31
БАКЫ ДЮВЛЯТ УНИВЕРСИТЕТИ İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİ 26 DEKABR (ARALIK) 2016

İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

  • Upload
    others

  • View
    14

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

БАКЫ ДЮВЛЯТ УНИВЕРСИТЕТИ

İLAHİYYAT

FAKÜLTƏSİNİN

ELMİ MƏCMUƏSİ

№ 26●DEKABR (ARALIK) 2016

Page 2: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Osmanlı’da kredi kaynağı olarak para vakıfları ve Türk katılım bankalarının çalışma sistemi 143

OSMANLI’DA KREDİ KAYNAĞI OLARAK PARA VAKIFLARI VE

TÜRK KATILIM BANKALARININ ÇALIŞMA SİSTEMİ

Dr. Abdulkadir ATAR1 Anahtar kelimeler: Osmanlı, vakıf, para vakfı, mu‘âmele-i şer’iyye, faiz, ribih,

banka, finans, kredi, murâbaha, mudârebe. Keywords: Ottoman, foundation, cashwaqfs, muamele-i seriyye, interest, ribih,

bank, finance, credit, murabaha, mudaraba. GİRİŞ Osmanlı Devleti, kuruluşundan sona erdiği tarihe kadar fıkhî hükümlerile idare

edilmiştir. Öte yandan zaman içinde mâlî, idarî, iktisadî gibi alanlarda kanunnâmeler ile hukukî düzenlemeler yapılmış ve böylece Osmanlı’da örfî hukuk ortaya çıkmıştır. Şeyhulislâm Ebüssuûd Efendi Osmanlı Devleti’nde örfî ve şer‘î hukukun ahenkli bir bütün oluşturmasında önemli katkıda bulunmuştur2. Devlet yöneticileri ve fertler iktisadî faaliyetleri fıkhî hükümlere ve örfî hukuka bağlı kalarak sürdürmüşlerdir.

Osmanlı Devletinde köyler ve kırsal bölgeler ziraî faaliyetlerin ve hayvancılığın yoğun olduğu yerler idi. Şehir ve kasabalarda insanlar genel olarak kendi ihtiyaçlarını karşılayacak kadar ziraat ve hayvancılıkla uğraşıyorlardı. Şehir ve kasaba halkının genel olarak geçim kaynağı ticaret ve sanat idi. Osmanlı’da iç yanında dış ticaret de yapşıyordu. Ticaret kara ve deniz yoluyla yapılıyordu. Osmanlı esnafı da bulundukları bölgenin ihtiyacı doğrultusunda çeşitlilik arzediyordu.

Osmanlılar’da kuruluşundan itibaren fetih hareketleri hiç eksik olmamış, bazı savaşlar ülkenin ekonomik yönden sıkıntıya düşmesine sebep olmuş, ticaret ve sanat erbabı da bu sıkıntılardan nasiplerine düşen payı almışlardır. Ancak Osmanlı’da özellikle harb dönemlerinde iktisadî yönden bazı sıkıntılarla karşılaşılmış olsa da Osmanlı toplumunun ticaret ve sanat erbabı, ticarî, sınaî ve ekonomik faaliyetlerinde ihtiyaç duydukları parasal kredileri çeşitli usullerle temin etmek suretiyle, ekonomik sıkıntıların üstesinden gelmiş ve ülkenin ekonomisini ileriye götürmeyi başarabilmişlerdir. Osmanlı Devleti, sanayi devrimi neticesinde Avrupa’da ortaya çıkan iktisadi anlayışın dışında kalmış, asırlarca var olan iktisadi kurumlarını ihya çabaları da kifayet edemeyerek âdeta yarışın gerisinde kalmıştır. Sonradan Tanzimat

1 Türkiye Finans Katılım Bankası’ında Yönetici. 2 Kaşif Hamdi Okur, “Para Vakıfları Bağlamında Osmanlı Hukuk Düzeni ve Ebüssuûd Efendi’nin Hukuk

Anlayışı Üzerine Bazı Değerlendirmeler”, Gazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2005, C.4, sayı:7-8, s.57.

Page 3: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Dr. Abdulkadir ATAR 144

fermanı ile modornizosyon faaliyetlerine giren Osmanlı Devleti askerî, iktisadî ve siyasî alanlardaki dönüşümü yapısal olarak değil, daha çok şeklî unsurlar yönünden gerçekleştirmiştir.

Osmanlı’da ticaret ve onun ayrılmaz bir parçası olan borç alıp verme işlemi çok yaygınlaşmıştır. Osmanlı finans dünyası 15. yüzyıldan itibaren çok önemli bir kredi kaynağı olarak para vakıflarıyla tanışmıştır3. Faiz eksenli tartışmaları da beraberinde getirenpara vakıfları Kanûnî’den itibaren kredi sağlanmasında ve ekonomik faaliyetlerin canlılık kazanmasında önemli bir görev ifa etmiş ve tüccar, esnaf ve sanatkârlara âdeta bir banka gibi kredi sağlamıştır. Ayrıca her esnaf grubunun özellikle para ve kredi ihtiyaçlarını sağlayan esnaf sandıkları kurulmuştur. 19. yüzyılda kâğıt para basımı ve ticarî faaliyetlerin çoğalması banka ihtiyacını ortaya çıkarmış ve Osmanlı’da ilk bankayı Galata bankerleri kurmuştur. İslâm ülkelerinde de 20. asrın ikinci yarısından itibaren faizsiz özel finans kurumları ve bankaları ortayaçıkmaya başlamıştır.

I- OSMANLI’DA GENEL OLARAK KREDİ KAYNAKLARI Osmanlı Devleti’nde ekonomik faaliyetler İslâm ekonomik sisteminin öngördüğü

esaslar çerçevesinde yapılıyordu. İslâm ekonomisinin temel kaynakları Kur’an4 ve Sünnet’te5riba/faiz yasaktı6. Bu yüzden bu sistemin uygulandığı Osmanlı toplumunda ticarî ve iktisadî faaliyetlerde ribalıve riba şüphesi bulunan işlemlerin olmamasına özen gösteriliyordu. Bu sistemde ihtiyaç duyulan krediyi bulma imkânları vardır. Aşağıda bunlar hakkında kısaca bilgi verilecektir.

A- FAİZSİZ KREDİ BULMA USULLERİ Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında zarurî

olarak borç alıp verme durumunda kalıyorlardı. İslâm ekonomik sisteminde insanlar ihtiyaç duydukları kredileri faizsiz olarak temin etme imkânlarına sahipti. Kredi

3 İrfan Türkoğlu, “Osmanlı Devletinde Para Vakıflarının Gelir Dağılımı Üzerindeki Etkileri”, Süleyman

Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2003, C.18, sayı:2, s.190. 4 el-Bakara 2/275-279; Âl-i İmrân 3/130; er-Rûm 30/39. 5 Buhârî, “Büyû‘”, 74-82; Müslim, “Müsâķât”, 79-104; Tirmizî, “Büyû’”, 23. 6 “Faiz ortaya çıktığı andan itibaren başta din adamları olmak üzere filozof ve iktisatçıların inceleme

konularından birini teşkil etmiştir… Beşerî zaafların kontrol altına alınamadığı toplumlarda ahlâkî, içtimaî ve iktisadî bir hastalık olarak baş gösteren faiz Mısır, Sümer, Bâbil, Asur, eski Yunan, Roma gibi toplumlarda hüküm sürmüş ve diğer sosyal hastalıklar gibi bununla da mücadele edilmiştir” (İsmail Özsoy, “Faiz”, DİA, yıl: 1995, C. 12, s. 110). Hammurabi kanunları ödünç işlemlerini her yönüyle düzenlemiş, paradan % 17 faiz alınmasını düzenlemiş, Firavunlar devrinde Mısır’da faizin ana parayı aşması yasaklanmış, Roma Hukukunda yılda %4-12 arasında faiz alınması kabul edilmiştir. Öte yandan Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi semavî dinlerde faiz kökten yasaklanmıştır. Ancak yahudiler faiz yasağını sadece kendi aralarında uygulamış, yabancılardan faiz almakta bir sakınca görmemişlerdir. Onların bu davranışı, faizin dünyada bugüne kadar devam edip yaygınlaşmasının ve onu hafife alıp meşrulaştırmaya gayret etmenin önemli bir sebebini teşkil etmiştir.(İsmail Özsoy, a.g.m., s.125; Yahıa Abdul-rahman, İslâm’da Bankacılık ve Finansman, (trc.Salih Tuğ-M.Abdullah Tuğ), İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, İstanbul 2015, s.104)

Page 4: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Osmanlı’da kredi kaynağı olarak para vakıfları ve Türk katılım bankalarının çalışma sistemi 145

sağlama yollarından biri karz-ı hasen, diğeri şirketlerdir yani kâr ortaklıklarıdır. Şimdi ödünç para bulma için başvurulan yolları kısaca açıklayalım.

1) Kredi Kaynağı Olarak Karz-ı Hasen Karz, Arapça bir kelime olup sözlükte ödünç, borç, hasen ise güzel demektir.

Kur’an’da faizsiz ve menfaatsiz olarak verilen ödünç para için karz-ı hasen tabiri kullanılmıştır. Bir kimsenin para ya da mislî bir malını daha sonra mislini almak üzere bir şahsa vermesine “karz” ve ya “ikrâz” denir. Ödünç verene “mukriz”, ödünç alana “müstakriz”, ödünç almaya da “istikrâz” adı verilir7.

Kur’an’da ihtiyaç sahiplerine karz-ı hasen ile destek verenler, “Allah’a ödünç verenler” olarak nitelendirilmiş ve kat kat sevap alacakları vurgulanmıştır8. Hz. Peygamber de “Sadaka on misliyle, karz on sekiz misliyle mükâfatlandırılır”9 anlamındaki hadisleriyle ödünç vermenin dinî değerine ve erdemli bir davraşoluşuna dikkat çekmiştir.

İslâm ekonomik sisteminde kısa vadeli ve küçük kredilerikarz-ı hasen vasıtasıyla sağlayabilmek mümkündür. Daha çok ticari olmayan ihtiyaçlar, fakir ve muhtaçların, dar ve sabit gelirlilerin kısa süreli kredi ihtiyaçları ve yine esnaf, tüccar ve sanatkarların geçici ve kısa süreli ekonomik kredileri bu yolla karşılanabilir10. Karz-ı hasen ile sağlanan krediyi çalıştıran kişinin kazandığı gelir kendisine aittir. Buna karşılık bir başkasına ait semayeyi o kişiye iyilik ve yardım amacıyla çalıştırma işine de ibdâ‘ veya bidâ‘a denir. Yine bu sermayeye de bidâ‘a adı verilir. Bu yolla kazanılan kârın tamamı sermaye sahibine aittir.

2) Kredi Kaynağı Olarak Şirketler Şirket terim olarak iki veya daha fazla kimsenin sermaye, emek ya da kredi

imkânlarını belirli ölçüler içinde birleştirmek ve meydana gelecek kârı paylaşmak üzere anlaşıp oluşturdukları ortaklığı ifade eder11.

İslâm’da uzun vadeli ve büyük krediler için kâr ortaklığı esası getirilmiştir. Çünkü karşılıklı yarar olmadan, devamlı olarak insanların birbirine maddi bakımdan yardımcı olması beklenemez12. Mudârebe, mufavada, inan, vücuh ve sanayi şirketi gibi ortaklıklar uzun vadeli ve büyük kredileri sağlamaya, atıl sermayeyi aktif hale getirmeye ve ekonomik faaliyetlere canlılık kazandırmaya elverişlidir. Şöyle ki bir kişinin şahsî sermaye, emek ve gayretlerle başarılması mümkün olmayan bir çok iş ve iktisadi teşebbüs, küçük tasarruf ve sermayelerin toplanmasına vesile olan mufavada, inân, vücuh ve emvâl şirketi gibi ortaklıklar vasıtasıyla gerçekleştirilebilir ve böylece

7 H.Yunus Apaydın, “Karz”, DİA, yıl: 2001, C. 24, s.520. 8 el-Bakara 2/245; el-Mâide 5/12; el-Hadîd 57/11, 18; et-Tegābün 64/17; el-Müzzemmil 73/20. 9 İbnMâce, “Sadaķāt”, 19. 10 Yahıa Abdul-rahman, a.g.e., s.633. 11 Mecelle, md. 1329, 1332. 12 Hamdi Döndüren, Delilleriyle Ticaret ve İktisat İlmihali, İstanbul 2010, s.634; Abdulaziz Bayındır,

Ticaret ve Faiz, İstanbul 2007, s. 250-251.

Page 5: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Dr. Abdulkadir ATAR 146

toplumda bir çok kimsenin ortak sermayesi ve çalışmasıyla pek büyük iktisadî müessesele ortaya çıkabilir. Öte yandan bazı kimseler de vardır ki sermaye sahibi oldukları halde bu sermayeyi çalıştırma becerisine sahip değillerdir. Bazı insanlar da vardır ki çalışmaya kabiliyetli olmakla birlikte sermayesi bulunmamaktadır. İşte bu gibi kişiler arasında bir taraftan sermaye, diğer taraftan emek olmak üzere mudârebeşirketlerinin kurulması sonucunda hem iki tarafın, hem de toplumun menfaati gerçekleşmiş olur13. Kısacası İslâm ülkelerinde mudârebe, mufavada, vücûh ve sanayi şirketi gibi ortaklıklar büyük sermayelerin biriktirilmesini sağlamış, iktisadî kalkınmanın en önemli araçlarından birini oluşturmuş ve tarihi süreçte pek çok ekonomik faaliyet bu sayede gerçekleştirilmiştir. Osmanlı toplumundada tüccar, esnaf ve sanatkârlar genel olarak müstakil olarak tek başlarına veya ailece iş ve ticaret yaparak kazanç elde edip geçimlerini sağlamışlardır. Öte yandan bu toplumda şehir ve kasabalarda pek çok iş ve ticaret ortaklıkları da kurularak bölgelerin özelliğine göre ticâri ve sınaî şirket nevileri yaygınlık kazanmıştır. Dolayısıyla Osmanlı’da tüccar ve esnaflar ihtiyaç duydukları uzun vadeli ve büyük sermayelerini şirket aracılığı ile karşılayabilmişlerdir.

B- MU‘ÂMELE-İ ŞER’İYYE YOLUYLA BORÇ PARA BULMA

YÖNTEMLERİ İslâm faizi çok sıkı ve açık bir şekilde yasaklamıştır. Bununla birlikte İslâm

toplumlarında ilk dönemlerden beri faiz yasağını açıktan ihlâl etmeden ödünç para bulmak üzere bazı alım-satım şekilleri keşfedilmiştir. Faiz anlaşması yapmadan ödünç para bulmak için başvurulan alım-satım şekillerinden biri bey‘u’l-‘îne, diğeri bey‘ bi’l-vefâ’dır14. Borç verilen paradan nemâ almak amacıyla yapılan alım-satım işlemine mu‘âmele-i şer’yye denir. Bey’ül-îne denilen alım-satım şekli müctehid imamlar devri olan hicrî ikinci asırdan itibaren toplumda belli bir yaşama şanşı bulmuştur. Bey‘ bi’l-vefâ’ise hicrî beşinci asırda keşfedilmiş bir alım-satım şekli ve ödünç para bulma yöntemidir. Burada bu iki alım-satımın yapılış şekli ve hükümleri hakkında kısaca bilgi verilecektir.

