24
3 postmodernizm ve sanat mimari, sinema, edebiyat, tiyatro, tasarım güzin yamaner algıyayın

postmodernizm ve sanat

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: postmodernizm ve sanat

3

postmodernizm ve sanat

mimari, sinema, edebiyat, tiyatro, tasarım

güzin yamaner

algıyayın

Page 2: postmodernizm ve sanat

4

algıyayın 27

sanat 1 genel yayın koordinatörü: mazlum pir hak

postmodernizm ve sanat

güzin yamaner

editör : veli büyükşahin

tashih & mizanpaj algı tanıtım basım yayın

kapak tasarım

algı tanıtım basım yayın

ı.basım: 2007 / ankara ( 1000 adet basılmıştır )

ısbn: 978-9944-68-021-9

baskı: hürbilek matbaa

0312 394 40 13

© algıyayın & güzin yamaner

kapak resmi: david hockney, oidipus rex.

adres : bayındır-1 sk. 15 / 14 kızılay / ankara tel ( 0 312 ) 431 49 29 & fax : ( 0 312 ) 431 56 51

www.algiyayincilik.com & [email protected]

Page 3: postmodernizm ve sanat

5

gökyüzündeki berna’cığıma

Page 4: postmodernizm ve sanat

6

doç.dr.güzin yamaner; 1968’de elazığ’da doğdu. 1991’de dokuz eylül üniversitesi güzel sanatlar fakülte-si tiyatro bölümü’nden mezun oldu. a.ü.dtcf’de postmodern sanat ve kadın çalışmaları anabilim da-lı’nda feminist tiyatro alanlarında iki yüksek lisans tezi yazdı. güzel sanatlar eğitimi alanında yaptığı doktorası-nı, 20.yüzyıl edebiyatında kadın ve erkek yazarlara göre anlam arayışı konusunda tamamladı. kültür bakan-lığı tarafından “20.yüzyıl tiyatrosunda kadın bakış açı-sının yansımaları” adlı kitabı yayınlandı. devlet tiyatro-su sanatçısı eray eserol ile birlikte yaptıkları “feminist tiyatro metinleri” adlı kitap, dost yayınevi tarafından basıldı. 2006 yılında güzel sanatlar alanında doçent oldu. çocuklar, gençler ve kadın gruplarıyla drama çalışmaları yaptı. çeşitli yerli ve yabancı dergilerde toplumsal cinsiyet, sanat ve cinsiyetçilik üzerine çok sayıda eleştiri ve makale yazdı. sivil toplum örgütleriy-le çocuk ve amatör tiyatro organizasyonları ve feminist tiyatro çalışmaları yürüttü. ankara üniversitesi’nde öğ-retim üyesi.

Page 5: postmodernizm ve sanat

7

İÇİNDEKİLER

Önsöz 9 Giriş 13 I. BÖLÜM 27 Sanatta Postmodern Yaklaşım 27

1. Postmodern Sanatta Kavramlar 30 2- Postmodern Sanatın Özellikleri 43

A. Edebiyatta Postmodern Eğilim 45 B. Görsel Ve Uzamsal Sanatlarda Postmodern Yaklaşım 51

II. BÖLÜM 109 Tiyatroda Postmodern Yaklaşım 109 Ve Peter Handke 109

A. Tiyatroda Postmodernizm 111 b. Postmodern Tiyatro Metninin Özellikleri 113 c. Postmodern Oyunculuk Özellikleri 117

Page 6: postmodernizm ve sanat

8

B. Peter Handke 131

a. Yaşamı Ve Yapıtları 131 B. Tiyatro Oyunları 137

1. Peter Handke’nin Yaşadığı Yazınsal Ortam 144 2- Peter Handke’nin Yazarlığındaki Eğilimler 146 3. Postmodern Bir Yazar Olarak Peter Handke 149

C. “Konstans Gölü’nden Atla Geçiş” Adlı Oyunun Dramaturjik İncelemesi 150 D.Oyunun Mekan Tasarımı Ve Kişileri Üzerine Düşünceler 171

K A Y N A K Ç A 181

Page 7: postmodernizm ve sanat

9

Önsöz

Bitirdiğimiz 20. Yüzyıl, birçok sanatsal akıma, düşünsel ve toplumsal değişimlere sahne oldu. Değişim, o yüzyıl için neredeyse olağanlaştı. Ama kuşkusuz ki, yüzyılın son çeyreğin-de, değişim baş döndürücü bir hıza ulaştı. Postmodern olarak nitelenen bu süreç, modernizmin yerini aldı mı buna iki binler karar verecek. Tarihsel deneyimlerimiz, bir önceki yüzyılın değerlendirmesinin, bir sonrakinden biraz mesafe alındıktan sonra yerine oturduğu yolunda. Şimdi iki binlerin ilk onunun içindeyiz ve postmodernizm tartışması, en azından bizim ülke-mizde neredeyse on beş yıllık bir birikime sahip. Biz şu an durduğumuz noktada, ancak kaçınılmaz bir biçimde "postmodern durumlar"ı yaşadığımıza emin olabiliriz; hepsi bu kadar.

Bu çalışma işte tam da ‘postmodern durum’ sorunsalının tartışmaya çok sayıda koldan açıldığı 90’lı yılların başlarında gündeme geldi. Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro bölümü’nde yaptığım ilk Yüksek Lisans’ın

