28

Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011 Sayı: 3

Citation preview

Page 1: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011
Page 2: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

Merhaba arkadaşlar.

Dergimizin kasım sayısıyla yine sizlerin karşısındayız. Her geçen sayıda sizlerin desteğiyle daha da gelişiyoruz. İlk sayımıza bakında ikinci sayımızda okuma oranında 3 katı bir artış var. Bu da yapmakta olduğumuz için başarısının giderek arttığının bir göstergesi.

Kasım ayının sayfamız için bir önemi var. Neden mi peki? Çünkü sayfamız bundan iki yıl evvel 13 Kasım 2009’da yayın hayatına başladı ve bugünlerine geldi. Sizlerle ikinci yaşını kutlamanın mutluluğunu yaşıyoruz.

Kısaca sayfamızın hikâyesine değinelim. Bundan iki yıl evvel ilgim olan kişisel gelişimle ilgili her şeyi insanlarla paylaşacağım bir alan oluşturmak istedim. Ve sayfamızın fikri oluştu. İlk kurulduğu zamanlarda insanlara ulaşma konusunda sıkıntı yaşasak da zaman içerisinde hızla büyüdü sayfamız. Ve bugün 70 binden fazla üyesiyle büyük bir bilgi merkezi haline geldi.

Hedeflerimize bir bir ulaşmamızın ardından gelişmek adına yeni hedefler de koymalıydık. İlk olarak forum tabanlı web sayfamız yayınına başladı. (www.kisiselgelisimim.com) Facebook’takısıtlı imkânlar olması sebebiyle siz üyelerimiz ancak yorum yapabilmekteydiniz. Forum sayfamızla amacımız sizlerin etkinliğini artırmaktı ve kategoriler halinde yazılara ulaşmanızı kolaylaştırmaktı. Tam olarak istediğimiz gibi olmasa da bunu kısmen başardık.

Forum sayfamızın ardından her zaman Facebook’ta çevrimiçi olmayıp

paylaşımlarımızı kaçırmak istemeyen üyelerimiz için bir twitter hesabı oluşturduk. Sayfamızla olan bağlantısı nedeniyle otomatik olarak paylaşım yaptığımızda twitter hesabımızda da güncelleme olmaktadır. (www.twitter.com/kgelisimim.)

Son olarak da dergimiz yayın hayatına başlamış bulunmakta. Üçüncü sayımızla sizlerin karşısında olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Amatör yazarlarla başladığımız serüvenimize uzman yazarların da katılımıyla profesyonel bir değer kazandırıyoruz her sayıda.

İki yıl gibi bir sürede büyük başarılara birlikte imza atmışız. Bunun onurunu yaşıyoruz.

Elbette bu süreçte benimle birlikte bu yolda emek harcayan arkadaşlarımızda oldu. Sayfamızın ilk kuruluşundan itibaren bir buçuk yıl kadar Ayşenur Cihangir Hanım yönetici olarak çalıştı. Kendi isteğiyle ekibimizden ayrılmasının ardından Özlem Öztulum Hanım’la yolumuza devam etme kararı aldım. Bugün aramızda olan veya olmayan herkese verdikleri emek için teşekkür ederiz.

Sayfamızın nice yeni yaşlarını birlikte kutlama dileğiyle…

Ömer ARSLANKişisel Gelişim Sayfa Kurucusu

Page 3: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

İçindekiler:

Kum Saati 4

İş Hayatındaki Başarının Sırrı 6

Yeni Dönemde Muktedir İnsan 10

Yapmak Zor, Ama Yıkmak Kolaydır! 11

“HAYIR” Demenin Gücü 14

Şans Kapıyı İki Kere Çalmaz! 16

Minnettarlık 19

Zirveden “Merhaba” De 20

Önyargı Bir Kör Kuyu 21

Piri Reis 22

Facebook sayfamıza üyelerimizden gelen yorumlar!!! 25

Page 4: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

Kum Saati

Kabul et! Sen sevmek, sevilmek istiyorsun. Seni seven bir insan olsun istiyorsun. Gözlerinin içine bakıp yanındayım hayatım diyerek sarılacak birini istiyorsun. Seni arayacak, merak edecek, birlikte hoşça vakit geçirecek birini arıyorsun. Bir sırdaş arıyorsun belki de kendine bir arkadaş…

Korkuyorsun. Hem de öyle çok korkuyorsun ki insanlarla yüzleşmek korkutuyor seni.

Yine azarlanacağım, yine bırakacak beni ve yine her yaşanılan son gibi benim ilişkim de bitecek diyorsun.

Geçmişi de atlatamıyorsun, düşünmekten vazgeçemiyorsun. Her gün içini kemirerek bekliyorsun. Sanki gelecek cevap seni rahatlatıp hoş bir soluk aldıracak sana, buna da inanmıyorsun. Öyleyse sen ne istediğini bilmiyorsun. Evet evet ne yapacağını, ne şekilde kendine yön vereceğini bilemiyorsun.

Çaresiz bir yüz ifadesi içinde. Günleri saymak, beklemek ve gelecek hayatının endişesiyle sürüklenip gidiyorsun. Oysa bunların hiç birini yaşamak dahi istemiyordun biliyorum. Ama hayatına çeken de sensin kabul et!

Belki bundan sonrası çok güzel olacak, belki yaptığın hatalarının aynılarını tekrarlamayacaksın, belki çaresiz hissetmeyeceksin kendini. Bir karar ver artık zaman dolmak üzere!

Bir kum saatini düşün. Bir adam kum saatini ters çevirerek sana diyor ki; “Eğer bu kum saati dolana kadar hayatında kesin kararlar

verip, içini rahatlatamazsan bundan sonra yaşayacakların hep aynı şekilde olacak buna razı mısın?” Düşünceli dakikalar, saatler başlıyor. “Ne yapsam, ne etsem de kurtulsam. Hah buldum geçmişi silemeyeceğim bu kesin ama yaşantımı değiştirebilirim herhalde. Bu bir özel yetenekle gelmiyor Allah bana düşünebilme yetisi vermiş bende sonuna kadar bunu kullanacağım o zaman.”

Hayatını biraz daha düşünmeye başladı. Düşündükçe hayatına biraz daha farklılıklar kattığını hissetti.

“Şey aslında ben günlerimi çok amaçsızca ve başıboş geçiriyorum, bir arkadaşım bile yok, sürekli hayıflanıyorum. Bir yerden yardım geleceğine inanıyorum ama gelmiyor.”“Sence yardımın gelmemesi senin suçun mu?”“Hayır. Hak etmediğim için gelmiyor biliyorum.”“Yani hak ettiğine inanmıyorsun hiçbir şeyi öylemi?”“Evet. İnanmıyorum, inanmadığım gibi de üzülüyorum. Çok mu umutsuz vakayım?”“Umutsuz vaka falan değilsin. Aslında hayatına ne çekersen onun sonuçlarını yaşıyorsun.”“Gerçekten mi?”“Evet. Üzgünlüğün, isyankârlığın ya da amaçsızca oturman senin seçimin. Dışarıdan gelen bir yardım seni sadece kısa süreli rahatlatır. Asıl büyük adımı kaydedecek olan sensin.

Şimdi gel seninle hayatta yaşadıkların üzerine bir liste yapalım. Kâğıdın bir tarafına olumlu yanlarını diğer tarafına ise olumsuz yanlarını yazmaya başlamalısın. Yazarken dikkatlice düşünmeni istiyorum

Page 5: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

senden. Olumlu yanlarım da hiç yok deme bana. Düşün ve kendinde beğendin en olumlu davranışları yaz.”

Aradan kısa bir süre geçer.

“Yazdım ama yazarken de kendimi çok rahatlamış hissettim. Meğer ne çok olumlu yanım varmış farkında bile değilmişim.”“Olumsuz yanlarını düşünmek seni sadece yıpratır ve zamanının boşa geçmesine neden olur. Düşünerek bir şeyleri halledemezsin bunun için bir de

çabalaman gerekir. Yaşantında başından geçen olayları bir günlük tutarak yazmayı dene. Hedeflerini, başarılarını, mutsuzluklarını yaz. Eminim yazdıkça çözüm üretmen daha çok kolaylaşacaktır.”“Söylediklerini uygulayacağım söz veriyorum. Peki, kum saati doldu mu?”“Hayır. Sen yaşamının farkına vardın artık. Ne yapman gerektiğini çok iyi biliyorsun.

