36
5 Ağustos 2011 / Sayı 2 Dillerin Ve Dinlerin Buluşma Noktası

Kalemsiz Dergi 2. Sayı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Kalemsiz Dergi 2. Sayı

Citation preview

Page 1: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

5 A

ğust

os 2

011

/ Sa

yı 2

MARDİNDillerin Ve Dinlerin

Buluşma Noktası

Balkan Savaşları

Eski Mahalle Oyunları

Türk’lere Özgü Davranışlar

Page 2: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

Genel Yayın EditörüMert Abakuş

EditörlerBarış Melih Cayıt

Kıvanç Cangülenç

YazarlarAycan TopluBaşak Tekin

Başak ŞimşekBatuhan Öztütüncü

MaydanozNuh Burak Karakaya

Gülşah UludilHakan YıldızSinem Şen

Uğur PapatyaSefa Uludil

Tolga ArslanKara Dely

Kemal ŞahinOktay YenitürkÖzge Özgüner

TasarımDerda Karakış

Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf, harita, illüstrasyon ve konuların sorumluluğu yazarlarına aittir. Kalemsiz

Dergisi’nde yayımlanan yazıların her hakkı saklıdır. Hiç bir içerik izinsiz kullanılamaz. Kalemsiz Dergisi,

www.kalemsizdergi.com üzerinden yayın yapmaktadır. Tüm görüş, öneri ve sorunlarınız için iletiş[email protected]

adresine e-posta gönderebilirsiniz.

Page 3: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

Editör’den

İlk sayımızda gördüğümüz ilgi, aldığı-mız tepkiler bizi çok memnun etti. Bize bu süreçte destek olan ve yardımlarını esirgemeyen siz değerli okurlarımıza çok teşekkür ediyoruz.

İlk sayı bizim için daha çok tecrübe ka-zanma sayısı oldu. Eksiklerimizi görüp üzerine gitmemiz , daha iyi bir dergi için ‘Neler yapabiliriz?‘ sorusunu sormamızı sağladı. Beyin fırtınaları ile fikir alışverişi yapmaya başladık. Sizlerinde önerebile-ceği fikirler olursa buna her zaman açık olduğumuzu belirtmek isterim.

Yazar kadromuza ilaveler oldu ve daha da olacak. Yazmak isteyen arkadaşları-mıza dergimizin kapısı açık. Nasıl mı?

Her ay belirli konuk yazarlarımız oluyor. Siz de bunlardan biri olmak istiyorsanız bizimle iletişime geçmelisiniz. İlginç olacağını düşündüğünüz konularınız varsa bunları bizlerle paylaşabilirsiniz. Mesele sadece bizimle iletişime geçmek hepsi bu.Bize ulaşan herkese mutlaka geri döneriz.

Bu sayımızda sizlere daha dolu içerik sunmak istedik. Daha çok yazıyı, yazı kalitesi düşmeden sizlere ulaştırmak is-tiyoruz. Bilinen, sıradanlaşmış konuları yayınlamaktansa merak edilen, daha önce pek fazla duymadığınız konuları ya da çok iyi bildiğiniz şeylerin bilinme-yen yönlerini sizlerle buluşturma gaye-sindeyiz.

Mert Abakuş /Genel Yayın Editörü

[email protected]

Sevgili okuyucularımız, takipçilerimiz,İlk sayıda aldığımız bir eleştiri de “daha ciddi konular işlenebilir” idi. Ciddi konu-lar denince akla ilk olarak siyaset gelir. Bizde siyasete içeriklerimizde yer ver-meyi henüz düşünmüyoruz, ama top-lumsal konular kesinlikle dergimizde yer alacaktır.

Merak edilen bir konu da dergimizde röportajların yer alıp almayacağı idi. Bu konuda müjdeli haberler verebiliriz. Dergimizin ileriki sayılarında röportaj-ların yer alması için son derece büyük çabalar göstermekteyiz.Bunun için ça-lışmalarımız sürüyor. Hiç beklemediği-niz bir isimle röportaj yaparak karşınıza çıkabiliriz. O sebeple bizi takip etmeye devam edin..

Aldığımız ve alacağımız iyi-kötü reaksiyonlarımız bizim için çok önemli. Lütfen bizleri eleştirmekten çekinmeyin ve eksik gördüğünüz yerleri bize bildirerek bizzat müdahale edin.Dergimizin ikinci sayısı ile sizleri başbaşa bırakıyor, bizi takip eden herkese teşekkürlerimizi sunuyoruz..

Page 4: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

5 Ağustos 2011/ Sayı 2

Dört Yanımız Hurafe 06

Eski Mahalle Oyunları 08

İçindekiler

06 - Dört Yanımız Hurafe

07 - Türk’lere Özgü Davranışlar

09 - Facebook’ta Yeni Bir Uygulama

15 - Organize Oluyoruz

17 - Şehitlerimizi Rahmetle Anıyoruz

18 - 19 - Kendinize Güveninizi Sağlamak İçin 10 Adım

20- Trendleri Takip Etmenin Püf Noktaları

Page 5: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

5 Ağustos 2011/ Sayı 2

Oyun İncelemeleri 16

Sabiha Gökçen’in Hayatı 35

21 - Paylaşalım Oyunu Omuz Omuza

22 -23 - Konuk Yazarlar

24 - 27 - Dillerin ve Dinlerin Buluşma Noktası : Mardin

28-31 - Balkan Savaşları

32-33 - Kadir Gecesi

34 - Yüzyılın İcatları

35- Sabiha Gökçen’in Hayatı

Page 6: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

5 Ağustos 2011/ Sayı 2

Dört Yanımız HurafeNereye baksanız batıl inançların cirit attığını görürsünüz. Saçmalık işte. Herkes her aklına geleni

söylemiş, ortalık hurafeden geçilmez olmuş. Aşağıdaki hurafeleri inanmanız için değil, gülmeniz için koyduk.

• Ziyaret yerlerindeki ağaçları ke-sen çarpılır.

• Mezarlığı parmakla işaret edenin parmağı kurur.

• İki bayram arası evlenmek gü-nahtır.

• Elleri diz üstünde kavuşturmak kısmeti kapatır.

• Gece aynaya bakanın ömrü kısa olur.

• El yıkamaya sol elden başlamak uğursuzluktur.

• Yatarken çorapları baş tarafa koymak iyi değildir, insan çabuk ölür.

• Kurban kesilirken hayvan dilini dışarı çıkarırsa kurban sahibi o yıl ölür.

• Terliğin ters dönmüş olması uğur-suzluktur.

• Kurt uluyunca ya ayaz olur ya kar yağar.

• Gece ıslık çalmak günahtır.

• Duvar dibinde uyuyan çarpılır.

• Tokalaşırken sol eli kullanmak uğursuzluktur.

• Eşikte oturan evde kalır.

• Kişinin önüne tavşan çıkması uğursuzluktur.

• Ateşe tükürmek, sövmek, tırnak atmak, su dökmek uğursuzluktur.

• Bir kişinin üzerinde dikiş dikilirse o kişinin kısmeti bağlanır.

• Baş taranırken dökülen saçları atmak doğru değildir. Bunlar top-lanır, ölünce kişinin kabrine konur. Çünkü bu saçlar kıyamet gününde tekrar bitecektir.

• Evin ışığını erkek yakarsa o ev bereketli olur.

• Kızın ilk saçını dayısı keserse saçı gür olur.

• Kapının önünde oturan kişi iftira-ya uğrar.

• Düşen diş gömülmeli ya da sak-lanmalıdır.

• Akşam kapının önü süpürülmez.

• Evden biri gurbete gidince o gün o ev süpürülmez, misafir kabul edilmez.

• Kara kedi görürsen saçını çek, yoksa kel kalırsın.

• Ayakkabı çıkarıldığında ters dö-nerse , ayakkabının sahibi tez va-kitte ölür.

• Yağmur yağarken kapı eşiğinde oturmak günahtır.

• Kadının, yolda, erkeğin önünü kesmesi uğursuzluktur.

• Külün yanında yatılmaz. Külde cin, şeytan vardır.

• Ölünün yıkandığı evde üç gün ışık yanar.

• Akşam soğan yenen yere melek-ler gelmez.

• İncir ve ceviz ağacının altında uyuyanı şeytan alıp götürür.

• Narın tanelerini yere dökmek gü-nahtır.

• Evin üstünde baykuş öterse o evde bir ölüm ya da yıkım olur.

• Tencerede su boşuna kaynarsa düşman çoğalır.

Page 7: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

5 Ağustos 2011/ Sayı 2

Türk’lere Özgü Davranışlar

• Ünlü birini görünce fotoğraf çektirip samimi havası vererek, çevresindekilere hava atma.

• Gazete ve dergilerdeki resimlere sakal, bıyık ve göz-lük yapma.

• Otobüs durağa yanaşınca ille ön kapıdan inme.

• Cep telefonu ile bağırarak konuşma.

• Trafikte beklerken burun karıştırma.

• Faturaları hep son gününde ödeme.

• Reklam için asılan afişleri yırtma.

• Meydana konan güvercinlerin üzerine koşup onları kaçırma.

• Ünlü birini görünce ona el sallama.

• Eline silah gecen birinin hemen silahla şaka yapması.

• Futbol maçı sonucu kavga edip karşı takım taraftar-larının ağzını yüzünü dağıtıp ve bununla gurur duyma.

• Yolda gördüğü arkadaşının üstüne arabayı sürme.

• Uçakta yolculuk ederken yanındakine yolculuk nere-ye hemşerim deme.

• “Kim o?” denince “Ben” diye karşılık verme.

• Düğünlerde sahte çeyrek altın takma.

• Otobüs duraklarına “ateşli sevişirim beni ara” yazma.

• Mesleki ünvanımızı İngilizce söyleme.

•Ara yoldan ana yola çıkacak araca yol vermeme.

•Minibüs şoförlerinin beğenmese bile mutlaka kral fm dinleme.

•Atlet ve çizgili pijamanın altıyla mangal yakıp bütün aileyi doyurma.

•Otobüs koltuklarının üstüne yazı yazma veya yırtma alışkanlığı.

• Kardan adama tekme atma veya bozmaya çalışma.

• En iyi arabayı ben kullanıyorum zannetme.

• Tuvalet duvarını anı defteri sanma.

• Sinyal verir vermez şerit değiştirme. Olası bir kazada, “Sinyal verdik görmedin mi lan?” deme.

• Kar yağınca eve bolce ekmek alma.

• Kimsenin bilgisi olmayan bir konuda ileri geri sallama.

• Kırmızı ışıkta beklerken yeşil ışık yanar yanmaz kor-naya basma.

• İskambil kağıtlarından kule yapan birinin kulesini bozma.

• Cep telefonu kullanımının yasak olduğu yerlerde ille de telefonla konuşma.

• Tiki olanların tiki ile kasıtlı uğraşıp karşıdakini çileden çıkartma.

• Şahin marka arabayı doğan görünümlü yapma.

• Belediyenin duraklara koyduğu saatleri söküp evde duvar saati yapma.

• Kumsalda deve güreşi yapma.

• Trafikte bizi gecen arabayı yakalayıp, geçmeyi bir halt sanma.

• Dersini çalışıp sınıfını geçen öğrenciyi inek sayma.

• Ağaçlara ve banklara kalp içinde isimlerinin baş har-fini kazıma.

• Kartopunun içine buz veya çakıl taşı yerleştirme.

Özge Özgüner

Page 8: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

8 5 Ağustos 2011/ Sayı 2

Eski Mahalle OyunlarıEskiden okullarda ya da mahalle aralarında bir grup ço-cuk arasında çeşitli oyunlar oynanırdı. Tabi o zamanlar teknolojiden yoksun gençlerin sokakta oynamaktan başka bir alternatifleri yoktu ve bu durum onlar için daha eğlenceli olurdu. Samimi arkadaşlıklar kurulurdu, sokaktaki çocuk iyiyi kötüyü ayırt ederdi, dostunu düş-manını bilirdi. Ancak günümüz bilgisayar ve internet ça-ğında yukarıda saydığımız durum yavaş yavaş önemini yitirmektedir. O saf duygularla oynanan oyunlar ve gü-zelim arkadaşlıkların yerini sanal ortamlar aldı. Bu du-rum bizleri üzse de gerçeklerin önüne geçilemeyeceği aşikâr. Neyse gelelim o dönemlerde sokaklarda oyna-nan en popüler oyunları tanıtmaya…

Saklambaç: Her zaman ilk akla gelendir. Bir ebe ve is-tenildiği kadar oyuncu ile oynanan oyunumuzdur. Ebe elini duvara dayayarak gözünü kapatır ve belli bir sayı-ya kadar sayar. Bu esnada diğerleri saklanır. Ebeye gö-rünmeden ebenin gözünü kapattığı yeri sobeleyen ebe olmaktan paçayı kurtarır. Yakalananlar ebe tarafından sobelenir. Ebe olmak ya da olmamak için değişik versi-yonları ve takım halinde oynananları vardır.

