Upload
others
View
14
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
ULUSLARARASI .. .. .
TURK DUNYASI INANÇ . . .
MERKEZLERI KONGRESI . .
BILDIRILERI
23-27 EYLÜL 2002
MERSİN
ANKARA - 2004
GİRİŞ
BİR İNANÇ VE KÜLTÜR
HAVZASI OLARAK TOROSLAR
(Silifke-Mut Tahtacılan)
Celalettin VATANDAŞ*
Mekan yalanlığı kültürler arasında ilişkilere; bu ilişkiler ise, ilişkinin yo
ğunl~ğuna göre değişen benzeşmeler; yol açar. Fakat bu, birbirlerine uzak
mekanlardaki toplurnlar arasında kültürel ilişkinin olmayacağı anlamına gel
mez. Zira, uzaklık ve yakınlık görecelidir; mekan itibanyla birbirlerine uzak
görünen toplumlar arasında da özel şart ve durumlardan kaynaklanan bir iliş
kinin oluşması m~mkündür. Ticari faaliyetler, birbirlerine uzak mekanlarda
ki toplurnlar arasındaki ilişkilerin ve bu ilişkiyi takiben kültür etkileşimleri
nin doğmasınaneden olan faktörlerden birisi olarak önemlidir. Bunun kayda
değer tarihi örneğini "/pek" ve "Baharat Yolu" oluşturur. Bu yollar üzerinde
gerçekleşen ticari faaliyetler, farklı ve birbirlerine uzak mekanlarda yer alan
toplurnlar arasında kültürel ilişkilerin doğınasına imkan sağlamıştır.
Toplumlar arasında ilişkilerin ve kültür etkileşimlerinin oluşmasına imkan sağlayan faktörlerden bir diğeri toplumsal düzeyde gerçekleşen nüfus ha
reketleridir. Nüfus hareketleri, bugün iyiden iyiye yaygınlaşan ve dünyayı
küçük bir köye dönüştüren modem iletişimiulaşım araçlan öncesinde, uzak
bölgelerdeki kültür ve inançlar ilişkisinin en önemli araçlanndan birisini teş
kil etmiştir. Bu açıdan Türkler, çok uzak bölgelere uzanan göçleriyle kültür
ler ve inanÇlar diyalogunun en önemli temsilcilerinden/araçlanndan birisi ol
muşlardır.
Türkler, uzun yüzyıllar boyunca gerçekleşen ve kıtalararası mesafelere
uzanan göçleri sırasında bir çok farklı toplumla karşılaşmış; farklı kültürleri
tanımış, bu kültürlerle birlikte yaşamayı öğrenmişlerdir. Bu durum faklılıkla-
'1< Yrd. Doç. Dr., Afyon Kocaıepe Üniversiıesi, Fen-Edebiyat Fakülte.si Sosyoloji Bölümü ögretim üyesi
1229
ra hoşgörüyü kimliklerinin temel özelliklerifiden birisi kılmıştır. Bu, aynı za
manda, farklı kültürler ve inançlar~~~de cesaretli ve güçlü bir kimlikle yer almalarına imkan sağlamıştır. Türkler, tarihleri boyunca, yaşadıkları de
neyimlerin etkisiyle, kendilerine farklı gelen kültürler ve/veya inançlar karşı
sında çekingen ve pasif bir tavır sergilemez; aktif bir tavırla farklı olana yö
nelir, onu yakından tanımayı ve kendilerine uygun bulduklarını seçerek al
mayı tercih ederler. Zira, toplumsal göçlerinin güvenli gerçekleşmesi ve ye
ni yerlere yerleşmeleri bütün bunları gerekli kılar. "Öteki"nin olmadığı bir
düşünsel dünyanın üyeleri olurlar. Bu özellikleri ile de, göçlerini takiben yer-. .
leştilderi bölgelerde bir çok inanç merkezleri inşa ederler. Sadece Anadolu da
bu inanç merkezlerinin oruareası ile karşılaşmak _o:ıümkündür; Sivas, Erzu
rum, Van, Konya, İstanbul, Hacıbektaş, Kırşehir ... söz konusu inanç merkez
lerinden sadece· bazılandır.
Ancak, yaygın olarak bilinenin aksine, Türklerin inşa ettikleri inanç mer
kezlerinin tamarnı kent nitdikli yerleşim birimleri ·değildir. Aynca, daha g<?
niş bir coğrafyada inşa olunan, kültürler ve inançlar diyaloğunun güçlü şekil
de yaşadığı kültür ve inanç havzalarıyla karşılaşmak da mümkündür. Bu açı
dan Toroslar önemli bir örnektir. Bugün, Güneydoğu Anadolu'nun batısın
dan başl_ayan ve tüm Torosları takip eden hat üzerinde son derece zengin bir
kültür ve inanç havzası bulunmaktadır. Burada yaşayan insanların kültür ve
inançlarında çok uzak bölgelerden başlayan ve Toroslarda noktalanan göçle
rio yol açtığı kültürler ve inançlar diyaloğunun kalıcı izlerini olanca canlılı
ğıyla bulmak mümkün olabilmektedir. "Tahtacılar" ise söz konusu topluluk
ların önemli bir kesiminin ortak ismidir.
ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ
Bu araştırma, nitel bir alan araştırmasıdır. Araştırmanın evrenini Silifke
Mut bölgesinde yaşayan Tahtacılar oluşturmaktadır. Araştırma, bir inanç ve
kültür havzası olan Torosların Silifke-Mı,ıt bölgesinde yaşayan ve bölgedeki
ormanlık alanlarda ağaç kesim işleriyle uğraşan Tahtacılarla çalışma ortam
larında görüşülerek gerçekleştirilmiştir.
Araştırma dahilinde kendileriyle görüşülen ve 6 farklı köye. mensup 21
kaynak kişinin _6'sı kadın, 15'i erkektir. Tahtacı kültürünü daha iyi bilme ve
temsil etme durumları dikkate alınarak, araştırma sırasında mümkün oldu-
1230
·.· :
ğunca yaşı büyük kimselerle görüşülmüştür. Kaynak kişilerin yaş ortalaması
52 olup, içlerinden 4 tanesi 65 yaşın üzerindedir. Bu kimselerin 8'i ilkokul,
3'ü ortaokul, _1 'i lise mezunu, 9'u ise okuryazar değildir. Kaynak kişilenlen
elde edilen bilgiler yazılı kaynaklarta karşılaştınlrnış ve araştırmaya son şek
li verilmiştir.
Tahtacılara ilişkin tespitiere ve bilgilere geçmeden şunu ifade etmek ge
rekir ki, Osmanlı döneminde, özellikle de II. Mahmut'un idareyi "S,ünnileş
tirme" politikalan sonrasında, Alevilerin sıkı takibe alınması, geleneksel Ale
vi muhalçfetinde bulunan gizliliği daha da pekiştirmiş olmalı ki, gizlilik Ale
vi topluluklarının hemen hepsinde yaygın bir özellik olarak açığa çıktığı gi
bi, Tahtacılar da daha da belirgin bir .ezellik niteliğ~ni kazanmıştır. Aleviler
ve/veya Tahtacılar kendilerini Müslüman görmelerin.~ rağmen, İslam anlayış
ve yaşantılarındaki farklılık yüzünden kimi kesimlerçy "sapkın " olarak görül
müşlerdir. Böyle damgalannuş bir azınlığın mensuplarının Sünni: çoğunluğa
göre şekillenen devlet politikalannın egemen olduğu toplumda' inanç ve kül
türleriyle yaşayabilmeleri ancak kendi kimliklerini gizleyerek mümkün ol
muştur. Tahtacılardaki içe kapalılığın, kapalı bir topluluk olma özelliğipin
baskın niteliğinin nedenleri buralarda aranmalıdır. Tahtacılar kendilerini ~i
yaret eden konuklanna eylerinin kapısını sonuna kadar açınalanna ve ilq:~m
da hiçbir kusur sergilememelerine rağmen, topluluklarına, inançlarına V<? Jcül
türlerine ilişkin konularda gelenekselleşmiş bir refleks olarak son qerece
ağızlan sıkı, olanca biçimiyle cimriler. Hatta bir kısım erkelçler kendi kııdın
lanna dahi (özellikle genç eşlerine, kızlaruia) ağızlan sıkı olabilmektedirler. Bu konudaki titizliklerini ise "kadının dili kayhayan suya benzer" atasözü ile
pe'kiştirmektedirler. Böylelikle, kadınlara söylenen top~uluk sırlannın kolay
lıkla başkalanna ulaşacağını ifade etmiş oluyorlar. Bu~aJ.111 belirtilmesinin
nedeni, araşUrrnawn son derece zor şartlarda yürütülmüş olduğunu ifade et
mek içindir. Kaynak kişilerin her birinden adeta çapraz sorgulama olarak ifa
de edilebilecek bir yaklaşımla elde edinilen küçük bilgiler birleştirilerek bir
sonuca ulaşılmaya çalışılrwş ve bu makale yazılmıştır.
ARAŞTIRMANIN ÖNEMİ
Tahtacı kimliği ve tarihi, araştırmacılann yüzyılı aşkın süredir üzerinde
yoğunlaştıklan bir konu olmuşnır. Konu ilk olarak XIX. yüzyılın son çeyre
ğinde, Avrupalı bilim adamlan tarafından Türkoloji çalışmalan dahilinde ele
1231
alınmıştır. Tahtacılann toplumsal kimlik ve tarihleri bu ilk araştırmalarda,
genellikle oryantalist amaçlı; bazen de, Tahtacılann Rum kökenli olduğunu
savunan Skalieri örneğinde olduğu üzere, somut politik yaklaşımlarla iç içe
şekillenen etnografik nitelikli çalışmalar dahilinde ele alınıp araştınlmıştır.
Konu daha sonralan, özellikle de XX. yüzyılın ilk yansında bir çok yerli
araştırmacının da ilgisini çekmiş ve bu merkez.de bir çok önemli araştırma yapılmıştır. Bu araştırmalarda, Tahtacılar, sosyal antropolojinin, küçük grup
lar sosyolojisinin veya etnografy~n bir konusu olarak ele alınıp incelenmiş
tir. Özellikle, 1920'li - 1940'lı yıllar arasında Akdeniz ve Ege bölgelerinde
gerçekleştirilen arkeolajik kazılar/araştırmalar sırasında, bölgede yaşayan
köylülere ve orada yurt ttıtmuş konar-göçedere yönelik yüzey araştırmalan
na da yönelinmiş, yaşayıı-o kültürle toprak altında gömülü duran antik kültür
arasındaki bağlantı kurulurken Tahtacılar konusu da ele alınmıştır. Bu etnog
rafik araştırmalar sonunda Tahtacılara ilişkin elde edilen folklorik malzeme
arşivtenerek sergilenebilir h;ıle getirilmiştir.
