32
Sosyalizm İçin Kürt halkına özgürlük! Şoven kudurganlığa geçit vermeyelim!.. Sayı: 2008/40 10 Ekim 2008 1 YTL

Sayı: 2008/40 10 Ekim 2008 1 YTL Şoven kudurganlığa geçit ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.40/sikb 2008 - 40.pdfSosyalizm İçin Kürt halkına özgürlük! Şoven kudurganlığa

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Sosyalizm İçin

Kürt halkına özgürlük!

Şoven kudurganlığa geçit vermeyelim!..

Sayı: 2008/40 10 Ekim 2008 1 YTL

2 � Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERIrkçı-gerici saldırganlığa karşı

birleşik direniş!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3

“İşçilerin birliği halkların kardeşliği”

için!.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4

Devrimci mücadele tek çıkış yoludur! . . 5

“Kurtarma paketleri” sömürü ve kölelik

düzeninin krizini çözmeye yetmiyor… . 6

SSGSS saldırısı ve Herkese Sağlık

Güvenli Gelecek Platformları… . . . . . . 7

Yeni terör yasalarının hedefinde Kürt

halkı ve emekçiler var... . . . . . . . . . . . . . 8

YTÜ eylemlerle açıldı! . . . . . . . . . . . . . 9

Şeker fabrikalarına yönelik yeni

özelleştirme programı açıklandı…. . . . 10

İşçi sağlığına ilişkin taleplerimiz

etrafında örgütlenelim! . . . . . . . . . . . . . 11

Metal işçileri mücadelenin sorunlarını

tartışacak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12

Ankara Üniversitesi’nde yemek boykotu

sürüyor! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13

İşçi ve emekçi hareketinden… . . . . 14-15

Dünya, bölge ve Türkiye...

Genel durum ve güncel gelişmeler16-18

Ulucanlar katliamı 9. yılında anıldı… . 21

İşgalci ordular Pakistan’ı kaosa

sürüklüyor! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22

Büyük şirketlerin iflas furyası sürüyor. 23

Türkiye’ye füze, İsrail’e erken uyarı

sistemi… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24

Dünyadan... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 25-27

Yeni dönemde mücadeleyi örgütleme

görevi! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 28

Bu “savaş” bizim savaşımız değildir!

M. Can Yüce . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29

Sefaköy’de DESA direnişiyle dayanışma

gecesi gerçekleşti! . . . . . . . . . . . . . . . . 30

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.

(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbul Tel: 0 (212) 621 74 52Fax: 0 (212) 534 95 90

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.de

http://www.kizilbayrak.orghttp://www.kizilbayrak.net

Baskı: Gün MatbaacılıkBeşyol Mah. Telsizler Mevkii Akasya Sk. No. 23/A

İSTANBUL / Tel: 0 (212) 426 63 30

Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tanKızıl Bayrak’tan

Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

Askere, sınır ötesi harekat izni veren tezkere TBMMGenel Kurulu’nda 18’e karşı 511 oyla kabul edildi.Tezkerenin süresi 7 Ekim‘den itibaren 1 yıl dahauzatılmış oldu. Aynı günlere denk gelecek şekildehükümet de “zirve” toplantısı gerçekleştirdi. “Zirve”deordunun direktifleri doğrultusunda kolluk güçlerinesınırsız baskı ve zor uygulama yetkisi veren yasalarındaha da genişletilmesi, OHAL ilan edilmesi, gözaltı vesorgu süresinin uzatılması gibi devlet terörünütırmandırmayı hedefleyen bir takım başlıklar tartışıldı.

Tüm bunlar sermaye iktidarının önümüzdeki döneminzorluklarının, emekçi kitlelerdeki hoşnutsuzluğun vetepkinin büyüyeceğinin farkında olduğunu gösteriyor.Dünya kapitalist sistemini tehdit eden ekonomik kriziaşmanın yolu olarak emperyalist savaş ve saldırganlığıntırmanacağı açıktır. Türkiye’deki işbirlikçiler böylesinezorlu bir sürecin ilk önce kendilerini vuracağınınfarkındalar. Zira başta ABD olmak üzere emperyalist-kapitalist sisteme göbeğinden bağımlı olan Türkiye’dekiişbirlikçiler hem ekonomik krizin faturasını emekçilereödetmenin hem de emperyalist savaş ve saldırganlığataşeronluk yapmanın yolu olarak devlet terörünü tahkimetmeyi görmektedirler.

Dışta emperyalist savaş ve saldırganlıkta aktif rolehazırlanan, ABD ile kirli pazarlıklar yapan sermayeiktidarı içerde de işçi ve emekçilere, ezilen halklara,devrimci güçlere azgınca saldırmaya hazırlanmaktadır.Toplumsal muhalefet adına ne varsa bastırmak, ezmek,sindirmek ve dağıtmak istemektedir.

Dünya ekonomik krizinin Türkiye’ye yansımasının vesiyasal istikrarsızlığın faturasını daha fazla işsizlik, düşükücret, açlık, yoksulluk ve devlet terörü olarak yaşayacakolan işçi ve emekçi kitleler ise henüz gelişmelerinboyutunun farkında değildir. Sermaye iktidarı hem terördevleti uygulamalarını rahatça uygulamak hem desistemin krizinin faturasını emekçilere ödetmek için Kürthalkı üzerinden şovenizmi kışkırtmakta, linçkampanyaları örgütlemektedir. Geniş emekçi kesimlerşovenizmle zehirlenmek istenmektedir.

Bu gerici atmosferi dağıtmanın, işçi ve emekçilerimücadeleye çekmenin yolu ise etkin ve etkili bir siyasalçalışma yürütülmesinden geçmektedir. Bunun için baştakomünistler olmak üzere tüm devrimci güçlere, ilericilere

önemli görevler düşmektedir. ***

Sınıfı doğrudan ilgilendiren böylesine önemligelişmelerin yaşandığı bir süreçte metal TİS’lerigörüşmeleri devam etmektedir. MESS patronlarının bugerici atmosferi arkasına almak için canla başla çalışacağıaçıktır. Kriz söylentileri eşliğinde metal işçilerine ölümügösterip sıtmaya razı etmek istemektedirler. Türk Metalçetesinin ise bu doğrultuda MESS patronlarının ekmeğineyağ sürmeye hazırlandığı ortadadır.

7 Ekim’de gerçekleştirilen TİS görüşmelerinde MESSpatronları sosyal ödemeler konusunda yıllık enflasyonoranı olan yüzde 11,77’nin altında teklif vererek düşükücret saldırısının ilk hamlesini yapmış bulunmaktadır.

BMİS’in yaptığı açıklamaya göre 10 Ekim tarihindeyapılacak olan bir sonraki toplantıda MESS patronlarıücretler, üçlü paket (bayram, izin ve yakacak paraları) veesneklikle ilgili tekliflerini vermeye hazırlanmaktadırlar.MESS patronları düşük ücret ve esnek çalışma saldırısınıbu TİS’lerde geçirmek için son darbeyi vurmakistemektedir. Grup toplu iş sözleşmelerinde 60 günlüksüre dolmasına az bir zaman kalmıştır. BMİS songörüşmelerden yansıyanlardan hareketle toplu işsözleşmesinin uyuşmazlıkla bitmesinin kaçınılmazolduğunu ifade etmektedir.

Bu da önümüzdeki sürece metal işçilerinineylemlerinin, grev ve direnişlerinin damgasını vurmasıiçin başta sınıf devrimcileri olmak üzere tüm sınıfgüçlerine önemli görev ve sorumluluklar düştüğünügöstermektedir. BMİS süreci göğüsleyebilecek bir dirayetsergileyebildiği koşullarda önümüzdeki döneme metalişçilerinin eylem ve direnişlerinin damgasını vuracağıaçıktır. Bu da mevcut gerici atmosferi dağıtmanınimkanlarına işaret etmektedir.

Sınıf devrimcileri sürece bu bakışla yaklaşmalı,müdahalelerini bu sorumlulukla yerinegetirmelidirler/getirebilmelidirler.

***Hatırlatma: Bu güne kadar kullandığımız e-posta

adresimiz olan [email protected] adresini kullanmaya buhaftadan itibaren son veriyoruz. Okurlarımız bizeulaşmak için bir süre önce duyurduğ[email protected] adresini kullanabilirler.

KKiittaappççıı vvee bbaayyii ii lleerrddee.. .. ..

Sosyalizm İçin

Kapak Kızıl Bayrak � 3Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

İşbirlikçi sermaye iktidarı son günlerde ırkçı-şovenhisteriyi yeniden körüklemeye başladı. Balıkesir’deadli bir olayı Kürt halkına düşmanlık boyutuna taşıyangerici rejim, faşist parti bünyesinde örgütlenen linççigüruhları Kürt halkının üzerine salmaya başladı.Saldırıların farklı kentlere taşınarak yayılması, düzenmedyasında “Kürt-Türk çatışması” tehlikesinintartışılmasına neden oldu.

Bu tartışmaların gündeme gelmesi tesadüf değil.Zira devletin ildeki en üst düzey temsilcisi olanBalıkesir Valisi Selahattin Hatipoğlu’nun linççifaşistleri açıktan koruması, ırkçı histerinin devlettarafından kışkırtıldığı, faşist güruhların isetaşeronluğu üstlendiği yönündeki kanılarıgüçlendirmiştir.

Balıkesir’deki olaylar devam ederken, PKKsaldırıları sonucu onlarca askerin ölmesi, ırkçı-şovengüruhları iyice azdırdı. Asker cenazelerini Kürt halkınakin kusma ayinlerine dönüştüren faşistler o kadar ilerigittiler ki, devletin belirlediği sınırlarda durmaları içinordu tarafından uyarıldılar.

Savaş tezkeresinin süresini uzatma hazırlığı

Olayların savaş tezkeresinin süresi bitmeküzereyken kışkırtılması dikkat çekicidir. Tezkerenin biryıl süreyle uzatılması için harekete geçenGenelkurmay, bu yöndeki talebini dinci-gerici AKPhükümetine iletti ve 8 Ekim günü mecliste yapılanoylama sonucu tezkere kabul edildi. Bu arada TerörleMücadele Yüksek Kurulu (TMYK) toplantısınahazırlanan Amerikancı rejimin, kirli savaşıtırmandırma hazırlığı da dikkat çekiyor. İşte ırkçı-şoven histeri tam bu dönemde azdırılmaya başladı.

Burada sorun AKP hükümeti değil elbette. Zira buhükümetin, ordu ile iktidar çatışmasına tutuşmuş olsada, Kürt halkına düşmanlıkta Amerikancıgenerallerden geri kalır yanı yok. Şovenizm histerisi,diğer şeylerin yanısıra, kirli savaşa kitle desteğisağlamayı hedeflemektedir.

Bahane “terörle mücadele”, amaç gerici rejimi tahkim etmektir!

Generallerin katılımıyla 9 Ekim’de yapılacak“terörle mücadele zirvesi”nin gündeminde, kirlisavaşın daha da yaygınlaştırılması için gerekli olanyasal ve fiili hazırlıkların önemli bir yer tutacağıbildiriliyor. Ankara’nın derin katlarından haberdevşiren köşe yazarlarının bildirdiğine göre, TMYKtoplantısında sorunun askeri yönü üzerinde durulacak.Nitekim bu kuruma üye olan tüm bakanların toplantıyaçağrılmaması, bu bilgiyi doğrular nitelikte.

“TMYK Başkanı ve Başbakan Yardımcısı CemilÇiçek’le birlikte Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın yenikoşullara yönelik diplomatik adımlar, İçişleri BakanıBeşir Atalay’ın emniyet ve istihbarat hizmetleri, AdaletBakanı Mehmet Ali Şahin’in muhtemel yasaldüzenlemeler, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ünde askerlerle ilişkiler çerçevesinde davetli olduğuanlaşılıyor.”Bu bilgileri veren Radikal gazetesinin Ankara

temsilcisi Murat Yetkin, şu yorumu da yapıyor:“TMYK’da üye olan Maliye Bakanı Kemal

Unakıtan ile Güneydoğu Anadolu Projesi dahilyatırımlardan sorumlu Başbakan Yardımcısı NazımEkren’in toplantıya davetli olmamasından, Perşembegünkü toplantıdan ekonomik ve sosyal boyutta(gündemde askeri boyut olduğu için) fazla umutluolunmaması sonucunu çıkarabiliriz.”

Rejimin tahkimatı Kürt halkının özgürlüközlemlerini boğma hedefiyle sınırlı değil. Kapitalizminkriz içinde debelendiği, dahası krizin ağır bedelininişçi ve emekçilere ödetilmek istendiği gözönünealındığında, sermaye diktatörlüğünün saldırılarınakarşı meydana gelecek olası toplumsal başkaldırılarıezmek yönünde de hazırlık yapılmaktadır.

Bu çerçevede AB sürecinde yapılan bazı“demokratik” düzenlemeleri gelinen yerde yüksaymaya başlayan rejimin efendileri, “insan hakları-güvenlik dengesi”ni yeniden düzeltmek gerektiğinisöylüyorlar.

Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin “özgürlük-güvenlik dengesi”nden söz ederken, Genelkurmayİkinci Başkanı Orgeneral Hasan Iğsız ise “güvenlik-insan hakları dengesi”nin gözden geçirilmesigerektiğini söylüyor.

Amerikancı rejimin görevlilerinden yansıyanlar,Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaşınyaygınlaştırılmak istendiğini gösteriyor. Bir süreöncesine kadar “terörle mücadele sadece ordunun işideğil” türünden açıklamalar yapanlar, artık demagojikde olsa, Kürt sorununun ekonomik-sosyal boyutunadair söz söylemekten kaçınıyorlar.

Bu arada “PKK’nin yok edilmesini istiyoruz”açıklamasını yapan Washington’daki savaşkundakçıları da, kirli savaşı yaygınlaştırmayahazırlanan Ankara’daki işbirlikçilerine destekverdiklerini ilan etmiş oldular.

Irkçı ayrımcılığına karşı birleşik mücadele!

Önemle belirtmek gerekiyor ki, zor aygıtınıntahkimatı, salt Kürt halkının özgürlük özlemleriniezme hedefiyle sınırlı değil. Egemenlerin planına,kapitalizmin derinleşen ekonomik krizininyaratabileceği toplumsal tepkileri ezmek de dahildir.

Irkçı-şoven histeriyi yayan gerici rejim, işçi sınıfıile ezilen Kürt halkını karşı karşıya getirmeye

çalışmaktadır. Ama yanısıra da her iki tarafa, yani hemişçi ve emekçilere hem Kürt halkına saldırmaktadır. Bukoşullarda sömürü ve kölelikten kurtulmak isteyen işçisınıfı ve emekçilerin kaderi ile ulusal baskı vezulümden kurtulmak isteyen Kürt halkının kaderiarasındaki bağ daha da sıkılaşmıştır. Zira hem sınıfsalhem ulusal baskının kaynağı aynıdır; işbirlikçisermaye iktidarı!

Türkiye işçi sınıfı ile emekçilerinin, “İşçilerinbirliği halkların kardeşliği!” şiarını ete-kemiğebüründürmeden sermaye ile hesaplaşması ne kadarzorsa, ezilen Kürt halkının emekçi kesimlerinin Türksermaye devletinden veya emperyalist güçodaklarından çözüm beklemesi de o kadar ham birhayaldir.

Ezilen Kürt halkının mücadelesiyle enternasyonaldayanışmaya girmediği sürece, işçi sınıfnın kendiburjuvazisine karşı mücadelesi zayıf kalacaktır. EzilenKürt halkı da, düzen içi çözümlerden medet umduğusürece işçi sınıfı ile araya belli bir mesafe koyacak, buise kurtuluşunu geciktirmekten başka bir işeyaramayacaktır. On yıldır içte sermaye devletine dıştaemperyalist güçlere kendini kabul ettirmek içinteslimiyetçi bir çizgi izleyen PKK’nin, Türk sermayedevletinin ırkçı-inkarcı politikasında zerre kadar birdeğişiklik sağlamayı başaramaması, burjuvazinin ya daemperyalist güçlerin ezilen halkların sorunlarınagerçek bir çözüm üretmelerinin mümkün olmadığınıbir kez daha kanıtlamıştır.

Şovenizmi körükleyen egemenler ezilen Kürt halkıile sömürülen işçi ve emekçileri birbirindenuzaklaştırmayı belli ölçüde başarmışlardır. ElbetteKürt hareketinin düzen içi çözümlere odaklanması da,Amerikancı rejimin bu başarısını kolaylaştırmıştır.

Ülke atmosferini zehirleyen bu duruma sonverebilmek için ilerici ve devrimci güçlerin, işçi sınıfıve emekçilerin, ezilen Kürt halkının ortak mücadelesişarttır. Bu mücadele, rejimin demokratik hak veözgürlükleri ortadan kaldırmaya hazırlanansaldırılarını püskürtmeyi de hedeflemelidir.

Şovenizm zehrini dağıtmak için olduğu kadar,kapitalist sömürü ve baskıya, emperyalist saldırganlıkve tahakküme karşı mücadelede de işçi sınıfı ile ezilenKürt halkının emekçi kesimlerinin çıkarları ortaktır.Bu güçlerin mücadele birliğinin sağlanması, ırkçı-şoven histeriyi dağıtma yönünde atılmış önemli biradımı olacaktır.

Amerikancı rejimden ezilen Kürt halkı ile emekçileri hedef alan saldırıları yoğunlaştırma hazırlığı…

Irkçı-gerici saldırganlığa karşı birleşik direniş!

İşçilerin birliği, halkların kardeşliği!4 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

Şovenist kudurganlığa karşı,

“İşçilerin birliği halkların kardeşliği” için!..Şovenizmin adım adım tırmandığı bir süreç

yaşanıyor. Bolu’da bir mahkemenin “her şehide karşıbir DTP’li öldürmek gerekir” şeklindeki kudurgancasözleri “düşünce özgürlüğü” kapsamındadeğerlendirmesi, hemen arkasından Balıkesir’inAyvalık ilçesine bağlı Altınova beldesinde yaşanangerilim ve çatışma, Kürt kurumlarına dönükkundaklamalar vb., şovenizmin şu günlerde almaktaolduğu boyutları gösteriyor. Ordu ve gerillaarasındaki çatışmaların zaman zaman şiddetlenmesiise şovenizmin tırmandırılması için ayrıca uygun birzemin de yaratmakta.

Devlet Altınova’da linç terörünü izlemekle yetindi!

Balıkesir’in Ayvalık İlçesi’ne bağlı Altınovabeldesinde sıradan bir mahalle kavgası ile başlayanolaylar, önce ölümle sonuçlanan bir kavgaya vetehlikeli bir biçimde bütün beldeyi saran Kürt halkınayönelik bir lince dönüşüverdi. Taraflardan birininKürt olması beldede şovenist kışkırtmalar sonucuKürtler’in hedefe konmasına neden oldu. Çıkanolaylarda Kürtler’in evleri ve dükkânları ateşe verildi.

Sıradan bir kavga olarak başlayan olayın ardından“Şehitler ölmez, vatan bölünmez!” sloganı eşliğindeİstiklal Marşı okuyan ülkücü faşist bir grup, beldedeyaşayan Kürtler’in evlerini taşladı, işyerlerini talanetti, arabaları yaktı. Kolluk güçleri ise, sadece beldeyiabluka altına almakla yetindi. Beldeye gelen BalıkesirValisi Selahattin Hatipoğlu da kışkırtılmış kalabalığısakinleştirmek için hiçbir çaba sarf etmedi. Faşistlertarafından kışkırtılan kalabalık Kürt bir ailenin eviniateşe verdi.

Olayda ölenlerin cenazeleri toprağa verilirkenKürtler’e ait işyerlerine saldırılar yaşandı, 10 işyeritahrip edildi. Cadde ve sokaklar savaş alanına döndü.Olaylar, üç gün boyunca geceleri de dahil sürdü.İntikam yeminleri eden güruh, sık sık ırkçı-şovenistsloganlar eşliğinde yürüyüş düzenledi. Sokaktayakaladıkları Kürtler’i linç etmek istediler. Yer yerKürtler’in evlerine saldırdılar. Olayların sürdüğü süreiçinde Kürtler sokağa çıkamadılar, gıda ihtiyaçlarınıbile karşılayamaz hale geldiler. Saldırılarınsüreklileşmesi üzerine Kürtlerin bir kısmı beldeyiterketmek zorunda kaldı.

Beldede incelemelerde bulunan İHD heyeti iseyaptığı açıklamada, “Görüştüğümüz tüm mağdurlar,saldırılar sırasında güvenlik önlemi alanjandarmanın sadece seyrettiğini, gruba müdahaledebulunmadığını ifade ettiler” dedi. Açıklamanındevamında, beldede Türk-Kürt çatışmasınınbulunmadığı, belli bir kesimin Kürtler’e karşısaldırılarının sözkonusu olduğu belirtilerek busaldırıların asıl sorumlusunun devleti yöneten bazıkurumlarda bulunan kişiler olduğu vurgulandı.Balıkesir Valisi Selahattin Hatipoğlu’nun olayınardından yaptığı açıklamada, “bazı taşkınlıkları hoşgördük” sözleri, diğer tüm faşist provokasyonlardaolduğu gibi, bu kez de devletin “hoşgörüsü”nün faşistgüruhu cesaretlendirici bir rol oynadığınıgöstermektedir.

Altınova beldesinde basit bir kavganın Kürthalkına yönelik linçe dönüştürülmesinin ardından, bukez de Adana’da bir mahallede yaşanan bir olaydataraflardan birinin Kürt olması, Altınova’daki oyununsahneye konmasına neden oldu. Devreye giren ülkücü

faşist gruplar, olayı ırkçı bir saldırıya çevirmeyeçalıştılar. Balıkesir’in Altınova ilçesindeki olaylarınbenzeri görüntüleri yansıtan mahallede, Türkbayrakları ve ırkçı-şovenist sloganlar eşliğindegördükleri Kürtleri linç etmek istediler.

Altınova’da ve Adana’da yaşanan olaylar, karşıkarşıya bulunulan tehlikeli duruma, nasıl birtoplumsal “fay hattı” üzerinde yaşanıldığına bir kezdaha işaret etmiş oldu. Nihayetinde ‘adli’ nitelikteolan tekil olaylar bir anda boyutlandırılarak tam birKürt lincine dönüştürülebiliyor. Ellerinde bayraklar,ırkçı-şovenist sloganlarla Kürt avına çıkıldı, evler,işyerleri yakılıp yağmalandı. Dün Trabzon’da,Bursa’da, Seferihisar’da, Cunda’da yaşananlar,bugün Altınova’da ve Adana’da yaşandı.

Linç kültürü ve olayları devletin inkara veimhaya dayalı politikasının bir parçasıdır

Bu şovenist histeri eşliğindeki bu linç olaylarınıüç beş kendini bilmezin ya da faşist bozuntusunun işiolarak görmek kuşkusuz safça bir tutum olacaktır.Altınova’da ve Adana’daki linç girişimlerinin hemenardından gündeme oturan Şemdinli’deki karakolbaskının güdümlü düzen medyası tarafından toplumasunuluş tarzı bunu somut olarak göstermektedir. “15şehit verdik, 23 hain öldürüldü” ifadeleriyle TVhaberlerini ve gazete manşetlerini kaplayan olay, “15şehit”e vurgu eşliğinde toplumda Kürt halkınayönelik kin ve intikam duygularını körükleyen birpropaganda kampanyasına dönüştürüldü. Sermayedevleti ve medyası her zamanki tutumuyla çatışmadaölen askerleri “şehit” diye bağrına basarken gerillaları“hain” ilan ederek ailelerinin tören yapmasını bile çokgören bir tutum sergiledi.

Olayın hemen sonrasında, o soğukkanlı veağırbaşlı devlet adamı rolünü bir yana atarakkamuoyunun karşısına çıkan CumhurbaşkanıAbdullah Gül ise şunları söyledi: “Bedeli ne olursaolsun mücadeleye topyekûn devam edeceğiz. Bu sonhain saldırı nasıl yapıldı? Bu sonuna kadar takipedilmektedir. Buna kimler yataklık etti, böyle birsaldırıya kimler kolaylık sağladı? Bunlar sonunakadar araştırılacak, takip edilecek ve herkestenbunun hesabı sorulacaktır.”

Bu hesap sorulacak denilenlerle kastedilenin neolduğu malum: Kürt halkı ve onun adına politikayapan tüm güçler ve onlarla belirli bir dayanışmaiçinde olanlar!

Oysa bugün bir yanda kirli savaş, öte yanda etnikçatışmaların gerginliği gündemi belirler halegelmişse, bundan en başta imha, inkâr veasimilasyona dayalı Kürt politikası iflas eden sermayedüzeni ve devleti sorumludur. Arka plandaki, Kürtsorununu devekuşu politikası haline getirerek gerilimitopluma yayan, gerekirse halkları boğazlaştırmayıbile göze alabilecek kadar gözü dönmüş şoven birdevlet politikasıdır.

Olup bitenlerin sorumluları bellidir: Kürt halkınınulusal kimliğini tanımayarak kirli savaşta ısraredenlerdir. Kürt halkının sesini ve soluğunu boğmakiçin onun parti ve gazetelerini kapatanlardır. İki de birsınır ötesinde ve berisinde kardeş Kürt halkını kanlıkırımdan geçirenlerdir. “Her asker şehit için birDTP’li öldürülmelidir” türünden pespaye bir ırkçıyazı için “ifade özgürlüğüdür” şeklinde onay verensermaye devletinin cinayet, katliam ve linçe

azmettiren“bağımsız”(!) mahkemeleridir.

Bu yüzden de olup bitenlerin faturasını içeridekiveya dışarıdaki Kürtlere kesmek tam bir yavuz hırsızev sahibini bastırır tutumudur.

Gerçekçi bir noktadan bakan herkes, son günlerdeyeniden tırmanma eğilimi gösteren linçlerin sermayedevletinin geleneksel imha, inkâr ve asimilasyonpolitikalarına yaslandığını ve oradan beslendiğinigörebilir. Öncesini bir yana bırakalım, 2005Newrozu’ndan hemen sonraki bayrak gösterileri veKürtleri “sözde vatandaş”lıkla suçlayan o ünlüGenelkurmay bildirisiyle başlatılan süreç, bugünküAltınova ve Adana’daki ırkçı-şovenist linçgirişimlerinin beslendiği kökleri oluşturmaktadır.

Şovenist kudurganlığa karşı işçilerin birliği ve halkların kardeşliği için!

Kürt halkına yönelik son linç girişimleri,sömürgeci sermaye devletinin imha, inkâr veasimilasyon politikalarına kitleleri de ortak etme,onları da söz konusu politikanın bileşeni yapmahedefinden ayrı düşünülemez. Bu “derin siyaset”inyaygınlaşmasıyla toplumsal dokuyu da zehirleyenlinç kültürü, bu yüzden sınırsızca kullanıldı, teşvikedildi, göz yumuldu, hoş görüldü. Tam da bu yüzdenBalıkesir Valisi’nin, veciz bir ifadeyle “bazıtaşkınlıkları hoş gördük” diye itiraf ettiği “hoşgörü”,sözkonusu “derin siyaset”in “samimi bir itirafı”dır.

Emperyalist-kapitalist düzenin kirli silahlarındanbiri, işçi sınıfı-burjuvazi çatışmasının üstünü örtmekiçin etnik, dinsel, mezhepsel ayrımları kışkırtmaktır.Bu tuzağa düşen işçi sınıfı birliğini sağlayamaz,gerektiği gibi sınıf mücadelesi veremez. Dahasıkölelik zincirleri günden güne kalınlaşır. Halklar isekardeşliğini yitirmekle kalmaz, kendilerini kurbaneden emperyalistlerle işbirlikçileri adına birbiriniboğazlamaya başlarlar. Yirminci yüzyılda yaşanandeneyimler, bu tuzağa düşen halkların ödediği ağırbedeller hakkında fikir vermektedir.

Irkçı-şoven histeri işçi sınıfını, emekçileri, baskıaltındaki halkları, demokratik hak ve özgürlükleri,ilerici-devrimci güçleri bir bütün olarak hedefalmaktadır. Bu azgın saldırıya karşı etkili birmücadele hattı örebilmenin yolu, işçilerinbirliğini/halkların kardeşliğini güçlendirmektengeçiyor.

1 Ekim 2008 / Altınova

Bu pisliği devrim temizler... Kızıl Bayrak � 5Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

İçerisinden geçtiğimiz şu günlerde geleceğe dairvarsayımlarda bulunmak, hemen her çevreden birey yada örgütün odaklandığı ve kendince yanıtlar verdiğibir konu haline geldi. Deyim uygunsa ezberlerinbozulduğu, alışılageldik kalıpların kırıldığı, yerleşikkurumların sarsıldığı, itibarlarını ve inandırıcılıklarınıyitirdiği bir dönemden geçiyoruz. Belirsizlik,beklentisizlik, güvensizlik, şaşkınlık gibi duygular tümtopluma yayılıyor. İşte bu noktada, bundan sonra neolacak, nasıl bir geleceğimiz olacak soruları yaygıncasorulup yanıtlanmaya çalışılıyor. Elbette her sınıfıngözünden farklı anlamlar taşıyarak ve farklı biçimde...Ama şu an karamsar bir hava ve geleceğin karanlıkolduğu düşüncesi genele hakim durumda.

Dünya çapında kendisini gösteren bu durum, yinede her ülkedeki yerel sorunların kapsamı ve niteliğiüzerinden özgün biçimler kazanıyor. Ülkemizindurumu ise bu açıdan kendine özgülüğüyle apayrı biryere konulmayı hak ediyor. Çünkü, Türkiye sadeceyakın tarihinde büyük bir kriz geçirmiş bir ülke olarakdeğil, yanısıra kapsamlı ve kronik siyasal sorunlarıylada dikkat çekiyor. Bundan dolayı, dünyanın bundansonra ne olacağı sorusundan önce ülkenin ne olacağısorusu öne çıkıyor. Verilen yanıtlar da yine sınıftansınıfa, her sınıfa ait siyasal öznelere göre farklılıkgösteriyor.

Bu yanıtlara ya da çeşitli tarafların durumunageçmeden önce, ülkenin toplumsal-siyasal yaşamınaegemen olan bu atmosfere daha yakından bakalım veburadan hareketle geleceğe dair kendi yanıtımızlabirlikte çeşitli varsayımlarımızı ortaya koymayaçalışalım.

Dünya ölçeğinde güçlü dalgalar halinde yayılanmali ve ekonomik krizin Türkiye’deki sonuçları şu antam olarak ortaya çıkmış değil. En azından, ABDbaşta olmak üzere kapitalizmin metropol ülkelerindeyaşanan seri iflaslar ve kurtarma operasyonlarının birörneği görülmüş değil. Fakat, hem kriz dev malişirketlerin batmasından ibaret değil, hem de krizindalgalarının her an bu kapsamda ülkeyeuğrayamayacağının hiçbir güvencesi yok. Her nekadar AKP hükümeti hala da Türkiye’nin krize karşısağlam bir bünyeye sahip olduğu iddiasını tekrarlasada, bu iddianın bir kandırmaca olduğundan kimseninşüphesi yok. Üstelik 2001’de yaşanan büyükekonomik çöküntünün ardından krizin aşılıpaşılmadığı, yaraların sarılıp sarılmadığı da tartışmakonusudur.

Kuşkusuz burjuvazi açısından kriz bir risk olarakifade edilmekle birlikte, esası yönünden çoktanaşılmıştı. Ortalık ülke ekonomisine ilişkin büyümerakamlarından geçilmiyor, kâr rekorları kırılıyordu.Burjuvalar her konuştuğunda sözlerinden iyimserliksaçılıyordu. Ancak işçi ve emekçiler cephesindendurum 2001 krizinden sonra hep kötüye gitti. Krizlebirlikte yaşam koşulları daha da kötüleşirken, ücretlerdüştü, işsizlik arttı, çalışma şartları ağırlaştı, vergilerkatmerlendi. Böylelikle sefalet ve yoksulluk toplumundaha geniş kesimlerini içerisine alarak büyüdü. Yanikrizin faturasını işçi ve emekçiler ödedi. Burjuvazikrizi fırsata çevirip palazlandıkça palazlandı.

Burjuvazi cephesinden işlerin bu biçimdegötürülebilmesinin en önemli aracı AKP hükümetiydi.AKP hükümeti krizin ağır faturasını işçi ve emekçilereödetirken, bu faturayı ödemenin kaçınılmaz olduğu,bu bedelin ödenmesi karşılığında gülme sırasınınsonunda mazluma da geleceği propagandasına

yaslandı. Krizin faturasının en temel kalemlerindenolan sosyal hakların gaspı ve kamu hizmetlerininözelleştirilmesi uygulamalarını, dağıtılan ulufeleryoluyla bir ölçüde perdeleme başarısı gösterebildi.AKP’nin en önemli başarısı, her bakımdan iflas etmişbir düzene yeni bir soluklanma imkanı sağlamak oldu.Bunu, düzenden ve düzen partilerinden tüm umudunukesmiş olan işçi ve emekçileri yeniden düzenebağlayarak, onları yeniden kapsamlı yıkımın faturasınıödemeye razı ederek gerçekleştirdi.

Fakat geldiğimiz noktada, hem siyasal planda hemde ekonomik ve sosyal planda AKP’nin merkezindedurduğu bu soluklanma dönemi kapanmıştır. Çünkü,dünya ölçeğindeki krizle birlikte işçi ve emekçimilyonlara AKP eliyle pazarlanan umutlar tam olarakçöküntüye uğradı. 2001 krizinin yıkıntıları altındakalan, ağır faturasını ödeyen ve artık ekonomininyaşadığı söylenen büyümesinden pay alma sırasınınkendisine geldiğini düşünen, kurulu düzendengeleceğe dönük beklentileri olan işçi ve emekçiyığınlar hiçbir şeyin düzelmeyeceğini, aksine daha dakötüye gittiğini görüyor, yaşıyorlar. Umutlar çökerkengeleceğe ilişkin beklentilerin yerini tam bir çaresizlikruhhali dolduruyor. Çünkü, henüz dünyayı sarsankrizin dalgaları tüm şiddetiyle ülkeye ulaşmamışkenbile, işçi ve emekçiler kitlesel işsizlikle tehdit ediliyor,elektrikten gıda ürünlerine kadar uzayan zamlarlaavuçlarındaki son kuruştan da oluyorlar. Diğertaraftan, bu aynı günlerde sağlık hakkını ve sosyalgüvenliği tasfiye eden SSGSS uygulamaya sokuluyor.Dahası düzen yeni krizin ağır faturasından başka birşey vaat etmiyor.

Burjuvazi cephesinden ise geleceğe ilişkinpolitikalar açısından pek bir belirsizlik bulunmuyor.Çünkü krizin ağır faturasını bir kez daha işçi veemekçilere ödetmek dışında bir düşünceye sahip değil.Tüm sorun bunun nasıl gerçekleştirileceği konusundayaşanıyor. Çünkü, yukarıda da belirttiğimiz gibi, artıkişçi ve emekçileri fedakarlık masallarıyla kandırmanınimkanı bulunmuyor. Onyıllara yayılan acıdeneyimlerle artık bu açıdan bir bilinç oluşmuşdurumda. AKP hükümeti, din-iman siyasetiyle bunoktaya kadar düzeni taşıdı, ama büyük bir prestijkaybı yaşadığı bir dönemin üstüne yeni bir krizfaturası da bindiğinde, inandırıcılığını ve toplumüzerindeki etkisini hızla kaybetmesi kaçınılmazdır.Elbette şeriat-laiklik ekseninde yeni bir kutuplaşma ile

bir parça soluk alması mümkünse de, bu yalnızcayaşanacak tükenişi biraz geciktirebilir.

Öte yandan, burjuvazinin yıllardır bugünleridüşünerek AKP’ye karşı hazırlamaya çalıştığı düzensolu da bir türlü dikiş tutmuyor. Mevcut durumdatutması da mümkün görünmüyor. Dolayısıyla, düzensiyasetinde yaşanan tükenmişlik tablosu ekonomikkriz tablosu ile birlikte düzen açısından büyük biraçmazı ifade ediyor. Doğal olarak, düzen açısından,düzen siyasetine biçim verme çabalarınınyoğunlaşmasıyla birlikte başka tedbirlerin alınmasınıda gündeme getiriyor.

