32

SİKB 2008 - 44

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2008 - 44

Citation preview

Page 1: SİKB 2008 - 44
Page 2: SİKB 2008 - 44

2 � Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLEREmekçiler gerici güçlerin peşine

takılmayı reddetmelidir!. . . . . . . . . . . . . 3

Krizin faturası kapitalistlere! . . . . . . . . . 4

İMF ile yeni anlaşma yolda.... . . . . . . . . 5

Sermaye ve sözcülerinden pervasız

açıklamalar... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6

Krize karşı mücadelede boş liberal

hayaller çözüm değil… . . . . . . . . . . . . . 7

İÜ’de faşist provokasyon ve saldırı… . . 8

Emek dünyası sahte tasarıyı

onaylamıyor! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9

Metal işçilerinin eylemleri sürüyor!. . . 10

İşçi ve emekçi hareketinden… . . . . . . . 11

Krize karşı birleşme ve mücadele

çağrısı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12

TKİP’nin kitlesel ve coşkulu 10. Yıl

etkinliği... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13

“Parti, Sınıf, Devrim, Sosyalizm

Gecesi”nde yapılan konuşma... . . . . . . 15

TKİP 10. Yılında!

10. Yıl Bildirgesi . . . . . . . . . . . . . . 16-19

İstanbul Parti örgütlerinden 10. Yıl

etkinliğine: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20

TKİP 10. Yıl etkinliğine öteki kentlerden

gelen mesajlar..... . . . . . . . . . . . . . . . . . 21

TKİP’nin 10. Yıl etkinliğine devrimci

parti ve örgütlerden mesajlar... . . . . . . . 22

TKİP’nin 10. Yıl etkinliğine

enternasyonal mesajlar... . . . . . . . . . . . 23

Genç Komünistlerden TKİP’nin 10. Yıl

etkinliğine... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24

Gençliğin faaliyetlerinden… . . . . . . . . 25

“25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı

Uluslararası Mücadele Günü”... . . . . . . 26

Hüseyin Üzmez buzdağının yalnızca

görünen yüzüdür... . . . . . . . . . . . . . . . . 27

İtalya’da yaygın kitle gösterileri . . . . . 28

Ekim’in Kasım 2008 tarihli

254. sayısı. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29

Eylem ve etkinliklerden... . . . . . . . . . . 30

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.

(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbul Tel: 0 (212) 621 74 52Fax: 0 (212) 534 95 90

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.de

http://www.kizilbayrak.orghttp://www.kizilbayrak.net

Baskı: Gün MatbaacılıkBeşyol Mah. Telsizler Mevkii Akasya Sk. No. 23/A

İSTANBUL / Tel: 0 (212) 426 63 30

Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tanKızıl Bayrak’tan

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

Sermaye devletinin işçi, emekçi ve Kürt halkınayönelik saldırıları hız kazanarak sürüyor. Krizbahanesiyle işçi sınıfının ve emekçi halkın kırıntıdüzeyindeki hakları da tırpanlanarak gaspediliyor.Zamlar ve yeni vergiler yağmur gibi yağmaya devamediyor. Emekçilerin yaşama ve çalışma koşulları hergeçen gün daha da kötüleşiyor.

Bir taraftan bunlar yaşanırken diğer taraftan dasermaye sınıfı ve hizmetindeki hükümet krizinyaratacağı daha beter yıkımlara işçi ve emekçikitlelerini hazırlamak için girişimlerini aralıksız olaraksürdürüyor. Çeşitli mekanizmaları devreye sokarakhazırlandığı saldırının zeminini döşemeyi ve birmeşruluk alanı yaratmayı hedefliyor. Böylece işçi veemekçilerin muhtemel hoşnutsuzluklarını ve tepkilerinişimdiden kontrol altına alarak etkisizleştirmeyeçalışıyor.

Geçen hafta içinde Ekonomik KoordinasyonKurulu’nu toplayan sermaye hükümeti krizin faturasınıişçi ve emekçilere ödetebilmenin yol ve yöntemleriniarıyor. Sermaye sınıfının temsilcileri bu toplantıdasundukları öneri ve yaklaşımlarla krizin faturasınınemekçilere kesilmesinin hazırlıkları içinde olduklarınıgösteriyor. Toplantıda sermaye sınıfının krizden en azetkilenmesi için bir takım tedbirlerin devreye sokulmasıdoğrultusunda öneriler sunuldu, hükümetten bir an öncebazı önlemleri hızla alması talep edildi.

Açık ki sermaye sınıfı ve hizmetindeki AKPhükümet krizin faturasını bir kez daha emekçilerekesmeye çalışacak. Sermaye sınıfı için bunun dışındabir seçenek yok. Onlar işçi ve emekçileri sefaletin veaçlığın kör kuyusunda boğmak dışında birseçenek/çıkış bulamıyorlar. İstiyorlar ki, işçi veemekçiler bunca zora, zorbalığa, sömürüye, köleliğe vegeleceksizliğe karşı koymasın. Hak ve özgürlükleri içinayağa kalkmasın. Ama herşey onların istediği gibiolmuyor/olmayacaktır.

İşçi ve emekçiler her geçen gün hayatlarının dahafazla çekilmez hale gelmesine artıkkatlanmayacaklardır. Giderek seslerini daha çokyükseltecek, hak ve özgürlüklerini kazanmak içinmücadelenin yolunu tutacaklardır. Tüm belirtiler bunugösteriyor.

İşten atmalar, ücretlerin düşmesi, fazla mesailer vb.krizin doğrudan sonuçları yavaş yavaş yansımayabaşladı. Sınıf devrimcileri kendi çalışma alanlarındanda bunları görebilmektedir. Ancak krizin ortayaçıkardığı uygulamalara karşı kitlelerin artanhoşnutsuzluğunu ve büyüyen öfkesini hareketegeçirmeyi hedefleyen bir etkin bir çabanın ortayakonulması gerekmektedir. Önümüzdeki döneme bubakışla hazırlanılmalıdır. Kuşkusuz böylesi bir çabasomut taleplere ve hedeflere bağlı olaraksergilenmelidir.

Krize karşı işçi ve emekçilerin tepkisini örgütlemekve harekete geçirmek için her türlü yol, yöntem ve araçkullanılmalı, asgari ücret görüşmelerine ve yaklaşanocak zamlarına bu bakışla müdahale edilmelidir.

Sınıf ve emekçi kitleler içinde “Sınıfa karşı sınıf!”çizgisi temelinde devrimci sınıf mücadelesiniörgütlemenin imkanlarını ve güçlerini büyüterekgeleceğe hazırlanmak, sınıf devrimcileri için güncel veyakıcı bir görevdir.

KKiittaappççıı vvee bbaayyii ii lleerrddee.. .. ..

Sosyalizm İçin

Page 3: SİKB 2008 - 44

Kapak Kızıl Bayrak � 3Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

Son birkaç yıldır Kürt sorunu üzerine yapılandeğerlendirmelerin ortaklaştığı düşünce, devletinAbdullah Öcalan’ın yakalanmasıyla elde ettiğiolanakları tükettiği ve artık Kürt sorununda tam biriflasla yüzyüze bulunduğudur. Bu iflastan dolayısermaye devleti geleneksel politikası olan inkar veimhaya daha fazla sarılmaktan başka bir çıkar yolbulamamaktadır. İsyan havasında geçen Newrozlar,Güney Kürdistan’daki devletleşme yönündekiadımların geliştirdiği ulusal bilinç ve özgüven, bununher defasında kendisini hissettirdiği siyasal tutumlarve silaha sarılmak konusunda yoksul Kürt halkıiçerisinde güçlenen istek vb. olgular birarada,Abdullah Öcalan’ın yakalanmasıyla zafer havasınagiren düzen ve devletin bu havasını bozmuş, onugeleceği konusunda büyük bir karamsarlığa veumutsuzluğa düşürmüştür. Büyük tantanalarlabaşlatılıp fiyaskoyla sonuçlanan askeri operasyonlarve tersinden orduya duyulan güveni sarsan PKKeylemleri ise, bu durumu ayrıca ağırlaştırmıştır. Sonyıllarda düzen cephesinden bu durumun itirafısayılacak çıkışlar artmıştır.

Bununla birlikte düzen cephesi, umutsuzcasarıldığı inkar ve imha politikası dışında tek umut ışığıolarak AKP’yi görmekteydi. Kürt halkını oyalayacakve düzene bağlayacak imkanların büyük ölçüdeyitirildiği bir aşamada AKP, ordu ve “ulusalcı”çevrelerin hedefi olduğu için Kürt halkı tarafındansahiplenilmişti. Bu süreçte, düzen içi çatışmanıntaraflarını “statükocu” çevreler ile “değişimden yanaolanlar” biçiminde tanımlayan liberal görüşler deönemli bir etki yaratmıştı. Bu söylemler, Kürt halkıiçerisinde büyük beklentilerin körüklenmesine nedenolmuş ve sonunda AKP’nin 22 Temmuzseçimlerindeki başarısını hazırlamıştı. Kürt halkı, biryandan DTP’li adayları meclise gönderirken diğertaraftan AKP’ye desteğini vermişti.

Fakat, 22 Temmuz sonrasında yaşananlar AKP’yeyönelik boş hayallerin sonunu hazırlamıştır. Başörtüsüve AKP’ye karşı açılan kapatma davası ile Ergenekonoperasyonunun generallere uzanması bir aradaAKP’nin etkisini bir süre daha arttırmış, ama kavganıngerici ve kirli bir uzlaşmayla sonuçlanması ile girilenyeni dönemle birlikte AKP’nin gerçek kimliği kısasürede teşhir olmuştur.

Bugün Kürt illerine girmekte zorlanan,Diyarbakır’dan başlayarak Hakkari’ye kadar gittiğiher ilde büyük sokak çatışmalarıyla karşılanan TayyipErdoğan’ın düştüğü durum, her şeyden önce AKP’ninbölgede bir süredir kazandığı zemini artık büyükölçüde kaybettiğini göstermiştir. Gerçekte ise, AKP ilebirlikte zemin kaybeden, inkar ve imhadan başka birpolitik çözümü olmayan düzen olmuştur. DolayısıylaKürt halkının büyük bir öfkeyle karşıladığı Erdoğan’labirlikte şaşkınlığa kapılan, ayaklarının altındakizeminin çekildiğini hissederek çaresizliğe sürüklenensadece AKP değil, onunla birlikte bir bütün olarakdüzen güçleri olmuştur. Bunun için Kürt halkınınmilitan eylemleri, bir başkaldırı olarak nitelendirilmiş,Cumhuriyete karşı isyan olarak değerlendirilmiştir.

Zira ortaya çıkan tablo, Kürt emekçi halkınındüzen kurumlarından beklentilerinin kalmadığınıgöstermektedir. Düzen güçleri, AKP’nin bir yerel

seçim başarısıyla sağlanacak politik-moral üstünlüğedayanarak Kürt harekini takatsiz bırakmak planlarınınsuya düştüğünü görüyorlar. Bu da onları çiledençıkarmaya yetiyor. Kürt halkına ve örgütlerine yöneliksaldırının dozunu arttırıyorlar.

Düzen cephesinde giderek yaygınlaşan bu ruh halive davranış biçiminin en çarpıcı örneklerini bizzatErdoğan sunuyor. Öcalan’a yapılan fiziki saldırınınmilitan kitle gösterilerini ateşlemesinin hemenardından Diyarbakır’a giden Erdoğan’ın buradadüştüğü durum, haklı olarak Arial Şaron’un Mescid-iAksa’ya yaptığı ziyarete benzetildi. Diyarbakır halkıErdoğan’ı, Filistinliler’in Şaron’un provokatif ziyaretikarşısında gösterdiğine benzer bir infial duygusuylakarşıladı. Yine de pes etmediler ve daha çok da devletotoritesini göstermek için Dersim’e sefer ettiler.Buradaki görüntü de Diyarbakır’dan farklı değildi.Dersim’e hırsızlar gibi girebilen Erdoğan’ın dahasonraki durağı ise Van oldu. Önemli sayılabilecek birtabana sahip oldukları bu kentte de umdukları moralibulamadılar. Van’da gün boyu süren sokak çatışmalarıErdoğan’ın konuşma yaptığı meydana kadar yayıldı.Yine de Erdoğan burada belli bir kitle toplamanıngüveniyle manevra yapmaktan geri kalmadı, Kürtkimliğinden bahsederek Kürt halkının ağzına birparmak bal sürmeye çalıştı. Ancak bunun işeyaramadığını gördüğü ölçüde Hakkari’de zıvanadançıktı. Burada faşizmin ve ırkçılığın alamet-i farikasıolan “ya sev ya terk et” sloganına sarılan Erdoğan,“tek bayrak, tek millet, tek vatan, tek devlet” diyerekesip gürledi. Bununla da kalmadı, İstanbul’dakigöstericilere silah çeken bir faşistin tutumunusahiplendi ve halka örnek gösterdi. Böyleliklehalkların birbirine düşürüldüğü bir iç savaştan medetumacak bir gözü dönmüşlükle hareket ettikleriniortaya koymuş oldu.

Kuşkusuz olayların seyrinin nereye varacağıbugünden kestirilemez ama Erdoğan’ın bu sözlerininDemirel’in “bana sağcılar cinayet işliyordedirtemezsiniz” sözünden özünde herhangi bir farkıyoktur. Demirel bu sözleri sarf ederken Amerikanbeslemesi MHP’li faşist komandolar devrimci kanıdökmeye devam ediyordu. Zaman içinde faşistcinayetlerin sayısı ve kapsamı genişledi. İş kitlekatliamlarına dönüştü, Maraşlar, Çorumlar yaşandı.Bugün Kürt hareketi karşısında inkar ve imha dışındabir politikası olmayan devletin dönüp kendisini devurması kaçınılmaz olan böyle bir kirli silaha yenidensarılması işten değildir.

Başbakanın bu gözü dönmüşlüğünün gerisindeaynı zamanda kendi siyasi geleceklerinin sözkonusuolması gerçeği vardır. Çünkü, ordu ile çatışmalı birdönemin ardından girilen gerici mutabakatın gerisindeaynı zamanda AKP’nin Kürt sorununda üstlendiği rolde bulunmaktadır. AKP’nin Kürt illerinde zeminkaybetmesi demek, kendisini pazarladığı önemli birdayanaktan yoksul kalması demektir. Orduylasağlanmış bulunan mutabakatın en önemliayaklarından birinin çökmesi, dolayısıyla iyiden iyiyesaldırıya açık hale gelmesi demektir.

Herşeye karşın düzenin hala da AKP’denbeklentileri bitmiş değil. Kürt hareketine karşıdüşmanlığın ve ortak hedeflerin birleştirdiği düzen

cephesinde, kapışmanın yerel seçimlere kadarertelenmesi muhtemeldir. Bugün burjuva medyaüzerinden de bu yöndeki eğilim belirginleşmektedir.Daha önce AKP’ye muhaliflikleriyle bilinen bazıyazarlar bile “Güneydoğu’da hepimiz AKP’liyiz”diyerek çağrılar yapıyorlar.

Ancak AKP’nin bu biçimde sahiplenmesi ve tümdüzen partilerinin DTP karşısında yerel seçimlerdeortak bir kampta toplanması durumu daha dazorlaştırmaktan başka bir sonuç yaratmayacaktır.Çünkü AKP Kürt halkı üzerinde sahip olduğu etkiyibüyük ölçüde ordunun ve “ulusalcı” çevrelerinsaldırılarına borçludur. Bunun için bu güçlerlemutabakat, AKP’nin gerçek yüzünü ve kimliğiniiyiden iyiye deşifre edecek, Kürt halkını uyaracak vekenetleyecektir. Sayısız kez doğrulanan bu gerçeğinbir kez daha doğrulanmaması için hiçbir neden yoktur.

Sonuç olarak belirtmek gerekir ki, Kürt halkınındüzenle köprüleri attığı bir döneme girmişbulunuyoruz. Kürt halkı bu noktaya acı deneyimlerdengeçerek, ihanetlere uğrayarak, büyük hayalkırıklıklarına yaşayarak varmıştır. Düzene,kurumlarına ve vaatlerine inanmamaktadır. Fakathenüz bir çıkış yolu da görememektedir. Öfkelidir,düzene ve onun onur kırıcı politikalarına karşı isyanetmektedir. Ama bu isyanını nasıl bir yönde ve hangihedefler doğrultusunda geliştireceği konusunda büyükbelirsizlikler yaşamaktadır. Çünkü, bugünkü silahlıgücü ne olursa olsun, PKK’nin izlediği stratejinin deinandırıcılığı kalmamıştır.

Kürt halkı geleceğini aramaktadır. Kürt halkı gibigenel olarak işçi ve emekçiler de gelecekleriniaramaktadırlar. Çünkü burjuva cumhuriyeti sadeceKürt sorununda değil her bakımdan büyük bir iflasyaşıyor. Bulunduğumuz tarihsel eşikte burjuvaziyaşadığı bu çok yönlü iflas tablosundan çıkmak içingözünü karartmış durumdadır. İşçi ve emekçiler ilebirlikte Kürt halkının üzerine bir kabus gibi çökmeyehazırlanmaktadır.

İşte bu siyasal koşullarda Kürt halkının geleceğiülkenin devrimci geleceğini hazırlama görevinebağlanmıştır. Bu görevin hakkından gelmek, büyük bircüret ve azimle hareket etmeyi gerektirmektedir.

Tehdit, şantaj, baskı ve zulme karşın...

Kürt sorununda çözümsüzlük, Kürthalkında öfke büyüyor!

Page 4: SİKB 2008 - 44

Krizin faturası kapitalistlere!4 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

Otomatiğe bağlanan zamlarla krizin faturası emekçilere ödettirilmek isteniyor…

Krizin faturası kapitalistlere!Doğalgaza Kasım ayından geçerli olmak üzere

yüzde 22’lik yeni bir artış yapıldı. Böylelikle 2008’inilk on ayında doğalgaza yapılan toplam zam oranıyüzde 80’i buldu. Doğalgaza gelen bu zammı elektriğegelecek yeni zam izleyecek. Daha şimdiden elektriğeyüzde 10’un altına düşmeyecek yeni bir artışın kapıdabekletildiği söyleniyor. Böylelikle elektrikte detoplamında yüzde 75’leri bulan bir zam söz konusuolacak. Tüm bu zamlardan sonra emekçilerin 2008’insonunu zor getirecekleri şimdiden söylenebilir.

Enerji Bakanı Hilmi Güler, doğalgaz zammınailişkin yaptığı açıklamada, bu durumun hükümetiniradesi dışında, artan petrol fiyatlarıyla alakalı olduğunusöylüyor. Yine Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, 2009Bütçe tasarısı görüşmelerinde, “petrole yapılan zamlarabakılırsa yüzde 80 değil, 180 bile olur” diye pişkincekonuşabiliyor. Oysa petrol fiyatlarının son dönemdeyeniden düşüşe geçtiği biliniyor. Dünya çapında petrolfiyatları artsa da, düşse de Türkiye’deki enerjifiyatlarına yapılan zamlar dur durak bilmiyor. Bu da,yapılan zamların hiç de ardına gizlenilen bahanelerlealakalı olmadığının, derinleşen ekonomik krizinfaturasının zamlar yoluyla bir kez daha emekçilerekesilmek istendiğinin somut bir göstergesidir.

Hükümet tarafından enerji fiyatlarında otomatiktarifeye geçileceğinin “müjdesi” verilmişti. Bunun diğerkalemlerde de zamların otomatiğe bağlanmasındanbaşka bir anlama gelmeyeceği biliniyor. Nitekim aradangeçen birkaç ay içinde yaşanan gelişmeler bunuemekçiler açısından da anlaşılır kılmıştır. Hükümet buuygulamayı meşrulaştırmak için fiyatların düşebileceğiyalanına sarılmıştı. Ancak bu yalan tüm çıplaklığı ileortaya çıkmıştır. Yaşanan son zamların ardından genişkesimlerde büyüyen hoşnutsuzlukta artış sözkonusudur.

Krizin faturasının emekçilere ödettirilmesi sadeceenerji fiyatlarında yaşanan artışlarla sınırlı kalmayacak,emekçilerin yaşamını ilgilendiren birçok alandakendisini gösterecektir. Bunun bir yansımasıemekçilerin yararlandığı hizmetlerde ve kullandıklarıtemel tüketim mallarında gerçekleşen artışlar olurken,diğer yansımaları da düşük ücretler, yeni hak gaspları,işten çıkartmalar, daha ağır çalışma koşulları vb.uygulamalar olacaktır. Nitekim buna ilişkin verilerçoğalmaktadır.

Enerji fiyatlarında daha şimdiden yüzde 80’leribulan artışları “artan maliyetlerle” gerekçelendirenhükümet, sıra emekçilerin yaşama koşullarındaki artanmaliyetlere gelince aynı “hassasiyeti” sergileyemiyor.Bu yılki asgari ücret artışı, göstermelik oyunlara bilebaşvurulmadan, yüzde 8 olarak belirleniyor. Oysa altıyıldır ekonominin düzeldiği yalanları propaganda edilipduruluyordu. Asgari ücret rakamının genel ücretleri debelirleyecek olması, hükümetin krizin faturasınıemekçilere ödettirmeye çalıştığının bir başkagöstergesidir.

Krizin faturasının emekçilere ödettirilmesidoğrultusunda başka saldırılar da gündeme gelecektir.Nitekim, yeni hak gasplarının gündeme geleceğiniEkonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek,bir süre önce yaptığı bir açıklamada dile getirmişti.Şimşek, krize ilişkin yaptığı değerlendirmede, hükümetolarak buna hazırlıklı olduklarını, bugüne kadargerçekleştirilemeyen “reformlar”ıngerçekleştirilmesinde krizi bir fırsat olarakdeğerlendireceklerini ilan etmişti. Sermayenin yıllardırdillendirdiği Kıdem Tazminatı Fonu’nun oluşturulması,

İşsizlik Sigortası Fonu’nun yağmalanması vb. gibisermayenin başlıca taleplerine, kriz bahanesinesığınılarak yanıt verilecektir.

Elbette sermaye hükümetinin “krizi fırsata çevirme”politikasını ne kapsamda ve hangi hızda uygulamayasokacağı emekçilerin göstereceği tepkiye bağlıdır. Bunedenle, büyümeye başlayan tepkiler denetim altınaalınmaya ve yatıştırılmaya çalışılmaktadır. Yaklaşanyerel seçimler bunu özellikle gerektirmektedir.

Hükümetin şimdiden ESK, EKK vb. kurullarıtoplayarak sendikaların tepesine çöreklenen ihanetşebekelerini göreve davet etmesi, buna ilişkinhazırlıkların bir göstergesidir. Erdoğan’ın medyaaracılığıyla demogojik söylemlere başvurması da bunaişaret etmektedir. IMF ile yapılması beklenen yenianlaşmaya ilişkin olarak, “Ümüğümüzü sıkmayakalkarsanız buna karşı çıkarız” diyen Erdoğan, busözleriyle toplumda, İMF’ye karşı bir tavır alıyorlarmışalgısını yaratmaya çalışmaktadır.

Oysa, son dönemde peşpeşe yapılan zamlar dagöstermiştir ki, IMF’nin denetleyiciliği olmadan daAKP hükümeti emekçilerin ümüğünü yeteri kadarsıkmaktadır. İşçi ve emekçiler bu durumdan duyduklarıhoşnutsuzluğu eylemsel tepkilere konu etmediklerisürece bu ümük daha da sıkılacaktır.

İşçi ve emekçiler krizin faturasının kendilerinekesilmesine izin vermemelidir. Temel tüketim mallarıbaşta olmak üzere hizmetlere yapılan fahiş zam oranlarıkabul edilmemeli, zamların geri çekilmesi talebiylekampanyalar örgütlenmelidir. Asgari ücrete yapılansadaka artış kabul edilmemeli, 4 kişilik bir aileüzerinden hesap edilecek insanca yaşamaya yeten asgariücret talebi öne çıkartılmalıdır. Kıdem tazminatı vb.hakların asla pazarlık konusu edilmeyeceği, İşsizlikSigortası Fonu’nun sermayenin hizmetine sunulması yada başka alanlarda kullanılmasının kabul edilemeyeceğiilan edilmelidir. Ücretsiz izinlere, işten çıkartmalara veesnek üretim uygulamalarına derhal son verilmesi talebiileri sürülmelidir.

Var olan haklarımızı ve mevcut durumumuzukorumaya dönük taleplerin yanısıra “Herkese iş, tümçalışanlara iş güvencesi!”, “7 saatlik iş, 35 saatlikçalışma haftası!”, “Artan oranlı gelir ve servet vergisi!”,“Vergiden muaf insanca yaşamaya yeten asgari ücret!”,“Krizin faturası sermayeye!” talep ve şiarlarını öneçıkaran bir mücadele hattı örülmelidir.

Sorumlu olmadığımız bir krizin faturasını ödemeyireddetmeli, örgütlü-birleşik bir mücadeleyi yükselterek,krizi fırsata çevirmeye çalışan sermayenin saldırılarınıpüskürtmeliyiz.

“Vergiden muaf, insancayaşamaya yetecek asgari ücret!”

Kayseri Alternatif Asgari Ücret Belirleme Platformu, 2 Kasım günü yerel bir televizyon (KayTV)aracılığıyla bir açıklama gerçekleştirdi. Platform sözcülerinden Atlen Yıldırım, asgari ücretin belirlenmesindetaraf olmak için, 29 Haziran’da gerçekleştirilen Kayseri İşçi Kurultayı’nın aldığı karar doğrultusunda“Vergiden muaf, insanca yaşamaya yetecek asgari ücret!” ve “Asgari ücret belirlenirken 4 kişilik bir ailenintüm ihtiyaçları dikkate alınsın!” talepleri etrafında alternatif asgari ücret kampanyasına bütün işçi ve emekçilerikatılmaya ve işyerlerinde alternatif asgari ücret komiteleri kurmaya çağırdı.

Yıldırım yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Kasım ayı içerisinde sermaye ve sendikaların temsilcileriyeni dönem asgari ücret belirleme görüşmeleri için masaya oturacaklar. Sendikalar esip gürleyecek, sonra ‘buücret çok düşük, altına imza atılmaz, şöyle yaparız, böyle ederiz’ diyecekler ve sonunda da sermayeninsöylediklerini, ‘hadi hayırlı olsun’ diyerek kabul edecekler. Bu, her zaman izleye geldiğimiz bir orta oyunudur.”

Açıklamada, sözde işçinin yaşamını sürdürebilmesi için gerekli ihtiyaçlarını karşılayacak ücret olan asgariücretin aslında azami sefalet ücreti olmaktan ileri gitmediği belirtilerek, asgari ücrete yapılan zamların açlıksınırının bile yarısı etmediğine dikkat çekildi.

Açıklama insanca yaşamaya yetecek asgari ücret için mücadeleyi yükseltme çağrısı ile son buldu.Kızıl Bayrak / Kayseri

Page 5: SİKB 2008 - 44

İMF yeniden gündemde... Kızıl Bayrak � 5Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

İMF adı bir kez daha tartışma ve haberlerde sıkçageçmeye başladı. Daha bundan birkaç ay önce artıkküresel sermayenin ihtiyaçlarına yeterli düzeyde yanıtveremediği, bu nedenle de tasfiye edilmesi veyayeniden yapılandırılması tartışılan bir İMF vardı.Birkaç hafta içinde bu tablo değişti ve İMF bir kezdaha küresel sermayenin, bu sermayeye yön verenemperyalist tekellerin elindeki en işlevsel araçlardanbiri, deyim yerindeyse can simidi haline geliverdi.İMF krizden etkilenerek zor duruma düşen ülkelerinekonomilerini emperyalist tekellerin çıkarlarıdoğrultusunda biçimlendirme misyonuyla bir kez dahaharekete geçirildi. Şu ana kadar bir dizi ülke, kredidesteği sayesinde krizin yol açtığı çalkantıdankurtulmak umuduyla İMF ile sözleşmeler imzalamışbulunuyor. Bu krediler karşılığında İMF’nin önereceğireçetede “acı ilaç”tan başka bir şey yazmayacağınagöre, gerçekte bu anlaşmalar krizin faturasınınemekçilere nasıl yükleneceğini gösteren belgelerdenbaşka bir şey değildir.

Son günlerde yapılan açıklamalar ve basınayansıyan haberler Türkiye’nin de İMF ile bir “ihtiyatistand-by” imzalamanın eşiğinde olduğunu gösteriyor.Eğer öngörülmeyen çok önemli bir gelişme butakvimde değişikliğe yol açmazsa, Devlet BakanıMehmet Şimşek’in 8-9 Kasım’daki G-20 toplantısındaİMF yetkilileriyle bir görüşme gerçekleştirmesi, birhafta sonra da Tayyip Erdoğan’ın İMF yönetimiyle biraraya gelerek ihtiyati stand-by anlaşmasınınayrıntılarını ele alması planlanıyor.

İMF anlaşması yok, İMF düzeni sürüyor!

Bilindiği üzere şu anda İMF ile Türkiye arasındabir anlaşma yürürlükte değil. 1970’lerden bu yananeredeyse süreklilik kazanan İMF anlaşmalarınınsonuncusu geçtiğimiz yıl sona erdi. Sermaye vehükümet bunu Türkiye ekonomisinin artık güçlenmişolması ve kendi ayakları üzerinde durabilmesiyleaçıklıyor.

Fakat durum gerçekte hiç de sermayeninpropaganda ettiği gibi değil. Türkiye ekonomisi sonyıllarda esas olarak yüksek faiz geliri ve vurgunimkanları tanındığı için ülkeye giren sıcak para ilefinanse ediliyor. Bunun ekonomide nispi ve geçici birrahatlama yarattığı da doğru. Fakat İMF reçetelerineihtiyaç kalmamasının asıl nedeni, bu reçetelerinöngörebileceği bütün politikaların sermaye iktidarıtarafından içselleştirilmiş olması. İMF söylemedenİMF politikalarının bire bir uygulanması. Öyle ya,sermayeye her türlü yağma ve vurgun imkanıtanınıyorsa, dış borç geri ödemeleri güvencealtındaysa, sermayenin kâr oranlarını arttırmaya dönükhak gaspları ve sömürü politikaları tıkır tıkır hayatageçiriliyorsa, ülkeyi ve ekonomiyi yönetenleremperyalizmin ve sermayenin çıkarlarını kraldan çokkralcı kesilerek koruyorlarsa İMF reçetelerine negerek var?

İMF kimin ümüğünü sıkacak?

Son 5 yıldır İMF’nin önerdiği tüm politikalarıbüyük bir kararlılıkla hayata geçiren AKP

hükümetinden başkası değildir. İMF reçetelerindeyazdığı için kölelik, mezarda emeklilik ve sağlıktayıkım yasalarını meclisten geçiren, en büyük KİT’leribirbiri ardına özelleştiren, tarımda yıkımın önündekitüm engelleri kaldıran, ücret artışlarına engel olurkenhak gasplarını alabildiğine yaygınlaştıran AKPhükümetidir. Bütün bunları yapan, İMF politikalarını odenli katı uyguladığı, işçi ve emekçi düşmanlığındakimahareti tescil edildiği için sermaye tarafındanalkışlanan, tam da bu nedenle İMF ile yeni biranlaşmaya gerek duymayan AKP hükümeti songünlerde demagojik biçimde İMF karşıtı bir kimliğebürünme çabasındadır. “Böyle bir kriz döneminde bizkalkıp da IMF’nin isteklerine boyun eğerek yarınımızıkaranlığa sokamayız, (...) Eğer bizimle bir esneklikçerçevesi içerisinde bu işte anlaşmaya varırsanız,eyvallah oturur imzalarız. Ama yok ‘böyle bir fırsatıbulduk, gel hemen dayatalım, ümüğünü sıkalım’derlerse, kusura bakmayın buna da biz fırsat vermeyiz.Bedeli ne olursa olsun vermeyiz” şeklinde konuşanErdoğan’ın sözleri hükümetin şu sıralarda takındığıikiyüzlü tutumun özeti niteliğindedir.

Devlet Bakanı Mehmet Şimşek üzerinden İMF ilegörüşmeler tüm hızıyla sürdüğüne ve bir “ihtiyatistand-by” anlaşması imzalanması sermayenin de temeltaleplerinden biri olduğuna göre, Erdoğan‘ın İMF’yerest çeker havalarındaki bu sözlerinin iki anlamıolabilir.

Birincisi İMF’ye karşı işçi ve emekçilerde oluşanöfke ve tepkiden nemalanma çabasıdır. “İMF’ye restçeken, memleketi ezdirmeyen başbakan” görüntüsü,hele de yakında seçimlerin olduğunu düşünürsek, işçive emekçileri aldatmak için iyi bir malzemedir vedüzen politikacıları için bu malzeme bulunmaz birnimettir.

İkincisi ise İMF’nin kimi isteklerinin hükümetinseçime dönük ekonomik planlarıyla çelişmesidir.İMF’nin başlıca kaygısı AKP’nin yerel seçimlerikazanması değil sermayenin çıkarlarının güvence

altına alınmasıdır. Bu nedenle de AKP’nin seçimedönük göz boyama yatırımlarına yapılacakharcamaların bütçe açığını ve cari açığı arttırmasındanendişelenmektedir. İMF’nin özellikle duble yolinşaatlarına karşı çıktığı, bu yatırımların durdurulmasıkonusunda ısrarcı olduğu bilinmektedir.

Dolayısıyla Erdoğan’ın “ümüğümüzü sıktırmayız”derken kastettiği bizzat kendi partisidir. Krizinfaturasının işçi ve emekçilere ödetilmesi, milyonlarcainsanın işsiz kalması, yoksulluğun alabildiğineyaygınlaşması, kölece çalışma ve yaşam koşullarınamahkum edilmiş yığınların “ümüğünün sıkılması” nekendisini ne de hükümetini zerre kadarilgilendirmemektedir. Ki zaten yıllardır bu “ümüksıkma” işini sermaye adına yapan bizzat AKPhükümetinin kendisidir.

Başbakan’ın sahte İMF karşıtlığı işçi ve emekçileriçin bir umut olamaz. İşçi ve emekçileri krizin yıkıcıetkilerinden koruyacak, İMF politikalarına vesermayenin sömürüsüne ezdirmeyecek olan sadece vesadece kendi birleşik mücadeleleridir. Krize, yıkımave sömürüye karşı işçi ve emekçilerin birleşikmücadelesini yükseltmek günün ertelenemeyecekgörevidir.

İMF ile yeni anlaşma yolda...

Krize, yıkıma ve sömürüye karşıbirleşik mücadele!

Page 6: SİKB 2008 - 44

Geleceğimize ve onurumuza sahip çıkalım!6 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

Sermaye ve sözcülerinden pervasız açıklamalar...

Onurumuz ve geleceğimiz için mücadelebayrağını yükseltelim!

Bundan birkaç hafta öncesine kadar, dünyanın enbüyük şirketlerini yerle bir eden, emperyalist-kapitalistsistemi çaresizce çırpındıran krize karşı, “bize birşeyolmaz” söylemleri AKP hükümetinin dilindendüşmüyordu. Yapılan açıklamaların hemen hemenhepsinde sözde krize karşı ne kadar dayanıklı birekonomi kurulduğundan dem vuruluyordu. Çokgeçmeden “kurulan sağlam ekonomi” krizin etkisiylesarsılmaya, daha ilk sarsıntıları yaşanmasına rağmendolar ve euro hızla yükselmeye, borsa düşmeyebaşlayınca, sermaye çevrelerini ve dinci partiyi bir telaşsardı. Patron örgütleri İMF ile bir an önce anlaşılmasını,krize karşı “bize bir şey olmaz” dememek gerektiğinisalık verdiler. Somut adımlar atılması gerektiğinivurguladılar.

Bugün gelinen aşamada krizin faturasını işçi veemekçilere çıkartmak için hummalı bir saldırı sürecibaşlatılmış durumda. Hemen hergün birçok fabrika veişletmede kitlesel işten çıkartmalar yaşanıyor. Bunun encanlı örneği Tofaş’ta işten atılan 1500 işçi. Gelişmelerinseyrine bakıldığında, sürecin başında olduğumuz veönümüzdeki dönemde birçok işçinin kapı dışarıedileceği gerçeği somut bir şekilde önümüzde duruyor.İşten atma süreciyle beraber zam furyası da başlamışdurumda.

Elektrik, su ve doğalgaza yıl içinde birçok kez zamyapılmış, kimi zamlar otomatiğe bağlanmıştı.Şimdilerde ise kamuoyunda da hararetli tartışmalarakonu olan %22.5’lik doğalgaz zammı var. Son zamlaberaber doğalgaza Ocak ayından bu yana %80 oranındazam yapılmış oldu. Vergi oranları ve harçlara yinebugünlerde büyük oranlarda zam yapıldı.

Bu dönemin diğer bir önemli gelişmesi ise her yılınAralık ayı sonunda belirlenen asgari ücret artışınınyapılması. Yeni dönem asgari ücret yangından malkaçırırcasına, bir dizi kargaşa içerisinde belirlenmişoldu. Gelebilecek tepkileri önleme kaygısıyla hareketederek yeni asgari ücreti belirleyen sermaye vetemsilcileri, yine bir simit parası bile etmeyecek orandabir zamla, %4+4 ile işçilere ve emekçilere saldırılarınısürdürdü.

Sermaye ve temsilcilerinin arsızlığı!

Sermaye devletinin işçi sınıfı ve emekçilere yöneliksaldırıları artarak sürüyor. Yeni zamlarla beraber sefaletkoşulları daha da derinleşiyor. Doğalgaza yapılan zamlaberaber kış ayları emekçilerin ilikleri bile donacak. Evegiren ekmek küçülecek, kemerler daha da sıkılacak.

Sermaye ve has temsilcileri saldırılara dair birçokaçıklama yapıyor ve saldırıları gerekçelendirmeyeçalışıyorlar. Ancak bu açıklamalar artık “bahane”üretmekten bile uzak. Her şey açıkça ve tam birarsızlıkla ortaya konuluyor. Maliye Bakanı KemalUnakıtan ile TİSK Başkanı’nın son açıklamalarısermayenin arsızlıkta artık sınır tanımadığını gösteriyor.

