23
Hayyam'ın 'kerhane'li tek bir satırı bile yoktur! Murat Bardakçı/09 Nisan 2012 MÂLÛM piyanist yine bir iş yaptı, bu defa Ömer Hayyam'ı vasıta ederek Twitter'den İslamiyet ve inananlar hakkında tuhaf mesajlar gönderdi ve ortalığı birbirine kattı. Piyanistin meyhane-kerhane kafiyeli mesajlarını burada tekrar etmeme lüzum yok... Ama, meselenin aynı şekilde önemli olan bir başka tarafı var: Bir zamanların harika çocuğunun bütün bunlardan sonra "Yazdıklarım bana ait değildir, Ömer Hayyam'a aittir" deyip tepki gösterenleri Hayyam'ı bilmemekle suçlamaya kalkması, yani Hayyam'ın arkasına sığınma hevesi ve etrafın da bu iddiayı yemesi... Herşeyden önce şu hususu çok iyi bilelim: Ömer Hayyam'ın piyanistin twit'inde söylediği bir sözü, rubaisi, şiiri, hattâ tek bir satırı yoktur! Hayyam rübailerinin içerisinde "Sen meyhaneci misin?" yahut "Kerhaneci misin?" gibisinden bir ifade geçmez, bulamazsınız. Rübailerin ne Farsça'larında, ne batı dillerine ne de Türkçe'ye yapılmış tercümelerinde böyle bir ifadeye rastlanmaz! ÖYLE BİR GEYİK Kİ... Piyanistin naklettiği sözlerin nereden geldiğini merak mı ettiniz? Söyleyeyim: İnternetten! Adamın biri oturmuş, Hayyam'ın adına böyle birşeyler gevelemiş, gevelediklerini internete koymuş ve sanal âlemde okudukları herşeyi doğru zannedip Allah kelâmı imişcesine sımsıkı sarılan cühelâ da bu edepsizlikleri Hayyam'a ait zannederek ve işlerine de geldiği için alıp sahiplenmiş ve tekrarlamışlardır! İşin aslı, faslı, işte bundan ibarettir. Ortada saçmasapan bir internet geyiği vardır ama eksantrik kafalar ve entelektüel olma sevdasındaki cühelâ, bu internet geyiğine hiç utanmadan ve de sıkılmadan sahip çıkmışlardır! İşin acı olan bir başka tarafı daha var: Piyanistin twit'lerine karşı hakaret mesajları gönderen tarafın ve "Bu sözler meğerse piyaniste değil, Hayyam'a aitmiş" diye başlıklar atan basınımızın da Hayyam'ın böyle tek bir satırının dahi bulunmadığından haberdar olmaması ve internette dolaşıp duran aynı geyiğe inanması! Velhâsıl sanatçısından entelektüeline, moderninden muhafazakârına kadar okumaktan ve araştırmaktan uzaklaşmış; ekranda beliren satırların tek bilgi kaynağı olduğunu zanneden tuhaf bir toplum olduk! BİLİN VE UNUTMAYIN! Buradan sonra yazacaklarıma "Hatırlayın" yahut "Unutmayın" sözleri ile başlamak isterdim ama meseleyi bilmediğimiz için unutmamamız yahut hatırlamamız da imkânsız olduğundan, "Bilin" diye başlamak zorundayım...

Ömer Hayyam - Rubailer, Şarap Kavramı ve Dahası

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Ömer Hayyam - Rubailer, Şarap Kavramı ve Dahası

Hayyam'ın 'kerhane'li tek bir satırı bile yoktur!

Murat Bardakçı/09 Nisan 2012

MÂLÛM piyanist yine bir iş yaptı, bu defa Ömer Hayyam'ı vasıta ederek Twitter'den İslamiyet ve inananlar hakkında tuhaf mesajlar gönderdi ve ortalığı birbirine kattı.

Piyanistin meyhane-kerhane kafiyeli mesajlarını burada tekrar etmeme lüzum yok...

Ama, meselenin aynı şekilde önemli olan bir başka tarafı var: Bir zamanların harika çocuğunun bütün bunlardan sonra "Yazdıklarım bana ait değildir, Ömer Hayyam'a aittir" deyip tepki gösterenleri Hayyam'ı bilmemekle suçlamaya kalkması, yani Hayyam'ın arkasına sığınma hevesi ve etrafın da bu iddiayı yemesi...

Herşeyden önce şu hususu çok iyi bilelim: Ömer Hayyam'ın piyanistin twit'inde söylediği bir sözü, rubaisi, şiiri, hattâ tek bir satırı yoktur! Hayyam rübailerinin içerisinde "Sen meyhaneci misin?" yahut "Kerhaneci misin?" gibisinden bir ifade geçmez, bulamazsınız. Rübailerin ne Farsça'larında, ne batı dillerine ne de Türkçe'ye yapılmış tercümelerinde böyle bir ifadeye rastlanmaz! ÖYLE BİR GEYİK Kİ... Piyanistin naklettiği sözlerin nereden geldiğini merak mı ettiniz? Söyleyeyim: İnternetten! Adamın biri oturmuş, Hayyam'ın adına böyle birşeyler gevelemiş, gevelediklerini internete koymuş ve sanal âlemde okudukları herşeyi doğru zannedip Allah kelâmı imişcesine sımsıkı sarılan cühelâ da bu edepsizlikleri Hayyam'a ait zannederek ve işlerine de geldiği için alıp sahiplenmiş ve tekrarlamışlardır! İşin aslı, faslı, işte bundan ibarettir. Ortada saçmasapan bir internet geyiği vardır ama eksantrik kafalar ve entelektüel olma sevdasındaki cühelâ, bu internet geyiğine hiç utanmadan ve de sıkılmadan sahip çıkmışlardır!

İşin acı olan bir başka tarafı daha var: Piyanistin twit'lerine karşı hakaret mesajları gönderen tarafın ve "Bu sözler meğerse piyaniste değil, Hayyam'a aitmiş" diye başlıklar atan basınımızın da Hayyam'ın böyle tek bir satırının dahi bulunmadığından haberdar olmaması ve internette dolaşıp duran aynı geyiğe inanması!

Velhâsıl sanatçısından entelektüeline, moderninden muhafazakârına kadar okumaktan ve araştırmaktan uzaklaşmış; ekranda beliren satırların tek bilgi kaynağı olduğunu zanneden tuhaf bir toplum olduk! BİLİN VE UNUTMAYIN! Buradan sonra yazacaklarıma "Hatırlayın" yahut "Unutmayın" sözleri ile başlamak isterdim ama meseleyi bilmediğimiz için unutmamamız yahut hatırlamamız da imkânsız olduğundan, "Bilin" diye başlamak zorundayım...

Page 2: Ömer Hayyam - Rubailer, Şarap Kavramı ve Dahası

Bilin: Ömer Hayyam sadece şair değildir, doğu kültüründe matematikçi ve analitik geometrici olarak çok daha önemli bir yeri vardır. Üçüncü derecede denklemlerin hallinde, 17. asırda yaşamış olan Descartes'a kadar Hayyam'ın geometrik yaklaşımından istifade edilmiştir. Ömer Hayyam'ın matematik ve geometri konusunda kaleme aldığı bazı eserler bugün elyazması olarak elimizdedir, bunların bir kısmı zaten basılmıştır ama "rubai" dediğimiz dörtlüklerin hakikaten ona ait olup olmadığı yahut hangisinin onun, hangisinin de düzmece olduğu meselesi hâlâ karanlıktır.

Hayyam'a atfedilen şiirlerin doğu dünyasında Hâfız'ın yahut Sadi'nin eserleri kadar revaç bulmamasının ve elyazmalarına az rastlanmasının sebebi de hem bu karışıklık, hem de şaire atfedilen düşüncelerin İslam toplumunda benimsenmemesidir. Türkçe'deki ilk ciddî Hayyam tercümeleri de bu yüzden 20. asırda yapılmışlardır.

Yine, aynı şekilde bilin: Ömer Hayyam'ın batıdaki yıldızı, temelleri 19. asırda Avrupa'da atılan varoluşçuluk felsefesi doğrultusunda ve Edward Fitzgerald'ın yaptığı rübailerin meşhur İngilizce tercümesi ile parlamış, varoluşçuluğun İkinci Dünya Savaşı sonrasında daha da bir revaç bulmasıyla Hayyam'a atfedilen dörtlükler daha da bilinir olmuştur. Hayyam'a mâledilen dörtlükler, şöhretlerini işte bu varoluşçuluk akımına borçudurlar.

Meselenin aslı ne, bizim sanatçılarımız, aydınlarımız ve de muhafazakârlarımız neredeler! Ne kadar güzel değil mi?

haberturk.com

****

Hayyam ve şarap kavramı.

Yazar Sadık Yalsızuçanlar, ‘Şey' isimli kitabında içkiyi yücelten şiirleriyle tanınan Ömer Hayyam’ın aslında hiç içki içmediğini savunuyor. Yalsızuçanlar’a göre bir mutasavvıf olan Hayyam, şarap kavramıyla ‘hakikat-i Muhammediyye’yi anlatmıştı. “Şarap sen benim günüm güneşimsin / Öyle bir dolsun ki seninle içim / Bir bildik görünce beni sokakta / Ne o şarap, nereye böyle desin.” Şark edebiyatının efsane ismi Ömer Hayyam, rubailerinde sıkça geçen şarap kavramıyla birlikte anıldı hep. Dinî hükümlere karşı kayıtsızlığını gösteren ifadeleri de dillerden düşmedi. Minyatürlere bile başındaki kıvrım kıvrım bükülmüş sarığının, tel tel sakallarının yanısıra elindeki kadehle yansıdı. Öykücü Sadık Yalsızuçanlar ise son kitabı ‘Şey’de, Hayyam’ı çok farklı bir bakış açısıyla ele alıyor. Sultanü’l-âşıkîn unvanıyla bilinen Mısırlı şair İbn Fârıd’ın (1181-2/1235) bütün Batı dillerine tercüme edilen 39 beyitlik ‘Hamriyye’sinin girişindeki, ‘Biz sarhoş iken henüz üzüm yaratılmamıştı’ mısraından yola çıkan Yalsızuçanlar, Ömer Hayyam’ın şiirlerinde kastettiği şarabın, hakikat-i Muhammediye olduğu sonucuna ulaşmış. Hayyam’ı sarhoş eden şarabın üzümle, üzüm suyu ile ilgisi olmadığını söyleyen Yalsızuçanlar, bir anlatı kitabı olan ‘Şey’de, Hayyam’ın görüşlerini imge düzeyinde ve hikâye üslubuyla yorumluyor.

