Upload
kutlu-altay-kocaova
View
233
Download
1
Embed Size (px)
DESCRIPTION
Bir okulun târihi...
Citation preview
1
KUTLU ALTAY KOCAOVA
Mihr ü Mâh Sultan Mektebi
yâhût
Yahya Kemal Beyatlı İlköğretim Okulu
© 2011
Bu eserin her türlü hakları Kutlu Altay Kocaova'ya âiddir. İzinsiz kullanılması ve çoğaltılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası’na göre suçtur.
Bu bir www.kutlualtay.com yayınıdır.
İSTANBUL 2011
2
İÇİNDEKİLER
İçindekiler ……………………………………….. 2
Belgeler ………………………………………….. 3
Önsöz ………………………………………… 5
Giriş ………………………………………… 8
İçerenköy ………………………………………. 13
Mihr ü Mâh Sultan …………………………….. 25
İçerenköy Mihr ü Mâh Sultan Mektebi ………… 36
16. İlkokul ve İçerenköy İlkokulu ……………… 40
Yahya Kemal Beyatlı …………………………... 43
Yahya Kemal Beyatlı İlköğretim Okulu ………...52
Sonuç ……………………………………………56
Fotoğraf, Resim ve Belgeler ……………………. 58
Kaynakça …………………………………………70
3
BELGELER
1. Mihr ü Mâh Sultan’ın portresi
2. Yahya Kemal Beyatlı
3. 1966 târihinde İçerenköy (Kaynak: İBB)
4. 1966 târihinde Yahya Kemal Beyatlı İlköğretim
Okulu (Kaynak: İBB)
5. Kaânûnî Sultan Süleyman Han’ın vakıf duâsı
6. Kaânûnî Sultan Süleyman Han’ın vakıf bedduâsı
7. Mihr ü Mâh Sultan'ın 1548 yılında Lehistan Kralı
II. Zygmunt'a tahta geçmesi dolayısıyla
gönderdiği kutlama mektubu. Mektûbun orjinali
Polonya Devlet Arşivi’nde saklanmaktadır.
8. 1940’lı yıllarda 16. İlkokul ve öğretmenler ile
öğrencileri…
9. Ali Gâzî Baba Türbesi (İçerenköy’den
Kozyatağı’na giderken yol üzerindedir).
10. İçerenköy İlkokulu’nun adının Yahya Kemal
Beyatlı İlkokulu olarak değiştirilmesine ilişkin,
23 Ocak 1959 târihli Milliyet gazetesinin haberi.
11. 1958 yılında yapılmıştır. O zamanki adı
İçerenköy İlkokulu olan okul, 22 Ocak 1959
4
yılında alınan bir kararla Yahya Kemal Beyatlı
İlkokulu adını almıştır. Binâ, 17 Ağustos 1999
depreminde zarar gördüğü için 24 Ocak 2011’de
yıkılmıştır.
12. Yahya Kemal Beyatlı İlköğretim Okulu’nun
bugünkü görünümü…
5
Ö n s ö z
Târih, insanların geçmişlerini görebilmesi için
vardır. Bu yüzden de târihe ilgisiz ve duyarsız kalmak,
bir anlamda kendini yok saymaktır. Her devletin,
milletin, toplumun, âilenin ve hatta herkesin kendi târihi
vardır. Bu yüzden de önümüze bakabilmek için bu târihi
iyi bilmek ve ondan destek almamız gerekir.
Türk târihi, binlerce yıllık bir geçmişi içinde
barındıran eşsiz bir târihtir. Bu târihin 1299-1922 yılları
arasında yer alan 623 yıllık bölümü ise her alanda,
medeniyet, siyâset, bilim, sanat ve askerlik, zirve yaptığı
dönemdir. Uzun süre dünyâyı yöneten Osmanlı Devleti,
Türkiye Cumhûriyeti’nin, öncülü olarak bir çok devlet
kurumunun kurucusu durumundadır.
Bugün Emnîyet Teşkîlâtı’ndan Jandarma
Teşkîlâtı’na, İstanbul Üniversitesi’nden, GATA’ya;
Galatasaray Lisesi’nden İstanbul Lisesi’ne, Zirâat
Bankası’na kadar sayısız devlet kuruluşu Osmanlı
döneminde kurulmuştur. İşte ben, bu eserle kuruluşu
Osmanlı Devleti’nin son yıllarına uzandığı düşünülen
6
bugünkü adıyla Yahya Kemal Beyatlı İlköğretim
Okulu’nun gerçekte çok daha öncelere, Kaânûnî Sultan
Süleyman dönemine kadar uzanan gizli kalmış,
unutulmuş târihini yeniden ortaya çıkarmaya
çalışacağım.
Yahya Kemal Beyatlı İlköğretim Okulu,
İstanbul’un Ataşehir ilçesindeki İçerenköy semtinin en
eski okuludur. Açıldığı düşünülen 1917 yılı ile
Cumhûriyet döneminin ünlü şâiri ve devlet adamı Yahya
Kemal Beyatlı’nın ölüm yılı olan 1958 yılları arasında
“16. İlkokul”, “İçerenköy İlkokulu” gibi isimler almış
olan okul, ünlü şâirin ölümünden sonra, İçerenköy’e
duyduğu sevgiden dolayı, şimdiki ismini almıştır.
Okulun bilinen târihi, 1917 yılıyla başlar. Ama
bilinmeyen târih ise bizlere çok daha büyük, köklü ve
eşsiz bir mâzîyi sunar. Devlet Arşivleri’nde ulaştığım bir
belgeden hareketle yaptığım araştırma, bu eşsiz mâzîyi
birazcık olsun aydınlatmamı sağlamıştır. Kaânûnî Sultan
Süleyman’ın hayırsever kızı Mihr ü Mah Sultan’a âid bir
vakıf belgesi, bizlere aradığımız mum ışığını sunmuştur.
Eminim ki, zamanla okulumuzun târihi daha detaylı bir
7
biçimde ortaya çıkacak ve bugünkü Yahya Kemal Beyatlı
İlköğretim Okulu’nun “Mihr ü Mah Sultan Mektebi”
adıyla kurulmuş olan, Türkiye’nin en eski ilköğretim
okulu olduğu ortaya çıkacaktır.
Unutulmamalıdır ki, târih eşsiz bir yazıcıdır.
Hiçbir şeyi unutmaz…
Kutlu Altay KOCAOVA
8
GİRİŞ
Yahya Kemal Beyatlı İlköğretim Okulu, bugüne
kadar târihi aydınlatılmamış olmak gibi bir durumla karşı
karşıyadır. Üstelik târihi tam olarak aydınlatılamadığı
gibi Devlet Arşivleri’nde rastladığım bir belgeye kadar
da târihi tamâmen yanlışlarla dolu bir okuldu.
Ocak 2011’de Devlet Arşivleri’nin internet sitesi
olan www.devletarsivleri.gov.tr sitesinde katalog
araştırması yaparken, ilginç bir belge dikkâtimi çekti.
Târihi ve dosya numarası yer almayan, ancak 31774
gömlek numarasına sâhip olan bu Osmanlı belgesinin
başlığı şuydu:
“İstanbul İçerenköy'de Mihrümah Sultan Mektebi
Evkafı, Beylerbeyi'nde Abdullah Ağa Mektebi Evkafı ve
defterde isimleri olan diğer mektep görevlilerinin vezaif
ve maaş kayıtları.”
İstanbul’un ve geçmişteki Osmanlı topraklarının
çeşitli yerinde sayısız câmî, medrese, kütüphâne, çeşme,
köprü ve mektep gibi hayır işine imzâ atan bu büyük
9
sultanın, İçerenköy’de de bir mektep vakfının
bulunduğunu görmek, beni çok heyecanlandırdı.
Belgeden hareketle, Mihr ü Mâh Sultan’a ilişkin
çeşitli kütüphânelerde araştırmalar yaptım. Ayrıca
Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne de “Bilgi Edinme
Kânûnu”na dayanarak, resmî başvuruda bulunup, bilgi
istedim. Gelen yazıda, okulun şu an bulunduğu arâzîde
değil, ancak okul ile İçerenköy Mehmed Çavuş Câmiî
arasında yer aldığı ortaya çıktı. Mevzûbahis alanın,
bugün yerleşim yeri olarak kullanılmasından dolayı
herhangi bir çalışma çok zor görünüyor. Ancak okulun
kurucusunun Osmanlı Devleti’nin “muhteşem” lâkaplı
hükümdârı Kaânûnî Sultan Süleyman’ın kızı Mihr ü Mâh
Sultan olduğu gerçeği, okulumuzun yaklaşık 450 yıllık
bir târihe sâhip olduğunu ortaya koydu.
Dârüşşafaka Lisesi’nin “Cemiyet-i Tedrisiye-i
İslamiyye”, yâni “İslâmî Eğitim Cemiyeti” adıyla 30
Mart 1863’te1, İstanbul Lisesi’nin “”Numune-i Terakki”,
1 http://www.darussafaka.k12.tr/tr/index.php/dacka/tarihce
10
yâni “İlerleme Örneği” adı ile 1884 yılında2, Galatasaray
Lisesi’nin “Galata Sarayı Enderûn-u Hümâyun” adıyla
1481 yılında3, Kabataş Erkek Lisesi’nin de “Kabataş
Mekteb-i İdâdîsi” adıyla 1908 yılında4, Vefâ Lisesi’nin
de “Mekteb-i Mülkiye” adıyla 1872 yılında5, Kuleli
Askerî Lisesi’nin “Mekteb-i Fünûn-ı İdâdiye” adıyla
1845 yılında6, Çapa Anadolu Öğretmen Lisesi’nin de
“Dâr’ül Muallimin” adıyla 1848 yılında kurulduğu7 ve bu
okullarında kuruldukları târih dikkâte alınırsa, 1550’lerde
“Mihr ü Mah Sultan Mektebi” adıyla kurulan
okulumuzun, Türkiye’nin en eski okullarından biri
olduğu görülecektir. Ayrıca bu okulların içerisinde
sâdece Galatasaray Lisesi’nin okulumuzdan daha eski
olması ve onunda adı geçen dönemde bir “sıbyan
2 http://www.istanbullisesi.k12.tr/Okulumuz/Pages/Genel-Tarihce.aspx 3 http://www.gsl.gsu.edu.tr/html_tr/000/000.html 4 http://www.kabataserkeklisesi.k12.tr/IcerikDetay_Tarihce_414.html 5 http://www.vefalisesi.k12.tr/vefa-lisesi/okul-hakkinda/tarihce.html 6 http://www.kuleliler.org/Tarihce.aspx 7 http://www.capaaol.k12.tr/#
11
mektebi”8 yâhût bir “Kur’an kursu” olmaması
dolayısıyla, Yahya Kemal Beyatlı İlköğretim Okulu’nun,
Türkiye’nin en eski ilköğretim okulu olduğunu
söyleyebiliriz.
