Upload
others
View
8
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
KILIÇASLAN MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU
LİSESİ
ÖĞRETMEN-ÖĞRENCİ-VELİ
İLETİŞİMİ
ABDULLAH BARMAN – SIDIKA TUBA AYDAR
2017
ÖĞRETMEN-ÖĞRENCİ-VELİ İLETİŞİMİ
GİRİŞ
İletişim, mesaj ve cevaplardan oluşmaktadır. İki kişi birbirlerini fark ettikleri
anda “iletişim” başlar. Dolayısıyla okul ortamı, yönetici-yönetici, yönetici-
öğretmen, yönetici-veli, yönetici-öğrenci, öğretmen-öğretmen, öğretmen-öğrenci,
öğretmen-veli, öğrenci-öğrenci, öğrenci-veli arasında kurulan ve gelişen iletişimin
yönlendirdiği bir yapıdır.
Bu yapı içerisinde günün büyük kısmını geçiren gençler, yaşamını çok hızlı ve
çok yönlü bir biçimde etkileyen değişimlerle geçirirken, yetişkinler de onları
anlama çabası içerisindedir. Biz yetişkinler, gençlere bazen bir çocuk, bazen de bir
yetişkin gibi davranırız. Bu durum öğrencilerimizde çelişkili duygular yaratır. Genç,
“büyüyüp, bir yetişkinin sorumluluklarını taşımak” ya da “çocuk kalarak,
çocukluğun güvenli, korunan sıcaklığı içinde yaşamak” arasında bocalar durur. Bu
bocalama gençlerimizin yoğun ve karmaşık duygular yaşamasına, kararsızlıklar
arasında kaybolup gitmesine neden olabilmektedir.
Bu nedenle, gençlerle doğru iletişim kurmak, onları sağlıklı birer yetişkin
olma yolunda yetiştirmek, geleceği için isabetli kararlar almasında yardımcı olmak,
hedeflerini belirlemesinde yol gösterici bir rol üstlenmek biz yetişkinlerin
sorumluluğudur.
Öğrencilerimizle birlikte bu yolda ilerlerken de doğru yöntemleri kullanmak,
başarıyı yakalamak için bir zorunluluktur.
Abdullah BARMAN- Sıdıka Tuba AYDAR
Çankaya Kılıçaslan Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi
2017
ÇOCUĞUMU YENİDEN YETİŞTİRMEM MÜMKÜN OLSAYDI
Çocuğumu yeniden yetiştirmem mümkün olsaydı,
Ona işaret parmağımı kaldırıp
Yasaklar koymak yerine,
Parmaklarıyla resim yapmayı öğretirdim.
Hatalarını az düzeltir,
Onunla daha çok yakınlık kurmaya çalışırdım.
Onu sadece gözlerimle izler, saat kısıtlamaları koymazdım.
Daha bilgili olmaya çalışır, daha çok şefkat gösterirdim.
Onunla daha çok yürüyüşlere çıkar, uçurtmalar uçururdum.
Ona karşı ciddi bir tavır içinde olmak yerine,
Onunla oyun oynardım.
Onunla kırlarda koşar, yıldızları seyrederdim.
Onunla daha az çekişir, ona daha çok sarılırdım.
Önce benlik saygısı kazanmalarını sağlar,
Sonra bir ev almaya çalışırdım.
Ona her zaman katı davranmaz,
Onu daha çok onaylar ve yüreklendirirdim.
Güç konusunda daha az ders verir,
Sevgi konusunda daha çok şey öğretirdim.
DİANNE LOOMANS
ÖĞRETMEN-ÖĞRENCİ İLETİŞİMİ
Eğitim-Öğretim sisteminde, öğrenciye dair olumlu geri bildirimler alabilmek
için, önce “iletişim” sürecini iyi bilmek gerekir. Sınıf ortamında öğretmen ve
öğrenciler birbirleri ile sözel ya da sözel olmayan yollarla iletişimde bulunurlar.
Eğitim ve öğretimi etkili kılabilmek adına “iletişim becerilerinin” ve “iletişim
örüntülerinin” iyi anlaşılması gerekmektedir.
