28
1 10 Eylül 2011/ Sayı 3 10 Eylül 2011 / Sayı 3 Emrah Almış Röportajı İnsanın Toplumdaki Aynası : “SAÇ” Online Alışveriş En Değerli Hazine

Kalemsiz Dergi 3. Sayı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Kalemsiz Dergi 3. Sayı

Citation preview

Page 1: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

1 10 Eylül 2011/ Sayı 3

10 E

ylül

201

1 /

Sayı

3

Emrah Almış

Röportajı

İnsanın Toplumdaki Aynası :

“SAÇ”

Online Alışveriş

En Değerli Hazine

Page 2: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

Genel Yayın EditörüMert Abakuş

EditörlerBarış Melih Cayıt

Kıvanç Cangülenç

YazarlarAycan TopluBaşak Tekin

Başak ŞimşekBatuhan Öztütüncü

MaydanozNuh Burak Karakaya

Gülşah UludilHakan YıldızSinem Şen

Uğur PapatyaSefa Uludil

Tolga ArslanKara Dely

Kemal ŞahinOktay YenitürkÖzge Özgüner

TasarımDerda Karakış

Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf, harita, illüstrasyon ve konuların sorumluluğu yazarlarına aittir. Kalemsiz

Dergisi’nde yayımlanan yazıların her hakkı saklıdır. Hiç bir içerik izinsiz kullanılamaz. Kalemsiz Dergisi,

www.kalemsizdergi.com üzerinden yayın yapmaktadır. Tüm görüş, öneri ve sorunlarınız için iletiş[email protected]

adresine e-posta gönderebilirsiniz.

Page 3: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

Editör’den

İki sayıyı gerimizde bıraktık. Bu sayılar kusursuz olmasa da bizim için çok iyi tecrübe kaynağı oldu. Gerek öz eleştiri yaptığımız zamanlar, gerek sizlerin gön-derdiği olumlu veya olumsuz görüşler bize çok şey kattı. Öncelikle bizimle fikirlerinizi paylaştığınız için teşekkür ediyorum.

İkinci sayıyla beraber ciddi bir beyin fırtınası yaptık. Bu beyin fırtınası bizim için köklü değişikler gerçekleştirmemiz sonucunu ortaya çıkardı. Peki nedir bu köklü değişiklikler? Hedef kitlemizin her kesime değil de gençlere hitap etmesi; taktir edersiniz ki internet kullanıcıla-rının en büyük bölümünü genç kitle

oluşturuyor. Bir diğer değişim ise yazar ekibimizde gerçekleşecek. Bu kitleye uymayan, özgün yazılar yazmakta zorla-nan, yetersiz kalan yazarlar yerine, kendi tarzını ortaya koyarak hem özgün hem de sıra dışı şeyleri ortaya çıkarabilecek yeni yazarları kadromuza katacağız.

Müzik, kültür, sinema, sanat, aktüelite, mizah, kişisel gelişim, mistik olaylar ve bu tarz etkinliklerin ağırlıkta olduğu bir sosyal yaşam dergisi tarzına kavuşmak yeni hedeflerimizden biri. Yani topar-lamak gerekirse hedefimiz “Slogan bir dergi olmak” diyebiliriz.

Mert Abakuş /Genel Yayın Editörü

[email protected]

Sevgili okuyucularımız, takipçilerimiz,

Bu amaç doğrultusunda Eylül ayı içe-rikleri normal akışında ilerleyecekken, Ekim sayısı ile Kalemsiz yeni bir soluk kazanacak. Amatör ruhumuzu daha profesyonel, daha iyi organize olan, daha özgün bir yola sokaraktan gele-cek. Şimdiden çalışmalarımız bu yönde olmaktadır.

Çalışmalarımızdan ötürü Eylül sayımız 5 gün gecikmeli olarak yayınlandı. Gerek bayram arası gerek çalışma yoğunluğu bu gecikmenin sebebi. Bu yüzden tüm takip edenlerimizden ekibim adına özür dilerim.

Umarım bu sayıyı beğenirsiniz. Ekim ayı içinde çok umutluyum, mut-laka bekleyin. Geçmiş bayramınız mübarek olsun, iyi okumalar.

Page 4: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

10 Eylül 2011/ Sayı 3

2012’de Ne Olacak ? 06

Gelecek Vaad Eden Oyuncumuz 09

İçindekiler

Page 5: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

10 Eylül 2011/ Sayı 3

Emrah Almış Röportajı 14

Titanik Hakkında İlginç Bilgiler 24

Page 6: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

10 Eylül 2011/ Sayı 3

Dünya belirgin bir değişim yaşıyor. Belki Maya’ların 21 Aralık 2012 varsayımları ile de ilişkilendi-rilebilecek bu oluşumlar şuan bil-mediğimiz veya farkında olmadı-ğımız bir olay için zemin hazırlıyor olabilir. Artık biz insanlarda sık sık değişen, alışık olmadığımız hava koşullarına, sellere, ani bastıran şiddetli soğuklara karşı, neler olu-yor? Hiç böyle olmamıştı gibi söy-lemlerle tepkiler vermeye başladık.

MAYA KEHANETİ Felaket tellallığından öte, eğer bir felaket gerçekleşecekse, buna ha-zırlıklı olmak amaçtır. Bu illa bir felaket olacak diye değil, yaşam kalitemizi arttırmak ve gerçekten “torunlarımıza” yaşanabilir bir me-deniyet bırakmak içinde gerekli.

Tam olarak 21 Aralık 2012 (veya bazılarına göre 22 Aralık) ta-rihi ve sonrası olarak ifade edilen fenomenin çıkış noktası eski bir Güney Amerika medeniyeti olan Maya’ların kullandığı takvim siste-midir. Özellikle 1990’lardan sonra gelişim gösteren bu konu hakkın-da en ciddi araştırmalardan birini Amerikalı araştırmacı John Major Jenkins yapmış ve bunu 1997 yı-lında yayınladığı “Maya Cosmoge-nesis 2012” isimli kitapta ortaya koymuştu.

MAYA TAKVİMİ Mayalar şaşırtıcı bir astro-nomi bilgisine sahip bir medeniyet-ti. Sadece Güneş, Ay ve Mars gibi bugün amatör gözlemcilerin dahi gözlemleyebildiği yakın cisimlerle değil, neredeyse bütün uzak yıldız-ları, yıldız gruplarını ve bunların ha-reketlerini gözlemlemişlerdi. Hat-ta bu gözlemleri sayesinde bir yılı bizim bugün süper bilgisayarlarla hesapladığımız süreden milyonda bir hata payı ile hesaplamışlardı. Zamanı ölçmede hassas hesapla-ra ulaşmak için döngülerden ve iki ayrı takvimden yararlanmışlardı.

Bunların ilki, “kutsal tak-vim” olarak bilinen ve 20’şer gün-lük 13 aydan oluşan “Tzolkin” (Gün Sayımı) denen döngüdür. Bu dön-gü, 13 rakam ve 20 ismin oluştur-duğu kombinasyonları içerir ve 260 günlük sürecin bitiş günü “13 Ahau”dur. “Haab” adını taşıyan bir ikinci takvim, bugün bizim kullan-dığımız güneş takviminin çok ben-zeridir ve yine 20’şer günlük 18 aydan oluşur. “Uinal” olarak adlan-dırılan bu 20 günlük ayların topla-mı 360 gün yapar ve Maya zaman ölçümünde buna “tun” adı verilir. Normal güneş yılı için gerekli olan 5 artık gün, 5 tanrının adıyla “tun”a eklenir. Her iki döngünün gün sayı-ları ancak 52 güneş yılı sonra eşit-lenir. Tzolkin ile Haab’ın bitişleri aynı güne denk gelir yani, Tzolkin’e göre 13 Ahau gününde, Haab da sona ermiştir. Ve diğer döngüleri şu şekildedir:

İşte Mayaların efsanevi “Long Count” yani “Uzun Sayım” dedikleri süreç, 13 Baktun’a eşittir (1.872.000 gün = 5125,36 güneş yılı) Maya tarihinde “başlangıcı” olarak belirlenmiş noktayı bilmez-sek, yukarıdaki hesabı yapamayız. Bizim takvim sistemimize göre bu an, İsa’nın doğduğu varsayılan yıl-dır. Gregoryen takvimimizde biz bu yılı “0” olarak kabul eder ve öncesi-ni, sonrasını buna göre hesaplarız. Mayalarda da bu tarihin başlangıcı 0.0.0.0.0 günü olmalıdır; yani her şeyin başlangıç noktası Arkeolo-jik bulgular ve Karbon-14 yöntemi yardımıyla yapım tarihi bizim tak-vimimize göre büyük bir kesinlikle belirlenen birkaç tapınakta (İzapa, Chichen Itza ve Monte Alban’da) Maya rahiplerinin, yapılış tarihini belgeleyen Uzun Sayım tarihleri de bulunmuş ve yanılma payıyla birlikte Milattan Önce 11 Ağustos 3114 tarihi 0.0.0.0.0 noktası ola-rak tespit edilmiştir. Ve buna göre 13.0.0.0.0 tarihi 21 Aralık 2012 gü-nüne denk gelmektedir.

2’201 DE NE OLACAK ?

Page 7: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

10 Eylül 2011/ Sayı 3

O GÜNÜN ÖZELLİĞİ NEDİR?

Bilindiği gibi 21 Aralık tarihi yılın en kısa günüdür. John Major Jenkins, 21 Aralık 2012’de gökyüzünde oluşan astronomik konumların, oldukça sıra dışı birleşmelere işaret ediyor. Bunla-rın en önemlisi, gezegenlerin ve Ay’ın üzerinde hareket ettiği, “Ekliptik” ola-rak adlandırdığımız “tutulum çemberi’ in, tam 21 Aralık günü Samanyolu’nun dünyadan görülen ekvatoral çizgisiy-le kesişmesi. Bu kesişmenin, modern astronomik ölçümlere göre “galaksimi-zin merkezi” olduğu belirlenen nokta-da (süper karadeliklerden biri olduğu düşünülüyor. Bu karadeliğin ismi de NAKUR’dur.) gerçekleşmesi, bu tarihi daha da ilginç kılıyor. Ama daha ilginci, 21 Aralık günü Güneş’in de tam “gün-dönümü” sırasında bu noktayla aynı hizaya gelmesi. Astronomik deyişle “Gündönümü Güneşi”, Ekliptik ile Sa-manyolu kuşağının “galaksi merkezi” olduğu belirlenen noktayla aynı hiza-da kesiştiği koordinata yerleşiyor. Bu birleşim, Mayalara göre, “Güneşler” olarak adlandırdıkları devrelerin beşin-cisinin noktalandığı anı belirlemekte. Maya kozmogonisine göre, dünyanın geçmişi, 13 Baktun’luk (aşağı yukarı 5125 yıl) devrelerden oluşur ve bun-ların her birinin bitimi, dünya için ra-dikal değişimler ve büyük yenilikler içerir. İçinde bulunduğumuz devre, Mayalara göre beşinci ve son devredir ve 13.0.0.0.0 tarihinde son bulacaktır. Bizim takvimimize göre sözü edilen bu tarih, 21 Aralık 2012’ye denk gelmek-tedir.

Mayaların bugüne ilişkin ön-görüleri, efsaneleri veya kehanetleri ise gerçekten çarpıcı. Buna geçmeden önce bir bilgiyi daha vermek gerekli. İçinde bulunduğumuz galaksi milyon-larca yıldıza sahip olmasına rağmen, galaksimizin merkezi olarak gösterilen nokta yıldız miktarının gayet seyrek ol-duğu bir nokta.

1- “ A door into the heart of space and time will open” , Zamanın ve uzayın kalbindeki kapı açılacak

2- “ The cosmos will be reborn or rec-reated “ , Evren yeniden doğacak, yeni-den yaratılacak

3- “ We will reach the Zero Point of the process - a moment of collective spiri-tual birth “ , Döngünün sıfır noktasına erişeceğiz, toplu ruhsal doğuş anı

HIZLANIŞI HİSSEDİYOR MUSUNUZ?

Çağların değişimi başladı...

Dünyanın rezonansı (Schumann Reso-nance) binlerce yıldır 7,4 Hz.’di. 1980li yıllardan beri 12Hz’e ulaştı. Bu, bugün yaşadığımız 24 saatin eski zamanda 16 saate eşit olduğunu göstermektedir. Zaman hızlanıyor.

KUTUP DEĞİŞİMİ

Bir grup astrofizik ve jeofizik uz-manının, bilgisayar uzmanlarıyla bera-ber yürüttükleri araştırma sonucu sıra dışı bir olayın 2012’de başımıza gelme olasılığı olduğunu ortaya koymuş.

