Upload
others
View
11
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
Muhasibi (ö. 241/ 855)'n in el-Mekasib'i
Bağlamında Tasavvufta Dünyaya Bakış ve Hakiki Zühd Anlayışı
Ali BOLAT
Dr., Ondoktız Mayıs ü. ilahiyat Fakültesi
özet İslam Tasavvufunda dünyaya bakış söz konusu olduğunda ilk akla ge
len kavram zıwddür. Sufilerin zühd ile ilgili değerlendirmelerinde, ayet ve
hadislerin yanında, onların yaşamış oldukları dönemde şahit oldukları siya
si, ekonomik ve toplumsal bunalımların büyük tesiri olmuş ve sCıfiler, bu
çerçevede genel olarak dünya hayatına olumsuz bir bakış içerisine girmiş
lerdir. lll. hicri asrın önemli bir sfıfisi olan H aris b. Esed el-Muhasibf de bu
konuda düşüncelerini derli-toplu bir şekilde el-Mekasib ue'l-Vera'adlı ese
rinde ortaya koymuştur. Ancak Mu hasibi'nin bu konudaki değerlendirınele
ri, sözü edilen yaklaşımdan farklıdır. O, yukarıda amlan problemierin bazı
insanları dünyadan tamamen yüz çevirmeye yönelttiğini ve fakat bunun
Kur'an ve Hz. Peygamber'in yaşantısı ile bir ilgisi olmadığını; buna karşılık
sözü edilen kaynaklarda dünyalık edüıme konusunda bu tarzda bir yasak
lamanın olmayıp , insanların kazandıklarını heliii yoldan kazanmaları ve ve
ra' sahibi olmaları üzerinde duru lduğunu düşünınektedir. Onun bu görüş
leri, tasavvufun mutedil bir çizgide gelişmesinde önemli katkılar icra etmiş
ve en başta Gazali üzerinde etkili olmuştur.
Giriş
İslam Tasavvufunda dünyaya bakış ve bununla bağlantılı olarak, tasavvufı.ın aynı zamanda temel kavramlarından olan zühd ve tevekkül anlayışları öteden be
ri tartışılagelen bir konudur. Tasavvuf düşüncesinin genel mantaHtesi içinde tak
elim edilen zühd anlayışının, esas itibarıyla dünyaya karşı -en insatlı ifadesiylemesafeli duruşu öngördüğü herkesin malumudur. Bunun yanı sıra, zühd konusu
na bakış ile ilgili olarak sütller arasında tam bir birlikteliğin varlığı net olarak söy-
178 ıasawuf
lenemese de, herhangi bir tasavvuf klasiğine bakılarak, zühd kavramının anlam örgüsünü (dünyaya bakışta) olumsuz niteliklerin oluşturduğunu görmek mümkündür. Öte yandan, süfilerin zühde yaklaşımı ile ilgili olarak sözü edilen birlikteliklerinin olmaması, yaşanılan manevi tecrübenin öznelliğinden, o devrio siyasi, ekonomik ve toplumsal problemlerine duyulan reaksiyondan ve de sufinin yaşadığı coğrafyanın kültürel dokusundan kaynaklanmaktadır. Ancak, bütün bu öznel hususlada birlikte, yine de İslam tasavvufunun dünyaya bakışı ile ilgili olarak genel bir çerçevesi çizilebilir. Bizim amacımız, burada söz konusu çerçeveyi çizmek olmayıp, tasavvufun müellif-süfilerinden Haris b. Esed ei-Muhiisibi"nin -bir süfl olarak- ortaya koyduğu göriişleri itibarıyla orijinal olduğunu düşündüğümüz elMeld'isib adlı eserinde dünyaya bakış ve sGfilerin bu konuda düştüğü hatalara dair bazı tespitlerini ortaya koymak olacaktır. Her şeyden önce, Muhasibl'nin söz konusu eserinde bu konuya yaklaşımı, yaklaşık iki asra tekabül eden zühd döneminin bir fotoğrafını bizlere sunması açısından da önemlidir kanaatindeyiz.
Mubasibi: Hayatı ve Eserleri
Tam adı Ebu Abdiilah Haris b . . Esed ei-Muhasib1 el-Basri olan sGfimizin doğum tarihi de kesin olarak bilinmemekle beraber, hakkında yapılan çalışına lar
da bu tarih, 165/781 olarak gösterilmiştir. ' Kaynakların Basra'da doğduğunu belirttiği Muhasibl, bu adı nefsini sık sık hesaba çektiği için almıştır.2
Hayatı hakkında fazla bilgiye sahip olmadığımız Muhasibl' genç y~ta o dö
nemde canlı bir fikir atmosferinin teneffüs edilmekte olduğu Bağdat'a gelmiştir.
Bağdat'ta kimlerden ders aldığı , nasıl ve ne kadar süre ile eğitim gördüğü konusunda yeterli bilgi olmamakla birlikte tabakat kitaplarının kendisinden "zahir-batın ilimlerini. şahsında ce ın' eden, faklh, mulıaddis, mütekellim ve mutasavvıfd
1 Kennit Schoonover, "AI-Mulıasibi and Hıs AI-Hıaya ", 7Jıe Muslim Wodd, Newyork 1949, XXXIX,
S. ı , s. 26; Alxlulhalim Mahmud, Osttizü 's-Sainrı. ei-Haris b. Esed ei-Mubasib~ Kııhire 1973, s. 31; Margaret Smith, An F<arly Myslic of Bagbdad, London 1935, s. 5; Von Cari Brockelmann, Geschıcbtf;1 Der
Arabıscberı Lıtteratur, Supplenıentband, Leiden 1937, c. ı, s. 352; Hüseyin Aydın, Mubasibf'nin
Tasavvıif Felsefesi İnsan-Psikoloji-Bilgi-Ahlak Görüşü, An k. 1976, s. 21. Fuad Sezgin'e göre Muhasibl'nin doğum tarihi 170/786'dır. Bk. Gescbıchte Des Arabıscben Sch11fttımıs, Leiden 1967, c. I, s . 639.
2 Ebu Abdurr.ıhman es-Süleml, Tabakfirıı's·S'4fiyye, .Kahire 1986, s. 56; Ebu'I-Abbas Şemsuddin Alımed b. Muhammed b. Ebi Bekr ibn Hallikan, Vefeyatü 'l-A 'yan ve Enbau Ebn.tli'z-Zaman, Beyrut 1968, c. ll, s . 57; Ebu'I-Mevahib Ahdu'l-Yehhab b. Ahmed b. Aliei-Ensari eş-Şa'rani, Levtikıbu't-Envar
fi Tabaktiti'l-Ahyar (Tabakatü'I-KübnJ), Mısır 1954, c. ı, s. 75. 3 Süleml, age., s. 56; İbnü'n-Nedim, et-Fibrist, Beyrı.ıt 1978, s. 261; Ebu Sa'd Abdülkerim b.
Muhammed b. Mansur et-Temlmi es-Sem'anl, ei-Enstib, Beyrı.ıt 1988, c. v, s. 207; Ebu Be)u b. Ali eiHatib ei-Bağdadi, Taribu Bağdat, Beynıı trs., c. VIII, s. 211; Siracuddin Ebu Hafs Ömer b. Ali b. Ahmed ei-Mısri İbnu ' I-Mulakkın, Taba.k!itu'I-Evliyii, Kahire 1973, s. 175; Tacı.ıddin Ebu Nasr Abclülvehhab b. Ali es-Sübki, Tabakiitii'ş-Şq{ı'ı}yeti'l-Kübt'ii, Beyrı.ıt trs., c. II , s. 37; İbn Hallikan, age., c. II, s. 175; Nureddin Abdurr<~hman b. Alımed Cami, Nejabatü '1-0ns mfn Hadartiti 'l-Kuds, tercüme ve şerh: Liimil Çelebi, hıl. Süleyman Uludağ-Mustafa Kara, İst. 1995. s. 175.
ali bolatlmuhclsibf'nin e/-mektisib'i bağlamırula rasa.vvu.fta dünyaytı. . . 179
olarak bahsetmeleri, O'nun, dönemindeki ilimiere ileri derecede vakıf olduğunu
gösterir. Ayrıca Ebu Abdullah b. Hafif (371/98l)'in şu sözü de bize onun rasavvuf yolundaki etkinliği hakkında bir fikir verınesi açısından önemlidir: "Şeyhlerimiz
den şu. beş kişiye uyunuı: I-Iaris b. Esed ei-Muhasibi, Cüneyd b. Muhaıruned (297/909), Ruveym (330/941), Ebu'I-Abbas b. 'Ata (309/921), Amr b. Osman el
Mekkl (291/903) Çünkü bunlar ilim ve hakikatleri şahıslannda cem' etmişlerdir."~
Mtıhasib!, babasının V:ikıfi,' Kadert ya da Rafızl' olması nedeniyle kendisine kalan mirası "Farklı dinlerden olan iki kişi birbirlerinevaris olamaı"8 hadisine da
yanarak reddetmiştir.9 Rivayere göre Muhasibi, Bağdat'ta babasının yakasına yapışmış ve ona, "Annemi boşa, çünkü siz farklı dinlerdensiniz" diyerek onu açıkça rekfir etmiştir. w İbnü'I-Mulakkın da, Muhasibi'nin bu mirası reddetmesinin sırf
vera'ından kaynaklandığını ifade etmiştir." Sebebi her ne olursa olsun, Muhasibl'nin. vefauna kadar yokluk içinde yaşadiğı , vefatı sırasında da Cü neyd-i Bağda
di'nin verdiği bilgiye göre bir dirheme muhtaç olduğu biUnmektedir. ıı
Bağdat Tasavvuf Okulu'nun öncüsü olarak görülen Muhiisib1'nin görüştüğü
sGfiler arasında C üneyd-i Bağdadl, Ebu'I-Abbas Ahmed b. Muhammed b. Mesrük
(298/910), Ebü Abdullah Ahmed ·b. Asım el-Antak1 (239/853), Ebu Hamza eiBağdadi (289/901), Ebu Turab Nahşebl en-Nesefi (245/ 859) sayı labilir.'·1 Geride
çok sayıda değerli eser bırakan, pekçok kişiye hocalık yapan, zaman zaman fi-
4 Bk. Si.ihkl, Tabakilt, c. n, s. 37; Ebu'I-Felah Abdu'l-Hayy el-Han bell ibnü'I-İmad, Şezı.>ı'iltii'z
Zehebfi Ahb!iri men Zebeb, 8eynıL trs., c. ll, s. 103; Cami, Nf!{abdtü'I-Üns, s . 175.