Sınıf içinde çok yönlü bir iletişim gerçekleşmektedir. Çoğu zaman bir öğrenci
için verilen mesajlar, diğer öğrenciler üzerinde daha etkili olabilmektedir. Ayrıca
öğrenci-öğrenci arasında da etkileşim söz konusu olduğu için birçok duygu ve
düşünce aynı anda harekete geçmekte ve dersin akışını etkilemektedir. Bu kadar
yoğun hareketliliğin yaşandığı sınıf ortamında her zaman öğretmenin gönderdiği
mesajlar doğru algılanamayabilir ve sık sık yanlış anlaşılmalar yaşanabilir.
Örneğin, öğretmen öğrencilerine değer verdiğini göstermek ve konuşma
fırsatı vermek için soru sorduğunda, öğrenci öğretmenin kendisini küçük
düşürmek, köşeye sıkıştırmak, kendisinden daha güçlü olduğu mesajını vermek
hatta sınıf içindeki olumsuz tutum ve davranışları nedeniyle öç almak için çok soru
sorduğunu düşünebilmektedir.
Bu durum öğretmenlerin duygu ve düşüncelerini uygun iletişim biçimine
çevirememesi, doğal davranamaması ya da öğrencinin gönderilen mesajları doğru
çözümleyememesi gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır. Her iki tarafın da iletişim
becerilerinden yararlanamadığını görmekteyiz.
Nedir bu iletişim becerileri?
Nasıl kazanılır?
Öğretmen ve öğrenci arasındaki etkileşimi nasıl yönlendirir?
İletişim, ne söyleyeceğimizi bilmek, bunu ne zaman, nerede ve nasıl
söyleyeceğimize karar verebilmektir. İletişim becerilerini ise şöyle sıralayabiliriz.
-Kendini tanımak,
-Kendini doğru ifade edebilmek,
-Karşımızdaki kişiyi ilgiyle dinlemek,
-Empati kurabilmek yani kendimizi karşımızdaki kişinin yerine koymak ve
neler hissettiğini anlamaya çalışmak,
-Karşımızdaki kişiyi dinlerken hoşgörülü ve önyargısız davranabilmek,
-Olumlu eleştiri yapabilmek, olumsuz ve karşımızdakinin kişiliğine yönelik
eleştirilerden kaçınmak,
-Karşı taraftan gelen olumlu eleştirilere açık olmak,
-Beden dilini iyi kullanabilmek,
-Sözsüz mesajları doğru algılayabilmek,
-Karşımızdaki kişiyle göz kontağı kurabilmek ve
-Konuşma şeklimize ve ses tonumuza dikkat etmeyi bunlar arasında
sayabiliriz.
Öğrenci ile kurduğumuz iletişimde, iletişim becerilerinden ne kadar çok
yararlanırsak o kadar doğru anlaşılırız. Zira kurduğumuz iletişimin ilk amacı öğrenci
ile aramızda gelişen sorunları doğru yöntemlerle çözebilmektir. Sorunlarımızı
çözerken ya saldırgan davranırız ya savunmaya geçeriz ya pasif kalır hiçbir şey
yapmayız ya da etkili, girişken ve sorunu çözmeye odaklı davranışlar sergileriz.
Öğretmenlerin çözüm odaklı davranışlar sergilemesi, öğrenciyle olumlu iletişim
kurmasından geçmektedir. Aralarındaki iletişim ne kadar sağlıklı ise sorunlar da o
kadar hızlı çözülebilmektedir.
Öğretmenin, öğrenci ile iletişim kurarken, pozitif davranışlar sergilemesi,
atılgan olması, dikkatini tamamıyla konu üzerinde tutması, söylemlerinin
davranışları ile örtüşmesi ve konuşurken ben dilini kullanması son derece
önemlidir. Etkili bir öğretmen-öğrenci iletişimi kurabilmek için öğrencilerin
akademik gereksinimlerinin yanı sıra duygusal ve sosyal gereksinimlerine de dikkat
edilmelidir. Öğretmen öğrencilerine bilgi, beceri ve istendik davranışlar
kazandırmanın yanı sıra onlara sevgi, saygı, mutluluk, bağlılık, hoşgörü, arkadaşlık,
iyi geçinme, disiplin, düzen, kurallara uyma gibi kavramları da kazandırmalıdır.
Öğretmenlerin bu kavramları kazandırırken öğrenci ile işbirliği yapması, güvene
dayalı bir ilişki kurması ve daha da önemlisi katı, öğrenciyi kaygıya sürükleyen
davranışlardan uzak durarak esnek bir tavır sergilemesi gerekmektedir.
