172
Dilek Yarımadası-Büyük Menderes Deltası Milli Parkı ve Bafa Gölü Koruma Alanı Örneği Hayriye EŞBAH TUNÇAY. Abdullah KELKİT Bülent DENİZ Barış KARA Mustafa BOLCA MARCH 2009 ANKARA PEYZAJ SÜTRÜKTÜR ĠNDEKSLERĠ ĠLE KORUMA ALANLARI VE ÇEVRESĠNDEKĠ PEYZAJIN GEÇĠRDĠĞĠ DEĞĠġĠMĠN TESPĠTĠ VE ALAN KULLANIM PLANLAMASI ÖNERĠLERĠNĠN GELĠġTĠRĠLMESĠ

Strüktür İndeksleri

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Peyzaj Strüktür İndeksleri ile Koruma Alanları ve Çevresindeki Peyzajın Geçirdiği Değişimin Tespiti ve Alan Kullanım Planlaması Önerilerinin Geliştirilmesi

Citation preview

Dilek Yarımadası-Büyük Menderes Deltası Milli Parkı ve Bafa Gölü Koruma Alanı Örneği

Hayriye EŞBAH TUNÇAY.

Abdullah KELKİT Bülent DENİZ Barış KARA

Mustafa BOLCA

MARCH 2009

ANKARA

PEYZAJ SÜTRÜKTÜR ĠNDEKSLERĠ ĠLE KORUMA ALANLARI VE ÇEVRESĠNDEKĠ PEYZAJIN GEÇĠRDĠĞĠ DEĞĠġĠMĠN TESPĠTĠ VE

ALAN KULLANIM PLANLAMASI ÖNERĠLERĠNĠN GELĠġTĠRĠLMESĠ

ii

ÖNSÖZ

Koruma bölgeleri gibi ekolojik, sosyo-kültürel ve ekonomik öneme sahip alanların

sürdürülebilir Ģekilde korunması bu alanların hem içinde hem de dıĢındaki süreçlerin detaylı

ve objektif biçimde ortaya konması ve peyzajın genelinde bütüncül bir arazi kullanım

yönetimi ile mümkündür. GIS teknolojisi ve peyzaj sütrüktür indekslerinin bu amaca yönelik

kullanımı mekansal verilerin sayısal olarak ifade edilmesini ve daha objektif planlama

kararlarının ve önerilerinin oluĢturulmasını sağlar. Bu çalıĢmada Ege Bölgesinde Aydın ili

sınırları içindeki Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı ve Bafa Gölü Tabiat

Parkı örneğinde, GIS ve peyzaj sütrüktür indekslerini kullanarak koruma alanlarının ve

çevrelerindeki peyzajın geçirdiği değiĢimin karakteristikleri saptanmaktadır ve ileriye dönük

koruma amaçlı öneriler sunulmaktadır. ÇalıĢmada bağlantı indeksi, kenar indeksi ve temel

indeksler, olmak üzere 3 grup indeks yer almaktadır. Bu indeksler ülkemizdeki koruma

amaçlı çalıĢmalara yeni bir metodolojik bakıĢ açısı getirecektir. Avrupa Birliği sürecinde

ülkemizdeki doğa koruma çalıĢmalarının yurt dıĢındaki örneklerle daha uyumlu ve en son

teknoloji ve bilgi birikimini sunar nitelikte olmasında fayda vardır. Eser yerel yönetimlerin,

Doğa Koruma ve Milli Parklar Ģubesinin ve Çevre ve Orman Bakanlığı birimlerinin konuyla

ilgili çalıĢmalarına katkıda bulunacaktır. TÜBĠTAK‟ın peyzaj sütrüktür indekslerinin test

edilmesi, geliĢtirilmesi ve uygulanmasına yönelik projeleri desteklemeye devam etmesi, bu

yöntemin akademisyenler ve arazi planlaması ve yönetiminde rol oynayan kurum ve

kuruluĢlar arasında kullanımının yaygınlaĢmasına ve bunun sonucunda da koordinasyonun

kuvvetlenmesine yardımcı olacaktır.

iii

ĠÇĠNDEKĠLER

ŞEKİL LİSTESİ ................................................................................................ V

ÇİZELGE LİSTESİ ......................................................................................... Vİİ

ÖZET ............................................................................................................... 1

ABSTRACT ...................................................................................................... 2

1. GİRİŞ ........................................................................................................ 3

2. GENEL BİLGİLER .................................................................................... 7

2.1. Sürdürülebilir planlama ve peyzaj ekolojisi .................................................. 7

2.2. Peyzaj sütrüktür indeksleri ve planlama..................................................... 10

2.3. Sütrüktür indekslerinin kullanımı ................................................................. 12

2.4. Mevzuatın irdelenmesi .................................................................................. 15

3. ÇALIŞMA ALANI BİLGİLERİ .................................................................. 29

3.1. Doğa koruma bölgeleri ve çalışma alanı sınırı .......................................... 29

3.2. Jeolojik Yapı ................................................................................................... 32

3.3. Petrografi......................................................................................................... 36

3.4. Jeomorfolojik Yapı ......................................................................................... 39

3.5. Hidrojeolojik Özellikler................................................................................... 43

3.6. Toprak Yapısı ................................................................................................. 45

3.7. Arazi Kullanım Yetenek Sınıfları ................................................................. 50

3.8. İklim .................................................................................................................. 55

3.9. Bitki Örtüsü ..................................................................................................... 56

iv

3.10. Fauna............................................................................................................... 61

3.11. Nüfus ............................................................................................................... 65

3.12. Ekonomi .......................................................................................................... 70

3.13. Çalışma alanındaki çevre sorunları ve tehditler ........................................ 75

4. MATERYAL ............................................................................................ 81

5. YÖNTEM ................................................................................................ 82

5.1. Ön görüntü işleme ve GIS işlemleri ............................................................ 82

5.2. Uydu görüntülerinin sınıflandırılması .......................................................... 85

5.3. Doğruluk Değerlendirmesi ............................................................................ 93

5.4. Peyzaj metriklerinin uygulanması ............................................................... 95

6. BULGULAR .......................................................................................... 101

6.1. Doğruluk analizi sonuçları .......................................................................... 101

6.2. Peyzajın genelindeki değişim .................................................................... 104

6.3. Orman Örtüsündeki Parçalanma............................................................... 115

6.4. Bağlantı analizi sonuçları ........................................................................... 116

6.5. Kenar analizi sonuçları ............................................................................... 119

7. TARTIŞMA ........................................................................................... 124

8. SONUÇ ................................................................................................. 134

9. KAYNAKLAR ........................................................................................ 141

EKLER ......................................................................................................... 154

v

ŞEKİL LİSTESİ

Şekil 1. Çalışma alanı ........................................................................................................... 32

Şekil 2. Çalışma alanının stratigrafisi ................................................................................. 34

Şekil 3. Çalışma alanını jeolojisi .......................................................................................... 35

Şekil 4. Çalışma alanının fiziki haritası............................................................................... 40

Şekil 5. Çalışma alanına ait bakı haritası .......................................................................... 41

Şekil 6. Çalışma alanınına ait eğim haritası ...................................................................... 42

Şekil 7. Çalışma alanınındaki akarsu ve su kaynakları ................................................... 44

Şekil 8. Çalışma alanınındaki büyük toprak grupları....................................................... 46

Şekil 9. Araştırma alanı arazi kullanım yetenek sınıfları haritası. .................................. 51

Şekil 10. Araştırma alanı arazi kullanım kabiliyet alt sınıfı haritası. .............................. 52

Şekil 11. Araştırma alanındaki arazilerin şimdiki kullanım şekilleri haritası. ................ 53

Şekil 12. Araştırma alanı eğime bağlı su erozyonu dereceleri haritası. ........................ 54

Şekil 13. Aydın ili ve Didim Kuşadası ve Söke ilçeleri nüfus değişimi .......................... 66

Şekil 14. Araştırma alanı ve ilçelerin toplam nüfusunun yıllara göre değişimi ............. 66

Şekil 15. Araştırma alanına ait nüfus değişim haritası. ................................................... 68

Şekil 16. Araştırma alanına ait nüfus yoğunluğu haritası. ............................................... 69

Şekil 17. Didim’de Sektörel Dağılım Oranları ve İl Genelindeki Payları ....................... 72

Şekil 18. Kuşadası’nda Sektörel Dağılım Oranları ve İl Genelindeki Payları ............... 72

Şekil 19. Söke’de Sektörel Dağılım Oranları ve İl Genelindeki Payları ........................ 72

Şekil 20. Milli parkta giderek artan yol ağı ......................................................................... 76

Şekil 21. Bafa gölündeki kirlilik kaynakları ........................................................................ 78

Şekil 22. Bafa Gölü su seyiyesi ........................................................................................... 78

Şekil 23. Bafa Gölündeki tuzluluk değerleri ...................................................................... 79

Şekil 24. Çalışma alanındaki peyzajda bozulmalara neden olan kullanımlar .............. 80

Şekil 25. Uzaktan algılama ve Değişim Analizi işlemleri ................................................. 83

Şekil 26. Uydu görüntüsü (Aster) , DEM ve Aspect katmanı .......................................... 84

Şekil 27. Çoklu- Çözünürlüklü Segmentasyon aşamasında kullanılan kriterler. ......... 87

Şekil 28. Aster görüntüsü üzerinde görüntü nesne hiyerarşisi ...................................... 87

Şekil 29. Manuel düzeltme ve ekran sayısallaştırması işlemlerinden önceki ve sonraki

harita. ............................................................................................................... 92

Şekil 30. Çalışma alanındaki arazi örtüsü 1994. ............................................................ 105

vi

Şekil 31. Çalışma alanındaki arazi örtüsü 2005. ............................................................ 106

Şekil 32. 1994-2005 yılları arası tarımsal kullanıma açılmış alanların toprak kabiliyet

sınıflarına göre dağılımı (%). ...................................................................... 108

Şekil 33. 1994-2005 yılları arası yerleşim alanı olarak açılmış alanların toprak

kabiliyet sınıflarına göre dağılımı (%). ...................................................... 110

Şekil 34. Konifer örtüsünden Maki örtüsüne dönüşüm (1994-2005) ........................... 112

Şekil 35. Maki örtüsündeki zayıflamalar (1994- 2005)................................................... 113

Şekil 36. Bitki örtüsünün rejenerasyonu........................................................................... 114

Şekil 37. Bağlantı analizi değerleri (1994-2005) ............................................................. 118

Şekil 38. Bafa Gölü Tabiat Parkı çevresindeki alan kullanımları (1993) ..................... 121

Şekil 39. Bafa Gölü Tabiat Parkı çevresindeki alan kullanımları (2006) ..................... 121

Şekil 40. Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı çevresindeki alan

kullanımları (1993) ....................................................................................... 122

Şekil 41. Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı çevresindeki alan

kullanımları (2006) ....................................................................................... 123

vii

ÇİZELGE LİSTESİ

Çizelge 1. Mekansal dönüşümün süreçleri ve ekolojik etkileri (Forman, 1997). ......... 11

Çizelge 2. Milli parka giren araç sayısı (1999-2003). ...................................................... 76

Çizelge 3. Segmentasyon kriterleri ..................................................................................... 89

Çizelge 4. Çalışmada yer alan sınıflar ve açıklamaları ................................................... 90

Çizelge 5. Kullanılan temel peyzaj indeksleri ve açıklamaları ........................................ 95

Çizelge 6. Alan kullanım türlerine ait strüktür katsayısı değerleri. ............................... 100

Çizelge 7. Doğruluk analizi sonuçları (1994) .................................................................. 102

Çizelge 8. Doğruluk analizi sonuçları (2005) .................................................................. 103

Çizelge 9. Çalışma alanındaki arazi örtüsü yüzdeleri (1994-2005) ............................. 104

Çizelge 10. 1994-2005 arası değişim matrisi (%)) ......................................................... 107

Çizelge 11. Sütrüktürdeki değişime yönelik peyzaj indeksleri değerleri ..................... 115

Çizelge 12. Bağlantı analizine konu olan parçaların sütrüktürel özellikleri ................ 117

Çizelge 13. Peyzaj genelindeki koridorların özellikleri ................................................... 117

Çizelge 14. Milli park ve Bafa koruma alanı sınırında yer alan alan kullanımları ...... 119

1

ÖZET

Bu çalıĢmanın amacı Coğrafik Bilgi Sistemleri ortamında peyzaj sütrüktür indekslerini

kullanarak koruma alanlarının ve çevrelerindeki peyzajın geçirdiği değiĢimin

karakteristiklerinin saptanması ve ileriye dönük koruma amaçlı önerilerin geliĢtirilmesidir.

Bu araĢtırma Ege Bölgesi'nde, Aydın ili sınırları içindeki Dilek Yarımadası Büyük Menderes

Deltası Milli Parkı ve Bafa Gölü Tabiat Parkı ve bunları çevreleyen peyzaja odaklanmaktadır.

Nesne Tabanlı Sınıflandırma Yöntemi ile SPOT 2X ve ASTER uydu görüntüleri kullanılarak

çalıĢma alanındaki 1994-2005 yılları arası değiĢim ortaya konulmuĢtur. SınıflandırılmıĢ

verilere 3 tür peyzaj sütrüktür indeksi uygulanmıĢtır: temel indeksler, bağlantı indeksi ve sınır

indeksi. Sonuçlar konifer, boylu maki, alçak boylu maki, fundalık-çayırlık ve tuzlu

düzlüklerde azalma, orta boylu maki, garik, kıyı vejetasyonu, tarla ve bahçe tarımı ve yapay

yüzeylerde bir artma olduğunu ortaya koymaktadır. ÇalıĢma alanındaki sütrüktürel değiĢime

sebep olan ana aktiviteler kentleĢme, tarım, hayvan otlatma, yangın, kereste ve yakacak

temini için doğal örtünün tahrip edilmesidir. Bunun sonucu boylu maki ve fundalık- çayırlık

alanlar fragmantasyondan en olumsuz etkilenen sınıflar olarak belirlenmiĢtir. Konifer ve

alçak boylu maki örtüsüsü küçülme sürecindedir. Orta boylu maki ve garik örtüsünde ise

fragmantasyonun etkileri nispeten daha azdır. Doğal alanlar birbirlerinden izole olurken

aralarındaki koridorlarda daralma saptanmıĢtır, bu da bağlantı indeksinin düĢmesine sebep

olmuĢtur. Bafa Gölü Tabiat Parkı'nda çevredeki alan kullanımlarının sınır indeksine etkisi

henüz hissedilmezken, Dilek Yarımadası Menderes Deltası Milli Parkı'nda kenar etkisi

artmıĢtır. Her iki parka yaklaĢmakta olan alan kullanımları kenar etkilerinin gelecekte daha

da artabileceğini ortaya koymuĢtur. Bulgular sonucunda peyzajın sürdürülebilir korunmasını

amaçlayan bir grup öneri getirilmiĢtir.

2

ABSTRACT

The purpose of this study is to detect the characteristics of the landscape change in the

protected area environments by using Geographic Information Systems and landscape

structure indices. Dilek Peninsula Big Meander Delta National Park and Bafa Lake Nature

Park of Aydin Province in Aegean Region are the focus of this case study. SPOT 2X and

ASTER images are utilized in object oriented classification to detect changes respectively

between 1994 and 2005. 3 landscape structure indices are applied to the classified maps:

connectivity index, matrix utility index and core set of metrics. The results display a decrease

of the coniferous forests, high maqui, low maqui, grasslands and salt flats, and an increase of

the moderately high maqui, garrigue, salt marshes, arable lands and permanent crop fields,

and artificial surfaces. Major drivers of the landscape change include urbanization,

agriculture, grazing, fire, and clearing of original vejetation for heating and timber.

Subsequently, high maqui and grasslands are most negatively affected; the coniferous forest

and low maqui covers are in the shrinkage stage. Whereas, moderately high maqui and

garrigue cover are relatively less affected from fragmentation. While the natural patches

become isolated, the corridors between them are diminishing, hence decrease in the

connectivity index. While the Bafa Lake Nature Park does not experience any edge effect,

Dilek Peninsula Big Meander Delta National Park is dealing with increasing edge effects.

Upcoming land uses indicate increasing possibilities of edge effects in the future.

Recommendations with regards to the sustainable landscape protection are presented.

3

1. GİRİŞ

Doğal alanlar ve koruma bölgeleri insan, hayvan ve bitki topluluklarının yaĢam

kalitelerinin artırılmasında önemli rol oynarlar. Ekolojik önemlerinin pek çok araĢtırmada

defalarca vurgulanmasına ek olarak, olumlu sosyo-kültürel (Burke ve Ewan 1999), ekonomik

(Thompson 2002) ve psikolojik (Chiesura, 2004) etkilerinin olduğu literatürde açıkça dile

getirilmektedir. Faydaları bu kadar iyi bilinmesine rağmen bu alanların habitat değerlerinde

zaman içinde bir takım azalmalar olmaktadır. Bu olumsuz geliĢmeler bu tür alanların içinden

kaynaklanan kaynağın aĢırı kullanımı, doğal veya kasti çıkarılan yangınlar, bilinçsiz avlanma

(Frenkel 1986, Soule 1991) gibi faktörlerden olabileceği gibi koruma alanlarını saran peyzaj

yapısında meydana gelen değiĢimlerden dolayı da olabilir. Bu geliĢmelerin

karakteristiklerinin araĢtırılması ve peyzajın zaman içinde geçirdiği değiĢimin saptanması

kanunlar ile koruma altına alınmıĢ böylesine önemli alanların gerçek boyutuyla, sadece parkın

içindeki dengelere odaklanmadan, parkın bir parçası olduğu genel peyzaj mozaiğini de hesaba

katarak daha gerçekçi planların oluĢturulmasını ve etkin koruma stratejilerinin belirlenmesini

sağlayacaktır (EĢbah, 2004). Nüfus artıĢı ile gittikçe kaçınılmaz hale gelen insan kaynaklı

değiĢimler gelecekte de devam edeceğinden koruma faaliyetlerinin çevredeki peyzajın

dinamiklerini de dikkate alır Ģekilde, daha kapsamlı bir ekolojik boyutta, ele alınmasında

fayda vardır (Meffe ve Carroll 1994, Groom ve ark. 2005). Bütün dünyada yaygınlaĢmakta

olan bu yaklaĢımın ülkemizdeki doğa koruma alanlarında da benimsenmesi bu alanların

sürdürülebilir bir Ģekilde korunmasını ve habitat değerlerinin sürekliliğini sağlayacaktır.

Forman ve Godron‟a (1986) göre bir peyzaj mozaiğini fiziksel, biyolojik ve

sosyal bir takım etmenlerin Ģekillendirdiği, koruma alanları gibi doğal ve kentsel ya da

tarımsal alanlar gibi doğallığını yitirmiĢ farklı kompozisyondaki arazi parçaları (patch)

4

oluĢturur. Bu arazi parçalarının kompozisyonunda, konfigurasyonunda ve bağlantılarında

olabilecek değiĢimler buradaki türlerin zenginliğini, dağılımını ve dayanıklılığını etkiler ve

ekolojik değerlerinin değiĢmesine neden olur (Franklin ve Forman 1987). Nitekim koruma

alanları insan kullanımlarının ağırlıklı hissedildiği bir peyzaj mozaiğinde çevrelerinden

bağımsız olarak yer almazlar (Cook, 2001). Bu sebeple koruma alanlarının habitat değerleri

ile onları çevreleyen peyzajın karakteristikleri arasında doğrudan bir iliĢki vardır (Forman,

1995). Pickett ve arkadaĢları (1992) bu konseptten ve peyzaj ekolojisinin temelinin dayandığı

hiyerarĢi ve dengesizlik teorilerinden yola çıkarak yaptığı çalıĢmada her hangi bir doğa

parçasının sürekli stabil bir yapıda olmadığını, hem doğal hem de insan kaynaklı faktörler

nedeniyle dengeli bir yapıda kalamayacağını ve çevresindeki peyzajdan izole Ģekilde

korunamayacağını ortaya koymuĢlardır. Noss ve Harris (1986) bu yaklaĢımı bölgesel ölçekli

bir koruma alanları ağı oluĢturmada kullanmıĢ ve her bir parkı oluĢturan elementlere teker

teker odaklanmaktansa, peyzajın genel durumuna odaklanılması gerektiğini tavsiye etmiĢtir.

Çevresel peyzaj koruma alanları için egzotik türlerin taĢınması, doğal türlerin yok edilmesi,

toprak ve su kalitesinin kötüleĢmesi, hava kirliliği gibi pek çok tehditler oluĢturduğundan

dolayı çevre alan kullanımlarının niteliği doğal alanların ekolojik kaliteleri üzerinde

belirleyici bir rol oynamaktadır. Bir baĢka deyiĢle, sütrüktürleri farklı alan kullanımları

habitat değeri yüksek olan koruma alanlarının sınır bölgelerinde kenar etkisi yaratmaktadır

(Wilcove ve ark., 1986; Chen ve ark. 1992; Cook 2002; Esbah, 2002; Lindenmayer and

Fischer 2006). Sütrüktürlerdeki kontrast arttıkça kenar etkisinin boyutu da artmaktadır

(Mesquita ve ark., 1999; Schmiegelow ve ark., 1997, Esbah ve ark. 2009). Kenar etkisi ilk

etapta vejetasyon dokusunda hasar, orman alt örtüsünde ve toprağın yapısında bozulma,

değiĢen besin zinciri, değiĢen buharlaĢma ve polenleĢme seviyeleri gibi sonuçlar doğurur.

Bunların sonucunda yeni bitki dokuları, rejenerasyon ve mortalite meydana gelir

(Lindenmayer and Fischer, 2006)

5

Kenar etkisi çevredeki alan kullanım deseninin, koruma alanının ekolojik açıdan

hassas iç bölgelerine yaptığı negatif etkidir. Farklı alan kullanımlarının koruma alanları

çevresinde yer alması sadece değerli çekirdek bölgede bir azalma olmasına neden olmaz aynı

zamanda biyolojik çeĢitliliğin de düĢmesine yol açar. Buna ek olarak her bir alan kullanım

türünün koruma alanı üzerinde farklı seviyede bir baskısı olmaktadır (Meffe ve Carroll 1994).

Bir doğal alan kendisi ile sütrüktürel ve fonksiyonel açıdan ne kadar uyumlu alan kullanımları

ile çevrelenirse kenar etkisine daha az maruz kalacaktır ve dolayısı ile ekolojik kalitesini

koruması da o kadar kolay olacaktır (Groom ve ark. 2005). Örneğin doğal çevre ile uyumlu

düĢük yoğunluklu yerleĢim alanları materyal ve enerji akıĢına izin vereceğinden koruma

alanları ile uyumluluk sergilerken, buna karĢılık sanayi bölgeleri, yüksek katlı ve yoğunluklu

yerleĢim bölgeleri gibi daha az uyumlu alan kullanımları doğal süreçleri ve ekolojik döngüleri

kısıtlayarak koruma alanlarını daha yoğun Ģekilde tehdit edeceklerdir (Esbah ve ark., 2009).

Kenar etkisine ek olarak peyzajın genelinden kaynaklanan tehditlerin en

önemlilerinden bir diğeri ise insan kullanımları nedeniyle ekosistemlerde oluĢan

parçalanmadır (fragmentasyon) (Soule 1991, Wagner ve Merriam 1979). Parçalanma

süreklilik arz eden habitatların daha küçük ve izole birimlere bölünmesidir ve literatürde

biyolojik çeĢitliliği tehdit eden en önemli etken olarak yer almaktadır (Groom ve ark. 2005,

Farina 2000, Forman 1997). Parçalanmanın etkin bir süreç olarak iĢlediği bir peyzaj içinde

yer alan koruma alanlarının ekolojik değerlerinin korunabilmesi veya parçalanmanın olumsuz

etkilerinin en aza indirilmesi ekolojik olarak önem gösteren bu alan parçalarının koridorlar

vasıtası ile birbirlerine bağlanması ile gerçekleĢebilir (Fahrig and Merriam 1985, Smith 1993,

Cook ve VanLier, 1994). Bağlantı peyzajı oluĢturan farklı elementlerin fonksiyonel bir ünite

olarak birbirleriyle entegre edilmesidir. Cook (2000) ABD nin Arizona eyaletinde yürüttüğü

bir çalıĢmada parçalanmanın olumsuz etkilerinin kontrol altına alınmasının açık alanlar

arasındaki bağlantıların sağlanması ile mümkün olacağını vurgulamıĢ ve bu tür peyzajlarda

6

ekolojik ağların oluĢturulması ile peyzaj mozaiğinin habitat değerlerinin belirgin derecede

iyileĢtiğini belirlemiĢtir.

Yukarıda bahsi geçen çalıĢmaların çoğunda çeĢitli peyzaj sütrüktür indeksleri

kullanılmıĢtır. Ġndeksler peyzajın mevcut durumunun ve zaman içinde geçirdiği değiĢimi

etkileyen faktörlerin niceliklerinin anlaĢılmasında kullanıldığından (Forman, 1995) arazi

planlaması ve yönetimi konusunda peyzaj planlama çalıĢmalarında etkili rol oynamaktadır

(Leitao ve Ahern 2002). Mekansal verilerin sayısal olarak ifade edilmesi ve incelenen

fenomenin indekslerden elde edilen değerler vasıtası ile yorumlanması daha objektif planlama

kararlarının ve önerilerinin oluĢturulmasını sağlamaktadır. Uzaktan algılama ve Coğrafik

Bilgi Sistemlerinin (GIS) yaygın olarak kullanıldığı günümüzde indeksleri kullanarak çok

geniĢ alanlarda çalıĢmalar yapabilmek mümkündür. Ülkemizde gerek kentsel gerekse kırsal

peyzaj konulu pek çok çalıĢmada (Aksoy ve ark. 2004, Alphan ve Yılmaz 2005, Doygun

2005, Irtem 2005, Musaoğlu ve ark. 2005, Berberoğlu 2003, Nurlu ve ark. 2005) peyzajda yer

alan farklı alan kullanımlarındaki değiĢimlerin saptanmasında Uzaktan Algılama ve GIS

teknolojileri kullanılmasına rağmen, bu teknolojilerin peyzaj sütrüktür indeksleri ile beraber

kullanıldığı kentsel (Deniz, 2005) ve bölgesel (Tağıl, 2006) ölçekte çalıĢmalar oldukça azdır.

Bu çalıĢmanın amacı GIS ortamında peyzaj sütrüktür indekslerini kullanarak koruma

alanlarının ve çevrelerindeki peyzajın geçirdiği değiĢimin karakteristiklerinin saptanması ve

ileriye dönük koruma amaçlı önerilerin geliĢtirilmesidir. Bu araĢtırma Ege Bölgesinde, Aydın

ili sınırları içindeki Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı ve Bafa Gölü

Tabiat Parkı ve bunları çevreleyen peyzaja odaklanmaktadır. Bu çalıĢmada, koruma alanlarını

çevrelerindeki peyzajla bir bütün olarak ele alan bir yaklaĢımla; 1) çalıĢma alanındaki mevcut

alan kullanımlarının ve zaman içindeki geçirdikleri transformasyonun anlaĢılması, 2) bu

değiĢimin sonucu koruma alanları üzerindeki kenar etkisinin saptanması, 3) bu değiĢimin

koruma alanları arasındaki bağlantıyı nasıl etkilediğinin belirlenmesi ve 4) bulgular

7

doğrultusunda peyzajın geneline yönelik koruma amaçlı planlama ve alan kullanım

önerilerinin geliĢtirilmesi hedeflenmektedir.

Bu raporun ikinci kısmında peyzaj sütrüktür indeksleri ve planlamada kullanımları ile

ilgili genel bilgiler verilmektedir. Ayrıca, araĢtırmanın konusu ile ilgili ülkemizdeki mevcut

mevzuat ve uygulamaların irdelendiği bir bölümde ikinci kısımda yer almaktadır. Üçüncü

kısımda çalıĢma alanına ait bilgiler sunulmaktadır. Dördüncü kısımda çalıĢmanın materyal ve

metodu detaylı Ģekilde verilmektedir. Gerek uzaktan algılama ve GIS iĢlemleri gerekse de

kullanılan peyzaj sütrüktür indeksleri bu bölümde yer almaktadır. BeĢinci kısımda çalıĢmanın

bulguları sunulmaktadır. Altıncı bölümde çalıĢmanın metodolojik ve bulgular açısından

tartıĢması yapılmaktadır. En son bölümde ileriye dönük planlama önerileri ve çalıĢmada

ulaĢılan sonuçlara yer verilmektedir.

2. GENEL BİLGİLER

2.1. Sürdürülebilir planlama ve peyzaj ekolojisi

Sürdürülebilirlik her ölçekteki planlama çalıĢmalarında ulaĢılmak istenen amaçların

baĢında gelir. Sürdürülebilir planlama ekolojik prensiplerin anlaĢılmadığı ve hesaba

katılmadığı ortamlarda mümkün olamaz. Ekoloji ve planlama temelde birbirlerini

tamamlayıcı disiplinlerdir. Örneğin ekoloji ekosistemlerin yada kaynakların iĢleyiĢlerine

odaklanırken, planlama bu kaynakların insan yararına kullanımına odaklanır. Botequilha-

Leitao ve arkadaĢlarına göre planlama daha çok mekansal problemlerle ilgilenen bir aktivite

olduğu için bu iki disiplinin birbiri ile entegrasyonunun artmasında planlamanın daha fazla

ekolojik prensipleri içermesi ve ekolojinin de insanları doğal sistemlerden ayrı gören

yaklaĢımının yerine daha antropojenik bir bakıĢ açısına bürünerek özellikle de mekansal

(spatial) boyutunu öne çıkarması gerekmektedir. Planlama sonucunda yapılan her aktivite

peyzajın sütrüktür ve fonksiyonunda bir değiĢime neden olur.

8

Peyzajın sütrüktür, fonksiyon (iĢleyiĢ) ve değiĢimini irdeleyen peyzaj ekolojisi

disiplini insan aktivitelerini ekosistemin bir parçası olarak görür ve peyzaj ölçeğinde doğal

sistemlerin analizi, planlaması, tasarımı ve yönetimi ile ilgilenir. Sütrüktür peyzaj

elemanlarının kompozisyonu (peyzaj elemanlarının türü, sayısı, alanı vb.) ve konfigurasyonu

(elemanların birbirlerine göre konumları, Ģekilleri veya yönleri vb.) olarak ifade edilebilir.

Forman ve Godron (1986) peyzajın sütrüktürünü belirlemek için 3 eleman önermiĢtir: parça

(patch), koridor, matris. Her hangi bir peyzaj bu üç elemana göre rahatlıkla tarif edilebilir.

Bu elemanların tamamı “parça-koridor-matris” yada “mozaik” modelini oluĢturur. Bütün bu

peyzaj elemanları komposizyon ve mekansal karakteristikleri doğrultusunda peyzajın

fonksiyonunu etkiler. Bir diğer deyiĢle, bir peyzajın sütrüktürü o peyzajdaki ekolojik iĢleyiĢ

üzerinde belirleyici rol oynar. Sütrüktür ve fonksiyonun birbirleri ile karĢılıklı etkileĢimi

peyzajda değiĢime neden olurlar.

Forman ve Godron (1986) sütrüktür ve fonksiyon iliĢkisini form ve fonksiyon

prensibiyle açıklar. Buna göre iki obje arasındaki etkileĢim ortak paylaĢtıkları sınır

nispetindedir. Peyzaj elamanlarının büyüklük ve Ģekilleri onların ekolojik ve iĢlevsel

karakteristiklerinde en belirleyici rol oynayan unsurlardır. Örneğin, büyük doğal alanlar

küçüklerine göre muhtemelen çok daha fazla tür barındırdığı için biyolojik çeĢitliliği çok daha

iyi destekleyebilir (Forman 1997). Ekosistem iĢlevleri doğal peyzaj parçalarının alanı

büyüdükçe çok daha iyi gerçekleĢtirilebilecektir. Buna ek olarak insanların estetik ve

rekreasyonel beklentileri geniĢ alanlarda çok daha rahat karĢılanabilir. Büyüklük ve Ģekil

aynı zamanda peyzaj elemanlarının birbirleri ile paylaĢtıkları sınır bölgesini de etkiler.

Uzunlamasına olan peyzaj elemanları (koridorlar) aynı alana sahip kompakt ya da dairemsi

elemanlara göre daha fazla sınır bölgesine sahiptir. Kompleks, girintili çıkıntılı Ģekillerde de

kenar bölgesi daha fazladır. Peyzaj elamanlarının birbirleri ile sınır bölgelerine ekologlar

“kenar” demektedir. Kenar bölgeleri parça, koridor ya da matrisin iĢleyiĢini etkiler. Örneğin

9

yapılan çalıĢmalar maden alanları geri kazanımında bu alanların kenar Ģekilleri ile oynanarak

doğal suksesyonun hızlandığını göstermiĢtir (Hardt ve Forman 1989). Ayrıca, orman dokusu

ile komĢu olan düzleĢtirilmiĢ sınırda yapılan bitkilendirme çalıĢmalarında daha girintili bir

Ģerit oluĢturulduğunda maden alanında çok daha fazla kolonizasyon olduğu görülmüĢtür.

Peyzaj elemanlarının dağılımları da sütrüktür ve fonksiyon etkileĢiminde önemli bir

diğer faktördür. Peyzajdaki enerji ve materyal akıĢı faklı peyzaj elemanlarının birbirlerine

olan komĢulukları ve aralarındaki mesafelerinden etkilenir. Bu bağlamda peyzajdaki

bağlantılar koruma amaçlı planlama ve arazi yönetiminde önemli bir kavram olarak karĢımıza

çıkmaktadır. Merriam (1984) peyzaj sütrüktürü ve canlı türlerinin davranıĢları arasındaki

etkileĢimi açıklamak için bağlantı kavramını ortaya koymuĢtur. Lindenmayer ve Fischer

(2006) farklı çeĢitlerde bağlantılara vurgu yapmıĢlardır: ekolojik bağlantı, habitat bağlantısı

ve peyzaj bağlantısı. Ekolojik bağlantı ekolojik süreçlerdeki bağlantıdır (bozulma süreçleri,

hidro-ekolojik akıĢlar v.b.). Habitat bağlantısı belirli bir tür için uygun olan habitatlar

arasındaki bağlantılılıktır. Peyzaj bağlantısı insan algısı ile ilgili olup, insanlar tarafından

tariflenmiĢ farklı alan kullanımlarının oluĢturduğu peyzajdaki bağlantıları konu alır.

Literatürde ilk iki kavram fonksiyonel bağlantı olarak geçerken, sonuncu sütrüktürel bağlantı

olarak da kullanılmaktadır (Collinge ve Forman, 1998; Tischendorf ve Fahrig, 2000; Bennett,

2003) Forman ve Godron‟a (1986) göre peyzaj bağlantılılığı farklı alan kullanımlarının

haritalanabilen mekansal diziliĢlerine odaklanır ve belirli bir tür baz alınmadan peyzajın

sütrüktürünün ölçülmesidir. Peyzajdaki bağlantılılık bir peyzajdaki türlerin hareketliliğini

sağlar, böylece özellikle parçalanmıĢ (fragmente olmuĢ) peyzajlardaki türlerin herhangi bir

baskıya karĢı ayakta kalması mümkün olabilir. Bağlantısı yüksek peyzajlarda gen akıĢı daha

fazla olduğu için uzun vadede türlerin nesillerini sürdürebilmesi içinde bağlantılar oldukça

önemlidir (Forman 1995; Young ve Jarvis, 2000). Bu gerçeklerden dolayı peyzajda

10

bağlantılılık koruma amaçlı planlama ve arazi yönetimi çalıĢmalarında peyzajın sütrüktürüne

ait en çok dikkat edilmesi gereken noktalardan biridir.

2.2. Peyzaj sütrüktür indeksleri ve planlama

Peyzajın sütrüktürünün belirlenmesi peyzajdaki iĢleyiĢlerin ve değiĢimin

anlaĢılmasında temel veri niteliğindedir. Bu amaçla kullanılan metriklere peyzaj sütrüktür

indeksleri denmektedir. Peyzaj sütrüktürüne bakarak peyzajın iĢleyiĢi daha holistik bir

Ģekilde ortaya konulabilir. Peyzajın sütrüktürü ve fonksiyonu ile ilgili belirgin bağlar

kurulduğunda, peyzaj sütrüktür indeksleri planlamacılar açısından oldukça faydalı araçlar

olabilirler. Sütrüktür indeksleri ekolojik süreçlerin anlaĢılması, modellerin oluĢturulması,

farklı planlama alternatiflerinin objektif olarak mukayese edilmesi ve planlama çalıĢmalarının

ekosistemler üzerindeki etkilerinin tahmin edilmesinde rol alabilirler. Planlamacılar çoğu

zaman niteliksel iliĢkilere odaklanır (bir senaryo diğerinden daha iyi midir? v.b.) böyle

durumlarda indeksler niceliksel (sayısal) bilgiler üreterek planlamada objektif kararlar

alınmasını yönlendirebilir. Sütrüktür indeksleri arazi çalıĢması yapmanın çok fizibil olmadığı

karmaĢık ekolojik iliĢkilerin söz konusu olduğu durumlarda gösterge (indikatör) niteliğinde

bilgiler üretmeye yarar. Özellikle de biyoçesitlilik gibi son yıllarda gittikçe artan değerler

hakkında her zaman detaylı alan ve tür verileri mevcut olmadığı için indeksler bu konularla

ilgili alınacak planlama ve yönetim kararlarını Ģekillendirebilir. Literatürde peyzaj

metriklerinin su kaynakları yönetimi (Ferreira ve ark., 2003), orman kaynakları yönetimi

(Moreira ve ark.,. 2001), madencilik (Botequilha-Leitao ve Muge 2001), yaban hayatı

yönetimi ve koruma amaçlı planlama (Botequilha-Leitao ve ark., 2004; McGarigal ve

Cushman, 2005), kırsal planlama (Dunn ve ark., 1991), kentsel planlama (Cook, 2002; Luck

ve Wu, 2002), ulaĢım planlaması (Forman ve ark., 2003), peyzaj planlaması (Botequilha-

11

Leitao ve Ahern 2002; Varela, 2005) ve kültürel peyzajlar (Paliner, 2004) konularına

uygulanmıĢ örnekleri mevcuttur.

Ġndeksler zaman serileri türünden çalıĢmalar içinde bir peyzajın farklı zamanlardaki

durumlarının mukayesesinde etkili rol oynayabilirler. Peyzaj sütrüktür indeksleri peyzajın

geçirdiği değiĢimin ve bu değiĢimin aĢamalarının tespitinde etkili araçlardan biridir. Forman

(1997) peyzaj dönüĢümünde 3 aĢamadan bahsetmektedir (Çizelge 1). Birinci aĢamada

delinme ve bölünme süreçleri etkilidir. Bir orman dokusu içerisinde konutların yapılması

delinmeye bir örnektir. Bu konut adaları arasında kurulan yol bağlantıları ya da diğer lineer

altyapı koridorları peyzajın parçalara ayrılmasına neden olurlar.

Çizelge 1. Mekansal dönüĢümün süreçleri ve ekolojik etkileri (Forman, 1997).

Süreç

Ġç H

abit

at

Bağ

lan

tıla

r

Sın

ır U

zun

luğ

u

Habitat

Kay

Ġzo

lasy

on

Delinme (Perforation) - 0 + + +

Bölünme (Dissection) - - + + +

Parçalanma

(Fragmentation) - - + + +

Küçülme (Shrinkage) - 0 - + +

Eksilme (Attrition) - 0 - + +

Çizelgede mekansal dönüĢüm süreçleri grafik anlatımla verilmiĢtir. Ekolojik etkileri ise simgesel olarak

ifade edilmektedir. (0) bir etkinin söz konusu olmadığını, (-) bağlı bulunduğu sütundaki değiĢkende azalmayı,

(+) bağlı bulunduğu sütundaki değiĢkende artıĢı ifade etmektedir. (Deniz, 2005‟den)

Ġkinci aĢamada parçalanma (fragmantasyon) ve küçülme süreçleri etkili olur.

Fragmantasyon süreklilik gösteren peyzaj elemanlarının ya da peyzaj matrisini oluĢturan bir

alan kullanımının bir birlerinden izole parçalar haline gelmeleridir. Bu sürecin devamı halinde

12

bu parçalar daha da küçülecek ve aralarındaki mesafeler daha da artacaktır. Üçüncü aĢamada

ise geriye kalan parçaların aĢamalı olarak yok olduğu görülür. Bu aĢamanın sonucunda yeni

bir matris oluĢur, örneğin peyzaj matrisi ormandan kentsel matrise dönüĢmüĢtür veya dogal

matris artık bir tarımsal matris olmuĢtur. Fragmantasyon ve takip eden süreçleri bir peyzajın

ekolojik iĢleyiĢi ve kalitesi üzerinde belirleyici rol oynarlar. Sürdürülebilir planlama

aktiviteleri arasında peyzajdaki parçalanmayı minimize etmek yer almalıdır. Bu konuda

peyzaj kompozisyon indeksleri süreçlerin tespitinde kullanılacak oldukça pratik araçlardan

biridir. Uzaktan algılama ve GIS teknolojilerinde kat edilen ilerlemeler neticesinde peyzaj

metriklerinin planlama alanında uygulanabilirliği artmıĢtır.

2.3. Sütrüktür indekslerinin kullanımı

Peyzaj sütrüktür indeksleri peyzaj planlaması çalıĢmalarında kolaylıklar sağlarken

kullanımları ile ilgili dikkat edilmesi gereken noktalar çeĢitli çalıĢmalar tarafından

vurgulanmıĢtır (Botequilha-Leitao ve Ahern 2002; Botequilha-Leitao ve ark., 2006;

McGarigal ve Marks, 1995).

Peyzaj sütrüktür indeksleri peyzaj mozaiğinin kompozisyonu ve mekansal

konfigurasyonunu ölçer. Mozaik modeline göre bu mozaiği oluĢturan parçalar arasında çok

net sınırlar vardır. Bu sınırlar dıĢındaki bütün varyasyon ya yok sayılır ya da o kategoriye

dahil edilir. Bu yaklaĢımın organizasyonel açıdan kolaylıklar sağladığı için kullanımı çok

yaygındır. Fakat peyzaj elemanlarının kategorik gösterimi peyzajdaki heterojenliği tam

olarak yansıtmaz. Bu yüzden indeksler planlamada kullanılmadan önce oluĢturulan mozaik

modelinin bir diğer deyiĢle kategorik haritaların, peyzajdaki heterojenliği anlamlı Ģekilde

temsil edip etmediğine bakılmalıdır.

Kategorik haritalarda en önemli nokta sınıflandırma düzenidir (classification scheme).

Seçilen kategorilerin peyzaj sütrüktürünün analizinden elde edilecek sonuçlara önemli etkisi

13

olacaktır. Sınıflandırmanın kategoriler arasında tutarlı bir ayrımlaĢma yapmasına dikkat

edilmelidir. Burada önemli olan sınıflandırma aralığının bütün sınıflar için istikrarlı

olmasından çok sınıflandırmanın planlamanın amacına uygun olup olmadığının düĢünülmesi

ve sınıflandırmanın peyzaj sütrüktürünün sayısal değerlendirmesiyle elde edilecek sonuca

olan etkisinin bilinmesidir. Ġkinci olarak sınıflandırmanın planlamanın amacı ile alakalı bütün

önemli peyzaj elemanlarını içerip içermediğine bakılmalıdır (sınıflandırma yollar, nehirler

gibi bütün önemli lineer peyzaj elementlerini içeriyor mu? v.b.). Üçüncü olarak

sınıflandırmanın detaylarının dıĢında her bir sınıfın belirlenmesine yönelik net ölçütlerin

belirlenmesidir. Örneğin maki örtüsünü boylu, orta boylu ve alçak boylu maki olarak üç

sınıfa ayırmak veri kaynakları ve uygulamanın amacına bağlı olarak uygulamadan

uygulamaya farklılıklar gösterebilir, bu açıdan sınıflandırma kriterlerinin net olarak ortaya

konması önemlidir.

Ölçek indekslerin kullanımında oldukça önemli rol oynar. Farklı ölçeklerde üretilmiĢ

verilere indeksler uygulanırken oldukça dikkatli olunmalıdır. Peyzajdaki değiĢimin boyutu

ölçek seçiminde yol gösterici olabilirler. Bu bağlamda analizi yapılacak alanın mekansal

yayılımı (extent) ve analize konu olan elemanların ya da parçaların boyutu (grain) metriklerin

kullanımında hesaba katılması gereken ölçekle ilgili diğer unsurlardır. Bir peyzajdaki

mekansal yayılım ve parça boyutu peyzajı karakterize ederken bağlı kalınması gereken

çözünürlüğün üst ve alt limitlerini belirler. Bir diğer deyiĢle, peyzajın mekansal yayılımı

dıĢındaki alanlar için genelleme yapılamaz ve belirli çözünürlüğün altındaki parçaların

sütrüktürü tespit edilemez. Bu yüzden sütrüktür indekslerini kullanırken mekansal yayılımın

ve parça büyüklüğünün incelenen fenomeni en iyi yansıtacak Ģekilde belirlenmesi gerekir.