Page 8: postmodernizm ve sanat

10

ders aşamasında; canım hocam Prof. Dr. Sevda Şener, bir der-sinde “Sartre’ın Yabancı’sıyla, Handke’nin Bir Kalecinin Pe-naltı Anındaki Endişesi’ni karşılaştırmak ne iyi bir tez konusu olurdu” demişti. Dersin bağlamı, yüzyılın son çeyreğinde, bağ-lamlara bakışın nasıl dönüştüğü üzerineydi ve bu dönüşüm, edebiyatın sağlam yazarlarına bakarak örnekleniyordu. Köken itibariyle bir tiyatro tasarımcısı için Sartre’dan Handke’ye olan mesafe çok ama çok uzundu. Ama yine de, postmodern bir tiyatro yazarına ulaşmak için, postmodern sanatın izini sürebi-leceğimin delice cesaretine kapıldım. Çünkü o yıllarda, akade-mide hem Sevda hanım gibi hocaların hocası olanlar postmodern ve tiyatro üstünde düşünüyorlardı hem de kimi genç ve heyecanlı akademisyenler postmodern olana dair hangi sosyal bilim alanında olursa olsun yazıp çizmeye başlamışlardı. Ben çok gençtim ve olup biteni takip ediyordum. Bir başka kaynağımız da, yurt dışına gidip gelen arkadaşlar ve şimdi bir halı dükkanı olan Amerikan Kültür’ün Cinnah Caddesi’ndeki o bol ışıklı, ulaşımı kolay ve sıcak kütüphanesi idi. Ve tüm arka-daşlarımın ‘ayakları yere basan’ yazarları çalıştıkları bir ortam-da, ben kendimi “postmodern” olanın içinde buldum. Ama postmodern literatür benden yanaydı ve tezimle beraber alanda yapılan çeviriler ve çıkan kitaplar da her geçen gün gelişti. Bir yüksek lisans tezi için uzun sayılabilecek bir sürede, iki yılda tezimi yazdım. Tez bittiğinde, ya takvim olarak bizimle paralel yaşayan bir süreci çalıştığım için ilgi gördü, ya da “Çehov, Shakspeare” üzerine değil, yani sağlam değil diye yerildi. Yani çalışmamın yorumları da postmodernin kendisi gibi oldu; aşırı uçlarda!

Temel amacım postmodern olarak nitelenen -o zaman (1991’de)- az sayıdaki oyun yazarından biri olan Peter Handke’nin Der Ritt Über Den Bodenzee (Konstans Gölünden Atla Geçiş) adlı oyununu çalışmaktı. Yazarın teatral anlamda daha ilginç oyunları vardı. Ama ben tasarımcı olarak, mekan ve kostüm zenginliğini de düşünmek zorundaydım. Ancak çalış-mada, kavram olarak postmodernizm, bunun çeşitli sanat dalla-rındaki yansımaları, kavram ve özelliklerine yönelik bir tarama yapmaya çalıştım. Buradan elde ettiğim bulguları, yazarı ve oyununu değerlendirirken uyguladım. Ana sanat dalım olan Sahne Tasarımı alanıyla ilişkili olarak, daha çok görsel ve

Page 9: postmodernizm ve sanat

11

uzamsal sanatlarda; resim, mimarlık, ticari tasarım, postmodern dekor ve kostüm tasarımı gibi alanlarda yoğunlaşmaya; özellik-le mimarlık ve tasarım konularında ayrıntılı olarak durmaya çaba gösterdim. Sözü edilen bu kapsam ağırlıklı olarak, yukarı-da andığım Yüksek Lisans tezi tarafından kapsanmaktadır. Ancak, okura açılan bu çalışmaya, aradan geçen süreçte bazı eklemeler yapılmıştır.

Çalışmada uygulanan birçok ana nokta için o günlerden sonra çok şey yazıldı, söylendi. Bugün zaman yeni bir bin yılı bile baş döndüren bir hızla kemirirken, tüm başka yerlerde zaten söylenenleri bir kez daha yinelemenin ne yararı olabilir? Batı dünyasının egemen dillerinden birini konuşmuyoruz. Tüm bilimsel ve sanatsal etkinliklerimiz literatür çevirisiyle yakın-dan ilgili. Bu yüzden de özellikle güzel sanatlar alanının öğren-cileri için günle paralel giden çalışmalar, yaşamsal önem taşı-yor. Ben lisans öğrencisiyken bunun sıkıntısını çok çektiğimi hatırlıyorum. Sahne tasarımı bağlamında en azından neden üç-beş kitap kendi anadilimde yok diye düşünürdüm. Nedeni açık; tiyatro henüz o kadar da yaşamsal bir bilim dalı değil akademiada. İşte, aslında çoktan tüketime sunulmuş bir “postmodern” dünyanın sanatına “yineleme” yapmanın böyle bir nedeni var sanıyorum: En azından postmodern tiyatro öğ-rencilerinin ve tiyatro severlerin başvurabilecekleri bir alana kapı açabilmek! Ve bunun, postmodern kavramından yola çı-kıp, bir oyunun yorumuna dek izini sürmek!

Tıpkı Handke’nin oyun kişileri gibi, “bilinçle bilinçsizlik arasında, ince bir buz tabakasının üstünde yürümek” aslında postmodern yolculuk. Çünkü o, modernizmin tahtına sinsice oturma yolunu seçti; bunca yüzyılın birbirine tepki olarak cesa-retle doğan akımlarına inat!

Bilinen okula gitme yaşımı doldurmadan okula gönderdi beni rahmetli babam. Bu otuz üç yıllık maceranın çok kıymetli yol arkadaşları oldu. En gençleri, ay yüzlü kızım Derinay. En eski arkadaşım Gökhan Evliyaoğlu. Beni tiyatrocu yapan son-suza dek bağlı olduğum canım hocam Prof.Dr.Murat Tuncay. Bu çalışmanın destekçisi olan Prof.Dr.Sevinç Sokullu. Bu kita-bın yayınlanmasını sağlayan bir kitap tutkunu Eren Akın. Her türlü teknik konuda iki gözüm, Özgür Adam İnanç ve Haluk Öyküm Lumalı. Hepinize sonsuz teşekkür ederim! Ve DTCF

Page 10: postmodernizm ve sanat

12

Tiyatro Bölümü, bir süre kaldığım bir liman! Bölümüme teşek-kür ederim!

ANKARA– Bahar 2007

Page 11: postmodernizm ve sanat

13

Giriş Postmodernizm sözcüğü geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarı-

sından itibaren, yeni düşüncelerin, yeni davranış biçimlerinin, yeni fikirlerin, yeni siyasal, ekonomik, kültürel ve sanatsal gelişmelerin çözümlenmesinde ve nitelenmesinde tanımlayıcı öğe olarak sürekli kullanılmıştır. Sözcük bir yandan açıklayıcı, çözümleyici, niteleyici ve tanımlayıcı bir nitelik kazanıp güçle-nirken, öte yandan toplumun her türlü etkinliğiyle ilişkilendiri-lerek; bilimden dine, bireyden devlete kadar ve kültürel biçimin tüm boyutları içinde yaygınlaşmıştır. Ama bu yaygınlaşma postmodernizm sözcüğünü sorunlu bir sözcük haline getirirken, bununla birlikte sözcüğün tam olarak neye karşılık geldiğini, anlamını ve niteliğini saptamak da zorlaşmıştır.

