı negatif etkidir. Farklı alan kullanımlarının koruma alanları
çevresinde yer alması sadece değerli çekirdek bölgede bir azalma olmasına neden olmaz aynı
zamanda biyolojik çeĢitliliğin de düĢmesine yol açar. Buna ek olarak her bir alan kullanım
türünün koruma alanı üzerinde farklı seviyede bir baskısı olmaktadır (Meffe ve Carroll 1994).
Bir doğal alan kendisi ile sütrüktürel ve fonksiyonel açıdan ne kadar uyumlu alan kullanımları
ile çevrelenirse kenar etkisine daha az maruz kalacaktır ve dolayısı ile ekolojik kalitesini
koruması da o kadar kolay olacaktır (Groom ve ark. 2005). Örneğin doğal çevre ile uyumlu
düĢük yoğunluklu yerleĢim alanları materyal ve enerji akıĢına izin vereceğinden koruma
alanları ile uyumluluk sergilerken, buna karĢılık sanayi bölgeleri, yüksek katlı ve yoğunluklu
yerleĢim bölgeleri gibi daha az uyumlu alan kullanımları doğal süreçleri ve ekolojik döngüleri
kısıtlayarak koruma alanlarını daha yoğun Ģekilde tehdit edeceklerdir (Esbah ve ark., 2009).
Kenar etkisine ek olarak peyzajın genelinden kaynaklanan tehditlerin en
önemlilerinden bir diğeri ise insan kullanımları nedeniyle ekosistemlerde oluĢan
parçalanmadır (fragmentasyon) (Soule 1991, Wagner ve Merriam 1979). Parçalanma
süreklilik arz eden habitatların daha küçük ve izole birimlere bölünmesidir ve literatürde
biyolojik çeĢitliliği tehdit eden en önemli etken olarak yer almaktadır (Groom ve ark. 2005,
Farina 2000, Forman 1997). Parçalanmanın etkin bir süreç olarak iĢlediği bir peyzaj içinde
yer alan koruma alanlarının ekolojik değerlerinin korunabilmesi veya parçalanmanın olumsuz
etkilerinin en aza indirilmesi ekolojik olarak önem gösteren bu alan parçalarının koridorlar
vasıtası ile birbirlerine bağlanması ile gerçekleĢebilir (Fahrig and Merriam 1985, Smith 1993,
Cook ve VanLier, 1994). Bağlantı peyzajı oluĢturan farklı elementlerin fonksiyonel bir ünite
olarak birbirleriyle entegre edilmesidir. Cook (2000) ABD nin Arizona eyaletinde yürüttüğü
bir çalıĢmada parçalanmanın olumsuz etkilerinin kontrol altına alınmasının açık alanlar
arasındaki bağlantıların sağlanması ile mümkün olacağını vurgulamıĢ ve bu tür peyzajlarda
6
ekolojik ağların oluĢturulması ile peyzaj mozaiğinin habitat değerlerinin belirgin derecede
iyileĢtiğini belirlemiĢtir.
Yukarıda bahsi geçen çalıĢmaların çoğunda çeĢitli peyzaj sütrüktür indeksleri
kullanılmıĢtır. Ġndeksler peyzajın mevcut durumunun ve zaman içinde geçirdiği değiĢimi
etkileyen faktörlerin niceliklerinin anlaĢılmasında kullanıldığından (Forman, 1995) arazi
planlaması ve yönetimi konusunda peyzaj planlama çalıĢmalarında etkili rol oynamaktadır
(Leitao ve Ahern 2002). Mekansal verilerin sayısal olarak ifade edilmesi ve incelenen
fenomenin indekslerden elde edilen değerler vasıtası ile yorumlanması daha objektif planlama
kararlarının ve önerilerinin oluĢturulmasını sağlamaktadır. Uzaktan algılama ve Coğrafik
Bilgi Sistemlerinin (GIS) yaygın olarak kullanıldığı günümüzde indeksleri kullanarak çok
geniĢ alanlarda çalıĢmalar yapabilmek mümkündür. Ülkemizde gerek kentsel gerekse kırsal
peyzaj konulu pek çok çalıĢmada (Aksoy ve ark. 2004, Alphan ve Yılmaz 2005, Doygun
2005, Irtem 2005, Musaoğlu ve ark. 2005, Berberoğlu 2003, Nurlu ve ark. 2005) peyzajda yer
alan farklı alan kullanımlarındaki değiĢimlerin saptanmasında Uzaktan Algılama ve GIS
teknolojileri kullanılmasına rağmen, bu teknolojilerin peyzaj sütrüktür indeksleri ile beraber
kullanıldığı kentsel (Deniz, 2005) ve bölgesel (Tağıl, 2006) ölçekte çalıĢmalar oldukça azdır.
Bu çalıĢmanın amacı GIS ortamında peyzaj sütrüktür indekslerini kullanarak koruma
alanlarının ve çevrelerindeki peyzajın geçirdiği değiĢimin karakteristiklerinin saptanması ve
ileriye dönük koruma amaçlı önerilerin geliĢtirilmesidir. Bu araĢtırma Ege Bölgesinde, Aydın
ili sınırları içindeki Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı ve Bafa Gölü
Tabiat Parkı ve bunları çevreleyen peyzaja odaklanmaktadır. Bu çalıĢmada, koruma alanlarını
çevrelerindeki peyzajla bir bütün olarak ele alan bir yaklaĢımla; 1) çalıĢma alanındaki mevcut
alan kullanımlarının ve zaman içindeki geçirdikleri transformasyonun anlaĢılması, 2) bu
değiĢimin sonucu koruma alanları üzerindeki kenar etkisinin saptanması, 3) bu değiĢimin
koruma alanları arasındaki bağlantıyı nasıl etkilediğinin belirlenmesi ve 4) bulgular
7
doğrultusunda peyzajın geneline yönelik koruma amaçlı planlama ve alan kullanım
önerilerinin geliĢtirilmesi hedeflenmektedir.
Bu raporun ikinci kısmında peyzaj sütrüktür indeksleri ve planlamada kullanımları ile
ilgili genel bilgiler verilmektedir. Ayrıca, araĢtırmanın konusu ile ilgili ülkemizdeki mevcut
mevzuat ve uygulamaların irdelendiği bir bölümde ikinci kısımda yer almaktadır. Üçüncü
kısımda çalıĢma alanına ait bilgiler sunulmaktadır. Dördüncü kısımda çalıĢmanın materyal ve
metodu detaylı Ģekilde verilmektedir. Gerek uzaktan algılama ve GIS iĢlemleri gerekse de
kullanılan peyzaj sütrüktür indeksleri bu bölümde yer almaktadır. BeĢinci kısımda çalıĢmanın
bulguları sunulmaktadır. Altıncı bölümde çalıĢmanın metodolojik ve bulgular açısından
tartıĢması yapılmaktadır. En son bölümde ileriye dönük planlama önerileri ve çalıĢmada
ulaĢılan sonuçlara yer verilmektedir.
2. GENEL BİLGİLER
2.1. Sürdürülebilir planlama ve peyzaj ekolojisi
Sürdürülebilirlik her ölçekteki planlama çalıĢmalarında ulaĢılmak istenen amaçların
baĢında gelir. Sürdürülebilir planlama ekolojik prensiplerin anlaĢılmadığı ve hesaba
katılmadığı ortamlarda mümkün olamaz. Ekoloji ve planlama temelde birbirlerini
tamamlayıcı disiplinlerdir. Örneğin ekoloji ekosistemlerin yada kaynakların iĢleyiĢlerine
odaklanırken, planlama bu kaynakların insan yararına kullanımına odaklanır. Botequilha-
Leitao ve arkadaĢlarına göre planlama daha çok mekansal problemlerle ilgilenen bir aktivite
olduğu için bu iki disiplinin birbiri ile entegrasyonunun artmasında planlamanın daha fazla
ekolojik prensipleri içermesi ve ekolojinin de insanları doğal sistemlerden ayrı gören
yaklaĢımının yerine daha antropojenik bir bakıĢ açısına bürünerek özellikle de mekansal
(spatial) boyutunu öne çıkarması gerekmektedir. Planlama sonucunda yapılan her aktivite
peyzajın sütrüktür ve fonksiyonunda bir değiĢime neden olur.
8
Peyzajın sütrüktür, fonksiyon (iĢleyiĢ) ve değiĢimini irdeleyen peyzaj ekolojisi
disiplini insan aktivitelerini ekosistemin bir parçası olarak görür ve peyzaj ölçeğinde doğal
sistemlerin analizi, planlaması, tasarımı ve yönetimi ile ilgilenir. Sütrüktür peyzaj
elemanlarının kompozisyonu (peyzaj elemanlarının türü, sayısı, alanı vb.) ve konfigurasyonu
(elemanların birbirlerine göre konumları, Ģekilleri veya yönleri vb.) olarak ifade edilebilir.
Forman ve Godron (1986) peyzajın sütrüktürünü belirlemek için 3 eleman önermiĢtir: parça
(patch), koridor, matris. Her hangi bir peyzaj bu üç elemana göre rahatlıkla tarif edilebilir.
Bu elemanların tamamı “parça-koridor-matris” yada “mozaik” modelini oluĢturur. Bütün bu
peyzaj elemanları komposizyon ve mekansal karakteristikleri doğrultusunda peyzajın
fonksiyonunu etkiler. Bir diğer deyiĢle, bir peyzajın sütrüktürü o peyzajdaki ekolojik iĢleyiĢ
üzerinde belirleyici rol oynar. Sütrüktür ve fonksiyonun birbirleri ile karĢılıklı etkileĢimi
peyzajda değiĢime neden olurlar.
Forman ve Godron (1986) sütrüktür ve fonksiyon iliĢkisini form ve fonksiyon
prensibiyle açıklar. Buna göre iki obje arasındaki etkileĢim ortak paylaĢtıkları sınır
nispetindedir. Peyzaj elamanlarının büyüklük ve Ģekilleri onların ekolojik ve iĢlevsel
karakteristiklerinde en belirleyici rol oynayan unsurlardır. Örneğin, büyük doğal alanlar
küçüklerine göre muhtemelen çok daha fazla tür barındırdığı için biyolojik çeĢitliliği çok daha
iyi destekleyebilir (Forman 1997). Ekosistem iĢlevleri doğal peyzaj parçalarının alanı
büyüdükçe çok daha iyi gerçekleĢtirilebilecektir. Buna ek olarak insanların estetik ve
rekreasyonel beklentileri geniĢ alanlarda çok daha rahat karĢılanabilir. Büyüklük ve Ģekil
aynı zamanda peyzaj elemanlarının birbirleri ile paylaĢtıkları sınır bölgesini de etkiler.
Uzunlamasına olan peyzaj elemanları (koridorlar) aynı alana sahip kompakt ya da dairemsi
elemanlara göre daha fazla sınır bölgesine sahiptir. Kompleks, girintili çıkıntılı Ģekillerde de
kenar bölgesi daha fazladır. Peyzaj elamanlarının birbirleri ile sınır bölgelerine ekologlar
“kenar” demektedir. Kenar bölgeleri parça, koridor ya da matrisin iĢleyiĢini etkiler. Örneğin
9
yapılan çalıĢmalar maden alanları geri kazanımında bu alanların kenar Ģekilleri ile oynanarak
doğal suksesyonun hızlandığını göstermiĢtir (Hardt ve Forman 1989). Ayrıca, orman dokusu
ile komĢu olan düzleĢtirilmiĢ sınırda yapılan bitkilendirme çalıĢmalarında daha girintili bir
Ģerit oluĢturulduğunda maden alanında çok daha fazla kolonizasyon olduğu görülmüĢtür.
Peyzaj elemanlarının dağılımları da sütrüktür ve fonksiyon etkileĢiminde önemli bir
diğer faktördür. Peyzajdaki enerji ve materyal akıĢı faklı peyzaj elemanlarının birbirlerine
olan komĢulukları ve aralarındaki mesafelerinden etkilenir. Bu bağlamda peyzajdaki
bağlantılar koruma amaçlı planlama ve arazi yönetiminde önemli bir kavram olarak karĢımıza
çıkmaktadır. Merriam (1984) peyzaj sütrüktürü ve canlı türlerinin davranıĢları arasındaki
etkileĢimi açıklamak için bağlantı kavramını ortaya koymuĢtur. Lindenmayer ve Fischer
(2006) farklı çeĢitlerde bağlantılara vurgu yapmıĢlardır: ekolojik bağlantı, habitat bağlantısı
ve peyzaj bağlantısı. Ekolojik bağlantı ekolojik süreçlerdeki bağlantıdır (bozulma süreçleri,
hidro-ekolojik akıĢlar v.b.). Habitat bağlantısı belirli bir tür için uygun olan habitatlar
arasındaki bağlantılılıktır. Peyzaj bağlantısı insan algısı ile ilgili olup, insanlar tarafından
tariflenmiĢ farklı alan kullanımlarının oluĢturduğu peyzajdaki bağlantıları konu alır.
Literatürde ilk iki kavram fonksiyonel bağlantı olarak geçerken, sonuncu sütrüktürel bağlantı
olarak da kullanılmaktadır (Collinge ve Forman, 1998; Tischendorf ve Fahrig, 2000; Bennett,
2003) Forman ve Godron‟a (1986) göre peyzaj bağlantılılığı farklı alan kullanımlarının
haritalanabilen mekansal diziliĢlerine odaklanır ve belirli bir tür baz alınmadan peyzajın
sütrüktürünün ölçülmesidir. Peyzajdaki bağlantılılık bir peyzajdaki türlerin hareketliliğini
sağlar, böylece özellikle parçalanmıĢ (fragmente olmuĢ) peyzajlardaki türlerin herhangi bir
baskıya karĢı ayakta kalması mümkün olabilir. Bağlantısı yüksek peyzajlarda gen akıĢı daha
fazla olduğu için uzun vadede türlerin nesillerini sürdürebilmesi içinde bağlantılar oldukça
önemlidir (Forman 1995; Young ve Jarvis, 2000). Bu gerçeklerden dolayı peyzajda
10
bağlantılılık koruma amaçlı planlama ve arazi yönetimi çalıĢmalarında peyzajın sütrüktürüne
ait en çok dikkat edilmesi gereken noktalardan biridir.
2.2. Peyzaj sütrüktür indeksleri ve planlama
Peyzajın sütrüktürünün belirlenmesi peyzajdaki iĢleyiĢlerin ve değiĢimin
anlaĢılmasında temel veri niteliğindedir. Bu amaçla kullanılan metriklere peyzaj sütrüktür
indeksleri denmektedir. Peyzaj sütrüktürüne bakarak peyzajın iĢleyiĢi daha holistik bir
Ģekilde ortaya konulabilir. Peyzajın sütrüktürü ve fonksiyonu ile ilgili belirgin bağlar
kurulduğunda, peyzaj sütrüktür indeksleri planlamacılar açısından oldukça faydalı araçlar
olabilirler. Sütrüktür indeksleri ekolojik süreçlerin anlaĢılması, modellerin oluĢturulması,
farklı planlama alternatiflerinin objektif olarak mukayese edilmesi ve planlama çalıĢmalarının
ekosistemler üzerindeki etkilerinin tahmin edilmesinde rol alabilirler. Planlamacılar çoğu
zaman niteliksel iliĢkilere odaklanır (bir senaryo diğerinden daha iyi midir? v.b.) böyle
durumlarda indeksler niceliksel (sayısal) bilgiler üreterek planlamada objektif kararlar
alınmasını yönlendirebilir. Sütrüktür indeksleri arazi çalıĢması yapmanın çok fizibil olmadığı
karmaĢık ekolojik iliĢkilerin söz konusu olduğu durumlarda gösterge (indikatör) niteliğinde
bilgiler üretmeye yarar. Özellikle de biyoçesitlilik gibi son yıllarda gittikçe artan değerler
hakkında her zaman detaylı alan ve tür verileri mevcut olmadığı için indeksler bu konularla
ilgili alınacak planlama ve yönetim kararlarını Ģekillendirebilir. Literatürde peyzaj
metriklerinin su kaynakları yönetimi (Ferreira ve ark., 2003), orman kaynakları yönetimi
(Moreira ve ark.,. 2001), madencilik (Botequilha-Leitao ve Muge 2001), yaban hayatı
yönetimi ve koruma amaçlı planlama (Botequilha-Leitao ve ark., 2004; McGarigal ve
Cushman, 2005), kırsal planlama (Dunn ve ark., 1991), kentsel planlama (Cook, 2002; Luck
ve Wu, 2002), ulaĢım planlaması (Forman ve ark., 2003), peyzaj planlaması (Botequilha-
11
Leitao ve Ahern 2002; Varela, 2005) ve kültürel peyzajlar (Paliner, 2004) konularına
uygulanmıĢ örnekleri mevcuttur.
Ġndeksler zaman serileri türünden çalıĢmalar içinde bir peyzajın farklı zamanlardaki
durumlarının mukayesesinde etkili rol oynayabilirler. Peyzaj sütrüktür indeksleri peyzajın
geçirdiği değiĢimin ve bu değiĢimin aĢamalarının tespitinde etkili araçlardan biridir. Forman
(1997) peyzaj dönüĢümünde 3 aĢamadan bahsetmektedir (Çizelge 1). Birinci aĢamada
delinme ve bölünme süreçleri etkilidir. Bir orman dokusu içerisinde konutların yapılması
delinmeye bir örnektir. Bu konut adaları arasında kurulan yol bağlantıları ya da diğer lineer
altyapı koridorları peyzajın parçalara ayrılmasına neden olurlar.
Çizelge 1. Mekansal dönüĢümün süreçleri ve ekolojik etkileri (Forman, 1997).
Süreç
Ġç H
abit
at
Bağ
lan
tıla
r
Sın
ır U
zun
luğ
u
Habitat
Kay
bı
Ġzo
lasy
on
Delinme (Perforation) - 0 + + +
Bölünme (Dissection) - - + + +
Parçalanma
(Fragmentation) - - + + +
Küçülme (Shrinkage) - 0 - + +
Eksilme (Attrition) - 0 - + +
Çizelgede mekansal dönüĢüm süreçleri grafik anlatımla verilmiĢtir. Ekolojik etkileri ise simgesel olarak
ifade edilmektedir. (0) bir etkinin söz konusu olmadığını, (-) bağlı bulunduğu sütundaki değiĢkende azalmayı,
(+) bağlı bulunduğu sütundaki değiĢkende artıĢı ifade etmektedir. (Deniz, 2005‟den)
Ġkinci aĢamada parçalanma (fragmantasyon) ve küçülme süreçleri etkili olur.
Fragmantasyon süreklilik gösteren peyzaj elemanlarının ya da peyzaj matrisini oluĢturan bir
alan kullanımının bir birlerinden izole parçalar haline gelmeleridir. Bu sürecin devamı halinde
12
bu parçalar daha da küçülecek ve aralarındaki mesafeler daha da artacaktır. Üçüncü aĢamada
ise geriye kalan parçaların aĢamalı olarak yok olduğu görülür. Bu aĢamanın sonucunda yeni
bir matris oluĢur, örneğin peyzaj matrisi ormandan kentsel matrise dönüĢmüĢtür veya dogal
matris artık bir tarımsal matris olmuĢtur. Fragmantasyon ve takip eden süreçleri bir peyzajın
ekolojik iĢleyiĢi ve kalitesi üzerinde belirleyici rol oynarlar. Sürdürülebilir planlama
aktiviteleri arasında peyzajdaki parçalanmayı minimize etmek yer almalıdır. Bu konuda
peyzaj kompozisyon indeksleri süreçlerin tespitinde kullanılacak oldukça pratik araçlardan
biridir. Uzaktan algılama ve GIS teknolojilerinde kat edilen ilerlemeler neticesinde peyzaj
metriklerinin planlama alanında uygulanabilirliği artmıĢtır.
2.3. Sütrüktür indekslerinin kullanımı
Peyzaj sütrüktür indeksleri peyzaj planlaması çalıĢmalarında kolaylıklar sağlarken
kullanımları ile ilgili dikkat edilmesi gereken noktalar çeĢitli çalıĢmalar tarafından
vurgulanmıĢtır (Botequilha-Leitao ve Ahern 2002; Botequilha-Leitao ve ark., 2006;
McGarigal ve Marks, 1995).
Peyzaj sütrüktür indeksleri peyzaj mozaiğinin kompozisyonu ve mekansal
konfigurasyonunu ölçer. Mozaik modeline göre bu mozaiği oluĢturan parçalar arasında çok
net sınırlar vardır. Bu sınırlar dıĢındaki bütün varyasyon ya yok sayılır ya da o kategoriye
dahil edilir. Bu yaklaĢımın organizasyonel açıdan kolaylıklar sağladığı için kullanımı çok
yaygındır. Fakat peyzaj elemanlarının kategorik gösterimi peyzajdaki heterojenliği tam
olarak yansıtmaz. Bu yüzden indeksler planlamada kullanılmadan önce oluĢturulan mozaik
modelinin bir diğer deyiĢle kategorik haritaların, peyzajdaki heterojenliği anlamlı Ģekilde
temsil edip etmediğine bakılmalıdır.
Kategorik haritalarda en önemli nokta sınıflandırma düzenidir (classification scheme).
Seçilen kategorilerin peyzaj sütrüktürünün analizinden elde edilecek sonuçlara önemli etkisi
13
olacaktır. Sınıflandırmanın kategoriler arasında tutarlı bir ayrımlaĢma yapmasına dikkat
edilmelidir. Burada önemli olan sınıflandırma aralığının bütün sınıflar için istikrarlı
olmasından çok sınıflandırmanın planlamanın amacına uygun olup olmadığının düĢünülmesi
ve sınıflandırmanın peyzaj sütrüktürünün sayısal değerlendirmesiyle elde edilecek sonuca
olan etkisinin bilinmesidir. Ġkinci olarak sınıflandırmanın planlamanın amacı ile alakalı bütün
önemli peyzaj elemanlarını içerip içermediğine bakılmalıdır (sınıflandırma yollar, nehirler
gibi bütün önemli lineer peyzaj elementlerini içeriyor mu? v.b.). Üçüncü olarak
sınıflandırmanın detaylarının dıĢında her bir sınıfın belirlenmesine yönelik net ölçütlerin
belirlenmesidir. Örneğin maki örtüsünü boylu, orta boylu ve alçak boylu maki olarak üç
sınıfa ayırmak veri kaynakları ve uygulamanın amacına bağlı olarak uygulamadan
uygulamaya farklılıklar gösterebilir, bu açıdan sınıflandırma kriterlerinin net olarak ortaya
konması önemlidir.
Ölçek indekslerin kullanımında oldukça önemli rol oynar. Farklı ölçeklerde üretilmiĢ
verilere indeksler uygulanırken oldukça dikkatli olunmalıdır. Peyzajdaki değiĢimin boyutu
ölçek seçiminde yol gösterici olabilirler. Bu bağlamda analizi yapılacak alanın mekansal
yayılımı (extent) ve analize konu olan elemanların ya da parçaların boyutu (grain) metriklerin
kullanımında hesaba katılması gereken ölçekle ilgili diğer unsurlardır. Bir peyzajdaki
mekansal yayılım ve parça boyutu peyzajı karakterize ederken bağlı kalınması gereken
çözünürlüğün üst ve alt limitlerini belirler. Bir diğer deyiĢle, peyzajın mekansal yayılımı
dıĢındaki alanlar için genelleme yapılamaz ve belirli çözünürlüğün altındaki parçaların
sütrüktürü tespit edilemez. Bu yüzden sütrüktür indekslerini kullanırken mekansal yayılımın
ve parça büyüklüğünün incelenen fenomeni en iyi yansıtacak Ģekilde belirlenmesi gerekir.
Örneğin, orman fragmantasyonunu ortaya koyarken 100 ha. bir çözünürlükte çalıĢmak, 1 ha.
büyüklüğünden itibaren parça büyüklüğüne hassas olan türlerle ilgili yapılması gereken
değerlendirmeye hiçbir katkıda bulunmayacaktır. Uygun çözünürlüğün ne olduğunun
14
bilinemediği durumlarda ( belirli bir bitki ya da hayvan türü söz konusu değilse) mümkün
olan en iyi çözünürlüğün yakalanması gerekmektedir. O‟Neill et al. (1997) ilgilenilen en
küçük peyzaj elemanından 2 ya da 5 kez daha küçük parça büyüklüklerinin böyle durumlarda
kullanılmasını önermektedir. Örneğin 100 m geniĢliğindeki nehir koridorları çalıĢma konusu
ise, parça büyüklüğünün yada çözünürlüğün 30-50 m. arasında olması gerekmektedir. Bu
standart elde edildikten sonra gerekirse yeniden örnekleme (resampling) yapılabileceği akılda
tutulmalıdır. Bunlara ek olarak analizlere baĢlamadan önce karar verilecek minimum parça
büyüklüğü de mekansal yayılım ve parça boyutunun belirlenmesinde bir diğer teknik olabilir.
Tespit edilen mekansal yayılım ve parça büyüklüklerinin elde edilecek sonuçlara
olacak etkisinin önceden bilinmesi gerekir. Peyzaj indekslerinin pek çoğu parça büyüklüğüne
karĢı hassastır. Kenar uzunluğu parça büyüklüğüne bağlantılı olarak olağandan daha
uzunmuĢ gibi sonuçlar verebilir. Bu tür hatalı sonuçlar parça büyüklüğü arttıkça daha da
artacaktır. Parça büyüklüğü komĢulukların nisbi dağılımını etkileyeceğinden, peyzaj
elemanlarının birbirleri ile komĢuluklarını konu alan indeksler (contagion index vb.) farklı
sonuçlar verebilirler. Aynı Ģekilde pek çok indeks mekansal yayılıma göre farklı sonuçlar
verebilir, çünkü kapsam geniĢledikçe yeni parça tipleri ile karĢılaĢılabilir ve konfigurasyon
değiĢebilir.
Parça büyüklüğünün analiz alanına (extent) oranı küçükse, peyzaj dinamikleri
muhtemelen kenar bölgelerdeki etkiler tarafından yönlendirilecektir. Kenarların indeksler
üzerinde oldukça büyük bir etkisi vardır. Burada unutulmaması gereken en yakın komĢuluk
indekslerinin bu oranlara son derece hassas olduğudur. Analiz yapılan alan (extent) irdelenen
ekolojik süreç veya türün ölçeğinden ufaksa, elde edilen sonuçların ne kadar anlamlı olduğu
tartıĢılabilir. Bu durumlarda en yakın komĢuluk ya da belirli bir radius kullanımı gerektiren
indeksler hatalı sonuçlar verir. Örneğin sınırları rasgele seçilmiĢ bir analiz alanının kenarına
yakın bir yerde konumlanan bir kuĢ türünün habitatına en yakın komĢu habitat analiz alanı
15
sınırları içinde çok uzak bir yerde yer alırken gerçekte aslında analiz alanının dıĢında çok
daha yakın bir yerde diğer uygun habitatlar olabilir.
Peyzaj metriklerinin uygulanması iki tür veri üzerinden olabilir: vektör ve raster.
Vektör model rastere göre veri depolama ve yönetimi açısından daha etkindir. Özellikle de
parsellerin sınırları gibi verilerde piksel tabanlı raster formatına göre daha gerçeğe uygun
gösterimler sergiler. Raster modeli daha çok spatial modelleme ve uzaktan algılama
çalıĢmalarında kullanılır. Mekansal veri analizi açısından raster modellerin vektore göre bir
takım avantajları vardır. Örneğin, pikseller üzerinden matematiksel iĢlemlerin hesaplanması
daha kolaydır. Buna ek olarak herhangi bir pikselin mekansal konumu ve çevresini
değerlendirmekde satır ve sütunlar (cartesian coordinates) sayesinde daha kolaydır. Raster
modelde merdiven-vari grid yapısı dolayısı ile kenarların belirlenmesi bir ölçüde kısıtlıdır.
Vektör haritalar kenarların gerçeğe daha yakın Ģeklilerde çıkmasını sağlar. Dolayısı ile raster
modellerde kenarlar gerçekte olan uzunluklarından daha uzun ölçülebilir. Burada ki hata
parça büyüklüğü ve çözünürlüğe bağlı olarak değiĢebilir. Herhangi bir planlama çalıĢmasında
istenen uygulamaya uygun veri modelini seçmek planlamacıya düĢmektedir, çünkü peyzaj
sütrüktürünün yorumu temelde modelin doğruluğu ile sınırlıdır.
2.4. Mevzuatın irdelenmesi
Ülkemizde doğa koruma çalıĢmaları 1800‟lü yıllara kadar uzanan bir geçmiĢe sahiptir.
Orman Yasası ile baĢlayan bu süreç günümüze kadar pek çok kanun, yönetmelik ve
sözleĢmeler ile devam etmiĢtir. Bu süreç içerisinde çok sayıda yasa çıkarılmıĢtır; ancak, bu
yasalar farklı zamanlarda ve farklı ihtiyaçlara cevap vermek üzere hazırlandığı için, birbiriyle
çeliĢen hükümleri içermekte, aralarında organik bir bağ bulunmamaktadır. Halen ülkemizin
genel bir doğa koruma stratejisi ve üst düzey politikası yoktur.
16
Korunan alanlar günümüzde Milli Parklar Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanunu ve Çevre Kanunu ile bu kanunlara dayanılarak hazırlanan yönetmelik
hükümlerince ilan edilmekte ve yönetilmektedir. Ancak yukarıda sayılan kanun, yönetmelik
ve sözleĢmelerin birçoğu günümüz ihtiyaçlarına cevap vermekten uzak kalmıĢtır. Özellikle
ulusal mevzuatımızda birbirinden farklı kuruluĢ ve birbiriyle çeliĢkili kavramlara yer
verilmesi, yönetim ve iĢletme görevlerinin çeĢitli kurumlara dağıtılması önemli sorunlara yol
açmaktadır. Bu nedenle korunan alanlarla ilgili mevzuatı oluĢturan kanun, yönetmelik ve
sözleĢmelerin günümüz koĢullarına göre yenilenmesi, birbirleriyle çeliĢen yönetsel ve iĢlevsel
konuların belirlenmesi gerekmektedir.
Proje kapsamında, önemli görülen 22 adet Kanun, 22 adet Yönetmelik ve 5 adet
SözleĢme incelenmiĢtir (bkz.EK1). Bu amaçla kanun, yönetmelik ve sözleĢmeler; plan,
politika, proje, kurum, koordinasyon, kanun, denetim, yaptırım, envanter, eğitim, ekonomi ve
kapasite konuları çerçevesinde incelenmiĢ olup, önemli görülen eksiklikler, çeliĢkiler ve
bunlara yönelik öneriler Mevzuattaki Eksiklikler ve Uygulamadaki Eksiklikler baĢlığı altında
aĢağıda maddeler halinde verilmeye çalıĢılmıĢtır.
2.4.1. Mevzuattaki eksiklikler
- Doğa korumada (gen, tür, habitat vs.) sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi zorluklarla
karĢılaĢılmaktadır. Mevzuatta bunlara yönelik çalıĢmaları destekleyen hükümlerin olmaması
(zorlukları azaltmak açısından) bir boĢluk oluĢturmaktadır. Ulusal kalkınma planlarında doğa
koruma boyutu yeterince dikkate alınmamaktadır. Koruma altına alınan alanlarda ve çevreyi
ilgilendiren konularda ortak koruma politikası geliĢtirilmemektedir. Kanunlarda ya da yapılan
düzenlemelerde genellikle yasaklar ve kurallar yer almakta, ancak alternatiflere yer
verilmemektedir. Koruma ve kullanmanın sınırlarının iyi belirlenmesi gerekirken, sadece
korumaya yönelik hükümlerin bulunması; kullanma ile ilgili alternatiflerin olmaması sorun
teĢkil etmektedir. Ulusal koruma ve kullanma politikalarının hedeflerinde; bütünlük ve ilke
17
eksikliği bulunmaktadır. Doğa koruma ile ilgili kurumların yetki görev ve sorumluluklarını
belirleyen yasalar; kurumlar arasındaki yetki karmaĢasını ortadan kaldıracak ve kurumlar
arasında iĢbirliği ve koordinasyonu güçlendirecek Ģekilde yeniden düzenlenmelidir.
Mevzuatta yer alan cezai müeyyideler güncelleĢtirilmemekte, cezai yaptırımlar
artırılmamaktadır. Cezayi yaptırımları uygulayan idareciye kiĢisel sorumluluk
getirilmemektedir.
- Doğa koruma veya biyoçeĢitliliğin korunması konusunda 2873, 2863, 2872 ve diğer
kanunları kapsayacak ve iĢ bölümünü sağlayacak Ģekilde bir Ģemsiye kanununun
bulunmaması karmaĢaya sebep olmaktadır. Doğa koruma alanlarına iliĢkin olarak yapılan
yönetim planlarının, planlama prosedüründe yasal yeri bulunmamaktadır. Dolayısıyla görevi
ve sorumluluğu gereği, üzerine iĢ düĢen Bakanlık için koruma önemi ve önceliği farklılık
taĢımaktadır ve bu konuda herhangi bir yaptırım bulunmamaktadır. Koruma kavramının
(biyolojik çeĢitlilik dahil her türlü koruma) planlamaya yansımasını sağlamak üzere Ġmar
Kanunu ve ilgili yönetmelikler bu anlamda geliĢtirilmemiĢtir ve Ġmar kanunu biyolojik
değerleri göz önünde bulundurmadan karar vermektedir. Çevre Kanununun 9. Maddesinde
koruma kullanım esaslarının bir yönetmelikle belirleneceğinin öngörülmesine rağmen, bu
yönetmelik henüz yayımlanmamıĢtır. Çevre Kanunu gereği çıkartılan yönetmelikler Avrupa
Birliği müktesebatı da göz önüne alınarak revize edilmelidir, revizyonda standartlar
bulunabilir en iyi teknolojiler göz önüne alınarak belirlenmelidir. Doğa koruma açısından
önemli olan toprak ve toprağın korunması ile ilgili özel bir yasa ve su kanunları
bulunmamaktadır. 6200 sayılı DSĠ KuruluĢ Kanunu ve Bataklıkların Kurutulması hakkında
Kanun, Ramsar SözleĢmesi'nde yer alan hükümlerle ve Sulak Alanların Korunması
Yönetmeliği ile çeliĢmektedir. DSĠ bataklıkları kurutmakla görevlendirilmiĢ, Çevre Bakanlığı
ise korumakla görevlendirilmiĢtir. DSI, DLH, Karayolları vb. özellikle büyük yatırımcı
kuruluĢların mevzuatlarının koruma kavramını gözetecek Ģekilde düzenlenmiĢ olmaması,
18
uygulamalarda bu tür kavramların göz ardı edilmesine neden olmaktadır. Turizmi geliĢtirmek
amacıyla hazırlanan Turizmi TeĢvik Kanunu ile Çevre Kanunu, Bern SözleĢmesi ve özellikle
383 Sayılı Özel Çevre Koruma Kurumu ile ilgili Kanun Hükmünde Kararname ile
çeliĢmektedir. 383 No'lu Özel Çevre Koruma Kurumu mevzuatı; üyesi bulunduğumuz
uluslararası kuruluĢların doğa, biyolojik çeĢitlilik, orman yönetimi alanında sürekli
geliĢtirmekte olduğu metodolojiden tamamıyla uzak, zayıf, genel, yeterince teknik olmayan
ve ilgili diğer hükümlerine nicel ve nitel ve oran olarak verdiği ağırlıkla, bugün
biyoçeĢitliliğin muhafazası ve gerçek anlamda yönetiminin aleyhine uygulanmasına neden
olacak derecede esnek bir belgedir. Özel Çevre Koruma Kurumu'nun 383 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamesinde biyoçeĢitlilik için fayda-maliyet analizi çalıĢmasının
bulunmaması, 383 No'lu KHK'nın içeriğinin uluslararası ölçekte bir yaklaĢıma dayanmaması,
bir koruma alanı kuruluĢu olan kurumun mevzuatında biyoçeĢitliliğe ağırlık verilmemesi,
hatta 'biyoçeĢitlilik' teriminin dahi geçmemesi: biyoçeĢitliliğin, kirlilik ve imar planı lehine
çok zayıf kalmasına sebep olmaktadır.
- Mevzuatta koruma alanı oluĢturulmasına iliĢkin "statülerin" IUCN benzeri bir
"standardının" olmaması (örneğin 2873 Sayılı Milli Parklar Yasası'nın, IUCN tarafından
belirlenmiĢ ve uluslararası kabul görmüĢ korunan alan statülerini tamamıyla içermemesi
ve/veya karĢılamaması) ve statü belirlemede objektif kriterlerin bulunmaması (örneğin sit
derecesinin düĢürülmesinde kriterler objektif olmadığından, korunan alan kararının delinerek
zararlı eylemlere izin verilmesi) sorunları, korunan alan sistemimizin dünya ile uyumlu
olmasını engellemektedir. Uluslararası sözleĢmeler kapsamında korunan alan statüsü bulunan
alanlar, uygulama kolaylığı sağlanması bakımından bir uygulama yönetmeliği ile
desteklenmemiĢtir. GeliĢmekte olan ülkelerde yerel toplulukların, koruma statüsünden
kaynaklanan kayıplarının giderilmesi için son derece önemli bir statü olan "Biyosfer
Rezerv"lerinin mevzuatta bulunmaması bir eksikliktir. Korunan alanlar dıĢındaki tampon
19
alan/zon yönetimi ile ilgili mevzuat eksiktir. Yürürlükteki Kara Avcılığı Kanunu avı serbest
ve yasak olan türlerle ilgili hükümlerinin bazıları AB Habitat Direktifi ve Uluslararası
sözleĢme hükümleriyle çeliĢmektedir.
- Biyolojik çeĢitlilik ve kaynakların korunmasına yönelik yapılan çalıĢmalarda yerel
bazda izlenmesi, izleme ve değerlendirme konuları yasada yer almamaktadır. Biyolojik
çeĢitliliği korumanın çok önemli kavramları "bilinçlendirme" ve "eğitim"e yönelik hükümler
yeterli değildir. Mevzuatta halkın katılımı, eğitimi ve bilinçlendirilmesine iliĢkin etkin bir
baĢlık yer almamaktadır. Biyolojik çeĢitlilik ile ilgili gen haritalarının oluĢturulması
konusunda mevzuat yoktur. Uluslararası sözleĢmeler listesinde bulunan türlerin korunmasına
iliĢkin bir eylem planı bulunmamaktadır. Türlerin korunması konusunda özellikle,
böceklerin, omurgasızların ve amfibilerin korunmasında, mevzuatta boĢluklar vardır.
Uluslararası SözleĢmeler kapsamında korunması gereken türler ile ilgili olarak uygulamayı
düzenleyecek bir yönetmelik bulunmamaktadır. Tür korumada "Kara Avcılığı Kanunu" Bern
SözleĢmesindeki korumakla yükümlü olduğumuz tüm Ek Listeleri karĢılamamaktadır. Sadece
kuĢ, sürüngen ve memeli türlerinin bir kısmını kapsamaktadır. Aynı Ģekilde, tür korumada
"Su Ürünleri Sirküleri" Bern SözleĢmesindeki korumakla yükümlü olduğumuz tüm Ek
Listeleri karĢılamamaktadır. Yürürlükteki Kara Avcılığı Kanununun avı serbest ve yasak olan
türlerle ilgili hükümlerinin bazıları AB Habitat Direktifi ve Uluslararası SözleĢme
hükümleriyle örtüĢmemektedir. Egzotik türlerin, habitatlar ve türler üzerine olumsuz etkileri
dikkate alınmamaktadır.
- Mevzuatta yer alan biyoçeĢitlilik yönetimi, AB Çevre Mevzuatı ve Politikaları'nın
öngördüğü: "Avrupa Peyzaj SözleĢmesi Kapsamında Türkiye'deki BiyoçeĢitliliğin
Muhafazası", "Avrupa Bölgesinde Özel Muhafaza Alanları" nı (Habitat Direktifi
tanımlamalarını) içermemektedir. Biyolojik çeĢitliliğin korunmasına iliĢkin olarak ulusal
önceliklerimiz sadece strateji bazında belirlenmiĢ olup; yasal dayanağı bulunmamaktadır.
20
Koruma alanı olmayan alanlarda biyolojik çeĢitliliğin korunmasına dair sıkıntılar aĢılmalıdır.
Bununla ilgili mevzuat gereklidir. Örneğin step alanları bu kapsamdadır. Tarım alanları
koruma statüsü olmaksızın bazı biyolojik çeĢitliliğin ve doğal kaynak olarak alan korumanın
önceliklendirildiği alanlar arasına dahil edilmeli ve bu konuda yasal düzenlemeler
yapılmalıdır. KuruluĢların mevzuatında tarımsal alanlar ve tarımsal peyzaj, biyoçeĢitliliğin
muhafazası kapsamında araç olarak gösterilmemektedir. Tarımsal biyolojik çeĢitliliğin
korunmasına iliĢkin mevzuat bulunmamaktadır. Çevre Bakanlığı mevzuatı (2872 Sayılı
Kanunu) Özel Çevre Koruma Kurumu (383 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname), Milli
Parklar (2873) ve Tarım Bakanlığı mevzuatında biyoçeĢitliliğin sürdürülebilir kullanımı için
meralar yarı doğal habitat olarak görülmemektedir. Biyolojik çeĢitliliğin korunması Kalkınma
Planları, Çevre Düzeni Planları kapsamında da ele alınmalı, yasal planlama sistemine
Yönetim Planlaması entegre edilmelidir. Ülke politikalarını bütünsel olarak ortaya koyacak
tamamlayıcı ve karĢılıklı danıĢma temeline dayanan karar verme mekanizması yasal
düzenlemelerle netleĢtirilmelidir.
- BiyoçeĢitlilik Mevzuatı'nda kıyı ve denizel alanların korunmasına yönelik mevzuat
olmasına rağmen (Kıyı Kanunu gibi) kıyı alanlarının biyoçeĢitliliğine, kıyı orman
ekosistemlerine, özel kıyı habitatlarına ve denizel koruma alanlarına özel bir önem
atfedilmemektedir. (Deniz Koruma alanı olarak sadece su altı canlılarının korunmasına
yönelik sınır belirleme imkanı vardır). Kıyısal ekosistemleri, deniz ve karasal biyolojik
çeĢitliliği ve havzayı da dikkate alan koruma kriterleri mevcut yasalarda bulunmamaktadır.
