28
ULUSLARARASI .. .. . TURK DUNYASI INANÇ . . . MERKEZLERI KONGRESI . . BILDIRILERI 23-27 EYLÜL 2002 ANKARA - 2004

ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

  • Upload
    others

  • View
    14

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

ULUSLARARASI .. .. .

TURK DUNYASI INANÇ . . .

MERKEZLERI KONGRESI . .

BILDIRILERI

23-27 EYLÜL 2002

MERSİN

ANKARA - 2004

Page 2: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

GİRİŞ

BİR İNANÇ VE KÜLTÜR

HAVZASI OLARAK TOROSLAR

(Silifke-Mut Tahtacılan)

Celalettin VATANDAŞ*

Mekan yalanlığı kültürler arasında ilişkilere; bu ilişkiler ise, ilişkinin yo­

ğunl~ğuna göre değişen benzeşmeler; yol açar. Fakat bu, birbirlerine uzak

mekanlardaki toplurnlar arasında kültürel ilişkinin olmayacağı anlamına gel­

mez. Zira, uzaklık ve yakınlık görecelidir; mekan itibanyla birbirlerine uzak

görünen toplumlar arasında da özel şart ve durumlardan kaynaklanan bir iliş­

kinin oluşması m~mkündür. Ticari faaliyetler, birbirlerine uzak mekanlarda­

ki toplurnlar arasındaki ilişkilerin ve bu ilişkiyi takiben kültür etkileşimleri­

nin doğmasınaneden olan faktörlerden birisi olarak önemlidir. Bunun kayda

değer tarihi örneğini "/pek" ve "Baharat Yolu" oluşturur. Bu yollar üzerinde

gerçekleşen ticari faaliyetler, farklı ve birbirlerine uzak mekanlarda yer alan

toplurnlar arasında kültürel ilişkilerin doğınasına imkan sağlamıştır.

Toplumlar arasında ilişkilerin ve kültür etkileşimlerinin oluşmasına im­kan sağlayan faktörlerden bir diğeri toplumsal düzeyde gerçekleşen nüfus ha­

reketleridir. Nüfus hareketleri, bugün iyiden iyiye yaygınlaşan ve dünyayı

küçük bir köye dönüştüren modem iletişimiulaşım araçlan öncesinde, uzak

bölgelerdeki kültür ve inançlar ilişkisinin en önemli araçlanndan birisini teş­

kil etmiştir. Bu açıdan Türkler, çok uzak bölgelere uzanan göçleriyle kültür­

ler ve inanÇlar diyalogunun en önemli temsilcilerinden/araçlanndan birisi ol­

muşlardır.

Türkler, uzun yüzyıllar boyunca gerçekleşen ve kıtalararası mesafelere

uzanan göçleri sırasında bir çok farklı toplumla karşılaşmış; farklı kültürleri

tanımış, bu kültürlerle birlikte yaşamayı öğrenmişlerdir. Bu durum faklılıkla-

'1< Yrd. Doç. Dr., Afyon Kocaıepe Üniversiıesi, Fen-Edebiyat Fakülte.si Sosyoloji Bölümü ögretim üyesi

1229

Page 3: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

ra hoşgörüyü kimliklerinin temel özelliklerifiden birisi kılmıştır. Bu, aynı za­

manda, farklı kültürler ve inançlar~~~de cesaretli ve güçlü bir kimlikle yer almalarına imkan sağlamıştır. Türkler, tarihleri boyunca, yaşadıkları de­

neyimlerin etkisiyle, kendilerine farklı gelen kültürler ve/veya inançlar karşı­

sında çekingen ve pasif bir tavır sergilemez; aktif bir tavırla farklı olana yö­

nelir, onu yakından tanımayı ve kendilerine uygun bulduklarını seçerek al­

mayı tercih ederler. Zira, toplumsal göçlerinin güvenli gerçekleşmesi ve ye­

ni yerlere yerleşmeleri bütün bunları gerekli kılar. "Öteki"nin olmadığı bir

düşünsel dünyanın üyeleri olurlar. Bu özellikleri ile de, göçlerini takiben yer-. .

leştilderi bölgelerde bir çok inanç merkezleri inşa ederler. Sadece Anadolu da

bu inanç merkezlerinin oruareası ile karşılaşmak _o:ıümkündür; Sivas, Erzu­

rum, Van, Konya, İstanbul, Hacıbektaş, Kırşehir ... söz konusu inanç merkez­

lerinden sadece· bazılandır.

Ancak, yaygın olarak bilinenin aksine, Türklerin inşa ettikleri inanç mer­

kezlerinin tamarnı kent nitdikli yerleşim birimleri ·değildir. Aynca, daha g<?­

niş bir coğrafyada inşa olunan, kültürler ve inançlar diyaloğunun güçlü şekil­

de yaşadığı kültür ve inanç havzalarıyla karşılaşmak da mümkündür. Bu açı­

dan Toroslar önemli bir örnektir. Bugün, Güneydoğu Anadolu'nun batısın­

dan başl_ayan ve tüm Torosları takip eden hat üzerinde son derece zengin bir

kültür ve inanç havzası bulunmaktadır. Burada yaşayan insanların kültür ve

inançlarında çok uzak bölgelerden başlayan ve Toroslarda noktalanan göçle­

rio yol açtığı kültürler ve inançlar diyaloğunun kalıcı izlerini olanca canlılı­

ğıyla bulmak mümkün olabilmektedir. "Tahtacılar" ise söz konusu topluluk­

ların önemli bir kesiminin ortak ismidir.

ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ

Bu araştırma, nitel bir alan araştırmasıdır. Araştırmanın evrenini Silifke­

Mut bölgesinde yaşayan Tahtacılar oluşturmaktadır. Araştırma, bir inanç ve

kültür havzası olan Torosların Silifke-Mı,ıt bölgesinde yaşayan ve bölgedeki

ormanlık alanlarda ağaç kesim işleriyle uğraşan Tahtacılarla çalışma ortam­

larında görüşülerek gerçekleştirilmiştir.

Araştırma dahilinde kendileriyle görüşülen ve 6 farklı köye. mensup 21

kaynak kişinin _6'sı kadın, 15'i erkektir. Tahtacı kültürünü daha iyi bilme ve

temsil etme durumları dikkate alınarak, araştırma sırasında mümkün oldu-

1230

·.· :

Page 4: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

ğunca yaşı büyük kimselerle görüşülmüştür. Kaynak kişilerin yaş ortalaması

52 olup, içlerinden 4 tanesi 65 yaşın üzerindedir. Bu kimselerin 8'i ilkokul,

3'ü ortaokul, _1 'i lise mezunu, 9'u ise okuryazar değildir. Kaynak kişilenlen

elde edilen bilgiler yazılı kaynaklarta karşılaştınlrnış ve araştırmaya son şek­

li verilmiştir.

Tahtacılara ilişkin tespitiere ve bilgilere geçmeden şunu ifade etmek ge­

rekir ki, Osmanlı döneminde, özellikle de II. Mahmut'un idareyi "S,ünnileş­

tirme" politikalan sonrasında, Alevilerin sıkı takibe alınması, geleneksel Ale­

vi muhalçfetinde bulunan gizliliği daha da pekiştirmiş olmalı ki, gizlilik Ale­

vi topluluklarının hemen hepsinde yaygın bir özellik olarak açığa çıktığı gi­

bi, Tahtacılar da daha da belirgin bir .ezellik niteliğ~ni kazanmıştır. Aleviler

ve/veya Tahtacılar kendilerini Müslüman görmelerin.~ rağmen, İslam anlayış

ve yaşantılarındaki farklılık yüzünden kimi kesimlerçy "sapkın " olarak görül­

müşlerdir. Böyle damgalannuş bir azınlığın mensuplarının Sünni: çoğunluğa

göre şekillenen devlet politikalannın egemen olduğu toplumda' inanç ve kül­

türleriyle yaşayabilmeleri ancak kendi kimliklerini gizleyerek mümkün ol­

muştur. Tahtacılardaki içe kapalılığın, kapalı bir topluluk olma özelliğipin

baskın niteliğinin nedenleri buralarda aranmalıdır. Tahtacılar kendilerini ~i­

yaret eden konuklanna eylerinin kapısını sonuna kadar açınalanna ve ilq:~m­

da hiçbir kusur sergilememelerine rağmen, topluluklarına, inançlarına V<? Jcül­

türlerine ilişkin konularda gelenekselleşmiş bir refleks olarak son qerece

ağızlan sıkı, olanca biçimiyle cimriler. Hatta bir kısım erkelçler kendi kııdın­

lanna dahi (özellikle genç eşlerine, kızlaruia) ağızlan sıkı olabilmektedirler. Bu konudaki titizliklerini ise "kadının dili kayhayan suya benzer" atasözü ile

pe'kiştirmektedirler. Böylelikle, kadınlara söylenen top~uluk sırlannın kolay­

lıkla başkalanna ulaşacağını ifade etmiş oluyorlar. Bu~aJ.111 belirtilmesinin

nedeni, araşUrrnawn son derece zor şartlarda yürütülmüş olduğunu ifade et­

mek içindir. Kaynak kişilerin her birinden adeta çapraz sorgulama olarak ifa­

de edilebilecek bir yaklaşımla elde edinilen küçük bilgiler birleştirilerek bir

sonuca ulaşılmaya çalışılrwş ve bu makale yazılmıştır.

ARAŞTIRMANIN ÖNEMİ

Tahtacı kimliği ve tarihi, araştırmacılann yüzyılı aşkın süredir üzerinde

yoğunlaştıklan bir konu olmuşnır. Konu ilk olarak XIX. yüzyılın son çeyre­

ğinde, Avrupalı bilim adamlan tarafından Türkoloji çalışmalan dahilinde ele

1231

Page 5: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

alınmıştır. Tahtacılann toplumsal kimlik ve tarihleri bu ilk araştırmalarda,

genellikle oryantalist amaçlı; bazen de, Tahtacılann Rum kökenli olduğunu

savunan Skalieri örneğinde olduğu üzere, somut politik yaklaşımlarla iç içe

şekillenen etnografik nitelikli çalışmalar dahilinde ele alınıp araştınlmıştır.

Konu daha sonralan, özellikle de XX. yüzyılın ilk yansında bir çok yerli

araştırmacının da ilgisini çekmiş ve bu merkez.de bir çok önemli araştırma yapılmıştır. Bu araştırmalarda, Tahtacılar, sosyal antropolojinin, küçük grup­

lar sosyolojisinin veya etnografy~n bir konusu olarak ele alınıp incelenmiş­

tir. Özellikle, 1920'li - 1940'lı yıllar arasında Akdeniz ve Ege bölgelerinde

gerçekleştirilen arkeolajik kazılar/araştırmalar sırasında, bölgede yaşayan

köylülere ve orada yurt ttıtmuş konar-göçedere yönelik yüzey araştırmalan­

na da yönelinmiş, yaşayıı-o kültürle toprak altında gömülü duran antik kültür

arasındaki bağlantı kurulurken Tahtacılar konusu da ele alınmıştır. Bu etnog­

rafik araştırmalar sonunda Tahtacılara ilişkin elde edilen folklorik malzeme

arşivtenerek sergilenebilir h;ıle getirilmiştir.