Page 3: Ömer Hayyam - Rubailer, Şarap Kavramı ve Dahası

İranlı matematikçi, astronom, filozof, şair Ömer Hayyam, bir çadırcının oğlu olarak 11. asrın ortalarında Nişabur kentinde doğdu. Tıp, fizik, astronomi, cebir, geometri ve yüksek matematik alanlarında önemli çalışmalara imza attı. ‘Zamanın bütün bilgilerini bildiği’ söylenirdi. Ancak yaptığı çalışmaların çoğunu kaleme almadı. Oysa Hayyam, çokça duyduğumuz teoremlerin isimsiz kahramanıydı. Mesela bilinmeyen manasındaki ‘x’ kavramını, Celali takvimi o icat etti. Kendini ne kadar gizlemeye çalışsa da aşk, şarap ve insan kavramlarını sık sık dile getirdiği şiirleri sayesinde adı dillerden düşmedi.

Öyle ki şarap denilince akla gelen ilk isim oldu çoğu kez. Sadık Yalsızuçanlar ise Ömer Hayyam’ın sanıldığı gibi şarapçı kimliğiyle öne çıkan biri değil, bir İslam filozofu, bilim adamı ve mutasavvıf olarak önemli yere sahip olduğunu söylüyor. Hayyam’ın kaleme aldığı ‘Varlık Risalesi’nden yola çıkarak farklı tespitlerde bulunan Yalsızuçanlar, “Hayyam dışında, İbn-il Farıd, Mevlânâ ve Yunus Emre başta olmak üzere Hak âşığı insanlar şiirlerinde şaraptan çokça bahseder.

Mevlânâ, bu bahsettikleri şarabın, meyhanedeki şarapla ilgisi olmadığını, ‘Bizim sarhoşluğumuz üzüm sarhoşluğu değildir, bizim sarhoşluğumuzun sonu yok.’ gibi beyitlerle Mesnevi’sinde sürekli dile getirmiştir.” diyor. Yalsızuçanlar’a göre Hayyam, şarap kavramıyla daima dolu olduğu hakikât-i Muhammediyye’yi anlatıyor: “Hakikât-i Muhammediyye ile sermest olanlarda O’nun aşkı ve nuru daima mütecellidir.” Yalsızuçanlar, ‘Şey’de Hayyam’ın dilinden derin bir hayıflanmayı dile getiriyor: “Her şarap anıldığında, her şarap şişesi görüldüğünde, her üzüm hasadı yapıldığında, tuhaf bir biçimde, ruhum oradaymış gibi beni anıyorlar... Oysa o şarabın etkisiyle sarhoş olmadım ben. O şarabı hiç ağzıma sürmedim. Onun tadını bilmem. Kırmızı, beyaz, pembe, kızıl, eski, yeni, ne zaman, nasıl yapılırsa yapılsın, nasıl içilirse içilsin, hiçbir şarapta benim bir izim, bir gölgem yok. Ama herkes beni anıyor şarap denince. Şarabı sarhoş edici bir içki olarak hiç tatmadım. Ama sarhoşluğum hep arttı. Öyle bir an geldi, ne kendimi, ne gayrı bilemedim.” ‘İçip içmediği tartışmalı bir konu’ Yard. Doç. Dr. Mustafa Koç: “Şiirlerinden hareketle, Hayyam’ın şarap içen, sarhoş olduğunu dile getiren bir düşünce geliştirmek akademik yöntem değildir. Eğer bu yola girilirse şiirlerinde bol bol şaraptan, meyhaneden bahseden bütün sûfi şairleri töhmet altında bırakmış oluruz. Nitekim klasik Türk edebiyatında şaraba karşı tavırları ve dindarlıkları ile maruf bir yığın zevat Hayyam’ı sûfi bağlamda ele alıp, onu bir aşk şairi olarak görür. Ancak şarap ve şarapla ilgili kavramlara sûfiyane anlamlar yükler. Bu çerçevede Hayyam ve eserlerine yer verirler. Hayyam’ı melâmî neşvesinde yüksek seviyeli bir şair olarak görüp şiirini bu şekilde anlamak gerekir.” Prof. Dr. Cihan Okuyucu: Bizde ve Batı’da Hayyam, içki hakkındaki şiirleri ve felsefesi bakımından hep ayyaş olarak biliniyor. Yahya Kemal de onu bu yönüyle örnek alıp şiirlerini tercüme etmiş. Anlaşılan Yalsızuçanlar, bu konuda kesin bir tarihî belge olmadığı için Hayyam’ın içki içmediği şeklinde yorum yapma imkanı bulmuş. Prof. Dr. Ahmet Kırkılıç: “Ömer Hayyam, bildiğimiz kadarıyla eyyamcı bir tipti. Dinî kimliği yoktu. Bu sebeple içki içebilir. Ancak her şarap üzerine yazanın içki içtiğini söyleyemeyiz. Şeyhülislamlar da şarap üzerine yazmışlardır.

Page 4: Ömer Hayyam - Rubailer, Şarap Kavramı ve Dahası

Ama şiirlerinde şaraptan bahsettiler diye şarap içtiklerini söylemek yanlış olur.”

Şarap sonsuz hayat kaynağıdir, iç; Gençlik sevincinin pınarıdır, iç; Gamı yakar eritir ateş gibi, Sağlık sularından şifalıdır, iç. Can bir şaraptır, insan onun destisi; Beden bir ney gibidir, kan o neyin sesi. Hayyam, bilir misin nedir bu ölümü varlık: Hayal fenerinde bir ışık pırıltısı. İçip içmemesinin o kadar büyük bir öneminin oldugunu dusunmuyorum. .Sonuc itibariyle.. birbirinden eşsiz yüzlerce rubai yazmıştır.. en hoşuma gidense.. Nerdesin? Sana baş kaldırmışım işte, Karanlıklar içindeyim, ışığın nerde, Bana cenneti ibadetle sunacaksan, Senin ne cömertliğin kalır bu işte. Girme şu alçakların hizmetine: Konma sinek gibi pislik üstüne. İki günde bir somun ye, ne olur! Yüreğinin kanını iç de boyun eğme Bir damla şarap ver Çin senin olsun; Bir yudumu bütün dinlerden üstün. Söyle, ne var dünyada şaraptan hoş? O acıya tatlılar feda olsun.

Hayyam

Hayyam ve Rubaileri Geçmiş yüzyılların karanlıkları içinde, olumlu bilimlere bu kadar eğilmiş ve tanınmış olan Hayyam'ın, önce Batı'da ve Amerika'da, sonra da kendi ülkesiyle birlikte bütün dünyada bu kadar çok ün yapmasının nedeni, zaman zaman bilimsel çalısmalarının yanı sıra, ortaya attığı rubaîleridir. (Tam îran söylenişine gore "robaî"dir. Aslı Arapça olan bu sözcüğü Araplar (o-u) arası bir sesle söylerler.) Vahid Tabrîzî'nin, Moskova baskısı olup Farsça kaleme alınan, Elmoaccem adlı kitabının 98-104. yaprakları arasında da belirtildiği üzere, rubaî iki beyitten ortaya çıkmış bir nazım biçimidir. Zaten anlamı da, Arapça "robu" (dörtlü) sözcüğünden üretilmiştir. Ancak, bu çift beytin rubaî olabilmesi için tek ve bağımsız bir dörtlük halinde bulunması ve kendine özgü aruz kalıplarıyla yazılması gerekir. Aruzcular "rubaî" biçimi için, özdeyiş halinde,