Son bir hafta içerisinde Kürt sorununun yenidengündeme oturmasına neden oluşturan olaylarla birliktedüzen cephesinden ortaya konulan refleksler, butedbirlerin ne olacağı hakkında belli bir fikir veriyor.Aktütün Karakolu’na yapılan PKK saldırısınınardından alınan tutumun iki yönü bulunuyordu. İlkolarak şovenizm körüklendi, ikinci olarak baskı vedevlet terörünün önünü tümüyle açmak üzere yeniyasal değişiklikler gündeme getirildi. Bu, işçi veemekçiler ile Kürt halkını düzene bağlayacakolanaklardan yoksun olan düzenin bundan sonraizleyeceği temel politikaya da bir açıklık getiriyor.Şovenizm etkin bir biçimde kullanılarak böl-parçala-yönet politikasına işlerlik kazandırılacak, hatta dahada ileri gidilerek Altınova’da olduğu gibi halklarbirbirine düşürülebilecek, baskı ve terördizginlerinden boşaltılarak toplum zapt-u rapt altınaalınacaktır. Bugün için bir varsayım olarak görünse de,düzen açısından mevcut durumda kurulu düzenikorumanın ve topluma boyun eğdirmenin başka biryolu görünmüyor.

Nereden bakılırsa bakılsın, çok yönlü bir iflas veçöküşü yaşayan kurulu düzen işçi sınıfı ve emekçihalklara karanlıktan başka bir şey vaat etmiyor. Enkoyusundan yıkımlar, kıyımlar ve acılar hazırlıyor.Ancak işçi sınıfı ve emekçiler bunun karşısındaçaresiz değiller. Bu düzenden ve hazırladığı ağırfaturadan kurtulmak için devrimci bir çıkış yolu herzaman vardı, yine var. Önemli olan bu yoldanyürümek ve düzene karşı dişe diş bir mücadeleyehazırlıklı olmaktır.

“İşçilerin birliği halkların kardeşliği” çizgisindeböyle bir kararlı mücadele verildiğinde, hem düzeninkirli ve kanlı manevraları boşa çıkarılacak, hem demevcut karanlıktan bir çıkış yolu açılacaktır.

Düzen işçi ve emekçilere karanlıktan başka bir gelecek sunamıyor!

Devrimci mücadele tek çıkış yoludur!

Krizin faturası kapitalistlere!6 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

“Kurtarma paketleri” sömürü ve kölelik düzeninin krizini çözmeye yetmiyor…

Krizin faturasını kapitalistler ödemelidir!Birinci kurtarma paketinin ABD temsilciler

meclisinde reddedilmesinin ardından yaşanan panik,düzenin efendilerinin paçalarını tutuşturacak noktayavarmak üzereyken, esasa ilişkin olmayandeğişikliklerden sonra paket onaylandı. Çöküşkabusları gören asalak kapitalistler ile hizmetkarlarışimdilik rahat bir soluk almış görünüyor.

Sermayenin çıkarları mı, demokrasi mi?

ABD rejimi, ufku burjuva dünyasını aşamayanlarnezdinde “kapitalist demokrasi”nin seçkin örneğikabul ediliyor. Kapitalist-emperyalist dünyanınmerkezi ABD’de patlak veren kriz, bu Anglosaksondemokrasiye dair efsanenin ne menem bir şeyolduğunu yeniden gözler önüne sermiştir.

Seçilmişlerden oluşan temsilciler meclisi,kapitalistlerden, lobilerden, devlet bürokrasisinden,sermaye borazanı medyadan, kısacası sömürü vekölelik düzeni tekelci kapitalizmin bekası için çalışantüm kurumlardan gelen kuşatmayla, reddettiği kararı,sadece birkaç gün arayla kabul etmek zorunda kaldı.Böylece, kapitalizmin egemen olduğu her yerdesermaye çıkarlarının korunmasından daha önemli bir“değer” olmayacağını bir kez daha kanıtladı.

“Kurtarma paketi” kapitalizmin krizini çözemeyecek

Kurtarma paketleri ile piyasaya sürülen paramiktarının 1.6 trilyon dolara ulaştığı hesaplanıyor.Burjuva devlet bir kez daha batmış tekellerinzararlarını üstleniyor. Sömürü çarkının fazla zarargörmeden dönmesi için büyük meblağları gözdençıkararak, parayı emekçilerden tahsil etme sürecini debaşlatmış bulunuyor.

Akıtılan para ile bazı şirketlerin “şimdilik”kaydıyla iflastan kurtarılmış olması, sonuçları vahimolacak bir çöküşü önlemiştir. Ancak bu kadarı,“piyasalara güven vermeye” yetmemiştir. Zirakurtarma paketinin açıklanmasından sonra da ABD,AB, Asya gibi finans kapitalin mabetlerininbulunduğu üç kıtada da borsalarda düşüş devametmiştir.

Haftanın ilk işlem gününde New York borsasındayüzde 4 düşüş gerçekleşirken, Fransa, Almanya,İngiltere borsaları yaklaşık yüzde 6 düştü. Tokyo’daNikkei endeksinde düşüş oranı yüzde 4’ü aşarken,Seul Borsası’nda da Tokyo’dakine benzer kayıplargörüldü. Hong Kong ve Şanghay borsalarında isedüşüş oranı yüzde 5’e ulaştı. Moskova Borsası’nda enbüyük endeks MICEX’te düşüşün yüzde 15’i aşmasıüzerine işlemler bir süreliğine durduruldu.

Büyük şirketleri kurtarmak için harcanan devmeblağlar iflasları önleyemediği için yenilerikaçınılmaz görünüyor. Uzmanlar, pek çok şirketiniflaslar zincirine eklenmek için gün saydığınıbelirtiyorlar. Bu kısır döngü, “yeni kurtarma paketleriya da çöküş” ikilemini kapitalist-emperyalist dünyadüzeninin efendilerine dayatmaya devam edecektir.

Kurtarma operasyonları Avrupa’da

Krizin etkisinin belli bir şiddetle hissedildiğiAvrupa’da başlayan iflaslar da devam ediyor. Geçenhafta kurtarılan şirketlere yenileri eklenirken, ABdevletlerinde görülen tedirginlik de artmaktadır.

Alman hükümeti, iflasın eşiğindeki ülkenin enönemli emlak bankası Hypo Real Estate’i ikinci kezbatmaktan kurtarmak zorunda kaldı. Bu banka için 15milyar euroluk ek güvence sağlayan Almanhükümetinin, “mali kurtarma operasyonu” için yaptığıharcamaların 50 milyar euroya ulaştığı belirtildi.

İflasların yayılmasını önlemeye çalışan ABülkeleri, banka mevduatlarına devlet güvencesisağlayacaklarını açıklayarak ortalığın durulmasınısağlamaya çalışıyorlar. Bu uygulamayı başlatanİrlanda ile Yunanistan’ın ardından Almanya,Avusturya ve Danimarka da mevduata devletgüvencesi getirme kararı aldıklarını duyurdular.Almanya Başbakanı Angela Merkel, Almanbankalarındaki tüm mevduatın devlet güvencesindeolduğunu açıkladı.

Büyük şirketlerin iflas girdabına kapılmasınıönlemeye çalışan AB şefleri, mini zirve toplayarakçözüm arayışını sürdürdü.

AB dönem başkanı olan Fransa CumhurbaşkanıNicolas Sarkozy’nin çağrısıyla biraraya gelen G-8’inAvrupalı 4 üyesinin (İngiltere, Fransa, Almanya,İtalya) liderleri, ortak bir strateji belirlemeyibaşaramadılar. Herkes can derdine düştüğü içinbirlikte hareket edemeyen AB emperyalizminin başınıçeken bu dört ülkenin de işi zor görünmektedir.

Kriz, üretim ve hizmet sektörüne de yansıdı

Kapitalizmin yapısal niteliğinin zorunlu kıldığı bumali krizin bankalar, fonlar, sigorta şirketleri ile sınırlıkalması mümkün değildi. Nitekim krizin işçi sınıfı veemekçilere doğrudan yansıma alanlarından biri olanüretim ve hizmet sektöründe de sorunlar başgöstermiş bulunuyor.

Bankalar arası para piyasasındaki tıkanma,bankaların reel ekonomiye açtıkları kredilerde ciddidaralmalara yol açarken, özellikle küçük ve orta boyişletmeler finansman sorunuyla karşı karşıya gelmeyebaşladılar. Güvensizlik ve faizlerdeki artışlar da,işletmelerin ihtiyaç duyduğu kredilere ulaşmalarınızorlaştırıyor. Bu sorun giderek üretimde daralmaya,yani işçi ve emekçilerin toplu tensikatlara maruzkalmalarına yol açacaktır.

Nitekim ABD’de hem üretimde düşüş hem maltalebinde daralmanın başladığı dile getirilmektedir.

Bu ise sadece ABD işçi sınıfını değil, bu ülkeye malihraç eden ülkelerin işçilerini de hedef alacaksaldırıların yakın olduğuna işaret etmektedir. Benzersorunların diğer ülkelerde de baş göstermesikaçınılmazdır.

Krizin faturasını kapitalistler ödemelidir!

Türkiye işçi sınıfı ile emekçileri de, kapitalizminküresel krizinden kaynaklı saldırılarının hedefindebulunuyorlar. Bilindiği üzere krizin faturasının işçisınıfına ödetilmesinin en etkili araçlarından biri olantensikatlar, işsizliğin yanı sıra sefalet, açlık, yozlaşmagibi musibetlerin de emekçilere dayatılması anlamınagelmektedir. Nitekim düzen medyasının köşebaşlarını tutanların bir kesimi bile, kapitalizminkrizinden dolayı en ağır bedelin “günahsız yoksullar”tarafından ödeneceğini dile getirmeye başladılar.

Tabii ki bu burjuva kalemşörleri bu olguyu sankibir kadermiş gibi yansıtmaktadırlar. Bu tür vaazlarınesas amacı, emekçilere, “önünüze kabarık bir faturakonulmak üzeredir, ödemeye hazırlanın!” mesajıvermektir.

Oysa işçi sınıfı ile emekçiler ne dünyada neTürkiye’de kokuşmuş kapitalist düzenin krizininfaturasını ödemek zorunda değiller. Günümüzkoşullarında kolay olmasa da bu kabarık faturalarıkapitalistlere ödetmek mümkündür. Elbette bununiçin işçi sınıfı ile yoksul müttefiklerinin birleşik,örgütlü militan mücadeleyi yükseltmelerigerekmektedir.

Düzenin sözcüleri bile kapitalist rejimin krizinin“dünyayı cehennemin eşiğine taşıdığını” söylüyorlar.Dünyayı bu cehennemden kurtarmanın yegane yolu,kapitalizmi cehennemin dibine sürüklemektengeçiyor.

Sağlık hakkımıza sahip çıkalım! Kızıl Bayrak � 7Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

SSGSS yasası 1 Ekim’de yürürlüğe girdi.Öncesinde geniş işçi ve emekçi eylemleriyle protestoedilen bir süreç yaşanmıştı. Tepkilerin yarattığıbasınçla bir takım geri adımlar atıyormuş gibigörünen sermaye hükümeti sendika ağalarından dabeklediği desteği almıştı. Yasa geçtikten sonra da budestek sürdü. Türk-İş ağaları “hayırlı olsun”açıklamalarıyla sermayenin hizmetinde olduklarınıbir kez daha ispatladılar. Türk-İş Genel MaliSekreteri Ergün Atalay yaptığı açıklamada, sosyalgüvenlik sisteminin kendini taşımama noktasınageldiğini belirterek, “Sosyal Sigortalar ve GenelSağlık Sigortası Yasası’nın hayırlı olmasınıdiliyorum” diyerek, sundukları desteğin boyutunuortaya koydu.

Sendikal ihanet şebekesinin desteğinin yanısırasermaye devleti saldırıyı böl-parçala-yönet taktiğinikullanarak da sorunsuz hayata geçirmeyeçalışmaktadır. Saldırı yasasını işletmek içinçıkarılmaya hazırlanan yönetmelikler, bazı kamukurum ve kuruluşlarında yasanın uygulanmasının üçyıllığına ertelenmesi vb., sermaye hükümetinin yasakarşıtı muhalefeti yükselmeden bitirmeyihedeflediğini göstermektedir.

SSGSS saldırısı yasalaşmadan önce oluşturulanHerkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformları(HSGGP) aracılığıyla birçok kentte anlamlı tepkilerörgütlenebilmişti. Ancak bu süreç başta sendikalbürokrasinin özel çabası olmak üzere platformbileşenlerinin taşıdığı zayıflıklar nedeniyle yasanınpüskürtülmesine hizmet edememişti. Platformuntaşıdığı en büyük eksikliklerden birisi, faaliyetin vemücadelenin diğer illere ve yerelliklere doğruyayılmasında ve işler hale getirilmesinde gösterdiğizafiyet olmuştu.

Konu farklı boyutlarıyla basınımızda işlendiğiiçin, geçmiş sürece dair fazla ayrıntıya girmeyeceğiz.Mücadelesini sürdürme iradesi gösteren platformunattığı olumlu adımları daha da güçlendirmesi için,halen taşıdığı bir takım eksiklere işaret edeceğiz. Zirabu eksiklikler giderilebildiği oranda mücadele birivme kazanacaktır.

Platformun illere yayılmasının ve yerel ayakların önemi!

Öncesinde saldırı yasasına karşı mücadeleninbitmeyeceğini ilan eden platformların İstanbul’da binkişinin katıldığı eylemin yanısıra bir takım illerdetepkiler göstermesi, yasayı kabul etmedikleriniaçıklaması önemlidir. İstanbul’daki platformungerçekleştirdiği forum da yasa sonrası mücadelenindevam edeceğine dair güven veren anlamlı ilkadımlar arasındadır.

İstanbul’daki platform yaptığı toplantılarda, hemgenel süreçler hem de SSGSS’nin sonuçlarıüzerinden gündeme nasıl müdahale edeceğinitartışmaktadır. Bu, platformun iradesinin sürdüğü veiddiasının arkasında durduğu anlamına gelmektedir.Ancak diğer illerdeki platformlar büyük orandaişlevli durumda değildir. Bu sorun hızla giderilmek,platformlar işlevli hale getirilmek, mücadele tümillere yayılmak durumundadır.

İstanbul platformunun bundan sonrası için

SSGSS’nin sonuçlarını herkese sağlık talebiyle etkinbir teşhire konu etmeyi, hastane önlerinde stantlaraçmayı, binlerce bildiri ve broşür dağıtmayıdüşünmektedir. Yanısıra kriz, sağlık hakkı,uluslararası deneyimler, platformun kendideneyimlerinin ve süreçlerinin değerlendirileceği,önümüzdeki mücadele sürecinin görev vesorumluluklarının tartışılacağı, tabandan katılımıhedefleyen bir sempozyum çalışmasının ilkhazırlıklarına başlanmış bulunmaktadır.

Bu hedeflerin belirlenmesi ve ilk adımlarınınatılmış olması elbette önemlidir. Yanısıra, genişemekçi kesimlere seslenen ve SSGSS’nin sonuçlarıüzerinden etkin bir faaliyet yürüten platformunpratik faaliyetini yalnızca hastanelerlesınırlamaması, işçi ve emekçilerin yoğun olarakbulunduğu sanayi havzalarına, fabrikalara, emekçisemtlerine doğru genişletmesi de gerekmektedir.Ancak bu işin tali yanıdır, bunlar süreç içindeaşılabilecek sorunlardır.

Daha önce de vurguladığımız gibi, asıl zayıflık,platformların diğer illere ve illerde de bölge bölgeyerellere yayılan ayaklarının oluşturulması ve işlevlihale getirilmesidir. Bu sorun aşılmadan, SSGSS’ninsonuçlarına ilişkin etkin bir çalışma yapılması vedaha genel gündemlere müdahale edebilmesi olanaklıdeğildir.

Herkese sağlık talebi güvenli gelecekşiarıyla pratik olarak da birleştirilmelidir!

Platform kurulduğundan bu yana ağırlıklı olarakSSGSS saldırısını hedef alan bir faaliyet yürüttü.Bunun anlaşılır nedenleri bulunmaktadır. Zira SSGSSgibi milyonlarca işçinin ve emekçinin sağlık vesosyal haklarını tırpanlayan bir saldırı yasasına karşımücadele öncelikli bir görevdi. Saldırı yasasımeclisten geçmeden önce açığa çıkarılan tepkininsonrasında aynı düzeyde seyretmeyeceğini isegörmek gerekiyor.

Bunu aşmanın bir imkanı SSGSS’nin sonuçlarıüzerinden teşhire dayalı etkin bir kitle faaliyetiyürütmekse, diğeri de sınıfı ilgilendiren diğersaldırılarla SSGSS arasında bağ kurmak ve bunu dayine etkin bir kitle faaliyetiyle birleştirebilmektir. Buda, platformun hedeflerini, faaliyet kapasitesini vetaleplerini yeniden tartışmasını, buna uygun birplanlama yapmasını ve işleyişe kavuşmasınıgerektirmektedir.

Bunun için işçi sınıfı ve emekçi kitleleriilgilendiren ve yakın gelecekte hayata geçirilmeyeçalışılan güncel saldırılara özel ilgi gösterilmelidir.Kıdem tazminatı, düşük ücretler, meslek hastalıklarıve iş kazaları, süren grev ve direnişlerle dayanışma,metal TİS’leri vb. başlıklara eklenebilecek farklıgündemlere ve güncel gelişmelere müdahaleninimkanları vardır.

Platformların böylesi kapsamlı bir faaliyetiyürütebilmesi ise, ancak buna uygun bir işleyişekavuşmasıyla mümkündür. Sınıfı ilgilendiren diğergündemlerle özel olarak ilgilenecek, gelişmeleremüdahalenin araçlarını ve eylem biçimlerinitartışacak ve platforma önerilerde bulunabilecek,faaliyetin örgütlenmesini ve koordinasyonunu

sağlayabilecekkomisyonların yerelliklere doğru yayılarakoluşturulması gerekmektedir. Diğer türlü, her türdengündeme müdahaleyi gündemine alan fakat bugündemler üzerinde yoğunlaşamayan, bir süre sonragündem çokluğundan dolayı detaylara boğulan,kısacası iş yapamayan bir platform gerçekliğininortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır.

Gelişmeler karşısında tutum alınmalıdır

Platformun sınıfı ve toplumu ilgilendirengelişmeler karşısında tutum alması önemlidir. Sınıfayönelik saldırıların siyasal gelişmelerle bağınınkurulması, işçi ve emekçilerin bu gelişmelere karşıtutum almaya çağrılması, sınıfa politik bilinçkazandırılması açısından gereklidir. Emperyalistlerleişbirliği halinde işçi ve emekçi kitlelere saldıransermaye iktidarının teşhiri, bir bütün olaraksömürücü sistemin teşhiri birleştirilmelidir.

Öte yandan, platformun Canovate’de yaşanansaldırıyla ilgili OSİM-DER’in yaptığı açıklama ilekot taşlama işçilerinin açıklamalarına sunduğu destekde anlamlıdır. Bu tür çabalar yaygınlaştırılmalıdır.Bu, platformu güçlendirecek ve emekçi kitleleregüven verecektir.

Emekten yana tüm güçler görevlerine sahip çıkmalıdır!

Platform bileşenlerinin sendikal bürokrasiye karşıyeterince açık ve tok tutumlar alamaması, sendikalbürokrasiyi aşacak bir irade gösterememesiplatformun en temel eksikleri arasındadır. DİSK’inbu sürece ilgisizliği, KESK’in bürokratik tutumlarıhalihazırda aşılabilmiş değildir. DİSK ve KESKiçindeki ilerici güçlerin hala bu tabloya sessizkalması ve görevlerine sahip çıkmaması anlaşılırdeğildir.

Emekten yana olduğunu iddia eden tüm güçler(ilerici sendika şubeleri, kitle ve meslek örgütleri, solgüçler) bu duruma sessiz kalmamalıdır. Zorlu birdöneme girileceği açıktır. Bu zorlu dönemigöğüslemek için görevlere sahip çıkmak, buna uygunbir irade ve çaba sergilemek emekten yana tümgüçlerin sorumluluğudur.

21 Eylül 2008 / Altunizade

SSGSS saldırısı ve Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformları…

Mücadelenin güçlenerek sürmesi içingörevlere sahip çıkılmalıdır!

Devlet terörü tırmandırılıyor...8 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

Yeni terör yasalarının hedefinde Kürt halkı ve emekçiler var...

Devlet terörüne karşı mücadeleye!Kolluk güçlerinin ellerinin soğutulmaması

çerçevesinde Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’na2007 yılında eklenen “durdurma ve kimlik sorma”düzenlemesi değiştirilmek isteniyor. Kapalı yerlerdearama ve şüpheli araçların kapalı bölümlerinde aramayapılmasına ilişkin kısıtlamaların ortadankaldırılması hedefleniyor. Operasyon sırasında elegeçirilenlerin operasyon yapan katiller tarafındansorgulanabilmesi ve sorgulama süresinin en az 10güne çıkarılması planlanıyor. İlk sorgunun avukatsızyapılması ve jandarmaya bölgesel dinlemeolanağının verilmesi talep ediliyor. OHAL yenidenyasal güvenceye kavuşturulmak isteniyor...

Aktütün saldırısı sonrası yaşananlar

Aktütün’de askerlerin öldürülmesi, şovensaldırganlığın ülke çapında tırmandırılmasınınvesilesi haline getirildi. Eline bayrağı alan gruplar,istediği yerde trafiği keserek eylem yapıyor. Devletinkolluk güçleri bunları teşvik ediyor. Birçok il veilçede faşist-şoven örgütler ortak gösterileridüzenlediler. İşçi ve emekçilerin katılması için tümyol ve yöntemleri kullandılar.

Okul sıralarından stadyum tribünlerine, askerlikşubelerinin önünden cadde ve sokaklara uzananşoven gösteriler gerçekleştirildi. Demokratik ToplumPartisi yine hedefe çakıldı. Bazı il ve ilçe örgütleritaşlandı, basıldı.

Aktütün Karakolu baskını sonrasında, Kürthalkına, ilerici, devrimci siyasal yapılara yönelikdevlet terörünün tırmandırılması çerçevesinde,sermayenin faşist devletinin yöneticileri hareketegeçti. Yeni terör yasalarının çıkarılması için düğmeyebasıldı.

Kürdistan’da yapılan her eylemin ardından biryandan şovenizm sistemli bir şekilde tırmandırılıyor,öte yandan terör yasalarının çıkarılması içinkampanyalar örgütleniyor. Asker ailelerinin acılarıekranlara, gazete sayfalarına taşınıyor.

Kürt halkına düşmanlığın ifadesi olan eylem vegösteriler teşvik ediliyor.

OHAL yeniden gündemleştiriliyor!

12 Eylül’den sonra ülke çapında uygulanansıkıyönetim, 19 Mart 1984’te Kürdistan’daOlağanüstü Hal’e dönüştürülmüştü. PKK dahaeylemsel süreci başlatmadan, Kürt halkı OHALterörüne maruz kalmıştı. Kısacası Kürdistan’ayönelik devlet terörünün aracı olan yasaldüzenlemeler her zaman vardı.

1987’de OHAL Valiliği kuruldu. Kürdistantümüyle “özel” bir kirli savaşın hedefi oldu. OHALyönetimi altında her türlü katliam, baskı, terör veişkence alenileştirildi. OHAL uygulamalarıçerçevesinde yargıya başvurmanın önü kapatıldı.

1990 yılında 413, 424 ve 425 sayılı kararnameleryürürlüğe konuldu. “SS Kararnameleri” olarak anılankararnamelerle, sansür ve sürgün kurumsallaştırıldı.Olağanüstü Hal’le birlikte 422 Sayılı Köy Kanunu ilekoruculuk yasalaştı.

Daha sonra OHAL göstermelik olarak kaldırıldı,ama fiili uygulamalar, baskılar ve yasaklar devametti. Sömürgeci devletin JİTEM gibi örgütleri, kirlisavaş konsepti çerçevesinde eylem ve icraatlarını

sürdürdü. Şimdi Genelkurmay ülke çapında OHAL’i

hedefliyor. Gözaltı sürelerini yeniden uzatmak,gözaltındaki kişilerin yakınlarına haber verilmesinigeciktirmek, bazı kişiler hakkındaki bilgilerisaklamak vb. düzenlemelerin yapılmasını istiyor.Bazı kişileri bazı bölgelere sokmama, o bölgeylehaberleşmesini engelleme, bölge dışına çıkarma,kolluk kuvvetlerine izinsiz arama yetkisi verme, Kürthalkının ulusal renkleri olan sarı-kırmızı-yeşiltaşımayı yasaklama gibi, sıkıyönetim döneminde bileuygulanmamış tedbirleri tartışıyorlar.

Hedef sadece Kürt halkı değil, işçi ve emekçilerdir!

Gündemde olan terör yasalarının bugünkü hedefiözelde Kürt halkıdır. Sermaye devleti Kürt halkınakarşı saldırganlık politikasını tırmandırmaktadır.Kürdistan dağları “terörle mücadele” adı altında hergün bombalanmaktadır. Operasyonlar kesintisizolarak sürmektedir.

Kürt halkı her türlü yetkiyle donatılmış kollukgüçleriyle kontrol altında tutulmak istenmektedir.Gündeme getirilen bu yasal düzenlemeler, gözaltında

kayıpların, faili meçhul cinayetlerin ve işkenceninkatlanarak artmasına yol açacaktır.

Yasaların hedefinin sadece Kürt halkı olduğunudüşünmek ise büyük bir yanılgı olacaktır. Faşistdevlet terörünün ifadesi düzenlemeler yapıldığıkoşullarda, kolluk güçler büyük kentlerin emekçisemtleri üzerinde daha rahat abluka kurabilecektir.Rahatlıkla arama noktaları oluşturabilecektir.Operasyonlarda ele geçirilen devrimcileri operasyonyapan katiller sorgulayabilecektir. Avukatsız sorgu vesorgulama süresinin en az 10 güne çıkarılması ileişkence vakaları ayyuka çıkacaktır. Devrimci, ilericikurum ve kişiler üzerindeki baskılar artacaktır, vb...

Bugün Kürt halkına yönelen terör, evlerin vekurumların sudan bahanelerle basılıp talan edilmesigibi saldırılar, işçi ve emekçilerin mücadelesisermayeye rahatsızlık vermeye başladığında büyükkentlerde de hızla yaygınlaştırılacaktır. Tüm bu teröryasalarıyla aynı zamanda böylesi süreçlerehazırlanılmaktadır.

Polis devleti uygulamalarını, baskı ve terörü boşaçıkarmanın biricik yolu, saldırı yasalarına karşıdemokratik hak ve özgürlükler mücadelesiniyükseltmekten, devrimci mücadeleyi büyütmektengeçmektedir.

“Tezkereye hayır! Yaşasınhalkların kardeşliği!”

PKK’nin Aktütün karakoluna yaptığı saldırının ardından gündeme oturan sınırötesi harekat için tezkeremeclis gündemindeyken, ilerici, devrimci, demokrat kurumlar 8 Ekim günü Beyoğlu Galatasaray Lisesiönünde basın açıklaması gerçekleştirdiler.

“Tezkereye hayır, yaşasın halkların kardeşliği!” pankartının açıldığı eylemde yapılan açıklamada, yenisınır ötesi operasyonların ne işe yaradığı ve Kürt halkının örgütlü mücadelesini bitirip bitirmediği sorusuyöneltildi. DTP’ye açılan kapatma davası eşliğinde geliştirilen şoven kışkırtmalara dikkat çekilerek şunlarsöylendi: “Geçtiğimiz günlerde Balıkesir Altınova’da bir kez daha yüzünü gösteren şovenist, ırkçı linçgirişimcileri insanlık dışı bu davranışlarının cesaretini ve desteğini devlet politikalarından almaktadır. Bayrakkrizi ardından arttırılarak geliştirilen şovenist dalgayla birinci tezkereye ortam hazırlayanlar şimdi yeni linçgirişimleriyle ikinci tezkereye de ortam hazırlamaktalar…”

Basın açıklaması savaş tezkeresinin reddedilmesi talebiyle sona erdi.UİD-DER, TÖP, SPG, SDP, SODAP, Partizan, Köz, Kaldıraç, İHD, HKM, ESP, EHP, DİP, EMEP, Limter-

İş, Tekstil-Sen, DTP, Antikapitalist, Alınteri ve BDSP’nin gerçekleştirdiği eylemde “Tezkereye hayır! Yaşasınhalkların kardeşliği!”, “Biji bratiya gelan!”, “Tezkereye hayır!” sloganları atıldı. “Şovenizme geçitvermeyeceğiz!”, “Katil ABD, işbirlikçi AKP”, “Savaşa değil, sağlığa-eğitime bütçe” dövizleri taşındı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Gençlikten... Kızıl Bayrak � 9Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

YTÜ’de akademik yıl açılışı 8 Ekim günügerçekleşti. Akademik yıl açılışı devlet erkânı ilebirlikte gerçekleştirilirken, törene öğrencilerçağrılmadı. Dahası yönetim olası bir protestogösterisini engelleyebilmek için çeşitli önlemler almayoluna gitti.

Akademik yıl açılışı YTÜ’nün sitesindenduyurulmuş, fakat katılımcıların kim olacağına dair biraçıklama yapılmamış, katılacak bakanın kim olduğuson ana kadar gizlenmişti. Sonuç olarak,üniversitelerin asli özneleri dışlanmış, üniversitelerisermayeye peşkeş çekenler açılışa davet edilmişti.

Okuldaki politik güçlerle ortak olarakörgütleyeceğimiz bir çalışma ile bu durumu teşhiretmemiz gerektiğini ifade ettik. Gençlik hareketinindağınık tablosu ve apolitik yaklaşımların bir sonucuolarak önerimiz yanıtsız kaldı.

“TKP’li Öğrenciler”le ortak bir eylem yapmayıönerdik fakat eylemi salt AKP karşıtlığı üzerindenörgütlemek istemeleri üzerine ortak bir eylem zeminiyaratılamadı. TKP’li Öğrenciler tek başlarına hareketederek açılışın yapılacağı Oditoryum’a girmek istedi.İzin verilmemesi üzerine Tonoz Kafe önüne dönenTKP’li Öğrenciler, burada olayı teşhir eden birkonuşma yaptılar. Ardından giriş kapısı önüne kadarbir yürüyüş gerçekleştirerek basın açıklaması yaptılar.

Üniversitenin asli bileşenlerinden yalıtılmış birşekilde “akademik yıl açılışı” yapmak isteyenlerindemokrasi söylemlerine karşın, YTÜ’nün nasıl birtablo ile açıldığını teşhir eden Ekim Gençliği imzalı birçalışma ile bu durumu protesto ettik. Üniversitelerin%10 harç zammıyla açılmasının ticarileşen eğitimin ensomut göstergelerinden biri olduğunu, öğrencilerinyemek, ulaşım ve barınma gibi sorunlarınınçözümsüzlüğünü, YTÜ’de düşüncelerini ifade etmekisteyen öğrencilerin sistematik bir biçimde soruşturmaterörü ile karşı karşıya kaldığını, demokrasidenbahsedenlerin öğrencilere söz hakkı tanımadığını veüniversite gençliğinin düzen içi taraflaşmanın içineçekilmek istendiğini ele alan bir duvar gazetesini

yaygın olarak kullandık. Gün içerisinde aynı içeriklibildiri dağıtımları gerçekleştirdik.

Açılış etkinliğinde sözümüzü söylemek içinOditoryum’da konuşmak istedik. “AKP, YÖK, MGK,TÜSİAD… Sermaye defol üniversiteler bizimdir! Söz,yetki, karar hakkı istiyoruz!/Ekim Gençliği” şiarlıozalitimizi açtık ve sloganlarla Oditoryum önünegeldik.

Daha önce içeride konuşmak için hazırlanan isimlistelerine ismimizi yazdırmamıza rağmen içerigirmemiz engellendi. “Yer yok” yalanıyla içerisokulmadık. Böyle bir açılışın öğrencilerden bağımsızyapılamayacağını, demokrasiden bahsedenlerindemokrasi anlayışlarının ne olduğunun bu tablo ileortaya çıktığını ifade eden bir teşhir konuşması yaptık.YTÜ’nün hangi sorunlarla açıldığını vurguladık.

Oditoryum önünde konuşamayacağımızı bildirenözel güvenlik ve çevik polisi zor kullanarak biziuzaklaştırmaya çalıştı. Basın açıklamasını yapmakkonusunda ısrar edince fiziki müdahale ile karşılaştık.Polisin uyguladığı terörü sloganlarla protesto ederek,üniversiteleri YÖK’e, gerici taraflaşmalara ve çetelerebırakmayacağımızı ifade ettik. Üniversitelerin sahipsizolmadığını eylemimizle bir kez daha göstermiş olduk.

YTÜ Ekim Gençliği

Eskişehir’deGenç-Sen eylemi

Genç-Sen’e açılan kapatılma davasına karşı tümillerde Genç-Sen temsilcilikleri tarafındandüzenlenen protestolardan biri de 24 Eylül günüEskişehir’de gerçekleştirildi.

Adalar Migros önünde yapılan eylemdepankartların önüne ders kitaplarıyla “Kapatılamaz!”yazısı yazıldı ve ardından basın açıklamasınageçildi. Açıklamada kapatma davası süreci anlatıldı.Çeşitli sendikaların ve siyasi partilerin de kapatmadavalarıyla yüzyüze kaldığı belirtilerek şunlarsöylendi:

“Biz Genç-Sen’li öğrenciler olarak yalnızsendika kapatmalarının değil parti, dernek,demokratik kurum ve kuruluşların kapatılmalarınında karşısındayız. Kapatma zihniyeti 12 Eylülkaranlığının günümüzde devam eden yansımalarıdır.Biz bu zihniyetin yok olmasını istiyoruz. 12 Eylül’ünçocuğu YÖK’e karşı, çetelerin üniversitelerdekiuzantılarına karşı, üniversite harçlarına yapılan%10 zamma, ulaşım ve barınmadaki sorunlara karşımücadele edecek, üniversitelerimizde ve ülkemizdedemokrasi mücadelesini yürüteceğiz.”

Eskişehir Ekim Gençliği

DEÜ Ekim Gençliği : “Bupisliği devrim temizler!”Dokuz Eylül Üniveristesi’nde sosyalizmin kızıl

bayrağını dalgalandırmaya devam eden GençKomünistler olarak yeni dönem pratikfaaliyetlerimize başladık. Araya giren bayramtatilinin ardından, faaliyetimize “Bu pisliği devrimtemizler!” başlıklı bildirilerimizi kullanarakbaşladık.

Bildiride, geçtiğimiz aylarda gerçekleşen vegündeme oturan gelişmelere değindik. Ergenekonoperasyonunu, AKP’nin kapatılma davasını, DenizFeneri yolsuzluğunu ele alan ve bunları bir bütünolarak teşhir eden bildiride ayrıca, öğrencigençliğin düzen içi dalaşma üzerindentaraflaştırılmak istendiğini etkili olarak işledik.Geçtiğimiz yıl türban tartışmaları üzerindenyaratılmaya çalışılan laik-anti laikkutuplaşmasının bu dönemde de kendisini farklıgündemlerle gösterdiğini vurguladık. Gençliğintarafının devrim ve sosyalizm olduğu gerçeğininaltını çizdik.

Materyallerimizi İktisat, Hukuk, GüzelSanatlar, Mühendislik-Mimarlık Fakülteleri ileYabancı Diller Yüksek Okulu’na taşıdık. Biryandan bildirilerimizi ulaştırırken diğer yandanEkim Gençliği dergimizin son sayısının satışınıgerçekleştirdik. Faaliyetimiz esnasında yeniarkadaşlarla hem tanışma hem de gündemlere dairtartışma olanağı yakaladık. Önümüzdekihaftalarda da çeşitli materyallerle diplomalıişsizlik, geleceksizlik, ticarileşen eğitim üzerinedaha ayrıntılı tartışmalar yürütmeyi planlıyoruz.