Klasik Türkoloji çalışmalannın dışında, 1950'li yıllardan itibaren oluşan

modem Türkoloji çalışmalannın temel konulan arasında· da Tahtacılar vardır.

Bu süreçte Tahtacılar konusu giderek daha çok sosyolojinin ilgi · aıanı haline

gelmesinin yanı sıra, bazı ilahiyatçı ve tarihçilecin de kendi bilimsel disiplin­

leri dahilinde Tahtacılara yönelik araştırmalar yaptıklan gözlenir. Böylece,

bir yandan Tahtacılann toplumsal, kültürel ve dini yapı ve özellikleri incele­

nirken, diğer taraftan tarihi ve etnik özellikleri üzerinde durulmuştur.

Ancak, bütün bunlara rağmen, Tahtacılar günümüzde en az t~an Ale­

vi topluluklardan birisi olma özelliklerini hala devam ettirmektedirler. Bunun

bir çok nedeninden bahsetmek mümkün olmakla birlikte, Tahtacılann son

derece kapalı bir topluluk olmalannın çok aynntılı tanınrrıalannı önlediğini

özellikle belirtmek gerelgnelçtedir. Tahtacılarla ilgili tarihsel bilgilere ulaş­

mak da son derece zo.r ve yetersizdir. Aynca, yapılan araştırmalann genelde

bilimsel açıdan son 'derece sorunlu yaklaşımlarla gerçekleştirilmiş olması;

gerçekleşen araştırmalann araştıncının ideolojik yaklaşımının belirgin dü­

zeyde izlerini taşıması, Tahtacılann bir çok yönd~n aynntılı ve doğru tanın­

malarını engellemiştir. Bütün bunlann yanı sıra, konu dahilinde gerçekleşti­

rilen yayınların bir çoğunda bilgi kargaşası ve bağlarmndan kopuk değerlen­dirmeier yer almaktad~. Araştırmalarda, çoğu zaman aynı konu kümesinde

1232

Page 6: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

yoğunlaştığı gözlenmekte ve Tahtacı tarihi ve kültürü bağlamlarından kopa­nlarak ele alınmaktadır; konunun değerlendirilmesinde bir bütünlük göste­

ril(e)merniştir.

Bu araştırmada, her türlü ideolojik/spekülatif yaklaşımdan uzak kalına­

rak, Tahtacı kliltürü yaşayan kay n~ kişilerden hareketle ele alınmış, tarihsel ve kültürel bağlamlanna değinilerek konu bir bütün halinde ortaya konmaya çalışılmıştır. Böylelikle Tahtacı topluluğunu teşkil eden coğrafi zincirin Silif­ke-Mut halkasını aynnt:ı.lı tanıma imkanı sağlayacak adımlardan birisi aUlma­ya çalışılmıştır.

TAHTACI KİMLİGİ

Şu ana kadar gerçekleştirilen araştırmalar ve yonırnlar, Tahtacılann kim­

liğine ve kimlikleri bağlamında kökenierine ilişkin mevcut iki farklı tez üze­

rinde şekillenmiştir. Bu tezlerden birisi Tahtacılann "Hıristiyan kökenli" bir topluluk olduklarına ilişkindir (1 >. Konunun ilk araştıncıları olan Batılı bilim adamlanndan bazıları Tahtacılann "Hıristiyan kökenli" bir topluluk olduğu görüşüne sahiptirler. Bunlardan Humann, Tahtacıları "önceleri Hıristiyan ol­

malarına karşılık zamanla Hıristiyanlığı unutan ve korkudan lslam'a yöne­

len" bir topluluk olarak nitelerniştir. 1891'de, Anadolu'da gerçekleştirdiği ge­zi ve incelemelerden sonra, Tahtacılarla ilgili görüşlerini dile getiren Bent de

Tahtacılann Hıristiyan kökenli olduklarını savurunuştur. Bent, iddialarında daha da ileri götürerek Tahtacılann dinlerinde "Tanrı", "lsa" ve "Kutsal Rulı"

üç.lemesinin varlığından da bahsetmiş; dini ayinlerde "şarap" içilmesinden hareketle Tahtacıların Hıristiyan kökenli bir "tarikat" olabileceğini düşün­

müştür. Araştırması 1920 yılında yayınlanan Skalieri ise Tahtacıların "Hıris­tiyan köken.li" olduğu tezinden hareketle, etnik olarak Tahtacıların Yunan ol­duklannı ispatlamaya çalışmıştır. Tahtacı kültürü ile Hıristiyanlık arasında birebir ilişki kuran ve Tahtacılann "Hıristiyan kökenli" bir topluluk olduğu­

nu savunanlar içerisinde Hasluck'un (2) ayncalıklı bir yeri vardır. Konuyu

Küçük, Murat, (1995), Cemaat-ı Tahtacıyan, İstanbul, Nefes Yayınları.

2 Ha~luck, F.W., (1928), Bektaşilik TetkikJeıi, (çev: Ragıp Hulusi), İstanbul, Devlet Matba­ası; (1995), Ha~luck, F.W., Anadolu ve Balkanlar'da Bekta~ilik, (Haz: Yücel Demirel), İs­tanbul, Ant Yayınları.

1233

Page 7: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

son derece aynntılı ele alan Hasluck, Tahtacı kültürlindeki Hıristiyan inanç

ve uygulamalaayla örtüşen veya benzeşen unsurlan aynntılı bir şekilde tes­

pit etmiş ve bunlan kültür sürekliliği bağlamında değerlendirmek yerine,

Tahtacılan köken olarak Hıristiyan olarak nitelerneyi tercih etmiştir .

Tahtacılarla ilgili olan ve araştırmacıların eksenyetinin dile getirdiği

ikinci tez ise, Tahtacılann Alevi bir topluluk olduğunu ifade eder. Bu tez da­

hilinde olmak üzere Passarge, Tahtacılan, dinsel inanç ve uygulamalannda­

ki özgünlüğe dikkat çekerek Yezidilere, Dürzilere, Nusayrilere benzetip "Ali

llahi'1erle özdeşleştirir. Bleichsteiner ise Tahtacıların köklerinin belirsiz ol­

duğunu, inançlarının Şiaya yakın olmakla birlikte l slanu olmayan ritüellere

de sahip bulunduklannı ve "Kızılbaş" ya da "Aleviler"den farklı olmadıklan­

nı savunur (3)_

Günümüzde Tahtacıların "Hıristiyan kökenli bir topluluk oldukları" te­

zinin kabul edenine bilim çevrelerinde rastlanmak pek mümkün değildir. Gü­

nümüz araştırmacılannın neredeyse tamamı, Tahtacıların "Alevi" bir topluluk

olduğu noktasında ortak görüş sergilemektedir. Ulaşılan bu genel görüşte

Türk tarihçilerileri ile Türkologlann gerçekleştirdikleri araştırmalann baskın

etkisi ko~aylıkla görülür. Aynca, Tahtacıların Türkmen kimliğiyle ~zdeşleş­

tikleri de saptanmış -xe konu Alevi-Türkmen ekseninde ele alınmıştır. Fakat

Türkmen kavramının içeriğinde zamanla önemli değişiklikler gerçekleştiğini

gözardı etmemek gerekmektedir. "Türkmen" kavramı, araştırıcılar tarafından

önceleri "Müslüman Oğuz" anlamında kullanılmasına karşılık, zamanla

Türkmenlerin kimliğinde müslümanlık zayıf bulunmuş ve Türkmenlerin

müslümanlığının yüzeysel nitelikli olduğu savunulmuştur. Günümüzde, Tür­

kiye de, "Türkmen" dendiğinde genellikle bu kimliğin dini muhtevasına sa­

hip bir anlamda olmak üzere ':Alevi" akla gelmektedir. Buna karşın, "Sünni

miislümanlığı" benimseyen Türkmenler de bulunmakla birlikte, bu kısma da­

hil olanlar, son derece azdır. Antalya-Burdur yöresindeki Tahtacılar içerisin­

de Sünniliği benimseyenlerin bulunduğu ve·aynca kimi Tahtacıların son za­

manlarda "Siinnileştiği" ileri sürülmesine karşılık, Tahtacılar diğer Alevi top­

luluklarda görülmeyen bir şekilde Türkmen kimliği ile özdeşleşmişlerdir.

3 Küçük, Murat, (I 995). Cemaat-ı Tcıhtacıycm.

1234

Page 8: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

Silifke-Mut bölgesi Tahtacılannın uğraşlannı, Tahtacılann genel ve ge­leneksel özelliği olduğu üzere, daha çok ağaç işleri oluşturmaktadır. Günü­

müz Silifke-Mut bölgesinde, kırsal kesimde yaşayan Tahtacıların büyük ço­ğunluğu ağaç kesim işçisi olarak Bölge Orman İdaresi'nin hizmetinde çalışı­yorlar. Motorlu araçların yaygınlaşmadığı 20-30 yıl öncesine kadar, hızar ve

testere ile kol gücüne dayalı bir şekilde ağaç kesimi ve tahta yapımıyla uğ­

raşmalann karşılık, bugün motorlu testerelerk işlerini yi.irütüyorlar. Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka­

n -koca kesim işini birlikte yapmalanna karşılık, bugün kan-koca birlikte ça­lışma uygulaması önemli oranda değişikliğe uğramış, böyle bir şart aranmaz

olmuş. Tahtacılar baharda, Bölge Orman İdaresince daha önce kendilerine bildirilmiş olan bölgelere giderek, bütün bir yaz boyunca yetkililer tarafından

işaretlenmiş ağaçları kesiyorlar. Bu süre içerisinde dağlarda, kurduldan çadır ve barakalarda yaşıyorlar. Havaların soğumasıyla da hep birlikte köylerine

dönüyorlar. Fakat eğer yaz süresince yapılması gereken kesim işini bitireme­

rnişlerse, gençler dağda kalıyor ve kesim işini kışın da sürdürüyorlar.

Araştırma sırasında tespit edildiğine göre, Silifke-Mut bölgesi Tahtacıla­

n toplumsal kimlik olarak kendilerini Tahtacı olarak isirnlendiriyorlar. Kim­liklerini saklama gibi bir ~avır içerisine girrniyorlar. Fakat "Tahtacı" kimliği­

ni daha çok mesleklerini çağnştıran bir anlamda kullanıyorlar. Alevi olduk­larını reddetmemekle birlikte, anladığımız kadarıyla tamamıyla yabancılara

karşı, kendilerini "ALevi" olarak nitelemekten özenle kaçınıyorlar. Bunun ne­denini ise, güvendikleri ve yakınlık kurdukları kişilere, Alevi olmayan ke­

si.mJ.erdeki Alevi inancı ve özellikle de ahlakinamus anlayışıyla ilgili olum­

suz kabul ve nitelemeler olduğunu açıldıyorlar.