Bunun yanı sıra öğretmenlerin, öğrencilerle kurulan sağlıklı iletişimi
kaybetmemek için iletişim engellerinden uzak durması yani, öğrencilere emir
verme, tehdit etme, notla tehdit etme, gözdağı verme, ahlak dersi verme, öğüt
verme, nutuk çekme, yargılama, olumsuz eleştiride bulunma, suçlama, gerçek
durumla örtüşmeyen övgüde bulunma, ad takma, alay etme, utandırma, köşeye
sıkıştırma, tanı koyma, konuyu saptırma, diğer öğrencilerle karşılaştırma, göz
teması kurmadan konuşma, dinlerken başka işlerle uğraşma gibi davranışları
sergilememesi son derece önemlidir. Bu tür davranışlardan uzak durmak, iletişimi
olumlu yönde etkilemektedir.
Sonuç olarak, öğretmenin öğrenci ile iyi iletişim kurması, öğrencinin derse
etkin katılımını sağlayacaktır. Öğretmeninin ilgisini, sevgisini ve kurulan olumlu
iletişimi kaybetmek istemeyen öğrenci, örnek davranışlar sergilemeye
başlayacaktır. Öğrencilerimizde var olan potansiyeli ortaya çıkarabilmek, hayal
güçlerini harekete geçirebilmek, karşılarına çıkan fırsatları değerlendirmelerini
sağlayabilmek olumlu iletişimin biz eğitimcilere kazandırdıkları olacaktır.
ÖĞRETMEN-VELİ İLETİŞİMİ
Klasik eğitim sisteminde, veliye düşen tek sorumluluk, maddi olarak
çocuğunun eğitim ihtiyaçlarını karşılamak gibi görünmekteydi. Her sabah
çocuğunun cebine harçlığını koyan anne-baba kendisini görevini yapmış olarak
kabul etmekteydi. Bu durum velilerin okul dışı kalmasına ve öğrenci ile ilgili alınan
kararlara katılamamasına neden olmaktaydı.
İçinde bulunduğumuz 21. Yüzyıl eğitim modelleri ise öğretmen-öğrenci-veli
iletişiminin başarıyı da beraberinde getirdiği görüşünde fikir birliğine varmıştır.
Yani, yeni eğitim modelleri, veliyi eğitimin içine dahil etmekte ve eğitimde karar
mekanizmasının bir unsuru olarak kabul etmektedir. “Veli” öğrenciyi destekleyen,
öğrencinin okul dışı davranışları ile okuldaki davranışları arasında olumlu bir uyum
için görev alan unsur olarak görülmektedir. Veli, öğretmen ile birlikte öğrencinin
başarısından ya da başarısızlığından sorumlu tutulmaktadır.
Öğrenciler ise velilerin eğitime katılımından rahatsız olup, farklı sonuçlar
çıkarabilmektedirler. Okul ile işbirliği yapan anne-babasının kendisini izlediğini,
kontrol altında tuttuğunu, arkadaş ortamına müdahale ettiğini ve özgürlüğünü
kısıtladığını düşünebilmektedirler. Oysa veli katkısı hem olumlu davranış
kazandırmada hem de akademik başarının arttırılmasında genellikle olumlu
sonuçlar doğurmaktadır.
Eğitimde genel olarak 3 farklı veli profili dikkatimizi çekmektedir. Bazı anne-
babalar, çocuğu ile ilgili her şeye müdahale eden, ona kendi başına karar verme
imkanı tanımayan, sadece kendi kurallarını yaşama koyup, çocuğunun duygularını
göz ardı eden davranışlarda bulunabilirler. Bu tür davranışlar, veli- öğrenci
iletişiminden çok işveren-işçi iletişimini hatırlatmaktadır. Bazı anne- babalarımız,
çocuğunun hiçbir şeyine karışmaz, tüm kararları çocuğunun almasını bekler, onu
tamamen özgür bırakır, yaşamına müdahale etmez ve yanında olduğunu
hissettirecek yakınlıktan ve sıcaklıktan uzak davranışlar sergiler.