5 Ehu Abdullah Muhammed b. Ahmed b. Osman ez-Zeheb!, Siyeru A'liimi'rı-Nübel!i, Beynu
1993, c. xıı , s . 110; Ehlı Nuaym Ahmed b. Abdullah el-Isbahani, Hilyetü'I-Evliya ve Tabakaıu 'l
Asfiya, Mısır ırs. , c. X, s. 75; tbu'.l-Fadl Ahmed b . Ali İbn Hacer el-Askalani, Tehzfbü't-T<:hzfb, Beyruı
1968, c. II, s. 135; Sem'a ni, En.sii.b, c. v, s. 207; BağdadJ, Tarih, c. XIII, s. 214.
6 İbn Mulakk.ın, Tabakatü'I-Evl~ya, s. 176; Ebü Mansur Abdttikahir h. Tahir b. Muhammed ei
Bağdiidi, el-Fark Beyne'/-Fımk, çev. Etheın Ruhi Fığlalı, Mezhepler Arasındaki Farklar, Ank. 1991, s. 283; İbnu'l - imad, age., c. n, s. 103; Ebu Bekr Muhammed el-Kel:lbiiz1, eı-Taat?Uj li Mezbebi Ebli'tTasauvıif, Kahire 1980, s. 175.
7 Sübki, age., c. ll, s. 38; Şevki Dayf, el-Asru'I-Abbtisf es·Stin~ Mısır trs .. s. 108.
8 Ebü isa Muhammed b. isa et-Tımı izi, Sü.n.en, Kfthire 1975. Feraiz, 30 OY. 424-425). 9 lsbahani', age., c . X, s. 75; ibn Ha llikan, Vejeyaı, c. ll, s. 57; İbn Hacer, Tehzfb, c. U, s . 135,
Sübkl, at~e., c. ıı , s . 38. 10 Bağdadl, Tarib, c. VIII , s. 214; Zehebl, Siyer, XII , 110-111; Sem'an:i, Ensiib, V, 208.
ll İbn Mu l :ıkkı n. age., s. 176.
12 Sübki, age .. c. ll,~. 38; Zeheb), age., c . XII , s. lll; lsbahani', age., c. X, s. 75; İbn Hacer, age.,
c. II , s. 135; ilm Hallikan, age., c. ll, s . 57; Cemaludd in Ebu'I-Ferec ibnü'I-Cev;{ı, Sıjatü's-Safve, Halep
1969, c. ıı. ss. 368-369; ibn Mulakkın, age., ss. 176-177; Sem'ani', age., c. V, s . 207.
13 Sülemi, Tabak.ar, ss. 137. 249, 156, 237: Sübki', age., c. ll, s . 28; İzzüddin Ebu'I-Hasan Ali b .
Ebi'I-Kerem Muhammed b. Muhammed b. Abdulkerim b. AbdulvfHıid eş-Şeybani İbnü'l-Esir, el
KtimilJI 't-Tarib, Beyrı.ıL1965, c. VII, s . 282; ibn Mulakkın, age., s . 89; Ebu'I-Hasun Ali b . Osman el
Hucviri, Keşfıı '1-Mahciib, ingilizceden te r. Mahmud ve Ahmed Madi Ebu'l-Azii.im, Kahire 1974, ss.
155, 183.
180 ıasavvı.f.f
kirleri nedeniyle özellikle İbn Hanbel (241/855) ve taraftarlarınca kendisine eleştiriler yönelülen Muhasibl, 243/ 857'de Bağdat'ta vefat etmiştir.14 Rivayere göre Muhasiöı, İbn I-lanbel ve taraftarlarının kendisine karşı olan tutumu nedeniyle hayatının son yıllarını gizlenerek geçirmek zorunda kalmış ve cenazesinde ancak dört kişi bulunabilmiştir. 1'
Muhasibl'nin eserlerinin sayısın ı tam olarak bilemiyonız. Sübkl (756/1355) bu konuda bize 200 rakamını verse de16 bu kadar eser bugün elimizde mevcut değildir. Bunun yanısıra Muhasibl'ye aidiyeti tartışmalı eserler de mevcuttur. O'nun kelaına dair yazmış olduğu eserler her ne kadar dikkat çekici nitelikte olsa da, daha çok sGfi' kimliği ile öne çıkan düşüncelerini , bugüne kadar intikal etmiş olan çok sayıdaki irşad ı amaçlayan, zi'ihidliği dile getiren eserlerinden tesbit etmek, O'nu ranıma açısından daha önceliklidir kanaatindeyiz. Eserlerinin başlıcaları arasında er-Riaye li Hu.kukillah, Kitabü'n-Nesaih, Kitabü't-Tevehhüm, elMesai! fi'z-Zühd ve Gayrih~ ei-Mesai! fi AJrnli.li'l-Kulub ve'l-Ceva·rih, Kitabu Maiyyeti'l-Akl ve Ma'nahu ve lhtilafi.i'n-Nas fibi, Fehmü '1-Kur'an ve Ma 'anfhi, Kitabü Bed' men Eniibe i/allah, Ristiletü'l-Müsterşidfn, Kitabü 'l-Halve ve't-Tencıkkul fi 'l-lbadeti ve Derectitü 'l-Abidfn, Adabü 'n -Nüjiis, Kitabü'l-Azame, Kttabü '!-ilm, Şerhü 'l-Ma 'rife ve Bezlü 'n-Nasiha, el-Kasd ve 'r-Rucu ' ilailah oe Kt'tabü 'l-Mekilsib ve '1- Vera n sayılabilir.
Bizim bu çalışmada temel kaynak olarak seçtiğimiz son eserin ram adı, el-Mekiisib ve'l-Vera ' ve~ş-Şühhe. ve Beyan u Mübtihiha ve Mahzuriha ve İhtilafu 'nNas fi Talebiha ve'r-Redd ale'I-Galitine fihı'dir. Yazınalarından bir nüshası Süleymaniye Ktp., Canıllah, nr. llOl'de bulunan eseri A. Ahmed Ata orijinal adıyla (Kahire, 1969 ve Beyrut, 1987), Muhammed Osman ei-Huşr da, içeriğine daha uygun olur gerekçesiyle el-Mekasibu.'r-Rızkıı 'l-Helal ve Hakfkatu't-Tevekkül ala'llah adıyla (Kahire, 1983) neşretmiştir.
Muhasibl'nin, söz konusu eserinde dile getirmiş olduğu toplumsal bunalımlar, yaşanan bazı gerginlikler ve de İbn Hanbel ve taraftarlarından gördüğü eziyetler göz önüne alındığında, el-Meldsib'ini ömrünün son dönemlerinde yazmış olması kuvverle muhtemel olduğunu söyleyebiliriz. Bu bakırndan el-Mekasib, onun tasavvufl düşüncesinin olgunluk döneminin bir meyvesi olarak görülebilir. Eserde, geneli itibanyla rızık kazanmak, vera', tevekkülün hakikati ve zühd üzerinde duran Muhasibi, çoğu insanın muhakemesini hatta hayatını yitirmesine
14 İbn Kesir ed-Dımeşki, e/-Bidtiye ve'n-Nihiiye, Beyrut 1977, c. X, s . 345; Zehebi, Mfziirıu.'/.
hid&lji Nakdi'r-Rictil, Kahire 1963, c. I, s. 431; İbnü'I-Esir, el-KI.imfl, c. Vll, s. 84; Sülemi, Tabakiit, s. 56; Sem'ani, Ensiib, c. V, s. 208; Sübk!, Ttıbakiiı, c. II, s. 39; ibnü'I-Cevzi, Sıfatu's-Sajve, c. II, s. 369;
!bnu'I-İınad. Şezertitü'z-Zeheb, c. ll, s. 103.
15 Si.ibki, age., c. rı , s. 39; Bağdadl, Tarib, c. VIII, ss. 214-216; İbnü'l-Esir, age., c. Vlt, s. 84; İbn
Hacer, Tehzfb, c. 11, s. 135; Seın'ilni, age., c:. V, s. 205; İbn Hall ikan, Vefeyaı, c. 11, s. 58. 16 Sübkl, age., c. ll, s. 37.
17 Bağdadi, age., c. vııı , s. 211: Brockelmann, CAL (Suppl.), c. ı, s. 214; Sezgin, CAS, c. ı. s. 641.
ali bolatlmuhiisibi'rıhı el-mekasib'i bağlamında tasawufia dürıyaya. .. 181
sebep olan bazı aşm riyazet uygulamalarını tenkit etmekte, bu uygulamalan selefin yaşantısı ile mukayese ederek değerlendirmekte ve SÖZ konusu sufileri bu konuda itidale davet etmektedir. Bunu yaparken Muhasibl, tenkit ettiği görüşü
ikna edici bir şekilde eleştirmekte, kendi görüşünü de sistemli bir şekilde, ayet ve hadislerle temellendinneye çalışmaktadır. Bu arada onun vermiş olduğu bil
giler, daha önce de ifade ettiğimiz gibi, ilk islam:ı devir zahidlerinin yaşay1ş şekilleri hakkında da bizleri aydıntatıcı mahiyettedir.
Tasavvufta Zühd ve Dünya Hayatı
İlgi duymamak, terk etmek, yüz çevirmek anlamlarına gelen zühd kelimesi18
Kur'an'da lafız olarak sadece bir yerde geçmekte'9 iken, genel olarak dünya ve
dünyalıktan yüz çevirmek şeklinde tanımlanabilecek anlamıyla birçok ayet ile ilişkilendirilebilir. Bu çerçevede, insanların bol rızık ile azabileceği,20 mal sahibi olup
da bunu infak etmeyenin azaba uğrayacağı/' ınal ve mülke düşkünlüğü n insanlara süslü gösterildiği ve bunların dünya hayatının süsü olduğu,22 dünya hayatının oyun ve eğlenceden ibaret olup, asiolanın ahiret yurdu ölduğu,25 dünya. hayatını
ahirete tercih edenlerin büyük bir sapkınlık içinde olduğu,2• dünyanın aldatıcı bir
zevkten ibaret olduğu, ıs dünyanın geçiminin ahirete nisbet! e oldukça aı olduğu~ vb. sayısı daha da aıtırılabilecek beyanlar zühd kavramı ile ilintilidir. Kur'an'da bu meyanda dile getirilen düşünceyi şu iki ayet net olarak ortaya koymaktadır:
Bilin ki dünya hayatı bir oyun, eğlence, si.is, kendi aranızda övünme, mal ve
evim çoğaltına yarışıdır. (Bu) tıpkı bir yağınura benzer ki, bitirdiği ot, ekincilerin
hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise
çetin bir azap, Allah'tan mağfirer ve rıza vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir zevkten
başka bir şey değildir.a
Mal ve oğullar dünya hayatının süsüdür. Kalıcı olan güzel işler ise Rabb'inin
katında sevapça da uınutça da daha hayırlıdır.'"'