DEÜ / Ekim Gençliği

Okulun açılışından bu yana üniversite karakolhaline getirilmiş durumda. Devrimci, demokrat,yurtsever öğrencilere dönük baskı gün geçtikçeartıyor.

Okulun açılmasıyla birlikte üniversiteye yığınakyapan sivil polisler “suç teşkil eden” öğrencileriyıldırmaya çalışıyorlar. Böylece okuldaki devrimcifaaliyeti bitirmeyi hedefliyorlar. Bu konuda ellerindevalilik kararı bulunduğunu söyleyen ve önümüzdekidönemde okulda hiçbir politik çalışmaya izinvermeyeceklerini ifade eden kolluk güçlerinin bututumu, saldırının sadece okul idaresinin keyfitutumu olmadığını, gerisinde devrimci hareketedönük sistematik bir saldırı politikası olduğunuortaya koyuyor.

Bayram sonrasında afiş asan 2 TKP’li öğrenciyigözaltına alarak para cezası kesen kolluk güçleri, 8Ekim günü de afiş asan devrimci-demokratöğrencilere saldırdılar.

Hafta başında bir araya gelen öğrenciler,üniversitedeki saldırıları ortak bir tutumlapüskürtebilmek için bir eylem programı çıkarttılar.Dar grupçu bakışı nedeniyle TKP ile

ortaklaşılamadan, diğer kurumlarla 8 Ekim günüortak afişler asıldı.

Afişlerin anfi kantinine asılmasının ardındanmüdahale etmeye gelen ÖGB ve sivil polisleri teşhireden, diğer öğrencileri bu saldırılara karşı tutumalmaya çağıran konuşmalar yapıldı. Anfi kantiniönünde toplanan ÖGB ve sivil polis ordusu kantiniçerisinde bulunan öğrencileri dışarı çıkararak afişasan öğrencileri gözaltına almak istedi. Bu esnadasaldırıyı teşhir eden konuşmalar yapıldı. Saldırıyageçen kolluk güçleri, Ekim Gençliği, Adana GençlikDerneği, Öğrenci Kolektifleri, SGD, DGH veÖEP’ten İhsan Yiğit Demirel, Bilgen Geçgin, BurcuÇıplak, Yeliz Polat, Genç Ulaş, Barış Çırpan, KaderBeyazıt, Hüseyin Engin Sakın’ı gözaltına aldılar.

Saldırı sırasında içeride bulunan TKP’liöğrenciler, daha önce saldırı kime yönelik olursaolsun birlikte karşı konulacağını ifade etmişolmalarına rağmen, tutum almayarak kantindençıktılar.

Gözaltına alınan öğrenciler iki saat tutulduktansonra para cezası kesilerek serbest bırakıldılar.

Çukurova Üniversitesi Ekim Gençliği

YTÜ eylemlerle açıldı!

“Söz, yetki, karar hakkı istiyoruz!”

Çukurova Üniversitesi’nde devlet terörü!

Sınıfa karşı sınıf!10 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

Özelleştirme İdaresi Kars, Erciş, Ağrı, Muş veErzurum şeker fabrikalarını ihaleye çıkardı. Tek pakethalinde satılacak olan söz konusu fabrikalar içinteklifler 27 Kasım’da alınacak. 2008 yılı sonunda iki,2009’un ilk aylarında da üç şeker fabrikasının satışaçıkarılması planlanıyor. Önce Türkiye ŞekerFabrikaları AŞ’ye (Türkşeker AŞ) ait Kars, Erciş,Ağrı, Muş ve Erzurum şeker fabrikalarıözelleştirilecek. İhale için son teklif 27 Kasım’daalınacak.

Şeker fabrikaları yıllardır özelleştirmekıskacında

2002 yılı başında İMF’ye sunulan niyetmektubunda şeker fabrikalarının özelleştirileceğibelirtilmişti. Dinci partinin Kasım 2002’de seçimzaferinden sonra genelde tüm sektörlerde özelde şekerfabrikalarına yönelik olarak özelleştirme saldırısı hızkazandı. Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’ninbünyesindeki şeker fabrikalarının bir kısmı ileTÜPRAŞ, POAŞ, TELEKOM, PETKİM ve TEDAŞbaşta olmak üzere birçok kamu işletmesi özelleştirildi.Bu işletmelerin arazilerini de kapsayanözelleştirmelerle, kârlı kuruluşlar sermayeye haraç-mezat peşkeş çekildi.

İMF’ye 2002 yılında sunulan niyet mektubundaşeker fabrikalarına ilişkin şu satırlara yer veriliyordu:“Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ ve TEKEL’in başarılıbir şekilde özelleştirilmesinin öncesinde büyük çaplıoperasyonel yeniden yapılandırma gereklidir. Bukapsamda, DB ile yakın işbirliği içinde çalışılarakoperasyonel yeniden yapılandırmalar hayatageçirilecektir” 2007’de verilen niyet mektubunda dabenzer ifadelere yer verildi. 2009 yılının ilk yarısındaşeker fabrikalarında devam eden özelleştirmelerintamamlanacağının altı çizildi.

İMF’ye verilen söz ne anlama geliyor? Birincisi,kamuya ait şeker fabrikası kalmayacak, hepsiözelleştirilecek. İkincisi, şeker fabrikaları tüm diğerözelleştirmelerde olduğu gibi sermayeye peşkeşçekilecek. Üçüncüsü, bu özelleştirmelerden emekçiköylünün ve şeker işçilerinin payına açlık, sefalet veişsizlik düşecek.

Şeker fabrikaları neden özelleştiriliyor?

Büyük bir üretim fazlası sorununu yaşayanemperyalist tarım tekelleri, İMF’nin tarımı çökertmeprogramlarını bir an önce sonuçlarına vardırmasınıistiyorlar. Bağımlı ülkelerin emperyalist tekellerebağlanması projesi tarımda da tüm ayaklarıylaörülüyor. Hedef, bağımlı ülkelerdeki emekçiköylülüğü tarlasını ekip biçemez hale getirmektir.

Uluslararası şeker tekellerinin elinde tonlarca şekerstoku var. Her yıl bir yıllık dünya ihracat miktarınayakın şeker stok olarak ellerinde kalıyor. Bu nedenlestoklarının eritilmesi çerçevesinde önlemler alınmasınıistiyorlar. Önlemleri dayatmak da İMF’ye düşüyor.

İMF programının en iyi uygulayıcısı olan dinciparti, şeker pancarı üretiminin çökertilmesinin enönemli ayaklarından biri olan düşük taban fiyatıuygulamasını sürdürmüştür. Bunu tamamlayanpolitika ise, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi

yoluyla şeker tekellerine peşkeş çekilmesidir. Şekertekellerinin eline geçen şeker fabrikaları yakapatılacak ya da üretim kapasitesi düşürülecektir. Buprogramın başarıyla sonuçlanması, emperyalisttekellerin elinde bulunan üretim fazlasının eritilmesidemektir.

Tüm bunlardan dolayı şeker üretimine yönelikyıkım programlarına ve şeker fabrikalarınınkapatılmasına hız veriliyor.

Şeker pancarı üreticileri ve şeker işçileriözelleştirilmeden etkilenecek

250 bine yakın emekçi köylü ailesi geçimini şekerpancarı üretiminden sağlıyor. Şeker fabrikalarınınözelleştirilmesi ya da kapatılması, 175 bin aileninşeker pancarı üretemez hale gelmesi demektir.Üretime devam edecek 75 bin topraksız köylü aile isetarım işçisi olarak karın tokluğuna çalışmaya devamedecektir. Bu rakamlar ortaya çıkacak yıkımı yeterinceaçıklamaktadır.

Bu saldırı başarıyla tamamlanırsa ortaya çıkacaksonuçlardan birincisi, işsizler ordusuna yüzbinlercekişi katılacaktır. İkincisi ise, şeker fiyatlarının artmasıolacaktır.

Devletin elinde toplam 27 şeker fabrikası vardı. Bufabrikaların büyük bir kısmı özelleştirildi. Kars, Erciş,Ağrı, Muş ve Erzurum şeker fabrikalarında da 2009ortasına kadar özelleştirmelerin tamamlanmasıplanlanıyor. Özelleştirilen fabrikalarda mevsimlikolarak çalışan binlerce işçinin işine son verildi. İşyasasına göre yasak olmasına rağmen, asgari ücretinaltında bir ücretle mevsimlik işçilerin çalıştırılmasıuygulamaları yaygınlaştı.

Kadrolu işçiler açısından şeker fabrikalarınınözelleştirilmesinin ne anlama geleceği açıktır.Özelleştirmenin en önemli sonuçlarından biriişsizliktir. Henüz özelleştirilen şeker fabrikalarındaçalışan kadrolu işçilere yönelik kıyımın başlamamışolması, olmayacağı anlamına gelmiyor. Zira şekerfabrikasının yeni patronları, işgücü maliyetinindüşmemesi durumunda yeterince kâr eldeedemeyeceklerini çok iyi bilirler. Er ya da geç, şekerfabrikalarında düşük ücret, çalışma sürelerininbelirsizleştirilmesi, istihdamın esnekleştirilmesi,sendikasızlaştırma vb. uygulamalar başlayacaktır.İşçiler sendikasız, sigortasız, 8 saatlik işgünühakkından yoksun olarak çalışma dayatmasıylayüzyüze kalacaklardır.

Saldırının başarısı için sendika ağalarından seferberlik!

Şeker-İş Sendikası’nın yönetimindeki sendikaağalarının özelleştirilen şeker fabrikalarına yönelikpolitikasının temeli uzlaşma üzerine kurulmuştur.Şeker-İş’in tepesindeki ihanet şebekesi gerçektesaldırının kapsamı, niteliği ve sonuçları konusundatam bir bilinç açıklığına sahiptir. Saldırının şekerpancarı üreticisi ile şeker işçisinin ekmeğine kandoğramak anlamına geldiğini çok iyi bilmektedir.Buna rağmen özelleştirilen şeker fabrikaları içinkıllarını kıpırdatmadılar. Göstermelik hava boşaltmaeylemlerinden bile kaçındılar. Şeker fabrikalarına

yönelik özelleştirme saldırılarının başarısı içinsermayeye her tür hizmeti sundular. Hiç kuşku yok ki,Kars, Erciş, Ağrı, Muş ve Erzurum şeker fabrikalarınınözelleştirilmesi saldırısının başarısı için de vargüçleriyle çaba göstereceklerdir.

Şeker-İş’in başındaki ihanet şebekesi, başındanberi özelleştirmeye karşı olamadıklarını söylüyorlar:“Şeker işçisini mağdur etmeden sorunun uzlaşmaylaçözülmesinden yanayız” diyorlar. Bu açıklama Şeker-İş Genel Başkanı’na ait. Şeker işçisinin ezici birçoğunluğunun kapı önüne konulacağı, kalan işçilerinise sefalet ücreti ile sendikasız ve sigortasız birçalışmaya mahkum edileceği ortadayken, ihanetşebekesi hala sorunun “uzlaşmayla” çözüleceği vb.söylemlerle şeker işçisini oyalıyor, böylece zamankazanmaya çalışıyor.

Saldırıyı boşa çıkarmanın yolu mücadeleden geçiyor

Bu saldırıyı boşa çıkarmak için, saldırının kapsamıve niteliğinin işçilere anlatılması, bu çerçevede yoğunbir aydınlatma çalışmasının yapılması gerekiyor.Ayrıca sendikal ihanetin panzehiri tabanörgütlülükleridir. Sendikal ihanet şebekesinin ihanetiniengelleyecek taban örgütlülüklerinin yaratılmasısürecin tersine çevrilmesinin biricik yoludur.

Sermayenin saldırısı şeker işçisi ile birlikte şekerüreticisi emekçi köylülüğü de hedeflemektedir.Sermayenin örgütlü saldırısının bertaraf edilmesi,şeker işçisinin ve şeker pancarı üreticisi emekçiköylülüğün birleşik örgütlü karşı koyuşuylamümkündür.

Şeker fabrikalarına yönelik yeni özelleştirme programı açıklandı…

Özelleştirmelere karşı birleşik örgütlü mücadeleye!

Sınıfa karşı sınıf! Kızıl Bayrak � 11Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

Kapitalist sistem koşullarında işçiler iliklerinekadar sömürülmekte, yanısıra sağlık açısından da cidditehditlerle yüzyüze kalmaktadırlar. “İş kazaları” adıaltında işlenen cinayetler ile meslek hastalıklarıoldukça yaygındır. Teknik-bilimsel gelişmelerkapitalistlerce daha fazla kâr amaçlı kullanılırken, işkazalarını ve meslek hastalıklarını önleyici tedbirleruygulanmamaktadır. Mevcut yasaların bu konudahiçbir yaptırımı olmadığı gibi, varolanlar dakapitalistleri rahatlatacak şekilde değiştirilmiştir.

Örneğin, istihdam paketiyle işyeri hekimliği ve işçisağlığı taşeron şirketlere bırakılmıştır. İşçi sağlığı vegüvenliği ile ilgili bütün düzenlemeler yönetmeliklerebırakılarak, bu alanda büyük bir boşluğa nedenolunmuştur. Bu alanın denetimsizliğinidüşündüğümüzde, yaşanan bu kuralsızlık daha daartacak, varolan sorunları daha da derinleştirecektir.

İşçi sağlığına önem verilmesi, bu alanda yaşanansorunların ortadan kaldırılması ve yasalarda işçi lehinedeğişiklikler elde edilmesi, sınıfın genel mücadele veörgütlülük düzeyiyle doğrudan ilgilidir. Dolayısıylasorunun çözüm yolu mücadelenin yükseltilmesindengeçmektedir.

İşçi sağlığı sorunu ve önemi, Bursa’da 5 kadınişçinin yanarak can vermesi, Davutpaşa’da yaşanankatliam gibi “işkazası” örnekleri ve tersanelerde sürenmücadele ile gündeme gelmekte, bu konuya dikkatçekilmektedir. Yaşanan cinayetlerin yarattığı kamuoyutepkisi nedeniyle burjuva medya da bu konuya yervermek zorunda kalmaktadır. İşçi sağlığının bir diğerönemli ayağı olan meslek hastalıkları ise son günlerdekot taşlama işçilerinin çabasıyla gündemde yerbulmuştur.

Kot işçilerinin yakalandığı silikozis hastalığı adınıkot taşlama işiyle duyursa da maden, cam, seramik,döküm vb. alanlarda sık görülen bir meslekhastalığıdır. Silikozis hastalığı, mühendislik önlemlerive gelişmiş maske sistemiyle önlenebilir birhastalıktır. Tümüyle korumasız ortamlarda, 2x2.5metrekarelik yerlerde, tozdan yaptığı malı bilegöremeyecek şekilde çalıştırılan kot taşlamaişçilerinin tahmin edilen sayısı 10 bin civarındadır. Buişçilerin 5 bininin bu hastalığa yakalandığıdüşünülmektedir. Çoğu sigortasız olan işçiler, sigortalıolsalar bile parasızlıktan hastaneye gidememektedir.Çünkü sadece Ankara ve İstanbul’da meslekhastalıkları hastanesi vardır. İşçiler hastaneye gitsebile bu hastalığın tedavisi yok. Hastalık oluşmadanönce koruyucu önlemlerin alınması gerekmektedir.

Hastalığa yakalanan kot taşlama işçileri ÇalışmaBakanlığı ve gerekli önlemleri almayan patronlarhakkında suç duyurusunda bulunarak, konuyla ilgilibir mücadele başlatmış durumdalar. Bunun dışındagündemde taşlanmış kot giymeme boykotubulunmaktadır. Bu tarz çalışmalar anlamlı olmaklabirlikte, kendi içinde ele alındığında sonuç almaktanuzaktır. Belirlenmiş talepler etrafında bütünlüklüsürdürülecek bir mücadelenin ancak bir parçası olarakele alındığında başarı sağlanabilir.

İşçi sağlığı ve güvenliği çerçevesinde belirlenmişmücadele talepleri üzerinden yürütülecek sistemli birçalışmanın gerekliliği ortadadır. Böyle bir çalışmaişletme temelinde örgütlenme çalışmasıylabirleştirilebilmeli, bunu hedeflemelidir. Bir diğerönemli nokta, bu çalışmanın sınıfın diğer kesimlerine

de taşınmasıdır. İşçi sağlığı sorunu farklı sektörlerdefarklı biçimlerde karşımıza çıksa da ortak bir sorundur.İşçi sağlığına ilişkin taleplerin ortaklaştırılması,birleşik mücadele zemininin yaratılmasınıkolaylaştıracaktır.

İş kazaları ve meslek hastalıkları konusundabelirlenen talepleri sınıfın geneline yayabilmek vemücadeleye katabilmek için çeşitli araçlarkullanılabilir. Ortak çalışmayı örgütlemek içinyerellerde işletmelere dayalı işçi sağlığı komitelerikurulabilir, eşgüdümlü çalışmayı sağlamak için buyerel örgütler merkezileştirilebilir. Mücadelenin uzunvadeli olduğu düşünülürse, merkezi bir platformunihtiyacı ortadadır. İmza kampanyaları, bildiriler,afişler, radyo ve TV imkanları, sempozyum, panel,kurultay vb. konuyu gündemleştirmenin araçlarıolarak kullanılabilir. Bu araçlar miting, basınaçıklamaları gibi eylemsel süreçlerle birleştirilebilirvb... Bunların bir parçası olarak, taleplerin eldeedilmesi noktasında basınç oluşturmak ve toplumungeniş kesimlerini konuya ilişkin olaraktaraflaştırabilmek için boykot işlevsel olarakdeğerlendirilebilir.

Kuşkusuz bu konuda çok değişik yol ve yöntemdenenebilir. Ancak, daha önce de belirttiğimiz gibi,önemli olan, mücadele talepleri etrafında bir arayagelmiş ve işletme temelinde bunun takipçisi olacaktaban örgütlenmelerinin yaratılabilmesidir. Çünkübelirleyici olan, böylesi örgütlenmelere dayanılarakfabrika ve işletmelerde sorunlara karşı dişe dişsürdürülecek olan mücadeledir.

İşyeri örgütlülüğün önemi ve sorunun çözümünoktasındaki belirleyici yanı dışında, örneğin istihdampaketiyle gaspedilen yasal hakların işçi lehine yenidendüzenlenmesi ve işçi sağlığına ilişkin yeni taleplerininkazanılması da önemlidir. Yerellerden beslenenmerkezi bir platform böylesi çalışmalarda dahabelirleyici olacaktır.

Ayrıca işçi sağlığı taleplerini emeğin korunmasınayönelik diğer taleplerle birleştirebilmek ve ortak birmücadele programı haline getirmek, bu talepleri genişkesimlere yaymak, sendikaları ve diğer kitle

örgütlerini bu çalışmaya ortak etmek açısındanönemlidir. Böylesi bir çaba ve bakış, uzun vadedebirleşik bir mücadelenin imkanlarına ulaşmak ve sınıfıbekleyen diğer sorunlara karşı ortak mücadeleninzeminini örmek açısında da önemlidir.

Komünistler bugün bulundukları alanlarda kottaşlama işçilerinin mücadele talepleri ile ilgili çeşitliçalışmalar yapmaktadırlar. Ancak bu konuda ortakçalışmanın imkanları zorlanmalıdır. Çeşitli bölgelerdeyürütülen çalışmalar, sadece kot taşlama işçilerinindeğil, tersaneden metale işçi sağlığı taleplerininortaklaştırılması ve sistemli bir çalışma programıçerçevesinde sürdürülebilmelidir.

Sınıfın devrimci partisinin programından hareketle,işçi sağlığına ilişkin mücadeleyi ortaklaştıracaktaleplerin belli başlıları şunlardır:

* İşyerlerinde iş kazalarına ve meslekhastalıklarına karşı koruyucu önlemleralınmalıdır!

* Tüm çalışanlar için genel sigorta (işsizlik,sağlık, kaza, emeklilik, yaşlılık)!

* Sigorta primleri devlet ve işveren tarafındanödenmelidir!

* İşyerlerinde İşçi Sağlığı ve İş GüvenliğiKurulları olmalıdır!

* İşyerlerinde doktor tam gün ve korumaamaçlı tedavi için bulunmalıdır!

* 7 saatlik işgünü ve 35 saatlik çalışma haftasıyasalaşmalıdır!

* Her türlü fazla mesai ve gece çalışmasıyasaklanmalıdır!

* Yıllık izinler, tüm çalışanlara en az 30 işgünüve ücretli olarak kullandırılmalıdır!

* 4857 sayılı İş Yasası (Kölelik Yasası), SSGSSYasası iptal edilmelidir!

* “İstihdam paketi” iptal edilmelidir!* Tüm çalışanlara grevli-toplusözleşmeli

sendika hakkı! * Herkese sağlığa ve ihtiyaca uygun konut,

parasız sağlık, parasız eğitim! * İnsanca yaşamaya yetecek, vergiden muaf

asgari ücret!

İşçi sağlığına ilişkin taleplerimiz etrafında örgütlenelim!

Sınıfa karşı sınıf!12 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

Ağır ve yorucu çalışma koşulları altında üretimyapan metal işçileri 12 Ekim günü İzmir’de bir arayagelecekler. Metal patronları, taşeronlaştırma, düşükücret, esnek çalışma, fazla mesai saldırılarınınyanısıra iş güvenliği tedbirlerini almayarak metalişçilerini kölece çalışma koşullarına mahkum etmeyeçalışıyorlar.

Görüşmeleri devam eden 2008-2010 MESS GrupToplu İş Sözleşmesi süreci ayrıca bu toplantıyıönemli kılıyor. Çünkü MESS patronları esnek üretimsaldırısını bu süreçte hayata geçirmek niyetindeler.Daha birkaç ay önce “Sektör gelişiyor, büyüyor.Kârımız artıyor” diyen metal patronları TİSsürecinde “kriz var” söylemine sığınarak ücretsizizinleri, işten atmaları gündeme getirmeye başladılar.Açık ki metal patronları işçilere “ölümü gösteripsıtmaya razı etmeye” çalışıyorlar. Türk Metal çeteside bu söylemin arkasına saklanarak “işsizkalacağınıza kölelik sözleşmesine imza atın”çağrısında bulunarak, bir kez daha metal işçileriniarkasından hançerlemeye hazırlanıyor.

Böyle bir süreçte metal işçileri 12 Ekim günü“Metal işçileri geleceğini tartışıyor! Sorunlarınaçözüm arıyor!” başlığı altında bir araya gelecekler.Birleşik Metal-İş Sendikası’ndan bir temsilci, TürkMetal-İş üyesi bir işçi ve BDSP’li Metal İşçileriTemsilcisi’nin katılacağı toplantıda geleceklerini vesorunlarını tartışacaklar.

BDSP’li Metal İşçileri’nin örgütlediği toplantınınpratik faaliyeti başlamış bulunuyor. 7 Ekim günüÇiğli merkezde işçilerin geçiş güzergahlarındayaygın bir dağıtım gerçekleştiren BDSP’li işçileröğlen saatlerinde BMİS ve Türk-Metal’in örgütlüolduğu fabrikalara seslendiler. Örgütsüz metalfabrikalarına yönelik dağıtımlarla birlikte sürecekolan faaliyet 12 Ekim’e kadar devam edecek.Toplantıya çağrı amacıyla işyeri temsilcilikleriniziyaret eden işçiler toplantı davetiyeleriniulaştırmaya başladılar. Metal İşçileri Bülteni’nindağıtımlarıyla birlikte gerçekleştirilen toplantı çağrısıişçilerin ilgisiyle karşılanıyor.

Kızıl Bayrak / İzmir

DESA işçilerinekitlesel ziyaret!

Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu, birsüredir devam eden “5 liranı işçi kardeşinle paylaş”kampanyasında toplanan paraları teslim etmek veişçilerin direnişine destek vermek amacıyla 25Eylül günü Düzce DESA direnişine dayanışmaziyareti gerçekleştirdi.

HSGGP yürüyüş korteji oluşturarak sloganlareşliğinde DESA Deri’nin önüne geldi. En önde“Herkese sağlık, güvenli gelecek mücadelemizsürüyor, sürecek!” pankartı açıldı. Ardından Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu ve “Kazanmak için mücadeleyi birleştirelim!/Ünilever-DESA-E-Kartişçileri” pankartları yeraldı. Türk İş İstanbul Şubeler Platformu, Deri-İş Tuzla Şubesi, TÜMTİS ve Alınteridövizleriyle katıldı.

DESA işçileri ziyaretçileri, “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber yahiçbirimiz!” sloganlarıyla karşıladılar.

Basın açıklamasını platform adına Harb İş Anadolu Yakası Şube Başkanı Hüseyin Över yaptı. HSGGPlatformu’na bağlı sendika, meslek odaları ve kitle örgütleri tarafından toplanan yardımların bir kısmınıgetirdiklerini, kampanyanın devam ettiğini, yardımların bayram sonrasında iletileceği bilgisini verdi.“Güvenli gelecek için grev ve direnişlere sahip çıkmaya devam edeceğiz.” dedi.

Ardından Deri-İş Genel Başkanı Musa Servi bir konuşma yaptı. 150 günden beri DESA işçilerininbaskılara ve gözaltılara rağmen kararlılıkla beklediklerini söyledi.

Yürüyüş ve eylem boyunca “Yaşasın DESA direnişimiz!”, “Gün gelecek, devran dönecek, AKP halkahesap verecek!”, “Uzlaşma değil, mücadele!”, “Herkese sağlık güvenli gelecek!”, “İşçilerin birliğisermayeyi yenecek!” vb. sloganlar atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Bakırçay’da taşeronişçilerin örgütlenme arayışı

Ağır çalışma şartlarının hüküm sürdüğü Bakırçaydemir-çelik havzasında çalışan taşeron işçiler iki haftaönce düzenlenen “Taşeron işçiler sorunlarını tartışıyor”etkinliğinden sonra 25 Eylül günü tekrar bir toplantıdüzenlediler.

İlk toplantıya katılan işçilerin büyük kısmı vardiyave fazla mesai yüzünden ikinci toplantıya katılamadı.Bu yüzden toplantının başında bir önceki toplantınınözeti yapıldı. İlk toplantıya ÇHD’den bir avukatkatılmış ve taşeron uygulamasının hukuksal boyutuüzerinden bilgilendirme yapmıştı. Ayrıca bir bildiriçıkarılması ve belli araştırmalar yapıldıktan sonrataşeronlaştırma ve sonuçlarına karşı hangi yöntemlerlemücadele edilebileceğinin tartışılması için yeni birtoplantı yapılması karara bağlanmıştı.

İkinci toplantıda daha çok taşeronlaştırmaya karşımücadelede hangi yöntemlerin izlenebileceği sorunuüzerinde duruldu. Kuralsız taşeron uygulamalarınakarşı dava açmak, sendikal örgütlenme çabası içinegirmek, Türk Metal Sendikası’na baskı yaparak taşeronişçilerin sorunlarının MESS ile görüşmelerde gündemegelmesini sağlamak vb. belirlendiği toplantıda saptananbaşlıklar mücadelenin yöneleceği alanlar olarakdillendirildi.

Bu mücadele yöntemlerinin nasıl ele alınacağınıbelirlemek üzere üçüncü bir toplantı yapılmasıkararlaştırıldı.

Bakırçay Havzası’ndan sınıf biliçli demir-çelikişçileri

Bakırçay’da bülten dağıtımıİzmir’den sınıf bilinçli demir-çelik işçileri olarak

Demir Çelik İşçileri Bülteni’nin ilk sayısını (Düşükücrete, iş kazalarına, esnek üretime, taşeronlaştırmaya,ağır ve kölece çalışma koşullarına karşı AYAĞAKALK!) Bakırçay Havzası’nda çalışan işçilereulaştırdık. Dağıtımlarımızı Menemen üst geçit veAsarlık duraklarında gerçekleştirdik. Bültenimizi işçiservislerine taşıyarak demir-çelik işçileriylebuluşturduk.

Bülten aracılığıyla işçilerle sohbetlergerçekleştirdik. Yaşanan sorunlara karşı neleryapabileceğimizi ve havzanın sorunlarına dönükmüdahaleler üzerine konuştuk. İşçilerden aldığımıztepkiler genellikle olumluydu. Kimi işçiler bülteni alıpkendi servislerine dağıttılar. Demir-çelik işçilerinedönük çalışmalarımız farklı araçlarla devam edecek.

İzmir Bakırçay Havzası’ndan Demir Çelik İşçileriBülteni çalışanları

Sincan’da TİS faaliyeti…Sınıf devrimcileri olarak Metal TİS’leri üzerinden

yürüttüğümüz faaliyet kesintisiz bir şekilde sürüyor. İlkolarak geçtiğimiz hafta Sincan OSB’deki çeşitli metalfabrikalarında çalışan işçilerle TİS gündemli birtoplantı düzenlemiştik. TİS süreci ve OSB’nin özgüngündemleri üzerinden gerçekleştirdiğimiz butoplantının ardından materyal kullanımıyla birliktefaaliyetimiz devam ediyor.

Bu çerçevede 26 Eylül sabahı işçi servislerineyönelik bir dağıtım faaliyeti gerçekleştirdik. “Metalİşçileri Bülteni” ve “BDSP’li Metal İşçileri” imzalıbildirilerimizi OSB’ye giden işçi servislerine dağıttık.Önümüzdeki günlerde TİS gündemli ozalit ve duvargazetelerini yaygın bir şekilde kullanacağız.

Sincan BDSP

Metal işçileri mücadeleninsorunlarını tartışacak

Direne direne kazanacağız! Kızıl Bayrak � 13Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

Ankara Üniversitesi Cebeci Kampusü’nde başlayanve diğer fakültelere yayılan yemek boykotu devamediyor.

Ankara Üniversitesi Cebeci Kampusü’nde TadalYemek Şirketi’ne bağlı olarak çalışan işçilerin iki aydırücretleri ödenmiyor. Bir yıllık sözleşmelerleçalıştırılarak kıdem tazminatı hakları ellerinden alınanişçiler haksız uygulamalara karşı çıktıkları ve sendikalıolmak istedikleri için başka yerlere sürülüyorlar,aşağılanarak istifaya zorlanıyor veya işten çıkarılıyor.İşçiler farklı yerlerde çalışıyor gösterilerekörgütlenmeleri de engelleniyor.

Bugüne kadar 13 işçi işten atıldı. Bu haksızlıklaradaha fazla katlanamayan işçiler, 25 Eylül günü Tadalyemek şirketini boykot etmeleri için öğrencilereçağrıda bulundular. Ortak bir boykot süreci örgütlendi.Cebeci Kampusü’nde başlayan yemekhane boykotu 26Eylül günü de devam etti. Boykot diğer kampuslere desıçradı. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi ve TıpFakültesi’nde de boykot başladı. Tandoğanyerleşkesinde işçilerin yaşadıkları sorunları anlatan birbildiri dağıtımı yapılarak boykot adımı atıldı. CebeciTıp Fakültesi Hastanesi yemekhane çalışanları da birgünlük iş bıraktılar.

Önce tehditler savuran patron ilk günün sonundabir aylık ücret ödemesini yapmak zorunda kaldı veişçilere tazminatları ödeme vaadinde bulundu. İşçilerçalışma koşullarının düzeltilmesi için boykota devamedeceklerini bildirdiler.

Ankara Üniversitesi’nde kararlı bir şekildesürdürülen boykot sürecine dair 8 Ekim günü CebeciKampüsü’nde işçiler ve öğrenciler bir basın açıklamasıgerçekleştirdi.

Cebeci Kampüsü işçileri ve öğrencileri diğerfakültelerden gelen işçileri coşkulu sloganlarlakarşıladı. Kampüs içerisinde bir yürüyüşle girişkapısına gelindi. Yürüyüş sırasında işçiler önlükleri veiş malzemeleriyle yürüdüler.

En önde işçiler tarafından “Ankara Üniversitesitaleplerimizi kabul edene kadar menüde boykotvar!/Ankara Üniversitesi Meclisi” yazılı pankarttaşındı. Eylemde “Zafer direnen emekçinin olacak!”,“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “Tadal işçisiburada patron nerede!” sloganları coşkuyla atıldı.

Bir Tadal işçisinin okuduğu basın metnindeişçilerin bugüne kadar karşı karşıya kaldığı saldırılara,işten çıkarmalara, Tadal patronunun işçilere dayattığıkölelik sözleşmesinin şartlarına değinildi. Özelleştirmeve taşeronlaştırma uygulamalarının piyasacı neoliberalpolitikaların bir sonucu olduğu vurgulandı ve şunlarsöylendi: “Bu politikalara karşı durabilmek, buradaküçük bir örneği yaratılmış olana devrimci dayanışmaruhuyla Türkiye işçi sınıfının emperyalizme vekapitalizme karşı örgütlenmesiyle mümkün olacaktır.”

Açıklama sırasında işçiler “Yaşasın sendikamücadelemiz!” sloganını attı. Basın açıklamasınaDiSK’e ve KESK’e bağlı sendikalar da destek verdi.Eylem oldukça coşkulu ve kitlesel bir şekildegerçekleşti. Açıklamanın ardından dağılmayan işçilerve öğrenciler kampüs içerisinde bulunanyemekhanenin önüne gelerek halaylar çektiler.

Eylemin ardından işçi ve öğrenciler ortak birtoplantı gerçekleştirdi. Boykotu daha etkili kılmak içinhangi araçların kullanılabileceği tartışıldı. Boykotadestek vermek için bir imza kampanyasınınbaşlatılması ve propaganda araçlarının daha etkinkullanılmasına karar verildi.

Ekim Gençliği / Cebeci

Ankara Üniversitesi’nde yemek boykotu sürüyor!

“Zafer direnen emekçinin olacak!”

Cebeci kampüsü yemekhanesinde çalışan ve işten atılan bir Tadal işçisiylesürece dair konuştuk…

“İşçiler bilinçlenmeli, haklarını aramalı!”- Tadal Yemek Şirketi bünyesinde çalışan işçiler olarak bugüne kadar ne gibi sorunlarla karşılaştınız?- Ben 6 senedir AÜ’de çalışıyorum. Bu süreçte üniversite üç ayrı firma ile çalıştı. En son Tadal geldi. Üst

üste 3 ihale aldı. Bu süreç içinde birçok sorun yaşadık. Üç aylık tatillerde bizi ücretsiz izne gönderiyorlardı.Sigortalarımızı yatırmıyorlardı. Maaşlarımız düzenli ödenmiyordu. Son zamanlarda bu sorunlar iyice artı.

Şu ana kadar 13 kişi işten çıkarıldı. İşçileri “hırsızlık yaptılar” bahanesiyle işten çıkarıyorlar. İşten atılıphakkımızı aradığımızda patronun ağır hakaretlerine maruz kalıyoruz. Kalan işçilerin de iki aydır maaşlarınıvermiyorlar. Bölge müdürü, işçi çıkarıp tazminatları vermezsem patronun gözüne girerim, kademem yükselirgözüyle bakıyor. İşten çıkarılan 8 senelik işçilerin bile tazminatları ödenmedi. Patron eski işçilerin tümünügöndereceğini söylüyor. Geriye kalanları da farklı yerlere sürgüne göndermeye çalışıyorlar. Farklı yerdedevam edebilmemiz için de yeni işe başlamış gibi evraklar hazırlayıp başvurmamız gerekiyor. Yani sosyalhaklarımız tamamen gaspediliyor. Bizi de Cebeci’den çıkarıp farklı bir yere göndermek istediler. Üç gün işegitmezsen iş akdini feshederim dediler. Ben işyerimi terketmedim, işten atıldım.

- Bu sürece kadar yaşadığınız sorunlar karşısında neler yaptınız?- İki sene önce Cebeci Kampüsü’nde sorunlarımızı çözmek için öğrenci arkadaşlarla diyaloğa geçtik ve

Tadal patronunun da katıldığı bir toplantı yaptık. O toplantıdan sonra maaşımız, sigortamız yatmayabaşlamıştı. Eski işçilere ücretli izinler verildi. Fakat bunun devamı gelmedi ve biz bir yıldır yeniden eskikoşullara döndük. Geçen sene sendikalaşma konusunda çabalarımız oldu. Fakat bunun karşısında da patronunbaskılarına maruz kaldık.