Örneğin, orman fragmantasyonunu ortaya koyarken 100 ha. bir çözünürlükte çalıĢmak, 1 ha.

büyüklüğünden itibaren parça büyüklüğüne hassas olan türlerle ilgili yapılması gereken

değerlendirmeye hiçbir katkıda bulunmayacaktır. Uygun çözünürlüğün ne olduğunun

14

bilinemediği durumlarda ( belirli bir bitki ya da hayvan türü söz konusu değilse) mümkün

olan en iyi çözünürlüğün yakalanması gerekmektedir. O‟Neill et al. (1997) ilgilenilen en

küçük peyzaj elemanından 2 ya da 5 kez daha küçük parça büyüklüklerinin böyle durumlarda

kullanılmasını önermektedir. Örneğin 100 m geniĢliğindeki nehir koridorları çalıĢma konusu

ise, parça büyüklüğünün yada çözünürlüğün 30-50 m. arasında olması gerekmektedir. Bu

standart elde edildikten sonra gerekirse yeniden örnekleme (resampling) yapılabileceği akılda

tutulmalıdır. Bunlara ek olarak analizlere baĢlamadan önce karar verilecek minimum parça

büyüklüğü de mekansal yayılım ve parça boyutunun belirlenmesinde bir diğer teknik olabilir.

Tespit edilen mekansal yayılım ve parça büyüklüklerinin elde edilecek sonuçlara

olacak etkisinin önceden bilinmesi gerekir. Peyzaj indekslerinin pek çoğu parça büyüklüğüne

karĢı hassastır. Kenar uzunluğu parça büyüklüğüne bağlantılı olarak olağandan daha

uzunmuĢ gibi sonuçlar verebilir. Bu tür hatalı sonuçlar parça büyüklüğü arttıkça daha da

artacaktır. Parça büyüklüğü komĢulukların nisbi dağılımını etkileyeceğinden, peyzaj

elemanlarının birbirleri ile komĢuluklarını konu alan indeksler (contagion index vb.) farklı

sonuçlar verebilirler. Aynı Ģekilde pek çok indeks mekansal yayılıma göre farklı sonuçlar

verebilir, çünkü kapsam geniĢledikçe yeni parça tipleri ile karĢılaĢılabilir ve konfigurasyon

değiĢebilir.

Parça büyüklüğünün analiz alanına (extent) oranı küçükse, peyzaj dinamikleri

muhtemelen kenar bölgelerdeki etkiler tarafından yönlendirilecektir. Kenarların indeksler

üzerinde oldukça büyük bir etkisi vardır. Burada unutulmaması gereken en yakın komĢuluk

indekslerinin bu oranlara son derece hassas olduğudur. Analiz yapılan alan (extent) irdelenen

ekolojik süreç veya türün ölçeğinden ufaksa, elde edilen sonuçların ne kadar anlamlı olduğu

tartıĢılabilir. Bu durumlarda en yakın komĢuluk ya da belirli bir radius kullanımı gerektiren

indeksler hatalı sonuçlar verir. Örneğin sınırları rasgele seçilmiĢ bir analiz alanının kenarına

yakın bir yerde konumlanan bir kuĢ türünün habitatına en yakın komĢu habitat analiz alanı

15

sınırları içinde çok uzak bir yerde yer alırken gerçekte aslında analiz alanının dıĢında çok

daha yakın bir yerde diğer uygun habitatlar olabilir.

Peyzaj metriklerinin uygulanması iki tür veri üzerinden olabilir: vektör ve raster.

Vektör model rastere göre veri depolama ve yönetimi açısından daha etkindir. Özellikle de

parsellerin sınırları gibi verilerde piksel tabanlı raster formatına göre daha gerçeğe uygun

gösterimler sergiler. Raster modeli daha çok spatial modelleme ve uzaktan algılama

çalıĢmalarında kullanılır. Mekansal veri analizi açısından raster modellerin vektore göre bir

takım avantajları vardır. Örneğin, pikseller üzerinden matematiksel iĢlemlerin hesaplanması

daha kolaydır. Buna ek olarak herhangi bir pikselin mekansal konumu ve çevresini

değerlendirmekde satır ve sütunlar (cartesian coordinates) sayesinde daha kolaydır. Raster

modelde merdiven-vari grid yapısı dolayısı ile kenarların belirlenmesi bir ölçüde kısıtlıdır.

Vektör haritalar kenarların gerçeğe daha yakın Ģeklilerde çıkmasını sağlar. Dolayısı ile raster

modellerde kenarlar gerçekte olan uzunluklarından daha uzun ölçülebilir. Burada ki hata

parça büyüklüğü ve çözünürlüğe bağlı olarak değiĢebilir. Herhangi bir planlama çalıĢmasında

istenen uygulamaya uygun veri modelini seçmek planlamacıya düĢmektedir, çünkü peyzaj

sütrüktürünün yorumu temelde modelin doğruluğu ile sınırlıdır.

2.4. Mevzuatın irdelenmesi

Ülkemizde doğa koruma çalıĢmaları 1800‟lü yıllara kadar uzanan bir geçmiĢe sahiptir.

Orman Yasası ile baĢlayan bu süreç günümüze kadar pek çok kanun, yönetmelik ve

sözleĢmeler ile devam etmiĢtir. Bu süreç içerisinde çok sayıda yasa çıkarılmıĢtır; ancak, bu

yasalar farklı zamanlarda ve farklı ihtiyaçlara cevap vermek üzere hazırlandığı için, birbiriyle

çeliĢen hükümleri içermekte, aralarında organik bir bağ bulunmamaktadır. Halen ülkemizin

genel bir doğa koruma stratejisi ve üst düzey politikası yoktur.

16

Korunan alanlar günümüzde Milli Parklar Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını

Koruma Kanunu ve Çevre Kanunu ile bu kanunlara dayanılarak hazırlanan yönetmelik

hükümlerince ilan edilmekte ve yönetilmektedir. Ancak yukarıda sayılan kanun, yönetmelik

ve sözleĢmelerin birçoğu günümüz ihtiyaçlarına cevap vermekten uzak kalmıĢtır. Özellikle

ulusal mevzuatımızda birbirinden farklı kuruluĢ ve birbiriyle çeliĢkili kavramlara yer

verilmesi, yönetim ve iĢletme görevlerinin çeĢitli kurumlara dağıtılması önemli sorunlara yol

açmaktadır. Bu nedenle korunan alanlarla ilgili mevzuatı oluĢturan kanun, yönetmelik ve

sözleĢmelerin günümüz koĢullarına göre yenilenmesi, birbirleriyle çeliĢen yönetsel ve iĢlevsel

konuların belirlenmesi gerekmektedir.

Proje kapsamında, önemli görülen 22 adet Kanun, 22 adet Yönetmelik ve 5 adet

SözleĢme incelenmiĢtir (bkz.EK1). Bu amaçla kanun, yönetmelik ve sözleĢmeler; plan,

politika, proje, kurum, koordinasyon, kanun, denetim, yaptırım, envanter, eğitim, ekonomi ve

kapasite konuları çerçevesinde incelenmiĢ olup, önemli görülen eksiklikler, çeliĢkiler ve

bunlara yönelik öneriler Mevzuattaki Eksiklikler ve Uygulamadaki Eksiklikler baĢlığı altında

aĢağıda maddeler halinde verilmeye çalıĢılmıĢtır.

2.4.1. Mevzuattaki eksiklikler

- Doğa korumada (gen, tür, habitat vs.) sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi zorluklarla

karĢılaĢılmaktadır. Mevzuatta bunlara yönelik çalıĢmaları destekleyen hükümlerin olmaması

(zorlukları azaltmak açısından) bir boĢluk oluĢturmaktadır. Ulusal kalkınma planlarında doğa

koruma boyutu yeterince dikkate alınmamaktadır. Koruma altına alınan alanlarda ve çevreyi

ilgilendiren konularda ortak koruma politikası geliĢtirilmemektedir. Kanunlarda ya da yapılan

düzenlemelerde genellikle yasaklar ve kurallar yer almakta, ancak alternatiflere yer

verilmemektedir. Koruma ve kullanmanın sınırlarının iyi belirlenmesi gerekirken, sadece

korumaya yönelik hükümlerin bulunması; kullanma ile ilgili alternatiflerin olmaması sorun

teĢkil etmektedir. Ulusal koruma ve kullanma politikalarının hedeflerinde; bütünlük ve ilke

17

eksikliği bulunmaktadır. Doğa koruma ile ilgili kurumların yetki görev ve sorumluluklarını

belirleyen yasalar; kurumlar arasındaki yetki karmaĢasını ortadan kaldıracak ve kurumlar

arasında iĢbirliği ve koordinasyonu güçlendirecek Ģekilde yeniden düzenlenmelidir.

Mevzuatta yer alan cezai müeyyideler güncelleĢtirilmemekte, cezai yaptırımlar

artırılmamaktadır. Cezayi yaptırımları uygulayan idareciye kiĢisel sorumluluk

getirilmemektedir.

- Doğa koruma veya biyoçeĢitliliğin korunması konusunda 2873, 2863, 2872 ve diğer

kanunları kapsayacak ve iĢ bölümünü sağlayacak Ģekilde bir Ģemsiye kanununun

bulunmaması karmaĢaya sebep olmaktadır. Doğa koruma alanlarına iliĢkin olarak yapılan

yönetim planlarının, planlama prosedüründe yasal yeri bulunmamaktadır. Dolayısıyla görevi

ve sorumluluğu gereği, üzerine iĢ düĢen Bakanlık için koruma önemi ve önceliği farklılık

taĢımaktadır ve bu konuda herhangi bir yaptırım bulunmamaktadır. Koruma kavramının

(biyolojik çeĢitlilik dahil her türlü koruma) planlamaya yansımasını sağlamak üzere Ġmar

Kanunu ve ilgili yönetmelikler bu anlamda geliĢtirilmemiĢtir ve Ġmar kanunu biyolojik

değerleri göz önünde bulundurmadan karar vermektedir. Çevre Kanununun 9. Maddesinde

koruma kullanım esaslarının bir yönetmelikle belirleneceğinin öngörülmesine rağmen, bu

yönetmelik henüz yayımlanmamıĢtır. Çevre Kanunu gereği çıkartılan yönetmelikler Avrupa

Birliği müktesebatı da göz önüne alınarak revize edilmelidir, revizyonda standartlar

bulunabilir en iyi teknolojiler göz önüne alınarak belirlenmelidir. Doğa koruma açısından

önemli olan toprak ve toprağın korunması ile ilgili özel bir yasa ve su kanunları

bulunmamaktadır. 6200 sayılı DSĠ KuruluĢ Kanunu ve Bataklıkların Kurutulması hakkında

Kanun, Ramsar SözleĢmesi'nde yer alan hükümlerle ve Sulak Alanların Korunması

Yönetmeliği ile çeliĢmektedir. DSĠ bataklıkları kurutmakla görevlendirilmiĢ, Çevre Bakanlığı

ise korumakla görevlendirilmiĢtir. DSI, DLH, Karayolları vb. özellikle büyük yatırımcı

kuruluĢların mevzuatlarının koruma kavramını gözetecek Ģekilde düzenlenmiĢ olmaması,

18

uygulamalarda bu tür kavramların göz ardı edilmesine neden olmaktadır. Turizmi geliĢtirmek

amacıyla hazırlanan Turizmi TeĢvik Kanunu ile Çevre Kanunu, Bern SözleĢmesi ve özellikle

383 Sayılı Özel Çevre Koruma Kurumu ile ilgili Kanun Hükmünde Kararname ile

çeliĢmektedir. 383 No'lu Özel Çevre Koruma Kurumu mevzuatı; üyesi bulunduğumuz

uluslararası kuruluĢların doğa, biyolojik çeĢitlilik, orman yönetimi alanında sürekli

geliĢtirmekte olduğu metodolojiden tamamıyla uzak, zayıf, genel, yeterince teknik olmayan

ve ilgili diğer hükümlerine nicel ve nitel ve oran olarak verdiği ağırlıkla, bugün

biyoçeĢitliliğin muhafazası ve gerçek anlamda yönetiminin aleyhine uygulanmasına neden

olacak derecede esnek bir belgedir. Özel Çevre Koruma Kurumu'nun 383 Sayılı Kanun

Hükmünde Kararnamesinde biyoçeĢitlilik için fayda-maliyet analizi çalıĢmasının

bulunmaması, 383 No'lu KHK'nın içeriğinin uluslararası ölçekte bir yaklaĢıma dayanmaması,

bir koruma alanı kuruluĢu olan kurumun mevzuatında biyoçeĢitliliğe ağırlık verilmemesi,

hatta 'biyoçeĢitlilik' teriminin dahi geçmemesi: biyoçeĢitliliğin, kirlilik ve imar planı lehine

çok zayıf kalmasına sebep olmaktadır.

- Mevzuatta koruma alanı oluĢturulmasına iliĢkin "statülerin" IUCN benzeri bir

"standardının" olmaması (örneğin 2873 Sayılı Milli Parklar Yasası'nın, IUCN tarafından

belirlenmiĢ ve uluslararası kabul görmüĢ korunan alan statülerini tamamıyla içermemesi

ve/veya karĢılamaması) ve statü belirlemede objektif kriterlerin bulunmaması (örneğin sit

derecesinin düĢürülmesinde kriterler objektif olmadığından, korunan alan kararının delinerek

zararlı eylemlere izin verilmesi) sorunları, korunan alan sistemimizin dünya ile uyumlu

olmasını engellemektedir. Uluslararası sözleĢmeler kapsamında korunan alan statüsü bulunan

alanlar, uygulama kolaylığı sağlanması bakımından bir uygulama yönetmeliği ile

desteklenmemiĢtir. GeliĢmekte olan ülkelerde yerel toplulukların, koruma statüsünden

kaynaklanan kayıplarının giderilmesi için son derece önemli bir statü olan "Biyosfer

Rezerv"lerinin mevzuatta bulunmaması bir eksikliktir. Korunan alanlar dıĢındaki tampon

19

alan/zon yönetimi ile ilgili mevzuat eksiktir. Yürürlükteki Kara Avcılığı Kanunu avı serbest

ve yasak olan türlerle ilgili hükümlerinin bazıları AB Habitat Direktifi ve Uluslararası

sözleĢme hükümleriyle çeliĢmektedir.

- Biyolojik çeĢitlilik ve kaynakların korunmasına yönelik yapılan çalıĢmalarda yerel

bazda izlenmesi, izleme ve değerlendirme konuları yasada yer almamaktadır. Biyolojik

çeĢitliliği korumanın çok önemli kavramları "bilinçlendirme" ve "eğitim"e yönelik hükümler

yeterli değildir. Mevzuatta halkın katılımı, eğitimi ve bilinçlendirilmesine iliĢkin etkin bir

baĢlık yer almamaktadır. Biyolojik çeĢitlilik ile ilgili gen haritalarının oluĢturulması

konusunda mevzuat yoktur. Uluslararası sözleĢmeler listesinde bulunan türlerin korunmasına

iliĢkin bir eylem planı bulunmamaktadır. Türlerin korunması konusunda özellikle,

böceklerin, omurgasızların ve amfibilerin korunmasında, mevzuatta boĢluklar vardır.

Uluslararası SözleĢmeler kapsamında korunması gereken türler ile ilgili olarak uygulamayı

düzenleyecek bir yönetmelik bulunmamaktadır. Tür korumada "Kara Avcılığı Kanunu" Bern

SözleĢmesindeki korumakla yükümlü olduğumuz tüm Ek Listeleri karĢılamamaktadır. Sadece

kuĢ, sürüngen ve memeli türlerinin bir kısmını kapsamaktadır. Aynı Ģekilde, tür korumada

"Su Ürünleri Sirküleri" Bern SözleĢmesindeki korumakla yükümlü olduğumuz tüm Ek

Listeleri karĢılamamaktadır. Yürürlükteki Kara Avcılığı Kanununun avı serbest ve yasak olan

türlerle ilgili hükümlerinin bazıları AB Habitat Direktifi ve Uluslararası SözleĢme

hükümleriyle örtüĢmemektedir. Egzotik türlerin, habitatlar ve türler üzerine olumsuz etkileri

dikkate alınmamaktadır.

- Mevzuatta yer alan biyoçeĢitlilik yönetimi, AB Çevre Mevzuatı ve Politikaları'nın

öngördüğü: "Avrupa Peyzaj SözleĢmesi Kapsamında Türkiye'deki BiyoçeĢitliliğin

Muhafazası", "Avrupa Bölgesinde Özel Muhafaza Alanları" nı (Habitat Direktifi

tanımlamalarını) içermemektedir. Biyolojik çeĢitliliğin korunmasına iliĢkin olarak ulusal

önceliklerimiz sadece strateji bazında belirlenmiĢ olup; yasal dayanağı bulunmamaktadır.

20

Koruma alanı olmayan alanlarda biyolojik çeĢitliliğin korunmasına dair sıkıntılar aĢılmalıdır.

Bununla ilgili mevzuat gereklidir. Örneğin step alanları bu kapsamdadır. Tarım alanları

koruma statüsü olmaksızın bazı biyolojik çeĢitliliğin ve doğal kaynak olarak alan korumanın

önceliklendirildiği alanlar arasına dahil edilmeli ve bu konuda yasal düzenlemeler

yapılmalıdır. KuruluĢların mevzuatında tarımsal alanlar ve tarımsal peyzaj, biyoçeĢitliliğin

muhafazası kapsamında araç olarak gösterilmemektedir. Tarımsal biyolojik çeĢitliliğin

korunmasına iliĢkin mevzuat bulunmamaktadır. Çevre Bakanlığı mevzuatı (2872 Sayılı

Kanunu) Özel Çevre Koruma Kurumu (383 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname), Milli

Parklar (2873) ve Tarım Bakanlığı mevzuatında biyoçeĢitliliğin sürdürülebilir kullanımı için

meralar yarı doğal habitat olarak görülmemektedir. Biyolojik çeĢitliliğin korunması Kalkınma

Planları, Çevre Düzeni Planları kapsamında da ele alınmalı, yasal planlama sistemine

Yönetim Planlaması entegre edilmelidir. Ülke politikalarını bütünsel olarak ortaya koyacak

tamamlayıcı ve karĢılıklı danıĢma temeline dayanan karar verme mekanizması yasal

düzenlemelerle netleĢtirilmelidir.

- BiyoçeĢitlilik Mevzuatı'nda kıyı ve denizel alanların korunmasına yönelik mevzuat

olmasına rağmen (Kıyı Kanunu gibi) kıyı alanlarının biyoçeĢitliliğine, kıyı orman

ekosistemlerine, özel kıyı habitatlarına ve denizel koruma alanlarına özel bir önem

atfedilmemektedir. (Deniz Koruma alanı olarak sadece su altı canlılarının korunmasına

yönelik sınır belirleme imkanı vardır). Kıyısal ekosistemleri, deniz ve karasal biyolojik

çeĢitliliği ve havzayı da dikkate alan koruma kriterleri mevcut yasalarda bulunmamaktadır.

1380 sayılı Su Ürünleri Kanunundaki değerler AB uyumu çerçevesinde daha da esnetilmek

istenmektedir. Halbuki kanun, su ekolojisinin devamı için alıcı ortam sınır değerleridir. Su

kirliliği yönetmeliğindeki deĢarj standartları ile 1380 sayılı Su Ürünleri Yönetmeliğinin deĢarj

standartları çeliĢmektedir. 1380 sayılı kanunun ilgili yönetmeliğindeki değerler ile Su

Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğindeki değerler yüzeysel suların korunması açısından, çeliĢen

21

değerlerdir. Su Ürünleri Yönetmeliği'nde türlerin biyoçeĢitliliğinin korunmasına değil,

tarımsal üretime, yetiĢtiriciliğe ağırlık verilmesi bir sorundur.

- Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği ile Maden Kanunu çeliĢmektedir. Maden

Kanunu'nun arama iĢletme ruhsatı ve akabinde iĢletme iznine geçilmesi izinleri, Sulak

Alanların Korunması Yönetmeliği 9. Maddesindeki turba alımı ile çeliĢmektedir. Maden

Kanunu arama ruhsatı verir ve doğrudan izin verir, oysa Sulak Alanların Korunması

Yönetmeliği arama ve iĢletme ruhsatı verilmeden önce Bakanlığın iznine tabidir demektedir.

- Biyolojik çeĢitlilik, biyolojik çeĢitliliğin yerinde korunması, ekosistemler, türler, alt

türler vs. konusunda tanımlamaların da yer aldığı ulusal mevzuat eksikliği bulunmaktadır.

AraĢtırma kuruluĢları (üniversiteler, özel laboratuvarlar v.b.) için biyolojik çeĢitliliği koruma

yükümlülüklerini belirleyen yasal bir düzenleme yoktur. 2872 Sayılı Çevre Kanunu'nda

"koruma", "habitat", "sürdürülebilirlik" gibi biyolojik çeĢitlilik açısından önemli tanım ve

kavramlar yer almamakta; "biyolojik çeĢitlilik", "koruma", "sürdürülebilirlik" kavramları

çevre mevzuatı yanında, kamu tüzel kiĢilerinin kuruluĢ kanunlarında ve yatırımlara iliĢkin

mevzuatta da bulunmamaktadır. Kadastro Kanunu'nda biyolojik çeĢitliliğin korunmasının

önünde engel olabilecek maddeler bulunmaktadır. Kültür Bakanlığı tarafından uygulanan

2863 Sayılı Kanununun yaptırımları, Milli Parklar, Çevre Kanunu vb. kanunlardan daha güçlü

olmasına rağmen, kanun; kriterler ve teknik açıdan yetersizdir. Turizmi TeĢvik Kanunu,

Teknoloji GeliĢtirme Bölgeleri Kanunu, Endüstri GeliĢtirme Bölgeleri Kanunu gibi sektörel

öncelikli belirleme, planlama ve uygulama yetkisi veren yasalarda biyolojik çeĢitlilik

önceliklerine yer verecek yasal düzenlemeler bulunmamaktadır ve plan kararları, korunan

alanlara iliĢkin kararlarla örtüĢmemektedir.

- ÇED Yönetmeliği'nde AB Habitat Direktifi kapsamında korunması gereken alanlarla

ilgili bir hüküm yoktur. Stratejik ÇED konusu önceliklendirilerek yasallaĢtırılmalıdır. ÇED

Yönetmeliği'nde yatırım yapılacak alanlardaki biyoçeĢitliliğin güncel durumunun (en son

22

hali) istenmesini Ģart koĢan bir hüküm yoktur. Bu nedenle mevcut biyolojik çeĢitlilik gerçekçi

bir durumda sunulamamaktadır. ÇED Yönetmeliği, mülkiyet sorunu açısından yer tetkikini,

iĢletmeye yasal prosedürü azaltmak için, ÇED Raporu olumlu belgesi alınması sonrasına

bırakmaktadır. Oysaki Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği atık su deĢarjı (11. Madde),

turba alımı (9. Madde), kurutma - doldurma (6. Madde) ile ilgili izin öncesi uygun görüĢ

alınmasını öngörmektedir. ÇED Yönetmeliği koruma, biyolojik çeĢitliliğin sürdürülebilirliği

ve doğal kaynakların akılcı kullanımı açısından yetersiz kalmaktadır. Sadece proje bazından

çevresel etkilere bakılmakta ve bütünsel yaklaĢım görülmemektedir.

2.4.2. Uygulamadaki eksiklikler

- Sektörel planlamada biyolojik çeĢitlilik değerlerini koruyucu sosyal ve ekonomik

teĢvikler yetersizdir. Ekonomik yapının bozukluğu uygulamalara yansımaktadır. Sektörel

planlamada ekonomik kalkınmaya yönelik hedefler öncelikli görüldüğünden, biyolojik

çeĢitliliğin korunmasına aktarılan kaynak miktarı yetersiz kalmaktadır. Yasalarla desteklenen

ve sürdürülebilir kalkınmaya yönelik faaliyetlere aktarılacak mali kaynak mekanizmasına

ihtiyaç vardır. Biyolojik ÇeĢitlilik Stratejisi ve Eylem Planı'nın uygulanması yönünde bir

yaptırım yoktur. Türkiye'de Biyolojik çeĢitliliğe iliĢkin araĢtırma eksikliği vardır. Bilimsel

proje sonuçları uygulamaya yönelik olarak kullanılmamakta ve projeler sadece bilimsel

amaca hizmet için gerçekleĢtirilmektedir. Biyolojik çeĢitlilik ve doğal kaynakların yönetimi

konusunda pek çok proje uygulanmakta, proje sonrasında kanuni düzenlemeler de dahil

olmak üzere plan kararları alınmakta ancak bu kararlar her nedense uygulanamamaktadır.

- Uluslararası sözleĢmeler ülkemizde (kanun kuvvetinde olmalarına karĢın) ciddiye

alınmamaktadır. UÇEP, Biyolojik ÇeĢitlilik Stratejisi ve Eylem Planı vb. sadece hazırlanmıĢ

bir doküman niteliğinde kalmakta ve uygulamaya geçirilmemektedir (Yasal dayanağı yoktur).

Biyolojik çeĢitliliğin korunmasında korumacı yaklaĢım her zaman ön plana çıkartılmakta,

projelere akılcı öneriler getirilememektedir.

23

- Ülke düzeyinde arazi kullanım planları eksiktir. Farklı kurumlar tarafından aynı

alana farklı koruma statüleri verilmesi sonucunda bir alanda 2-3 koruma statüsü bulunmakta

ve bu nedenle kurumlar arasında karıĢıklık, yetki karmaĢası yaĢanmaktadır. Aynı anda iki

koruma statüsüne sahip olan alanlarda, entegre yönetim planları hazırlanmamaktadır. Neyin,

nasıl ve ne Ģekilde korunacağı tam anlamıyla bilinmemektedir. Ülkemizde koruma planlaması

kuramsal olduğu kadar teorik düzeyde de kurumsal yapı eksikliğinden ve farklı bölgelerde

farklı kararlar ve yöntemler benimsenmesinden ötürü subjektif karar ve uygulamalara

zorlanmakta ve baskı gruplarının ve politik yapıların yoğun baskısı altında kalmaktadır. 2873

Sayılı Kanun (Milli Parklar Kanunu) ile korumaya alınan alanlarda, Hazine'ye ait alanların

Toprak Reformu tarafından dağıtılması ve bu arazilerin koruma alanlarımız sınırlarında

kalması uygulamada sorunlar çıkarmaktadır (Mülkiyet sorunu gibi). Etkin bir yönetim

mekanizması (modeli) kurulamamıĢtır. Koruma-kullanım kararlarında çevre fayda-maliyet

analizleri yapılmaktadır. Milli Parklar Kanunu‟nda “Tabiatı Koruma Alanlarında insan etkisi

olmamalıdır” ifadesi olmasına rağmen statülerin yetersizliğinden bu unsur göz ardı

edilmektedir. Koruma altına alınan alanlarda ve çevreyi ilgilendiren konularda ortak koruma

politikası geliĢtirilmemektedir. Ulusal korunan alan politikamızda, korunan alanlar sistemimiz

için, net bir vizyon, hedef, amaç tanımı yapılmamıĢ olması, korunan alanlarımızın etkin

yönetimini güçleĢtirmektedir.

- Biyolojik ÇeĢitlilik ve doğal kaynakların korunmasına yönelik plan kararlarının yer

aldığı ve uygulamalar için önemli olan "yönetim planlarının" hazırlanması-planlanması

aĢamalarında, kurumların eĢgüdümlü hareket edememektedir. Fiziksel planları uygulayacak

merciler mahalli idareler olduğu için uygulama denetiminde büyük sorunlar vardır. Biyolojik

kaynakların sürdürülebilir kullanımında yerel toplulukların uygulamalarına yönelik, sosyo-

kültürel çalıĢmalar eksiktir. Koruma faaliyetlerinin sadece yasalar ve kolluk kuvvetlerince

24

yapılacağı düĢünülmekte, alanlarda yaĢayanların bu faaliyetlere katılımı ve etkin rol alması

sağlanamamaktadır.

- Korunan alanlarda olduğu gibi, tarımsal alanlarda da çevreye zararlı faaliyetler

yapılmakta ve mera alanları, kiraya verilerek; parasal getirisi karĢılığı yok edilmektedir.

Toprağın korunmasına yönelik çalıĢmaların toprak kirliliğini önleme çalıĢmalarından ayrı

yapılması sorun yaratmaktadır. Ayrıca toprağın korunmasına yönelik çalıĢmaların farklı

birimler tarafından yürütülmesi yanlıĢ yönlendirmelere neden olmaktadır. Toprak kirliliğini

önleme, toprağı koruma, erozyonla mücadele ve tarımsal toprakların kullanımı arasında

uyum, eĢgüdüm bulunmamaktadır. Ġlgili mevzuat yeniden ele alınarak uyumlu hale

getirilmelidir (Örneğin amaç dıĢı arazi kullanımına yönelik mevzuatlarda genelde tarım

arazilerinin ve sanayi alanlarının kullanımı esas alınırken; gen, tür ve habitat kaynağı olan

toprağın bu özellikleri göz önünde bulundurulmamakta, bu da uygulamada sorun

yaratmaktadır). Meraların, Mera Kanunu'na göre değerlendirilmesi ve korunması Hazine'ye

aittir. Bu durum orman alanlarında Orman Bakanlığı'na karmaĢa yaĢatmaktadır. Meralar,

valilik veya belediyeler tarafından resen imar planı kapsamına alınmakta, imar planları

kesinleĢtikten sonra ancak tapuya tescil aĢamasında karĢılaĢılan sorunlar nedeniyle tahsis

değiĢikliği yoluna gidilmekte veya Hazine tarafından açılan davalar sonucu planlar iptal

edilmektedir.

- Biyolojik çeĢitlilik korumaya yönelik belirlenen alanların yönetsel yapısının yerinden

yönetim modeli çerçevesinde olmaması bir sorundur. Biyolojik çeĢitliliğin Ģu an için ne

aĢamada olduğunu ortaya koyan ulusal bir çalıĢma ve bu konuyla görevlendirilmiĢ bir kurum

yoktur. Ülkemizde bu konuda bir risk haritası yoktur. Koruma ve kullanma kurumları

arasında, koruma alanı ilan etmede kurumlar arası iletiĢim zayıflığı bulunmaktadır. Mevzuat,

kurumlardan görüĢ almayı öngörmekte; ancak ortak karar alma mekanizmaları mevzuatta

bulunmamaktadır. Çevre ve doğa koruma ile ilgili temel yasa maddeleri olmadığı için her

25

yürütücü kurum veya kuruluĢ kendi hedef ve amaçlarını öne çıkarmaktadır: Örneğin: Enerji-

Çevre, Turizm-Çevre gibi. Turizm TeĢvik Kanunu'na göre ormanlık alanlarda turizm alan ve

merkezleri tahsis edilebilmektedir. Bununla bağlantılı olarak çevre koruma adına yer yer

turizm alan ve merkezlerinin ilanından daha önce Turizm Bakanlığı‟na haber verilmeden,

doğal sit ya da baĢka amaçlı kısıtlamalar gerçekleĢtirilmektedir. Bu tür çeliĢkiler bitip

tükenmeyen mahkemeler ve uygulamada aksaklıklar yaratmanın dıĢında baĢka bir iĢe

yaramamaktadır.

- Görev ve yetki verilerinin olmasına karĢın, bunları sahiplenmeme söz konusudur.

Özellikle uygulamalardaki denetimlerde eksiklik vardır. Bakanlıklar arasında yetkilerin ve

sorumlulukların (hukuki/idari vs.) paylaĢılması konusundaki anlaĢmazlıklar, korunan

alanların yönetilmesinde tıkanıklıklara neden olmaktadır. Kanunlar arasındaki çakıĢma ya da

örtüĢmeleri giderecek kurumlar arası etkin iĢ ve hedef birliği yoktur. Aynı zamanda doğa

korumaya yönelik kriterler kurumların mevzuatında farklılık arz etmektedir. Kurumlar arası

benzer konularda ayrı ayrı koruma projelerinin yapılması kaynak ve zaman israfına yol

açmaktadır.

- Sulak alanlara yönelik uygulamalarda kurumların bakıĢ açısındaki farklılıklar ve

kuruluĢlar arası amaç ve hedeflerin ayrı olması koruma kavramını baltalamaktadır. Sulak

Alanların Korunması Yönetmeliği'nde, koruma-kullanma dengesinin sağlanması yönünde 3.

bölümde yer alan koruma alanlarının tesbiti ve uygulama esaslarına yönelik bölümdeki

koruma zonlarının belirlenmemiĢ olması uygulamada sorunlar doğurmaktadır. Sulak

alanlarda Çevre Bakanlığı'nın koordinasyon görevinin olmasına rağmen, gerçek sorumlunun

kim olduğu ve yaptırımın kimin elinde olduğu belirli değildir. Eğer bu alan aynı zamanda

Milli Park ise sorun daha da karmaĢık olmaktadır.

- 2873 Sayılı Milli Parklar Kanunu'na göre Orman Bakanlığı tarafından koruma altına

alınan alanlarda; biyolojik kaynakların korunması, koruma alanlarının yönetilmesi, izlenmesi

26

Orman Bakanlığı‟nın yetkisinde olmasına rağmen, uygulamada Çevre Bakanlığı Tarım

Bakanlığı ile çatıĢma yaĢanmaktadır. 2863 KTVKK ve 2873 MPK'da yer alan Doğal Sit-Milli

Park, Tabiatı Koruma Alanı, Tabiat Parkı, Tabiat Anıtı tanımlarının benzerliği dolayısıyla

Kültür Bakanlığı ile Orman Bakanlığı arasında yetki karmaĢası oluĢmaktadır. Biyolojik

çeĢitlilik bakımından önemli alanlar üzerindeki koruma statülerinin 2873 Milli Parklar, 2863

KTVKK ve 2872 sayılı Çevre Kanunu kapsamında birden fazla yetki ve kurumun

sorumluluğunda olması çeliĢki yaratmaktadır. Bunun yanında korunan alanlara iliĢkin olarak

çeĢitli kuruluĢların (DSĠ, Bayındırlık, Çevre Bakanlığı gibi) mevzuatlarından kaynaklanan

yetki çatıĢması vardır. Milli Parklar Kanunu ile biyolojik çeĢitliliğin korunmasında, Orman

Bakanlığı uygulamaları ile ilgili bazı çeliĢkiler yaĢanmaktadır (yangın yolları, yaĢlı ağaçların

kesilmesi, 2(b) uygulaması).

- KuĢların eylem planları, koruma tedbirleri 3167 Sayılı KAK ile yapılırken (esasen

MAK kararları) Çevre Bakanlığı, zaman zaman Orman Bakanlığı‟nın uygulama alanlarında

faaliyetler göstermektedir. Korumayla ilgili kanunlarla yatırım ve iĢletmeye iliĢkin kanunlar

arasında kopukluklar mevcuttur. Bu da kurumlar arasında çatıĢmaya neden olmaktadır (2883,

2872 ile DSĠ KuruluĢ ve Turizmi TeĢvik Kanunları gibi). 3167 Sayılı Kara Avcılığı Kanunu

ile memeli, kuĢ, sürüngen türlerinin korunması görevi Orman Bakanlığı'nda iken (koruma

listelerinin yayınlanması, ilgili koruma tedbirlerinin alınması vb.), Çevre Bakanlığı'nın

yetkisinde olmamasına rağmen avcılıkla ilgili Valiliklere talimat yazılması, mevzuat, yetki,

uygulama çatıĢması yaratmaktadır.

- Koruma amaçlı ayrılan alanlardan elde edilen gelirin tekrar koruma amaçlı olarak bu

alanlara geri dönüĢü sağlanamamaktadır. Biyolojik çeĢitliliğin korunmasına yönelik mali

mekanizmalar belirlenmemiĢtir. Korumaya yönelik faaliyetlerin maliyetlerinin yüksek olması

nedeniyle, koruma bütçesi yetersiz kalmaktadır. Kaynakların korunmasında gerek gönüllü

çalıĢmalar ve gerekse bağıĢ, yardım konuları yetersizdir. Özel sektör tarafından üretilen

27

çevreye yönelik projelerin yeterli desteği bulamaması, proje sonuçlarından faydalanılmasını

engellemektedir. Biyolojik çeĢitlilik korumaya yönelik belirlenen alanlarda ekip, ekipman

desteği ve finansman koĢulları yeterli değildir.

- Ülkemiz korunan alanlarının yönetiminde de ciddi eksikliklerin olduğu

görülmektedir. En önem verilen doğa koruma kategorilerinden olan milli parklarımızda bile

genel yönetim planı olarak sayılan Uzun Devreli GeliĢme Planlarının (UDGP) ancak yarısının

tamamlanmıĢ olması bunun en önemli göstergesidir. UDGP tamamlanmıĢ alanlarda ise plan

öngörüsü tanıtım merkezlerinin dahi yapılamaması önemli bir sorun olarak ortaya

çıkmaktadır. Yönetim planları hazırlanmakta ancak kurumlar arası hedef birliği olmadığı için,

koordinasyon, acil müdahale ve eylem birlikteliği sağlanamamaktadır.

- T.C. Anayasası'nın uluslararası antlaĢmalarla ilgili 90. maddesi "usulüne göre

yürürlüğe konulmuĢ milletlerarası antlaĢmalar kanun hükmündedir" ifadesini taĢımaktadır.

Dolayısıyla Türkiye‟nin taraf olduğu uluslararası antlaĢma ve protokollerin iç hukuk

düzeninde sahip oldukları hukuki güç, en az Çevre Kanunu değerinde olup, bu sözleĢmeler

ulusal mevzuatın önemli birer parçasıdır. Türkiye, uluslararası iĢbirliği çerçevesinde çevre ile

ilgili uluslararası çalıĢmalarının bir kısmını sözleĢmelere taraf olmak, bir kısmını ise üyesi

bulunduğu uluslararası kuruluĢların çalıĢmalarına katılmak suretiyle izlemektedir. Farklı

konulardaki Uluslararası SözleĢmeler dolaylı veya doğrudan ilgili olan kuruluĢlarca

tartıĢılmadan onaylanmaktadır (Örn; Avrupa Patent SözleĢmesi onaylanırken Çevre Bakanlığı

taraf olarak görülmemiĢtir). Doğa koruma ile ilgili çıkarılmıĢ uluslar arası sözleĢmelerin

tamamına taraf olunduğu halde ulusal mevzuat, uluslar arası sözleĢmelerle uyumlu hale

getirilmediğinden uygulamadaki dar boğazları aĢmak mümkün olamamıĢtır. Uluslar arası

sözleĢmelerin yanı sıra ulusal mevzuat gereği birden fazla koruma statüsünün olduğu

alanlarda bile etkili bir koruma ve yönetim sağlanamamıĢtır. Türk çevre koruma

mevzuatındaki farklı kanun ve yönetmeliklerin henüz birbiriyle uyumunun sağlanmamıĢ ve

28

kurumsal görev tanımlarının netleĢtirilmemiĢ olması, çevre koruma ve doğa yönetiminde sık

sık birbiriyle örtüĢen ve/veya çatıĢan uygulamalara neden olmaktadır. Ülkemizdeki doğa

koruma faaliyetlerinin tarihi 1950'li yıllara uzanmasına karĢın, hukuki ve idari alanda gereken

önem verilmediği ve yeterli kaynak ayrılmadığı için çabalar etkisiz kalmıĢ ve arzulanan

hedeflere ulaĢmak mümkün olmamıĢtır. Uluslararası mevzuatla ilgili hukukçuların yeterli

olmaması bir baĢka problemdir.

- Halkın bilgiye eriĢimi kısıtlıdır. Kurumlar arasında korumaya yönelik çalıĢmalar için

bilgi alıĢveriĢi sağlıklı iĢlememektedir. Koruma alanları, türler ve habitatlar üzerine yapılan

çalıĢmaların uygun ve standartlandırılmıĢ ve uygulamadaki kuruluĢlarla bağlantı

sağlayabilecek bir veri bankası yoktur. Bu durum alanların izlenmesinde ve acil müdahale

edebilmesinde büyük engel teĢkil etmektedir. Mevzuat oluĢturmaya yön verecek envanter

çalıĢmaları eksiktir. Ayrıca planlama çalıĢmalarında envanter eksikliği vardır. Doğal

kaynakların (orman vs.) ve korunan alanların yerel topluluklar veya STK'larla iĢbirliği içinde

katılımcı bir Ģekilde yönetilmemesi, yetki ve sorumlulukların paylaĢılmasına olanak veren

yasal altyapının (mevzuatın) bulunmayıĢı, etkin korumaya engeldir. Doğal koruma

alanlarında; halkın dıĢlanması, "yasak" kavramının geliĢtirilmiĢ olması ve bilinçsizlik

sahiplenmemeyi getirmektedir. Mevzuatta yerel halkın yöresine sahip çıkmasına olanak

sağlayacak katılım ve bilinçlendirme maddeleri ve süreçleri ortaya konmamıĢtır. Yöneticiler

özellikle yerel yöneticiler, doğa korumaya iliĢkin konularda bilgi sahibi ve duyarlı değildir.

Akılcı kullanım veya diğer adıyla sürdürülebilir kalkınma ile korumayı alan kullanıcılarına

yönlendirmek üzere yerel halka yönelik yeterince eğitim ve bilinçlendirme çalıĢmaları

yapılmamaktadır. Çevre koruma konusunda yaygın bir ulusal eğitim programı yoktur.

Kaynakların korunmasına yönelik bu kaynakların içerisinde yaĢayan yöre insanına alternatif

gelir olanakları sunma, bilinçlendirme ve eğitim çalıĢmaları yetersizdir. Ülkemizde korunan

alanlarda çalıĢan teknik personelin ağırlığını sayıları çok yetersiz olmakla birlikte, orman

29

mühendisleri oluĢturmakta, korunan alanın kaynak değerlerine paralel (doğal, kültürel,

tarihsel vb.) uzman personel kadrosunun oluĢturulmadığı görülmektedir. Aynı konularda

araĢtırma yapan bilim adamları ve kuruluĢlar yeterli Ģekilde koordine olamamaktadır. Kamu,

üniversite, özel sektör ve STK'lar arasında sistemli bir iĢbirliği sağlanamamıĢtır. Yasa ve

yönetmelikler hazırlanırken, ilgi gruplarının görüĢ ve önerileri göz ardı edilmektedir.

- ÇED komisyonunun bağımsız ve bakanlıklar üstü bir komisyon olmamasından

dolayı ÇED raporlarının çoğunluğu olumlu olarak değerlendirilmektedir. ÇED Yönetmeliği,

bölgenin gerçekleri çerçevesinde olası çevresel etkilerin incelenmesinden çok raporun

incelenmesi safhasında kalmaktadır. Bölgenin gerçekleri ile raporun gerçekleri tam bir uyum

sağlamamaktadır. Yatırım, iĢletme ve üretime yönelik faaliyetlerde ÇED raporunun öncelikle

hazırlanmaması bir sorundur. ÇED süreci tamamlandıktan sonra, ÇED sürecinde doğa

koruma açısından taahhüt edilen konularda taahhütlerin yerine getirilip getirilmediği yönünde

izleme ve kontrol yetersizliği bulunmaktadır. ÇED Yönetmeliğine rağmen, yeni sanayi

bölgeleri, turizm geliĢme alanları ve toplu konut alanları gibi büyük ölçekli planlarda doğa

üzerinde oluĢabilecek olumsuz etkiler göz ardı edilmektedir. Koruma alanlarında, planlama

kararlarına rağmen ÇED prosedürüne tabi olarak, uygulamaya geçilebilmektedir.

3. ÇALIŞMA ALANI BİLGİLERİ

3.1. Doğa koruma bölgeleri ve çalışma alanı sınırı

1983 tarih ve 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu'na göre Milli Park; bilimsel ve estetik

bakımından ulusal ve uluslararası ender bulunan doğal ve kültürel kaynak değerleri ile

koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip doğa parçalarıdır (madde 2/a). Bu kapsamda

Türkiye'de 33 adet milli park (686.635 ha) bulunmaktadır (Anonim, 2002). Aydın ilindeki

Dilek Yarımadası-Büyük Menderes Deltası Milli Parkı (DYBM) bunlardan biridir. DYBM

Milli Parkı Türkiye'nin ve dünyanın önemli doğal kaynak rezervleri arasındadır. Parkın

30

yüzölçümü 27.675 hektardır. Bu alanın 10.985 hektarı 19.05.1966 tarihinde milli park

kapsamına giren Dilek Yarımadası‟na aittir. Dilek Yarımadası, Akdeniz, Ġran-Turan ve

Avrupa Sibirya Flora Bölgesi elementlerini içermesi bakımından önemlidir. Bu özelliğiyle

Avrupa Konseyi tarafından Avrupa Biyogenetik Rezervleri ġemasında "Flora Biogenetik

Rezerv Alanı" olarak kabul edilmiĢtir (Bilgili, 2002). Yarımadanın güneyine bitiĢik Büyük

Menderes Deltası ise 31.03.1994 yılında milli parka eklenmiĢ olup, 16.690 hektar

geniĢliktedir. Büyük Menderes Deltası, uluslararası öneme sahip "A Sınıfı Sulak Alan "

özelliği taĢımaktadır. Özellikle milli parkın kuzey kesimleri Akdeniz yöresinde nadir

rastlanan zengin bir bitki örtüsüne sahiptir ve Kuzey Anadolu ormanlık yörelerine has

kestanenin en güneye indiği ve Kartopu, Finike ardıcı, Dallı servi ve Pırnal meĢesi gibi diğer

türlerle küçük orman toplulukları oluĢturduğu tek yerdir. Fauna açısından tatlı ve tuzlu suyun

birbirine karıĢtığı lagüner sistem sayesinde zengin bir biyolojik çeĢitliliği barındırmaktadır.