Yakalamaca: İki takım halinde ya da tek ebeyle de oynanır. Bir takım kaçar, ebe yakalamaya çalışır. Ya-kaladıklarını bir yerde halka içine alacak şekilde çizgi çizerek tutar. İçeridekilerin kurtarılması için dışarıda-kilerin yardımına ihtiyaç vardır

Körebe: Ebenin gözleri bağlı şekilde diğer oyuncuları yakalaması gerekir. İlk yakaladığı ebe olur.

Ebelemece: Ebe kaçan oyuncuları vurmaya çalışır. Elle dokunulan yeni ebe olur. Oyun sürer gider.

Misket: Mors, başvurma gibi çok değişik versiyonları vardır. Her birini açıklamaya gerek yok. Bilenler bilir. Oyuncular karşılıklı olarak misketlerini vurmaya çalışır.

Yakantop: İki takım ha-linde ve bir topla oynanır. Bir takım karşılıklı geçerek içerideki diğer takım oyun-cularına topu değdirmek üzere karşılıklı atar. Topa değen saf dışı olur. Topu havadayken yakalamak ise bir can avantajıdır. Oyun-cuların tamamı vurulunca-ya ya da son oyuncu can sayısını tamamlayıncaya kadar devam eder. Sonra takım görevleri değişir.

Yağ Satarım: İçe dönük daire şeklinde oyuncular oturur. Ebe yağ satarım bal satarım ustam ölmüş ben satarım tekerlemesiy-le elinde mendil dışta do-lanır. Çaktırmadan mendili birisinin arkasına bırakır. O kişi fark etmeden yeri-ne oturursa ebe o kişi olur, yakalanırsa kendisi devam eder.

Hırsız-Polis: Eşit sayıda takım oluşturur ve hırsızların kaçması ve saklanması için belli bir süre verilir. Ve süre bittikten sonra polisler, hırsızları bulmaya çalışır. Ya-kalanan hırsız için belli bir yer vardır ve bir polis gö-zetiminde bekletilir. Başka bir hırsız diğer hırsızı kur-tarabilir ama çok hızlı davranması gerekir kendisinin yakalanmaması için.

Bir zamanların en çok oynanan ama günümüzde bu oyunların oynandığını nadir olarak gör-düğümüz mahalle oyunları bu kadar. Yazımı yeraltından bir Rapçi’nin sözüyle kapatıyorum.

”Herkeste var PC, yok kaydıraktan kayan”

Page 9: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

9 5 Ağustos 2011/ Sayı 2

‘ta Yeni Bir Uygulama

Artık facebook’tan görüntülü olarak konuşabilmek mümkün. Geçtiğimiz hafta beta yayına geçen Google Plus servisinden sonra Facebook hizmeti bunu pek ciddiye almamıştı. Ve Fa-cebook cephesinden beklenen gelişme geçtiğimiz günlerde gerçekleşti. Bu gelişmenin ar-dından Skype ve Facebook or-taklığı ile görüntülü sohbet ya-pabileceğiz.

Skype işbirliğiyle hayata ge-çirilen yeni “video araması” özelliği, Facebook kullanıcıları-na sohbet penceresinin hemen üzerinde yer alan “video arama-sı başlat” düğmesine tıklayarak bir arkadaşıyla anında görüntü-lü görüşme yapabilme olanağı sağlıyor.

Video araması özelliğini kul-lanmak için üyelerin ayrıca bir program yüklemesi gerekmiyor. Bir seferlik yapılan kurulumdan sonra, tek bir tıkla kullanıcılar arkadaş listesinde yer alan ve o sırada çevrimiçi olan kişilerle anında görüntülü sohbet edebi-liyor. Görüntülü arama çağrısı yapılan kişiden cevap gelme-mesi durumunda, çağrıyı yapan kişi aradığı kişiye görüntülü mesaj bırakabiliyor. Dâhili veya harici kamerası olmayan kişiler de görüntülü görüşmeye sesle-riyle katılabiliyor.

70’ten fazla dilde hazırlanan ve ilk aşamada bir grup üyenin kullanımına sunulan görüntü-lü arama uygulaması, kısa bir süre içinde sayıları 750 milyonu geçen tüm Facebook üyelerinin kullanımına açılmış olacak.

GÖRÜNTÜLÜ MESAJ DA BIRAKILABİLECEK

Batuhan Öztütüncü

Teknoloji Neden Geliştiriliyor ? Dünya’da teknoloji hızla geliştiriliyor. Her ge-çen gün olmaz dediğimiz, yapamazlar dediği-miz ürünler ortaya çıkıyor. Teknolojinin hızına gerçekten yetişilemiyor. Teknolojinin gelişmesi gayet normal ama teknolojinin neden geliştiril-diğine hiç kimse net bir cevap verememektedir. Teknoloji neden geliştirilir? Birçok insan hayatı kolaylaştırabilmek için diyor. Fakat insanların hayatları kolaylaşırken insanlar neden gittikçe mutsuzlaşıyor? O zaman teknoloji insanların hayatlarını kötüleştiriyor mu? Teknoloji iyi bir şey değil mi? Gibi birçok soru aklımıza geliyor. Aslında teknolojiyi gerekli teknoloji ve gereksiz diye ikiye ayırabiliriz. Gerekli teknoloji insanın olmazsa olmazıdır. Örnek vermek gerekirse sağlık araç gereçlerinde ve ilaçlarda teknoloji-nin geliştirilmesi çok önemlidir. İnsanın ömrü bu teknoloji sayesinde uzuyor da diyebiliriz. Di-ğer gereksiz teknolojiye baktığımızda ülkelerin silah geliştirmeleri birbirleri ile savaşmaları so-nucunda insanların hayatlarına mal oluyor. Bu örneklere bakacak olursak teknolojinin yararlı mı zararlı mı olduğuna karar veremeyiz. Şöyle bir mantık yürütebiliriz teknoloji iyi insanlar tarafından geliştirilirse insanlar için çok faydalı fakat kötü niyetli insanlar tarafından geliştiri-lirse insanların zararına olmuş olur. Ama bir de teknolojinin doğaya ve ozon tabakasına zarar-larından bahsedecek olursak ne kadar iyi olursa olsun teknolojik her ürünün doğaya ve ozon tabakasına zararı oluyor maalesef. Yani bu tek-nolojinin neden geliştirildiğine verilecek kesin bir yanıt yok. Aynı zamanda yararlı mı zararlı mı olduğu da bilinmemektedir.

Hakan Yıldız

Page 10: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

10 5 Ağustos 2011/ Sayı 2

Bol GiyenAdamlar

Yazı Dizisi / #2 / Türkçe Sözlü Rap Müzik Doğdu – Oktay YENİTÜRK

Geçen yazımda size bir hiphop kültürünün üye-sinin monoton hayatı gibi bir şey yazmıştım. Söz verdiğim gibi bu yazıda Türkçe sözlü rap müzik nerden geliyor, ilk hangi albüm çıktı bu konuda, ilk grup kim, kaç senesinde çıktı, Türk’ler bunu nasıl karşıladı vb. Şimdi bunları yazıyorum.

İlk önce şu bilgiyi kafamızdan atalım. Türkçe rapin çıkışı asla Cartel ile olmadı. Ama kendi dönemine göre Türkçe rapin en iyileriydi. 90’lı yılların başında hayatımıza rap gurbetçi Türkler (genellikle Almanya’da yaşayan kesim) tarafın-dan girdi.

İlk gurbetçilerin yaptığı bu rap Almanya’daki siyaseti iğnelemek, gerekirse çok büyük bir çu-valdız batırmak amacıyla yapıldı. Bilinen köklü ilk grup bu yönde King Size Terror’dür. 1991 çıkışlı “The Word is Subversion” albümün-de ki “Bir Yabancının Hayatı” isimli şarkıda Almanya’da yaşayan gurbetçilerin dertlerini rap müziğe yansıtmıştır. Parçanın yazarı ise en az 5 senedir rap dinleyen birine yabancı gelmeyecek bir isim, Karakan !

Bundan sonra yeni bir akım daha başladı. Bi-raz sabredin henüz Cartel değil. Türkçe rapin en ama en efsanesi (bana göre efsane ve bir çoğunluğa göre de) İslamic Force oldu. O za-man yaptıkları müziklerin bugün bizim yaptığı-mız müziklere çok yakın. Çünkü içinde gerçek rap melodilerini, ritimlerini barındırıyordu. Bu grup Boe B, Dj Cut’em T, Dj Derezon isimleriyle oluştu. 1992 yılında bir single’a sahip oldular, 1993 yılında ise bir EP albüm yayınladılar. Bu tarihe kadar sürekli İngilizce çalışmalar yaptı-lar. EP albümünün tarzı King Size Terror’un “Bir Yabancının Hayatı” gibi bir tarza sahipti. 1993 yılında yine Almanya’da yapılan bir toplama al-bümde Boulevard Bou tarafından parçanın alt-yapısı tamamen Türk müziği sample’ı ile yapıldı ve bir bölümü Türkçe sözlü olarak söyledi.

Bu zamandan sonrası Türkiye’ye köklü bir kül-türü getirdi. Adı ise Hiphop! . Almanya’da bak-kallarda içinde Türkçe parça olan sing albümler satıldı, tamamı Türkçe sözlü olan bir rap albü-müne sahip olduk.

Bundan sonrası için Türkiye artık rapi duyabi-licekti. Çünkü Cartel geldi ve herkes “gel gel gel” sesine kulak verip Cartel’e gitti. İşte Türk-çe sözlü rap müzikte bir dönüm noktası daha... 1995 yılında Cinayi Şebeke (bir breakdance gurubuydu), Karakan ve Erci E grubu kurmak için bir araya geldiler. MTV sayesinde seslerini Türkiye’de de çok rahat bir şekilde duyurdu-lar. İlk önce yurtdışında sonra Türkiye’de çıkan Cartel’in albümü çok fazla bir satış elde etti. Türkiye’de rapin kemik kitlesi dahil bu kadar beklemiyordu belki ... Bundan sonra Cartel’in 2 üyesi de 1997 yılında solo albümlerini çıkardı. Erci-E’nin albümü “Sohbet” , Karakan’ın albümü ise “Al sana Karakan” ismine sahipti.

Şimdi Türkçe rapin en önemli isimlerinden birisi Killa Hakan desem birçoğunuz “hass, hadi be, ya bırak ya, o Ceza sayesinde ünlü oldu” falan dersiniz. Ama 1997 yılında Killa Hakan İslamic Force grubuna dâhil oldu ve İslamic Force’nin Türkçe sözlü ilk rap albümü “Mesaj” çıkış buldu.

Bu tarihten sonra Blue Jean gençlik dergisinde Turbo (Tunç Dindaş) özellikle grafiti ağırlıklı ol-mak üzere hiphop kültürü için birçok yazı yazdı. Türkiye’de yapılan hiphop organizasyonlarının başını ise o zamanlar Blue Jean çekiyordu. (Son-rasından Hiphoplife popüler olmaya başlayınca organizasyonların da seyiri değişti.)

1999 yılında ise en önemli albümlerden birisi olan “YERALTI OPERASYONU” çıktı, ardından ise Sultana’nın albümü çıktı. Ama konumuz “Yeraltı Operasyonu” albümü. Turbo yeraltı or-ganizasyonlarında sahne alan isimleri bir araya

Page 11: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

11 5 Ağustos 2011/ Sayı 2

toplayıp toplama albüm yapmaya ve ismini “Ye-raltı Operasyonu” koymaya karar verdi. Albüm-de ise Nefret, Silahsız Kuvvet, Yener, Susturucu ve Ses grubu bulunuyordu. Albüm kaset ve CD olarak piyasaya sürülürken kısa sürede satışları 5000’den fazla bir sayıya ulaştı. Biten baskılar yerine yenisi basılmadı kopyaları elden dağıtıl-dı.

“Yeraltı Operasyonu” bombasından sonra piya-sada kız sanatçıları görmek artık mümkündü. Bu kadar isimden bahsettik Ceza, Sagopa, Fuat nerde kaldı diyebilirsiniz. Yukarda Nefret ismin-den bahsettim. İşte bu grup Ceza ve Dr. Fuchs tarafından oluşmuştu ve albümleri ise “Meclis-i Âlâ İstanbul” ismine sahipti. Yine “Yeraltı Ope-rasyonu” albümünde adı geçen Silahsız Kuvvet grubu 2000 yılında bir albüme sahip oldu. Bu yılda ise Boe B hayata gözlerini yumdu.