Klasik Türkoloji çalışmalannın dışında, 1950'li yıllardan itibaren oluşan
modem Türkoloji çalışmalannın temel konulan arasında· da Tahtacılar vardır.
Bu süreçte Tahtacılar konusu giderek daha çok sosyolojinin ilgi · aıanı haline
gelmesinin yanı sıra, bazı ilahiyatçı ve tarihçilecin de kendi bilimsel disiplin
leri dahilinde Tahtacılara yönelik araştırmalar yaptıklan gözlenir. Böylece,
bir yandan Tahtacılann toplumsal, kültürel ve dini yapı ve özellikleri incele
nirken, diğer taraftan tarihi ve etnik özellikleri üzerinde durulmuştur.
Ancak, bütün bunlara rağmen, Tahtacılar günümüzde en az t~an Ale
vi topluluklardan birisi olma özelliklerini hala devam ettirmektedirler. Bunun
bir çok nedeninden bahsetmek mümkün olmakla birlikte, Tahtacılann son
derece kapalı bir topluluk olmalannın çok aynntılı tanınrrıalannı önlediğini
özellikle belirtmek gerelgnelçtedir. Tahtacılarla ilgili tarihsel bilgilere ulaş
mak da son derece zo.r ve yetersizdir. Aynca, yapılan araştırmalann genelde
bilimsel açıdan son 'derece sorunlu yaklaşımlarla gerçekleştirilmiş olması;
gerçekleşen araştırmalann araştıncının ideolojik yaklaşımının belirgin dü
zeyde izlerini taşıması, Tahtacılann bir çok yönd~n aynntılı ve doğru tanın
malarını engellemiştir. Bütün bunlann yanı sıra, konu dahilinde gerçekleşti
rilen yayınların bir çoğunda bilgi kargaşası ve bağlarmndan kopuk değerlendirmeier yer almaktad~. Araştırmalarda, çoğu zaman aynı konu kümesinde
1232
yoğunlaştığı gözlenmekte ve Tahtacı tarihi ve kültürü bağlamlarından kopanlarak ele alınmaktadır; konunun değerlendirilmesinde bir bütünlük göste
ril(e)merniştir.
Bu araştırmada, her türlü ideolojik/spekülatif yaklaşımdan uzak kalına
rak, Tahtacı kliltürü yaşayan kay n~ kişilerden hareketle ele alınmış, tarihsel ve kültürel bağlamlanna değinilerek konu bir bütün halinde ortaya konmaya çalışılmıştır. Böylelikle Tahtacı topluluğunu teşkil eden coğrafi zincirin Silifke-Mut halkasını aynnt:ı.lı tanıma imkanı sağlayacak adımlardan birisi aUlmaya çalışılmıştır.
TAHTACI KİMLİGİ
Şu ana kadar gerçekleştirilen araştırmalar ve yonırnlar, Tahtacılann kim
liğine ve kimlikleri bağlamında kökenierine ilişkin mevcut iki farklı tez üze
rinde şekillenmiştir. Bu tezlerden birisi Tahtacılann "Hıristiyan kökenli" bir topluluk olduklarına ilişkindir (1 >. Konunun ilk araştıncıları olan Batılı bilim adamlanndan bazıları Tahtacılann "Hıristiyan kökenli" bir topluluk olduğu görüşüne sahiptirler. Bunlardan Humann, Tahtacıları "önceleri Hıristiyan ol
malarına karşılık zamanla Hıristiyanlığı unutan ve korkudan lslam'a yöne
len" bir topluluk olarak nitelerniştir. 1891'de, Anadolu'da gerçekleştirdiği gezi ve incelemelerden sonra, Tahtacılarla ilgili görüşlerini dile getiren Bent de
Tahtacılann Hıristiyan kökenli olduklarını savurunuştur. Bent, iddialarında daha da ileri götürerek Tahtacılann dinlerinde "Tanrı", "lsa" ve "Kutsal Rulı"
üç.lemesinin varlığından da bahsetmiş; dini ayinlerde "şarap" içilmesinden hareketle Tahtacıların Hıristiyan kökenli bir "tarikat" olabileceğini düşün
müştür. Araştırması 1920 yılında yayınlanan Skalieri ise Tahtacıların "Hıristiyan köken.li" olduğu tezinden hareketle, etnik olarak Tahtacıların Yunan olduklannı ispatlamaya çalışmıştır. Tahtacı kültürü ile Hıristiyanlık arasında birebir ilişki kuran ve Tahtacılann "Hıristiyan kökenli" bir topluluk olduğu
nu savunanlar içerisinde Hasluck'un (2) ayncalıklı bir yeri vardır. Konuyu
Küçük, Murat, (1995), Cemaat-ı Tahtacıyan, İstanbul, Nefes Yayınları.
2 Ha~luck, F.W., (1928), Bektaşilik TetkikJeıi, (çev: Ragıp Hulusi), İstanbul, Devlet Matbaası; (1995), Ha~luck, F.W., Anadolu ve Balkanlar'da Bekta~ilik, (Haz: Yücel Demirel), İstanbul, Ant Yayınları.
1233
son derece aynntılı ele alan Hasluck, Tahtacı kültürlindeki Hıristiyan inanç
ve uygulamalaayla örtüşen veya benzeşen unsurlan aynntılı bir şekilde tes
pit etmiş ve bunlan kültür sürekliliği bağlamında değerlendirmek yerine,
Tahtacılan köken olarak Hıristiyan olarak nitelerneyi tercih etmiştir .
Tahtacılarla ilgili olan ve araştırmacıların eksenyetinin dile getirdiği
ikinci tez ise, Tahtacılann Alevi bir topluluk olduğunu ifade eder. Bu tez da
hilinde olmak üzere Passarge, Tahtacılan, dinsel inanç ve uygulamalannda
ki özgünlüğe dikkat çekerek Yezidilere, Dürzilere, Nusayrilere benzetip "Ali
llahi'1erle özdeşleştirir. Bleichsteiner ise Tahtacıların köklerinin belirsiz ol
duğunu, inançlarının Şiaya yakın olmakla birlikte l slanu olmayan ritüellere
de sahip bulunduklannı ve "Kızılbaş" ya da "Aleviler"den farklı olmadıklan
nı savunur (3)_
Günümüzde Tahtacıların "Hıristiyan kökenli bir topluluk oldukları" te
zinin kabul edenine bilim çevrelerinde rastlanmak pek mümkün değildir. Gü
nümüz araştırmacılannın neredeyse tamamı, Tahtacıların "Alevi" bir topluluk
olduğu noktasında ortak görüş sergilemektedir. Ulaşılan bu genel görüşte
Türk tarihçilerileri ile Türkologlann gerçekleştirdikleri araştırmalann baskın
etkisi ko~aylıkla görülür. Aynca, Tahtacıların Türkmen kimliğiyle ~zdeşleş
tikleri de saptanmış -xe konu Alevi-Türkmen ekseninde ele alınmıştır. Fakat
Türkmen kavramının içeriğinde zamanla önemli değişiklikler gerçekleştiğini
gözardı etmemek gerekmektedir. "Türkmen" kavramı, araştırıcılar tarafından
önceleri "Müslüman Oğuz" anlamında kullanılmasına karşılık, zamanla
Türkmenlerin kimliğinde müslümanlık zayıf bulunmuş ve Türkmenlerin
müslümanlığının yüzeysel nitelikli olduğu savunulmuştur. Günümüzde, Tür
kiye de, "Türkmen" dendiğinde genellikle bu kimliğin dini muhtevasına sa
hip bir anlamda olmak üzere ':Alevi" akla gelmektedir. Buna karşın, "Sünni
miislümanlığı" benimseyen Türkmenler de bulunmakla birlikte, bu kısma da
hil olanlar, son derece azdır. Antalya-Burdur yöresindeki Tahtacılar içerisin
de Sünniliği benimseyenlerin bulunduğu ve·aynca kimi Tahtacıların son za
manlarda "Siinnileştiği" ileri sürülmesine karşılık, Tahtacılar diğer Alevi top
luluklarda görülmeyen bir şekilde Türkmen kimliği ile özdeşleşmişlerdir.
3 Küçük, Murat, (I 995). Cemaat-ı Tcıhtacıycm.
1234
Silifke-Mut bölgesi Tahtacılannın uğraşlannı, Tahtacılann genel ve geleneksel özelliği olduğu üzere, daha çok ağaç işleri oluşturmaktadır. Günü
müz Silifke-Mut bölgesinde, kırsal kesimde yaşayan Tahtacıların büyük çoğunluğu ağaç kesim işçisi olarak Bölge Orman İdaresi'nin hizmetinde çalışıyorlar. Motorlu araçların yaygınlaşmadığı 20-30 yıl öncesine kadar, hızar ve
testere ile kol gücüne dayalı bir şekilde ağaç kesimi ve tahta yapımıyla uğ
raşmalann karşılık, bugün motorlu testerelerk işlerini yi.irütüyorlar. Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka
n -koca kesim işini birlikte yapmalanna karşılık, bugün kan-koca birlikte çalışma uygulaması önemli oranda değişikliğe uğramış, böyle bir şart aranmaz
olmuş. Tahtacılar baharda, Bölge Orman İdaresince daha önce kendilerine bildirilmiş olan bölgelere giderek, bütün bir yaz boyunca yetkililer tarafından
işaretlenmiş ağaçları kesiyorlar. Bu süre içerisinde dağlarda, kurduldan çadır ve barakalarda yaşıyorlar. Havaların soğumasıyla da hep birlikte köylerine
dönüyorlar. Fakat eğer yaz süresince yapılması gereken kesim işini bitireme
rnişlerse, gençler dağda kalıyor ve kesim işini kışın da sürdürüyorlar.
Araştırma sırasında tespit edildiğine göre, Silifke-Mut bölgesi Tahtacıla
n toplumsal kimlik olarak kendilerini Tahtacı olarak isirnlendiriyorlar. Kimliklerini saklama gibi bir ~avır içerisine girrniyorlar. Fakat "Tahtacı" kimliği
ni daha çok mesleklerini çağnştıran bir anlamda kullanıyorlar. Alevi olduklarını reddetmemekle birlikte, anladığımız kadarıyla tamamıyla yabancılara
karşı, kendilerini "ALevi" olarak nitelemekten özenle kaçınıyorlar. Bunun nedenini ise, güvendikleri ve yakınlık kurdukları kişilere, Alevi olmayan ke
si.mJ.erdeki Alevi inancı ve özellikle de ahlakinamus anlayışıyla ilgili olum
suz kabul ve nitelemeler olduğunu açıldıyorlar.