Page 5: Ömer Hayyam - Rubailer, Şarap Kavramı ve Dahası

yoğun bir düşünce ve duygu kompozisyonu istedikleri gibi, belirli yirmi dört aruz kalıbını benimsemişlerdir. Bütün bu kalıplar, ya "mef'ulü", ya da "mef'ulün" diye başlamak zorundadır. "Mef'ulü" diye başlayanlar "ahreb", "mef'ulün"le başlayanlar da "ahrem" adım alırlar. On ikisi "mef'ulü", on ikisi de "mef'ulün" diye başlayan bu belli kalıplar, rubaîyi, divan edebiyatı nazım biçimleri arasında bulunan "kıt'a" ve "tuyuğ"dan ayırıyor. Bu ayrılıkta, rubaî'nin, olaylan felsefi bir süzgeçten geçirmesi, düşünsel havasından duygusallığın kaybolmaması şartı da bulunduğu unutulmamalıdır. Rubaîlerin 1, 2 ve 4. dizeleri kesin olarak birbirleriyle ayakdaş (kafiyeli) olmak zorunda olup 3. dizeler genellikle serbesttir ya da öteki üç dizeye ayak bakımından uyabilir. Dünya edebiyatına göz gezdirdiğinizde, dörtlük halinde şiir yazmanın Doğu uluslarına özgü olduğu görülüyor. Türklerin Orta Asya'da, İslamlığın kabulünden önceki şiirlerinde, en küçük nazım birimlerinin dörtlük olduğu bir gerçektir. Öyleyse bu biçimde şiir yazmayı, Ömer Hayyam'dan çok daha öncelere götürmek gerekiyor. Bugün divan, dolayısıyla İran edebiyatının hiç etkisi altında kalmadan gelişmiş ve günümüze kadar uğraşısını sürdürmüş olan Anadolu aşık edebiyatının en güzel verileri de hala manilerdir. Onlar da güzel duyguları özdeyişi halinde sıralanan unutulmaz şiirlerdir: "Vay bana, vaylar bana, Yıl oldu aylar bana. Egildim, su içmeye, Su vermez çaylar bana." Dîvan-ı lügat it Türk'te rastladığımız bazı örnekler. Dede Korkut Hikayeleri'nde geçen pek çok bağımsız dörtlükler de bunu kanıtlar. Bunun gibi, İran edebiyatı, hatta Arap edebiyatında Hayyam'dan önce ve sonra bağımsız dörtlüklere rastlanır. Ne var ki hepsinin karakteri, bugün anladığımız anlamda rubaî değildir ve bugünkü rubaî kavramı, dünyaya ilk defa Hayyam eliyle, onun örnekleri olarak kazandırılmıştır. Ömer Hayyam'ın ozanlığından ve rubaîlerinden ilk defa söz eden, sağlığındayken onu tanımış olan Samargand'li Nezamî-ye Aruzi'dir. Onu izleyerek Abu Bekr Razi, "Mersad ol ebad"ında Hayyam'ın bilimciliği yanında ozanlığına da işaret eder. Ama bütün bu bilgiler, onun ününü, şiir alanına bugünkü gibi duyurmaya yetmezdi. 19. yüzyılda İngiltere'nin Oxford kentinde, Bodlein kitaplığında "Robaiyyat-e Omar" adlı bir yazma bulundu. 525 sayı ile deftere işlenmiş olan bu kitabın, Medine'ye göçün 865. yılında (15. yüzyılın ilk yarısı) yazılmış olduğu görüldü. Shakespeare'den sonra en güçlü İngilız ozanlarından biri olan Edward Fitzgerald, rubaîleri ilk defa İngilizceye, dolayısıyla bir batı diline çeviren ozandır. Sözünü ettiğimiz nüshanın bir tıpkı basımını göremediğimiz için gerçeklik ve etkenlik yanı üzerinde duramıyoruz. Birkaç kaynakta gözümüze çarpan bu bilgiye, başta Mohammad Ali Forugî olmak üzere pek çok İranlı ve Batılı araştırıcıda rastlayamadık. İran'ın içinde ve dışında bulunan yazma Hayyam rubaîlerinin 9. Hicret yılında yazılmış şeyler olduğu, bundan daha eski tarihlerde yazılmış olanlarına rastlanılamadığı söylenilmektedir. Ömer Hayyam'ın bütün Avrupa'ya, oradan Amerika'ya ve yeniden kendi vatanına ve bütün dünyaya yayılması, Fitzgerald'ın yeniden yaratıyormuşcasına yaptığı bu çeviriler yüzündendir.

Page 6: Ömer Hayyam - Rubailer, Şarap Kavramı ve Dahası

Ömer Hayyam'ın İran'da tutunmamış, uzun yıllar ya dostları ya da düşmanları eliyle ters yorumlanmış, Hafez ve Sadi'ye verilen önemin benzerinden pay alamamış olduğu doğrudur. Ancak bunun nedenini; Avrupalılar ve buna bakarak bazı memleketimiz yazarları, ozanın asıl adının "Ömer" olmasına ve kendisinin Şiî değil, Sünnî oluşuna bağlarlar. Hatta Hayyam'ı gerçekten bütün dünyaya tanıtmada öncülük hakkı bulunan İngiliz ozanı Fitzgerald bile yanılgıya düşerek şöyle demiştir: Hayyam gibi kimselerin Doğuda, böyle bir ayrıcalık taşırcasına görülmeleri, kırlarda, çalıların beklenmedik bir köşesinde rastlanan ve ayağımıza takılan yabanî çiçekleri andırır." Oysa İran edebiyatı Hayyam'dan önce Fardovsî'leri, Hayyam'dan sonra İran kültürüyle gelişen Mevlana ve Hafez'leri yetiştirmiştir. Bunlarda, Hayyam'dan yer yer izler buluyoruz. Rubaîleri, evrene ışıklarını saçıp duran Hayyam'ın ve gerçek İslamlığın bütün dinlere gönül kapısını açtığı unutularak ve görülmek istenmeyerek O'nu taassupçu bir ortam içinde incelemeye kalkmak, yanlış ve kişisel bir görüşten ileri gidemez. Hayyam rubaîlerinden, Avrupalılar, 19. yüzyılda değil de Hıristiyan fanatizminin en koyu çağlarında haberli olsalardı, acaba bu rubaîleri böylesine rahat çevirip benimseyebilirler miydi? İnsanların dünyaya gelip gidişleri ve bir daha dönmeyişleriyle ilgili olarak, kuşkucu bir dille Tanrıya sitemli rubaîler yazan Ömer Hayyam'a ancak 19. yüzyılın Avrupası hoşgörüyle bakabilirdi. Oysa bu şiirlerin dokunaklı, iğneli havasından yumuşak da olsa şeriatçılara oklar savuran tutumundan haberli olmalarına rağmen Hayyam, çağının büyük devlet adamları, vezirleri ve yöneticilerince tutulmuş, kendisine engin bir hoşgörü ve saygı gösterilmiştir. Ozanlığının geçmiş yüzyıllarda, bilimci yanına göre geri planda sayılmasının gerçek nedenleri araştırılırken en başta, İran edebiyatına Araplardan geçtikten sonra birçok değişikliğe uğrayan ve Fars malı haline getirilen divan yazma geleneğini düşünmeliyiz. Rubaî ya da dış görünüşçe ona benzeyen kıta yazmanın, bu edebiyat anlayışında ve zevkinde, öteki nazım türleri yanında o kadar benimsenmemiş olduğunu biliyoruz. Tanrıya yakarış (münacat) Peygamberden yardım ve aracılık umma (na't) amacıyla kaleme alınan şiirlerle, büyükleri övmek içın düzülen kaside; aşk, tasavvuf, rintlik ve şarabı işleyen gazel biçimini, Doğu edebiyatı geleneği her zaman ön planda tutmuş; onu öteki biçimlere, dörtlüklere üstün görmüştür. Ne açık öğücülük, ne de hoyrat bir yericilik havası taşıyan, hele nitelikçe hiç alışılmamış bir nazım türünü dile getiren Hayyam rubaîlerinin, geçmiş yüzyıllar içinde gerekli ilgiyi görmemesinin nedenini, yalnız İran' daki hoşgörüsüzlüğe bağlamak, hele İran'da İslamlığın öteki Müslüman ülkelerdekinden ayrı bir özgürlük sistemi içinde geliştiği bilindiği halde, tersine görüşleri sakız gibi çiğnemek, haksızlıktır. Ömer Hayyam rubaîlerinin, zamanında tutunmayış nedenini, O'nun, bu işin üstüne pek düşmemiş olmasına, bilime daha çok ağırlık verişine bağlamada, bir ölçüye kadar haklılık payı vardır. Bilimsel çalışmaları sırasında, rubaîlerine zaman zaman ruh dinlendirici bir araç ve ortam olarak bakan Hayyam'ın, bu minik dörtlüklerinin, bir gün dünyayı tutuşturacağını sezebildiği düşünülemez. Kabuğuna alışılabilen, ama özünden, ruhundan gelme ilk yabancılığı kolay kolay kavranılamayan rubaîlerin geleceğinden, ozanın bile kesin bir umudu olacağı ileri sürülemez. Bu arada Hayyam'ın, rubaîlerini, hiç sanat yapmadan, süs çabasına düşmeden

Page 7: Ömer Hayyam - Rubailer, Şarap Kavramı ve Dahası

çiziktirivermiş olduğu sanısını da akıldan silmek gerekiyor. Bazı Batı kaynaklarına dayanarak İran'da ve bizde Hayyam'la ilgili olarak yayınlanmış kitapların pek çoğunda, ne yazık ki böyle bir görüşe saplanılmıştır. En güzel sanat eserlerinin, özellikle şiirde; en yalın, en az süslü ve hiç bir çabayı gerektirmeden söylenivermiş eserler olduğu sanısını verdiği doğrudur. Ancak bu sonuca gelebilmek için ozanın bilgi, duygu ve seziş yollarında harcadığı çabayı nasıl görmeyiz? Yalın ve süssüz sandığımız eserler, işe en büyük önemle sarılan ozanlara ilişkin olanlardır. En içtenlikli şiirler, çokluk sanat yalanları ve kutsal uğraşıların sonunda ortaya çıkmış ve hiç uğraşılmamış sanısını uyandıran örneklerdir. Hayyam, rubaîlerinin bugünkü değerde bir gelecek sağlayacağından elbette umutlu olamazdı. Ama onu, bu zevk alma, dinlenme anlarında yazıldığı söylenen rubaîlerinde, bütün insanoğluna, onun mayasına, toplumların değişmeyen gidişlerine, evrenin temelindeki kuruluşun verdiği sonsuz saşkınlıklara eğilirken, hiç çaba harcamamış, aklına gelenleri söyleyivermiş bir bulvar şairi gibi göstermek, bilimsel bir araştırıcı ve inceleyicinin tutumu değildir...

Kaynak

Rüştü Şardağ, Bütün Yönleriyle Hayyam Rubaileri, Özgür Yayınları, S.21-26.

******

HAYYAM VE RUBÂÎLERİNİN TÜRK EDEBİYATINA YANSIMALARI

Prof. Dr. Ahmet MERMER Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

ÖZET

Bu makalede kendi ve rubâileri değerlendirilmiş olan Ömer Hayyâm, gerek İran, gerekse Dünya edebiyatlarında önemli bir şahsiyettir. Bilim adamlığının yanı sıra şâirliğiyle de enteresan bir kişidir.Rubâî nazım şekli onun adıyla özdeşleşmiştir. Ömer Hayyâm’ın rubâîleri, hayatın gerçeklerini yansıtan ruh ürperişleridir. Ömer Hayyâm’a isnat ettirilen rubâîlerden dolayı da şiirleri yanlış anlaşılan, yanlış yorumlanan bir şâirdir. Türk Edebiyatında önemli bir yeri olan bu şiir tarzının gelişim çizgisi incelendiğinde tasavvufî konulardaki rubâîlerde Mevlânâ, diğer serbest konularda yazılmış rubâîlerde Hayyâm etkisi görülür. Hayyâm’ın rubâîlerini devam ettiren en önemli Türk şâiri Yahya Kemâl’dir.