Bundan sonrası Türkçe sözlü rap albümleri, parçaları bugüne kadar ufak tefek değişimlerle geldi. Fakat bu seneden sonra çok şey değişe-cek gibi görünüyor. Çünkü Hiphoplife “Organize Oluyoruz” isimli bir albüm yaptı ve “Yeraltı Ope-rasyonu” kadar ses getirecek bir albüm olduğu-nu savunuyor. Çıkış tarihi ise 22 Temmuz 2011.. Bundan önce de yine bu yıl Da Poet parçalarında ve sahnelerinde kurduğu “Live Band” grubuyla birlikte canlı enstrümanlar çaldı. Bu bir ilk de-ğil, Da Poet – Poetika albümünden önce bunu Mode XL’de sahnelerde yapmıştı ve “Da Poet Live Band” kadar iyi değildi. Ki bundan önce-ki 2000’lerde, 90’larda yapılan albümlerde bile çok az canlı enstürmanlar çalınıyordu parçala-rın altyapılarında. Son 1,5 sene içinde dubstep müziği tanıdık, hiphop kökenine bağlı bu türün (rapten ayrı bir müzik türü değil gangsta, crunk türü bir müzik) Türkçe sözlü rap müziğe çok iyi katkısı olabileceğine inanıyorum. Da Poet’te yine Poetika albümünde ki bir parçanın sonun-da dubstep melodisi kullanmıştı.

14. Sayfada satın alınması gere-ken albümleri ve “Hiphoplife: Or-ganize Oluyoruz Vol1” albüm tanı-tımını bulabilirsiniz.

[email protected] adresinden bana eleştirilerinizi, mesajlarınızı ulaştırabilirsiniz.

Page 12: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

Article with photo No. 2

12 5 Ağustos 2011/ Sayı

Dely’nin Köşesi

Dely’nin sözlüğünden kelimeler: “Yıpranmak”

Beklenti diyelim, beni koru, beni kolla, beni sev, komutuma uy, bana his yükle bana aşk yükle bana enerji yükle, bana özgürlük yükle… aç bir kondansatör gibi emilen ruhundan geriye kalan kaç şey seni yansıtır ki? Düşünürsün: “Ben kimim? O gittikten sonra ne kalır?” diye. Sonra başlar kıyılarda ansızın su çekilmeleri, birden daha kalabalık yunus sürüleri vurur kıyıya, inci çıkmaz artık istiridye-lerden… kaybedilen her şey yüzüne vurmaya başlar… birden anlarsın ne yaparsan yap yalnızsın… Süku-net ruhunu esir alır

Bir alt başlık diyelim: “kontörlü ilişkiler ve sabit tarife yalnızlık” Bir alt başlık diyelim: “ blues acılar ve pop yaşamların geri bildirimi”

Bir alt başlık diyelim: “acı aromalı yalnızlık ve dipsos ilişkiler”

Bir alt başlık diyelim ki: “daldır batır boyacı küpü sevişmeler ve lanetli ruh sancıları”

Kitaplıklar dolusu kelimenin bulan-dırdığı bir beyin mesela, bolca şar-kı, bolca sigara hatta yerine göre alkol ile demlenmiş algılar… geri alınan her şeyin yeniden kurgulan-mış bir senaryo ile çekilmeyi bek-leyen tetikler gibi, domino taşları gibi kontrolden çıkmasını izlerken, duvarlara seslendiğimiz tüm o acı dolu şarkıların kaçında yaşanmış-lık vardır diye sorgulamaktan yor-gun düşmek… geçmişteki hataları-nın adına sinir krizi geçirerek kendi izini sürmek istersin…Kendine uy-guladığın yıldırı karşısında sigara paketleri çöplerde birikir, duman-lardan fallar açılır…

Bir kan gölüne döndürebilecekken hayatını, tek hamlede silindiğinde içine attığın tüm kudurma belirti-lerini baskılayıp başkalarına kusmadan durabiliyorken hatta hala düşünebiliyor ve üretebiliyorken ama hala çaresizce yalnızken, kelimelerini hamarat bir ev kadınının gurur duyduğu akça pakça çamaşırları gibi asarsın, dalgalandıkça beyninin rüzgarında sözcükler, ruhuna huzur verecek yeni tapınaklar ararsın…

Page 13: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

13 5 Ağustos 2011/ Sayı 2

Dely’nin Köşesi

Bir alt başlık diyelim ki: “daldır batır boyacı küpü sevişmeler ve lanetli ruh sancıları”

bir kuleye giren uçak gibi… ansı-zın ateş ateş bakarken deli ruhu-na kaç farklı ritm ile dans edebi-lir şeytanları bir ruh avcısının… hatta normalleşmek diyelim yada iyimserlikle normale teğet geçe-bilmek… iki yanına yaslanmak uçurumun bir anda çekilip kur-tarılmayı beklemeden… kelime oyuncusu olmak, ön saha oyun-cusu, tiyatro oyuncusu, kendi bu-nalımının tek kişilikli gösterisini alkışlayan bir güç olmak… Joker olmak, her konuda bir fikri olmak, Ortaçağ Bard’ları gibi, jonklör, si-hirbaz, şarkıcı ve soytarı olmak… İçinde katılaşan bir şeyleri fark etmek… Kalp değil bir kaya diye-lim…

savaş alanına ait tüm kan koku-su, savaş çığlıkları, bol zorlama dolu yanlarını silemeden rüyala-rına teslim olamayan bir çocuk diyelim… biraz çocuk diyelim… zaman diyelim… geçecek diye-lim… gözyaşlarının neden kuru-duğunu bilmemeyi tercih etmek diyelim… yalnızlığıyla savaşacak kadar güçlü olduğunu fısıldana-rak, ikna olmasını umursamadan evimize dönelim… maskelerimizi çıkarıp kendi savaş meydanımız-da yalnızlığımızın kılıcının önünde diz çökelim… İçimizdeki en çorak toprağa kendi ruhumuzun acıma-sız gülüşleri arasında gömülelim…

Bir alt başlık diyelim “özgürlük savaşçısı ve istila gücü yalnızlık”

Bir alt başlık diyelim “sevgi arsızı savaş çocuğu ve esirgeyen yardım kuvvetleri”

SON diyelim...

Hata diyelim, bedel diyelim, ceza diyelim… ayağın altında cayır ca-yır şeytan tırnakları, ruhunda ise pervaneler… birine ait olma iste-ği, birisinin senin olması dürtüsü… sonra delicesini ritmli sevişmeler-den kalan kirliliğe ağıt… sürekli ağıt yakan bir beyine ait şizofrenik yankılarla ansızın hazperest bas-kılamalar, utanmaz savunmalar… ikna nöbetleri, güçlüyüm iması ile kendini hoyratça vurmak… O zaman med cezirlerinde ruhunun kendi günahlarının seni yıkmasını izlemek bile avutmaz… Bilirim…

Page 14: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

Satın Alınması Gereken 5 Albüm

Patron – Professional

Da Poet – Poetica

Apache Squad Sunar – Merdiven

Ceza – Onuncu Köy

Hiphoplife: Organize Oluyoruz Vol 1 *

* Bir sonraki sayfada “Organize Oluyoruz” albümünün tanıtımı bulunmaktadır.

14 5 Ağustos 2011/ Sayı 2

Page 15: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

Hiphoplife: Organize Oluyoruz Vol 1 *

1 seneden fazla bir zaman önce Hiphoplife bize böyle bir albüm yapıcaklarını ve bandrollü olucağı-nı söylediler. Videolar hazırlandı, reklamlar yapıldı ama bekle bekle albüm gelmedi. Nihayet albümün çıkış tarihi belli oldu. 22 Temmuz günü artık albü-mü tüm müzik marketlerden alabilirsiniz.

Organize Oluyoruz Volume 1 !

Albüm uzun süredir bekleniyordu ama aksaklıklar derken kesin çıkış tarihi 22 Temmuz 2011 oldu. Pasaj müzik etiketi ile piyasaya sunulacak olan albümün kesin fiyatı (EsenShop’a göre) 12,27Tl. Böyle bir albümün yanında aslında çok fazla bir para değil. Albümün miksaj işlemlerini ise Kupa-A üstlenmiş ki Kupa-A Türkçe Rap piyasasında en iyi mastering ve mix yapan kişilerden birisidir.

Albümün çıkış parçası ise Ceza’ya ait olan “Sen de Biraz Delisin” parçası. Parçaya birde klip çekildi ve albüm çıktığında da klibi izleme şansımız olacak.

Albümün kapak tasarımı ise “Krys2looper” (Er-man Yılmaz) tarafından hazırlanmış bulunuyor. Hiphoplife’ın en büyük iddiası ise “Organize Oluyo-ruz” albümünün “Yer Altı Operasyonu” albümün-den sonraki en iyi Türkçe Rap toplama albümü ola-cağı. Bu seçimi size bırakıyoruz ve albümü almanızı tavsiye ediyoruz. Şimdiden keyifli dinlemeler.

ALBÜME AİT PARÇA LİSESİ İSE AŞAĞIDAKİ GİBİ;01. DJ Steel - Organize Oluyoruz (Intro) (Produced by DJ Steel)

02. Ceza - Sen de Biraz Delisin (Produced by Roka)

03. Cash Flow - Hydro (Produced by Can Volkan)

04. Sırtlan - Konuşma (Produced by Volkan Malkoçoğlu)

05. Pit10 - Çek Kılıcı (Produced by Pit10 & GZP)

06. Farazi & Kayra (of Gına) - Alt Geçit (Produced by Farazi)

07. Nomad - Patla (Produced by Kupa-A)

08. Sansar Salvo & Rapozof - Ayak Yapma (Produced by İnziva)

09. Evren Besta - Sokak Okulu (Produced by DJ Suppa O)

10. Emre Baransel - Bilmece (Produced by Ferhat Tokmak)

11. Patron & Saian - İki Usta (Produced by Da Poet)

12. Casus - Yeni Devir (Produced by Misda Oz)

13. Karaçalı & Da Poet - Satalayt Katana (Produced by Da Poet)

14. Sahtiyan - Sıkıntı Var (Produced by Kerem Akdağ)

15. Alaturka Mavzer - Bir Kaçı Kaçık (Produced by Akşit Uğurlu)

16. Mozole Mirach - Zor Deme Bana (Produced by Mozole Mirach)

17. Yunus Emre & Frekans - Herkes Yaramaz (Produced by Yusuf Taş)

18. Dramelodi Project - Getto Ağzı (Produced by Kodes Kahra)

19. Susturucu - Dönüş Olasılığı (Produced by Roon)

20. DJ No-Frost - Organize Oluyoruz (Outro) (Produced by DJ No-Frost)

15 5 Ağustos 2011/ Sayı 2

Page 16: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

Oyun İncelemesiQuidditch World Cup

Quidditch World cup Ea Game tarafından 2003 yılın-da yayınlanan zevkli bir oyundur.

Oyunda,Gryffindor,Ravenclaw,Hufflepuff ve Slytherin Takımları ile antre-mana başlıyorsunuz

Anremandaki,Atıcılık,Tutuculuk,Vuruculuk ve Yakalayıcılık görevlerini yeri-ne getirmeniz isteniyor sizden ve siz-de tabii onları kırmıyorsunuz.Bunları Harry Potter , Fred ve Georghe Weasley kardeşlerin aracılığıyla yapıyorsunuz.Yani siz kumanda ediyorsunuz onlar-da yapıyor. Bunlada kalmıyor elbet-te.Gryffindor,Ravenclaw,Hufflepuff ve Slytherin Takımları arasında 4 lü turnuvada yapılıyor ve kazanan Qu-idditch Kupasını alıyor oyunda buraya kadar ise her şey hazırlık.amaç ise Qu-idditch World Cup’ın açılmasını sağla-mak.Oyunun o bölümü açıldığı zaman ise Girip bir milli takım seçip quidditch World Cup’ı kazanmak kalıyor geri.

Dünya kupasına gelince;Dünya kupası Adından da anlaşilacağı üzere Dünya-nın kupasıdır.Ve heyecan ve atmosfer hat safhada-dır. Sıradan maçlara benzemez 15-16 ülkenin katı-lacağı bu kupa birbirinden görkemli, 15-16 sahada oynanıyor ve inanın oyun okadar kolay ki oyunda yiyeceğiniz tek sayı muhtemelen sahanın güzelliği-ni ve etkileyiciliğini seyrederken olur muhtemelen.Oyunun bu denli kolay olmasına rağmen neden sü-rekli olarak oynama ihtiyacı hissediyoruz?Onun ce-vabımda şu : Çünkü oyunda sürekli bir şeyler kilitli ve onların kilidini açabilmek için devam ve başarı şart.Hal böyle olunca da kesin olan bir şey de şu :Bu oyun oynanır be kardeşim!