TAHTACI KÜLTÜRÜNÜN SÜREKLİLİGİ

Alevilik günümüze sözlü ve yazılı olmak üzere iki kaynaktan ulaşmıştır. ·Birincisi ve en önemlisi sözlü gelenektir. Alevi. kültürü, daha çok nesilden

nesile aktarılan kültür ve Dedelerin naklettikleri bilgiler şeklinde bugünlere

ulaşmıştır. Sünni kitlelerin aksine eğitim kurumlarından yoksun kalan Alevi­

lerin inanç ve kültürlerini daha çok bu yolla günümüze ulaşmıştır. Bu durum Tahtacılar için daha da baskın bir özelliktir. Çünkü, göçebe/yan göçebe kit­

lelerin oluşturduğu Alevi gruplar ve bu çerçeveden olmak üzere Tahtacılar,

1235

Page 9: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

toplumsal yapılan itibariyle, Sünnt ve hatta yerleşik Alevi topluluklan olan

Bektaşi çevrelerin aksine, eğitim v.e.külti.lr kurumlanndan yoksun bulunuyor­

lardı. Sünnt kesimlerde, yüzyıllara yayılan zaman sürecinde, medreseler ve

şeyh-mürid ilişkisi çerçevesinde birçok eğitim kurumlan varolmuş, bu şekil­

de yüzlerce eser kaleme alınmıştır. Bu yazılı kaynaklar ve kurumsal ilişkiler

Sünni kültüründeki sürekliliğin en önemli araçlandır. Bektaşi dergahlan da

eğitim faaliyetleri ve araçlan bakımından ocakzade dedelere bağlı Alevilerle

kıyaslanmayacak ölçüde kurumsallaşmıştı. Dergahlarda yüzlerce cilt eser bu­

lunuyordu. Ancak tüm bu~ara karşılık Alevi köylerinde sadece Dede evle­

rinde sayısı birkaçı geçmeyen kitap bulunuyordu. Bu nedenle ocakzade dede­

lerin faaliyette bulunduğu yerlerde yaşayan göçebe/yan göçebe kitleler ara­

sında, bilgiler, yazılı olmayan yani sözlü geleneğe dayalı bir şekilde nesiller

arasında aktanmla süreklilik kazanabilmiştir. Müzik, bu aktanm işinde çok

önemli işlevler üstlenmiştir.

Genelde Alevi, özelde ise tüm Tahtacı "Yol ve Erkfin"ının günümüze

ulaşmasının ikinci kaynağı yazılı eserlerdir. Ancak Tahtacıların, sosyal ya­

şamlannın doğal bir sonucu olarak, sahip olduklan yazılı eserler oldukça sı­

nırlıdır. Bunlar arasında nefeslerin ve deyişierin yer aldığı kitaplann (Cönk­

ler), Menakıb-ılmam Cafer-i Sadık'm, Hutbe-i "Dergah-ı Ali'de Seyyid Ab­

dülbaki Efendinin Erenlere Muhib olan Temiz lnançlı Müminlere Gönderdi­

ği Mektup" başlıklı bir kitapçığın ayncalıklı bir yeri vardır.

Tüm Alevi topluluklan için "Buyr.uk'1ann ayncalıklı bir önemi vardır.

Araştırmalar Alevi topluluklanııda bir çok "Buyruk" bulunduğunu ortaya

koymuştur. Yaygın bir kabule göre de bu "Buyruk"lar daha çok XVI. yiİzyıl­

da Safeviierin propagandisti olarak Osmanlı ülkesine gelen müritlerin yanla­

nnda getirdikleri kitaplardır. Bunlann tamarnı da Imam Cafer'in sözlerini

nak.letmektedir. Ancak Tahtacı Alevileri'nin Buyruklan diğer Alevi toplu­

luklannın Buyrukl~ından önemli farklılıklara sahiptir ve bu durum bizzat

Tahtacılann kendileri tarafından da ifade e-dilmektedir. Tahtacılar Buyruk'un

dışında aynca Salname-i Sadreddin isimli bir kitabı da değerli bulmaktadır­

lar. İsmi çoğu Tahtacı tarafından zor hatırlanınakla birlikte özellikle yaşWar

"Fctziletname". ''Hüsniye", "Hutbe'ül Beyan" gibi daha başka kitap isimleri­ni de ifade etmekte ve bunlan kutsallığa varan bir değerde önemsemektedir­

ler.

1236

Page 10: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

TOPLULUK YAPISI

Anadolu Aleviliği'nin toplumsal ve dinsel yapılanmasında temel öneme

sahip kurumlardan en önemlisi Ocak'lardır. "Ocak" ismi genel bir anlama sa­

hip olup, eski metinlerde "soy ve siilale" manasında kullarulrruştır. Ocak, bu

anlamını bugün dahi Anadolu küJttiründe yaygın olarak devarn ettirmektedir. Fakat Alevi kültüründe özel bir anlam kazanrruş, toplumsal ve dinsel hizmet­

leri gören Dedelerin ailelerini ifade etmiştir.

Alevi kültüründe her Dede ailesi bir Ocak' a dahildir. Onun temsil ettiği

değerlere. büyük kutsallık ve manevi güç atfedilir. Ocaklar yani Dede' illele­

rine mensup olmak bazı özel ayncalıldan da beraberinde getirir. Bunda söz­

lü geleneğin önemli bir payı vardır. Ya-şarulan siyasi şartıann etkisiyle kapa­

lı bir cemaat yapısı gösteren Alevi topluluklardaki dışa kapalılık bilginin kut­

saliaşması ve belli ellerde toplanmasını beraberinde getirmiş; bilginin Ocak­

lardan gelen Dede ailelerinin elinde bulunması ise Dede ailesine önemli bir

ayncalık. vermiştir.

Tüm Alevilerde olduğu gibi Ocağa bağlılık Tahtacılarda da kutsal temel­

lere dayanmaktadır, bağlamlan ocakları oluşturan ailelerin kerarnet sahibi ulu

kimselerden teşkil ettiğine inanılmaktadır. Bu kimselerin dağları yürüttükle­

rine, "don" değiştirip geyiğe dönüştüklerine, suda yürüdüklerine, ateşte yan­

roadıkiarına ilişkin onlarca efsane kulaletan kulağa aktarılmakta, Ocak ailesi­

nin kutsallığı bu söylence çerçevesinde devarn ettirilmektedir. Aynca, daha

da önemlisi, bağlanılan bu kimselerin Peygamber'in soyundan geldiğine ina­

nıimaleta ve bu inanç soy kütükleriyle de desteklenmektedir. Peygamber so­

yundan gelmek, Ocak ailesine geleneksel bir meşruiyet sağlamaktadır. "Hak­

Muhammed-Ali Yolu" olarak adlandınlan ve kutsanan bu yol aracılığıyla, De­

de aileleri yani Ocaklar yüzyıllardır varlıklarını koruyabilmişlerdir.

Aynca ve yaygın olduğu üzere, Alevi Ocaklan, San Saltuk, Abdal Mu­

sa ve Hıdır Abdal gibi Alevi geleneğinin "evlad-ı resul" (seyyid) saydığı ve

kutsal kabul ettiği din büyüklerinin isimlerini taşır .. Ocaklar zaman içerisin­

de, bu kimselerin soylanndan gelenlercekurumsal hale getirilmiş, bu soylar­dan gelenlere "ocakziide" (ocakoğlu) denrniş, Dedelik görevinin ocakzade

dedeler (seyyidler) tarafından yerine getirilmesi bir gelenek halini alrruştır.

Ocağa ismini veren ulu kişinin Tahtacı toplumsal ve dinsel yapılanma­

sındaki işlevi son derece önemlidir. Yüzyıllar önce yaşamış ve kerametierine

1237

Page 11: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

inanılan bu ulu kimseler inançtaki kilit rolleriyle Tahtacı yaşamında etkileri­

ni bugün dahi sürdürmektedirler. J!!.!!!un örneklerinden birisi olarak mezarı

Teke köyünde (Antalya) bulunan Abdal Musa önemlidir. Türbesi yüzyıllar­

dan beri Tahtacı/Alevi topluluklannın ilgi merkezi olan Abdal Musa, her yıl

Haziran ayının ilk haftası düzenlenen törenlerle, toplumsal ve dinsel yapılan­

madaki rolünü güçlü şekilde sürdürmeye devam etmektedir. Tören zamanı

dört bir yandan gelen binlerce Tahtacı/Alevi Abdal Musa'nın türbesi etrafın­

da toplanmaktadır; ozanlar sazlar çalıp topluluğu coştururken, bir ibadet an­

layışı içerisinde herkes semah dönülmekte; tören süresince herkes vecd ve

coşku içinde kendinden geçmektedir. Dergah çevresinde rahatlıkla gözlendi­

ği üzere yüzyıllarca önce Anadolu'ya göç etmiş Erenlerin, Abdallann, Baba­

lann beraberlerinde Anadolu 'ya taşıdıklan ve yerel kültür le kaynaştıFarak in­

şa ettikleri kültür hala güçlü bir şekilde yaşamaktadu. Bunu bolluk ve bere­

ket dileklerinin gerçekleşmesi için Abdal Musa'nın mezarının üzerinde bölü­

nüp halka dağıtılan ekmekte, eski Türk Şamaniann törenlerini birebir çağnş­

tıran "nazardcm sağaltma" töreninde, türbenin çevresinde yakılan "dilek

mumlan "nda, dergah çevresindeki ağaçlara veya mezarı çevreleyen parrnak­

lıklara bağlanan "dilek çaputlcm "nda ve daha bir çok inanç ve uygulamada

olanca açıklığıyla görmek mümkündür.

XIX. yüzyıl sonlarında Anadolu'da yaşanan sosyo-ekonomik dönüşüm

ve özellikle 1950'lerden sonra giderek artan oranda yaşanan kırdan kente göç

olgusu nedenleri yle, zayıflamış olan Dedelik kurumu, her şeye rağmen, Ana­

dolu'da Aleviliğin günümüze ulaşmasında birinci derecede rol oynamıştır.

Alevi Dedeleri, Türkiye'nin çeşitli yerlerinde bulunan Ocaklara bağlıdırlar.

Alevi Ocaklarında Dedelik Kurumu Mürşit, Pir ve Rehber' den oluşan üçlü

bir hiyerarşiye dayanır. Kimi yörelerde bu hiyerarşi Pir ve Mürşit'in yer de­

ğiştirmesi şeklinde uygulanmaktadır. Her iki dunımda da Mürşit en üst baş­

vuru ınakamıdır. Rehber Pir' e, Pir Mürşit' e (veya Pir Rehber' e Rehber Mür­

şit' e) bağlıdır. Mürşit de davranış ve kararlarında bağırnlıdu. Bu hem ınane­

vi anlamda "Yol"a bağlılık, hem de "Buyr.uk''Iar gibi yazılı kutsal metinlere

bağlılık şeklinde ortaya çıkmaktadır. Talipler Dedeler tarafından denetlenir­

ken, Dedeler de bağlı olduklan Dedelerce kontrol altındadırlar. Bu "El ele, el

Hakka" şeklinde ifade edilen bir sistem çerçevesinde oluşup-gelişmektedir.

