106
YÛSUF İLE ZÜLEYHA KISSASI’NIN DİVAN ŞİİRİNE YANSIMALARI T.C. KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANA BİLİM DALI Mehmet EKİZ YÜKSEK LİSANS TEZİ KAHRAMANMARAŞ AĞUSTOS–2010

Mehmet Ekiz Tez

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Mehmet Ekiz Tez

YÛSUF İLE ZÜLEYHA KISSASI’NIN DİVAN ŞİİRİNE YANSIMALARI

T.C.KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜTÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANA BİLİM DALI

Mehmet EKİZ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

KAHRAMANMARAŞAĞUSTOS–2010

Page 2: Mehmet Ekiz Tez

YÛSUF İLE ZÜLEYHA KISSASI’NIN DİVAN ŞİİRİNE YANSIMALARI

T.C.KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜTÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANA BİLİM DALI

DANIŞMAN: Yrd. Doç. Dr. Lütfi ALICI

Mehmet EKİZ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

KAHRAMANMARAŞAĞUSTOS–2010

Page 3: Mehmet Ekiz Tez

KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİSOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANA BİLİM DALI

Mehmet EKİZ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Kod No :Bu Tez 16/08/2010 Tarihinde Aşağıdaki Jüri Üyeleri Tarafından

Oy Birliği/Oy Çokluğu ile Kabul Edilmiştir.

Yrd. Doç. Dr. Lütfi ALICI Doç. Dr. İlyas GÖKHAN Yrd. Doç. Dr. Ahmet YENİKALE BAŞKAN ÜYE ÜYE

Yukarıdaki imzaların adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım.

Prof. Dr. Ahmet Hamdi AYDIN Enstitü Müdür Vekili

Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil ve fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunundaki hükümlere tabidir.

YÛSUF İLE ZÜLEYHA KISSASI’NIN DİVAN ŞİİRİNE YANSIMALARI

Page 4: Mehmet Ekiz Tez

I

KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİSOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANA BİLİM DALI

ÖZET

YÜKSEK LİSANS TEZİ

YÛSUF İLE ZÜLEYHA KISSASI’NIN DİVAN ŞİİRİNE YANSIMALARI

Mehmet EKİZ

Danışman : Yrd. Doç. Dr. Lütfi ALICI

Yıl : 2010 , Sayfa: 97+5

Jüri : Yrd. Doç. Dr. Lütfi ALICI (Başkan) : Doç. Dr. İlyas GÖKHAN (Üye)

: Yrd. Doç. Dr. Ahmet YENİKALE (Üye) Klasik Türk şiiri mazmun, motif, imaj ve sembollerin kullanıldığı çok

zengin kaynaklardan beslenen bir şiirdir. Divan şiirinin tam olarak değerlendirilebilmesi için bu şiirin beslendiği kaynaklar ve yaralandığı malzemeler tespit edilerek incelenmelidir. Klasik Türk şiirinin kaynakları ve kullandığı malzemeler arasında peygamber kıssaları önemli bir yer tutmaktadır. Bu kıssalar içinde en tanınmış olanı Yûsuf ile Züleyha kıssasıdır. Bu çalışma Yûsuf ile Züleyha kıssasında yer alan şahısların ve olayların incelenen divanlardaki kullanım özelliklerini, bunların şaire sağladığı ifade imkânlarını ve şiire kattığı zenginlikleri belirlemeye yöneliktir. Yapılan çalışmada çeşitli kaynaklarda verilen bilgilerden yola çıkarak Yûsuf ile Züleyha kıssası hakkında bilgi verdikten sonra dönemini en iyi temsil eden on beş divandaki beyitler tespit edilmiş ve seçilen örnek beyitler aracılığıyla divan şiirinde Yûsuf ile Züleyha kıssası etrafında teşekkül eden mazmunların hangi yönleriyle, nasıl kullanıldıkları tespit edilmeye çalışılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Klasik Türk şiiri, Yûsuf ile Züleyha, Kıssa, Divan.

Page 5: Mehmet Ekiz Tez

II

DEPARTMENT OF TURKISH LANGUAGE AND LITERATUREINSTITUTE OF SOCIAL SCIENCES

KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM UNIVERSITY

ABSTRACT

MA THESIS

THE REFLECTION OF YÛSUF AND ZÜLEYHA TO DİVAN POETRY

Mehmet EKİZ

Supervisor : Asst. Prof. Dr. Lütfi ALICI

Year : 2010, Pages: 97+5

Jury : Asst. Prof. Lütfi ALICI (Chairperson) : Assc. Prof. İlyas GÖKHAN (Member) : Asst. Prof. Ahmet YENİKALE (Member)

Classical Turkish poetry is a piece of literature which stems from rich resources such as Mazmun, Motive, image and symbols. In order to fully evaluate the Divan poetry the resources of this kind of literature must be examined after determining. In the Classical Turkish Poetry the prophet stories are important. Among the materials. The most prominent story among these prophet stories is the story of Yûsuf and Züleyha. In this study we tried to determine the usage features of people and the events in Divan, and also the opportunities, which are provided by these features, to express these features. After providing information about the story of Yûsuf and Züleyha by utilizing various resources, we tried to identify in what ways and how they are used in Mazmuns which are constructed around by choosing the most identical five couplets.

Keywords: Classical Turkish Poetry, Yûsuf and Züleyha, Story, Divan.

Page 6: Mehmet Ekiz Tez

III

ÖN SÖZ

Klasik Türk şiiri toplum ve tabiatla pek irtibatlı olmayan bir edebiyat olarak algılanmaktadır. Bu yaklaşım bu şiir dünyasının yeterli derecede anlaşılmamasından kaynaklanmaktadır. Mazmunların, motiflerin, imaj ve sembollerin kullanım şekli çerçevelediği konuların bilinmesi, bu şiirin anlaşılmasını kolaylaştıracaktır. Klasik Türk şiirinde efsanevi aşk kahramanlarının hangi durumlarda nasıl kullanıldığının ortaya konulması bu şiirin anlaşılmasına önemli bir katkı sağlayacaktır. Bu tezde ise hem çift kahramanlı aşk hikâyesi hem de peygamber kıssası olan Yûsuf ile Züleyha incelenecektir.

Klasik Türk şiirinin kaynakları ve kullandığı malzemeler arasında peygamber kıssaları önemli bir yer tutmaktadır. Bu kıssalar içinde en tanınmış olanı Yûsuf ile Züleyha kıssasıdır. Bu çalışmada Yûsuf ile Züleyha kıssasının edebiyatta şairler tarafından nasıl kullanıldığını inceleyerek kıssanın şairlere ne şekilde kullanım imkânı sunduğunu hedeflenmiştir.

Edebiyatımızda müstakil mesnevilerde karşımıza sıkça çıkan bu konuyu incelerken müstakil mesneviler yerine divanlar tercih edilmiştir. Mesneviler üzerine yapılacak bir araştırma şüphesiz çalışmanın boyutlarını aşacaktır. Bu sebeple çalışma dönemini en iyi temsil eden şairlerin divanları üzerinde gerçekleştirildi. Bu çalışmanınçerçevesi Ahmed Paşa, Bâkî, Cevrî, Fuzûlî, Hayâlî, Mesihî, Nâbî, Necâti Beg, Nedim, Nefî, Şeyh Galib, Şeyhî, Şeyhülislam Yahya, Yahya Bey ve Zâtî divanları ile sınırlıdır.

Bu çalışmada Yûsuf ile Züleyha kıssasında yer alan şahısların ve olayların incelenen divanlardaki kullanım özelliklerini, bunların şaire sağladığı ifade imkânlarını ve şiire kattığı zenginlikleri belirlemeye yöneliktir. Yapılan çalışmada çeşitli kaynaklarda verilen bilgilerden yola çıkarak Yûsuf ile Züleyha kıssası hakkında bilgi verildikten sonra dönemini en iyi temsil eden on beş divandan seçtiğimiz örnek beyitler aracılığıyla divan şiirinde Yûsuf ile Züleyha kıssası etrafında teşekkül eden mazmunların hangi yönleriyle, nasıl kullanıldığını tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu çalışmalar yapılırken Yûsuf ile Züleyha kıssasındaki mazmunların şairlere sağladığı anlatım imkânlarını göstermek için divanlardan örnek beyitler seçilmiştir. Seçilen beyitlerin kıssada yer alan kahramanların yaşadığı maceraları aktarır özellikte olmaları göz önüne alınmıştır. Taradığımız divanlar incelendiğinde hiç şüphesiz ki sanat değeri bakımından seçtiğimiz beyitlerden daha güzel beyitlere rastlanacaktır. Kıssa ile ilgili mazmunlar ifade edilirken öncelikle mazmunlar hakkında bilgiler verildi. Daha sonra örnek beyitler ve son bölümde divanlarda nasıl yer aldıkları terkiplerle beraber verilmiştir.

Divanlarda geçen kıssa ile ilgili unsurları aktarırken kelimeden sonra kelimenin geçtiği sayfa numarası, şiir türünün kısaltması, şiir numarası ve şiirdeki beyit numarasıverilmiştir. Divanlardaki kelimelerin ve kaynaklardaki bilgilerin yazımında divanlardaki ve kaynaklardaki asılları esas alınmıştır.

Çalışmalarım sırasında büyük desteğini gördüğüm değerli hocam Yrd. Doç. Dr. Lütfi ALICI’ya ve emeği geçen diğer dostlarıma teşekkür ederim.

Mehmet EKİZ Ağustos-2010

Page 7: Mehmet Ekiz Tez

IV

İÇİNDEKİLERÖZET ............................................................................................................................... IABSTRACT.................................................................................................................... IIÖN SÖZ .........................................................................................................................IIIİÇİNDEKİLER ............................................................................................................. IVKISALTMALAR LİSTESİ ............................................................................................V1.GİRİŞ ........................................................................................................................... 1

1.1. Klasik Türk Şiirinde Yûsuf ile Züleyha Hikâyesine Genel Bir Bakış ................. 11.2. Yûsuf İle Züleyha Hikâyesi .................................................................................. 2 1.2.1. Yûsuf ile Züleyha Hikâyesinin Özeti.......................................................... 31.3. Kutsal Kitaplarda Yûsuf ile Züleyha Hikâyesi………………………………….11 1.3.1 Ku’ran-ı Kerim’de Yûsuf İle Züleyha Kıssası……………………………...11 1.3.2 Tevrat’ta Yûsuf ile Züleyha Hikâyesi………………………………………16 1.3.3 İncil’de Yûsuf ile Züleyha Hikâyesi………………………………………..301.4. Edebiyatta Yûsuf İle Züleyha Hikâyesi .......................................... ……………32

1.4.1. Türk Edebiyatında Yûsuf ile Züleyha Hikâyesi ........................................ 32 1.4.2 Arap ve Fars Edebiyatılarnda Yûsuf ile Züleyha Hikâyesi ....................... 352. KONU İLE İLGİLİ ÖNCEKİ ARAŞTIRMALAR……………………………….373. DİVANLARDA YÛSUF İLE ZÜLEYHA HİKÂYESİ........................................... 41 3.1. Hz.Yûsuf ............................................................................................................ 41 3.1.1 Hüsn-i Yûsuf ............................................................................................ 48 3.1.2 Yûsuf-cemâl ............................................................................................. 49 3.1.3 Yûsuf-lika ................................................................................................. 51 3.1.4 Mah-ı Kenan ............................................................................................. 53 3.1.5 Hz. Yûsuf’un Kardeşleri ........................................................................... 54 3.1.6 Hz. Yûsuf’un Satılması ............................................................................ 56 3.1.6.1 Hz. Yûsuf’un Kardeşleri Tarafından Satılması...................................56 3.1.6.2 Hz. Yûsuf’un Köle Pazarında Satılması……………………………..57 3.1.6.3 Züleyha’nın Hz. Yûsuf’u Satın Alması...............................................57 3.1.7 Pîrâhen ..................................................................................................... 60 3.1.7.1 Hz. Yûsuf’un Gömleğini Kurdun Parçalaması……………………...60 3.1.7.2 Gömlek Yırtılma Hadisesi...................................................................61 3.1.7.3 Hz. Yûsuf’un Gömleğinin Mısır’dan Kenan’a Gönderilmesi……….61 3.1.8 Zindan ...................................................................................................... 63 3.1.9 Çah/ Çah-ı zenahdan / Zenehdan ............................................................. 66 3.1.10 Yûsuf-ı sâni............................................................................................. 67 3.1.11 Devr-i Yûsuf ........................................................................................... 69 3.1.12 Yûsuf Suresi/ Yûsuf Kıssası ................................................................... 71 3.1.13 Aziz ........................................................................................................ 74 3.2 Züleyha .............................................................................................................. 75 3.2.1. Kavm-i Züleyha/ Meclis-i Züleyha...........................................................79 3.3. Yûsuf ile Züleyha .............................................................................................. 80 3.4 Hz. Yakup ........................................................................................................... 83 3.5 Beytü’l-Hazen/ Külbe-i Ahzân ........................................................................... 87 3.6 Rüyalar................................................................................................................ 89 3.7. Mısır / Nil .......................................................................................................... 924. SONUÇ..................................................................................................................... 95KAYNAKLAR ............................................................................................................. 96ÖZ GEÇMİŞ

Page 8: Mehmet Ekiz Tez

V

KISALTMALAR LİSTESİ

APD: Ahmet Paşa DivanıBD: Bâkî DivanıC: CiltCD: Cevrî DivanıFD: Fuzûlî DivanıG: GazelHD: Hayâlî DivanıK: KasideM: MesneviMD: Mesîhî DivanıMüf: Müfred/âtMuh: MuhammesMur: MurabbaMus: MusammatMüst: MüstezatNAD: Nâbî DivanıNBD: Necâtî Beg DivanıND: Nedim DivanıNFD: Nefî DivanıR: Rubais.: Sayfass.: Sayfa sayısıŞD: Şeyhî DivanıŞGD: Şeyh Gâlip DivanıŞhr: ŞehrengizŞYD: Şeyhülislam Yahya DivanıTYD: Taşlıcalı Yahya DivanıT: TarihTah: TahmisTDEA: Türk Dili ve Edebiyatı AnsiklopedisiTrcb: Terci-i bendTrkb: Terkib-i bendZD: Zatî Divanı

Page 9: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

1

1.GİRİŞ

1.1. Klasik Türk Şiirinde Yûsuf ile Züleyha Hikâyesine Genel Bir Bakış

Çift kahramanlı aşk hikâyelerinden biri olan Yûsuf ile Züleyha hikâyesi edebiyatımızda şairler tarafından oldukça fazla rağbet görmüştür. Sadece Türk edebiyatında değil, Fars ve Arap edebiyatlarında da sıklıkla kullanılmıştır.

Hz. Yûsuf’un başından geçen olaylar, Fars ve Türk edebiyatlarında “Yûsuf uZüleyha, Kıssa-i Yûsuf, Yûsuf ve Zeliha” gibi adlarla ve mesnevi nazım şekliyle müstakil hikâyeler biçiminde işlenmiştir. Bu konu, Arap edebiyatında daha çok mensur eserlerde ele alınmış ve bu mensur eserlerde yer yer küçük manzumeler de yazılmıştır. Aslı bir İbrani menkıbesi olan bu kıssa, önce Tevrat’ta, sonra da Kur’an-ı Kerim’de yer almıştır. Tevrat’ın Tekvîn bölümünde, Kur’an-ı Kerim’de ise Hz. Yûsuf adıyla anılan 12. surede geçer. Kıssa, Mekke’de 111 ayet olarak nazil olan Yûsuf Suresi’nin 4. ayetinde başlayıp 101. ayetinde son bulur. Yûsuf kıssası, kıssaların en güzeli kabul edilir ve Kur’an-ı Kerim’de “Ahsenül-Kasas” adıyla anılır (Şanlı, 2010: 1331).

Hem Doğu hem de Batı edebiyatçılarının tarih boyunca çokça ele aldıkları ve evrensel bir tema olma özelliğine sahip olan “Yûsuf ve Züleyha” hikâyesini Batılılar genellikle Tevrat, Doğulu İslam toplumları da Kur’an kaynaklı anlatı ve bilgilere dayalı olarak işlemişlerdir. İslam inancına göre Kur’an’dan önceki İlahî kitapların asılları kaybolduğu ya da bozulduğu, içlerine insan düşünceleri ve bilgileri karıştırıldığı için onlar geçerliliklerini kaybetmiştir. Onun için Müslüman edebiyatçılar bu konuyu işlerken Kur’an’da anlatılan bilgileri esas alırlar. Ancak buna rağmen kimi Müslüman edebiyatçılar Tevrat’tan da bazı motifleri alıp eserlerinde kullanmışlardır. Bir kısım sanatçılar, ana kurgusuna bağlı kalarak hikâyeyi yeniden üretmiş, kimi de bundan aldığı ilhamla kendi öznel duygu, düşünce ve yaşantılarının karşılığını bu kıssaya ait motiflerde ve tiplerde bulmuş ve bunları kimi zaman bir istiare kimi zaman da çağrışım imkânı olarak görmüştür (Çetin, 2004:109).

İslam toplumları da Kur’an’daki şeklini esas alarak hem pek çok tefsirlere hem de özellikle mesnevi nazım şeklinde edebiyatlarına konu edinegelmişlerdir. Aşağı yukarı X. yy.dan bu yana İslam medeniyeti içinde etkin bir şekilde rol alan Türkler de edebiyatlarında bu kıssayı asıl olarak Kur’an’a gönderme yaparak ve daha çok nazma dökerek üretmişlerdir. Kur’an, tüm zaman ve mekânlar için geçerli olan evrensel nitelikli olay, olgu ve durumları vermeyi amaçladığından bu kıssayı sunarken de bir kısım insanların başından geçip gitmiş, salt olup bitmiş sıradan bir hikâye olarak değil, bu vasıtayla insanların ortak, genel durum ve duygularını hem bireysel hem de sosyal davranış biçimlerini yani genel olarak insanlık hâllerini sergileyip, olması ve olmaması gereken tavır ve değerleri telkin etmiştir. Mucizevi değerlerinden biri belağat olan Kur’an, öncelikle ve bizatihi salt estetik değeri ile tanımlanabilen edebî bir metin ortayakoymayı amaçlamamıştır. O, beliğ bir üslup içinde İlahî mesajları, ahlak değerlerini, olumlu ve doğru tavır alış ve ideal yaşama biçimini doğru olanı gösterme bağlamında telkin etmeyi amaçlamıştır. Bir sureyi meydana getiren “Yûsuf ve Züleyha kıssası”kıskançlık, evlat sevgisi, ayrılık acısı, zulüm, aşk, duyguların kontrolü, sabır, iffet, adalet, doğruluk ve haklılıkta ısrarın karşılıksız kalmayacağı gibi evrensel olguları dramatik bir örgüde, canlı yaşantı sahneleri içinde irdelemektedir (Ayan, 2009: 229).

Klasik Türk edebiyatında Yûsuf ile Züleyha kıssası genellikle mesnevi nazım şekliyle ve Kur’an’da anlatılan hikâyeye bağlı kalınarak, şairin hayal dünyasında biraz daha zenginleştirilip renklendirilerek dokunaklı bir üslupla ve akıcı bir hikâye kurgusuyla kaleme alınmıştır. Bu ve buna benzer mesneviler yıllar boyu İslam

Page 10: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

2

toplumlarının bir bakıma roman ve hikâye ihtiyacını karşılamıştır. Edebiyatçılar bu tür metinler kanalıyla insanlara kıssadan hisse vermeyi, yaşanmış olaylardan ders çıkarmayı, birtakım ahlaki telkinlerde bulunmayı amaçlamışlardır. Kıssayı kendi muhayyilesinde kurguladığı biçimiyle nazma döken her sanatçı, bu ortak hikâye yapısını daha güzel yeniden üretme kaygısı içinde olmuştur. Bunların yanında zaman zaman gazel, kaside gibi diğer nazım şekillerinde yazılan şiirlerinde de bu hikâye kişilerinden ve olaylarından alınan mazmunlara da yer vermişlerdir (Çetin, 2004: 110).

İ. Hikmet Ertaylan’ın belirttiğine göre çok eski olan bu hikâye için Fransız tarihçisi Renan “Değil sadece eski, belki bu ana kadar hiç eskimemiş roman.” demiştir. Bir aşk macerası olması bakımından, değişik kimse ve sanatçılar tarafından bazı katkılarda bulunulmuş, iyice işlenerek manzum ve mensur hikâyeler hâlinde çok yazılmıştır. Aynı zamanda bir peygamberin hayatı da anlatıldığı için, bu konu üstünde çalışan şair ve yazarlar, genellikle Kur’an’daki şekli olduğu gibi almak zorunda kalmışlardır. Ancak bazı tefsir kitaplarında ileri sürülen düşüncelerden yararlanmışlar, ayrıca kendi mesleklerine göre duyuş ve görüşlerini de buna katarak hikâyeyi daha çekici bir kılığa sokmaya, biraz daha canlandırmaya çalışmışlardır (Kavcar, 1968: 157).

Şairin gücü ve başarısı, özü aynı olan konuyu anlatmadaki canlılık, ifade gücü ve kendi hayal zenginliği ile ölçülür. Böyle eserlerde önemli olan, bilinen belirli bir konuyu aynıyla aktarma değil, bu fırsatla şairin kendi güç ve kişiliğini gösterebilmesidir. Zaten divan edebiyatının doğuşunda, yapısında ve gelişiminde bir ortaklık vardır. Bütün sanatçılar, Kur’an, hadis, tasavvuf, peygamber ve evliya hikâyeleri, bazı yerli motifler, kahramanlık hikâyeleri, menkıbeler gibi ortak kaynaklara bağlıdır. Şüphesiz ki ortak ve değişmez kaynaklara bağlı, ortak malzemeyi işleyen divan şairlerinin dünya görüşleri de ortak olacaktır. Yani hayat görüşü, anlayışı, zevk vb. bakımlardan divan edebiyatı şair ve yazarları arasında bir genelleme yapılabilir. Herkesin ayrı bir felsefesi, ayrı bir dünya görüşü yoktur. Herkes, yüzyıllarca aynı görüş ve düşünceleri ayrı bir tarzda, değişik biçimde söylemişler, söylemeye çalışmıştır. Şair ve yazarın kişiliğini, büyüklüğünü, söyleyişteki bu değişiklik, güzellik sağlar. Yalnız Türk edebiyatında pek çok şair tarafından yazılan Yûsuf ile Züleyha hikâyesi için de aynı durum vardır, aynı şeyler söylenebilir (Kavcar, 1968: 158).

1.2. Yûsuf İle Züleyha Hikâyesi

Yûsuf ile Züleyha, konusunu Kur’an’dan alan klasik aşk mesnevisidir.Hikâyenin Tevrat’taki şekli daha çok Batı edebiyatçıları tarafından, Ku’ran, tefsir, hadis ve islam tarihlerindeki şekli ise Türk, İranlı ve Arap şair ve yazarlar tarafından kaynak olarak kullanılmıştır. Hatta bunlara rivayetleri de ilave edebiliriz. Yûsuf ile Züleyhakıssası Doğu hikâyelerinde en çok işlenen konulardan biri olmuştur (Pala, 1998: 419).Bunun sebebi hiç şüphesiz kaynağının Kur’an olmasıdır. “Sure-i Yûsuf” tamamen Yûsuf aleyhisselamın ve Mısır azizinin eşi olan Züleyha arasında geçen hadise ile ilgilidir. Şairler, Yûsuf ile Züleyha ile ilgili bu hadiseye ilgi duymuşlar ve müfessirlerin de yardımıyla önümüze ayrıntılı bir aşk hikâyesi sermişlerdir. Kur’an-ı Kerim’de “Kıssaların en güzeli” olarak tavsif edilen Yûsuf kıssası, Türk düşünce dünyasında da çok fazla rağbet edilen bir konudur. Aile hayatı ve mahremiyeti, ana-baba, kardeş, evlat, eş sevgisi, namus, şeref gibi ahlaki kavramlar, memleket-devlet idaresi, felaketler karşısında devlet adamının alacağı önlemler vb. konular Yûsuf kıssasının ele alındığı, divan edebiyatının manzum romanları sayılan, mesnevilerde söz konusu edilmiştir. Asıl kahramanı peygamber olan bir konuda yazarların üslupta ölçülü davranma mecburiyeti gibi bir yükümlülük altında bulunmalarını gerektirmiştir (Ayan, 2009: 229).

Page 11: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

3

Buna göre hikâyenin ana kahramanı divan şiirinde adı en çok anılan peygamberlerden biri olan Yûsuf’tur. Yûsuf kıssası Kur’an-ı Kerim’in en güzel kıssası olup, “Ahsenül-Kassas” olarak vasıflandırılır. Harikulade güzelliği ile sevgili çoğu zaman Yûsuf’a benzetilir, hatta sevgili Yûsuf-ı Sâni olarak vasıflandırılır (Pala, 1998: 423). Her peygambere bir özellik verildiği gibi Hz. Yûsuf’a da yüz güzelliği verilmiştir.

Züleyha, bu hikâyenin kadın kahramanıdır. Züleyha, Mağrib melikesi idi. Mısır azizi ile evlenmiş; ancak Hz. Yûsuf ile evleninceye kadar eline erkek eli değmemiştir. Daha evlenmeden Yûsuf’u rüyasında görüp âşık olmuştur (Pala, 1998:423).

Şairlere önemli bir konu ve malzeme teşkil eden Yûsuf ile Züleyha hikâyesinin kaynağı Kur’an başta olmak üzere diğer kutsal kitaplardır. Şairler bu kaynaklardan hareketle bu aşk hikâyesini anlatan müstakil mesneviler yazmışlardır.

1.2.1. Yûsuf ile Züleyha Hikâyesinin Özeti

Yakup peygamberin on iki oğlu vardı. Oğulların içerisinde en çok sevdiği Rahil adlı eşinden olan Yûsuf’tur. Yûsuf o kadar güzeldir ki, annesinin vefatından sonra bakımını üstlenen halası, Yakup’un artık oğlunu yanına alacağını söylemesi üzerine ondan ayrılmaya tahammül edemez ve bir hile tertip eder. Bu hileyle Yûsuf’u, ölünceye kadar yanında alıkoymayı amaçlamaktadır. Yûsuf’un haberi olmadan beline babası İshak’tan kalma bir kuşak takar. Yûsuf, Yakup’la birlikte ayrılacağı sırada halası bir kuşak kaybettiğini söyler. Kuşak Yûsuf’un üzerinde bulunduğu için hırsızlıkla itham edilir. O devir de geçerli bir kanun vardır ki, kim birisinin eşyasını çalarsa onun kölesi olarak yanında bırakılmaktadır.

Yûsuf, halasının ölümünden sonra kendisi için olan sevgisi günden güne ziyadeleşen ve bundan dolayı diğer oğullarını neredeyse tamamen ihmal etmeye başlayan babasının yanına döner. Bu hâl, diğer kardeşlerinin kıskançlığına yol açar. Yûsuf’un babasına anlattığı rüyada güneş, ay ve kendisine secde eden on bir yıldız görmüştür. Bunun üzerine kardeşleri, Yûsuf’tan kurtulmak için bir plan tertip ederler. Önce öldürmeyi düşünürler, fakat daha sonra Rubil’in karşı çıkması ve bir teklifi üzerine çölde bir kuyuya atmaya karar verirler; böylece açlıktan ölüp gidecektir. Netice itibarıyla babaları Yakup’un yanına giderek bahar mevsimi olduğu için onlar koyunları otlatırken Yûsuf’un çimenler üzerinde kendini eğlendireceğini söyleyip yanlarında gelmesi için müsaade isterler. Yûsuf da onlarla birlikte gitmeye can atmaktadır ve babasından, izin vermesini ister. Böylece Yakup kuşku içinde olmakla birlikte rızasını almayı başarırlar. Dikkat etmelerini onu bir kurdun kapacağından endişe ettiğini söyler. İlkin kardeşlerinin Yûsuf’a karşı davranışları çok naziktir, fakat babalarının göreceği alanın dışına çıkar çıkmaz ona vurmaya, en kötü biçimde onu incitmeye, pis kokulu bir kuyunun yanına gelinceye kadar dikenli yolar üzerinde ite kaka sürüklemeye başlarlar. Kuyunun yanına geldiklerinde bir ipe bağlayıp kuyunun içine sarkıtırlar ve onun rahmet duasından habersiz ipi kesiverirler. Yûsuf, kuyunun içinde yükselen bir taşın üzerine inmiştir. Tarihçilerin kayıtlarına göre kuyuda kendisine Hz. Peygambere de çok defalar arkadaşlık etmiş olan Cebrail aleyhisselam yardım etmiş, böylece kuyuda emin bir şekilde kalmıştır.

Bu arada Yakup sevgili oğlunun dönüşünü arzulamaya başlamış, gün geçmiş, akşam olmuş bir felaket haberi duyacağından korkmaya başlamıştır. Nihayet Yûsuf’un ağabeyleri dönmüşler, fakat yanlarında Yûsuf yoktur. Bir yalan uydurarak, kendileri başka yerde oynarken elbiselerini gözetlemek için bıraktıkları Yûsuf’u kurdun kaptığını söylerler. Buna delil olarak bir hayvanın kanına bulaştırdıkları gömleğini gösterirler. Yakup onlara inanmaz ve sevgili oğlundan ayrılmak onu o kadar perişan eder ki

Page 12: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

4

baygınlık geçirir. Babalarının inanmadığını gören kardeşleri Yûsuf’u öldürerek onun bir parçasını getirip Yakup’u inandırmaya karar verirler. Fakat kardeşlerden Yehuda onları bu fikirlerinden vazgeçirmiş ve Yûsuf’a bir fenalık etmeye kalkanı da öldüreceğini söylemiştir.

Yakup ayıkınca Yûsuf’un gömleğine bakar ve yırtılmamış olduğunu görünce de onların anlattıkları hikâyenin yalan olduğunu söyler. Zira Yûsuf’a kurt saldırmış olsaydı gömleğinin yırtık olması gerekirdi. Böylece mağlup olan ve sinirlenen kardeşleri bir başka hikâye uydurarak Yûsuf’u aslında bir hırsızın öldürdüğünü iddia ederler. Yakup, hiçbir hırsızın bir çocuğu öldürerek gömleğini bırakmayacağını söyleyerek buna da inanmaz. Daha sonra Yakup, sahraya ve kırlara düşerek ağlaya ağlaya oğlunu aramaya başlar. Yedi gün aradıktan sonra Cebrail görünüp ona sabırlı olmasını tavsiye eder. Bunun üzerine evine dönüp külbe-i ahzânında keder içinde beklemeye başlar.

Babalarının, hikâyelerine inanmadığını gören Yakupoğulları bir kurt yakalayıp getirerek Yûsuf’u yiyen kurdun bu kurt olduğunu söylerler. Yakup’un duasıyla Allah’ın inayeti sonucu dile gelen kurt masum olduğunu söyler; Yakup’un sorusuna cevap olarak, kaybolan bir kardeşini aramak amacıyla Mısır’dan Kenan’a geldiğini söyler. Kurttaki bu sevgi Yakup’a o kadar dokunur ki ona kardeşini bulması için dua eder. Kurt da Yakup’a aynı şekilde oğlunu bulabilmesi duasında bulunur. Kurt daha sonra sahraya dönerek bütün vahşi hayvanları toplar Yakup’un oğlunun kaybolduğunu ve kendilerinin nasıl suçlandığını anlatır. Böylece hep birlikte masum olduklarını söylemek için Yakuppeygamberin yanına gelirler ve kendileri için bedduada bulunmaması istirhamında bulunurlar. Onlara inanan Yakup böyle bir şey yapmayacağına söz verir.

Kardeşine acıyan Yehuda, Yûsuf için biraz yiyecek alarak kuyunun yanına varır. Aşağı bakınca bir de ne görsün. Yûsuf oturmuş, bir melekle sohbet ediyor; bunun üzerine derhal dönüp gördüğü şeyi kardeşlerine anlatarak onları Yûsuf’u kurtarmaya ikna eder. Fakat kuyunun yanına vardıklarında onları insan suretine giren bir şeytan karşılar. Geliş amaçlarını anlayınca kendi kendilerini yalancı ilan edeceklerine, ondan sonra da artık kendilerine güvenilmez ve hakir olarak bakılacaklarına dikkat çeker. Bunu üzerine onlar da bu fikirden vazgeçip geri dönerler.

Bu arada oradan bir kervan geçmektedir. Bir rüyasında Kenan’da bir köleye sahip olacağı ve bu köle vasıtasıyla büyük bir servete erişeceği gösterilen bu amaçla da Kenan’a gelen Malik adında biri de bu kervanda bulunmaktadır. Kervan, Yûsuf’un bulunduğu kuyuya yaklaştığında sanki bütün develer çekilmiş gibi o tarafa yönelir, Malik servetinin burada olduğunu hisseder. Böylece Malik ve adamları kuyunun ağzına giderek içine bir kova sarkıtırlar. Yûsuf, Cebrail’in isteğine uyarak bu kovaya girer. Yukarı çekildiğinde onun paha biçilmez güzelliğini gören Malik sonsuz neşeye gark olur zira rüyasında kendisine vaat edilen çocuk budur. Tekrar kervana katılırlar; fakat aradan çok zaman geçmez ki bir tarafa gizlenip onları görmüş olan kardeşleri çıkagelir. Onun yanlarından kaçan köleleri olduğunu iddia ederler, fakat sonunda Malik’e yirmi dirhem karşılığında satmaya razı olurlar. Bu hususta da bir anlaşma imzalayarak tüccara verirler. Konuşmasındaki zerafet ve nezaket onları yüreğini öyle kabartır ki yaptıkları kötü işten dolayı üzülmeye başlarlar. Kervan yoluna devam eder. Bir süre sonra da Yûsuf’un annesi Rachel’in kabri yanından geçerlerken Yûsuf aradan sıvışıp kendisini annesinin kabri üzerine atar ve ağlayarak onun yardımını diler. Çok geçmeden yokluğu fark edilir ve aranmaya başlanır. Kısa bir süre sonra Eflah adında siyahi bir köle tarafından kabrin üzerinde bulunur. Eflah, Yûsuf’tan bizzat kendisi sorumlu olduğu için bu davranışına çok kızar ve dövmeye başlar. Genç peygamber daha sonra Allah’a yakarır ve kervanın üzerinde korkunç bir fırtına çıkararak herkesi dehşet içinde bırakır. Eflah’a büyük bir yılan saldırmış ve boynuna sarılmıştır; dehşet içinde kalan ve dili

Page 13: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

5

tutulan siyahi köle sıkıntının kaynağı olarak Yûsuf’u işaret etmektedir. Bunun üzerine Malik’in niyaz ve istirhamda bulunmasıyla Yûsuf tekrar dua eder; fırtına diner ve Eflah’ın boynundaki yılan çekilip gider. Bu hadise, kervandaki herkesin Yûsuf’a büyük bir saygı ve hürmetle muamele etmelerine sebep olur; onu ilahî takdire mahzar biri olarak gördükleri için de kervanın efendisi yaparlar.

Kervan, Nablus’tan geçer. Orada Yûsuf’un güzellik ve bilgisiyle insanlar imana gelirler. Sonra Bisyan’dan geçerler. Buranın halkı Yûsuf’a benzeyen bir put yaparak ona tapmaya başlarlar. Kervan daha sonra Askalan’dan geçer; buranın gaddar bir kralı vardır, kervanı yağma etmek istemektedir. Yûsuf’un güzelliğini görünce bu niyetinden vazgeçer. Kervan Ariş şehrine gelmeden önce Yûsuf, buradaki halkın kendisini nasıl takdir edip beğeneceğini düşünmektedir. Ancak buranın ahalisi de son derece güzel olduklarından Yûsuf’a herhangi bir önem atfetmezler. Bu önem vermeyişin kendi gururunun bir cezası olduğunu anlayan Yûsuf, acz içerisinde Allah’a yakarır. Bunun üzerine insanlar onu fark ederler ve yaklaşarak hürmet gösterirler. Kervan Mısır’a gelince Nil nehrinin kenarında konaklar. Yûsuf, seyahat boyunca üzerinde biriken kir ve tozlardan kurtulmak için yıkanmak amacıyla nehre girdiğinde suyun içinden bir ejderha çıkar ve onu gözetler; böylece onu rahatsız etmek isteyenleri korkutup kaçırır. Yûsuf, banyosunu bitirince o da çekilip gider.

Kervan Mısır’ın içine doğru yol alırken bir haberci halka seslenerek, insanların en güzelinin gelmekte olduğunu bildirir. Gelen insanları, reislerinin talebi üzerine Malik, Yûsuf’un aradan çıkıp kendisini kalabalığa göstermesine izin verir. Yûsuf’un güzelliğiyle kendinden geçen insanlar şehrin merkezine kadar ona eşlik ederler. Burada herkes Malik’in evinin çevresine üşüşür. Malik, Yûsuf’u görmek isteyenlerden para, altın talep ederek çok para kazanır. Bununla birlikte onu satmak niyetindedir. Bu amaçla büyük bir meydanın başına görkemli bir sahne hazırlattırır. Bu sahneye de yine mükemmel bir taht yerleştirir. Yûsuf bu tahta oturtularak teşhir edilecektir. Satış gününün sabahında meydan Mısır asillerinin en zenginlerinin ve en yüksek kademedeki insanlarını çadırlarıyla dolup taşmıştır. Bu harikulade çocuğu almasalar da en azından ona bakabileceklerdir. Bu asiller arasında Kıtfır (Kuteyfer) adında Aziz-i Mısır da bulunmaktadır. Kıtfir, Kral Reyyan Bin Sabit’ten sonra ülkenin en büyük kişisidir. Kral pratikte bütün yetkilerini onun ellerine teslim etmiştir. Kıtfir, karısı Züleyha’nın da kullanması için de meydana bir çadır kurdurmuştur.

Züleyha, günbatımı ülkesinin (Mağrib) güçlü kralı Teymus’un tek kızıdır. Her türlü lüks gıda ile beslenen bir güzellik numunesidir. Günlerini saraylarda, bahçelerde, kendi yaşıtı kız arkadaşlarıyla oynayarak geçirmektedir. Fakat bir gece rüyasında insanüstü güzel bir genç görür, artık o günden sonra akıl huzuru diye bir şey kalmayacaktır. Bu muhteşem hayali görür görmez büyük bir ateşle ve ümitsizce aşka düşmüştür. Uyandığında şaşkın şaşkın, müphem bir tarzda bu sevgiliden bir işaret görme umuduyla çevresine bakınır. Sonra konumunu hatırlayıp büyük bir cesaretle kendini kontrol ederek arkadaşlarını yanına gider. Her zaman olduğu gibi gülümsemekte ve neşelidir, ancak kalbi ateşler içindedir. Bununla birlikte davranışlarından dolayı ona bir şeyler olduğunu farkına varırlar. Bebekliğinden beri ona bakan ve onu izleyen dadısı ne olduğunu sorar fakat o, bir şey söyleyemeyeceği cevabını verir. Bunun üzerine durumu babasına bildirirler. Babası meselenin ne olduğunu kızına sorunca, rüyasında gördüğü bir gence âşık olduğunu söyler. Teymus, kızından bunu gizli tutmasını söyler. Bir süre sonra Züleyha âşık olduğu genci yakaza halindeyken tekrar görür. Ona kim olduğunu söylemesi için yalvarır. O da, bir insan olduğunu, Züleyha’nın aşkında samimi olduğunu bildiğini ve ondan başka hiçbir kimseyle evlenmeyeceğini, kendisinin de Züleyha’ya âşık olduğunu söyler. Bu ikinci

Page 14: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

6

rüya kızı çılgına çevirmiştir; dolayısıyla güvenliği için onu altın zincirlere bağlamak zorunda kalırlar. Ne var ki üçüncü kez sevgilisi yine rüyasında görünür. Züleyha bu sefer ismini ve oturduğu yeri söylemesini rica eder. O da Mısır azizi olduğunu söyler. Bu haber Züleyha’yı o kadar sevindirir ki derhal iyileşir; cinnet halinden kurtulur; zincirleri çözülür ve böylece tekrar kız arkadaşlarını arasına girer. Fakat aklı fikri Mısır aziziyle meşguldür.

Bu sırada Teymus’un sarayına yedi krallıktan elçiler gelmiştir. Bunlar Yemen, Habeşistan, Irak, Frengistan, Rum ve Tibet krallıklarıdır. Hepsi de güzelliğinin şöhreti ülkelere destan olan Züleyha’ya talip olduklarını ifade etmektedir. Fakat içlerinde Mısır azizinin elçisi olmadığını öğrenen Züleyha sadakati dolayısıyla onlarla herhangi bir muamelede bulunulmasını kabul etmez. Onun krallığının ne kadar güçlü olduğunu gören nezaket sahibi bir insan olan babası Mısır azizine elçiyle bir mektup gönderir. Mektupta emsalsiz bir güzelliğe sahip bir tek kızı olduğundan, bütün kralların ona talip olduğundan, kızının kalbinin ise Mısır’da olduğundan bahsederek mektubuna münasip bir cevap beklediğini söylemektedir. Mısır azizi teklif edilen bu şereften son derece memnun kalmış ve derhal şükran dolu muvafakatini bildiren bir mektubu postacı güvercinle göndermiştir. Kralın elçisinin yanına da kendi elçisini katıp zengin armağanlarla yola çıkmıştır. Mısır azizinin elçisine Teymus tarafından her türlü izzet ve ikram gösterilir; daha sonra kızını bu elçiye emanet eder. Züleyha, dadısı ve görkemli bir mâiyet eşliğinde neşeyle Mısır’a doğru yola koyulur. Mısır’a vardıklarında Kıtfir ve bütün hizmetlileri onları karşılamak üzere hazır beklemektedirler. Züleyha’nın bütün arzusu azizi görmektir. Bu sebeple dadısı, onun gözetlemesi için köşkte bir delik açar. Ne yazık ki rüyalarındaki parlak genci göreceği yere yaşlı, solgun bir ihtiyar görünce üzüntüsü hadsiz mertebelere ulaşmıştır. Kaderin kendisine oynadığı bu oyunla özellikle de bu güzel gence sadakat yemini ettiği için neredeyse aklını kaybetmek üzeredir. Fakat içinden bir ses sakin olmasını, bu adamın arzuladığı kişi olmadığını, ona ulaşmak için bir vasıta olduğunu tavsiye etmiştir. Böylece aşk dolu bir kalple Mısır aziznin sarayına yerleşir ve nerede bir güzel genç olduğunu duysa derhal bunun, aradığı genç olabileceği umuduyla araştırmaya koyulur.

Züleyha tüccar Malik’in fevkalade güzelliğe sahip bir köleyle döndüğünü duyar duymaz satışa hazır bulunmaya karar verir ve Kıtfir de onun isteklerini yerine getirir. Sırrını bilen sadık hizmetçisiyle oraya gider ve Kıtfir’in, kendisi için hazırlattığı köşkte yerini alır. Yûsuf, satılığa çıkarıldığı an Züleyha, rüyasında gördüğü ve aşkı uğruna memleketini terk ettiği sevgilisini derhal tanır. Bir ara baygınlık geçirir ve dadısı su serperek onu tekrar ayıltır. Sonra dadısını Yûsuf’a göndererek ona “ Kıtfir’in karısı seni almak ve evlat edinmek istiyor de” der. Müzayede başlar. Herkes Yûsuf’u almak istemektedir. Yaşlı bir kadın sahip olduğu bütün varlığı olan bir bohça pamuk ipliğini karşılık olarak teklif eder. Biri de bir kese altın teklif eder. Daha sonra yüz altına çıkar. Bundan başka biri ağırlığınca misk, biri ağırlığınca mücevher teklif eder. Nihayet Züleyha teklifini yapar. Teklif öncekilerin teklifinin iki katıdır. Böylece kocasına haber göndererek bu çocuğu satın almasını ve evlat edinmesini ister. Kıtfir’in bu oğlanı alacak hazineye malik değilim, demesi üzerine Züleyha kendi mücevherlerini ilave eder. Böylece Kıtfir Yûsuf’u satın alarak Züleyha’ya teslim eder.

Züleyha, Yûsuf’u sarayına getirince bunun da bir rüya olup olmadığına inanmakta büyük güçlük çeker. Bütün günlerini ona bakmakla, en güzel elbiseler hazırlamakla ve leziz gıdalarla onu beslemekle geçmektedir. Bir gün sohbet ederlerken Yûsuf, Züleyha’ya kardeşlerinin kendisine yaptığı zulmü ve kuyuda nasıl kaldığını anlatır. Züleyha ise daha önceki sıkıntılı bir ruh hâlini hatırlatır; sıkıntısının sebebinin

Page 15: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

7

ne olduğunu bulamamıştır, fakat şimdi Yûsuf bu olayı anlatınca sıkıntısının, onun kuyuya atıldığı güne rastladığını anlar.

Peygamberler insanlığın çobanı olduklarından, gerçek çobanlık da Yûsuf aleyhisselam üzerine daima etkili olmuştur. Yûsuf aleyhisselam bu hissini iyi bildiği için kısa bir süre de olsa, Züleyha bu arzusunu gerçekleştirmek istediğini duyurmuştur. Züleyha derhal en güzel koyunların bir araya getirilmesini ve Yûsuf’a teslim edilmesini emreder. Böylece Yûsuf birkaç gün tepelerde ve vadilerde dolaşarak koyun otlatır.

Züleyha’nın Yûsuf’tan ayrı olduğu sıralarda en büyük arzusu ona bakmaktı. Fakat şimdi onunla aynı çatı altında olduğu ve her gün sohbet ettiği halde daha fazla birliktelik için yanıp tutuşuyordu. Buna karşılık iffet sahibi genç peygamber Züleyha’yaherhangi bir cesaret vermez; Züleyha ihtiraslı gözlerle baktığında utanarak gözlerini kaçırır; yaklaşmaya çalıştığında ise ondan kaçardı. Bu soğukluk Züleyha’yıkederlendirir ve bu keder hemen güzelliği üzerinde etkisini göstermeye başlar. Dadısını Yûsuf’a göndererek aşkına karşılık vermesi için yalvarmasını ister. Yûsuf cevaben, kendisine karşı yaptığı iyiliği asla ödeyemeyeceğini fakat böyle bir arzuya rıza göstermesinin ve kendisine evlat muamelesi yapıp evine alan bir efendiye ihanet etmesinin, üstelik teklif edilen şeyin küfür sayılan bir iş olduğunu, peygamberler soyundan gelen bir peygamberin böyle bir cürümü işlemesinin mümkün olmayacağını söyler. Daha sonra kendisi giderek yalvarır ve ateşli aşkından bahsederek kendisine acımasını ister.

Züleyha rica ve istirhamla bir şey yapamayacağını anlayınca bir hile düzenlemeye karar verir. Züleyha’nın güzel bir bahçesi vardır. Bu bahçeye Yûsuf’u, arkasından da yüz tane güzel, evlenmemiş kız göndererek, içlerinden hangisini arzuluyorsa almasını bildiren bir haber gönderir. Kızlara ise ellerinden geleni yapmaları için tembihlerde bulunur ve azıcık ilgi göstermesi durumunda kendisine haber uçurulmasını ister. Böylece Züleyha, Yûsuf’un arzuladığı kızın yerine geçecektir. Akşam olunca bu güzel kızlar bahçede Yûsuf’un etrafında toplanıp onu baştan çıkarmaya çalışırlar. Yûsuf, bütün cazibelerine karşı tahammül gösterip onlara güzel ve hikmetli sözler söyler. Putlara tapmaktan vazgeçmelerini ve bir olan Allah’a ibadet etmelerini ister. Böylece Züleyha sabahleyin bahçeye geldiğinde Yûsuf’un yüzünü yeni bir güzellikle daha da aydınlanmış, çevresinde ilahî sözlerini dinleyen güzel kadınlardan oluşmuş bir müritler topluluğu bulur. Fakat Yûsuf yine Züleyha’ya bakmaz ve o yaklaştıkça yüzünü çevirir. Zira o da Züleyha’nın güzelliğine bakmaktan ona bakınca metanetinin, sabrının tükeneceğinden korkmaktadır. Bu oyunda sonuçsuz kalınca dadısı, Züleyha’ya yeni bir oyun oynamasını teklif eder. Oynanacak bu oyunla Yûsuf, Züleyha’ya bakmak zorunda kalacaktır. Züleyha bir köşk yaptıracak, köşkün duvarına, tavanına Yûsuf’la kol kola girmiş vaziyette resimlerini yaptıracaktır. Daha sonra da Yûsuf bu köşke çağrılacaktır. Böylece gözünü Züleyha’dan kaçırmak için ne tarafa çevirse onu görecektir. “Göz görür, kalp arzular.” darbımeseli gereğince Yûsuf’u bu şekilde arzusunu kabul etmeye zorlayacaktır. Dadının da direktifleri doğrultusunda birbiri içinde yedi köşk ihtiva eden bir saray yaptırılır. Hepsi de olağanüstü bir biçimde özellikle de en içteki köşkün tavan, taban ve duvarları Yûsuf ile Züleyha’nın resimleri ile donatılır. Bu saray hazır olduktan sonra Züleyha da kendini bütün güzelliğini ortaya dökecek şekilde hazırlar ve Yûsuf’u çağırır. Yûsuf ilk köşke girince Züleyha kapıyı kilitler ve aşkını izhar eder. Yûsuf her zamanki iffetini burada da muhafaza eder. Fakat Züleyha bu sefer de Yûsuf’u diğer köşke götürerek aynı teklifini yineler. Nihayet yedinci köşke gelince Züleyha isteğini tekrar eder. Yûsuf gözünü yere çevirince kendisiyle, Züleyha’nın resmini görür. Sonra duvara bakar ve aynı manzarayı orada da görünce Allah’tan yardım niyazında bulunmak için gözlerini yukarı diker. Böylece her

Page 16: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

8

yerde Züleyha’nın güzelliğini gören Yûsuf, ona doğru meyletmeye başlar. Züleyhabunu fark edip fırsattan yararlanmak ister. Ancak Yûsuf tekrar kendisini toparlayarak onun bu teklifini kabul etmesinin mümkün olmayacağını söyler. Züleyha kabul etmemesinin sebebini sorunca da Aziz-i Mısır’ın öfkesinden, Allah’ın gazabından korktuğunu söyler. Züleyha Aziz-i Mısır’ı zehirleyeceğini söyler. Allah’a gelince, “Yûsuf onun affedici olduğunu söylemiyor muydu?” Ayrıca mücevherlerini de onun hizmetinde kullanarak bu ayıplarını gizleyebilirdi. Yûsuf, Aziz-i Mısır”ın zehirlenmesine razı olmayacağını, her şeyin maliki Allah’ınsa aldatılamayacağını söyler. Böylece ümitsizliğe sürüklenen Züleyha bir hançer çekerek Yûsuf’un önünde canına kıymak üzereyken, Yûsuf Züleyha’nın elinden tutar. Züleyha bu oyunu kasten ve bilerek oynamıştır; böylece büyük bir ihtimalle hedefine ulaşmayı düşünmüştür. Züleyha derhal elindeki hançeri yere atıp kollarıyla Yûsuf’u sarar. Yûsuf neredeyse teslim olacakken, odanın bir köşesinde bir nesnenin önüne altın bir perdenin çekili olması dikkatini celbeder. Perdenin arkasındaki şeyin ne olduğu sorar, Züleyha da tanrısı olduğunu, yaptıkları şeyi görmemesi gerektiğini için önüne perde tuttuğunu söyler. Bu cevap Yûsuf’u kendine getirir: “Bir putperest kadın böyle bir iş yaptığı için puttan korkarak görmemesi için önünü kapatırsa, her yerde hazır ve nazır olan, ondan hiçbir şey gizlenemeyecek olan Allah’ın peygamberi böyle bir cürmü nasıl işler?” diyerek hemen sedirden fırlayıp kapıya yönelir, önüne geldiği her kapı kendiliğinden açılmaktadır; Züleyha da peşinden gelir. Tam yedinci kapıdan çıkacakken Züleyha, Yûsuf’un süratle gitmesinden dolayı arkada dalgalanan gömleğinden tutup çeker. Ne var ki gömlek yırtılmış, bir parçası da Züleyha’nın elinde kalmıştır, fakat Yûsuf da kaçıp kurtulmuştur.

Yûsuf köşkten kaçarken Mısır azizi ve maiyetiyle karşılaşır; problemin ne olduğu sorulunca kimseyi kuşkulandırmayacak bir bahane söyler. Kıtfir, Yûsuf’unelinden tutarak köşke girer. Züleyha onları bu şekilde görünce ele verildiğinden korkarak hemen Yûsuf’u namusuna saldırmakla itham eder. Yûsuf bunu kabul etmeyerek gerçeği söyler ve Züleyha’nın kendisini baştan çıkarmaya çalıştığını ifade eder. Ancak Kıtfir, karısına inanır ve Yûsuf’u kötü bir şekilde kınayarak gardiyanlara onu hapse atmaları emrini verir. Yûsuf, masumiyetini âşikar etmesi için sessizce Allah’a dua eder. Bu duanın kabulü olarak Kıtfir’in maiyeti arasında Züleyha’nınakrabalarından bir kadının eğer elbise önden yırtılmışsa Züleyha’nın aksi takdirde Yûsuf’un haklı olacağını söylemesi olayın akışını değiştirir. Bunun üzerine Kıtfir elbiseyi kontrol eder, arkadan yırtılmış olduğunu görünce Yûsuf’un masumiyetini kabul eder. Daha sonra Züleyha’yı azarlar ve Yûsuf’a da bu konuda kimseye bir şey söylememesi ricasında bulunur.

Buna rağmen Züleyha’nın Musevî kölesine karşı olan ve karşılık bulamayan aşk hadisesi haberi bütün Mısır’a yayılır. Mısır kadınları Kıtfir’in karısını suçlamakta aceleci ve mübalağacı davranırlar. Züleyha seslerini kesmek için mükellef bir ziyafet düzenleyerek onları saraya davet eder ve ziyafetin sonunda, insafsız suçlamalarına sebep olan Yûsuf’u görmek isteyip istemediklerini sorar. Kadınlar buna büyük bir istek gösterince doğruca Yûsuf’un yanına gidip onu kadınların yanına gelmeye ikna eder. Züleyha kavranışı tecrübe etmek için de önceden ellerine birer tane portakal vermiştir. Yûsuf’u gördükten sonra kesip yemek üzere portakalları ellerinde tutmaktadırlar. Fakat Yûsuf’u gördükten sonra, onun güzelliğiyle o kadar büyülenmişler ve hayran kalmışlardır ki portakallarını kesecekleri yere ellerini kesmişler; bir kısmı neredeyse baygınlık geçirecek duruma gelmiş; bir kısmı aşktan deliye dönmüş, bir daha da kendilerine gelememişlerdir. Yûsuf’un Züleyha’ya yüz vermemesini fırsat bilerek kendilerini ona sunmaktan geri duramamışlardır. Bütün bunlar Yûsuf’un, Allah’tan

Page 17: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

9

kendisini hapse göndermek istemesine yol açacaktır. Böylece orada kadınlardan ve bıktırıcı ısrarlarından emin olacaktır. Kadınlar onun bu inatçılığını görünce Züleyha’yaonu hapse attırmasını böylece inadı kırılarak itaatkâr olacağı tavsiyesinde bulunurlar.

Aynı günün gecesi Züleyha kocasına, halkın önünde adının temize çıkarılmasının en iyi yolunun Yûsuf’u hapse atmak olduğunu söyler. Fakat hapse atmadan önce onu şehirde gezdirip teşhir ederek, efendisinin güvenini kötüye kullanmanın cezası olarak suçlu ilan edilmesi gerekecektir. Böylece de ona bu şekilde davranılmasına izin veren Züleyha’nın Yûsuf’u sevmiş olduğuna kimse inanmayacaktır. Kıtfir buna razı olur; böylece Yûsuf itibardan düşürülerek hapse atılır. Fakat daha Yûsuf hapse girer girmez Züleyha gardiyana haber göndererek ona mümkün olduğu kadar nazik davranılmasını ister. Sevgilisinden ayrılan Züleyha, artık iyice huzursuzlaşmış, boş sarayda dolaşırken Yûsuf’un giydiği elbiseleri öpüp kendisini teselli etmeye çalışmıştır. Bu ümitsizlik içerisinde kendisini öldürmeye bile kalkışır, fakat bu teşebbüsüne sadık hizmetkârı mani olur.