1) Bey‘u’l-‘îne Usulü İle Borç Para Bulma İslâm ekonomisinde bey‘u’l-‘îne (îne satışı) faiz anlaşması yapılmaksızın ödünç

para bulmak için başvurulan bir yol olarak meşhur olmuştur. Bey‘u’l-‘îne (iyne) fıkıh terimi olarak birkaç anlamda kullanılmış olup en yaygın açıklamaya göre, bir kimsenin bir malı belli bir fiyat karşılığında vadeli olarak satıp aynı malı peşin parayla sattığı fiyattan daha ucuza geri satın almasıdır15. Buna göre bu tür alışverişte vadeli

13 Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslâmiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul: Bilmen Yayınevi,

1969, C.7, s. 64. 14 Hayreddin Karaman, İslâmın Işığında Günün Meseleleri, İstanbul 1993, C. 1, s. 346. 15 H.Yunus Apaydın, “Îne”, DİA, yıl: 2000, C. 22, s. 283-285.

Page 6: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Osmanlı’da kredi kaynağı olarak para vakıfları ve Türk katılım bankalarının çalışma sistemi 147

olarak aldığı bir malı daha düşük bir fiyatla peşin olarak satmakta, böylece fazla ödemeli de olsa vade ile para bulmuş olmaktadır.

Osmanlı dönemi fıkıh bilginleri ‘înesatışı uygulamalarından yararlanmak suretiyle faiz yasağını aşma amaçlı uygulamaları ifade etmek için mu‘âmele/mu‘âmele-i şer’iyye kavramını kullanılmışlardır16. Mu‘âmele Arapça bir kelime olup sözlükte bir kişiyle iş yapmak, alış-veriş yapmak, başkasına iyi davranmak demektir. İslâm ekonomisinde mu‘âmele/mu‘âmele-i şer’iyye terimi borç verenin vereceği borç için gelir sağlayacak şekilde ve görünüş itibariyle de şer’i kurallara uygun olarak yapılan alım-satım gibi ticarî işlemleri ifade eder. Başka bir ifadeyle borç veren kişinin verdiği borç için gelir (ribh) sağlamak amacıyla alım-satım gibi yapılan bir işlemdir. Hem bey‘u’l-‘îne hemde bey‘ bi’l-vefâ’ birer mu‘âmele-i şer’iyyedir. Bu şekilde yapılan işlemler sonucunda karz/ödünç alacaklısının alacağı dışında yaptığı işlem sebebiyle ilâve olarak aldığı para faiz değil ribih/kâr/nemâ olarak değerlendirilir. Bazı kişiler böyle bir mu‘âmeleyi “hile-i şer’iyye” olarak da nitelendirmişlerdir. Mu‘âmele-i şer’iyyenin icrası çeşitli şekillerde olabilir. Örnek: Bir kişi bir başka şahıstan mesela bir yıl vadeli yüz lira ödünç para ister. Kedisinden ödünç istenen kişi ödünç para isteyene doğrudan ödünç para vermez. Fakat ödünç para iseyenin isteğini alım-satım görüntüsündeki bir işlemle karşılar. Şöyle ki kendisinden ödünç istenen kişi ödünç isteyenin bir malını peşin para ile-mesela yüz liraya- satın alır, sonra aynı malı, bedelini bir yıl sonra ödemek üzere o şahsa veresiye 110 liraya satar. Bu durumda borç para isteyen kişinin eline 100 lira geçmiş olur. Borçlu borçlandığı bu 100 lirayı bir yıl sonra 110 olarak ödeyecektir. Bu işlem alım-satım şekinde yapıldığı için 10 liralık fazlalık faiz sayılmayacaktır.

Başka bir örnek: Bir kimse başkasından 100 lira ödünç borç para alır, sonra ödünç para aldığı kişinin yanında bulunan bir kalemi faiz ödeyecek bir miktar olan 10 lira bir bedelle ve aynı vade ile satın alır, sonra bu malı geri hibe ve iade eder. Bu işlemle borçlu 110 lira borçlanmış olur. Burada karz, satım ve hibe akitleri sebebiyle görünüşte faiz gerçekleşmeyecektir. Misallerde de görüldüğü üzere bu yöntemle faiz yasağı açıktan ihlâl edilmeden belli oranda bir fazlalıkla ödünç verilen paradan “ribih” adı altında gelir elde edilmesine imkân sağlanmış oluyor, borç alan da bu yolla borç para bulabiliyor, böylece kredi ihtiyacını karşılamış oluyordu.

Ebû Yûsuf ve İmam Şâfiîbey‘u’l-‘îne’yi câiz görmüş ve yine Ebû Yûsuf bu satışı yapanların sevaba bile gireceklerini söylemiştir17. İbnü’l-Hümâm Fethü’l-kadîr adlı kitabında böyle bir satımda kerahet bulunmadığını ifade etmiştir18. Ebû Hanîfe, İmam Muhammed ve İmam Mâlik gibi alimler iseböyle alım-satımları örtülü faize araç

16 Bilal Aybakan, “Muamele”, DİA, yıl: 2005, C. 30, s. 320. 17 Bilmen, a.g.e, C.6, s.100; Karaman, a.g.e., C. 1, s. 328. 18 Bilmen, a.g.e, C. 6, s. 101.

Page 7: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Dr. Abdulkadir ATAR 148

oldukları için tasvip etmemişlerdir19. Sonraki dönembazı Hanefî bilginleri faizden kaçmak için uygulananmu‘âmel-i şer’iyye usulünü bir hile mahiyetinde görmekle birlikte bu usulüihtiyaca binaen caiz gördüklerini söylemişlerdir. Mu‘âmele-i şer’iyye terimi hangi çeşit ticarî işlemleri kapsadığı çok açık olmadığı için, ödünç para verme işlemlerinde İslâm'ın faiz anlayışıyla temelde bağdaşmayan bazı uygulamalara da rastlanmıştır20. Bu yüzden paranın mu‘âmel-i şer’iyye yoluyla işletilmesinde kâr oranlarına sınır getirilmiştir. Bu esas çerçevesinde mu‘âmele-i şer’iyye usulü Osmanlılar devrinde fetvalarla belirlenen esaslar çerçevesinde yaygın olarak uygulanmış, gerçek borç ile vade sonunda ödenecek borcun arasındaki farkın yüzdesi (ribh’in oranı) bile tesbit edilerek istimallerin önüne geçilmeye çalışılmıştır21. Osmanlılar’damu’âmele-i şer’yyeusulünü sermaye sahipleri yanında vakıflar da uygulamıştır22. Özellikle para vakıfları bu yolla ihtiyaç sahiplerine kredi vererek bu yolla elde ettikleri kârı dinî ve sosyal hizmetlerin ifasında kullanmışlardır. Ancak Mâlikî ve Hanbelîler mu’âmel-i şer’iyyeye istinaden alınan ribhı bir çeşit örtülü faiz olarak nitelendirip câiz görmemişledir 23.

3) Bey‘bi’l-vefâ Yoluyla Ödünç Bulma Hicrî 5. asırda Buhâra, Semerkant ve Belh bölgelerinde halk muhtaç oldukları

krediyi temin etmek için bey‘ bi’l-vefâ’ adıyla bir alım-satım şekli icat ettiler. Bey‘bi’l-vefâ terim olarak şöyle tanımlanabilir: “Bedeli iade edildiğinde geri alınmak üzere bir malın satılmasını konu edinen satış akdi”24. Bu akit, kredi temininde faizden kurtulmak ve borcu teminat almak amacıyla keşfedilmiş ve uygulana uygulana örf haline gelmiştir25. Buna göre ödünç para almak isteyen kimse bir taşınmazını, parayı alacağı şahsa bedeli geri ödendiğinde taşınmazı da geri almak şartıyla satıyordu. Alacaklı, borç ödeninceye kadar bu taşınmazdan istifade ediyor, borçlu da aldığı krediden faydalanıyordu. Sonunda bedel iade edilirse mal da geri alınıyordu.

Fıkıh bilginleri bey‘ bi’l-vefânın hükmünü tartışmışlar ve farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî hukukçular bey‘ bi’l-vefâyı menfaat sağlayan borç kapsamı içerisinde değerlendirmiş ve faiz olarak mütalaa etmişlerdir26. Hanefî fakihler bey‘ bi’l-vefânın hükmü konusunda farklı görüşler ileri sürmüşkimi sahih

19 Karaman, a.g.e., C.1, s. 328-329; Hamdi Döndüren, “Osmanlı Döneminde Bazı Faizsiz Kredi

Uygulamaları ve Modern Türkiye’de Faizsiz Bankacılık Tecrübesi”, U.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2008, C.17, Sayı: 1, s.10.

20 Osmanlı döneminde kurulan Emniyet Sandığı’nda bir cep saati varmış, kredi alanların ödeyecekleri faizi meşrulaştırmak için her gün defalarca satılır, müesseye hibe edilirmiş. O dönemde bu gibi yöntemle çalışan para vakıfları da vardı. ( Bayındır, a.g.e., s.264).

21 Ali Efendi, Fetâvâ, C.1, s.332. 22 Döndüren, a.g.m., s.10. 23 Döndüren, a.g.m., aynı yer. 24 Mecelle, md.118; Fazla bilgi için bk.Ali Haydar, Dürerü’l-HükkâmŞerhuMecelleti’l-Ahkâm, İstanbul 1330, C.1, s. 222-224, 664-670.

25 Bilmen, a.g.e, C.6, s. 127. 26 Abdülaziz Bayındır, “Bey‘ bi’l-Vefâ”, DİA, C. 6, 1992, s. 20.

Page 8: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Osmanlı’da kredi kaynağı olarak para vakıfları ve Türk katılım bankalarının çalışma sistemi 149

satım, kimi fasit satım, kimileri şartı hükümsüz satım, kimileri de rehin sözleşmesi olduğunu ifade etmişlerdir27. Bazı Hanefî fakihleri de bunun satım ve rehin sözleşmelerinden mürekkep bir sözleşme olduğunu ileri sürmüşlerdir28. Sonunda Hanefî fıkıh bilginleri rehin yönü ağır basan geçici süreli bir satım sözleşmesi olduğunu kabul etmiş ve faizden kaçmak üzere halkın kredi ihtiyacına binaen caiz bulunduğu yönünde fetva vermişlerdir29. Mecelle de bu görüşü kanunlaştırmıştır30.

Bey‘ bi’l-vefânın değişik bir türü bey‘ bi’l-istiğlâl (gelirini alma karşılığında yapılan satış) adını almıştır. Bey‘ bi’l-istiğlâl Osmanlı Devleti’nde ortaya çıkmıştır31. Bunun uygulanmasına dair bir örnek: Paraya ihtiyacı olan bir kişi, birisinden borç para ister. Borç para verecek kişi, borç isteyenin mesela evini satın alıp ona kiralama teklifinde bulunur. Borcun ödenmesi halinde de evi tekrar geri verceği sözünü verir. Borç alan kişi bu şartı kabul eder. Böylece borç para veren kişi, borç verdiği anaparanın yanında “kira” ismiyle bir kâr sağlamış olur.

Araştırmacı Hamdi Döndüren bey‘ bi’l-vefâyı günümüz hukuk diliyle “mülkiyeti muhafaza sözleşmeli bir ipotek” türü olarak nitelendirmiştir32. Bilindiği gibi borç veren kişi, kredi verirken borçlunun durumunu da dikkate alarak alacağını kefâletle veya rehinle teminata bağlamış olabilir. Borca karşılık olarak gösterilen mala merhûn veya rehin denir33. Alacaklı, merhûndan (rehinli mal) râhin izin verirse yararlanabilir. Borcunu ödemeyen borçlunun rehinli malının mülkiyeti, mürtehinin mülkiyetine geçmez. Ancak borcun vâdesindeödenmemesi halinde, alacaklının rehinli malı icra yoluyla sattırarak, bunun parasından alacağını tahsil etme hakkı doğar.

27 Fıkıh ve fetva kitaplarında bey‘ bi’l-vefânın bir rehin olduğu şöyle kaydedilmiştir: “Semerkant

halkının faizden korunmak için yaygın olarak kullandıkları ve adına bey‘ bi’l-vefâ dedikleri muâmele, gerçekte rehinden başka bir şey değildir. Çünkü bu işlemde,mebi alıcı (müşteri)’nin yanında mürtehinin yanındaki rehin gibidir. Alıcı mala malik olmaz ve mal sahibinin izni olmadan da ondan yarlanamaz. Maldan izinsiz yararlanır ve malı telef ederse tazmin etmesi gerekir. Eğer rehinli mal telef olursa borç düşer. Satıcı (bâyi‘), borcunu ödediğinde malını geri alma hakkına sahiptir. Bize göre bununla rehnin hükmü arasında hiçbir fark yoktur” (bk. Ali Efendi, Fetâvâ, C.1, s.298,300.)

28 Bilmen, a.g.e., C. 6, s. 126-127; Bayındır, a.g.m., aynı yer. 29 Karaman, a.g.e., C. 1, s. 328, 346. 30 Mecelle, md.118. 31 Vejdi Bilgin, Fakih ve Toplum (Osmanlı’da Sosyal Yapı ve Fıkıh), İstanbul: İz Yayıncılık, 2003,

s. 172-173. 32 Döndüren, a.g.e., s.8. 33 Günümüz hukukunda “ rehin” karşılığı “şartsız ipotek”tir. Günümüz hukuklarında “mülkiyeti

muhafaza sözleşmeli ipotek” de daha çok taksitli satışlarda, satış bedelini güvence altına almak amacıyla uygulanmaktadır. Borç ödenince, mal üzerindeki ipotek kaldırılır ve malın mülkiyeti ilk sahibinin üzerinde devam eder. Borç ödeninceye kadar, ipotekli mal üzerinde satıcı aslî, alıcı fer’îzilyed durumundadır. Böyle ipoteklerde satılan şeyin nef’î ve hasarı alıcıya geçer (Döndüren, a.g.m., s.7-8).