ABSTRACT Ömer Hayyâm who was evaleted himself and his rubâies in this essay, is a precious poet in the worldwide as well as İran’s Literature.As well as his scientific profiency, he is interesting person. Rubâi poem formact identified to with its name. His rubâies which shows life’s realities are spirit’s shiveries. He was a poet whose poets and himself were misunderstood because of the rubâies which were dedicated to himself. When this kind of poets which is an imp place in Turkish Literature., was alsessed its

Page 8: Ömer Hayyam - Rubailer, Şarap Kavramı ve Dahası

developmental lane , Mevlânâ’s impact it seen in mystic subjects and Hayyâm’s impact in other rubâies which were written in freestyl is seen. Yayâ Kemâl is the most important Turkish poet makes Ömer Hayyâm’s rubâies goes on. Anahtar Kelimeler: Ömer Hayyam, Rubâî, Türk Edebiyatı Key Words: Omer Hayyam, Quatrin, Turkish Literature

Giriş Büyük milletlerin büyük kültür ve medeniyetlerini doğuran, geliştiren önemli şahsiyetler vardır. Bu büyük şahsiyetlerden biri de Ömer Hayyam’dır. Hayyam, İran’ın kültür, medeniyet ve ilmine hizmet eden, onları Doğu ve Batı’ya tanıtan bir büyük şahsiyettir. XI. asrın sonu ile XII. asrın başlarında, Selçuklular döneminde yaşamış olan Hayyam; Hey’et, Riyâziye, Tıp, Fıkıh, Lisan ve Tarih sahalarında ilim tahsil etmiştir. Hayyam, tabiat bilgileri de dahil birçok ilim dalında eserler vücuda getirdi. Böylece o, âlimliğiyle tanınır oldu. Hayyam, bu başarılarıyla devrin Selçuk Sultanı Melikşah ve veziri Nizamülmülk’ün sevgisini kazanmış, onların sağladığı imkânlarla çeşitli ilim sahalarında hizmetlerde bulunmuştur. Hayyam, o kadar parlak bir devirde zamanının adı geçen hükümdar ve vezirleriyle ülfet etmiş ve onları methettiği için değil, belki ilmî kudretine, seciyesindeki metanete kendilerini hayran bırakmış olduğu için, itibar sahibi olmuştur.

Biz bu yazımızda Hayyam’ın âlimliği, filozofluğundan ziyâde, şairlik yönü ve bu yönünün Türk edebiyatına akisleri üzerinde durmaya çalışacağız.

Hayam ve Rubâî Hayyam âlimliği, filozofluğu ve şairliğiyle çok enteresan bir kişidir. Bu enteresanlıklarından biri de şairlik yönüdür. Ömer Hayyam, şairliğini sadece Doğu edebiyatında küçük bir şiir olan rubâîde göstermiştir. Bu bakımdan Hayyam, şairliği hiçbir zaman bir meslek olarak kabul etmiş değildir. Bu şiir şekli, Ömer Hayyam’ın adıyla özdeşleşmiştir. Rubâî ile, hele yalnız onunla şair olmak, şöhret kazanmak pek güçtür. İran edebiyatında rubâîleriyle tanınan ve şöhretini İran’dan bütün dünyaya yayan tek şair Hayyam’dır. Şiir sanatının tek bir nazım şekliyle şair olan Hayyam’ın rubâîlerini değerlendirmeden önce rubâî nedir, nasıl bir tarzdır? Bunlar üzerinde kısaca durmakta fayda vardır.

Gerçekten gerek dış yapısı, gerekse iç örgüsü bakımından rubâînin kendine mahsus bir şekli vardır. Bu, dört satırdan oluşan ve kendine has aruz kalıpları bulunan bir şiirdir. Ahreb ve ahrem adı verilen on ikişerden toplam yirmi dört kalıptan bir veya bir kaçıyla yazılan rubâînin birinci, ikinci ve dördüncü satırları birbiriyle kafiyeli, dördüncü mısraı serbesttir. Ayrıca dört mısraı birbiriyle kafiyeli olanlar da vardır. Bu tip rubâîlere İranlılar terâne adını vermişlerdir.

Rubâînin bir de iç yapısı vardır. O da, başlı başına bir bütün ifâde eden, tek bir düşünce etrafında birleşmiş bir şekildir. Çok defa ince bir düşünce, felsefe ve tasavvufa ait konular, bedbinliğin acılığını hissettirişi rubâîye konu olur. Rubâî, kesin bir fikir bildirir, ama bu daha ziyade hisle ilgili bir kesinliktir. Kısalığı nispetinde derin, derinliği nispetinde benliğimizde kökleşecek kadar yoğun bir şiirdir. Rubâî, klasik şark edebiyatında dikkate değer bir tefekkür manzumesidir. Büyük bir tefekkür konusunu böyle bir söz kalıbı içinde

Page 9: Ömer Hayyam - Rubailer, Şarap Kavramı ve Dahası

ustalıkla terennüm edebilmek de, rubâîde başarılı olmaktır. Hayli geniş bir tefekkürü, etraflı bir felsefeyi, zengin bir düşünüş heyecanını, çok kere duygunun da, coşkunluklarıyla birleştirerek, yalnız dört mısra içine sığdırıp söylemektir rubâî. Bu şiirlerde âdeta şuuraltımızdaki birikintilerin, elle tutulur şekilde şuura geçtiğini görürüz. Belki bize heyecan verişi de bundandır.

Gerek İran edebiyatında, gerekse Türk edebiyatındaki rubâîlerde başlıca iki büyük tarz dikkati çekiyor: Birincisi, burada isimleri sayılamayacak kadar çok şairin yazdığı tasavvufî rubâiler, ikincisi ise Hayyam’ınkiler ve ona benzeyenlerdir.

Hayyam’ın yaşadığı devir, dinin, tasavvufun ve müspet ilimlerin birbiriyle çarpıştığı bir zamandı. Hayyam, bu hayatın hazzını tam manasıyla duyarak onu şuurlu bir şekilde seviyor, manasız dertler ve mahrumiyetler içinde geçirmeğe gönlü razı olmuyordu. Devrinin büyük bir filozofu, bir matematik ve bir astronomi âlimi olması, Hayyam’ın rubâîye bir ölçü fikriyle girmesini sağlamıştır. Ölçülü söz söyleme sanatı demek olan edebiyatta, hele şiirde tefekkür, buhran ve heyecanlarını dört mısra içinde, o kadar ustalıkla söyleyebilmesi bu büyük rubâî şairinin edebiyata matematik düşüncesiyle girmesinin neticesidir.

Hayyam’ın rubâîleri gündelik hayatının tam bir ifâdesi değil, ruhundaki ürperişlerin yankılarıdır. O, yaşamanın hazzını kuvvetle duyan bir hakikat arayıcısı, olgun bir filozof, aynı zamanda zarif ve hassas bir insandır. O, serbest fikirli olduğu kadar da, felsefesinde şüpheci sayılmaktan ziyâde latîfe ve nükte yoluyla şikayetçi sayılması doğrudur. İnsana, akla ve irfâna büyük önem verir, düşüncelerini saklamaz.

Hayyam’ın asıl değeri, bu sahada orijinal fikirlere sahip olmaktan ziyâde, bu fikirleri kendine mahsus, derin, zarif ve lirik bir şair duygusu hâline getirmiş bulunmasındandır. O, hayatı sever; tabiatı bütün renkleri ve hazlarıyla görür ve duyar. Dünya tarihinde pek çok büyük sanatkarı harekete getiren “Hayat sevgisi ve ölüm kaygısı” Ömer Hayyam’ın da en esaslı ilham kaynağıdır. Bu bakımdan Hayyâm’ın fikirleri, devrin skolastik ve mistik düşünüşünden ayrılarak dünyanın realist anlayışıyla birleşmektedir.

O, kâinâtın yaratıcısına naz ve sitem eden bir şairdir. Onun nazarında dünya, hayat hep geçici şeylerdir. Fakat hepsi de hoştur. Eğer dünyada insan bütün güzelliklerden zevk alıyorsa bu kendi suçudur. Değerli filozof Ömer Hayyam, Metafiziğe dair yazdığı “El-vücûd, El-Kevn ve’t-teklîf” adlı eserlerinde genellikle şu fikri ileri sürer: “Bir insan için, kendine en yakın ve en mühim incelenecek varlık insandır. Yani kendisidir” der.

Bu görüş ve bunun etrafındaki düşünceler, Hayyam’ın rubâîlerinde en çok sözü edilenlerdir.

Derler ki gider cahîme âşık,sarhoş; Bir söz ki bu, gönlüme gelir pek nâ hoş. Sarhoş ile âşıksa cehennemlik eğer, Cennet avucumdur, içi ammâ bomboş. Ey hilkat u halkın evvel ü âhırı yâr,

Page 10: Ömer Hayyam - Rubailer, Şarap Kavramı ve Dahası

İster beni afvet, ister eyle âzâr; Mihrâbda sensiz arzı tâatdansa Meyhânede yeğ seninle olmak ber kâr

“O kadar şarap içeyim ki bu şarap kokusu toprak altına girdiğim zaman topraktan intişar etsin. O kadar ki mahmur mezarımın başına gelince benden intişar eden şarap kokusundan harap olacak kadar sarhoş ve berbat olsun.”

“Eğer ben ölürsem beni şarap ile yıkayınız. Telkin verdiğimiz vakitte şaraptan, kadehten bahsediniz. Eğer mahşer günü arkamdan koşacak olursanız, meyhanenin toprağından beni arayıp sorunuz.” Bunlar ve bunlara benzer rubâîlere bakarak kimi Hayyam’ı zevk-perest ve ayyaş bir şair zannetmiş, kimi hiçbir şeyi itikat etmez bir nihilist olarak tanımış; kimi mülhid ve münkir, kimi de küstah rezil bir kalenderi olarak hükmetmiş; kimi de Avrupa filozoflarından bazılarına benzetmiş, kimi de mükemmel bir sofi olarak telakki etmiştir.