Oysa günümüz eğitim modellerinde veli, çocuğuna değer veren, onun
düşüncelerine saygı duyan ve önemseyen, kararların alınması sürecinde
çocuğunun yanında olan, birlikte yaşama ile ilgili kuralları beraber koyan, başarıda
olduğu kadar başarısızlıkta da onu destekleyen, her türlü olumsuzlukta çocuğu ile
yan yana yürüyebilen bir profil çizmek zorundadır. Öğrencilerimizin hem okulda
hem de yaşam alanlarında başarılı olmasını istiyorsak yukarıda belirttiğimiz veli
profilini yaygınlaştırmalıyız. Velinin, çocuğunun öğretmenleri ile kuracağı sıkı,
samimi, etkin işbirliği sayesinde eğitim amaçlarımıza ve başarıya ulaşmamız
kolaylaşacaktır.
Öğrencilerimizde görülen akademik başarısızlık ve davranış bozukluklarının
nedenlerinden biri de genellikle aile içinde yaşanan sorunlar ve bu sorunların
çocuklara olumsuz yansımasıdır. Öğretmenin öğrencilere okulda kazandırmak
istediği olumlu davranışlar, aile tarafından desteklenmiyorsa, istediğimiz sonuca
ulaşmamız mümkün olmayacaktır. Bu nedenle öğrenci velilerini eğitim ortamına
çekmek, velinin çocuğunun yanında yer almasını sağlamak ve velilerin
eğitimcilerle işbirliği içinde hareket etmesi bir zorunluluk olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Öğretmen, veli ile iletişim kurarken, veliye güven vermeli, konuşmalarını
dikkatle dinlemeli, anlatılanların arkasında gizli olan verileri yakalayabilmeli,
gerektiğinde velilerin sorularına kısa ve akıllıca cevaplar verebilmeli, kendisini
dinlediğini hem sözel hem de sözel olmayan mesajlarla iletmeli, söylenenleri
onaylama davranışı sergilemelidir. Gerekli durumlarda velinin çocuğu ile ilgili
verdiği bilgileri “izin alarak” not etmeli, soruları kısa ve net bir şekilde
cevaplamalıdır. Velinin istek ve görüşlerini de almak hem velilerin kendilerini
önemli hissetmelerini sağlayacak hem de öğrencilere dair sağlıklı iletişim yolları
bulmamızda öğretmenlere yardımcı olacaktır.
Öğretmenler, velilerin sorularına cevap verirken, ölçülü ve doğal
davranmaya dikkat etmeli, öğrenci ile ilgili fikir sahibi olmadığı konularda
konuşmaktan kaçınmalı, veliye doğru olmayan ve öğrencinin aile yaşantısını
olumsuz yönde etkileyecek, anne-babası ile iletişimini bozacak bilgiler vermemeye
çalışmalıdır.
Öğretmenlerin özellikle toplu olarak yapılan veli görüşmelerinde, öğrenciler
ile ilgili kişisel bilgileri paylaşması, öğrencinin özellikle olumsuz davranışlarına
vurgu yapması ve akademik başarısızlığı konusunda konuşması velileri diğer anne-
babalar arasında küçük düşürecek ve veli kendisini değersiz hissedecektir. Bu
duygularla çocuğunun yanına giden anne-baba son derece olumsuz davranışlar
sergileyebilmektedir. Bu nedenle bu tür kişisel bilgilerin bütün velilerin bulunduğu
ortamlardan ziyade bire bir yapılan veli görüşmelerinde konuşulması daha etik bir
davranış olarak görülmektedir.
Öğretmen, bire bir görüşmelerde, öğrencinin sınıf içi tutumu ve ders
başarısı ile ilgili doğru bilgileri vererek velinin öğrenci ile birlikte hareket etmesine
ve çocuğu ile ilgili gerçekçi yaklaşımlarda bulunmasına fırsat tanımalıdır. Ailelere
sorunların çözümü ile ilgili neler yapması gerektiği doğrultusunda bilgiler
verilmelidir. Öğretmenin bu yaklaşımı velinin kendisini yalnız hissetmesine engel
olacak ve elinden gelen yardımı yapmasını sağlayacaktır.
Öğretmenler veli görüşmelerinde nasıl davranırsa anne-babaları okula
çekebilir?
-Ailelere, öğrencinin başarılı olması için çok önemli oldukları
hatırlatılmalıdır.
-Özellikle olumsuz davranış sergileyen öğrenci aileleri okulda kendilerini
rahat hissetmemektedirler. Bu tür veliler rahatlatılarak eğitim ortamına katılması
sağlanmalıdır.
-Ailelerin endişeleri can kulağı ile dinlenmeli ve sorular içtenlikle
cevaplanmalıdır.
-Çocukları ile birlikte neler yapabilecekleri ailelere sorulmalıdır.