Bu arada Yûsuf, hapishanedeki diğer mahkûmlarla, kısmen sohbetlerle kısmen de rüya tabirciliği vasıtasıyla dostluk kurar. Bu mahkûmlar arasında kralın hanesinden iki memur mahkûm da vardır. Bir gün bu mahkûmlardan her ikisi de birer rüya görür ve Yûsuf’a anlatırlar. Birinin rüyasının yakalaşan bir felaketi, diğerinin rüyasının ise hakkında kurtuluşu haber verdiğini söyler. Daha sonra da ikinci kişiye, kurtulduğu zaman Kral Reyyan’a haksiz yere düçâr olduğu durumdan bahsetmesini söyleyerek onun yardımını umar. Rüyalar Yûsuf’un yorumladığı gibi gerçekleşir, fakat kurtulan mahkûm uzun süre Yûsuf’u unutur. Bir gün Firavun Reyyan oldukça ilginç bir rüya görür. Yedi semiz inek yedi de cılız inek vardır; bunları yedi iyi yetişmiş başak ve yedi cılız başak izlemektedir. Bütün rüya tabircileri toplandığı halde hiç kimse bir yorum yapamaz ve bunun karmaşık rüyalar sınıfından olduğunu söylerler. Nihayet bir zamanlar Yûsuf’un hapishane arkadaşı olan memur, Reyyan’a Yûsuf’tan bahseder. Reyyan memura derhal Yûsuf’a giderek rüyayı tabir ettirmesini söyler. Yûsuf, rüyanın yedi yıllık bolluğa ve yedi yıllık kıtlığa işaret ettiğini söyler. Adam derhal geri dönerek Yûsuf’un söylediklerini hükümdara anlatır. Bu bilgece yorumdan oldukça hoşlanan kral Yûsuf’u huzurunda görmek istediğini söyler, fakat Yûsuf masumiyeti teslim edilinceye kadar huzura çıkamayacağını belirtir. Bunun üzerine Züleyha ve ziyafette hazır bulunan diğer kadınlar hükümdarın huzuruna çağrılırlar. Hepsi de Yûsuf’un masum olduğunu söyledikten başka Züleyha da tek suçlunun kendisi olduğunu itiraf eder. Rüya tabiriyle hükümdarın hoşnutluğunu kazanan Yûsuf böylece Mısır azizi ve ülkenin fiilî hâkimi olur.

Bundan kısa bir süre sonra yaşlı Kıtfir ölür. Züleyha ise Yûsuf’a hâlâ çılgınca âşıktır. Kim ondan haber getirse mücevherlerini onlara armağan olarak vermektedir. Kederden saçlarına ak düşmeye başlamış ve ağlamaktan gözleri iyice görmez olmuştur. Yaşantısı iyice kötüleşmiştir. Yûsuf’un süvari alaylarının çıkardığı sesleri dinleyerek kendini teselli etmektedir. Bir gün Yûsuf’un oradan geçmesine yakın bir sırada putunun önünde dua ederek gözünün açılmasını ve Yûsuf’un kendisine bakmasını diler; sonra da Yûsuf’un geçeceği yolun kenarında beklemeye başlar. Fakat hiç kimse onu önemsemez. Ümitsizlik ve hayal kırıklığı içinde kulübesine koşup putunu yere atar ve onu parçalar. Sonra da varlığını hissettiği hakiki mabuduna yönelerek affını ve yardımını diler. Tekrar aynı yol üzerinde beklemeye koyulur. Yûsuf aynı yoldan dönerken Züleyha ona doğru “Mazluma hakkını iade eden ve köleyi kral yapanın şanı ne yücedir!” diye bağırır. Bu yakarış ve haykırışları duyan Yûsuf’un kalbi parçalanır ve derhal bu sözü söyleyenin saraya getirilmesini emreder. Yûsuf, huzuruna getirilen kadını ilkin tanımaz ve kim olduğunu sorar. Kadının Züleyha olduğunu öğrenince ona doğru bir meyil hâsıl olur.

Page 18: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

10

Züleyha’ya arzusunun ne olduğunu sorar. O da eski güzelliğini ve gözlerinin yeniden görmesini arzu ettiğini söyler. Yûsuf dua eder; Züleyha’nın gözleri açıldığı gibi güzelliği de eskisinden daha mükemmel bir şekilde geri döner. Yûsuf tekrar Züleyha’yadaha başka ne arzusu olduğunu sorar. Züleyha bir arzusunun bulunduğunu fakat bunu ancak gücenmemeye söz verdiği takdirde söyleyebileceğini ifade eder. Yûsuf’ungücenmemeye söz vermesi üzerine kalan tek arzusunun onun sevgilisi olmak ve ebediyen onunla beraber olmak olduğunu söyler. Yûsuf önce tereddüt eder, fakat gaipten gelen “Züleyha, Allah katında hoş görülmüştür; arzusunu kabul et!” nidasıyla tereddütten kurtulur ve Züleyha’nın arzusunu memnuniyetle kabul eder. Böylece büyük bir saltanat içinde Yûsuf ile Züleyha’nın evliliği gerçekleşir.

Züleyha’nın aşkı Yûsuf’un kalbini o derece etkiler ki bir an olsun yanından ayrılmaya tahammül edemez. Allah’ın lütuf ve merhameti, Züleyha’nın ruhuna yerleşir. Züleyha, her yerde ilahî güzelliği temaşa etmeye, mutlak güzelliği görmeye başlar. Böylece mecazi aşktan hakiki aşka ulaşır. Bir gece Yûsuf, Züleyha’yı okşamak isteyince Züleyha ondan uzaklaşır. Yûsuf arkasından gelir ve çekerek Züleyha’nınelbisesini yırtar. Bu tecelli karşısında Yûsuf’un gözleri yaşlarla dolar. Yûsuf, Züleyha’nın kalbinin ilahî aşka yöneldiğini anlayınca onun için görkemli bir ibadethane yaptırır ve Züleyha bundan böyle günlerini orada geçirecektir.

Yûsuf’un Mısır azizi olmasından sonra rüyasının neticesine bağlı olarak hazırlıklar yaptırır. Çünkü ilk yedi yıl bolluk sonraki yedi yıl ise kıtlık dönemidir. İl yedi yıl çok bereketli geçer ve her yıl ürünün yarısına yakını ambarlara kaldırılarak depo edilir. Sonra kıtlık yılları gelir. Depolanan ürünler sayesinde Mısır’da bolluk varken yakın yerlerde kıtlık iyice hissedilmeye başlanır. Kenan diyarında da bu kıtlık etkisini iyice göstermiştir. Mısır’da bolluk olduğunu duyan Yakup ve oğulları buradan buğday almak isterler. Yakup, oğullarını Mısır’a yollar. Ama yanlarında buğday almak için değerli metaları yoktur. Sıradan eşyalarla buğday almaya gelirler. Ambar memurları onların durumlarını Yûsuf’a iletince Yûsuf onların hemen yanlarına getirilmelerini emreder. Onlar huzura alınınca onları tanır ama kendi kimliğini açıklamaz. Onlardan epey bilgi alır. Babalarının yıllar evvel kaybettikleri kardeşlerinin acısıyla “Külbe-i Ahzân”ında ağlamaktan ve üzülmekten gözlerinin görmez olduğunun haberini alır. Yûsuf diğer kardeşi Bünyamin’in yanlarında olmadığını ve onun gelmesine babalarının müsaade etmediğini de öğrenir. Yûsuf ellerindeki eşyaların buğday alabilmek için yeterli olmadığını be defa onları bu şekilde kabul edeceğini ve ikinci gelişlerinde daha hazırlıklı gelmelerini ve diğer kardeşlerini de getirmelerini ister. Yakup’un oğulları şaşkınlık içerisinde kalırlar. Bir yandan da sevinmektedirler. Çünkü hemen hiçbir şey vermeden erzaklarını alarak evlerine dönmektedirler.

Bu durumu babalarına anlatırlar. Yakup, ikinci gidişlerinde Bünyamin’i göndermekte tereddüt eder ve göndermek istemez. Oğulları ise eğer onu göndermezse Mısır’dan elleri boş döneceklerini belirtirler. Yakup, çaresice onlara izin verir. Oğulları Mısır’a gelirler. Aziz (Yûsuf) onları hoş karşılar kardeşine (Yûsuf ve Bünyamin öz kardeştirler, anneleri aynıdır) güzellikle muamele eder. Yûsuf, döneceklerinde kardeşini bir oyunla alıkoyar. Diğer kardeşlerine artık durumu açıklar onlar da çok mahcup olurlar ve suçlarından dolayı büyük pişmanlık duyarlar. Yûsuf, kardeşlerini babalarını ve bütün aileyi getirmek üzere Kenan’a gönderir. Gömleğini ve Yehuda’ya -kanlı gömleği babasına getiren de Yehuda’dır.- vererek babasını yüzüne ve gözlerine sürmesini ister. Yûsuf’un kardeşleri yola koyulurlar, daha Kenan’a varmadan, Külbe-i Ahzân’ında ağlamakta olan Yakup, Yehuda’nın getirmekte olduğu gömleğin kokusunu rüzgârla almış ve içine bir ferahlık gelmiştir.

Page 19: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

11

Yehuda, Yakup’un başı üzerine gömleği koyunca Yakup’un gözleri açılmış ve sevgili oğlunun ikbali ile ilgili evladının getirdiği haberlere son derece sevinmiştir. Daha sonra derhal Mısır’a gitmek üzere yola çıkarlar. Oraya vardıklarında Kral Reyyan bin Sabit ve Yûsuf tarafından ihtişamla karşılanırlar. Reyyan, onlara her türlü izzet ve ikramda bulunur. Babası, annesi ve kardeşleri Yûsuf’un tahtı önünde dururlar. Böylece çocukken Yûsuf’un gördüğü rüya gerçekleşmiş olur. Birlikte birçok mutlu yılları olur ve sununda Yakup vefat eder.

Bir gece Yûsuf mescide girdiğinde önünde muhteşem güzellikleriyle anne ve babasının hayalleri belirir, kendisini çağırmakta ve gerçek âleme davet etmektedirler. Yûsuf kendine gelince anne ve babasıyla birlikte olmak için ruhunda dayanılmaz bir özlem duyar. Ellerini kaldırıp Allah’a yakararak aldığı bu davetin kabul edilmesini ve artık dünyadan alınmasını niyaz eder. İsteği gerçekleşir. Züleyha bu olay üzerine kendini kaybeder ve bu şekilde yaşamayacağını düşünerek o da ölümü arzulayarak isteğine ulaşır (Gibb, C. 2 1999: 406).

1.3. Kutsal Kitaplarda Yûsuf ile Züleyha Hikâyesi

Türk, İran ve Arap edebiyatlarında pek çok kimse tarafından ele alınıp işlenen Yûsuf ve Züleyha hikâyesi, Tevrat’ta 37-50. bablar arasında, İncil’de, Resullerin İşleriBab 7’de, Kur’an-ı Kerim’de ise, Yûsuf Suresi’nde anlatılmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de ahsenü’l-kasas “hikâyelerin en güzeli” olarak vasıflandırılan Yûsuf Kıssası, günümüze değin dinî şekliyle okunmuş ve söylenmiştir. Yûsuf hikâyesi dinî olması bakımından bütün Doğu ve Batı toplumları tarafından büyük ilgi görmüştür. Bu hikâyeyi diğer Leylâ ve Mecnun, Hüsrev ü Şirin gibi hikâyelerden ayıran temel özellik, bu hikâyenin dinî kaynaklı olmasıdır. Eserin dinî kaynaklı olması, şairlerin konu üzerinde değişiklikler yapmasını ve çok farklı eserler ortaya çıkmasını engellemiştir (Cin, 2010:2).

1.3.1 Kur’an-ı Kerim’de Yûsuf İle Züleyha Kıssası

Kur’an-ı Kerim’de “Kıssaların en güzeli“ olarak tavsif edilen Yûsuf kıssası 111 âyet halinde şu şekilde yer almaktadır:

1. Eif, Lâm, Râ, işte bunlar sana apaçık kitabın âyetleridir! 2. Biz onu akıl erdirebilesiniz diye, bir Kur’an olmak üzere Arapça indirdik. 3. Biz sana Kur’an’ıvahyetmekle kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Doğrusu senin bundan önce hiç haberin yoktu. 4. Bir vakit Yûsuf babasına: “Babacığım, ben rüyada on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm. Gördüm ki onlar bana secde ediyorlar.” Dedi. 5. Babası:“Yavrum, rüyanı kardeşlerine anlatma, sonra sana bri tuzak kurarlar; çünkü şeytan, insana belli ibr düşmandır. 6. İşte böyle, Rabbin seni seçecek, sana olayların yorumuna ait bilgiler öğretecek ve hem sana ve hem de Yakup soyuna, bundan önce ataların İbrahim ve İshâk’a tamamladığı gibi nimetini tamamlayacaktır. Şüphe yok ki, Rabbin her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.” Dedi. 7. Yüceliğim hakkı için Yûsuf ve kardeşlerin de soranlara ibret olacak deliller vardır. 8. çünkü kardeşleri: “Kesinlikle Yûsuf ve kardeşi, babamıza bizden daha sevgilidir. Oysa biz birbirine sargın bir topluluğuz. Doğrusu, babamız beli ki yanılıyor. 9. Yûsuf’u öldürün veya bir yere atın ki, babanızın yüzü size kalsın ve ondan sonra doğru dürüst bir topluluk olasınız!” dediler. 10. İçlerinden biri: “Yûsuf’u öldürmeyin de bir kuyu dibinde bırakın ki, onu geçen bir kervan bulup alsın; eğer yapacaksanız böyle yapınız!” dedi. 11. Vardılar babalarına: “Ey babamız, neden sen, Yûsuf hakkında bize güven miyorsun? Oysa biz onun iyiliğini isteyenleriz. 12.

Page 20: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

12

Yarın onu bizimle gönder, gezsin oynasın. Şüphesiz biz onu gözetiriz.” dediler. 13. Babası: “Onu götürmeniz, beni mutlaka üzer ve korkarım, onu kurt yer, haberiniz olmaz!” dedi. 14. Onlar: “And olsun, biz böylesine birbirine sargın bir topluluk iken onu kurt yerse, o takdirde biz hüsran çekeriz!” dediler. 15. Yûsuf’u alıp götürdükleri ve onu kuyunun dibine koymaya karar verdikleri zaman, biz ona: “And olsun ki, sen onlara hiç farkında değillerken bu işlerini haber vereceksin!” diye vahyettik. 16. Yatsı vakti ağlayarak babalarına geldiler. 17. “Ey babamız, biz gittik yarışıyorduk, Yûsuf’ueşyalarımızın yanında bırakmıştık; bir de baktık ki, onu kurt yemiş. Şimdi doğru da söylesek sen bize inanmazsın!” dediler. 18. Bir de gömleğinin üzerinde yalan bir kan getirdiler. Babaları: “Hayır, nefisleriniz sizi aldatmış, böyle bir işe sevk etmiştir. Artık bana düşen güzelce sabretmektir. Sizin söyledikleriniz karşısında yardımına sığınılacak Allah’tır ancak!” dedi. 19. Öteden bir kervan gelmiş, sucularını göndermişlerdi; vardı, kovasını saldı ve: “A, müjde bu bir erkek çocuk!” dedi. Onu tutup bir ticaret malı olarak gizlediler. Allah ise, ne yapacaklarını biliyordu. 20. Onu ucuz bir fiyatla birkaç dirheme sattılar. Onu yanlarında tutmaya isteksiz bulunuyorlardı. 21. Mısır’da onu alan kişi karısına: “Ona iyi bak, belki bize yararı olur, ya da onu evlat ediniriz.” dedi. Bu şekilde Yûsuf’u orada yerleştirdik, kendisine olayların yorumuna dair bilgiler öğretelim diye. Allah, yaptığı işte üstün bir güce sahiptir; fakat insanların çoğu bilmezler. 22. Kıvamına geldiği zaman, biz ona nüfuz ve peygamberlik bilgisi verdik. İşte biz, İyi hareket edenlere böyle karşılık veriyoruz. 23. Derken evinde bulunduğu hanım, bunu nefsinden kâm almak istedi (onu birlikte olmaya çağırdı) ve kapıları kilitledi; “ Haydi gel, senim!” dedi. O: “ Allah’a sığınırım, doğrusu O, benim efendim, bana iyi baktı ve gerçek şu ki, zalimler iflah olamaz.”dedi. 24. Hanım gerçekten ona niyetini kurmuştu, eğer Rabbi’nin açık delilini görmeseydi o da onu kurmuş gitmişti. Biz ondan kötülüğü ve fuhşu uzaklaştıralım diye, böyle oldu. Gerçekten o, bizim ihlâsa mahzar edilmiş has kullarımızdandır. 25. İkisi de kapıya koştular, hanım onun gömleğini arkasından yırttı ve kapının yanında hanımın beyine rastladılar. Hanım: “Senin karına fenalık yapmak isteyenin cezası, zindana konulmaktan veya acı bir azaptan başka ne olabilir?”dedi. 26. Yûsuf: “O, kendisi beni birlikte olmaya çağırdı!”dedi. Hanımın akrabasından bir şahit şöyle şahitlik etti: “Eğer gömleği önden yırtılmış ise, hanım doğru söylemiştir, bu yalancılardandır. 27. Yok gömleği arkadan yırtılmış ise, hanım yalan söylemiştir, bu doğrulardandır.” 28. Gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu görünce “Anlaşıldı, o, siz kadınların tuzaklarından biridir; gerçekten sizin tuzağınız çok büyüktür! 29.Yûsuf, sakın bundan söz etme; sen de kadın, günahının bağışlanmasını dile; sen gerçekten büyük günahkârlardan oldun!” dedi. 30. Şehirdeki bir takım kadınlar da: “Azizin karısı delikanlısının nefsinden murat istiyormuş (onunla birlikte olmak istiyormuş), onun aşkından yüreğinin zarı çatlamış; karı besbelli çıldırmış!” dediler. 31. Onların gizliden gizliye dedikodularını duyunca, onlara bir davetçi gönderdi, onlar için dayalı döşeli bir sofra hazırladı, her birine bir bıçak verdi ve: “Çık karşılarına!” dedi. Kadınlar onu görür görmez çok büyüttüler, kendi ellerini doğradılar ve: “Haşa, Allah için bu bir insan değil, ancak değerli bir melektir!” dediler. 32. Dedi ki: “İşte beni, hakkında kınadığınız bu delikanlı! Yemin ederim ki, ben onunla birlikte olmak istedim de o, iffetini koruyup bana yanaşmadı. Yine yemin ederim ki, eğer emrimi yerine getirmezse mutlaka zindana atılacak ve mutlaka zillete uğrayanlardan olacaktır!” 33. Yûsuf: “Ey Rabbim, zindan bana bunların davet ettikleri işten daha sevimlidir. Eğer sen, bu kadınların tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan, ben onların sevdasına düşer, cahillerden olurum.”dedi. 34. Bunun üzerine Rabb’i duasını kabul buyurup onların tuzaklarını ondan uzaklaştırdı. Muhakkak O, her şeyi işiten, her şeyi bilendir. 35. Sonra bu kadar delili gördükleri hâlde onlar, onu mutlaka bir süre için zindana atma görüşüne vardılar. 36. Onunla

Page 21: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

13

birlikte zindana iki delikanlı daha girdi. Birisi: “Rüyada kendimi şarap sıkarken görüyorum.”dedi. Diğeri: “Ben rüyada kendimi başımın üstünde bir ekmek götürürken görüyorum, ondan kuşlar yiyor. Bize bunun tabirini haber ver; çünkü biz seni iyilik sevenlerden görüyoruz.”dediler. 37. Yûsuf şöyle dedi: “Size yiyeceğiniz bir yemek gelecek ya, işte o gelmeden önce kesinlikle ben size bunun tabirini bildirmiş olurum. Bu, bana Rabbimin öğrettiklerindendir. Çünkü ben Allah’a inanmayan ve hepsi ahireti inkâr eden bir topluluğun dinini bıraktım.” 38. Ve atalarım İbrahim, İshâk ve Yakup’un dinine uydum. Bizim Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamız olamaz. Bu, Allah’ın bize ve insanlara bir lütfudur, fakat insanların çoğu şükretmezler. 39. Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı çok tanrılar mı, yoksa hepsinden üstün kahredici Allah mı daha hayırlıdır? 40. Ondan başka taptıklarınız, sizin ve atalarınızın takmış olduğu birtakım kuru isimlerden ibarettir; yoksa Allah, onlara öyle bir saltanat indirmemiştir. Hüküm ancak Allah’ındır. O, size kendisinden başkasına tapmamanızı emretti. Doğru ve sabit din budur, fakat insanların çoğu bilmezler. 41. Ey zindan arkadaşlarım, gelelim rüyanıza: “Biriniz, efendisine yine şarap sunacak, diğeri asılacak ve kuşlar başından yiyecek; işte fetvasını istediğiniz mesele halledildi!”dedi. 42. Bir de bu ikisinden kurtulacağını sandığını kişiye: “Efendinin yanında beni an!”dedi. Ona da şeytan, efendisinin yanında anmayı unutturdu ve yıllarca zindanda kaldı. 43. Bir gün hükümdar: “Rüyamda yedi arık ineğin yemekte olduğu yedi semiz inek ve yedi yeşil başakla diğer yedi kuru başak görüyorum. Ey efendiler, eğer rüya tabir ediyorsanız, bana rüyamı halledin!”dedi. 44. Dediler ki: “Rüya dediğin, demet demet hayallerdir, biz ise hayallerin tabirini bilmiyoruz.” 45. İki zindan arkadaşından kurtulmuş olan, uzun süre sonra hatırladı ve: “Ben size onun tabirini haber veririm, hemen beni gönderin!”dedi 46. Gelip: “Yûsuf, ey dosdoğru kişi, yedi semiz inek, bunları yedi arık inek yiyor ve yedi yeşil başakla yedi kuru başak. Rüyasını bize tabir et, ümit ederim ki, o insanların yanında cevapla dönerin, ola ki, değerini bilirler!”dedi. 47.Dedi ki:”Yedi yıl adetiniz üzere ekeceksiniz, biçtiklerinizi biraz yiyeceğiniz hariç olmak üzere, başağında bırakın! 48. Sonra onun arkasından yedi kurak yıl gelecek, saklayacağınız az miktar hariç, önce biriktirdiklerinizi yiyip bitirecek, 49. sonra onun arkasından halkın sıkıntıdan kurtulacağı sıkıp sağacağı bir yıl gelecek.” 50. Bunu duyan hükümdar: “Getirin bana onu!”dedi. Bunun üzerine ona gönderilen adam gelince Yûsuf: “Haydi efendine dön ve sor ona, ellerini doğrayan kadınların maksatları neymiş? Şüphesiz ki Rabb’im onların hilelerini çok iyi bilir.”dedi. 51. Hükümdar o kadınlara: “Derdiniz neydi ki, o zaman Yûsuf’un nefsinden murat almaya, onunla birlikte olmaya kalkıştınız?”dedi. Onlar: “Haşa, Allah için biz onun aleyhine bir kötülük bilmiyoruz!”dediler. Azizin karısı: “Şimdi gerçek ortaya çıktı; onun nefsinden ben kâm emlak istedim. O ise kesinlikle doğru söyleyenlerdendir.”dedi. 52. Bundan maksadım, benim ona gerçekten gıyabında hiyanet etmediğimi ve Allah’ın kesinlikle hainlerin hilesini başarıya ulaştırmayacağını bilmesini sağlamaktı. 53. Nefsimi temize de çıkarmıyorum, çünkü nefis kötülüğü emreder; meğer Rabb’im rahmetiyle bağışlaya, çünkü Rabb’im çok bağışlayan, çok merhamet edendir.”54. Hükümdar da dedi ki: “Onu bana getirin, kendime müşavir yapayım.” Bunun üzerine onunla konuşunca da: Sen bugün yanımızda gerçekten bir mevki sahibi ve güvenilir bir kişisin.”dedi. 55. Dedi ki: “Beni ülke hazinelerine memur et, çünkü ben iyi korur iyi bilirim!” 56. Ve işte böylece Yûsuf’u o ülkede yerleştirdik; neresinde isterse mekân tutuyordu. Biz rahmetimizi dilediğimize nasip ederiz. Ve iyi davrananların mükâfatını zayi etmeyiz. 57. Âhiret, mükâfatı, iman edip takva yolunu tutanlar için elbette daha hayırlıdır. 58. Birden Yûsuf’un kardeşleri çıkageldiler; gelip yanına girdiler; hemen onları tanıdı, onlar ise onu tanımıyorlardı. 59. Onların bütün hazırlıklarını tamamladığında dedi ki: “Bana sizin baba bir kardeşinizi getirin!

Page 22: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

14

Görüyorsunuz ya, ben ölçeği tam ölçüyorum ve ben konukseverlerin en yaralısıyım! 60.Eğer onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size zahire yok ve bana da yaklaşmayın!” 61. Dediler ki: “Herhalde onun için babasından izin almaya çalışırız ve muhakkak bunu yaparız.” 62. Yûsuf uşaklarına: “Sermayelerini yüklerinin içine koyuverin, belki ailelerine döndüklerinde anlarlar, belki yine gelirler.”dedi. 63. Böylece babalarına döndükleri vakit: “Ey babamız, bizden zahire yasaklandı. Bu kere kardeşimizi bizimle beraber gönder ki ölçüp alalım ve muhakkak biz onu koruruz.”dediler. 64. Babaları dedi ki: “Hiç ben size inanır mıyım? Ya bundan önce size kardeşini inandığım gibi olursa! En hayırlı koruyucu da Allah’tır. Ve O, merhamet edenlerin en merhametlisidir.” 65. Derken yüklerini açtıklarında sermayelerini kendilerine iade edilmiş buldular. Dediler ki: “Ey babamız, daha ne isteriz, işte sermayemiz de bize iade edilmiş! Yine ailemize erzak getiririz, kardeşimizi de koruruz, belki bir deve yükü fazla alırız ki bu aldığımız zaten az bir şey! 66. Dedi ki: “Kesinlikle onu sizinle beraber göndermem, ta ki hepiniz her taraftan kuşatılmadıkça, onu mutlaka bana getireceğinize dair Allah’a yemin edesiniz!” Söz verdikleri vakit dedi ki: “Allah söylediklerimize karşı vekildir!” 67. Dedi ki: “Yavrularım! Bir kapıdan girmeyin de ayrı ayrı kapılardan girin! Gerçi ne yapsam hiçbir şeyde Allah’ın takdirini sizden savamam! Hüküm ancak Allah’ındır! Ben Ona tevekkül kıldım. Onun için bütün tevekkül edenler Ona tevekkül etmelidirler!” 68. Babalarının emrettiği yerden girdiklerinde o, onlardan Allah’ın takdirinden hiçbir şeyi savuşturmuyordu; bu sadece Yakup’un içindeki bir isteği yerine getirmişti. Şüphesiz o bir bilgiye sahipti, çünkü biz kendisine öğretmiştik. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.69. Yûsuf’un yanına girdikleri vakit, kardeşini yanına aldı ve: “Haberin olsun ben senin kardeşinim, sakın yapacaklarına üzülme!”dedi. 70. Sonra onların bütün hazırlıklarını yaptığı vakit, su kabını kardeşinin yükü içine koydu sonra da bir çağırıcı: “Ey kafile, siz kesinlikle hırsızlık yapmışsınız!”diye seslendi. 71. Bunlara döndüler ve: “Ne arıyorsunuz?”dediler. 72. Dediler ki: “Hükümdarın su kabını arıyoruz, onu getirene bir deve yükü bahşiş var ve ben ona kefilim.” 73. “Allah’a yemin ederiz ki, kesin olarak bilirsiniz ki, biz bu ülkede fesat çıkarmak için gelmedik; hırsız da değiliz!”dediler. 74. “Şimdi yalancı çıkarsanız cezası ne?”dediler. 75. Dediler ki: “Cezası kimin yükünde çıkarsa işte onun cezası! Biz zalimlere böyle ceza veririz!” 76. .Bunun üzerine (Yûsuf) kardeşinin kabından önce, onların kaplarını aramaya başladı, sonra onu kardeşinin kabından çıkardı. İşte Yûsuf için böyle bir tedbir yaptık! Melik’in kanuna göre kardeşini alıkoymasına çare yoktu. Ancak Allah’ın dilemesi başka! Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz ve her ilim sahibinin üstünde bir bilen vardır. 77. Dediler ki: “Eğer o çalmışsa, bundan önce bir kardeşi de çalmıştı.” O vakit Yûsuf bunu içine attı ve onlara belli etmeden: “Siz çok kötü bir durumdasınız, ne isnat ettiğinizi Allah çok iyi biliyor.”dedi. 78. Dediler ki: “Ey şanlı Aziz, emin ol ki, bunun çok yaşlı bir babası var; onun için yerine birimizi al; çünkü biz seni iyilik edenlerden görüyoruz!” 79. Dedi ki: “Allah saklasın, eşyamızı yanında bulduğumuz kişiden başkasını tutmamızdan Allah korusun! Çünkü biz o takdirde zulmetmiş oluruz.” 80. Ne zaman ki ondan ümit kestiler, fısıldaşarak çekildiler. Büyükleri dedi ki: “Babanızın aleyhinizde Allah’tan söz almış olduğunu, bundan önce de Yûsuf hakkında yaptığınız kusuru bilmiyor muzunuz? Ben arık babam izin verinceye veya Allah hakkımda bir hüküm verinceye kadar buradan ayrılmam; O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.” 81. Siz dönün de babanıza deyin ki: “Ey babamız, inanın ki oğlun hırsızlık yaptı. Biz ancak bildiğimize şahitlik ediyoruz, yoksa gaybın bekçileri değiliz. 82. Hem bulunduğumuz şehir halkına, hem de içinde geldiğimiz kafileye sor. Ve emin ol ki biz, kesinlikle doğru söylüyoruz.” 83.Babaları dedi ki: “Yok sizi nefsiniz aldatmış, artık (bana düşen) güzel bir sabır! Umulur ki Allah

Page 23: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

15

bana hepsini birden getirir. Gerçek şu ki, her şeyi bilen O’dur, her yaptığını bir hikmete göre yapan O’dur.” 84. Ve onlardan yüzünü çevirdi ve: “Ey Yûsuf’un üstünde titreyen tasam!”dedi ve üzüntüden gözlerine ak düştü; artık yutkunuyor, yutkunuyordu. 85. Dedi ki: “Hâlâ Yûsuf’u anıp duruyorsun, vallahi sonunda kederden eriyeceksin veya helak olanlara karışacaksın!” 86. Dedi ki: “Ben dolgunluğumu ve üzüntümü ancak Allah’a şikâyet ederim ve Allah tarafından sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim! 87. “Ey oğullarım, haydi gidiniz de Yûsuf ile kardeşini bulmak için araştırınız; Allah’ınrahmetinden ümit kesmeyiniz; çünkü Allah’ın rahmetinden ümidini kesen ancak kâfirler güruhudur.” 88. Bunu üzerine Yûsuf’un huzuruna girdikleri vakit dediler ki: “Ey şanlı Aziz, bize ve ailemize darlık ve sıkıntı bastırıverdi, önemsiz bir sermaye ve bize biraz da sadaka ver; çünkü Allah verenlere mükâfatını verir!” 89. Dedi ki: “Cahilliğinizde Yûsuf ile kardeşine ne yaptığınızı biliyor musunuz?” 90. “Aaa…! Sen Yûsuf musun?”dediler. “Ben Yûsuf’um, bu da kardeşim, Allah bize lütfuyla iyilikte bulundu; bir gerçektir ki, kim Allah’tan korkar ve sabrederse, muhakkak Allah iyilerin mükâfatını zayi etmez.”dedi. 91. dediler ki: “Vallahi seni Allah üstün kıldı, biz doğrusu büyük suç işlemiştik!” 92. Yûsuf dedi ki: “Bugün size karşı kınama yok; Allah sizi mağfiretiyle bağışlar! O, merhamet edenlerin en merhametlisidir. 93. Şimdi siz benim şu gömleğimi götürün de babamın yüzüne bırakın, gözü açılır. Ve bütün ailenizle toplanıp bana gelin!” 94. Ne zaman ki, bu taraftan kervan ayrıldı, öteden babaları dedi ki: “Doğrusu ben bana bunaklık yakıştırmasına kalkışmazsanız gerçekten Yûsuf’un kokusunu duyuyorum.” 95. Dediler ki: “Vallahi sen gerçekten eski şaşkınlığınızda devam ediyorsunuz!” 96. Fakat ne zaman ki gerçekten müjdeci geldi, gömleği yüzüne bıraktı, gözü açılıverdi. “Ben size demedim mi, ben Allah tarafından sizin bilemeyeceklerinizi bilirim.”dedi. 97. Dedi ki: “Ey bizim şefkatli babamız, bizim için günahlarımızın bağışlanmasını dile, bizler gerçekten büyük günah işlemiştik!” 98. Dedi ki: “Sonra sizin için Rabb’ime istiğfar edeceğim. Gerçek şu ki, çok bağışlayan O’dur, merhamet eden O’dur. 99. Yûsuf’un yanına vardıklarında, ana ve babasını kucakladı, yanına aldı ve: “Buyurun Allah’ın dilemesiyle Mısır’a güvenle girin!”dedi. 100. Ana ve babasını taht üzerine çıkardı, hepsi Yûsuf için secdeye kapandılar. Yûsuf da: “Ey babacığım, işte bundan önceki rüyamın yorumu bu; gerçekten Rabb’im onu gerçekleştirdi, cidden bana iyilikte bulundu; çünkü beni zindandan çıkardı; şeytan benimle kardeşlerimin arasına bozduktan sonra sizi çölden buraya getirdi. Gerçekten Rabb’im, dilediği şey için aldığı tedbirde çok hoş davranır. Gerçek şu ki, O, her şeyi çok iyi bilen, her yaptığını bir hikmete göre yapandır! 101. Ey Rabb’im, Sen bana mülkten bir nasip verdin ve bana rüya tabirinden bir ilim öğretin. Gökleri ve yeri yaratan Rabb’im, dünya ve ahirette benim velim sensin! Benim ruhumu Müslüman olarak al ve beni iyiler arasına kat!” 102. İşte bu gayb haberlerindendir ki sana onu vahiy yolu ile bildiriyoruz. Yoksa onlar yapacaklarına karar verip hile yaparlarken sen yanlarında değildin. 103. Ve insanların çoğu -sen ne kadar arzu etsen de- mümin değillerdir! 104. Buna karşın onlardan bir ücrette istemiyorsun; O Kur’an bütün âlemlere ancak ilahî bir kurtarıcıdır. 105. Bununla beraber göklerde, yerde nice deliller vardır ki, yüz yüze gelirler de onlardan yüzlerini çevirerek geçerler. 106. Onların pek çoğu Allah’a ortak koşmaksızın iman etmezler. 107. Yoksa bunlar Allah’ın azabından; hepsini saracak bir belanın gelivermesinden güven içinde midirler? 108. De ki: “İşte benim yolum budur; basiret üzere Allah’a davet ederim, ben bana uyanlar; Allah’ı tenzih ederim ve ben ortak koşanlardan değilim.” 109. Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de ancak şehirler halkından kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkeklerdi. Şimdi o yerde dolaşmıyorlar mı? Kendilerinden önce gelip geçenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bir baksalar ya! Elbette ahiret evi korunanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? 110. Nihayet

Page 24: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

16

peygamberler ümitlerini kesecek hâle geldikleri ve kendilerinin yalancı çıkarılmış oldukları zannına kapıldıkları zaman, onlara yardımımız geldi ve dilediklerimiz kurtuluşa erdirildi. Suçlular topluluğundan ise azabımız geri çevrilmez! 111. Gerçekten onların kıssalarında akıllılar için bir ibret vardır! Bu Kur’an uydurulur bir söz değil, ancak kendi önündekilerin tasdiki, her şeyin açıklayıcısı ve iman edecek topluluk için bir hidayet, bir rahmettir! (Yazır, 1994: 234-247).

1.3.2 Tevrat’ta Yûsuf ile Züleyha Hikâyesi

BAP 37“Ve Yakup babasının gurbet diyarında, Kenan diyarında, oturdu. Yakup’un

zürriyetleri bunlardır. Yûsuf on yedi yaşında olarak kardeşleriyle beraber sürüyü gütmekte idi; ve o, genç olup babasının karıları Bilha’nın ve Zilpa’nın oğulları ile beraberdi; ve Yûsuf onların fena sözlerini babalarına getirdi. Ve İsrail Yûsuf’u bütün oğullarından ziyade severdi, çünkü o ihtiyarlığının oğlu idi; ve ona alaca entari yaptı. Ve babalarının bütün kardeşlerinden ziyade onu sevdiğini kardeşleri gördüler ve ondan nefret ettiler ve ona tatlı söz söyleyemezlerdi.

Ve Yûsuf rüya görüp kardeşlerine bildirdi ve ondan daha ziyade nefret ettiler. Ve onlara dedi: Rica ederim, gördüğüm bu rüyayı dinleyin; işte, tarlanın ortasında biz demetler bağlıyorduk ve işte, benim demetim kalktı ve dikildi ve işte, sizin demetleriniz etrafını kuşatıp benim demetime iğildiler. Ve kardeşleri ona dediler: Gerçek üzerimize kral mı olacaksın? Yahut gerçek üzerimizde hüküm mü süreceksin? Ve rüyalarından ve sözlerinden dolayı ondan daha ziyade nefret ettiler. Ve yine başka rüya gördü ve onu kardeşlerine anlatıp dedi: İşte, bir rüya daha gördüm ve işte, güneş ve ay ve on bir yıldız bana iğildiler. Ve babasına ve kardeşlerine anlattı ve babası onu azarlayıp kendisine dedi: Bu gördüğün rüya nedir? Gerçek ben ve anan ve kardeşlerin yere kadar sana iğilmek için mi geleceğiz? Ve kardeşleri onu kıskandılar; fakat babası bu sözü yüreğin-de tuttu.

Ve kardeşleri babalarının sürüsünü Şekem’de gütmek için gittiler. Ve İsrail Yûsuf dedi: Kardeşlerin sürüyü Şikem’de gütmüyorlar mı? Gel de seni onların yanına göndereyim. Ve ona dedi: İşte ben. Ve ona dedi: Git, bak, kardeşlerin iyi mi ve sürü iyi mi? ve bana haber getir. Ve onu Hebron vadisinden gönderdi ve Şekem’e vardı. Ve bir adam onu buldu, ve işte, o, kırda avare dolaşıyordu, ve adam: Ne arıyorsun? diye ona sordu. Ve dedi: Ben kardeşlerimi anlıyorum; rica ederim, onlar sürüyü nerede güdüyorlar, bana bildir. Ve adam dedi: Buradan göç ettiler; çünkü onların: Dotan’a gidelim, dediklerini işittim. Ve Yûsuf kardeşlerinin ardına düştü ve onları Dotan’da buldu.

Ve onu uzaktan gördüler ve kendilerine yaklaşmazdan önce, onu öldürmek için düzen kurdular. Ve birbirine dediler: İşte, bu rüyalar sahibi geliyor. Ve şimdi gelin, ve onu öldürelim, ve onu kuyulardan birisinin içine atalım, ve: Kötü bir canavar onu yedi, deriz; ve onun rüyaları ne olacak görürüz. Ve Ruben işitip onların elinden onu kurtardı, ve dedi: Canına kıymıyalım. Ve onu babasına geri götürmek üzre onların elinden kurtarsın diye Ruben onlara dedi: Kan dökmeyin; onu çölde olan bu kuyuya atın, fakat ona el uzatmayın. Ve Yûsuf kardeşlerinin yanına geldiği zaman, vaki oldu ki, Yûsuf un entarisini, üzerinde olan alaca entariyi, çekip çıkardılar; ve kendisini alıp kuyuya attılar; ve kuyu boştu, onda su yoktu.

Ve ekmek yemek için oturdular ve gözlerini kaldırıp gördüler ve işte, Gilead-dan İsmaillerin bir kervanı geliyordu ve onların develeri baharat, pelesenk ve mür yüklü idi, ve Mısır’a indirmek için gidiyorlardı. Ve Yahuda kardeşlerine dedi: Eğer

Page 25: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

17

kardeşimizi öldürür, ve onun kanını gizlersek, ne kazanç var? Gelin, ve onu İsmailîlere satalım, ve elimiz ona dokunmasın; çünkü o kardeşimizdir, etimizdir. Ve kardeşleri sözünü dinlediler. Ve Midyaniler, tacirler, geçiyorlardı; ve Yûsuf’u çekip kuyudan çıkardılar, ve Yûsuf’u İsmailîlere yirmi gümüşe sattılar. Ve onlar Yûsuf’u Mısır’a götürdüler.

Ve Ruben kuyuya döndü, ve işte, Yûsuf kuyuda yoktu; ve esvabını yırttı. Ve kardeşlerinin yanına dönüp dedi: Çocuk yok, ve ben, ben nereye gideyim? Ve Yûsuf’un entarisini aldılar, ve bir ergeç kesip entariyi kana batırdılar; ve alaca entariyi gönderdiler, ve babalarına getirip dediler: Bunu bulduk, bak, oğlunun entarisi mi, yahut değil mi? Ve onu tanıyıp dedi: Oğlumun entarisidir; kendisini kötü bir canavar yemiştir; Yûsuf mutlaka parçalanmıştır. Ve Yakup esvabını yırttı, ve beline çul sardı, ve çok günler oğluna yas tuttu. Ve bütün oğullan ile bütün kızları onu teselliye kalktılar; ve teselli edilmek istemedi, ve dedi: Çünkü oğlumun yanına, ölüler diyarına yas tutarak ineceğim. Ve babası onun için ağladı. Ve Midyaniler onu Mısır’da Firavun’un bir memuru, muhafız askerler reisi olan Potifar’a sattılar.

BAP 38Ve o zamanda vaki oldu ki, Yahuda kardeşlerinin yanından indi, ve Adullamlı

bir adamın yanına indi, ve onun adı Hira idi. Ve Yahuda orada Kenânlı bir adamın kızını gördü, ve adamın adı Şua idi; ve kızı alıp yanma girdi. Ve gebe kalıp bir oğul doğurdu; ve onun adını Er koydu. Ve yine gebe kalıp bir oğul doğurdu; ve onun adını Onan koydu. Ve tekrar bir oğul daha doğurup onun adını Şela koydu; ve onu doğurduğu zaman, Yahuda Kezib’de idi. Ve Yahuda ilk oğlu Er için bir karı aldı, ve onun adı Tamardı. Ve Yahuda’nın ilk oğlu Er RABBİN gözünde kötü idi; ve RAB onu öldürdü. Ve Yahuda ona dedi: Kardeşinin karısının yanına gir, ve ona kayın biraderlik vazifesini yap, ve kendi kardeşine zürriyet yetiştir. Ve Onan o zürriyet kendisinin olmıyacağını bildi; ve vaki oldu ki, kardeşinin karısının yanına girdiği zaman, kardeşine zürriyet vermesin diye yere dökerdi. Ve yaptığı şey RABBİN gözünde kötü oldu; ve onu da öldürdü. Ve Yahuda gelini Tamar’a dedi: Oğlum Şela büyüyünciye kadar kendi babanın evinde dul kal; çünkü: O da kardeşleri gibi ölmesin, dedi. Ve Tamar gidip babasının evinde oturdu.

Ve çok zaman sonra Şua’nın kızı, Yahuda’nın karısı, öldü, ve Yahuda teselli buldu, ve kendisi dostu Adullamlı Hira ile Timnat’a, sürüsünü kırkanların yanına çıktı. Ve: İşte, kaynatan sürüsünü kırkmak için Timnat’a çıkıyor, diye Tamar’a bildirildi. Ve üzerinden dulluk esvabını çıkardı, peçesiyle örtündü, ve Timnat yolu üzerinde olan Enaim kapısında sarınıp oturdu; çünkü Şela’nın büyüyüp kendisinin ona kan olarak verilmediğini gördü. Ve Yahuda onu görünce, kendisini kötü kadın sandı; çünkü yüzünü kapamıştı. Ve yolda onun yanına inip dedi: Rica ederim, gel senin yanına gireyim; çünkü onun kendi gelini olduğunu bilmedi. Ve dedi: Yanıma girmek için bana ne verirsin? Ve dedi: Sürüden bir oğlak gönderirim. Ve dedi: Onu gönderinciye kadar bir rehin verir misin? Ve dedi: Sana ne rehin vereyim? Ve dedi: Kendi mühürünü ve kaytanını ve elinde olan değneğini. Ve ona verip onun yanına girdi ve kadın ondan gebe kaldı. Ve kalkıp gitti ve üzerinden peçesini çıkardı, ve dulluk esvabını giydi. Ve Yahuda kadının elinden rehini almak için Adullamlı dostunun elile oğlağı gönderdi; fakat onu bulmadı. Ve kadının bulunduğu yerin adamlarına sorup dedi: Enaim’de yol kenarındaki o kötü kadın nerededir? Ve dediler: Burada kötü kadın yoktu. Ve Yahuda’nın yanına dönüp dedi: Onu bulamadım; ve hem de o yerin adamları: Burada kötü kadın yoktu, dediler. Ve Yahuda dedi: Kendisinin olsun, bize utanç olmasın; işte, bu oğlağı gönderdim, ve sen kendisini bulmadın.

Page 26: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

18

Ve üç ay kadar sonra vaki oldu ki, Yahuda’ya: Gelinin Tamar zina etmiştir, ve hem de işte, zina ile gebe kalmıştır, diye bildirildi. Yahuda dedi: Onu çıkarın, ve ya-kılsın yakılsın. Ve o dışarı çıkarıldığı zaman: Bu şeyler kimin ise, ben o adamdan gebe kaldım, diyerek kaynatasına gönderdi; ve dedi: Rica ederim, bak, bu mühür, ve kay-tanlar ve değnek kimindir? Ve Yahuda tanıyıp dedi: Mademki onu oğlum Şela’ya vermedim, o benden daha salihtir. Ve artık onu tekrar bilmedi. Ve onun doğurduğu vakitte vaki oldu ki, işte, rahminde ikiz vardı. Ve doğurduğunda vaki oldu ki, biri elini çıkardı, ve ebe aldı, onun eline bir kırmızı iplik bağlıyıp dedi: Bu önce doğdu. Ve elini geri aldığı zaman vaki oldu ki, işte, kardeşi doğdu; ve ebe dedi: Niçin kendine gedik açtın? bunun için adı Perets konuldu. Ve sonra elinde kırmızı iplik olan kardeşi doğdu; ve onun adı Zerah konuldu.

BAP 39Ve Yûsuf Mısır’a indirildi; Firavun’un bir memuru, muhafız askerler reisi, Mı-

sırlı Potifar, onu oraya indirmiş olan İsmailîlerin elinden satın aldı. Ve RAB Yûsuf’laidi, ve muvaffakiyetli adamdı; ve Mısırlı efendisinin evinde idi. Ve efendisi gördü ki, RAB onunla idi, ve yaptığı her şeyde RAB ona muvaffakiyet veriyordu. Ve Yûsuf onun gözünde lütuf buldu, ve onun hizmetinde bulunuyordu; ve onu evi üzerine tayin etti, ve kendisine ait olan her şeyi onun eline verdi. Onu evinde, ve kendisine ait olan her şeyi üzerine tayin ettiği zamandan itibaren vaki oldu ki, RAB Yûsuf’un yüzünden Mısırlının evini mübarek kıldı; ve evin içinde ve tarlada, ona ait olan her şeyde RABBİN bereketi vardı. Ve kendine ait olan her şeyi Yûsuf’un eline bıraktı; ve yediği ekmekten başka onun yanında olan hiç bir şeyi bilmezdi. Ve Yûsuf endamı güzel, ve bakılışta güzeldi.

Ve bu şeylerden sonra vaki oldu ki, efendisinin karısı, Yûsuf’a göz atıp: Benimle yat, dedi. Fakat reddedip efendisinin karısına dedi: İşte, efendim benimle evde ne olduğunu bilmez, ve kendisine ait olan her şeyi elime vermiştir, bu evde o benden büyük değildir; ve senden başka bir şeyi benden esirgemedi, çünkü sen karısısın; ve nasıl bu büyük kötülüğü yapayım, ve Allah’a karşı suç edeyim? Ve her gün Yûsuf’a söylediği halde, onun yanında yatmak, yahut onunla beraber olmak ricasını dinlemezdi. Ve vaki oldu ki, günlerin birinde işini yapmak için eve girdi, ve orada ev halkından içerde kimse yoktu. Ve: Benimle beraber yat, diyerek onu esvabından tuttu; ve Yûsuf esvabını onun elinde bırakıp kaçtı, ve dışarı çıktı. Ve vaki oldu ki, esvabını elinde bırakıp dışan kaçtığını görünce, evinin adamlarını çağırdı, ve onlara dedi: Bakın, bizimle eğlenmek için bu İbrani adamı bize getirdi; benimle yatmak için yanıma geldi, ve yüksek sesle çağırdım; ve vaki oldu ki, sesimi yükseltip çağırdığımı işitince, esvabını yanıma bırakıp kaçtı, ve dışarı çıktı. Ve efendisi evine gelinciye kadar, esvabını yanında alıkoydu. Ve ona bu sözlere göre söyliyip dedi: Bize getirdiğin İbranî köle benimle istihza etmek için yanıma geldi; ve vaki oldu ki, sesimi yükseltip çağırdığım zaman, esvabını yanıma bırakıp dışarı kaçtı.

Ve vaki oldu ki, efendisi: Bana senin kölen böyle yaptı, diyerek karısının kendi-sine söylediği sözleri işittiği zaman, öfkesi alevlendi. Ve Yûsuf’un efendisi onu alıp zindana, kralın mahpuslarının bağlandığı yere, teslim etti, ve orada zindanda kaldı. Fakat RAB Yûsuf’la idi, ve ona inayet gösterdi, ve zindan müdürünün gözünde ona lütuf verdi. Ve zindan müdürü zindanda olan bütün mahpusları Yûsuf’un eline verdi; ve orada yapılan her şeyi yapan o idi. Zindan müdürü onun elinde olan hiç bir şeye bakmazdı, çünkü RAB onunla idi, ve yaptığı şeyde RAB ona muvaffakıyet veriyordu. BAP 40

Ve bu şeylerden sonra vaki oldu ki, Mısır kralının sakisi ve ekmekçisi efendileri Mısır kralına karşı suç ettiler. Ve Firavun iki memuruna karşı, baş saki ve baş ekmekçiye karşı, öfkelendi. Ve onları hapishaneye, muhafız askerleri reisinin evine,

Page 27: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

19

zindana, Yûsuf’un mahpus olduğu yere teslim etti. Ve muhafız askerler reisi Yûsuf’u onların üzerine koydu, ve onlara hizmet etti; ve bir müddet hapishanede kaldılar. Mısır kralının zindanda mahpus olan sakisi ve ekmekçisi, her ikisi bir gecede, her biri rüyasının tabirine göre birer raya gördüler. Ve sabahlayın, Yûsuf onların yanına geldi, ve onları gördü, ve işte, kederli idiler. Ve hapishanede, efendisinin evinde, kendisile beraber olan Firavun’un memurlarına sorup dedi: Niçin bugün yüzünüz bozuk? Ve ona dediler: Rüya gördük, ve onu tabir eden yok. Ve Yûsuf onlara dedi: Tabir Allah’a mahsus değil mi? rica ederim, bana anlatın.

Ve baş saki rüyasını Yûsuf’a hikâye edip ona dedi: Rüyamda işte, önümde bir asma, ve asmada üç çubuk vardı; ve tomurcuklanır gibi idi, ve çiçekleri çıkıp salkımları olgun üzümler verdiler; ve Firavun’un kâsesi elimde idi; ve üzümleri alıp onları Firavun’un kâsesi içine sıktım, ve kâseyi Firavun’un eline verdim. Ve Yûsuf ona dedi: Onun tabiri şudur: Üç çubuk üç gündür; artık üç güne kadar Firavun senin başını yükseltecek ve yine seni memuriyetine döndürecek ve onun sakisi bulunduğun vakitte olduğu gibi, evvelki usule göre, Firavun’un kâsesini onun eline vereceksin. Fakat sana iyilik olduğu zaman, beni hatırına getir, rica ederim, bana lütfet ve beni Firavun’a söyle, ve beni bu evden çıkar; çünkü gerçek ben İbranîler diyarından çalındım ve burada dahi zindana konulacak bir şey yapmadım.

Ve baş ekmekçi tabirin iyi olduğunu görünce, Yûsuf’a dedi: Ben de rüyamda idim, ve işte, başımın üzerinde üç sepet beyaz ekmek vardı; ve en üstteki sepette Firavun’un yiyeceklerinin her çeşidinden, ekmekçi işleri vardı; ve kuşlar başımın üzerindeki sepetten onları yiyorlardı. Ve Yûsuf cevap verip dedi: Onun tabiri şudur: Üç sepet üç gündür; artık üç güne kadar Firavun senin başını senden kaldıracak, ve seni ağaca asacak, ve kuşlar senin etini üzerinden yiyecekler. Ve üçüncü günde, Firavun’un doğum gününde, vaki oldu ki, bütün kullarına ziyafet yaptı; ve kullarının ortasında baş sakinin başını ve baş ekmekçinin başını yükseltti, ve Yûsuf’un onlara tabir ettiği gibi, baş sakiyi şakiliğine döndürdü; ve kâseyi Firavun’un eline verdi; fakat baş ekmekçiyi astı. Fakat baş saki Yûsuf’u hatırlamadı, ve onu unuttu.

BAP 41Ve iki tam yıl sonunda vaki oldu ki, Firavun bir rüya gördü ve işte ırmağın

yanında duruyordu. Ve işte, ırmaktan bakılışta güzel ve ette semiz yedi inek çıktı, ve sazlar arasında otlanıyorlardı. Ve işte, onlardan sonra, bakılışta çirkin ve ette cılız başka yedi inek çıktı, ve ırmağın kenarında ineklerin yanında durdular. Ve bakılışta çirkin ve ette cılız inekler bakılışta güzel ve semiz yedi ineği yediler. Ve Firavun uyandı. Ve uykuya varıp ikine, defa rüya gördü; ve işte, bir sapta yedi semiz ve iyi başak çıktı. Ve işte, onlardan sonra cılız ve şark rüzgârından yanmış yedi başak bitti. Ve cılız başaklar yedi semiz ve dolgun başağı yuttular. Ve Firavun uyandı, ve işte, rüya idi. Ve vaki oldu ki sabahleyin, onun canı rahatsızdı; ve gönderip Mısır’ın bütün sihirbazlarını, ve bütün hikmetlilerini çağırdı; ve Firavun onlara rüyasını anlattı; fakat onlan Firavun’a tabir edebilen bulunmadı.

Ve baş saki Firavun’a söyleyip dedi: Ben bugün suçlarımı hatırlıyorum; Firavun kullarına öfkelendi ve beni ve baş ekmekçiyi hapishaneye, muhafız askerler reisinin evine, teslim etti; ve ben ve o, bir gecede rüya gördük; her biri rüyasının tabirine göre rüya gördük. Ve orada bizimle beraber muhafız askerler reisinin kulu, İbranî bir genç vardı; ve ona anlattık, ve bize rüyalarımızı tabir etti; her birimize rüyasına göre tabir etti. Ve vaki oldu ki, bize nasıl tabir etti ise, öyle oldu; ben memuriyetime döndürüldüm ve o asıldı.

