16
MILLI YOL ||||||!lil!ll!il!l|ll!!ll!ll!lllimilIİIİİIIIİUM Türk Umumî Efkârına Bildiri mm~~ - '-^^^ '-• '.'.:£,.:.!,;»* 1. YIL — 13. Savi FİATI 50 KURU? 20 NİSAN 1962 CU.IIA

MILLI YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_013_9649.pdfyol'u şiddetle tutan ve ona yol veren Bakan Fethi Çelikbaş'ı şiddetle yeren yazılar yazdı. Bunun sebebi merak

  • Upload
    others

  • View
    13

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: MILLI YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_013_9649.pdfyol'u şiddetle tutan ve ona yol veren Bakan Fethi Çelikbaş'ı şiddetle yeren yazılar yazdı. Bunun sebebi merak

MILLI YOL ||||||!lil!ll!il!l|ll!!ll!ll!lllimilIİIİİIIIİUM

Türk Umumî Efkârına Bildiri

mm~~ - '-^^^ '-• '.'.:£,.:.!,;»*

1. YIL — 13. Savi FİATI 50 KURU? 20 NİSAN 1962 CU.IIA

Page 2: MILLI YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_013_9649.pdfyol'u şiddetle tutan ve ona yol veren Bakan Fethi Çelikbaş'ı şiddetle yeren yazılar yazdı. Bunun sebebi merak

LU YOt | l . Yü — 13. Sa ı — 20 Nisan a62 — Fiyatı

I oü kuruş. TARAFSIZ MİLLİYETÇİ SİYASİ DERGİ

İmtiyaz Sahibi Necati BOZKURT * Yazı İşleri Müdürü: ismet TüMTüRK * İdare Müdürü:

Mümin ÇEVİK.

(Tek sülün santimi 20 : Ura -k Tam sayfa arka i kapak (renkli) 2000 ü

•fr Tam sayla içta 1600 lira * Sayfanın 1/4 ve 1/8 gibi kı­sımları aynı ölçülere göre hesaplanır

um ü/k b dnf»" 6 aylık (26 sayıl

112,5 lira * 1 yıllık I 52 sayı 20 lira * ' idarehane: Nuru

osmaniye Cad. 34, İstanbul. Dizgi ve klişe: GÜNEŞ MATBAACILIK T. A. Ş Şerefefeudi Sok. No. 44-46, Cagaloğlu

İSTANBUL

Kadirli olayında yeni gelişmeler I.: eh met Canı komünistler savunuyor

Nakil işi Mecliste görüşülürken C. H. P . liler gerçekleri söyleyenlere küfretti

Kadirli Kaymakamı Mehmet Çan'ın tâyini hakkında verilen sözlü sorular, Meclisi karış tirdi. Suphi Baykam adındaki CHPTı milletvekilinin, M. Çan'ın bâzı icraatını komünist «Bi­zim Radyo» ya paralel olarak övmesi hâdiselere sebep oldu. A.P. Milletvekili Kemal Bağcı-oğlu da, mukabil olarak solcu ve komünist yazarlarla Moskova Radyosunun, M. Can hakkın­daki medihkâr yazılarını Meclis kürsüsünden okudu. CHP'lilerin devamlı müdahaleleri ve • . ı . sataşmaları üzerine, milletve-

I killeri biribirlerine girdikleri | sırada, yine CHP'den Kenan I Esengin'in «eşşeoğiueşek» di-I ye bağırdığı duyuldu.

Gökhan Evliyaoğlu, S. Bay-i kam'ın konuşmasının diyalek-| t i« materyalizm metoduna gö-| re yapıldığını belirtti.

İçişleri Bakanı da yaptığı ko­nuşmada, M. Çan'ın usulsüz bir çok icraatta bulunduğunu hakkında tanzim edilen dosya. ların elliyi aştığını belirtti.

Mehmet Can adındaki genç Kaymakamın, tanınmış solcu-lardan Nail Vahdeti ile eşi Ha­let Çambel'in tesiri altında kal­dığı anlaşılmaktadır.

(Bu konudaki bir yazıyı bu sayımızda bulacaksınız.)

Temelli senatörler ucuz daire ler i boşaltmadılar

Emekliye sevkedilen Aîb. Talâî Aydemir oturduğu daireyi boşaltarak başka eve tasın­dı. Fakat temelli senatörler, kaklarını kay­bettikleri halde ucuz dairelerden hâlâ taşın­mıyorlar.

22 Şubat olaylı.-ı lideri Talât Aydemir, Saraçoğlu'ndaki da­iresinden çıkarak, Anıt - Kabir yakınlarındaki bir kata taşın­mıştır.

Talât Aydemir'in Saraçoğlu'-

Komünistlere Basın Kartı

Turgut Çulha'nın basın kart­ları hakkında sorduğu soru münasebetiyle Basın - Yayın Bakanı Evliyaoğlu şunları söy­lemiştir :

«— Memleket aleyhinde ça­lışanlarla müseccel komünist­lere basın kartı verilip verile-miyeceğini soruyorlar, mevzu­at değişmediği müddetçe veri­lecektir.»

Bakanın izahatın müteakip kürsüye gelen soru sahibi, ba­sın kartları yönetmeliğinde yapılacak derişikliği ısrarla beklediğini, memleket aleyhi n e çalışanlara değil, hakikî ba­sın mensuplarına basın kartla­rının verilmesi gerektiğini ile­ri sürmüştür.

Nâzım El Kudsî hapisten çıktı ve

tekrar Suriye Cumhurbaşkanı

oldu Suriye'yi idare eden askerî

rejim Cumhurbaşkanı Nazım El Kutsi*yi tahliye ve kendisi­ni yeniden Devlet Başkanlığı­na tâyin etmiştir.

ndaki evi boşaltmasının sebebi emekliye ayrılması ve dolayı-siyle bu evlerde oturma hak­kını kaybetmiş bulunmasıdır. Buna karşılık aynı hakkı kay­beden uzun aylar geçmiş ol­masına rağmen bâzı tabiî se­natörler, hâlâ kiralan pek ucuz bu konforlu evlerde oturmaya devam etmektedirler.

«Yılanların Öcü» Adana'da protesto

edildi Adana sinemalarında göste­

rilmeğe başlanan «Yılanların öcü» filmi, hâdiselere sebebi­yet vermiştir.

Sinemanın içini dolduran yüzlerce talebe, filmin yarısın­da «Kahrolsun komünistler kahrolsun bu filmi oynatanlar, bu filmi kaldırın» nidalariyle bağırmağa başlamışlar, ellerin, deki gazoz şişelerini, çürük portakalları perdeye atmışlar­dır.

Bölükbaşınuı iki ay paralı izin istemesini

protesto ettiler Millet Meclisinde bundan

bir süre önce (CKMP) Genel Başkanlığından ayrılan Osman Bölükbaşı'nm hastalığı dolayı-siyle iki ay izin alması, bâzı AP ve CHP liler tarafından tas­vip edilmemiştir. Bölükbaşmın aynı şekilde ödeneğinin de ve­rilmesini istemesi protestolara ve gülüşmelere sebep olmuş­tur .

wm

Rus Büyükelçisi İnönü ile yine

görüştü Sovyet Rusya Büyükelçisi

Başbakan ismet inönü ile tek­rar uzun süren bir görüşme yapmıştır. Başbakanlıkta yapı­lan bu görüşme hakkında, mû-tad olduğu üzere hiç kimseyf ve hiçbir şekilde bir açıklama­da bulunulmamıştır.

Ömer Altay Egesel Hanım yeğenlerinin çok olmasıyla, beşinci defa nişanlanmasıyla ve daha birçok taraflariyle gaze­tecilerin ilgisini topla­

yan adam.

Bir telefon görüşmesi Besinci defa evlenmek

üzere boşanmadan nişanla­nan Egeselle gazeteciler arasında geçen hafta şöyle bir telefon görüşmesi ol­muştur:

Gazeteci — Beyefendi, görevinizi kötüye kullandı­ğınız iddiası ile hakkınızda dâva açılmış deniliyor, bu doğru mu?

Egesel — Hey Allah ceza-nızı versin. Allah belânızı versin, aslanım bunları kim çıkarıyor? Bu neymiş ben de bileyim!

Gazeteci — Cezaevinde zor kullanarak mobilya yaptırmışsınız?

Egesel — Ben paramla yaptırdım. Size ne oluyor? Sonra ben param ile herşe-yi yaparım.

Gazeteci — Beyefendi, İstanbul'da resmî arabayla nişanlınıza eşya almak için dolaşmışsınız, şahsî işleri­nizde arabayı kullanmışsı­nız?

Egesel — Arsalmm, teş-bit edebildiniz mi, ne isti­yorsunuz?

Egesel, bu sorular karşı­sında fena hâlde sinirlen­miş, odasında bulunanlara bağıra bağıra birşeyler söy­lemiştir. Son derece sinirli olan Egesel, telefonu «Allah cezanızı versin» diye gaze­tecilerin yüzüne kapatmış­tır.

Page 3: MILLI YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_013_9649.pdfyol'u şiddetle tutan ve ona yol veren Bakan Fethi Çelikbaş'ı şiddetle yeren yazılar yazdı. Bunun sebebi merak

MILLI YOL Haftalık Milliyetçi

Tarafsız Siyasî Haber Dergisi

ıııııııııııııııııııııııııııııiüiııııı uiüiıııımııiüiııııııiiiıııııııııı ıııııııuıiiiıııımıııııııııııııiiHiıiHiııuıııııuuiHiııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııınıııııiHinıııııııııınııııııııııııııi! T O N G U Ç İ L K O K U L U

Bir okuyucumuz îzmirden Çanak-kaleye giderken, Ayvalığa bağlı Gö-meç nahiyesinde yolun kenarında bir ilkokul binası görüyor. Üzerinde hususî bir meydan okuma maksadıy­la' yazılmışçasma gayri tabiî derece­de büyük harflerle TONGUC İLK­OKULU yazılı. Tâ uzaklardan oku­nuyor. Okuyucumuz millî duyguları­nızın ıstırabı Ve hayreti içinde. Yo­lunu bırakıp orada soruşturuyor: Bu ad eskiden beri mi vardı, yoksa yeni mi kondu? Aldığı cevap: Yeni kondu.

Milletvekillerine hitap ediyoruz: Sizler bunun sorumlusunu aramak, ve yalnız o levhayı değil, onu astı­ran zihniyeti de Eğitim teşkilâtının içinden söküp atmak vazifesini taşı­yorsunuz. Bunu .yapmaz, ve aldırma-maya devam ederseniz, iyi biliniz ki yarın Türkiyede bir Stalin Ünversi-

PAETîLERDE DURUM

YTP durgun. Önce AP'de ne olaca­ğını bekliyor.

AP de nihayet bir şeyler oldu. Umu­mî îdare Heyetine yeni üyeler almdı. Yeni İdare Heyetinde înönücüler yi­ne'çoğunlukta, ama eskisi kadar ezici farkla değil. Partiden Saki Zorlu gibi en aşırı İnönücü bâzı üyeler istifa ede­rek ayrıldı. En mühimi, kayıtları si­linmiş olan beş üye partiye geri alın­dılar.

Bâzı gazete ve dergiler Dunu «müf­ritler AP'yi ele geçiriyor» diye yere­rek nıühimsediler. Bâzıları, «Herşey düzeldi, parti yolunu buldu» diye öve­rek nıühimsediler. Biz mühimsiyemi-yoruz.

Bütün mesele beş kişinin partiye gir­mesi veya girmemesi mi idi? Prensip­ler ne olacak? Memleketin ana dâva­ları ve rejim meselesi ne olacak?

Azgın bir sel gibi komünistlerin dev­let mekanizmasının her tarafını istilâ etmeleri ve herşeyi kendi plânlarına göre yürütmeleri karşısında daha ne zamana kadar susulacak ve hareketsiz kalınacak?

Baha dumanı üstünde olarak, A.P.'li İçişleri Bakanının «Yılanların Öcü» nün oynanması için sansür heyetine emir verdiği yazılmış iken ve bu ya­lanlanmamış iken; yine aynı İçişleri Bakanının «Kadeş'te ahlâka aykırı bir hâdise cereyan etmemiştir» sözleri ku­laklarda çınlarken; yine AP'li Başba­kan Yardımcısı İyidoğan'ın «Köy Ens­titülerinin açılması lâzımdır» şeklinde beyanda bulunduğu gazetelerde yazıl­mışken ve bu da yalanlanmamışken, (sâdece hatırımıza şu anda geliveren üç misâl olarak bunları sıralıyoruz), ve bunları önleyecek hiçbir tepki ve kuvvet AP de görülmezken, partinin yoluna girdiğini nasıl kabul edebiliriz?

Şimdilik, oyun bozanlık bizden bi­linmesin diye, ve iyiye yöneliş olacak­sa bunu bozmıyalım diye, susuyoruz. Ama, ancak şimdilik susuyoruz. Bir otlakta geviş getiren bir manda umur­samazlığı içinde değil, gittikçe geri­len bir yay gibi susuyoruz.

Zamanı gelince, ki bu zaman çok ya­kında gelebilir, söyleyecek derya gibi sözümüz ve kucak kucak ifşaatımız ola­caktır.

ZİYAFETLİ PROPAGANDA

Enstitücüler eskiden «açık» oturum­lar yapardı. Ve bunlara milliyetçiler­den de tektük kimseleri davet ederler, tartışmaya çağırırlardı. Milliyetçiye bir kere söz vermeye karşılık öbürleri­ne üç kere, beş kere söz verirlerdi. Ama bütün bunlara rağmen ve toplan­tıları idare eden başkanların açıkça enstitücülük tarafını tutmalarına rağ­men, her seferinde toplantılarda gali­biyeti milliyetçiler kazandı. Şimdi ar­tık, enstitücüler «akıllandı» 1ar. 17 Nisanda Enstitülerin kurulmasının yıldönümünü «kutlamak» üzere Türk Devrim Ocakları denilen devletin pa-rasiyle beslenen teşekkül yalnız Ens­titü taraftarlarını davet ederek ve yal­nız onları konuşturarak bir «açık otu­rum» (evet, adı. yine «açık») tertip et­ti. Sâdece Enstitücülük propagandası yapılan bu toplantı yenilir, yutulur cincinden değildi, ama davetlilere top­lantıdan sonra mükellef bir ziyafet (yfr ne milletin parasiyle) vermek suretiy­le onların da gönüllerini hoş ettiler.