Güneş’in ortalama 11 yıllık pe-riyotlarda (ve son zamanlarda yapılan araştırmalarda 180 yıl civarında ikinci bir döngü daha var) aktivitesi zirveye çıkıyor. Kuvvetli patlamalar ve güneş lekeleri bu dönemde en yoğun zama-nında oluyor. Son zirve dönemi 2000-2001 yıllarındaydı. Ancak bu dönem-den bu yana düşüşe geçmesi gereken aktivite tam aksine az miktarda bir dü-şüşten sonra yatay bir düzey tutturmuş durumda. Yani bir sonraki zirve döne-minin çok daha şiddetli olabileceğine dair bir işaret olabilir.

Bir sonraki zirve noktası ise 2012 yılına denk düşüyor. Yukarıda bahsetti-

Sefa Uludil

İşte Mayaların efsanevi “Long Count” yani “Uzun Sayım” dedikleri süreç, 13 Baktun’a eşittir (1.872.000 gün = 5125,36 güneş yılı) Maya tarihinde “başlangıcı” olarak belirlenmiş noktayı bilmez-sek, yukarıdaki hesabı yapamayız. Bizim takvim sistemimize göre bu an, İsa’nın doğduğu varsayılan yıl-dır. Gregoryen takvimimizde biz bu yılı “0” olarak kabul eder ve öncesi-ni, sonrasını buna göre hesaplarız. Mayalarda da bu tarihin başlangıcı 0.0.0.0.0 günü olmalıdır; yani her şeyin başlangıç noktası Arkeolo-jik bulgular ve Karbon-14 yöntemi yardımıyla yapım tarihi bizim tak-vimimize göre büyük bir kesinlikle belirlenen birkaç tapınakta (İzapa, Chichen Itza ve Monte Alban’da) Maya rahiplerinin, yapılış tarihini belgeleyen Uzun Sayım tarihleri de bulunmuş ve yanılma payıyla birlikte Milattan Önce 11 Ağustos 3114 tarihi 0.0.0.0.0 noktası ola-rak tespit edilmiştir. Ve buna göre 13.0.0.0.0 tarihi 21 Aralık 2012 gü-nüne denk gelmektedir.

ğim araştırmanın da kilit noktası burası. Eğer bilgisayar ortamında yapılan teo-rik modellerin sonuçları doğruysa 2012 yılı civarında bizi bir Manyetik Kutup kayması bekliyor.

Bu olay ortalama 200,000 yılda bir ger-çekleşen, ancak bir önceki kaymanın 780,000 yıl önce olduğu bilinen bir olay. Mıknatıslardaki güney ile kuzey’in yer değişmesi olayı kısaca. Ancak bu bir anda başlasa da, bir günde biten bir olay değil.

Bu olayın nasıl olacağına dair bul-gularda , + ve - kutbun, bu olay başla-madan önce diğer yarı kürede adacıklar mantığıyla bölgeler oluşturması ve ge-nel manyetik güç kaybı oluşturması, ol-duğu tespit edilmiş durumda. Dünya’da ise son 300 yılda genel manyetik kutup %20 oranında zayıflamış durumda. Bu Antarktika ve Güney Amerika’da, yani ozon tabakasının delik olduğu yerde %40lara kadar çıkıyor. (yani ozon taba-kasının asıl delinme nedeni olabilir)

Yani güneş’in aktivitesinin en güçlü olacağı zamanda bir kutup kay-ması. Aynı araştırma sonucuna göre bu olay milyonlarca yıl önce olduğu ortaya çıkıyor.

Güneş aktivitesi zirvesinde ve Manyetik kutup yer değiştirirse ne olur?

Manyetik kayma demek, dünya-nın manyetosferinin, yani manyetik kal-kanının bir süreliğine kapalı olması de-mek. Güneş’ten veya uzaydan gelecek her türlü etkiye açık olacağız demek.

Güneş’ten gelen zararlı ışınlar ve kozmik ışınlar direkt dünya yüzeyine ulaşacak. En basit sonucu milyonlarda kanser vakası…

2’DE NE OLACAK ?

Page 8: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

8 10 Eylül 2011/ Sayı 3

Herkesşimdiduygulardan,sadakatten,yokefendimhoşgörüdenfilanbahsedeceğimidüşünü-yordur. Yok yok şimdiden uyarayımhiç bekledi-ğinizşeydeğilbu.Anamızdandoğduğumuzilkantakarlarbumücevheribizehemdehiiiiçhaberimizolmadan. Neden mi bahsediyorum? Ağlamaktantabiyaniyanaklarımızdanakannazlınazlıgözyaş-larından.Herdoğançocukağlayarakaçargözlerinidünyaya.Hattasırfbuağlamaolayınageyiklerya-pılır.Takımtaraftarlarınınençokkullandığımec-radırburasımesela.Neysebizkonumuzadönelim.Nediyorduk?Heağlayarakaçarızdünyayagözle-rimizi.Amanehikmetseoçocuklarbüyüyüncekızolanları bu ağlama işini çoook güzel kullanmayabaşlar.Bu‘kızcağızlar’evlendiktensonratümzoranlarındatakarlarbumücevheri.Bedavanasılolsatak takabildiğinkadar.Erkeklerdehiiçdayana-mazgözyaşlarına.Evlenmeyıldönümümüunutul-duhemenikikatreakıtılır,ertesigünbizimkininelindetektaşpırlanta.Hatunmutlu,adammutlu,ailemutlu kısacası. ‘Para varhuzur var’mantığıbu.Peki,yaparasıolmayanlardersen?İşteodu-rumiçleracısı.Parayok.Evmuhtemelenkira.Ço-cuksayısıbütçeninyeteceğimiktardanfazla.Ha-nımgündeliğe gidiyor. Şimdi bu türdurumlardakadın ve erkek birbirini idare edecek aksi haldeişgazetelerinüçüncüsayfalarındabitiyor.İşinsır-rımutluluğudoğruyerdearamakta. Sizdeparayoksamutlaka başka şeyler vardır. UNUTMAYINmutlulukmaddiyattadeğilmaneviyattadır.

MUT-LU-LUK Şimdi size bir soru hatta bir-kaç soru arka arkaya gelebilir hazır-lıklı olun. Mutluluk nedir? Mutluluk parayla elde edilebilir mi? Her para-sı olan mutlu mudur? Mutluluk göre-celi bir kavramdır. Kimisi için tek taş pırlanta, kimisi için bir demet çiçek, bazen kuru bi kutlama, bazıları için yürüyebilme, konuşabilme, tek ba-şına nefes alabilme vs. Herkes zan-neder ki tek bir dünya var yaşanan. Hâlbuki ne kadar insan gelmişse bu âleme o kadar da dünya yaşanmış demektir. Her insan bir dünyadır, bir yaşamdır. İnsan genelde dünya-da tek olduğunu zanneder başrol-de kendisi etrafındakiler yardımcı oyunculardır. Hoş yalan değildir de bu. Her insan kendi yaşamının başrol oyuncusudur. Eğer ki her daim baş-rolde olduğumuzu düşünürsek bu

hem mutluluk sebebidir hem üzüntü. Haydaaa nerden çıktı bu demeyin. İnsan bu rolden mutlu olabilir çün-kü dünyanın en değerli insanı olmak değerli kılar onu. Üzebilir de ama. Nedenine gelecek olursak doyum-suz olabilir. Yetinmeyebilir başrolle, bu da onu mutsuz edecektir. Henry Ford’un üç oğlu da intihar etmiştir. Çünkü elde edebilecekleri her şeyi elde etmişlerdir*. Doyumsuzlukları onları intihara itmiştir. Herkes böy-le olur demiyorum diyemem de ama şu bir gerçek ki maddiyatın sonu yok ve insan devamlı olarak artmasını ister. Maneviyatın da sonu yok onu isteyen için de doyumsuzluk olabilir. Ama maddiyat hırs getirirken, mane-viyat huzur getirir. Biri ölüme sürük-lerken, diğeri ölümden çevirebilir. Örneğin, üniversite sınavında genel olarak maddi durumları iyi olmayan

öğrenciler kendilerinden beklenenin üstünde bir performans sergilerken, maddi durumları iyi olan(özel ders, dershane, özel okul vs) öğrenciler bekleneni gösterememektedirler. Bu da bize gösteriyor ki para pek de mut-luluk getirmiyor. Sakıp Sabancı’nın neleri yoktu ki, Türkiye’nin en zengin adamlarından biriydi. Otomobil fab-rikaları vardı. Ama bir tane oğluna alıp bindiremedi, çünkü oğlu yürü-yemiyordu. Belki parası olmasa ve oğlu yine aynı durumda olsa bu du-rum onu o kadar üzmezdi. Ama varlık derde derman olmayabiliyor işte. Eee hoca diyordun ki ‘para var huzur var mantığı’ filan. O gözyaşlarına çare niteliğinde işe yarayabilir lakin Allah derman vermeden varlık derman ol-maz. Siz siz olun yaşadığınız her ana şükredin. Toprağın altındakiler bir nefes için fani hayattaki her şeylerini verirlerdi.

* Ahmet Şerif İzgören-Avucunuzdaki Kelebek Semineri(ODTÜ)

En Değerli Hazine

Page 9: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

9 10 Eylül 2011/ Sayı 3 * Ahmet Şerif İzgören-Avucunuzdaki Kelebek Semineri(ODTÜ)

Kısa zamanda dikkatleri üs-tüne çeken Bayraktar bakalım kimmiş neyin nesiymiş : 12.09.1981 doğumlu ,Liseyi Gürsoy Koleji'nde okuduktan sonra üniversiteye gitme-me kararı aldı ve babası Cevahir Bayraktar'ın Cihangir'de işlettiği Firu-zağa Kahvesi'nde çalış-maya başladı.Burada Zeki Demirkubuz tarafından keşfedildi ve yönetmenin Bekleme Odası ile Kader adlı filmlerinde rol adlı. Daha sonra Nuri Bilge Ceylan'ın İklimler, Semih Kaplanoğlu'nun Yumurta, Cemal Şan'ın Ali'nin Sekiz Günü ve Feo Aladağ'ın Ayrılık adlı filmlerinde rol aldı.

Son olarak atv'de yayılanan Ezel dizisinde Tuncel Kurtiz'in oynadığı Ramiz Karaeski karakterinin gençli-ğini canlandırdı

Bu sezon show tv'de yayınlanacak olan 'toprağın ço-cukları' adlı dizisin-de Türkü Turan ile başrolü paylaşa-cak .Ayrıca Merve Burcan Bayraktar ile evli ve Cevahir adında oğulları var

Ufuk bayraktar kabul ederse röpor-taj yapmak istiyo-rum eğer sizinde Ufuk Bayraktar'a sorularınız var ise

[email protected]'dan mesaj atabilirsiniz .

GELECEK VAAD EDEN GENÇ OYUNCUMUZ : UFUK BAYRAKTAR

KÜLTÜRLER ARASI DİYALOG

YARIŞMASI

Bu yıl 6.sı gerçekleşecek olan festivalin , amacı dünyada göç konusunda

küresel bilinç oluşturmak ve buna bağlı olarak tüm sinema sevenlerin ve

filmcilerin, 'Kültürler Arası Diyalog' temalı kısa filmlerini beyaz perdeye

taşımalarını hedefleyen bir kısa film yarışması ve festivalidir ..Eğer sizde kendinize güveniyorsanız , ben bu işin üstesinden gelirim diyorsanız ne duruyorsunuz ? son başvuru :25 EKİM ayrıntılı bilgi için: www.kısa film yarışması.com

VİZYONA GİRECEK FİLM : YERYÜZÜNDEKİ SON AŞK

TÜR :DRAM,ROMANTİK

Başrolü Ewan Mcgeregor ve Eva Greenin paşla-tığı film ,başarılı bir şefin ve bir bilim insanının akılları ve algıları zorlayan modern bir aşk hi-kayesini konu alıyor .Franmanın bakılırsa Kad-rosunda bulundurduğu oyuncularla ,bilindik bir temayla ve farklı bır senaryosunla güzel bir film ama izlerken ıssız adam aklıma gelmedi değil

Gösteri tarihi :26 AĞUSTOS

HASTANEDE TİYATRO OYUNU

Evet ,yanlış duymadınız ! Ağrıdaki hastanede tiyatro oyunu sergilenecek amaç ise :Hastanedeki hasta yakınlarını, personelleri daha iyi motivemiş gayette güzel düşün-müşler bu çalışma Türkiyede bir ilk olsa gerek . Şunu da yazmadan geçmiyeyim tüm halk davetliymiş .

Merve Altun

Page 10: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

10 10 Eylül 2011/ Sayı 3

"Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz… Nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz…" Hz. Muhammed (s.a.v.)

REENKARNASYON NEDİR?

Reenkarnasyon, yani başka bir deyişle ye-niden dünyaya gelme, gizemci ve ruhsal bir olaydır. Diğer bir anlamda “ruh göçü” olarak nitelendirilir. Ölen birinin ruhunun başka bir vücutta yeniden hayat bulacağı inancı dünya-nın en eski ve yaygın inançlarındandır.