Bölge dünya çapında nesli tükenmekte olan Tepeli Pelikan‟ın en önemli kuluçkalama

alanlarından biridir. Bunun yanı sıra Akdeniz foku, deniz kaplumbağaları ve cüce karabatak

gibi Akdeniz ülkelerinde koruma altında olan türler milli parkı yaĢama ve üreme için

kullanmaktadırlar (Anonim, 2005).

Milli parka çok yakın konumda yer alan statüsü farklı baĢka bir koruma alanı ise Bafa

Gölü Tabiat Parkı‟dır. Tabiat parkı bitki örtüsü ve yaban hayatı özelliğine sahip, manzara

bütünlüğü içinde halkın dinlenme ve eğlenmesine uygun tabiat parçalarıdır. Ülkemizde ilan

edilmiĢ 17 adet (69.370 ha.) tabiat parkı vardır. Bafa Gölü Tabiat parkı 08.07.1994 tarihinde

tescil edilmiĢtir ve 12.281 ha büyüklüğündedir. Park Büyük Menderes Delta‟sının sahip

olduğu ekosistem özelliklerini barındırdığı gibi nesli tehlike altında bulunan birçok kuĢ türüne

üreme ve kıĢlama ortamı yaratmaktadır. Alan bataklık kırlangıcı ve mahmuzlu kızkuĢunun

üreyen popülasyonları ile Özel Koruma Alanı statüsü kazanmıĢtır. Büyük Menderes

Deltası'ndan gelen tepeli pelikan yıl boyunca gölde görülebilir. KıĢlayan su kuĢları açısından

31

da önemli bir yerdir. Küçük batağan, bahri, karaboyunlu batağan, karabatak, sakarmeke,

küçük karabatak, boz ördek ve elmabaĢ patka kıĢlayan baĢlıca türlerdir (Yarar ve Magrin,

1997). Göl, Büyük Menderesin yağıĢlı aylarda sularının yükselmesiyle beslenir. YağıĢ

almayan aylarda ise, yani yaz aylarında bu su hareketi Bafa Gölü'nden Menderese doğru

olmaktadır. Gölün suları, kefal, levrek, çipura yılan balığı gibi balıklara ev sahipliği yapar.

Ayrıca kültürel kaynak değerleri açısından Heraklia antik kenti ve farklı dönemlerden kalma

pek çok kalıntıyı barındırmaktadır.

Ekolojik, sosyo- kültürel ve ekonomik açıdan oldukça büyük potansiyele sahip bu iki

park coğrafi olarak birbirine oldukça yakın bir konumdadır (ġekil 1). DYBM Milli Parkı ile

Bafa Gölü Tabiat Parkı arasındaki direk mesafe 10-18 km arasında değiĢmektedir.

ÇalıĢmanın sınırları bu iki park arasında kalan bu alana ek olarak bu parkların politik

sınırlarının 10 km dıĢındaki, farklı alan kullanımları ile kaplı bir tampon alanı da

içermektedir. Bu alanın dıĢında kalan Didim ilçesi yerleĢim ve mücavir alanı da projede

coğrafik bir bütünlük sağlanması açısından çalıĢma alanına dahil edilmiĢtir. Parkların politik

sınırları dıĢında yer alan ve onları çevreleyen peyzaj matrisinde farklı ekosistemler ve

habitatlar bir mozaik Ģeklinde yer almaktadırlar ve birbirleri ile etkileĢim içerisindedirler. Bu

etkileĢimlerin çeĢitliliği ve coğrafi yakınlık faktörleri çalıĢma alanı olarak belirlenen bu

peyzajın projenin amacına uygun olduğunu göstermektedir.

32

ġekil 1. ÇalıĢma alanı

3.2. Jeolojik Yapı

AraĢtırma alanı, içinde bulunduğu Ege Denizi ve Batı Ege bölgesi ile birlikte jeolojik

geçmiĢte kayaçlarının yaĢı 700 Milyon yılı aĢan bir yerkabuğu evriminden Ģimdiye kadar

süren geliĢimin sonucunda günümüzdeki biçimini kazanmıĢtır ve bugünkü özelliklerinin her

birinde bu uzun evrimin izleri gözlenir.

Büyük Menderes havzasının denize açıldığı deltadan baĢlayarak doğuya doğru

kilometrelerce uzanan Büyük Menderes Ovası, doğu-batı yönünde iki büyük fay ile teĢekkül

etmiĢ bir graben çukurudur. Büyük Menderes Nehri, bu grabenin çökmüĢ kompartmanı

üzerinden akmaktadır. Grabenin kuzey ve güneyindeki yükselen bloklar, Paleozoik yaĢlı

metamorfik serileri meydana getiren Menderes Masifidir (Anonim, 1997). Güney ve kuzey

yükseltileri arasında geliĢmiĢ bu çöküntü havzasında Neojen çökelleri yerleĢmiĢtir. Ayrımlı

renklerde karasal kökenli marn, kil, mil, kumtaĢı ve çeĢitli temelden türeme çakıllardan

33

oluĢan bu topluluk, daha genç yaĢlı bazaltik volkaniklerce kesilmiĢtir. Alüvyon ve yamaç

molozları en üstte yer almıĢtır (AltınbaĢ ve ark., 1999).

AraĢtırma alanı ve çevresi genelde basit bir jeolojik yapı gösterir. Kuzeydeki dağlık

kısımda Menderes Masifinin Paleozoik yaĢlı metamorfik serileri, güneydoğudaki küçük bir

alanda Neojen yaĢlı gölsel çökellerden marn ve kireçtaĢları yer alır. Bu iki yükselti arasında

kalan düzlük alanda ise Kuaterner yaĢlı kum birikintileri, bataklık alanlar, alüvyonlar, eski

alüvyonlar ve taraça depozitleri bulunur. Alüvyonların altında ise kalınlığı 300 m.'yi bulan

Neojen yaĢlı kil, kum, çakıl yer yer kumtaĢı konglomera yer alır. Büyük Menderes Deltasında

toplanan alüvyoner birikintiler, deniz kıyısına doğru çok sayıda irili ufaklı göl ve bataklıkların

ve dalyanların oluĢmasına sebep olmuĢtur (Anonim, 1997).

Havzayı çevreleyen kayaçlar iki ana grup altında tanımlanır. Bunlardan birincisi

Paleozoik- Mesozoik yaĢlı temeli oluĢturan ve Menderes masifi kayaçları olarak

isimlendirilen baĢkalaĢım kayaçlarıdır. Ġkinci grubu oluĢturanlar ise Senezoik (Neojen) yaĢlı

karasal tortullardır (AltınbaĢ ve ark., 1999).

Akartuna (1965), Menderes masifi kuzey yöresinin, Paleozoik yaĢlı gnays, mikaĢist,

kuvarsit ve mermer birimlerini içerdiğini belirtirken, Neojen istifi varlığını da göstermiĢtir.

Gnaysların, kristalin Ģistlerin altında ve doğudan batıya doğru uzandıklarını, içerdikleri koyu

ve açık renkli minerallerin oranına ve bu minerallerin iriliklerine göre, açık ve koyu renkli,

ince veya iri taneli olduklarını belirlemiĢtir.

Havzanın temelini oluĢturan kayaçlar, alttan üste doğru gnayslar, metavolkanitler,

Ģistler ve mermerlerdir. Bu metamorfik kayaçlar, granit ve gabro türü mağmatik kayaçlar

tarafından kesilmiĢtir (ġekil 2). Gnaysların temel mineral bileĢiminde kuvars, plajioklas,

ortoklas, mikroklin, biotit, muskovit, granat ve apatit bulunmaktadır (AltınbaĢ ve ark., 1999).

34

(Kaynak: Kun ve Candan, 1987).

ġekil 2. ÇalıĢma alanının stratigrafisi

ġistler, eski tortulların baĢkalaĢım Ģekli olup, mikaĢist, muskovit, granat ve kuvarsĢist

alt gruplarını içerirken; mermerler, genelde bölgede dolomit ile kalsit bileĢimindedir. Ege

Graben sistemine bağlı olarak havzanın çökme süreci günümüzde de halen iĢlevini

sürdürmektedir. Havzanın graben bölümlerinde yoğunlaĢan alluvium birikintileri, metamorfik

kayalardan köken alan kırıntılardan oluĢmuĢtur (Yıldırım, 1995).

35

Bölgede Hersinyen ve Alpin Orojenik hareketleri rol oynamıĢtır. Metamorfizmanın

etkileri Paleozoik serileri üzerinde görülür. III. zaman sonunda Söke civarında tektonik

hareketlere bağlı olarak bazaltlar meydana gelmiĢ ve Neojen serileri üzerine akmıĢtır.

IV.zamanda ise geniĢ alüvyon sahaları teĢekkül etmiĢtir (Anonim, 1997) (ġekil 3).

ġekil 3. ÇalıĢma alanını jeolojisi

Aydın-Ortaklar hattının kuzeyi ile Büyük Menderes ırmağının alt bölümündeki Akköy

çevresindeki araziler Neojen devrine, ovanın kuzeybatısında bulunan araziler ise Permien-

Mesozoik jeolojik sürece aittir. Ovanın doğusunu çevreleyen ayrıĢmamıĢ metamorfikler ise,

36

gnays, amfibolit ve mikaĢistlerden ibarettirler. Metamorfik birimin üzerine, çimento

hammaddesi olarak kullanılan, bol çatlaklı, zımpara, diasporit, Ģist ara seviyeli ve kuvars

mercekleri içeren rekristalize kireçtaĢlarından oluĢan birim gelmektedir (AltınbaĢ ve ark.,

1999).

Söke ve civarında bulunan arazilerde kalker, marn ve konglomera karıĢımlarına

rastlanır. Genelde dalgalı görünümlü olan bu tortulların kimi bölümleri 800 m. yüksekliğe

kadar çıkmaktadır. Menderes Masifi‟ni çevreleyen kuĢağın batı ve güney bölümlerinde

özellikle gri ve beyaz renk gösteren mermerler bulunmaktadır. Bu arada aynı bölgede gnays,

mika ve hornblendli Ģistlere de rastlanılır (BaĢarır, 1970).

3.3. Petrografi

Menderes masifinin temel litolojik birimini migmatit, gözlü gnays, granitik gnays ve

bantlı gnayslardan yapılı gnays birimleri oluĢturur. Masifin temel birimlerini oluĢturan ve yaĢı

750-540 Milyon yıl öncesine inen granit kökenli gnaysların ilk metamorfizması erken

Paleozoyikte meydana gelmiĢtir. Bu evreyi Ordovisiyen Eosen arasında nispeten sakin bir

çökelme dönemi izlemiĢtir. Menderes Masifi jeolojik bakımdan temelini gnays ve

magmatitlerin oluĢturduğu metamorfik bir çekirdek ile mermer, killiĢist, grovak, serpantin

gibi metasedimentlerden oluĢan bir örtüye sahiptir (Anonim, 1997).

Birimin tabanını görmek olası değildir ve görünür kalınlığı 2-3 km kadardır Gnays

birimini uyumlu olarak metavolkanitler (leptitler) üstler. Gnayslar gibi Ģiddetli bir

metamorfizma geçirmiĢ olan metavolkanitlerde de çok sık migmatizasyon izlerine rastlanır.

Migmatizasyonun çok ilerlediği bölümlerde gnays ve metavolkanitlerin düzensiz olarak

birbirlerine geçiĢi gözlenir. Metavolkanitler kalkalen özelliklerdedir ve bunlar, andezitten

riyolite kadar değiĢen mineral ve kimyasal içeriği gösterirler. Kalınlıkları 30 ile 1000 m

arasında değiĢmektedir (Dora ve ark., 1987).

37

Metavolkanit birimini, ilk bakıĢta uyumlu izlenimi veren bir dokanak ile Ģistler üstler.

ġiddetli metamorfizma ve yapraklanma sonucu uyumlu görünümlü bu dokanağın, temelde

eski bir uyumsuzluk yüzeyini simgelediği varsayılmaktadır. ġistlerin ilksel kayasını oluĢturan

kırıntılı sedimentlerin, ada yayı türü geniĢ alanlar kaplayan volkanitler ile uyumlu olarak

geliĢmesinin mümkün olamayacağı bir gerçektir. Öte yandan, Ģistlerin kimi zaman

metavolkanitler, kimi zaman da doğrudan gnayslar üzerine gelmesi, aradaki uyumsuzluğun

varlığı ile ilgili önemli bir arazi verisidir. ÇeĢitli metamorfik alt fasiyesleri içeren Ģistler, 2-3

km. dolayında bir kalınlık gösterirler ve bunlar üst bölümlerinde kalkĢistlerle ardalanma

verirler (AltınbaĢ ve ark., 1999).

ġistleri uyumlu bir dokanakla mermerler örter. Tabanda Ģistler ile ardalamalı olan ve

iyi tabakalanma sunan mermerler, üst düzeylerinde som, kaba taneli ve tabakasız bir görünüm

kazanırlar. Beyaz, iri taneli mermerlerin özellikle alt düzeyleri dolomitiktir. Menderes

Masifinin güney kanadında mermerlerin üst düzeylerinde kilometrelerce uzanan ve yükselme

hareketinin sonucunda mostra veren zımpara cevherli kuĢak yer alır. Masif'in en üst birimini

oluĢturan mermer ve rekristalize kireçtaĢlarının Üst Trias-Üst Kretase yaĢlı oldukları

bilinmektedir (Dürr, 1975; Çağlayan ve ark., 1980).

Menderes Masifinin 6-7 km'ye ulaĢabilen görünür metamorfik granodiyoritik-tonalitik

plütonlar, bunların volkanik türevleri ve daha genç gabroik plutonlarla, çok daha genç alkali

kalkerli bazik-ortaç volkanitler tarafından katedilmektedir. Masifi kateden en genç bazik ve

ortaç volkanitler Söke çevresinde izlenmektedir (AltınbaĢ ve ark., 1999).

AraĢtırma alanında alttan üste doğru gözlenen metamorfik kayaçlar üç grup altında

açıklanabilir. En altta kalker–Ģist ve mermer ardalanmalı biotit ve granat Ģistler, bunun

üzerinde ince taneli gnayslar, en üst bölümde ise, gözlü gnayslar ve migmatitler yörenin temel

kayaç gruplarını oluĢtururlar.

38

Her zaman temelde görüldüğü veya bulunduğu belirtilen gözlü gnayslar, Bağarası

bölgesinde Ģistlerin üzerine gelmektedir. Bu bölgedeki metamorfik serilerin genel yapısı,

Ģistler üzerine hafifçe dönmüĢ bir kıvrım Ģekli veya üst kanadı aĢınmıĢ yatık bir kıvrım

modeliyle açıklanabilir.

Allokton ve otokton topluluklar baĢlığı altında toplanan kayalar güney bölümünde yer

alan Neojen yaĢlı çökeller tarafından açısal uyumsuzlukla örtülmektedir. Büyük Menderes

grabeninin kuzey bölümündeki bu genç çökeller tabanda, metamorfik oluĢumlardan kaynak

almıĢ kaba taneli, bloklu bir sınırla baĢlamakta ve üst düzeylere doğru kumtaĢı, çamurtaĢı,

kiltaĢı ve gölsel kireçtaĢlarına geçiĢ oluĢturmaktadır (AltınbaĢ ve ark., 1999) (ġekil 2).

Bölgede oluĢum gösteren metavolkanitler, Menderes masifinin çeĢitli

yörelerindekilere benzer Ģekilde, mavi gözlü gnays olarak tanımlanan kayaçlarla beraber kimi

zaman santimetre boyutlarında ardalanmalı olarak gözlenmektedir. Tabanda yer alan gözlü

gnayslar ile bunları üstleyen metavolkanit birimleri arasında ardalanmalı bir geçiĢ zonu yer

almaktadır. GeçiĢ zonu düzeyine karĢılık gelen kliplerde, mavi gözlü gnays/metavolkanit

ardalanmaları sıkça gözlenmektedir. Metavolkanitten mavi gözlü gnayslara olan geçiĢ

süreçlerinde, matriksi morumsu-gri renkli metavolkanitin oluĢturduğu, içinde küçük feldspat

gözleri ve bantları bulunan geçiĢ kayaları ortaya çıkmaktadır. Mavi gözlü gnayslar içinde

metavolkanit kalıntılarının sıkça gözlenmesi, bu gnaysların ilksel kayalarının da volkanik

kökenli olduğunu ve son ana metamorfizma olayı ile gnays yapısı kazandığını göstermektedir.

Bu gnaysların araĢtırma bölgesindeki genel mineral bileĢimleri, kuvars-plajioklas-ortoklas-

biotit-muskovit-klorit-turmalin-zirkon-apatit olarak verilebilir. Petrografik mikroskopi

çalıĢmalarında metavolkanitlerin genel mineral bileĢimleri kuvars-plajioklas-ortoklas-biotit-

granat-silimanit-muskovit-turmalin-apatit-zirkon Ģeklinde saptanırken, bunların oldukça ince

taneli kayaçlar olup poligonal doku özelligi gösterdiği belirlenmiĢtir (AltınbaĢ ve ark., 1999).

39

Menderes masifinin metamorfik evrimi konusunda önceleri ayrımlı görüĢler ileri

sürülmüĢ olmasına karĢın, masife bugünkü yapısını kazandıran son etkin metamorfizmanın

Neotetis‟in evrimine bağlı olarak Eosen yaĢlı olduğu günümüzde kabul görmektedir. Ana

metamorfizmasını Erken Eosen‟de tamamlamıĢ olan Menderes masifinde, Batı Anadolu‟da

sıkıĢma tektoniği rejiminin en son evresinin hüküm sürdüğü, Erken Miosen döneminde gnays,

metavolkanit, yüksek dereceli Ģist ve post-metamorfik plütonlardan oluĢan birimlerin, kuzeye

doğru uzun mesafelerde itildiği ve bu evrenin Neotektonik rejimin baĢladığı Geç Miosen‟den

(Tortonien) önce sona erdiği anlaĢılmaktadır. SıkıĢmanın Batı Anadolu‟nun genelinde kabul

edildiği gibi K-G yönlü olmasına karĢın, itilmelerin Likya Napları' nın tersine , kuzeye doğru

olması büyük olasılıkla Erken Miosen süresince, sıkıĢma rejiminin son evresinde, etkin

kuvvet yönünde kuzeye doğru bir değiĢimin gerçekleĢtiğini göstermektedir (AltınbaĢ ve ark.,

1999).

Jeolojik geçmiĢi 700 milyon yıldan önceye uzanan Menderes masifi temel birim

üzerine daha detaylı bilgiler, bu masif üzerine yapılmıĢ 100'ü aĢkın yayının özetlerinin

verildiği Metin‟den (1983) ve daha sonra yapılan çalıĢmaları da içeren Özkaya (1995)'nın

tezinden elde edilebilir.

3.4. Jeomorfolojik Yapı

Büyük Menderes havzası içinde yer alan araĢtırma alanı genel olarak dağlık, dalgalı ve

düz fizyografya konumunda ĢekillenmiĢtir. II. jeolojik zamanın sonu ile III. jeolojik zamanın

baĢında Ege kıtasının yavaĢ yavaĢ alçalması ve yoğun Alp hareketleri sonucu Ģekillenen

havza, tektonik özellikli iki yükselen blok (horst) arasındaki çöküntü-graben alanıdır

(AltınbaĢ ve ark., 1999).

AraĢtırma alanının kuzey ve güneydeki yükselen bloklar olarak tanımlanan Samsun ve

MenteĢe Dağları Batı Anadolu dağları sisteminde yer alır. AraĢtırma alanında çöküntü alanı

40

oluĢturan delta ve Söke ovası ise ırmak, çay, yan dere ve yüzeysel akıĢlarla taĢınan ve daha

sonra tortullaĢan alluvial birikintilerle bugünkü fiziksel görünümünü almıĢtır. AraĢtırma

alanının delta kısmında deniz seviyesinden yükseklik yaklaĢık 1 m., Bafa Gölü kısmında 4 m,

iç kısımlara sokuldukça ise 8-10 m.lere yükselmektedir (ġekil 4).

ġekil 4. ÇalıĢma alanının fiziki haritası

ÇalıĢma alanının kuzey bölümünde doğu-batı istikameti boyunca uzanan ve Dilek

yarımadasını oluĢturan Samsun Dağı yer alır. Milli Parkıında içerisinde yer aladığı Samsun

41

Dağının en yüksek noktası 1237 m. rakımlı Dilek Tepedir. Samsun Dağı hareketli topoğrafik

yapısıyla araĢtırma alanında en zengin ve çeĢitli bitki örtüsünü barındırmaktadır. Özellikle

bakının etkin olduğu bitki örtüsünün dağılımında kuzey yamaçlarda maki, güney yamaçlarda

ise Pinus brutia (kızılçam) baskınlığı kaydedilmektedir (ġekil 5).

ġekil 5. ÇalıĢma alanına ait bakı haritası

AraĢtırma alanının doğusunu ise Bafa gölünün doğusunda bulunan ve çalıĢma alanın

doğusu boyunca uzanan BeĢparmak dağları oluĢturur. Teke Tepe 1332 m rakımla BeĢparmak

dağlarının en yüksek noktasını oluĢturur. BeĢparmak dağlarının, Bafa Gölünün kuzey ve

42

kuzeydoğu kısmında çok yüksek eğimli olması bu alanlarda göle dik kıyılar oluĢmasına sebep

olmuĢtur. Gölün güney ve batı kısmında eğimin azalmasıyla daha alçak ve geniĢ kıyılar

oluĢmuĢtur (ġekil 6ġekil 6). Kıyıların dik olduğu bölümlerden özellikle ani yağıĢlarda güçlü

bir Ģekilde göle değiĢik boyutlarda materyal taĢınmaktadır (Anonim, 2008).

ġekil 6. ÇalıĢma alanınına ait eğim haritası

BeĢparmak Dağlarının güneybatısında Bafa gölünün güneyinde ise ani bir yükselti

oluĢturan, 1083 m rakımlı Ġlbir Dağı yer alır. Kuzeybatı-güneydoğu istikametinde ve denize

43

paralel olarak uzanan ve Pinus brutia (kızılçam) ormanlarıyla kaplı Ġlbir Dağı Bafa gölüyle

Akbük körfezini birbirinden ayırır (ġekil 4).

AraĢtırma alanın güneyinde yer alan Didim yarımadası düĢük eğimli bir topoğrafik

yapıya sahiptir. Yarımadanın en yüksek noktasını, yarımadanın kuzeyinde, Yeniköyün hemen

güneyinde yer alan 236 m rakımlı Mengereb Tepe oluĢturmaktadır. Yarımadanın genelinde

kıyı kesimlerden içlere doğru yükseklik artmakta ancak yarımada genelinde rakım 100 m.‟nin

altında seyretmektedir (ġekil 4).

3.5. Hidrojeolojik Özellikler

ÇalıĢma alanının hidrojeolojik özellikleri ana baĢlıklar halinde aĢağıda özetlenmiĢtir.

Akarsular: ÇalıĢma alanındaki en önemli su kaynağı, Dinar‟dan doğup Büyük

Menderes vadisinde 584 km. yol kat ederek Menderes deltasından denize dökülen Büyük

Menderes Nehri'dir (ġekil 7). Drenaj alanı 24.976 km2 olan Büyük Menderes Havzası

Türkiye'nin % 3.20'si büyüklüğündedir. YağıĢ potansiyeli yılda 16.384 Milyar m3, yıllık

debisi 3.374 Milyar m3 olarak hesaplanmıĢ olup, yılda ortalama 15 Milyon m

3 sediman

taĢımaktadır (Anonim, 1997).

Bafa gölü: Ege bölgesinin en büyük gölüdür (6708 ha.), Büyük Menderes çöküntü

havzasının aĢağı kısmında ve denize yakın bir yerde yer alır (ġekil 7). Gölün uzunluğu 15.4

km. geniĢliği 4.5 km, ortalama derinliği 2m. olup en derin yeri 19m. dir. Eski deniz körfezi

ağzının Söke Drenaj Kanalı: Büyük Menderes Nehri'nin denize döküldüğü yere yaklaĢtıkça

yeraltı suyu zemin seviyesine kadar yükselmektedir. YağıĢlı mevsimlerde bölge sular altında

kaldığından, DSĠ tarafından Söke'den - Ege Denizi'ne kadar yaklaĢık 30 km uzunluğunda

44

drenaj kanalı açılmıĢ ve akıĢ sağlanarak yeraltı su tablası kısmen de olsa düĢürülmüĢtür.

ġekil 7. ÇalıĢma alanınındaki akarsu ve su kaynakları

Büyük Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlar ile kapanıp denizden ayrılması ile

oluĢan göl, oluĢum Ģekliyle doğal set gölleri sınıfına girmektedir. YağıĢ suları ve Büyük

Menderes Nehrinden bağlanan bir kanalla göl beslenmektedir (Anonim, 2008).

Azap gölü: Söke‟nin 15 km güneyinde Bafa gölünün 3,5 km kuzeyinde BeĢparmak

dağlarının eteğinde yer alır (ġekil 7). Büyük Menderes Deltası ve Bafa Gölü'nden sonra

Aydın'ın üçüncü büyük sulak alanıdır. Son yıllarda yağıĢ rejimindeki düĢüĢ gölü kuruma

45

tehlikesiyle karĢı karĢıya bırakmıĢtır. Barındırdığı tatlı su balık türleri ve su kuĢları ile önemli

bir yaban hayatı yaĢam alanıdır.

Pınarlar, Kaynaklar: ÇalıĢma alanının delta kısmında ve özellikle Samsun dağı

eteklerinde çok sayıda kaynak ve pınar mevcuttur. Bu pınarlardan bazılarında kaptaj tesisi

inĢa edilmiĢ olup, içme suyu olarak kullanılmaktadır. Kaptaj tesisi olanların baĢlıcaları,

Yanoluk Pınarı, Baldere Pınarı, Bülbüldere Pınarı, Kanyon Pınarları (Oluk Dere'de), Erenler

Dere Pınarı ve Batak Pınarı'dır. Deltadaki en önemli kaynaklar ise Balıklı Kaynağı ve

Tuzburgazı acı su kaynaklarıdır (ġekil 7). Ayrıca, batıdan doğuya doğru Narlısu Pınarı, Mana

Pınarı, Sülüklü Pınarı, Tuzlusu Pınarı ve Yavansu Pınarları bulunur. Bu pınarların çok büyük

bir bölümünün suları tuzludur (Anonim, 1997).

Bataklıklar: Menderes Deltasının Ege Denizi ile birleĢtiği kısımlarda ve Tuzburgazı

köyü'nün doğu ve batısındaki kaynakların bulunduğu yerlerde bataklık alanlar mevcuttur

(ġekil 7).

3.6. Toprak Yapısı

AraĢtırma alanına ait büyük toprak gurupları ġekil 8‟de verilmiĢtir.

AraĢtırma alanı topraklarının bir bölümü eğimli araziler üzerinde ve yerinde oluĢmuĢ

bir konum sergilerken, diğer bölümü ise ırmak, çay, dere, yan dere, yüzey akıĢ ve yer çekimi

sonucu taze tortul birikimleri üzerinde oluĢmuĢ orta-genç topraklardır. Bu alandaki topraklar;

dağlık, vadi ve piedmont olmak üzere 3 ayrımlı arazi tipi üzerinde dağılım göstermektedir.

Ayrımlı jeolojik yapılanma ve süreçler, ana özdek, taĢınım ve birikim koĢulları ile diğer genel

toprak oluĢum ögeleri sonucu oluĢan topraklar, ayrımlı toprak sınıflar içerisine

sınıflandırılmaktadır (AltınbaĢ ve ark., 1999).

46

ġekil 8. ÇalıĢma alanınındaki büyük toprak grupları

ÇalıĢma alanında 3 ayrımlı arazi tipi içerisinde ana özdek ve toprak oluĢum faktörleri

temel alınarak toplam 10 adet toprak serisi bulunmaktadır. Bu toprak serilerinin

yerleĢtirildikleri arazi tipleri, fizyografik birimleri ve taksonomik toprak sınıfları Çizelge

2‟dedir. AraĢtırma alanının kuzey ve güney yörelerini çevreleyen dağlık araziler üzerinde,

fizyografik konum, eğim derecesi, ana özdek çeĢitliliği, bitki örtüsü türü ve dağılım

yoğunluğu vb. kimi özelliklere bağımlı olarak ayrımlı derinlik ve sınıflarda topraklar

oluĢmuĢtur.

47

Dağlık arazilerin sırttan baĢlayan ve eğim bitim noktası olan alanlara kadar devam

eden dik ya da doğrusal çok dik eğimli bölümleri, yamaç olarak tanımlanmıĢtır. Bu araziler

jeolojik oluĢum süreçleri ve toprak oluĢturan ana özdeklerine bağımlı olarak glasiler ile

alluvial ve kolluvial oluĢumlara geçiĢ gösterirler. Dağlık arazi tipinde dik ya da çok dik eğim

ve bu bağlamda doğal aĢınım yoğunluğu, toprak oluĢumunu sınırlayan temel öğedir. Tepe

üstü düzlüğü veya dıĢ bükey Ģekle sahip sırt araziler ile doğrusal dik ya da çok dik eğim

içeren yamaç arazilerde, ana özdek çeĢidi ve bitki örtüsünün yoğunluk derecesine bağımlı

olarak ayrımlı toprak derinlikleri bulunmaktadır (AltınbaĢ ve ark., 1999).

Çizelge 2. ÇalıĢma alanı arazilerinin fizyografik özellikleri, ana özdek ve toprak taksonomik birimleri

Arazi tipi Fizyografya Ana Özdek Toprak Sınıfı

Dağlık Yamaç MikaĢist Lithic Xerorthent

Regolit birikimler Typic Xerorthent

Piedmont Alçak glasi Kolluvium birikimler Typic Xerorthent

Alluvial fan Alluvium birikimler Typic Xerorthent

Vadi Basin Alluvium ince birikimler Typic Xerofluvent

Aquic

Xerofluvent

Vertic Fluvaquent

Alluvium birikimler Typic Xerofluvent

TaĢkın

düzlüğü

Typic Halaquept

TaĢkın

seddesi

Alluvium birikimler Typic Xerofluvent

Kaynak: AltınbaĢ ve ark., 1999

Yamaç tipi fizyografya gösteren araziler, benzer eğim derecesi içermelerine rağmen,

genel olarak iki ayrımlı ana özdek üzerinde bitki örtüsünün daha seyrek olduğu çalıĢma alanı

güney sınır bölümlerinde 10 cm‟den daha az derinliklerde, mikaĢist ana özdekler üzerinde

48

oluĢum gösteren zayıf A horizonlu topraklar yoğunlaĢmaktadır. Dik-orta iç bükey eğimin

saptandığı ve mevsimsel su erozyonu altında kalan yamaç fizyolojik yapı gösteren bu

yüzeysel topraklar, Entisol sırasının Lithic Xerorthent alt grubuna sınıflandırılmaktadır.

Dağlık arazi tipi ve yamaç fizyografya arazi Ģeklindeki taĢınmıĢ kolluviumlar üzerinde ve 10

cm'den daha derin toprak gövdesi içeren topraklar, Typic Xerorthent alt grubunda

sınıflandırılmaktadır (AltınbaĢ ve ark., 1999).

Pleistosen sonrası jeolojik süreçte, çamur akıntıları Ģeklinde yüksek eğimli yörelerden

alçak eğimli yörelere doğru taĢınan özdeklerin çökelmeleri ile oluĢan ve piedmont arazi tipi

içerisinde değerlendirilen glacisler yörede geniĢ bir dağılım gösterirler. Piedmont arazi tipi,

alçak glacis fizyografya ve ortalama % 8-14 orta iç bükey eğimli arazilerde kolluviumlar

üzerinde oluĢum gösteren topraklar, eğim ve gravitasyon etkisiyle kısa mesafelerden taĢınmıĢ

kolluvium ana özdekleri üzerinde oluĢum gösteren, A/C horizon yapısı içeren genç toprak

olduklarından Entisol sırasına, orta iç bükey eğimli arazi Ģekli gösterdiklerinden Orthent alt

sırasına, Xeric toprak nem rejimi içerdiklerinden Typic Xerorthent alt grubu içerisinde

sınıflandırılmaktadır (AltınbaĢ ve ark., 1999).

AraĢtırma alanı topraklarının bir bölümü eğimli araziler üzerinde ve yerinde oluĢmuĢ

bir konumda saptanırken, diğer bölümü ise dere, yan dere, yüzey akıĢ ve gravitasyon sonucu,

taze tortul birikimleri üzerinde oluĢmuĢ orta ileri genç topraklar olarak belirlenmektedir.

Büyük Menderes ırmağı ve yan derelerinin iĢlevleri sonucu oluĢmuĢ geniĢ alluvial

düzlük delta ve tarım alanlarını oluĢturmaktadır. Vadi arazi tipi oluĢumunun tipik özelliğini

gösteren bu alanlarda, ırmak yatağından uzaklaĢıldıkça, topografyanın göreli olarak alçaldığı

ve ırmağın taĢıma gücünün azalmasından dolayı sadece kil iriliğindeki taneciklerin

taĢınabildiği ve bu bağlamda toprak dokusu içeriğinde kil oranında artıĢ gözlenmektedir.

Büyük Menderes ırmağı yatağından taĢan su içeriğindeki dispers veya çözünmüĢ

ögeler, öncelikle ırmak yatağı çevresindeki terasları oluĢturmaktadır. Irmak yatağından

49

uzaklaĢtıkça depresyonik-basin alanlarda kil iriliğindeki taneler ile suda çözünebilir tuzlar

oldukça yoğun bir dağılım gösterirler. Basin arazi fizyografyasında saptanan topraklar; vadi

arazi tipi, basin fizyografya yanında düz, düze yakın ve genelde iç bükey eğim içeren arazi

Ģeklindedirler ve bu topraklar A/C horizonlu olmaları sonucu Entisol sırasına, tabakalı yapı

içerdiklerinden Fluvent alt sırasına, xeric toprak nem rejimine sahip olduklarından

Xerofluvent büyük grubuna ve iyi drenaj koĢulları ile Typic Xerofluvent alt grubundadır

(AltınbaĢ ve ark., 1999).

Vadi arazi tipi, taĢkın düzlüğü fizyografik birimi yanında yeralan, basin fizyografya,

düz, düze yakın eğim içeren arazi Ģekli üzerinde tanımlanan topraklar, A/C horizonlu genç

topraklar nedeniyle Entisol sırasına, tabakalı yapı içerdiklerinden Fluvent alt sırasına, xeric

toprak nem rejimine sahip olduklarından Xerofluvent büyük grubunda, toprağın yılın belirli

bölümlerinde su ile doygun olması ve derinliğin artıĢına koĢut olarak su yoğunluğundan

oluĢan mavi renk lekelerinin gözlenmesi nedeniyle Aquic Xerofluvent alt grubunda yeral

almaktadır (AltınbaĢ ve ark., 1999).

TaĢkın Düzlüğü olarak tanımlanan Söke ovası arazilerinin önemli bir bölümü delta

coğrafik konumundadır. Burada oluĢan tuzlu ve alkali toprakların oluĢum evrimi Ģu sırayı

izlemektedir: (1) TuzlulaĢma (salinisation): Çözünebilir tuzların toprakta birikimi, (2)

AlkalileĢme (alkalisation): Na+‟un katyon değiĢim kolloidleri tarafından adsorbe edilmesi ve

değiĢebilir Na+ yüzdesinin yoğunlaĢması ile toprak tepkimesinin alkali ortama yönlenmesi.,

(3) TuzsuzlaĢma (desalinisation): Çözünebilir tuzların topraktan yıkanarak uzaklaĢması,

ancak doğal koĢullar altında bu yıkanma oldukça yavaĢtır, (4) AlkalisizleĢme (degradation

veya solotisation): DeğiĢebilir Na+‟un hidrolizi ile H+ iyonu değiĢim kompleksine geçmekte

ve NaOH, CO2 ile tepkimeye girerek Na2CO3 oluĢturması. Na2CO3 sularla topraktan

uzaklaĢtırılınca, toprak pH‟sı 6 ya düĢmekte ve bu tip topraklar Degrade Alkali veya Soloth

topraklar olarak isimlendirilmektedir. (5) Yeniden tuzlulaĢma (regradation): Degrade alkali

50

topraklara kireç veya jips ilave edildiğinde, Ca++iyonu, H+ ve Na+ iyonlarınının yerine geçer

ve normal topraklar oluĢur (AltınbaĢ ve ark., 1999).

Büyük Menderes Deltasındaki (AĢağı Söke Ovası) Tuzlu ve Alkali topraklar Balat

serisi içerisinde tanımlanmakta Typic Halaquept olarak sınıflandırılmaktadır. A/C horizonu

içerdiklerinden genç topraklardır ve toprağın sürekli veya yılın belirli bir bölümünde su ile

doygun olmaları ve derinliğe bağlı olarak düzensiz azalan veya 1.25 m derinliğe kadar

%0.2‟nin üzerinde kalan bir organik karbon niceliğine sahip olmaları sonucu Typic Halaquept

alt grubunda sınıflandırılmaktadırlar (AltınbaĢ ve ark., 1999).

Büyük Menderes deltası topraklarının Tuzlu-Alkali toprak oluĢları, deniz suyu ile

bağlantılı bulunan, yoğun tuz içerikli yüksek taban suyudur. BaĢat tuz bileĢimi Cl¯ tuzlarıdır.

Büyük Menderes deltası‟nın düz ve taban arazi olması, taĢkın suların buralarda birikimi

yanında, yağmur ve sulama sularının, taban suyunu sürekli yükselten en önemli iĢlev olarak

görülmektedir. Yöredeki toprakların denizden kazanılmıĢ arazi oluĢu, yetersiz drenaj

koĢulları, yarı kurak iklim tipinin baĢatlığı bu toprakların oluĢum sürecini

yoğunlaĢtırmaktadır. Delta topraklarında sıcak geçen yaz aylarında evapotranspirasyon ve

kapillarite ile suda çözünmüĢ olan tuzlar, toprak yüzeyine doğru hareket eder ve yüzey veya

yüzeye yakın yörelerde birikim gösterirler. Suda çözünebilir tuz içeriği yanında, değiĢebilir

sodyum yüzdesi ile toprak tepkimesi, doğal olarak hidrofil ve tuzcul bitkilerin yaĢamasına

uygun ortam oluĢtururlar (AltınbaĢ ve ark., 1999).

3.7. Arazi Kullanım Yetenek Sınıfları

Arazi kullanım yetenek sınıflaması, arazilerin tarımsal veya baĢka amaçlara yönelik

kullanımını ve bunlara olan göreceli uygunluğunu gösterir. Arazi kullanım yetenek

sınıflamasında topraklar 3 seviyede gruplandırılmaktadır. Bunlar (a) yetenek sınıfları, (b)

yetenek alt sınıfları ve (c) yetenek üniteleri veya birimleri

51

Arazi kullanım yetenek sınıfları I.-VIII. arasında bir dağılım gösterir ve buradaki

sayısal veri arttıkça, arazinin tarımsal kullanıma olan uygunsuzluğu artar (ġekil 9).

ġekil 9. AraĢtırma alanı arazi kullanım yetenek sınıfları haritası.

Temelde arazi kullanım yetenek sınıflarını sınırlandıran faktörler, arazi kullanımında

sınırlandırıcı bir özellik olarak ortaya çıkarlar ve bunlar sınırlayıcı faktörleri tanımlamak için

Romen rakamlarına ilave edilen harflerden ibarettir. Bu bağlamda "e",yüzeysel su ve rüzgar

aĢınımı ile arazi eğimi; "s", toprak yüzeyselliği, taĢlılık, tuzluluk ve alkalilik yanında, düĢük

verimlilik ile uç sınırlardaki kum ve kil dokusal özellikleri; "c" ise iklim öğeleri olan kuraklık

ve soğukluk kavramlarını tanımlarken; "w", toprakların bitkisel üretimine engel olan ve sudan

52

kaynaklanan kötü toprak drenajı, yaĢlılık, sel basması vb. özellikleri tanımlar (AltınbaĢ ve

ark., 1999).

ġekil 10. AraĢtırma alanı arazi kullanım kabiliyet alt sınıfı haritası.

Büyük Menderes havzası arazileri arazi kullanım yetenek sınıflarına göre I, IIw, IIs,

IIe, IIes, IIIse, IIIsw, IVes, IVsw, IVs, VIIsw, VIIes arasında bir dağılım gösterirler. Dağlık

ve vadi arazi tipi içeriğinde yeralan tuzlu-alkali alanlar ise IVes, IVsw, IVs, VIIsw, VIIes,

VIIIes arazi kullanım yetenek sınıfı içerisine dağılım gösterirler (ġekil 10).

53

ġekil 11. AraĢtırma alanındaki arazilerin Ģimdiki kullanım Ģekilleri haritası.

II, III, IV. sınıf arazi kullanım yetenek sınıflarındaki kuru tarımın yapıldığı eğimli ve

dağlık alanlardaki tarımsal bitkiler çok yıllık olan, yörenin ekolojik koĢullarına en iyi uyum

sağlayan ve ekonomik değeri yüksek olan zeytin ve incir ağaçlarıdır (ġekil 11). Ancak arazi

eğimi nedeniyle yağıĢlarla kazanılan su, yüzeysel akıĢa geçerek topraklarda çok az su

tutulmasına neden olur.

Vadi arazi tipi içerisinde taĢkın düzlüğü, düz ve düze yakın araziler geniĢ alluvial

düzlükleri oluĢturur. Arazi eğimleri %1-1.5 civarında bir görünüm sergileyen bu topraklar

54

taban suyu hareketleri ile yetersiz veya orta derecede drenaj özellikleri gösterir. Kıyı

kesimindeki delta arazilerinde ise eğim % 1‟in altındadır (ġekil 12).

ġekil 12. AraĢtırma alanı eğime bağlı su erozyonu dereceleri haritası.

Bunların denizden kazanılmıĢ arazi olması, toprakların içeriğindeki tuz

yoğunlaĢmasının en önemli nedenidir. Kurak geçen yaz aylarında, Söke ovasının batısındaki

Ege denizinden karaya doğru deniz suyu hareketleri söz konusudur. Deltadaki bu tuzlu ve

alkali topraklar sürekli veya yılın belirli bir bölümünde su ile doygundur ve toprak yüzeyinde

yazın sıcak dönemlerde tuz kabukları gözlenir. Yetersiz drenaj ve yoğun tuz etkisi toprakların

55

tarımsal amaçlı kullanımını engeller. Bu araziler, VIsw, VII sw arazi kullanım yetenek

sınıfında yer alırlar (AltınbaĢ ve ark., 1999).

3.8. İklim

ÇalıĢma alanı makro iklim özellikleri yönünden Akdeniz iklim tipine girmekte, C.W.

Thorntwaite‟ın iklim sınıflamasına göre yazları sıcak ve kurak, kıĢları ise ılık ve yağıĢlı

mezotermal iklim tanımlaması göstermektedir.

ÇalıĢma alanının iklim özelliklerinin açıklanmasında en yakın meteoroloji istasyonu

olan ve alanın genelini temsil eden Söke istasyonu iklim verilerinden yararlanılmıĢtır.

Ġstasyon verilerine göre çok yıllık ortalama sıcaklık 17.3 oC‟dir. Temmuz ve Ağustos

aylarında maksimum ortalama sıcaklıklar 26°C‟dir. Ocak ve ġubat aylarında ise minimum

ortalama sıcaklıklar 9.3°C olmuĢtur. Ortalama nispi nem Temmuz ve Ağustos aylarında %

47-48 ile en düĢük değere ulaĢırken Aralık, Ocak ve ġubat aylarında ortalama nispi nem %

68-69 değerlerine ulaĢmaktadır (Anonim, 1997).

ÇalıĢma alanındaki yıllık yağıĢ ortalaması 71.05 mm.dir. Bölgede Eylül ayında

baĢlayan yağıĢlar, Kasım ayından itibaren artar ve Mayıs ayına kadar yağıĢlı geçer. En yüksek

yağıĢın görüldüğü Aralık ve Ocak aylarında 173.73 mm. yağıĢ tespit edilmiĢtir. Yöredeki

yağıĢların % 51‟i kıĢ, % 21‟i ilkbahar, % 8‟i yaz ve %20‟si ise Sonbahar mevsimlerinde

düĢmektedir. KıĢ mevsiminde sağanak Ģeklindeki yoğun yağıĢlar, taĢkınlara ve toprak

aĢınımına neden olabilmektedir. Havzanın en kurak ayları Temmuz ve Ağustos‟tur.

Büyük Menderes havzasına düĢen yağıĢlar Ekim ayından itibaren

evapotranspirasyonla kaybedilen sudan daha fazla yoğunlaĢmakta ve sonuçta toprakta bir su

birikimine neden olmaktadır. Mart ayının ortalarına doğru yöre topraklarında yeterli su

bulunduğu için bölgede yaĢam bulan bitkiler Mayıs ayına kadar sulama suyuna gereksinim

göstermemektedirler. Mayıs ayı sonu ile Kasım ayı baĢlangıç süreci arasında kalan zaman

56

diliminde, havzada tarımsal üretimin yapılabilmesi için sulama suyuna gereksinim duyulur ve

havzanın sulama suyu gereksinimi 479.4 mm civarındadır (Özkara ve Yalçuk, 1981).

