17

Sıradışı Basit

  • Upload
    tudem

  • View
    265

  • Download
    13

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

Page 1: Sıradışı Basit
Page 2: Sıradışı Basit

Bay Şavşan’ın telefonu patırdattığı

BİRİNCİ BÖLÜM

Kléber kardeşine imalı bir bakış attı. Basit, metro ka-pılarının sesini usulca taklit ediyordu: “Piiii… klap.”

İstasyondaki bir adam metroya bindi ve Kléber’in yanına oturdu. Bir Alman kurdunu tasmasından tu-tuyordu. Basit oturduğu yerde kıpırdanmaya başladı.

“Bir köpeği var,” dedi.Köpeğin sahibi ona uzun uzun ve dikkatlice baktı.

Açık mavi gözleri fal taşı gibi açılmış genç bir adam duruyordu karşısında.

“Beyefendinin bir köpeği var,” diye tekrar etti; hu-zursuzluğu artıyordu Basit’in.

“Evet, haklısın,” diye cevap verdi Kléber. Bir ta-raftan da kaşlarını çatarak kardeşini uyarmaya çalı-şıyordu.

“Sence onu sevebilir miyim?” diye sordu Basit, eli-ni köpeğe yaklaştırarak.

Köpek yerine havlayan Kléber oldu: “Hayır!”

Page 3: Sıradışı Basit

2

Köpeğin sahibi durumu değerlendirmek istercesi-ne sırayla iki kardeşe baktı.

“Benim bir tavşanım var,” dedi açık renk gözlü genç adam.

“Yabancılarla konuşma,” diyerek onu azarladı Kléber. Ardından kısa bir süre düşündü ve köpekli adama doğru döndü.

“Beyefendi, onun kusuruna bakmayın, kendisi zi-hinsel engellidir.”

“Ap-tal,” diye düzeltti Basit, kelimeyi hecelerine ayırarak.

Adam ayağa kalktı ve hiçbir şey demeden köpeği-nin tasmasını çekti. Bir sonraki istasyonda metrodan indi.

“Gerzek,” diye arkasından homurdandı Kléber. “O-ooo, çirkin bir kelime bu,” dedi kardeşi. Kléber melankolik bir şekilde iç çekti ve camın

dışındaki kör karanlığa bir bakış attı. Camda ince yuvarlak gözlüklü entel suratının yansımasını gördü. Gerginliği üstünden atmıştı, oturduğu yere iyice ku-ruldu ve saatine baktı. Onun her hareketini gözetleyen Basit, kazağının kollarını sıyırdı ve kaşlarını kaldırdı-ğı eleştirel surat ifadesiyle o da bileklerini kontrol etti.

“Benim bir saatim yok.”“Neden bir saatin olmadığını çok iyi biliyorsun.

Kahretsin, geldik!”

Page 4: Sıradışı Basit

3

“O-ooo, çirkin bir kelime bu.”Kléber çıkışa doğru yöneldi, ama tam inecekken

arkasına baktı, başta onu takip eden Basit birdenbire durmuştu.

“Hadi acele et!” diye bağırdı Kléber.“Beni sıkıştırmak istiyor!”Kléber onu kazağının kolundan yakaladı ve dışa-

rı doğru çekti. Otomatik kapı arkalarından kapandı: Klap.

“Beni yakalayamadı!” Kléber onu tekrar kolundan tuttu ve bu kez de

merdivenlere sürükledi. “Neden bir saatim yok?” “İçinde saklanan küçük bir adam olup olmadığını

görmek için onu kırmıştın, hatırladın mı?” “Eveeeeet,” dedi Basit, kendinden geçen bir gü-

lümsemeyle. “İçinde küçük bir adam var mıydı peki?” “Hayır!” diye kükredi Basit, mutluluğunu bir kez

daha sergileyerek. Yürüyen merdivenlerin önünde o kadar ani bir

şekilde durdu ki, arkasındaki iki kişi birbirine çarpıp aynı hızda memnuniyetsizliklerini dile getirdi:

“Ama biraz dikkat edin canım, aaa!”Kléber kardeşini kolundan çekerek onu yeniden

zorladı. Basit, ayaklarını kaldırmaya çabaladığı sı-

Page 5: Sıradışı Basit

4

rada kayıp giden merdiven basamaklarını dehşetle izliyordu. Ancak, başlarına bir şey gelmeyeceğinden emin olduğunda sabit durmayı başarabildi.