1380 sayılı Su Ürünleri Kanunundaki değerler AB uyumu çerçevesinde daha da esnetilmek
istenmektedir. Halbuki kanun, su ekolojisinin devamı için alıcı ortam sınır değerleridir. Su
kirliliği yönetmeliğindeki deĢarj standartları ile 1380 sayılı Su Ürünleri Yönetmeliğinin deĢarj
standartları çeliĢmektedir. 1380 sayılı kanunun ilgili yönetmeliğindeki değerler ile Su
Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğindeki değerler yüzeysel suların korunması açısından, çeliĢen
21
değerlerdir. Su Ürünleri Yönetmeliği'nde türlerin biyoçeĢitliliğinin korunmasına değil,
tarımsal üretime, yetiĢtiriciliğe ağırlık verilmesi bir sorundur.
- Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği ile Maden Kanunu çeliĢmektedir. Maden
Kanunu'nun arama iĢletme ruhsatı ve akabinde iĢletme iznine geçilmesi izinleri, Sulak
Alanların Korunması Yönetmeliği 9. Maddesindeki turba alımı ile çeliĢmektedir. Maden
Kanunu arama ruhsatı verir ve doğrudan izin verir, oysa Sulak Alanların Korunması
Yönetmeliği arama ve iĢletme ruhsatı verilmeden önce Bakanlığın iznine tabidir demektedir.
- Biyolojik çeĢitlilik, biyolojik çeĢitliliğin yerinde korunması, ekosistemler, türler, alt
türler vs. konusunda tanımlamaların da yer aldığı ulusal mevzuat eksikliği bulunmaktadır.
AraĢtırma kuruluĢları (üniversiteler, özel laboratuvarlar v.b.) için biyolojik çeĢitliliği koruma
yükümlülüklerini belirleyen yasal bir düzenleme yoktur. 2872 Sayılı Çevre Kanunu'nda
"koruma", "habitat", "sürdürülebilirlik" gibi biyolojik çeĢitlilik açısından önemli tanım ve
kavramlar yer almamakta; "biyolojik çeĢitlilik", "koruma", "sürdürülebilirlik" kavramları
çevre mevzuatı yanında, kamu tüzel kiĢilerinin kuruluĢ kanunlarında ve yatırımlara iliĢkin
mevzuatta da bulunmamaktadır. Kadastro Kanunu'nda biyolojik çeĢitliliğin korunmasının
önünde engel olabilecek maddeler bulunmaktadır. Kültür Bakanlığı tarafından uygulanan
2863 Sayılı Kanununun yaptırımları, Milli Parklar, Çevre Kanunu vb. kanunlardan daha güçlü
olmasına rağmen, kanun; kriterler ve teknik açıdan yetersizdir. Turizmi TeĢvik Kanunu,
Teknoloji GeliĢtirme Bölgeleri Kanunu, Endüstri GeliĢtirme Bölgeleri Kanunu gibi sektörel
öncelikli belirleme, planlama ve uygulama yetkisi veren yasalarda biyolojik çeĢitlilik
önceliklerine yer verecek yasal düzenlemeler bulunmamaktadır ve plan kararları, korunan
alanlara iliĢkin kararlarla örtüĢmemektedir.
- ÇED Yönetmeliği'nde AB Habitat Direktifi kapsamında korunması gereken alanlarla
ilgili bir hüküm yoktur. Stratejik ÇED konusu önceliklendirilerek yasallaĢtırılmalıdır. ÇED
Yönetmeliği'nde yatırım yapılacak alanlardaki biyoçeĢitliliğin güncel durumunun (en son
22
hali) istenmesini Ģart koĢan bir hüküm yoktur. Bu nedenle mevcut biyolojik çeĢitlilik gerçekçi
bir durumda sunulamamaktadır. ÇED Yönetmeliği, mülkiyet sorunu açısından yer tetkikini,
iĢletmeye yasal prosedürü azaltmak için, ÇED Raporu olumlu belgesi alınması sonrasına
bırakmaktadır. Oysaki Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği atık su deĢarjı (11. Madde),
turba alımı (9. Madde), kurutma - doldurma (6. Madde) ile ilgili izin öncesi uygun görüĢ
alınmasını öngörmektedir. ÇED Yönetmeliği koruma, biyolojik çeĢitliliğin sürdürülebilirliği
ve doğal kaynakların akılcı kullanımı açısından yetersiz kalmaktadır. Sadece proje bazından
çevresel etkilere bakılmakta ve bütünsel yaklaĢım görülmemektedir.
2.4.2. Uygulamadaki eksiklikler
- Sektörel planlamada biyolojik çeĢitlilik değerlerini koruyucu sosyal ve ekonomik
teĢvikler yetersizdir. Ekonomik yapının bozukluğu uygulamalara yansımaktadır. Sektörel
planlamada ekonomik kalkınmaya yönelik hedefler öncelikli görüldüğünden, biyolojik
çeĢitliliğin korunmasına aktarılan kaynak miktarı yetersiz kalmaktadır. Yasalarla desteklenen
ve sürdürülebilir kalkınmaya yönelik faaliyetlere aktarılacak mali kaynak mekanizmasına
ihtiyaç vardır. Biyolojik ÇeĢitlilik Stratejisi ve Eylem Planı'nın uygulanması yönünde bir
yaptırım yoktur. Türkiye'de Biyolojik çeĢitliliğe iliĢkin araĢtırma eksikliği vardır. Bilimsel
proje sonuçları uygulamaya yönelik olarak kullanılmamakta ve projeler sadece bilimsel
amaca hizmet için gerçekleĢtirilmektedir. Biyolojik çeĢitlilik ve doğal kaynakların yönetimi
konusunda pek çok proje uygulanmakta, proje sonrasında kanuni düzenlemeler de dahil
olmak üzere plan kararları alınmakta ancak bu kararlar her nedense uygulanamamaktadır.
- Uluslararası sözleĢmeler ülkemizde (kanun kuvvetinde olmalarına karĢın) ciddiye
alınmamaktadır. UÇEP, Biyolojik ÇeĢitlilik Stratejisi ve Eylem Planı vb. sadece hazırlanmıĢ
bir doküman niteliğinde kalmakta ve uygulamaya geçirilmemektedir (Yasal dayanağı yoktur).
Biyolojik çeĢitliliğin korunmasında korumacı yaklaĢım her zaman ön plana çıkartılmakta,
projelere akılcı öneriler getirilememektedir.
23
- Ülke düzeyinde arazi kullanım planları eksiktir. Farklı kurumlar tarafından aynı
alana farklı koruma statüleri verilmesi sonucunda bir alanda 2-3 koruma statüsü bulunmakta
ve bu nedenle kurumlar arasında karıĢıklık, yetki karmaĢası yaĢanmaktadır. Aynı anda iki
koruma statüsüne sahip olan alanlarda, entegre yönetim planları hazırlanmamaktadır. Neyin,
nasıl ve ne Ģekilde korunacağı tam anlamıyla bilinmemektedir. Ülkemizde koruma planlaması
kuramsal olduğu kadar teorik düzeyde de kurumsal yapı eksikliğinden ve farklı bölgelerde
farklı kararlar ve yöntemler benimsenmesinden ötürü subjektif karar ve uygulamalara
zorlanmakta ve baskı gruplarının ve politik yapıların yoğun baskısı altında kalmaktadır. 2873
Sayılı Kanun (Milli Parklar Kanunu) ile korumaya alınan alanlarda, Hazine'ye ait alanların
Toprak Reformu tarafından dağıtılması ve bu arazilerin koruma alanlarımız sınırlarında
kalması uygulamada sorunlar çıkarmaktadır (Mülkiyet sorunu gibi). Etkin bir yönetim
mekanizması (modeli) kurulamamıĢtır. Koruma-kullanım kararlarında çevre fayda-maliyet
analizleri yapılmaktadır. Milli Parklar Kanunu‟nda “Tabiatı Koruma Alanlarında insan etkisi
olmamalıdır” ifadesi olmasına rağmen statülerin yetersizliğinden bu unsur göz ardı
edilmektedir. Koruma altına alınan alanlarda ve çevreyi ilgilendiren konularda ortak koruma
politikası geliĢtirilmemektedir. Ulusal korunan alan politikamızda, korunan alanlar sistemimiz
için, net bir vizyon, hedef, amaç tanımı yapılmamıĢ olması, korunan alanlarımızın etkin
yönetimini güçleĢtirmektedir.
- Biyolojik ÇeĢitlilik ve doğal kaynakların korunmasına yönelik plan kararlarının yer
aldığı ve uygulamalar için önemli olan "yönetim planlarının" hazırlanması-planlanması
aĢamalarında, kurumların eĢgüdümlü hareket edememektedir. Fiziksel planları uygulayacak
merciler mahalli idareler olduğu için uygulama denetiminde büyük sorunlar vardır. Biyolojik
kaynakların sürdürülebilir kullanımında yerel toplulukların uygulamalarına yönelik, sosyo-
kültürel çalıĢmalar eksiktir. Koruma faaliyetlerinin sadece yasalar ve kolluk kuvvetlerince
24
yapılacağı düĢünülmekte, alanlarda yaĢayanların bu faaliyetlere katılımı ve etkin rol alması
sağlanamamaktadır.
- Korunan alanlarda olduğu gibi, tarımsal alanlarda da çevreye zararlı faaliyetler
yapılmakta ve mera alanları, kiraya verilerek; parasal getirisi karĢılığı yok edilmektedir.
Toprağın korunmasına yönelik çalıĢmaların toprak kirliliğini önleme çalıĢmalarından ayrı
yapılması sorun yaratmaktadır. Ayrıca toprağın korunmasına yönelik çalıĢmaların farklı
birimler tarafından yürütülmesi yanlıĢ yönlendirmelere neden olmaktadır. Toprak kirliliğini
önleme, toprağı koruma, erozyonla mücadele ve tarımsal toprakların kullanımı arasında
uyum, eĢgüdüm bulunmamaktadır. Ġlgili mevzuat yeniden ele alınarak uyumlu hale
getirilmelidir (Örneğin amaç dıĢı arazi kullanımına yönelik mevzuatlarda genelde tarım
arazilerinin ve sanayi alanlarının kullanımı esas alınırken; gen, tür ve habitat kaynağı olan
toprağın bu özellikleri göz önünde bulundurulmamakta, bu da uygulamada sorun
yaratmaktadır). Meraların, Mera Kanunu'na göre değerlendirilmesi ve korunması Hazine'ye
aittir. Bu durum orman alanlarında Orman Bakanlığı'na karmaĢa yaĢatmaktadır. Meralar,
valilik veya belediyeler tarafından resen imar planı kapsamına alınmakta, imar planları
kesinleĢtikten sonra ancak tapuya tescil aĢamasında karĢılaĢılan sorunlar nedeniyle tahsis
değiĢikliği yoluna gidilmekte veya Hazine tarafından açılan davalar sonucu planlar iptal
edilmektedir.
- Biyolojik çeĢitlilik korumaya yönelik belirlenen alanların yönetsel yapısının yerinden
yönetim modeli çerçevesinde olmaması bir sorundur. Biyolojik çeĢitliliğin Ģu an için ne
aĢamada olduğunu ortaya koyan ulusal bir çalıĢma ve bu konuyla görevlendirilmiĢ bir kurum
yoktur. Ülkemizde bu konuda bir risk haritası yoktur. Koruma ve kullanma kurumları
arasında, koruma alanı ilan etmede kurumlar arası iletiĢim zayıflığı bulunmaktadır. Mevzuat,
kurumlardan görüĢ almayı öngörmekte; ancak ortak karar alma mekanizmaları mevzuatta
bulunmamaktadır. Çevre ve doğa koruma ile ilgili temel yasa maddeleri olmadığı için her
25
yürütücü kurum veya kuruluĢ kendi hedef ve amaçlarını öne çıkarmaktadır: Örneğin: Enerji-
Çevre, Turizm-Çevre gibi. Turizm TeĢvik Kanunu'na göre ormanlık alanlarda turizm alan ve
merkezleri tahsis edilebilmektedir. Bununla bağlantılı olarak çevre koruma adına yer yer
turizm alan ve merkezlerinin ilanından daha önce Turizm Bakanlığı‟na haber verilmeden,
doğal sit ya da baĢka amaçlı kısıtlamalar gerçekleĢtirilmektedir. Bu tür çeliĢkiler bitip
tükenmeyen mahkemeler ve uygulamada aksaklıklar yaratmanın dıĢında baĢka bir iĢe
yaramamaktadır.
- Görev ve yetki verilerinin olmasına karĢın, bunları sahiplenmeme söz konusudur.
Özellikle uygulamalardaki denetimlerde eksiklik vardır. Bakanlıklar arasında yetkilerin ve
sorumlulukların (hukuki/idari vs.) paylaĢılması konusundaki anlaĢmazlıklar, korunan
alanların yönetilmesinde tıkanıklıklara neden olmaktadır. Kanunlar arasındaki çakıĢma ya da
örtüĢmeleri giderecek kurumlar arası etkin iĢ ve hedef birliği yoktur. Aynı zamanda doğa
korumaya yönelik kriterler kurumların mevzuatında farklılık arz etmektedir. Kurumlar arası
benzer konularda ayrı ayrı koruma projelerinin yapılması kaynak ve zaman israfına yol
açmaktadır.
- Sulak alanlara yönelik uygulamalarda kurumların bakıĢ açısındaki farklılıklar ve
kuruluĢlar arası amaç ve hedeflerin ayrı olması koruma kavramını baltalamaktadır. Sulak
Alanların Korunması Yönetmeliği'nde, koruma-kullanma dengesinin sağlanması yönünde 3.
bölümde yer alan koruma alanlarının tesbiti ve uygulama esaslarına yönelik bölümdeki
koruma zonlarının belirlenmemiĢ olması uygulamada sorunlar doğurmaktadır. Sulak
alanlarda Çevre Bakanlığı'nın koordinasyon görevinin olmasına rağmen, gerçek sorumlunun
kim olduğu ve yaptırımın kimin elinde olduğu belirli değildir. Eğer bu alan aynı zamanda
Milli Park ise sorun daha da karmaĢık olmaktadır.
- 2873 Sayılı Milli Parklar Kanunu'na göre Orman Bakanlığı tarafından koruma altına
alınan alanlarda; biyolojik kaynakların korunması, koruma alanlarının yönetilmesi, izlenmesi
26
Orman Bakanlığı‟nın yetkisinde olmasına rağmen, uygulamada Çevre Bakanlığı Tarım
Bakanlığı ile çatıĢma yaĢanmaktadır. 2863 KTVKK ve 2873 MPK'da yer alan Doğal Sit-Milli
Park, Tabiatı Koruma Alanı, Tabiat Parkı, Tabiat Anıtı tanımlarının benzerliği dolayısıyla
Kültür Bakanlığı ile Orman Bakanlığı arasında yetki karmaĢası oluĢmaktadır. Biyolojik
çeĢitlilik bakımından önemli alanlar üzerindeki koruma statülerinin 2873 Milli Parklar, 2863
KTVKK ve 2872 sayılı Çevre Kanunu kapsamında birden fazla yetki ve kurumun
sorumluluğunda olması çeliĢki yaratmaktadır. Bunun yanında korunan alanlara iliĢkin olarak
çeĢitli kuruluĢların (DSĠ, Bayındırlık, Çevre Bakanlığı gibi) mevzuatlarından kaynaklanan
yetki çatıĢması vardır. Milli Parklar Kanunu ile biyolojik çeĢitliliğin korunmasında, Orman
Bakanlığı uygulamaları ile ilgili bazı çeliĢkiler yaĢanmaktadır (yangın yolları, yaĢlı ağaçların
kesilmesi, 2(b) uygulaması).
- KuĢların eylem planları, koruma tedbirleri 3167 Sayılı KAK ile yapılırken (esasen
MAK kararları) Çevre Bakanlığı, zaman zaman Orman Bakanlığı‟nın uygulama alanlarında
faaliyetler göstermektedir. Korumayla ilgili kanunlarla yatırım ve iĢletmeye iliĢkin kanunlar
arasında kopukluklar mevcuttur. Bu da kurumlar arasında çatıĢmaya neden olmaktadır (2883,
2872 ile DSĠ KuruluĢ ve Turizmi TeĢvik Kanunları gibi). 3167 Sayılı Kara Avcılığı Kanunu
ile memeli, kuĢ, sürüngen türlerinin korunması görevi Orman Bakanlığı'nda iken (koruma
listelerinin yayınlanması, ilgili koruma tedbirlerinin alınması vb.), Çevre Bakanlığı'nın
yetkisinde olmamasına rağmen avcılıkla ilgili Valiliklere talimat yazılması, mevzuat, yetki,
uygulama çatıĢması yaratmaktadır.
- Koruma amaçlı ayrılan alanlardan elde edilen gelirin tekrar koruma amaçlı olarak bu
alanlara geri dönüĢü sağlanamamaktadır. Biyolojik çeĢitliliğin korunmasına yönelik mali
mekanizmalar belirlenmemiĢtir. Korumaya yönelik faaliyetlerin maliyetlerinin yüksek olması
nedeniyle, koruma bütçesi yetersiz kalmaktadır. Kaynakların korunmasında gerek gönüllü
çalıĢmalar ve gerekse bağıĢ, yardım konuları yetersizdir. Özel sektör tarafından üretilen
27
çevreye yönelik projelerin yeterli desteği bulamaması, proje sonuçlarından faydalanılmasını
engellemektedir. Biyolojik çeĢitlilik korumaya yönelik belirlenen alanlarda ekip, ekipman
desteği ve finansman koĢulları yeterli değildir.
- Ülkemiz korunan alanlarının yönetiminde de ciddi eksikliklerin olduğu
görülmektedir. En önem verilen doğa koruma kategorilerinden olan milli parklarımızda bile
genel yönetim planı olarak sayılan Uzun Devreli GeliĢme Planlarının (UDGP) ancak yarısının
tamamlanmıĢ olması bunun en önemli göstergesidir. UDGP tamamlanmıĢ alanlarda ise plan
öngörüsü tanıtım merkezlerinin dahi yapılamaması önemli bir sorun olarak ortaya
çıkmaktadır. Yönetim planları hazırlanmakta ancak kurumlar arası hedef birliği olmadığı için,
koordinasyon, acil müdahale ve eylem birlikteliği sağlanamamaktadır.
- T.C. Anayasası'nın uluslararası antlaĢmalarla ilgili 90. maddesi "usulüne göre
yürürlüğe konulmuĢ milletlerarası antlaĢmalar kanun hükmündedir" ifadesini taĢımaktadır.
Dolayısıyla Türkiye‟nin taraf olduğu uluslararası antlaĢma ve protokollerin iç hukuk
düzeninde sahip oldukları hukuki güç, en az Çevre Kanunu değerinde olup, bu sözleĢmeler
ulusal mevzuatın önemli birer parçasıdır. Türkiye, uluslararası iĢbirliği çerçevesinde çevre ile
ilgili uluslararası çalıĢmalarının bir kısmını sözleĢmelere taraf olmak, bir kısmını ise üyesi
bulunduğu uluslararası kuruluĢların çalıĢmalarına katılmak suretiyle izlemektedir. Farklı
konulardaki Uluslararası SözleĢmeler dolaylı veya doğrudan ilgili olan kuruluĢlarca
tartıĢılmadan onaylanmaktadır (Örn; Avrupa Patent SözleĢmesi onaylanırken Çevre Bakanlığı
taraf olarak görülmemiĢtir). Doğa koruma ile ilgili çıkarılmıĢ uluslar arası sözleĢmelerin
tamamına taraf olunduğu halde ulusal mevzuat, uluslar arası sözleĢmelerle uyumlu hale
getirilmediğinden uygulamadaki dar boğazları aĢmak mümkün olamamıĢtır. Uluslar arası
sözleĢmelerin yanı sıra ulusal mevzuat gereği birden fazla koruma statüsünün olduğu
alanlarda bile etkili bir koruma ve yönetim sağlanamamıĢtır. Türk çevre koruma
mevzuatındaki farklı kanun ve yönetmeliklerin henüz birbiriyle uyumunun sağlanmamıĢ ve
28
kurumsal görev tanımlarının netleĢtirilmemiĢ olması, çevre koruma ve doğa yönetiminde sık
sık birbiriyle örtüĢen ve/veya çatıĢan uygulamalara neden olmaktadır. Ülkemizdeki doğa
koruma faaliyetlerinin tarihi 1950'li yıllara uzanmasına karĢın, hukuki ve idari alanda gereken
önem verilmediği ve yeterli kaynak ayrılmadığı için çabalar etkisiz kalmıĢ ve arzulanan
hedeflere ulaĢmak mümkün olmamıĢtır. Uluslararası mevzuatla ilgili hukukçuların yeterli
olmaması bir baĢka problemdir.
- Halkın bilgiye eriĢimi kısıtlıdır. Kurumlar arasında korumaya yönelik çalıĢmalar için
bilgi alıĢveriĢi sağlıklı iĢlememektedir. Koruma alanları, türler ve habitatlar üzerine yapılan
çalıĢmaların uygun ve standartlandırılmıĢ ve uygulamadaki kuruluĢlarla bağlantı
sağlayabilecek bir veri bankası yoktur. Bu durum alanların izlenmesinde ve acil müdahale
edebilmesinde büyük engel teĢkil etmektedir. Mevzuat oluĢturmaya yön verecek envanter
çalıĢmaları eksiktir. Ayrıca planlama çalıĢmalarında envanter eksikliği vardır. Doğal
kaynakların (orman vs.) ve korunan alanların yerel topluluklar veya STK'larla iĢbirliği içinde
katılımcı bir Ģekilde yönetilmemesi, yetki ve sorumlulukların paylaĢılmasına olanak veren
yasal altyapının (mevzuatın) bulunmayıĢı, etkin korumaya engeldir. Doğal koruma
alanlarında; halkın dıĢlanması, "yasak" kavramının geliĢtirilmiĢ olması ve bilinçsizlik
sahiplenmemeyi getirmektedir. Mevzuatta yerel halkın yöresine sahip çıkmasına olanak
sağlayacak katılım ve bilinçlendirme maddeleri ve süreçleri ortaya konmamıĢtır. Yöneticiler
özellikle yerel yöneticiler, doğa korumaya iliĢkin konularda bilgi sahibi ve duyarlı değildir.
Akılcı kullanım veya diğer adıyla sürdürülebilir kalkınma ile korumayı alan kullanıcılarına
yönlendirmek üzere yerel halka yönelik yeterince eğitim ve bilinçlendirme çalıĢmaları
yapılmamaktadır. Çevre koruma konusunda yaygın bir ulusal eğitim programı yoktur.
Kaynakların korunmasına yönelik bu kaynakların içerisinde yaĢayan yöre insanına alternatif
gelir olanakları sunma, bilinçlendirme ve eğitim çalıĢmaları yetersizdir. Ülkemizde korunan
alanlarda çalıĢan teknik personelin ağırlığını sayıları çok yetersiz olmakla birlikte, orman
29
mühendisleri oluĢturmakta, korunan alanın kaynak değerlerine paralel (doğal, kültürel,
tarihsel vb.) uzman personel kadrosunun oluĢturulmadığı görülmektedir. Aynı konularda
araĢtırma yapan bilim adamları ve kuruluĢlar yeterli Ģekilde koordine olamamaktadır. Kamu,
üniversite, özel sektör ve STK'lar arasında sistemli bir iĢbirliği sağlanamamıĢtır. Yasa ve
yönetmelikler hazırlanırken, ilgi gruplarının görüĢ ve önerileri göz ardı edilmektedir.
- ÇED komisyonunun bağımsız ve bakanlıklar üstü bir komisyon olmamasından
dolayı ÇED raporlarının çoğunluğu olumlu olarak değerlendirilmektedir. ÇED Yönetmeliği,
bölgenin gerçekleri çerçevesinde olası çevresel etkilerin incelenmesinden çok raporun
incelenmesi safhasında kalmaktadır. Bölgenin gerçekleri ile raporun gerçekleri tam bir uyum
sağlamamaktadır. Yatırım, iĢletme ve üretime yönelik faaliyetlerde ÇED raporunun öncelikle
hazırlanmaması bir sorundur. ÇED süreci tamamlandıktan sonra, ÇED sürecinde doğa
koruma açısından taahhüt edilen konularda taahhütlerin yerine getirilip getirilmediği yönünde
izleme ve kontrol yetersizliği bulunmaktadır. ÇED Yönetmeliğine rağmen, yeni sanayi
bölgeleri, turizm geliĢme alanları ve toplu konut alanları gibi büyük ölçekli planlarda doğa
üzerinde oluĢabilecek olumsuz etkiler göz ardı edilmektedir. Koruma alanlarında, planlama
kararlarına rağmen ÇED prosedürüne tabi olarak, uygulamaya geçilebilmektedir.
3. ÇALIŞMA ALANI BİLGİLERİ
3.1. Doğa koruma bölgeleri ve çalışma alanı sınırı
1983 tarih ve 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu'na göre Milli Park; bilimsel ve estetik
bakımından ulusal ve uluslararası ender bulunan doğal ve kültürel kaynak değerleri ile
koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip doğa parçalarıdır (madde 2/a). Bu kapsamda
Türkiye'de 33 adet milli park (686.635 ha) bulunmaktadır (Anonim, 2002). Aydın ilindeki
Dilek Yarımadası-Büyük Menderes Deltası Milli Parkı (DYBM) bunlardan biridir. DYBM
Milli Parkı Türkiye'nin ve dünyanın önemli doğal kaynak rezervleri arasındadır. Parkın
30
yüzölçümü 27.675 hektardır. Bu alanın 10.985 hektarı 19.05.1966 tarihinde milli park
kapsamına giren Dilek Yarımadası‟na aittir. Dilek Yarımadası, Akdeniz, Ġran-Turan ve
Avrupa Sibirya Flora Bölgesi elementlerini içermesi bakımından önemlidir. Bu özelliğiyle
Avrupa Konseyi tarafından Avrupa Biyogenetik Rezervleri ġemasında "Flora Biogenetik
Rezerv Alanı" olarak kabul edilmiĢtir (Bilgili, 2002). Yarımadanın güneyine bitiĢik Büyük
Menderes Deltası ise 31.03.1994 yılında milli parka eklenmiĢ olup, 16.690 hektar
geniĢliktedir. Büyük Menderes Deltası, uluslararası öneme sahip "A Sınıfı Sulak Alan "
özelliği taĢımaktadır. Özellikle milli parkın kuzey kesimleri Akdeniz yöresinde nadir
rastlanan zengin bir bitki örtüsüne sahiptir ve Kuzey Anadolu ormanlık yörelerine has
kestanenin en güneye indiği ve Kartopu, Finike ardıcı, Dallı servi ve Pırnal meĢesi gibi diğer
türlerle küçük orman toplulukları oluĢturduğu tek yerdir. Fauna açısından tatlı ve tuzlu suyun
birbirine karıĢtığı lagüner sistem sayesinde zengin bir biyolojik çeĢitliliği barındırmaktadır.
Bölge dünya çapında nesli tükenmekte olan Tepeli Pelikan‟ın en önemli kuluçkalama
alanlarından biridir. Bunun yanı sıra Akdeniz foku, deniz kaplumbağaları ve cüce karabatak
gibi Akdeniz ülkelerinde koruma altında olan türler milli parkı yaĢama ve üreme için
kullanmaktadırlar (Anonim, 2005).
Milli parka çok yakın konumda yer alan statüsü farklı baĢka bir koruma alanı ise Bafa
Gölü Tabiat Parkı‟dır. Tabiat parkı bitki örtüsü ve yaban hayatı özelliğine sahip, manzara
bütünlüğü içinde halkın dinlenme ve eğlenmesine uygun tabiat parçalarıdır. Ülkemizde ilan
edilmiĢ 17 adet (69.370 ha.) tabiat parkı vardır. Bafa Gölü Tabiat parkı 08.07.1994 tarihinde
tescil edilmiĢtir ve 12.281 ha büyüklüğündedir. Park Büyük Menderes Delta‟sının sahip
olduğu ekosistem özelliklerini barındırdığı gibi nesli tehlike altında bulunan birçok kuĢ türüne
üreme ve kıĢlama ortamı yaratmaktadır. Alan bataklık kırlangıcı ve mahmuzlu kızkuĢunun
üreyen popülasyonları ile Özel Koruma Alanı statüsü kazanmıĢtır. Büyük Menderes
Deltası'ndan gelen tepeli pelikan yıl boyunca gölde görülebilir. KıĢlayan su kuĢları açısından
31
da önemli bir yerdir. Küçük batağan, bahri, karaboyunlu batağan, karabatak, sakarmeke,
küçük karabatak, boz ördek ve elmabaĢ patka kıĢlayan baĢlıca türlerdir (Yarar ve Magrin,
1997). Göl, Büyük Menderesin yağıĢlı aylarda sularının yükselmesiyle beslenir. YağıĢ
almayan aylarda ise, yani yaz aylarında bu su hareketi Bafa Gölü'nden Menderese doğru
olmaktadır. Gölün suları, kefal, levrek, çipura yılan balığı gibi balıklara ev sahipliği yapar.
Ayrıca kültürel kaynak değerleri açısından Heraklia antik kenti ve farklı dönemlerden kalma
pek çok kalıntıyı barındırmaktadır.
Ekolojik, sosyo- kültürel ve ekonomik açıdan oldukça büyük potansiyele sahip bu iki
park coğrafi olarak birbirine oldukça yakın bir konumdadır (ġekil 1). DYBM Milli Parkı ile
Bafa Gölü Tabiat Parkı arasındaki direk mesafe 10-18 km arasında değiĢmektedir.
ÇalıĢmanın sınırları bu iki park arasında kalan bu alana ek olarak bu parkların politik
sınırlarının 10 km dıĢındaki, farklı alan kullanımları ile kaplı bir tampon alanı da
içermektedir. Bu alanın dıĢında kalan Didim ilçesi yerleĢim ve mücavir alanı da projede
coğrafik bir bütünlük sağlanması açısından çalıĢma alanına dahil edilmiĢtir. Parkların politik
sınırları dıĢında yer alan ve onları çevreleyen peyzaj matrisinde farklı ekosistemler ve
habitatlar bir mozaik Ģeklinde yer almaktadırlar ve birbirleri ile etkileĢim içerisindedirler. Bu
etkileĢimlerin çeĢitliliği ve coğrafi yakınlık faktörleri çalıĢma alanı olarak belirlenen bu
peyzajın projenin amacına uygun olduğunu göstermektedir.
32
ġekil 1. ÇalıĢma alanı
3.2. Jeolojik Yapı
AraĢtırma alanı, içinde bulunduğu Ege Denizi ve Batı Ege bölgesi ile birlikte jeolojik
geçmiĢte kayaçlarının yaĢı 700 Milyon yılı aĢan bir yerkabuğu evriminden Ģimdiye kadar
süren geliĢimin sonucunda günümüzdeki biçimini kazanmıĢtır ve bugünkü özelliklerinin her
birinde bu uzun evrimin izleri gözlenir.
Büyük Menderes havzasının denize açıldığı deltadan baĢlayarak doğuya doğru
kilometrelerce uzanan Büyük Menderes Ovası, doğu-batı yönünde iki büyük fay ile teĢekkül
etmiĢ bir graben çukurudur. Büyük Menderes Nehri, bu grabenin çökmüĢ kompartmanı
üzerinden akmaktadır. Grabenin kuzey ve güneyindeki yükselen bloklar, Paleozoik yaĢlı
metamorfik serileri meydana getiren Menderes Masifidir (Anonim, 1997). Güney ve kuzey
yükseltileri arasında geliĢmiĢ bu çöküntü havzasında Neojen çökelleri yerleĢmiĢtir. Ayrımlı
renklerde karasal kökenli marn, kil, mil, kumtaĢı ve çeĢitli temelden türeme çakıllardan
33
oluĢan bu topluluk, daha genç yaĢlı bazaltik volkaniklerce kesilmiĢtir. Alüvyon ve yamaç
molozları en üstte yer almıĢtır (AltınbaĢ ve ark., 1999).
AraĢtırma alanı ve çevresi genelde basit bir jeolojik yapı gösterir. Kuzeydeki dağlık
kısımda Menderes Masifinin Paleozoik yaĢlı metamorfik serileri, güneydoğudaki küçük bir
alanda Neojen yaĢlı gölsel çökellerden marn ve kireçtaĢları yer alır. Bu iki yükselti arasında
kalan düzlük alanda ise Kuaterner yaĢlı kum birikintileri, bataklık alanlar, alüvyonlar, eski
alüvyonlar ve taraça depozitleri bulunur. Alüvyonların altında ise kalınlığı 300 m.'yi bulan
Neojen yaĢlı kil, kum, çakıl yer yer kumtaĢı konglomera yer alır. Büyük Menderes Deltasında
toplanan alüvyoner birikintiler, deniz kıyısına doğru çok sayıda irili ufaklı göl ve bataklıkların
ve dalyanların oluĢmasına sebep olmuĢtur (Anonim, 1997).
Havzayı çevreleyen kayaçlar iki ana grup altında tanımlanır. Bunlardan birincisi
Paleozoik- Mesozoik yaĢlı temeli oluĢturan ve Menderes masifi kayaçları olarak
isimlendirilen baĢkalaĢım kayaçlarıdır. Ġkinci grubu oluĢturanlar ise Senezoik (Neojen) yaĢlı
karasal tortullardır (AltınbaĢ ve ark., 1999).
Akartuna (1965), Menderes masifi kuzey yöresinin, Paleozoik yaĢlı gnays, mikaĢist,
kuvarsit ve mermer birimlerini içerdiğini belirtirken, Neojen istifi varlığını da göstermiĢtir.
Gnaysların, kristalin Ģistlerin altında ve doğudan batıya doğru uzandıklarını, içerdikleri koyu
ve açık renkli minerallerin oranına ve bu minerallerin iriliklerine göre, açık ve koyu renkli,
ince veya iri taneli olduklarını belirlemiĢtir.
Havzanın temelini oluĢturan kayaçlar, alttan üste doğru gnayslar, metavolkanitler,
Ģistler ve mermerlerdir. Bu metamorfik kayaçlar, granit ve gabro türü mağmatik kayaçlar
tarafından kesilmiĢtir (ġekil 2). Gnaysların temel mineral bileĢiminde kuvars, plajioklas,
ortoklas, mikroklin, biotit, muskovit, granat ve apatit bulunmaktadır (AltınbaĢ ve ark., 1999).
34
(Kaynak: Kun ve Candan, 1987).
ġekil 2. ÇalıĢma alanının stratigrafisi
ġistler, eski tortulların baĢkalaĢım Ģekli olup, mikaĢist, muskovit, granat ve kuvarsĢist
alt gruplarını içerirken; mermerler, genelde bölgede dolomit ile kalsit bileĢimindedir. Ege
Graben sistemine bağlı olarak havzanın çökme süreci günümüzde de halen iĢlevini
sürdürmektedir. Havzanın graben bölümlerinde yoğunlaĢan alluvium birikintileri, metamorfik
kayalardan köken alan kırıntılardan oluĢmuĢtur (Yıldırım, 1995).
35
Bölgede Hersinyen ve Alpin Orojenik hareketleri rol oynamıĢtır. Metamorfizmanın
etkileri Paleozoik serileri üzerinde görülür. III. zaman sonunda Söke civarında tektonik
hareketlere bağlı olarak bazaltlar meydana gelmiĢ ve Neojen serileri üzerine akmıĢtır.
IV.zamanda ise geniĢ alüvyon sahaları teĢekkül etmiĢtir (Anonim, 1997) (ġekil 3).
ġekil 3. ÇalıĢma alanını jeolojisi
Aydın-Ortaklar hattının kuzeyi ile Büyük Menderes ırmağının alt bölümündeki Akköy
çevresindeki araziler Neojen devrine, ovanın kuzeybatısında bulunan araziler ise Permien-
Mesozoik jeolojik sürece aittir. Ovanın doğusunu çevreleyen ayrıĢmamıĢ metamorfikler ise,
36
gnays, amfibolit ve mikaĢistlerden ibarettirler. Metamorfik birimin üzerine, çimento
hammaddesi olarak kullanılan, bol çatlaklı, zımpara, diasporit, Ģist ara seviyeli ve kuvars
mercekleri içeren rekristalize kireçtaĢlarından oluĢan birim gelmektedir (AltınbaĢ ve ark.,
1999).
Söke ve civarında bulunan arazilerde kalker, marn ve konglomera karıĢımlarına
rastlanır. Genelde dalgalı görünümlü olan bu tortulların kimi bölümleri 800 m. yüksekliğe
kadar çıkmaktadır. Menderes Masifi‟ni çevreleyen kuĢağın batı ve güney bölümlerinde
özellikle gri ve beyaz renk gösteren mermerler bulunmaktadır. Bu arada aynı bölgede gnays,
mika ve hornblendli Ģistlere de rastlanılır (BaĢarır, 1970).
3.3. Petrografi
Menderes masifinin temel litolojik birimini migmatit, gözlü gnays, granitik gnays ve
bantlı gnayslardan yapılı gnays birimleri oluĢturur. Masifin temel birimlerini oluĢturan ve yaĢı
750-540 Milyon yıl öncesine inen granit kökenli gnaysların ilk metamorfizması erken
Paleozoyikte meydana gelmiĢtir. Bu evreyi Ordovisiyen Eosen arasında nispeten sakin bir
çökelme dönemi izlemiĢtir. Menderes Masifi jeolojik bakımdan temelini gnays ve
magmatitlerin oluĢturduğu metamorfik bir çekirdek ile mermer, killiĢist, grovak, serpantin
gibi metasedimentlerden oluĢan bir örtüye sahiptir (Anonim, 1997).
Birimin tabanını görmek olası değildir ve görünür kalınlığı 2-3 km kadardır Gnays
birimini uyumlu olarak metavolkanitler (leptitler) üstler. Gnayslar gibi Ģiddetli bir
metamorfizma geçirmiĢ olan metavolkanitlerde de çok sık migmatizasyon izlerine rastlanır.
Migmatizasyonun çok ilerlediği bölümlerde gnays ve metavolkanitlerin düzensiz olarak
birbirlerine geçiĢi gözlenir. Metavolkanitler kalkalen özelliklerdedir ve bunlar, andezitten
riyolite kadar değiĢen mineral ve kimyasal içeriği gösterirler. Kalınlıkları 30 ile 1000 m
arasında değiĢmektedir (Dora ve ark., 1987).
37
Metavolkanit birimini, ilk bakıĢta uyumlu izlenimi veren bir dokanak ile Ģistler üstler.
ġiddetli metamorfizma ve yapraklanma sonucu uyumlu görünümlü bu dokanağın, temelde
eski bir uyumsuzluk yüzeyini simgelediği varsayılmaktadır. ġistlerin ilksel kayasını oluĢturan
kırıntılı sedimentlerin, ada yayı türü geniĢ alanlar kaplayan volkanitler ile uyumlu olarak
geliĢmesinin mümkün olamayacağı bir gerçektir. Öte yandan, Ģistlerin kimi zaman
metavolkanitler, kimi zaman da doğrudan gnayslar üzerine gelmesi, aradaki uyumsuzluğun
varlığı ile ilgili önemli bir arazi verisidir. ÇeĢitli metamorfik alt fasiyesleri içeren Ģistler, 2-3
km. dolayında bir kalınlık gösterirler ve bunlar üst bölümlerinde kalkĢistlerle ardalanma
verirler (AltınbaĢ ve ark., 1999).
ġistleri uyumlu bir dokanakla mermerler örter. Tabanda Ģistler ile ardalamalı olan ve
iyi tabakalanma sunan mermerler, üst düzeylerinde som, kaba taneli ve tabakasız bir görünüm
kazanırlar. Beyaz, iri taneli mermerlerin özellikle alt düzeyleri dolomitiktir. Menderes
Masifinin güney kanadında mermerlerin üst düzeylerinde kilometrelerce uzanan ve yükselme
hareketinin sonucunda mostra veren zımpara cevherli kuĢak yer alır. Masif'in en üst birimini
oluĢturan mermer ve rekristalize kireçtaĢlarının Üst Trias-Üst Kretase yaĢlı oldukları
bilinmektedir (Dürr, 1975; Çağlayan ve ark., 1980).
Menderes Masifinin 6-7 km'ye ulaĢabilen görünür metamorfik granodiyoritik-tonalitik
plütonlar, bunların volkanik türevleri ve daha genç gabroik plutonlarla, çok daha genç alkali
kalkerli bazik-ortaç volkanitler tarafından katedilmektedir. Masifi kateden en genç bazik ve
ortaç volkanitler Söke çevresinde izlenmektedir (AltınbaĢ ve ark., 1999).
AraĢtırma alanında alttan üste doğru gözlenen metamorfik kayaçlar üç grup altında
açıklanabilir. En altta kalker–Ģist ve mermer ardalanmalı biotit ve granat Ģistler, bunun
üzerinde ince taneli gnayslar, en üst bölümde ise, gözlü gnayslar ve migmatitler yörenin temel
kayaç gruplarını oluĢtururlar.
38
Her zaman temelde görüldüğü veya bulunduğu belirtilen gözlü gnayslar, Bağarası
bölgesinde Ģistlerin üzerine gelmektedir. Bu bölgedeki metamorfik serilerin genel yapısı,
Ģistler üzerine hafifçe dönmüĢ bir kıvrım Ģekli veya üst kanadı aĢınmıĢ yatık bir kıvrım
modeliyle açıklanabilir.
Allokton ve otokton topluluklar baĢlığı altında toplanan kayalar güney bölümünde yer
alan Neojen yaĢlı çökeller tarafından açısal uyumsuzlukla örtülmektedir. Büyük Menderes
grabeninin kuzey bölümündeki bu genç çökeller tabanda, metamorfik oluĢumlardan kaynak
almıĢ kaba taneli, bloklu bir sınırla baĢlamakta ve üst düzeylere doğru kumtaĢı, çamurtaĢı,
kiltaĢı ve gölsel kireçtaĢlarına geçiĢ oluĢturmaktadır (AltınbaĢ ve ark., 1999) (ġekil 2).
Bölgede oluĢum gösteren metavolkanitler, Menderes masifinin çeĢitli
yörelerindekilere benzer Ģekilde, mavi gözlü gnays olarak tanımlanan kayaçlarla beraber kimi
zaman santimetre boyutlarında ardalanmalı olarak gözlenmektedir. Tabanda yer alan gözlü
gnayslar ile bunları üstleyen metavolkanit birimleri arasında ardalanmalı bir geçiĢ zonu yer
almaktadır. GeçiĢ zonu düzeyine karĢılık gelen kliplerde, mavi gözlü gnays/metavolkanit
ardalanmaları sıkça gözlenmektedir. Metavolkanitten mavi gözlü gnayslara olan geçiĢ
süreçlerinde, matriksi morumsu-gri renkli metavolkanitin oluĢturduğu, içinde küçük feldspat
gözleri ve bantları bulunan geçiĢ kayaları ortaya çıkmaktadır. Mavi gözlü gnayslar içinde
metavolkanit kalıntılarının sıkça gözlenmesi, bu gnaysların ilksel kayalarının da volkanik
kökenli olduğunu ve son ana metamorfizma olayı ile gnays yapısı kazandığını göstermektedir.