Ve Firavun gönderip Yûsuf’u çağırdı ve onu zindandan çabuk çıkardılar ve tıraş olup esvabını değiştirdi ve Firavun’un huzuruna girdi. Ve Firavun Yûsuf’a dedi: Rüya

Page 28: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

20

gördüm, ve onu tabir eden yoktur; ve ben senin hakkında, ne zaman rüya işitirsen, onu tabir edebilirsin diye işittim. Ve Yûsuf Firavun’a cevap verip dedi: Bende yoktur; Allah Firavun’a hayırlı cevap verecektir. Ve Firavun Yûsuf’a dedi: Rüyamda, işte, ırmağın kenarında duruyordum; ve işte, ırmaktan ette semiz ve görünüşte güzel yedi inek çıktı; ve sazlar arasında otlanıyorlardı; ve işte, onlardan sonra düşkün ve görünüşte çok çirkin ve ette cılız başka yedi inek çıktı, bütün Mısır diyarında çirkinlikçe onlar gibi inek görmedim; ve cılız ve çirkin inekler evelki yedi semiz ineği yediler, ve onların karnına girdikleri zaman, onların karnına girmiş oldukları bilinmezdi, ve onların bakılışı başlangıçta olduğu gibi kötü idi. Ve uyandım. Ve rüyamda gördüm, ve işte, bir sapta dolgun ve iyi yedi başak çıktı; ve işte, onlardan sonra solgun, cılız, ve şark yelinden yanmış yedi başak bitti, ve cılız başaklar yedi iyi başağı yuttular; ve sihirbazlara söyledim, fakat bana bildiren bulunmadı.

Ve Yûsuf Firavun’a dedi: Firavun’un rüyası birdir; Allah yapmak üzre olduğu şeyi Firavun’a bildirdi. Yedi iyi inek yedi yıldır, ve yedi iyi başak yedi yıldır; rüya birdir. Ve onlardan sonra çıkan yedi cılız ve çirkin inek, ve şark yelinden yanmış boş yedi başak da yedi yıldır; yedi kıtlık yılı olacaktır. Firavun’a dediğim şey budur; Allah yapmak üzre olduğu şeyi Firavun’a gösterdi. İşte, bütün Mısır diyarında yedi büyük bolluk yılı gelecektir; ve onlardan sonra yedi kıtlık yılı çıkacaktır; ve Mısır diyarında bütün bolluk unutulacaktır; ve diyarı kıtlık telef edecektir; ve diyarda bolluk, ardınca gelen bu kıtlık yüzünden bilinmeyecektir; çünkü çok ağır olacaktır. Ve rüya Firavun’a iki defa tekrar edildi, çünkü mesele Allah tarafından sabittir, ve Allah onu yapmakta acele edecektir. Ve şimdi, Firavun akıllı ve hikmetli bir adam arasın, ve onu Mısır diyarı üzerine koysun. Firavun bunu yapsın, ve bütün diyar üzerine memurlar koysun, ve yedi bolluk yılında Mısır diyarının beşte birini alsın. Ve bu gelecek iyi yılların bütün yiyeceğini toplasınlar; ve buğdayı şehirlerde yiyecek olarak Firavun’un eli altında yığsınlar, ve saklasınlar. Ve bu yiyecek Mısır diyarında olacak yedi kıtlık yılı için memlekete zahire olacaktır; ta ki, memleket kıtlıkla kırılmasın.

Ve bu söz Firavun’un gözünde ve bütün kullarının gözünde iyi idi. Ve Firavun kullarına dedi: Bunun gibi, kendisinde Allah’ın ruhu olan bir adam bulabilir miyiz? Ve Firavun Yûsuf’a dedi: Mademki Allah sana bütün bu şeyi bildirdi, senin gibi akıllı ve hikmetli adam yoktur; sen evimin üzerinde bulunacaksın, ve bütün kavmim senin emrin üzerine idare olunacaktır; ben yalnız tahtta senden büyük olacağım. Ve Firavun Yûsuf’a dedi: Bak, seni bütün Mısır diyarı üzerine koydum. Ve Firavun mühürünü parmağından çıkardı, ve onu Yûsuf un parmağına taktı; ve ona ince keten esvap giydirdi, ve boynuna altın zincir taktı, ve onu kendisinin ikinci arabasına bindirdi; ve onun önünde: Diz çökün, diye bağırdılar; ve onu bütün Mısır diyarı üzerine koydu. Ve Firavun Yûsuf’a dedi: Ben Firavunum, ve bütün Mısır diyarında hiç kimse sensiz elini yahut ayağını kaldırmıyacaktır. Ve Firavun Yûsuf’un adını Zafenat-paneah koydu; ve kendisine On şehrinin kâhini Potifera’nın kızı Asenat’ı kan olarak verdi. Ve Yûsuf bütün Mısır di-yanm devre çıktı.

Ve Mısır kralı Firavun’un huzurunda durduğu zaman, Yûsuf otuz yaşında idi. Ve Yûsuf Firavun’un huzurundan çıkıp bütün Mısır diyarında dolaştı. Ve yedi bolluk yılında toprak avuçlarla verdi. Ve Mısır diyarında olan yedi yılın bütün yiyeceğini topladı, ve yiyeceği şehirlere koydu; her şehrin etrafında olan tarlada yetişen yiyeceği o şehrin içine koydu. Ve Yûsuf deniz kumu gibi pek çok buğdayı, onu hesap etmekten vazgeçinciye kadar yığdı; çünkü sayısı yoktu. Ve kıtlık yılı gelmeden evel Yûsuf’un iki oğlu oldu, onlan On kâhini Potifera’nın kızı Asenat kendisine doğurdu. Ve Yûsuf ilk oğlunun adını Manasse koydu: Çünkü Allah bana bütün zahmetimi ve bütün babamın evini unutturdu, dedi. Ve ikincinin adını Efraim koydu: Çünkü Allah düşkünlüğüm

Page 29: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

21

diyarında beni semereli kıldı, dedi. Ve Mısır diyarında olan yedi bolluk yılı bitti. Ve Yûsuf’un söylemiş olduğu gibi yedi kıtlık yılı gelmeğe başladı, ve bütün memleketlerde kıtlık vardı; fakat bütün Mısır diyarında ekmek vardı. Ve bütün Mısır diyarı aç kalınca, kavim Firavun’a ekmek için feryat ettiler, ve Firavun bütün Mısırlılara dedi; Yûsuf’a gidin; onun size diyeceğini yapın. Ve kıtlık bütün yeryüzü üzerinde idi, ve Yûsuf yiyecek bulunan bütün yerleri açıp Mısırlılara satıyordu, ve kıtlık Mısır diyarında şiddetlendi. Ve bütün memleketler buğday satın almak için Mısır’a, Yûsuf’a geldiler; çünkü bütün yeryüzünde kıtlık şiddetli idi.

BAP 42Ve Yakub Mısır’da buğday olduğunu gördü, ve Yakup oğullarına dedi: Niçin

birbirinize bakıyorsunuz? Ve dedi: İşte, Mısır’da buğday olduğunu işittim; oraya inin, ve oradan bize satın alın; ta ki, yaşıyalım, ve ölmeyelim. Ve Yûsuf’un on kardeşi Mısır’dan buğday satın almak için indiler. Fakat Yakup Yûsuf’un kardeşi Benyamin’i kardeşlerile göndermedi; çünkü dedi: Belki ona bir zarar dokunur, belenler arasında İsrailoğulları da satın almak için geldiler; çünkü Kenan diyarında kıtlık vardı. Ve memleket üzerine vali olan Yûsuf’tu; memleketin bütün kavmına satan kendisi idi. Ve Yûsuf’un kardeşleri geldiler, ve onun önünde yere kapandılar. Ve Yûsuf kardeşlerini görüp onları tanıdı, fakat kendisi bir yabancı imiş gibi davranarak onlara sert söyledi; ve onlara dedi: Nereden geliyorsunuz? Ve dediler: Yiyecek satın almak için Kenan diyarından.Ve Yûsuf kardeşlerini tanıdı, fakat onlar kendisini tanımadılar. Ve Yûsuf onlar hakkında gördüğü rüyaları hatırladı ve onlara dedi: Siz çaşıtsınız; memleketin çıplaklığını görmek için geldiniz. Ve ona dediler: Hayır efendim, ancak kulların yiyecek satın almak için geldiler. Biz hepimiz bir adamın oğullarıyız; biz doğru adamlarız, kulların çaşıt değildir. Ve onlara dedi: Hayır, fakat memleketin çıplaklığını görmek için geldiniz. Ve dediler: Biz kulların, Kenan diyarında bir adamın oğulları, on iki kardeşiz ve işte, küçüğü bugün babamızın yanındadır, biri de yoktur. Ve Yûsuf onlara dedi: Çaşıtsınız diye size söylediğim budur; bununla tecrübe edileceksiniz, Firavun’un hayatına yemin ederim, küçük kardeşiniz buraya gelmedikçe buradan çıkmayacaksınız. Sizden birini gönderin de kardeşinizi getirsin ve siz bağlanacaksınız, ta ki, sizde hakikat var mı diye sözleriniz tecrübe olunsun; yoksa Firavun’un hayatına yemin ederim ki, siz çaşıtsınız. Ve üç gün onları hapishaneye koydu.

Ve üçüncü günde Yûsuf onlara dedi: Bunu yapın ve sağ kalın; çünkü ben Allah’tan korkarım; eğer doğru adamlarsanız, kardeşinizden biri hapsedildiğiniz evde bağlansın; fakat siz gidin ve evlerinizin kıtlığı için buğday götürün; ve küçük kardeşinizi bana getirin; böylece sözleriniz doğru çıkacak, ve ölmeyeceksiniz. Ve böyle yaptılar. Ve birbirine dediler: Gerçekten biz kardeşimize karşı suçluyuz, çünkü bize yalvardığı zaman, canının sıkıntısına gördük, ve dinlemedik; onun için üzerimize bu sıkıntı geldi. Ve Ruben onlara cevap verip dedi: Çocuğa karşı suç etmeyin diye size söylemedim mi? ve dinlemediniz; ve onun kanı da işte, aranılıyor. Ve Yûsuf’un kendilerini anladığını bilmediler; çünkü aralarında tercüman vardı. Ve onlardan ayrılıp ağladı; ve onlara dönüp kendilerile konuştu, ve aralarından Şimeon’u alıp gözleri önünde onu bağladı. Ve Yûsuf emretti ki, onlara kaplan buğdayla doldurulsun, ve her birinin parası kendi alına geri konulsun, ve onlara yol için azık verilsin; ve onlara böyle yapıldı.

Ve buğdaylarını eşekleri üzerine yüklediler, ve oradan gittiler. Ve biri konak yerinde eşeğine yem vermek için çuvalını açınca, parasını gördü; ve işte, o, çuvalının ağzında idi. Ve kardeşlerine dedi: Param geri verilmiş; ve işte, hattâ çuvalımdadır; ve yürekleri yerinden oynadı, ve titriyerek birbirlerine dönüp dediler: Allah’ın bize bu yaptığı nedir? Ve Kenan diyarına, babalan Yakup’a geldiler, ve kendilerine olan bütün

Page 30: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

22

bu şeyleri ona anlatıp dediler: Memleketin efendisi olan adam bizimle sert söyleşti, memleketi çaşıtlıyanlar gibi tuttu. Ve ona dedik: Biz doğru adamlarız, çaşıt değiliz, biz babamızın oğulları, on iki kardeşiz; biri yoktur, ve küçüğü bugün Kenan diyarında babamızın yanındadır. Ve o adam, memleketin efendisi, bize dedi: Sizin doğru adamlar olduğunuzu bununla bileceğim, kardeşlerinizden birini yanımda bırakın, ve evlerinizin kıtlığı için buğday alıp gidin, ve küçük kardeşinizi bana getirin; o zaman sizin çaşıt değil, doğru adamlar olduğunuzu bileceğim, ve kardeşinizi size vereceğim ve memlekette alış veriş edersiniz.

Ve vaki oldu ki, onlar çuvallarını boşaltırken, işte, her birinin para çıkını çuvalında idi, ve kendileri ve babaları paralarının çıkınlarını görünce, korktular. Ve babaları Yakup onlara dedi: Beni çocuklarımdan ettiniz; Yûsuf yok, ve Şimeon yok, Benyamin’i de alacaksınız; bütün bunlar benim başıma geliyor. Ve Ruben babasına söyliyip dedi: Eğer onu sana getirmezsem, benim iki oğlumu öldür; onu benim elime ver, ben de onu sana geri getiririm. Ve dedi: Benim oğlum sizinle beraber inmiyecektir; çünkü kardeşi öldü, ve yalnız bu kaldı; eğer gideceğiniz yolda kendisine bir zarar değerse, o vakit benim ak saçımı ölüler diyarına kederle indireceksiniz.

BAP 43Ve diyarda kıtlık ağırdı. Ve Mısır’dan getirdikleri buğdayı yiyip tükettikleri

zaman, vaki oldu ki, babaları onlara dedi: Yine gidin, bize biraz yiyecek satın alın. Ve Yahuda ona söyliyip dedi: O adam bize: Eğer kardeşiniz sizinle olmazsa, yüzümü görmezsiniz, diye sıkı tenbih etti. Eğer sen kardeşimizi bizimle gönderirsen, ineriz, ve sana yiyecek satın alınız. Fakat göndermezsen, inmeyiz; çünkü o adam bize: Kardeşiniz sizinle olmazsa, yüzümü görmezsiniz, dedi.Ve İsrail dedi: Niçin o adama bir kardeşiniz daha olduğunu bildirmekle bana kötülük ettiniz? Ve dediler: O adam: Daha babanız sağ mı? başka kardeşiniz var mı? diye bizim hakkımızda ve akrabamız hakkında sordukça sordu, biz de ona bu sözlere göre bildirdik. Kardeşinizi getirin, diyeceğini hiç bilir mi idik? Ve Yahuda babası İsrail’e dedi: Çocuğu benimle gönder, ve kalkıp gideriz; ve sen de, biz de ve yavrularımız da yaşarız ve ölmeyiz. Ona ben kefil olurum; onu benden ararsın; eğer onu sana getirmezsem ve karşında durdurmazsam, ebediyen sana karşı suçlu olayım; çünkü gecikmeseydik, şimdi ikinci defa dönmüş olacaktık. Ve babaları İsrail onlara dedi: Eğer şimdi böyle ise, bunu yapın; kaplarınızda bu memleketin iyi şeylerinden alın, ve o adama bir hediye, biraz pelesenk, ve biraz bal, baharat ve mür, fıstık ve badem götürün, ve yanınıza iki kat para alın, ve çuvallarınızın ağzında geri verilmiş olan parayı elinizde geri götürün; belki bir yanlışlık olmuştur; ve kardeşinizi alıp kalkın, ve o adamın yanına dönün, ve o adamın önünde Kadîr olan Allah size merhamet ihsan etsin, diğer kardeşinizi ve Benyamin’i size teslim etsin. Ve ben çocuklarımdan edileceksem, edileyim. Ve adamlar bu hediyeyi aldılar, ve ellerinde iki kat para, ve Benyamin’i alıp kalktılar, ve Mısır’a indiler, ve Yûsuf’un önünde durdular.

Ve Yûsuf Benyamin’i onlarla beraber görünce, evinin kâhyasına dedi: Bu adam-ları eve götür; ve davar kesip hazırla; çünkü onlar öğleyin benimle beraber yiyecekler. Ve adam Yûsuf’un dediği gibi yaptı; o adamları Yûsuf’un evine götürdü. Ve adamlar korktular, çünkü Yûsuf’un evine götürülmekte idiler, ve dediler: Evelce çuvallarımızda geri verilmiş olan para meselesi üzerine götürülüyoruz; ta ki, bize karşı bahane arayıp üzerimize düşsün, ve köle olarak bizi ve eşeklerimizi alsın. Ve Yûsuf’un evinin kâhyasına yaklaştılar, ve evin kapısında ona söyliyip dediler: Aman efendim, ilk defa yiyecek satın almak için indik; ve vaki oldu ki, konak yerine vardığımız zaman çuvallarımızı açtık, ve işte, tartısı eksik olmıyarak paramız, her birinin parası, çuvalının ağzında idi; ve onu elimizde yine getirdik. Ve yiyecek satın almak için ellerimizde başka para getirdik; paramızı çuvallarımıza kim koydu, bilmiyoruz. Ve dedi: Selâmette

Page 31: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

23

olun, korkmayın; Allah’ınız ve babanızın Allah’ı size çuvallarınızda hazine verdi; paranız bana geldi. Ve Şimeon’u onlara çıkardı. Ve birisi adamları Yûsuf’un evine getirdi, ve ayaklarını yıkamaları için su verdi, ve eşeklerine yem verdi. Ve öğle vakti Yûsuf’un gelmesine kadar hediyeyi hazırladılar; çünkü orada ekmek yiyeceklerini işitmişlerdi.

Ve Yûsuf eve gelince, ellerinde olan hediyeyi, evin içine, ona getirdiler, ve ona yere kadar eğildiler. Ve onlardan hal ve hatır sordu, ve dedi: O dediğiniz kocamış adam, babanız, selâmette mi? hâlâ yaşıyor mu? Ve dediler: Babamız kulun selâmette, hâlâ yaşıyor. Ve baş eğip secde kıldılar. Ve gözünü kaldırıp anasının oğlu, kardeşi Benyamin’i gördü ve dedi: Bana söylediğiniz küçük kardeşiniz bu mudur? Ve dedi: Eyoğlum, Allah sana lütfetsin. Ve Yûsuf acele etti; çünkü kardeşi için yüreği yanıyordu; ve ağlayacak bir yer aradı ve odasına girip orada ağladı. Ve yüzünü yıkayıp çıktı; ve kendisini tuttu, ve dedi: Yemek koyun. Ve ona ayrıca, ve onlara ayrıca, ve kendisiyle yiyen Mısırlılara ayrıca koydular; çünkü Mısırlılar İbranîlerle beraber yemek yemezlerdi; çünkü o, Mısırlılara mekruhtu. Ve onun önünde ilk doğan ilk oğulluk hakkına göre ve küçüğü küçüklüğüne göre oturdular; ve adamlar birbirine bakıp şaştılar. Ve önünde olandan onlara pay ayırdı; fakat Benyamin’in payı öbürlerinden her birinin payından beş kat ziyade idi. Ve içtiler, ve onunla beraber hoş vakit geçirdiler.

BAP 44Ve evinin kâhyasına emredip dedi: Bu adamların çuvallarını, kayırabildikleri

kadar yiyecekle doldur, ve her adamın parasını çuvalının ağzına koy. Ve küçüğün çuvalının ağzına kâsemi, gümüş kâseyi, ve buğdayının parasını koy. Ve Yûsuf’un söylediği söze göre yaptı. Ve sabah aydınlanınca, adamlar, kendileri ve eşekleri gönderildiler. Henüz şehirden çıkmışlar, daha uzaklaşmamışlardı; ve Yûsuf, evinin kâhyasına dedi: Kalk, o adamların ardınca seğirt; ve onlara yetiştiğin zaman kendilerine de: Niçin iyiliğe karşı kötülükle ödediniz? Bu, efendimin ondan içtiği, ve hem de onunla fala baktığı kâse değil midir? Yaptığınız işle kötülük ettiniz. Ve onlara yetişti, ve bu sözleri kendilerine söyledi. Ve ona dediler: Niçin efendim bu gibi sözler söylüyor? Haşa, kulların böyle bir şey yapmazlar. İşte, çuvallarımızın ağzında bulmuş olduğumuz parayı Kenan diyarından sana geri getirdik, ve senin efendinin evinden nasıl gümüş veya altın çalmış olalım? Kullarından kimin yanında bulunursa, o ölsün, ve biz de efendime köle olalım. Ve dedi: Peki, şimdi sözünüze göre olsun; kimin yanında bulunursa, o bana köle olsun, ve siz suçsuz olursunuz. Ve acele ettiler, ve her biri kendi çuvalını yere indirdi, ve her biri kendi çuvalını açtı. Ve aradı, büyükten başlıyıp küçükte bitirdi, ve kâse Benyamin’in çuvalında bulundu. Ve esvaplarını yırttılar, ve her biri eşeğini yükleyip şehre döndüler.

Ve Yahuda kardeşlerile Yûsuf’un evine geldi; ve kendisi daha orada idi, ve onun önünde yere kapandılar.Ve Yûsuf onlara dedi: Yaptığınız bu iş nedir? Bilmediniz mi ki, benim gibi bir adam elbet fala bakabilir? Ve Yahuda dedi: Efendime ne diyelim? ne söyliyelim? ve kendimizi nasıl suçsuz çıkaralım? Allah kullarının fesadını buldu; işte, hem biz hem kâse elinde bulunan, efendime köleyiz. Ve dedi: Haşa, ben bunu yapmam; elinde kâse bulunan adam, o bana köle olacak; fakat siz babanıza selâmetle gidin.

Ve Yahuda ona yaklaşıp dedi: Aman efendim, rica ederim, kulun bir söz söy-lesin de efendim dinlesin; ve kuluna karşı öfken alevlenmesin; çünkü sen de Firavun gibisin. Efendim kullarına sorup demişti: Sizin babanız yahut kardeşiniz var mı? Ve efendime demiştik: Bizde kocamış adam, babamız, ve küçük, ihtiyarlık çocuğu var, ve kardeşi öldü, ve anasından yalnız o kaldı; ve babası onu sever. Ve kullarına demiştin: Kendisini bana indirin, onu gözümle göreyim. Ve efendime demiştik: Çocuk babasını bırakamaz, çünkü babasını bırakırsa, babası ölür. Ve kullarına demiştin: Eğer küçük

Page 32: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

24

kardeşiniz sizinle inmezse, bir daha yüzümü görmezsiniz. Ve babam kulunun yanına çıktığımız zaman, vaki oldu ki, efendimin sözlerini ona bildirdik. Ve babamız dedi: Yine gidin, bize biraz yiyecek satın alın. Ve dedik: İnemeyiz; eğer küçük kardeşimiz bizimle olursa ineriz; çünkü küçük kardeşimiz bizimle olmazsa, o adamın yüzünü göremeyiz. Ve babam kulun bize dedi: Bilirsiniz ki, karım bana iki oğul doğurdu; ve biri yanımdan gitti, ve: Mutlaka parçalandı, dedim; ve şimdiye kadar onu görmedim; bunu da benden alırsanız, ve ona bir zarar değerse, ak saçımı kederle ölüler diyarına indirirsiniz. Ve şimdi babam kulunun yanına vardığım zaman, çocuk bizimle beraber olmazsa, onun canı çocuğun canına bağlı olduğundan, çocuğun bizimle beraber olmadığını görünce, olur ki, ölür, ve kulların babamın ak saçını ölüler diyarına kederle indirirler. Çünkü kulun babama çocuk için kefil olup dedim: Onu sana getirmezsem, ebediyen babama karşı suçlu olayım. Ve şimdi rica ederim, çocuğun yerine efendime köle olarak kulun kalsın; ve çocuk kardeşlerile beraber çıksın. Çünkü çocuk benimle beraber olmazsa, nasıl babama gideyim, ve babama gelecek fenalığı göreyim?

BAP 45Ve Yûsuf yanında duranların hepsinin önünde kendini tutamadı; ve bağırdı:

Herkesi yanımdan çıkarın. Ve Yûsuf kendisini kardeşlerine tanıttığı zaman, yanında hiç kimse yoktu. Ve yüksek sesle ağladı; ve Mısırlılar işittiler, ve Firavun’un evi işitti. Ve Yûsuf kardeşlerine dedi: Ben Yûsufum, babam hâlâ yaşıyor mu? Ve kardeşleri kendisine cevap veremediler; çünkü karşısında şaşırdılar. Ve Yûsuf kardeşlerine dedi: Rica ederim, bana yaklaşın. Ve yaklaştılar. Ve dedi: Mısır’a sattığınız kardeşiniz Yûsuf benim. Ve şimdi beni buraya sattığınıza kederlenmeyin, ve size güç gelmesin; çünkü Allah hayatı korumak için beni önünüzden gönderdi. Çünkü bu iki yıldır memlekette kıtlık var; ve daha beş yıl var ki, onlarda çift sürme ve biçme olmıyacaktır. Ve Allah yeryüzünde sizin için bir bakiye saklamak ve sizi büyük kurtuluşla yaşatmak için beni önünüzden gönderdi. Ve şimdi beni buraya gönderen siz değilsiniz, ancak Allah’tır; ve beni Firavun’a baba, ve bütün evine efendi, ve bütün Mısır diyarına hükümdar kıldı. Acele edin, ve babama gidin, ve ona diyin: Oğlun Yûsuf böyle diyor: Allah beni bütün Mısır diyarına hükümdar kıldı; yanıma in, durma; ve Goşen vilâyetinde oturursun, ve sen, ve oğulların, ve oğullarının oğulları, ve sürülerin, ve sığırların, ve senin olan her şey bana yakın olursunuz; ve seni orada beslerim; çünkü daha beş yıl kıtlık olacaktır; yoksa sen ve evin ve senin olanların hepsi yoksulluk çekersiniz. Ve işte, gözleriniz ve kardeşim Benyamin’in gözleri görüyor ki, size söyleyen benim ağzımdır. Ve Mısır’da olan bütün izzetimi ve bütün gördüğünüzü babama bildirirsiniz; ve acele edip babamı buraya indirirsiniz. Ve kardeşi Benyamin’in boynuna kapanıp ağladı; ve Benyamin onun boynunda ağladı. Ve bütün kardeşlerini öpüp onların boynunda ağladı; ve ondan sonra kardeşleri kendisiyle konuştular.

Ve Yûsuf’un kardeşleri geldi diye Firavun’un evinde haber işitildi; ve Firavun’un gözünde ve kullarının gözlerinde hoş göründü. Ve Firavun Yûsuf’a dedi: Kardeşlerine söyle: Bunu yapın; hayvanlarınızı yükletin, ve gidip Kenan diyarına varın; ve babanızı ve evleriniz halkını alıp yanıma gelin; ve size Mısır diyarında iyi olanı vereceğim, ve diyarın yağından yersiniz. Ve sana emrolundu, bunu yapın; yavrularınız için ve karılarınız için Mısır diyarından kendinize arabalar alın, ve babanızı getirip gelin. Gözleriniz de eşyanız üzerinde kalmasın, çünkü bütün Mısır diyarının iyi şeyleri sizindir.

Ve İsrailin oğulları böyle yaptılar; ve Yûsuf Firavun’un emri üzerine onlara ara-balar verdi, ve yol için onlara azık verdi. Hepsine, her birine birer kat yedek esvap verdi; fakat Benyamin’e üç yüz parça gümüş, ve beş kat yedek esvap verdi. Ve babasına böylece, yani, Mısır’ın iyi şeyleriyle yüklü on eşek, ve babası için yolda buğday ve

Page 33: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

25

ekmek ve azık yüklü on dişi eşek gönderdi. Ve kardeşlerini gönderdi, ve gittiler: ve onlara dedi: Yolda kavga etmeyin. Ve Mısır’dan çıkıp Kenan diyarına babalan Yakup’a geldiler. Ve ona: Yûsuf hâlâ yaşıyor, ve o bütün Mısır diyarına hükümdardır, diye bildirdiler. Ve yüreği donuk kaldı, çünkü onlara inanmadı. ve Yûsuf’un kendilerine dediği bütün sözleri ona söylediler; ve kendisini taşımak için Yûsuf’un gönderdiği arabaları görünce, babaları Yakup’un canı dirildi; ve İsrail dedi: Yeter; oğlum Yûsuf hâlâ yaşıyor; gideyim, ve ben ölmeden evel onu göreyim.

BAP 46Ve İsrail kendisine ait olan her şeyle beraber göç etti, ve Beer-şebaya geldi, ve

babası İshak’ın Allah’ına kurbanlar kesti. Ve Allah, İsrail’e gece rüyalarında söyleyip dedi: Yakup, Yakup! Ve o dedi: İşte ben. Ve dedi: Ben Allah, babanın Allahıyım; Mısır’a inmekten korkma; çünkü orada seni büyük bir millet edeceğim; Mısır’a ben seninle beraber ineceğim; ve mutlaka seni yine çıkaracağım; ve senin gözlerini Yûsuf’un eli kapıyacaktır. Ve Yakup Beer-şeba’dan kalktı; ve İsrail’in oğulları babaları Yakup’u, ve yavrularını, ve karılarını, onu taşımak için Firavun’un göndermiş olduğu arabalarda taşıdılar. Yakup ve kendisiyle bütün zürriyeti, davarlarını, ve Kenan diyarında kazanmış olduklan şeyleri alıp Mısır’a geldiler; ve kendisiyle beraber oğullarını, ve oğullarının oğullarını, ve kendisiyle beraber kızlarını, ve oğullarının kızlarını ve bütün zürriyetini Mısır’a getirdi.

Mısır’a gelen İsrailin oğullarının adları şunlardır: Yakup ve oğulları, Yakup’un ilk oğlu Ruben. Ve Ruben’in oğulları: Hanok, ve Pallu, ve Hetsron, ve Karmi. Ve Şime-on’un oğulları: Yemuel, ve Yamin, ve Ohad, ve Yakin, ve Tsohar, ve Kenânlı bir ka-dının oğlu olan Şaul. Ve Levi’nin oğulları: Gerşon, Kohat, ve Merari. Ve Yahuda’nın oğulları: Er, ve Onan, ve Şela, ve Perets, ve Zerah; ancak Er ve Onan Kenan diyarında öldüler. Ve Perets’in oğulları: Hetsron ve Hamul idi. Ve İssakar’ın oğulları: Tola, ve Puva, ve Yob, ve Şimron. Ve Zebulun’un oğulları: Sered, ve Elon, ve Yahleel. Bunlar Lean’ın oğullarıdır, kızı Dina ile onlan Paddan-aramda Yakup’a doğurdu; oğulları ve kızlan bütün canlar otuz üçtü. Ve Gad’ın oğulları: Tsifyon, ve Haggi, Şuni, ve Etsbon, Eri, ve Arodi, ve Areü. Ve Aşerin oğulları: Yimna, ve Yişva, ve Yişvi, ve Beria, ve kızkardeşleri Serah; ve Berianın oğulları: Heber ve Malkiel. Bunlar La-banın, kızı Leaya verdiği Zilpanın oğullarıdır; ve on altı can olarak bunlan Yakup’a doğurdu. Yakup’un karısı Rahel’in oğulları: Yûsuf ve Benyamin. Ve Mısır diyarında Yûsuf’a Manasse ve Efraim doğdu, onlan kendisine On şehri kâhini Potifera’nın kızı Asenat doğurdu. Ve Benyamin’in oğulları: Bela ve Beker, ve Aşbel, Gera, ve Naaman, Ehi, ve Roş, Muppim, ve Huppim, ve Ard. Bunlar Rahel’in Yakup’a doğurduğu oğullardır; bütün canlar on dörttü. Ve Dan’ın oğulları: Huşim. Ve Naftali’nin oğulları: Yahtseel, ve Guni ve Yetser, ve Sillem. Bunlar Labanım, kızı Rahel’e verdiği Bilha’nın oğullarıdır, ve bunları Yakup’a doğurdu; bütün canlar yedi idi. Bütün canlar, Yakup’un oğullarının kanlarından başka Yakup’un sulbünden çıkan, onunla Mısır’a gelen bütün canlar altmış altı idi; ve kendisine Mısır’da doğan Yûsuf’un oğulları iki candır; Yakup’un evinin Mısır’a gelen bütün canları yetmiş idi.

Ve önünden Goşen’e yol göstermek üzre Yahuda’yı kendinden önce Yûsuf’a gönderdi; ve Goşen vilâyetine girdiler. Ve Yûsuf arabasını hazırladı, ve babası İsrail’i karşılamak için Goşen’e çıktı; ve ona kendisini takdim etti, ve onun boynuna kapanıp epeyi müddet boynu üzerinde ağladı. Ve İsrail Yûsuf’a dedi: Senin yüzünü gördükten sonra, şimdi öleyim, çünkü sen hâlâ yaşıyorsun. Ve Yûsuf kardeşlerine ve babasının evine dedi: Çıkıp Firavun’a bildireyim, ve ona diyeyim. Kenan diyarında olan kardeşlerim ve babamın evi yanıma geldiler; ve bu adamlar çobandırlar, çünkü davar sahibidirler; ve kendi sürülerini ve sığırlarını ve kendilerine ait olan bütün şeyleri

Page 34: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

26

getirdiler. Ve olur ki, sizi Firavun çağırır, ve: İşiniz nedir? der; siz de: Çocukluktan şimdiye kadar hem biz hem babalarımız, kulların, davar adamlarıdır, diyin; ki, Goşen vilâyetinde oturasınız; çünkü Mısırlılar için her çoban mekruhtur.

BAP 47Ve Yûsuf içeri girdi, ve Firavun’a bildirip dedi: Babam ve kardeşlerim, ve

sürüleri, ve sığırları, ve onlara ait olan her şey, Kenan diyarından geldiler; ve işte, onlar Goşen vilâyetindedirler. Ve kardeşleri arasından beş kişi aldı, ve onları Firavun’un karşısına çıkardı.Ve Firavun onun kardeşlerine dedi: İşiniz nedir? Ve Firavun’a dediler: Kullara, hem biz ve hem babalarımız çobandırlar. Ve Firavun’a dediler: Memlekete misafir olmak için geldik; çünkü kullarının sürüleri için otlak yoktur; çünkü Kenan diyarında kıtlık ağırdır; ve şimdi rica ederiz, kullara Goşen vilâyetinde otursunlar. Ve Firavun Yûsuf’a söyleyip dedi: Baban ve kardeşlerin sana geldiler; Mısır diyarı senin önündedir; babanı ve kardeşlerini memleketin en iyi yerinde oturt; Goşen vilâyetinde otursunlar; ve onlar arasında becerikli adamlar olduğunu biliyorsan, onları benim davarlarım üzerine reis koy. Ve Yûsuf babası Yakup’u içeri getirdi, ve kendisini Firavun’un karşısında durdurdu; ve Yakup Firavun’a hayır dua etti. Ve Firavun Yakup’a dedi: Ömrünün yıllarının sayısı kaçtır? Ve Yakup Firavun’a dedi: Gurbet yıllarımın sayısı yüz otuz yıldır; ömrümün yıllarının sayısı az ve kötü oldu, ve babalarımın gurbetlerinin günlerinde ömürlerinin yıllarının sayısına varmadı. Ve YakupFiravun’a hayır dua etti, ve Firavun’un yanından çıktı. ve Yûsuf babasını ve kardeşlerini yerleştirdi, ve Firavun’un emreylediği gibi Mısır diyarında, memleketin en iyi yerinde, Ramses civarında onlara mülk verdi. Ve Yûsuf babasını ve kardeşlerini ve babasının bütün evini ailelerine göre ekmekle besledi.

Ve bütün memlekette ekmek yoktu; çünkü kıtlık çok ağırdı, ve kıtlık yüzünden Mısır diyarı ve Kenan diyarı zebun oldular. Ve Yûsuf, satın aldıkları buğdaya bedel Mısır diyarında ve Kenan diyarında bulunan bütün parayı topladı; ve Yûsuf parayı Firavun’un evine getirdi. Ve Mısır diyarında, ve Kenan diyarında para tükenince, bütün Mısırlılar Yûsuf’a geldiler, ve dediler: Bize ekmek ver; niçin senin karşında ölelim? çünkü para bitti. Ve Yûsuf dedi: Davarlarınızı verin, eğer para bitti ise, davarlarınıza bedel veririm. Ve davarlarını Yûsuf’a getirdiler; ve Yûsuf atlara bedel, ve koyun sürülerine bedel, ve sığır sürülerine bedel, ve eşeklere bedel onlara ekmek verdi; ve bütün davarlara bedel o sene onları ekmekle besledi. Ve o yıl sona erince ikinci yılda ona geldiler, ve kendisine dediler: Efendimden gizlemiyeceğiz ki, para tükendi; ve davar sürüleri efendimindir; bedenlerimiz ve toprağımızdan başka efendimin önünde bir şey kalmadı; hem biz, hem toprağımız senin gözlerinin önünde niçin ölelim? bizi ve toprağımızı ekmekle satın al, ve biz ve toprağımız Firavun’a köle olalım; ve tohum ver, ve yaşıyalım, ve ölmiyelim, ve toprak çöl olmasın.

Böylece Yûsuf Mısır’ın bütün toprağını Firavun’a satın aldı; çünkü Mısırlılar, her biri kendi tarlasını sattı, çünkü kıtlık onları sıkıştırıyordu; ve toprak Firavun’un oldu. Kavma gelince, Mısır hududunun bir ucundan öbür ucuna kadar onları şehirlere geçirdi. Ancak kâhinlerin toprağını satın almadı; çünkü kâhinlere Firavun tarafından tayin vardı, ve Firavun’un onlara verdiği tayini yerlerdi; bunun için topraklarını satmadılar. Ve Yûsuf kavma dedi: İşte, bugün sizi ve toprağınızı Firavun’a satın aldım; işte, size tohum, ve toprağı ekeceksiniz. Ve mahsul vaktinde beşte birini Firavun’a vereceksiniz, ve dört kısmı tarla tohumu için, ve yiyeceğiniz için, ve evinizde olanlar için, ve yavrularınıza yiyecek olarak sizin olacaktır. Ve dediler: Hayatımızı kurtardın; efendimin gözünde lütuf bulalım, ve Firavun’a köle oluruz. Ve Yûsuf bunu Mısır toprağı üzerine kanun yaptı; bugüne kadar beşte biri Firavun’undur; ancak yalnız kâhinlerin toprağı Firavun’un olmadı.

Page 35: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

27

Ve İsrail Mısır diyarında, Goşen vilâyetinde oturdu; ve orada mülk sahibi oldu-lar, ve semereli olup ziyadesiyle çoğaldılar. Ve Yakup Mısır diyarında on yedi yıl ya-şadı; ve Yakup’un günleri, ömrünün yılları yüz kırk yedi yıl oldu. Ve İsrail’in öleceği günler yaklaştığı zaman, oğlu Yûsuf’u çağırdı, ve ona dedi: Eğer şimdi senin gözünde lütuf buldumsa, rica ederim, elini uyluğumun altına koy, ve bana lütuf ve hakikat göster; rica ederim, beni Mısır’da gömme; fakat ne vakit atalarımla beraber uykuya varırsam, beni Mısır’dan kaldırırsın, ve beni onların kabristanına gömersin. Ve dedi: Dediğin gibi yaparım. Ve dedi: Bana yemin et; ve ona yemin etti. Ve İsrail yatağının başı ucunda secde kıldı.

BAP 48Ve bu şeylerden sonra vaki oldu ki, Yûsuf’a denildi: İşte, baban hastadır; ve iki

oğlunu, Manasse’yi ve Efraim’i kendisiyle beraber aldı. Ve Yakup’a bildirilip denildi: İşte, oğlun Yûsuf sana geliyor; ve İsrail kendisini topladı, ve yatağı üzerine oturdu. Ve Yakup Yûsuf’a dedi: Kadir olan Allah, Luzda, Kenan diyarında, bana göründü, ve beni mübarek kıldı, ve bana dedi: İşte, ben seni semereli kılacağım, ve seni çoğaltacağım, ve seni kavmlar cumhuru edeceğim, ve senden sonra bu diyarı senin zürriyetine ebedî mülk olarak vereceğim. Ve şimdi, ben senin yanına Mısır’a gelmeden evel, Mısır diyarında sana doğan iki oğlun benimdir; Efraim ve Manasse, Ruben ve Şimeon gibi benim olacaklardır. Ve onlardan sonra sana doğan çocukların senin olacaklardır; miraslarında kardeşlerinin adına göre çağırılacaklardır. Ve ben Paddan’dan geldiğim zaman, Kenan diyarında, yolda, Efrat’a daha biraz mesafe kalmışken, Rahel yanımda öldü; ve onu orada, Efrat yolunda gömdüm (o Beyt-lehemdir).

Ve İsrail Yûsuf’un oğullarını görüp dedi: Bunlar kimdir? Ve Yûsuf babasına dedi: Allah’ın burada bana verdiği oğullarımdır. Ve dedi: Rica ederim, onlan bana getir, ve onlan mübarek kılayım. Ve İsrail’in gözleri ihtiyarlıktan zayıflamıştı, göremiyordu. Ve onları kendisine yaklaştırdı ve onları öpüp kucakladı. Ve İsrail Yûsuf’a dedi: Seninyüzünü görmeği düşünmemiştim ve işte, Allah bana senin zürriyetini de gösterdi. Ve Yûsuf onları dizleri arasından çıkardı; ve yere kapandı. Ve Yûsuf Efraim’i sağ eline İsrail’in sol eline doğru ve Manasse’yi sol eline İsrail’in sağ eline doğru ikisini aldı, ve ona yaklaştırdı. İsrail sağ elini uzatıp küçüğü olan Efraim’in başı üzerine, ve sol elini Manasse’nin başı üzerine koydu; ve ellerini kasten değiştirdi, çünkü Manasse ilk doğandı. Ve Yûsuf’u mübarek kılıp dedi: Babalan’ın İbrahim ve İshak’ın önünden yürüdükleri Allah, bugüne kadar bütün ömrümde beni güden Allah, beni her kötülükten kurtaran melek, çocuklan mübarek kılsın; ve onların üzerine benim adım, ve babalarım İbrahim ve İshak’ın adı çağırılsın; ve yeryüzünde ziyadesile çoğalsınlar. Ve Yûsuf babasının sağ elini Efraim’in başı üzerine koyduğunu gördü, ve gözünde kötü göründü; ve babasının elini Efraim’in başı üzerinden Manasse’nin başı üzerine değiştirmek için kaldırdı. Ve Yûsuf babasına dedi: Baba, öyle değil, çünkü bu ilk doğandır; sağ elini onun başı üzerine koy. Ve babası koymak istemedi ve dedi: Bilirim, oğlum, bilirim; o da bir kavm olacak, o da büyük olacak; fakat küçük kardeşi kendisinden daha büyük olacak ve onun zürriyeti milletler cumhuru olacak. Ve o günde onları mübarek kılıp dedi: Allah seni Efraim gibi ve Manasse gibi etsin, diyerek İsrail sende hayır dua edecektir. Ve Efraim’i Manasse’den evel koydu. Ve İsrail Yûsuf’a dedi: İşte, ben ölüyorum, fakat Allah sizinle olacaktır, ve yine sizi babalarınızın diyarına getirecektir. Ve ben sana kardeşlerinden ziyade bir hisse verdim, onu Amorin’in elinden kılıcımla ve yayımla aldım.

BAP 49Ve Yakup oğullarını çağırıp dedi: Toplanın, ve son günlerde başınıza gelecek

şeyi size diyeyim. Ey Yakup’un oğulları, toplanın, ve işitin;

Page 36: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

28

Ve babanız İsrail’i dinleyin. Ruben benim ilkim, kudretim, kuvvetimin başlangıcı; İtibarda birinci ve kuvvette birinci sensin.

Sular gibi oynak olan, sen birinci olmıyacaksın; Çünkü sen babanın yatağına çıktın; O zaman onu murdar ettin; o benim yatağıma çıktı. Şimeon ve Levi kardeştirler; Zorbalık silâhları onların kılıçlarıdır. Ey canım, sen onların meclislerine girme;

Ey izzetim, sen onların cemiyetleriyle birleşme; Çünkü onlar öfkelerinde adam öldürdüler; Ve kızgınlıklarında sığırlar topal ettiler. 0nların öfkesi lânetli olsun, çünkü o vahşi idi; Onların gazabı lânetli olsun, zira gaddardı;

Onları Yakup’da böleceğim; Ve onları İsrail’de dağıtacağım. Yahuda, kardeşlerin seni övecekler; Elin senin düşmanlarının boynunda olacaktır; Babanın oğulları senin önünde secde edeceklerdir; Yahuda bir aslan yavrusudur;

Ey oğlum, sen şikârından çıktın; O yere çöktü, aslan gibi, dişi aslan gibi yattı;Kim onu kaldırabilir? Şilo gelinciye kadar, Saltanat asası Yahuda’dan, Hükümdarlık asası da ayaklarının arasından gitmiyecektir; Ve milletlerin itaati ona olacaktır. Sıpasını asmaya,Ve eşeğinin yavrusunu seçme bir asmaya bağlıyarak,Esvaplarını şarapta,Ve kaftanını üzümlerin kanında yıkadı;Onun gözleri şarapla kızıl,Ve dişleri sütle ak olacaktır. Zebul’un deniz kıyısında oturacaktır;Ve o, gemilere liman olacak;Onun hududu Sayda yanında olacaktır.İssakar, koyun ağılları arasında yatan,Kuvvetli eşektir; Ve iyi olan bir dinlenme yeri,Ve hoşa giden bir memleket gördü;Ve yük taşımak için omuzunu iğdi,Ve iş altında bir hizmetçi oldu. Dan, İsrail sıptlarından biri olarak,Kavmına hükmedecektir. Dan, yolda bir yılan,Yolda bir engerek olacaktır,Bir engerek ki, altın topuklarını ısınr,Ve onun atlısı arkası üstü düşer. Ben senin kurtarışını bekledim, ya RAB.Gad, bir çete onun üzerine salacaktır;Fakat kendisi onların topukları üzerine salacaktır. Aşerden çıkan ekmek semiz

olacaktır,Ve krallara mahsus lezzetli yiyecekleri hasıl edecektir. Naftali salıverilmiş

geyiktir;Güzel sözler söyler.Yûsuf meyvalı bir dal,Kaynak başında meyvalı bir daldır;Onun filizleri duvarın üzerinden aşar. Okçular onu hırpaladılar,Ona ok attılar, ve kendisine eza ettiler; Fakat onun yayı kuvvetli kaldı,Ve onun elleri ve bazularu,Yakup’un Kadirinin elleriyle,(İsrail’in çobanı ve taşı oradandır), Ve sana yardım edecek olan,

Page 37: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

29

Babanın Allahı ile, Ve Kadir ile kuvvetlendirildi; O ki, yukarıdan göklerin bereketlerile, Aşağıda yatan deryanın bereketlerile, Meme ve rahim bereketleriyle seni mübarek kılacaktır. Senin babanın hayır duaları,

Ebedî tepelerin en uzak hududuna kadar,Atalarımın hayır dualarından yüce oldu;Onlar Yûsuf’un başı üzerinde,Ve kardeşlerinin arasında reis olanın başının tepesi üzerinde olacaklar.

Benyamin yırtıcı bir kurttur;Sabahleyin avı yutar,Ve akşamlayın ganimeti paylaşır. Bunların hepsi İsrailin on iki sıptlarıdır; ve

babalarının onlara söylediği budur, ve onlan mübarek kıldı; her birini kendi bereketine göre olmak üzre onlan mübarek kıldı. Ve onlara emredip kendilerine dedi; Ben kavmıma katılmak üzreyim; beni babalarımla beraber Hittî Efron’un tarlasında olan mağaraya, Kenan diyarında Mamre karşısında, Makpela tarlasında olan, İbrahim’in kabir için mülk olarak Hittî Efron’dan satın aldığı mağaraya gömün. İbrahim ve kansı Sarayı orada gömdüler; İshak ve karısı Rebeka’yı orada gömdüler: ve ben Lea’yı orada gömdüm. Tarla ve içindeki mağara Het oğullarından satın alınmıştı. Ve Yakupoğullarına emretmeği bitirince, ayaklarını yatağın içine topladı, ve son soluğu verdi, ve kavmına katıldı.

BAP 50Ve Yûsuf babasının yüzü üzerine kapandı, ve onun üzerinde ağladı, ve onu öptü.

Ve Yûsuf babasını mumya etmelerini hekim kullarına emretti; ve hekimler İsrail’i mumya ettiler. Ve onun için kırk gün doldu; çünkü mumya etmenin günleri böylece dolar; ve Mısırlılar yetmiş gün ona ağladılar.

Ve onun ağlaması günleri geçince, Yûsuf Firavun’un evine söyliyip dedi: Eğer şimdi gözünüzde lütuf buldumsa, Firavun’a söyliyip diyin: Babam: İşte, ben ölüyorum; beni Kenan diyarında kendim için kazdığım kabre, oraya gömeceksin, diyerek bana yemin ettirdi. Bunun için rica ederim, şimdi çıkayım, babamı gömeyim ve döneyim. Ve Firavun dedi: Çık, ve sana yemin ettirdiği gibi babanı göm. Ve Yûsuf babasını gömmek için çıktı; ve Firavun’un bütün kulları, evinin ihtiyarlan, ve Mısır diyarınm bütünihtiyarlan, ve Yûsuf’un bütün ev halkı, ve kardeşleri, ve babasının ev halkı kendisile beraber çıktılar; yalnız çocuklarını ve koyunlarını ve sığırlarını Goşen vilâyetinde bıraktılar. Ve arabalar ve atlılar da kendisile beraber çıktılar; ve gayet büyük bir alay oldu. Ve Erdenin öte tarafında olan Atad harmanına geldiler, ve orada çok büyük ve ağır dövünme ile dövündüler; ve babası için yedi gün yas tuttu. Ve memleketin ahalisi, Kenânlılar, Atad harmanındaki yası görünce, dediler: Bu Mısırlılar için hüzünlü bir yastır; bundan dolayı Erden ötesinde olan o yere Abelmitsraim denildi. Ve onun oğulları onlara emretmiş olduğu gibi kendisine yaptılar; ve oğulları onu Kenan diyarına götürdüler, ve onu Mamre karşısında Makpela tarlasının mağarasında gömdüler; o mağarayı tarla ile beraber İbrahim kabir için mülk olarak Hittî Efron’dan satın almıştı. Ve Yûsuf, kendisi, ve kardeşleri, ve babasını gömmek için kendisile beraber çıkanların hepsi, babasını gömdükten sonra Mısır’a döndüler.

Ve Yûsuf’un kardeşleri babalarının öldüğünü görünce, dediler: Belki Yûsuf bize kin tutar, ve bizim ona yaptığımız bütün kötülüğün karşılığını yapar. Ve Yûsuf’a haber gönderip dediler: Baban ölümünden evel: Yûsuf’a böylece söyliyeceksiniz diye emretti: Şimdi rica ederim, kardeşlerinin günahını ve suçlarını bağışla, çünkü sana kötülük ettiler. Ve şimdi, rica ederiz, babanın Allah’ının kullarının günahını bağışla. Ve onlar kendisine söyledikleri zaman, Yûsuf ağladı. Ve kardeşleri de gidip onun önünde yere kapandılar; ve dediler: İşte, biz senin kullarınız. Ve Yûsuf onlara dedi: Korkmayın,

Page 38: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

30

çünkü ben Allah’ın yerinde miyim? Ve siz bana karşı kötülük düşündünüz; fakat Allah onu bugün olduğu gibi yapsın diye, çok kavm yaşatmak için iyilik olarak düşündü. Ve şimdi korkmayın; ben sizi ve çocuklarınızı besliyeceğim. Ve onları teselli edip yüreklerine hitap etti.

Ve Yûsuf, kendisi, ve babasının evi Mısır’da oturdular; ve Yûsuf yüz on yıl yaşadı. Ve Yûsuf Efraim’in üçüncü göbek oğullarını gördü; ve Manasse’nin oğlu Makir’in çocukları Yûsuf’un dizleri üzerinde doğdular. Ve Yûsuf kardeşlerine dedi: Ben ölüyorum; fakat Allah mutlaka sizi arıyacaktır, ve bu diyardan sizi İbrahim’e ve İshak’a ve Yakup’a yemin ettiği diyara çıkaracaktır. Ve Yûsuf: Allah sizi mutlaka arıyacaktır, ve kemiklerimi buradan çıkaracaksınız, diyerek İsrail’in oğullarına yemin ettirdi. Ve Yûsuf yüz on yaşında öldü; ve onu mumya edip Mısır’da bir tabuta koydular.”( Kitab-ı Mukaddes Tevrat, 1997: 40-56 ).

1.3.3 İncil’de Yûsuf ile Züleyha HikâyesiBAP 7“BAŞKÂHİN: Bu şeyler böyle midir? dedi. O da dedi: Kardeşler ve babalar,

dinleyin. Atamız İbrahim Haran’da oturmazdan önce, Mezopotamya’da bulunduğu zaman, izzet Allah’ı kendisine göründü, ve ona dedi: Memleketinden, ve akrabanın yanından çık, ve sana göstereceğim memlekete gel. O zaman Kildan Derin memleketinden çıkıp Haran’da oturdu; ve babası öldükten sonra, oradan şimdi otur-duğunuz memlekete Allah onu getirdi. Ve orada kendisine miras olarak ayak koyacak yer bile vermedi; ve daha çocuğu yok iken, orayı kendisine ve kendisinden sonra zürriyetine mülk olarak vermeği vadetti Allah şöyle dedi: Yabancı memlekette dört yüz yıl zürriyetin garip olacaktır, ve onu köle edecekler, ona cefa eyliyeceklerdir. Allah dedi: Ve kölelik edecekleri millete ben hükmedeceğim; ve bu şeylerden sonra çıkıp bu yerde bana kulluk edeceklerdir. Ve ona sünnet ahdini verdi; ve böylece İbrahim İshak’ın babası olup onu sekizinci günde sünnet etti; ve İshak Yakup’un, Yakup da on iki büyük ataların babası oldu. Ve büyük atalar Yûsuf’u kıskanarak Mısır’a sattılar; ve Allah onunla idi, ve onu bütün sıkıntılarından kurtardı, ve Mısır kralı Firavun önünde ona inayet ve hikmet verdi; o da kendisini Mısır’ın ve bütün evinin üzerine vali etti. Ve bütün Mısır ve Kenan memleketi üzerine kıtlık ve büyük sıkıntı geldi; ve atalarımız yiyecek bulmuyorlardı. Fakat Yakup Mısır’da buğday olduğunu işitince, ilk defa atalarımızı gönderdi. Ve ikinci defada, Yûsuf kardeşlerine bildirildi, ve Yûsuf’un soyu Firavun’a belli oldu. Yûsuf da gönderip babası Yakup’u ve bütün akrabası, yetmiş beş canı, çağırdı. Ve Yakup Mısır’a indi; kendisi ve atalarımız öldüler; ve Sekeme götürülüp İbrahim’in Şekeri’de Hamor oğullarından gümüş pahası ile satın aldığı kabre konuldular. Fakat Allah’ın İbrahim’e ettiği vadin vakti yaklaştığı zaman, kavm Mısır’da büyüyüp çoğalmıştı; o vakte kadar ki, Mısır üzerine Yûsuf’u tanımıyan başka bir kral çıktı. O kral soyumuza hile etti, ve yaşamasınlar diye çocuklarını dışarı atmaları için babalarımıza cefa eyledi. Musa o zamanda doğdu, ve gayet güzeldi; üç ay babası evinde beslendi; ve dışarı atıldığı zaman, Firavun’un kızı onu kaldırıp kendisine oğul olsun diye besledi.