REENKARNASYON’UN ANLAMI NEDİR?

Enkarne: ete (bedene) girmek

Reenkarnasyon: tekrar ete (bedene) girmek

Reenkarnasyon anlayışına göre yaşam bir okuldur ve bu okulda her insan ayrı bir sı-nıfta dersini öğrenmeye çalışır. Hayatımızda yaşadığımız krizler, zorluklar birer sınavdır. Ve eğer kendimiz üzerinde çalışır ve bu sı-navları aşarsak, hedefimize ulaşmış oluruz. Ruhların tekrar doğuşu ile ilgili katı bir kural veya sıralama yoktur. Bu tamamen öğrenilen veya öğrenilemeyen dersler ile ilgilidir. İnsan karmasını tamamlayana kadar yaşamda var-lığını sürdürür. Yani hatalar veya kötü eylem-ler iyilerle yok edilene kadar.

Reenkarnasyona göre insan eski yaşamın-da aldığı tüm tecrübeleri ve farkında oluşları yeni yaşamına “getirir” veya “ilave eder” ki bu yeni yaşamına olgunluk, maneviyat ve bilge-lik kazandırabilsin. Basit olarak anlatıldığında reenkarnasyon (tekrar doğuş, tekrar beden-lenme, ruh gezisi, ruh göçü) ruhun, doğum ve ölüm sirkülasyonu sayesinde tekrar tekrar in-sancıl var oluşa geçmesi anlamına gelir.

Eflatun’a göre reenkarnasyon iki türde var olur:

1. Seçim sistemi: Buna göre ruh eski yaşa-mındaki eylemlerine uyacak bir hayvan veya insan bedeni seçer. Yani ruh yaşam koşulları-nı önceden seçmiş ve böylece kaderini belir-lemiş olur.

2. Denge sistemi: Burada yeni yaşam tamamen eski yaşama bağlıdır. Eski yaşamda yapılan hataların acısı yeni yaşamda çekilir. Örneğin zenginken fakiri horlayan birisi yeni yaşamın-da fakirin durumuna düşebilir ve onun çekmiş olduğu acıların aynısını yaşar.

Bu iki sistemde de anlatılmak istenen şu anki yaşamın bir sonraki yaşamı etkilediği veya et-kileyebileceğidir.

DÜNYAYI PEŞİNDEN KOŞTURAN FENOMEN!

Reenkarnasyon inancının binlerce yıllık bir geçmişi olduğuna inanılıyor. Bugün daha çok Doğu kültüründe yaygın olduğu bilinse de Batı tarihinde ilk kez Pisagor ve Plato gibi bazı antik Yunan düşünürleri tarafından dile geti-rilmiş olan “ruh göçü”, aslında eski Mısır, Kelt, Maya ve İnka uygarlıkları gibi birçok uygar-lıkta bilinen ve kabul görmüş olan bir kavram. Reenkarnasyon günümüzde en çok Hindular ve Budistler arasında yaygın bir inanış biçimi-dir. Din uzmanları ise dünya çapında 1.25 mil-yarın üzerinde insanın reenkarnasyan inancı-na sahip olduğunu tahmin ediyor. Öte yandan bu inanış bilim dünyasının da ikiye bölünmesi-ne neden olmuş durumda. Birçok bilim adamı reenkarnasyonu mantık dışı ve hatta “saçma” bulurken, kimileri de reenkarnasyonun varlığı-nı bilimsel olarak kanıtlayabilmek için araştır-malarını azimle sürdürüyor.

Ünlü Rambo veya Rocky yani Sylvester Stal-lone geçmiş yaşamına çok meraklı ve hipnoz seanslarına katılıyor. Ve önceki iki yaşamını bildiğinden emin; Fransız devrimi sırasında bir ihtilalci olan Stallone, daha sonra arkadaşları tarafından giyotinde idam edildiğine inanıyor. Ama Stallone olmadan önce bir yaşam daha yaşamış; Vahşi Batı´nın yeşil çayırlarında at koşturan ve ateşin etrafında danslar eden bir kızılderili olarak yaşadığı düşüncesinde.

Robin Williams´da, ciddi bir reenkarnasyoncu. Bu konuda her şeyi inceledikten sonra kendi-

ne bir yaşam felsefesi oluşturmuş; Bakın Wil-liams ne diyor; “Bütün geçmiş yaşamlarımı inceledim, bir yaşamımda İngiltere´de yaşa-dım; Shakespeare döneminde aktördüm. Bazı zamanlarda, kendimin başka bir yere ait oldu-ğumu hissederim, sanki buraya ait değilmişim gibi, bir kuramım var, bir havaalanı düşünün, gideceğiniz yere kalkacak. Uçağın anonsunu bekliyorsunuz. Ama bir fark var; nereye gide-ceğinizden haberiniz yok. Derken bir anons yapılıyor; ´Haydi Bay Robin, Kafkasya´ya er-kek olarak gidiyorsunuz, teşekkürler. Sonra ruhunuz oraya uçup gidiyor ve bir bebekle buluşuyor; hepsi bu işte...”

ABD’de 11 yaşındaki James Leininger isim-li çocuğun İkinci Dünya Savaşı’nda ölen bir pilotun hayata dönmüş hali olduğunu iddia eden “Soul Survivor” kitabının satış rekorları kırması dünyada “reenkarnasyon gerçek mi” tartışmalarını yeniden alevlendirdi.

Avustralyalı psikolog Peter Ramster, 1983 yı-lında bir belgesel çekti. ‘Reenkarnasyon De-neyleri’ adını verdiği bu belgeselde geçmiş hayatların varlığını kanıtladı. Deneklerden biri Fransız Devrimi döneminde geçen bir ya-şamı anımsadı. Kadın transa geçtikten sonra Fransızca olarak bütün sorulara cevap verdi. Sokak isimlerine kadar her şeyi bilen kadın ‘geçmiş hayat’ fikrinin var olabileceğini akıl-lara getirdi.

RUH GÖÇÜ KAVRAMINA İNANANLAR

Ruh göçü fikrini kabul etmiş eski ve yeni inanç sistemlerinin mensupları arasında, Hindular (Yoga, Vaishnavism, Shaivism), Katharlar (Cathares),Eseniler(Esseniens),Caynacılar (Jai-nistler) ,Sihistler, Umbanda’cılar (Makumba, Brezilya),Yezidiler, Nusayriler, Dürziler, Nors mitoloji, Şamanizm, Taoizm, Grek kültürü, Gnostisizm, Katharlar ve birçok Kızılderili ka-bilesinde de mevcuttur.

RUH GÖÇÜ KAVRAMINA İNANMAYANLAR

Page 11: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

11 10 Eylül 2011/ Sayı 3

"Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz… Nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz…" Hz. Muhammed (s.a.v.)

ne bir yaşam felsefesi oluşturmuş; Bakın Wil-liams ne diyor; “Bütün geçmiş yaşamlarımı inceledim, bir yaşamımda İngiltere´de yaşa-dım; Shakespeare döneminde aktördüm. Bazı zamanlarda, kendimin başka bir yere ait oldu-ğumu hissederim, sanki buraya ait değilmişim gibi, bir kuramım var, bir havaalanı düşünün, gideceğiniz yere kalkacak. Uçağın anonsunu bekliyorsunuz. Ama bir fark var; nereye gide-ceğinizden haberiniz yok. Derken bir anons yapılıyor; ´Haydi Bay Robin, Kafkasya´ya er-kek olarak gidiyorsunuz, teşekkürler. Sonra ruhunuz oraya uçup gidiyor ve bir bebekle buluşuyor; hepsi bu işte...”

ABD’de 11 yaşındaki James Leininger isim-li çocuğun İkinci Dünya Savaşı’nda ölen bir pilotun hayata dönmüş hali olduğunu iddia eden “Soul Survivor” kitabının satış rekorları kırması dünyada “reenkarnasyon gerçek mi” tartışmalarını yeniden alevlendirdi.

Avustralyalı psikolog Peter Ramster, 1983 yı-lında bir belgesel çekti. ‘Reenkarnasyon De-neyleri’ adını verdiği bu belgeselde geçmiş hayatların varlığını kanıtladı. Deneklerden biri Fransız Devrimi döneminde geçen bir ya-şamı anımsadı. Kadın transa geçtikten sonra Fransızca olarak bütün sorulara cevap verdi. Sokak isimlerine kadar her şeyi bilen kadın ‘geçmiş hayat’ fikrinin var olabileceğini akıl-lara getirdi.

RUH GÖÇÜ KAVRAMINA İNANANLAR

Ruh göçü fikrini kabul etmiş eski ve yeni inanç sistemlerinin mensupları arasında, Hindular (Yoga, Vaishnavism, Shaivism), Katharlar (Cathares),Eseniler(Esseniens),Caynacılar (Jai-nistler) ,Sihistler, Umbanda’cılar (Makumba, Brezilya),Yezidiler, Nusayriler, Dürziler, Nors mitoloji, Şamanizm, Taoizm, Grek kültürü, Gnostisizm, Katharlar ve birçok Kızılderili ka-bilesinde de mevcuttur.

RUH GÖÇÜ KAVRAMINA İNANMAYANLAR

Tek tanrılı dinler, genellikle tek yaşam, tek ruh ve tek tanrı inancına dayandığından Ya-hudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet gibi ilahi dinlerde ruh göçü kavramına inanılmamakta-dır. İslam inancına göre, insan dünyada yap-tığı en küçük iyilik ya da kötülüğün karşılığı-nı ahirette bulacaktır. Haşr (öldükten sonra dirilme) her insan için bir kimlikle ve tabii ki kendi kimliğiyle olacaktır. Oysa reenkarnas-yon inancında ruhlar kemale erme yolunda beden değiştirerek ilerlemektedir. Dolayısıy-la yapılan iyiliğin ya da kötülüğün karşılığını hangi kimliğin, ne zaman, nerede göreceği tartışmalıdır.

HİPNOZ BİR KANIT OLABİLİR Mİ?

Reenkarnasyon inancına kanıt olarak büyük oranda “hipnoz” gösterilmektedir. Fa-kat hipnozun, esas olarak “yapan”ın telkinleri sayesinde gerçekleştiği göz önünde bulun-durulursa ortada bir terslik olduğu rahatça görülebilir. Hipnotistin telkinleriyle uyutulan (hipnoz edilen) suje, hayalindekileri anlat-maya başlar ve ortaya bir tablo çıkar. Reen-karnasyoncular bu tablonun geçmiş yaşama ait olduğunu iddia ederler. Ancak burada, su-jenin, telkinler doğrultusunda birçok hayali resmedebileceği sonucu da çıkmaktadır. Yani aynı suje, farklı hipnotistler tarafından, farklı telkinler yoluyla, farklı hayallere daldırılabilir ve sujenin birçok farklı geçmiş yaşamı da or-taya çıkabilir.

Bir çok ünlüyle yapılan hipnoz seanslarında şaşırtıcı deneyimler yaşanmış. Bazıları şu şe-kilde:

1. Fatih Ürek Mısır’da yaşamış ve kardeşler tarafından ölüme mahkûm olmuş bir firavun olduğunu tarih ve bütün acı deneyimleri ay-nen hissederek anlatmış ve bu “top secret” programında yayınlanmıştır.

2. İzel bir pastacı kız olduğunu çok fakir bir insan olduğunu zor bir yaşam yaşadığını an-latmıştır.

3. Dansöz Sibel Gökçe bir önceki yaşa-mında intihar ettiğini ve bütün sıkıntı-larını çok heyecanlanarak anlatmıştır.

4. Hamiyet bir yörük kızı olduğunu çok zor yaşam şartlarını ve ormanda nasıl yalnız yaşayarak öldüğünü anlatmıştır. TGRT’de yayınlanmıştır.

5. Ali Şan bir mehmetçik olduğunu, Çanakkale’de şehit olduğunu ve genç yaşta yaşadığı ölümü anlatmıştır.

6. Hande Ataizi Fransa’da ilaç yapan bir gruba mensup olduğunu ve ölüm ce-

zasına çarpılışını adım ,adım çok heye-canlı bir seansta anlatmıştır.

7. Yaşar Alptekin bir korsan iken düş-manlarının onu bir yere duvar örerek kapattıklarını ve orada açlıktan yavaş yavaş öldüğünü anlatmıştır. ATV’de ya-yınlanmıştır.

8. Gönül Yazar eski Roma’da yaşayan bir kraliçe olduğunu hipnoz sırasında “top secret” ekibine anlatmıştır.

Önceki yaşamdan anılar özellikle ço-cukluk döneminde çok daha sık hatır-lanıyor. Ancak yıllar ilerledikçe yavaş yavaş hafızadan tamamen siliniyor. Şimdiye dek reenkarnasyonun “gerçek olabileceğini” düşündüren onlarca vaka görülmüştür. Ancak 3 ilahi dine men-sup din adamları ise bu inanışı şiddetle reddediyor. Sizler ne düşünürsünüz bil-miyorum ama onlarca yazı kaleme alı-nıp çizilmesine rağmen reenkarnasyon hala bir muamma. “Reenkarnasyon”un çok kapsamlı bir konu olduğunu özellik-le belirtmek isterim. Araştırmak istedi-ğinizde karşınıza binlerce konu çıkıyor. Ben sizlere en kısa anlamıyla aktardım. İnanıp inanmamak size kalmış tabii ki.