ÇalıĢma alanında hakim rüzgar yönü güneybatı ve batı'dır. Kuzey rüzgarları,

akĢamları, sık sık fırtına Ģeklinde, Samsun Dağları yönünden kuvvetli soğuk hava akımları

getirmekte ve düz arazide kuvvetli hava sirkülasyonuna sebep olmaktadır. Rüzgar kıĢ

aylarında güney ve güneybatı yönünden eserek, mevsimde ılıman bir etkiye sahip olmaktadır.

Yaz aylarında ise rüzgar kuzey ve kuzey batıdan eserek serinletici bir etki sağlamaktadır. KıĢ

aylarında rüzgar hızı yaz aylarına göre daha yüksek olmaktadır.

3.9. Bitki Örtüsü

AraĢtırma alanında yer alan bitki örtüsü doğal ve kültür bitkileri Ģeklinde iki grup

altında incelenebilir. Eğimli ve dağlık alanlarda baĢat olarak doğal bitki örtüsü ve zeytin baĢta

olmak üzere incir bahçeleri yer alır. Bunun yanı sıra deltanın denize açıldığı tarıma elveriĢli

olmayan tuzlu düzlüklerde de doğal bitki örtüsünün yoğunluğu söz konusudur. Eğimin ve

tuzluluğun olmadığı düz alanlarda ise tarımsal iĢlevler yoğunluk kazanır.

3.9.1. Doğal bitki örtüsü

Doğal bitki örtüsü, üzerinde yer aldığı toprak, ana özdeğin su tutma kapasitesi, mineral

bitki besin maddesi içeriği, yükseklik ve bakıya bağımlı olarak kısa mesafeler içinde dahi

büyük değiĢim gösterebilmekte ve koĢulların elveriĢli olduğu alanlarda yüksek bir çeĢitlilik

sergilemektedir. Bitki örtüsünün en canlı ve çeĢitli olduğu bölge Dilek Yarımadası Büyük

Menderes Deltası Milli Parkı‟nın Samsun Dağı bölgesidir.

AraĢtırma alanı barındırdığı bitki türleri açısından yüksek bir endemizm

göstermektedir. Bunda çalıĢma alanı içinde bulunan ve iyi korunmuĢ bir vejetasyon örtüsüne

sahip olan Milli parkın bulunması önemli bir etkendir. Ayrıca çalıĢma sahasının çok hareketli

57

bir topoğrafik yapıya sahip olması birçok ekosistemi ve coğrafi yapıyı içinde barındırması

bitki örtüsünün çeĢitliliğinde önemli bir rol oynamaktadır.

Sadece çalıĢma sahasında bulunan dar yayılıĢlı endemik bitki türleri Ģunlardır:

Alkanna areolata var. areolata, Alkanna pinardii, Alyssum hirsutum var. caespitosa, Arenaria

luschani, Campanula hagielia, Campanula lyrata, Campanula podocarpa, Campanula

tomentosa, Campanula raveyi, Cyclamen trichopteranthum, Euphorbia falcata, Galium

brevifolium ssp. brevifolium, Gladiolus anatolicus, Gysophila confertifolia, Helichrysum

heywoodianum, Limonium effusum, Malope anatolica, Rhamnus pyrellus, Silene splendens,

Stachys cretica ssp. smyrnaea, Verbascum maeandri (Anonim, 1997) .

Türkiye için endemik olup araĢtırma alanında da bulunan bitki türleri ise Ģunlardır:

Origanum sipyleum, Allium proponticum var. proponticum, Aristolochia hirta, Astragalus

condensatus, Centaurea acicularis var. urvillei, Dianthus elegans var. cous, Dianthus lydus,

Ferulago humilis, Fritillaria carica ssp. carica, Holosteum umbellatum var. tenerrimum,

Iberis carica, Knautia degenii, Linum tmoleum, Matthiola langipetala ssp. pumilio, Nepeta

cadmea, Nepeta viscida, Paracaryum aucheri, Phlomis grandiflora, Quercus aucheri,

Ranunculus reuterianus, Rhamnus pichleri, Scabiosa reuteniana, Scrophularia iloribunda,

Senecio castagneanus, Sideritis sipylea, Symphytum anatolicum, Trigonella cephalotes,

Trigonella smyrnaea, Tulipa armena var. lycica, Verbascum mykales, Verbascum splendidum,

Verbascum tossiense (Anonim, 1997).

AraĢtırma alanındaki doğal bitkiler, yörenin toprak özellikleri ve arazinin fizyoğrafik

konumuna bağlı olarak aĢağıdaki gruplar altında açıklanmıĢtır.

Orman alanlarındaki bitki toplulukları

Ormanlık alanların baĢat bitkisi kızılçam‟dır (Pinus brutia). Bunun yanı sıra Samsun

Dağının yüksek bölgelerinde karaçam (Pinus nigra) orman kurmaktadır. Kızılçam ve

karaçamlara Platanus orientalis, Castanea sativa, Quercus frainetto, Juglans regia ve Acer

58

monspesulanum gibi bazı geniĢ yapraklı ağaç türlerinin eĢlik ettiği saptanmıĢtır. Orman alt

örtüsünde sık rastlanan türler Ģunlardır: Cistus creticus, Asparagus acutifolius, Juniperus

oxycedrus, Rubus canescens, Pistacia terebinthus, Ruscus aculeatus, Hedera helix, Rhus

coriaria.

Maki toplulukları

Maki topluluğu; sürekli yeĢil ve sert yapraklı olup, ormanın bozulma evresinin bir

ölçütü olarak gösterilmektedir. 2-3 m‟ye kadar boylanan bir bitki topluluğu olup, genelde

yoğun ve sürekli yeĢil, kurakçıl ve odunsu çalı ve ağaççıkların oluĢturduğu bitki

topluluklarıdır.

ÇalıĢma alanındaki maki topluluklarının baskın bireyleri Arbutus andrachne, Arbutus

unedo, Olea europaea, Phillyrea latifolia, Pistacia lentiscus, Pistacia terebinthus, Quercus

coccifera, Erica manipuliflora, Spartium junceum‟dan oluĢmaktadır.

Maki bitki örtüsüyle birliktelik gösteren diğer bitki türleri Ģunlardır: Aegilops

markgrafi, Aegilops triuncialis, Alcea pallida, Arenaria luschani, Aristolochia sempervirens,

Asparagus acutifolius, Asparagus aphyllos, Asphodelus aestivus, Astragalus hamosus, Avena

barbata, Ballota acetabulosa, Briza humilis, Briza maxima, Bromus diandrus, Bromus

squarrosus, Campanula lyrata, Campanula podocarpa, Carlina corymbosa, Chrysopogon

gryllus, Cistus creticus, Clematis cirrhosa, Clinopodium vulgare, Crepis foetida, Cynodon

dactylon, Dactylis glomerata, Daucus carota, Daucus guttatus, Dianthus tripunctatus,

Dracunculus vulgaris, Ephedra campylopoda, Fritillaria acmopetala, Hordeum bulbosum,

Hordeum marinum, Knautia integrifolia, Lagoecia cuminioides, Logfia pyramidata,

Micromeria nervosa, Muscari comosum, Myosostis ramosissima, Ononis viscosa, Onopordum

illyricum, Ophrys bombyliflora, Ornithogalum narbonense, Ornithogalum orthophyllum,

Papaver rhoeas, Picnomon acarna, Piptatherum miliaceum, Scaligera napiformis, Smilax

aspera, Steropthampus tuberosus, Tamus communis, Teucrium divaricata, Tordylium apulum,

59

Trifolium angustifolium, Trifolium globosum, Trifolium stellatum, Vicia hybrida, Vicia villosa

(AltınbaĢ ve ark.,1999; Anonim, 1997; Anonim, 2008).

Kuytu kalan ve nemin daha fazla olduğu bölümlerde maki içerisine Styrax officinalis

de katılmaktadır. Daha kurakçıl yamaçlarda ise Sarcopoterium spinosum baskınlığında garik

vejetasyonuna geçiĢler gözlenebilmektedir.

Garik bitki toplulukları

Daha çok yamaç rölyef yapılı, eğimli araziler üzerinde yer alan, ana kayanın yüzeyde

ve toprakların sığ olduğu alanlarda garik bitki toplulukları yer almaktadır. Karina-Söke arası

yol boyu tüm yamaçlarda ve Didim Yarımadası‟nda çok yaygın garik vejetasyonu

gözlenmektedir. Garik topluluklarının baĢat türleri yaklaĢık % 20-30 örtme oranlarıyla

Sarcopoterium spinosum ve Pistacia lentiscus olarak saptanmıĢtır. Bu bitki topluluğunun

yayıldığı kayalık ve taĢlık alanlarda boyları 50cm‟yi geçen çalılar seyrek dağılım

göstermektedir.

Garik toplulukları içeriğinde yer alan bitkilerin birçoğu dikenli ve küçük derimsi

yapraklıdır. Sarcopoterium spinosum yoğunluğundaki bu birlik boyları, genelde 5-30 cm

arasında değiĢen otsu bitkiler ile 30-60 cm arasında değiĢen bodur çalılar olmak üzere iki bitki

tabakasından oluĢmaktadır. Alt örtülerde en çok rastlanan türler Brachypodium retusum,

Dactylis glomerata, Avena barbata, Hordeum bulbosum ve Asphodelus aestivus‟tur.

Bölgedeki tarla sınırlarında Phragmites australis ve Alhagi pseudoalhagi yaygın olarak

bulunmaktadır.

Bu türlerin yanı sıra çalıĢma alanında belirlenen diğer türler Ģunlardır: Spartium

junceum, Trifolium tomentosum, Daucus guttatus, Origanum onites, Daucus carota, Knautia

integrifolia, Campanula lyrata, Asparagus acutifolius, Trifolium stellatum, Capparis spinosa,

Eryngim campestre, Picnomon acarna, Dracunculus vulgaris, Vulpia ciliata, Cynodon

dactylon, Thapsia garganiaca, Carthamus dentatus, Rumex bucephalophorus, Onopordum

60

illyricum, Tragopogon longirostris, Crepis foetida, Pinus brutia (fide olarak), Crepis sancta,

Pallenis spinosa, Plantago lagopus, Teucrium polium, Scolymus hispanicus, Ononis viscosa,

Centaurea urvillei, Logfia pyramidata (AltınbaĢ ve ark.,1999; Anonim, 1997; Anonim, 2008).

Tuzlu-alkali alanlardaki bitki toplulukları

ÇalıĢma bölgesinin batı bölümlerde yer alan ve Balat serisi içerisine yerleĢtirilen tuzlu

alkali alanlar üzerinde yayılım gösteren bitki topluluklarının %25‟e yakın bölümünü

Salicornia europaea içermekte, diğer %25‟lik örtüyü ise Arthrocnemum fruticosum, Juncus

acutus, Juncus maritimus, Frankenia hirsuta, Hordeum marinum, Halimione

portulacoides‟ten oluĢan karıĢık ve genelde otsu bireylerden meydana gelen topluluklar

oluĢturmaktadır. Ayrıca bölgede Tamarix smyrnensis’ ler de yer yer geniĢ topluluklar

oluĢturmaktadırlar. Bu belirtilen baĢat türlerin yanı sıra, örtü dereceleri ve bolluk yüzdeleri

düĢük olan Limonium bellidifolium, Cakile maritima, Plantago crassifolia ve aĢağıda

tanımlanan diğer türlerde belirlenmiĢtir: Aeluropus littoralis, Alhagi pseudoalhagi, Limonium

gmelinii, Limonium sieberi, Cardopotium corymbosum, Parapholis incurva, Centaurium

erythraea ssp. erythraea, Petrosimonia brachiata, Chenopodium album var. album, Crithmum

maritimum, Plantago lagopus, Frankenia hirsuta, Suaeda prostrata ssp. prostrata, Inula

viscosa, Salsola kali, Lagurus ovatus, Sporobolus virginicus arazide yer almaktadır (AltınbaĢ

ve ark.,1999; Anonim, 1997; Anonim, 2008).

Kültür bitki örtüsü

Yörede yer alan çok geniĢ yüzölçümlü alanlar Ģeklinde dağılım gösteren ve taĢkın

düzlüğü rölyef yapısı içerisinde değerlendirilen düz ve düze yakın eğimli arazilerde çok

yaygın bir Ģekilde pamuk tarımı yapılmaktadır. Pamuk tarımını mısır ve yer yer dönüĢümlü

olarak buğday-ayçiçeği tarımı izlemektedir.

Hafif ve orta eğimli yamaç rölyef yapılı arazilerde ise kültür bitkisi olarak yaygın bir

Ģekilde zeytin ve yer yer incir tarımı yapılmaktadır. Zeytin ve incir tarımı yapılan alanlarda

61

yapılan çalıĢmalarda alt örtüde yoğun olarak gözlenen türler Ģunlardır: Bromus tectorum,

Asphodelus aestivus ve Anthemis austriaca’dır. Gözlenen diğer türler Ģunlardırr: Phleum

subulatum, Lupinus micrathus, Tordylium apulum, Anchuza azurea, Anemone coronaria,

Bunias erucago, Ornithogalum umbellatum, Anthemis wiedemanniana, Senecio vernalis,

Erodium cicutarium, Sinapis alba, Euphorbia helioscopia, Ophrys lutea, Vicia cracca,

Trifolium clypeatum, Medicago minima, Trifolium tomentosum, Thymbra spicata,

Chrysanthemum segetum, Dactylis glomerata, Raphanus raphinastrum, Asparagus

acutifolius, Geranium pyraniacum, Crepis sancta, Cistus creticus, Peganum harmala,

Quercus coccifera, Galium verum, Lamium amplexicaule, Alkanna tinctoria, Plantago

lagopus, Parentucellia latifolia, Crepis sancta, Lamium moschatum, Calendula arvensis,

Urtica dioica (AltınbaĢ ve ark.,1999).

AraĢtırma alanında ova ve yamaçların yanı sıra kırsal kesim yerleĢim alanlarındaki

bahçelerde de çeĢitli kültür bitkileri yetiĢtirilmektedir. Bahçe alanlarında sıkça rastlanılan

bitki türleri Ģunlardır: Punica granatum (Nar), Cupressus sempervirens (Servi), Citrus limoni

(limon), Citrus sinensis (Portakal), Prunus amygladus (badem), Morus alba, (Dut),

Armeniaca vulgaris (Kayısı), Vitis vinifera (Asma), Vitis sylvestris (Asma), Opuntia ficus-

indica (Hint inciri), Ficus carica (Ġncir). Bu bitkilerin yanı sıra domates, salatalık, marul,

patlıcan, soğan, biber gibi çok çeĢitli bahçe sebzelerinin de tarımı yapılmaktadır.

3.10. Fauna

AraĢtırma alanı bitki örtüsü açısından olduğu kadar faunistik yapısıyla da önem arz

etmektedir. Sadece Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli parkında 28 adet

memeli, 42 çeĢit sürüngen ve 250 kuĢ türü kaydedilmiĢtir. Dilek yarımadasının güney kıyıları

dünyanın en nadir deniz memelilerinden biri olan Akdeniz Fokunun (Monachus monachus)

üreme alanıdır. Yaban domuzu (Sus scrofa), vaĢak (Lynx Iynx), çakal (Canis aureus), çizgili

62

sırtlan (Hyaena hyaena), yaban kedisi (Felis silvestris), oklu kirpi (Hystrix indica)

yarımadanın önemli hayvan türleridir Tüm dünyada nesli tehlike altında olan Tepeli Pelikanın

(Pelecanus crispus) dünyada 3. büyük kolonisi deltada barınmaktadır (Anonim, 1997).

ÇalıĢma sahasının coğrafik özelliklerindeki çeĢitlilik birçok canlı türüne yaĢama,

üreme, barınma ve kıĢlama ortamları oluĢturmaktadır. Büyük Menderes ırmağı ve deltası,

Bafa gölü, Azap gölü ve bunların oluĢturduğu sucul ekosistemler bölgeyi özellikle kuĢlar için

önemli bir yaĢam alanı yapmaktadır. Avifaunadaki çeĢitliliğin bir diğer nedeni de bölgenin

kuĢların önemli bir göç yolu üzerinde bulunmasıdır. Bölge bu özellikleriyle belli dönemlerde

milyonlarca göçmen kuĢa bir köprü görevi görmektedir. Tüm bölgede 260 kuĢ türü

kaydedilmiĢtir ve bunlardan 70 adedi kuluçkaya yatmaktadır. ÇalıĢma alanında üreyen kuĢ

türlerinden bazıları Ģunlardır: Acrocephalus schoenobaenus (dere bülbülü), Acrocephalus

scirpaceus (saz bülbülü), Alauda arvensis (tarla kuĢu), Alcedo atthis (yalıçapkını), Anas

platyrhynchos (yeĢilbaĢ), Ardea cinerea (külrengi balıkçıl), Athene noctua (kukumav),

Burhinus oedicnemus (kocagöz), Calandrella brachydactyla (bozkır toygar), Caprimulgus

europaeus (çobanaldatan), Carduelis carduelis (saka), Cercotrichas galactotes (çalı bülbülü),

Cettia cetti (kamıĢ bülbülü), Charadrius alexandrinus (küçük cılıbıt), Charadrius dubius (üç

halkalı cılıbıt), Chlidonias leucopterus (akkanatlı sumru), Ciconia ciconia (beyaz leylek),

Cisticola juncidis (yelpaze kuyruk), Corvus monedula (küçük karga), Dendrocopos major

(büyük ağaçkakan), Egretta garzetta (küçük akbalıkçıl), Emberiza cirlus (bahçe kirazkuĢu),

Emberiza melanocephala (karabaĢlı kirazkuĢu), Falco naumanni (küçük kerkenez), Falco

tinnuculus (kerkenez), Fluica atra (sakarmeke), Galerida cristata (tepeli toygar), Gallinula

chloropus (saz tavuğu), Glareola pratincola (batak kırlangıcı), Haematopus ostralegus

(poyraz kuĢu), Himantopus himantopus (uzunbacak), Hirundo daurica (kızıl kırlangıç),

Hirundo rustica (kır kırlangıcı), Hoplopterus spinosus (mahmuzlu kızkuĢu), Ixobrychus

minutus (küçük balaban), Lanius collurio (kızıl sırtlı örümcekkuĢu), Lanius minor (kara alınlı

63

örümcekkuĢu), Lanius senator (kızılbaĢlı örümcekkuĢu), Larus cachinnans (gümüĢ martı),

Larus melanocephalus (akdeniz martısı), Luscinia megarhynchos (bülbül), Melanocorypha

calandra (boğmaklı toygar), Merops apiaster (arıkuĢu), Miliaria calandra (tarla kirazkuĢu),

Motacilla alba (ak kuyruksallayan), Motacilla flava (sarı kuyruksallayan), Muscicapa striata

(benekli sinekkapan), Oenanthe isabellina (boz kuyrukkakan), Oenanthe ocnanthe

(kuyrukkakan), Oepanla bispanica (kara kulaklı kuyrukkakan), Otus scops (ishak kuĢu),

Parus major (buyük baĢtankara), Passer domesticus (serçe), Passer hispaniolensis (söğüt

serçesi), Pelecanus crispus (tepeli pe1ikan), Petronia petronia (kaya serçesi), Pica pica

(saksağan), Rallus aquaticus (su kılavuzu), Recurvirostra avosetta (kılıçgaga), Sterna

albifrons (küçük sumru), Sterna hirundo (sumru), Strena caspia (hazer sumrusu), Streptopelia

turtur (üveyik), Syliva rueppeli (karagerdanlı ötlegen), Tadorna ferruginea (angıt), Tadorna

tadorna (suna), Tringa totanus (kızılbacak), Turdus merula (karatavuk) (Anonim, 1997;

Anonim, 2008).

AraĢtırma sahasında kuĢlardan sonra en önemli omurgalı grubunu memeliler oluĢturur.

Alanda görülen baĢlıca memeliler Ģunlardır: Apodemus mystacinus (taĢ sıçan), Apodemus

sylvaticus (orman sıçanı), Canis aureus (çakal), Canis lupus (kurt), Corcidura suaveolens

(bahçe sivrifaresi), Cricetulus migratorius (cüce avurtlak), Crocidura laisura (Norveç sıçanı),

Erinaceus concolor (beyaz göğüslü kirpi), Hystrix indica (oklu kirpi), Lepua europaeus

(tavĢan), Martes martes (ağaç sansarı), Meles meles (porsuk), Meriones tristrami (çöl koĢar

faresi), Microhiroptera sp. (yarasagiller), Microtus arvalis (adi tarla fareleri), Mus abotti

(asya ev sıçanı), Mustela nivalis (gelincik), Pipistrellus pipistrellus (cüce yarasa), Rattus

rattus (keme), Sciurus anoma1us (sincap), Spalax leucodon (kör fare), Suncus etruscus

(etrüsk sivrifaresi), Sus scrofa (yaban domuzu), Tursiops truncatus (siyah yunus), Vulpes

vulpes (tilki) (Anonim, 1997; Anonim, 2008).

64

AraĢtırma alanı kurbağalar ve sürüngenler açısından da yüksek bir çeĢitlilik arz

etmektedir. Sahada dağılım gösteren kurbağa ve sürüngenler Ģunlardır: Ablepharus kitaibeli

kitaibeli (ince kertenkele), Agama stellio daani (dikenli keler turcicus), Blanus stauchil

stauchii (kör kertenkele), Bufo bufo bufo (kara kurbağası), Bufo viridis (gece kurbağası),

Caretta caretta (adi deniz kaplumbağası), Chamaelo chamaeleon (adi bukalemun), Chelonia

mydas (yeĢil deniz kaplumbağası), Coluber jugularis (karayılan), Coluber nummifer (kocabaĢ

yılan), Eirenis modestus (uysal yılan), Elaphe situla (ev yılanı), Emys orbicularis (benekli

kaplumbağa), Eumeces scheneideri pavimentatus (sarı kentenkele), Hemidactilus turcicus

(geniĢ parmaklı keler), Hyla arborea arborea (yaprak kurbağası), Laceria oertzeni palasgiana

(toros kertenkelesi), Lacerta anatolica aegea (batı Anadolu kertenkele), Lacerta trillineata

diplochondrodes (iri yeĢil kertenkele), Maburya autata (tıknaz kertenkele), Malpolon

monspessulanus insignitus (çukurbaĢ yılan), Mauecremys caspica rivulata (çizgili

kaplumbağa), Natrix tesellata tasallat (su yılanı), Ophisauros apodus thracius (oluklu

kertenkele), Ophisops elegans ehrenbergi (tarla kertenkelesi), Rana ridibunda (ova

kurbağası), Telescopus fallax fallax (kedi gözlü yılan), Testuda graeca iberra (adi tosbağa),

Vipera xanthina (Ģeritli engerek) (Anonim, 1997; Anonim, 2008).

AraĢtırma alanı balık varlığı açısından da önem arz etmektedir. Büyük Menderes

deltası ve deltadaki lagünler denize nazaran daha sığ ve besleyici elementler yönünden daha

zengin oldukları için doğal balık besinleri olan planktonik organizmaların üreme ve

geliĢmeleri açısından çok özel habitatlar oluĢturmaktadır. Deltada Karine, Akköy ve Arapça

olmak üzere üç adet lagün bulunmaktadır. Toplam yüzey alanı 3.900 ha olan lagünler hem su

kuĢları hem de balık varlığına yaĢam alanı oluĢturmaktadır. Bu lagünler Doğanbey-

Tuzburgazı Su Ürünleri Kooperatifi, Akköy Su Ürünleri Üretim ve SatıĢ Kooperatifi ve

Batıköy Su Ürünleri Kooperatifi olmak üzere 3 adet kooperatif ve 600 üyesiyle aynı zamanda

çok önemli bir balıkçılık alanıdır.

65

Deltada optimal populasyonu oluĢturan balıklar kefal türleridir. Bölgede Liza aurata

(altınbaĢ kefal), Liza ramada (ceran kefal), Mugil cepalus (topan kefal), Mugil saliens

(mavraki kefal) olmak üzere kefalin 4 türüne rastlanmaktadır. Alanda yaygın olarak bulunan

diğer balık türleri Ģunlardır: Anguilla anguilla (yılan balığı), Dicentrarchus labrax (levrek),

Diplodus annularis (ısparoz), Diplodus vulgaris (karagöz), Lichia amia (akya), Sepia

officinalis (kalamar), Solea vulgaris (dil balığı), Sparus aurata (çipura) (Anonim, 1997).

Bafa Gölünde kaydedilen balık türleri ise Ģunlardır: Anguilla anguilla (yılan balığı),

Atherina boyeri (gümüĢ balığı), Dicentrarchus labrax (levrek), Diplodus sargus, Liza ramada

(ceran balığı), Mugil cephalus (has kefal), Gambusia affinis (sivrisinek balıkları) (Anonim,

1997).

3.11. Nüfus

Araştırma Alanı Genel Nüfus Değişimi

ÇalıĢma alanı Aydın ilinin Merkez ilçeden sonra en hızlı nüfus artıĢının olduğu 3

ilçesinin sınırları içinde kalmaktadır. Didim, KuĢadası ve Söke ilçelerinin 1985 yılındaki

toplam nüfusu Aydın ili nüfusunun % 19,29‟unu, 1990 nüfusu % 22,38‟ini, 1997 nüfusu %

23,19‟unu ve 2000 nüfusu % 25,33‟ini oluĢturmaktadır (ġekil 13). Üç ilçenin toplam nüfusu

Aydın ili nüfusuna oranı yıllar arasında artıĢ göstermektedir (Anonim 1985, 1990, 1997a,

2000a). Bu durum çalıĢma alanı sınırları içerisindeki nüfus artıĢının Aydın ili genelindeki

nüfus artıĢından hızlı olduğunu ortaya koymaktadır. AraĢtırma alanının içinde yer aldığı

Söke, KuĢadası ve Didim ilçelerine bağlı toplam 6 bucak ve 49 köy yer almaktadır. Ancak

araĢtırma alanı bunlardan 5 bucak ve 35 köyü kapsamaktadır. 1985-1990 arasında araĢtırma

alanı sınırları içerisinde kalan yerleĢimlerin nüfusu üç ilçenin toplam nüfusundan daha yüksek

oranda artıĢ gösterirken (Anonim 1985, 1990, 1997a, 2000a), 1990-1997 ve 1997-2000

arasında ise araĢtırma alanı sınırları içerisinde kalan nüfus ile toplam nüfus yaklaĢık olarak

66

aynı oranda artmıĢtır (ġekil 14). ÇalıĢma alanındaki ilçelere göre daha detaylı nüfus

hareketleri EK2‟de verilmiĢtir.

Didim Kuşadası Söke Toplam Nüfus ve Aydın İli Nüfusu

143436184619 208242 240899

743419824816

897821950757

0

200000

400000

600000

800000

1000000

1985 1990 1997 2000

Didim-Kuşadası

Söke Toplam Nüfus

Aydın İli Nüfus

ġekil 13. Aydın ili ve Didim KuĢadası ve Söke ilçeleri nüfus değiĢimi

Araştırma Alanı Nüfusu ve Toplam Nüfus

105376

141738

157190

185800

149484

184619

208242

240899

0

50000

100000

150000

200000

250000

300000

1985 1990 1997 2000

Çalışma Alanı Nüfus

Çalışma Alanı

Toplam Nüfus

ġekil 14. AraĢtırma alanı ve ilçelerin toplam nüfusunun yıllara göre değiĢimi

1985-2000 yılları arasında araĢtırma alanı sınırları içerisinde yer alan köy ve

bucakların nüfuslarındaki % değiĢim incelendiğinde, bucaklar içinde en fazla nüfus artıĢı %

507,58 ile Didim merkez bucağında olmuĢtur. En az nüfus artıĢının olduğu bucak ise % 40,01

67

ile Söke merkez bucağıdır. Söke merkez bucağı dıĢındaki araĢtırma alanı sınırları içerisinde

kalan bucakların tamamında nüfus artıĢı % 100‟ün üzerinde olmuĢtur (ġekil 15).

Köyler arasında en fazla nüfus artıĢı ise % 309, 38 ile Güzelçamlı‟da olmuĢtur. En az

nüfus artıĢının olduğu köy ise % 0,54 ile Balat‟tır. AraĢtırma sınırları içinde kalan köylerden

8‟inin nüfusu 1985-2000 arasında 2 kattan fazla artmıĢtır. Köylerden 12‟sinin nüfusunda ise

azalma olmuĢtur. Köy nüfusunda en fazla azalma % 44,27 ile Batıköy‟de olmuĢtur.

Milli parkın güneyini ve deltanın kuzeyini oluĢturan Doğanbey nüfusunun % 46,36;

deltanın doğu bölümünü oluĢturan Tuzburgazı nüfusunun % 43,92; deltanın batı yönündeki

Atburgazı nüfusunun % 46,51 artması deltada kentsel baskının etkili olabileceğini ortaya

koymaktadır.

Deltanın güney bölümündeki Batıköy nüfusunda en fazla azalma olması deltanın bu

bölümünde kentsel baskının söz konusu olmadığını göstermektedir. Nüfusu azalan köy

yerleĢimlerinin tamamına yakını Bafa gölünün kuzeyindedir. Dolayısı ile Bafa Gölü Tabiat

parkının kuzeyinde kentsel baskının olmadığı söylenebilir.

Özellikle nitelikli kıyılara ve koylara sahip Didim merkez bucağında ve Dilek

Yarımadası Büyük Menderes Deltası milli parkına sınır olan Güzelçamlı‟da en fazla nüfus

artıĢının olması bu alanların yoğun kentsel baskı altında olduğunu ortaya koymaktadır.

Nüfus artıĢının yoğun olduğu yerleĢimler kıyı bölgesinde yer almaktadır. Bunun

sebebi KuĢadası, Davutlar, Güzelçamlı, Akköy, Didim ve Akbük yerleĢimlerinin turizm

çekim noktası olması ve ikincil konut alanlarının bu bölgelerde yoğun olarak yer almasıdır.

68

ġekil 15. AraĢtırma alanına ait nüfus değiĢim haritası.

69

ġekil 16. AraĢtırma alanına ait nüfus yoğunluğu haritası.

70

Araştırma Alanı Nüfus Yoğunluğu

AraĢtırma alanındaki yerleĢimlerin nüfus yoğunlukları hesaplanırken 2000 yılı Genel

Nüfus sayımı sonuçları esas alınmıĢtır. Nüfus yoğunlukları kiĢi/km2 birim alanda 0-25, 26-50,

51-100, 101-150, 151-200, 201-500, 501-1000 ve 1001 üzeri kiĢi olarak 8 grupta

sınıflandırılmıĢtır (ġekil 16).

Nüfus yoğunluğu en fazla olan bucak 1345,98 kiĢi/km2 ile Söke merkez bucağı; en az

olan bucak ise 119,56 kiĢi/ km2 ile Didim merkez bucağıdır. Köyler arasında en az nüfus

yoğunluğuna Köprüalan, en fazla nüfus yoğunluğuna Yenidoğan sahiptir.

Didim merkez bucağı ve Akbük ikincil konutlar açısından yoğun bir yapılaĢmaya

sahip yerleĢimler olmasına rağmen nüfus yoğunluğu orta düzeye yakın bir özelliktedir.

Güzelçamlı‟nın yüzölçümünün büyük bir bölümü yapılaĢmanın yasak olduğu koruma

altındaki mili park içerisinde bulunmasına karĢın nüfus yoğunluğu bakımından 51-100 kiĢi ile

yoğunluk sınıfları içinde orta düzeye yakın bir konumdadır. Bu durumun milli parkın

Güzelçamlı‟nın nüfus yoğunluğunun artmasını sınırlandıran bir unsur olduğu görülmektedir.

3.12. Ekonomi

Didim Ġlçesi‟ndeki sektörel dağılım hizmetler, sanayi ve tarım Ģeklindedir (ġekil 17).

Ġlçede hizmetler sektörü oranı %86.1 iken; ilçedeki hizmetler sektörünün il genelindeki payı

%4.8‟dir (Anonim, 2000b). Bu ildeki yüksek oranlardan biridir (Anonim, 2008b).

Didim‟de hizmetler sektörü payını arttıran en önemli alan turizmdir. Didim‟de turizm

sektörü 1970 sonrasında baĢlayarak 1985‟den sonra hızla artmıĢ; günümüzde kent

ekonomisinin can damarı haline gelmiĢtir. Ġlçe KuĢadası ile birlikte Aydın Ġli‟ndeki iki önemli

turistik merkezden birisidir. Uluslararası kültür turizmi çekim merkezlerinden Apollon

Tapınağı ile Miletos, Priene ve Didyma Antik Kentleri Didim‟de bulunmaktadır. Ayrıca, ilçe

yine hem yerli hem de yabancı turistler tarafından ilgi gören bir deniz turizmi Ģehridir. Didim

71

adeta bir ikinci konut kenti olarak geliĢmiĢtir. Bunun yanısıra, ildeki toplam turistik yatak

kapasitesinin %49.1 gibi büyük bir oranı Didim Ġlçesi‟ndedir. Ġlçeye bağlı Akbük turizm

sektörünün ağırlığının hissedildiği bir yerleĢimdir. Miletos Antik Kenti yakınlarında bulunan

Akyeniköy Beldesi ise daha kırsal bir yerleĢim olup, ekonomisi tarıma dayanmaktadır

(Anonim, 2008b).

Önemli gelirleri 1985 yılına kadar tarım ve hayvancılık olan Didim, geliĢen turizm

sektöründen payını alıp bu sektöre yönelmiĢtir. Ġlçe nüfusunun büyük bölümü tarım alanında

faaliyet göstermesine rağmen, son yıllarda gözde turizm merkezlerinden biri haline gelmesi

nedeniyle hizmet sektörü ve ticaret ön plana çıkmıĢtır.

Didim‟de sanayi sektörü inĢaat sektörüne bağlı küçük sanatların oluĢturduğu bir

yapıdadır. Yabancılara mülk satıĢının serbestleĢmesi ile birlikte Didim‟i ayakta tutan

sektörlerden biri de inĢaat sektörü olmuĢtur. Sektörün ilçe istihdamındaki oranı %9.7, il

genelinde oluĢturduğu pay ise %2.2‟dir. Ġlçe merkezinde 4 ayrı küçük sanayi sitesi mevcuttur.

YaklaĢık olarak 300 esnaf küçük sanayi sektöründe hizmet vermektedir (Anonim, 2009a).

Tarım sektörünün ilçe genelindeki oranı ise %4.2, il genelinde oluĢturduğu pay

%0.1‟dir, bu il genelindeki en düĢük oranlardan biridir. Didim, Tarım Master Planı‟nda

belirtilen bölgelerden III.agro-ekolojik bölgede kalmaktadır.

Didim‟deki verimli tarım toprakları turizm uğruna tahrip edilmiĢtir (Anonim, 2008b).

Tarım kesiminin önemli gelir kaynağı olarak pamuk, tahıl, zeytin ve tütün ön planda yer

almaktadır. Bunları zeytin ve narenciye izlemektedir. Tarla ve bahçe tarımı dıĢında az da olsa

küçükbaĢ ve büyükbaĢ hayvancılık ve balıkçılık gelir kaynakları arasında yer almaktadır.

Ġlçede iki yavru balık üretme tesisi mevcuttur. Modern bir balık iĢleme ve paketleme fabrikası

kurulmuĢtur. Bölgede olduğu gibi ilçede de denizde kafes balık iĢletmeciliği

yaygınlaĢmaktadır.

72

ġekil 17. Didim‟de Sektörel Dağılım Oranları ve Ġl Genelindeki Payları

ġekil 18. KuĢadası‟nda Sektörel Dağılım Oranları ve Ġl Genelindeki Payları

ġekil 19. Söke‟de Sektörel Dağılım Oranları ve Ġl Genelindeki Payları

73

KuĢadası Ġlçesi‟ndeki sektörel dağılım hizmetler, sanayi ve tarım Ģeklindedir (ġekil

188). Ġlçede hizmetler sektörü oranı %90.9 iken; sektörün il genelindeki payı %11.5‟dir

(Anonim, 200b). Ġlçede hizmetler sektörü payını arttıran temel sektör, hiç Ģüphe yok ki,

turizm ve buna bağlı olarak geliĢen ticarettir.

Ġlçenin Ġzmir Adnan Menderes Hava Limanı‟na yakın olması; yüksek tonajlı gemilerin

yanaĢabildiği uluslararası bir limana ve yine uluslararası Yat Limanı‟nın sahip olması

KuĢadası'nı turizm yönünden çok önemli bir nokta haline getirmiĢtir. KuĢadası, Türkiye‟de en

çok turistin deniz yoluyla ve giriĢ ve çıkıĢının olduğu bir gümrük kapısıdır. Bu konumu ile

ilçe baĢta Efes Antik Kenti kalıntıları olmak üzere çevredeki tarihi eserler için yapılan kültür

turizminde transit bir nokta niteliği taĢımaktadır. Bu nedenle, özellikle yaz aylarında çok

hareketli olan KuĢadası'nın halkı geçiminin %80'ini bu alandan sağlamaktadır (Anonim,

2008b).

Ġlçe sınırları içinde de önemli bir kültür ve doğa turizmi potansiyeli mevcuttur. Buna

rağmen ilçenin hem dıĢ hem de iç turizmde çekiciliği deniz turizminde gelmektedir.

KuĢadası‟nda özellikle Davutlar olmak üzere Güzelçamlı‟da dahil yüzlerce ikinci konut sitesi

bulunmaktadır. Tüm bu siteler kıyı ovalarındaki verimli tarım toprakları üzerinde

kurulmuĢlardır. Turistik otel, pansiyon ve tatil köyleri de ilçenin dört bir yanına dağılmıĢ

durumdadır. Aydın ili genelindeki turistik yatak kapasitesinin %47.2‟si KuĢadası Ġlçesi‟nde

bulunmaktadır. Bununla birlikte, 1990‟lı yıllara kadar doruklara ulaĢan turistik talep, son on

yılda hızını yitirmiĢ ve yavaĢ yavaĢ yitirmektedir. Zira KuĢadası tarihi ve doğası kontrolsüz

kentleĢme yüzünden yok olmaya baĢlamıĢtır (Anonim, 2008b).

KuĢadası‟nda tarım sektörünün ilçe genelindeki oranı %1.8 iken, il genelinde

oluĢturduğu pay %0.1‟dir. Ġlçe Tarım Master Planı‟nda belirtilen, III.alt agro-ekolojik bölgede

kalmaktadır. Ġlçedeki hemen tüm verimli tarım toprakları ve kıyı ovasındaki narenciye

bahçeleri yok edilmiĢtir. Buna rağmen, kırsal alanlarda tarımın ilçe ekonomisine katkısı

74

devam etmektedir. KuĢadası ilçesinde tarım arazilerinin % 77‟sini (27.241 da) meyve (Zeytin,

Bağ, ġeftali, Narenciye, Kiraz vs.) alanları oluĢturmaktadır. % 23 lük bölüm ise ( 7.672 da)

tarla bitkileri ve sebze üretimi için kullanılmaktadır (Anonim, 2008b). KuĢadasında arıcılık

ve balıkçılıkta önemli bir gelir kaynağını oluĢturmaktadır (Anonim, 2009b). Ġlçedeki sanayi

sektörü küçük sanatlara ait ünitelerden oluĢmaktadır. Ġlçede imalat sanayi yoktur. KuĢadası

Davutlar ve Ġtfaiye Kuyusu çevresinde Jeotermal Alanları mevcuttur (Anonim, 2008b).

Söke Ġlçesi‟ndeki sektörel dağılım hizmetler, sanayi ve tarım Ģeklindedir (ġekil 19).

Ġlçede hizmetler sektörü oranı %63.9; sektörün il genelindeki payı %8.6‟dır. Bu il genelinde

önemli bir oran oluĢturmaktadır. Ġl genelindeki yatak kapasitesinin %1.1‟i Söke‟de

bulunmaktadır.

Söke Ġlçesi sektörel dağılımında tarım sektörü oranı %14.8, il genelinde oluĢturduğu

pay ise %1.0‟dir (Anonim, 2000b). Ġlçe, Tarım Master Planı‟nda belirtilen I.agro-ekolojik alt

bölgede kalmaktadır. Söke, Türkiye'nin en önemli pamuk üretim alanlarından biridir. Söke‟de

37.530.8 hektar alanda baĢta pamuk-hububat-mısır ve ayçiçeği ile diğer tarla bitkileri üretimi,

22.647.3 hektar alanda zeytin-narenciye-incir ve diğer meyve üretimi ve 770 hektar alanda da

sebze-bostan (karpuz) üretimi yapılmaktadır.

Büyük Menderes Deltasında yer alan Karina Lagünü, Ege Bölgesi‟nin en önemli

dalyanlarından biridir. Balıkçılık yöre halkının temel geçim kaynağıdır. Ege Bölgesi‟ndeki

balık çiftliklerin yavru balık ihtiyacının tamamına yakını Menderes Deltası‟ndaki lagünlerden

karĢılanmaktadır (Anonim, 2008b). Ormancılık ve arıcılık faaliyetleri de ilçe ekonomisine

katkıda bulunmaktadır.

Ġlçedeki sektörel dağılımda sanayi sektörü oranı %21.3; sektörün il genelindeki payı

ise %11.6‟dır. Bu oran ildeki sektörel dağılımda önemli bir payı oluĢturmaktadır. Ġlçe

ekonomisi, yıllık gayri safi hasılasının % 70‟ini sağlayan tarımsal üretim ile tarıma dayalı

sanayi malları üretimine dayanmaktadır. Tarıma dayalı 9 ayrı üretim dalında faaliyet gösteren

75

59 adet sanayi tesisi bulunmaktadır. Ġlçede organize sanayi bölgesi kurum iĢlemleri devam

etmektedir. Ġlçenin önemli sanayi kuruluĢları arasında çeĢitli tekstil, çırçır, makine üretim

çimento, seramik ve karo üretimi fabrikaları bulunmaktadır. Ġlçede bir küçük sanayi sitesi

bulunmaktadır. Söke-Bağarası‟ndaki kuvars zuhurları, Sakarkaya da Altın, Çavdar‟da Demir

ve Sazlıköy ve Atburgazı‟nda Jeotermal kaynaklar bulunmaktadır (Anonim, 2008b, Anonim.

2005b).

3.13. Çalışma alanındaki çevre sorunları ve tehditler

Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı çoğunluğu antropojenik

kaynaklı olmak üzere pek çok sorunla yüz yüzedir (Akesen, 2001). Dilek Yarımadası

kesiminin en önemli sorunu yangınlardır (Anonim, 1997). Yarımada içinde bir zamanlar

önemli sayıda memeli bulunurken, yangınlarla orman alanının azalması, karayolu ağının

geniĢlemesi (ġekil 20), ırmağın doğal bir engel oluĢturması, sulama kanallarının açılması ve

bilinçsiz kara avcılığı gibi etkenler, beslenme amacı ile sürekli hareket eden memelilerin

yarımadaya ulaĢmasını güçleĢtirmiĢtir. Açık hava rekreasyonu olarak su sporları, atla gezinti,

bisiklet, doğa yürüyüĢü, piknik ve fotoğraf avcılığına olanak veren yarımada, yaz mevsiminde

yoğun ziyaretçi baskısı altında kalmaktadır (Anonim, 2005). Milli parka giren araç

sayısındaki artıĢ Çizelge 3‟de verilmektedir. Bütün bunlara ek olarak milli park özelliklede

kuzey kısmındaki KuĢadası‟nın Güzelçamlı ve Davutlar mevkilerindeki kentsel baskılara

maruz kalmaktadır. Nitekim bu çalıĢmanın bulgular kısmında park çevresindeki alan kullanım

türlerinde en dramatik değiĢimin Milli Parkın kuzey sınırında bulunan Güzelçamlı beldesi ve

yakın çevresinde gerçekleĢtiği ortaya konulmaktadır

Büyük Menderes Deltası kesiminin önemli sorunu ise su kirliliğidir. Büyük Menderes

ırmağına 584 km boyunca havzada bulunan tüm kent ve sanayi tesislerinin atıkları deĢarj

edilmektedir. Tarımda kullanılan ilaçlar ve yapay gübrelerde yağıĢ ve sulama sularıyla ırmağa

76

karıĢarak kirlenmenin boyutunu artırmaktadır. Sonuçta tüm kirleticiler deltada birikmekte,

baĢta balıklar ve su kuĢları olmak üzere yaĢayan canlılar için ölümcül tehlike yaratmaktadır

(Sarıkaya, 2004).

ġekil 20. Milli parkta giderek artan yol ağı

Çizelge 2. Milli parka giren araç sayısı (1999-2003).

Yıllar Araç Sayısı

1999 43.232

2000 60.958

2001 61.709

2002 60.371

2003 64.356

Kaynak: Dilek Yarımadası Menderes Deltası Milli Parkı Uzun Vadeli GeliĢme Planı.