İŞİN PÜF NOKTASI

AKİS dergisi birkaç sayıdır Sümer-bank Umum Müdürü Selâhaddin Ak-yol'u şiddetle tutan ve ona yol veren Bakan Fethi Çelikbaş'ı şiddetle yeren yazılar yazdı. Bunun sebebi merak edi­liyordu. Çünkü Bakan da, Umum Mü­dür de CHP'li. Umum Müdürün bir sü­rü suiistimali var. Bakanın da bir sü­rü yolsuz hareketi. Her ikisinin de «aşırı milliyetçilik», «gericilik» falan gibi büyük «suçlar» la hiçbir ilgisi yok. Şu halde bu taraf tutuştaki şiddet ve gayret niye? Üstelik, başka CHP'li der­gi ve gazetelerin kılı kıpırdamıyor! Ni­hayet işin hikmeti meydana çıkıverdi. Sümerbank'ın, sâdece 1961 yılında, AKİS dergisine ve tıpkı AKİS boyun­da ve aynı derecede aşın ÇHP'ci di­ğer 4 dergiye verdiği ilânların tutarı­nı Yeni Sabah gazetesi açıkladı. Lis­teyi buyurun :

SIR Mecmuası SÖZCÜ » AKBABA » KİM » AKİS •» Mesele anlaşıldı,

1.300 Lira 5.030 » 6.902 » 9.510 »

24.090 » değil mi?

Dâva Adamı

ON asırda ırkımıza has —fi-Lir plânında, dünya çapında — sa­vaşçı çıkaramadık. Birçok büyük Türk evlâtları gelip geçtiler. Yaşa­ma dâvamıza hizmet ettiler. Fakat kâfi vuzuhu kazandıramadılar. Bu­nun için, bugünkü neslin yükü cok ağırdır. Bunu idrak edenler bu dâ vanm müstait talibi, âtinin şükra­nına elyâk büyük insanlarıdır.

Asırlarla beraber terakki eden beşer şuuru hodkâmlıktan tasfiye olmak yolundadır. Şahsiyet bulmuş her fert, mensup olduğu cemiyetin hayrına maddî veya mânevi faali­yet göstermektedir. Havada yol a lan turnalar misâli cemiyetlerin is­tikametine rota çizen kişiler şüphe siz ki vasattan az olacaktır. Bu ilâ hî kanun muvacehesinde fîsebilil-lâh meydan-ı mübarezeye atılmak azminde olanların şahsî kaygıları çiğneme zamanı gelmiştir. Toplum akıihlara emanetullahtır. Emanete hiyanetten korkan, seviyeye malik vatan evlâtlarının toparlanıp cep he kurdukları an mübarek, ulu bir ibadet ve Türklük için sonsuz saa­det olacaktır.

Yusuf ÖKTEM

MİLLÎ YOL Wl

Page 4: MILLI YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_013_9649.pdfyol'u şiddetle tutan ve ona yol veren Bakan Fethi Çelikbaş'ı şiddetle yeren yazılar yazdı. Bunun sebebi merak

Samsun'da Peri mecmuasını ve ahlâka aykırı yayınları yakan ve protesto eden gençler...

tesi ve bir Kruşef Lisesi kurulması­nın sorumluluğu sizin boynunuzda-dır. Evet, hiç;1, şüphe etmeyin, o lev­haları kendi ellerinizle asmış gibi so­rumlusu sizsiniz.

BİR TEKZİP

Derginizin 2 Mart 1962 gün ve 6 No. lu sayısının 6 ncı sayfasında «İşte Üç Örnek» başlığı altında Uzunköprü mu­habirinizin verdiği haber yanlış olup hakikat, şöyledir.

1 — Cami Yaptırma Derneğini dev reden yönetim kurulumuz, hiç bir ku-£ug zimmetine para geçirmemiş olup bu görevi de fahrî olarak şevkle ifa etmiştir. Adı geçen 1100 lira para, is­tihkak sahiplerine ödenmiş olduğu 5 idareci arkadaşın karar ve imzaları ile sabit olup, zimmetimize değil li­ra, bir kuruş bile geçmemiştir. I 2 — Köy Enstitüsünden mezunum. Bundan sâdece şeref duyarım zira, oradan aldığım Türklük sevgisi ile yurduma faydalı olmağa çalışıyorum. Solculuk isnadını, aldığım millî ülkü ile bağdaştıramıyor ve nefretle redde­diyorum. ! Bu itibarla şahsımın şeref ve haysi­yetini rencide edilmesini doğru bul­madığımdan, Basm Kanununun âmir hükümleri gereğince, ilk çıkacak sayı­nın aynı sayfasında işbu yazımın tek-ziben neşrini hassaten rica ederim. • Hürmetlerimle.

Şükrü ORHUN Akarca Köyü İlkokul Müdürü

PEHLİVANKÖY

... VE TEKZİBİN CEVABI

UZUNKÖPRÜ — Tahsin Arıkan Şükrü Orhun'un güzel sözlerle yazıl­

mış tekzip mektubu, inkâr edilemez kesin resmî kayıtlar ve idarî ve adlî muamelelerle tamamen yalanlanmak­tadır. Şükrü Orhun zimmetine 1 lira, veya 1 kuruş geçirmemiştir, tam 1065 lira 50 kuruş geçirmiştir.

Buna dair inkâr edilmez resmî mu­amelelerin tarih ve numaralarını bil­diriyorum :

2/2/1962 tarihli yazı ilo eskiden U-zunköprü'ye bağlı şimdi Pehlivanköy kazasının Akarca köyü Cami Yaptır­ma Derneği yeni kurulunca eski Ku­rul Bşk. öğretmen Şükrü Orhun ile Muhasibinin (1062 lira 65) kuruşluk sarf evrakın yokluğundan zimmet ih­barı yapılmıştır.

7/2/1962 tarih ve 9 No. lu yazı ile Kaymakamın idarî cepheden tahkike memur ettiği Mehmet Sönmez'in vazi­feyi ihmal ve o miktar paranın sarfı­na Ş. O. ve üyelerce karar alınmışsa da istihkak sahibine ödendiğine dair sarf evrakı olmamasından zimmet ha-

MİLLİ \'OL O

linin teshilini bildirir fezlekesinin Kaymakamlığa tevdii.

12/2/1962 tarih ve 962/28 sayı ile Kaymakamlığın Adliyeye evrakı tevdii.

12/2/1962 tarih ve 962/e hazırlık numarası ile Hâkimliğin evrakı zabı­taya havalesi.

İşte bu deliller ile ilk haberimiz doğ­rudur, 1062 lira 65 kuruş istihkak sa­hiplerine ödenmediği gibi sarf evrakı da ortada yoktur.

*

MÜSTEHCEN YAYINLARA TEPKİLER

SAMSUN — Mehmet Cebi 14/4/1962 Cumartesi günü saat 2'de

mm] Boşuna Zahmet

AZI parti kongrelerinde meş­hur ve malûm «Tedbirler Ka­nunu» nuıı metni okunuyor

ve delegeler de vecd (!) içinde din-liyorlarmış.

Maksat, delegelerin hukuk bilgi-; leriııi arttırmak olmasa gerek. Olsa

olsa «aman bunu iyi belleyin de bir yerde ağzınızdan bir söz kaçırma-

: yın, tenkide filân kalkışmayın» de­meye getiriyorlar.

Ama, nafile! '. Biz daha çıktığı gün bu kanunu:

ezberledik, yastığımızın altına koy;

duk, kerrat eedveli gibi belledik. Netice ne oldu, biliyor musunuz? Hiiiç! Sâdece «Millî Yol» un 10 uncu

sayısı toplatıldı. Murat GENÇOĞLU

Samsun Gençliği Gaziler Eczahanesi önünde ahlâka aykırı yayın yapan bü­tün dergileri, bilhassa Peri Mecmu­asını, protesto mahiyetinde yüzlerca dergiyi bayilerden paralarını ödeve-rek aldıktan sonra büyük bir kalaba­lığın önünde yaktı.

Kalabalığın içinden şu sesler duyu­luyordu : «Kahrolsun Komünistler!», «Kahrolsun böyle neşriyat!».

(Samsunlular sağ olsunlar. Yalnız bir noktaya dikkati çekelim. Bu gibi zararlı yayınları yakarken yüzlercesî-ni yakmaya lüzum yok. Bir iki tanesi­ni yakmak ve ateşi de süpıiintü kâğıt­larla beslemek yeter. Onların gayesi zaten para kazanmak. Kazanmasınlar.)

*

MÜSTEHCEN VE SOLCU YAYINLAR

Kayserideki bayiler hayırlı bir ka. rara vardılar: Müstehcen yayınları getirmeyecekler ve satmayacaklar. Kayseri bayilerini bu güzel ve fera­gatli kararlarından dolayı tebrik ede­riz. Aynı zamanda Kayserili gençler faaliyete geçerek solcu bir derginin de satılmaması için bayilere tavsiyeler de bulundular.

*

KARABÜK'TE

Karabük'te Cemil Topuz, (Y. Elek.. Müh.) İsmail Kimyacıoğlu (Mak. Müh.), Cengiz Özdemir (Y. Elek. Müh) ve Müslim Gündüz (Tek. talebesi) ta­rafından Milliyetçiler Derneği kurul­muş, samimî bir toplantı ile faaliyete başlamıştır. Başarılar dileriz.

• İSMAİL MAOANOGLL ÎŞt

11 inci sayımızda (Bir veğen hikâ­yesi dabal başlığı altında Erzurum'da İsmail Madanoğlu'nun petrol işlerin­den bahsetmiştik. Bir dokun bir ah

Page 5: MILLI YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_013_9649.pdfyol'u şiddetle tutan ve ona yol veren Bakan Fethi Çelikbaş'ı şiddetle yeren yazılar yazdı. Bunun sebebi merak

Kadirli Oları mı, Moskof Taktığı mis

İlhan E. Darendelioglu AYRET, dehşet ve hattâ büyflk bir nefret içinde haber verelim ki, Türk milleti son günlerde KI­ZIL bir ideolojinin tertip ve TAHRİKİ ile karşı

kargıyadır» Kadirli zenginlerinin şahsında. SAF ve MASUM kalblere bir SINIF MÜCADELESİ ve SER­VET DÜŞMANLIĞI zehirini akıtmak isteyenlerin gizli maksatları hâlâ hissedilmiyor, hissedilmek istenmiyor. Bu gizli tertip karşısında ise, mes'ul makamların bile bir heykel sessizliği içinde susmuş olmaları cidden acı acı düşünmeğe değer.

Evvelemirde, Kadirli olayı diye günlerdir gazete sayfalarını işgal eden bu hâdise, zannedildiği gibi bir memleket meselesi değil, içtimaî kisveye bürünen MARKSİST kampanyasının kendisidir.

Evet, Kadirli ağalan şahsında kapitalizme karşı açılan bu kampanyanın başı ve şefi şu anda Kadirli'de, kuyrukları ise bâbıâlide kalem ağalarının himavesinde-dir.

Şimdi asıl söylemek istediklerimizi bırakıp, komü­nist ihtilâlinin fikriyatını yapmış olan MARKS'a dö--

nelim : Marks diyor ki;/' «Komünistler fikirlerini şu kısa ifadelerle hülâ­

sa etmelidirler: 1 — Hususî mülkiyetin lağvı.

2 — Proleterin (yâni amele ve işçinin) hiçbir şeyi yoktur ki, muhafaza etsin. Komünistler her hususî te­minatı, her hususî emniyeti yıkacaklardır. Cemiyetin alt tabakaları olan proleterya, cemiyete vücut veren üst tabakaları (yâni kapitalistleri) çatır çatır atmadan kalkınamaz.»

İşte, dünyanın her yerinde, komünizme ve komü­nist ihtilâline giden yolu, Marks'm bu direktif ve emir­leri çizer. Mensupları ve sempatizanları ise bu yola bir ortam hazırlar. Ne hazindir ki, Kadirli hâdisesinde bu ortamı yaratmak isteyenlerin çığlık ve feryatları kar­şısında vatanseverliğin şımr ve hassasiyet; ya gericilik veya aşırı sağcılık töhmetiyle susturulmak istenir. Fa­kat olsun, biz konuşacağız ve susmıyacağız.

• • • Bu hâdisede kimlerin parmağı ve gayreti olduğu­

nu ifade etmeden önce, vaktiyle Kadirli'de istidacılık yapan ve Kadirli halkının «gomünist Kör Kemal» di­ye tanıdığı bir yazardan önce Moskova'da kızıl ihtilâ­lin tertip ve tahriklerini talim eden ve hâlen Kadirli'­de bulunan Nail Vahdeti'den bahsetmek istiyoruz.

AIL Vahdeti, Nâzım Hikmet'in Türkiye'de bı­raktığı en sadık dost ve arkadaşıdır. Eski nıüsec-cel komünist gazete ve dergilerin yazarıdır. Nâ­

zım gibi ihtilâl şiirleri yazmış ve neşretmiştir. Nâzım Hikmet'le birlikte bir kitabı vardır. Ko­

münist Sabiha ve Zekeriya Sertel'in çıkardığı ve İs­tanbul gençliğinin paramparça ettiği Tan ve Görüş­ler gazetesinin yazarıdır.

15. yıl önce Büyük Millet Meclisinde o zamanki Da­hiliye Vekili Şükrü Sökmensüer'in Türkiye'deki ko­münist hareketlerini anlatırken Nail Vahdeti'nin de Moskova'da yetişenler arasında bulunduğunu ifade et­tiği Meclis zabıtlarına kadar geçmiştir. Son defa ko­münistlik suçu ile 4 yıllık ceazsını Konya hapishane­sinde çekmiştir.

Onun, içli bir Moskof hayranı olduğunu, orada yetiştiğini ifade eden şu mısraları bile Nail hakkında kesin hükmü vermeğe yeter.

Bu mısraların yazıldığı gün, Rus ordusu, Alman ordusu karşısında hezimete uğramış, Moskova'ya doğ­ru çekilmekte ve kaçmaktadır.

Nail Vahdeti bu olayı göz yaşları arasında aynen şöyle anlatmaktadır :

Onlarla yanyana Boyanmadan dîye kana. Kendi kendimden utanıyorum. Daha çok onlar yaşamalıydı

> Daha çok onlar hak etmişlerdi bunu Ben onlardan öğrendim Sevmeği, Bana onlar öğrettiler Daha bilmem neyi?...