Böyle bir gerçeği ortaya çıkarmak, benim için çok
büyük bir mutluluk ve gurûr kaynağı ama bundan çok
daha fazla büyük Türk pâdişâhı “Muhteşem” Kaânûnî
Sultan Süleyman ve onun kızı Mihr ü Mâh Sultan’a karşı
bir görevdir. Bu araştırmayı yaparken, vakfiyenin
kurucusu Mihr ü Mâh Sultan’ın babası Kaânûnî Sultan
Süleyman’ın şu duâsına lâyık olmanın ve şu
bedduâsından uzak kalmanın dışında bir amacım yoktur.
"Her kimse ki; vakıflarımın bekâsına özen ve
gelirlerinin artırılmasına itinâ gösterirse, bağışlayıcı olan
Allahu Teâlâ'nın huzurunda ameli güzel ve makbûl olup,
mükâfatı sayılamayacak kadar çok olsun, dünya
üzüntülerinden korunsun ve muhafâza edilsin..."9
8 İlkokul 9 http://www.vgm.gov.tr/13_VakifDuaBeddua/dua.cfm
12
"Allah'a ve âhiret gününe inanan, güzel ve temiz
olan Hazreti Peygamber’i tasdîk eden, sultan, emir,
bakan, küçük veya büyük herhangi bir kimseye, bu vakfı
değiştirmek, bozmak, nakletmek, eksiltmek, başka bir
hâle getirmek, iptâl etmek, işlemez hâle getirmek, ihmâl
etmek ve tebdil etmek helâl olmaz.
Kim onun şartlarından herhangi bir şeyi veya
kâidelerinden herhangi bir kâideyi bozuk bir yorum ve
geçersiz bir yöntemle değiştirir, iptâl eder ve
değiştirilmesi için uğraşır, fesh edilmesine veya başka bir
hâle dönüştürülmesine kastederse, harâmı üstlenmiş,
günaha girmiş ve masiyetleri irtikâb etmiş olur.
Böylece günahkârlar alınlarından tutularak
cezalandırıldıkları gün Allah onların hesabını görsün.
Mâlik, onların isteklisi, zebaniler, denetçisi ve cehennem,
nasîbi olsun. Zira Allah'ın hesabı hızlıdır. Kim bunu
işittikten sonra, onu değiştirirse onun günahı,
13
değiştirenler üzerindedir. Kuşkusuz O, iyilik edenlerin
ecrini zâyi etmez..."10
Kanuni Sultan Süleyman Vakfiyesi’nden...
Hicri 950 - Miladi 1543
İnanıyorum ki, ben bu eseri oluşturduktan sonra
çeşitli târihçiler de, bu işin üzerine gidecek ve okulumuz
Yahya Kemal Beyatlı İlköğretim Okulu’nun gizli kalmış
târihi aydınlanacak, yerin altında çok uzun bir uykuya
dalmış olan böyle önemli bir vakıf eserimiz, uykusundan
uyanmış olacaktır.
İÇERENKÖY
İçerenköy, günümüzde İstanbul’un Ataşehir
ilçesine bağlı olan, eski bir yerleşim yeri. İçerenköy,
1970’li yıllara kadar köy durumunu korumuş ve ancak bu
târihten sonra aşırı bir biçimde hızlanan göçle berâber
büyümüş ve şehrin bir parçası olmuştur. İstanbul
Büyükşehir Belediyesi’nin internet sitesi üzerinden
10 http://www.iikv.org/vakif-duasi-bedduasi.php
14
ulaşılabilen 1966 târihli şehir planında, İçerenköy’ün
mezârlık ve Yahya Kemal Beyatlı İlkokulu ile şimdiki
muhtarlık binâsının arasına sıkıştığı görülmektedir11.
(Bkz. 1966 târihli İçerenköy – İBB)
Her ne kadar görünüm itîbâriyle yeni bir yerleşim
yeriymiş izlenimi uyandırsa da, Osmanlı, Bizans ve çok
daha eski dönemlerde de yerleşim yeri olarak kullanıldığı
bilinmektedir.
Târih öncesi devirlere âid bulunan balta ve
benzeri taş âletlerin MÖ 5000’li yıllara âid olduğu
anlaşılmıştır. Türk Târih Kurumu’nun yayın organı olan
Belleten dergisinin 27. cilt ve 107. ve 108. sayılarında
İçerenköy’de yapılan araştırmalarda bulunan târih öncesi
buluntulara dâir önemli bilgiler vardır. Bostancı deresi ile
İçerenköy’ün merkezi arasında önemli miktarda târih
öncesi buluntu, ele geçirilmiştir12.
11 http://sehirrehberi.ibb.gov.tr/map.aspx
12 Belleten , 27. cilt, sayı 107-108, sayfa 663, Türk Târih Kurumu, Ankara
15
Bununla berâber Bizans devrinde de yerleşim
olduğu bilinmektedir. Bu yerleşim biriminin adının
Ayazma olduğu düşünülmektedir. Ancak bu ismin,
köyün adı mı, yoksa yöreden çıkan bir su kaynağına
verilen bir isim mi olduğu bilinmemektedir. Çünkü
“hagia ma”, yâni ayazma, Yunanca “kutsal su” demektir.
Bölgede Türk yerleşimi ise ancak Osmanlı
Devleti’nin ikinci hükümdârı Orhan Bey’in Bizans
imparatoru III. Andronikos ile bugünkü Maltepe
yakınlarında yaptığı Palekanon Savaşı sonrasında Türk
gâzîlerinin bölgeyi ele geçirmesi ile başlamıştır.
Bu dönemden itîbâren bölgenin hızla Türkleşmesi
ile berâber Bizans köyleri de birer birer Türk köyüne
dönüşmeye başlamıştır. Bunlardan biri de günümüzde
İçerenköy olarak anılan yerdir.
Bölgede ilk olarak 1335 yılında bir Türk köyü
olan Tekkebağ köyü kurulmuştur. Osman Bey ve Orhan
Bey’in önemli savaşçılarından biri olan Konuralp Bey’e
bağlı alperen Geyikli Baba’nın müridi Eren Baba ile Ali
Gâzî, köyün yönetimini de üstlenmiştir. Günümüzde
16
İçerenköy ile Kozyatağı arasında Ali Gâzî Baba’ya âid
olduğuna bilinen bir türbe bulunmaktadır.
Ünlü târihçi Reşad Ekrem Koçu, 28 Ağustos 1955
târihli Milliyet gazetesinin haftalık ilâvesinin 2.
Sayfasında yer alan “Pazardan Pazara Tarih Panayırı”
adlı köşede Ali Gâzi Baba ile ilgili olarak şu bilgileri
vermektedir.
“Onüçüncü asırda Anadolunun Türkleştirilmesi
harekâtına iştirâk etmiş Horasanlı bir cengâverdir. Orhan
Gazi zamanında İstanbul civarında İçerenköyünün
fâtihidir. Kabri de oradadır ve asırlardan beri bir velî
merkadi olarak ziyâret edilir. Bilhassa çocuk ve ev sâhibi
olmak isteyenler giderler. Evlâd isteyenler kabrinin
yanındaki ağaçlara, mini mini salıncaklar kurarlar,
mesken dileğinde bulunanlar da, çakıl parçalarıyla
kabrinin etrafına evcikler yaparlar.”13 14
13Koçu, Reşad Ekrem, Milliyet Gazetesi, Haftalık İlâve, 28.08.1955, Pazardan Pazara Târih Panayırı, sayfa 2 14 İmlâ, Reşad Ekrem Koçu’ya âiddir.
17
Fâtih Sultan Mehmed Han zamânında da, 1465
yılında, köy, tamâmen Eren Baba’nın adıyla
anılmaktadır. Köyün adı, resmî belgelere “Erenköy”
olarak geçmektedir.
Köy bulunduğu mevkîden dolayı, her zaman ilgi
çeken bir konumda olmuştur. Hem Kayışdağ eteklerinde
olması, hem de bir sâhil semti olan Bostancı’ya yakınlığı,
bunun sebeplerinden biridir.
Şimdiye kadar semtin en eski eseri olarak,
günümüzde de kullanılan Mehmed Çavuş Câmiî
bilinmekteydi. Câmi, bir 17. yüzyıl Osmanlı eseridir.
1665 yılında yapılan câmi, zamanla zarar görmüş ve
1924 yılında yeniden yapılmıştır. Ancak Mihr ü Mâh
Sultan ile ilgili bulduğum belge, bu durumun
değişmesine neden olmuştur. 1550’lerde Kaânûnî Sultan
Süleyman’ın kızı Mihr ü Mâh Sultan tarafından yaptırılan
“Mihr ü Mâh Sultan Mektebi”, semtin en eski eseri olma
özelliğini taşımaktadır. Ancak bu mektebin, ne zamana
kadar eğitim verdiği bilinmemektedir. Büyük ihtimâlle
yaklaşık 110 yıl kadar sonra yapılan Mehmed Çavuş
18
Câmiî ile birliktelik gösterdiği tahmin edilmektedir. Bu
arada Mihr ü Mâh Sultan Mektebi’ne âid arşiv belgesinde
“İçerenköy” ifâdesinin yer alması da bize mektebin,
Osmanlı Devleti’nin son yıllarına kadar kullanıldığını
belirtmektedir. Zîrâ İçerenköy ile Erenköy’ün birbirinden
ayrılması ve İçerenköy, daha içeride kaldığı için bu adı
alması, ancak Haydarpaşa-İzmit demiryolunun
yapılmasından ve şimdiki Erenköy semtinde Erenköy
tren istasyonunun yapılmasından sonradır ki, bu târih
1872 yılıdır.