77

Deltanın diğer sorunu hayvan otlatma ve çok sayıdaki kuĢ nedeniyle biliçsiz, sınırsız,

yasa dıĢı avcılıktır. Doğa Koruma ve Milli Parklar Aydın BaĢmühendisliği tarafından il

ölçeğinde verilen avcı eğitimi, yerel yayınlar ve denetimler sonucu yasa dıĢı avcılık baskısı

azalmıĢtır. Bu bilgilerin odağında Büyük Menderes Irmağı'na yapılan olumsuz etkiler ve delta

yakınlarındaki kullanımlar doğrudan delta ve sulak alan ekosistemini bütün olarak

etkilemektedir (Anonim, 2005). Bunlara ek olarak Büyük Menderes taĢkın alanı ve

deltasındaki en önemli sorun, taban suyunun aĢırı sulama nedeniyle çekilmesi ve onun yerine

denizin iç kesimlere kadar ilerleyerek taban suyunu tuzlandırmasıdır. Bu nedenle, dar alanda

yüzeylenen alüvyon akiferden aĢırı su çekilmesine müsaade edilmemelidir.

ÇalıĢma alanındaki bir diğer koruma alanı olan Bafa Gölü Tabiat Parkının yaĢadığı

trajedi “Bafa Çölü” baĢlığı ile ulusal basında yer almıĢtır. 1985 yılında DSĠ tarafından,

Büyük Menderes Nehri‟nin taĢkınlarını önlemek ve nehrin göle giriĢini denetlemek amacıyla

yaptırılan set (sedde), Bafa Gölü'nün Büyük Menderes Nehri ile olan iliĢkisini kesmiĢtir

(Anonim 2008). DSĠ, Büyük Menderes Nehri‟nin sularının Söke ovasının sulanması için

Dalyan KavĢağı mevkiinde açılıp kapanabilen bir regülatör sistemi inĢa etmiĢtir. Bu alanda

yine DSĠ tarafından açılan bir kanal Bafa Gölü‟nün kuzey-batısına ulaĢmaktadır (ġekil 21).

Sulama döneminde toplanan sular fazla olduğu zaman bu kanal aracılığı ile Büyük

Menderes nehrinin suları Bafa Gölü‟ne verilmektedir. Bu kanal üzerinde inĢa edilmiĢ olan

regülatör verilen suyun miktarını kontrol etmektedir.

Setin kurulmasından önce dönemlerde (1985 öncesi) göldeki su seviyesi 50-100 cm

arasında, yağıĢlı dönemlerde ise 300-320 cm arasında değiĢirken, 1985den sonra maksimum

su seviyesi ancak 100-120 cm olmuĢtur (ġekil 22). 1985 öncesi göl suyundan tarımsal sulama

ve havyaların su ihtiyaçlarını karĢılamada faydalanan köylüler artan tuzluluktan dolayı göl

suyunun artık çok daha az kullanır olmuĢlardır (ġekil 23).

78

ġekil 21. Bafa gölündeki kirlilik kaynakları

0

0,5

1

1,5

2

2,5

3

3,5

1960 1970 1980 1990 2000 2010

YIL

ME

TR

E

EŞEL KOT

(Kaynak: DSI raporları)

ġekil 22. Bafa Gölü su seyiyesi

79

6021

8195

12725

15000

22400

0

5000

10000

15000

20000

25000

1967 1970 1974 1990 2006

YIL

E.C

. (m

icro

mh

os

/cm

)

(Kaynak: DSI raporları)

ġekil 23. Bafa Gölündeki tuzluluk değerleri

Halen gölde neredeyse sadece zooplanktonla beslenen ve alg patlamasına yol açan

küçük otçul balıklar kalmıĢ durumdadır (GümüĢ Balığı, Kaya Balığı, Feke Balığı, vb.).

GümüĢ balığı, küçük olmasına karĢın, diğer balıkların yumurtaları üzerinden beslenmekte ve

doğal türlerin populasyonunu ciddi anlamda etkilemektedir. Regülatör üzerindeki

ızgaralardan balık geçiĢinin engellenmesi ve bu kanal üzerindeki kontrollü ve kontrolsüz balık

avcılığı, göl balık türleri ve populasyonlarını ciddi Ģekilde etkilemektedir.

Özellikle yasal av dönemleri dıĢında yapılan kaçak avcılık faaliyetleri tabiat parkında

ciddi boyutlara varmıĢtır. Alanın kuzey ve doğu kesimlerinde eğimin fazla olması nedeniyle

erozyon da fazla olmaktadır. Derelerden bol miktarda malzeme Bafa Gölü‟ne taĢınmaktadır.

Alandaki tüm mevsimlik dereler ve kaynak suları Bafa Gölüne drene olmaktadır. Parkın su

kaynaklarının kirlenmesine yol açan önemli etmenler; bölgedeki zeytinyağı fabrikalarının atık

suları, evsel nitelikli atıksular ve katı atıklardır. Su kaynaklarındaki kirliliğin önlenebilmesi

için, mevsimlik dere yataklarına “kara su” verilmesi engellenmelidir. Tabiat Parkı sınırları

içindeki tek yerleĢim olan Kapıkırı Köyü aynı zamanda arkeolojik sit alanı olduğu için

kanalizayon sisteminin oluĢturulmasına yönelik, hiçbir altyapı çalıĢması yapılamamaktadır.

Atıklar vidanjörle toplanmakta ve göle 3 km. uzaklıktaki bir bölgeye deĢarj edilmektedir.

80

Fakat buradan taban suyuna karıĢarak tekrar Bafa Gölüne ulaĢmaktadır. Dere yataklarının

çöp döküm alanı olarak kullanılması diğer bir kirlilik unsurudur (ġekil 21). Alandaki kuyular

çevresindeki hayvan dıĢkılarının yağmur suyu ile yıkanarak yeraltına sızmaları, yeraltı

sularında nitrit (NO2)-nitrat (NO3) kirliliğine neden olabilmektedir. Ayrıca park içi ve

çevresindeki tarım alanlarında uygulanan kimyasallarda çevreyi kirletmektedir.

ġekil 24. ÇalıĢma alanındaki peyzajda bozulmalara neden olan kullanımlar

Doğa koruma alanlarındaki çevre problemlerine ek olarak araĢtırma alanı içerisindeki

peyzaj bozulmalarına sebep olabilecek kullanımlar uydu görüntüleri üzerinden belirlenerek

ġekil 24‟te sunulmuĢtur. Bu kullanımlar Didim merkez bucağında, Akköy, Akyeniköy,

81

Akbük‟te; KuĢadası merkez bucağına bağlı Yaylaköy‟de, Davutlar merkez bucağında ve

Güzelçamlı‟da; Söke merkez bucağında, Sarıkemer, Akçakonak, Gölbent, Savuca, Sazlı,

Yenidoğan, Akçakonak‟ta yer almaktadır.

Bu yerleĢimlerden Söke merkez bucağı 1156,05 da. sanayi alanına, 295,08 da. kazı

alanına ve 610,55 da. maden sahasına sahiptir. Didim merkez bucağı ise 554,59 da. sanayi

alanı ve 260,01 da. kazı alanı ile ikinci sıradadır. Davutlar bucağı 203,65 da. kazı ve

Güzelçamlı 68,23 da. maden sahasına sahiptir (ġekil 24). AraĢtırma alanı içinde en geniĢ

bozulmuĢ alan toplam 6873,86 da. ile parsellemiĢ doğal alan iken onu 2188,23 da. ile sanayi

alanı takip etmektedir.

4. MATERYAL

Bu araĢtırmanın çalıĢma alanı DYBM Milli parkı, Bafa Gölü Tabiat Parkı ve

çevrelerini içine alan peyzaj matrisi ile sınırlıdır (168478 ha.). ÇalıĢmada 1993 yılına ait

1/35000 ölçekli, siyah-beyaz, stereoskopik hava fotoğrafları, 2006 yılına ait 60 cm.

çözünürlüklü, coğrafik düzeltmesi yapılmıĢ, Quickbird uydu görüntüleri, ortorektifikasyonu

yapılmıĢ 02.03.1994 tarihli SPOT 2X ve 27.04.2005 tarihli Terra ASTER uydu görüntüleri

kullanılmıĢtır.

Ayrıca Aydın Milli Parklar ve Doğa Koruma ġubesinden elde edilen 1/50000 ölçekli

koruma alanları sınırı ve içerisindeki zonları ve jeolojik, hidrojeolojik yapıyı gösteren

paftalar, Harita Genel Komutanlığından elde edilen 1/25000 ölçekli topoğrafik haritalar, Köy

Hizmetleri Genel Müdürlüğünün hazırladığı toprak haritaları kullanılmıĢtır. Aydın Tarım

Müdürlüğünden ilçe, bucak ve köy sınırlarını belirten veriler digital olarak alınmıĢtır.

ÇalıĢma alanı ile ilgili bilgilerde ayrıca Milli Parklar Dairesi BaĢkanlığının hazırladığı

Uzun Devreli GeliĢme Plan‟larından yaralanılmıĢtır. Ġklim verileri KuĢadası ve Söke

ilçelerindeki meteoroloji istasyonlarından temin edilmiĢtir. Ekonomi ve nüfus bilgileri Devlet

82

Ġstatistik Enstitüsü kayıtlarından ve yerel yönetimler tarafından hazırlanmıĢ internet

sitelerinden derlenmiĢtir. ÇalıĢma sürecinde oldukça yoğun Ģekilde tez ve literatür taramaları

yapılmıĢtır.

Arazi çalıĢmaları esnasında Garmin ve Magellan marka GPS cihazları ve uydu

görüntülerinin tanımlanmasında, analizinde, sınıflandırılmasında ve farklı tarihlere ait

görüntüler arasındaki değiĢimin hesaplanmasında ERDAS Imagine 8.7, ArcGIS 9.2, ENVI

4.1 ve Definiens Professionals 5.0 yazılımları kullanılmıĢtır.

5. YÖNTEM

ÇalıĢmanın yöntemi 4 temel aĢamadan oluĢmaktadır: 1) uzaktan algılama teknikleri ile

uydu görüntülerinin sınıflandırılması, 2) GIS ortamında peyzaj metriklerinin uygulanması, 3)

sentez ve 4) önerilerin geliĢtirilmesi.

5.1. Ön görüntü işleme ve GIS işlemleri

Ġlk aĢamada coğrafik düzeltmesi yapılmamıĢ hava fotoğraflarının ve kurumlardan

alınan paftaların Quickbird uydu görüntüsü üzerinden rektifikasyonu yapılmıĢtır. Topoğrafik

haritaların köĢe koordinatları girilerek coğrafik düzeltmeleri tamamlanmıĢtır. Elde edilen bu

veriler WGS84,UTM Zone 35 sistemine göre kayıt edilmiĢtir. Kurumlardan elde edilen

haritalardan çalıĢmanın amacına uygun Ģekilde gerekli bilgiler ekran sayısallaĢtırması

yöntemi ile GIS ortamına aktarılmıĢtır.

ÇalıĢmada peyzajın geçirdiği değiĢimin tespitinde SPOT 2X verisinin mekansal

çözünürlüğü 20 m. olan 3,2,1, bantları kullanılmıĢtır. ASTER verisi ise 14 Bant (3 bant

VNIR-15m mekansal çözünürlük, 6 bant SWIR-30m mekansal çözünürlük, 5 bant TIR-90m

mekansal çözünürlük) ve 8 bit radyometrik çözünürlüğe sahiptir. AraĢtırmamızda, ASTER

83

veri setinin, mekansal çözünürlüğü daha yüksek olan VNIR (visible near infrared) spektral

bölgesi (3,2,1 bantları) kullanılmıĢtır.

Öncelikle bu uydu görüntülerinin görsel ve yansımalarına dair analizler yapılmıĢtır

(ġekil 25). Yansımaların tam karĢılığını tespit edebilmek için farklı tarihlerde arazi

çalıĢmaları yürütülmüĢtür. Bu çalıĢmalar sonucunda her bir sınıfa dair arazi örtüsü

(vejetasyon türü, kaplama oranı, toprak yapısı vb. ) ile ilgili bilgiler not edilmiĢ, GPS ile her

bir kullanıma ait koordinatlar tespit edilerek bilgisayar ortamına aktarılmıĢtır.

Değişim Analizi

Görüntü Segmentasyonu

Örnekleme Noktalarının Seçimi

En Yakın Komşuluk

Sınıflandırması

Degişim Matrisi

2005 AK/AÖ Haritası1994 AK/AÖ Haritası

Görüntünün ön

işlenmesi

Görüntünün ön

işlenmesi

DEM

Aspect

DEM

AspectSPOT

1994

ASTER

2005

Değişim Analizi

Görüntü Segmentasyonu

Örnekleme Noktalarının Seçimi

En Yakın Komşuluk

Sınıflandırması

Degişim Matrisi

2005 AK/AÖ Haritası1994 AK/AÖ Haritası 2005 AK/AÖ Haritası1994 AK/AÖ Haritası

Görüntünün ön

işlenmesi

Görüntünün ön

işlenmesi

DEM

Aspect

DEM

AspectSPOT

1994

ASTER

2005

ġekil 25. Uzaktan algılama ve DeğiĢim Analizi iĢlemleri

Uydu görüntülerine, ERDAS 8.7 yazılımı kullanılarak görüntü üzerindeki sis ve pus

gibi olumsuz atmosferik etkilerin giderilmesi için koyu piksel çıkarımı (dark pixel

substraction) metodu uygulanarak atmosferik doğrulama yapılmıĢtır. Görüntünün

84

algılanmasını kolaylaĢtırabilmek amacıyla sınıflandırma öncesinde, histogram eĢitleme ve

filtreleme gibi görüntü zenginleĢtirme iĢlemleri uygulanmıĢtır.

Her iki uydu görüntüsünün mekansal çözünürlüğü birbirinde farklı olduğu için, SPOT

2X uydu görüntüsüne ENVI 4.0 yazılımında resize iĢlemi uygulanmıĢtır. Yüksek mekansal

çözünürlükte alan kullanımlarına iliĢkin daha detaylı bilgi elde etmek mümkün olduğu için

düĢük çözünürlükte olan SPOT 2X görüntüsünün mekansal çözünürlüğü 15 m „ye ayarlanarak

ASTER VNIR görüntüsü ile uyumlu hale getirilmiĢtir. ÇalıĢmanın uzaktan algılama ve GIS

aĢamalarına ait akıĢ Ģeması ġekil 25‟te verilmektedir.

ġekil 26. Uydu görüntüsü (Aster) , DEM ve Aspect katmanı

Ön iĢlemden geçirilen SPOT 2X veri setinin 3.2.1 ve ASTER veri setinin visible near

infrared (VNIR) spektral bölgesinin 3.2.1 bant kombinasyonuna, sınıflandırmanın doğruluk

oranını arttırmak amacıyla sayısal yükseklik modeli (DEM) ayrı bir katman olarak eklenmiĢtir

(ġekil 26). Buna ek olarak, DEM‟den üretilen Bakı haritası (Aspect) , özellikle bitki türlerinin

alandaki dağılımının belirlenmesinde önemli katkısı olabileceği öngörülerek sınıflandırmaya

eklenmiĢtir (ġatır, 2006). Elde edilen bu görüntüler üzerine Nesne Tabanlı Sınıflandırma

yöntemi uygulanmıĢtır (Navulur, 2007).

85

5.2. Uydu görüntülerinin sınıflandırılması

Uzaktan algılama teknolojisi, hem zamandan tasarruf sağladığı için hemde daha

ekonomik olduğu için arazi örtüsü yapısının haritalanması ve geçirdiği değiĢimin

saptanmasında çok etkili ve önemli araçlar olarak kullanılmaktadırlar. Bu sebeple, farklı

özelliklere sahip uydu verilerinin ve hava fotoğraflarının etkin sınıflandırılabilmesi için birçok

yöntem geliĢtirilmiĢtir. Bunlardan en temel iki sınıflandırma yöntemi; piksel tabanlı

sınıflandırma ve nesne tabanlı sınıflandırma yöntemidir. Piksel tabanlı yaklaĢım, araziye

yönelik her bilgiyi piksel bazında değerlendirirken ve sadece spektral bilgileri içerirken,

nesne-tabanlı yaklaĢım belirli kriterlere göre birleĢtirilen piksel gruplarını (nesneleri) dikkate

almaktadır ve bu nesneler topolojik bilgiyi, yapıyı, dokuları ve spektral bilgileri içermektedir

(Manakos, 2001; Pillai ve ark., 2005; Mathieu ve ark., 2007). Buna bağlı olarak

araĢtırmamızda, arazi örtüsüne yönelik yapısal ve dokusal olarak daha anlamlı ve yer gerçeği

ile daha uyumlu nesneler elde edebilmek için nesne tabanlı sınıflandırma yönteminin

uygulanmasına karar verilmiĢtir.

Bu yöntem piksel tabanlı yaklaĢımdan farklı olarak, görüntüleri ölçüt, renk ve Ģekline

bağlı olarak segmentlere ayırmaktadır. Nesne tabanlı sınıflandırmada en temel iĢlem elementi

nesnelerdir ( görüntü nesneleri). Görüntünün segmentlere ayrılmasının sebebi, görüntüdeki

piksellerin birleĢtirilmesi ile piksel grupları oluĢturarak anlamlı nesneler elde etmektir (Baatz

ve ark., 2001; Platt ve Rapoza 2008). Görüntüdeki nesnelerin büyüklüğü analizde kullanılan

ölçütlere göre değiĢiklik göstermektedir. BirleĢtirme iĢlemi ise görüntünün parlaklık, renk,

doku, biçim ve ölçüt gibi özelliklerine göre benzerlik ve farklılık durumuna göre

gerçekleĢtirilir.

Nesne tabanlı sınıflandırmanın uygulaması temelde üç aĢamadan oluĢmaktadır. (1)

segmentasyon aĢaması (Çoklu-çözünürlüklü segmantasyon iĢlemi- multi-resolution

segmentation), (2) Sınıfların oluĢturulması ve örnek noktaların seçilmesi, (3) En yakın komĢu

86

sınıflandırıcı yöntemi ile sınıflandırma. Nesne-tabanlı sınıflandırma uygulaması için

Definiens Professionals 5.0 yazılımı kullanılmıĢtır.

Çoklu-Çözünürlüklü Segmantasyon İşlemi

Segmentasyon, görüntünün birbirinden farklı alt bölümlere ayrılmasıdır. Bu iĢlemde

görüntü üzerinde bulunan her bir piksel görüntü üzerinde bir nesneye hiyerarĢik olarak

bağlıdır. Bu hiyerarĢi, segmentasyon için hazırlanmıĢ olan algoritmada bazı değiĢkenlere

bağlı olarak kurulur. Burada önemli olan uygun homojenliği sağlayarak pikselden nesneye

doğru, uygun yapıyı kurmaktır. Segmentasyon aĢamasında bunun için kullanılan değiĢkenler;

ölçek, renk, biçim, yumuĢaklık ve bütünlük değiĢkenleridir. Bu değiĢkenlerin dahil olduğu bir

fonksiyon yardımıyla pikselden segmente ve buradan da daha büyük segmentlere doğru bir

zincir yapı kurulur.

Segmentasyon, Chessboard Segmentation, Quad Tree Based Segmentation ve Çoklu

çözünürlüklü segmentasyon olarak üç grruba ayrılmaktadır. AraĢtırmamızda, bu aĢamada alan

kullanım sınıflandırma çalıĢmalarında en yaygın kullanılan iĢlemlerden biri olan Çoklu-

çözünürlüklü segmentasyon iĢlemi uygulanmıĢtır. Bu iĢlem ile pikseller anlamlı nesneler

oluĢturacak Ģekilde bölgesel birleĢtirme tekniği (region-merging technique) uygulanarak

gruplandırılmaktadır. Bunun anlamı, ilgili her nesnenin Ģekli, bir görüntü nesnesine dayalı

olarak gösterilmektedir

Çoklu-çözünürlüklü segmentasyon algoritması ölçüt (scale) ve homojenlik kriterlerine

bağlı olarak belirlenmektedir. Ölçüt parametresi görüntünün mekansal çözünürlüğüne bağlı

olup, nesnenin ortalama büyüklüğü ile ilgilidir. Aslında bu parametre nesnelerin

heterojenliğine izin veren maksimum değeri belirler. Ölçek parametresi ne kadar büyürse

nesneler de o kadar büyür.

Homojenlik kriteri ise piksellerin birleĢtirilme süreçleriyle ilgilidir ve bu süreçte

spektral katmanlar (multispekral görüntüler) veya spektral olmayan katmanları (yükseklik

87

bilgisi gibi tematik katmanlar) kullanılır. Homojenlik kriteri, renk ve biçim gibi iki ayırt edici

özelliği içermektedir (ġelik27).

Kaynak:Definiens User Guide‟dan uyarlanmıĢtır)

ġekil 27. Çoklu- Çözünürlüklü Segmentasyon aĢamasında kullanılan kriterler.

Kaynak: Definiens User Guide‟dan uyarlanmıĢtır)

ġekil 28. Aster görüntüsü üzerinde görüntü nesne hiyerarĢisi

Renk; nesnenin spektral homojenliğini ifade ederken, biçim nesnenin anlamsal

karakteristiğini ifade etmektedir. Biçim kriterine verilen değer renk kriterine verilen değere

göre daha fazla olursa, nesnenin büyüklüğü artmaktadır ve nesnenin doğal sınırları

kaybolmaya baĢlamaktadır yani nesnenin niteliği azalmaktadır. Biçim ise pürüzlülük

(smoothness) ve yoğunluk (compactness) olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bu iki özellikte

88

nesnenin bordürlerinin pürüzsüzlüğü ve yoğunluğu ile ilgili olup görüntü nesnelerinin

optimizasyonunu sağlamaktadır. Pürüzsüzlük özelliğine ne kadar büyük değer verilirse

nesnenin doğal özelliği daha belirgin Ģekilde ortaya çıkmaktadır. Bu parametreler 0 ile 1

arasında değer alır. Bu değerler segmentlerin yansıma homojenliğini (spectral homogeneity)

ve mekansal karmaĢasını (spatial complexity) optimize eder. Biçim kriteri ne kadar yüksek

olursa, spektral homojenliğinin nesne üretimine etkisi daha az olacaktır (Benz ve ark., 2004;

Definiens, 2006).

Segment parametreleri, görüntünün özelliklerine göre ve yapılacak sınıflandırmaya

göre birden fazla Seviye değerleri oluĢturularak belirlenir ve amaca en uygun parametreler

sınıflandırma iĢlemi için kullanılır. Görüntü bu kriterler doğrultusunda segmente edilerek

nesnelere ayrılmaktadır. Bu iĢlemlerin hepsi, segmentasyon iĢlemindeki görüntü nesnesinin

görüntü nesne seviyesindeki formunu ifade etmektedir. Seviye nesnelerin belirli kriterler

doğrultusunda derecelendirilmesi ile ilgilidir. Ġki veya daha fazla görüntü nesne seviyesi,

görüntü nesne hiyerarĢisini oluĢturmaktadır (ġekil 28). Her görüntü nesnesindeki alt seviye

(sub-level), üst seviye (super-level) olarak adlandırılan görüntü nesnesi ile birbirine bağlanır.

(Definiens, 2006).

Bu temel bilgiler göz önünde bulundurularak, nesnelerin niteliğine ve niceliğine (doku

özelliği, yansıma özelliği, formu ) göre çeĢitli ölçüt ve heterojenlik kriterleri denenerek,

araĢtırmanın amacına uygun iki seviye oluĢturulmuĢtur. Seviye 1‟de ölçü (scale) faktörü

olarak 10, renk için 0.8, biçim için 0.2, yoğunluk için 0.2, pürüzsüzlük için 0.8 değeri

verilmiĢtir (Bordürleri daha belirgin ve daha anlamlı nesneler elde edebilmek için renk ve

pürüzssüzlük kriterlerine daha yüksek değerler verilmiĢtir). Böylece benzer doku ve yansıma

özelliğine sahip pikseller birleĢtirilerek arazi örtüsü sınıflarının belirlenmesinde kullanılacak

anlamlı nesneler elde edilmiĢtir. Fakat Seviye 1 ile yollar, nehirler ve küçük yerleĢim alanları,

Salicornia‟lardan oluĢan küçük peyzaj parçaları gibi daha küçük yayılım alanlarına sahip

89

örtünün belirlenmesi mümkünken orman alanlarında, tarım alanlarında hatta yoğun yerleĢimin

olduğu alanlarda aynı sınıfa ait birçok anlamsız nesneler oluĢmuĢtur. Bunun üzerine ölçüt

faktörü arttırılarak (15,20,25…50) nesnelerin büyüklüğü tekrar tekrar gözden geçirilmiĢtir.

Ölçüt kriteri arttırıldıkça, lineer özellikteki alanların (yollar ve nehirler gibi) ve dağınık halde

yer alan küçük yerleĢim birimlerini kapsayan alanların baĢka sınıflara dahil olduğu

gözlemlenmiĢtir. Arazi örtüsü karmaĢasının önüne geçebilmek için oluĢturulan Seviye 1‟in

üstüne yeni bir seviye yani Seviye 2 katmanı oluĢturulmuĢtur (Çizelge 3). Seviye 2‟de,

Pürüzsüzlük ve Yoğunluk değerlerine nesnelerin bordürlerdeki bozulmanın önüne geçebilmek

için eĢit değerler verilmiĢtir. Bu iĢlemin uygulanması ile birlikte, aynı sınıfa ait olan birçok

nesne birleĢtirilerek belirlenen arazi örtüsü sınıfları için daha büyük ve anlamlı nesneler elde

edilmiĢtir. Üstüste bu iki seviyenin uygulanması ile birlikte ise büyük olan peyzaj parçaları

için daha anlamlı nesneler elde edebilmek ve araĢtırmamız açısından önem arz eden, yollar ve

nehirler gibi lineer özellikteki elemanların birçok alanda daha belirgin olmalarını sağlamak

mümkün olmuĢtur. Fakat çalıĢma alanının büyüklüğü ve arazinin heterojen yapısı göz önünde

bulundurulduğunda yollar ve nehirlerle ilgili sorunların çözümünde, kullanılan bu kriterler

yeterli olmamıĢtır.

Çizelge 3. Segmentasyon kriterleri

Homojenlik Kriteri Biçimsel Oran

Görüntüler Segmentasyon

Derecesi

Ölçüt derecesi

(scale)

Renk

(%)

Biçim

(%)

Yoğunluk Pürüzsüzlük

SPOT 2X

ASTER

Level 1 10 80 20 0,2 0,8

Level 2 20 70 30 0,5 0,5

Bu ölçütlere bağlı olarak üretilen Ģekil, oluĢturulan görüntü nesnelerini sınıflandırarak

öncelikle görüntünün sınıflandırılması için kullanılabilir. Bu yüzden sınıflar, bir sınıf

hiyerarĢisi içinde düzenlenir. Her sınıf, bir alt sınıf ve üst sınıfa sahip olabilir

90

Örnek Noktalarının Seçilmesi

Çoklu çözünürlüklü segmentasyon iĢlemi uygulanarak uygun nesneler elde edildikten

sonra, belirlenen 16 arazi örtüsü sınıflarına göre standart en yakın komĢuluk iĢlemi

uygulanarak ana sınıflar ve alt sınıflar oluĢturulmuĢtur (Çizelge 4).

Çizelge 4. ÇalıĢmada yer alan arazi örtüsü ve açıklamaları

Arazi Örtüsü* Corine

Sınıfları

Açıklama

Yapay yüzeyler 1,0 YerleĢim, sanayi ve ticaret birimleri, fabrika binaları, geçirimsiz

yüzeyler, yol ve diger ulaĢım alanları, maden atık toplama ve inĢaat

alanları, atık depolama alanları, açık maden ve taĢ ocakları.

Tarım 2,1 Tarla tarımı (Pamuk, Mısır, Buğday vb.)

Bahçe tarımı 2,2 Meyve bahçeleri (Turunçgil, ġeftali, Ġncir, Zeytin )

Konifer 3,1,2 Pinus brutia ve Pinus nigra türlerinin yaygın ve yoğun olduğu alanlar.

Fundalık,çayırlık 3,2,1 Daha çorak görüntülü, taĢlık, otsu vejetasyonun bulunduğu alanlar.

Boylu maki 3,2,3_1 Yoğun ve boylu maki grubu, yaklaĢık 2m yüksekliğinde ve yüzey örtme

oranı %70 den fazla, yer yer çam türlerinin olduğu alanlar. Pistacia

terebinthus, Quercus coccifera, Arbutus unedo, A. andrachne, Casteneum

sativa, Ceratonia siliqua, Cercis siliquastrum, Laurus nobilis yaygın.

Orta boylu maki 3,2,3_2 Orta yoğun; boyu 2m den az ve yüzey örtme oranı %60 dan fazla,

Q.coccifera, Juniperus phoenica, J. occicedrus, Olea europe, Phillyrea

latifolia.yaygın

Alçak boylu maki 3,2,3_3 Az yogun; boyu 2m den az ve yüzey örtme oranı %10-60 arasında, türler;

Q.coccifera, Spartium junceum, Cistus parvifolia yaygın

.

Garik 3,2,3_a Kesintili ya da parçalı yapıda alanı örten bitki grupları, 30-60 cm.arası

bodur çalıların (Q. cerris, Sarcopoterium sipinosum, Thymus sp. , Cistus

sp. ) yaygın olduğu alanlar.

Gençlik Ormanı 3,2,4 Doğal yollarla vejetasyonun yeniden oluĢtuğu yanmıĢ alanlar.

Çıplak kayalık 3,3,2 Vejetasyonun olmadığı, kayalık, taĢlık açık alanlar.

Seyrek vejetasyon 3,3,3 Vejetasyon oranı %10-20.Yüksek rakımdaki az bitkili açıklıklar.

Kıyı vejetasyonu 4,2,1 Denizin yükseldiği seviyenin hemen üstünde yer alan halophilic bitkilerin

yer aldığı alanlar. Salicornia sp., Tamarix sp, Juncus acutus, Arundo

donax, Scirpus sp. yaygın

Tuzlu düzlük 4,2,2 Tuz tavaları ve tuzlu boĢ yüzeyler.

Su yüzeyi 5,0 Deniz, göl, akarsu ve nehirler

Bulut Bulutun altına gelen yerlerde mevcut hava görüntüleri ve Quickbird

veriler üzerinden sınıflandırma yapılarak arazi örtüsü belirlenmiĢtir.

*ÇalıĢmada belirlenen sınıflara ait araziden çekilmiĢ fotoğraflar EK3‟de verilmiĢtir.

91

Alt sınıflar, aynı sınıfa ait nesnelerin toprak özelliği, vejetatif kapalılık-açıklık oranı

gibi faktörlere bağlı olarak ortalama yansıma değerinin farklılık göstermesi nedeniyle

oluĢturulmuĢtur. Örneğin, tarım alanları için 10 alt sınıf oluĢturulmuĢtur, bu sınıfların

hepsinin tarım alanlarını ifade etmesine rağmen, hepsi farklı nesne değerlerine sahiptirler.

Ayrıca, koniferler için 5 alt sınıf, maki grupları için 10 altsınıf, yapay yüzeyler için 5 alt sınıf,

tuzlu bataklıklar için 3 alt sınıf, su yüzeyleri için deniz, göl ve nehirlerinde dahil olduğu 10 alt

sınıf, tuzlu düzlükler için 4 alt sınıf belirlenmiĢtir.

ÇalıĢma alanına ait arazi gözlemleri sonucu elde edilen bilgi ve gözlemlere dayanarak,

oluĢturulan alt sınıflar üzerinde örnek noktalar seçilmiĢtir. Farklı alan kullanım sınıflarına ait

örnek noktalarının seçimi, seçilen nesnelerin özelliklerini gösteren histogramlardaki ve

grafiklerdeki istatistiksel değerlere göre yapılmıĢtır.

Sınıflandırma

Sınıflandırma, birbiri ile iliĢkili olan görüntü nesnelerinin uygun bir sınıfta toplanması

iĢlemidir. Definiens 5.0 ortamında sınıflar alt-ağlar (sub-network) olarak yapılandırılır ve

buna sınıf hiyerarĢisi denilmektedir (Definiens, 2006).

Alt sınıflara göre örnek noktalarının seçimi tamamlandıktan sonra sınıflandırma iĢlemi

uygulanmıĢtır. Her bir sınıflandırma görüntü nesnelerine ait yakınlık değeri göz önünde

bulundurularak yapılmaktadır. Alt sınıflar, belirlenen 16 ana (üst) sınıf altında toplanmıĢtır.

Ġlk sınıflandırma sonucunda, tarım alanları ve yerleĢim alanları gibi farklı alan kullanımlarının

üst üste çakıĢtığı ve karıĢtığı belirlenmiĢtir ve yeniden alt sınıflar gözden geçirilerek, örnek

noktalar seçilmiĢtir. Buna bağlı olarak, sınıflandırmada karıĢıklığa sebep olan alt sınıfı silip,

baĢka bir alt sınıf oluĢturarak yansıma değeri birbirine çakıĢan noktalardan örnekler

alınmıĢtır. Örneğin, tarım alanları ile yerleĢim alanları ve tuzlu düzlüklerin yansıma değerinin

çakıĢtığı noktaları belirleyerek daha fazla örnek alınmıĢtır. Ayrıca, karıĢıklığa sebep olan alan

92

kullanım sınıflarına ait yeni alt sınıflar oluĢturulmuĢtur. Bu Ģekilde örneklemelerde ve alt

sınıflardaki değiĢikliklerle en uygun sonucu elde edinceye kadar üst üste sınıflandırmalar

uygulanmıĢtır.

Sınıflandırmalar sonucunda, bazı alanlarda, nesnelerin spektral ve mekansal

özelliklerinin benzerlik göstermesi nedeniyle farklı alan kullanımlarına otomatik olarak

atanması mümkün olmamıĢtır. Bu nedenle, en son elde edilen sınıflandırma üzerine yine

Definiens 5.0 yazılımında manuel editing iĢlemi uygulanarak, üstüste çakıĢan alan

kullanımları düzeltilmiĢtir (ġekil 29). Manuel editing iĢlemi alan kullanımlarındaki

karmaĢıklığın çözümünde etkin rol oynasa da, nesnelerin bordürlerindeki sorunları çözmekte

yeterli olmamıĢtır. Bu durumda, sınıflandırılan görüntüler vektör formatına çevrilerek, bordür

problemi olan alanlar ve sınıflandırma sonucu elde edilemeyen nehirler ve yollar gibi lineer

özellikteki alanlar ArcGIS 9.2 yazılımında sayısallaĢtırma iĢlemi uygulanarak düzeltilmiĢtir

(ġekil 29).

ġekil 29. Manuel düzeltme ve ekran sayısallaĢtırması iĢlemlerinden önceki ve sonraki harita.

(1)- Manuel editing yapılmadan önceki sınıflandırılmıĢ görüntü, (2)- Manuel editing yapıldıktan sonraki görüntü,

(3)- ArcGIS‟te sayısallaĢtırma yapılarak düzeltilmiĢ görüntü

Bunun yanı sıra, her iki görüntüde yer alan bulut örtüsünün yer aldığı alanların

tanımlanabilmesi için bulut sınıfı alandan çıkarılmıĢtır. Bulut sınıfının yer aldığı alanlar, aynı

93

tarih veya çözünürlükte veriler bulunamadığından, SPOT 2X görüntüsü için 1993 yılına ait

hava fotoğrafları dikkate alınarak, ASTER görüntüsü için ise Quickbird 2006 görüntüsü altlık

olarak kullanılarak sayısallaĢtırılmıĢtır.

Arazi örtüsündeki değiĢimler ise sınıflandırma sonrası karĢılaĢtırma tekniği

uygulanarak belirlenmiĢtir. ENVI 4.1 yazılımı kullanılarak bu tekniğin uygulanması ile

değiĢim alanlarındaki “den- e” (from-to) dönüĢüm bilgisi elde edilmiĢtir. Bu yönteme bağlı

olarak yapılan değiĢim tespitinde bir sınıftan diğer bütün sınıflara olan değiĢim matris

formatında elde edilmiĢtir.

5.3. Doğruluk Değerlendirmesi

Uzaktan algılama yöntemleri ile elde edilen görüntü sınıflandırmalarında doğruluk,

sınıflandırma sonucu elde edilen alan kullanım sınıflarının yer gerçeği ile uygunluğunu

göstermektedir. Doğruluk değerlendirmesi, Erdas Imagine 8.7 yazılımında „‟Accuracy

Assessment‟‟ modülünde rastgele (stratified random sampling) örnekleme noktaları alınarak

yapılmıĢtır. Rasgele örnekleme noktalarının seçimi, sınıfların arazideki yoğunluğuna ve

dağılımına göre belirlenmektedir. Yazılım otomatik olarak her bir sınıfa ait referans

örnekleme noktaları belirlemektedir. Örnekleme için her bir sınıfa ait en az 50 nokta atanacak

Ģekilde düzenleme yapılmıĢtır. Fakat çalıĢma alanında gençlik ve kıyı vejetasyonu gibi bazı

sınıfların dağılımlarının diğer arazi örtüsü sınıflarına oranla daha düĢük olması nedeniyle, bu

alanlara 50 den daha az nokta atanabilmiĢtir. Buna göre toplam 1000 adet örnekleme referans

noktası elde edilmiĢtir. Bu aĢamadan sonra her bir noktaya ait referans örnekleme noktaları

görüntü üzerine aktarılmıĢtır ve her bir örnek nokta için referans sınıfları girilmiĢtir.

Sınıflandırma sonucu elde edilen sınıflara ait noktalarla, sınıf verisini temsil eden referans

noktaları karĢılaĢtırılmıĢ, referans noktasının hangi sınıfı temsil ettiği belirlenerek referans

94

ataması yapılmıĢtır. Sonuç olarak, elde edilen referans noktaları ile sınıflandırılan görüntünün

doğruluğu hesaplanmıĢtır.

Yukarda bahsedilen bu iĢlemler, 1994 ve 2005 yılı için ayrı ayrı gerçekleĢtirilmiĢtir.

1994 yılı için örnekleme referans noktaları, 1994 yılına ait SPOT 2X uydu görüntüsü üzerine

aktarılmıĢtır ve sınıf- referans karĢılaĢtırması bu görüntü üzerinde değerlendirilmiĢtir. 2005

yılı için ise 2005 yılına ait Aster uydu görüntüsü üzerine örnekleme referans noktaları

aktarılarak karĢılaĢtırmalar yapılmıĢtır. Referans verilerinin temsil ettiği noktaların, görüntüler

ile tespit edilemeyen bölgelerinde ise SPOT 2X görüntüsü için 1993 yılına ait hava

fotoğraflarından, ASTER görüntüsü için ise 2006 yılına ait Quicbird görüntülerinden

faydalanılmıĢtır. Bu iĢlemler sonucunda, doğruluk değerlendirmesinde kullanılan hata

matrisleri (confusion matrix, contingency table) elde edilmiĢtir. Hata matrisleri sonucu çeĢitli

sınıflandırma doğruluk kriterleri ile yapılan sınıflandırmanın doğruluğunun değerlendirilmesi

mümkün olmuĢtur. Bu kriterler, toplam doğruluk (overall accuracy), üretici doğruluğu

(producer‟s accuracy), kullanıcı doğruluğu (user‟s accuracy) ve kappa istatistik ölçüsünü

kapsamaktadır. Toplam doğruluk elde edilen sınıflandırma sonucunun, yer gerçeği ile ne

kadar uyumlu olduğunu göstermektedir. Üretici doğruluğu verilen bir arazi örtüsü türünün

örnekleme seti noktaları ile ne kadar iyi sınıflandırılabildiğini göstermektedir. Kullanıcı

doğruluğu kullanıcının yer gerçeğindeki noktalardan ne kadarının sınıf haritası üzerinde doğru

olarak belirlendiğini gösteren bir ölçüttür. Kappa(κ) istatistik ölçüsü ise referans verilerle

otomatik sınıflandırılmıĢ veriler arasındaki gerçek uyumu ve yine referans verilerle rastgele

sınıflandırılmıĢ veriler arasındaki Ģans uyumu arasındaki farkı göstermek için

kullanılmaktadır (Congalton ve Gren 1999).

95

5.4. Peyzaj metriklerinin uygulanması

ÇalıĢma peyzajın sütrüktürünü anlamaya yönelik 3 grup indeks uygulanmıĢtır. Temel

indeksler, bağlantı indeksi, kenar indeksi.

Temel indeksler

Temel indeksler peyzajın dokusunun anlaĢılmasına yönelik olarak Botequilha-Leitao

ve Ahern (2002) tarafından önerilen ve pek çok çalıĢmanın yönteminde temel rol oynayan bir

grup indeksi içermektedir. SeçilmiĢ olan bu grup peyzajdaki arazi dönüĢüm aĢamalarının

tespitinde ve peyzajda olan değiĢimlerin daha detaya inilerek tariflenmesinde etkili rol

oynarlar (Çizelge 5).

Çizelge 5. Kullanılan temel peyzaj indeksleri ve açıklamaları

Indeks Formül

PEYZAJDAKĠ ORAN

A

a

CAP

n

j

ij

i

1

PARÇA SAYISI

n

i

iPPN1

PARÇA YOĞUNLUĞU

100xA

PNPD

PARÇA BÜYÜKLÜĞÜ

(Ortalama)

i

n

j

ij

n

a

MPS

1

ġEKĠL INDEKSĠ (Ortalama)

i

n

j ij

ij

n

a

p

MSI

1 2

aij=i sınıfına ait j parçasının alanı, A= Toplam çalıĢma alanı, Pi= i sınıfına ait

parça, PN= Parça sayısı, ni= i sınıfındaki parça sayısı, pij= i sınıfına ait j parçasının

çevresi.

Kaynak: Botequilha_Leitao ve ark. (2006)

96

Peyzajdaki oran: Bu indeks peyzaj kompozisyonuna ait bilgiler verir. Peyzaj

içerisindeki her bir sınıfın peyzajdaki yüzdesini ortaya koyar. Sınıfın peyzajdaki oranının

bilinmesi her bir sınıfın o peyzaj üzerindeki dengeleri ne oranda etkileyebileceğinin ortaya

konulmasında önemlidir. Bu indeks matrisin belirlenmesinde kullanılabileceği gibi

peyzajdaki alan kullanım sınıflarının baskınlık ya da eĢitlikleri (dominance ve evennes)

hakkında da bilgi verir. Indeks 1 ile 100 arasında değiĢir. Her hangi bir sınıf peyzajda ne

kadar az temsil ediliyorsa indeks değeri o kadar düĢük olacaktır.

Parça sayısı: Fragmantasyon geniĢ peyzaj elemanlarını parçalayan ve ekolojik

kalitelerini düĢüren bir süreçtir. Parça sayısı bu süreçteki parçalanmıĢlık ile ilgili bilgileri

verir. Peyzaj kompozisyon indeksidir. Parça sayısı metapopulasyon sayısını belirleyen bir

faktördür. Türlerin ve materyallerin peyzaj içerisindeki hareketliliği bir ölçüde parça sayısı

ile iliĢkilidir, çünkü parçaların artması demek farklı alan kullanımları arasında sınırların

artması demektir, bunlarda hareketleri engelleyen birer bariyer vazifesi görebilirler. Parça

sayısı ayrıca diğer indekslerin uygulanmasında temel veri olarak da önemlidir

Parça yoğunluğu: Herhangi bir peyzaj elemanının ekolojik iĢlevi, peyzaj mozaiğinde

kendine benzer baĢka elemanların olması ile bağlantılır. Bu yüzden bir peyzajdaki belirli bir

sınıfa ait parça yoğunluğunun ortaya konması, o peyzaja ait ekolojik iĢleyiĢler hakkında

tahminler yapılmasını sağlar. Parça yoğunluğunda azalma izolasyonun bir göstergesidir. Izole

olmuĢ peyzaj elemanları arasında enerji ve materyal değiĢimi zorlaĢacağından türlerin

azalması veya kaybı daha hızlı olacaktır.

Parça büyüklüğü: Peyzajdaki parça büyüklüğü biomas, ana üretim, besin depolama,

türlerin kompozisyonu ve çeĢitliliği gibi pek çok faktörü direk etkilediği için bir peyzaj

analizinde elde edilmesi gereken en önemli bilgidir. Büyük parçaların ekolojik açıdan önemli

çekirdek bölgelerini barındırmaları daha kolaydır. Parçalar küçüldükçe kenar etkisi artacaktır.

Büyük parçaların küçüklere göre çok daha fazla tür barındırdığı defalarca ispatlanmıĢ bir

97

gerçektir, bu sebepten peyzajın fonksiyonlarını anlamak adına gösterge niteliğinde

kullanılabilir.

Ortalama parça büyüklüğü fragmantasyonu ölçen indeksler grubunda önemli bir rol

oynar (özellikle PN ile beraber kullanımında). Örneğin, parça sayısının fazla değiĢmediği

durumlarda, ortalama parça büyüklüğünde azalma olmuĢsa irdelenen sınıfta fragmantasyon

artmıĢ demektir. Ortalama parça büyüklüğü tek baĢına yorumlandığında bazı durumlarda

yeterli olmayabilir, bu yüzden toplam alan, parça yoğunluğu ve büyüklüğü varyansı ile

birlikte kullanımı gerekebilir. Özelliklede peyzajda birkaç tane belirgin derecede daha büyük

parçaların olması durumunda varyans ölçütü olarak standart sapmanın alınması peyzajdaki

heterojenliği anlama açısından faydalı olmaktadır. Pek çok tür belirli alanın altındaki

parçalarda yaĢayamadıkları için minimum parça büyüklüğününde bilinmesi faydalı olabilir.