Hayyam, şöhretini rubailerine borçlu olsa da, ne yazık ki İranlılar ve batılı araştırmacılar onun değerini anlayamamış, ona isnat ettirilen rubailerle haksız imaj yaratılmıştır. Bu konuda uzun uzadıya münakaşa kapısı açmak, bana göre gereksizdir. Zahmete değecek bir konu değildir. Çünkü bu hükümler Hayyam’ın adına tetkik olunan bir çok rubâîler hakkında doğrudur, lakin Hayyam’ın şahsı ve düşünceleri hakkında hiçbiri doğru kabul edilmemelidir. Çünkü böyle birbirine benzemez, acayip ve bazen de fena halde birbiriyle zıt ve mütenâkız hükümler ilham eden o rubâîlerin, Hayyam tarafından söylenmiş olduğu kabul ve teslim olunmuş bir hakikat değildir.

Hayyam’ın hayatı, gayet derli toplu, ilim sahasında otorite sahibi, hatta büyük bir ilim kuruluşunun başında, matematik ve astronomi alanında zamanımıza kadar önemini korumuş eser sahibi, ağır başlı, değerli bir insan olduğunu gösteriyor. Şu hâlde, şiirlerinde geçen şarap bir sembol, kötümserliğe karşı mutluluk, hür insanların düşüncelerini saran bir huzur hissinin timsali sayılmalıdır. O şarap ekseriya-hatta tasavvuftaki mânâsında olmasa dahi- yine ruhu sarhoş eden, hayâlî bir şaraptır.

“Bizim bu sarhoşluğumuz kızıl şaraptan değildir; bu şarap bizim sevdamızın kadehinden başka yerde bulunmaz, sen şarabı dökmek için geldin ama, ben ortada şarabı olmayan bir sarhoşum” diyen Mevlânâ bu noktayı çok iyi anlatmıştır.

Hayyam’ın rubâîlerinin bir kısmında da rindçe söyleyişler az değildir. Bütün bu görüşlerimiz hayatı, ilmî çalışmaları ve kendisinin kaleminden çıktığını tahmin ettiğimiz bazı rubâîlerine dayanmaktadır. Şair ve yazarların eserlerine ait elde sağlam bir metin olmadığında, onları değerlendirmede birbirine zıt hükümler ve yargıların ortaya çıktığı görülür. Bunun en tipik örneklerinden biri de, Hayyam’dır.

Hayyam’ın yaşadığı dönem ve ondan sonraki zaman diliminde Tasavvufîhayat ve görüşler

Page 11: Ömer Hayyam - Rubailer, Şarap Kavramı ve Dahası

ağırlıkta olduğu için, Hayyam’ın rubâîleri uzun süre gölgede kalmıştır. Yine aynı taassup ile Hayyam’ı farklı anlama daha XIII. asırda başlamış, Necmüddin Râzî’nin yazdığı Mirsâdü’l-İbâd adlı eserde Hayyam’ı fazla hırpaladığı görülmüştür. Hayyam’ın ölümünden yedi yüz yıldan fazla bir zamandan sonra İngiliz Edward Fitzgerald, Hayyam’ın ruâîlerini toplamıştır. Adı geçen araştırmacı Hayyam’ın rubâîlerini tercüme etmekten ziyade, adeta onları yeniden ibdâ etmiştir. Yakın zamanlardaki araştırmacılar bu araştırmacının eserini esas aldıkları için, anlama/yorumlamada zaman zaman büyük hatalara düşmüşlerdir. Hayyam’ın kendi kaleminden çıkan rubâîler, yaklaşık 120-130 civarında iken kendinden sonra şairin adına isnat edilen pek çok rubâî ile sayıları bine yaklaşmıştır. Bu konuda Tahranlı Profesör Ali Mazaherî de Ömer Hayyam’ın orijinal şaheserinin yanında başka şairler tarafından yazıldığını bir eserinde dile getirmiştir.

Türk Edebiyatına Yansımalar Türk edebiyatında en eski Türk şiirinin dörtlüklerden meydana gelmesi rubâînin Türk şairleri tarafından kolaylıkla benimsemesine yol açmıştır. Bir araştırmacımızın görüşüne göre Türkçe rubâînin başlangıcı XII. yüzyıla kadar iner. Yüzyıllar boyunca az veya çok bütün şairlerce kullanılmıştır. Rubâî’nin de Anadolu’da öncüsü Mevlânâ’dır. Özellikle rubâîye önem veren şairler Lâmîi, Fuzûlî, Kara Fazlı, Bağdatlı Ruhî ve Azmizâde Haletî, Cevrî, Nâbî, Sâbit, İbrahim Hakkı, Şeyh Gâlib. Osmanlı dönemindeki bu şairler içinde Azmîzâde Hâletî rubâî alanında en büyük ustadır. Cumhuriyet döneminde ise, Yahya Kemal ve Arif Nihat Asya gibi şairler rubâîyi devam ettirenlerdir.

Bunlardan tasavvufî ağırlıklı rubâîlerde Mevlânâ, diğer serbest konularda yazılmış rubâîlerde de Hayyam etkisi görülür. Bu şairler içerisinde Hayyam hayranı, onu iyi anlayan ve onun gibi söyleyişlerle rubâî yazan şairimiz Yahya Kemal’dir. Yahya Kemal, bir şiirinde,

“Hayyam imiş hakîkati az çok fısıldayan” demiştir.

Hayyam rubâîlerinin Yahya Kemal çevirisine ait şu üç örneği sunmak istiyoruz:

Esrâr-ı ezel ki saklı senden benden Bir bilmecedir ne ben habîrim ne de sen Biz perdenin arkasında söylenmedeyiz Vaktâki iner ne sen kalırsın ne de ben Yezdan bizi balçıktan ederken tahmîr Bizden çıkacak fi’li de etmiş takdîr Ben hükmüne ma’kûs günâh işlemedim Dûzahde niçün yakmağı kılsun tedbîr Rûh anlasa hakkıyle nedir sırr-ı hayât Anlardı eğer varsa hafâyâ-yı memât Aklınla bu gün bilmediğin mânâyı Kabrinde mi idrâk edeceksin heyhât

Hayyam rubâîlerinin Türkçe çevirilerinde Batılı çevirmenlerin yaptığı tutarsızlıklar görülmez. Fakat aynı rubâînin değişik çevirmenler tarafından yapılan çevirilerinde az da olsa farklılıklar göze çarpar. Buna örnek olarak Hayyam’ın bir rubâîsine Feyzullah Sâcid,

Page 12: Ömer Hayyam - Rubailer, Şarap Kavramı ve Dahası

Hüseyin Dâniş, Rızâ Tevfik ve Âsâf Hâlet Çelebi’nin çevirilerini ayrı ayrı gösterelim: Dostlar hep birer birer aramızdan gittiler! Ecelin tekmesiyle çiğnendiler, bittiler! Hayat sofrasında hep aynı şaraptan içtik; Lâkin onlar önceden serhoş (olu) gittiler! “Uygun ve vefâkâr dostlar birer birer elden geçtiler ve ecelin ayağı altında birer birer çiğnenip gittiler. Hayat meclisinde hepimiz aynı şaraptan içtik; lakin, onlar bizden iki üç devre daha evvel kendilerinden geçtiler.”

“Uygun dostlar birer birer elden çıktılar ve ecelin ayağı altında birer birer çğnenip gittiler. Hayat meclisinde hepimiz aynı şaraptan içtik; lakin, onlar bizden iki üç devre (yani kadeh dönümü) evvel kendilerinden geçip sarhoş oldular (yani göçtüler).”

“Uygun ve vefalı dostlar birer birer elden gitti. Ölümün ayakları altında birer birer çiğnenip bu dünyadan göçtüler.Hayat meclisinde hepimiz de aynı şaraptan içmiştik. Onlar bizden bir iki kadeh daha fazla içerek mest oldular.”

Bu örneklerden sonra Hayyam’ın hayatını yazan ve rubâîlerini Türkçeye çeviren edebiyatçılarımızın öncülüğünü yapan başta Muallim Feyzî Efendi olmak üzere onu takip eden yıllarda yayımlanan kitapların yayın yılı sırasına göre yazar adları şöyledir: Yazarların Adları Rubâî Adedi Baskı Yılı

1.Muallim Feyzî Efendi 100 1910 2.Dr. Abdullah Cevdet Bey 575 1916 3. Köprülü Zâde Fuat Bey …. İkdam Gz. 4. Muhammed Bin Ahmed ... 1925 5. Hüseyin Rıfat Bey 129 1926 6. Hüseyin Dâniş Bey 396 1927 7. Hammâmî Zâde İhsan 130 1928 8. Feyzullah Sâcit Bey 591 1929 9. Rıfat Moralı ... 1931 10. Ahmet Hayat ... 1931 11. İbrahim Alâeddin Gövsa 100 1932 12. Nemci Tarkan …. 1932 13. Rıza Tevfik- Hüseyin Dâniş 397 1933 14. Abdürrahim Zapsu …. 1942 15. Ziya Şâkir …. 1943 16. Rıza Tevfik Bölükbaşı ... 1945 17. Muhyiddin Raif Bey ... 1945 18. Orhan Veli Kanık 4 1949 19. Cemil Miroğlu 150 1950 20. Cemal Yeşil 34 1950 21. Asaf Halet Çelebi 400 1954 22. Abdulbâki Gölpınarlı 476 1954 23. Vasfi Mahir Kocatürk 138 1954

Page 13: Ömer Hayyam - Rubailer, Şarap Kavramı ve Dahası

24. Ahmet Aymutlu 50 1962 25. A. Kadir 100 1960 26. Rüştü Şardağ 252 1960 27. Hilmi Yücebaş 355 1960 28. Sabahaddin Eyüboğlu 388 1961 29. Yahya Kemal Beyatlı 52 1962 30. Yakup Kenan Necetzade 397 1967 31. H. Necdet Tandoğan … 1986 32. M. Sadık Cennetoğlu 576 1989

Ömer Rıza Doğrul’un Hayyam hakkında yazdığı kitabın baskı tarihi bulunmadığı için sona eklenmiştir.