Bana müsaade...”

Özlem ÖZTULUM

Küçük bir ders:

Ruh hekimine 30 yaşlarında biri geldi. O yaştakilerde nadir görülebilecek bir halden muzdaripti.

''Başparmağımı emmeden duramıyorum!'' diye şikâyet ediyordu. Hekim hastasını dinledikten sonra ''Fazla edişelenmene gerek yok!'' dedi, ''Yalnız her gün başka parmağını em!''

Bu tavsiyeye çok şaşırsa da hasta denileni yaptı. Fakat elini ağzına her götürdüğünde bilinçli bir karar vermesi gerekti. Doğru ya, o gün sıra hangi parmağındaydı? Daha hafta dolmadan hekimin kapısını mutlulukla çalan adam alışkanlığı terk edebilmişti.

Hastasının anlattıklarını tebessümle dinleyen ruh hekimi sonra şöyle dedi: ''Bir kötü yanımız alışkanlık haline geldiğinde onunla başa çıkmak zorlaşır. Ama bu alışkanlık yeni tutumlar edinmemizi, yeni kararlarda ve tercihlerde bulunmamızı gerektirdiğinde onun bu çabaya değmediğini anlayıverip ondan kurtuluruz. Eski bir alışkanlıktan kurtulmanın yolu, yolu tutumlar edinmektir.‘’

Page 6: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

İş Hayatındaki Başarının Sırrı

Hayatımızın büyük kısmını okul yaşantısından sonra çalışma hayatı alır. Bunu bilmemize ve kabullenmemize rağmen, çoğumuz alışkanlıklarımızdan, risk almak istemediğimizden, gelişime ve değişime direnç göstermemizden dolayı mutsuz olsak da hayatımızın büyük kısmında aynı işte çalışmayı kabulleniriz.

Hatta sadece iş yaşantısında değil, yaşadığı çevrede veya evlilik yaşantısında mutsuz olduğu halde hayatını sürdüren birçok insan vardır. Acaba bu insanları başarılı kabul edebilir miyiz? “Başarı nedir ve başarılı olmanın ölçütü nedir?” sorusu bu bağlamda göreceli hale gelebiliyor.

Başarı nedir? Nasıl ölçülür?Bana göre başarı hayatta ödediğimiz bedellerin karşılığında elde ettiğimiz mutluluk ile doğru orantılıdır. Elde ettiğimiz başarıların bizde yarattığı mutluluk, ödediğimiz bedele göre ne kadar çoksa kendimizi o kadar iyi hissederiz.

Yolculuğa çıktığımız zaman kendimizi çok iyi hisseder; daha çok uyur, istediğimizi yapar, zamanımızı ya güneş altında veya bir restoranda

hiçbir şey düşünmeden geçiririz.

Bu mutluluğu elde eden kaç kişi vardır? Böyle bir seyahati elde etmek için yılda elli hafta çalışmamız gerekir. Tıpkı küçük bir çocuğun okul piyesindeki on dakikalık rolüne haftalarca çalışıp hazırlanması gibi.

İnsanlar hayatları boyunca evlenmek, çocuk sahibi olmak, araba ve ev sahibi olmak için birçok bedel öder. Bu bedelleri öderken şikâyet etmezler çünkü sonunda elde edecekleri ödül onların bu yöndeki sabırlarını, çabalarını arttırır ve daha motive olarak hayatlarını sürdürmelerini sağlar. Bu da kişileri başarıya ulaştırır!

Karnında dokuz ay çocuğunu taşıyan bir anne, yaşadığı doğum sancılarına karşın hiç şikâyet etmez. O zaman şunu düşünmemiz lazım, insanın dayanıklılık ve mücadele etme gücü, sabrı, kararlılığı insanın hayatta elde etmek istediği ya da elde edeceği mutluluk ile eş orantılıdır. Çocuğumuz olacağını hayal ederek her türlü acıya göğüs gerebiliriz. Sahip olacağımız araba ve ev için daha çok çalışmak konusunda şikâyet etmeyiz.

Yani hedef olduğu sürece insan çalışacak enerji ve motivasyonu kendinde bulur. Bunlar yoksa kişinin başarılı olması mümkün değildir.

Page 7: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

İnsan bu kadar güçlü bir varlık ise, günümüzde neden bu kadar mutsuz çalışan kişiler vardır? İş yerinde çalışanların yüzde yetmişi neden aktif olarak iş aramaktadır. Bunun en büyük sebebi çoğu insanın ne istediğini bilmemesi, hayatta kendine bir hedef belirlememiş olmasıdır.

Birçok insanla zaman zaman iş görüşmesi yapıyorum. Görüşmeye gelenlerin çalışmak için başvurdukları yer hakkında yeterince araştırma yapmadıklarını, hazırlıksız geldiklerini, öncesinde kendilerinde merak uyanmadığını tespit ediyorum.

“Bir sorunuz var mı ?” diye sorduğumda, sorularının olmadığını söylemelerine ise şaşırıyorum.Yaşamlarının uzun bir zamanını okul hayatına adamış bu gençlerin, hayatlarının büyük kısmını geçirecekleri ve geleceklerini belirleyecek işleri konusunda tek bir soruları bulunmamaktadır!..

Diğer yandan, çalışmaya başladıktan kısa süre sonra herkes her şeyden şikâyet etmeye başlar, yemekten, çalışma temposundan, haksızlıklardan ve maaşlarından...

Çünkü iş görüşmesinde maaşları konusunda gerekli müzakereyi yapmadan, iş başvurusunu kabul ettikleri için hata yapmaktadırlar.

İş hayatında çok az insan en tepeye ulaşmayı başarır. Tepeye ulaşan kişiler öncelikle kendilerine hedef belirler, plan yapar, adımlarını buna göre atarlar. Kariyerlerinin başında parayı göz önüne almak yerine kendilerini geliştirebilecekleri, kendilerine yatırım yapan şirketleri tercih ederler. Yurtdışında kariyer yapmak

istiyorlarsa buna göre şirket seçimi yaparlar.

Geçmişe dönüp baktığımda benim de kariyerimin başında yaptığım hata, ne istediğimi tam olarak bilmememdi. Kendime bu soruyu sormadan kariyerime başladım. Okulda insanlar bireysel başarı gösterirler. İş hayatı ise bir takım oyunudur. Kariyerimin başında çok çalışmama karşın iş hayatında başarının kişisel bir başarı olamayacağını, iş hayatının bir takım oyunu olduğunu anlamam, paylaşmayı bilmem, egomu yenebilmem bana çok zaman kaybettirdi. Ne istediğinizi bilmek, kendimizi tanımak, yeteneklerimizin farkına varmak, en önemlisi kendimize kısa ve uzun vadeli hedefler belirlemek bizi başarıya ve mutluluğa götürecektir.

Yapılan araştırmalarda başarının sırrı araştırılmış, en başarılı insanlarda bulunan en önemli iki özelliğin; kişinin elinden gelenin en iyisini yapmaya gayret etmesi (gönülden çalışmak) ve yaptığı işi sevmesi olduğu ortaya çıkmış. İnsan gerçekten isteyince her şeye katlanabilir, sabır ve kararlılık göstererek başarıya ulaşabilir.

Kariyerlerine yeni başlayacak gençlere vereceğim en önemli öğütler: “Öncelikle kendilerini tanımaları, güçlü ve zayıf yanlarını keşfetmeleri, ne istediklerini bilmeleri, ne yaparlarsa yapsınlar, ellerinden gelenin en iyisini yapmaya gayret etmeleri, işlerini sevmeleri veya sevdikleri işi bulana kadar arayış içinde olmaları.”

İş hayatında mutlu değilsek veya istediğimiz başarıyı elde edemiyorsak, karar vermemiz için hiçbir zaman geç değildir, sevdiğimiz bir işi bulana kadar pes etmemeliyiz. İş hayatında motivasyonu olmayan bir çalışan

Page 8: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

sadece kendisine değil, çalıştığı kuruma da zarar verir. Mutsuz çalışanlar şirketin rekabet gücünü düşürür, hedeflerine ulaşmalarına engel olur.

Sonuç olarak, iş hayatımızdaki başarının sırrı, bizden geçer. Çalıştığımız kurumun bu başarıda katkısı olacaktır, ama bu hiçbir zaman bizim kendimizin başarılı olması konusunda kararlılığımız ve isteğimiz oranında olmayacaktır.