Page 9: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Dr. Abdulkadir ATAR 150

II- OSMANLI’DA KREDİ KAYNAĞI OLARAK PARA VAKIFLARI A- VAKFIN TANIMI ve MAHİYETİ Vakıf, sözlükte masdar olarak hapsetmek, alıkoymak, durdurmak, isim olarak da

vakfedilen mal (mevkûf) anlamına gelir. Fıkıh ilminde vakıf kelimesi terim olarak kısaca “Bir ‘ayn’ı (malı) alım-satımdan alıkoyup menfaatini insanlara tahsis etmek” şeklinde tanımlanabilir34. İslâm hukukçularının çoğunluğu vakfın devamlı ve ebedî bir statüde kurulabileceğini söylemişlerdir. Bu yüzden vakfedilen malda ebedilik niteliğine sahip olması şartını aramışlar, bu şartı taşımayan– hakkında nas bulunanlar hariç- menkul malların vakfının câiz olmadığını ileri sürmüşlerdir. Ancak fıkıhbilginleri zamanla ortaya çıkan toplumsal ihtiyaçlar sebebiyle ve sahâbe uygulamasını da dikkate alarak menkul malların da vakfedilebileceğini ifade etmişlerdir. İmam Muhammed menkul malların vakfedilme niteliğinin tesbitinde beldenin örf ve teâmülünün esas alınması gerektiğini ileri sürmüştür. İslâmülkelerinde İmam Muhammed’in bu görüşü esas alınarak insanların ihtiyaçları sebebiyle mushaf, kitap, cenaze aletleri, balta ve yemek kapları gibi menkul malların vakfı câiz ve geçerli kabul edilmiştir. Yine Osmanlı uygulamasında vakıf konusunda İmam Muhammed’in görüşü esas alınmış, fakir çiftçiler için tohumluk buğday vb. hububat, fakirlerin ve yolcuların yararlanması için süt hayvanları, fakir kız ve kadınlar için gelinlik ve süs eşyaları gibi menkul malların vakfı örf ve teâmüldeki ihtiyaç göz önüne alınarak geçerli kabul edilmiştir35.

Vakfedilen mallar iki kısımdır. Bunların bir kısmının bizzat kendilerinden yararlanılır ki bunlara “müessesât-ı hayriye” adı verilir. Mesela cami, hastane, çeşme ve kervansaraylar böyledir. Vakfedilen malların diğer bir kısmı ise gelirlerinden istifade edilen vakıflardır ki bunlarada müstegallât-ı vakfiyye denir. Bunlar, han, ev, dükkân gibi kira getirecek mallardır.

Vakfın işlerini yürütmek ve menfaatlerini gözetmek üzere görevlendirilen kişiye mütevelli denir. Büyük vakıflarda mütevelliden başka kâtip, câbî (tahsildar) gibi memurlarda görevlendirilir36. İslâm ülkelerinde devletin vakıflar üzerinde umumi ve yüksek bir murakabe hakkı vardır. Bu murakabe genel olarak devlet namına kadı tarafından icra edilir37.

Sultan II. Mahmud döneminde 1826’da Evkāf-ı Hümâyun Nezâreti yani Evkâf Bakanlığı kuruldu. Bu nezârete, bazı vakıfları yönetme ve bazı vakıfları da murakabe etme görevi verildi. II. Meşrutiyet yıllarında nezâretin teşkilat yapısında değişiklikler yapıldı ve merkez teşkilatında para vakıflarına bakmak üzere Terekât ve Nükūd-ı

34 Ahmet Akgündüz, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, İstanbul:

Osmanlı Araştırmaları Vakfı, Gözden Geçirilmiş İkinci Baskı, 1996, s.76. 35 Hacı Mehmet Günay, “Vakıf”, DİA, yıl:2012, C.42, s.477. 36 Tahsin Özcan, “Kanûnî Dönemi Üsküdar Para Vakıfları”, Üsküdar Sempozyumu I (düzenleyen

Üsküdar Belediyesi), 2004, s.60. 37 Cafer Çiftçi, “18. Yüzyılda Bursa’da Para Vakıfları ve Kredi İşlemleri”, UÜ.Fen-Edebiyat Fakültesi,

Tarih Bölümü Dergisi, s.83.

Page 10: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Osmanlı’da kredi kaynağı olarak para vakıfları ve Türk katılım bankalarının çalışma sistemi 151

Mevkūfe Müdüriyeti adıyla bir müdürlük kuruldu38. Cumhuriyet döneminde Şer‘iyye ve Evkaf Vekâleti kuruldu ve vakıfların idaresi bu vekâlete verildi. İlga edilen Evkāf-ı Hümâyun Nezâreti bünyesindeki Nukūd-ı Mevkūfe müdürlüğü vekâletin bir şubesi haline getirildi39. Şer’iyye ve Evkâf Vekâleti 1924’te Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne dönüştürüldü. Bütün vakıfların denetimi Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredildi.

B- PARA VAKIFLARININ ORTAYA ÇIKIŞI ve MEŞRUİYET

TARTIŞMALARI Para vakfı, asl-ı mâlının (kuruluş sermayesinin) bir kısmı veya tamamı nakit

paradan oluşan vakıftır40. Menkul mallar içinde yer alan nakit paranın vakfedilip edilemiyeceği hususu özellikle Osmanlı vakıf hukukunda hareretli bir şekilde tartışılmış ve bu konuda lehte ve aleyhte olmak üzere iki görüş ortaya çıkmıştır. Mâlikî fakihlerinin çoğunluğu, Şâfiî ve Hanbelîler’in bir kısmı para vakfının câiz olduğunu ileri sürmüştür41. Önceki dönem Hanefî fıkıh bilginleri ise hakkında nas ve teâmül bulunmadığı için para vakfının câiz olmadığını ifade etmişlerdir. Ancak bazı Hanefî fıkıh ve fetva kitaplarında İmam Züfer’in para vakfını câiz gördüğüne dair nakillere yer verilmiştir. Mısır’da Memlükler devrinde para vakfı vakıf yararına faizle para ürettiği için tartışılmış ve Osmanlılar’a kadar uygulamasına rastlanmamıştır42. Osmanlı toplumunda XV. yüzyıldan itibaren para vakfı uygulamaları yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Para vakfının uygulamaları meşruiyet açısından önceleri ulemâ arasında ciddi bir görüş ayrılığına sebep olmamıştır. Molla Husrev (ö. 885/1480) fıkıh kitabında Züfer’in öğrencisi Muhammed b. Abdullah el-Ensârî’nin görüşünü tartışmaksızın nakletmiştir43. Bazı araştırmacılar da Molla Husrev’in para vakıflarını tescil ettiğini ileri sürmüştür44. Ali Çelebi (ö. 902/1496)ise hocası Molla Husrev’in aksine para vakfı ile ilgili tartışmalara yer vermiş ve para vakfının cevazını örfle temellendirmiştir45. Ancak özellikle XVI. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı ulemâsı ve şeyhülislâmlar arasında para vakfının cevâzı hakkında ciddi tartışmalar yapılmaya başlamış, konu hakkında lehte ve aleyhte birçok risâle yazılmıştır. Bu tartışmaların yapılmasında, vakıf paralarının işletilmesi yollarından biri olan “mu‘âmele-i şer‘iyye” usulünün İslâm’ın yasak ettiği ribâ ile yakından ilgili

38 Nazif Öztürk, “Evkāf-ı Hümâyun Nezâreti”, DİA, yıl: 1995, C.11, s.523. 39 Ali Akyıldız, “Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti”, DİA, C. 39, s.7. 40 İsmail Kurt, “Kredi Kaynağı Olarak Para Vakıfları”, İslâm Hukuku Açısından Günümüz Kredi ve

Finans Yöntemleri Toplantısı, İstanbul 2011, s.315. 41 Kurt, ag.m., s.318; M.Hüsnü Koyunoğlu, “Para Vakıfları: Muhasebe Defterlerine göre 17. Yüzyıl İstanbul Uygulaması”, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 2008, C.8, sayı:1, s.260.

42 Bahaeddin Yediyıldız, “Vakıf”, DİA, , yıl:2012, C.42, s.484. 43 Okur, aynı yer. 44 Okur, a.g.m., s.41. 45 Okur, aynı yer.

Page 11: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Dr. Abdulkadir ATAR 152

bulunmasının önemli payı vardır46. Tesbitleregöre Şeyhülislâm Kemâlpaşazâde para vakıflarının meşruiyetine dair “Risâle fî cevâzivaķfi’d-derâhimve’d-denânîr”47 adıyla ilk müstakil risâleyi kaleme almıştır. Kemalpaşazâde bu risâlesinde Hanefî âlimlerinin konuyla ilgili leh ve aleyhteki görüşlerini değerlendirip sonuçta para vakıflarının câiz olduğu kanaatine varmış, Osmanlı Devleti’nin bu husustaki resmî görüşünün belirlenmesinde etkili olmuş ve kendisinden sonra konuyu ele alıp inceleyen Sofyalı Bâlî Efendi, Ebüssuûd Efendi gibi meşruiyet taraftarlarına öncülük etmiştir. Ayrıca mu‘âmele-i şer‘iyyenin câiz olduğunu ve buna karşı çıkıp bu tür muamelenin hile olduğunu ve bundan hâsıl olan kârın haramlığını savunan kimselerin tevbe etmedikleri takdirde cezalandırılmaları gerektiğini ileri sürmüştür48.

Rumeli Kazeskeri Ebüssuûd Efendi, Şeyhülislâm Kemalpaşazâde gibi menkul malların ve para vakfının cevazı ve vakıf paraların “mu‘âmele-i şer‘iyye” usulü ile işletilmesinin câiz olduğuna dair fetva vermiş, kaleme aldığı risâlesinde49para vakfının cevazını İmam Züfer’enisbet edilen olumlu görüş, İmam Muhammed’in örf ve teâmül kriteri ve genelde maslahat ve ihtiyaç ilkeleriyle temellendirmiştir. Anadolu Kazaskeri Çivizâde Muhyiddin Mehmed Efendi (ö. 954/1547) ise, Ebüssuûd’un para vakfına cevaz veren fetvasına karşı çıkmış50 ve 945 (1538) yılında Kanûnî Sultan Süleyman’ı ikna ederek para vakıflarının yasaklanmasını “hükm-i şerîf” haline getirmeyi başarmıştır. Çivizâde’nin bu fetvası esas alınarak yürürlüğe konan para vakfı yasağı 1548 yılına kadar devam etmiştir. Halvetiye tarikatı şeyhi ve fakih olan SofyalıBâlî Efendi (ö. 960/1553) para vakıflarının yasaklanmasını olumlu karşılamamış51 ve Kanûnî’ye, Şah Çelebi’ye, Sadrazam’ave Çivizâde’ye yazdığı mektuplarında52 para vakıflarının Balkanlar’da Osmanlı hakimiyetinin ve İslâmiyet’in yerleşmesindeki önemini vurgulamıştır53. 1545 yılında şeyhülislâm olan Ebüssuûd Efendi tarafından 1548 yılında para vakfını yasaklayan “hükm-i şerîf”in yürürlüğüne son verilmiş ve Kanûnî tarafından çıkarılan yeni bir ferman (hükm-i şerîf)’la birlikte

46 Günay, a.g.m., s.477. 47 İbn Kemâl, “Risâle fî cevâzivakfi’d-derâhimve’d-denânir”, (thk ve. trc.Tahsin Özcan), İslâm

Araştırmaları Dergisi, 2000, sayı:4, s.31-41. 48 Şükrü Özen, “Kemalpaşazâde”, DİA, yıl: 2002, C. 25, s. 241. 49 Ebüssuûd Efendi, “Risâle fî vakfi’l-menkûl ve’n-nukûd” , İstanbul ty. 50 Atar, Abdulkadir, , XVIII. Yüzyıl’da Yayımlanmış Fetva Mecmualarına Göre Osmanlı’da İktisadî

Hayat, M.Ü. S.B.E. Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 2015, s.127.. 51 BâlîEfendi‟nin iddiasına göre Rumeli‟de “Rumeli fetholalıdan beri” bir diğer ifadeyle “ulema ittifakı

ve padişahlar emriyle üçyüz yıla karîbtarih”ten beri para vakfı uygulamada var olmuştur (Koyunoğlu, a.g.m., s.261).

52 Koyunoğlu, a.g.m., s.262. 53 Tahsin Özcan, “Sofyalı Bâlî Efendi’nin Para Vakıflarıyla İlgili Mektupları”, İslâm Araştırmaları

Dergisi, sayı, 3, 1999, s.130-144; Nasi Aslan, “Osmanlı Toplumunda Para Vakıflarının Kurumsallaşmasında Rol Oynayan Faktörler”, Dini Araştırmalar, Ankara 1998, C. 1, sayı: 2, s. 96-97; Murat Çizakça, Osmanlı Dönemi Vakıflarının Tarihsel ve Ekonomik Boyutları, Bahçeşehir Üniversitesi, İstanbul ty., s.23.

Page 12: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Osmanlı’da kredi kaynağı olarak para vakıfları ve Türk katılım bankalarının çalışma sistemi 153

para vakıfları resmî ve bağlayıcı bir uygulama haline gelmiştir54. Öte yandan Ebüssuûd Efendi’nin bu görüşlerine çağdaşı İmam Birgivî (ö. 981/1573) de karşı çıkmış55 ve 979 (1572) yılında es-Seyfü’s-sârim fî ‘ademi cevâzi vakfi’l-menkûl ve’d-derâhim adlı risâlesini kaleme almış ve para vakfının câiz olmadığını ileri sürmüştür56. Ancak Osmanlı’da uygulama Ebüssuûd’un fetvası istikametinde gelişmiş ve daha sonra bu yönde bir hüküm/ferman de çıkarak onun fetvası kanun haline gelmiştir57. Hatta Şeyhülislâm Kemalpaşazâde (ö. 940/1534) vakıf paraların mu‘âmele-i şer’iyye usulü ile işletilmesinin sahih bir muâmele olduğunu söylemiş ve bu muamele hakkında “bu hîle Allah’ı aldatmak için icad edilmiş bir muâmeledir” diyenlerin “ta’zîr edilmesi ve imanlarının yenilemeleri gerektiği” şeklinde bir fetva vermiştir 58. Ebüssuûd ise vakıf paraların mu‘âmele-i şer’iyye usulü ile işletilmesinin sahih bir muâmele olduğunu ve bu yolla alınacak kâra haram dememek gerektiğini ileri sürmüştür59. Öte yandan şeyhülislâm Yenişehirli Abdullah Efendi (ö. 1156/1743) de para vakfının câiz olmadığını iddia edenlere ta’zîrcezası verilmesi gerektiğini ifade etmiştir60.

Osmanlıda para vakıflarının hayatta kalması ve yaygınlaşması İslâm dünyasının diğer yerlerinde de benimsenip yaygınlaşmasına yol açtı. Hindistan Müslümanlarının önderliğinde, bu gün önce Hindistan ve Pakistan, İran, Mısır ve Lübnan gibi pek çok

54 Ahmet Turan Arslan, İmam Birgivi Hayatı, Eserleri ve Arapça Tedrisatındaki Yeri, İstanbul 1992,

s.58; Mehmet Gel, “Kanûnî’nin Para Vakfı Yasağını Kaldıran 1548 Tarihli ‘Hükm-i Şerîf’nin Yeni Bir Nüshası”, Gazi Akademik Dergisi, 2010, C.4, sayı:7, s.185.

55 Şule Önder, İslam ve Osmanlı Hukukunda İmam Birgivi ve Ebüssuûd Efendi’nin Para Vakfı Tartışmaları, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Konya 2006, s.41 ve dev.; Aslan, a.g.m., s.97.