Hayyam üzerine yapılan yayınların istatistikî bilgilerini göz önüne alırsak, yapılan çalışmaların azımsanmayacak seviyede olduğu dikkati çeker. Onu materyalist anlayışla yorumlayan birkaç eserin dışındaki yaklaşımlar ise, bizim yukarıdaki arz ettiğimiz düşüncelerle örtüşmektedir.

Bu makalemizi rubâî ustası, insanı yargılayan feylozof Hayyam’ın bir rubâîsiyle bitirmek istiyoruz:

“Onlar ki fazl u âdâbın denizleri gibi engindiler; marifet ve irfan yolunda herkesin ışığı gibi idiler. Böyle olduğu halde yine de bu karanlık gecenin dışarısına çıkamadılar; birkaç efsane mırıldanıp tekrar uykuya daldılar…”

KAYNAKLAR ABDULLAH CEVDET, Rubâiyyât-ı Hayyâm Türkçe Tercümleleri, İstanbul 1926. AHMET HAYYAT, Rubâiyyat-ı Ömer Hayyâm, İstanbul 1931. CENNETOĞLU, M.Sâdık, Ömer Hayyâm Büyük Türk Şâiri ve Filozofu, İstanbul 1992. ÇELEBİ, Asâf Halet, Ömer Hayyâm, Hayatı, Sanatı, Eserleri, İstanbul 1954. FEYZULLAH SACİT, Hayyâm’ın Rubâîleri ve Manzum Tercümeleri, İstanbul 1929. FİRÛGÎ, Muhammed Ali, Rubâiyyât-ı Ömer Hayyâm, Tahran 1333. GÖLPINARLI, Abdülbaki, Rubâiyyât-ı Hakîm Hayyâm, İstanbul 1953. , Hayyâm ve Rubâîleri, İstanbul. GÖVSA, İbrahim Alaattin, Ömer Hayyâm, İstanbul 1932. HİDÂYET, Sâdık, Hayyâm’ın Terâneleri, trc.Mehmet Kanar, İstanbul 1999. HÜSEYİN DANİŞ-RIZA TEVFİK, Rubâiyyât-ı Ömer Hayyâm, İstanbul 1340. KÂDİR A., Bugünün Diliyle Hayyâm, İstanbul 1964. KOCATÜRK, Vasfi Mahir, Ömer Hayyâm’ın Rubâîleri-Hayat, Ölüm, Aşk ve Şarap Şiirleri, Ankara 1954. MİNORESKY, V. ‘Ömer Hayyâm’, İslam Ansiklopedisi (MEB), C.IX, İstanbul 1964. ŞAKİR, Ziya, Selçuklu Saraylarında Ömer Hayyâm’ın Hayat ve Maceraları, İstanbul 1943. YAHYA KEMAL, Rubâîler, İstanbul 1963. YÜCEBAŞ, Hilmi, Ömer Hayyâm ve Rubâîleri, İstanbul 1960. ZAPSU, Abdurrahim, Ömer Hayyâm’a Hücum, İstanbul 1942.

Page 14: Ömer Hayyam - Rubailer, Şarap Kavramı ve Dahası

* Bu Metin 14-24 Mayıs tarihleri arasında İran’a yapılan ziyaret esnasında Nişâbur’da Ömer Hayyâm toplantısında sunulmuştur.

******

1. Zaman zaman internette Ömer Hayyam’ın oldugu ifade edilen siirler dolasıyor. Ne çevireni belli, ne kaynagı. Birkaç gün önce gelen bir mesaj söyle baslıyor: ‘…….. "Irmaklarından saraplar akacak" diyorsun cennet-i alâ meyhane midir? "her mumin'e iki huri" diyorsun cennet-i alâ kerhane midir? ….’ Tuhafıma gitti. Çeviriyi yadırgadıgım gibi bu rubainin gerçekten Hayyam’ın olup olmadıgından da kuskuya düstüm. Rubaileriyle kendisinden sonraki sairleri etkileyen ve yasadıgı dönemin çok önemli bir bilim adamı olan Hayyam’ın yukarıdaki mısraları yazmıs olabilecegine inanamadım. 2. Önce evdeki kitapları gözden geçirdim. Sonra baska kaynaklara basvurdum. Abdullah Cevdet, Hüseyin Danis, Hüseyin Rıfat, Yahya Kemal, Feyzullah Sacit, Ihsan Hamami, I.Alaeettin Gövsa, Sabahattin Eyüboglu, Orhan Veli Kanık, Abdülbaki Gölpınarlı, M. Raif Yengin, Ishak Rafet ve Mehmet Kanar’ın çevirdigi yaklasık 1.400 rübaiyi okudum. ‘Bir siir çevrilemez, yeniden yazılır’ özdeyisini dogrularcasına çeviriler arasında çok büyük farklılıklar oldugunu gördüm. Bir örnek olarak Hayyam’ın çok bilinen bir rubaisini ve çevirilerini asagıda sunuyorum: Âmed seheri nidâ zi meyhâne-i mâ Key rind-i herâbâtî-i dîvâne-i mâ Berhîz ki por konîm peymâne zi mey Zan pîs ki por konend peyhâne-i mâ Dreaming when Dawn’s Left Hand was in the sky I heard a voice within the tavern cry "Awake, my Little ones, and fill the Cup Before Life's Liquor in its Cup be dry." Fitzgerald (1854) Bir sabah meyhanemizden söyle bir nida geldi: Ey bizim divanemiz, rind-i harâbâtî! Kalk ki peymanemiz doldurulmadan (yani ömrümüz bitmeden, kafatasımız toprakla dodurulmadan evvel) peymanemizi sarapla dolduralım. Abdullah Cevdet (1914)

Page 15: Ömer Hayyam - Rubailer, Şarap Kavramı ve Dahası

Seher vakti bizim meyhaneden söyle bir ses geldi: Ey bizim harâbâtî ve mecnun rindimiz, kalk. Peymane-i hayatımız dolmadan evvel (hayattan kısmetimiz kesilmeden evvel) biz peymanemizi sarap ile dolduralım. Hüseyin Danis (1922) Bir sabah vakti bir nida geldi bizim meykededen Dedi: Ey rind-i harâbât ne durursun sen yahu? Kalk ki lebriz edelim mey ile peymâneleri Olmadan bos kafamız hâk-i siyehle memlû Hüseyin Rıfat (1924) Meyhaneden gelip bir seheri sâda dedi: Ey rindi gûse-giri harâbat, ey Ömer! Artık uyan da câmını doldur sarap ile Peymanei hayatını doldurmadan kader I.Alaeettin Gövsa Fecrin altın bardagı ufukta yükselirken Uyanık, tatlı bir ses duydum meyhanemizden Kalk ey deli bekrimiz ! Bardaga sarap doldur Ömrümüzün bardagı dolup bitmeden Feyzullah Sacit Meyhanede bir ses dedi ki : Varken neyimiz Gün dogdu a sarhos deli külhanbeyimiz Biz dolduralım sarabı bir ölçege kalk Binbir acı dolmadan hayat ölçülemez Ihsan Hamami Ve Nazım, onu yeniden yazmıs: ‘- Sarapla doldur tasını, tasın toprakla dolmadan,’ dedi Hayyam. Baktı ona gül bahçesinin yanından geçen uzun burunlu, yırtık pabuçlu adam: ‘-Ben, bu nimetleri yıldızlarından çok olan dünyada açım,’ dedi, ‘saraba degil, ekmek almaya bile yetmiyor param…’ 3. Bu örnekler de gösteriyor ki siir çevirisi ‘sadık olursa güzel, güzel olursa sadık olmuyor.’ Ama yine de özen göstermek lazım. Aksi halde siir siir olmaktan çıkıp lalettayin, hatta estetikten uzak, kaba saba bir metne dönüsebiliyor. 4. Okumalarım sonucu ("Irmaklarından saraplar akacak" diyorsun) mısraı ile baslayan rubainin asagıda metinlerini ve çevirilerini sundugum iki rubaiden birisinin aslından çok uzak bir çevirisi olabilecegi sonucuna vardım: Gûyend behist u hûr u kovser bâsed. Cûy-i mey u sîr u sehd u sekker bâsed. Por kon kadeh-i bâde vu ber destem nih. (Yek câm bedih be yâd-i an ey sâki) Nakdî zi hezâr nisye bihter bâsed. Derler ki: cennet var, huri ve kevser var. Mey ırmagı var, süt, bal ve seker var.