Postmodernizmin, akademik ve entelektüel mekânda yeni bir oluşum mu, Marquez’in romanları mı, yoksa bu kültürel yörüngelerin ortaya çıktığı bir tarihsel ve sosyal dönüşümün adlandırılışı mı olduğu yolunda sorular sorulmuştur. Toplumsal yaşamda radikal değişimlerin ve dönüşümlerin yaşandığı bir gerçektir. Fakat bu anlamda, kendi kendine yeterli ve bağımsız bir tarihsel sürecin başlatılıp başlatılmadığı postmodernizmde tartışmanın odak noktasıdır.

Postmodernizm sözcüğü, anlam olarak modern ötesi, mo-dern sonrası gibi kavramlara karşılık gelmektedir ama sözcüğün anlamı konusunda kesin bir fikir birliğine ulaşılmamıştır. Örne-ğin, Postmodernizmin önde gelen savunucularından Jean-François Lyotard’a göre postmodernizm; belli bir tarihsel dö-nem ya da modernizm sonrası bir süreci oluşturmamaktadır. Postmodernizm modern toplumun radikal bir eleştirisi olarak tanımlandığında bile modernizmin sonrası değildir. Çünkü kendisinin kronolojik bir tarihselliği yoktur. Öte yandan Lyotard’a göre postmodernizm, modernizm içinde yer alan, belli dönemlerde “yeniden ortaya çıkan”, eleştirel bir söylem tarzıdır. Postmodern söylemin nereden kaynaklanıp, neyi he-deflediğini göstermek için, postmodern söylemin, modernist sorunsalın eleştirisini yaptığını vurgulamak gerekmektedir (Lyotard, tarihsiz: 3–13).

Page 12: postmodernizm ve sanat

14

Andreas Huyssen’e göre de postmodernizm, modernizmden koparak uzaklaşmaktadır ama modernizm postmodernizmin içinde saklı tutulmaktadır (Huysenn, 1993: 107). Postmodernizm kavram olarak bile anlam açısından deği-şim göstermektedir ve tarihsel yönden de belli bir döneme otur-tulması güçleşmekte, modernizmden kopuşu kesin olarak sap-tanamamaktadır. Bu nedenle de postmodernizmin bir kavram olarak tartışmasında, modernizmin, modern olanın varlığı ve önemi korunmaktadır.

Kavram Olarak “Modern ve “Postmodern”in Kullanımı: Uzun bir tarihsel geçmişe sahip olan “modern” terimi Ün-

lü Alman Edebiyat tarihçisi ve eleştirmeni Hans Robert Jaus tarafından araştırıldığı gibi, Latince “modernus” biçimiyle ilk defa 5. yy.da resmen Hıristiyan olan o dönemi, Romalı ve Pa-gan geçmişten ayırmak için kullanılmıştır. İçeriği değişse de “modern” terimi hep, eskiden yeniye geçişi, dönemlerin kendi-leriyle Antik Çağ arasında bir ilişki kurma bilincini dile getir-miştir.

Kimi yazarlarca “modernlik” kavramı Rönesans’la sınır-lanmaktadır, ama bu sınırlama tarihsel açıdan çok dardır. Çün-kü 17. yy. Fransa’sında olduğu kadar 12. yy.da Büyük Charles döneminde de insanlar kendilerini modern olarak değerlendir-mişlerdir. Modern terimi Avrupa’da, hep bir yeni dönemin bilincinin, Antik Çağ’la kendi dönemleri arasında bir ilişkinin kurulduğu süreçlerde geçerlilik kazanmıştır. Ayrıca Antik Çağ, belli bir takım taklitlerle yeniden oluşturulması gereken bir model olarak görülmüştür.

Bir akım olarak modernizmin yanı sıra, düşünsel, felsefi ve toplumsal anlamda modernitenin ise ne zaman ortaya çıktığı sorusuna farklı yanıtlar verilmektedir. Rönesans, Reform ve Amerika’nın keşfinin modernitenin başlangıcı olduğu görüşüy-le birlikte, ulusal devletlerin doğması, bankacılığın kurulması, kapitalist pazarın ortaya çıkması ve burjuvazinin oluşmasının moderniteyi başlattığı düşünülmektedir. Yine bu görüşlere ek olarak, daha küçük bir kesim tarafından, teknik ve endüstriyel bir devrimin gerçekleştirilmediği 17. yy.cın bilimsel ve felsefi devriminin modernitenin başlangıcında belirleyici unsur olduğu öne sürülmektedir.

Page 13: postmodernizm ve sanat

15

Bu görüşlere ek olarak 18. yy.cın tüm bu sözü edilen tarih-sel birikimlerin mirasçısı olduğu ve aynı zamanda daha sonraki yüzyılı etkileyecek özelliklerin birçoğunun 18.yy. ortaya çık-masından dolayı; modernitenin başlangıcında bu yüzyılın öne-mi üzerinde durulmaktadır.

Öte yandan Fransız Aydınlanması ile birlikte klasikçilerin antik dünyaya olan büyülü bağları kırılmaya başlamıştır. Yeni bir tarihsel dönem arayışı sonuçta, idealleştirilmiş Orta Çağ yönelişine ulaşmıştır. Yine de 19.yy. başında kabul edilen bu yeni romantik ruh, sabit bir ideal olarak kalmamış ve hatta yerini kendini bütün tarihsel bağlardan kurtarmayı hedefleyen radikal bir modernlik bilincine bırakmıştır. İlk kez 19.yy. orta-larında gelişen bu en yeni modernizm basitçe gelenek ve şimdi arasında soyut bir karşıtlık kuran bir anlayıştır ve bu estetik modernizm içinde bulunduğumuz dönemlere kadar uzanmıştır.

Modernlik ve gelenek arasındaki bu ilişki başkaldırı unsu-runa dek ulaşmaktadır. Modernlik, geleneğin normalleştirici fonksiyonlarına karşı baş kaldırmaktadır; modernlik, tüm kural-lara isyan etmektedir. Bu başkaldırı ve isyanda ahlakilik ve yararlık standartları etkisiz hale getirilmeye çalışılmaktadır.