56 Ahmet Turan Arslan, a.g.e, s.60, 99-100. 57 Bilgin, a.g.e., s.155-156. 58 Mehmet Şimşek, “Osmanlı Cemiyetinde Para Vakıfları Üzerinde Münâkaşalar”, Ankara Üniversitesi İlahiyatFakültesi Dergisi, Ankara 1985, XXVII, s.216; Fetvanın orijinali şöyledir: “Mesele: Ba'zı hile-i şer'iyyelere Zeyd, "Hile, Tanrıyı aldatmakdır" dise ne lazım gelir? el-Cevab: Ta'zir-i belîğ ve tecdîd-i iman lazım gelir” (Ö.L.Barkan-E.H.Ayverdi, İstanbul Vakıfları Tahrîr Defteri, 953 (1546) Târihli, İstanbul 1970, s. XXXIII-XXXIV).

59 Ebüssuûd’un fetvası: "Zeyd 'Amr'dan bin akçe isteyüb, onu on bir üzerinden (%10) bin akçe alub 'Amr kaftanın çıkarub Zeyd'e yüz akçeye satdım, diseZeyd dahi kabul edüb kaftanı Bekr'e hibe idüb, Bekr dahi kaftanı 'Amra hibe eylese bu tarik üzere mu'amele-i şer'iyye midir? el-Cevab: Şer'iyyedir. Sûret-i mezkurede olan ribh haramdır, dise ona nesne lazım olur mu? el-Cevab: Mu‘âmele-i sahiha alıcak haram dimemek gerek” (Ö.L.Barkan-E.H.Ayverdi, a.g.e, s. XXXIII-XXXIV). Bir başka fetva için bk. (Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri, C.4, s,49).

60 Yenişehirli Abdullah Efendi’nin fetvası: Soru: Bir beldede âlim namına Zeyd “Vakf-ı nukûd haramdır, vakfedenler ehl-i nârdır, devr ile hasıl olan ribh dahi haramdır, anı ekleden (onu yiyen) imama iktidâ caiz değildir” deyip halkı vakf-ı nukûd olan mesâcidde imam olanlara iktidâdan men etmekle ekser mesâcidin ta’tîline ve ol belde ahalisi beynlerinde ihtilâle bâis olup ve bunun emsâli kelimât ilkâsıyla fitne zuhuru havf olunsa şer’an Zeyd’e ne lâzım olur? el-Cevâb: Ta’zîr-i şedîd ile men ve zecr olunur, mümteni’ olmazsa rücu edinceye (dek) zindanda habs olunur (Behcetü’l-fetâvâ, s.150)

Page 13: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Dr. Abdulkadir ATAR 154

İslâm ülkelerinde de yasal kabul edidiler. Uzak doğudaki Malezya’da bile, nakit fonlar ve banka hesaplarıyla vakıf kurmak mümkündür61.

III- OSMANLI’DA İLK PARA VAKFI ÖRNEKLERİ Osmanlı dönemi ilk para vakfı örneklerine II. Murat, Fatih Sultan Mehmet(ö.

886 /1481) dönemlerinde rastlanmaktadır62. Osmanlı’da para vakfının şu ana kadar tesbit edilen en erken varlığına ait örnek, Edirne’de 1423 yılında Yağcı Hacı Muslihiddin tarafından 10. 000 akçenin işletilmek üzere vakfedilmesidir63. Fatih Sultan Mehmet Yeniçeri Ocakları'na verilecek etlerin zamanla meydana gelecek fiyat artışlarından etkilenmemesi için yirmi dört bin altın vakfetmiştir64. Fatih Sultan Mehmed’in bu vakfı, Osmanlı sultanlarının para vakfı kurmalarının ilk örneğini oluşturmuştur. Kanûnî Sultan Süleyman (ö. 974/1566) da kendisinden önce bu amaçla sultanlar, hanım sultanlar, valiler ve vezirler tarfından tesis edilen para vakıflarını1565 yılında birleştirerek, 698 bin akçelik bir vakıf oluşturmuştur65. Bu paralar İstanbul kasaplarına kredi olarak veriliyordu66. Ayrıca III. Murat döneminde 1592 yılında kırk bin filori (o tarihte birfilori 60 akça) olan kasap akçesinden arta kalan bir milyon ikiyüz bin akçenin yüzde on üzerinden nemalandırılıp gelirinin İstanbul kasaplarına verilmesi amacıyla bir para vakfı kurulmuştur67.

61 Çizakça, a.g.e., s.24. 62 Cantürk Kayahan-İrfan Görkaş, “Osmanlı Dönemi Bölgesel kalkınmanın Finansman Aracı Olarak

Para Vakıflarının Kullanımı”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, 2009, sayı: 44, s.214. 63 Çiftçi, a.g.m., s.80. 64 Neşet Çağatay, "Osmanlı İmparatorluğunda Riba-Faiz Konusu, Para Vakıfları ve Bankacılık”,

Vakıflar Dergisi, Ankara 1971, C. 9, s.49. 65 Kanunî Sultan Süleyman'ın (Ö.974/1566) bazı sultanlara ait para vakıflarını birleştiren bir vakıfnamesi şöyledir: “İstanbul kadısına hüküm ki: Mahrûsa-i İstanbul'da vaki olan imaret-i Amirem evkafından 100.000 akçe, ceddim Sultan Mehmed Han evkafından 100.000 akçe, Sultan Bayezid Han emareti evkafından 80.000 akçe, Sultan Selim Han emareti evkafından 80.000 akçe ve oğlum Mehmed'in validesi merhumenin emareti evkafından 60.000 akçe, Üsküdar'da olan emaret evkafından 60.000 akçe, Ali Paşa evkafından 30.000 akçe, Mehmed Paşa evkafından 30.000 akçe, Murat Paşa evkafından 18.000 akçe, Mustafa Paşa evkafından 30.000 akçe, Davud Paşa evkafından 30.000 akçe ki toplam 698.000 akçe olur. Bunlar mütevellilerden alınıp, Murâbaha yoluyla işletilerek, rıbhı (karı) mahrüsa-i mezbure (belirtilen şehir yöresi) kasaplarına sermaye için, koyun emini marifeti ile verilmek üzere südde-i saadetim müteferrikalarından Mustafa'ya teslim olunmasına emr edip... 22 Şaban 1566 Mart ayı ortaları" (Ahmed Refik (Altınay), 16. Asırda İstanbul Hayatı, İstanbul 1935, s.87; Çağatay, a.g.m., s. 55).

66 Döndüren, a.g.e., s.4. 67 “İstanbul kadısı saraya mektup yazmış “sabıkan kasap akçası 40.000 filori (o tarihte bir filori 60 akça)

olup her yıl rıbhından (kâr) külli akça hasıl olmağla müstakil mütevelli nasb olunup hala zikr olunan akçadan on iki yük (bir yük: yüz bin akçadır) kalup ve mütevellisi onunu on bire istirbah ettirmekle yılda cüzî nesne hasıl olup ol dahi mütevelli yevmi elli akça vazife alup ve dört câbî ve bir kâtip vazifesi dahi ihdas olunmagla kasaplara yılda 69.000 akça ait olur. Zikr olunan akça minbaad onun on bir üzere istirbah olunmak üzere kasaplara veyahut mu’temedün aleyh kimesnelere verildiği takdirde rıbhızıı’f (iki kat) üzere olduğundan maada mütevelli ve kâtip ve câbilerin vazifeleri zarar-ı kassabîne ait olmakla külli tefavüt olmağın meblağ-ı mezbur mütevelliden ref olunup vech-i meşruh üzere

Page 14: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Osmanlı’da kredi kaynağı olarak para vakıfları ve Türk katılım bankalarının çalışma sistemi 155

Araştırmacılar, İstanbul’da Fatih Sultan Mehmed devrinden itibaren 1456-1551 yılları arasında 1161 aded para vakfının bulunduğunu ve bu dönemde vakfedilen nakit para toplamının 18 milyon akçeye ulaştığını tesbit etmişlerdir68. Defterde yer alan vakfiyelere göre paralar, türlü yıllarda başka başka kişiler tarafından % 10, % 11. 25, % 12. 5, % 20 oranları ile nemalandırılmıştır69. “Bu döneme ait, 1527 yılı Osmanlı Devleti vergi gelir toplamı 537 milyon 927 bin akçe kadardır. Bundan eyaletlere, has, tımar ve zeamet teşkilatlarına verilen paylar düştükten sonra, merkezde toplanan bütçe gelerlerinin %12 kadarını vakıf paraların oluşturduğu görülür. Para vakıfları Osmanlı’nın son dönemlerine kadar önemini korumuştur”70. Araştırmacı Bahaeddin Yediyıldız İslâm ülkelerinde tarihi süreçte vakfın büyük sermayeleri temsil ettiğini bir örnekle şöyle anlatmıştır: “Bir örnek vermek gerekirse Anadolu eyaletinin 1530-1540 yılları arasındaki gelir toplamının (79. 784. 960 akçe) % 17’si vakıflara aitti. Bu nisbet Karaman eyaletinde % 14, Rum eyaletinde % 15,7, Halep ve Şam eyaletlerinde % 14, Dulkadriye’de % 5 ve Rumeli’de % 5,4-32 idi. Bunlar vakıfların tarım alanlarından intikal eden gelirlerdi, şehir mevkufatının gelirleri bunlara dahil değildir. Yapılan hesaplara göre sancak denilen 300 idarî birimin her birinde 1000’e yakın vakıf bulunan Osmanlı Devleti’nde vakıfların genel bütçesi devlet bütçesinin üçte birine ulaşmaktaydı”71.

IV- VAKIF PARALARIN İŞLETİLME USULLERİ Bir vakfın kurucusu kurduğu vakfın işleyişini gösteren ve “vakfiye” adı verilen

bir belge düzenleyip kadıya tescil ettirir. Vakıf kadının tescilinden sonra resmen kurulmuş olur. Vakfiyede, vakfın mal varlığı, kimlerin idare edeceği, paraların nasıl işletileceğigibi hususlar açıklanır. Vakfiyelerde vakfedilen paraların mu‘âmel-i şer’iyye yoluyla işletilip işletilmeyeceği kaydedilir. Bir nemâalmaksızın ödünç verilmesi şart kılınmış vakıf paralar muhtaçlara belirli müddet ve miktarlarla karz-ı hasen olarak verilir72. Bir hayra sarfedilecekribih karşılığında tâliplerine rızalarıyla ödünç verilmesişart kılınmış vakıf paralar ise m‘âmele, bidâ‘a, mudârebe, müşâreke ve icâre (kiralama)usullerinden biriyle veya birkaçı ile işletilir73. Vakıf paralarının işletilme yönetemlerinikısaca açıklayalım:

istirbah olunmak babında hükm ü hümâyunum recasına arz etdüğünecilden buyurdum ki... varduktazikr olunan kasap akçesine arz etdüğün üzere amel eyliyesin (koyun eminine verildi) fi. evâyil-i c. 1000 (Cemaziyclcvvel başları) I4 Şubat 1592 (üçüncü Murat devri). Bak. Ahmet Refik (Altınay)ı Hicrî XI. asırda İstanbul Hayatı, 1931 İstanbul, ss. 1.

68Ö.L.Barkan-E.H.Ayverdi, a.g.e, s. XXXIII-XXXIV. 69 Barkan-Ayverdi, a.g.e., aynı yer. 70 Döndüren, a.g.m., s.5. 71Yediyıldız, a.g.m., aynı yer. 72 Bilmen, a.g.e., C.5, s.47. 73 Döndüren, a.g.m., s.6; Kurt, a.g.m., s.322-323.

Page 15: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Dr. Abdulkadir ATAR 156

a-Bidâ‘a/ibdâ‘: Vakıf paranın Allah rızası için meccanen işletilip kârın ve anaparanın tamamının vakfe verilmesidir. Daha açık bir ifade ile bidâ‘a/ibdâ‘ bir fıkıh terimi olarak bir kimsenin kârı tamamen kendisine ait olmak üzere diğer kimseye sermaye vermesidir74. Bu işlemde para vakfı, başkasına kendi adına işletmek üzere verdiği sermayenin mülkiyetini kendinde tutmaktadır. Sermayeyi işleten kimsenin bu işten her hangi bir çıkarı bulunmaz. Tek çıkar hayır işleminin olmasıdır. Vakıf paraların bu yolla işletilmesi yaygınlık kazanmamıştır. Bazı vakfiyelerde, nadiren de olsavakfedilen paranın hasbi/meccanen olarak yönetim ve işletilmesini üstlenecek kişilerie verilmesinin şart koşulduğu ve dolaylı biçimde ibdâ‘ (bidâ‘a)) usulüne atıfta bulunulduğu görülür75.

b-Karz-ı hasen: Vâkıf vakfiyesinde vakıf paralarınmutaçlara faizsiz kredi olarak verilmesini şart koşabilir. Prensip olarak teşvik edilen müessese olmakla birlikte Osmanlı para vakıflarının bu yöntemle işletilmesi örneklerine nadiren rastlanmıştır76.

c- Bey‘bi’l-vefâ ve bey‘bi’l-istiğlâl77: Vakıf paralar, ev, dükkân, tarla gibi bir taşınmazını rehin gösteren kişilere kredi olarak borç verilir78. Bu şekilde borç alan kişinin rehin gösterdiği mesela evinin mülkiyeti geçici olarak para vakfına devredilir. Borçlu borcunu ödediğinde mülkiyet ona geri dönerdi. Genel olarak borçlunun vakfa borcunu ödeyinceye kadar rayice uygun bir kira ödemesi şartıyla evinde oturmasına izin verilirdi. Bu kira vakfın kârını oluşturur ve genelde %9-12 arasında değişirdi79.

c- Mudârebe: Kâr ve zarar ortaklığı biçiminde sermayenin işletilmesidir. Bu işlemde emeğini ortaya koyan tarafa mudârib, sermaya veren tarafa da rabbu’l-mâl denir. Böyle bir ortaklıkta sermaye koyan taraf para vakfı, mudârıb ise girişimci tüccardır. Tarihi süreçte, para vakıflarından kredi kullanan kimi girişimciler, kervan ve gemilerle uzak ülkelere giden ve kârlı ticaret yapan büyük tüccarlardı. Bunlar elde ettikleri kârdan sermaye sahiplerine pay veriyorlardı80. Murat Çizakça, Venedik ile ticaret yapan Bosnalı tüccarlara önemli miktarda kredi sağlayan Bosna para vakıflarının bulunduğuna işaret etmiştir81.

d- Mu‘âmele-i şer’iyye: Mu‘âmele-i şer’iyye para vakıflarının işletilme usullerinden biridir. Osmanlı’da vakıf paraları Ebû Yûsuf’un “muamele-i şeriyye ile riba kalkar, ribih câiz olur”82 şeklindeki görüşü esas alınarak muâmele-i şeriyye usulüyle de işletilmiştir. Osmanlı dönemi para vakıflarının bu yöntemle ile işletildiğine dair üçörnek vakfiye:

74 Fethi Gedikli, “İbdâ’”, DİA, yıl: 1999, C.19, s.263. 75 Gedikli, aynı yer. 76 Türkoğlu, a.g.m., s.191. 77 Kurt, a.g.m., s.323. 78 Çiftçi, a.g.m., s.85. 79 Çizakça, a.g.e., s.24-25. 80 Döndüren, a.g.m., s.4 (Halil İnalcık’ın bir makalesinden naklen). 81 Çizakça, a.g.e., s.25. 82 Bilmen, a.g.e., C.5, s.47.