Bu gnaysların araĢtırma bölgesindeki genel mineral bileĢimleri, kuvars-plajioklas-ortoklas-
biotit-muskovit-klorit-turmalin-zirkon-apatit olarak verilebilir. Petrografik mikroskopi
çalıĢmalarında metavolkanitlerin genel mineral bileĢimleri kuvars-plajioklas-ortoklas-biotit-
granat-silimanit-muskovit-turmalin-apatit-zirkon Ģeklinde saptanırken, bunların oldukça ince
taneli kayaçlar olup poligonal doku özelligi gösterdiği belirlenmiĢtir (AltınbaĢ ve ark., 1999).
39
Menderes masifinin metamorfik evrimi konusunda önceleri ayrımlı görüĢler ileri
sürülmüĢ olmasına karĢın, masife bugünkü yapısını kazandıran son etkin metamorfizmanın
Neotetis‟in evrimine bağlı olarak Eosen yaĢlı olduğu günümüzde kabul görmektedir. Ana
metamorfizmasını Erken Eosen‟de tamamlamıĢ olan Menderes masifinde, Batı Anadolu‟da
sıkıĢma tektoniği rejiminin en son evresinin hüküm sürdüğü, Erken Miosen döneminde gnays,
metavolkanit, yüksek dereceli Ģist ve post-metamorfik plütonlardan oluĢan birimlerin, kuzeye
doğru uzun mesafelerde itildiği ve bu evrenin Neotektonik rejimin baĢladığı Geç Miosen‟den
(Tortonien) önce sona erdiği anlaĢılmaktadır. SıkıĢmanın Batı Anadolu‟nun genelinde kabul
edildiği gibi K-G yönlü olmasına karĢın, itilmelerin Likya Napları' nın tersine , kuzeye doğru
olması büyük olasılıkla Erken Miosen süresince, sıkıĢma rejiminin son evresinde, etkin
kuvvet yönünde kuzeye doğru bir değiĢimin gerçekleĢtiğini göstermektedir (AltınbaĢ ve ark.,
1999).
Jeolojik geçmiĢi 700 milyon yıldan önceye uzanan Menderes masifi temel birim
üzerine daha detaylı bilgiler, bu masif üzerine yapılmıĢ 100'ü aĢkın yayının özetlerinin
verildiği Metin‟den (1983) ve daha sonra yapılan çalıĢmaları da içeren Özkaya (1995)'nın
tezinden elde edilebilir.
3.4. Jeomorfolojik Yapı
Büyük Menderes havzası içinde yer alan araĢtırma alanı genel olarak dağlık, dalgalı ve
düz fizyografya konumunda ĢekillenmiĢtir. II. jeolojik zamanın sonu ile III. jeolojik zamanın
baĢında Ege kıtasının yavaĢ yavaĢ alçalması ve yoğun Alp hareketleri sonucu Ģekillenen
havza, tektonik özellikli iki yükselen blok (horst) arasındaki çöküntü-graben alanıdır
(AltınbaĢ ve ark., 1999).
AraĢtırma alanının kuzey ve güneydeki yükselen bloklar olarak tanımlanan Samsun ve
MenteĢe Dağları Batı Anadolu dağları sisteminde yer alır. AraĢtırma alanında çöküntü alanı
40
oluĢturan delta ve Söke ovası ise ırmak, çay, yan dere ve yüzeysel akıĢlarla taĢınan ve daha
sonra tortullaĢan alluvial birikintilerle bugünkü fiziksel görünümünü almıĢtır. AraĢtırma
alanının delta kısmında deniz seviyesinden yükseklik yaklaĢık 1 m., Bafa Gölü kısmında 4 m,
iç kısımlara sokuldukça ise 8-10 m.lere yükselmektedir (ġekil 4).
ġekil 4. ÇalıĢma alanının fiziki haritası
ÇalıĢma alanının kuzey bölümünde doğu-batı istikameti boyunca uzanan ve Dilek
yarımadasını oluĢturan Samsun Dağı yer alır. Milli Parkıında içerisinde yer aladığı Samsun
41
Dağının en yüksek noktası 1237 m. rakımlı Dilek Tepedir. Samsun Dağı hareketli topoğrafik
yapısıyla araĢtırma alanında en zengin ve çeĢitli bitki örtüsünü barındırmaktadır. Özellikle
bakının etkin olduğu bitki örtüsünün dağılımında kuzey yamaçlarda maki, güney yamaçlarda
ise Pinus brutia (kızılçam) baskınlığı kaydedilmektedir (ġekil 5).
ġekil 5. ÇalıĢma alanına ait bakı haritası
AraĢtırma alanının doğusunu ise Bafa gölünün doğusunda bulunan ve çalıĢma alanın
doğusu boyunca uzanan BeĢparmak dağları oluĢturur. Teke Tepe 1332 m rakımla BeĢparmak
dağlarının en yüksek noktasını oluĢturur. BeĢparmak dağlarının, Bafa Gölünün kuzey ve
42
kuzeydoğu kısmında çok yüksek eğimli olması bu alanlarda göle dik kıyılar oluĢmasına sebep
olmuĢtur. Gölün güney ve batı kısmında eğimin azalmasıyla daha alçak ve geniĢ kıyılar
oluĢmuĢtur (ġekil 6ġekil 6). Kıyıların dik olduğu bölümlerden özellikle ani yağıĢlarda güçlü
bir Ģekilde göle değiĢik boyutlarda materyal taĢınmaktadır (Anonim, 2008).
ġekil 6. ÇalıĢma alanınına ait eğim haritası
BeĢparmak Dağlarının güneybatısında Bafa gölünün güneyinde ise ani bir yükselti
oluĢturan, 1083 m rakımlı Ġlbir Dağı yer alır. Kuzeybatı-güneydoğu istikametinde ve denize
43
paralel olarak uzanan ve Pinus brutia (kızılçam) ormanlarıyla kaplı Ġlbir Dağı Bafa gölüyle
Akbük körfezini birbirinden ayırır (ġekil 4).
AraĢtırma alanın güneyinde yer alan Didim yarımadası düĢük eğimli bir topoğrafik
yapıya sahiptir. Yarımadanın en yüksek noktasını, yarımadanın kuzeyinde, Yeniköyün hemen
güneyinde yer alan 236 m rakımlı Mengereb Tepe oluĢturmaktadır. Yarımadanın genelinde
kıyı kesimlerden içlere doğru yükseklik artmakta ancak yarımada genelinde rakım 100 m.‟nin
altında seyretmektedir (ġekil 4).
3.5. Hidrojeolojik Özellikler
ÇalıĢma alanının hidrojeolojik özellikleri ana baĢlıklar halinde aĢağıda özetlenmiĢtir.
Akarsular: ÇalıĢma alanındaki en önemli su kaynağı, Dinar‟dan doğup Büyük
Menderes vadisinde 584 km. yol kat ederek Menderes deltasından denize dökülen Büyük
Menderes Nehri'dir (ġekil 7). Drenaj alanı 24.976 km2 olan Büyük Menderes Havzası
Türkiye'nin % 3.20'si büyüklüğündedir. YağıĢ potansiyeli yılda 16.384 Milyar m3, yıllık
debisi 3.374 Milyar m3 olarak hesaplanmıĢ olup, yılda ortalama 15 Milyon m
3 sediman
taĢımaktadır (Anonim, 1997).
Bafa gölü: Ege bölgesinin en büyük gölüdür (6708 ha.), Büyük Menderes çöküntü
havzasının aĢağı kısmında ve denize yakın bir yerde yer alır (ġekil 7). Gölün uzunluğu 15.4
km. geniĢliği 4.5 km, ortalama derinliği 2m. olup en derin yeri 19m. dir. Eski deniz körfezi
ağzının Söke Drenaj Kanalı: Büyük Menderes Nehri'nin denize döküldüğü yere yaklaĢtıkça
yeraltı suyu zemin seviyesine kadar yükselmektedir. YağıĢlı mevsimlerde bölge sular altında
kaldığından, DSĠ tarafından Söke'den - Ege Denizi'ne kadar yaklaĢık 30 km uzunluğunda
44
drenaj kanalı açılmıĢ ve akıĢ sağlanarak yeraltı su tablası kısmen de olsa düĢürülmüĢtür.
ġekil 7. ÇalıĢma alanınındaki akarsu ve su kaynakları
Büyük Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlar ile kapanıp denizden ayrılması ile
oluĢan göl, oluĢum Ģekliyle doğal set gölleri sınıfına girmektedir. YağıĢ suları ve Büyük
Menderes Nehrinden bağlanan bir kanalla göl beslenmektedir (Anonim, 2008).
Azap gölü: Söke‟nin 15 km güneyinde Bafa gölünün 3,5 km kuzeyinde BeĢparmak
dağlarının eteğinde yer alır (ġekil 7). Büyük Menderes Deltası ve Bafa Gölü'nden sonra
Aydın'ın üçüncü büyük sulak alanıdır. Son yıllarda yağıĢ rejimindeki düĢüĢ gölü kuruma
45
tehlikesiyle karĢı karĢıya bırakmıĢtır. Barındırdığı tatlı su balık türleri ve su kuĢları ile önemli
bir yaban hayatı yaĢam alanıdır.
Pınarlar, Kaynaklar: ÇalıĢma alanının delta kısmında ve özellikle Samsun dağı
eteklerinde çok sayıda kaynak ve pınar mevcuttur. Bu pınarlardan bazılarında kaptaj tesisi
inĢa edilmiĢ olup, içme suyu olarak kullanılmaktadır. Kaptaj tesisi olanların baĢlıcaları,
Yanoluk Pınarı, Baldere Pınarı, Bülbüldere Pınarı, Kanyon Pınarları (Oluk Dere'de), Erenler
Dere Pınarı ve Batak Pınarı'dır. Deltadaki en önemli kaynaklar ise Balıklı Kaynağı ve
Tuzburgazı acı su kaynaklarıdır (ġekil 7). Ayrıca, batıdan doğuya doğru Narlısu Pınarı, Mana
Pınarı, Sülüklü Pınarı, Tuzlusu Pınarı ve Yavansu Pınarları bulunur. Bu pınarların çok büyük
bir bölümünün suları tuzludur (Anonim, 1997).
Bataklıklar: Menderes Deltasının Ege Denizi ile birleĢtiği kısımlarda ve Tuzburgazı
köyü'nün doğu ve batısındaki kaynakların bulunduğu yerlerde bataklık alanlar mevcuttur
(ġekil 7).
3.6. Toprak Yapısı
AraĢtırma alanına ait büyük toprak gurupları ġekil 8‟de verilmiĢtir.
AraĢtırma alanı topraklarının bir bölümü eğimli araziler üzerinde ve yerinde oluĢmuĢ
bir konum sergilerken, diğer bölümü ise ırmak, çay, dere, yan dere, yüzey akıĢ ve yer çekimi
sonucu taze tortul birikimleri üzerinde oluĢmuĢ orta-genç topraklardır. Bu alandaki topraklar;
dağlık, vadi ve piedmont olmak üzere 3 ayrımlı arazi tipi üzerinde dağılım göstermektedir.
Ayrımlı jeolojik yapılanma ve süreçler, ana özdek, taĢınım ve birikim koĢulları ile diğer genel
toprak oluĢum ögeleri sonucu oluĢan topraklar, ayrımlı toprak sınıflar içerisine
sınıflandırılmaktadır (AltınbaĢ ve ark., 1999).
46
ġekil 8. ÇalıĢma alanınındaki büyük toprak grupları
ÇalıĢma alanında 3 ayrımlı arazi tipi içerisinde ana özdek ve toprak oluĢum faktörleri
temel alınarak toplam 10 adet toprak serisi bulunmaktadır. Bu toprak serilerinin
yerleĢtirildikleri arazi tipleri, fizyografik birimleri ve taksonomik toprak sınıfları Çizelge
2‟dedir. AraĢtırma alanının kuzey ve güney yörelerini çevreleyen dağlık araziler üzerinde,
fizyografik konum, eğim derecesi, ana özdek çeĢitliliği, bitki örtüsü türü ve dağılım
yoğunluğu vb. kimi özelliklere bağımlı olarak ayrımlı derinlik ve sınıflarda topraklar
oluĢmuĢtur.
47
Dağlık arazilerin sırttan baĢlayan ve eğim bitim noktası olan alanlara kadar devam
eden dik ya da doğrusal çok dik eğimli bölümleri, yamaç olarak tanımlanmıĢtır. Bu araziler
jeolojik oluĢum süreçleri ve toprak oluĢturan ana özdeklerine bağımlı olarak glasiler ile
alluvial ve kolluvial oluĢumlara geçiĢ gösterirler. Dağlık arazi tipinde dik ya da çok dik eğim
ve bu bağlamda doğal aĢınım yoğunluğu, toprak oluĢumunu sınırlayan temel öğedir. Tepe
üstü düzlüğü veya dıĢ bükey Ģekle sahip sırt araziler ile doğrusal dik ya da çok dik eğim
içeren yamaç arazilerde, ana özdek çeĢidi ve bitki örtüsünün yoğunluk derecesine bağımlı
olarak ayrımlı toprak derinlikleri bulunmaktadır (AltınbaĢ ve ark., 1999).
Çizelge 2. ÇalıĢma alanı arazilerinin fizyografik özellikleri, ana özdek ve toprak taksonomik birimleri
Arazi tipi Fizyografya Ana Özdek Toprak Sınıfı
Dağlık Yamaç MikaĢist Lithic Xerorthent
Regolit birikimler Typic Xerorthent
Piedmont Alçak glasi Kolluvium birikimler Typic Xerorthent
Alluvial fan Alluvium birikimler Typic Xerorthent
Vadi Basin Alluvium ince birikimler Typic Xerofluvent
Aquic
Xerofluvent
Vertic Fluvaquent
Alluvium birikimler Typic Xerofluvent
TaĢkın
düzlüğü
Typic Halaquept
TaĢkın
seddesi
Alluvium birikimler Typic Xerofluvent
Kaynak: AltınbaĢ ve ark., 1999
Yamaç tipi fizyografya gösteren araziler, benzer eğim derecesi içermelerine rağmen,
genel olarak iki ayrımlı ana özdek üzerinde bitki örtüsünün daha seyrek olduğu çalıĢma alanı
güney sınır bölümlerinde 10 cm‟den daha az derinliklerde, mikaĢist ana özdekler üzerinde
48
oluĢum gösteren zayıf A horizonlu topraklar yoğunlaĢmaktadır. Dik-orta iç bükey eğimin
saptandığı ve mevsimsel su erozyonu altında kalan yamaç fizyolojik yapı gösteren bu
yüzeysel topraklar, Entisol sırasının Lithic Xerorthent alt grubuna sınıflandırılmaktadır.
Dağlık arazi tipi ve yamaç fizyografya arazi Ģeklindeki taĢınmıĢ kolluviumlar üzerinde ve 10
cm'den daha derin toprak gövdesi içeren topraklar, Typic Xerorthent alt grubunda
sınıflandırılmaktadır (AltınbaĢ ve ark., 1999).
Pleistosen sonrası jeolojik süreçte, çamur akıntıları Ģeklinde yüksek eğimli yörelerden
alçak eğimli yörelere doğru taĢınan özdeklerin çökelmeleri ile oluĢan ve piedmont arazi tipi
içerisinde değerlendirilen glacisler yörede geniĢ bir dağılım gösterirler. Piedmont arazi tipi,
alçak glacis fizyografya ve ortalama % 8-14 orta iç bükey eğimli arazilerde kolluviumlar
üzerinde oluĢum gösteren topraklar, eğim ve gravitasyon etkisiyle kısa mesafelerden taĢınmıĢ
kolluvium ana özdekleri üzerinde oluĢum gösteren, A/C horizon yapısı içeren genç toprak
olduklarından Entisol sırasına, orta iç bükey eğimli arazi Ģekli gösterdiklerinden Orthent alt
sırasına, Xeric toprak nem rejimi içerdiklerinden Typic Xerorthent alt grubu içerisinde
sınıflandırılmaktadır (AltınbaĢ ve ark., 1999).
AraĢtırma alanı topraklarının bir bölümü eğimli araziler üzerinde ve yerinde oluĢmuĢ
bir konumda saptanırken, diğer bölümü ise dere, yan dere, yüzey akıĢ ve gravitasyon sonucu,
taze tortul birikimleri üzerinde oluĢmuĢ orta ileri genç topraklar olarak belirlenmektedir.
Büyük Menderes ırmağı ve yan derelerinin iĢlevleri sonucu oluĢmuĢ geniĢ alluvial
düzlük delta ve tarım alanlarını oluĢturmaktadır. Vadi arazi tipi oluĢumunun tipik özelliğini
gösteren bu alanlarda, ırmak yatağından uzaklaĢıldıkça, topografyanın göreli olarak alçaldığı
ve ırmağın taĢıma gücünün azalmasından dolayı sadece kil iriliğindeki taneciklerin
taĢınabildiği ve bu bağlamda toprak dokusu içeriğinde kil oranında artıĢ gözlenmektedir.
Büyük Menderes ırmağı yatağından taĢan su içeriğindeki dispers veya çözünmüĢ
ögeler, öncelikle ırmak yatağı çevresindeki terasları oluĢturmaktadır. Irmak yatağından
49
uzaklaĢtıkça depresyonik-basin alanlarda kil iriliğindeki taneler ile suda çözünebilir tuzlar
oldukça yoğun bir dağılım gösterirler. Basin arazi fizyografyasında saptanan topraklar; vadi
arazi tipi, basin fizyografya yanında düz, düze yakın ve genelde iç bükey eğim içeren arazi
Ģeklindedirler ve bu topraklar A/C horizonlu olmaları sonucu Entisol sırasına, tabakalı yapı
içerdiklerinden Fluvent alt sırasına, xeric toprak nem rejimine sahip olduklarından
Xerofluvent büyük grubuna ve iyi drenaj koĢulları ile Typic Xerofluvent alt grubundadır
(AltınbaĢ ve ark., 1999).
Vadi arazi tipi, taĢkın düzlüğü fizyografik birimi yanında yeralan, basin fizyografya,
düz, düze yakın eğim içeren arazi Ģekli üzerinde tanımlanan topraklar, A/C horizonlu genç
topraklar nedeniyle Entisol sırasına, tabakalı yapı içerdiklerinden Fluvent alt sırasına, xeric
toprak nem rejimine sahip olduklarından Xerofluvent büyük grubunda, toprağın yılın belirli
bölümlerinde su ile doygun olması ve derinliğin artıĢına koĢut olarak su yoğunluğundan
oluĢan mavi renk lekelerinin gözlenmesi nedeniyle Aquic Xerofluvent alt grubunda yeral
almaktadır (AltınbaĢ ve ark., 1999).
TaĢkın Düzlüğü olarak tanımlanan Söke ovası arazilerinin önemli bir bölümü delta
coğrafik konumundadır. Burada oluĢan tuzlu ve alkali toprakların oluĢum evrimi Ģu sırayı
izlemektedir: (1) TuzlulaĢma (salinisation): Çözünebilir tuzların toprakta birikimi, (2)
AlkalileĢme (alkalisation): Na+‟un katyon değiĢim kolloidleri tarafından adsorbe edilmesi ve
değiĢebilir Na+ yüzdesinin yoğunlaĢması ile toprak tepkimesinin alkali ortama yönlenmesi.,
(3) TuzsuzlaĢma (desalinisation): Çözünebilir tuzların topraktan yıkanarak uzaklaĢması,
ancak doğal koĢullar altında bu yıkanma oldukça yavaĢtır, (4) AlkalisizleĢme (degradation
veya solotisation): DeğiĢebilir Na+‟un hidrolizi ile H+ iyonu değiĢim kompleksine geçmekte
ve NaOH, CO2 ile tepkimeye girerek Na2CO3 oluĢturması. Na2CO3 sularla topraktan
uzaklaĢtırılınca, toprak pH‟sı 6 ya düĢmekte ve bu tip topraklar Degrade Alkali veya Soloth
topraklar olarak isimlendirilmektedir. (5) Yeniden tuzlulaĢma (regradation): Degrade alkali
50
topraklara kireç veya jips ilave edildiğinde, Ca++iyonu, H+ ve Na+ iyonlarınının yerine geçer
ve normal topraklar oluĢur (AltınbaĢ ve ark., 1999).
Büyük Menderes Deltasındaki (AĢağı Söke Ovası) Tuzlu ve Alkali topraklar Balat
serisi içerisinde tanımlanmakta Typic Halaquept olarak sınıflandırılmaktadır. A/C horizonu
içerdiklerinden genç topraklardır ve toprağın sürekli veya yılın belirli bir bölümünde su ile
doygun olmaları ve derinliğe bağlı olarak düzensiz azalan veya 1.25 m derinliğe kadar
%0.2‟nin üzerinde kalan bir organik karbon niceliğine sahip olmaları sonucu Typic Halaquept
alt grubunda sınıflandırılmaktadırlar (AltınbaĢ ve ark., 1999).
Büyük Menderes deltası topraklarının Tuzlu-Alkali toprak oluĢları, deniz suyu ile
bağlantılı bulunan, yoğun tuz içerikli yüksek taban suyudur. BaĢat tuz bileĢimi Cl¯ tuzlarıdır.
Büyük Menderes deltası‟nın düz ve taban arazi olması, taĢkın suların buralarda birikimi
yanında, yağmur ve sulama sularının, taban suyunu sürekli yükselten en önemli iĢlev olarak
görülmektedir. Yöredeki toprakların denizden kazanılmıĢ arazi oluĢu, yetersiz drenaj
koĢulları, yarı kurak iklim tipinin baĢatlığı bu toprakların oluĢum sürecini
yoğunlaĢtırmaktadır. Delta topraklarında sıcak geçen yaz aylarında evapotranspirasyon ve
kapillarite ile suda çözünmüĢ olan tuzlar, toprak yüzeyine doğru hareket eder ve yüzey veya
yüzeye yakın yörelerde birikim gösterirler. Suda çözünebilir tuz içeriği yanında, değiĢebilir
sodyum yüzdesi ile toprak tepkimesi, doğal olarak hidrofil ve tuzcul bitkilerin yaĢamasına
uygun ortam oluĢtururlar (AltınbaĢ ve ark., 1999).
3.7. Arazi Kullanım Yetenek Sınıfları
Arazi kullanım yetenek sınıflaması, arazilerin tarımsal veya baĢka amaçlara yönelik
kullanımını ve bunlara olan göreceli uygunluğunu gösterir. Arazi kullanım yetenek
sınıflamasında topraklar 3 seviyede gruplandırılmaktadır. Bunlar (a) yetenek sınıfları, (b)
yetenek alt sınıfları ve (c) yetenek üniteleri veya birimleri
51
Arazi kullanım yetenek sınıfları I.-VIII. arasında bir dağılım gösterir ve buradaki
sayısal veri arttıkça, arazinin tarımsal kullanıma olan uygunsuzluğu artar (ġekil 9).
ġekil 9. AraĢtırma alanı arazi kullanım yetenek sınıfları haritası.
Temelde arazi kullanım yetenek sınıflarını sınırlandıran faktörler, arazi kullanımında
sınırlandırıcı bir özellik olarak ortaya çıkarlar ve bunlar sınırlayıcı faktörleri tanımlamak için
Romen rakamlarına ilave edilen harflerden ibarettir. Bu bağlamda "e",yüzeysel su ve rüzgar
aĢınımı ile arazi eğimi; "s", toprak yüzeyselliği, taĢlılık, tuzluluk ve alkalilik yanında, düĢük
verimlilik ile uç sınırlardaki kum ve kil dokusal özellikleri; "c" ise iklim öğeleri olan kuraklık
ve soğukluk kavramlarını tanımlarken; "w", toprakların bitkisel üretimine engel olan ve sudan
52
kaynaklanan kötü toprak drenajı, yaĢlılık, sel basması vb. özellikleri tanımlar (AltınbaĢ ve
ark., 1999).
ġekil 10. AraĢtırma alanı arazi kullanım kabiliyet alt sınıfı haritası.
Büyük Menderes havzası arazileri arazi kullanım yetenek sınıflarına göre I, IIw, IIs,
IIe, IIes, IIIse, IIIsw, IVes, IVsw, IVs, VIIsw, VIIes arasında bir dağılım gösterirler. Dağlık
ve vadi arazi tipi içeriğinde yeralan tuzlu-alkali alanlar ise IVes, IVsw, IVs, VIIsw, VIIes,
VIIIes arazi kullanım yetenek sınıfı içerisine dağılım gösterirler (ġekil 10).
53
ġekil 11. AraĢtırma alanındaki arazilerin Ģimdiki kullanım Ģekilleri haritası.
II, III, IV. sınıf arazi kullanım yetenek sınıflarındaki kuru tarımın yapıldığı eğimli ve
dağlık alanlardaki tarımsal bitkiler çok yıllık olan, yörenin ekolojik koĢullarına en iyi uyum
sağlayan ve ekonomik değeri yüksek olan zeytin ve incir ağaçlarıdır (ġekil 11). Ancak arazi
eğimi nedeniyle yağıĢlarla kazanılan su, yüzeysel akıĢa geçerek topraklarda çok az su
tutulmasına neden olur.
Vadi arazi tipi içerisinde taĢkın düzlüğü, düz ve düze yakın araziler geniĢ alluvial
düzlükleri oluĢturur. Arazi eğimleri %1-1.5 civarında bir görünüm sergileyen bu topraklar
54
taban suyu hareketleri ile yetersiz veya orta derecede drenaj özellikleri gösterir. Kıyı
kesimindeki delta arazilerinde ise eğim % 1‟in altındadır (ġekil 12).
ġekil 12. AraĢtırma alanı eğime bağlı su erozyonu dereceleri haritası.
Bunların denizden kazanılmıĢ arazi olması, toprakların içeriğindeki tuz
yoğunlaĢmasının en önemli nedenidir. Kurak geçen yaz aylarında, Söke ovasının batısındaki
Ege denizinden karaya doğru deniz suyu hareketleri söz konusudur. Deltadaki bu tuzlu ve
alkali topraklar sürekli veya yılın belirli bir bölümünde su ile doygundur ve toprak yüzeyinde
yazın sıcak dönemlerde tuz kabukları gözlenir. Yetersiz drenaj ve yoğun tuz etkisi toprakların
55
tarımsal amaçlı kullanımını engeller. Bu araziler, VIsw, VII sw arazi kullanım yetenek
sınıfında yer alırlar (AltınbaĢ ve ark., 1999).
3.8. İklim
ÇalıĢma alanı makro iklim özellikleri yönünden Akdeniz iklim tipine girmekte, C.W.
Thorntwaite‟ın iklim sınıflamasına göre yazları sıcak ve kurak, kıĢları ise ılık ve yağıĢlı
mezotermal iklim tanımlaması göstermektedir.
ÇalıĢma alanının iklim özelliklerinin açıklanmasında en yakın meteoroloji istasyonu
olan ve alanın genelini temsil eden Söke istasyonu iklim verilerinden yararlanılmıĢtır.
Ġstasyon verilerine göre çok yıllık ortalama sıcaklık 17.3 oC‟dir. Temmuz ve Ağustos
aylarında maksimum ortalama sıcaklıklar 26°C‟dir. Ocak ve ġubat aylarında ise minimum
ortalama sıcaklıklar 9.3°C olmuĢtur. Ortalama nispi nem Temmuz ve Ağustos aylarında %
47-48 ile en düĢük değere ulaĢırken Aralık, Ocak ve ġubat aylarında ortalama nispi nem %
68-69 değerlerine ulaĢmaktadır (Anonim, 1997).
ÇalıĢma alanındaki yıllık yağıĢ ortalaması 71.05 mm.dir. Bölgede Eylül ayında
baĢlayan yağıĢlar, Kasım ayından itibaren artar ve Mayıs ayına kadar yağıĢlı geçer. En yüksek
yağıĢın görüldüğü Aralık ve Ocak aylarında 173.73 mm. yağıĢ tespit edilmiĢtir. Yöredeki
yağıĢların % 51‟i kıĢ, % 21‟i ilkbahar, % 8‟i yaz ve %20‟si ise Sonbahar mevsimlerinde
düĢmektedir. KıĢ mevsiminde sağanak Ģeklindeki yoğun yağıĢlar, taĢkınlara ve toprak
aĢınımına neden olabilmektedir. Havzanın en kurak ayları Temmuz ve Ağustos‟tur.
Büyük Menderes havzasına düĢen yağıĢlar Ekim ayından itibaren
evapotranspirasyonla kaybedilen sudan daha fazla yoğunlaĢmakta ve sonuçta toprakta bir su
birikimine neden olmaktadır. Mart ayının ortalarına doğru yöre topraklarında yeterli su
bulunduğu için bölgede yaĢam bulan bitkiler Mayıs ayına kadar sulama suyuna gereksinim
göstermemektedirler. Mayıs ayı sonu ile Kasım ayı baĢlangıç süreci arasında kalan zaman
56
diliminde, havzada tarımsal üretimin yapılabilmesi için sulama suyuna gereksinim duyulur ve
havzanın sulama suyu gereksinimi 479.4 mm civarındadır (Özkara ve Yalçuk, 1981).
ÇalıĢma alanında hakim rüzgar yönü güneybatı ve batı'dır. Kuzey rüzgarları,
akĢamları, sık sık fırtına Ģeklinde, Samsun Dağları yönünden kuvvetli soğuk hava akımları
getirmekte ve düz arazide kuvvetli hava sirkülasyonuna sebep olmaktadır. Rüzgar kıĢ
aylarında güney ve güneybatı yönünden eserek, mevsimde ılıman bir etkiye sahip olmaktadır.
Yaz aylarında ise rüzgar kuzey ve kuzey batıdan eserek serinletici bir etki sağlamaktadır. KıĢ
aylarında rüzgar hızı yaz aylarına göre daha yüksek olmaktadır.
3.9. Bitki Örtüsü
AraĢtırma alanında yer alan bitki örtüsü doğal ve kültür bitkileri Ģeklinde iki grup
altında incelenebilir. Eğimli ve dağlık alanlarda baĢat olarak doğal bitki örtüsü ve zeytin baĢta
olmak üzere incir bahçeleri yer alır. Bunun yanı sıra deltanın denize açıldığı tarıma elveriĢli
olmayan tuzlu düzlüklerde de doğal bitki örtüsünün yoğunluğu söz konusudur. Eğimin ve
tuzluluğun olmadığı düz alanlarda ise tarımsal iĢlevler yoğunluk kazanır.
3.9.1. Doğal bitki örtüsü
Doğal bitki örtüsü, üzerinde yer aldığı toprak, ana özdeğin su tutma kapasitesi, mineral
bitki besin maddesi içeriği, yükseklik ve bakıya bağımlı olarak kısa mesafeler içinde dahi
büyük değiĢim gösterebilmekte ve koĢulların elveriĢli olduğu alanlarda yüksek bir çeĢitlilik
sergilemektedir. Bitki örtüsünün en canlı ve çeĢitli olduğu bölge Dilek Yarımadası Büyük
Menderes Deltası Milli Parkı‟nın Samsun Dağı bölgesidir.
AraĢtırma alanı barındırdığı bitki türleri açısından yüksek bir endemizm
göstermektedir. Bunda çalıĢma alanı içinde bulunan ve iyi korunmuĢ bir vejetasyon örtüsüne
sahip olan Milli parkın bulunması önemli bir etkendir. Ayrıca çalıĢma sahasının çok hareketli
57
bir topoğrafik yapıya sahip olması birçok ekosistemi ve coğrafi yapıyı içinde barındırması
bitki örtüsünün çeĢitliliğinde önemli bir rol oynamaktadır.
Sadece çalıĢma sahasında bulunan dar yayılıĢlı endemik bitki türleri Ģunlardır:
Alkanna areolata var. areolata, Alkanna pinardii, Alyssum hirsutum var. caespitosa, Arenaria
luschani, Campanula hagielia, Campanula lyrata, Campanula podocarpa, Campanula
tomentosa, Campanula raveyi, Cyclamen trichopteranthum, Euphorbia falcata, Galium
brevifolium ssp. brevifolium, Gladiolus anatolicus, Gysophila confertifolia, Helichrysum
heywoodianum, Limonium effusum, Malope anatolica, Rhamnus pyrellus, Silene splendens,
Stachys cretica ssp. smyrnaea, Verbascum maeandri (Anonim, 1997) .
Türkiye için endemik olup araĢtırma alanında da bulunan bitki türleri ise Ģunlardır:
Origanum sipyleum, Allium proponticum var. proponticum, Aristolochia hirta, Astragalus
condensatus, Centaurea acicularis var. urvillei, Dianthus elegans var. cous, Dianthus lydus,
Ferulago humilis, Fritillaria carica ssp. carica, Holosteum umbellatum var. tenerrimum,
Iberis carica, Knautia degenii, Linum tmoleum, Matthiola langipetala ssp. pumilio, Nepeta
cadmea, Nepeta viscida, Paracaryum aucheri, Phlomis grandiflora, Quercus aucheri,
Ranunculus reuterianus, Rhamnus pichleri, Scabiosa reuteniana, Scrophularia iloribunda,
Senecio castagneanus, Sideritis sipylea, Symphytum anatolicum, Trigonella cephalotes,
Trigonella smyrnaea, Tulipa armena var. lycica, Verbascum mykales, Verbascum splendidum,
Verbascum tossiense (Anonim, 1997).
AraĢtırma alanındaki doğal bitkiler, yörenin toprak özellikleri ve arazinin fizyoğrafik
konumuna bağlı olarak aĢağıdaki gruplar altında açıklanmıĢtır.
Orman alanlarındaki bitki toplulukları
Ormanlık alanların baĢat bitkisi kızılçam‟dır (Pinus brutia). Bunun yanı sıra Samsun
Dağının yüksek bölgelerinde karaçam (Pinus nigra) orman kurmaktadır. Kızılçam ve
karaçamlara Platanus orientalis, Castanea sativa, Quercus frainetto, Juglans regia ve Acer
58
monspesulanum gibi bazı geniĢ yapraklı ağaç türlerinin eĢlik ettiği saptanmıĢtır. Orman alt
örtüsünde sık rastlanan türler Ģunlardır: Cistus creticus, Asparagus acutifolius, Juniperus
oxycedrus, Rubus canescens, Pistacia terebinthus, Ruscus aculeatus, Hedera helix, Rhus
coriaria.
Maki toplulukları
Maki topluluğu; sürekli yeĢil ve sert yapraklı olup, ormanın bozulma evresinin bir
ölçütü olarak gösterilmektedir. 2-3 m‟ye kadar boylanan bir bitki topluluğu olup, genelde
yoğun ve sürekli yeĢil, kurakçıl ve odunsu çalı ve ağaççıkların oluĢturduğu bitki
topluluklarıdır.
ÇalıĢma alanındaki maki topluluklarının baskın bireyleri Arbutus andrachne, Arbutus
unedo, Olea europaea, Phillyrea latifolia, Pistacia lentiscus, Pistacia terebinthus, Quercus
coccifera, Erica manipuliflora, Spartium junceum‟dan oluĢmaktadır.
Maki bitki örtüsüyle birliktelik gösteren diğer bitki türleri Ģunlardır: Aegilops
markgrafi, Aegilops triuncialis, Alcea pallida, Arenaria luschani, Aristolochia sempervirens,
Asparagus acutifolius, Asparagus aphyllos, Asphodelus aestivus, Astragalus hamosus, Avena
barbata, Ballota acetabulosa, Briza humilis, Briza maxima, Bromus diandrus, Bromus
squarrosus, Campanula lyrata, Campanula podocarpa, Carlina corymbosa, Chrysopogon
gryllus, Cistus creticus, Clematis cirrhosa, Clinopodium vulgare, Crepis foetida, Cynodon
dactylon, Dactylis glomerata, Daucus carota, Daucus guttatus, Dianthus tripunctatus,
Dracunculus vulgaris, Ephedra campylopoda, Fritillaria acmopetala, Hordeum bulbosum,
Hordeum marinum, Knautia integrifolia, Lagoecia cuminioides, Logfia pyramidata,
Micromeria nervosa, Muscari comosum, Myosostis ramosissima, Ononis viscosa, Onopordum
illyricum, Ophrys bombyliflora, Ornithogalum narbonense, Ornithogalum orthophyllum,
Papaver rhoeas, Picnomon acarna, Piptatherum miliaceum, Scaligera napiformis, Smilax
aspera, Steropthampus tuberosus, Tamus communis, Teucrium divaricata, Tordylium apulum,
59
Trifolium angustifolium, Trifolium globosum, Trifolium stellatum, Vicia hybrida, Vicia villosa
(AltınbaĢ ve ark.,1999; Anonim, 1997; Anonim, 2008).
Kuytu kalan ve nemin daha fazla olduğu bölümlerde maki içerisine Styrax officinalis
de katılmaktadır. Daha kurakçıl yamaçlarda ise Sarcopoterium spinosum baskınlığında garik
vejetasyonuna geçiĢler gözlenebilmektedir.
Garik bitki toplulukları
Daha çok yamaç rölyef yapılı, eğimli araziler üzerinde yer alan, ana kayanın yüzeyde
ve toprakların sığ olduğu alanlarda garik bitki toplulukları yer almaktadır. Karina-Söke arası
yol boyu tüm yamaçlarda ve Didim Yarımadası‟nda çok yaygın garik vejetasyonu
gözlenmektedir. Garik topluluklarının baĢat türleri yaklaĢık % 20-30 örtme oranlarıyla
Sarcopoterium spinosum ve Pistacia lentiscus olarak saptanmıĢtır. Bu bitki topluluğunun
yayıldığı kayalık ve taĢlık alanlarda boyları 50cm‟yi geçen çalılar seyrek dağılım
göstermektedir.
Garik toplulukları içeriğinde yer alan bitkilerin birçoğu dikenli ve küçük derimsi
yapraklıdır. Sarcopoterium spinosum yoğunluğundaki bu birlik boyları, genelde 5-30 cm
arasında değiĢen otsu bitkiler ile 30-60 cm arasında değiĢen bodur çalılar olmak üzere iki bitki
tabakasından oluĢmaktadır. Alt örtülerde en çok rastlanan türler Brachypodium retusum,
Dactylis glomerata, Avena barbata, Hordeum bulbosum ve Asphodelus aestivus‟tur.
Bölgedeki tarla sınırlarında Phragmites australis ve Alhagi pseudoalhagi yaygın olarak
bulunmaktadır.
Bu türlerin yanı sıra çalıĢma alanında belirlenen diğer türler Ģunlardır: Spartium
junceum, Trifolium tomentosum, Daucus guttatus, Origanum onites, Daucus carota, Knautia
integrifolia, Campanula lyrata, Asparagus acutifolius, Trifolium stellatum, Capparis spinosa,
Eryngim campestre, Picnomon acarna, Dracunculus vulgaris, Vulpia ciliata, Cynodon
dactylon, Thapsia garganiaca, Carthamus dentatus, Rumex bucephalophorus, Onopordum
60
illyricum, Tragopogon longirostris, Crepis foetida, Pinus brutia (fide olarak), Crepis sancta,
Pallenis spinosa, Plantago lagopus, Teucrium polium, Scolymus hispanicus, Ononis viscosa,
Centaurea urvillei, Logfia pyramidata (AltınbaĢ ve ark.,1999; Anonim, 1997; Anonim, 2008).
Tuzlu-alkali alanlardaki bitki toplulukları
ÇalıĢma bölgesinin batı bölümlerde yer alan ve Balat serisi içerisine yerleĢtirilen tuzlu
alkali alanlar üzerinde yayılım gösteren bitki topluluklarının %25‟e yakın bölümünü
Salicornia europaea içermekte, diğer %25‟lik örtüyü ise Arthrocnemum fruticosum, Juncus
acutus, Juncus maritimus, Frankenia hirsuta, Hordeum marinum, Halimione
portulacoides‟ten oluĢan karıĢık ve genelde otsu bireylerden meydana gelen topluluklar
oluĢturmaktadır. Ayrıca bölgede Tamarix smyrnensis’ ler de yer yer geniĢ topluluklar
oluĢturmaktadırlar. Bu belirtilen baĢat türlerin yanı sıra, örtü dereceleri ve bolluk yüzdeleri
düĢük olan Limonium bellidifolium, Cakile maritima, Plantago crassifolia ve aĢağıda
tanımlanan diğer türlerde belirlenmiĢtir: Aeluropus littoralis, Alhagi pseudoalhagi, Limonium
gmelinii, Limonium sieberi, Cardopotium corymbosum, Parapholis incurva, Centaurium
erythraea ssp. erythraea, Petrosimonia brachiata, Chenopodium album var. album, Crithmum
maritimum, Plantago lagopus, Frankenia hirsuta, Suaeda prostrata ssp. prostrata, Inula
viscosa, Salsola kali, Lagurus ovatus, Sporobolus virginicus arazide yer almaktadır (AltınbaĢ
ve ark.,1999; Anonim, 1997; Anonim, 2008).
Kültür bitki örtüsü
Yörede yer alan çok geniĢ yüzölçümlü alanlar Ģeklinde dağılım gösteren ve taĢkın
düzlüğü rölyef yapısı içerisinde değerlendirilen düz ve düze yakın eğimli arazilerde çok
yaygın bir Ģekilde pamuk tarımı yapılmaktadır. Pamuk tarımını mısır ve yer yer dönüĢümlü
olarak buğday-ayçiçeği tarımı izlemektedir.