Dede olmanın bazı kriterleri bulunmaktadu. Bir Dedenin ölümünden

sonra Dedenin çocuklanndan sadece birisi Dede olarak talipleri ziyaret eder.

1238

Page 12: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

Halef olan Dedenin tayininde özel bir yöntem bulunmamaktadır. Dede olan

babasının sağlığında bilgi ve becerileriyle kendisini kabul ettirmiş olan kişi,

babasının ölümünden sonra Dede olarak kabul görmektedir. Selef olan Dede­

nin bazı işaret veya tavsiyeleri de bu onayda önemli bir rol oynamaktadır.

Dedeler farklı yerleşim alanlarınd;ıld taraftarlan üzerindeki otoritelerini Tah-' tacıların "Baba" ismiyle andıkiatı kişi veya kişilerle gerçekleştirirler. Dolayı-

sıyla, Tahtacılar için hemen her zaman karşı karşıya olduklan kişi "Baba"lar

olup, bunların toplumsal itibarları son derece yüksektir.

Dede, Tahtacılar için dini lider, rnürşit, siyasi lider, hakim, üstat statüsü­

ne sahiptir. Dedelerin çoğu "gezici"dir, bir başka deyişle belli zamanlarda

kendilerine bağlı yerlerdeki Taliplerilli ziyaret ederek, dinsel törenler düzen­

ler, topluluğu bilgilendirir ve bireysel veya toplumsal sorunlan çözerler.

Tahtacı hukukunun işletildiği yerler cem toplantılardır. Bu nedenledir ki

Alevilikte cem, diğer bazı kurumsal özelliklerinin yam sıra, bir yargı kummu

olarak da anlam kazanmaktadır. Tahtacılarda suçun kime yönelik olarak iş­

iendiğinin ayrı bir önemi vardır. Suç işleyen kişiye verilecek ceza söz konu­

su suçun yöneldiği kişiye göre değişir. Suçun yöneldiği kimse Alevi olmayan

birisi ise verilecek ceza ağırlaştınlmaktadır. Yani mağduru n Alevi olmama­

sı, suçlunun cezasını a$ıflaştıncı bir nedendir; ceza üç kata varan oranda art­

tınlabilmektedir. Bu yaklaşımın nedenini anlamak hiçte zor değil; bir yaban­

cıya karşı suç işlenilmesi durumunda toplum dış bir tehlikeyle yüz yüze ge­

linmektedir. Varlık ve birlik için dış tehlike yaratmak öyle kolay mazur gö­

rülebilecek bir davramş değildir. Ayrıca, "Yolda olmayan düşkün" cem mey­

danında yargılanmaz. Fakat "yol mensubu" "yolda olmayana"karşı bir suç iş­

lemişse, onun durumu cem meydamnda ele alınır.

Tahtacı toplumsal yapısında suçluyu toplum dışına itrp.ek önemli bir ce­

zadır. Topİum dışına itmek, toplumsal ilişkileri kesme biçiminde gerçekleşen

bir yaptırımı ifade etmektedir. Bu cezaya uğramış kişiyle her türlü toplumsal

ve bireysel ilişkiye son verilmektedir; evine gidilmemekte, bayramlaşılma­

makta, düğününe katılınmamakta, hayvanları sütüye alınmamakta, hastalan

ziyaret edilmernekte ve "geçmiş olsun" dilenmemektedir. Bu durumun Tah­

tacı kültüründeki karşılığı "düşkünlük"tür. Düşkünlüğün geçici ve sürekli ol­

mak üzere iki şekli bulunmaktadır. En ağır ceza konumundaki sürekli düş­

künlüğün özel ismi, "yoldan düşme"dir. Tam anlamıyla toplumsal bir boykot

1239

Page 13: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

olan bu tür "düşkünlük" sadece ölüm sırasında uygulanmıyor. Düşkünün bir yakını öldüğü zaman, toplumsal boykot_ kırk gün-süreyle askıya alınıyor ve

her türlü toplumsal ilişki tekrar kuruluyor. Ancak kırkıncı günden sonra boy­

kota tekrar dönülüyor.

Yoldan düşme ömür boyu boykot olduğu için, yoldan düşenler hemen

her zaman başka bir yere taşınmayı tercih etmişlerdir. Yoldan düşme başlıca

üç nedenden dolayı gerçekleşmektedir; a-) Ensest ilişki, b-) İkiardan dön­

mek, c-) Zinada bulunmak (Tahtacı olmayan birisiyle evlenrne), Dede'nin iz­ni olmadan Kan boşamak, kız kaçınnak, hırsızlık yapmak "ikrardan dön­

mek" veya "zinada bulunmak" kapsamında değerlendirilen özel durumlan ifade etmektedir. Eğer evli bir kadın başka bir erkeğe kaçarsa, sadece kadın

değil kocası da "düşkün" olmaktadır. Bir kişinin düşkünlüğü Dedenin· "Yü­zün kara olsun" demesiyle başlamaktadır. O kişinin "düşkünlüğü" Dededen

"hayırlı" alınaclıkça da sonlanmamaktadır. "Hayırlı almak", Dedenin nzasını

kazanarak affedilmeyi sağlamak anlamına gelmektedir.

TAHTACI AİLESİ

Tahtacı topluluğu, son 20-30 yılda önemli değişmeler gerçekleşmiş ol­makla birlikte, kapalı topluluk olma özelliğini hala sürdürüyor. Bu son dere­ce köklü bir geleneğin günümüzde devam eden özelliklerinden birisidir. Öy­

le ki, eskiden topluluğun dışına çıkıp yabancı bir muhitte kalan bir Tahtacı geriye döndüğünde Cem'de Dedenin ve cemaatin huzurunda sorgudan geçi­riliyordu. Böylelikle bir anlamda ternizleniyor, toplumsal, dinsel kodlan kontrol ediliyordu. Ancak bunu takiben topluluğa yeniden dahil olabiliyordu. Bu uygulama bugün büyük oranda kaybolmuş, toplumsal kontroldeki bu ka­tılık büyük oranda yumuşarruştır. Bütün bunlara rağmen Tahtacılar kendile­rinden olmayan topluluklara karşı kapalılıklarını sürdürüyorlar. Bu özellikle­ri ise en açık biçimiyle eviDikte görülüyor. Tahtacı olmayanlara kız verrni­

yorlar. Dışandan kız alınaya karşı değiller f~at buna fazla itibar etmiyorlar. Ancak, bu durumun özellikle son yıllarda değişikliğe uğradığını yalanarak

ifade ediyor, yüksel tahsilli gençlerin Tahtacı kUltürüne fazla itibar etmedik­lerinden yana dertleniyorlar.

Tahtacılarda evliliğin meşruluğu Dede veya Babanın önünde "nikah ik­

ran" vermekle gerçekleşiyor. Evliliklerinde, topluluk içi ( endogarni) evlilik

1240

Page 14: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

baskın bir nitelik olarak açığa çıkıyor. Geleneksel Tahtacı kültüründe amca kızı-amca oğlu, teyze kızı-teyze oğlu evlilikleri oldukça yaygın olarak görül­

mektedir.

Tahtacılarda kanikoca ilişkisi büyük önem arz ediyor. Kadından kocası­

na karşı saygı, bağlılık ve itaat beldeniyor. Kadının kocasına karşı direnme­

sini veya ters davranış veya sözleri büyük bir ayıp olarak niteleniyor. Bu ni­

telikleriyle de Tahtacı toplulukları ataerkil nitelikte aile yapısına sahipler.

Tahtacılarda "boşanmak" vardır, ama "boşamak" yoktur. Tahtacılarda,

"yol ve erkan"a göre daveanılması durumunda aynimak son derece zor. Hak­

sız ve suçsuz bir şekilde ailesini terk eden (kadın veya erkek) "düşkün" ilan

ediliyor. Tahtacılarda "yol ve erkan "a @re ayrılmanın oldukça ağır ve uzun

bir süreci var. Cemaat kararı olmayınca çiftler ayrılamıyorlar. Ayrılığa sebep

olan suçun ihanet, cinayet, aileyi sürekli terk gibi çok ağır bir suç olması ge­

rekiyor. Ufak-tefek sebeplerden dolayı !boşanmak söz konusu olmuyor. Ay­

rılma söz konusu olan çiftler için önce Musahipler devreye giriyorlar. Onlar

çözemezse iş Rehber olan Dedeye intikal ediyor. Dede araştınp soruşturuyor,

aileleri dinliyor, komşulara soruyor; çiftiere belirli bir süre veriyor ve iş tat­

lıya bağlanm~sa konuyu Pire iletiyor. Pir iki tarafı tekrar oturtup dinliyor;

cemaat huzurunda olay yine iyiye yönelmezse, durumu bir Mürşide havale

ediyor ve Mürşit izin verirse çiftler ayrılıyorlar. Yoksa, ikisi de "düşkün" ilan

edilir. Mürşidin ve/veya Pirin verdiği karara tüm cemaat gönül hoşluğuyla

itaat ediyor.

DİNİ TOPLUMSAL YAŞAM

Tahtacı köylerinde dini/toplumsal hayat kış aylarında canlanrnaktadır.

Bütün bir yai, yaylalarda ve ormanlarda çalışan ve geleneklerinin gereklerin­

den üç-beş aylığınada olsa uzak kalan Tahtacılar, bilhassa "Ayin-i Cem" top-

. lantıları başta olmak üzere, geleneklerinin diğer bir çok gereğini kış aylann­

da yerine getirmeye çalışıyorlar. Kış aylarında ve genellikle de Cuma akşam­

ları yapılan ibadet nitelikli özel toplantılara "Aybı-i Cem" ismi veriliyor.

Cemleri Dede veya Baba yönetiyor. Dedenin kutsiyeti Cem sırasında en üst

düzeyine erişiyor; Cem sırasında Dede ile Hz Ali'nin özdeştiğine, daha doğ­

rusu Hz Ali' nin Dedeye so.dur ettiğini inanılıyor.