TAHTACI KÜLTÜRÜNÜN SÜREKLİLİGİ
Alevilik günümüze sözlü ve yazılı olmak üzere iki kaynaktan ulaşmıştır. ·Birincisi ve en önemlisi sözlü gelenektir. Alevi. kültürü, daha çok nesilden
nesile aktarılan kültür ve Dedelerin naklettikleri bilgiler şeklinde bugünlere
ulaşmıştır. Sünni kitlelerin aksine eğitim kurumlarından yoksun kalan Alevi
lerin inanç ve kültürlerini daha çok bu yolla günümüze ulaşmıştır. Bu durum Tahtacılar için daha da baskın bir özelliktir. Çünkü, göçebe/yan göçebe kit
lelerin oluşturduğu Alevi gruplar ve bu çerçeveden olmak üzere Tahtacılar,
1235
toplumsal yapılan itibariyle, Sünnt ve hatta yerleşik Alevi topluluklan olan
Bektaşi çevrelerin aksine, eğitim v.e.külti.lr kurumlanndan yoksun bulunuyor
lardı. Sünnt kesimlerde, yüzyıllara yayılan zaman sürecinde, medreseler ve
şeyh-mürid ilişkisi çerçevesinde birçok eğitim kurumlan varolmuş, bu şekil
de yüzlerce eser kaleme alınmıştır. Bu yazılı kaynaklar ve kurumsal ilişkiler
Sünni kültüründeki sürekliliğin en önemli araçlandır. Bektaşi dergahlan da
eğitim faaliyetleri ve araçlan bakımından ocakzade dedelere bağlı Alevilerle
kıyaslanmayacak ölçüde kurumsallaşmıştı. Dergahlarda yüzlerce cilt eser bu
lunuyordu. Ancak tüm bu~ara karşılık Alevi köylerinde sadece Dede evle
rinde sayısı birkaçı geçmeyen kitap bulunuyordu. Bu nedenle ocakzade dede
lerin faaliyette bulunduğu yerlerde yaşayan göçebe/yan göçebe kitleler ara
sında, bilgiler, yazılı olmayan yani sözlü geleneğe dayalı bir şekilde nesiller
arasında aktanmla süreklilik kazanabilmiştir. Müzik, bu aktanm işinde çok
önemli işlevler üstlenmiştir.
Genelde Alevi, özelde ise tüm Tahtacı "Yol ve Erkfin"ının günümüze
ulaşmasının ikinci kaynağı yazılı eserlerdir. Ancak Tahtacıların, sosyal ya
şamlannın doğal bir sonucu olarak, sahip olduklan yazılı eserler oldukça sı
nırlıdır. Bunlar arasında nefeslerin ve deyişierin yer aldığı kitaplann (Cönk
ler), Menakıb-ılmam Cafer-i Sadık'm, Hutbe-i "Dergah-ı Ali'de Seyyid Ab
dülbaki Efendinin Erenlere Muhib olan Temiz lnançlı Müminlere Gönderdi
ği Mektup" başlıklı bir kitapçığın ayncalıklı bir yeri vardır.
Tüm Alevi topluluklan için "Buyr.uk'1ann ayncalıklı bir önemi vardır.
Araştırmalar Alevi topluluklanııda bir çok "Buyruk" bulunduğunu ortaya
koymuştur. Yaygın bir kabule göre de bu "Buyruk"lar daha çok XVI. yiİzyıl
da Safeviierin propagandisti olarak Osmanlı ülkesine gelen müritlerin yanla
nnda getirdikleri kitaplardır. Bunlann tamarnı da Imam Cafer'in sözlerini
nak.letmektedir. Ancak Tahtacı Alevileri'nin Buyruklan diğer Alevi toplu
luklannın Buyrukl~ından önemli farklılıklara sahiptir ve bu durum bizzat
Tahtacılann kendileri tarafından da ifade e-dilmektedir. Tahtacılar Buyruk'un
dışında aynca Salname-i Sadreddin isimli bir kitabı da değerli bulmaktadır
lar. İsmi çoğu Tahtacı tarafından zor hatırlanınakla birlikte özellikle yaşWar
"Fctziletname". ''Hüsniye", "Hutbe'ül Beyan" gibi daha başka kitap isimlerini de ifade etmekte ve bunlan kutsallığa varan bir değerde önemsemektedir
ler.
1236
TOPLULUK YAPISI
Anadolu Aleviliği'nin toplumsal ve dinsel yapılanmasında temel öneme
sahip kurumlardan en önemlisi Ocak'lardır. "Ocak" ismi genel bir anlama sa
hip olup, eski metinlerde "soy ve siilale" manasında kullarulrruştır. Ocak, bu
anlamını bugün dahi Anadolu küJttiründe yaygın olarak devarn ettirmektedir. Fakat Alevi kültüründe özel bir anlam kazanrruş, toplumsal ve dinsel hizmet
leri gören Dedelerin ailelerini ifade etmiştir.
Alevi kültüründe her Dede ailesi bir Ocak' a dahildir. Onun temsil ettiği
değerlere. büyük kutsallık ve manevi güç atfedilir. Ocaklar yani Dede' illele
rine mensup olmak bazı özel ayncalıldan da beraberinde getirir. Bunda söz
lü geleneğin önemli bir payı vardır. Ya-şarulan siyasi şartıann etkisiyle kapa
lı bir cemaat yapısı gösteren Alevi topluluklardaki dışa kapalılık bilginin kut
saliaşması ve belli ellerde toplanmasını beraberinde getirmiş; bilginin Ocak
lardan gelen Dede ailelerinin elinde bulunması ise Dede ailesine önemli bir
ayncalık. vermiştir.
Tüm Alevilerde olduğu gibi Ocağa bağlılık Tahtacılarda da kutsal temel
lere dayanmaktadır, bağlamlan ocakları oluşturan ailelerin kerarnet sahibi ulu
kimselerden teşkil ettiğine inanılmaktadır. Bu kimselerin dağları yürüttükle
rine, "don" değiştirip geyiğe dönüştüklerine, suda yürüdüklerine, ateşte yan
roadıkiarına ilişkin onlarca efsane kulaletan kulağa aktarılmakta, Ocak ailesi
nin kutsallığı bu söylence çerçevesinde devarn ettirilmektedir. Aynca, daha
da önemlisi, bağlanılan bu kimselerin Peygamber'in soyundan geldiğine ina
nıimaleta ve bu inanç soy kütükleriyle de desteklenmektedir. Peygamber so
yundan gelmek, Ocak ailesine geleneksel bir meşruiyet sağlamaktadır. "Hak
Muhammed-Ali Yolu" olarak adlandınlan ve kutsanan bu yol aracılığıyla, De
de aileleri yani Ocaklar yüzyıllardır varlıklarını koruyabilmişlerdir.
Aynca ve yaygın olduğu üzere, Alevi Ocaklan, San Saltuk, Abdal Mu
sa ve Hıdır Abdal gibi Alevi geleneğinin "evlad-ı resul" (seyyid) saydığı ve
kutsal kabul ettiği din büyüklerinin isimlerini taşır .. Ocaklar zaman içerisin
de, bu kimselerin soylanndan gelenlercekurumsal hale getirilmiş, bu soylardan gelenlere "ocakziide" (ocakoğlu) denrniş, Dedelik görevinin ocakzade
dedeler (seyyidler) tarafından yerine getirilmesi bir gelenek halini alrruştır.
Ocağa ismini veren ulu kişinin Tahtacı toplumsal ve dinsel yapılanma
sındaki işlevi son derece önemlidir. Yüzyıllar önce yaşamış ve kerametierine
1237
inanılan bu ulu kimseler inançtaki kilit rolleriyle Tahtacı yaşamında etkileri
ni bugün dahi sürdürmektedirler. J!!.!!!un örneklerinden birisi olarak mezarı
Teke köyünde (Antalya) bulunan Abdal Musa önemlidir. Türbesi yüzyıllar
dan beri Tahtacı/Alevi topluluklannın ilgi merkezi olan Abdal Musa, her yıl
Haziran ayının ilk haftası düzenlenen törenlerle, toplumsal ve dinsel yapılan
madaki rolünü güçlü şekilde sürdürmeye devam etmektedir. Tören zamanı
dört bir yandan gelen binlerce Tahtacı/Alevi Abdal Musa'nın türbesi etrafın
da toplanmaktadır; ozanlar sazlar çalıp topluluğu coştururken, bir ibadet an
layışı içerisinde herkes semah dönülmekte; tören süresince herkes vecd ve
coşku içinde kendinden geçmektedir. Dergah çevresinde rahatlıkla gözlendi
ği üzere yüzyıllarca önce Anadolu'ya göç etmiş Erenlerin, Abdallann, Baba
lann beraberlerinde Anadolu 'ya taşıdıklan ve yerel kültür le kaynaştıFarak in
şa ettikleri kültür hala güçlü bir şekilde yaşamaktadu. Bunu bolluk ve bere
ket dileklerinin gerçekleşmesi için Abdal Musa'nın mezarının üzerinde bölü
nüp halka dağıtılan ekmekte, eski Türk Şamaniann törenlerini birebir çağnş
tıran "nazardcm sağaltma" töreninde, türbenin çevresinde yakılan "dilek
mumlan "nda, dergah çevresindeki ağaçlara veya mezarı çevreleyen parrnak
lıklara bağlanan "dilek çaputlcm "nda ve daha bir çok inanç ve uygulamada
olanca açıklığıyla görmek mümkündür.
XIX. yüzyıl sonlarında Anadolu'da yaşanan sosyo-ekonomik dönüşüm
ve özellikle 1950'lerden sonra giderek artan oranda yaşanan kırdan kente göç
olgusu nedenleri yle, zayıflamış olan Dedelik kurumu, her şeye rağmen, Ana
dolu'da Aleviliğin günümüze ulaşmasında birinci derecede rol oynamıştır.
Alevi Dedeleri, Türkiye'nin çeşitli yerlerinde bulunan Ocaklara bağlıdırlar.
Alevi Ocaklarında Dedelik Kurumu Mürşit, Pir ve Rehber' den oluşan üçlü
bir hiyerarşiye dayanır. Kimi yörelerde bu hiyerarşi Pir ve Mürşit'in yer de
ğiştirmesi şeklinde uygulanmaktadır. Her iki dunımda da Mürşit en üst baş
vuru ınakamıdır. Rehber Pir' e, Pir Mürşit' e (veya Pir Rehber' e Rehber Mür
şit' e) bağlıdır. Mürşit de davranış ve kararlarında bağırnlıdu. Bu hem ınane
vi anlamda "Yol"a bağlılık, hem de "Buyr.uk''Iar gibi yazılı kutsal metinlere
bağlılık şeklinde ortaya çıkmaktadır. Talipler Dedeler tarafından denetlenir
ken, Dedeler de bağlı olduklan Dedelerce kontrol altındadırlar. Bu "El ele, el
Hakka" şeklinde ifade edilen bir sistem çerçevesinde oluşup-gelişmektedir.