Görüldüğü gibi Kur'an'da dünya hayatının geçiciliği, bu hayata Allah'ı ve ahi-
18 Ebu Abdurrahman d-Halil b. Ahmed el-ferahldl, Kitabü 'l-'Ayn, Beynıt 1988, c. IV, s. 12;
Muhammed b. Mlikerrem İbn Manzur el -Afrıkl, Lisarıü 'I-Arab, Beyrut trs. , c . lll, ss. 196-197. 19 12 Yusuf/20: ·• ... onlar Yusuf hakkında isteksiz id iler ... "
20 34 Sebe/34-35; 42 Şurfı/27; 96 Alak/6-7.
21 9 Tevbe/ 34.
22 3 Al-i im ran/ 14; 18 Kehf/46.
23 6 En'ilm/32.
24 14 ibrahiın/3.
25 3 Al-i iınran/185; 31 Lokınan/33; 79 Niiziiit/37-39.
26 4 Nis5/77; 9 Tevbe/38; 13 R;ı'd/26.
27 57 Hacüd/20.
28 18 Kehf/4.
182 tasavvuf
reti onutturacak derecede bağlanılmaması ve varlık ile övünülmemesi gereği üzerinde durulmaktadır.
Şüphesiz, dünyaya aşırı düşkünlüğün ve değer yargılannı dünyevl menfaatlerinin oluşturduğu bir topluma hitap eden Kur'an'ın bu vurgusu anlaşılı r bir durumdur. Kur'an'ın dünya hayaunı kötüleyen ve ahiret hayatının asıl yurt olduğuna elikkat çeken bu beyanlarının yanı sı ra, dünya nimetlerinden istifaele etmeyi, insanların kazandıklarından tasaddukta bulunmayı ve ibadetin ardından Allah'ın lütfundan rızık talebi ile yeryüzüne dağılmayı tavsiye eden ayetlerl? de Kur'an'ın
dünyaya bakışını oıtaya koyan olumltı beyanlardır. "De ki: ' Allah'ın kullan için çıkardığı süsü ve güzel rızıkları kim haram etti?' De ki: '0, dünya hayaunda inananlarındır, kıyamet günü de yalnız onlarındır. ' .. . "30 ayetinde de görüldüğü gibi Kur'an'da dünya hayatının bizatihi kendisi köti.ilenmemektedir. Kötülenen, mal ve mülklin ahireti unutturması/' kibir ve gurur malzemesi olarak kullanılması ,
üstünlük vesilesi olarak değerlenclirilınesidir. O nedenle dünyadan, kulu Allah'tan uzaklaştırdığı ölçüde uzak durulmalıdır. 32
islam toplumunda , fazla bir zaman geçmeden meydana gelen yozlaşmalar, daha Sahabe devrinde başlayan iç savaşlar, gruplar arasındaki mücadeleler, devlet adamlarının haksız uygulamaları, insanların aşırı lüks ve sefahate dalmaları,
irtidat olayları ve iç savaşlar, insanların dünya ve dünyalığa bakış konusundaki düşüncelerinde belirleyici olmuş, bu durum beraberinde reaksiyoner bir zümreyi doğunnuş, tepkisini seviyeli bir şekilde ortaya koyanların yanında ; dünya hayatından tümüyle ilişiğini kesen, tenha yerlerele yaşayan, insanların arasına hiç
kanşmayan ve herhangi bir meslek tutmayan kişilerin çoğaldığı görülmüştür.
Zühhad adı altında anılan bu kişiler zamanla taraftar toplamış ve tasavvuf düşüncesinin dünya hayatına bakışı konusunda erkin olmuşlardır. Sonuçta, bazı zahidlerce helal dairesinin oldukça ileriye götürülerek daraltılması ve böylece dünyada helal malın olmadığı anlayışının oluşması nedeniyle dünyayı tamamen reddetme anlayışı oluşmuş; dünya gailesine bulaşmamayı hedef alan ve tasavvul1 bir metod olarak değerlendirilen fakr, literal anlamıyla, tam bir yokluk ve yoksulluk düzeyinde benimsenmiştir. ~~ Bu konuda Ebu Talib Mekkl'nin konuya yaktaşıın ı elikkat çekicidir. Zabide, yoksulluğundan dolayı ahirette iki kar ecir verileceğini öncelikle Kur'an'a dayandıran Ebu Tilib Mekkl,14 zühd ehli olan fakirin,
29 2 Bal<ara/ 267; 4 Nisa/29; 24 Nur/ 37; 62 Cum'a/ 10.
30 7 A'rftf/32.
31 24 NOr/ 37.
32 Sabri F. Ülgener, Zihniyet ve Din, isı. 1981, s.s. 56, ';16; Fazlurralıman, islamiyel ve İktisadi
Adalet Meselesi, çev. Yusuf Ziya Kavakçı, Er.wnım 1976, s. LO.
33 Bk. Reynold Nicholson, Fit't-Tasa-vvuJ)'l-lsJ.amf ve T&rfhib~ çev. Ebu'I-Ala Afifi, Kahire 1947,
s. 53; Ülgener, age., s. 72. 34 28 Kasas/ 54.
ali bolaılmuiJdsibf'nin et-mekiisib'i bağlamında tasawı,ifıa dü.nyaya... 183
zengine göre 500 yıl, zühd ehli olmayan fakirin ise zenginden 40 yıl önce cennete gireceğini, "Biz yeıyüzündeki şeyleri, kendisine süs olsun diye yarattık ki onların, hangisinin daha güzel iş yaptığını deneyelim" ayetinin/5 kimlerin dünyada en zahid olduğunun sınanması şeklinde yorumlandığını ifade etmektedir. Mal sahibi olmanın, dünyaya rağbet etmenin alameti olduğunu düşünen EbO Talib Mekkl, "Dünyayı bir leş, İblis'i ise onun peşinde koşan bir köpek şeklinde gören" ınükaşefe ehlinden bir zatın sözünü onaylayarak, "Dünya İblis'in mekanıdır; kim dünyadan bir şey edinirse, İblis ona edindiği şey ölçüsünde musaHat olur" demekte ve dünyayı yaşlı bir kadın, domuz, ölü bir oğlak ve dışk.ı şeklinde tasvir eden anekdotlar aktarmaktadır.36 Dünya hayatını sözü edilen çerçevede değerlendiren zahid ve sCıfilerin bu meyanda dile getirdikleri düşüncelerini diğer bazı tasavvuf kaynaklarıoda da görmek mümkündür.~7 Kur'an-ı Kerim ve Hadislerde dünyayı yeren ifadelere dayanarak kurtuluşu dünyayı tamamen terk etmekte arayan ve söZÜ edilen kaynaklarda zemmedilen dünyanın tıe olduğunu kavramamış olan kimseleri, İblis'in 'ahiretini dünyayı terk etmeden kurtaramazsın' düşüncesini onun zihnine sokarak yoldan çıkardığını, sonuçta da dağlara çekilen, toplumdan tamamen kendisini soyurlayan ve bunun hakiki zühd olduğunu düşünen sufileri tenkit eden İbnü'I-Cevzl bu konuda onları aşırıya gitmekle ve Kur'an ve Hadisleri anlamarnakla itharn etmektedir:
Sufilerin b ir kısmı , zühdün mübah olan şeyleri terk etmek olduğunu düşün
mekte, arpa ekmeğinden başka bir şey yeıneınekte, meyveleri tatmamakra, bedeni zayıf düşürecek derecede yiyeceğini azaltmakta, suf giyerek soğuk su içmekten sakınınaktadır. Oysa bu, ne Allah Rası.ilü'nün, ne ashabının ve ne de onlara tiibl olanların yoludur. Nitekim Hz. Peygamber et, tavuk ve helvayı sever ve yerdi. .. 'Ben şükrüne güç yetiremeyeceğim için tadı yemem' diyen birisini Hasan Basri, 'Ahmak adam, acaba içtiği soğuk suyun şükrüne güç yeıirebiliyor mu?' diyerek
eleştirıniştir.31ı
İbnü'l-Cevz], sGJ'ilerden bazılannın maddi yokluğun zühdün gereği olduğunu düşündüklerini ve fakat onların bu konuda yanıldıklarını ifade etmektedir. Çünkü ona göre yiyecek ve giyimi konusunda zahid olan kişinin , esasında kalbinde bu şeylere karşı aşırı bir düşkünlük hissetmesi, aynı şekilde makam ve mevki sahibi olmayı arzu etmesi mümkündür. Bu nedenle, ona göre ilk olarak
35 17 Kehf/7.
36 Ebu T<ilib Mekkl, Kutü 'I-Ku/Ub, Beynıt 1997, c. ı, ss. 427-431.
37 Bk. Kelilba:d, Ta 'arn~(, s. 112; Abdilikerim h. Hevazin el-Kuşeyrl, er-Risiıtetü'l-Kuşeyı'iyye,
Beyruı ırs. , ss. 115-119.
38 Cemillüddin Ebü'l-Ferec Ahdurr..thm~n ihnü'I-Cevzl, Telbfsü lblfs, Beyruı 1989, s. 136. ibnü'I
Cevzi, aynı eserinde, "Yemeği ;ısgari seviyeye indirmeyi, nefıs!e mücahede için mübahl~n terk
etmeyi ta.vsiye eden Hfıris el-Mulıfısiöı ve Ebu Tiilib Mekki'nin görüşlerine iltifat etme" demektedir
(Bk. ı;. 136). Kanaatiıni :cce İbnü'l-Cevzi·, bu çalışmada sözünü edeceğimi:c, Muhfısibl'ni n el-MekiJsib
adlı eserini görmemiş olmalıdır.
184 tasavvuf
bu duyguların bedenden değil, kalpten atılması gereklidir.~
SGfilerin yukarıda zikredilen görüşlerinin yanında, dünya ile ilgili daha mutedil olara.< nitelendirilebilecek düşünceleri de aynı kaynaklarda kendilerine yer
bulınuşlarcıır . Örneğin, sGfilerin bu konudaki görüşlerini yon.ımsuz olarak aktaran Kuşeyrl, anılan zümrenin zühd konusunda ihtilaf ettiklerini, bazılarının züh
dün haraınlarda, bazı larının ise zühdün haramcia şart, helalde fazilet olduğunu savunduğunu söyleyerek.ıo bu konudaki farklı eğilimlerin gerçekliğine işaret et
mektedir. Serrac da, iyi arnellerle birlikte bulunan zenginliğin kötü olmadığın.ı belirttikten sonra, bazılarının fakrdan mutlak yoksulluğu anladıklarını, bunun
ise yanlış olduğunu, böyle düşünenierin fakrının kendilerine bir perde teşkil ettiğini söylemektedir. Senac, kesb konusunda bazı şartlar belirlemekte, bu şaıtla
rın yerine getirilmesi durumunda kesbi mübah görmektedir. Bu şartJar şunlardır: Kesbine güvenmemek, rızkını ımırtak olarak kesbine bağlaıuaınak, kesbi mal
biriktirmek için değil, Müslümanlara yardım için yapmak, kesbin farz namazlarından alıkoynıaınası , hara.m yenıesine engel olacak miktarda bilgiye sahip olmak."