Napoleon Total War

Bu oyunda aslen Avusturyalı olan Napolyon’u Fransa ko-mutanı olarak oynayacağız.

Napolyon zaten garip adam aynı anda hem Fransa cum-hurbaşkanlığını hem de İtalya başbakanlığını ya-pan bir Avusturyalı.Oyun-da da bunun etkisi var.Floransa olsun,Venedik olsun,Ceneviz olsun çok et-kin hele Papalık arkasına Allah’ı da alıp başlamış fetih-lere.Oyunda Memluklerden Osmanlıya,Polonyalılardan Ukraynalılara herkesi seç-mek mümkün.Aynı zamanda Osmanlı birliklerini buradan söylemek gerekirse Ermeni okçularında Afgan Topçula-rına kadar çesitli asker var.Şimdi bir Age of empires ol-saydı size bolca bombacı alın derdim ama bu oyun o kadar zeka isteyen bir oyun ki,inanın bana herkesin kendi taktiğini geliştirmesi gerekir.

Oyunda Mısır,İtalya,Avrupa ve Deniz kampanyaları mev-cut ama Mısır kampanyası bir noktadan sonra sıkıyor.

Yukarıdaki atlı olan asker.Pargalı İbrahim’dir(Muhteşem Yüzyıl)Oyunda:Anlaşmalı devletler(dost),düşman devlet-ler ve orta devletler mevcut.Ve siz siz olun düşmanları-nıza karşi daha güçlü olabilmek için boşta yani ortada ne kadar devlet varsa onlarla pozitif ilişkiler kurun gerekirse taviz verin. Çünkü onlar düşman devletlerle olumlu ilişki-ler kurarsa yandığınızın resmidir.Mesela Almanya 1.dünya savaşinda Osmanlı ile aynı politikayı gütmüştür.Oyunda en çekismeli kampanya Avrupa.Bu arada:Oyunda ticaret yaparak ve ganimet kazanarak gelir elde edilebilir.

Nuh Burak Karakaya

Page 17: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

Oyun İncelemesi ŞEHİTLERİMİZİ RAHMETLE ANIYORUZ..

Geçtiğimiz ay Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde çıkan çatışmada 7 askerimiz yaralanmış ve 13 askerimiz de şehit olmuştu. Türkiye’yi sarsan bu olayda onlarca ocağa ateş düştü, anne ve babaların yürekleri yandı. Maalesef ülkemizin bir gerçeği haline gelen terör olayının önünü bir türlü alamıyoruz. Binlerce gencimiz, Mehmetçiğimiz bu yolda canlarını yitirdi. Oysa hepsinin önünde güzel bir gelecek vardı. Her biri ülkeye çeşitli alanlarda katkı yapacaklardı. Ama hain terör onların canını aldı ve ailelerine acı saldı. Kalemsiz Dergisi ekibi olarak ülkemizde bu olay-ların bitmesini ve yetkililerimizin de bu konunun sonlanması için uğraş vermelerini istiyoruz. Şehit ailelerimize başsağlığı diliyoruz. Mehmetçiklerimizin Mekânı cennet olsun. Allah onlar-dan binlerce kez razı olsun. Şehitler Ölmez.

-ASLAN MEHMETÇİK-

Doğmamış cihana böyle bir aslan

Kükremiş sel gibi, coşar Mehmetçik

Yüreğinde saklar sarsılmaz iman

Durmayıp yerinde, koşar Mehmetçik

Yan gözle baktırmaz vatana yurda

Yağmurda ıslanır, yüzer çamurda

Dağlar meskenidir, ilerler karda

Nice engelleri, aşar Mehmetçik.

Şehitlik mertebe, hem alın yazı

İndirmiş göklerden ayı yıldızı

Bayrağa bulanmış kanı kırmızı

Sığmıyor kabına, taşar Mehmetçik

Kalemsiz Dergisi

Page 18: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

Kendinize Güveninizi Sağlayın

18 5 Ağustos 2011/ Sayı 2

Kendine güven, durdurulamaz gibi hissetmek ve düşündüğünüz şeyleri yapmaktan korkmak arasındaki farktır. Sizin kendi sezgileriniz, diğerlerinin sizin hakkınızdaki sezgilerinin büyük etkisi altındadır. Sezgi gerçekliktir, kendinize ne kadar güveniniz varsa, başarma şansınız daha yüksektir.

Buna rağmen kendinize olan güveniniz çoğu zaman sizin kontrolünüz dışındadır, buna rağmen siz bilinçli olarak kendinize olan güveninizi geliştirebilirsiniz. Bu yazıda kendi potansiyelinizin farkına varmanız için size 10 strateji sunacağım.

1. İyi Giyinin

Her ne kadar giysiler sizi değiştiremese de, sizin kendinizi daha iyi hissetme-nizi sağlayabilir. Kimse sizin kendiniz kadar dış görünüşünüzden etkilen-mez. Eğer siz iyi görünmüyorsanız, bu sizin kendinize verdiğiniz değeri yansıtır ve insanlarla olan ilişkilerinize yansır. Bunu kendi avantajınıza çevi-rin ve görünüşüze önem verin. Çoğu zaman düzenli olarak banyo yapmak, traş olmak, temiz giysiler giymek ve trendi takip etmek yararlı olacaktır.

2. Daha Hızlı Yürüyün

Bir insanın kendi hakkında nasıl hissettiğini söylemek için en kolay yol nasıl yürüdüğüne bakmaktır. Yavaş mı? Yorgun? Acı mı veriyor? Yok-sa enerjik ve bir amacı varmış gibi mi? Kendine güvenen insanlar daha hızlı yürürler. Onların gidecek yerleri, görecek insanları ve yapılacak önemli işleri vardır. Sizin aceleniz olmasa bile, yürüyüşünüzü biraz hızlandırarak ken-dinize olan güveninizi arttırabilirsiniz. %25 daha hızlı yürümek sizin daha önemli görünmenizi ve hissetmenizi sağlar.

3. İyi Bir Duruş

Benzer olarak, bir insanın duruşu bize bir hikaye anlatabilir. Düşük omuzlar, uyuşuk hareketler bize o insanın ken-dine güveni hakkında bilgi verir. Onlar yaptıkları işlerde hevesli değillerdir ve kendileri önemli olarak görmezler. Her zaman daha iyi bir duruşla kendi-nizi daha iyi hissedebilirsiniz. Ayağa hızlıca kalkın, kafanızı yukarı kaldırın ve göz teması yapın. Diğerleri üzerin-de pozitif bir etki yaratacak ve kendi-nizi daha canlı, güçlü hissedeceksiniz.

6. İnsanlara İltifat Edin

Biz kendi hakkımızda negatif düşündüğümüzde, bunu genellikler diğerleri üzerine atmaya çalışır, diğerlerini aşşağılar veya kızarız. Bu negatif enerji çemberini kırmak için, diğer insanlara iltifat etmeye başlamalısınız. Elinizden geldiğince olumsuz eleştrilerden kaçınıp, övgü dolu sözler söylemek için efor sarfe-din. Diğerlerinin en iyi özelliklerini ortaya çıkarmaya çalışırken, kendi-nizdeki en iyi özellikleride görmeye başlayacaksınız.

7. Ön Sırada Oturun

Okulda, ofiste toplu oturulan her yerde, tüm dünyada insanlar her za-man arka köşelere gitmeye meyilli-dir. Bir çok insan arkaya geçer, çünkü fark edilmekten korkarlar. Bu ken-dine güven duygusunun gelişmemiş olmasından kaynaklanır. Önde otur-maya karar vererek bu güvensizlik du-ygusunu yenebilirsiniz. Ayrıca önemli insanlarla konuşurken önde oturarak çok daha görünür olmak hoşunuza gi-decektir.

8. Konuşun

Grup tartışmalarda bir çok insan asla konuşmaz, çünkü insanların saçma bir şey söyledikten sonra kendileri-ni yargılayacaklarından korkarlar. Bu korku mantıklı değildir. Genel olarak, insanlar bizim tahmin ettiğimizden çok daha hoşgörülüdür (Bknz. 60 Saniyede Nasıl Akıllıca Karar Verebilirim). Ger-çekte bir çok insan bu tür korkular-la uğraşır. En azından her tartışmada bir kere konuşmaya çalışmak, sizi daha iyi bir konuşmacı yapar, kendi düşünceleriniz hakkında daha kararlı olursunuz ve arkadaşlarınız tarafından el üstünde tutulursunuz.

Kendinize Güvenmenizi Sağlamak İçin 10 Adım

Page 19: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

19 5 Ağustos2011/ Sayı 2

3. İyi Bir Duruş

Benzer olarak, bir insanın duruşu bize bir hikaye anlatabilir. Düşük omuzlar, uyuşuk hareketler bize o insanın ken-dine güveni hakkında bilgi verir. Onlar yaptıkları işlerde hevesli değillerdir ve kendileri önemli olarak görmezler. Her zaman daha iyi bir duruşla kendi-nizi daha iyi hissedebilirsiniz. Ayağa hızlıca kalkın, kafanızı yukarı kaldırın ve göz teması yapın. Diğerleri üzerin-de pozitif bir etki yaratacak ve kendi-nizi daha canlı, güçlü hissedeceksiniz.

4. Kişisel Reklam

Kendinizi güvende hissetmeni-zi sağlayacak en güzel şey güzel bir konuşma dinlemektir. Ne yazık ki, bu tür konuşmaları iyi bir konuşmacıdan dinlemek pek nadir karşımıza çıkar. Kendinize 30-60 saniyelik, kişisel he-deflerinizi ve becerilerinizi anlatan bir konuşma hazırlayın. Ne zaman ken-dinize güven pompalamak isterseniz, bu konuşmayı aynanın önünde yüksek sesle veya kendi içinizden söylerek ya-pabilirsiniz.

5. Minnettar Olmak

Ne istediğinize çok odaklanırsanız, be-yin bunu neden elde edemediğinizle ilgili sebepleri sorar. Bu sizi zayıflıklıkarınızla başbaşa bırakır. Bundan kaçınmak için yapılabilecek en iyi şey elinizdekilere şükretmektir. Her gün sahip olduğunuz onca şey için ne kadar minnet duygu-su beslediğinizi düşünmek için kısa bir zaman ayırın. Eski çalışmalarınızı, ilişkilerinizi, eşsiz özelliklerinizi düşünün ve kendinizi etkileyin. Bunun başarıya giden adımda ne kadar işinize yarayacağını göreceksiniz.

8. Konuşun

Grup tartışmalarda bir çok insan asla konuşmaz, çünkü insanların saçma bir şey söyledikten sonra kendileri-ni yargılayacaklarından korkarlar. Bu korku mantıklı değildir. Genel olarak, insanlar bizim tahmin ettiğimizden çok daha hoşgörülüdür (Bknz. 60 Saniyede Nasıl Akıllıca Karar Verebilirim). Ger-çekte bir çok insan bu tür korkular-la uğraşır. En azından her tartışmada bir kere konuşmaya çalışmak, sizi daha iyi bir konuşmacı yapar, kendi düşünceleriniz hakkında daha kararlı olursunuz ve arkadaşlarınız tarafından el üstünde tutulursunuz.

9. Egzersiz Yapın

Aynen dış görünüşünüze verdiğiniz önem gibi, fiziksel durumunuzda ken-dinize olan güveninizi belirleyen en önemli faktörlerden biridir. Eğer vü-cudunuz istemediğiniz kadar kötü bir şekil almışsa, kendinizi daha güvensiz, daha isteksiz ve daha az enerjili his-sedersiniz. Egzersiz yaparak fiziksel görünümünüzü geliştirebilir, enerji-nizi arttırabilir ve pozitif olarak bir işi başarma duygusuyla rahatlayabilirsi-niz (Bknz. Tüm Gün Enerjik Olmanızı Sağlayacak 3 Adım). Egzersizleri dü-zenli olarak yapmak sadece sizin daha iyi hissetmenizi sağlamayacak, ayrıca size gün boyu sürece pozitif bir mo-mentum kazandıracaktır.

10. İnsanlara Faydalı

Olun

Çoğu zaman kendi arzularımıza kapılıp gideriz. Kendimize çok odaklanırken, çevredekilere gerekenden çok daha az ilgi gösteririz. Eğer kendiniz hakkında endişelenmeyi bırakıp, dünyaya daha fazla katkı yapmak için çalışırsanız, kendi endişeleriniz size çok daha küçük görünecektir. Bu sizin kendinize olan güveninizi tazeleyecek ve maksimum verimliliğe ulaşmanızı sağlayacaktır. Diğerlerine fayda sağladıkça aldığınız ödüller ve teşvikler artacaktır.