Sevgilerimle,Taner ÖZDEŞSatış ve Pazarlama / Kişisel Gelişim Uzmanı

Page 9: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

Kişisel Gelişimim“İhtiyacımız olan her yerde!”

Forum tabanlı olarak yayın yapan web sayfamız siz okuyucularımızın hizmetindedir. 500’e yakın yazı ile büyük bir arşive sahip olup günbegün

büyükmekte.

Ayrıca sizler de üye olarak paylaşımda bulunabilir ve diğer paylaşımlara da yorum yapabilirsiniz. Böylelikle etkileşimimiz daha da artacaktır.

Sizleri aramızda görmekten mutluluk duyarız.

www.kisiselgelisimim.com

Page 10: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

Yeni Dönemde Muktedir İnsan

Arayış bir köprüdür. Her türlü arayış bir köprüdür ve bu köprü bir süre sonra senin kafandan yüreğine inmeni sağlar. Bir kere yüreğe indin mi kafa ve yürek birleşir. Gerçek anlamda bedenindesindir artık, yuvadasındır. İşte o anda gizemin kapıları açılmaya başlar ama kişi her zaman olduğu gibi önce arar, ta ki arayanla aranan bir olana kadar. O andan itibaren artık anlatılamaz, yazılamaz sadece yaşanır, hatta öyle ki yaşadığını düşündüğün anda bile bitmiştir. Köprü de kalmaz yürek de. Bedende sadece var olursun... Varoluşla birlikte atan bir nabızsındır sadece. Orada gerçekten de aşkın çiçekleri açmaya başlar.

Her türlü arayış hep var olan ruhu fark etmek içindir. Bu gereklidir çünkü zihin yorulmalıdır o kadar çok yorulmalıdır ki ego kendini “aşk”a teslim etmelidir. Köprüden geçmek bütün yorgunlukları ve sorgulamaları bırakıp her türlü arayışın son bulmasıdır. İlahiliğini idrak etmek ve bedenini hak etmektir.

“Hala ben doğru yolda mıyım?” diye sorguluyorsan yaşamın içinde akmak mümkün değildir. Bunu sorgulayan zihnin en önemli çabası geleceği kontrol etmeye çalışmaktır. Gelecek zihinle kontrol edilemez, olsa olsa bu şekilde yaşam kaçırılır. Gelecek an'da oluşturulur. Bunun için geçmiş ve gelecekten tam olarak özgürleşmek önemlidir. Beklentiler ise çoğu zaman yine egonun bir şeyleri kontrol etme, yönlendirme çabasının ürünüdür. Bu oldukça yorucudur çünkü her defasında gelecekte beklentilerimiz gerçekleşeceği zaman mutlu olacağız illüzyonunu yaşatır bize. Hâlbuki yaşam tam da buradadır, an'dadır.

İnsanın vardığı bu noktada enerjinin yeni dinamiğini anlaması zorunludur. Bu dinamiğin en önemli kuralı eskiden belirsizlik olarak gördüğümüz enerjinin içinde yaşamaya alışmaktır. İnsan önüne bakar ve eski enerjide olduğu gibi bunu öngörmek ister. Önünde hiçbir şey göremediğinde, koskoca bir belirsizlik hissettiğinde boşluğa düşer. Hâlbuki yeni dönemde zamanı oluşturan da insandır. Bu basit anlamda şimdi'yi yaşa söylemlerinin de ötesinde kişinin birlik bilincini hak ederek ilahiliğini kuşanmasıdır. İşte o zaman “OL”duğu yerde oluşturduğu gelecektir. Geleceği görme, kontrol etme veya öngörme ihtiyacı kalmaz. Sükûnet ve muktediriyetle yaşar, yaşamının efendisi olur.

Sevgi ve muktediriyetle…

Erim ERGÜNYaşam Koçu& Mentör

“İyimser her felakette bir fırsat; kötümser de her fırsatta bir felaket görür.”

Page 11: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

Yapmak Zor, Ama Yıkmak Kolaydır!

Bir şeyleri yapmak zor, ama yıkmak her zaman çok kolaydır. Saatlerce uğraşır, kumdan kaleler yaparız sonra ansızın bir dalga gelir ve o güzelim kaleyi elimizden alıp götürür. Bin bir emekle bir resim yaparsınız, üzerine dökülen bir fincan kahve bütün emeklerinizi çöpe atar.

Söz konusu duygularımız olunca, onların da kumla yaptığımız kalelerden bir farkı yok. Bir evliliğe yıllarca emek verip, sonra küçük bir tartışmada hemen yolları ayırmanın bundan bir farkı var mı acaba?

Nedendir bilinmez, bir şeyi inşa etmek için kolayca motive olamıyoruz ama onu yıkmak için yedi gün yirmi dört saat hazırız.

Toplumda, patlamaya hazır saatli bir bomba gibi dolaşan o kadar çok insan var ki…

Gazetelerin üçüncü sayfalarını okuduğunuzda ya da haber bültenlerini izlediğinizde, gördüğünüz o korkunç haberlerin büyük bir çoğunluğu bu duyguyla alakalıdır.

Yolda yürüyen bir genç, yanlışlıkla yanından geçen bir başkasına çarpınca bıçaklanabiliyor. Ya da bir yolcu, minibüs’te sigara içen birisini kibarca uyardığı zaman, canından olabiliyor.

Ne oluyor da, bunca insan, duygularının kontrolünü bir anda kaybedip, hem kendilerinin hem de diğerlerinin hayatını karartabiliyor?

Yaşam, böylesi önemsiz ayrıntılara kurban

verilecek kadar anlamsız mı? Ya da bu nasıl bir hırs ki, akşam evine gitmek üzere otobüse binen birisi, bir anlık nefretiyle birlikte, ömrünün geri kalanını bir hücrede geçirmeyi göze alabiliyor.

Yapılan araştırmalar, duygularına hâkim olamayan herkesin, sular durulduktan sonra, pişmanlıktan kahrolduğunu gösteriyor. Peki, o bir saniyelik duygu hiç mi kontrol edilemez? Mademki sonradan pişmanlık duyuyoruz, o halde bile bile neden yapıyoruz bütün bunları?

İşte bu kitabın ana konusu bütün bu soruların cevabını bulmaktır.

Dünyadaki bu kaosun, insanların bu kadar zayıf düşerek duygularına kurban olmalarının sebebi, zihinlerini bir ölümcül virüs gibi kaplayan, olumsuz düşünme hastalığıdır.

Geçmiş dönemlerde dünyada pek çok salgın hastalık görüldü. Sıtma, veba, kanser, AİDS gibi hastalıklar milyonlarca insanın canını aldı. Bugün, geçmişe oranla bu hastalıklara karşı çok daha güçlü durabiliyoruz. Modern tıp, birçok virüsün kökünü kazıdı.

Ama bugün, tüm dünyayı ele geçirmiş başka bir salgın hastalıkla karşı karşıyayız. Ve işin en kötü yanı, küçük bir bölgede etkili olan bir grip virüsü yüzünden tüm dünya ayaklanırken, sinsice hepimizi ele geçirmiş olan bu karamsarlık virüsü kimsenin umurunda bile değil.

Bu mutsuzluk virüsü, ya da adına ne dersek diyelim, günden güne çoğalmaya devam ediyor. Ne yazık ki, bizler de onun ilerlemesini boş gözlerle seyrediyoruz.

Page 12: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

Bütün virüsler, en zayıf olan yerlerde hayat bulurlar. Bağışıklık sisteminiz ne kadar zayıfsa, hastalanma olasılığınız o kadar yüksektir.

Bu karamsarlık virüsü de, tıpkı grip ya da diğer virüsler gibi, en zayıf, en mutsuz ve en karamsar insanlar kimse, gidip onların zihinlerine yerleşirler. Sonra da, kontrol edilemez bir şekilde çoğalmaya devam ederler.

Sanıldığının aksine, karamsar olmanın sizin genetik yapınızla ya da beyin kimyanızla bir ilgisi yoktur. Genetik olarak bu mutsuzluğu atalarımızdan da almadık. Belki onları gözlemleyerek, zaman içinde onlar gibi olduk. Ama her durumda, onları kendi zihnimizde var etmeyi sürdüren bizdik

Mutsuz olmak için binlerce bahaneniz olabilir. Ama emin olun, birlikte hepsinin de kökünü kurutacağız. Bir yanınız, bu mutsuzluk virüsünden kurtulmak isterken, diğer yanınız buna inanmayabilir. Bunu da dert etmeyin, hiçbir güç, kararlı bir insanı yolundan geri çeviremez.