1241

Page 15: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

Ayin-i Cem'lerin birçok çeşidi bulunmaktadır. Tahtacılar için asıl önem ifade eden cem toplantısı, "lç Kurban" veya "Lçeri Kurban" olarak isimlen­dirdikleri "Ayin-i Cenı"dir. Ayin-i Cem toplantısı Dedenin kontrol ve gözeti­minde gizlilik içerisinde gerçekleştiriliyor. Gündüz toplantı için gerekli olan hazırlıklar elbirliğiyle tamamlanıyor. "Düşkünler" Dededen "hayırlı" alına­dıkça toplantıya katılamıyorlar. "Hayırlı almak" cezanın aifedilmesini ifade ediyor. "Hayırlı verecek" olan sadece Dededir. Dede, toplantı sırasında baş

köşede bir post üzerinde oturuyor. Sonra bir daire oluşturacak şekilde sırasıy­la hizmet erieri ve yaşa göre diğer kişiler diziliyorlar. Tahtacılar buna "Hala­

ka" diyorlar. Kadınlar da toplantıya katılıyor ve halkanın dışında yaş sırala­masına göre oturuyorlar. Toplantının açılışını Dede yapıyor. Oturduğu yer­

den dört ayn yöne secde ederek ve ağzına aldığı birkaç yudum suyu bu yön­lere püskürterek toplantıyı başlatıyor. Daha sonra, topluluk içinde kiis, kav­galı bulunup-bulunmadığını sonıyor. Bu dunımda olanlar kırmızı bir kilim üzerine yan yana oturuyorlar. Problemlerinin nedenini açıklıyor ve gerekli savunmayı yapıyorlar. İki tarafı da dikkatle dinleyen Dede, suçluyu ve haklı­yı ilan edip daha sonra karşılıklı helalleştirerek, iki tarafı da banştınyor (n­zalık alma). Dede hanştırdığı kişilere üç sünnet ve yedi .farz' ı hatırlatıp, bun­

lara ı::nuhakkak uyulması gerektiğini açıklıyor. Cafer-i Sadık'a dayandırılan üç sünnet ve yedi farz sırasıyla şunlardır; 1- Gönülde kin ve kibir bulunma­ya, 2- Kalbinde adavet olmaya, 3- Turab (itaatkar) olan, 4- Mürebbisine dü­şe (dinine sadık ola), 5- Musahib ola (candan ola, hakdan geçmeye), 6- Tae unına (halifeden tövbe ola), 7- Sırdar ola, 8-Özü ulu oluna, yere yar oluna,

9- Beli berk ola, 10-Hakla sohbet kıla

Cem toplantılanmn Tahtacı toplumsal ve dini hayatında büyük bir öne­

mi bulunmaktadır. Dini önemi nedeniyle de Niyaz olarak isimlendiriliyor ve bir ibadet olarak telakki ediyorlar. Bu toplantıda bilhassa secde gibi dini ni­telikli bir hareketin büyük önemi var. Toplantıya katılanlar bir halka teşkil edecek şekilde sıralarup yüz yüce (cemal cemale) secde ediyorlar. Bunun ge­rekçesi olarak da, gerçek Kabe'nin insan ~önlü olduğunu ve bunun ise Ki­

tap'ta olduğunu ifade ediyorlar. Burada kastedilen Kitap Kur'an'dır. Böyle bir şeyin Kur'an'da olmadığı bildirilince, bunu herkesin anlayamayacağını, bunu ancak batını bilenlerin görüp anlayabileceğini ifade ediyorlar. Ancak,

meleklerin Ademe secde etmesinden bahseden ayeti konuyla ilgili en önem­li dayanak olarak ifadeden geri durmuyorlar. İnançlanna göre Niyazlan, Na-

1242

Page 16: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

maz hükmündedir; fakat namazdan değerlidir. Çünkü, namaza, namaz kılı­

nan camiye her türlü insan katılırken, niyaza ancak belirli özelliklere sahip

olanların katıldığını söylüyorlar. Örneğin bazı suçlar nedeniyle dışianmış ki­

şiler bu toplantıda yer alamıyor.

"Ayin-i Cem" toplantısının . değişmeyen özelliklerinden birisi alkollu iç­

kidir. Alkollu içki, eğlence olarak değil, ibadet niyetiyle içiliyor.lçilen alkol­

lu içki ise kesinlikle rakı oluyor; başka bir içkiye özellikle de şaraba iltifat

edilmiyor. lbadet niyetiyle yapılan bu alkol alma işlemine "Tolu" veya "Do­

lu" ismini veriyorlar. Toplantının asıl gayesini ise, Hz Peygamber ve Hz Ali

arasındaki kardeşlik tesisini dayandınlan muhasipleme gereği, iki evli çiftin

kardeşliklerinin ilanı olarak açıklıyo_:ı,;lar. Kardeş olmaya karar veren çiftler

önce anne ve babalannın nzasını alıyor ve daha sonra durumu Dede veya Ba­

baya bildiriyorlar. Dede veya Babanın Cem'i toplamasıyla da "Kardeş'1ik tö­

reni başlıyor. Törenle "kardeş" kılınanlar için bir yıl denerne süresi tayin edi­

liyor. Bu süreyi başarıyla geçenler "kardeş" olabiliyorlar. "Kardeş" ilan edi­

len çiftler, birbirlerine karşı gerçek kardeş konumunda bulunuyorlar. Bu kar­

deşlik ekonomik dayanışma temeline de dayanıyor.

"Kardeşlerin" (muhasiplerin) Cem'de "ikrar vermesi" törenin en önemli

kısmını teşkil ediyor. "lkrar verme", "Yol"un bütün gereklerine uyutaeağına

dair verilen bir sözdür. Ve bu söz, karı-koca tarafından birlikte veriliyor. Za­

ten "kardeş" (musahip) olabilrnek için evli olma şartı bulunmaktadır. Ancak

şurası önemli ki, "kardeş" olanların çocuklan da iki kuşak sonrasına kadar

birbirleriyle "kardeş" sayılmaktadır; birbirleriyle evleomeleri yasaktır.

Cem sırasında daha önce "kardeşler" tarafından kesilmiş kurbanın eti

yeniliyor; nefesler söyleniyor, semah (Semah) döni.ilüyor. Bunların her ikisi

de dini bir eylem olarak kabul ediliyor. Diğer günler Baba tarafından koru­

nan kırmızı kilim, kurban etinin pişirildiği büyük kazan ve bir metreyi aşkın

boydaki bir sopa (erkan) toplantının değişmeyen aksesuarlannı oluşturuyor.

So pa, "kardeşlerin" ikrar vermesinde veya davalıların davalarını görüşme sı­

rasında oturac~an veya duracaklan yeri bel4"lemede kullanılıyor. Sopa,

toplantıya katılan diğer şahısların ilgisini bir noktada toplanmanın aracı ve

işareti fonksiyonunu üstleniyor.

Tahtacılar Muharrem ayında 3 gün oruç tutuyorlar. Orucu, akşam yeme­

ğinden sonra sahura kalkmadan ertesi günün akşamına kadar tutuyorlar. Bu

1243

Page 17: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

üç günlük dönemde aile ziyaretleri gerçekleştiriyor, cem yapıyorlar. Toplan­

n ve ziyaretlerde sazlar çalıyor, deyişler söylüyor ve Hızır ile ilgili menkıbe­

ler anlatıyorlar. İnsanlar zora düştüklerinde yetişen "Hızır Nebi" aşlana, şü­kür ve şükran kurbanları kesiyor, dualar ediyor, yoksul doyuruyorlar. Hızır

Nebi orucu ve ibadetinin kaynağıyla ilgili olarak anlatılan hikaye şudur: Hı­

zır ve İlyas peygamber mertebesinde ild kardeştirler. Bunlardan Hızır kara­

da, İlyas denizde zorda ve dardakalanların imdadına koşarlar; yürekten aşk ile çağıran herkesin irndadına yetişirler. Her yerde hazır ve nazırdırlar. Hızır

ve İlyas "ab-ı hayat çeşmesi"nden su içtikleri için ölümsüdürler. Zaten "ab-ı hayat" çeşmesinden onlardan başka su içen de yoktur. Hızır ak sakallı, nur

yüzlü, boz bir ata binip dağda ve deryada dolaşır. Onun için halk dilinde "Boz

atlı Hızır" diye isirnlendirilir. Yeminler ve adaklar "Boz atlı Hızır" adına ya­

pılır. "Hızır aşkma" istenen ve "Hızır aşkına" verilen şeyler makbul ve mu­

teberdir. !sirnlerin çoğu Hızır adıyla anılır (Hızır Dağı, Hızır Ocağı, Hızır Çeşmesi, Hızır Gölü, Hızır Yolu ... vb.).

Hızır orucunun üçüncü günü buğday taneleri bir sacda kavrularak taştan

yapılmış el değirmenlerinde (dıstar) öğütülüyor. El değirmeninde öğütülen

buğday unu elenerek, tepsi veya temiz bir bez üzerine toplanıyor; hiç dokun­

madan o gece bekletiliyor. Genç kızlar, oğlanlar ve hane halkı niyet tutarak

uyuyorlar. Ertesi sabah irmiğin üzerinde iz olup olmadığına bakılıyor. Şayet

iz varsa Hızır'ın uğradığına inanılıyar ve dua ediliyor. Tahtacılar bu kavrul­

muş ve öğütülmüş buğday ununa "gavut" diyorlar. Bu unu oruç sonunda pi­

şirilip içine tereyağı dökülerek tüm komşularla birlikte dua ederek yiyorlar.

Sıra ile her evden birkaç lokma yiyerek, köydeki tüm evleri ziyaret etmeye

büyük önem veriyorlar.

Tahtacılar kurban olarak horoz kesiyorlar .. Horoz kurbanını "cebrail"

olarak isimlendiriyorlar. Bu nedenle de "kurban kesmek" gibi ifadeler yerine

daha çok "Cebrail kesmek" gibi ifadeleri kullanıyorlar. Horozun Cebrail'i

temsil ettiğine ve öterken kafasını kaldırarak nefes alması sırasında Cebra­

il'in horozun vücuduna girdiğine inanıyorlar.

Tahtacıların genellikle yaşlıları sadece salı günleri ve öğleden önce ild

rekat namaz kılıyor, ancak bu zonınlu değil. Fakat son zamanlarda, şehir ve

ilçelerde oturanlar arasında Cuma namazı kılanlara sıklıkla rastlandığını ifa­

de ediyorlar. Ölüleri için cenaze namazı kılıyorlar. Eğer namaz kıldırmasını

1244

Page 18: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

bilen birisi varsa namazı o kıldınyor. Eğer böyle birisi yoksa yakındaki bir

Sünni köyünden yardım istiyorlar ..

Tahtacılar için iki gün ayncalıklı bir önemi bulunmaktadır; bunlardan bi­

risi 21 Mart diğeri ise 6 Mayıs'ur. 21 Mart'ta büyük bir şenlik gerçekleştiri­

yorlar. Bu günü diğer Alevi vey-a·'Türkmen topluluklanndan farklı olarak Hz

Hüseyin'in doğum günü olarak kutluyorlar. 6 Mayısta ise bir başka şenlik dü­

zenliyor ve hemen her zaman kabristanda kutluyorlar; bu şenliğe Hıdırellez

ismini veriyorlar. Hıduellez şenli@ne herkes bayramlık elbiselerini giyerek

kaUlıyor. Hep birlikte yiyor, eğleniyor ve dua ediyorlar.