Bununla berâber İçerenköy, Osmanlı Devleti’nin
son yıllarında ciddî bir biçimde İngiltere’nin ilgilendiği
bir yerleşime dönüştü. Çok sayıda İngiliz vatandaşı,
burada ev ve arsa alarak yerleşti. Tabiî olarak bunda
köyün, hem Haydarpaşa’dan Hicaz’a uzanan
demiryoluna yakınlığı, hem de Kayışdağ, Başıbüyük ve
benzeri yerlerdeki tütün depolarına yakınlığının da payı
bulunmaktadır. Bununla birlikte Sultan Abdûlmecid ile
Sultan Abdûlazîz döneminde beş defâ sadr-ı âzâmlık
yapan Mehmed Emin Âli Paşa’nın günümüzde Fâtih
Sultan Mehmed Hastanesi olarak kullanılan arâzîde yer
19
alan köşkünde, bugünkü “Bakanlar Kurulu” anlamına
gelen, “Heyet-i Vükelâ”yı sık sık toplaması15,
İçerenköy’ün önemini dönemin şartlarında daha da
arttırmaktadır.
Mîlâdî 26 Kasım 1860 târihli bir arşiv belgesinde
Mösyö Taper ve Tomson isimli iki İngiliz’in
İçerenköy’den arsa aldığı belirtilmektedir. 353 dosya
numaralı ve 30 gömlek numaralı belgede, neden buradan
arsa aldıklarının bilinmediği, araştırılması ve dikkat
edilmesi gerektiği belirtilmektedir.
Demiryolu, günümüzde Erenköy adı ile bilinen
semt ile İçerenköy’ün birbirinden kopmasına yol açtı. Bu
yüzden de yerleşim ikiye bölünürken, Erenköy, ismini
korudu; İçerenköy ise “içeri”de kaldığı için İçerenköy
adını aldı. Daha sonraki zamanlarda da İçerenköy ile
Erenköy arasındaki bölgede, Kozyatağı ve Sahrâ-i Cedit
isimli mahallelerin kuruluşuyla da, aynı kökten gelen iki
yerleşim biriminin bağlantısı tamâmen kopmuş oldu.
15 Ulunay, Refiî Cevat; Bağlar, Bahçeler; Milliyet Gazetesi, 28.09.1958; sayfa 3
20
O dönemde Üsküdâr sancağı, Kartal kazâsına
bağlı olan İçerenköy, Kurtuluş Savaşı yıllarında da
önemini korumaya devâm etti.
Savaş yıllarında hem İngiliz askerlerinin, hem de
Rûm eşkîyâların sık sık saldırılarına ve tecâvûzlerine
mârûz kalan köyden, çatışmalarında eksik olmadığı
görülmektedir.
Mîlâdî 17.11.1920 târihli ve 48 dosya numaralı
bir başka belgede de Üsküdar’da mallarını satıp
Çekmeköy dönen Türk köylülerine saldıran ve
yağmalayan Rûm eşkîyâlar ile Kuvvâ-i Milliye birlikleri
arasında İçerenköy’de ciddî çatışmalar yaşandığı
belirtilmektedir. Ayrıca 1919 yılına âid çeşitli belgelerde
de Kıbrıs ve Hint kökenli İngiliz askerlerinin,
İçerenköy’de sık sık Türk evlerine saldırdıkları, tarlaları
yaktıkları ve evi saldırıya uğrayan İsmâil Ağazâde ile
Şükrü Reis’in aynen karşılık verdiği belirtilmektedir.
Ayrıca belirttiğim arşiv belgelerinin dışında
Hasan İzzettin Dinamo ve Şevket Süreyya Aydemir gibi
yazarlar ile Türk Kurtuluş Savaşı’nın en önemli
21
isimlerinden ve Osmanlı Devleti’nin son, Türkiye
Cumhûriyeti’nin ilk genelkurmay başkanı olan Mareşal
Fevzi Çakmak, İçerenköy’deki Kuvvâ-i Milliye
hareketlerinden söz etmektedir.16 17
Kurtuluş Savaşı’nın sona ermesinden sonra
İçerenköy, yavaş yavaş gelişmeye başlamıştır. Varlığı
çoktan unutulan “Mihr ü Mâh Sultan Mektebi” yerine,
1917 yılında “16. İlkokul” adıyla açılan okul, eğitime
devâm etmiştir. 20. yüzyılın en önemli Türk şâirlerinden
Yahya Kemal Beyatlı da, dinlenmek için İçerenköy’ü
seçmiş ve bugün üzerinde Yeditepe Üniversitesi
Hastanesi’nin olduğu yerde bulunan köşkünde, çok
sayıda şiîrini yazmıştır.
1930 yılına kadar “Belêd-i Selâse”ye (Üç Belde)
bağlı Üsküdar sancağına ve Kartal kazâsına bağlı olan
İçerenköy, Türkiye Cumhûriyeti idârî yapısının
16 Kutsal İsyan, Millı ̂ Kurtuluş Savaşı'nın Gerçek Hikâyesi, 5. Cilt, sayfa 21, Tekin Yayınevi 1986 17 Şevket Süreyya Aydemir, Suyu arayan adam, sayfa 75, Remzi Yayınları, 1965
22
değişmesi, Belêd-i Selâse’nin lağv edilip, sancak
sisteminin kaldırılıp, bunu oluşturan üç sancak olan
Eyüp, Beyoğlu ve Üsküdar sancaklarının İstanbul’a
bağlanması, İstanbullu; Kartal’dan alınıp, Kadıköy’e
bağlanmasıyla da Kadıköylü olmuştur. Son olarak da
2008 yılında Ataşehir adlı yeni bir ilçenin oluşmasıyla
Ataşehirli olmuştur.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 1966 târihli
şehir planında hâlâ köy olduğu açıkça görülebilen
İçerenköy, aşırı göç ve hızlı nüfûs artışından nâsibini
almış, 1966’dan bugün yerleşim alanı olarak yaklaşık 10
kat büyümüş ve bugün Türkiye’nin en büyük ve
kalabalık semtlerinden birine dönüşmüştür. Tabiî olarak
bu hızlı nüfûs artışı ve kontrolsüz yapılaşma, büyük bir
târihinde üzerini örtmüştür.
İçerenköy, aynı zamanda Osmanlı’nın son ve
cumhûriyetin ilk yıllarında edebîyat dünyasının ileri
gelenleri için bir inzîvâ yeriydi. Bunlarda biri de
okulumuza adını veren Yahya Kemal Beyatlı’dır.
23
İçerenköy’den söz ettiği, “Bedri’ye Mısrâlar” adlı
şiîrinde şöyle der:
- Bedri Tahir Şaman'a zarif dostluk havasının ilhamiyle –
Gelmek’çün ikinci bir hayâta,
Bir gün dönüş olsa âhiretten;
Her rûh açılıp da kâinâta,
Keyfince semâda bulsa mesken;
Tâlih bana dönse, nâzikâne;
Bir yıldızı verse mâlikâne;
Bîgâne kalır o iltifâta,
İstanbul’a dönmek isterim ben.
Bin bir tepe yükselen Boğaz’dan
Baktıkça vatan görünsün engin;
Her yıl, bin ömür boyunca, yazdan,
Yelkenler açılsa ufka gergin.
Lâkin bu ikinci varlığımda,
24
Son devrede, ihtiyarlığımda,
Artık çekilince söz ve sazdan,
Ömrüm İç-Erenköyü’nde geçsin.18
Ayrıca İçerenköy’e sık sık gelen ve burada şiîr
yazmayı seven şâirlerden Behçet Kemal Çağlar’da
“İçerenköy’deki Sakızağacı” adlı şiîrinde şöyle der:
Su ürpertti bizi, ay gıcıkladı,
İçimizde eski huzur kalmadı;
Aradık: Nerdedir gecenin tadı.
Dedik: ... Gövdene sarılmak ister kolumuz
Tedirgin canların haline acı,
İçerenköy'deki sakızağacı!19
18 Beyatlı, Yahya Kemal, Kendi Gök Kubbemiz, İstanbul Fetih Cemiyeti, s.36, İstanbul 2008 19 Çağlar, Behçet Kemal, Benden İçeri, sayfa 132, Türk Dil Kurumu, Ankara 1970
25
Ayrıca Nâzım Hikmet’in de ara sıra İçerenköy’e
geldiğini, Zekeriya Sertel, “Mavi Gözlü Dev” adlı
kitabında anlatmaktadır20.
MİHR Ü MÂH SULTAN
“Gün gibi lutfuñ olsa nûr-efzâ
Ayda bir Mihr ü Mâh idem inşâ
Sen dururken zamânede şu‘arâ
Kime kılsun şehâ bu gûne du‘â”21
(Güzelliğinin nûru artsa, güneş gibi olsa
Ayda bir güneş ve ay etsem inşâ.
Sen dururken, şâirler zamanda,
Ey şâh! Kime kılsın, bu gidişe du’â)
20 Sertel, Zekeriya, Mavi Gözlü Dev, Nâzım Hikmet ve Sanatı, sayfa 160, Ant Yayınları, 1969 21 Gelibolulu Mustafa Âli, Mihr ü Mâh, haz. Yrd. Doç. Dr. Ahmet İÇLİ s.49
26
Mihr ü Mâh… Güneş ve ay… Kaânûnî Sultan
Süleyman’ın Hûrrem Sultan’dan 1522 yılında doğan kızı.
İsmi yazılırken, çoğu zaman Mihrimâh ya da Mihr-i Mâh
diye yazılsa da, doğrusu Mihr ü Mâh’dır. Zîrâ Mihr-i
Mâh, “ay güneşi” anlamına gelir ki, bu büyük bir
yanlıştır.
1522 yılında doğan Mihr ü Mâh Sultan, babası
Kaânûnî Sultan Süleymantarafından sürekli ilgi gördü
sevildi. Babası, kızının iyi bir eğitim almasını sağladı.
1539 yılında, 17 yaşındayken, dönemin Diyar-ı
Bekr (Diyarbakır) Vâlisi Rüstem Paşa ile evlendirildi. Bu
evlilik olayı ise o dönemde epey gündemi meşgûl etti.