Page 16: Ömer Hayyam - Rubailer, Şarap Kavramı ve Dahası

Doldur bade kadehini, ver elime; Bin veresiyeden iyi bir pesin var. Mehmet Kanar Gûyend, behist u hûri ayn hâhed bud Vancâ mey-i nâb u engebin hâhed bud Ger mâ mey u ma’suka perestim, revast Âhir ne beâkibet hemin hâhed bud Diyorlar ki öbür dünyada cennet ve huriler olacak. Hem orada halis sarap ve bal bulunacak. Biz burada simdiden sarap içer ve güzel seversek ne var? Sonumuz yine öyle olacak degil mi? Hüseyin Danis 5. Cennet ve hurilerle ilgili iki rubai birbirine çok benziyor. Bunlardan birisi Hayyam’a ait olmayabilir. Ancak her ikisinde de mutedil bir uslupla bu dünyada da cennette vaad edilen nimetlerin bulundugu düsüncesi ifade ediliyor. Hayyam çok bilinen bir sair. Kendisinden sonrakileri de çok etkilemis. Onu okurken bizim divan sairlerimizi, Fuzuli’yi, Nef’i’yi, Seyhülislam Yahya Efendi’yi ve digerlerini hatırlamamak imkansız. Üstelik bizimkilerin siirleri daha düzgün ifadelerle günümüz Türkçesine çevrilmis. Günümüz Türkçesine layıkıyla aktarılan Hayyam’ı okuyalım; Hafız, Firdevsi ve digerlerini de; bizim divan sairlerini de. Sözü Hayyam’ın bir rubaisi ile bitirelim: Serdefter-i âlem-i meânî askest Serbeyt-i kasîde-yi cevanî askest Ey anki haber nedârî ez âlem-i ask In nokte bedan ki zindegânî askest Anlamlar aleminin serdefteri asktır Gençlik kasidesinin serbeyiti asktır Ey ask aleminden habersiz insan Bil ki her ne var ise hayatta asktır (Hayat asktır.) Ihsan Feyzibeyoglu

Yazı derleme, Ahmet Dursun

Elinize geçerse okunmasını tavsiye edeceğim eser tanıtımı…

Osmanlılar’da Semâ, Devrân, Raks Tartışmaları ve İki Şeyhülislâm Risâlesi

Page 17: Ömer Hayyam - Rubailer, Şarap Kavramı ve Dahası

Yıl : 11

Sayı : 26

2010

2010/2

ISSN 1302-3543 20 TL Tasavvuf

makaleler / articles

Osmanlılar’da Semâ, Devrân, Raks Tartışmaları ve İki Şeyhülislâm Risâlesi

Two Treaties by Two Ottoman Sheikh al-Islam and Discussions during the

Ottoman Empire on Sufi Dance (Sama and Dawran)

Dilaver GÜRER

Tâhirü’l-Mevlevî’nin Mahfil Dergisindeki Hâtırâtı Işığında Mesnevîhân

Selânikli Mehmed Es’ad Dede Mathnawi-Reciter Mehmed Es’ad Dede of

Salonika: Under the Light of Tahir al-Mevlevi’s Memoirs published in

Mahfil Magazine

Semih CEYHAN

Page 18: Ömer Hayyam - Rubailer, Şarap Kavramı ve Dahası

Ölümsüzlük Düşüncesi ve Ölüm Sezgisi Üzerine

On the Idea of Immortality and Intuition of Death

Mehmet Necmettin BARDAKÇI

Şamlı Bir Sûfî: Şeyh Arslan Dımaşkî ve Tevhîd Risâlesi

Sheikh Arslan of Damascus and his Epistle on Tawhîd

Süleyman DERİN

Beyzâvî Tefsirinde Nefs Tezkiyesi ve Takva

Spiritual Purification and Piety in the Exegesis of Baidawi

Dilaver SELVİ

Bir Tasavvuf Klasiği Olarak Mirsâdü’l-ibâd

Mirsâdü’l-ibâd As a Sufi Classic

Halil BALTACI

Karabâş-ı Velî’nin Elifbânın İlk Dört Harfini İbn Arabî Perspektifinden

Yorumlaması Üzerine

On Karabâş-ı Velî’s Interpretation of the First Four letters of the Arabic

Alphabet through Ibn Arabi’s Perspective

Kerim KARA رئازجلا خيرات يف فوصتلا يوالشنخ ميعز

İÇİNDEKİLER Editör’den........................................................................................ XI Selçuk Eraydın’a Armağan Yuzu, Sozu ve Ozu ile Guzel Bir İnsan: Muhterem Selcuk Eraydın Hocam H. Kâmil YILMAZ.................................................................................... 3-10 “Sanman Taleb-i Devlet u Cah Etmeğe Geldik”: Selcuk Eraydın’ın (1937-1995) Hayatı ve Calışmaları Ercan ALKAN........................................................................................... 11-22 Selcuk Eraydın’ın Ahlaki Şahsiyeti Emin IŞIK.................................................................................................. 23-30 Arkadaşım Selcuk Eraydın Mehmet Yaşar KANDEMİR.................................................................... 31-36 Sınıf Arkadaşım Selcuk Eraydın Osman Nûri TOPBAŞ.............................................................................. 37-38 Bir Guzel İnsan: Selcuk Eraydın Mehmet DEMİRCİ................................................................................... 39-43 Mustafa Tahralı ile Merhum Selcuk Eraydın’a Dair K. Yusuf ÜNAL ........................................................................................ 45-56 Hocam Selcuk Eraydın Mehmet ERKAL....................................................................................... 57-58 Bir Mirac Gecesiydi Sadrettin GÜMÜŞ.................................................................................... 59-68 Selcuk Eraydın Hocamızı Anarken

Page 19: Ömer Hayyam - Rubailer, Şarap Kavramı ve Dahası

Yakup ÇİÇEK............................................................................................. 69-74 İrfan Gunduz ile Merhum Selcuk Eraydın Hakkında Ali Namlı-Necdet TOSUN....................................................................... 75-79 Mahir Hoca’mın Er ve Aydın Bir Hayru’l-Halefi: Selcuk Bey Hocam Mustafa İsmet UZUN.............................................................................. 81-106 Sohbet ile Ders Arasında İsmail KARA............................................................................................ 107-113 Daima Rahmetle Andığım Hocamız Selcuk Eraydın Ali HÜSREVOĞLU.................................................................................. 115-117 Merhum Selcuk Eraydın Hocamla Bir/Son Gun Necdet YILMAZ ..................................................................................... 119-120 İlim yolunda Harcanan Emek Asla Zayi Olmaz Hür Mahmut YÜCER.............................................................................. 121-123 “Biz aleme bir yar icin ah etmeğe geldik!” Sâfi ARPAGUŞ ........................................................................................ 125-130 Şiiri Yaşayan Adam Medet BALA............................................................................................ 131-133 Selcuk Eraydın Hocamız Ali NAMLI................................................................................................ 135-138 Hocam Selcuk Eraydın Şeyda ÖZTÜRK....................................................................................... 139-143 Babam Selcuk Eraydın Tuba İMİK................................................................................................ 145 Gazi Dervişler ve Balkanlar Mehmet DEMİRCİ.................................................................................. 147-159 Mustafa Eşref Paşa ve Divan’ındaki Tasavvufi Kultur Mustafa KARA......................................................................................... 161-168 Mutasavvıfların Ashab-ı Kehf Kıssası Hakkındaki Bazı Yorumları Mustafa AŞKAR...................................................................................... 169-178 Albüm........................................................................................................ 179-202 Makaleler Studies on Shams-e Tabrizi in the Sub-Continent Moeen NİZAMİ....................................................................................... 203-218 Benedict’in The Rule İsimli Eseri Cercevesinde Ruhbanlık ve Tekke Hayatına bir Bakış Süleyman DERİN.................................................................................... 219-252 Lamaist ve Sufi Gelenek Uzerinden “Kutsal Yolculuğu” Yeniden Duşunmek Nermin ÖZTÜRK.................................................................................... 253-268 Mecmua-i Tekayaların Serencamı ve Yeni Bir Liste Neşri Erkan ÖVÜÇ............................................................................................ 269-320 Tercüme Vahdet-i Vucuda Dair On Kāide: Şeyhu’l-Ekber Muhyiddin İbnu’l-Arabi’ye Ait Bir Rubai’nin Şerhi Molla FENÂRÎ (trc. Semih CEYHAN)................................................... 321-327 İslam’da Tasavvuf ve Hukuk: Zimmiler Hakkında İbn Arabi’nin (560/1165- 638/1240) Bir Metni Giuseppe SCATTOLIN (trc. Ercan ALKAN)......................................... 329-350 Şah Veliyyullah Dihlevi: Tasavvufi Duşuncelerinin Bir Değerlendirmesi Abdur Rashid BHAT (trc. Süleyman GÖKBULUT).............................. 351-361 Kitap Değerlendirmeleri Açıklamalı Eski Harfli Türkçe Matbu Tasavvuf Kitapları Bibliyografyası................................................................... 363-407

Page 20: Ömer Hayyam - Rubailer, Şarap Kavramı ve Dahası

H. Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat Yusuf Turan GÜNAYDIN....................................................................... 409-414 Muhsin Keyani, Tarih-i Hankāh Der İran Süleyman GÖKBULUT........................................................................... 415-416 Mahmud Erol Kılıc, Sufi ve Şiir Afaq ESEDOVA........................................................................................ 417-421 Necmeddin Daye, Sufi Diliyle Siyaset -İrşadu’l-murid ile’l-murad fi tercemeti Mirsadu’l-‘ibad, haz. Ozgur Kavak Halil BALTACI.......................................................................................... 423-426 Omer Mahir Alper, Varlık ve İnsan: Kemalpaşazade Bağlamında Bir Tasavvurun Yeniden İnşası Orkhan MUSAKHANOV....................................................................... 427-432 Suleyman Derin, İngiliz Oryantalizmi ve Tasavvuf Fatma Sena YÖNLÜER........................................................................... 433-439 Halil Baltacı, Necmeddin Daye Razi Hayatı-Eserleri-Goruşleri M. Akif KOÇ............................................................................................ 441-446 Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı Sufiliğine Bakışlar Safa AĞIRKAN........................................................................................ 447-452 Savaş Ş. Barkcin, Gorunmeyen Umman-Ahmed Avni Konuk Ali İhsan KILIÇ........................................................................................ 453-457 CONTENTS From the Editor..........................................................................XI A Tribute to Asst. Prof. Selçuk Eraydın...................................... A Beautiful Man in Face, Words, and Soul: My Teacher Selcuk Eraydın H. Kâmil YILMAZ.................................................................................... 3-10 “Sanman Taleb-i Devlet u Cah Etmeğe Geldik”: Selcuk Eraydın’s (1937-1995)

Life and Works Ercan ALKAN........................................................................................... 11-22 Selcuk Eraydın’s Moral Personality Emin IŞIK.................................................................................................. 23-30 My Friend Selcuk Eraydın Mehmet Yaşar KANDEMİR.................................................................... 31-36 My Classmate Selcuk Eraydın Osman Nûri TOPBAŞ.............................................................................. 37-38 A Beautiful Man: Selcuk Eraydın Mehmet DEMİRCİ................................................................................... 39-43 Interview with Mustafa Tahralı about Selcuk Eraydın K. Yusuf ÜNAL ........................................................................................ 45-56 My Teacher Selcuk Eraydın Mehmet ERKAL....................................................................................... 57-58 It was Night of Ascension Sadrettin GÜMÜŞ.................................................................................... 59-68 Commemorating Our Teacher Selcuk Eraydın Yakup ÇİÇEK............................................................................................. 69-74 Interview with İrfan Gunduz about Selcuk Eraydın Ali Namlı-Necdet TOSUN....................................................................... 75-79 A Brave (Er) and Enlightened (Aydın) Successor of My Teacher Mahir: My Teacher Selcuk Eraydın Mustafa İsmet UZUN.............................................................................. 81-106 Between Conversation and Lesson İsmail KARA........................................................................................... 107-113