“Gördün mü?” dedi yüksek sesle. “Hiç korkmuyo-rum. Neden, çünkü içinde küçir adam yok!”

“Küçük bir adam, küçir değil,” diye cevap verdi Kléber, nedenli-nasıllı sorular dizisine son vermek için.

Kardeşinin söylendiğini duyuyordu: “Küçir adam, küçir adam.”

Basit’in inatçılığı hafife alınacak gibi değildi. Beş dakika boyunca aynı şekilde mırıldandı: “Küçir, kü-çir, küçir, küçir...”

Kléber etrafını inceledi; hangi yoldan gideceği ko-nusunda pek emin değildi. Sadece on beş gündür Pa-ris’teydiler.

“Daha çok var mı?”“Bilmiyorum.”Kléber’in sabrı taşmak üzereydi. Bulundukları

semti tanıyamıyordu. Basit, kaldırımın ortasında dur-du ve kollarını kavuşturdu.

“Babamı görmek istiyorum.”“Baba burada değil. O, Marne-la-Vallée’de ve biz

de... şeydeyiz...”“Çumçumda!” diye tamamladı Basit, cümleyi.

Sonra yaptığı aptalca şakayı kahkahalarıyla süsledi.

Page 6: Sıradışı Basit

5

Kléber hafifçe gülümsedi. Basit, üç yaşındaki bir çocuğun zekâsına sahipti; şanslı günlerindeyse üç bu-çuk...

“Paris’teyiz. Hadi gel, acele etmeliyiz. Yoksa ak-şam olacak.”

“Kurtlar olacak mı?”“Evet.”“Biliyorsun, onları bantacamla öldürebilirim.” Kléber gülmemek için kendini zor tuttu. Tekrar

yürümeye koyuldular. Kléber bir anda yukarı doğru çıkan sokağı tanıdı. Burasıydı: Cardinal Lemoine So-kağı, 45 numara.

“Ah, hayır,” dedi Basit, giriş kapısının önünde.“Gene ne var?”“Girmek istemiyorum, burası yeşli kadının evi.” “Dinle beni, o büyük teyzemiz, şeyin annesinin kız

kardeşi...”“Çirkin biri.”“Çok güzel biri değil.”“Kokuyor.” Kléber, elini giriş şifresini yazması gereken panele

yaklaştırdı ve kaşlarını çattı.“Şimdi, 4... 6...”“4, 6, B, 12, 1000, 100,” dedi Basit hızla. “Sus, 4... 6...”“9, 12, B, 4, 7, 12…”

Page 7: Sıradışı Basit

6

Kléber tuşlara tamamen sersemleşmiş bir ifadeyle baktı.

“Hadi bas, düğmelere bas! 9, 7, 12...” Basit, önüne gelen her tuşa basıyordu, kapı cızır-

dayıp açıldı.“Kazandım!”İçeriden iri bir kadın çıktı. Basit içeri girmek için

onu itti. “İnsanları itmek doğru değil-

dir!” diye bağırdı Kléber. “Hanım- efendiden özür dile.”

Basit, iki adımda beş basamağı tırmanmıştı bile. Arkasına döndü ve neşeyle bağırdı:

“Özür dilerim hanımefendi! Kapı için fazla irisin!”Merdivendeki dörtnala koşusuna devam etti. Klé-

ber haykırarak onu yakalamaya çalıştı.“Üçüncü kat! Üçüncü kat!”Basit binanın altı katını çıktı, daha sonra dört kat

aşağı indi ve bir kat daha yukarı çıktı. Sonunda, dili dışarıda bir köpek gibi nefes nefese, kapının önünde durdu. Kléber, kendini çok yorgun hissettiği için du-vara yaslandı.

“Düğmeye basacak mısın?”Basit, zilin sesinden korkuyordu. Kardeşi zili ça-

larken kulaklarını tıkadı. “Tamam, ama ben çoktan akşam yemeğimi ye-

Page 8: Sıradışı Basit

7

dim,” dedi yaşlı bir kadın kapıyı açarken. “Yaşlıların çorba saati altı buçuktur. Yani, belki gençler herhangi bir saatte yemek yiyebilirler, ama ben... ben çorba içe-rim ve saat altı...”

“Gınin, gınin, gınin,” diye onu taklit etti Basit; kadının ağzından çıkan kelimelerin gıcırtılı tonlaması ilgisini çekmişti.

“Bunun nesi var?” diye sordu büyük teyzeleri. Ba-sit sanki ona vuracakmış gibi kolunu havaya kaldırdı.