Maliye Bakanı’nın daha önce birçok kez, burjuvamedyada “Unakıtan’dan büyük gaf” gibi başlıklarladuyurulan açıklamalara tanık olmuştuk. Memleketi“babalar gibi satmaya” hevesli Unakıtan, geçtiğimizgünlerde doğalgaz zamlarına karşı bir gazetecininsorduğu soru üzerine pişkin cevaplar verdi. Memurayapılan zamlar karşısında doğalgaza %80 zamyapıldığını ve ne düşündüğünü soran gazeteciyi yinebilinen tekerlemelerle yanıtladı. Kimseyi enflasyonun

altında ezdirmediklerini söyleyen Maliye Bakanı,konuşmasına “memurlar da zaten maaşlarının hepsinidoğalgaza vermiyorlar” diye devam etti. Memurlara birönerilerinin olup olmadığının sorulması üzerine ise“ben de vatandaşım” cevabını verdi!

Bu yanıtlar emekçilerle dalga geçmek anlamınageliyor. Memurlara yapılan üç kuruş zammı bile çokgörerek doğalgazın zamlanmasının normal olduğunuanlatmaya çalışmak yüzsüzlükten de öteyedir.

Bu süreçte bir diğer açıklama ise TİSKBaşkanı’ndan geldi. Kriz süreciyle beraber yaygınlaşankitlesel işten atmalar karşısında bu asalaklar, işten atılanişçinin kıdem tazminatının işsizlik fonundankarşılanmasını buyuruyorlar. Kendi yarattıkları krizkarşısında her alanda faturayı işçi ve emekçilereçıkartanlar, işçileri bir çırpıda kapı önüne koyarakaçlığa ve sefalete mahkûm edenler, bir de iştençıkartmalar nedeniyle ödedikleri kıdem tazminatı“yükünden” kurtulmak çabasındalar. Üstelik işçilerdenkesilen paralarla kurulan işsizlik fonuna göz dikiyorlar.İşçileri kendi paraları ile kapı önüne koymayaçalışıyorlar.

Onurumuz ve geleceğimiz için!

İşçi ve emekçilerin ürettiği değerler üzerindesaltanat süren asalaklar geçmişte saldırılarına kılıfbulma derdine düşerlerdi. Artık tüm açıklığıylasaldırıyorlar. İnsanların gözünün içine bakarak sizisömürüyoruz, sizi aşağılıyoruz diyorlar. Tam bir arsızlıkörneği olan açıklamaların hergün bir yenisine tanıkoluyoruz.

Sermayedarların ve onların hükümetlerininsaldırılarını bu denli pervasızca sürdürebilmeleri,karşılarında durabilecek bir güç görmemelerindenkaynaklanıyor. Onlar bir avuç olmalarına rağmenörgütlüler ve güçlerini bu örgütlülüklerinden alıyorlar.Biz işçi ve emekçiler ise milyonlarız. Bizi iliklerimizedek sömüren bu haramileri alaşağı edebilmek içinörgütlenmemiz, mücadele etmemiz gerekiyor.Onurumuz ve geleceğimizi savunmanın başka bir yoluyok.

Onurumuz ve geleceğimiz için mücadele bayrağınıyükseltelim!

TİB-DER: Faturayı ödemeyelim!Dünya genelinde yaşanan krize bağlı olarak Tuzla tersanelerinde de krizin faturasını biz tersane işçilerine

ödeten patronlara ve onların düzenine karşı işçileri örgütlülüğe çağıran bir çalışma başlattık.Çalışmamızın ilk parçası olarak çıkarttığımız ozalitleri işçi geçiş güzergâhı olan Aydıntepe Tren İstasyonu

ile İçmeler istasyonu civarına astık. Ozalitlerimizde son dönemde tersanelerde yaşanan ücret düşürmelerine veişçi kıyımlarına karşı “İşten atmalara ve ücretlerin düşürülmesine GEÇİT YOK! Krizin faturasını kriziyaratanlar ödesin!/ TİB-DER” ile 7 maddelik taleplerimizi işledik.

Krizin acı faturası biz işçilere ödetilmeye çalışılıyor. Bugüne kadar sadece Tuzla Tersaneleri’nde 2 biniaşkın işçinin işine son verildi. Dahası bir takım tersanelerde kriz bahane gösterilerek ücretlerde önemli orandadüşüşler yaşanıyor.

GİSBİR ülke genelindeki tersanelerden toplam 12 bin işçinin işine son verileceğini ifade ediyor. Yaşananbu gelişmelere karşı sessiz kalmadık/kalmayacağız. Daha değişik araçlarla çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

Tersane İşçileri Birliği

Page 7: SİKB 2008 - 44

Krize karşı sınıf savaşı! Kızıl Bayrak � 7Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

Kapitalist sistemin krizi derinleştikçe ve Türkiye’yide sarsmaya başladıkça, her kesim kendi sınıfsalkonumuna uygun bir “çözüm arayışı” içerisinegirmeye başladı. Sermaye cephesinin “çözümü”biliniyor. Dışarıda emperyalistlerle her açıdan kölelikilişkilerinin daha da derinleştirilmesi, içeride ise işçi veemekçilere azgın devlet terörü eşliğinde ağır bir sosyalyıkım saldırısının dayatılması…

Açıktır ki kapitalist sistem iflas etmiştir ve bir kezdaha faturayı emekçilere ödetmeye çalışmaktadır.Bunu da çıkarları uzlaşmaz toplumsal kesimlerin tümüaynı saftaymış gibi sunarak yapmak istemektedir.İşbirlikçi burjuvazinin ve uşaklarının çıkarlarını“Türkiye’nin çıkarları” olarak sunmaya çalışmakta,krizden kazançlı çıkmanın hesabını yapmaktadır.Sermaye iktidarının hüküm sürdüğü koşullarda“Türkiye’nin geleceği” diye bir şey yoktur. Ancak işçive emekçilerin devrimci iktidarı altında Türkiye’ningeleceği ve kaderiyle emekçilerin kaderi bir ve aynıolabilir.

Meslek örgütlerinden sendikalara, reformistçevrelerden devrimci güçlere kadar geniş bir kesimikapsayan emek cephesinde yer alanlar da, krizinetkisine karşı mücadelenin imkanlarını görerek,sınıfsal konumlarına uygun bir tartışma sürecininiçerisine girdiler. Krize karşı işçi ve emekçilerinmücadele programını somutlamak amacıyla atölyeçalışmaları yapmaya, taslak metinler hazırlayarakkamuoyuna sunmaya başladılar. Bunlardan biri DİSK,KESK, TMMOB, TTB ve Çiftçi-Sen imzası taşıyan,iktisatçı Mustafa Sönmez tarafından hazırlanan“Sosyal dayanışma ve demokratikleşme programı”başlıklı çalışmadır. DİSK de kendi cephesinden ayrıcabir “sosyal program” hazırladı ve kamuoyuna sundu.Birleşik Metal-İş de benzer bir çaba içerisine girerek“Kriz ve emekçilerin mücadele programı” adı altında“acil eylem planı” ve talepler listesini açıkladı.

Her üç programın da temel vurgusu “bukapitalizmin krizidir, faturasını emekçiler değilsermaye ödesin” biçimindedir. Doğal olarak böyle birvurgu buna uygun bir mücadele programını gerektirir.Eğer emekçiler adına sahneye çıkılıp sermayeye karşı“kriz bizim krizimiz değil, faturasını da sizeödettireceğiz” şeklinde bir meydan okumayagirişilecekse, böylesi bir program işbirlikçi tekelciburjuvazinin sınıf egemenliğini hedefleyen birperspektifle ele alınmak durumundadır.

Ortaya konuluşu ve talepleri gözönüne alındığında,Birleşik Metal programı nispeten ayrı bir yerdedurmaktadır ve üzerinde tartışma yürütülebilecekasgari bir zemin içermektedir. Ancak gerek meslekörgütleri ve sendikaların hazırladığı, gerekse deDİSK’in hazırladığı programların böylesi bir bakış veyönelimle hazırlandığını iddia etmek mümkün değildir.Programda sermayenin egemenliğini sarsmayıhedefleyen bir zemin dahi bulmak mümkün değildir.Yakından incelendiğinde, sermayeye krizi atlatmak veekonomiyi rayına oturtmak için akıllar vermekaygısının öne çıktığı görülecektir.

Meslek örgütleri ve sendikalar, altına imza attıkları“alternatif” sosyal programı gerekçelendirirken dahi,“krizlerin toplumsal maliyetini en aza indirmek” temelkaygısıyla soruna yaklaşmaktadırlar.

Programda “emekçi sınıfları bekleyen tehlikeler”sayılırken, emperyalist tekellerin, işbirlikçiburjuvazinin ve onun sınıf iktidarının üzerinden

kabaca atlanmakta, “neoliberal-gerici AKP iktidarınınfaşizan çizgisi” öne çıkmaktadır. Satır aralarında“Emekçi sınıflar için nihai kurtuluş”un, “herkesinyeteneğine göre emek koyduğu ve o ölçüde pay aldığıtoplumsal bir dönüşümde” olduğu ifade edilmekte,ancak “krize karşı sosyal dayanışma programı”önerilmektedir. Program metnine ve taleplerinformülasyonuna bakıldığında “krizlerin toplumsalmaliyetini en aza indirmek”ten kastın düzene karşıdeğil de düzenin uygulamakta olduğu politikalara karşıalternatifler üretmeye çalışan, kurulu düzenintemellerine dokunmayan ancak onun yıkıcı etkisinintüm toplumsal kesimlere (işçi ve emekçilerle ortasınıflara ve büyük sermayeye) daha “eşit, adil vedemokratik” bir biçimde fatura etmeye çalışan biryaklaşım içinde olduğu görülmektedir.

Programdaki “İMF’den uzak durulmalı,çalışanların katılımıyla yeniden beş yıllık ve yıllıkplanlar yapılmalı, planlar kamuya emredici, özelsektörü özendirici olmalıdır”, “Zordaki firma vebankalar kamulaştırılırsa yönetimleri çalışanların özyönetimine bırakılmalıdır”, “Gümrük Birliği askıyaalınmalı, yıkıcı ithalat önlenerek yerli üretim veistihdam desteklenmelidir”, “sermaye hareketlerinekısıtlama, gerçekçi kur politikası”, “özel sektöre veyabancı yatırımcılara yeni bir vizyon” uygulanması vb.öneriler, krizin etkilerini her kesim için en azaindirmeyi, kapitalist sistemin temellerini koruyarak veişin içine emekçileri de katarak yeniden inşa etmeyihedeflemektedir.

Üretime, istihdama, sanayileşmeye, böyleliklekapitalizmi ehlileştirmeye dayalı böylesi bir programıngerçekçiliği bir yana, sermaye iktidarına en ufak biradım attırabilmesi bile mümkün değildir. Zira buyaklaşım çürüyen ve giderek barbarlaşan kapitalistsistemin temel işleyiş yasalarına aykırıdır.Kapitalizmin temel mantığı aşırı kâra dayanmaktadır.Kar oranlarının düşmesi, burjuvaziyi spekülatifalanlara yöneltmiştir, ki bu da kapitalizmin doğasındavardır. Bugün kapitalist dünyayı derinden sarsan krizekarşı çözümsüzlük içinde debelenmeleri bundandolayıdır. Burjuvazinin sosyalizmin basıncı ve işçisınıfının mücadeleleri karşısında “sosyal devlet”uygulamalarına boyun eğmesi, kapitalizmin genişlemedöneminde mümkün olabilmiştir. O dönem çoktangeride kalmıştır. Asalaklaşma ve çürümeyi en üst

boyutlarda yaşayan bu sistemi islah etmek, yeniden“sosyal devlet” uygulamalarına dönmek mümkündeğildir. Tek çözüm yolu bu sistemin aşılmasıdır.

Bu koşullarda kalkıp ham hayallerle “sosyaldevleti” yeniden inşa etmeye kalkmak burjuva liberal,gerici bir yaklaşımdır ve işçi-emekçi sınıfları düzeneyedeklemekten, krizin sonuçlarına ortak etmektenbaşka bir anlam taşımamaktadır.

Düzenin krizine karşı düzen içi bir alternatife değil,işbirlikçi tekelci burjuvazinin sınıf egemenliğini veemperyalizme kölece bağımlılık ilişkilerini hedef alan,yani bu sistemi aşma hedefine bağlanan asgari birdevrimci programa ihtiyaç vardır. Ancak böyle birprogram krizin faturasını sermayeye kesme iddiasındabulunabilir.

İşçi sınıfının sorunu kapitalizmi iyileştirmek,krizlerini atlatmasını sağlamak değildir. İşçi sınıfınınsorunu hakları, talepleri ve özgürlükleri uğrunadevrimci sınıf mücadelesini geliştirmek, sisteminkrizlerini kendi sınıfsal çıkar ve özlemleridoğrultusunda derinleştirmek, mevcut sınıf egemenliğisistemini aşmaktır. İşçi sınıfı adına “krize karşıprogram” sunma iddiası taşıyanlar, düzenin krizikarşısında ileri süreceği temel ve taktik istemleri,krizlerin kaynağı emperyalist-kapitalist sistemi aşanbir bakışaçısıyla ele almak durumundadır. Liberalreformist çevrelerin, sendikal bürokrasinin böyle birsorunu olmadığı açıktır. Dolayısıyla emekçi sınıflaradına ortaya koyduklarını iddia ettikleri ve geniştoplumsal kesimlerin desteğini talep ettikleri programburjuva liberal bir programdır. Her açıdan mahkumedilmesi gerekmektedir.

Devrimci iddia ve kaygı taşıyan tüm güçler düzeninkrizinden devrimci sınıf mücadelesini geliştirmekdoğrultusunda faydalanmak durumundadır. Bu ise, işçisınıfı ve emekçilerin temel ve acil istemlerini devrimcibir bakış açısıyla formüle etmeyi, burjuvazinin sınıfegemenliğini parçalama hedefine bağlamayı, buçerçevede emekçilerin devrimci eylemini geliştirmeyihedefleyen somut bir mücadele programı oluşturmayıgerektirir. Krizin faturasını sermayeye ödetmeiddiasının başka bir karşılığı yoktur.

Böylesi bir görev liberal reformistlerden, sendikabürokratlarından beklenemeyeceğine göre sorumlulukbir kez daha devrimci sınıf mücadelesinden yana olangüçlere düşmektedir.

Krize karşı mücadelede boş liberal hayaller çözüm değil…

Kapitalizme karşı devrimci sınıfmücadelesi yükseltilmelidir!

Page 8: SİKB 2008 - 44

Faşizme geçit vermeyelim!8 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

İÜ’de faşist provokasyon ve saldırı…

“Faşizme karşı omuz omuza!”İstanbul Üniversitesi Merkez Kampüs’te Sinema

ve Kültür Kulübü tarafından düzenlenen filmgösteriminin afişleri 30 Ekim günü faşistler tarafındanyırtılırken, aynı şekilde Halk Bilim Kulübü’nünafişleri de indirildi. Faşistlerin tacizi üzerine hareketegeçen devrimci ve demokrat öğrenciler yırtılanafişlerin yerine yenilerini astılar.

Bunun üzerine azgınlaşan faşistler “Burası KandilDağı değil, İstanbul Üniversitesi” diyerek devrimci vedemokrat öğrencileri provoke etmeye çalıştılar.Öğrenciler faşist provokasyona “Faşizme karşı omuzomuza!”, “Beyazıt faşizme mezar olacak!”sloganlarıyla karşılık verdiler. Yaşanan arbedesonrasında faşistler okuldan kovuldular. Filmgösteriminin ardından okuldan toplu çıkış yapanöğrenciler Öğrenci Kültür Merkezi’ne geldiler.

Öğrencilerden 20’ye yakını ÖKM’nin kapanışsaatine kadar binada kalma kararı aldı.

ÖKM’den saat 17.00’de toplu çıkış yapılarakSaraçhane’ye doğru yüründü. Burada sayıları 10’ugeçmeyen faşistler ellerinde satırlarla, devrimciöğrencilere saldırmaya çalıştılar. Devrimci öğrencilerfaşistlere sopalarla karşılık verdiler. Çıkan çatışmada,Halk Bilim Kulubü’nden biri ağır olmak üzere ikiöğrenci yaralandı. Başından ve kolundan satırdarbeleriyle yaralanan öğrenciler Fatih Medikal ParkHastanesi’ne kaldırıldı ve ameliyata alındı.

“Faşizmi döktüğü kandaboğacağız!”

Faşist saldırı İstanbul Üniversitesi öğrencileritarafından 31 Ekim günü protesto edildi.

Basın açıklaması öncesinde tüm fakültelerdesaldırının teşhirini yapan bildiriler dağıtılarak,öğrenciler basın açıklamasına çağırıldı. Fen-EdebiyatFakültesi ve Merkez Kampüs’ten sloganlarla topluçıkış yapan öğrenciler saat 14.00’te Merkez Kampusönünde toplandılar.

Basın metninde yaşanan olay anlatıldıktan sonraşunlar söylendi: “Tarih boyunca her dönemdoğrunun, haklının mücadelesini verenleregemenlerin ve işbirlikçilerinin saldırılarıyla,katliamlarıyla karşılaşmışlardır. Bugünyaşadıklarımız da faşistlerin gelenek haline getirdiğiYÖK’ün kuruluş yıldönümü olan 6 Kasım öncesidevrimci demokrat öğrencilere yönelik saldırılarınınbir parçasıdır…”

Yaşanan saldırının planlı gerçekleştiğininvurgulandığı basın açıklamasında, “Beyazıt faşizmemezar olacak!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”,“Kahrolsun faşizm, yaşasın mücadelemiz!”, “Yaşasındevrimci dayanışma!”, “Kurtuluş yok tek başına, yahep beraber ya hiçbirimiz!”, “Faşizmi döktüğü kandaboğacağız!” sloganları atıldı.

Saldırıda yaralanan devrimci demokratöğrencilerin hastanede çekilen fotoğrafları dövizolarak taşındı. Eylem, “Beyazıt Marşı”yla son buldu.

“Kahrolsun faşizm, yaşasınmücadelemiz!”

Faşist saldırı, 3 Kasım günü de SultanahmetAdliyesi önünde yapılan basın açıklamasıyla protestoedildi. Açıklamayı, saldırı sırasında yaralananarkadaşlarımızdan Günay Dağ yaptı.

Dağ konuşmasında, aynı gün İstanbul Üniversitesi

Merkez Kampüsü’nde devrimci ve demokratöğrencileri provoke etmeye yönelik saldırıyı anlattı vebu saldırıların polis-idare işbirliğiyle gerçekleştiğiniifade etti. Saldırı esnasında faşist çetelerin yanındaresmi ve sivil polislerin bulunduğunu, ancakpolislerin saldırıyı sadece izlediklerini belirtti.Saldırının ardından ise saldırıya uğrayanarkadaşlarımızı gözaltına almaya çalıştıklarını anlattı.Devrimci öğrenciler olarak saldırıya karşı gerekliyanıtın verildiğini ifade eden Dağ, anti-faşistmücadeleye kararlılıkla devam edeceklerini vurguladı.Yapılan konuşmanın ardından suç duyurusundabulunmak üzere Sultanahmet Adliyesi’ne gidildi.

“Kahrolsun faşizm, yaşasın mücadelemiz!” yazılıpankartın açıldığı açıklamaya Gençlik Federasyonu,Öğrenci Kolektifleri, DGH, EHP, İstanbul Gazetesi veEkim Gençliği katıldı.

40 kişinin katıldığı açıklamada “Kahrolsun faşizm,yaşasın mücadelemiz!”, “Faşizme karşı omuzomuza!” ve “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!”sloganları atıldı.

Faşistler ve olayı izlemekle yetinen polislerhakkında suç duyurusunda bulunmak üzereSultanahmet Adliyesi’ne gittiğimiz sırada, yaklaşık 15kişilik faşist bir grup, Hasan Ali Yücel EğitimFakültesi önünde yolumuzu keserek bizi provokeetmeye çalıştı.

Açık ki, polislerin koruması altında üniversite veçevresinde elini kolunu sallayarak dolaşan bu katillerçetesi, yeni saldırılar için hazırlık yapıyorlar. Fakat busaldırılar yanıtsız kalmayacak. Faşist çeteleri veonlara kol kanat geren devletin kolluk güçleriniörgütlü mücadelemizle püskürteceğiz.

İstanbul Üniversitesi / Ekim Gençliği

Ekim Gençliği: “Geçit YOK!”Düzenin çok yönlü saldırılarına “Geçit YOK!” diyen İstanbul Ekim Gençliği, 2 Kasım günü

gerçekleştirdiği basın açıklamasıyla mücadele kararlılığını ifade etti.Saat 13.30’da Galatasaray Lisesi önünde gerçekleştirilen basın açıklaması DTP’nin eylemine denk geldi.

DTP eylemi nedeniyle Taksim ve çevresi ablukaya alınmıştı. Basın açıklaması başlamadan önce bir EkimGençliği okuru üst araması yapılacağı gerekçesiyle gözaltına alınmaya çalışıldı. Sergilenen kararlı tutumsonucu serbest bırakıldı.

Ekim Gençliği adına yapılan basın açıklamasında şunlar söylendi:“Sermaye düzeninin kendi iç çatışmaları arasında düzene yedeklenmeye çalışılan gençlik kesimleri bugün

AKP-ordu, laik-antilaik tartışmaları ekseninde kendi sorunlarından uzaklaştırılmakta, demokrasi havarisikesilen ve darbecilerle hesaplaştığını iddia eden AKP hükümeti işçi emekçilere açlık ve yoksulluktan,öğrencilere ise geleceksizlikten başka bir şey vermemektedir. Bu yüzden gençlik gerici taraflaşmalarayedeklenmeyecek, kendi mücadele talepleri ekseninde geleceğin ve özgürlüğün tarafında olacaktır.”

Sermaye düzeninin Kürt sorunundaki inkar ve imha siyasetine değinilen basın açıklamasında “Savaşa değileğitime bütçe!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Bıji biratiya gelan!” sloganları atıldı.

“Eğitim alanı her yönüyle ticarileştirilerek sermayeye peşkeş çekilirken, bir taraftan da meslek ve alanlarsermaye eksenli yeniden yapılandırma süreci içerisinde birçok dönüşüme uğramaktadır...Neo-liberalsaldırıların en yoğun biçimde uygulandığı alanlardan birini de eğitim alanı oluşturmaktadır. Yurt, yemekhane,ulaşım zamları sürerken, öğrenci belgesi almak dahi paralı hale getirilmektedir ve eğitimde fırsat eşitsizliğiher geçen gün derinleşmektedir.” cümleleriyle devam eden basın açıklamasında “Eşit, parasız, bilimsel,anadilde eğitim!”, “Diplomalı işsiz olmayacağız”, “Yaşasın devrim ve sosyalizm!” sloganları atıldı.

Eylem sloganlarla son buldu.Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 9: SİKB 2008 - 44

SSGSS protestoları sürüyor... Kızıl Bayrak � 9Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

Sözde iş kazaları ve meslek hastalıklarını ortadankaldırma amacı taşıyan “İş Sağlığı ve İş Güvenliği YasaTasarısı”nı ele alan konferans, 1-2-3 Kasım 2008tarihlerinde toplandı.

“5. Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği BölgeselKonferansı” 1 Kasım günü başlarken, sendikalar,demokratik kitle örgütleri, ilerici, devrimci kurumlar vesiyasi partiler sermayenin ihtiyaçları doğrultusundahazırlanan yasa tasarısını protesto etmek için LütfüKırdar Kongre Salonu önünde buluştular.

İstanbul Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu,TTB, TMMOB, DİSK ve KESK’in ortak örgütlediğieylem saat 13.30’da başladı. Eylemde “Önce insan,önce sağlık, önce iş güvenliği için tüm sosyal taraflarınkabul edeceği bir ‘işçi sağlığı ve güvenliği yasası’istiyoruz!”, “Patronlara değil işçilere güvenlik /HSGGP” pankartları açıldı.

Eylem öncesinde TAYAD’lı Aileler adına MehmetGüvel kısa bir konuşma yaparak, hapishanelerde sohbethakkının uygulanmaması durumunda ölüm oruçlarınıntekrar başlamasından korktuklarını belirtti. EnginÇeber’in katledilmesi protesto edildi.

Eyleme, kuralsız çalışma koşullarının hükümsürdüğü tersanelerden, kotlar beyazlarken hayatlarınkarardığı kot taşlama atölyelerinden, sendikalörgütlenme mücadelesi sonucu işten atılan işyerlerindenişçiler ile iş güvenliği önlemlerinin alınmamasındankaynaklı yaşanan Davutpaşa katliamının tanıkları dakatıldılar.

Sloganlarla başlayan eylem sırasında Lütfü Kırdarönünde geniş güvenlik önlemleri alındı. Tersane İşçileriBirliği Derneği (TİB-DER), BDSP, OSİM-DER, GOPİşçi Platformu, Topkapı İşçi Derneği, Kot İşçileri Birliği,EHP, ESP, Limter-İş, Halkevleri, TKP, Yurtsever Cepheİşçi Birliği, İKP, Eğitim Emekçileri Derneği, Alınteri,KTİDK, PDD, İşçi Gazetesi, ODAK, Halk Cephesi,TAYAD, TMMOB ve KESK’e bağlı şubelerden eylemekatılım gerçekleşti.

Eylemde TİB-DER üyesi tersane işçileri “Taşeronluksistemi kaldırılsın!”, “Artık ölmek istemiyoruz!”,“Tersane işçisi köle değildir!”, “Önlem alınsın ölümlerdurdurulsun!” dövizlerini açarken, Kot İşçileriBirliği’nden kot taşlama ve yıkama işçileri ise “Alacaknefesimiz soracak hesabımız var! / Kot İşçileri Birliği”pankartıyla eyleme katıldı, iş sağlığı ve güvenliğiönlemlerinin alınması talebini simgeleyen sarı maskelertaktı.

İşçiler sırayla söz alarak çalışma koşullarınıanlattılar, taleplerini dile getirdiler.

Silikozis hastalığının pençesinde ölümü bekleyenBekir Özmen ilk olarak söz aldı. Kot taşlama işçilerininçalışma koşullarını anlattıktan sonra silikozis hastalığınayakalanan kot taşlama işçilerine malulen emeklilik hakkıtanınması gerektiğini söyledi.

Dev Sağlık-İş Sendikası’nda örgütlenen Kızılayçalışanları adına yapılan konuşmada, sendikalörgütlenmeden dolayı yaşadıkları sürgün baskısı ve iştenatmaları özetledi.

Limter-İş Sendikası Yönetim Kurulu üyesi olan veDearsan Tersanesi önünde 52 gündür bekleyen LeventAkhan, tersanelerde yaşanan iş cinayetlerine dikkatçekti.

Kot İşçileri Birliği önlüğüyle eyleme katılan, üççocuğunu kot taşlama atölyelerinde silikozis hastalığına

kaptıran anne İpek Sevgi Al, Türkçesinin zayıf olmasınedeniyle konuşmasını Kürtçe gerçekleştirdi. Meslekhastalığına yakalanan kot taşlama işçilerine ücretsizsağlık hizmeti verilmesini talep etti.

Davutpaşa’daki patlamayı yaşayan ve patlamadaölen işçilerin aileleri adına da konuşma gerçekleştirildi.

Tersane İşçileri Birliği Derneği (TİB-DER) BaşkanıZeynel Nihadioğlu ise örgütlü ve birleşik mücadeleçağrısı yaptı.

Eylem, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği alanındaçalışmalar yürüten Prof. Dr. Zeki Kılıçarslan’ınkonuşması ile devam etti.

Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu’nunaçıklamasını TTB Merkez Konseyi Üyesi AliÇerkezoğlu okudu. İş Sağlığı ve Güvenliği YasaTasarısı’nın, işçi sağlığı ve güvenliği hizmetlerinintaşerona devredilmesi ve işyeri hekimlerinin esnekçalıştırılmasını beraberinde getireceği konusundauyarıda bulunan Çerkezoğlu, Türkiye’de her yıl 80 bin işkazası bildiriminin yapıldığını, bu kazalar sonucunda600 kişinin yaşamını yitirdiğini söyledi. Tuzlatersaneleri, inşaat, maden ve ulaşım, kot taşlamasektörlerinde yaşanan ölümler gündemdeyken yasatasarısına karşı alınacak tutumun önemine vurgu yapıldı.

Platformun yasa tasarısı konusundaki uyarıları iseşöyle sıralandı:

“Bu yasa tasarısı ile;- İş kazaları önlenemez!- Meslek hastalıklarının önüne geçilemez veya

gizlenir!- İşe ve çalışma ortamına bağlı hastalıklar artar!- İşyerlerindeki sağlıksız ve güvensiz çalışma

ortamları düzeltilemez!- Çalışanların her türlü kişisel ve sağlıkla ilgili

bilgileri, işverenlerin hizmet satın aldığı şirketyetkililerine verilerek kişisel mahremiyet ihlalleriçoğalır!

- Bu yasa ile işyerlerinde sağlıklı ve güvenli çalışmazorlaşır!”

Açıklama, hükümetin SSGSS yasası konusundakidayatmasını bu yasada da göstermesi durumunda dahaetkin eylemler sergileneceğinin söylenmesiyle sonbuldu.

Yaklaşık 300 kişinin katıldığı eylem sloganlarla sonaerdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Emek dünyası sahte tasarıyı onaylamıyor!

“Patronlara değil işçiye sağlık ve güvenlik!”

Eskişehir’de metal işçileri buluştu!

“İşçilerin birliğisermayeyiyenecek!”

Birleşik Metal-İş Sendikası’nın TİS sürecinedeniyle düzenlemiş olduğu bölgeseltoplantılarının üçüncüsü 4 Kasım günüEskişehir’de gerçekleşti.

Çeşitli fabrikalardan BMİS’te örgütlü yaklaşık300 metal işçisinin katılım sağladığı toplantı BMİSEskişehir Şube Başkanı Bayram Kavak’ınkonuşmasıyla başladı. Ardından BMİS GenelBaşkanı Adnan Serdaroğlu söz aldı.

Serdaroğlu, bu toplantıların kriz ve TİSsürecinde ortaya çıkan gelişmelerin paylaşılmasıiçin düzenlendiğini açıkladı. Krizin nedenleri veyansımalarından bahsederek, kapitalizmin bugünişçilere dayattığı ve krizle birlikte daha da ön planaçıkarılan esnek ve kuralsız çalıştırmaya değindi.Serdaroğlu şunları söyledi:

“TİS süreci başlamıştır. Bu süreç sadece metalişkolunu ilgilendirmiyor ama metal işkolu amiralgemi konumundadır. Burada yapılacak çalışmalarbirçok sektörü dolaysız bir şekilde etkileyecektir.Tek sorun metal işçilerinin birlikte hareket etmesorunudur. Bu yüzden 100 bin metal işçisine çağrıyaptık. İşçilerin bilinçli bir şekilde müdahilolabilmesi için eğitim çalışmaları ve seminerleryapıyoruz.”

MESS’in teklifinin krizin de bahane edilmesiyletamamen sermayenin çıkarları doğrultusundaolduğunu, ayrıca sermayenin en kazançlıdöneminde bile işçiyi sömürdüğünü ifade etti.Bugün işverenin en önemli sorununun sosyalhakları üzerinden atmak istemesi olduğunubelirterek, bunun için esnek çalışmayı dayattığınısöyledi. Esnek çalışmanın işçilerin hayatlarını esiralmaya dönük bir saldırı olduğunu ve bugünişçilerin en yakıcı sorunlarından biri olduğunuvurguladı.

Serdaroğlu, “Eylemler, Cuma yürüyüşleri,büyük bölge toplantıları, mitingler yapacağız. Busüreci kazanacağız, çünkü haklıyız. Fakat bumücadelenin başarıyla sonuçlanması sınıfbilinciyle hareket etmeye bağlıdır.” sözleriylekonuşmasını sonlandırdı.

Salonda “ MESS dayatmalarına hayır!”, “Hakyoksa barış da yok!”, “Alınterimizin hakkınıistiyoruz!”, “Haydi metal işçileri, ortak talepler içinortak mücadeleye!” şiarlı pankartlar asılıydı. Sıksık “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “Direnedirene kazanacağız!”, “Yaşasın örgütlümücadelemiz!” sloganları coşkulu bir şekilde atıldı.

Toplantının sonunda Metal İşçileri Bültenidağıtıldı.

Kızıl Bayrak / Eskişehir

Page 10: SİKB 2008 - 44

Metal işçileri alanlarda...10 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

Uyuşmazlıkla sonuçlanan 2008-2010 Metal GrupToplu İş Sözleşmesi görüşmelerinde metalpatronlarının esneklik ve düşük ücret dayatmalarınakarşı Cuma eylemleri başlatan Birleşik Metal-İşSendikası, örgütlü olduğu fabrikalardaki TİSeylemlerinin 3. turunu 31 Ekim sabahı gerçekleştirdi.

Gebze’de metal işçileri yineeylemdeydi!

Gebze’de Saat 07.00’den itibaren Fen-İşKöprüsü’nde servislerden inen Birleşik Metal üyesiSarkuysan işçileri fabrika önüne kadar yürüyüşgerçekleştirdiler.

“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “MESS,MESS şaşırma sabrımızı taşırma!”, “Metal işçisi köledeğildir!”, “Direne direne kazanacağız!”, “Kurtuluşyok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”sloganlarını attılar.

Gece vardiyasından çıkan Sarkuysan işçileriyürüyerek gelen arkadaşlarını alkış ve sloganlarlakarşıladılar. Sarkuysan önünde metal işçilerineseslenen BMİS Genel Sekreteri Selçuk Göktaş, MESSpatronlarının kölelik dayatmalarını geri çekmemektediretmeleri halinde “Bunun adı grevdir. Metal işçisigreve hazırdır” dedi.

Göktaş konuşmasına şu sözlerle devam etti: “Biziköle yerine koymak isteyenlere buradan bir kez dahasesleniyoruz. Biz köle değiliz, MESS’in kölesi hiçdeğiliz. Kriz gerekçesiyle üzerimize gelmeyin. Yoksabu otobanlar da arayollar da kesilir.” Göktaşkonuşmasında ayrıca Türk Metal üyesi metalişçilerinin de mücadele sürecine katılması gerektiğinisöyledi. Sarkuysan’la beraber Çayırova Boru işçileride eylem gerçekleştirdiler.

Yine Sarkuysan ve Çayırova Boru ile aynı bölgedeyer alan Kroman Çelik’te de yürüyüş gerçekleştirildi.Saat 07.45-08.00 arasında Sarkuysan’ın karşısındabulunan fabrikalarına yürüyen Kroman Çelik işçilerislogan ve ıslıklarla eylemlerini sonlandırdılar.

Sabah saatlerindeki eylem zinciri Akkardan veMakina Takım işçilerinin gerçekleştirdiği yürüyüşledevam etti. Sendika flamaları ve “MESSdayatmalarına hayır!/BMİS” pankartıyla yürüyenAkkardan ve Makina Takım işçileri sloganlar eşliğindeAkkardan önünde toplandılar.

Eylemlerin gerçekleştirildiği bir diğer yer iseAreva ve Poly Metal’di. Birleşik Metal-İş üyeleri bufabrikalarda da yürüyüşlerle işbaşı yaptılar.

ABB işçileri: “Hak yoksa, barış dayok!”

Dudullu ABB işçileri ise OSB dörtyoldatoplandılar. Burada ,“Hak yoksa barışta yok!Alınterimizin hakkını istiyoruz!” pankartını açan ABBişçileri, fabrikaya doğru yürüyüş gerçekleştirdiler.Yürüyüş boyunca “ABB işçisi direnişin simgesi!”,“Direne direne kazanacağız!”, “Zafer direnenemekçinin olacak!”, “Metal işçisi köle değildir!”,“Krizin yükünü patronlar ödesin!”, “MESS, MESSşaşırma sabrımızı şaşırma!” sloganlarını atan ABBişçilerini çevre fabrikalardan işçiler de ilgiyle izlediler.Gece vardiyasında çalışan işçilerin bir bölümünün debahçeye çıkarak alkışlarla karşıladığı 80 kişilik

yürüyüş kitlesinin işbaşı yapmak üzere fabrikayagirmesiyle eylem son buldu.

Paksan: “Son sözü grevmeydanında söyleyeceğiz!”

Birleşik Metal İş Sendikası İstanbul 2 No’luŞube’de örgütlü olan Paksan fabrikasında sabah 07.30-08.00 arasında yürüyüş gerçekleştirildi. İşçilerin artancoşkusu ve katılımı dikkat çekiciydi. Yürüyüşboyunca “Sözleşme hakkımız, söke söke alırız!”,“Yaşasın sınıf dayanışması!”, “MESS, MESS şaşırmasabrımızı taşırma!”, “Kahrolsun ücretli kölelikdüzeni”, “İş ekmek yoksa, barış da yok”, “Esnekçalışmaya hayır!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hepberaber ya hiçbirimiz!” sloganları atıldı.

Eyleme Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu dadestek verdi. İşçiler fabrika önünde BDSP imzalı“Metal sözleşmelerinde son sözü grev meydanlarındasöyleyelim!” şiarlı ozalitle karşılandı.

İşe giriş öncesinde Şube Başkanı Yılmaz Bayrambir konuşma yaptı. Konuşmasına, eylemlerini herdefasında destekleyen sınıf dostlarına teşekkür ederekbaşladı. Bayram, artık işin sözden çıktığını, bundansonra fiili eylemlerin süreci belirleyeceğini söyledi.Yaşanılan sorunlara karşı boyun eğilmeyeceğini, diğersarı sendikalar gibi süreci sessizliklekarşılamayacaklarını ifade etti. Bundan sonra işyavaşlatmaların başlayacağını, işe geç başlamalarınyaşanacağını belirtti. “İstediklerimiz kabul edilmezseson sözü grev meydanlarında söyleyeceğiz” dedi.

Metal İşçileri Bülteni metalişçileriyle buluşuyor!