Portoghesi’ye göre de modernizm “geçmişten ve onun sembollerinden bağımsız bir süreç” başlatma projesidir (Zeka, 1993: 13). Sözü edilen süreçten bugüne dek modern diye kabul edilen ürünlerin ayırt edici özelliği “yeni” olmasıdır. Bu yenilik kendisini izleyen bir sonraki yeni stil ile modası geçmiş olacak-tır. “Modaya uygunluk” kısa bir zaman dilimine sağdırılmış olsa da, modern ve klasik arasındaki gizli bağ tarihsel olarak varlığını hep korumuştur. Çünkü bu, zamana karşı bir direnme eylemidir ve zamana karşı direnen her ne olursa olsun, bir kla-sik olarak nitelendirilmeye hak kazanmıştır. Ama modern ola-rak nitelenen olguların süreç içinde klasik olarak da değer ka-zanmaları geçmiş dönemlerin kıstaslarına olan uygunlukların-dan değil; tam tersine var oldukları dönemde gerçekten modern olduklarından kaynaklanmaktadır. Bir zamanlar gerçekten mo-dern olan, bu niteliği sayesinde klasik olabilmektedir. Bu bağ-lamdaki “modernlik anlayışı” kendisine ait klasik olma ölçütle-rini yaratmaktadır. Buna örnek olarak sanat tarihindeki “klasik modernlik” verilebilmektedir. Bu noktaya ulaşıldığında, “kla-

Page 14: postmodernizm ve sanat

16

sik” ve “modern” arasındaki ilişkinin, sabit bir tarihsel referans noktasından söz etmek artık olası değildir.

“Postmodern” Kavramının İlk Kullanımı: Postmodernizm terimi, ilk olarak İspanyol yazar Federico

de Onis’in 1934’te basılan Antologia de la Poesia Espanole e Hispanoamericana adlı modernizme karşı bir reaksiyonu anla-tan yapıtında, daha sonra Dudley Fitts’in 1942 de basılan Anthology of Contemporary Latin-American Poetry (Çağdaş Latin-Amerika Şiiri Antolojisi) adlı kitabında kullanılmıştır. Terim daha sonra Arnold Toynbee’nin 1938’de yazılan fakat 1947’de basılan A Study of History (Bir Tarih Çalışması) adlı kitabında görülmektedir. Toynbee için bu terim, 1875’lerde başlayan Batı uygarlığının baskınlığının sonunda bireyselliğin, kapitalizmin, Hıristiyanlığın gücünü yitirmesi ve batı dışındaki kültürlerin yükselişini tanımlayan yeni bir tarihsel döngüyü kapsamına alan bir kategoridir.

Postmodernizm terimini daha sonra 1950’lerde, edebiyat eleştirisinde, Irwin Howe ve Harry Levin, Modernist hareketin tahrip oluşuna matem tutmak için “postmodernizm terimi” olarak kullanmışlar ve geçmişin zenginliğine inandıkları için geçmişe nostalji ile bakmışlardır.

Postmodernizm 1960’larda Leslie Fiedler ve Ihab Hassan gibi, postmodern edebiyatın ne olduğuna ilişkin oldukça farklı görüşleri olan edebiyat eleştirmenleri tarafından kullanılmıştır. Terimin önce mimariyi, sonra dans, tiyatro, resim, film ve mü-ziği kapsayarak daha yaygın bir geçerlilik kazanması 1970’lerin ilk yıllarında gerçekleşmiştir. Klasik modernizmden postmodern bir kopuş, mimari ve görsel sanatlarda oldukça fark edilir olmasına rağmen, edebiyat alanında bir kopuşu net olarak saptamak daha zordur(Huysenn, 1993: 108–109).

Öte yandan postmodernizm teriminin Amerika’dan yayıl-dığı göz ardı edilmemelidir. Zaten 1960’larda terimin Avru-pa’da türetilme olanağı yoktur ve o zamanlarda bir anlam ifade etmeyeceği açıktır. Örneğin Almanya’da Kafka, T. Mann ve Brecht’ten, Heidegger, Jaspers, Adorno ve Benjamin’e kadar yazar ve felsefeciler modernite içinde bir alternatif kültürel gelenek arayışındadırlar. Öte yandan da ülkede II. Dünya Sava-şı’nın izlerinin silinmesi çabaları görülmektedir.

Page 15: postmodernizm ve sanat

17

Bu nedenle 1950’lerin modernizm üzerine çeşitlemeleri ya da 1960’lardaki alternatif demokratik ve Sosyalist kültürel gelenekleri için verilen mücadelenin postmodern olarak yorum-lanmasının olanaksızlığı ileri sürülmüştür. Özellikle, Alman-ya’da Postmodernizmin, 1960’ların kültürüyle ilintili olmadan, 1970’lerin sonunda, mimari gelişmelerle ve yeni toplumsal hareketlerin moderniteye getirdiği radikal eleştiri bağlamında ortaya çıktığı gözlenmektedir. Fransa’da da 1960’larda modernizmin bir adım ötesine kayış yaşandıysa da, Fransız entelektüel yaşantısında postmodernizm terimi henüz pek söz konusu değildir. Hatta bugün bile Amerika’da olduğu gibi modernizmden büyük bir kopuş olmadığı söylenmektedir. 1970’lerin sonlarına doğru “postmodernizm” Avrupa’da varlı-ğını hissettirmeye başlamıştır. Terimi Fransa’da Kristeva ve Lyotard; Almanya’da Habermas ele almıştır.

1980’lerin başlarından itibaren tüm sanat dallarında modernizm/postmodernizm ve toplumsal teoride modernite/ postmodernite tartışması batılı toplumların entelektüel yaşamla-rındaki en ikilemli alanlardan biri haline gelmiştir. Bu ikilemin nedeni, tartışılmakta olanın aslında yeni bir sanatsal stilin varlı-ğı ya da yokluğundan, doğru bir teorik çizgi sorunundan ve daha başka noktaları içermesinden kaynaklanmaktadır.