Dede olmanın bazı kriterleri bulunmaktadu. Bir Dedenin ölümünden
sonra Dedenin çocuklanndan sadece birisi Dede olarak talipleri ziyaret eder.
1238
Halef olan Dedenin tayininde özel bir yöntem bulunmamaktadır. Dede olan
babasının sağlığında bilgi ve becerileriyle kendisini kabul ettirmiş olan kişi,
babasının ölümünden sonra Dede olarak kabul görmektedir. Selef olan Dede
nin bazı işaret veya tavsiyeleri de bu onayda önemli bir rol oynamaktadır.
Dedeler farklı yerleşim alanlarınd;ıld taraftarlan üzerindeki otoritelerini Tah-' tacıların "Baba" ismiyle andıkiatı kişi veya kişilerle gerçekleştirirler. Dolayı-
sıyla, Tahtacılar için hemen her zaman karşı karşıya olduklan kişi "Baba"lar
olup, bunların toplumsal itibarları son derece yüksektir.
Dede, Tahtacılar için dini lider, rnürşit, siyasi lider, hakim, üstat statüsü
ne sahiptir. Dedelerin çoğu "gezici"dir, bir başka deyişle belli zamanlarda
kendilerine bağlı yerlerdeki Taliplerilli ziyaret ederek, dinsel törenler düzen
ler, topluluğu bilgilendirir ve bireysel veya toplumsal sorunlan çözerler.
Tahtacı hukukunun işletildiği yerler cem toplantılardır. Bu nedenledir ki
Alevilikte cem, diğer bazı kurumsal özelliklerinin yam sıra, bir yargı kummu
olarak da anlam kazanmaktadır. Tahtacılarda suçun kime yönelik olarak iş
iendiğinin ayrı bir önemi vardır. Suç işleyen kişiye verilecek ceza söz konu
su suçun yöneldiği kişiye göre değişir. Suçun yöneldiği kimse Alevi olmayan
birisi ise verilecek ceza ağırlaştınlmaktadır. Yani mağduru n Alevi olmama
sı, suçlunun cezasını a$ıflaştıncı bir nedendir; ceza üç kata varan oranda art
tınlabilmektedir. Bu yaklaşımın nedenini anlamak hiçte zor değil; bir yaban
cıya karşı suç işlenilmesi durumunda toplum dış bir tehlikeyle yüz yüze ge
linmektedir. Varlık ve birlik için dış tehlike yaratmak öyle kolay mazur gö
rülebilecek bir davramş değildir. Ayrıca, "Yolda olmayan düşkün" cem mey
danında yargılanmaz. Fakat "yol mensubu" "yolda olmayana"karşı bir suç iş
lemişse, onun durumu cem meydamnda ele alınır.
Tahtacı toplumsal yapısında suçluyu toplum dışına itrp.ek önemli bir ce
zadır. Topİum dışına itmek, toplumsal ilişkileri kesme biçiminde gerçekleşen
bir yaptırımı ifade etmektedir. Bu cezaya uğramış kişiyle her türlü toplumsal
ve bireysel ilişkiye son verilmektedir; evine gidilmemekte, bayramlaşılma
makta, düğününe katılınmamakta, hayvanları sütüye alınmamakta, hastalan
ziyaret edilmernekte ve "geçmiş olsun" dilenmemektedir. Bu durumun Tah
tacı kültüründeki karşılığı "düşkünlük"tür. Düşkünlüğün geçici ve sürekli ol
mak üzere iki şekli bulunmaktadır. En ağır ceza konumundaki sürekli düş
künlüğün özel ismi, "yoldan düşme"dir. Tam anlamıyla toplumsal bir boykot
1239
olan bu tür "düşkünlük" sadece ölüm sırasında uygulanmıyor. Düşkünün bir yakını öldüğü zaman, toplumsal boykot_ kırk gün-süreyle askıya alınıyor ve
her türlü toplumsal ilişki tekrar kuruluyor. Ancak kırkıncı günden sonra boy
kota tekrar dönülüyor.
Yoldan düşme ömür boyu boykot olduğu için, yoldan düşenler hemen
her zaman başka bir yere taşınmayı tercih etmişlerdir. Yoldan düşme başlıca
üç nedenden dolayı gerçekleşmektedir; a-) Ensest ilişki, b-) İkiardan dön
mek, c-) Zinada bulunmak (Tahtacı olmayan birisiyle evlenrne), Dede'nin izni olmadan Kan boşamak, kız kaçınnak, hırsızlık yapmak "ikrardan dön
mek" veya "zinada bulunmak" kapsamında değerlendirilen özel durumlan ifade etmektedir. Eğer evli bir kadın başka bir erkeğe kaçarsa, sadece kadın
değil kocası da "düşkün" olmaktadır. Bir kişinin düşkünlüğü Dedenin· "Yüzün kara olsun" demesiyle başlamaktadır. O kişinin "düşkünlüğü" Dededen
"hayırlı" alınaclıkça da sonlanmamaktadır. "Hayırlı almak", Dedenin nzasını
kazanarak affedilmeyi sağlamak anlamına gelmektedir.
TAHTACI AİLESİ
Tahtacı topluluğu, son 20-30 yılda önemli değişmeler gerçekleşmiş olmakla birlikte, kapalı topluluk olma özelliğini hala sürdürüyor. Bu son derece köklü bir geleneğin günümüzde devam eden özelliklerinden birisidir. Öy
le ki, eskiden topluluğun dışına çıkıp yabancı bir muhitte kalan bir Tahtacı geriye döndüğünde Cem'de Dedenin ve cemaatin huzurunda sorgudan geçiriliyordu. Böylelikle bir anlamda ternizleniyor, toplumsal, dinsel kodlan kontrol ediliyordu. Ancak bunu takiben topluluğa yeniden dahil olabiliyordu. Bu uygulama bugün büyük oranda kaybolmuş, toplumsal kontroldeki bu katılık büyük oranda yumuşarruştır. Bütün bunlara rağmen Tahtacılar kendilerinden olmayan topluluklara karşı kapalılıklarını sürdürüyorlar. Bu özellikleri ise en açık biçimiyle eviDikte görülüyor. Tahtacı olmayanlara kız verrni
yorlar. Dışandan kız alınaya karşı değiller f~at buna fazla itibar etmiyorlar. Ancak, bu durumun özellikle son yıllarda değişikliğe uğradığını yalanarak
ifade ediyor, yüksel tahsilli gençlerin Tahtacı kUltürüne fazla itibar etmediklerinden yana dertleniyorlar.
Tahtacılarda evliliğin meşruluğu Dede veya Babanın önünde "nikah ik
ran" vermekle gerçekleşiyor. Evliliklerinde, topluluk içi ( endogarni) evlilik
1240
baskın bir nitelik olarak açığa çıkıyor. Geleneksel Tahtacı kültüründe amca kızı-amca oğlu, teyze kızı-teyze oğlu evlilikleri oldukça yaygın olarak görül
mektedir.
Tahtacılarda kanikoca ilişkisi büyük önem arz ediyor. Kadından kocası
na karşı saygı, bağlılık ve itaat beldeniyor. Kadının kocasına karşı direnme
sini veya ters davranış veya sözleri büyük bir ayıp olarak niteleniyor. Bu ni
telikleriyle de Tahtacı toplulukları ataerkil nitelikte aile yapısına sahipler.
Tahtacılarda "boşanmak" vardır, ama "boşamak" yoktur. Tahtacılarda,
"yol ve erkan"a göre daveanılması durumunda aynimak son derece zor. Hak
sız ve suçsuz bir şekilde ailesini terk eden (kadın veya erkek) "düşkün" ilan
ediliyor. Tahtacılarda "yol ve erkan "a @re ayrılmanın oldukça ağır ve uzun
bir süreci var. Cemaat kararı olmayınca çiftler ayrılamıyorlar. Ayrılığa sebep
olan suçun ihanet, cinayet, aileyi sürekli terk gibi çok ağır bir suç olması ge
rekiyor. Ufak-tefek sebeplerden dolayı !boşanmak söz konusu olmuyor. Ay
rılma söz konusu olan çiftler için önce Musahipler devreye giriyorlar. Onlar
çözemezse iş Rehber olan Dedeye intikal ediyor. Dede araştınp soruşturuyor,
aileleri dinliyor, komşulara soruyor; çiftiere belirli bir süre veriyor ve iş tat
lıya bağlanm~sa konuyu Pire iletiyor. Pir iki tarafı tekrar oturtup dinliyor;
cemaat huzurunda olay yine iyiye yönelmezse, durumu bir Mürşide havale
ediyor ve Mürşit izin verirse çiftler ayrılıyorlar. Yoksa, ikisi de "düşkün" ilan
edilir. Mürşidin ve/veya Pirin verdiği karara tüm cemaat gönül hoşluğuyla
itaat ediyor.
DİNİ TOPLUMSAL YAŞAM
Tahtacı köylerinde dini/toplumsal hayat kış aylarında canlanrnaktadır.
Bütün bir yai, yaylalarda ve ormanlarda çalışan ve geleneklerinin gereklerin
den üç-beş aylığınada olsa uzak kalan Tahtacılar, bilhassa "Ayin-i Cem" top-
. lantıları başta olmak üzere, geleneklerinin diğer bir çok gereğini kış aylann
da yerine getirmeye çalışıyorlar. Kış aylarında ve genellikle de Cuma akşam
ları yapılan ibadet nitelikli özel toplantılara "Aybı-i Cem" ismi veriliyor.
Cemleri Dede veya Baba yönetiyor. Dedenin kutsiyeti Cem sırasında en üst
düzeyine erişiyor; Cem sırasında Dede ile Hz Ali'nin özdeştiğine, daha doğ
rusu Hz Ali' nin Dedeye so.dur ettiğini inanılıyor.