Nail Vahdeti Rusya'da öğrendiklerini söylemiyor ama mısralarmm altında her şeyi itiraftan da kendini alamıyor:

Kafamı onlar yoğurdular ORADA!... Gıcır gıcır bir âlemi İlk önce onlar kurdular O topraklarda ayrı gayrı bilinmez O topraklarda hep elele tutuşmuştur; O topraklarda dert unutulmuştur.

Oldukça açık ve büyük bir YALAN içinde Rus ihtilâli propagandası yapan Nail Vahdeti, her şeyi ale­nen bakın nasıl söylüyor:

Kavganı onların adıyla amin Onlar öyle aç Öyle çıplak Sanılır. Ama ilk önce Affettiler yokluğu İlk önce asıl tokluğu Daha onlar yaşamalıydı Daha çok onlar hak etmişlerdi Bunu.

İşte tefsire hacet bırakmıyan kanlı ve kızıl mıs­ralar, işte aylardır Kadirli'de bulunan Nail Vahdeti!...

Şimdi : Sağduyu sahipleri, heykel ve mezarlık sessizlisine

gömülen mes'ul şahıslar, size sesleniyoruz!... Kadirli olayı mı?... Moskof taktiği mi?... (Bu yazı serisine devam edeceğiz.)

Page 6: MILLI YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_013_9649.pdfyol'u şiddetle tutan ve ona yol veren Bakan Fethi Çelikbaş'ı şiddetle yeren yazılar yazdı. Bunun sebebi merak

A K İ S Söver aslanlara ar etmez de Çıkarır göklere dek inmelisini! Sesi boşlukta akis yaptıkça, Köpek aslan sanıyor kendisini!

DİKEN

dinle, cinsinden, Erzurumdan fer-yatnameler aldık. Meğer yazdığımız­dan daha da fazla tarafları varmış. Fazlayı da şimdi buyurun:

Erzurumdaki Petfol Ofisi acenteli­ğini başlangıçta başka bir şahıs ka­zanmış, fakat sonra olmaz demişler, kazanan adama değil, İsmail Mada-noğlu'na vermek için diretmişler. Ka zanan adam da mecbur olmuş, bari büsbütün elimden gitmesin diye Mada noğlu ile bir ortaklık anlaşması yap­mış, hatta ilk teminat mektubunu da bu kazanan şahıs yatırmış Sonra, işi aldıktan sonra, Madanoğlu bu şahsı ortaklığa kabul etmemiş.

Arkasından başbakanlıktan bir e-mir geliyor: Bütün resmî daireler a-karyakıt ihtiyaçlarını bir tek kaynak­tan alacaklardır. Başka yerden al­mak yasak! Tabiî o tek kaynak ta Madanoğlu. Bundan sonra Madan-oğlu'nun cebine milletin paralan ak­tıkça akıyor. Bu hal bir hayli sürü­yor. Nihayet bir gün Erzurumdaki Atatürk Üniversitesi akaryakıt ihtiya­cını açık eksiltmeye koyuyor. Mada­noğlu, hiddet ve şiddetle. Üniversite­ye dayanıyor «Bu iş bana verilmiş­tir, benden almaya mecbursunuz» di­yor. Ama Üniversite kanuna dayana rak açık eksiltme'de İsrar ediyor.

îşin en dikkate değer tarafı Erzu­rum basınında îsmail Madanoğlu'nun bu konuların tartışması sırasında ba zı sözler söylediğinin yayınlanması ve bu sözlerin Madanoğlu tarafından tekzip edilmemiş olmasıdır. Meselâ, «Bütün akaryakıtçıların kapısına kilit vuracağım.» «Bu idare kırk sene böyle devam eder» «Bu millet hep yobazdır, tekmeyi vurup ekmeğini e-linden alacaksın.»

• SAMSUNDA DERNEK

FAALİYETİ

Samsun - Mehmet CEBİ îlimizde miliyetçiler derneği şube

S' kuruldu. Kurucular: Kemal Demir-cioğlıı. Mehmet Cebi, Mustafa Kor-tsn, Osman Alman, İhsan Akdemir.

(Başarılar dileriz - M. Y.)

BÖLÜKBAŞI YERİNİ BULDU

Çoktandır sesi çıkmaz olan, çıktı ğı zaman da acayip bir şekilde çıkan Bölükbaşı'nın neler olduğunu ve bu zatın nerelerde bulunduğunu merak

MİLLÎ YOL Rî

Osman Bolükbaşı Safını nihayet ilân eden adanı...

edenler çoğalıyordu. 12.4.1962 gün­lü Hürriyet gazetesinden öğrendiği, mize göre İsmet İnönü de Bölükbaşı-na sormuş: Nerelerdesin? Bölükbaşı-nın cevabı veciz: Safınızdayım, pa­şam.

Artık hiç olmazsa nerede bulundu ğunu merak etmeye lüzum kalmadı.

ÖĞRETMENLERİ İKİYE AYIRMAK

Köy Enstitüsünde yetişen öğret­menlerle diğer öğretmenlerin arasına ay rılık tohumlan ekmek ve köy öğret­

menlerini diğer öğretmenlere karşı kışkırtmak için plânlı gayretler sarf ediyorlar. Köy öğretmenleri bilhassa: «Sizlere komünist diyorlar, böyle di­yenler gericilerdir» diye avlanmak isteniyorlar. Bu suretle komünist o-lan ve olmayan öğretmenleri ayırt et rnek güçleşecek ve bir zümre daya­nışması ve zümre zıtlaşması havası içinde komünist öğretmenlere karşı, haklı olarak dikkati çekenlerin uyar­maları gürültüye gidecektir.

Aydın Milî Eğitim Müdürü Hüse. yin Atmaca'nın (Enstitülü yalan söy İçmez) kampanyası komünistlere, ve yalnız komünistlere, karşı yöneltilen uyarmaları bütün köy enstitüsü me­zunlarına yaymak ve işi karıştırmak gibi bir netice doğuruyor. Bu zat Hasanoğlan mezunlarındandır, ve a-şırı enstitücülerden Şükrü Koç'un ya­kın dostudur.

Aydında enstitücülük hareketlerine alet edilen Köy Öğretmenleri Derne­ğinin Aydın şubesinin kongresi yapıl di. Burada bir taktikle Atatürk ve dev­rimlerine bağlılık kararının içine (komünizmi, gericileri, ve Köy Ens­titülerini kapatan zihniyeti) protesto elmek hükmü de sokuşturuldu.

Onlara ve aynı durumlarda olan başkalarına birer Türk olarak hitap ediyoruz: Enstitücüler dayanışması yoluna saparak, zaten fazla zümrele­re bölünmüş milletimizde bir ayrılık daha yaratmayın. Düşmanımız tek­tir: Komünizm. Ona karşı yönelecek dikkatleri ve hırsları bölmeğe ve da. Sıtmaya kimsenin hakkı yoktur. Va-tanseverseniz, ki öyle olduğunuzdan halâ ümidi kesmedik, komünistlerin işine yarayacak durumlara bilmeden sebep olmaktan kaçınınız

• TÜRKİSTAN DOĞU TÜRK

İLLERİ KÜLTÜR DERNEĞİ

1952 de kurulmuş olan Türkistan Doğu Türk illeri Kültür Derneği yıllık toplantısını 25/3/1962 de ismail Gaspıra

mör.ü: «Küçük politika oyunlarına asla müsaade etmîyeceğim» dedi. — GAZETELER —

Page 7: MILLI YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_013_9649.pdfyol'u şiddetle tutan ve ona yol veren Bakan Fethi Çelikbaş'ı şiddetle yeren yazılar yazdı. Bunun sebebi merak

erk Umumi Efkarına Bildiri: 2 Nejdet SANÇAR

ÇÜNCÜ sorum şuydu: «istanbul Emniyet Müdürlüğü­nün en alt katında, içinden lâ

I ğım suları akan hücreler var mıydı? Varsa, Türk milliyetçilerinden bu hüc­relerin birisine bir hafta hapsedilen oldu mu?»

istanbu! Emniyet Müdür lüğü bina­sı olan Sanasaryan hanının yera l t ı katında da hücreler vardı . Burada, laman zaman, borulsrdan sızan lâ­ğım çirkefleri hücreler in içine dolar-di. Ve lâğım kokusuna, birkaç saat­lik vazifeleri sırasında nöbetçi polis ier bile dayanamazdı.

Bu yeraltı nezarethanesinin kor ido­ru çok dardı. Bir hücrenin kapısı açıldığı zaman «arşıki hücreye de­ğerdi. Fakat bu nezarethanenin b i r de konforlu (I) taraf ı vardı . Helası alafranga idi. Ancak, bu alafranga helanın suyu yoktu. Her gün bi r bü yük teneke su get i r i l i r , yarısı b i r günlük pisliği gidermek için helaya dökülürdü. Heladan arta kalan da su küpüne konurdu. Yeral t ı nezaret. tanesinin misaf ir ler i (!) bu küpten hem su içerler, hem de el ler in i yı­karlardı, işte, vazifel i ler in birkaç sa Sflık nöbetlerini dahi güçlükle tu t ­tukları bu nezarethanede birçok va­tandaşlar suçlarını (!) i t i ra f (!) et­tirmek üzere günlerce tu tu lu r la rd ı . Türk mil l iyetçi lerinden bu yeral t ı hücrelerinde misafir (!) edilen tek içişi Atsız'dır.

Atsız, sekiz hüerellk bu yeral t ı nezarethanesine 12 Temmuz 1944 gü nü getirildi ve helanın yanındaki 33 numaralı hücreye kapatıldı Bu hüc­rede karvola yerine musalla faşı g i ­bi bir mermer "a rd ı . Bu musalla fa­sının üstüne Bir inci Şubedeki eski hücresinden get i rd ik ler i şi l teyi koy­dular.

Hücrenin içinden geçen lâğım bo­rusu, 14 Temmuz günü iyice sızma­ya başledı. Çirkefler yavaş yavaş »emini kapladı. 8u yetmiyormuş gi­bi, 33 numaralı hücrenin yanında bu lunan nezarethane helasından sıx?»n cirkef suları da eçirî j«minden A yarak ve kapının altından h ü c r e ^ •lolmaya başladılar Bu feci durum üç gün devam ett i üçüncü gün nabzı 140 a kadar yükselen Atsız, doktor istedi üç oelisle b i r l ik te ge­len bir kadın doktor işi v i lkamfre ile halledip (!) g i t t i .

Nezarethanenin rutubet i müthişt i Atsız, bunu daha i lk gün fark ett i ­ği içfn ceketini ve pantolonunu çı­karmadan yatıyordu. Diyarda bulu­nan iri bir çiviye astığı yeleği île şapkasını 18 Temmuz günü merakla eline aldığı zaman, yeleğin sırsıklam

o lduğunu, şapkanın iç in in de kü f t u t t uğunu dehşetle gö rdü . Atsız, diğer hücrelerde bu lunup ağlaşan ve sigara isteyen köy lü lere dağıt­mak için polislerden bir is ine para vererek sigara ve k i b r i t a ldırmışt ı . Polisin, sigaraları dağı t t ık tan sonra Atsız'a verd iğ i k ib r i t , b i r müddet sonra, ru tubet ten , yanmaz hale gel­miş t i .

B i r tanıdığı , nerede ve hangi şart lar altında bu lunduğunu b i lmediğ i Atsız'a, b i r ku tu badem ezmesi yol­lamıştı. Ku tu , i k i gün baş ucunda durduk tan sonra, Atsız, badem ez­meler in i sızlanıp duran köylü lere dağıtmak istedi. Fakat ku tuyu açın­ca badem ezmelerinin yemyeşil kü f tu tmuş o lduk lar ın ı gördü .

18 Temmuz günü Afsiz'ın nabzı yükseldi . B i r kere daha doktor is­ted i , gelenlere lâğım ç i rke f le r in i , ye­leğini ve şapkasını gösterdikten sonra, sadece:

— Burada yaşanır mı? dedi. Ve ertesi gün , B i r inc i Şube nezarethanesindeki eski hücresi o-lar \1 numaraya çıkarı ldı .

Atsız, yeral t ı nezarethanesinde hu b i r haftal ık misaf i r l iğ i (!) sırasında, sabahları sadece b i - bardak cay iç­miş, ik i kere de b i rer kap öğle v r mpâi yemişt i r . Sapsarı b i r benizle VP Sanasaryan hanının vüz basamak hk merdivenler in i güç halle çıkarak eski edasına geld ik ten sonra da he men i f*desj alınmaya başlanmıştır. Bu, 1°44 te bütün mi l l iyetç i lere uy-sulanan bi r usuldü Sanıklar ma-""»> ve maddeten çöker t i ld ik ten son « Ifad? vermek zorunda bı rakı l ı r lar di

Dördüncü sorum şuydu: «Birinci Sube'nin «eski nezaretha­

ne» dive anılan bölümünde, 5 numa­ralı meşhur penceresiz hücrede, am-nu'ü kasden bozularak 48 saat ka-rptıltkfa bırakılan kimse oldu mu?»

Bir inc i Sube'nin eski nezarethane­mizin 5 numaralı hücresi peneeresiz-di. Emnivetci ler, tabut luk lardan ön­ce, bu odanın işkence yer i o lduğu­nu sövler lerdi . Penceresiz o lduğu için hücrede daimî olarak lâmba yanardı.

Ben, ifade sırası bana ge l i rken buraya kapatı ldım ve bu hücrede 21 aün kaldım. Temmuzun en sıcak zamanına rastlayan bu gün ler i , f ı r ı n fîibi sıcak hücrede geçirmek hak i ­katen zor o lmuştu. Fakat en kötüsü, bir hela dönüşü yanmış (!) butdu-Şum ampulün değişt i r i lerek yer ine yenisinin takı lması iç in 48 saat bek­lemem oldu. Bu 48 saati kapının ar* t ık larından sızan ışık (!) üe- geçir­d im ve ampul tak ı ld ık tan sonra da

ifade vermek üzer e hâk imin karş^ sına çıkar ı ldım.