Eğer yaşamınızı sil baştan inşa etmeye

kararlıysanız, artık her ne sebeple olursa olsun, mutsuz olmayacağınıza dair kendinize söz verdiyseniz, mazeretler sizin yolunuzda bir engel teşkil etmeyecektir.

Hayatımız düşüncelerimizin bir sonucudur. O halde düşüncelerimiz değişince hayatımız da değişebilir. Madem öyle, neden değişmiyor hayatımız? Çünkü düşüncelerimiz değişmiyor da ondan!

Bu işe yaramayan düşünceler bize birçok şekilde bulaşmış olabilir. Ailemizden, arkadaşlarımızdan, okuldan, medyadan… Ve daha düzinelerce kaynaktan zehirlenmiş olabiliriz. Şu anda hayatınız, karamsarlıkla tepeden tırnağa kaplanmış bile olsa, bu durumdan kendinizi kurtarabilirsiniz. O halde şimdi, bunu nasıl yapacağımıza geçmeden önce, bu virüslerin bizi nasıl ele geçirdiğine biraz daha yakından bakalım.

Eğer düşmanımızı yenmek istiyorsak, onu çok yakından tanımalı ve onun en zayıf yönlerini keşfetmeliyiz…

Mustafa ÇAYNLP Master Trainer, Yaşam Koçu, Yazar

Page 13: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

Kişisel Gelişim“İhtiyacımız olan her yerde!”

Çalışmalarımızı daha çok kişiye ulaştırabilmek adına twitterhesabımız da var. Takipçimiz olarak anbean paylaşımlarımızdan haberdar olabilirsiniz.

Facebook sayfamızda yapmış olduğumuz paylaşımlar otomatik olarak yansımaktadır.

www.twitter.com/kgelisimim

Page 14: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

“HAYIR” Demenin Gücü

Merhaba sevgili e-dergimizin okurları. Kısa bir süre önce ÖMER ARSLAN arkadaşımın bir hobi olarak başlattığı bu e-derigimiz 2 ay gibi kısa bir sürede muhteşem okunma hitlerine ulaştı ve ulaşıyor. Dergimizin bıraktığı olumlu etki üzerine Türkiye’nin öden gelen kişisel gelişim uzmanlarından (SATIŞ VE PAZARLAMA DENİNCE AKLA GELEN İLK İSİM OLAN) Taner Özdeş beye kendisiyle röportaj yapma ve dergimizde yazılarını yayınlama teklifimizi sunduk. Sağolsun kendisi bunu hemen kabul etti. Kendisiyle "bomba" gibi bir röportaja imza attık. Bu röportajımızı önümüzdeki sayıda bulabilirsiniz.

Taner Bey bu işi gerçekten çok iyi yapıyor. İyi bir kişisel gelişim uzmanı ve YAŞAM KOÇU olduğunu hemen size hissettiriyor. Onunla röportaj yaparken en çok ben, etkileyen kısım ise "HAYIR" kelimesini çok az ama çok "gerekli" zamanlarda kullanmasıydı. Kendisiyle aşırı samimi bir hava yakaladık. Ama ona rağmen kendisiyle bir kare fotoğraf çektirmek istediğimizde kendisi bize "Şu anda müsait bir görüntü vermiyorum teşekkürler." diyerek bizi çok kibar bir şekilde REDdetti. Bu olay da benim kendimi biraz daha sorgulamama yol açtı. En çok yaptığım hatalardan birini bana hatırlattı: HAYIR DİYEMEMEK.

Ben uzun zaman çocuk bakıcılığı yaptım. Bu işle uğraşırken uzman bir psikolog tarafında pedagojik eğitim seminerleri alıyorduk. Psikoloğumuzu boş yakaladığım anlarda ona ufak tefek sorunlarımdan bahesediyordum. Ona bu derdimden bahsettiğinde bana çok etkileyici bir şey söyledi: SEN HAYIR DİYEBİLDİĞİN ÖLÇÜDE SENSİN. Yani ben

insanlara ne kadar sınır koyabilirsem o kadar kendi kişiliğimi yansıtabilirim. Öbürkü halde ben sadece onların beni görmek istedikleri role bürünmüş kişiliksiz adamın teki olurum.

Üstelik işin kötüsü EVET demeye alışıp bir şeyleri gerçekleştiremediğinizde BAŞARISIZ damgasını alnınıza yersiniz. Ona ilk başta olumsuz yaklaşıp daha sonra "aslında olabilir bir bakalım" derseniz, inanınki o kişide bırakacağınız etki KAT KAT olumlu olacaktır. Örneğin çok samimi bir arkadaşınız sizi cuma akşamı bir partiye çağırıyor. Sizinde ilk etapta cuma akşamınız boş. Hemen memnuniyetle kabul ettiniz. E hadi bakalım cuma akşamı çok önemli bir işiniz çıktı ve gidemiyorsunuz. Çık işin içinden. Garip bir şekilde kendinizi bir anda İKİ SEÇENEKTEN BİRİNİ SEÇMEK ZORUNDA BIRAKTINIZ. Cuma akşamı o sizi davet eden arkadaşınızı aradınız ve durumu anlattınız. O da size sitemkâr konuştu. Hatta bir anda sizi sözünüzde durmamakla İTAM etti vb. Şimdi kaseti başa saralım. SALI akşamı telefonunuz çaldı ve bir arkadaşınız sizi cuma akşamı bir yere davet etti. Ona şöyle deyin; “Kardeşim (ya da canım ciğerim: D) benim şimdilik bir planım yok; ancak cuma akşamı için şimdiden söz veremem ben seni cuma sabahı arayacağım.” Bunu söylediğiniz arkadaşınız buna alışık değilse inanınki ilk başta sizle dalga bile geçebilir. Ama size söz veriyorum bunu bir iki kere tekrarladığınızda buna alışacaklarıdır. Bunu ben de yeni deniyorum ve hayatım olumlu anlamda değişmeye başladı.

Devir PAZARLAMA devridir. Artık sıradan iş kollarına sahip insanlar bile kendiişlerine garip garip İngilizce terimler ekleyerek bir ÇOK CİDDİ BİR İŞ YAPIYORUM havası katmaktadırlar. Ben onların işlerini asla

Page 15: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

aşağılamıyorum, hatta ben de o işlerden yaptım zamanında. Ancak böyle bir realitede ortadayken de biz kişisel gelişim alanında çalışan insanlar bırakın da bunun farkında olalım. Mesela İstanbul’da garajlara VALE diye bir şey uydurdular. Büyük ihtimal Avrupa’da veya Amerika’dan birebir transfer edilmiş garip bir görgüsüzlüktür. Artık arabanı OTOPARKA bırakmıyorsun da VALE’yebırakıyorsun. İşte uzun lafın kısası KENDİNİZİ NE KADAR İYİ PAZARLARSANIZ ANCAK O KADAR İYİ YERLERE GELEBİLİRSİNİZ. Bunu da en iyi insanlar üzerinde ETKİ bırakarak yaparsınız ve bunun içinde "HAYIR" kelimesini BOL BOL kullanmanız gerekmektedir.

Buna alışmak ilk etapta kolay değildir. Ama unutmayın bir davranışı 21 kere tekrarladığınızda o sizin alışkanlığınız haline

gelir. Siz de bunun için ilk etapta aynanın karşısına geçin ve size asla reddetmeyeceğiniz bir teklifle gelen arkadaşınızı düşünün. ONA AYNADA YÜZLERCE KERE HAYIR deyin. Daha sonra annenize babanıza yavaş yavaş hayır diyebildiğinizi gösterin. Daha sonra da arkadaşlarınıza bunu göstermeye çalısın. Size benden birde ipucu. Biriyle sohbet ederken sizinle aniden göz temasını keserse ya da konuşmaya başlamak için hafif öksürmeye başlarsa bu onun size bir şey ÖNERECEĞİ VEYA SORACAĞI ile ilgili bir ipucudur. Hemen gardınızı alın. ÇÜNKÜ HAYIR DİYECEKSİNİZ: D

Soru ve önerileriniz için: [email protected] / 0506 387 35 54

Şenan Deniz HAVA

Adam sabah 10'a doğru içinde inek pisliği olan tenekeyle kafeye geldi, ''Bana bir çay!'' diye seslendi. ''Şimdi geliyor efendim!'' dedi garson ve çayı getirdi.