Metal Grup Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerininbaşından itibaren sürece etkin müdahaleyi önünekoyan, çalışma yürüttükleri sanayi havzalarında metalişçilerine seslenen BDSP’li Metal İşçileri Gebze,Ümraniye ve Küçükçekmece’deki eylemlerde “Metalİşçileri Bülteni”nin dağıtımını gerçekleştirdiler. Metalİşçileri Bülteni ilgiyle karşıladılar.

Bursa’da metal işçileri yürüyor!Birleşik Metal-İş Sendikası Bursa Şubesi’nin

örgütlüolduğu Prsymian fabrikası işçileri sabahvardiyasında yaptıkları eylemle “MESS dayatmalarınahayır” dediler. Bursa’dan gelen işçiler MudanyaBurgaz sapağında servislerden inerek, Mudanya’dangelen işçiler ise Mudanya Gümrük binası önündenbaşlayarak fabrika önüne kadar alkış ve sloganlarlayürüdüler. Birleşik Metal-İş Sendikası Bursa ŞubeBaşkanı Ayhan Ekinci eylemde yaptığı konuşmada,MESS’in kriz fırsatçılığı yaparak krizin faturasınıişçilere yüklemeye çalıştığını belirtti.“Bu tutumları,MESS Genel Sekreteri İsmet Sipahi’nin TİStoplantılarında kriz tellallığı yaptığından belliolmaktadır. Tüm bunlara rağmen metal işçileri hiçbirsendika gözetmeksizin aynı çatı altında toplanıp AKPhükümetinin sermaye yanlısı tutumuna ve MESS’ekarşı birleşme çağrımızı yineliyoruz.” diyerek metalişçilerine mücadele çağrısı yaptı.

Asil Çelik işçileri de vardiya çıkışlarındaeylemlerine devam ediyorlar. Konuyla ilgili açıklamayapan Birleşik Metal-İş Sendikası Bursa ŞubeSekreteri Erol Bektaş, “Sendikamızın kapsamlıaraştırmasında görüldüğü gibi metal işçileri olarakher geçen gün daha da yoksullaşıyoruz. Asil Çelikişçileri insanca çalışıp yaşamak istiyor. Ne hikmetseAsil Çelik patronları her dönem bu tür tutumlarınısürdürüyorlar. İşçi söz konusu olduğu zaman MESS’inkriz çığırtkanlığını önümüze getiriyorlar.” dedi.

Metal patronlarının korkusuUzlaşmazlıkla sonuçlanan TİS süreci eylemli bir süreçle devam ediyor. Sürece yönelik müdahalemizi

yoğunlaştırarak sürdürüyoruz.Bölgemizde bulunan fabrikaların etrafına TİS sürecinde metal işçilerini taraf olmaya çağıran, örgütlü

mücadeleyi yükseltmeye çağıran ozalitleri yapıştırdık. Faaliyetimizden rahatsız olan patronlar, ozalitleriyırttırarak metal işçilerinin sürece olan duyarlılıklarını kırmaya çalıştılar.

Yeni sayısı çıkan “Metal İşçileri Bülteni”ni ise bölgedeki fabrikalarda yaygın olarak kullanıyoruz. Merkeziyayınların yanısıra yerelden fabrikalar ve genel gündemler üzerinden işçilere seslenen bildiriler kaleme alıpbölgedeki fabrikalarda kullandık. Bildirilerde dünya çapında yaşanan ve ülkemizde de her geçen günyansımaları artan ekonomik krize, bu kriz sonucunda yaşanacak hak gasplarına, işten atmalara, esneklik vekölelik dayatmalarına değindik. Bildirilerden biri özel olarak Türk Metal’i hedefliyordu. Bu bildiriyi TürkMetal’de örgütlü olan üç fabrikaya dağıttık.

Bildiriler ve yayınlar işçiler tarafından ilgiyle karşılandı. Faaliyetlerimiz önümüzdeki süreçte de devamedecek.

Küçükçekmece’den BDSP’li metal işçileri

31 Ekim 2008 / Ümraniye

Metal işçilerinin eylemleri sürüyor!

“MESS dayatmalarının adı grevdir, greve hazırız!”

Page 11: SİKB 2008 - 44

Sınıfa karşı sınıf! Kızıl Bayrak � 11Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

Sağlık emekçilerinden eylem!Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası

(SES) Aksaray Şubesi, döner sermaye katkı paylarınınadil dağıtılması talebiyle 30 Ekim günü İstanbulÜniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi Mono Blokönünde eylem gerçekleştirdi.

“Dönerler arttırılsın adil dağılsın! /SES AksarayŞube” pankartı ve “Krizi biz yaratmadık yaratanlarödesin!”, “Döner sermaye arttırılsın, adil dağıtılsın!”,“Krizin faturasını patronlar ödemelidir!” dövizlerininaçıldığı eyleme yaklaşık 300 kişi katıldı.

Mono Blok önünde bir araya gelen sağlık emekçilerive eyleme destek veren direnişteki Çapa temizlikişçileri hastane bahçesini sloganlarla dolaştılar.

Yürüyüş ve eylem boyunca “Adalet, eşitlikistiyoruz!”, “Döner sermaye adil dağıtılsın!”, “Kölelikdüzeni istemiyoruz!”, “Zafer direnen emekçininolacak!”, “Herkese eşit, ücretsiz sağlık!”, “Savaşa değil,eğitime bütçe!”, “Kurtuluş yok tek başına ya hepberaber ya hiçbirimiz!” vb. sloganlar atan sağlıkemekçileri rektörlük ve dekanlığı protesto ettiler.

Dekanlık önünde konuşan SES Aksaray ŞubeBaşkanı taleplerini ve eylem programını şu sözlerleözetledi: “Yok sayılan emeğimiz ve sağlık ekibininöğretim üyesi dışındaki üyeleri olmazsa, hizmetin nasılverilebileceğinin görülmesi için; yarın 31 Ekim Cumagünü sabah saat 08.00 ile 10.00 arasında işbırakacağız. Uyarılarımız dikkate alınmaz ise,eylemlerimizi diğer fakültelere de yaygınlaştırarak,daha uzun süreli iş bırakmalara hazırlanacağız.”

Açıklama şu sözlerle sona erdi:“Hükümeti uyarıyoruz. Krizin faturasını onu

yaratan patronlar ödesin. Kamu emekçilerininmaaşları, insanca yaşanır düzeye yükseltilsin. Tüketimmaddelerine yapılan zamlar geri alınsın.Özelleştirmeler durdurulsun. Sağlığı paralı, emekliliğihayal haline getiren SSGSS yasası iptal edilsin. İşsizlereiş verilsin. IMF ile yapılan anlaşmalar iptal edilsin.Halk için ekonomi programı uygulansın. Aksi takdirde,bizler sessiz kalmayacağız. Faturayı patronlaraödetmek için, grev dahil her türlü mücadeleye hazırolacağız.”

Kızıl Bayrak / İstanbul

Çapa 2 saat işbıraktı!Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası

(SES) Aksaray Şubesi, döner sermaye katkı paylarınınadil dağıtılması talebiyle gerçekleştirdikleri kitlesel vecoşkulu eylemlerden sonra, 31 Ekim günü sabah 08.00-10.00 saatleri arasında iş bıraktı.

Saat 08.00’de Mono Blok önünde bir araya gelensağlık emekçileri saat 08.30’a kadar alkış ve sloganlarlarektörlüğü protesto ettiler. “Dönerler arttırılsın adildağılsın! / SES Aksaray Şube” pankartı ve “Krizi bizyaratmadık, yaratanlar ödesin!”, “Döner sermayearttırılsın, adil dağıtılsın!”, “Krizin faturasını patronlarödemelidir!” dövizlerini taşıdılar.

08.30’da pankart ve dövizler açarak hastanebahçesinde yürüyen sağlık emekçileri, yürüyüş veeylem boyunca, “Adalet, eşitlik istiyoruz!”, “Dönersermaye adil dağıtılsın!”, “Kölelik düzeniistemiyoruz!”, “İnsanca yaşamak istiyoruz!”, “Herkeseeşit, ücretsiz sağlık!”, “Savaşa değil, eğitime bütçe!”,“IMF defol bu memleket bizim! , “Kurtuluş yok tekbaşına ya hep beraber ya hiçbirimiz!” vb. sloganlarıattılar.

Monoblok önünde saat 08.50’ye kadar oturmaeylemi gerçekleştiren sağlık emekçilerine SES Çapa Tıp

Fakültesi Temsilcisi Turan Karabağ seslendi:“Hakkaniyetin ve iş barışının sağlanması için, öğretimüyelerine olduğu gibi, diğer çalışanlara da, yasadabelirlenen üst sınır üzerinden döner sermayedağıtılmasını talep ediyor ve Rektörlüğü uyarıyoruz.Fakültemizde yalnızca öğretim üyesi çalışmadığınıhatırlatıyoruz. Yok sayılan emeğimiz ve sağlık ekibininöğretim üyesi dışındaki üyeleri olmazsa, hizmetin nasılverilebileceğinin görülmesi için; bugün 08.00 ile 10.00saatleri arasında aciller dışında sağlık hizmetivermedik. Uyarılarımız dikkate alınmaz ise,eylemlerimizi diğer fakültelere de yaygınlaştırarak,daha uzun süreli iş bırakmalara hazırlanacağız.”

Açıklamadan sonra iki saatlik iş bırakma eylemisona erdi. Eyleme 350’ye yakın sağlık çalışanı katıldı.Çapa’da acil servis dışında hizmet verilmedi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Tadal işçileri iş bıraktılar!Tadal şirketine bağlı olarak Ankara Üniversitesi’nde

çalışan yemekhane işçileri haklarını elde etmek içinboykot gerçekleştirmişlerdi. Verilen sözler tutulmadığıiçin 3 Kasım günü yeniden iş bıraktılar. Rektörlük‘bütün talepleriniz yerine getirilecek’ demesine rağmenişçilere verdiği sözü tutmadı. İşten çıkartılan işçiler işealındı, ancak verilen diğer sözlerin hiçbirisigerçekleşmedi.

İki haftadır işçilerin ücretleri ödenmiyor. İşçilerdenbazıları iki, bazıları üç aydır ücretlerini almıyorlar.Taşeron şirket ücretleri ödeyemeyeceğini, rektörlüğünödeyeceğini söylüyor. Rektörlük ise çeşitli gerekçelerleişçileri oyalıyor ve ücretleri ödemiyor. 3 Kasım günü işbırakan işçiler, ücretleri alana kadar mücadele etmeyedevam edeceklerini söylüyorlar.

Kızıl Bayrak / Ankara

Sözleşmeli öğretmenliğe protesto!Eğitim-Sen Bursa Şubesi 1 Kasım günü Heykel-

Orhangazi Parkında yaptığı eylemle sözleşmeliöğretmenlik uygulamasını protesto etti. Şube Sekreteritarafından yapılan açıklamada, 5 Kasım günü MilliEğitim Bakanlığı’nın 13 bin sözleşmeli öğretmenalacağı belirtilerek, sözleşmeli istihdamın bakanlığıntemel politikası haline geldiği ve şov malzemesi halinegetirildiği ifade edildi.

İş güvencesiz, düşük ücretle çalışma anlamına gelensözleşmeli, ücretli istihdam uygulamalarındanvazgeçilmesinin talep edildiği eylemde, sözleşmeliöğretmenlere mücadele ve örgütlenme çağrısı yapıldı.“Sözleşmeli köle olmayacağız!”, “Rantiyeye değileğitime bütçe!” sloganlarının atıldığı eyleme yaklaşık50 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Özbucak’ta mücadele isteğiAdana’da tekstil sektöründe faaliyet gösteren

Özbucak Tekstil’de son 6 aydır ücret ödemeleri düzenligerçekleşmiyor. Ekim ayı da dahil olmak üzereücretlerini alamayan işçiler patron tarafından ücretsizizne çıkartıldılar.

TEKSİF Sendikası’nın örgütlü olduğu ÖzbucakTekstil’de patronun elektrik kesintisi bahanesiylebaşlattığı ücretsiz izin uygulaması işçilerin tepkisiylekarşılandı.

İşçilerin sendikaya durumu iletmesi üzerine işyerinegelen TEKSİF Şube Başkanı, patronla gerçekleştirdiğigörüşme sonrasında işçilerden daha fazla fedakarlık

beklendiğinidile getirmişti.

Yapılan görüşmede, üç maaş tutarında ücret ödemesözü veren Özbucak patronu bu sözünü de yerinegetirmeyerek sadece bir aylık ücret ödemesi yaptı.Ardından yalan ve baskılarla işyerindeki sendikalörgütlülüğü dağıtma çabalarına girişti.

İşçilerin ücretsiz izne çıkarılmasının ardından geçenhafta TEKSİF Sendikası’nda yapılan toplantıda işçilerartık bir çözüm istediklerini, yapılması gereken ne varsayapmak istediklerini dile getirdiler. Sendikayı işyerindeyaşanan sorunlara karşı pasif olmakla eleştiren işçiler,evlerinde beklemek istemediklerini söyleyerek, son ikiyıldır katlandıkları işten atma ve ücret gasplarına artıktahammül edemeyeceklerini belirttiler.

Kızıl Bayrak / Adana

Renault’ta üretime ara veriliyor!Bursa’daki Oyak Renault fabrikası 3-11 Kasım

tarihleri arasında “küresel kriz” gerekçesiyle üretimeara veriyor. Yapılan açıklamada Karoseri-Montajfabrikasında üretim dururken, Mekanik ve Şasifabrikasında motor, şasi ve vites kutusu üretiminindevam edeceği belirtildi. Üretimin durdurulmasınınardından işçilere sendika tarafından yapılan açıklamadaücretlerinin %67’sinin ödeneceği bildirildi. Fabrikadaaskere gitmeyenlerle birlikte sözleşmeli işçilerin birkısmının işten çıkarıldığı belirtiliyor.

Daha önce TOFAŞ’tan da 1500 civarında işçiçıkarılmıştı. BOSCH ve diğer metal fabrikalarından daişçi çıkarıldığı ve üretime ara verildiği haberleri geliyor.

“Sözleşmeli köle olmayacağız!”Eğitim-Sen İstanbul Şubeleri, “Sözleşmeli değil,

kadrolu çalışma” talebiyle 5 Kasım günü İl MilliEğitim Müdürlüğü önünde basın açıklamasıgerçekleştirdi.

“Sözleşmeli değil kadrolu çalışmak istiyoruz.100.000 öğretmen açığı kapatılsın/ Eğitim-Sen İstanbulŞubeleri” pankartı ve “Eğitim hakkı engellenemez”,“Ücretli köle olmayacağız” dövizlerinin açıldığıeylemde Eğitim-Sen 1 Nolu Şube Başkanı YunusÖztürk kısa bir konuşma yaptıktan sonra basınaçıklamasını İstanbul Eğitim-Sen 2 No’lu Şube BaşkanıMustafa Kovanlık gerçekleştirdi.

5 Kasım’da yapılan “sözleşmeli öğretmen”atamalarının 2008-2009 öğretim yılının başlamasınınardından yapılmış olmasına dikkat çeken Kovanlık,eğitim yılının başından bu yana okullarda derslerin boşgeçmesinin bakanlığın umrunda olmadığını söyledi.Eğitimde iş güvenceli ve kadrolu istihdam içingüvencesiz eğitim emekçileri ve işsiz öğretmen adaylarıile birlikte mücadeleyi sürdüreceklerini ifade etti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İşçi ve emekçi hareketinden…

31 Ekim 2008 / Çapa

Page 12: SİKB 2008 - 44

Krize karşı mücadele çağrısı...12 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

Birleşik Metal-İş Sendikası’nın çağrısıyla birarayagelen akademisyenler ve Türk-İş’e bağlı bazısendikalar, iki gün süren atölye çalışmasının ardındanişçi ve memur sendikalarına krizin sonuçlarına karşıbiraraya gelme ve mücadele etme çağrısı yaptılar.

Krizin nedenleri, işçi sınıfına ve emekçilereyansımalarının yanısıra emek cephesinden krizinsonuçlarına karşı oluşturulacak mücadeleprogramının tartışıldığı atölye çalışmalarınınsonucunda talepler sunuldu. Birleşik Metal-İşSendikası Genel Yönetim Kurulu imzalı çağrının tammetnini sunuyoruz:

Biz işçiler, emekçiler, kadınlar, işsizler, üretici vetopraksız köylüler ve yoksul halk kesimleri olarakdiyoruz ki: Kriz sermayenin krizidir, faturayı bizödemeyeceğiz.

Emperyalist ülkelerde finans alanında patlak veren,kapitalizmin büyük krizlerinden biriyle karşıkarşıyayız. Finans alanına yatırılan değerler, üretimsürecinde artı-değer sömürüsünden elde edilendeğerlerdir. İşçi ve emekçilerin yarattığı artı-değeriyeniden üretime yatırmak giderek güçleşmiş vesermaye finansal alana yönelmiştir. 1970’lerdebaşlayan bu eğilim son dönemde hızlanmış ve finansbalonu giderek şişmiştir. Şişen balonun patlamasıkaçınılmazdı ve sermaye kendi doymak bilmezhareketinin sonucunda krizle karşı karşıya kaldı.

Kriz, finans alanının krizi olarak görünmeklebirlikte asıl olarak kapitalist üretimin krizidir. Vekrizin üretim alanındaki sonuçları şimdiden ortayaçıkmaya başladı. Sermaye yasal dayanak ve fiiliuygulamalarla, her krizde işten çıkarmalarla, reelücretleri düşürerek, dolaylı vergileri arttırarak, sosyalhakları gerileterek, batan bankaların zararlarınıtoplumun sırtına yükleyerek faturayı işçi sınıfı veyoksul halka çıkarmaya çalışıyor. Bunun can alıcısonuçlarını en son 2001 krizinde yaşadık. Sermayebugün de işten çıkarmaları, sıfır zammı, ücretsizizinleri, kazanılmış ekonomik ve sosyal haklarıngaspını gündeme getirmeye başlamıştır.

Uyarıyoruz…Krizin faturasının, işçi ve emekçilere kesilmesine

izin vermeyeceğiz.Çağrımızdır…Tüm sendikaları, demokratik kitle örgütlerini ve

emekten yana güçleri kapitalizmin krizininsonuçlarına karşı birlik olmaya ve mücadele etmeyeçağırıyoruz.

İstiyoruz:Krizde gasp edilmek istenen çalışma hakkımızı

savunacağız:- İşten çıkarmalar, mevcut haklar korunarak, iş

yoğunluğu arttırılmadan, yasaklanmalıdır. Bu süreçteişten çıkarılanlar işlerine iade edilmelidir.

- Çalışma süreleri ücret kaybı olmadan ve çalışmakoşulları ağırlaştırılmadan 40 saate düşürülmelidir.

- Devlet, çalışmak isteyen herkese insan onurunayakışır bir iş garantisi vermelidir.

- Çalışamayacak durumda olanların temelihtiyaçlarını karşılayacak bir gelir sağlanmalıdır.

- Taşeron sistemi, güvencesiz çalışma, geçiciçalışma sözleşmeleri ve uygulamaları yasaklanmalıdır.

- İş kazaları ve meslek hastalıklarına neden olan

ortamlara izin verilmemelidir.- İşsizlik fonunun sermaye ve devlete aktarılmasına

son verilmeli; fondan yararlanma koşulları işçilerinlehine değiştirilerek, işçilerin ihtiyaçlarınaaktarılmalıdır.

İnsanca yaşamak istiyoruz.- Doğal gaz, elektrik, su, gıda, kira, ulaşım, eğitim,

sağlık gibi temel ihtiyaçları karşılayan mal vehizmetlere yapılan zamlar geri çekilmelidir.

- İşçilerin ve emekçilerin kredi kartı borçlarınauygulanan faizler iptal edilmelidir.

- Temel ihtiyaç mallarına konulan dolaylı vergilertamamen kaldırılmalı; varlıklı kesimler ve büyükşirketlerden alınan vergiler arttırılmalıdır.

- Asgari ücret vergiden muaf tutulmalıdır.- Kriz dönemlerinde küçük esnaftan vergi

alınmamalı, stopaj uygulamasına son verilmelidir.- Mali disiplin uygulamaları kaldırılmalı, bütçeden

sermayeye değil emekçilere kaynak aktarılmalıdır.- Kriz sürecinin olumsuzluklarını daha fazla

yaşayacak olan kadınların, özgül talepleri göz önündebulundurulmalıdır.

- Örgütlenme önündeki her türlü engelkaldırılmalıdır.

Çağrımızdır…

Bugün açık ki işçi ve memur sendikaları, meslekbirlikleri, emekten yana güçler, bütün örgütsüzkesimler, hepimiz bir araya gelmek, güçlerimizibirleştirmek zorundayız.

2001 krizi sonrasındaki kayıplarımızıunutmadık.

Yeniden yaşamamak için …İşçi sınıfının örgütlü ve örgütsüz tüm kesimlerini

kapsayan, enternasyonalist dayanışmayı güçlendirenbir mücadeleyi başlatmak üzere ilgili tüm kişi vekurumları bir arada olmaya çağırıyoruz.

Krize karşı birleşme ve mücadele çağrısı

“Kriz sermayenin krizi, faturayı bizödemeyeceğiz!”

Key Tekstil işçileri polisle çatıştı!Yenibosna’da kurulu olan Key Tekstil’de yaklaşık 350 işçi çalışıyor. Key işçileri üç aydır ücretlerini

alamıyorlar. Key patronu, 31 Ekim sabahı iflas ettiğini öne sürerek fabrikadaki kumaşları kaçırmaya çalıştı.Bunun üzerine işçiler, 1 Kasım’dan itibaren patronun malları kaçırma ihtimaline karşı mesai saatleribitiminden sabaha kadar fabrika önünde nöbet tutmaya başladılar.

BATİS’le ilişkide olan işçilerin girişimi ile BATİS devreye girdi ve yasal süreci başlattı. Patron iflasettiğini ve elindeki mallara haciz geldiğini ileri sürdü. Sendika, işçilerin haciz işlemlerinden elde edilecekparadan ilk önce işçilerin yararlanmasını sağlamak için dava açma yoluna gitti. Bu davanın açılabilmesi içinpatronun iflas ettiğini ve işçilerin de işten çıkarıldığını belgeleyen bir dilekçeyi işçilere imzalattı.

Biz işçilere ve sendikaya bu şekilde bir işlemin yapılmamasını söyledik. Bu belgeyle işçilerin fabrikaiçinde beklemelerinin yasal dayanağı ortadan kalktı ve fiili süreç başladı.

4 Kasım günü ortamı terörize eden kolluk güçleri işçilerin karşısına dikildiler. Gün içerisinde içerdekimalları almaya gelen diğer alacaklılar görünümündeki Key Tekstil patronunun araçlarının fabrikadan çıkışınıişçiler engellemeye çalıştılar. Bunun üzerine kolluk güçleri işçileri tehdit etmeye başladı. Buna karşın işçilergeri adım atmayarak “İşçiyiz, haklıyız, hakkımızı isteriz!”, “Başbakan uyuma işçiye sahip çık!”, “Zenginingözü fakirin cebinde!”, “Direnen işçiler kazanacak!”, “Yaşasın işçilerin birliği!”, “İşçilerin birliği patronlarıyenecek!” sloganlarıyla kararlılıklarını gösterdiler.

Azgınlaşan sermayenin kolluk güçleri işçilere saldırdı. İşçiler yumruklarla ve tekmelerle bu saldırıya yanıtverdi. Bu sefer biber gazıyla işçileri dağıtmaya çalıştılar. Saldırı sonucu işçiler fabrika içine çekildiler. Hacizligösterilen mallar sermayenin kolluk kuvvetleri eşliğinde fabrika dışına çıkarıldı. Olay yerine gelenBahçelievler Emniyet Müdürü, işçi temsilcileri ve BATİS yetkilileri ile görüştü. Görüşme sonucundaBATİS’in avukatı, fabrika içinde durmanın imzalanan metinden dolayı yasal olmadığını ve araçlarınfabrikadan çıkmasını engellemenin suç olduğunu söyledi. Buna tepki gösteren işçiler “kağıtları imzalamayındiyen arkadaş doğru söylüyormuş, madem böyle bir sonucu vardı neden bize bu kağıtları imzalattınız?”dediler.

Tüm uyarılarımıza rağmen BATİS’in yanlış yaptığını vurguladık. BATİS ise yasal süreci ancak böyleişletebileceğini iddia etti. Biz ise bu andan itibaren kazanımları yasal sürecin değil fiili bir mücadeleninbelirleyeceğini ifade ettik.

İşçiler 5 Kasım sabahı tekrar fabrika önünde beklemeye başladılar. Açılan dava da mahkemede görülmeyebaşladı. Saat 16.30’da BATİS’in avukatı gelerek işçilere dava ile ilgili açıklamalarda bulundu. Firmanınaslında iflas etmediğini, bundan dolayı ihtiyati tedbir kararının uygulanamayacağını belirtti.

İşçiler, sendikacıların yanlış yaptığını, artık fabrika içinde bekleme imkanlarının kalmadığını belirttiler.Sendikacıların süreci uzattığını ve patron karşısında pasif kaldığını söylediler.

Küçükçekmece’den BDSP’li işçiler

Page 13: SİKB 2008 - 44

Türkiye Komünist İşçi Partisi 10. yılında!.. Kızıl Bayrak � 13Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

Partimizin 10. Yılı kutlamaları çerçevesindedüzenlediğimiz, “Parti, sınıf, devrim, sosyalizm”gecesi 1 Kasım günü 1200 işçi, emekçi ve gencinkatılımıyla Almanya’nın Köln kentindegerçekleştirildi. Bu seneki Parti gecemiz katılımbakımından son yıllarda düzenlediğimiz gecelerin enkitlesel olanıydı. Gecemize belirgin bir heyecan,coşku ve devrimci hava egemendi.

Etkinliğimize devrimci çevreler de belli bir katılımgerçekleştirdiler. MLKP, MKP, TİKB-B, HalkCephesi, Barikat, Kurtuluş Cephesi, Mücadele Birliği,Güney Dergisi gibi Türkiyeli devrimci parti veörgütler ve Almanya’dan KPD/ML stand açtılar.Türkiyeli partilerden TKP/ML, MKP, MLKP, TİKB-Bve Kürdistan Devrimci Sosyalistleri gönderdiklerimesajlarla gecemizi selamladılar. Ayrıca AlmanKomünist Partisi/Marksist-Leninist (KPD/ML),Filipinler Komünist Partisi/Merkez Komitesi (CPP)ve Almanya Marksist-Leninist Partisi/MerkezKomitesi (MLPD) ile Hollanda’dan Marksist-LeninistGrup/Kızıl Şafak (Rode Morgen) etkinliğimizimesajlarıyla selamlayan diğer partiler oldular.

Türkiye’den ise İstanbul İl Komitesi ile İstanbul’ınbir dizi alt bölge komitesi, yanısıra İzmir, Ankara,Adana, Bursa’lı Komünistler, Genç Komünistler,BDSP ve Komünist Tersane İşçileri imzalarıylailetilen mesajlar, partinin 10. yılını geride bırakmanıncoşkusunu yansıtıyordu.

İddialı, planlı, hedefli ve tok bir çalışma

Partimizin 10. yılı gecesinin hazırlıklarına bu senedaha erken bir tarihte başladık. Bir ayı aşkın yoğun vekesintisiz bir çalışma yürüttük. Bizden önce Kölnkenti benzer sayıda çok sayıda etkinliğe sahne oldu.Bu bizim için başlı başına bir güçlük alanıydı. Politiketkinliklere ilginin her geçen gün azalması, bir diğersorundu. Bütün bunlara karşın planladıklarımızınhemen hepsini hayata geçirdiğimizi söyleyebiliriz.Bunun ifadesi olarak, hem politik ve hem de pratikolarak hedeflerimize ulaştık.

Her şeyden önce partimizin 10. Yıl vurgusu vebunun içeriği konusunda az-çok bir açıklığa sahiptik.Partimiz sayesinde ideolojik bir tokluğa ve politikiddiaya sahiptik. Bu iddia ve toklukla, başta geceyeev sahipliği yapan Köln olmak üzere, hemen heryerde, bugüne dek ortaya konanı aşan bir politik-pratik çalışma kapasitesi ortaya koyduk. Geçmiştekioranları kat kat aşan sayıda yazılı ve görsel materyalbastırdık. 20 bin el ilanının dağıtımının yanısıra, 6 bingece afişi ile çalışma yaptığımız her kentinduvarlarını süsledik.

Öte yandan, etkinliğimiz partimizin 10. Yılınadenk düşüyordu. Bu yüzden, gece çalışmamız 10. Yılçalışması ile paralel yürütüldü. Gece çalışmasısırasında, binlerce 10. Yıl bildirisi dağıtıldı, pullarıkullanıldı ve binlerce 10. Yıl afişi yapıldı.

En başta sıradan bir emekçinin dahi anlayabileceğibir dil ve içerikle hazırlanan 10. Yıl bildirisi olmaküzere, üzerinde uzun yıllardır unutturulmaya çalışılankomünizmin sembollerinin yer aldığı afişlerimiz, heryerde dikkat çekti, belirgin bir ilgi gördü.

Çalışmalarımızın olduğu her yerde döne döneplanlamalar yaptık, çalışmalarımızı sık sık gözdengeçirdik. Hedeflerimize ulaşmak için neleryaptığımızı yeniden ve yeniden gözden geçirdik.

10. yılımıza yakışır bir gece gerçekleştirdik

10. yılımıza denk düşmesi, bu yılki geceyi bizimiçin her zamankinden daha önemli kılıyordu. Bunedenle gecemizin programını buna göre saptadık.Program, Partinin yakın ilgi ve denetimi altındayapıldı. Geceli gündüzlü yoğun, yaygın ve etkin birçalışma yürüterek, nihayet gecenin yapılacağı günegeldik.

Her bakımdan başarılı bir gece yapmak istiyorduk.Bu nedenle her aşamada buna uygun bir düzen,disiplin ve özen içinde olduk. Etkinliğin gerçekleştiğisalonu da görsel açıdan bu özenle hazırladık. Salonu,üzerinde partimizin belli başlı stratejik sloganlarınınyazılı olduğu dev pankartlarla süsledik.

Sahnenin ortasına, devasa büyüklükte, ortasındaorak-çekiç ve yıldızın yer aldığı, üstte “Parti, devrim,sosyalizm!”, altta ise, “TKİP 10.yılında!” ibaresininyazıldığı pankartımızı astık. Çeşitli büyüklükteki partibayrakları ana pankartı tamamlıyordu. “Kahrolsunsömürgecilik! Özgürlük, eşitlik, gönüllü birlik!”,“Yaşasın sosyalist işçi-emekçi iktidarı!”, “Sınıfa karşısınıf, düzene karşı devrim, kapitalizme karşısosyalizm!”, “Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm!”,“Yaşasın proletarya enternasyonalizmi!”,“Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak!”ve “Emperyalist saldırganlığa ve kapitalist sömürüyekarşı, dünyanın bütün işçileri birleşiniz!” sloganlarınınyazılı olduğu Türkçe ve Almanca pankartları salonunçeşitli yerlerine astık. Sahnenin ön tarafını ise, kızılkaranfiller, Marks, Engels, Lenin, K. Liebnecht, R.Luxemburg, M. Suphi, Deniz, İbrahim, Mahir, M.Fatih Öktülmüş, Mazlum Doğan ile Habip, Ümit veHatice yoldaşların resimleri ve parti bayrakları ilesüsledik.

Gecemiz, kapitalizmin yaşadığı kriz ve olasısonuçlarına özlü ve vurucu olarak değinen kısa biraçılış konuşması ile başladı. Bunu, Almanca veFransızca söylenen Enternasyonal marşı eşliğindekisaygı duruşu izledi. Alman müzik grubu Zündstoff ileGrup Su’nun coşku ile söyledikleri marş sırasında,salondaki 1200 kişi ayaktaydı ve bu gerçektengörülmeye değer devrimci bir sahneydi.

Saygı duruşunun hemen ardından Bielefeld’dengenç yoldaşlarımızın sözlü Kürtçe ve Türkçe parçalareşliğinde sundukları folklor gösterisi ilgi ve beğeniyle

izlendi.Folklor gösterisinin ardından Partimiz adına

gecemizin konuşmasını yapmak üzere bir yoldaşımızkürsüye çağrıldı. Konuşma her zamanki gibipartimizin niteliğini yansıtan tok bir konuşmaydı vebüyük bir dikkatle dinlendi, sloganlarla karşılandı.

Gece konuşmasının ardından Grup Su sahneyeçıktı. Programına, Türkçe, Kürtçe ve İtalyanca olaraksöylediği “İleri işçiler” marşı ile başladı. Grup Su,gösterdiği performansla geceye özenle hazırlandığınıgösterdi. Beğeniyle izlenen Grup Su, alkışlarlasahneden ayrıldı.

Grup Su’nun ardından Berlin’li yoldaşlarınhazırladığı şiir dinletisi gerçekleştirildi. N. Hikmet, B.Brecht, P. Neruda, Mayakovski gibi komünist vedevrimci şairlerin yaşama, kavgaya ve sevdaya daircoşkulu şiirlerini müzikler eşliğinde okuyan şiir grubuda beğeniyle izlendi.

Verilen aradan sonra programın ikinci yarısıbaşladı. Önce, dost devrimci bir folklor grubu olanGrup Özgün, Urfa yöresine ait halk oyunlarındanoluşan güzel bir gösteri sundu. Devrimcidayanışmanın anlamlı bir örneğini sunan folklor grububeğeniyle izlendi ve “Yaşasın devrimci dayanışma!”sloganıyla uğurlandı.

Bunu, Türkiye’den gelen devrimci dostumuzVolkan Yaraşır’ın konuşması izledi. Konuşmasında,özetle, Ekim Devrimi’ni, bu görkemli devrimin teorive pratiğini işleyen V. Yaraşır’ın akıcı ve coşkulukonuşması belirgin bir dikkat ve ilgiyle izlendi.

Partimizin 10. Yıl bildirgesinin kısaltılmış biçiminedayanan sinevizyon gösterisi beklenmedik bazı teknikgüçlükler aşılamadığı için yazık ki gösterilemedi.Gecemizin tek ciddi eksikliği bu oldu.

Gecemiz sanatçı dostumuz Mikail Aslan vegrubunun dinletisi ile sona erdi.

Yoğun, yaygın, planlı ve hedefli bir politik vepratik faaliyet yürüttük. Tam olarak başarıyakilitlendik ve sonuçta başardık. Hem kadro ve hem deimkanlar bakımından önemli kazanımlar elde ettik.Her şeyden önce, yurtdışında bir iddiayıgerçekleştirmiş olmanın sağladığı bir özgüvenkazandık. Partimize duyduğumuz güven ve sahipolduğumuz moralle geleceğe hazırlanacağız.

TKİP Yurtdışı Örgütü(www.tkip.org sitesinden alınmıştır...)

TKİP’nin kitlesel ve coşkulu 10. Yıl etkinliği...

Parti, sınıf, devrim, sosyalizm!

Page 14: SİKB 2008 - 44

Türkiye Komünist İşçi Partisi 10. yılında!..14 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

Dostlar, yoldaşlar!..Anlamlı bir yıldönümünde yine birlikteyiz.

Partimizin 10. Yılı ile Ekim Devrimi’nin 91. Yılınıbirlikte kutlamanın mutluluğu içindeyiz. Bu vesileylesizleri partimiz ve Yurtdışı Örgütümüz adına içtendevrimci duygularla selamlıyorum. “Parti, Sınıf,Devrim, Sosyalizm Gecesi”ne hoş geldiniz!..

Türkiye Komünist İşçi Partisi, yoğun, sabırlı, inatçıve coşku dolu bir emeğin ürünü olarak, Kasım1998’de kuruldu. Bu on yıllık bir kuruluş sürecidemektir. Kuruluşundan bu yana bir on yıl dahageçmiş durumda. Demek ki toplam 20 yıllık bir emeği,20 yıllık bir siyasal çalışma ve mücadele deneyiminitemsil eden bir parti ile yüzyüzeyiz.

Fakat gerçekte bu süre ne bizim gerçek yaşımızı,ne de gerçek birikimimizi ve deneyimimizigöstermektedir. Doğada olduğu gibi toplumda dahiçbir şey boşluktan doğmaz, yoktan hiçbir şeyvaredilemez. Varolan, varlık hakkı kazanan, yaşayanherşey, bunu kendinden önceki bir varlığa ve birikimeborçludur. Devrimci siyasal yaşamda bu özellikleböyledir.

TKİP de boşluktan doğmamıştır, hiç de bir grupdevrimci kadronun özel yetenekleriyle varedilmemiştir. O bir tarihten geliyor ve bir birikimedayanıyor. Bu temel üzerinde geleceği, Türkiye’nindevrimci geleceğini temsil ediyor.

TKİP’nin dayandığı tarih, KomünistManifesto’nun ilanıyla bilimsel pusulasını bulan, 1848Devrimleri ile ilk devrimci itilimini kazanan, ParisKomünü ile yeni bir safhaya ulaşan ve nihayet EkimDevrimi’nin büyük devrimci fırtınası ile bütün bir 20.yüzyıla damgasını vuran zengin, dopdolu, onur vegururla anılan bir tarihtir. TKİP işte bu tarihten geliyor,buradan kök alıyor, bu kaynaktan besleniyor, bubirikime dayanıyor.