Jameson’a göre bugün (yani aslında o gün!) postmodernizm genelde kabul görmemiş hatta anlaşılmamış bir kavramdır (Jameson, 1993: 26). Ama postmodernizm bugün tüm sanat dallarında görülmektedir:

“John Ashbery’nin şiiri ve buna benzer ama çok

daha basit olan ve 60’ların kompleks, ironim, akade-mik şiirine tepki olarak gelişen konuşma şiiri (talk poetry); modern mimariye-özellikle de Uluslararası Stil’in anıtsal binalarına tepki olarak Robert Venturi’nin Manifestosu Learning From Vegas’ta öv-düğü pop binalar ve süslü barakalar; Andy Warhol, pop-art ve daha yeni dönemde ortaya çıkan fotogerçek-çilik; müzikte John Cage’in açılış anı, klasik ve “popü-ler” stilleri sentezleyen Philip Glass ve Terry Riley gibi bestecilerin ürünleri, punk ve new-wave rock türündeki Clash, Talking Heads ve Gang of Four gibi gruplar; si-

Page 16: postmodernizm ve sanat

18

nemada Godard’dan türeyen her şey-çağdaş öncü film ve video çağdaş romanlarda eşdeğerleri bulunan, ticari ve kurgu filmlerin tüm yeni stilleri ve son olarak da, bir yanda William Burroughs, Thomas Pynchon ve Ishmael Reed ve diğer yanda yeni Fransız romanı, postmodernizm olarak adlandırılabilecek bu çeşitliliğin arasında sayılabilir”(Jameson, 1993: 26).

“Postmodern Durum’u Saptayan Kavramlar, Değişimler Sonsuza dek sürecekmiş gibi görülen modern çağ, hızla

geçmişin bir parçası haline dönüşmekte, çağının gerisine düşme tehlikesiyle yüzleşmektedir. Endüstrileşme büyük bir hızla post-endüstriyelleşmeye yer vermekte, sanatta bile yeni gelene-ği birçok geleneğin kombinasyonuna yol açmaktadır. Halen kendilerine modern sanatçı ve mimar diyenler bile bundan son-ra hangi tarz ve değerleri sürdüreceklerini düşünmektedirler.

Artık modernizmden postmodernizme geçişin önemli ka-nıtları sunulmaktadır. Bu anlamdaki önemli göstergelerden biri modernizm ve gelenek ilişkisidir. Modernizm gelenek ve şimdi arasında bir karşıtlık kurmuş, geleneğe sırtını dönmüştür. Çün-kü gelenek gerici olarak nitelendirilebilecekken, buna karşılık modernizm tek başına devrimci ve gelişmecidir. Modernist hareket, diğer sanat hareketleri gibi, geçmiş yüzyılların egemen kriterlerine öykünmemiş, bunlardan herhangi birinin - Antik Çağ, Orta Çağ ya da Romantizmin - etkisi altına girmemiştir. Modernizmin temelinde soyutlama vardır ve yalnızca bu anla-yış bile modernist hareketi tek başına diğer tüm süreçlerden farklı bir konuma getirmeye yetmektedir.

Ancak 20. Yüzyılın ikinci yarısından bu yana modernist hareket inandırıcılığını yitirmeye başladığında, kurtuluş yolu olarak geçmişin yeniden ele geçirilmesine başlanmıştır. Geçmi-şin zengin malzeme birikiminden yararlanmak isteyen sanatçı-lar, eski kuşakları taklit ederken onların parodisini yapmakta-dırlar, ama aynı zamanda onları güçlendirmektedirler. “Eski-den” yapılan alıntılar tırnak içine alınsa da, ironik olarak bu işaretleme bile tam anlamıyla ironi değildir.

Bu anlamda taklidin, alıntılamanın mantığında bir değişik-lik söz konusudur. İngiliz eleştirmen ve incelemeci Adair, alın-tılamaları, Oscar Wilde’in ünlü baladındaki dizelerle örneklen-

Page 17: postmodernizm ve sanat

19

dirmiştir. “Zindan Duvarları” baladında Oscar Wilde: “Bilin ki hepiniz, herkes öldürür sevdiği şeyi!” demektedir. Bu şiire gönderme yapan bir postmodernist, Adair’e göre şu değişik ifadeyi kullanabilir; “Herkes sevdiğini taklit eder”(Adair, 1993: 36)

Postmodernizm Aslında Bir Geçiş Sürecidir: Tüm dünya-da 1960’larda birçok alanda geçişlere sahne olmuştur. Bu geçiş-lerle yaşanan değişimler kısa zamanda yerine oturmuş oldukları için de kendi içlerinde iç ve dış çelişkileriyle zaman zaman sorgulanmaktadır. Postmodernizm de; Adair’in de belirttiği gibi, neredeyse tanımı gereği, modernizmin toplumsal, kültürel, ekonomik ve ideolojik alanlarda dürüst ilkelerinin ve uğraş alanlarının ortak işleyemediği, ama yerlerine tam anlamıyla yeni bir değerler sisteminin de konmadığı bir geçiş döneminin zirvesidir. Adair, bir sonraki, belki de bir başka bin yıllık süreç için birikim yapmadan bu geçiş evresini bir gerilim anı olarak görmekte ve gelecekten hemen önce, geçmişin son çırpınışı olarak garip ve melez bir iktidar boşluğu yanılgısı anlamını yüklemektedir(Adair, 1993: 36)

Postmodernizm “sanayi sonrası toplumun kültürel yapısı-nı” tanımlamaktır: Sanayi sonrası toplumda bilgi, üretim süre-cinin temel itici gücüdür ve postmodernizm sanayi sonrası top-lumun kültürel yapısını tanımlamaktır. “Sanayi sonrası toplum” kavramı D. Bell tarafından siyaset bilimine sokulmuştur. Ancak bununla birlikte Bell’e göre postmodernizm bir olgu olarak rahatsız edicidir.

“Bilgi, bilişim, sibernetik ve göstergenin (sign) modern toplumda emeğe bağlı üretimin yerini al-dığını savunan bu düşünürlere göre “postmodernizm, üretim ilişkilerinden tüketim ilişkilerine üretim tarzından bilişim tarzına (Pos-ter), emekten bilgiye (Lyotard) ve bilimsellikten simülasyona (simulation) (Baudrillard) geçişle or-taya çıkan yeni bir “durumu” adlandı-rır.”(Keyman, 1993: 129).