Page 16: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Osmanlı’da kredi kaynağı olarak para vakıfları ve Türk katılım bankalarının çalışma sistemi 157

1) 1517 tarihli, II. Bayezid (ö. 918/1512)’in oğlu Şehinşah’ın oğlu Mehmed’in karısına ait, 91. 000 gümüş dirhemlik para vakfının vakfiyesinde paranın işletilme şekli şöyle belirlenmiştir: “Yukarıda adı geçen vakfedici kadın, miktarı belirtilen 91. 000 gümüş dirhemin, ne eksik ne de fazla olmamak üzere, yılda her 10 dirheme, 1. 25 dirhem (yıllık %12. 5) hesabı üzere riba ve riba şüphesinden uzak bir şekilde şer’e uygun bir mu‘âmele (mu‘âmele-i şer’iyye) ve günlük rayiç bedeller (murâbaha-i mer’iyye) uygulanarak, kâr (ribh) getirecek şekilde işletilmesini şart koştu. Bu muâmele sağlam rehin veya varlıklı kefil güvencesi ile güçlendirilir”. 83

2) Denizli’ye bağlıBaşkarcı köyü sakinlerinden sâhibü’l-hayrat Cafer oğlu Mustafa ağa İbn-i'l-merhûm Cafer...şöyle dedi: Enfes-i malımdan yirmi adedliray-ı Osmanî’yihasbetenlillahıteâlâvakf uhabsedip şöyle şart eyledim ki: meblâğ-ı mezbûr iki bin kuruş ‘alâvechil-helâl bâ yed-i mütevelli rehn-i kavî veya kefil-i melî ile senevî ziyade ve noksan olmayıp ve kalemiye namı ile bir nesne alınmayıp onu on bir kuruş sekiz para hesabı üzere istirbâh olunup hasıl olan rıbhından her senenin Zilhicce-i şerîfesinin gayesinde 180 kuruş karye-i mezbûredevâkiashâb-ı hayrat tarafından bina ve inşa olunan mescid-i şerife minber vaz’ı ile hatib bulunan zata verile...27 safer 1307 h. /3 Ekim 1891”84. 85

3) Afyonkarahir ili Bolvadin ilçesi 1871 tarihli Cılkzade Mehmet Ağa Para vakfı uygulaması: …. atyab-ı mâl ve enfes-i menâlimden ifraz ve kemali imtiyaz ile mümtaz eylediğim on beş bin sekiz yüz kuruşu hasbetenlillahialiyyi’azîm…kazganlar dahi hasbemacerâl’âdeicâre-i mu’tâde ile icar olunubmeblâğ-ı merkûm onu on bir buçuk hesabı üzere ‘alâvechi’l-helâl istirbâh ve istiğlâl oluna. Ve dahi mal-ı vakf zayi olmak ihtimali olan kimesnelerden hazerolunub o makule kimesneler ile muamele ve istirbah olunmaya. Ve dahi rehn-i kavî ve kefil-i melî ve vakt-i hacette ikisinin biri olmadıkça verilmeyüb…

Osmanlı devrinin sonuna doğru, XIX. yüzyılın ikinci yarısında ve XX. yüzyılın başlarında bazı vakıf idarecileri, vakfedilmiş nakit paraları ilgili vakıflar adına nemâlandırmak için Osmanlı Bankası’na yatırmışlardır86.

Para vakıflarının ortaya çıkıp yaygınlaşmaya başladığı ilk dönemlerde mu‘âmele-i şer’iyye yöntemi ile borç alanlar genelde aşçı, bakkal, börekçi, berber, demirci, ekmekçi, marangoz kasap, hademe, imam, katip, nalbant gibi küçük esnaf ve memurlar idi. 17. yüzda ise borç para alanlar daha çok zengin tücarlardı87. 18. yüzyılda para vakıflarından kredi kullananlar arasında askerîler, kadınlar, köylüler ve gayrimüslimler de vardı88.

83 Hamdi Döndüren, “Para Vakıfnâmeleri”, Altınoluk Dergisi, 1990, sayı: 58, s.31 (Bursa Şer’iyye

Sicilleri, A,21/27.33a’dan naklen). 84 Çağatay, ag.m., s.55. 85 Cantürk Kayahan-İrfan Görkaş, a.g.m., s.222. 86 Yediyıldız, a.g.m., aynı yer. 87 Türkoğlu, a.g.m., s.193. 88 Çiftçi, a.g.m., s.87-91.

Page 17: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Dr. Abdulkadir ATAR 158

Şeyhüislâmfetvalarında vakıf paraların mu‘âmele-i şer’iyye usulüyle yıllık %15’den fazla bir oranla işletilememesi belirtilmiştir. Bir vakfiyede mesela %10 oranıyla işletilmesi şart kılanan bir vakıf paranın kadının onayı olmadan bu oranın yükseltilmesinin mümkün olmadığı açıklanmıştır. Ayrıca fıkıh kitaplarında mütevellilerin taşınmaz vakıf mallarının tamir ihtiyaçları için hakimin izniyle mu‘âmele-i şeriyye usulü ile tamir masraflarına harcamak üzere borç alabileceği beyan edilmiştir89.

Mu‘âmele-i şer’iyyenin icrası şöyledir: Mütevellî borç alanın bir malını vakıf adına peşin para ile-mesela yüz liraya- satın alır, sonra aynı malı, bedelini bir yıl sonra ödemek üzere o şahsa 110 liraya satar. Bu durumda borç alan bir yıl sonra 10 lira fazlasıyla – ödünç aldığı 100 lirayı- ödeyecektir. Vakfın mütevellisi vakıf parayı ödünç verirken vakfa ait bir malı 110 liraya bir yıl vade ile veresiye satar ve sattığı kişiden o malı peşin alarak 100 liraya tekrar satın alır. Vakıf, bu alım satımdan 10 lira kâr elde etmiştir.

İslâm hukukunda malın peşin fiyatı üzerine genel olarak yıllık %10-15 gibi bir kâr (ribih) eklenerek yapılan satış işlemine “murâbaha” adı verilir. Osmanlı vakıf hukukunda ise murâbaha terimi mu‘âmele-i şer’iyye karşılığında da kullanılmıştır90.

Vakıf paraları gerek karz olarak ve gerekse ticari kredi olarak isteyen kişiler seçiliyor ve onlardan belli teminatlar isteniyordu. Bu teminatlar para vakıflarının zayi olmamasına matuf tedbirler idi91. Bu teminat, ya borcu karşılayabilecek kıymetli bir rehin, o zamanki tabirle "rehn-i kavî" veya borçlu ödemediği zaman borcu ödeyecek zengin bir kefil,· eski tabirle "kefil-i melî" şeklinde olmaktaydı. 92

V- VAKIFLARIN MUAMELE USULÜ İLE İŞLETİLMESİNDE KÂR

SINIRLARI Osmanlı’da vakıf paraların nemalandırılmasında uygulanacak kâr (ribh) oranları

kanunnâmeler, fermanlar ve şeyhülislâm fetvalarıyla tesbit edilmiştir. II. Bâyezid döneminde çıkarılmış 907/1502 tarihli Edirne ve İstanbul İhtisâbKanunnâmleri’nde93 yapılacak mu‘âmelelerde elde edilecek azami kâr sınırı %20 olarak tesbit edilmiş94 ve

89 “…ribihsizistidâne (borç alma) mümküm olmazsa mütevelli re’y-i hâkimle ‘alâvechi’l-mu‘âmeleti’ş-şer’iyyeribihle para istikrâz ve istidâneedüb ol müsteğallâtınta’mîrinekadr-i mâruf meblağ sarf eder” (Ali Haydar, a.g.e., C.3, s.606; bk. Mecelle, md.1319).

90 Halk 19. asırda hemmuâmele hem de murâbaha kelimesini insafsızca alınan faiz anlamında kullanmış ve yüksek faizli kredileri veren bankere de murâbahacı ve muâmeleci adını vermiştir. (Şemseddin Sami, Kâmûs-i Türkî, İstanbul 1317, s.1318, 1368).

91 Aslan, ag.m., s.108. 92 Vakfiyelerde ve fetvalarda bu konuda “rehn-i kavî ve kefil-i melî yahut ikisinden biriyle onu onbir

buçuk hesabı ile mu’âmele-i şer’iye ile bâ yed-i mütevellî ve her sene ‘alâvechi’l–halâlistirbâh ve istiğlâl oluna” ve benzeri kayıtlara sıklıkla rastlanır (Çiftçi, a.g.m., s.86).

93 Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri, C.2, s. 287. 94 1502 tarihli İhtisabKanunnâmeleri: Madde: 23. “Ve mu‘âmeleye akçe verdikleri vakit onın on ikiden

ziyadeye vermeyeler” (Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri, C.2, s. 387).

Page 18: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Osmanlı’da kredi kaynağı olarak para vakıfları ve Türk katılım bankalarının çalışma sistemi 159

bu sınırı aşan ribahorların cezalandırılacağı belirtilmiştir95. Yavuz Sultan Selim (ö. 926/1520) döneminde çıkarılmış Kanunnâmeler’de şer’i mu‘âmele olmaksızın vakıf paralarının işletilmemesi gerektiği belirtilmiş ve şer’i mu‘âmeledeki kâr sınırı %10 olarak düzenlenmiştir96. Kanûnî Sultan Süleyman (ö. 974/1566) dönemi Kanunnâmeler’inde bu oran muhafaza edilmiştir97. Ancak daha sonraki dönemlerde çıkarılankanunnâmelerde bu kâr sınırı aşılıp yıllık kâr oranı %15 kadar çıkarılmıştır. Mesela 1091/1680 tarihli Sultan IV. Mehmet döneminde çıkarılan Narh Kanunu’nda bu oran %15 olarak tanzim edilmiştir98. Daha sonraki dönemlerde ise farklı tarihlerde çıkarılan narh kanun/nizamnâme ve fermanlarda yıllık kâr/ribih oranları %9 kadar düşürülmüştür. Meselâ 1609 tarihli fermanda yüzde on beş, 1680 tarihli Narh Kanunu’nda yüzde on, 1303/1887 tarihli Murâbaha Nizamnâmesi’nde yüzde dokuza indirilmiştir99.

Şeyhülüislâm fetvalarında, özellikle şeyhülislâm Ebüssuûd’un fetvalarında muamelelerden elde edilecek yıllık azami kâr oranları %15 olarak tesbit edilmiş ve bu sınırı aşanlara ta’zîr cezası verileceği açık bir şekilde beyan edilmiştir100. Ebüsssuûd’un mu‘âmele usulü ile alınması câiz olan yıllık azami %15 kâr oranı, padişah fermanıyla resmî kâr oranı olarak kabul edilmiştir. Şeyhülislâm fetva kitaplarındaki fetvalarda sık sık yıllık bu %15 lik kâr/ ribih orana “onıonbir buçuk” terimiyle dikkat çekilmiştir. Sultan I. Ahmet tarafında yazılan 1609 tarihli bir fermanda ribâhorların (teficelerin) yıllık % 40, %50 kâr/ribih oranıyla muamele yaptıklarından ve halktan pek çok kişiyi borca batık hale getirdiklerinden bahisle yüzde onbeşten fazla faiz almaya devam edenlerin hapse atılacağı ve küreğe

95 1502 tarihli İhtisab Kanunnâmeleri: Madde: 60. Ve ribâhorlar, onın on ikiden ziyadeye vermeyeler.

Verecek olurlarsa, muhtesib gibi haklarından gele” (Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri, C.2, s.295).

96 Yavuz Sultan dönemi Kanunnâmesi : Madde 42. “Ve mu‘âmele-i şer’iyye edenin onu, on birden ziyadeye ettürmeyeler ve şer’îmuâmele etmedin kat'ariba etdürmeyeler ve dahi gammazlık edüb bir Müslümanın malı zayi olmasına sebeb olanın hakkından gelip tazmin edeler" (Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri, C.3, s.93; Şule Önder, İslam ve Osmanlı Hukukunda İmam Birgivi ve Ebüssuûd Efendi’nin Para Vakfı Tartışmaları, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Konya 2006, s.41.).

97 Kanunî dönemi kanunnâmelerinde, mu‘âmele-i şer’iyye ile ilgilimaddeler: Madde.55 “Ve mu‘âmele-i şeriyye edenleri onı onbirden ziyade ettirmeyeler.” . Madde: 230: “Ve şer’an mu‘âmele edenleri onı onbirden ziyade verdürmeyeler ve ribâyı dahi kat’aetdürmeyeler (Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri, C. 4, s. 303, 323).

98 1091/1680 tarihli Narh Kanunu’nda şöyle deniyor: “... ve şer'an mu‘âmele edenleri onu on birden ziyadeye verdirmeyeler ve ribayı dahi kat'iyyen ettirmiyeler" (Çağatay, a.g.m., s. 51, Osman Nuri Ergin, Mecelle-i Umur-i Belediye, 1, 410’den naklen).

99 Çağatay, a.g.m., s. 51. 100 Şeyhülislâm Ebüssuûd’un para vakfı ile ilgili fetvası: Soru: Zeyd, onun on ikiye ve on üçe dahi

ziyadeye muâmele eylese, fî zamâninâ emr-i sultânî ve Şeyhülislâm Müfti-z-zamân Hazretlerinin fetva-yışerîfeleri onun on bir buçukdan ziyadeye verilmemek üzere tenbih olunduktan sonra ısgâ etmeyüp ısrar eylese şer’an ne lazım olur? el-Cevâb:Ta’zîr-i şedîd ve habs-i medîd lazımdır, tevbesi ve salâhı zâhir olacak ıtlak olunur. (Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri, C.4, s. 49).

Page 19: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Dr. Abdulkadir ATAR 160

konulacağı yazılmıştır101. Para vakfiyelerinde borç paradan alınacak yıllık kâr oranları %10, %11. 25, %12. 00, %12. 50, %15 olarak belirlenmiştir102.

VI- PARA VAKIFLARININ EKONOMİK ve SOSYAL HAYATA

KATKILARI İslâm ülkelerinde tarihi süreçte vakıflar eğitimden sağlığa, din işlerinden

belediye ve bayındırlık hizmetlerine kadar bütün alanlarda kamu hizmetlerini ifa eden çok önemli hayır kurumları olmuşlardır103. Vakfedilen paralar ve vakıf mallardan elde edilen gelirler, vakıf çalışanlarının maaşları verildikten sonra hayır işlerine sarf, fakirlere yardım, esnaf ve sanatkârlara borç verme şeklinde değerlendirilmiştir. Osmanlı’da bir hayli çoğalmış olan para vakıfları öncelikle kişilerin nakit ve kredi ihtiyaçlarının karşılanması için bir alt yapı oluşturmuş ve böylece tefecilik uygulamalarına karşı bir alternatif olmuştur Ayrıca para vakıflarının sabit gelir uygulamalarıyla piyasaya istikrar gelmiştir”104. Yine Osmanlı döneminde kamusal alan olarak ifade edilen birçok yatırım, para vakıfları kanalıyla finanse edilmiştir105. Günümüz bankacılık hizmetlerinden bir kısmı o dönemin şartları ve imkânları dahilinde bünyesinde vakıf paralarını da bulunduran avârız ve esnaf sandıkları tarafından yerine getirilmiştir106.