Musa Mısırlıların her hikmetinde öğretilip sözlerinde ve işlerinde kudretli idi. Fakat kırk yaşı dolmak vakitlerinde yüreğine kardeşleri, İsrail oğullarını, yoklamak arzusu geldi. Ve haksızlık çeken birini görüp onu müdafaa etti, ve Mısırlıyı vurup ezilenin öcünü aldı. Allah’ın kendi eliyle onlara kurtuluş vermekte olduğunu kardeşleri anladılar sanıyordu; fakat anlamadılar. Ertesi gün onlar çekişmekte iken onlara göründü, ve kendilerini barıştırmak istiyip dedi: Efendiler, siz kardeşlersiniz, niçin birbirinize gaddarlık ediyorsunuz? Fakat komşusuna gadreden adam onu itip dedi: Seni üzerimize

Page 39: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

31

kim reis veya hâkim etti? Dün Mısırlıyı öldürdüğün gibi, beni de öldürmek mi isti-yorsun? Bu söz üzerine Musa kaçtı, ve Midyan memleketinde konuk olup orada iki oğul babası oldu. Ve kırk yıl dolunca Sina dağı çölünde çalı ateşi alevinde kendisine bir melek göründü. Ve Musa gördüğü zaman, bu görünüşe şaştı, ve bakmak için yaklaşınca, Rabbin sesi geldi: Ben senin atalarının Allah’ı, Ibrahim’in, İshak’ın, ve Yakup’un Allahıyım. Musa’yı titreme alıp bakmağa cesaret edemiyordu. Ve Rab ona dedi: Ayaklarından çarıkları çıkar; çünkü üzerinde durduğun yer mukaddes topraktır. Gerçekten Mısır’da olan kavmimin sıkıntısını gördüm, ve onun iniltisini işittim, onları kurtarmağa indim; şimdi gel, seni Mısır’a göndereceğim. Seni kim reis veya hâkim etti? diyerek istemedikleri bu Musa’yı, Allah çalıda kendisine görünen meleğin elile reis ve kurtarıcı olarak gönderdi. Bu adam Mısır’da, ve Kızıl Deniz’de, ve kırk yıl çölde hâri-kalar ve alâmetler yaparak onları çıkardı, İsrail oğullarına: “Allah size kardeşlerinizden benim gibi bir peygamber çıkaracaktır,” diyen o Musa’dır. Sina dağında kendisine söyliyen melek ile ve atalarımız ile çöldeki kilisede olan odur, o ki, bize vermek üzre diri sözler aldı. Ve atalarımız ona itaat etmek istemiyip kendisini reddederek yüreklerile Mısıra döndüler. Ve Harun’a dediler: “önümüzden gidecek bize ilâhlar yap; çünkü bizi Mısır diyarından çıkaran o Musa’ya ne oldu bilmiyoruz.” O günlerde bir buzağı yaptılar; puta kurban takdim edip ellerinin işlerile sevindiler. Ve Allah döndü, ve onları gök ordusuna kulluk etmeğe bıraktı; nitekim peygamberlerin kitabında yazılmıştır: “Ey İsrail evi, kırk yıl çölde Bana mı zebihalar ve kurbanlar takdim ettiniz? Ve Molokun çardağını, Ve Refan ilâhının yıldızını, Onlara tapmak için yaptığın suretleri taşıdınız; Ve sizi Babilden öte götüreceğim.” Şehadet çadırını gördüğü örneğe göre yapsın diye, Musa’ya söylemiş olanın emrettiği gibi, şehadet cadın çölde atalarımızda idi. Atalarımız şurası ile alarak Yeşu ile beraber milletlerin mülküne onu getirdiler; o milletleri Allah Davud’un günlerine kadar atalarımızın önünden kovdu.Davud Allah indinde inayet bulup Yakup’un Allah’ına bir mesken bulmak diledi.Fakat Süleyman ona bir ev yaptı. Lâkin Yüce Olan el ile yapılan evlerde oturmaz; nitekim peygamber diyor:Tahtım gök, ve ayaklanma basamak yerdir;Siz bana nasıl bir ev yaparsınız? Rab diyor;Yahut neresi rahatım yeri?Bütün bunlan yapan benim elim değil mi?Ey boyunları sert, yürekleri ve kulakları sünnetsiz adamlar! Siz daima Ruhülkudüse karşı duruyorsunuz; atalarınızın ettiği gibi siz de ediyorsunuz.Atalarınız peygamberlerin hangisine eza etmediler?Ve o Şalinin geleceğini önceden bildirenleri öldürdüler; siz de şimdi onun hainleri ve katilleri oldunuz. Siz ki, şeriatı meleklerin tertip ettikleri gibi aldınız, ve tutmadınız.

Onlar bu şeyleri işitince çok kızıp üzerine diş gıcırdattılar. Fakat o, Ruhül-kudüsle dolu olup gözlerini göke dikerek Allah’ın celâlini, ve Allah’ın sağında dur-makta olan İsa’yı gördü, ve dedi: İşte, gökleri açılmış, ve insanoğlunu Allah’ın sağında durmakta görüyorum. Fakat onlar yüksek sesle bağırıp kulaklarını tıkadılar, ve hep birden üzerine saldırdılar; ve onu şehirden dışarı atıp taşladılar; ve şahitler kendi esvaplarım Saul denilen bir gencin ayaklan yanına koydular. Istefanos: Ya Rab İsa,ruhumu al, diyerek dua etmekte iken onu taşladılar. Diz çöküp yüksek sesle: Ya Rab, onlara bu günahı yükleme, dedi. Ve bunu söyleyince uykuya vardı.”( Kitab-ı Mukaddes İncil, 1997: 125 ).

Page 40: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

32

1.4. Edebiyatta Yûsuf İle Züleyha Hikâyesi

1.4.1. Türk Edebiyatında Yûsuf ile Züleyha Hikâyesi

Hikâyelerin en güzeli sayılan bu dini kıssa, bütün İslam âleminde olduğu gibi, Türk dünyasında da çok sevilmiş ve okunmuştur. Türk şairleri Kur’an’dan aldıkları ilhamla pek çok Yûsuf ile Züleyha mesnevisi yazmışlardır.

Kaynaklardaki bilgilere göre Türk edebiyatında ilk Yûsuf ile Züleyha mesnevisi Ali (XIII. yy.)nin eseridir (Bu eserin Dresdan ve Berlin’de iki nüshası vardır. Kazan’da da birkaç defa basılmıştır.).

Anadolu sahasında ilk Yûsuf ile Züleyha mesnevisi Şeyyad Hamza’nın yazmış olduğu eserdir. Aruz vezniyle yazılmış, 1529 beyit tutarında bir mesnevidir. Eser, tıpkıbasım ve çeviri yazısıyla birlikte Dehri Dilçin tarafından yayımlanmıştır (TDEA, C.8: 620).

Haliloğlu Ali (XIV. yy.) hece vezni ve dörtlüklerle 1303’te yazdığı Yûsuf ile Züleyha, Kırımlı Mahmud’un eserinin Oğuz Türkçesine aktarılmış şekli olarak kabul edilmektedir. Bu eser İ.H. Ertaylan tarafından tıpkıbasım olarak yayımlamıştır (TDEA, C.8: 620). Eserin bir nüshası Agâh Sırrı Levend Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Levend, 1988: 128).

Sûli (Süle) Fakih (XIV. yy) dört yazma nüshası vardır. Eserin bir nüshası Agâh Sırrı Levend Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Levend, 1988: 125).

Erzurumlu Kadı Dârir’in Yûsuf u Züleyha’sı bu dönemde yazılan dinî-romantik aşk mesnevilerindendir. Konusunu Ku’ran-ı Kerim’den alan ve Yusûf peygamberin hayatını anlatan eser, aruz vezniyle 768 /M. 1366-67 tarihinde kaleme alınmıştır. Bu mesnevi de, Şeyyâd Hamza’nın eseri gibi sadece Yûsuf kıssasını manzum bir hikâye şekline getirme gayesiyle nazmedilmiş, ince tasvirlere ve türlü edebî sanatlara girme temayülü gösterilmiştir. (ŞENTÜRK, KARTAL, 2004: 144). Eserin bir nüshası İ.Ü. Ty No: 311de bulunmaktadır.

Ahmedî (XIV. yy.), Seyhoğlu Mustafa (XV. yy.), Kırımlı Abdülmecid (XV. yy.); Dür Big (XV. yy.) (LEVEND, 1988: 129).

Hataî (XV. yy. Şah İsmail değil); Çakeri Sinan (XV. yy.); Bihişti Ahmet Sinân (XV. yy.).

Türk edebiyatında devrin en güzel Yûsuf u Züleyha mesnevisi vasfını Hamdullah Hamdî’nin eseri kazanmıştır (ŞENTÜRK, KARTAL, 2004: 213).

Çâkerî tarafından yazılan Yûsuf u Züleyha mesnevisi M. 1494-95 tarihinde Sultan II. Bâyezîd’e ithafen aruz vezniyle yazılmış ve yaklaşık 4200 beyitten oluşmaktadır.

XV. yy.da yazılan diğer bir Yûsuf u Züleyha mesnevisi ise Tebrizli Ahmedi’ye aittir. XV. yy.ın Yûsuf u Züleyha yazarlarından biri de Abdülvahhâb’dır (ŞENTÜRK, KARTAL, 2004: 213).

Kemâl Paşa-zâde (İbni Kemâl) (XVI. yy.) (ŞENTÜRK, KARTAL, 2004: 275).Celilî (XVI. yy.) (ŞENTÜRK, KARTAL, 2004: 284).Taşlıcalı Yahyâ (XVI. yy.) (ŞENTÜRK, KARTAL, 2004: 306).Gubârî Abdurrahman (XVI. yy) (ŞENTÜRK, KARTAL, 2004: 307).Hâmidî (XVI. yy) Belh şehrinde Çağatayca yazmıştır (Levend, 1988: 129).XVI. yy.da Yûsuf ile Züleyha mesnevisi yazan diğer şairler şunlardır: Likaî,

Nimetullah, Halife, Karamanlı Kâmî Mehmed, Ziyaî Yûsuf Çelebi, Şikârî, Manastırlı Kadı Sinan (Levend, 1988: 129).

Page 41: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

33

XVII. yy. Yûsuf ile Züleyha mesnevisi yazan şairler: Bursalı Havaî Mustafa, Bağdatlı Abdüddelil, Rıfatî Abdülhay (Levend, 1988: 129).

XVIII. yy. Yûsuf ile Züleyha mesnevisi yazan şairler: Havaî Abdurrahman, Köprülüzade Esad Paşa, Ahmed Mürşidi(1760) Eserin bir nüshası Agâh Sırrı Levend Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Levend, 1988: 130). ( Molla Hasan, (Levend, 1988: 130) ,XIX. yy. Süleyman Tevfik Bey (Levend, 1988: 130). Mahmud İzzet Paşa (Ö.M. 1911) (Levend, 1988: 130).

Gönül Ayan’a göre ise Anadolu sahasında Yûsuf ile Züleyha hikâyesi yazanlar şunlardır: Anadolu sahasında bu kıssayı manzum hikâye olarak ilk defa kaleme alan Kırımlı Mahmut ile Haliloğlu Ali isimli iki şairdir. Gerek Kırımlı Mahmut’un gerek Haliloğlu Ali’nin eserleri, hece vezni ve dörtlüklerle yazılmıştır. Her iki şairi de Ahmet Yesevi’nin düşüncelerini Anadolu’ya taşıyan kimseler olarak görmek mümkündür(Ayan, 2009: 230).

Anadolu sahasında ilk Yûsuf ve Züleyha mesnevisi, bugünkü bilgilerimize göre Şeyyad Hamza (XIII. yy.)ya aittir. Bu mesnevi 1529 beyit uzunluğundadır. Orta Asya şairi Kul Ali’nin “Kıssa-i Yûsuf”undan faydalanır. Kur’an-ı Kerim’in “Ahsenül-Kasas” diye vasıflandırdığı Yûsuf Kıssası’nın üzerinde bıraktığı etkiyle kaleme almıştır (Ayan, 2009: 230).

Şeyyad Hamza’ya göre, Yûsuf Kıssası, dinleyenlerin gönlündeki üzüntüyü gideren bir hikâyedir. Kıssaların en güzeli olarak Ku’ran-ı Kerim’de yer alır. Buradan hareketle, Şeyyad Hamza, gayesinin; eseri insanlara okutup, onları kederden, üzüntüden korumak, kurtarmak olduğunu belirtir. Yûsuf u Züleyha kıssasının şekerden daha tatlı olduğuna dair düşüncesini de okuyucularına iletmekten geri kalmaz (Ayan, 2009: 231).

Sule Fakih’in yaşadığı (XIII-XIV yy.) dönemlerde Şeyyad Hamza’nın Yûsuf ve Züleyha mesnevisi bulunmaktadır. Sule Fakih’in mesnevisi 4800 beyit uzunluğunda büyük bir eserdir. Sule Fakih’in mesnevisinde de Şeyyad Hamza’ya ait Yûsuf u Züleyha’nın sebeb-i telif bölümünde bulunan, aynı manada fakat daha mazmunlu ifadeler yer alır (Ayan, 2009: 231).

Erzurumlu Kadı Darir XIV. yy da yaşamıştır. Kaynaklar 1393 yılında hayatta olduğunu belirtmektedirler. 1366-1367 yılında kaleme aldığı bu mesneviye, Kıssa-ı Yûsuf adını verir. Kadı Darir’in mesnevisi 2126 beyit uzunluğundadır. Sebeb-i telif sekiz beyitte anlatılır. Sule Fakih’in kullandığı mazmunları kullanarak kıssayı yazmasının sebebini belirtmektedir (Ayan, 2009: 232). Kadı Darir, Yûsuf Kıssası’nın, şaşılacak üstünlükte bir destan olduğunu vurgular. Kıssayı yeniden kaleme alarak gül ve bülbül olarak nitelediği Yûsuf ve Züleyha’nın ruhlarını şad etmenin yanı sıra, özellikle, insanları memnun etmek, kederden kurtarmak arzusundadır. Bu arada şairlik kabiliyetiyle övünmekten de kaçınmaz. Kendisinden önce bu kıssayı yazanları örnek aldığını, örneklik edenlerin ismini belirtmeden dile getirir (Ayan, 2009: 233).

Her üç şair de eserlerini, insanları üzüntüden, sıkıntıdan kurtarmak için yazdıklarını belirtmişlerdir. Toplumun üzüntüleri ve sıkıntıları vardır. Bu, Türk şairlerinin, İslamiyetten önceki toplumlarda, baksı ve kamların yaptıkları dini görevleri, İslamiyet dairesine girilmesiyle de bırakmadıklarını, üstlendiklerini göstermesi bakımından dikkat çekicidir (Ayan, 2009: 233).

Esrar-name müellifi, Tebrizli Ahmedî’nin Yûsuf ve Züleyha isimli mesnevisinin bilinen tek nüshası, Marmara Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakülte Kütüphanesi No:51’dedir. Eser Tebriz’de, 4035 beyit olarak yazılmıştır. Fakat şimdilik tek nüshası olan Yûsuf ve Züleyha mesnevisi, 102 yaprak ve 2990 beyitten ibarettir. Sebeb-i Nazm-ı Kitap başlığı altında, şair, eseri kaleme alma sebebini 61 beyitte açıklar. Akkoyunlular dönemi şairi Tebrizli Ahmedî, ahbabların kederinden sıkılmıştır. Şair, bulunduğu

Page 42: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

34

ortamın karışıklığından söz edip tabiatın, ağaçların, kuşların, çiçeklerin tasvirini yaparak, bir bakıma konuya pastoral bir görünüm verir. Akkoyunlu hükümdarı Yakup Han’ın adaletinden, iyi idareciliğinden, ilme verdiği değerden, âlimleri, fakirleri koruyup gözetmesinden, zalimleri, arabozucuları cezalandırmasından, kötü mezhepleri yok etmesinden, dinine hizmetinden övgüyle söz eder. Görüldüğü üzere Tebrizli Ahmedî (M. 1479 yılında sağdır), “Sebeb-i Nazm-ı Kitap” da, kitabı yazış sebebinden ziyade, Yakup Han’ın özelliklerinden bahsederek onun övgüsünü yapar. Bu da, bu dönemlerde, hâlâ mesnevi bölümlerinin tam manasıyla yerleşmediğini göstermektedir (Ayan, 2009: 234).

“Ağâz-ı Kıssa-ı Yûsuf Aleyhis-selâm” başlığı altında yazılan beyitlerde ise Tebrizli Ahmedî, kıssanın yazılış sebebini anlatır. Yakup Han gece gündüz kıssalar okutur. Bu kıssalar içinde Yûsuf kıssası da vardır. Fakat nesir halindedir. Yakup Han, Tebrizli Ahmedî’den bu kıssanın manzum olarak yazılmasını ister. Padişahın bu isteği, Tebrizli Ahmedî’nin, kıssayı manzum olarak yazma hevesini artırır. Şair, adeta, yeniden can bulur. Tebriz’e döner. Gece gündüz durmadan çalışır. Hikâye ile ilgili ne kadar garip rivayetler, haberler varsa derler. Menkıbelerden, tefsirlerden bilgi toplayıp, 4035 beyit uzunluğundaki mesneviyi ortaya çıkarır (Ayan, 2009:235). Tebrizli Ahmedî, padişahın da bulunduğu mecliste okunan bu mensur kıssayı yine padişahın isteğiyle manzum hale getirir (Ayan, 2009: 237).

Hamdullah Hamdî’nin (1449-1503) Hamsesini teşkil eden beş mesnevinin en beğenileni Yûsuf ve Züleyha mesnevisidir. Şair bu eserinde, İran şairlerinden Firdevsi ve Abdurrahman Camî’den faydalandığını belirtir. Mesnevi 6241 beyit uzunluğundadır. Mesnevinin bölümlerinin başlıkları Arapça-Farsçadır. Sebeb-i İnşa olarak isimlendirilen mesneviyi yazma sebebini Hamdullah Hamdî, otuz sekiz beyitte anlatır. Hamdullah Hamdî Sebeb-i Telif bölümüne, nefsine seslenerek başlar. Cismini bir tarafa atıp kalbini dinlemesini, görünen ve görünmeyeni gören Hakk’ı orada bulacağını söyler. Devamla ahlaki öğütlerde bulunur. Zalimliğin kötülüğe sebep olduğunu, pişmanlığın sıkıntıyı gidermeyeceğini, kişinin değerinin yok olup alçalacağını, sıkıntı ve üzüntünün esiri olacağını, adaletle hükmedenin ahirette rahat edeceğini söyler. Hz. Yûsuf ile kendi hayatı arasındaki benzerliği vurgular. Çünki, Hamdullah Hamdî önce annesini kaybetmiştir. Babası ona çok düşkündür. Ölümünden sonra, Hamdî’nin çok sıkıntı çekeceğini düşünerek üzülmeKtedir. Düşündüğü de olur. Babası da ölünce büyük kardeşlerinden himaye ve şefkat göremez. Hz Yûsuf’un kıssasını okuyup, kederlerini, sıkıntılarını unutmağa çalışır. Bundan dolayı da doğru, iyi yazılmış bir Yûsuf kıssası arar. Fakat Türk dilinde yazılmış sağlam bir kıssa bulamaz. Fars dilinde yazılmış Tuslu Firdevsî’nin ve Abdurrahman Camî’nin yazdıkları kıssalar gibi bir kıssa yazmağı düşünürken, kendisine, Abdurrahman Camî’den ansızın bir ilham ulaşır. Bunun üzerine, Abdurrahman Camî’nin eserinin tercümelerini okuyup şairliğini o yönde geliştirir. Amacı, bu kıssa ile kendinden sonra gelenlerin onu hayırla hatırlamalarını sağlamaktır(Ayan, 2009 :238).

Yûsuf u Züleyha yazan bir diğer şair de Kemal Paşazâde’dir. (1468-/1533) Mesnevi; 7777 beyit uzunluğundadır.(Yapılan doktora çalışmasında beyit sayısı 7729’dur) 1492-1512 yılları arasında kaleme alarak Sultan II. Bayezid’e sunduğu bu mesneviyi, adının haşre kadar anılması, eseri okundukça ruhunun tazelenmesi için yazmıştır. Şair zamandan, zamanın güzellerinin vefasızlığından, cahillikten, layık olanların değerinin bilinmeyişinden, layık olmayanların yüceltildiğinden bahseder.Kemal Paşazâde, dünyanın faniliğini bilerek ona değer vermez. Diğer eserleri gibi Yûsuf u Züleyha adlı eserini de ikinci bir ömrü yaşamak için yani ebedi olmak için yazdığını belirtmektedir (Ayan, 2009: 242).

Page 43: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

35

Akşehirli Abdurrahman Gubarî’nin (öl.1566). Yûsuf u Züleyha mesnevisi iddialı bir mesnevidir. Çünkü Gubarî kendisinden önceki sairlerin yazdıkları kıssayı Kur’an-ı Kerim’deki kıssanın özünden uzaklaştırdıkları görüşündedir. Akşehirli Abdurrahman Gubarî bu düşünceler doğrultusunda, ibadet yapıp sevap kazanmak için hayatının son yıllarında Yûsuf u Züleyha isimli eserini kaleme almıştır (Ayan, 2009: 248).

Gubarî, zamanında Hamdî ve Camî’nin Yûsuf u Züleyha mesnevilerinin revaçta olduğunu yazar. Farsça ve Türkçe olan bu iki mesnevinin essizliği konusunda hayranlığını belirtirken, her iki üstadın da konuyu teferruatla, hikâyelerle uzatıp güzellikleri perdeledikleri düşüncelerini tenkidi bir ifadeden daha ileri dereceye ulaştırır. Benzeri olmayan, Yûsuf gibi güzel, eşsiz, cihan gibi hayal olan ve bir defa okuyanın anlayabileceği Yûsuf kıssasını yazmayı amaçladığını açıklayıp sözü, tamamlar. Bu arada eserini yazılma sebebini Varka vü Gülşâh’ı yazan Defter Emini Mustafa Çelebi’ye bağlayıp, nazım sahibinin ruhuna rahmet dileği ile bitirir (Ayan, 2009: 256).

Taşlıcalı Yahya (öl. 990/1582)nın Kanuni’ye sunduğu hamsesinin dördüncü mesnevisidir. Anadolu sahasında yazılan Yûsuf u Züleyha mesnevileri arasında, özellikle XVI. yy.’da, en meşhur Yûsuf ve Züleyha’dır. 5179 beyit uzunluğundadır. Taşlıcalı Yahya, gençliğinde Şama, Mısır’a, Kenan’a gider. Bu yörelerden aldığı etkiyle Yûsuf kıssasını yazmayı hedeflediğini belirtir. Taşlıcalı Yahya hikâyenin kurulusunda klasik bir hâle gelen İran tarzına herkes gibi uymakla beraber eserine kendine mahsus bir şahsiyet vermiş, mevzuda, tahlil ve tasvirde üslup ve ifadede yaratış kudretini açıkça göstermiştir. Onun Yûsuf ve Züleyha’sı renkli ve şiirli bir aşk destanıdır. Nazım dili mükemmel, canlı ve sevimlidir. Mevzunun icabına göre sakin, çoşkun, neşeli ve hasretli akmasını biliyor. Ölçülü bir lirizmi var; daha ziyade renkten, ışıktan ve zerafetten kuvvet alıyor. Parlak ve canlı tasvirler, üzerinde durulacak bir hususiyete sahiptir(Ayan, 2009: 256).

Ahmed Mürşidî (öl. H. 1174/ M.1760) Yûsuf u Züleyha mesnevisine, Kureyş kâfirlerinin Hz. Peygamberi öldürme kastıyla toplanmaları üzerine, Allah’ın Cebrail Aleyhis-selam vasıtasıyla hicreti buyurmasını anlatarak başlar. Kıssalarda, en güzel hikâyelerin anlatıldığını belirtir. Her güçlüğün sabırla aşıldığını söyleyip, kaza ve kadere inanmanın şart olduğunu vurgular (Ayan, 2009: 262).

Tâibî (doğ.1204/M.1789 ) Yûsuf kıssasını ibadet kastıyla kaleme aldığını belirtir. Birçok kâmil insan, bu destanı söylemişlerdir. Fakat kendisi, bu üstatların arkasından giden bir kuzudur. Onların ayaklarının tozu durumundadır. Hocalarının izinden yürür (Ayan, 2009: 268).

1.4.2 Arap ve Fars Edebiyatlarında Yûsuf ile Züleyha Hikâyesi

Kur’an-ı Kerim tabiriyle “ahsenül-kasas” yani kıssaların en güzeli olarak nitelendirilen Yûsuf u Züleyha hikâyesi, Arap edebiyatında daha ziyade mensur olarak işlenmiş ve bu mensur eserlerin içine bazen küçük manzumeler serpiştirilmiştir (Şentürk, Kartal, 2004: 213).

Yûsuf ve Züleyha hikâyesinin Arap edebiyatındaki ilk örneğini Gazalî’nin, Bahrü’l-Mahabbâ adlı eseri oluşturur. Eser 1894 yılında Bombay’da, 1900 yılında da Delhi’de basılmıştır.

Arap edebiyatında ikinci Yûsuf ve Züleyha hikâyesi, İbnü’l-Cevzî Abdurrahman Ali b. Muhammed Ebu’l-Ferec Cemâlüddin’in, Ez-Zehrü’l-Enik Fî Kıssati Yûsuf u Sıddîk adlı eseridir.

Page 44: Mehmet Ekiz Tez

GİRİŞ Mehmet EKİZ

36

Diğer bir hikâye, M. 1284 yılında, Ebû Hafs Sirâcu’d-dîn b. Ömer El Ensârî el-Avsî el-Melîkî el-Müzekkir, tarafından yazılan Ez-Zehrü’l-Kimam Fî Kıssa-i YûsufAleyhis-selâm adlı eserdir. Süleymâniye Kütüphanesinde çeşitli nüshaları bulunanan bu eser, Celalzâde Nişânî Mustafa Çelebi tarafından Cevâhiru’l-Ahbâr Fî Hasâili’l-Ahyâradıyla Türkçeye çevrilmiştir (KARAHAN,1994: 9 ).

Tâcu’d-dîn Ebû Bekr Ahmed b. Muhammed Yezîd el-Tûsi’nin Câmi-i Letâifü^l-Besâtîn adlı eserini ise Muhammed b. Muhammed Altıparmak Türkçeye tercüme etmiştir. Bu esein, İstanbul kütüphanelerinde nüshaları bulunmaktadırKARAHAN,1994: 10 ).

Molla Muînî-i Cüveynî’nin Ahsenü’l-Kasas, Hazinüşşühi el-Bağdadî’nin Tefsîrü Sîret-i Yûsuf, Muhammed Yezid Et-Tûsî’nin Câmi-i letâifi’l-Besâtîn adlı eseri, Arap edebiyatının en meşhur Yûsuf ve Züleyha hikâyelerindendir (Cin, 2010: 200).

İran edebiyatında bu konuyu işleyen ilk mesneviler, Ebül-müeyyed Belhî ve Bahtiyâr Ahvâzî’ye ait olup, her iki mesnevi de kayıptır. Firdevsî-i Tüsî’ye ait olduğu ileri sürülen mesnevi ise, İran edebiyatında Câmî’nin eserinden önce yazılan Yûsuf ile Züleyha hikâyelerinin en meşhurudur. Osmanlı şairleri üzerinde etkisi olan ve İran edebiyatında bu konuyu işleyen en meşhur eser, Câmî’nin Yûsuf u Züleyhamesnevisidir (Şentürk, Kartal, 2004: 213).

Fars edebiyatında da, Arap edebiyatında olduğu gibi, birçok Yûsuf ve Züleyhahikâyesi yazılmıştır. Fars edebiyatında hikâyenin, nesir ve şiir biçimlerinin beraberce kullanıldığı görülmektedir. Fars edebiyatında, ilk yazılan Yûsuf ve Züleyha hikâyesi, Firdevsî-i Tusî’ye aittir. Bu eser üzerine, Hermann Ethe tarafından 1908 yılında bir çalışma yapılmıştır.

Fars edebiyatında diğer bir Yûsuf ve Züleyha hikâyesi, Şehabud-dîn Amak Buhârî ve Heratlı Rüknüd-dîn Mesut Bin Muhammed Îmam-zâde tarafından manzum olarak yazılan eserdir. Fars edebiyatında ilk mensur Yûsuf ve Züleyha hikâyesi, Hoca Ebû İsmail Abdullah b. Ebî Mansur Muhammed el-Ensarî Herâtî’nin Enîsü’l-Mürîd’in ve Şemsü’l-Mecalis adlı eseridir. Fars edebiyatında bu hikâyelerin dışında Yûsuf Suresitefsirleri de bulunmaktadır.

Firdevsî-i Tusîden sonra Fars edebiyatında yazılan Yûsuf ve Züleyhahikâyesinin en önemlisini Molla Camî (El-Camî Nureddin Abdurrahman b. Ahmed el-Horasanî) yazmıştır. Türkiye kütüphanelerinde Farsça yazılmış Yûsuf ve Züleyhahikâyeleri, sayıca Türkçe yazılmış olanlardan geri kalmaz. Bunların tamamına yakınını Camî’nin Yûsuf ve Züleyha adlı eserine dayanır. Türkiye kütüphanelerinde, Molla Camî’nin yazmış olduğu hikâyenin birçok nüshasının bulunması, Türk şairlerinin Molla Camî’den etkilendiklerini ortaya koyan en önemli delillerdendir. Farsça yazılmış Yûsuf kıssasının Süleymaniye, Raşit Efendi, Atıf Efendi, Nurosmaniye, Beyazıt gibi birçok kütüphanede yazma nüshaları bulunmaktadır (Cin, 2010: 201).

Sultan Sencer devri şairlerinden Şihâbu’d-dîn Âmâk Buhârî ile Heratlı Rüknü’d-dîn Mes’ûd b. Muhammed İmam-zâde’nin M. 1223-1227 yılları arasında yazdığı Yûsuf ve Züleyha hikâyesi, konunun manzum olarak işlenmiş diğer örneklerdir (KARAHAN, 1994: 10 ).

Page 45: Mehmet Ekiz Tez

KONU İLE İLGİLİ ÖNCEKİ ARAŞTIRMALAR Mehmet EKİZ

37

2. KONU İLE İLGİLİ ÖNCEKİ ARAŞTIRMALAR

Agâh Sırrı LEVEND (1969), “Kemal Paşazâde’nin Şairliği ve Yûsuf u Züleyha’sı” adlı çalışmasında şair hakkında bilgiler verir ve örnek beyitlerle eseri şekil ve muhteva yapısı bakımından genel bilgiler vererek anlatır. Eseri ve şairi kendinden önceki Yûsuf ile Züleyha yazanlarla karşılaştırır ve bu eserin önemini dile getirir.

Agâh Sırrı LEVEND (1968), “Hamdi’nin Yûsuf u Züleyha’sı” adlı çalışmasında Hamdi’nin eseri hakkında bilgi verir ve bu eserden yola çıkarak örnek beyitlerle şekil ve muhteva yapısı bakımından genel bilgiler vererek kıssayı anlatır.

Ahmet İÇLİ (2009), “Hamdullah Hamdi’nin Yusuf u Züleyha Mesnevisinin Kavram ve Sembol Boyutu” adlı makalesinde Yusuf u Züleyha mesnevisindeki kavram ve sembollerin, dramatik aksiyondaki görüntü seviyelerinin kavranması için önem arz ettiğini vurgulamış ve mesnevideki şahısların, kişilerin kavram ve simge boyutunda evrensel hakikate açılacağını ifade etmiştir.

Ahmet İÇLİ (2008), “Yusuf u Züleyha Mesnevisinde Mekân” adlı makalesinde XV. asır şairlerinden Hamdî’nin Yusuf u Züleyha mesnevisinde mekânın fonksiyonunu dile getirmiştir.

Ali CİN (2010), “Karışık Dilli ESerlerden Ali’nin Yûsuf ve Züleyhâ Hikâyesi” adlı makalesinde Ali’nin Yûsuf ve Züleyhâ adlı eseri Türk dilinin karışık dilli eserlerinden biri olduğunu ifade etmiştir. Türk dünyasında, Yûsuf ve Züleyhâ hikâyesi en geniş biçimiyle yer aldığını, özellikle bu hikâyenin, Tatar, Başkurt, Azerbaycan ve Türkmen Türkleri arasında oldukça yaygın olduğunu dile getirmiş ve Türk edebiyatında Yûsuf ve Züleyhâ hikâyesini ilk kaleme alan, Harezm’li bir Türk olan Alî’yi örnek göstererek konu hakkında bilgiler vermiştir.

Bayram Çelik (1998), “Fuzuli’nin Leyla vü Mecnun mesnevisi ile Hamdulllah Hamdi’nin Yûsuf u Züleyha mesnevisinde insan psikolojisi” adlı yüksek lisans çalışması Çukurova Üniversitesi’nde Prof. Dr. Mine Mengi danışmanlığında yapılmıştır.

Cahit Kavcar (1968), “Hamdullah Hamdi’nin Yûsuf u Züleyha’sı” adlı çalışmasında XV. yüzyılın ve özellikle Türk mesnevi edebiyatının en önde gelen şairlerinden biri olarak büyük ve geniş ün kazanmış olan Hamdullah Hamdi’nin bu eserinin muhtevası hakkında bilgiler vermiştir. Aynı zamanda bu çalışmada eserin yazma nüshaları da tanıtılmıştır.

Cahit KAVCAR (1969), “Kemal Paşazâde’nin Şairliği ve Yûsuf u Züleyha’sı” adlı çalışmasında tezkirelerden yola çıkarak şair hakkında bilgiler verir ve örnek beyitlerle eseri şekil ve muhteva yapısı bakımından genel bilgiler vererek anlatır.

Çoban Hıdır HAYDAR (1996), “Bilinmeyen Bir Yûsuf u Züleyha El Yazması” adlı makalesinde Türkmen şairi Kerküklü Mehmet Navrûzî’nin eserini şekil ve muhteva açısından incelemiş ve eserin nüshaları hakkında bilgiler vermiştir.

Dehri Dilçin (1946), “Şeyyad Hamza Yûsuf ve Zeliha” adlı eseri konusunu Kur’an’da geçen Yusuf kıssasını ele almıştır. Ancak eserde bazı değişik gelişmelerden de söz edilir. Eserde bazı nasihatler vardır. Eser yeni yazıya Dehri Dilçin tarafından çevrilerek TDK da yayımlanmıştır.

Emine Arpacık (1998), “Yeni Uygur Türkçesi ile yazılan Yusuf Zülayha adlı eserin transkripsiyonu, Türkiye Türkçesine aktarımı ve dil incelemesi” adlı yüksek lisans çalışması yapmıştır. Yrd. Doç. Dr. Volkan Coşkun danışmanlığında yapılan tez Muğla Üniversitesi’nde yapılmıştır.

Emine Dinçtürk (2008) “Yusuf ile Züleyha Mesnevilerinde Allah korkusu motifleri (Erzurumlu Darir, Hamdullah Hamdi, Yahya Bey Örnekleri)” adlı yüksek

Page 46: Mehmet Ekiz Tez

KONU İLE İLGİLİ ÖNCEKİ ARAŞTIRMALAR Mehmet EKİZ

38

lisans çalışması Selçuk Üniversite’sinde Prof. Dr. Ahmet Yılmaz danışmanlığında yapılmıştır. “Yusuf ile Züleyha mesnevilerinde Allah korkusu motifleri” adını taşıyan bu çalışma, genel bir anlam ifade eden bir baslık altında olsa da, esas itibariyle üç ayrı yüzyılda yaşamış olan üç ayrı şairin eserlerinin incelenmesiyle oluşturulmuştur.

Gönül AYAN (1997), “Ahmed Yesevi Etkisiyle Yazılan İki Yûsuf u Züleyha” adlı makalesinde öncelikle Yûsuf u Züleyha hikâyesi hakkında bilgi verir, daha sonra da ilk defa Türk Edebiyatı’nda manzume olarak kaleme alınan Yesevî dervişi Alî ve Kırımlı Mahmud’un yazmış oldukları Yûsuf u Züleyha mesnevilerini şekil ve muhteva açısından inceleyerek bilgiler verir.

Gönül AYAN (2009), “Anadolu Sahasında Yazılan Bazı ‘Yusuf u Züleyha’ Mesnevilerinde Sebeb-i Telifler” adlı makalesinde Kur’an-ı Kerim’de “Kıssaların en güzeli“ olarak tavsif edilen Yusuf Kıssası’nın, Türk düşünce dünyasında çok fazla rağbet edilen bir konu olduğunu ifade etmiş ve Yusuf u Züleyha mesnevilerindeki sebeb-i telifleri de özellikle bu konunun işleniş gayesini açıkladığı için ve Türk düşünce yapısını özetlemiş oluşundan dolayı önemli olduğunu vurgulamıştır.

Hasan Aktaş (2006), “Abdurrahman Gubari, Yusuf u Züleyha” adlı yüksek lisans çalışması Atatürk Üniversitesi’nde Doç. Dr. Orhan Kemal Tavukçu danışmanlığında yapılmıştır. Çalışmada eserin eksiksiz iki nüshası karşılaştırmalı olarak incelenmiştir.

Hakan YAMAN (2007), “Ali'nin Kıssa-ı Yusuf'unda Söz Varlığı Üzerine” adlı çalışmasında Türkçenin önemli kaynaklarından biri olan Ali’nin Kıssa-ı Yusuf'u dil özellikleri ve yazım tarihinin eskiliğine dikkat çekilmiştir. Yûsuf peygamberin hayatı ilk kez bu eserle Türkçeye girmiştir. Hem kendinden sonraki mesnevi şairlerine öncülük ve örneklik etmiş hem de halk içinde ve asırlar boyu güncelliğini yitirmemiştir. Bu çalışmada Kıssa’nın kelime hazinesi incelenmektedir.

Hasibe MAZIOĞLU (1999), “Yûsuf u Züleyha Yazarı Suli Fakîh’in Adı Sorunu” adlı makalesinde çeşitli kaynaklardan yola çıkarak Suli Fakîh’in ismi hakkında bilgiler vermiştir.

İdris KADIOĞLU (2009), “Kıssadan Hisse Diyarbekirli Ahmedî’nin Yûsuf u Züleyhâ Hikâyesi” (İnceleme, Metin, Dizin, Sözlük) adlı çalışma, giriş, üç bölüm ve sonuçtan oluşmaktadır. Girişte, Diyarbekirli Ahmedî ve eseri hakkında özet bilgisunulmuştur. Eserin anlatım özellikleri, eserde işlenen konular, hikâye başlıkları ve beyit sayıları ilk iki bölümde bir arada verilmiş; üçüncü bölümde örnek olarak eserdeki 163 beyitlik bir hikâye seçilmiş ve hikâyedeki olaylar ve şairin bakış açısı üzerinde durulmuştur.

İsmet ŞANLI (2010), “Molla Câmî’nin Yûsuf u Züleyhâ’sının Bilinmeyen İki Türkçe Şerhi” adlı makalesinde Arap, Fars ve Türk edebiyatında mesnevi konusu üzerinde kısaca durduktan sonra Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında kaleme alınmış Yûsuf u Züleyhâlar hakkında genel bir bilgi vermiş daha sonra da Câmî’nin Yûsuf u Züleyhâ’sının bugün Şem’î’ye ait olarak gösterilen iki Türkçe şerhinin aslında Şem’î’ye ait olmadığı ispatlama çalışmıştır.

Kazım KÖKTEKİN (1994), “Süle Fakih’in Yusuf ve Zelihası” (inceleme-metin-dizin) adlı doktora çalışması yapmıştır.

Leyla KARAHAN (1994), “Erzurumlu Darir Kıssa-i Yûsuf” adlı doktora çalışmasında XV. yüzyıla kadar Türk, Arap ve Fars edebiyatlarında kaleme alınmış mesnevileri verdikten sonra Erzurumlu Darir’in esrini şekil ve muhteva açısından incelemiştir.

Mehmed ÇAVUŞOĞLU (1979), “Yahyâ Bey ve Yûsuf ve Zeliha Mesnevisi” adlı eserinde nüshaları tanıtmış ve eseri transkribe ederek sunmuştur.

Page 47: Mehmet Ekiz Tez

KONU İLE İLGİLİ ÖNCEKİ ARAŞTIRMALAR Mehmet EKİZ

39

Melike Gökcan TÜRKDOĞAN (2008), “Yusuf u Züleyha Mesnevilerinde Sosyal Hayatın Yansımaları” adlı çalışmasında mesnevilerde, şairlerin, Kısas-ı Enbiya, Kur’an ve Tevrat anlatılarına dayanarak, Mısır devlet idaresi ve sosyal hayatından tespit ettikleri tarihi kesitleri kendi dönemlerinin perspektifinden bakarak yorumladıklarıgözlemlemektedir.

Nurullah ÇETİN (2004), “Yeni Türk Şairinin ‘Yusuf ve Züleyha’ Hikâyesi Duyarlığı” Bu çalışmada kıssanın ve ona bağlı kimi motiflerin, mazmunların ve tiplerin özellikle Tanzimat’tan sonra gelişen yeni Türk şiirinde değişik boyutlarıyla ele alınış ve algılanış biçimlerini irdelemeye çalışılmıştır. Konunun kaynaklara dayanarak Klasik Türk edebiyatında ele alınış biçimini bu alanda yapılan çalışmalara bağlı kalarak kısaca özetleyip ağırlıklı olarak yeni Türk şairlerinin yaklaşım biçimlerini değerlendirilmiştir.

Osman YILDIZ (2008), “Yûsuf u Zelihâ (Destân-ı Yûsuf) Giriş-İnceleme-Metin-Dizinler” adlı eserinde Anadolu sahasında yazılmış ilk Yûsuf u Zelihâ mesnevisi olan Şeyyâd Hamza’nın Yûsuf u Zelihâ’sını geniş bir gramer süzgecinden geçirerek ele almıştır. Yıldız’ın çalışmasına esas olan eser, adı geçen mesnevinin geç bir tarihte istinsah edilmiş bir nüshası olmakla birlikte; Yıldız’ın tespitine göre bu nüsha “telif çağının ses ve şekil özelliklerini geniş ölçüde yansıtmaktadır.

Osman ÜNLÜ (2005), “Abdurrahman Gubârî Efendi ve Kıssa-i Yusuf’u” bu çalışmada, XVI. yüzyıl şairlerinden Abdurrahman Gubârî Efendi ve onun eserlerinden biri olan Kıssa-i Yûsuf mesnevisi hakkında kısa bir bilgi vermek amaçlanmıştır. Yazının birinci bölümünde şairin hayatı, şahsiyeti ve eserleri hakkında bilgi verilmiş; ikinci bölümde de Kıssa-i Yûsuf mesnevisi tanıtılmıştır.

Öznur Tuba Aktaş (2003), “Köprülüzade Esad Paşa’nın Terceme-i Yusuf u Züleyha” adlı eserinin bilimsel yayını ile eserin şekil ve muhteva bakımından incelenmesi” adlı yüksek lisans çalışması Mimar Sinan Üniversitesi’nde Yrd. Doç. Dr. Hanife Koncu danışmanlığında yapılmıştır.

Recep DEMİR (2006), “Hatayi-i Tebrizi ve Molla Cam’nin Yusuf u Züleyhamesnevileri üzerinde karşılaştırmalı bir inceleme (inceleme-metin)” adlı yüksek lisans çalışması Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde Prof. Dr. Muhsin Macit danışmanlığında yapılmıştır. Bu çalışmada Hatâyî’nin Yûsuf u Züleyhâ mesnevîsi ile Câmî’nin aynı adlımesnevîsi karşılaştırılmaktadır. Kaynaklarda hayatı hakkında bilgi bulunmayanHatâyî’nin eserini Sultan Yakup adına yazdığı bildirilmektedir. 1234 beyit olan vearuzun fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün vezniyle yazılan eser Fars etkisinden uzaktır. Dahaönce yazılmış olan Türkçe Yusuf kıssaları örnek alınmıştır.

Sibel ÜST (2007), Nahîfî’nin Yûsuf u Zelihâ Mesnevisi” adlı makalesinde Yûsuf u Zelîhâ/Züleyhâ mesnevîsini ele almıştır. Bu şekilde edebiyatımızda birçok çalışma bulunan bu konunun daha önce çalışılmamış bir örneği edebiyatımıza kazandırmaya çalışılmıştır.

Sibel ÜST (2009), “Bir Aşkın İki Hikâyesi Üzerine Şeyyad Hamza’nın Yûsuf u Zeliha’sı İle Nazan Bekiroğlu’nun Yûsuf İle Züleyha’sı Üzerine Bir Karşılaştırma” bu çalışmada aynı kültüre mensup farklı yüzyıllarda yaşamış iki sanatçıya ait aynı konuyu işleyen iki eser incelenmiştir. Bu eserlerden biri Şeyyâd Hamza’ya diğeri NazanBekiroğlu’na aittir. Çalışmada öncelikle karşılaştırmalı edebiyat hakkında teorik bilgi verilmiştir. Daha sonra bu iki eser konu, şekil, mekân açısından incelenmiştir.

Soner AKDAĞ (2009), “Klâsik Türk Edebiyatı’nda Adına Mesnevîler YazılanKadın:‘Züleyhâ’” adlı çalışmasında Kur’ân-ı Kerîm ve Kitâb-ı Mukaddes’te ismi belirtilmeksizin sözü edilen önemli karakterlerden biri olarak karşımıza çıkan Züleyha’yı ele almıştır.

Page 48: Mehmet Ekiz Tez

KONU İLE İLGİLİ ÖNCEKİ ARAŞTIRMALAR Mehmet EKİZ

40

Ülkü Çetinkaya (2008) “Aşk Mesnevilerinde Kadın : Yusuf u Züleyha ve Husrev ü Şirin Mesnevileri” adlı yüksek lisans çalışması Prof. Dr. İsmail Ünver danışmanlığında Ankara Üniversitesi’nde yapılmıştır.

Zuhal KÜLTÜRAL (2009), “Şerifi’nin Yûsuf u Zelîhâ Hikâyesi ve Dil Özellikleri” adlı çalışmasında edebiyatımızda çeşitli yazarlar tarafından işlenen Yûsuf ve Zelîhâ hikâyesi’nin XVI. yüzyılda Şerifî tarafından yazılmış metni ve dil özellikleri üzerinde durmuştur.

Page 49: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

41

3. DİVANLARDA YÛSUF İLE ZÜLEYHA HİKÂYESİ

3.1. Hz.Yûsuf

İsrailoğulları peygamberlerinden Yakup peygamberin oğludur. Hayatı ve kıssası Kur’an-ı Kerim’de anlatıldığı üzere (Yûsuf/1-104) kısaca şöyledir: Hz. Yakup’un on iki oğlu var idi. İçlerinde Yûsuf’u hepsinden daha çok severdi. Yûsuf bir rüya görüp babasına söyledi. “Gördüm ki, on bir yıldız, güneş ve ay, bana secde ettiler.”dedi. Hz. Yakup anladı ki; “on bir yıldız”, Yûsuf’un on bir kardeşine işarettir ve Cenâb-ı Hak, onu kardeşlerine üstün kılacaktır. “Oğulcuğum! Bu rüyanı kardeşlerine söyleme. Çünkü şeytan insana düşmandır. Kardeşlerine vesvese verip kalplerine kıskançlık düşürebilir. Sonra sana bir hile yaparlar. Cenâb-ı Hak sana peygamberlik ve büyük devlet verecek.” dedi ve Yûsuf’a sevgisi daha da arttı.

Yûsuf’un büyük kardeşleri, onu kıskandılar ve hile ile onu kıra götürüp bir kuyuya attılar. Babalarına ise “Onu bir kurt yedi” dediler. Sonra geri dönüp Yûsuf’u bir kervana ucuz fiyata köle diye sattılar. Yûsuf o zaman on sekiz yaşındaydı. Kardeşlerinden korkup sustu ve Allah’a dayanarak kervanla Mısır’a gitti. Burada Mısır’ın maliye bakanı (Azîz) tarafından satın alındı.

Yûsuf’un eşi amsâli olmayan güzelliği, Azîz’in karısı Züleyha’yı âdeta büyüledi. Züleyha’nın tekliflerini reddetti. Yine bir gün Züleyha onun odasına girdi. Yûsuf ondan kaçarken gömleği yırtıldı. Yûsuf dışarı çıkınca Azîz’i kapı önünde buldu. Züleyha ise Yûsuf’un kendisine saldırdığını söyleyerek onu zindana attırdı. Zindanda iki kölenin gördüğü rüyalari Yûsuf’un yorumladığı gibi çıktı. Nihayet Mısır hükümdarını gördüğü rüyayı da doğru tabir etmesi üzerine, zindandan çıkarılarak maliye bakanlığına getirildi.

Züleyha, bir hükümdarın kızı ve güzellerin güzeliydi. Kocası ölünce bütün servetini Yûsuf’tan haber verenlere bağışladı. Yıllarca yalnız kaldı, Yûsuf’u düşündü. Bu arada Hz. Yûsuf, Mısır’da tarımı geliştirdi ve yedi sene içinde pek çok zahire biriktirdi. Daha sonra hükümdarın gördüğü rüyadaki kıtlık ve pahalılık seneleri geldi, yedi yıl sürdü. Bu kıtlık seneleri içinde Hz. Yûsuf zahireyi adaletli bir şekilde mevcut nüfusa göre tevzi ederdi. Bu kıtlık yıllarında Yûsuf’un kardeşleri da Kenan ilinden kalkıp zahire almak için Mısır’a gelirler. Yûsuf bir oyunla, öteki kardeşleri Bünyamin’i de zahire almak için getirmelerini sağlar ve hükümdarın tasını onun yüküne saklayarak hırsızlık suçuyla onu alıkoyar.

Hz. Yakup, Yûsuf’un yerine koyup muhabbetle bağrına bastığı Bünyamin’in de alıkonduğunu duyunca üzüntü ile ağlamaktan gözlerine ak düşer. Yûsuf kaybolalı yirmi bir yıl olmuştu. O vakitten beri ondan bir haber alınmadığı için kardeşleri onun sağlığından ümitlerini kesmişlerdi. Hz. Yakup ise Yûsuf’un küçüklükte görüp de kendisine söylemiş olduğu rüyaya nazaran onun, huzurunda kardeşleri secdeye varmadan vefat etmeyeceğini biliyordu. Buna binaen oğullarını, Yûsuf ve Bümyamin’i arayıp bulmaları için Mısır’a gönderir.

Kıssanın bundan sonrası Yûsuf’un kardeşlerine kendisini tanıtması, babasına onlar vasıtasıyla gönderdiği gömleği gözlerine sürmesiyle gözlerinin açılması ve bütün aile efradını yanına alarak Mısır’a yerleşmeleriyle sona erer. Bu arada Yûsuf da Züleyha’ya acımış ve onu nikâh ile almıştır. Allah, Züleyha’ya eski güzelliğini vermiş ve Yûsuf’tan Efrâyim ve Menşâ adında iki oğlu ve Rahme adında bir kızı olmuştur.

Divan şiirinde adı en çok anılan peygamberlerden biri Yûsuf’tur. Harikulade güzelliği ile çok zaman sevgili ona benzetilir, hatta sevgili, Yûsuf-ı sânî (ikinci Yûsuf) olarak nitelenir. Ay ile güneşin ona secde etmeleri, kuyuya atılması, terazi ile tartılıp ağırlığınca altın karşılığı satılması, Züleyha ile olan maceraları, zindana atılması, güzel

Page 50: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

42

rüya tabir etmesi, Yakup’tan ayrı oluşu, köle iken Mısır’a sultan oluşu vs. kıssalar nedeniyle birçok beytin konusunu oluşturur. Bunun en büyük âmili hiç şüphesiz Yûsuf u Züleyha mesnevileridir. Mâh-ı Kenân diye nitelenen odur. Lakabı ise Sinân’dır.

Divan şiiri geleneğinde Hz. Yûsuf, genellikle hüsn ve ismet sembolü olarak anılmştır. Eşsiz, benzersiz güzelliği ile “Yûsuf hüsnüllah, şâh-ı hubân, Yûsuf-ı hubân, Yûsuf-ı Mısr-ı melâhat, Yûsuf-ı Mısr-ı cemâl, Yûsuf-ı Mısr-ı hüsn, Mısr-ı hüsn-i Yûsuf, hüsn-i Yûsuf, Yûsuf hüsni, Yûsuf-ı hüsn, Yûsuf cemâl, cemâl-i Yûsuf, Yûsuf-ı meh peyker, Yûsuf-likâ, Yûsuf çehre, Yûsuf-ı gül-çehre, Yûsuf-sıfat” gibi terkiplerle Hz. Yûsuf’un güzelliğine işaret edilmiş, cemâli etrafında birçok teşbih, telmih ve mukayese oluşturulmuştur (Güftâ, 2004:150).

Şairler tarafından güzelliği ön plana çıkarılan Yûsuf, mutasavvıflar için ilahîgüzelliğin sembolü olmuştur. Züleyha ise, üstün çıkan ve mücbir olan aşkın cisimleşmesi olarak anlatılırken bir âşığın ruh dünyasını simgelemektedir (Gibb, C.2, 1999:390).

Bu bölümde Kur’an-ı Kerim’de yer alması sebebiyle önemli bir yer teşkil eden Yûsuf u Züleyha kıssasının erkek kahramanı olan Yûsuf peygamberi klasik Türk şiirinde hangi özelliklerle, hangi sıklıkla ve nasıl ele alındığını dönemini en iyi temsil eden şairlerin divanlarından şetçiğimiz beyitlerle üzerinde durmaya çalışıldı.

Divanlarda, kasidelerde özellikle gazellerde şairler bu kıssaya temas ederler. Şair bazen bu aşkı örnek alır, bazen kendi aşkını onların aşkı ile mukayese eder, sevgilisini Züleyha ve kendisini Hz. Yûsuf yerine koyarak ele aldığı konuyu zenginleştirme yoluna gider. Bunu yaparken edebi sanatlara başvurarak konuyu ilgi çekici hale getirir. Aşağıya aldığımız beyitlerde Yûsuf peygamberin divanlarda nasıl ele alındığını ve şairlere nasıl bir anlatım imkânı sağladığını göreceğiz.

Seni Yûsufla güzellikde sorarlarsa banaYûsufı bilmezin amma seni ranâ bilürin ( BD 325/G. 363, 2 )

“Güzellik hususunda seninle Yûsuf’u karşılaştırmam istenirse, Yûsuf’u bilmem ama seni iyi bilirim.”diyen şair burada Yûsuf’u bilmem derken tecâhül-i ârif yapmaktadır. Çünkü Hz. Yûsuf’un peygamberler içinde öne çıkan özelliği ona Allah tarafından bahşedilen yüz güzelliğidir. Rana kelimesi tevriyeli bir şekilde kullanılmaktadır. Çünkü rana hem güzel anlamına gelmekte hem de kötü kadınlar için kullanılan bir tabiridir.

Düşde ol Yûsuf-cemâli göreler şâyed diyüHalkı-ı Mısrı subha dek uyutmazam feryâddan ( ZD C.3 5/G. 1007, 2 )

“Belki o Yûsuf yüzlü güzeli düşlerinde göreler diye Mısır halkını sabaha kadar feryadımla uyutmam.” Burada sevgilinin Hz. Yûsuf’a benzeyen güzelliğini Mısır halkı düşlerinde görürler diye onları sabaha kadar feryadla uyutmaması mübalağa örneğidir, yine şair burada Mısır halkını uyutmama sebebini sevgilinin Hz. Yûsuf’a benzeyen güzelliğine bağlayarak hüsn-i talil yapmaktadır.

Dünya değer ol mâh-likâ dil-ber-i garrâYûsufda dahı yokdur anun hüsn ü bahâsı ( BD 416/G 508, 6 )

“O ay yüzlü, mağrur dilber dünyaya değer, onun güzelliği ve kıymeti Yûsuf’ta bile yoktur.” Şair, burada sevgili ile Hz. Yûsuf’u mukayese ederek sevgiliyi ondan

Page 51: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

43

üstün görmektedir. Sevgilinin Hz. Yûsuf’tan güzel olması mübalağadır, çünkü Hz. Yûsuf yüz güzelliğiyle öne çıkmış bir peygamberdir. Sevgilinin Hz. Yûsuf’tan güzel olması bir abartmadır.

Satıldığında Yûsuf tartıldı gerçi miskeSen câna tartılırsın elyaksın ol bahâya ( APD 245/G 263, 8 )

“Yûsuf satıldığında misk ile tartılmıştı, sen ise canla tartılırsın bu değere layıksın.” Şairimize göre sevgilinin değeri ancak canla ölçülebilir. Hz. Yûsuf, Mısır’dasatılırken ağırlığınca altın, gümüş ve misk verilerek satılmıştır. Bu olaya telmih yoluyla işaret edilmektedir. Şaire göre sevgilinin kıymeti daha üstündür ki onun değeri cana karşılık gelmektedir. Yûsuf ile sen, misk ile ol baha kelimeleri arasında leffü neşr-i gayr-i mürettep sanatı vardır.