TKİP, yalnızca bu zengin uluslararası tarihi mirasadayanmıyor. O, Türkiye’nin kendi öz ilerici-devrimcibirikiminin de en dolaysız bir ürünüdür. MustafaSuphiler’in inanç dolu ilk adımları, NazımHikmetler’in ve Doktor Hikmetler’in en zorkoşullardaki direnci ve davaya bağlılığı, ‘60’lı yıllarıntopluma soluk aldıran taze sol rüzgarı, ‘71Devrimcileri’nin, Denizler’in, Mahirler’in,İbrahimler’in devrimci çıkışı ve boyun eğmezliği,‘70’li yılların coşku dolu devrimciliği, 12 Eylül’ünkaranlık yıllarının umut dolu devrimci direnci,devrimci tarihimizin tüm bu birikimi, TKİP’yidolaysız olarak besleyen kaynakları oluşturmaktadır.TKİP bu mirasa dayanıyor, bu kaynaklardanbesleniyor, bu birikimin üzerinde yükseliyor. BugününTürkiye’sinde bu birikimi işçi sınıfı devrimciliğiüzerinden yaşatıyor ve geleceğe taşıyor. TKİP’ningerçek yaşına, mücadele geçmişine, devrimcideneyimine ve birikimine buradan bakmak gerekir.Biz her zaman burdan baktık, buradan bakıyoruz.

TKİP’nin tarihsel köklerine ve beslenmekaynaklarına yaptığımız bu vurguların 10. yılımızıkutlamanın duygusal coşkusu ile, hele hele tarihe karşıcömertçe bir yüce gönüllülük ile hiçbir alakası yoktur.TKİP, devrimci mirasa bu bakışını ve sahiplenişini,her satırını özenle kaleme aldığı programına bilegeçirmiştir. TKİP Programı’nın sonuç bölümünde

aynen şunlar kayıtlıdır: “TKİP, dünyada ve Türkiye’debaşarı ve yenilgilerle dolu zengin bir devrimci tarihinmirasçısıdır.” Bu bir tek cümlede bir dünya görüşü vebir tarih bilinci saklıdır. TKİP, geçmişi olmayanıngeleceği olamaz bilincinin temsilcisi ve taşıyıcısıdır.O, bu konudaki açık ve sağlam perspektifini, KuruluşBildirisi’ne de şu sözlerle geçirmiştir: “TürkiyeKomünist İşçi Partisi, dünyada ve Türkiye’de zafer veyenilgilerden oluşan zengin bir devrimci mirasınüzerinde yükselmektedir. Partimiz bu mirasıkararlılıkla savunmakta, kendisini onun bugünkütemsilcisi ve yarınlara taşıyıcısı saymaktadır. ”

Fakat doğada gelişme, toplumda evrim, hiçbirzaman düz ve doğrusal bir çizgi halinde ilerlemez.Tersine, gelişme ve evrim, karmaşık ve sıçramalıdır.Geçmiş, ancak sıçramalı gelişmelerle aşılarak, yeni birtemel üzerinde yaşatılabilir.

TKİP aynı zamanda bunun bilincidir ve bugünküvarlığını tam olarak buna borçludur. Nitekim KuruluşBildirisi’nin devrimci mirası sahiplenen sözleri şöyledevam etmektedir: “Fakat öte yandan partimiz, bizzatbu aynı devrimci geçmişin çok yönlü bir eleştireldeğerlendirmesinin ürünü olmuştur. Zayıf, eksik vekusurlu olan her noktada bu geçmişi devrimcieleştiriye tabi tutmuş, ondan gelecekteki mücadeleleriçin gerekli dersleri ve sonuçları çıkarmaya çalışmış,bu temel üzerinde devrimci bir yenilenmenin ifadesiolmuştur...”

TKİP ağır bir yenilgi ve dünya ölçüsünde biryıkılış döneminde doğdu. Doğumunu tam da yenilgiyeve yıkılışa yolaçan nedenlerin sorgulamasınaborçludur. Türkiye’de kolay bir yenilgi ve dünyadasarsıcı bir yıkılışla sonuçlanan bir geçmişin yapısalzaafları sorgulanmadan, deneyim ve dersleriözetlenmeden, geleceğe yürümek mümkün olamazdı.Bu geçmişin devrimci mirasını ve kazanımlarınısavunmak, yaşatmak ve geleceğe taşımak da olanaklıolamazdı.

TKİP, aynı zamanda bu bilincin ve tutumuntaşıyıcısı oldu. Türkiye’nin yakın geçmişine egemen

sınıf dışı küçük-burjuva devrimciliği aşılmadan, işçisınıfının devrimci dünya görüşü temelinde biryenilenme yaşanmadan ne geçmişin devrimcikazanımlarının korunabileceğini ve ne de geleceğinkucaklanabileceğini savundu.

Küçük-burjuva darkafalılığı ve tutuculuğu, geçmişisavunmak adı altında komünistlerin bu tutumunaölçüsüzce saldırdılar, onları inkarcılıkla suçladılar.Bugün, 20 yılın ardından, tablo ortadadır. Geçmişteayak direyenler o geçmişin devrimci kazanımlarınıbile savunamadılar. Oysa TKİP hem bu geçmişteyanlış, kusurlu, zaaflı, kabul edilemez olan herşeyiacımasızca eleştirip terketti ve hem de aynı geçmişindevrimci kazanımlarını bugüne taşıdı. Onları yeni,daha ileri bir temel üzerinde, işçi sınıfı devrimciliğitemelinde yaşatmayı başardı.

Geçmişin devrimci kazanımları ancak, aynıgeçmişin küçük-burjuva kimliğe dayalı çok yönlüyapısal zaafları her alanda eleştirilip aşılarakkorunabilirdi. Aradan geçen 20 yıllık zaman bukonuda TKİP’yi doğruladı. Bugün Türkiye Komünistİşçi Partisi’nde ifadesini bulan proleter sınıfdevrimciliği, geçmişin devrimci mirasını koruyupsürdürebilmenin biricik gerçek güvencesi halinegelmiştir. Oysa geçmişin yapısal zaaflarıyla devrimcitemellerde bir hesaplaşmaya yanaşmayanlar, geçmişisavunmak adına küçük-burjuva tutuculuğunda ayakdireyenler, sonuçta ne geçmişin devrimcikazanımlarını koruyabildiler ve ne de kendi devrimcikimliklerini...

Geride kalan 20 yılın iki ayrı tutum ve çizgitarafından temsil edilen bu son derece önemlideneyiminin bu vesileyle altını çiziyoruz.

Değerli dostlar, yoldaşlar!TKİP olarak 91. yılını kutlamakta olduğumuz

Ekim Devrimi deneyimini her zaman çok önemsedik.Her geçen gün de daha çok önemsiyoruz. EkimDevrimi, bütün bir 20. yüzyıla damgasını vurarak,muazzam devrimci gücünü ve soluğunu kanıtlamıştır.

“Parti, Sınıf, Devrim, Sosyalizm Gecesi”nde yapılan konuşma...

Türkiye’nin devrimci geleceğinehazırlanıyoruz!

Page 15: SİKB 2008 - 44

Türkiye Komünist İşçi Partisi 10. yılında!.. Kızıl Bayrak � 15Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

Biz siyasal mücadele sahnesine çıktığımız dönemde,Ekim Devrimi’nin ürünü hemen tüm mevziler vekazanımlar yitirilmişti. Bu, ‘89 yıkılışının hemen öncesi idi.Ama biz, tam da böyle bir dönemde, tam da EkimDevrimi’nden geriye kalan ve artık içi boşalmış olanın dayıkılıp gideceği bir sırada, “Yeni Ekimler için ileri!” şiarıile ortaya çıktık. Tüm dünyaya egemen bu siyasal gericilikdöneminde, anlamlı bir tercihle EKİM ismini benimsedik.Çünkü kapananın yalnızca kendine özgü bir dönemolduğunun bilincindeydik. Tarihin çarkı dönüyordu vekapitalist dünyanın onulmaz çelişkileri, çok geçmeden yeniEkimler’i insanlık için bir ihtiyaç haline getirecekti.

İşte şimdi o aşamadayız. Kapitalizmin insanlığı vedoğayı kasıp kavurduğu, hoyratça talan edip tükettiği birevredeyiz. Yeni bir emperyalist savaşlar dönemi başladı veşu günlerde tüm kapitalist dünya ağır bir ekonomikbunalımın etkileri altında sarsılıyor. Kapitalist dünya bileKarl Marx’ın bir kez daha haklı çıktığını itiraf etmekzorunda kalıyor. Demek ki, yeni bir devrimler dönemineyakınlaşıyoruz, demek ki Yeni Ekimler’in kaçınılmazolduğu bir yeni safhaya doğru ilerliyoruz.

Fakat tarihin ve bilimin ışığında biliyoruz ki, nekapitalizm kendiliğinden yıkılır, ne de devrimler herhalükarda zafere ulaşır. Kapitalizmi yıkmak ve devrimlerinzaferini güvence altına almak bir devrimci hazırlık işidir.Kapitalizmi yıkmak kapasitesine sahip biricik sınıf olan işçisınıfı devrimcileşmeden, devrimci bir partinin önderliğialtında kenetlenmeden, tam da bu sayede tüm öteki emekçikatmanları kendi birleştirici ekseninde birleşik bir kuvvethaline getirmeden, ne kapitalizm yıkılır ne de proletaryadevriminin zaferine ulaşılabilir.

Bu, tarihin, bu bizzat Ekim Devrimi’nin, onun taşıyıcısıolan Lenin önderliğindeki Bolşevizmin, bize bıraktığı enbüyük derstir. Bu tarihsel ilerlemenin tunç yasasıdır.Proletarya devriminin zaferi proletaryanın örgütlü devrimcihazırlığına sıkı sıkıya bağlıdır. 20. yüzyılın başındaRusya’da bu hazırlık vardı, Ekim Devrimi görkemli birzafer kazandı. Avrupa’da, örneğin Almanya’da yoktu, bunedenledir ki devrim kolayca yenildi. Kapitalizmemperyalist savaşın yıkıntıları içinden bile doğrulup ayağakalkabileceğini gösterdi.

Lenin’in öğretisinden ve Ekim Devrimi’nin tümdeneyiminden biliyoruz ki, hazırlık demek öncelikledevrimci bir teoriye dayanmak, bundan devrimci birprogram ve stratejik çizgi süzmek demektir. Hazırlıkdemek, devrimci teorinin ve programın taşıyıcısı olacakihtilalci temellere dayalı bir örgüt demektir. Hazırlıkdemek, devrimci teori ile silahlanmış devrimci örgütündevrimci sınıfı, işçi sınıfını sarıp sarmalaması demek.Bunlar, devrimci teori, devrimci örgüt ve devrimci sınıf biraraya geldi mi, bu birlik devrimci bir işçi sınıfı partisindesomutlandı mı, koşulları olgunlaşan devrimin zaferininönünde hiçbir güç duramaz.

91. yılını kutladığımız Ekim Devrimi’nin en büyük dersibudur. TKİP, bu dersin temel öğeleri ile silahlanmıştır vetüm hazırlığını da buna göre yapmaktadır. O gelip geçicigündelik başarıların değil, devrimin fırtınalı günlerinehazırlığın partisidir. Gündelik görevlerine de bu temel amaçve hedef üzerinden bakmaktadır. Onun Türkiye solhareketinin tarihinden çıkardığı en temel ders de budur.

Bugüne kadar Türkiye’de, devrimci teorik tutarlılığıdevrimci örgütte kararlılıkla birleştiren ve bunu da büyükbir inatla işçi sınıfı ile devrimci birleşmeyle taçlandırmayayönelen bir devrimci siyasal akım olmadı. Bunu ilk kezolarak TKİP yapmaktadır.

Onu yeni dönemin, gelmekte olan yeni proletaryadevrimleri döneminin partisi yapan da budur... OnuTürkiye’nin devrimci geleceğini kucaklayacak parti olaraknitelememiz bundan dolayıdır...

Hepinizi içten devrimci duygularla selamlıyorum...Yaşasın proletarya devrimi ve sosyalizm!Yaşasın Türkiye Komünist İşçi Partisi!İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!

1 Kasım 2008

(www.tkip.org sitesinden alınmıştır...)

TKİP İstanbul İl Komitesi’nin mesajı:

Partimiz sınıfın bağrındakidevrim yürüyüşünü

sürdürüyor!Dostlar, yoldaşlar!10 yıl önce Türkiye devriminin yaşamsal

önemde görevlerinden birini yerinegetirdiğimizi ilan ettik. Özünde bu ilan,neredeyse yoktan var olmayı başarmış birhareketin, işçi sınıfının en yakıcı ihtiyacınıkarşılama iddiasıydı.

Daha işin başında “Burjuvaziylesavaşımında proletaryanın örgütten başkasilahı yoktur!” temel ilkesiyle hareket edenkomünistler, tüm çabalarını, proletaryanın enileri ve devrimin zaferi için olmazsa olmazörgütünü, devrimci sınıf partisini inşa etmeyeodakladılar.

İnşa süreci boyunca zorlukları yenmebaşarısının, engelleri aşma kapasitesinin, yeniyi yaratma basiretinin en temel kaynağı, gücünü Marksizm-Leninizm’in proleter sınıf özü ve devrimci yöntemi konusundaki kavrayıştan alan devrimci iradeydi. Buiradeye, dolayısıyla tüm politik ve örgütsel pratiğimize yön veren bilimsel kavrayış, her adımda,insanlığın gördüğü en ileri eylem olan Büyük Ekim Devrimi’nin mirasını ve yakın geçmişimizindevrimci deneyimini eleştirel bir şekilde özümseyerek sürekli güçlendi. Halkçı devrimciliktenkopuşumuzun en can alıcı halkası olduğu gibi, parti inşasının da en ayırdedici pusulası oldu. Buradanaldığı güçle hareketimiz, ideolojik kimliğini oluşturma ve örgütsel yapılanma dâhil her soruna, işçisınıfının devrimci kimliği ve tarihsel misyonu temelinde yaklaşmaktan bir an bile şaşmadı.

Tam da bunun bir yansıması olarak Partiyi bilimsel sosyalizmle sınıf hareketinin tarihsel birliği olarakkavrayan parti inşa örgütümüz EKİM, öte yandan parti iddiası ve düzeyinin, sınıfla devrimci birleşmeçabası temelinde yaratılacak ve bu birleşmeyi daha da hızlandırıp yakınlaştıracak bir nitelik olduğubilinciyle hareket etti. Nitekim devrimci teori, devrimci örgüt, devrimci sınıf niteliklerinin diyalektik birkaynaşmasından oluşan partili kimlik düzeyi, nihayet 10 yıl önce Türkiye Komünist İşçi Partisi’ninkuruluşu şahsında somut bir gerçeğe dönüştü.

Programıyla, tüzüğüyle, yeni Ekimler yolunda yarattığı yeni kültürüyle, devrimci sınıfa özgü değerlersistemiyle işçi sınıfının yasadışı devrimci partisi, 10 yıldır dostun düşmanın karşısında sınanıyor. Enelverişsiz tarihsel koşullarda yarattığımız nitelik, her bakımdan öncesinden çok daha zorlu bu 10 yılda,düşman saldırılarına, toplumsal-siyasal atmosferin tasfiyecilik-reformizm-legalizm-kuyrukçuluk-kendiliğindencilik, ruhsuzluk ve ilkesizlikle kaplı aşındırıcı-zehirleyici havasına inat, büyümeye devamediyor. Bu 10 yıl boyunca tüm adımlarımıza işçi sınıfını devrime kazanma şiarı yön verdi. Düşmansaldırılarına göğüs gererken de, sol hareket içinden sağa doğru savuran akımlara barikat örerken de, enbüyük moral dayanağımız, işçi sınıfını eksene koyan siyasal sınıf çalışmamız oldu.

Bu çalışmayı, toplumun devrimci potansiyeller taşıyan öteki emekçi ve ezilen kesimlerine yönelikmüdahale görevlerini yerine getirme çabasıyla güçlendirmeye çalıştık. Sürecin karşımıza çıkardığıgelişmelere yönelik siyasal taktiklerimiz ve faaliyet kapasitemizle, liberal savrulmalara karşı ayrıştırıcı,devrimci odaklaşma ekseninde birleştirici müdahalelerimizle, sürecin karşımıza çıkardığı tümsınamalardan Partili kimliğimizin başarısıyla çıktık.

Ve nihayet Partimiz TKİP, devrimci stratejiye ve ilkelere sarsılmaz bağlılığını etkin bir politik faaliyetkapasitesiyle birleştirmiş olarak sınıfın bağrındaki devrim yürüyüşünü sürdürüyor. Elbette karşımızdakigüçlükleri, bazı alanlardaki aksamaları, yetersizliklerimizi ve karşı karşıya bulunduğumuz zorlu görevleriküçümsüyor değiliz. Nitekim II. Kongre’mizle girmiş olduğumuz son bir yılda, aksayan yanlarımıza,yetersizliklerimize köklü müdahaleler yaparak ilerliyoruz. Sürecin karşımıza çıkaracağı gelişmeleredevrimci sınıfın partisi olarak yanıt verebilmek için, II. Kongre’mizin belirlediği çerçevede sınıfçalışmamızı yeni bir düzeye sıçratmaya, bu temelde sınıfın devrimci kadrolarını yetkinleştirmeye vedevrimci örgütü büyütmeye çalışıyoruz.

Yoldaşlar!Dünyayı her bakımdan derin bir uçurumun kıyısına yuvarlamış bulunan emperyalist-kapitalizmin, her

geçen gün daha da saldırganlaştığı, burjuvazinin dünyanın her yerinde, özellikle de Türkiye gibi devrimcidamarın güçlü olduğu ülkelerde devrimci yükselişlere karşı acımasız yöntemlerle hazırlandığı birdönemden geçiyoruz. Böylesi bir dönemeçte insanlığın yegane kurtuluş umudu olan proletaryanın savaşkurmayını hazırlamanın ortak kıvancıyla, Partimizin 10. kuruluş yıldönümünü kutluyor, etkinliğinbaşarılı geçmesini diliyor, tüm dostlarımızı devrimci duygularımızla selamlıyoruz.

Yaşasın devrim ve sosyalizm! Yaşasın partimiz TKİP!

İstanbul İl Komitesi1 Kasım 2008

(www.tkip.org sitesinden alınmıştır...)

Page 16: SİKB 2008 - 44

Türkiye Komünist İşç16 � Kızıl Bayrak � Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

CMYK

IBüyük Sosyalist Ekim Devrimi:

20. yüzyılın büyük fırtınası!..

20. yüzyıl... Bunalımlar, savaşlar ve devrimleryüzyılı!.. Yüzyılın başlangıcı, kapitalizmin emperyalistaşamasına geçişi işaretliyor. Emperyalizm çağı ilebirlikte kapitalizmin genel bunalım aşaması başlıyor.Sistemin yapısal sorunları ağırlaşıyor, çelişkiler heralanda keskinleşiyor. 1904 Rus-Japon savaşı gericiemperyalist savaşlar dönemine, 1905 Rus Devrimidevrimler dönemine ilk açılışlar oluyor. Ekonomikbunalım ve emperyalist egemenlik mücadelesimilitarizmi ve silahlanmayı azdırıyor, sonuçtaemperyalist bir dünya savaşını hazırlıyor. İnsanlık,yüzyılın daha ikinci on yılı içinde, 1914 yılında, ilkemperyalist dünya savaşının büyük yıkımı ile tanışıyor.

Savaş sistemin bunalımını ağırlaştırıyor ve buRusya’da Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin zaferinihazırlıyor. Bolşevik partisinin devrimci önderliğialtında birleşmiş işçi sınıfı, yoksul köylülüğündesteğini de kazanarak, burjuvaziyi deviriyor veiktidarı ele geçiriyor. Burjuvazi mülksüzleştiriliyor vedevrimci Sovyet iktidarı altında yeni bir toplumuninşasına geçiliyor.

Sosyalist Ekim Devrimi yeni bir çağı, proletaryadevrimleri çağını başlatıyor. Yarattığı büyük sarsıntı,çok geçmeden tüm dünyada yankılanıyor. KıtaAvrupası yıllarca süren bir devrimci çalkantılar dönemiyaşıyor. Sömürge ve yarı-sömürge ülke halklarınınuyanışı hız kazanıyor. Doğu’nun ezilen halklarıemperyalist köleliğe başkaldırarak tarih sahnesineçıkıyorlar. Olgunlaşmakta olan Çin Devrimi, EkimDevrimi’nin ardından yeni bir itilim kazanıyor.

Bolşevizm zafere devrimci Marksizmin bayrağıaltında yürüyor. Bu, ezilenler dünyasında marksistdünya görüşüne ve devrimci sosyalizm ülküsüne büyükbir güç ve prestij kazandırıyor. Kültürel açıdan en gerikonumdaki halklar arasında bile sosyalizm büyük birumut haline geliyor. Burjuva ulusal demokratik akımlarbile sosyalizm iddiası ile ortaya çıkıyorlar.

Dünyanın dört bir yanında peşpeşe komünistpartileri kuruluyor ve Komünist Enternasyonal’in kızılbayrağı altında birleşiyorlar. Sınıf bilinçli devrimciişçiler, proletarya devrimi ve sosyalizm davasına ihanetetmiş sosyal-demokrat partilerden koparak, kitleselhalde komünist partilerin saflarına katılıyorlar. Batının

devrimci işçi sınıfı ile Doğu’nun uyanış içindeki ezilenhalkları arasında emperyalizme karşı sağlam devrimciköprüler kuruluyor. Ekim Devrimi burada birleştiricibir eksen rolü oynuyor.

Özetle, Ekim Devrimi ile birlikte, onun bir fırtınayadönüşen etkisi altında, dünya devrimci süreci büyük birgüç ve yeni bir ivme kazanıyor.

II1920’lerden 1960’lara...

Türkiye’de sosyal durgunluk, dünyada fırtınalı onyıllar

Büyük Ekim Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınası,etkisini Türkiye’de de gösteriyor. 10 Eylül 1920’deBakü’de kurulan Türkiye Komünist Partisi, BüyükEkim fırtınasının dolaysız bir ürünü oluyor.

Aynı yıllarda Türkiye’de başını burjuva kemalisthareketin çektiği milli kurtuluş mücadelesi var.Mustafa Suphi önderliğindeki Türkiyeli komünistler bumücadeleye katılmak, Ekim Devrimi’nin büyüksoluğunu Türkiye’nin işçilerine ve köylülerine taşımakistiyorlar. Fakat ulusal kurtuluş mücadelesinin bir işçi-köylü devrimine dönüşmesinden korkan kemalistburjuvazi buna izin vermiyor. Bu girişimi kirli birkomplo ile boğuyor. Mustafa Suphi ve 14 yoldaşıkatlediliyor. Türk burjuvazisinin kirli savaş ve katliamgeleneği, komünist katliamı ile başlıyor.

TKP, daha ilk adımında, önder kadrosu ile birliktedevrimci bir çizgide kalmak olanağını da yitiriyor.TKP’nin sonraki önderliği devrimci bir çizgiizleyemiyor. Kemalist iktidara soldan muhalefet etmeyive kemalist reformları daha ileriye taşımayı kendinemisyon ediniyor. Böylece gerçekte bağımsızlığınıyitiriyor, iktidardaki kemalist akımın muhalefettekiyedeği olmaktan öteye gidemiyor.

Türkiye, Cumhuriyetin ilk iki on yılında Kürtisyanlarının sarsıntısını yaşıyor, kemalist burjuvazibunları katliamlarla ve toplu sürgünlerle bastırıyor.Bunun ötesinde topluma sosyal mücadele bakımındanbelirgin bir durgunluk egemen. Bu, solu temsil edenTKP’nin gelişme ve büyüme şansını hepten boğuyor.

TKP, solun tümünü temsil ettiği 40 yıl boyunca, biravuç aydın ile sınıf bilinçli işçinin marjinal partisiolmaktan öteye gidemiyor. Türkiye’nin siyasalyaşamında kayda değer bir rol oynayamıyor. Bunarağmen devletin sık sık tekrarlanan saldırılarına hedef

olmaktan da kurtulamıyor. TKP üyeleri döne dönebaskı, zulüm, işkence ve hapislerle karşılaşıyorlar.İçlerinden bunu büyük bir direnç va kararlılıklakarşılayan değerli kadrolar çıkıyor.

***1920’lerden 1960 başına Türkiye sosyal-siyasal

durgunluk ve burjuva gericiliğinin boğucu egemenliğialtındayken, dünyada 20. yüzyılın en hareketli onyıllarıyaşanıyor. Ekim Devrimi’ni izleyen büyük devrimcifırtına ancak hız kesmişken, 1929’da kapitalizminbüyük ekonomik çöküntüsü patlak veriyor. Dünyakapitalizmini yıllarca soluksuz bırakan “büyükbunalım”, kapitalizmin özünde yatan derin çelişmeleribir kez daha gözler önüne seriyor. Oysa sosyalistSovyetler Birliği bu bunalımdan hiçbir biçimdeetkilenmiyor, tersine, aynı zaman dilimi içindesosyalizmin inşasında önemli başarılar elde ediyor.

Doğu’da Çin Devrimi yeni bir safhaya geçerken,tüm ‘30’lu yıllar Avrupa’da, bir toplumsal-siyasalistikrarsızlık ve devrimci çalkantılar dönemi olarakyaşanıyor. Burjuva gericiliğinin buna tepkisi faşizmoluyor. Almanya’da Nazi iktidarı faşist gericiliği tümAvrupa’da azdırırken, yeni bir emperyalist savaşı daalabildiğine yakınlaştırıyor. Enternasyonalizmin vedevrimci kahramanlığın en iyi örneklerine sahne olanİspanya’da cumhuriyetçiler İç Savaş’ı yitiriyorlar.

Sistemin çok boyutlu bunalımı emperyalistler arasıçelişkileri keskinleştiriyor. ‘30’lu yılların sonunda yenibir emperyalist paylaşım savaşı gündeme geliyor.Savaş 6 yıl sürüyor ve 50 milyonu aşkın insanınyaşamına maloluyor. Avrupa’yı ve sosyalist SovyetlerBirliği’ni harabeye çeviren bu savaş, kapitalist dünyasisteminin insanlığın ve uygarlığın önünde gerçek birayakbağı haline geldiğinin yeni bir kanıtı oluyor.İnsanlığı kapitalizmin ürünü faşizm belasından,Sosyalist Sovyetler Birliği ve hemen tüm ülkelerdekomünistler önderliğinde savaşan devrimci Avrupahalkları kurtarıyorlar.

Savaşı Doğu Avrupa’nın kapitalist sistemdenkopması, bunu ise Uzak Doğu’da Çin, Kore veVietnam devrimleri izliyor. Milli kurtuluş mücadeleleriyeni bir hız kazanıyor. Dünya çapında halklaradevrimci bir iyimserlik, sisteme ise gerici birkaramsarlık egemen. Emperyalist dünya gericiliği bunusaldırgan NATO oluşumu ve Soğuk Savaş saldırısı ilekarşılıyor.

TKİP 10. Yılında!

10. Yıl Bildirges

Page 17: SİKB 2008 - 44

çi Partisi 10. yılında!.. Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008 � Kızıl Bayrak � 17

CMYK

III‘60’lı yılların büyük uyanışı...

Kitleselleşen sol ve burjuva sosyalizmidönemi

İnsanlık dünyayı bekleyen yeni bir fırtınalı on yıla,1960’lara, Küba Devrimi’nin zaferi ile giriyor.Dünyadaki devrimci fırtına tüm ‘60’lı yıllar boyuncasürüyor... Sosyalist ülkelerdeki bürokratik bozulmayave dünya komünist hareketini hızlı bir bölünme,parçalanma ve yozlaşmaya sürükleyen Kruşçevliderliğindeki modern revizyonist ihanete rağmen buböyle.

Dünyanın dört bir yanında halklar devrim için,ezilen uluslar kurtuluş için mücadele ediyor.Cezayir’de kurtuluş mücadelesinin zaferi, Çin’dekültür devrimi, Vietnam’da ve Filistin’de ulusaldirenişler, Kara Afrika’da sömürgeciliğe karşı ulusaluyanış, hemen her yerde devrimci halk hareketleri var.Geçici refah döneminin yarattığı bozulmaya rağmenAvrupa ve Amerika’da bile kitle hareketliliği güçkazanıyor. Dönemin sonunda Avrupa işçi ve öğrencihareketleri ile sarsılırken, ABD’de Vietnam savaşına,ırksal ve cinsel ayrımcılığa karşı güçlü kitle hareketlerivar.

Aynı 1960’lı yıllar Türkiye’de de büyük birhareketlenmeye sahne oluyor ve her açıdan yeni birdönemin başlangıcını işaretliyor. 1950’li yıllardahızlanan kapitalist gelişme, ‘60’lı yıllara ulaşıldığında,Türkiye toplumuna yeni bir görünüm kazandırıyor.Geleneksel tarımsal ilişkiler çözülüyor, kırdan kentekitlesel göçler yaşanıyor, şehirler büyüyor, sanayihavzaları çoğalıyor... Köylülük ve küçük zaanatçılıkçözülürken, işçi sınıfı güçleniyor, safları günden günekalabalıklaşıyor.

İktisadi gelişme toplumun sosyal yapısını ve sınıfilişkileri tablosunu baştan aşağı değiştiriyor. Bu,etkisini çok geçmeden sosyal-siyasal mücadeleplanında da gösteriyor. Türkiye, Cumhuriyetdöneminin tanık olmadığı çapta büyük bir sosyaluyanışa, hareketlenmeye ve mücadeleye sahne oluyor.İşçi sınıfı, topraksız köylülük, küçük üreticiler, şehirküçük-burjuvazisinin modern katmanları, eğitimemekçileri, öğrenci gençlik, her biri kendine özgüistemlerle birbiri ardına mücadele sahnesine çıkıyorlar.Bunu Kürdistan’da, halk katmanlarına dayalı, ilericisosyal özlemlerin demokratik ulusal özlemler ile içiçeifade edildiği bir yeniden uyanış ve hareketlenmetamamlıyor. Kapitalist sömürüye ve emperyalist talanaeşlik eden siyasal baskı rejimi, işçi sınıfı ve emekçihalk kitleleri arasında, ekonomik-sosyal istemlerinyanısıra demokratik siyasal özlemleri de kamçılıyor.Grevler, gösteriler, yürüyüşler, fabrika işgalleri, küçüküretici eylemleri, toprak işgalleri, öğrenci boykotlarıbirbirini izliyor. Dünyadaki süreçlerin de olumlu etkisiile birlikte sosyalizm özlemi toplumun mücadeleiçindeki ileri katmanları arasında güç kazanıyor.

‘60’lı yılların bu büyük sosyal uyanışı vehareketlenmesi, solun ve sosyalizmin üzerinde gelişipserpileceği verimli ve bereketli bir toprak demek.Nitekim öyle de oluyor. Türkiye sol hareketi tarihindeilk kez olarak bu dönemde kitleselleşiyor, toplumda

meşrulaşıyor ve giderek etkin bir taraf haline geliyor.Öte yandan Kürt hareketi, yine bu dönemde, ama artıkalt sınıflara dayalı olarak ve belirgin ilericiözlemlemlerle, yani sınıfsal kimliği ve siyasal niteliğideğişmiş olarak, yeniden mücadele sahnesine çıkıyor.Bu aynı yıllar, 1960’lı yıllar, Türkiye’de sol bir kültürelaydınlanma dönemidir de. Bu ilerici gelişmeyi bilim,kültür, sanat, edebiyat yaşamı içindeki aydınların hatırısayılır bir bölümünün solda yer alması ve emekçilerinmücadelesini desteklemesi tamamlıyor.

Tarihi önemdeki bu büyük uyanışın merkezindetartışmasız biçimde Türkiye işçi sınıfı var. Büyükhareketlilik, dönemin başında, işçi sınıfının grev vetoplusözleşme hakkı için giriştiği büyük SaraçhaneMitingi ile ilk itilimini kazanıyor. Ve dönemin sonunda,işçi sınıfının temel sendikal haklarını korumak içinayağa kalktığı Büyük 15-16 Haziran Direniş iledoruğuna ulaşıyor. Arada büyük yankılar yaratan Kaveldirenişinden ancak askeri birliklerle bastırılabilenZonguldak kömür işçileri direnişine, yürüyüşlerdenfabrika işgallerine kadar sayısız işçi direnişi var. Buetkin konum ve öncü tutum, işçi sınıfını adetakendiliğinden öteki emekçi katmanların da umuduhaline getiriyor.

Fakat yazık ki bu dönemde işçi sınıfının devrimcipartisi yok. Dahası genel olarak devrimci bir parti deyok. Sol adına sahneye çıkan başlıca akımlar,sosyalizm söylemi kullansalar da gerçekte ne sosyalist,ne de devrimci idiler. Bu akımlar ne bir sınıfegemenliği sistemi olarak kapitalist mülkiyet düzenini,ne de bir sınıf egemenliği aygıtı olarak burjuva sınıfdevletini hedef alıyorlardı. Ne buna uygun birkonumlanışları ve örgütlenmeleri, ne de bunu olanaklıkılacak bir stratejik çizgileri ve mücadele anlayışlarıvardı. Ya TİP örneğinde olduğu gibi parlamentocu, yada YÖN ile MDD Hareketi örneğinde olduğu gibidarbeci idiler. Bu, burjuva düzen kurumlarına bağlanangerici umutları anlatıyordu. TİP tüm umudunuanayasaya ve parlamentoya bağlarken, YÖN ve MDDHareketi başta düzen ordusu olmak üzere devletbürokrasisinden medet umuyordu.

Bu akımlara ortak payda olarak milli kalkınmacı birorta sınıf zihniyeti egemendi. Tabanda samimiemekçiler ile devrim özlemi güçlü militanlar yer alsalarda, hareketi pratik olarak bunlar sürükleseler de,

dönemin sol hareketine reformcu orta sınıf temsilcileriyön veriyordu. Hedef toplumsal devrim değil, fakatulusal ve sosyal reform idi. Düzenin temellerinedokunmaksızın düzen reforme edilmek isteniyordu.

Özetle bu, Türkiye solunun yakın tarihinde sosyalreformcu akımların egemenliği anlamında bir burjuvasosyalizmi dönemi idi.

IV‘71 Devrimci Hareketi:

Devrimci kopuşun anlamı ve sınırları

Reformizmin egemenliği sosyal hareketliliğindinamizmi ile çelişiyordu. Biriken koşullar aşılmasınızorluyordu. Dönemin sonuna doğru bu gerçekleşti.Gençlik hareketi içinde yetişmiş kadrolar, dönemindünyasına egemen devrimci akımlardan da etkilenerek,reformist çizgiden koptular. THKP-C, THKO ve TKP-ML bu kopuş süreci içinde şekillendi. Parlamentarizmve ordu darbeciliği reddedildi, devlet tüm kurumlarıylakarşıya alındı ve devrim uğruna kurulu düzenebaşkaldırıldı. Bu, devrimci hareketin doğumu idi. Budoğum tarihi önemdedir; ‘71 Devrimci Hareketi’ninyakın tarihimiz içindeki özel yeri bunda anlamınıbulmaktadır.

Fakat bu henüz işçi sınıfı devrimciliğinin doğumudemek değildi. Tüm olumlu etkilenmelere rağmen buakımlar, temelde Marksist dünya görüşüne ve işçi sınıfıdevrimciliğine uzak idiler. İşçi sınıfının devrimcisosyalist ufkunu değil, fakat kent ve kır küçük-burjuvakatmanlarının devrimci-demokratik özlemlerini temsilediyorlardı. İdeolojik çizgileri, programları, örgüt vemücadele anlayışları, bunu bütün açıklığı ile ortayakoyuyordu.

si

Page 18: SİKB 2008 - 44

Türkiye Komünist İşçi Partisi 10. yılında!..18 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

Bu akımların mücadele sahnesine çıkışlarıylahemen hemen aynı dönemde büyük 15-16 HaziranBaşkaldırısını gerçekleştiren Türkiye işçi sınıfı hala dadevrimci konum ve kimliğine uygun bir ideolojik-siyasal temsilden yoksundu.

Türkiye ‘70’li yıllara işçi sınıfı cephesinden 15-16Haziran çıkışı ve sol hareket cephesinden devrimcihareketin doğumu ile adım attı. Burjuva gericiliğiningenel toplumsal uyanışa yanıtı ise faşist 12 Mart askeridarbesi oldu. Dönemin Genelkurmay Başkanı “sosyalgelişme ekonomik gelişmeyi aşmıştır” diye özetlemiştidurumu. Durum tespitinden çıkan vazife, Amerikancıfaşist askeri darbe oldu. Halk hareketi yeni kurulmuşdevrimci örgütlerle birlikte acımasızca ezildi. Devrimciörgütlerin liderleri ve kadroları ya katledildi, ya dazindanlara dolduruldu. Faşizmin zulmüne karşı dışarda,işkencehanelerde, mahkemelerde ve idam sehpalarındayiğit direniş örnekleri gösterildi ve bu sonraki devrimcikuşaklara kalan en önemli miras oldu.

V‘70’li yılların büyük halk hareketi...Devrimcileşen sol ve küçük-burjuva

sosyalizmi

12 Mart faşizminin zulmü çok geçmeden terstepti. Baskı ve zulümle rüzgar ekenler, daha aradanbirkaç yıl bile geçmeden, halk hareketinin ilkindende büyük yeni bir fırtınası ile yüzyüze kaldılar. 1974yılından başlayarak tüm Türkiye’de devrimcileşmişbir halk hareketi boydan boya yayıldı. ModernTürkiye tarihinin en kitlesel, coşkulu ve militangösterileri bu dönemde gerçekleşti. Onbinlerceinsanın döne döne katıldığı faşizmi protestoeylemleri, yüzbinlerce kişinin katıldığı 1 Mayıseylemleri bu dönemde yaşandı. Kürt halkının‘60’ların sonuna doğru açığa çıkan yeni ulusaldemokratik uyanışı da aynı dönem içinde serpilipgelişti.