Zamanla para vakıflarının uygulama alanı genişledikçe fonksiyonları da artmıştır. Yeniçeri ortak sandıkları, meslek mensuplarının oluşturduğu esnaf sandıkları ve mahalle/köylerde oluşturulan avârız vakıfları107 toplumun belli kesimlerinin ortak faaliyetlerinin yürütülmesi, ortak ihtiyaçların karşılanması gibi hizmetler

101 Çağatay, a.g.m., s. 51. 102 Kurt, a.g.m., s.327. 103 Çizakça, a.g.e., s.21-23; Türkoğlu, a.g.m., s.189. 104 Elif Genca, “Osmanlı Hukukunda Vakıfların Denetimi (Evkâf-ı Hümâyun Nezareti)”, İÜHFM, 2014,

C.LXXII; sayı:1, s.543. 105 Çizkça, s.22; Koyunoğlu, a.g.m., s.254. 106 Aslan, a.g.m., s.118; Çağatay, a.g.m., s.49. 107 Önceleri mütevelliler tarafından idare edilen ve evkaf nezaretince murakebesi yapılan avârız

vakıflarının 1869 yılında önemli bir kısmı belediyelere devredilmiştir (Aslan, a.g.m., s.116) . Yine 1292’de (1875) Maarif Nezâreti’nin çıkardığı tâlimatnâmede bu paraların sıbyan ve ibtidâî mekteplerinin ihtiyaçlarına sarfedilmesine karar verilmişti. Aynı şekilde değişik tarihlerde bu vakıflardan Hilâliahmer gibi resmî hayır kurumlarına da para tahsis edildiği görülmektedir. Cumhuriyet döneminde ise 1930 tarihli belediye kanununun 110. maddesi gereğince avârız vakıfları belediyelere intikal ettirilmiştir. (Mehmet İpşirli, “Avârız Vakfı”, DİA, yıl: 1991, C.4, s.109).

Page 20: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Osmanlı’da kredi kaynağı olarak para vakıfları ve Türk katılım bankalarının çalışma sistemi 161

görmüştür108. Bu vakıflar âdeta bir güvenlik kurumu vazifesi görmüş109, yaşlılık ve maluliyet maaşları verebilmiş, bir kurum olarak sigortanın bilinmediği bir çağda lonca ya da mahalle üyeleri için ilkel de olsa bir sigorta güvencesi sağlanmıştır110. “Öte yandan para vakfı olmamakla beraber benzer prensiplerle işletilen eytam sandıkları da toplumun zayıf ve korunmaya muhtaç bir kesimini oluşturan yetimler için bir güvenlik şemsiyesi oluşturmuştur111.

VII- PARA VAKIFLARI ve BANKACILIĞIN BAŞLAMASI Osmanlı Devleti’nde çok sayıda para vakfı kurulmuş ve XVI. yüzyıldan itibaren

âdeta bir banka gibi faaliyet göstermiştir. Hattâ Osmanlı para vakıflarının modernite öncesi bir bankacılık sistemi oluşturduğu iddia edilmiştir112. Osmanlı’da III. Selim (1789-1807) devrinde başlıyan ciddî reorganizasyon hareketleri, II. Mahmut (1808-1839) ve Abdülmecid (1839-1861) devirlerinde hızla gelişmiş, askerî, malî ve iktisadî alanlarda çok önemli yenilikler meydana gelmiştir. Ticaret ve finansmanda batılı modeller benimsenmiştir. 28 şubat 1838 tarihinde “Mâliye Nezâreti” kurulmuş ve ilk kâğıt para 28 şubat 1838 tarihinde “kâime-i mu‘tebere-i nakdiye” adı ile tedavüle konmuştur.

Tanzimatın ilanından az önce 1838’de “kâğıt para” basılıp kullanılmaya başlaması ve ticarî faaliyetlerin artması banka ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Bunun üzerine gayr-i müslimler ve yabancı devletler İstanbul’da banka kurma girişimde bulunmuşlar ve Galata bankerleri 1847’de “Bank-ı Dersaadet (İstanbul Bankası, Banque de Constantinople)” adıyla bir banka kurmuşlardır113. Böylece Bank-ı Dersaadet Osmanlı’da kurulan ilk banka olup İstanbul’da faaliyet göstermeye başlamıştı. Ancak Bank-ı Dersaadet 1856’da kapatıldı. Daha sonra yerine 1856’da Bank-ı Osmani (Ottoman Bank: Osmanlı Bankası) adı altında bir banka kuruldu.

108 Yeniçeri kışlalarında "yardım sandığı" denilen sandıklar olduğu gibi, çeşitli yerleşim merkezlerinde

her mabed veya köy/mahallenin bir "avârız akçesi sandığı" vardı. Avârız akçesi sandıklarının finansmanını, hayır sahibi kimseler geri almamak üzere verirlerdi. Vakfın nakit parası, kâr (rıbh) getirecek usulle işletilir, elde edilecek kârın bir bölümü mabedin ihtiyaçlarına, diğeri mahallenin yoksul ve muhtaçlarına harcanırdı. Her esnafın da bir vakıf sandığı vardı. Buna önceleri, "esnaf sandığı", "esnaf vakfı" veya daha önceleri de "esnaf kesesi" denilirdi. Bu sandık, mütevellinin idaresi ve koruması altındaydı. Mütevelli loncaya, lonca da esnafa karşı sorumlu idi. Mütevelli yıl sonlarında loncaya yıllık hesap vermek zorunda idi. Her esnaf sandığında altı torba (kese) bulunur. Bunlardan kırmızı torbada, nemaya verilen paraların senetleri saklanırdı (Osman Nuri Ergin, Mecelle-i Umur-i Belediye, İstanbul 1337, l, 704-705, Türkiye'de Şehirciliğin Tarihî İnkişafı, İstanbul 1936, s.27-29; Çağatay, a.g.m., s.48-49; Hamdi Döndüren, “Osmanlı’da Esnaf Vakıfları”, Altınoluk Dergisi, İstanbul 1990, sayı: 056, s.29).

109 Elif Genca, aynı yer.; Özcan, a.g.m., s.62; Aslan, a.g.m.,s.116. 110 Çizakça, a.g.e., , s.22. 111 Özcan, ag.m., s.62. 112 Çizakça, a.g.e., s.25. 113 Ahmet Tabakoğlu, Türk İktisat Tarihi, s.278.

Page 21: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Dr. Abdulkadir ATAR 162

Bankanın adı 1863’te Bank-i Osmânî-i Şâhâne (Osmanlı Bankası) oldu114. “Osmanlı devrinin sonuna doğru, XIX. yüzyılın ikinci yarısında ve XX. yüzyılın başlarında bazı vakıf idarecileri, vakfedilmiş nakit paraları ilgili vakıflar adına nemâlandırmak için Osmanlı Bankası’na yatırmışlardır”115.

Öte yandan Mithat Paşa da Niş valisi iken Pirot Kasabası’nda 1863 yılında çiftçilerin oluşturduğu kaynakla, “Memleket Sandığı” adıyla ortaklarına düşük faizle kredi veren bir müessese kurmuştur. Mithat Paşa bu fikri avârız akçası sandıklarından almış olması mümkündür116. Mithat Paşa’nın kurduğu bu müessesese milli bankacılığın ilk örneği olarak tarihe geçmiş ve bu girişim bugünkü Ziraat Bankası’nın temelini oluşturmuştur117. Mithat Paşa’nın kurduğu bu müessese sayesinde geçim sıkıntısı içinde bulunan çiftçiler yüksek faizle kredi veren tefecilere muhtaç olmaktan kurtulup düşük faizli zıraî kredi bulma imkânına kavuşmuş oldu.

Osmanlı Evkāf-ı Hümâyun Nezâreti’nin para vakıflarını ve vakıflara ait birtakım arsa ve arazileri değerlendirmek suretiyle bir banka kurma yolunda bazı teşebbüsleri olmuştur. II. Meşrutiyet döneminde vakıf arazilerin satışından elde edilen sermaye ile 1913’te “Evkaf Bankası” adıyla bir banka kurulmuş ve bankanın hisse senetlerini nukûd-i mevkûfe ile alınması düşünülmüştü. Ancak 1914’te I. Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla bu teşebbüs yarım kalmış, banka faaliyete geçememiştir. Cumhuriyet döneminde 1938 sonunda sermayesini vakıf paralarının oluşturacağı “Evkaf Emlak Bankası”nın kurulması gündeme gelmekle birlikte bazı sebeplerden dolayı bu girişim de başarılı olamamıştır118. Ancak 1954 yılına gelindiğinde elli milyon lira olan sermayesinin büyük bir kısmı vakıflardan temin edilerek “Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı” kurulmuştur119.

VIII- TÜRK KATILIM BANKALARININ ÇALIŞMA SİSTEMi A- FAİZSİZ EKONOMİ ve KATILIM BANKASI Katılım bankası, faizsiz bankacılık ilkesine dayalı olarak kurulmuş, faizsiz

şekilde her türlü bankacılık işlemlerini yerine getiren, kâr-zarar ortaklığı esasına dayılı bir şekilde faaliyette bulunan bir banka türüdür120.

İslâm Ülkeleri, özellikle XIX ve XX. yüzyıllarda faize dayalı kapitalist-Batı ekonomisinin gerek doktrin gerekse uygulama ve kurumlaşma açısından ağır tesiri altında kalmış ve çok defa bu ülkelerde faizsiz bir ekonominin mümkün olmayacağı iddia edilmiştir. Hatta bu görüşü bazı İslâm iktisatçıları da dillendirmişlerdir. Bu

114 Osmanlı Bankası 2001 yılında Garanti Bankası’na katıldı ve varlığı sona erdi. 115 Yediyıldız, a.g.m. aynıyer. 116 Çağatay, a.g.m., s.49. 117 “Memleket Sandıkları Nizamnamesi"nin 1867 yılında yürürlüğe girmesiyle Osmanlı Devleti'nin her

yanında (Rusçuk, Eski Cuma ve Lefkoşe sandıkları ilk örneklerdendir) sandıklar faaliyete başlamış ve uzun yıllar başarıyla hizmet vermiştir. 1883 yılında memleket sandıklarını tüzüğünde değişkliğe gidilerek adı 15 Ağustos 1888 tarihinde MenâfiSandıkları’nın yerini "Ziraat Bankası" aldı. Bankanın adı 1926 yılında "Türkiye Ziraat Bankası Anonim Şirketi” şekline döndü (Çağatay, a.g.m., s.51-52).

118 Özcan, a.g.m., s.62. 119 Özcan, a.g.m. aynı yer. 120 Bayındır, a.g.e., s.252.

Page 22: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Osmanlı’da kredi kaynağı olarak para vakıfları ve Türk katılım bankalarının çalışma sistemi 163

görüşün isabetsizliğini tarihî ve günümüz uygulama örnekleri ortaya kaymaktadır. Böyle bir iddia sadece kapitalist - liberal ekonomi için kısmen geçerli olabilir. Çünkü kapitalist ekonomi içinde de kâr-zarar ortaklıkları mümkündür. Ayrıca sosyalist ekonomi de faizi öngörmemektedir. Bugün Pakistan, İran, Suudi Arabistan gibi bazı İslâm ülkelerinde ekonomik faaliyetlerin faizsiz olarak yürütüldüğü görülmektedir. İslâm ülkelerindeki bu uygulamalar faizin ekonominin vazgeçilmez şartı olduğu iddiasını fiilen de çürütmektedir. Ancak kurumları faize dayalı kapitalist ekonomiye göre şekillenmiş ve fertleri bu yönde eğitilmiş bir İslâm toplumunda kısa zamanda faizsiz ekonomiye geçmenin zorluğu da ortadadır. Bunun için insanların faizsiz ekonominin mümkün olduğuna inanması ve faizsiz ekonomiye geçiş yönünde de gayret sarfetmesi gerekir121.

İslâm dünyasında özellikle XX. yüzyılın ortalarından itibaren faizsiz ekonomik model arayışları hızlanmış, sermaye sahibiyle yatırımcıyı kâr ve zararda ortaklık esasına göre bir araya getiren aracı kurumların nasıl oluşturulabileceği, ayrıca faizsiz sermaye birikimi ve faizsiz kredi gibi ekonomik konular İslâm iktisatçıları arasında tartışılmaya başlanmıştır. İslâm ülkelerinde çeyrek asırlık geçmişi bulunan faizsiz banka veya İslâm bankası uygulamaları bu çabaların sonucudur. 1963 yılında AhmedNeccâr’ın öncülüğünde Mısır’da kurulan ve birkaç yıl uygulamada kalan faizsiz banka örneği, 1974’te İslâm Konferansı Teşkilâtı’na dahil kırktan fazla müslüman ülkenin ortaklığıyla kurulan İslâm Kalkınma Bankasıile Dubai İslâm Bankası bu yönde atılmış ciddi adımlardır122. Bugün Güney Afrika'dan Kazakistan'a ABD'den Pakistan'a kadar uzanan bir coğrafyada özel finans kurumları ve faizsiz bankalar faaliyet göstermektedirler. Bu kurumlar meşru ölçüler içinde kalmaları, dolaylı yoldan da olsa faizli işlemler yapmamaları şartıyla faizsiz banka olarak kabul edilebilir. Hatta Citibank, HSBC gibi klasik bankalar da faizsiz bankacılık üniteleri kurmuşlar ve faaliyetlerine halen daha devam etmektedirler.

B- TÜRKİYE’DE KATILIM BANKALARI Türkiye, ilk olarak1984’te “Özel Finans Kurumları” yani “faizsiz bankacılık” ile

tanıştı. Özel Finans Kurumları’nın kurulmasına izin veren yasal düzenlemenin hemen akabinde Albaraka Türk ve Faisal Finans 1984 yılında kuruldu ve 1985’te faaliyete geçti. Faysal Finans 2001’de Türk ortaklar tarafından satın alındı ve şirketin adı Family Finans Kurumu A. Ş. olarak değiştirildi. Bunu 1989’da Kuveyt Türk, 1991’de Anadolu Finans, 1995’de İhlâs Finans ve 1996’da Asya Finans takip etti. Family Finans ile Anadolu Finans Kurumu ile 2005’de birleşerek Türkiye Finans Katılım Bankası adını aldı. 2001 yılında İhlâs Finans kapandı. 2015’te Ziraat Katılım Bankası ve 2016’da Vakıf Katılım Bankası kuruldu. .

Türkiye’de önceleri “Özel Finans Kurumu” adıyla anılan faizsiz kurumların adı 19. 10. 2005 tarih ve 5411 sayılı “bankacılık kanunu” ile “katılım bankaları” olarak

121 İsmail Özsoy, a.g.m., s. 125. 122 İsmail Özsoy, a.g.m., aynı yer.