Hafif ve orta eğimli yamaç rölyef yapılı arazilerde ise kültür bitkisi olarak yaygın bir
Ģekilde zeytin ve yer yer incir tarımı yapılmaktadır. Zeytin ve incir tarımı yapılan alanlarda
61
yapılan çalıĢmalarda alt örtüde yoğun olarak gözlenen türler Ģunlardır: Bromus tectorum,
Asphodelus aestivus ve Anthemis austriaca’dır. Gözlenen diğer türler Ģunlardırr: Phleum
subulatum, Lupinus micrathus, Tordylium apulum, Anchuza azurea, Anemone coronaria,
Bunias erucago, Ornithogalum umbellatum, Anthemis wiedemanniana, Senecio vernalis,
Erodium cicutarium, Sinapis alba, Euphorbia helioscopia, Ophrys lutea, Vicia cracca,
Trifolium clypeatum, Medicago minima, Trifolium tomentosum, Thymbra spicata,
Chrysanthemum segetum, Dactylis glomerata, Raphanus raphinastrum, Asparagus
acutifolius, Geranium pyraniacum, Crepis sancta, Cistus creticus, Peganum harmala,
Quercus coccifera, Galium verum, Lamium amplexicaule, Alkanna tinctoria, Plantago
lagopus, Parentucellia latifolia, Crepis sancta, Lamium moschatum, Calendula arvensis,
Urtica dioica (AltınbaĢ ve ark.,1999).
AraĢtırma alanında ova ve yamaçların yanı sıra kırsal kesim yerleĢim alanlarındaki
bahçelerde de çeĢitli kültür bitkileri yetiĢtirilmektedir. Bahçe alanlarında sıkça rastlanılan
bitki türleri Ģunlardır: Punica granatum (Nar), Cupressus sempervirens (Servi), Citrus limoni
(limon), Citrus sinensis (Portakal), Prunus amygladus (badem), Morus alba, (Dut),
Armeniaca vulgaris (Kayısı), Vitis vinifera (Asma), Vitis sylvestris (Asma), Opuntia ficus-
indica (Hint inciri), Ficus carica (Ġncir). Bu bitkilerin yanı sıra domates, salatalık, marul,
patlıcan, soğan, biber gibi çok çeĢitli bahçe sebzelerinin de tarımı yapılmaktadır.
3.10. Fauna
AraĢtırma alanı bitki örtüsü açısından olduğu kadar faunistik yapısıyla da önem arz
etmektedir. Sadece Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli parkında 28 adet
memeli, 42 çeĢit sürüngen ve 250 kuĢ türü kaydedilmiĢtir. Dilek yarımadasının güney kıyıları
dünyanın en nadir deniz memelilerinden biri olan Akdeniz Fokunun (Monachus monachus)
üreme alanıdır. Yaban domuzu (Sus scrofa), vaĢak (Lynx Iynx), çakal (Canis aureus), çizgili
62
sırtlan (Hyaena hyaena), yaban kedisi (Felis silvestris), oklu kirpi (Hystrix indica)
yarımadanın önemli hayvan türleridir Tüm dünyada nesli tehlike altında olan Tepeli Pelikanın
(Pelecanus crispus) dünyada 3. büyük kolonisi deltada barınmaktadır (Anonim, 1997).
ÇalıĢma sahasının coğrafik özelliklerindeki çeĢitlilik birçok canlı türüne yaĢama,
üreme, barınma ve kıĢlama ortamları oluĢturmaktadır. Büyük Menderes ırmağı ve deltası,
Bafa gölü, Azap gölü ve bunların oluĢturduğu sucul ekosistemler bölgeyi özellikle kuĢlar için
önemli bir yaĢam alanı yapmaktadır. Avifaunadaki çeĢitliliğin bir diğer nedeni de bölgenin
kuĢların önemli bir göç yolu üzerinde bulunmasıdır. Bölge bu özellikleriyle belli dönemlerde
milyonlarca göçmen kuĢa bir köprü görevi görmektedir. Tüm bölgede 260 kuĢ türü
kaydedilmiĢtir ve bunlardan 70 adedi kuluçkaya yatmaktadır. ÇalıĢma alanında üreyen kuĢ
türlerinden bazıları Ģunlardır: Acrocephalus schoenobaenus (dere bülbülü), Acrocephalus
scirpaceus (saz bülbülü), Alauda arvensis (tarla kuĢu), Alcedo atthis (yalıçapkını), Anas
platyrhynchos (yeĢilbaĢ), Ardea cinerea (külrengi balıkçıl), Athene noctua (kukumav),
Burhinus oedicnemus (kocagöz), Calandrella brachydactyla (bozkır toygar), Caprimulgus
europaeus (çobanaldatan), Carduelis carduelis (saka), Cercotrichas galactotes (çalı bülbülü),
Cettia cetti (kamıĢ bülbülü), Charadrius alexandrinus (küçük cılıbıt), Charadrius dubius (üç
halkalı cılıbıt), Chlidonias leucopterus (akkanatlı sumru), Ciconia ciconia (beyaz leylek),
Cisticola juncidis (yelpaze kuyruk), Corvus monedula (küçük karga), Dendrocopos major
(büyük ağaçkakan), Egretta garzetta (küçük akbalıkçıl), Emberiza cirlus (bahçe kirazkuĢu),
Emberiza melanocephala (karabaĢlı kirazkuĢu), Falco naumanni (küçük kerkenez), Falco
tinnuculus (kerkenez), Fluica atra (sakarmeke), Galerida cristata (tepeli toygar), Gallinula
chloropus (saz tavuğu), Glareola pratincola (batak kırlangıcı), Haematopus ostralegus
(poyraz kuĢu), Himantopus himantopus (uzunbacak), Hirundo daurica (kızıl kırlangıç),
Hirundo rustica (kır kırlangıcı), Hoplopterus spinosus (mahmuzlu kızkuĢu), Ixobrychus
minutus (küçük balaban), Lanius collurio (kızıl sırtlı örümcekkuĢu), Lanius minor (kara alınlı
63
örümcekkuĢu), Lanius senator (kızılbaĢlı örümcekkuĢu), Larus cachinnans (gümüĢ martı),
Larus melanocephalus (akdeniz martısı), Luscinia megarhynchos (bülbül), Melanocorypha
calandra (boğmaklı toygar), Merops apiaster (arıkuĢu), Miliaria calandra (tarla kirazkuĢu),
Motacilla alba (ak kuyruksallayan), Motacilla flava (sarı kuyruksallayan), Muscicapa striata
(benekli sinekkapan), Oenanthe isabellina (boz kuyrukkakan), Oenanthe ocnanthe
(kuyrukkakan), Oepanla bispanica (kara kulaklı kuyrukkakan), Otus scops (ishak kuĢu),
Parus major (buyük baĢtankara), Passer domesticus (serçe), Passer hispaniolensis (söğüt
serçesi), Pelecanus crispus (tepeli pe1ikan), Petronia petronia (kaya serçesi), Pica pica
(saksağan), Rallus aquaticus (su kılavuzu), Recurvirostra avosetta (kılıçgaga), Sterna
albifrons (küçük sumru), Sterna hirundo (sumru), Strena caspia (hazer sumrusu), Streptopelia
turtur (üveyik), Syliva rueppeli (karagerdanlı ötlegen), Tadorna ferruginea (angıt), Tadorna
tadorna (suna), Tringa totanus (kızılbacak), Turdus merula (karatavuk) (Anonim, 1997;
Anonim, 2008).
AraĢtırma sahasında kuĢlardan sonra en önemli omurgalı grubunu memeliler oluĢturur.
Alanda görülen baĢlıca memeliler Ģunlardır: Apodemus mystacinus (taĢ sıçan), Apodemus
sylvaticus (orman sıçanı), Canis aureus (çakal), Canis lupus (kurt), Corcidura suaveolens
(bahçe sivrifaresi), Cricetulus migratorius (cüce avurtlak), Crocidura laisura (Norveç sıçanı),
Erinaceus concolor (beyaz göğüslü kirpi), Hystrix indica (oklu kirpi), Lepua europaeus
(tavĢan), Martes martes (ağaç sansarı), Meles meles (porsuk), Meriones tristrami (çöl koĢar
faresi), Microhiroptera sp. (yarasagiller), Microtus arvalis (adi tarla fareleri), Mus abotti
(asya ev sıçanı), Mustela nivalis (gelincik), Pipistrellus pipistrellus (cüce yarasa), Rattus
rattus (keme), Sciurus anoma1us (sincap), Spalax leucodon (kör fare), Suncus etruscus
(etrüsk sivrifaresi), Sus scrofa (yaban domuzu), Tursiops truncatus (siyah yunus), Vulpes
vulpes (tilki) (Anonim, 1997; Anonim, 2008).
64
AraĢtırma alanı kurbağalar ve sürüngenler açısından da yüksek bir çeĢitlilik arz
etmektedir. Sahada dağılım gösteren kurbağa ve sürüngenler Ģunlardır: Ablepharus kitaibeli
kitaibeli (ince kertenkele), Agama stellio daani (dikenli keler turcicus), Blanus stauchil
stauchii (kör kertenkele), Bufo bufo bufo (kara kurbağası), Bufo viridis (gece kurbağası),
Caretta caretta (adi deniz kaplumbağası), Chamaelo chamaeleon (adi bukalemun), Chelonia
mydas (yeĢil deniz kaplumbağası), Coluber jugularis (karayılan), Coluber nummifer (kocabaĢ
yılan), Eirenis modestus (uysal yılan), Elaphe situla (ev yılanı), Emys orbicularis (benekli
kaplumbağa), Eumeces scheneideri pavimentatus (sarı kentenkele), Hemidactilus turcicus
(geniĢ parmaklı keler), Hyla arborea arborea (yaprak kurbağası), Laceria oertzeni palasgiana
(toros kertenkelesi), Lacerta anatolica aegea (batı Anadolu kertenkele), Lacerta trillineata
diplochondrodes (iri yeĢil kertenkele), Maburya autata (tıknaz kertenkele), Malpolon
monspessulanus insignitus (çukurbaĢ yılan), Mauecremys caspica rivulata (çizgili
kaplumbağa), Natrix tesellata tasallat (su yılanı), Ophisauros apodus thracius (oluklu
kertenkele), Ophisops elegans ehrenbergi (tarla kertenkelesi), Rana ridibunda (ova
kurbağası), Telescopus fallax fallax (kedi gözlü yılan), Testuda graeca iberra (adi tosbağa),
Vipera xanthina (Ģeritli engerek) (Anonim, 1997; Anonim, 2008).
AraĢtırma alanı balık varlığı açısından da önem arz etmektedir. Büyük Menderes
deltası ve deltadaki lagünler denize nazaran daha sığ ve besleyici elementler yönünden daha
zengin oldukları için doğal balık besinleri olan planktonik organizmaların üreme ve
geliĢmeleri açısından çok özel habitatlar oluĢturmaktadır. Deltada Karine, Akköy ve Arapça
olmak üzere üç adet lagün bulunmaktadır. Toplam yüzey alanı 3.900 ha olan lagünler hem su
kuĢları hem de balık varlığına yaĢam alanı oluĢturmaktadır. Bu lagünler Doğanbey-
Tuzburgazı Su Ürünleri Kooperatifi, Akköy Su Ürünleri Üretim ve SatıĢ Kooperatifi ve
Batıköy Su Ürünleri Kooperatifi olmak üzere 3 adet kooperatif ve 600 üyesiyle aynı zamanda
çok önemli bir balıkçılık alanıdır.
65
Deltada optimal populasyonu oluĢturan balıklar kefal türleridir. Bölgede Liza aurata
(altınbaĢ kefal), Liza ramada (ceran kefal), Mugil cepalus (topan kefal), Mugil saliens
(mavraki kefal) olmak üzere kefalin 4 türüne rastlanmaktadır. Alanda yaygın olarak bulunan
diğer balık türleri Ģunlardır: Anguilla anguilla (yılan balığı), Dicentrarchus labrax (levrek),
Diplodus annularis (ısparoz), Diplodus vulgaris (karagöz), Lichia amia (akya), Sepia
officinalis (kalamar), Solea vulgaris (dil balığı), Sparus aurata (çipura) (Anonim, 1997).
Bafa Gölünde kaydedilen balık türleri ise Ģunlardır: Anguilla anguilla (yılan balığı),
Atherina boyeri (gümüĢ balığı), Dicentrarchus labrax (levrek), Diplodus sargus, Liza ramada
(ceran balığı), Mugil cephalus (has kefal), Gambusia affinis (sivrisinek balıkları) (Anonim,
1997).
3.11. Nüfus
Araştırma Alanı Genel Nüfus Değişimi
ÇalıĢma alanı Aydın ilinin Merkez ilçeden sonra en hızlı nüfus artıĢının olduğu 3
ilçesinin sınırları içinde kalmaktadır. Didim, KuĢadası ve Söke ilçelerinin 1985 yılındaki
toplam nüfusu Aydın ili nüfusunun % 19,29‟unu, 1990 nüfusu % 22,38‟ini, 1997 nüfusu %
23,19‟unu ve 2000 nüfusu % 25,33‟ini oluĢturmaktadır (ġekil 13). Üç ilçenin toplam nüfusu
Aydın ili nüfusuna oranı yıllar arasında artıĢ göstermektedir (Anonim 1985, 1990, 1997a,
2000a). Bu durum çalıĢma alanı sınırları içerisindeki nüfus artıĢının Aydın ili genelindeki
nüfus artıĢından hızlı olduğunu ortaya koymaktadır. AraĢtırma alanının içinde yer aldığı
Söke, KuĢadası ve Didim ilçelerine bağlı toplam 6 bucak ve 49 köy yer almaktadır. Ancak
araĢtırma alanı bunlardan 5 bucak ve 35 köyü kapsamaktadır. 1985-1990 arasında araĢtırma
alanı sınırları içerisinde kalan yerleĢimlerin nüfusu üç ilçenin toplam nüfusundan daha yüksek
oranda artıĢ gösterirken (Anonim 1985, 1990, 1997a, 2000a), 1990-1997 ve 1997-2000
arasında ise araĢtırma alanı sınırları içerisinde kalan nüfus ile toplam nüfus yaklaĢık olarak
66
aynı oranda artmıĢtır (ġekil 14). ÇalıĢma alanındaki ilçelere göre daha detaylı nüfus
hareketleri EK2‟de verilmiĢtir.
Didim Kuşadası Söke Toplam Nüfus ve Aydın İli Nüfusu
143436184619 208242 240899
743419824816
897821950757
0
200000
400000
600000
800000
1000000
1985 1990 1997 2000
Didim-Kuşadası
Söke Toplam Nüfus
Aydın İli Nüfus
ġekil 13. Aydın ili ve Didim KuĢadası ve Söke ilçeleri nüfus değiĢimi
Araştırma Alanı Nüfusu ve Toplam Nüfus
105376
141738
157190
185800
149484
184619
208242
240899
0
50000
100000
150000
200000
250000
300000
1985 1990 1997 2000
Çalışma Alanı Nüfus
Çalışma Alanı
Toplam Nüfus
ġekil 14. AraĢtırma alanı ve ilçelerin toplam nüfusunun yıllara göre değiĢimi
1985-2000 yılları arasında araĢtırma alanı sınırları içerisinde yer alan köy ve
bucakların nüfuslarındaki % değiĢim incelendiğinde, bucaklar içinde en fazla nüfus artıĢı %
507,58 ile Didim merkez bucağında olmuĢtur. En az nüfus artıĢının olduğu bucak ise % 40,01
67
ile Söke merkez bucağıdır. Söke merkez bucağı dıĢındaki araĢtırma alanı sınırları içerisinde
kalan bucakların tamamında nüfus artıĢı % 100‟ün üzerinde olmuĢtur (ġekil 15).
Köyler arasında en fazla nüfus artıĢı ise % 309, 38 ile Güzelçamlı‟da olmuĢtur. En az
nüfus artıĢının olduğu köy ise % 0,54 ile Balat‟tır. AraĢtırma sınırları içinde kalan köylerden
8‟inin nüfusu 1985-2000 arasında 2 kattan fazla artmıĢtır. Köylerden 12‟sinin nüfusunda ise
azalma olmuĢtur. Köy nüfusunda en fazla azalma % 44,27 ile Batıköy‟de olmuĢtur.
Milli parkın güneyini ve deltanın kuzeyini oluĢturan Doğanbey nüfusunun % 46,36;
deltanın doğu bölümünü oluĢturan Tuzburgazı nüfusunun % 43,92; deltanın batı yönündeki
Atburgazı nüfusunun % 46,51 artması deltada kentsel baskının etkili olabileceğini ortaya
koymaktadır.
Deltanın güney bölümündeki Batıköy nüfusunda en fazla azalma olması deltanın bu
bölümünde kentsel baskının söz konusu olmadığını göstermektedir. Nüfusu azalan köy
yerleĢimlerinin tamamına yakını Bafa gölünün kuzeyindedir. Dolayısı ile Bafa Gölü Tabiat
parkının kuzeyinde kentsel baskının olmadığı söylenebilir.
Özellikle nitelikli kıyılara ve koylara sahip Didim merkez bucağında ve Dilek
Yarımadası Büyük Menderes Deltası milli parkına sınır olan Güzelçamlı‟da en fazla nüfus
artıĢının olması bu alanların yoğun kentsel baskı altında olduğunu ortaya koymaktadır.
Nüfus artıĢının yoğun olduğu yerleĢimler kıyı bölgesinde yer almaktadır. Bunun
sebebi KuĢadası, Davutlar, Güzelçamlı, Akköy, Didim ve Akbük yerleĢimlerinin turizm
çekim noktası olması ve ikincil konut alanlarının bu bölgelerde yoğun olarak yer almasıdır.
70
Araştırma Alanı Nüfus Yoğunluğu
AraĢtırma alanındaki yerleĢimlerin nüfus yoğunlukları hesaplanırken 2000 yılı Genel
Nüfus sayımı sonuçları esas alınmıĢtır. Nüfus yoğunlukları kiĢi/km2 birim alanda 0-25, 26-50,
51-100, 101-150, 151-200, 201-500, 501-1000 ve 1001 üzeri kiĢi olarak 8 grupta
sınıflandırılmıĢtır (ġekil 16).
Nüfus yoğunluğu en fazla olan bucak 1345,98 kiĢi/km2 ile Söke merkez bucağı; en az
olan bucak ise 119,56 kiĢi/ km2 ile Didim merkez bucağıdır. Köyler arasında en az nüfus
yoğunluğuna Köprüalan, en fazla nüfus yoğunluğuna Yenidoğan sahiptir.
Didim merkez bucağı ve Akbük ikincil konutlar açısından yoğun bir yapılaĢmaya
sahip yerleĢimler olmasına rağmen nüfus yoğunluğu orta düzeye yakın bir özelliktedir.
Güzelçamlı‟nın yüzölçümünün büyük bir bölümü yapılaĢmanın yasak olduğu koruma
altındaki mili park içerisinde bulunmasına karĢın nüfus yoğunluğu bakımından 51-100 kiĢi ile
yoğunluk sınıfları içinde orta düzeye yakın bir konumdadır. Bu durumun milli parkın
Güzelçamlı‟nın nüfus yoğunluğunun artmasını sınırlandıran bir unsur olduğu görülmektedir.
3.12. Ekonomi
Didim Ġlçesi‟ndeki sektörel dağılım hizmetler, sanayi ve tarım Ģeklindedir (ġekil 17).
Ġlçede hizmetler sektörü oranı %86.1 iken; ilçedeki hizmetler sektörünün il genelindeki payı
%4.8‟dir (Anonim, 2000b). Bu ildeki yüksek oranlardan biridir (Anonim, 2008b).
Didim‟de hizmetler sektörü payını arttıran en önemli alan turizmdir. Didim‟de turizm
sektörü 1970 sonrasında baĢlayarak 1985‟den sonra hızla artmıĢ; günümüzde kent
ekonomisinin can damarı haline gelmiĢtir. Ġlçe KuĢadası ile birlikte Aydın Ġli‟ndeki iki önemli
turistik merkezden birisidir. Uluslararası kültür turizmi çekim merkezlerinden Apollon
Tapınağı ile Miletos, Priene ve Didyma Antik Kentleri Didim‟de bulunmaktadır. Ayrıca, ilçe
yine hem yerli hem de yabancı turistler tarafından ilgi gören bir deniz turizmi Ģehridir. Didim
71
adeta bir ikinci konut kenti olarak geliĢmiĢtir. Bunun yanısıra, ildeki toplam turistik yatak
kapasitesinin %49.1 gibi büyük bir oranı Didim Ġlçesi‟ndedir. Ġlçeye bağlı Akbük turizm
sektörünün ağırlığının hissedildiği bir yerleĢimdir. Miletos Antik Kenti yakınlarında bulunan
Akyeniköy Beldesi ise daha kırsal bir yerleĢim olup, ekonomisi tarıma dayanmaktadır
(Anonim, 2008b).
Önemli gelirleri 1985 yılına kadar tarım ve hayvancılık olan Didim, geliĢen turizm
sektöründen payını alıp bu sektöre yönelmiĢtir. Ġlçe nüfusunun büyük bölümü tarım alanında
faaliyet göstermesine rağmen, son yıllarda gözde turizm merkezlerinden biri haline gelmesi
nedeniyle hizmet sektörü ve ticaret ön plana çıkmıĢtır.
Didim‟de sanayi sektörü inĢaat sektörüne bağlı küçük sanatların oluĢturduğu bir
yapıdadır. Yabancılara mülk satıĢının serbestleĢmesi ile birlikte Didim‟i ayakta tutan
sektörlerden biri de inĢaat sektörü olmuĢtur. Sektörün ilçe istihdamındaki oranı %9.7, il
genelinde oluĢturduğu pay ise %2.2‟dir. Ġlçe merkezinde 4 ayrı küçük sanayi sitesi mevcuttur.
YaklaĢık olarak 300 esnaf küçük sanayi sektöründe hizmet vermektedir (Anonim, 2009a).
Tarım sektörünün ilçe genelindeki oranı ise %4.2, il genelinde oluĢturduğu pay
%0.1‟dir, bu il genelindeki en düĢük oranlardan biridir. Didim, Tarım Master Planı‟nda
belirtilen bölgelerden III.agro-ekolojik bölgede kalmaktadır.
Didim‟deki verimli tarım toprakları turizm uğruna tahrip edilmiĢtir (Anonim, 2008b).
Tarım kesiminin önemli gelir kaynağı olarak pamuk, tahıl, zeytin ve tütün ön planda yer
almaktadır. Bunları zeytin ve narenciye izlemektedir. Tarla ve bahçe tarımı dıĢında az da olsa
küçükbaĢ ve büyükbaĢ hayvancılık ve balıkçılık gelir kaynakları arasında yer almaktadır.
Ġlçede iki yavru balık üretme tesisi mevcuttur. Modern bir balık iĢleme ve paketleme fabrikası
kurulmuĢtur. Bölgede olduğu gibi ilçede de denizde kafes balık iĢletmeciliği
yaygınlaĢmaktadır.
72
ġekil 17. Didim‟de Sektörel Dağılım Oranları ve Ġl Genelindeki Payları
ġekil 18. KuĢadası‟nda Sektörel Dağılım Oranları ve Ġl Genelindeki Payları
ġekil 19. Söke‟de Sektörel Dağılım Oranları ve Ġl Genelindeki Payları
73
KuĢadası Ġlçesi‟ndeki sektörel dağılım hizmetler, sanayi ve tarım Ģeklindedir (ġekil
188). Ġlçede hizmetler sektörü oranı %90.9 iken; sektörün il genelindeki payı %11.5‟dir
(Anonim, 200b). Ġlçede hizmetler sektörü payını arttıran temel sektör, hiç Ģüphe yok ki,
turizm ve buna bağlı olarak geliĢen ticarettir.
Ġlçenin Ġzmir Adnan Menderes Hava Limanı‟na yakın olması; yüksek tonajlı gemilerin
yanaĢabildiği uluslararası bir limana ve yine uluslararası Yat Limanı‟nın sahip olması
KuĢadası'nı turizm yönünden çok önemli bir nokta haline getirmiĢtir. KuĢadası, Türkiye‟de en
çok turistin deniz yoluyla ve giriĢ ve çıkıĢının olduğu bir gümrük kapısıdır. Bu konumu ile
ilçe baĢta Efes Antik Kenti kalıntıları olmak üzere çevredeki tarihi eserler için yapılan kültür
turizminde transit bir nokta niteliği taĢımaktadır. Bu nedenle, özellikle yaz aylarında çok
hareketli olan KuĢadası'nın halkı geçiminin %80'ini bu alandan sağlamaktadır (Anonim,
2008b).
Ġlçe sınırları içinde de önemli bir kültür ve doğa turizmi potansiyeli mevcuttur. Buna
rağmen ilçenin hem dıĢ hem de iç turizmde çekiciliği deniz turizminde gelmektedir.
KuĢadası‟nda özellikle Davutlar olmak üzere Güzelçamlı‟da dahil yüzlerce ikinci konut sitesi
bulunmaktadır. Tüm bu siteler kıyı ovalarındaki verimli tarım toprakları üzerinde
kurulmuĢlardır. Turistik otel, pansiyon ve tatil köyleri de ilçenin dört bir yanına dağılmıĢ
durumdadır. Aydın ili genelindeki turistik yatak kapasitesinin %47.2‟si KuĢadası Ġlçesi‟nde
bulunmaktadır. Bununla birlikte, 1990‟lı yıllara kadar doruklara ulaĢan turistik talep, son on
yılda hızını yitirmiĢ ve yavaĢ yavaĢ yitirmektedir. Zira KuĢadası tarihi ve doğası kontrolsüz
kentleĢme yüzünden yok olmaya baĢlamıĢtır (Anonim, 2008b).
KuĢadası‟nda tarım sektörünün ilçe genelindeki oranı %1.8 iken, il genelinde
oluĢturduğu pay %0.1‟dir. Ġlçe Tarım Master Planı‟nda belirtilen, III.alt agro-ekolojik bölgede
kalmaktadır. Ġlçedeki hemen tüm verimli tarım toprakları ve kıyı ovasındaki narenciye
bahçeleri yok edilmiĢtir. Buna rağmen, kırsal alanlarda tarımın ilçe ekonomisine katkısı
74
devam etmektedir. KuĢadası ilçesinde tarım arazilerinin % 77‟sini (27.241 da) meyve (Zeytin,
Bağ, ġeftali, Narenciye, Kiraz vs.) alanları oluĢturmaktadır. % 23 lük bölüm ise ( 7.672 da)
tarla bitkileri ve sebze üretimi için kullanılmaktadır (Anonim, 2008b). KuĢadasında arıcılık
ve balıkçılıkta önemli bir gelir kaynağını oluĢturmaktadır (Anonim, 2009b). Ġlçedeki sanayi
sektörü küçük sanatlara ait ünitelerden oluĢmaktadır. Ġlçede imalat sanayi yoktur. KuĢadası
Davutlar ve Ġtfaiye Kuyusu çevresinde Jeotermal Alanları mevcuttur (Anonim, 2008b).
Söke Ġlçesi‟ndeki sektörel dağılım hizmetler, sanayi ve tarım Ģeklindedir (ġekil 19).
Ġlçede hizmetler sektörü oranı %63.9; sektörün il genelindeki payı %8.6‟dır. Bu il genelinde
önemli bir oran oluĢturmaktadır. Ġl genelindeki yatak kapasitesinin %1.1‟i Söke‟de
bulunmaktadır.
Söke Ġlçesi sektörel dağılımında tarım sektörü oranı %14.8, il genelinde oluĢturduğu
pay ise %1.0‟dir (Anonim, 2000b). Ġlçe, Tarım Master Planı‟nda belirtilen I.agro-ekolojik alt
bölgede kalmaktadır. Söke, Türkiye'nin en önemli pamuk üretim alanlarından biridir. Söke‟de
37.530.8 hektar alanda baĢta pamuk-hububat-mısır ve ayçiçeği ile diğer tarla bitkileri üretimi,
22.647.3 hektar alanda zeytin-narenciye-incir ve diğer meyve üretimi ve 770 hektar alanda da
sebze-bostan (karpuz) üretimi yapılmaktadır.
Büyük Menderes Deltasında yer alan Karina Lagünü, Ege Bölgesi‟nin en önemli
dalyanlarından biridir. Balıkçılık yöre halkının temel geçim kaynağıdır. Ege Bölgesi‟ndeki
balık çiftliklerin yavru balık ihtiyacının tamamına yakını Menderes Deltası‟ndaki lagünlerden
karĢılanmaktadır (Anonim, 2008b). Ormancılık ve arıcılık faaliyetleri de ilçe ekonomisine
katkıda bulunmaktadır.
Ġlçedeki sektörel dağılımda sanayi sektörü oranı %21.3; sektörün il genelindeki payı
ise %11.6‟dır. Bu oran ildeki sektörel dağılımda önemli bir payı oluĢturmaktadır. Ġlçe
ekonomisi, yıllık gayri safi hasılasının % 70‟ini sağlayan tarımsal üretim ile tarıma dayalı
sanayi malları üretimine dayanmaktadır. Tarıma dayalı 9 ayrı üretim dalında faaliyet gösteren
75
59 adet sanayi tesisi bulunmaktadır. Ġlçede organize sanayi bölgesi kurum iĢlemleri devam
etmektedir. Ġlçenin önemli sanayi kuruluĢları arasında çeĢitli tekstil, çırçır, makine üretim
çimento, seramik ve karo üretimi fabrikaları bulunmaktadır. Ġlçede bir küçük sanayi sitesi
bulunmaktadır. Söke-Bağarası‟ndaki kuvars zuhurları, Sakarkaya da Altın, Çavdar‟da Demir
ve Sazlıköy ve Atburgazı‟nda Jeotermal kaynaklar bulunmaktadır (Anonim, 2008b, Anonim.
2005b).
3.13. Çalışma alanındaki çevre sorunları ve tehditler
Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı çoğunluğu antropojenik
kaynaklı olmak üzere pek çok sorunla yüz yüzedir (Akesen, 2001). Dilek Yarımadası
kesiminin en önemli sorunu yangınlardır (Anonim, 1997). Yarımada içinde bir zamanlar
önemli sayıda memeli bulunurken, yangınlarla orman alanının azalması, karayolu ağının
geniĢlemesi (ġekil 20), ırmağın doğal bir engel oluĢturması, sulama kanallarının açılması ve
bilinçsiz kara avcılığı gibi etkenler, beslenme amacı ile sürekli hareket eden memelilerin
yarımadaya ulaĢmasını güçleĢtirmiĢtir. Açık hava rekreasyonu olarak su sporları, atla gezinti,
bisiklet, doğa yürüyüĢü, piknik ve fotoğraf avcılığına olanak veren yarımada, yaz mevsiminde
yoğun ziyaretçi baskısı altında kalmaktadır (Anonim, 2005). Milli parka giren araç
sayısındaki artıĢ Çizelge 3‟de verilmektedir. Bütün bunlara ek olarak milli park özelliklede
kuzey kısmındaki KuĢadası‟nın Güzelçamlı ve Davutlar mevkilerindeki kentsel baskılara
maruz kalmaktadır. Nitekim bu çalıĢmanın bulgular kısmında park çevresindeki alan kullanım
türlerinde en dramatik değiĢimin Milli Parkın kuzey sınırında bulunan Güzelçamlı beldesi ve
yakın çevresinde gerçekleĢtiği ortaya konulmaktadır
Büyük Menderes Deltası kesiminin önemli sorunu ise su kirliliğidir. Büyük Menderes
ırmağına 584 km boyunca havzada bulunan tüm kent ve sanayi tesislerinin atıkları deĢarj
edilmektedir. Tarımda kullanılan ilaçlar ve yapay gübrelerde yağıĢ ve sulama sularıyla ırmağa
76
karıĢarak kirlenmenin boyutunu artırmaktadır. Sonuçta tüm kirleticiler deltada birikmekte,
baĢta balıklar ve su kuĢları olmak üzere yaĢayan canlılar için ölümcül tehlike yaratmaktadır
(Sarıkaya, 2004).
ġekil 20. Milli parkta giderek artan yol ağı
Çizelge 2. Milli parka giren araç sayısı (1999-2003).
Yıllar Araç Sayısı
1999 43.232
2000 60.958
2001 61.709
2002 60.371
2003 64.356
Kaynak: Dilek Yarımadası Menderes Deltası Milli Parkı Uzun Vadeli GeliĢme Planı.
77
Deltanın diğer sorunu hayvan otlatma ve çok sayıdaki kuĢ nedeniyle biliçsiz, sınırsız,
yasa dıĢı avcılıktır. Doğa Koruma ve Milli Parklar Aydın BaĢmühendisliği tarafından il
ölçeğinde verilen avcı eğitimi, yerel yayınlar ve denetimler sonucu yasa dıĢı avcılık baskısı
azalmıĢtır. Bu bilgilerin odağında Büyük Menderes Irmağı'na yapılan olumsuz etkiler ve delta
yakınlarındaki kullanımlar doğrudan delta ve sulak alan ekosistemini bütün olarak
etkilemektedir (Anonim, 2005). Bunlara ek olarak Büyük Menderes taĢkın alanı ve
deltasındaki en önemli sorun, taban suyunun aĢırı sulama nedeniyle çekilmesi ve onun yerine
denizin iç kesimlere kadar ilerleyerek taban suyunu tuzlandırmasıdır. Bu nedenle, dar alanda
yüzeylenen alüvyon akiferden aĢırı su çekilmesine müsaade edilmemelidir.
ÇalıĢma alanındaki bir diğer koruma alanı olan Bafa Gölü Tabiat Parkının yaĢadığı
trajedi “Bafa Çölü” baĢlığı ile ulusal basında yer almıĢtır. 1985 yılında DSĠ tarafından,
Büyük Menderes Nehri‟nin taĢkınlarını önlemek ve nehrin göle giriĢini denetlemek amacıyla
yaptırılan set (sedde), Bafa Gölü'nün Büyük Menderes Nehri ile olan iliĢkisini kesmiĢtir
(Anonim 2008). DSĠ, Büyük Menderes Nehri‟nin sularının Söke ovasının sulanması için
Dalyan KavĢağı mevkiinde açılıp kapanabilen bir regülatör sistemi inĢa etmiĢtir. Bu alanda
yine DSĠ tarafından açılan bir kanal Bafa Gölü‟nün kuzey-batısına ulaĢmaktadır (ġekil 21).
Sulama döneminde toplanan sular fazla olduğu zaman bu kanal aracılığı ile Büyük
Menderes nehrinin suları Bafa Gölü‟ne verilmektedir. Bu kanal üzerinde inĢa edilmiĢ olan
regülatör verilen suyun miktarını kontrol etmektedir.
Setin kurulmasından önce dönemlerde (1985 öncesi) göldeki su seviyesi 50-100 cm
arasında, yağıĢlı dönemlerde ise 300-320 cm arasında değiĢirken, 1985den sonra maksimum
su seviyesi ancak 100-120 cm olmuĢtur (ġekil 22). 1985 öncesi göl suyundan tarımsal sulama
ve havyaların su ihtiyaçlarını karĢılamada faydalanan köylüler artan tuzluluktan dolayı göl
suyunun artık çok daha az kullanır olmuĢlardır (ġekil 23).
78
ġekil 21. Bafa gölündeki kirlilik kaynakları
0
0,5
1
1,5
2
2,5
3
3,5
1960 1970 1980 1990 2000 2010
YIL
ME
TR
E
EŞEL KOT
(Kaynak: DSI raporları)
ġekil 22. Bafa Gölü su seyiyesi
79
6021
8195
12725
15000
22400
0
5000
10000
15000
20000
25000
1967 1970 1974 1990 2006
YIL
E.C
. (m
icro
mh
os
/cm
)
(Kaynak: DSI raporları)
ġekil 23. Bafa Gölündeki tuzluluk değerleri
Halen gölde neredeyse sadece zooplanktonla beslenen ve alg patlamasına yol açan
küçük otçul balıklar kalmıĢ durumdadır (GümüĢ Balığı, Kaya Balığı, Feke Balığı, vb.).
GümüĢ balığı, küçük olmasına karĢın, diğer balıkların yumurtaları üzerinden beslenmekte ve
doğal türlerin populasyonunu ciddi anlamda etkilemektedir. Regülatör üzerindeki
ızgaralardan balık geçiĢinin engellenmesi ve bu kanal üzerindeki kontrollü ve kontrolsüz balık
avcılığı, göl balık türleri ve populasyonlarını ciddi Ģekilde etkilemektedir.
Özellikle yasal av dönemleri dıĢında yapılan kaçak avcılık faaliyetleri tabiat parkında
ciddi boyutlara varmıĢtır. Alanın kuzey ve doğu kesimlerinde eğimin fazla olması nedeniyle
erozyon da fazla olmaktadır. Derelerden bol miktarda malzeme Bafa Gölü‟ne taĢınmaktadır.
Alandaki tüm mevsimlik dereler ve kaynak suları Bafa Gölüne drene olmaktadır. Parkın su
kaynaklarının kirlenmesine yol açan önemli etmenler; bölgedeki zeytinyağı fabrikalarının atık
suları, evsel nitelikli atıksular ve katı atıklardır. Su kaynaklarındaki kirliliğin önlenebilmesi
için, mevsimlik dere yataklarına “kara su” verilmesi engellenmelidir. Tabiat Parkı sınırları
içindeki tek yerleĢim olan Kapıkırı Köyü aynı zamanda arkeolojik sit alanı olduğu için
kanalizayon sisteminin oluĢturulmasına yönelik, hiçbir altyapı çalıĢması yapılamamaktadır.
Atıklar vidanjörle toplanmakta ve göle 3 km. uzaklıktaki bir bölgeye deĢarj edilmektedir.
80
Fakat buradan taban suyuna karıĢarak tekrar Bafa Gölüne ulaĢmaktadır. Dere yataklarının
çöp döküm alanı olarak kullanılması diğer bir kirlilik unsurudur (ġekil 21). Alandaki kuyular
çevresindeki hayvan dıĢkılarının yağmur suyu ile yıkanarak yeraltına sızmaları, yeraltı
sularında nitrit (NO2)-nitrat (NO3) kirliliğine neden olabilmektedir. Ayrıca park içi ve
çevresindeki tarım alanlarında uygulanan kimyasallarda çevreyi kirletmektedir.
ġekil 24. ÇalıĢma alanındaki peyzajda bozulmalara neden olan kullanımlar
Doğa koruma alanlarındaki çevre problemlerine ek olarak araĢtırma alanı içerisindeki
peyzaj bozulmalarına sebep olabilecek kullanımlar uydu görüntüleri üzerinden belirlenerek
ġekil 24‟te sunulmuĢtur. Bu kullanımlar Didim merkez bucağında, Akköy, Akyeniköy,
81
Akbük‟te; KuĢadası merkez bucağına bağlı Yaylaköy‟de, Davutlar merkez bucağında ve
Güzelçamlı‟da; Söke merkez bucağında, Sarıkemer, Akçakonak, Gölbent, Savuca, Sazlı,
Yenidoğan, Akçakonak‟ta yer almaktadır.
Bu yerleĢimlerden Söke merkez bucağı 1156,05 da. sanayi alanına, 295,08 da. kazı
alanına ve 610,55 da. maden sahasına sahiptir. Didim merkez bucağı ise 554,59 da. sanayi
alanı ve 260,01 da. kazı alanı ile ikinci sıradadır. Davutlar bucağı 203,65 da. kazı ve
Güzelçamlı 68,23 da. maden sahasına sahiptir (ġekil 24). AraĢtırma alanı içinde en geniĢ
bozulmuĢ alan toplam 6873,86 da. ile parsellemiĢ doğal alan iken onu 2188,23 da. ile sanayi
alanı takip etmektedir.
4. MATERYAL
Bu araĢtırmanın çalıĢma alanı DYBM Milli parkı, Bafa Gölü Tabiat Parkı ve
çevrelerini içine alan peyzaj matrisi ile sınırlıdır (168478 ha.). ÇalıĢmada 1993 yılına ait
1/35000 ölçekli, siyah-beyaz, stereoskopik hava fotoğrafları, 2006 yılına ait 60 cm.
çözünürlüklü, coğrafik düzeltmesi yapılmıĢ, Quickbird uydu görüntüleri, ortorektifikasyonu
yapılmıĢ 02.03.1994 tarihli SPOT 2X ve 27.04.2005 tarihli Terra ASTER uydu görüntüleri
kullanılmıĢtır.
Ayrıca Aydın Milli Parklar ve Doğa Koruma ġubesinden elde edilen 1/50000 ölçekli
koruma alanları sınırı ve içerisindeki zonları ve jeolojik, hidrojeolojik yapıyı gösteren
paftalar, Harita Genel Komutanlığından elde edilen 1/25000 ölçekli topoğrafik haritalar, Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğünün hazırladığı toprak haritaları kullanılmıĢtır. Aydın Tarım
Müdürlüğünden ilçe, bucak ve köy sınırlarını belirten veriler digital olarak alınmıĢtır.
ÇalıĢma alanı ile ilgili bilgilerde ayrıca Milli Parklar Dairesi BaĢkanlığının hazırladığı
Uzun Devreli GeliĢme Plan‟larından yaralanılmıĢtır. Ġklim verileri KuĢadası ve Söke
ilçelerindeki meteoroloji istasyonlarından temin edilmiĢtir. Ekonomi ve nüfus bilgileri Devlet
82
Ġstatistik Enstitüsü kayıtlarından ve yerel yönetimler tarafından hazırlanmıĢ internet
sitelerinden derlenmiĢtir. ÇalıĢma sürecinde oldukça yoğun Ģekilde tez ve literatür taramaları
yapılmıĢtır.
Arazi çalıĢmaları esnasında Garmin ve Magellan marka GPS cihazları ve uydu
görüntülerinin tanımlanmasında, analizinde, sınıflandırılmasında ve farklı tarihlere ait
görüntüler arasındaki değiĢimin hesaplanmasında ERDAS Imagine 8.7, ArcGIS 9.2, ENVI
4.1 ve Definiens Professionals 5.0 yazılımları kullanılmıĢtır.
5. YÖNTEM
ÇalıĢmanın yöntemi 4 temel aĢamadan oluĢmaktadır: 1) uzaktan algılama teknikleri ile
uydu görüntülerinin sınıflandırılması, 2) GIS ortamında peyzaj metriklerinin uygulanması, 3)
sentez ve 4) önerilerin geliĢtirilmesi.
5.1. Ön görüntü işleme ve GIS işlemleri
Ġlk aĢamada coğrafik düzeltmesi yapılmamıĢ hava fotoğraflarının ve kurumlardan
alınan paftaların Quickbird uydu görüntüsü üzerinden rektifikasyonu yapılmıĢtır. Topoğrafik
haritaların köĢe koordinatları girilerek coğrafik düzeltmeleri tamamlanmıĢtır. Elde edilen bu
veriler WGS84,UTM Zone 35 sistemine göre kayıt edilmiĢtir. Kurumlardan elde edilen
haritalardan çalıĢmanın amacına uygun Ģekilde gerekli bilgiler ekran sayısallaĢtırması
yöntemi ile GIS ortamına aktarılmıĢtır.