Beşinci sorum şuydu: «İstanbul Emniyetinin Birinci Şu

be'sinde, Türk milliyetçilerinin top­landığı ilk günlerde, helaya ve mus­luğa gitme işi hiçbir kayda tâbi de ğilken, bu normal ihtiyacın sonradan sabah, öğle ve akşam yarımşar sa­atlik bir zaman içinde görülmesi usulü çıkanldı mı? Çıkanldı ise bu emri veren kimdir?»

Hela ve musluk iş i , i lk zamanlar h içb i r kayda tabi deği ld i . iht iyacı olan kapısını t ık ı rda t ıp , nöbetçi po­lisin «kaç numara?» sorusuna cevap verd ik ten sonra, eğer hela boşsa, çıkar ve iht iyacını gö rü rdü . Fakat Osman Sabri Ada i 'm muav in i Kâ-muran (soyadını iy i hatır layamıyo­r u m , K ık r ı k veya K u k r u k idi), İs-tanbula gel ip Emniyet Müdür lüğünü tef t iş (!) e t t i k ten sonra işler değiş­t i . Emniyet Umum Müdür Muavin i ' -n in verd iğ i emirden sonra bü tabi î iht iyaç sabah, öğie ve akşam ya­rımşar saatl ik kısa zamanlar iç in­de yapılmaya (!) başlandı.

B İRİNCİ Şube nezarethanesinde her zaman ortalama 30 kişi bu lunurdu. Çünkü hücre ler in ba­

zılarında ç i f t misaf i r (!) ağı r lanı rd ı . Ayr ıca, kor idor la rdak i sıralar üze­r inde çi le do lduran lar da o l u r d u . Buna göre, yar ım saatl ik süre için­de adam başına b i r dakikal ık b i r zaman düşmekte id i . Oda kapısını vu rup nöbetçi polisle konuşmak, po­lisin gel ip kapıyı açması, hücreden helaya kadar gidiş de hesaba kat ı ­l ı r ise, emi r üzerine d ikkat le uygu­lanan (!) bu hela re j im in in mânası ve mahiyet i kolayca anlaşıl ır .

Ve nihayet al t ıncı sorum şuydu: Tahkikat sırasında, sanıkların sor­

gularının yapıldığı odaya, kanunen girme hakkı bulunan kimselerden gayrı insanlar da girdi mi ve bun­lar arasında, istenildiği şekilde ifa­de vermeyen sanıkları ölümle teh­dit edenler oldu mu?»

Tahk ika t sırasında sorgu odasına selâhiyet ler i olmadığı halde g i ren ier o lmuştur . Bunlar ın en müh im le r i Emniyet Umum Müdür Muav in i Kâ muran (Çıkrık veya Çukruk) , İstan bu l Emniyet Müdü rü Ahme t Demir ve Bi r inc i Şube Müdürü Sait Koçak­t ı r . Bunlardan bilhassa i lk ik is i sa­nıklara sorular sormak, is tedik ler i cevabı alamayınca tehd i t le r savur­mak ve hakaret ler etmek ve hattâ öğrenci ler i dövmek suret iy le büyük nefret toplamışlardır .

T ü r k mi l l i ye tç i le r in i tehd i t eden Kâmuran Çıkr ık (veya Kukruk ) tur.

(Devamı 13. sahifede)

Page 8: MILLI YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_013_9649.pdfyol'u şiddetle tutan ve ona yol veren Bakan Fethi Çelikbaş'ı şiddetle yeren yazılar yazdı. Bunun sebebi merak

h'nın kızı Şefika Gaspıralımn başkan lığında yaptı

Emel Esin, Ord. Prof. A. Zeki Ve-lid Togan ve Abdullah Taymas son çalışmaları hakkında izahat verdiler.

Dernek, Türkistan ve diğer Doğu Türk İllerinin kültür ve etnoloji bakımın­dan birliğini temsil etmek üzere ku­rulmuştur.

Doğu Türk illerinin, Doğu Türkis­tan - Türkistan ve İdil-Ural gibi coğ rafi taksimata göre kurulan göçmen teşkilâtları varsa da, şimdi bahis ko­nusu olan umumî kültür derneğinin kurulmasına ihtiyaç daima bakî kal­mıştır.

Böyle bir dernek 1950 de Karaçi'. de Karı Cörebay ve Dr. Osman ta­rafından (Türk Birliği) ismi altında kurulmuştur. Maksadı, Ortaasya ve İdil-Ural kültürleriyle meşgul olmak­tı. Fakat uzun ömürlü olmadı İstan-bul'da kurulan b u cemiyet ise, faali­yetini geliştirmek istidadındadır.

Dernek bir kütüphane meydana ge­tirmektedir. Çarlık Rusyası çağından itibaren Rusyada ve çeşitli yerlerde yayınlanmış eserleri ve dergileri ve nuisamerelerde istifade edilmek üze­re Türkistan milî kıyafetlerine ait resimleri, dağılmak ve kaybolmaktan koruyacak bir kütüphane halinde top lamaya teşebbüs etmiştir. Elinde bu gibi eserler olanların bunları P. K. 89 Aksaray, İstanbul, adresine posta­lamalarını veya Derneğin istanbul. E-dirnekapı, Mihrimah Külliycsindeki merkezîne getirmeleri temenni olun­maktadır.

Derneğin yeni idare heyetine Ha-mit Ökdem, Ziva Özkavnak, Ahad Bekol, Hızır Bek Gayretullah, Polat Kadir Turfanı seçilmişlerdir. Başarı­lar dileriz.

Urfa'da Halilürrahmaıı Camii ve meşhur Balıklı Göl...

0 MİLLİ YOL

URFANTN KURTULUŞU Urfa . Halil BEYBOGA

Urfa, düşman işgalinden kurtulu­şunun 42. yıldönümünü 11 Nisan'da törenle kutladı. Halk bugünü bay­ram sevinciyle millî duygular içinde secirdi.

Mareşal Tito Pratik buluşun sahibi...

İNŞALLAH BİZDEKİLER OKUMAZ

Yeni yapılan Yugoslav'ca Anaya­salında şimdiye kadar hiç bir ana­yasada görülmemiş bir yenilik var: Seçimle işgal edilebilecek bir makamda kanunen «efsanevî şahsi­yet» olan bir kimse bulunursa, bu kimse bir daha seçim gibi bir mera­sime lüzum kalmadan ömrünün so­nuna kadar o makamı işgal edebilir. Şimdiye kadar «efsanevî şahsiyet» o-larak ilân edilen tek kişi: Cumhur­başkanı Tito.

Milliyetçi köy Enstitülüler

Köy Enstitülerinden yetişmiş, bu­na rağmen milliyetçi kalmış, yüzler­ce, belki binlerce, Türk çocuğundan ikisinin daha orada öğrenci oldukla­rı zamana dair hâtıralarını yayınlı­yoruz. Millî Eğitim Bakanlığı teşki­latındaki komünistlerin şerrinden korumak için adlarını mahfuz tutu­yoruz. Bu hâtıralar hem komünistle­rin, (Köy Enstitülerinden çıkan her­kese komünist diyorlar) iddialarının yalanlığma canlı birer delildir, hem de o lânetli fesat yuvalarının iç yüzüne ışık tutan vesikalardır.

Bu hâtıraların ' sahiplen olan gençler, görüyoruz ki, daha ziyade dikkati çeken cinsî ahlâksızlıklar ü-zerinde durmaktadırlar. Ama unut­mayalım ki o yerlerde Türk çocuk­

larına sistemli olarak aşılanmak is­lenen ahlâk bozukluğu her işe ve sahaya yaygındı, ve cinsî bozukluk­lar bu umumî zehirli havanın sade­ce belirtilerinden biriydi.

• DÜZİÇİ KÖY ENSTİTÜSÜNE

AİT İNTİBALAPt

Bir bahar günü öğrenciler için iş taksimi yapılıyor. Tabiî kız öğren­cilerinden birkaçı inek sağmaya ay­rılıyor. Erkek öğrenciler de çapa, ;ift ve çukur işlerine gidiyorlar. N. D. ismindeki ve A Şubesinde olan bir kız öğrenci, inek sağan kızların ya­nma geliyor. Yukarı sınıf öğrencile­rinden Emin, Şevki, ilyas adlarında­ki öğrenciler Ziraatın fundalıkları araşma gidiyorlar. Önceden anlaşmış olan H. D. de diğer öğrencilerden ayrılarak dostlarını buluyor. Bu üç öğrenci kızı öpüp severlerken çapa işinde çalışan ve ikinci sınıfın inzi­batı olan Kemal Uğur ile Tahsin Al-kan bunları takip ederek çirkin bir harekete şüphesiz mâni olarak eğ­lenti anında yakalıyorlar. Vaziyet milliyetçi öğrenciler arasında üzün­tü yaratıyor. Yakalanan bu öğrenci­lerin kovulması beklenirken çok ha­fif disiplin cezasıyla kurtularak eski vazifelerine devamları için serbest bırakılıyor.

2. Cemal Özen nöbetçi öğretmenidir.

Kız öğretmen N. ile genç bir öğret­menin aralan çok iyidir. Evvelce Cemal özen ile bu genç öğretmen bozuşmuşlardır. Tabiî Cemal Özen bunları takip eder ve dikiş atölye­sinde çirkin vaziyette yakalar. İdare haberdar edilir. Sonra öğrencilere örnek olan bu öğretmenler başka yerlere nakledilirler.

Bu çirkin hâdiseyi Cemal Özen: Bugün öğretmeniniz N..., diye müs­tehcen bir şekilde öğrencilere bildi­rir.

3

Bir Pazar günüydü. Türk Bayrağı sereninden indirilmişti. Namussuzca çalınmıştı. Kanı temiz Ve Türk ır­kından olan, büyük baskılara karşı milliyetini unutmayan öğrencilerden bir grup ile milliyetçi Toplumbilim öğretmeni Sofuoğlu M. Zeki bayrak sereninin yanında toplanmışlardı. Sofuoğlu, meselenin mühim olduğu­nu, bayrağın kutsiyetini anlatıyor ve aslanın üzerine bir sinek konup da koca aslanı meşgul ettiği misalini veriyordu... Milliyetçi ve temiz köy­lü çocukları da bu sırada bayrağın çalmışına hüngür hüngür . ağlıyor­lardı.

Köy Enstitülerinin kuruluşu ve gayesi ne olursa olsun hakikat olan birşey var, o da buradaki öğrencile­rin milliyetçilikten habersiz, vatan sevgisi, Allah ve namus telâkkilerin-

Page 9: MILLI YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_013_9649.pdfyol'u şiddetle tutan ve ona yol veren Bakan Fethi Çelikbaş'ı şiddetle yeren yazılar yazdı. Bunun sebebi merak

den uzak yaşaması ve yetiştirilmesi­dir.

Pek tabiî ki görgüsüz, temiz ve saf ruhla köylerden alınan küçük öğrenciler, enstitünün muhtelif ha­yatına, oyunlarına, kayıtsız şartsız emre uymağa, mutlaka oyun belle­meğe ve çok iş tu tmakla smıf geç­me telâkkisine, öğretmenler inin her1

istediğine peki demeyi kendilerine maletmişlerdir . Yukardaki soysuzlu­ğa karsı idarecilerin müsamahalar ı , okulda nişan takma gibi faaliyetler, köylü kızma sataşanları himaye, ko­

münist öğretmenlerin okuttuğu sı­nıfları Varlık dergisine abone, ço­cuklara dalkavukluk, yalancılık ve dine karş ı soğutma ruhu aşılamak oruçları zorla yedirmek, mezunlara içkili ziyafetler ve rmek gibi Türklü­ğe yakışmayan b i r öğretim alt ında yetişen bu öğrenciler şüphesiz ki soysuzluğa kurban gi tmişlerdir . İ lk zamanda iğrenç olan bu eğit im yu­vaları memleket in münevver ler in in gözünden kaçmış ve hakika t te temiz olan köy çocukları ahlâksız kimsele­r e boğdurulmuslardı r

Fakat , asil Türk kanı taşıyan ve ırkının verdiği asaleti , gururu, mert­liği sayesinde yine asilliğinin kudre­t ini göstererek solcu dergileri o gün yırtmışlar, bayrak hâdisesinde ağla­makla ruh la r ın ın temizliğini isbat e tmişlerdir .

Bu Türk çocukları; Türklüğünü, milliyetini unut turmak istiyenlere karşı kinler i a r tmış v e bü tün Türk­lük sebebiyle ilk zamanlarda okul­dan başka herşeye benziyen bu kamptan kur tu lmuşlardı r .

Maraşal Fevzi Çakmak Düzeltme: Geçen sayımızdaki T£F~

sımda K u b i ,1 a y I m e r ve Mehmet Altınsoy imzalı zabıtta Baş­savcı yardımcısının sözleri yanl ış dizilmiştir: Doğrusu şöyle olacaktır: «Orada iken konuşma sırasında bi­ze: Mareşal 'm cenaze töreninde şa­yet cenaze olmasaydı o gün kan çı­kacaktı, dedi, ve silâh kullanılacak­tı, dedikten sonra (O gün 500 kişi öldürülürdü gene, cenaze olmasaydı) diye bu husustaki sözünü bitirdi.».

10 Nisan, 11 Nisan, 12 Nisan gün leri istanbul için unutulmaz acılıkta günler olmuştu. Koca Maraşalın cena zesi, şehrin bir köşesinde sessiz, va­kur, yatarken, şehir gittikçe gergin­leşen bir ıstırapla kaynaşıyordu.

Hiçbir memlekette, hiçbir çağda gö rülmemiş, acayip bir kin ve inat, ölü­den intikam almağa devam etmek is­teyen bir kin, bir türlü doymak bil­meyen bir kin, alabildiğine kör bir i-nat, yalnız gençliğe karşı değil, bütün bir şehire, bütün bir millete, hat tâ bütün medeniyet âlemine karşı bir i-nat, radyolarda durmadan dans hava­ları çaldırıyordu. Nümayişler gittikçe sertliğini arttırdı. Dans davaları da i-nadına azdıkça azdı ve sürdükçe sür­dü.

Garip bir tezat vardı. Yabancı elçi­likler bayraklarını yarıya indirmişler­di. Bizim resmî daireler indirmiyordu. Yabancı radyolarda hattâ o büyük as­kerin eskiden karşısına düşman ordu­su olarak dikilmiş milletlerin radyo­larında, mert bir düşman askerine ve sınırları aşan bir faziletin sahibine karşı saygı ifadeleri yayınlanıyordu. Bizim radyolarda ise dans havaları.