Ezilen sınıfların hemen tüm kesimleri, işçi sınıfı,kent küçük-burjuvazisi, gecekondu yoksulları,öğrenci gençlik, kır yoksulları vb., en ilerikesimleriyle mücadelenin içinde idiler. Fakat ilkhareketlenenler bir kez daha öğrencilerle birlikteişçiler olmuştu. Sosyal hareketliliğin merkezinde birkez daha işçi sınıfı vardı. İşçi sınıfı sayısız grev vedirenişlerle, birbirini izleyen faşist cinayetlere karşıortaya koyduğu eylemlerle, 1 Mayıs gösterilerineetkin katılımı ile, DGM’yi püskürten direnciyle,Tekel ve Tariş gibi unutulmaz direnişleriyle, politikbir genel greve dönüşen 20 Mart faşizmi protestoeylemiyle, Kemal Türkler’in katledilmesine karşıortaya koyduğu görkemli siyasal protesto ile, 15-16Haziran’ın kitlesel militan ruhunu yeni dönemetaşımıştı. Özetle işçi sınıfı, etkili gücü ve militanetkinliği ile, birleştirme ve ardından sürüklemeyeteneği ile, öteki emekçi kesim ve katmanlarınöncüsü olabilecek biricik sınıf olduğunu, bir kez dahahayatın içinde, sosyal mücadelenin sıcak zemininde,tüm açıklığı ile ortaya koymuştu.

Fakat bu aynı dönemde, sol ve sosyalizm adınaortaya çıkan sayısız akıma rağmen, Türkiye işçi sınıfıpolitik düzeyde devrimci bir temsil olanağından yineyoksundu. Tüm öteki katmanlar bir biçimde solsiyasal sahnede temsilcilerine sahip idiler, ama işçisınıfı değildi. Ara katmanların, kent ve kır küçük-burjuvazisinin değişik kesimlerinin, kent ve kıryoksullarının düşünce tarzlarını, sınıfsal ufkunu,siyasal özlemlerini, kültürel eğilimlerini dile getiren,kendinde cisimleştiren çok çeşitli akımlar vardı.Fakat işçi sınıfının devrimci dünya görüşünü vesiyasal ufkunu temsil eden, bu temelde onu bağımsızdevrimci bir güç olarak örgütlemeye ve hareketegeçirmeye yönelen herhangi bir akım yoktu.

Aralarında geçiş halkaları oluşturanlar bulunsa da,dönemin sol siyasal akımları temelde iki ana grubuoluşturuyorlardı. Bunlardan ilki, ‘60’lı yılların TİPreformizminden kök alan ve artık her şeyi ile Sovyetrevizyonizmine dayanan reformist partiler grubuydu.İkincisi ise, hemen tümüyle ‘71 DevrimciHareketi’nden kök alan, kendi aralarında alabildiğinebölünüp farklılaşan, her renkten devrimci-demokratakımlar kümesi idi.

İlk grubu oluşturan reformist akımlardevrimciliğe her bakımdan yabancı idiler. Kent arakatmanlarının, iyi halli kent küçük-burjuvazisinindüşünce ve özlemlerini temsil ediyorlardı. Mevcutsorunlu biçimiyle düzene muhalif, fakat gerçekteonun temelleri ile barışık idiler. Amaçları kuruludüzeni devirmek değil, fakat yalnızca reformeetmekti. Konumlanışları da buna göre idi; tümü dedüzenin icazet sınırları içinde bulunuyorlardı. Bunlar,‘60’lara egemen burjuva sosyalizminin yenidönemdeki uzantıları, siyasal sahnedeki temsilcileriidiler.

İkinci grubu oluşturanlar, genel planda devrimcibir konumda idiler. Fakat devrimcilikleri temeldeküçük-burjuvazinin sınıf ufkunu aşmıyordu. Baştaöğrenci gençlik olmak üzere kentin ve kırın küçük-burjuva katmanları içinde kendilerini bulmuşlar, herbakımdan bu zeminde yoğrulmuşlardı. Kitletabanlarını buradan edinmiş, kadrolarını buradandevşirmişlerdi. Programatik ufukları ve siyasalçizgileri, mücadele ve örgütlenme anlayışları,kültürel ve moral değerleri buna, bu sınıfa,demokratik küçük-burjuvaziye göre şekillenmişti.Tümü birarada, yeni döneme, 1970’li yıllaradamgasını vuran küçük-burjuva sosyalizminintemsilcileri idiler.

Dönemin reformist akımları işçi sınıfı hareketiüzerinde belirli bir etkiye sahiptiler. Bu, reformistsendika bürokrasisi üzerinden ve dolayısıyla tepedeninme elde edilmişti. Bu yolla sınıf hareketinindevrimcileşme olanakları felce uğratılıyor, hareketdüzenin icazet sınırları içinde tutuluyor, burjuvaakımların yedeği haline getiriliyordu. Döneminhalkçı devrimci-demokratik akımları ise işçisınıfından ya tümüyle kopuktular ya da onunla ancakhalk sınıflarından biri sınırlarında ilgileniyorlardı.

Sol hareketin bu tablosu ile birlikte işçi sınıfıhareketinin durumu, ‘70’li yılların büyük devrimcifırtınasının neden kolayca heba olduğunun da entemel açıklamasını verir bize. Dönemin gerçekihtiyacı, işçi sınıfının devrimci dünya görüşünü, bunadayalı bir devrimci programı ve stratejik yöneliminitemsil eden, bunu işçi sınıfı içinde ete-kemiğebüründürmeye yönelen bir devrimci sınıf partisi idi.Dönemin geniş çaplı devrimci halk hareketini, ancakdevrimcileşmiş bir örgütlü işçi sınıfı hareketi, kendiekseni etrafında birleştirebilir ve burjuva sınıfiktidarı için gerçek bir tehdit düzeyine çıkarabilirdi.Olmayan da yazık ki buydu. Dönemin, onbinlercedevrimcinin binbir türlü fedakarlığı üzerinden oluşanmuazzam devrimci birikiminin, bir sonraki dönemdekolayca heba olup dağılmasının gerisinde temelde buvardı.

VI1980’ler: Yenilgi ve yıkılış yılları...

Dünya’da ve Türkiye’de bir dönemin sonu

Türkiye’de büyük bir sosyal hareketliliğe sahneolan 1970’li yılların ikinci yarısı, dünyada bir döneminsonuna gelindiğinin ilk önemli işaretlerini de veriyor.

Dünya kapitalizmi, ikinci dünya savaşını izleyenuzun ekonomik genişleme döneminin sonuna ulaşıyorve yeni bir bunalım dönemine giriyor. Ekonomikdurgunluğa tüm dünyada işsizlik ve enflasyon eşlikediyor. Kapitalist dünya, bunalımın faturasınıemekçilere ödetmek üzere, ‘80’li yılların başındanitibaren, bugün çöküşünü izlemekte olduğumuzsaldırgan neo-liberal politikalar dönemine giriyor.

Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa’nın yozlaşmışbürokratik rejimlerinde sorunlar çoğalıyor. ‘89çöküşünün koşulları olgunlaşıyor. Revizyonist akımınyozlaşması yeni boyutlar kazanıyor. Euro-komünizmakımı, eski komünist partilerdeki yozlaşmanın sosyal-demokratlaşma aşamasını işaretliyor.

‘70’li yılların ortalarına doğru Çin Hindi halklarıAmerikan emperyalizmine karşı ezici bir zafer eldeediyorlar. Afrika’da sömürgeciliğe son darbelervuruluyor. İran’da Amerikancı Şah rejimi yıkılıyor.Halkların bu zaferleri, Ekim Devrimi ile başlayanbüyük devrimci sürecin son halkalarını oluşturuyor.Bunu dünya ölçüsünde aynı sürecin hızlı birgerilemesi izliyor.

Devrimci sürecin gerilemesine ‘80’li yıllardanitibaren siyasal gericiliğin öne çıkması eşlik ediyor.Yeni-sağın yükselişi eşliğinde neoliberal saldırıdönemi başlıyor. ABD’de Reagan, İngiltere’deThatcher, Almanya’da Kohl hükümetleri bunusimgeliyor.

Aynı yıllara Türkiye faşist karşı-devrim hamlesi ilegiriyor. 1980 sonbaharında 12 Eylül askeri faşistdarbesi tezgahlanıyor. Darbenin arkasında dolaysızolarak ABD ve NATO var. Amaç yalnızca tehditoluşturan devrimci süreci boğmak değil, fakat İrandevriminin ardından doğan büyük boşluğu da Türkiyeile doldurmak.

Darbenin ardından sınıf ve kitle hareketi faşistaskeri rejimin zoruyla dizginleniyor ve devrimcilerekarşı ülke çapında bir sürek avı başlatılıyor.Yüzbinlerce insan işkencelerden geçiriliyor,onbinlercesi zindanlara dolduruluyor. İdamlar ve faşistcinayetler birbirini izliyor. Dinsel gericiliğin önübizzat faşist cunta eliyle açılıyor. Kürt devrimcilerinegörülmemiş bir zulüm uygulanıyor. Kürt halkına inkarve imha dayatılıyor. 24 Ocak Kararları’nın engelsizceve acımasızca uygulandığı, sömürü ve talanın dadizginlerinden boşaldığı her açıdan karanlık bir dönembu.

Devrimci hareket çok ağır, aynı ölçüde çok kolaybir yenilgi alıyor. Binlerce militana hükmeden örgütlergevşek yapılar olarak peş peşe çöküyorlar. Yenilgiyiyılgınlık, yılgınlığı tasfiyeci süreç tamamlıyor.Devrimden kaçış kitlesel bir hal alıyor. Küçük-burjuvakimliğe dayalı bir devrimciliğin zor dönemedayanaksızlığı her yönüyle açığa çıkıyor. ‘70’liyıllardaki yükseliş içinde hemen hemen kendiliğindenkazanılan her şey, yenilgi döneminde aynı kolaylıklakaybediliyor.

Ağır ve kolay yenilgiye rağmen devrimcihareketten arta kalan güçler yenilgiyi açıklıkla veyüreklilikle sorgulama yeteneği gösteremiyorlar.Küçük-burjuvaziye özgü yapısal zaafiyet kendiniburada da gösteriyor. Yapıldığı kadarıyla sorgulamageriye dönük olarak yapılıyor. Bu ise liberalizmi vetasfiyeciliği besliyor. Devrimden kopmak ve devrimciörgütten kaçış ile sonuçlanıyor. Bugünün reformist solgrupları bu sürecin ürünü olarak ortaya çıkıyorlar.

Çok geçmeden ‘89 çöküşü patlak veriyor. Bu,dünyada ve Türkiye’de bir dönemin sonunu kesin

Page 19: SİKB 2008 - 44

Türkiye Komünist İşçi Partisi 10. yılında!.. Kızıl Bayrak � 19Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

olarak işaretliyor. ‘60’lı yılların ürünü burjuvasosyalizmi, ‘70’li yılların ürünü küçük-burjuvasosyalizmi için bir dönem kesin olarak kapanıyor.

VII1990’lar: Dünyada ve Türkiye’de siyasal

gericilik...Sınıf devrimciliğinin doğumu: TKİP!

1987 yılı... Ekim Devrimi’nin 70. Yılı... Dünyadadevrim dalgası durulalı yıllar olmuş. Uluslararasıortama artık neo-liberal gericilik egemen. SovyetlerBirliği’nde Gorbaçov dönemi ve yıkılışın hemenöncesi... Ekim Devrimi ile başlayan bir büyük tarihidönem biçimsel yönden de kapanmak üzere...

Türkiye ise 12 Eylül karanlığından çıkışınsancılarını yaşıyor. ‘70’li yıllarda solda yer alan kentorta sınıfları artık düzenle her açıdan bütünleşmişdurumdalar. Devrimci yükselişin coşkulu taşıyıcısıkent küçük-burjuva katmanlarına yılgınlık ve ataletegemen. Sınırlı bir öğrenci hareketliliği dışındasahnede yalnızca ve yine işçiler var. Grevler birbiriniizliyor ve ‘89’daki büyük Bahar Hareketliliği’ninkoşulları olgunlaşıyor. Kürdistan’daki gerillamücadelesi ile halk hareketliliği birleşme aşamasınadoğru hızla ilerliyor.

Türkiye solunda yenilgi sonrası ilk toparlanmaçabaları var. Büyük ve kolay bir yenilgiyi izleyen heryeniden toparlanma çabası, kapsamlı bir devrimcimuhasebeye dayanmak zorunda. Küçük-burjuvatutuculuğu buna gerici bir ayak direme gösteriyor.Kalınan yerden aynı biçimiyle devam edilebileceğihayaliyle hareket ediyor. Bu hayalin yarattığı akıbet,aradan geçen 20 yılın ardından, bugün bütün açıklığıile gözler önündedir. Geçmişin yapısal zaaflarıyladevrimci temellerde bir hesaplaşmaya yanaşmayanlar,sonuçta ne geçmişin devrimci kazanımlarını ve ne dekendi devrimci kimliklerini koruyabildiler.

Komünist hareketin doğumu, küçük-burjuvatutuculuğuna karşı mücadele içinde şekilleniyor.Komünistler Ekim Devrimi’nin 70. yılında mücadelesahnesine çıkıyorlar. “Yeni Ekimler İçin!” şiarınıyükseltiyorlar. Bunun ancak dünyadaki veTürkiye’deki süreçlerin dersleri temelinde devrimci biryenilenme ile olanaklı olabileceğini savunuyorlar. Butemelde Türkiye solunun yakın geçmişini her yönüylesorguluyorlar ve yapısal zaafları kıyasıya eleştiriyorlar.Bunu dünya komünist hareketinin 20. yüzyıldeneyimlerinin dersleri ile birleştirmeye çalışıyorlar.Bürokratik yozlaşmaya ve revizyonist ihanete yolaçansüreci çeşitli yönleriyle sorguluyorlar ve sonuçlarçıkarıyorlar. Küçük-burjuva halkçılığına, revizyonizmeve liberal tasfiyeciliğe karşı çok yönlü bir mücadelesüreci bu. Komünist hareket kendine özgü ideolojikkimliğini bu mücadele içinde buluyor.

Türkiye Komünist İşçi Partisi, Ekim 1987’denKasım 1998’e uzanan zorlu bir parti inşa sürecininürünü olarak kuruluyor. Bu sürecin teorik cephesindedevrimci bir parti programını ortaya çıkarma, pratikcephesinde sınıf hareketiyle devrimci birleşme çabasıvar. Bunlara devrimci örgüt sorununda ilkeli birhassasiyet ile devrimci direniş geleneğinin her alandageliştirilmesi eşlik ediyor.

Bugünden bakıldığında, sürecin tüm zorluklarınarağmen toplam bilanço yüz ağartıcıdır. Devrimci partiprogramı bir bayrak gibi dostun düşmanın önündegöndere çekilmiştir. Sınıfla birleşmede büyük birdeneyim ile birlikte ilk önemli mevziler elde edilmiştir.Burjuva gericiliğinin sonu gelmeyen saldırılarınarağmen illegal temellere oturan devrimci örgütünkorunmasında ilkeli bir kararlılık gösterilmiştir. Venihayet tüm bunlar, siyasal mücadelenin her alanındadevrimci direniş geleneğinin geliştirilmesi ilebirleştirilmiştir.

Bütün bunların başarıldığı dönemi de önemle

gözönünde bulundurmak gerekir. Komünistlerindevrimci bir sınıf partisini inşaya giriştikleri yıllar, tümdünyada ve Türkiye’de azgın bir siyasal gericilikdönemi oldu. ‘89 çöküşü ile başlayan bu dönemde,dünya ölçüsünde burjuva gericiliği dizginlerindenboşaldı. “Tarihin sonu” ilan edildi, devrime vesosyalizme ait her şey bin türlü karalamanın konusuhaline getirildi. Bunu işçi sınıfına, emekçilere vehalklara yönelik emperyalist küreselleşme saldırısıtamamladı. Tüm bunlar etki ve sonuçlarını Türkiye’dede gösterdi. Şoven milliyetçilik ve dinsel gericilikemekçi kitleleri sarıp sarmaladı ve boğucu biratmosfere dönüştü. Kürt halkının haklı ulusal direnişiniezme çabası, baskı ve terör rejimini süreklileştirdi.Devletin çeteleşmesi yeni boyutlar kazandı.

Böylesine zor ve her açıdan elverişsiz bir tarihidönemde kurulan Türkiye Komünist İşçi Partisi,devrimci tarihimizin dolaysız bir ürünüdür. Varlığını,bu tarihin her yönüyle bilince çıkartılması ve işçi sınıfıdevrimciliği temelinde aşılmasına borçludur. TürkiyeKomünist İşçi Partisi, işçi sınıfının toplumdaki yeri vetarihi devrimci misyonu üzerine temel marksistdüşünceyi, boş bir söylem olmaktan çıkarmış,mücadelenin içinde ete-kemiğe büründürmeyeyönelmiştir. Türkiye devrimci hareketinin tarihindeböyle bir yönelim, buna dayalı bir tutarlılık vekararlılık ilk kez olarak gösterilmektedir. Bu teorik vepratik konum ve yönelim, modern Türkiye’de proletersınıf devrimciliğinin gerçek doğumunun ifadesiolmuştur.

Türkiye’de ‘60’lı yılların büyük sosyal uyanışına,düzen sınırlarını ve kurumlarını aşamayan bir burjuvasosyalizmi damgasını vurmuştu. ‘70’li yıllardakibüyük halk hareketine ise, ufku demokrasiyi vebağımsızlığı aşamayan devrimci küçük-burjuvasosyalizmi damgasını vurdu. Bu iki akımdan ilkibugünün reformist sol çevreleri şahsında, ikincisi isebazı devrimci-demokrat gruplar şahsında halen devarlığını sürdürmektedir. Fakat gerçekte ikisinindönemi kesin olarak kapanmıştır, üstelik daha ‘80’liyıllarda. 12 Eylül yenilgisi burada bir dönüm noktasıolmuş, ‘89 yıkılışı ise bunu pekiştirmiştir.

Türkiye’nin gelmesi kaçınılmaz yeni devrimciyükselişine işçi sınıfı damgasını vuracaktır.Komünistlerin 20 yıl önce yükselttiği ve TKİP iletaçlandırdığı proletarya sosyalizmi bayrağı, bu yenidöneme ideolojik ve örgütsel bir hazırlıktır.Türkiye’nin devrimci geleceği, bu hazırlığın her alandave her açıdan güçlendirilmesine, işçi sınıfı içinde ete-kemiğe büründürülmesine sıkı sıkıya bağlıdır. Bubaşarıldığı ölçüde, geleceğin devrimci yükselişineproletarya eksenli devrimci sosyalizm damgasınıvuracaktır.

VIII2000’li yıllar: Yeni Ekimler için ileri!

Parti, sınıf, devrim, sosyalizm!

İnsanlık 20. yüzyılın ilk on yılında bunalımlar,ikinci on yılında ise emperyalist dünya savaşı ilebirlikte Ekim Devrimi’nin büyük devrimci sarsıntısı ileyüzyüze kalmıştı. Yüzyılın bunalımlar, savaşlar vedevrimlerce belirlenen çehresi daha ilk iki on yıldabelirginleşmişti.

Şimdi 21. yüzyılın ilk on yılı içindeyiz.Emperyalizm yeni yüzyıla halklara karşı uzun sürelibir savaş ilanı ile başladı. Bunun ne anlama geldiğiniAfganistan ve Irak üzerinden somutladı.

Emperyalist dünya şimdi de ekonomik krizleboğuşuyor. Büyük bir çöküşe dönüşmesinden korkulanekonomik kriz, kapitalizmin yapısal sorunlarının veonulmaz çelişkilerinin yeni bir itirafı oluyor. Sosyalyıkımın ve küreselleşme saldırısının dayanağıneoliberal ideoloji çöküyor.

Bütün bunları emperyalist dünyadaki hegemonya

bunalımı tamamlıyor. ABD emperyalizminin liderliğisorgulanıyor, çok kutuplu dünya istemleri güçkazanıyor. Bu, emperyalistler arası gerilimleribüyütüyor, militarizmi azdırıyor ve silahlanma yarışınayeni boyutlar kazandırıyor.

Özetle, daha ilk adımında, daha ilk 10 yıllık süreçiçinde, 21. yüzyılın bir bunalımlar ve savaşlar yüzyılıolacağı kesinlik kazanmış bulunuyor. Halen eksik olandevrimler boyutudur. Fakat sıra ona da gelecektir.Kapitalist dünyanın onulmaz çelişkileri sosyal vesiyasal sorunları sürekli ağırlaştırıyor, sınıfçelişmelerini keskinleştiriyor ve böylece yeni birdevrimler döneminin zeminini bizzat hazırlıyor. Dünyaölçüsünde işçi sınıfının, emekçilerin ve halklarıngünden güne güç kazanan ve yayılan mücadeleleri isegeleceğin devrimlerinin daha bugünden ilk işaretleriniveriyor.

Bugünün devrimci partisinin temel görevi, gelmesikaçınılmaz yeni devrimler dönemine hazırlanmaktır.Bu hazırlık devrimci teori ile silahlanmayı, devrimciörgütü güçlendirmeyi ve toplumun biricik tutarlıdevrimci sınıfı olan işçi sınıfıyla birleşmeyi gerektirir.Türkiye Komünist İşçi Partisi, kendi misyonunaburadan bakıyor. Her alandaki görevlerini ve tümgünlük çalışmasını, yeni devrimler dönemine stratejikhazırlık üzerinden ele alıyor.

Kapitalizmin güncel ekonomik krizine eşlik edentemel tartışmalardan biri, Karl Marx’ın bir kez dahahaklı çıktığıdır. Burjuva dünyası bile artık bunu itirafetmek zorunda kalıyor. Kapitalizm yaşadığı süreceKarl Marx hep haklı çıkacaktır. Fakat yalnızca teşhiskonusunda değil, aynı zamanda çözüm konusunda da.Teşhis kapitalizmin onulmaz çelişkiler içinde insanlığıve doğayı tüketen bir sistem olduğudur, çözümseproletarya devrimi ve sosyalizm!..

Karl Marx, aslolan dünyayı yorumlamak değilfakat değiştirmektir, demişti. Kapitalizm sonu gelmezkrizler içinde debelense de kendiliğindençökmeyecektir. O ancak işçi sınıfının devrimciönderliği altında birleşmiş emekçilerin örgütlü gücüylüyıkılabilir. Onun nasıl yıkılacağını, ne yolla yıkılmasıgerektiğini, 91. yılını kutlamakta olduğumuz BüyükSosyalist Ekim Devrimi tüm insanlığa göstermiştir.

Bundan dolayıdır ki Ekim Devrimi tümgüncelliğini koruyor. Bundan dolayıdır ki bizkomünistler “Yolumuz EKİM’in yoludur!” diyehaykırıyoruz. İnsanlık kapitalizmin yıkıcı ve tüketicibarbarlığından ancak “Yeni Ekimler” yoluylakurtulacaktır. Karl Marx’ın haklılığı burjuvadünyasında bile bugünden itiraf ediliyor. Sıra Lenin’inhaklılığının ilanına da gelecektir. Bu, burjuvadünyasının yeni bir itirafıyla değil, fakat emekdünyasının işçi sınıfının devrimci önderliği altındakapitalist barbarlığa karşı örgütlü ayağa kalkışı ileolacaktır.

Yeni Ekimler için ileri!Yaşasın proletarya devrimi ve sosyalizm!Yaşasın Türkiye Komünist İşçi Partisi!İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!

(Ekim’in Kasım 2008 tarihli 254. Sayısında yeralan bu metin www.tkip.org sitesinden alınmıştır...)

Page 20: SİKB 2008 - 44

Türkiye Komünist İşçi Partisi 10. yılında!..20 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

Sosyalizmin kızıl aydınlığındadevrime hazırlanıyoruz!

(...) Yeni bir ideolojik-politik çizgi, yeni bir örgütselkimlik, yeni bir devrimcilik anlayışı, yeni bir kültür vegeleneği temsil etme iddiasıyla tarih sahnesine çıkanbiz komünistler, bu iddianın pratikte yaşamageçmesinin 10. yılının sevincini ve gururunu yaşıyoruz.Geçmişle devrimci temellerde hesaplaşmayıbaşarmanın, geçmişin devrimci kazanımlarınıkorumanın ve devrimci mirası ileriye taşımanın adı olanve bu doğrultuda 10. yılını geride bırakmış olanTKİP’nin neferleri olmaktan duyulan haklı bir gururdurbu.

10 yılda katedilen mesafenin, uzun soluklu devrimve sosyalizm mücadelesinin ilk temel adımlarıolduğunun bilincindeyiz. Bu bilinçle güne yüklenerekgeleceğe hazırlanma çabasındayız. İçinden geçtiğimizdönemin tüm zorluklarına rağmen, tüm dikkatimizi işçisınıfına veriyor, tüm pratik çabamızı sınıf çalışmasınayoğunlaştırıyor, tüm enerjimizi, yaratıcılığımızı devrimcisınıf mücadelesini geliştirmeye harcıyor, tüm ısrar vekararlılığımızla işçi sınıfını bağımsız devrimci sınıfçizgisi etrafında örgütlemeye yükleniyoruz.

Partinin 2. Kongre’sinin sunduğu açıklık ve coşku,10 yıllık birikim ve deneyimin moral gücü, sınıfı partiyekazanma ve partiyle devrime yürüme iddiamızı dahagüçlü kılıyor, kavgada cüretimizi artıyor, devrimin vesosyalizmin bayrağını daha da yükseklerdedalgalandırma azmi veriyor! “Partiyi her alanda ve heraçıdan güçlendirme” şiarını somutlamak, onu hayatıniçinde gerçek anlamına kavuşturmak için, davamızıbüyütmenin, ihtiyaçlar doğrultusunda yenilenmenin,kendimizi aşmanın sorumluluklarıyla güne yüklenmeye,geleceğe hazırlanmaya devam edeceğiz.

(...)Esenyurt’tan Komünistler

Parti ile devrime, sosyalizme!(...) 10. yılımıza da dünya ve Türkiye devrimcilerinin

ve proletaryasının yarattığı birikim ve deneyimeyaslanarak, devrimci özgüven ve sarsılmaz bir irade ilegiriyoruz. Tasfiyeciliğin boy boy yükseldiği, Marksizm’intahrif edildiği bir ortamda, bundan 21 yıl önce Türkiyetopraklarına bir filiz yeşermeye başladı. Bu topraklardasınıf devrimciliğini başlatarak bir dönemin de kapanışınıilan etti. İlmek ilmek partiyi kazanma davasına adanansüreç bundan 10 yıl önce başarıyla sonuçlandı. Kendinicel gücüne aldırmadan, düşman saldırıları karşısındabükülmeden sınıf devrimciliğinde ısrar etti. Kendisinitekrar tekrar üreterek ve sınıf içerisinde daha dagüçlenerek parti kimliğini dosta düşmana kanıtlamışoldu. Tüm TKİP’li komünistler olarak bu onuruyaşıyoruz. (...)

Emperyalist-kapitalist sistemin can çekiştiği birdönemden geçiyoruz. “Tarihin sona erdiği” yalanı kağıtbir mendil gibi eriyip gitmiş bulunuyor. Tarihinçöplüğüne çoktan gitmiş olması gereken kapitalizminayakta kalabilmek için kullanacağı tek yöntem, yinesosyal yıkım programları eşliğinde işçi sınıfına çokyönlü saldırılar ve kendi aralarında devam edenkapışmanın şiddetlenmesinden başka bir şeyolmayacaktır. İnsanlığı sefil çıkarları için daha büyükyıkımlara sürüklemekte tereddüt etmeyecek olanburjuvazinin karşısında işçi sınıfının savaş partisindeörgütlenmesi, kendisini gün geçtikçe daha fazladayatmaktadır.

Marx’ın, Engels’in ve Lenin’in öğrencileri olarak;sınıf savaşında daha da ustalaşarak, bu onurlu tarihiyürüyüş içerisinde partiyi hücre hücre genişleterek,devrim ve sosyalizm bayrağını daha yukarı taşıyacağız.

Yaşasın Türkiye Komünist İşçi Partisi!Ümraniye’den Komünistler

“Komünizm hayaleti” yinedolaşıyor!..

(...) Çok önemli bir süreçten geçiyoruz. Burjuvazinintemsilcileri tarafından “tarihin sonu”nun ilanedilmesinden bu yana 20 yıla yakın bir zamanıngeçmesine rağmen, şimdi bir kez daha kapitalizminçözümsüzlüğü tartışılıyor. (...) Bu yüzdendir ki, bilimselsosyalizmin kurucusu Marx’ın haklı çıktığı, şu günlerdesınıf düşmanlarımız tarafından bile itiraf ediliyor.

Diğer alanlarda da işler kapitalistlerin vaadettiği gibiyürümüyor. Emperyalistler arası nüfuz mücadeleleri vepaylaşım savaşları başlamış bulunuyor. Bu uğurdahalklar gerici boğazlaşmalara kurban ediliyor. Dünyagenelinde artan savaşlarla birlikte silahlanma yarışı hızkazanıyor. (...)

Toplumsal refah düzeyinin yükseleceğine dairyalanlar da bugün artık tüm çıplaklığıyla gözlerönündedir. Dünyada bir milyara yakın insan açlıkçekerken, dünya nüfusunun yarısından fazlasıyoksulluk sınırında bir yaşam sürmektedir. Bunakarşılık sayıları 500’ü geçmeyen dolar milyarderleriservetine servet katmıştır. İşçi ve emekçilerin sosyalhakları tırpanlanmış, çalışma koşulları ağırlaştırılmış,işsizlik çığ gibi büyüyerek yaygınlaşmıştır. Gelecekkaygısı emekçilerin en temel sorunu haline gelmiştir.

(...) Son yıllarda hayat geçirilen gerici ve baskıcıyasalarla polis devleti görünümü günden güne dahabelirginleşmiştir. Çevre tahribatı ve ekolojik dengeninbozmasıyla da kapitalizm, gezegenimizi doğrudantehdit eder bir hale gelmiştir.

Kısacası, kapitalizmin aşılması gerektiği gerçeğibugün her açıdan kendisini daha yakıcı bir şekildehissettiriyor. Şanlı Ekim Devrimi’nin 91. yılında“komünizm hayaleti” sadece Avrupa’nın üzerinde değiltüm dünyanın üzerinde dolaşmaya başlamıştır.

(...) Biz komünistler krizlerin kendiliğinden devrimcisonuçları doğurmayacağının bilincindeyiz. Bugerçekliğe burjuvazi de tarihsel-sınıfsal deneyimleriüzerinden yeterince vakıftır. Bu yüzden de yıllardır,önünü alamadıkları bu krizlerin yönetilmesi üzerinehazırlıklarını yapmaktadırlar. Dünya çapından artansiyasal gericiliğin, militarizmin, savaşların sebeplerinibundan bağımsız ele alamayız.

Komünist hareket siyasal mücadele alanınaçıkarken, sürecin bu yönde gelişeceğine dair oldukçanet tespit ve değerlendirmelerde bulunmuştur. Buçerçevede siyasal bir sınıf hareketi yaratma çabasıiçerisinde partinin inşasını ve devrimci bir programınhazırlanmasını stratejik hedefleri arasına koymuştur.Nitekim, bu gece şahsında 10. yılını kutladığımızpartimiz TKİP’nin kuruluşu ve onun yıllardır ideolojik-programatik çizgisinde sergilediği tutarlı pratik,haklılığımızın ve üstünlüğümüzün de somutgöstergelerinden biridir.

Bu aynı süreç, daha başında ortaya koyduğumuz,küçük-burjuva devrimciliği döneminin kapandığına dairtespit ve değerlendirmelerimizin devrimci hareketşahsında doğrulandığına da tanıklık etmiştir. Bizkomünistler zor olanı seçtik, sınıfı devrimcileştirmeçabası içerisinde sınıfın devrimci partisinin inşasıyolunu tuttuk. Devrimciliği, onun gerçek ve tek maddizemini olan sınıf çalışması içinde üreterek yeni birkültürü, geleneği ve değerleri yaratmaya çalıştık. Sınıfıdevrime kazanma sürecinde partimizin katettiği on yıllıksüreç önemli birikimler sağlamıştır. Şüphesiz henüzhedef ve beklentilerimizin gerisindeyiz. Bunun bizi aşanyanlarının da bilincindeyiz. İdeolojik ve politikdoğrultumuz noktasında ise oldukça netiz.

Ne iyi ki bugün işçi sınıfı devrimci harekettarafından yeniden “keşfediliyor”. Ancak devrimcihareketin siyasal süreçlerin açığa çıkardığı zorlugörevlere ilişkin yaklaşımı, sınıfa ve sınıf çalışmasınadönük genel geçer yönelimin ötesine geçmiyor.

Partimiz, burjuvazinin yaşanan krizlere ve sonrasındakimuhtemel gelişmelere karşı çok yönlü bir hazırlığagittiği bu süreçte “devrimci örgüt yaşamsaldır” tespitiüzerinden devrimci hareketi bir kez daha uyarmıştır. Busürece hazırlanmanın, sınıfı devrimci temellerdekazanmanın ancak devrimci bir program ve devrimci birörgüt şahsında gerçekleşebileceğinin altını çizmiştir.(...)

Sefaköy’den Komünistler

Yaşasın proletarya devrimi vesosyalizm!

Emperyalist-kapitalist dünya sisteminin ecel terleridöktüğü günlerden geçiyoruz. Kapitalist sistemintemellerinden sarsıldığı, finans devlerinin çöktüğü,borsaların altüst olduğu ve ortalığa saçılan trilyonlarcadolara rağmen toparlanamayan bir kriz süreciyaşanıyor. Emperyalistler arası hegemonya mücadelesigittikçe keskinleşiyor. İşçiler, emekçiler ve dünyahalkları her geçen gün daha fazla yoksulluk, sefalet veaçlık koşullarında yaşamak zorunda bırakılıyor. (...)Bugün artık “tarihin sonu” değil ama kapitalizmin sonuve çaresizliği tartışılıyor. Sosyalizm ise insanlığın tek vegerçek kurtuluş yolu olarak, tarihsel ve güncel tümgerçekliğiyle karşımızda duruyor.

Yaklaşan sonlarının bilinciyle hareket eden Türkiyeburjuvazisi de, ömrünü uzatabilmek için azgın bir devletterörüyle, toplumsal muhalefetin tüm kesimlerinibastırmaya çalışıyor. (...) Sermaye devleti attığı heradımda geleceğin sert sınıf çatışmaları dönemine karşıbir savaş hazırlığı yapıyor. Medyasıyla, askeriyle,polisiyle, kontrgerilla örgütlenmeleri ve bürokrasiaygıtlarıyla hummalı bir şekilde yürütülen bu hazırlıklar,son dönemde tam bir kudurganlıkla ayyuka çıkmışdurumda. Ülkenin dört bir tarafında, başta Kürt halkınınhaklı ve meşru eylemleri olmak üzere, toplumsalmuhalefetin hemen her kesimine karşı azgın bir teröruygulanıyor, insanlar sokak ortasında kurşunlanıyor,işkencede katlediliyor. Devlet var gücüyle saldırıyor.Saldırıyorlar, çünkü işçilerin, emekçilerin ve Kürthalkının devrimci-militan mücadelesinin gelişipgüçlenmesinden korkuyorlar.

Böylesi bir dönemde komünistler açısından ikibüyük ve tarihsel günün yıldönümlerini karşılıyoruz.Ekim Devrimi 91. ve yeni Ekimler’in partisi 10. yılında.Bundan tam 91 yıl önce emperyalist-kapitalist dünyasistemine karşı, işçi sınıfının kızıl bayrağını göndereçeken Rus proleterlerinin şanlı zaferi olan EkimDevrimi, halen yüreklerimizde ve bilincimizde görkemliyerini korumaya devam ediyor. Ekim Devrimi bugünhalen dünya işçi sınıfına yürünecek yolu göstermeyedevam ediyor.

Türkiye işçi sınıfının öncüsü, özlemlerimizinkurmayı, Habiplerin, Ümitlerin, Haticelerin partisi,Türkiye Komünist İşçi Partisi 10 yaşında. Mutluyuz;dişimizle, tırnağımızla, alınterimizle kurduğumuzpartimiz kavga dolu on yılını geride bırakıyor.Umutluyuz; umudumuz geleceğe, geleceğin sınıfsız,sömürüsüz dünyasını dair. Umutluyuz; umudumuzsosyalizmin 160 yıllık birikimi ve kazanımlarının yol

İstanbul Parti örgütlerinden 10. Yıl etkinliğine:

Parti, sınıf, devrim!(Mesajlar www.tkip.org sitesinden kısaltılarak alınmıştır...)

Page 21: SİKB 2008 - 44

Türkiye Komünist İşçi Partisi 10. yılında!.. Kızıl Bayrak � 21Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

göstericiliğine dair. Umutluyuz; umudumuz işçisınıfının tarihsel devrimci misyonuna duyulangüvene dair. Ve umutluyuz, umudumuz uğrundatereddütsüz öleceğimiz davamızın, partimizin yolgöstericiliğinde savaşarak kazanacağımıza dair.(...)

Kartal-Pendik’ten Komünistler

Gelecek bizlerindir, geleceksosyalizmindir!

(...) Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin 91., yeniEkimler’in partisinin 10. yılında sosyalizm,dünyanın en yakıcı ihtiyacı olarak karşımızdaduruyor. Bir yanda kapitalizm patlak verenekonomik krizle birlikte kitleler nezdindeki itibarınıbir kez daha kaybederken, tüm dünyada işçi veemekçilere daha derin bir sömürü, açlık veyoksulluktan başka bir şey vaadedemiyor. Diğeryanda bu ekonomik krize, ülkemizde de açık birşekilde yaşanan, siyasal krizler ekleniyor. (...)Kısacası tüm dünya, hem ekonomik hem de siyasalbir kaos içerisinde çöküşe sürükleniyor.

Ülkemizde de burjuvazi tüm silahlarını işçi veemekçilerin üzerine çevirmiş durumda. Sosyalyıkım saldırılarıyla köleleştirilen, önemli bir bölümüyoksulluk sınırının altında yaşayan toplumdakikarşıt sesler de terör devletiyle ezilmeye çalışılıyor.Kürt halkına yönelik inkar ve imha saldırılarıtırmandırılırken, işçi ve emekçilerin bilinçlerişovenizm zehriyle bulandırılarak birlik zemini yokedilmeye çalışılıyor.