ÇalıĢmada peyzajın geçirdiği değiĢimin tespitinde SPOT 2X verisinin mekansal
çözünürlüğü 20 m. olan 3,2,1, bantları kullanılmıĢtır. ASTER verisi ise 14 Bant (3 bant
VNIR-15m mekansal çözünürlük, 6 bant SWIR-30m mekansal çözünürlük, 5 bant TIR-90m
mekansal çözünürlük) ve 8 bit radyometrik çözünürlüğe sahiptir. AraĢtırmamızda, ASTER
83
veri setinin, mekansal çözünürlüğü daha yüksek olan VNIR (visible near infrared) spektral
bölgesi (3,2,1 bantları) kullanılmıĢtır.
Öncelikle bu uydu görüntülerinin görsel ve yansımalarına dair analizler yapılmıĢtır
(ġekil 25). Yansımaların tam karĢılığını tespit edebilmek için farklı tarihlerde arazi
çalıĢmaları yürütülmüĢtür. Bu çalıĢmalar sonucunda her bir sınıfa dair arazi örtüsü
(vejetasyon türü, kaplama oranı, toprak yapısı vb. ) ile ilgili bilgiler not edilmiĢ, GPS ile her
bir kullanıma ait koordinatlar tespit edilerek bilgisayar ortamına aktarılmıĢtır.
Değişim Analizi
Görüntü Segmentasyonu
Örnekleme Noktalarının Seçimi
En Yakın Komşuluk
Sınıflandırması
Degişim Matrisi
2005 AK/AÖ Haritası1994 AK/AÖ Haritası
Görüntünün ön
işlenmesi
Görüntünün ön
işlenmesi
DEM
Aspect
DEM
AspectSPOT
1994
ASTER
2005
Değişim Analizi
Görüntü Segmentasyonu
Örnekleme Noktalarının Seçimi
En Yakın Komşuluk
Sınıflandırması
Degişim Matrisi
2005 AK/AÖ Haritası1994 AK/AÖ Haritası 2005 AK/AÖ Haritası1994 AK/AÖ Haritası
Görüntünün ön
işlenmesi
Görüntünün ön
işlenmesi
DEM
Aspect
DEM
AspectSPOT
1994
ASTER
2005
ġekil 25. Uzaktan algılama ve DeğiĢim Analizi iĢlemleri
Uydu görüntülerine, ERDAS 8.7 yazılımı kullanılarak görüntü üzerindeki sis ve pus
gibi olumsuz atmosferik etkilerin giderilmesi için koyu piksel çıkarımı (dark pixel
substraction) metodu uygulanarak atmosferik doğrulama yapılmıĢtır. Görüntünün
84
algılanmasını kolaylaĢtırabilmek amacıyla sınıflandırma öncesinde, histogram eĢitleme ve
filtreleme gibi görüntü zenginleĢtirme iĢlemleri uygulanmıĢtır.
Her iki uydu görüntüsünün mekansal çözünürlüğü birbirinde farklı olduğu için, SPOT
2X uydu görüntüsüne ENVI 4.0 yazılımında resize iĢlemi uygulanmıĢtır. Yüksek mekansal
çözünürlükte alan kullanımlarına iliĢkin daha detaylı bilgi elde etmek mümkün olduğu için
düĢük çözünürlükte olan SPOT 2X görüntüsünün mekansal çözünürlüğü 15 m „ye ayarlanarak
ASTER VNIR görüntüsü ile uyumlu hale getirilmiĢtir. ÇalıĢmanın uzaktan algılama ve GIS
aĢamalarına ait akıĢ Ģeması ġekil 25‟te verilmektedir.
ġekil 26. Uydu görüntüsü (Aster) , DEM ve Aspect katmanı
Ön iĢlemden geçirilen SPOT 2X veri setinin 3.2.1 ve ASTER veri setinin visible near
infrared (VNIR) spektral bölgesinin 3.2.1 bant kombinasyonuna, sınıflandırmanın doğruluk
oranını arttırmak amacıyla sayısal yükseklik modeli (DEM) ayrı bir katman olarak eklenmiĢtir
(ġekil 26). Buna ek olarak, DEM‟den üretilen Bakı haritası (Aspect) , özellikle bitki türlerinin
alandaki dağılımının belirlenmesinde önemli katkısı olabileceği öngörülerek sınıflandırmaya
eklenmiĢtir (ġatır, 2006). Elde edilen bu görüntüler üzerine Nesne Tabanlı Sınıflandırma
yöntemi uygulanmıĢtır (Navulur, 2007).
85
5.2. Uydu görüntülerinin sınıflandırılması
Uzaktan algılama teknolojisi, hem zamandan tasarruf sağladığı için hemde daha
ekonomik olduğu için arazi örtüsü yapısının haritalanması ve geçirdiği değiĢimin
saptanmasında çok etkili ve önemli araçlar olarak kullanılmaktadırlar. Bu sebeple, farklı
özelliklere sahip uydu verilerinin ve hava fotoğraflarının etkin sınıflandırılabilmesi için birçok
yöntem geliĢtirilmiĢtir. Bunlardan en temel iki sınıflandırma yöntemi; piksel tabanlı
sınıflandırma ve nesne tabanlı sınıflandırma yöntemidir. Piksel tabanlı yaklaĢım, araziye
yönelik her bilgiyi piksel bazında değerlendirirken ve sadece spektral bilgileri içerirken,
nesne-tabanlı yaklaĢım belirli kriterlere göre birleĢtirilen piksel gruplarını (nesneleri) dikkate
almaktadır ve bu nesneler topolojik bilgiyi, yapıyı, dokuları ve spektral bilgileri içermektedir
(Manakos, 2001; Pillai ve ark., 2005; Mathieu ve ark., 2007). Buna bağlı olarak
araĢtırmamızda, arazi örtüsüne yönelik yapısal ve dokusal olarak daha anlamlı ve yer gerçeği
ile daha uyumlu nesneler elde edebilmek için nesne tabanlı sınıflandırma yönteminin
uygulanmasına karar verilmiĢtir.
Bu yöntem piksel tabanlı yaklaĢımdan farklı olarak, görüntüleri ölçüt, renk ve Ģekline
bağlı olarak segmentlere ayırmaktadır. Nesne tabanlı sınıflandırmada en temel iĢlem elementi
nesnelerdir ( görüntü nesneleri). Görüntünün segmentlere ayrılmasının sebebi, görüntüdeki
piksellerin birleĢtirilmesi ile piksel grupları oluĢturarak anlamlı nesneler elde etmektir (Baatz
ve ark., 2001; Platt ve Rapoza 2008). Görüntüdeki nesnelerin büyüklüğü analizde kullanılan
ölçütlere göre değiĢiklik göstermektedir. BirleĢtirme iĢlemi ise görüntünün parlaklık, renk,
doku, biçim ve ölçüt gibi özelliklerine göre benzerlik ve farklılık durumuna göre
gerçekleĢtirilir.
Nesne tabanlı sınıflandırmanın uygulaması temelde üç aĢamadan oluĢmaktadır. (1)
segmentasyon aĢaması (Çoklu-çözünürlüklü segmantasyon iĢlemi- multi-resolution
segmentation), (2) Sınıfların oluĢturulması ve örnek noktaların seçilmesi, (3) En yakın komĢu
86
sınıflandırıcı yöntemi ile sınıflandırma. Nesne-tabanlı sınıflandırma uygulaması için
Definiens Professionals 5.0 yazılımı kullanılmıĢtır.
Çoklu-Çözünürlüklü Segmantasyon İşlemi
Segmentasyon, görüntünün birbirinden farklı alt bölümlere ayrılmasıdır. Bu iĢlemde
görüntü üzerinde bulunan her bir piksel görüntü üzerinde bir nesneye hiyerarĢik olarak
bağlıdır. Bu hiyerarĢi, segmentasyon için hazırlanmıĢ olan algoritmada bazı değiĢkenlere
bağlı olarak kurulur. Burada önemli olan uygun homojenliği sağlayarak pikselden nesneye
doğru, uygun yapıyı kurmaktır. Segmentasyon aĢamasında bunun için kullanılan değiĢkenler;
ölçek, renk, biçim, yumuĢaklık ve bütünlük değiĢkenleridir. Bu değiĢkenlerin dahil olduğu bir
fonksiyon yardımıyla pikselden segmente ve buradan da daha büyük segmentlere doğru bir
zincir yapı kurulur.
Segmentasyon, Chessboard Segmentation, Quad Tree Based Segmentation ve Çoklu
çözünürlüklü segmentasyon olarak üç grruba ayrılmaktadır. AraĢtırmamızda, bu aĢamada alan
kullanım sınıflandırma çalıĢmalarında en yaygın kullanılan iĢlemlerden biri olan Çoklu-
çözünürlüklü segmentasyon iĢlemi uygulanmıĢtır. Bu iĢlem ile pikseller anlamlı nesneler
oluĢturacak Ģekilde bölgesel birleĢtirme tekniği (region-merging technique) uygulanarak
gruplandırılmaktadır. Bunun anlamı, ilgili her nesnenin Ģekli, bir görüntü nesnesine dayalı
olarak gösterilmektedir
Çoklu-çözünürlüklü segmentasyon algoritması ölçüt (scale) ve homojenlik kriterlerine
bağlı olarak belirlenmektedir. Ölçüt parametresi görüntünün mekansal çözünürlüğüne bağlı
olup, nesnenin ortalama büyüklüğü ile ilgilidir. Aslında bu parametre nesnelerin
heterojenliğine izin veren maksimum değeri belirler. Ölçek parametresi ne kadar büyürse
nesneler de o kadar büyür.
Homojenlik kriteri ise piksellerin birleĢtirilme süreçleriyle ilgilidir ve bu süreçte
spektral katmanlar (multispekral görüntüler) veya spektral olmayan katmanları (yükseklik
87
bilgisi gibi tematik katmanlar) kullanılır. Homojenlik kriteri, renk ve biçim gibi iki ayırt edici
özelliği içermektedir (ġelik27).
Kaynak:Definiens User Guide‟dan uyarlanmıĢtır)
ġekil 27. Çoklu- Çözünürlüklü Segmentasyon aĢamasında kullanılan kriterler.
Kaynak: Definiens User Guide‟dan uyarlanmıĢtır)
ġekil 28. Aster görüntüsü üzerinde görüntü nesne hiyerarĢisi
Renk; nesnenin spektral homojenliğini ifade ederken, biçim nesnenin anlamsal
karakteristiğini ifade etmektedir. Biçim kriterine verilen değer renk kriterine verilen değere
göre daha fazla olursa, nesnenin büyüklüğü artmaktadır ve nesnenin doğal sınırları
kaybolmaya baĢlamaktadır yani nesnenin niteliği azalmaktadır. Biçim ise pürüzlülük
(smoothness) ve yoğunluk (compactness) olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bu iki özellikte
88
nesnenin bordürlerinin pürüzsüzlüğü ve yoğunluğu ile ilgili olup görüntü nesnelerinin
optimizasyonunu sağlamaktadır. Pürüzsüzlük özelliğine ne kadar büyük değer verilirse
nesnenin doğal özelliği daha belirgin Ģekilde ortaya çıkmaktadır. Bu parametreler 0 ile 1
arasında değer alır. Bu değerler segmentlerin yansıma homojenliğini (spectral homogeneity)
ve mekansal karmaĢasını (spatial complexity) optimize eder. Biçim kriteri ne kadar yüksek
olursa, spektral homojenliğinin nesne üretimine etkisi daha az olacaktır (Benz ve ark., 2004;
Definiens, 2006).
Segment parametreleri, görüntünün özelliklerine göre ve yapılacak sınıflandırmaya
göre birden fazla Seviye değerleri oluĢturularak belirlenir ve amaca en uygun parametreler
sınıflandırma iĢlemi için kullanılır. Görüntü bu kriterler doğrultusunda segmente edilerek
nesnelere ayrılmaktadır. Bu iĢlemlerin hepsi, segmentasyon iĢlemindeki görüntü nesnesinin
görüntü nesne seviyesindeki formunu ifade etmektedir. Seviye nesnelerin belirli kriterler
doğrultusunda derecelendirilmesi ile ilgilidir. Ġki veya daha fazla görüntü nesne seviyesi,
görüntü nesne hiyerarĢisini oluĢturmaktadır (ġekil 28). Her görüntü nesnesindeki alt seviye
(sub-level), üst seviye (super-level) olarak adlandırılan görüntü nesnesi ile birbirine bağlanır.
(Definiens, 2006).
Bu temel bilgiler göz önünde bulundurularak, nesnelerin niteliğine ve niceliğine (doku
özelliği, yansıma özelliği, formu ) göre çeĢitli ölçüt ve heterojenlik kriterleri denenerek,
araĢtırmanın amacına uygun iki seviye oluĢturulmuĢtur. Seviye 1‟de ölçü (scale) faktörü
olarak 10, renk için 0.8, biçim için 0.2, yoğunluk için 0.2, pürüzsüzlük için 0.8 değeri
verilmiĢtir (Bordürleri daha belirgin ve daha anlamlı nesneler elde edebilmek için renk ve
pürüzssüzlük kriterlerine daha yüksek değerler verilmiĢtir). Böylece benzer doku ve yansıma
özelliğine sahip pikseller birleĢtirilerek arazi örtüsü sınıflarının belirlenmesinde kullanılacak
anlamlı nesneler elde edilmiĢtir. Fakat Seviye 1 ile yollar, nehirler ve küçük yerleĢim alanları,
Salicornia‟lardan oluĢan küçük peyzaj parçaları gibi daha küçük yayılım alanlarına sahip
89
örtünün belirlenmesi mümkünken orman alanlarında, tarım alanlarında hatta yoğun yerleĢimin
olduğu alanlarda aynı sınıfa ait birçok anlamsız nesneler oluĢmuĢtur. Bunun üzerine ölçüt
faktörü arttırılarak (15,20,25…50) nesnelerin büyüklüğü tekrar tekrar gözden geçirilmiĢtir.
Ölçüt kriteri arttırıldıkça, lineer özellikteki alanların (yollar ve nehirler gibi) ve dağınık halde
yer alan küçük yerleĢim birimlerini kapsayan alanların baĢka sınıflara dahil olduğu
gözlemlenmiĢtir. Arazi örtüsü karmaĢasının önüne geçebilmek için oluĢturulan Seviye 1‟in
üstüne yeni bir seviye yani Seviye 2 katmanı oluĢturulmuĢtur (Çizelge 3). Seviye 2‟de,
Pürüzsüzlük ve Yoğunluk değerlerine nesnelerin bordürlerdeki bozulmanın önüne geçebilmek
için eĢit değerler verilmiĢtir. Bu iĢlemin uygulanması ile birlikte, aynı sınıfa ait olan birçok
nesne birleĢtirilerek belirlenen arazi örtüsü sınıfları için daha büyük ve anlamlı nesneler elde
edilmiĢtir. Üstüste bu iki seviyenin uygulanması ile birlikte ise büyük olan peyzaj parçaları
için daha anlamlı nesneler elde edebilmek ve araĢtırmamız açısından önem arz eden, yollar ve
nehirler gibi lineer özellikteki elemanların birçok alanda daha belirgin olmalarını sağlamak
mümkün olmuĢtur. Fakat çalıĢma alanının büyüklüğü ve arazinin heterojen yapısı göz önünde
bulundurulduğunda yollar ve nehirlerle ilgili sorunların çözümünde, kullanılan bu kriterler
yeterli olmamıĢtır.
Çizelge 3. Segmentasyon kriterleri
Homojenlik Kriteri Biçimsel Oran
Görüntüler Segmentasyon
Derecesi
Ölçüt derecesi
(scale)
Renk
(%)
Biçim
(%)
Yoğunluk Pürüzsüzlük
SPOT 2X
ASTER
Level 1 10 80 20 0,2 0,8
Level 2 20 70 30 0,5 0,5
Bu ölçütlere bağlı olarak üretilen Ģekil, oluĢturulan görüntü nesnelerini sınıflandırarak
öncelikle görüntünün sınıflandırılması için kullanılabilir. Bu yüzden sınıflar, bir sınıf
hiyerarĢisi içinde düzenlenir. Her sınıf, bir alt sınıf ve üst sınıfa sahip olabilir
90
Örnek Noktalarının Seçilmesi
Çoklu çözünürlüklü segmentasyon iĢlemi uygulanarak uygun nesneler elde edildikten
sonra, belirlenen 16 arazi örtüsü sınıflarına göre standart en yakın komĢuluk iĢlemi
uygulanarak ana sınıflar ve alt sınıflar oluĢturulmuĢtur (Çizelge 4).
Çizelge 4. ÇalıĢmada yer alan arazi örtüsü ve açıklamaları
Arazi Örtüsü* Corine
Sınıfları
Açıklama
Yapay yüzeyler 1,0 YerleĢim, sanayi ve ticaret birimleri, fabrika binaları, geçirimsiz
yüzeyler, yol ve diger ulaĢım alanları, maden atık toplama ve inĢaat
alanları, atık depolama alanları, açık maden ve taĢ ocakları.
Tarım 2,1 Tarla tarımı (Pamuk, Mısır, Buğday vb.)
Bahçe tarımı 2,2 Meyve bahçeleri (Turunçgil, ġeftali, Ġncir, Zeytin )
Konifer 3,1,2 Pinus brutia ve Pinus nigra türlerinin yaygın ve yoğun olduğu alanlar.
Fundalık,çayırlık 3,2,1 Daha çorak görüntülü, taĢlık, otsu vejetasyonun bulunduğu alanlar.
Boylu maki 3,2,3_1 Yoğun ve boylu maki grubu, yaklaĢık 2m yüksekliğinde ve yüzey örtme
oranı %70 den fazla, yer yer çam türlerinin olduğu alanlar. Pistacia
terebinthus, Quercus coccifera, Arbutus unedo, A. andrachne, Casteneum
sativa, Ceratonia siliqua, Cercis siliquastrum, Laurus nobilis yaygın.
Orta boylu maki 3,2,3_2 Orta yoğun; boyu 2m den az ve yüzey örtme oranı %60 dan fazla,
Q.coccifera, Juniperus phoenica, J. occicedrus, Olea europe, Phillyrea
latifolia.yaygın
Alçak boylu maki 3,2,3_3 Az yogun; boyu 2m den az ve yüzey örtme oranı %10-60 arasında, türler;
Q.coccifera, Spartium junceum, Cistus parvifolia yaygın
.
Garik 3,2,3_a Kesintili ya da parçalı yapıda alanı örten bitki grupları, 30-60 cm.arası
bodur çalıların (Q. cerris, Sarcopoterium sipinosum, Thymus sp. , Cistus
sp. ) yaygın olduğu alanlar.
Gençlik Ormanı 3,2,4 Doğal yollarla vejetasyonun yeniden oluĢtuğu yanmıĢ alanlar.
Çıplak kayalık 3,3,2 Vejetasyonun olmadığı, kayalık, taĢlık açık alanlar.
Seyrek vejetasyon 3,3,3 Vejetasyon oranı %10-20.Yüksek rakımdaki az bitkili açıklıklar.
Kıyı vejetasyonu 4,2,1 Denizin yükseldiği seviyenin hemen üstünde yer alan halophilic bitkilerin
yer aldığı alanlar. Salicornia sp., Tamarix sp, Juncus acutus, Arundo
donax, Scirpus sp. yaygın
Tuzlu düzlük 4,2,2 Tuz tavaları ve tuzlu boĢ yüzeyler.
Su yüzeyi 5,0 Deniz, göl, akarsu ve nehirler
Bulut Bulutun altına gelen yerlerde mevcut hava görüntüleri ve Quickbird
veriler üzerinden sınıflandırma yapılarak arazi örtüsü belirlenmiĢtir.
*ÇalıĢmada belirlenen sınıflara ait araziden çekilmiĢ fotoğraflar EK3‟de verilmiĢtir.
91
Alt sınıflar, aynı sınıfa ait nesnelerin toprak özelliği, vejetatif kapalılık-açıklık oranı
gibi faktörlere bağlı olarak ortalama yansıma değerinin farklılık göstermesi nedeniyle
oluĢturulmuĢtur. Örneğin, tarım alanları için 10 alt sınıf oluĢturulmuĢtur, bu sınıfların
hepsinin tarım alanlarını ifade etmesine rağmen, hepsi farklı nesne değerlerine sahiptirler.
Ayrıca, koniferler için 5 alt sınıf, maki grupları için 10 altsınıf, yapay yüzeyler için 5 alt sınıf,
tuzlu bataklıklar için 3 alt sınıf, su yüzeyleri için deniz, göl ve nehirlerinde dahil olduğu 10 alt
sınıf, tuzlu düzlükler için 4 alt sınıf belirlenmiĢtir.
ÇalıĢma alanına ait arazi gözlemleri sonucu elde edilen bilgi ve gözlemlere dayanarak,
oluĢturulan alt sınıflar üzerinde örnek noktalar seçilmiĢtir. Farklı alan kullanım sınıflarına ait
örnek noktalarının seçimi, seçilen nesnelerin özelliklerini gösteren histogramlardaki ve
grafiklerdeki istatistiksel değerlere göre yapılmıĢtır.
Sınıflandırma
Sınıflandırma, birbiri ile iliĢkili olan görüntü nesnelerinin uygun bir sınıfta toplanması
iĢlemidir. Definiens 5.0 ortamında sınıflar alt-ağlar (sub-network) olarak yapılandırılır ve
buna sınıf hiyerarĢisi denilmektedir (Definiens, 2006).
Alt sınıflara göre örnek noktalarının seçimi tamamlandıktan sonra sınıflandırma iĢlemi
uygulanmıĢtır. Her bir sınıflandırma görüntü nesnelerine ait yakınlık değeri göz önünde
bulundurularak yapılmaktadır. Alt sınıflar, belirlenen 16 ana (üst) sınıf altında toplanmıĢtır.
Ġlk sınıflandırma sonucunda, tarım alanları ve yerleĢim alanları gibi farklı alan kullanımlarının
üst üste çakıĢtığı ve karıĢtığı belirlenmiĢtir ve yeniden alt sınıflar gözden geçirilerek, örnek
noktalar seçilmiĢtir. Buna bağlı olarak, sınıflandırmada karıĢıklığa sebep olan alt sınıfı silip,
baĢka bir alt sınıf oluĢturarak yansıma değeri birbirine çakıĢan noktalardan örnekler
alınmıĢtır. Örneğin, tarım alanları ile yerleĢim alanları ve tuzlu düzlüklerin yansıma değerinin
çakıĢtığı noktaları belirleyerek daha fazla örnek alınmıĢtır. Ayrıca, karıĢıklığa sebep olan alan
92
kullanım sınıflarına ait yeni alt sınıflar oluĢturulmuĢtur. Bu Ģekilde örneklemelerde ve alt
sınıflardaki değiĢikliklerle en uygun sonucu elde edinceye kadar üst üste sınıflandırmalar
uygulanmıĢtır.
Sınıflandırmalar sonucunda, bazı alanlarda, nesnelerin spektral ve mekansal
özelliklerinin benzerlik göstermesi nedeniyle farklı alan kullanımlarına otomatik olarak
atanması mümkün olmamıĢtır. Bu nedenle, en son elde edilen sınıflandırma üzerine yine
Definiens 5.0 yazılımında manuel editing iĢlemi uygulanarak, üstüste çakıĢan alan
kullanımları düzeltilmiĢtir (ġekil 29). Manuel editing iĢlemi alan kullanımlarındaki
karmaĢıklığın çözümünde etkin rol oynasa da, nesnelerin bordürlerindeki sorunları çözmekte
yeterli olmamıĢtır. Bu durumda, sınıflandırılan görüntüler vektör formatına çevrilerek, bordür
problemi olan alanlar ve sınıflandırma sonucu elde edilemeyen nehirler ve yollar gibi lineer
özellikteki alanlar ArcGIS 9.2 yazılımında sayısallaĢtırma iĢlemi uygulanarak düzeltilmiĢtir
(ġekil 29).
ġekil 29. Manuel düzeltme ve ekran sayısallaĢtırması iĢlemlerinden önceki ve sonraki harita.
(1)- Manuel editing yapılmadan önceki sınıflandırılmıĢ görüntü, (2)- Manuel editing yapıldıktan sonraki görüntü,
(3)- ArcGIS‟te sayısallaĢtırma yapılarak düzeltilmiĢ görüntü
Bunun yanı sıra, her iki görüntüde yer alan bulut örtüsünün yer aldığı alanların
tanımlanabilmesi için bulut sınıfı alandan çıkarılmıĢtır. Bulut sınıfının yer aldığı alanlar, aynı
93
tarih veya çözünürlükte veriler bulunamadığından, SPOT 2X görüntüsü için 1993 yılına ait
hava fotoğrafları dikkate alınarak, ASTER görüntüsü için ise Quickbird 2006 görüntüsü altlık
olarak kullanılarak sayısallaĢtırılmıĢtır.
Arazi örtüsündeki değiĢimler ise sınıflandırma sonrası karĢılaĢtırma tekniği
uygulanarak belirlenmiĢtir. ENVI 4.1 yazılımı kullanılarak bu tekniğin uygulanması ile
değiĢim alanlarındaki “den- e” (from-to) dönüĢüm bilgisi elde edilmiĢtir. Bu yönteme bağlı
olarak yapılan değiĢim tespitinde bir sınıftan diğer bütün sınıflara olan değiĢim matris
formatında elde edilmiĢtir.
5.3. Doğruluk Değerlendirmesi
Uzaktan algılama yöntemleri ile elde edilen görüntü sınıflandırmalarında doğruluk,
sınıflandırma sonucu elde edilen alan kullanım sınıflarının yer gerçeği ile uygunluğunu
göstermektedir. Doğruluk değerlendirmesi, Erdas Imagine 8.7 yazılımında „‟Accuracy
Assessment‟‟ modülünde rastgele (stratified random sampling) örnekleme noktaları alınarak
yapılmıĢtır. Rasgele örnekleme noktalarının seçimi, sınıfların arazideki yoğunluğuna ve
dağılımına göre belirlenmektedir. Yazılım otomatik olarak her bir sınıfa ait referans
örnekleme noktaları belirlemektedir. Örnekleme için her bir sınıfa ait en az 50 nokta atanacak
Ģekilde düzenleme yapılmıĢtır. Fakat çalıĢma alanında gençlik ve kıyı vejetasyonu gibi bazı
sınıfların dağılımlarının diğer arazi örtüsü sınıflarına oranla daha düĢük olması nedeniyle, bu
alanlara 50 den daha az nokta atanabilmiĢtir. Buna göre toplam 1000 adet örnekleme referans
noktası elde edilmiĢtir. Bu aĢamadan sonra her bir noktaya ait referans örnekleme noktaları
görüntü üzerine aktarılmıĢtır ve her bir örnek nokta için referans sınıfları girilmiĢtir.
Sınıflandırma sonucu elde edilen sınıflara ait noktalarla, sınıf verisini temsil eden referans
noktaları karĢılaĢtırılmıĢ, referans noktasının hangi sınıfı temsil ettiği belirlenerek referans
94
ataması yapılmıĢtır. Sonuç olarak, elde edilen referans noktaları ile sınıflandırılan görüntünün
doğruluğu hesaplanmıĢtır.
Yukarda bahsedilen bu iĢlemler, 1994 ve 2005 yılı için ayrı ayrı gerçekleĢtirilmiĢtir.
1994 yılı için örnekleme referans noktaları, 1994 yılına ait SPOT 2X uydu görüntüsü üzerine
aktarılmıĢtır ve sınıf- referans karĢılaĢtırması bu görüntü üzerinde değerlendirilmiĢtir. 2005
yılı için ise 2005 yılına ait Aster uydu görüntüsü üzerine örnekleme referans noktaları
aktarılarak karĢılaĢtırmalar yapılmıĢtır. Referans verilerinin temsil ettiği noktaların, görüntüler
ile tespit edilemeyen bölgelerinde ise SPOT 2X görüntüsü için 1993 yılına ait hava
fotoğraflarından, ASTER görüntüsü için ise 2006 yılına ait Quicbird görüntülerinden
faydalanılmıĢtır. Bu iĢlemler sonucunda, doğruluk değerlendirmesinde kullanılan hata
matrisleri (confusion matrix, contingency table) elde edilmiĢtir. Hata matrisleri sonucu çeĢitli
sınıflandırma doğruluk kriterleri ile yapılan sınıflandırmanın doğruluğunun değerlendirilmesi
mümkün olmuĢtur. Bu kriterler, toplam doğruluk (overall accuracy), üretici doğruluğu
(producer‟s accuracy), kullanıcı doğruluğu (user‟s accuracy) ve kappa istatistik ölçüsünü
kapsamaktadır. Toplam doğruluk elde edilen sınıflandırma sonucunun, yer gerçeği ile ne
kadar uyumlu olduğunu göstermektedir. Üretici doğruluğu verilen bir arazi örtüsü türünün
örnekleme seti noktaları ile ne kadar iyi sınıflandırılabildiğini göstermektedir. Kullanıcı
doğruluğu kullanıcının yer gerçeğindeki noktalardan ne kadarının sınıf haritası üzerinde doğru
olarak belirlendiğini gösteren bir ölçüttür. Kappa(κ) istatistik ölçüsü ise referans verilerle
otomatik sınıflandırılmıĢ veriler arasındaki gerçek uyumu ve yine referans verilerle rastgele
sınıflandırılmıĢ veriler arasındaki Ģans uyumu arasındaki farkı göstermek için
kullanılmaktadır (Congalton ve Gren 1999).
95
5.4. Peyzaj metriklerinin uygulanması
ÇalıĢma peyzajın sütrüktürünü anlamaya yönelik 3 grup indeks uygulanmıĢtır. Temel
indeksler, bağlantı indeksi, kenar indeksi.
Temel indeksler
Temel indeksler peyzajın dokusunun anlaĢılmasına yönelik olarak Botequilha-Leitao
ve Ahern (2002) tarafından önerilen ve pek çok çalıĢmanın yönteminde temel rol oynayan bir
grup indeksi içermektedir. SeçilmiĢ olan bu grup peyzajdaki arazi dönüĢüm aĢamalarının
tespitinde ve peyzajda olan değiĢimlerin daha detaya inilerek tariflenmesinde etkili rol
oynarlar (Çizelge 5).
Çizelge 5. Kullanılan temel peyzaj indeksleri ve açıklamaları
Indeks Formül
PEYZAJDAKĠ ORAN
A
a
CAP
n
j
ij
i
1
PARÇA SAYISI
n
i
iPPN1
PARÇA YOĞUNLUĞU
100xA
PNPD
PARÇA BÜYÜKLÜĞÜ
(Ortalama)
i
n
j
ij
n
a
MPS
1
ġEKĠL INDEKSĠ (Ortalama)
i
n
j ij
ij
n
a
p
MSI
1 2
aij=i sınıfına ait j parçasının alanı, A= Toplam çalıĢma alanı, Pi= i sınıfına ait
parça, PN= Parça sayısı, ni= i sınıfındaki parça sayısı, pij= i sınıfına ait j parçasının
çevresi.
Kaynak: Botequilha_Leitao ve ark. (2006)
96
Peyzajdaki oran: Bu indeks peyzaj kompozisyonuna ait bilgiler verir. Peyzaj
içerisindeki her bir sınıfın peyzajdaki yüzdesini ortaya koyar. Sınıfın peyzajdaki oranının
bilinmesi her bir sınıfın o peyzaj üzerindeki dengeleri ne oranda etkileyebileceğinin ortaya
konulmasında önemlidir. Bu indeks matrisin belirlenmesinde kullanılabileceği gibi
peyzajdaki alan kullanım sınıflarının baskınlık ya da eĢitlikleri (dominance ve evennes)
hakkında da bilgi verir. Indeks 1 ile 100 arasında değiĢir. Her hangi bir sınıf peyzajda ne
kadar az temsil ediliyorsa indeks değeri o kadar düĢük olacaktır.
Parça sayısı: Fragmantasyon geniĢ peyzaj elemanlarını parçalayan ve ekolojik
kalitelerini düĢüren bir süreçtir. Parça sayısı bu süreçteki parçalanmıĢlık ile ilgili bilgileri
verir. Peyzaj kompozisyon indeksidir. Parça sayısı metapopulasyon sayısını belirleyen bir
faktördür. Türlerin ve materyallerin peyzaj içerisindeki hareketliliği bir ölçüde parça sayısı
ile iliĢkilidir, çünkü parçaların artması demek farklı alan kullanımları arasında sınırların
artması demektir, bunlarda hareketleri engelleyen birer bariyer vazifesi görebilirler. Parça
sayısı ayrıca diğer indekslerin uygulanmasında temel veri olarak da önemlidir
Parça yoğunluğu: Herhangi bir peyzaj elemanının ekolojik iĢlevi, peyzaj mozaiğinde
kendine benzer baĢka elemanların olması ile bağlantılır. Bu yüzden bir peyzajdaki belirli bir
sınıfa ait parça yoğunluğunun ortaya konması, o peyzaja ait ekolojik iĢleyiĢler hakkında
tahminler yapılmasını sağlar. Parça yoğunluğunda azalma izolasyonun bir göstergesidir. Izole
olmuĢ peyzaj elemanları arasında enerji ve materyal değiĢimi zorlaĢacağından türlerin
azalması veya kaybı daha hızlı olacaktır.
Parça büyüklüğü: Peyzajdaki parça büyüklüğü biomas, ana üretim, besin depolama,
türlerin kompozisyonu ve çeĢitliliği gibi pek çok faktörü direk etkilediği için bir peyzaj
analizinde elde edilmesi gereken en önemli bilgidir. Büyük parçaların ekolojik açıdan önemli
çekirdek bölgelerini barındırmaları daha kolaydır. Parçalar küçüldükçe kenar etkisi artacaktır.
Büyük parçaların küçüklere göre çok daha fazla tür barındırdığı defalarca ispatlanmıĢ bir
97
gerçektir, bu sebepten peyzajın fonksiyonlarını anlamak adına gösterge niteliğinde
kullanılabilir.
Ortalama parça büyüklüğü fragmantasyonu ölçen indeksler grubunda önemli bir rol
oynar (özellikle PN ile beraber kullanımında). Örneğin, parça sayısının fazla değiĢmediği
durumlarda, ortalama parça büyüklüğünde azalma olmuĢsa irdelenen sınıfta fragmantasyon
artmıĢ demektir. Ortalama parça büyüklüğü tek baĢına yorumlandığında bazı durumlarda
yeterli olmayabilir, bu yüzden toplam alan, parça yoğunluğu ve büyüklüğü varyansı ile
birlikte kullanımı gerekebilir. Özelliklede peyzajda birkaç tane belirgin derecede daha büyük
parçaların olması durumunda varyans ölçütü olarak standart sapmanın alınması peyzajdaki
heterojenliği anlama açısından faydalı olmaktadır. Pek çok tür belirli alanın altındaki
parçalarda yaĢayamadıkları için minimum parça büyüklüğününde bilinmesi faydalı olabilir.
Bunlara ek olarak maksimum parça büyüklüğü tür çeĢitliliği açısından en çok türü barındırma
olasılığı olan alanı belirtmesi açısından önemlidir.
ġekil indeksi: Peyzaj konfigürasyon metriğidir. Parçaların geometrik olarak ne kadar
karmaĢık oldukları hakkında bilgiler verir. Parçaların Ģekilleri içlerinde barındırdıkları
ekolojik açıdan önemli çekirdek alanın büyüklüğünü etkiler. Parçaların büyüklükleri ve
Ģekilleri o parçanın çevresindeki peyzajla olan etkileĢimini belirler. Kompleks, girintili
çıkıntılı parçalarda bu etkileĢim fazladır. Ayrıca bu tür parçalarda kenar bölgeleri daha fazla
olduğu için ekolojik açıdan önemli olan çekirdek bölge aynı büyüklükteki kompakt Ģekillere
göre daha azdır. Temel metriklere dair daha detaylı bilgiler için McGarigal ve Marks (1995),
Botequilha-Leitao ve arkadaĢları (2006) ve Leitao ve Ahern (2002) incelenebilir.
Temel metriklerin uygulanabilmesi için nesne tabanlı sınıflandırma sonucu elde
edilmiĢ 1994 ve 2005 yılına ait arazi örtüsü haritaları raster formatından vektöre çevrilmiĢtir.
Raster veriler peyzaj elemanlarının çevre uzunluklarını olduğundan daha uzun
verebileceklerinden (stair-step yapıdan dolayı), bu dönüĢtürme iĢlemi uygun bulunmuĢtur.
98
ArcGIS 9.2. temel indekslere ait verilerin kolayca elde edilmesini sağlayan bir sisteme
sahiptir. Program otomatik olarak alan ve çevre uzunluğu bilgilerini her bir poligon için
üretir. Buna ek olarak Ģekil indeksi için öznitelik tablosunda yeni bir sütün oluĢturulmuĢtur
ve programın “Field Calculator” fonksiyonuna indekse ait formül girilerek, Ģekil indeksi
bilgileri otomatik olarak elde edilmiĢtir. Programın “summarize” fonksiyonu sayesinde her bir
sınıfa ait bütün indeks bilgileri temin edilmiĢtir. Temel indeksler peyzajdaki doğal
sistemlerin sütrüktürel açıdan geçirdiği değiĢimin ortaya konmasında etkili rol oynamıĢlardır.
Bağlantı indeksi
2. aĢamada çevredeki alan kullanımlarındaki değiĢimin doğal alanlar arasındaki
ekolojik bağlantıyı nasıl etkilediği bağlantı indeksi yardımıyla hesaplanmıĢtır. Genel peyzaj
mozaiği içinde yer alan doğal arazi parçalarının (natural patches) aralarındaki iliĢkiyi
irdeleyen bu analizle bu alanlar arasındaki dinamiklerin ne derece sağlıklı iĢlediği hakkında
öngörülerde bulunulabilir. Bağlantı indeksi literatürde Gamma indeksi olarak da geçmektedir
(Forman 1997). Bu indeks peyzaj mozaiğindeki kompleks iliĢkilerin göstergesidir. Peyzaj
içinde yer alan doğal alanların arasındaki bağlantılar ne kadar çoksa peyzajda ekolojik kalite o
kadar yüksek olacaktır (Cook, 2000) çünkü bağlantısı yüksek bir peyzajda organizmalar,
materyal ve enerjinin dolaĢımı çok daha kolay olur bu da bitki ve hayvan türlerinin sağlığı ve
sürekliliği açısından çok önemlidir.
Bağlantı indeksi peyzaj mozaiğinde bulunan, ekolojik ağ oluĢturmaya yarayacak bütün
doğal ve sentetik koridorların yine aynı peyzaj içinde bulunan doğal arazi parçalarına oranıdır.
Ġnsan kullanımlarının doğayı oldukça değiĢtirdiği peyzajlarda ekolojik bağlantıları
iyileĢtirmek için sentetik koridorların da göz ardı edilemeyecek bir potansiyelinin olduğu
literatürde dile getirilmiĢtir (Cook, 2000, Forman, 1997). ÇalıĢmanın bu aĢamasında GIS
ortamında doğal arazi parçaları (odunsu türlerin yaygın olduğu) ve ayrıca doğal koridor olma
özelliğine sahip bütün akarsu yatakları ya da Ģerit Ģeklindeki doğrusal arazi parçacıkları doğal
99
koridor olarak ele alınmıĢtır. Bunlara ek olarak yine doğrusal Ģekillerdeki servis koridorları,
sulama kanalları ve çevrelerindeki bölgeler, kenarlarında doğal vejetasyonun geliĢmesine izin
verecek nitelikteki ulaĢım yolları sentetik koridorlar olarak ele alınmıĢtır.
Bulgular aĢağıda verilen denkleme aktarılmıĢtır (Forman 1997)
)2(3 _V
L=γ
EĢitlikte; γ: Bağlantı indeksini (Gamma indeksi), L: çalıĢma alanındaki koridor
sayısını, V ise çalıĢma alanındaki doğal alan sayısını temsil etmektedir. Gamma indeksi 0.0
ile 1.0 arasında bir değer alır. Ġndeks değeri 0,0‟a yaklaĢtıkça bağlantı durumunun
zayıfladığını, 1,0‟e yaklaĢtıkça ise bağlantı durumunun arttığını yani ekolojik olarak çok daha
sağlıklı bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir (Forman and Godron, 1986).
Kenar (Sınır) indeksi
3. aĢamada bu değiĢimin sonucunda oluĢan kenar etkisinin anlaĢılması için peyzaj
sütrüktür indekslerinden sınır indeksi (Matrix Utility Index- MU) (Cook 2000) kullanılmıĢtır.
MU bir koruma alanının sınırında oluĢan geliĢmelere odaklanır. Doğal bir alan ne kadar çok
kendisiyle uyumlu alan kullanımları ile çevriliyse, kenar etkisi düĢük olacağından habitat
değerlerini koruması o kadar fazla mümkün olacaktır. Çevre alan kullanımlarının doğal
alanların ekolojik kaliteleri üzerinde belirleyici olması MU indeksini doğal alanların maruz
kaldığı baskıların anlaĢılmasında etkili bir yöntem olarak ön plana çıkartmaktadır (Cook,
2002).
Indeksin uygulamasında öncelikle parkların sınırında oluĢan alan kullanım
dinamiklerinin anlaĢılması için GIS ortamında bir takım alan kullanım kategorileri
belirlenmiĢtir: 1- Doğal alanlar, 2- Konut alanları, 3- Kamu alanları, 4- Tarım alanları, 5-
Sanayi ve Endüstri alanları, 6- Ticaret alanları, 7- Yollar, 8- Akarsu yatağı, 9- Açık alanlar,
10) Parklar. Ekran sayısallaĢtırılması yöntemi ile 1993 tarihli hava fotoğrafları ve 2006 tarihli
100
Quickbird uydu görüntüleri kullanarak parkın sınırındaki alan kullanımları haritalanmıĢtır.
Ayrıca kenar etkisine yönelik analizlerde daha gerçekci yorumlar yapabilmek ve koruma
alanlarına yaklaĢmakta olan alan kullanımlarını belirlemek amacı ile koruma alanlarının
etrafındaki 1 km. lik bölgedeki alan kullanımları da haritalanmıĢtır.