Bütün milletin birleşmiş olan vicda­nından tek istek yükseliyordu: Biraz insanlık, biraz saygı. Bunun cevabı ise yine kin ve yine inat oluyordu.

Polislere şiddetli kin telkinleri ye şiddet emirleri yağıyordu. Bunların şiddetli telkin havasına kendini kap­tıran, veya o günkü iktidarın gözüne girmek isteyen, bir takım polis memur ve âmirleri ve idareciler gençlere kar­şı çirkin muamelelerde bulundular.

Geçen sayımızda bunlardan örnek ler vermiştik. Bu sayımızda yine o günlerin zabıtlarına dayanan bir kaç örnek daha verelim.

Maraşal'a karşı en ufak bağlılık ve

Metini'-! Mareşali anma törenler inden bir inde gençler, O'nun kabr i başında.

en masum bir sevgi ve saygı hareke­ti bile gençlerin başlarına belâ gel­mesine yol açıyordu. Meselâ:

10 Nisan gecesi Maıaşal 'm evine büyük ölüyü ziyarete giderken 3 polis tarafından yakalanıp 5 sopa yedim.

Güzel Sanatlar Akademisi Y. Mimari Böl. Erdoğan OKÇU

Cürüm ve ceza arasında bir nispet mi arıyoruz? Buyurun örneğini:

Maraşalın evi önünde bir ihtiram sükûtu yapmak için ağır ağır yürüyii şe başladık... Emniyet komserlerin-den veya âmirlerinden biri: «Oraya gitmelerine mani olun, hücum edin!» diye haykırdı... İlk olarak bana

MİLLİ. YOL 0

^ . -

Page 10: MILLI YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_013_9649.pdfyol'u şiddetle tutan ve ona yol veren Bakan Fethi Çelikbaş'ı şiddetle yeren yazılar yazdı. Bunun sebebi merak

var kenarında bir polis yüklendi, e-linl tabancasına götürdü. Birkaç po­lis daha geldi, kafama kauçuk sopa ile vurdular. Beynim döndü etrah gö remedim. Erdoğan Okçu'nun sol ba­cağına da kauçuk sopa vurdular. A-yağı tutmuyordu Dönüş'te Cevdet Türkkan ile zor götürdük. 3—4 polis Erdoğanı savurdular, benim üzerime geldi ve orası birden karıştı. Nuret­tin'in (Nureddin Ozdemir) bayıldığı­nı zannettim. Kâmuran (Pekiner) o-nu polislerin elinden kurtarmak isti­yordu. Bekir Berk'in sarıldığını ve üç polisin Bekir BerkT sürüklediklerini, yerlerde götürüldüğünü gördüm. «Biz komünist miyiz, yahu ne yapıyorsu­nuz?» mealinde haykırdığını duydum. Gayet tabiî, sille tokat götürüldü. Bir adamın, (sonradan anladım emniyet müdürü imiş) bir arkadaşımızı — ka­ranlık ve sopa yediğimiz bu anda se­çemedim — tekmeyle ittiğini ve_ «— Koşacaksın (müstehcen küfür) y4 rü....» Emniyet Müdürünün yanma /So­kulduğumda ağzı rakı kokuyordu/ im za: Metin Ören. (Şahitler: 3 Utffveı / teli gencin imzası.)

Dayaklı, küfürlü hengâmeden, sah­neler:

11 Nisan gecesi Radyoevi önünde tek başıma yakalandığımda polisler arasında içeri alınıncaya kadar her polisten en aşağı 3'er tane kafama, en­seme, arkama cop yedim. Hattâ bir aralık bir atlı polis benim yanımda­ki polislere:

— Allah aşkına ...çiğim, ben at­tan inemiyorum, bir de benim için vuruver.

Demesine karşı arkadaşlarının ha­tırını kırmadılar Radyoevinin içinde... hem dayak yiyorum, hem de bir polis memuru tarafından:

_ Ulan lar! lar! (müs­tehcen küfürler)... sabaha kadar bu­nun acısını çekecekler... 15 bin üni­versite talebesi denilen, kızlarınız orospu, oğlanlarınız...

O gece Müdüriyette) birinci şube­ye götürüldük.^/ gözetleme denilen yerde 20 saa^r ayak*» kaldık.

Cumhur/Essin f- Hukuk Fakül­tesi (Ve IZ'sİmia)

Merhum Mareşal Fevzi Çakmak

ölüsü bile haşmetli..

MİLLÎ YOL O D

Gençler elini kolunu kaldıramıya-cak, karşılık veremiyecek duruma geldikten sonra vazifelilerin onlara söylediklerini tesbit eden bir zabıt:

. . .lar! ...lar! (müstehcen küfür­ler). ... Şimdi ne olda, ne olacak... Daha size ... ceğiz! Memleket size emanet edilecek, öyle mi! Üniversi­teliyiz diye bir sürü it, köpek top­lanmışlar... Sizin din ve kitabınızı, sizi okutan hocayı da... Git Ulan ağ­zımı bozdurma... Şimdi şu çocuğun boğazını sıkıp yatırasım geliyor...

Tıp Fakültesinden Osman IÇaya (ve altı arkadaşının imzalan),

• \ Pek çok tek imzalı zabıtlardan bir­

kaç örnek:

11 Nisan Salı günü saat 23 suların­da iki arkadaşımla beraber Emniyet Müdürlüğü yanından geçen tramvay yolunda ilerlerken haksız olarak yakalanıp karakola götürüldük. Bu sırada polislerden (sivil memur) bi­ri kolumu arkadan kıvırırken diğe­ri omıızumu yumruklayıp «Bunlar it oğlu it» diyordu. — Ertuğrul Üçel. Hukuk Fakültesi.

* 10 Nisan gecesi numarası olmayan

bir polis tarafından dayak yedim. — Mehmet Turgut. İst. Teknik Üniv. Makine Fak.

• 11 Nisan .. akşam saat 23 sırala­

rında tramvay caddesinden yukarı çıkarken Emniyet Müdürlüğüne dö­nen yol ağzında sebepsiz olarak ka­rakola davet edildim. Orada sebep­

siz ve usulsüz olarak 2 gece, takri­ben 36 saat kadar bekletildim. İti­razım nazarı itibara alınmadı. İkin­ci geceyi demirlerin arkasında beton üzerinde geçirdim. Orman Fakülte­sinden bir arkadaş da (Şefik Ünal) aynı vaziyettedir. — Avııi Cerrahoğ-lu, Hukuk Fakültesi.

• ... Emniyette nezarethanede 22 sa­

at ayakta bekletildik. Pis ve mütev-ves bir yerdi. — Ali Rıza Bilgiç (Ankara Tıp Fakültesi).

• Emniyet kuvvetlerine yukarıdan

devamlı kin telkinleri ve baskılar geliyordu. Bunların tesiriyle bir kı­sım polisler tamamen azmış ve gençliğe rastgele ve kıyasıya saldır­maya başlamıştı. Artık hedefini de pek seçmez olmuştu. O kadar ki, nü­mayiş yapan Üniversite gençliğine hiç mensup olmayan, tesadüfen ora­dan geçen, biraz gence benziyen ve polislerden kaçıp kurtulmayı dalgın­lıkla veya saffetle ihmal edenleri eline geçiriyor, insafsızca eziyorlar­dı. Bunlardan bir örnek olarak bir garsonun basına gelenier:

(Hüseyin Akmanoğlu. Şişli Tepe gazinosunda çalışmaktayım. Saat 10

. da gece gazinoyu kapadık. Dönerken taksiyle Radyoevi önünde taksiyi durdurdular. Ben indim, Taksimde ve Ankara kahvesinde randevum var­dı, gitmek üzere iken bana bir sü­rü insan çullandı. Ne olduğumu bil­miyordum. Ana avrat, dipçik tokat, cop ve ağaçlardan bütün vücudumu çürüttüler. Bir odaya kapayıp sıra­dan hücuma geçti!"r, iki sıra sağ ve sollu ellerinde c"P ve odunla habire vurdular. Bunların bacında bizzat polis müdürü emir veriyordu-) (İfadeyi tasdik ed>n i iumeısiteli imzası).

• Gençleri döven ve onlr.ra söven

mamurların çoğunda ( o zamanla? \ bulunması kanunî mec1 fyet olan)

yaka numaraları yoktu. Tabiî buakt isleyec:îs'.cri suçlarebn d.oV.yı !r?his edilmelerini zorlaşlırmak için çıka­rılmıştı. Bu durumu tesbit eden bir zabıt:'

10 Nisan gecesi ve 11 Nisan gü­nü Mareşale saygı ihtiramı yapma­ya giden gene'iğe hücum edip dö­ven, söven polislerin kısmı küllisin­de numara ve nnoleüeri sc-:iik idi. Gözümüzle «övdük. (Muhtelif fakül­telerden " imza).

-*-Avukatların görüşmelerine müsa­

ade yok. Kaatillerin bile kanunî şekiller

dahilinde sanıklarla daima görüşme­lerine müsaade edildiği, ve bu ka­nunî bir mecburiyet olduğu halde, Mareşala saygı gösterisinde bulun­maktan ötürü Emniyet Müdürlüğü­nün bodrumlarına tıkılmış Üniversi-

Page 11: MILLI YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_013_9649.pdfyol'u şiddetle tutan ve ona yol veren Bakan Fethi Çelikbaş'ı şiddetle yeren yazılar yazdı. Bunun sebebi merak

teli gençlerden bu da esirgendi. 11 Nisan günü üç avukat, Avukat İs­met Tümtürk, Avukat Hasan Dine-er ve Avukat Fethi Bütün, sanık­larla görüşmek üzere Emniyet Mü­dürlüğüne geldiler. Tahkikatı yapan Savcı görüşmeye razı olmadı. Israr­lar karşısında nihayet şöyle bir tek­lifte bulunuyor: Avukatların hepsi değil, yalnız biri sanıklarla görüşe­bilecek, ve (daha garibi) tahkikat konusu işler hakkında hiçbir şey konuşmayacak, yalnız kötü muame­le görüp görmediklerini soracak. Hiç olmamaktansa şimdilik bu teklif ka­bul ediliyor ve gelen avukatlardan yalnız İsmet Tümtürk gençlerle ko­nuşuyor. Yalnız dokuz genç bu gü­lüşmeye getiriliyor. Bunlardan beşi poliste dayak yediklerini söylüyor­lar. Bunların Adalet doktoru tara­fından muayenesi de ancak epeyce ısrarlardan sonra mümkün olabili­yor

• Gençlik teşekkülleri, yapılan şid­

det ve tehdit hareketlerinden yıl­madılar. Mert ve cesur tebliğler ya­yınlamaya devamettiler. Bunlardan iki örneği, o günlerin havasını can­landırmak için, aynen veriyoruz. Ön­ce Türk Gençiik Teşkilâtı ve Türk Kül'lir Ocağının birlikte yayınladık­ları tebliği okuyalım:

Büyük Türk Milletine! Şu anda Türk Milletinin büyük

babası, Türk tarihinin yüce kahra­manı şanlı Mareşalimizi da kaybet­miş bulunuyoruz.

Elemimiz sonsuzdur. Bugün millî matem günümüzdür. Fakat hasis menfaatler, kıskanç

seciyeler, iğrenç politikacılar bu matem gününü bir ... saydılar. Bu toprakların, bu bayrakların, kahra­man müdafii şanlı Mareşal için bay­raklar yarıya inmedi. Baykuş sesleri dinmedi, Türkiye radyoları hâlâ eğ­lendirici, güldürücü neşriyatına de­vam ediyor.

Türk gençl'ği, bu kasıtlı ve tertip­li rezaleti telgraf ve toplantılarla takbih etti.

Bütün bunlara rağmen, b&lolar, sololar havası değişmedi.

Ecdadına, mineline, vatanına bağlı münevver genç insanların, bu şuur­lu toplantısı Emniyet müdürü ve âmiri tarafından (başıbozuklar, itler sürüsü) olarak vasıflandırıldı, genç­lerin üzerine Emniyet kuvvetleri so­pa ve hayvanlarla hücum ettiler.

Yaralananlar oldu, tevkif edilen­ler oldu, gençleri Mareşalin evine dahi bırakmadılar, yollar kesildi.

Hâlâ radyolar eski havada. Hâlâ bayraklar yarına inmedi. Hâlâ arkadaşlarımız karakollarda. Hâlâ izini bilmediklerimiz, yüzünü

görmediklerimiz var. Ey kalbleri vatan aşkıyla çarpan

aziz gençlik.

Sana ve Büyüğüne reva görülen bu hareketleri asırlar ve nesiller u-nutmayacaktır.

Müsterih ol şanlı Mareşal. Sen o kadar büyüksün ki, ölünden bile korktular.

Sana ne mutlu. Türk Kültür Ocağı

Türk Gençlik Teşkilâtı •

Şimdi de Millî Türk Talebe Birliği Hukuk Derneğinin beyannamesinden bazı parçalar. Beyannamede bahsi geçen vali, Fahreddin Kerim Gökav-dır:

Bugün idare heyetimiz, Valinin Cu­martesi (15/4/1960) günü gazetelerde in­tişar eden beyanatı sebebiyle aşağıda­ki beyannamenin neşrine ittifakla ka­rar vermiştir.

1 —

2 — Vali, zabıtanın GEREKLİ mua nıeleyi yapmış olduğunu söylemekte dir. Halbuki mevkuf olan ve olmıyaı birçok arkadaşlarımız Emniyet Müdür Âmir ve memurları tarafından sokak ortalarında dövülmüş ve en mukaddes bildiğimiz mefhumları istihdaf eden küfürlerle tahkir edilmişlerdir.

Biz gereken muamelelerin bunlar ol­madığına, velev suçlu olsalar dahi in­sanlara — insanlık haysiyetleri dola-yısıyle — hürmet edilmesi lâzım gel­diğine inanıyor ve bu suretle vazife­lini suiistimal edenleri takbih ediyo­ruz.

3 — Vali, fevkalâde vasıta ve tedbir­lere müracaata lüzum görülmemiştir, demektedir.

Bizzat maruz kaldığımız menfur ha­karet, bedenî eza ve cefalar, göz ya­şartıcı bombalar umuru adiyeden ad-dodiiir ise fevkalâde vasıta ve ted­birlerin neler olabileceğini merak edi­yoruz.