Abdurrahman Cami de, görünüşlerinele fakn ihtiyar etmiş ve fakat gerçekte fakrıo hakikatinden nasibi olmayan kimselerin gerçek amaçlann.ın şöhret kazan
mak ve halkın teveccühünü kazanmak olduğunu ifade ermekre; aynı şekilde dünyayı tümüyle terk eden, bununla da halk nazarında makbul ve muteber ol
mayı amaçlayan zahid geçinenlerden bahsetmektediL Cami'ye göre bu kişiler,
dünyayı dünyalık için terk etmişlerdir."2 Yine ona göre zühd, fakr olmadan da mümkündür. Şöyle ki, bir kimsenin, dünya malına sahip olduğu halde ona karşı rağbeti olmayabilir."
Anlaşılacağı üzere, tasavvuf clüşüncesincle, yukarıda sözü edildiği gibi, dün
yaya bakış ile ilgili olarak aşırı denilebilecek yaklaşımlara, bir kısım tasavvuf kitabiyJtında temkinli yaklaşıldığı ve zühd telakkisinin öncelikli olarak kalbi bir
hadise olarak değerlendirildiği görülmektedir. Nitekim bu yaklaşım, zühd ile ilgili tanımiara da yansımıştır. 44 Kanaatimizce bu konudaki aşırı yorumların zamanla bir değişime uğradığı ve çahşıp kazanmak ile sGfilik yolu arasında bir çe
lişkinin görülmeıneye başlandığı söylenebilir.45
M.uhasib1'nin el-Mekasib'inde Zühd ve Dünya Hayatı
Muhasib!, eserine ilk olarak insanı tefekküre ve Allah'ın ınahlukata verdiği ni-
39 Bk. ibnü' I-Cevii, Telbfs, s. 137.
40 Kuşeyrl, Rislile, s . 115.
41 Ebu Nasr Serdie et-Tusi, e/-Luma ; Kahire 1960, s . 524.
42 Cami, Nq(ahiltıl '/. üns, ss. 81-82.
43 Aynı eser, s. 77. 44 "Zühd, dünya arzusunu kalpten tamamen çıkarmaktır. • Bk. Afıfüddin Süleyman b . Ali et·
Tiliıns:inl, Şerh u Meniizili's-Sliirtıı ile'l-Hakk/'1-Mübfn, İran 1371, c. I, s. 139.
45 Bk. Nichobon, Fi't-Tcısawı!/; s . 55.
ali bolavmuhasibl'nin el-mekilsib'i bağlamında uısavvufla dünyaya. .. 185
rnetlerin şükrünü eelaya yönlendirecek bazı ayetleri zikrederek başlamaktadır.46
Ona göre kişi, Allah'ın verdiği mez.kGr ihsanları hatırlar ve bunlar üzerinde düşünürse, O'nun yüceliğini ve kudretini, k~ndi varlığının acizliğini idrak eder. Bu idrak düzeyine ulaşmanın yolu, Allah'ın yeıyüzündeki ayetlerini müşahededir.'7
Eşyanın tabiatının fena olduğunu hatırlatan ve eşya ile ilişkilerin, bu özelliğin dikkate alınarak düzenlenmesine işaret eden Muhasib1,
Yüce Hikmet sahibi cesedieri ancak beslenme ile ayakta kalacak şekilde tasar
laınış, onların ömürlerini belirlemiş, rızıkl:ırını taksim etmiş, dünya işlerini de fe
na sıfatı ile donatmıştır.""
demekte ve konuyla ilgili bazı ayetleri sıralamaktaclır.49 Muhasibl ardından Allah'ın, kulu rızıklandınna konusunda kendisine tevekkül etme gereğine vurgu yapmakta ve insanın bu takeHrin ötesinde bir kazanımı olamayacağını, bu nedenle dünyalığa gönlü kaprırarak hırs ve tutkulardan uzak durmasını öğütle
mektedir.~" Ancak, vücudun hayatiyerini sürdürebilmesi için gerekli olan beslen
me faaliyetleri ele tevekkül anlayışınarers düşmemektedir. Nitekim ona göre Allah'ın mübah kıldığı eşyayı edinme yolunda gösterilen gayret tabildir. Ancak, haram sınırına yaklaşılması halinde dunım değişir. Çünkü Allah Teala, "Ey insanlar, yeıyüzünde bulunan bela! ve temiz şeylerden yiyin ... ";' ve "Kendilerini ne ticaretin ve ne de alışverişin Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymadığı erkekler. . . "'2 buyurmuştur.;3
''Allah insanlara sınırlarını aşmayacak dairede hareket imkanı vermiştir"~• diyen sOfimiz bu konuda Hz. Peygamber'in el emeği ile geçinmenin en iyi yol olduğuna dair ifadesini de5
' aktararak bu sözün, nzık temini için mübah olan şey
lerle ilgili olarak çalışmaya deül olduğunu ifade etmektedir. Ona göre böyle davranan kişi de Allah'ın farz k1ldığı tevekküle aykırı davranmış olmaz. Zira Hz. Peygamber'in ashabının içinde bt~lunduğu durum da böyle idl.;6 Muhasibl, rızık temini konusunda daha jleri giderek, bunun dini bir yükümlülük olduğunu düşünınektedir. Zira Hz. Peygaınber'in, "Hepiniz soruınluluğunuz altındakilerelen
46 50 Kaf/ 38; ı 1 Hud/7; 41 Fussileı/9-12; 7 A'raf/ 185; 3 AI-i irnran/190; 86 Tarık/5-8; 32 Secde/6-8; 22 Hac/5.
47 Eblı Abdullah ı !aris b. Esed el-Muhiisib1, el-Mekiisib ve ·t-Ve ra· ve'ş-Şühhe ue Beyiinü Mubtibihii ve Mahzılriba ve fhtil&'ifü 'n -Nasji Talebihii ve'ı·-Redd ale'I-Galitfne fibi, Beyrut 1987, ss. 38-42.
48 Aynı eser, ss. 42-43. 49 43 Zuhruf/32; 30 Rurn/40; ll HCıd/6; 29 Ankeblıı/60; 51 Z:'iriyaı/22"23. 50 Mu.hilsibl, cıge., ss. 42-43. 51 2 Bakara/ 168. 52 24 Nur/37. 53 Mulıasibl, age., s. 47.
54 Aynı eser, s. 48. 55 Eblı Abdullah Ahmed b. Hanbel, Müsned, Mısır trs ., c. VJ, ss. 31, 42; Ebu Davud Süleyman b.
Eş'as es-$icistani, Sürıen, Mısır trs., Buy(ı', 17 (HI, 288).
56 Muhasibl, age., s. 48.
186 tasavvuf
mesulsunüz" sözüs' bu husus ile ilgili olup, ona göre bu sorumluluktan kaçmak Allah'a isyandır. Dolayısıyla kendisinden sorumlu olunan kişiler için çalışmak, tevekküle ters olmak bir yana, bu durum Allah'a yaklaştıracak bir faaliyettir. "Bu yolda yapılan faaliyetler zikrin saflığına bir hale! getirmez"ss diyen MuM.sibl'ye göre böyle bir yaklaşım, kulun marifetini artırır, Allah'ı daimi ziklrden alıkoymaz. Nitekim Peygamberlerin ve onları izleyen Salihterin yolu budur.59
Müslümanlar "Kişinin ailesinin geçimi için çalışmasının arnelierin en üstünü, Allah'a en çok yaklaştıran şey, taatlerin en yücesi olduğu konusunda" ittifak etmişlerdir. .. Bizim bu konudaki delilimiz Kitap, Sünnet ve Hz. Peygamber'in ashabının önde gelenlerinin tavırlarıdır."1
ifadeleri onun bu konudaki düşüncesini net olarak ortaya koymaktadır. Öyle anlaşılıyor ki, Mu hasibi eşyayı Yaratan'ın, yarattığı şeyin tabiatında kötülük olamayacağı, kötülüğün insanın eşyaya bakışından kaynaklandığı düşüncesiyle hareket etmektedir. Onun bu yaklaşımının temelinde, eşyada var olan, Allah'ın işaretlerini bilme ve Allah'ın bilgisine ulaşma şeklinde izah ettiği "itibar" anlayışının belirleyici olduğunu görmekteyiz. Buna göre, kişiyi Allah'a götürecek vasıtalar olarak Allah'ın nimetlerinden faydalanmak, eşyadan ibret almak gereklidir.61 Çünkü Allah'ın yarattığı her şey bir düzen içerisinde Allah'ın varlığına, kudretine ve yarattşındaki güzelliğe bir delildir ve anlamlıdır. İşte biz bu anlamı kavramaya çalışarak Allah'ın bilgisine (marifetullah) ulaşabiliriz.62 Nitekim Allah Teala, Kur'an'da, yarattığı eşyadan ve dolayısıyla kudretinden örnekler vererek kendisi hakkındaki bilginin elde edilme yoluna işaret ederek insanoğlunu bu yola sevketmiştir.6~
AUah'ın, dünyaya koyduğu düzeni, yarattığı şeylerdeki hikmetini, yaratışındaki güzellikleri anlayan kişi bilir ki, O her şeyi mükemmel bir denge içerisinde ve bir hi kınete bina en yaratmıştır ... Kişi bütün bu işaretler ile Allah'ın kendisinden başka ilah olmayan en yüce varlık olduğunu, O'nun dışında Rabb olmadığını ve her şeyin kendisi ile ibret alınan bir varlık olduğunu bilir.64
diyen Muh.asib1'nin, görünen alemdeki her şeyin, Allah'm varlığına, kudretine, yaratışındaki güzelliğe ve bir hikınete işaret ettiğine dair bu gibi beyanları bize, Allah'tan başka hakiki bir vücud kabul etmeyen, bütün varlıklan Mutlak Vücud'un isim ve sıfatlarının tecelllsi sayan vahdet- i vücOd ınesleğlni hatırlatmaktadır.65 Nitekim hatırlanacağı üzere bu yaklaşım da aynı şekilde, varlığın İlahi
57 Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail ei-Buharl, Sahih, Beyrut 1987, isı.ifdiz, 48 (Il, 848); Ebu'I-
Hüseyin Müslim b. el-Haccac en-Nisaburi, Sahih, Beynıı ırs. , inıare, 33 (lll, 1459).