1241
Ayin-i Cem'lerin birçok çeşidi bulunmaktadır. Tahtacılar için asıl önem ifade eden cem toplantısı, "lç Kurban" veya "Lçeri Kurban" olarak isimlendirdikleri "Ayin-i Cenı"dir. Ayin-i Cem toplantısı Dedenin kontrol ve gözetiminde gizlilik içerisinde gerçekleştiriliyor. Gündüz toplantı için gerekli olan hazırlıklar elbirliğiyle tamamlanıyor. "Düşkünler" Dededen "hayırlı" alınadıkça toplantıya katılamıyorlar. "Hayırlı almak" cezanın aifedilmesini ifade ediyor. "Hayırlı verecek" olan sadece Dededir. Dede, toplantı sırasında baş
köşede bir post üzerinde oturuyor. Sonra bir daire oluşturacak şekilde sırasıyla hizmet erieri ve yaşa göre diğer kişiler diziliyorlar. Tahtacılar buna "Hala
ka" diyorlar. Kadınlar da toplantıya katılıyor ve halkanın dışında yaş sıralamasına göre oturuyorlar. Toplantının açılışını Dede yapıyor. Oturduğu yer
den dört ayn yöne secde ederek ve ağzına aldığı birkaç yudum suyu bu yönlere püskürterek toplantıyı başlatıyor. Daha sonra, topluluk içinde kiis, kavgalı bulunup-bulunmadığını sonıyor. Bu dunımda olanlar kırmızı bir kilim üzerine yan yana oturuyorlar. Problemlerinin nedenini açıklıyor ve gerekli savunmayı yapıyorlar. İki tarafı da dikkatle dinleyen Dede, suçluyu ve haklıyı ilan edip daha sonra karşılıklı helalleştirerek, iki tarafı da banştınyor (nzalık alma). Dede hanştırdığı kişilere üç sünnet ve yedi .farz' ı hatırlatıp, bun
lara ı::nuhakkak uyulması gerektiğini açıklıyor. Cafer-i Sadık'a dayandırılan üç sünnet ve yedi farz sırasıyla şunlardır; 1- Gönülde kin ve kibir bulunmaya, 2- Kalbinde adavet olmaya, 3- Turab (itaatkar) olan, 4- Mürebbisine düşe (dinine sadık ola), 5- Musahib ola (candan ola, hakdan geçmeye), 6- Tae unına (halifeden tövbe ola), 7- Sırdar ola, 8-Özü ulu oluna, yere yar oluna,
9- Beli berk ola, 10-Hakla sohbet kıla
Cem toplantılanmn Tahtacı toplumsal ve dini hayatında büyük bir öne
mi bulunmaktadır. Dini önemi nedeniyle de Niyaz olarak isimlendiriliyor ve bir ibadet olarak telakki ediyorlar. Bu toplantıda bilhassa secde gibi dini nitelikli bir hareketin büyük önemi var. Toplantıya katılanlar bir halka teşkil edecek şekilde sıralarup yüz yüce (cemal cemale) secde ediyorlar. Bunun gerekçesi olarak da, gerçek Kabe'nin insan ~önlü olduğunu ve bunun ise Ki
tap'ta olduğunu ifade ediyorlar. Burada kastedilen Kitap Kur'an'dır. Böyle bir şeyin Kur'an'da olmadığı bildirilince, bunu herkesin anlayamayacağını, bunu ancak batını bilenlerin görüp anlayabileceğini ifade ediyorlar. Ancak,
meleklerin Ademe secde etmesinden bahseden ayeti konuyla ilgili en önemli dayanak olarak ifadeden geri durmuyorlar. İnançlanna göre Niyazlan, Na-
1242
maz hükmündedir; fakat namazdan değerlidir. Çünkü, namaza, namaz kılı
nan camiye her türlü insan katılırken, niyaza ancak belirli özelliklere sahip
olanların katıldığını söylüyorlar. Örneğin bazı suçlar nedeniyle dışianmış ki
şiler bu toplantıda yer alamıyor.
"Ayin-i Cem" toplantısının . değişmeyen özelliklerinden birisi alkollu iç
kidir. Alkollu içki, eğlence olarak değil, ibadet niyetiyle içiliyor.lçilen alkol
lu içki ise kesinlikle rakı oluyor; başka bir içkiye özellikle de şaraba iltifat
edilmiyor. lbadet niyetiyle yapılan bu alkol alma işlemine "Tolu" veya "Do
lu" ismini veriyorlar. Toplantının asıl gayesini ise, Hz Peygamber ve Hz Ali
arasındaki kardeşlik tesisini dayandınlan muhasipleme gereği, iki evli çiftin
kardeşliklerinin ilanı olarak açıklıyo_:ı,;lar. Kardeş olmaya karar veren çiftler
önce anne ve babalannın nzasını alıyor ve daha sonra durumu Dede veya Ba
baya bildiriyorlar. Dede veya Babanın Cem'i toplamasıyla da "Kardeş'1ik tö
reni başlıyor. Törenle "kardeş" kılınanlar için bir yıl denerne süresi tayin edi
liyor. Bu süreyi başarıyla geçenler "kardeş" olabiliyorlar. "Kardeş" ilan edi
len çiftler, birbirlerine karşı gerçek kardeş konumunda bulunuyorlar. Bu kar
deşlik ekonomik dayanışma temeline de dayanıyor.
"Kardeşlerin" (muhasiplerin) Cem'de "ikrar vermesi" törenin en önemli
kısmını teşkil ediyor. "lkrar verme", "Yol"un bütün gereklerine uyutaeağına
dair verilen bir sözdür. Ve bu söz, karı-koca tarafından birlikte veriliyor. Za
ten "kardeş" (musahip) olabilrnek için evli olma şartı bulunmaktadır. Ancak
şurası önemli ki, "kardeş" olanların çocuklan da iki kuşak sonrasına kadar
birbirleriyle "kardeş" sayılmaktadır; birbirleriyle evleomeleri yasaktır.
Cem sırasında daha önce "kardeşler" tarafından kesilmiş kurbanın eti
yeniliyor; nefesler söyleniyor, semah (Semah) döni.ilüyor. Bunların her ikisi
de dini bir eylem olarak kabul ediliyor. Diğer günler Baba tarafından koru
nan kırmızı kilim, kurban etinin pişirildiği büyük kazan ve bir metreyi aşkın
boydaki bir sopa (erkan) toplantının değişmeyen aksesuarlannı oluşturuyor.
So pa, "kardeşlerin" ikrar vermesinde veya davalıların davalarını görüşme sı
rasında oturac~an veya duracaklan yeri bel4"lemede kullanılıyor. Sopa,
toplantıya katılan diğer şahısların ilgisini bir noktada toplanmanın aracı ve
işareti fonksiyonunu üstleniyor.
Tahtacılar Muharrem ayında 3 gün oruç tutuyorlar. Orucu, akşam yeme
ğinden sonra sahura kalkmadan ertesi günün akşamına kadar tutuyorlar. Bu
1243
üç günlük dönemde aile ziyaretleri gerçekleştiriyor, cem yapıyorlar. Toplan
n ve ziyaretlerde sazlar çalıyor, deyişler söylüyor ve Hızır ile ilgili menkıbe
ler anlatıyorlar. İnsanlar zora düştüklerinde yetişen "Hızır Nebi" aşlana, şükür ve şükran kurbanları kesiyor, dualar ediyor, yoksul doyuruyorlar. Hızır
Nebi orucu ve ibadetinin kaynağıyla ilgili olarak anlatılan hikaye şudur: Hı
zır ve İlyas peygamber mertebesinde ild kardeştirler. Bunlardan Hızır kara
da, İlyas denizde zorda ve dardakalanların imdadına koşarlar; yürekten aşk ile çağıran herkesin irndadına yetişirler. Her yerde hazır ve nazırdırlar. Hızır
ve İlyas "ab-ı hayat çeşmesi"nden su içtikleri için ölümsüdürler. Zaten "ab-ı hayat" çeşmesinden onlardan başka su içen de yoktur. Hızır ak sakallı, nur
yüzlü, boz bir ata binip dağda ve deryada dolaşır. Onun için halk dilinde "Boz
atlı Hızır" diye isirnlendirilir. Yeminler ve adaklar "Boz atlı Hızır" adına ya
pılır. "Hızır aşkma" istenen ve "Hızır aşkına" verilen şeyler makbul ve mu
teberdir. !sirnlerin çoğu Hızır adıyla anılır (Hızır Dağı, Hızır Ocağı, Hızır Çeşmesi, Hızır Gölü, Hızır Yolu ... vb.).
Hızır orucunun üçüncü günü buğday taneleri bir sacda kavrularak taştan
yapılmış el değirmenlerinde (dıstar) öğütülüyor. El değirmeninde öğütülen
buğday unu elenerek, tepsi veya temiz bir bez üzerine toplanıyor; hiç dokun
madan o gece bekletiliyor. Genç kızlar, oğlanlar ve hane halkı niyet tutarak
uyuyorlar. Ertesi sabah irmiğin üzerinde iz olup olmadığına bakılıyor. Şayet
iz varsa Hızır'ın uğradığına inanılıyar ve dua ediliyor. Tahtacılar bu kavrul
muş ve öğütülmüş buğday ununa "gavut" diyorlar. Bu unu oruç sonunda pi
şirilip içine tereyağı dökülerek tüm komşularla birlikte dua ederek yiyorlar.
Sıra ile her evden birkaç lokma yiyerek, köydeki tüm evleri ziyaret etmeye
büyük önem veriyorlar.
Tahtacılar kurban olarak horoz kesiyorlar .. Horoz kurbanını "cebrail"
olarak isimlendiriyorlar. Bu nedenle de "kurban kesmek" gibi ifadeler yerine
daha çok "Cebrail kesmek" gibi ifadeleri kullanıyorlar. Horozun Cebrail'i
temsil ettiğine ve öterken kafasını kaldırarak nefes alması sırasında Cebra
il'in horozun vücuduna girdiğine inanıyorlar.
Tahtacıların genellikle yaşlıları sadece salı günleri ve öğleden önce ild
rekat namaz kılıyor, ancak bu zonınlu değil. Fakat son zamanlarda, şehir ve
ilçelerde oturanlar arasında Cuma namazı kılanlara sıklıkla rastlandığını ifa
de ediyorlar. Ölüleri için cenaze namazı kılıyorlar. Eğer namaz kıldırmasını
1244
bilen birisi varsa namazı o kıldınyor. Eğer böyle birisi yoksa yakındaki bir
Sünni köyünden yardım istiyorlar ..
Tahtacılar için iki gün ayncalıklı bir önemi bulunmaktadır; bunlardan bi
risi 21 Mart diğeri ise 6 Mayıs'ur. 21 Mart'ta büyük bir şenlik gerçekleştiri
yorlar. Bu günü diğer Alevi vey-a·'Türkmen topluluklanndan farklı olarak Hz
Hüseyin'in doğum günü olarak kutluyorlar. 6 Mayısta ise bir başka şenlik dü
zenliyor ve hemen her zaman kabristanda kutluyorlar; bu şenliğe Hıdırellez
ismini veriyorlar. Hıduellez şenli@ne herkes bayramlık elbiselerini giyerek
kaUlıyor. Hep birlikte yiyor, eğleniyor ve dua ediyorlar.