Çayı bir yudumda içti adam; aldı eline pislik dolu tenekeyi, başladı kafenin her tarafına serpmeye ve çekip gitti. Ertesi sabah yine aynı saatlerde tekrar elinde pislik dolu tenekeyle gelip yine ''Bana bir çay!'' demesiyle garsonun ''Hop!'' Bir dakika bakalım!'' cevabı vermesi bir oldu. Onu görür görmez tanıdı garson. ''Dünden beri senin pisliğini temizlemeye çalışıyoruz! Neden öyle yaptın ki?'' ''Merak edilecek bir şey yok!'' dedi adam. ''Üst düzey yöneticilik için hazırlanıyorum. Sistem aynı: Gel çayını iç, etrafa pislik at, millet senin yaptığını temizlemeye çalışırken bütün gün ortadan kaybol!''

Page 16: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

Şans Kapıyı İki Kere Çalmaz!

“— Tık tık…— Kim o?— Ben şans…— Hadi oradan, şans kapıyı iki kere çalmaz…”

Her insanın karşısına hayatı boyunca çeşitli fırsatlar çıkar. Kimi fırsatlar insanın mutlu olmasını sağlarken kimi fırsatlar insanı hayata döndürür. Bazen de insanoğlunun karşısına öyle fırsatlar çıkar ki iyi değerlendirildiği takdirde insanın hayatını bile değiştirir. Yalnız kimileri bu fırsatları iyi değerlendirirken, kimileri ise karşısına çıkan bu fırsatların farkında bile değildir. Şunu iyi bilmek gerekir ki, böyle fırsatlar insanın karşısına hayatta ya bir kere ya iki kere çıkar. Bunun için gözümüzü dört açıp fırsatların farkına varmamız lazım.

Yukarıdaki kısa hikâye durumu gayet güzel özetlemektedir: Şans kapıyı iki kere çalmaz! Hayatta her insanın karşısına hayatını değiştirebilecek fırsatlar çıkar. Bu fırsatları değerlendirip değerlendirmemek ise kendi elimizdedir. Karşımıza çıkan fırsatların farkında olabilmek için bakış açımız çok önemlidir ki çoğu insanın bakış açısı sınırlı olduğu için karşısına çıkan fırsatların farkında bile değildir. Şunu unutmayalım ki, bakış açımızı değiştirmek hayatımızı değiştirmenin ilk adımıdır! Peki, bakış açımızı geliştirmemiz ve çeşitli bakış açılarına sahip olabilmemiz için ne yapabiliriz?

William Churchill’in sözüyle başlayalım: Bir kötümser her fırsatta zorluğu görür, bir iyimser ise her zorlukta fırsatı! Yani iyimser olmak bakış açımızı geliştirmemiz ve farklı

bakış açılarına da sahip olmamız için olmazsa olmaz bir etkendir. Bir diğer deyişle kötümser olup bardağın boş tarafını görmek yerine, iyimser olup bardağın dolu tarafını görmemiz lazım. Kötümser olmak karşımıza çıkan fırsatların değerlendiremememizde önemli bir etken olduğu gibi insanın mutsuz olmasında da önemli bir etkendir. İyimser olmak ise mutlu olmak ve dolayısıyla da karşımıza çıkan fırsatları görebilmemiz ve değerlendirebilmemiz için çok önemlidir.

Bakış açımızı geliştirmemiz ve farklı bakış açılarına sahip olabilmemiz için yapmamız gereken bir diğer şey ise, “okumak” tır! Okumak, insanın ufkunu açarken farklı bakış açılarına da sahip olmasını sağlar. Okuduğumuz her kitap yazarın iç dünyasına girip olaylara onun bakış açısıyla bakmamızı sağlar. Yani her kitap aslında bir bireydir. Yazarın olaylara bakış açısıyla kendi bakış açımızı karşılaştırdığımız zaman doğruyu yanlışı görebilir ve ufkumuzu açarken farklı bakış açılarını da öğrenebiliriz. Nitekim her insanın hayata, olaylara ve nesnelere bakış açısı farklıdır. Birimiz için önemsiz olan bir şey bir diğerimiz için çok önemli olabilir. Her kitap insanı birçok anlamda zenginleştirir ve farklı türlerde, farklı yazarların kitaplarını okumak da farklı bakış açılarını görmemiz ve farklı bakış açılarına sahip olmamız için de önemli bir etkendir.

Bakış açımızı geliştirmek ve farklı bakış açılarına sahip olabilmek için yapmamız gereken bir diğer şey ise farklı konularda bilgi sahibi olmaktır. Farklı konularda bilgi sahibi olmamız olaylara farklı açılardan bakabilmemiz ve karşımıza çıkan fırsatları görebilmemiz için önemli bir etkendir. Birçok konuda bilgi sahibi olmak insanı zenginleştirirken farklı bakış açılarına sahip

Page 17: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

olmasını da sağlar. Farklı bilgiler öğrenmek için de yapılacak en güzel çalışma, araştırmaktır. Merak ettiğimiz, bilmediğimiz konuları araştırarak doğru kaynaklardan doğru bilgileri öğrenmeliyiz.

“Keşke” dememek için, fırsatları

kaçırmamak için ve hayatımızı değiştirmek için bakış açımızı geliştirmeli ve farklı bakış açılarına sahip olmalıyız. Unutmayalım ki, bakış açımızı değiştirmek hayatımızı değiştirmenin ilk adımıdır!

Tayfun SOYLU

‎"15 yaşında bir NBA oyuncusu olacağım dediğimde benimle "gerizekalı" diye dalga geçtiler; fakat şimdi hepsinin evinde posterlerim var."

Michael Jordan, Hayatın İçinden

Page 18: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

Kişisel Gelişim

www.facebook.com/kgelisimim

Page 19: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

Minnettarlık

Hayatınızda minnet duygusunu hiç hissetiniz mi? Kalbinizin bu huzurla dolduğunu ve her şeyin yolunda gittiğini ve gideceğini hissederek yaşıyor musunuz? Eğer böyle hissetmiyorsanız minnet duygusunun yüce, rahatlatıcı ve bolluğa odaklı bir duygu olduğunu tam olarak hissetmemişsiniz.

Hayatımızda sahip olduklarımız çoğu zaman aklımıza bile gelmez. Biz insanlar çoğu zaman sahip olmadıklarımıza hayıflanıp dururuz, daha iyi bir araba, daha büyük bir ev ve dolgun ücretli bir iş… Bu listeyi uzattıkça uzatabiliriz değil mi? Ama arkamıza bakmayı unuturuz genellikle olumsuzluklara ve şikayete harcadığımız zamanı şükretmeye harcamayız. O duyguyu pek gün yüzüne çıkarmayız. Günde kaç kere minnettarlığa ayırıyorsunuz vaktinizi? İlk önce bu soruyla başlaya biliriz.

Minnet duygusu hayatımıza güzellikleri, bolluk ve bereketi çekmenin esas yollarından bir tanesidir. Çekim yasasının temel maddelerindendir ve hayatımıza mutluluğu çekmenin en güçlü yoludur. Okuduğum kişisel gelişim kitaplarında ve dinlediğim kişisel gelişim uzmanları hep şöyle der; “Hayatta neye değer verirsen o şey değerlenir.” Bu lafı ilk duyduğumda çok düşünmüştüm ve hayatımdaki değer verdiğim duygulara bakmamı sağladı. Belki de mutluluğu kendime çekemememin nedeni sürekli üzüntüye ve sahip olmadığım şeylere odaklanıp aynı döngünün içinde dönüp durmamdı. Sonra ilk iş olarak sahip olduklarımı düşünmeye başladım ve sahip olduklarımı düşündükçe ne kadar çok olanaklara sahip olduğumu anladım ve başladım her gün sahip olduklarıma

şükretmeye. Bu sözü çok severim “Teşekkürler Allah’ım sahip olduğum ve almaya devam ettiğim tüm nimetler için şükrediyorum.” Hayatta hepimizin karşısına hem güzellikler hem zorluklar çıkar ama içinizden gelen enerjiyi güzelliklere yönlendirmek sizi daha güçlü ve mutlu yapacaktır. Hatta hayatınızda yaşadığınız kötü görünebilecek durumlara da teşekkür edin. Hayatta hiçbir şey sebepsiz değildir, sizi eğitecek bu duruma da teşekkür edin.