Gülşah ULUDİL

Page 12: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

Article with photo No. 2

12 10 Eylül 2011/ Sayı

Dely’nin Köşesi

Dely’nin sözlüğünden kelimeler: “AYET”

gidecektir artık ne bir şiir ikna eder ne bir dokunuş

gülümseyişindeki o kırık camlara ait yansıma içini delip geçercesine acımasız ve aidiyetsizdir

dua edersin bolca... inanışın bile ciddiyetsizdir...

içinde en fazla sesle yok olan kavi-min anlatıldığı ayeti seversin sesin çıkmaz, sanki kal desen bir anda sönüp gidiverecektir varlığın

tanrı’dan da korkarsın… sesini saklar içinde susarsın…

içinden haykırırsın “kal” diye

içinde bir yerlerde gök yüzünden ordular iner bir halkın üzerine

tanrı ise ağlayarak izler cezasını… beklersin…

kal diyemediğin her an için bekle-menin lanetinde çürür gidersin…

kendi kendine kızarsın bu hayalle-rin bedelini ödediğin için… çünkü yoktur daha

hiç olmamıştır ki… yanında değil-dir en azından artık bir çizgidir

hurma dalı gibi eğilen ayı izlersin… ne gece gündüze yetişebilir

ne gündüz geceye… zaman geçer… dua edersin…

olduğun yere mıhlı beklersin… bek-ledikçe düşünürsün…

sana dişlerini geçirdiği zamanı, tır-maladığı ve savaşları

o kıvranarak beklediğin suların yük-seldiği zamanları

ansızın değişen rengi…

“birde bakmışsın ki açıkça düşman kesilmiş” diye sevdiğin ayet geçer aklından…

Page 13: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

13 10 Eylül 2011/ Sayı 3

Dely’nin Köşesi

hurma dalı gibi eğilen ayı izlersin… ne gece gündüze yetişebilir

ne gündüz geceye… zaman geçer… dua edersin…

olduğun yere mıhlı beklersin… bek-ledikçe düşünürsün…

sana dişlerini geçirdiği zamanı, tır-maladığı ve savaşları

o kıvranarak beklediğin suların yük-seldiği zamanları

ansızın değişen rengi…

“birde bakmışsın ki açıkça düşman kesilmiş” diye sevdiğin ayet geçer aklından…

korkarsın… içinden kal demek geçer…

seslenmek istersin… sesin için-de bir kavmi daha söndürür…

tanrının adına sen gözyaşı dö-kersin…

Page 14: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

Emrah AlmışSevgili Emrah Almış;

Öncelikle size imrenmemek elde değil. Hiç bir karşılık beklemeden, ge-rek tanıtım videoları gerekse eğitim videoları yapmak gerçekten takdire şayan bir iş.

1-İlk olarak Fender marka gitar tutkunu olduğunuzu duyduk. Bu tutku-nuz nerden geliyor bize biraz bahseder misiniz?

Evet tam olarak tutku sayılmasa da Fender markası tarzı ve duruşu gere-ği beni diğer markalara göre daha çok cezp ediyor . Ancak Gibson ,PRS, Esp vs gibi markalarında tutkunu olduğum söylenebilir =) Fender sade-ce sevdiğim müzik tarzında daha başarılı olduğu için tercih ettiğim bir marka.

2-Hiç albüm çalışması içinde bulunmayı düşündünüz mü? Neden?

Ben kendimi o tarz bir işin içinde göremedim hiç bir zaman. Bir albüm çalışması olursa da sanırım kendi amatör parçalarımı sadece zevk için albüm haline getirebilirim. Belki bir iki tanede cover yaparım. =)

3-Türkiye'de Rock müzik ne durumda sizce?

Bu konuları yorumlamak çok benlik bir durum değil ama 1. vitesten 4.vi-tese atlamış durumdayız. Aradaki olması gereken birçok "Rock" müzik adı altında anılacak diğer tarzları yapmadan başka işler üretmeye başla-dık. Ama uğraşılan bu 4. vites tarzlarında hakkını veren birçok arkadaşı-mız var her şey zamanla daha iyi olacak.

4-Severek dinlediğiniz gruplar hangileri ve onları tercih etmenizin gerek-çeleri nedir?

Severek dinlediğim bir çok grup ve kişi var arşivimde ama bazıla-rından isim vermek gerekirse Wes jeans,Tony Vega Blues Band,Mal Eastick,Debbie Davies,Popa Chubby,Jim Thackery vs gibi sayısız isim ya-zılabilir.Tabi ki efsaneleri unutmamak lazım çünkü onlar bu işin olmazsa olmazı.Bu grupları dinlerken sadece dinlemek için değil anlayarak din-lenmesini tavsiye ederim.

5-İdol olarak gördüğünüz bir müzisyen var mı?

Bir kişiye bu anlamı yüklemek pek mümkün değil. Birden fazla idol olabi-lecek müzisyen var diyebilirim. =)

Özge Özgüner14 10 Eylül 2011/ Sayı 3

Page 15: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

Emrah Almış 6-Okan BAYÜLGEN'le çalışmak nasıl bir duygu? Onunla çalıştığı-nıza memnun musunuz?

Okan Bayülgen ile çalışmak çok keyifli. İnanılmaz tecrübe ve bil-gi sahibi birisi olduğundan onun yanında öğrenebileceğiniz çok şey oluyor. Durum böyle olunca memnun olmamak mümkün olur mu? =)

7- Programa çıkmadan önce bir uğurunuz var mı? Kendinizi nasıl motive ediyorsunuz?

Ben genel olarak iş konusunda disiplinli biriyimdir. Özel olarak motive edecek bir durum yok. Hayatta yaptığınız şeyde motive olmak için bazı kıstaslar vardı. Mesela sevdiğiniz işi yapmak, sev-diğiniz ortamda olmak, doğru kişilerle çalışmak, doğru ve dürüst yaşamak vs gibi konular bir araya gelince ve mekanizma buna bağlı olarak uyumlu işlediği zaman motivasyon her zaman doruk-ta oluyor.

8-Feyyaz ile birlikte çalmak, onunla aynı ortamı solumak eğlen-celi olsa gerek. Çünkü Türkiye’yi kırıp geçiriyor. Bize Feyyaz’ı üç kelime ile tanımlayabilir misiniz?

Feyyaz oldukça yetenekli, çalışkan ve olduğu gibi bir insan.

9-Müziğe başlamadan önce herkesin olmak istediği bir konum vardır siz şu an istediğiniz konumda mısınız? Yoksa daha gidecek yolum var diyenlerden misiniz?

Ben hayallerimin peşinde koşanlardanım. Ama bunu yapmaya ça-lışırken zemini tırnaklarla kazıyarak hazırlayanlardanım aynı za-manda. Şu an olmak yapmak istediğim birçok şeyi yaptım. Olmak istediğim birçok ortamda oldum. Ama tabi ki daha büyük hayalle-rim ve projelerim var şimdi onların peşindeyim=)

10- Son olarak müzik dışında neler yaparsınız? Bize biraz bahse-der misiniz?

Müzik dışında yaptığım şeyler klasik durumlar. Çok fazla iş kolik olduğumdan arada arkadaş ziyareti yaparım, motorlara bakarım, kameralarla ilgilenirim yeni programlar öğrenmeye çalışırım ve son olarak gitar çalışırım.

Çok teşekkür ederiz bizi kırmayıp, bize zaman ayırdınız. İşinizde başarılar dileriz ve ümit ediyoruz ki daha iyi yerlere gelirsiniz. Yo-lunuz açık olsun.

Ben teşekkür ederim bana derginizde yer verdiğiniz için..Özge Özgüner

15 10 Eylül 2011/ Sayı 3

Page 16: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

İnsanın Toplumdaki Aynası : “SAÇ”

Bir insanın dış görünüşünü en çok değiştiren şey saçlarıdır. Rengiyle, kesimiyle, dalgasıyla, her şeyiyle saçlar bir bütündür ve her yıl di-ğer moda malzemeleri gibi saçlarda yenilenir. Kadın olsun erkek olsun güne başlayan her bakımlı insan saçı ile ilgilenir. En azından sa-çını tarar ve evinden öyle çıkar. Söz konusu özel bir gün olduğunda saça gösterilen özen de artar. Çünkü dikkat edilen en önemli kısım saçlardır. İyi bir saç sadece yüz şeklinizi değil bütün görünümünüzü etkileyecektir.

Bazılarımıza göre uzun saç kadın için olmaz-sa olmazdır. Kadın olmanın, güzelliğin, zara-fetin, her şeyin göstergesidir upuzun saçlar. Tabi bakmasını bilene… Bakımlı ve gür saçlar kadınları ne kadar güzel gösterirse, bakımsız, cılız saçlarda hem bizi rahatsız eder hem de çevremizdekilerin üzerinde kötü izlenim bıra-kır. Bu nedenle uzun saç modelleri sevmek, ona ne kadar özen gösterdiğimizle alakalıdır.

Yaz ayında en tercih edilen model atkuyruğudur. Hem rahat edersiniz hem de değişik formlarda yaparak daha şık ve zarif görünürsünüz.

Kış ayları boyunca uzatıp bakım yaptı-ğınız saçlarınızı canlı tutmanın en kolay yollarından biri de yaz mevsiminde saç-ları kestirmektir. Küt saç kesimi, kadını güçlü, sinirli ve sert bir görünüm ser-gilemenin yanı sıra güzel yüz hatlarına sahip kadınlar için büyük bir seçenek-tir. Eğer güzellik ve stilinizi geliştirmek istiyorsanız bu saç modellerinden ya-rarlanabilirsiniz. Doğru bir saç kesimi ve zarif bir yönü olması nedeniyle çoğu kadın için harika sonuçlar oluşturacak

bir saç kesimidir. Bu yüzden her kadın bu saç kesimini mutlaka dener.

İşte size Yaz ayları için kısa saç model-leri. Hem de rengârenk, canlı ve ışıl ışıl…

Saçlarınızı daha canlı ve güzel göster-mek için size birkaç püf noktası;

Eğer saçlarınız çok kuru ise;

Etkili bir saç kremi her şampuanın kesin-likle olmazsa olmazıdır. Saçınızın kökleri dışında her yanına boydan boya uygula-yın. Yaklaşık üç dakika bekleyin, ardın-dan kayganlığı gidinceye dek durulayın.

Saç maskeleri ışıltıyı artırmak için muh-teşem bir çözüm, ancak saçta beş daki-kadan uzun süre bekletildiği takdirde işe yarar.

İnce ve cansız saçlar

Saç serumları kırılan uçları düz-leştirmede son derece işe yarar. Parmaklarınızın arasına bir damla alarak yıpranmış saç uçlarına uygu-layın. Hacimsiz saçlar çoğu zaman fazla ürünün, özellikle de saç krem-lerinin kullanması sonucu ortaya çı-kar. Daha hafif bir ürüne geçin ya da birkaç gün boyunca hiç kullanmayın.

Yağlı saçlar

Saçınızı her gün arındırıcı bir şam-puanla yıkayın. Krem içermeyen şampuanlardan kullanın. Saç derini-ze çok fazla dokunmayın.

Ve son olarak her ne olursa olsun kendinize çok güvenin. Hayat sizinle güzel… sağlık ve güzellik dolu gün-ler dilerim …

[email protected]

Page 17: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

Online AlışverişALIŞVERİŞ SİTELERİ ÇILGINLIĞI

Alışveriş siteleri gün geçtikçe mantar gibi hızlı bir şekilde çoğalıyor. Neden bu kadar hızlı bir şekilde arttığına anlam veremiyorum. Acaba diyorum inter-nette geri kalmışlığımızı bu şekilde mi kapatmaya çalışıyoruz? Yine de bu kadar hızlı açılmalarının iyi olmadığını düşünüyorum. Her geçen gün birer birer kapanabileceğini düşünsem de bu kadar çok alışve-riş sitesi rekabet ortamını fazlaca arttırmış durum-da bu da fiyatlarda düşüşlere neden olarak alıcıları memnun etmiş gözüküyor.

ALIŞVERİŞ SİTELERİ GÜVENLİ Mİ?