Kendinize Güvenmenizi Sağlamak İçin 10 Adım

Mert Abakuş

[email protected]

Page 20: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

20 5 Ağustos 2011/ Sayı 2

TRENDLERİ TAKİP ETMENİN PÜF NOKTALARI

Modada trendleri takip etmek herkes için öne-mlidir. Fakat asıl önemli olan kendi vücut ti-pinizi bilerek ona göre giyinmektir. Modanın kurbanı olmamak için ilk yapılması gereken vücut ölçülerinizi ve vücut şeklinizi tam ola-rak öğrenin. Bu ölçülere uygun kıyafetler alın ve aksesuarlarla destekleyin. İri yazıları veya şekilleri olan kıyafetlerden kaçının. Çünkü insanlar sizden çok kıyafetinizde ki yazılara odaklanacaktır. Şu an moda olan bir şeyi tercih etmek her zaman sizi şık göstermez. Klasik olan fakat vücut tipinize uyumlu olan kıyafetler seçmek sizi çok daha şık gösterece-ktir.

Yaz mevsiminin başlamasıyla modanın başında şort bulunuyor. Fakat doğru tercih edilmediği durumlarda modanın kurbanı ol-mak kaçınılmaz son oluyor. Şort alırken dikkat etmeniz gereken ufak fakat gün kurtaran de-taylardan bir kaçı;

-Çok karışık desenlerden kaçının. Bu sizi olduğunuzdan daha kilolu gösterir.

-Açık renk bir şortu yine açık renk bir üstle kombinelerseniz olduğunuzdan uzun görüne-bilirsiniz.

-Tabi tercih edeceğiniz ayakkabı da çok öne-mli. İnce topuklu ayakkabı giyemiyorsanız dolgu topukları tercih etmelisiniz. Size çok yardımcı olacaktır.

-Eğer kalçalarınızın büyüklüğünden şikâyet ediyorsanız koyu renk her zaman kahramanınız olacaktır.

-Sorun karın kısmınızsa şortun üzerine kruva-

ze gelen salaş bluzlar işinizi görecektir. Kalın kemer-lerde bu konuda iyi bir kamuflaj olacaktır.

Eğer şort size göre değilse yine bu yazın en gözde-lerinden balon etekleri tercih edebilirsiniz. Çok şirin duruyor olsa da yanlış bir seçimde sizi komik durumlara düşürebilir. Bu yüzden etek boyunuza çok özen gösterin. Etek boyu diz altında olmamalı! Yük-sek veya dolgu topuklarla veya babetlerle giyilmeli asla spor ayakkabı tercih edilmemelidir ve mutlaka üstüne ne giyerseniz giyin eteğin içinde olmalı...

Son olarak bu ay tulumlardan biraz uzak durmakta yarar var moda herkesle aynı şeyi giymek değil ken-dinize en yakışanı zamanında giymektir...

İyi alışverişler ve keyifli giyinmeler dilerim hepini-ze..

Başak Şimşek

Page 21: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

21 5 Ağustos 2011/ Sayı 2

Bırakalım artık şahsi oynamayı.

Kişisel becerilerimizle yarısını geçtik zaten oyunun.

Geri kalanı da yardımlaşmayla geçiversin,

Yükümüz hafiflesin, olmaz mı?

Fırından taze çıkan ekmeğin kokusu bile ağır gelir oldu,

Mesela birlikte koklasak ya pazar sabahlarını, çıtır, çıtır.

Sen uyuyamadığında bende eşlik edeyim kah-vene,

Ya da ben kararsız kaldığımda bana sen rehber ol.

Ben güldüğümde sende mutlu ol, ama sakın sen ağlama ben ağlarım.

Sen itiraz et buna mesela, “nerde kaldı takım oyunu” de,

“bende ağlayacağım işte” de, “ama sen ne halin varsa gör” deme.

“Sende ağlayacaksın, paylaşacağız” de!

Sarılmadan yatmayalım mesela gecenin karan-lığına,

Sabah güneşine birlikte uyanalım.

Güneş bile sıkıldı çünkü tekil odalara ışımaya ve “yormayın beni” diyor.

Artık paylaşın size yaptığım ışık oyunlarını der-cesine!

Sınırı olsun mesela yalnızlığın.

Ya senin iş seyahatin, ya da benim gece nöbe-tim olsun hududu.

Fazlası olmasın, ama onu bile paylaşalım.

Paylaşalım işte, bizim olsun!

Günün en küçük anını da, koskoca ömrün geriye kalanını da paylaşalım.

Ya hemen şimdi yazsın ekranda ‘GAME OVER’…

Ya da finalde onu bile paylaşalım!

Tolga ARSLAN

PAYLAŞALIM OYUNU OMUZ OMUZA

Başak Şimşek

Page 22: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

Hüzün biçtim, gözyaşı açıyorum. Kaderimden sakındığım onlarca tebessümümü aldım, kimseye ihanet etmeden gidiyorum. Varışlarımın çok uzak ol-duğu tenha sokaklarda arıyorken sevdayı kimsesiz-liği can edip soluyorum her nefeste. Buram buram yalnızlık. Kabuslarım yolumun üzerinde koca bir kara çalı, yüreğimi kanatıyorum ve içlerinden sağlam çı-kabilmek ümidi var. Her adımda azalan.. Her adım-da adına bulaşıyor göz yaşlarım.. Kimseyi umuruma takmadan ve kimsenin umudu olmadan ben yine tek başıma kimseye görünmeden Yitiyorum.. Yitirdikle-rimin gölgesinde kalıyor varlığım.. Ve ben bir akşam üstü gidişini izlememek için atıyorum adımlarımı da sen hiç olamıyorsun ardımdan izleyen Ben giderken hep tek başıma oluyorum.. İçimde ne varsa soluk be-nizli denize kusuyorum ve ben bir akşam üstü kimse-sizliğimi bam telinden vuruyorum da sen hiç olamı-yorsun gözyaşlarımın sırdaşı Bir sen olamıyorsun bir de biz olamıyoruz.. Kader kederin kulağına bir şeyler fısıldıyor senin adın benim adımlarımı uzaklaştırıyor kedere bir tek kelimeyle susuyorum.. Susuşlarda ne ölümler gizlidir bilirsin Ben ölümlere ölümsüzlüğü anlatırcasına susuyorum.. Susuyorum da kan dam-lıyor cümlelerimden.. Ve ben sabaha karşı kendimi

virane bir sokakta buluyorum Çokta bayılmıyorum yitirdiklerim ve yitirilişlerime.. Mecbur bıraktıklarım ve mecbur bırakılan bir yarım da eşlik ediyor, dilimde aynı yemini geveliyorum.. Söz verişlerim ve aldıkla-rım çok uzak.. Nasıl da sevmişim ben bu tatsız cümle-leri.. Kabuslarıma en güzel oyunu oynarken bir tütün kızıllığında soluyorum sabahın nemli gözlerini.. Ve ellerinden öpüyorum hayatımın onca tekliğe ve terk edilişe rağmen hala ayakta ve hala benimle.. Kutlu-yorum sadık kalan bir parçamı.. Ama ben hiç olama-dım ki kendimle, bir ben sevemedim ki kendimi.. Bir ben alışamadım kendime, her aynaya bakışım biraz daha yabancı.. Bir ben yakıştıramadım gülümseme-leri kendime de uzak durdu bana gamzelerin.. Sen-de kalsın üstü kalsın sevdandan ve senden yana ne varsa ben hakkıyla aldım bana düşeni.. Bir bulut olup tenha bir sabaha uyansam pamuksu dokunuşlarla sevsem gökyüzünü Bana da düşmez mi bir damla yaşamak? Kabullenmek gerek yalnızlık oyununda ki son perdeyi Ve sevebilmek başka renkleri.. Kabuslara tebessümleri öğretene dek yılmadan.. Kaçabilmek, kurtulabilmek.. Ellerimizi kanatmadan bu kimsesiz sokaklarda Hoşçakal demeyi başarabilmek.. Hoşça-kal hayat.. Sevemedim ben yaşamayı..

Ne zaman,

Gözlerine bakmak istediysem,

Kapattın gözlerini,

Engel, koydun gözlerime..

Ne zaman,

Seni sevdiğimi söylemek istediysem,

Dilimde dolandı o iki kelime,

Boğazımda düğümlendi,

Gözlerin aklıma geldi yutkunamadım,

Sadece sustum..

Ne zaman,

Ellerini tutmak istediysem,

Ya telefonunu aldın eline,

Ya da sigaranı,

Ellerimi bacaklarımın arasına sıkıştırdım,

Durdum..

Şimdi,

Ellerime baktığımda

Avuçlarımda ki seni göremiyorum,

Sadece, sensizliği görüyorum..Heybet IrmakYazar :

Fatmanur AksanYazar :

Konuk Yazar Köşesi

22 5 Ağustos 2011/ Sayı 2

Page 23: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

Yazınızı bize gönderin dergimizde yayınlayalım !

Dergimizde yayınlamasını istediğiniz “özgün” yazınızı [email protected]’a

gönderin bir sonraki sayımızda yazınızı dergimizde yayınlayalım !

Heybet Irmak

Ruhumu bedenimden çıkarıp çok konuştum.

Yalnızlığım bile artık beni dinlemiyor.

Bedenim çok hırpalanmış terk edilişlerin işkencelerinde.

Güneş artık pencereme doğmuyor.

Kendimle fısıldaşmaktan sesim kısık.

Kimseyle konuşamamaktan konuşmayı unutmuşum.

Ve ben her şeye inat yaşamak için çabalıyorum.

Sessiz bir gecede yazdığım bu şiir,

Hayata baş kaldırmaya çalıştığımı kanıtlıyor.

Tam her şey düzeliyor.

Artık sessiz sokaklar beni dışlıyor,

Neşe dolusun diye derken.

Biri daha çıkıyor hayatımdan.

Artık tüm kalabalıklar yalnızlaşıyor.

Yalnızlığım kendine bir yalnızlık daha yaratamıyor.

Şimdi bu odada tek başıma bu saçmalıkları yazıyorken,

Ben yine seni düşünüyorum.

Vazgeçemiyor insan.

Bırakamıyor sevdiğini.

Bağımlılık yapıyor, ayrılamıyor ondan.

Sigarayı bile bırakmak daha kolay geli-yor dudaklarıma inan.

Ama seni bırakmak, terk etmek için,

Dudaklarımdan bir çift kelime bile dökülemiyor, dökülmüyor.

Unuttular konuşmayı ama tek bir şey söyleyebiliyorlar:

Senin ismini..

Şimdi bir elimde beyaz bayrak, diğerinde antidepresanlar.

Sen olsaydın eğer, gözlerin burada olsaydı eğer.

Antidepresan işlevi görürlerdi,

Elimdeki hapları bırakırdım.

Ve boş kalan ellerimi, ellerinle dol-dururdum.

Ama yoksun..

Ellerimde yazmayı unutur diye korku-yorum.

Aman boşver yazsam ne ki?

Dudaklarım kadar işlev görse-ler yeter.

Onlar ismini söylerken,

Ellerim ismini yazsın.

Bu bana ömür boyu yeter…

Sultan Tekinyer Yazar :

Fatmanur Aksan

23 5 Ağustos 2011/ Sayı 2

Page 24: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

Dillerin Ve Dinlerin Buluşma Noktası: MardinBarış Melih Cayıt

[email protected], Dünya’nın ku-

zey yarım küresinde, Asya kıtasında, Asya ile Av-rupa kıtalarını birleştiren Anadolu yarımadasında, 40 ila 42 Boylam ve 37 ila 38 Enlem arasında, güzel Türkiye’mizin Güneydoğu Anadolu Bölgesinin, 47 trafik numaralı bir ilidir. 12 Bin yıllık tarihi geçmi-şiyle Açık Hava Müzesi MARDİN, geçmişten bugüne birçok inancı ve kültürü özümseyerek yaşayan Mar-din, uygarlıkların beşiği olmuştur.

Vefanın, dillerin, dinlerin, duyguların, Sevgilerin, hoşgörünün, yüreklerin el ele, yüz yüze, iç içe girdi-ği, gönül gönüle birleştiği, bir gül bahçesinin güneş-lenmesidir MARDİN.

Fırtınalarda, boranda yüreklerimizin ısınmasıdır MARDİN.

İşte o nedenle, her şeye rağmen sizinde bir MARDİN gülünüz olsun yüreğinizde.

Unutmayın, hayatta hiçbir şeyiniz olmazsa dahi, yü-reğinizi ısıtacak hep bir MARDİN gülünüz olsun...