4 — Bütün bunlara rağmen, Vali zabıtanın aldığı tedbirlerden memnun o'duğunu beyan etmiştir.

Biz; Hirnayei Hayvanat Cemiyetleri­nin kurulduğu ve büâsebeb tazibi hay­

vanın fecrim edildiği bu devirde, va­tandaşlara bu derece hürmetsizlik gös­terilmesini ve insan haklarının ayak­lar altına alınmasını asgari hicabaver bulduğumuzu beyan ederiz.

17.4.950 Başkan

Gültekin Sonsuzoğlu O günün rejimi hem suçlu hem güç­

lü olmakta İsrar edecek, ve bu mua­melelere uğrayan gençleri üstelik suç­lu diye mevkufen mahkemeye vere­cekti. Onlar, bütün gençlik, ve bütün millet ancak millî iradeyle kurtulacak­tı.

Ne garip tecellidir ki, o devrin ikti­dar başkanı, sonra bir muhalefet par­tisinin başı olarak yıllarca gençlikten destek rica edecekti. Ve bu da belki bir nevi mecburî tarziye yerine geçe­cekti.

F. K. Gökay 950'de İnönü'ye «işte İstanbul Pa-ş: n» diyen, 950 - 960 D.P. devrini va­lilik ve elçilikle geçiren, 961'de «Af» programıyla İstanbul'dan milletvekili seçilen, 962'de «İnönü haklıdır, af za­mansızdır» diyen parlak zekâ sahibi.

Oıüyü dirilfmek Aliaha mahsustur Senelerdir fırsat kollayan Moskof

uşakları, Türklüğe en büyük darbe­yi indirecek ortamın Köy Enstitüleri olacağını, bu suretle hayallerindeki arzuların tahakkuk edeceğine ina­nıp kendilerini avutma yoluna gidi­yorlar.

Köylerden; tahsil edip meslek sa­hibi olmak gayesiyle gelen safi Türk an'ane ve geleneklerine göre yetiş­tirilmiş saygılı, dedelerinin ve nine­lerinin kahramanlık hikâyelerini din­leye dinleye kalben milliyetçi ve Türkçü olan bu Türkün öz evlâtları, onların plânlarından, onların âdetle­rinden ve onların duygularından çok defa şüphe edip yadırgadılar.

Hatttâ bir kısım alebeler Köy Ens­titüsüne ayak attıkları gün kız-erkek münasebetlerinden, namuslarına le­ke geleceği zehabıyla kaçmayı dahi düşündüler, amma o kadar sıkı ta-

aahhütlerle bağlanmışlardı ki, aile­leri belki de bu parayı ödeyecek du­rumda değildi. Bazıları ise bunu da nazarı itibara almadan kaçarak, köy­lerine, terbiye ve namus ocaklarına geri döndüler.

Okula devam eden talebelerden bir kısmı ki (bunlar Çok azınlık ka­lır) tam komünistlerin aradığı va­sıflar mevcut olduğundan kısa bir zamanda onlara katılıp onların ya­nında yer aldılar ve beş sene açık saçık gözde hayatı sürdüler, Beş se­neyi tamamlıyanlar tercihan ya yük­sek kısma alındılar, veya arzu ettik­leri köylere öğretmen olarak gönde­rildiler.

Şimdi hâlen sol taraftan gelen çat­lak sesler onlarındır.

Ekseriyeti teşkil edenler ise, hiç-

MİLLÎ YOL [fl

Page 12: MILLI YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_013_9649.pdfyol'u şiddetle tutan ve ona yol veren Bakan Fethi Çelikbaş'ı şiddetle yeren yazılar yazdı. Bunun sebebi merak

bir zaman benliğini kaybetmiyen te­miz, millî ruha sahip, Türklüğün, vatanın ve ahlâkin bekçiliğini yap­mış, birçok zorluklara katlanarak hak yolundan ayrılmayan gençlerdir. Vatanin dört bucağında vazife gören bu temiz arkadaşlarım, gelecek se­ferki yazılarıma şahittirler. İmkân oldukça Köy Enstitülerindeki reza­letleri ve takip edilen yolları açık­lamaya çalışacağım.

Zaten hükmünü vermiş olan Türk Milleti karşısında, hâlen Köy Ensti­tülerini hortlatmak isteyenler baka­lım ne duruma düşecekler. Birazcık olsun haysiyet perdesine bürüne­cekler mi?

Ölen ölmüştür. ölüyü diriltmek Allaha mahsustur.

TAKDİR MİLLETİNDİR Komünizmin Türkiyede yerleşmesi

için, cehaletten ve sefahatten istifa­de etmenin mümkün olacağını dü­şünen kitapsızlar, yurdumuzun % 30 i köylü, bunun fl; 70 ini cahil telâkki ederek, köyden işe başlama­yı ve köylünün içinden yetiştirdik­lerini 20 sene mecburî hizmetle tek­rar onların arasına gönderip kıskaç arasına almayı düşündüler. Fakat ilk tekmeyi köylüden yiyecekleri akıllarına dahi gelmemişti. Köylüler çocuklarını gönderecekleri okulları ve durumlarını yakından görmek; çalışmalarını takip etmek için Ens­titüleri zaman zaman ziyaretten ge­ri kalmıyorlardı. îşte bu gidişler, köye döndüklerinde anlatıla anlatıla köylüyü haklı olarak tiksindirdi ve böylece kayıtlar seneden seneye a-zalmaya başladı.

Bir gün gelip talebesiz kalacağını düşünen Enstitücüîer hal çaresi dü sündüler, plânlarında ufak bir tadi­lât yaparak şehirlerdeki fakir taba­kadan da kayıt kabulüne başladılar.

Köylüleri ve bu meyanda bütün milieti iğrendiren Köy Enstitüleri­nin merkezi Hasanoğlan Köy Ensti­tüsüne bir göz atalım:

Orta yerde büyük bir meydan; meydanın sağ tarafında idare binası, ki bunun üst katındaki meydana ba­kan oda Hakkı Tonguç'a aitti. Her gün güzelinden bir kız orada nöbet tutardı. Hakkı Tonguç oranın müdü­rü değil, bir baş da değil, (yâni eği­tim başı, müzik başı gibi). O halde orada ona hususî oda tahsis etmek­teki maksat ne idi?.. îdare binasının arka tarafında; önünde her uzvu meydanda kız öğrencilerin cinsî ar­zularım kamçılayacak bir Yunan de­likanlısının heykeli bulunan Yüksek Kısım binası. Fantomara oralarda tasdik ve imza edilmiştir. Onların daha gerisinde talebe ve öğretmen­ler kantini, bunun da önünde Aşk Meleğinin hakikîsinden defalarca büyük tam çıplak heykeli

eçııı lw\*

Dr, Neşet Naci'nin ksfli öifass B u d â v a , ç e ş i t l i c e p h e l e r i b u l u n a n b i r s i y a s î d â v a h a l i n i a l m ı ş v e A n k a r a V a l i s i N e v z a t T a n d o £ a u b u d â v a

y ü z ü n d e n t a b a n c a y l a i n t i h a r e t m i ş t i r .

j z i yıl önce bu hafta, 17 Nisan 1916 da Haşmet Orbay -Reşit Mercan • ^ dâvasının yeniden görülmesine başlanmış ve ortaya yeni birçok id­dialar atılmıştı.

Basit bir cinayet dâvası gibi telâkki edilmek istenen dâva, kısa za­manda büyümüş, umumi efkârın ilgisini aylarca çekmekte devam et­miştir. Bu ilgiye sebep, dâvanın zamanla siyasî bir havaya biirüıımesi ve bir takım yolsuzluk iddialarının ortaya çıkması idi.

Ankara'da tanınmış bir doktor olan Neşet Naci'nin öldürülmesi ha­disesiyle başlayan dâva birçok safhalar takip ettikten sonra, ilk kararın temyizce bozulması üzerine yeniden • görülmeğe başlandı.

Savcının talebiyle hâkimler heyeti bozma kararına uydu. Bunun üzerine ilk söz sanıklardan Reşit Mcrean'a verildi. Mercan, heyecanlı bir tarzda yaptığı konuşmasında, Savcı Kemal Bora'nın tek taraflı davran-diğını. bâzı delilleri mahkemeye getirmediğini iddia etti. Reşit Mercan'a göre birlikte kaldıkları Haşmet Orbay, bir gün tabanca almak istemiş ve «Bi iğ yapacağım, fakat şimdi söyliyemem» demişti. Birkaç gün soma da bıı çift lâstik eldiven almış ve bunlar kullanıldığı zaman tabancada parmak izi kalmadığını söylemişti. Bir gün Haşmet, elindeki tabancayı Kesite göstermişti. Bu tabanca babasına aitti. Haşmet Orbay'ın babası, o zaman Genelkurmay Başkanı bulunan Kâzım Orbay'dı. Ve üzerinde arma vardı.

Dr. Neşet Naci'nin öldürüldüğü gece Reşit eve geldiği zaman Haş­meti titrer ve bitkin vaziyette bulmuştu. Sapsarıydı. İntihar edeceğini söylüyordu. Reşit sebebini sorduğu zaman, «Babamın adını lekeledim» demişti. Sonra da Neşet Naci'yi öldürdüğünü ve Resifin şapkasıyla re­çetesini orada bıraktığını söylemişti. Bu suretle şüpheleri Reşit üzerine çekmişti. «Neden böyle yaptın» diye sorduğu zaman Reşit şu cevabı al­mıştı : «Sana itimat ediyorum. Beni sen kurtaracaksın. Seni tamamen himayem altına alacağını. Bunun faydasını göreceksin.» Bunun üzerine Reşit geceyi, diğer adı Nefiye olan Fatma adında bir kadının evinde gc-çirmşiti.

Haşmet Orbay, Resifin bütün söylediklerini inkâr etmişti. 1946 yılında, Nisan'ın üçüncü ve dördüncü haftaları, Bolu'da görülen

bu dâvanın heyecanıyla geçti. Muhtelif iddialar ileri sürüldü. Reşit Mer-car'ın annesi, Haşmet Orbay'ın, «Bir mektup meselesi var. Bu mektup ele geçerse faciadır» dediğini ve mektubun Dr. Neşet Naci'ye yazılmış ol­duğunu, bir gazeteci şahit de Haşmet'in Reşit'e yüz bin lira teklif ettiği­ni söyledi. Yine bu hafta ortaya çıkan bir iddiaya göre,. Neşet Naci, ölü­münden bir gün önce, öleceğini Numune Kastahanesi Çocuk Hastalık­lar? Mütehassısı Prof. Extain'e söylemişti.

• Neşet Naci dâvasının daha sonraki safhalarında, yüksek makam sa­

hiplerinden gelen çok mühim mektuplar olduğu açıklanmış, tahkikatla ilgili yolsuzluklar iddia edilmiş, Reşit Mercan bütün soruşturmalara ve mahkemede ağlamasına rağmen bâzı bildiklerini açıklamaktan kork­muş neticede Resifle, Haşmet Orbay ağır hapse mahkûm edilmişlerdi.

Ankara Valisi Nevzat Tandoğan da bu dâva dolayısıyla intihar et­mişti.

MİLLİ YOL U S

Page 13: MILLI YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_013_9649.pdfyol'u şiddetle tutan ve ona yol veren Bakan Fethi Çelikbaş'ı şiddetle yeren yazılar yazdı. Bunun sebebi merak

Ç I K T I

Sevenlerinin Kalemiyle

^Hüseyin N a m ı k O R K ü N Hazırlayan:

Ziyaeddin BABAKURBAN Toprak Dergisi yayınlarından ci­

lan bu kitapta ömrünü Türkçülük ideali uğruna vermiş olan merhum Hüseyin Namık Orkıın hakkında 30 tanınmış yazarın düşüncesini

bulabileceksiniz. Toprak Dergisi P. K. 30 Beyazıd -

İstanbul adresinden isteyiniz,

İHTİYAR TİLKİ VE ARSLAN

Bir devri geçen tilkinin ardınca koşup Yaltaklanan insanlara insan mı derim? Ben, Hakka yönelmiş, sesi erkek, başı dik Bir Arslan'ı bin tilkiye tercih ederim... diyerek!

Mehmet SERHAT

Biraz daha uzaklaşınca orak ve çe­kiç şekline benzeyen ikişer kişilik kabineleri ile çevrilmiş müzik bina-

• sı. Modern randevu evi idi sanki,. Müzik binasının hemen yakınında Venüsüıı büyük bir güzel heykelinin ayrıca bir süs verdiği açık hava ti­yatrosu.

.: Az daha uzaklaşınca önünde şarap küplerinin sütunlar üzerinde yüksel-

; diğini göreceğiniz (şarap fabrikası, ; bağ evi), istasyon tarafında, aşkla-

nn ilân edilip gayenin tahakkuku­nu sağlayan kızh-erkekli haftalık

I nöbet tutulan ahırlar. Ahırlardan 3 kilometre ilerde sebze bahçesi. O

: bahçe ki, kavaklıklar, fidanlıklar a-f rası çok, pek çok kepazeliklerin sah­

nesi ve şahidi olmuşlardır.

Köyün bağlarına yakın yerde ilk öğrenci kantini: bir kız, bir erkek öğrencinin cinsî münasebet yapar­ken resimlerinin çekildiği yer. Ha-sanoğlan köyünün bitişiğinde okul reviri: Nedense bazı kız öğretmen­ler hasta olup burada -yatmayı çok severlerdi. Çünkü ziyarete gelen er­kek hocalardan bazıları onlara şifa için rakı, şarap da getirirlerdi.

Köyün içerisinde, kızlar yıkanır­ken erkeklerin tavan arasından di­kiz ettiği okulun eski hamamı.

Bu hamamda bir bayan öğretme­nin talebesi olan bir erkek- çocuğa sırtını oğdurmak istediği dahi vâki-dir.

İşte sayın okurlarım, milletimiz bunları ve daha ileride yazacakları­mı iyice bildiği için Köy Enstitüle­rinin kapışım kilitleyip anahtarını denize atmıştır.

Durumu yakinen bildiğimiz için anlatmak bizim, takdir milletindir.

O. KARA

Büronuza çelik eşya. mı alacaksınız ARC METAL ÇELİK EŞYA

MAMULLERİ : ÇELİK MASALAR • Dosya dolap­ları * Kütüphaneler * Çelik san­dalyeler • Çelik koltuklar • Çelik para kasaları... v.s. ni tercih ediniz.