Mihr ü Mâh Sultan’ın Rüstem Paşa ile evlenmesini
istemeyenlerin ortaya attığı “cüzzâm”lı iddiâsından
dolayı, cüzzâm olup olmadığının anlaşılması için
üzerinde bit aranmış, bitin bulunmasıyla da cüzzâmlı
olmadığı anlaşılmıştır.
Rüstem Paşa, Mihr ü Mâh Sultan ile evlendikten
sonra sadr-ı âzâm oldu. Rüstem Paşa’nın 1544 ile 1561
yılları arasında iki yılın hâricinde sadr-ı âzâmlık yaptı.
27
Böyle bir görevi, 15 yıl sürdürebilmesi bile Mihr ü Mâh
Sultan’ın, babası üzerinde ne kadar etkili olduğunun
göstergesidir.
Mihr ü Mâh Sultan, hem annesi ile berâber, hem
de daha sonra sadr-ı âzâm olan eşi ile berâber devleti
yönetenler arasında olmuştur. Babası Kaânûnî Sultan
Süleymanüzerindeki etkisi de yüksek olduğu için devletle
ilgili meselelerde, genelde istediğini yaptırmıştır.
Devlet işlerine ilgi meselesinde annesi Hûrrem
Sultan’dan geri kalmayan Mihr ü Mâh Sultan, bir yandan
babasını etkileme, bir yandan da yabancı devletlerle ilişki
kurma çabası içindedir. Karşılıklı çeşitli yazışmalardan
da anlaşıldığı üzere, bu ilişki kurulmuştur.
Târihçi Nejat R. Uçtum’un Belleten dergisinin,
1980 Ekim târihli 176. sayısında Mihr ü Mâh Sultan ile
Polonya Kralı II. Zigsmund’a yazdığı mektûp yer
almaktadır.
“ … mektubu şerifinizde olan muhabbetleri ve
Hasan kulum takrir ettiğü dostlukları cana minnet bilüp
28
Padişah Hazretlerine arz ettikden sonra Padişah-ı
âlempenah Hazretleri şol kadar hazzetmiş ki kabil-i tabir
değildir. Eyitmiş ki koca kıral bizim ile iki kardeş gibi idi
İnşaallahurrahman bu kıral ile ata ile oğul gibi olalım
demiş ve bu sürürdan hükmü şerif emr edüb kulum
Hasan’ı hâki payı şerifinize irsal eyledi ve Kıral
Hazretleri malum-i şerif ola ki Padişah yanında her ne
husus için ki sizlerden fikr olunursa onun olkadar sizleri
hayrile zikretmeği cana minnet bilürüz Bu dostluğa
binaen mektubu muhabbet tehi dest olmamağ için iki çift
don ve gönlek uçkuru ile ve altı dane dest-mal ve bir
dane el yüz makraması gönderildi.”22 23 24
Aynı makâlede Mihr ü Mâh Sultan’ın annesi
Hûrrem Sultan’ın da Polonya Kralı ile yazdığı mektûplar
22 Uçtum, N. R. “Hürrem ve Mihrümah Sultanların Polonya Kıralı II. Zigsmund’a Yazdıkları Mektuplar.” Belleten, XLIV/176 (1980): p. 713. 23Krzysztof Wawrzyniak, Ottoman-Polish Diplomatic Relations In The Sixteeenth Century, s. 38, The Instıtute Of Economics And Social Sciences Of Bilkent University, Bilkent University Department of History, Ankara, June 2003 24 http://dziedzictwo.polska.pl/katalog/skarb,List_sultanki_Mihrumah_do_Zygmunta_Augusta_z_1548_roku,gid,176984,cid,178.htm
29
yer almaktadır. Hûrrem Sultan’ın Slav kökeni, Slav
kökenli bir devletle bağlantı kurmasının sebepleri
arasındadır. Rus kökenli olsa da, bütün Slav devletlere
karşı ilgi göstermiştir. Slav kökünden gelmesi, Hûrrem
Sultan ve kızı Mihr ü Mâh Sultan’ı onlara karşı duyarlı
yapmaktadır.
Ayrıca Mihr ü Mâh Sultan, annesi Hûrrem Sultan
ve eşi Rüstem Paşa ile berâber Kaânûnî Sultan
Süleyman’ın büyük oğlu olan ve asker, halk ve ulemâ
tarafında çok sevilen Şehzâde Mustafa’nın
öldürülmesinde de oldukça önemli bir pay sâhibidir.
Mihr ü Mâh Sultan, annesi Hûrrem Sultan’dan
doğan kardeşi Bâyezid’ı tahta çıkarmak için Kaânûnî
Sultan Süleyman’ın Mah-i Devrân Sultan’dan olan oğlu
Şehzâde Mustafa’yı ortadan kaldırmak zorundaydı. Mihr
ü Mâh Sultan, bu noktada sadr-ı âzâm olan eşi Rüstem
Paşa ile annesi Hûrrem Sultan arasında bir üçüncü halka
konumundaydı ve hep berâber Şehzâde Mustafa’ya oyun
oynayarak, iftîrâ atıp, Pâdişah’ında buna inanmasını
30
sağladılar. Bunun sonucunda da Şehzâde Mustafa,
Ağustos 1553’de, 39 yaşında îdâm edilmiştir.
Yaşananlar, kısa sürede asker ve halk üzerinde
etkisini göstermiştir. Hatta dönemin ünlü dîvân
şâirlerinden Yahya Bey, yazdığı “Mersiye” de, Rüstem
Paşa için;
“Diri kala ne revâdur fesâd iden şeytân”.25
Bunun dışında aynı dönemde yaşayan Nîsâyî adlı
bir kadın dîvân şâiri, daha da ileri gidip Hûrrem Sultan ve
kızı Mihr ü Mâh Sultan için şu şiîri yazmıştır.
"Bir Urus câdûsınuñ sözin kulaġuña koyup
Mekr ü âle aldanuban ol ‘acûzeye uyup
Bâğ-ı ‘ömrüñ hâsılı ol serv-âzâdeye kıyup
Bî-terahhum şâh-ı ‘âlem n’itdi Sultân Mustafâ
25 Zavotçu, Gencay, A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 33, sayfa 73, Erzurum 2007
31
Şâh-ı ‘âlemsin veli halk tutdı senden nefreti
Kimsenüñ kalmadı hergiz saña meyl-i şefkati
Bâ‘is olan müftîye de irmesün Hak rahmeti
Merhametsüz şâh-ı ‘âlem n’itdi Sultân Mustafâ"26
(Bir Rus cadısının, sözünü kulağına koyup
Hile ve silâhına aldanıp, o acûzeye uyup
Ömrünün bağından olan, o hür serviye kıyıp
Acıması olmayan, âlemin şâhı, ne etdi Sultan Mustafâ
Âlemin şâhısın veli, halk tutdu, senden nefreti
Kimsenin kalmadı asla, sana şefkâtinin meyli
Sebeb olan müftüye de vermesin, Hak rahmeti
Merhâmetsiz, âlemin şâhı, ne etdi Sultan Mustafâ)
Başta Rüstem Paşa olmak üzere, Hûrrem Sultan
ve kızı Mihr ü Mâh Sultan’ın îdâm edilmeleri istenmiş
ama Kaânûnî Sultan Süleyman, eşi ile kızına kıyamadığı
için dâmâdını sadr-ı âzâmlıktan azlederek halkın
tepkisini dindirmiştir.
26 a. g. e. , sayfa 74
32
Kaânûnî Sultan Süleyman, yaptığı hatânın farkına
varmasından dolayı, bu şâirler cezâlandırılmamıştır.
Ancak iki yıl sonra Rüstem Paşa’nın yeniden sadr-ı
âzâmlığa getirilmesiyle şiîr yazmalarının önüne
geçilmiştir.
Bu arada Rüstem Paşa’nın ölümünden sonra Mihr
ü Mâh Sultan, hem babasından dolayı, hem de eşinden
kalan mîrâstan dolayı çok büyük bir servetin sâhibi oldu.
Bu serveti de genel olarak hayır işlerine harcadı. Yaptığı
hayır işlerinin içinde en bilinenleri ise Üsküdar’da
yaptırdığı ve 1548’de tamamlanan Mihr ü Mâh Sultan
Külliyesi ile Edirnekapı’da yaptırdığı ve 1565’de
tamamlanan Mihr ü Mâh Sultan Külliyesi’dir. Her ikisi
de Kaânûnî Sultan Süleyman döneminin başmîmârı
Mîmâr Sinan’ın imzâsını taşıyan eserler, her yönü ile
birer medeniyet şâheseridir.
Galata Kulesi ya da Bâyezid Yangın Kulesi gibi
her iki külliyeyi de gören kulelerden birinden, hicrî
takvime göre her ayın on dördünde bakıldığında,
33
Edirnekapı’daki külliyenin tam üzerinden güneş
batarken, Üsküdar’daki külliyenin tam üzerinden ayın
doğduğu görülmektedir. Bu tamâmen Mîmâr Sinan’ın
dehâsından doğan bir güzelliktir. Zirâ Sinan, her iki
külliyeyi, Sultan’ın adıyla mûsemmâ bir şekilde
yapmıştır.
Annesi Hûrrem Sultan’ın 1558’de ölümü üzerine
1566’ya kadar babası Kaânûnî Sultan Süleyman’a
danışmanlık yapmaya devâm etmiştir. Babasının
ölümünden sonra da başa geçen, erkek kardeşi II. Selim’e
danışmanlık yapmıştır. Bu dönemde annesi Hûrrem
Sultan’ın ölümünden dolayı kardeşi tarafından “vâlide
sultan” gibi görülmüş ve büyük saygı görmüştür. Hatta
kardeşi II. Selim’in ölümünden sonra, yerine geçen oğlu
III. Murâd zamanında da aynı saygı devâm etmiş ve
“hala sultan” olarak adlandırılmıştır.
1578 yılında öldüğünde isteği üzerine, Mîmâr
Sinân’ın babası Kaânûnî Sultan Süleymaniçin yaptırdığı
Süleymâniye Külliyesi’ndeki Kaânûnî Sultan Süleyman
Türbesi’ne gömülmüştür.