TAHTACI İNANÇLARI
Tahtacı inançlannın İslam'la bağlantısı her zaman tartışılan bir konu ol
muşnır. Bazı araşurmacılar, Tahtacı inançlarını başlı başına bir inanç sistemi
olarak nitelerken, diğer bazılan ise İslam'ın kültürel unsurlarla ve farklı inançtarla kanşımının bir ürünü olarak değerlendinnişlerdir. Yaygın kabul
gören bu ikinci görüşe göre Tahtacı inanç ve kültüründe Zerdüşt, Şaman, Ma
ni inançlannın izlerine kolaylıkla rastlanabilmektedir. Bu, söz konusu Türk
men topluluğunun ülkeler aşan toplumsal göçlerinin gereğine uygun bir du
rum olarak anlam kazanmaktadır; kültürler ilişkisinin, toplumlar arası diya
loğun getirdiği doğal bir durum. Ancak bütün bunlara rağmen şunu belirt
mekte yarar var; Tahtacı inancı konusundaki kanaat ve düşünceler ne olursa
olsun, Tahtacılar kendilerini Müslüman olarak niteliyorlar.
Tahtacılannda günlük yaşamla ilgili dikkat çeken dini davranış kalıplan
ve inançlan şunlardrr:
Su ile Ilgili inançlar: Su Tahtacılar için kutsaldır. Suyun sebepsiz yere
kirletilmemesi gerektiğine inanıyor ve tuvalet temizliğinide bu çerçevede de
ğerlendiriyorlar. Bu kutsallık nedeniyle, kendileriyle görüşülen Tahtacılar,
yakın zamanlara kadar nıvalet temizliğinde su kullanmadıklarını, ancak son
zamanlar da bunun değiştiğini ifade ettiler. Tahtacılarda, su içilmesini srra
dan bir ihtiyaç giderme durumu olarak düşünrnüyorlar. Su içmenin dinsel bir
anlamı var ve belirli kurallara bağlı. Buna göre, su sol elle ayakta içilmez; su
yun sağ elle oturarak içilmesi genel kuraldrr. Su içmeden önce "Yez.it'e lanet,
Hüseyin'e rahmet" denir. Hz. Hüseyin taraftartannın Kerbela'da susuzluktan
1245
ölürken, Yezit ordusundaki kişilerin sulannı sol elleriyle ve ayakta su içtiği
ne inanılrnaktadır. Anlaşıldığı kadanyla_suyla ilgili Şarnanist inançlar Hz Hü
seyin-Kerbala olayı bağianunda İslami bir şekleliçeriğe büründünilerek ko
runmuş durumdadır. Bir çok araştırmacının konu dahilinde görüşü bu mer
kezdedir < 4 >.
Eşikle Ilgili in~mçlar: "Eşik"in Tahtacı kültüründe kutsal bir anlamı var.
Eşiğin evi kötü ruhlardan koruduğuna ve eşiğe basmanın uğursuzluk getire
ceğine inaruyorlar. Eşiğe basan kişinin, o hane halkının köti.ilüğüne neden ol
duğunu veya kötülüğünü istediğini düşünüyorlar. lnanca göre, eşiğin üzerin
den geçen kişi kötülüklerden arınarak eve girmektedir. Gelin eşiği öpmeden
yeni evine alınmıyor. Gelin eve girerken "niyazım niyaz için, niyazım hak
için" diyor. Eşi ği n yanında bulunan oklavayı alıp "Fadime anamızm pmma
ğı" deyip, kapının sağ yaruna dayıyor ve içeri öyle geçiyor. Türbe veyatır zi
yaretlerinde eşiğin kutsallığına ilişkin inanç daha da güçlü şekilde açığa çıkı
yor. Yatır eşiği yere diz çökerek üç kez öpülüyor ya da ona niyaz ediliyor.
Eşik öpülürken ya da ona niyaz edilirken, "Ya ALlah, ya Muhammed, ya Ali"
deniliyor. Burada "Alla/ı" eşikte ilk öpülen yerdir; "Muhammed" ilk öpülen
yerin sağ tarafı, "Ali" ise sol tarafıdır. Sol taraftaki "Ali" kalbedaha yakındır.
Türbe ve yatır ziyaretlerinden çıkarken de eşik yine üç kez öpülüyor ve eşi
ğe niyaz ediliyor.
Köken olarak eşik inancının da Şarnanlıkla ilgisi olduğu düşünülmekte
dir. Şarnan ki.ilttiründe eşiğin önemli bir yeri vardır. Altaylı Şamanlar "Kapı ·
Ruhu" nun varlığına inanırlar. "Eşik öpmek", "Eşikten kovulmak", "Eşiğine
yüz sürmek", "Eşiğinde oturmak" gibi deyirnlerle kadim "eşik" inancı/ki.ilti.i
rü Anadolu' da hala yaygın olarak yaşarnaya devam etmektedir.
Ayna ile ilgili inançlar: Tahtacılarda ayna kutsaldır. Bu kutsanan nesnenin çevresinde bir inanç örgüsü oluşmuştur. Ayna aydınlığın, huzurun, iyili
ğin, baht açıklığının aracı ve teminatı olarak algılanıyor. Bu nedenle bir kızın
çeyizinin arasına veya göç sırasında payvanl.ann süs eşyalan arasına muhak-. .._._
4 Yörükan, Yusuf Ziya, ( 1 932), Müslümanlıktan Evvel Türk Dini eri, s. 51; Roux, Jean-Paul,
( 1994) Türklerin ve Mogollann Eski Dini, (Çev: Aykut Haınzagil), İstanbul, lşaret yayın
Ian. s.l 14; !nan, Abdulkadir, (1 987), "Türk lerde Su Kül tU ile İlgili Gelenekler", Makaleler
ve Incelemeler, C.l, s. 491-495; Öge!, Bahaeddin, (1995),TUrk Mitolojisi. Ankara TIK yayınlan. C.II, ı; . 315-355
1246
kak ayna koyuyorlar. Çocuklann yastıklannın aluna da ayna koyuyorlar. Ge
lin kız koca evine giderken gelinin arkasından veya askere giden gençlerin
arkasından 'aY.na gibi aydınlık ve nurlu ol' inancıyla ayna tutuyorlar. Bunla
ra karşılık çirkinliğe, şanssızlığa neden olacağı inancıyla küçük çocuklann ve
hamile kadınlann aynaya bakmasını hoş karşılamıyorlar. Aynanın kınlması
nı uğursuzluk olarak niteliyorlar. Kmk aynayı evlerinde, üstlerinde veya eş
yalannın arasında bulundurmamaya büyük önem veriyorlar. Bazı araştırma
cılara göre (5) aynanın bu kutsallığı Şamanlıkla ilgilidir. Ayna Şamanın geç
miş ve geleceğe ilişkin haber kaynağıdır.
EL-yüz öpmekle ilgili inançlar: El öpme, Tahtacı kültüründe son derece önemli bir davranış biçimidir. Dedenin~ağ eli, kaç yaşında olursa olsun, ken
disinden küçük ve büyük herkes tarafından öpülüyor. Dede veya herhangi bir
büyüğün eli öpülürken, ele sadece dudak değiyor. Eli öptükten sonra alına
götürmek söz konusu değil. Tahtacılar, elin öpülürken alına götüri.ilmesini
ikiyüzlülük olarak kabul ediyorlar.
Tahtacı kültüründe yanak öpmenin de önemli bir anlamı var. Yaşıt Tah
tacılar tokalaştıktan sonra birbirlerini yanaklanndan öpüyorlar. Önce sol,
sonra sağ yanaktan, üçüncü olarak da tekrar sol yanaktan öpüyorlar. Burada
bir "üçleme" söz konusudur. Yanaktan öperken, kişi içinden önce "Allah",
sonra "Muhammed" ve daha sonra da ''Ali" diyor. "Allah" ve "Ali" sol yana
ğı öperken, "Muhammed" ise sağ yanağı öperken söyleniyor. Bu durum, eşik
örneğindeki üçlemeye oldukça benzemektedir.
Yemek yemekle ·ilgili inançlar: Tahtacılarda her yemekten sonra, yemek
duası yapılıyor ve başparmaklar sofranın üzerine konarak herkes "B ismi Şah"
diyor. Sofradan kalkarken dua etmek ve başparmaklan sofranın üzerine koy
mak, bereketi artıran bir davranış olarak kabul ediliyor. Yemek sırasında sof
ranın üzerine kaşık ve çatal sürekli olarak açık olarak konuluyor. Kaşığın ve
çatalın kapalı konulması, bereketi sırurlayan bir davranış biçiminde değerlen-
. diriliyor.
Adlarla Ilgili inançlar: Tahtacılar bazı isimlere karşı özel bir kin duygu
su taşırken bazılanna karşı yine özel bir yakınlık ve ilgi duyuyorlar. Bunda
5 Kalafat, Yaşar Kaya, 'Halk lnançlanmızda Hususile Tahtacılarda Ayna', Tahtacılar, s. 75-106
1247
İslam'ın ilk çağındaki kavga ve savaşların, iktidar mücadelelerinin önemli bir
etkisi bulunduğu anlaşılıyor. Tahtaçılar çoculdanna Osman, Ömer ve Bekir
adlannı kesinlikle vermiyorlar. Buna karşılık Ali, Hasan, Hüseyin, Hamza ve
İsmail gibi isimleri erkek çoculdanna; Elif, Fatma, Gül gibi isimleri de kız
çocuklanna vermeyi tercih ediyorlar.
Hayvanlarla Ilgili inançlar: Tahtacılar, başta tavşan, ayı ve maymun ol
mak üzere bir çok hayvanı "pis" kabul ediyorlar. Bu hayvaniann isimlerini
ifade etmekten dahi özen1e kaçınıyorlar. Ayıya "karaoğlan", "filan" veya
"kocaman" derken; maymun için ise "gücümen" veya "güççük" diyorlar.
Tavşanın adını ifade etmiyor; "kulaklıkLı" diyorlar. Söylediklerine göre, ya
kın zamanlara kadar bu hayvanların isimlerini söyleyen çocuklann dilini sı
cak kaşıkla dağlayarak cezalandınrlannış. Damuzun adı anılmadan önce "hak kalmaya" demeye büyük önem veriyorlar. Cumhuriyetin ilk yıllannda Tahtacılann çocuklarını okula göndermemelerinde dahi bu hayvanların etki
li olduğu bizzat kendileri tarafından ifade ediliyor. Çünkü, derslerde bir şe
kilde bu hayvanların isimlerinin geçiyor olması ve çocuklann bu hayvan1arın
isimlerini söylemelerinin gerekliliği Tahtacıları çocuklauru okula gönderme
melerinde bir gerekçe olarak kullanılmış. Yörükan'da (6) bu duruma dikkat
çekerek, bazı Tahtacı çocuklarına okulda "ayı" dedirtmenin mümkün olma
dığını ifade eder. Ancak özellikle okulla ilgili bu durum şimdilerde gözlen
memekted~. Araştırma sırasında "tabu"nun en güçlü şekilde korunduğu hay
vanın tavşan olduğu tespit edilmiştir. Tahtacılar hala tavşam uğursuz sayıyor
lar. Yolda bir kimsenin önünden tavşan geçmesi, onun için uğursuzluk kabul
ediliyor. Bu tabular bazı araştırmacılara göre şaman dönemi inançlannın gü
nümüze yansımış şeklini ifade etmektedir (7).