Size bununla ilgili bir şey anlatmak istiyorum. Sevdiğim yakın bir arkadaşım çok sevgilisinden yeni ayrıldı. Deliler gibi aşık olduğundan aralarındaki problemleri bir türlü göremiyordu, hatta bu ilişkinin boyutu onun hiç tasvip etmeyeceği yere doğru gidiyordu. Sonunda yaşadığı bu duruma dur diyerek olan her şey için ve ona acılar veren sevgilisine teşekkür etti, sonra Allah’a teşekkür etti. Çünkü aldığı dersler sayesinde o artık eski o değildi. Aradan zaman geçtikten sonra anladı ki o olaylar onun hayatta eğitilmesi için Allah tarafından verilen bir durumdu. Her şeyde bir hayır vardır deriz ya hep. Anlatmak istediğim, koşullar ne olursa olsun olaylara veya kişilere karşı minnet duyup iç enerjimizi değiştirmeliyiz.

Bir şeyden minnet duydukça, o şeyin daha fazlasına sahip oluruz. Okuduğum bir kitapta minnettarlık alıştırması vardı, çok ilgimi çekmişti. Bunu yapan kişinin mutluluğu günbegün daha artıyordu. Her gece uyumadan önce minnet duyduğu beş şeyi sıralıyordu ve sabah mutlu bir şekilde uyanıyordu. Sizde bunu yapabilirsiniz. Minnettarlık alıştırmasını sizde deneyebilirsiniz.

Ahmet KAN

Page 20: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

Zirveden “Merhaba” De

Kimin hayal kırıklıkları, umutsuzlukları, diz çöküşleri, viran edilmiş gönülleri olmadı ki hayatta?

Yeni yürümeye başlayan bebekler gibi tökezler durursun ve düşersin. Düşersin de düşersin ama o bebek gibi azmedip de yürüyebilmenin vermiş olduğu hazzı tatmak için gayret bardağını dolduramazsın bir türlü. Öğrenmişsindir başarısızlığı, çaresizliği, umutsuzluğu… Ne kadar da kolaydır bu duyguları tadıp bağımlısı olmak değil mi? Bir de bakmışsınız ki yine zoru yapmamak için hayatın kolay köşesine çekilivermişiz. Arabeski seven bir topluluğuz biz. Acılar, yıkıntılar, çöküntü esir alır ruhumuzu. Hayata küskünlük kasklarını takıveririz hemen. Ne de severiz bunu yapmayı! Hayat suçludur, hayat acıdır ve hayat kötüdür artık senin için. Ardından gelen kendini sevmezlik duygusuyla da istikrarlı ve kendinden emin bir şekilde sana göre doğruluk yolunda ilerlersin.

Peki, durup kendini bir silkelesen hayat sana öğreteceği acı dersler için tokadını atmadan önce sen kendine atsan o tokadı? Kurtarsan kendini başarısızlık hipnozundan? Zor mu? Çok mu zor? Tam bunlara karşı sen kendini basit ve kolay mı görüyorsun? Hayır, böyle göremezsin, yanlışın altına bu düşüncelerle imzanı atıp da başarıdan istifa edemezsin. Sen 6 milyar 908 milyon 7 bin kişi içerisinde TEKSİN, EŞİN BENZERİN YOK, DEĞERLİSİN.Kendini çukura atıp görmezden gelemezsin.

Kimse sana sihirli değnek değdirip de zirveye oturtmayacak; sen tırmanacaksın. Hayat sana güzel dantelli, mis kokulu kolonyalı tepside başarıyı çiçek desenli tabakta indirip de önüne koymayacak; sen

indireceksin bunu başarı kupasını havaya kaldırırken.

Her şey gövdenin üstündeki kafanda ve 2 dudağının arasında. Binbir türlü engele rağmen bir şeyleri başaranlar varsa sen de yaparsın unutma! Ve şimdi harekete geç ve zirveden “Merhaba!” diyip el sallamanın zevkini çıkarmaya hazırlan. Şunu asla aklından çıkarma en yüksekte mutlaka sana da yer var.

Ekşi Sözlük hikâyesi…Sedat Kapanoğlu, Türkiye’de ÖSS’yi kazanamadı ama ABD’de dünyanın en büyük şirketlerinden Microsoft ’ta yazılım mühendisi olarak çalışmayı başardı. Kapanoğlu’nun sırf hobi olsun diye açtığı Ekşi Sözlük, son yıllarda öyle popüler hale geldi ki ona Microsoft ’ta aldığı maaştan çok daha fazla kazandırıyordu. O da işinden istifa etti, Türkiye’ye döndü. Son bir ayda ziyaretçi sayıları tam 6,1 milyon farklı kişi, 112 bin 848 kullanıcısı var, yazılan yazı sayısı ise 90 milyon 943 bin 172… Türkiye’nin en çok tıklanan internet sitelerinden biri olan Ekşi Sözlük işte böyle bir istatistiğe sahip. Onun oluşturucusu 32 yaşındaki Sedat Kapanoğlu. Aslında Ekşi Teknoloji adlı şirketini bundan dört yıl önce kurmuştu ama şimdi yerleşik düzene geçti. Ofiste kendisinin dışında bir yazılım geliştirici, iki stajyer bir asli avukat ve bir de kendileriyle çalışan bilişim avukatı görev yapıyor

ÖMÜR BOYU EŞEK OLACAĞINA, BİR SÜRELİĞİNE İNEK OL!

Ve de unutma kiKaranlığın en çok arttığı anda gökteki yıldızları görebilirsiniz.

Hamide ŞİMŞEK

Page 21: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

Önyargı Bir Kör Kuyu

Önyargı sözlük anlamıyla “Bir şeyi yeterince bilmeden varılmış kanı; önceden verilmiş yargı.” olmakla birlikte tüm hayatımızı etkileyebilecek güçte bir söz. Daha doğrusu tüm hayatımızı etkileyebilecek davranışlarımızın 7 harflik bir ifadesi.

Keşke sözlük anlamında olduğu kadar basit olabilse içine düştüğümüz bu önyargı denen kör kuyu.

Sebeplerini irdeleyecek olursak aslında pek çok sonuca ulaşırız. Kimimiz geçmişte birinin davranışlarından etkilenmiştir kimimiz kendi hatalarımızdan ders alma bahanesine saklanmıştır kimimiz de gördüklerinden, okuduklarından yola çıkmıştır. Başlangıç noktaları farklı olsa da varılan sonuç hep aynıdır. Büyük ve üstüne daha büyük yanlışlar.

Bir de sonuçlarına bir bakalım. Sırf ön yargımız sebebiyle kuracağımız dostluklar veya sıcak bir yuva, çok rahat geçimimizi sağlayacağımız ve ilerleyebileceğimiz bir iş ve kazanacağımız başarılar maalesef oluşturduğumuz önyargı sebebiyle gerçekleşme ihtimalini yitirmiş olacak.

Bir düşünceye sadece at gözlüğüyle baktığımız için bu olumsuz sonuçlara ulaşıyoruz. Yapmamız gereken tek şey olaylara biraz geniş bakmak. Her kişi ve her olayı geçmişle bir tutmamalıyız. Geçmişten ders almalı ama bugünü daha denemeden bir şeyleri silip atmayın.

Gözlemlediğim bir örnek vermem gerekirse iki yıldır bir sosyal ağda sayfa kurdum ve yönetiyorum. Gözlemlediğim ve kaynağı önyargı olan pek çok olay oldu. Düşülen

hatalardan en belirgin olanı ise başlığa göre yazının içeriğine bakmadan kara verilmesi. Bir makale yayınladık. Başlı “Evlilik mi, Ev Arkadaşlığı mı?”. Yazının içeriğinde evliliğimizde yapacağımız hataların eşimizle bizi koparacağından ve aynı evin içindeki iki arkadaş gibi yapacağından bahsediliyor. Oysa gelen yorumlar kültürümüze aykırılığından ve nasıl yayınladığımızdan ötürü tepki içeriyordu. Çünkü sadece başlığa bakılmıştı ve evlilik dışı aynı evde yaşamaktan bahsettiğimiz sanıldı. Uyarılarımız sonucu yazıyı okuyanlarsa yazdıkları yorumlardan dönerek özür dilediler.