34
Hayatı boyunca sayısız hayır işine imzâ atan
Sultan’ın yaptırdığı eserler ve kurduğu vakıflar şunlardır:
İstanbul Üsküdar’da Mihr ü Mâh Sultan
Külliyesi. Külliyenin içerisinde câmî, mektep,
kütüphâne ve imâret.
İstanbul Edirnekapı’da Mihr ü Mâh Sultan
Külliyesi. Külliyenin içerisinde câmî, mektep,
medrese ve imâret.
Filibe’de (Bulgaristan) Mihr ü Mâh Sultan Vakfı
ve vakfı bağlı mektep.
İstanbul Merdivenköy’de Mihr ü Mâh Câmiî
Siroz’da (Yunanistan) Mihr ü Mâh Sultan Vakfı
İstanbul İçerenköy’de Mihr ü Mâh Sultan Mektebi
Vakfı
Tırhala’da (Larissa – Yunanistan) Mihr ü Mâh
Sultan Vakfı
Selânik’te (Yunanistan) Mihr ü Mâh Sultan Vakfı
Samako’da (Bulgaristan) Mihr ü Mâh Sultan
Vakfı
İzmir’de Mihr ü Mâh Sultan Vakfı
35
Alasonya ‘da (Yunanistan) Mihr ü Mâh Sultan
Vakfı
Sofya’da (Bulgaristan) Mihr ü Mâh Sultan Vakfı
İstanbul Kartal’da Mihr ü Mâh Sultan Vakfı
İstanbul Beykoz’da Mihr ü Mâh Sultan Vakfı
Denizli Çine’de Mihr ü Mâh Vâlide Sultan Vakfı
(Mihr ü Mâh Sultan, “vâlide sultan” değil,
“pâdişah kızı”dır. Ancak vâlide sultan muâmelesi
gördüğü için vakfa, bu isim verilmiş olabilir.)
Karaferye’de (Yunanistan) Mihr ü Mâh Sultan
Vakfı
İnebahtı’da (Yunanistan) Mihr ü Mâh Sultan
Vakfı
Avrethisarı’nda (Selânik - Yunanistan) Mihr ü
Mâh Sultan Vakfı
Kahramanmaraş’ta Mihr ü Mâh Sultan Zâvîyesi
Rusçuk’ta (Bulgaristan) Mihr ü Mâh Sultan Vakfı
Bursa’da Mihr ü Mâh Sultan Vakfı
Menteşe’de (Muğla) Mihr ü Mâh Sultan Vakfı
Samakov’da (Bulgaristan) Mihr ü Mâh Sultan
Câmiî
36
İstanbul’da Süleymâniye Mihr ü Mâh Sultan
Medresesi
Tokat Erbaa’da Mihr ü Mâh Sultan Vakfı
İstanbul Cağaloğlu’nda Mihr ü Mâh Sultan Câmiî
İstanbul Mahmûd Paşa’da Mihr ü Mâh Sultan
Câmiî
İstanbul Beşiktaş’ta Mihr ü Mâh Sultan İnâs
Mektebi
Edirne’de Mihr ü Mâh Sultan Külliyesi.
Külliyenin içinde câmi ve medrese.
Mihr ü Mâh Sultan’ın hayır işlerine bu kadar
önem vermesi, bizlere Osmanlı vakıf sisteminin de ne
kadar etkili ve güçlü olduğunu göstermektedir.
İÇERENKÖY MİHR Ü MÂH SULTAN MEKTEBİ
Yukarıda Osmanlı arşivlerine dayanarak
sıraladığımız Mihr ü Mâh Sultan’a âid olan hayır işleri
içerisinde bizi en çok ilgilendiren, Yahya Kemal Beyatlı
İlköğretim Okulu’nun köklerinin bulunduğu Mihr ü Mâh
Sultan Mektebi Vakfı’dır.
37
Arşiv kayıtlarında, şimdilik, mektebin kesin
kuruluş târihine dâir bir bilgi yer almamaktadır. Ancak
uçsuz bucaksız bir deniz gibi olan Osmanlı arşivlerinde
zamanla yapılacak araştırmalar netîcesinde buna dâir
belgeler bulunabilir. Bunun dışında mektebe dâir bir
kalıntının da olmaması, bizler için ciddî bir üzüntü
kaynağıdır. Mektebin bulunduğu yer, İçerenköy Mehmed
Çavuş Câmiî ile Yahya Kemal Beyatlı İlköğretim
Okulu’nun arasındadır. Bu yer ise yerleşim alanı olduğu
için herhangi bir çalışma yapmak, şu an için mümkün
değildir. Bu sebeple, arşiv belgelerinden zamanla yeni
belgelerin ortaya çıkmasıyla mekteple ilgili daha kesin ve
net bilgilere ulaşabileceğiz.
Arapça’da “kitap okunan yer” anlamına gelen
mektep kelimesi, Osmanlılarda küçük çocukların eğitim
ve öğretim gördüğü okullar için kullanılan bir isimdi. 5-6
yaş ve 14-15 yaş arasına hitâb ederdi.
Zaman zaman sıbyan mektebi, mahalle mektebi,
Kur’an kursu gibi isimlerle anılan mekteplerde Kur’an-ı
Kerim’in dışında temel dini bilgiler ve uygulamalar,
38
ahlak bilgileri, ibadet ve yetenekli çocuklara anne
babalarının isteği üzerine hafızlık öğretilirdi. Kur’an-ı
Kerim, baştan sona bir kez yüzünden okur ve bazı
sayfalarını ezberlerdi. Programın içinde yazı da vardı.
Yazı, şiîr ve atasözleri üzerinde olurdu. Bu derslere ek
olarak hikâyeler, aritmetik ve ibâdet şekilleri de
öğretiliyordu. On yasına kadar Kur’an-ı Kerim’i
hatmeden çocuk, daha sonra kelime bilgisi, hitabet,
dilbilgisi, edebiyat, tarih gibi ek konular üzerinde üç yıl
daha çalışabilirdi.27
Kız çocuklarının da devâm ettiği bu sıbyan
mekteplerinin sayısı ile ilgili Evlîyâ Çelebî’nin
Seyahatnâme’sinde sınırlıda olsa bir bilgi mevcûddur.
1591-1600 yılları arasında sâdece İstanbul’da 1653
sıbyan mektebinin var olduğunu, Çelebî belirtmektedir.28
27Demirtaş Zülfü, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Osmanlı’da Sıbyan Mektepleri ve İlköğretimin Örgütlenmesi, Cilt: 17, Sayı: 1 Sayfa: 175-176, Elazıg-2007 28 İnci, Şule, Manisa’da Osmanlı Dönemi Sıbyan Mektepleri, Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Mimarlık Anabilim Dalı, s.34, Konya 2007
39
İçerenköy’de kurulmuş bulunan Mihr ü Mâh
Mektebi de diğer mektepler gibi benzeri bir program
uygulamış olmalıdır. Gerçi bu konuda elimizde yeterli bir
kaynak ve belge yoktur ama bütün mekteplerde benzeri
bir programın uygulanması bize, Mihr ü Mâh Sultan
Mektebi’nde de aynı ya da benzer bir programın
uygulandığını gösteriyor.
Mektebin ne kadar süre açıkta kaldığı ile ilgili
olarak elimizdeki arşiv belgesi, bize ciddî bir bilgi ve
fikir vermektedir. Belgede köyün adı olarak Erenköy
yerine İçerenköy denilmektedir ki, bu tâbir, 1872 yılında
Haydrpaşa-İzmit demiryolunun yapımı ile berâber iki
Erenköy birbirinden ayrılmış ve ancak bu târihten sonra
sâhildeki Erenköy’e göre içeride kalan yerleşime
İçerenköy denmiştir. Mihr ü Mâh Sultan’a âid vakıfların
Osmanlı’nın son dönemlerine kadar ayakta kalması da,
bize bu konuda bir fikir veriyor. Ancak mektebin yerine
İçerenköy’de 1917 yılında Server Paşa Konağı’nda bir
okulun açılmış olması, bizlere mektebin, o zamana
ulaşamadığını göstermektedir. Buna göre mektebin
1900’lü yılların başına kadar ulaştığını söylemek pek
40
yanlış olmaz. 1894 yılındaki “Büyük İstanbul
Depremi”nde yıkılmış olması muhtemeldir. Ancak
bundan sonraki okulun ancak 1917 yılında yapılması ve
arada 21 yıllık bir zaman farkı olması, şaşırtıcıdır. Gerçi
köyün câmisi olan Mehmed Çavuş Câmiî’nin de
yıkıldıktan sonra ancak 1924 yılında yapılabilmiştir.
Muallim Cevdet Bey’in 1919 yılında derlediği
Sıbyan Mektepleri listesinde, hanım Sultan ve saraylı
kadınların vakfettiği mektep sayısı otuz dokuzdur.29
Kaânunî Sultan Süleyman Han’ın kızı Mihr ü Mâh
Sultan’ın yaptırdığı mektebin, bu sayıya dâhil olmadığı,
köyde başka bir okulun açılmasından da belli olmaktadır.
Mehmed Çavuş Câmiî’nin 1665 yılında inşâ
edilmesiyle berâber mektep ve câmî, berâber işlev
görmüş olabilir. Bir süre sonra da câminin, mektebin
yerine geçtiği ve onun işlevini karşıladığı görülmektedir.
29 http://www.siyasalvakfi.org/content/blogcategory/17/35/
41
16. İLKOKUL VE İÇERENKÖY İLKOKULU
Osmanlı Devleti’nin son yıllarındaki yenileşme ve
buna bağlı eğitim alanındaki ataklardan birinin örneğini
İçerenköy’de görmekteyiz. Mihr ü Mâh Sultan Mektebi
ile başlayan silsilenin yeni halkasının, 1917 yılında eski
Nâfıâ Nâzırı (Bayındırlık Bakanı) Server Paşa’nın
köşkünde eğitim ve öğretime başlayan okulun, “16.
İlkokul” adını taşıdığı bilinmektedir.
Üsküdâr sancağı, Kartal kazâsına bağlı olarak
eğitime başlayan okul, iki katlı, beş sınıflı ve üç
öğretmenle eğitime başlamıştır.