Bu soru benim gibi birçok kullanıcının aklı-nı kurcalamakta olduğunu biliyorum. Ufak bir araştırma sonucu bu endişelerinin boşuna ol-madığını gördüm. Mahkemelerde onlarca in-ternet sitesinin davaları mevcut parayı verip-te ürünlerini alamayan yüzlerce alıcı mağdur durumda olduğunu gördüm. Peki internetten alışveriş yapmayalım mı? Hayır birçok güveni-lir internet sitesi mevcuttur. Gönül rahatlığı ile alışveriş yapacağınız ve satış yapabileceğiniz bazı internet sitelerini size tanıtayım.

GittiGidiyor.com

GittiGidiyor.com Türkiye internet alışveriş pa-zarının büyük bir bölümüne sahip bir firmadır. Bu sitede alıcı ve satıcı koruması açısından ödeme yaptıktan sonra paranız ilk baş havuza aktarılıyor. Daha sonra ürün kargolanıyor. Size ulaştıktan kontrol ettikten sonra onayınız so-nucunda satıcıya paranız aktarılıyor. Havale ve kredi kartı kabul edilmektedir.

Nasıl Satış Yapabilirim?

GittiGidiyor.com’a üye olduktan sonra ister ki-şisel satış için ürün eklemeye tıklayabilir, ister dükkan açarak daha az bir komisyon ile ürün satışı yapabilirsiniz. Ufak bir komisyon kesimi yapılmaktadır. İsteyen herkes satış yapabil-mektedir.

Hepsiburada.com

Hepsiburada.com uzun bir süredir alıcı ve satıcıların en çok alışveriş yaptıkları site-ler arasında adını yazdırmış bulunmakta-dır. Sitede birinci sınıf ürünlerden 2, el hatta çin malı ürünlere kadar çok çeşit ürün bulunmaktadır. Tabi ki 0 ürün almak isteyenler içinde dükkanlar mevcuttur si-tenin içerisinde. Faturalı, garanti belgeli aynı dışarıda dükkanlardan aldığınız şekil-de size kargolanmaktadır. %100 güvenilir bir alışveriş sitesidir.

Nasıl Satış Yapabilirim?

Hepsiburada.com’a ilk baş üye olmanız gerekmektedir. Daha sonra ister kişisel olarak ürün ekler satış yapabilir, ister dük-kan açarak satış yapabilirsiniz. Bu sitenin diğer sitelerden farkı ürün ilanı bırakırken kredi kartı ile ücreti almaktadır. Ödeme yapmadan ilan bırakamazsınız. Bu sanırım bir dezavantaj gibi gözükse de alıcılar için ciddi satıcılar ile çalışma fırsatı yaratılmış oluyor. Kargolarla özel anlaşmaları bulun-duğundan kargo ücretlerinde %50 ye va-ran indirim oluyor.

İnce ve cansız saçlar

Saç serumları kırılan uçları düz-leştirmede son derece işe yarar. Parmaklarınızın arasına bir damla alarak yıpranmış saç uçlarına uygu-layın. Hacimsiz saçlar çoğu zaman fazla ürünün, özellikle de saç krem-lerinin kullanması sonucu ortaya çı-kar. Daha hafif bir ürüne geçin ya da birkaç gün boyunca hiç kullanmayın.

Yağlı saçlar

Saçınızı her gün arındırıcı bir şam-puanla yıkayın. Krem içermeyen şampuanlardan kullanın. Saç derini-ze çok fazla dokunmayın.

Ve son olarak her ne olursa olsun kendinize çok güvenin. Hayat sizinle güzel… sağlık ve güzellik dolu gün-ler dilerim …

[email protected]

Hakan Yıldız

Page 18: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

Bir masaya oturdular başladılar sohbet etmeye.Başta ikisi de kararsızdı bu buluşma için.Belki de bir-birlerini anlamaları adına gerekliydi bu sohbet..

Aşk başladı kendinden söz etmeye,senden çok daha önemliyim dedi sevgiye .Bir ilişkinin onun sayesinde var olduğunu söyledi.Şairlere,yazarlara ilham verdi-ğini övünerek anlattı.

Sevgi dayanamadı daha fazla.Çok önemli olabi-lirsin ama çabuk da tükenebilirsin ,oysa ben emekle inşa olurum dedi aşka.Bir gün sen bittiğinde ilişkiler benim sayemde devam eder diyerek kızdırdı aşkı.Dünya bugün varsa benim sayemde var dedi ve aşk daha da çok öfkelendi.

Aşk,senden çok daha özelim dedi sevgiye.Mesela bir kadın herkesi aynı anda sevebilir ama herkese aynı anda aşık olamaz diyerek özetledi kendini.

Bir süre sustular karşılıklı .Hangimiz daha hak-lıyız diye düşündüler o sessiz dakikaların eşliğinde.

Aşk sevgiye ,sevgi de aşka bazı noktalarda hak vermeye başlamıştı aslında ama bunu itiraf etmeye yediremediler kendilerine.Çünkü ikisi de inatçı,ikisi de asiydi.

Sessizliği bozan sevgi oldu, ,kabul ediyorum güç-lüsün ama bir gün insanları yıkıp geçtiğinde benim sayemde zorluklara dayanabilirler,sen dağıtırsın ben

toplarım,senin olmadığın bir dünya hayal ediyorum dedi aşka.

Aşk güldü,sadece senin olduğun bir dünya fazla sıkıcı olurdu,insanların bazen toparlanmaları için da-ğıtmaları gerekir dedi.

Yorgunluk çökmüştü sevgiye .Kendini kanıt-layamamanın yorgunluğu.Uzaklara daldı bir süre sa-dakati ve vefayı temsil ediyordu o.Belkide bu yalan dünyada tek gerçekti,bitmeside mümkün olan en son şeydi ama neden tükenmek üzere hissediyordu ken-dini?

Aşk sinsice güldü .Hak mı veriyorsun artık bana dedi.insanların seni hissetmesi için bir neden,

bahane lazım diyerek sevgiyi yılgınlığa uğratmaya çalıştı.Oysa insanlar bana hesapsız kitapsız yakala-nırlar dedi.

Sevgi en ağır başlı haliyle çok bencilsin,sadece kendini düşünüyorsun dedi aşka. Anladılar bo-şunaydı bu kavga bir yere varacakları yoktu . Aşkta sevgide farkına varmasalarda kardeştiler aslında ama dünyanın en zıt fikirli kardeşiydi onlar.

Bir daha görüşmemek üzere sözleşip ayrıldılar oradan.O günden sonra birbirlerini gördüklerinde hiç konuşmadılar .Kim bilir böylesi belkide çok daha iyiydi onlar için..

Meltem Demiralp Yazar :

Konuk Yazar Köşesi

18 10 Eylül 2011/ Sayı 3

Page 19: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

Yazınızı bize gönderin dergimizde yayınlayalım !

Dergimizde yayınlamasını istediğiniz “özgün” yazınızı [email protected]’a

gönderin bir sonraki sayımızda yazınızı dergimizde yayınlayalım !

Sen gidersen;

Şiir yazarım

Gözlerin satır aralarında anlamsızlaşır

Her hecede bir ‘sen’ ağlarsın

Sen ağladıkça ben de ağlarım

Üzülürüz

Biz..

Sen gidersen;

Yalnızlığımın yanına oturur

Gidişini izlerim

Senin kayboluşunu izlerim

Gözlerine bakarım son bir kez

Gözbebeklerine küfrederim

‘Seni seviyorum’ diye..

Sen gidersen;

Manşetler değişir

Gündem hep ‘sen’ olursun

‘Gidişler’ kara borsaya bildirilir

Hep senden bahsedilir

Yıldızlar bile seni konuşur o gece

Yokluğuna ağıt yakarlar..

Sen gidersen eğer;

Yağmur yağar bu kente.

Her damla küser adımlarına..

Gidişine ağlayan

Her damla bir tokat gibi çarpar gülüşüne..

Sen gidersen;

Sabah olmaz..

Hep kör bir kuyuda gecenin sancısını çekerim

Güneş doğmaz yalnızlığıma

Yalnızlığımın doğuşunu sadece gece izleyebilirsin

Sadece geceleri gözyaşlarım yokluğunla birleşir

Yokluğunla ‘sen’ birleşemezken..Merve SayılganYazar :

Meltem Demiralp

19 10 Eylül 2011/ Sayı 3

Page 20: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

Kadınların düşüncelerindeki ideal er-kek partnerin özellikleri ve bakılan enteresan hususlar :

1. Omuz Genişliği... Evet omuzları geniş olan bir partner istiyorum diye dile getirilmesede bunu istedikleri aşikar. Bir rivayete göre karşı cinste omuzun genişliğiyle aşkın ömrü doğru orantılı. Ne kadar geniş omuz okadar uzun ömürlü bir aşk. Sokağa çıkıp bu konuyu ba-yanlara soru olarak yönelttğimizde enteresan ve güzel tepkiler aldık. Misal; “Ay eveeet omzu geniş ise o adamla yaşlanılır gayet yaniii “ vb.

2. Paralı olması... Şöyle dediğinizi duyar gi-biyim; “ Doğru yaa para var huzur var para yok karı yok. “ Bu şekilde argo bir söylem size yakışmıyor sayın okuyucum. Kadınlar birer çi-çektir. Ne yazıkki bayanların zengin bir karşı cinse duyduğu ilgi ; aynı özelliklerde ama fa-kir olan karşı cinse duyduğu ilgiden çok daha fazla olduğu malumunuz. Etik değil diyenleri-niz olabilir ama; para para para...

3. Gerektiğinde araba ile bir yere gidildiğin-de tartıştığı sevgilisini arabaya kitleyip ben gelene kadar buradan çıkmıycaksın tehtidini savurarak onu orada bırakıp otoriter davran-dığında, kendisini ilk anda şoka uğratan sonra içten içe sinirden kudurtan ama sonra her-şeyi düşündüğünde bu haraketinden dolayı sevgilisine hayran kalıp bir kez daha aşık olan bayanlar böyle bir erkeği arzulamaktadır.( arabanın lüks ve komforlu olduğu öngörül-müştür.)

4. Sevgililer arasındaki duygusal atışma... Bir erkek sevgilisinin yanındayken sevgilisiyle il-gilenmeyip örneğin playstation oyununa kon-santre olmuşsa kız kısmısı saçıyla oynar kolu-nu çekiştirir oyununu bozmaya çalışır gözünü kapatır o an hayatında oyundan başka birşe-yin önemi olmayan erkek arkadaşının ilgisini kendisine çekmek isteyen hanımefendi gözü

dönmüş erkek arkadaşı tarafından şimdi bittin sen nidalarıyla ev içinde saçından kıyafetinden ya da herhangi bir uvzundan ev içinde yerde süründürerek çekiştirmesi kıyafetleriyle duşa sokup al sana al sanaa diyen erkek arkadaşı tarafından soğuk suyla baştan aşağı sırıl sık-lam ıslatılıp klozete kafasınının sokulması bir kadının sevgilisine daha çok aşık olmasını sağ-lar. Evet yanlış okumadınız sağlar . Acımasız gerçekler.

5. Kültürlü bir birey olması... Kimse benimki kültürsüz olsun demez. Der mi ? olabilir aslın-da. ama günümüzde olağan kabul edilen bir-şey değil bu durum. Bayanlar aradıkları erkek tipinin hamurunu yoğururken kafalarında bi-razda şundan birazda kültür.. yok yok bundan fazlaca koyalım diyecekleri bir özellik olduğu-nu söyleyebiliriz.

6. Akıllı... Aşkta deli olsun tabi gözü kara olsun ama aklıyla beni şaşırtsın hayran bıraksın ya da en azından akmasada damlasın derler hak-lılar. Akıllı olun beyler.

7. Romantik...

8. Sempatik... Eğer antipatik biri kızlar için ideal sevgili diyorsanız başka bir galaksiden-sinizdir. Sempatik erkek sevilir bağıra basılır.

9. Yakışıklı ... Erkeklerin ilk etapta yüzü simet-rik olan kadınlardan hoşlandıkları bilimsel bir araştırma sonucu belirlenmiştir. Ama kadınlar erkeklerde yüzün simetrik olması şartını ara-mıyor. yakışıklılık kişiden kişiye değişiyor an-cak şu bir gerçekki yakışıklı olanın şansıyla ya-kışıklı olmayan ikiz karakterli 2 ayrı erkekten 100 kişiden 100 kişinin tamamı yakışıklı olanı tercih edecektir.

10. Evliliğe can atan biri... Tabiki diğer özellik-leri sağlayan bir erkek bu özelliğin eksikliğin-de yeterince ideal olmuyor.

Kadınların düşüncelerindeki ideal erkek partne-

rin özellikleri ve bakılan enteresan hususlar

20

Page 21: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

Kadınların düşüncelerindeki ideal erkek partne-

rin özellikleri ve bakılan enteresan hususlar Dayı Ne Diyor?Asıl çaresizlik derdin devasız olması değil, birini iyi edecek şeyin diğerinin kadehine zehir olmasıdır.

Hayvanlar alemi hakkında bunları bi-liyormusunuz?