-Ailelere verilen sözlerin tutulması için ne gerekiyorsa yapılmalıdır.
-Ailelerin öğretmene karşı olumsuz tavırları ve okula karşı geliştirdiği
olumsuz tutumlarının, öğretmen-öğrenci arasında kurulan iletişime engel
olmasına izin verilmemelidir.
-Öğretmenlerin ailelere kendi hayat hikayelerini anlatmaları, uzun uzun
konu dışı sohbetler yapması velilerin okula gelme isteğini baltalamaktadır. Velinin
çocuğunun sorunlarını konuşmak ve onunla ilgili bilgi edinmek üzere okula geldiği
unutulmamalıdır.
-Veli ile konuşurken öğrencinin kişiliğine yönelik olumsuz cümleler
kullanılmamalı sadece olumsuz davranışlar üzerinde durulmalıdır.
-Ailelerin anlayamayacağı eğitim terimlerinin kullanılmaması ve her iki
tarafın da anlaşabileceği sade ve yalın bir dil kullanılması daha uygun olacaktır.
-Ailelerin öğretmenlere karşı kaba ve saygısız davranmaları söz konusu
olduğunda, veliden izin istemek ve görüşmenin hemen sonlandırılmasını sağlamak
gerekmektedir. Öğretmenlerin bu tür olumsuz iletişime katlanmak gibi bir
durumları söz konusu değildir.
Kısacası yaşam alanlarında ve okulda olumlu davranışlar sergileyen, başarılı
öğrencilerimiz olmasını istiyorsak velilerimizle iyi ilişkiler kurmak ve onları eğitime
katmak zorunda olduğumuzu unutmamalıyız.
Mutlu yarınlar dileği ile…
Abdullah BARMAN - Sıdıka Tuba AYDAR
Çankaya Kılıçaslan Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi
Şubat 2017
KURABİYE HIRSIZI
Bir gece kadının biri bekliyordu havaalanında,
Daha epeyce zaman vardı, uçağın kalkmasına.
Havaalanındaki dükkandan bir kitap ve bir paket kurabiye alıp, buldu kendisine oturacak bir
yer.
Kendisini kitabına öyle kaptırmıştı ki,
yine de yanında oturan adamın olabildiğince cüretkar bir şekilde
Aralarında duran paketten birer birer kurabiye
Aldığını gördü, ne kadar görmezden gelse de.
Bir taraftan kitabını okuyup, bir taraftan kurabiyesini yerken,
Gözü saatteydi, "kurabiye hırsızı" yavaş yavaş
Tüketirken kurabiyelerini.
Kulağı saatin tik taklarındaydı ama yine de
engelleyemiyordu tik taklar sinirlenmesini.
Düşünüyordu kendi kendine, "Kibar bir insan olmasaydım,
Morartırdım şu adamın gözlerini!"
Her kurabiyeye uzandığında, adam da uzatıyordu elini.
Sonunda pakette tek bir kurabiye kalınca
"Bakalım şimdi ne yapacak?" dedi kendi kendine.
Adam, yüzünde asabi bir gülümsemeyle
Uzandı son kurabiyeye ve böldü kurabiyeyi ikiye.
Yarısını kurabiyenin atarken ağzına, verdi diğer yarıyı kadına.
Kadın kapar gibi aldı kurabiyeyi adamın elinden ve
"Aman Tanrım, ne cüretkar ve ne kaba bir adam,
Üstelik bir teşekkür bile etmiyor!"
Anımsamıyordu bu kadar sinirlendiğini hayatında...
Uçağının kalkacağı anons edilince bir iç çekti rahatlamayla.
Topladı eşyalarını ve yürüdü çıkış kapısına,
Dönüp bakmadı bile "kurabiye hırsızı" na.
Uçağa bindi ve oturdu rahat koltuğuna,
Sonra uzandı, bitmek üzere olan kitabına.
Çantasına elini uzatınca, gözleri açıldı şaşkınlıkla.
Duruyordu gözlerinin önünde bir paket kurabiye!
Çaresizlik içinde inledi, "Bunlar benim kurabiyelerimse eğer;
Ötekiler de onundu ve paylaştı benimle her bir kurabiyesini!"
Özür dilemek için çok geç kaldığını anladı üzüntüyle,
Kaba ve cüretkar olan, "kurabiye hırsızı" kendisiydi aslında.
Valerie COX