58 Muhiisibi, el-Mekdsib, s. 55.
59 Aym eser, s. 52.
60 Aynı eser, ss. 58, 60.
6ı Muhiisibl, Risaletü 't-Mı:isterşidfn, Kahire 1988, s . 149.
62 Muhasibi, el-Kasd ve'r-Rucu' ilalla.b, (ei-Vesayil içinde), Beynıı 1986, s. 286; Fas/ min
Kiıabrt-'Azame, Süleymaniye kıp., Canı ll ah, 1101, vr. 25a-b.
63 Muhasibi, Fehmii 'I-Kıtr'an ı:eMa 'an/bi, Beynıt 1982, s. 274.
64 Mulıasibi, Ma~yyetü 'I- 'Akl ı>e Ma'11ahu ve lhtiliifü 'n-Nasfihi, Beyruı 1982, s. 225.
65 Bk. Hüsanıellin Erdem, Parıteizm ve Vahdet-i Vücud Mukayeses4 Ank. 1990, s. 38.
ali bolatlmub&sibi'nin et-meka.sib'i bağlamında tasavvufta dünyaya. . . 187
Zat'ın ve sıf<ltlannın teceUisi olması bakımından bizatihi iyi olduğunu; kÖtülüğün ise örf, adet vb. görece bir unsurdan kaynaklandığını; dünyaya yüksek ve estetik bir değer atfederek onun, Hakk'a ermeye bir engel değil, aksine Hakk'ın daha iyi bilinmesini sağladığını esas olarak benimsemektedili6 ki Muhasibi'nin düşüncesi de bundan farklı değildir. Buradan hareketle biz, Muhasib1'nin tasavvuf anlayışında vahdet-i vücud düşüncesinin var olduğu iddiasında değiliz. Ancak onun yukarıdaki beyanlarının doğal olarak bizi bu sonuca götürebileceğini ifade etmenin zorlama bir çıkarsama olmadığı; en azından sı1fimizin bu ve benzeri görüşlerinin zühd ağırlıklı tasavvuftan irtani tasavvufa geçişin ilk habercilerinden olduğu kanaatindeyiz.
Esas konumuza dönecek olursak, Muhasibi'nin insanın dünyalık ile ilişkisini sonuçta, eşyadaki ibahadan hareketle ele aldığı anlaşılmaktadır. Bunun yanı sı
ra onun bu konuda tam bir serbestiyet ve sınır tanımaz bir anlayış içerisinde olduğunu söylemek de mümkün değildir. Zira, hürriyetin sınırının başkalarının
hakkına tecavüz noktasında sona erdiğini düşünen Muhasibi"' bu konuda insanlan helal yoldan kazanmaya, vera'a, sahip olduğu eşya ile övünmemeye ve ka
zandığından infakta bulunmaya davet etmektedir: Kişinin nzık temini için çalışması ve bu arada Allah'ın farz kıldığı tevekküle
ters düşmemesi için yapması gereken, "Ailah'ın bu konudaki sınırlarına uyma, .
başkasının hakkına tecavüz etmeme konusunda titiz davranma, vera'a sanlma ve takvii sahibi olma'' dır .. . Bütün bu özeWkler de dereeelerin en yükseği, sahabenin
ve tabiinin önde gelenlerinin benimsediideri ilkelerdir.68
Alış verişinde vera' sahibi olman, vera'ında ihlası gözetmen, ticaretinde Müslümanlara yardım etmen ve Allah'ın rızasını umarak O'nu zikirden geri durmaınan
şartıyla, elde etmeyi umduğun her türlü kazanç yolunu denemen sonucunda tüm
dünya senin olsa Allah bu durumdan hoşnutsuz olmaz.69
Mal toplamak için çalışan, 'dünyada süs, gösteriş, üstünlük vesilesi ve çokluk alameti için' çalışmaktadır ... Bu amaçla edinilen mal, Allah'ın gazabını üzerine çek
mekt.en başka bir işe yaramaz. Kazandığı dünyalık, dininin kaybolmasına yol açar.1<)
Muhasibi'nin, kendisi hakkında şüphe edilen şeyi terk ederek kalbi bu tür düşüncelerclen arındırmak olarak tanımladığı vera'ın,'' ınal-mülk edinme konusun
daki temel kriteri olduğu göıülmektedir. Bu bakımdan kişinin kazandığı dünyalığa hırsla yapışmaması, dünyaya hizmetçi olmaması, kazandığını ne için kazandı-
66 Ebu Bekr Muhyiddin fbn Arabi, ei-Futub&tü't-Mekkiyye, Beyrut trs., c. ır, s. 178; Fususü ·ıHikem, çev. Nııri Gençosnıan, İst. 1992, ss. 109-110, 157-158, 233-234, 306; Erdem, Parıteizm ve Vabdet-i Vücud Mukayesesi, ss. 78-79; Siileyman Uludağ, "Dünya", DlA, c. X, İst. 1994, s. 25.
67 Muhilsibi, et-Mekasib, s. 50. 68 Aynı eser, s. 52. 69 Aynı ese1; s. 67.
70 Muhasibi, el· Ves&yii, Beyrut, 1986, ss. 82-83. 71 Muhasibi, el-Kasd, s. 235.
188 ıasavvu:f
ğ.ı şuurunu kaybetmemesi, varlıkla övünmemesi, onu üstünlük vesilesi saymaması, sahip olduğu eşyanın gerçek sahibinin Allah olduğu bilinciyle hareket etmesi, "hayata karşı zahid" olması, ihtiras ve tutkulardan uzak durması dünyalık edinen kişinin taşıması gereken vasıflardır. İşte bu vasıflara sahip olan kişinin edindiği varlık azgınlık değil mutluluk vesilesidir. Nitekim o, Allah'a şükretmenin belirtisinin maldaki artış olduğunu düşünmektedir. Zira Kur'an'da, "Şükrederseniz, size kat kat veririm"'~ buyunılur. Ona göre bu bilinçte hareket eden ve vera' ı elden bırakmadan kazanç temin eden kişi, Allah yolunda savaşan gazi mesabesindedir.73
Muhasibl'nin vera' konusundaki bu titizliğinin örneklerini kendi hayatında da görmekteyiz. Örneğin onun, RMızl, Kaderi veya Vakıfi olduğu bildirilen babasından kalan yüklü bir mirası, vera'ından dolayı redelettiğini kaynaklar bize bildirmektedir.74
Öte yandan Muhasibl, mal-mülk sahibi olmaya dair yaklaşımını teorik olarak ortaya koyduktan sonra, zamanındaki insan ların bu konuda gerekli hassasiyeti göstermediğinden yakınmaktaci ır. Her şeyin temelinde kalbin selamet içerisinde olması ve kursağa giren lokmanın helal olması gerektiğini ifade eden Muhasib!, yaşadığı devrio ticaret erbabınm bozuk yapısından bahsederek onlam\, haramhelal sınırını gözetmediklerinden, varlıkta vera' sahibi olmadıklarından, kazandıkları şeyin, peşinde koştukları kazancın caiz bir yol olup olmadığını araştırmadıklarından, zalimlerin mallarını kazanmaktan sakınmadıklanndan, şüpheli şeylerin, haramların çoğaldığından bahisle; aldanış içerisinde olan çağdaşlarına yeteri kadar dünyalık edinmelerini tavsiye etmektedir. Devrinde ınal-mülk edinmenin önündeki en büyük engelin helal yoldan rızık temin etmenin neredeyse imkansız hale gelmesi olduğuna vurgu yapan Muhiisibl, "Sen, helal kazanma konusunda sahabe gibi titiz davrandığını mı sanıyorsun?" diyerek uyarıda bulunmakta75 ve dünyalık sahibi olma konusunda kendilerine sahabeden örnek vererek yaptıklarına meşruiyet kazandırmak isteyenleri şiddetle eleştirmektedir.
Çünkü ona göre bu kişilerin, kendisi ile delil getirdiği kimseler arasında yaşayış ve anlayış olarak en ufak bir benzerlik yoktur:
İki grup birbirinden ne kadar uzak!76
Sahabe zamanında hel:'ıl rızık vardı. Onlar ayn ı zamanda mi.ibaha karşı da son derece dikkatli ve temkinli yaklaşırlardı. Biz ise, helali n olmadığı bir devirde yaşıyoruz. O nedenle bırakın ınal edinıneyi, gıdaınızı ve giysimizi dahi helalinden ka
zanınamız imkansız.77
72 14 ibr;ı hinı/7.
73 Muhasibi, er-Riaye li Hukukillah, BeyrLıt ırs., ss. 369-371; ei-Kasd, ss. 237, 240, 244, 267; ei-Vesayii, s . 99.
74 Sübki, Tabakç?t, c. ll, ~. 38; İbn Mul:ıkkın, TabaMtu't-EıJ/iyi/., s . 176.
7' ıvluhftsibi, el-Mekasib, s. 71; ei-Vesaya, :;s. 84, 92. 76 Muhftsibi, el-Vestlyil, s. 84.
77 Muhfısibi, age., s . 93.
ali bolatlmuhdsibf'nin el-mek&ib'i bağlamında tcısavvufia dürıyaycı... 189
Muhasib!'ye göre Abdurrahman b. Avf gibi varlıklı sahabilerin delil olarak gösterilmesi ile mal-mülk edinmeye çalışmak yanlış bir yoldur. Ona göre şeytan, insanlan bu düşünce ile aldatmaktadır. Çünkü bu insanlarda, Abdurrahman. b. Avf'ın cÇımerdiği, helal kazanına konusundaki titizliği ve malını Allah yolunda harcama bilinci yoktur."' Görüldüğü gibi Muhasibl, esas itibarıyla mal-mülk sahibi o lmaktan ziyade, edinilen malın helal olmaması, olumsuz yollarda kullanılması gibi örneklere şahit olması nedeniyle, yaşad.ığı devirdeki varlıklı insanların hayat tarzların<hm , dünyaya bakışlanndan şikayetçidir. Nitekim onun bu anlayışı, zühde ilişkin değerlendirmesinde de görülmektedir:
Zühd, malın yokluğu değildir. Çünkü malı olmayan veya çok az olan ve fakat dünya malına aşın düşkün insanlar olduğu gibi, malı çok olup da ona rağbet et
meyenler de mevcuttur. Hz. Davud ve Hz. Süleyman buna örnektir.79
Dünyanın hem zahiri ve hem de batıni yönü olduğunu düşünen Muhiisibl'ye göre, hevaya uyma, hased, riya, mal biriktirme sevgisi, itibar görme arzusu vs. arzular onun batınını; para, giysi, ev, hizmetçi vs. şeyler de dünyanın zahirini oluş
turmaktadır. insanın ahiret hayatına yönelik edindiği şeyler dünyanın yerilen kısmına dahil değildir. Ona göre yerilen dünya, sahip olduğu varlık ile övünülen, makam kazanma bedetlenen, fakirlik korkusuyla gereksiz yere mal edinilen dünyadır. Oysa, dini korumaya yarayaçak helal yollu kazanç da dünyalık olup, bu yerilen bir şey değildir.