Mardin TarihiAnadolu’yu Mezopotamya’ya bağlayan Mardin yö-resi; tarihsel gelişim içerisinde, onlarca uygarlığa ve onlarca değişik din, etnik grup ve mezheplere ev sahipliği yapmış ve birbirinden farklı bu kültür-ler, sevgi ve hoşgörüyü bir potada harmanlayarak ve farklılıklarını koruyarak, yüzlerce, binlerce yıl bir arada ve dayanışma içerisinde yaşamasını bilmiş-tir. Müslüman, Süryani, Yakubi, Keldani, Nesturi, Yezidi, Yahudi, Kürt, Arap, Çeçen, Ermeni vs. gibi farklı din ve farklı etnik kökenden gelen topluluk-lar; “doğal toplumsal hoşgörü” ve uzlaşma ile, “ba-rış ve kardeşlik içerisinde” bir arada yaşamışlardır. Mardin, bu özelliklerinden dolayı, “değişik kültü-rel yapıların barışçıl bir sentezini oluşturmuştur”. Zarathustra’nın, Mani’nin yaşadığı; kültürel ve fel-sefi yoğunluğun tarih boyunca damgasını vurduğu barış, kardeşlik ve hoşgörü kenti Mardin...

Şehrin adı Süryanice kaleler kenti demek olan “Mar-de” den gelir. Romalıların Süryanilerden alarak ‘Ma-ride’ dedikleri şehre, Araplar ‘Maridin’ dediler.

Plinus’a göre, Nusaybin civarında yaşayan Mardanî adlı Arap kabilesinden almıştı Maridin adını. Ortaçağ’ın ünlü yazarı Prokopios kenti, bir kale-kent olarak Margdis diye anıyordu. Daha sonraki dönem Bizans yazarlarına göre, kentin adı Mardes’ti. Diğer kaynaklara göre Persler Marde, Ermeniler Mardi, de-mişlerdi. Çoğu kaynaklarda; Mardin’in gerçek adı “Merdin” diye geçer. Zira halkın çoğu da bugün böyle demektedir.

Kervan ve savaş yolları üzerinde bulunan Mardin ta-rih boyunca önemli bir şehir oldu. İlkçağda Persler’in, Büyük İskender ve ardıllarının egemenliğinden sonra uzun zaman Roma ve Bizans’ın elinde kalan Mardin, Çaldıran Savaşı’ndan sonra Osmanlı ülkesine katıldı. Anadolu seferinde Timur iki ay kuşatıp da zapt edeme-diği şehrin eteklerindeki tüm ağaçları yaktırır. Mardin Kalesi Bizans İmparatoru Constantinus tarafından Sasaniler’e karşı yaptırıldı. Kurtuluş Savaşı sırasında da işgale uğramayan şehir günümüzde ticari önemini yitirmiştir. Yakın geçmişte Almanlar tarafından ya-pılmış ünlü Bağdat demiryolunun bir uzantısı Mardin önündeki ovadan geçer ama kent Güneydoğu’nun en çok göç veren illerinden biridir maalesef. Mardin te-olojik olarak da çok zengin bir kenttir. Bu dinsel mo-zaik hiçbir dinin baskın olmamasıyla oluşmuş. Yeni bir inanç sistemini benimseyenler diğerlerini rahatsız etmemiş. Değişik dini cemaatler birbirleriyle evlilikler yapmış. Bu akrabalık bağları da ortamı yumuşatmış. Şunu hissedebiliyoruz; Mardin’de baskın bir din yok.

Verimli Mezopotamya ovasının ortasında yükselen, kalker ve lavlarla örtülü bir dağın yamacındaki kent, neredeyse bütün kültürlerin uğrak yeri olmuştur. Kentin doğum tarihi İÖ 3000 yılına dayanıyor. İlk konuklar ise şöyle sıralanıyor: Subarular, Sümerler, Akadlar, Hititler, İran’dan gelen Midiler. Daha sonra Asurlar, Urartular, Mitannîler, Aramîler, Persler...2 bin yıl sonra Büyük İskender. İlk Hıristiyanlar, II. yüzyıl-da Romalılar, Sasanîler, hemen ardından Bizanslılar. Araplar, IX. yüzyılda Hamdanîler, X. yüzyılın sonun-da Mervanîler, XI. yüzyılda Türkmenler, XII. yüzyılda Artukiler. Haçlıların kılıç sesleri, ardından Eyyubîler sonra İlhanlılar. Karakoyunlu ve Akkoyunlu beylikle-ri. XVI. yüzyılda Safevîler, Osmanlılar ve nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti.

Mardin, kurtuluşunu politik zekâsıyla kan dökmeden ve acı günler yaşamadan elde etmiştir. Dünya tari-

hine damgasını vuran Kartal Kalesini önce İngilizler sonra da Fransızlar zapt etmek istemiştir. İngiltere yönetimindeki Irak Valisi Nüel halkın ileri gelenlerin-den şehri istemiş ancak, halkın bu duruma karşı dur-ması sebebiyle şehri terk etmiştir.

Zaten Mardin ahalisi Suriye itilaf namesini haber alır almaz bunu protesto etti. 30 Ekim 1919 tarihinde 25.000 kişinin katıldığı bir miting akdeden Mardin halkı Güney Cephesi’ndeki durumu, dolayısıyla işgali protesto etmiş ve Heyet-i Merkeziyye namına Hüseyin imzası ile şu protestoyu yayımlanmıştır.

Haksız ve adaletsiz bir sulh kararın medeniyet âlemine refah ve saadet getireceği yerde, kanlı bir istikbal do-ğuracağı herkesçe bilinmektedir. Tarih ve tabii hukuk gereği İslam Halifesi ve Osmanlı vatanının selame-ti ve hayat hakkını kanlarının son damlasına kadar muhafazaya mecbur olan milyonlarca Müslüman ve Osmanlı namına yirmi beş bin nüfusun akdettiği mi-tingde, Mardin Müdafaai-i Hukuk-u Milliyesi halkın düşüncelerine tercüman olmuş.

Bu hislerle hareket ederek, Fransızlar tarafından şehrin işgal edileceğini duyan Mardinliler milis kuv-vetlerini oluşturarak Mustafa Kemal’in hızlandırdığı Erzurum Kongresine iki temsilci gönderdiler. Büyük önderle görüşüp moral ve manevi destek aldıktan sonra, kuvvetlerini daha da güçlendirdiler.

Fransız Norman, Mardin’e gelince, güvenliği sağla-yan silahlı milisler Norman’a saldırmaya çalışan halkı durdurmaya çalışıyorlardı. Fransız Komutan bu tepki karşısında ne yapacağını şaşırmıştır. Mardin Beledi-yesinde halkın yöneticilerine Mardin’i teslim etmeleri halinde Avrupa’nın en büyük şehirleri arasına gire-ceklerini, işsizliği ortadan kaldıracaklarını ve yöneti-mi yerli halktan oluşturacaklarını anlatmıştır. Ancak şehrin ileri gelenleri binlerce asker tarafından şehrin korunduğunu, gitmemeleri durumunda kan dökülece-ğini bildirmişlerdir. Durumun ciddiyetini anlayan Nor-man kendisine istasyona kadar eşlik edilmesini iste-miş ve trene binerek şehri terk etmiştir.

Mardin’de Turizm Amaçlı Faaliyetler

Page 25: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

Dillerin Ve Dinlerin Buluşma Noktası: Mardinhine damgasını vuran Kartal Kalesini önce İngilizler sonra da Fransızlar zapt etmek istemiştir. İngiltere yönetimindeki Irak Valisi Nüel halkın ileri gelenlerin-den şehri istemiş ancak, halkın bu duruma karşı dur-ması sebebiyle şehri terk etmiştir.

Zaten Mardin ahalisi Suriye itilaf namesini haber alır almaz bunu protesto etti. 30 Ekim 1919 tarihinde 25.000 kişinin katıldığı bir miting akdeden Mardin halkı Güney Cephesi’ndeki durumu, dolayısıyla işgali protesto etmiş ve Heyet-i Merkeziyye namına Hüseyin imzası ile şu protestoyu yayımlanmıştır.

Haksız ve adaletsiz bir sulh kararın medeniyet âlemine refah ve saadet getireceği yerde, kanlı bir istikbal do-ğuracağı herkesçe bilinmektedir. Tarih ve tabii hukuk gereği İslam Halifesi ve Osmanlı vatanının selame-ti ve hayat hakkını kanlarının son damlasına kadar muhafazaya mecbur olan milyonlarca Müslüman ve Osmanlı namına yirmi beş bin nüfusun akdettiği mi-tingde, Mardin Müdafaai-i Hukuk-u Milliyesi halkın düşüncelerine tercüman olmuş.

Bu hislerle hareket ederek, Fransızlar tarafından şehrin işgal edileceğini duyan Mardinliler milis kuv-vetlerini oluşturarak Mustafa Kemal’in hızlandırdığı Erzurum Kongresine iki temsilci gönderdiler. Büyük önderle görüşüp moral ve manevi destek aldıktan sonra, kuvvetlerini daha da güçlendirdiler.

Fransız Norman, Mardin’e gelince, güvenliği sağla-yan silahlı milisler Norman’a saldırmaya çalışan halkı durdurmaya çalışıyorlardı. Fransız Komutan bu tepki karşısında ne yapacağını şaşırmıştır. Mardin Beledi-yesinde halkın yöneticilerine Mardin’i teslim etmeleri halinde Avrupa’nın en büyük şehirleri arasına gire-ceklerini, işsizliği ortadan kaldıracaklarını ve yöneti-mi yerli halktan oluşturacaklarını anlatmıştır. Ancak şehrin ileri gelenleri binlerce asker tarafından şehrin korunduğunu, gitmemeleri durumunda kan dökülece-ğini bildirmişlerdir. Durumun ciddiyetini anlayan Nor-man kendisine istasyona kadar eşlik edilmesini iste-miş ve trene binerek şehri terk etmiştir.

Mardin’de Turizm Amaçlı Faaliyetler

Yaban Hayatı

Mardin arkeolojik bakımdan zengin olduğu kadar ta-bii güzelliği bakımından da farklı bir cazibeye sahip-tir. Farklı doğa yapısı yaban hayatını canlı kılacak tüm unsurları barındırır. Tilki, tavşan, keklik, karabatak, çulluk, yaban ördeği ilde yaşayan başlıca yaban hay-vanlarıdır.

Kamp ve Karavan Turizmi

Beyazsu (Nusaybin-Midyat), Karasu (Nusaybin-Mid-yat), Bakırkırı (Merkez), Gurs şelaleleri (Kızıltepe-Yü-celi), Zınnar Bahçeleri (Merkez), Savur Meyve Bahçe-leri ve Yeşilli Vadisi kamp kurmaya elverişli alanlardır.

Mağara Turizmi

Doğadan sakınmak, korunabilmek dünyanın varlığın-dan beri insanoğlu için hep gerekli olmuştur. Mardin, bu anlamda coğrafi özelliklerinin gerekleri doğrul-tusunda insanlar tarafından kaya kültürü ile paralel mağara kültürünü doğurmuştur. Mevcut bulunan ma-ğaralar, içlerine girildikçe bizden öncekilerin sabrını, gücünü, sanat anlayışını görmemiz için imkân sun-maktadır. Mardin Gızzelin Mağarası (İplik Dokuma), Midyat Linveyri Şifa Mağarası dışında ilde Mardin Şakolin ve Firiye, Midyat Kefilsannur, Midyat Şenköy Kefilmelep, Kefilmardin, Midyat Hapisnas, Midyat Tı-nat, Savur Kıllıt, Kızıltepe Hanika ve Salah, Nusaybin Hessinmeryem ve Sercahan, Mazıdağı Gümüşyuva ve Avrıhan, Derik Derinsu, Dırkıp, Haramiye mağaraları bulunmaktadır.

Dağ ve Doğa YürüyüşüZinnar Bağları ve Beyazsu dağ ve doğa yürüyüşü ya-pılabilecek yerlerdir.

Termal Turizm

Germ-i Ab Kaplıcası, Dargeçit ilçesi sınırları içerisin-deki Germ-i Ab kaplıcası, şifalı suları ile yörenin en önemli termal merkezidir.

Page 26: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

Av Turizmi

Mardin arkeolojik bakımdan zengin ol-duğu kadar tabii güzelliği bakımından da farklı bir cazibeye sahiptir. Farklı doğa yapısı av turizmini canlı kılacak tüm un-surları barındırır. Son zamanlarda avcı-ların yoğun ilgisini çeken mekânlarda: Tilki, tavşan, keklik, karabatak, çulluk, yaban ördeği vardır.