Page 23: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Dr. Abdulkadir ATAR 164

değişti. Yasa ayrıca katılım bankalarındaki tasrrufların 50 bin TL’ye kadar olan bölümünün güvence altına aldı. Ve “Katılım Bankalar Birliği” bünyesinde bulunan “Güvence Fonu”nu da Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) devretti. Daha sonraki bir düzenleme ile katılım bankalarındaki tasrrufların 50 bin TL’ye kadar olan bölümünün güvence altına alınması hususu 100 bin TL’ye yükseltildi.

2016 yılı itibariyle Katılım Bankaları’nın Türkiye’deki toplam bankacılık sektörü içerisinde almış olduğu pay aktif büyüklüğü itibariyle %5 seviyesindedir. Hiç şüphesiz bu oldukça düşük bir oran olup, bir diğer yönden ise gelişme potansiyeli açısından halen daha atılması gereken çok adımlar olduğunu işaret etmektedir. Yine 2016 yılı itibariyle halen faaliyette olan 6 katılım bankasının toplam şube sayısı 4’ü yurtdışı şube olmak üzere 1084’tür. Toplam personel sayısı ise 16036’dır. 123

Türkiye’de Bakanlar Kurulu Kararı’na istinaden kurulup Bankalar Kanunu'na uygun olarak faaliyet gösteren Katılım Bankaları 1985 yılından itibaren inançlarından dolayı klasik bankalara mevduat yatırmayan muhafazakâr kesime ait yastık altı paraların ekonomiye kazandırılması konusunda önemli bir görev ifaetmiştir. Klasik bankalara mevduat yatırmayan kişilerin oranının%15olduğu tahmin edilmiştir. Öte yandan katılım bankaları Suudi Arabistan, Katar ve Kuveyt gibi körfez ülkelerinden ülkemizebüyük ölçüde kaynak akışını sağlamıştır.

C- FAİZSİZ BANKALARININ ÇALIŞMA SİSTEMİ Faizsiz ekonomik sistem dahilinde faaliyette bulunan Katılım Bankaları bu

yönde faaliyette bulunan kurumların uzun bir yapısal tekâmülünün son halkasını oluşturmaktadırlar. Bunların temelde klâsik “mudârebeortaklığı”na dayandığı söylenmektedir. Mudârebe bir taraftan sermaye diğer taraftan emek olmak üzere kurulan ortaklıktır. Önceleri çok parası olanlar ortak bulurlarken katılım bankaları sayesinde az parası olanlar da ortak bulur hale gelmişlerdir. Katılım bankası mudârebe sözleşmesi ile müşterilerinin paralarını toplayıp birleştirir ve onları iyi bir tüccar sıfatıyla kullanır124.

Mudârebe esasına dayanan faizsiz bankacılığın çalışma sistemi şu şekilde özetlenebilir. Tasarruf sahiplerinin kâr-zarar hesabına 3, 6, 9 ay, bir yıl ve daha uzun süreli olarak yatırdıkları mevduat “sermaye” tarafını, faizsiz banka teşkilatının bu havuzları işletmesi de “emek” tarafını oluşturur. Banka bu hizmeti günümüz şartlarında kârdan ortalama %20 kadar pay alma karşılığında sürdürmektedir125.

Havuzdaki paranın kullandırılması dört yöntemle olmaktadır: a-Müşâreke Yöntemi126. Müşârekebir ekonomik faaliyeti yürütmek için kurulan

ortaklıktır. Müşârekede ortaklardan her biri az veya çok semaye koyar. Kâr oranları

123 http://www.tkbb.org.tr/mukayeseli-tablolar, 26.06.2016. 124 Bayındır, a.g.e., s.250. 125 Döndüren, a.g.e., s.639. 126 Yahıa Abdul-rahman, a.g.e., s.167.

Page 24: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Osmanlı’da kredi kaynağı olarak para vakıfları ve Türk katılım bankalarının çalışma sistemi 165

ortaklık sözleşmesinde belirtilir. Katılım bankalarının yapacağı ticarî ortaklıklar, bir malın alım-satımı, üretimi veya pazarlanması gibi belli işin yapılıp bitirilmesi ile sınırlı kalır ve iş bitince ortaklık da biter. Bu yöntem yorucu olduğu için günümüzde kullanılmamaktadır127.

b-Mudârebe Yöntemi128:Bir taraftan sermaye diğer taraftan emek olmak üzere kurulan ortaklıktır. Kâr paylaşımısözleşmede belirtilir. Katılım bankası, girişmciye bir iş için gerekli sermayeyi verir. Katılım bankalarında bu yöntem güvenilir ve sağlam proje teklifleri gelmediği için neredeyse hiç işletilememektedir.

c-Murabâha Yöntemi: Bu, bir kimsenin almış olduğu bir malı, kendisine kaça mal olduğunu ve ne kadar kâr ilave ettiğini söyleyerek başkasına satmasıdır. Katılım bankasında murâbaha yöntemi üç aşamadan oluşur129. Katılım bankası, önce taşınır veya taşınmaz bir malı satın almak isteyen ve bunun için bankadan finansman talep eden müşterinin isteği üzerine müşteriye sözlü ya da yazılı bir vekalet vermek suretiyle müşteriyi vekil kılarak malı satın alır ve Banka satın aldığı ve kendi mülkiyetindeki bu malı finansman talebinde bulunan müşterisine maliyete bir miktar kâr ilavesiyle satar. Müşterinin imzaladığı borç senedi maliyet ve kârı birlikte içeren toplam bir meblağı gösterir. Böyle bir alım satım işlemi faiz söz konusu olmaksızın gerçekleşir. Banka bu yöntemde kefil veya ipotek isteyerek kredinin dönüşünü garanti altına alır. Bu sebeple faizsiz finans kurumlarının zarar etmesi söz konusu değildir130. Murâbaha yöntemini uygulayan katılım bankaları uygulama esnasında bazı zorluklarla da karşılaşırlar131. Karşılaşılan zorlukların birisi, müşterisine malı satarken maliyete ilave edilecek kâr oranının tesbitindeuygulanak kriterdir. İkincisi önemli zorluk borcunu vaktinde ödemeyen borçluya cezaî müeyyide uygulanıp uygulnamayacağıdır. Günümüz finans kurumları piyasa şartlarının zorlasıyla kâr oranını bankaların uyguladıkları faiz miktarında veya ona yakın miktarda tesbit etmektedirler. Dolayısıyla finans kurumlarınca parasını yatıran kişilere dönem sonunda dağıtılan kâr miktarı bankalarıın uyguladıkları faiz oranlarına yakın gerçekleşmektedir132. Ancak bu durum, katılım bankalarını faiz ithamı altında bırakmaktadır. Halbuki bu oranlarda dağıtılan paylar, faiz değil meşru bir kazançtır. İslâm iktisat alimleri, müşterinin ödemelerde birgecikme yahut bihmalkârlık göstermesi durumunda gecikme faizi alınamayacağını söylemişlerdir. Ancak finans kurumlarının mâkul bir mazereti olmadan ödemelerini devamlı aksatanlar müşteriler için sözleşmeye cezaî şartlar koyabileceklerine fetva vermişlerdir. Bu şekilde alınan

127 Bayındır, a.g.e., aynı yer. 128 Yahıa Abdul-rahman, aynı yer. 129 Yahıa Abdul-rahman, a.g.e., s.160, 431-433. 130 Döndüren, a.g.e., s.639. 131 Yahıa Abdul-rahman, a.g.e., s.160, 431-433. 132 Döndüren, a.g.e., s.639.

Page 25: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Dr. Abdulkadir ATAR 166

gecikme tazminatları bankanın gelir havuzuna değil, meşru maksatlar için bağış olarak sarfedilmelidir133.

d- Finansal Kiralama (Leasing)134:“Finansal kiralama, bir malı satın alarak ihtiyaç duyan kişi veya kuruluşa kiralamaktır. Kiralama ya normal ya da mülkiyetin devriyle sonuçlanacak şekilde yapılır”135. Normal kiralamada müşteri bankaya ait bir malı sözleşme ile belirli müddet kiralar. Katılım bankası kiralanan müddet bittiğinde sözleme yenilenmezse malını geri alır. Katılım bankalarının mülkiyetin devriyle sonuçlanan kiralamanın mahiyeti şöyledir: Katılım bankası mülkiyetinde olan bir malı müşterisine taksitli olarak satıp kiralar. Bu durumda satılan malın mülkiyeti, borç taksitleri sonuna kadar finans kurumunun üstünde kalır, müşteri taksitle satın alıp kiraladığı bu mal için, “kira+borçtaksidi” öder. Vade sonunda borç taksitleri tamamen ödenince malın mülkiyeti de müşteriye intikal eder136. Finansal kiralama sisteminde kira bedelinin tesbitinde ve kira ve taksitlerin zamanında ödenmemesi veya geciktirilmesi durumunda bazı zorluklarla karşılaşılabilir. Kira bedelinin tesbitinde mevcut piyasa uygulamaları dikkate alınır. Borcunu geciktiren veya ödemelerini aksatan kişiye niyet ve mazeretine göre işlem yapılır.

SONUÇ: Osmanlı’da ulemâ arasında 15. yüzyılda para vakıflarının meşruiyeti ile ilgili

tartışlar yapılmış ve sonuçta Şeyhülislâm Ebüssuûd’un fetvası ve Kanûnî’nin fermanı ile para vakıfları resmen ve yasal bir kredi kaynağı olarak kabul edilmiştir.

Osmanlı’da vakıf paralar mu‘âmele, bidâ‘a, mudârebe, müşâreke ve icâreusullerinden biriyle veya birkaçı ile işletilmesi mümkün olmakla birlikte daha çok mu‘âmele-i şer’iyye usulü ile işletilmiştir. İslâm ekonomisinde mu‘âmele/mu‘âmele-i şer’iyye terimi borç verenin vereceği borç için gelir sağlayacak şekilde ve görünüş itibariyle de şer’i kurallara uygun olarak yapılan alım-satım gibi ticarî işlemleri ifade etmek üzere kullanılmıştır. Bu şekilde borç paradan alınan fazlalık da riba değil ribih/kâr olarak değerlendrilmiştir. Şeyhülislâm Çivizâde veBirgivî gibi alimler ise bu usulle borçtan alınan fazlalığı meşru bir gelir (ribih) değil, riba olarak nitelendirmişlerdir.

Şeyhülüislâmların fetvalarında, özellikle Ebüssuûd’un fetvalarında muamelelerden elde edilecek yıllık azami kâr oranları %15 olarak tesbit edilmiş ve bu sınırı aşanlara ta’zîr cezası verileceği açık bir şekilde beyan edilmiştir. Hatta I. Ahmed’in 1609 tarihli fermanında yıllık %40, %50 kâr/ribihmu‘âmeleyapan ribâhorların (teficelerin) hapse atılacağı ve küreğe konulacağı yazılmıştır.

İslâm ülkelerinde tarihi süreçte vakıflar eğitimden sağlığa, din işlerinden belediye ve bayındırlık hizmetlerine kadar bütün alanlarda kamu hizmetlerini ifa eden çok önemli hayır kurumları olmuşlardır. Vakfedilen paralar ve vakıf mallardan elde edilen

133 Yahıa Abdul-rahman, a.g.e., s.434. 134 Yahıa Abdul-rahman, a.g.e., s.162-166. 135 Bayındır, a.g.e., s.265. 136 Döndüren, a.g.e., s.639.

Page 26: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Osmanlı’da kredi kaynağı olarak para vakıfları ve Türk katılım bankalarının çalışma sistemi 167

gelirler, vakıf çalışanlarının maaşları verildikten sonra hayır işlerine sarf, fakirlere yardım, esnaf ve sanatkârlara borç verme şeklinde değerlendirilmiştir. Yine Osmanlı döneminde kamusal alan olarak ifade edilen birçok yatırım, para vakıfları kanalıyla finanse edilmiştir. Günümüz bankacılık hizmetlerinden bir kısmı o dönemin şartları ve imkânları dahilinde bünyesinde vakıf paralarını da bulunduran avârız ve esnaf sandıkları tarafından yerine getirilmiştir. Bu vakıflar âdeta bir güvenlik kurumu vazifesi görmüş, yaşlılık ve maluliyet maaşları verebilmiş, bir kurum olarak sigortanın bilinmediği bir çağda lonca ya da mahalle üyeleri için ilkel de olsa bir sigorta güvencesi sağlanmıştır.

Tanzimatın ilanındanaz önce 1838’de “kâğıt para” basılıp kullanılmaya başlaması ve ticarî faaliyetlerin artması banka ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Bunun üzerine gayr-i müslimler ve yabancı devletlerin girişimi sonucunda 1847’de “Bank-ı Dersaadet (İstanbul Bankası, Banque de Constantinople)” adıyla bir banka kurulmuştur. Ancak bu banka 1856’da kapatılmıştır. Daha sonra yerine 1856’da Bank-ı Osmani (Ottoman Bank: Osmanlı Bankası) adı altında bir banka kurulmuştur. Bazı vakıf idarecileri, vakfedilmiş nakit paraları ilgili vakıflar adına nemâlandırmak için Osmanlı Bankası’na yatırmışlardır137. Öte yandan Mithat Paşa’nın Niş valisi iken 1863 yılında çiftçilerin oluşturduğu kaynakla, “Memleket Sandığı” adıyla kurduğu müessesese milli bankacılığın ilk örneği olarak tarihe geçmiş ve bu girişim bugünkü Ziraat Bankası’nın temelini oluşturmuştur.

Osmanlı Evkāf-ı Hümâyun Nezâreti’nin para vakıflarını ve vakıflara ait birtakım arsa ve arazileri değerlendirmek suretiyle bir banka kurma yolunda bazı teşebbüsleri olmuştur. II. Meşrutiyet döneminde vakıf arazilerin satışından elde edilen sermaye ile 1913’te “Evkaf Bankası” adıyla bir banka kurulmuş ve bankanın hisse senetlerini nukûd-i mevkûfe (vakıf paralar) ile alınması düşünülmüştü. Ancak 1914’te I. Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla bu teşebbüs yarım kalmış, banka faaliyete geçememiştir. Cumhuriyet döneminde 1938 sonunda sermayesini vakıf paralarının oluşturacağı “Evkaf Emlâk Bankası”nın kurulması gündeme gelmekle birlikte bazı sebeplerden dolayı bu girişim de başarılı olamamıştır. Ancak 1954 yılında“Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı” kurulabilmiştir.

İslâm ülkelerinde faizsiz bankacılık faaliyetleri 20. asrın ikinci yarsından itibaren hızlanmış, 1963 yılında AhmedNeccâr’ın öncülüğünde Mısır’da faizsiz bir banka kurulmuş, bunu 1974’te İslâm Konferansı Teşkilâtına dahil kırktan fazla müslüman ülkenin ortaklığıyla kurulan İslâm Kalkınma Bankası ile Dubai İslâm Bankası takip etmiştir. Bugün Güney Afrika'dan Kazakistan'a ABD'den Pakistan'a kadar uzanan bir coğrafyada özel finans kurumları ve faizsiz bankalar faaliyet göstermektedirler. TürkiyeÖzel Finans Kurumları’yla 1984 yılında tanışabilmiştir.