- Boykota çıkma kararını nasıl aldınız?- Boykota çıkmadan önce iki aydır maaşlarımız ödenmiyordu. Maaşları bayramdan sonra vereceklerini

söylüyorlardı. Cebimize 50-100 lira harçlık verip kandırmaya çalıştılar. O zamana kadar 11 işçi arkadaşımızdaha işten çıkarıldı. Patron hepimizi çıkaracağını söylüyordu. Bunun üzerine öğrencilerle irtibata geçtik.Öğrencilerin de desteğiyle bu iş başladı.

- Boykot sürecine dair bizi bilgilendirir misiniz?- Boykot ilk olarak bayramdan önce Cebeci’de başladı. Bayramdan sonra da tüm Ankara Üniversitesi’ne

yayıldı. Şimdi DTCF’de, Tandoğan’da tek tük yemek yeniyor. Cebeci’de boykot başladığı günden beri hiçyemek satışı olmadı. 7 Ekim gününden itibaren biz Cebeci Kampüsü’nde yemekhanenin kapısına kilit vurduk.Tıp fakültesinde, diş hekimliğinde, veterinerlikte de boykot çalışmaları sürüyor. Boykot başladığından bu yanaüniversite 40 milyar zarar etti. Boykot ilk başladığı gün iki aydır maaş alamıyorduk. Fakat boykotun başladığıgünün öğleninde Cebeci’de patron maaşlarımızı vermek zorunda kaldı. Patron boykot başladıktan sonra da bizifarklı yerlere göndermek için uğraştı. Ama biz bu dayatmayı kabul etmedik. İşyerlerimizi terketmedik. Bununüzerine 7 Ekim günü 3 arkadaşımız daha işten atıldı. Boykot şu an tüm Ankara Üniversitesi’nde sürüyor.

- Bundan sonrasına dair neler yapmayı düşünüyorsunuz?- Bizim bir takım taleplerimiz var. Masaya oturduğumuzda, verilmeyen mesailerimizin, ödenmeyen

ücretlerimizin karşılığını ve atılan işçilerin yeniden işe alınmasını talep edeceğiz. 11. ayda ihale yapılacak.Yeni hazırlanacak sözleşmede şirket ve üniversite bu taleplerimizi kabul etmeli. Masaya oturana kadarboykotumuz devam edecek. Bunun için bir zaman veremeyiz. Taleplerimiz ne zaman kabul edilirse o zamanakadar... Fakat masaya oturup taleplerimizi kabul ettirdikten sonra her şey bitmiş olmayacak. Bundan sonra daörgütlenerek hakkımızı aramaya devam edeceğiz.

- Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?- Tek bu şirkette değil tüm yerlerde bizim yaşadığımız sorunlar yaşanıyor. Şirketler devletle danışıklı dövüş

yapıyor. İşçiler bilinçlenmeli, pasif durmamalı, haklarını aramalı. İşsizlik yüzünden herkes aç. Ekmek korkusuvar ama ancak mücadele edersek, birlik, dayanışma içinde olursak haklarımızı alabiliriz. Biz kazanırsak eğertüm Türkiye duyacak. Başka işçilere de umut vereceğiz. Tek başına hiçbir şey yapamayız.

Kızıl Bayrak / Ankara

Sınıfa karşı sınıf!14 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

Isuzu işçileri esnek çalışmaya karşıyürüdü!

Uluslararası Metal İşçileri Federasyonu (İMF) veAvrupa Metal İşçileri Federasyonu’nun (EMF)geçtiğimiz yılın Haziran ayında “İş güvencesizçalışmaya karşı ortak eylem günü” olarak belirlediği30 Eylül-7 Ekim tarihlerinde dünyanın birçok yerindeeylemler gerçekleştirildi. Birleşik Metal-İş Sendikasıda bu çerçevede 6 Ekim günü Isuzu fabrikasındayürüyüş ve basın açıklaması gerçekleştirdi.

Saat 17.30’da yüzlerce Isuzu işçisinin fabrikaiçinde toplanmasıyla başlayan eylemde en önde“Birleşik Metal-İş Sendikası” pankartı, ardında ise“Güvencesiz çalışmaya hayır! / No to precariouswork!” pankartı taşındı. Eyleme sendika flamalarıylakatılan BMİS üyeleri İngilizce ve Türkçe “Güvencesizçalışmaktan kurtuluşun çaresi toplusözleşme vegrevdir” dövizlerini taşıdılar.

İşçilere Birleşik Metal-İş Sendikası Genel SekreteriSelçuk Göktaş seslendi. Sermayenin esnek çalışmaylaberaber kıdem tazminatı ve fazla mesailere deyapacağı saldırılar karşısında uyarıda bulunan BMİSGenel Sekreteri, 7 Ekim ve 10 Ekim’de MESS’legerçekleştirecekleri görüşmelerde karşılarına esneklikdayatmalarının çıkması durumunda tepkilerini ortayakoyacaklarını ve hareketli günler yaşanacağını belirtti.Eylem alkış ve sloganlarla sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Liman işçileriyle dayanışma…Arkas Holding’e bağlı Arser İş Makineleri A. Ş’de

sendikal örgütlenme mücadelesi başlatan Ambarlıliman işçileri, işten atmalara karşı 21 Haziran’dabaşlattıkları direniş ile dayanışma amacıyla 3 Ekimgünü bir etkinlik gerçekleştirdi.

Ambarlı’da üyesi oldukları Liman-İş Sendikası’nıntemsilciliğinde bekleyişlerini sürdüren işçiler,düzenledikleri etkinlikle mücadelelerinisürdüreceklerini söylediler. BirçokkurumunçalışmasınıyürüttüğüdayanışmaetkinliğindeaçılışkonuşmasınıLiman-İşSendikası GenelBaşkanı MuzafferAkpunar yaptı.Ambarlı limanişçilerinin sendikalörgütlenmemücadelesiningelişimini anlatanAkpunar, sendikalörgütlenmeninönündeki engellerimücadele ederekaşacaklarını belirtti. Liman işçilerinin direniş sürecinianlatan sinevizyon gösterimiyle devam edendayanışma etkinliğinde Ali Rıza Aksoy ve GrupGölgedekiler müzik dinletisi sundular. Etkinliğeyaklaşık 150 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Yörsan’a psikolog desteği…Tek Gıda-İş Sendikası üyesi Yörsan işçilerine

çeşitli sendikalardan vemeslek gruplarındandestek geliyor. Yörsanişçilerine son olarak“Eleştirel Psikologlar vePsikoloji Öğrencileri”destek verdiler.Öğrencilerin yaptıklarıaçıklamada şunlarsöylendi: “İnsanlarındaha mutlu ve dahaumutlu olabilmelerininhak arama bilinci vemücadelesindenbağımsızolamayacağınıdüşünüyoruz. Yörsanişçilerinin ve bütünezilenlerin yanındaolacağız; bilgimiz veemeğimizle onlarla dayanışmanın vetoplumsal bilimleri ezilenlerin eylemleriyle birliktetekrar düşünmenin toplumsal bir görev olduğunainanıyoruz.”

Bursa’da TİS eylemleri…TİS görüşmeleri devam ederken, Birleşik Metal-İş

Sendikası örgütlü olduğu fabrikalarda eylemlergerçekleştiriyor. Bu eylemlerden sonuncusu 24-25-26Eylül tarihlerinde Birleşik Metal İş Sendikası Bursaşubesinin örgütlü olduğu Grammer, Asil Çelik vePrysmian fabrikalarında gerçekleştirildi.

26 Eylül günü saat 16.00’da Prysmian’dagerçekleştirilen toplantıda Birleşik Metal-İş SendikasıBursa Şube Başkanı Ayhan Ekinci konuştu. 2008-2010TİS kapsamındaki işyerlerinde işçiler üzerinde bir

yıldırma harekatı başlatıldığını ifadeetti.

Açıklama sırasında Metal İşçileriBülteni Prysmian işçilerine dağıtıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Hava-İş: “Bu işibozacağız!”

Hava-İş Sendikası, 550 kişininçalıştığı THY Çağrı Merkezi’ninAssistt ve Vodatech adlı şirketesatılmasına karşı 1 Ekim günüTHY Çağrı Merkezi önünde eylemgerçekleştirdi.

Hava-İş Genel Başkanı AtilayAyçin yaptığı konuşmada,yaşanan sürece sessizkalmayacaklarını, mücadeleederek haklarını istemesini

bileceklerini ifade etti. Hava-İş’in örgütlülüğüne darbevurulmak istendiğini söyleyen Ayçin, Hava-İş’in üyesayısının düşürülmeye ve Hava-İş’in içininboşaltılmaya çalışıldığını vurguladı. Birlik veberaberliğin öneminin altını çizdi. Hava-İş adınayapılan açıklamanın okunmasının ardından eylemsona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Şoförlerin direnişi sürüyor!İşe geri dönebilmek için direnişe geçen TÜMTİS

üyesi işçilerin direnişi dördüncü ayı geride bıraktı. Herpazartesi Bursa Büyükşehir belediye

binası yanında eylemyapan işçiler, 29 Eylülgünü de eylemlerine devamettiler. 50’yi aşkın işçininkatıldığı eylemin en önündeçocuklar babaları içindövizler taşıdılar.

İşçiler adına açıklamayapan TÜMTİS GenelSekreteri Gürel Yılmaz,kazanana kadar devamedeceklerini belirtti.

Kızıl Bayrak / Bursa

Metal’de yıldırmaharekatı

Metal işkolunda devameden TİS görüşmeleri büyükmetal fabrikalarında TİS

sürecinde oynanan ayak oyunlarıyla devam ediyor.Birleşik Metal-İş Genel Yönetim Kurulu imzalıaçıklamada yaşananların perde arkasını şöyleözetleniyor:

- Tofaş’ta 6 günlük üretim durdurmanın, ücretsizolduğu söylentisini yayıyorlar. Oysa gerçekte bu 6günün karşılığında daha sonra çalışma yapılacağıbilgisini saklıyorlar.

- Renault’da çok sayıda işçi çıkarılacağısöyleniyor. Ama çıkarılacak işçilerin yerine daha fazlasayıda işçi alacaklarını ve böylelikle ücretmaliyetlerini düşürmeyi planladıklarını isesöylemiyorlar.

- Bosch’da 3 ay boyunca yarı üretim yapacaklarınıduyuruyorlar ama Bosch’un yaptığı 500 ek istihdamyaratacak kısmından söz etmiyorlar.

BMİS, metal patronlarının hamlelerini yıldırma(terör) harekatı olarak tanımlarken “sözleşmeimzalandı, yüzde şu kadara” söylemiyle işçilerinbirliğinin ve direncinin kırılmak istendiğini, “kriz var”söylemiyle de “taleplerinizden vazgeçin” mesajınınverilmek istendiğini ifade ediyor.

Sifaş-Nergis işçilerinden eylem…Sifaş ve Nergis tekstil fabrikalarında işten atılan

işçiler mücadele başlattılar. Örgütlü oldukları TEKSİFSendikası’nın da sahip çıkmadığı işçiler hükümete,TMSF’ye, kendilerine sahip çıkmayan sendikaya vepatronlara karşı öfkelerini dile getirdiler.

26 Eylül günü Orhangazi Parkı’nda basınaçıklaması yapan işçiler haklarını alana kadarmücadele edeceklerini belirttiler. Boş tencerelerlesloganlar atan işçiler, çevreden de yoğun ilgi gördüler.Yaklaşık 50 işçiyle başlayan eyleme katılım bir süresonra gözle görülür biçimde arttı.

Eylemde “Cavit Çağlar-AKP-TEKSİF elele, işçihakları nerede?” ve “Sifaş-Nergis işçileri direniyor,haklarımızı alana kadar direneceğiz!” Sifaş-Nergisİşçileri imzalı iki pankart açıldı.

DİSK Bölge Temsilcisi Ayhan Ekinci bir konuşmayaparak, bu eylemden itibaren DİSK olarak işçilereher türlü desteği sunacaklarını belirtti.

Kızıl Bayrak / Bursa

6 Ekim 2008 / Isuzu

26 Eylül 2008 / Bursa

İşçi ve emekçi hareketinden…

Geleceğimize ve onurumuza sahip çıkalım! Kızıl Bayrak � 15Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

“Boykota katıl!” çağrısıKot taşlama işçileri son dönemde basın ve

kamuoyunun gündeminde oldukça geniş yer buldular.Kot taşlama işçilerinin çalışma koşullarına dikkatçekmek amacıyla yürütülen çalışmalardan biri isekottaşlaMA.org sitesi üzerinden yürüyen seslenmefaaliyeti...

Kot markalarının boykot edilmesi çağrısınınyapıldığı bildiri dağıtımlarında bayram alışverişi içinTaksim’e gelenlere boykot bildirileri ulaştırıldı.Taksim’de yapılan ve 20 bin adet bildirininkullanıldığı dağıtımlar Ankara, İzmir, Kocaeli veBursa’da da devam edecek.

ÜNSA’da “iş kaza”ları…Ünsa Samandıra’da kurulu bulunan yaklaşık 350

işçinin çalıştığı bir fabrika. Ünsa da diğer fabrikalargibi işçilerin kanıyla besleniyor. Ama mecazi anlamdadeğil gerçek anlamda!

13 Eylül günü taşeronda çalışan bir işçi sağbaşparmağının kolon makinesine kaptırarak buparmağını tırnak hizasında kopmasına sebep olan bir“iş kaza”sı yaşadı. Bu “kaza”nın üzerinden iki haftageçmeden, 24 Eylül günü Ünsa’nın ana firmasındaçalışan başka bir işçi ise, sol kolunu çözgümakinesinin silindirine kaptırdı. Bu “kaza” sonucuişçinin kol lifleri koptu ve kolu dirseğe kadar çeşitliyerlerinden kırıldı. Sermayenin kölece çalışmakoşullarını dayattığı her yerde işçilerin böyle“kaza”lara kurban gitmesi artık olağan hale gelmişbulunuyor.

Bu sorunları çözecek olan işçilerin tabaninisiyatiflerine dayalı örgütlü mücadelesi olacaktır.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

SES’ten döner sermaye açıklamasıDöner sermaye miktarının arttırılması ile ilgili 1

Ağustos 2008 tarihinde çıkarılan yasaya karşı SağlıkEmekçileri Sendikası (SES) Adana Şubesi 25 Eylülgünü Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi’ndebasın açıklaması gerçekleştirdi.

SES Adana Şube Başkanı Mehmet Antmen, %125üzerinden döner sermaye alan özel yerlerdeçalışanların %175, %100 üzerinden döner sermayealan gece çalışanlarının %150, %80 üzerinden dönersermaye alan ve gündüz çalışanların ise %130üzerinden döner sermaye almasını önerdiklerinisöyledi, bu önerinin altında bir rakamın kabuledilmeyeceğini ifade etti.

Kamu Emekçileri Bülteni’nin de dağıtıldığı eylemsloganlarla sona erdi.

Kızıl Bayrak / Adana

KESK’ten basın toplantısıKESK MYK üyesi ve KESK’e bağlı sendikaların

genel merkez yöneticileri bölge gezisi kapsamında 7Ekim’de Eğitim-Sen Adana Şube binasında bir basıntoplantısı gerçekleştirdi.

KESK MYK üyesi Adnan Gölpınar tarafındanokunan basın metninde, dünyada yaşanan ekonomikkrize değinilerek çalkantılı bir dönemden geçildiği,Amerika’da başlayan ekonomik krizin bu durumudaha da karmaşık bir hale getirdiği belirtildi, bununfaturasının halka ödetilmeye çalışıldığı vurgulandı.Kürt sorunundan anayasa değişikliğine kadarneredeyse her konuda hükümetin kendi çıkarlarıdoğrultusunda hareket ettiği belirtilen açıklamamücadele çağrısıyla son buldu.

Kızıl Bayrak / Adana

Eğitim Sen’den eylem!Eğitim Sen Adana Şubesi, eğitimin her geçen gün

ticarileştirilmesini ve eğitim harcamalarına yapılanzamları protesto etmek için 29 Eylül günü bir basın

açıklaması gerçekleştirdi. Velilere seslenenaçıklamada eğitimin paralı hale getirilerek,çocukların ve gençlerin eğitim hakkının ellerindenalınmasına, okul kapılarının yoksul ve emekçiçocuklarına kapatılmasına karşı çıkma çağrısıyapıldı.

Kızıl Bayrak / Adana

“Eğitim-Sen’in sesinikesemezsiniz!”

Gebze 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ninin 2008/118sayılı kararıyla Eğitim-Sen’in sitesinin erişimiengellendi. Eğitim Sen İstanbul Şubeleri, 26 Eylülgünü konu ile ilgili Karaköy Tünel girişinde bir basınaçıklaması gerçekleştirdi. “Eğitim-Sen İstanbul 8No’lu Şube” pankartının açıldığı açıklamada, Eğitim-Sen’in internet sitesini kapatarak Eğitim-Sen’insesinin kesilemeyeceği, mücadelesininengellenemeyeceği ifade edildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Penta Elektronik’te anlaşma!Birleşik Metal-İş Sendikası İstanbul 1 No’lu

Şube’de yeni örgütlenen Penta Elektronik işyerinde24 Eylül’de toplusözleşme imzalandı.

Telefon cihazları ve elektronik devre üretimininyapıldığı işyerinde ilk kez imzalanan TİS ile Pentaişçilerinin aylık gelirlerinde yüzde 30.55 oranındaartış sağlandı. Ücretlere birinci yıl için yüzde 12zam, birinci yıl 30, ikinci yıl 48 ve üçüncü yıl 60günlük ikramiye kazanıldı. Her ay ücret ile birliktenet 60.00 YTL’lik sosyal ödeme yapılacak. Penta

işçilerinin 650.00 YTL olan ortalama net ücretineTİS sonucu 200.00 YTL’lik artış sağlanmış oluyor.

PTT’de “bayram” yok!KESK’e bağlı Haber-Sen 8 ve 9 No’lu şubelere

üye PTT Genel Müdürlüğü çalışanları bayramda tümkamu çalışanlarına uygulanan tatil hakkını kullanmaktalebiyle 26 Eylül günü Avrupa Yakası Posta İşlemeMerkezi önünde eylem yaptı.

“Haber-Sen 9 No’lu Şube” pankartı ve taleplerinyeraldığı dövizlerin açıldığı eylemde basınaçıklamasını okuyan Haber-Sen 9 No’lu ŞubeBaşkanı, yayınlanan genelge ile bayram tatilindeçalışılmasına karar verildiğini ifade etti. PTTçalışanlarının çalışma koşullarını anlatarak,çalışanların artık dayanacak gücü kalmadığınıvurguladı. PTT çalışanlarının taleplerinin okunduğuaçıklama sloganlarla sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Lastik-İş’te dayak iddiasıLastik-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu işyerlerine

bayramlaşma amacıyla gittiği söylenen Lastik-İşSendikası Genel Sekreteri Nuri Serim’in Pirelli işyeritemsilcileri ile birlikte bir işçiyi dövdüğü iddia edildi.Pirelli’de 21 yıldır forklift ustası olarak çalışanSüleyman Derin’in dövüldüğü iddiasının hemenardından açıklama yapan Nuri Serim ise, işçininmerdivenden düşmüş olabileceğini ifade etti. DİSKGenel Sekreteri Tayfun Görgün, dayak olayınındoğrulanması halinde Nuri Serim hakkında işlemyapılacağını açıkladı.

Metal İşçileri Bülteni’yle TİSsürecine müdahale!

Metal işçileri sermaye sınıfıyla zorlu birmücadele dönemine girmiş bulunuyor. Metalişçilerine kölelik dayatmalarının hesabı içindekimetal patronları ile 100 bini aşkın işçiyi kapsayantoplu iş sözleşmesi görüşmeleri sürüyor.Görüşmelerin 4. turu tamamlanırken, MESS’inesneklik dayatmalarının dozunun artması bekleniyor.

Bu dönemki toplusözleşme sürecine daha güçlüve etkin bir biçimde hazırlanan sınıf devrimcileri,görüşmelerin 4. turunun tamamlandığı bu aşamayakadar bulundukları tüm sanayi havzalarında örgütlü-örgütsüz metal işçilerine çeşitli araçlarlasesleniyorlar. Bulundukları tüm alanlarda TİS sürecinin tartışıldığı çeşitli toplantılar örgütlemeye devamediyorlar.

TİS görüşmelerinin başladığı günlerde çıkarılan “BDSP’li Metal İşçileri” imzalı TİS bildirisi ile çalışmayürüttükleri alanlarda tüm metal fabrikalarına seslenen sınıf devrimcileri, şimdi de TİS sürecinde etkin birbiçimde kullanacakları “Metal İşçileri Bülteni”ni çıkarmış bulunuyorlar. “Kazanmak için grev! Grev için söz-yetki-karar işçilere!” başlığıyla çıkan bültende, MESS patronlarının esneklik dayatmalarına karşı güçlü vesonuç alıcı bir mücadele için metal işçilerini TİS komiteleri kurmaya çağırıyorlar. Bülten’in kapak yazısındametal işçilerini gerçekleştirecekleri eylemlerle TİS sürecine taraf olmaya çağırırken, sözleşmenin masa başınabırakılmaması gerektiğinin altını çiziyorlar.

8 sayfa halinde çıkan Metal İşçileri Bülteni’nde Türk Metal ve Birleşik Metal-İş Sendikası üyelerinin TİSsürecine ilişkin görüş ve düşüncelerine yer veriyor. Metal işçileriyle yapılan röportajlar ve işçilerin bülten içinkaleme aldıkları yazılar farklı özellikler gösteriyor. Türk Metal’in örgütlü olduğu fabrikalardan gelen yazılardasendikal ihanet çetesi hedeflenirken, Birleşik Metal üyeleri ise, TİS sürecine yapılan hazırlıkların yetersizliğineişaret ediyor ve tabanın TİS sürecine daha etkin müdahale etmesini istiyorlar. Bu bölümde Kartal’dan,Gebze’den, İzmir’den, Ümraniye’den, Avrupa Yakası’ndan metal işçileri konuşuyorlar.

Bültenin başka bir sayfası ise metal işçilerinin mücadele tarihine dair yazıları içeriyor. ‘77-80 Büyük Greviile ‘98 eylem dalgası, metal işçilerine sunulan geçmiş mücadele deneyimleri olarak bu bölümde yer alıyor.MESS’i ezme çağrısı yapılarak metal işçileri kendi mücadele tarihlerinden öğrenmeye davet ediliyor.

Bülten’in son sayfaları ise metal işçilerine ihanetin üzerinde yükselmiş olan faşist Türk Metal çetesininteşhiri yer veriliyor. Mustafa Özbek’i teşhir eden yazı sendikal ihanet çetelerinden hesap sorma çağrısıylabitiyor.

Sınıf devrimcileri metal işkolundaki TİS sürecinde yürütecekleri faaliyetlerine ara vermeksizin devamediyorlar. Metal işçilerinin TİS sürecinden kazanımla çıkmaları için tüm imkan ve güçlerini seferber ediyorlar.

EKİM’16 � Kızıl Bayrak � Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

CMYK

Dünya: Çok yönlü bunalım ve genel istikrarsızlık

Kapitalist dünyada bugünkü durumu karakterizeeden en belirgin özellik, günden güne ağırlaşan çokyönlü bir bunalım ve genel bir istikrarsızlıktır.Gündemde olan ve genel bir çöküşe dönüşmesikorkuyla beklenen ekonomik krizdir ama gerçektesistemin krizi tüm öteki alanlarda da yeterincebelirgindir.

Örneğin daha 3-5 yıl öncesine kadar üzerine büyükgürültüler koparılan neo-liberal ideoloji veküreselleşme söylemi hızla değerden düşmektedir.Ekonomiye devlet müdahaleleri ve korumacıönlemlerin ilk örnekleri, ironik bir biçimde bizzat neo-liberalizmin kabesi ABD’de gündeme gelmektedir. Biröteki dikkate değer örnek, yıllardır emperyalistyayılmanın, dolayısıyla yeni emperyalist saldırı vesavaşların örtüsü olarak kullanılan “teröre karşımücadele” söyleminin her türlü inandırıcılığını artıkyitirmiş olmasıdır. Son Gürcistan krizinin de tanıklıkettiği gibi, 11 Eylül sonrasında bu eksende örülenemperyalist mutabakat da giderek çözülmektedir. Busöylemin gerçekte emperyalist yayılmanın bir aracıolarak kullanıldığını artık öteki bazı emperyalistlerbile söylemekte, hiç değilse ima etmektedirler.Vladimir Putin’in 2007 Şubatı’ndaki Münihkonuşması bunun açık bir örneği olmuştu.

Bunalım siyasal cephede de yeterince açıktır. ‘80’liyıllardan beridir kesintisiz olarak uygulanan neo-liberal saldırı politikaları daha baştan “sosyal devlet”insonu demekti, bu ise zaman içinde kaçınılmaz olaraksosyal barışın sonu anlamına geliyordu. Nitekimbunun etki ve sonuçları günden güne daha açık birbiçimde ortaya çıkmakta, tüm kapitalist toplumlardasosyal-siyasal bir krizi mayalamaktadır. Program vepolitikada aynileşen burjuva partilerinininandırıcılıklarını yitirmesi, burjuvaparlamentarizminin gözden düşmesi, kitlelerinbilincinde sistemin meşruiyeti inancının zaafauğraması ve nihayet kitlelerin günden güne büyüyenhoşnutsuzluğu ve buna eşlik eden hareketliliği, tümübirarada bunun yansımalarıdır. Bugünden ilk belirtilerigörülen yarının büyük sosyal kaynaşmalarına çokyönlü hazırlığın, bu çerçevede polis devletine geçişinemperyalist metropollerde genel bir eğilim halinialması ise bu aynı gelişmenin öteki yüzünüoluşturmaktadır. Aynı şekilde, batılı emperyalistmetropollerde resmi çevrelerce sinsi ama sistemli birbiçimde körüklenen ırkçılık ve yabancı düşmanlığınıngüç kazanması da...

Öte yandan bugün sistemde giderek belirginleşenbir emperyalist hegemonya krizi var. ABD’ninhegemonyası çözülmekte, çok kutupluluk eğilimi vebuna yönelik çıkışlar güç kazanmaktadır. Önünegeçilemez bir süreç olarak başlamış bulunan bugelişme, dünya çapında istikrarsızlığı artırmakta,mevcut dengeler gitgide bozulmakta, uluslararasıilişkiler son derece kırılgan bir hal almaktadır. Aynınedenle militarizm dizginlerinden boşalmakta,silahlanma yarışı kızışmakta, bölgesel sorunlar

ağırlaşmakta ve bunlar yer yer yerel savaşlar biçiminialmaktadır. Uzun onyıllar boyunca emperyalistçıkarların uyumlulaştırılmasına ve çelişkilerin denetimaltında tutulmasına da hizmet eden emperyalistkuruluşlar bunu artık eski kolaylıkta yerinegetirememektedirler. NATO’nun gizlenemeyen içbunalımı bunun en dikkate değer güncel örneğidir.Benzer sorunlar AB, G8, DTÖ ve BM bünyesinde deyaşanmaktadır.

Sosyal krizin aldığı boyutlar ise yakın zamandapatlak veren “açlık isyanları” üzerinden kendini enveciz bir biçimde ortaya koymuştur. İnsanlık halenkapitalizm tarihinin en büyük servet-sefaletkutuplaşmasını yaşamaktadır. Bu kutuplaşma sınıflar,ülkeler ve bölgeler arasında, yani her alanda ve herdüzeyde, kesintisiz bir biçimde sürmektedir. Biryandan iktisadi-mali açıdan orta büyüklüktekidevletlerden bile daha güçlü ulusötesi tekelci gruplarınsayısı çoğalırken, öte yandan milyarlarca insan açlık,yoksulluk ve yoksunluk içinde kıvranmaktadır.Kutuplaşma refahın kalesi sayılan emperyalistmetropollerde de büyük boyutlara ulaşmıştır. Buülkelerde yoksulluk sınırının altında yaşayan kitlelerinsayısı hızla artarken, sosyal hakların sistemli biçimdebudanması ve sosyal güvenlik kurumlarının adım adımtasfiyesi de aynı hızla sürmektedir.

Bütün bunlara gezegenimizi tehdit eden vedolaysız olarak kapitalizmin ürünü ve sonucu olanekolojik krizi de ekleyebiliriz. Kapitalizm insan soyuile birlikte tüm canlı yaşamı, gezegenin tüm ekolojikdengesini tehdit etmektedir ve bu yıkıcı tehdit gündengüne büyümektedir. Buna ilişkin veriler bizzat burjuvadünyasının kendi içinden döne döne ve büyüyenkaygılar eşliğinde dile getirilmektedir. Fakat bununemperyalist karar mercileri üzerinde (gözboyamaamaçlı bazı göstermelik girişimlerin ötesinde)herhangi bir etkisi olmamaktadır. Kapitalist sisteminmantığı ve işleyişi, doğa ve insan soyu için bu büyüktehlikeyi bizzat üretmekle kalmamakta, büyüyen tümbelirtilere rağmen onu görmezlikten gelmeyi degerektirmektedir. Aşırı kâr hırsı, piyasa anarşisi vebunlara eşlik eden kıran kırana rekabet koşullarında,büyük kapitalist şirketlerin “ekolojik denge”yakınmalarına dönüp bakma olanağı (buna “lüksü” dediyebiliriz) yoktur. Tüm tarihi boyunca kapitalizminmantığı “benden sonra tufan” olmuştur.

Örnekleme amacı sınırlarındaki değinmelerinardından krizin özellikle güncel bakımdan öne çıkanbazı yönleri üzerinde biraz daha yakından duralım.

Kapitalist dünyada “Büyük Çöküş”korkusu

Kapitalist dünya ekonomisini saran yeni kriz halengünün en önemli sorunlarından biridir. Halihazırdakiseyri kapitalist dünyanın bütününde kaygıylaizlenmektedir. Sözkonusu olan, 30 yıldır sürmekteolan durgunluk içinde bunalımdan bir genel çöküşedoğru gidiş eğilimidir, bir “Büyük Çöküş” tehlikesidir.

Finansal cephede kendini gösteren ve ABD’de bazıbüyük mali kuruluşların iflasına (buna sürekli yenileri

Dünya, bölge ve Türkiye...

Genel durum

’den... Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008 � Kızıl Bayrak � 17

CMYK

eklenmektedir) yolaçan kriz, kısa zamanda batının tümbüyük kapitalist ekonomilerini durgunluğa vedaralmaya sürükledi. Kapitalist dünyadaki güncelkorku ve endişeler, bunun bir çöküşe dönüşme ihtimaliüzerinedir. Çöküşün krizin bu yeni evresindegerçekleşip gerçekleşmeyeceği şimdilik belli değildir.Fakat bu korku ve beklentinin kendisi bile kapitalistdünya ekonomisinin onulmaz iç çelişmelerinin yenibir göstergesi ve itirafından başka bir şey değildir.Kapitalizm işte böyle bir sistemdir. İleri düzeydegelişmiş üretici güçler ve birikmiş muazzamzenginlikler bir yanda, her şeyin bir büyük çöküşiçinde bir anda mahvolması tehlikesi öte yanda. Bu,kapitalizmdir. Bu, üretici güçler ile üretim ilişkileriarasındaki yapısal çelişkinin kendini en yıkıcı birbiçimde dışa vurmasıdır. Bu, sınırsız kar hırsına vepiyasa anarşisine dayalı bir sistemin, kendi mantığınınve işleyişinin sonucu olarak soluksuz kalması,boğulmasıdır. Bu, emperyalist kapitalizmin temel birniteliği olan fakat gelinen yerde akıl almaz boyutlaraulaşmış bulunan asalaklığın ve çürümenin gözlerönüne serilmesidir.

Öte yandan ekonomik krizin kendisi, neo-liberalpolitikaların ve onları da içerecek biçimde emperyalistküreselleşmenin iflasını da belgelemektedir. ‘70’lerinortasında başgösteren ve kendini uzayıp giden birgenel durgunluk durumu olarak ortaya koyanekonomik krizden çıkış için ‘80’lı yıllardan beriuygulanan politika ve stratejiler ile artık işlergötürülememektedir. Krizin ana üssü ve kapitalistdünya ekonomisinin sürükleyici gücü ABD’de artandevlet müdahaleleri bunu göstermektedir. “Piyasanınsihirli eli” işleri zıvanadan çıkardı ve bu gibidurumlarda hep olduğu gibi, şimdi bir kez dahadevletin müdahaleci eli devrede. Fakat duruma birçare bulması bu kez pek kolay görünmüyor. Krizağırlaşırsa tüm dünyada panik artacak, herkes kendibaşının çaresine bakma telaşı içinde davranacak(bunun şimdiden bazı ilk belirtileri var), bu ise bugünekadar en büyük emperyalist devletlerce bu türdenkrizleri bloke etmekte, etki ve sonuçlarını sınırlamaktaaz-çok başarıyla uygulanan ortak müdahale iradesinihepten felce uğratacaktır. Oysa bu türden biruluslararası ortak müdahale bir büyük çöküştehlikesine karşı olmazsa olmaz önkoşuldur.

Emperyalist metropollerde başgöstermiş bulunankrizin halihazırdaki sosyal etkileri kendini büyüyenişsizlik, artan enflasyon ve yeni bir düzeydeyoksullaşma olarak göstermekte, bunların tümübirarada çalışan kitlelerin yaşamını büsbütünağırlaştırmaktadır. Krizin beraberinde bir çöküşgetirmesi ise dünyanın işçileri, emekçileri ve ezilenhalkları için bugüne dek örneği görülmemiş çok yönlübir büyük iktisadi-sosyal ve kültürel yıkım anlamınagelecektir.

Muhtemel bir çöküşün iktisadi ve sosyal etkilerikonusunda hemen herkes referans kaynağı olarak 1929Büyük Çöküşü’ne işaret etmektedir. Oysa arada 80yıllık bir zaman dilimi ile birlikte kapitalist dünyaekonomisinin o günden bugüne ulaştığı muazzamgelişme düzeyi vardır. Günümüz kapitalist ekonomisi

1929 ile karşılaştırılamayacak denli büyümüş,karmaşık bir hal almış ve her bakımdan içiçegeçmiştir. Karşılıklı etkileme/etkilenme çapı ve hızımuazzam boyutlarda artmıştır. Borsa sarsıntılarınındakikalarla ölçülen bir zaman dilimi içinde tümdünyada yankılanması bunun ifadesidir. Dolayısıylabir kez daha ABD’de başgösterecek bir çöküntü bukez tüm dünya ekonomisinde gerçek bir deprem etkisiyaratacaktır. Kapitalist dünya ekonomisinin bu yenigerçekliği, muhtemel bir çöküş durumunda,görülmemiş boyutlardaki yıkıcı etkilerini doğal olaraksosyal alanda da gösterecektir. Çöküşün emekçiler vehalklar için yaratacağı sonuçları bu gerçekliğinışığında düşünmek gerekir.

Bu türden bir çöküşün ekonomik-sosyalsonuçlarından öteye toplumların yaşamını veuluslararası ilişkileri derinden etkileyecek önemlisiyasal sonuçları da olacaktır. Bir yanda sosyalhuzursuzluklar, kaynaşmalar ve mücadeleler, öteyanda faşizm, militarizm ve yeni emperyalist savaşlar,bu çerçevede ilk elden akla gelenler olmaktadır.

Kapitalizmde krizler paradoksal sonuçlar üretir.Kriz koşulları devrimi olduğu kadar karşı-devrimi debesler. Devrimci sonuçlar kadar, ağır bir sosyalyıkımın (ki bu kitlesel işsizlik ve işçi sınıfı saflarınınzaafa uğraması, emekçilerin fiziki ve kültürel yıkımıdemektir) ardından yıkıcılığı ölçüsünde gerici siyasalsonuçlar da üretebilir. Dünyada 1929 büyük çöküşü biryandan devrimci süreçleri beslerken, öte yandan genişkitllerin de alet edilebildiği görülmemiş boyutlarda birsiyasal gericiliğe, önce faşizm dalgasına ve ardındanda yeni bir emperyalist paylaşım savaşına yolaçmıştır.Üstelik bu, uluslararası işçi sınıfının ve ezilenhalkların devrimci partiler önderliğinde bugünlekıyaslanmaz ölçüde güçlü ve hazırlıklı oldukları,dolayısıyla da krizin sonuçlarından devrimci amaçlarlayararlanmak konusunda nispeten hazırlıklı olduklarıbir tarihi evrede böyle olabilmiştir.