Terâzû-yı hakikatsın gönül her gördüğün çakmeÇekersen Yûsuf-âsâ gevher-i kem-yâb-ı yek-tâ çek ( NAD C.2 764/G. 404. 3 )

“Ey gönül sen hakikat terazisisin, öyle her madeni tartma, tartacaksan Yûsuf gibi az bulunan kıymetli mücevherleri tart.” Şaire göre gönül hakikat terazisine teşbih edilmektedir. Şair bu beyitte kendisine nasihat eder bir yaklaşım içerisindedir. Yine Hz. Yûsuf’un köle pazarında çok büyük bir paraya satılmasına telmih vardır. Burada diğer yaklaşımların aksine Hz. Yûsuf övgü unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yûsufı gerçi görenler elini parelediGöricek ben seni bin pare olupdur yüreğim ( ZD C.2 458/G 954, 2 )

“Yûsuf’u görenler ellerini kestiler fakat ben seni görünce yüreğim bin parça oldu.” Şair burada bir şekilde sevgili ile Yûsuf’u karşılaştırmaktadır. Mısırlı kadınların dedikoduları sebebiyle Züleyha onlara bir davet vermiştir. Meyvelerin ikram edildiği sırada Hz. Yûsuf salona alınmış ve onun güzelliği karşısında Mısır eşrafının kadınları bu güzellik karşısında farkında olmadan ellerini kesmişlerdir. Burada telmih yoluyla bu olaya işaret edilmektedir. Kadınlar ellerini Hz. Yûsuf’un güzelliğinin etkisiyle kesmişlerdir. Fakat şairin sevgilisi öyle bir güzeldir ki onu gördüğünde kalbi bin parçaya bölünmektedir. Şair, yüreğinin bin parça olmasını hüsn-i talil yoluyla sevgiliyi görmesine bağlıyor. Yûsuf ile sen, el ile yürek kelimeleri arasında leff ü neşr-i mürettep vardır. Hz. Yûsuf ile sevgili, kadınların ellerini kesmeleri ile şairin kalbini parçalaması arasında düzenli bir ilişki kurulmaktadır.

Yûsufı gerçi görenler ellerini kesdilerGün yüzün gördü senün şakk oldu bedrün ayası ( ZD C.3 399/G 1627, 2 )

“Yûsuf’u görenler ellerini kestiler; ama senin güneş gibi yüzünü gören ay ikiye bölündü.” Burada az önce de dile getirdiğimiz gibi Hz. Yûsuf’un güzelliğinin tesiri ile kadınların ellerini kesmelerine telmih yoluyla işaret edilmektedir. Yine Hz. Peygamberin müşriklerin iddialarına karşı ayı ikiye yarması mucizesine telmih vardır. Burada şair, Hz. Peygamber ile Hz. Yûsuf’u karşılaştırmış ve ayın ortadan ikiye yarılmasını peygamberimizin müşriklere gösterdiği mucizeye değil peygamberimizin güzelliğine bağlayarak hüsn-i talil yapmıştır. Yûsuf ile sen, kestiler ile şakk oldu ve eller ile bedrün ayası arasında leff ü neşr ilgisiyle anlam bütünlüğü oluşturulmaktadır.

Page 52: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

44

Mısr-ı hüsnün görmege ey Yûsuf-ı sâni müdâmSattırıp kendim sana âhır gulâm etsem gerek ( APD 200/G 171, 7 )

“Ey ikinci Yûsuf olan sevgili, güzelliğinin ülkesini daima görebilmek için kendimi köle olarak sana sattırmam gereklidir.” Şair, sevgilisini Hz. Yûsuf’tan sonra güzellik noktasında ikinci güzel kabul etmektedir. Böyle güzel bir sevgiliyi sürekli görebilmenin şartı ise kendisin köle olarak sattırıp daima onnu görme nimetine bağlamaktadır. Hz. Yûsuf’un Mısır’da köle olarak satılması olayına telmih yoluyla işaret edilmektedir.

Mısrun dahi adı yog iken oldı azizimÇâh- zekânun Yûsuf-i can ü dilde mahbes ( ZD C.2 77/G 573, 3 )

“Ey dostum, Mısır’ın dahi adı bilinmezken, can ve gönül Yûsuf’u senin çenenin çukuruna hapsolmuştu.” Şair mübalağa sanatının imkanları dahilinde dostunu, sevgilisini yüceltmektedir. Daha Mısır ülkesinin adı ortada bulunmazken ve Hz. Yûsuf’un güzelliği tanınmamışken şairin can ve gönül Yûsuf’u sevgilinin çene çukuruna hapsolmuştur. Sevgilinin çene çukuru Hz. Yusuf’un atıldığı kuyuya benzetilmiştir. Âşık sevgilinin çene çukuruna heves ederken aslında Yusuf’un içinde bulunduğu can ve gönül kuyusuna can atmaktadır. Çünkü aşığın can ve gönlü o kuyuya düşen bir Yusuf’tur. Can ve gönül Hz. Yûsuf’a teşbih edilmektedir. Can ve gönül Yûsuf’unun sevgilinin çene çukuruna hapsolması hüsn-i talil yoluyla ifade edilmektedir. Yine burada telmih yoluyla Hz. Yûsuf’un zindana düşme olayına işaret edilmektedir.

Gönlüne gir ben kulun şâh ol ki sultân olmadıGirmeyince Yûsuf-ı Kenân zindan koynına ( NBD 454/G 502, 5 )

“Benim gibi kulun gönlüne gir ki sultan olasın, Kenan ülkesinin Yûsuf’u bile zindan koynuna girmeyince sultan olamadı.” Şair yine kendi aşkını ifade noktasında Hz. Yûsufla kendisini karşılaştırma yoluna gitmiştir. Hz. Yûsuf, iftira ve dedikodular sonucu zindana girmiş yıllarca burada kalmıştır. Buna karşılık sabrının ve yeteneklerinin karşılığı olarak Mısır kralına en yetkili kişi olmuştur. Mısır kralının güvenini kazanmıştır. Kral da ona bütün yetkilerini vermiştir. Şair sevgilisinin bu şekilde kıymeti bilinen bir kimse olmasını kendisinin gönlüne girmesine bağlamaktadır. Ben kulun ile Yûsuf-ı Kenan, gönlün ile zindan arasında leff ü neşr-i gayr-ı mürettep ilişkisi görülmektedir.

Anun içindür çemen Mısrunda çiçekler azizKim dahi gül Yûsuf’unun gonceler zindanındır ( ŞD 51/K 9, 7 )

“Goncalar gül Yûsuf’unun zindanı olduğu için çimen ülkesinin çiçekleri değerlidir.” Şair goncaları gül Yûsuf’una teşbih etmektedir. Bu sebeple çimen ülkesinin çiçeklerinin saygı görmelerinin nedeni goncaların Hz. Yûsuf’a benzetilmesi ve burada hapsolmaları ilişkisine bağlanmakta ve hüsn-i talil yoluyla ifade güzelleştirilmektedir.

Dün gice düşümde ağlar idim derd ileYûsuf-ı Mısr-ı Melâhat anı tabir eylesin ( NBD 404/G 425, 4 )

Page 53: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

45

“Dün gece düşümde dertli bir şekilde ağlıyordum, güzellik ülkesinin Yûsuf’u bu rüyayı tabir eylesin.” Şair telmih yoluyla Hz. Yûsuf’un rüya yorumlama yeteneğine işaret etmektedir. Hz. Yûsuf gerçekten de mükemmel bir şekilde rüya yorumlamaktadır. Zindanda kaldığı dönemde Firavun’un iki hizmetkârının rüyasını yorumlamıştır. Dedikleri birebir gerçekleşmiştir. Bu hizmetkârlardan birisi asılmış diğeri ise kurtularak eski görevine dönmüştür. Mısır Firavun’u bir rüya görmüş ve bu rüyadan oldukça etkilenmiştir. Gördüğü rüyayı birçok kimseler tabir etmiş fakat o bunların hiçbirinden tatmin olmamıştır. Hizmetkârın Hz. Yûsuf’u hatırlaması ile Firavun’a durum iletilmiş ve Hz. Yûsuf’un tabirini dinleyen kral tatmin olacağı yorumları bulmuştur. Onun suçsuzluğu bu esnada anlaşılmış ve Firavun’un teveccühünü kazanmıştır. Şairimiz de gördüğü rüyanın tabirini Hz. Yûsuf’un yorumlaması temennisinde bulunmaktadır.

APD: Hüsn-i Yûsuf (40 /K. 9, 4), Yûsuf-ı Mısr (55/ K. 15, 7), (72/K. 22, 2), (242/G. 255, 5), Yûsuf-cemâl (64 /K. 19, 6), (176 /G.119, 3), (184 /G. 136, 4), (71 /K. 21,15), (255 /G. 283, 7), Hevâ-yi Yûsuf-ı baht (72 /K. 22, 3), Yûsuf-ı gül (75 /K. 23, 7), (114 /K. 44, 3), Yûsuf (104 /K. 37 ,4), (124 /G. 11, 8), (159 /G. 84, 4), (161 /G. 88, 4),(194 /G. 159, 1), (194 /G. 159, 2), (194 /G. 159, 3), (194 /G. 159, 4), (194 /G. 159, 5), (226 /G. 223, 3), (245 /G. 263, 8), (263 /G.3 00, 3), (266 /G. 305, 6), Yûsuf-ı Kenân-ı Mısır (159 /G. 84, 1), (159 /G. 84, 3), Yûsuf-ı sâni (191/ G.1 52, 7), (200 /G. 171, 7), (261 /G. 296, 1),Yûsuf-ı şeh (244/ G. 260, 2), Yûsuf-ı gül-pîrehen (248 /G. 268, 4), Bûy-i Yûsuf (286 /G. 347, 7).

BD: Vuslat-ıYûsuf (7/ K. 2, 2), Yûsuf (18 /K. 5, 29), (204 /G. 165, 1),(325 /G.363, 2), (416 /G. 508, 6), (430 /G. 531, 4), Yûsuf-ı sâni (18 /K. 5, 29), (317 /G. 351, 2), (350 /G. 405, 5), (353 /G. 410, 59), Pîrâhen-i Yûsuf (36 /K. 15, 6), Yûsuf-ı destâr (49/K. 20, 5), Yûsuf-dîdâr (68 /K. 25, 20), Yûsuf-nazîri ( 79/Mus. 7, 2), Yûsuf-likâ (124/G. 39, 3), (139 /G. 64, 2), Yûsuf-cemâl (190 /G. 142, 2), Yûsuf-ı Kenân (290 /G. 308,2), (322 /G. 359, 6).

CD: Yûsuf (78 /K. 10, 20), (153 /K. 75, 1), (203 /G. 57, 6), (326 /T. 78, 4), Yûsuf-ı Mısrî giriftârı (83 /K. 12, 23), suret-i Yûsuf (92 /K. 18, 23), Yûsuf-ı nazm (93/K. 18, 41), Âsaf-ı Yûsuf-siyeri Mısra azîz (93 /K. 19, 6), Yûsuf-ı hulk (96 /K. 20, 23), Yûsuf-ı sırr-ı Hudâ-yı lem-yezel (123 /K. 33, 1), Yûsuf-ı sânî (176 /Trkb. V-VII, 6), büt-i Yûsuf-şemâyil (182 /G. 1, 2), Yûsuf-ı güm-güşte-i vâdî-i fenâ (207 /G. 53, 3), Yûsuf-ı gül (210 /G. 76, 5), Yûsuf-ı sermâye-dih-i hüsn-i kemâlem (210 /G. 77, 3), Yûsuf-ı Mısr (241 /G. 161, 4), Yûsuf-ı gül-zâr-ı manî (215 /G. 91, 5), Yûsuf-likâ (362/Tah. I).

FD: Yûsuf-i gül (23 /K. 1,1 3), Yûsuf (40 /K. 7, 5), (44 /K. 9, 8), (44 /K. 9, 9), (90 /K. 25, 10), (131 /G. 2, 4), (153 /G. 47, 4), (155 /G. 51, 6), (263 /G. 270, 1), Yûsuf-ı Kenân (228 /G. 200, 1).

HD: Yûsuf-ı mihr (36 /K. 7, 4), (37/K. 8, 4), Kıssa-i pîre-zen-i Yûsuf-ı Kenân (38 /K. 8, 11), Yûsuf-ı sânî (39 /K. 8, 21), (304 /G. 621, 1),Yûsuf-ı hûbân (39 /K. 8, 22), mâh-ı Kenân (51 /K. 16, 4), Yûsuf-ı Kenân (54 /K. 18, 3), (57 /K. 20, 11), (80/Duanâme, 3), (246 /G. 451, 4), (265 /G. 507, 3) Şeh-i Yûsuf-likâ (55 /K. 18, 12), Yûsuf (58 /K. 21, 10), (60 /K. 22, 10), (80 /Duanâme, 3), (81 /Tecahü’l-i arifeyn, 6), (116 /G. 78, 2), (125 /G. 106, 4), (148 /G. 173, 5), (159 /G. 199, 3), (173 /G. 244, 2), (185 /G. 278, 3), (204 /G. 330, 4), (208 /G. 342, 5), (215 /G. 363, 2), (226 /G. 394, 5), (229 /G. 403, 4), (252 /G. 469, 2), (265 /G. 506, 1), (302 /G. 614, 3), (307 /G. 629, 2), Yûsuf-ı hüsn (105 /G. 47, 4), Yûsuf-ı Mısr-ı belagat (113 /G. 69, 7), Yûsuf-ı cemâl (118 /G. 85 ,2), (188 /G. 286, 4), Yûsuf-ı Mısr-ı kıdem (160 /G. 209, 7), Yûsuf-ı Mısr (196 /G. 310, 5), (260 /G. 493, 2),Yûsuf-ı gül (201 /G. 324, 3), Yûsuf-ı vaKt (206 /G.

Page 54: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

46

336, 4), cemâl-i Yûsuf (247 /G. 454, 4), Yûsuf-misâl (262 /G. 500, 2), Yûsuf-ı maksûd (295/G.594,2), Yûsuf- cemâl (296 /G. 596, 3).

MD: Yûsuf-ı gül (34 /K. 6, 7), Yûsuf (92 /Şhr., 39), (93/Şhr., 48), (94/Şhr.,54), (96/Şhr., 77), (100/Şhr., 110), (100/Şhr., 111), (208 /G. 141, 1), (208 /G. 141, 2), (208 /G. 141, 3), (208 /G. 141, 4), (208 /G. 141, 5), (208 /G. 141, 6), (278 /G. 251, 1), Yûsuf-cemâl (139 /G. 39, 3), (189 /G. 111, 5), Yûsuf-ı Mısrî (146 /G. 48, 2), (297 /G.280, 4), Yûsuf-ı Mısr-ı cemâl (147 /G. 50, 5), Yûsuf-ı Kenân (148 /G. 52, 3), Yûsuf-ı hûrşîd (165 /G. 73, 7), Kamîs-i Yûsuf (194 /G. 119, 1), Yûsuf-ı sânî (274 /G. 244, 1).

NAD I.C: Yûsuf (214 /T. 30 ,9), Sure-i Yûsuf (233 /T. 46, 4), mânend-i Yûsuf (266 /T., 76, 9), Vezîr-i Yûsuf-ı Mısr-ı ser-â-medî (296 /T. 98, 1), Pîrâhen-i Yûsuf-ı dil-âşûb (375 /M. 2, 17), Yûsuf-ı hüsn (513/G. 72, 4).

NAD II.C: Ruhsâre-i Yûsuf (658 /G. 267, 3), meh-i Kenân (662 /G. 272, 5), Yûsuf (748 /G. 384, 4), (852 /G. 518, 4), (916 /G. 604, 3), (1047 /G. 782 ,5), (1328/Elgaz 3, 10), Yûsufâsâ (764 /G. 404, 3), Yûsuf-ı çâh-ı devât (849 /G. 513, 10), Şemîm-i pîrehen-i Yûsuf (872 /G. 546, 2), mâh-ı Kenân (878 /G. 555, 4), Yûsuf-ı hüsn (934 /G.631, 2), (1180 /R. 30, 29, Yûsuf-ı cemâl (957 /G. 661, 2), Ârız-ı Yûsuf (1064 /G. 807,3), Yûsuf-ı gül-pîrehen (1089 /G. 839, 1), Yûsuf-ı esrâr (1105 /G. 860, 7), Yûsuf-ı Kenân (1243/Mat.,40), Yûsuf-ı gül-çihre (1251/Müf, 19).

NBD: Yûsuf-cemal (72 /K. 11, 9), (428 /G. 620, 6), Yûsuf-vâr (110 /K. 24, 2), Yûsuf (118 /M. 1, 2), (146 /Kıta 79 ,2), (166 /G. 36, 29, (193 /G. 95, 6), (240 /G. 198,6), (252 /G. 226, 5), (355 /G. 462, 3), (360 /G. 471, 5), (363 /G. 477, 3), (371 /G. 495,1), (372 /G. 497, 3), (427 /G. 619, 1), Yûsuf-ı bâzâr-ı hüsn (153 /G. 6, 4), Yûsuf-ı gül-pîrehen (157 /G. 16, 3), Yûsuf Suresi (239 /G. 196, 4), Yûsuf-gül-çihre (250 /G. 223, 3), (362 /G .475, 2), Yûsuf-ı Kenân (278 /G. 285, 1), (374 /G. 502 ,5), (411 /G. 584, 6), Yûsuf-ı Mısr-ı melâhat (340 /G. 425, 4), Yûsuf-ı ahd (346 /G. 440, 2), Söz Yûsuf’u (364/G. 479, 7), Çeh-i Yûsuf (370 /G. 493, 7), Yûsuf-ı zamân (394 /G. 546, 2), Yûsuf-ı gül-pîrehen (412 /G. 587, 1),

ND: Yûsufistân-ı hayâl ( 12/ K. 2, 69 ), Yûsuf-ı gül pîrehen (353/ G. 151, 3 ), Yûsuf (358/ G. 160, 8 ).

NFD: mâh-ı Kenân (80 /K. 12, 2), çeh-i Kenân (90 /K. 14, 54), Yûsuf harîdârı (87/K. 14, 11), Yûsuf (90 /K. 14, 54), (108 /K. 20, 9), (113 /K. 21, 33), (121 /K. 54, 15), (130 /K. 27, 14), (206 /K. 48, 48), (328 /G. 99, 4), Yûsuf-suret-i hûrşîd-talat (109 /K.20, 11), Yûsuf-ı hulk (172 /K. 38, 19), Yûsuf-ı nazm (186 /K. 42, 26), Yûsuf-şiyem-i rûzgâr (189 /K .43, 26), taht-ı Yûsuf (252 /K. 61, 5), Yûsuf-ı tab (269/ Kt. 1, 8), tasvîr-i Yûsuf (353 /Müf., 8).

ŞD: Yûsuf (45/K..7,11), (51/K.9,7), (109/K.13,7), (241/G.145,6), Mısr-ı sipihr-i Yûsuf’u (60/K.12,3), Yûsuf-ı Kenân (191/G.95,7), (291/G.195,6), Yûsuf-ı Mısr (219/G.123,6).

ŞGD: Yûsuf (145 /K. 40, 7), (145 /K .40, 4), (256 /G. 14, 18), (392 /G. 256, 5), (423 /G. 318, 5), Hazret-i Mâh-ı Kenân (139 /K. 35, 16), Yûsufistân-ı safâ (138 /K. 35,5), Gâm-ı Yûsuf Yûsuf-ı Mısr-ı hakîkat (172/ Trcb. 5), (179 /Trcb. 9, 6), Yûsuf-tıynet (213 /Tah. 18, 2), Yûsuf-pîrehenler (274/ G. 46, 2), Yûsuf-işkeste-bâk (279/ G. 55, 2), Yûsuf-ı Mısr (280 /G. 56, 3), Yûsuf-ı bahâ (284 /G. 60, 17), Yûsuf-ı mısr-ı eşâr (290 /G.72, 3), haber-i Yûsuf-ı Mısr (310 /G. 107, 14), Yûsuf-ı aşk (328 /G. 140, 4), Yûsuf-ı Kenân (336 /G. 156, 3), Yûsuf-ı hüsn (339 /G. 161, 9), Yûsuf-ı gül (390 /G. 252, 4), Çeh-i Kenân (410 /G. 296, 1), Pür-hûnî-i pîrâhen-i Yûsuf (411 /G. 297, 3), Yûsuf-ı nağme (415 /G. 304, 2), Yûsuf-ı cân (447 /R .31), Yûsuf-ı Sîneçâk (445 /R. 18).

Page 55: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

47

ŞYD: Çeh-i Yûsuf-ı Kenân (44 /G. 39, 2), Yûsuf (103 /G. 158, 1), (297 /Mat.103), Yûsuf-ı sâni (178 /G. 307, 3), (213 /G. 377, 3), Yûsuf-ı gül (178 /G. 308, 4), Yûsuf-likâ (213 /G. 377, 3), Pîrâhen-i Yûsuf (277 /Kt. 51, 1), (298 /Mat. 111).

TYD: Yûsuf-ı Mısr-ı melâhat (25 /K. 2, 20), (365 /G. 132, 2), (406 /G. 198, 3), Yûsuf (95 /K., 22, 21), (116 /K. 27, 17), (161 /Mer. III, 3), (304 /G. 37, 3), (320 /G. 62,2), (440 /G. 253, 2), (474 /G. 310, 2), Yûsuf-ı devr-i zemân (99 /K. 23, 21), (153 /Mus.6 II, 3), Yûsuf-ı zamân (106 /K. 25, 8), (426 /G .230, 2), (451 /G. 271, 2), Yûsuf-ı Kenân (194 /Mus. 22, III-1), (445/G. 260, 4), (535 /G. 415, 1), Yûsuf-ı sânî (203 /Mus.30,I-2), (205/ Mus. 32, II-1), (210/Mus. 36, IV-2), (334 /G. 83, 4), (494 /G. 343, 4), (579 /G. 490, 2), Yûsuf-ı cemâl (206 /Mus. 33 ,II-1), (240 /Şhr., 1, 177), (357 /G. 120,3), (444 /G. 258, 3), (535 /G. 414, 7), Yûsuf serv-kâmet (257 /Şhr., 2, 151), Yûsuf-çihre (340 /G. 95, 1), Yûsuf-vâr (349 /G. 108, 1), Yûsuf Kıssası (364 /G. 130, 7), Yûsuf-ı cân (403 /G. 194, 2), Yûsuf-ı fil-hâl (419 /G. 218, 6), Yûsuf-ı gül-çihre (450 /G. 269, 1), (493 /G. 342, 2), Yûsuf-ı gül-pîrehen (477 /G. 314, 1), (548 /G. 437, 3), Hazret-i Yûsuf (509 /G. 369, 2), Meh-i Kenân (544 /G. 429, 6), (583 /G. 497, 4), Yûsuf-ı dil (566 /G.467, 3), hüsn-i Yûsuf (599 /Muk. 7, 5).

ZD: C. I : Çâh- ı zenahdân-ı Yûsuf (26 /G. 26, 4), Yûsuf-ı sânî (29 /G. 29, 2), (377 /G. 377, 1), Hazret-i Yûsuf (67 /G. 67, 7), Yûsuf-ı hüsn (79 /G. 79, 6), Bi-hakk-ısure-i Yûsuf (82 /G. 82, 4), (349 /G. 349, 5), Yûsuf (89 /G. 89, 2), (262 /G. 262, 2), (152/G. 152, 4), (314 /G. 314, 5), (314 /G. 314, 2), (427 /G. 427, 2), Yûsuf-cemâl (184 /G.184, 4), (187 /G. 187, 2), (297 /G. 297, 2), (372/ G. 372, 2), (376 /G. 376, 4), (377 /G.377, 7), (449 /G. 449, 1), Yûsuf-ı cân-ü-dil (212 /G. 212, 4), Yûsuf-ı cân (273 /G. 273,4), Kıssa-i hüsn-ü-cemâl-i Yûsuf (331 /G. 331, 2), Şeh-i Yûsuf (489/ G. 489, 1).

ZD: C. II : Yûsuf (31 /G. 527 ,1), (139 /G. 685 ,1), (139 /G. 685 ,2), (139 /G.685, 3), (139 /G. 685, 4), (139 /G. 685, 5), (139 /G. 685, 6), (139 /G. 685, 7), (203 /G.699, 3), (204 /G. 700, 3), (271 /G. 767, 1), (271 /G. 767, 2), (271 /G. 767, 4), (271/G.767, 5), (272 /G. 768, 5), (360 /G. 856, 4), (363 /G. 859, 2), (458 /G. 954, 2), Yûsuf-ı cemâl (39 /G. 535, 2), (42 /G. 538, 4), (43 /G. 539, 2), (94 /G. 590, 5), (128 /G. 624, 5), (235 /G. 731, 3), (343 /G. 839, 1), (374 /G. 870, 4), Yûsuf-ı cân-ü-dil (77 /G. 573, 3), Yûsuf-ı sânî (80 /G. 576, 1), (80 /G. 576, 2), (82 /G. 578, 4), (204 /G. 700, 3), (271 /G.767, 2), Yûsuf-çihre (94 /G. 590, 4), Yûsuf-sıfat (116 /G. 612, 5), Yûsuf-hüsn (174 /G.670, 6), (307 /G. 804, 6), Sinân-ı Yûsuf (271 /G. 767, 3).

ZD: C. III : Yûsuf (3 /G. 1004, 2), (109 /G. 1177, 4), (132 /G.1 213, 1), (207 /G.1328, 2), (266 /G. 1421, 1), (399 /G. 1627, 2), (405 /G. 1635, 4), (489 /G. 1772, 2), (500 /G. 1789, 3), (510 /G. 1805, 2), Yûsuf-cemâl (5 /G. 1007, 2), (31 /G. 1051, 4), (121/G. 1196, 3), (180 /G. 1287, 4), (186 /G. 1295, 4), (264 /G. 1417 ,2), (338 /G. 1529, 2), (338 /G. 1529, 4), (489 /G. 1771, 5), Yûsuf-ı Kenân (11 /G. 1018, 2), (51 /G. 1084, 1), (125 /G. 1203, 1), Pîrâhen-i Yûsuf (26 /G. 1043, 2), Yûsuf-ı Îsâ-nefes (27 /G. 1044, 2), Yûsuf-ı hüsn (49/ G. 1081, 5), (132 /G. 1213, 4), (223 /G. 1353, 6), (455 /G. 1718, 3), Yûsuf-ı sâni (62 /G. 1103, 1), (77 /G. 1127, 3), (112 /G. 1181, 3), (207 /G. 1327, 2), (259 /G. 1410, 2), (319/ G.1 498, 4), (339 /G. 1530, 2), (427 /G. 1670, 2), (431 /G.1678, 2), (472/ G. 1744, 4), (474 /G. 1749, 1), Yûsuf-ı Mısr-ı bihâ (79 /G. 1131, 4), Mısr-ı hüsn-i Yûsuf (87 /G. 1143, 4), Sure-i Yûsuf (100 /G. 1164, 2), (104 /G. 1170, 4), (104 /G. 1171, 5), (125 /G. 1203, 1), (229 /G. 1362, 1), (244 /G. 1385, 7), (401 /G.1630, 1), (439 /G. 1690 ,2), (495 /G. 1780, 5), Yûsuf-ı gül-pîrehen (108 /G. 1176, 3), Yûsuf-ı nev-rûz (113 /G. 1183, 4), Yûsuf-ı cân (119 /G. 1192, 3), (324 /G. 1506, 2), Yûsuf suresi (132 /G. 1214, 2), Yûsuf-ı gül (184 /G. 1292, 2), (382 /G. 1598, 2), bakkal-i Yûsuf-hüsn (201 /G. 1318, 5), dil Yûsufı (210 /G. 1332, 5), (502/G. 1792, 5), devr-i Yûsuf (244 /G. 1385, 7), (439 /G. 1690, 2), Mısr- hüsnün Yûsufı (280 /G. 1440,

Page 56: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

48

4), Hazret-i Yûsuf (415 /G. 1651, 1), Yûsuf-ı gül-çihre (450 /G. 1709, 4), Hüsn-i Yûsuf kıssası (487 /G. 1768, 6).

3.1.1 Hüsn-i Yûsuf

Hz. Yûsuf’a eşsiz bir güzellik, hüsn verilmiştir. Cemalini görenler imana gelir, Onun gibi seçkin bir güzel nadir bulunur. Melek çehreli Hz. Yûsuf, o kadar güzeldir ki ona bir bakış dünyaya bedeldir. Ona zarar gelmemesi için, hüsnünü görmek her kişiye nasip edilmemiştir. Hz. Yakup ve Züleyha, Hz. Yûsuf’un güzelliğini idrak etme şerefine nail olabilmiştir. Bu uğurda biri gözlerini, diğeri ise bütün malını ve mülkünü feda etmiştir (Güftâ, 2004: 149).

Senindir nutk-ı İsâ hüsn-i YûsufKi hem cân-bahşsın hem dil-rûbasın (APD 40 / K. 9, 4)

“Yûsuf’un güzelliği, İsâ’nın sözleri senindir ki sen hem can veren hem gönül alansın.” diyen şair telmih yoluyla Hz. Yûsuf’un güzelliğine gönderme yapılmıştır. Şair beyitte sevgiliyi güzellik yönüyle Hz. Yûsuf’a benzetmektedir. Sevgili hem can veren hem gönül alan olarak nitelendirilmektedir. Bu iki durum arasında tezatlık vardır. İsâ peygamber İsrailoğullarını son peygamberidir ve bir mucize olarak meryemden babasız olarak doğmuştur. Diğer bir ifadeyle İsâ peygamber Cebraîlin Meryeme üflediği ruhtur. Bu nedenle neye dokunsa ona can verir, ölüleri diriltir. Beyitte İsâ peygamberin ölülere can vermesi telmih yoluyla ifade edilmiştir. Aynı zamanda benzetme yoluyla Hz. Yûsuf’un güzelliğinin İsâ peygamber gibi ölülere can vermesi ifade edilmiştir.

Gelse mizân-ı cemâl ortaya ey Yûsuf-ı hüsnKatı çok kimselerün ipliği bâzâra çıkar (NAD / C. I, 513 / G. 72, 4)

“Ey güzellik Yûsuf’u, yüzünün güzelliği için teraziler ortaya gelse birçok kimsenin ipliği pazara çıkar.” Şair Yûsuf ile Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yapmıştır. Yûsuf Peygamberin herkesi hayran bırakan eşsiz bir yüz güzelliği vardır ve insanların onun güzelliği için yapmayacakları hiçbir şey yoktur. Şair irsali mesel yoluyla herkesin ipliğinin pazara çıkacağını yani onun hakkındaki düşüncelerin ortaya çıkacağını ifade etmiştir.

Ol Yûsuf-hüsni urub göz terâzûsına ey hâce Eğce kim ağırı altun değer dirsen güzel dirsin (ZD III. C. 132 / G. 1213,4)

“Ey efendi o güzellik Yûsuf’unu göz terazisine vurup ağırlığınca altına değer dersen eğer güzel dersin.” diyen şair Hz. Yûsuf’un eşsiz güzelliğine ve köle pazarında satışa çıkarılıp ağırlığınca altın verilmesine telmih yoluyla gönderme yapılmıştır. Yûsuf peygamber öyle güzeldir ki ağırlığınca altın, misk ve mücevher karşılığında satılmıştır.

Olmaz ey Yûsuf-ı hüsn ol kerem-ü lütfa bahâ Seyr-i bazar idesin ger bu hâridârun ile (ZD III. C. 223 / G. 1353, 6)

“Ey güzellik Yûsuf’u keremine ve lutfuna paha biçilmez, seni satın almak isteyenler ancak pazarda seyreder.” diyen şair telmih yoluyla Hz. Yûsuf’un güzelliğine

Page 57: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

49

gönderme yapmıştır. Ayrıca Yûsuf’un pazarda satılması olayına telmihte bulunmaktadır.

Mısr-ı cemâl içre terâzûdan inen mahûb ikenYûsuf bu hüsn ile seni görse eger olurdu kul( ZD. II. C. 363/ G. 859, 2 )

“Güzellik Mısır’ında teraziden inen bir güzel iken, Yûsuf bile seni görse sana kul olurdı.” Şair, sevgilisinin güzelliğini Yûsuf’un güzelliğiyle mukayese edip, sevgilisinin güzelliğini daha üstün tutmuştur. Bunu mübalağalı bir şekilde ifade etmektedir.

APD: Hüsn-i Yûsuf (40 / K. 9, 4) Yûsuf hüsnü (161 / G. 88, 6).BD:-CD:-FD:-HD: Yûsuf-ı hüsn (105 / G. 47, 4).MD:-NAD I.C: Yûsuf-ı hüsn (513 / G. 72, 4).NAD II.C: Yûsuf-ı hüsn (934 / G. 631, 2) (180 / R, 30-II). ND:-NBD:-NFD:-ŞD:-ŞGD: Yûsuf-ı hüsn (339 / G. 161, 9).ŞYD:-YBD: Hüsn-i Yûsuf (599 / Muk., 7, 5) ZD I.C: Yûsuf-ı hüsn (79 / G. 79,6) ZD II.C: Yûsuf-ı hüsn (49 / G. 1081, 5), hüsn-i Yûsuf (87 / G. 1143, 4), Yûsuf-

hüsn (132 / G. 1213, 4), (455 / G. 1718, 3), Yûsuf-ı hüsn (223 / G. 1353, 6).

3.1.2 Yûsuf-cemâl

Divan şiiri geleneğinde Hz. Yûsuf’un güzelliğine çeşitli terkiplerle işaret edilmiş, cemali etrafında birçok teşbih, telmih ve mukayese oluşturulmuştur.

Secde kılmasın mı ol Yûsuf-cemâle mihr ü mâhKim Melâhat Mısrının tahtında sultandır henüz (APD 176 / G. 119, 3)

“Güzellik Mısır’ının tahtında sultan olan o Yûsuf yüzlüye güneş ve ay secde etmesin mi? Şair, sevgilisini güzellik Mısır’ının sultanı Yûsuf’a benzetmiştir. Buna göre Yûsuf ve Züleyha hikâyesine telmih yoluyla hatırlatarak sevgilisinin güzelliğini vurgulamaktadır. Aynı zamanda Hz. Yûsuf’un çocukken rüyasında gördüğü bir rüyada güneş, ay ve on bir yıldız ona secde etmiştir. Güneş ve ayın secde etmesi olayına da telmih yoluyla gönderme yapılmıştır.

Cemâl-i Yûsuf içün yaralandıysa ellerBenim nigârım için başlar gider elden (HD 247 / G. 454, 4)

Page 58: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

50

“Yûsuf’un yüzü için eller yaralandıysa, benim sevgilim için başlar kesilir” diyen şair, Yûsuf ve Züleyha hikâyesine gönderme yaparak sevgilisinin güzelliğini, Yûsuf’un güzelliği ile kıyaslamaktadır. Buna göre kendi sevgilisi daha güzeldir. Burada açık bir mübalağa da görülmektedir, çünkü Hz.Yûsuf yüz güzelliği ile ön plana çıkan ve onu gören herkesi kendine âşık eden ve hayran bırakan bir güzelliğe sahiptir. Şair öyle bir abartma yapmıştır ki Hz. Yûsuf için eler kesildiyse benim sevgilim için başlar kesilir, canlar verilir demiştir. Aynı zamanda şair beyitte Züleyha’nın meclisindeki kadınların Yûsuf’un güzelliğini görünce ellerini kesmeleri olayına telmihte bulunmuştur. Züleyha’nın çevresindeki kadınlar onu, kölesine âşık olduğu için kınamışlardır. Züleyha da bir davet tertip edrek onları davet etmiştir. Kadınların ellerine bıçak ve portakal vermiştir, kadınlar tam portakalı kesecekken Züleyha, Hz. Yûsuf’u çağırmıştır, kadınlar Hz. Yûsuf’u görünce portakal yerine ellerini kesmişlerdir.

Hasretinden sen saçı reyhânın ey Yûsuf-cemâlYâsemînün gözleri Yakup-veş oldı sefîd (MD 139 / G. 39, 3)

“Ey Yûsuf yüzlü senin hasretinden yaseminin gözleri Yakup gibi beyaz oldu.” Şair, Yûsuf ve Züleyha hikâyesine telmih yoluyla hatırlatarak sevgilisini Yûsuf’a, yaseminin renginin beyazlığını ise Yûsuf’un hasretinden kör olan Yakup’un beyaz olan gözbebeklerine benzetir. Hz. Yakup, çok sevdiği oğlu Yûsuf’tan ayrı düşünce gözpınarları kuruyuncaya dek ağlamış ve sonunda gözlerine aklar düşmüş, görmez olmuştur. Şair beyitte sevgiliyi güzellik bakımından Hz. Yûsuf’a benzetmektedir.

Yâkûb-vâr buldu hazîn gözleri basarÇün arza kıldı Yûsuf-ı Kenân cemâlini (ŞD 291 / G. 195, 6)

“Yakup gibi üzgün gözleri bakışı buldu, görür hale geldi, çünkü Kenan’ın Yûsuf’u yüzünü ortaya çıkardı.” Şair, Yûsuf ve Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yaparak, sevgilisinin Yûsuf gibi güzel yüzünü göstermesiyle, onun hasretiyle sönmüş gözlerinin bakışa kavuştuğunu anlatmaktadır. Tıpkı Yakup’un gözlerinin açılması gibi. Hz. Yakup çok sevdiği oğlu Yûsuf’u görünce gözleri açıldı, hatta onun kokusunu alınca görür hale geldi. Şair de kendisini Hz. Yakup’a benzeterek sevgilini yüzünü görünce, görmeyen gözlerinin açıldığını ifade etmektedir.

Görmesem gün yüzünü bir lahza ey Yûsuf-cemâlGussadan dünya sarâyı gözüme zindân olur (YBD 357 / G. 120, 3)

“Ey Yûsuf yüzlü bir an bile gün yüzünü görmesem, kederden, üzüntüden dünya denilen saray bile gözüme zindan görünür.” Şair, sevgilisinin güzelliğini Yûsuf’abenzeterek onu bir gün bile görmesem dünya bana zindan olur demektedir. Şair aynı zamanda Yûsuf ile Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yapmaktadır.

Didüm kim ağırı altun değer Yûsuf-cemâl odurDidiler kim neden dirsin didim kim göz terâzûdur (ZD I.C 449 / G. 449, 1)

“Dedim ki kim ağırlığınca altına değerse, Yûsuf yüzlü odur. Dediler ki neden böyle dersin dedim ki göz terazidir.” Şair, gözü güzellikleri görüp ölçen bir terazi gibi düşünmüştür. Buna göre en ağır gelen en güzeldir, yani Yûsuf yüzlüdür. Şair beyitte Hz.

Page 59: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

51

Yûsuf’un Mısır’da köle pazarında satılması olayın telmih yoluyla işaret etmektedir. Hz. Yûsuf, ağırlığınca altın, mücevher ve misk karşılığında satılmıştır.

APD: Yûsuf-cemâl (64 / K. 19, 6), (71 / K. 21, 15), (176 / G. 119, 3), (184 / G. 136, 4), (255 / G. 283, 7).

BD: Yûsuf-cemâl (190 / G. 142, 2).CD:-FD:-HD: Yûsuf-cemâl (118 / G. 85, 2), (188 / G. 286, 4) cemâl-i Yûsuf (247 / G.

454, 4), Yûsuf cemâl (252 / G. 469, 2), (296 / G. 596, 3).MD: Yûsuf-cemâl (139 / G. 39, 3), (189 / G. 111, 5).NAD I.C:-NAD II.C: Yûsuf-cemâl (957 / G. 661, 2).NBD: Yûsuf-cemâl (72 / K. 11, 7), (428 / G. 620, 6).ND:-NFD:-ŞD:-ŞGD:-ŞYD:-YBD: Yûsuf-ı cemâl (206 / Mus. 33, II-1) (240 / Şhr., 1, 177), Yûsuf-cemâl

(357 /G. 120, 3) (444 / G. 258, 3), (535 / G. 414, 7).ZD I.C: Yûsuf-cemâl (184 / G. 184, 4) (187 / G. 187, 2), (297 / G. 297, 2), (372

/ G. 372, 2), (376 / G. 376, 4), (377 / G. 377, 7), (489 / G. 489, 1) (449 / G. 449, 1).ZD II.C: Yûsuf-cemâl (39 / G. 535, 2), (42 / G. 538, 4), (43 / G. 539, 2) (94 / G.

590, 5), (128 / G. 612, 5), (235 / G. 731, 3), (343 / G. 839, 1), (374 / G. 870, 4).ZD III.C: Yûsuf-cemâl (5 / G. 1007, 2), (31 / G. 1051, 4), (121 / G. 1196, 3),

(180 / G. 1287, 4) (186 / G. 1295, 4), (264 / G. 1417, 2), (338 / G. 1529, 2), (338 / G. 1529, 4), (489 / G. 1771, 5).

3.1.3 Yûsuf-lika

Arapça bir kelime olan lika, yüz, çehre anlamlarında kullanılmaktadır. Şairler beyitlerde Yûsuf peygamberin yüz güzelliğini Yûsuf-lika veya Yûsuf-çihre şeklinde terkiplerle dile getirmektedirler. Bunu yanında sevgilinin yüzü güzellik bakımından Hz. Yûsuf’a benzetilir, bu benzetmeler yapılırken de bu terkiplerden yararlanılır.

Kıyas eyler mi Nîl-i Mısra ol Yûsuf-lika yaşumAnun mikyâsı yokdur turmaz ol mâ dâimâ artar (BD 139 / G. 64, 2)

“O Yûsuf yüzlü, hiç durmayan ve daima akan suyu, gözyaşımı Mısır’ın Nil’i ile kıyaslar mı?” Şair, sevgiliyi güzellik bakımından Yûsuf’a teşbih etmektedir. Aynı zamanda mübalağalı bir şekilde gözlerinden akan yaşın Nil nehrinden daha fazla, durmadan artarak aktığını ifade etmektedir.

Kuluyuz kendimizi satamazuz anun içinBilmez ol Yûsuf-gül-çihre bizim kıymetimiz (NBD 250 / G. 223, 3)

“O gül yüzlü Yûsuf bizim kıymetimizi bilmez, onun kulu olduğumuz için satamayız kendimizi” Şair, Yûsuf yüzlü sevgilisine sitem etmektedir. Buna göre âşık

Page 60: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

52

sevgilinin kölesidir, onun haberi olmadan hiçbir şey yapamaz bunun sonucunda ise sevgili, aşığının kıymetini bilmemektedir. Sevgili güzellik bakımından Hz.Yûsuf’ateşbih edilmektedir. Aynı zamanda beyitte telmih yolluyla Hz. Yûsuf’un güzelliğine gönderme yapılmaktadır.

Hûblar da Yûsuf-ı sâni demek sâdık değilOl şeh-i gül-pîrehen Yûsuf-likâdır var ise ( ŞYD 213 / G. 377, 3)

“Güzellere ikinci Yûsuf demek doğru değil. Onlar olsa olsa güzel kokulu gömleğin şâhı olan Yûsuf yüzlülerdir.” Şair, sevgiliyi doğrudan Yûsuf olarak Yûsuf yüzlü olarak nitelendirmektedir. Şair telmih yoluyla Yûsuf ile Züleyha hikâyesine işaret etmektedir. Şair, beyitte sevgiliye ikinci Yûsuf yani Yûsuf’tan sonraki en güzel kişi demenin doğru olmayacağını mübalağalı bir şekilde doğrudan Yûsuf olduğunu, Yûsuf yüzlü olduğunu ifade etmiştir.

Yûsuf-ı gül çihremi seyrümde seyrân eyledümCûşa geldüm ağladım âh itdüm efgân eyledüm (YBD 450 / G. 269, 1)

“O Yûsuf gibi gül yüzünü seyrettim, coştum, ağladım ve ah ve figan ettim.” Şair, sevgilinin Yûsuf’a benzeyen gül yüzünü görünce neler yaşadığını anlatmaktadır. Buna göre, âşık coşmuş, ağlamış ve figan etmiştir. Çünkü sevgilinin yüzünü görmek her aşığa nasip olmaz. Hz. Yûsuf’un güzelliğini idrak edebilen iki kişi vardır, biri Hz. Yakup; diğeri Züleyha’dır. Hz. Yakup gözlerini kaybetmiş, görmez olmuştur, Züleyha da bütün malını, mülkünü, güzelliğini kaybetmiştir. Beyitte telmih yoluyla Yûsuf ileZüleyha hikâyesine işaret edilmektedir.

Hüsni efzun olduğunca Yûsuf-ı gül çihremünNil gibi yaşumun deryâsı artar turmadan (YBD 493 / G. 342, 2)

“Yûsuf yüzlümün güzelliği karşısında gözyaşlarımın deryası Nil gibi olur, durmadan artar.” Şair, sevgiliyi yüz güzelliği bakımından Yûsuf’a benzetmektedir. Şair beyitte âşığın sevgili için akıttığı gözyaşlarını mübalağalı bir şekilde Nil nehrinden akan suya benzetmiştir. Aynı zamanda beyitte telmih yoluyla Yûsuf ile Züleyha hikâyesine gönderme yapılmıştır.

Virmezüz bir kılını Mısrı virürlerse bizeBilirüz Yûsuf-ı gül-çihremüzün kıymetini (ZD III. C. 450 / G. 1709, 4)

“Mısır’ı bile verseler bize senin bir kılını bile vermeyiz, çünkü biz Yûsuf gibi gül yüzlünün kıymetini biliriz.” Şair, sevgilisinin kendisi için olan değerini anlatmaktadır. Şaire göre sevgili o kadar değerlidir ki Mısır ülkesi bile verilse sevgilinin bir kılı bile verilmez. Ancak Yûsuf’un kardeşleri onu yok pahasına satmışlardır. Beyitte telmih yoluyla Yûsuf ile Züleyha hikâyesi hatırlatılmaktadır.

APD:-BD: Yûsuf-likâ (124 / G. 39, 3), (139 / G. 64, 2).CD: Yûsuf-likâ (362 / Gazel-i Nevî Tahmis, I). FD:-HD: Yûsuf-likâ (55 / K. 18, 12), Yûsuf-ı gül çehre (201 / G. 324, 3).

Page 61: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

53

MD:-NAD. II. C:-NAD II.C: Yûsuf-ı gül çihre (1251 / Müf. 19). NBD: Yûsuf-gül-çihre (250 / G. 223, 3), (362 / G. 475, 2). ND:-NFD:-ŞD:-ŞGD:-ŞYD: Yûsuf-likâ (213 / G. 377, 3). YBD: Yûsuf-çihre (340 / G. 95, 1).Yûsuf-ı gül-çihre (450 / G. 269, 1), (493 / G.

342, 2). ZD I. C:-ZD II.C: Yûsuf-çihre (94 / G. 590, 4). ZD III.C: Yûsuf-ı gül-çihre (450 / G. 1709, 4).

3.1.4 Mah-ı Kenan

Kelime anlamı olarak, Kenan ülkesinin ayı anlamındadır. Bu terkiple Yûsuf peygamber kastedilmektedir. Şairler beyitlerinde Hz. Yûsuf’u anlatırken bu terkibi sıkça kullanır. Yûsuf peygamberin yüzünün güzelliği parlaklığıyla aya teşbih edilir ve yaşadığı bölgenin ayı olarak görülür.

Bu cihân Yakup’unun açıldı ama gözleriBûy-ı hulkun birle Hanım Yûsuf-ı Kenân mısın (HD 57 / K. 20, 11)

“Hükümdarım, huyunun, ahlakının kokusu ile bu dünya, Yakup’un gözlerinin açılması gibi açıldı. Sen yoksa Yûsuf musun?” Şair, övdüğü kişiyi Yûsuf’a dünyayı ise Yakup’a benzetmektedir. Şair, Yakup’un gözlerinin Yûsuf’un kokusuyla açılması olayına telmih yoluyla gönderme yapmıştır. Ayrıca Yakup, Yûsuf-ı Kenan, ama göz ve bûy kelimeleri arasında tenasüb vardır.

Çahdan câha erer miydi benim sultânımGer necât istemese Yûsuf-ı Kenân senden (HD 246 / G. 451, 4)

“Kenan’ın Yûsuf’u senden kurtuluş istemese eğer kuyudan kuyuya erer miydi sultânım?” Şair, Yûsuf peygamberin, kardeşleri tarafından kuyuya atılması olayına telmih yoluyla işaret etmiştir. Şair aynı zamanda Züleyha’nın Hz. Yûsuf’a attığı iftiradan ve onun isteklerinden kurtulmak için zindana girmeyi tercih etmesini telmih yoluyla ifade etmektedir.

Zîhî cemâl-i revân-bahş-ı mâh-Kenan kimBulur şifâ su içenler henüz çâhından (NAD II. C. 878 / G. 555, 49

“Yûsuf’un canlandırıcı, can bağışlayıcı yüzü ne hoştur ki onun kuyusundan su içenler hemen şifa bulur.” Şair, Hz. Yûsuf’un güzelliğimin insanları canlandırdığı, can bağışladığını ifade etmektedir. Yûsuf öyle güzel bir yüz güzelliğine sahiptir ki onu görenler ona saatlerce bakmaktan kendini alamazlar. Ayrıca şair Hz. Yûsuf’un kuyuya atılması olayına telmih yoluyla gönderme yapmıştır.

Page 62: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

54

Sanur kardeşleri çâha bırakdı Yûsufı ol hôdGörüp seyrinde ol mâhı yire geçdi hicâbından (ZD III. C.3 / G. 1004,2)

“Kardeşleri, Yûsuf’u kuyuya kendilerinin attığını zannederler, aslında kuyu o ay yüzlüyü görünce utancından yerlere girdi.” Şair, Yûsuf’un kardeşleri tarafından kuyuya atılması olayına telmih yoluyla gönderme yapmıştır. Hz. Yûsuf aya teşbih edilmiştir. Kuyunun utanması ve yerlere geçmesiyle kişileştirme sanatı yapılmıştır. Aynı zamanda utancından yere geçmek deyimiyle irsal-i mesel sanatı yapılmıştır.

APD: -BD: mâh-ı Kenân (18 / K. 5, 2).CD: -FD: -HD: mâh-ı Kenânî (51 / K. 16, 4), Yûsuf-ı Kenân (38 / K. 8, 11) Yûsuf-ı mihr

(36 / K. 7, 4), (37 / K. 8, 4), Yûsuf-ı Kenân (54 / K. 18, 3), (57 / K. 20, 11), (80 / Duanâme, 3), (246 / G. 451, 4), (265 / G. 507, 3), şâh-ı Kenânî (304 / G. 621, 1).

MD: Yûsuf-ı Kenân (148 / G. 52, 3).NAD I.C: -NAD II.C: mehr-i Kenân (662 / G. 272, 5), mah-ı Kenân (878 / G. 555, 4), âftâb-

ı Kenân (985 / G. 702, 2), Yûsuf-ı Kenân (1243 / El-metâli 40).NBD: Kenân (157 / G. 16, 3), Yûsuf-i Kenân (278 / G. 285, 1), Yûsuf-ı Kenân

(374 / G. 502, 5), (411 / G. 584, 6), Kenân (427 / G. 619, 1).ND: Kenân (13 / K. 3, 6).NFD: Mâh-ı Kenân (80 / K. 12, 2), çeh-i Kenan (90 / K. 14, 54)ŞD: afîtâb (60 II.C. 12, 3), Yûsuf-ı Kenân (191 / G. 95, 7), (291 / G. 195, 6).ŞGD: Hazret-i Mâh-ı Kenân (139 / K. 35, 16), Kenân (65 / K. 13, 9), Yûsuf-ı

Kenân (336 / G. 156, 3).ŞYD: Yûsuf-ı Kenân (44 / G. 39, 2), mâh (178 / G. 308, 4).YBD: Yûsuf-ı Kenân (194 / Mus. 22, III), Kenân-ı hasret (340 / G. 95, 1),

Yûsuf-ı Kenân (445 / G. 260, 4), (535 / G. 415, 1), meh-i Kenân (544 / G. 429, 6), Mah-ı Kenân (583 / G. 497, 4).

ZD I. C:-ZD II. C: mah (139 / G. 685, 3).ZD III.C: mah (3 / G. 1004, 2), Yûsuf-ı Kenân (11 / G. 1018, 2), (51 / G. 1084,

1), (125 / G. 1203, 1), mah (415 / G. 1651, 1), Yûsuf ol âfitab (500 / G. 1783, 3).

3.1.5 Hz. Yûsuf’un Kardeşleri

Hz. Yakup’un on iki oğlu vardı. İçlerinden Yûsuf’u hepsinden çok severdi. Yûsuf bir rüya görüp babasına söyledi. “Baba, rüyamda on bir yıldızla, güneş ve ayın bana secde ettiklerini gördüm” dedi. Yakup (a.s) anladı ki, onbir yıldız Yûsuf’un on bir kardeşine işarettir ve Cenab-ı Hak onu kardeşlerine üstün tutacaktır. Oğlu Yûsuf’a dedi ki: “Oğlum, bu rüyanı kardeşlerine söyleme. Çünkü şeytan insana düşmandır, olabilir ki kardeşlerinin fikrini çeler ve kalplerine hased düşürür. Sonra sana bir hile yaparlar. Cenab-ı Hak sana peygamberlik verecek” dedi. Ve Yûsuf’a muhabbeti daha fazla arttı(Paşa,C.1 Kısım 1,1985: 9).

Hz. Yûsuf’un Bünyamin adında anne baba bir kardeşi vardır. Kur’an- Kerim’de Yûsuf suresinde Hz. Yakup’un, Yûsuf’un dışındaki çocuklarından, dolayısıyla da Bünyamin’den isim zikretmeden bahsedilir. Yûsuf öteki kardeşlerile konuşurken ondan,

Page 63: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

55

“Baba bir kardeşiz” (Yûsuf 12/59) diye söz etmekte, diğer âyetlerde ise Bünamin “Yûsuf’un kardeşi” diye geçmektedir (TDV C. 6: 490).

Yûsuf’un kardeşleri divanlarda daha çok Yûsuf’u kıskanmaları sonucu onu kuyuya atmaları, ona kötülük etmeleri şeklinde geçmektedir.

Esirge cânımı gel bağlama cihâna gönülEsir-i câh-ı belâ etme Yûsuf’u kardaş (NBD 118 / Mersiye 1, 2)

“Gel bağışla canımı, gönlümü bu dünyaya bağlama, Yûsuf’un kardeşleri gibi beni bu esir kuyusuna bela etme.” Şair, kendini kardeşleri tarafından kuyuya atılan Yûsuf’a benzetmiştir. Şair telmih yoluyla Yûsuf ile Züleyha hikâyesine gönderme yapmıştır. Hz. Yakup, Yûsuf’u diğer oğullarından daha fazla sevmekteydi ve Yûsuf’unkardeşleri bundan rahatsızlık duyuyorlardı, onu kıskanıyorlardı. Yûsuf’un babası Hz. Yakup’a anlattığı rüyayı öğrenen kardeşleri onu kuyuya atıp ondan kurtulmak istiyorlardı, böylece babaları kendilerine de ilgi göstereceğini düşünüyorlardı. Ancak Hz. Yûsuf’un kuyuya atılması babaları Yakup’u onlardan daha da uzaklaştırmıştı. Şair beyitte bu olayı telmih yoluyla ifade etmiştir. Şair beyitte kardeşleri sevgiliye benzetmekte, beni Yûsuf gibi kuyuya atma diyerek sevgiliye olan aşkını ifade etmektedir.

Umaram kim Mısr-ı izz-ü devlete sultân olamLutf idün ol hâceye satun beni kardaşlar (ZD I.C 155 / G. 155,5)

“Umarım ki, aziz devlet olan Mısır’a sultan olayım, Kardeşlerim lütfedin beni o tüccara satın.” Şair, Yûsuf ve Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yaparak sevgilisinin ülkesine sultan olmak istiyor. Yûsuf ile Züleyha hikâyesinde Yûsuf’unkardeşleri Yûsuf’u köle olarak satmışlardır ve Yûsuf yıllar sonra Mısır’a sultân olmuştur. Şair kendisinin de kardeşleri tarafından kuyu atılmasını ve Mısır’a sultan olma isteğini ifade etmiştir. Mısır sevgilinin gönlüdür, yani burada teşbih yoluyla gönülMısır’a benzetilmektedir.