137 Yediyıldız, a.g.m. aynı yer.

Page 27: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Dr. Abdulkadir ATAR 168

KAYNAKLAR

el-Bakara 2/245,275-279; Âl-i İmrân 3/130; el-Mâide 5/12; er-Rûm 30/39; el-

Hadîd 57/11, 18; et-Tegābün 64/17; el-Müzzemmil 73/20. Buhârî, “Büyû‘”, 74-82; Müslim, “Müsâķât”, 79-104; Tirmizî, “Büyû’”, 23;

İbnMâce, “Sadaķāt”, 19. Abdullah Efendi, Yenişehirli, Behcetü’l-Fetâvâ, Matbâa-i Âmire, İstanbul,

1266/1850. Akgündüz, Ahmed, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf

Müessesesi, 2. Baskı, İstanbul 1996; a. g. müel. , Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri. İstanbul: FEY Vakfı Yayınları, 1990-199.

Akyıldız, Ali, “Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti”, DİA, yıl: 2010, C. 39, s. 7-8. Ali Efendi, Fetâvâ-yı Ali Efendi, Matbâa-i Âmire, İstanbul, 1312/1893;. Ali Haydar, Dürerü’l-HükkâmŞerhuMecelleti’l-Ahkâm, İstanbul 1330. Altınay, Ahmed Refik, 16. Asırda İstanbul Hayatı, İstanbul 1935; a. ge. müel.

,Hicrî XI. asırda İstanbul Hayatı, İstanbul 1931. Aslan, Nasi, Osmanlı Toplumunda Para Vakıflarının Kurumsallaşmasında Rol

Oynayan Faktörler Dini Araştırmalar, Eylül-Aralık 1998. Arslan,Ahmet Turan, İmam Birgivi Hayatı, Eserleri ve Arapça

Tedrisatındaki Yeri, İstanbul 1992. Apaydın, H. Yunus, “Karz”, DİA, yıl:2001, C. 24, s. 520; ag. müel. ,“Îne”, DİA,

yıl: 2000, C. 22, s. 283-285. Atar, Abdulkadir,, XVIII. Yüzyıl’da Yayımlanmış Fetva Mecmualarına Göre

Osmanlı’da İktisadî Hayat, M. Ü. S. B. E. Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 2015. Aybakan, Bilal, “Muamele”, DİA, yıl: 2005, C. 30, s. 320. Barkan,Ö. L. -E. H. Ayverdi,E. H. ,İstanbul Vakıfları Tahrîr Defteri, 953

(1546) Târihli, İstanbul 1970 Bayındır, Abdulaziz, Ticaret ve Faiz, İstanbul 2007; a. g. müel. , “Bey‘ bi’l-

Vefâ”, DİA, C. 6, 1992, s. 20 Bilgin, Vejdi, Fakih ve Toplum (Osmanlı’da Sosyal Yapı ve Fıkıh), İstanbul:

İz Yayıncılık, 2003, s. 172-173. Bilmen, Ömer Nasuhi. Hukukı İslâmiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu.

İstanbul 1969. Çağatay, Neşet, "Osmanlı İmparatorluğunda Riba-Faiz Konusu, Para Vakıfları

ve Bankacılık”, Vakıflar Dergisi, Ankara 1971, IX, s. 51; Çiftçi, Cafer, “18. Yüzyılda Bursa’da Para Vakıfları ve Kredi İşlemleri”, UÜ,

Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Dergisi, s. 79-102. Çizakça, Murat, Osmanlı Dönemi Vakıflarının Tarihsel ve Ekonomik

Boyutları, İstanbul Bahçeşehir Üniversitesi Yayını, s. 21-23. Döndüren, Hamdi, Delilleriyle Ticaret ve İktisat İlmihali, İstanbul 2010; a. g.

müel. ,“Osmanlı Döneminde Bazı Faizsiz Kredi Uygulamaları ve Modern Türkiye’de

Page 28: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Osmanlı’da kredi kaynağı olarak para vakıfları ve Türk katılım bankalarının çalışma sistemi 169

Faizsiz Bankacılık Tecrübesi”, UÜİF Dergisi, 2008, C. 17, Sayı: 1, s. 1-24; a. g. müel. , “Osmanlı’da Esnaf Vakıfları”, Altınoluk Dergisi, İstanbul 1990, sayı: 056; a. g. müel. , “Para Vakıfnâmeleri”, Altınoluk Dergisi,İstanbul 1990, sayı: 58.

Ebüssuûd Efendi, “Risâle fî vakfi’l-menkûl ve’n-nukûd”, İstanbul ty. Gedikli, Fethi, “İbdâ’”, DİA, yıl: 1999, C. 19, s. 263. Gel, Mehmet, “Kanûnî’nin Para Vakfı Yasağını Kaldıran 1548 Tarihli ‘Hükm-i

Şerîf’nin Yeni Bir Nüshası”, Gazi Akademik Dergisi, 2010, s. 185-191. Genca, Elif, “Osmanlı Hukukunda Vakıfların Denetimi (Evkāf-ı Hümâyun

Nezâreti)”, İÜHFM, 2014, C. LXXII; sayı:1, s. 543. Günay, Hacı Mehmet, “Vakıf”, DİA, yıl:2012, C. 42, s. 477. İbn Kemâl, “Risâle fî cevâzivakfi’d-derâhimve’d-denânir”,(thk ve. trc. Tahsin

Özcan), İslâm Araştırmaları Dergisi, İstanbul 2000, sayı 4, 2000, s. 31-41. İpşirli, Mehmet, “Avârız Vakfı”, DİA, yıl: 1991, C. 4, s. 109. Karaman, Hayreddin, İslâmın Işığında Günün Meseleleri, İstanbul 199. Kayahan,Cantürk-Görkaş, İrfan, “Osmanlı Dönemi Bölgesel kalkınmanın

Finansman Aracı Olarak Para Vakıflarının Kullanımı”, 2009, Muhasebe ve Finansman Dergisi, sayı: 44, s. 212-227.

Koyunoğlu, M. Hüsnü, “Para Vakıfları: Muhasebe Defterlerine göre 17. Yüzyıl İstanbul Uygulaması”, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 2008, C. 8,, sayı:1, s. 253-303.

Kurt, İsmail, “Kredi Kaynağı Olarak Para Vakıfları”, İslâm Hukuku Açısından Günümüz Kredi ve Finans Yöntemleri, İstanbul 2011.

Mecelle, md. 1329, 1332. Kaşif Hamdi Okur, “Para Vakıfları Bağlamında Osmanlı Hukuk Düzeni ve

Ebüssuûd Efendi’nin Hukuk AnlayışıÜzerine Bazı Değerlendirmeler”, Gazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2005, C. 4, sayı:7-8, s. 33-58.

Osman Nuri Ergin, Mecelle-i Umûr-i Belediye, İstanbul 1337; a. g. müel. ,Türkiye'de Şehirciliğin Tarihî İnkişafı, İstanbul 1936.

Özcan, Tahsin, “Sofyalı Bâlî Efendi’nin Para Vakıflarıyla İlgili Mektupları”, İslâm Araştırmaları Dergisi, İstanbul 1999, sayı: 3; a. g. müel. ,“Kanûnî Dönemi Üsküdar Para Vakıfları”, Üsküdar Sempozyumu-I (düzenleyen Üsküdar Belediyesi), İstanbul 2004, s. 62.

Önder, Şule, İslâm ve Osmanlı Hukukunda İmam Birgivi ve Ebüssuûd Efendi’nin Para Vakfı Tartışmaları, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Konya 2006.

Özen, Şükrü, “Kemalpaşazâde”, DİA, yıl: 2002, C. 25, s. 240-24. Özsoy, İsmail, “Faiz”, DİA, yıl: 1995, C. 12, s. 110-125. Öztürk, Nazif, “Evkāf-ı Hümâyun Nezâreti”, DİA, yıl: 1995, C. 11, s. 521-524. Şemseddin Sami, Kāmûs-i Türkî, İstanbul 1317; Şimşek, Mehmet, “Osmanlı Cemiyetinde Para Vakıfları Üzerinde Münâkaşalar”,

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara 1985, C. 27, s. 207-220. ;

Page 29: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Dr. Abdulkadir ATAR 170

Tabakoğlu, Ahmet, Türk İktisat Tarihi, İstanbul: Dergâh Yayınları, 6. Baskı, İstabnbul 2003.

Türkoğlu, İrfan, “Osmanlı Devletinde Para Vakıflarının Gelir Dağılımı Üzerindeki Etkileri”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2003, C. 18, sayı:2, s. 187-196.

Yediyıldız, Bahaeddin, “Vakıf”, DİA, Yıl:2012, C. 42, s. 484; Yahıa Abdul-rahman, İslâm’da Bankacılık ve Finansman, (trc. Salih Tuğ-M.

Abdullah Tuğ), İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Yayını, İstanbul 2015.

Page 30: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Osmanlı’da kredi kaynağı olarak para vakıfları ve Türk katılım bankalarının çalışma sistemi 171

ABSTRACT

In Islamic countries, waqfs are known as charities to carry out many public

services from religous services to education, from health care to public works and aim to economical dynamism. Th elegitimacy of cash waqfs were discussed in 15th century of Ottoman among Seykhulislams (the head of scholars) very deeply and it had been banned for a while by the fetwa of Anatolian Kazasker (the head of judges) Civizade. But then the prohobition about cash waqfs was repealed by the fetwa of Seykhulislam Ebussuud Efendi and the daten 1548 decree, which is named as hukm-i serif of Kanuni. By this fetwa, cash waqfs are accepted officially as a source of credit. In this way, Ottoman finance world had a new credit source official/legal with cash waqfs. Cash waqfs which are grownby time had been firstly a substructure for people to provide for their cash and credit needs and thus it had been an alternative way against usury treatments. The definition of surplusratiot hat is taken from credit was maximum 15% and it provided to become credit market secure and stable. On the other hand cash waqfs tried to serve banking transactions in the way of proving loan as much as possible in that within the bounds of possibility of that period.

Issuing banknote in Ottoman in 19th century and increasing of foreing trade revealed need of banking as a credit instituion. Non-muslims and foreingners made an attempt on establishing a bank and the first bank in Ottoman was established by Galata bankers by name “Istanbul Bank”. This bank was closed in 1856. Ottoman Bank was established in the same year instead of Istanbul Bank. “Memleket Sandıgı” which was established by Mithat Pasa in 1863 to provide loan with the fund of farmers in Nis city. This had been basis of Ziraat Bank. After Second Constitutionalist Period, there were some attempts by Osmanlı Evkaf-ı Humayun Nezareti (The Ministry of Foundations) to establish a bank that founding capital was made from cash waqfs but all attempts hade been failured. Vakiflar Bank was established as late as in 1954 in the Republican era. There were some attempts to establish interestfree bank in 19th and 20th centruies in Islamic statesand an interestfree bank was established in Egypt at 1960’s. Following this, Islamic Development Bank was established in 1974. By time, in Islamic countries “interestfree private finance institutions” which are carried out with the system of interestfree became widespread among Islamic States. Turkey was introduced “private finance institutions” which are working with the system of intrestfree in 1984. There are six Participation Bank (Islamic Bank) in Turkey currently economical activities.

Page 31: İLAHİYYAT FAKÜLTƏSİNİN ELMİ MƏCMUƏSİisamveri.org/pdfdrg/D02632/2016_26/2016_26_ATARA.pdf · Osmanlı’da tüccar, esnaf ve sanatkârların mesleklerini icrası esnasında

Dr. Abdulkadir ATAR 172

ÖZET

İslâm ülkelerinde vakıflar din hizmetlerinden eğitime, sağlıktan bayındırlğa

kadar kamu hizmetleri ifa eden ve ekonomik hareketliliği artırmayı hedefleyen hayır kurumları olarak bilinmektedir. Osmanlı’da15. yüzyılda şeyhülislâmlar düzeyinde olmak üzere ulemâ arasında para vakıflarının meşruiyeti ile ilgili hararetli tartışmlalar meydana gelmiş vefaiz eksenli yapılan bu tartışmalar sonucunda para vakıfları Anadolu Kazaskeri Çivizâde’nin fetvasıyla bir müddet yasaklanmıştır. Ancak daha sonra para vakıflarına ilişkin yasak Osmanlı’da Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi’in fetvası ve Kanûnî’nin 1548 tarihli “hükm-i şerîf”şeklinde isimlendirilen fermanı ile kaldırılmıştır. Bu fetva ve ferman ile para vakıfları resmen bir kredi kaynağı olarak kabul edilmiştir. Böylece Osmanlı finans dünyası 15. yüzyılda resmî/yasal yeni bir kredi kaynağı olarak para vakıflarıyla tanışmıştır. Osmanlı’da zaman içinde bir hayli çoğalmış olan para vakıfları öncelikle kişilerin nakit ve kredi ihtiyaçlarının karşılanması için bir alt yapı oluşturmuş ve böylece tefecilik uygulamalarına karşı bir alternatif olmuştur. Osmanlı bürokrasisinin fetva ve fermanları ile borç verilen paradan alınacak fazlalığının azamı sınırının %15 olarak belirlenmesi kredi piyasasının güvenli ve istikrarlı bir şekilde oluşmasını sağlamıştır. Öte yandan para vakıfları zamanın imkânları dahilinde kredi sağlamada bankacılık hizmetlerini de ifa etmeye çalışmıştır.

19. yüzyılda Osmanlı’da kağıt paranın basılması ve özellikle dış ticaretin artması kredi kurumu olarak banka ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Gayrimüslimler ve yabancılar bu konuda girişimde bulunmuş ve Osmanlı’da ilk banka 1847 yılında Galata bankerleri tarafından “İstanbul Bankası” adıyla kurulmuştur. Bu banka 1856 yılında kapanmıştır. Onun yerine 1856’da Osmanlı Bankası kurulmuştur. Mithat Paşa’nın1863 yılında Niş şehrinde çiftçilerin oluşturduğu kaynakla, çiftçilere kredi vermek üzere kurduğu “Memleket Sandığı” adlı müessese bugünkü Ziraat Bankası’nın temelini oluşturmuştur. Osmanlı Evkâf-ı Hümâyun Nezâreti (Vakıflar Bakanlığı)’nde II. Meşrutiyet’ten sonra sermayesini para vakıflarının oluşturduğu bir banka kurulması girişimleri olmuşsa da başarılı olamamıştır. Vakıflar Bankası Cumhuriyet döneminde ancak 1954 yılında kurulabilmiştir. 19 ve 20. yüzyıllarda İslâm ülkelerinde faizsiz bancakılık girişimlerinde bulunulmuş ve 1960’lı yıllarda Mısır’da faizsiz banka kurulmuş, bunu 1974 yılında kurulan İslâm Kalkınma Bankası takip etmiştir. İslâm ülkelerinde zamanla faizsiz bankacılık sistemiyle faaliyette bulunan “faizsiz özel finans kurumları” yaygınlaşmıştır. Türkiye 1984 yılındafaizsiz bankacılık sistemiyle çalışan “özel finans kurumları”ylatanışmıştır. Şu anda Türkiye’de altı Katılım Bankası faizsiz iktisadî faaliyetlerde bulunmaktadır.