Mardin El Sanatları

TAŞ İŞÇİLİĞİ VE MARDİN

TAŞI ÖZELLİĞİ

Medeniyetler izlerini yaşadıkları ortam-lardaki nesnelere işleyerek bırakırlar. Bazı medeniyetler bu izleri siler, bazı medeniyetlerde ise; bir önceki medeni-yete saygı duyar ve onun üzerine mede-niyetini inşa eder. Mardin’deki antik me-zarlara baktığımızda, Hıristiyan(nisrani) mezarlık üzerine Müslüman mezarlığı yapılmış ve günümüze kadar koruna-rak gelmiştir. Beklide ülkemizde ilk örnek olacak bir yapıt, Mardin Taşına ince işçilikle işlenerek oluşturulmuştur. Hoşgörünün büyüklüğü, medeniyetlere saygının özlemi kanımızca burada yat-maktadır.

Mardin Taşı Alt Eosen - Alt Oligosen yaşlı resifal kökenli Hoya Formasyonu içinde yataklanmaktadır. Formasyonun ortala-ma kalınlığı 50-600 metreler arasında-dır. Formasyonu meydana getiren lito-lojiler; tebeşirli kireçtaşları, biyomikrit, dolomitik kireçtaşları, killi kireçtaşları ve fosilli kireçtaşlarıdır. Kayaçlarımızın renkleri; sarı, pembe, kırmızı, beyaz, kir-li beyaz, gridir. Formasyon sığ deniz-şelf kenarında oluşmuş ve yer yerde resifal karekterli ürünler sunmaktadır. For-masyonun yayılımı Mardin- Diyarbakır-Siirt-Adıyaman(Hoya formasyonu) ve Kilis-Gaziantep yörelerinde ise Havra Taşı ismini almaktadır (Gaziantep for-masyonu). Hoya formasyonu Gaziantep formasyonu ile yatay yönde geçişlidir.

Özellikle Mardin ve Midyat ilçesinde tel-kari sanatı oldukça gelişmiştir. Hatta Mardin ve Midyat ilçesi, telkarinin doğup büyüdüğü yer olarak hafızalarda yerini çoktan kazımış durumda. Sayıları bugün bir elin parmakları kadar azalan ustalar, sanatı yaşatmak ve geleceğe taşımak için çalışmalarını sürdürüyor. Her el sanatı gibi gün geçtikçe kan kaybeden Telkari Sanatı’na Mardin Valiliği destek veriyor. Sanatın sürekliliğinin sağlanması için ilde genç ustalar tarafından işlenen telkariler, Avrupa’daki moda evlerine kadar götürü-lecek. Böylece geleneksel el sanatı, bro-şür dağıtımından uluslararası fuarlara ka-dar birçok hizmetten faydalanmış olacak. Bugün el kalemi ile parlatma işlemi Mar-dinli ustaların bir geleneği olarak devam etmektedir.

BAKIRCILIK VE KALAYCILIK

Bakırcılık ve Kalaycılık, Mardin merke-zinde, önemli diğer sanat dalları gibi ayrı bir ihtimamla şehrin özel dokusunda yer bulan kendi adıyla anılan çarşısında yüz-yıllardan beri varlığını sürdürmektedir. Bakırcılıkta ürünlerin ortaya çıkması son derece ağır şartlarda gerçekleşmekte ve işin tamamı el gücüne dayanmaktadır. Burada birçok sofra takımı, çanaklar, ka-şık, kepçe, kevgir, sini, leğen, yemek ten-cereleri, kazanlar, güğümlü ibrik denilen ibrikler, su güğümü vb. mutfak eşyaları üretilmektedir. Bakır eşyalar yılda en az bir kez kalaylanırdı. Günümüzde bu sana-tı sürdürenlerin sayısı oldukça azdır.

İĞNE OYALARI, MİDYAT NAKIŞI,

OYACILIK, BASMACILIK

Çok eski bir geçmişe sahip olan iğne oya-sı, göz nurunun el maharetiyle bütünsel bir güzellik sergilendiği bazen masa ör-tülerinde veya oda takımlarında, kırlent, yazma çevrelerinde, yaka ve benzeri ak-sesuarda motiflenen ayrı bir sanat doku-sudur.

Mardin Taşı 19x20x30 cm ebadında ve özel ebatlara da kesilerek yapılarda, sanat eserle-rinde ve süs işlemeciliğinde kullanılmaktadır. Ocaklarda taş kesme makineleri ile düz bir hat boyunca dikey yönde kesilen zon, aynı makine ile yatay yöndeki bıçağı ile kesilerek elde edilmektedir. Mardin Taşının bol gö-zenekli olanları genellikle kaba işçilik iste-yen sanat eserlerinde kullanılır. İnce işçilik görecek ürünler çıkartıldıktan sonra gölge-de işlenir ve istenilen şekil verilerek ışığa çıkartılır. Bu tür kireçtaşları tebeşirimsi öze-llik sunmaları, ince tane yapılı olmaları, çıkartıldıklarında rahatlıkla çizilebilecek öze-lliklere sahip olmaları ince işçilik için albenile-rini arttırmaktadır.

Mezar, balkon korkulukları ve harpusta gibi sanat eserlerinde kaba işçilik yanında ince işçilikte yapılmaktadır. Kaba işçilik öze-llikle gözenekli, kirli beyaz renkli, tebeşirli kireçtaşına göre biraz daha sert yapılı kireçtaşlarında yapılmaktadır.

Mardin Taşı ilgisizlik yüzünden ustalarını kaybetmekte ve tedbirler alınmazsa, ince işlemeciliğe yönelik faaliyetler bitecektir. Bu nedenle bilgisayar teknolojileri kullanılarak istenilen çizimler bilgisayara verilerek bir ro-bot yardımı ile taşa işlenecektir. Bu tarz üre-tim şekli dış pazarlarda talebi yüksek ürünle-rin oluşturulmasına olanak sağlayacaktır.

TELKÂRİ

Kısaca gümüş tel işleme sanatı anlamına ge-len “telkari”, ince tel haline dökülen gümüşün bükülmesiyle oluşturulan küçük motiflerin bir araya getirilmesi olarak tanınır. Tümüyle el işçiliğine dayalı bir sanattır. Telkari sanatı ile yaygın olarak kolyeler, yüzükler, bileklikler, tütün kutusu, sigara ağızlıkları, aynalar, tep-siler, kemerler, küpeler, anahtarlıklar, isi-mlikler, düğmeler ve vazolar yapılabiliyor.

Dillerin Ve Dinlerin Buluşma Noktası

26 5 Ağustos 2011/ Sayı 2

Page 27: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

Özellikle Mardin ve Midyat ilçesinde tel-kari sanatı oldukça gelişmiştir. Hatta Mardin ve Midyat ilçesi, telkarinin doğup büyüdüğü yer olarak hafızalarda yerini çoktan kazımış durumda. Sayıları bugün bir elin parmakları kadar azalan ustalar, sanatı yaşatmak ve geleceğe taşımak için çalışmalarını sürdürüyor. Her el sanatı gibi gün geçtikçe kan kaybeden Telkari Sanatı’na Mardin Valiliği destek veriyor. Sanatın sürekliliğinin sağlanması için ilde genç ustalar tarafından işlenen telkariler, Avrupa’daki moda evlerine kadar götürü-lecek. Böylece geleneksel el sanatı, bro-şür dağıtımından uluslararası fuarlara ka-dar birçok hizmetten faydalanmış olacak. Bugün el kalemi ile parlatma işlemi Mar-dinli ustaların bir geleneği olarak devam etmektedir.

BAKIRCILIK VE KALAYCILIK

Bakırcılık ve Kalaycılık, Mardin merke-zinde, önemli diğer sanat dalları gibi ayrı bir ihtimamla şehrin özel dokusunda yer bulan kendi adıyla anılan çarşısında yüz-yıllardan beri varlığını sürdürmektedir. Bakırcılıkta ürünlerin ortaya çıkması son derece ağır şartlarda gerçekleşmekte ve işin tamamı el gücüne dayanmaktadır. Burada birçok sofra takımı, çanaklar, ka-şık, kepçe, kevgir, sini, leğen, yemek ten-cereleri, kazanlar, güğümlü ibrik denilen ibrikler, su güğümü vb. mutfak eşyaları üretilmektedir. Bakır eşyalar yılda en az bir kez kalaylanırdı. Günümüzde bu sana-tı sürdürenlerin sayısı oldukça azdır.

İĞNE OYALARI, MİDYAT NAKIŞI,

OYACILIK, BASMACILIK

Çok eski bir geçmişe sahip olan iğne oya-sı, göz nurunun el maharetiyle bütünsel bir güzellik sergilendiği bazen masa ör-tülerinde veya oda takımlarında, kırlent, yazma çevrelerinde, yaka ve benzeri ak-sesuarda motiflenen ayrı bir sanat doku-sudur.

Basmacılık, kök boya ile elle yapılmış tah-ta kalıpları kullanmak suretiyle şekillen-mektedir. Bu sanat daha çok nevresim, perde, masa örtüsü, bohça ve tablo gibi ürünlerin yapılmasında kullanılır.

TESTİCİLİK-ÇANAK VE ÇÖMLEKÇİLİK

Testicilik, Çanak ve Çömlekçilik(bardak, çömlek, küp, saksı vb. ürünler) Merkez ve Midyat ilçelerinde çok eski yıllardan beri devam eden bir sanat dalıdır. Yörenin kırmızı toprağı, küp yapımcılığına uygun olduğu için bu sanat dalı bu ilçelerde ge-lişme göstermiştir. Testiler aynı zamanda evlerin kubbeli tavanlarında da kullanıl-mıştır.

SEMERCİLİK - NALBURCULUK

Atı evcilleştiren Mezopotamya medeniye-tinin, İpek Yol güzergahında sürekli de-ğerini artırarak sürdüren Mardin’in doğal dokusu gereği binek hayvanlarına ihti-yacı hep olmuştur. nice kervanların gelip geçtiği, konakladığı bu topraklarda bi-nek hayvanları ile ilgili gelişkin bir sektör oluşmuştur. İşte semercilik de bu sektör-lerden biridir. Değişen zaman şartları bu sanatı günümüzde neredeyse atıl duruma sokmuştur.

YÖRE MUTFAĞI

Mardin’in kendine özgü yemekleri, yörede yetişen bitkilerin yardımı ve yaşam tarzı-nın belirleyiciliğiyle geleneksel bir boyut kazanmıştır. Mardin mutfağının zenginli-ği, gelmiş geçmiş uygarlıkların kültür bi-rikimleri ve yöre halkının medeniyetteki değişim sürecinde kendilerini yenileme-deki yetenekleri ile açıklanabilmektedir.

Çeşitli dinlerin dinsel törenleri için hazır-lanan yemekler, düğün, doğum ve ölüm

Yapmadan Dönme!Mardin Müzesini, Deyrulzaferan Ma-

nastırını, Zinciriye ve Kasımpaşa Medresesi’ni, Dara Harabelerini gör-

meden,

Mezopotamya ovasına nazır mekânlarda soluklanıp çay içmeden,

Yöresel lezzetleri denemeden,

Badem şekerinden, leblebiden, ceviz sucuğundan tatmadan,

Telkariden, gümüş işlemelerde

almadan,

Kiraz Festivaline gitmeden

Dönmeyin..!

sonrası geleneksel günler ve ayinler için özel olarak yapılan hayır yemekleri, yöre mutfağını oluşturan öğelerden bazılarıdır.

Yöreye has baharatlar kullanılarak lezzeti arttı-rılan geleneksel yemekler arasında, ikbebet (içli köfte), semburek, ırok, kibe, kitel raha, kuzu çe-virme, kaburga, lebeniyye, ve zerde sayılabilir.

27 5 Ağustos 2011/ Sayı 2

Page 28: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

28 5 Ağustos 2011/ Sayı 2

Balkan SavaşlarıBalkan Savaşları Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki dört devlete karşı 1912-1913’te yaptığı savaşlardır (8 Ekim 1912 - 29 Eylül

1913). Çatışmaların temel nedeni Bulgaristan Krallığı ile Sırbistan Krallığı’nın Balkanlarda hızlanan faaliyetleridir.

Savaşın Nedenleri ve Savaş Öncesi Balkanların

Durumu

Çok ağır ve acı bıraktığımız 93 Har-binden sonra Rusya Ayestefanos ant. İle Ruslar çok güçlenmişti. 2. Abdülhamit de İngiltere’yi Rusya’yı kışkırtması üzerine Rusya’nın sıcak denizlere ineceğini fark eden İngil-tere Rusya’ya yeni anlaşma imzalan-ması için baskıda bulundu ve başarılı oldu. Berlin antlaşması ile Bulgaris-tan Bosna özerk Teselya, Niş, Dobru-ca, Kars, Batum, Artvin ve Ardahan sancakları elimizden çıktı. Bu çok ağır bir antlaşma olsa da Girit, Doğu Beyazıt, Eleşkirt bizde kalmıştır. Ve ayrıca Kıbrıs İngilizlere kiralanmıştır fakat Kıbrıs’ı 1974’e kadar geri ala-mamışızdır.