Toplumu üretim ve ekonomik koşullar temelinde açıkla-

yan bir yaklaşım, içinde yaşadığımız çağda doğal olarak

Page 18: postmodernizm ve sanat

20

postmodernist yaklaşım; üretim biçimindeki değişimlerle ilişki-lendirilerek tanımlanmalıdır. Jencks ve Lyotard gibi postmodernist kuramcılar için postmodern koşulun gelişmesi sonrası toplumun bir ürünüdür(Jencks, 1984: 80–115, Lyotard, 1984: 38).

Postmodernizm Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığıdır: Jameson’a göre postmodernizm geç kapitalizmin “kültürel mantığıdır. Bu tanıma göre Jameson tarafından postmodernizm, II. Dünya Savaşı sonrası “özellikle 1960’lardan sonra uluslara-rası boyut kazanan ve global niteliğe bürünen kapitalist üretim sürecini adlandıran geç kapitalizm dönemine karşılık gelen kültürel bir biçim olarak görülür(Jameson, 1984: 74). Geç kapi-talist toplumun kültürel mantığını niteleyen postmodernizm, toplum içindeki bireysel ilişkilerin ve sanatsal etkinliklerin işleyiş tarzını simgelemektedir.

Jameson’ın “Geç Kapitalizm” olarak kullandığı terimi onun başat sloganı değildir ve ‘medya kapitalizmi’, ‘çok uluslu kapitalizm’, ‘gösteri ya da görüntü toplumu’ ... gibi eş anlamlı sözcükler kullanarak bir çoğunluk oluşturduğunu belirtmekte-dir. Jameson’a göre ‘geç kapitalizm’ genel olarak Frankfurt Okulu ile başlamıştır. Adorno ile Horkheimer’ın tüm yazıların-da terimden söz edilmektedir.

‘Geç Kapitalizm’ terimi aslında daha genel anlam içer-mektedir. Bugün artık bürokrasinin yaygınlaşması ya da devlet sektörünün genişlemesiyle kimse yakından ilgilenmemektedir. Bu, yaşamın doğal bir parçası haline gelmiştir. Artık yalnızca çok uluslu transnational (uluslar ötesi) kuruluşların oluşumu değil, eski emperyalist rekabetten farklı bir dünya, kapitalist sistemin görüntüsü söz konusudur. Geç Kapitalizmin ekonomik yönden hızlanışı, 1950’li yıllara rastlanmaktadır. Çünkü artık bu yıllarda savaş sonrası tüketim malları ve yedek parça bul-madaki sıkıntı ortadan kalkmıştır. 1960’lı yıllarda araya giren politik dalgalanmalar, bu ekonomik gelişime engel olmamıştır, aksine gelişim alttan alta var olmuştur. Fazla Amerikanca bulu-nacak bir tavırla denilebilir ki, (1945–1973) arası devir “Ame-rikan Asrı” olarak adlandırılabilir ve bu süreç yeni sistemin gelişimi için zemin yaratmıştır, buna kültürel biçimleme de dahildir.

Page 19: postmodernizm ve sanat

21

Postmodernizm Bir Kültürel Başatlıktır: Postmodernizm sanatın politik içeriği, modernizmin formel içeriğinden çok farklıdır ve bu hemen hemen tüm postmodern tanımlarda bir biçimde vurgulanmaktadır. Andy Warhol’un - meta ya da tüke-tici fetişizminin açıkça temsilcileri olan - Coca Cola şişeleri ve Compbell’s çorba kutuları eleştirel ya da politik bildirim işlevi-ne sahip değillerdir. Bununla birlikte postmodernin bütünleyici-liği nedeniyle, birbirine karşıt çeşitli kültür biçimlerine, marji-nal gruplara, yeni yeni oluşan kültürel dillere postmodern için-de yer vardır. Çünkü bu bağlamda postmodernizm salt bir ‘kül-türel başatlıktır’ ve bu başatlık, kültürel yaptırım terimleri ile tanım yapmanın, toplumun kapsamlı ve tek - düze kültürel yayılışının öne sürülmesinin değil, toplumsal olan bütünleştirici bir işlev yüklenişi ve diğer devingen gülerle birlikte var oluşu-nun ima edilmesidir(Jameson, 1994: 216–217)

Postmodern Bağlamda; Çoğulcu Hareket, Çoğulcu Siyaset Anlayışını Doğurmuştur: 1960’lardan başlayarak Batı Sanayi toplumlarında “yeni değerler”, “yeni toplumsal hareketler”, yeni bir siyaset ve siyasal eylemler sürecini başlatmıştır. Bu değeler ve hareketler sadece toplumsal ve siyasal yaşamla değil bizzat bireysel yaşamın kendisiyle ilgili olarak tanımlanabil-mektedirler. Feminist hareket, çevricilik, barış, anti-nükleer anlayış, ırkçılığa karşı çıkış, etnik kimlik sorunu, insan hakları ve cinsel kimlikte özgürlük anlayışı çevresinde toplanabilecek olan toplumsal hareketler, her ne kadar farklı alanlara seslense-ler de, yine de siyasal yaşamda öncü niteliği taşımışlardır. Bu hareketler modern toplumun devlet, parti ya da sınıf aracılığıyla belli bir merkezden hareket etme, evrensel politikalar üreterek sorunlara global çözümler sağlama yaklaşımına eleştirel bir şüphecilikle bakmışlar, kendi getirdikleri “farklılıkların” (cinsel ve etnik kimlik gibi) tanınması yolunda yeni politikalar getir-mişlerdir.

Bu yeni toplumsal hareketler, modernist sorunsalın top-lumdaki farklı ilişkileri belli bir ussallık mantığıyla değerlen-dirme yaklaşımına ve bu ussallaştırma, disipline etme meka-nizmalarına karşı yanıtlar aramayı hedeflemiştir. Bu harekeleri postmodernist bir bağlama sokan nokta, farklı yaşam biçimleri-nin meşruluğunu ve özgürlüğünü savunan kimlik politikası ve çoğulcu siyaset anlayışıdır. Postmodernizm içinde bu çoğulcu-

Page 20: postmodernizm ve sanat

22

luğun varlığı, postmodern çağa “Seçim” olanağını da tanımak-tadır. Zaten Charles Jencks’e göre de postmodern çağ kesintisiz bir seçim zamanıdır(Jencks, 1989: 7). Jencks çoğulculuğu za-manımızın ‘izm’i (Jencks, 1989: 7) olarak görmektedir. Ona göre bu bir sorundur ama aynı zamanda da büyük bir fırsattır.