Bu alan kullanım türlerinin her birinin koruma alanları üzerindeki etkisi farklı
derecede olacağından her bir alan kullanım türüne, kendi karakteristik sütrüktürel yapısını
tanımlamak üzere bir yoğunluk katsayısı verilmesi gerekmektedir (Cook, 2000). Bu
katsayıların geliĢtirilmesinde Forman (1997) tarafından belirtilen ekolojik kalite kriterlerinden
geçirimli toprak yüzeyleri ve doğal vejetasyon oranları baz alınmıĢtır ve Deniz‟in (2005)
araĢtırmasında bu oranlardan yola çıkarak geliĢtirdiği değerler kullanılmıĢtır (Çizelge 6).
Çizelge 6. Alan kullanım türlerine ait sütrüktür katsayısı değerleri.
Alan kullanımı Katsayı
Doğal alan 0,95
Konut 0,56
Akarsu yatağı 0,61
Açık alan 0,77
Tarım 0,79
Yol 0,42
BoĢ parsel 0,54
Ticaret 0,30
Park 0,43
Sanayi 0,20
Bulgular aĢağıda verilen denkleme aktarılmıĢtır (Cook 2002).
∑ )( KO SASS ×=
EĢitlikte; ASO:Herhangi bir alan kullanım türü sınır uzunluğunun parkın toplam çevre
uzunluğuna oranını ve SK: Herhangi bir alan kullanım türüne ait yoğunluk katsayısını ifade
etmektedir. Sınır indeksi 0.0 ve 1.0 arasında bir değer alır. 0.0‟a yaklaĢtıkça park kendisiyle
101
en az uyumlu alan kullanımları ile çevrili, 1.0‟a yaklaĢması durumunda ise parkın kendisini
çevreleyen alan kullanımları ile en üst düzeyde uyumlu olduğu anlaĢılır yani bu durumda
parkın ekolojik değerlerine olabilecek baskı minimumdur (Cook, 2002).
6. BULGULAR
6.1. Doğruluk analizi sonuçları
Sınıflandırma sonucunda, ASTER (2005) görüntüsü için %78.50 (Kappa: 0.7663) ve
SPOT 2X (1994) görüntüsü için %80.80 (Kappa: 0.7908) oranında toplam sınıflandırma
doğruluğu hesaplanmıĢtır. Her iki yıl için kullanıcı ve üretici doğruluğuna baktığımızda,
koniferler, tuzlu düzlükler, tarım alanları, yapay yüzeyler ve su yüzeylerinde yüksek doğruluk
değerleri elde edilmiĢtir (Çizelge 7 ve Çizelge 8). Diğer yandan, bahçe tarımı ve kıyı
vejetasyonu sınıflarının üretici doğruluk değerleri yüksekken, kullanıcı doğrulukları düĢük
bulunmuĢtur. Bunun nedeni, bu iki sınıfın benzer yansıma özelliği gösteren diğer alan
kullanımları ile (bahçe tarımı ile benzer yansıma özelliği gösteren tarım alanları, garik, çayır-
meraların bahçe tarımı olarak sınıflandırılması gibi.) karıĢmıĢ olmasından kaynaklanmaktadır.
Bunun yanı sıra, düĢük yoğunluktaki maki ve fundalık- çayırlık sınıfı için üretici
doğruluk değeri düĢükken, kullanıcı doğruluğunun yüksek olduğu belirlenmiĢtir. Bunun
nedeni, bu alan kullanım sınıflarının baĢka sınıflara atanmıĢ olmasından kaynaklanmıĢtır.
Özellikle çayır-mera sınıfını incelediğimizde, bu sınıf birçok alanda tarım alanları, bahçe
tarımı ve tuzlu bataklık olarak sınıflandırılmıĢtır. Bütün bu ölçütler doğrultusunda elde edilen
sonuçlara göre, sınıflandırmamızın doğruluğu kabul edilebilir düzeydedir
.
102
Çizelge 7. Doğruluk analizi sonuçları (1994)
REFERANS VERĠSĠ
1994 Kon Mk1 Mk2 Mk3 Gr Gnç S-vej Trm B-trm Y-yz Tz-dz Ky-vej Ç-ky Su F-ç Total
User's
Accur
acy
Kon 66 3 1 1 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 71 92.96
Mk1 4 61 5 5 2 1 0 0 0 0 0 0 0 0 0 78 78.21
Mk2 1 10 55 3 0 0 0 1 0 0 0 0 0 0 2 72 76.39
Mk3 1 8 9 45 4 0 0 1 0 0 0 0 1 0 0 69 65.22
Gr 0 0 4 3 50 0 1 0 0 2 0 2 2 0 5 69 72.46
Gnç 0 3 1 4 0 9 0 0 0 0 0 0 0 0 2 19 47.37
S-vej 0 0 0 0 8 0 46 0 0 1 0 1 3 0 4 63 73.02
Trm 0 0 0 1 0 0 0 92 1 0 3 0 0 0 2 99 92.93
B-trm 0 0 5 5 6 0 0 5 32 1 0 0 0 0 9 63 50.79
Y-yz 0 0 0 0 0 0 0 1 0 59 0 0 1 0 0 61 96.72
Tz-dz 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 61 1 0 0 0 62 98.39
Ky-vej 0 1 2 5 2 0 0 1 2 0 1 38 0 0 9 61 62.30
Ç-ky 0 0 0 0 3 0 1 0 0 1 0 1 56 0 0 62 90.32
Su 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 1 0 79 0 80 98.75
F-ç 0 1 4 2 1 0 0 1 0 1 0 1 1 0 59 71 83.10
Total 72 87 86 74 76 10 48 102 35 65 65 45 64 79 92 1000
Prod.
accuracy 91.67 70.11 63.95 60.81 65.79 90.00 95.83 90.20 91.43 90.77 93.85 84.44 87.50 100.00 64.13
Overall
Accuracy 0.81
Overall
Kappa St. 0.79
Kon; Koniferler, Mk1; Boylu maki, Mk2; Orta boylu maki, Mk3; Alçak boylu maki, Gr; Garik, Gnç; Gençlik, S-vej; Cılız vejetasyon, Trm; Tarım, B-trm; Bahçe tarımı,
Y-yz; Yapay yüzeyler, Tz-dz; Tuzlu düzlükler, Ky-vej; Kıyı vejetasyonu, Ç-ky; Çıplak kayalık, Su; Su yüzeyi, F-ç;Fundalık,çayırlık.
103
Çizelge 8. Doğruluk analizi sonuçları (2005)
REFERANS VERİSİ
2005 Kon Mk1 Mk2 Mk3 Gr Gnç S-vej Trm B-trm Y-yz Tz-dz Ky-vej Ç-ky Su F-ç Total
User's
Accur
acy
Kon 54 4 1 0 0 0 1 0 0 0 0 0 0 0 0 60 90.00
Mk1 4 51 15 8 2 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 80 63.75
Mk2 3 2 81 3 6 0 0 5 0 0 0 1 0 0 6 107 75.70
Mk3 1 7 3 48 7 0 1 0 0 0 0 0 1 0 7 75 64.00
Gr 1 0 1 6 73 0 7 1 2 1 0 0 2 0 3 97 75.26
Gnç 0 3 3 3 2 24 0 0 0 0 0 0 0 0 4 39 61.54
S-vej 0 0 1 0 3 0 39 3 0 4 0 0 3 0 3 56 69.64
Trm 1 1 0 1 0 0 0 123 2 1 0 0 0 0 10 139 88.49
B-trm 0 0 0 3 2 0 0 5 20 1 0 0 0 0 2 33 60.61
Y-yz 0 0 0 0 0 0 1 1 0 44 0 0 0 0 0 46 95.65
Tz-dz 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 32 2 0 1 0 35 91.43
Ky-vej 0 0 5 2 1 2 0 1 0 1 0 20 1 0 4 37 54.05
Ç-ky 0 0 0 1 1 0 2 1 0 3 0 0 26 0 0 34 76.47
Su 0 0 0 1 0 0 0 1 0 0 0 2 0 107 0 111 96.40
F-ç 1 0 0 2 1 1 0 3 0 0 0 0 0 0 43 51 84.31
Total 65 68 110 78 98 27 51 144 24 55 32 25 33 108 82 1000
Prod.
accuracy 83.08 75.00 73.64 61.54 74.49 88.89 76.47 85.42 83.33 80.00 100.00 80.00 78.79 99.07 52.44
Overall
Accuracy 0.79
Overall
Kappa St. 0.77
Kon; Koniferler, Mk1; Boylu maki, Mk2; Orta boylu maki, Mk3; Alçak boylu maki, Gr; Garik, Gnç; Gençlik, S-vej; Seyrek vejetasyon, Trm; Tarım, B-trm; Bahçe tarımı,
Y-yz; Yapay yüzeyler, Tz-dz; Tuzlu düzlükler, Ky-vej; Kıyı vejetasyonu, Ç-ky; Çıplak kayalık, Su; Su yüzeyi, F-ç;Fundalık,çayırlık. .
104
6.2. Peyzajın genelindeki değişim
1994 yılında peyzajda en dominant arazi örtüsü %24,74 oranıyla tarım arazileridir
(ġekil 30) . Tarım arazilerinin peyzajdaki hakimiyeti 2005 yılında daha da artmıĢ ve
%25,92‟ye ulaĢmıĢtır (Çizelge 9). Tarım arazilerinin geliĢimi en çok garik örtüsünün tarım
örtüsüne dönüĢmesiyle olmuĢtur. Tarım alanlarının artıĢı ikincil olarak bahçelikler, orta
boylu maki toplulukları ve tuzlu düzlükleri etkilemiĢtir (Çizelge 10).
Çizelge 9. ÇalıĢma alanındaki arazi örtüsü yüzdeleri (1994-2005)
Arazi Örtüsü 1994 (%) 2005 (%)
Bahçe tarımı 2,44 3,88
Garik 9,98 11,10
Gençlik 0,20 1,24
Konifer 8,50 7,28
Kıyı vejetasyonu 1,14 1,26
Boylu maki 10,59 3,50
Orta boylu maki 8,67 13,56
Alçak boylu 6,31 5,11
Fundalık, çayırlık 4,60 2,53
Seyrek vejetasyon 3,29 3,19
Su yüzeyi 12,57 13,23
Tarım 24,74 25,92
Tuzlu düzlük 1,88 1,38
Yapay yüzeyler 2,07 3,44
Çıplak kayalık 3,02 3,37
Bu dönüĢümler Didim Yarımadası‟nda ve KuĢadası yerleĢim alanının doğusunda
ağırlıklı olarak hissedilmektedir. Mili park ve tabiat parkı çevresindeki örtünün çok daha az
oranlarda dönüĢüme uğradığı dikkat çekmektedir (ġekil 31). Tuzlu düzlükler genelde koruma
alanları sınırları içerisinde kaldığından buralarda tarım arazisi açılabilmiĢ olması doğa koruma
ve yönetimi konusunda karĢılaĢılan zorlukların bir göstergesidir. Yeni açılan tarım arazileri
ağırlıklı olarak VII ve VIII sınıf topraklarda yer almaktadır (ġekil 32).
107
Çizelge 10. 1994-2005 arası değiĢim matrisi (%)
1994 (%)
B-trm Gr Gnç Kon Ky- vej Mk1 Mk2 Mk3 Çy-Mr S-vej Su Trm Tz- dz Y-yzy Ç-ky
20
05
(%
)
B-trm 54,96 4,65 0,00 0,85 2,59 3,92 3,91 5,12 6,41 1,73 0,07 1,49 0,41 3,33 3,18
Gr 3,90 29,07 30,41 7,23 4,40 15,28 14,09 28,77 17,17 38,52 0,10 0,34 0,00 0,88 18,29
Gnç 0,00 2,40 4,16 2,76 0,00 1,30 1,25 3,62 1,95 4,52 0,00 0,02 0,00 0,00 1,26
Kon 0,14 0,73 8,69 49,13 0,01 14,61 8,25 8,09 2,04 2,62 0,01 0,04 0,00 0,03 1,66
Ky- vej 1,21 0,91 0,00 0,00 32,30 0,39 0,44 0,20 0,81 0,10 0,80 1,01 14,16 0,70 0,31
Mk1 1,12 0,95 0,76 10,17 0,38 12,06 9,29 4,42 1,52 0,84 0,04 0,08 0,02 0,02 0,86
Mk2 7,37 24,54 11,01 13,10 3,87 27,85 34,07 25,60 24,14 7,69 0,08 1,09 0,23 1,70 18,02
Mk3 3,67 9,69 7,95 4,85 2,12 8,85 15,04 9,96 7,00 4,74 0,10 0,42 0,01 1,12 3,92
Çy-Mr 2,38 5,23 1,04 0,79 1,61 4,05 1,82 3,53 12,89 4,01 0,02 0,84 0,20 1,89 2,60
S-vej 1,38 7,32 9,40 1,74 0,80 3,09 3,86 5,00 3,76 18,26 0,02 0,13 0,22 0,89 14,51
Su 0,51 0,87 0,01 0,02 19,67 0,38 0,15 0,19 0,65 0,33 96,49 1,55 12,13 1,06 1,26
Trm 14,13 5,95 2,05 0,13 14,87 4,00 3,39 1,89 14,61 1,46 1,33 91,21 14,80 4,67 4,42
Tz- dz 0,17 0,03 0,00 0,00 13,72 0,00 0,00 0,00 0,00 0,08 0,75 0,12 57,68 0,19 0,11
Y-yzy 9,01 4,57 0,00 0,01 3,23 1,03 1,65 0,56 4,22 0,68 0,10 1,61 0,01 82,98 2,83
Ç-ky 0,06 3,11 24,55 9,21 0,44 3,19 2,79 3,07 2,84 14,42 0,10 0,04 0,13 0,53 26,77
Sınıf Değişimi 45,04 70,93 95,84 50,87 67,70 87,94 65,93 90,04 87,11 81,74 3,51 8,79 42,32 17,02 73,23
Görüntü Farkı 59,29 11,19 521,31 -14,28 10,58 -66,92 56,37 -18,95 -44,92 -3,14 5,25 4,78 -26,50 65,71 11,58
Kon; Koniferler, Mk1; Boylu maki, Mk2; Orta boylu maki, Mk3; Alçak boylu maki, Gr; Garik, Gnç; Gençlik, S-vej; Cılız vejetasyon, Trm; Tarım, B-trm; Bahçe tarımı,
Y-yz; Yapay yüzeyler, Tz-dz; Tuzlu düzlükler, Ky-vej; Kıyı vejetasyonu, Ç-ky; Çıplak kayalık, Su; Su yüzeyi, F-ç;Fundalık,çayırlık.
108
0,00
2,00
4,00
6,00
8,00
10,00
12,00
14,00
16,0018,00
20,00
22,00
24,00
26,00
28,00
30,00
32,00
34,00
I II III IV V VI VII VIII
Toprak kabiliyet sınıfları
Yü
zd
e
ġekil 32. 1994-2005 yılları arası tarımsal kullanıma açılmıĢ alanların toprak kabiliyet sınıflarına göre dağılımı
(%).
Böyle ortamlarda tarım yapmanın sürdürülebilir olmamasından uzun vadede buraların
terk edileceği söylenebilir. Diğer taraftan yerleĢim yerlerinin ve meyve bahçelerinin artıĢı da
tarım arazilerinin yok olmasında ki etmenlerin baĢındadır (Çizelge 10Çizelge 10.
Meyve bahçelerinin oranı genel peyzaj içerisinde ekilebilir tarım arazilerine göre
oldukça düĢüktür. 1994 yılında meyve bahçeleri en ağırlıklı olarak KuĢadası mevkiinde ve
Samsun Dağının güney eteklerinde Söke- Menderes Deltası güzergâhı boyunca yer
almaktadır, ayrıca Bafa Gölü‟nün güneyinde ve Didim yarımadasında da belirgin derecede
meyve bahçesi olduğu tespit edilmiĢtir. Zaman içerisinde Didim ve Söke Menderes Deltası
güzergâhındaki meyveliklerde bir azalma olurken, özellikle KuĢadası-Söke yerleĢim alanları
arasında ve Bafa Gölü çevresindeki mevcut meyveliklerin etraflarında bariz Ģekilde
yayılmaların olduğu saptanmıĢtır (ġekil 31). Bu yayılmalar ekilebilir tarlaları etkilemekle
beraber çok daha fazla miktarda da garik ve boylu maki ile kaplı örtüde dönüĢümlere neden
olmuĢtur. Garik alanların meyve bahçelerine dönüĢümü en çok KuĢadası- Söke arasında yer
almakta iken, boylu makilerden dönüĢüm ağırlıklı olarak Bafa Gölü‟nün güneyinde olmuĢtur.
Arazi çalıĢmaları sırasında pek çok yerde maki örtüsünün bozularak sadece zeytin
delicelerinin bırakıldığı açıklıklara rastlanmıĢtır. Bu delicelerin aĢılanarak zamanla buralarda
zeytin bahçelerinin oluĢturulması ve kanundaki boĢluklar ve yanlıĢ uygulamalar nedeniyle bu
oluĢumların meĢrulaĢması bu tür dönüĢümleri gelecekte de devam ettirecektir.
109
YerleĢim alanlarının peyzajın genelindeki yüzdesi 1994 yılında % 2,07 iken 2005
yılında % 3,44‟e çıkmıĢtır. Bu oranlar aslında ülkemizdeki diğer kentleĢme baskısı altındaki
peyzajlara göre oldukça düĢük sayılabilir. Fakat kentleĢmenin mekansal özellikleri ve
etkilediği arazi örtülerinin tespit edilmesi gelecekte planlama kararları alınırken dikkate
alınması gereken noktaları vurgulamak açısından önemlidir. KuĢadası‟nin kıyı çizgisinin
1994 yılında zaten dolmasından dolayı, geliĢmesini iç kesimlere doğru yaptığı ve ayrıca
Güzelçamlı bölgesinde Dilek Yarımadası‟na paralel olarak bir yoğunluk artıĢının olduğu
anlaĢılmaktadır (ġekil 31). Fakat en göze çarpıcı geliĢme Didim yarımadasında yaĢanmıĢtır.
Bu kesimde kıyı çizgisine paralel kentleĢme ve ayrıca iç kesimlerde Bafa Gölüne doğru kayan
bir yapılaĢma (Bafa Gölü Villaları) dikkat çekmektedir.
YerleĢimler en çok tarımsal araziler (tarla ve bahçe tarımı) ve garik örtüsü üzerinde
yayılmıĢtır (Çizelge 10). KuĢadası ve Söke yerleĢimleri tarım arazilerini, Didim civarındaki
yerleĢimlerde garik örtüsünü ağırlıklı olarak etkilemiĢtir. Güzelçamlı yerleĢiminin Dilek
Yarımadasına doğru yer yer kayması ve Bafa Gölü villalarının yer aldığı alanlar ise orta
yoğunluktaki makilerde dönüĢümlere neden olmuĢtur. YerleĢim birimlerinin sayıları artarken
ortalama birim büyüklüklerinde azalma olması, kentsel alanların daha dağınık ve
çevrelerindeki peyzaj da delinmelere neden olacak Ģekilde geliĢme gösterdiğini ifade
etmektedir. YerleĢimler tarım açısından kıymetli, arazi kabiliyet sınıfı olarak ikinci sınıf
topraklarda yoğunlaĢmıĢtır (ġekil 33).
110
0,00
2,00
4,00
6,00
8,00
10,00
12,00
14,00
16,00
18,00
20,00
22,00
24,00
26,00
28,00
I II III IV V VI VII VIII
Arazi kabiliyet sınıfları
Yü
zd
e
ġekil 33. 1994-2005 yılları arası yerleĢim alanı olarak açılmıĢ alanların toprak kabiliyet sınıflarına göre dağılımı
(%).
Tarım ve yerleĢim gibi insan kaynaklı kullanımların artıĢıyla beraber bunların doğal
sistemler üzerindeki baskıları da bariz Ģekilde ortaya çıkmıĢtır. Peyzaj içerisinde artan tarla
açmak ya da konut yapmak amaçlı çıkarılan yangınlar sonucu 2005 yılında yeni oluĢan orman
örtüsündeki artıĢ dikkat çekicidir. Gençlik ormanları olarak adlandırılan bu alanlar en çok
Dilek Yarımadası ve KuĢadası kentsel alanı çevresinde yer almaktadır. 1996 yılında çıkan
büyük orman yangınından sonra oluĢan bu örtü çalıĢma alanındaki doğal alanların kendini
toparlama kabiliyetinde olduğunu göstermektedir. Yangınlar neticesinde Dilek
Yarımadası‟ndaki ve MenteĢe dağlarının Bafa Gölü‟nün güney doğu kesimlerine gelen
yerlerindeki konifer örtüsü oldukça zarar görmüĢtür. 2005 yılı görüntülerinde, yok olan
konifer örtüsünün bir kısmında garik, 395,52 hektarında gençlik ormanı oluĢmasına rağmen,
yaklaĢık 1318 hektarlık kısmı hala çıplak kayalık Ģeklindedir. Yangınlara ek olarak kereste
temini ve ısınma amaçlı orman kesimleri de konifer ormanlarının garik ve maki türü örtüye
dönüĢmesini sağlamıĢtır. Garik örtüsüne dönüĢüm Dilek Yarımadası‟nın güney kesimlerinde
yer alırken, maki örtüsüne dönüĢen konifer ormanları yarımadanın KuĢadasına bakan kuzey
tarafında ve ayrıca ağırlıklı olarak Akbük ve Bafa yerleĢkeleri arasında yer almaktadır (ġekil
34).
Boylu maki kategorisinde konifer örtüsünden olan dönüĢümlere rağmen %66,92
oranında azalma olmuĢtur (Çizelge 9). Bu azalmada daha az yoğunluktaki orta boylu maki ve
111
garik kategorilerine dönüĢümler baĢlıca rol oynamıĢtır (Çizelge 10). Orta boylu maki örtüsüne
dönüĢümler antropojenik etkilerin ağırlıklı hissedildiği yerlerde ortaya çıkmaktadır, bu tür
dönüĢümler adeta kenar etkisinin bir göstergesidir (ġekil 35). Alçak boylu maki kategorisinde
de nispeten daha az miktarda da olsa azalmalar tespit edilmiĢtir. Vejetasyon örtüsündeki
cılızlaĢma sonucu bu örtünün yer yer garik örtüsü karakterine dönüĢmesi değiĢimdeki baĢlıca
etmendir. Dilek Yarımadasının güney etekleri ve ayrıca Bafa bölgesinde Ġlbir Dağı‟nın batı
kesimlerinde ağırlıklı olmak üzere bu dönüĢümlere rastlanmıĢtır.
Bununla birlikte bu iki maki kategorisinde daha yoğun vejetasyon örtüsüne doğru
dönüĢümlerin olduğu da tespit edilmiĢtir (ġekil 36). Örneğin 2608 hektar boylu maki örtüsü
konifer örtüsüne dönüĢmüĢtür. Bu miktar konifer örtüsünden maki örtüsüne olan
dönüĢümden çok daha fazladır. Aynı Ģekilde 2721 hektarlık alçak boylu maki örtüsü daha
yoğun bir dokuya dönüĢerek 2005 yılı görüntülerinde orta boylu maki olarak
sınıflandırılmıĢtır. 4128 hektarlık garik örtüsü orta boylu maki sınıfına dönüĢmüĢtür. Bu
dönüĢüm ağırlıklı olarak Didim Yarımadası‟ndaki peyzajda yaĢanmıĢtır. ÇalıĢma alanı
genelinde orta boylu maki örtüsü %56,37 artmıĢtır.
Özetle, çalıĢma alanındaki doğal örtüde iki tür süreç devam etmektedir: daha yoğun
bir vejetasyon örtüsüne dönüĢüm ve daha az yoğun bir örtüye dönüĢüm. Ġkinci sürecin
birinciye oranla biraz daha fazla yaĢandığını araĢtırmanın bulguları göstermektedir. Doğal
örtü içerisinde alan olarak en bariz artıĢı orta boylu maki örtüsü, en bariz düĢüĢü ise boylu
maki örtüsü geçirmiĢtir. Antropojenik kullanımlara dönük arazi örtüsünde artıĢ
gözlemlenmiĢtir. Nisbi artıĢ en fazla yapay yüzeylerde tespit edilmiĢ, bunu bahçe tarımı ve
tarla tarımı takip etmiĢtir.
115
6.3. Orman Örtüsündeki Parçalanma
ÇalıĢma alanında alan kullanımı/arazi örtüsündeki değiĢimlerin analizine ek olarak
peyzaj genelindeki parçalanma durumu da incelenmiĢtir. Antropojenik kullanımların giderek
arttığı bir ortamda doğal alanların bu açıdan geçirdiği değiĢimi peyzaj metrikleri ile
açıklamayı hedefleyen bu aĢamada, konifer, maki, garik ve otsu vejetasyon alanları ayrı ayrı
incelenmiĢtir. Raporun bulgulara ait ilk bölümlerinde anlatıldığı gibi, konifer, boylu maki ve
fundalık-çayırlık alanlarında azalma, orta ve alçak boylu maki ve garik alanlarında artma
olmuĢtur. Minimum parça büyüklüğü bütün sınıflarda çoğu omurgalının habitat alanı
isteklerini karĢılayamayacak kadar küçüktür (Çizelge 11). Orta boylu maki örtüsü dıĢında
bütün kategorilerin maksimum parça büyüklüğü azalmıĢtır. 2005 yılına gelindiğinde bütün
sınıflara ait parçaların ortalama olarak biraz daha az kompleks bir Ģekle sahip olduğu
görülmektedir.
Çizelge 11. Sütrüktürdeki değiĢime yönelik peyzaj indeksleri değerleri
Sınıfı Yıllar Parça
sayısı
(n)
Min.
parça
boyutu
(m2)
Max.
parça
boyutu
(ha)
Ort.
parça
boyutu
(ha)
Toplam
alan
(ha)
Standart
sapma.
(ha)
Parça
Yoğun.
n/100ha.
Ort.
şekil
indeksi
(m/m2)
Konifer 1994 443 464,42 5143,52 32,31 14314,02 259,53 0,26 1,75
2005 702 303,71 2868,01 17,48 12270,75 116,60 0,42 1,74
Boylu maki 1994 1269 464,43 818,90 14,07 17848,98 42,32 0,75 1,84
2005 1063 154,05 336,11 5,55 5904,08 14,89 0,63 1,66
Ort. boy.
maki
1994 1093 323,94 823,52 13,36 14606,74 34,18 0,65 1,83
2005 1747 15,42 5290,44 13,07 22839,91 129,94 1,04 1,79
Alçak boy.
maki
1994 760 225,00 457,79 13,99 10632,77 33,27 0,45 1,82
2005 1433 87,05 288,94 6,01 8617,93 14,41 0,85 1,69
Garik 1994 911 572,00 542,72 18,47 16823,63 42,62 0,54 1,93
2005 1187 48,77 1726,28 15,76 18706,23 80,91 0,70 1,78
Funda-Çayır 1994 962 225,00 308,14 8,06 7749,93 14,95 0,57 1,75
2005 645 303,72 161,84 6,62 4268,30 13,97 0,38 1,72
Ortalama parça boyutu orta ve alçak boylu maki ve garik kategorileri için artmıĢtır.
Fakat alçak boylu maki kategorisindeki varyasyona bakıldığında 2005 yılında standart
sapmanın daha küçük değer içerdiği görülmektedir. Bu da ortalama büyüklükte artıĢ var gibi
görünse de bu kategorideki parçaların alansal çeĢitliliğinin çok daha fazla ve ufak alanlı
116
parçaların daha yaygın olduğunu belirtmektedir. Bu sütrüktür konifer, boylu maki ve funda
ve çayırlık örtüsü içinde geçerlidir, üstelik bu örtülerde hem parça sayısı hemde ortalama alan
büyüklüğü açısından gerileme kaydedilmiĢtir. Parça yoğunluğu açısında bakıldığında baĢta
fundalık-çayırlık olmak üzere konifer ve garik örtüsünde izolasyon gittikçe artmıĢtır.
Temel sütrüktür indekslerinin analizi sonucunda boylu maki ve funda- çayırlık
örtüsünün 1994-2005 yılları arasındaki peyzaj değiĢiminden en olumsuz etkilenen sınıflar
olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim bu sınıflarda fragmentasyonun en ileri aĢaması olan yok
olma süreci (attrition) baĢlamıĢtır denilebilir. Neredeyse iki kat artan parça sayısı ve
yoğunluğu ve bir o kadar da azalan ortalama parça büyüklüğü konifer ve alçak boylu maki
alanlarındaki parçalanmanın küçülme (shrinkage) aĢamasında olduğunu belirtmektedir. Orta
boylu maki ve garik örtüsünde ise ortalama parça büyüklüğünde daha az düĢüĢ olmasından
dolayı diğer örtülere oranla fragmantasyonun etkilerinin daha az olduğu ve bağlantılı olarak
bu tür örtüleri tercih eden türler açısından ekolojik kalitenin daha yüksek olabileceği
söylenebilir.
6.4. Bağlantı analizi sonuçları
ÇalıĢma alanındaki arazi örtüsündeki değiĢim ve parçalanma ortaya konulduktan
sonra, peyzajdaki bağlantıların analizi yapılmıĢtır. Bağlantı analizinde peyzaj komposizyon
indeksi olan Gamma indeksi kullanılmıĢtır. Indeks sınıf ayırımı göstermeksizin peyzaj
genelindeki doğal parçaları ve koridorları niceliksel olarak ele alır. Peyzaj elemanlarının
sütrüktürel özelliklerinin bağlantı indeksinden önce irdelenmesi peyzajın niteliğinin daha
gerçekçi anlaĢılmasını sağlamaktadır.
Genel anlamda bakıldığında doğal alanlarda hem alansal hem de sayı açısından bir
artma söz konusudur. Bu artıĢ garik ve orta boylu maki örtüsünün çalıĢma alanındaki
artıĢından kaynaklanmaktadır. Minimum parça alanının oldukça düĢük olmasının yanı sıra
maksimum parça büyüklüğünde de belirgin azalmalar olmuĢtur. Ortalama parça büyüklüğü
117
ve standart sapma değerleri 2005 yılında parçaların ortalama büyüklüğünde azalmaların ve
peyzajda daha çok ufak alanlara sahip parçaların yaygınlaĢtığını göstermektedir (Çizelge 12).
Çizelge 12. Bağlantı analizine konu olan parçaların sütrüktürel özellikleri
Yıllar Toplam
alan
(ha)
Min. parça
boyutu
(ha)
Max. parça
boyutu
(ha)
Parça
sayısı
Ortalama
parça
boyutu
(ha)
Std. Dev.
(ha)
Ortalama
şekil indeksi
(m/m2)
1994 44536,56 0,02 43747,43 297 251,01 2914,11 1,75
2005 70761,49 0,01 19479,36 722 98,14 1160,29 1,67
Çizelge 13. Peyzaj genelindeki koridorların özellikleri
Türü Yıllar Sayı Uzunluk (m) Genişlik (m)
Min. Max. Ort. Min. Max. Ort.
Doğal
vejetasyon
1994 93 61,54 2719,76 459,71 18,1 389,6 121,61
2005 96 90,47 934,47 373,96 19,88 243,09 101,25
Nehir 1994 5 15640,13 73077,14 34694,83 13,88 92,88 47,63
2005 5 15768,04 60638,75 39295,08 13,09 90,96 43,59
Kanal 1994 8 7421,65 26684,9 14972,96 54,53 123,85 57,25
2005 8 7421,65 26684,9 14972,96 57,45 113, 04 57,71
Tarla sınırı
(Hedgerow)
1994 139 19,72 24093,09 2611,61 24,55 84,31 95,07
2005 94 19,72 24093,09 3142,38 34,45 82,88 86,92
Artan parça sayısı ve azalan parça büyüklüğü peyzajdaki fragmantasyonun ve
muhtemelen artan kenar etkisinin göstergesidir. Bağlantı analizine konu olan parçaların 1994
yılında daha kompleks Ģekillere sahip olup girintili ve çıkıntılı yapıları ile etrafları ile daha
fazla etkileĢimde olduğu görülmektedir. 2005 yılındaki yapıları itibari ile bu etkileĢimin
giderek formalleĢen Ģekilleri nedeniyle azalabileceği ortadadır.
ÇalıĢma alanında 3 tür doğal koridor mevcuttur: Lineer doğal vejetasyon koridorları,
nehir koridorları ve tarımsal arazilerin sınırlarında oluĢmuĢ vejetasyon koridorları
(hedgerow). Yapay koridorları DSI kanallarının koridorları oluĢturmaktadır. Bunların
dıĢında peyzajda bağlantıları kuvvetlendirecek baĢka bir yapay koridora rastlanmamıĢtır.
Özellikle de alandaki ulaĢım ağının mevcut durumu ile bağlantıya bir katkısı yoktur.
ÇalıĢma alanında farklı koridor türleri peyzaj değiĢimlerinden farklı Ģekillerde
etkilenmiĢlerdir. 1994-2005 yılları arasında doğal koridorlarda sayıca bir artma olmuĢtur.
118
Doğal peyzaj elemanlarının parça yoğunluğunun artması neticesinde bunları bağlayan
koridorlar kısalmıĢtır ve geniĢlikleri azalmıĢtır (Çizelge 13). Aynı Ģekilde nehir
koridorlarında da daralmalar olmuĢtur. Bu değiĢim sözü geçen koridorların artan oranda
kenar habitatları olarak iĢlevler almasına sebep olabilir. Nehir koridorları daha kıvrımlı bir
hal aldığından analizlerde daha uzun değerler tespit edilmiĢtir. 1994 ve 2005 arası tarımsal
matristeki koridorların (hedgerow) sayısında azalma olmuĢtur ve bu çeĢitte çok daha uzun ve
dar koridorlar oluĢmuĢtur. Bu sonuç tarımsal kullanımların doğal sistemlerde yaptığı baskının
bir göstergesidir. Ekilebilir arazi miktarını artırmak adına tarla aralarındaki vejetasyona
mudahaleler neticesinde bu sonuç çıkmıĢtır. Peyzajdaki yapay koridorlar sınıfına giren kanal
koridorlarında ise belirgin bir değiĢim saptanmamıĢtır. Bu kanalların istimlâk Ģeritleri
nedeniyle korunmalarından ortaya çıkan bir durumdur.
0,339
0,139
0
0,1
0,2
0,3
0,4
1994 2005
Bağ
lan
tı in
deksi (%
)
ġekil 37. Bağlantı analizi değerleri (1994-2005)
Özetle peyzajdaki doğal alanlarda parçalanmaya ek olarak bunları bağlayan
koridorlarda da daralmalar söz konusudur ve tarımsal matriste peyzaj genelindeki bağlantıyı
desteklemekten gittikçe uzaklaĢmaktadır.
Bağlantı analizi sonuçları peyzajdaki bağlantıların 2,4 kat azaldığını ortaya koymuĢtur
(ġekil 37). Bu sonuç zaman içerisinde fragmantasyon sonucu parça sayısında artma olurken
bunları birbirlerine bağlayacak koridorların sayılarında azalmalar olduğunu göstermektedir
2005 yılına gelindiğinde parça büyüklüğü ve koridor geniĢliğinde yaĢanan azalmalar, mevcut
119
bağlantıların sadece miktarında değil aynı zamanda kalitelerinde de düĢüĢ olduğunu
göstermektedir.
6.5. Kenar analizi sonuçları
Elde edilen veriler Bafa Koruma Alanı sınırında 1993–2006 periyodunda alan
kullanımlarında bir değiĢiklik olmadığını göstermektedir (Çizelge 14). Koruma alanı ağırlıklı
olarak doğal alanlar ve tarımsal alanlarla komĢuluk etmektedir. YerleĢim alanları sınırlı
düzeyde ve birkaç köyden ibarettir. Bafa koruma alanı kendisine tezat oluĢturmayan alan
kullanımları ile çevrelendiğinden sınır indeksi her iki dönem içinde yüksek değerlerde
(MU=0.91) çıkmaktadır.
Çizelge 14. Milli park ve Bafa koruma alanı sınırında yer alan alan kullanımları
Alan Kullanımı Bafa G. Tabiat parkı DYBMD Milli Parkı
1993(%) 2006(%) 1993(%) 2006(%)
Doğal 78,4 78,4 52,4 20,0
Konut 0,5 0,5 0,5 0,9
Akarsu yatağı 0,2 0,2 14,2 14,2
Açık alan 1,0 1,0 2,5 2,6
Tarım 19,5 19,5 26,5 57,7
Yol 0,5 0,5 3,9 4,0
BoĢ parsel - - - 0,6
Milli parkın sınır analizi yıllar içinde parkın çevresindeki alan kullanımlarının parkla
daha az uyumlu olmaya baĢladığını göstermektedir (Çizelge 14). 1993 yılında etrafında çok
daha fazla oranda doğal alan olan milli parkın sınırında zaman içinde baĢta tarım olmak üzere,
yerleĢim ve boĢ parseller (yapılaĢmayı bekleyen) türünde alan kullanımlarının arttığını
analizler göstermiĢtir. Bunun sonucu olarak sınır indeksi 0.83 ten 0.78‟e düĢmüĢtür (%6‟lık
bir düĢüĢ). Sınır indeksi orman arazilerinin tarım ve yerleĢim amaçlı kullanımı sonucu
düĢmeye devam ettiği müddetçe parkın içindeki hassas ekosistemlere olan baskı artacaktır.
120
Kenar etkisine yönelik analizlerde daha gerçekçi yorumlar yapabilmek ve koruma
alanlarına yaklaĢmakta olan alan kullanımlarını belirlemek amacı ile koruma alanlarının
etrafındaki 1 km. lik bölgedeki bütün alan kullanımları haritalanmıĢtır. Bunun sonucunda
Bafa bölgesinde her ne kadar sınır indeksinde zaman içinde değiĢim olmadığı saptanmıĢsa da
daha geniĢ bir Ģeritte yapılan taramada doğal alanlarda bir azalma buna karĢılık tarım
alanlarında ve yerleĢimlerde bir artma olduğu saptanmıĢtır (ġekil 38 ve ġekil 39). Çok daha
dikkat çekici olan inĢaat yapılmak üzere açılmıĢ boĢ parsellerin miktarındaki artıĢtır. Bu
yakın bir gelecekte göl çevresinde olabilecek yapılaĢmanın boyutu ve muhtemel lokasyonları
açısından önemli ipuçları vermektedir. 1km.lik Ģeritte olan bu geliĢmeler koruma alanının
sınırına dayandığında koruma bölgesinin içindeki dengelere doğrudan etki ediyor olacaktır
(yani sınır indeksinde düĢme kaçınılmazdır).
Milli parkı çevreleyen 1 km.lik alanda ise aynı Ģekilde boĢ parseller ve açık alanların
miktarında olan artıĢ düĢündürücüdür (ġekil 40 ve ġekil 41). Parkın KuĢadası tarafında yer
alan Güzelçamlı beldesinde ikinci konut tarzı yapılaĢmada artıĢ barizdir. Aynı zamanda kent
veya mahalle parkı, kamu tesisleri, ticaret ve sanayi türü kullanımlardaki artıĢlar bu beldede
yoğun kentsel kullanımın tipik örneklerinin oturmaya baĢladığının göstergesidir. Kenar
analizi sonuçları aslında bu projenin çıkıĢ noktası olan “koruma alanlarının planlama ve
yönetimi esnasında bu alanları çevrelerinden izole olarak korumanın mümkün olmayacağı”
görüĢünü destekleyici veriler sunmuĢtur.
121
ġekil 38. Bafa Gölü Tabiat Parkı çevresindeki alan kullanımları (1993)
ġekil 39. Bafa Gölü Tabiat Parkı çevresindeki alan kullanımları (2006)
122
ġekil 40. Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı çevresindeki alan kullanımları (1993)
123
ġekil 41. Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı çevresindeki alan kullanımları (2006)
124
7. TARTIŞMA
Bu çalıĢmada peyzaj sütrüktür indeksleri kullanılarak koruma alanları ve
çevrelerindeki peyzajın sütrüktüründe olan değiĢim ve bu değiĢim sonucunda peyzajdaki
bağlantılar ve kenar etkilerinin tespit edilmesi amaçlanmıĢtır. Bundan önce yapılmıĢ pek çok
çalıĢmada ifade edildiği gibi çok daha az parçalanmıĢ, bağlantıları korunmuĢ ve etrafları
kendileri ile uyumlu alan kullanımları ile çevrili doğal alanların ekolojik kalitelerini
sürdürmeleri daha kolaydır (Forman and Godron 1986, Meffe and Carroll 1994, Soule 1991,
Lindenmayer and Fischer, 2006). Botequilha ve arkadaĢlarının (2006) belirttiği gibi
peyzajdaki dinamikler oldukça karmaĢıktır ve alan kullanımlarının bunlar üzerindeki etkisini
ölçecek tek bir ideal araç yoktur. Bu yüzden peyzajdaki iĢleyiĢin anlaĢılmasını sağlayan
birden fazla indeksin kullanımına karar verilmiĢtir. Peyzajın sütrüktürü ve fonkiyonu sürekli
birbirleri ile etkileĢim içerisinde olduklarından, pek çok çalıĢmada peyzajın sütrüktünün o
peyzajdaki iĢleyiĢleri anlamada kullanıldığı görülmektedir (Bartel, 2000; Nassauer ve ark.,
2004; Yu and Ng 2006). Bu çalıĢmada üç tür indeks kullanılmıĢtır: temel indeksler, bağlantı
indeksi ve kenar indeksi. Bu indeksler fragmantasyon sürecinin farklı boyutlarını ortaya
koymaktadırlar. Bu metrikler çalıĢma alanındaki değiĢimi ve sonuçlarını tariflemede etkili rol
oynamalarına rağmen, bu değiĢimin diğer boyutlarını ortaya koyacak indekslerin
oluĢturulması ve uygulanması peyzaj yönetimi açısından faydalı olacaktır.
Peyzajdaki iĢleyiĢler karmaĢık olduğu için ve tek bir indeksle ölçülemeyeceğinden ilk
aĢamada bir grup indeks birbirleri ile bağlantılı olarak kullanılmıĢtır. Örneğin bir peyzajı
tariflemede en temel araç olarak kullanılan her bir sınıfa ait toplam alan ya da peyzajdaki
yüzde indeksi, tek baĢına mekansal iliĢkileri ortaya koyan bilgiler veremez. Bunun için bu
indeks ortalama parça büyüklüğü ile beraber kullanılmıĢtır. Parça büyüklüğü peyzajdaki pek
çok iliĢkiyi belirlediğinden önemli bir veridir ve bu verinin parça sayısı ile beraber
yorumlanması peyzajın geçirdiği transformasyonun aĢamaları hakkında bilgiler vermektedir.