Krizin devrimci sonuçlar üretmesi sınıfmücadelesinin o güne kadarki seyriyle sıkı sıkıyabağlantılıdır. Eğer işçi sınıfının örgütlü ve mücadelecibir hazırlığı yoksa, devrimci bir önderlik altındabirleşmemişse, küçük-burjuva ve yoksul katmanlarıardından sürüklemede belli bir sürecin içindengeçmemişse, kriz gelip çattığında altında ezilmesi riskide aynı ölçüde büyük demektir. Ama eğer iyi kötü birhazırlık varsa, devrimci parti varsa, bu parti sınıflabirleşmede belli mesafeler almışsa, bir kriz durumunuyeni düzeyde güçlenmenin ve krizi devrimci bir krizedoğru ilerletebilmenin önemli olanaklarına da sahip

demektir.Krize devrimci hazırlığın gerekleri çerçevesinde

tüm bunları gözönünde bulundurmak ayrı bir önemtaşımaktadır. Devrimci bir parti her halükarda krizdenen iyi biçimde yararlanmakla yükümlüdür. Tarihidevrimci misyonu bunu gerektirir.

Hegemonya krizi, militarizmve kızışan emperyalist nüfuz mücadeleleri

Dünyada ekonomik cephedeki krizi halen siyasalcephede çok yönlü bir istikrarsızlık tamamlamaktadır.Uluslararası ilişkilerdeki bu istikrarsızlık ekonomidekison krizi öncelemektedir ve temelinde, yaşanmaktaolan hegemonya krizine bağlı olarak kızışanemperyalistler arası nüfuz mücadeleleri vardır. Bumücadelelerin odağında ise emperyalist dünyanındüne kadarki hegemon gücü ABD emperyalizmidurmaktadır. Nüfuz mücadelelerinin, militarizmin,silahlanmanın, tehdit ve kışkırtmaların, bölgeselsavaşlara varan müdahalelerin başını o çekmektedirdemek istiyoruz.

Amerikan emperyalizmi dünya hegemonyasınısüreklileştirmek ve gelecekteki muhtemel emperyalistrakiplerini mevcut üstünlüklerini kullanarak dahabaştan etkisizleştirmek ve denetim altında tutmak için,‘89 çöküşünden beri, yani 20 yıla yaklaşan bir süreboyunca, hummalı bir çaba içinde oldu. ABD, 11Eylül saldırılarını bu doğrultuda yeni bir manivelaolarak kullandı; 21. yüzyılı bir “uzun savaşlar yüzyılı”ilan ederek buna Afganistan’dan başladı; çokgeçmeden bunu Irak’a yönelik emperyalist savaş veişgal izledi. Aynı dönemde NATO’nun genişlemesiüzerinden Doğu Avrupa’yı denetimi altına aldı,böylece Rusya’yı adım adım kuşattı. Bu aynı yollaAvrupa üzerindeki denetimini de korumaya vepekiştirmeye, AB’nin bir rakip olarak sıyrılmasınıengellemeye çalıştı.

Fakat 20 yılı bulan tüm bu çabaların bugünkübilançosu Amerikan emperyalizmi payına tam birhüsranla sonuçlanmaya doğru gidiyor. ABD tüm buileri atılma çabalarına rağmen genel bir gerilemedönemine girmekten kurtulamamıştır. Halklarınsergilediği direnme kapasitesinin dolaysız baskısıaltında halen sürekli bir güç ve itibar kaybıiçerisindedir. Kendi içinde ciddi mali, ekonomik vesosyal sorunlarla yüzyüzedir. Aynı zamanda bugünküekonomik krizin de merkez üssü durumundadır. Dünekadar tartışılmayan hegemonyası ise bugün artık her

ve güncel gelişmeler

EKİM’den...18 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

açıdan tartışılır hale gelmiştir. Son kriz bu doğrultudayeni bir darbe olacak, özellikle Avrupalı emperyalistmüttefiklerinin daha özerk davranma eğilimlerine güçkazandıracaktır.

Gerilemekte olan ama buna rağmen tek süper güçkonumunu korumak da isteyen ABD, bu çerçevedesaldırgan bir politika izlemekte, militarizmiazdırmakta, genel bir silahlanmayı kışkırtmakta,bölgesel sorunları azdırıp kullanarak ve “uluslararasıterörle mücadele” yalanına dayanarak bölgeselmüdahalelere, savaşlara ve işgallere başvurmaktadır.Hegemonyasının çözülüyor olması, ama öte yandan dabunu ondan devralmak üzere karşısına dikilebilecekgüç ve hazırlıkta bir emperyalist rakibin halen dünyasahnesinde bulunmaması, ABD’nin saldırganlığınıazdırmakta, onu daha pervasız çıkışlarayöneltmektedir.

Öte yandan, öteki emperyalist güçler de ABDkuşatmasından ve buna eşlik eden dayatmalardangitgide daha çok rahatsızlık duymakta ve yer yer bunayönelik itirazlar ortaya koymaktadırlar. İçlerindenbazıları bu doğrultuda günden güne daha çok güç veözgüven kazanmakta, dünya egemenliği üzerinde hakiddia etmekte, “çok kutupluluk” istemleriyle tam dabunu dile getirmektedirler. Halen bu tutumun başınıRusya çekmekte, özünde aynı tutumu paylaşan Çin iseşimdilik daha temkinli bir biçimde hareket etmektedir.Rusya gelinen yerde artık tüm açıklığı ile ilan ettiğitutumunda başarı gösterdiği ölçüde, bunun zamanlaöteki emperyalistler üzerinde de cesaretlendirici etkidebulunacağı ise hemen hemen kesindir.

Rusya’nın son çıkışlarının (Gürcistan savaşı)ardından gitgide daha açık biçimler kazanmakta olanbu mücadele, dünyanın bugünkü istikrarsızlığının entemel nedenidir. Emperyalist dünyada başgösterenhegemonya krizine de bağlı olarak dünya yeni birnüfuz ve paylaşım mücadeleleri dönemine girmişbulunmaktadır. Halen olup bitenler bu kapsamdadır veyeni bir emperyalist dünya savaşı tehlikesini de içindebarındıran büyük mücadelenin ilk çarpışmalarıdır.

Türkiye’yi çevreleyen bölge: Emperyalist nüfuz mücadelelerinin ön

hatları

Öte yandan, tüm bu mücadelelerin odaklandığıbaşlıca alanlar, başta Ortadoğu olmak üzere Türkiye’yiçevreleyen bölgelerdir. ‘90’lı yıllarda Balkanlar’dayaşanan ağır bunalım, batılı emperyalistlerin bölgeüzerinde kurdukları denetimle bugün önemli ölçüdeyatışmış ve kontrol altına alınmıştır. Buna karşılıkOrtadoğu, Kafkasya ve Orta Asya üzerine halen sertbir emperyalist rekabet ve mücadele vardır. Ötekistratejik nedenlerin yanısıra dünyanın enerjikaynaklarının büyük bölümünün bu bölgelerdeyoğunlaşması, onları emperyalist nüfuzmücadelelerinin esas alanı ve ön safları halinegetirmiştir. Enerji kaynakları üzerinde denetim kurmakmücadelesine bir süredir bunların iletim hatları(“enerji koridorları”) üzerindeki denetim mücadeleside eklenmiştir. Afganistan, Irak ve son olarak daGürcistan savaşları bu mücadelenin ürünüdürler.İran’a yönelik muhtemel bir emperyalist müdahalenintemeldeki nedeni de budur. Pakistan’da sürmekte olanağır siyasal bunalımın gerisinde de yine bu vardır.

Emperyalistler arası nüfuz mücadeleleri halen bubölgeler üzerinden savaş biçimine bürünmüşdurumdadır. Bugün için doğrudan karşı karşıyagelecek durumda olmayan emperyalist odaklar, bunuhalen bu bölgesel müdahalelerle dolaylı biçimdeyapmaktadırlar. Daha Doğu Bloku’nun yıkılışınıizleyen birinci Körfez Savaşı’ndan beri bu böyledir.ABD bu savaşla petrol kaynakları üzerindeki dahageniş ve etkin bir denetim kurmak, böylece aynızamanda batılı emperyalistler üzerindeki denetimini

de güçlendirmek istemişti. Irak’a el koymaya yönelikikinci emperyalist savaş da aynı politikanın bir ürünüoldu. NATO’nun ‘99 baharında Yugoslavya karşıgündeme getirdiği savaşın aynı zamanda Rusya’ya bubölgede hiçbir etki alanı bırakmamak amacına yönelikolduğunu da biliyoruz.

ABD’nin öteki batılı emperyalist ülkelerin dedesteğini alarak Afganistan savaşı üzerinden OrtaAsya’ya yaptığı çıkış ise gerçekte Rusya ve Çin’ekarşı yeni bir büyük hamle idi. Bu onu petrol ve doğalgaz deposu Orta Asya’nın tam kalbine taşımış, onaRusya ve Çin’in arasına bir kama gibi yerleşmeolanağı da sağlamıştır. Böylece emperyalist akılhocalarınca dünya egemenliğinin olmazsa olmazkoşulu kabul edilen Avrasya egemenliğine yönelikönemli bir adım atılmıştır. Halen tam bir batağadönüşmüş bulunan ve çok yönlü faturası günden günebüyüyen Afganistan işgalinin buna rağmen yenitakviyelerle sürdürülmek istenmesinin gerisinde de bubüyük stratejik hesap vardır. ABD ve batılıemperyalistler, bu müdahaleyle Rusya ve Çin’e karşıelde ettikleri üstünlükleri ne edip edip korumayaçalışmaktadırlar. Afganistan bu açıdan ABD içinIrak’tan çok daha önemlidir. Irak’tan asker çekmekyanlısı “ılımlı” başkan adayı Obama’ın Afganistandaha çok asker göndermekten sözetmesi bundandolayıdır. Afganistan batağından çıkış çareleri arayanNATO’dan gerekirse Talibanla da uzlaşılabileceğiniilişkin seslerin yükselmesi ve bu doğrultuda örtülübazı ilk girişimlerin yaşanması da bu çerçevede anlamkazanmaktadır. Amaç sonuçta Afganistan mevzisinikorumaktır, ne pahasına olursa olsun. Bu mevzininyitirilmesi, özellikle ABD için, dünya egemenliğihayallerinin tümden çökmesi anlamına gelecektir.

Rusya’nın Gürcistan’a yönelik savaşı ise,tersinden, ABD kuşatmasına karşı bir önemli çıkışoldu ve çok kutuplu dünya sisteminin bölgesel birsavaşla uygulamaya konulması anlamına geldi. Bufarklı özelliği ile o, uluslararası ilişkilerde yeni birdönemi de başlattı. Bugüne kadar savaşa dayalı bu türçıkışlar hegemon güç ABD’den gelir, tüm ötekiemperyalist güçler ise buna bir biçimde katlanmak, yada Avrupalı emperyalistler örneğinde olduğu gibi,onun yedeğinde bizzat katılmak zorunda kalırlardı.Gürcistan savaşı ise Rusya’nın ABD’nin etki sahasınadolaysız bir müdahalesi oldu ve o bunu hemenardından ABD hegemonyasını bundan böyletanımayacağı meydan okuması ile birleştirdi. ABDbunun rövanşını alamaz da Rusya’yı yeniden hizayasokamazsa eğer, ki bu da kolay görünmüyor artık, buolay tek kutuplu dünya döneminin sonunu işaretleyenbir dönüm noktası anlamına gelecektir.

Amerikan işbirlikçileri için sıkıntılı dönem

Türkiye emperyalist dünyada kızışan bu büyükmücadelede Amerikan emperyalizminin, daha genelplanda ise batılı emperyalistlerin safındadır. ABD’yegöbekten bağımlılığı, Avrupalı emperyalistlerleilişkileri, NATO üyeliği ve İsrail’le özel ilişkileri, Türkburjuvazisini ve devletini dört ayrı koldan bu aynıemperyalist safa bağlamaktadır. Türkiye halenAmerikan emperyalizminin Ortadoğu’daki en önemlisavaş ve saldırı üssüdür. ABD ve İsrail’le kurulmuşüçlü bir saldırgan askeri mihverin bir parçasıdır.NATO’nun Ortadoğu’daki ve Kafkasya’daki ilerikarakoludur. Batılı emperyalist ittifakın hedefidurumundaki Rusya ve İran gibi ülkelerle olanekonomik ilişkilerine, ayrıca İran’la Kürt halkına karşıkurduğu ittifaka rağmen, mücadelenin daha genelsahnesinde bu ülkelere karşı batılı emperyalistlerinhizmetindedir.

Son olarak 2005 yılında güncellenen ve devletinstratejik tercihlerini ve politikalarını içeren MilliGüvenlik Siyaset Belgesi’nde, “ABD ile ilişkilerintarihsel değerde ve çok yönlü” olduğu özenle

vurgulanarak, “Türkiye’nin ABD ile ilişkileri OrtaAsya, Balkanlar, Güney Kafkasya, Ortadoğupolitikaları bakımından stratejiktir. Bu konulardaişbirliği, dayanışma Türkiye’nin çıkarınadır.”denilmektedir. Bu stratejik belirleme, dünyaegemenliği üzerine sürmekte olan büyük mücadeledeTürk burjuvazisinin yerini ve safını tüm açıklığı ileotaya koymaktadır.

Nitekim onun dış politika pratiği de bunauygundur. Türkiye halen Balkanlar’da veAfganistan’da ABD ve NATO safında işgalci güçolarak yer almaktadır. Irak’taki işgalin en en önemlidestek üssüdür, Kafkaslar’da ABD taşeronluğuyapmaktadır, Lübnan’da asker bulundurmaktadır,İsrail ile çok yönlü yakın ilişkileri içerisindedir veABD-İsrail ikilisi ile yıllık düzenli askeri tatbikatlaryapmaktadır. Özetle Türk burjuvazisinin safı bellidir.O bölge halklarına karşı Amerikan emperyalizmininsafındadır ve bu lanetli tarihsel çizgisini yakın yıllarınbölgeyi saran sıcak gelişmeleriyle ayrıca kanıtlamıştır.

Fakat dış politikada, özellikle de bölgesel dışpolitikada, onun için asıl sıkıntılı dönem şimdibaşlamaktadır. Zira son dönemin yeni gelişmelerihalklara karşı nispeten rahat bir biçimde uygulanan buişbirlikçi politikaya temel önemde yeni bir boyuteklemiştir. Türk burjuvazisi ve devleti şimdidenitibaren Amerikan emperyaliminin safında Rusya’yave İran’a karşı da durmak zorundadır. Bu ise geneltercihler yönünden değil fakat uygulama yönündengöründüğü kadar kolay değildir. Gürcistan krizi bualandaki güçlüğü tüm çıplaklığı ile ortaya çıkardı.

Bugüne kadar safı batı emperyalizminden yanaolan ve kendi jeostratejik konumunu bölge üzerindenonlara adeta pazarlayan Türk burjuvazisi, öte yandanbatının doğrudan ya da dolaylı biçimde hedefidurumundaki bölge ülkeleriyle buna rağmen kârlı işilişkileri kurabiliyordu. Rusya ve İran’la ilişkilerbunun örneği idi. Türk burjuvazisinin her iki ülke ilede kapsamlı ekonomik-ticari ilişkileri var. Dahasıpetrol ve doğal gaz yönünden her ikisine belirginbiçimde bağımlı.

Uluslararası ilişkilerdeki son kriz bu ikili konumuzorlayan sonuçlarını şimdiden göstermiştir. NATOsavaş gemilerinin boğazlardan Karadeniz’e çıkışınaverilen izin Rusya ile ilişkilerde anında etkisinigöstermiş, Rusya açıkça ilan etmese de ticari ilişkilerişimdiden sınırlama yoluna gitmiştir. Bu daha işinbaşıdır. İlişkilerdeki daha büyük krizler ve dışpolitikadaki açmaz kendini asıl bundan sonragösterecektir. Artık bir tarafın ileri karakolu iken ötekitarafı da kârlı ilişkilerle idare etmek dönemi geridekalmıştır. Rusya-ABD ilişkilerinde gerginliktırmanırsa eğer, ki öyle de görünüyor, bunun böyleolacağı hemen hemen kesindir. Aynı şey İran’a yönelikmuhtemel bir emperyalist-siyonist saldırı durumu içinde geçerlidir.

Güncel uluslararası gelişmelerin Türk burjuvazisiiçin yarattığı tek sıkıntı bu değildir. Dünyaekonomisinde büyümekte olan krizin Türkiyeekonomisine yansımalarının sonuçları belki bundan daağır olacaktır. Nitekim bunun da ilk işaretleri dahaşimdiden görülmektedir. ABD’den gelen her iflashaberinin İstanbul borsası üzerinden anındayankılanması bunu göstermektedir. Kendi sorunlarızaten sürekli büyümekte olan ve 2001 çöküşününardından girdiği nispeten rahat dönemin sonunayaklaşmış bulunan Türkiye ekonomisi, ABDekonomisindeki başaşağı gidişin sonuçlarını dolaysızolarak ve en ağır biçimde yaşayacak ekonomilerdenbiridir.

Türkiye rejim krizinden çok boyutlu bir düzenkrizine doğru yol almaktadır.

EKİM(TKİP Merkez Yayın Organı Ekim’in

Ekim 2008 tarihli 253. sayısından alınmıştır...)(www.tkip.org)

Ulucanlar anmalarından... Kızıl Bayrak � 19Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

Ulucanlar katliamı İstanbul’da TKİP MK üyesiÜmit Altıntaş’ın Karacaahmet Mezarlığı’nda bulunanmezarı başında gerçekleştirilen anma ile lanetlendi.Eylemde Eylül ayında gerçekleşen Diyarbakır, Bucave Ulucanlar katliamları da birlikte ele alınarak, katildevlete karşı mücadele etme ve hesap sorma çağrısıyükseltildi.

28 Eylül günü Tutuklu ve Hükümlü YakınlarıBirliği (TUYAB) tarafından gerçekleştirilen anmaetkinliği kitlenin Karacaahmet mezarlığı girişindetoplanması ile başladı. Burada kortejler oluşturularakyürüyüşe geçildi. “Ulucanlar katliamını unutmadık,unutturmayacağız! / Tutuklu ve Hükümlü YakınlarıBirliği (TUYAB)” pankartının açıldığı yürüyüşsırasında en önde Ulucanlar’da katledilen ondevrimcinin resimleri taşındı.

Öfkeli sloganlar eşliğinde gerçekleştirilen yürüyüşsüresince “Ulucanlar şehitleri ölümsüzdür!”, “Devrimşehitleri ölümsüzdür!”, “Yaşasın devrimcidayanışma!”, “Diyarbakır / Buca şehitleriölümsüzdür!”, “Katil devlet hesap verecek!”,“Yaşasın Ulucanlar direnişimiz!” vb. sloganlarcoşkuyla haykırıldı. Ümit Altıntaş’ın mezarı başınagelindiğinde tüm devrim şehitleri için saygı duruşundabulunuldu. “Güneşi içenlerin türküsü” hep bir ağızdanokundu.

İlk olarak TUYAB adına bir tutuklu yakınıkonuştu. Açılış konuşmasında Ulucanlar direnişininmücadele tarihimizde önemli bir yeri olduğubelirtilerek, şehit düşen devrimcilerin arkalarındabüyük bir miras bıraktıkları dile getirildi. ArdındanTUYAB adına hazırlanan basın metnine geçildi.Ulucanlar’da gerçekleşen katliamın hücre saldırısınınve 19 Aralık katliamının bir provası niteliğindeolduğu, burada karşılaşılan direniş nedeni ile devletinhücre politikalarını ertelemek zorunda kaldığıbelirtildi. F tipi zindanlarda bugün tecrit, işkence,baskı ve her türlü devlet terörünün uygulandığıvurgulandı. Zindanlarda ve dışarıda yaşanan devletterörüne karşı mücadele çağrısı yapıldı.

Şiir dinletisinin ardından TUYAB çalışanlarındanİsmail Karagöz konuştu, On’ların izinden gitmeçağrısı yaptı. Ümit Altıntaş’ın eşi Melek Altıntaş,Eylül ayında sadece Ulucanlar’ın değil Diyarbakır veBuca katliamlarının da lanetlendiğini söyledi.Ulucanlar’ın, Buca’nın direniş ruhuyla mücadeleyibüyütme çağrısı yaptı. Ulucanlar katliamı tanığıEsmahan Ekinci cezevlerinde yaşanan yoldaşçapaylaşıma değinerek, devrimci dayanışmanın masabaşında değil barikatlarda ete-kemiğe bürüneceğinivurguladı.

Gitar ve flüt eşliğinde seslendirilen devrimciezgilerin ardından Ümit Altıntaş’ın kardeşi TayfunAltıntaş söz aldı. Ulucanlar’ın katliam değil direnişolduğunu vurgulayarak şunları söyledi:“Ben Ümitkardeşim olduğu için onunla gurur duymuyorum, Ümitdevrim şehidi olduğu için onunla gurur duyuyorum. VeÜmit’in kardeşi olarak değil bir devrimci olarakdevrim ve sosyalizm mücadelesini büyütmeyeçağırıyorum.”

Tayfun Altıntaş’ın konuşması “Yaşasın Ulucanlardirenişimiz!” sloganı ile karşılandı. Anma Ulucanlardakatledilen devrimcilerinin isimlerinin “Yaşıyor!”haykırışı ile birlikte sayılmasının ardından sona erdi.Etkinliğe 250’yi aşkın kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Ulucanlar katliamı 9. yılında anıldı…

“Ulucanlar katliamını unutmadık,unutturmayacağız!”

İzmir’de Ulucanlar anması…

“Katliamların hesabını soracağız!”Buca, Diyarbakır ve Ulucanlar katliamları İzmir’de bir hafta boyunca gerçekleştirilen eylemlerle

lanetlendi. Ulucanlar şehitleri ise 28 Eylül günü TKİP MK üyesi Habip Gül’ün Helvacı Köyü’ndeki mezarıbaşında anıldı.

Sermaye devleti bu yıl da Ulucanlar anmasına katılımı engellemek için çeşitli yöntemler kullandı. HelvacıKöyü’ne gidecek araçları tehdit ederek geri gönderdi. Devrimci güçlerin kararlılığı devletin bu hamlesini boşadüşürdü. Yeni araçların bulunması uzun sürmedi.

Kolluk güçleri yürüyüşü boşa düşürmek amacıyla arama noktasını mezarlığın önüne kadar çekmişlerdi.Köyün girişinde araçlardan inilerek bu hamle de boşa düşürüldü.

Mezarlık girişinde pankartlar açıldı, kortejler oluşturuldu. Yürüyüş coşkulu sloganlarla başladı. En önde“Buca-Diyarbakır-Ulucanlar hapishane katliamlarını unutmadık, unutturmayacağız! Hesabını soracağız!”yazılı ortak pankart taşındı. Ardından Habip, Ümit, Hatice yoldaşların fotoğraflarının olduğu “Devrimcilerölmez, devrim davası yenilmezdir!” şiarının yeraldığı pankartın yanı sıra Ulucanlar’da katledilendevrimcilerin fotoğrafları taşındı.

Habip Gül’ün mezarı başında kitleyi bekleyen aile, kortejleri karşılamak için mezarlık girişine doğrugeldi. Karşılıklı atılan sloganların ardından aile korteje katıldı.

Habip Gül’ün mezarı başında tüm devrim şehitleri anısına saygı duruşunda bulunuldu. Daha sonra ortakmetin okundu. Zindanlarda gerçekleştirilen katliamların devrimci tutsakları ve iradeyi teslim almak amaçlıolduğu ifade edildi. Devrimci tutsakların egemenlerle girdikleri irade savaşını her seferinde kazandıkları dilegetirildi. Ulucanlar’da devletin sergilediği vahşet teşhir edildi. Katliamın işçi ve emekçilere yöneliksaldırılardan bağımsız olmadığı söylendi. Devletin yalanlarla girdiği Ulucanlar’da devrimcilerin ölümünedirenişiyle karşılaştığı dile getirildi. Katliamın sorumlularının devlet tarafından korunduğu ifade edildiktensonra açıklama şu sözlerle sona erdi: “Zafere olan inancımızla ölümü hiçe sayanların mücadelesiniyaşatmaya devam edeceğiz. Bir kez daha ilan ediyoruz ki, devrim kazanacak, biz kazanacağız!”

Daha sonra Ulucanlar’da şehit düşen devrimcilerin hayatlarını anlatan metin okundu. Ardından Ulucanlarkatliamına ve direnişine tanıklık eden Filiz Gülkokuer bir konuşma yaptı. Ulucanlar’ın devrimci direniş vekararlılığın en anlamlı örneklerinden biri olduğunu vurguladı. Şehit düşen tutsaklara dair anlatımlardabulundu.

Anma şiir ve müzikten oluşan bir sunumla sona erdi. Habip Gül’ün sevdiği bir türkü söylendi.Anmanın ardından kitle aileyi ziyarete gitti. Eylemi örgütleyen bileşenler duygu ve düşüncelerini belirten

kısa konuşmalar yaptılar. Habip Gül’ün yaşamına dair sorular sordular.Anma canlı ve coşkulu geçti. Öfkeli sloganlar anma boyunca hiç susmadı. “Katil devlet hesap verecek!”,

“Devrimci irade teslim alınamaz!”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “Yaşasın devrimci dayanışma!”, “Bedelödedik, bedel ödeteceğiz!”, “Yaşasın Ulucanlar direnişimiz!”, “Ulucanlar katliamının hesabını soracağız!” vb.sloganlarının yanı sıra Ulucanlar şehitlerinin adları okunarak “Yaşıyor!” sloganı atıldı.

Eylemi BDSP, Alınteri, ESP, Kaldıraç, Köz, Mücadele Birliği Platformu, Partizan örgütledi. İHD İzmirŞubesi katılarak destek verdi. Eyleme 100 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Ulucanlar anmalarından...20 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

Kartal’da Ulucanlar anmasıUlucanlar’da şehit düşen 10 yiğit devrimciyi

anmak üzere Habip, Ümit ve Hatice yoldaş şahsında28 Eylül günü Kartal’da bir anma gerçekleştirdik.Etkinlik öncesinde yoldaşların fotoğraflarınınbulunduğu ve Ulucanlar direnişinin anlatıldığıfotoğraf sergisi hazırladık.

Etkinlik saygı duruşu ile başladı. Sunumunardından mücadele tarihimizin anlatıldığı “Ekim’denParti’ye, Partiyle Devrime” adlı filmin gösterimiyapıldı ve “Zafere on yıldız” başlıklı şiir okundu.

Etkinliğin son bölümünde ise işçi sınıfınınkomünist partisinin 10. yılının önemi vurgulandı.Tartışma boyunca Ümit ve Habip yoldaşlarındevrimci kimliği, bu kimliklerin partinin temsilcisi veyol göstericisi olduğu ifade edilerek, düşünen vesavaşan militan olma özelliklerine dikkat çekildi.Bugünkü zor koşullarda devrimci olmanın önemivurgulandı. Yoldaşların yaşamlarıyla çizdiği yolışığında partiyi sınıf kitleleri içerisinde var etmeninpartinin militanlarının omuzlarında olduğu ifadeedildi. Saflarımıza yeni katılan işçi yoldaşlarındevrim davası, yoldaşları tanımaya dönük sorularıylaanlamlı bir tartışma yürütüldü. Son alarak görev vesorumluluklara dikkat çekilerek, parti ve devrimdavasını büyütme çağrısıyla etkinlik sonlandırıldı.

Anadolu Yakası’ndan Komünistler

Esenyurt’ta Ulucanlar anmasıUlucanlar katliamının 9. yıldönümü vesilesiyle

Esenyurt İşçi Kültür Evi’nde 28 Eylül günü bir anmaetkinliği gerçekleştirdik.

Etkinlik saygı duruşuyla başladı. ArdındanUlucanlar katliamına ilişkin bir sunumgerçekleştirildi. Ulucanlar katliamıyla bu ülkedegerçekleştirilen bir dizi katliama yeni bir halkaeklendiği, amacın zindanlardaki devrimciler şahsındatüm işçi ve emekçileri teslim almak olduğu belirtildi.Devletin vahşi saldırısına rağmen devrimci iradeninteslim alınamadığı ve Ulucanlar’da destansı birdirenişin ortaya konulduğu vurgulandı.

Ulucanlar katliamıyla ilgili sinevizyon gösterimiile Esenyurt İKE Şiir Grubu’nun şiir dinletisininardından Ulucanlar katliamı ve direnişi kapsamındabir söyleşi gerçekleştirildi. Söyleşide zindanların sınıf

mücadelesindeki yeri ve önemine değinildi. Sermayedevletinin bu katliamlarla devrimci iradeyi teslimalarak işçi sınıfının ve emekçilerin mücadelesiniengellemeyi hedeflediği, ancak hiçbir zaman devrimciiradeyi teslim alınamayacağı, Ulucanlar’da bunun birkez daha kanıtlandığı vurgulandı. Ulucanlar ruhuyladevrim ve sosyalizm mücadelesini yükseltmeçağrısıyla söyleşi sonlandırıldı.

Esenyurt BDSP

Ulucanlar şehitleri GOP’ta anıldıUlucanlar şehitleri, 28 Eylül günü GOP ve

Topkapı BDSP tarafından ortak yapılan etkinlikleanıldı.

Anma saygı duruşuyla başladı. Ardından yapılanaçılış konuşmasında katliamın politik arka planıanlatıldı. Amerikancı sermaye hükümetinin İMF-TÜSİAD programları ve sosyal yıkım saldırılarınıhayata geçirme hedefiyle işçi ve emekçilerin

bilinçli öncüleri olan devrimci tutsakların iradeleriniteslim almak için saldırdığı ifade edildi. Zindanlardaiki iradenin, devrim ve düzen cephesinin karşı karşıyageldiği belirtilerek, bu irade savaşından geneldedevrimcilerin, daha özelde sınıfın partisinin alnınınakıyla çıktığını vurguladı.

Şiir dinletisinin ardından “Ölümü yenenleri kimseyenemez!” adlı sinevizyon gösterimi yapıldı.Ulucanlar’da şehit düşen on yiğit devrimcininözgeçmişleri okundu.

Ardından GOP BDSP temsilcisi “Habip ve Ümityoldaş şahsında parti davası ve devrimci direnişgeleneği” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi. Habip

Gül ve Ümit Altıntaş’ın işçi sınıfının komünistpartisinin düşünen ve savaşan militanları olduklarını,Ulucanlar saldırısından önce söyledikleri gibi partibayrağına leke sürmeden kanlarıylakızıllaştırdıklarını, onurun, erdemin ve direnişinbayrağını bizlere devrettiklerini ifade etti.

Konuşmanın ardından katılımcılarla birliktesöyleşi gerçekleştirildi. Kısa bir aranın ardındanetkinlik müzik grubunun söylediği devrimci türkü vemarşlarla sona erdi.

Kızıl Bayrak / GOP

Ankara’da Ulucanlar anmasıUlucanlar katliamında ölümsüzlüğe uğurladığımız

TKİP Merkez Komite üyeleri Habip Gül ve ÜmitAltıntaş, 28 Eylül günü Ankara’da gerçekleştirilenetkinlikle anıldı.

Etkinlik, Nazım Hikmet’in mısraları eşliğindeOn’lar şahsında tüm devrim ve sosyalizmmücadelesinde ölümsüzleşenler için yapılan saygıduruşu ile başladı.

Ardından Habip ve Ümit yoldaşların partiliyaşamları aynasında “zor dönem devrimciliği” ve“düşünen ve savaşan militanlar”, “devrime adanmışdava adamları” başlıkları üzerinden bir sunumgerçekleştirildi. Habip yoldaşın tasfiyecilereKemalpaşa cezaevinden yazdığı mektup ve DGM’deyaptığı siyasi savunma, Ümit yoldaşın TKİP KuruluşKongresi’nde yaptığı kapanış konuşması ve“Kahverengi sevdalı bulut” şiiri sunum içerisindeokundu. Onları yaşatmanın “uğruna tereddütsüzceölünen davanın” büyütülmesi ile mümkün olacağı

Ulucanlar anmalarından…

“Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!”

Ankara: “Devrim şehitleriölümsüzdür!”

Ulucanlar katliam ve direnişinin 9. yıldönümünde,26 Eylül günü Ankara’da, Alınteri, BDSP, DHD, HalkCephesi, Kaldıraç, Odak, Partizan ve Tüm-İGDtarafından örgütlenen bir anma gerçekleştirildi.

Anma devrimci örgütlerin Ulucanlar Cezaeviönüne yürüyüşüyle başladı. Yürüyüşte coşkuylasloganlar atıldı. Cezaevi önüne gelindiğinde basınmetni okundu.

Ardından ÇHD adına avukat Rıza Karaman birkonuşma yaptı. Cezaevi katliamlarının toplumsalmuhalefeti sindirme amacı taşıdığını, fakat birçokcezaevinde olduğu gibi 26 Eylül’de Ulucanlarda dabunun başarılamayacağının bir kez dahagörüldüğünü ifade etti. Ardından TAYAD’lıAileler’den Bayram Şahin katliam esnasındayaşananları anlattı. Son olarak devrimci tutsak ErolZavar’ın eşi Elif Zavar konuştu; “Devrimcileri aslateslim alamadılar. Ölenler asla teslim olarak ölmediler!” dedi.

Cezaevinin önündeki anma cezaevi kapısına karanfillerin bırakılmasıyla son buldu.Buradan otobüslerle Karşıyaka Mezarlığı’na gidildi. Ulucanlar direnişinde ölümsüzleşen üç devrimci,

İsmet Kavaklıoğlu, Mahir Emsalsiz ve Önder Gençaslan’ın mezarları başında da anma etkinliğiigerçekleştirildi. Anma sırasında katledilen 10 devrimcinin özgeçmişleri okundu. Devrimci marşlar hep birağızdan söylendi. Devrim şehidi Özgür Kemal Karabulut’un annesi ve İsmet Kavaklıoğlu’nun yakınımezarları başında onlara dair bildiklerini anlattılar. Konuşmaların ardından “Anaların öfkesi katilleriboğacak!”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür!” sloganları daha da güçlü atıldı. Anma etkinliği kararlı ve coşkulubir şekilde gerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / Ankara

28 Eylül 2008 / Kartal

26 Eylül 2008 / Ankara

Ulucanlar anmalarından... Kızıl Bayrak � 21Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

vurgulandı. Yoldaşları ölümsüzlüğe uğurladığımız 9yılın, bu tarihsel sorumluluğa uygun bir şekilde, hertürlü zorluğa karşın işçi sınıfını partiye ve devrimekazanma iradi çabası ile geçtiği ifade edildi. Hep birağızdan söylenen marşlar ve türkülerle anma sonaerdi.

Ankara’dan Komünistler

Adana’da Ulucanlar anmasıUlucanlar direnişi 9. yıldönümünde Şakirpaşa

İşçi Kültür Evi’nde yapılan bir etkinlikle anıldı. 28Eylül günü gerçekleşen etkinliğin açılışkonuşmasında devletin cezaevi politikalarınadeğinildi, katliamın amacı ele alındı. Devrimcitutsakların zindanlarda direniş geleneğinisürdürdüğüne değinilerek, devralınan bayrağınkararlılıkla taşındığı ifade edildi.

Ardından katliam sürecini öncesi ve sonrasıylaanlatan sinevizyonun gösterimine geçildi.

Etkinlik, Şakirpaşa İşçi Kültür Evi ÇocukKorosu’nun müzik dinletisiyle devam etti. Koroizleyiciler tarafından oldukça beğenildi.