Bu tür dünyalığın bir zararı yoktur. Bu anlayış zühde bir zarar da veımez. Çünkü Allah, bu dünyanın gereksiz olanını zemmetmiştir.80
Görüldüğü gibi zühdü, kişinin mal sahibi olup olmaması ile ilgili değil, arnelIerin temelinele yatan niyet ve vera' ile ilgili olarak gören Muhasibl, dünya malı
nın insanların en çok alelandığı şey olduğunu ifade etmiş, zamanında bu dunı
mun gerçekleştiğinden ve insanların ınal toplama sevciasına düşerek Allah'ın
koyduğu sınırları korumada gevşeklik gösterilmeye başlandığından yakınınıştır. Onun, sözünü etmiş olduğu bu dünyevlleşmenin karşısında doğal bir reaksiyon olarak, bir tepki hareketinin oluştuğuna da işaret eden Muhasibl, abicilerin Allah'a karşı vazifeleri yerine getirmeele aşırıya giderek, söz konusu dunımdan duyduklan rahatsızlıkları bu şekilde izhar ettiklerini belirtınektedir.81 Muhasibl'nin, sözünü ettiği aşırılıkların başında, tevekkülü nzık temininden vazgeçmek ve çalışmaktan geri durmak şeklinde yorumJamak ve kişinin kendisini toplumdan tümüyle soyutlama k gelmektedir. SOfimiz böyle bir tercihte bulunanları şiddetle eleştirmekte ve bunun Kur'an ve Sünnet'in genel mantığına da ters düştü
ğünü belirterek, onların Hz. Peygamber'in, en iyi geçimin el emeği ile geçinme
78 Mu h asi bi, el-Vesaya, ss. 76-80.
79 Muhasibi, el-M esciii fi'z-Zühd ve Gayri h~ Süleymaniye ktp., Carullah, ll Ol, vr. 2b.
80 Muhasibi, el-Ka..~d, s. 249.
81 Mulıiisibi, el-Vesilya, s. 69.
190 rasavvuf
olduğuna dair -yukarıda zikredilen- sözünden habersiz olduklarını ifade etmektedir. Ardından peygamberlerin de bir meslek sahibi olduğuna dair haberleri aktaran Muhasib1,112 "İşte Allah'ın yarattıklarının en cemizi olan peygamberlerin durumu budur" diyerek bu konudaki görüşünü net olarak ortaya koymaktadır."J Bu Çerçevede o, rızık temini için çalışmayı Allah'a isyan olarak gören Şaklk Belhl'yi (164n80) ve onun bu görüşünü benimseyenleri tenkit ederek, bu meyanda bazı ayet ve hadisleri delil olarak zikretmektedir.84 Muhasibl'nin, "Allah Teala rızık konusunda güvence vermiştir. Buna rağmen çalışmak, güvenceden şüphe duymak anlarnma gelir" diyen Şaklk Belhl'ye"' nihai cevabı şudur:
Bu konuda o, kendi görüşünü dile getitıniştir ve hata etmiştir. Çünkü böyle
likle o , Kitap, Sünnet, Sahabe ve Tabiln'e muhalefet etmiştir.""
Muhasibl'ye göre, eğer çalışmak tevekküle ters olsaydı, bu durumda onların
çalışmayıp, ihtiyaçlarını başkalanndan temin yoluna gitmeleri gerekirdi. Kazandığın ı helaJ yoldan kazanan kimselerden bir şeyler alarak ihtiyacını terrıin etmek ile sonuçta kişinin kendisinin kazanması arasında mantık olamk fark yoktur. Bu nedenle Muhasibl, oturup çalışmayı terk etmenin anlamsız olduğu kanaatindedir.R7
Muhasibl insanların yiyecek ve giyim konusunda farklı tercihlerde bulunduğunu, bazılarının haram olmayanlar hususunda fakrı tercih ettiğini, kurra ve sGfilerden bir kısmının el emeği ile geçinmekten tamamen uzak durduğunu, sultan ve yakınlarından uzak durarak uzlete yöneldiğini, bazı ulemanın ise sultana ve ci
varına yakın durduğunu ve bu tercihleriyle onların dinde haddi aşrıklarını , bazı
sufilerin dağlarda , salıralarda yaşadıklannı, .. baztlannın dilencilik ile geçindikle-
82 Örn. Buh:lri, Sahfh, İciire, 42 (ll, 789).
8' Muhasibi, ei-Mekiisib, ss. 48-49. 84 Ayrıı eser, ss. 62-63. 85 Isbahani, Hi~wtü '1-Evl(ya, c. vırr, ss. 58-59, 61. Ri vayete göre, son derece varlıklı olan efen
disine duyduğu güvenden dolayı oldukça sevinçli olan bir köleyi çarşıda gören Şakik Belhi, bütün mal ve mülkün sahibi Allah Te-.ila'nın kendisinin nzkına da ketll olacağını düşünerek dünya meşgalesi ile ilgilenrneyi terk etmiştir. (Hucv'iri, Keşfü 'I-Mahcııb, ss. 128-129; Ebu Hamid Muhammed b. ihr-ahim Feridüddin Attfır, Tezki·retii 'l-Evliytl, Çt!v. Süleyman Uludağ, i st. 1991, s. 263.) Anlaşılacağı gibi, Şakik Bel h i' nin tevekki.i l anlayışında nzık peşinde koşmak beyhudedir ve Allah' ;ı karşı dtıyulao güven eksikliğinden byrıaklanrnaktad ır. Ona göre kişi yarın kaygısı taşımanıalıdır. Çünkü yarının namazından sorumlu alımıyan kul, yarının rızkını arama peşine de düşmemelidir (Bk. lsbahilni, Hi~yeıü'I-Eı;ltyti., c. VIII , s. 69). Şaklk'in bu anlayışı, talebesi Hatim el-Esam (237/851) tar.ıfından da hararetle savunul muşıur. H:itinı de aynı şekilde, ezelde takdir edilen nzkın bir Şt!kilde kendisine geleceğini, bu nedenle onun peşinden koşmaııın gereksi<:liğini düşünınektedir. (ibn Hallikan, Ve.feyaı, c. ll, s. 27.) Tevekkül konusundaki bu yaklaşım sadece Muhasibi tarafından eleştiriimiş değildir. Ömeğin B5yezld Bist:im'i (261/875) de, Şakik'in durumunu onun bir müridinden öğrenmiş ve Şakik Belhi'ye, 'rızkım ayağıma gelecek' diye oturup 'Allah'ı iki sonıun ile imtihan etmemesini' öğütlemiştir. Bk. Hucviri, age, s. 433.
86 Muhiisilfı, age., s. 61. 87 Aynı eser, s. 63.
88 Bu konuda Sühreverdi de, "Horasan'd;ı sufılerden bir grup mağaralarda, sığınaklarda yaşarlar,
ali bolatlmuh.asibi'nin el-mekasib'i bağlamında tasavvufia dünyaya. . . 191
rini, bazılarınınsa el emeği ile geçindiklerini ifade etmektedir. Muhasibi bütün bu tercihleri selefin tavrı ışığında değerlendirerek doğru tercihin açık olduğunu ifade etmektedir. Ona.göre hayatının tüm safhalarında aktif olan selef-i salihln, bir zaman sonr.ı Hz. Osman'ın katli ile başlayan ve artarak devam eden süreç ile birlikte farklı tercihlerde bulunma yoluna gitmiş ve insanlar fırkalara ayrılarak mad
di iktidarı temsil eden yönetimin şahsında dünyaya ait hususlara yönelik farklı tercihlerde bulunmuşlardır. Örneğin mutasavvıf ve kurradan bir grup, Süfyan Sevrl'nin (161/777) görüşünü benimseyerek, dünyayı elinin kurtulması için tamamen terk edilmesi gereken bir olgu olarak görmüşlerdir. S? Ona göre bu tür tercihIerde bulunanların sayısı azdır. Bütün bu olaylara kadar Muhasibl, insanların çarşılarda alış-verişleri ile meşgul olduklarını, toplumsal hayatta bir canlılığın var olduğunu ve bu durumdan kimsenin şikayetçi olmadığını belirtmektedir.90 Muhasibi, çalışıp kazanmaktan ve gündelik yaşantıdan uzak bir tercihte bulunulmasının temelinde yaşanılan söz konusu bunalımların olduğuna işaret ederek,1ıı zühd hareketinin oluşumundaki ve bu çerçevede ortaya konulan tercihierin farklılaşma
sındaki etkenierin ortaya konulmasında kanaatimizce önemli tespitlerde bulun
maktadır. Bu tepkisel hareket içerisindeki uygulamalardan birinin de insanın gündelik yaşantısını sürdürmesine engel olacak derecede bir riyazet anlayışı olduğunu belirten Muhasiöı, iJeri derecede bir açlık uygulamasının akla zarar vereceğine, farzları ihmal ettireceğine ve insanın tabiatını bozacağına dikkat çekerek, bu tarz bir aşırılığı benimseyerek bunu insanlara tavsiye etmenin de Allah'a isyan olduğunu savunmaktadır. Ona göre aynı şekilde tokluk da bu manada Allah'a is
yandır. Zira bu da bedene yük getirir, kalbi katılaştırır ve anlayışı bozar. Onun bu konuda benimsediği ölçü, vera ' ı elden bırakmadan yeme-içmedir.92
Haram yemek Allah'a isyandır. Ancak, Kur'an ve Sünnet'te bir bilginin olma
dığı veya hakkında herhangi bir icma'ın oluşmadığı bir şey hakkında "bu helaldir" veya "bu haramdır" demek, Allah'a bir iftiradır ve din hakkında yalan söylemektir. Çünkü Allah, "De ki: Hiç Allah' ın sizin için rızık olarak indirdiği şeyler üzerin
de düşündünüz mü? O rızıklar ki, bir kısmını yasaklıyor, bir kısmını da meşru görüyorsunuz. De ki: (Böyle yapmanız konusunda) size Allah mı izin verdi; yoksa
şehirlere ve köylere inmezlerd i. Bundan dolayı kendilerine mağara anlamındaki 'şi keft'e nispeıle
'şikeftiye' ad ı verilmişti" diyerek, Muhasibl'nin sözünü etmiş olduğu tarzda bir lıaynt süren s(ıfılerin varlığını onaylam:tktadır . Bk. Şilıi'ibüddin Ebu Haf~ Ömer es-Sülı reverdi, Avdt1fıi.'I-Ma'urif, Beynıt
1999, s. 43. 89 "Zanıane halkının selilmetle olmaları için yatıp uyumaktan daha iyi bir çare bilmiyorum"
diyen Süfyan, insanlara inzivaya çekilip sükCıt ermelerini önenniştir. Bunun üzerine, kendisine inı.ivaya çekilirse nasıl kazanç temin edeceğini soran birisine de, "Allah'tan kork, kazanca muhtaç
olan zahidi hiç gönnedinı" cevabını vermiştir. Bk. Attar, Tezkire, ss. 256, 257. 90 Muhii.sibi, ei-Mek/isib, ss. 76-84 . 91 Aynı eser, s. 84.