“Onu rahat bırak, o kötü biri değil,” dedi Kléber. “Ben onu öldüreceğim. Bantacam yanımda!”Basit, pantolonunun cebinden bir alarm tabancası

söküp aldı. Yaşlı kadın bir çığlık attı.“Bir silah! Bir silahı var!”“Ama bu gerçek değil,” diye araya girdi Kléber. “Evet, ama belki birini öldürebilir. Dikkatli ol,

‘pan’ dediğimde öleceksin. Dikkaaaaaaaaat yeşli ka-dın!..”

Basit acele etmeden yaşlı kadına nişan aldı, kadın dehşetten çığlık çığlığaydı.

“Pan!”Büyük teyzeleri mutfağa kaçtı. Basit kardeşine

gözlerinde hem şaşkınlık hem de gurur dolu bir ifa-deyle baktı.

“Korktu.” Basit, yine de hayal kırıklığına uğramıştı.

Page 9: Sıradışı Basit

8

“Ölmedi. Benim bir bıçağım var.”“İşini bir dahaki sefer bitirirsin.”İkili bir kilo erişteyi yuttuktan sonra, kendilerini,

büyük teyzenin onlara tahsis ettiği minicik odada bul-dular. Kléber cep telefonunu çıkardı, Basit hâlâ onu gözetliyordu.

“Senin bir tefelonun var,” dedi imrenen bir ses to-nuyla. “Neden benim bir tefelonum yok?”

“Çünkü sen çok küçüksün,” diye dalgın dalgın ce-vap verdi Kléber. Şimdi. 01... 48...”

“12, 3, B, 1000, 100.”Kléber elini alnında gezdirdi. Abisi yine kafasını

karıştırmıştı. Babalarını aramaları neye yarayacaktı ki? Bay Maluri’nin tek bulduğu çözüm o kurumdu. Ona, Basit’i Malicroix1’ya yerleştirmesini söyleyecek-ti.

“Heyo,” dedi muzip bir ses.Yataktaki Basit, bağdaş kurmuş, bir şey saklıyor-

du. “Heyo”yu vaat dolu bir ses tonuyla tekrar etti. Yumuşak, grimsi bir kumaştan yapılmış iki kulak, sır-tının arkasından göründü. Onları salladı.

“Bir bu eksikti,” diye söylendi Kléber. “Kim bu?”“Bilmem.”

1 Fransızcada kötülük anlamına gelen “mal” ile haç anlamına gelen “croix” kelimelerinin birleşmesinden oluşturulmuş bir isim.

Page 10: Sıradışı Basit

9

Zevk dolu bu anı uzatmak gerekiyordu.“İçinde ‘an’ var,” dedi Basit.“Bir kaplan mı?”“Hayır!”“Bir panda mı?”Basit gülmekten katıldı. “Bay Şavşan mı?”“Eveeeeeeeeeeeet!” diye haykırdı. Basit, kulakları

korkudan titreyen eski bir tavşanı havada sallıyordu.Cep telefonu çalmaya başladı.“Ben cevap vereyim,” diye yalvardı Basit. “Ben!

Ben! Ben! Alooo...”Kléber, abisi telefonu elinden koparıp almasın

diye bir hamlede ayağa kalktı.“Alo, baba?”“Hayır, benim, ben... Alo, baba?”“Evet, iyiyim,” dedi Kléber, rahat bir ses tonuyla.

“Bay Şavşan’la birlikteyiz, her şey yolunda... Büyük teyze mi? O da iyi. Yani, şey... pek değil.”

Kléber ağzındaki baklayı çıkarmaya karar verdi:“Basit onu sevmiyor. Onu öldürmek istiyor.” Kléber bazen ne dediğinin farkına varamıyordu.“Hayır, gerçekten değil! Batancayla! Evet... Evet...

Biliyorum baba. Sorumlu kişi benim, ben istedim... Evet.”

Page 11: Sıradışı Basit

10

Babası kendini haklı çıkarmaya çalışırken Basit, gözlerini tavana dikmekle yetiniyordu: “Basit çok ağır bir yük, hayatı yaşanmaz hale sokuyor, onu Malicro-ix’ya yatırmalıyız.” Bu arada yatağın üstüne bir torba oyuncak döken Basit ise kafası meşgul bir edayla, ses-sizce oyun oynuyordu. Ama bir yandan da konuşmayı dinliyordu.

“O, uslu biri değil,” dedi siyahi kovboy oyuncağı-nı göstererek, “kuruma gidecek.”