Bu karanlık tablonun karşısında ise, geleceközgür günleri müjdeleyen sosyalizm mücadelesi vebu mücadeleyi zafere ulaştıracak olan sınıfınsiyasal öncüsü duruyor! Bizler biliyoruz ki, öncününrolünü başarıyla oynamasının önkoşulu, sınıflakurulan güçlü organik bağlardır. Mevcut bağlarımızıgüçlendirmek ve yaygınlaştırmak, önümüzdekiçetin süreçten bu bilinçle yararlanmak önümüzdeen büyük görev olarak duruyor. (...)

Topkapı’dan komünistler

Şan olsun işçi sınıfının ihtilalcipartisine!

Bizler Tuzla tersanelerinde çalışan ve GİSBİRburjuvazisine karşı mücadele yürüten komünisttersane işçileriyiz. Partimiz TKİP’nin 10. yılınıdevrim ve sosyalizme olan sarsılmaz inancımızlaselamlıyoruz.

Kapitalizmi tahlil eden Marx, “ölü emek canlıemeğin kanıyla beslenir” saptamasında bulunur.Sermayenin birikmiş ölü emekten başka bir şeyolmaması, buna karşın canlı emeğini/emek-gücünükapitaliste satan işçinin sinirlerini, kaslarını, kanını,iliğini emip artı-değere dönüştürmesi olgusu, busaptamanın ne kadar isabetli olduğunu gösterir.Marx bu yönüyle sermayeyi ve “kişileşmişsermayeden başka bir şey olmayan kapitalist”i kanemici vampire benzetir. Marx’ın bu söyleminin ençok örtüştüğü alanlardan biridir Tuzla tersaneleri.

GİSBİR sermayesi ucuz işgücü üzerindenmilyarlarca dolar değerinde yat ve gemilerüretmekte, sermayesine sermaye katmaktadır.Milyarlarca dolarlık servet birikiminden tersaneişçilerinin payına düşen ise yoksulluk, her türlüsosyal haktan yoksunluk ve iş cinayetleridir.Onbinlerce işçinin yarattığı zenginliğe, kapitalisttersane patronları tarafından, her türlü işçi hakkıçiğnenerek el konulmaktadır. (...)

Bir bütün olarak kapitalizm işçi sınıfına sosyalyıkımı dayatıyor. Biz bir parçayız, fabrikalar birparça, atölyeler bir parça... Bu parçalılığımızakarşın bizi birleştirecek tek güç, işçi sınıfının ihtilalcipartisi TKİP’dir. Partimiz emperyalist-kapitalistbarbarlığa karşı işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilenhalkların umududur. Partimiz bilimsel sosyalizmintek tutarlı temsilcisidir.

Bizler Tuzla tersanelerinde cehennemkoşullarına karşı mücadele yürüten işçiler olarakbilimsel sosyalizmin programını tersane işçileriylebuluşturma çabası içindeyiz. Lenin “her fabrikapartinin kalesi olmak zorundadır” diyor. Biz tersaneişçileri de, 41 tersaneden oluşan koca bir fabrikayıpartinin kalesine çevireceğiz. (...)

Komünist Tersane İşçileri

Şan olsun sınıfın, devrimin vesosyalizmin partisi TKİP’ye!

“Parti, sınıf, devrim, sosyalizm” şiarıyla düzenlenengecemizi ve partimiz TKİP’nin 10. yılını büyük coşkuylaselamlıyoruz.

Partimizin kuruluşu ve sonrası dönem komünisthareket için çok yönlü bir sınanma dönemi olmuştur. Budönem, düşmanın partimize yönelik gerçekleştirdiği fizikisaldırıların yanı sıra, siyasal gericiliğin dizginlerindenboşalarak toplumsal hayatı çürüttüğü, işçi sınıfınının tümsosyal-ekonomik kazanımlarının hızla gasp edildiği,emperyalist saldırganlığın savaş ve işgallerle birliktebölgemizi yıkıma uğrattığı bir tabloyu içeriyor. İştepartimiz, bu 10 yıl boyunca bu zorlu koşullar altındatarihsel yürüyüşünü gerçekleştirdi, gelişip çelikleşti.

Bizler bu yürüyüşü Ankara cephesinde geride bırakanpartili komünistleriz. Faşizmin zindanlarında Habip, Ümit,Hatice yoldaşların ölümü tereddütsüzce kucakladıklarıkatliamcı sermaye iktidarının başkenti Ankara’da, şehityoldaşlarımızdan devraldığımız sınıfın, partinin, devriminve sosyalizmin kızıl bayrağını 10 yıldır kesintisizdalgalandırıyoruz. Bu kent bizim için zulmün olduğu kadar,devrim davasına adanmışlığın, kararlılığın da sembolüdür.

Yıllardır bu kentte, sınıf içerisinde kök salan, iktidarkavgamızı kendi maddi zemininde ete kemiğe büründürenbir siyasal çalışma örgütlüyoruz.Yolumuz uzun. İşçisınıfının maddi ve manevi olarak kapsamlı yıkımınahazırlanan uluslararası sermaye ve asalak işbirlikçiburjuvaziye karşı bilincin, inancın ve kararlılığın kalesiolan partimizle, içinde bulunduğumuz yüzyıldasosyalizmin kızıl bayrağını bu topraklardadalgalandıracağız. (...)

Ankara’dan Komünistler

İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizmkazanacak!

(...) Tarih sahnesine çıkışımızdan bu yana düşmanınsaldırılarına ve zorluklara göğüs gererek, en zordönemlerden dahi güçlenerek çıktık. 20 yıl önce, işçisınıfının tek silahı olan devrimci komünist partisiniyaratmak ve sınıflar mücadelesinde işçi sınıfı adınaatılmış anlamlı adımları güvence altına alarak sermayeiktidarına son vermek hedefiyle çıktığımız bu yolda, doludolu 10 yılı geride bırakmış durumdayız.

Dünya ve Türkiye işçi sınıfı hareketinde bir kilometretaşı olan partimiz, siyasi coğrafyamızda, illegal devrimcianlayışın altının boşaltıldığı, düzen içi arayışların veteslimiyetin mayalandığı, liberal ham hayallerinyaygınlaştığı ve polis devleti uygulamalarının yoğunlaştığıbir dönemde II. Kongre’sini gerçekleştirerek devrimcimücadeleyi daha güçlü sürdürmenin olanaklarınıyaratmıştır.

Kapitalizmin krizlerinin derinleştiği bu dönemdesosyalizmin güncelliği bir kez daha ortaya çıkmıştır.Komünistlerin yıllar önce yaptığı, “21. yüzyıl bunalımlar,savaşlar ve devrimler yüzyılı olacaktır” tespitidoğrulanmıştır. Evet, bunalım derinleşmekte, finansdevleri bir bir yıkılmakta, kapitalizmin soluğukesilmektedir. Biz komünistlere düşen görev, kapitalizminderinleşen bu krizini, kapitalizmin sonuna çevirmektir.Bugün her zamankinden daha güçlü olan partimiz, bunuyapacak güç, olanak ve iddiaya sahiptir. Bundan dolayıgeleceğe umutla ve güvenle bakıyoruz. (...)

İzmir’den Komünistler

Sınıfı partiye kazanacak, partiyledevrimi örgütleyeceğiz!

(...) Sınıf hareketinin kimi çıkışlar yaşasa da henüzbelli sınırları aşamadığı, sermaye devletinin azgın

saldırılarını sürdürdüğü, sol saflarda tasfiyecilikrüzgârlarının esmeye devam ettiği bir süreçten geçiyoruz.Bu zorlu sorunlara rağmen devrim ve sosyalizmmücadelesini büyüten partimizin 10. mücadele yılınıbaşarıyla geride bırakmasının, insanlığı barbarlığasürükleyen kapitalizme karşı tek umudun proletaryasosyalizmi olduğunu savunan çizgisini taviz vermedenkoruyabilmesinin özel bir anlamı bulunmaktadır.

Küresel kriz içinde çırpınan kapitalist dünya sistemi,insanlığa ekonomik, sosyal, kültürel, ahlaki yıkım dışındabir şey sunamayacağını bir kez daha göstermiştir. Servetile sefaletin zıt kutuplarda birikmesi, dünyanın tümzenginliklerini yağmalayan emperyalist güç odaklarınınezilen halklara savaşı ve yıkımı dayatması, sosyalkazanımlar gaspedilirken polis devletinin tahkim edilmeside, tekelci kapitalizmin insanlığın önünde aşılması gerekbir engel olduğunun çarpıcı göstergeleridir.

İnanmış liberallere, hatta papazlara “Marx haklıymış!”dedirten kapitalizmin küresel krizi, sistemdeki tıkanmanınvardığı boyuta işaret ederken, insanlığın kapitalizmle yoladevam edemeyeceğini savunanların sayısında da önemlibir artış gözlenmektedir. Buna rağmen küresel krizaçmazında belirsizliğe doğru yuvarlanan kapitalistsistemin kendiliğinden yıkılmayacaktır. İşçi sınıfı, ihtilalcikomünist partisi önderliğinde mücadeleyi hayatın heralanında yükseltmeden, kapitalizmi tarihe gömecek birdevrimin başarıya ulaşma şansı bulunmamaktadır.

Enternasyonal proletaryanın kızıl bayrağını Türkiyecoğrafyasından yükselten TKİP, 10. mücadele yılını geridebıraktığı bu günlerde, işçi sınıfının tarihsel devrimcieylemini zafere taşıyacak büyük çatışmaya dönükhazırlığa devam ediyor. Devrimci teori, devrimci sınıf,devrimci örgüt, devrimci sınıf bütünlüğüne yaptığı vurguile tok duruşunu kararlılıkla sürdüren partimiz, sınıfıpartiye kazanma, partiyle devrimi örgütleme eksenliçalışmasına büyük bir azim ve coşkuyla yükleniyor.

Partimizin 10. yılını coşkuyla selamlayan Adanalıkomünistler, sınıfla daha ileriden bütünleşmeye, devrimciörgütü güçlendirmeye, parti çizgisini işçi sınıfı veemekçilerle buluşturmaya odaklanan devrimci siyasalfaaliyeti kararlılıkla sürdürmektedirler. (...)

Adana’dan Komünistler

TKİP Türkiye devriminin birkilometre taşıdır!

(...) Emperyalist-kapitalist sistemin krizininderinleşmesiyle birlikte insanlığın sosyalizme olanihtiyacının zorunluluk olarak netleştiği bir dönemdengeçiyoruz. Kapitalist barbarlık düzeni, kriz bahanesiyle,dünya işçi sınıfı ve emekçilerine daha fazla sömürü, dahafazla açlık, daha fazla yoksulluk ve işsizlik dayatıyor. Irakve Afganistan işgalleri, Afrika halklarının sefaleti, LatinAmerika’daki sert sınıf mücadeleleri, Avrasya veOrtadoğu’daki yeni emperyalist paylaşım mücadeleleri,mazlum Filistin halkının yaşadığı acılar, barbarlık vesosyalizm ikileminin vardığı düzeyi gösteriyor.

Ülkemizde ise Türk sermaye devleti işçilere veemekçilere, ilerici ve devrimci güçlere yönelik saldırılarınıher geçen gün arttırıyor. (...)

Böylesi bir dönemde yeni Ekimler’in partisi 10 .Yılınıgeride bırakıyor. TKİP, devrimci programı, illegal örgütselyapısı ve devrimci sınıf çizgisiyle Türkiye devriminin birkilometre taşıdır. Komünist hareketin ‘87 çıkışı devrimcisınıf mücadelemizin önündeki buzu kırmış, yolumuzuaçmıştır. Mücadele tarihimiz bunun açık kanıtıdır.Partimizin taşıdığı misyon sınıfla birleşme mücadelesinedaha da önem kazanıyor. Partimiz Türkiye işçi sınıfınıdevrimimizin kızıl bayrağı altında birleştirmek için vargücüyle çalışıyor. Bursa’dan komünistler olarak, partimizisınıfla birleşme çabasına kendi cephemizdenyükleniyoruz.

Bursa’dan Komünistler

TKİP 10. Yıl etkinliğine öteki kentlerden gelenmesajlar....

Partiyle sınıfa, sınıfla devrime!(Mesajlar www.tkip.org sitesinden kısaltılarak alınmıştır...)

Page 22: SİKB 2008 - 44

Türkiye Komünist İşçi Partisi 10. yılında!..22 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

TKP/ML: “Ezilen halklar ve dünyaemekçileri kazanacak!”

Değerli TKİP’li dostlar! Partinizin kuruluşunun 10.Yılı vesilesiyle düzenlemiş olduğunuz gecenizi eniçten devrimci duygularımızla selamlarız. TKİP’ninsınıf mücadelesinde geride bıraktığı 10 yılın tarihitecrübeleriyle sınıf mücadelesinde daha büyükbaşarılara varmanızı dileriz. (...)

Emperyalist-kapitalist sistem tarihinin en büyükmali krizini yaşıyor. Her krizde olduğu gibi bu krizinfaturasının da emekçilere çıkarılacağı şimdiden belliolmuştur. İşsizlik, sosyal hakların gaspı, artan baskılarkrizin sadece görünen tepesidir. (...)

Türk hakim sınıflarının kendi aralarındaki dalaşısürerken, onları birden bire “vatan ve milletinbölünmezliği”ne götüren sürecin, Kürt ulusalmücadelesi güçlerinin son dönemde gerillasaldırılarıyla üst üste vurduğu darbelerdir. (...)

Kemalist kesimin ordu kanadı ile AKP şimdilik,çıkarları bir noktada birleştiği için uzlaşmışlardır. (...)Başlayan Ergenekon davasının göstermelik olduğu vekamuoyunu aldatmaya yönelik düzmece bir yargılamaolacağı yakın zamanda anlaşılacaktır.

Gelişmeler hızla ilerliyor, yeni saldırı konseptlerive kriz, devrimcilere yeni görevler biçiyor. Budönemde daha çok birlikte yürümeye olan ihtiyacımızortadadır. Saldırılara karşı göstereceğimiz birliktekarşı koyuşla ancak bu süreci atlatabiliriz.

Emperyalizm, faşizm kaybedecek, ezilen halklar vedünya emekçileri kazanacaktır! (...)

TKP/ML-YDK

MLKP: “Kapitalizme karşısosyalizm bayrağını yükseltelim!”

(...) Emperyalist saldırganlık tüm hızıyla sürüyor.Türkiye’de ve Kuzey Kürdistan’da sömürgeci faşistrejim katliamlarına devam ediyor. Temel hak veözgürlüklerin giderek gasp edildiği, sokak infazlarınyeniden yaygınlaştığı, işkencede ölümlerin yaşandığı,tutsaklara saldırıların sürdüğü, Kürt halkına karşı kirlisavaşın tırmandırıldığı, işçi ve emekçilere yöneliksaldırıların sürdüğü bir süreçten geçmekteyiz.Kapitalizmin içinde bulunduğu mali kriz derinleşerekdünya çapında etkisini göstermeye devam ediyor. Herdönem olduğu gibi bugün de burjuvazi içindebulunduğu krizin faturasını işçi ve emekçilereödetiyor. (...)

Kapitalizmin mali krizinin patlak vermesiylebirlikte, “sınıflar bitti, sosyalizm öldü, devrimler çağıkapandı” diyen burjuva ideologlar bir kez dahayanıldıklarını gördüler. Marks haklı çıktı, dediler.Marks her zaman haklıydı. Önemli olan Marks’ınhaklı olması değil, önemli olan Marks’ın savunduğudüşüncelerinin sahiplenilmesidir. Bugün kapitalizmekarşı tek alternatifin sosyalizm olduğu bir gerçek. Yenibir dünya yaratmak için sosyalizm mücadelesinebüyütmek gerekiyor. Bu mücadeleyi büyütecek olanda devrimciler, komünistler, işçiler ve emekçilerdir.(...)

Böylesi önemli bir süreçte düzenlemiş olduğunuz“Parti, sınıf, devrim, sosyalizm!” gecesi kapitalizmekarşı sosyalizmin sahiplenilmesi bakımından büyükbir önem taşıyor. MLKP olarak gecenizi ve katılantüm göçmen emekçileri selamlıyor, çalışmalarınızda

başarılar diliyoruz. (...)MLKP Avrupa Komitesi

MKP: “Güçlü direniş ve mücadelemevzileri yaratılmalı!”

(...) Dünyanın bir avuç gerici egemen tarafındankrizden krize sürüklendiği bu süreçte komünist vedevrimci partilere her zamankinden çok daha fazlaihtiyaç vardır. Emperyalist dünya tekellerinin büyükkriz içerisinde olması kapitalist sisteminin doğalsonuçlarından biridir. (...)

Eskiden krizlerini yeni pazarlara açılarak atlatantekellerin, girilecek yeni pazarlar kalmadığından,krizlerini aşmanın tek yolu, her alanda kitleleri dahafazla sömürerek yoksullaştırmak ve pazardaki diğertekellerin paylarını almaktır. Bu çözümsüzlük doğalolarak gelecekte daha fazla sömürü ve buna bağlıolarak daha büyük boyutlarda kriz ve çatışmademektir. (...)

Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da yeni ekonomikpolitikalar, özelleştirmeler, tarım girişimleri, güvenlikyasaları, özelleştirmeler vb. bu gelişmelerincoğrafyamıza yansımasıdır.

Emperyalizm gelişen dünya koşullarına uygunolarak tüm dünyayı yeniden şekillendirme yöneliminegirmiş durumdadır. (...)

Dünya genelinde son durağa gelen kapitalizmindünyayı yaşanılmaz hale getirmeden gitmeyeceği deçok açık bir gerçekliktir. Eskinin yeniye karşıdirenmeden gitmeyeceği, yeninin de eskiyi zorlasöküp atmadan kazanamayacağı zorunlu bir ilkedir.Eski olan kapitalizm ile yeni olan sosyalizminmücadelesi bu temelde ele alınmalıdır.

Bu gerçekliğe bağlı olarak devrimci zora ve onuuygulayacak devrimci ve komünist partilere önemligörevler düşmektedir. TKİP’yi bu güçlerden biriolarak görmekte ve mücadelesinin devrimigüçlendirdiğine inanmaktayız. (...)

Saldırıları boşa çıkarmanın yolu, komünist vedevrimcilerin, devrim hedeflerine bağlı olarak ortaksorunlar karşısında uzun süreli güçlü ortaklıklar veörgütlenmeler yaratarak, dünyada ve Türkiye, KuzeyKürdistan’da önemli oranda parçalı olan devrimcihareketi birleştirip, kurumsallaşmış güçlü direniş vemücadele mevzileri yaratmalarından geçecektir.

Devrim kitlelerin eseridir. Önder güçler tümkitleleri ve onların öncüleri olan muhalif kesimlerisomut çelişkiler üzerinden örgütleyerek devrimikazanabilir. TKİP’nin 10. kuruluş yılını selamlıyor,çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.

Maoist Komünist Partisi / Yurtdışı Bürosu

TİKB-B: “Kurtuluş devrimde,sosyalizmde!”

TKİP’nin 10. Yılında, “Parti, sınıf, devrim,sosyalizm!” şiarıyla düzenlediğiniz geceyi devrimcicoşkuyla selamlıyoruz. Geceniz, emperyalist sisteminiçine düştüğü krizin artık tüm çıplaklığı ile ortayaçıktığı bir dönemde gerçekleşiyor. Kriz koşulları, işçive emekçilerin devrimci propagandaya açık olduğu birortam yaratır. Fakat bu gerçek bizleri, krizinkendiliğinden işçi ve emekçileri mücadeleye çekeceği,hatta kapitalizmi çökerteceği yanılgısınadüşürmemelidir. Bugüne dek kapitalizm birçok kriz

görmüştür. Tepkileri bastırdığı zamanlarda, faturayıişçi ve emekçilerin sırtına yıkarak aşmasını dabilmiştir. Ancak mücadelenin yükseldiği dönemlerdekrizden kazançlı çıkan burjuvazi değil, işçi veemekçiler olmuştur.

Bugün yine öncülere çok önemli görevler düşüyor.Kriz ve savaş koşullarında açlık ve ölümle kırılanhalklara umut olabilmek ve onları kurtuluşa götürecektek yola, devrim ve sosyalizme kanalize edebilmek,öncünün çabasına, bilgi ve becerisine bağlıdır.Komünist ve devrimci partileri büyük bir güç halinegetiren, hatta iktidara taşıyan da, dağıtıp un ufak edende bu süreçlerde koydukları tavırlar olmuştur. (...)

TİKB (Bolşevik) – YÖK

KDS: “Yaşasın devrim vesosyalizm!”

(...) Emperyalist-kapitalist dünyanın büyük birkrizle boğuştuğu günümüzde, dünyamız bir kez dahasosyalizm ihtiyacını derinden hissetmektedir.Neoliberalizmin çöktüğü bu günlerde Marks yenidenkeşfediliyor. Dünyamız önemli bir dönemeci yaşıyor...Bu büyük kriz ve onun yol açtığı ekonomik vetoplumsal değişimler, Türkiye ve Kürdistan’ı daderinden etkiliyor, bundan böyle bu etkinin dahaderinden yaşanacağı kesindir.

Öncelikle vurgulamak gerekiyor ki, Türkiye’de veKürdistan’da gündemin ve gelişmelerin temeldinamiğini Kürdistan sorunu oluşturmaktadır, temelpolitik gelişmeler ve yönelimler Kürdistan eksenliolmaktadır. Sömürgeci inkar ve imha sistemi heraçıdan iflas etmiş ve bir bakıma “uzatmaları”oynamaktadır. Ama bu, sistemin hemen vekendiliğinden yıkılacağı anlamına gelmemektedir...

Bu iflasın politik olarak mantıki sonucunavarabilmesi için devrimci bir program ve iradeninvarlığı ve mücadelesi kaçınılmazdır. Şu andaKürdistan’da eksik olan budur! Bu ciddi ve yaşamsaleksiklik aşılamadığı sürece, ortaya çıkan devrimcifırsatların, hatta devrimci durumların bir devrimedönüştürülmesi mümkün değildir! (...)

Dünyamızın önemli gelişmeler gebe olduğu,Kürdistan sorununun çok daha yakıcı olarak kendisinidayattığı günümüzde, anılan eksiklikleri aşmainancımızı vurguluyor, dosta ve kardeş parti TKİP’nin10. Yıldönümünü kutluyor, başarı ve dayanışmaduygularımızı ifade etmek istiyoruz.

Sosyalisten Şoregeren Kürdistan (Kürdistan Devrimci Sosyalistleri)

TKİP’nin 10. Yıl etkinliğine devrimci parti ve örgütlerden mesajlar...

Yaşasın devrimci dayanışma!(Mesajlar www.tkip.org sitesinden kısaltılarak alınmıştır...)

Page 23: SİKB 2008 - 44

Türkiye Komünist İşçi Partisi 10. yılında!.. Kızıl Bayrak � 23Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

FKP: Sosyalizm tek alternatiftir!Filipinler Komünist Partisi’nden TKİP’ye yoldaşça

dayanışma selamlarımızı iletiyoruz. Filipinler KomünistPartisi olarak, TKİP’nin önderliğini, bütün üyelerini ve10. kuruluş yılından dolayı düzenlenen gecenizimilitanca ve yoldaşça duygularımızla selamlıyoruz.Bütün devrimci başarılarınızı kutluyor, gelecekte dahabüyük başarılar diliyoruz.

Bugün ağır bir ekonomik ve finans krizi yaşayanABD merkezli kapitalist sistemin sarsıldığı bir dönemdeTKİP’nin 10. kuruluş yılını kutlaması bir şanstır. Bu yenikriz de gösteriyor ki; komünistlerin sürekli vurguladığıkapitalizmin üst aşaması olan emperyalizmin çöküşününyaklaştığı tezi doğrulanmaktadır. (....)

Kapitalist sistemin bu büyük çaplı krizi, işçi sınıfıdevrimcilerine ve onun marksist-leninist partisinedevrimci mücadelede ilerlemek için olağanüstü birimkan sunmaktadır. İşçiler şimdi devrimci düşünce vepolitikalara daha çok eğilim göstereceklerdir. Kapitalistsistemin çarpıklıklarını ve yanlışlıklarını görecek vesosyalizmin tek alternatifi olduğunu öğreneceklerdir. (...)

Partilerimizin amacı ortaktır. Amaç, emperyalizme veonun yerel uygulayıcılarına karşı ulusal özgürlük,demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde işçi sınıfınaönderlik etmek ve örgütlemektir. Filipinler KomünistPartisi olarak, bu iki partinin yoldaşça ilişkisini daha ileridüzeylerde geliştirip birlikte mücadeleye dönüştürmeumudu içindeyiz.

Yaşasın TKİP!Marksizm-Leninizm bayrağını yükselt!Yaşasın proletarya enternasyonalizmi!

Filipinler Komünist Partisi Merkez Komitesi

MLPD: Enternasyonal birlik acil birgörevdir!..

TKİP’nin 10. Kuruluş yılı gecesi vesilesi ile ilgilidavetinize MLPD adına yürekten teşekkür ederiz. (...)Ekonomik krizi kapıda, ama bu kriz halihazırda henüztüm dünyayı etkisi altına almış değildir. Er veya geç tümdünyayı saracak olan bu ekonomik kriz üretiminuluslararası karekterinden dolayı, bugüne kadar yaşanmışkrizleri gölgede bırakacaktır. Beklenen ekonomik krizaynı zamanda, şu an açığa çıkmayan ama kronikleşmişpolitik krizi de daha da derinleştirecek, birbiriniizleyecek yeni politik krizlerin önünü açacaktır. (...)Ekonomik krizi kapitalist tekellerle, işçi sınıfı arasındakimücadeleyi geliştirirken aynı zamanda sınıfı daha dadevrimcileştirecektir. Süreç geniş kitlelerin mücadeleyekatılmasına da vesile olacaktır. (...)

Üretimin uluslararası niteliği işçi sınıfı ve genişkitlelerin mücadelesine enternasyonal bir karekterkazandırırken, aynı zamanda daha güçlü olmasını dasağlıyor. Hem Almaya’daki işçi sınıfının ve genişkitlelerin hem de uluslararası sanayi proleteryasınıngerçek bir sosyalizme olan özlemi ve isteminin bugünekadar görülmemiş ölçüde büyüyüp geliştiğini tespitetmekteyiz.

Bugünün en acil görevi mücadelenin uluslararasıkoordinasyonu ve devrimcileştirilmesidir. AyrıcaMarksist-Leninistlerin ve diğer devrimci güçlerinmücadele birliğinin sağlanmasıdır. Dayanışmacı ortakmücadele bizlerin istemidir.

Bütün ülkelerin işçileri birleşiniz!Yaşasın uluslararası dayanışma!

MLPD Merkez Komitesi

KPD/ML: Büyük mücadelelerinöngünündeyiz!..

Almanya Komünist Partisi / Marksist-Leninist,Köln’deki büyük etkinliğinizden dolayı sizlere içten kızılselamlarını iletiyor...

Kapitalist dünya şu an onyılların en büyük kriziiçinde bulunuyor. Mali sermaye krizinin ardından krizşimdi de kapitalist üretim alanına (halen otomotivsanayinde yaşandığı gibi) yayılıyor. İzlanda, Macaristanya da Pakistan örneklerinde görüldüğü gibi, bizzatdevletlerin kendisi iflas ediyor. Şu an gelmekte olan sınıfmücadeleleri öngünündeyiz, bizden önceki kuşaklarınyaşadığı türden sınıf mücadelelerinin...

Bu durumda devrimciler ve Marksist-Leninistler, işçisınıfının ve ezilenlerin direnişini güçlendirmek ve onlaraçıkış yolunun devrim, sosyalizm ve komünizm olduğunugöstermek için, çabalarını onlarca defa çoğaltmakzorundadırlar....

TKİP’li yoldaşların Türkiye işçi sınıfı ilebirleşmedeki ve Türk burjuvazisine karşımücadelelerindeki büyük başarılarını sürdürmelerinidiliyoruz. (...)

KPD/ML Merkez Komitesi

Rode Morgen: Sosyalizme doğruileri!

Değerli TKİP’li yoldaşlar! Kızıl Şafak örgütü 10.Yılınızı içtenlikle kutlar.

Kapitalist sistemin çeşitli krizler nedeniyle emekçilerüzerinde baskı uyguladığı bu dönemde marksist-leninistlerin örgütlenmesi çok anlamlıdır. Bu sömürüsisteminde gelecek umudu olmadığını gören insan sayısıgittikçe artıyor. Bir sürü insan başka alternatif arıyor.

Sadece sosyalizm halkların ve dünyanın gelecekperspektifidir. Emperyalist dünya sistemi kendi temelleriüzerinden bu sorunlara çözüm üretemiyor. Üretiminuluslararasılaşması da çözüm getirmemiş, aksine dahafazla karışıklık ve savaş üretmiştir.

Bugün teknik olarak açlığın yok edilmesi ve insanyaşamının güvence altına alınması mümkündür, fakatkapitalizm bunu engellemektedir. Bir taraftan yoksullukkorkunç bir biçimde artarken, diğer taraftan yüzlercemilyar dolar finans kuruluşlarına aktarılıyor. (...)

Güçlü bir marksist-leninist kitle partisinin olmadığıkoşullarda, dünyanın hiçbir ülkesindeki işçi sınıfıkapitalizme karşı yürütülen savaşı kazanamayacak vesosyalist enternasyonal mücadeleye katkısıolamayacaktır. Kızıl Şafak örgütü, işçi sınıfının komünistpartisini yeniden inşa etmek için uğraşıyor ve bu süreçteenternasyonal dayanışma tüm dostlarımızdanbeklentimizdir.

Ortak devrimci amaçlarımıza ulaşmak için, TKİP ileolan dayanışma ve birlikteliği, büyük bir içtenliklegüçlendirmek istiyoruz.

Yaşasın proleterya enternasyonalizmi! Sosyalizme doğru ileri!

Grup Marksist Leninist / Kızıl Şafak (RodeMorgen) Hollanda

TKİP’nin 10. Yıl etkinliğine enternasyonal mesajlar...

Yaşasın proletaryaenternasyonalizmi!

(Mesajlar www.tkip.org sitesinden kısaltılarak alınmıştır...)

BDSP’den TKİP’nin 10. Yıletkinliğine:

Yaşasın yeniEkimler’in partisi!

Dostlar, yoldaşlar!Ekim Devrimi’nin 91., yeni Ekimler’in partisinin

10. Yılı vesilesiyle düzenlemiş olduğunuz gecenizibüyük bir coşku ve kıvançla selamlıyoruz.

Lenin büyük devrimin 4. yılında şunlarısöylemişti:“Biz bu eserin yapımına başladık. Nekadar zamanda, ne zaman, hangi ulusun proleterleribu eseri sonuna vardırırlar bunun öze ilişkin birönemi yok. Önemli olan buzun kırılmış, yolungösterilmiş ve açılmış olmasıdır.”

Lenin’in bu sözleri, büyük devrimin 91. yılınıkutladığımız şu günlerde ne kadar da büyük bir değertaşımaktadır. Emperyalist-kapitalist düzen dünyayıbüyük bir uçurumun eşiğine getirmiş bulunmaktadır.İnsanlık yarınına baktığında bir umut ışığı dagörmemektedir. Her geçen gün düzenin insanlığaödettiği fatura büyümektedir. Dünyanın dört birköşesine kapitalizmin karanlığı çökmüşbulunmaktadır.

Bu karanlığın en koyu olduğu coğrafyalardan biride yaşadığımız ülkedir. Emperyalist efendileriyle etletırnak gibi kaynaşmış bulunan asalak kapitalistlersınıfı ve devleti, emekçi milyonlara onyıllardır kankusturmaktadır. Sosyal ve ekonomik yıkım herzaman bu ülkenin bir gerçeği olmuştur, işçi veemekçiler katmerli bir sömürü düzeninin altındaezilmişlerdir. Diğer taraftan kardeş Kürt halkıüzerindeki sömürgeci egemenlik en insanlık dışıbiçimler almıştır. İnkar ve imha dışında bir politikasıolmayan düzen, şovenizmi körükleyerek halklararasına düşmanlık tohumları ekmektenkaçınmamaktadır. Bunu, hem Kürt halkının özgürlükmücadelesini bastırabilmenin hem de diğermilliyetlerden işçi ve emekçiler üzerindeki sömürücüegemenliği sürdürebilmenin imkanı olarakkullanmaktadır. Bugün her bakımdan büyük bir iflasiçine girmiş bulunan düzen işçi ve emekçilere açlıkve sefaletten, Kürt halkına inkar ve imhadan başkabir şey verememektedir. Bu durumda karanlığıartırmakta, faşist baskı ve terörünü yoğunlaştırmakta,gözü dönmüşçesine şovenizmi körüklemektedir. Buen koyusundan bir karanlık demektir.

Dünyanın her köşesinde olduğu gibi ülkemizde deemperyalist-kapitalist düzenin yarattığı bu koyukaranlıktan kurtulmak için Ekim Devrimi’nin 91 yılönce açtığı yoldan yürümek dışında bir çıkar yolyoktur. Bugün artık daha iyi görülmektedir ki, insanlıkiçin “tarihin sonu” olarak gösterilen dönem, insanlığınyolundan bir anlığına çıkması olmuştur. Fakat bukadarı bile ona pahalıya patlamıştır. Geldiğimiztarihsel eşikte, insanlık sosyalizme su ve ekmek gibiihtiyaç duymaktadır.

Ancak sosyalizm için yeni Ekimler’e, yeniEkimler’in partisine ihtiyacımız var. Bu parti, en ileriteorinin rehberlik ettiği, mevcut toplumun tek devrimcisınıfı olan işçi sınıfının savaş kurmayı olarakkendisini örgütlemiş, çelikten disiplinli, ilkelerikonusunda katı bir parti olmalıdır.

Türkiye’nin işçi ve emekçileri böyle bir partiyesahiptir. “Tarihin sonu”nun ilan edildiği günlerde biravuç komünist yüzlerini Ekim Devrimi’nin ışığınaçevirmekte ısrar ettiler ve böyle bir partinin temelleriniattılar. Bu parti son derece zor koşullarda, büyükemeklerle inşa edildi ve bugün 10. yılını dolduruyor.

İnsanlığın yeni Ekimler’e ihtiyaç duyduğu birtarihsel anda ne mutlu ki böyle bir partimiz var.Bundan dolayı geleceğe büyük bir umutla ve güvenlebakıyoruz. Çünkü biliyoruz ki parti, Ekim’in yolundanbizi sosyalizme götürecektir.

Yaşasın devrim ve sosyalizm!Yaşasın yeni Ekimler’in partisi!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu

Page 24: SİKB 2008 - 44

Türkiye Komünist İşçi Partisi 10. yılında!..24 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

Genç Komünistlerden TKİP’nin 10. Yıl etkinliğine...

Gençliğin yolu işçi sınıfının devrimci yoludur!

(Mesajlar www.tkip.org sitesinden kısaltılarak alınmıştır...)

Gençlik içerisinde proleterdevrimciliğin bayrağını daha dayükseltmek için ileri!

(...) Özel mülkiyete dayalı kapitalist toplumdaemek-sermaye çelişkisi gün geçtikçe derinleşirken,gençlik sorunu da dolaysız bir biçimdeağırlaşmaktadır. 12 Eylül askeri faşist darbesiylegençlik sorununu siyasal planda geçici olarak çözenburjuvazi için sorun daha sonrasında birçok yöndenkatmerleşmiştir. Gelinen noktada sermaye devletiningençliğe verebildiği tek şey geleceksizlik veçözümsüzlüktür. Bu nesnel gerçeklik, kitlesel birdevrimci gençlik hareketi geliştirmenin olanaklarınaişaret etmektedir. (...)

Böyle bir süreçte genç komünistlerin omuzlarınabinen yük daha da artmaktadır. Sermaye devletininçok yönlü saldırılarının gençlik alanındakiyansımalarına karşı tok bir iddia ile mücadeleyesarılan genç komünistler, gençlik hareketi içerisindekidevrimci önderlik sorununun çözüm noktasındakiönemli görev ve sorumluluklarla yüzyüzedirler.

Partimizin gençlik alanındaki sesi soluğu olan gençkomünistlerin temel dayanağı, partimizin tutarlı dünyagörüşü ve programıdır. Marksist-Leninist bakışaçısıylagençlik alanındaki sorunları kavrayıp bu alana dairdevrimci çözüm ve politika üreten biz gençkomünistlerin toplam hareket içerisine belirgin birbiçimde yansıyan enerji ve çabası, partimizin bu alanadönük ısrarlı politik ve örgütsel müdahalesinindolaysız bir yansımasıdır.

(...) Genç komünistlerin önündeki temel hedef,çizilen çerçeveye ve ortaya koyulan çabaya paralelolarak daha güçlü bir komünist gençlik örgütlenmesiyaratmaktır. Bu iddia aynı zamanda partiyi her açıdandaha da özümseme iddiasının diğer adıdır. Güçlü birkomünist gençlik örgütü ise, birleşik, kitlesel,devrimci bir gençlik hareketi ve örgütünü yaratmaçabasıyla birlikte hayat bulabilecektir.

Ekim Devrimi, devrimci teorinin devrimci pratiklebuluşmasının, kendiliğinden bir sınıfı kendi için birsınıf yapmanın, işçi sınıfını devrimci bir programetrafında örgütleyerek devrim iradesi yaratmanınadıdır. Ekim Devrimi aynı zamanda, düzen karşısındaihtilalci konumlanışın, marksist-leninist ideolojiye veproleter sınıf kimliğine dayalı örgütlü bir gücün,sınıfın partisinin de adıdır. Bu ad Bolşevik Partisi’dir.Ve bu coğrafyada aynı özün, iddianın ve ısrarın adıise,“Yeni Ekimler için ileri!” diyen TKİP’dir. (...)

Komünist hareketin ortaya çıkışının 20. yılındaTKİP II. Kongresi’ni başarıyla toplayan komünistler,“Partiyi her açıdan ve her alanda güçlendirmek içinileri!” demişler, “Devrimci çizgi, devrimci örgüt,devrimci sınıf”taki ısrarlarını bir kez dahavurgulamışlardır. Partimiz şimdi 10. yılındadır. Vekomünistlerin değerlendirmelerinde de net bir biçimdebelirttiği gibi partimiz, “geçmişin kapsamlı birdevrimci eleştirisi temelinde marksist-leninistideolojik kimliğini oluşturmuştur. İdeolojik-ilkeseltemeli nettir, stratejik doğrultusu açıktır, programıdostun düşmanın gözleri önünde göndere çekilmiştir.”