Kendi hayatımdan da örnek vereyim; her insan gibi ben de bu hataya düştüm. Aynı şehirde yaşadığım ve karşıdan baktığımda hareketlerini beğenmediğim biri vardı. Birkaç kez aynı ortamda denk geldikten sonra ve kendim de karşılıklı konuşma şansı yakalayınca esasında karşıdan gördüğüm gibi bir insan olmadığını anladım. Bugün ise haftada en az iki gün görüştüğüm ve sohbetinden zevk aldığım bir dostum haline geldi.

"İnsanların ön yargılarını parçalamak, bir atomu parçalamaktan daha zordur." –Einstein

Önyargı evet hayatımızı zorlaştıran hatta çıkmazlara sürükleyen bir olgudur ama yıkılması imkânsız değil sadece zordur.

Dilerim bundan sonraki hayatımızda bu kör kuyuya düşmeden sağlıklı ve mantıkla adımlar atarız. Sonucu bizi ve çevremizi olumsuz etkilemeyecek… Unutmayınız, önyargıdan sıyrılarak atılmış her yeni adım karşımıza yeni ufuklar çıkaracaktır.

Ömer ARSLAN

Page 22: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

Piri Reis

Karamanlı bir ailenin çocuğu olan Ahmet Muhiddin Piri'nin ailesi Fatih Sultan Mehmed devrinde padişahın emri ile Karaman ülkesinden İstanbul'a göç ettirilen ailelerdendir. Aile bir süre İstanbul'da yaşamış, sonra Gelibolu’ya göç etmiştir. Piri Reis'in babası Karamanlı Hacı Mehmet, amcası ise ünlü denizci Kemal Reis'tir.

Piri denizciliğe amcası Kemal Reis'in yanında başladı; 1487-1493 yılları arasında birlikte Akdeniz'de korsanlık yaptılar; Sicilya, Korsika, Sardunya ve Fransakıyılarına yapılan akınlara katıldılar. 1486'da Endülüs'te Müslümanların hâkimiyetindeki son şehir olan Gırnata'da katliama uğrayan

Müslümanlar Osmanlı Devleti'nden yardım isteyince o yıllarda deniz aşırı sefere çıkacak donanması bulunmayan Osmanlı Devleti, Kemal Reis'i Osmanlı Bayrağı altında İspanya'ya gönderdi. Bu sefere katılan Piri Reis, amcası ile birlikte Müslümanları İspanya'dan Kuzey Afrika'ya taşıdı.

Venedik üzerine sefer hazırlığına girişen II. Beyazid'in Akdeniz'de korsanlık yapan denizcileri Osmanlı donanmasına katılmaya çağırması üzerine1494'te amcası ile birlikte İstanbul'da padişahın huzuruna çıktı ve birlikte donanmanın resmi hizmetine girdiler.

Piri Reis, Osmanlı Donanması'nın Venedik Donanması'na karşı sağlamaya çalıştığı denizkontrolü mücadelesinde Osmanlı

Page 23: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

donanmasında gemi komutanı olarak yer aldı, böylece ilk kez savaş kaptanı oldu. Yaptığı başarılı savaşların sonucunda Venedikliler barış istediler ve iki devlet arasında bir barış anlaşması yapıldı. Piri Reis, 1495-1510 yıllarında İnebahtı, Moton, Koron, Navarin, Midilli, Rodos gibi deniz seferlerinde görev aldı. Akdeniz'de yaptığı seyirler sırasında gördüğü yerleri ve yaşadığı olayları, daha sonra Kitab-ı Bahriye adıyla dünya denizciliğinin de ilk kılavuz kitabı olma özelliğini taşıyacak olan kitabının taslağı olarak kaydetti.

Piri Reis, 1511'de amcasının bir deniz kazasında ölümünden sonra Gelibolu'ya yerleşti. Barbaros Kardeşler'in idaresi altındaki donanmada halaoğlu MuhiddinReis ile Akdeniz'de bazı seferlere çıktıysa da daha çok Gelibolu'da kalıp haritaları ve kitabı üzerinde çalıştı. Korsanlık yaptığı yıllarda ele geçirdiği kimisi Kristof Kolomb'a, kimisi başka korsanlara ait haritaları vardı. Bu haritalardan ve kendi gözlemlerinden yararlanarak1513 tarihli ilk dünya haritasını çizdi. Atlas Okyanusu, İberYarımadası, Afrika'nın batısı ile yeni dünya Amerika'nın doğu kıyılarını kapsayan üçte birlik parça, bu haritanın günümüzde elde bulunan bölümüdür. Bu haritayı dünya ölçeğinde önemli kılan, günümüze kalmamış olan, Kristof Kolomb'un Amerika haritasındaki bilgileri içeriyor olması rivayetidir.

Barbaros Kardeşler, 1515 yılında dünyanın en büyük deniz güçlerinden birisini oluşturmuş ve Kuzey Afrika'da fetihler yapmışlardı. Piri Reis, Oruç Reis'in kaptanlarından birisi olarak hediye sunmak üzere yardımını bekledikleri Yavuz Sultan Selim'e gönderildiğinde Yavuz'un yardım olarak verdiği iki savaş gemisi ile geri döndü.

Piri Reis, 1516- 1517 yıllarında İstanbul'a geldiğinde tekrar Osmanlı donanmasının hizmetine girdi; Derya Beyi (Deniz Albayı) rütbesini aldı ve Mısır seferine gemi komutanı olarak katıldı. Donanmanın bir kısmı ile Kahire'ye geçip Nil ırmağını çizme fırsatı buldu.

Ünlü denizci, İskenderiye'nin ele geçirilmesinde gösterdiği başarılar ile padişahın övgüsünü kazandı ve sefer sırasında haritasını padişaha sundu. Günümüzde bu haritanın bir parçası mevcuttur, diğer parçası kayıptır. Bazı tarihçilere göre, Osmanlı padişahı dünya haritasına bakmış ve "Dünya ne kadar küçük..." demiştir. Sonra da, haritayı ikiye bölmüş ve "biz doğu tarafını elimizde tutacağız.." demiştir.. Padişah, daha sonra1929'da bulunacak olan diğer yarıyı atmıştır. Bazı kaynaklarca, günümüzde bulunamamış olan doğu yarısını, Hint Okyanusu'nun ve onun Baharat yolunun kontrolünü ele geçirmek için Padişahın yapacağı olası bir sefer için kullanmak istediği bile iddia edilmektedir.

Piri Reis seferden sonra, tuttuğu notlardan Bahriye için bir kitap yapmak amacıyla Gelibolu'ya döndü. Derlediği denizcilik notlarını bir Denizcilik Kitabı (Seyir Kılavuzu) olan Kitab-ı Bahriye'de bir araya getirdi.

Kanuni Sultan Süleyman'ın dönemi, büyük fetihler dönemiydi. Piri, 1523'deki Rodos seferi sırasında da Osmanlı Donanması'na katıldı. 1524'de Mısır seyrinde kılavuzluğunu yaptığı sadrazam Pargalı Damat İbrahim Paşa'nın takdiri ve desteğini kazanınca, 1525'da gözden geçirdiği Kitab-ı Bahriye'sini İbrahim Paşa aracılığıyla Kanuni'ye sundu.

Page 24: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

Piri Reis'in 1526'ya kadar olan yaşamı Kitab-ı Bahriye'den izlenebilir. Piri Reis, 1528'de, ilkinden daha içerikli ikinci dünya haritasını çizdi.

1533 yılında Barbaros Hayrettin Paşa kaptan-ı derya olunca Piri Reis de Derya Sancak Beyi (Tümamiral) ünvanı alan Piri Reis, sonraki yıllarda, güney sularında devlet için çalıştı. Barbaros'un 1546'da ölümünün ardından Mısır Kaptanlığı (Hint Denizleri Kaptanlığı da denilirdi) yaptı, Umman Denizi, Kızıl Deniz ve Basra Körfezi'ndeki deniz görevlerinde yaşlandı. Osmanlı donanmasında yaptığı son görev idamıyla sonuçlanan Mısır Kaptanlığı oldu.