Basit karanlık bir memnuniyet ifadesi takındı. Küçük kovboy adam tehditlerden, tokatlardan ve iğ-neden nasibini aldı. Daha sonra onu yastığın altına koydu.

“İmdat! İmdat!” diye bağırdı küçük kovboy. Kléber babasıyla konuşurken, bir yandan da abisi-

nin oyununu seyrediyordu. “En iyisi kiralık bir oda bulmak olacak. Bağımsız

oluruz... Hayır baba, Basit’i gözetlemeye gerek yok. Yirmi iki yaşında o.”

Basit, kovboyu yastığın altından tekrar çıkarmıştı ve onunla tartışıyordu: “Sen bir app-ttalsın. Seni bir daha görmek istemiyorum. Bir çukur açacağım. Çu-kurun içine gireceksin ve öleceksin ve ben de üzülme-yeceğim. Bay Şavşan nerede?”

Şaşkın gözlerle tavşanını aradı. Onu bulduğunda, aniden rahatladı:

Page 12: Sıradışı Basit

11

“Aaaaaaaaaaah! İşte buradasın. Bay Şavşan, Ma-licroix’yı öldürecek.”

Yatağın üstünde dehşet verici bir katliam gerçek-leşti. Bay Şavşan oyuncakların ortasına düştü, onları havaya savurdu ve duvara fırlattı.

“Bay Şavşan herkesi dağıtıyooor,” dedi Basit alçak sesle.

Hemen ardından telefonda tartışan kardeşine doğ-ru sinsi bir bakış attı.

“Zaten annemin mirasından kalan para var. Kira-yı ödemen gerekmeyecek... Evet, ne yaptığımı biliyo-rum.”

Kléber, babasından belli belirsiz bir izin kopardık-tan sonra telefonu kapattı. Bir süre telefon kalbinin üstünde, gözleri kapalı öylece durdu. On yedi. Tam tamına on yedi yaşındaydı, Henri IV’te lise son sınıfa geçmişti. İyi bir yüksekokula gidebilmek için, hazırlık sınıflarına gitmeyi hedefliyordu. Ve peşine takılan bir çeşit canavar vardı: pelüş oyuncak tavşanların canlı olduğuna inanan abisi Basit (gerçek ismiyle Barnabé).

“Basit?”Barnabé oynamayı bıraktı ve sanki onu çağıran Tan-

rıymışçasına, “Kardeşim!” diye coşkuyla bağırarak kar-şılık verdi.

“Beni dinle Basit, ikimiz için bir ev bakacağız. Ama her an seninle birlikte olamayacağım çünkü on beş gün sonra okula başlamak zorundayım.”

Page 13: Sıradışı Basit

12

“Okul iyi değildir.” “Hayır, iyidir.”“O halde ben niye gitmiyorum?”“Beni dinlemeni söyledim. Eğer benimle kalmak

istiyorsan çaba göstermen gerekecek.” Basit iyi niyetten çılgına dönmüş bir halde yarı

açık ağzıyla kardeşini dinliyordu. “Beni anlıyor musun? Bana yardım etmen gereki-

yor.” Basit zıpladı.“Yatağı toplayacağım.”Kléber iç çekti. “Evet... Evet... Ben de tam olarak

bundan bahsediyorum...”Ertesi sabah Kléber, emlakçıları tek tek dolaşma

kararı aldı. Basit’i evde yalnız bırakmadan önce bir süre tereddüt etti.

“Uslu duracak mısın?”Basit başını “evet” anlamında şiddetle aşağı yukarı

salladı. “Teyzeyi rahatsız etmeyeceksin, değil mi?” Basit’in başı bu kez sağa sola sallanıyordu. Biraz

sonrasında çelişkili bir ifadeyle, “Benim bir bıçağım var,” diye mırıldandı. Kapının önündeki Kléber hâlâ tereddüt içindeydi. Birden aklına, abisiyle bağlantısını tamamen koparmama gibi bir fikir geldi ve ona cep telefonunu uzattı. Basit, ürkek bir hayranlıkla telefo-

Page 14: Sıradışı Basit

13

nu avuçlarının arasında buldu. Kléber, ne yaptığını öğrenmek için onu öğleden önce arayacağını söyledi.

“Görüyor musun, çaldığında bu küçük yeşil telefona basacaksın.”