Tahtacılar, dişi hindiyi "pis", tavus 'u ise "şeytan" olarak niteliyor, bay
kuşu 'uğursuz' kabul ediyorlar. Bunlara karşılık kurt, tilki, turna ve kırlangı-
6 Yörilkan, Yusuf Ziya; ( 1998), Anadolu'da Aleviler ve Tahtacılar, (Eklerle yayıma hazırla
yan: Turhan Yörilkan), Ankara, KültUr Bakan!ıgl, s. 214
7 Yetişen, Rıza (1986), Tahtacı Aşiretleri: Adet, Gelenek ve Görenekleri, lzmir: Memleket
Gazetecilik ve Mııtbaacılık, s. 58, 133, 134; Noyan, Bedri, (1972), "Bektaşilikte Dokumıl
mayan Hayvanlar". Türk Folklor Araştırmalan, Ekim 1972, C.l4, Sayı 279;Eröz. Mehmet, (1977). Türkiye'de Alevilik-Bektaşilik, İstanbul. Otag Matbaacılık.; Üçyıldız. Celal Neca
[i , ( 1979); 'Silifke ve Yöresinde Tahtacı Türkmenlerinde Gelenekler'. Folklora Doğru.
1979. C. V, Sayı 50.
1248
cın "uğur"una inanıyorlar. "Kurt" adını ifadeden özenle kaçınıyor, bunun ye
rine "Peygambar (peygamber) iti" ismini tercih ediyorlar. Geyik aviarnaktan
kaçınıyorlar. Geyiğe Peygamber'in sevdiği bir hayvan olduğu için değer ver
diklerini ifade ediyorlar. Güvercini 'mübarek' kabul etmelerine karşılık, ev
de ve özelikle kafeste beslenmesi~ü "doğru" bulmuyorlar. Karga evin üzerine
konarsa, o evden birisinin öleceğine inanıyorlar. Köpek ulumasını hayra yor
muyorlar. Tahtacılar için kazın da ayncalıklı bir önemi var. Mezar taşların
da, evlerinin kapılarında vs kaz ayağı görünümündeki damgayı kullanmaya
büyük önem veriyorlar.
Hastalıktarla Ilgili inançlar: Tahtacılar, bir kişi hastalandığında yatırdan
yardım umuyorlar. Yatınn kutsal kişi -alarak hastaya yardım edeceği inancı
na sahipler. Hastalık veya herhangi bir sıkıntı anında öncelikle civarda bulunan bir yatıra başvuruyor ve dilek tutuyorlar. Dilek, hastalığın i yileşmesi için
olup hastalığın iyi olma durumunda yatıra adak adıyorlar.
"Kurşun d ökme" de, bir tedavi yöntemi olarak, Tahtacılar arasında son
derece yaygın. Hastalıkl<~:fla "nazar değmesi" arasında birebir ilişki kunıyor
ı aı:. Çocuk hasta olunca anne, çocuğunu alıp kurş1;1n dökmesil}.i bilen bir ka
dının y~a gidiyor. Anne~ getirdiği ağırlığı/parayı -hediye- ve bir iğneyi
kurşun dökülecek suyun _içine atıyor. Bir tavada eritilmiş olan kurşun, içinde
iğne, para ve su bulunantasa dökülüyor. Dökülen kurşun sudan alınıp, yeniden eritiliyar ve tekrar suya dökülüyor. Bu işlem üç kez tekrarlanıyor. Daha
sonra, kurşunun birazı bir beze sarılıp herhangi bir yol ayrunına atılıyo.r. Bir
kısrru ·çocuğun omzuna takılıyor; bir kısrru ise, evin darruna atılıyor. İçine kurşun dökülen su ise uzak ve terniz bir yere dökülüyor; bu yer, ayak değme
yecek bir yer olmalıdır. Parayı kurşun döken kadın alıyor ve başka bir çocu
ğa veriyor. İğneyi de kurşun döken kadın alıp kırıyor veya atıyor veya kul
lanmak .üzere yanında tutuyor. Bu şekildenazar değmesi önlenmeye çalışılıyor.
Aynca, nazara iyi gelsin diye yumurta kabukları bir ipe tespih gibi dizitip, evin ön yüzüne asıyorlar. Evin çevresine zakkum çiçeği d.ikilirse büyü
den, nazardan ve çeşitli kötülüklerden koruğuna, Kurdun aşık kerniğini bir
iple bağlayıp bir yere asmanın uğurlu olduğuna, kurt kemiğinin her derde de
va olduğuna inanıyorlar. Karın ağrısı çeken kimse için kurdun aşık kemiğini
içine soktukları suyu içiriyorlar. Sıtmaya karşı kurt postundan kopanİrnış bir
kaç kıl ateşe atıyor ve başına bir örtü örtilierek hastayı tütsülüyorlar.
1249
Ağaçltırta ilgili inançlar: Tahtacılarda yaşlı ağaçların kutsallığına ilişkin
güçlü bir inanç var. Söylediklerine göre eskiden bu tür ağaçlara hiç dokun
mazlarmış; sadece genç/körpe ağaçlan keserlermiş. Bugün, Orman İdaresi
görevlilerinin tespit ettiği yaşlı ağaçlan da kesiyorlar; ancak özellikle ihtiyar
Tahtacılar bu durumdan rahatsızlık hissediyorlar. Hatta bazılan yaşlı ağaç
kesimi nedeniyle, işe başlamadan önce, mevsim başında, bir ağacın yanında
kurban kestiklerini ifade ettiler. Bu durum özellikle 30-40 yıl önce daha yay
gın olduğunu bildirdiler. Tahtacılar ağaç kesimine başlamadan önce "Al
lah'ım bu ağacı kesrnek zorunda kalıyorum, ekmeğim ağaçtan, yaşarrıak için
buna mecburum" diyerek Allah'a yalvarıyor. Kesim yapmadan önce ağaçtan
özür diliyor. Yaşlı ağaçlar dilek ağacı olarak kullanıyor ve dilek bezleri bağ
lıyorlar.
Bazı hatıra eşyatarla ilgili inançlar: Tahtacılarda Dedelerin kutsiyeti
ondan kalan hatıra eşyalara da intikal ediyor. Tahtacı evlerinde yaşayan veya
ölmi.iş Dedelerden kalan külah, şapka, ayakkabı, şalvar gibi eşyalara sıklıkla
rastlanıyor. Bu eşyalan son derece büyük bir htirmetle koruyup kolluyorlar.
Bu eşyaların bazı hastalıklan iyi ettiğine inanıyorlar. Bazı araştırmacılara
göre (8) bu eşya kültü de diğer bir çok Tahtacı inanç ve uygulamalannda ol
duğu gibi Şamanist. dönernin bugi.inlere intikal eden özelliklerindendir.
Yatırlarla ilgili inançlar: Tahtacıların geçmişte yaşamış ve "ermiş'1iğine
inandıklan bazı şahsiyetlerin mezarianna karşı özel bir saygı besliyor, bu
me~arlan bir ibadet merkezi olarak kullanıyorlar. Söz konusu mezarlar yatır
lardır. Yatırlann Tahtacı kültüründe çok özel bir yeri bulunmaktadır. Yatır
lann manevi bir gücü olduğuna inanıyorlar. Adaklarını yatırlarda kesiyorlar.
Özellikle hastalandıklarında şifayı yatırlarda anyorlar. Şifaya kavuşunca da
yatın ziyareti ihmal etmiyorlar. Çocuklan yaşamayan kadınlar doğmuş ve
ölümü beklenen çocuğun yaşaması için yatıra götürüyor. Çocuk mezarın
üzerine yatınlarak . kendisine musallat olmuş kötü ruhtan/şeytandan kur
tarılacağına inanıyorlar. Yağmur duasına Çıkacaklan zaman yatırırı çevresin
de toplanıp "dem" çekiyor ve dua ediyorlar. Tahtacılann ömürlerinden bir
kez ziyaret etmek istedikleri en önemli merkez ise Meşhed-i Rıza'dır.
8 lnan, Abdulkadir: (1986), Tarihte ve Günümüzde Şamanizm, Ankara, Türk Tarih Kurumu, s. 42,43; Yörükan, Yusuf Ziya, (1998), Anadolu'da Aleviler ve Tahtacılar, s.255,256
1250
Yörükan (9) Tahtacılardaki yatır kültürünün Hıristiyanlıkla ilgisi bulundugu
kanaatindedir.
SONUÇ
Tahtacı kimliğine ve özelikle de Silifke-Mut Tahtacılarının toplumsal
kimliğine ilişkin şöyle bir değerlendirmede bulunmak mümkündür: Tahtacı,
her şeyden önce, Anadolu kültür kumaşının önemli desenlerinden birisini teş
kil eden. bir topluluğun ismi olarak anlam kazanıyor. Kahramanmaraş'ın
batısından başlayıp Toroslar boyunca Ege'ye kadar uzanan hat üzerindeki or
mantık alanlarda yaşayan ve ağaç işleriyle uğraşan bu topluluk İslam'ın
Alevi yorumıma mensuptur. Etnik köken olarak da Türkmenler. Ve bütün
bunlardan hareketle, Tahtacıları, "ağaç işleriyle uğraşan Türkmen kökenli Aleviler" biçiminde tanımlamak yanlış olmaz. Eskiden "Tahtacıyım" demek,
"ben ağ,ıç işleriyle uğraşan Alevi Türkmeniyim" demekle eş anlamlı ol
masına karşılık, bugün Tahtacı kimliği bir çok kimse için meslek grubunu
ifade etmez olmuştur. Bugün, Tahtacıların büyük bir kısmı yerleşik hayata
geçmiş, bağ-bahçe işleri yle, hayvancılıkla geçimlerini sağlarken, bir kısmı da
büyük kentlere göç ederek ticaretle uğraşıyorlar. Aynca, Tahtacılar arasında
yüksek öğrenime devam ederek memur, bürokrat olanlara da oldukça sık
rastlanmaktadır. Bu bağlamda "Tahtacı" günümüzde etnik kökeni ve dinsel
inancı ifade eden bir terime dönüşmüş bulunmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması ve cumhuriyeti kuran kadronun ses
yp-ekonomik yapıyı dönüştürmek için yaptıkları yapısal müdahaleler
sonucunda "Ocak Sistemi" ve "Dedelik Kurumu" önemli oranda zayıflamış
tır. Gerçekleşen yasal düzenlemeler ve yapısal müdahalelerle Ocak Sis
teminin ve Dedelik Kurumunun bir çok işlevi resmi kunımlara aktan.J.mıştır.