Fürkat haberin virme bana Yûsuf-ı cânıBillâhi yüri çâh-ı gama salma birâder (ZD I.C. 273 / G. 273, 4)

“Bana can Yûsuf’unun ayrılık haberini verme, yürü gam kuyusuna salma beni kardeş.” diyen şair, sevgilisinin ayrılığını gam kuyusuna düşmüş birine benzetiyor. Yûsuf ve Züleyha hikâyesine gönderme yaparak beni sevgilimden ayırma diyor. Hikâyede, Hz. Yakup çok sevdiği oğlu Yûsuf’tan ayrı düşmüştür. Bu olaya da telmih yoluyla gönderme yapılmıştır.

Sanur kardeşleri çâha bırakdı Yûsufı ol hôdGörüp seyrinde ol mâhı yire geçdi hicâbından (ZD III.C. 3/ G. 1004, 2)

“Kardeşleri Yûsuf’u baş aşağı kuyuya bıraktı, Böylece o ay (Yûsuf) yere geçti.” diyen şair Yûsuf’u gökteki aya benzetip, kuyuya atılmasıyla bu ayın artık yerde seyredilebileceğini anlatmıştır. Aynı zamanda şair telmih yoluyla Yûsuf ile Züleyhahikâyesini işaret etmektedir. Hz. Yûsuf kardeşleri tarafından kuyuya atılmıştır ve onu bulan bir köle tüccarına satılmıştır.

Page 64: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

56

APD:-BD:-CD:-FD:-HD:-MD:-NAD I. C:-NAD II: C.:-NBD: Kardaş (118 / Mersiye 1, 2).ND:-NFD:-ŞD:-ŞGD:-ŞYD:-YBD:-ZD I.C: Kardaş (155 / G. 155, 5), birâder (273 / G. 273, 4).ZD II. C:-ZD III.C: kardaş (100 / G. 1164, 2), (119 / G. 1192, 3).

3.1.6 Hz. Yûsuf’un Satılması

Hz. Yûsuf’un satılma hadisesi genel olarak üç başlık altında incelenebilir. Bu hadise, Hz. Yûsuf’un kardeşleri tarafından Mâlik adındaki tüccara satılmasıyla başlar ve beyitlerde hâce sözcüğüyle şairler tarafından dile getirilmektedir. Diğer hadise ise Hz. Yûsuf’un köle pazarında satılmasıdır, bazar, mizan ve terazu sözcükleriyle dile getirilmektedir. Satılma hadisesinin son bölümü ise Züleyha’nın Hz. Yûsuf’u satın almasıdır.

3.1.6.1 Hz. Yûsuf’un Kardeşleri Tarafından Satılması

Hz. Yûsuf’un hikâyede satılması kardeşlerinin bir kervancıya satmaları ile başlar. Kardeşeleri Yûsuf’u, satmadan önce bir kuyuya atarlar ve yalnız bırakırlar. Kardeşine acıyan Yehuda, Yûsuf için biraz yiyecek alarak kuyunun yanına varır. Aşağı bakınca bir de ne görsün. Yûsuf oturmuş, bir melekle sohbet ediyor; bunun üzerine derhal dönüp gördüğü şeyi kardeşlerine anlatarak onları Yûsuf’u kurtarmaya ikna eder. Fakat kuyunun yanına vardıklarında onları insan suretine giren bir şeytan karşılar. Geliş amaçlarını anlayınca kendi kendilerini yalancı ilan edeceklerine, ondan sonra da artık kendilerine güvenilmez ve hakir olarak bakılacaklarına dikkat çeker. Bunu üzerine onlar da bu fikirden vazgeçip geri dönerler. Bu arada oradan bir kervan geçmektedir. Bir rüyasında Kenan’da bir köleye sahip olacağı ve bu köle vasıtasıyla büyük bir servete erişeceği gösterilen bu amaçla da Kenan’a gelen Malik adında biri de bu kervanda bulunmaktadır. Kervan, Yûsuf’un bulunduğu kuyuya yaklaştığında sanki bütün develer çekilmiş gibi o tarafa yönelir, Malik servetinin burada olduğunu hisseder. Böylece Malik ve adamları kuyunun ağzına giderek içine bir kova sarkıtırlar. Yûsuf, Cebrail’in isteğine uyarak bu kovaya girer. Yukarı çekildiğinde onun paha biçilmez güzelliğini gören Malik sonsuz neşeye gark olur zira rüyasında kendisine vaat edilen çocuk budur. Tekrar kervana katılırlar; fakat aradan çok zaman geçmez ki bir tarafa gizlenip onları görmüş olan kardeşleri çıkagelir. Onun yanlarından kaçan köleleri olduğunu iddia

Page 65: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

57

ederler, fakat sonunda Malik’e yirmi dirhem karşılığında satmaya razı olurlar. Bu hususta da bir anlaşma imzalayarak tüccara verirler(Gibb, C. 2, 1999: 395).

3.1.6.2 Hz. Yûsuf’un Köle Pazarında Satılması

Kervan, Kenan’dan Mısır’a doğru yol alırken bir haberci halka seslenerek, insanların en güzelinin gelmekte olduğunu bildirir. Gelen insanları, reislerinin talebi üzerine Malik, Yûsuf’un aradan çıkıp kendisini kalabalığa göstermesine izin verir. Yûsuf’un güzelliğiyle kendinden geçen insanlar şehrin merkezine kadar ona eşlik ederler. Burada herkes Malik’in evinin çevresine üşüşür. Malik, Yûsuf’u görmek isteyenlerden para, altın talep ederek çok para kazanır. Bununla birlikte onu satmak niyetindedir. Bu amaçla büyük bir meydanın başına görkemli bir sahne hazırlattırır. Bu sahneye de yine mükemmel bir taht yerleştirir. Yûsuf bu tahta oturtularak teşhir edilecektir. Satış gününün sabahında meydan Mısır asillerinin en zenginlerinin ve en yüksek kademedeki insanlarını çadırlarıyla dolup taşmıştır. Bu harikulade çocuğu almasalar da en azından ona bakabileceklerdir(Gibb, C.2,1999:396).

3.1.6.3 Züleyha’nın Hz. Yûsuf’u Satın Alması

Züleyha tüccar Malik’in fevkalade güzelliğe sahip bir köleyle döndüğünü duyar duymaz satışa hazır bulunmaya karar verir ve Kıtfir de onun isteklerini yerine getirir. Sırrını bilen sadık hizmetçisiyle oraya gider ve Kıtfir’in, kendisi için hazırlattığı köşkte yerini alır. Yûsuf, satılığa çıkarıldığı an Züleyha, rüyasında gördüğü ve aşkı uğruna memleketini terk ettiği sevgilisini derhal tanır. Bir ara baygınlık geçirir ve dadısı su serperek onu tekrar ayıltır. Sonra dadısını Yûsuf’a göndererek ona “ Kıtfir’in karısı seni almak ve evlat edinmek istiyor de.” der. Müzayede başlar. Herkes Yûsuf’u almak istemektedir. Yaşlı bir kadın sahip olduğu bütün varlığı olan bir bohça pamuk ipliğini karşılık olarak teklif eder. Biri de bir kese altın teklif eder. Daha sonra yüz altına çıkar. Bundan başka biri ağırlığınca misk, biri ağırlığınca mücevher teklif eder. Nihayet Züleyha teklifini yapar; teklif öncekilerin teklifinin iki katıdır. Böylece kocasına haber göndererek bu çocuğu satın almasını ve evlat edinmesini ister. Kıtfir’in bu oğlanı alacak hazineye malik değilim, demesi üzerine Züleyha kendi mücevherlerini ilave eder. Böylece Kıtfir Yûsuf’u satın alarak Züleyha’ya teslim eder (Gibb, C. 2, 1999: 399).

Mısr-ı hüsnün görmege ey Yûsuf-ı sâni müdâm Sattırıp kendim sana âhır gulâm etsem gerek (APD 200 / G. 171, 7)

“Ey İkinci Yûsuf’un göz bebeği, güzellik Mısır’ını görmek için, kendimi köle olarak sattırıp sana sürekli köle olmam gerekli.” Şair, Yûsuf ile Züleyha hikâyesindeki Yûsuf’un satılması olayına telmih yoluyla gönderme yapmıştır. Sevgili, Yûsuf-ı sânî, yani ikinci Yûsuf olarak görülmektedir. Hz. Yûsuf, Mısır’a sultan olmadan önce köle olarak satılmıştır, bu olaya telmih yoluyla gönderme yapılmaktadır.

Ağırı altun deger mahbûbdur Yûsuf gibiCümle halk ol kâmet-i mevzûna olmışdur gulâm (YBD 440 / G. 253, 2)

“Sevgili Yûsuf gibi ağırlığınca altın değerindedir ki tüm halk onun düzgün boyluluğuna köle olmuştur.” Şair, telmih yoluyla Hz. Yûsuf’un köle olarak ağırlığınca

Page 66: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

58

altına satılması olayını hatırlatmaktadır. Ayrıca şair sevgiliyi Hz. Yûsuf’a teşbih etmiş hatta Hz. Yûsuf’la bir tutmuştur.

Geldi zuhûra çâh-ı ademden çıkup yineMizâne girdi Yûsuf-ı kenân-misâl gül (BD 290 / G. 308, 2)

“Adem kuyusundan çıkıp yine meydana çıtı. Kenan’ın Yûsuf’u gibi düzene girdi.” diyen şair burada gülün açılmasını ortaya çıkmasını Hz. Yûsuf’un kuyudan çıkıp Mısır ülkesinin başına geçmesi olayıyla açıklamıştır. Ayrıca şair, beyitte telmih yoluyla Yûsuf ile Züleyha hikâyesine işaret etmektedir.

İd yaklaşdı salıncağa binüp salına mı Yine ol Yûsuf-ı sânî gine mi mizâne (BD 353 / G. 410, 5)

“Bayram yaklaştı salıncağa binip salına mı yine o ikinci Yûsuf teraziye mi girer?” diyen şair bayramlarda binilen salıncakları Yûsuf’un köle pazarında bindiği teraziye benzetmiştir. Osmanlı sosyal yaşamında, bayramlarda meydanlara salıncaklar kurulurdu. Şair telmih yoluyla Hz. Yûsuf’un satılması olayına göndermede bulunmaktadır.

Ağırı altun değerse nola ol Yûsuf-cemâlMısr-ı hüsn içre terâzûden iner mahbûbdur (ZD I.C. 187 / G. 187, 2)

“O Yûsuf yüzlünün ağırlığınca altın değeri olsa nolur, güzellik Mısır’ında teraziden inen bir sevgilidir.” Şair, Yûsuf ve Züleyha hikâyesinde Yûsuf’un köle olarak satılmasına gönderme yaparak sevgilisine sitem etmektedir.

Döğünsem nola taşlarla bugün ol Yûsuf-ı hüsnünKefine kim direm korsa terâzı-vâr mâildur (HD 105 / G. 47, 4)

O güzellik Yûsuf’u için kendimi taşlarla dövsem ne olur ki, kefine bir direm korsa terazi gibi eğrilir.

Kul imiş bir boyu âzâde efendi sevdimKorkarım Yûsuf-ı Mısrî gibi bâzâra düşe (HD 260 / G. 493, 2)

“Kul olan özgür bir efendi sevdim, korkarım Mısır’ın Yûsuf’u gibi pazara düşecek.” diyen şair sevgilisini özgür bir efendiye kendini de köleye benzetiyor. Yûsuf ile Züleyha hikâyesinde Yûsuf köle olarak satılmış ve sonunca Mısır’a sultan olmuştur. Şair beyitte sevgiliyi Yûsuf’a teşbih etmekte ve onun da Yûsuf gibi pazarlara düşeceğinden korkmaktadır. Telmih yoluyla Yûsuf ile Züleyha hikâyesine işaret edilmektedir.

Revâcın nakd-i peykânınla bulmuş hüsn bâzârıGeçer nakdin eğer bin Yûsuf’un olsan hâridârı ( FD 263/ G. 270, 1 )

“Güzellik pazarında kirpiğinin güzelliği değer bulmuş. Bin tane Yusuf’un sahibi bile olsan değerli olursun.” Şair, Hz. Yûsuf’un köle pazarında satılaması olayını telmih

Page 67: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

59

yoluyla ifade etmektedir. Şair, sevgiliyi mübalağalı bir ifadeyle bin tane Yûsuf’tan daha değerli görmektedir.

Can riştesiyle muntazırız ey Yûsuf-cemâlBazar-ı aşk içinde haridarınım senin ( HD 188/ G. 286, 4 )

“Ey Yûsuf yüzlü! Aşk pazarında seni satın almak için can ipliğiyle bekleyenim ben.” Şair, Hz. Yûsuf’un köle pazarında satılması hadisesine telmih yoluyla gönderme yapaktadır. Hz. Yûsuf, köle pazarına çıkarıldığında ona sahip olmak isteyen herkes neyi var neyi yoksa ortaya koymuştur. Beyitte de Hz. Yûsuf için canların bile ortaya konulduğunu görülmektedir.

Mısr-ı dilde mâlik olsun nakd-i sabra ey azîzYûsufuna bir Züleyha-veş haridar isteyen ( HD 226/ G. 394, 5 )

“Ey aziz! Gönül Mısır’ında Yûsuf’u, Züleyha gibi satın almak isteyen sabır akçesine sahip olmalı.” Şair, Hz. Yûsuf’u satın almak için paraya değil sabra sahip olunması gerektiğini vurgulamıştır. Züleyha, Hz. Yûsuf’a sahip olmak için çok sabretmiş, uzun yıllar geçmiş ve bu bekleyiş sonucunda ona sahip olabilmiştir. Beyitte Yûsuf ile Züleyha hikâyesi telmih yoluyla ifade adilmiştir.

APD:-BD: mizân (124 / G. 39, 3), (290 / G. 308, 2) terâzû (317 / G. 351, 2), mizân

(353 / G. 410, 5).CD: mizân (153 / K. 75, 1), bâzâr (203 / G. 57, 6) tabir-i lafz (210 / G. 76, 5),

pîrâye-i bâzâr-ı cihan (210 / G. 727, 3).FD: bahâ (23 / K. 1, 14), bâzâr (155 / G. 51, 6) hüsn bâzârı (263 / G. 270, 1).HD: terâzı-vâr (105 / G. 47, 4), bî-pervâ satar (113 / G. 62, 7), bâzâr (148 / G.

173, 5), şâhid-i bâzâr (173 / G. 244, 2), bâzâr-ı aşk (188 / G. 286, 4) bâzâr (260 / G. 493,2), (295 / G. 594, 2).

MD: Terâzû (146 / G. 48, 2), bâzâr (147 / G. 50, 5) terâzû (148 / G. 52, 3), bahâ (208 / G. 141, 5) bâzâr (297 / G. 280, 4).

NAD I.C: bâzâr (513 / G. 72, 4), mizân-ı amâl (513 / G. 72, 4).NAD II.C: Terâzû (764 / G. 404, 3), mîzân (916 / G. 604, 3), terâzû (1243 / El-

metâli 40) bâzâr (1251 / müf. 19).NBD: Yûsuf-ı bâzâr-ı hüsn (153 / G. 6, 4) bâzâr (193 / G. 95, 6), tartmak (355 /

G. 462, 3), (364 / G. 49, 7), bâzâr (394 / G. 546, 2).ND:-NFD: hârîdâr ( 87/ K. 14, 11 )ŞD:-ŞGD: bâzâr (426 / G. 323, 4).ZD I.C: terâzu (184 / G. 184, 4), (187 / G. 187, 2) tartmak (257 / G. 297, 2),

terâzu (314 / G. 314, 5), (427 / G. 427, 2), (449 / G. 449, 1), hârîdâr ( 29/ G. 29, 2 ), hâce ( 376/ G. 376, 4 )

ZD II.C: tartmak (31 / G. 527, 1), terâzu (43 / G. 539, 2), (80 / G. 576, 1) (116 / G. 612, 5), mizân (139 / G. 685, 3) terâzû (139 / G. 685, 4), (360 / G. 856, 4), (363 / G. 859, 2)

ZD III.C: terâzu (11/G. 1018, 2), (132 / G. 1213, 4), bâzâr (132 / G. 1213, 1), terâzu (201 / G. 1318, 5), terâzu (207 / G. 1328, 2) Seyr-ı bâzâr (223 / G. 1353, 6),

Page 68: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

60

terâzu (338 / G. 1529, 2), (338 / G. 1529, 4), (455 / G. 1718, 3), hârîdâr ( 223/ G. 1353, 6 )3.1.7 Pîrâhen

Pîrâhen, gömlek anlamındadır. Divan şiirinde âşığın bağrındaki yaralar ile kendi teni pîrâhen olarak düşünülür. Ayrıca sevgilinin pîrâheni sevgili tarafından kıskanılır. Çünkü o, sevgiliyi sarıp kucaklamıştır. Yûsuf peygamber ile ilgili olarak da kullanılır(Pala, 1998: 325). Divanlarda daha çok Yûsuf peygamberle Züleyha arasında geçen hadiseye telmih yoluyla gönderme yapılmaktadır. Ayrıca bu olayın yanı sıra beyitlerde Hz. Yakup’un, Yûsuf’un gömleğinin kokusu ile gözlerinin açılması olayı da ifade edilmektedir. Kıssa içerisinde gömlek hadisesi üç bölümde karşımıza çıkmaktadır.

3.1.7.1 Hz. Yûsuf’un Gömleğini Kurdun Parçalaması

Gömlek hadisesi Yûsuf ile Züleyha kıssasında önemli bir yere sahiptir. İlk gömlek hadisesi Hz. Yûsuf’un kardeşlerinin onu kısakanmaları ile başlar ve şu şekildedir: Yûsuf, halasının ölümünden sonra kendisi için olan sevgisi günden güne ziyadeleşen ve bundan dolayı diğer oğullarını neredeyse tamamen ihmal etmeye başlayan babasının yanına döner. Bu hâl, diğer kardeşlerinin kıskançlığına yol açar. Yûsuf’un babasına anlattığı rüyada güneş, ay ve kendisine secde eden on bir yıldız görmüştür. Bunun üzerine kardeşleri, Yûsuf’tan kurtulmak için bir plan tertip ederler. Önce öldürmeyi düşünürler, fakat daha sonra Rubil’in karşı çıkması ve bir teklifi üzerine çölde bir kuyuya atmaya karar verirler; böylece açlıktan ölüp gidecektir. Netice itibarıyla babaları Yakup’un yanına giderek bahar mevsimi olduğu için onlar koyunları otlatırken Yûsuf’un çimenler üzerinde kendini eğlendireceğini söyleyip yanlarında gelmesi için müsaade isterler. Yûsuf da onlarla birlikte gitmeye can atmaktadır ve babasından, izin vermesini ister. Böylece Yakup kuşku içinde olmakla birlikte rızasını almayı başarırlar. Dikkat etmelerini onu bir kurdun kapacağından endişe ettiğini söyler. İlkin kardeşlerinin Yûsuf’a karşı davranışları çok naziktir, fakat babalarının göreceği alanın dışına çıkar çıkmaz ona vurmaya, en kötü biçimde onu incitmeye, pis kokulu bir kuyunun yanına gelinceye kadar dikenli yolar üzerinde ite kaka sürüklemeye başlarlar. Kuyunun yanına geldiklerinde bir ipe bağlayıp kuyunun içine sarkıtırlar ve onun rahmet duasından habersiz ipi kesiverirler. Yûsuf, kuyunun içinde yükselen bir taşın üzerine inmiştir. Tarihçilerin kayıtlarına göre kuyuda kendisine Hz. Peygambere de çok defalar arkadaşlık etmiş olan Cebrail aleyhisselam yardım etmiş, böylece kuyuda emin bir şekilde kalmıştır.

Bu arada Yakup sevgili oğlunun dönüşünü arzulamaya başlamış, gün geçmiş, akşam olmuş bir felaket haberi duyacağından korkmaya başlamıştır. Nihayet Yûsuf’un ağabeyleri dönmüşler, fakat yanlarında Yûsuf yoktur. Bir yalan uydurarak, kendileri başka yerde oynarken elbiselerini gözetlemek için bıraktıkları Yûsuf’u kurdun kaptığını söylerler. Buna delil olarak bir hayvanın kanına bulaştırdıkları gömleğini gösterirler. Yakup onlara inanmaz ve sevgili oğlundan ayrılmak onu o kadar perişan eder ki baygınlık geçirir. Babalarının inanmadığını gören kardeşleri Yûsuf’u öldürerek onun bir parçasını getirip Yakup’u inandırmaya karar verirler. Fakat kardeşlerden Yehuda onları bu fikirlerinden vazgeçirmiş ve Yûsuf’a bir fenalık etmeye kalkanı da öldüreceğini söylemiştir.

Yakup ayıkınca Yûsuf’un gömleğine bakar ve yırtılmamış olduğunu görünce de onların anlattıkları hikâyenin yalan olduğunu söyler. Zira Yûsuf’a kurt saldırmış olsaydı gömleğinin yırtık olması gerekirdi. Böylece mağlup olan ve sinirlenen kardeşleri bir

Page 69: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

61

başka hikâye uydurarak Yûsuf’u aslında bir hırsızın öldürdüğünü iddia ederler. Yakup, hiçbir hırsızın bir çocuğu öldürerek gömleğini bırakmayacağını söyleyerek buna dainanmaz. Daha sonra Yakup, sahraya ve kırlara düşerek ağlaya ağlaya oğlunu aramaya başlar. Yedi gün aradıktan sonra Cebrail görünüp ona sabırlı olmasını tavsiye eder. Bunun üzerine evine dönüp külbe-i ahzânında keder içinde beklemeye başlar.

3.1.7.2 Gömlek Yırtılma Hadisesi

Yûsuf ile Züleyha hikâyesinde diğer bir gömlek yırtılma hadisesi şu şekilde gerçekleşir: Züleyha, dadısının da direktifleri doğrultusunda birbiri içinde yedi köşk ihtiva eden bir saray yaptırırır. Hepsi de olağanüstü bir biçimde özellikle de en içteki köşkün tavan, taban ve duvarları Yûsuf ile Züleyha’nın resimleri ile donatılır. Bu saray hazır olduktan sonra Züleyha da kendini bütün güzelliğini ortaya dökecek şekilde hazırlar ve Yûsuf’u çağırır. Yûsuf ilk köşke girince Züleyha kapıyı kilitler ve aşkını izhar eder. Yûsuf her zamanki iffetini burada da muhafaza eder. Fakat Züleyha bu sefer de Yûsuf’u diğer köşke götürerek aynı teklifini yineler. Nihayet yedinci köşke gelince Züleyha isteğini tekrar eder. Yûsuf gözünü yere çevirince kendisiyle, Züleyha’nınresmini görür. Sonra duvara bakar ve aynı manzarayı orada da görünce Allah’tanyardım niyazında bulunmak için gözlerini yukarı diker. Böylece her yerde Züleyha’nıngüzelliğini gören Yûsuf, ona doğru meyletmeye başlar. Züleyha bunu fark edip fırsattan yararlanmak ister. Ancak Yûsuf tekrar kendisini toparlayarak onun bu teklifini kabul etmesinin mümkün olmayacağını söyler. Züleyha kabul etmemesinin sebebini sorunca da Aziz-i Mısır’ın öfkesinden ve Allah’ın gazabından korktuğunu söyler. Züleyha Aziz-i Mısır’ı zehirleyeceğini söyler. Allah’a gelince, Yûsuf onun affedici olduğunu söylemiyor muydu? Ayrıca mücevherlerini de onun hizmetinde kullanarak bu ayıplarını gizleyebilirdi. Yûsuf, Aziz-i Mısır’ın zehirlenmesine razı olmayacağını, her şeyinmaliki Allah’ınsa aldatılamayacağını söyler. Böylece ümitsizliğe sürüklenen Züleyhabir hançer çekerek Yûsuf’un önünde canına kıymak üzereyken, Yûsuf Züleyha’nınelinden tutar. Züleyha bu oyunu kasten ve bilerek oynamıştır; böylece büyük bir ihtimalle hedefine ulaşmayı düşünmüştür. Züleyha derhal elindeki hançeri yere atıp kollarıyla Yûsuf’u sarar. Yûsuf neredeyse teslim olacakken, odanın bir köşesinde bir nesnenin önüne altın bir perdenin çekili olması dikkatini celbeder. Perdenin arkasındaki şeyin ne olduğu sorar, Züleyha da tanrısı olduğunu, yaptıkları şeyi görmemesi gerektiğini için önüne perde tuttuğunu söyler. Bu cevap Yûsuf’u kendine getirir: “Bir putperest kadın böyle bir iş yaptığı için puttan korkarak görmemesi için önünü kapatırsa, her yerde hazır ve nazır olan, ondan hiçbir şey gizlenemeyecek olan Allah’ınpeygamberi böyle bir cürmü nasıl işler?” dedi. Hemen sedirden fırlayıp kapıya yönelir, önüne geldiği her kapı kendiliğinden açılmaktadır; Züleyha da peşinden gelir. Tam yedinci kapıdan çıkacakken Züleyha, Yûsuf’un süratle gitmesinden dolayı arkada dalgalanan gömleğinden tutup çeker. Ne var ki gömlek yırtılmış, bir parçası da Züleyha’nın elinde kalmıştır, fakat Yûsuf da kaçıp kurtulmuştur (Gibb, C.2, 1999: 402).

.3.1.7.3 Hz. Yûsuf’un Gömleğinin Mısır’dan Kenan’a Gönderilmesi

Yûsuf, kardeşlerini babalarını ve bütün aileyi getirmek üzere Kenan’a gönderir. Gömleğini ve Yehuda’ya -kanlı gömleği babasına getiren de Yehuda’dır.- vererek babasını yüzüne ve gözlerine sürmesini ister. Yûsuf’un kardeşleri yola koyulurlar, daha Kenan’a varmadan, Külbe-i Ahzân’ında ağlamakta olan Yakup, Yehuda’nın getirmekte olduğu gömleğin kokusunu rüzgârla almış ve içine bir ferahlık gelmiştir.

Page 70: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

62

Gonca zindânına girse nola gül Yûsuf’u kim Çâk olur dest-i hevân ile onun pireheni (APD 266 / G. 305, 6)

“Gonca gül Yûsuf gibi zindana girse ne olur? Alçak ellerle onun da gömleği yırtılır.” Şair, Yûsuf ile Züleyha hikâyesindeki Yûsuf’un Züleyha tarafından gömleğinin yırtılması olayını telmih hatırlatmıştır. Ayrıca Yûsuf’un gömleğinin yırtılması goncanın yapraklarının açılması, yırtılmasına teşbih edilmiştir.

San Züleyha halvetidir gonce-i der-beste kimÇıktı andan dâmen-i çâkiyle Yûsuf vâr gül (FD 44 / K. 9, 9)

“Züleyha sanki kapalı bir gonca gibi yalnızdır. Ondan, elbisenin yırtılmasıyla Yûsuf gibi gül çıktı.” diyen şair Yûsuf ile Züleyha hikâyesinde geçen Yûsuf’ungömleğinin Züleyha tarafından yırtılması olayına telmih yoluyla gönderme yapılmıştır. Ayrıca gömleğin yırtılması goncanın açılmasına teşbih edilmiştir. Yûsuf da güle benzetilmiştir.

Bırağup Yûsufı san çâha ihvân Şafakdan gönleğine sürdiler kan (MD 92 / Şhr., 39)

“Yûsuf’u, alçak bir şekilde kuyuya bırakıp, şafak vakti gömleğine kan sürdüler.” diyen şair Yûsuf peygamberin kardeşleri tarafından kör bir kuyuya atmaları olayına telmih yoluyla gönderme yapmıştır. Hz. Yûsuf’un kardeşleri onu kuyuya attıktan sonra babalarına onun öldüğünü ispatlamak amacıyla gömleğine kan sürmüşlerdir. Aynı zamanda güller de şafak vakti açmaktadır.

Bakılsa yok yine gül berg-i tâzeden gayrıŞemîm-i pîrehen-i Yûsuf’un vira haberin (NAD II.C. 872 / G. 546, 2)

“Şöyle bir bakılsa gülün taze yaprağından başka Yûsuf’un güzel kokulu gömleğinin haberini veren yok.” Şair, Yûsuf’un gömleğinin kokusunu gül kokusuna benzetmiştir. Yûsuf’un pireheni (gömleği) diyerek telmih yoluyla gömleğin parçalanması, gömleğin Züleyha tarafından yırtılması ve son olarak Yûsuf’un kardeşleri vasıtasıyla gömleğini babasına göndermesi olayına gönderme yapılmıştır. Gülün haber vermesi ifadesiyle teşhis yapılmıştır.

Hâşe lillâh çâk-dâmen olasın sen gül gibiYûsuf-ı gül-pirehensin pâk-dâmen gül gibi (NBD 412 / G. 587, 1)

“Allah korusun senin de Yûsuf’un gül kokulu gömleği ve gül gibi eteğin yırtılmasın!” diyen şair telmih yoluyla Yûsuf peygamberin, Züleyha tarafından gömleğinin arkadan çekilerek yırtılması olayına gönderme yapmaktadır. Aynı zamanda gömlek yırtılma hadisesi gülün açılmasına teşbih edilmektedir. Gül açılırken yaprakları yırtılır. Gülün açılırken yapraklarının yırtılarak açılması normal bir hadisedir.

Page 71: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

63

Gül dahi bağa gelmeden pür-şevk buldum bülbülüPîrâhen-i Yûsuf gibi benzer ki almış bûyunu (ŞYD 277 / Kıta 51, 1)

“Bülbülü, gül henüz boğa gelmeden çok heyecanlı gördüm. Demek ki Yûsuf’ungömleğinin kokusu gibi senin kokunu almış.” Şair, Yakup Peygamberin, Yûsuf’akavuşmadan önce diğer oğullarının Yûsuf’un gömleğini getirmeleri, daha yoldayken onun kokusunu hissetmesi olayını, bülbülün güle olan sevgisi ve heyecanla bekleyişine benzetmektedir. Bülbülün bağ zamanı ötmesini, Yûsuf’un kokusunu alınca sevinçten ağıda başlayan Yakup’a benzetmiştir. Buna göre bülbül de bütün hasretiyle yandığı gülün kokusunu almıştır. Yani güller açmıştır. Koku alma ifadesiyle teşhis sanatı yapılmıştır.

APD: Pirehen (114 / K. 44, 3), (266 / G. 305, 6) Yûsuf-ı gül-pirehen (248 / G. 268, 4), dâmen (248 / G. 268, 4), nükhet-i pîrâheni (286 / G. 349, 7).

BD: Pîrâhen-i Yûsuf (36 / K. 15, 6), dâmân (36 / K. 15, 6), (322 / G. 359, 6). CD: nühhet-i pirâhen (201 / G. 53, 3). FD: dâmen-i çâk (44 / K. 9, 9). HD: Pîrehân (118 / G. 85, 2), gönlek (228 / G. 402, 3) pîrahen (307 / G. 629, 2).MD: Gönlek (92 / Şhr., 39), Kamis-i Yûsuf (194 / G. 119, 1), Pîrehen (278 / G.

251, 1). NAD I.C.: pîrâhen-i Yûsuf-ı dil (375 / Mesnevi II, 17), dâmen (521 / G. 84, 4),

şemim-i pîrehen-i Yûsuf (872 / G. 546, 2), pîrehen (934 / G. 631, 2) dâmen (1047 / G. 782, 2), Yûsuf-ı gül-pîrehen (1089 / G. 839, 1), bûy-ı pîrehen (1117 / G. 875, 7).

NBD: Yûsuf-ı gül-pirehen (157 / G. 16, 3), dâmân (166 / G. 36, 2), pirehen (363 / G. 477, 3), Yûsuf-ı gül-pirehen (412 / G. 587, 1), çâk-dâmen (412 / G. 587, 1), pâk-dâmen (412 / G. 587, 1).

ND: Bûy-ı pîrehen (13 / K. 3, 6), pîrâhen-i memûm (353 / G. 151, 3) Yûsuf-ı gül-pîrehen (353 / G. 151, 3).

NFD:-ŞD: bûy-ı pîrehen (45 / K. 7, 11). ŞGD: Pîrehen (65 / K. 13, 9), Yûsuf- pîrehen (274 / G. 46, 2), pençe-i dâmen

(336 / G. 156, 3) dâmen-i ârız (339 / G. 161, 9), pîrehen-i Yûsuf (411 / G. 297, 3). ŞYD: pîrehen (178 / G. 308, 4), gül pîrehen (213 / G. 377, 3), pîrehen-i Yûsuf

(277 / Kıta, 5, 1), (298 / Matla, 111) Yûsuf-ı gül pîrehen (477 / G. 314, 1), (548 / G. 437, 3).

YBD:-ZD I.C: dâmân (79 / G. 79, 6), gül-pirehen (262 / G. 262, 2). ZD II.C: pîrâhenin bûyi (139 / G. 685, 7). ZD III.C: Pîâhen-i Yûsuf (26 / G. 1043, 2) gonca-i gül-pîrehen (26 / G. 1043, 2)

Yûsuf-ı gül – pîrehen (108 / G. 1176, 3) pîrehen (472 / G. 1744, 4).

3.1.8 Zindân

Yûsuf ile Züleyha hikâyesinde, Hz. Yûsuf’un zindana atılma hadisesi şu şekilde gerçekleşmiştir: Züleyha kocasına, halkın önünde adının temize çıkarılmasının en iyi yolunun Yûsuf’u hapse atmak olduğunu söyler. Fakat hapse atmadan önce onu şehirde gezdirip teşhir ederek, efendisinin güvenini kötüye kullanmanın cezası olarak suçlu ilan edilmesi gerekecektir. Böylece de ona bu şekilde davranılmasına izin veren Züleyha’nın

Page 72: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

64

Yûsuf’u sevmiş olduğuna kimse inanmayacaktır. Kıtfir buna razı olur; böylece Yûsuf itibardan düşürülerek hapse atılır (Gibb, C. 2,1999: 403).

Yûsuf, hapishanedeki diğer mahkûmlarla, kısmen sohbetlerle kısmen de rüya tabirciliği vasıtasıyla dostluk kurar. Bu mahkûmlar arasında kralın hanesinden iki memur mahkûm da vardır. Bir gün bu mahkûmlardan her ikisi de birer rüya görür ve Yûsuf’a anlatırlar. Birinin rüyasının yakalaşan bir felaketi, diğerinin rüyasının ise hakkında kurtuluşu haber verdiğini söyler. Daha sonra da ikinci kişiye, kurtulduğu zaman kral Reyyan’a haksız yere düçâr olduğu durumdan bahsetmesini söyleyerek onun yardımını umar. Rüyalar Yûsuf’un yorumladığı gibi gerçekleşir, fakat kurtulan mahkûm uzun süre Yûsuf’u unutur. Bir gün Firavun Reyyan oldukça ilginç bir rüya görür. Yedi semiz inek yedi de cılız inek vardır; bunları yedi iyi yetişmiş başak ve yedi cılız başak izlemektedir. Bütün rüya tabircileri toplandığı halde hiç kimse bir yorum yapamaz ve bunun karmaşık rüyalar sınıfından olduğunu söylerler. Nihayet bir zamanlar Yûsuf’unhapishane arkadaşı olan memur, Reyyan’a Yûsuf’tan bahseder. Reyyan memura derhal Yûsuf’a giderek rüyayı tabir ettirmesini söyler. Yûsuf, rüyanın yedi yıllık bolluğa ve yedi yıllık kıtlığa işaret ettiğini söyler. Adam derhal geri dönerek Yûsuf’unsöylediklerini hükümdara anlatır. Bu bilgece yorumdan oldukça hoşlanan kral Yûsuf’uhuzurunda görmek istediğini söyler, fakat Yûsuf masumiyeti teslim edilinceye kadar huzura çıkamayacağını belirtir. Bunun üzerine Züleyha ve ziyafette hazır bulunan diğer kadınlar hükümdarın huzuruna çağrılırlar. Hepsi de Yûsuf’un masum olduğunu söyledikten başka Züleyha da tek suçlunun kendisi olduğunu itiraf eder. Rüya tabiriyle hükümdarın hoşnutluğunu kazanan Yûsuf böylece Mısır Azizi ve ülkenin fiilî hâkimi olur (Gibb, C.2,1999:404). Divanlarda da Hz. Yûsuf’un bir köleyken Mısır’a sultan oluşu telmih yoluyla ifade edilmektedir.

Mihnetle sabr eyleyen rahat tapar çün Yûsuf’aSaltanat tahtının evvel pâyesi zindân olur (FD 40 / K. 7, 5)

“Zahmetle sabreden rahat eder, çünkü Yûsuf’a saltanat tahtından önceki basamak zindandı.” diyen şair Yûsuf ve Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yapıp sabredenin rahat edeceğini çünkü Yûsuf’un da saltanat tahtından önceki basamağı da zindandı yani kölelikti, diyerek örnek gösterip öğüt vermektedir.

Habsden Yûsuf çıkıp suttan-i Mısr olmuş kimi Oldu açıp goncesin arâyiş-i gül-zâr gül (FD 44 / K. 9, 8)

“Gülbahçesinin süsü olan gül, Yûsuf’un hapisten çıkıp Mısır’ın sultanı olması gibi, goncasından çıktı.” diyen şair Gül bahçesinin süsü olarak nitelendirdiği gülün goncasından çıkmasını, hapisten çıkıp Mısır’a sultan olan Yûsuf’a benzetmiştir. Aynı zamanda şair Yûsuf ile Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yapmaktadır.

Çemen bezmine revnak vermeğe gül gonceden çıktıMüzeyyen kılmak için Mısr-ı Yûsuf çıktı zindânda (FD 90 / K. 25, 10)

“Çemen meclisine parlaklık vermek için gonceden çıktı, Yûsuf da Mısır’ı süslemek için zindandan çıktı.” diyen şair gülün goncasından çıkışını, Yûsuf’unzindandan çıkışına benzetmiştir. Buna göre her ikisi de bulundukları yeri süslemişlerdir. Şair ayrıca beyitte Yûsuf ile Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yapmıştır.

Page 73: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

65

İzzet-i saltanat-ı Mısra talebkâr olmakKeyd-i ihve bün-i çeh kûşe-i zindân yolıdur (NAD II.C. 541 / G. 108, 4)

“Mısır’ın güçlü saltanatına talebkâr olmak, sadık bir dost olmak, kuyunun dibine atılmak ve zindana girmektir.” Şair, Yûsuf ile Züleyha hikâyesine telmih yoluyla işaret etmektedir. Hz. Yûsuf Mısır’a sultan olmuş ama daha öncesinde kardeşleri tarafından kuyuya atılmış, Züleyha’nın iftirası ile zindana atılmıştır. Şair de beyitte Mısır’a sultan olmak isteyen birinin Hz. Yûsuf gibi bunları yaşaması gerektiğini ifade etmiştir. Zindan, çeh sözcükleri arasında tenasüp sanatı yapılmıştır.

Gönlüne gir ben kulun şâh ol ki sultân olmadıGirmeyince Yûsuf-ı Kenân zindan koynuna (NBD 374 / G. 502, 5)

“Yûsuf zindana girmeyince sultan olmadı. Sen gönlüme gir benim sultanım ol.” diyen şair Yûsuf u Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yapmıştır. Şair beyitte Hz. Yûsuf’un önce zindana girip daha sonra Mısır’a sultan olduğunu ifade etmiştir. Şair beyitte gönlünü zindana benzetmiştir. Sevgiliye gönlüme gir ki benim sultanım olasın demektedir.

Kamu Yûsuf mu olur hüsn ile Kenân ehliKamu sultan mı olur Mısra ya zindân ehli (NBD 427 / G. 619, 1)

“Kenân ilinin hepsi güzellik bakımından Yûsuf mudur? Bütün zindan ehli insanlar Mısır’a sultan mı olur?” diyen şair tecahül-i ârif yoluyla bütün Kenân ilinde yaşayanların Yûsuf Peygamber gibi güzel olmadığını bilmektedir. Yine aynı şekilde zindana giren insanların hepsinin Mısır’a sultan olamayacağını bilmektedir. Şair beyitte Yûsuf ile Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yapmaktadır. Ayrıca şair beyitte telmih yoluyla Hz. Yûsuf’un Mısır ülkesine sultan oluşunu ifade etmektedir.

APD: Zindân (55 / K. 15, 7), Hubb-ı zindân (124 / G. 11, 8), Zindân-ı Mısır (159 / G. 84, 4), Zindâncı (263 / G. 300, 3), zindân (266 / G. 305, 6).

BD: Zindân (204 / G. 165, 1).CD: -FD: Zindân (40 / K. 7, 5), habs (44 / K. 9, 8), Zindân (90 / K. 25, 10), habs (90 /

K. 25, 11).HD: Zindân (55 / K. 18, 12), ehl-i zindân (60 / k. 22, 10) Zindân (81, Tecâhül-i

Ârifeyn, 6), zindân (125 / G. 106, 4), (215 / G. 363, 2). MD:-NAD I.C.: kûşe-i zindân (541 / G. 108, 4). NAD II.C.: zindân (1105 / G. 860, 7). NBD: Zindân (171 / G. 49, 1), (278 / G. 285, 5), (374 / G. 502, 5), (374 / G. 502,

6), (427/G. 619, 1). ND: Zindân (358 /G. 160, 8).NFD:-ŞD: Zindân (51 / K. 9, 7), mahbûs-ı şâh (60 / K. 12, 3).ŞGD:-YBD: Zindân (257 / Şhr. 2, 152), (334 / G. 83, 4), (357 / G. 120, 3), (403 / G.

194, 2), (535 / G. 414, 7), (544 / G. 429, 6). ZD I.C.: Zindân (38 / G. 38, 1), (212 / G. 212, 4).

Page 74: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

66

ZD II.C.: Zindân (139 / G. 685, 6). ZD III.C.: Zindân (121 / G. 1196, 3), (210 / G. 1332, 5), (319 / G. 1498, 4), (382

/ G. 1598, 2), mahbûs (502 / G. 1792, 5).

3.1.9 Çâh/ Çâh-ı zenahdân / Zenehdân

Çâh, kuyu, çukur anlamındadır ve edebiyatta çeşitli yönlerden kulanılmıştır. Hz. Yûsuf’un kardeşleri tarafından kuyuya atılması bunlardan biridir (Pala, 1999: 91).

Çâh-ı zenehdân, çene çukuru, çene kuyusu anlamlarındadır. Bazı kişilerin çenesinde hafif çukurluk bulunur. Sevgilideki güzellik unsurlarından biri olarak kabul edilen ve çeh-i zenehdân veya çâh-ı zekân olarak da bilinen bu çukur, divan edebiyatında mazmunlaşmış olarak birçok şair tarafından ele alınmıştır. Bu çukur bazen bir kuyu, bazen de bir zindan olarak karşımıza çıkar. Suçluların zindanda tutulmaları dolayısıyla bend, zincir vs. bağlama araçlarıyla da beraber kullanılan bu kuyu, âşıkların bilerek veya bilmeyerek düştükleri bir zindanı andırır. Bu zindana girenler saç zincirleriyle bağlanırlar. Zindan olması dolayısıyla Yûsuf ve Züleyha ile birlikte kullanılır (Pala,1999: 92).

Çâh-ı zenahdândan çekip kurtarmağa cân Yûsuf’unOl halka halka asılan zincir-i müşg-efşânı sun (APD 226 / G. 223, 3)

“Cân Yûsuf’unu çene çukurundan (kuyudan) çekip kurtarmak için halka halka asılan misk saçan zinciri sun.” Şair, telmih yoluyla Yûsuf Peygamberin kuyuya atılması ve kuyuya salınan zincire tutunup çıkarılması olayını hatırlatmaktadır. Şair beyitte sevgilinin çene çukurunu Hz. Yûsuf’un atıldığı kuyuya benzetmektedir. Beyitte halka halka olan aslında zincir değil, saçlardır.

Gönül Yûsuf gibi çâh-ı zenahdânun da kalmışdurHalâs eyle benüm şâhum ki zindânunda kalmışdur (BD 204 / G. 165, 1)

“Gönül Yûsuf gibi zindanda kalmıştır ki ey sultanım beni bu zindandan kurtar!” diyen şair Yûsuf ile Züleyha hikâyesindeki Yûsuf’un zindana atılması olayına telmih yoluyla işaret etmektedir. Ayrıca şair gönlü Yûsuf’a teşbih etmektedir. Çâh-ı zenahdan çene çukuru demektir ve bu sevgilideki güzellik unsurlarından biri olarak kabul edilir.

Çün oldu Yûsuf-ı mihrin mekânı çâh nolaOlursa göz yaşı Yakûb-ı çarha heft-evreng (HD 36 / K. 7, 4)

“Güneş gibi Yûsuf’un mekânı kuyu olsa ne olur, Yakup’un gözyaşı gökteki yedi yıldızdır.” diyen şair telmih yoluyla Yûsuf ile Züleyha hikâyesine gönderme yapmaktadır. Hz. Yûsuf güneşe teşbih edilmektedir. Hz. Yakup’un gözyaşları yedi yıldıza benzetilmektedir.

Çâha salardı cânı Yûsuf’unu Bu zenahdânı görse zindâncı (APD 263 / G. 300, 3)

“Zindancı Yûsuf’un güzelliğini çenesini görse canını feda eder kendini kuyuya atardı.” Şair, Yûsuf ile Züleyha hikâyesine telmih yoluyla işaret etmektedir. Sevgilideki çene çukuru kuyuya benzetilmiştir. Âşıklar bu kuyuya girmek için can atmaktadırlar.

Page 75: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

67

Hubb-ı zindân eyleyip şevk-i zenahdanınla cân Çâha düşmüşdür yatar Yûsuf gibi câna garib (APD 124 / G. 11, 8)

“Sevgili çenenin şevkiyle, güzelliğiyle zindanı hoş gösterip garip canı Yûsufgibi kuyuya düşürmüştür.” Şair, sevgilinin güzelliği ile âşıkları kandırıp zindanı boş göstererek ki buradaki kuyu sevgilinin çenesindeki kuyudur, zindan ise gönlüdür. Aynı zamanda şair Yûsuf ile Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yapmaktadır.

APD: çah-ı zenahdân (55 / K. 15, 7), (159 / G. 84, 4), şevk-i zenahdân (124 / G. 11, 8), çâh (124 / G. 11, 8), çâh-ı zenahdân (226 / G. 223, 3), çâh (263 / G. 300, 3), zenahdân (263 / G. 300,3).

BD: çâh-ı zenahdân (204 / G. 165, 1).CD: -FD: çâh-i zenahdân (260 / G. 265, 3) HD: çâh (36 / K. 7, 4), çâh-ı arz (37 / K. 8, 4), zenâh (81 / Tecâhül-i Ârifeyn, 6),

çah (81 / Tecâhül-i Ârifeyn, 6), çâh-ı belâ (159 / G. 199, 3), mihnet-i çâh (206 / G. 336,4), çâh (229 / G. 403, 4), (246 / G. 451, 4), çâh-ı hum (262 / G. 500, 2).

MD: çâh (92 / Şhr., 39).NAD I.C: çâh-ı cism (144 / K. 21, 5).NAD II.C: çâh-ı zekan (658 / G. 267, 3), çâh (662 / G. 272, 5), Yûsuf-ı çâh (849

/ G. 513, 10), çâh (878 / G. 555, 4), (1089 / G. 839, 1).NBD: çâh (110 / K. 24, 2), esir-i çâh-ı bela (118 / Mersiye 1, 2), zenâhdan (171 /

G. 49, 1), (278 / G. 285, 5), çâh-ı zenahdân (374 / G. 502, 6).ND:-NFD: çâh (269 / Kıta-i Kebireler 1, 8).ŞD: çâh-ı zulâm (60 / K. 12, 3).ŞGD: çâh-ı gâm (368 / G. 211, 4), çâh (415 / G. 304, 2), çâh-ı Kenân (422 / G.

316, 7).YBD: çâh-ı zenahdân (257 / Şhr. 2, 152), çâh-ı gam (406 / G. 198, 3), çâh (566 /

G. 467, 3), çâh-ı zekan (419 / G. 218, 6).ŞYD:-ZD I.C: çâh-ı zenahdân (26 / G. 26, 4), (89 /G. 89, 2), çâh-gam (273 / G. 273, 4). ZD II.C: çâh-ı dil (80 / G. 576, 2), (82 / G. 578, 4), çâh-ı zekan (77 / G. 573, 3).ZD III. C: Çâh (3/ G. 1004, 2), (27/ G. 1044, 2), (108 / G. 1176, 3), (112 / G.

1181, 3), (121 / G. 1196, 3), çah-ı dil (427 / G. 1670, 2), (474 / G. 1749, 1), çâh-ı zekan (210 / G. 1332, 5), (324 / G. 1506, 2).

3.1.10 Yûsuf-ı sâni

Divan şiiri geleneğinde sevgilinin güzelliği Hz. Yûsuf gibi müsellemdir. Sevgili eşine ve benzerine rastlanmayan bir güzelliğe malik olması dolayısıyla “ikinci Yûsuf” anlamında “Yûsuf-ı sâni” olarak anılmıştır (Güftâ, 2004: 150). Buna göre sevgili Hz. Yûsuf’la güzellik bakımından bir tutulmuştur.

Ey güzellik de Yûsuf-ı sâniSana her devlet olmuş erzâni (APD 261 / G. 296, 1)

Page 76: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

68

“Ey güzellikte ikinci Yûsuf olan, sana her devlet lâyık görülmüştür.” diyen şair sevgilinin güzelliğinden dolayı Yûsuf’a benzetmiş, hatta Yûsuf’tan sonra dünyadaki ikinci güzelin o olduğunu dile getirmiştir. Yûsuf peygambere devleti, Mısır’ı yönetme görevi verilmiştir. Burada da sevgilinin, Yûsuf peygamber gibi hangi ülke olursa olsun onu yönetmeyi lâyık olduğu vurgulanmıştır.

Hemân ol Yûsuf-ı sânî iner ancak terâzudanAdil olmaz gerekse iki alem bir yana olsun (BD 317 / G. 351, 2)

“İkinci Yûsuf olan sevgili hemen teraziden iner; ancak iki dünya bir araya gelseonun güzelliğinin pahasını tartmaya adil olmaz.” diyen şair Yûsuf peygamberden sonra güzellikte ikinci Yûsuf olarak gördüğü sevgilinin güzelliğini mübalağa yoluyla iki dünya bir araya gelse bile onun (sevgilinin) güzelliğini tartamayacağını ifade etmiştir. Ayrıca telmih yoluyla Yûsuf peygamberin köle olarak satılması olayına işaret edilmiştir. .

Olmakda güzellikde o meh Yûsuf-ı sânîBir fitne kopar korkarım ihvân arasında (ŞYD 178 / G. 307, 3)

“O ay yüzlü, güzellik açısından ikinci Yûsuf olmaktadır. Candan dostlar arasında fitne kopar diye korkmaktayım.” Şair, sevgilinin güzellik bakımından Yûsuf’abenzediğini hatta ikinci Yûsuf olduğunu dile getirmektedir. Şair sevgilinin bu güzelliğinden dolayı candan dostların arasını bozacağını tecahül-i ârif yoluyla dile getirmekte. Hz. Yûsuf’un güzelliğine telmih yoluyla gönderme yapılmaktadır.

Ayun on dördine benzer birinün yüzi hemân Biri bir Yûsuf-ı sânîdür odur cân-ı cihân (YBD 205 / Musammat 32, II-1)

“Birinin yüzü ayın on dördü gibi parlaktır, diğeri ise ikinci Yûsuftur, dünyanın canıdır.” Şair, sevgililerin güzelliğini ayın on dördüne ve daha da önemlisi mübalağa yaparak sevgiliyi dünyanın canı, ruhu olduğunu ileri sürmekle ikinci Yûsuf olarak görmektedir. Şair beyitte telmih yoluyla Yûsuf peygamberin güzelliğine gönderme yapmaktadır.

Benüm Yakûb-veş kalmaz cihânı görecek gözümEğer gelmezse nûr-ı dide-veş ol Yûsuf-ı sânî (YBD 579 / G. 490, 2)

“Gözümün nuru gibi olan ikinci Yûsuf eğer gelmezse Yâkub gibi dünyayı görecek gözüm kalmaz, ama olur.” diyen şair sevgiliyi beklemekte, onu ikinci Yûsuf gibi görmektedir. Şair beyitte telmih yoluyla Hz. Yâkup’un Yûsuf’tan ayrılmasından dolayı üzüntüden, yollarını gözlemekten gözlerinin görmez oluşuna gönderme yapmaktadır. Âşık kendisini teşbih yoluyla Hz. Yakup’a benzetmektedir.

Terk eyledi ol Yûsuf-i sânî bizi kardaşManend-i terâzu basalum bağrımıza taş (ZD II. C. 80 / G. 526, 1)

“Ey kardeş, dost güzellik bakımından ikinci Yûsuf olan sevgili bizi terk eyledi, teraziye benzer bir taş basalım bağrımıza.” Şair, güzellik bakımından Yûsuf’a benzeyen sevgilinin kendisini terk ettiğini ve bunun sonucu olarak irsali mesel yoluyla bağrımıza

Page 77: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

69

taş basalım diyerek yapılacak başka bir şeyin olmadığını ifade etmiştir. Şair aynı zamanda beyitte telmih yoluyla Hz. Yûsuf’a işaret etmektedir.

Çah-ı dile ol Yûsuf-ı sânî düşe geldiYakûb gibi ahlar itsem nola kardaş (ZD II.C. 80 / G. 576, 2)

“Rüyamda gönül kuyusuna o ikinci Yûsuf’un düştüğünü gördüm. Yakup gibi ahlar çeksem kardeş ne olur?” Şair, sevgiliyi ikinci Yûsuf olarak görmekte, onun kadar güzel olduğunu ifade etmektedir. Yakup peygamber Hz. Yûsuf’tan ayrı düştükten sonra, ona kavuşuncaya dek ah çekip ağlamıştır. Şair de istifham yoluyla kendisinin de Hz. Yakup gibi ah çekse bunda şaşılacak bir şey olmadığını ifade etmiştir. Aynı zamanda şair telmih yoluyla Hz. Yakup’un, Yûsuf’tan ayrılması olayını hatırlatmaktadır.

APD: Yûsuf-ı sânî (191 / G. 152, 7), (200 / G. 171, 7), (261 / G. 296, 1). BD: Yûsuf-ı sânî (18 / K. 5, 29), (317 / G. 351, 2) (350 / G. 405, 5), (353 / G.

410, 5). CD: Yûsuf-ı sâni (176 / Trkb, V – VII, 6).FD:-HD: Yûsuf-ı sânî (39 / K. 8, 21), Yûsuf ana sânî (58 / K. 20, 10) Yûsuf-ı sânî

(304 / G. 621, 1). MD: Yûsuf-ı sânî (274 / G. 244, 1).NAD I. C.:-NAD II:C:-NBD:-ND:-NFD:-ŞD:-ŞGD:-ŞYD: Yûsuf-ı sânî (178 / G. 307, 3), (213 / G. 377, 3).YBD: Yûsuf-ı sânî (203 / Musammat 30, I-2) (205 / Musammat 32, II-1), (210 /

Mus. 36, IV-2), (334 / G. 83, 4), (495 / G. 343, 4), (579 / G. 490, 2). ZD I.C: Yûsuf-ı sânî (29 / G. 29, 2), (377 / G. 377, 1). ZD II.C: Yûsuf-ı sânî (80 / G. 576, 1), (80 / G. 576, 2), (82 / G. 578, 4), (204 /

G. 700, 3), (271 / G. 767, 2).ZD III.C: Yûsuf-ı sânî (62 / G. 1103, 1), (77 / G. 1127, 3), (112 / G. 1181, 3)

(207 / G. 1327, 2), (259 / G. 1410, 2) (319 / G. 1498, 4), (339 / G. 1530, 2), (427 / G. 1670, 2), (431 / G. 1678, 2), (472 / G. 1744, 4), (474 / G. 1749, 1).