Postmodernizmin en önemli kalelerinden biri olan Ameri-ka’da da merkezi otoriteden kaçış vardır. Bu sonsuz seçim ola-naklarının sunulduğu çağda, artık bir merkezden tüm kontrol mekanizmasına egemen olmak olanaklı görünmemekte, bunun yerine merkezkaç çoğulculuğa doğru bir eğilim gözlemlenmek-tedir.

Bugünün Toplumu, “Bilgi Toplumu”nda Hızlı Değişim ve Parçalanmışlık Yaşanmaktadır: Bugünün toplumu, Daniel Bell’in üzerinde durduğu gibi bilgi toplumu olarak nitelenmek-tedir. Gerek sanat kuramcılarına gerekse sosyologlara göre, bugünün toplumu artık post-endüstriyel toplum olarak; geçen yüzyılın endüstri ve sanayi devrimleri ile şekillenen toplum yapısından büyük farklılıklar göstermektedir.

Toplumsal yapıdaki - sanayi sonrası toplum sürecinin ya-nında, sınıfsal yapıdaki değişimler de çağın genel özelliğini oluşturmaktadır. Marksizm’in proletaryasının görüntüsü değiş-miştir. Marks bu yüzyılda yaşasaydı, kapitalin çok daha farklı yazılmış olacağı savı; işçi sınıfıyla buhar gücü ilişkisi ve bu yüzyılın petrole dayalı enerji kaynağı ile çalışan sınıfın ilişkisi-nin farklılığına temellendirilmektedir. 20.Yüzyılın benzinli motorlarının işleyişi ve yakın geçmişte tüm yaşama hızla yayı-lan elektronik güçle, işçinin ilişkisi; buhar makinesiyle, ağırlıklı olarak beden gücüyle çalışan işçinin konumu karşılaştırılama-yacak kadar farklıdır. Geçmişin, günde on sekiz saate kadar, beden gücüyle boğaz tokluğuna hatta ölesiye çalışan maden ve sanayi işçisinin sağlayabildiği güçle; bugünün dev bir nükleer santralini, küçük bir entegreyle çalıştıran güç arasında geçen süreç birçok değişimin nedenini açıklamaktadır. Bu nükleer santralleri işleten - beyaz yakalı işçiler - teknokratlar ve bürok-ratlar, proletaryanın yerine geçmişlerdir.

Bugünün bilgi toplumu (enformasyon toplumu) iletişimle organize olmuştur ve enformasyon, kullanım ile kendini ço-ğaltmak eğilimindedir. 60 sonrasında hızlı bir yayılma gösteren computer (software), ağır sanayinin yerini almaktadır. Otomo-

Page 21: postmodernizm ve sanat

23

tiv gibi bir zamanların dev sanayi alanları, şimdinin uzay tekno-lojisi donatımı sayesinde baş döndürücü bir gelişim ve değişim göstermiştir. Öte yandan üretim araçları da artık burjuva toplu-mundaki gibi değildir. Alternatif üretim sonsuz gelişim olanak-larına sahiptir. Ulaşılan bilgi toplumu düzeyi sayesinde; icatlar, atılımlar ve gözü pekçiliğin getirdiği güçle, özellikle gelişmiş ülkelerdeki beyin potansiyeli tüm karar verme mekanizmalarını değiştirmiş; ülkelerin hatta dünyanın (süper güçlerin ellerinde tuttukları yetke yoluyla) yönetiminde olduğu gibi tüm yönetim anlayışı değişmiştir. Kutupların anlamını yitirdiği bu değişim sürecinde, üretim, yönetim, işveren - işçi ilişkileri de değişmiş-tir.

Bu hızlı değişimin bir yansıması da sanatsal akımlar üze-rinde görülmektedir. Bir yeni akımın, geçmiş yüzyıllarla kıyas-landığında, birkaç yıl etkili olması ve sonra da bitmesi bu deği-şimin en büyük göstergesidir. Örneğin Barok ve Klasik çağın sanatları yüzyıllarına hükmederken ve Racine, Corneill Fran-sa’da altmış yıl yaşarken; bu yüzyılın sanat akımları sadece bir-kaç yıl içine sığabilmektedirler. Geçmişin yüzyıllarla etkili olan sanat akımlarına oranla; Dadacılar kaç yıl yaşamışlardır, Sürre-alizmin etkili olduğu süre ne kadardır? Elbette ki bu yüzyılın sanat akımlarının, tüm modern sanat akımlarının, bugünün sanatı olan Postmodernizme oluşturdukları temel inkar edile-mez bir gerçektir ve Dadacılık hâlâ yaşamaktadır. Ama bir akım değil, salt bir etkileşimdir. Postmodernizm, modernlerden asla soyutlanamayacak bir var oluş sürecine sahiptir ama postmodernizm, bunların arasındaki kutupları törpülemiştir.

Tüm bu değişimlerin yanı sıra, çağa egemen olan bir diğer görüntü de parçalanmışlıktır. Kütle üretiminden (mass-production), parçalı üretime geçilmiştir. Yani değişim, salt endüstriyel, teknolojik ve sanayi alanında değil; zevkler, seçim-ler ve tercihler açısından da geçerlidir. Kısacası parçalanmışlık tüm yaşamda görülmektedir. Hiç bir şeyin sürekliliği kalma-mıştır. Bu, kesikliği, kopukluğu getirmekte gelişimler olmakta-dır ve göz boyamacılık en üst sınırını zorlamaktadır. Çoksatar-lık tüketimciyi bağlamanın kolay yoludur. Reklam piyasasının, tüm duyulara seslenebilen geniş perspektifli yaygınlığı sayesin-de, çoksatarlığın bağlayıcı, gücüyle birlikte tüketimcinin tüm beğenilerine ve seçimine hükmedilebilmektedir.