Bunlara ek olarak maksimum parça büyüklüğü tür çeĢitliliği açısından en çok türü barındırma

olasılığı olan alanı belirtmesi açısından önemlidir.

ġekil indeksi: Peyzaj konfigürasyon metriğidir. Parçaların geometrik olarak ne kadar

karmaĢık oldukları hakkında bilgiler verir. Parçaların Ģekilleri içlerinde barındırdıkları

ekolojik açıdan önemli çekirdek alanın büyüklüğünü etkiler. Parçaların büyüklükleri ve

Ģekilleri o parçanın çevresindeki peyzajla olan etkileĢimini belirler. Kompleks, girintili

çıkıntılı parçalarda bu etkileĢim fazladır. Ayrıca bu tür parçalarda kenar bölgeleri daha fazla

olduğu için ekolojik açıdan önemli olan çekirdek bölge aynı büyüklükteki kompakt Ģekillere

göre daha azdır. Temel metriklere dair daha detaylı bilgiler için McGarigal ve Marks (1995),

Botequilha-Leitao ve arkadaĢları (2006) ve Leitao ve Ahern (2002) incelenebilir.

Temel metriklerin uygulanabilmesi için nesne tabanlı sınıflandırma sonucu elde

edilmiĢ 1994 ve 2005 yılına ait arazi örtüsü haritaları raster formatından vektöre çevrilmiĢtir.

Raster veriler peyzaj elemanlarının çevre uzunluklarını olduğundan daha uzun

verebileceklerinden (stair-step yapıdan dolayı), bu dönüĢtürme iĢlemi uygun bulunmuĢtur.

98

ArcGIS 9.2. temel indekslere ait verilerin kolayca elde edilmesini sağlayan bir sisteme

sahiptir. Program otomatik olarak alan ve çevre uzunluğu bilgilerini her bir poligon için

üretir. Buna ek olarak Ģekil indeksi için öznitelik tablosunda yeni bir sütün oluĢturulmuĢtur

ve programın “Field Calculator” fonksiyonuna indekse ait formül girilerek, Ģekil indeksi

bilgileri otomatik olarak elde edilmiĢtir. Programın “summarize” fonksiyonu sayesinde her bir

sınıfa ait bütün indeks bilgileri temin edilmiĢtir. Temel indeksler peyzajdaki doğal

sistemlerin sütrüktürel açıdan geçirdiği değiĢimin ortaya konmasında etkili rol oynamıĢlardır.

Bağlantı indeksi

2. aĢamada çevredeki alan kullanımlarındaki değiĢimin doğal alanlar arasındaki

ekolojik bağlantıyı nasıl etkilediği bağlantı indeksi yardımıyla hesaplanmıĢtır. Genel peyzaj

mozaiği içinde yer alan doğal arazi parçalarının (natural patches) aralarındaki iliĢkiyi

irdeleyen bu analizle bu alanlar arasındaki dinamiklerin ne derece sağlıklı iĢlediği hakkında

öngörülerde bulunulabilir. Bağlantı indeksi literatürde Gamma indeksi olarak da geçmektedir

(Forman 1997). Bu indeks peyzaj mozaiğindeki kompleks iliĢkilerin göstergesidir. Peyzaj

içinde yer alan doğal alanların arasındaki bağlantılar ne kadar çoksa peyzajda ekolojik kalite o

kadar yüksek olacaktır (Cook, 2000) çünkü bağlantısı yüksek bir peyzajda organizmalar,

materyal ve enerjinin dolaĢımı çok daha kolay olur bu da bitki ve hayvan türlerinin sağlığı ve

sürekliliği açısından çok önemlidir.

Bağlantı indeksi peyzaj mozaiğinde bulunan, ekolojik ağ oluĢturmaya yarayacak bütün

doğal ve sentetik koridorların yine aynı peyzaj içinde bulunan doğal arazi parçalarına oranıdır.

Ġnsan kullanımlarının doğayı oldukça değiĢtirdiği peyzajlarda ekolojik bağlantıları

iyileĢtirmek için sentetik koridorların da göz ardı edilemeyecek bir potansiyelinin olduğu

literatürde dile getirilmiĢtir (Cook, 2000, Forman, 1997). ÇalıĢmanın bu aĢamasında GIS

ortamında doğal arazi parçaları (odunsu türlerin yaygın olduğu) ve ayrıca doğal koridor olma

özelliğine sahip bütün akarsu yatakları ya da Ģerit Ģeklindeki doğrusal arazi parçacıkları doğal

99

koridor olarak ele alınmıĢtır. Bunlara ek olarak yine doğrusal Ģekillerdeki servis koridorları,

sulama kanalları ve çevrelerindeki bölgeler, kenarlarında doğal vejetasyonun geliĢmesine izin

verecek nitelikteki ulaĢım yolları sentetik koridorlar olarak ele alınmıĢtır.

Bulgular aĢağıda verilen denkleme aktarılmıĢtır (Forman 1997)

)2(3 _V

L=γ

EĢitlikte; γ: Bağlantı indeksini (Gamma indeksi), L: çalıĢma alanındaki koridor

sayısını, V ise çalıĢma alanındaki doğal alan sayısını temsil etmektedir. Gamma indeksi 0.0

ile 1.0 arasında bir değer alır. Ġndeks değeri 0,0‟a yaklaĢtıkça bağlantı durumunun

zayıfladığını, 1,0‟e yaklaĢtıkça ise bağlantı durumunun arttığını yani ekolojik olarak çok daha

sağlıklı bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir (Forman and Godron, 1986).

Kenar (Sınır) indeksi

3. aĢamada bu değiĢimin sonucunda oluĢan kenar etkisinin anlaĢılması için peyzaj

sütrüktür indekslerinden sınır indeksi (Matrix Utility Index- MU) (Cook 2000) kullanılmıĢtır.

MU bir koruma alanının sınırında oluĢan geliĢmelere odaklanır. Doğal bir alan ne kadar çok

kendisiyle uyumlu alan kullanımları ile çevriliyse, kenar etkisi düĢük olacağından habitat

değerlerini koruması o kadar fazla mümkün olacaktır. Çevre alan kullanımlarının doğal

alanların ekolojik kaliteleri üzerinde belirleyici olması MU indeksini doğal alanların maruz

kaldığı baskıların anlaĢılmasında etkili bir yöntem olarak ön plana çıkartmaktadır (Cook,

2002).

Indeksin uygulamasında öncelikle parkların sınırında oluĢan alan kullanım

dinamiklerinin anlaĢılması için GIS ortamında bir takım alan kullanım kategorileri

belirlenmiĢtir: 1- Doğal alanlar, 2- Konut alanları, 3- Kamu alanları, 4- Tarım alanları, 5-

Sanayi ve Endüstri alanları, 6- Ticaret alanları, 7- Yollar, 8- Akarsu yatağı, 9- Açık alanlar,

10) Parklar. Ekran sayısallaĢtırılması yöntemi ile 1993 tarihli hava fotoğrafları ve 2006 tarihli

100

Quickbird uydu görüntüleri kullanarak parkın sınırındaki alan kullanımları haritalanmıĢtır.

Ayrıca kenar etkisine yönelik analizlerde daha gerçekci yorumlar yapabilmek ve koruma

alanlarına yaklaĢmakta olan alan kullanımlarını belirlemek amacı ile koruma alanlarının

etrafındaki 1 km. lik bölgedeki alan kullanımları da haritalanmıĢtır.

Bu alan kullanım türlerinin her birinin koruma alanları üzerindeki etkisi farklı

derecede olacağından her bir alan kullanım türüne, kendi karakteristik sütrüktürel yapısını

tanımlamak üzere bir yoğunluk katsayısı verilmesi gerekmektedir (Cook, 2000). Bu

katsayıların geliĢtirilmesinde Forman (1997) tarafından belirtilen ekolojik kalite kriterlerinden

geçirimli toprak yüzeyleri ve doğal vejetasyon oranları baz alınmıĢtır ve Deniz‟in (2005)

araĢtırmasında bu oranlardan yola çıkarak geliĢtirdiği değerler kullanılmıĢtır (Çizelge 6).

Çizelge 6. Alan kullanım türlerine ait sütrüktür katsayısı değerleri.

Alan kullanımı Katsayı

Doğal alan 0,95

Konut 0,56

Akarsu yatağı 0,61

Açık alan 0,77

Tarım 0,79

Yol 0,42

BoĢ parsel 0,54

Ticaret 0,30

Park 0,43

Sanayi 0,20

Bulgular aĢağıda verilen denkleme aktarılmıĢtır (Cook 2002).

∑ )( KO SASS ×=

EĢitlikte; ASO:Herhangi bir alan kullanım türü sınır uzunluğunun parkın toplam çevre

uzunluğuna oranını ve SK: Herhangi bir alan kullanım türüne ait yoğunluk katsayısını ifade

etmektedir. Sınır indeksi 0.0 ve 1.0 arasında bir değer alır. 0.0‟a yaklaĢtıkça park kendisiyle

101

en az uyumlu alan kullanımları ile çevrili, 1.0‟a yaklaĢması durumunda ise parkın kendisini

çevreleyen alan kullanımları ile en üst düzeyde uyumlu olduğu anlaĢılır yani bu durumda

parkın ekolojik değerlerine olabilecek baskı minimumdur (Cook, 2002).

6. BULGULAR

6.1. Doğruluk analizi sonuçları

Sınıflandırma sonucunda, ASTER (2005) görüntüsü için %78.50 (Kappa: 0.7663) ve

SPOT 2X (1994) görüntüsü için %80.80 (Kappa: 0.7908) oranında toplam sınıflandırma

doğruluğu hesaplanmıĢtır. Her iki yıl için kullanıcı ve üretici doğruluğuna baktığımızda,

koniferler, tuzlu düzlükler, tarım alanları, yapay yüzeyler ve su yüzeylerinde yüksek doğruluk

değerleri elde edilmiĢtir (Çizelge 7 ve Çizelge 8). Diğer yandan, bahçe tarımı ve kıyı

vejetasyonu sınıflarının üretici doğruluk değerleri yüksekken, kullanıcı doğrulukları düĢük

bulunmuĢtur. Bunun nedeni, bu iki sınıfın benzer yansıma özelliği gösteren diğer alan

kullanımları ile (bahçe tarımı ile benzer yansıma özelliği gösteren tarım alanları, garik, çayır-

meraların bahçe tarımı olarak sınıflandırılması gibi.) karıĢmıĢ olmasından kaynaklanmaktadır.

Bunun yanı sıra, düĢük yoğunluktaki maki ve fundalık- çayırlık sınıfı için üretici

doğruluk değeri düĢükken, kullanıcı doğruluğunun yüksek olduğu belirlenmiĢtir. Bunun

nedeni, bu alan kullanım sınıflarının baĢka sınıflara atanmıĢ olmasından kaynaklanmıĢtır.

Özellikle çayır-mera sınıfını incelediğimizde, bu sınıf birçok alanda tarım alanları, bahçe

tarımı ve tuzlu bataklık olarak sınıflandırılmıĢtır. Bütün bu ölçütler doğrultusunda elde edilen

sonuçlara göre, sınıflandırmamızın doğruluğu kabul edilebilir düzeydedir

.

102

Çizelge 7. Doğruluk analizi sonuçları (1994)

REFERANS VERĠSĠ

1994 Kon Mk1 Mk2 Mk3 Gr Gnç S-vej Trm B-trm Y-yz Tz-dz Ky-vej Ç-ky Su F-ç Total

User's

Accur

acy

Kon 66 3 1 1 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 71 92.96

Mk1 4 61 5 5 2 1 0 0 0 0 0 0 0 0 0 78 78.21

Mk2 1 10 55 3 0 0 0 1 0 0 0 0 0 0 2 72 76.39

Mk3 1 8 9 45 4 0 0 1 0 0 0 0 1 0 0 69 65.22

Gr 0 0 4 3 50 0 1 0 0 2 0 2 2 0 5 69 72.46

Gnç 0 3 1 4 0 9 0 0 0 0 0 0 0 0 2 19 47.37

S-vej 0 0 0 0 8 0 46 0 0 1 0 1 3 0 4 63 73.02

Trm 0 0 0 1 0 0 0 92 1 0 3 0 0 0 2 99 92.93

B-trm 0 0 5 5 6 0 0 5 32 1 0 0 0 0 9 63 50.79

Y-yz 0 0 0 0 0 0 0 1 0 59 0 0 1 0 0 61 96.72

Tz-dz 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 61 1 0 0 0 62 98.39

Ky-vej 0 1 2 5 2 0 0 1 2 0 1 38 0 0 9 61 62.30

Ç-ky 0 0 0 0 3 0 1 0 0 1 0 1 56 0 0 62 90.32

Su 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 1 0 79 0 80 98.75

F-ç 0 1 4 2 1 0 0 1 0 1 0 1 1 0 59 71 83.10

Total 72 87 86 74 76 10 48 102 35 65 65 45 64 79 92 1000

Prod.

accuracy 91.67 70.11 63.95 60.81 65.79 90.00 95.83 90.20 91.43 90.77 93.85 84.44 87.50 100.00 64.13

Overall

Accuracy 0.81

Overall

Kappa St. 0.79

Kon; Koniferler, Mk1; Boylu maki, Mk2; Orta boylu maki, Mk3; Alçak boylu maki, Gr; Garik, Gnç; Gençlik, S-vej; Cılız vejetasyon, Trm; Tarım, B-trm; Bahçe tarımı,

Y-yz; Yapay yüzeyler, Tz-dz; Tuzlu düzlükler, Ky-vej; Kıyı vejetasyonu, Ç-ky; Çıplak kayalık, Su; Su yüzeyi, F-ç;Fundalık,çayırlık.

103

Çizelge 8. Doğruluk analizi sonuçları (2005)

REFERANS VERİSİ

2005 Kon Mk1 Mk2 Mk3 Gr Gnç S-vej Trm B-trm Y-yz Tz-dz Ky-vej Ç-ky Su F-ç Total

User's

Accur

acy

Kon 54 4 1 0 0 0 1 0 0 0 0 0 0 0 0 60 90.00

Mk1 4 51 15 8 2 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 80 63.75

Mk2 3 2 81 3 6 0 0 5 0 0 0 1 0 0 6 107 75.70

Mk3 1 7 3 48 7 0 1 0 0 0 0 0 1 0 7 75 64.00

Gr 1 0 1 6 73 0 7 1 2 1 0 0 2 0 3 97 75.26

Gnç 0 3 3 3 2 24 0 0 0 0 0 0 0 0 4 39 61.54

S-vej 0 0 1 0 3 0 39 3 0 4 0 0 3 0 3 56 69.64

Trm 1 1 0 1 0 0 0 123 2 1 0 0 0 0 10 139 88.49

B-trm 0 0 0 3 2 0 0 5 20 1 0 0 0 0 2 33 60.61

Y-yz 0 0 0 0 0 0 1 1 0 44 0 0 0 0 0 46 95.65

Tz-dz 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 32 2 0 1 0 35 91.43

Ky-vej 0 0 5 2 1 2 0 1 0 1 0 20 1 0 4 37 54.05

Ç-ky 0 0 0 1 1 0 2 1 0 3 0 0 26 0 0 34 76.47

Su 0 0 0 1 0 0 0 1 0 0 0 2 0 107 0 111 96.40

F-ç 1 0 0 2 1 1 0 3 0 0 0 0 0 0 43 51 84.31

Total 65 68 110 78 98 27 51 144 24 55 32 25 33 108 82 1000

Prod.

accuracy 83.08 75.00 73.64 61.54 74.49 88.89 76.47 85.42 83.33 80.00 100.00 80.00 78.79 99.07 52.44

Overall

Accuracy 0.79

Overall

Kappa St. 0.77

Kon; Koniferler, Mk1; Boylu maki, Mk2; Orta boylu maki, Mk3; Alçak boylu maki, Gr; Garik, Gnç; Gençlik, S-vej; Seyrek vejetasyon, Trm; Tarım, B-trm; Bahçe tarımı,

Y-yz; Yapay yüzeyler, Tz-dz; Tuzlu düzlükler, Ky-vej; Kıyı vejetasyonu, Ç-ky; Çıplak kayalık, Su; Su yüzeyi, F-ç;Fundalık,çayırlık. .

104

6.2. Peyzajın genelindeki değişim

1994 yılında peyzajda en dominant arazi örtüsü %24,74 oranıyla tarım arazileridir

(ġekil 30) . Tarım arazilerinin peyzajdaki hakimiyeti 2005 yılında daha da artmıĢ ve

%25,92‟ye ulaĢmıĢtır (Çizelge 9). Tarım arazilerinin geliĢimi en çok garik örtüsünün tarım

örtüsüne dönüĢmesiyle olmuĢtur. Tarım alanlarının artıĢı ikincil olarak bahçelikler, orta

boylu maki toplulukları ve tuzlu düzlükleri etkilemiĢtir (Çizelge 10).

Çizelge 9. ÇalıĢma alanındaki arazi örtüsü yüzdeleri (1994-2005)

Arazi Örtüsü 1994 (%) 2005 (%)

Bahçe tarımı 2,44 3,88

Garik 9,98 11,10

Gençlik 0,20 1,24

Konifer 8,50 7,28

Kıyı vejetasyonu 1,14 1,26

Boylu maki 10,59 3,50

Orta boylu maki 8,67 13,56

Alçak boylu 6,31 5,11

Fundalık, çayırlık 4,60 2,53

Seyrek vejetasyon 3,29 3,19

Su yüzeyi 12,57 13,23

Tarım 24,74 25,92

Tuzlu düzlük 1,88 1,38

Yapay yüzeyler 2,07 3,44

Çıplak kayalık 3,02 3,37

Bu dönüĢümler Didim Yarımadası‟nda ve KuĢadası yerleĢim alanının doğusunda

ağırlıklı olarak hissedilmektedir. Mili park ve tabiat parkı çevresindeki örtünün çok daha az

oranlarda dönüĢüme uğradığı dikkat çekmektedir (ġekil 31). Tuzlu düzlükler genelde koruma

alanları sınırları içerisinde kaldığından buralarda tarım arazisi açılabilmiĢ olması doğa koruma

ve yönetimi konusunda karĢılaĢılan zorlukların bir göstergesidir. Yeni açılan tarım arazileri

ağırlıklı olarak VII ve VIII sınıf topraklarda yer almaktadır (ġekil 32).

105

ġekil 30. ÇalıĢma alanındaki arazi örtüsü 1994.

106

ġekil 31. ÇalıĢma alanındaki arazi örtüsü 2005.

107

Çizelge 10. 1994-2005 arası değiĢim matrisi (%)

1994 (%)

B-trm Gr Gnç Kon Ky- vej Mk1 Mk2 Mk3 Çy-Mr S-vej Su Trm Tz- dz Y-yzy Ç-ky

20

05

(%

)

B-trm 54,96 4,65 0,00 0,85 2,59 3,92 3,91 5,12 6,41 1,73 0,07 1,49 0,41 3,33 3,18

Gr 3,90 29,07 30,41 7,23 4,40 15,28 14,09 28,77 17,17 38,52 0,10 0,34 0,00 0,88 18,29

Gnç 0,00 2,40 4,16 2,76 0,00 1,30 1,25 3,62 1,95 4,52 0,00 0,02 0,00 0,00 1,26

Kon 0,14 0,73 8,69 49,13 0,01 14,61 8,25 8,09 2,04 2,62 0,01 0,04 0,00 0,03 1,66

Ky- vej 1,21 0,91 0,00 0,00 32,30 0,39 0,44 0,20 0,81 0,10 0,80 1,01 14,16 0,70 0,31

Mk1 1,12 0,95 0,76 10,17 0,38 12,06 9,29 4,42 1,52 0,84 0,04 0,08 0,02 0,02 0,86

Mk2 7,37 24,54 11,01 13,10 3,87 27,85 34,07 25,60 24,14 7,69 0,08 1,09 0,23 1,70 18,02

Mk3 3,67 9,69 7,95 4,85 2,12 8,85 15,04 9,96 7,00 4,74 0,10 0,42 0,01 1,12 3,92

Çy-Mr 2,38 5,23 1,04 0,79 1,61 4,05 1,82 3,53 12,89 4,01 0,02 0,84 0,20 1,89 2,60

S-vej 1,38 7,32 9,40 1,74 0,80 3,09 3,86 5,00 3,76 18,26 0,02 0,13 0,22 0,89 14,51

Su 0,51 0,87 0,01 0,02 19,67 0,38 0,15 0,19 0,65 0,33 96,49 1,55 12,13 1,06 1,26

Trm 14,13 5,95 2,05 0,13 14,87 4,00 3,39 1,89 14,61 1,46 1,33 91,21 14,80 4,67 4,42

Tz- dz 0,17 0,03 0,00 0,00 13,72 0,00 0,00 0,00 0,00 0,08 0,75 0,12 57,68 0,19 0,11

Y-yzy 9,01 4,57 0,00 0,01 3,23 1,03 1,65 0,56 4,22 0,68 0,10 1,61 0,01 82,98 2,83

Ç-ky 0,06 3,11 24,55 9,21 0,44 3,19 2,79 3,07 2,84 14,42 0,10 0,04 0,13 0,53 26,77

Sınıf Değişimi 45,04 70,93 95,84 50,87 67,70 87,94 65,93 90,04 87,11 81,74 3,51 8,79 42,32 17,02 73,23

Görüntü Farkı 59,29 11,19 521,31 -14,28 10,58 -66,92 56,37 -18,95 -44,92 -3,14 5,25 4,78 -26,50 65,71 11,58

Kon; Koniferler, Mk1; Boylu maki, Mk2; Orta boylu maki, Mk3; Alçak boylu maki, Gr; Garik, Gnç; Gençlik, S-vej; Cılız vejetasyon, Trm; Tarım, B-trm; Bahçe tarımı,

Y-yz; Yapay yüzeyler, Tz-dz; Tuzlu düzlükler, Ky-vej; Kıyı vejetasyonu, Ç-ky; Çıplak kayalık, Su; Su yüzeyi, F-ç;Fundalık,çayırlık.

108

0,00

2,00

4,00

6,00

8,00

10,00

12,00

14,00

16,0018,00

20,00

22,00

24,00

26,00

28,00

30,00

32,00

34,00

I II III IV V VI VII VIII

Toprak kabiliyet sınıfları

zd

e

ġekil 32. 1994-2005 yılları arası tarımsal kullanıma açılmıĢ alanların toprak kabiliyet sınıflarına göre dağılımı

(%).

Böyle ortamlarda tarım yapmanın sürdürülebilir olmamasından uzun vadede buraların

terk edileceği söylenebilir. Diğer taraftan yerleĢim yerlerinin ve meyve bahçelerinin artıĢı da

tarım arazilerinin yok olmasında ki etmenlerin baĢındadır (Çizelge 10Çizelge 10.

Meyve bahçelerinin oranı genel peyzaj içerisinde ekilebilir tarım arazilerine göre

oldukça düĢüktür. 1994 yılında meyve bahçeleri en ağırlıklı olarak KuĢadası mevkiinde ve

Samsun Dağının güney eteklerinde Söke- Menderes Deltası güzergâhı boyunca yer

almaktadır, ayrıca Bafa Gölü‟nün güneyinde ve Didim yarımadasında da belirgin derecede

meyve bahçesi olduğu tespit edilmiĢtir. Zaman içerisinde Didim ve Söke Menderes Deltası

güzergâhındaki meyveliklerde bir azalma olurken, özellikle KuĢadası-Söke yerleĢim alanları

arasında ve Bafa Gölü çevresindeki mevcut meyveliklerin etraflarında bariz Ģekilde

yayılmaların olduğu saptanmıĢtır (ġekil 31). Bu yayılmalar ekilebilir tarlaları etkilemekle

beraber çok daha fazla miktarda da garik ve boylu maki ile kaplı örtüde dönüĢümlere neden

olmuĢtur. Garik alanların meyve bahçelerine dönüĢümü en çok KuĢadası- Söke arasında yer

almakta iken, boylu makilerden dönüĢüm ağırlıklı olarak Bafa Gölü‟nün güneyinde olmuĢtur.

Arazi çalıĢmaları sırasında pek çok yerde maki örtüsünün bozularak sadece zeytin

delicelerinin bırakıldığı açıklıklara rastlanmıĢtır. Bu delicelerin aĢılanarak zamanla buralarda

zeytin bahçelerinin oluĢturulması ve kanundaki boĢluklar ve yanlıĢ uygulamalar nedeniyle bu

oluĢumların meĢrulaĢması bu tür dönüĢümleri gelecekte de devam ettirecektir.

109

YerleĢim alanlarının peyzajın genelindeki yüzdesi 1994 yılında % 2,07 iken 2005

yılında % 3,44‟e çıkmıĢtır. Bu oranlar aslında ülkemizdeki diğer kentleĢme baskısı altındaki

peyzajlara göre oldukça düĢük sayılabilir. Fakat kentleĢmenin mekansal özellikleri ve

etkilediği arazi örtülerinin tespit edilmesi gelecekte planlama kararları alınırken dikkate

alınması gereken noktaları vurgulamak açısından önemlidir. KuĢadası‟nin kıyı çizgisinin

1994 yılında zaten dolmasından dolayı, geliĢmesini iç kesimlere doğru yaptığı ve ayrıca

Güzelçamlı bölgesinde Dilek Yarımadası‟na paralel olarak bir yoğunluk artıĢının olduğu

anlaĢılmaktadır (ġekil 31). Fakat en göze çarpıcı geliĢme Didim yarımadasında yaĢanmıĢtır.

Bu kesimde kıyı çizgisine paralel kentleĢme ve ayrıca iç kesimlerde Bafa Gölüne doğru kayan

bir yapılaĢma (Bafa Gölü Villaları) dikkat çekmektedir.

YerleĢimler en çok tarımsal araziler (tarla ve bahçe tarımı) ve garik örtüsü üzerinde

yayılmıĢtır (Çizelge 10). KuĢadası ve Söke yerleĢimleri tarım arazilerini, Didim civarındaki

yerleĢimlerde garik örtüsünü ağırlıklı olarak etkilemiĢtir. Güzelçamlı yerleĢiminin Dilek

Yarımadasına doğru yer yer kayması ve Bafa Gölü villalarının yer aldığı alanlar ise orta

yoğunluktaki makilerde dönüĢümlere neden olmuĢtur. YerleĢim birimlerinin sayıları artarken

ortalama birim büyüklüklerinde azalma olması, kentsel alanların daha dağınık ve

çevrelerindeki peyzaj da delinmelere neden olacak Ģekilde geliĢme gösterdiğini ifade

etmektedir. YerleĢimler tarım açısından kıymetli, arazi kabiliyet sınıfı olarak ikinci sınıf

topraklarda yoğunlaĢmıĢtır (ġekil 33).

110

0,00

2,00

4,00

6,00

8,00

10,00

12,00

14,00

16,00

18,00

20,00

22,00

24,00

26,00

28,00

I II III IV V VI VII VIII

Arazi kabiliyet sınıfları

zd

e

ġekil 33. 1994-2005 yılları arası yerleĢim alanı olarak açılmıĢ alanların toprak kabiliyet sınıflarına göre dağılımı

(%).

Tarım ve yerleĢim gibi insan kaynaklı kullanımların artıĢıyla beraber bunların doğal

sistemler üzerindeki baskıları da bariz Ģekilde ortaya çıkmıĢtır. Peyzaj içerisinde artan tarla

açmak ya da konut yapmak amaçlı çıkarılan yangınlar sonucu 2005 yılında yeni oluĢan orman

örtüsündeki artıĢ dikkat çekicidir. Gençlik ormanları olarak adlandırılan bu alanlar en çok

Dilek Yarımadası ve KuĢadası kentsel alanı çevresinde yer almaktadır. 1996 yılında çıkan

büyük orman yangınından sonra oluĢan bu örtü çalıĢma alanındaki doğal alanların kendini

toparlama kabiliyetinde olduğunu göstermektedir. Yangınlar neticesinde Dilek

Yarımadası‟ndaki ve MenteĢe dağlarının Bafa Gölü‟nün güney doğu kesimlerine gelen

yerlerindeki konifer örtüsü oldukça zarar görmüĢtür. 2005 yılı görüntülerinde, yok olan

konifer örtüsünün bir kısmında garik, 395,52 hektarında gençlik ormanı oluĢmasına rağmen,

yaklaĢık 1318 hektarlık kısmı hala çıplak kayalık Ģeklindedir. Yangınlara ek olarak kereste

temini ve ısınma amaçlı orman kesimleri de konifer ormanlarının garik ve maki türü örtüye

dönüĢmesini sağlamıĢtır. Garik örtüsüne dönüĢüm Dilek Yarımadası‟nın güney kesimlerinde

yer alırken, maki örtüsüne dönüĢen konifer ormanları yarımadanın KuĢadasına bakan kuzey

tarafında ve ayrıca ağırlıklı olarak Akbük ve Bafa yerleĢkeleri arasında yer almaktadır (ġekil

34).

Boylu maki kategorisinde konifer örtüsünden olan dönüĢümlere rağmen %66,92

oranında azalma olmuĢtur (Çizelge 9). Bu azalmada daha az yoğunluktaki orta boylu maki ve

111

garik kategorilerine dönüĢümler baĢlıca rol oynamıĢtır (Çizelge 10). Orta boylu maki örtüsüne

dönüĢümler antropojenik etkilerin ağırlıklı hissedildiği yerlerde ortaya çıkmaktadır, bu tür

dönüĢümler adeta kenar etkisinin bir göstergesidir (ġekil 35). Alçak boylu maki kategorisinde

de nispeten daha az miktarda da olsa azalmalar tespit edilmiĢtir. Vejetasyon örtüsündeki

cılızlaĢma sonucu bu örtünün yer yer garik örtüsü karakterine dönüĢmesi değiĢimdeki baĢlıca

etmendir. Dilek Yarımadasının güney etekleri ve ayrıca Bafa bölgesinde Ġlbir Dağı‟nın batı

kesimlerinde ağırlıklı olmak üzere bu dönüĢümlere rastlanmıĢtır.

Bununla birlikte bu iki maki kategorisinde daha yoğun vejetasyon örtüsüne doğru

dönüĢümlerin olduğu da tespit edilmiĢtir (ġekil 36). Örneğin 2608 hektar boylu maki örtüsü

konifer örtüsüne dönüĢmüĢtür. Bu miktar konifer örtüsünden maki örtüsüne olan

dönüĢümden çok daha fazladır. Aynı Ģekilde 2721 hektarlık alçak boylu maki örtüsü daha

yoğun bir dokuya dönüĢerek 2005 yılı görüntülerinde orta boylu maki olarak

sınıflandırılmıĢtır. 4128 hektarlık garik örtüsü orta boylu maki sınıfına dönüĢmüĢtür. Bu

dönüĢüm ağırlıklı olarak Didim Yarımadası‟ndaki peyzajda yaĢanmıĢtır. ÇalıĢma alanı

genelinde orta boylu maki örtüsü %56,37 artmıĢtır.

Özetle, çalıĢma alanındaki doğal örtüde iki tür süreç devam etmektedir: daha yoğun

bir vejetasyon örtüsüne dönüĢüm ve daha az yoğun bir örtüye dönüĢüm. Ġkinci sürecin

birinciye oranla biraz daha fazla yaĢandığını araĢtırmanın bulguları göstermektedir. Doğal

örtü içerisinde alan olarak en bariz artıĢı orta boylu maki örtüsü, en bariz düĢüĢü ise boylu

maki örtüsü geçirmiĢtir. Antropojenik kullanımlara dönük arazi örtüsünde artıĢ

gözlemlenmiĢtir. Nisbi artıĢ en fazla yapay yüzeylerde tespit edilmiĢ, bunu bahçe tarımı ve

tarla tarımı takip etmiĢtir.

112

ġekil 34. Konifer örtüsünden Maki örtüsüne dönüĢüm (1994-2005)

113

ġekil 35. Maki örtüsündeki zayıflamalar (1994- 2005)

114

ġekil 36. Bitki örtüsünün rejenerasyonu

115

6.3. Orman Örtüsündeki Parçalanma

ÇalıĢma alanında alan kullanımı/arazi örtüsündeki değiĢimlerin analizine ek olarak

peyzaj genelindeki parçalanma durumu da incelenmiĢtir. Antropojenik kullanımların giderek

arttığı bir ortamda doğal alanların bu açıdan geçirdiği değiĢimi peyzaj metrikleri ile

açıklamayı hedefleyen bu aĢamada, konifer, maki, garik ve otsu vejetasyon alanları ayrı ayrı

incelenmiĢtir. Raporun bulgulara ait ilk bölümlerinde anlatıldığı gibi, konifer, boylu maki ve

fundalık-çayırlık alanlarında azalma, orta ve alçak boylu maki ve garik alanlarında artma

olmuĢtur. Minimum parça büyüklüğü bütün sınıflarda çoğu omurgalının habitat alanı

isteklerini karĢılayamayacak kadar küçüktür (Çizelge 11). Orta boylu maki örtüsü dıĢında

bütün kategorilerin maksimum parça büyüklüğü azalmıĢtır. 2005 yılına gelindiğinde bütün

sınıflara ait parçaların ortalama olarak biraz daha az kompleks bir Ģekle sahip olduğu

görülmektedir.

Çizelge 11. Sütrüktürdeki değiĢime yönelik peyzaj indeksleri değerleri

Sınıfı Yıllar Parça

sayısı

(n)

Min.

parça

boyutu

(m2)

Max.

parça

boyutu

(ha)

Ort.

parça

boyutu

(ha)

Toplam

alan

(ha)

Standart

sapma.

(ha)

Parça

Yoğun.

n/100ha.

Ort.

şekil

indeksi

(m/m2)

Konifer 1994 443 464,42 5143,52 32,31 14314,02 259,53 0,26 1,75

2005 702 303,71 2868,01 17,48 12270,75 116,60 0,42 1,74

Boylu maki 1994 1269 464,43 818,90 14,07 17848,98 42,32 0,75 1,84

2005 1063 154,05 336,11 5,55 5904,08 14,89 0,63 1,66

Ort. boy.

maki

1994 1093 323,94 823,52 13,36 14606,74 34,18 0,65 1,83

2005 1747 15,42 5290,44 13,07 22839,91 129,94 1,04 1,79

Alçak boy.

maki

1994 760 225,00 457,79 13,99 10632,77 33,27 0,45 1,82

2005 1433 87,05 288,94 6,01 8617,93 14,41 0,85 1,69

Garik 1994 911 572,00 542,72 18,47 16823,63 42,62 0,54 1,93

2005 1187 48,77 1726,28 15,76 18706,23 80,91 0,70 1,78

Funda-Çayır 1994 962 225,00 308,14 8,06 7749,93 14,95 0,57 1,75

2005 645 303,72 161,84 6,62 4268,30 13,97 0,38 1,72

Ortalama parça boyutu orta ve alçak boylu maki ve garik kategorileri için artmıĢtır.

Fakat alçak boylu maki kategorisindeki varyasyona bakıldığında 2005 yılında standart

sapmanın daha küçük değer içerdiği görülmektedir. Bu da ortalama büyüklükte artıĢ var gibi

görünse de bu kategorideki parçaların alansal çeĢitliliğinin çok daha fazla ve ufak alanlı

116

parçaların daha yaygın olduğunu belirtmektedir. Bu sütrüktür konifer, boylu maki ve funda

ve çayırlık örtüsü içinde geçerlidir, üstelik bu örtülerde hem parça sayısı hemde ortalama alan

büyüklüğü açısından gerileme kaydedilmiĢtir. Parça yoğunluğu açısında bakıldığında baĢta

fundalık-çayırlık olmak üzere konifer ve garik örtüsünde izolasyon gittikçe artmıĢtır.

Temel sütrüktür indekslerinin analizi sonucunda boylu maki ve funda- çayırlık

örtüsünün 1994-2005 yılları arasındaki peyzaj değiĢiminden en olumsuz etkilenen sınıflar

olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim bu sınıflarda fragmentasyonun en ileri aĢaması olan yok

olma süreci (attrition) baĢlamıĢtır denilebilir. Neredeyse iki kat artan parça sayısı ve

yoğunluğu ve bir o kadar da azalan ortalama parça büyüklüğü konifer ve alçak boylu maki

alanlarındaki parçalanmanın küçülme (shrinkage) aĢamasında olduğunu belirtmektedir. Orta

boylu maki ve garik örtüsünde ise ortalama parça büyüklüğünde daha az düĢüĢ olmasından

dolayı diğer örtülere oranla fragmantasyonun etkilerinin daha az olduğu ve bağlantılı olarak

bu tür örtüleri tercih eden türler açısından ekolojik kalitenin daha yüksek olabileceği

söylenebilir.

6.4. Bağlantı analizi sonuçları

ÇalıĢma alanındaki arazi örtüsündeki değiĢim ve parçalanma ortaya konulduktan

sonra, peyzajdaki bağlantıların analizi yapılmıĢtır. Bağlantı analizinde peyzaj komposizyon

indeksi olan Gamma indeksi kullanılmıĢtır. Indeks sınıf ayırımı göstermeksizin peyzaj

genelindeki doğal parçaları ve koridorları niceliksel olarak ele alır. Peyzaj elemanlarının

sütrüktürel özelliklerinin bağlantı indeksinden önce irdelenmesi peyzajın niteliğinin daha

gerçekçi anlaĢılmasını sağlamaktadır.

Genel anlamda bakıldığında doğal alanlarda hem alansal hem de sayı açısından bir

artma söz konusudur. Bu artıĢ garik ve orta boylu maki örtüsünün çalıĢma alanındaki

artıĢından kaynaklanmaktadır. Minimum parça alanının oldukça düĢük olmasının yanı sıra

maksimum parça büyüklüğünde de belirgin azalmalar olmuĢtur. Ortalama parça büyüklüğü

117

ve standart sapma değerleri 2005 yılında parçaların ortalama büyüklüğünde azalmaların ve

peyzajda daha çok ufak alanlara sahip parçaların yaygınlaĢtığını göstermektedir (Çizelge 12).

Çizelge 12. Bağlantı analizine konu olan parçaların sütrüktürel özellikleri

Yıllar Toplam

alan

(ha)

Min. parça

boyutu

(ha)

Max. parça

boyutu

(ha)

Parça

sayısı

Ortalama

parça

boyutu

(ha)

Std. Dev.

(ha)

Ortalama

şekil indeksi

(m/m2)

1994 44536,56 0,02 43747,43 297 251,01 2914,11 1,75

2005 70761,49 0,01 19479,36 722 98,14 1160,29 1,67

Çizelge 13. Peyzaj genelindeki koridorların özellikleri

Türü Yıllar Sayı Uzunluk (m) Genişlik (m)

Min. Max. Ort. Min. Max. Ort.

Doğal

vejetasyon

1994 93 61,54 2719,76 459,71 18,1 389,6 121,61

2005 96 90,47 934,47 373,96 19,88 243,09 101,25

Nehir 1994 5 15640,13 73077,14 34694,83 13,88 92,88 47,63

2005 5 15768,04 60638,75 39295,08 13,09 90,96 43,59

Kanal 1994 8 7421,65 26684,9 14972,96 54,53 123,85 57,25

2005 8 7421,65 26684,9 14972,96 57,45 113, 04 57,71

Tarla sınırı

(Hedgerow)

1994 139 19,72 24093,09 2611,61 24,55 84,31 95,07

2005 94 19,72 24093,09 3142,38 34,45 82,88 86,92

Artan parça sayısı ve azalan parça büyüklüğü peyzajdaki fragmantasyonun ve

muhtemelen artan kenar etkisinin göstergesidir. Bağlantı analizine konu olan parçaların 1994

yılında daha kompleks Ģekillere sahip olup girintili ve çıkıntılı yapıları ile etrafları ile daha

fazla etkileĢimde olduğu görülmektedir. 2005 yılındaki yapıları itibari ile bu etkileĢimin

giderek formalleĢen Ģekilleri nedeniyle azalabileceği ortadadır.

ÇalıĢma alanında 3 tür doğal koridor mevcuttur: Lineer doğal vejetasyon koridorları,

nehir koridorları ve tarımsal arazilerin sınırlarında oluĢmuĢ vejetasyon koridorları

(hedgerow). Yapay koridorları DSI kanallarının koridorları oluĢturmaktadır. Bunların

dıĢında peyzajda bağlantıları kuvvetlendirecek baĢka bir yapay koridora rastlanmamıĢtır.

Özellikle de alandaki ulaĢım ağının mevcut durumu ile bağlantıya bir katkısı yoktur.

ÇalıĢma alanında farklı koridor türleri peyzaj değiĢimlerinden farklı Ģekillerde

etkilenmiĢlerdir. 1994-2005 yılları arasında doğal koridorlarda sayıca bir artma olmuĢtur.

118

Doğal peyzaj elemanlarının parça yoğunluğunun artması neticesinde bunları bağlayan

koridorlar kısalmıĢtır ve geniĢlikleri azalmıĢtır (Çizelge 13). Aynı Ģekilde nehir

koridorlarında da daralmalar olmuĢtur. Bu değiĢim sözü geçen koridorların artan oranda

kenar habitatları olarak iĢlevler almasına sebep olabilir. Nehir koridorları daha kıvrımlı bir

hal aldığından analizlerde daha uzun değerler tespit edilmiĢtir. 1994 ve 2005 arası tarımsal

matristeki koridorların (hedgerow) sayısında azalma olmuĢtur ve bu çeĢitte çok daha uzun ve

dar koridorlar oluĢmuĢtur. Bu sonuç tarımsal kullanımların doğal sistemlerde yaptığı baskının

bir göstergesidir. Ekilebilir arazi miktarını artırmak adına tarla aralarındaki vejetasyona

mudahaleler neticesinde bu sonuç çıkmıĢtır. Peyzajdaki yapay koridorlar sınıfına giren kanal

koridorlarında ise belirgin bir değiĢim saptanmamıĢtır. Bu kanalların istimlâk Ģeritleri

nedeniyle korunmalarından ortaya çıkan bir durumdur.

0,339

0,139

0

0,1

0,2

0,3

0,4

1994 2005

Bağ

lan

tı in

deksi (%

)

ġekil 37. Bağlantı analizi değerleri (1994-2005)

Özetle peyzajdaki doğal alanlarda parçalanmaya ek olarak bunları bağlayan

koridorlarda da daralmalar söz konusudur ve tarımsal matriste peyzaj genelindeki bağlantıyı

desteklemekten gittikçe uzaklaĢmaktadır.

Bağlantı analizi sonuçları peyzajdaki bağlantıların 2,4 kat azaldığını ortaya koymuĢtur

(ġekil 37). Bu sonuç zaman içerisinde fragmantasyon sonucu parça sayısında artma olurken

bunları birbirlerine bağlayacak koridorların sayılarında azalmalar olduğunu göstermektedir

2005 yılına gelindiğinde parça büyüklüğü ve koridor geniĢliğinde yaĢanan azalmalar, mevcut

119

bağlantıların sadece miktarında değil aynı zamanda kalitelerinde de düĢüĢ olduğunu

göstermektedir.

6.5. Kenar analizi sonuçları

Elde edilen veriler Bafa Koruma Alanı sınırında 1993–2006 periyodunda alan

kullanımlarında bir değiĢiklik olmadığını göstermektedir (Çizelge 14). Koruma alanı ağırlıklı

olarak doğal alanlar ve tarımsal alanlarla komĢuluk etmektedir. YerleĢim alanları sınırlı

düzeyde ve birkaç köyden ibarettir. Bafa koruma alanı kendisine tezat oluĢturmayan alan

kullanımları ile çevrelendiğinden sınır indeksi her iki dönem içinde yüksek değerlerde

(MU=0.91) çıkmaktadır.

Çizelge 14. Milli park ve Bafa koruma alanı sınırında yer alan alan kullanımları

Alan Kullanımı Bafa G. Tabiat parkı DYBMD Milli Parkı

1993(%) 2006(%) 1993(%) 2006(%)

Doğal 78,4 78,4 52,4 20,0

Konut 0,5 0,5 0,5 0,9

Akarsu yatağı 0,2 0,2 14,2 14,2

Açık alan 1,0 1,0 2,5 2,6

Tarım 19,5 19,5 26,5 57,7

Yol 0,5 0,5 3,9 4,0

BoĢ parsel - - - 0,6

Milli parkın sınır analizi yıllar içinde parkın çevresindeki alan kullanımlarının parkla

daha az uyumlu olmaya baĢladığını göstermektedir (Çizelge 14). 1993 yılında etrafında çok

daha fazla oranda doğal alan olan milli parkın sınırında zaman içinde baĢta tarım olmak üzere,

yerleĢim ve boĢ parseller (yapılaĢmayı bekleyen) türünde alan kullanımlarının arttığını

analizler göstermiĢtir. Bunun sonucu olarak sınır indeksi 0.83 ten 0.78‟e düĢmüĢtür (%6‟lık

bir düĢüĢ). Sınır indeksi orman arazilerinin tarım ve yerleĢim amaçlı kullanımı sonucu

düĢmeye devam ettiği müddetçe parkın içindeki hassas ekosistemlere olan baskı artacaktır.