3.1.11 Devr-i Yûsuf

Mısır, insanlık tarihinin en eski medeniyet merkezlerinden biridir. Kur’ân-ı Kerim, hiçbir toplumun peygambersiz bırakılmadığını bildirmektedir. Hatta bazı toplumlara aynı anda birden fazla peygamber gönderildiği de bilinmektedir. Mısır gibi bir medeniyet merkezinin de bundan mahrum kaldığı düşünülemez. Fakat Kur’ân-ı Kerim, Mısır’a gönderilmiş peygamberlerden ilk olarak Yûsuf aleyhisselamdan bahseder. Her ne kadar açıkça bir tarihleme yapmasa da yaşadığı döneme ait bazı ipuçlarını en ince detaylarına kadar verir. Kur’ân-ı Kerim’in eski Mısır hayatına ait verdiği bu bilgilere arkeoloji ancak son yüzyılda yaptığı araştırmalarla ulaşabilmiştir. Hz. Yûsuf’un kıssası, MÖ 1700-1600 sıralarında Mısır’ı istila eden ve Asyalı kavimler

Page 78: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

70

topluluğundan müteşekkil Hiksoslar dönemini hatırlatmaktadır. Bu ihtimali kuvvetlendiren bazı sebepler vardır ki birincisi; Yûsuf isminden kaynaklanmaktadır. Yusuf adına şahıs ismi olarak Hiksosların dilinde "Yu-ys" şeklinde rastlanır. İkincisi; Bu dönem monoteist eğilimlerin en yoğun olduğu dönemlerin hemen civarıdır. 1400-1350 tarihleri arasında ortaya çıkan Aton dini, yeni krallık döneminin 18. sülalesine mensup olan firavun Akhneton yahut Amenhotep IV tarafından birdenbire Mısır’ın dini ilan edilir. Güneş yuvarlığı ile simgeleşen Aton, tevhidi öngören bir dinin ilahının Mısır dilindeki adı olur. Bu dine ait bilgiler Akhnetonun kurduğu başkent olan Tel el Amarnada ele geçirilmiştir. Aslında tek ilah addedilen Aton, Tutmose III zamanından beri biliniyordu ki bu, peygamberlerden arta kalan tevhid inancının kalıntısından başka birşeydeğildi. Akhneton zamanında ortaya çıkan tek Tanrılı dinin, gerçekten ilahi bir din olup olmadığı konusu henüz tam olarak anlaşılabilmiş değildir. Sebebi de hiyeroglif metinlerinin İslami birikimleri olmayan uzmanlarca günümüz dillerine çevrilmiş olmasıdır. Zira bu tercümanların hakim oldukları literatür, tahrif edilmiş Kitab-ı Mukaddes’in tezgahından geçmiş, bazen putperestliğe kaymış bir inanç sistemine sahiptir. Dolayısıyla bu gözlüğün ardından bakılarak yapılan tercümelerde, karanlıkta kalan pek çok husus bulunmaktadır. Bu arkeologların tercümelerine göre Akhneton’un ortaya çıkardığı dinin simgesi güneştir. Oysa, ilk peygamberden son peygambere kadar tüm şeriatlerde Allah, onun yarattıklarıyla resmedilmemiştir. Belki de Akhneton, Mısır tarihinin en güçlü sınıfı olan Amon rahiplerinin siyasal gücünü kırmak için böyle bir sistem geliştirmişti. Nitekim bunun tam tersi II. Ramses zamanında yaşanmıştır. II. Ramses, Amon rahiplerin siyasal gücünü artırırken, Amon rahipleri de onun dinsel gücünü artırmışlardır. Öyle ki, o zamana kadar görülmemiş boyutlarda bir uygulamayla “Tanrı” ilan edilmiştir. Gerçi daha önce Tanrılık iddiasında bulunan firavunlar çıkmıştı fakat, II. Ramsesin uygulaması kadar olmamıştı. Üçüncü sebebi ise şöyle izah edebilir:Kur’ân-ı Kerim’den anlaşıldığına göre Yûsuf aleyhisselam, Mısırlı idarecilerle -tebliğin dışında- hiçbir itikadî çatışmaya girmemiştir. Başka bir deyişle, Mısırlı idareciler Yûsuf aleyhisselamın tevhidi tebliğ etmesine karşı çıkmamışlardır. Oysa klasik Mısır idarecileri kendilerini Tanrı ilan edecek kadar sapkınlık içerisinde olmuşlardır. Demek ki Yûsuf aleyhisselam dönemindeki Mısır idarecileri böyle bir itikada sahip değillerdi. Farklı bir kültüre sahiptiler. Kur’ân-ı Kerim’de, Yûsuf aleyhisselam dönemindeki Mısır yöneticisi “Melik” olarak isimlendirilmektedir. Oysa Musâ aleyhisselam dönemindeki yönetici hakkında “firavun” ismi kullanılmaktadır. Bu da ister istemez, Mısır’da çok farklı ve özel bir dönemi akla getirmektedir. Büyük bir ihtimalle Hz. Yûsuf, Hiksosların döneminde vazife yapmıştı. Hz. Yûsuf’un yaşadığı dönem bu şekilde özetlenebilir. Şairler de divanlarında az da olsa bu terkibi kullanmışlardır ( www.hanifler.com ).

Cihânda Yûsuf-ı devr-i zemâne vel-hâsılDüşinde görmedi hergiz bu resm ü erkânı (YBD 99 / K.23, 21)

“Sözün kısası hiç kimse bu dünyada Yûsuf’un devri zamanındaki önemli kişileri ve olayları rüyasında bile görmemişti.” diyen şair Yûsuf dönemindeki devlet düzeninin insanların rüyalarında bile olamayacağını, göremeyeceğini anlatmaktadır.

İrişmedin dahi bu Mısr-ı izzete niçe kezGörürdü Yûsuf-ı devr-i zemân rûyalar (YBD 153/Mus. 6,II-3)

Page 79: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

71

“Sen Mısır’ın yüceliğine erişmedin ama Yûsuf yaşadığı zamanla ilgili rüyalar görürdü.” Şair, telmih yoluyla Hz. Yûsuf’un yaşadığı zamanla ilgili rüyalar görmesini ifade etmektedir.

Eger kim Yûsuf ile bir zamânda gelmiş olaydınSizi fark idemezdi bir kişi iki birâderden ( ZD III. C. 109/ G. 1177, 4 )

“Eğer Yûsuf ile aynı zamanda yaşasaydın sizi Yûsuf ile kardeş sanarlardı, ayırt edemezlerdi.” Şair sevgilisini güzellik bakımından Yûsuf’a benzetmiştir. Hatta dünyanın en güzel insanı kabul edilen Hz. Yûsuf’la kardeş kadar benzediklerini ve ayırt edilemeyeceğini belirtmiştir. Kısaca sevgilinin güzelliğini Yûsuf’unkiyle eşdeğer görmektedir.

APD:-BD:-CD:-FD:-HD: Yûsuf-ı vakt (206 /G. 336, 4).MD:-NAD I. C.:-NAD II:C:-NBD: Gül Yûsuf’u devri (193 /G. 95, 6), Yûsuf-ı zamân (394 /G. 546, 6)ND:-NFD:-ŞD:-ŞGD:-ŞYD:-YBD: Yûsuf-ı devr-i zemâne (99 /K.23, 21), Yûsuf-u zamân (106 /K.25, 8),

(153/Mus. 6,II-3), Yûsuf-ı zamân (426 /G. 230, 2), (451 /G. 271, 2).ZD II.C :Zamân-ı Yûsuf (271 /G.7627, 2).ZD III. C : Devr-i Yûsuf (244 /G.1385, 7), (439 /G.1690, 2).

3.1.12 Yûsuf suresi / Yûsuf Kıssası

Kur’ân âyetleri Mekkî ve Medenî olmak üzere genelde iki kısma ayrılmaktadır. Bu ayrıma göre, Yûsuf sûresi Mekke’de inmiştir. 1, 3 ve 7. âyetlerinin Medine’de indiğini söyleyenler olsa bile Suyûtî gibi âlimler ve kaynaklar sûrenin tamamının Mekke’de indiğini söylemektedir. Genel anlamda bakınca Hz. Yûsuf’un olgusunu ele alması bakımından, Bakara, Âl-i İmrân, Nisa, Mâide, A’râf, Enfâl, Yûnus ve Hûd sûrelerinin devamı durumundadır. Adı geçen sûreler de diğer peygamberlerin olgularını ve onların içerdiği mesajları ele almaktadır. Bu sûre de Bakara, Âl-i İmrân, A'râf, Yûnus ve Hûd sûreleri gibi “Kitap” kavramı ile başlamakta, kitap okulunu, merkeze kitabı alan eğitimi bir kere daha bize öğretmektedir.

Yûsuf sûresi, temel konusu kardeşler arasındaki kıskançlık olması sebebiyle, Hz. Âdem’in çocuklarının olgusunu ele alan Mâide 27-31. âyetlerinin devamı niteliğindedir.Genç delikanlılık dönenimde Hz. Yûsuf’un masumiyetini, günahsızlığını ele alması ve onu temize çıkarması bakımından da, Hz. Meryem’i temize çıkaran Meryem ve Hz. Aişe’nin haklılığını ve masumiyetini tescilleyen Nûr sûresine benzemektedir. Firavun ile Hz. Musa’nın ilişkilerinin tersine Hz. Yûsuf ile o dönemin Mısır kralı arasında

Page 80: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

72

olumlu bir ilişki vardı. Hz.Yûsuf, maliye bakanlığı yapacak kadar devlet kademesinde ilerlemişti. Sûre Hz. Yûsuf’un ne kadar bağışlayıcı olduğunu anlatmakla insanlığa evrensel bir değer sunmaktadır. Kıskançlık psikolojisi ile başlayan sûre, sosyal olgularla devam edip son bulmaktadır. 111 âyetten oluşan Yûsuf sûresinin, konularının örgüsü bakımından benzeri yoktur diyebiliriz. Ayrıca bu sûre, Hz. Yûsuf'un rüyaları yorumlama mucizesini de anlatmakta ve böylece insanlığa eskimeyen ilkeler, kurallar ve prensipler bırakmaktadır. Bunları maddeler halinde kısaca şöyle sıralayabiliriz:

1. Yûsuf sûresinde kitab eğitimin merkezine alınıp Kur’ân’ın, insanın aklını kullanıp düşünmesi için indirildiği bilgisi insanlara sunulmuştur (âyet, 1-2).2. Yûsuf sûresinde anlatılan Hz. Yûsuf olgusu ile hedeflenen husus, Kur’ân’ın uydurulmadığını ve Hz. Muhammed’in o olguyu önceden bilmediğini ispat etmektir(âyet: 3, 102, 111).3. Hz. Yûsuf’a Yüce Allah, rüyada görülen olayların yorumunu öğretip ona bu özelliği, bir mucize mucize olarak vermiştir. Aslında bu yorumlama yeteneğinin, sosyal olaylara karşı da kullanılabileceğine bu sûrede işaret edilmektedir (âyet: 6, 100-101).4. Bu sûrede Hz. Yûsuf’un gömleği motif olarak kullanılmakta ve bu örnekle de delilin ne kadar önemli olduğu insanlığa öğretilmektedir (âyet: 18, 26-28, 96).5. Aile ilişkilerinde kardeşler arasındaki kıskançlığın nelere mal olduğu anlatılırken psikoloji ile sosyal olaylar arasındaki bağlantının sebep-sonuç ilişkisi ile kurulduğu bu sûrede anlatılmaktadır (âyet: 8-19).6. Zina gibi bir tehlike ile karşı karşıya kalan delikanlının Allah’a sığınması ile Allah’ın onu kurtaracağının evrensel ilkesi bu sûrede konulmaktadır (âyet: 23-25. 31-35).7. Haklı çıkan, yani suçsuz olduğu anlaşılan birinin sosyal baskıdan dolayı haksız yere zindana atılabileceği de yine bu sûrede dile getirilmektedir (âyet; 35).8. Köle olarak satın alınan birinin devlet kademelerinde nasıl yükselip en yüksek makama gelebileceği de bu sûrede anlatılmakta ve bu fırsatı veren yönetim tanıtılmaktadır (âyet: 43-52, 54-56).9. Bütün suçsuzluğuna ve günahsızlığına rağmen insanın kendini tezkiye etmesinin doğru olamayacağı, çünkü nefsin daima kötüyü emredeceği ilke olarak bu sûrede konmaktadır. Bunun istisnası ancak. Yüce Allah’ın merhamet edeceği nefistir (âyet, 53).10. Kendisini kuyuya atan kardeşlerini affetme örneğini göstererek affetmenin erdem oluşu da burada öğretilmektedir ( âyet: 92 ).11.Bu sûrede, Hz. Yakup’un ne denli tevekkül sahibi olduğu örneklerle anlatılarak imanın tevekküle dönüşünün, tevekkülün, sabırla olan ilişkisi açıklanmakladır (âyet, 18, 67, 83).12. Bu sûrede, kardeşler arasına şeytanın girmesi ve onları nasıl ayırdığının değerlendirmesi evrensel bir ilke olarak insanlığa bırakılmaktadır (âyet, 100).13. Bir peygamberin bile müslüman olarak ölebilmesi ve iyi insanlara katılabilmesi için Allah’a dua etmesi bu sûrede işlenmektedir (âyet, 101).14. İnsanların imana girmesi peygamberin isteğine bağlı değildir. Onların hidâyetikulunisteği ve ilâhî takdire kalmıştır. Peygamber sadece tebliğ eder. Ama insanların çoğuyine de Müslüman olmaz. İşte bu gerçeklik, burada işlenmektedir (âyet, 103-106).15. Peygamber Allah’a bir aydınlık üzere davet etmektedir. Din âlimi ve görevlilerinin de aynı metodu uygulamaları gerektiği yine bu sûrede önerilmektedir (âyet, 108).16. Genel olarak Yûsuf sûresinde baba ile çocuklar ve kardeşler arasındaki ilişkilere dikkat çekilmekte ve işini iyi bilen yöneticinin devlet işlerini ehline vermesinin önemi vurgulanmakta; cinsel ahlâk ve bu konudaki iftiranın neticeleri ele alınmakta; yokluk

Page 81: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

73

zamanları için ekonomik açıdan nasıl tedbirlerin alınacağına ışık tutulmakta ve bu konulara ilâhî müdahalenin nasıl gerçekleştiği açıklanmaktadır. Böylece Yûsuf sûresinin ışık tuttuğu alanlar ortaya çıkmaktadır: Ahlâk; devlet idaresi, aile ilişkileri, hukuk, tevekkül ve ilâhî müdahale gibi konulara kaynaklık edecek nitelikler bu sûrede işlenmektedir. Yûsuf sûresi insan doğasının hür bir şekilde nasıl ortaya çıktığını ve nasıl bir akış izlediğini anlatmaktadır ( www.errahman.de )

Hat değil evvel nazarda söyledüm târîhini Kıl kalemle sure-i Yûsuf yazıldı rûyına (NAD I.C 233 / Tar. 46, 4)

“Hat ile değil bakışla söyledim tarihini, kıl kalemle; Yûsuf suresi yanağına yazıldı.” diyen şair burada Hurufîlik inancına gönderme yaparak insan yüzündeki tarih hesabını ele almıştır. Buna göre sevgilinin ince uçlu kıl kalemiyle yüzüne Yûsuf suresi yazılmıştır.

Cemâlün mushafın da hatm olupdurBi-hakk-ı sure-i Yûsuf Melâhat (ZD I.C 82 / G. 82, 4)

“Güzelliğin kutsal kitapta okunup bitirilmiştir. Güzellik Yûsuf’unun suresidir.” diyen şair telmih yoluyla Kur’an-ı Kerim’de ahsenül kasas olarak nitelendirilen Yûsuf suresine gönderme yapmaktadır.

Ölürin görmez isem Yûsuf-ı Kenânumı çünDostlar sure-i Yûsuf okusın cânum içün (ZD III.C. 125 / G. 1203, 1)

“Ölür ve Kenanın Yûsuf’ununu görmezsem Dostlar, canım için Yûsuf suresini okusunlar” diyen şair öldükten sonra Yûsuf suresinin okunmasını istemektedir. Şair telmih yoluyla Kur’an-ı Kerim’de ahsenül kasas olarak nitelendirilen Yûsuf suresine gönderme yapmaktadır. Normalde bir kişi öldükten sonra Yûsuf suresi okunmaz ama şair başka bir sure yerine Yûsuf suresinin okunmasını istemektedir.

Söz açsam hüsninün bir hissesindenUzun olurdı Yûsuf kıssasından ( MD 96/ Şhr. 77 )

“Güzelliğinin bir bölümünden bile söz açsam, Yûsuf Kıssa’sından bile uzun olurdu.” Şair, sevgilisinin güzelliğini mübalağalı bir şekilde anlatmaktadır.

APD:-BD:-CD:-FD:-HD:-MD:-NAD I.C: sure-i Yûsuf (233 / Tar. 46, 4).NBD: Yûsuf suresi (239 / G. 196, 4).ND:-NFD:-ŞD:-ŞGD:-

Page 82: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

74

ŞYD:-YBD:-ZD I.C: Sure-i Yûsuf (82 / G. 82, 4), (349 / G. 349, 5).ZD III.C: Sure-i Yûsuf (100 / G. 1164, 2), (104 / G. 1203, 1), Yûsuf-suresi (132

/ G. 1214, 2), Sure-i Yûsuf (229 / G 1362, 1), (244 / G. 1385, 7), Yûsuf Suresi (401 / G. 1630, 1), sure-i Yûsuf (439 / G. 1690, 2), (495 / G. 1780, 5).

3.1.13 Aziz

Farsça bir sözcük olan aziz kelimesi lûgatte muhterem, sayın ve sevgili anlamlarına gelmektedir. Beyitlerde sevgili manasında çokça kullanılmıştır. Yûsuf ile Züleyha hikâyesinde ise Firavun’dan sonra Mısır’ı yöneten kişi anlamında kullanılmaktadır. Aynı zamanda da Züleyha’nın kocası Mısır azizidir. Daha sonra bu mertebe Hz. Yûsuf’a geçtiği için onun unvanı olarak aziz-i Mısr şeklinde kullanılmıştır.

Gam değil bende isen Mısr-ı dile sultânsınBir azizin kuludur Yûsuf-ı Kenan-ı Mısır (APD / 159 / G. 84, 3)

“Köleysen dert değil, gönül Mısır’ına sultan olursun, Yûsuf da Mısır’a sultan olmadan önce bir azizin kölesiydi.” Şair, Yûsuf ile Züleyha hikayesine gönderme yapmaktadır. Hz. Yûsuf’u köle pazarından Mısır’ın azizi Kıtfir (Potifar) evlat edinmek için almıştır. Beyitle Yûsuf’un azizin kölesi, kulu olduğu ifade edilmektedir. Aziz sözcüğü aynı zamanda sevgili manasına gelmektedir.

Nefsin cefâlarından cân Yûsuf’una gam yok Olur Azizi Mısrın çâh-ı belâda yatmaz (HD 159 / G. 199, 3)

“Gönül Yûsuf’una nefsin cefâlarından dert yoktur. Bela kuyusunda (zindanda) yatmaz Mısır’a aziz olur.” Şair, Yûsuf ile Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yapmaktadır. Hz. Yûsuf Züleyha’nın iftarısı sonucu zindana atılmıştır. Daha sonra da Mısır’a aziz olmuştur. Aziz Mısır’da Firavun’dan sonra ülkeyi yöneten kişidir.

Yûsuf’a benzetme yârı Mısr-ı hüsn içre bu günEy azizim sende diğin şahid-i bâzâr yok (HD 173 / G. 244, 2)

“Ey sevgilim! Sevgiliyi Yûsuf’a benzetme senin dediğin pazarın şahidi bugün Mısır’da yok.” diyen şair Yûsuf ile Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yapmaktadır. Aziz kelimesi hem sevgili hem de Mısır’ı yöneten kişi anlamında kullanılmaktadır.

Mısra meh-i Kenânı azîz eylemek âhir senEvvel anı üftâde-i çâh etmege değmez (NAD II. C. 662 / G. 272, 5)

“Yûsuf’u Mısır’a aziz etmek için onu önce çaresizce kuyuya atmaya gerek yok.” diyen şair Yûsuf ile Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yapmaktadır. Yûsuf Mısır’a aziz olmadan önce kuyuya atılmıştır.

Mısr-ı hünerde kendüyi satmak gerek kişiYûsuf gibi dilerse ki vara aziz ola (NBD 146 / Kıta 79, 2)

Page 83: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

75

“Bir kişi Yûsuf gibi Mısır’a aziz olmak isterse hünerli bir şekilde önce kendini satması gerekir.” Şair, Yûsuf ile Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yapmıştır. Hz. Yûsuf aziz olmadan önce Mısır’a ilk geldiğinde köle olarak satılmıştır. Daha sonra aziz olmuştur. Eğer bir kişi aziz olmak istiyorsa Yûsuf gibi satılması gerektiği ifade edilmiştir.

Elâ ey Yûsuf-i Kenanı MısrınAzizi âlemin sultânı Mısrın (NBD 278 / G. 285, 1)

“Bilmiş ol ki! Mısır’ın Kenanlı Yûsuf’u âlemin azizi, Mısır’ın sultanıdır.” diyen şair Yûsuf ile Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yapmıştır. Hz. Yûsuf Mısır’ın sultanı ve azizi olmuştur. Aziz kelimesi aynı zamanda sevgili manasındadır. Beyitte Hz. Yûsuf dünyanın sevgilisi olarak nitelendirilmektedir.

Mısr-ı hüsn içre tân mı olsa azizÇihresinde çü hüsn-i Yûsuf var (YBD 599 / Mukattaat 7, 5)

“Güzellik Mısır’ına aziz olsa ayıplanır mı acaba; çünkü yüzünde Yûsuf’ungüzelliği var.” Şair, Yûsuf ile Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yapmaktadır. Şair beyitte bahsettiği kişiyi Hz. Yûsuf’a benzetmektedir ve onun gibi bu güzellikten dolayı Mısır’a aziz olsa ayıplanır mı diyerek istifham yapmaktadır.

APD: Azîz (159 / G. 84, 3).BD: Pîr-i Aziz (79 / Mus. III, 2).CD: Azîz (193 / K. XIX, 6).FD:-HD: Azîz-i Mısr (159 / G. 199, 3), aziz (173 / G. 244, 2), (226 / G. 394, 5).MD: Azîz (147 / G. 50, 5), (212 / G. 148, 4).NAD I.C.: -NAD II.C.: azîz (662 / G. 272, 5), (1105 / G.860,7).NBD: azîz-i cihân (110 / K. 24, 2), azîz (146 / Kıta 79, 2), (153 / G. 6, 4) (232 /

G. 182, 5), (252 /G. 226, 5), (278 /G. 285, 1). ND:-NFD:-ŞD: Azîz (51 / K. 9, 7).ŞGD: Azîz (280 / G. 56, 2), (368 / G.211, 4), (392 / G. 256, 5), ömr-i azîz (425 /

G.320, 9).ŞYD:-YBD: azîz (599 / Mukattaat 7, 5).ZD I.C: azîzi-i Mısr (152 / G. 152, 4).ZD II.C: azîz (43 / G. 539, 2), (77 / G. 573, 3).ZD III.C: azîz (184 / G.1292, 2).

3.2 Züleyha

Yûsuf u Züleyha hikâyesinin kadın kahramanı. Züleyha kelimesi, Farsça bir isimdir. Arapça şekli ise, Zeliha’dır. Kelime olarak her iki şekilde de okunabilir ve her iki şekildeki okunuş da doğrudur. Farklılık, hareke değişikliğine dayanmaktadır.

Page 84: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

76

Kur’an’da Züleyha ismen geçmemektedir. Ancak, Yûsuf kıssasında, baştan sona Yûsuf(a.s) ile beraber anılmıştır.

Züleyha, Mâğrib melikesi idi. Mısır azizi ile evlenmiş ancak Hz. Yûsuf ile evleninceye kadar eline erkek eli dokunmamıştır. Daha evlenmeden Yûsuf’u rüyasında görüp âşık olmuştur (Pala, 1998: 423).

Hz. Yûsuf Mısır’a getirilip satılınca onu Mısır azizi satın almıştı. Vezirin karısı Züleyha onun güzelliğine hayrandı. Bir gün en güzel elbiselerini giyerek, ziynetlerini takınarak Yûsuf’un odasına girdi ve kapıyı kapadı. Böylece kendisini ona arz ediyordu. Hz. Yûsuf, kendisini kuyudan kurtaran Allah’ı ve ona iyilik eden veziri düşündü, isyan ve hıyanetten korkarak kapıya yöneldi. Vezirin karısı onun arkasından koşarak mâni olmaya çalıştı. Bu arada gömleğini çekerek yırttı. Dışarı çıkan Yûsuf vezirle karşılaştı. Züleyha emeline kavuşamayınca Hz. Yûsuf’a iftira ederek “Bana kötülük yapmak istedi” diyerek onu suçladı. Hz. Yûsuf hapse atıldı. Aslında gömleğinin arkadan yırtılmış olması onun suçsuz olduğuna delildi. Lâkin görünüşü kurtarmak için böyle bir yola gidilmişti. Böylece dedikoduların önüne geçilmek isteniyordu (TDEA, C.8: 674).

Edebiyatta çok zaman Yûsuf, Mısır vs kelimelerle tenâsüp içinde anılır. Çoğunlukla güzellik karşısında hayran olan kişileri, âşığın durumunu anlatmak için kullanılır.

Züleyha tâ ebed nevmid olurdu zevk-i vuslatdan Bu istiğna vü bu nâzı göreydi düşde Yûsuf ger (NFD 113 / K.11, 33 )

“Eğer Yûsuf bu doymuşluk ve bu nazı görseydi, Züleyha ona kavuşma arzusundan sonsuza kadar ümidini keserdi.” Şair, övdüğü kişinin güzelliğini o derece yüceltmiştir ki Hz. Yûsuf bu güzelliği düşünde görünce şaşıracaktır. Züleyha da bunun farkına varınca Hz. Yûsuf’a kavuşma arzusundan sonsuza kadar ümidini kesecektir. Burada şair mübalağa ve hüsn-i tâlil sanatlarının güzel bir örneğini sergileyerek konuyu bizlere aktarmaktadır. Züleyha’nın Hz. Yûsuf’a kavuşma arzusundan sonsuza kadar ümidini kesmesi, şairin sevgilisinin emsalsiz güzelliğine bağlanmaktadır.

Bu zevk saldı Züleyha’yı lâleye bir şevkKi lâlü müşg döküp verdi ağırınca bahâ (FD 23 / K.1, 14)

“Bu zevk lâle Züleyhasına öyle bir ihtiras verdi ki karşılığında ağırlığınca misk ve yakut verdi.” Lâlenin açılması normal bir hadisedir. Bu, Züleyha’nın Hz. Yûsuf’aolan aşkına bağlanarak ifade edilirken hüsn-i talil yapılarak konu zenginleştirilmektedir. Burada yine Hz. Yûsuf’un satılması olayına, telmih yoluyla işaret edilmektedir. Müşg döküp derken, Züleyha’nın Hz. Yûsuf’a olan aşkıyla ilişki kurularak hüsn-i talil yapılmaktadır. Lâle, Züleyha’ya teşbih edilmektedir.

Akl u nefsun keşf-i sırr-ı perde-i tahkîkdürÇâk-i zeyl-i Yûsuf u dest-i Züleyha’dan murâd (NAD C.1 495 / G. 50,10)

“Züleyha’nın elinden ve Yûsuf’un eteğinin yırtılmasından maksat, akıl ve nefsin hakikat perdesinin yırtılarak sırların ortaya çıkmasıdır.” Şair, Züleyha’nın Hz. Yûsuf’ungömleğini arkadan çekip yırtması olayına telmih yoluyla işarette bulunmaktadır. Şair, Züleyha’nın aşkının ve nefsinin isteklerine boyun eğerek Hz. Yûsuf’a karşı böyle davranış içerisine girmesine tasavvufî bir yaklaşım getirmektedir. Burada Züleyha’nıngömleği el uzatması ve Hz. Yûsuf’un gömleğinin yırtılması kaderin bir cilvesi olarak

Page 85: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

77

algılanmaktadır. Burada akıl ile Yûsuf, nefs ile Züleyha arasında mürettep leff ü neşr vasıtasıyla ilişki kurulmaktadır.

Tutan bir dâmeni elbette maksûdın bulur dirlerGörenler Yûsuf’un dâmânını dest-i Züleyhada (NAD C.2 1047 / G.782, 5)

“Yûsuf’un eteğini Züleyha’nın elinde görenler ‘bir eteğe tutunanlar elbette maksadına erişir’ derler.” Şair bir önceki beyitte olduğu gibi Hz. Yûsuf’un zindana girmesine neden olan bu hadiseyi yine tasavvufî bir bakışla bizlere ifade etmektedir. Burada bir mürşide tabi olma olayı aklımıza gelmektedir. Çünkü tasavvuf yolunda bir mürşide bağlanan onun eteğinden tutunmuş kabul edilmekte ve şeyhin manevi tasarrufu ile korunmaktadır. Şairimiz bu hadiseyi hüsn-i tâlil yoluyla güzel bir nedene dayandırarak bizlere aktarmaktadır.

Fâş itmez idi râz-ı dil Yûsuf-ı KenânÇâk olmasa dâmânı Züleyha’nın elinden (BD 322 / G. 359, 6)

“Hz. Yûsuf’un gömleği Züleyha’nın elinden yırtılmasaydı, gönül sırrı ortaya çıkmazdı.” Şair, bir önceki beyitte olduğu gibi Hz. Yûsuf’un zindana atılmasına neden olan bu hadiseyi telmih yoluyla ele almaktadır. Züleyha bu davranışıyla gönlündeki sırrı ortaya çıkarmış ve Hz. Yûsuf’u zindana attırma pahasına içindeki aşkı ortaya dökmüştür.

Hayretinden Yûsuf’un kavm-i Züleyha kesti elSen ciğerler zahmını dillere destân eyledin (HD 185 / G. 278, 3)

“Yûsuf’un güzelliğinin şaşkınlığından Züleyha’nın hısımları ellerini kesti. Sen de ciğerin yarasını dillere destan eyledin.” Şair bu beyitte sevgilinin ciğerinde açtığı yarayı, Züleyha’nın hısımlarının ellerini kesmeleriyle oluşan yaraya benzetmiştir. Buna göre her iki olayda başka insanlar tarafından duyulmuş ve dillere destan olmuştur. Aynı zamanda şair telmih yoluyla da Yûsuf u Züleyha hikâyesindeki el kesme olayına gönderme yapmıştır. Kesmek ve yara arasında tenasüp sanatı vardır.

Hadeng-i gamzesi peykânına gönlümde yer etdimZüleyha-veş diriğâ Yûsuf’um zindana tapşırdım (HD 215 / G. 363, 2)

“Eyvah ki! Züleyha’nın Yûsuf’u zindana attırması gibi senin yan bakışının oku da gönlümde hapsoldu.” Şair, sevgilinin bakışlarını bir tuzağa benzetiyor. Şair burada sevgilinin bakışını Züleyha’nın Yûsuf’a kurduğu tuzağa benzetmektedir. Nasıl ki Züleyha, Yûsuf’u zindana attırıp hapsettiyse, sevgilinin bakışı da aşığı gönlüne hapsolmuştur. Burada Yûsuf u Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yapılmaktadır. Hadeng, gamze, peykan ve gönül arasında ise tenasüp vardır.

Âyine her gün koyar dildârı tenhâ koynunaNâz ile Yûsuf girer güyâ Züleyha koynuma (HD 265 / G. 506, 1)

“Aynanın sevgiliyi koynuna alması gibi güyâ Yûsuf da naz ile Züleyha’nınkoynuna girer.” Bu beyitte aslında ifade edilenler olayların tam tersidir. Yani sevgili aynayı koynuna koyar Züleyha da naz ile Yûsuf’un koynuna girmek ister. Burada Yûsuf

Page 86: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

78

u Züleyha hikâyesindeki Züleyha’nın Yûsuf’a sahip olmak istemesi olayına telmih yoluyla gönderme yapılmıştır.

Turunc-ı gabgabıdır âftâb-ı Kenânun Hırâş-ı deste sebeb meclis-i Züleyhada (HD 2.C. 985 / G. 702, 2)

“Züleyha’nın meclisindeki kadınların ellerindeki portakal yerine ellerini kesmelerinin nedeni Kenân’ın güneşi, Yûsuf’tur.” diyen şairimiz. Züleyha, Yûsuf’a âşık olduğunu duyan ve onu kınayan kadınlara bir davet verir, onlar meyve yerken Yûsuf’uçağırır. Kadınlar Yûsuf’u gördükten sonra, onun güzelliğiyle o kadar büyülenmişlerdir ki portakalları keseceklerine ellerini kesmişlerdir. Beyitte telmih yoluyla bu olaya gönderme yapılmıştır. Yûsuf güneşe teşbih edilmiştir.

Aşk ile sığmaz idi cân-ı Züleyha cismeSine-çâk olsa nola bu gam-ı hicrâne göre (ND 336 / G. 122, 4)

“Züleyha’nın canı cismine (bedenine) aşk ile sığmaz oldu ki bu ayrılık acısıyla yüreğini yırtsa ne olur.” Şair, bu beyitte hikâyede cismine sığmayan aşkı temsil eden Züleyha’nın Yûsuf’a sahip olamaması sonucu içinde bulunduğu ruh halini anlatmaktadır. Buna göre Züleyha Yûsuf’un gömleğiyle birlikte kendi yüreğini de yırtıyor. Aynı bu benzetme ile Yûsuf u Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yapılmaktadır.

Yûsuf-ı hüsne Zelihâyı hevesden gûyaDâmen-i ârıza bir dest-i tetâvüldür zülf (ŞGD 339 / G. 161, 9)

“Zelihâ için bir saç teli, Yûsuf’un güzelliğine ulaşmada bir adımdır.” Şair, bu beyitte Züleyha’nın, Hz. Yûsuf’un bir saç teline bile ne kadar değer verdiğini anlatmaktadır. Bir saç teli bile onun huzuruna çıkmakta yani ona ulaşmakta bir vesiledir. Telmih yoluyla Yûsuf u Züleyha hikâyesindeki Züleyha’nın Yûsuf’a karşı duyduğu karşılıksız aşka gönderme yapılmaktadır.

Bir nazar görse seni ey pâdişah-ı mısr-ı hüsnÂlemi tuta Züleyha figânı Yûsuf’un (ZD 2.C 271 / G. 767, 4)

“Ey güzellik Mısır’ının padişahı (ey sevgili) seni bir göz görse, âlemi Züleyhagibi Yûsuf’un aşkının figânı tutar.” Şair, beyitte sevgilisinin güzelliğini Hz. Yûsuf’ungüzelliği ile mukayese ediyor. Buna göre bu sevgiliyi biri görse bütün dünyayı Züleyhagibi karşılıksız aşkın sonucu ortaya çıkan figan tutar. Şair telmih yoluyla Yûsuf u Züleyha hikâyesine gönderme yapmaktadır. Beyitte ayrıca nidâ sanatı vardır.

APD: Züleyha (64 / K.19, 6), Züleyha-veş (72 / K. 22, 3), (75 / K. 23, 7), Züleyha (104 / K.37, 4), (159 / G. 84, 4).

BD: Mekr-i Züleyha (36 / K. 15, 6), Züleyha (322 / G. 359, 6). CD: Züleyha (326 / T. 78, 4)FD: Züleyha yi Lâle (23 / K. 1, 14), Züleyha (M / K.9, 9), (155 / G. 51, 6) HD: Züleyha (125 / G. 106, 4), Kavm-i Züleyha (185 / G. 278, 3), arz-ı Züleyha

(201 / G. 324, 3), Züleyha (265 / G. 506, 1).MD: Çeşm-i Züleyha (165 / G. 73, 7).

Page 87: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

79

NAD 1.C: Kasr-ı Züleyha (214 / T. 30, 9), (310 / T. 107, 5), dest-i Züleyha (495 / G.50, 10), (521 / G. 84, 4).

NAD II. C: Dest-i Züleyha (728 / G. 364, 5), Züleyha-yı kalem (849 / G. 513, 10), Meclis-i Züleyha (985 / G. 702, 2), dest-i Züleyha (1047 / G. 782, 5),

NBD: Züleyha-veş (166 / G. 36, 2).ND: Cân-ı Züleyha (336 / G. 122, 4).NFD: Kasr-ı Züleyha (87 / K. 14, 11), Züleyha (107 / K. 19, 37), (113 / K. 21,

33) derd-i Züleyha-yı zamâne (186 / K. 42, 26), Züleyha (206 / K. 48, 48). ŞD:-ŞGD: Reşk-i Zelihâ (138 / K. 35, 5) hem tarh-ı beyt-i Züleyha (225 / M. 2, 9),

Züleyha (280 / G. 56, 2), Züleyha-yı heves (339 / G. 161, 9), (366 / G. 207,2), ağuş-ı Züleyha (368 / G. 211, 4), (371 / G. 217, 6), Züleyha-yı aşk (423 / G. 317, 6), Züleyha-yı hâhiş (423 / G. 318, 5), Züleyha-yı zamân (425 / G. 318, 5), Züleyha-yı zamân (425 / G. 320, 9), Mânend-i Züleyha (445 / R. 18).

ŞYD:-YBD: Züleyha (535 / G. 415, 1).ZD I. C: Züleyha-yı fenâ (79 / G. 79, 6).ZD II. C: Züleyha-veş (271 / G. 767, 4).ZD III. C: Züleyha (104 / G. 1170, 4), Züleyha-yı Çemen (113 / G. 1183, 4),

Züleyha (184 / G. 1292, 2).

3.2.1. Kavm-i Züleyha / Meclis-i Züleyha

Şairler, beyitlerde bu terkibi işlerken genel olarak Züleyha’nın çevrsindeki soylu kişileri ele almışlardır. Bu durum daha çok Züleyha’nın kölesine aşık olması ve etrafındaki kadınların onu kınaması ile gerçekleşen hadise ile ilgilidir. Şairlerde Hz. Yûsuf’un güzelliğni anlatırken Züleyha’nın meclisindeki kadınların ellerini kesmeleri hadisesini telmih yoluyla ifade etmektedirler.

Hayretinden Yûsuf’un kavm-i Züleyha kesti elSen ciğerler zahmını dillere destân eyledin (HD 185 / G. 278, 3)

“Yûsuf’un şaşkınlığından Züleyha’nın dostları ellerini kesti, sen ise ciğer yarasını dillere destan ettin” Şair, Yûsuf ve Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yaparak sevgilisinin ciğerlerinde açtığı aşk yarasını herkesin öğrendiğini anlatmaktadır. Yûsuf ile Züleyha hikâyesinde Züleyha Yûsuf’a yani kölesine âşık olmuştur. Züleyha’nın çevresindeki kadınlarda bu durumdan dolayı Züleyha’yı kölesine âşık olduğu için kınamışlardır. Bunu duyan Züleyha da onlara bir davet vererek Yûsuf’udavetin verildiği yere çağırmıştır. Yûsuf’un güzelliğini gören kadınlar ellerindeki meyveyi keseceklerine ellerini kesmişlerdir.

Turunc-ı gabgabıdur âftâb-ı KenânunHırâş-ı deste sebeb meclis-i Züleyhada (NAD II.C. 985 / G. 702, 2)

“Kenan’ın güneşi (Yûsuf) Züleyha’nın meclisindeki el hırpalanmalarının sebebidir” diyen şair Yûsuf ve Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yapmıştır. Buna göre Yûsuf’un güzelliğini gören Züleyha’nın meclisindeki kadınlar şaşkınlıktan ellerini kesmişlerdir.

Page 88: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

80

Olaydı gar bu revnâk bu sofa kasr-ı Züleyhada Dil ü cândan olurdu seyr içün Yûsuf hâridârı (NFD 87 / K. 14, 11)

“Bu parlaklık ve bu saflık Züleyha’nın sarayında olsaydı, Yûsuf’un satıcısı seyretmek için gönül ve candan olurdu” diyen şair Yûsuf ve Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yaparak sevgilisinin parlaklığını ve göz alıcılığını Züleyha’nınsarayıyla mukayese ediyor.

Yûsufı gerçi görenler elini parelediGöricek ben seni bin pâre olubdur yüregün ( ZD. II. C. 458/ G. 954, 2 )

“Yûsuf’u görenler ellerini kesti, ben seni görünce ise yüreğim bin parça olur.” Şair, Yûsuf ile Züleyha hikâyesine gönderme yaparak, nasıl Yûsuf’un güzelliğinden ellerini kestilerse benim de yüreğim seni görünce bin parçaya ayrılıyor. Bu beyite, güzellik olarak sevgilisini Yûsuf’tan bile üstün görüyor.

APD:-BD:-CD:-FD:-HD: kavm-i Züleyha (185 / G. 278, 3).MD:-NAD I.C: kasr-ı Züleyha (214 / Tarih 30, 9), (310 / Tarih 107, 5).NAD II.C: meclis-i Züleyha (985 / G. 702, 2).NBD:-NFD: kasr-ı Züleyha (87 / K. 14, 11).ND:-ŞD:-ŞGD:-ŞYD:-YBD:-ZD:-

3.3. Yûsuf ile Züleyha

Eyledi aşk Zelihâsı bu cân Yûsuf’una Mısr-ı hüsnünde zenahdânını zindân-ı Mısr (APD 159 / G. 84, 4)

“Züleyha’nın gönlündeki bu aşk, Mısır’ın güzelliği olan Yûsuf’un zindana atılmasına sebep oldu.” diyen şairimiz burada Züleyha’nın amacına ulaşamayıp, aşkına karşılık vermeyen Yûsuf’u zindana attırması olayına telmih yoluyla gönderme yapmaktadır. Aşk, can, hüsn sözcükleri arasında tenasüp vardır.

Yâ felek Mısrında sultân oldu bir Yûsuf cemâlYâ Züleyhadır tutar nârenc-i zer-peylar güneş (APD 64 / K. 19, 6)

“Güneşin altın gibi sapsarı olmasının ve gökyüzünü kaplamasının nedeni ya Züleyha’nın elinde bir portakal tutması ya da Yûsuf yüzlü birinin Mısır’da sultan olmasıdır.” Şair, bu beyitte Mısır’a sultan olan birini Yûsuf’a teşbih ederek o kişiye

Page 89: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

81

methiyede bulunmaktadır. Telmih yoluyla da Yûsuf’u Züleyha hikâyesine gönderme yapmaktadır. Felek, güneş arasında tenasüp vardır.

Gülün pirâhen-i Yûsuf gibi dâmân-ı çâk olmış Nesim-i perde-der kıldı meger mekr-i Zelihâyı (BD 36 / K.15, 6)

“Gülün yaprakları, Yûsuf’un gömleği gibi yırtılmış, meğerse bunun sebebi rüzgâr değil Züleyha’nın hilesiymiş.” Şair, Züleyha’nın Yûsuf kaçarken gömleğini arkadan çekip yırtması olayına telmih yoluyla gönderme yapmaktadır. Şair ayrıca hüsn-i talil yoluyla gülün yapraklarının yırtılmasını rüzgâra değil Züleyha’nın hilesine dayandırarak daha güzel bir sebebe bağlamıştır. Gülün yapraklarının açılmasını, yırtılmasını teşbih yoluyla Yûsuf’un gömleğinin yırtılmasına benzetmektedir.

Görseydi eger hüsn-i dil-ârâsını YûsufIşk ile Züleyha gibi kalmazdı karârı CD 326 / T. 78,4

“Yûsuf, eğer aşk ile gönül alan güzelliği görseydi, Züleyha gibi kararsız kalmazdı.” Şair, Züleyha’nın Yûsuf’a olan aşkını ve Yûsuf’un gönüller fetheden güzelliğini anlatmaktadır. Her peygambere bir özellik verilmiştir, Hz. Yûsuf’a da yüz güzelliği verilmiştir. Züleyha, bu güzellik karşısında çaresizce ona âşık olmuştur.

Her zebân bir tiğdir gûya Züleyha katlinde Yûsuf-ı almakta ehl-i aşk bâzâr eylegeç (FD 155 / G. 51, 6)

“Aşk ehli olan herkes, Yûsuf pazara çıkarıldığında onu almak istemektedir. Züleyha’nın gözünde Yûsuf’u almak isteyenlerin her sözü bir kılıç gibidir.” Şair,beyitte Züleyha’nın Yûsuf’a olan aşkını Yûsuf’un pazarda satılmamasını istemesiyle açıklamaktadır. Buna göre aşk pazarında Yûsuf’u almak için söylenen her söz Züleyha’ya öldürücü bir kılıç darbesi gibidir. Yani onu öldürür. Beyitte telmih yoluyla Hz.Yûsuf’un pazarda köle olarak satılmasına gönderme yapılmıştır.

Züleyhasın şu kim tuğyan-ı nefsinden cûdâ kıldıAnın Mısr-ı vücûdu Yûsuf’un zindâna vermezler (HD 125 / G. 106, 4)

“Mısır’ın bütün halkı, Yûsuf’un zindana atılmasını istemez; fakat Züleyha’nınnefsinin taşkınlığından, onlar Yûsuf’tan ayrı düştüler.” Şair, beyitte sevgiliyi nefsine sahip olamama yönünden Züleyha’ya benzetmiştir. Şair beyitte telmih yoluyla Züleyha’nın Yûsuf’a sahip olamamanın verdiği hırs ve öfkeyle onu zindana attırması olayına gönderme yapmıştır.

Mısr-ı dilde mâlik olsun nakd-i sabra ey azîzYûsuf’una bir Züleyha-veş haridâr isteyen (HD 226 / G. 394, 5)

“Ey sevgili! Gönül Mısır’ında Yûsuf’u, Züleyha gibi almak isteyen birinin sabır servetine sahip olması gerekir:” Şair, beyitte gönül alışverişini Yûsuf u Züleyhahikâyesindeki köle alışverişlerine benzetiyor. Buna göre gönül Mısır’ında Züleyha gibi bir alıcının paraya değil sabır servetine sahip olması gerekir ki Yûsuf’a sahip olabilsin. Şair beyitte telmih yoluyla Yûsuf u Züleyha hikâyesindeki köle satışlarına göndermede bulunmuştur.

Page 90: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

82

Yûsuf’un pây-ı nigâhı bend olurdı nakşınaBulsa ger kasr-ı Züleyha böyle zib-ü ziveri (NAD I.C. 214 / T. 30, 9)

“Yûsuf’un bakışları öyle etkileyicidir ki Züleyha’nın sarayının nakışlarının etkileyiciliğine bile gölge düşürür” Şair, beyitte Yûsuf’un bakışlarının etkisini anlatmaktadır. Buna göre Züleyha’nın sarayının süslemeleri öyle alıcıdır ki buna rağmen Yûsuf’un bakışları onları bile gölgede bırakır. Şair beyitte telmih yoluyla Yûsuf’un güzelliğine gönderme yapmıştır.

Olaydı ger bu revnak bu safâ kasr-ı Züleyhada Dil ü cândan olurdı seyr içün Yûsuf hâridârı (NFD 87 / K. 14, 11)

“Eğer bu güzellik bu berraklık Züleyha’nın sarayında olsaydı, Yûsuf’u satın almak isteyenler onu görmek için canından olurdu, canlarını feda ederlerdi.” Şair, bu beyitte övdüğü insanın güzelliğinin ve saflığının Züleyha’nın sarayında olsaydı Yûsuf’un köle pazarında satın alan satıcıların bu güzellik ve saflık için canlarından olacaklarını söylemiştir. Buna göre söz konusu güzellik ve saflık Yûsuf’unki gibidir.

Yetişdi Yûsuf-ı gül Mısr-ı gülşende azîz oldıAğarmışken Züleyha gibi dünya oldu ter tâze. (ZD III.C. 184 / G. 1292, 2)

“Mısır’ın gülbahçesinde Yûsuf gibi bir gül yetişdi ve aziz oldu. Dünya, Züleyhagibi aydınlanınca taptaze oldu.” diyen şair beyitte Yûsuf’u güle, Mısır’ı gül bahçesine benzetmektedir. Dünyayı da tekrar gençleşen Züleyha’ya benzetmektedir.

APD: Aşk Zelihâsı (159 / G. 84, 4), cân Yûsuf’u (159 / G. 84, 4) Hevâ-yi Yûsuf-ı baht (72 K / K. 22, 3), Züleyha-veş (72 / K. 22, 3), Gül Yûsuf’u (104 / K. 37,4) ,Züleyha (104 / K. 37, 4) Yûsuf cemâl (64 / K. 19, 6) ,Züleyha (64 / K. 19, 6), Yûsuf-ı gül (75 / K. 23, 7), Züleyha-veş (75 / K. 23, 7).

BD: Pîrâhen-i Yûsuf (36 / K. 15, 6), mekr-i Züleyha (36 / K. 15, 6), Yûsuf-ı Kenân (322 / G. 359, 6), Züleyha (322 / G. 359, 6).

CD: Yûsuf (326 / T. 78, 4), Züleyha (326 / T. 78, 4).FD: Züleyha-yi lâle (23 / K. 1, 14), Züleyha (44 / K. 9, 9), Yûsuf vâr (44 / K. 9,

9), Züleyha (155 / G. 51, 6), Yûsuf (155 / G. 51, 6).HD: Züleyha (125 / G. 106, 4), Yûsuf (125 / G. 106, 4) Yûsuf (185 / G. 278, 3),

kavm-i Züleyha (185 / G. 278, 3), Yûsuf-ı gül (201 / G. 324, 3), arz-ı Züleyha (201 / G.324, 3), Züleyha-veş (215 / G. 363, 2) Yûsuf (215 / G. 363, 2), Yûsuf (226 / G. 394, 5),Züleyha-veş (226 / G. 394, 5), Yûsuf (265 / G. 506, 1), Züleyha (265 / G. 506, 1).

MD: Yûsuf-ı hûrşid (165 / G. 73, 7) ,çeşm-i Züleyha (165 / G. 73, 7).NAD I. C.: Yûsuf (214 / T. 30, 9), Kasr-ı Züleyha (214 / T. 30, 9), Çâk-i zeyl-i

Yûsuf (495 / G. 50, 10), dest-i Züleyha (495 / G. 50, 10), dest-i Züleyha (521 / G. 84, 4) NAD II. C.: dest-i Züleyha (728 / G. 364, 5) Yûsuf-ı çâh-ı devât (849 / G. 513,

10), Züleyha (849 / G. 513, 10), âftâb-ı Kenân (985 / G. 702, 2), Meclis-i Züleyha (985 / G. 707, 2), Yûsuf’un dâmânı (1047 / G. 782, 5) dest-i Züleyha (1047 / G. 782, 5).

NBD: Züleyha-veş (166 / G. 36, 2), gül Yûsuf (166 / G. 36, 2).ND: cân-ı Züleyha (336 / G. 122, 4).

Page 91: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

83

NFD: Kasr-ı Züleyha (87 / K. 14, 11), Yûsuf hârîdâr (87 / K. 14, 11), Züleyha(113 / K. 21, 33), Yûsuf (113 / k. 21, 33), Yûsuf-ı hazmım (186 / K. 42, 26), nakş-ı Yûsufla Züleyha (206 / K. 48, 48).

ŞGD: Yûsufistân-ı Safâ (138 / K. 35, 5) reşk-i Züleyha (138 / K. 35, 5), hem-tarh-ı beyt-i Züleyha (225 / M. 2, 9), Yûsuf-ı hüsn (339 / G. 161, 9) , Züleyha-yı heves (339 / G. 161, 9), Züleyha-yı heves (366 / G. 207, 2), Yakup-ı hıred mahzun 366 / G. 207, 2) , tıfl-ı aziz (308 / G. 211, 4) , çâh-ı gâm u âgûş-ı Züleyha (368 / G. 211, 4) Züleyha-yı hâhiş (423 / G. 318, 5) , Yûsuf (423 / G. 318, 5) , Züleyha-yı zamân (425 / G. 320,9).

ŞD:-ŞYD:-YBD: Züleyha (535 / G. 415, 1) , Yûsuf-ı kenân (535 / G. 415, 1).ZD I. C: Züleyha-yi fenâ (79 / G. 79, 6) , Yûsuf-i hüsn (79 / G. 79, 6).ZD II. C: Züleyha-veş (271 / G. 767, 4) , Yûsuf (271 / G. 767, 4).ZD III. C: Züleyha (104 / G. 1170, 4) , Sure-i Yûsuf (104 / G. 1170, 4) , Yûsuf-ı

nev-rûz (113 / G. 1183, 4) ,Züleyha-yı çemen (113 / G. 1183, 4) , Yûsuf-ı gül (184 / G. 1292, 2), Züleyha (184 / G. 1292, 2).

3.4 Hz. Yakup

İbrahim Peygamberin torunu ve İshâk peygamberin oğludur. Eyyüb peygamber onun yeğeni olur. Dayısının iki kızıyla evlenmiş ve bunlardan 12 oğlu dünyaya gelmiştir. Oğulları içinde Yûsuf ile Bünyamin aynı anneden doğmuşlardır. Babası İshâk’ın vefatından sonra Kenan ilinde kalıp yerine geçti. Allah ona peygamberlik verdi. Kardeşlerinin Yûsuf’u kuyuya atmalarından sonra onun hasretiyle Beytül-ahzen (hüzünler evi) denilen kulübesinden yıllarca ağlamış ve ağlamaktan gözleri görmez olmuştur. Yıllar sonra oğlu Yûsuf, kardeşleriyle ona gömleğini göndermiş ve gözleri açılmıştır. Ömrünün sonunda Yûsuf’un yanında rahat bir hayat sürmüştür. İsrâiliyyattan bir rivayete göre Yakup, Yûsuf’u daha doğduğundan itibaren çok severmiş. Ona süt anne olması için bir kadın tutmuş, ancak kadın Yûsuf’a süt verebilmek için kendi bebeğinden ayrılmış ve yavrusuna süt verememiş. Sonunda kadın Allah’ın da, Yakup’u Yûsuf’tan ayırması için bedduâda bulunmuş. Kadının bedduâsı kabul olunup oğlunun hasretiyle yıllarca yanmış, tutuşmuş.

Yakup peygamberin lakabı “İsrâil”dir. Onun soyundan gelenler “Beni İsrâîl (İsrailoğulları)” diye anılmıştır. Yakup ile Peygamberimiz arasında gelen bütün peygamberler onun zürriyetindendir. Kur’an-ı Kerim’de onunla ilgili on beş kadar âyet-i kerime vardır. Hz. İbrahimin yanında gömülüdür: Edebiyatta daima Yûsuf ile ilgili olarak anılır. Gözlerinin görmez oluşu, yıllarca ağlaması, külbe-i ahzânı, gözlerinin açılışı vs. telmih konuları ile ele alınır. Âşık bu çileleri yüzünden kendini veya gönlünü Hz. Yakup’a benzetir (Pala, 1998: 414).

Bûy-i Yûsuf dide-i Yakûba verdiyse basarAhmede can verdi yârın nükhet-i pirâheni (APD 286 / G. 347, 7)

“Yûsuf’un kokusu Yakup’un gözlerine görme özelliği verdiyse, sevgilinin gömleğinin kokusu da Ahmed’e can verdi.” Şair, beyitte sevgilinin kokusuyla Yûsuf’unkokusunu can vericilik açısından birbirine benzetmektedir. Buna göre Yûsuf’un kokusu Yakup’a nasıl bakış verdiyse sevgilinin kokusu da şaire can vermiştir. Şair beyitte

Page 92: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

84

telmih yoluyla Hz. Yakup’un, Hz. Yûsuf’un gömleğinin kokusuyla gözlerinin açılması olayına gönderme yapmaktadır.

Rûşen oldı açılup dide-i Yakûb-ı emelDemidür menzil-i işret ola Beytül-ahzân (BD 7 / K. 2, 3)

“Yakup’un görme arzusuyla gözlerinin açılmasıyla sıkıntıları bitip aydınlanmıştır. Artık Yakup’un yaşadığı “hüzünler evi”nin eğlence mekânına dönüşme zamanıdır.” Şair, Hz Yakup’un Yûsuf’un acısıyla yaşadığı “Beytül-ahzan”ın artık Yûsuf’a kavuşmasıyla meyhane olması gerekliliğini anlatmaktadır. Bu beyitte “Beytül-ü ahzan” ile “mezil-i işaret” arasında tezat sanatı vardır. Beyit bu sanat üzerinde şekillenmiştir.