Gerçekleşen değişimle, insanlar aralanndaki sorunların çözümü için Dedeye
başvurmak yerine mahkemeye başvurur, Dikahım Dedenin huzurunda kıy-
mak yerine devletin resmi görevlisinin huzurunda kıyar olmuşlardır. Bu
dunım Tahtacı kültüründeki değişirnin faktörleri ve süreci açısından önem-
9 Yörükan, Yusuf Ziya, (1952), "Bir Fetva Münasebetiyle- Fetva müessesesi, Ebussuud Efendi ve Sarı Saltuk", Ankara Üniversitesi nahiyat Fakültesi Dergisi, 1952, Sayı 2-3 .. ~. 137- 160 .
1251
__...
lidir. Görüşülen Tahtacılar geleneklerinin kaybolduğundanlbozulduğundan,
dedeleri ve babalarının zarnanıylajgy~sladıklannda kendilerine Tahtacı bile
denilemeyeceğinden çokça yakındılar. Bu yakınmaların diğer araştır
macıların da tespitleri arasında yer aldığı görülüyor. Anlaşılan odur ki Tah
tacı kültüründeki değişrnelerin tek nedeni Cumhuriyet idaresinin gerçekleş
tirdiği zihinsel ve toplumsal değişim değildir. Değişim (bazı Tahtacı/Alevi
düşünür ve aydınlara göre asimilasyonlyozlaşma) çok yönlü bir süreç olarak
işlemekt~dir. Bu konuda Rıza Yetişen'in tespiti şöyledir: "Tarikatların kalk
tığı tarihte, kısa bir müddet. için, maneviyatlan oldukça sarsılmıştır. Fakat üç
beş yıl içinde, özelikle gençler, yeni rejime herkesten evvel alıştılar. Öyle ki
dedelerle alay ettiler. Bugün herkesten kız alıp vermekten çekinıniyorlar ve
eski çekingenliklerin hiç biri kalmamıştır ... " (10). Konunun uzmanlarından Türkdoğan da (ı ı) benzer tespitlerde bulunduktan sonra değişirnin en önemli
faktörü olarak "şehirleşme ve teknolojik ilerleme yanında yaygın bir medya
kültürünü" zikretmektedir. Örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür. AnGak
bütün bunlara rağmen, Ocak, Tahtacı kültüründe ki önemli konumunu ve iş
levini tamamıyla kaybetmemiştir. Bugün dahi Anadolu'da çok sayıda Ocak
bulunmakta ve bunlar birbirlerine oranla çok farklı ve hatta özel görevleri
yerine getirmektedirler. Hatta bazı hastalıkların tedavisiyle ilgilenenler dahi
bulunmaktadır. Özellikle bu işlev bütün canlılığıyla varlığını hala sUrdür
mekte, hastalıklan tedavi etme yeteneğinin Ocak ailesi bireyleri arasında soy
boyunca devarn ettiğine inanılmaktadır. Bu da gösteriyor ki toplumsal ve din
sel yapılanmadaki kilit rolü nedeniyle Tahtacı kültürünü incelerken Ocak
ların bilinmesi bugün bile bir zorunluluktur.
ı o Yetişen, Rıza (1986), Tahtacı Aşiretleri: Adet. Gelenek ve Görenekleri, s.8
ı ı Türkdoğan, Orhan (ı995), Alevi -Bektaşi Kimliği . Sosyo-AntropolojikAraştırma, İstanbul :
Timaş, s. 17 1,1 72.
1252
KAYNAKLAR
Asan, Veli (1993): "Tahtacı Türkmenler-I: Biten Yanyatır (Narlıdere) Dedeli~i",
Cem, Sayı: 31.
Beaujean, Anke Otter, (1995), "Taht~cıların Kutsal Kitabı Buyruk Hakkında Birkaç
Not" I. Akdeniz Yöresi TUrk Toplulukları Sosyo-Kültürel Yapısı (Tahtacılar) Sempozyumu Bildirilen, Ankara: Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini
Araşurma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü.
Çağatay, Neşet (1970), "Tabtacılar." İsliim Ansiklopedisi, C. XI ..
Engin İsmail, (1995), "Akçaeniş Tahtacılannda Ölü Gömme Gelene~". I. Akdeniz
Yöresi Türk Topluluklan Sosyo-Kültürel Yapısı (Tahtacılar) Sempozyumu
Bildirilen, Ankara: Kültür Bakaıiİı~ Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü.
Engin, İsmail (1998), Tahtacılar. Tahtacı Kimliğine ve Demografisine Giriş.
İstanbul: Ant.
Engin, İsmail, (2001), "Tahtacı Tarihine Dair", Cem, Sayı: 35.
Eröz, Mehmet, (1977), Türkiye'de Alevilik-Bektaşilik, İstanbul, Otağ Matbaacılık.
Fığlalı, Ethem Ruhi, (1991), Türkiye'de Alevilik Bektaşilik, Ankara, Selçuk
Yayınları .
Folklor Araşurmaları, Ekim 1972, C.l4, Sayı 279.
Hasluck, F.W., (1928), Bektaşilik Tetkikleri, (çev: Ragıp Hulusi), İstanbul, Devlet
Matbaası.
Hasluck, F.W., (1995), Anadolu ve Balkanlar'da Bektaşilik, Haz: Yücel Demirel, · İstanbul, Ant Yayınları. .
http://www.Alevibektasi.com
http://www. tahtacil ar .com
I. Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo-Kültürel Yapısı (Tahtacılar) Sempoz
yumu Bildirileri (26-27 Nisan 1993/Antalya) (1995) Ankara: Kültür Bakan
lığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştim1e Genel Müdürlüğü.
!nan, Abdulkadir, (1986), Tarihte ve Günümüzde Şamarıizm, Ankara, Türk Tarih
Kurumu.
!nan, Abdulkadir, (1987), "Türklerde Su Kültü ile llgili Gelenekler", Makaleler ve
lncelemeler.
1253
Kalafat, Yaşar Kaya, (1995), "Halk lnançlannuzda Hususiyle Tahtacılarda Ayna" •
I. Akdeniz Yöresi Türk Toplulukl!an Sosyo-Kültürel Yapısı (Tahtacılar)
Sempozyumu Bildirilen, Ankara:l<:ültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırola ve Geliştirme Genel MUdürlüğü.
Kehl, Kıristina, (1995), "Tahtacı Geleneklerinde İslam Dışı lnançlar", I. Akdeniz
Yöresi Türk Topluluklan Sosyo-Kültürel Yapısı (Tahtacılar) Sempozyumu
Bildirilen, Ankara: KültUr Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliş
tirme Genel MüdUrlüğü.
Kum-Atabeyli, Naci (1940), "Antalya Tahtacılanna Dair Notlar." Türk Tarih, Ar
keologya ve Etnografya Dergisi, Sayı: 4.
Kum-Atabeyli, Naci (1950): "Türkmen, Yürük ve Tahtacılar Arasında Tetkikler,
Görüşler: Tabtacı Türklerinde Manevi Kültür." TUrk Folklor Araştımıalan,
Cilt: I, Sayı: 1 1.
Küçük, Murat (1995), Cemaat-ı Tahtacıyan. lstanbul, Nefes Yayınlan,
Necati Üçyıldız, (1979), "Silifke ve Yöresindeki Tahtacı Türkmenlerinde Gelenek
ler", Folklora Do~ru, Sayı 50.
Noyan, :Sedri, (1972), "Bektaşilikte Dakunulmayan Hayvanlar", Türk
Ocak A):unet Yaşar, (1995), "Türkiye'de Alevili~ Sosyo-Kültürel Problemleri
Üzerine Bir yaklaşım Denemesi Ve Bazı Düşünceler", I. Akdeniz Yöresi
Türk Topluluklan Sosyo-Kültürel Yapısı (Tahtacılar) Sempozyumu Bil
dirileri, Ankara: Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştımla ve Geliştirme
Genel Müdürlü~ü.
Ögel, Bahaeddin, (1995), Türk Mitolojisi, Ankara Türk Tarih Kurumu.
Roux, Jean-Paul, (1994) TUrklecin ve Mo~ollann Eski Dini, (Çev: Aykut Hanızagil),
İstanbul, !şaret yayınlan
Seyirci, Musa, (2000), Batı Akdeniz Bölgesi Yörükleri, İstanbul: Der yayınlan.
Sümer, Faruk (1962), "A~aç-Eriler." Belleten, Cilt: XXVI, Sayı: 103.
Toros, Taha (1938), Toroslarda Tahtacı O~m:.ıklan, Mersin: Mersin Halkevi Neş
riyatı.
Türkdoğan, Orhan (1995), Alevi-Bektaşi Kinıli~. Sosyo-Antropolojik Araştırma, İs
tanbul: Timaş.
Üçyıldız, Celal Necati, (1979); 'Silifke ve Yöresinde Tahtacı Türkmenlerinde
Gelenekler', Folklora Do~. 1979, C.V, Sayı 50.
1254
-
Ülkütaşır, M. Şaldr (1968): "Tahtacılar." Türk Kültürü, Cilt: VI, Sayı: 71.
Yalınan (Yalkın), Ali Rıza (1977), Cenupta Türkmen Oymakları,. (Hazırlayan:
Sahahat Emir), Ankara: Kültür Bakanlığı.
Yaman, Ali, ""Alevi Kavramı ve ngili Kavramlar Üzerine", http://www.Alevibek
tasi.com
Yaman, Ali, "Anadolu Aleviliği'nde Ocak Sistemi ve Dedelik Kurumu",
http:/ /www .Alevibektasi.Com
Yetişen, Rıza (1986), Tahtacı Aşiretleri: Adet. Gelenek ve Görenekleri,lzmir: Memleket Gazetecilik ve Matbaacılık.
Yıldırım, Hakan, "Mut Yöresi Tahtacıla..!! (Kumaçukuru - Köprübaşı - Yeşilyurl
(Sınamış) Köyleri Düğün Gelene~i", http://www.Alevibektasi.com
Yılmaz, Abdurrahman (1948), Tahtacılarda Gelenekler, Ankara: C.H.P. Halkevleri Yayımlan.
Yörükan, Yusuf Ziya, (1952), "Bir Fetva Münasebetiyle- Fetva müessesesi, Ebussuud Efendi ve San Saltuk", Ankara Üniversitesi nahiyat Fakültesi Dergisi,
1952, Sayı 2-3.
Yörükan, Yusuf Ziya, (1998), Anadolu'da Aleviler ve Tahtacılar, (Eklerle yayıma
hazırlayan: Turhan Yörükan), Ankara, Kültür Bakanlığı.
1255