Ardından BDSP adına bir konuşmagerçekleştirildi. Zindanlarda yaşananların iki sınıfarasındaki savaşımın cezaevlerindeki yansımasıolduğunu belirtilerek, sınıflar varolduğu sürececezaevlerindeki baskı ve zulmün kaçınılmaz olduğusöylendi. Bu sorunu çözmenin yegane yolunun işçisınıfının ve emekçilerin sınıfsız bir dünya içinmücadelesinin yükseltilmesinden geçtiği vurgulandı.Bu mücadelenin öncüsü olan Parti’nin 10. yılınagirdiğine değinilerek, devralınan bayrağın daha dayükseltilmesi çağrısı yapıldı.

Etkinlik, türkü ve devrimci marşlardan oluşandinletiyle sona erdi.

Kızıl Bayrak / Adana

Ulucanlar direnişi Kayseri’deselamlandı

28 Eylül günü Kayseri İşçi Kültür Evi’ndeUlucanlar katliam ve direnişini anma etkinliğigerçekleştirildi. Etkinlik devrim ve sosyalizmşehitleri için saygı duruşu ile başladı. Şiir, müzikdinletisi ve yitirdiğimiz devrimcileri anlatan metinledevam edildi.

Ardından söyleşi bölümüne geçildi. Katliamın önsürecine, katliamla amaçlanan politikalara vekatliamın çıkarılması gereken sonuçlara değinildi.Bu çerçevede güncel politik süreçlere dairtutumumuz ele alındı. Emperyalist-kapitalistsistemin içerisinde bulunduğu kriz ve bu krizin nasılbir olanağa dönüştürüleceği üzerine tartışmayürütüldü.

Kızıl Bayrak / Kayseri

Anma eylemlerinden…

“Ulucanlar katliamını unutmadık,unutturmayacağız!”

Eskişehir: “Yaşasın Ulucanlar direnişimiz!Eskişehir’de Ulucanlar direnişi 27 Eylül günü Adalar Migros önünde gerçekleştirilen eylemle selamlandı.

“Yaşasın Ulucanlar direnişimiz! / 9. Yılında Ulucanlar katliamını unutmadık, unutturmayacağız!” pankartınınaçıldığı ve şehit devrimcilerin fotoğraflarının taşındığı basın açıklamasında devrimci ve demokrat kurumlaradına ortak metin okundu.

Sloganlar ve saygı duruşunun ardından okunan açıklamada, cezaevlerinde yaşanan saldırı ve direnişleredeğinildi, Ulucanlar katliamının o güne kadar gerçekleşen en vahşi katliam olduğunu hatırlatıldı. Coşkulu veöfkeli bir şekilde sloganlar atıldı. BDSP, DGH, DPG, EHP, İHD, SGD, SDP, ODAK tarafından örgütleneneyleme TKP ve Eskişehir Halkevi de destek verdi.

Kızıl Bayrak / Eskişehir

Bursa: “Ulucanlar’ın hesabı sorulacak!”Sermaye devletinin Ulucanlar’da gerçekleştirdiği katliamın 9. yıldönümü vesilesiyle cezaevi katliamları

lanetlendi ve şehitler anıldı. 27 Eylül günü Orhangazi Parkı’nda yapılan açıklamayı BDSP, ESP, SODAP,Partizan ve Tuncelililer Derneği örgütledi.

Kurumlar adına yapılan açıklamada Ulucanlar katliamının arka planı açıklandı ve halen sürmekte olan F tipitecrite karşı mücadele çağrısı yapıldı. “Buca, Ümraniye, Diyarbakır, Ulucanlar katliamlarını unutmadık,unutturmayacağız!” pankartının açıldığı açıklamada “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “Bedel ödedik bedelödeteceğiz!”, “Devrimci tutsaklar yalnız değildir!”, “Ulucanlar’ın hesabı sorulacak!”, “İçerde dışarıda hücreleriparçala!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

İstanbul İHD: “Katledenler hesap versin!”İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu Buca, Diyarbakır ve Ulucanlar katliamlarına ilişkin 26 Eylül günü

Galatasaray Meydanı’nda bir basın açıklaması yaptı, oturma eylemi gerçekleştirdi.“Buca, Ulucanlar,Diyarbakır’da katledenler hesap versin!” pankartının açıldığı, şehitlerin isimlerinin yazılı olduğu, karanfillidövizlerin taşındığı eylemde İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu adına konuşmalar yapıldı.Hapishanelerde insanca yaşam koşullarının yıllarca süren direnişlerle kazanıldığı ve her seferinde baskı vesaldırı politikalarıyla geri alındığı vurgulandı. Saldırı politikalarının en üst biçimi olarak tecrit uygulamalarınıngündeme getirildiği belirtilerek, bu uygulamalara geçişininde kanlı olduğu, ‘95-96-99 yıllarında Eylül ayıiçerisinde gerçekleştirilen üç büyük cezaevi katliamının bu kanlı sürecin ön hazırlığı olduğunu ifade edildi.Açıklama taleplerin sıralanmasıyla son buldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İzmir İHD: “Unutmayacağız!”İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi 27 Eylül günü eski Sümerbank önünde cezaevi katliamları ile ilgili

basın açıklaması yaptı.“Buca-Diyarbakır-Ulucanlar cezaevi katliamlarını unutmadık! Unutmayacağız!”pankartı açan İHD üyeleri, ayrıca “Tecrit ölümdür, istemiyoruz!”, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!”,“İşkence insanlık suçudur!”, “Hücre ölümdür, izin verme!” dövizleri taşıdılar.

Saygı duruşunun ardından yapılan açıklamada, 12 Eylül sonrasında cezaevlerindeki saldırılar ele alındı. 21Eylül ‘95 Buca katliamında 3 kişi, 4 Ocak ‘96 Ümraniye’de 4 kişi, 24 Eylül ‘96 Diyarbakır’da 10 kişi, 26 Eylül‘99 Ulucanlar’da 10 kişinin öldürüldüğü, yüzlercesinin ağır yaralandığı söylendi. Cezaevlerine yönelik taleplersıralandı. Açıklama “Bizler cezaevlerinin olmadığı bir dünyanın mümkün olduğuna inanıyoruz. Çünkü herzaman yoktu cezaevleri ve ilelebet de olmayacak!” sözleriyle son buldu.

Eylemde “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Zindanlar yıkılsın tutsaklaraözgürlük!” vb. sloganlar atıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Şirinevler’de Ulucanlar eylemiUlucanlar katliamının 9. yılında düzene olan öfkemizle yine alanlardaydık. Mezar anmasının ardından

Şirinevler merkezde 28 Eylül günü Avrupa yakasından BDSP’liler olarak eylem gerçekleştirdik. Eylemde“Yaşasın Ulucanlar direnişimiz! Bedel ödedik bedel ödeteceğiz!” şiarının yazılı olduğu pankartı taşıdık.

Basın açıklamasında şunlar söylendi: “Ulucanlar’da 19 Aralık’ta ve hücrelerde komünist ve devrimcitutsaklar, bunun bilinciyle, hem kendi onurları, hem de işçi ve emekçiler için direndiler. Habip Gül, ÜmitAltıntaş, İsmet Kavaklıoğlu, Abuzer Çat, Önder Gençaslan, Zafer Kırbıyık, Ahmet Savran, Aziz Dönmez,Mahir Emsalsiz, Halil Türker saldırı ne kadar vahşiceyse, o kadar yiğitçe direnerek şehit düştüler…”

Basın açıklamasına işçi ve emekçiler ilgi gösterdiler. Düzenin iplerini elinde tuttuğu faşist beslemeler de işbaşındaydı. Basın açıklamasını provoke etmeye çalıştılar, küfür ve hakaretlerle bize sataştılar. Etrafımızdayaklaşık 150 civarında bir kitle oluşmuştu. Sakin tutumumuzla basın açıklamasına devam ettik. Daha da gerilenitler insanları da katarak saldırmaya çalıştılar. Saldırıya “Yaşasın devrim ve sosyalizm!” sloganlarıyla karşılıkverdik. Çevredeki işçi ve emekçiler bizleri sahiplendiği için kimileri uzaklaştı, kimileri de kudurmuş birşekilde açıklamayı dinlemekle yetindi. Bu kudurganlığa, basın açıklamasına devam ederek ve sloganlarımızıgür bir şekilde atarak yanıt verdik. Çevrede toplanan işçi ve emekçiler, ezilen Kürt ulusuna mensup insanlar dasloganlarımıza eşlik ettiler ve alkışladılar.

Avrupa Yakası’ndan BDSP’liler28 Eylül 2008 / Şirinevler

Ya barbarlık, ya sosyalizm!22 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

Afganistan’daki işgalci güçlerin savaşı Pakistantopraklarına taşıması, ABD-Pakistan ilişkilerini yenibir boyuta taşıdı. Pakistan yönetimini hiçe sayanneo-faşist çetenin küstah şefleri, işgalci ordularınaPakistan’ın Afganistan sınırındaki bölgesini savaşalanına çevirmeleri emrini verirken, İslamabad’dakiişbirlikçilerini haberdar etme gereği bile duymadılar.Bu olay, emperyalistlere uşaklık eden rejimlere revagörülen muameleyi göstermesi açısından da ibretvericidir.

Amerikan karşıtlığının alabildiğine yaygınolduğu Pakistan’da yönetim, ABD’ninsaldırganlığına karşı dik durduğunu gösterme gayretiiçine girdi. Hem ordu hem hükümet, müttefikgüçlerin Pakistan’ın egemenliğini ihlal etmesine izinvermeyeceklerini ilan ederek, ABD’ye “kafa tuttu”.Bu gelişmenin ardından ABD ile Pakistan ordularıarasında kısa süreli çatışmalar çıktığına dairhaberler, Pakistan yönetiminin egemenliğini korumanoktasında “kararlı” olduğu izlenimi verse deolayların daha karmaşık olduğu anlaşılmaktadır.

Emperyalist Amerikan rejiminin kirli niyetlerihakkında farklı değerlendirmeler yapılsa da, savaşınPakistan’a yayılmak istendiği konusunda genel birmutabakat sağlanmış bulunuyor. ABD adınatetikçilik yapan Pakistan yönetimi, gelinen yerdesavaş çetesi tarafından kaosa sürüklenmektedir.Oysa Pakistan’daki gerici rejim, ABDemperyalizminin “teröre karşı savaş” adı altındahalklara karşı başlattığı saldırının dolaysız suçortakları arasında yer alıyor. Savaş aygıtı NATOorduları Afganistan’ı işgal ettiğinde, Pakistan rejimi,“teröre karşı savaş”ın ön cephesinde olduğunu ilanetmişti. Ancak sadık bir uşak olduğunu kanıtlaması,Pakistan rejimini ABD emperyalizminin hedefiolmaktan kurtaramadı.

Pakistan’ın başkenti İslamabad’daki Marriottotelini harabeye çeviren, yüze yakının kişininölümüne yol açan bombalı saldırı, ABD’nin suyüzüne çıkan kirli planlarına dair tartışmalara ivmekattı. El Kaide ya da Taliban tarafından yapıldığıiddia edilse de, saldırının ABD ordusu tarafındangerçekleştirildiğine dair güçlü kanıtlar bulunuyor.

ABD casus uçaklarının sıkça Pakistan’ınVeziristan bölgesine füze saldırıları düzenlediğihaberleri gelirken, ABD Savunma Bakanı RobertGates, Amerikan kuvvetlerinin sınır ötesisaldırılarını savunarak, askerlerin sızan militanlarınsaldırılarından kendilerini korumak amacıyla gerekli

adımları atmaya hakkı olduğunu iddia ediyor.Pentagon şefinin ardından meydana çıkan ABDGenelkurmay Başkanı Oramiral Mike Mullen ise,ülkesinin, Pakistan’a aşiret bölgesindeki İslamcımilitanlarla mücadelesinde yardım için uzundönemli ve kapsamlı bir plan uygulaması gerektiğinisavundu. “Pakistan’daki militanların Amerikanulusal güvenliğine yönelik en büyük tehlikeolduğunu” öne süren Amerikalı Amiral ise, sözkonusu planın beş ila on yıllık bir süreyi kapsamasıgerektiğini söyledi.

Bush liderliğindeki savaş kundakçılarınınorganize ettiği olaylar giderek vahim bir hal alırken,ABD ordusu Pakistan topraklarında konuşlanmahazırlığını sürdürüyor. İşgalci güçlerin Pakistantopraklarında kalıcı üs kurma hazırlığı ise hemİslamabad rejiminin “ABD’ye karşı dik duruyorum”izlenimi vermek için giriştiği manevralarınkofluğunu ortaya koyuyor, hem de savaşın daha dayayılma tehlikesine işaret ediyor.

ABD emperyalizminin işbirlikçi bir rejime karşıbaşlattığı bu çirkin saldırının amaçlarına dair farklıyorumlar yapılıyor. “Pakistan’ın parçalanması”,“savaş aygıtı NATO’nun bölgede kalıcı üsler kurmabahanesi yaratmak için çatışmalarınyaygınlaştırılması”, “ABD ordusunun Pakistan’dakinükleer silahların denetimini ele geçirip İsrail’irahatlatması” üzerinde duruluyor.

Hangi felaket planının uygulanmak istendiğinetlik kazanmasa da, her üç ihtimal de Pakistanhalkları başta olmak üzere Asya halklarının başınayeni felaketler getirmekten başka bir sonuçyaratmayacaktır.

ABD emperyalizmi ile işbirlikçilerinin kirliplanları daha şimdiden Pakistan’ı kan gölüneçevirmeye başlamıştır. Son günlerde Afganistansınırında şiddetlenen çatışmalarda, “dinci militan”olduğu öne sürülen bin kişinin öldürüldüğübildiriliyor. İşgal altındaki Afganistan, Irak gibiörnekler, kitle katliamlarının yayılma ihtimalininyüksek olduğunun somut göstergeleridir.Emperyalist savaşın Pakistan’a taşınması halklarınyeni acılar çekmesine yol açacaktır. Ancak bu rezilplanların bataklığa saplanan işgalci ordulara zafergetirmesi de mümkün değildir. Ezilen halklarınemperyalist zorbalara karşı biriken öfkesi birleşik birdirenişle taçlandığında ise, emperyalist zorbalarınişgal ettikleri topraklardan defolup gitmek dışındabir seçenekleri kalmayacaktır.

İşgalci ordular Pakistan’ıkaosa sürüklüyor!

Afganistanbatağında çıkış

yolu bulunamıyor!“ABD’nin öteki batılı emperyalist ülkelerin de

desteğini alarak Afganistan savaşı üzerinden OrtaAsya’ya yaptığı çıkış ise gerçekte Rusya ve Çin’e karşıyeni bir büyük hamle idi. Bu onu petrol ve doğalgazdeposu Orta Asya’nın tam kalbine taşımış, ona Rusyave Çin’in arasına bir kama gibi yerleşme olanağı dasağlamıştır… Afganistan bu açıdan ABD için Irak’tançok daha önemlidir… Afganistan batağından çıkışçareleri arayan NATO’dan gerekirse Talibanla dauzlaşılabileceğine ilişkin seslerin yükselmesi ve budoğrultuda örtülü bazı ilk girişimlerin yaşanması da buçerçevede anlam kazanmaktadır. Amaç sonuçtaAfganistan mevzisini korumaktır, ne pahasına olursaolsun. Bu mevzinin yitirilmesi, özellikle ABD için,dünya egemenliği hayallerinin tümden çökmesianlamına gelecektir.” (Ekim, sayı:253)

Bu değerlendirme, Brüksel’deki NATOkarargâhının şefleri ile Pentagon’daki savaşbaronlarının Afganistan’da bir hezimetten duyduklarıkaygının nedenlerine işaret etmektedir. Geçtiğimizaylarda takviye güç talebini defalarca dillendirenNATO-Pentagon ikilisi, istedikleri düzeyde olmasa dabazı devletlerin Afganistan’a yeni askeri birlikgöndermelerini sağlayabilmişlerdir. Ancak takviyebirlikler, 50 bine yakın askere komuta eden savaşaygıtı NATO’nun derdine derman olmaya yetmemiştir.Zira Irak’tan Afganistan’a asker kaydırma hazırlığındaolduğunu açıklayan Pentagon, yeniden alarm zilleriçalmaya başladı.

Japonya ile NATO üyelerine çağrıda bulunan savaşkundakçıları, “Ya Afganistan’da savaşın ya da paragönderin” talebinde bulundular. Muharip birliklergöndermek istemeyen ülkelerin Afgan ordusuna maliyardımda bulunabileceklerini belirttiler. Afganordusunun gerekli güce ulaşmasıyla kendilerine dahaaz ihtiyaç duyulacağını iddia ederek, Afgan ordusununyeniden yapılanması için 17 milyar dolara ihtiyaçolduğununu dile getirdiler.

Pentagon alarm zilleri çalarken, işgalci İngilizbirliklerinin şefi Tuğgeneral Mark Carleton-Smith ise,Afganistan’da zafer kazanmalarının mümkünolmadığını ilan etti. İngiltere’de yayınlanan TheSunday Times gazetesine konuşan Smith, “Bu savaşıkazanamayacağız” dedi. Bununla birlikte, Talibanayaklanmasının “yönetilebilir bir düzeyedüşürüldüğünü” iddia ederek, Taliban tehtidinin budüzeyiyle Afgan ordusu tarafından üstlenilebileceğinisavundu. İngiliz generalin dile getirdiği tek çözümyolu, Taliban güçlerinin yönetime katılmak karşılığındaKabil’deki kukla yönetimle anlaşmaya varmalarıdır.

Nitekim CIA fideliğinde yetiştirilen Hamid Karzaisoysuzu da, işgalci orduların yakalamaya çalıştığıTalibanların şefi Molla Ömer’e uzlaşma çağrısı yaptı.Taliban’ın politik sürece katılmasının ve MollaÖmer’in Afganistan’a dönmesinin ülkenin çıkarları,refahı ve istikrarı bakımından yararlı olacağınısavundu.

Pentagon patentli bu çağrıya Taliban güçlerindenolumsuz yanıt verildi. Taliban sözcüsü, “Afganistan’ınköle ve kukla başkanı Hamid Karzai’nin yaptığı birgörüşme teklifini reddediyoruz. O yalnızcaAmerika’nın dediğini söylüyor ve yapıyor” dedi.

Taliban güçlerinin emperyalist işgalcilerin anlaşmaçağrısını reddetmesi, Afganistan işgaliyle kazanılanmevzinin emperyalist güç odakları arasındakiçatışmalarda taşıdığı önem dikkate alındığında,Pentagon ve Brüksel’deki kaygıları daha dabüyütecektir.

Krizin faturası kapitalistlere! Kızıl Bayrak � 23Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

Kapitalizmin kabesi ABD’de patlak veren krizinetkileri dalga dalga yayılırken, soruna çözümbulamayan rejimin efendileri de kabus görmeyedevam ediyor. Zira ABD’nin büyük şirketlerini enkazaçeviren krize çözüm bulmak için seferber olan batılıemperyalistler, tüm çırpınmalarına rağmen bir çıkışyolu bulabilmiş değiller. Belirsizlik durumununuzaması ise krizin etkisinin dünyanın belli başlı tümmerkezlerinde hissedilmesine yolaçıyor.

“Kurtarma paketi” onaylanmayıncaborsalar çöküşe sürüklendi

İlk patlak verdiğinde gecikmeden krize müdahaleeden ABD yönetimi, batan sigorta şirketlerinidevletleştirip, ardından “kurtarma paketi” hazırlayarakgeçici bir umut yaratabilmişti. Fakat iflasları durduruprejime soluk aldırmak için 700 milyar doları gözdençıkaran savaş çetesinin şefi Bush başkanlığındakiyönetim vaatlerinin arkasında duramayınca piyasalaryeniden çöküşe doğru sürüklendi.

Amerikan Temsilciler Meclisi, Bush’un yanısırabaşkan adayları McCain ile Obama’nın uyarılarınakarşın, krizdeki finans sistemini bataktan kurtarmakiçin hazırlanan 700 milyar dolarlık paketi reddetti. Şoketkisi yaratan Temsilciler Meclisi’nin kararı kapitalist-emperyalist rejimin efendilerini iyice kaygılandırdı.Bush’un yanısıra birçok ülke başkanı da TemsilcilerMeclisi’ne çağrıda bulunarak, kapitalizmin bekası içinmutlaka bir kurtarma planına ihtiyaç olduğunuhatırlattı.

Ret kararına asıl tepki beklendiği üzere borsalardangeldi. Haberin duyulması ile borsalarda büyükkayıplar yaşandı.

Tasarının reddedilmesinin ardından New YorkBorsası’nda Dow Jones Sanayi Endeksi, tarihinde ilkdefa yüzde 7 değer kaybederken, Nasdaq Endeksi deyüzde 9’dan fazla değer kaybetti. Latin AmerikaAvustralya ile Yeni Zelanda borsaları da güne büyükdüşüşlerle başladılar. Hong Kong borsasında kayıplaryüzde 5’i aşarken, Tokyo borsası da son üç yılın endüşük düzeylerine geriledi.

Sarsıntının şiddetli hissedildiği bir diğer kıtaAvrupa oldu. İngiltere’de FTSE 100 endeksi yüzde 3oranında değer kaybederken, Fransız Cac 40 endeksiyüzde 2,7 oranına geriledi. Almanya’nın Dax endekside yüzde 1.4 düşerek 5278 seviyelerine çekildi. Rusyaise, ülkenin iki büyük menkul kıymetler borsalarındaişlemlere birkaç saat ara vererek çöküşü hafifletmeyeçalıştı.

Daha sonra “Kurtarma Paketi” onaylansa da, kredizararları ve bu kredilere dayalı mali varlık kayıplarınıntoplamının 1 trilyon 400 milyar dolara ulaşabileceğiniaçıkladı.

İflas ve kamulaştırma Avrupa’ya sıçradı

Günler ilerledikçe krizin etkisinin sadeceborsalardaki çöküşle sınırlı kalmayacağı somut olarakgörüldü. ABD’de başlayan banka/şirket iflaslarıAvrupa ile Pasifik kıyılarına da sıçramış bulunuyor.Burada da en büyük şirketlerin bazılarını iflasasürükleyen kriz, serbest piyasaya tapınan Avrupa

rejimlerini iflasın eşiğindeki şirketleri devletleştirmekzorunda bıraktı.

Devletleştirmeye karşı “ilkeli” duruşu ile dikkatçeken İngiliz hükümeti, ülkenin en büyük emlakkredisi bankalarından “Bradford and Bingley”ikamulaştıracağını açıkladı. Zira bu devletleştirmeadımını atmazsa, iflasın domino etkisi yaratarakİngiliz ekonomisini bataklığa sürüklemesi işten bileolmayacaktı. Bu riski hesaba katan İngiltere HazineBakanlığı, ekonomik istikrarı koruyabilmek için,bankanın 50 milyar sterlinlik kredi ve borçlarınıüstleneceğini açıkladı. Ayrıca bankanın perakendemevduatlarının ve bazı birimlerinin İspanyolBankacılık Grubu Banco Santander’a satışı için de 18milyar sterlin kaynak sağlama taahhüdünde bulundu.

İflasın eşiğine dayanan Fortis Bank’ı kurtarmakiçin de aynı anda üç Avrupa devleti harekete geçti.Belçika, Hollanda, Lüksemburg üçlüsü, Avrupa’nın ilk20 bankası arasında gösterilen Fortis Bank’ın belliorandaki hisselerini alacaklarını açıklayarak iflasışimdilik engellediler. Fortis‘in kurtarılması içinBelçika 4.7 milyar Euro, Hollanda 4 milyar Euro,Lüksemburg ise 2.5 milyar Euro verecek. BöyleceFortis Bank’ın yüzde 49 hissesi bu üç devlete geçecek.

İflasın eşiğine gelen bir diğer Avrupa bankası ise,Fransa-Belçika ortaklığında bulunan Dexia oldu.Piyasa değerinin neredeyse üçte birini kaybeden Dexiaiçin yaklaşık 7 milyar Euro sermaye aktarılacağıbildirildi.

Almanya’da ise emlak kredisi bankası “Hypo RealEstate”ın bir bankalar konsorsiyumuyla son dakikaanlaşma yaparak iflastan kurtulduğu açıklandı. İzlandahükümeti de ülkenin en büyük üçüncü bankasınıkamulaştırdı.

Kapitalizmin sonuna dair tartışmalar

Gelinen yerde sistemin savunucuları bilekapitalizmin sonunun gelip gelmediğini tartışmayabaşladı. Kimileri kapitalizmin krizini tartışıp yenimodel arayışlarına girmek gerektiğini söylerken,bazıları ise yaşanan krizi “devletçi kapitalizminmodern bir versiyonuna geçiş” olarak tanımlıyor.

Yeni bir ekonomik sistemin kurulmasınıngerekliliğinden söz edenlerin yanında, serbest piyasaekonomisinin dünyayı felakete sürüklediğisaptamasını yapanlar da var.

Bazı çevreler banka ve şirketlerindevletleştirilmesini “sosyalist önlemler” şeklindeyorumlarken, kimi din adamları da yaşanan krizdenkapitalizmi sorumlu tutuyor. Örneğin AnglikanKilisesi, “Karl Marx haklıymış. Kapitalist sisteminsanlığı bu hale getirdi” açıklamasını yapabildi.

Kapitalizmin ancak proleter bir devrimleyıkılabileceğini bilen sistemin akıl hocaları ise, dahasoğukkanlı görünüyor. Emperyalist Amerikanrejiminin akıl hocalarının kalem oynattığı WashingtonPost gazetesi, şu değerlendirme ile sisteminefendilerini sükûnete çağırdı: “Evet, Amerikanekonomik sisteminin çöküşün eşiğine gelmesi vehükümetin bunu kurtarmaya yönelik girişimi gerçektende kapitalist sistemde bir kilometre taşını simgeliyor…Kapitalizmden vazgeçmiyoruz. Sadece evrimleşmesini

sağlıyoruz. Bir değişimin içindeyiz… Cebimizdekiparanın artık güvende olmadığı gerçeğini kabuletmemiz gerek. Daha iyi bir finansal demokrasiyaratmamız gerek. Bu kriz Amerikan kapitalizmininçöküşü değildir. Eğer şanslıysak kapitalizminevrimleşmesinde önemli bir aşamayı geridebırakacağız.”

Kapitalizmin alternatifi sosyalizmdir!

Kapitalizmle ilgili yürütülen tartışmalarkapitalizmi kurtarma derdine düşenlerin acziniyansıtmakla kalmıyor, düzenin efendileri ile onlarınhizmetindeki akıl hocalarının kapitalizmi savunmanoktasında ciddi bir özgüven kaybına uğradıklarını dagözler önüne seriyor.

Öyle ki, günümüz kapitalist sistemini “çılgınlık”olarak nitelendiren Fransa cumhurbaşkanı NicolasSarkozy, “Yeni bir kapitalist sistem kurulsun” çağrısıyapabildi.

“Piyasalar her zaman haklıdır görüşü artıkbitmiştir. Yeni ve ahlaki bir kapitalist sistem kurulmasıiçin dünya liderleri İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraBretton Woods’ta olduğu gibi yeniden toplanmalı”dedi.

Kapitalizmin alternatifinin yine kapitalizmdearanması safsatadan başka şey değildir. Zirasistemdeki gayr-ı ahlaki asalaklaşma, kapitalistilişkilerin kaçınılmaz sonucudur. Kapitalizm insanıninsan tarafından sömürülüp köleleştirilmesine dayalıbir sistemdir, böyle bir sisteme “ahlak” değil “kâr,daha çok kâr” olgusu yön verir.

Burjuva devletlerin krizi önlemek için“kamulaştırma”dan başka çıkış yolu bulamaması, özelmülkiyete dayalı sistemin iflas ettiğinin bizzatbekçileri tarafından tescilidir. Buna karşın kapitalizmkendiliğinden yıkılacak değildir. İnsanlığı barbarlığasürükleyen bu düzenin tek alternatifi olan sosyalizmancak, partisi önderliğinde örgütlenmiş işçi sınıfı ileemekçi müttefiklerinin proleter devrimi ile kurulabilir.

Büyük şirketlerin iflas furyası sürüyor…

Tekelci kapitalizm krizin üstesinden gelemiyor!

Emperyalistler ve işbirlikçileri yenilecek!24 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

Türkiye-İsrail ikilisi, genelde emperyalist güçlerinözelde ABD emperyalizminin Ortadoğu halklarınakarşı giriştikleri tüm saldırılara destek sunmaktadır.İki gerici rejimin bu suç ortaklığı 1950’li yıllardabaşlayıp halen devam etmektedir. Bundan dolayı hemsiyonist ordu hem “NATO’nun ikinci büyük ordusu”ünvanlı Türk ordusu Pentagon’un gözdeleri arasındayer almış, ABD’nin bölgesel çıkarları gereği iki savaşmakinesi sürekli tahkim edilmiştir.

Halkları köleleştirme seferleri düzenleyen ABDsavaş makinesinin Irak ve Afganistan’da bataklığasaplanması, Pentagon işbirlikçisi iki ordunun öneminidaha da arttırmıştır. Çünkü içine yuvarlandıklarıbataklıktan henüz çıkış yolu bulamamışkenKafkaslar’daki ilk çatışmada hezimete uğrayan savaşkundakçıları, İran’la uğraşmak gibi çetrefilli birsorunla da karşı karşıya bulunuyorlar.

Bu sıkışıklık döneminde yeni savaş planlarınıuygulamakta zorlanan emperyalist Amerikanrejiminin Türkiye ile İsrail savaş aygıtlarını dahaetkili bir şekilde kullanmak istemesi kaçınılmazgörünüyor. Tam bu dönemde her iki savaş aygıtınınABD tarafından yeni silahlarla donatılacağınınaçıklanması, bu kanıyı daha da güçlendiriyor.

Washington kaynaklı haberlerde, Pentagon’a bağlıSavunma, Güvenlik ve İşbirliği Dairesi’nin, TürkHava Kuvvetleri’ne 107 adet havadan havayafırlatılan modern Amraam füzesi satılması içinKongre’ye başvurduğu belirtildi. Kongre’nin üstkanadı Senato’dan iki hafta içinde itiraz gelmemesidurumunda silah satışı kesinleşecek. Elbette satışınherhangi bir itirazla karşılaşması beklenmiyor.

İleri ve orta menzilli havadan havaya fırlatılanfüzelerin satışın bedelinin 157 milyon dolar olmasıöngörülüyor. Anlaşmaya göre, füzelerle birlikte ilgilikonteynerler, yedek parça, destek ve test teçhizatı da

teslim edilecek.Silah satışını gerekçelendiren Pentagon şeflerinin

açıklamasında, NATO müttefiki Türkiye’nin, güçlüsavunma imkân ve kabiliyetini geliştirmesi vekorumasının, Amerika’nın ulusal çıkarları gereğiolduğuna işaret edildi.

Bu arada ABD ordusunun İsrail’e erken uyarıradar sistemi yerleştirdiği bildirildi. Tel Aviv’denyapılan açıklamada, geçen hafta Amerikan ordusununAvrupa komutanlığından 120 kişilik bir ekibin radarsistemini Nevatim askeri üssüne yerleştirdiğibildirildi. Böylece ilk kez İsrail topraklarına Amerikanaskerleri de konuşlanmış oldu.

Belirtildiğine göre, erken uyarı radar sistemibalistik füzeleri fırlatılmalarından kısa süre sonratespit edebiliyor ve böylece İsrail’e olası saldırılaradaha kısa sürede yanıt verme kabiliyeti sağlıyor.Siyonist savaş makinesinin bu sistem sayesinde,balistik füzelere karşı geliştirdiği Arrow füzelerinidaha kısa sürede fırlatma olanağına kavuştuğubelirtiliyor. İran’ın nükleer tesislerine saldırı içinİsrail ve ABD’nin hareket alanını genişlettiğivurgulanıyor.

Kuşkusuz İsrail ile Türkiye rejimleri ABD’den eşitmuamele görmüyor. Zira, diğer etkenlerin yanısıraABD’deki Yahudi sermayesinin yürüttüğü lobifaaliyetleri İsrail’i çok daha avantajlı kılmaktadır.Ancak her iki rejim de, özü itibarıyla ABD’nin bölgepolitikalarının uygulanmasında aktif tetikçilikyapmaktadır.

ABD suç ortağı iki gerici rejimin niteliği gözönüne alındığında, bölgemizde emperyalizme karşıgelişen her tutarlı direnişin bu rejimleri de hedefalması şarttır. Zira bu rejimler ABD’nin tetikçileriolduğu kadar, emperyalizmin de bölgedeki en güçlüdayanaklarıdır aynı zamanda.

Türkiye’ye füze, İsrail’e erken uyarı sistemi…

ABD suç ortaklarını silahlandırıyor!Kolombiya’dapancar işçileri

grevde!

Kolombiya’da 15 Eylül’de Cauca/Valle delCauca bölgelerinde 8.500 pancar işçisi iş bıraktı.13 plantasyon ise işgal altında tutuluyor. İşçiler,sözleşmelerin kendileri ile işveren arasındayapılmasını ve insanca ücret istiyorlar.

Tarım işçilerinin direnişini askeri birliklerinsaldırısı ve gaz bombaları da kıramıyor. Devlet veordu grevin gerillalar tarafından örgütlendiğiniiddia ediyor, grevci işçilerin üzerine özel birliklergönderiyor. İşçiler bugüne kadan birçok kezsaldırıya uğradı.

Sermaye basını, kitlelerin grevci işçilerledayanışmasını engellemek için karalamakampanyası yürütüyor. Grevin benzin fiyatlarınınartmasına neden olduğu yalanı yayılıyor. Şekerpancarı işletmelerinde günlük 8.100 ton şeker ve950 bin litre Ethanol üretiliyor. Ethonol benzin ilekarıştırılıyor. İşgal altında tutulan tarlalardan biri,Kolombiya’da medya imparatorluğunu elinde tutanaileye ait.

Şeker pancarı işçileri tarlaya gitmek için saat4’te kalkıyor ve saat 20.00’de eve dönüyorlar. Buağır koşullara rağmen asgari ücretin % 86’sını (136Euro) alıyorlar. Her işçinin işverenle doğrudan işsözleşmesi bulunmuyor. Bu nedenle sosyal sigortagiderlerini (hastalık ve emeklilik sandığına ödenenprimler) kendileri karşılamak zorunda kalıyorlar.Aylıklarından ayrıca taşıma ücreti de kesiliyor.İşçilere bu durumda 72 Euro kalıyor.

İşçiler greve başlamadan önce ücretlerinialmamışlardı. Bu nedenle kendileri gibi yoksulolan Kolombiya halkının dayanışmasıyla bu grevisürdürebiliyorlar. Bölge halkı daha çok şekerpancarı üreticilerinden oluştuğu içinsunabilecekleri destek sınırlı. Pancar işçilerinineşlerinin oluşturduğu komite, grevci işçilerinaileleri için yiyecek ve para topluyor.

Sinaltrainal ve Sinalcorteros Sendikalarıönderliğinde süren grev geniş bir kitle çalışması ilebaşladı. Binlerce kişinin katıldığı toplantılardüzenlendi. 14 Temmuz’da Şeker EndüstrisiKurumu ASOCANA’ya ortak talepler bildirildi.Kurum hala görüşmekten kaçınıyor.

Sinaltrainal Sendikası grevci işçiler için yemekörgütlüyor. Ülkenin değişik yerlerinden gelenSinaltrainal üyesi 30 kişi dönüşümlü olarak grev iledayanışma faaliyeti yürütüyor. Çevre köyleregiderek lojistik çalışma yapıyor, köylüleri grevüzerine bilgilendiriyor ve dayanışma örgütlüyor.

Yoksulluğu üretenlerin yoksulluk zirvesi!Birleşmiş Milletler Yoksulluk Zirvesi 25 Eylül tarihinde New York’ta gerçekleşti. Zirve, 2015 yılına

kadar dünya genelinde yoksulluğun azaltılması planına yönelik olarak koyulan Milenyum KalkınmaHedefleri’ne ulaşma çabalarının bir parçası olarak görülüyor.