Okul arşivinden anlaşıldığı üzere okul, eğitime
devâm ettiği beşinci yılda, o dönemde İstanbul’da salgın
hâlinde bulunan, kuşpalazı hastalığından ve bu hastalığın
o dönemde görevli öğretmenlerden birinin de çocuğunu
öldürmesinden dolayı kapatılmış ve bölge karantinaya
alınmıştır.
Ancak burada üzerinde durulması gereken bir
diğer konu da şudur. Salgının olduğu dönem,
42
İçerenköy’ün ciddî bir biçimde, hem İngiliz askerlerinin,
hem de Rûm çetelerinin saldırısına uğradığı bir
dönemdir. Hatta daha önce de belirttiğimiz gibi özellikle
İngilizler, tarlaları yakmakta ve bâzı kişilerin evlerine
saldırmaktaydı. Sık sık çatışmaların yaşanması,
çocukların ve okulunda güvenliğini ortadan kaldırmış
olmalıdır. Salgın ve karantina uygulaması da, güvenlik
sorunu ile birleşince okulun kapatılmasına karar
verilmiştir.
1923 yılında Server Paşa köşkünün yanması ile
berâber okul, eski karakol binâsına taşınmak zorunda
kalmıştır. 1958 yılına kadar burada kalan okulun zamanla
öğretmen ve öğrenci sayısı artmıştır. Bu dönemde
sağlıklı bir biçimde tutulan sicil defterlerinden
anlaşıldığına göre Pendik 2. İlkokulu’ndan gelen Ethem
Özertem adlı bir öğretmenin, başöğretmen olarak
01.10.1931 târihinde göreve başladığı görülmektedir.
1930 yılında Türkiye’nin idârî yapısında meydâna
gelen değişiklikle berâber Üsküdâr sancağının kaldırıp,
İstanbul’a bağlanması ve İçerenköy ile çevresininde
43
Kartal’dan alınıp, Kadıköy’e bağlanması ile berâber
okulun adının “16. İlkokul” olarak değiştiği
görülmektedir.
Çalışmamın “Ekler” bölümünde yer alan ve
1940’lara âid bir fotoğrafta, okulun adı olarak “16.
İlkokul” yazısı dikkât çekmektedir. Ayrıca artan öğrenci
sayısına bağlı olarak öğretmenlerin sayısında da önemli
bir artış yaşandığı görülmektedir. (Bkz. 1940’lı yıllarda
16. İlkokul ve öğretmenler ile öğrencileri)
1948–1949 eğitim-öğretim yılında okullara,
numara verme uygulamasının kaldırılmasıyla berâber,
okulun ismi “İçerenköy İlkokulu” olarak değişmiştir.
Okul, 1959 yılına kadar bu isimle anılmıştır.
1958 yılında okul, yeni yapılan binâsında eğitim
vermeye başlamıştır. Aynı yıl ölen, ünlü şâir ve devlet
adamı Yahya Kemal Beyatlı’nın İçerenköy’e verdiği
önemden dolayı da, onun hâtırâsına, okulun adı “Yahya
Kemal Beyatlı İlkokulu” olarak değiştirilmiştir. Dönemin
İstanbul Vilâyet Meclîsi (bugünkü İl Genel Meclîsi)
44
üyelerinden Enver Yakuboğlu’nun verdiği önerge üzerine
oybirliği ile bu karara varılmıştır.30
YAHYA KEMAL BEYATLI
Cumhûriyet döneminin en önde gelen şâir, yazar
ve devlet adamlarından biridir. Gerçi devlet adamlığı,
Yâkûp Kadri Karaosmanoğlu’nun “Zorâki
Diplomat”lığına benzese de, çeşitli yerlerde büyükelçilik
yapmış bir devlet görevlisidir.
Yahya Kemal Beyatlı ya da gerçek adıyla Ahmet
Agâh, Üsküp’de doğdu. O dönem bir Osmanlı-Türk şehri
olan şehir, bugün Makedonya’nın başkenti. Babası
Üsküp’ün şehr-i emîni yâni belediye başkanı İbrâhim
Nâci Bey’dir. Annesi dîvân şiîrinin ûstadlarından
Leskofçalı şâir Galip Bey’in yeğeni Nakiye Hanım’dır.
Babası, doğduğu gün evdeki Kur’an-ı Kerim
mushâflarından birine “Mahdûmum Ahmet Agâh’ın
dünyâya geldiği târihtir. 14 Seferü'l-hayr 1302, 20
Teşrîn-i Sâni 1300 Salı günü, saat on bir buçuk
30 Milliyet Gazetesi – 23 Ocak 1959, sayfa 2
45
raddelerinde”31 şeklinde not düşmüştür. Bu târih, mîlâdî
2 Aralık 1884’e denk gelmektedir.
İlk öğrenimini Üsküp’te özel Mekteb-i Edeb’de
tamamladı (1892-1895). Orta öğrenimini Selânik İdâdîsi
ile İstanbul’daki Vefâ İdâdîsi’nde tamamladı.32
İstanbul’da tanıştığı Şekip Bey isimli Paris’ten
gelmiş ve zabîtlikten ayrılmış bir gencin teşvikiyle, 1903
yılında Paris’e gitti. Paris’e gidişi II. Abdülhamit
baskısından bir kaçış olduğu halde, orada siyasi
faaliyetlere katılmayarak sanat çevrelerinde kendini
yetiştirdi. Paris’te Jön Türklerle yakınlıkları oldu. Ahmed
Rızâ, Sâmî Paşazâde Sezâî, Prens Sabahaddin, Abdullah
Cevdet’i burada tanıdı. Abdullah Cevdet’in tavsiyesiyle
Meaux Koleji’nde yatılı öğrenci olarak bir yıl okudu.
Burada Fransızcasını ilerlettikten sonra Ecole Libre des
Sciences Politigues’e (Siyasal Bilgiler Fakültesi) girdi.
Siyasi ve edebi çevrelerle ilişki kurarak devrin bir kısım
yazar ve politikacılarını tanıdı. Orada sanat çevrelerinde
kendisini yetiştirdi. 31 http://www.yahyakemalenstitusu.org.tr/bio.asp 32 http://makale.mkutup.gov.tr/cgi-bin/WebObjects/YKB
46
1912 yılında zengin bir sanat ve târih kültürüyle
dokuz yıllık bir süreden sonra İstanbul’a döndü. Dâr’ül-
Şafaka’da târih ve edebiyât öğretmenliği, Medreset’ül
Vâizîn’de medeniyet târihi öğretmenliği yaptı. Dâr’ul
Fünûn’da medeniyet târihi, batı edebiyâtı târihi, Türk
edebiyâtı târihi dersleri verdi. Tedavi için 1921 yılında
Sofya’ya gitti. Kurtuluş Savaşı yıllarında Ankara’ya
gelerek Kurtuluş Savaşı kadrosuna katıldı. Buradaki
Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi’nin başyazarı oldu.
Lozan’a giden barış delegeleri kurulunda müşâvir üye
olarak görev yaptı. 1923 ile 1927 yılları arasında Türkiye
Büyük Millet Meclisi’ne II. Dönem Urfa milletvekili
olarak görev yaptı. Türkiye - Suriye sınır tesbit
komisyonunda önemli çalışmalar yaptı. 1926’da Varşova,
1929 yılında ise Madrid ortaelçiliklerine tâyin edildi.
Madrid’deki görevine ek olarak Lizbon elçiliği işlerini de
yönetti. Yozgat, Tekirdağ ve İstanbul
milletvekilliklerinde bulundu. Pakistan büyükelçiliğinden
sonra 1949’da emekliye ayrılarak yurda döndü. 1949
yılında “Hayal Şehir” şiîri ile İnönü Sanat Ödülü’nü aldı.
47
Yahya Kemal Beyatlı hiç evlenmedi. Ömrünün
kalan kısmını İstanbul’da Park Otel’in kendisine ayrılan
bir dairesinde dostları ve hayranları arasında geçirdi. 1
Kasım 1958’de Cerrahpaşa Hastanesinde öldü. Vasîyeti
gereğince ve özel izinle, ertesi gün Rumelihisarı
Mezarlığı’na gömüldü.
Ölümünden sonra İstanbul’da 1958 yılında Yahya
Kemal’i Sevenler Derneği ve Yahya Kemal Enstitüsü
kuruldu. Aynı yıl hayâtının bir kısmını geçirdiği İstanbul
İçerenköy’deki İçerenköy İlkokulu’nun adı değiştirildi ve
şâirin hâtırâsına ismi verildi. Daha sonra 1961 yılında
Yahya Kemal Müzesi açıldı. Beşiktaş’taki Barbaros
Serencebey Parkı’na heykeli dikildi.
Şiîre küçük yaşlardan itibaren ilgi duydu. İlk
gençlik şiîrlerinde “Esrâr” mahlasını kullandı. Bu şiîrleri
Âgâh Kemal imzasıyla İrtika (1902 ) ve Mâ’lûmat (1903)
dergilerinde yayımlandı. Bazı şiîrleri okul kitaplarında
yer aldı. Yeni mecmuada “Bulunmuş Sâhifeler” adı
altında çıkan şiîrleriyle (1918) daha geniş çevrelerce
tanındı. Bu yıllarda Recâizâde Ekrem’i, Abdûlhak
48
Hamid’i, Muallim Nâci’yi ve Ziya Paşa’yı okuduğu gibi
eski divânları da inceledi.
Tanzimat Dönemi sorasında gelen şâirlerimiz
arasında “Öz şiîr” anlayışının en güçlü temsilcisi Yahya
Kemal Beyatlı’dır. Şiîrde Muallim Nâci’yi örnek aldı.
Onun şiîrlerine nazirelerde bulundu. Edebiyât-ı Cedîd’e
şiîrinden etkilenerek güzel örnekler verdi. Ayrıca Tevfik
Fikret ve Cenab Şahâbeddin ile bu dönemde öz şiîrin
başarılı temsilcisi Ahmet Hamdi Tanpınar’dan da
etkilendi.