92 Aynı eser, s. 104.
192 tasavvuf
(düpedüz) kendi tahminierinizi mi Allal1'a yakıştırıyorsunuz?"9} buyurmuştur. Bu ayeti işiten kişinin kalbi kıpırdar ve Allah'tan duyacağı korku, ona 'Helal ve ha
raınlık ancak bilgiye dayalıdır' dedirtir.94
Kim insanları açlığa çağırırsa, Allah'a isyan etmiş olur. İnsanlara böyle yaptı
ran kimse, onların farzları ed:ı ederneyecek derecede akıllarının zarar görmesine sebebiyet verir ... insanları (aşırı) tokluğa çağıran da Allah'a isyan etmiş olur. Çünkü tokluk bedene yüktür. Ka Ipte katılığa sebep olur, anlayışı köreltir, azaların ha
reketini kısıtlar.95
Muhasibl'nin dünya hayatı ile ilgili bu değerlendirmelerinin, kendisinden son
ra tasavvuf düşüncesinde hatm sayılır derecede benirnsendiği anlaşılmaktadır. Ni
tekim, onun bıı konudaki görüşlerinin, özellikle Gazarı tarafından da savunulduğunu görmekteyiz. Kendisinin ifade ettiğine göre, tasavvuf ilmini tahsile başlarken Muhasibl'nin eserlerinden de faydalandığını belirten Gazall'nin96 bu konuda da Muhasibl'den etkilerımiş olması kuvvetle muhtemeldir. Nitekim o da aynı şekilde
dünyanın bizatilli kötü olmadığını, problemin insanın dünyaya sağlıksız bakışından kaynaklandığını düşüıunektedir. Ona göre dünyanın nesinden komnmak, nesinden korunmamak gerektiğini bilmeden onu zernınetmek anlamsızdır.
Esasen, ahirette seninle beraber arkadaşlık yapan, ölümden sonra meyvesi be-
raberinde kalan ilim ve aınel de dünyadandır.9'
diyen Gazall, insanoğlunu ilim ve amele ulaştlfan, varlık ve sıhhatini sağlamak için gereken şeylerin de dünyadan olduğu ve fakat bunlara sahip olan kişinin dünyaya daldığının söyleneıneyeceği görüşündedir. Ona göre insanlar beslenme, giyim ve barınmaya muhtaçtırlar. Azık gıdalanmak için, giyim sıcak ve soğuğu def için ve rnesken de aynı şekilde sıcak ve soğuktan konınmak ve aile efradı ile malı helaktan kuıtarmak içindir. Ancak, Allah bu nesneleri insanın san'atına
muhtaç şekilde işlenrnek üzere yaratmıştır. Dolayısıyla bütün bunlar insanların b ir arada yaşarnalarıoı, iş ve meslek alanlarının oluşmasını, insanların ilişkilerini düzenieyecek idari ve hukuki müesseselerin oluşturulmasın ı zonınlu kılmıştır.
Bu durum tabiatın kaçınılmaz bir sonucudur.~ Öte yandan bütün bu meşguliyetler içerisinde insanların dünyaya bakışları farklı farklı olmuş, bazıları mutluluğu mal-mülk toplamakta, bazıları makam ve mevkide, bazılan şehvetlerini yaşamakta, bazıları da şan-şöhret peşinde koşmakra bulmuşla rdlf. Bu gibi dünyaya dalan insanlar besleıune, giyim ve barınma ihtiyacının karşılanmasının amacını unutmuşlar, gayeyi biJ· tarafa bırakıp sebeplere sarılmanın peşine düşmüşlerdir.99 Ga-
93 10 Yumıs/59.
94 Muhiisibi, ei-Mekasib, s. 93.
95 Muhasibi, age., s. 104. 96 Ebu Hilmid Muhammed b. Muhammed ei-Gaz:!li, et-Munkız mine'd-Datal, (Abdulhalim
Mahmud, E'bbiisji'ı-Tasavvufiçinde), Beyrut 1985, ss. 122-123.
97 Gaziill, lbyau Ulumi 'd-Dfn, Kabire 1934, c. lll, s. 190. 98 l'lym eser, c. lll, ss. 195-196.
99 Aynı eseı; c. rıı, ss. 197-198.
ali bolatlmublisibi'nin el-meldl,·ib 'i balflcımmda tascıwu:fta dünyaya.. . 193
zall'ye göre dünyaya karşı bu aşırı meyil bazı larının tepkisine neden olmuş, kimi
leri de bu durumu n tehlik~sini sezerek dünyayı tamamen reddetme yoluna git
miştir. Ancak bu kimseler de diğerleri gibi aldanına içerisindedirler. Gazall, dünyaya tamamen cialan veya kendile rini ınaclcl'i hayattan tamamen soyurlayan grup
ların cb hata ettiklerini belirterek, bunların 70 küsur grup olduğunu ve sadece. bir grubun h.'lırtulacağını ifade etmiş ve bu grubun özelliklerini sıralamıştır:
Bunlardan kurtulan sadece bir gn.ıptur. Bu da Rasülu llah' ın ve Ashabının takip
ettikleri yolu benimseyen gn.ıptı.ır. Bu grup dünyay ı tamamen terk etmediği gibi,
tamamen şelwedere de dalmaz. Onlar dünyadan azıkları miktannı alırlar, kendi
lerini dinin hükümlerine ve akla uymakımı alıkoyacak lezzeclerden uzak dururlar
ve fakat her lezzeti ele terk etmezler, orta yolu takip ederler, dünyadaki her şeyi
terk etmez, her şeyi de istemezler. Dünyada yaratılan her şeyin maksadını bilir, eş
yanın ınaksadmın hudutlarını muhafaza ederler. Bedenlerini ibadetten düşürnıe
ınek iç:in beslenirler ve zinde kalırlar, kendileri ni sıcak ve soğuktan , hırsızlardan
koruyacak mesken edinirler, Elbiselerini de bu tarzda ed inirler. .. Sahabenin ya
şanrısı da bu şekilde idi. Onlar dünyayı dünya için değil, clln için edinirler, ruh
banlığı ben iınsemezler, dünyayı tümüyle terk etmezler, işlerinde ifmt ve refritten
uzak dururlrır, orta yolu takip edederdi. >•R•
Görüldüğü gibi Gnali' de, Muhasibi' g ibi, zamanındaki insanların dünyaya
aşırı düşkünlüklerine duyulan bir tepkisel hareket olarak bazı insanların aşırı ri
yazete yöneld iklerini be lirterek, bu yolu benimseyenlerin yanlış içerisinde ol
dul<larını ifade erınekte ve doğru olanın, Hz. Peygamber ve onu rakip edenlerin
hayata bakış rarzlarını esas alarak her türlü aşırılıklarclan uzak durmak gerektiği
üzerinde durmaktadı r. Başka bir ifadeyle, gerek Muhasibi'nin ve gerekse Gaza
ll'nin bu konudaki tespit, teşhis ve önerileri birbirinin aynıdır.
Sonuç
Hicrl III. asrın müellif sCıfilerinclen Haris b. Esed el-Muhasibl'nin zühd ve dün
ya hayatına bakışı merkezinde kaleme a ldığımız bu yazıdan anlaşılmaktadır ki o,
Hz. Peygamber ve onu takip edenlerin yaşantılarında görülen ınuredil tavrıo za
manla kaybolduğunu, bunun sonucunda dünyaya aşı rı meyledenler ve buna kar
şıl ık dünyadan tümüyle uzaklaşanlar olmak üzere iki aşı rı ucun kendisini göster
diğini düşünmekteclir. L1sanların dünya hayatına aşırı düşkünlük, mal-mülk top
lama arzusu, ımıkam-mevki hırsı gibi nefsanı arzu ların peşinele koşmalarının
yanısıra, yaşanan toplumsal bunalımlar, iç çekişmeler ve mücadeleler, devlet
aclamlarmın haksız uygulamalarına bir tepki olarak bazı insanlar dünyadan
tümüyle el-etek çekmeye yönelmiş, dünyalık adına ne varsa hepsini reddetınişler
dir. Sözü edilen dünyeviJeşmeye karşı duyulan bir tepki olarak ortaya çıkan ve
100 Ga;dili , ihyli, c . ll I, s . 199.
194 ıasauv~(
anılan ferdi tercihleri benimseyen kimselerin, kendilerini tamamen dünyadan
s?yutlayarak aşırı riyazete yönelmek suretiyle düştükleri yaniışiara işaret eden Muhasibl, esas itibanyla Kur'an'dan ve Hz. Peygamber'in sözlerinden hareketle dünyalık edinme konusunda bir yasaklama olmadığını, aksine, mal sahibi olmanın kişinin Allah'a şOkrettiğinin işareti olduğunu, yasak olanın, sahip olunan eşyaya kalbin bağlanması, varlığın övünme vesilesi olarak görülmesi, kişinin
kazandığı malda vera'a aldırmadan, helal kazanç temin etme hassasiyeti
taşımadan sınırsız kazanına hırsıyla çalışıp çabalaması ve ABah'ın rızasına ulaş
ınada araç olması gereken eşyanın amaç haline gelmesi olduğunu düşünmektedir. Öre yandan onun dünya hayatı ve zühd konusundaki yaklaşımının özellikle
Gazall üzerinde etkili olduğu .görülmektedir. Bu tesir de göz önünde nırulursa Mu hasibi'nin tasavvuf düşüncesindeki mutedil zühd anlayışınm şekillenmesinde hatırı sayılır derecede katkısı olduğu söylenebilir kanaatindeyiz.