İdamı:Mısır Kaptanı Piri Reis 1552'de Umman ve Basra üzerine 30 gemiyle çıktığı seferde, Hürmüz Kalesi'ni kuşatmıştı. Portekizlilerden aldığı haraç karşılığı kuşatmayı kaldırdı ve donanmasıyla Basra'ya döndü. Tamire muhtaç donanmayı orada bırakıp ganimet yüklü üç gemi ile Mısır'a döndü, gemilerden birisi yolda battı. Donanmayı Basra'da bırakması kusur sayıldığı için Mısır'da hapsedildi. Basra valisi Kubat Paşa'ya ganimetten istediği haracı vermemesi, Mısır Beylerbeyi Mehmet Paşa'nın politik hırsı yüzünden hakkında padişaha olumsuz rapor verildi ve dönemin padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın fermanı üzerine 1554'te boynu vurularak idam edildi. İdam edildiğinde 80 yaşının üzerinde olan Piri Reis'in terekesine devletçe el konuldu.

İdamı ile ilgili iddialar:Piri Reis'in idamında Hürrem Sultan'ın rolü olduğu hakkında bir rivayet vardır. Hürrem Sultan'ın Kırım'dan Kemal Reis ve Piri Reis'in

gemisi ile İstanbul'a getirildiği iddia edilir. Piri Reis'in dünya haritasının parçası Topkapı Sarayı Harem Dairesi'nde bulunmuştur. Hürrem Sultan'ın Piri Reis'in başarısının önüne geçmek için dünya haritasını parçaladığı ve parçaların Rusya'ya gönderildiği ve ardından Kanuni'nin aklına girerek Piri Reis'i idam ettirdiği iddia edilir.

Eserleri:Kitab-ı BahriyePiri Reis'in Haritası (İlk Dünya Haritası)Hadikat'ül BahriyeBilad-ül AminatEşkalname

Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Piri_Reis

"İyi ve kötü arkadaşın benzeri misk satanla demirci gibidir. Misk satan bundan sana ya serpiştirir yahut sen satın alırsın ya da misk dükkânında bulunmakla güzel koku alırsın. Demirciye gelince ya sıçrayan bir kıvılcım elbiseni yakar yahut demirci dükkânında bulunmakla pis koku almış olursun.“

Hz. Muhammed (S. A. V.)

"Bir makine ilk etapta karmaşık, fakat sonra basit olarak karşımıza çıkar. İnsanda durum tersinedir: İnsan ilk etapta basit görünür, fakat sonradan karmaşık olduğu anlaşılır.“

Alxis Carrel

Page 25: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

Facebook sayfamıza üyelerimizden gelen yorumlar!!!

Kayahan Kaya: Aslında söylenecek çok şey var. Özet geçmek gerekirse seviyeli bir ortamda her konuda özgürce tartışabileceğimiz, fikir alışverişi yapabileceğimiz ve birbirimize destek olabileceğimiz bir ortam oluşturduğunuz için sizi takdir ediyorum. Umarım bu güzel yolda çok daha iyi yerlerde görürüz sizi. Burası çok farklı bir sayfa. Başarılarınızın devamını dilerim.

Dilek Düyüncü: En kötü olduğum zamanda beni motive eden yazıları paylaşmış oluyorsunuz. Sanki beni gözlüyor ve o anki ruh halime iyi gelecek, beni tekrar ayağa dikecek yazıları paylaşıyorsunuz. Küçük bir yazı olsa bile insanın hayatını etkileyebiliyorsunuz. Teşekkürler.

Ebru Türkeri: Öncelikle başarılarınızın paylaşımlarınızın devamını diliyorum. KİŞİSEL GELİŞİM sayfasının paylaşımlarını okumaya başladığım günden bu yana dünya benim için daha renkli. Hayattaki her şeye daha pozitif bakabiliyorum. Kendimi daha fazla önemsiyorum. Daha fazla empati kuruyorum. Sizinle her şey daha güzel diyebiliyorum. TEŞEKKÜRLER KİŞİSEL GELİŞİM.

Sultan Tahtakın: Ele aldığınız konular insanların bakış açılarını değiştirebilir. İnsan dünyaya nasıl bakarsa öyle görür. Siz hayatımıza kattığınız her şey ile gerçeği görmemize yardımcı oluyorsunuz. Empati kurmayı öğretiyorsunuz yani böylelikle çok mutlu olabiliriz. Bence hayattaki en önemli şey şu olabilir; birbirimize karşı saygılı olmalıyız. Duyarlı, içten, dürüst olmamız için Kişisel Gelişime ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bence yaşamın kaynağı sürekli gelişimdir.

Emine Köse: Üyeliğimden itibaren kişisel olgular kattığınıza inanıyorum. Her bir paylaşım gerçekten düşünülmesi, dikkate alınması ve öğrenilmesi gereken bir değerdedir. Kişilikteki gelişimlerin en uç noktalarına temas eden bir sayfanız bulunmaktadır. Her bir paylaşım için teşekkürlerimi bir borç bilirim.

İsmahan Özkaran Zeren: Bir günlüğüne şehir dışına gitmiştim, gittikten sonra orada plan değişti ve gittiğim yerde bir hafta kalmak durumunda kaldım. Hazırlıksız gitmiştim, yanımda hiç kitap yoktu fakat Kişisel Gelişim fecabook sayfası vardı, hiç sıkılmadım. :) Gerçekten "İhtiyacımız olan her yerde!"siniz. Teşekkürler Kişisel Gelişim.

Page 26: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

Nevran Tunalı: Yarınlara daha umutlu bakabilmeyi, bir insanın kendisini ne kadarda kıymetli hissetmesi gerektiğini, aklımın mantığımın duygularla karma olup çözümsüzlüklere nasılda ilaç olduğunu yazılarınızdan öğrendim. Öyle ki beynimde yer etmiş olan tümör bile isyan etti buhar oldu; hayatıma pozitifliği aşıladığınız için minnettarım.

Fatma Maya Türker: Sayfanızı sürekli takip ediyorum pozitif düşünce pozitif enerji sağladığınız her değişik bilgi içerikli konu ve temalarınız bence insan beyninde rafa kaldırılmış ve gün içerisinde yoğun tempoyla beynimizin bir köşesinde tozlu kalmış bilgileri güncellememize ve yaşanmadan kattığınız her tecrübe bize yol gösteriyor. Teşekkürler emeği kimlerin varsa bilgilerini ve tecrübelerini paylaşan herkese teşekkürler. Böyle bir sayfanın üyesi olduğum için gurur duyuyorum.

Sibel Sicimoğlu: Mevlana der ki: "Sen sanır mısın ki dert kötüdür. Hayır! Dert devaya bir davetiyedir. Dert ve düşkünlük yer alçağına benzer, deva ise suya. O yüzden nerede dert varsa deva oraya koşar. Neresi alçaksa su oraya akar. O halde derdini sev, ilahi rahmeti celbeden kırıklığını nimet bil!" - Susamışlara su gibisiniz.

Aliseydi Güneş: Her paylaşımınız bir kitabın özeti gibi sizlerle hayata daha bir ciddi ve düşüncelerimizden farklı bir düşünceyle bakıyoruz teşekkürler Kişisel Gelişim.

Şehriban Salihoğlu: Sitenizle yeni tanıştım. Paylaşımlarınız herkesin anlayabileceği seviyede, güncel konuları içeriyor. Okuduklarımı ailemle de paylaşmak ayrı bir zevk de veriyor. Site için emeği geçenlere sonsuz teşekkürler.

Page 27: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011

Kişisel Gelişim DergisiKasım 2011 – Sayı: 3

Dergi Tasarım:

Ömer ARSLAN

Kapak Tasarım:

Ömer ARSLAN

Dergi Koordinatör:

Özlem ÖZTULUM

Muhabir:

Şenan Deniz HAVA

Yazarlar:

Özlem ÖZTULUMTaner ÖZDEŞErim ERGÜNMustafa ÇayAhmet KAN

Şenan Deniz HAVATayfun SOYLU

Hamide ŞİMŞEKÖmer ARSLAN

İletişim:

www.facebook.com/kgelisimimwww.kisiselgelisimim.com

www.twitter.com/kgelisimim

Elektronik Posta:

[email protected]

Dergi çalışmamızı vakit ayırıp okuyan herkese ve bu derginin oluşmasında yazılarıyla destek veren yazar arkadaşlarıma teşekkür ederim.

Ömer ARSLANKişisel Gelişim Kurucusu

Page 28: Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2011