Page 22: postmodernizm ve sanat

24

Sosyo-Kültürel Tartışmalar Postmodernizm’i “Bir şeyin Sonu” Önermesiyle İlişkilendirmektedir: 1980’li yıllarda yapı-lan sosyo-kültürel tartışmalar, genelde “bir şeyin” sonu ya da “kriz”ine ilişkin önermeler üzerinde odaklaşmıştır - ideolojinin sonu, tarihin sonu, işçi sınıfının sonu, Marksist söylemin krizi, sosyal demokratik söylemin krizi, refah devletinin sonu ya da krizi gibi.

Öte yandan, toplumsal ilişkilerin her düzeyinde oluşan ge-lişimler ve değişimler, bir şekilde postmodernizmle ilişkilendi-rilmektedir. Bu, global olarak da ulusal olarak da geçerlidir ve siyasal, ekonomik ya da kültürel tüm alanları içine almaktadır. Postmodernizme gönderilen bu ilişkilendirme, modern toplu-mun kültürel mantığında belli bir kopuşun, bir çözülüşün oldu-ğu varsayımına oturmaktadır. Böylece Postmodernizm, “bir şeyin” sonu ya da krizin toplumsal ve kültürel dönüşümler ile tarihsel bağlantısının çözümlenmesinde anahtar sözcük olmuş-tur.

Toplumun siyasal, ekonomik ve kültürel düzeylerinde olu-şan dönüşüm ve değişimler nelerdir ve ne tür kavramsal ve felsefi kategorilerle çözümlemelere gidilebilir? Burada iki nok-ta üzerinde durulmalıdır:

—Modern toplumun ve modernist sorunsalın krizi. —Bu değişim ve dönüşümlerin nereye kadar postmodern

‘durum’u sergilediği. Bu iki nokta arasındaki bağlantı bize postmodernizm ile

ilgili ilk ipucunu verir. Hassan’ın terminolojisi kullanılacak olursa, postmodernizm modern toplumun içinden çıkan, modernist sorunsalla hem eşsüremli hem de art süremli bir ilişkisi olan, bu sorunsalla, hem bir sürekliliği, hem de bir ko-puşu simgeleyen, bir taraftan modern toplumla eklemlenmişken diğer taraftan da toplum içinde yer alan ilişkiler arasındaki eklemlenmelere giren bir görüngü, bir kültürel biçim, bir söy-lem, bir durum, ya da bir dönem olarak anlaşılabilir(Hassan, 1987: 25–84). Bu anlamda, postmodernizm modern toplumun ve modernist sorunsalın içine girmiş olduğu krizin bir ifadesi, bir yansımasıdır. Bu krizi yansıttığı noktaya kadar, postmodernizm rahatsız edici bir sözcük değildir. Tam tersine, bir durumu betimlediği için faydalı ve işlevseldir.

Page 23: postmodernizm ve sanat

25

Postmodernizmin ‘ideolojilerin Sonu’ İle Aynı Anlama Geldiği Öne Sürülmektedir: Post endüstriyel toplum görüşüyle ile birlikte, postmodernizmin ideolojilerin sonu ile aynı anlama geldiğini öne süren görüş, 50’li yılların ideologları Daniel Bell ve Lipset tarafından öne sürülmüş, 60’lı yıllarda “yanlışlığı kanıtlanmış” ama 70’li ve 80’li yıllarda yeniden geçerlik ka-zanmıştır:

“Bu bağlamda “ideoloji”, Marksizm anlamına gelir ve “ideolojinin sonu”, 1984 gibi savaş sonrası dönemin büyük anti - Stalinist anti ütopyaları tarafından güçlendirilmiş bir biçimde Ütopya’nın sonu ile birlikte gerçekleşir. Ancak, bu dönemde “Ütopya”, aynı anlamda “Sosyalizm”, ya da o dönemin eski radikallerinin neredeyse yalnızca Stalin ve Sovyet Komünizmi ile özdeş kılındıkları, köktenci biçimde farklı bir toplum yarat-maya yönelik her türlü devrimci girişim için bir “kod sözcük” olmuştur(Jameson, 1994: 217–218).

Bugünün Toplumunda İdealler Terk Edilmektedir: Günü-müz toplumlarında artık ideallerin terk edildiği düşüncesi ege-mendir. Çünkü ideal geleceğe bakmak demektir. Oysa bu çağa egemen olan görüş, sürekli bir şimdi kavramı olarak belirle-mektedir. Burada çağın sanatını adlandıran postmodernizmin geleceğe bakış açısıyla, modernizmin gelecek anlayışı arasında bir karşılaştırma yapmak yararlı olacaktır. Modernistler, içle-rinde barındırdıkları nihilistler de dahil olmak üzere gelecek için kendilerini feda etmişlerdir. Fütürist akım, zaten gelecekçi-liğin kendisidir. En büyük nihilist olan Dadacılar bile kendileri-ni yakarak, küllerinden yeni bir sanatın çıkmasına olanak tanı-mak istemişlerdir. Çabaları, yine gelecek içindir. Modernist çıkışta, karşı çıkma, inkar, oyun ve en önemlisi kendini kurban etme asal işlevi yüklenmiştir. Oysa bugün postmodern sürece kendini kurban etme yoktur. Bunun yerini bugünün en iyi bi-çimde yaşanması üzerine kurulu bir görüş almıştır.

Gelecek için bugünü dahi feda ederek savaşmanın terk edilişi, geçmiş yüzyılın büyük ideallerinin ve proletarya ile var olan Marksizm'in çözüşü ile ilişkilendirilebilmektedir. Çünkü artık toplumsal anlamda büyük idealleri gerçekleştirebilmek için, bir anlamda da ilgilendirmektedir. Çünkü inanç sistemle-riyle birlikte Marksizm'in çöküşü, sanatın varlığından da soyut-lanamayacak bir toplumsal, sınıfsal ve düşünsel değişimdir.

Page 24: postmodernizm ve sanat

26

Yaşadığımız sürecin 'postmodern durum' olarak nitelen-mesinde etken olan kavramlar, değişimler ve düşünürlerin gö-rüşleri üzerinde durmaya çalıştıktan sonra, bu postmodern du-rumun genelde sanat dallarına ve özelde de tiyatro sanatına nasıl yansıdığı hakkında bundan sonraki bölümlerde inceleme yapılacaktır.