Kapitalist sistem doğası gereği kendini döne dönetekrar eden krizlerinden birini daha yaşarken, burjuva

ideologların bir kısmı tarafından dahi Marks’ınhaklılığından bahsedilebilmektedir. Sömürü ve talanüzerine kurulu bu köhne sistemin her daim krizleregebe olacağı gerçeği dışında Marks’ı haklı çıkaranbaşka noktalar da bulunmaktadır. Bu çürümüş düzenintek alternatifi sosyalizmdir. Sosyalizm ise ancak işçisınıfı ve emekçilerin devrimci bir program etrafındatoplanarak iktidarı zor yoluyla ele almalarıylagerçekleşecektir. Sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyanıntemellerinin atılacağı bu devrim ancak devrimci birsınıf partisiyle örgütlenecektir. (...)

Genç Komünistler

Spartaküsler’in, Komünarlar’ın,Bolşevikler’in ışığında Yeni Ekimler’iyaratmak için geleceği kazanmaya!

(...) ABD’de baş gösteren krizin tüm dünyayayayıldığı bir süreçten geçiyoruz. Dünyada açlık,sefalet, yoksulluk ve sömürü her geçen günkatmerleniyor. Emperyalist savaşların gölgesindehalklar direniyor. Dünya ve insanlık bir kez dahabaşka bir yaşam ihtiyacını yakıcı bir şekildehissediyor. Barbarlık içinde çökmemek içinemekçilerin mücadeleden başka bir seçeneği olmadığıaçık ve net bir şekilde ortaya çıkıyor. Ve EkimDevrimi işçi sınıfına ve ezilen halklara yol göstermeyedevam ediyor. Spartaküs başkaldırdığında, Parisbarikatlarında komünarlar savaştığında, BolşeviklerEkim Devrimi’ni gerçekleştirdiğinde mücadeletarihine kızıl sayfalar eklenmişti.

Ve biz komünistler geçmişin mirasının ışığında butopraklarda filiz verdik. Geçmişi sahiplendik,eleştirdik ve geçmişi aşarak geleceği kazanmaiddiasıyla bundan 21 yıl önce, ‘87’de yola çıktık.Dünyada tasfiyecilik rüzgarlarının estiği, herkesinyoldan döndüğü bir dönemde “Yeni Ekimler içinileri!” diyerek yolu arşınlamaya devam ettik. İlk hedefparti, ikinci hedef devrim diyerek ilerlerken ‘98’deTKİP’nin kuruluşunu ilan ettik. Devrime giden yoldabugüne kadarki birikimi güvenceye alacak, yarınıkazanacak, sınıfın illegal, devrimci, komünist partisicisimleşmişti. Sınıfı partiye kazanmak, partiyledevrimi kazanmak iddiasıyla bugüne kadar işçisınıfının içinde kök salmak için var gücümüzleçabaladık ve çabalayacağız.

(...) Bizler, genç komünistler olarak partilimücadelenin yükünü omuzlarımızda daha fazlahissediyoruz. Partili kimliği geliştirmeyi görevbiliyoruz. Gençlik hareketinin yaşadığı tıkanıklığa vedaralmaya rağmen birleşik, kitlesel ve devrimci birgençlik hareketi yaratmak için uğraşırken, bir yandanda gençliği işçi sınıfı mücadelesinin yanında, işçisınıfının partisinin saflarında yer almaya çağırıyoruz.Bulunduğumuz her alanda gençliği partiye, devrimeve sosyalizme kazanmak için var gücümüzleçalışıyoruz. (...)

İstanbul’dan Genç Komünistler

Şan olsun yeni Ekimler’inpartisine!

(...) Hareketimiz, geleneksel devrimci hareketinfaşist darbenin ardından hızla çözüldüğü, tasfiye

olduğu, legal çalışmanın ağırlık kazandığı, reformizmbataklığına çekilenlerin sayısının gün be gün arttığı birsüreçte doğdu. Hareketimiz, geçmişle köklü birhesaplaşma içinde şekillenmiş ve geçmişin devrimcimirasını kucaklayarak böylesi zor dönemlerdenalnının akıyla çıkmayı başarmıştır. Gelinen yerdepartili aşamaya ulaşmış ve bugün de 10. yılını kutlamanoktasına gelmiştir.

Bizler bu aşamaya birçok engeli aşarak ulaştık. Enzor sınavlarda “bükülmektense kırılmayı” tercih ettik.Kızıl bayrağımıza asla leke sürmeden yolumuzuyürüdük. Bunun en somut isimleridir, Habip, Ümit veHatice yoldaş... Bugün de yoldaşlardan aldığımızbayrak var ellerimizde. Yüreğimizde bilimselsosyalizmin ateşi, gözlerimizde kararlılık var. Bizlerdünyanın dört bir yanında mücadele edenproletaryanın devrimci mirasını sahipleniyor, bu mirasüzerinden yükseliyoruz. Emperyalist dünya zinciriniTürkiye halkasından kıracağımızı ilan ediyoruz.

Cüretliyiz, çünkü bu topraklarda bilimselsosyalizmin marksist-leninist ihtilalci sınıf partisi 10.yılını kutluyor. Bundan dolayıdır ki, bu topraklardadevrim ve sosyalizm mücadelesi bir adım dahaöndedir. Ve bizler biliyoruz ki, partimizin 10. yılınıkutlamak aynı zamanda devrim ve sosyalizm davasınıbüyütmek anlamına gelmektedir.

Partimizin 10. yılında partimizin tanımladığıeksikliklere yüklenerek, her alanda kızıl bayrağımızıdaha da yükselterek yürüyeceğiz. Yüreklerimiz partidavası için, devrim ve sosyalizm davası için atıyor. Veburadan ilan ediyoruz ki, bu yürekler “gecelerinde açyatılmayan, gündüzlerinde sömürülmeyen günler”e,“ekmek, gül ve hürriyet günleri”ne dek susmayacak!(...)

İzmir’den Genç Komünistler

Sosyalizm hiç olmadığı kadargünceldir!

(...) Emperyalist-kapitalist sistem bugün hiçolmadığı kadar ağır ve sancılı bir krizin içerisindedir.Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla kapitalizmin“ebedi” olduğu naralarını atanlar, bugün yaşanansarsıntıda kapitalizmin sonunun geldiğini herkestenönce dillendirmeye başladılar. Genç komünistlerolarak, düzeninin efendilerinin korkularını büyütmek,düzenin yıkılışını hızlandırmak ve partimizinmarksist-leninist ideolojisini gençlik kitleleri ve işçisınıfına taşıma sorumluluğu ile hareket etmeliyiz.

Dünyada ve Türkiye’de devrim ve sosyalizminkendisini daha yakıcı bir biçimde hissettirdiği budönemde ne yazık ki dünyadaki ve Türkiye’dekidevrimci örgüt ve partiler buna yeterince hazırlıklıdeğildirler. Bu, partimize çok daha önemli bir misyonyüklemektedir. Partimizin bu konuda göstereceğibaşarı, başta Ortadoğu olma üzere dünyadaki devrimciakımlar ve partiler üzerinde de ciddi bir etkiyaratacaktır.

Genç komünistler olarak gençliği kazanmanıngeleceği kazanmak olduğu bilinciyle hareket ediyoruz.Gençliği işçi sınıfının devrimci partisinin bayrağıaltında mücadeleye çekebilmenin çabasını harcıyoruz.

Bursa’dan Genç Komünistler

Page 25: SİKB 2008 - 44

Gençlikten... Kızıl Bayrak � 25Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

İstanbul Üniversitesifaaliyetlerinden…

İstanbul Üniversitesi’nde 6 Kasım öncesisürdürdüğümüz çalışmalarımız devam ediyor.

Çalışmalarımıza Edebiyat Fakültesi, HazırlıkBölümü, İktisat ve Merkez Kampus üzerinden devamediyoruz. Ekim Gençliği’nin Ekim ayı sayısını dakullanarak fakülte satışları gerçekleştiriyoruz.

Hazırlık Bölümü’nde “Hazırlık Öğrencileri”imzasıyla ortak olarak yürüyen“Şifre: ParasızEğitim!” şiarlı kampanyamıza devam ediyoruz. Haftaiçinde birçok öğrenciyle paralı eğitim üzerindentartışma gerçekleştirdik. Aynı şiarlı afişlerimizikullanmaya devam ettik. Çalışmanın bileşenleriyleyaptığımız toplantıda gerçekleştireceğimiz etkinliküzerine tartıştık.

Çalışmamıza 6 Kasım ve YÖK’ün teşhiriüzerinden devam ediyoruz. Bu hafta “Kara bir bulutturYÖK, güneşi göreceğiz!” şiarlı afişlerimizi kullandık.Ayrıca 6 Kasım İnisiyatifi’nin çıkarmış olduğu afişleride kullanarak bildirileri tüm sınıflara ulaştırdık.YÖK’ün kuruluş amacına dair konuşmalar yaptık.

Edebiyat Fakültesi’nde YÖK üzerindençalışmalarımızı sürdürüyoruz. Aynı şiarlı afişlerimiziburada da yaygın şekilde kullandık.

İktisat Ek Bina’da Ekim Gençliği imzalıafişlerimiz ile 6 Kasım İnisiyatifi’nin afişlerini vebildirilerin yaygın şekilde kullandık. Birçoköğrenciyle 6 Kasım’ın önemi üzerine tartışmalargerçekleştirdik. Açtığımız masada günlük gazeteokuma üzerinden birçok öğrenciyle gündemleritartışabiliyoruz. Ayrıca gündemde olan birçok konuylailgili soruların olduğu anket çalışmasıyla öğrencilerlekampanya üzerine konuşma olanağı buluyoruz.

İstanbul Üniversitesi / Ekim Gençliği

Kamp-Üs Dergisi toplantılarıbaşladı…

İstanbul Üniversitesi’nde çıkardığımız “ToplamaKAMPı sermaye ÜSsü üniversite istemiyoruz!” şiarlıKamp-Üs Dergisi’nin bu seneki çalışmalarınabaşlamak amacıyla 30 Ekim günü bir toplantıgerçekleştirdik.Yeni katılan arkadaşlara Kamp-Üsdergisi’nin çıkış sürecini ve amacını anlattık.Tartışmalar, film gösterimleri ve festival üzerinekonuştuk. Bu yıl neler yapabileceğimiz üzerinetartıştık.

İlk olarak derginin yeni sayısını çıkarmaya kararverdik. Geçtiğimiz yıl olduğu gibi sadece bir dergiçıkarmayı değil, birçok etkinlik yapmayı da tartıştık.Yine tartışmalarımıza, paneller yapmaya devamedeceğiz. Festival dönemi kurulan atölyelerden“Sinema Atölyesi”nin kendi içinde yaptığı toplantıdansonra alınan kararları konuştuk.

Derginin yeni sayısının gündemlerini belirledik.Bu sene de eğitim gündemlerinden Türkiye’de,dünyada yaşanan birçok gündeme ve kültür-sanatalanına ilişkin yazılar yazmaya devam edeceğiz.Bilim-felsefe ve tarih gibi bölümler oluşturacağız.

Kamp-Üs Dergisi

YTÜ’de Ekim Gençliğiçalışmaları…

Dönem başından bu yana gençliğin mücadelegündemleri üzerinden sistematik bir faaliyetyürütüyoruz. Gündemimiz çerçevesindehazırladığımız haftalık duvar gazeteleri ile Ekim

Gençliği’nin sesini öğrencilere taşımaya çalışıyoruz.Düzenli olarak Ekim Gençliği masası açarak ve eldendağıtımlar yaparak öğrencilere ulaşmaya çalışıyoruz.

Son bir hafta içerisinde merkezi kampanyaafişlerimizi yoğun bir biçimde kullanarak etkin birpropaganda faaliyeti yürütüyoruz. YÖK’ün 27.kuruluş yıldönümü yaklaşırken YTÜ’de gençliği 6Kasım’da Beyazıt’ta gerçekleştireceğimiz eylemeçağırıyoruz.

Sistematik bir propaganda çalışması çerçevesindehazırladığımız duvar gazetelerini, 6 Kasım’a çağrıyapan Ekim Gençliği afişlerini ve merkezi afişleriyoğun bir şekilde kullanıyoruz. Hazırladığımız duvargazeteleri ile YÖK’ü teşhir ediyoruz.

İstanbul 6 Kasımı’nı örgütleyen 6 Kasımİnisiyatifi’nin çalışmaları YTÜ’de de devam ediyor. 6Kasım İnisiyatifi’nin afişlerini yoğun bir biçimdekullanıyoruz. Yanısıra bildiri dağıtımları yaparak, 6Kasım Beyazıt eylemine çağrı yapıyoruz.

YTÜ Ekim Gençliği

Bursa’da 6 Kasım hazırlığıUludağ Üniversitesi Ekim Gençliği olarak iki hafta

önce hazırlık ve fakülte öğrencilerine yönelik iki ayrıanket çalışmasını planlamıştık. Hazırlık öğrencilerineyönelik anketimizde, nasıl bir üniversite beklediklerinive beklentilerine karşılık bulup bulmadığını sorduk.YÖK hakkında ne düşündüklerini öğrenmeye çalıştık.Hazırlık öğrencileri YÖK’ün baskı aygıtı olduğunu,ancak YÖK hakkında kapsamlı bir bilgilerininolmadığını, bu konu da bilgilendirilmek istediklerinibelirttiler.

Fakülte öğrencilerine yönelik hazırladığımız anketçalışması vesilesi ile, gençliğe yöneltilen saldırılar vebu saldırılarda YÖK’ün misyonu üzerine tartıştık. Buçalışmalar esnasında tanıştığımız öğrencilere gençlikyayınımızı verdik ve üniversitemizde yapılacak 6Kasım YÖK protestosuna çağrı yaptık.

6 Kasım çalışmamızın bir diğer ayağını oluşturanküçük boy afişlerimizi, öğrencilerin yoğun olarakkaldığı Görükle yerleşim merkezinde yaygın bir

şekilde kullandık.Uludağ Üniversitesi Ekim Gençliği

MSGSÜ’de Ekim Devrimi etkinliği27 Ekim günü Mimar Sinan Güzel Sanatlar

Üniversitesi kantininde MSGSÜ öğrencileri olarak“Ekim Devrimi Etkinliği” gerçekleştirdik.

Yaklaşık iki hafta hazırlıklarını yaptığımız etkinlik,bir arkadaşımızın anmaya çağrı yaptığımız bildiriyiokumasıyla başladı. Etkinlik “Yaşasın devrim vesosyalizm!”, “Üniversiteler bizimdir bizimleözgürleşecek!”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”sloganlarıyla devam ederken, “Enternasyonal”, “ÇavBella”, “Avusturya İşçi Marşı”, “Beyazıt” ve “1Mayıs” marşları da hep bir ağızdan söylendi. Etkinlikmüzik dinletisiyle son buldu.

MSGSÜ Ekim Gençliği

Gençliğin faaliyetlerinden…

Ankara Ekim Gençliği: “Geçit yok!”Ekim Gençliği’nin birçok ilde eş zamanlı başlattığı ”Geçit yok!” kampanyası 4 Kasım günü Ankara Ekim

Gençliği tarafından Yüksel Caddesi’nde düzenlenen bir basın açıklamasıyla ilan edildi. Basın açıklamasındaşunlar söylendi:

“Gençlik gerici taraflaşmalara yedeklenmeyecek, kendi mücadele talepleri ekseninde geleceğin veözgürlüğün tarafında olacaktır. Türk ve Kürt gençliğinin birlikte mücadelesine yüklenerek halklarınkardeşliğini daha güçlü haykıracaktır. İşsizliğe, geleceksizliğe ve ticarileşen eğitime karşı mücadelesinisürdürecek ve her koşulda ‘eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim’ hakkını savunacaktır. (…) Geleceğimize veözgürlüğümüze yönelik bir bütün olarak saldıranların karşısına ‘Geçit yok!’ kararlılığıyla çıkmanın şimditam zamanıdır.”

Basın açıklamasında “Gençlik gelecek gelecek sosyalizm!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Diplomalıişsiz olmayacağız!” sloganları atıldı.

Ankara Ekim Gençliği

Dokuz Eylül: “YÖK’e geçit yok!”Ege ve Dokuz Eylül Üniversitelerinde YÖK protestosu faaliyetlerine başladık. “Üniversiteler bizimdir!”

üst başlığıyla örgütlenme kararı alınan YÖK eylemi, bu yıl her iki üniversitede de ayrı ayrı gerçekleştirilecek.Dokuz Eylül’de Eğitim ve İktisat Fakülteleri kendi bulundukları yerleşkelerde eylem gerçekleştirecek.

Üniversitemizde 6 Kasım YÖK protestosunun yerel ayaklarını merkezi “Geçit yok” kampanyamızlabirleştirerek örgütlüyoruz. Faaliyetimize “Üniversiteler bizimdir!/ Çeteleşen devlete, çürüyen düzene, YÖK’e,İşsizliğe ve geleceksizliğe GEÇİT YOK!/ Bu pisliği DEVRİM temizler!” şiarlı ozalitimizi YDY girişindekiduvara asarak başladık. Önüne açtığımız Ekim Gençliği masası aracılığıyla hem 6 Kasım’dagerçekleştireceğimiz yürüyüşün duyurusunu hem de kampanyamızın tanıtımını yapıyoruz. Masamızda yeralan Kızıl Bayrak ve Ekim Gençliği oldukça ilgi çekti. Öğrenciler kampanyamız ve Ekim Devrimi üzerinesorular sordular.

Dokuz Eylül Üniversitesi Ekim Gençliği

Page 26: SİKB 2008 - 44

Emekçi kadınlar mücadeleye...26 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddete KarşıUluslararası Mücadele Günü” yaklaşıyor.

Emekçi kadın mücadelemiz açısından bu tarihselgünün simgelediği özel yer ve güncel anlamıüzerinden “kadına yönelik şiddet” önemli bir yerdedurmaktadır. Kadına yönelik şiddeti bir bütün olarakkadın cinsi yaşıyor olsa bile, cinsel ezilmişlik yine deözü ve esası yönünden sınıfsal bir nitelik taşımaktadır.Dolayısıyla da sorun temelde işçi ve emekçi kadınıilgilendirmektedir. Emekçi kadın, bir emekçi olarakezilmek, sömürülmek ve horlanmakla kalmıyor, bütünbunları bir de kadın olma konumu ve kimliğiüzerinden yaşıyor. Sınıfsal kimliğinden gelen sorunlarcinsel kimliğinden gelen sorunlarla birleşiyor, böyleceburjuva kadınınkinden tümüyle farklı bir kapsam venitelik kazanıyor.

Toplumsal yaşamın her alanında karşımıza çıkanşiddet örnekleri çürüyen bir düzenin doğal sonuçlarıolarak yaşanıyor. Egemen sınıf tahakkümünü artırmakiçin işçi ve emekçi sınıflara yönelik şiddet türlerinibilinçli bir şekilde uygularken, egemen kültüraltındaki bireyler arası ilişkilerde de şiddet tümbiçimleriyle birlikte yaşamın ayrılmaz bir parçasıolmuştur. İşçi ve emekçi kadınlar evde, işyerinde,sokakta şiddetin tüm biçimleriyle (fiziksel, cinsel,psikolojik, ekonomik vb.) karşı karşıya kalmaktadır.Kadını cinsel meta olarak gören ve toplumsal yaşamınher alanında kitlelere bunu pompalayan gerici burjuvaideolojisinin etkisiyle, yaşanan cinsel şiddet oldukçaürkütücü boyutlardadır. En son “barış gelini” PiccaBacca’nın tecavüz edilerek katledilmesi, toplumdayaşanan çürümenin en bariz örneği olmuştur. Çürüyenbu düzenin öteki yüzünde ise, geleneksel gericiataerkil kültürün sonucu pek çok kadının “töre” ve“namus” adı altında katledilmesi bulunmaktadır.Oldukça ciddi boyutta yaşanan töre cinayetleri burjuvayasalarının mevcut durumuyla adeta teşvikedilmektedir.

Kadınlar tüm bunlarla birlikte bizzat devlettarafından baskı ve yıldırma amaçlı olarak gözaltında,cezaevlerinde, savaşlarda cinsel taciz ve tecavüzuygulamalarına maruz kalmaktadır. Ulusal kimliğihiçe sayılan, zorla göç ettirilen Kürt kadını ise,devletin baskısını ve her türlü şiddetini tümboyutlarıyla yaşamaktadır.

Tüm bu örneklerin de işaret ettiği gerçek şudur ki,şiddetin kaynağı kapitalist sömürü düzenidir. Şiddetekarşı mücadele bu nedenle onu üreten zemine yanibizzat düzene yönelmek durumundadır. Bugerçeklikten hareketle emekçi kadının şiddete karşıtutum alması, özgüven kazanması, toplumdaki sınıfsalkonumun farkına vararak bilinçlenmesiyle ve bunuörgütlü kimlikle bütünleştirmesiyle birliktegelişecektir. Gelişen sınıf bilinci kadının yaşamın heralanında karşılaşabileceği sorunlarda olduğu gibişiddete tavır almasını ve şiddetle amaçlananteslimiyete tok bir yanıt vermesini sağlayacaktır.Yaşamın gösterdiği deneyimler kadının eşitlik veözgürlük mücadelesi içinde güçlenmesiyle, şiddeteyenilmediğini, sonuçlarını aştığını göstermektedir.

25 Kasım’ı kapitalizme karşı mücadele gününe çevirelim!

25 Kasım, Latin Amerika’da Dominik

Cumhuriyeti’nde, Trujillo diktatörlüğüne karşıözgürlük mücadelesini yükselten Mirabel kardeşlerin(Patria, Minerva ve Maria) egemenlerce tecavüzedilerek katledildiği tarihtir. Özgürlük mücadelesiveren bu üç kız kardeşten birinin kod adının“Kelebek” olmasından dolayı “Kelebekler” adıylaanılırlar ve katledildikleri 25 Kasım tarihi, LatinAmerika Kadın Kurultayı’nda alınan bir kararla“Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası MücadeleGünü” olarak kabul edilir. 25 Kasım kadına yönelikşiddete karşı mücadele günü ilan edilirken, asıl hedef,Mirabel Kardeşler’in katledilmesinde simgeleşensistemin şiddetidir. Ancak bu tarihsel gerçekliğinerağmen egemenler, bu günün de için boşaltmakta,kadına yönelik şiddetin kaynağı konusunda bilinçleribulandırmaktadır. 25 Kasım tarihi, kadınlarınkapitalist sisteme karşı mücadele günü olarakgörülmeli, kitlelere dönük propaganda çalışmaları bueksene oturmalıdır.

Geçtiğimiz yıl 25 Kasım gündemli olarak göreceetkin bir çalışma yürüten Emekçi Kadın Komisyonları,bu yıl da 25 Kasım’ı yoğunlaştırılmış bir çalışma ilekarşılamayı hedeflemektedir. 25 Kasım vesilesiylekadına yönelik şiddet, güncel gelişmeler ışığında elealınarak yoğunlaştırılmış bir çalışmanın konusu halinegetirilmelidir. 25 Kasım’ın mücadele tarihindesimgelediği yer ve güncel çağrısı mücadeletaleplerimizde somutlanmalıdır. Kadına yönelik şiddethakkında işçi ve emekçi kitlelerde bilinç açıklığısağlamak, eylemsel tepkilerini açığa çıkarmak vegüncel mücadele taleplerini örgütlü mücadeleninkonusu haline getirebilmek gerekmektedir. Buçerçevede; “Devlet terörüne son!”, “Evde, sokakta,işyerinde şiddete son!” şiarlarını öne çıkaran,yasalarda ve toplumsal yaşamın her alanında cinsiyetedayalı ayrımcılığa son verilmesini ve kadınlarayönelik pozitif ayrımcılık ilkesinin hayatageçirilmesini isteyen, şiddet gören kadınlar için çeşitlitedbirlerin alınmasını, devletin uyguladığı cinselşiddetin sona erdirilmesini talep eden bir çalışmayürütülmelidir.

Araçların etkin ve yaygın kullanımı

Başta kadın işçiler olarak üzere toplumun en geniş

kesimlerine seslenen bir çalışma hedeflenmeli, tüm busüreç boyunca propaganda araçlarımız etkin ve yaygınbir şekilde kullanılabilmelidir. Emekçi kitlelerle,özellikle kadın kitleleriyle bire bir bağlar geliştirmehedefli bir çalışma yürütülmelidir. İşçi ve emekçikadınlara bildiri vb. araçlarla seslenmenin yanısırasöyleşi, panel, seminer ve diğer kitle etkinlikleriçalışmanın hedeflerine ulaşmasında işlevsel araçlarolacaktır. Örgütleyeceğimiz yerel kitlesel etkinliklerdemesajların güçlü verilmesi, etkin bir ön hazırlıkyapılması ve teknik planda azami bir başarınınsergilenmesine önem verilmelidir. Kitle çalışmasınınson aşaması, Emekçi Kadın Komisyonları tarafındanörgütlenecek olan 25 Kasım gündemli eylemdir. İşçive emekçi kadınların yaşadıkları sorunlara karşıtepkilerini eyleme dökmenin ve onu evin hapsediciduvarları arasından özgürleştirici eylem alanınaçıkarmanın önemi ortadadır.

Bu yoğunlaşmış çalışma sürecinin Emekçi KadınKomisyonları’nı her açıdan güçlendireceği veçalışmanın çıkaracağı imkânların emekçi kadınçalışmamızın bundan sonraki sürecini besleyeceğiunutulmamalı, çalışmaya bu gözle bakılarak süreceyüklenilmelidir.

“Kelebekler”in mücadelesini eylemalanlarında yaşatmak için görev başına!

Emekçi Kadın Komisyonları, işçi ve emekçikadınları 25 Kasım sürecini birlikte örgütlemeye davetediyor! Mücadele taleplerimizle birlikte eylemalanlarında özgürleşmeye, “kelebekleri” mücadelealanlarında yaşatmaya çağırıyor!

Emekçi Kadın Komisyonları, Picca Bacca’nınyarım kalan türküsünü birlikte söylemeye,Güldünya’nın yarım kalan öyküsünü birliktetamamlamaya, Bursa’da fabrika yangınında katledilen5 kadın tekstil işçisinin hesabını sormaya çağırıyor!

Emekçi Kadın Komisyonları, işkencehanelerdeve zindanlarda direnen devrimci kadınların taşıdığıkızıl bayrağı yükseltmeye, Zilan’ın yaktığı özgürlükateşini harlamaya çağırıyor!

Emekçi Kadın Komisyonları, işçi ve emekçikadınları “yaşamın olduğu her yerde savaşmaya”çağırıyor!

“25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü”...

“Kelebekler”in mücadelesini eylemalanlarında yaşatmak için görev başına!

Page 27: SİKB 2008 - 44

Zola “Gerçek” adlı romanında Fransa’da dinselgericiliğin toplumun bütün kurumlarına nüfuz ettiği,toplumun burjuvazi ve dinsel gericiliğin sarsılmazittifakı karşısında maddi ve manevi anlamda kılıçtangeçirildiği bir dönemi anlatır. Bir ilkokul öğrencisikasabanın rahiplerinden biri tarafından tecavüzedilerek öldürülmüştür. Bu olayın ardından tüm dinadamları, burjuva siyasetçiler, ordu mensupları vesahibinin sesi sıfatına yaraşır medya elbirliği ile bucinayetin üstünü örtme ve sorumluluğu ilerici Yahudibir öğretmene yıkma çabasına girerler. Zola ise, bucinayet ve cinayet karşısında sergilenen büyük oyunadair önemli bir gerçeğin altını çizer: Şer odaklarınınelbirliği ile harcadığı bu çabanın hedefi bir rahibinceza almasını önleyebilmenin çok ötesindedir.

Zola’ya göre, bir ilköğretim öğrencisinin birrahibin tecavüzüne uğrayarak öldürülmesi bütün budönen dolapları ortaya çıkartacak ve toplumu derinuykusundan uyandırabilecek bir olaydır. Bu yüzden buolay hasıraltı edilmeli ve mümkünse dinsel gericiliklekolkola girmiş burjuva gericiliğe karşı mücadele edenkesimleri itham altında bırakabilecek, yani kendiegemenliğini perçinleyebilecek bir tarzda ilericikesimlerin temsilcisi bir kişiye yüklenmeliydi. Bukişinin bir Yahudi olması da ayrıca önemliydi. Zira busayede toplum içerisinde dinsel milliyetçilik dekörüklenecek ve bu kargaşanın sonuçları da yineegemenlerin ekmeğine yağ sürecekti. İşte bu yüzdensorun basitçe bir rahibin aklanması değil, bununlabirlikte toplumdaki din kurumunun ve o güne dekdolaysız olarak bu kuruma arka çıkmış burjuvazininkorunması ve geniş yığınları uykusundanuyandırabilme olanağına sahip tek güç olan ilericilerinde bu olay vesilesiyle yıpratılmasıydı.

Elbette yalnızca bir roman, elbette henüz1800’lerin ortası... Kapitalizmin farklı bir yüzü, dinselgericiliğin farklı bir tezahürü ve daha da önemlisi birkurgu... Bütünüyle “budur” denilemez. Ancakbenzerlikler üstünden atlanılamayacak kadar fazla.Alın işte, hiç gündemden düşmeyen Deniz Feneridalgası, din kardeşliği adına birilerinin bankahesaplarına aktarılan paralar... Emekçi kesimlerinbirlik ve dayanışmaya en ihtiyacı olduğu dönemlerdehalklar arasında yaratılmaya çalışılan düşmanlık,körüklenen milliyetçilik... Sahibinin sesi medyapatronları, yalan-yanlış haberler veren ve halkıalıklaştıran gazeteler... Katilleri, banka hortumcularınıve 14 yaşında bir çocuğa tecavüz etmiş bir soysuzuaklamayı görev bilen mahkemeler...

Aklanmaya çalışılan yalnız Hüseyin Üzmez mi?

Elbette “Gerçek” romanına yapılan bu atfın teknedeni dönemin Fransa’sı ile bugünün Türkiye’siarasında kimi benzerlikleri ortaya sermek değil,Zola’nın basitçe ulaştığı bir soru üzerine biraz olsundüşünmek... “Bugün aklanmaya çalışılan yalnızcaHüseyin Üzmez mi?”

Hüseyin Üzmez Vakit Gazetesi yazarlarından.Türkiye’de dinsel gericiliğin borazanı bu gazeteninsesi en tiz çıkan yazarlarından biri hem de.Yargılanması sırasında elini bir gazetecinin kanınabuladığını da anlatıyor. Alt perdeden bir tehdit vegüvenle bu gerçeği bildirmekten imtina etmiyorÜzmez. Bu iğrenç tecavüzü gerçekleştirdiği şüphe

götürmemesine rağmen, skandal bir Adli Tıp raporuverilerek tahliye ediliyor. İşlediği insanlık suçundanzerre kadar pişman olmadığı her halinden belli olanÜzmez, gazete sayfalarında ve televizyonlarda büyükbir özgüvenle boy gösteriyor. Üzmez kendinisavunuyor, karısı Üzmez’i savunuyor, tecavüzeuğrayan kızın annesi Üzmez’i savunuyor, Adli TıpKurumu, mahkeme heyeti, daha bir dizi kişi ve kurumelbirliği ile Üzmez’i savunuyor. Yani bir tecavüzümeşrulaştırıyorlar. Yani 14 yaşında daha binlerceçocuğun cinsel istismara maruz kalmasına olurveriyorlar. Çünkü kendi baktıkları pencerede kadıncinselliğine karşı girişilen her türlü eylem caizdir. Veistiyorlar ki, bütün bir toplumun beynine bu gerçekkazınsın. Ve Kuran kursunda ölüme yatan çocuklarınşehit, 14 yaşında el kadar çocukların cinsel metaolduğuna ve arka arkaya üç kez okunan duanın enlanet günahı bile silebildiğine inandırmak istiyorlartoplumu... İnsanlığın kıstasını eylemden inancaindirgemek istiyorlar. Bunun için de üç gün içinde birAdli Tıp raporu hazırlayıp sapık bir din tacirini birçırpıda salıveriyorlar.

Tekil bir tecavüz vakasından bahsetmiyoruz. Songünlerde gazetelerin 3. sayfa haberleri şöyle birtarandığında, benzer içerikte onlarca habererastlanacaktır. Ve gerçekte bunlar yalnızca buzdağınıngörünen yüzü olacaktır. Toplumsal çöküntü, kirlenmetopluma öylesine sirayet etmiş durumda ki, ne yazık kihemen her gün benzer örnekler yaşanmaktadır.

Her ne kadar benzer olaylar yaygın bir biçimdeyaşansa da, bu ölçüde göz önünde yaşanması vesaldırganın bu ölçüde aleni aklanması rahatsızlıkyaratıyor. Burjuva medyadan AKP milletvekillerininbir kesimine kadar hemen herkesten eleştiri sesleriyükselmeye başladı. Üzmez’i suçlayarak, kendi

suçlarını tek kişinin sırtına yüklemek derdindeler. Amagerçek yalın bir biçimde ortada, Üzmez’in tecavüzettiği çocuktan başlayarak, ırzına geçilen bütün çocukve kadınlardan bu ülkenin egemenleri elbirliği ilesorumlu... Çünkü bu kirliliği de, Üzmezleri de onlaryarattılar.

“Gerçek durmadan kendi yolundailerlemektedir”

Zola’nın yaşamının ve eserlerinin özlü bir özeti,Dreyfus olayı karşısındaki bu haykırışıdır: “Gerçekdurmadan kendi yolunda ilerlemektedir. Hiçbir güçonu durduramayacaktır.” Gerçek romanının sonundada onyıllar sonra gerçek suçlu bulunur. Yasalartarafından mahkum edilemese de toplum bilincindemahkum edilir. Hem de suç, yalnızca bir rahibinsırtına yüklenmek yerine, onunla birlikte toplumuölüm uykusuna yatıran ne varsa onlar mahkum edilir.Ezilen sınıflar cellatlarından hesap sormaya soyunur.

Ama bütün bunlar kendiliğinden olmaz. Bir avuçilerici, devrimci insan ömürlerini “gerçek” uğrunafeda ederler. Gerçeği toplumun beynine kazımak için,toplumun gerçek için savaşmasını sağlamak içinmücadele ederler. Çünkü bir tek dünya vardır. Çünkükarşılanabilir yegane cennet beklentisi ancak budünyada ve sınıfsız-sömürüsüz bir toplumunkurulmasıdır. Bu cennet elbetteki işçi ve emekçilerinkanını emip ardından secdeye varanların, yahut 14yaşında bir kız çocuğunun bedenine saldıranlarınbeynindeki cennetle bir değildir. Onların cennetizulmün ve egemenliklerinin sürmesi, gerçeğin cennetiise insanların gecelerin aç yatılmayan gündüzlerindesömürülmeyen bir dünyanın kendisidir.

A. Eylül

Adli Tıp Kurumu tartışılıyor…

Devlet tüm kurumlarıyla çürümüştür!Mudanya ilçesinde 14 yaşındaki B.Ç.’ye “cinsel istismarda bulunduğu” suçlamasıyla tutuklanan ve

hakkında Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 25 yıla kadar hapis istemiyle dava açılan Vakit Gazetesi yazarı76 yaşındaki Hüseyin Üzmez’in tahliyesini Adli Tıp Kurumu tarafından hazırlanan rapor sağladı.

Rapor jet hızıyla hazırlandı. 17 Eylül’de yapılan ilk duruşmanın ardından İstanbul Adli Tıp Kurumu’nasevk edilen B.Ç., 19 Eylül günü muayeneye alındı. 22 Eylül günü ise rapor hazırlanıp imzalandı. BöyleceB.Ç.’nin “ruh ve beden sağlığının bozulmadığına” üç gün içinde karar verilmiş oldu.

Adli Tıp Kurumu’nun hazırladığı raporla birlikte Adli Tıp Kurumu’nun güvenilirliği tartışılmaya başlandı.Aslında bir devlet kurumu olan Adli Tıp Kurumu’nun, bugüne kadar bağımsız ve güvenilir bir kurumolmadığı, tümüyle devletin siyasi iradesine tabi olduğunun birçok örneği mevcuttur. Öyle ki devletin kollukgüçlerinin uyguladığı işkencenin ardından işkence mağdurları hakkında bizzat kolluk güçlerini aklayacakşekilde raporlar verilmiştir.

Hapishanelerde ölüm sınırına gelmiş hasta tutsakların yaşamlarını yitirmesinde de bu kurumun payıbüyüktür. Durumu ağırlaşmış tutsakların tahliye edilmemesinin gerisinde Adli Tıp Kurumu’nun “cezaevindekalabilir” raporu vermesi yatmaktadır.

Bir başka örnek ise, polisler tarafından öldürülen Mustafa Kükçe hakkında hazırlanan rapordur. Kükçe, 14Haziran 2007’de hırsızlık iddiasıyla gözaltına alınmış, iki karakol gezdirildikten sonra, darp görmüş haldeçıkarıldığı mahkemece tutuklanmıştı. Kükçe, konulduğu Ümraniye Cezaevi’nde rahatsızlanınca HaydarpaşaNumune Hastanesi’ne kaldırılmış ve burada ölmüştü. Ölümün beyin kanaması ve beyin doku harabiyetindenmeydana geldiği vurgulanırken, “Daha ziyade yüksekten düşmekle uyumlu olduğu” ifade edildi. Kükçehakkında Ümraniye Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Aralık 2007’de incelenmek üzere soruşturma dosyasınıgönderdiği Adli Tıp Kurumu’ndan tam 10 ay sonra rapor çıktı.

Hüseyin Üzmez’in üç gün içinde hazırlanan Adli Tıp Raporuna dayanılarak tahliye edilmesi, devletinişkencecilerini, katillerini, tecavüzcülerini koruduğunu ve devletin kurumlarındaki çürümeyi bir kez dahagözler önüne sermiştir.