Üstün kalite emsallerinden dai­ma ucuzdur. Sipariş üzerine bilûmum madenî eşyalar imalâtı. ARC METAL ÇELİK EŞYA

FABRİKASI SATIŞ YERİ : TOYHAN

(MEHMET ALİ TOY) Galata. Bankalar, Yanıkkapı So.

Güni Hanı. Nu. 14. Tel: 44 6831/16 İSTANBUL

(Milli 26)

Türk Umûmi Efkârına 2

(Baş tarafı 7. sayfada) Ankara üniversitesi mensuplarından Dr. Hikmet Tanyu ile değerli f ik i r ve maarif adamımız Zeki Sofuoğlu, Kâmuran'm tehdit ve hakaretlerine maruz kalanlardandır. Şeflik devri­nin bu meşhur polisi, bir gün, ken dişine karşı gelinmesine dayanamaya­rak tabancasına sarılmış ve:

— Ulant Seni köpek gibi geberti­rim, sonra da doktordan ölmüştür diye rapor alırım! diye şecaat arzetmiştir, üniversite gençlerini tokatlamaktan zevk alan ise Ahmet Demir İdi. Bu Ahmet De­mir, bîr sorgu sırasında, sorularına soğukkanlılıkla ve yiğitçe cevaplar veren Mehmet Külâhlıoğiu'na fena halde kızmış, göz işaretiyle hâkimi ve daktilo polisi dışarı çıkarttıktan sonra, eleri kolları bağlı bir genci tokatlamak efeliğini (!) göstermişti.

•İşte eski emniyet umum müdürü ve şimdiki C.H.P. mebusu Osman Sabri'nirs veremediği cevaplar.. Şim di kendisinden yine soruyorum: Su yazdıklarım içinde gerçek dışı tek kelime var mıdır? Varsa söyle­sin. Fakat susmakla işin bitmeyece­ğini de unutmasın. Çünkü bu konu­da konuşulacak daha pekçok şey var... Ankara, 3 Nisan 1963

MÜSABAKAMIZ Geçen sayımızda adlan ilân edi­

len hakem heyetine Muharrir Galip Erdem de dahildir. Yanlışlıkla adı listeye girmemiştir. Düzeltiriz. Neti­ceyi heyet henüz kararlaştırmada

Ç I K I Y O R ! DIŞ TÜRKLER VE

TÜRKİSTAN Yazan:

Ziyaeddin BABAKURBAN

Doğarı Güneş Yayınlan arasında pek yakında çıkıyor. Sabırsızlıkla

bekleyiniz. Nuruosmanive Caddesi Nu: 31/2

İSTANBUL

MİLLİ YOL O H

Page 14: MILLI YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_013_9649.pdfyol'u şiddetle tutan ve ona yol veren Bakan Fethi Çelikbaş'ı şiddetle yeren yazılar yazdı. Bunun sebebi merak

İsmet Tümtürk

D OĞU sınır boyu topraklarımızın kendine göre bir hali var. Sahip­siz toprak gibi bir şey. Geçenler­

de 10 kişilik bir jandarma takımı «eş-kiya»ya teslim oldu. Irak'a götürül­müşler, îade edilsinler diye valiler ri­cada bulunmakla meşgul. Şimdi de Barzanî kuvvetlerinin, daha önce de sık sık yaptıkları gibi, Türkiye'ye geç­meleri bekleniyor. «Resmî makamlar» sınır boylarında «tedbir» aldıklarını söylüyorlar. O bölgenin durumunu bi­lenler bu «tedbir» lerin ne kadar cılız ve tesirlerinin ne kadar geçici oldu­ğunu bilirler.

Bu haller yeni değil. Eskidenberi o topraklar yolgeçen ham gibidir. Jan­darmalar, ordu birlikleri boşuna taban teper dururlar. Ve hiçbirşey değişmez. Oraları iyi bilenler bu hâli çaresiz sa­yarlar. İklim şartı, dağların durumu, yol durumu v.b. bu hali mukadder kı­lıyor, derler. O topraklar harita üze­rinde bizimdir. Hakikatte değil. Ora­larda yalnız devlet nizamları değil, Türklük de eğretidir, daha doğrusu yol; gibidir. O çorak, sarp, dağlık yer-, ler devletin yalnız parasını yer. O ka­dar. Ve boşuna yer. Oralardan devle­te ne sevgi, ne destek, ne de kuvvet* gelir.

Halbuki bütün bu durumun çaresi vardır. Keskin kılıç gibi müessir, Kris-tof Kolomb'un yumurtası kadar açık ve kolay bir çare. Oraya Kazak - Kır­gız göçmenlerini, silâhlarıyla ve aşiret teşkilatlarıyla, olduğu gibi yerleştir­mek.

Çelikten disiplini ve yakıcı Türklük sevgisiyle bir Kazak aşiretinin o dağ­lık sınırboyu bölgesine yerleştirildi­ğini bir düşünün. Kazak'lar sert iklim­lerin, sarp dağların çocuklarıdır. Al-tayların ve çevresindeki diğer dağla­rın üzerinde hayvan yetiştirerek göçe­be hayatı sürmek onların iliklerine ka­dar işlemiştir. Onların alıştıkları ik­lim, bugün bize sert ve başa çıkılmaz gibi görünen bizim doğu illerinin ik­liminden o kadar daha fazla sert ve onların dağları o kadar daha yüksek ve sarptır ki, onlara bizim doğu illeri­mizin iklimi ve dağları, şimdiki Ana­dolu çocuklarına Istanbulun çevresin­deki Çamlıca tepesi ve benzeri tepeler nasıl geliyorsa öyle gelir.

Onlar başka hiç bir ırkın tutunama­dığı yerlerde tutunan ve oralarda at ve koyun yetiştirmeği de başaran de­rin ve kuvvetli bir ihtisas sahibirler. Kazak'lardan Türkiye'ye gelebilen tek-tük kimseler şehirlerde, köy ve kasa­balarda dağınık bir hayata mahkûm ediliyorlar. Buna rağmen enerji, yük­sek ahlâk ve çalışkanlık gösteriyorlar.

içlerinde, daha da tektük olarak, ko­yun yetiştirme imkânlarına kavuşan­lar, bundaki âdeta sihirbazca, başarı­ları ile bütün çevrelerini hayret ve hayranlık içinde bırakıyorlar.

Gelecek sayımızda Kazakların çağı-mızdaki, destan kuvvetindeki, başarı ve kabiliyetlerinden bâzı sahneler can­landıracağız.

Şimdilik şu kadarını söyliyeyim: Onların sâdece en son göçleri bile bir hârikadır. Moğol ili sınırlarına yakın bir bölgeden başlıyarak, sürüleri, ka­dınları ve çocuklarıyla büyük bir Ka­zak kitlesi, en sert iklim şartları için­de, yer yer Ruslarla ve Cinlerle döğü-şerek ve onların en modern silâhlar la donatılmış birliklerini püskürte rek, Doğu Türkistan'ın ve Tibet'in şim­diye kadar geçilmemiş en yüksek ve sarp dağlarından ve yaylalarından ge­çerek birkaç bin kilometrelik bir göç­ten sonra Hindistan sınırına varıyor­lar. Orada Hindistan onları kabul et­miyor. Çünkü Rus'a ve Çin'e yaran­mak istiyor. Onları sınırın ötesinden seyreden Hindistan subaylarının ve herkesin kesin inancına göre artık on­lar orada ölüme mahkûmdurlar. Zaten aylar süren o göçten sonra ölmemiş ol­maları inanılmaz şey. Kazak'lar sınır boyunda bekliyor, bekliyorlar. Ken­dilerini kabul edecek hiç kimse çık­mıyor. Ve işte nihayet korkunç sayı­da üstün Rus kuvvetleri, makineli tü­feklerine ve toplarına kadar bütün si­lâhlarıyla mücehhez olarak onları ge­lip sarıyor. Bir deri bir kemik kalmış, lime lime deri parçalarına sarılmış bir avuç Kazak da sınır boyunda toparlan­mış duruyor. Rusların kıskacı gittikçe daralıyor. Hindli subaylar biraz da sa­dist bir temaşa zevkiyle seyrediyorlar. Yüreklerinde acıma ve insanlık duygu­lan kıpırdamıyor. İşte şimdi Kazak­lar bir koyun boğazlanır gibi boğazla­nacaklar. Ama, ne görülüyor! Hindli subayların gözleriyle görmeseler ina-namıyacağı bir manzara! Ve dünyanın inanmakta hâlâ güçlük çektiği bir hâ­dise! O aç ve bitkin Kazaklar, son bir gayretle ve şaşırtıcı bir hızla harekete geçiyorlar. Rusların ve Hindlilerin ha­yallerinden geçmiyecek bir sür'atle ve ustalıkla manevra ederek, Himalâya-ların o başdöndürücü uçurumlarından ve kayalarından tarifi imkânsız bir maharetle istifade ederek, dağ sava sı ilminin şahikasını aşan incelikler göstererek, Ruslara karşı harekete ge çiyorlar. Ve orada, Hindli subayların hayretten fırlayacakmış gibi hallere gelen gözlerinin önünde, Rus alayları­nı bölüyor, daima üstün mevzilere ge­çiyor, onları teker teker mağlûp edi­

yor ve çoğunu imha ediyorlar. " f§ STE bundan sonra Hindistanm o

i zamana kadar Kazaklara karşı sım-ıkı kapalı bulunan ve hiç bir insa­

nî duygunun açamadığı sınırları Kı­zaklara acılıyor ve bu savaşlardan arla kalan Kazaklar Hindistana almıyorlar. Rivuyet edilir ki Nehru sonuna kadar Kazakları (Rus dostluğu yüzünden) almak istememişti ve ancak bu son hâdiseden sonra Hindli subayların Ka­zaklara karşı büyük hayranlığı sebe­biyle ordunun ısrarlarını kırmaktan çekindi.

Kazaklar Hindistana alındıktan son­ra hiçbir memleket tarafından isten­meyen insanlar durumundaydılar. Bin-bir zorlukla ve uzun bekleyişten sonra dağınık olarak yerleştirilebildiler. On­lara en iyi kabulü Pakistan gösterdi. Bir kısmı oraya yerleşti. Bir kısmı Suudî Arabistan'a gitti. Mekke ve Me­dine'de yerleşebildi. Bir kısmını Mısır kabul etti. Bir kısmını Amerika aldı. Bu Amerika'ya gidenler ingilizceyi di­ğer göçmenlerin sarfettiği zamanın yarısında öğrenmek ve çocukları mek­teplerde zekâ testlerini Amerikan ço­cuklarından daima büyük farkla üs­tün derecelerle geçmek suretiyle dik­kat ve hayreti celbettiler. Yalnız Tür­kiye bunları almakta en geç ve en is­teksiz davrandı. O yüzden pek azı Türkiye'ye gelebildi.

Türkiye'nin bu tutumunun izahı Bay ismet inönü'nün «Turancılık» duygu ve düşüncelerinden hoşlanma­ması ve Kazakların Türkiye'ye gelme­sinin ise sınırdışı Türklere karşı ilgi ve sevginin artmasına sebep olacağı düşünülerek İsmet inönü'ye yaranmak için bu yolun tutulmuş olduğu tahmin edildi. Acık bir izah hiç bir zaman ve rilmedi.

Kazaklardan kalanlar şimdi Arabis­tan'ın onların bünyeleri ve sıhhatleri için çok zararlı olan iklim şartlan ve sefil çalışma şartları içindedirler. Sı­zıntı halinde yeni Kazak - Kırgız ilti­calarının arada sırada yine yapılmak­ta olduğu veya yapılabileceği de tah­min ediliyor. Bunların topluca ve eski aşiret disiplini ve göçebe hayat şart­ları içinde ve tabiî daima alıştıkları gi­bi silâhlı olarak, Doğu illerimizin sı­nır boylarına yakın bölgelerine yer­leştirilmeleri, o bölgelerin meselele­rinin büyük kısmını kökünden halle­der.

Hem de devlete şimdiki ardı arkası kesilmeyen ve çoğu boşa giden masraf­ların yerine, on para masrafa malol-madan. Çünkü onlar en nankör dağlar­da koyun yetiştirmenin tam bilginidir­ler ve geçimlerini bununla rahatça sağlarlar.

Page 15: MILLI YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_013_9649.pdfyol'u şiddetle tutan ve ona yol veren Bakan Fethi Çelikbaş'ı şiddetle yeren yazılar yazdı. Bunun sebebi merak

ANKETİMİZ 1 — Sokullu. Geniş bir impara­

torluğun her yerinde başlayan ayak­lanmaları durdurabilen böyle iman­lı ve dirayetli bir başbakana bugün çok ihtiyacımız var.

2 — Kapitülâsyonların kabulü ve bundan doğan ecnebi ideolojilere hizmet eden şahıs ve (Masonluk) gibi müesseselere göz yumulması.

3 — İslâm şartlarıyla, Türklük ül­küsünün gerçekleşmesi. Allanın mev cudiyetine inanan, Kur'anm yolun­dan giden her toplum daima adaîet, doğruluk ve huzur içinde olur.

4 — Milletçe imanın kuvvetli olup, dünyaya Türkün kuvvetini gösterdiğimiz 14 üncü asırda* yaşa­mak muhakkak büyük bir zevktir.

S. Ç. — İzmir

1) Alp Er Tunga. Türklerin efsanevi kahramanı olduğu için.

2) Saraya devşirmelerin alınması, azınlıklara ve yabancı devletlere faz­la haklar tanınması.

3) Modern bir Türkeli. 4) 20. yüzyıl.

ALPARSLAN PEHLİVANTÜRK 1) Mete Han. îlk büyük Türk teşki­

lâtçısı olduğu, için.

2) Prut savaşında Rusların imha edilmemeleri.

3) Turan ülküsünün gerçekleşme­sini.

4) 16. yüzyıl. SEYHUN DEMİREL •

1) Yavuz Sultan Selim. Büyük ci­hangir, eşsiz devlet adamı, aynı za­manda âdil bir hükümdar olduğu için.

2) Baltacı Mehmet Paşanın Purut bataklığında Rus ordusunu imha et­meyişi.

3) Komünizmin yeryüzünden tama­men kalkması.

4) Fatih devrinde Türk ordusunda bir çeri olarak yaşamak isterdim.