Yakûb-sıfat Bâkiyi ol Yûsuf-ı sâniHüzn içre komaz kıssayı ihvâne tuyurma (BD 350 / G. 405, 5)

“Yakup sıfatlı Bâki’yi ki o ikinci Yûsuf’tur. Yûsuf’un hikâyesi gibi benim hikâyemi de dostlara duyurma.” Şair, kendini ikinci Yûsuf olarak tanıtıyor. Buna göre Yûsuf’un hikâyesi gibi kendi durumunun da dostlara duyurulmamasını istiyor. Yakupsıfat, Yûsuf ve hüzn kelimeleri arasında tenasüb ilişkisi vardır.

Bu cihân Yakup’unun açıldı ama gözleriBûy-ı hulkun birle Hanım Yûsuf-ı Kenân mısın (HD 57 / K. 20, 11)

“Hükümdarım, huyunun, ahlakının kokusu ile bu dünya, Yakup’un gözlerinin açılması gibi açıldı. Sen yoksa Yûsuf musun?” Şair, övdüğü kişiyi Yûsuf’a dünyayı ise Yakup’a benzetmektedir. Şair, Yakup’un gözlerinin Yûsuf’un kokusuyla açılması olayına telmih yoluyla gönderme yapmıştır. Ayrıca Yakup, Yûsuf-ı Kenan, ama göz ve büy kelimeleri arasında tenasüb vardır.

Fenâ gününde kefen bana yâr gömleğidirKo çeşmime süregem hüzn içinde Yakûbun (HD 228 / G. 402, 3)

“Mahşer gününde kefen bana sevgilinin gömleğidir. Hüzünler inde Yakup’um getir o gömleği gözlerime süreyim.” Şair, önce kefeni sevgilinin gömleğine daha sonra da Yûsuf ve Züleyha hikâyesine gönderme yaparak kendisini hüzünler içindeki Yakup’a benzetmektedir. Buna göre belki de sevgilinin gömleğini gözüne sürse canlanacaktır.

Kana boyandı çü gül Yûsufınun pireheni Göze ağ eyledi Yakûb gibi yâsemeni (HD 278 / G. 251, 1)

“Yûsuf’un gömleğinin gül gibi kırmızı olup kana boyanması Yakup’un gözünü yasemin çiçeği rengi gibi beyazlaştırdı, görmez olmasına sebep oldu.” Şair bu beyitte telmih yoluyla Yûsuf’un kardeşleri tarafından gömleğinin kana bulanması ve gömleği Yakup’a getirmeleri sonucunda Yakup’un gözlerinin görmez olması olayına gönderme yapılmıştır. Beyitte aynı zamanda gülün kırmızı rengi alması ise Yûsuf’un kanlı gömleğine benzetilirken, Yakup’un görmez hale gelen, beyaz gözleri ise yasemine benzetilmiştir. İnsan görme özelliğini kaybedince göz bebeği kaybolur ve beyazlaşır.

Page 93: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

85

Yûsuf, Yakup ve gül, yasemin arasında leff ü neşr vardır. Gül, yasemin arasında tenasüp sanatı vardır.

Şâd-mân oldı bu gün devr-i kühen-sâl yineVuslat-ı Yûsuf ile niteki pîr-i Kenân (BD 7 / K. 2, 2)

“Hz. Yakup’un, Yûsuf’a bugün kavuşmasıyla eski zaman sevinçle doldu.” diyen şair beyitte Yakup’un oğlu Yûsuf’tan ayrılışı ve ona olan kavuşma arzusu telmih yoluyla ifade edilmiştir. Pir-i Kenân Hz. Yakup’tur. Şair beyitte Hz. Yakup’un çektiği sıkıntıların geride kaldığını, bu geride kalan yılların artık sevinçle dolduğunu ifade etmektedir.

Ârzû-yı rûy-ı yâr egler hemişe âşıkıYûsuf’un gitmez ümid-i vuslat-ı Yakûbdan (YBD 474 / G. 310, 2)

“Her âşığın, sevgilinin yanağını arzulaması gibi Yakup’un da Yûsuf’a kavuşma ümidi gitmez.” Şair, Yakup’un Yûsuf’a duyduğu kavuşma ümidiyle sevgilisine olan kavuşma arzusunu bir tutmuştur. Âşığın sevgilinin yanağını arzulamasını Yakup’unYûsuf’a olan kavuşma ümidine benzetmiştir. Buna göre her ikisi de vazgeçilmeyecek, umut kesilmeyecek arzulardır ve birgün mutlaka gerçekleşecektir.

İtsem nola Yakûb gibi hasret ile âhÇâh-ı dile düşe gelür ol Yûsuf-ı sâni (ZD III.C. 427 / G. 1670, 2)

“Yakup gibi hasretle âh etsem ne olur ki, gönül kuyusuna düşse bile gelir, çünkü o ikinci Yûsuftur.” diyen şair kendini Yakup’a sevgilisini ise Yûsuf’a benzetmiştir. Yakup’un Yûsuf için ettiği hasret dolu ahların, Yûsuf’u Gönül kuyusuna düşse bile kendisine getireceğini söylüyor. “Çah”, “Yûsuf” ve “Yakup” ve “âh” kelimeleri arasında tenasüb vardır.

Peder-i dil-i hazînin gözin ağ idüp te’essüfNe içün boyandı kana ‘acabâ kamîs-i Yûsuf ( MD 194/ G. 119, 1 )

“Üzgün gönlün babasının gözü ah edip tessüf etti, neden bu gömlek kana bulandı diye?” Şair, Hz Yakup’un Yûsuf’un kanlı gömleğini alınca yaşadığı ızdırabı ve korkuyu anlatmaktadır.

Gelince Yûsuf-ı gül intizar-ı hasrettenAğardı dîde-i Yakub gibi her jâle ( MD 34/ K. 6, 7 )

“Ayrılığın hasretinden aklına Yûsuf gelince, her jale Yakup’un gözleri gibi ağardı.” Hüsn-i Ta’lil sanatı vardır. Yani bir doğa olayı güzel bir sebebe bağlanmaktadır. Buna göre jale, Yusuf’un ayrılık acısıyla beyazlaşan gözlerine benzetilmiştir.

Seher çün virdi Yûsufdan nişâneBasîret irdi pîr-i nâ-tüvâne (MD 93/ Şhr. 48 )

Page 94: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

86

“Seher yeli, Yusuf’tan bir nişane verince zayıf ihtiyarın yani Yakup’un gözleri açıldı.” Şair, beyitte Hz. Yakup’un gözlerinin açılması olayına telmih yoluyla gönderme yapılmıştır. Hz. Yûsuf kardeşlerine gömleğini verir ve babalarının gözlerine sürmesini ister. Kardeşleri daha yolda iken Hz. Yakup onun kokusunu alır. Seher yelinin haber vermesi teşhis yoluyla ifade edilmiştir.

Gördi hûnin-pirehen gül Yûsufunu lâ-ceremPîr-i Kenân gibi eder andelib efgân yine ( NBD 363/ G. 477, 3 )

“Şüphesiz, bülbül yine Yusuf’un kanlı gömleğini gören Yakup gibi figan eder” diyen şair. Gülü gören bülbülün figanını Yakup’un sevinç feryatlarına benzetmiştir. Buna göre her ikisi de uzun bir ayrılık sonrası sevgililerine kavuşmuştur.

Eger Yakub-veş görmezsem anıGörecek gözümüz kalmaz cihânı ( YBD 257/ Şhr. 2, 153 )

“Eğer onu görmezsem, Yakup gibi dünyayı görecek bir gözümüz olmayacak.” Şair, Yûsuf kıssasına gönderme yapmıştır. Buna göre nasıl Yakup, Yûsuf’un hasretinden, üzüntüsünden görmez olduysa ben de onu (sevgili) görmezsem tıpkı Yakup gibi kör olacağım diyerek sevgilisine olan hasretini anlatmıştır

Hey meded kurda sözüm var yine Yakub gibi Gönlümün Yûsufını eyleyeyin istifsâr ( YBD 320/ G. 62, 2 )

“Yakup gibi, kurda bir sözüm var. Ona gönlümün Yusuf’unu soracağım.” Şair, burada Hz. Yûsuf’u bir kurdun parçaladığını babalarına söyleyen kardeşlerine ve buna inanmayan Hz. Yakub’a telmih yoluyla işaret etmektedir. Hz. Yakup, Yûsuf’u kurdun parçalamadığına inanmamaktadır ve o kurtla aralarında bu hadise ile ilgili konuşma geçmektedir. Kurt da, Hz. Yakup’a oğlunu kendisinin parçalamadığını ifade etmektedir. Burada teşhis aynı zamanda intak sanatı vardır.

APD: Yakûb-ı dil (161 / G. 88, 4), dîde-i Yakûb (286 / G. 347, 7).BD: Dîde-i Yakûb-ı emel (7 / K. 2, 3), Yakûb sıfat (350 / G. 405, 5), Yakûb-veş

(430 / G. 531, 4), pîr-i Kenân (7 / K. 2,2).CD: Yakup (79 / K. 11, 14).FD: Yakûb-ı belâ-veş (90 / K. 25, H) Yakûb (131 / G. 2, 4).HD: Yakûb-ı çarh (36 / K. 7, 4), (54 / K. 18, 3) , Mâh-ı Yakûb-ı felek (37 / K. 8,

4), Yakup (57 / K. 20, 11), (228 / G. 402, 3), Yakûb-u kendi (304 / G. 621, 1), Dide-i Yakûbû açtı (307 / G. 629, 2).

MD: Dîde-i Yakup (34 / K. 6, 7), Yakûb (93 /Şhr., 47), Yakûb-ı eflâk (94 / Şehrengiz, 54), Yakûb (96 / Şh. 77), Yakup-veş (139 / G. 39, 3), Yakûb-ı çerh (165 / G. 73, 7), Yakûb (189 / G. 111,5), Yakûb-ı dil (274 / G. 244, 1), Yakûb (278 / G. 251, 1)

NAD I. C: Nûr – âver-i çeşm-i târ-ı Yakup (375 / M. II, 17).NAD II. C: Dide-i Yakûb (728 / G. 364, 5) dide-güşâ-yı Yakûb (1064 / G.

807,3) NBD: pir-i Kenân (363 / G. 477, 3).ND:-NFD:-

Page 95: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

87

ŞD: Yakup-veş (45 / K. 7, M), Yakûb-himmet (191 / G. 95, 7), Yakûb-vâr (291 / G. 195, 6).

ŞGD: Çerâg-ı hânedân-ı âl-i Yakûb (144 / K. 39, 2), Ayet-i mahzûnî-i Yakûb (213 / Tah. 18, 2), Çeşm-i Yâkub (274 / G. 46, 2), Çeşm-i Yakûb-ı gam (290 / G. 72, 3) ,Yakûb-ı hıred mahzun (366 / G. 207, 2), Yakûb (371 / G. 217, 6) Yakûb-ı gam (445 / R. 18), Pîr-i Kenân (425/G.320,9), pîr-i Kenân (425 / G. 320,9).

ŞYD: Yakûb-u ferâmuş (103/ G. 158, 1).YBD: Hazret-i Yakûb (75 / K. 16, 43), (194 / Mus. 22, III), (203 / Mus. 30, I-1),

Yakûb (206 / Mus. 33, II – 2), Yakûb-veş (257 / Şeh. 2, 153), Yakûb (320 / G. 62, 2), ayn-ı Yakûb(402 / G. 192, 3), Yakûb (444 / G. 258, 3), Yakûb gibi (445 / G. 260, 4), Yakûb-ı hasret (450 / G. 269, 2), Ümid-i vuslat-ı Yakûb (474 / G. 310, 2),Yakûb-ı cân (477 / G. 314, 1), Yakûb (548 / G. 437, 3), Yakûb-veş (579 / G. 490, 2) ,ayn-ı Yakûb (583 / G. 497, 4).

ZD I. C: Yakûb-sıfat (262 / G. 262, 2).ZD II. C: Yakup gibi (80 / G. 576, 2) , hüzn-i Yakûb (116 / G. 612, 5), Yakûb-ı

kelb (139 / G. 685, 1), Yakûb-ı kenân (139 / G. 685, 2).ZD III. C: Yakûb-veş (62 / G. 1103, 1), dil-i Yakûb-ı hazîn (100 / G. 1164, 2),

Yakûb gibi (108 / G. 1176, 3), Yakûb (132 / G. 1214, 2), (280 / G. 1440,4), (427 / G. 1670, 2).

3.5 Beytü’l-Hazen / Külbe-i Ahzân

Sıkıntılar kulübesi, hüzünler evi. “Beyt-i ahzân”. “Beytül-hüzn” veya “külbe-i ahzan” (Gülbe-i ahzân) şeklinde de kullanılır. Gülbe: Dar, küçük oda, kulübe. Ahzan: Gam, keder, gussa demek olan hazenin cemi. Külbe-i ahzan: Gam evleri, gamlı yerler ve beytül-hâzen (gam evi) demektir (Onay, 2000: 223). Yakup Peygamber, oğlu Yûsuf’u kaybettikten sonra yıllarca ağlamış ve ızdırap çekmiştir. İşte Hz. Yakup’unhüzün ve ızdırap içinde yaşadığı bu evine, Beytül-hazen denilmiştir (Pala, 1998: 69).

Yakup Peygamber, Yûsuf’un kardeşleri tarafından kuyuya atılmasından sonra onun hasretiyle hüzünler evi (Beytül-ahzân) denilen kulübesinde yıllarca ağlamış ve ağlamaktan gözleri görmez olmuştur. Beytül-ahzân, edebiyatta bu yönleriyle ele alınmış telmih yoluyla beyitlerde işlenmiştir.

Ey Yûsuf-ı sânî gel otur cân gibi tendeTenhâ koma Yakûb-ı dili beyt-i hazende (MD 274 / G. 244, 1)

“Ey ikinci Yûsuf, gel tende can gibi olur. Gönül Yakup’unu hüzünler evinde yalnız bırakma.” diyen şair Yûsuf ve Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yaparak sevgilisini Yûsuf’a kendisini ise Yakup’a, canım ise beyt-i hazene benzetiyor. Buna göre nasıl can ve ten birbirinden ayrı düşünülemezse Yakup ve Yûsuf da öyledir. Yakup’u hüzünler evinde yalnız bırakmamalısın.

Külbe-i ahzânımız gamla müşerrefdir yineŞâd ol ey dil şâd koldu dostlar mihmân-ı dost (NBD 163 / G. 30, 3)

“Ey gönül mutlu ol ki, hüzünler evimiz gamla ve dostlarla yine şereflendi.” diyen şair Yûsuf ve Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yaparak gönlünü “külbe-i ahzân” benzetmiştir. Ona seslenerek mutlu ol ki bugün de sevgili sayesinde gönlümüz yani “külbe-i ahzan”, gamla şereflendi yani üzüldük.

Page 96: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

88

Dün gece beytül-hazende fürkatiyle ah kimOl kadar ağlamışam ki yaş yerine kan gelir (NBD / 230 / G. 178,2)

“Dün gece hüzünler evinde ayrılığın verdiği üzüntüyle o kadar ağlamışam ki göz yaşı yerine kan gelmiş.” diyen şair, Yûsuf ve Züleyha hikâyesine gönderme yaparak içinde bulunduğu durumu, Yûsuf’un acısıyla “Beytül hazen”de kan ağlayan Yakup’abenzetmiştir. Buna göre, şair de ayrılık acısıyla Yakup gibi kan ağlamıştır.

Hey vefâsız güzel efgân ile geçti günümüzBir gece külbe-i ahzânımıza mihmân ol (NBD 301 / G. 336, 4)

“Ey vefâsız sevgili günümüz inleme ile geçti, bir gece hüzünlü evimize misafir ol.” Şair, sevgilisini vefasız olarak nitelendiriyor ve bu yüzden günlerinin ağıt ve figanla geçtiğini anlatıyor. Buna göre şair kendisini günü ağıt ve figanla “Külbe-i Ahzan” da geçen Yakup’a benzetip, bir gece onu “külbe-i ahzan”a davet ediyor.

Kapu gibi gözümün yollar gözetmekdür işiGelmege bu Beyt-i Ahzâna inâyet yok mıdır (YBD 346 / G. 103, 5)

“Gözümün işi kapı gibi yolları gözlemektir. Bu hüzünler evine gelen giden yok mudur?” Şair, sevgilisine sitem etmektedir. Buna göre kapı gibi, gözleri yolları gözlemektir. Gelen giden yoktur, bu yalnızlığıyla birlikte kendisini “Beyt-i Ahzân” dahi Yakup’a benzeterek, bir iyilik ister.

Ağlayu ağlayu geldük bu harâb-âbâda Ebedi şenliği yok Külbe-i Ahzân bilürüz (YBD 379 / G. 156,3)

“Bu haraplıkla dolu yere ağlaya ağlaya geldik. Buranın ebedi şenliği yok, burayı “Külbe-i Ahzân” diye biliriz.” Şair, Yûsuf ve Züleyha hikâyesine gönderme yaparak ağlaya ağlaya geldikleri harabadı Külbe-i Ahzana benzetir. Buna göre buranın ebedi bir şenliği yoktur. Bu da kendileri tarafından bilinmektedir.

Beni ey Mısr-ı hüsnün Yûsufı hecründe görünür Ne idi hâli Yakûbun bilür Beytül-hazen içre (ZD III. C / 280 / G. 1440, 4)

“Beni, Mısır’da Yûsuf’un güzelliğinden ayrı görenler, Yakup’un hüzünler evindeki hali ne idi bilir.” diyen şair, kendisini Yûsuf’tan ayrı düşen Yakup’abenzetmiştir. Buna göre Yûsuf’tan ayrı düşmenin acısını en çok yaşayan “Beytül-hazen” içindeki Yakup’tur.

APD:-BD: Beytül-ahzân (7 / K.2, 3), 430 / G. 531, 4).CD:-FD: Beytül-ahzân (90 / K. 25, 11), külbe-i ahzân (219 / G. 181, 9), (226 / G.

197, 3), beytül-hazen (230 / G. 204, 3).HD: külbe-i ahzân (37 / K. 8, 4).MD: Beytül-hazan (93 / Şhr., 45), beyt-i hazende (274 / G. 244, 1).NAD I. C.:-NAD II. C.: beytül-hazen (1064 / G. 807, 3).

Page 97: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

89

NBD: külbe-i ahzân (163 / G. 30, 3)beytül-hazen (230 / G. 178, 2), külbe-i ahzân (301 / G. 336, 4), külbe-i gam (325 / G. 392, 2), külbe-i ahzân (355 / G. 460,1).

ND: Beyt-i hazen (12 / K. 2, 69).NFD:-ŞD:-ŞGD: beyt-i hüzün (371 / G. 217, 6).ŞYD:-YBD: Beyt-i ahzân (75 K. 16, 43), (200 / Musammat, 27, VI – I), (346 / G. 103,

5)Beytül – Hazen (364 / G. 130, 7), Külbe-i Ahzân (379 / G. 156, 3), beytül-Hazen (450 / G. 269, 2).

ZD I. C.: Beytül-ahzân (38 / G. 38, 1).ZD II. C.:-ZD III. C.: Beytül-hazen (280 / G. 1440, 4).

3.6 Rüyalar

Kıssaların en güzeline ve en ibretlisine mazhar olan Hz Yûsuf ihlaslı kullardandır. O, güzel ahlakı ve ilmi ile anılmıştır. Vahye mazhar olmuş, ona peygamberlik ve ilim verilmiştir. Allah, rüya yorumlama ilmi için Hz. Yûsuf’u seçmiş ve bu ilmi ona ihsan etmiştir (Güftâ,2004: 147).

Rüyalar kıssa içerisinde önemli bir yere sahiptir. Şairler genel olarak Hz. Yûsuf’un rüya yorumlaması üzerinde durmaktadırlar. Kıssada yer alan rüyaları şöyle sıralayabiliriz.

Hz. Yûsuf on iki yaşına geldiğinde bir gece rüyasında on bir yıldızın ayın ve güneşin kendisine secde ettiklerini görür. Hz. Yûsuf gördüğü rüyayı babası Hz. Yakup’aanlatır. En eski rüya yorumcusu olarak bilinen Hz. Yakup, rüyanın Allah’tan olduğunu anlar. Fitneye sebep olmasın diye, rüyayı kardeşlerine anlatmaması konusunda Hz. Yûsuf’u uyarır ve ona “Böylece Rabbin seni seçecek ve rüyada görülen olayların yorumunu sana öğretecektir.” müjdesini verir. Kardeşleri, rüyadan haberdar olunca Hz. Yûsuf’u daha çok kıskanırlar ve onu kuyuya atmaya karar verirler. Bir bahar günü kırda gezdirme bahanesiyle Hz. Yûsuf’u kıra götürürler ve bir kuyuya atarlar. Bu arada bir kervan Hz. Yûsuf’un atıldğı kuyuya yakın bir yerde konaklar. Kervandakiler su almak için kovayı kuyuya sarkıttıklarında Hz. Yûsuf kovaya asılır ve dışarı çıkar. Kuyuyu gözetleyen kardeşleri Yûsuf’u Mısır’a giden kervana onu yok pahasına satarlar. Hz. Yûsuf’u satın alan kervancı, onu Mısır azizine satar. Azizin karısı Züleyha, Hz. Yûsuf’un güzelliğine hayran olur. Hz. Yûsuf, Züleyha’nın gayr-ı meşru isteğine karşı çıkınca iftiraya uğrar. Mısır azizi ve adamları, Hz. Yûsuf’un suçsuz olduğunu kesin delillerle bildikleri halde dedikoduları önüne geçmek için onu zindana atarlar. Zindanda ona rüya yorumlama ilmi verilir. Hz. Yûsuf zindanda iken Mısır melikinin iki adamının ve melikin rüyalarını doğru yorumlar. Bunun üzerine, melik, Hz. Yûsuf’u zindandan çıkarır, sarayına getirir ve onu Mısır’ın azizi yapar (Güftâ, 2004: 45).

Mısır meliki, rüyasında yedi cılız ineğin yedi semiz ineği yediğini, yedi kuru başağın da yedi taze başağı sarmalayıp kuruttuğunu görür. Melik, ileri gelen bütün rüya yorumlayanları toplarsa da onlar “bu karmakarışık düşlerdir, biz böyle düşlerin yorumunu bilenlerden değiliz.” diyerek bu rüyayı yorumlamazlar (Güftâ, 2004: 47). Rüya yorumcuları, melikin rüyasını yorumlamakta aciz kalınca, melikin sâkisi zindan arkadaşı olan Hz. Yûsuf’u hatırlar. Onun, rüyaları doğru yorumlama kabiliyetini melike anlatır. Melik, sâkiyi zindana gönderir ve rüyasını Hz. Yûsuf’a anlatmasını ister. Hz. Yûsuf, rüyada görülen taze başaklar ile semiz ineklerin bolluğa; kuru başaklar ve cılız

Page 98: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

90

ineklerin de kıtlığa işaret ettiğini yedi yıl süren bolluğun ve bereketin ardından, yedi yıl kıtlığın hüküm süreceğini söyler (Güftâ, 2004: 48).

Hz Yakup, oğlu Hz. Yûsuf’un başına gelecekleri rüyasında görmüştür. Hz. Yakup, Hz. Yûsuf’u kardeşlerine emanet ederken, kurttan sakınmaları konusunda oğullarını uyarır. Bu uyarının sebebi, Hz. Yakup’un daha önce Hz. Yûsuf’a dair görmüş olduğu rüyadır. Hz. Yakup rüyasında kendini yüksek bir dağın tepesinde huzur içinde otururken, Hz. Yûsuf’u da bir vadinin dibinde neşe içinde oynarken görür. Hz. Yûsuf oynarken on kadar kurt ona saldırır ve onu parçalamak ister. Hz. Yakup, Hz. Yûsuf’ukurtların elinden kurtarmak için yanına gitmeye kalkışırsa da o dermanı kendisinde bulamaz. O anda Hz. Yûsuf gözden kaybolur; sanki yer yarılmış ve Hz. Yûsuf içine girmiştir. Hz. Yakup’un rüyasında gördükleriyle, kardeşlerinin sebep olduğu ve Hz. Yûsuf’un kuyuya atılması ile başından geçen olaylar arasındaki benzerlikler rüyanın geleceğe dair bir bilgi kaynağı oluşunu doğrulamaktadır (Güftâ, 2004: 51).

Züleyha, bir gece rüyasında insanüstü güzel bir genç görür, artık o günden sonra akıl huzuru diye bir şeyi kalmaz. Bu muhteşem hayali görür görmez büyük bir ateşle ve ümitsizce aşka düşmüştür. Bir süre sonra Züleyha âşık olduğu genci yakaza halindeyken tekrar görür. Ona kim olduğunu söylemesi için yalvarır. O da, bir insan olduğunu, Züleyha’nın aşkında samimi olduğunu bildiğini ve ondan başka hiç kimseyle evlenmeyeceğini, kendisinin de Züleyha’ya âşık olduğunu söyler. Züleyha, üçümcü kez rüyasında gördüğü sevgilisine ismini ve oturduğu yeri söylemesini rica eder. O da Mısır azizi olduğunu söyler (Gibb, C.2:397).

Yûsuf-ı hulkını rüyâda göreydi bir kezNur-ı çeşmin dahı yâd itmez idi İsrâil (CD 96 / K. 20, 23)

“Yakup, Yûsuf’u bir kez rüyasında görseydi gözünün nurunu, gözyaşlarını hatırlamazdı bile.” Şair, Yakup peygamberin en sevdiği oğlu olan Yûsuf’tan ayrı düştükten sonra sürekli ağlamıştır, hatta ağlamaktan gözlerine ak düşmüş görmez olmuştur. Bu beyitte Hz. Yakup’un, rüya görme ve rüyaları yorumlama özelliğine telmih yoluyla gönderme yapılmıştır. Nur-ı çeşm, görmek ve rüyâ, yâd etmek arasında gayri mürettep leff ü neşr sanatı vardır. Ayrıca rüya, görmek, çeşm arasında tenasüp sanatı vardır.

Dün gece düşümde gördüm ağlar idim derd ileYûsuf-ı mısr-ı Melâhat anı tabir eylesin (NBD 340 / G. 425, 4)

“Dün gece düşümde dertli bir şekilde ağladığımı gördüm, güzellik Mısır’ının Yûsuf’u onu tabir etsin.” Şair, Hz. Yûsuf’a Allah tarafından verilen rüya yorumlama özelliğine telmih yoluyla gönderme yapmıştır. Her peygambere bir özellik verildiği gibi Hz. Yûsuf’a da rüya yorumlama özelliği verilmiştir. Beyitte düş, görmek, tabir etmek arasında tenasüp sanatı vardır.

Umarım düşde görem yüzünü ey Yûsuf-ı ahdKulları şah-ı cihân gösterir uykudur bu (NBD 346 / G. 440, 2)

“Ey Yûsuf! Öyle ümit ediyorum ki rüyamda yüzünü görürüm, uyku öyle bir haldir ki insanları dünyanın padişahı olarak bile gösterir.” Şair, Hz. Yûsuf’ungüzelliğini rüyasında görmek ister. Bu isteğinin çok zor bir iş olmadığını, insanları

Page 99: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

91

dünyanın padişahı olarak bile gösterdiğini anlatmaktadır. Hz. Yûsuf güzelliğiyle ön plana çıkmış onu görenler, ona âşık olmuş ona bakmaktan hiç usanmamışlardır.

Bu kadar kevkebeyi Hazret-i mâh-ı Kenân Zam eder görse eğer âlem-i rüyadır bu (ŞGD 139 / K. 35, 16)

“Hz. Yûsuf bu kadar yıldızı görseydi eğer, rüyalar âlemi zannederdi.” diyen şair Hz. Yûsuf’un rüya görme ve rüyaları yorumlama özelliğine telmih yoluyla işaret etmektedir. Ayrıca Hz. Yûsuf çocukken babasına anlattığı bir rüyasında on bir yıldız, ay ve güneşin kendisine secde ettiğini görmüştür. Bu rüya daha sonra gerçekleşmiş onu bir kardeş kendisine secde etmişlerdir. Bu olay da telmih yoluyla hatırlatılmaktadır.

Degüldür vâkıam tabîre kâbilHelâk itdi gamun zindânı Yûsuf (ZD II.C 139 / G. 685, 6)

“Rüyamın tabiri mümkün değildir. Ey Yûsuf derdin, zindânı mahvetti.” Şair, Yûsuf peygamberin rüya yorumlarına ilmime sahip olmasına telmih yoluyla gönderme yapmıştır. Ayrıca Yûsuf peygambere rüya yorumlama ilmi zindanda iken verilmiştir. Beyitte şair Yûsuf’a olan aşırı sevginin ve bu sevgiden kaynaklanan dertlerin zindanı mahvettiğini ifade etmiştir.

Gördügün var mı beni düşde dir ol Yûsuf-cemâl Hey ne düş anı görelden görmedüm uyhuyı ben (ZD III. C 31 / G. 1051, 4)

“Yûsuf yüzlü beni rüyanda gördüğün oldu mu? Ben onu gördüğümden beri gözüme uyku girmedi.” Şair, sevgiliyi yüz güzelliği bakımından Yûsuf peygambere benzetmiştir. Beyitte mübalağa yoluyla sevgiliyi rüyasında gördüğü günden bu yana uyumadığını dile getirmiştir. Ayrıca telmih yoluyla Yûsuf peygamberin eşsiz güzelliğine gönderme yapılmıştır. Düş, uyku ve görmek sözcükleri arasında tenasüp sanatı vardır.

APD:-BD:-CD: rüyâ (96 / K. XX, 23).FD:-MD:-NAD I.C. :-NAD II. C. :-ND:-NBD: düş, tâbir eyle (340 / G. 425, 4), düş (346 / G. 440, 2), (372 / G. 497, 3).NFD: düş (113 / K. 21, 33).ŞD:-ŞGD: âlem-i rüya (139 / K. 35, 16), rüyâ (447 / R. 31, 2).ŞYD:-YBD: düş (99 / K. 23, 21), rüyâ (153 / Mus. 6. II-3), düş (509 / G. 369, 2).ZD II.C: düş (42 / G. 583, 4), rüyâ (42 / G. 538, 4), düş (80 / G. 576, 2), (82 / G.

578, 4), tabir (139 / G. 685, 6), düş, hüsn-i tabir (174 / G. 670, 6).ZD III. C: düş (5 / G. 1007, 2), (31 / G. 1051, 4) hüsn-i tabîr (49 / G. 1081, 5),

düş (49 / G. 1081, 5), (108 / G. 1176, 3), tabir etmek (186 / G. 1295, 4), düş (500 / G. 1789,3).

Page 100: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

92

3.7. Mısır / Nil

Mısır ülkesi. Divan şiirinin coğrafyası içinde Mısır’dan çok bahsedilir. Yûsuf ile Züleyha’nın maceraları orada geçmiştir. Nil nehri Mısır’a hayat vermektedir. Kenan, Rum, Bağdad, Şam, Habeş gibi adlarla yan yana bulundurulur. Yine Yûsuf peygamberin güzelliğini telmîhen sevgilinin yüzü Mısır’a, kendisi de sultana benzetilir (Pala,1999:278).

Gam değil bende isen Mısr-ı dile sultânsınBir azîzin kuludur Yûsuf-ı Kenan-ı Mısr (APD 159 / G. 84, 3)

“Köleysen dert değil gönül Mısır’ına sultan olursun, Yûsuf da Mısır’a sultan olmadan önce bir azizin kölesiydi.” Şair, Yûsuf ile Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yapmıştır. Şair beyitte Mısır’ı gönül Mısır’ı ve Hz. Yûsuf’un Mısır’ı olarak ele almıştır. Hz. Yûsuf Mısır’a köle olarak gelmiş ve sultan olmuştur. Şair de sevgiliye köleysen dert etme. Mısır’a sultan olmasan bile gönül Mısır’ına sultansın demiştir. Gönül, Mısır’a teşbih edilmiştir.

Olsa Melâhat Mısrınun Yûsuf-cemâli şevkineSeyl-i eşküm Nîl-veş günden güne efzûn olur (BD 190 / G. 142, 2)

“Güzellik Mısır’ının Yûsuf yüzlüsünün arzusuyla gözyaşım Nil gibi sel olup günden güne artmakta” Şair, Yûsuf peygamberin eşsiz güzelliğine duyulan arzunun gözyaşına sebep olduğunu ve bunun sel olup Nil gibi aktığını mübalağalı bir şekilde ifade etmiştir. Şair ayrıca gözyaşını Nile benzetmektedir.

Şahsın mülk-i melâhetle sana kullar çokBiri oldur ki varıp Mısırda sultân olmuş. (FD (196 / G. 136, 2)

“Güzellik mülküne talip olan kullar çoktur, içlerinde biri vardır ki O Mısır’asultân olmuştur.” Şair, Yûsuf ile Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yapmaktadır. Beyitte Hz. Yûsuf’un ismi doğrudan geçmese de bir kulun, kölenin Mısır’a sultan olması olayı bize Hz. Yûsuf’u hatırlatmaktadır.

Bir kul oğlunu gönül mülküne sultân ettimMısr-i dil pâd-şehin Yûsuf-i Kenân ettim (FD 228 / G. 200, 1)

“Kenân’ın Yûsuf’unu gönül Mısır’ına sultan ettiğim gibi bir kulu da gönül mülküne sultân ettim.” Şair, beyitte gönlü Mısır’a teşbih etmektedir. Ayrıca telmih yoluyla Yûsuf’un Mısır’a sultan olması olayına gönderme yapılmaktadır.

Dur olmasın Hayâlî gözlerimden nokş-ı dostYûsuf-ı Mısra şeref verdikçe bu deryâ-yi Nil (HD 196 / G. 310, 5)

“Nil, Yûsuf’un Mısır’ına şeref verdikçe dostun hayali gözlerimden gitmesin.” diyen şair Yûsuf ile Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yapmıştır. Nil nehri Mısır için önemlidir. Nil nehri Yûsuf’un da içinde olduğu Mısır ülkesine şeref vermekle ülkeyi her yönden ihyâ etmektedir.

Page 101: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

93

Mısr-ı dilde mâlik olsun nakd-i sabra ey azizYûsuf’una bir Züleyha-veş haridar isteyen (HD 226 / G. 394, 5)

“Ey sevgili! Züleyha gibi Yûsuf’u satın almak isteyen gönül Mısır’ında sabır parasına sahip olmalıdır.” Şair, Yûsuf ile Züleyha hikâyesine telmih yoluyla işaret etmektedir. Şair beyitte Yûsuf’u satın almak isteyenlerin Züleyha gibi sabıra sahip olmaları gerektiğini ifade etmektedir.

Biri Yûsuf durur ol şâh-ı hûbânOlupdur Mısr-ı hüsn içinde sultan (MD 100 / Şhr., 110)

“O güzellik sultanının biri Yûsuf’tur ki güzellik Mısır’ına sultan olmuştur.” diyen şair Yûsuf ile Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yapmıştır. Şair Hz.Yûsuf’u güzellikler padişahı olarak nitelendirmektedir. Aynı zamanda Mısır’a da sultan olmuştur.

Umaram kim Mısr-ı izz-ü devlete sultân olamLutf idün ol hâceye satun beni kardaşlar (ZD I.C 155 / G. 155, 5)

“Ey kardeşler lutfedin beni o tüccara satın, ümit ederim ki Mısır’a sultan olurum.” Şair, Yûsuf ile Züleyha hikâyesini telmih yoluyla hatırlatmaktadır. Hz. Yûsuf kardeşleri tarafından bir köle tüccarına satılmış ve sonunda Mısır’a sultan olmuştur. Şair de beyitte Yûsuf gibi satılmayı ve Mısır’a sultan olmayı istemektedir.

Bendesi olmağa sen Yûsuf-cemâlün cân virürMısra sultan olmağa mâyil değüldür gönlümüz (ZD II, C 39 / G. 535, 2)

“Gönlümüz Mısır’a sultan olmayı istememekte, sen Yûsuf yüzlünün kölesi olmaya can atmaktayız.” Şair, Yûsuf ile Züleyha hikâyesine telmih yoluyla gönderme yapmaktadır. Şair beyitte sevgiliyi Yûsuf’a benzetmekte ve Mısır’a sultan değil yüzünün güzelliğine köle olmayı istemektedir.

APD: Mısır (64 / K. 19,6), Mısr-ı çemen (75 / K. 23, 7), (104/ K. 37, 5), Mısr-ı hüsn (159 / G. 84, 1), Şekeristân-ı Mısır (159 / G.84, 1), Yûsuf-ı Kenan-ı Mısır (159 / G. 84, 1), (159 /G. 84, 3), Mısr-ı dil (159 /G. 84, 3), Mısr-ı hüsn (159 / G. 84, 4) zindân-ı Mısır (159 / G. 84, 3), Mısr-ı hüsn (159 / G. 84, 8), Mısır (176 / G. 119, 3), Mısr-ı hüsn (184 / G. 136, 4), Nil-i çeşmim (184 / G. 136, 4), Mısr-ı hüsn (200 / G. 171, 7) Yûsuf-Mısr (242 / G. 255, 5).

BD: Mısır (30 / K. 11, 12), Mısr-ı vücut (79 / Mus. VII, 2), Mısır (89 / Trcb. V, 7), Nil-i Mısr (139 / G. 64, 2), Nîl-veş (190 / G. 142, 2), Melâhat Mısrı (190 / G. 142, 2), Mısr-ı hüsn (275 / G. 282, 4).

CD: Yûsuf-ı Mısrî (83 / K. XII, 23), Mısır (93 / K. XIX, 6), Yûsuf-ı Mısrî (241 / G. 161,4).

FD: Mısr-ı çemen (23 / K. 1, 13), Sultan-ı Mısr (44 / K. 9, 8), Mısr-ı Yûsuf (90 /K. 25, 10), Mısır (196 / G. 136, 2), Mısr-ı dil (228 / G. 200, 1).

HD: Yûsuf-ı Mısr-ı belagat (113 / G. 69, 7), Mısr-ı vücûd (125 / G. 106, 4), Yûsuf-ı Mısr-ı kıdem (160 / G. 209, 7), Mısr-ı hüsn (173 / G. 244, 2), Yûsuf-ı Mısr (196 / G. 310, 5), deryâ-yı Nil (196 / G. 310, 5), Mısr-ı çemen (204 / G. 330, 4), Mısr-ı dil

Page 102: Mehmet Ekiz Tez

DİVANLARDA YÛSUF ile ZÜLEYHA HİKÂYESİ Mehmet EKİZ

94

(226 / G. 394, 5), Saadet Mısrı (229 / G. 403, 4), Mısr-ı hüsn (252 / G. 469, 2), Yûsuf-ı Mısrî (260 / G. 493, 2), Mısır (296 / G. 596, 3), Mısr-ı Melâhat (302 / G. 614, 3).

MD: Mısr-ı hüsn (100 / Şhr, 110), Yûsuf-ı Mısrî (146 /G. 48, 2), (147 / G. 50, 5),Mısır (148 / G. 52, 3), (212 / G. 148, 4), Mısır-ı hüsn (213 / G. 149, 4), Mısır (213 / G. 149, 4), deryâ-yi Nil (213 / G. 149, 4).

NAD I.C: Zenân-ı Mısr-veş (266 / T. 76, 9), vezir-i Yûsuf-ı Mısr (296 / T. 98,1), izzet-i saltanat-ı Mısr (541 / G. 108, 4).

NAD II.C: Mısır (662 / G. 272, 5), Nil (957 /G. 661, 2).NBD: Mısr-nijâd (72 / K. 11, 9), Mısr-ı hüner (146 / Kıta 79, 2), Mısır (232 / G.

182, 5), Mısr-ı izzet (252 / G. 226, 5), Mısır (278 / G. 285, 1), (278 / G. 285, 5), (371 / G. 495, 1), (427 / G. 619, 1), (428 / G. 620, 6).

ND:-NFD: Kin-i zenân-ı Mısır (90 / K. 14, 54).ŞD: Çemen Mısrı (51, K. 9, 7), Mısr-ı Sipihr-i Yûsuf (60 / K. 12, 3), Yûsuf-ı

Mısrî (219 / G. 123, 6).ŞGD: Yûsuf-ı Mısr-ı hâkikat (172 / Trcb. 5), Mısr-ı Melâhat (139 / K. 35, 5),

Mısr-ı istiğna (175 / Trcb. 9, 6), Nil-i hasret (179 / Trcb. 9, 6), Yûsuf-ı Mısr (280 / G. 56, 3), Yûsuf-ı Mısr-ı eşâr (290 / G. 72, 3), haber-i Yûsuf-ı Mısr (310 / G. 107, 14),Saltanat-ı Mısr-ı hâkikat (415 / G. 304, 2), Mısr-ı dil (467 / R. 31).

ŞYD: Mısr (297 / Matla, 103).YBD: Mısr-ı cemâl (210 / Mus. 36, IV-2), Yûsuf-ı Mısr-ı Melâhat (25 / K. 2,

20), Mısr-ı cefâ (95 / K. 22, 21), Mısr-ı izzet (153 / Mus. G. II-3), Mısır (247 / Şhr. 2,40), (334 / G. 83, 4), Yûsuf-ı Mısr-ı Melâhat (265 / G. 132, 2), Nil (265 / G. 132, 2), Mısr-ı maksûd (403 /G. 194, 2), Yûsuf-ı Mısr-ı Melâhat (406 / G. 198, 3), Mısr-ı hüsn (419 / G. 218, 6), (599 / Mukattaat 7, 5).

ZD I.C: Mısr-ı muhabbet (29 / G. 29, 2), Mısr-ı Melâhat (152 / G. 152, 4), Mısr-ı izz-ü devlet (155 / G. 155, 5), Mısr-ı hüsn (187 / G. 187, 2), Can Mısr-ı (262 / G. 372,2), Nil-bâr (372 /G. 372, 2), Mısr-ı hüsn (376 / G. 376, 4), Muhabbet Mısrı (489 / G. 489, 1).

ZD II.C: Mısır (39 / G. 535, 2), Mısr-ı hüsn (42 / G. 538, 4), (43/ G. 539, 2), (43/ G. 539, 3), Mısır (77 / G. 573, 3), Mısr-ı hüsn (128 / G. 624, 5), (139 /G. 685, 4) Melâhat Mısrınun Sultanı (139 / G. 685, 1), Nil / G. 685, 5), Mısr-ı hüsn (203 / G. 699,3), Melâhat Mısrınun Sultanı (204 / G. 700, 3), Mısr-ı hüsn (235 / G. 731, 3), (271 / G. 767,2), Nil-i eşk (235 / G. 731, 3), Mısr-ı cemâl (271 / G. 767, 1), Nil-veş (271 / G. 767,3), Mısr-ı Sinem (271 / G. 767, 3), Mısr-ı hüsn (271 / G. 767, 4), (272 / G. 768, 5),Mısır (271 / G. 767, 5), Mısr-ı Gülşen (343 / G. 839, 1), Mısr-ı cemâl (363 / G. 859, 2),Mısr-ı derd (374 / G. 870, 4).

ZD III.C: Mısr-ı subh (5 / G. 1007, 2), Mısr-ı hüsn (11 / G. 1018, 2), (77 / G. 1127, 3), Mısr-ı Melâhat (51 / G. 1084, 1), (132 / G. 1213, 1), Yûsuf-ı Mısr-ı bihâ (79 / G. 1131, 4), Mısr-ı hüsn-i Yûsuf (87 / G. 1143, 4), Mısr-ı cemâl (100 / G. 1164, 2),halk-ı Mısır (104 / G. 1170, 4), Mısr-ı hüsn (180 / G. 1287, 4), (186 / G. 1295, 4) Mısr-ı Gülşen (184 / G. 1292, 2), Mısr-ı Sultan (207 / G. 1327, 2), Mısr-ı hüsn (207 / G. 1328,2), (259 / G. 1410, 2), Nil-veş (207 / G. 1327, 2), Mısr-ı talât-i (229 / G. 1362, 1), Mısr-ı hüsn (280 / G. 1440, 4), Mısr-ı muhabbet (324 / G. 1506, 2), terâvet mısrı (382 / G. 1598,2), cân Mısrı (510 / G. 1805, 2).

Page 103: Mehmet Ekiz Tez

SONUÇ Mehmet EKİZ

95

4. SONUÇ

İncelediğimiz divanlarda şairlerin Yûsuf ile Züleyha hikâyesine ait unsurları genellikle telmih ve benzetme amaçlı kullandıkları görülmektedir. Şairlerimiz bu hikâyeye ait unsurları şiirlerinde oldukça ilgi çekici ifadelerle kullanmışlardır. Buna göre bu şiirlerde sadece hikâyenin ana kahramanları Yûsuf ve Züleyha yoktur. Bunlarla birlikte Hz. Yakup, Yûsuf’un kardeşleri, Mısır azizi, Mısır, Nil, rüyalar ve tüccarlar da şiirlerde önemli bir şekilde yer tutmuşlardır.

Şairler, Yûsuf’u sevgililerinin yerine koymuş, sevgiliyi güzellik bakımından Yûsuf’a benzetmişlerdir. Bu benzetmeleri yaparken Yûsuf-ı sani, Yûsuf hüsnüllah, şâh-ı hubân, Yûsuf-ı hubân, Yûsuf-ı Mısr-ı melâhat, Yûsuf-ı Mısr-ı cemâl, Yûsuf-ı Mısr-ı hüsn, Mısr-ı hüsn-i Yûsuf, âfitâb, hüsn-i Yûsuf, Yûsuf hüsni, Yûsuf-ı hüsn, Yûsuf cemâl, cemâl-i Yûsuf, Yûsuf-ı meh peyker, Yûsuf-likâ, Yûsuf çehre, Yûsuf-ı gül-çehre, Yûsuf-sıfat” gibi terkiplerle Hz. Yûsuf’un güzelliğine işaret edilmiş sevgilinin güzelliğnin derecesi anlatılmıştır. Hatta bazı beyitlerde mübalağa yoluyla sevgilinin güzelliği, Yûsuf’un güzelliğinden bile üstün tutulmuş veya Yûsuf-ı sânî yani ikinci Yûsuf olarak nitelendirilmiştir. Mutasavvıf şairler ise Yûsuf’u İlahî güzelliğin sembolü yapmışlardır.

Züleyha ise şiirlerde genellikle zenginliği, sarayının ihtişamı, hırsı ve şehveti ile yer alırken, üstün çıkan ve mücbir olan aşkın cisimleşmesi olarak bir âşığın ruh dünyasını da simgelemektedir. Yûsuf’a yani sevgiliye olan aşkı yüzünden âşık kendini Züleyha’ya benzetmektedir. Buna göre onun gibi acı çekip, sonunda da sevgiliye kavuşma isteği ağır basmaktadır.

Şiirlerde Hz. Yakup ise hüznün ve sabrın sembolü olarak kullanılmıştır. Şair Yakup’u da Yûsuf’a yani sevgiliye olan hasretinden dolayı aşığa benzetmiştir. Buna göre çektiği büyük acılardan sonra sevgilisine yani Hz. Yûsuf’a kavuşmuştur. Hz. Yakup’la ilgili diğer bir unsur Hz. Yûsuf’u kaybettikten sonra her şeyden uzaklaşarak hüzünler içinde yaşadığı evidir. Beytül-ahzan diye nitelendirilen bu ev şairlerin şiirlerinde kullandıkları diğer bir unsur olmuştur.

Divanlarda karşımıza çıkan başka bir unsur ise rüyalardır. Hz. Yûsuf’a rüya yorumlama ilmi ihsan edilmiştir. Beyitlerde bu konu üzerine değinildiği görülmüştür.

Yûsuf’un kardeşleri ise kıskançlık ve ihanetin semboludürler. Şairler bunları genellikle aşığın rakipleri olarak ele almışlardır. Yakup’un Yûsuf’a olan sevgisini kıskanıp onu ortadan kaldırmak için kuyuya atmışlardır.

Mısır Azizi ise, Züleyha’nın kocası olarak değil de yine Yûsuf’u niteleyen bir terkip olarak ele alınmıştır. Buna göre aşığın gönlü Mısır, sevgili de oranın azizidir.Mısır ülkesi de şairler tarafından sıkça kullanılmıştır. Sevgilinin gönlü Mısır’a benzetilmiş, âşık da bu ülkeye yani sevgilinin gönlüne talip olmuş, Yûsuf’un Mısır’a sultan olması gibi gönlün sultanı olmak istemiştir. Yine Mısır’la ilgili olarak Nil nehri de beraberinde kullanılmıştır. Âşığın sevgili için döktüğü gözyaşları Nil nehrine benzetilmiştir.

Divanlarda, hikâyeye ait unsurların kullanım sıklığı ise farklılık göstermektedir. Buna göre, şiirlerde en çok kullanılan unsur; Hz. Yûsuf ve ona ait terkiplerdir. Bunu Hz. Yakup, Züleyha, Mısır, zindan ve beytül-ahzan gibi unsurlar ve bunlara bağlı terkipler takip etmektedir. Şairler arasında bir kıyaslama yapılacak olursa hikâyeyle ilgili unsurları en çok kullanan şair üç ciltlik eseriyle Zatî olduğu görülmektedir. Zatî’den sonra hikâyedeki unsurları eserlerinde sıkça kullanan şairleri sırasıyla şöyle sıralayabilirz: Hayâlî, Taşlıcalı Yahya, Ahmed Paşa, Necatî Bey, Şeyh Galip, Nâbî,Mesihî, Bâkî, Nefî, Cevrî, Fûzulî, Şeyhü’l İslam Yahya, Nedim ve Şeyhî.

Page 104: Mehmet Ekiz Tez

KAYNAKLAR Mehmet EKİZ

96

KAYNAKLARAhmed Cevdet Paşa., 1985. Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hûlafa, C.1 Kısım 1, Kültür ve

Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 357 s.AKKUŞ,M., 1993. Nefî Divanı, Akçağ Yayınları, Ankara, 355 s.AKYÜZ, K.-BEKEN, S.-YÜKSEL, S.-CUNBUR M., 1990. Fuzûlî Divanı, Akçağ

yayınları, Ankara, 329 s.AYAN, H.,1981. Cevrî Divanı, Atatürk Üniversitesi Yayınları, Erzurum, 399 s. BİLKAN, A. F., Nâbî Divanı, 2 C, MEB Yayınları. İstanbul, 1349 s.CİN, A., 2010. Karışık Dilli Eserlerden Alinin Yûsuf ve Züleyha Hikâyesi, Turkish

Studies İnternational Periodical For the Languages Literature and History of Turkish or Turkic, Volume (5/1), ss. 200-201.

AYAN, G, 2009. Anadolu Sahasında Yazılan “Yûsuf u Züleyha” Mesnevilerinde Sebeb-i Telifler, Turkish Studies İnternational Periodical For the Languages Literature and History of Turkish or Turkic, Volume (4/3) , ss. 229-266.

ÇAVUŞOĞLU, M.- TANYERİ, M.A., 1987. Zatî Divanı (Edisyon Kritik ve Transkripsiyon, Gazeller Kısmı), III. C, İstanbul Üniversitesi edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 527 s.

ÇAVUŞOĞLU, M., 1997. Yahya Bey Divanı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 646 s.

ÇETİN. N., 2004. “Yeni Türk Şairinin “Yûsuf ve Züleyha Hikâyesi” Duyarlığı”, ss. 110-143.

DEVELLİOĞLU, F., 2001. Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitapevi, Ankara, 1195 s.

ERTEM. R., 1995. Şeyhülislam Yahya Divanı, Akçağ Yayınları, Ankara, 302 s.GİBB, E. J. W., 2000. A History of Ottoman Poetry (Osmanlı Şiir Tarihi), C. 1-2, Çev:

Ali Çavuşoğlu, Akçağ Yayınları, Ankara, 553 s.GÖLPINARLI, A., 1972. Nedim Divanı, İnkılap ve Aka Kitapevleri Koll. Şti., İstanbul,

432 s.GÜFTÂ, H., 2004. Divan Şiirinde İlim, Akçağ Yayınları, Ankara, 528 s.http://errahman.de:8181/tefsir-kulliyati/012yusuf/014.htm (01.08.2010)http://www.hanifler.com/showthread.php?t=442 (01.08.2010)İSEN, M.- KURNAZ, C., 1990. Şeyhî Divanı, Akçağ Yayınları, Ankara, 297 s.KALKIŞIM, M., 1994. Şeyh Galib Divanı, Akçağ Yayınları, Ankara, 461 s.KARAHAN, L., 1994. Erzurumlu Darir Kıssa-i Yûsuf, Türk Dil Kurumu Yayınları,

Ankara, 431 s.KAVCAR, C., 1968. Hamdullah Hamdînin Yûsuf ile Züleyhası, Türk Dili Araştırmaları

Yıllığı Belleten, TDK Yayınları, Ankara, ss. 157-172. Kitab-ı Mukaddes Eski ve Yeni Ahit, 1997. Tevrat, Zebur (Mezmurlar) ve İncil,

İstanbul, 1165 s.KÜÇÜK, S., 1994. Bâkî Divanı (Tenkitli Basım), TDK Yayınları, Ankara, 472 s.LEVEND, A.S., 1984. Divan Edebiyatı, Kelimeler ve Remizler-Mazmunlar ve

Mefhumlar, Enderun Kitapevi, İstanbul, 662 s.________., 1988. Türk Edebiyatı Tarihi. I.C., Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,

666 s.MENGİ. M., 1995. Mesîhî Divanı, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara, 316 s.ONAY, A.T., 2000. Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı, hzl.: Kurnaz, C.,

Akçağ Yayınları, Ankara, 573 s.PALA, İ.,1999. Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Ötüken Yayınevi, İstanbul, 439 s.

Page 105: Mehmet Ekiz Tez

KAYNAKLAR Mehmet EKİZ

97

ŞANLI. İ., 2010. Molla Camînin Yûsuf u Züleyhası, Turkish Studies İnternational Periodical For the Languages Literature and History of Turkish or Turkic, Volume (5/1) , ss. 1329-1345.

ŞENTÜRK, A.A., KARTAL, A, 2004. Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Dergah Yayınları, İstanbul, 536 s.

TARLAN. A.N.,1987. Zatî Divanı (Edisyon Kritik ve Transkripsiyon, Gazeller Kısmı) I.C., İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 496 s._____________.,1987. Zatî Divanı (Edisyon Kritik ve Transkripsiyon, Gazeller

Kısmı) II.C., İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 505 s._____________.,1992. Hayalî Divanı, Akçağ Yayınları, Ankara, 323s._____________.,1992. Ahmed Paşa Divanıi Akçağ Yayınları, Ankara, 312 s._____________.,1992. Necâtî Bey Divanı, Akçağ Yayınlatı, Ankara, 440 s.

Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, 1998. C. 8, Dergah Yayınları, İstanbul.YAZIM KILAVUZU, 2005. TDK Yayınları, Ankara, 505 s.YAZIR, Elmalılı Hamdi, 1994. Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meâli, Medya Ofset, Erzurum, 604 s.

Page 106: Mehmet Ekiz Tez

ÖZ GEÇMİŞ

Kişisel BilgilerAdı – Soyadı : Mehmet EKİZDoğum Yeri ve Tarihi : Kahramanmaraş 19.06.1984

Eğitim DurumuLisans Öğrenimi : Gaziosmanpaşa Üniversitesi Türk Dili ve

Edebiyatı Bölümü Yüksek Lisans Öğrenimi : KSÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve

Edebiyatı Ana Bilim DalıDoKtora Öğrenimi :Bildiği Yabancı Diller : İngilizceBilimsel Faaliyetleri :

İş DeneyimiStajlar :Projeler :Çalıştığı Kurumlar : Kahramanmaraş Milli Eğitim Müdürlüğü

Ücretli Öğretmenlik, Kahramanmaraş Pi Analitik Dershaneleri Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği.

İletişimE-Posta Adresi : [email protected]. : 05374768604Tarih : 16.08.2010