Çürüyen düzenin pislikleri ortalıkta... Kızıl Bayrak � 27Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

Hüseyin Üzmez buzdağının yalnızca görünen yüzüdür...

Bu pisliği ancak devrim temizler!

Page 28: SİKB 2008 - 44

İtalya emekçileri alanlarda...28 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

İtalya’da yaygın kitle gösterileriİtalya’da Berlusconi hükümetinin eğitim

politikalarına karşı başlayan protesto gösterilerininsonu gelmiyor. Protesto gösterileri büyük bir halkhareketine dönüşerek sürüyor.

İtalya’da iki haftaya yakın süren üniversitelilerininkitlesel, militan, yaygın eylemlerinden sonra bu kezöğretmenler, öğrenciler ve veliler ile birlikte sokaklaraçıktılar.

29 Ekim günü yasalaştırılan “eğitim reformu”ylaeğitim bütçesinden kesintiye gidilecek. Yasayı protestoetmek için 30 Ekim günü Roma’da yaklaşık 1 milyonkişi protesto gösterisine katıldı.

Öğretmenler “Okullar için hep beraber!”,“Geleceğimizi çalamazsınız!” şiarlarını yükselterekgenel greve gittiler. Sendikalar, öğretmenlerin yüzde90’ının greve katıldığını bildirdi. Genel grev nedeniyleokulların onda dokuzunda ders yapılmadı.

Yasa ülke genelinde gösteri ve oturma eylemleriylede protesto edildi. Milano’da binlerce öğrenci trafiğifelç etti. Torino’da 50 bin kişi eylem için sokağa çıktı.Venedik’i anakaraya bağlayan geçit binlerce öğrencitarafından işgal edildi. Floransa’da Campo di Martetren istasyonu yaklaşık 30 dakika boyunca göstericiöğrenciler tarafından işgal edildi. Bologna’dakiyürüyüşte ise güvenlik birimleriyle göstericilerarasında arbede yaşandı. Brescia Milano, Bolzano,Trento Cagliari, Napoli, Reggio de Calabria gibikentlerde de protesto mitingleri düzenlendi.

Yasalaştırılan “Eğitim Reformu”na göre ilk ve ortadereceli okullara yapılacak toplam harcamanın 7.8milyar avroya indirilmesi öngörülüyor. Bu dailkokullarda çalışan 130 bini aşkın kişinin işinikaybetmesi anlamına geliyor. Reformda ayrıcailkokullarda tek öğretmenli sisteme dönüş ve 2009’danitibaren haftalık ortalama 29-31 saat olan öğretimzamanının 24 saate düşürülmesi gibi değişiklikler debulunuyor. Yeni yasaya göre okullarda boşalan yerlereyeni bir öğretmen yerleştirilmeyecek, 50 kişinin altındaöğrencisi olan okullar kapatılacak. Bu ise binlerceokulu kapsıyor.

Üniversitelerde ise 1,7 milyar Avro tasarrufyapılması planlanıyor. Bu da üniversitelerde daha azöğretim görevlisi anlamına geliyor. Üniversitebütçelerinde yapılacak kesintilerin ayrıntılarınıngelecek hafta netleşmesi bekleniyor.

Protesto yürüyüşünden sonra toplanılan alandaCGIL, CISL ve UIl gibi büyük sendikalarıntemsilcileri, İtalyan Komünist Partisi (PDCI),Komünist Parti Yeniden İnşa genel sekreterlerikonuşmalar yaptılar.

CGIL sendika başkanı yaptığı konuşmada, genelgreve güçlü katılımı selamlayarak şunları söyledi:“Tüm ülke okul reformuna karşı ayaklanmış bulunuyor.Kitleler sadece İtalyan eğitim sistemine değil, İtalya’dademokrasinin geleceği için de ayakta. Berlusconi’ninplanladığı sadece bir reform değil, kamusal eğitimsisteminin yok edilmesidir.” Hükümetin bu reformlarile kamusal okulları çökerterek özel eğitim sistemigetirmeyi planladığını, hükümetle tartışmasürdürmeyeceklerini, eylemlere devam edeceklerinivurguladı.

Demokrat Parti başkanı miting alanında yaptığıkonuşmada, eğitim sisteminin parçalanmasına karşıreferandum kampanyası başlatacaklarını vurguladı.

Toplumun tüm kesimlerinin katıldığı bu gösteriler2008 baharında başa gelen Berlusconi hükümetinekarşı gerçekleşen ilk kitlesel protesto gösterisi.

Üniversite öğrencileri 14 Kasım’da genel grevçağrısı yaptılar.

“Demokratik” KongoCumhuriyeti’nde çatışmalar…

İşsizlik, yoksulluk, açlık ve ölümün kol gezdiği Afrika’da, bu vahim tabloyu iç çatışmalartamamlamaktadır. İnsani felaketleri daha da derinleştiren bu uğursuz döngü, gerici güçler arasına sıkışıp kalanyoksul kitlelerin toplu kıyımına da yol açmaktadır.

Milyonlarca insanı rezilliğin diz boyu olduğu mülteci kamplarında yaşamaya mahkum eden bu çatışmalar,emperyalist işgaller yüzünden tahrip edilen üretici güçlerin geliştirilmesini engellemekte, kıta halklarını“yardım kuruluşları”ndan gelen bir lokma ekmeğe muhtaç duruma düşürmektedir.

Son aylarda bu türden çatışmaların ön cephesi “Demokratik” Kongo Cumhuriyeti’dir. Devlet güçleri ile ordudan ayrılan Tutsi general Laurent Nkunda’ya bağlı “isyancılar” arasında cereyan

eden çatışmalar sonucunda 250 bin kişi evlerini terk ederek mültecileşmiştir. Her iki tarafa bağlı gericigüçlerin kentleri yağmaladığı, toplu tecavüzlere başvurduğu; Kongo’ya 17 bin asker konuşlandıran BirleşmişMilletlere (BM) bağlı “barış gücü” askerlerinin ise savaşı izlediği bildirilmektedir.

Ordudan kopan General Nkunda, Tutsileri Hutu grupların saldırılarına karşı korumak için savaştığını önesürüyor. Kongo hükümeti ise, adı geçen generalin komşu Ruanda yönetiminden destek aldığını iddia ediyor.Bölgeye ilgi gösteren emperyalist güçler, tarafların anlaşmaya varması için çaba harcadıklarını savunuyorlar.Çatışmaların bedelini ise, her zamanki gibi gerici güçler arasına sıkışan Afrika’nın yoksul halkları ödüyorlar.

Bilindiği gibi emperyalist güçler, Afrika’nın insani ve doğal zenginliklerini yağmaladıktan sonra bu kıtayaolan ilgililerini büyük ölçüde yitirmişlerdi. Ancak değerli madenler ile enerji kaynakları barındırdığıanlaşılınca durum değişti. Bu madenleri yağmalamak için rekabete girişen emperyalist güç odakları, yerelişbirlikçilerinin katkılarıyla belli alanları kontrol altında tutmaya çalışırken, yeni felaketlere de zeminhazırlıyorlar. Ranttan pay alan yerli işbirlikçiler ise, belli sorunları dayanak göstererek hizmetine girdikleriemperyalist güçlerin çıkarları için savaşıyorlar.

Kongo’nun doğusu, altın ve cep telefonu yapımında kullanılan kimi madenler bakımından zengin birbölgedir. Bu da emperyalist güçlerin Kongo’daki sorunlarla yakından “ilgilenmelerinin” altındaki nedenlereişaret etmektedir.

Nitekim Kongo’daki sorunu gündemine alan AB ülkeleri, çatışmaların sona erdirilmesi için askergöndermekten arabuluculuğa, insani yardımdan diplomatik girişimlere kadar farklı araçlar üzerindeduruyorlar. Fransa, AB’ye bağlı bin 500 asker göndermeyi öneriyor. İngiltere ise Kongo’da bulunan BM’yebağlı 17 bin askere ek olarak 15 bin asker gönderilmesi gerektiğini savunuyor.

Kendi aralarında anlaşamayan Fransa ile İngiltere, dışişleri bakanlarını bölgeye göndererek Kongo’yaverdikleri “önem” hakkında fikir verdiler. Bölgeye temsilcisini gönderen ABD emperyalizmi de bu ülkedekideğerli madenlere ilgisiz olmadığını hatırlattı.

Soruna doğrudan müdahale etmek üzere Kongo’ya giden Fransız ve İngiliz dışişleri bakanları, “krizeçözüm bulunması çabaları” çerçevesinde başkent Kinşasa’da Cumhurbaşkanı Joseph Kabila ile görüştü.Ardından komşu ülke Ruanda’ya geçen iki bakan, Devlet Başkanı Paul Kagame ile de bir araya geldi.

Görünen o ki, Kongo’daki çatışmaların son bulmasını isteyen emperyalist güçler, açlık ve ölümün kolgezdiği bu ülkedeki değerli madenleri herhangi bir sorunla karşılaşmadan yağmalamayı sürdürmeçabasındalar. Gösterdikleri yakın ilginin bundan kaynaklandığına kuşku yoktur.

Şu ya da bu emperyalist gücün denetiminde veya etkisi altında bulunan gerici güçler arasındaki çatışmalar,kıta halklarının felaketlerine yenilerini eklemekten başka bir işe yaramamaktadır. Halklar arası düşmanlığı dakörükleyen bu uğursuz döngünün kırılabilmesi, Afrikalı yoksul halkların emperyalistlerle işbirlikçilerine karşıdirenişi geliştirmesi ile mümkün olacaktır.

Page 29: SİKB 2008 - 44

Ekim’in 254. sayısı çıktı... Kızıl Bayrak � 29Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

TKİP Merkez Yayın Organı Ekim’in Kasım 2008tarihli 254. sayısı çıktı. 32 sayfalık yeni sayının esasını10. Yılı vesile eden değerlendirmeler oluşturuyor.

Konuya ilişkin ana yazı 10. Yıl Bildirgesi başlığıtaşıyor. 9 sayfa tutarındaki 10. Yıl Bildirgesi, 20.yüzyıl başından günümüze dünyada ve Türkiye’desosyal-siyasal süreçlerin özlü ve özet bir sunumunuveriyor ve 10. Yılını kutlayan TKİP, bu tarihin içindekiözgün yerine oturtuyor. 7. ana bölümünü bu konuyaayıran bildirge, TKİP’yi ortaya çıkaran sürece ilişkindeğerlendirmesini özetledikten sonra şu görüşlere yerveriyor:

“Böylesine zor ve her açıdan elverişsiz bir tarihidönemde kurulan Türkiye Komünist İşçi Partisi,devrimci tarihimizin dolaysız bir ürünüdür. Varlığını,bu tarihin her yönüyle bilince çıkartılması ve işçi sınıfıdevrimciliği temelinde aşılmasına borçludur. TürkiyeKomünist İşçi Partisi, işçi sınıfının toplumdaki yeri vetarihi devrimci misyonu üzerine temel marksistdüşünceyi, boş bir söylem olmaktan çıkarmış,mücadelenin içinde ete-kemiğe büründürmeyeyönelmiştir. Türkiye devrimci hareketinin tarihindeböyle bir yönelim, buna dayalı bir tutarlılık vekararlılık ilk kez olarak gösterilmektedir. Bu teorik vepratik konum ve yönelim, modern Türkiye’de proletersınıf devrimciliğinin gerçek doğumunun ifadesiolmuştur.”

8 ana bölümden oluşan 10. Yıl Bildirgesi, sonbölümünün sonuç bölümünde Ekim Devrimi’ningüncelliğine bağlanıyor ve şu sözlerle bitiyor:

“... Bundan dolayıdır ki biz komünistler ‘YolumuzEKİM’in yoludur!’ diye haykırıyoruz. İnsanlıkkapitalizmin yıkıcı ve tüketici barbarlığından ancak‘Yeni Ekimler’ yoluyla kurtulacaktır. Karl Marx’ınhaklılığı burjuva dünyasında bile bugünden itirafediliyor. Sıra Lenin’in haklılığının ilanına dagelecektir. Bu, burjuva dünyasının yeni bir itirafıyladeğil, fakat emek dünyasının işçi sınıfının devrimciönderliği altında kapitalist barbarlığa karşı örgütlüayağa kalkışı ile olacaktır.”

10. Yıl Bildirgesi’ni yine 10. Yıl vesilesiyleyapılmış iki önemli değerlendirme izliyor. Bunlardanilki sol hareket konulu ve yeni sayının 8 sayfasınıkapsıyor. “Devrimci Harekette İdeolojik ve MoralKırılma” başlıklı bu yazı, geleneksel halkçı devrimciakımlardaki ideolojik ve örgütsel çözülmeyi ele alıyor.Bu kesimde ilkesel ve ideolojik ayrım çizgileriningiderek önemsizleştiğine dikkat çeken değerlendirme,devrimci örgüt iradesinin kırılmakta olduğu ve sınıfdışı devrimciliğin iflas ettiği saptamalarını yapıyor,buna ilişkin irdelemelerde bulunuyor. Budeğerlendirmelerle bağlantılı olarak TKİP’yi de elealan ve karşılaştırmalar yapan yazı, son bölümündereformist solun güncel durumu üzerine gözlemlerdebulunuyor ve bunu “Çatı Partisi” sorununa bağlıyor.

“Devrimci Harekette İdeolojik ve Moral Kırılma”başlıklı bu yazıyı, onu tamamlayan bir içerikteki“Partinin Gelişme Sorunları...” başlıklı yazı izliyor.TKİP’nin gelişme sorunlarını ele alan budeğerlendirmenin temel fikri, devrimci bir örgütüngelişme sorunlarını stratejik konum ve önceliklerüzerinden ele almanın ilkesel önemine dayanıyor.Değerlendirme, TKİP’yi bugünün Türkiye’sindeideolojik ve stratejik açıklığı olan, devrimci sınıfçalışmasında inatçı bir kararlılık ve tutarlılık gösteren,ve nihayet bunları devrimci örgüt sorunundaki ısrar vetutarlılıkla birleştirebilen tek devrimci parti olaraktanımlıyor. İllegal temellere dayalı devrimci birörgütte ısrarın ilkesel ve politik önemini ele alan yazı,

bunun günümüzdeki zorluklarını ve TKİP’nin buzorlukların üzerinden gelmekte gösterdiği ısrar vekararlılığı vurguluyor.

TKİP Merkez Yayın Organı Ekim’in Kasım 2008tarihli 254. Sayısının son iki yazısından ilki MeslekLiseleri sorununu, ikincisi ise kadın çalışmasınınsorunlarını ele alıyor.

“Meslek Liseleri: Sınıf Çalışmamızın Rezervleri”başlıklı ilk yazı, Meslek Liseleri sorununu çeşitliyönleriyle ortaya koyuyor ve bunu bu alandaçalışmanın partinin sınıf çalışması için taşıdığı önemve sağlayacağı önemli olanaklara bağlıyor. Özellikleson yıllarda tam bir emek sömürüsü ve kar alanı halinegetirilen meslek liselerine sermayenin gösterdiğiilginin nedenleri kapsamlı bir şekilde ortayakonularak, bu alana yönelik sistemli ve hedefli birçalışmanın önemi vurgulanıyor:

“Geleceğin kalifiye işçileri olarak yetiştirilenmeslek lisesi öğrencilerinin aynı zamanda geleceğinişçi profilini de belirleyecek olması, bu liselere dönüketkin bir çalışmanın önemini de kendiliğinden ortayakoymaktadır. Nasıl ki kapitalistler meslek liselerineverdikleri önemle bugünden yarınlarına yatırımyapmaktalarsa, aynı şekilde liseli genç komünistler delise çalışmalarında meslek liselerine dönük dahatemelli bir yönelim içerisine girerek, geleceği şimdidenkazanmanın hesabını yapabilmelidirler...”

“İşçi ve Emekçi Kadın Çalışmasının Sorunları”başlıklı yazıda ise, komünist hareketin işçi-emekçikadın çalışmasında taşıdığı açıklıklara karşın, bualandaki zayıflığın aşılamadığı vurgulanarak bununnedenleri tartışılıyor. Bu zayıflığın kendisini nasıl dışa

vurduğu oraya konulduktan sonra, “Tüm bunlar,yoldaşlarımızın kadın sorununun esasları ve emekçikadın çalışmasının politik-pratik boyutları konusundayeterli bilinç açıklığına sahip olmadığının somutgöstergeleridir. Partinin sorunun teorik-politikçerçevesine ilişkin açıklık içinde olması önemliolmakla birlikte, daha önemlisi bu açıklığınsaflarımızdaki kadro ve militanlara maledilebilmesi,sorunun kendisine ve çalışmaya ilişkin sağlam vebütünsel bir kavrayışın geliştirilebilmesidir ki, bukonudaki zayıflığımız bir kez daha bu alanda mesafealmamızı zora sokmuştur.” değerlendirmesi yapılıyor.Tüm parti örgütlerinin denetimi ve yönlendirmesialtında planlı ve hedefli bir emekçi kadın çalışmasınayüklenme görev ve sorumluluğuna işaret ediliyor.

Ekim’in Kasım 2008 tarihli 254. sayısı

Onbinlerce Suriyeli ABD terörünü lanetledi!İşgalci Amerikan ordusunun savaş helikopterleriyle bir köye düzenlediği saldırıda 8 Suriyeli’yi katletmesi

Şam yönetimi tarafından sert tepkiyle karşılanmış, terörist saldırıdan dolayı ABD’nin özür dilmesi istenmişti.Ancak her zamanki küstah tutumlarını sürdüren Washington’daki savaş kundakçıları katliamı savunan birtutum sergilemeyi tercih ettiler.

Beyaz Saray katliamla ilgili resmi açıklama yapmaktan uzak dururken, ismini açıklamadan ajanslarakonuşan üst düzey Amerikalı yetkililer, saldırıyı Irak’a yabancı militanlar sokan, El Kaide bağlantılı AbuHadiye adlı bir kişiyi hedef almak üzere düzenlediklerini iddia ettiler. Saldırının “başarılı” olduğunu savunansöz konusu yetkililer katliamı meşrulaştırma pervasızlığına giriştiler.

ABD’nin kibirli tavrına tepki gösteren Suriye yönetimi, başkent Şam’daki bir Amerikan okulu ileAmerikan kültür merkezinin kapatılması emrini verdi.

Yönetimin tepkisini, “... sivillerin öldürülmesinin, uluslararası hukuktaki adı terörizmdir. Amerikalılarınbu saldırıyı güpegündüz gerçekleştirmesi bunun bir hata olmadığını, kararlılıkla, kör bir kararlılıklayapıldığını gösterir. Bu nedenle bu olayı, terörist bir saldırı olarak nitelendiriyor ve Amerikan hükümetinisorumlu tutuyoruz.” şeklinde dile getiren Suriye dışişleri bakanı Velid Muallim, böyle bir olayın tekrarlanmasıhalinde kendilerini savunacaklarını belirtti. Muallim, ABD özür dilemezse sınırda işbirliğine sonverebileceklerini de belirtti.

Suriye halkı ise Şam sokaklarına çıkarak emperyalist saldırganlığı protesto etti. Şam’da düzenlenengösteriye katılan onbinlerce kişi emperyalist-siyonist zorbalara boyun eğmeyeceklerini haykırdı. Sabahınerken saatlerinden itibaren sokaklara dökülen onbinlerce insan, Suriye bayraklarının yanısıra “Amerikanterörüne hayır!” , “Amerika: Savaş ve yıkım destekçisi!” yazılı pankartlar taşıdı.

“Amerikan terörüne hayır!”, “Amerikan demokrasisi; abu Kemal’de sivilleri katletmek!”, “Amerika yıkımve savaşların sponsoru!”, “Teröre boyun eğmeyeceğiz!”, “Dünyayı göreve çağırıyoruz!”, “BM nerede!”, “ABD siyonizmin öteki yüzü!” sloganlarını atan göstericiler, “Sömürgeciler, dinleyin, Suriye halkı asladizlerinin üzerine çökmeyecek!” diye haykırdı.

Medya mensuplarıyla konuşan göstericiler, işgal altındaki Golan Tepeleri ile Filistin topraklarıözgürleştirilene kadar mücadelenin devam edeceğini belirttiler.

Şam sokaklarında onbinlerin haykırdığı şiarlar, emperyalist zorbaların “Ortadoğu’ya demokrasi/özgürlükgötürüyoruz” söyleminin halklar nezdinde hiçbir inandırıcılığı olmadığını somut olarak göstermektedir.

Page 30: SİKB 2008 - 44

Eylem ve etkinliklerden...30 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/44 � 7 Kasım 2008

Tecrit işkencesi sürüyor!İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi, Ankara Sincan F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Ali

Gülmez’in gerekçe gösterilmeden Kırıkkale Cezaevi’ne sevkedilmesine ilişkin 30 Ekim’de basıntoplantısı düzenledi.

İHD Cezaevi Komisyonu adına basın açıklamasını okuyan Selin Yıldırım hapishanede vekarakolda gördüğü işkence sonucu katledilen Engin Çeber’in ölümüne gösterilen ilginingöstermelik olduğunu, bakanın dilediği özrün problemleri ortadan kaldırmadığını ifade etti.

“Son 15 gün içinde ülkenin farklı hapishanelerinde saldırılar olmuş, tutuklular darp edilmiş,sürgünler ve sevkler yaşanmıştır. Bu saldırıların son örneği geçtiğimiz Cuma günü Sincan F tipindehapishanesinden hiçbir gerekçe gösterilmeden yapılan sevk esnasında meydana gelmiştir.” diyenYıldırım, Gülmez’in sevkinden sonra Kırıkkale F tipine götürülen Ali Gülmez’in cezaevi girişindezorla çırılçıplak soyularak üstünün arandığını, kollarının arkadan bükülerek yerde sürüklendiğini,saçının ve sakalının çekilerek yolunduğunu belirtti. Yıldırım, Gülmez’in hücreye götürüldüktensonra eşyalarına el konulduğunu ve ayakkabılarının çıkartıldığını söyledi. Gülmez’in hücresinin vehavalandırmasının izlendiğini dile getirdi.

Basın açıklamasının ardından Ali Gülmez’in teyzesi, Gülmez’in karşı karşıya kaldığı tecritişkencesini anlattı. Doktorların Gülmez’in darp edildiğine dair rapor vermediklerini sözlerineekledi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Sohbet hakkıuygulansın!”

TAYAD’lı Aileler, hapishanelerde sohbet hakkınınuygulanması için 2 Ekim’de Bursa Orhangazi Parkı’nda birbasın açıklaması gerçekleştirdi. F Tipi Cezaevleri’ndeki tecritkoşullarına dikkat çekilen basın açıklamasında şunlar söylendi:“F tipleri teslim alma, kişiliksizleştirme, insanın insanolmaktan çıkarılma politikasıdır. 45/1 sayılı genelgeyle alınansohbet hakkı 122 can bedeli kazanıldı. Bu hakkıngaspedilmesine yönelik her türlü saldırıya karşı bugüne kadarolduğu gibi bundan sonra da mücadele edeceğiz, takipçisiolacağız.”

Eylemde “Engin’in katilleri tutuklansın!”, “Ölüm orucuşehitleri ölümsüzdür!”, “Sohbet hakkı uygulansın!”, “Yaşasındevrimci dayanışma!” sloganları atıldı.

25 kişinin katıldığı basın açıklamasına BDSP de destekverdi.

Kızıl Bayrak / Bursa

6 gardiyan tutuklandı...

Çeber’in katledilmesinin asıl sorumlusu devlettir!

Sarıyer’de Yürüyüş dergisinin satışı sırasında gözaltına alınan, önce İstinye Karakolu’nda,ardından Metris Cezaevi’nde gördüğü işkence sonucu yaşamını yitiren Engin Çeber’in ölümününüzerinden açılan soruşturmada yeni bir gelişme yaşandı.

Yürütülen soruşturma kapsamında 6 infaz koruma memuru hakkında tutuklama kararı verildi.Bakırköy Adliyesi’ne ifade vermeye gelen infaz koruma memurları tutuklanarak PaşakapısıCezaevi’ne gönderildiler.

Engin Çeber’le beraber Sarıyer’de gözaltına alınan, Çeber’in ölümünün ardından gelenkamuoyu baskısı sonucu serbest bırakılan Aysu Baykal, Özgür Karakaya ve Cihan Gün’ün 24Ekim’de yaptıkları teşhis sonucunda tutuklanan infaz koruma memurları, “Ölüme sebebiyet verecekşekilde kasten yaralama”, “Yaralanmaya sebebiyet verecek şekilde kişiye eziyet etme”, “Göreviihmalden ölüme sebebiyet verme” gerekçeleriyle tutuklandılar.

Birçok hapishanede, sokak ortasında ve polis karakollarında dizginlerinden boşalırcasınayaşanan işkence olaylarına dönük tepkiler, bir kısım polis memuru veya gardiyanın tutuklanmasıylakesilmek isteniyor. Çeber’in işkence sonucu öldürülmesinin ana sorumlusu işkenceyikurumsallaştıran ve işkencecileri aklayan devletin kendisidir.

Halk Cephesi: “Yasakhükümsüzdür!”

Halk Cephesi, Metris Cezaevi’ndegördüğü işkenceler nedeniyle yaşamını yitirenEngin Çeber soruşturmasına ilişkin konulanyayın yasağını 30 Ekim günü MecidiyeköyMetro Çıkışı’nda gerçekleştirdiği basınaçıklamasıyla protesto etti.

Eylemde, “Engin’i yazmak yasak, buyasak hükümsüzdür. Adalet istiyoruz!”pankartı ve Engin Çeber’in fotoğrafınınbulunduğu, “Polis dövdü, hapishane öldürdü!”dövizleri açıldı. Yapılan açıklamada EnginÇeber’in gözaltında ve hapishanede yaşadığıişkencelere değinildi.

Engin’in avukatlarının bile dosyayı görmesini engelleyen hukuksuzluk zincirine yeni bir halkadaha eklenerek, ortada daha açılmış bir dava bile yokken Engin Çeber’in katledilmesiyle ilgilisoruşturma dosyasına “yayın yasağı” konulduğu ifade edildi.

Açıklama şu sözlerle sona erdi: “İşkence gibi tüm kamuoyuna mal olmuş bir konuda olayınalenen ortaya konulması yerine gözlerden kaçırılmaya çalışılması AKP özrünün kabahatindenbüyüklüğüdür. Ayrıca hukuki bir karar da değildir. Halkın bilgilenme hakkı evrensel bir hak olupkeyfi bir şekilde sınırlandırılamaz. ‘Yayın yasağı’ hükümsüzdür! Yasal bir dayanağı bile olmayan buyasaklama gerçeklerin üstünü örtemez. Engin’i, gerçekleri anlatmaya devam edeceğiz!”

Basın açıklamasının ardından bildiri dağıtımı gerçekleştirildi.Kızıl Bayrak / İstanbul

TAYAD’lı Aileler’den panel...

“Hapishanelerdetecrit ve işkence

sürüyor!”TAYAD 2 Kasım günü,“Hapishanelerde Tecrit ve İşkence

Sürüyor. Sohbet Hakkı Uygulanmıyor!” konulu bir paneldüzenledi.

Panele, Bilgesu Erenus, DİSK Genel Başkan Yardımcısı İsmailYurtseven, KESK MYK Üyesi Akman Şimşek, Ahmet Kulaksız,Av. Behiç Aşçı, Av. Selçuk Kozağaçlı ve Tecrite Karşı Avukatlaradına Av. Güray Dağ konuşmacı olarak katıldılar.

Konuşmacılar, devlet yetkililerinden hapishanelerde tecritindurdurulmasına yönelik bir beklentilerinin olmadığını,hapishanelerde süren tecrit ve işkencenin ancak ve ancakmücadeleyle son bulacağını vurguladılar.

Bilgesu Erenus konuşmasında “Genelgeyi uygulayanlargerekçelerinde haklıdırlar. Çünkü onlar hapishanelerde geyikmuhabbeti istiyorlar. Hak, adalet ve devrim muhabbetiistemiyorlar” dedi.

Av. Behiç Aşçı,“Biz mücadele etmezsek sohbet hakkını bizevermeyecekler. TAYAD’ın 10 saatlik sohbet hakkı uygulanması içinkampanyası sürüyor. Mücadelenin yükselmesi gerekli” dedi.

Av. Selçuk Kozağaçlı,“Devlet yetkililerinin tecridi durdurmasıbeklenemez. İş bize düşüyor. Bu mesele çözülecek, çözüleceğine deinanıyorum. Tecrit işkencedir. Sohbet hakkı değil, işkenceninsonlanmasını istemeliyiz. Kimseden kredi ve sadaka istemiyoruz.İstediğimiz şey anayasal hakkımız olan tecridin, işkenceninkaldırılmasıdır.” dedi.

İsmail Yurtseven, tecritin kaldırılması konusunda sendikalarave meslek örgütlerine çok iş düştüğünü vurguladı.

KESK MYK üyesi Akman Şimşek, hapishanelerin tarihselrolünden bahsetti ve bu durumun mücadeleyle tersineçevrilebileceğini belirtti.

Av. Güray Dağ, daha fazla ölümlerin yaşanmaması içinmücadeleyi yükseltmenin gerekliliğine işaret etti.

Ahmet Kulaksız, devletin katletmeye devam ettiğini belirterekmücadeleyi sürdüreceklerini vurguladı.

Panel, F Tipi hapishanelerde tecrit süreci ile ilgili sinevizyongösterimi ile sona erdi.

Panele yaklaşık 200 kişi katıldı. Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 31: SİKB 2008 - 44

İşçi Köylü’ye yayın yasağı!

Demokratik Halk İktidarı için İşçi Köylügazetesinin 31 Ekim-13 Kasım tarihli 29. Sayısıhakkında bir ay süreyle yayın yasağı getirildi. İşçi KöylüGazetesi ve Partizan Dergisi yayın yasağına ilişkinyazılı bir açıklama yaparak saldırıyı kınadı.

Muhalif ve devrimci basın üzerinde baskılarınsürekli olarak arttırıldığının belirtildiği açıklamada, İşçiKöylü gazetesinin de “terör örgütü propagandasıyaptığı” ve “suçluları övdüğü” iddiasıyla bir ay süre ilekapatıldığı duyuruldu.

Açıklamada şu ifadeler yer aldı:“Basın özgürlüğünü ağzından düşürmeyen

egemenlerin, bundan ne anladığı bir kez daha ortayaçıkmış oldu. Sosyalist, yurtsever, devrimci basınınyaratılmak istenen bu karanlık tablonun içindegerçeklerin ışığını emekçilere taşımasıengellenemeyecektir.

Kurulduğu günden bu yana birçok engelleme ilekarşı karşıya kalan gazetemiz, bedeller ödeyerek veçizgisinden taviz vermeden yayın hayatını bugünetaşımıştır.

Baskılar, engellemeler, ezilen emekçi milyonların sesiolmamızı, onlara ulaşmamızı engelleyemeyecektir.

Baskılar bizi yıldıramaz!Devrimci basın susturulmaz!”

CMYK

MücadelePostası

Necatibey Cd. Gözlükçü İşhanı No: 26/24Kızılay/ANKARA Tel: 0 (312) 232 29 10

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

EKSEN Yayıncılık Büroları Gazetene sahip çık! Abone ol! Abone bul!Adı : ........................................................................Soyadı :........................................................................Adresi : ........................................................................

.........................................................................Tel : ........................................................................

6 Aylık Yurt içi 30.000 000 TL Yurt dışı 100 Euro 1 Yıllık Yurt içi 60.000 000 TL Yurt dışı 200 Euro

Gülcan Ceyran adına,* TL için : Yapı Kredi Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 0097680-3* Euro için : İş Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 10021127094No’lu hesaba yatırdım. Makbuzun fotokopisi ektedir.

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

853. Sok. Bilen İşhanı No: 27/710Konak/İZMİR Tel-Fax: 0 (232) 489 31 23

Trakya Üniversitesi’ndekitlesel 6 Kasım eylemi!

5 Kasım günü Menza önünde kitlesel birYÖK protestosu gerçekleştirdik. Kısa birmüzik dinletisiyle başlayan etkinlikhalaylarla devam etti. Ardından YÖK’ünkurulduğu günden bu yana suç dosyasınıteşhir ettik. Eylemde “YÖK kalkacak, polisgidecek, üniversiteler bizimleözgürleşecek!”, “Sermaye defolüniversiteler bizimdir!”, “YÖK, polis,medya, bu abluka dağıtılacak!”, “Eşitparasız bilimsel anadilde eğitim!”sloganları gür bir şekilde atıldı.

Yaklaşık 100 kişinin katıldığı eylemGenç-Sen, Ekim Gençliği, Genç Kurtuluş,TÖP, SGD, Emek Gençliği, DGH, YÖGEHtarafından örgütlendi.

Devrimci Genç-Senliler

Genç-Sen’den soruşturmaprotestosu…

Genç Sen olarak 31 Ekim günü İstanbulÜniversitesi Edebiyat Fakültesi önündesoruşturmalara karşı basın açıklaması düzenledik.Yaklaşık 30 kişinin katıldığı basın açıklamasında,geçtiğimiz senelerden itibaren başlayan soruşturmasaldırıları ile amaçlananın devrimci öğrencileriokuldan uzaklaştırmak ve gençliği sindirmekolduğu vurgulandı. Üniversitelerin bugün içindebulunduğu durumun, 25 yılı aşkın süredir devametmekte olan ‘kışla-üniversite’ politikasının birsonucu olduğu dile getirildi.

“YÖK, polis, medya bu abluka dağıtılacak!”,“Gözaltılar, soruşturmalar, baskılar biziyıldıramaz!”, “Üniversiteler bizimdir, bizimleözgürleşecek!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hepberaber ya hiçbirimiz!” sloganlarının atıldığı

açıklama, 6 Kasım’da Beyazıt’ta ve 9 Kasım’daAnkara’da yapılacak YÖK karşıtı eyleme çağrıylasona erdi.

İstanbul Üniversitesi Ekim Gençliği

Bursa’da ulaşım eylemiUludağ Üniversitesi Genç-Sen tarafından iki

haftadır gerçekleştirilen ulaşım eylemleri 4 Kasımgünü yapılan basın açıklamasıyla sona erdi. Saat11.00’de bir yandan kantinler dolaşılıp eyleminduyurusu yapılırken bir yandan da imzakampanyasına devam edildi.

Saat 12.30’da Fen-Edebiyat Fakültesi önündenyürüyüşe başlayan Genç-Sen’liler sloganlarlaMediko önüne geldiler. Yapılan açıklamada ulaşımayapılan zamların geri çekilmesi ve otobüs sefersayılarının arttırılması istendi. Yaklaşık 20 kişininkatıldığı eylemde “Ulaşım zamları geri çekilsin!“,“Yolunacak kaz değil öğrenciyiz!“, “Başka birüniversite mümkün!“ sloganları atıldı. Söylenentürkülerle eylem sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Gençlik hareketinden...

İktisadi kriz içerisinde debelenen sermaye düzeni,işçilere, emekçilere ve Kürt halkına yönelik yenisaldırılara hazırlanıyor. Yine bu hazırlık kapsamındailerici ve devrimci güçlere yönelik baskı ve terörünüarttırıyor. Kürt emekçilerinin eylemlerinde sergilediğiterör, devrimci kurumlara gerçekleştirilen baskınlar,gözaltında ya da sokak ortasında gerçekleşen infazlarlakanlı yüzünü bir kez daha işçi ve emekçilere gösteriyor.Bu saldılar kapsamında bölgemizde de baskınlar,tutuklamalar yaşanıyor.

Gaziosmanpaşa BDSP olarak sermaye devletininfaşist uygulamalarına karşı bir ozalit çalışmasıgerçekleştirdik. Üzerinde “Kürt halkına yönelik yenisaldırılara hazırlanan sermaye düzeni baskı ve terörehız veriyor, işkence ile katletmeyi sürdürüyor. Faşistdevlet terörüne geçit vermeyelim!/BDSP” yazılıozalitleri Gazi Mahallesi’ne yaygın olarak yaptık.Bundan sonra da devletin faşizan uygulamalarına karşıçalışmalarımızı ve mücadelemizi sürdüreceğiz.

GOP BDSP

“Faşist devlet terörünegeçit vermeyelim!”

Samandıra bölgesinde bulunan FORD yedek parça dağıtım deposunda 2 Ekim günü Metal İşçileriBülteni’nin 2. sayısının dağıtımı yapıldı.

Taşeron ve sendikalı işçilerin birarada çalıştığı işyerine 08.00 -16.00 vardiyası çıkışında bültendağıtılmaya başlandı. İşçilerle sohbet edilerek dağıtım sürdürüldü. Çıkış saatinin sonuna gelindiği sırada ikikişi gelerek, “bunları burada dağıtamazsınız, dağıttırmayız” diyerek dağıtımı engellemeye çalıştı. İşyeritemsilcisi olduklarını söyleyen bu kişiler, işçilerin kafasının karıştırılmasına izin vermeyecekleri, burada birsorun olmadığı vb. sözler söylemeye başladılar.

Dağıtımın sürdürülmesi üzerine tehditler ve yanlarına aldıkları 5-6 kişilik bir grupla, dağıtımı yapan ikiarkadaşımızın üzerine yürüdüler. Arkadaşlarımızın dağıtım yapmada ısrarı üzerine, çaresizlikle işçilerinellerinden bültenleri almaya kalktılar. Ancak işçilerin hemen hepsinin servislerde olması ve dışarıda azsayıda işçi kalması nedeniyle yapamadılar, sadece kendi çevrelerinde bulunan 3-4 işçinin elinden bültenlerialabildiler.

Yürüttüğümüz çalışmayı daha çok yaygınlaştırmalı ve mücadele ateşini her yere yaymalıyız. İşçisınıfının içinde sermayenin taşeronluğunu yapan Türk Metal çetesinin gerçek yüzünü açığa çıkartmalı vebu hain çeteyi fabrikalarımızından söküp atmalıyız.

Samandıra’dan BDSP’li metal işçileri

Türk Metal çetesi iş başında!

Page 32: SİKB 2008 - 44