Abstract
lt seems that the concept of Zuhd (renunciation) is a first concept
which is arisen in our ınind when we speak about rhe understand ing of the
world in Islamic Mysticism. Our exaınination shows us that in the evalua
tions of sufis concerning zuhd there is a greaı effect of political, econoınic
and social depressions of their time as well as Qur':ınic verses and the tra
dition of the Prophet Muhammad (hadith). For that reason they generally
had a negarive attitude rowards worldly life (dunycı). However one of the
great sufis of III./IX. century Harith b. Asad at-Muhasibi had stated a elif
fereni views concerning this issue in his al-Makasib wa'l-Wara '. In this
work, he points ouL that political, economic and social f:ıctors would move
people to renunci.ıte from the world, but this situation has not anything to
dowith the Qur'an and the life of the Prophet. Since both in the Qur'an and
the life of the Prophet there is no prohibition of the worldly things. On the
contrary they tırge people to earn their belongings in a legal way and ref
rain from all evil things. These views of al-Mu hasibi had ınade a significant
contribution on the development of Islami c Mysticism in the moderate line
and irs one of the most important representative ai-Ghazali.
BiBLiYOGRAFYA
ei-ASKALANI, Ebu'I-Fadl Ahmed b. Ali İbn Hacer, Tehzfbü't-Tebzfb, I-x:rı, Beyrut 1968. A TIAR, EbCı Ham id Muhammed b. İbrahim Feridüddin, Tezkiretü'l-Evliya, çev. Süley
man Uludağ, İst. 1991. A YDlN, Hüseyin, Mubasibf'nin Tasavvuf Felsefesi insan-Psikoloji-Bilgi-Ahlak
Göıiişü, Ank. 1976. ei-BAGDADI, EbO Mansur Abdulkfıhir b. Tahir b. Muhammed, el-Fark Beyne'l-Fırak,
( Mezhepler Arasındaki Farklar}, çev. Etheın ROhi Fığlalı, Ank. 1991.
ali holatlmuhiisibf'nin el-mekfisib'i bağlamında ıasawujia dünyaya. .. 195
el-BAGDADI, Ebu Bekr b. Ali e i-Hatib, Tcırihu Bağdat, 1-XTV, Beynıt trs.
BROCKELMANN, Von Cari, Geschıcbte Der Arabı~·cbcm Lıtteratur (CAL), Supp
lementband, I-lll, Leiden 1937-1942.
el-BUI-TARI, Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail , Sahih, I-VI, Beynıt 1987. CAMi, Nureddin Abdurrahman b. Ahmed, Nefabatü'/-Üns min Hadarati'l-Kuds, ter-
cüme ve şerh: Uimii Çelebi, hzl. Süleyman Uludağ-Mustafa Kara, ist. 1995.
DAYF, Şevki , ei-Asnt'l-Abbasf es-Stinf, Mısır trs.
ERDEM, Hüsamettin, Panteizm ue Vahdet-i Vücad Mukayesesi, Ank 1990.
FAZLURRAHMAN, İslamiyet ve İktisadi Adalet Meselesi, çev. Yusuf Ziya Kavakçı , Er-
zurum 1976 EBU DA VUD, Süleyman b. ei-Eş'as es--Sicistanl, Sünen, I-IV, Mısır trs .
ei-FERAHİDİ, Ebü Abdurrahman el-Halil b. Ahmed, Kitabü'l-'Ayn, I-VIII, Beynıt
1988. ei-GAZALi, Ebü Haınid Muhammed b. Muhammed, et-Munkız mine'd-Dala~ Beyrut
1985 (Abclulhaliın Mahmud, Ebbas.fi't-Tasavvufiçinde).
- --- ihyaıt Ulumi'd-Dfn, I-TV, Kahire 1934. ei-HUCVİRI, Ebu'I-Hasan Ali b. Osman, Keşfü '1-Mabcub, İngilizceden ter. Mahmud ve
Ahmed M adi Ebu'I-Azaim, Kahiı·e 1974.
ei-TSBAHANİ, EbO Nuaym Ahmed b. Abdullah, Hilyetü'l-Evliya ve Tabakatu'l-A!iFYCi,
1-X, Mısır trs.
İBN ARABI, Ebu Bekr Muhyiclclin, el-Futübiitü'l·MekL"iyye, I-lV, Reyrur trs. ----, Fusılsü'I-Hikem, çev. Nuri Gençosman, İst. 1992 İBN HANBEL, Ebu Abdullah Ahmed, Müsned, I-VI, Mısır trs.
İBN KESİR ed-Dııneşki, ei-Bidüye ve 'n -Nihiiye, 1-XlV, Beyn.ıt 1977.
iBNÜ'L-CEVZI, Cemalueldin Ebu'I-Ferec, Sıfatü 's-Safve, 1-JV, Hal ep 1969. --- Telbi'sil ibtıs, Beyrut 1989.
İBNÜ'L-ESiR, İzzüddin Ebu'I-Hasan Ali b. Ebi' I-Kerem Muhammed b. Muhammed b.
Abclutkerim b. Abdulvahid eş-Şeybanl, el-Kamilfi 't-Tar·ih, 1-XH, Beyrut 1965-1966 İBNÜ'L-İMAD, Ebu' I-Felah Abdu'l-Hayy el-Hanbeli, Şezeratü 'z -Zeheb.fi Ahbii.ri ·men
Zeheb, I-VJII, Beyru t trs .
İBNU'L-MULAKKİN, Siracuddin EbO Hafs Ömer b. Ali b. Ahmed e i-Mısr'i, Tabakiitu '1-
Euliyti, Kahire 1973.
İBN HALLİKAN, Ebu'l-Abba,<; Şemsuddin Ahmed b. Muhammed b. Ebi Bekr,
Ve.feytitü'l-A :yan ve Enbilu Ebntıi'z-Zaman, 1-VJTJ, Beyrut 1968.
İBN MANZUR, Muhammed b. Mükerrem el-Afrıkl, Lisc/.nu 'l-Arab, I-XV, Beyrut trs.
İBNÜ'N-NEDİM, el-Fihrist, Beyrut 1978. e i-KELABAZI, Ebu Bekr Muhammed, et-Ta 'arnıf li Mezhebi Ehli't -Tasawuf, Kahire
1980. ei -KUŞEYRJ, Abdülkerim b. Hevazin, er-Risiiletü '1-Kuşeyriyye, Beyrut trs.
MAHMUD, Abdulhalim, Üstazii's-Stiitfn el-Haris b. Esed et-Muhtisibf, Kahiı·e 1973.
el-MEKKİ, Eblı Talib Muhammed b. Ali b. Atiyye, Kı1tü 'l-Kulı1b, HI, Beyrut 1997. el-MUHASIBI, Ebu Abdullah Haıis b. Esed, el-Mekdsib ve'l-Vera' ve'ş-Şübhe ve
Beyc1nü Mubiihihiı ve MabzuriM ve lhtilqfü'n-Nas fi Talebibii ve'·r-Redd ale'I-Galitfne
fih , Beyrut 19fl7.
196 rasavvuf
e i-MUHASIRI, ei-Kasd ve 'r-Rucıl' ilailah (e!-Vesaya içinde, ss. 217-328), Beyrut 19H6. ---- et-Vesaya, Beyrut, 1986.
---- er~Riiiye li Hukılkillah, Beynı t rrs.
---- Kilabü'l-Mesail.fi'z-Ziihd ve Gayrihf, Süleymaniye ktp. , Carullah, 1101.
--- - Risaletü 'l-1'.-füsterşidfn, Kahi re 1988.
--- - ,Maiyyetü'l-'AJd ve Ma'nahu ve ihtilafü'n -Nas fibi (Fehınü'I-Kur'an ve
Ma'anlhi ile birl ikte) , Beyrtıt 1982.
- --- Fehmii '1-Kur'arı ve Ma'tinfhi, BeynH, 1982.
--- - Fas! min Kitabi'I-'Azame, Süleyman iye ktp., Carul\ah, 1101.
MÜSLİM, Ebu' I-H üseyin Müsliın b. e i-Hacdic en-Nis:lburl, Sahih, I-V, Beyrut trs.
NICHOLSON, Reyno lcl , Fi 't-Tascıwufi'l-isltmıf ve Tadhihf, çev. Ebu'I-Ala Alıfl, Kah i re
1947.
SCHOONOVEH, Kermit, "AI-Muhasibi anel His Al-Rıiiya ", The Muslim World, New
york, 1949, XXXl X, sayı : 1, ss. 26-35.
es-SEM'ANİ, Ebü Sa'd Abdülkeri ın b. Muhammed b. Mansur er-Temimi, el-Ensab, I-V,
Beyrtıt 1988.
SEZGİN, Fu::ıd , Geschıçhte Des Arabıschrm Schnjttums (CAS), I-VII, Leiden 1967-1979.
SMITH, Margaret, /ln Early i\{vstic of Baghdad, London 1935. es-SÜBKi, Taeueldin Ebu Nasr Abdu lvehhab b. Al i, Tabal..~atı:t'ş-Ştl,jt 'iyyeti'l-Kübrti., I-
VI, Beyrut trs .
es-SÜHREVERDT, Şihabüdcl in Ebu Hat$ Ömer, Avuı~fü. '/-Ma 'arfJ: Beyrı.ıt 1999.
es-SÜLEMl, Ebü Abdurrahman, Tabakiitu's-Sti:fiyye, Kahire 1986.
eş-ŞA'RANi, Ebu'I-Mevahib Abdu'I-Vehhab b. Ahmed b. Ali ei-Ensarl, Leuakıhıı 'l-En
var.fF Tabakaıi'f-Ahytir (et-Tabakdtü 'l-Kubrt7.}, 1-II, Mısır 1954 .
er-TİLİı'viSANI, Afifüddin Süleyman b. Ali, Şerbıı Menazi li 's-Sc?irfn üe 'l-Hal..~ki'f.
Mübfn, 1-11, İmn 1371.
er-TiRMiZi, Ebü isa Muhammed b. İsa, Siinen, 1-JV, Kahire 1975.
et-TÜSJ, Ebu Nasr Serrilc, el-Lıuna'jt't-Tasavvuf, Kahiı·e 1960.
UI.UDAG, Süleyman, "Dünya", DlA, X, ist. 1994, ss. 22-25.
ÜLGENER, Sabri F., Zilmiyet ve Din islclm, Tasavuufve Ç6zufme Devri İktisat AhliJkı,
isr. 1981.
ZEHEBI, Eblı Abdtı lbh Muhammed b. Ahmed b. Osman, Siyeru A 'lc'/mi'n-Nii.bela, 1-A.'XTTI , Beynır 1993.
- --- Miz[mıı 'l-i'tidtil ji Nakdi 'r·Ricdl, I-IV, Kahire 1963.