Birleşmiş Milletler, yoksulluk ve hastalıkla mücadele ve eğitime destek için 16 milyar dolarlık yeni biryardım paketi sözü verdi. Bunun 3 milyar dolarının sıtmayla mücadeleye ayrılacağı belirtildi. Fonun büyükbir kısmı Dünya Bankası ile AİDS, tüberküloz ve sıtmayla mücadele için oluşturulan fondan karşılanacak.Bu fonlarla sıtmaya karşı aşı için araştırma programının desteklenmesi planlanıyor. BM verilerine göre,yılda 109 ülkede 3.3 milyon insan sıtmaya yakalanıyor ve 1 milyondan fazla insan sıtmadan ölüyor. Ayrıcafondan 4.5 milyarın dolar eğitim ve bilim programlarının desteklenmesine ayrılması planlandı. Hedefin2010 yılına kadar 24 milyon çocuğun eğitimden yararlanmasına olanak sağlamak olduğu ifade ediliyor.

Fonun 2 milyar doları sağlık alanı (özellikle de çocuk ölümlerinin azaltılması için), 1.6 milyar doları isetarım sektörü programları için ayrıldı. Fonun Güney Afrika ve Orta Amerika’da yoksul köylülere yardımşeklinde verilmesi planlandı. İngiltere Başbakanı Brown Afrika’ya en az 10 milyar dolar yatırılarak “yeşildevrim” yapılmasını, böylece Afrika’nın kendisini doyuracağını savundu.

Zirvenin sonunda BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon, zirvenin çok başarılı geçtiğini ve dünyadaekonomik kriz sırasında böyle bir fon oluşturulmasının harika olduğunu söyledi.

Oysa bu zirve de daha öncekilerden farklı değil. 8 yıl önce yapılan zirvede de 192 Birleşmiş Milletlerüyesi ülkenin 2015 yılına kadar ulaşacağı 8 hedef belirlemişti. Bunlardan birisi yoksul ve açların sayısınıyarıya indirmek, daha iyi eğitim, sıtma, tüberküloz ve AİDS gibi hastalıklarla mücadele, doğanın korunmasıvb. idi. Daha birkaç gün önce Birleşmiş Milletler Zirai ve Beslenme Örgütü (FAO) dünyada açlık ileyüzyüze olan insanların sayısının 854 milyondan 923 milyona yükseldiğini açıkladı. 1.4 milyar insanyoksulluk sınırının çok altında yaşıyor. Ekonomik kriz, enerji ve besin maddelerinde fiyatların yükselmesidaha fazla insanı yoksulluğa sürüklerken, kapitalizm koşullarında bu hedeflere ulaşılamayacağı yeterinceaçıktır.

Zira insan sağlığı, eğitim, doğanın korunması vb. sorunlara çözüm bulmak kapitalizmin doğasınaaykırıdır. Kitleleri her geçen gün daha fazla yoksullaştıran ve açlığa sürekleyen bizzat bu sisteminkendisidir.

Boeing grevi sürüyor!27 bin Boeing çalışanının 6 Eylül’de başlattığı

süresiz grev devam ediyor. IAM sendikasının çağrısınıyaptığı grevde çalışanlar, daha fazla ücret,önümüzdeki üç yıl içinde iş güvencesi, sendikaüyelerine kârdan hisse talep ediyorlar ve hastalıksigortası priminin düşürülmesini protesto ediyorlar.

Grevin hazırlanmasına tüm üyelerin aktif katılımısağlandı ve her üye grev konusunda eğitildi. Her grevyöneticisi sendikada eğitimden geçti. Her çalışanagrev vardiya planı verildi. Vardiyalar sürekli olarakkontrol ediliyor. Greve aktif olarak katılanlarsendikadan grev parası (3. haftadan sonra 150 Eurohaftalık) alabilecekler. Grevin gücü grevin bu şekildeörgütlenmesinden geliyor.

Yanısıra değişik komiteler kuruldu: Grevin en sondurumunu bildiren e-maillerden sorumlu komite,çekilen ve şu an ödenemeyen krediler üzerinebilgilendirme komitesi, grev ile dayanışmayıörgütleyen komite, grevciler için bedava yemekörgütleyen komite...

Boeing grev nedeniyle 35 uçağı teslim edemedi.Bazı seyahat şirketleri Boeing tekeline tazminat davasıaçmaya hazırlanıyorlar.

İtalya’da eğitim reformuna karşıprotestolar

İtalya’da Berlusconi’nin hükümete gelmesininüzerinden 4 ay geçti. Eylül ayının son haftasındaBerlusconi’ye ve onun neoliberal politikalarına karşısendikaların çağrısını yaptığı büyük protestogösterileri gerçekleşti. Böylelikle İtalya’da işçi veemekçiler cephesinde yeni bir hareketlilik döneminegirildi.

Cobas sendikasının çağrısını yaptığı ve birçokkentte onbinlerce kişinin katıldığı protesto gösterisi ilehükümetin “eğitim reformu” protesto edildi.

Bu “eğitim reformu” ile hükümet önümüzdeki 3 yıliçinde 87 bin öğretmenin işyerini yok etmeyiplanlıyor. 44 bin işyeri de idari yönetimlerde yokedilecek.

CGİL Sendikalar Birliği’nin çağrısı üzerine, 27-28Eylül’de 150 yerde Berlusconi hükümetinin işçi veemekçilere karşı sürdürdüğü neo-liberal politikalarprotesto edildi. 29 Eylül günü ise Roma da “kamueğitim sistemini kurtar!” şiarı altında bir yürüyüşgerçekleşti.

CİSL Sendikası ise 11 Ekim için Roma’da büyükbir gösteriye çağrı yaptı. Sendikalar, eylemlerinedevam edeceklerini ve hükümetin bu reform paketinigeriye çekmemesi durumunda ise genel grevegideceklerini ifade ettiler.

Letonya’da eylemler yayılıyorLetonyalı sağlık çalışanları, öğretmenler ve polisler

maaşlarının arttırılması talebiyle 26 Eylül günüsokaklara döküldü.

1500 sağlık ve eğitim emekçisi ilk olarakparlamento binasının önünde eylem yaptı. Eylem,hükümetin 2009’da tüm kamu sektörü çalışanlarınınmaaşlarının dondurulması planına karşı yapıldı.Letonya Başbakanı Ivars Godmanis ülkeninekonomisinde görünen durgunluğu gerekçe göstererekgiderleri kısma yönünde adımlar atmaya çalışıyor.Eylemde emekçiler, “Bizi başka ülkede çalışmakzorunda bırakmayın” yazılı dövizler taşıdılar.

Eylem sonrasında Sağlık ve Sosyal Bakım İşçileriSendikası Başkanı arasında yapılan görüşmede

Başbakan, sağlık çalışanlarının maaşlarını arttırmayı“deneyeceğini” fakat bu konuda herhangi bir sözveremeyeceğini söyledi.

Aynı gün 200 polis memuru da İçişleri Bakanlığıönünde toplanarak düşük ücretleri protesto etti.

Daimler işçilerinden protestoAlmanya’da Stuttgart-Untertürkheim’de 4 bin

Daimler işçisi esnek çalışma saatlerini protesto etti.İşçiler esnek çalışma ile günde 6-10 saat arasıçalışmak zorunda bırakılmalarının yanısıra fazlamesai ücretlerinin de kaldırılmasını protestoediyorlar. İşveren ise işçileri üretimi başka bir yeretaşımak ile tehdit ediyor.

Hindistan’da bankaçalışanlarından grev

Hindistan çapında 50 bin şubeden 800 bin bankaçalışanı, özelleştirmeleri protesto etmek için 24 Eylülgünü iki günlük greve çıktı. Maharashtra, Karnataka,Tamil Nadu, Batı Bengal, Orissa Jammu ve Keşmir’degreve tam katılım sağlandığı bildirildi.

Tüm Hindistan Banka Memurları Birliği GenelSekreterinin verdiği bilgiye göre Maharashtra’da7.500 şubeden yaklaşık 100 bin kişi greve katıldı.Orissa’da ise 50 bin banka çalışanı iş bıraktı. Özelbankalar ve Orissa hükümetine bağlı bankalarda grevyapılmazken, Himachal Pradesh’te binlerce kamusektörü çalışanı greve katıldı. Bangalore’de şehrin enyoğun yerlerinden biri olan Mysore Bank Circle’datoplanan yüzlerce grevci eylem yaptı.

Jammu ve Keşmir’de de greve tam katılımsağlandı, UFBU sözcüsü, Tripura’da 125 şubede 1.300kişinin greve katıldığını söyledi.

Volvo 1400 işyerini tasfiye ediyor!İsveç ağır vasıta üreticisi olan Volvo, Belçika ve

İsveç’de bulunan 1400 işyerini tasfiye edeceğiniduyurdu. Gerekçe, ekonomik krizden dolayı alımtalebinin düşmesi. Aynı zamanda önümüzdekidönemde çeşitli kısıtlamaların da yapılacağı açıklandı.Volvo Daimler Benz’den sonra dünyada ağır vasıtaüretiminde ikinci sırada yer alıyor.

Hyundai’de anlaşma sağlandı!Güney Kore’nin en büyük otomobil üreticisi olan

Hyundai Motor Company ile sendikalı işçiler arasındaaylardır süren ücret tartışmaları 26 Eylül günü yapılananlaşmayla son buldu.

Sendika üyelerinin yaklaşık %54’ü ikinci biranlaşma yapılması yönünde oy kullanmıştı. İlkanlaşmada Hyundai’nin, aylık ücreti %5.61 oranındaarttırması, 3 aylık ücrete denk ikramiye ve 3 milyonvonluk (2.597 Dolar) götürü ücret önerisi kabuledilmemişti. İkinci anlaşmada ise buna ek olarak herişçiye 1 milyon Kore vonu ödenmesi kabul edildi.

Anlaşma ile birlikte gelecek sene gece vardiyasısistemin tamamen kaldırılacak. Şirket bu uygulamanınotomobil üretiminde yılda 250 bin araç azalmaya yolaçacağını söyledi.

Polonya kömür işçilerinden eylemPolonya Dayanışma Sendikası’na üye yaklaşık 300

kömür işçisi ve elektrik mühendisi AvrupaKomisyonu’nun karbondioksit emisyonlarınısınırlayacak olan “iklim paketi”ni protesto etmek için25 Eylül günü Brüksel’de eylem yaptı.

Dayanışma Sendikası, yeni düzenlemelerinuygulamaya geçirilmesinin, üretiminin %95’ininkömürden sağlandığı elektrik sanayisi için felakete yolaçacağı uyarısında bulundu.

Polonya’nın çeşitli maden ocaklarından, Silesia,Belchatow, Konin, Kalisz ve Stettin’den kömürişçilerinin eylemine Polonyalı tersane işçileri dedestek verdi.

“İklim paketi”, iklim değişikliğinin etkisiniazaltmak için Avrupa Komisyonu tarafından önerilen

Dünyadan... Kızıl Bayrak � 25Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

Dünyadan...

kanun tasarısını içeriyor. Eylemciler ise bu kanuntasarısıyla kömürün enerji kaynağı olarak kullanımınınazaltılacağını söylüyor.

Kabel Deutschland’da protestoeylemi!

250 Kabel Deutschland işçisi 300 işyerinin tasfiyeedilmesine karşı 30 Eylül günü yürüyüş gerçekleştirdi.Yürüyüşe Berlin, Hamburg ve Hannover’den dekatılım sağlandı. Ver-di Sendikası, daha fazla işyerininde kapatılabileceğini söylüyor.

Almanya’da aşevlerinden yemekalanların sayısı arttı

Almanya çapında Aşevleri başkanı Gerd Hauser’inyaptığı açıklamaya göre, son yıllarda aşevlerindengeçinen insanların sayısı 500 binden bir milyonayükseldi. Bu evlerden geçimini sağlayanlar arasındaçocuklar ve gençler %25 oranında.

İtalya’da ırkçılık protesto edildiİtalya’da ırkçılık hafta sonu birçok ilde onbinlerin

katılımı ile protesto edildi. Protesto gösterilerineAfrikalı, Çinli, Romanyalı, Pakistanlıların yanısıraİtalyan gençler de katıldı. 15 bin kişi Caserta’da, 20bin kişi de Roma’da alanlara çıktı. Irkçılığa karşıgösteriler, son süreçte İtalya’da yabancılara karşıgiderek artan saldırıları nedeniyle gerçekleşti.

Arjantinli çiftçiler tekrar sahnedeHükümetle yaptıkları görüşmelerde ilerleme

sağlayamayan Arjantinli çiftçiler en az altı gün tahıl veet ihracatını durdurmayı planlıyor. Çiftçiler,hükümetin, son yüzyılın en ağır kuraklığının yaşandığıkuzeydeki küçük ve orta ölçekli tarım işletmelerinidesteklemesini talep ediyorlar.

Arjantin hükümeti, yılın başlarında yapılan çiftçieylemlerinin ardından yeni bir boykot ilanıyla karşıkarşıya. Hükümetin, tahıl ihracatı ve özellikle de soyaihracatına koyduğu ek vergileri protesto amacıylabaşlatılan ve dört ay süren eylemler ülkenin tümünüetkilemiş, birçok kent ve kasabada gıda sıkıntısıbaşlamıştı. Sonuçta hükümetin önerdiği ek ihracatvergileri parlamentodan geçemese de, bu çiftçilerintaleplerini karşılamamıştı. Çiftçiler kuzeydekuraklıktan etkilenen küçük ve orta işletmelere devletdesteği verilmesini istiyorlar.

Açıklanan eylem planına göre, altı gün boyuncatahıl ve soya ihracatı dondurulacak ve et ihracatı çoksınırlı olarak yapılacak.

Bilbo’da 25 bin Bask’lıalanlardaydı

4 Ekim günü Basklı’lara ait sahil metropolü Bilbokentinde 25 bin kişi hükümetin keyfi olağanüstü haluygulamasını, yasakları ve gözaltıları protesto etti.

Yürüyüş “Basklı’lara özgürlük!“ sloganı altındagerçekleşti. Yürüyüşe İspanya hükümetinin gericipolitikalarını çeşitli biçimleriyle yaşamış 200 kişiçağrı yaptı. Bu, bölgede yürüyüş için izin alabilecekhiçbir legal sol parti ve örgütün kalmadığının da birifadesi.

Eylül ortasında İspanya yüksek mahkemesi 180 binseçmeni olan iki Bask sol partisini yasaklamıştı. Aynısüreçte terör ve uyuşturucu davalarına bakan özelmahkemede, illegal tutsaklara yardım örgütü (Gestoraspro Amnistia) ile Askatasuna (Özgürlük) örgütünün 21üyesi uzun yılları alan hapis cezalarına çarptırıldılar.İspanya mahkemeleri onların ETA için çalıştıklarınıiddia ediyor.

Yürüyüşün sonunda onbinler sıkılı yumruklarlahep birlikte İspanya iç savaşında mücadele edenantifaşist milislerin mücadele marşı olan “Eusko

Gudariak gara” – “Biz basklı askerleriz!” marşınısöyleyerek dağıldılar. Yürüyüş devletin tümbaskılarına karşı Basklı’ların bağımsızlık özlemininyok edilemeyeceğini bir kez daha gösterdi.

Bu eylemlere paralel olarak ETA da askerisaldırılarını sürdürdü. 3 Ekim gecesi Tolosamahkemesi önünde bombalar patladı.

Belçika’da grev hayatı felç ettiBelçika’da kamu çalışanları sendikaları FGTB,

CSC ve CGSL “Artık yeter! Sadaka istemiyoruz!”diyerek 24 saatliğine greve gittiler. Sendikalar artanpahalılık nedeniyle işçi ve emekçilerin alım gücünündüştüğünü, bu nedenle ücretlerde artış talepleri içinsonbaharda başlayacak olan toplu iş sözleşmelerinibeklemek istemediklerini, şimdiden bu talepleriniduyurmak istediklerini ifade ediyorlar.

Grev nedeniyle Belçika’da tren, tramvay veotobüsler çalışmadı. Ayrıca okullar, postane ve devletdaireleri de çalışmadı, çöpler alınmadı. Grevcilerülkenin birçok yerine grev noktaları ve barikatlarkurdular. Bu ise trafiği alt-üst etti , onlarca kilometrekuyruklar oluştu.

Antwerpen limanında barikatlar kuruldu ve limanbloke edildi. Grevden çelik işletmeleri de etkilendi.İlaç şirketi UCB’ye ait işyeri, grevdeki 100 kamuişçisi tarafından, işten atılacak 425 işçi ile birlikteişgal edildi.

Mexico City’de ‘68 katliamındaölenler anıldı

Mexico City’de binlerce kişi bundan 40 yıl öncegüvenlik güçlerinin bir öğrenci ve işçi gösterisindeateş açması sırasında ölenleri anmak için yürüyüşgerçekleştirdi.

‘68 yılında Meksikalı öğrenci ve işçilerinTlatelolco Meydanı’ndaki protesto gösterileri sırasında

ateş açılmış, çok sayıda insan ölmüştü. O dönemdehükümet 30 dolayında kişinin öldüğünü bildirmişti.İnsan hakları grupları ve yabancı gazeteciler ise 300’eyakın kişinin öldüğünü söylemişlerdi.

‘68 olaylarının yıldönümünü anma gösterisinde,polisle göstericiler arasında çatışma çıktı ve 20 kişigözaltına alındı.

Ölümlerin meydana geldiği noktada konuşanMexico City belediye başkanı Marcelo Ebrard,Meksika demokrasisinin büyük ölçüde 40 yıl önceölenler sayesinde ayakta kaldığını söyledi.Uluslararası Af Örgütü’nün “katliam” diye nitelediğibu olayın sorumlularının cezalandırılması içinMeksika Cumhurbaşkanı Felipe Calderon’a çağrıdabulundu.

İsrail’in nükleer silahlarıOrtadoğu halklarını tehdit ediyor!

Kalabalık heyetlerle yıllarca Irak’takitle imha silahları arayan UluslararasıAtom Enerjisi Kurumu (UAEK), olmayansilahları arayarak fiilen emperyalist işgalehizmet etmiştir. Bu aynı kurum son birkaçyıldır İran’la da uğraşıyor. Binlercenükleer başlıklı füze/bomba stoklayanemperyalist-siyonist güçlerin iddialarınadayanan UAEK, güya İran’ın nükleer silahüretmesini önlemeye çalışarakOrtadoğu’nun güvenliği için çabaharcıyor.

Dünyayı nükleer silah tehlikesindenkorumak için çalıştığı iddia edilen UAEK’ın icraatlarına bakıldığında, sonucun tersi olduğu görülmektedir.Kurumun son genel kurulunda İsrail’in nükleer silahlarıyla ilgili tutumu, bu kanıyı daha da güçlendirmiştir.Mısır’ın sunduğu “UAEK güvence denetimlerinin Ortadoğu’da da uygulanması” başlıklı karar tasarısıyla ilgilitutumu, bu kurumun uğursuz işlevini bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Mısır’ın sunduğu karar tasarısının genel başlığı kabul edildi. Ancak sıra somut uygulamaya, yani siyonistİsrail rejiminin nükleer silahlarının denetlenmesiyle ilgili karar tasarısına gelince, UAEK yine utanç vericitutumunu sergiledi Arap Birliği Teşkilatı üyesi ülkelerin ortaklaşa sundukları, “İsrail’in nükleer kapasitesi”başlıklı karar tasarısı, “üzerinde oylama yapılıp yapılmaması için” oylandı. Yapılan oylamada, genel kurulakatılan ülkelerin 46’sı karar lehinde tutum alırken, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 7 ülke çekimser, 43ülke ise karşı oy kullandı. Bu oylama ile Arap Birliği’nin karar tasarısını boşa düşüren UAEK, emperyalist-siyonist güçlerin hizmetinde olduğunu ortaya koydu.

Ankara’daki Amerikancılar’ın oylamada çekimser oy kullanarak İsrail’in nükleer silahlarınındokunulmazlığını savunması ise, dinci gerici AKP hükümetinin “bölge barışına katkıda bulunmak içinuğraşıyoruz” söyleminin sahtekarlıktan ibaret olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.

Irkçı-siyonist İsrail rejiminin nükleer bombalarına dokunmaktan kaçınan UAEK’ın utanç verici tutumu,Ortadoğu halklarının nükleer silah tehdidi altında kalmasına hizmet etmiştir.

Dünyadan...26 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

Almanya’da hak ve özgürlükler için eylem!Sermayenin 11 Eylül’ün ardından dünya ölçüsünde yoğunlaştırdığı saldırılar sürüyor. Bu saldırıların bir

ayağını demokratik hak ve özgürlüklerin yok edilmesi oluşturuyor. Bireyin özgürlüğü, düşünce özgürlüğü,basın serbestliği, sendikal özgürlükler ardarda rafa kaldırılıyor.

Sermaye devleti kitlelerin yaşamının tüm alanlarına girerek onları daha fazla gözetliyor, fişliyor ve kontrolaltına almaya çalışıyor. Günlük davranışlar, tüm telefon görüşme ve yazışmaları, internette girilen sayfalar,kullanılan yollar, duraklar, otobanlar, alışveriş mağazaları, satın alınan eşyalar, izlenen televizyon programları,buluşulan mekanlar, arkadaş grupları, işyerleri, ilgi alanları, kısacası tüm yaşamı izlemek çabasındalar.Sermaye devleti bu uygulamalarıyla tüm topluma korku ve şüpheyi egemen kılarak, araştırmayan,düşünmeyen, eleştirmeyen, tepki göstermeyen insanlar yaratmaya çalışıyor.

Son 10 yıl içinde Almanya’da 21 kez bireylerin kontrol ve gözetilmesine ilişkin yasalar ağırlaştırıldı.Alman Anayasa Mahkemesi 12 kez gözetleme yasası ve uygulamalarını anayasaya aykırı buldu. Ama buAlman hükümetini durdurmadı. Sonbaharda 18 yasanın ağırlaştırılması planı sırada bekliyor. Uçakla seyahatedenlerin tam listesi, hassas bilgilerin ABD ile değiş tokuşu, AB-Telekom paketi, biometrik kimlikdökümanları ve video ile gözetleme, kişiye ait bilgisayarların gözetlenebilmesi vb. gibi... Böylelikle engelişmiş teknolojilerle orduya, gizli istihbarat servisine ve polise sınırsız imkanlar tanınıyor.

İşçi ve emekçiler, özellikle sisteme karşı mücadele eden sosyalistler, devrimciler, sendikacılar, muhalifbasın, yabancılar bu gözetleme saldırısının ilk hedefi durumundalar.

Bu saldırılara sessiz kalmayan sendikalar, ilerici partiler, insan hakları ve demokratik kitle örgütleri 11Ekim’i Uluslararası Eylem Günü ilan ettiler. Almanya’daki merkezi gösteri Berlin’de “Freiheit statt Angst,Stoppt den Überwachungswahn! - Korku yerine özgürlük, gözetim kuruntusunu durdurun!” sloganıylagerçekleşecek.

8. Uluslararası KadınKurultayı gerçekleşti!

8. Uluslararası Kadın Kurultayı 3-5 Ekimtarihleri arasında 2 bine yakın katılımcı ileAlmanya’nın Düsseldorf kentinde gerçekleştirildi.Dünyanın 4 kıtasının 24 ülkesinden 60’a yakındelege kurultayda yeraldı. Kurultayın bu yılkisloganı “Dünyanın tüm kadınları ve genç kızlarıbilinçli, dayanışmacı ve mücadeleci bir ruh ileileri!” idi.

Kurultayın ilk gününde tüm delegeler kendiülkeleri hakkında bilgiler verdiler, kadınmücadelelerini ve örgütlenmelerini tanıttılar. Yanısıra kendi ülkelerindeki genel sorunlar (yoksullukoranı, işsizlik oranı, eğitim sorunu), iktidar vedevrimci mücadele hakkında da bilgiler verdiler.Özellikle Latin Amerika ülkelerinden (Kolombiya,Peru, Ekvator, Arjantin, Venezuella ve Brezilya)gelen delegeler kurultaya devrimci bir ruh taşıdılar.Sunumlarındaki en önemli vurgu ise kadınınkurtuluşunun ancak sınıf mücadelesi ilegerçekleşeceği idi.

İki bölümden oluşan kurultayın ikinci gününde34 farklı konuyu işleyen komisyonlar oluşturuldu.Birinci bölümde 18 konuda tartışmalar oldu.Konulardan bazıları şunlardı:

- Kadın ve genç kızların faşizme karşı aktifmücadelesi

- Din ve kadın hakları- Uluslararası kadın hareketinin perspektifleri- Sendikal kadın çalışmasıEssen kentinden katılan bir yoldaşımız

“Uluslararası kadın hareketinin perspektifleri”konulu tartışma grubunda, kadının kurtuluşununyalnızca işçi ve emekçilerin kurtuluşu ile mümkünolabileceğini içeren bir konuşma yaptı.

İkinci bölümde ise 16 değişik konu ele alındı.Bunlardan bazı başlıklar şöyle idi:

- Okuyan kadın tehlikelidir- Uluslararası kadın dansları- “Babamın dediği olur” adlı kitabın sunumu- Irkçı partiler parlamentoya giriyor, buna karşı

ne yapabiliriz?İkinci günün akşamı kurultayı organize eden

dönem hazırlık komisyonu iki yıllık çalışmasınınraporunu sundu. Ardından önümüzdeki iki yıllıkçalışma dönemi için yeni komisyon seçildi. Bukomisyona bir yoldaşımız da katıldı. Daha sonrakültürel program ile devam edildi.

Kurultayın son gününde, 2011 tarihindeVenezuella’da gerçekleştirilecek olan UluslararasıKadın Konferansı’nın bugüne kadar yapılan önhazırlığına yönelik teknik bilgiler verildi. LatinAmerika ülkelerinden gelen delegeler, önümüzdekikonferansta ağırlıklı olarak anti emperyalist, antikapitalist ve sınıf mücadelesi eksenli kadınçalışmasının sorunlarının ele alınmasını talep ettiler.

Kurultay başarıyla sonuçlandı. Bu başarıyıhazırlayan, iyi bir ön hazırlık yapılması, uluslararasıniteliği ve delegelerin çoğunluğunun devrimci birduruş ortaya koyması idi.

BİR-KAR/ Essen

Almanya’da metal TİS’leriAlmanya’da IG Metall Sendikası, 3.6 milyon işçi için ücretlere %8 oranında artış talep ediyor. IG Metall

Başkanı Berthold Huber 23 Eylül günü yaptığı konuşmada, Almanya ekonomisinin sağlam durumu vekarların eşitsiz dağıtımı gözönüne alındığında taleplerinde haklı olduklarını söyledi ve “%8’lik talep karlarıazaltacak, bunun farkındayız” dedi. Mevcut ekonominin durumunun, metal sanayiinin Almanya’nınoldukça başarılı olduğu, makine ihracatında önemli bir yer tuttuğu gerçeğini değiştirmediğini dile getirdi.

Alman sendikacılar, 2000’in başlarında ekonomideki durgunlukla beraber işçilerin ücretlerinde azalmagörülürken, son iki yıldaki büyümeden pay verilmediğini vurguluyorlar.

Otomobil, bilişim ve ev eşyası sanayilerindeki ücret anlaşması 31 Ekim’de sona erdi. Kapitalistpatronlar sendikanın talebinin gerçek dışı olduğunu iddia ediyorlar. Gesamtmetall İşverenler Birliği BaşkanıMartin Kannegiesser, Almanya’daki sanayi işçilerinin dünyada en yüksek ücretle çalışan işçiler olduğunusöylüyor.

Görüşmelerin ilk raundu Almanya’nın 16 eyaletinden üçünde 2 Ekim’de başladı. Hans Böckler Vakfı’na göre Almanya, enflasyona göre belirlenen ücretlerin 2000 ve 2008 yılları

arasında en fazla düştüğü tek Avrupa Birliği üyesi. Avrupa Komisyonu’nun yaptığı bir hesaplamaya göre,diğer Avrupa ülkelerinin seviyesine ulaşabilmesi için Almanya’da maaşların birkaç yıl boyunca her yıl % 6oranında artması gerekiyor.

Dünyadan... Kızıl Bayrak � 27Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

Almanya’da “hastaneleri kurtar” eylemi!Almanya’da “Hastaneleri kurtar!” sloganı altında

dev bir gösteri gerçekleşti. Sendikaların 60 bin kişibeklediği yürüyüşe 130 bin kişi katıldı. 9 sendikanıneylem birliği çağrısını yaptığı, Almanya tarihindesağlık alanında gerçekleşen en büyük yürüyüş, fiyatartışları ile bütçe kesintileri arasında sıkışanhastaneleri kurtarmak için gerçekleştirildi.

Yürüyüş öncesi hükümet hastaneleri desteklemekiçin yaklaşık 3.2 milyar Euro mali destektebulunacağını açıklamıştı. Ayrıca, henüzparlamentodan ve bakanlar kurulundan geçmemişbulunan anlaşma taslağına göre, önümüzdeki 3 yıliçinde hastanelere 21 bin hasta bakıcı alınacak.Bunları yetersiz bulan ve 2100 klinik için 6.7 milyarEuro’ya ihtiyaç olduğunu ifade eden sendikalar,hükümetin bu acil uygulamalarını “etkisiz ilaç” olaraknitelendirdiler. Sendikalar hastaneler için tek ve uzunvadeli bir finansman talep ediyorlar.

Almanya’nın dört bir yanından Berlin’e akan

onbinlerin dev protesto gösterisinde, “Artık yeter!”,“Ücretlerimizin ve personel sayısının düşürülmesinekarşı mücadeleye!” vb. pankartlar taşındı. Yürüyüştegençlerin yoğunluğu dikkati çekti.

Konuşmacılar hükümetin sağlık politikalarınıeleştirdiler, ilaç ve teknik aletlerin fiyatları artarkenhastanelere yapılan mali yardıma getirilensınırlamaların kaldırılmasını talep ettiler. Hastanelerindurumuna değinerek, her hastabakıcı ve doktoradüşen hasta sayısının giderek arttığını, bunun hastaylayeterince ilgilenmemeyi doğurduğunu vurguladılar.

Almanya’da hastanelerde 1.1 milyon kişi çalışıyor.Geçtiğimiz 10 yıl içinde hastanelerde 100 bin bölümkapatılırken hasta sayısı 1 milyona yükseldi.

Bu kadar değişik sendikanın eylem birliğiçerçevesinde biraraya gelmesinin bir nedeni de,devlet hastanelerin üçte birinin devletin malipolitikaları nedeniyle iflasla karşı karşıya kalmışolması.

Liselilerin Sesi’nden...28 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

Liselerin açılmasıyla beraber, bizlere hiç deşaşırtıcı gelmeyen fakat tam bir pervasızlık örneğiolan haberlerle yüzyüze geliyoruz. Öğretim yılınınbaşlamasıyla, okulların şirket mantığını iyicebenimsemiş olduklarını ve öğrenci çekebilmek içinokulun niteliklerini reklâm olarak kullanmayabaşladıklarını görüyoruz. Bir okul depreme karşıgüçlendirilen binalarını önplana çıkarırken, bir diğerokul ÖSS başarı tablosu ile övünüyor. Bir başkası iseaz olan sınıf mevcudu ile okulu pazarlamayaçalışıyor… Tabii ki, normalde her okulun sahip olmasıgereken bu gibi özelliklere artı olarak eklenen her birnitelik, doğrudan kayıt parasına yansıyor. Biz işçi veemekçi çocuklarının payına ise 70 kişilik sınıflar,yanmayan kaloriferler, akmayan musluklar düşüyor…

Liseli gençlik açıkça müşteri yerine konulurken,eğitim ticarileşirken, aynı zihniyet kendini derskitaplarında da gösteriyor. Gericilik ve şovenizmzehiri liseli gençliğe empoze edilmeye çalışılıyor.Liselilere ÖSS duvarından başka gelecek sunamayansistem, düzen içi taraflaşmalarla bir yandan liseligençliği kendi saflarına yedeklemeye çalışırken, diğeryandan liselilerin kendi sorunlarına sahip çıkmasınıengelliyor.

Liseler ticarethane, liseliler müşteri!

Alınan kayıt paraları, liseli gençliğin müşteriyerine konulduğunun en açık göstergesidir. Devlet işçive emekçi çocuklarının eğitim hakkını elinden alıyor,eğitim hizmetini bizlere para karşılığında sunuyor.Bütçe ayırmadığı devlet okullarının tüm giderleribizlerin üstüne yıkılıyor. Fotokopi parası, temizlikparası, spor parası… Okulun fatura giderleri bilebizlere yansıtılıyor. Eğitim almak için ayırdığın bütçe,aldığın eğitimin kalitesini de belirliyor. Liselerin birticarethane gibi işletilmesi, liseli gençliğin müşteriyerine konulması her geçen gün olağanlaştırılıyor.

ÖSS geleceksizliktir, ÖSS duvarınıyıkacağız!

Sistem liseli gençliğe bir gelecek vaad edemiyor,etme olanaklarına da sahip değil. Liselilere güvenli birgeleceğin anahtarı olarak sunulan üniversiteleregirebilmek için aşılması gereken ilk adım olan ÖSS,artık sermaye devletinin bile kabul etmek zorundakaldığı adaletsizliğin bir simgesi haline geldi. Bundankaynaklı olmalı ki, ÖSS’nin içeriği belli periyotlarladeğiştiriliyor, yeni yeni isimlerle yıpranan imajtazelenmeye çalışılıyor. Her yeni değişim yeni birumut kapısı olarak sunularak, liselilerin ÖSS karşıtıtepkisi bir süreliğine de olsa yatıştırılmaya çalışılıyor.

Yaz döneminde açıklanan ÖSS sonuçları,kazananın ve kaybedenin hangi sınıflara mesupgençler olduğunun açık bir göstergesiydi. Kazananlar,özel öğretmenlere, dershanelere oluk oluk paralarakıtanlardı. Kazananlar, özel okullarda, fen liselerinde,anadolu liselerinde okuyanlardı. Kazananlar dershanesahipleriydi. Kaybedenler ise derslerine gireceköğretmen bulamayan işçi ve emekçi çocuklarıydı.Derslerinden arta kalan vakitte çalışmak zorundaolanlardı. Dershane taksitlerinidenkleştiremeyenlerdi...

Liselerde baskı ve terör boyutlanıyor!

Bizlerin gelecek sorununa yanıt üretemedikleri için

mücadeleye atılmamızdan korkuyorlar. Bu nedenle birdizi uygulama ile liseli gençliğe saldırıyor, haklarımızıbir bir gasp ediyorlar. Gelişebilecek tepkilerin önünüalabilmek için baskı mekanizmalarını her geçen günderinleştiriyorlar.

Bunun son örneği İstanbul Ertuğrulgazi Lisesi’ndeyaşandı. “Lise önü şiddeti” önlemek gerekçesi ile okulönlerinde konuşlandırılan polislere, bu sene zırhlıpolis araçları da eşlik ediyor. Polisler tipinibeğenmediği liselileri rahatlıkla dövebiliyor ve hiçbiryaptırımla karşılaşmıyor. Mersin’de ise disiplinyönetmelikleri 1 Mayıs’a katılan öğrencileresoruşturma açmak için kullanılıyor. Sermaye devleti,liselilerin biriken sorunlarına karşı cevabınınmücadele olmasından korkuyor ve tümmekanizmalarını liselileri sindirebilmek içinkullanıyor.

Liseli gençlik kendi talepleri ardında saf tutmalıdır!

Düzen içi çıkar çatışmaları yeni gelişmelerlesürüyor. Bir yanda kendilerine “laik-ulusalcı”sıfatlarını yakıştıranlar ve “laik” düzenin bekçiliğiniüstlenenler, diğer yanda halkın dini duygularınıistismar edenler, demokrasicilik oyunu oynayanlar…

Paralı eğitim saldırıları sürerken, gençliğegeleceksizlik dayatılırken, sosyal haklar birbir gaspedilirken, kardeş halklar katledilirken hep birliktehareket eden bu düzen içi klikler, kendi içhesaplaşmalarında toplumun çeşitli kesimlerini olduğugibi gençliği de yedeklemeye, onları kendisorunlarından uzaklaştırarak gerici hesaplaşmanınbirer parçası haline getirmeye çalışıyorlar.

Liseli gençliğin çıkarları bugün bu kesimlerdenherhangi birine yedeklenmeyi değil, süregelensaldırılara ve hak gasplarına karşı mücadele etmeyigerektiriyor!