• Yılanlar duyamaz.

• Sineklerin 5 tane gözü vardır.

• Kirpiler suda batmaz.

• Yunuslar bir gözü açık uyurlar.

• Kuşlara şimşek çarpmaz.

Dünyada Tuhaf Kanunlar

Çek Cumhuriyeti : Dışarıda şişle örgü ören hapsediliyor.

Hollanda : Gürültü çıkartan aileler, üzerinde " Gürültücüyüm " yazan ti-şörtler giyiyor.

Kiribati : Pasif okyanusu'ndaki 33 ada devletinde sarhoşun ve palmiye yaprağı koparanın cezası 3 gün hapis.

Botswana : Suç işleyen gençler, her-kesin önünde 3 defa popolarından kırbaçlanıyor.

Rusya : Belgorodskaya kentinde küf-

reden, nezarete atılıyor.

Şehir isimleri nereden geliyor ?

Adana : Bizans'lı Etien'in ilettiği bir söylenceye göre, Uranus'un oğulları Adanos ve Saros, Tarsus'la savaşa-rak burayı ele geçirmişler. Bunlar-dan Adanos kente Adana, Saros'ta ırmağa Seyhan adını vermiş.

Aşk Nedir ? Aşk uyandığınızda rüyanızı yanınız-da bulmanızdır. (Düşlerin gerçek olmasıdır)

Aşk iyi geceler öpücüğünü uzun tutmaktır. ( Beklentidir)

Aşk ciddi bir tokalaşmayı kıkırdaş-maya dönüştürmektir. ( Mizahtır)

Aşk evindeki herşeyin yerinin de-ğiştirilmesini kabullenmektir. ( Teslimiyettir)

Aşk sizi kucaklayan kolların gittikçe daha çok sarılmasıdır. ( Mutluluk-tur)

Aşk kocaman yatağın üçte birine sı-ğışmaktır. ( Yakınlıktır)

Aycan Toplu

21 10 Eylül 2011/ Sayı 3

Page 22: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

22 10 Eylül 2011/ Sayı 3

“Uyku,ölümünkardeşidir…”Hz.Muhammed(s.a.v.)Uyku ve Rüya Nedir?

Uykunun sebebi veya fonksiyonu henüz bilin-memektedir. Chicago üniversitesi uyku araştır-malarından Allan Rechtschaffen uykunun hiç bir fonksiyonu olmadığını tespit etmiştir. Ada-le yorgunluklarının azalmasına rağmen vücu-dun dinlenmesi için uykuya ihtiyacı olmadığını söylemiştir. Çünkü vücudumuzdaki hücrelerin kendi kendilerini tamir etme yeteneği vardır. Ortalama olarak günün 8 ve bir yılın 2920 sa-atini uykuda geçiriyoruz. Diğer bir deyişle se-nenin 121,7 gününü, yani hayatımızın yaklaşık üçte birini uykuda geçiririz ki bu da 60 senelik bir ömrün 20 senesi demektir.

Araştırmacıların tespitlerine göre bu esnada faaliyetten uzak olmasına, ya dinlenme veya uyku durumunda bulunmasına da gerek yoktur. Uyku sırasında yapılan incelemelerde beyinde faaliyetsizlik görülmemiştir. İngiltere Milli Fizik Laboratuarı Kompütür bilimleri bölümünde psi-kolog araştırmacı Dr. Evans’a göre uykunun tek maksadı rüya görmemiz için, zemin hazırlama-sıdır.

Rüya, uykunun genel ve karakteristik özellik-lerinden biri olup, uykunun hızlı göz hareketi (REM) adlı evreleriyle yakından ilişkili bulunan, görsel ve işitsel algı ve duygulardır. Rüyaların biyolojik içeriği, işleyişi ve maksatları tümüyle anlaşılmış değildir. İlk insanın yaratılışından bu güne kadar filozoflar, bilim adamları çeşitli şe-killerde açıklamışlar, düşünmüşler, fakat rüyayı kesin bir şekilde belirleyememişlerdir. Ancak şu kadarını bilmemizde fayda vardır ki rüya, büyük ve soyut bir dünyadır. Rüya ile çok ince gerçek-ler keşfedilmiş ve sonsuza kadar da keşfedilme-ye devam edilecektir.

Rüya Türleri Nelerdir?

Rüyalar, metapsişik araştırmacılarca neden ve kaynakları bakımından şu şekilde sınıflandırılır:

Psikolojik kaynaklı rüyalar (alelade rüyalar): Psikanalizde benimsendiği gibi, bilinçaltından kaynaklanan rüyalardır. Bunlar, genellikle he-yecanlar, sıkıntılar, korkular, bastırılmış duygu-

lardan kaynaklanan rüyalardır. Ruhu ya da zihni fazlasıyla meşgul eden maddi veya manevi bir sorun, uyumadan önce konuşulan bir konu ya da görülen bir film de bu tür rüyaların görülmesine neden olabilir.

Fiziksel kaynaklı rüyalar: Bunlar fiziksel ortamdan gelen, bedensel ağrı ve rahatsızlıklar-dan ve ses, ışık, koku gibi beş duyuyu ilgilendiren uyaranlardan kaynaklanan rüyalardır. Örneğin bir rüya deneyinde uyuyan kimsenin kulağı yakınla-rında iki çelik bıçak birbirine sürtülünce kişi rüya-sında tarihî bir olay sırasında kentin bütün çanla-rının çaldığını görmüştür.

Kimyasal kaynaklı rüyalar: Bunlar, uyuş-turucular ve ilaçlar gibi, alınmaları halinde vücu-dun nörofizyolojik ve kimyasal yapısında belirli değişiklikler yaratan etkenlerden doğan rüyalar-dır.

Telepatik rüyalar: Bunlar uyuyan kimse-nin uyanık bir insanın düşünce ve imajlarını ya da bir başka uyuyan kimsenin rüyasını telepatik yol-la almasıyla oluşan rüyalardır. Telepatik rüyalar, Brooklyn’da (New York) kurulan Maimonides Tıp Merkezi’ndeki, elektroansefalograf aygıtlarıyla çalışan Maimonides Rüya Laboratuvarı’nda keş-fedilmiştir.

Duru görü rüyaları: Parapsikolojik ince-lemeler duru görünün uyku sırasında da oluşabi-leceğini ortaya koymuştur. Dolayısıyla uykudaki biri, bazen, duru görü medyumları gibi, o anda kendisinden uzakta olan olay ve nesneleri algıla-yabilir ve uyanıldığında rüya olarak hatırlanır.

OBE ya da şuur projeksiyonu (astral se-yahat) rüyaları: İnsanın deneysel spiritüalizmde duble denilen süptil bedeninin uyku sırasındaki faaliyet ve gezintilerinin rüya tarzında hatırlan-ması. Okültizm, teozofi ve popüler kültürde astral seyahat, parapsikoloji de ise beden-dışı deneyim (out-of-body experience) denir.

İrâdi olarak gerçekleştirilebilmesi ve deneyim sı-rasında bilinçli olunması sebebiyle diğer “beden-dışı deneyimler” arasında özel bir yeri vardır. Pa-rapsikoloji laboratuvarlarında yapılan deneylerde kişinin deneyim sırasında 5 duyu organı ile algıla-nabilecek bilgilerden daha fazlasına ulaşabildiği

gözlemlenmiştir.

Beden-dışı deneyim terimi okültizmdeki astral se-yahat ya da astral projeksiyon terimine pek sıcak bakmayan Robert Monroe tarafından 1971’de söz konusu terime alternatif olarak ortaya atılmıştır. Halen bilim insanları pek fazla şey bilmemekte-dir. Her on kişiden biri bu deneyimi yaşadığını ile-ri sürmektedir. Beden-dışı deneyimin genellikle REM uykusu ile “uyku felci”nin başlaması arasın-daki sınırda meydana geldiği saptanmıştır.

Haberci rüyalar: Ruhçulara göre, bunlar kaynağı tekamül düzeyi “yüksek” bedensiz var-lıklar olan, bir mesaj taşıyan, amaçlı, düzenlenmiş rüyalardır, ruhta derin izler bıraktıklarından kolay kolay unutulmazlar:

Uyarıcı rüyalar: Ruhçulara göre, bunlar ki-şiye önemli sonuçlar doğuracak hatalı bir davra-nışta bulunmasını, yanlış bir yola sapmasını önle-mek üzere gösterilen rüyalardır. Uyarıcı rüyaların kaynağı, ruhçulara göre, genellikle kişinin hami varlığıdır.

Prekognitif rüyalar: Bunlar bir mesaj taşı-maktan ziyade, gelecekte olacak olayların önce-den görülmesiyle ilgili rüyalardır. İnsanlığı binler-ce yıldır hayrete düşüren prekognitif rüyalar ya da prekognisyon rüyaları meydana gelecek olayların önceden bilinmesini sağlayıcı, kısaca geleceğe iliş-kin rüyalardır. Bir rüya ancak gerçekleştiği zaman prekognitif adını alır, yani bir rüyanın prekognitif olup olmadığını önceden kestirmek güçtür. Nadi-ren görüldüğü şekilde gerçekleşirler, çoğu zaman da sembollere bürünmüş olduklarından, içerdikleri bilgiler ancak söz konusu olaylar gerçekleştiğinde anlaşılabilir. Laboratuvar koşullarında deneysel olarak inceleyip sonuçları sınıflandıran parapsi-kologlar gerçekliğini kabul etmekle birlikte, nasıl oluştuğu ve nedeni konusuna bir açıklama getire-memektedirler. Kimi parapsikologlar prekognitif rüyaları bireysel olan ve olmayan şeklinde iki ana grupta ele alırlar. Bireysel olmayan genel kehanet rüyaları rüyayı gören kişinin özel yaşamıyla ilgili olmayıp, gelecekteki, toplumu ilgilendiren bir olay hakkındaki rüyalardır. Kitab-ı Mukaddes’teki fira-vunun rüyası bu tür rüyalara bir örnek olarak gös-terilebilir. Parapsikolojik istatistikler prekognitif duyumların büyük kısmının genellikle ilk 48 saat içinde olacak olaylara ilişkin olduğunu göstermek-

Page 23: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

23 10 Eylül 2011/ Sayı 3

“Uyku,ölümünkardeşidir…”Hz.Muhammed(s.a.v.)gözlemlenmiştir.

Beden-dışı deneyim terimi okültizmdeki astral se-yahat ya da astral projeksiyon terimine pek sıcak bakmayan Robert Monroe tarafından 1971’de söz konusu terime alternatif olarak ortaya atılmıştır. Halen bilim insanları pek fazla şey bilmemekte-dir. Her on kişiden biri bu deneyimi yaşadığını ile-ri sürmektedir. Beden-dışı deneyimin genellikle REM uykusu ile “uyku felci”nin başlaması arasın-daki sınırda meydana geldiği saptanmıştır.

Haberci rüyalar: Ruhçulara göre, bunlar kaynağı tekamül düzeyi “yüksek” bedensiz var-lıklar olan, bir mesaj taşıyan, amaçlı, düzenlenmiş rüyalardır, ruhta derin izler bıraktıklarından kolay kolay unutulmazlar:

Uyarıcı rüyalar: Ruhçulara göre, bunlar ki-şiye önemli sonuçlar doğuracak hatalı bir davra-nışta bulunmasını, yanlış bir yola sapmasını önle-mek üzere gösterilen rüyalardır. Uyarıcı rüyaların kaynağı, ruhçulara göre, genellikle kişinin hami varlığıdır.

Prekognitif rüyalar: Bunlar bir mesaj taşı-maktan ziyade, gelecekte olacak olayların önce-den görülmesiyle ilgili rüyalardır. İnsanlığı binler-ce yıldır hayrete düşüren prekognitif rüyalar ya da prekognisyon rüyaları meydana gelecek olayların önceden bilinmesini sağlayıcı, kısaca geleceğe iliş-kin rüyalardır. Bir rüya ancak gerçekleştiği zaman prekognitif adını alır, yani bir rüyanın prekognitif olup olmadığını önceden kestirmek güçtür. Nadi-ren görüldüğü şekilde gerçekleşirler, çoğu zaman da sembollere bürünmüş olduklarından, içerdikleri bilgiler ancak söz konusu olaylar gerçekleştiğinde anlaşılabilir. Laboratuvar koşullarında deneysel olarak inceleyip sonuçları sınıflandıran parapsi-kologlar gerçekliğini kabul etmekle birlikte, nasıl oluştuğu ve nedeni konusuna bir açıklama getire-memektedirler. Kimi parapsikologlar prekognitif rüyaları bireysel olan ve olmayan şeklinde iki ana grupta ele alırlar. Bireysel olmayan genel kehanet rüyaları rüyayı gören kişinin özel yaşamıyla ilgili olmayıp, gelecekteki, toplumu ilgilendiren bir olay hakkındaki rüyalardır. Kitab-ı Mukaddes’teki fira-vunun rüyası bu tür rüyalara bir örnek olarak gös-terilebilir. Parapsikolojik istatistikler prekognitif duyumların büyük kısmının genellikle ilk 48 saat içinde olacak olaylara ilişkin olduğunu göstermek-

tedir. Aylar veya yıllar sonra olacak olaylara iliş-kin prekognisyonların sayısı çok azdır.