TAHTACI İNANÇLARI

Tahtacı inançlannın İslam'la bağlantısı her zaman tartışılan bir konu ol­

muşnır. Bazı araşurmacılar, Tahtacı inançlarını başlı başına bir inanç sistemi

olarak nitelerken, diğer bazılan ise İslam'ın kültürel unsurlarla ve farklı inançtarla kanşımının bir ürünü olarak değerlendinnişlerdir. Yaygın kabul

gören bu ikinci görüşe göre Tahtacı inanç ve kültüründe Zerdüşt, Şaman, Ma­

ni inançlannın izlerine kolaylıkla rastlanabilmektedir. Bu, söz konusu Türk­

men topluluğunun ülkeler aşan toplumsal göçlerinin gereğine uygun bir du­

rum olarak anlam kazanmaktadır; kültürler ilişkisinin, toplumlar arası diya­

loğun getirdiği doğal bir durum. Ancak bütün bunlara rağmen şunu belirt­

mekte yarar var; Tahtacı inancı konusundaki kanaat ve düşünceler ne olursa

olsun, Tahtacılar kendilerini Müslüman olarak niteliyorlar.

Tahtacılannda günlük yaşamla ilgili dikkat çeken dini davranış kalıplan

ve inançlan şunlardrr:

Su ile Ilgili inançlar: Su Tahtacılar için kutsaldır. Suyun sebepsiz yere

kirletilmemesi gerektiğine inanıyor ve tuvalet temizliğinide bu çerçevede de­

ğerlendiriyorlar. Bu kutsallık nedeniyle, kendileriyle görüşülen Tahtacılar,

yakın zamanlara kadar nıvalet temizliğinde su kullanmadıklarını, ancak son

zamanlar da bunun değiştiğini ifade ettiler. Tahtacılarda, su içilmesini srra­

dan bir ihtiyaç giderme durumu olarak düşünrnüyorlar. Su içmenin dinsel bir

anlamı var ve belirli kurallara bağlı. Buna göre, su sol elle ayakta içilmez; su­

yun sağ elle oturarak içilmesi genel kuraldrr. Su içmeden önce "Yez.it'e lanet,

Hüseyin'e rahmet" denir. Hz. Hüseyin taraftartannın Kerbela'da susuzluktan

1245

Page 19: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

ölürken, Yezit ordusundaki kişilerin sulannı sol elleriyle ve ayakta su içtiği­

ne inanılrnaktadır. Anlaşıldığı kadanyla_suyla ilgili Şarnanist inançlar Hz Hü­

seyin-Kerbala olayı bağianunda İslami bir şekleliçeriğe büründünilerek ko­

runmuş durumdadır. Bir çok araştırmacının konu dahilinde görüşü bu mer­

kezdedir < 4 >.

Eşikle Ilgili in~mçlar: "Eşik"in Tahtacı kültüründe kutsal bir anlamı var.

Eşiğin evi kötü ruhlardan koruduğuna ve eşiğe basmanın uğursuzluk getire­

ceğine inaruyorlar. Eşiğe basan kişinin, o hane halkının köti.ilüğüne neden ol­

duğunu veya kötülüğünü istediğini düşünüyorlar. lnanca göre, eşiğin üzerin­

den geçen kişi kötülüklerden arınarak eve girmektedir. Gelin eşiği öpmeden

yeni evine alınmıyor. Gelin eve girerken "niyazım niyaz için, niyazım hak

için" diyor. Eşi ği n yanında bulunan oklavayı alıp "Fadime anamızm pmma­

ğı" deyip, kapının sağ yaruna dayıyor ve içeri öyle geçiyor. Türbe veyatır zi­

yaretlerinde eşiğin kutsallığına ilişkin inanç daha da güçlü şekilde açığa çıkı­

yor. Yatır eşiği yere diz çökerek üç kez öpülüyor ya da ona niyaz ediliyor.

Eşik öpülürken ya da ona niyaz edilirken, "Ya ALlah, ya Muhammed, ya Ali"

deniliyor. Burada "Alla/ı" eşikte ilk öpülen yerdir; "Muhammed" ilk öpülen

yerin sağ tarafı, "Ali" ise sol tarafıdır. Sol taraftaki "Ali" kalbedaha yakındır.

Türbe ve yatır ziyaretlerinden çıkarken de eşik yine üç kez öpülüyor ve eşi­

ğe niyaz ediliyor.

Köken olarak eşik inancının da Şarnanlıkla ilgisi olduğu düşünülmekte­

dir. Şarnan ki.ilttiründe eşiğin önemli bir yeri vardır. Altaylı Şamanlar "Kapı ·

Ruhu" nun varlığına inanırlar. "Eşik öpmek", "Eşikten kovulmak", "Eşiğine

yüz sürmek", "Eşiğinde oturmak" gibi deyirnlerle kadim "eşik" inancı/ki.ilti.i­

rü Anadolu' da hala yaygın olarak yaşarnaya devam etmektedir.

Ayna ile ilgili inançlar: Tahtacılarda ayna kutsaldır. Bu kutsanan nesne­nin çevresinde bir inanç örgüsü oluşmuştur. Ayna aydınlığın, huzurun, iyili­

ğin, baht açıklığının aracı ve teminatı olarak algılanıyor. Bu nedenle bir kızın

çeyizinin arasına veya göç sırasında payvanl.ann süs eşyalan arasına muhak-. .._._

4 Yörükan, Yusuf Ziya, ( 1 932), Müslümanlıktan Evvel Türk Dini eri, s. 51; Roux, Jean-Paul,

( 1994) Türklerin ve Mogollann Eski Dini, (Çev: Aykut Haınzagil), İstanbul, lşaret yayın­

Ian. s.l 14; !nan, Abdulkadir, (1 987), "Türk lerde Su Kül tU ile İlgili Gelenekler", Makaleler

ve Incelemeler, C.l, s. 491-495; Öge!, Bahaeddin, (1995),TUrk Mitolojisi. Ankara TIK ya­yınlan. C.II, ı; . 315-355

1246

Page 20: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

kak ayna koyuyorlar. Çocuklann yastıklannın aluna da ayna koyuyorlar. Ge­

lin kız koca evine giderken gelinin arkasından veya askere giden gençlerin

arkasından 'aY.na gibi aydınlık ve nurlu ol' inancıyla ayna tutuyorlar. Bunla­

ra karşılık çirkinliğe, şanssızlığa neden olacağı inancıyla küçük çocuklann ve

hamile kadınlann aynaya bakmasını hoş karşılamıyorlar. Aynanın kınlması­

nı uğursuzluk olarak niteliyorlar. Kmk aynayı evlerinde, üstlerinde veya eş­

yalannın arasında bulundurmamaya büyük önem veriyorlar. Bazı araştırma­

cılara göre (5) aynanın bu kutsallığı Şamanlıkla ilgilidir. Ayna Şamanın geç­

miş ve geleceğe ilişkin haber kaynağıdır.

EL-yüz öpmekle ilgili inançlar: El öpme, Tahtacı kültüründe son derece önemli bir davranış biçimidir. Dedenin~ağ eli, kaç yaşında olursa olsun, ken­

disinden küçük ve büyük herkes tarafından öpülüyor. Dede veya herhangi bir

büyüğün eli öpülürken, ele sadece dudak değiyor. Eli öptükten sonra alına

götürmek söz konusu değil. Tahtacılar, elin öpülürken alına götüri.ilmesini

ikiyüzlülük olarak kabul ediyorlar.

Tahtacı kültüründe yanak öpmenin de önemli bir anlamı var. Yaşıt Tah­

tacılar tokalaştıktan sonra birbirlerini yanaklanndan öpüyorlar. Önce sol,

sonra sağ yanaktan, üçüncü olarak da tekrar sol yanaktan öpüyorlar. Burada

bir "üçleme" söz konusudur. Yanaktan öperken, kişi içinden önce "Allah",

sonra "Muhammed" ve daha sonra da ''Ali" diyor. "Allah" ve "Ali" sol yana­

ğı öperken, "Muhammed" ise sağ yanağı öperken söyleniyor. Bu durum, eşik

örneğindeki üçlemeye oldukça benzemektedir.

Yemek yemekle ·ilgili inançlar: Tahtacılarda her yemekten sonra, yemek

duası yapılıyor ve başparmaklar sofranın üzerine konarak herkes "B ismi Şah"

diyor. Sofradan kalkarken dua etmek ve başparmaklan sofranın üzerine koy­

mak, bereketi artıran bir davranış olarak kabul ediliyor. Yemek sırasında sof­

ranın üzerine kaşık ve çatal sürekli olarak açık olarak konuluyor. Kaşığın ve

çatalın kapalı konulması, bereketi sırurlayan bir davranış biçiminde değerlen-

. diriliyor.

Adlarla Ilgili inançlar: Tahtacılar bazı isimlere karşı özel bir kin duygu­

su taşırken bazılanna karşı yine özel bir yakınlık ve ilgi duyuyorlar. Bunda

5 Kalafat, Yaşar Kaya, 'Halk lnançlanmızda Hususile Tahtacılarda Ayna', Tahtacılar, s. 75-106

1247

Page 21: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

İslam'ın ilk çağındaki kavga ve savaşların, iktidar mücadelelerinin önemli bir

etkisi bulunduğu anlaşılıyor. Tahtaçılar çoculdanna Osman, Ömer ve Bekir

adlannı kesinlikle vermiyorlar. Buna karşılık Ali, Hasan, Hüseyin, Hamza ve

İsmail gibi isimleri erkek çoculdanna; Elif, Fatma, Gül gibi isimleri de kız

çocuklanna vermeyi tercih ediyorlar.

Hayvanlarla Ilgili inançlar: Tahtacılar, başta tavşan, ayı ve maymun ol­

mak üzere bir çok hayvanı "pis" kabul ediyorlar. Bu hayvaniann isimlerini

ifade etmekten dahi özen1e kaçınıyorlar. Ayıya "karaoğlan", "filan" veya

"kocaman" derken; maymun için ise "gücümen" veya "güççük" diyorlar.

Tavşanın adını ifade etmiyor; "kulaklıkLı" diyorlar. Söylediklerine göre, ya­

kın zamanlara kadar bu hayvanların isimlerini söyleyen çocuklann dilini sı­

cak kaşıkla dağlayarak cezalandınrlannış. Damuzun adı anılmadan önce "hak kalmaya" demeye büyük önem veriyorlar. Cumhuriyetin ilk yıllannda Tahtacılann çocuklarını okula göndermemelerinde dahi bu hayvanların etki­

li olduğu bizzat kendileri tarafından ifade ediliyor. Çünkü, derslerde bir şe­

kilde bu hayvanların isimlerinin geçiyor olması ve çocuklann bu hayvan1arın

isimlerini söylemelerinin gerekliliği Tahtacıları çocuklauru okula gönderme­

melerinde bir gerekçe olarak kullanılmış. Yörükan'da (6) bu duruma dikkat

çekerek, bazı Tahtacı çocuklarına okulda "ayı" dedirtmenin mümkün olma­

dığını ifade eder. Ancak özellikle okulla ilgili bu durum şimdilerde gözlen­

memekted~. Araştırma sırasında "tabu"nun en güçlü şekilde korunduğu hay­

vanın tavşan olduğu tespit edilmiştir. Tahtacılar hala tavşam uğursuz sayıyor­

lar. Yolda bir kimsenin önünden tavşan geçmesi, onun için uğursuzluk kabul

ediliyor. Bu tabular bazı araştırmacılara göre şaman dönemi inançlannın gü­

nümüze yansımış şeklini ifade etmektedir (7).