Paris’te bulunduğu süreçte bazı Fransız şâirleriyle
tanışma olanağını buldu. Jean Morés, Charles Baudelaire,
Paul Verlaine gibi sanatçıların eserlerinde gördüğü ölçü,
biçim ve titizliklerinden etkilenerek kişiliğinin
gelişmesini sağladı. Fransız sembolistlerinin “öz şiîr”
anlayışına uygun “halis şiîr” düşüncesine bağlandı.
“Derûnî ahenk” anlayışı üzerinde titizlikle durdu. Fransız
şiîriyle yakın ilişkileri onun Türk şiîrine yeni bir bakış
açısı kazandırmasını sağladı.
49
Eski kuşak sanatçılarıyla yeni kuşak sanatçıları
arasında arûz – hece tartışması kızıştığı dönemde Yahya
Kemal Beyatlı arûz vezni ile şiîr yazmasına karşın, hece
ile yazan şâirlerin yanında yer aldı. Kendisinin hece
vezni ile yazdığı tek şiîri “Ok” şiîridir.
Şâir, şiîrlerini uzun zaman dilimlerinde Dergâh,
Şâir, Büyük Mecmua, Tavus, İnci, Nedim, İnsan
Akademi, İstanbul, Aile, Fotomagazin, İstanbul Haftası
gibi dergilerde Akşam, Cumhuriyet, Hürriyet
gazetelerinde yayımlandı.
Yahya Kemal Beyatlı şâir, yazar, bürokrat ve
siyaset adamı olarak kültür, düşünce ve edebiyât hayatına
geleneksel kalıplarda değişik bir soluk getirdi. Yazdığı
şiîrlerinde kelimeleri üstün bir mahâret ve ustalıkla
kullanan ender şâirlerimizdendir. Türkçe’yi mısrâlarına
birer musiki notası gibi işlemiştir. Şâirliğinin yanında iyi
bir düzyazı ustasıdır. Peyâmî Gazetesi’nde fıkraları,
sohbetleri ve makaleleri Süleyman Sadi veya S.S.
imzasıyla yayımlanmıştır.
50
Şâir, dinlenmek için sık sık geldiği ve kaldığı
İçerenköy’ü, şiîrlerinde de sık sık övmektedir. Yukarıda
yer verdiğimiz şiîr, “Ömrüm İç-Erenköyü’nde geçsin”
şeklinde bitmektedir. Sık sık İstanbul dışında bulunan ve
İstanbul’a âşık olan şâir, arkadaşı Bedri Tâhir Şaman’a
ithâf ettiği bu şiîrinde İçerenköy’ü ne kadar sevdiğini de
vurgulamaktadır.
Eserleri
Yahya Kemal Beyatlı, sağlığında eserlerini kitap
olarak biraraya getirememiş, ölümünden sonra gazete ve
dergilerde dağınık halde kalan şiîr ve yazıları İstanbul’da
kurulan Yahya Kemal Enstitüsü tarafından toplanarak 13
seri kitap halinde yayımlanmıştır.
Şiîr Kitapları
1. Kendi Gök Kubbemiz (1961) : Yahya Kemal
Beyatlı’nın yapı ve şekil bakımından sade Türkçe’yle bir
araya getirilen eseridir. “Kendi Gök Kubbemiz”, “Yol
Düşüncesi” ve “Vuslat” başlıkları altında üç başlıkta
toplanmıştır.
51
2. Eski Şiîrin Rüzgarıyla (1962) : Divan şiîrini yaşatma
düşüncesine yönelik tamamı klasik tarzda yazılan
şiîrlerden oluşmaktadır.
3.-4. Rubâîler ve Hayyam Rubâîlerini Türkçe Söyleyişi
(1963) : İki rubâî kitabı bir aradayayımlanmıştır.
5. Bitmemiş Şiîrler (1976) : Bu kitabında şâirin
bitmemiş, yarım kalmış şiîrleri ve tasarıları toplanmıştır.
Düzyazı Kitapları
1. Aziz İstanbul (1964) : İstanbul hakkında çeşitli
târihlerde çıkan yazılarıdır.
2. Eğil Dağlar (1966) : Milli Mücadele yıllarında gazete
ve dergilerde yazdığı yazılardan meydana gelmiştir.
3. Siyasi Hikâyeler (1968) : Osmanlı târihinden alınmış
saray etrafında anlatılan siyasi konulu hikâyelerdir.
4. Siyasi ve Edebi Portreler (1968) : Yahya Kemal’in,
Tanzimat sonrasının 20 Türk edebiyâtçı, devlet adamı
ve politikacısı hakkındaki düşünce ve gözlemlerinin
toplandığı ve o devrin çeşitli olaylarına açıklık getiren
bir kitabıdır.
52
5. Edebiyâta Dair (1971) : Eski Türk Edebiyâtı
konusunda gazete ve dergilerde yayımlanan şiîr,
vezin, kafiye, eleştiri, tiyatro ve memleket edebiyâtı
konulu yazılar yer almaktadır.
6. Çocukluğum, Gençliğim, Siyâsî ve Edebî Hâtıralarım
(1973) : Yahya Kemal Beyatlı’nın doğduğu, yetiştiği,
olgunlaştığı ve şahsiyetinin kazandığı çevrede geçen
önemli olayların, hatıraların anlatıldığı dört bölümden
oluşur.
7. Târih Musâhabeleri (1975): Yazar, bir edebiyâtçının
Osmanlı târihine nasıl bir gözle bakması gerektiği
konusunun en güzel örneklerini vermiştir.
8. Mektuplar – Makaleler (1977) : Yahya Kemal’in bu
kitabında mektupları, makaleleri, hatıraları, sohbet
yazıları ve konferansları yayımlanmıştır.
53
YAHYA KEMAL BEYATLI
İLKÖĞRETİM OKULU
Cumhûriyet döneminin ünlü şâiri ve devlet adamı
Yahya Kemal Beyatlı’nın 1 Kasım 1958’de ölümü
üzerine Türkiye’nin ve özellikle İstanbul’un çeşitli
yerlerine ismi verilmeye başlandı.
23 Ocak 1959 târihli Milliyet gazetesinin haberine
göre 22 Ocak 1959 târihinde toplanan İstanbul Vilâyet
Meclîsi, meclîs üyelerinden Enver Yakuboğlu’nun teklifi
üzerine İçerenköy İlkokulu’nun adının “Yahya Kemal
Beyatlı İlkokulu” olarak değiştirilmesini kabûl etmiştir.
İsim değişikliğinin ardından okul, destek görmeye
başlamıştır. Başını Yahya Kemal’i Sevenler Cemiyeti’nin
çektiği destekçilerin sâyesinde okul, kısa sürede
gelişmiştir.
1970’li yıllara âid “demirbaş defterleri”ne dâir
yaptığım incelemede, o dönemde okulun, bir fen
laboratuarına sâhip olduğunu gördüm. Söz konusu
54
dönemde Türkiye’nin yaşadığı sıkıntılar ve ekonomik
darboğaz düşünülecek olursa, mikroskop, teleskop ve
birçok laboratuar âletine sâhip olmanın önemi
anlaşılacaktır. Bu arada İçerenköy’ün hızlı
nüfûslanmasından dolayı tek binâ yetmemeye
başlamıştır. 1981 yılında ikinci binânın yapımıyla
berâber öğrenci sayısında artış yaşanmıştır. Bir süre
sonra bu binânında yetersiz gelmesi üzerine 1994 yılında,
30 derslikli üçüncü binânın yapımı gerçekleştirilmiştir.
Yahya Kemal Beyatlı İlköğretim Okulu, 1982’ye
kadar İçerenköy’ün tek okulu olarak hizmet vermiştir. Bu
gerçek bile okul ile Osmanlı döneminin Mihr ü Mâh
Mektebi arasındaki bağlantıyı açıklamaya yeter. 1982
yılında İçerenköy İlkokulu adıyla ikinci bir okul daha
açılmıştır. Daha sonra adı Hasan Leyli İlkokulu olarak
değiştirilecek olan okulu, 1988 yılında Halil Atamavcı
İlkokulu’nın açılması tâkip edecektir.
1995-1996 eğitim-öğretim sezonunda “Yahya
Kemal Beyatlı İlkokulu” olan adı, “Yahya Kemal Beyatlı
İlköğretim Okulu” olarak değiştirilmiştir. Sekiz yıllık,
55
zorunlu ve kesintisiz eğitime uygun olarak, okulun
ortaokul bölümü de açılmış ve ilköğretim okuluna
dönüşmüştür. Gerçi okulun arşivinde yer alan bâzı
belgelerde, bu târih ile 8 yıllık kesintisiz ve zorunlu
eğitime geçildiği 1997-1998 sezonları arasında “Yahya
Kemal Beyatlı İlkokulu” adının kullanıldığı
görüşmektedir. Ancak 1997-1998 sezonundan itîbâren
bütün resmî belgelerde “Yahya Kemal Beyatlı İlköğretim
Okulu” ifâdesi yer almaktadır.
17 Ağustos 1999 târihinde yaşanan deprem
felâketi, Kocaeli ve Sakarya başta olmak üzere Marmara
bölgesinin birçok yerini etkilemiştir. Bu etkilenen
yerlerden biri de okulumuzdur. Yapılan deprem
analizlerinde her üç binânında depremden etkilendiği
ortaya çıkmıştır. İlk olarak 2008 yılında, okulun 1994
yılında yapılan yeni binâsına, güçlendirme yapılmıştır.
Bu arada 1958 yılında yapılan binâ ile 1981 yılında
yapılan binânın, yıkılmasına karar verilmiştir ve 24 Ocak
2011 târihinde bu iki binânın yıkımına başlanmıştır.
Yıkımın hemen ardından da yeni bir binânın inşaâsı
başlamıştır.
56
SONUÇ
Târih, sık sık değişebilen bir bilimdir. Bu yönüyle
de değişimin daha yavaş olduğu diğer bilimlerden ayrılır.
Yapmış olduğum bu çalışma, Yahya Kemal Beyatlı
İlköğretim Okulu’nun, İçerenköy’ün ve daha genel olarak
Türk eğitiminin târihini değiştirmiştir.
Buna göre Mihr ü Mâh Sultan Mektebi adıyla
faâliyete geçen okulumuz, 1550’li yıllarda açılmıştır.