Kléber, mutluluktan donmuş abisinin görüntüsü-nü yanında götürdü. Giriş kapısı kapanır kapanmaz çığlığı bastı Basit:

“Bay Şavşan!”Kendini, tavşanın yastık üstünde uyukladığı odaya

attı.“Neden böyle bağırıyorsun?” diye sordu Bay Şav-

şan. “Tefelon bende!” diye bağırdı Basit.Bay Şavşan doğruldu.“Bana ver! Bana ver!”“Hayır, ben, ben… 4, 7, 12, B, 1000, 100.”Tuşlara, bir piyanonun tuşlarına basar gibi bastı

ve telefonu kulağına götürdü.“Alo?” dedi. “Alo, beyefendi, hanımefendi?” Dinler gibi yaptı, telefonu salladı ve tekrar kulağı-

na götürdü.“Alo, beyefendi, hanımefendi?.. Bu çalışmıyor.”Bay Şavşan, yumuşak uzun kolları başının arkasın-

da, onunla hiç ilgilenmeden tekrar yattığı yere uzandı. “İçinde küçir bir adam olduğunda çalışır.”

Page 15: Sıradışı Basit

14

“Küçir bir adam yok,” dedi saatle yaşadığı tatsız macerayı hatırlayan Basit.

“Tabii ki var. Ama telefon çaldığında geliyor.”Basit, Bay Şavşan’a uzun uzun baktı. Karşı bir ar-

güman arıyordu.“Peki,” dedi telefonu bırakarak, “oynayalım mı?”Bay Şavşan ilk bakışta yer yer dikiş izlerinin belir-

ginleştiği eski bir tavşan gibi gözükebilirdi. Ama söz konusu oyun olduğunda, kulakları çılgınca hareket eder ve yumuşak bacakları adeta bir zembereğin üstü-ne monte edilmiş gibi dururdu.

“Ne oynayacağız?”“Malicroix.”“Gene mi? Başka bir oyun yok mu?”“Ama bu güzel.Basit, Bay Şavşan’a doğru eğildi ve kulağına fısıl-

dadı:“Canımı sıkıyorsun.”Bay Şavşan kabul etmek zorundaydı, bu gerçekten

de çok zor bir oyundu.

Saat 10.00’a doğru, etrafında çember oluşturmuş di-ğer oyuncaklar kovboyun kaçmasını engellerken tele-fon çaldı.

“Ben, ben!” diye bağırdı Basit.

Page 16: Sıradışı Basit

15

Heyecandan yarı çılgın bir halde, yeşil telefon res-minin olduğu tuşa bastı.

“Alo, Basit?” dedi Kléber. “Alo, beyefendi, hanımefendi? Merhaba, nasılsı-

nız? Teşekkür ederim, ben iyiyim, hava güzel, görüş-mek üzere hanımefendi.”

“Bekle, ben kardeşinim.”Biraz korkmuş bir halde Bay Şavşan’a döndü Ba-

sit.“Bu küçir adam.” “Telefonu patlat!” diye ona emretti durduğu yer-

de minik minik zıplayan Bay Şavşan. “Duvara fırlatıp patlat!”

Basit telefonu içindeki korkuyla beslenen şiddetle duvara fırlattı. Topuk darbeleriyle telefonun işini ta-mamen bitirdi. Sakinleştikten sonra eğildi ve parçala-ra ayrılmış telefonu inceledi.

“Onu görüyor musun?” diye sordu tabanları yağ-lamaya hazır olan Bay Şavşan.

“Hhhhhayır,” diye tereddüt etti Basit.“Biliyordum,” dedi Bay Şavşan tekrar yastığın üs-

tüne uzanarak. “Çünkü o mikroskobik!”

Kléber, başarısız telefon görüşmesinden sonra Cardi-nal Lemoine Sokağı’na dönmeye karar verdi. Bildiği bütün saygılı hitap şekillerini telefonda sıralayan Ba-

Page 17: Sıradışı Basit

16

sit’i düşünerek gülüyordu. Kléber mutlu olmayı arzu-luyordu. Emlakçı kız ona vurulmuştu. Öğleden sonra, iki odalı bir daire gezdireceğine dair ona söz vermişti. Kléber kendini hem kızı hem de daireyi alabilecek po-tansiyelde görüyordu.

“Basit? Basit!”Abisini yatağın üstünde kovboyu kurcalarken bul-

du. “Korktun mu? Yolunda gitmeyen nedir?”Bakışı bir anda, duvarın dibinde iç organlarını

dökmüş olan telefona kaydı.“İçinde küçir bir adam yok,” dedi Basit üzgün üz-

gün.