120

Kenar etkisine yönelik analizlerde daha gerçekçi yorumlar yapabilmek ve koruma

alanlarına yaklaĢmakta olan alan kullanımlarını belirlemek amacı ile koruma alanlarının

etrafındaki 1 km. lik bölgedeki bütün alan kullanımları haritalanmıĢtır. Bunun sonucunda

Bafa bölgesinde her ne kadar sınır indeksinde zaman içinde değiĢim olmadığı saptanmıĢsa da

daha geniĢ bir Ģeritte yapılan taramada doğal alanlarda bir azalma buna karĢılık tarım

alanlarında ve yerleĢimlerde bir artma olduğu saptanmıĢtır (ġekil 38 ve ġekil 39). Çok daha

dikkat çekici olan inĢaat yapılmak üzere açılmıĢ boĢ parsellerin miktarındaki artıĢtır. Bu

yakın bir gelecekte göl çevresinde olabilecek yapılaĢmanın boyutu ve muhtemel lokasyonları

açısından önemli ipuçları vermektedir. 1km.lik Ģeritte olan bu geliĢmeler koruma alanının

sınırına dayandığında koruma bölgesinin içindeki dengelere doğrudan etki ediyor olacaktır

(yani sınır indeksinde düĢme kaçınılmazdır).

Milli parkı çevreleyen 1 km.lik alanda ise aynı Ģekilde boĢ parseller ve açık alanların

miktarında olan artıĢ düĢündürücüdür (ġekil 40 ve ġekil 41). Parkın KuĢadası tarafında yer

alan Güzelçamlı beldesinde ikinci konut tarzı yapılaĢmada artıĢ barizdir. Aynı zamanda kent

veya mahalle parkı, kamu tesisleri, ticaret ve sanayi türü kullanımlardaki artıĢlar bu beldede

yoğun kentsel kullanımın tipik örneklerinin oturmaya baĢladığının göstergesidir. Kenar

analizi sonuçları aslında bu projenin çıkıĢ noktası olan “koruma alanlarının planlama ve

yönetimi esnasında bu alanları çevrelerinden izole olarak korumanın mümkün olmayacağı”

görüĢünü destekleyici veriler sunmuĢtur.

121

ġekil 38. Bafa Gölü Tabiat Parkı çevresindeki alan kullanımları (1993)

ġekil 39. Bafa Gölü Tabiat Parkı çevresindeki alan kullanımları (2006)

122

ġekil 40. Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı çevresindeki alan kullanımları (1993)

123

ġekil 41. Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı çevresindeki alan kullanımları (2006)

124

7. TARTIŞMA

Bu çalıĢmada peyzaj sütrüktür indeksleri kullanılarak koruma alanları ve

çevrelerindeki peyzajın sütrüktüründe olan değiĢim ve bu değiĢim sonucunda peyzajdaki

bağlantılar ve kenar etkilerinin tespit edilmesi amaçlanmıĢtır. Bundan önce yapılmıĢ pek çok

çalıĢmada ifade edildiği gibi çok daha az parçalanmıĢ, bağlantıları korunmuĢ ve etrafları

kendileri ile uyumlu alan kullanımları ile çevrili doğal alanların ekolojik kalitelerini

sürdürmeleri daha kolaydır (Forman and Godron 1986, Meffe and Carroll 1994, Soule 1991,

Lindenmayer and Fischer, 2006). Botequilha ve arkadaĢlarının (2006) belirttiği gibi

peyzajdaki dinamikler oldukça karmaĢıktır ve alan kullanımlarının bunlar üzerindeki etkisini

ölçecek tek bir ideal araç yoktur. Bu yüzden peyzajdaki iĢleyiĢin anlaĢılmasını sağlayan

birden fazla indeksin kullanımına karar verilmiĢtir. Peyzajın sütrüktürü ve fonkiyonu sürekli

birbirleri ile etkileĢim içerisinde olduklarından, pek çok çalıĢmada peyzajın sütrüktünün o

peyzajdaki iĢleyiĢleri anlamada kullanıldığı görülmektedir (Bartel, 2000; Nassauer ve ark.,

2004; Yu and Ng 2006). Bu çalıĢmada üç tür indeks kullanılmıĢtır: temel indeksler, bağlantı

indeksi ve kenar indeksi. Bu indeksler fragmantasyon sürecinin farklı boyutlarını ortaya

koymaktadırlar. Bu metrikler çalıĢma alanındaki değiĢimi ve sonuçlarını tariflemede etkili rol

oynamalarına rağmen, bu değiĢimin diğer boyutlarını ortaya koyacak indekslerin

oluĢturulması ve uygulanması peyzaj yönetimi açısından faydalı olacaktır.

Peyzajdaki iĢleyiĢler karmaĢık olduğu için ve tek bir indeksle ölçülemeyeceğinden ilk

aĢamada bir grup indeks birbirleri ile bağlantılı olarak kullanılmıĢtır. Örneğin bir peyzajı

tariflemede en temel araç olarak kullanılan her bir sınıfa ait toplam alan ya da peyzajdaki

yüzde indeksi, tek baĢına mekansal iliĢkileri ortaya koyan bilgiler veremez. Bunun için bu

indeks ortalama parça büyüklüğü ile beraber kullanılmıĢtır. Parça büyüklüğü peyzajdaki pek

çok iliĢkiyi belirlediğinden önemli bir veridir ve bu verinin parça sayısı ile beraber

yorumlanması peyzajın geçirdiği transformasyonun aĢamaları hakkında bilgiler vermektedir.

125

Örneğin artan parça sayısı ve azalan ortalama parça büyüklüğü fragmantasyonun, azalan

parça sayısı ve azalan ortalama parça büyüklüğü söz konusu sınıfın küçülmesinin

göstergesidir. Bu indeksler parçaların konfigurasyonları hakkında bilgiler içermediklerinden

çalıĢmada ortalama Ģekil indeksinin ve kenar indeksinin kullanılması gerekmiĢtir. Parçaların

Ģekilleri baĢta kenar etkisi olmak üzere diğer pek çok etkileĢimi belirleyen bir özelliktir.

ġekiller karmaĢıklaĢtıkça parçaların çevreleri ile etkileĢimleri ve kenar etkisi artar.

Kenar etkisinin belirlenmesine yönelik kullanılan sınır indeksi koruma alanlarının

sınırındaki alan kullanımlarına odaklanır. Kullanımı oldukça basit olan bu indeks

planlamacıların kenar etkisinin uzun vadeli izlemenmesinde kullanacakları bir araç olabilir.

ÇalıĢmada kenar analizine yönelik takip edilen bu yöntem sınır indeksinin tek baĢına

kullanıldığında yanıltıcı sonuçlar verebileceğini ve muhakkak belirli geniĢlikte (bu çalıĢma

için 1 km.) bir Ģeritteki alan kullanımlarındaki değiĢimin saptanması gerektiğini ortaya

koymuĢtur. Bu çalıĢmada izlenen yöntem planlama önerilerine daha sağlıklı verilerin

oluĢmasını sağlamıĢtır.

Sınır indeksinde en önemli nokta her bir alan kullanımının koruma alanı üzerindeki

etkisi farklı olacağından bu alan kullanımlarına bir ağırlık (katsayı) verilmesidir. Sınır

indeksinin kullanıldığı diğer çalıĢmalarda (Cook, 2002; EĢbah ve ark. 2009) geçirimli toprak

yüzeyi ve doğal vejetasyon kaplama oranları katsayıların atanmasında kullanılmıĢtır. Bu

araĢtırmada böyle bir veri benzer bir coğrafyada düzenlenmiĢ baĢka bir çalıĢmadan (Deniz,

2005) doğrudan adapte edilmiĢtir. Fakat ülkemiz Ģartlarında bu tür verinin her yerde standart

hazır olmaması bu indeksin planlamada yaygın kullanımını etkileyecek bir faktördür. Böyle

durumlarda Forman (1997) tarafından belirtilmiĢ diğer ekolojik kalite kriterlerinden su ve

toprak verileri de kullanılabilir. Dangerfield ve arkadaĢları (2003) iki habitat arasındaki

sınırın GIS‟la tespit edilenden esnek bir sınır olduğunu vurgulamıĢlardır. Çünkü kenar

etkisinin oluĢumu ve büyüklüğü türden türe değiĢmektedir (Hansson, 2002). Bu çalıĢmaların

126

ortaya koyduğu nokta sınır indeksi ve bağlantılı konsptleri yorumlanırken göz önünde

bulundurulmalıdır.

Lindenmayer ve Fischer (2006) 3 farklı bağlantı konsepti ortaya koymaktadır.

Bunlardan ilki olan ekolojik bağlantılar ekosistem perspektifinden olaya yaklaĢır ve ekolojik

süreçlerdeki sürekliliğe bakar. Bir diğeri, habitat bağlantıları, bir tür açısından olaya yaklaĢır

ve türler açısından uygun habitatların birbirlerine bağlanmalarına odaklanır. Bu iki bağlantıya

fonksiyonel bağlantıda denmektedir. Üçüncü konsept peyzaj bağlantılılığıdır, burada insan

perspektifinden bir yaklaĢım söz konusudur. Burada peyzajdaki bağlayıcı elemanlar odak

noktasıdır. ÇalıĢmada kullanılan bağlantı indeksi peyzaj bağlantılarını incelediğinden

fonksiyonel bağlantı denilen (Taylor ve ark., 1993), türlerin peyzajın sütrüktürüne bağlı olan

davranıĢlarını göz ardı eder. Peyzaj bağlantıları hiçbir zaman ekolojik önemleri açısından

habitat yada ekolojik bağlantılarının yerini almazlar fakat bu sistemleri mümkün olduğu kadar

ayakta tutmanın faydalarının da göz ardı edilmemesi gerekir. Çünkü peyzajdaki bağlantılılık

hem habitat hem de ekolojik bağlantılılığı olumlu etkileyen bir faktördür. Ayrıca diğer ikisi

içine giren konularda ülkemizde veri sıkıntısı çekilmektedir. Bağlantı ile ilgili analizlere yol

gösterecek, biyologlar, botanikçiler ve zoologlar tarafından yapılacak çalıĢmalara oldukça

ihtiyaç vardır.

Peyzajdaki bağlantıları ölçen indeksler oldukça çeĢitlidir (Moilanen ve Nieminen

2002). Bunlar arasında peyzajdaki bağlantıları ağ (network) mantığı ile çözmeye çalıĢan 3

indeksin peyzaj planlama çalıĢmalarında kullanım potansiyelleri vardır. Knaapen ve

arkadaĢları (1992) türlerin peyzaj içinde sürekli bir Ģekilde dolaĢabilmesinin mümkün olup

olmayacağını ölçen bir indeks geliĢtirmiĢtir. Ayrıca Forman (1997) ağ bağlatıları açısından

olaya yaklaĢarak Alpha ve Gamma indekslerini önermiĢtir. Bu üç indekste temelde parça ve

bağlantı (koridor) sayılarına odaklanır. Bu açıdan sonuçların yorumlanmasında büyük

farklılıklar yoktur. ÇalıĢmada kullanılan Gamma indeksi nicelik olarak koridorlar ve doğal

127

peyzaj parçalarına odaklandığı için bu indeksin uygulamasında en can alıcı nokta koridor ve

parçaların nasıl tarifleneceğidir. ÇalıĢma alanında doğal koridorlar çevrelerinden sütrüktürel

açıdan farklı oldukları için kolayca tespit edilebilmiĢtir. Yapay koridorlardan sadece canal

koridoru analize alınmıĢtır (Koridordaki vejetasyon örtüsü nispeten daha az tahrip edildiği

için). Yollar kenarlarındaki vejetasyonlu Ģeritler sayesinde koridor olarak kullanılacak

potansiyele sahiptir ve bunların potansiyellerini belirten yayınlar vardır (Cook ve VanLier,

1994; Cook, 2002; Jongman and Pungetti, 2004). Fakat çalıĢma alanındaki yol ağı bu

çalıĢmada ekolojik açıdan kullanılamayacak kadar zayıf olduğu için göz ardı edilmiĢtir.

Yapay koridorların ekolojik kaliteleri ve katkıları hiçbir zaman doğal koridorlar kadar

olmamasına rağmen bağlantı indeksinde eĢit Ģekilde ele alınmaktadırlar. Bu yüzden bağlantı

indeksinde düzenlemeler yapılarak aynen sınır indeksinde olduğu gibi faklı koridor türlerine

bir takım katsayıların verilmesinde fayda vardır.

Genel olarak çalĢmada kullanılan üç grup indeks peyzajın geçirdiği değiĢim ve bunun

koruma alanları üzerindeki etkilerinin ortaya konmasında baĢarılı olmuĢlardır. Ġleride

yapılacak çalıĢmalarda peyzajdaki izolasyonu tam olarak ortaya koyan diğer indekslerin

kullanılmasında fayda vardır (contagion veya en yakın komĢuluk indeksleri gibi). SeçilmiĢ

olan bu indeksler planlama açısından gösterge niteliğinde önemli veriler oluĢturmuĢtur fakat

peyzajdaki süreçlerin türler ve ekolojik iĢleyiĢ üzerindeki kesin etkisini ortaya koymak

botanikçi ve zoologların arazi çalıĢmaları neticesinde mümkün olacaktır. ÇalıĢma alanının

florası ile ilgili çalıĢmalar olmasına rağmen, faunası ile ilgili çalıĢmalar Bafa Gölü‟nde ki

balık türleri ile ilgili yapılan birkaç araĢtırma ile sınırlıdır (Sarı ve Bilecenoğlu, 2002; Sarı ve

ark., 1999). Buna ek olarak çevre kalitesi ile ilgili ölçümlerin ve çalıĢmalarında artırılması ve

düzenli takip edilmesi gerekmektedir. Son yıllarda kullanımı yaygınlaĢan uzaktan algılama

ve GIS teknolojilerinden bu konuda da yararlanılmalıdır. Peyzaj yönetimi ile ilgili pek çok

alanda bu teknolojinin kullanımı yaygındır.

128

Bu araĢtırmanın uzaktan algılama kısmında, nesne tabanlı sınıflandırma tekniği

kullanılmıĢtır. ÇalıĢmada uygulanan sınıflandırma sistemi arazi örtüsünün anlamlı bir Ģekilde

tariflenmesini sağlamıĢtır ve sütrüktür indeksleri ile kullanıma uygundur. Sınıflandırmada

uygulanan kategoriler sayesinde vejetasyon örtüsündeki varyasyonu ve peyzajın geçirdiği

değiĢimin daha ince detaylarını yakalamak mümkün olmuĢtur. Bu açıdan bu ve benzeri

alanlarda peyzaj sütrüktürüne ait yapılacak çalıĢmalarda kullanımı önerilebilir. Bu çalıĢma

sonucunda edinilen tecrübe ile Aster ve Spot uydu görüntülerinin peyzaj sütrüktür

indekslerinde kullanılmak üzere güvenilir veri oluĢturma potansiyelleri ortaya konulmuĢtur.

Diğer uydu görüntülerinin bu konudaki potansiyelleri ve farklı uydu görüntülerine gore

indekslerden elde edilecek sonuçların mukayesesinin yapıldığı çalıĢmaların artması,

indekslerin kompleks Akdeniz peyzajlarında uzaktan algılama verileri ile ne tür performanslar

gösterdiğinin anlaĢılmasını sağlayacaktır.

Bu çalıĢmanın nesne tabanlı sınıflandırma iĢlemlerinde en yakın komĢu sınıflandırma

yöntemi kullanılmıĢtır. Bu Ģekilde çalıĢmadaki pek çok arazi örtüsü sınıfı tatmin edici Ģekilde

saptanmasına rağmen, yapay yüzeyler ve tuzlu düzlükler gibi bazı sınıfların belirlenmesinde

zorluklar yaĢanmıĢtır. Bu yüzden ekran sayısallaĢtırması uygulanmıĢtır. Fakat fundalık-

çayırlık veya farklı maki örtüleri gibi sınırların çok net olmadığı durumlarda bu tekniğin

uygulanması zorlaĢmaktadır. Ekran sayısallaĢtırması doğruluk oranını belirli derecede

artırmasına rağmen, iĢlem vakit alıcıdır. Bu yüzden diğer uzaktan algılama tekniklerinin

(neural-networks gibi) kullanılmasında fayda vardır.

Bulgular ile ilgili tartışma

ÇalıĢmanın mevzuatla iligili konularının taranması sonucunda ülkemizdeki

sürdürülebilir doğa koruma va planlama kavramlarının kurumsal anlamda böyle bir olguyu

desteklemeye yetemeyecek kadar karmaĢıklıklarla dolu olduğu ortaya çıkmaktadır. ÇalıĢma

alanındaki değiĢimler bir noktada kurumsal yapıdaki bu yetersizliğin fiziksel olarak peyzaja

olan etkisidir. North‟a (1991) göre kurumsal yapı fiziksel geliĢmeyi etkileyen kritik bir

129

faktördür, bu yapı 1) formal kurallar (mülkiyet hakları, kanunlar, anayasa, uluslar arası

sözleĢmeler vb.), 2) informal kısıtlamalar (davranıĢ normları, gelenekler, görgü kuralları vb.)

ve 3) bu formal ve informal kuralların uygulamaya konulma Ģekillerini içerir. Bu çerçevede

politik yapılar (politik partiler, hükümet yapısı, belediye meclisleri vb), ekonomik yapılar

(Ģirketler, aile iĢletmeleri, kooperatifler vb.), sosyal yapılar (STK‟lar, kulüpler vb.) ve eğitim

yapıları (okullar, eğitim merkezleri, üniversiteler vb.) oldukça önemlidir. Bütün bu unsurları

barındıran kurumsal yapı uzun vadeli geliĢmeyi belirler. Hall ve Jones (1999) kurumsal

yapısı iyi çalıĢan ülkelerin çalıĢmayanlara göre çok daha zengin olduğunu ortaya koymuĢtur.

Ekonomik geliĢme kaynakların kullanımı ile direk bağlantılı olduğundan, Ostrom (1990)

birbirleri ile uzun süreli iĢbirliğine ve birbirini tamamlamaya açık kurumsal yapıların

oluĢturulmasının, kaynakların aĢırı kullanımını önlemede anahtar rol oynayacağını

savunmuĢtur. Unutulmaması gerekir ki baĢarılı bir doğal kaynak yönetimi ve koruma ancak

akılcı bir kurumsal yapı ile mümkündür (Richerson ve ark., 2002).

ÇalıĢma alanındaki nüfus dinamikleride kurumsal yapı kadar koruma amaçlı arazi

yönetimini etkileyen bir unsurdur. Didim ve KuĢadası çalıĢma alanında oldukça hızlı nüfus

artıĢının yaĢandığı iki merkezdir ve önlerinin kesilmesi mümkün görünmemektedir.

Buralardaki dinamikler ileride nüfus yoğunluğu az olan yerleri etkileyecektir. Örneğin Balat

ve Batıköy‟de nüfus azalmaktadır. Bu alanlar Büyük Menderes Deltası‟nın güneyinde yer

almaktadır, ileride Didim‟in geliĢmesi bucak sınırlarının dıĢını etkilemeye baĢladığında bu iki

köyde arazi kullanım tercihleri değiĢebilir. Bafa gölü kuzeyindeki yerleĢimlerin de nüfusu

azalmaktadır, fakat Bafa‟nin güneyi ve batısında, henüz belirgin bir nüfus artıĢı yaĢanmasa

da, yeni yerleĢimler oluĢturma giriĢimleri baĢlamıĢtır, bu ileride olacak geliĢmelerin ilk

sinyalidir. Bu örnekler bize zamanında önlem alınırsa nüfus azalmasının koruma faaliyetleri

için bir potansiyel olabileceğini göstermektedir. ġimdiden buralara talep azken bir takım

koruma önlemlerinin alınmasında fayda vardır.

130

Söke ovası ülkemizin en önemli tarımsal üretim alanlarından bir olmasına rağmen,

çalıĢma alanında tarım arazilerinin artıĢı, ülkemizin diğer yörelerinde yapılan çalıĢmalarda

belirtilen yüzdelerden çok daha az artmıĢtır (Kılıç ve ark., 2004; Alphan ve Yılmaz, 2005).

Bundaki önemli faktörler çalıĢma alanının oldukça büyük bir kısmının koruma alanı olması,

bölgede tarım yerine turizm ve sanayi yönüne doğru bir eğilim olması ve tarım arazilerinde

yerleĢim ve bahçe tarımı gibi uygulamaların yaygınlaĢmasıdır. Bu sürecin devamı halinde

tarla tarımı yapılan arazilerde azalma yaĢanması muhtemeldir. Yeni açılan tarım arazileri

daha çok VII ve VIII grup topraklarda, tuzlu düzlüklerde yer almaktadır. Buralarda tarım

yapmanın sürdürülemez olması nedeniyle düĢüĢ kaçınılmazdır. Tarla açma faaliyetlerinin

maki örtüsüne denk gelen yerlerde, zeytin delicelerini ortaya çıkarmak amaçlı makilerin

ortadan kaldırılması Ģeklinde olduğu gözlemlenmiĢtir, bu da aslında ekolojik açıdan

sürdürülebilir bir yaklaĢım değildir.

ÇalıĢma alanında tespit edilen kentleĢmenin boyutu da aslında ülkemizdeki diğer

örneklerden oldukça azdır (Maktav ve ark., 2002; Tağıl, 2006; Doygun ve Alphan, 2006).

Fakat kentleĢmenin mekansal özellikleri ve etkilediği arazi örtüleri açısından irdelendiğinde

aslında ülkemizdeki çok tipik örneklerle örtüĢtüğü görülmektedir: örneğin kıyı çizgisine

paralel yapılaĢma (özellikle ikinci konut tarzında), etraflarındaki doğal alanlara kol atarak (bu

alanlarda delinmeye neden olacak Ģekilde) geliĢme, tarım arazilerinin dönüĢtürülmesi gibi.

ÇalıĢma alanında kentleĢmenin meyve bahçelerini de oldukça azalttığı ortaya çıkmıĢtır. Bu

bulgu Türk‟ün (2004) çalıĢması ile uyumludur. ÇalıĢma alanındaki kentleĢmenin genelde II.

sınıf değerli tarım toprakları üzerinde olması düĢündürücüdür. ÇalıĢma alanında ekolojik

temelli alan seçim kriterlerinin ortaya konulduğu bir arazi uygunluk analizi yapılmalıdır ve

yörenin fiziksel planlaması bu kriterler doğrultusunda yeniden ele alınmalıdır.

ÇalıĢma alanında ekolojik kalite oldukça yüksektir. Forman (1997) ekolojik kaliteyi

belirlemede kullanılabilecek 4 kriterden bahsetmektedir: toprak, su, biyoçeĢitlilik, ve doğala

131

yakın üretim. Bu raporun önceki kısımlarında bahsedildiği gibi çalıĢma alanındaki su

kaynaklarının (Menderes nehri ve Bafa Gölü vb.) kalitesi gittikçe düĢmektedir. Ayrıca toprak

kriteri açısından bakıldığında, çalıĢma alanında özellikle de tarım topraklarının pestisitler,

jeotermal kaynaklar, maden çalıĢmaları neticesinde kirlenmeleri söz konusu olabilir. Toprak

ve su kalitesinin iyileĢtirilmesi ekolojik kaliteyi artıracaktır. Diğer yandan, çalıĢma alanı

barındırdığı biyolojik çeĢitlilik nedeniyle iki koruma alanını içermektedir, dolayısı ile

biyoçeĢitlilik kriteri ortaya konulduğunda değeri oldukça yüksektir. Doğala yakın üretim, bir

peyzajın kendi haline bırakıldığında kendisini onarma hızını ve üretkenliğini konu alır. Bu

açıdan bakıldığında yanan alanlarda kısa sürede oluĢan gençlik ormanları çalıĢma alanında

ekolojik üretkenliğin oldukça yüksek olduğunu göstermektedir. ÇalıĢma alanında insan

kaynaklı kullanımların doğal örtüdeki etkisi bariz olarak ortaya çıkmıĢtır. Bu değiĢimlere

sebep olan aktiviteler tarım, kentleĢme, orman yangınları, kereste temini ve yakacak amaçlı

orman tahribi ve otlatma Ģeklinde listelenebilir. Özetle, çalıĢma alanındaki doğal örtüde iki tür

süreç devam etmektedir: daha yoğun bir vejetasyon örtüsüne dönüĢüm ve daha az yoğun bir

örtüye dönüĢüm. Ġkinci sürecin birinciye oranla biraz daha fazla yaĢandığını araĢtırmanın

bulguları göstermektedir. Konifer, boylu maki, fundalık çayırlıklarda azalma, orta boylu

maki, alçak boylu maki ve garik sınıfında bir artma olmuĢtur. Doğal örtü içerisinde alan

olarak en bariz artıĢı orta boylu maki örtüsü, en bariz düĢüĢü ise boylu maki örtüsü

geçirmiĢtir. Bütün sınfların maksimum parça büyüklükleri düĢerken, ortalama Ģekilleri daha

az karmaĢık bir form almıĢtır. Bu aslında Luck and Wu‟nun (2002) araĢtırmasında

vurguladığı gibi artan insan kaynaklı kullanımların parça geometrisinde yaptığı etkidir. Parça

geometrisinin ölçümüne dayalı peyzaj sütrüktür indeksleri fragmantasyonun aĢamalarının

tespitinde etkin olmuĢlardır. ÇalıĢmada irdelenen sınıflardan boylu maki ve fundalık-çayırlık

alanlarda yok olma sürecinin, konifer ve alçak boylu maki parçalarında ise küçülme sürecinin

etkin olduğu ortaya konulmuĢtur. Orta boylu maki ve garik örtüsündeki fragmantasyon

132

etkilerinin ise daha az boyutlarda olduğunu kullanılan temel indeksler net bir Ģekilde ortaya

koyabilmiĢtir. Bu yaklaĢım farklı sınıfların geçirdiği süreçlerin mukayesesini mümkün

kılmıĢtır. Tağıl (2006) tarafından belirtildiği gibi uzaktan algılama, peyzaj ekolojisi ve peyzaj

sütrüktür indekslerinin kullanımı planlamaya destek olarak, peyzajların sürdürülebilir

kullanımı konusunda gerçekci önlemler alınmasını sağlayabilir. Bu yörede yapılmıĢ, türler

bazında çalıĢmalar eksik olduğu için, peyzajdaki parçalanma ve değiĢimin türler bazındaki

etkisini bu çalıĢma tam olarak ortaya koyamamaktadır. Bu tür araĢtırmalarda üretilmiĢ

verilerin peyzaj sütrüktür indeksleri ile beraber yorumlanması çok daha sağlıklı varsayımlar

yapılmasını mümkün kılacaktır.

Ekolojik ağlarla ilgili tartışma

Bu çalıĢmada uygulanan bağlantı ve kenar indeksleri peyzajdaki fragmantasyon

sonucu peyzaj bağlantılarının azaldığını ve koruma alanlarına olan kenar etkisinin arttığını

ortaya koymuĢtur. Koruma alanlarının sürdürülebilirliği açısından, çalıĢma alanının

genelinde bir takım önlemler alınması gerekmektedir. ÇalıĢma alanında yaĢandığı Ģekilde

habitatların fragmantasyonu doğal türlerin yaĢamlarını sağlıklı bir Ģekilde sürdürmelerini

etkiler. Doğal iĢlevler genelde bir orman parçası ya da nehir koridorunun yok olması ya da

insan altyapısının artması ile olumsuz Ģekilde etkilenir. Bu durumun üstesinden gelmek

ekolojik ağların güçlendirilmesi ile mümkündür (Jongman ve Pungetti, 2004). Ekolojik ağlar

doğal rezerv sistemi ve bunları birbirine iliĢkilendiren bağlantılar olarak tanımlanabilir. Bir

ekolojik ağda kor bölgesi, tampon bölgesi ve koridorlar olmak üzere 3 temel ünite vardır

(Cook ve VanLier, 1994). Kor bölgesi geleneksel doğa koruma politikaları ile tanımlanan

arazilerdir. Bu geleneksel doğa koruma stratejisinin diğer alan kullanımları ile

bağlantılandırılması ve doğa korumanın genel alan kullanım politikası ve planlamasına

entegrasyonu sayesinde ekolojik koridorlar ve tampon bölgeler doğa korumanın önemli

elementleri haline gelmiĢtir.

133

Ekolojik ağ konsepti ülkemizde henüz gerek planlama ve gerekse akademik

çalıĢmalarda gerektiği ilgiyi görmemiĢtir. Bu konuda yapılan çalıĢmalar birkaç çalıĢmanın

ötesine geçememiĢtir (CoĢkun- Hepcan, 2008; Hepcan ve ark., 2009). Yapılan çalıĢmaların

çoğu ekolojik ağ konseptlerinin bir parçası olabilecek yeĢil kuĢak çalıĢmaları ile sınırlıdır.

Kurumsal açıdan gerek kanun ve yönetmelikler ve gerekse de böyle bir sistemin planlanması,

tasarımı ve yönetimi konusunda hiçbir altyapı yoktur. Fakat Avrupa Birliğinin bu konuda

oldukça yol kat ettiğini ispatlarcasına pek çok çalıĢma vardır (Ecological Network Action

Plan, Pan European Ecological Network (PEEN) gibi).

Dünya genelinde ve ülkemizde koruma ile ilgili yeni amaçlar tespit etmek ve

stratejileri uygulamak bir takım fiziksel ve kültürel engellerden dolayı gerçekleĢemeyebilir.

Kültürel engeller arasında yanlıĢ yerleĢmiĢ normlar, bürokratik engeller, politik kararlar,

vizyon eksikliği, yeniliğe açık olmama, sosyal ve ekolojik bilinçsizlik ve bilgisizlik

sayılabilir. Böyle durumlarda Jongman ve Pungetti (2004) amaçların çok net ortaya konması,

yöresel ihtiyaçların göz önünde bulundurulması, halkın katılımının sağlanması, eğitim ve

bilincin artırılmasını önermektedir. Ülkemizde fiziksel planlama ve doğa koruma

çalıĢmalarının iki farklı ve bağlantısız çalıĢma alanı olarak kalması ekolojik ağların

yaygınlaĢmasının önünü kesmektedir. Kurumsal ve akademik ilginin artırılması Ģarttır.

Ekolojik veri azlığı bir diğer sorundur. Türler bazında çalıĢmaların artırılması ekolojik ağ

modellerinin ülkemizde de geliĢimine katkı sağlayacaktır. Ülkemizde böyle bir sistem

kurulmasının maddi boyutunun da göz önünde bulundurulması gerekir.

Avrupa‟da ekolojik ağ oluĢturma doğa koruma ve restorasyonu için yapılırken, Kuzey

Amerika‟da buna ek olarak rekreasyon, bir bölgenin iyileĢtirilmesi ve dönüĢümü ve son

yıllarda da çevre eğitimi ana amaçlar arasındadır (Lindenmayer ve Fischer, 2006). ÇalıĢma

alanı gibi kompleks sistemlerde bu tür amaçları ne kadar geniĢ tutsak o kadar iyidir. Uzun

vadeli geliĢme planları ve kamu ve özel sektörün ekonomik geliĢimlerinin göz önünde

134

bulundurulmaları gerçekci yaklaĢımları sağlayacaktır. Ġleride yapılacak ayrı bir araĢtırma ile

çalıĢma alanı için ekolojik ağ sisteminin kurulması ve bu sistemin Hepcan ve arkadaĢlarının

(2008) çalıĢtığı alanla bağlantılandırılması bu alanda önemli bir katkı olacaktır.

8. SONUÇ

Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı ve Bafa Gölü Tabiat Parkı

ulusal ve uluslar arası ölçekte öneme sahip doğal kaynaklarımızdandır. Bu kaynakların

sürdürülebilir Ģekildeki korunması bu alanlar ve çevrelerindeki peyzajın karakteristiklerinin

bütüncül bir Ģekilde ortaya konması ile mümkün olacaktır. Peyzaj sütrüktür indeksleri arazi

planlaması ve yönetimi ile ilgili kiĢi ve kurumlara bu amaca yönelik objektif veriler

sunulmasını sağlar. Peyzajın geneline odaklanan bakıĢ açısıyla peyzaj sütrüktür indekslerinin

kullanıldığı bu çalıĢma koruma alanları ve çevrelerindeki peyzajda bir yandan vejetasyon

dokusunda zayıflamalar ve azalmalar olurken diğer yandan da çok daha yoğun bir vejetasyon

örtüsünün oluĢtuğunu ortaya koymaktadır. Konifer, boylu maki, alçak boylu maki, fundalık-

çayırlık ve tuzlu düzlüklerde azalma, orta boylu maki, garik, kıyı vejetasyonu, tarla ve bahçe

tarımı ve yapay yüzeylerde bir artma olmuĢtur. En fazla oranda artan sınıf yapay yüzeylerken

(%65.71) bunu orta boylu maki örtüsü takip etmiĢtir. (%56.37). En fazla azalan sınıf ise

boylu maki (%66.92) ve fundalık-çayırlıklardır (%44.92).

ÇalıĢma alanındaki sütrüktürel değiĢime sebep olan ana aktiviteler kentleĢme, tarım,

hayvan otlatma, yangın, kereste ve yakacak temini için doğal örtünün tahrip edilmesi olarak

sıralanabilir. Bunun sonucu boylu maki ve fundalık- çayırlık alanlarda yok olma sürecinin

baĢladığı ve bunların fragmantasyondan en olumsuz etkilenen sınıflar olduğu belirlenmiĢtir.

Konifer ve alçak boylu maki örtüsü küçülme sürecindedir. Orta boylu maki ve garik

örtüsünde ise fragmantasyonun etlkileri nispeten daha azdır. Fragmante olmuĢ peyzajlarda

bağlantılar oldukça önemlidir, fakat çalıĢma alanındaki bu bağlantıları sağlayacak

koridorlarda daralmalar ve azalmalar tespit edilmiĢtir, bunun sonucunda çalıĢma alanındaki

135

doğal alanlar birbirlerinden daha izole olmuĢlardır. Bu değiĢim sürecinde Bafa Gölü Tabiat

Parkı‟nın kenar indeksinde değiĢim olmazken, kenar etkisini Dilek Yarımadası Menderes

Deltası Milli Parkı komĢuluk yaptığı kentsel alanın geliĢmesinden dolayı muhtemelen daha

fazla hissetmiĢtir. Her iki parka yaklaĢmakta olan alan kullanımları gelecekte her iki park için

kenar etkilerinin daha da artabileceğini ortaya koymuĢtur.

Peyzajı Ģekillendiren dengelerin tam anlaĢılması ve sürdürülebilir bir peyzaj yönetimi

için hem nitelik hem de nicelik açısından peyzaja yaklaĢan holistik bir bakıĢ açısına ihtiyaç

vardır. Bu çalıĢmada takip edilen peyzaj ekolojisi yaklaĢımı ve bununla bağlantılı sütrüktür

indekslerini entegre Ģekilde kullanmak, geleneksel planlama ve tasarım pratiklerinde

alıĢılmıĢın dıĢında bir yaklaĢımdır. Bu yaklaĢımın yaygınlaĢması ekolojik prensiplerle

planlama arasındaki bağları kuvvetlendirme açısından önemlidir. Bu çalıĢma genel peyzaj

ekolojisi ilkelerinin planlamaya aktarımı ve indekslerin kompleks mekansal süreçleri

anlamadaki rollerinin ortaya konması açısından da ayrıca önemlidir. Elde edilen sonuçlar

sürdürülebilir kaynak kullanımı açısından dikkat edilmesi gereken noktaları vurgulamaktadır:

1- Büyük ve sütrüktürel kalitesi yüksek doğal vejetasyon parçaları değiĢim geçiren

peyzajlarda diger canlı türlerine olacak baskının azaltılmasında önemli rol oynar. Bu açıdan

böyle alanların mümkün olduğu kadar etkili bir Ģekilde (yasa ve yönetmeliklerle) korunması

gerekir. Buna ek olarak peyzajın genelinin bir doğal alanlar ağı mantığı ile ele alınmasında

fayda vardır. Bu ağların kor bölgeleri büyük rezervler olabileceği gibi daha ufak doğal alan

parçaları bu ağı güçlendirmek için kullanılabilir. Bu açıdan peyzajda özellikle de insan

etkilerinin hissedildiği tarım ve ormancılık gibi alanlarda koruma amaçlı önlemlerin

alınmasında fayda vardır. Korumadan ayrı olarak bazı parçalarında onarılması gerekir.

Onarma mevcut peyzaj parçalarının iyileĢtirilmesi ve yeni peyzaj parçalarının oluĢturulması

olmak üzere 2 temel aktivite içerir. ÇalıĢma alanında vejetasyon örtüsünde zayıflama tespit

edilen yerlerde iyileĢtirme çalıĢmalarına odaklanılmasında fayda vardır. ĠyileĢtirmeler

136

alanlara yer yer doğal bitki türlerinin dikilmesi ile sağlanabilileceği gibi bazı durumlarda arazi

kullanımlarındaki mevcut aktivitelerde yapılacak ufak tefek değiĢikliklerle de baĢlatılabilir

(otlatma rejiminin periyodik olarak değiĢtirilmesi v.b.). Onarma anlamında yapılabilecek 2.

aktivite alandaki doğallığı bozulmuĢ arazi parçalarının restorasyonu ile yeni peyzaj

parçalarının oluĢturulmasıdır. Arazinin tamamen açılmasını gerektiren madencilik gibi ağır

insan etkilerinin olduğu yerlerde bu tip ekolojik restorasyon aktivitelerine ağırlık verilmelidir.

2- Peyzaj matrisinde doğala yakın bir doku oluĢturmak ekolojik açıdan oldukça

önemlidir. Bu Ģekilde olan matrislere yumuĢak matrisler denmektedir. YumuĢak matrisler

doğal vejetasyon türlerinin yaygın olarak kullanımı ve geçirimsiz yüzeylerin azaltılması ile

sağlanabilir. Böyle matrislerde bağlantılılık çok daha fazla olmakta, koridorlara olan

bağımlılık azalmaktadır. Bu tip matrislerde ayrıca kenar etkisi de daha az olmaktadır.

YumuĢak matris özellikle Didim ve KuĢadası gibi kentsel yoğunluğun arttığı yerlerde (kentsel

matriste) uygulanması gereken bir arazi yönetim stratejisi olmalıdır.

3- Arazi kullanımlarının mekansal dağılımları kenar etkisini önemli Ģekilde

belirlemektedir. Bu yüzden doğal alanlarla uyumlu alan kullanımlarının yani sütrüktürel

açıdan zıtlıkların az olduğu alan kullanımlarının koruma alanlarının çevresinde ağırlıklı olarak

yer almalarında fayda vardır. KuĢadası ve Didim, çalıĢma alanındaki iki koruma bölgesi ile

en çok temasta olan alanlardır. Burada öngörülen kentleĢmenin çeperinde tampon bölgelerde

yaygın alan kullanımlarından olan düĢük yoğunluklu konut alanları veya pasif rekreasyon

alanlarına yer verilmelidir

4- Kenar etkisinin korunan alanlara yaptığı baskıyı bu alanlar çevresinde azaltmak

tampon bölgeler oluĢturmakla mümkün olur. Uygun tampon bölge geniĢlikleri ve tipolojileri

kenar etkisi yaratan faktöre göre değiĢiklik gösterir. Örneğin pestisitlerin nehir yatağına

karıĢmasını engellemek ve balık ölümlerini azaltmak için en azından 50 metrelik tampon

bölge oluĢturmak önerilirken. Orman alanlarında 60-200 metre arası tamponların farklı kuĢ

137

türlerinin yaĢamı için faydalı olduğu ortaya konulmuĢtur. Doğal koridor ya da doğa parçası

etrafında sadece tek bir tampon olur diye düĢünmemekte fayda vardır. Çünkü Noss ve

Harris‟in (1986) önerdiği gibi birbirine geçmiĢ yönetim halkalarının olduğu tampon

sistemlerinin oluĢturulması etkili bir yaklaĢımdır. Aslında milli park içerisinde yönetim

zonları oluĢturulmuĢtur, fakat bu sistemin parkın dıĢındaki matriste de bulunması daha

sürdürülebilir bir koruma sağlayacaktır.

5- Peyzajdaki bağlantılılık habitat ve ekolojik süreçlerin bağlantılılığını etkileyen bir

faktör olduğu için doğal alanları birbirine bağlayan koridorların yaratılması ya da peyzaj

genelinde adım taĢlarının oluĢturulması önemlidir. Peyzajdaki bağlantıları korumak ve

iyileĢtirmek, tamamen yok olmuĢ bağlantıları yeniden oluĢturmaktan çok daha kolay ve

ucuzdur. Bu geleceğe yönelik planlama çalıĢmalarında bu tür peyzaj elemanlarına özel dikkat

edilmesini gerektirmektedir. ÇalıĢma alanındaki Büyük Menderes nehri ve tarımsal matris

içindeki tarla sınırlarında kalan vejetasyon Ģeritleri bu bağlamda özellikle odaklanılması

gereken elemanlardır. Aynı Ģekilde adım taĢlarının muhafaza edilmesi, daha yoğun emek

gerektiren koridor oluĢturma çabalarını hafifletebilir. Koridor ve adım taĢları alan

büyüklüğüne hassas olmayan türler için ek habitatlar oluĢturduğu için ufak vejetasyon

parçaları dahi bu sisteme katkıda bulunacak potansiyele sahiptir. Bu alanların önemi kentsel

ya da tarımsal alanlar gibi doğal vejetasyonun kısıtlı olduğu peyzajlarda daha da artar. Bu

sebepten ufak parçalar büyükler gibi resmi olarak korunmasa da tamamlayıcı iĢlevler

görmeleri nedeniyle takip altında tutulmalarında fayda vardır. Milli parkın kuzeyinde

KuĢadası- Söke yerleĢimleri arasında ve Didim Yarımadası‟nda pek çok adım taĢı niteliğinde

alanlar vardır. Bunların habitat değerleri araĢtırılmalı ve gerektiği durumlarda iyileĢtirilmeleri

için önlemler alınmalıdır.

6- ÇalıĢma alanında mevcut koridor sisteminin iyileĢtirilmesi için özellikle dikkat

edilmesi gereken 3 peyzaj elemanı vardır. Bunlardan ilki ve en önemlisi nehir koridorlarıdır.

138

Büyük Menderes nehri iki temel doğal sistem olan milli park ve doğa parkını birbirine

bağlayan en önemli doğal elementtir. Fakat nehir aĢırı kaynak kullanımı ve kirlilik nedeniyle

sağlıklı bir koridor olma özelliğinden gittikçe uzaklaĢmaktadır. Bu yüzden nehrin ekolojik

değerlerinin restorasyonu ve ekosisteminin korunması ve güzergahındaki insan

kullanımlarının sürdürülebilir olması önemlidir. Nehir koridorunun her iki tarafındaki bitki

örtüsünün hem alan hem de tür kalitesi açısından artırılması, ekosistem iĢlevlerini yerine

getirmesini kolaylaĢtıracaktır. Büyük Menderes koridorunun onarılması ayrıca sosyal boyutu

ile ele alınması gereken de bir konudur. Bütün ilgili kurum ve kuruluĢların ve halkın

katılımının sağlanması projenin baĢarısını artıracaktır.

Ġkinci önemli koridor potansiyeli tarım alanları içerisindeki koridorlardır. ÇalıĢma

alanında oldukça geniĢ alana yayılmıĢ bir tarımsal kullanım olduğu için tarımsal peyzaj

dokusu içerisinde yer alan doğal vejetasyon parçalarının korunması ve tarla kenarı

vejetasyonunun iyileĢtirilmesi, tarımsal kullanımların peyzajdaki bağlantılılık durumuna

katkılarını artıracaktır. Bu bağlamda yapılacak bitkilendirmeler ve çevreye dost tarım

uygulamaları bu alanların ekolojik katkılarının artırılmasında etkili olacaktır. Tarımsal

parsellerin en dıĢ kısımlarında belirlenecek tampon bölgelerde yabani ot mücadelelerinin

yapılmaması bu koridorların geniĢliklerinin artmasına ve buraların çok daha güvenli habitatlar

olmalarına yarayacaktır. Dünya üzerinde buna benzer uygulamalar ve yaptırımlar mevcuttur.

Buradaki asıl sorun bu tür uygulamalar için çiftcilerin ikna edilmesidir. Bu konuda da

Avrupa‟nın bazı ülkelerinde olduğu gibi vergi indirimlerinin uygulanması özendirici bir

yaklaĢım olabilir.

Üçüncü bir koridor potansiyeli yolların kenarlarındaki koruma Ģeritleridir. ÇalıĢma

alanındaki yol koridorlarının her açıdan geliĢtirilmesi gerekmektedir. Ġlk etapta yapılması

gereken bu Ģeritlerin doğal vejetasyonla ağırlıklı olarak bitkilendirilmesidir. Bunun dıĢında

yolun bariyer etkisini azaltmak için alınması gereken önlemler vardır. Bu açıdan Florida da

139

uygulanan ve oldukça baĢarılı olan yaban hayatı alt geçitleri, tüneller, sınırlayıcı çitler, yeni

habitat alanlarının oluĢturulması, uyarı iĢaretlerine yer verilmesi, reflektörler ve gece

saatlerinde azaltılmıĢ hız uygulamaları ülkemizde de bu konuda örnek alınacak önlemler

olabilir. Buna ek olarak yol kenarlarındaki istimlak Ģeritlerinin ve koruma bantlarının

artırılarak daha geniĢ koridorlar oluĢturulması faydalı olacağı için arazi temini ile ilgili

stratejiler geliĢtirilmelidir.