Page 21: Ömer Hayyam - Rubailer, Şarap Kavramı ve Dahası

Our Teacher Selcuk Eraydın Whom I always Remember with Gratitude Ali HÜSREVOĞLU................................................................................. 115-117 A/Last Day with My Late Teacher Selcuk Eraydın Necdet YILMAZ .................................................................................... 119-120 “Efforts Spent on the Path of Knowledge will Never Be in Vain” Hür Mahmut YÜCER............................................................................. 121-123 “We Came to This World to Sigh for a Beloved” Sâfi ARPAGUŞ ....................................................................................... 125-130 A Man Who Lives the Poetry Medet BALA........................................................................................... 131-133 Our Teacher Selcuk Eraydın Ali NAMLI............................................................................................... 135-138 My Teacher Selcuk Eraydın Şeyda ÖZTÜRK...................................................................................... 139-143 My Father Selcuk Eraydın Tuba İMİK............................................................................................... 145 Ghazi Dervishes and Balkans Mehmet DEMİRCİ................................................................................. 147-159 Mustafa Eshref Pasha and Sufi Culture in his Diwan Mustafa KARA........................................................................................ 161-168 Some Commentaries of the Sufis about the Parable of the Companions of the Cave Mustafa AŞKAR..................................................................................... 169-178 Album................................................................................................................ 179-202 Articles Studies on Shams-e Tabrizi in the Indian Sub-Continent Moeen NİZAMİ...................................................................................... 203-218 Revisiting the Priesthood and Monastic Life from the Scope of Benedict’s Work

Titled The Rule Süleyman DERİN................................................................................... 219-252 Rethinking the Sacred Journey from Lamaist and Sufi Traditional Perspectives Nermin ÖZTÜRK................................................................................... 253-268 The End of Majmua-i Takaya (List of the dervish lodges) and Publication of a

New List Erkan ÖVÜÇ........................................................................................... 269-320 Translations Ten Principles about the Oneness of Being: Commentary of a Quatrain of Sheikh

Muhyiddin ibn Arabi Molla FENÂRÎ (translated by Semih CEYHAN)................................. 321-327 Sufism and Law in Islam: A Text of Ibn ‘Arabi (560/1165 – 638/1240) on ‘Protected

People’ (Ahl al-Dhimma) Giuseppe SCATTOLIN (translated by Ercan ALKAN)....................... 329-350 Shah Waliyullah al-Dihlawi: Evaluation of His Sufi Views Abdur Rashid BHAT (translated by Süleyman GÖKBULUT)............ 351-361 Book Reviews Bibliography of Sufi Literature with Commentary Published in Turkish with Arabic Script........................................................................................... 357-401 H. Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat Yusuf Turan GÜNAYDIN....................................................................... 409-414 Muhsin Keyani, Tarih-i Hankāh Der İran Süleyman GÖKBULUT........................................................................... 415-416 Mahmud Erol Kılıc, Sufi ve Şiir

Page 22: Ömer Hayyam - Rubailer, Şarap Kavramı ve Dahası

Afaq ESEDOVA........................................................................................ 417-421 Necmeddin Daye, Sufi Diliyle Siyaset -İrşadu’l-murid ile’l-murad fi tercemeti Mirsadu’l-‘ibad, haz. Ozgur Kavak Halil BALTACI.......................................................................................... 423-426 Omer Mahir Alper, Varlık ve İnsan: Kemalpaşazade Bağlamında Bir Tasavvurun Yeniden İnşası Orkhan MUSAKHANOV....................................................................... 427-432 Suleyman Derin, İngiliz Oryantalizmi ve Tasavvuf Fatma Sena YÖNLÜER........................................................................... 433-439 Halil Baltacı, Necmeddin Daye Razi Hayatı-Eserleri-Goruşleri M. Akif KOÇ............................................................................................ 441-446 Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı Sufiliğine Bakışlar Safa AĞIRKAN........................................................................................ 447-452 Savaş Ş. Barkcin, Gorunmeyen Umman-Ahmed Avni Konuk Ali İhsan KILIÇ........................................................................................ 453-457 Editör’den Tasavvuf Dergisi’nin değerli okuyucuları,

Dergimzin 27. sayısııyla huzurlarınızda bulunmaktan mutluyuz... Gecen yılki Ocak-

Haziran sayımızı emekli olan hocamız Prof. Dr. Mustafa Tahralı’ya armağan

etmiştik. Bu yılki Ocak-Haziran sayımızı da muhterem hocamız merhum Selcuk

Eraydın’ın ruhunu şad etmek maksadıyla hazırlamış

bulunmaktayız.

Dergimizin birinci bolumunde “Selcuk Eraydın’a Armağan” başlığı altında H.

Kamil Yılmaz’ın “Yuzu, Sozu ve Ozu ile Guzel Bir İnsan: Muhterem Selcuk Eraydın

Hocam”, Ercan Alkan’ın “‘Sanman Taleb-i Devlet u Cah Etmeğe Geldik”: Selcuk

Eraydın’ın (1937-1995) Hayatı ve Calışmaları”, Emin Işık’ın “Selcuk

Eraydın’ın Ahlaki Şahsiyeti”, M. Yaşar Kandemir’in

“Arkadaşım Selcuk Eraydın”, Osman Nuri Topbaş’ın “Sınıf Arkadaşım Selcuk

Eraydın”, Mehmet Demirci’nin “Bir Guzel İnsan: Selcuk Eraydın”, Mehmet

Erkal’ın “Hocam Selcuk Eraydın”, Sadrettin Gumuş’un “Bir Mirac Gecesiydi”,

Yakup Cicek’in “Selcuk Eraydın Hocamızı Anarken”, Mustafa İsmet Uzun’un

“Mahir Hoca’mın Er ve Aydın Bir Hayru’l-Halefi: Selcuk Bey Hocam”, İsmail

Kara’nın “Sohbet ile Ders Arasında”, Ali Husrevoğlu’nun “Daima Rahmetle

Andığım Hocamız Selcuk Eraydın”, Necdet Yılmaz’ın “Merhum Selcuk Eraydın

Hocamla Bir/Son Gun”, Hur Mahmut Yucer’in “İlim yolunda Harcanan Emek Asla Zayi

Olmaz”, Safi Arpaguş’un “‘Biz aleme bir yar icin ah etmeğe geldik!”, Medet

Bala’nın “Şiiri Yaşayan Adam”, Ali Namlı’nın “Selcuk Eraydın Hocamız”, Şeyda

Ozturk’un “Hocam Selcuk Eraydın”, Selcuk hocamızın kızı Tuba İmik’in “Babam

Selcuk Eraydın” hatıra yazıları ile K. Yusuf Unal’ın “Mustafa Tahralı ile

Merhum Selcuk Eraydın’a

Dair”, Ali Namlı-Necdet Tosun’un “İrfan Gunduz ile Merhum Selcuk Eraydın

Hakkında” başlık mulakatlarını bulacaksınız. Hatıra yazıların akabinde Mehmet

Demirci, Mustafa Kara ve Mustafa Aşkar’ın armağan sayımız icin yazdıkları

makāleleri yer almaktadır.

Page 23: Ömer Hayyam - Rubailer, Şarap Kavramı ve Dahası

İkinci bolumde Moeen Nizami’nin “Studies on Shams-e Tabrizi in the Sub-

Continent”, Suleyman Derin’in “Benedict’in The Rule İsimli Eseri Cercevesinde Ruhbanlık ve Tekke Hayatına Bir Bakış”, Nermin Ozturk’un “Lamaist ve Sufi

Gelenek Uzerinden “Kutsal Yolculuğu” Yeniden Duşunmek”,

XII Erkan Ovuc’un “Mecmua-i Tekayaların Serencamı ve Yeni Bir Liste Neşri”

başlıklı sayı hakemleri tarafından incelenen hakemli yazılar mevcuttur.

Ucuncu bolumde; Semih Ceyhan’ın Molla Fenari’den “Vahdet-i Vucuda Dair On

Kāide: Şeyhu’l-Ekber Muhyiddin İbnu’l-Arabi’ye Ait Bir Rubai’Nil Şerhi”,

Ercan Alkan’ın Giuseppe Scattolin’den “İslam’da Tasavvuf ve Hukuk: Zimmiler

Hakkında İbn Arabi’nin (560/1165-638/1240) Bir Metni”

ve Suleyman Gokbulut’un Abdur Rashid Bhat’tan “Şah Veliyyullah Dihlevi:

Tasavvufi Duşuncelerinin Bir Değerlendirmesi” başlıklı tercumelerini

okuyacaksınız.

Gecen sayıda yayınına başlanan “Acıklamalı Eski Harfli Turkce Matbu Tasavvuf

Kitapları Bibliyografyası”na gosterilen ilgiden ayrıca memnunuz.

Bu ilginin devamı olması halinde duşunce hayatımız icin onemli bir literatur

ortaya cıkacağını duşunuyoruz.

Dergimizin bu sayısında makāle ve hatıra yazılarıyla bizlere destek veren

meslektaşlarımız başta olmak uzere, albumun hazırlanmasında istifade ettiğimiz

fotoğraf ve bazı belgelerin temininde bizlerden yardımlarını esirgemeyen Selcuk

hocamızın refikası Zehra hanıma ve İngilizce ozetlerin

cevirisinde İsmail Eriş’e medyun-i şukranız.

Bir sonraki sayımızda buluşmak duasıyla…

Prof. Dr. H. Kâmil YILMAZ