1894’e devâm ettiğini düşündüğüm okulun, aynı yıl
gerçekleşen büyük İstanbul depreminde yıkıldığını
tahmin ediyorum. 1894’den 1917’ye kadar geçen sürede
kayıtlarda herhangi bir okula rastlanmıyor. Büyük
ihtimâlle depremin yaralarını sarmakta zorlanan köy
halkı, çocukların eğitimi ile Mehmed Çavuş Câmiî’nin de
yıkılmasından dolayı ibâdet gibi ihtiyâçlarını evlerde
karşılaşmışlardır.
1917 yılında eğitimin, Nâfıâ (Bayındırlık) eski
nâzırlarından Server Paşa’ya âid bir köşkte yeniden
başladığını biliyoruz. Şimdiye kadar okulumuzun
kuruluşunun, bu târihte olduğu düşünülüyordu. Bu
57
târihten îtibâren de önce 16. İlkokul, sonra da İçerenköy
İlkokulu adıyla anılan okulumuz, 1958 yılında büyük şâir
ve devlet adamı Yahya Kemal Beyatlı’nın ölümü üzerine
şimdiki adını almıştır.
Bir pâdîşah kızı tarafından yapılan bu okula ve
okulun vakfına âid herhangi bir bilgiye, şimdiye kadar
ulaşılamaması, 300 yıldan fazla süre yaşayıp da, 1894
depreminde yıkılması ve yıkıldıktan sonra varlığının
unutulması, çok üzücü bir durumdur. Bu durumun ise tek
bir sebebi olabilir ki, o da, vakıf mensûplarının,
depremde ölmüş olmalarıdır.
Yine de yapmış olduğum derin ve titiz araştırma
netîcesinde gerçeğin bir bölümünü aydınlatmış
bulunmaktayım. Artık rahatlıkla ve apaçık bir şekilde
Yahya Kemal Beyatlı İlköğretim Okulu’nun
“Türkiye’nin en eski” ilköğretim okulu olduğunu
söyleyebiliriz. Bu konudaki çalışmaların zamanla artması
ile berâber Mihr ü Mâh Sultan Mektebi ve Vakfı ile ilgili
bilgi ve belgeler çoğalacaktır. Ancak bu konuda ön ayak
olduğum ve bir yolun açılmış olduğunu gördüğüm için
çok mutluyum.
58
FOTOĞRAF, RESİM VE BELGELER
Mihr ü Mâh Sultan
59
Yahya Kemâl Beyatlı
60
1966 târihinde İçerenköy (Kaynak: İBB)
61
1966 târihinde Yahya Kemal Beyatlı İlköğretim Okulu (Kaynak: İBB)
62
Kaânûnî Sultan Süleyman Han’ın vakıf duâsı
63
Kaânûnî Sultan Süleyman Han’ın vakıf bedduâsı
64
Mihr ü Mâh Sultan'ın 1548 yılında Lehistan Kralı II. Zygmunt'a tahta geçmesi dolayısıyla gönderdiği kutlama mektubu. Mektûbun orjinali Polonya Devlet Arşivi’nde saklanmaktadır.
65
1940’lı yıllarda 16. İlkokul ve öğretmenler ile öğrencileri…
66
Ali Gâzî Baba Türbesi (İçerenköy’den Kozyatağı’na giderken yol üzerindedir)
67
İçerenköy İlkokulu’nun adının Yahya Kemal Beyatlı İlkokulu olarak değiştirilmesine ilişkin gazete haberi.
68
1958 yılında yapılmıştır. O zamanki adı İçerenköy
İlkokulu olan okul, 22 Ocak 1959 yılında alınan bir
kararla Yahya Kemal Beyatlı İlkokulu adını almıştır.
Binâ, 17 Ağustos 1999 depreminde zarar gördüğü için 24
Ocak 2011’de yıkılmıştır.
69
Yahya Kemal Beyatlı İlköğretim Okulu’nun bugünkü
görünümü…
70
KAYNAKÇA
İnternet Siteleri ve Gazeteler
1. TC Başbakanlık Devlet Arşivleri
www.devletarsivleri.gov.tr
2. Yahya Kemal Beyatlı İlköğretim Okulu Arşivi
3. Polonya Devlet Arşivleri
http://dziedzictwo.polska.pl/katalog/skarb,List_su
ltanki_Mihrumah_do_Zygmunta_Augusta_z_154
8_roku,gid,176984,cid,178.htm
4. Dârüşşafaka Lisesi
http://www.darussafaka.k12.tr/tr/index.php/dacka
/tarihce
5. İstanbul Lisesi
http://www.istanbullisesi.k12.tr/Okulumuz/Pages/
Genel-Tarihce.aspx
6. Galatasaray Lisesi
http://www.gsl.gsu.edu.tr/html_tr/000/000.html
7. Kabataş Lisesi
http://www.kabataserkeklisesi.k12.tr/IcerikDetay
_Tarihce_414.html
8. Vefâ Lisesi
71
http://www.vefalisesi.k12.tr/vefa-lisesi/okul-
hakkinda/tarihce.html
9. Kuleli Askerî Lisesi Mezûnları
http://www.kuleliler.org/Tarihce.aspx
10. Çapa Anadolu Öğretmen Lisesi
http://www.capaaol.k12.tr/#
11. Vakıflar Genel Müdürlüğü
http://www.vgm.gov.tr/13_VakifDuaBeddua/dua.
cfm
12. İstanbul İlim ve Kültür Vakfı
http://www.iikv.org/vakif-duasi-bedduasi.php
13. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Rehberi
http://sehirrehberi.ibb.gov.tr/map.aspx
14. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
Siyasal Vakfı
http://www.siyasalvakfi.org/content/blogcategory
/17/35/
15. İstanbul Fetih Cemiyeti Yahya Kemal Enstitüsü
http://www.yahyakemalenstitusu.org.tr/bio.asp
16. Ergün, Mustafa; Medreseden Mektebe – Osmanlı
Eğitim Sistemindeki Değişme, Afyon Kocatepe
72
Üniversitesi
http://www.egitim.aku.edu.tr/ergun3.htm
17. Millî Kütüphâne
http://makale.mkutup.gov.tr/cgi-
bin/WebObjects/YKB
18. Milliyet Gazetesi (23 Ocak 1959, sayfa 2)
19. Koçu, Reşad Ekrem, Milliyet Gazetesi, Haftalık
İlâve, 28.08.1955, Pazardan Pazara Târih
Panayırı, sayfa 2
20. Ulunay, Refiî Cevat; Bağlar, Bahçeler; Milliyet
Gazetesi, 28.09.1958; sayfa 3
Kitap ve Makâleler
21. Gelibolulu Mustafa Âli, Mihr ü Mâh, haz. Yrd.
Doç. Dr. Ahmet İÇLİ s.49
22. Uçtum, N. R. “Hürrem ve Mihrümah Sultanların
Polonya Kıralı II. Zigsmund’a Yazdıkları
Mektuplar.” Belleten, XLIV/176 (1980): p. 713.
23. Krzysztof Wawrzyniak, Ottoman-Polish
Diplomatic Relations In The Sixteeenth Century,
s. 38, The Instıtute Of Economics And Social
73
Sciences Of Bilkent University, Bilkent
University Department of History, Ankara, June
2003
24. Zavotçu, Gencay, A. Ü. Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü Dergisi Sayı 33, sayfa 73, Erzurum
2007
25. Demirtaş Zülfü, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler
Dergisi, Osmanlı’da Sıbyan Mektepleri ve
İlköğretimin Örgütlenmesi, Cilt: 17, Sayı: 1
Sayfa: 175-176, Elazığ-2007
26. Gülcan, Mustafa, Kuruluşundan 17. Yüzyıla
kadar Osmanlı Medreselerinde Eğitim-Öğretim
Faaliyetleri, T.C. Selçuk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü İlköğretim Ana Bilim Dalı
Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bilim Dalı, Konya
2007
27. İnalcık, Halil, Devlet-i Aliyye, Devlet-i Aliyye,
İstanbul 2010
28. Sakaoğlu, Necdet, Bu Mülkün Kadın Sultanları,
Oğlak Yayınları; İstanbul 2008
29. Altınay, Ahmet Refik, Kadınlar Saltanatı, Tarih
Vakfı Yurt Yayınları
74
30. Uluçay, M. Çağatay, Padişahların Kadınları ve
Kızları, Türk Târih Kurumu Yayınları, Ankara
1985.
31. İslâm Ansiklopedisi, Türkiye Diyânet Vakfı,
İslâm Ansiklopedisi Genel Müdürlüğü, 2008
32. Baltacı, Câhit, XV-XVI. asırlarda Osmanlı
medreseleri, M.Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı
Yayınları, 2005
33. Abdûlhamid II., Siyâsî Hâtırâlarım, Dergâh
Yayınları
34. Çakıroğlu, Ekrem, Osmanlılar Ansiklopedisi, Cilt
1, YKY 1999
35. İnci, Şule, Manisa’da Osmanlı Dönemi Sıbyan
Mektepleri, Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü Mimarlık Anabilim Dalı, s.34, Konya
2007
36. Beyatlı, Yahya Kemal, Kendi Gök Kubbemiz,
İstanbul Fetih Cemiyeti, s.36, İstanbul 2008
37. Belleten, 27. cilt, sayı 107-108, sayfa 663, Türk
Târih Kurumu, Ankara
75
38. III. Araştırma Sonuçları Toplantısı, Cilt 3-4, TC
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Eski Eserler ve
Müzeler Genel Müdürlüğü
39. Kutsal İsyan, Millı ̂ Kurtuluş Savaşı'nın Gerçek
Hikâyesi, 5. Cilt, sayfa 21, Tekin Yayınevi 1986
40. Çağlar, Behçet Kemal, Benden İçeri, sayfa 132,
Türk Dil Kurumu, Ankara 1970
41. Şevket Süreyya Aydemir, Suyu arayan adam,
sayfa 75, Remzi Yayınları, 1965
42. Karpat, Kemal H.; Osmanlı Nüfusu, Timaş
Yayınları
43. Kayaoğlu, İsmet; Osmanlı’da Eğitim Vakıfları;
Millî Kültür Dergisi, sayı 49