Tahtacılar, dişi hindiyi "pis", tavus 'u ise "şeytan" olarak niteliyor, bay­

kuşu 'uğursuz' kabul ediyorlar. Bunlara karşılık kurt, tilki, turna ve kırlangı-

6 Yörilkan, Yusuf Ziya; ( 1998), Anadolu'da Aleviler ve Tahtacılar, (Eklerle yayıma hazırla­

yan: Turhan Yörilkan), Ankara, KültUr Bakan!ıgl, s. 214

7 Yetişen, Rıza (1986), Tahtacı Aşiretleri: Adet, Gelenek ve Görenekleri, lzmir: Memleket

Gazetecilik ve Mııtbaacılık, s. 58, 133, 134; Noyan, Bedri, (1972), "Bektaşilikte Dokumıl­

mayan Hayvanlar". Türk Folklor Araştırmalan, Ekim 1972, C.l4, Sayı 279;Eröz. Mehmet, (1977). Türkiye'de Alevilik-Bektaşilik, İstanbul. Otag Matbaacılık.; Üçyıldız. Celal Neca­

[i , ( 1979); 'Silifke ve Yöresinde Tahtacı Türkmenlerinde Gelenekler'. Folklora Doğru.

1979. C. V, Sayı 50.

1248

Page 22: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

cın "uğur"una inanıyorlar. "Kurt" adını ifadeden özenle kaçınıyor, bunun ye­

rine "Peygambar (peygamber) iti" ismini tercih ediyorlar. Geyik aviarnaktan

kaçınıyorlar. Geyiğe Peygamber'in sevdiği bir hayvan olduğu için değer ver­

diklerini ifade ediyorlar. Güvercini 'mübarek' kabul etmelerine karşılık, ev­

de ve özelikle kafeste beslenmesi~ü "doğru" bulmuyorlar. Karga evin üzerine

konarsa, o evden birisinin öleceğine inanıyorlar. Köpek ulumasını hayra yor­

muyorlar. Tahtacılar için kazın da ayncalıklı bir önemi var. Mezar taşların­

da, evlerinin kapılarında vs kaz ayağı görünümündeki damgayı kullanmaya

büyük önem veriyorlar.

Hastalıktarla Ilgili inançlar: Tahtacılar, bir kişi hastalandığında yatırdan

yardım umuyorlar. Yatınn kutsal kişi -alarak hastaya yardım edeceği inancı­

na sahipler. Hastalık veya herhangi bir sıkıntı anında öncelikle civarda bulu­nan bir yatıra başvuruyor ve dilek tutuyorlar. Dilek, hastalığın i yileşmesi için

olup hastalığın iyi olma durumunda yatıra adak adıyorlar.

"Kurşun d ökme" de, bir tedavi yöntemi olarak, Tahtacılar arasında son

derece yaygın. Hastalıkl<~:fla "nazar değmesi" arasında birebir ilişki kunıyor­

ı aı:. Çocuk hasta olunca anne, çocuğunu alıp kurş1;1n dökmesil}.i bilen bir ka­

dının y~a gidiyor. Anne~ getirdiği ağırlığı/parayı -hediye- ve bir iğneyi

kurşun dökülecek suyun _içine atıyor. Bir tavada eritilmiş olan kurşun, içinde

iğne, para ve su bulunantasa dökülüyor. Dökülen kurşun sudan alınıp, yeni­den eritiliyar ve tekrar suya dökülüyor. Bu işlem üç kez tekrarlanıyor. Daha

sonra, kurşunun birazı bir beze sarılıp herhangi bir yol ayrunına atılıyo.r. Bir

kısrru ·çocuğun omzuna takılıyor; bir kısrru ise, evin darruna atılıyor. İçine kurşun dökülen su ise uzak ve terniz bir yere dökülüyor; bu yer, ayak değme­

yecek bir yer olmalıdır. Parayı kurşun döken kadın alıyor ve başka bir çocu­

ğa veriyor. İğneyi de kurşun döken kadın alıp kırıyor veya atıyor veya kul­

lanmak .üzere yanında tutuyor. Bu şekildenazar değmesi önlenmeye çalışılı­yor.

Aynca, nazara iyi gelsin diye yumurta kabukları bir ipe tespih gibi dizi­tip, evin ön yüzüne asıyorlar. Evin çevresine zakkum çiçeği d.ikilirse büyü­

den, nazardan ve çeşitli kötülüklerden koruğuna, Kurdun aşık kerniğini bir

iple bağlayıp bir yere asmanın uğurlu olduğuna, kurt kemiğinin her derde de­

va olduğuna inanıyorlar. Karın ağrısı çeken kimse için kurdun aşık kemiğini

içine soktukları suyu içiriyorlar. Sıtmaya karşı kurt postundan kopanİrnış bir­

kaç kıl ateşe atıyor ve başına bir örtü örtilierek hastayı tütsülüyorlar.

1249

Page 23: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

Ağaçltırta ilgili inançlar: Tahtacılarda yaşlı ağaçların kutsallığına ilişkin

güçlü bir inanç var. Söylediklerine göre eskiden bu tür ağaçlara hiç dokun­

mazlarmış; sadece genç/körpe ağaçlan keserlermiş. Bugün, Orman İdaresi

görevlilerinin tespit ettiği yaşlı ağaçlan da kesiyorlar; ancak özellikle ihtiyar

Tahtacılar bu durumdan rahatsızlık hissediyorlar. Hatta bazılan yaşlı ağaç

kesimi nedeniyle, işe başlamadan önce, mevsim başında, bir ağacın yanında

kurban kestiklerini ifade ettiler. Bu durum özellikle 30-40 yıl önce daha yay­

gın olduğunu bildirdiler. Tahtacılar ağaç kesimine başlamadan önce "Al­

lah'ım bu ağacı kesrnek zorunda kalıyorum, ekmeğim ağaçtan, yaşarrıak için

buna mecburum" diyerek Allah'a yalvarıyor. Kesim yapmadan önce ağaçtan

özür diliyor. Yaşlı ağaçlar dilek ağacı olarak kullanıyor ve dilek bezleri bağ­

lıyorlar.

Bazı hatıra eşyatarla ilgili inançlar: Tahtacılarda Dedelerin kutsiyeti

ondan kalan hatıra eşyalara da intikal ediyor. Tahtacı evlerinde yaşayan veya

ölmi.iş Dedelerden kalan külah, şapka, ayakkabı, şalvar gibi eşyalara sıklıkla

rastlanıyor. Bu eşyalan son derece büyük bir htirmetle koruyup kolluyorlar.

Bu eşyaların bazı hastalıklan iyi ettiğine inanıyorlar. Bazı araştırmacılara

göre (8) bu eşya kültü de diğer bir çok Tahtacı inanç ve uygulamalannda ol­

duğu gibi Şamanist. dönernin bugi.inlere intikal eden özelliklerindendir.

Yatırlarla ilgili inançlar: Tahtacıların geçmişte yaşamış ve "ermiş'1iğine

inandıklan bazı şahsiyetlerin mezarianna karşı özel bir saygı besliyor, bu

me~arlan bir ibadet merkezi olarak kullanıyorlar. Söz konusu mezarlar yatır­

lardır. Yatırlann Tahtacı kültüründe çok özel bir yeri bulunmaktadır. Yatır­

lann manevi bir gücü olduğuna inanıyorlar. Adaklarını yatırlarda kesiyorlar.

Özellikle hastalandıklarında şifayı yatırlarda anyorlar. Şifaya kavuşunca da

yatın ziyareti ihmal etmiyorlar. Çocuklan yaşamayan kadınlar doğmuş ve

ölümü beklenen çocuğun yaşaması için yatıra götürüyor. Çocuk mezarın

üzerine yatınlarak . kendisine musallat olmuş kötü ruhtan/şeytandan kur­

tarılacağına inanıyorlar. Yağmur duasına Çıkacaklan zaman yatırırı çevresin­

de toplanıp "dem" çekiyor ve dua ediyorlar. Tahtacılann ömürlerinden bir

kez ziyaret etmek istedikleri en önemli merkez ise Meşhed-i Rıza'dır.

8 lnan, Abdulkadir: (1986), Tarihte ve Günümüzde Şamanizm, Ankara, Türk Tarih Kurumu, s. 42,43; Yörükan, Yusuf Ziya, (1998), Anadolu'da Aleviler ve Tahtacılar, s.255,256

1250

Page 24: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

Yörükan (9) Tahtacılardaki yatır kültürünün Hıristiyanlıkla ilgisi bulundugu

kanaatindedir.

SONUÇ

Tahtacı kimliğine ve özelikle de Silifke-Mut Tahtacılarının toplumsal

kimliğine ilişkin şöyle bir değerlendirmede bulunmak mümkündür: Tahtacı,

her şeyden önce, Anadolu kültür kumaşının önemli desenlerinden birisini teş­

kil eden. bir topluluğun ismi olarak anlam kazanıyor. Kahramanmaraş'ın

batısından başlayıp Toroslar boyunca Ege'ye kadar uzanan hat üzerindeki or­

mantık alanlarda yaşayan ve ağaç işleriyle uğraşan bu topluluk İslam'ın

Alevi yorumıma mensuptur. Etnik köken olarak da Türkmenler. Ve bütün

bunlardan hareketle, Tahtacıları, "ağaç işleriyle uğraşan Türkmen kökenli Aleviler" biçiminde tanımlamak yanlış olmaz. Eskiden "Tahtacıyım" demek,

"ben ağ,ıç işleriyle uğraşan Alevi Türkmeniyim" demekle eş anlamlı ol­

masına karşılık, bugün Tahtacı kimliği bir çok kimse için meslek grubunu

ifade etmez olmuştur. Bugün, Tahtacıların büyük bir kısmı yerleşik hayata

geçmiş, bağ-bahçe işleri yle, hayvancılıkla geçimlerini sağlarken, bir kısmı da

büyük kentlere göç ederek ticaretle uğraşıyorlar. Aynca, Tahtacılar arasında

yüksek öğrenime devam ederek memur, bürokrat olanlara da oldukça sık

rastlanmaktadır. Bu bağlamda "Tahtacı" günümüzde etnik kökeni ve dinsel

inancı ifade eden bir terime dönüşmüş bulunmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması ve cumhuriyeti kuran kadronun ses­

yp-ekonomik yapıyı dönüştürmek için yaptıkları yapısal müdahaleler

sonucunda "Ocak Sistemi" ve "Dedelik Kurumu" önemli oranda zayıflamış­

tır. Gerçekleşen yasal düzenlemeler ve yapısal müdahalelerle Ocak Sis­

teminin ve Dedelik Kurumunun bir çok işlevi resmi kunımlara aktan.J.mıştır.