7- Doğal ekosistemler heterojen bir yapıya sahiptir. Bu heterojenlik insan kaynaklı

değiĢime maruz kalmıĢ peyzajların yönetiminde model alınabilir. Bu tür peyzajlardaki

heterojenlik farklı büyüklük, mesafe ve Ģekillerde doğal vejetasyon parçalarının oluĢturulması

ve bunlar arasında farklı yoğunlukta ve türde alan kullanımlarının yer alması ile

zenginleĢtirilebilir. Sürekli yüksek yoğunluktaki herhangi bir kullanım peyzajda homojenliğe

sebep olur. Homojen karakterdeki peyzajlar farklı türleri daha az desteklediği için, heterojen

bir yapı oluĢturmak yoğun kullanımlara tercih edilmelidir.

8- ÇalıĢma alanındaki özel mülkiyetlerde de koruma statüleri geliĢtirilmesi ve halkın

koruma ile ilgili yapacağı her giriĢimde ödüllendirilmesi resmi koruma statüsündeki alanlara

her açıdan destek olacaktır. Avrupa ve özellikle de kuzey Amerika ülkelerinde yaygın olan

bu uygulama ülkemizde oldukça azdır. Bu konuda Ģahıslardan çok bütçeleri geniĢ olan sivil

toplum kuruluĢları etkili rol oynayabilir. Özellikle de Menderes Deltası ve Bafa Gölü

çevresindeki arazilerde tüzel kiĢilerce yapılacak giriĢimler uzun vadede doğal kaynaklarımızın

korunmasına yarayacaktır. Bunlara ek olarak arazisini geliĢmeye açmayıp ekolojik değerleri

ile koruyanlara bir takım özendirici destekler verilmesi önerilebilir (arazinin mülkiyet

haklarının değil de kullanım haklarının satın alınması).

9- DeğiĢime uğramıĢ peyzajlarda potansiyel tehditlerin belirlenmesi ve önlemlerinin

alınması önemlidir. ÇalıĢmaya konu olan koruma alanları ve çevrelerindeki kirlilik bu

alanlara olan en büyük tehditlerdendir. Sanayi ve evsel atıklar, katı atıklar, pestisit

140

kullanımları özellikle sulak alan sistemlerini tehdit etmektedir. Tarım, sanayi ve madencilik

aktiviteleri hava ve toprak kirliliği yaratmaktadır. Bilinçsiz avlanma türleri tehdit eder

boyuttadır. Ayrıca yakacak temin etmek için doğal örtünün tahribatı yaygındır. Bütün bu

tehditleri bir anda ortadan kaldırmak mümkün değildir. Fakat mevcut teknoloji ve insan

gücünden faydalanarak ve gerekli yasaların yaptırımlarını etkinleĢtirerek mevcut durumda

belirgin bir iyileĢme kat etmek olasıdır.

10- Kanunlar ve yönetmelikler açısından ülkemizdeki koruma ile ilgili mevzuatın

oldukça geniĢ olduğunu görmekteyiz. Fakat doğa korumayı fiziksel planlamanın bir parçası

görmeyen bir yaklaĢımla hazırlanan bu çerçevenin yeniden ele alınarak ülkesel ekonomik

önceliklerden çok kaynakların önceliklerini ön plana çıkarır hale getirilmesi Ģarttır. Avrupa

Birliğine katılım sürecinde doğa koruma politikalarının ve kurumsal yapının uyumlu hale

getirilmesi ülke kaynaklarının sürdürülebilir kullanımını sağlayacaktır.

141

9. KAYNAKLAR

ALPHAN, H., Yılmaz, T.K., Monitoring Environmental Changes in the Mediterranean

Coastal Landscape: the Case of Cukurova, Turkey, Environmental Management, 35

(5), 607-619, (2005).

AKARTUNA, M., Aydın-Nazilli Hattı Kuzeyindeki Versanların Jeolojisi Hakkında, Fen

Fakültesi, Jeoloji Enstitüsü, Ġstanbul(1965).

AKSOY, E., Özsoy, G., Sezgin, E., Determining Urbanization Development and its Adverse

Effect on Soils of the Alluvial Plains at the Bursa Province Using Multi-Date Satellite

Data, Proceedings ISC on Natural Resource Management for Sustainable

Development, 2004., Erzurum, 7-10 June (2004). Pp. 123-130.

ALPHAN, H., Yılmaz, T. K., Monitoring environmental changes in the Mediterranean coastal

landscape: the case of Cukurova, Turkey, Environmental Management , 35 (5): 607-

619, (2005).

ALTINBAġ, Ü., Türk, N., Seçmen, Ö., Kurucu, Y., Bolca, M., Delibacak, S., Çokuysal, B.,

Türk, T., Ege Bölgesi Örneğinde Büyük Menderes Havzası Batı Bölümü Arazilerinin

Uzaktan Algılama Tekniği Kullanılarak Toprak Taksonomisi ile Arazi Kullanım

Haritalarının Yapılabilirliği Üzerine Araştırmalar, 8AraĢtırma Projesi) DPT 96-K

120670 No.lu Proje, Ankara,( 1999).

ANONĠM, Genel Nüfus Sayımı, Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri, T.C. BaĢbakanlık

Devlet Ġstatistik Enstitüsü, Ankara, (1985).

ANONIM, Genel Nüfus Sayımı, Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri, T.C. BaĢbakanlık

Devlet Ġstatistik Enstitüsü, Ankara, (1990)

ANONIM, Genel Nüfus Tespiti, Ġdari BölünüĢ, T.C. BaĢbakanlık Devlet Ġstatistik Enstitüsü,

Ankara, (1997a.)

142

ANONĠM, Dilek Yarımadası Menderes Deltası Milli Parkı Uzun Devreli GeliĢme Planı.

Rapor. T.C. Orman Bakanlığı, Milli parklar ve Av Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü,

TÜSTAġ Projesi, Ankara, (1997b.)

ANONĠM, Genel Nüfus Sayımı, T.C. BaĢbakanlık Devlet Ġstatistik Enstitüsü, Ankara,

(2000a.).

ANONĠM, Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri, Türkiye Ġstatistik Kurumu (TÜĠK),

Ankara, (2000b.)

ANONIM, Milli Parklarımız, Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Ankara, (2002)

ANONĠM, Milli Parklar, http://www.milliparklar.gov.tr/default.asp (2005a)

ANONIM. Aydın Ġl Çevre Durum Raporu, Aydın Ġl Çevre ve Orman Müdürlüğü, (2005b.).

ANONĠM, Bafa Gölü Tabiat Parkı Uzun Devreli GeliĢme Planı Sentez Raporu, Çevre ve

Orman Bakanlığı, Ankara, (2008a.).

ANONIM, Semra Kutlubay Planlama Bürosu, Aydın-Muğla-Denizli 1/100.000 Ölçekli Çevre

Düzeni Planı AraĢtırma Raporu, (2008b.).

ANONIM,T.C. Didim Kaymakamlığı Resmi Web Sitesi,

http://www.didim.gov.tr/nufusbilgileri.asp, EriĢim Tarihi, 03.02. 2009. (2009a.)

ANONIM, T.C. KuĢadası Kaymakamlığı Resmi Web Sitesi, http://www.kusadasi.gov.tr,

EriĢim Tarihi, 03.02. 2009. (2009b).

BAATZ, M., Heynen, M., Hofmann, P., Lingenfelder, I., Mimier, M., Schape, A., Weber M.,

Willhauck, G., eCognition User Guide 2.0: Nesnect Oriented Image Analysis.

Definiens Imaging GmbH, Munich, Germany, (2001).

BARTEL, A., Analysis of landscape pattern: towards a „top down‟ indicator for evaluation of

landscape, Ecological Modeling 13, 87–94, (2000)

BAġARIR, E., Bafa Gölü Doğusunda Kalan Menderes Masifi Güney Kanadının Jeolojisi ve

Petrografisi, Scien. Rep. Fac. Scien, Ege Üniversitesi, (1970), Pp:102.

143

BENNETT, F.B., Linkages in the Landscape the Role of Corridors and Connectivity in

Wildlife Conservation, Gland, Switzerland: IUCN, (2003).

BENZ, U.C., Hofmann, P., Willhauck, G., Lingenfelder, I., Heynen, M., Multiresolution,

object-oriented fuzzy analysis of remote sensing data for GIS-ready information,

ISPRS Journal of Photogrammetry and Remote Sensing, Vol 58: 239-258, (2004).

BERBEROĞLU, S., Sustainable Management of the Eastern Mediterranean Coast of Turkey,

Environmental Management, 31, 442-451, (2003).

BĠLGĠLĠ, Y., Biyolojik ÇeĢitlilik ve Türkiye‟nin Gen Kaynakları, Mavi Yeşil, 5,10-11,

(2002).

BOTEQUILHA LEĠTÃO, A., Muge, F., The Role of Landscape Metrics in Environmental

Planning and Management of Mining Activities, in Proceedings of APCOM 2001 29th

International Symposium on Computer Applications in the Minerals Industries,

University of Mining and Technology (eds. X. Heping, Wang, Yuehan and Y. Jiang),

Beijing: Balkema Publishers,( 2001), pp: 713– 718.

BOTEQUILHA LEĠTÃO, A., Ferreira, H., Ribeiro, L., Muge, F., Ahern J., Final Report for

the Project Decision Support System for Planning and Management of Biodiversity in

Protected Areas (PROBIO) in Portuguese, CVRM Geo-Systems Center of Instituto

Superior Técnico, Technical University of Lisbon, (2004).

Available online at: http://alfa.ist.utl.pt/~cvrm/projects/probio.

BOTEQUILHA LEĠTÃO, A., Miller, J., Ahern J., Measuring Landscapes, London, Island

Press(2006).

BOTEQUILHA LEĠTÃO, A., Ahern, J., Applying Landscape Ecological Concepts and

Metrics in Sustainable Landscape Planning, Landscape and Urban Planning 59, pp.

65–93, (2002).

144

BURKE, J., Ewan, J., Sonoran Preserve Master Plan: An Open Space Plan for the Phoenix

Sonoran Desert, City of Phoenix Parks, Recreating and Library Department, (1999).

ÇAĞLAYAN, M.A., Öztürk, E.M., Öztürk, Z., Sav, H., Akat, V., Menderes Masifi Güneyine

Ait Bulgular ve Yapısal Yorum, Jeoloji Müh, 9, 17,( 1980).

CHEN, J., Franklin, J.F., Spics, T.A., Vegetation Responses to Edge Environments in Old

Growth Douglas Fir Forests, Ecological Applications 2, pp. 387-396 (1992).

CHIESURA, A., The Role of Urban Parks for the Sustainable City, Landscape and Urban

Planning 68, pp. 129-138, (2004)

COLLINGE, S.K., Forman, T.T., A Conceptional Model of Land Conversion Process-

Predictions and Evidence from A Microlandscape Experiment with Grassland Ġnsects.

Oikos, 82, pp. 66-84. (1998).

CONGALTON, R.G, Green K., Assesing the Accuracy of Remotely Sensed Data: Principles

and Practices, Lewis Publishers , USA (1999).

COOK, E.A., Ecological Networks in Urban Landscapes, (Dissertation) Wageningen

University, Netherlands, (2000).

COOK, E.A., Aesthetics, Ecology and Culture: A Multifunctional Approach to Urban

Open Space Planning in: Anagnostopulos, G.L. (editor). Art and Landscape, Volume

1, Panayotis and Effie Michelis: Athens. pp. 202-216.( 2001).

COOK, E.A., Landscape Structure Indices for Assessing Urban Ecological Networks,

Landscape and Urban Planning 58, pp. 269-280.( 2002)

COOK, E.A., Van Lier, H.N., Landscape Planning and Ecological Networks, Elsevier,

Amsterdam, (1994).

COġKUN-HEPCAN, Ç., Doğa Korumada Sürdürülebilir bir yaklaşım, Ekolojik Ağların

Belirlenmesi ve Planlanması: Çeşme-Urla Yarımadası Örneği. YayınlanmamıĢ

Doktora Tezi, Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ġzmir.

145

DANGERFIELD, M., Pik, A., Britton, D., Holmes, A., Gillings, M., Oliver, I., Briscoe, D.,

Beatie, A. Patterns of invertebrate diversity across a natural edge. Australian Ecology

28, pp. 227-236 (2003).

DEFINIENS, Definiens Proffessional 5.0 Reference Book, Definiens Imaging GmbH,

Munich, Germany, (2006).

DENĠZ,B., Kentsel Alan Kullanımlarındaki Dönüşümlerin Peyzaj Strüktür İndeksleriyle

İrdelenmesi ve Kent Planlama Çalışmalarını Yönlendirmede Değerlendirilmesi: Aydın

Kenti Örneği, (YayınlanmamıĢ Doktora Tezi), Ege Üniversitesi Fen Bilimleri

Enstitüsü, Ġzmir, (2005).

DORA, Ö., SavaĢçın, M.Y., Kun, N., Candan, O., Menderes Masifinde Postmetamorfik

Plutonlar, Yerbilimleri, 14, sy. 79-89, (1987).

DOYGUN, H., Urban Development in Adana, Turkey, and its Environmental Consequences,

International Journal of Environmental Studies, 62, pp.391-401, (2005).

DOYGUN, H., Alphan, H., Monitoring Urbanization of Iskenderun, Turkey, and its Negative

Implications, Environmental Monitoring and Assessment, 114, pp.145-155, (2006).

DUNN, C.P., Sharpe, D.M., Guntenspergen, G.R., Stearns, F., Yang, Z., Methods for

Analyzing Temporal Changes in Landscape Pattern. in Quantitative Methods in

Landscape Ecology: The Analysis And Interpretation of Landscape Heterogeneity,

eds.: Turner M.G. and.Gardner R.H., Springer-Verlag, New York, (1991). Pp:173–

198.

DURR, S., Über Alter und Geotektonische Stellung des Menderes Kristallin/SW-Anatolien

und Esine Aequvalente in der Mittleren Aegais, (YayımlanmamıĢ Doçentlik Tezi),

Marburg/Lahn, (1975).

146

ESBAH, H., GIS in Utilizing Landscape Structure Indices, Proceedings of the 3rd.

International Symposium Remote Sensing of Urban Areas, Istanbul, Turkey, (11-13

June, (2002). pp. 379-386.

ESBAH, H., Kent Ġçindeki Dere Yataklarının Geçirdiği DeğiĢim, Türkiye'nin Kıyı ve Deniz

Alanları V. Ulusal Konferansı, 4-7 Mayıs 2004, Adana, Turkey, (2004), pp: 353-362

ESBAH, H., Cook, E. A., Ewan, J., Effects of Increasing Urbanization on the Ecological

Integrity of Open Space Preserves, Environmental Management, 43, pp. 846-862,

(2009).

FAHRIG, L., Merriam, G., Habitat Patch Connectivity and Population Survival, Ecology, 66,

pp. 1762-1768, (1985).

FARINA, A., Landscape Ecology in Action, Kluwer Academic, Dordrecht, (2000).

FERREIRA, H., Botequilha Leitão, A., Salgueiro, R., Ribeiro, L.F., Sustainable Landscape

Planning As A Tool to Address Water Resource Planning: A Portuguese Case Study

On A Coastal Aquifer Salination, TIAC‟03: Tecnologia de la intrusión de agua de mar

en acuiferos costeros: Paises Mediterraneos. (Coastal aquifers intrusion technology:

Mediterranean countries, in Spanish) Alicante-Spain: Instituto Geologico Minero de

Espanha, (2003).

FORMAN, R.T.T., Godron, M., Landscape Ecology, John Wiley, New York, (1986).

FORMAN, R.T.T., Some General Principles of Landscape and Regional Ecology, Landscape

Ecology, 10, pp. 133-142, (1995).

FORMAN, R.T.T., Land Mosaics, Cambridge University Press, Boston, Massachusetts,

(1997).

FRANKLIN, J.F., Forman, R.T.T., Creating Landscape Patterns of Forest Cutting: Ecological

Consequences and Principles, Landscape Ecology, 1, pp. 5-18, (1987).

147

FRENKEL, R.E., Ruderal, Vegetation Along Some California Roadsides, University of

California Publications in Geography 20, Los Angeles (1986).

GROOM, M. J., Meffe, G.K., Carroll, R.C., 2005. Principles of Conservation Biology. Third

Edition, Sinauer Assoc. Inc., Sunderland.

HALL, D. L., Landscape planning: functionalism as a motivating concept from landscape

ecology and human ecology, Landscape and Urban Planning, 21, pp. 13-19, (1991).

HANNSON, L., Mammal movements and foraging at remnant woodlands inside coniferous

forest landscapes, Forest Ecology and Management, 160: 00, pp. 109-114, (2002).

HARDT, R.A., Forman, R.T.T., Boundary Form Effects On Woody Colonization of

Reclaimed Surface Mines, Ecology, 70(5), pp. 1252– 1260, (1989).

HEPCAN ġ.,CoĢkun-Hepcan, Ç., Bouwma, I. M., Jongman, R. H. G., Özkan, M. B.

Ecological Networks as a New Approach for Nature Conservation in Turkey: A Case

Study of Ġzmir Province. Landscape and Urban Planning (2009). (Basımda)

HUNZIKER, M., Kienast, F., Potential Impacts of Changing Agricultural Activities On

Scenic Beauty: A Prototypical Technique for Automated Rapid Assessment.

Landscape Ecology, pp. 161-176, (1999).

IRTEM, E., Kabdasli, S., Azbar N., Coastal Zone Problems and Environmental Strategies to

be Implemented at Edremit Bay, Turkey, Environmental Management, 36 (1), pp. 37-

47, (2005).

JONGMAN, R., Pungetti, G., Ecological Networks and Greenways, Cambridge University

Press, Cambridge, (2004).

KILIÇ S., Evrendilek, F., Berberoglu, S., Demirkesen, A. C., Envıronmental Monitoring Of

Land-Use And Land-Cover Changes In Amık Plain, ISPRS Congress, Commission

VII, WG VII/3, Ġstanbul-Turkey, (2004).

148

KNAAPEN, J. P., Bottom, M., Harms, B., Estimating Habitat Isolation in Landscape

Planning, Landscape and Urban Planning, 23, pp.1-16, (1992).

KUN, N., Candan, O., Menderes Masifi‟ndeki Erken Paleozoik YaĢlı Bazik Damar Kayaları,

Hacettepe Üniv. Yerbil. Uygulama ve Araş. Merkezi Bülteni, 14, (1987).

LINDENMAYER, D., Fischer, J., Habitat Fragmentation and Landscape Change: An

Ecological and Conservation Synthesis, Island Pres, New York, (2006).

LUCK, M., Wu, J., A Gradient Analysis of Urban Landscape Pattern: A Case Study From

The Phoenix Metropolitan Region, Arizona, USA, Landscape Ecology, 17, pp. 327–

339, (2002).

MAKTAV, D., F. S. Erbek, and H. Akgun, Remote Sensing of Urban Area, In Turkish.

Metgraf Press, Istanbul, (2002). Pp: 65.

MANAKOS, I., eCognition and Precision Farming. http://www.lrz-muenchen.de/~lnn/.

eCognition Application Notes, Vol. 2, No 2, (April 2001).

MATHIEU, R., Aryal, J., Chomg, K. A., Object-Based Classification of Ikonos Imagery for

Mapping Large-Scale Vegetation Communities in Urban Areas, Sensors, 7, pp. 2860-

2880, (2007).

McGARIGAL, K., Marks, B.J., Fragstats: Spatial Pattern Analysis Program for Quantifying

Landscape Structure. Oregon State University Forest Science Department, Corvallis-

Oregon, (1995).

McGARIGAL, K., Cushman, S.A., 2005. The Gradient Concept of Landscape Structure. in

Issues And Perspectives in Landscape Ecology, eds. J. Wiens and M. Moss, 112– 119.

Cambridge: Cambridge University Press.

MEFFE, G.K., Carroll R.C., Principles of Conservation Biology, Sinaver Assoc. Inc.,

Sunderland, Massachusetts, (1994).

149

MERRIAM, G., Connectivity: A Fundamental Ecological Characteristic of Landscape

Pattern. In: Brandt, J.and P. Agger (Eds.), Methodology in Landscape Ecological

Research and Planning, Roskilde, Denmark: Roskilde University, Vol.1, pp: 5-15,

(1984).

MESQUITA, R. C., Delamonica, P., Laurance, W. F., Effect of surrounding vegetation on

edge related tree mortality in Amazonian forest fragments, Biological Conservation,

91, pp. 129-134, (1999).

MOILANEN, M., and M. Nieminen, Simple Connectivity Measures in Spatial Ecology,

Ecology, 84, pp. 1131-1145, (2002).

MOREIRA, F., Rego, F.C., Ferreira, P.G., Temporal (1958– 1995) Pattern Of Change in A

Cultural Landscape of Northwestern Portugal: Implications for Fire Occurrence,

Landscape Ecology,16, pp. 557– 567, (2001).

MUSAOĞLU, N., Tanık, A., Kocabas, V.,. Identification of Land Cover Changes Through

Image Processing and Associated Impacts on Water Reservoir Conditions,

Environmental Management,. 220-230 ( 2005 ) Pp. 35.

NASSAUER, J.I., R. C. Corry, and R. M. Cruse. The Landscape in 2025 Alternative Future

Landscape Scenarios: A Means to Consider Agricultural Policy. Journal Of Soil And

Water Conservation 57: 44–53. ( 1999 ).

NAVULUR, K.,. Multispectral Image Anaysis Using Object Oriented Paradigm. CRC Press,

New York. ( 2007 ).

NOSS, R.F., Harris, L.D.,. Nodes, Networks, and MUMs: Preserving Diversity at all Scales,

Environmental Management. 299-309. ( 1986 ) Pp 10:

NURLU, E., Erdem, U., Ozturk, M., Guvensen, A., Turk, T., Biodiversity and Land Use in

the Coastal Zone of Izmir. X. European Ecological Congress, 08-13 November,

Kusadasi, Turkey. Abstract Book, Kusadası - Turkey ( 2005 ) .Pp. 78.

150

O‟NEĠLL, R.V., Hunsaker, C.T., Bruce Jones, K., Riitters, K.H., Wickham, J.D., Schwartz,

P.M., Goodman, I.A., Jackson, B.L., Baillargeon, W.S., Monitoring Environmental

Quality At The Landscape Scale: Using Landscape Indicators to Assess Biotic

Diversity, Watershed Integrity, And Landscape Stability, Bioscience 47(8), Pp. 513–

519,(1997 ).

OSTROM, E.. Governing the Commons: The Evolution of İnstitutions for Collective Action.

Cambridge University, Cambridge, (1990).

PICKETT, S.T.A., Parker, V.T., Fiedler, P.L., The New Paradigma in Ecology: Implications

for Conservation Biology Above the Species Level, In: P. L. ed: Fiedler and S. K.

Jain, Conservation Biology: The Theory and Practice of Nature Conservation,

Presentation, and Management. Chapman and Hall, New York, (1992) .Pp. 65-88.

PILLAI, R. B., Weisberg, P. J., Lingua, E. Object-Orıented Classıfıcatıon of Repeat Aerıal

Photography For Quantıfyıng Woodland Expansıon in Central Nevada. Proceeding Of

The 20th Biennial Workshop on Aerial Photography, Videography And High

Resolution Digital Ġmagery for Resourse Assessment. Wescalo, Texas. American

Society For Photogrammetry And Remote Sensing. .(2005).

PLATT R.V., Rapoza L.,. An Evaluation of an Nesnect-Oriented Paradigm for Land Use/

Land Cover Classification, The Professional Geographer, 60:1, ( 2008 ) Pp. 87–100.

ÖZKARA, M., Yalçuk, H.,. AĢağı Büyük Menderes Havzası Sulama Rehberi, Bölge

Topraksu AraĢtırma Enst. Müd. Yayınları, 82,( 1981 ).

RĠCHERSON, P. J., R. Boyd, and B. Paciotti. An Evolutionary Theory of Commons

Management. Ġn Dietz, T., N. Dolsak, E. Ostrom, And P. Stern (Eds.) The Drama Of

The Commons. National Research Council, National Academy Press, Washington,

D.C. ( 2002 ). Pp 403-442

151

SARI, M. H., Bilecenoglu, M.. Threatened fishes of the world: Acanthobrama Mirabilis

Ladiges,1960 (Cyprinidae). Environmental Biology of Fishes, 65: Pp. 318. ( 2002 )

SARĠ, M., H.;Balık, S., Bilecenoglu, M., Türe, G. Recent Changes in the Fish Fauna of Lake

Bafa, Aegean Region of Turkey. Zoology in the Middle East, 18: Pp.67-76. .( 1999 )

SCHMIEGELOW, F. K., Machtans, C. S., Hannon, S. J. Are Boreal Birds Resilient to Forest

Fragmentation? An Experimental Study of Short Term Community Responses,

Ecology 78: Pp. 1914-1932. (1997).

SMITH, D.S.,. An Overview of Greenways: Their History, Ecological Content and Specific

Functions, In: D.S. Smith and P.C. Hellmund (Editors), Ecology of Greenways:

Design and Function of Linear Conservation Areas, University of Minnesota ,

Minneapolis, MN, Pp. 1-21. (1993)

SOULE, M.E.,. Land Use Planning and Wildlife Maintenance: Guidelines for Conserving

Wildlife in An Urban Landscape, Journal of the American Planning Association 57:

Pp. 313-323. (1991).

ġATIR, O.,. Uygun Bulanık (Fuzzy) Sınıflama Yöntemleri İle Aladağ Örneğinde Arazi

Örtüsünün Sınıflandırılması., ( Yüksek Lisans Tezi ) Çukurova Üniversitesi, Fen

Bilimleri Enstitüsü, (2006).

TAGĠL, S.. Change Of Habitat Fragmentation And Quality Ġn The Balikesir Plain And Ġts

Surroundings With Landscape Pattern Metrics (1975-2000). Ekoloji 15: Pp.24-36.(

2006 )

THOMPSON, C.W.,. Urban Open Space in the 21st Century, Landscape and Urban Planning

60(2): Pp. 59-72. (2002)

TĠSCHENDORF, L., Fahrig, L., On The Usage And Measurement of Landscape

Connectivity, Oikos 90: pp. 7-19. DOI: 10.1034/j.1600-0706.2000.900102.x ( 2000).

152

TURNER, M. G.,. Spatial and Temporal Analysis of Landscape Patterns, Landscape Ecology

4: Pp. 21-30. (1990)

TURNER, M. G.,. Landscape Ecology the Effect of Pattern on Process. Annual Review of

Ecology and Systematics 20, (1989). Pp. 171-197

TÜRK, T.,. Uzaktan Algılama ve Coğrafi Bilgi Sistemleri Kullanılarak Tarım ve Doğal

Alanlar Üzerine Kent Baskısının Belirlenmesi- Söke, Kuşadası, ve Davutlar Örneği. (

Doktora tezi ), Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Ġzmir. (2004)

VARELA, E.R.D., Landscape Ecological Planning With Geographic Information Systems for

The Sustainability of Landscapes. Application to the Shire of A Mariña Oriental.

Santiago de Compostela, Spain: ( Doctoral Dissertation ). University of Santiago de

Compostela Department of Agro-Forestry Engineering. (2005).

WAGNER, J.F., Merriam, G.,. Movements by Birds and Small Mammals Between a Wood

and Adjoining Farmland Habitats, Journal of Applied Ecology 16: Pp. 349–357. (

1979 )

WILCOVE, D.S., McLennan, C.H., Dobson, A.P.,. Habitat Fragmentation in Temperate

Zones, In: M.E. Soule (Editor), Conservation Biology: The Science of Scarcity and

Diversity, Sinaver Associates, Sunderland, Massachusetts,. ( 1986 ) Pp. 237-256

YARAR, M., Magnin, G., Türkiye'nin Önemli Kuş Alanları, İstanbul: Doğal Hayatı Koruma

Derneği. ( 1997 ).

YILDIRIM, S., Söke-Sazlıköy Arasının Jeolojisi ve Sazlıköy TaĢocaklarının Mühendislik

Jeolojisi, Bitirme Projesi. (1995).

YOUNG, C.H., Jarvis, P.J., Measuring Urban Habitat Fragmentation: An Example From The

Black Country, Landscape Ecology 16: Pp. 643-658. (2000).

153

YU, X., and J. Ng.. An Ġntegrated Evaluation of Landscape Change Using Remote Sensing

And Landscape Metrics. International Journal of Remote Sensing 27: Pp.1075-1096.

(2006).

154

EKLER

EK1. PROJE KAPSAMINDA TARANAN KANUN, YÖNETMELĠK VE

SÖZLEġMELER

A-KANUNLAR

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası

Kanun Numarası : 2709

Kabul Tarihi : 18/10/1982

Yayımlandığı R.Gazete: Tarih : 9/11/1982 Sayı:17863 (Mükerrer)

Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 22 Sayfa: 3

Milli parklar kanunu

Kanun Numarası : 2873

Kabul Tarihi : 9/8/1983

Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 11/8/1983 Sayı : 18132

Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 22 Sayfa : 508

Belediyeler kanunu

Durumu : Anayasa Mahkemesinin, 18/1/2005 tarihli ve E:2004/118, K: 2005/8 sayılı

Kararı ile bu Kanun; Ģekil yönünden Anayasaya aykırı bulunurak iptal edilmiĢ ve Ġptal

Kararının, 13/4/2005 tarihinden baĢlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesi kararlaĢtırılmıĢ

iken, 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Kanunun 85 inci maddesiyle yürürlükten kaldırılmıĢtır.

İmar kanunu

Kanun Numarası : 3194

Kabul Tarihi : 3/5/1985

Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 9/5/1985 Sayı : 18749

Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 24 Sayfa : 378

Kıyı kanunu

Kanun Numarası : 3621

Kabul Tarihi : 4.4.1990

Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 17.4.1990 Sayı : 20495

Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 29 Sayfa :76

Çevre kanunu

Kanun Numarası : 2872

Kabul Tarihi : 9/8/1983

Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 11/8/1983 Sayı : 18132

Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 22 Sayfa : 499

Kültür ve tabiat varlıklarını koruma kanunu

Kanun Numarası : 2863

Kabul Tarihi : 21/7/1983

Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 23/7/1983 Sayı : 18113

Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 22 Sayfa : 444

155

Maden kanunu

Kanun Numarası :3213

Kabul Tarihi :4/6/1985

Yayımlandığı R.Gazete :Tarih 15/6/1985 Sayı: 18785

Yayımlandığı Düstur Tertip: 5 Cilt: 24 Sayfa: 446

Mera kanunu

Kanun Numarası : 4342

Kabul Tarihi : 25/2/1998

Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 28/2/1998 Sayı : 23272

Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 38 Sayfa :

Milli ağaçlandırma ve erozyon kontrolü seferberlik kanunu...

Kanun Numarası : 4122

Kabul Tarihi : 23/7/1995

Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 26/7/1995 Sayı : 22355

Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 34 Sayfa :

Orman kanunu

Kanun Numarası: 6831

Kabul Tarihi: 31/08/1956

Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi: 08/09/1956

Yayımlandığı Resmi Gazete Sayısı: 9402

Su ürünleri kanunu

Kanun Numarası : 1380

Kabul Tarihi : 22/3/1971

Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 4/4/1971 Sayı : 13799

Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 10 Sayfa : 2056

Sulama alanlarında arazi düzenlenmesine dair tarım reformu kanunu....

Kanun Numarası : 3083

Kabul Tarihi : 22/11/1984

Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 1/12/1984 Sayı : 18592

Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 24 Sayfa : 80

Turizmi teşvik kanunu

Kanun Numarası: 2634

Kabul Tarihi: 12/03/1982

Resmi Gazete Tarihi: 16/03/1982

Resmi Gazete Sayısı: 17635

Zeytinciliğin ıslahı ve yabanilerin aşılattırılması hakkında kanun

Kanun Numarası : 3573

Kabul Tarihi : 26/1/1939

Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 7/2/1939 Sayı : 4126

Yayımlandığı Düstur : Tertip : 3 Cilt : 20 Sayfa : 174

156

Hazineye ait tarım arazilerinin satışı hakkında kanun...

Kanun Numarası : 4070

Kabul Tarihi : 16/2/1995

Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 19/2/1995 Sayı : 22207

Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 34 Sayfa :

Kara avcılığı kanunu

Kanun Numarası : 4915

Kabul Tarihi : 1/7/2003

Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 11/7/2003 Sayı : 25165

Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 42 Sayfa:

Tarım kanunu

Kanun Numarası : 5488

Kabul Tarihi : 18/4/2006

Yayımlandığı R.Gazete : Tarih: 25/4/2006 Sayı : 26148

Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 45 Sayfa:

Yer altı suları hakkında kanun

Kanun Numarası : 167

Kabul Tarihi : 16/12/1960

Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 23/12/1960 Sayı : 10688

Yayımlandığı Düstur : Tertip : 4 Cilt : 1 Sayfa : 814

Endüstri bölgeleri kanunu

Kanun Numarası: 4737

Kabul Tarihi : 9/1/2002

Yayımlandığı R.Gazete : Tarih :19/1/2002 Sayı:24645

Yayımlandığı Düstur : Tertip:5 Cilt: Sayfa:

Kamulaştırma kanunu

Kanun Numarası: 2942

Kabul Tarihi: 4/11/1983

Yayımlandığı R.GazeteTarih : 8/11/1983 Sayı : 18215

Yayımlandığı Düstur: Tertip : 5 Cilt : 22 Sayfa : 843

Hayvanları koruma kanunu

Kanun Numarası : 5199

Kabul Tarihi : 24/6/2004

Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 1/7/2004 Sayı :25509

Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 43 Sayfa:

157

B-YÖNETMELİKLER

Çevre amaçlı tarımsal arazilerin korunması programını tercih eden üreticilerin

desteklenmesine ve bu üreticilere teknik yardım sağlanmasına dair yönetmelik

Tarım ve KöyiĢleri Bakanlığından:

Resmi Gazete Tarihi : 15/11/2005

Resmi Gazete Sayısı : 25994

Mera yönetmeliği

Tarım ve KöyiĢleri Bakanlığından

Resmi Gazete Tarihi: 31/07/1998

Resmi Gazete No: 23419

Su ürünleri yetiştiriciliği yönetmeliği

Resmi Gazete Tarihi: 29.06.2004 Resmi Gazete Sayısı: 25507

Tarım arazilerinin korunması ve kullanılmasına dair yönetmelik

Tarım ve KöyiĢleri Bakanlığından

Resmi Gazete Tarihi: 25/03/2005

Resmi Gazete Sayısı: 25766

Belediyeler imar uygulamaları yardım yönetmeliği

Resmi Gazete ile NeĢir ve Ġlânı: 17 Ağustos 1983 - Sayı: 18138

Karayolları kenarında yapılacak ve açılacak tesisler hakkında yönetmelik

(DeğiĢik: 06.01.1998/23222 Sayılı Resmi Gazete)

Kıyı kanununun uygulanmasına dair yönetmelik

Bu Yönetmelik, 1.7.1992 tarih ve 3830 sayılı Kanun ile değiĢik 4.4.1990 tarih ve 3621

sayılı Kıyı Kanununun 5 ve 16 ıncı maddeleri gereğince düzenlenmiĢtir

Plansız alanlar imar yönetmeliği

Resmi Gazete ile NeĢir ve Ġlânı: 2 Kasım 1985 - Sayı: 18916 (1. Mükerrer)

Organize sanayi bölgeleri yer seçimi yönetmeliği

Sanayi ve Ticaret Bakanlığından

Resmi Gazete Tarihi : 21/05/2001

Resmi Gazete Sayısı : 24408

Koruma amaçlı imar planları ve çevre düzenleme projelerinin hazırlanması,

gösterimi, uygulaması, denetimi ve müelliflerine ilişkin usul ve esaslara ait yönetmelik

26 Temmuz 2005 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 25887

Kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgelerinde ve turizm merkezlerinde imar

planlarının hazırlanması ve onaylanmasına ilişkin yönetmelik

Resmi Gazete Tarihi: 03/11/2003

Resmi Gazete Sayısı: 25278

Kültür ve Turizm Bakanlığından

158

Ağaçlandırma yönetmeliği

Resmi Gazete Tarihi:09.10.2003 Resmi Gazete No:25254

Avlakların kuruluşu, yönetimi ve denetimi esas ve usulleri ile ilgili yönetmelik

Çevre ve Orman Bakanlığından

Resmi Gazete Tarihi: 16/05/2004

Resmi Gazete No: 25464

ÇED yönetmeliği

16.12.2003 Tarih ve 25318 Sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıĢtır.

DeğiĢikliğin Yayımlandığı Resmi Gazete Tarih: 16 Aralık 2004 Sayı : 25672

Hafriyat toprağı, inşaat ve yıkıntı atıklarının kontrolü yönetmeliği

Çevre ve Orman Bakanlığından

Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi: 18/03/2004

Yayımlandığı Resmi Gazete No: 25406

Milli parklar yönetmeliği

Bu Yönetmelik, 12 Aralık 1986 tarih ve 19309 sayılı Resmî Gazete‟de yayınlanmıĢtır

Bu Yönetmeliğin amacı, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu ile 6831 sayılı Orman

Kanununun 25 inci maddesinin uygulanmasını düzenlemektir

Muhafaza ormanlarının ayrılması ve idaresi yönetmeliği

17/8/1984 tarihli ve 18492 sayılı Resmi Gazete

Nesli tehlike altında olan yabani hayvan ve bitki türlerinin uluslararası ticaretine

ilişkin sözleşmenin uygulanmasına dair yönetmelik

Çevre Bakanlığından

Resmi Gazete Tarihi: 27/12/2001

Resmi Gazete Sayısı: 24623

Su kirliliği kontrolü yönetmeliği

Çevre ve Orman Bakanlığından

Resmi Gazete Tarihi:31/12/2004

Resmi Gazete Sayısı:25687

Sulak alanların korunması yönetmeliği

Çevre ve Orman Bakanlığından

Resmi Gazete Tarihi : 17/05/2005

Resmi Gazete Sayısı : 25818

Toprak kirliliğinin kontrolü yönetmeliği

Çevre ve Orman Bakanlığından:

Resmi Gazete Tarihi : 31/05/2005

Resmi Gazete Sayısı : 25831

Yaban hayatı koruma ve yaban hayatı geliştirme sahaları ile ilgili yönetmelik

Resmi Gazete Tarihi :8.11.2004

Resmi Gazete Sayısı :: 25637

159

C-SÖZLEŞMELER

Akdeniz’in kirlenmeye karşı korunması sözleşmesi

Akdeniz'in Kirlenmeye KarĢı Korunması SözleĢmesi, Barselona 1976 (Türkiye R.G.

12.6.1981, sayı 17368)

Avrupa’nın yaban hayatı ve yaşam ortamlarını koruma sözleşmesi

Avrupa'nın Yaban Hayatı ve Doğal YaĢama Ortamlarının Korunması SözleĢmesi,

Bern 1979 (Türkiye R.G. 20.2.1984, sayı 18318)

Avrupa peyzaj sözleşmesi

TBMM'de 10 Haziran 2003'te, 4881 sayılı yasayla onaylandı ve 17 Haziran 2003

günlü Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Su kuşları yaşam ortamı olarak uluslar arası öneme sahip sulak alanlar hakkında

sözleşme

Özellikle Su KuĢları YaĢama Alanı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar

Hakkında SözleĢme (RAMSAR), (R.G. 17.5.1994, sayı 21937)

Akdeniz’de özel koruma alanları ve biyolojik çeşitliliğe ilişkin protokol

Bu Protokol, 22 Temmuz 2002 tarih ve 2002/4545 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla,

22 Ağustos 2002 tarih ve 24854 sayılı Resmî Gazete‟de yayınlanmıĢtır.

160

EK2. ÇALIġMA ALANINDA ĠLÇELERE GÖRE NÜFÜS ARTIġI

Didim Araştırma Alanı Nüfusu ve Toplam Nüfus

11111

20199

28060

11111

31693

37395

35106

21233

0

5000

10000

15000

20000

25000

30000

35000

40000

1985 1990 1997 2000

Didim Çalışma

Alanı Nüfus

Didim Toplam

Nüfus

Kuşadası Araştırma Alanı Nüfusu ve Toplam Nüfus

16702

2582429808

38472

29098

43636

51267

65765

0

10000

20000

30000

40000

50000

60000

70000

1985 1990 1997 2000

Kuşadası Çalışma

Alanı Nüfus

Kuşadası Toplam

Nüfus

Söke Araştırma Alanı Nüfusu ve Toplam Nüfus

77563

9571599322

112222109275

119750125282

137739

0

20000

40000

60000

80000

100000

120000

140000

160000

1985 1990 1997 2000

Söke Çalışma

Alanı Nüfus

Söke Toplam

Nüfus

161

EK 3: ALAN KULLANIMI/ARAZĠ ÖRTÜSÜ ÖRNEKLERĠ

1- Kentsel yerleĢim örnekleri, 2- Söke ovasındaki tarlalar, 3- Zeytin bahçeleri (bahçe

tarımında diğer ürünler: turunçgil ve incir), 4- Çam ormanları (kaplama oranı %90-100), 5-

otsu vejetasyonun yetiĢtiği açıklıklar.

162

6- Boylu maki niteliğindeki yoğun kaplama oranı (<%70) olan alanlar, 7- Konifer ve

yapraklı ağaçların hiç yer almadığı, kaplama oranı%50-70 olan maki örtüsü, 8- Az yoğunlukta

(>%50), daha alçak boylu vejetasyonun ağırlıklı olduğu maki örtüsü.

163

9- Parçalı yapıda, aralarında çayır ve/veya taĢlı bir örtüyle beraber bodur (30-60cm) boylu

bitkilerin yer aldığı örtü, 10- Orman yangınlarından sonra hiçbir müdahale olmadan, doğal

yollarla vejetasyonun geliĢmeye baĢladığı alanlar (gençlik ormanı olarak adlandırılıyor),

164

11- Çıplak kayalıklar Milli Parkın Dilek Yarımadası kısmında ve Bafa gölünün kuzey ve

doğusunda yaygın, 12- Vejetasyonun oldukça cılız olduğu, baharda belirli yerleri yeĢerip yılın

diğer zamanlarında neredeyse çıplak kayalık gibi olan yerler, 13- Sulak alan vejetasyonunun

yetiĢtiği alanlar, 14- Ağırlıklı olarak Menderes Deltası‟nda olan tuzlu düzlükler.

165

TEġEKKÜR

Bu projenin gerçekleĢmesinde proje ekibine pek çok kiĢi ve kuruluĢun katkısı

olmuĢtur. Öncelikle projemizin danıĢmanı Ege Üniversitesi, Toprak Bölümü öğretim üyesi

Prof. Dr. Yusuf Kurucu‟ya bize ayırdığı vakti, pozitif tavrı ve uzaktan algılama konularındaki

yardımı için teĢekkür ederiz. Projenin yardımcı personellerinden Peyzaj Yüksek Mimarı

Birsen Kesgin‟e uzaktan algılama ve arazi çalıĢmaları baĢta olmak üzere projenin her

aĢamasında ki yardımları; Aydın Ġl Çevre ve Orman Müdürlüğü Milli Parklar ġubesi‟nden

Ziraat Mühendisi Mehmet Uzuner ve Orman Mühendisi Erdinç Kutsal‟a konuyla ilgili

ellerindeki bütün bilgileri bizlerle paylaĢtıkları, arazi çalıĢmalarımıza katıldıkları, gerek araç

gerekse de eleman temini için bütün imkanlarını seferber ettikleri için sonsuz teĢekkür ederiz.

Ayrıca Çukurova Üniversitesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Süha

Berberoğlu‟na ve ekibine nesne tabanlı sınıflandırmalar aĢamasında verdikleri destek için

teĢekkür ederiz. Söke Ġlçe Tarım Müdürlüğü‟nden Yüksek Ziraat Mühendisi Levent

Karabeke ve DSĠ 21. Bölge Müdürlüğü‟nden Yüksek Ziraat Mühendisi Cengiz Köse‟ye proje

alanımızla ilgili her tür bilgiyi bizlerle paylaĢtıkları için teĢekkür ederiz.

Projenin rahatça yürütülebilmesi için desteklerini esirgemeyen Ġstanbul Teknik

Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölüm BaĢkanı Prof. Dr. Ahmet Cengiz

Yıldızcı ve bölümde projeye emeği geçen bütün öğretim görevlilerine teĢekkür ederiz. Bu

projeye destek veren Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanlığına, Ġstanbul

Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanlığına ve Aydın Ġl Çevre ve Orman

Müdürlüğü‟ne teĢekkür ederiz. Projenin her aĢamasında yardımlarını esirgemeyen Adnan

Menderes Üniversitesi ve Ġstanbul Teknik Üniversitesi Bilimsel AraĢtırma Projeleri birimine

ve personeline teĢekkür ederiz. Bu projeye destek veren TUBITAK‟a (ÇAYDAG- 106Y015)

ve TUBITAK bünyesinde emeği geçen herkese sonsuz teĢekkürlerimizi iletiriz.