TAHİR UYSAL 1) Yavuz Sultan Selim. Âdil, fera­

gatli ve bahadır, aynı zamanda Doğu­daki Türk ülkelerini ele geçirmek ide­aline sahip.

2) Osmanlıların ısrarla Avrupa kıt'-asmda fütuhatta bulunmaları.

3) Medeniyet seviyemizin Avrupa milletleri ayarında, buna mukabil kültürümüzün tamamen Türk kalma­sını.

4) XI. asırda Anadolu'da. MEHMET AVCI

.Jınınıı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ım ıııık "So r M i a r j ' | 1 — ölmüş bir TOrk'ün bugün tekrar dirilmesi mümkün olsa kim |

i olmasını tercih ederdiniz? Niçin? f

E 2 — Tarihimizdeki en yanlış hareket nedir? | | 3 — Allahın Türk milletine şu anda bir kereye mahsus mucizevî | \ bir lûtfu olacaksa ne olmasını tercih ederdiniz? Niçin? | = 4 — Kendi millî zevkiniz bakımından, elinizde olsaydı hangi yüz- | [ yılda yaşamak isterdiniz? f

»ııtıııtııııımıımıııttt im ıtıım tıııifiıtııııııı ı M ıııııı 11111111111111111111 Hin 11 ıtttı ıııııı illin mm ıııııuıtlııııımııııı mı mim mı ıı '

Aylık Fikir, Ülkü ve Sanat Dergisi

O R K U N 2 nci sayısı çıktı.

Bu sayıda: Çeşitli konular üzerine ATSIZ'la yapılm"? güzel bir röportaj Nejdet Sançar — Tevetoğlu — M. Zeki Sofuoğlu — Fa w siye Yılanhoğlu — Z. Kürşad — Reşat Cantaş — A. Okçuoğlu — Yalçın Çakıcı'nın yazıları ve Refet Körüklü — Hocaoğlu S. Ertürk — Mustafa Sağlam — ismail »S. Coş-kuner — Cahit Aydoğan — Kemal Fedai Coşkuner — Yavuz Bülent Baki­ler — Mehmet Uytun — Kemal Oğuz — Ali Rıza Özer — Ank Ozan — Ad­nan Ziya Pekdemir — Kaya Gökalp ve Beria Remzi Ozoran'ın şiirleri... AYRICA: Dr. Rıza Nur, Zeki Velidî Togan hakkında incelemeler, Orkundan

Sesler, Orkun l'akvimi, Orkundan Haberler, Ayın Notlan... v. b. 36 Sahife 125 Kuruş. ABONE: Yıllık 12,5 Lira,

Adres: P. K. 98 Bakanlıklar — Ankara (Millî 27)

1) Mete. Türk birliğini gerçekleş­tirdiği için.

2) Osmanlılaştırma adı altında ya­bancıların orduya ve saraya alınmala­rı ve bunların yüksek mevkilere geç­melerine müsaade edilmesi.

3) Bütün Türklerin milliyetçilik şuuruna sahip olmasını isterim. ,

4) Yaşadığımız devirde. •

ERKÖK AVCIOĞLU 1) Mete Han. îlk büyük Türk birli-

ğini kurduğu için. 2) Ana dilimize el dilleri karıştır­

mak. 3) Bütün yabancı kandakilerin arın­

masını. 4) Mete Han zamanında.

CENGİZ GÜNGÖR

* 1) Kürşad. Bir Türkte bulunması

icabeden her türlü fazileti özünde top­lamış bir kahraman. Şu anda O'nun gibi, şahsî endişelerinden uzak bir li­dere ihtiyacımız var.

2) Bugün de torunları başımızda be­lâ olan devşirmelerin, saraya hâkim olmasına sebep olanların gafleti.

3) Türk ülküsü. Bu ülkünün istisna­sız her Türkün kalbinde yerleşmesi. Türkiye'nin kalkınması, hattâ yaptığı var olma yok olma savaşından galip çıkabilmesi buna bağlı.

4) Bugün, Atalar çağında yaşamak güzel şey. Fakat bugün bir Türkün va­zifesi çok daha ağır. Yalan ve sahte­kârlık asrındayız. Üzerime düşeni ba­şarmaya and içtim. Onun. için bugün.

YÜKSEL TURHAL

1) Yavuz Sultan Selim. Bir Yahudi-ye olan borcunu ödeyecek kadar âdil, cihanı kendisine az gören bir padişah.

2) Tarihin muhtelif devirlerinde, Türklerin aralarında mücadele ederek biribirlerini zayıflatmaları.

3) Türklük sevgisinin bütün kalbler-de bütün şiddetiyle yanması.

4) VII. asırda Orta Asya'da. AHMET AKIN

1) Kürşad, uyuşturulmuş olan Türk­lük şuurunun yeniden taptaze bir ruh­la canlandırılması için; onun gibi bir kahramanın yokluğunu hissediyorum.

2) Osm. Imp. zamanında fütuhatın doğuya yapılmaması ve Orta Doğuda kuvvetli azmlıksız ve devşirmesiz bir Müslüman - Türk İmparatorluğunun kurulmaması.

3) Yerli komünistlerden başlıyarak, bütün komünistlerin başlarının ezil­mesi ve Türk milletindeki, Türk şuu­runun yeni bir hız kazanmasını.

4) Kürşadm ordusunda bir er ol­mak isterdim.

AYDIN KARAHASANOĞLU

MİLLÎ YOL B

Page 16: MILLI YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_013_9649.pdfyol'u şiddetle tutan ve ona yol veren Bakan Fethi Çelikbaş'ı şiddetle yeren yazılar yazdı. Bunun sebebi merak

Gençlik Sayfası KOY ENSTİTÜCÜLERE ACIK

MEKTUP Bazı Köy Enstitücüler halen orta

çağ hayatı yaşamakta olan köyleri­mize ilim ve irfan güneşi saçaeaklar-mış, (Güya). Bunların cahil sandıkla­rı köylü gaflet uykusundan uyanalı bir asır gibi uzun bir zaman geçti. Biz köylü olarak gaflet uykusundan uyan­mışız; gaflet uykusunda olanlar ken­dileri gibi kızıl yobazlardır. Eğer bun­lar orak çekiç istiyorlarsa şefleri Nâ­zım Hikmet gibi orak çekiç yurduna gidebilirler. Her karış toprağında bir Mehmede mezar olan semalarında Ayyıldızh Hilâl dalgalanan güzel Tür-kiyem'de komünistlik yaşıyamaz. Siz ve sizin gibi yobazlara da Türkiyem-de yer yoktur. Nereye gidiyorsunuz? Ne yapmak istiyorsunuz? En sonun­da bir uçurum yarı size mezar olacak­tır. Bir Kemalist, bir milliyetçi, bir ırkçı, bir Turancı, olarak sesleniyo­rum. Sonunuz ya bir yağlı ip, ya da Sinop zindanları olacaktır. Güzel Tür-kiyemi göz göre göre yıkmak mı isti­yorsunuz. Yıkamazsınız, çünkü o kud­rete malik değilsiniz.

SERHAT BUCAK Diyarbakır Koleji Talebesi

ıSU UYUR DÜŞMAN UYUMAZ» Atasözleri, acı ve tatlı tecrübeler­

den hemen sonra söylenen, işin esa­sını hulâsa eden hakikatlardır.

Yukarıya almış olduğum başlık, hür insanların, bilhassa Türk Mille­tinin, üzerindi» çok hassas durması Jâzımgelen bir düstur olmalıdır.

Şu günlerde faaliyetlerini arttır­mak istiyen Kremlin uşakları sağ­dan, soldan «kara yılan» gibi başla­rını kaldırmaya başladılar. Sinsi pro­pagandalar yavaş yavaş açılıyor. Bi­lerek veya bilmiyerek onlara âlet o-lanlar çoğalıyor, Milliyete ve milli­yetçilere kııdıırmuşçasına hücuma geçiliyor.

Bilmiyoruz nereden himaye gö­rüp, nereye, kime güveniyorlar. Gerçi arkalarında insanlık düşmanı, din düşmanı, aile düşmanı, milliyet düşmanı Moskof efendileri var ama; karşılarında kimlerin olduklarını u-nutuyorlar mı acaba?

Onlara şunu bir daha hatırlatayım ki: Karşılarımla komünizmle müca­deleye and içmiş, imanı vatan ve millet sevgisi ile dolmuş, mefkûre­ci, milliyetçi, azimli, sabırlı, çelik gibi duran Türk oğlu Türkler var. Mehmetlev var, Fatmalar var ve onlara bu meziyetlerini ispat eden medeniyet ve cenk tarihleri var.

MİLLÎ YOL | 0

Türk kardeşlerim, her yerde her zaman dikkatli olalım. Mevkiimizin, meslekimizin, işimizin nasıl yürü­tüldüğünü ve nasıl yürütülmek is­tendiğini bir düşüneim, tedbirimizi ona göre alalını.

«Su uyur, düşman uyumaz.» GANÎOGIJÜ TÜRKSOY TAMİR

EY TÜRK UYAN

Böbrek rahatsızlığını sebebiyle Cerrahpaşa hastanesi Üroloji Klini­ğinde 2 ay müddetle yatmıştım. Bir-giin beni ve hasta arkadaşlarımdan yedisini hastanenin üniversite talebe lerine ders vermek için yaptırılmış olan Anfisine götürdüler. Bizi kür­sünün yanındaki sandalyelere oturt tular. Biraz sonra ilkokul talebeleri­nin dahi yapamıyacağı bir gürültü ve şamata ile talebeler anfiye dolma ğa başladılar. Takriben 60 - 70 ta, lebe idi. 20 kadarı kızdı. Kız ve er­kek talebelerin birbirleriyle teklifsiz­liği ve lâubaliliği bariz bir şekilde göze çarpıyordu. Talebeler içeri gir­dikten sonra nasılsa dışarıda kalmış bir kaç kız talebe içeriye girerken içerideki erkek talebeler aşırı bir lâ­ubalilik ve bayağılıkla kapıdan gir­mekte olan kızları ancak kaldırım külhanbeylerinin yapabileceği bir şe kilde ıslık, el hareketleri ve alkış­larla karşıladılar.

Talebelerin biz hastaların izdim, bıyla alay edercesine yaptıkları bu hafiflik ve terbiyesizlik karşısında hayret ve dehşet içerisinde kaldık. Dikkat ettim, talebeler içinde Türk'e has vakar ve ağır başlılıkla oturan­lar, maalesef azdı. Bu vaziyet tale­belerin öğretmeni mevkiinde bulu­nan Avrııpada ihtisas japmış dok­torlar gelince de devam etti. Ta ki profesör gelineye kadar.

Gerek şah'rdi olduğum bu vaka, Gerek Kadeş rezaleti, Gerek barlarda, genelevlerde, so­

kaklarda bazı Lise ve Üniversite ta­lebelerinin çıkardıkları hâdiseler.

Gençlerimizin bir kısmının Millî harsımızdan çok uzaklaştığının, soy-suzlaştığının, ezelî düşmanımız ko„ münistlerin ve Siyonistlerin istediği kıvama girdiklerinin açık birer deli­lidir.

Artık bu kötü gidişe «Dur!» de­mek zamanı gelmiş ve geçmekte­dir. .

Ey Türk gençliği! Uyanın! Kendi nize dönün! Metelerin, Göktiirkle-rin, Kürşadlann, Fatihlerin, Yavuz­ların bir kısım evlâtları bu gün bu hale mi ılüşmeliydi? Hayır, bin defa milvon defa hayır!.. *

Milletçe topyekûn Milliyetçilik ve

Mukaddesatçılık şuuru ile mücehhez bir şekilde ileriye doğru hızla yürü­yelim, zira manen ve maddeten çok geri kaldık, daha fazla kalmağa ta­hammülümüz yok.

Memişoğhı MESUT

NERDE TÜRK AHLAKI?..

«Bir ırz düşmanı linç edilmek is­tendi.» «10 ve 13 yaşlarındaki iki kar­deşe tecavüz eden 40 lık suçlu tevkif edildi.» «6 yaşındaki kıza tecavüz ede­rek öldürmeğe kalkışan 22 yaşındaki canavar için babası «Katli caizdir» de­di.» Bu haberler sadece il:i gün içinde yazılanlardan bazıları. Gazetelerde hergihı rastlamak olağan olmuştur. Bu yüz kızartıcı olayların gün geçtik­çe artması, yalnız gençliğin değil, tüm toplumun ahlâkının bozulduğunu gösterir. Çünkü faillerin hepsi genç değil, örneğin, «75 yaşındaki evli ve i çocuk babası, 4 çocuk annesi kadını zorla kaçırmıştır.»

Bunları gericiliğe, cahilliğe yükle­yecekler olacaktır. Önce şunu oku­sunlar;

«Tercüme Bürosu adı altında çalı­şan bir randevu evinde iki profesör uygunsuz halde yakalandı.»

Nerde Türk Milletinin leke götür­mez ahlâkı?

Bunun önüne ancak devlet Baba örnek olacak amansız cezalatiyie ve dürüst halkımızın böylelerini yaşat-maınıya azmetmesiyle geçilebilir. Ak­si halde Türk Ahlâkı tehlikededir!..

CEMÎL OĞUZ

ÜÇ FAKTÖR

Allah'ın günü sinemaya gidiyoruz. Seyrettiğimiz konu, hep kanuna ria­yetsizlik, ahlâk yasalarına muhale­fet... Huzur ve sükûn içinde yaşayan mes'ut bir aile yerine mütecaviz bir cemiyet içerisinde iffetin zavallılı­ğı...

Allah'ın günü gazete okuyoruz. Bir dedi-kodu edebiyatı alabildiği­ne hüküm sürüyor. Rast geldiğine balgam atıyor, istediğini göklere yük seltiyor. Hepsinin inandığı iki şey var: Sebep, umumî'dâva, sonuç, şah sî menfaat.

Allah'ın günü mektepli gençlerle karşı karşıyavız. Söz konusu: Kadın, kız, sinema, tiyatro, içki, sigara, kop yacılık, sahtekârlık, şu kulüp, bu ku 1 ü p..

Bu gün cemiyet hayatına hakim o. lan bu üç faktör yeni baştan ıslah edilip ahlâki bir hüviyet verilmezse bütün teşebüslerin beyhude, bütün gayretlerin akim kalacağı şüphesiz­dir.

Mustafa TOPUZ Yozgat İmam » Hatip Okulu