Gerçekleşen değişimle, insanlar aralanndaki sorunların çözümü için Dedeye

başvurmak yerine mahkemeye başvurur, Dikahım Dedenin huzurunda kıy-

mak yerine devletin resmi görevlisinin huzurunda kıyar olmuşlardır. Bu

dunım Tahtacı kültüründeki değişirnin faktörleri ve süreci açısından önem-

9 Yörükan, Yusuf Ziya, (1952), "Bir Fetva Münasebetiyle- Fetva müessesesi, Ebussuud Efendi ve Sarı Saltuk", Ankara Üniversitesi nahiyat Fakültesi Dergisi, 1952, Sayı 2-3 .. ~. 137- 160 .

1251

__...

Page 25: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

lidir. Görüşülen Tahtacılar geleneklerinin kaybolduğundanlbozulduğundan,

dedeleri ve babalarının zarnanıylajgy~sladıklannda kendilerine Tahtacı bile

denilemeyeceğinden çokça yakındılar. Bu yakınmaların diğer araştır­

macıların da tespitleri arasında yer aldığı görülüyor. Anlaşılan odur ki Tah­

tacı kültüründeki değişrnelerin tek nedeni Cumhuriyet idaresinin gerçekleş­

tirdiği zihinsel ve toplumsal değişim değildir. Değişim (bazı Tahtacı/Alevi

düşünür ve aydınlara göre asimilasyonlyozlaşma) çok yönlü bir süreç olarak

işlemekt~dir. Bu konuda Rıza Yetişen'in tespiti şöyledir: "Tarikatların kalk­

tığı tarihte, kısa bir müddet. için, maneviyatlan oldukça sarsılmıştır. Fakat üç­

beş yıl içinde, özelikle gençler, yeni rejime herkesten evvel alıştılar. Öyle ki

dedelerle alay ettiler. Bugün herkesten kız alıp vermekten çekinıniyorlar ve

eski çekingenliklerin hiç biri kalmamıştır ... " (10). Konunun uzmanlarından Türkdoğan da (ı ı) benzer tespitlerde bulunduktan sonra değişirnin en önemli

faktörü olarak "şehirleşme ve teknolojik ilerleme yanında yaygın bir medya

kültürünü" zikretmektedir. Örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür. AnGak

bütün bunlara rağmen, Ocak, Tahtacı kültüründe ki önemli konumunu ve iş­

levini tamamıyla kaybetmemiştir. Bugün dahi Anadolu'da çok sayıda Ocak

bulunmakta ve bunlar birbirlerine oranla çok farklı ve hatta özel görevleri

yerine getirmektedirler. Hatta bazı hastalıkların tedavisiyle ilgilenenler dahi

bulunmaktadır. Özellikle bu işlev bütün canlılığıyla varlığını hala sUrdür­

mekte, hastalıklan tedavi etme yeteneğinin Ocak ailesi bireyleri arasında soy

boyunca devarn ettiğine inanılmaktadır. Bu da gösteriyor ki toplumsal ve din­

sel yapılanmadaki kilit rolü nedeniyle Tahtacı kültürünü incelerken Ocak­

ların bilinmesi bugün bile bir zorunluluktur.

ı o Yetişen, Rıza (1986), Tahtacı Aşiretleri: Adet. Gelenek ve Görenekleri, s.8

ı ı Türkdoğan, Orhan (ı995), Alevi -Bektaşi Kimliği . Sosyo-AntropolojikAraştırma, İstanbul :

Timaş, s. 17 1,1 72.

1252

Page 26: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

KAYNAKLAR

Asan, Veli (1993): "Tahtacı Türkmenler-I: Biten Yanyatır (Narlıdere) Dedeli~i",

Cem, Sayı: 31.

Beaujean, Anke Otter, (1995), "Taht~cıların Kutsal Kitabı Buyruk Hakkında Birkaç

Not" I. Akdeniz Yöresi TUrk Toplulukları Sosyo-Kültürel Yapısı (Tah­tacılar) Sempozyumu Bildirilen, Ankara: Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini

Araşurma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü.

Çağatay, Neşet (1970), "Tabtacılar." İsliim Ansiklopedisi, C. XI ..

Engin İsmail, (1995), "Akçaeniş Tahtacılannda Ölü Gömme Gelene~". I. Akdeniz

Yöresi Türk Topluluklan Sosyo-Kültürel Yapısı (Tahtacılar) Sempozyumu

Bildirilen, Ankara: Kültür Bakaıiİı~ Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliş­tirme Genel Müdürlüğü.

Engin, İsmail (1998), Tahtacılar. Tahtacı Kimliğine ve Demografisine Giriş.

İstanbul: Ant.

Engin, İsmail, (2001), "Tahtacı Tarihine Dair", Cem, Sayı: 35.

Eröz, Mehmet, (1977), Türkiye'de Alevilik-Bektaşilik, İstanbul, Otağ Matbaacılık.

Fığlalı, Ethem Ruhi, (1991), Türkiye'de Alevilik Bektaşilik, Ankara, Selçuk

Yayınları .

Folklor Araşurmaları, Ekim 1972, C.l4, Sayı 279.

Hasluck, F.W., (1928), Bektaşilik Tetkikleri, (çev: Ragıp Hulusi), İstanbul, Devlet

Matbaası.

Hasluck, F.W., (1995), Anadolu ve Balkanlar'da Bektaşilik, Haz: Yücel Demirel, · İstanbul, Ant Yayınları. .

http://www.Alevibektasi.com

http://www. tahtacil ar .com

I. Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo-Kültürel Yapısı (Tahtacılar) Sempoz­

yumu Bildirileri (26-27 Nisan 1993/Antalya) (1995) Ankara: Kültür Bakan­

lığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştim1e Genel Müdürlüğü.

!nan, Abdulkadir, (1986), Tarihte ve Günümüzde Şamarıizm, Ankara, Türk Tarih

Kurumu.

!nan, Abdulkadir, (1987), "Türklerde Su Kültü ile llgili Gelenekler", Makaleler ve

lncelemeler.

1253

Page 27: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

Kalafat, Yaşar Kaya, (1995), "Halk lnançlannuzda Hususiyle Tahtacılarda Ayna" •

I. Akdeniz Yöresi Türk Toplulukl!an Sosyo-Kültürel Yapısı (Tahtacılar)

Sempozyumu Bildirilen, Ankara:l<:ültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araş­tırola ve Geliştirme Genel MUdürlüğü.

Kehl, Kıristina, (1995), "Tahtacı Geleneklerinde İslam Dışı lnançlar", I. Akdeniz

Yöresi Türk Topluluklan Sosyo-Kültürel Yapısı (Tahtacılar) Sempozyumu

Bildirilen, Ankara: KültUr Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliş­

tirme Genel MüdUrlüğü.

Kum-Atabeyli, Naci (1940), "Antalya Tahtacılanna Dair Notlar." Türk Tarih, Ar­

keologya ve Etnografya Dergisi, Sayı: 4.

Kum-Atabeyli, Naci (1950): "Türkmen, Yürük ve Tahtacılar Arasında Tetkikler,

Görüşler: Tabtacı Türklerinde Manevi Kültür." TUrk Folklor Araştımıalan,

Cilt: I, Sayı: 1 1.

Küçük, Murat (1995), Cemaat-ı Tahtacıyan. lstanbul, Nefes Yayınlan,

Necati Üçyıldız, (1979), "Silifke ve Yöresindeki Tahtacı Türkmenlerinde Gelenek­

ler", Folklora Do~ru, Sayı 50.

Noyan, :Sedri, (1972), "Bektaşilikte Dakunulmayan Hayvanlar", Türk

Ocak A):unet Yaşar, (1995), "Türkiye'de Alevili~ Sosyo-Kültürel Problemleri

Üzerine Bir yaklaşım Denemesi Ve Bazı Düşünceler", I. Akdeniz Yöresi

Türk Topluluklan Sosyo-Kültürel Yapısı (Tahtacılar) Sempozyumu Bil­

dirileri, Ankara: Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştımla ve Geliştirme

Genel Müdürlü~ü.

Ögel, Bahaeddin, (1995), Türk Mitolojisi, Ankara Türk Tarih Kurumu.

Roux, Jean-Paul, (1994) TUrklecin ve Mo~ollann Eski Dini, (Çev: Aykut Hanızagil),

İstanbul, !şaret yayınlan

Seyirci, Musa, (2000), Batı Akdeniz Bölgesi Yörükleri, İstanbul: Der yayınlan.

Sümer, Faruk (1962), "A~aç-Eriler." Belleten, Cilt: XXVI, Sayı: 103.

Toros, Taha (1938), Toroslarda Tahtacı O~m:.ıklan, Mersin: Mersin Halkevi Neş­

riyatı.

Türkdoğan, Orhan (1995), Alevi-Bektaşi Kinıli~. Sosyo-Antropolojik Araştırma, İs­

tanbul: Timaş.

Üçyıldız, Celal Necati, (1979); 'Silifke ve Yöresinde Tahtacı Türkmenlerinde

Gelenekler', Folklora Do~. 1979, C.V, Sayı 50.

1254

Page 28: ULUSLARARASIisamveri.org/pdfdrg/D138879/2004/2004_VATANDASC.pdf · Kesim işinde genellikle ailece çalışıyorlar. Ancak, söylediklerine göre, eskiden ka n-koca kesim işini birlikte

-

Ülkütaşır, M. Şaldr (1968): "Tahtacılar." Türk Kültürü, Cilt: VI, Sayı: 71.

Yalınan (Yalkın), Ali Rıza (1977), Cenupta Türkmen Oymakları,. (Hazırlayan:

Sahahat Emir), Ankara: Kültür Bakanlığı.

Yaman, Ali, ""Alevi Kavramı ve ngili Kavramlar Üzerine", http://www.Alevibek­

tasi.com

Yaman, Ali, "Anadolu Aleviliği'nde Ocak Sistemi ve Dedelik Kurumu",

http:/ /www .Alevibektasi.Com

Yetişen, Rıza (1986), Tahtacı Aşiretleri: Adet. Gelenek ve Görenekleri,lzmir: Mem­leket Gazetecilik ve Matbaacılık.

Yıldırım, Hakan, "Mut Yöresi Tahtacıla..!! (Kumaçukuru - Köprübaşı - Yeşilyurl

(Sınamış) Köyleri Düğün Gelene~i", http://www.Alevibektasi.com

Yılmaz, Abdurrahman (1948), Tahtacılarda Gelenekler, Ankara: C.H.P. Halkevleri Yayımlan.

Yörükan, Yusuf Ziya, (1952), "Bir Fetva Münasebetiyle- Fetva müessesesi, Ebus­suud Efendi ve San Saltuk", Ankara Üniversitesi nahiyat Fakültesi Dergisi,

1952, Sayı 2-3.

Yörükan, Yusuf Ziya, (1998), Anadolu'da Aleviler ve Tahtacılar, (Eklerle yayıma

hazırlayan: Turhan Yörükan), Ankara, Kültür Bakanlığı.

1255