“Derin” devlet, devletin ta kendisidir!

Ergenekon operasyonu bir anda devleti aklamaoperasyonuna dönüştü. Önce AKP tarafındankontrgerillanın tasfiye edileceği, darbecilerinyargılanacağı yanılsaması yaratıldı. Sonrasındaaçıklanan iddianame, TSK’nın ve devletinaklanmasına hizmet etti. Tam bir pisliğin içine batmış,kanlı katliamların, faali meçhullerin sorumlususermaye devleti, yani derin devletin ta kendisi, tümkirli işlerini birkaç kontrgerilla artığının üstüneyıkarak temize çıkmaya çalıştı.

Bu operasyon demokrasi için atılmış bir adımdeğildir. Bazı sorunlarda anti-amerikancı söylemleriolan öğelerin temizliğidir. Bugün düzen içi çıkarsavaşında kimin öne geçeceğini belirleyen en önemlifaktör ABD desteğidir. Taraflar açısından Amerika’danalınacak destek, bu operasyonun her iki taraf açısındanuzlaşı ile gerçekleşmesini sağlamıştır.

Bugün kontrgerillayı tasfiye edecek, derin devletiyani sermaye devletini temizleyecek olan işçi veemekçilerin mücadelesidir. Liseli gençlik de bumücadele içerisinde yerini almalıdır.

Anti-emperyalist bayrak liselilerin ellerinde dalgalanmalıdır!

Emperyalistler arası çekişme bu kez kendiniKafkaslar’da gösterdi. Gerici hesaplaşmalar Kafkas

halklarına yıkım ve ölüm getirdi. Kısa süren bir savaşve sonrasında diplomatik hamleler şekliyle son bulanemperyalistler arası gerginlik, Kafkaslar’ın yenisavaşlara gebe olduğu gerçeğini değiştirmiyor.Emperyalist saldırganlığın taşeronluğunu yapanTürkiye, NATO gemilerinin boğazlardan geçişine izinvererek üstüne düşen görevi yerine getirmiştir. Bututum, olası bir savaşta Türkiye’nin de roloynayacağının habercisidir.

Diğer yandan, emperyalist çatışmaların arttığıböyle bir dönemde silahlanma yarışı hızlanıyor,devletlerin silahlanmaya daha fazla bütçe ayırmalarınayolaçıyor. Türkiye de bu silahlanma yarışında önsaflarda yer alıyor. Bu ise eğitime, sağlığa, diğerkamusal harcamalara ayrılan zaten çok kısıtlı bütçenindaha fazla silahlanmaya aktarılacağı anlamına geliyor

Liseli gençlik, Denizler’den, Mahirler’den,İbolar’dan devraldığı anti-emperyalist duyarlılığıbayrak edinmeli, bu bayrağı daha da yükseltmelidir.

Krizin faturasını ödemeyeceğiz!

Amerika’daki kapitalist devlerin bir bir çökmesiyledünya ölçüsünde etkisini gösteren kriz, pamuk ipliğinebağlı Türkiye ekonomisinde yaşanacak bir krizin dehabercisidir. Çöken kapitalist şirketlere akıtılan kamubütçesi, işçi ve emekçilerin azgın sömürüsü üzerindenpalazlanan bu sömürücü asalakları kurtarırken, faturayine işçi ve emekçilere ödetiliyor. Böylesi bir olasıkrizle karşılaşacak Türkiye açısından da durum farklıolmayacaktır. Fatura, anne ve babalarımıza iştençıkarılma, ücretlerin düşüşü, toplamda ise hemen herürüne yapılan yüksek oranlı zamlar olarakyansıyacaktır.

Düzenin bu açmazlarına karşın liseli gençlikalternatifini aramaktadır. Liseli gençlik yıllardırtekrarlanan oyunları artık daha iyi görmektedir. Enbasit örnek ÖSS’dir. Artık liseliler, dışarıdan yapılacakbir propagandaya gerek olmadan, ÖSS’nin eşitsizliğinivurguluyor ve değişmesi gerektiğini söyleyebiliyor.Ama bu tepkiyi örgütsüz ve anlık olarak veriyorlar.Bize düşen buna örgütlü biçimler kazandırmak,liselilerin birleşik tepkisi haline getirebilmektir.

Liseli gençliğin taşıdığı dinamikleri mücadeleyekanalize edebilmek için görev başına!

(Liseli Gençlik’in Ekim ‘08 tarihli 24. sayısından alınmıştır...)

Yeni dönemde mücadeleyi örgütleme görevi!

Kürt hareketi ve gelişmeler üzerine... Kızıl Bayrak � 29Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

Çok açık ve net olarak vurgulamak, tam olarakkavranana kadar tekrarlamak gerekir: Kürdistan’dadevam ettirilen çatışma süreci, bir Kürdistan ulusalkurtuluş, Kürdistan özgürlük savaşı değildir. Kürdistanadına ve Kürt halkının temel talepleri bakımından politikbir programı ve askeri stratejisi olmayan bir süreçtir!

Bunun böyle olmadığını anlamak için derin bir politikbilince ve engin bir politik deneyime sahip olmaya gerekyoktur. Bunu artık kendileri de kongre kararlarına vebelgelerine geçirmiş bulunuyorlar. Yayınladıkları 10.Kongre Bildirisi’nde çok net bir biçimde hedefleriniortaya koyuyorlar. Yeniden okumakta yarar var:

“Önder APO’nun özgürleştirilmesini önümüzdekisürecin tek ve en temel görevi olarak belirlemiş, bütünçalışmalarını, karar ve değerlendirmelerini bu hedefekilitleme temelinde yapmıştır.”

İki hafta önce yazdığımız yazıda bu konuda şunlarıyazdık, bir kez daha hatırlayalım:

“Tek ve en temel görev” sözcüklerine dikkat! Herşey çok açık, ancak bunu tamamlayan ve derinleştirenifadeler var. Aynı zamanda kendilerinin varlıknedenlerini, temel siyasal ve askeri hedeflerini de ortayakoyuyor. Kısaca aktaralım:

“10. parti kongresi, Özgürlük Hareketimiz vehalkımız adına böyle büyük tarihsel kararlılığı vetutumu ortaya çıkartmıştır. Bundan sonra bütünyaşamımız, duygumuz, düşüncemiz, davranışımız,pratiğimiz ve eylemimiz sadece buna kilitlenecektir.Önder APO’nun özgürlüğünü sağlamaya, bununmücadelesini geliştirmeye dönük olacaktır. Çok iyibiliyoruz ki: Önder APO’nun özgürlüğü Kürdistan’ınve Kürt halkının özgürlüğüdür. Elbette bunun tersi dedoğrudur: Özgürleşen Kürdistan ve Kürt halkı,özgürleşen Önderlik gerçeği demektir. Bu bakımdan,Önder APO’nun özgürlüğü Kürt halkının veKürdistan’ın özgür ve demokratik bir yaşamakavuşturulması, bu temelde Kürt sorununundemokratik özerklik çizgisinde demokratik çözümününgerçekleştirilmesi, her alandaki örgütlerimizin, bütünhareketimizin ideolojik, siyasi, örgütsel ve askerimücadelemizin temel hedefi ve gerçekleştirmekleyükümlü olduğu görevi olacaktır.” (9 Eylül Tarihli,PKK Parti Meclisi imzalı Kongre bildirisi...)

Anılan bildirinin son sözleri bu programatikhedeflerinin çok çarpıcı bir özeti olmaktadır:

“Bu hedefi başarıyla gerçekleştirmekten başkahiçbir şeyi kabul etmeyeceğiz. Bundan böyle yaşamolacaksa özgürce ve Önderlikle olacak, yoksa aslaolmayacaktır. Bu, onuncu kongre temelindeHareketimizin ve halkımızın tek tutumu, duruşu ve temelkararlılığıdır.”

Hiç kuşku yok ki, sürdürülen çatışma ortamınınhedefini bu sözlerden daha iyi özetleyen başka açık venet sözler bulmak mümkün değildir. Bu sözlerdeKürdistan ulusal kurtuluşu ve özgürlüğü adına bir şeylerbulmak mümkün mü? Bu sözler, sürmekte olan çatışmasürecinin “bizim”, yani Kürdistan halkının olmadığınıtartışmaya yer bırakmayacak kadar açık ve net ortayakoyuyor.

Peki, bu, neyin, kimin “savaşıdır”?Başka bir soru daha: Bu “savaş”, kime, kimlere, neye

hizmet ediyor?Türk devleti, onun özel savaş aygıtı, Güney

Kürdistan’a operasyon ve işgal yetkisini bir yıl dahauzatmak için belli bir hazırlık içindeyken, PKK,Şemdinli’ye bağlı Bezele (Aktütün) karakoluna baskındüzenledi. Resmi açıklamalara göre bu baskında 17asker öldü, çok sayıda asker de yaralandı. Bunun üzerine

ırkçı şoven histeri dalgası sokaklara taşırıldı, medya budalganın başını çekti… Spor karşılaşmaları aynıdalganın derinleştirilmesinde etkin birer platformlaradönüştürüldü! Daha da önemlisi Genelkurmay, dahafazla yetki talebinde bulundu, hükümet ve Meclis,partiler, bu taleplere destek vereceklerini açıkladılar...Kısacası anılan baskından sonra devlet ve toplum yenibir özel savaş seferberliğine göre yenidenörgütlendiriliyor, harekete geçirilmeye çalışılıyor...

Gerçekten Kürt halkının temel çıkarlarını vetaleplerini içeren bir politik program ve bununyönlendirdiği bir askeri strateji doğrultusunda atılanpratik adımlar sonrasında bu tür karşı-devrimciadımların alınması anlaşılırdır ve buna karşı devrimcitaktikler tartışılabilir. Ama böyle bir program vestratejinin olmadığı bir ortamda askeri taktikleri, onunzamanlamasını ve karşı önlemlerini tartışmak son dereceanlamsızdır. Esas olarak üzerinde durulması ve yoğunolarak üzerinde düşünülmesi gereken nokta, hedefleri veçizgisiyle bu savaşın Kürt halkının temel talepleri içinverilmediği noktasıdır. Politik sonuçlarıyla da en fazlazararlı çıkan yine Kürt halkından başkası değildir!“Komplo teorilerine” kaymadan vurgulamalıyız ki, sonkarakol baskınından sonra politik atağa geçen, dahafazla yetki talebiyle harekete geçip bunları elde etmeyeçalışan yine Genelkurmay’dan başkası değildir. Güney’eoperasyon yetkisinin süresini bir yıl daha uzatmak, sonbir yıldır Güney üzerinde gerçekleştirilen askeri vepolitik baskıyı sürdürme olanağı anlamına gelecektir. 5Kasım Washington Anlaşması ve buna dayanarakgeliştirilen operasyonların, esas olarak Güneyyönetimini teslim almaya dönük olduğu, Kerkük’üyitirmiş ve güçten düşmüş bir federe yapıya zorlamaolduğu pratikte ortaya çıkmıştır.

Kuşkusuz, bu tür eylemler olmasa da TC Güneyüzerinde askeri ve politik baskısını sürdürme çabasıiçinde olacaktı. Ama ortada Kürt halkının temelçıkarlarına hizmet etmeyen, hedefi de Kürtler’inözgürlüğü olmayan bir çatışma süreci var ve bu, TC’ninmanevra alanını, hareket yeteneğini güçlendiriyor. Bugerçek gözden kaçırılmamalıdır.

10. Kongre’de de bir kez daha açıkça ortayakonulduğu gibi, sürdürülen çatışma sürecinin tek birhedefi var: “Öcalan’ın Özgürlüğü”!

“Bundan böyle yaşam olacaksa özgürce veÖnderlikle olacak, yoksa asla olmayacaktır” diyorlar.

Peki, “önderlik” dedikleri kişinin Kürdistan özgürlük

ve bağımsızlık talepleriyle, Kürt halkının en temeltalepleriyle bir ilişkisi var mı? Olmadığını kendi sonsözleriyle bir kez daha ortaya koyalım:

“Biz cumhuriyetin ilkelerine bağlıyız, cumhuriyetireddetmiyoruz. Gelin bu cumhuriyetidemokratikleştirelim diyoruz. Cumhuriyetindemokratikleşmeye ihtiyacı var. Aksi halde devlet batar,iflas eder.” (ANF, 17 Eylül 2008 tarihli avukat görüşmenotlarından…)

Siz ya Cumhuriyetin temel ilkelerine bağlısınız,ya da Kürt halkının temel taleplerine, ikisine aynıanda bağlı olamazsınız, ya o ya da öteki!

Gerçeklik böyle olmasına rağmen PKK gerçekleritersyüz ediyor. PKK ve onun 10. Kongresi’ne bakılırsa,Öcalan ile Kürdistan ilişkisi, bir “özdeşlik”,“eşanlamlılık” olarak ortaya konuluyor! Öyle ki bu, birinanca, tartışılmaz bir tabuya dönüştürülmüştür.Kuşkusuz bu, derin bir yanılsamadır ve süreç içindeyaratılan ve derinleştirilen bir iktidar sisteminin“ideolojik hegemonya”sının sonucu egemen olan biryanılsamadır!

Bu yanılsama aslında bir paradoksa dayanıyor. Biryanda devrimci Kürdistan dinamiği ve bunun açığaçıkarılmış ve halen hareket halindeki enerjisi... Diğeryandan buna dayanan, bütün gücünü bundan alan, amaprogramı ve çizgisiyle bununla ilişkisi kalmayan ve buKürdistan dinamiği üzerinde denetim kuran ve iktidarolan Öcalan iktidar sistemi... Bu iki uç arasındakiparadokstan söz ediyoruz. Bu iktidar sistemi, aynızamanda kendisi dışındaki seçenekleri etkisizleştirdiğive gelişme olanaklarını ortadan kaldırdığı için rahatlıklaulusal kurtuluş hareketini tek başına kontrol altındatutmaktadır. Direnen bir halk ve onun yarattığı değerler,ama buna tek başına el koyan, bunun iktidarmekanizmalarını yaratan ve bir külte dönüştüren Öcalaniktidar sistemi arasındaki paradoks, aynı zamanda,Kürdistan halkının da trajik açmazını, aşılması gerekençıkmazını anlatmaktadır!

Sürdürülmekte olan çatışma süreci bu paradoksadayanıyor, aynı zamanda onu gizliyor, anlaşılmasınızorlaştırıyor, yanılsamayı derinleştiriyor; bu da Öcalaniktidar sisteminin daha da derinleşmesi anlamınageliyor! O nedenle Kürt halkıyla ve onun temeltalepleriyle bir ilişkisi olmayan bu çatışma sürecini birde bu boyutlarıyla deşifre etmek büyük bir önemtaşımaktadır.

7 Ekim 2008

Bu “savaş” bizim savaşımız değildir!M. Can Yüce

İntifada İstanbul’da selamlandı!8 yıl önce başlayan 2. İntifada 28 Eylül günü İstiklal Caddesi’nde yapılan bir eylemle selamlandı. Çok

sayıda siyasi parti ve demokratik kitle örgütü tarafından gerçekleştirilen eylemde başta Filistin halkı olmaküzere emperyalizmin hedefi durumundaki halklara “yalnız değilsiniz” mesajı verildi. “Hepimiz Iraklıyız,hepimiz Filistinliyiz!” şiarı yükseltildi.

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nun çağrısıyla gerçekleştirilen eylemde katılımcı kurumlar BeyoğluTünel’de toplandılar. “Savaşa hayır! Filistin’e özgürlük!” pankartı ve “Savaşa hayır!”, “Filistin’e özgürlük!”dövizleriyle Galatasaray Lisesi’ne doğru yürüyüşe geçtiler.

Galatasaray Lisesi’nin önünde tutuklu Filistin Halk Kurtuluş Cephesi lideri milletvekili Ahmad Saadat’ıneşi Abla Saadat bir konuşma yaptı. Filistinlilerin kendi topraklarında sürgün yaşadıklarını söyleyen Saadat,Filistin’de ailesinden birini şehit vermemiş ya da tutuklatmamış bir aile bulunmadığını ve bu bedelleri ödeyenFilistinlilerin sonuna kadar direnmeyi sürdüreceğini ifade etti.

Ardından bileşenler adına hazırlanan basın açıklaması okundu. 2. İntifada’nın başladığı süreç ve o dönemdesiyonist kudurganlık tarafından gerçekleştirilen katliamlar anlatıldı. İsrail tarafından uygulanan terörün suçortağının ABD olduğu belirtilerek, 11 Eylül sonrası yeni savaş konsepti teşhir edildi.

“Filistin halkı yalnız değildir!”, “Filistin evimiz, Filistinliyiz!”, “Katil İsrail Filistin’den defol!”, “İntifadakazanacak!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!” sloganlarının atıldığı eyleme 150 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Son sözü direnenler söyler...30 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/40 � 10 Ekim 2008

Son dönemde sınıf hareketinde ortaya çıkan grevve direnişlerle dayanışma farklı araçlarla devamediyor. Deri-İş Sendikası’nın Düzce Organize SanayiBölgesi’nde kurulu bulunan DESA Deri Fabrikası’ndabaşlattığı ve 6 ayı geride bırakan sendikal örgütlenmemücadelesi DESA’nın Sefaköy’deki fabrikasına dasıçradı.

DESA işçisi Emine Arslan’ın fabrika önünde tekbaşına kararlılıkla sürdürdüğü direniş ise, Sefaköyyerelinde kurulan DESA Direnişiyle DayanışmaPlatformu tarafından güçlendirilmeye çalışılıyor.

Dayanışma gecesinde direnişçi işçilerbuluştu…

Sefaköy’de kurulan ve şimdiye kadar çeşitliaraçlarla direnişin sesinin Sefaköylü işçi ve emekçileretaşıyan platform, 8 Ekim akşamı Sefaköy İnönüMahallesi’nde Yağmur Düğün Salonu’nda DESADirenişiyle Dayanışma Gecesi düzenledi.

BDSP, Küçükçekmece İşçi Platformu, Halkevleri,Alınteri, EHP ve ÖDP’nin içinde yer aldığı DayanışmaPlatformu, düzenlediği geceyle direnişle maddi vemanevi dayanışmasını gösterdi. Dayanışma etkinliğisermayenin saldırıları karşısında direnişi vemücadeleyi seçen işçilerin katılımıyla gerçekleşti.Direnişlerini sürdüren Çapa temizlik işçileri, Ambarlıliman işçileri geceye katılırken, kotları taşlarkenyaşamları kararan kot taşlama işçileri de etkinlikte yeraldılar. Tez-Koop-İş Sendikası’nda sendikalörgütlenme çabası içinde olan IBM işçileri adına daetkinliğe katılım sağlandı.

Sefaköy’de gerçekleştirilen ilk dayanışma etkinliğiolması nedeniyle oldukça önemli olan geceye birçokkurum da dayanışma mesajını iletti. Sefaköy’de 101gündür süren direnişin simgeleşen ismi Emine Arslanise direniş önlüğüyle etkinlik salonunun en önsıralarındaydı.

Türkiye işçi sınıfına selam!

Dayanışma gecesi, devrimin ve sosyalizmin şairiNazım Hikmet’in “Türkiye işçi sınıfına selâm! / Selâmyaratana! / Tohumların tohumuna, serpilip gelişeneselâm! / Bütün yemişler dallarınızdadır” dizelerininyeraldığı “Türkiye İşçi Sınıfına Selam” şiiriylebaşladı.

Geceye katılım sağlayan işçi ve emekçiler “DESAişçisi yalnız değildir!”, “DESA’da direnişkazanacak!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!” sloganlarınıattı.

DESA’nın Sefaköy’deki fabrikası önünde ve çeşitlimerkezlerde gerçekleştirilen eylemlerin eylemlerinfotoğraflarının bileşiminden oluşan slayt gösterimiyledevam eden gecenin açılış konuşmasını DESADirenişiyle Dayanışma Platformu adına HüseyinTemiz yaptı.

Patronlar düzeni yıkılmaya mahkumdur!

Dayanışma Platformu adına geceye katılanlarıselamlayan Temiz, konuşmasına 101 gündürSefaköy’deki DESA fabrikası önünde direnişinisürdüren Emine Arslan’ın direngen mücadelesiniselamlayarak başladı. Konuşmasına sınıf hareketindeson dönem tek tek işyerlerinde yaşanan direnişlerinanlam ve önemi üzerine vurgu yaparak başlayanTemiz, patronların örgütlülüklere olan düşmanlığınıteşhir etti. Sefaköy yerelindeki mücadele

deneyimlerinden örnekler verdi. Temiz’in işçi ve emekçilere temel yaşamsal

talepleri etrafında örgütlenme ve sermayeninsaldırılarına karşı birleşik mücadele çağrısı yaptığıkonuşması, süren grev ve direnişlerin işçi sınıfınınsermayenin saldırıları karşısında sessizkalmayacağının göstergesi olduğunu belirtmesiyledevam etti.

Açılış konuşmasının ilerleyen bölümleri işçisınıfının toplumsal ve tarihsel misyonuna yapılanvurgular içerdi. Kapitalizmin işçi sınıfına veemekçilere sunduğu geleceksizliğe karşı işçi sınıfınınörgütlü mücadelesine duyulan ihtiyacın altını çizildi.İşçi sınıfı mücadelesinin 160 yıllık tarihininkapitalizmi yıkmak için gerekli deneyimlere sahipolduğu ifade edildi. Hüseyin Temiz’in konuşması grevve direnişlerle daha aktif dayanışmanın gerekliliğininişaret edildiği birleşme ve mücadele etme çağrısıylason buldu.

DESA’nın direngen kadını: “Bu mücadeleonur, gurur mücadelesi!”

Devrimci türkülerle devam eden dayanışmagecesinde DESA direnişçisi Emine Arslankonuşmasını yapmak üzere alkışlar ve sloganlareşliğinde kürsüye geldi. Kendisini sendikal olmayaiten nedenleri anlatarak konuşmasına başlayan DESAdirenişçisi, 8 senedir çalıştığı DESA’da yaşadığıbaskılara değindi. Kendisine dönük baskılarınsürdüğünü söyleyen Arslan, işe geri dönme talebiniyineledi. Patronun sendika düşmanlığı tavrını yaşadığıbaskı süreci üzerinden özetleyen Arslan, kendidirengen tutumunu anlatırken işçilere de direnişçağrısı yaptı.

Arslan şunları söyledi: “Bu onur mücadelesi,gurur mücadelesi insanları ne şekilde yaşatıyorlar.Her şeye rağmen ordayım. Beni gözaltına da aldılarorada. Bana karakolda 62 YTL kaldırım cezası dakestiler. İşçi arkadaşlarım duysunlar. Duymayanlarvarsa; bir kişiye karşı patron 6 otobüs çevik kuvvetgetirdi. Çevik kuvvet sardı böyle etrafımı ona rağmenben yine ordayım böyle.”

Direnişçi Emine Arslan Deri-İş Sendikasıyöneticilerinin direnişin arkasında olduklarını söyledi.Geceye katılan ve kendisine destek veren herkeseteşekkür etti. Arslan’ın konuşması boyunca salondan“DESA işçisi yalnız değildir!”, “Baskılar bizleri

yıldıramaz!” sloganları yükseldi.

Mücadeleci işçiler: “Direneceğiz!”

Dayanışma gecesi IBM çalışanı Nedim Akar’ınyaptığı konuşmayla sürdü. IBM’deki sendikalörgütlenme mücadelesini aktaran Akar farklıişkollarında olsalar da yaşadıkları sorunların aynıolduğunu söyledi. 2008 yılının Aralık ayındamahkeme kararıyla beraber IBM’le TİS masasınaoturmayı beklediklerini de sözlerine ekledi. Mücadeleetmenin ve direnmenin önemine değindi.

Direnen işçilerin ardı ardına yaptığı konuşmalarıÇapa Temizlik ve kot taşlama işçilerini temsilenyapılan konuşmalar izledi. Çapa Temizlik işçileriadına konuşan Zeynep Tunç, hak arama mücadelesinikazanana kadar sürdüreceği mesajını verdi. Tunç’unkonuşması sırasında salondan “Çapa işçisi yalnızdeğildir!” sloganı yükseldi.

Halkevleri Tiyatro Atölyesi’nin sergilediği oyunilgiyle izlenirken kot taşlama işçileri adına konuşanGazi Polat ise, kot taşlama işinin ölümcül çalışmakoşullarını anlattı. Kot taşlama işçileri olarak en kısazamanda bir mücadele mevzisi olarak dernekkuracaklarını belirtti. Desa direnişiyle dayanışmaiçinde olduklarını söyledi. Gecenin ilerleyendakikalarıyla beraber programın sonuna gelinirkenAyazma’dan yıkım mağdurları ve Deri-İş SendikasıTuzla Şube Başkanı Binali Tay da birer konuşmayaptılar. Tay, direnişle dayanışmanın geliştirilmesiningerektiğini söylerken Desa’daki kazanımın işçisınıfının kazanımı olacağını belirtti.

Dayanışma gecesi Alınteri İşçi Korosu’nunseslendirdiği şarkı ve marşlarla son buldu.

Dayanışma gecesine Ekim Gençliği, BDSP,Tersane İşçileri Birliği Derneği, TKP Sefaköy İlçeÖrgütü, Liman işçileri, Zeytinburnu Deri Konfeksiyonİşçileri, Tekstil Sen, 78’liler Derneği, EğitimEmekçileri Derneği, DPG, YDİ Çağrı, Genç-Senmesaj gönderirken BDSP, Alınteri, Halkevleri, ÖDP,Çağrı ve DPG stand açarak yayın satışı gerçekleştirdi.Dayanışma gecesine 300’ü aşkın kişi katılırken gece,Sefaköy yerelinde uzun yıllardır bir “direnişledayanışma gecesi düzenlenmemesi” açısından anlamlıve olumluydu. Gece boyunca süren Çapa, DESA veliman direnişleriyle dayanışma amacıyla kalem satışıyapıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Sefaköy’de DESA direnişiyle dayanışma gecesi gerçekleşti!

“Selam olsun DESA’nın direnişçi kadınına!”

CMYK

MücadelePostası

Üsküdar (İstasyon) Cad. Pınar İşhanıNo: 5 Kat: 4 Daire: 52 Kartal/İstanbul (0 216 353 35 82)

Necatibey Cd. Gözlükçü İşhanı No: 26/24Kızılay/ANKARA Tel: 0 (312) 232 29 10

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

EKSEN Yayıncılık Büroları Gazetene sahip çık! Abone ol! Abone bul!Adı : ........................................................................Soyadı :........................................................................Adresi : ........................................................................

.........................................................................Tel : ........................................................................

6 Aylık Yurt içi 30.000 000 TL Yurt dışı 100 Euro 1 Yıllık Yurt içi 60.000 000 TL Yurt dışı 200 Euro

Gülcan Ceyran adına,* TL için : Yapı Kredi Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 0097680-3* Euro için : İş Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 10021127094No’lu hesaba yatırdım. Makbuzun fotokopisi ektedir.

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

853. Sok. Bilen İşhanı No: 27/710Konak/İZMİR Tel-Fax: 0 (232) 489 31 23

İzmir’de 5 Ekim günü “Ulusal sorun ve devrim”başlığıyla verilen seminer İşçi Kültür Sanat Evi’ndegerçekleşti. Komünist hareketin ulusal sorunabakışı ve sorunun devrimci çözümü çerçevesindegerçekleştirilen sunumda ulusal sorunun değişiktarihsel ve toplumsal süreçlerdeki kapsamınadeğinildi.

Türkiye’de ise ulusal sorunun özünde Kürtulusal sorunu olduğu belirtilerek, Türkiyedevriminin temel dayanağı ve müttefiki olan Kürtulusal mücadelesinin önemine vurgu yapıldı. Ulusalsorunda ikili göreve işaret edildi. Türkiye devrimcihareketinin ulusal sorun karşısındaki ideolojikzayıflığı ve sosyal şoven yaklaşımı anlatıldı.

Osmanlı’dan günümüze Kürt ulusal sorunununsosyal dayanaklarına ve gelişim sürecine değinildi.

Türkiye’de kapitalizmin gelişmeye başladığı ‘60’lıyıllarda sosyal uyanışın ulusal uyanışı tetiklediğidile getirildi. 1980’lerde Kürt ulusal mücadelesininyükselişe geçtiği ve mücadelenin yükünü yoksulKürt köylülüğü ile küçük burjuvazisinin çektiğisöylendi.

Bugün Kürt hareketinin “siyasal çözüm” adıaltında ileri sürdüğü ideolojik zeminin sınıfsaliçeriğine vurgu yapıldı. Kürt sorununun devrimciçözümü ve komünist hareketin ulusal sorunayaklaşımı anlatıldı.

Sunumun ardından soru-cevap kısmına geçildi.Bu bölümde seminere katılanların sorularıyla ulusalsorunun kapsamı örneklerle anlatıldı. Canlı geçenseminere 45 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

DTP İstanbul İl Kadın Meclisi, sınır ötesioperasyon tezkeresiyle ilgili, 6 Eylül günü DTPİstanbul İl Örgütü’nde bir basın toplantısıgerçekleştirdi.

Barış Anneleri, Demokratik Emekçi KadınlarBirliği (DEKAB), İHD, EHP, SDP, GökkuşağıDerneği ve EKD’li kadınların destek verdiği basıntoplantısında basın metnini DTP İstanbul İl KadınMeclisi Sözcüsü Şükran Gürbüz okudu.

Gürbüz, devletin Kürt sorununu operasyonalyöntemlerle çözme mantığının yeni bir tezkere ilekarşılarına çıktığını ve bu politikanın iflasınındevlet yetkililerince dahi itiraf edilmesine rağmen

neden bu politikada bu denli ısrar edildiğini sormakistediklerini belirtti. Kürt kadınları olarak şimdiyekadar olduğu gibi bundan sonra da operasyonlarakarşı durma mücadelesini kararlılıklayürüteceklerini söyledi. 7 Ekim 2008’de yolaçıkarak, 9 Ekim 2008 tarihinde Lice kırsal bölgesinegençlik ve kadınlar öncülüğünde gerçekleştirilecekyürüyüşe çağrı yaptı. Ardından AktütünKarakolu’na yapılan baskına ilişkin sorularıyanıtladı.

İHD, EHP, EKD, Barış Anneleri adına dakonuşmalar yapıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

DTP’li kadınlardan açıklama...

Devrimci basın susturulamaz!8 Ekim günü Kemeraltı girişinde biraraya gelen

devrimci-yurtsever basın emekçileri, muhalif basınayönelik baskı, kapatma ve sansür uygulamalarınıprotesto etti. Basın açıklamasına başlamadan önce buuygulamaları protesto etmek için kamera ve fotoğrafmakinelari yere bırakıldı.

Açıklama önce Kürtçe ardından Türkçe okundu.Açıklamada Gündem, Alternatif, Gelecek, Özgür Ülkegazetelerinin ardından Gerçek, Atılım, Yürüyüş veÖzgür Halk dergilerinin ve son olarak Azadiya Welat’ınbir ay süreyle kapatıldığı söylendi. 2006 Ağustosu’ndan2008 Ekimi’ne kadar aynı gerekçelerle toplam 39 kezçeşitli gazeteler hakkında kapatma cezaları verildiğivurgulandı. Tüm sansür ve yasaklama kararlarının siyasiiçerikli olduğundan bahsedildi. Genelkurmayıngazetecilere brifing vermesinin basın üzerindekibaskıların bir yansıması olduğundan söz edildi.

Eyleme 60 kişi katıldı.Kızıl Bayrak / İzmir

Wuppertal’de Ulucanlar anması…28 Eylül günü Almanya’nın Wuppertal kentinde

Ulucanlar anması gerçekleştirildi. 40 kişinin katıldığıanma saygı duruşuyla başladı. Daha sonra genç birarkadaş, Almanya’da hücre tipi cezaevinde intihar süsüverilerek katledilen devrimci gazeteci Ulrike Meinhofiçin yazılmış tek kişilik bir oyun sergiledi. Oyunbeğeniyle izlendi. Ardından üç arkadaşımız On’lar içinyazılmış “Zafere on yıldız” adlı şiirden bölümlerokudular. Şiir dinletisini bir yoldaşın güne ilişkin yaptığıkonuşma izledi. Ardından söz alan başka yoldaşlargörüşlerini dile getirdiler.

Wuppertal’den komünistler

Bielefeld: “Yaşasın Ulucanlardirenişimiz!”

Ulucanlar katliamı büyük bir direniş geleneğibırakırken, devrimci iradenin teslim alınamayacağını birkez daha gösterdi. Bielefeld’den TKİP taraftarları olarakbu büyük direnişe sahip çıkmak için 26 Eylül’de biretkinlik gerçekleştirdik. Etkinlik bir arkadaşımızınokuduğu şiirle başladı. Saygı duruşunun ardından kısabir sinevizyon gösterimi sunduk. Program, biryoldaşımızın günün anlam ve önemine ilişkin yaptığıkonuşma ile devam etti.

Bir yoldaşımızın hazırladığı “Ben Ulrike,bağırıyorum!” isimli tek kişilik oyunla program sonaerdi. Etkinliği 30 kişi katıldı.

Bielefeld’den TKİP taraftarları

“Ulusal sorun ve devrim” semineri

Gazi’de dargrupçu zihniyet işbaşında!Gazi Mahallesi’nde düzenlenen 4. Geleneksel 75. Yıl Mahallesi Gazi Halk Şenliği 2 Ekim günü

gerçekleştirildi. Binlerce kişinin katıldığı şenlikte 50’ye yakın sanatçı sahneye çıktı.Şenlik gerçekleştiği ilk yıldan bu yana devrimcilere kapalı yapılıyor. Devrimci kurumların şölen

alanında stand açmalarına dahi izin verilmiyor. Bu anlayış bu yıl da “Halk Cephesi’nin kararıdır” biçiminde karşımıza çıktı. Halk Cephesi tarafından

şenliği muhtarlığın organize ettiği vurgulandı! Devrimcilerin stand açmasına yasak getirilirken, ticarikurumların tanıtım standları açmasına, pankartlarını asmasına ve kürsüden tanıtımlarını yapmasına ise karşıçıkılmadı!

Dahası, “DESA Direnişiyle Dayanışma Platformu”nun DESA işçileri için organize ettiği geceninbiletlerini satmak isteyenler, Halk Cephesi adına uyarılarak engellenmeye çalışıldı. Halk Cephesi’ninpolitik yayınları ile TAYAD standı ise hiçbir engelle karşılaşmadı.

Devrimci ve ilerici kurumlar bu grupçu-sansürcü zihniyete karşı tutarlı bir tutum sergilememekte,“boykot ediyoruz-katılmıyoruz” vb. söylemlerle sorunun çözümüne yönelik adım atmaktankaçınmaktadırlar.

Yıllardır eleştirdiğimiz ve karşısında durduğumuz bu anlayışa karşı, alanda yerimizi alarak kendimizisiyasal olarak ifade etme olanaklarını yarattık. İlk olarak üç yıl önce alanda stand açarak kitap veyayınlarımızın satış ve tanıtımını gerçekleştirmiştik. Diğer seneler şölen alanı girişine standımızı kurarak vealanda elden gazete satışı yaparak sansürcü anlayışa tutum aldık.

Bu sene de alan girişinde stand açmanın yanısıra BDSP imzalı “Bu pisliği devrim temizler!” başlıklıbildirilerimizi dağıttık. Muhtarlığın arkasındaki siyasi anlayışın, alan içindeki faaliyetimizi engellemegirişimine karşı tutumumuzu ifade ettik ve gerginliği tırmandırmamak için faaliyetimizi alanın girişindesürdürmeyi tercih ettik.

Bu dar grupçu ve sansürcü anlayış mahkum edilmelidir! Bu ise sözde boykotçuluk anlayışıyla değil,ilkeli bir mücadele ile mümkündür.

Gaziosmanpaşa BDSP

“Bizim her eylemimiz

emperyalizme karşı bir

savaş çağrısı ve insanlığın

en büyük düşmanı ABD'ye

karşı halkların birliği için

bir savaş marşıdır.”

Ernesto Che Guevara

Ezilen halkların devrim

mücadelesinde yaşıyor!