Bilgilendirme amaçlı rüyalar: Ruhçulara göre bunlar çok nadiren görülen rüyalardır. Uya-rıcı veya geleceğe yönelik bir nitelik taşımayıp, yalnızca kişiyi bilmediği bir konuda bilgilendir-me amacını taşır. (Dünyanın geçmiş devirleri, bir başka kimsenin geçmiş reenkarnasyonları, bir başka gezegendeki coğrafi koşullar vs. hakkında bilgilenme)

Bedensiz varlıklarla kurulan irtibatlardan kaynaklanan rüyalar: Ruhçulara göre bunlar, ge-nellikle kişinin önceden tanıdığı, ölüm olayı ile bedenini terk ederek öte âleme göçmüş kimseler ile uyku sırasında iletişim kurmasından kaynak-lanan rüyalardır. Fakat rüyada ölmüş bir kimse-nin bulunması rüyanın muhakkak bu gruba gir-mesini gerektirmez; yani muhakkak o kimseyle bir görüşme yapılmış olduğunu göstermez; bu, psikofizyolojik kaynaklı alelade bir rüya da olabi-lir, haberci bir rüya da olabilir.

Serbest hafıza rüyaları: Ruhçulara göre bunlar, kişinin geçmiş reenkarnasyonlarına ait anılarıyla ilgili rüyalardır. Serbest hafızada yer alan bu tür rüyalar kimi zaman defalarca, aynı ayrıntılarıyla, yeniden görülürler; dolayısıyla, tekrarlanan rüyaların çoğu bu gruba sokulur.

Yaratıcı rüya: Bir sanat eserinin, bir ica-dın yapılmasını ya da yeni bir kavramın doğma-sını sağlayıcı ilham veren rüyalara yaratıcı rüya adı verilir. Birçok sanatkar, eserlerini gördükle-ri yaratıcı rüyaları yaşamlarında uygulamak su-retiyle meydana getirmişlerdir. Yaratıcı rüyalar genellikle kendiliğinden meydana gelen rüyalar olmakla birlikte, böyle bir rüya görebilmek için elverişli koşulları hazırlayıcı, yani “istihareye yatma” denilen yöntemlerin kullanıldığına da rastlanmaktadır.

Gülşah ULUDİL

''Mutluluk Her An Vardır Yeter ki En

Karanlık Zamanınızda Işığı Açmayı

Unutmayın''

Page 24: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

24 10 Eylül 2011/ Sayı 3

Yaratıcı rüyalara tarihten şu örnekler verilebilir:

1. Samuel Taylor Coleridge (1772 - 1834) Kubla Khan eserini tümüyle rüyada hazırlanmış-tır.

2. Voltaire La Henriade eserini bir rüyası sı-rasında oluşturmuştur.

3. Edgar Allan Poe(1809 - 1849) hikâyelerini rüyalarından ilham alarak yazmıştır.

4. William Blake (1857 - 1827) geliştirdiği, bakır levhalar üzerine yazılı metni renkli resim-lerle bezeme tekniğini rüyasında ölü kardeşin-den öğrenmiştir.

5. Giuseppe Tartini (1692 - 1770) bir rü-yasında bir müzik parçası dinlemiş, uyandıktan sonra bu dinlediği parçayı taklit etmeye çalışa-rak “Şeytanın Sonatı” adlı eserini yaratmıştır.

6. Amerikalı asurbilimci Hermann Von Hilp-recht 3000 yıldan eski bir meselenin çözümü-nü rüyasında görmüş ve çözümü uyguladığında doğru olduğu ortaya çıkmıştır.

7. Friedrich Kekulé von Stradonitz (1829 - 1896) benzenin devrî yapısını ancak rüyasında çözmüş ve kimya tarihinde bir ilke imza atarak modern kimyada devrim yaratmıştır.

8. Otto Loewi (1873 – 1961) sinir akımı-na ilişkin araştırmaları rüyasından ilham alarak sürdürmüş ve akımdaki aktarımın kimyasal ta-biatlı olduğunu ortaya koyarak 1936’da Tıp ve Fizyoloji dalında Nobel Ödülü almıştır.

9. Paul McCartney "Yesterday" parçasını çalmadan önce rüyasında dinlemiştir.

• Lüsid rüya: Kısaca “bilinçli rüya” olarak ifade edilebilecek lüsid rüya kişinin rüya gör-düğü sırada, rüya gördüğünün farkında olması haline ve rüya gördüğünün bilincinde olduğu bu tür rüyalara verilen addır. Kişi gördüklerinin ve yaşadıklarının bir rüya olduğunun farkına var-makla birlikte rüya akıp gitmeye devam eder. Nasıl diğer rüya türleri sırasında yaşananlar, o anda rüya değil de gerçekmiş gibi algılanıyor ve yaşanıyorsa, lüsid rüyada yaşanılanlar da gerçek olarak algılanır. Bilimsel olarak araştırılmış ve gerçekliği doğrulanmıştır.

Lüsid rüyalar kendiliğinden meydana gelebildik-

leri gibi, bunun eğitimini almış kişilerin iradi olarak görebildikleri veya rüyalarını lüsid rü-yaya dönüştürebildikleri bilinmektedir. “Lüsid rüya sanatı”nda ustalaşmış olanlar ayrıca rü-yaya hakim olup rüyayı yönlendirebilmekte-dirler. Bu yönlendirme yalnızca kendi davra-nışları üzerinde değil, rüyanın içeriği ve seyri üzerinde de olabilmektedir. Malezya’da yaşa-yan Senoi yerlilerinin, bu tekniği geleneksel olarak kullanan “lüsid rüya ustaları” oldukları keşfedilmiştir. Senoi kültüründe üstat, öğren-cisine gördüğü psikofizyolojik kaynaklı rüyayı yönlendirebilmesi için imajinasyonu denetle-me tekniğini öğretir. Bu tekniği uygulayabilen öğrenci, örneğin rüyasında vahşi bir hayvan tarafından kovalanmaktaysa, rüyasında bilinç-li hale geçer ve imajinasyonunu denetlemesi sayesinde rüyanın kalan kısmında bu kez ken-disi o vahşi hayvanı kovalayabilir. Lüsid rüyayı görenler ve yönlendirebilenlere oneironot adı verilmektedir.

Bende bu tür rüya görenlerdenim. Çoğunlukla rüyalarımı kontrol edebiliyor, güzel ve görmek istediğim bir rüya ise devam edebiliyor ve eğer rüyadan korkuyorsam (henüz korkularla yüz-leşecek cesareti bulamıyorum demek ki) kendi kendimi uyandırabiliyorum. Ben eğitim alma-dan yapıyorum ama günümüzde de bilinçli rüya görmenin eğitmenleri var ve rüyalar hakkında seminerler veriliyor.

Rüyalar Ne kadar Sürer?

Rüyalarda yaşananlar inanılmayacak kadar hızlı gelişir. Bir kaç dakikalık rüya esnasında bile çok uzun sürdüğünü sanılan garip, şaşırtıcı ve çok değişik olaylar birbirlerini izler, bu ne-denle rüyada zaman kavramı oluşmaz. Ancak zaman kavramını, uyandıktan sonra beyinin öğretileri ve alışkanlıkları doğrultusunda sap-tadığımız bir anlar toplamıdır sadece.

Bilim adamları rüyanın süresi üzerinde kesin bir sonuca varamamışlardır. Bir kısmı rüyaların sadece birkaç saniye sürdüğünü iddia ederken, diğer bir kısmı da saatlerce devam eden rüyala-rın olduğu fikrindedir. Bu tartışmalar sırasında Dr. B. Klein adında Amerikalı bir bilim adamı bir araştırmaya başlamış ve gönüllü olarak seçtiği kişileri hipnotize ederek uyutmaya başlamıştır ve belli bir süre sonra uyandırıp rüyalarını din-leyerek, bir rüyanın 20 saniyeyi geçmeyecek kadar kısa sürdüğünü belirlemiştir.

Rüya Teknikleri

• İstihare tekniği: İstihare, iyi bir niyet-le, gelecekten bilgi almaya, bilinmeyen bir şeyi öğrenmeye, niyet edilen veya girişilecek bir işin hayırlı olup olmadığını anlamaya, önemli bir kararı uygulamadan önce ilahî makamlara danışmaya yönelik amaçlarla haberci rüya gör-meyi duayla talep etmedir.

İstihare yöntem ve teknikleri kültürden kültü-re farklılıklar gösterir. İstihare ya da enkübas-yon (inkübasyon) yönteminin en eski uygula-maları Sümerler (M.Ö. 3000) ve Eski Mısırlılar’ da (M.Ö. 2500) görülür. Bu uygarlıklarda rüya, ilahlar tarafından gönderilen bir mesaj ola-rak kabul edilirdi. Arkaik Yunan’da istiharenin özellikle mağaralarda, tapınaklarında yapılırdı ve amaç bazen haberci rüya görmek, bazen de şifa bulmaktı. Sufizm’de ve sonradan bazı Hı-ristiyan tarikatlerinde, Asya ve Amerika kültür-lerinde, Japonya’da, Kuzey Afrika, Avustralya, Çin, Hindistan ve İran’da da rastlanır. Bazı kızıl derili kabilelerinde olgunlaşma ayinlerinde kişi bir rehber rüya görene dek oruç tutmak ve dua etmek zorunda bırakılırdı.

İslam’da istihare şifa bulmak amacından ziya-de, belirli bir meseleye cevap elde etmek üzere yapılır ve istihareye yatmadan önce ezberlen-miş bir dua okunur. Kişinin, gördüğü birkaç ha-berci rüyasındaki sembolleri çözmesi, sonradan göreceği haberci rüyalarını çözümlemesinde ya da yorumlamasında, kendisine büyük kolaylık sağlar. Çünkü bazı semboller sonraki rüyala-rında da tekrarlanacaktır. Böylece, kişi “rüya alfabesi”nin harfleri olan sembollerin anlamla-rını çözmeyi başardıkça, “bireysel rüya sembol-leri alfabesi”ni ya da “bireysel rüya dili”ni keş-fetme yolunda ilerleme sağlayacaktır.

• Şaman ve lama teknikleri: Sibirya halk-larındaki en yaygın inanışlardan biri bedenin yaşamının ruha bağlı olmasıdır. İnanışa göre, uyku sırasında ruhun bedenle olan bağı gev-şediğinden, ikinci canın bedeni terk etmesiyle rüya meydana gelir. Bu canın bedendeki yok-luğu uyuyan kimsenin aniden uyandırılmaması şartıyla tehlikeli bir hal değildir.

Asya şamanlarında bazı rüya türleri inisiyasyon kapsamında ele alınır. Bu tür rüyalarda ilahî varlıklarla ya da hami varlıklarla iletişim kur-ması söz konusu olur. Sibirya ve Orta Asya Şa-

Page 25: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

25 10 Eylül 2011/ Sayı 3

Rüya Teknikleri

• İstihare tekniği: İstihare, iyi bir niyet-le, gelecekten bilgi almaya, bilinmeyen bir şeyi öğrenmeye, niyet edilen veya girişilecek bir işin hayırlı olup olmadığını anlamaya, önemli bir kararı uygulamadan önce ilahî makamlara danışmaya yönelik amaçlarla haberci rüya gör-meyi duayla talep etmedir.

İstihare yöntem ve teknikleri kültürden kültü-re farklılıklar gösterir. İstihare ya da enkübas-yon (inkübasyon) yönteminin en eski uygula-maları Sümerler (M.Ö. 3000) ve Eski Mısırlılar’ da (M.Ö. 2500) görülür. Bu uygarlıklarda rüya, ilahlar tarafından gönderilen bir mesaj ola-rak kabul edilirdi. Arkaik Yunan’da istiharenin özellikle mağaralarda, tapınaklarında yapılırdı ve amaç bazen haberci rüya görmek, bazen de şifa bulmaktı. Sufizm’de ve sonradan bazı Hı-ristiyan tarikatlerinde, Asya ve Amerika kültür-lerinde, Japonya’da, Kuzey Afrika, Avustralya, Çin, Hindistan ve İran’da da rastlanır. Bazı kızıl derili kabilelerinde olgunlaşma ayinlerinde kişi bir rehber rüya görene dek oruç tutmak ve dua etmek zorunda bırakılırdı.