125
Örneğin artan parça sayısı ve azalan ortalama parça büyüklüğü fragmantasyonun, azalan
parça sayısı ve azalan ortalama parça büyüklüğü söz konusu sınıfın küçülmesinin
göstergesidir. Bu indeksler parçaların konfigurasyonları hakkında bilgiler içermediklerinden
çalıĢmada ortalama Ģekil indeksinin ve kenar indeksinin kullanılması gerekmiĢtir. Parçaların
Ģekilleri baĢta kenar etkisi olmak üzere diğer pek çok etkileĢimi belirleyen bir özelliktir.
ġekiller karmaĢıklaĢtıkça parçaların çevreleri ile etkileĢimleri ve kenar etkisi artar.
Kenar etkisinin belirlenmesine yönelik kullanılan sınır indeksi koruma alanlarının
sınırındaki alan kullanımlarına odaklanır. Kullanımı oldukça basit olan bu indeks
planlamacıların kenar etkisinin uzun vadeli izlemenmesinde kullanacakları bir araç olabilir.
ÇalıĢmada kenar analizine yönelik takip edilen bu yöntem sınır indeksinin tek baĢına
kullanıldığında yanıltıcı sonuçlar verebileceğini ve muhakkak belirli geniĢlikte (bu çalıĢma
için 1 km.) bir Ģeritteki alan kullanımlarındaki değiĢimin saptanması gerektiğini ortaya
koymuĢtur. Bu çalıĢmada izlenen yöntem planlama önerilerine daha sağlıklı verilerin
oluĢmasını sağlamıĢtır.
Sınır indeksinde en önemli nokta her bir alan kullanımının koruma alanı üzerindeki
etkisi farklı olacağından bu alan kullanımlarına bir ağırlık (katsayı) verilmesidir. Sınır
indeksinin kullanıldığı diğer çalıĢmalarda (Cook, 2002; EĢbah ve ark. 2009) geçirimli toprak
yüzeyi ve doğal vejetasyon kaplama oranları katsayıların atanmasında kullanılmıĢtır. Bu
araĢtırmada böyle bir veri benzer bir coğrafyada düzenlenmiĢ baĢka bir çalıĢmadan (Deniz,
2005) doğrudan adapte edilmiĢtir. Fakat ülkemiz Ģartlarında bu tür verinin her yerde standart
hazır olmaması bu indeksin planlamada yaygın kullanımını etkileyecek bir faktördür. Böyle
durumlarda Forman (1997) tarafından belirtilmiĢ diğer ekolojik kalite kriterlerinden su ve
toprak verileri de kullanılabilir. Dangerfield ve arkadaĢları (2003) iki habitat arasındaki
sınırın GIS‟la tespit edilenden esnek bir sınır olduğunu vurgulamıĢlardır. Çünkü kenar
etkisinin oluĢumu ve büyüklüğü türden türe değiĢmektedir (Hansson, 2002). Bu çalıĢmaların
126
ortaya koyduğu nokta sınır indeksi ve bağlantılı konsptleri yorumlanırken göz önünde
bulundurulmalıdır.
Lindenmayer ve Fischer (2006) 3 farklı bağlantı konsepti ortaya koymaktadır.
Bunlardan ilki olan ekolojik bağlantılar ekosistem perspektifinden olaya yaklaĢır ve ekolojik
süreçlerdeki sürekliliğe bakar. Bir diğeri, habitat bağlantıları, bir tür açısından olaya yaklaĢır
ve türler açısından uygun habitatların birbirlerine bağlanmalarına odaklanır. Bu iki bağlantıya
fonksiyonel bağlantıda denmektedir. Üçüncü konsept peyzaj bağlantılılığıdır, burada insan
perspektifinden bir yaklaĢım söz konusudur. Burada peyzajdaki bağlayıcı elemanlar odak
noktasıdır. ÇalıĢmada kullanılan bağlantı indeksi peyzaj bağlantılarını incelediğinden
fonksiyonel bağlantı denilen (Taylor ve ark., 1993), türlerin peyzajın sütrüktürüne bağlı olan
davranıĢlarını göz ardı eder. Peyzaj bağlantıları hiçbir zaman ekolojik önemleri açısından
habitat yada ekolojik bağlantılarının yerini almazlar fakat bu sistemleri mümkün olduğu kadar
ayakta tutmanın faydalarının da göz ardı edilmemesi gerekir. Çünkü peyzajdaki bağlantılılık
hem habitat hem de ekolojik bağlantılılığı olumlu etkileyen bir faktördür. Ayrıca diğer ikisi
içine giren konularda ülkemizde veri sıkıntısı çekilmektedir. Bağlantı ile ilgili analizlere yol
gösterecek, biyologlar, botanikçiler ve zoologlar tarafından yapılacak çalıĢmalara oldukça
ihtiyaç vardır.
Peyzajdaki bağlantıları ölçen indeksler oldukça çeĢitlidir (Moilanen ve Nieminen
2002). Bunlar arasında peyzajdaki bağlantıları ağ (network) mantığı ile çözmeye çalıĢan 3
indeksin peyzaj planlama çalıĢmalarında kullanım potansiyelleri vardır. Knaapen ve
arkadaĢları (1992) türlerin peyzaj içinde sürekli bir Ģekilde dolaĢabilmesinin mümkün olup
olmayacağını ölçen bir indeks geliĢtirmiĢtir. Ayrıca Forman (1997) ağ bağlatıları açısından
olaya yaklaĢarak Alpha ve Gamma indekslerini önermiĢtir. Bu üç indekste temelde parça ve
bağlantı (koridor) sayılarına odaklanır. Bu açıdan sonuçların yorumlanmasında büyük
farklılıklar yoktur. ÇalıĢmada kullanılan Gamma indeksi nicelik olarak koridorlar ve doğal
127
peyzaj parçalarına odaklandığı için bu indeksin uygulamasında en can alıcı nokta koridor ve
parçaların nasıl tarifleneceğidir. ÇalıĢma alanında doğal koridorlar çevrelerinden sütrüktürel
açıdan farklı oldukları için kolayca tespit edilebilmiĢtir. Yapay koridorlardan sadece canal
koridoru analize alınmıĢtır (Koridordaki vejetasyon örtüsü nispeten daha az tahrip edildiği
için). Yollar kenarlarındaki vejetasyonlu Ģeritler sayesinde koridor olarak kullanılacak
potansiyele sahiptir ve bunların potansiyellerini belirten yayınlar vardır (Cook ve VanLier,
1994; Cook, 2002; Jongman and Pungetti, 2004). Fakat çalıĢma alanındaki yol ağı bu
çalıĢmada ekolojik açıdan kullanılamayacak kadar zayıf olduğu için göz ardı edilmiĢtir.
Yapay koridorların ekolojik kaliteleri ve katkıları hiçbir zaman doğal koridorlar kadar
olmamasına rağmen bağlantı indeksinde eĢit Ģekilde ele alınmaktadırlar. Bu yüzden bağlantı
indeksinde düzenlemeler yapılarak aynen sınır indeksinde olduğu gibi faklı koridor türlerine
bir takım katsayıların verilmesinde fayda vardır.
Genel olarak çalĢmada kullanılan üç grup indeks peyzajın geçirdiği değiĢim ve bunun
koruma alanları üzerindeki etkilerinin ortaya konmasında baĢarılı olmuĢlardır. Ġleride
yapılacak çalıĢmalarda peyzajdaki izolasyonu tam olarak ortaya koyan diğer indekslerin
kullanılmasında fayda vardır (contagion veya en yakın komĢuluk indeksleri gibi). SeçilmiĢ
olan bu indeksler planlama açısından gösterge niteliğinde önemli veriler oluĢturmuĢtur fakat
peyzajdaki süreçlerin türler ve ekolojik iĢleyiĢ üzerindeki kesin etkisini ortaya koymak
botanikçi ve zoologların arazi çalıĢmaları neticesinde mümkün olacaktır. ÇalıĢma alanının
florası ile ilgili çalıĢmalar olmasına rağmen, faunası ile ilgili çalıĢmalar Bafa Gölü‟nde ki
balık türleri ile ilgili yapılan birkaç araĢtırma ile sınırlıdır (Sarı ve Bilecenoğlu, 2002; Sarı ve
ark., 1999). Buna ek olarak çevre kalitesi ile ilgili ölçümlerin ve çalıĢmalarında artırılması ve
düzenli takip edilmesi gerekmektedir. Son yıllarda kullanımı yaygınlaĢan uzaktan algılama
ve GIS teknolojilerinden bu konuda da yararlanılmalıdır. Peyzaj yönetimi ile ilgili pek çok
alanda bu teknolojinin kullanımı yaygındır.
128
Bu araĢtırmanın uzaktan algılama kısmında, nesne tabanlı sınıflandırma tekniği
kullanılmıĢtır. ÇalıĢmada uygulanan sınıflandırma sistemi arazi örtüsünün anlamlı bir Ģekilde
tariflenmesini sağlamıĢtır ve sütrüktür indeksleri ile kullanıma uygundur. Sınıflandırmada
uygulanan kategoriler sayesinde vejetasyon örtüsündeki varyasyonu ve peyzajın geçirdiği
değiĢimin daha ince detaylarını yakalamak mümkün olmuĢtur. Bu açıdan bu ve benzeri
alanlarda peyzaj sütrüktürüne ait yapılacak çalıĢmalarda kullanımı önerilebilir. Bu çalıĢma
sonucunda edinilen tecrübe ile Aster ve Spot uydu görüntülerinin peyzaj sütrüktür
indekslerinde kullanılmak üzere güvenilir veri oluĢturma potansiyelleri ortaya konulmuĢtur.
Diğer uydu görüntülerinin bu konudaki potansiyelleri ve farklı uydu görüntülerine gore
indekslerden elde edilecek sonuçların mukayesesinin yapıldığı çalıĢmaların artması,
indekslerin kompleks Akdeniz peyzajlarında uzaktan algılama verileri ile ne tür performanslar
gösterdiğinin anlaĢılmasını sağlayacaktır.
Bu çalıĢmanın nesne tabanlı sınıflandırma iĢlemlerinde en yakın komĢu sınıflandırma
yöntemi kullanılmıĢtır. Bu Ģekilde çalıĢmadaki pek çok arazi örtüsü sınıfı tatmin edici Ģekilde
saptanmasına rağmen, yapay yüzeyler ve tuzlu düzlükler gibi bazı sınıfların belirlenmesinde
zorluklar yaĢanmıĢtır. Bu yüzden ekran sayısallaĢtırması uygulanmıĢtır. Fakat fundalık-
çayırlık veya farklı maki örtüleri gibi sınırların çok net olmadığı durumlarda bu tekniğin
uygulanması zorlaĢmaktadır. Ekran sayısallaĢtırması doğruluk oranını belirli derecede
artırmasına rağmen, iĢlem vakit alıcıdır. Bu yüzden diğer uzaktan algılama tekniklerinin
(neural-networks gibi) kullanılmasında fayda vardır.
Bulgular ile ilgili tartışma
ÇalıĢmanın mevzuatla iligili konularının taranması sonucunda ülkemizdeki
sürdürülebilir doğa koruma va planlama kavramlarının kurumsal anlamda böyle bir olguyu
desteklemeye yetemeyecek kadar karmaĢıklıklarla dolu olduğu ortaya çıkmaktadır. ÇalıĢma
alanındaki değiĢimler bir noktada kurumsal yapıdaki bu yetersizliğin fiziksel olarak peyzaja
olan etkisidir. North‟a (1991) göre kurumsal yapı fiziksel geliĢmeyi etkileyen kritik bir
129
faktördür, bu yapı 1) formal kurallar (mülkiyet hakları, kanunlar, anayasa, uluslar arası
sözleĢmeler vb.), 2) informal kısıtlamalar (davranıĢ normları, gelenekler, görgü kuralları vb.)
ve 3) bu formal ve informal kuralların uygulamaya konulma Ģekillerini içerir. Bu çerçevede
politik yapılar (politik partiler, hükümet yapısı, belediye meclisleri vb), ekonomik yapılar
(Ģirketler, aile iĢletmeleri, kooperatifler vb.), sosyal yapılar (STK‟lar, kulüpler vb.) ve eğitim
yapıları (okullar, eğitim merkezleri, üniversiteler vb.) oldukça önemlidir. Bütün bu unsurları
barındıran kurumsal yapı uzun vadeli geliĢmeyi belirler. Hall ve Jones (1999) kurumsal
yapısı iyi çalıĢan ülkelerin çalıĢmayanlara göre çok daha zengin olduğunu ortaya koymuĢtur.
Ekonomik geliĢme kaynakların kullanımı ile direk bağlantılı olduğundan, Ostrom (1990)
birbirleri ile uzun süreli iĢbirliğine ve birbirini tamamlamaya açık kurumsal yapıların
oluĢturulmasının, kaynakların aĢırı kullanımını önlemede anahtar rol oynayacağını
savunmuĢtur. Unutulmaması gerekir ki baĢarılı bir doğal kaynak yönetimi ve koruma ancak
akılcı bir kurumsal yapı ile mümkündür (Richerson ve ark., 2002).
ÇalıĢma alanındaki nüfus dinamikleride kurumsal yapı kadar koruma amaçlı arazi
yönetimini etkileyen bir unsurdur. Didim ve KuĢadası çalıĢma alanında oldukça hızlı nüfus
artıĢının yaĢandığı iki merkezdir ve önlerinin kesilmesi mümkün görünmemektedir.
Buralardaki dinamikler ileride nüfus yoğunluğu az olan yerleri etkileyecektir. Örneğin Balat
ve Batıköy‟de nüfus azalmaktadır. Bu alanlar Büyük Menderes Deltası‟nın güneyinde yer
almaktadır, ileride Didim‟in geliĢmesi bucak sınırlarının dıĢını etkilemeye baĢladığında bu iki
köyde arazi kullanım tercihleri değiĢebilir. Bafa gölü kuzeyindeki yerleĢimlerin de nüfusu
azalmaktadır, fakat Bafa‟nin güneyi ve batısında, henüz belirgin bir nüfus artıĢı yaĢanmasa
da, yeni yerleĢimler oluĢturma giriĢimleri baĢlamıĢtır, bu ileride olacak geliĢmelerin ilk
sinyalidir. Bu örnekler bize zamanında önlem alınırsa nüfus azalmasının koruma faaliyetleri
için bir potansiyel olabileceğini göstermektedir. ġimdiden buralara talep azken bir takım
koruma önlemlerinin alınmasında fayda vardır.
130
Söke ovası ülkemizin en önemli tarımsal üretim alanlarından bir olmasına rağmen,
çalıĢma alanında tarım arazilerinin artıĢı, ülkemizin diğer yörelerinde yapılan çalıĢmalarda
belirtilen yüzdelerden çok daha az artmıĢtır (Kılıç ve ark., 2004; Alphan ve Yılmaz, 2005).
Bundaki önemli faktörler çalıĢma alanının oldukça büyük bir kısmının koruma alanı olması,
bölgede tarım yerine turizm ve sanayi yönüne doğru bir eğilim olması ve tarım arazilerinde
yerleĢim ve bahçe tarımı gibi uygulamaların yaygınlaĢmasıdır. Bu sürecin devamı halinde
tarla tarımı yapılan arazilerde azalma yaĢanması muhtemeldir. Yeni açılan tarım arazileri
daha çok VII ve VIII grup topraklarda, tuzlu düzlüklerde yer almaktadır. Buralarda tarım
yapmanın sürdürülemez olması nedeniyle düĢüĢ kaçınılmazdır. Tarla açma faaliyetlerinin
maki örtüsüne denk gelen yerlerde, zeytin delicelerini ortaya çıkarmak amaçlı makilerin
ortadan kaldırılması Ģeklinde olduğu gözlemlenmiĢtir, bu da aslında ekolojik açıdan
sürdürülebilir bir yaklaĢım değildir.
ÇalıĢma alanında tespit edilen kentleĢmenin boyutu da aslında ülkemizdeki diğer
örneklerden oldukça azdır (Maktav ve ark., 2002; Tağıl, 2006; Doygun ve Alphan, 2006).
Fakat kentleĢmenin mekansal özellikleri ve etkilediği arazi örtüleri açısından irdelendiğinde
aslında ülkemizdeki çok tipik örneklerle örtüĢtüğü görülmektedir: örneğin kıyı çizgisine
paralel yapılaĢma (özellikle ikinci konut tarzında), etraflarındaki doğal alanlara kol atarak (bu
alanlarda delinmeye neden olacak Ģekilde) geliĢme, tarım arazilerinin dönüĢtürülmesi gibi.
ÇalıĢma alanında kentleĢmenin meyve bahçelerini de oldukça azalttığı ortaya çıkmıĢtır. Bu
bulgu Türk‟ün (2004) çalıĢması ile uyumludur. ÇalıĢma alanındaki kentleĢmenin genelde II.
sınıf değerli tarım toprakları üzerinde olması düĢündürücüdür. ÇalıĢma alanında ekolojik
temelli alan seçim kriterlerinin ortaya konulduğu bir arazi uygunluk analizi yapılmalıdır ve
yörenin fiziksel planlaması bu kriterler doğrultusunda yeniden ele alınmalıdır.
ÇalıĢma alanında ekolojik kalite oldukça yüksektir. Forman (1997) ekolojik kaliteyi
belirlemede kullanılabilecek 4 kriterden bahsetmektedir: toprak, su, biyoçeĢitlilik, ve doğala
131
yakın üretim. Bu raporun önceki kısımlarında bahsedildiği gibi çalıĢma alanındaki su
kaynaklarının (Menderes nehri ve Bafa Gölü vb.) kalitesi gittikçe düĢmektedir. Ayrıca toprak
kriteri açısından bakıldığında, çalıĢma alanında özellikle de tarım topraklarının pestisitler,
jeotermal kaynaklar, maden çalıĢmaları neticesinde kirlenmeleri söz konusu olabilir. Toprak
ve su kalitesinin iyileĢtirilmesi ekolojik kaliteyi artıracaktır. Diğer yandan, çalıĢma alanı
barındırdığı biyolojik çeĢitlilik nedeniyle iki koruma alanını içermektedir, dolayısı ile
biyoçeĢitlilik kriteri ortaya konulduğunda değeri oldukça yüksektir. Doğala yakın üretim, bir
peyzajın kendi haline bırakıldığında kendisini onarma hızını ve üretkenliğini konu alır. Bu
açıdan bakıldığında yanan alanlarda kısa sürede oluĢan gençlik ormanları çalıĢma alanında
ekolojik üretkenliğin oldukça yüksek olduğunu göstermektedir. ÇalıĢma alanında insan
kaynaklı kullanımların doğal örtüdeki etkisi bariz olarak ortaya çıkmıĢtır. Bu değiĢimlere
sebep olan aktiviteler tarım, kentleĢme, orman yangınları, kereste temini ve yakacak amaçlı
orman tahribi ve otlatma Ģeklinde listelenebilir. Özetle, çalıĢma alanındaki doğal örtüde iki tür
süreç devam etmektedir: daha yoğun bir vejetasyon örtüsüne dönüĢüm ve daha az yoğun bir
örtüye dönüĢüm. Ġkinci sürecin birinciye oranla biraz daha fazla yaĢandığını araĢtırmanın
bulguları göstermektedir. Konifer, boylu maki, fundalık çayırlıklarda azalma, orta boylu
maki, alçak boylu maki ve garik sınıfında bir artma olmuĢtur. Doğal örtü içerisinde alan
olarak en bariz artıĢı orta boylu maki örtüsü, en bariz düĢüĢü ise boylu maki örtüsü
geçirmiĢtir. Bütün sınfların maksimum parça büyüklükleri düĢerken, ortalama Ģekilleri daha
az karmaĢık bir form almıĢtır. Bu aslında Luck and Wu‟nun (2002) araĢtırmasında
vurguladığı gibi artan insan kaynaklı kullanımların parça geometrisinde yaptığı etkidir. Parça
geometrisinin ölçümüne dayalı peyzaj sütrüktür indeksleri fragmantasyonun aĢamalarının
tespitinde etkin olmuĢlardır. ÇalıĢmada irdelenen sınıflardan boylu maki ve fundalık-çayırlık
alanlarda yok olma sürecinin, konifer ve alçak boylu maki parçalarında ise küçülme sürecinin
etkin olduğu ortaya konulmuĢtur. Orta boylu maki ve garik örtüsündeki fragmantasyon
132
etkilerinin ise daha az boyutlarda olduğunu kullanılan temel indeksler net bir Ģekilde ortaya
koyabilmiĢtir. Bu yaklaĢım farklı sınıfların geçirdiği süreçlerin mukayesesini mümkün
kılmıĢtır. Tağıl (2006) tarafından belirtildiği gibi uzaktan algılama, peyzaj ekolojisi ve peyzaj
sütrüktür indekslerinin kullanımı planlamaya destek olarak, peyzajların sürdürülebilir
kullanımı konusunda gerçekci önlemler alınmasını sağlayabilir. Bu yörede yapılmıĢ, türler
bazında çalıĢmalar eksik olduğu için, peyzajdaki parçalanma ve değiĢimin türler bazındaki
etkisini bu çalıĢma tam olarak ortaya koyamamaktadır. Bu tür araĢtırmalarda üretilmiĢ
verilerin peyzaj sütrüktür indeksleri ile beraber yorumlanması çok daha sağlıklı varsayımlar
yapılmasını mümkün kılacaktır.
Ekolojik ağlarla ilgili tartışma
Bu çalıĢmada uygulanan bağlantı ve kenar indeksleri peyzajdaki fragmantasyon
sonucu peyzaj bağlantılarının azaldığını ve koruma alanlarına olan kenar etkisinin arttığını
ortaya koymuĢtur. Koruma alanlarının sürdürülebilirliği açısından, çalıĢma alanının
genelinde bir takım önlemler alınması gerekmektedir. ÇalıĢma alanında yaĢandığı Ģekilde
habitatların fragmantasyonu doğal türlerin yaĢamlarını sağlıklı bir Ģekilde sürdürmelerini
etkiler. Doğal iĢlevler genelde bir orman parçası ya da nehir koridorunun yok olması ya da
insan altyapısının artması ile olumsuz Ģekilde etkilenir. Bu durumun üstesinden gelmek
ekolojik ağların güçlendirilmesi ile mümkündür (Jongman ve Pungetti, 2004). Ekolojik ağlar
doğal rezerv sistemi ve bunları birbirine iliĢkilendiren bağlantılar olarak tanımlanabilir. Bir
ekolojik ağda kor bölgesi, tampon bölgesi ve koridorlar olmak üzere 3 temel ünite vardır
(Cook ve VanLier, 1994). Kor bölgesi geleneksel doğa koruma politikaları ile tanımlanan
arazilerdir. Bu geleneksel doğa koruma stratejisinin diğer alan kullanımları ile
bağlantılandırılması ve doğa korumanın genel alan kullanım politikası ve planlamasına
entegrasyonu sayesinde ekolojik koridorlar ve tampon bölgeler doğa korumanın önemli
elementleri haline gelmiĢtir.
133
Ekolojik ağ konsepti ülkemizde henüz gerek planlama ve gerekse akademik
çalıĢmalarda gerektiği ilgiyi görmemiĢtir. Bu konuda yapılan çalıĢmalar birkaç çalıĢmanın
ötesine geçememiĢtir (CoĢkun- Hepcan, 2008; Hepcan ve ark., 2009). Yapılan çalıĢmaların
çoğu ekolojik ağ konseptlerinin bir parçası olabilecek yeĢil kuĢak çalıĢmaları ile sınırlıdır.
Kurumsal açıdan gerek kanun ve yönetmelikler ve gerekse de böyle bir sistemin planlanması,
tasarımı ve yönetimi konusunda hiçbir altyapı yoktur. Fakat Avrupa Birliğinin bu konuda
oldukça yol kat ettiğini ispatlarcasına pek çok çalıĢma vardır (Ecological Network Action
Plan, Pan European Ecological Network (PEEN) gibi).
Dünya genelinde ve ülkemizde koruma ile ilgili yeni amaçlar tespit etmek ve
stratejileri uygulamak bir takım fiziksel ve kültürel engellerden dolayı gerçekleĢemeyebilir.
Kültürel engeller arasında yanlıĢ yerleĢmiĢ normlar, bürokratik engeller, politik kararlar,
vizyon eksikliği, yeniliğe açık olmama, sosyal ve ekolojik bilinçsizlik ve bilgisizlik
sayılabilir. Böyle durumlarda Jongman ve Pungetti (2004) amaçların çok net ortaya konması,
yöresel ihtiyaçların göz önünde bulundurulması, halkın katılımının sağlanması, eğitim ve
bilincin artırılmasını önermektedir. Ülkemizde fiziksel planlama ve doğa koruma
çalıĢmalarının iki farklı ve bağlantısız çalıĢma alanı olarak kalması ekolojik ağların
yaygınlaĢmasının önünü kesmektedir. Kurumsal ve akademik ilginin artırılması Ģarttır.
Ekolojik veri azlığı bir diğer sorundur. Türler bazında çalıĢmaların artırılması ekolojik ağ
modellerinin ülkemizde de geliĢimine katkı sağlayacaktır. Ülkemizde böyle bir sistem
kurulmasının maddi boyutunun da göz önünde bulundurulması gerekir.
Avrupa‟da ekolojik ağ oluĢturma doğa koruma ve restorasyonu için yapılırken, Kuzey
Amerika‟da buna ek olarak rekreasyon, bir bölgenin iyileĢtirilmesi ve dönüĢümü ve son
yıllarda da çevre eğitimi ana amaçlar arasındadır (Lindenmayer ve Fischer, 2006). ÇalıĢma
alanı gibi kompleks sistemlerde bu tür amaçları ne kadar geniĢ tutsak o kadar iyidir. Uzun
vadeli geliĢme planları ve kamu ve özel sektörün ekonomik geliĢimlerinin göz önünde
134
bulundurulmaları gerçekci yaklaĢımları sağlayacaktır. Ġleride yapılacak ayrı bir araĢtırma ile
çalıĢma alanı için ekolojik ağ sisteminin kurulması ve bu sistemin Hepcan ve arkadaĢlarının
(2008) çalıĢtığı alanla bağlantılandırılması bu alanda önemli bir katkı olacaktır.
8. SONUÇ
Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı ve Bafa Gölü Tabiat Parkı
ulusal ve uluslar arası ölçekte öneme sahip doğal kaynaklarımızdandır. Bu kaynakların
sürdürülebilir Ģekildeki korunması bu alanlar ve çevrelerindeki peyzajın karakteristiklerinin
bütüncül bir Ģekilde ortaya konması ile mümkün olacaktır. Peyzaj sütrüktür indeksleri arazi
planlaması ve yönetimi ile ilgili kiĢi ve kurumlara bu amaca yönelik objektif veriler
sunulmasını sağlar. Peyzajın geneline odaklanan bakıĢ açısıyla peyzaj sütrüktür indekslerinin
kullanıldığı bu çalıĢma koruma alanları ve çevrelerindeki peyzajda bir yandan vejetasyon
dokusunda zayıflamalar ve azalmalar olurken diğer yandan da çok daha yoğun bir vejetasyon
örtüsünün oluĢtuğunu ortaya koymaktadır. Konifer, boylu maki, alçak boylu maki, fundalık-
çayırlık ve tuzlu düzlüklerde azalma, orta boylu maki, garik, kıyı vejetasyonu, tarla ve bahçe
tarımı ve yapay yüzeylerde bir artma olmuĢtur. En fazla oranda artan sınıf yapay yüzeylerken
(%65.71) bunu orta boylu maki örtüsü takip etmiĢtir. (%56.37). En fazla azalan sınıf ise
boylu maki (%66.92) ve fundalık-çayırlıklardır (%44.92).
ÇalıĢma alanındaki sütrüktürel değiĢime sebep olan ana aktiviteler kentleĢme, tarım,
hayvan otlatma, yangın, kereste ve yakacak temini için doğal örtünün tahrip edilmesi olarak
sıralanabilir. Bunun sonucu boylu maki ve fundalık- çayırlık alanlarda yok olma sürecinin
baĢladığı ve bunların fragmantasyondan en olumsuz etkilenen sınıflar olduğu belirlenmiĢtir.
Konifer ve alçak boylu maki örtüsü küçülme sürecindedir. Orta boylu maki ve garik
örtüsünde ise fragmantasyonun etlkileri nispeten daha azdır. Fragmante olmuĢ peyzajlarda
bağlantılar oldukça önemlidir, fakat çalıĢma alanındaki bu bağlantıları sağlayacak
koridorlarda daralmalar ve azalmalar tespit edilmiĢtir, bunun sonucunda çalıĢma alanındaki
135
doğal alanlar birbirlerinden daha izole olmuĢlardır. Bu değiĢim sürecinde Bafa Gölü Tabiat
Parkı‟nın kenar indeksinde değiĢim olmazken, kenar etkisini Dilek Yarımadası Menderes
Deltası Milli Parkı komĢuluk yaptığı kentsel alanın geliĢmesinden dolayı muhtemelen daha
fazla hissetmiĢtir. Her iki parka yaklaĢmakta olan alan kullanımları gelecekte her iki park için
kenar etkilerinin daha da artabileceğini ortaya koymuĢtur.
Peyzajı Ģekillendiren dengelerin tam anlaĢılması ve sürdürülebilir bir peyzaj yönetimi
için hem nitelik hem de nicelik açısından peyzaja yaklaĢan holistik bir bakıĢ açısına ihtiyaç
vardır. Bu çalıĢmada takip edilen peyzaj ekolojisi yaklaĢımı ve bununla bağlantılı sütrüktür
indekslerini entegre Ģekilde kullanmak, geleneksel planlama ve tasarım pratiklerinde
alıĢılmıĢın dıĢında bir yaklaĢımdır. Bu yaklaĢımın yaygınlaĢması ekolojik prensiplerle
planlama arasındaki bağları kuvvetlendirme açısından önemlidir. Bu çalıĢma genel peyzaj
ekolojisi ilkelerinin planlamaya aktarımı ve indekslerin kompleks mekansal süreçleri
anlamadaki rollerinin ortaya konması açısından da ayrıca önemlidir. Elde edilen sonuçlar
sürdürülebilir kaynak kullanımı açısından dikkat edilmesi gereken noktaları vurgulamaktadır:
1- Büyük ve sütrüktürel kalitesi yüksek doğal vejetasyon parçaları değiĢim geçiren
peyzajlarda diger canlı türlerine olacak baskının azaltılmasında önemli rol oynar. Bu açıdan
böyle alanların mümkün olduğu kadar etkili bir Ģekilde (yasa ve yönetmeliklerle) korunması
gerekir. Buna ek olarak peyzajın genelinin bir doğal alanlar ağı mantığı ile ele alınmasında
fayda vardır. Bu ağların kor bölgeleri büyük rezervler olabileceği gibi daha ufak doğal alan
parçaları bu ağı güçlendirmek için kullanılabilir. Bu açıdan peyzajda özellikle de insan
etkilerinin hissedildiği tarım ve ormancılık gibi alanlarda koruma amaçlı önlemlerin
alınmasında fayda vardır. Korumadan ayrı olarak bazı parçalarında onarılması gerekir.
Onarma mevcut peyzaj parçalarının iyileĢtirilmesi ve yeni peyzaj parçalarının oluĢturulması
olmak üzere 2 temel aktivite içerir. ÇalıĢma alanında vejetasyon örtüsünde zayıflama tespit
edilen yerlerde iyileĢtirme çalıĢmalarına odaklanılmasında fayda vardır. ĠyileĢtirmeler
136
alanlara yer yer doğal bitki türlerinin dikilmesi ile sağlanabilileceği gibi bazı durumlarda arazi
kullanımlarındaki mevcut aktivitelerde yapılacak ufak tefek değiĢikliklerle de baĢlatılabilir
(otlatma rejiminin periyodik olarak değiĢtirilmesi v.b.). Onarma anlamında yapılabilecek 2.
aktivite alandaki doğallığı bozulmuĢ arazi parçalarının restorasyonu ile yeni peyzaj
parçalarının oluĢturulmasıdır. Arazinin tamamen açılmasını gerektiren madencilik gibi ağır
insan etkilerinin olduğu yerlerde bu tip ekolojik restorasyon aktivitelerine ağırlık verilmelidir.
2- Peyzaj matrisinde doğala yakın bir doku oluĢturmak ekolojik açıdan oldukça
önemlidir. Bu Ģekilde olan matrislere yumuĢak matrisler denmektedir. YumuĢak matrisler
doğal vejetasyon türlerinin yaygın olarak kullanımı ve geçirimsiz yüzeylerin azaltılması ile
sağlanabilir. Böyle matrislerde bağlantılılık çok daha fazla olmakta, koridorlara olan
bağımlılık azalmaktadır. Bu tip matrislerde ayrıca kenar etkisi de daha az olmaktadır.
YumuĢak matris özellikle Didim ve KuĢadası gibi kentsel yoğunluğun arttığı yerlerde (kentsel
matriste) uygulanması gereken bir arazi yönetim stratejisi olmalıdır.
3- Arazi kullanımlarının mekansal dağılımları kenar etkisini önemli Ģekilde
belirlemektedir. Bu yüzden doğal alanlarla uyumlu alan kullanımlarının yani sütrüktürel
açıdan zıtlıkların az olduğu alan kullanımlarının koruma alanlarının çevresinde ağırlıklı olarak
yer almalarında fayda vardır. KuĢadası ve Didim, çalıĢma alanındaki iki koruma bölgesi ile
en çok temasta olan alanlardır. Burada öngörülen kentleĢmenin çeperinde tampon bölgelerde
yaygın alan kullanımlarından olan düĢük yoğunluklu konut alanları veya pasif rekreasyon
alanlarına yer verilmelidir
4- Kenar etkisinin korunan alanlara yaptığı baskıyı bu alanlar çevresinde azaltmak
tampon bölgeler oluĢturmakla mümkün olur. Uygun tampon bölge geniĢlikleri ve tipolojileri
kenar etkisi yaratan faktöre göre değiĢiklik gösterir. Örneğin pestisitlerin nehir yatağına
karıĢmasını engellemek ve balık ölümlerini azaltmak için en azından 50 metrelik tampon
bölge oluĢturmak önerilirken. Orman alanlarında 60-200 metre arası tamponların farklı kuĢ
137
türlerinin yaĢamı için faydalı olduğu ortaya konulmuĢtur. Doğal koridor ya da doğa parçası
etrafında sadece tek bir tampon olur diye düĢünmemekte fayda vardır. Çünkü Noss ve
Harris‟in (1986) önerdiği gibi birbirine geçmiĢ yönetim halkalarının olduğu tampon
sistemlerinin oluĢturulması etkili bir yaklaĢımdır. Aslında milli park içerisinde yönetim
zonları oluĢturulmuĢtur, fakat bu sistemin parkın dıĢındaki matriste de bulunması daha
sürdürülebilir bir koruma sağlayacaktır.
5- Peyzajdaki bağlantılılık habitat ve ekolojik süreçlerin bağlantılılığını etkileyen bir
faktör olduğu için doğal alanları birbirine bağlayan koridorların yaratılması ya da peyzaj
genelinde adım taĢlarının oluĢturulması önemlidir. Peyzajdaki bağlantıları korumak ve
iyileĢtirmek, tamamen yok olmuĢ bağlantıları yeniden oluĢturmaktan çok daha kolay ve
ucuzdur. Bu geleceğe yönelik planlama çalıĢmalarında bu tür peyzaj elemanlarına özel dikkat
edilmesini gerektirmektedir. ÇalıĢma alanındaki Büyük Menderes nehri ve tarımsal matris
içindeki tarla sınırlarında kalan vejetasyon Ģeritleri bu bağlamda özellikle odaklanılması
gereken elemanlardır. Aynı Ģekilde adım taĢlarının muhafaza edilmesi, daha yoğun emek
gerektiren koridor oluĢturma çabalarını hafifletebilir. Koridor ve adım taĢları alan
büyüklüğüne hassas olmayan türler için ek habitatlar oluĢturduğu için ufak vejetasyon
parçaları dahi bu sisteme katkıda bulunacak potansiyele sahiptir. Bu alanların önemi kentsel
ya da tarımsal alanlar gibi doğal vejetasyonun kısıtlı olduğu peyzajlarda daha da artar. Bu
sebepten ufak parçalar büyükler gibi resmi olarak korunmasa da tamamlayıcı iĢlevler
görmeleri nedeniyle takip altında tutulmalarında fayda vardır. Milli parkın kuzeyinde
KuĢadası- Söke yerleĢimleri arasında ve Didim Yarımadası‟nda pek çok adım taĢı niteliğinde
alanlar vardır. Bunların habitat değerleri araĢtırılmalı ve gerektiği durumlarda iyileĢtirilmeleri
için önlemler alınmalıdır.
6- ÇalıĢma alanında mevcut koridor sisteminin iyileĢtirilmesi için özellikle dikkat
edilmesi gereken 3 peyzaj elemanı vardır. Bunlardan ilki ve en önemlisi nehir koridorlarıdır.
138
Büyük Menderes nehri iki temel doğal sistem olan milli park ve doğa parkını birbirine
bağlayan en önemli doğal elementtir. Fakat nehir aĢırı kaynak kullanımı ve kirlilik nedeniyle
sağlıklı bir koridor olma özelliğinden gittikçe uzaklaĢmaktadır. Bu yüzden nehrin ekolojik
değerlerinin restorasyonu ve ekosisteminin korunması ve güzergahındaki insan
kullanımlarının sürdürülebilir olması önemlidir. Nehir koridorunun her iki tarafındaki bitki
örtüsünün hem alan hem de tür kalitesi açısından artırılması, ekosistem iĢlevlerini yerine
getirmesini kolaylaĢtıracaktır. Büyük Menderes koridorunun onarılması ayrıca sosyal boyutu
ile ele alınması gereken de bir konudur. Bütün ilgili kurum ve kuruluĢların ve halkın
katılımının sağlanması projenin baĢarısını artıracaktır.
Ġkinci önemli koridor potansiyeli tarım alanları içerisindeki koridorlardır. ÇalıĢma
alanında oldukça geniĢ alana yayılmıĢ bir tarımsal kullanım olduğu için tarımsal peyzaj
dokusu içerisinde yer alan doğal vejetasyon parçalarının korunması ve tarla kenarı
vejetasyonunun iyileĢtirilmesi, tarımsal kullanımların peyzajdaki bağlantılılık durumuna
katkılarını artıracaktır. Bu bağlamda yapılacak bitkilendirmeler ve çevreye dost tarım
uygulamaları bu alanların ekolojik katkılarının artırılmasında etkili olacaktır. Tarımsal
parsellerin en dıĢ kısımlarında belirlenecek tampon bölgelerde yabani ot mücadelelerinin
yapılmaması bu koridorların geniĢliklerinin artmasına ve buraların çok daha güvenli habitatlar
olmalarına yarayacaktır. Dünya üzerinde buna benzer uygulamalar ve yaptırımlar mevcuttur.
Buradaki asıl sorun bu tür uygulamalar için çiftcilerin ikna edilmesidir. Bu konuda da
Avrupa‟nın bazı ülkelerinde olduğu gibi vergi indirimlerinin uygulanması özendirici bir
yaklaĢım olabilir.
Üçüncü bir koridor potansiyeli yolların kenarlarındaki koruma Ģeritleridir. ÇalıĢma
alanındaki yol koridorlarının her açıdan geliĢtirilmesi gerekmektedir. Ġlk etapta yapılması
gereken bu Ģeritlerin doğal vejetasyonla ağırlıklı olarak bitkilendirilmesidir. Bunun dıĢında
yolun bariyer etkisini azaltmak için alınması gereken önlemler vardır. Bu açıdan Florida da
139
uygulanan ve oldukça baĢarılı olan yaban hayatı alt geçitleri, tüneller, sınırlayıcı çitler, yeni
habitat alanlarının oluĢturulması, uyarı iĢaretlerine yer verilmesi, reflektörler ve gece
saatlerinde azaltılmıĢ hız uygulamaları ülkemizde de bu konuda örnek alınacak önlemler
olabilir. Buna ek olarak yol kenarlarındaki istimlak Ģeritlerinin ve koruma bantlarının
artırılarak daha geniĢ koridorlar oluĢturulması faydalı olacağı için arazi temini ile ilgili
stratejiler geliĢtirilmelidir.
7- Doğal ekosistemler heterojen bir yapıya sahiptir. Bu heterojenlik insan kaynaklı
değiĢime maruz kalmıĢ peyzajların yönetiminde model alınabilir. Bu tür peyzajlardaki
heterojenlik farklı büyüklük, mesafe ve Ģekillerde doğal vejetasyon parçalarının oluĢturulması
ve bunlar arasında farklı yoğunlukta ve türde alan kullanımlarının yer alması ile
zenginleĢtirilebilir. Sürekli yüksek yoğunluktaki herhangi bir kullanım peyzajda homojenliğe
sebep olur. Homojen karakterdeki peyzajlar farklı türleri daha az desteklediği için, heterojen
bir yapı oluĢturmak yoğun kullanımlara tercih edilmelidir.
8- ÇalıĢma alanındaki özel mülkiyetlerde de koruma statüleri geliĢtirilmesi ve halkın
koruma ile ilgili yapacağı her giriĢimde ödüllendirilmesi resmi koruma statüsündeki alanlara
her açıdan destek olacaktır. Avrupa ve özellikle de kuzey Amerika ülkelerinde yaygın olan
bu uygulama ülkemizde oldukça azdır. Bu konuda Ģahıslardan çok bütçeleri geniĢ olan sivil
toplum kuruluĢları etkili rol oynayabilir. Özellikle de Menderes Deltası ve Bafa Gölü
çevresindeki arazilerde tüzel kiĢilerce yapılacak giriĢimler uzun vadede doğal kaynaklarımızın
korunmasına yarayacaktır. Bunlara ek olarak arazisini geliĢmeye açmayıp ekolojik değerleri
ile koruyanlara bir takım özendirici destekler verilmesi önerilebilir (arazinin mülkiyet
haklarının değil de kullanım haklarının satın alınması).
9- DeğiĢime uğramıĢ peyzajlarda potansiyel tehditlerin belirlenmesi ve önlemlerinin
alınması önemlidir. ÇalıĢmaya konu olan koruma alanları ve çevrelerindeki kirlilik bu
alanlara olan en büyük tehditlerdendir. Sanayi ve evsel atıklar, katı atıklar, pestisit
140
kullanımları özellikle sulak alan sistemlerini tehdit etmektedir. Tarım, sanayi ve madencilik
aktiviteleri hava ve toprak kirliliği yaratmaktadır. Bilinçsiz avlanma türleri tehdit eder
boyuttadır. Ayrıca yakacak temin etmek için doğal örtünün tahribatı yaygındır. Bütün bu
tehditleri bir anda ortadan kaldırmak mümkün değildir. Fakat mevcut teknoloji ve insan
gücünden faydalanarak ve gerekli yasaların yaptırımlarını etkinleĢtirerek mevcut durumda
belirgin bir iyileĢme kat etmek olasıdır.