İslam’da istihare şifa bulmak amacından ziya-de, belirli bir meseleye cevap elde etmek üzere yapılır ve istihareye yatmadan önce ezberlen-miş bir dua okunur. Kişinin, gördüğü birkaç ha-berci rüyasındaki sembolleri çözmesi, sonradan göreceği haberci rüyalarını çözümlemesinde ya da yorumlamasında, kendisine büyük kolaylık sağlar. Çünkü bazı semboller sonraki rüyala-rında da tekrarlanacaktır. Böylece, kişi “rüya alfabesi”nin harfleri olan sembollerin anlamla-rını çözmeyi başardıkça, “bireysel rüya sembol-leri alfabesi”ni ya da “bireysel rüya dili”ni keş-fetme yolunda ilerleme sağlayacaktır.

• Şaman ve lama teknikleri: Sibirya halk-larındaki en yaygın inanışlardan biri bedenin yaşamının ruha bağlı olmasıdır. İnanışa göre, uyku sırasında ruhun bedenle olan bağı gev-şediğinden, ikinci canın bedeni terk etmesiyle rüya meydana gelir. Bu canın bedendeki yok-luğu uyuyan kimsenin aniden uyandırılmaması şartıyla tehlikeli bir hal değildir.

Asya şamanlarında bazı rüya türleri inisiyasyon kapsamında ele alınır. Bu tür rüyalarda ilahî varlıklarla ya da hami varlıklarla iletişim kur-ması söz konusu olur. Sibirya ve Orta Asya Şa-

manizminde sırra erme denilen deneyimi ancak gereken hazırlık eğitimini almış şaman aday-ları geçirebilir ki, bu hazırlık eğitimi de ancak, dalgınlık, olup bitene ilgisizlik, birtakım nöbet-lere tutulma gibi ön belirtiler gösteren adaylar arasından, bir "iç çağrısı alma" ve mağaralarda haberci rüyalar görüp hami-rehber varlıklarıy-la irtibata geçme gibi ilâhî “seçilme” belirtileri göstermiş olana verilir. Hangi yöntemle seçilirse seçilsin, her şaman adayı iki ayrı alanı kapsayan bir inisiyatik eğitimden geçtikten sonra şaman olabilir. Şamanın transı kendine özgüdür; trans sırasında diğer trans türlerinin aksine şuurunu kaybetmez.

• Senoi tekniği:1930’lu yıllarda keşfedilen Senoi’lar Malezya’nın tropikal ormanlara sahip dağlık bir yarımadasında yaşayan, modern an-layışın “ilkel” olarak nitelendirebileceği bir yerli topluluğudur. Tüm bireylerinin huzur içinde ya-şadığı, yiyecek ve toprağın paylaşıldığı bu top-luluğun mutluluğu antropolog ve psikologların gözünden kaçmamış ve incelemeler sonucunda topluluğun, mutluluğunu lüsid rüyalara borç-lu olduğu anlaşılmıştır. Senoi’lar da lüsid rüya eğitimi daha çocukluk çağından başlamaktadır. Çocuklar konuşmayı öğrenir öğrenmez, aileleri onları rüyalarını anlatmaya teşvik etmekte ve onlara rüyaları denetleme yöntemleri öğret-mektedir. Senoi rüya tekniğinde aynı zamanda tatmine, zevklerin olabildiğince yoğun bir bi-çimde deneyimlenmesine de yer verilir.

Rüya ve Realite

Rüyalar ortaya koydukları iki mesele nedeniyle insanoğlu için hep büyüleyici bir konu oluştur-muştur: Rüyanın gerçeklikle olan ilişkisi ve uya-nık bilinç haliyle yapılan faaliyetle olan ilişkisi.

Doğu’nun birçok öğretisinde rüya olarak be-lirttiğimiz ruhsal hallerin asılsız olmayıp, birer realite oldukları ve asıl dünya yaşamının bir rü-yadan ve illüzyondan ibaret olduğu öğretilir. Bu öğretilere göre, gerçek olan, asıl olan ve ebedi olan insanın ruhsal yaşamıdır, beş duyuyla al-gılanan değil, beş duyu olmadan algılanan re-alitedir.

Page 26: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

26 10 Eylül2011/ Sayı 3

HZ.İDRİS (A.S) Hz. İdris (a.s), Hz. Şit (a.s)’ın torunlarındandır. Hz. İdris (a.s)’a otuz suhuf (Al-lah (c.c) kutsal kitaplardan hariç Cebrail (a.s) ile gönderdiği sayfalar) verilmiş-tir. İlk kez astronomi, hesap ilmi ve geçmiş zamanların ilimlerini öğrenen Hz. İdris (a.s)’dır. Kendisine peygamberlik, hikmet ve sultanlık verildiği için ona “müselles bin ni’me” (üç nimet verilen) denilmiştir.

Cebrail (a.s) dört defa gelip ona Allah (c.c)’ün emirlerini ve yasaklarını bil-dirmiştir. Rivayete göre Hz. İdris (a.s) bu emir ve yasakları insanlara yüz beş ve ya yüz yirmi sene bildirmiştir. Kendisine verilen birçok mucizelerden bir kaçı ise ağaçta ne kadar yaprak olduğunu bilmesi, bulutlara emrettiğinde dağılma-ları ve kendinden sonra gelecek peygamberleri haber vermesiydi. İnsanlara kendisinden sonra olacak Nuh tufanını anlatmıştır. Hz. İdris (a.s) yetmiş iki dil konuşurdu ve her kavmi kendi dilleriyle hak dinine davet ederdi. Hz. İdris

(a.s) yüz şehir kurmuş. İnsanlara ilimler öğretmiş. Kalemle yazı yazan ve iğneyle dikiş yapan ilk insandır. Bunlar Allah (c.c)’ün ona bir ihsanıdır. Aşure gününde göğe kaldırılmıştır.

Kur’an’da Hz.İdris (a.s) “ İdris’i de an. Hakikaten o, pek doğru bir insan, bir peygamberdi. Onu üstün bir makama yücelttik.” (El-Meryem, 56-57) ve “İsmail’i, İdris’i ve Zülkif’i de (yadet). Hepsi de sabreden kimselerdendi. Onla-rı rahmetimize kabul ettik. Onlar hakikaten iyi kimselerdi” geçer. Hz. Muhammed (s.a.v)’in bir hadis-i şerifinde: “Ben (Mirac gecesinde) dördüncü kat semada (gökte) İdris (peygamber) ile karşılaştım. Cibril bana:” Bu gördüğün İdris’dir. Ona selam ver” dedi. Ben de ona selam verdim. O da benim selamıma cevap verdi. Sonra bana:” Merhaba salih kardeş, salih peygamber” dedi” buyurmuştur. (Buhari, Müslim)

Kemal Şahin

[email protected]

SEÇME AYETLERHaşr Suresi;

18. Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun çünkü Allah, yaptıkla-rınızdan haberdardır.

19. Allah’ı unutan ve bu yüz-den Allah’ın da onlara kendi-lerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çı-kan kimselerdir.

20. Cehennem ehliyle cennet ehli bir olmaz. Cennet ehli is-tediklerine erişenlerdir.

Kıyâme Suresi;

1. Kıyamet gününe yemin ederim.

2. Kendini kınayan(pişmanlık duyan) nefse ye-min ederim (diriltip hesaba çekileceksiniz).

3. İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya topla-yamayacağımızı sanır?

4. Evet, bizim, onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter.

5. Fakat insan önündekine (kıyameti) yalanla-mak ister.

6. “Kıyamet günü ne zamanmış?” diye sorar.

7. 8. 9. İşte, göz kamaştığı, ay tutulduğu, gü-neşle ay bir araya getirildiği zaman!

10. O gün insan “Kaçacak yer neresi” diyecektir

11. Hayır, hayır! Sığınacak yer yoktur!

12. O gün varıp durulacak yer sadece Rabbinin huzurudur.

HADİSİ ŞERİF- “En hayırlılarınız Kur'an'ı öğrenen ve onu öğretenlerinizdir.”

- “Kim Kadir gecesini, faziletine ina-narak ve mükâfatını da Cenab-ı Hak-tan bekleyerek, ihya ederse, o kimse-nin geçmiş günahları bağışlanır.”

- “Kim Ramazan orucunu tutar ve ona Şevval ayından altı gün ilave ederse, sanki bir yıl oruç tutmuş olur.”

- “Nerede olursan ol Allah’tan kork!”

- “Müslüman, Müslümanın kar-deşidir. Ona zulmetmez; onu tehlike-ye atmaz

Page 27: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

27 10 Eylül 2011/ Sayı 3

HADİSİ ŞERİF

Tarihin en ünlü gemisi Titanik, her-kes tarafından bir deniz faciası ile tanı-nır, halbuki dev yolcu gemisinin ardında inanılmaz bir sır saklıdır.

Morgan Robertson 1861-1915 yılla-rı arasında yaşamış Amerikalı hikaye ve roman yazarı. Gençken deniz cilik yap-tı, sonra ise bir elmas eksperi oldu ve New York'da kuyumculuk yaptı. Sonra Kipling'in bir hikayesini okudu ve yazar olmaya karar verdi.

1897 yılının bir kış gecesi 24. Cad-dedeki dairesinde yeni bir deniz hikaye-si yazmayı planladı. Bu uzun bir hikaye olacaktı. Hayalinde dev bir yolcu ge-misi vardı, asla batmayan bir gemi. Bir aşk teması üzerine kurulu olan hikaye-nin kahramanları bu dev gemiye binip, İngiltere'den ABD'ye gidiyorlardı ve aşk hikayesi dünyanın en lüks gemisinde sü-recekti. Ama hikayenin hayali kahraman-ları beklenmedik bir süprizle karşılaşa-caklar ve bir deniz kazası, batmaz denen gemiyi okyanusun dibine yollayacaktı.

Robertson'un senaryosu buydu. Otu-rup yazdı ve hikayeye ( kitabına ) iki isim verdi; " Futility " yani " Nafile " ve " Titan Kazası ". Evet, yanlış okumadınız; Titan... Robertson'un romanında "Titan"ın batış sahnesi ise şöyleydi:

" ... Gözcü haykırdı; " Buzdağı! " Bi-rinci subay, kaptana haber verdi ve der-hal makine dairesine tornistan yani geri git emri verildi. Fakat hızını kesmesi için zaman lazımdı ve sisler arasında buzdağı yaklaşıyordu. Aşağıdan ise orkestranın ve eğlenen insanların sesleri duyuluyor-du. Kaptanla yardımcıların çaresiz ba-kışları arasında buzdağı Titan'ın sancak tarafına çarptı. Darbe hafifti hatta pek hissedilmedi, kaptan o anda ucuz atlattık diye düşünüyordu. Ancak bir kaç dakika sonra gemi birden yan yattı, buzdağı asıl yarayı su kesiminin altında açmıştı, yara öldürücüydü, çünkü buzdağı Titan'ın bor-dasını jilet gibi keserek, parçalamıştı..."

Daha sonra Robertson hikayeye; geminin hızla su aldığını, alarm verildiği-ni, yardım çağrıları yapılırkeni Avrupa'nın en ünlü ve zengin ailelerinin mensupları birbirlerine ebediyen veda ederken, dev yolcu gemisi Titan'ın buzlu kutup suları-na hızla gömüldüğünü anlatarak devam ediyordu...

Aradan 14 yıl geçti. Dünyanın en bü-yük ve lüks gemisi Titanik, İngiltere'nin Southampton limanından ABD'ye doğ-ru denize açıldı. Sonra 1912 yılında 14 Nisan'ı, 15 Nisan'a bağlayan gecede sis-ler arasından bir buzdağı batmaz denilen Titanik'in katili oldu...

Robertson'un romanındaki batış sahnesi aynen gerçekleşti. Sadece o ka-dar mı ? Bakın romanında daha neleri bil-mişti;

• Titan ve Titanik de aynı limandan ( So-uthampton ) yola çıktı.

• Titan 248 metre, Titanik 252 metreydi.

• Titan 70000 ton, Titanik ise 66000.

• Her iki geminin de 3 pervanesi vardı.

• Titan'a ve Titanik'e Avrupa'nın sayılı zenginleri ve ünlü aileleri binmişlerdi.

• Titan, New Foundland yakınında bir buzdağına, Titanik de 14 yıl sonra aynı koordinatta, başka bir buzdağuna çarpa-rak okyanusa gömüldü.

• Titan'da 24 filika Titanik'de ise 22 filika vardı.

• Gerçek kazanın sonucunda Titanik'te 1513, Robertson'un romanındaki Titan' da ise 1500 kişi ölüyordu.

• Her iki gemi de 3000 kişilikti ve Titanik'e 2224 kişi binmişti

• Hatta iki gemi de batarken orkestranın ilahi çalmasına kadar aynı....

Titanik Gemisinin Tarihsel Gerçekleri ve

Bilinmeyen Yönleri Aycan Toplu

Page 28: Kalemsiz Dergi 3. Sayı

Web : www.kalemsizdergi.com | Twitter : Twitter.com/KalemsizDergi | Facebook : Facebook.com/KalemsizDergi