10- Kanunlar ve yönetmelikler açısından ülkemizdeki koruma ile ilgili mevzuatın
oldukça geniĢ olduğunu görmekteyiz. Fakat doğa korumayı fiziksel planlamanın bir parçası
görmeyen bir yaklaĢımla hazırlanan bu çerçevenin yeniden ele alınarak ülkesel ekonomik
önceliklerden çok kaynakların önceliklerini ön plana çıkarır hale getirilmesi Ģarttır. Avrupa
Birliğine katılım sürecinde doğa koruma politikalarının ve kurumsal yapının uyumlu hale
getirilmesi ülke kaynaklarının sürdürülebilir kullanımını sağlayacaktır.
141
9. KAYNAKLAR
ALPHAN, H., Yılmaz, T.K., Monitoring Environmental Changes in the Mediterranean
Coastal Landscape: the Case of Cukurova, Turkey, Environmental Management, 35
(5), 607-619, (2005).
AKARTUNA, M., Aydın-Nazilli Hattı Kuzeyindeki Versanların Jeolojisi Hakkında, Fen
Fakültesi, Jeoloji Enstitüsü, Ġstanbul(1965).
AKSOY, E., Özsoy, G., Sezgin, E., Determining Urbanization Development and its Adverse
Effect on Soils of the Alluvial Plains at the Bursa Province Using Multi-Date Satellite
Data, Proceedings ISC on Natural Resource Management for Sustainable
Development, 2004., Erzurum, 7-10 June (2004). Pp. 123-130.
ALPHAN, H., Yılmaz, T. K., Monitoring environmental changes in the Mediterranean coastal
landscape: the case of Cukurova, Turkey, Environmental Management , 35 (5): 607-
619, (2005).
ALTINBAġ, Ü., Türk, N., Seçmen, Ö., Kurucu, Y., Bolca, M., Delibacak, S., Çokuysal, B.,
Türk, T., Ege Bölgesi Örneğinde Büyük Menderes Havzası Batı Bölümü Arazilerinin
Uzaktan Algılama Tekniği Kullanılarak Toprak Taksonomisi ile Arazi Kullanım
Haritalarının Yapılabilirliği Üzerine Araştırmalar, 8AraĢtırma Projesi) DPT 96-K
120670 No.lu Proje, Ankara,( 1999).
ANONĠM, Genel Nüfus Sayımı, Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri, T.C. BaĢbakanlık
Devlet Ġstatistik Enstitüsü, Ankara, (1985).
ANONIM, Genel Nüfus Sayımı, Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri, T.C. BaĢbakanlık
Devlet Ġstatistik Enstitüsü, Ankara, (1990)
ANONIM, Genel Nüfus Tespiti, Ġdari BölünüĢ, T.C. BaĢbakanlık Devlet Ġstatistik Enstitüsü,
Ankara, (1997a.)
142
ANONĠM, Dilek Yarımadası Menderes Deltası Milli Parkı Uzun Devreli GeliĢme Planı.
Rapor. T.C. Orman Bakanlığı, Milli parklar ve Av Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü,
TÜSTAġ Projesi, Ankara, (1997b.)
ANONĠM, Genel Nüfus Sayımı, T.C. BaĢbakanlık Devlet Ġstatistik Enstitüsü, Ankara,
(2000a.).
ANONĠM, Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri, Türkiye Ġstatistik Kurumu (TÜĠK),
Ankara, (2000b.)
ANONIM, Milli Parklarımız, Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Ankara, (2002)
ANONĠM, Milli Parklar, http://www.milliparklar.gov.tr/default.asp (2005a)
ANONIM. Aydın Ġl Çevre Durum Raporu, Aydın Ġl Çevre ve Orman Müdürlüğü, (2005b.).
ANONĠM, Bafa Gölü Tabiat Parkı Uzun Devreli GeliĢme Planı Sentez Raporu, Çevre ve
Orman Bakanlığı, Ankara, (2008a.).
ANONIM, Semra Kutlubay Planlama Bürosu, Aydın-Muğla-Denizli 1/100.000 Ölçekli Çevre
Düzeni Planı AraĢtırma Raporu, (2008b.).
ANONIM,T.C. Didim Kaymakamlığı Resmi Web Sitesi,
http://www.didim.gov.tr/nufusbilgileri.asp, EriĢim Tarihi, 03.02. 2009. (2009a.)
ANONIM, T.C. KuĢadası Kaymakamlığı Resmi Web Sitesi, http://www.kusadasi.gov.tr,
EriĢim Tarihi, 03.02. 2009. (2009b).
BAATZ, M., Heynen, M., Hofmann, P., Lingenfelder, I., Mimier, M., Schape, A., Weber M.,
Willhauck, G., eCognition User Guide 2.0: Nesnect Oriented Image Analysis.
Definiens Imaging GmbH, Munich, Germany, (2001).
BARTEL, A., Analysis of landscape pattern: towards a „top down‟ indicator for evaluation of
landscape, Ecological Modeling 13, 87–94, (2000)
BAġARIR, E., Bafa Gölü Doğusunda Kalan Menderes Masifi Güney Kanadının Jeolojisi ve
Petrografisi, Scien. Rep. Fac. Scien, Ege Üniversitesi, (1970), Pp:102.
143
BENNETT, F.B., Linkages in the Landscape the Role of Corridors and Connectivity in
Wildlife Conservation, Gland, Switzerland: IUCN, (2003).
BENZ, U.C., Hofmann, P., Willhauck, G., Lingenfelder, I., Heynen, M., Multiresolution,
object-oriented fuzzy analysis of remote sensing data for GIS-ready information,
ISPRS Journal of Photogrammetry and Remote Sensing, Vol 58: 239-258, (2004).
BERBEROĞLU, S., Sustainable Management of the Eastern Mediterranean Coast of Turkey,
Environmental Management, 31, 442-451, (2003).
BĠLGĠLĠ, Y., Biyolojik ÇeĢitlilik ve Türkiye‟nin Gen Kaynakları, Mavi Yeşil, 5,10-11,
(2002).
BOTEQUILHA LEĠTÃO, A., Muge, F., The Role of Landscape Metrics in Environmental
Planning and Management of Mining Activities, in Proceedings of APCOM 2001 29th
International Symposium on Computer Applications in the Minerals Industries,
University of Mining and Technology (eds. X. Heping, Wang, Yuehan and Y. Jiang),
Beijing: Balkema Publishers,( 2001), pp: 713– 718.
BOTEQUILHA LEĠTÃO, A., Ferreira, H., Ribeiro, L., Muge, F., Ahern J., Final Report for
the Project Decision Support System for Planning and Management of Biodiversity in
Protected Areas (PROBIO) in Portuguese, CVRM Geo-Systems Center of Instituto
Superior Técnico, Technical University of Lisbon, (2004).
Available online at: http://alfa.ist.utl.pt/~cvrm/projects/probio.
BOTEQUILHA LEĠTÃO, A., Miller, J., Ahern J., Measuring Landscapes, London, Island
Press(2006).
BOTEQUILHA LEĠTÃO, A., Ahern, J., Applying Landscape Ecological Concepts and
Metrics in Sustainable Landscape Planning, Landscape and Urban Planning 59, pp.
65–93, (2002).
144
BURKE, J., Ewan, J., Sonoran Preserve Master Plan: An Open Space Plan for the Phoenix
Sonoran Desert, City of Phoenix Parks, Recreating and Library Department, (1999).
ÇAĞLAYAN, M.A., Öztürk, E.M., Öztürk, Z., Sav, H., Akat, V., Menderes Masifi Güneyine
Ait Bulgular ve Yapısal Yorum, Jeoloji Müh, 9, 17,( 1980).
CHEN, J., Franklin, J.F., Spics, T.A., Vegetation Responses to Edge Environments in Old
Growth Douglas Fir Forests, Ecological Applications 2, pp. 387-396 (1992).
CHIESURA, A., The Role of Urban Parks for the Sustainable City, Landscape and Urban
Planning 68, pp. 129-138, (2004)
COLLINGE, S.K., Forman, T.T., A Conceptional Model of Land Conversion Process-
Predictions and Evidence from A Microlandscape Experiment with Grassland Ġnsects.
Oikos, 82, pp. 66-84. (1998).
CONGALTON, R.G, Green K., Assesing the Accuracy of Remotely Sensed Data: Principles
and Practices, Lewis Publishers , USA (1999).
COOK, E.A., Ecological Networks in Urban Landscapes, (Dissertation) Wageningen
University, Netherlands, (2000).
COOK, E.A., Aesthetics, Ecology and Culture: A Multifunctional Approach to Urban
Open Space Planning in: Anagnostopulos, G.L. (editor). Art and Landscape, Volume
1, Panayotis and Effie Michelis: Athens. pp. 202-216.( 2001).
COOK, E.A., Landscape Structure Indices for Assessing Urban Ecological Networks,
Landscape and Urban Planning 58, pp. 269-280.( 2002)
COOK, E.A., Van Lier, H.N., Landscape Planning and Ecological Networks, Elsevier,
Amsterdam, (1994).
COġKUN-HEPCAN, Ç., Doğa Korumada Sürdürülebilir bir yaklaşım, Ekolojik Ağların
Belirlenmesi ve Planlanması: Çeşme-Urla Yarımadası Örneği. YayınlanmamıĢ
Doktora Tezi, Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ġzmir.
145
DANGERFIELD, M., Pik, A., Britton, D., Holmes, A., Gillings, M., Oliver, I., Briscoe, D.,
Beatie, A. Patterns of invertebrate diversity across a natural edge. Australian Ecology
28, pp. 227-236 (2003).
DEFINIENS, Definiens Proffessional 5.0 Reference Book, Definiens Imaging GmbH,
Munich, Germany, (2006).
DENĠZ,B., Kentsel Alan Kullanımlarındaki Dönüşümlerin Peyzaj Strüktür İndeksleriyle
İrdelenmesi ve Kent Planlama Çalışmalarını Yönlendirmede Değerlendirilmesi: Aydın
Kenti Örneği, (YayınlanmamıĢ Doktora Tezi), Ege Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü, Ġzmir, (2005).
DORA, Ö., SavaĢçın, M.Y., Kun, N., Candan, O., Menderes Masifinde Postmetamorfik
Plutonlar, Yerbilimleri, 14, sy. 79-89, (1987).
DOYGUN, H., Urban Development in Adana, Turkey, and its Environmental Consequences,
International Journal of Environmental Studies, 62, pp.391-401, (2005).
DOYGUN, H., Alphan, H., Monitoring Urbanization of Iskenderun, Turkey, and its Negative
Implications, Environmental Monitoring and Assessment, 114, pp.145-155, (2006).
DUNN, C.P., Sharpe, D.M., Guntenspergen, G.R., Stearns, F., Yang, Z., Methods for
Analyzing Temporal Changes in Landscape Pattern. in Quantitative Methods in
Landscape Ecology: The Analysis And Interpretation of Landscape Heterogeneity,
eds.: Turner M.G. and.Gardner R.H., Springer-Verlag, New York, (1991). Pp:173–
198.
DURR, S., Über Alter und Geotektonische Stellung des Menderes Kristallin/SW-Anatolien
und Esine Aequvalente in der Mittleren Aegais, (YayımlanmamıĢ Doçentlik Tezi),
Marburg/Lahn, (1975).
146
ESBAH, H., GIS in Utilizing Landscape Structure Indices, Proceedings of the 3rd.
International Symposium Remote Sensing of Urban Areas, Istanbul, Turkey, (11-13
June, (2002). pp. 379-386.
ESBAH, H., Kent Ġçindeki Dere Yataklarının Geçirdiği DeğiĢim, Türkiye'nin Kıyı ve Deniz
Alanları V. Ulusal Konferansı, 4-7 Mayıs 2004, Adana, Turkey, (2004), pp: 353-362
ESBAH, H., Cook, E. A., Ewan, J., Effects of Increasing Urbanization on the Ecological
Integrity of Open Space Preserves, Environmental Management, 43, pp. 846-862,
(2009).
FAHRIG, L., Merriam, G., Habitat Patch Connectivity and Population Survival, Ecology, 66,
pp. 1762-1768, (1985).
FARINA, A., Landscape Ecology in Action, Kluwer Academic, Dordrecht, (2000).
FERREIRA, H., Botequilha Leitão, A., Salgueiro, R., Ribeiro, L.F., Sustainable Landscape
Planning As A Tool to Address Water Resource Planning: A Portuguese Case Study
On A Coastal Aquifer Salination, TIAC‟03: Tecnologia de la intrusión de agua de mar
en acuiferos costeros: Paises Mediterraneos. (Coastal aquifers intrusion technology:
Mediterranean countries, in Spanish) Alicante-Spain: Instituto Geologico Minero de
Espanha, (2003).
FORMAN, R.T.T., Godron, M., Landscape Ecology, John Wiley, New York, (1986).
FORMAN, R.T.T., Some General Principles of Landscape and Regional Ecology, Landscape
Ecology, 10, pp. 133-142, (1995).
FORMAN, R.T.T., Land Mosaics, Cambridge University Press, Boston, Massachusetts,
(1997).
FRANKLIN, J.F., Forman, R.T.T., Creating Landscape Patterns of Forest Cutting: Ecological
Consequences and Principles, Landscape Ecology, 1, pp. 5-18, (1987).
147
FRENKEL, R.E., Ruderal, Vegetation Along Some California Roadsides, University of
California Publications in Geography 20, Los Angeles (1986).
GROOM, M. J., Meffe, G.K., Carroll, R.C., 2005. Principles of Conservation Biology. Third
Edition, Sinauer Assoc. Inc., Sunderland.
HALL, D. L., Landscape planning: functionalism as a motivating concept from landscape
ecology and human ecology, Landscape and Urban Planning, 21, pp. 13-19, (1991).
HANNSON, L., Mammal movements and foraging at remnant woodlands inside coniferous
forest landscapes, Forest Ecology and Management, 160: 00, pp. 109-114, (2002).
HARDT, R.A., Forman, R.T.T., Boundary Form Effects On Woody Colonization of
Reclaimed Surface Mines, Ecology, 70(5), pp. 1252– 1260, (1989).
HEPCAN ġ.,CoĢkun-Hepcan, Ç., Bouwma, I. M., Jongman, R. H. G., Özkan, M. B.
Ecological Networks as a New Approach for Nature Conservation in Turkey: A Case
Study of Ġzmir Province. Landscape and Urban Planning (2009). (Basımda)
HUNZIKER, M., Kienast, F., Potential Impacts of Changing Agricultural Activities On
Scenic Beauty: A Prototypical Technique for Automated Rapid Assessment.
Landscape Ecology, pp. 161-176, (1999).
IRTEM, E., Kabdasli, S., Azbar N., Coastal Zone Problems and Environmental Strategies to
be Implemented at Edremit Bay, Turkey, Environmental Management, 36 (1), pp. 37-
47, (2005).
JONGMAN, R., Pungetti, G., Ecological Networks and Greenways, Cambridge University
Press, Cambridge, (2004).
KILIÇ S., Evrendilek, F., Berberoglu, S., Demirkesen, A. C., Envıronmental Monitoring Of
Land-Use And Land-Cover Changes In Amık Plain, ISPRS Congress, Commission
VII, WG VII/3, Ġstanbul-Turkey, (2004).
148
KNAAPEN, J. P., Bottom, M., Harms, B., Estimating Habitat Isolation in Landscape
Planning, Landscape and Urban Planning, 23, pp.1-16, (1992).
KUN, N., Candan, O., Menderes Masifi‟ndeki Erken Paleozoik YaĢlı Bazik Damar Kayaları,
Hacettepe Üniv. Yerbil. Uygulama ve Araş. Merkezi Bülteni, 14, (1987).
LINDENMAYER, D., Fischer, J., Habitat Fragmentation and Landscape Change: An
Ecological and Conservation Synthesis, Island Pres, New York, (2006).
LUCK, M., Wu, J., A Gradient Analysis of Urban Landscape Pattern: A Case Study From
The Phoenix Metropolitan Region, Arizona, USA, Landscape Ecology, 17, pp. 327–
339, (2002).
MAKTAV, D., F. S. Erbek, and H. Akgun, Remote Sensing of Urban Area, In Turkish.
Metgraf Press, Istanbul, (2002). Pp: 65.
MANAKOS, I., eCognition and Precision Farming. http://www.lrz-muenchen.de/~lnn/.
eCognition Application Notes, Vol. 2, No 2, (April 2001).
MATHIEU, R., Aryal, J., Chomg, K. A., Object-Based Classification of Ikonos Imagery for
Mapping Large-Scale Vegetation Communities in Urban Areas, Sensors, 7, pp. 2860-
2880, (2007).
McGARIGAL, K., Marks, B.J., Fragstats: Spatial Pattern Analysis Program for Quantifying
Landscape Structure. Oregon State University Forest Science Department, Corvallis-
Oregon, (1995).
McGARIGAL, K., Cushman, S.A., 2005. The Gradient Concept of Landscape Structure. in
Issues And Perspectives in Landscape Ecology, eds. J. Wiens and M. Moss, 112– 119.
Cambridge: Cambridge University Press.
MEFFE, G.K., Carroll R.C., Principles of Conservation Biology, Sinaver Assoc. Inc.,
Sunderland, Massachusetts, (1994).
149
MERRIAM, G., Connectivity: A Fundamental Ecological Characteristic of Landscape
Pattern. In: Brandt, J.and P. Agger (Eds.), Methodology in Landscape Ecological
Research and Planning, Roskilde, Denmark: Roskilde University, Vol.1, pp: 5-15,
(1984).
MESQUITA, R. C., Delamonica, P., Laurance, W. F., Effect of surrounding vegetation on
edge related tree mortality in Amazonian forest fragments, Biological Conservation,
91, pp. 129-134, (1999).
MOILANEN, M., and M. Nieminen, Simple Connectivity Measures in Spatial Ecology,
Ecology, 84, pp. 1131-1145, (2002).
MOREIRA, F., Rego, F.C., Ferreira, P.G., Temporal (1958– 1995) Pattern Of Change in A
Cultural Landscape of Northwestern Portugal: Implications for Fire Occurrence,
Landscape Ecology,16, pp. 557– 567, (2001).
MUSAOĞLU, N., Tanık, A., Kocabas, V.,. Identification of Land Cover Changes Through
Image Processing and Associated Impacts on Water Reservoir Conditions,
Environmental Management,. 220-230 ( 2005 ) Pp. 35.
NASSAUER, J.I., R. C. Corry, and R. M. Cruse. The Landscape in 2025 Alternative Future
Landscape Scenarios: A Means to Consider Agricultural Policy. Journal Of Soil And
Water Conservation 57: 44–53. ( 1999 ).
NAVULUR, K.,. Multispectral Image Anaysis Using Object Oriented Paradigm. CRC Press,
New York. ( 2007 ).
NOSS, R.F., Harris, L.D.,. Nodes, Networks, and MUMs: Preserving Diversity at all Scales,
Environmental Management. 299-309. ( 1986 ) Pp 10:
NURLU, E., Erdem, U., Ozturk, M., Guvensen, A., Turk, T., Biodiversity and Land Use in
the Coastal Zone of Izmir. X. European Ecological Congress, 08-13 November,
Kusadasi, Turkey. Abstract Book, Kusadası - Turkey ( 2005 ) .Pp. 78.
150
O‟NEĠLL, R.V., Hunsaker, C.T., Bruce Jones, K., Riitters, K.H., Wickham, J.D., Schwartz,
P.M., Goodman, I.A., Jackson, B.L., Baillargeon, W.S., Monitoring Environmental
Quality At The Landscape Scale: Using Landscape Indicators to Assess Biotic
Diversity, Watershed Integrity, And Landscape Stability, Bioscience 47(8), Pp. 513–
519,(1997 ).
OSTROM, E.. Governing the Commons: The Evolution of İnstitutions for Collective Action.
Cambridge University, Cambridge, (1990).
PICKETT, S.T.A., Parker, V.T., Fiedler, P.L., The New Paradigma in Ecology: Implications
for Conservation Biology Above the Species Level, In: P. L. ed: Fiedler and S. K.
Jain, Conservation Biology: The Theory and Practice of Nature Conservation,
Presentation, and Management. Chapman and Hall, New York, (1992) .Pp. 65-88.
PILLAI, R. B., Weisberg, P. J., Lingua, E. Object-Orıented Classıfıcatıon of Repeat Aerıal
Photography For Quantıfyıng Woodland Expansıon in Central Nevada. Proceeding Of
The 20th Biennial Workshop on Aerial Photography, Videography And High
Resolution Digital Ġmagery for Resourse Assessment. Wescalo, Texas. American
Society For Photogrammetry And Remote Sensing. .(2005).
PLATT R.V., Rapoza L.,. An Evaluation of an Nesnect-Oriented Paradigm for Land Use/
Land Cover Classification, The Professional Geographer, 60:1, ( 2008 ) Pp. 87–100.
ÖZKARA, M., Yalçuk, H.,. AĢağı Büyük Menderes Havzası Sulama Rehberi, Bölge
Topraksu AraĢtırma Enst. Müd. Yayınları, 82,( 1981 ).
RĠCHERSON, P. J., R. Boyd, and B. Paciotti. An Evolutionary Theory of Commons
Management. Ġn Dietz, T., N. Dolsak, E. Ostrom, And P. Stern (Eds.) The Drama Of
The Commons. National Research Council, National Academy Press, Washington,
D.C. ( 2002 ). Pp 403-442
151
SARI, M. H., Bilecenoglu, M.. Threatened fishes of the world: Acanthobrama Mirabilis
Ladiges,1960 (Cyprinidae). Environmental Biology of Fishes, 65: Pp. 318. ( 2002 )
SARĠ, M., H.;Balık, S., Bilecenoglu, M., Türe, G. Recent Changes in the Fish Fauna of Lake
Bafa, Aegean Region of Turkey. Zoology in the Middle East, 18: Pp.67-76. .( 1999 )
SCHMIEGELOW, F. K., Machtans, C. S., Hannon, S. J. Are Boreal Birds Resilient to Forest
Fragmentation? An Experimental Study of Short Term Community Responses,
Ecology 78: Pp. 1914-1932. (1997).
SMITH, D.S.,. An Overview of Greenways: Their History, Ecological Content and Specific
Functions, In: D.S. Smith and P.C. Hellmund (Editors), Ecology of Greenways:
Design and Function of Linear Conservation Areas, University of Minnesota ,
Minneapolis, MN, Pp. 1-21. (1993)
SOULE, M.E.,. Land Use Planning and Wildlife Maintenance: Guidelines for Conserving
Wildlife in An Urban Landscape, Journal of the American Planning Association 57:
Pp. 313-323. (1991).
ġATIR, O.,. Uygun Bulanık (Fuzzy) Sınıflama Yöntemleri İle Aladağ Örneğinde Arazi
Örtüsünün Sınıflandırılması., ( Yüksek Lisans Tezi ) Çukurova Üniversitesi, Fen
Bilimleri Enstitüsü, (2006).
TAGĠL, S.. Change Of Habitat Fragmentation And Quality Ġn The Balikesir Plain And Ġts
Surroundings With Landscape Pattern Metrics (1975-2000). Ekoloji 15: Pp.24-36.(
2006 )
THOMPSON, C.W.,. Urban Open Space in the 21st Century, Landscape and Urban Planning
60(2): Pp. 59-72. (2002)
TĠSCHENDORF, L., Fahrig, L., On The Usage And Measurement of Landscape
Connectivity, Oikos 90: pp. 7-19. DOI: 10.1034/j.1600-0706.2000.900102.x ( 2000).
152
TURNER, M. G.,. Spatial and Temporal Analysis of Landscape Patterns, Landscape Ecology
4: Pp. 21-30. (1990)
TURNER, M. G.,. Landscape Ecology the Effect of Pattern on Process. Annual Review of
Ecology and Systematics 20, (1989). Pp. 171-197
TÜRK, T.,. Uzaktan Algılama ve Coğrafi Bilgi Sistemleri Kullanılarak Tarım ve Doğal
Alanlar Üzerine Kent Baskısının Belirlenmesi- Söke, Kuşadası, ve Davutlar Örneği. (
Doktora tezi ), Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Ġzmir. (2004)
VARELA, E.R.D., Landscape Ecological Planning With Geographic Information Systems for
The Sustainability of Landscapes. Application to the Shire of A Mariña Oriental.
Santiago de Compostela, Spain: ( Doctoral Dissertation ). University of Santiago de
Compostela Department of Agro-Forestry Engineering. (2005).
WAGNER, J.F., Merriam, G.,. Movements by Birds and Small Mammals Between a Wood
and Adjoining Farmland Habitats, Journal of Applied Ecology 16: Pp. 349–357. (
1979 )
WILCOVE, D.S., McLennan, C.H., Dobson, A.P.,. Habitat Fragmentation in Temperate
Zones, In: M.E. Soule (Editor), Conservation Biology: The Science of Scarcity and
Diversity, Sinaver Associates, Sunderland, Massachusetts,. ( 1986 ) Pp. 237-256
YARAR, M., Magnin, G., Türkiye'nin Önemli Kuş Alanları, İstanbul: Doğal Hayatı Koruma
Derneği. ( 1997 ).
YILDIRIM, S., Söke-Sazlıköy Arasının Jeolojisi ve Sazlıköy TaĢocaklarının Mühendislik
Jeolojisi, Bitirme Projesi. (1995).
YOUNG, C.H., Jarvis, P.J., Measuring Urban Habitat Fragmentation: An Example From The
Black Country, Landscape Ecology 16: Pp. 643-658. (2000).
153
YU, X., and J. Ng.. An Ġntegrated Evaluation of Landscape Change Using Remote Sensing
And Landscape Metrics. International Journal of Remote Sensing 27: Pp.1075-1096.
(2006).
154
EKLER
EK1. PROJE KAPSAMINDA TARANAN KANUN, YÖNETMELĠK VE
SÖZLEġMELER
A-KANUNLAR
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
Kanun Numarası : 2709
Kabul Tarihi : 18/10/1982
Yayımlandığı R.Gazete: Tarih : 9/11/1982 Sayı:17863 (Mükerrer)
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 22 Sayfa: 3
Milli parklar kanunu
Kanun Numarası : 2873
Kabul Tarihi : 9/8/1983
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 11/8/1983 Sayı : 18132
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 22 Sayfa : 508
Belediyeler kanunu
Durumu : Anayasa Mahkemesinin, 18/1/2005 tarihli ve E:2004/118, K: 2005/8 sayılı
Kararı ile bu Kanun; Ģekil yönünden Anayasaya aykırı bulunurak iptal edilmiĢ ve Ġptal
Kararının, 13/4/2005 tarihinden baĢlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesi kararlaĢtırılmıĢ
iken, 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Kanunun 85 inci maddesiyle yürürlükten kaldırılmıĢtır.
İmar kanunu
Kanun Numarası : 3194
Kabul Tarihi : 3/5/1985
Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 9/5/1985 Sayı : 18749
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 24 Sayfa : 378
Kıyı kanunu
Kanun Numarası : 3621
Kabul Tarihi : 4.4.1990
Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 17.4.1990 Sayı : 20495
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 29 Sayfa :76
Çevre kanunu
Kanun Numarası : 2872
Kabul Tarihi : 9/8/1983
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 11/8/1983 Sayı : 18132
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 22 Sayfa : 499
Kültür ve tabiat varlıklarını koruma kanunu
Kanun Numarası : 2863
Kabul Tarihi : 21/7/1983
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 23/7/1983 Sayı : 18113
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 22 Sayfa : 444
155
Maden kanunu
Kanun Numarası :3213
Kabul Tarihi :4/6/1985
Yayımlandığı R.Gazete :Tarih 15/6/1985 Sayı: 18785
Yayımlandığı Düstur Tertip: 5 Cilt: 24 Sayfa: 446
Mera kanunu
Kanun Numarası : 4342
Kabul Tarihi : 25/2/1998
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 28/2/1998 Sayı : 23272
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 38 Sayfa :
Milli ağaçlandırma ve erozyon kontrolü seferberlik kanunu...
Kanun Numarası : 4122
Kabul Tarihi : 23/7/1995
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 26/7/1995 Sayı : 22355
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 34 Sayfa :
Orman kanunu
Kanun Numarası: 6831
Kabul Tarihi: 31/08/1956
Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi: 08/09/1956
Yayımlandığı Resmi Gazete Sayısı: 9402
Su ürünleri kanunu
Kanun Numarası : 1380
Kabul Tarihi : 22/3/1971
Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 4/4/1971 Sayı : 13799
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 10 Sayfa : 2056
Sulama alanlarında arazi düzenlenmesine dair tarım reformu kanunu....
Kanun Numarası : 3083
Kabul Tarihi : 22/11/1984
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 1/12/1984 Sayı : 18592
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 24 Sayfa : 80
Turizmi teşvik kanunu
Kanun Numarası: 2634
Kabul Tarihi: 12/03/1982
Resmi Gazete Tarihi: 16/03/1982
Resmi Gazete Sayısı: 17635
Zeytinciliğin ıslahı ve yabanilerin aşılattırılması hakkında kanun
Kanun Numarası : 3573
Kabul Tarihi : 26/1/1939
Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 7/2/1939 Sayı : 4126
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 3 Cilt : 20 Sayfa : 174
156
Hazineye ait tarım arazilerinin satışı hakkında kanun...
Kanun Numarası : 4070
Kabul Tarihi : 16/2/1995
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 19/2/1995 Sayı : 22207
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 34 Sayfa :
Kara avcılığı kanunu
Kanun Numarası : 4915
Kabul Tarihi : 1/7/2003
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 11/7/2003 Sayı : 25165
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 42 Sayfa:
Tarım kanunu
Kanun Numarası : 5488
Kabul Tarihi : 18/4/2006
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih: 25/4/2006 Sayı : 26148
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 45 Sayfa:
Yer altı suları hakkında kanun
Kanun Numarası : 167
Kabul Tarihi : 16/12/1960
Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 23/12/1960 Sayı : 10688
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 4 Cilt : 1 Sayfa : 814
Endüstri bölgeleri kanunu
Kanun Numarası: 4737
Kabul Tarihi : 9/1/2002
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih :19/1/2002 Sayı:24645
Yayımlandığı Düstur : Tertip:5 Cilt: Sayfa:
Kamulaştırma kanunu
Kanun Numarası: 2942
Kabul Tarihi: 4/11/1983
Yayımlandığı R.GazeteTarih : 8/11/1983 Sayı : 18215
Yayımlandığı Düstur: Tertip : 5 Cilt : 22 Sayfa : 843
Hayvanları koruma kanunu
Kanun Numarası : 5199
Kabul Tarihi : 24/6/2004
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 1/7/2004 Sayı :25509
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 43 Sayfa:
157
B-YÖNETMELİKLER
Çevre amaçlı tarımsal arazilerin korunması programını tercih eden üreticilerin
desteklenmesine ve bu üreticilere teknik yardım sağlanmasına dair yönetmelik
Tarım ve KöyiĢleri Bakanlığından:
Resmi Gazete Tarihi : 15/11/2005
Resmi Gazete Sayısı : 25994
Mera yönetmeliği
Tarım ve KöyiĢleri Bakanlığından
Resmi Gazete Tarihi: 31/07/1998
Resmi Gazete No: 23419
Su ürünleri yetiştiriciliği yönetmeliği
Resmi Gazete Tarihi: 29.06.2004 Resmi Gazete Sayısı: 25507
Tarım arazilerinin korunması ve kullanılmasına dair yönetmelik
Tarım ve KöyiĢleri Bakanlığından
Resmi Gazete Tarihi: 25/03/2005
Resmi Gazete Sayısı: 25766
Belediyeler imar uygulamaları yardım yönetmeliği
Resmi Gazete ile NeĢir ve Ġlânı: 17 Ağustos 1983 - Sayı: 18138
Karayolları kenarında yapılacak ve açılacak tesisler hakkında yönetmelik
(DeğiĢik: 06.01.1998/23222 Sayılı Resmi Gazete)
Kıyı kanununun uygulanmasına dair yönetmelik
Bu Yönetmelik, 1.7.1992 tarih ve 3830 sayılı Kanun ile değiĢik 4.4.1990 tarih ve 3621
sayılı Kıyı Kanununun 5 ve 16 ıncı maddeleri gereğince düzenlenmiĢtir
Plansız alanlar imar yönetmeliği
Resmi Gazete ile NeĢir ve Ġlânı: 2 Kasım 1985 - Sayı: 18916 (1. Mükerrer)
Organize sanayi bölgeleri yer seçimi yönetmeliği
Sanayi ve Ticaret Bakanlığından
Resmi Gazete Tarihi : 21/05/2001
Resmi Gazete Sayısı : 24408
Koruma amaçlı imar planları ve çevre düzenleme projelerinin hazırlanması,
gösterimi, uygulaması, denetimi ve müelliflerine ilişkin usul ve esaslara ait yönetmelik
26 Temmuz 2005 Tarihli Resmi Gazete
Sayı: 25887
Kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgelerinde ve turizm merkezlerinde imar
planlarının hazırlanması ve onaylanmasına ilişkin yönetmelik
Resmi Gazete Tarihi: 03/11/2003
Resmi Gazete Sayısı: 25278
Kültür ve Turizm Bakanlığından
158
Ağaçlandırma yönetmeliği
Resmi Gazete Tarihi:09.10.2003 Resmi Gazete No:25254
Avlakların kuruluşu, yönetimi ve denetimi esas ve usulleri ile ilgili yönetmelik
Çevre ve Orman Bakanlığından
Resmi Gazete Tarihi: 16/05/2004
Resmi Gazete No: 25464
ÇED yönetmeliği
16.12.2003 Tarih ve 25318 Sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıĢtır.
DeğiĢikliğin Yayımlandığı Resmi Gazete Tarih: 16 Aralık 2004 Sayı : 25672
Hafriyat toprağı, inşaat ve yıkıntı atıklarının kontrolü yönetmeliği
Çevre ve Orman Bakanlığından
Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi: 18/03/2004
Yayımlandığı Resmi Gazete No: 25406
Milli parklar yönetmeliği
Bu Yönetmelik, 12 Aralık 1986 tarih ve 19309 sayılı Resmî Gazete‟de yayınlanmıĢtır
Bu Yönetmeliğin amacı, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu ile 6831 sayılı Orman
Kanununun 25 inci maddesinin uygulanmasını düzenlemektir
Muhafaza ormanlarının ayrılması ve idaresi yönetmeliği
17/8/1984 tarihli ve 18492 sayılı Resmi Gazete
Nesli tehlike altında olan yabani hayvan ve bitki türlerinin uluslararası ticaretine
ilişkin sözleşmenin uygulanmasına dair yönetmelik
Çevre Bakanlığından
Resmi Gazete Tarihi: 27/12/2001
Resmi Gazete Sayısı: 24623
Su kirliliği kontrolü yönetmeliği
Çevre ve Orman Bakanlığından
Resmi Gazete Tarihi:31/12/2004
Resmi Gazete Sayısı:25687
Sulak alanların korunması yönetmeliği
Çevre ve Orman Bakanlığından
Resmi Gazete Tarihi : 17/05/2005
Resmi Gazete Sayısı : 25818
Toprak kirliliğinin kontrolü yönetmeliği
Çevre ve Orman Bakanlığından:
Resmi Gazete Tarihi : 31/05/2005
Resmi Gazete Sayısı : 25831
Yaban hayatı koruma ve yaban hayatı geliştirme sahaları ile ilgili yönetmelik
Resmi Gazete Tarihi :8.11.2004
Resmi Gazete Sayısı :: 25637
159
C-SÖZLEŞMELER
Akdeniz’in kirlenmeye karşı korunması sözleşmesi
Akdeniz'in Kirlenmeye KarĢı Korunması SözleĢmesi, Barselona 1976 (Türkiye R.G.
12.6.1981, sayı 17368)
Avrupa’nın yaban hayatı ve yaşam ortamlarını koruma sözleşmesi
Avrupa'nın Yaban Hayatı ve Doğal YaĢama Ortamlarının Korunması SözleĢmesi,
Bern 1979 (Türkiye R.G. 20.2.1984, sayı 18318)
Avrupa peyzaj sözleşmesi
TBMM'de 10 Haziran 2003'te, 4881 sayılı yasayla onaylandı ve 17 Haziran 2003
günlü Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Su kuşları yaşam ortamı olarak uluslar arası öneme sahip sulak alanlar hakkında
sözleşme
Özellikle Su KuĢları YaĢama Alanı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar
Hakkında SözleĢme (RAMSAR), (R.G. 17.5.1994, sayı 21937)
Akdeniz’de özel koruma alanları ve biyolojik çeşitliliğe ilişkin protokol
Bu Protokol, 22 Temmuz 2002 tarih ve 2002/4545 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla,
22 Ağustos 2002 tarih ve 24854 sayılı Resmî Gazete‟de yayınlanmıĢtır.
160
EK2. ÇALIġMA ALANINDA ĠLÇELERE GÖRE NÜFÜS ARTIġI
Didim Araştırma Alanı Nüfusu ve Toplam Nüfus
11111
20199
28060
11111
31693
37395
35106
21233
0
5000
10000
15000
20000
25000
30000
35000
40000
1985 1990 1997 2000
Didim Çalışma
Alanı Nüfus
Didim Toplam
Nüfus
Kuşadası Araştırma Alanı Nüfusu ve Toplam Nüfus
16702
2582429808
38472
29098
43636
51267
65765
0
10000
20000
30000
40000
50000
60000
70000
1985 1990 1997 2000
Kuşadası Çalışma
Alanı Nüfus
Kuşadası Toplam
Nüfus
Söke Araştırma Alanı Nüfusu ve Toplam Nüfus
77563
9571599322
112222109275
119750125282
137739
0
20000
40000
60000
80000
100000
120000
140000
160000
1985 1990 1997 2000
Söke Çalışma
Alanı Nüfus
Söke Toplam
Nüfus
161
EK 3: ALAN KULLANIMI/ARAZĠ ÖRTÜSÜ ÖRNEKLERĠ
1- Kentsel yerleĢim örnekleri, 2- Söke ovasındaki tarlalar, 3- Zeytin bahçeleri (bahçe
tarımında diğer ürünler: turunçgil ve incir), 4- Çam ormanları (kaplama oranı %90-100), 5-
otsu vejetasyonun yetiĢtiği açıklıklar.
162
6- Boylu maki niteliğindeki yoğun kaplama oranı (<%70) olan alanlar, 7- Konifer ve
yapraklı ağaçların hiç yer almadığı, kaplama oranı%50-70 olan maki örtüsü, 8- Az yoğunlukta
(>%50), daha alçak boylu vejetasyonun ağırlıklı olduğu maki örtüsü.
163
9- Parçalı yapıda, aralarında çayır ve/veya taĢlı bir örtüyle beraber bodur (30-60cm) boylu
bitkilerin yer aldığı örtü, 10- Orman yangınlarından sonra hiçbir müdahale olmadan, doğal
yollarla vejetasyonun geliĢmeye baĢladığı alanlar (gençlik ormanı olarak adlandırılıyor),
164
11- Çıplak kayalıklar Milli Parkın Dilek Yarımadası kısmında ve Bafa gölünün kuzey ve
doğusunda yaygın, 12- Vejetasyonun oldukça cılız olduğu, baharda belirli yerleri yeĢerip yılın
diğer zamanlarında neredeyse çıplak kayalık gibi olan yerler, 13- Sulak alan vejetasyonunun
yetiĢtiği alanlar, 14- Ağırlıklı olarak Menderes Deltası‟nda olan tuzlu düzlükler.
165
TEġEKKÜR
Bu projenin gerçekleĢmesinde proje ekibine pek çok kiĢi ve kuruluĢun katkısı
olmuĢtur. Öncelikle projemizin danıĢmanı Ege Üniversitesi, Toprak Bölümü öğretim üyesi
Prof. Dr. Yusuf Kurucu‟ya bize ayırdığı vakti, pozitif tavrı ve uzaktan algılama konularındaki
yardımı için teĢekkür ederiz. Projenin yardımcı personellerinden Peyzaj Yüksek Mimarı
Birsen Kesgin‟e uzaktan algılama ve arazi çalıĢmaları baĢta olmak üzere projenin her
aĢamasında ki yardımları; Aydın Ġl Çevre ve Orman Müdürlüğü Milli Parklar ġubesi‟nden
Ziraat Mühendisi Mehmet Uzuner ve Orman Mühendisi Erdinç Kutsal‟a konuyla ilgili
ellerindeki bütün bilgileri bizlerle paylaĢtıkları, arazi çalıĢmalarımıza katıldıkları, gerek araç
gerekse de eleman temini için bütün imkanlarını seferber ettikleri için sonsuz teĢekkür ederiz.
Ayrıca Çukurova Üniversitesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Süha
Berberoğlu‟na ve ekibine nesne tabanlı sınıflandırmalar aĢamasında verdikleri destek için
teĢekkür ederiz. Söke Ġlçe Tarım Müdürlüğü‟nden Yüksek Ziraat Mühendisi Levent
Karabeke ve DSĠ 21. Bölge Müdürlüğü‟nden Yüksek Ziraat Mühendisi Cengiz Köse‟ye proje
alanımızla ilgili her tür bilgiyi bizlerle paylaĢtıkları için teĢekkür ederiz.
Projenin rahatça yürütülebilmesi için desteklerini esirgemeyen Ġstanbul Teknik
Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölüm BaĢkanı Prof. Dr. Ahmet Cengiz
Yıldızcı ve bölümde projeye emeği geçen bütün öğretim görevlilerine teĢekkür ederiz. Bu
projeye destek veren Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanlığına, Ġstanbul
Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanlığına ve Aydın Ġl Çevre ve Orman
Müdürlüğü‟ne teĢekkür ederiz. Projenin her aĢamasında yardımlarını esirgemeyen Adnan
Menderes Üniversitesi ve Ġstanbul Teknik Üniversitesi Bilimsel AraĢtırma Projeleri birimine
ve personeline teĢekkür ederiz. Bu projeye destek veren TUBITAK‟a (ÇAYDAG- 106Y015)
ve TUBITAK bünyesinde emeği geçen herkese sonsuz teĢekkürlerimizi iletiriz.