Fakat Bulgaristan Berlin antlaşma-sından istediği toprakların hepsini alamaması Avusturya-Macaristan imparatorluğunun topraklarının bir kısmını Bosna-Hersek’e vermesi Sırbistan’ın da aynı politikalara itti.

Rusya da boş durmayarak Bulgaris-tan ile Sırbistan arasında arabulucu-luk görevini üstlenmesi ve Yunanis-tan, Karadağ krallıklarının da ittifaka katılması ortamı hazırlıyordu.

Bu sırada devlet en buhranlı günlerini yaşıyordu.1910 Eylül'ünde başlayan Trablusgarp Savaşı devam ediyordu. İtalyanlar on iki Ada'yı işgal ettik-ten sonra Çanakkale'ye dayanmışlar ve İstanbul'u tehdit etmeye başla-mışlardı. 1910'da çıkan Arnavutluk isyanın bastırılması sırasında ordu içindeki muhalif subaylar Halaska-ran/Halaskar Zabitan'' adıyla siyasi

bir grup kurarak dağlara çıktılar. Bu grubun İstanbul'daki mensuplarının baskıları sonunda Sait Paşa kabinesi istifa etti. Böylece İttihat ve Terakki yönetimi sona ermiş oldu.

22 Temmuz 1912'de Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın kurduğu, ''büyük kabine'' veya baba-oğul kabinesi'' adı verilen yeni hükümet de Bal-kan milletlerinin Osmanlı Devleti aleyhine birleştiklerini fark etmedi. Hatta Balkan ittifakını el altından destekleyen Rusya'nın savaş ol-mayacağı konusunda Hariciye Na-zın Noradungiyan(Noradounghian) Efendi'ye verdiği teminata güvene-rek Rumeli'deki 120 tabur talimli as-kerini terhis etti. Muhalefette bulu-nan İttihat ve Terakki de muhakkak bir mağlubiyet yüzünden hükümetin düşmesini sağlamak için şiddetli hap taraftarlığına başladı. Darülfünun ta-lebelerini kışkırtarak savaş lehinde gösteriler yaptırdı.

Arnavut isyancıların Karadağ'a sığın-maları üzerine Osmanlı Devlet bu-raya asker sevk etti.3 Ekim 1912'de Bulgaristan, Sırbistan. Yunanistan ve Karadağ hükümetleri Babıâli’ye ortak bir nota vererek Türk hüküme-tinden üç gün içinde eski Sırbistan, Makedonya, Arnavutluk ve Girit'e muhtariyet verilmesini istediler. Sürenin bitiminde isteklerini tek-rarlayarak yeniden üç günlük süre tanıyan Balkan devletleri Batılı dev-letlere de ortak nota vererek İste-dikleri kabul edilmediği takdirde si-

lahla kabul ettireceklerini bildirdiler. Nihayet 8 Ekim 1912'de Karadağ'ın Osmanlı Devleti'ne savaş ilan et-mesiyle Balkan savaşlarının birinci safhası başlamış oldu. Diğer mütte-fikler de 13 Ekim'de ortak bir nota vererek Rumeli'nin milliyet esasına göre muhtar idarelere ayrılmasını istediler. Babıâli buna cevap ver-mediği gibi sınırlarını tecavüz eden Sırbistan ve Bulgaristan elçilerinin pasaportlarını ellerine verdi(13 Ekim 1912).Ertesi gün iki devlet de Os-manlı Devleti'ne savaş ilan etti. Ar-kasından Yunanistan da bir nota ve-rerek onlara katıldı.

Savaşın Başlangıcı Balkan savaşı, doğu(Trakya) ve batı (Makedonya ve Arnavutluk) olmak üzere iki cephe de cereyan etti. Doğu cephesinde Bulgarlarla, batı cephe-sinde ise bütün müttefiklerle savaşıl-dı. Ayrıca denizde de Yunan donanma-sıyla harbedildi. Savaş sırasında ordu içindeki siyasi görüş ayrılıkları yenil-gide büyük rol oynadı. Osmanlı Şark ordusu 23 Ekim 1912'de kendisinden üç kat fazla olan Bulgar ordusuna ye-nilerek Çatalca'ya kadar çekildi.

Bu sırada Selanik'te sürgün haya-tı yaşayan II. Abdülhamit düşmanın ilerlemesi karşısında Selanik'in teh-likeye düşmesi üzerine 1 Kasım'da İstanbul'a nakledildi. Kendisine gaze-te verilmediği için Balkan Savaşı'nın çıktığından haberi dahi olmayan eski padişah,Ba1kan ittifakına ve Babıâli’nin böyle bir ittifaktan haber-dar olmamasına hayret ederek kilise-ler meselesini sordu. Hal edildiğini öğ-renince de ittifakı tabii karşıladı.

Page 29: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

29 5 Ağustos 2011/ Sayı 2

Balkan SavaşlarıBalkan Savaşları Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki dört devlete karşı 1912-1913’te yaptığı savaşlardır (8 Ekim 1912 - 29 Eylül

1913). Çatışmaların temel nedeni Bulgaristan Krallığı ile Sırbistan Krallığı’nın Balkanlarda hızlanan faaliyetleridir.

Yeni kurulan Kamil Paşa kabinesi büyük devletlerden ateşkes için arabuluculuk etmelerini istedi. Görüşmelerin devam et-tiği bir sırada Balkan yenilgisini iç politika malzemesi yapan İttihat ve Terakki Fırka-sı kanlı bir darbe ile hükümeti ele geçir-di.3 Şubat 1913'te savaş yeniden başladı. Yunanlılar 6 Mart'ta Yanya'yı, Mehmet Şükrü Paşa'nın kahramanca savunması-na rağmen Bulgarlar 26 Mart'ta Edirne’yi, Esat Toptani Paşa'nın ihaneti üzerine Ka-radağlı1ar da 23 Nisan'da İşkodra'yı iş-gal ettiler. Arnavutluk’taki son Osmanlı birliğinin Sırplara teslim olması üzerine, Edirne’yi kurtarmak iddiasıyla iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki Fırkası Kamil Paşa'nın kabul etmediği şartlan kabul et-mek zorunda kaldı.

Londra sefiri Tevfik Paşa vasıtasıyla dev-letlerin aracılığının kabul edileceği bildi-rildi. Bir ay soma 31 Mart'ta İstanbul'daki büyük elçiler Hariciye Nazın Sait Halim Paşa'ya verdikleri dört maddelik bir ortak nota ile antlaşma esaslarını tebliğ ettiler. Notanın ürk hükümeti tarafından kabul edilmesi üzerine tekrar başlayan Lond-ra Konferansı, 30 Mayıs 1913'te Osmanlı Devleti ile Balkan devletleri arasında im-zalanan bir antlaşma ile sonda erdi. Mid-ye-Enez hattı Osmanlı-Bulgar sınırı ola-rak kabul edildi. Edirne, Trakya ve Dede ağaç Bulgaristan’a; Selanik, Güney Ma-kedonya ve Girit Yunanistan’a; Kuzey ve Orta Makedonya Sırbistan’a; Silistre de Romanya'ya bırakıldı.

Osmanlı Ordusunun Savaşı Kaybetme Nedenleri

•Trablusgarp Savaşı’nın çıkması (1911),

•Balkanlarda bir karışıklığın meydana gelmeyeceği fikriyle bölgeden, 200 taburluk (75,000 askerlik) bir kuvvetin terhis et-tirilmesi,

•Ordunun teçhizatının düşman güçlerden çok daha üstün olma-sına rağmen birliklerin sabotaj ve baskınlara açık ileri mevkiler-de mevzilendirilmesi

•Sırbistan'ın Almanya'dan sa-tın aldığı ağır silahların Selanik Limanı üzerinden geçirilmesine şaşırtıcı bir biçimde izin veril-miş olması ve dolayısıyla Balkan devletlerinin silahlanması husu-sunda kayıtsız kalınması,

•Askerlikle politikanın, birbiri içine dahil edilmesi neticesinde İttihat ve Terakki Fırkası ile Hür-riyet ve İtilaf Fırkası mensubu subay ve generallerin, sırf siyasi görüş farklılıkları sebebiyle bir-birine yardımdan yüz çevirmesi.

Ayrıca;

•Osmanlı Devleti yüz binlerce asker ve yılların çabasıyla elde edilmiş binlerce top ile silah stoklarını kaybetti.

•Savaş, çok sayıda Türk, Pomak, Arnavut ve diğer Müslümanların birçoğunun katline ve mecburen göçüne yol açtı. Balkanlardaki nüfus dağılımı büyük ölçüde de-ğişti.

•Ordu tecrübesiz ve mesuliyet duygusundan uzak subaylarca idare edildiğinden Doğu ve Batı cephesi olarak iki tertipte savaşan Osmanlı Ordusunun ilk önce doğu kısmı Bulgarlar tarafından mağlup edilmiştir. Daha sonra Batı cephe-siyle irtibatı kesilen Osmanlı Or-dusu, Sırp ve Yunanlarla savaşan birliklerini de kaybetmiştir.

•1910'daki olaylar nedeniyle Ar-navutlar Osmanlı tarafında yer al-mamıştır.

•İttihatçı askeri örgütlenme ve ta-raftarların beceriksizliği nedeniyle Trakya Türkleri ancak 45,000 ci-varında bir seferberlik çıkarabil-miştir.

• Öte yandan savaşın kısa sürmesi Osmanlı Devleti'nin Ana-dolu ve Arap Yarımadası'ndaki bir-liklerinin bölgeye nakledilmesine dahi fırsat tanımamıştır.

Page 30: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

30 5 Ağustos 2011/ Sayı 2

1.Balkan Savaşının Osmanlı Açısından

Sonuçları•Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki varlığı tamamen sona erdi.

•Edirne ve Kırklareli Bulgaristan’a bırakıldı

•Gökçe Ada ve Bozca Ada hariç, Ege Adaları fiilen elden çıktı

•28 Kasım 1912’de, Arnavutluk, bağım-sızlığını ilan etti. Bu durum İslamcılık po-litikasını da olumsuz etkiledi. (Osmanlı Devleti’nden ayrılan son Balkan devleti Ar-navutluktur.)

•İttihat ve Terakki Partisi, 23 Ocak 1913’de düzenlediği Bab-ı Âli Baskını sonucunda hü-kümeti tam olarak ele geçirdi. (Bu partinin resmî iktidar dönemi başladı.)

Not: İttihat ve Terakki Partisi 1889’da kurulan II. Meşrutiyetin ilanında etkili olan, 31 Mart Olayından itibaren yö-netimde etkili olmaya başlayan, II. Meşru-tiyet Döneminde Türkçülüğü devletin siyasi düşüncesi haline getiren, Osmanlı Devletini I. Dünya Savaşına sokan bir partidir.

•Mustafa Kemal’in ordunun siyasete gir-memesi şeklindeki görüşünün doğruluğu ispatlandı.

•Bulgaristan Ege Denizi’ne ulaşmıştır.

•Balkan devletleri arasındaki anlaşmazlık sonucunda II. Balkan Savaşı çıkmıştır.

•Balkanlar’dan Anadolu’ya göç başladı

Not: I.Balkan Savaşında İstanbul tehdit altına girmiştir.

Londra Antlaşması II. Balkan Savaşı’nın çıkması üzerine yürürlükten kalkmıştır.

2. Balkan Savaşı

Birinci Balkan Savaşı'nda Osmanlı Devleti'nin ağır mağlubiyete uğra-yıp Balkanlardan çekilmesi sonu-cunda, Balkanlarda siyasi bakım-dan büyük bir boşluk ve dengesizlik meydana geldi. Ganimetin paylaşıl-masında anlaşamayan Balkan dev-letleri, birbirine girdiler.

Sırbistan askeri, hareket dolayısıy-la Sırp-Bulgar ittifakının çizdiği ve kendisine ayırdığı arazi parçasından daha büyük bir bölgeyi ele geçirmiş-ti. Sırpların bu arazi bölgelerini geri vermemesi anlaşmazlığın düğüm noktasını teşkil ediyordu. Diğer ta-raftan Londra Konferansında en bü-yük payı Bulgaristan'ın alması, di-ğer müttefiklerin hoşnutsuzluğuna sebebiyet vermişti. Bulgarların Ege kıyısına ulaşmış olmasını Yunanlılar sert tepki ile karşılamışlardı. Bu hu-sus, Yunanistan ile Sırbistan'ı birbi-rine yaklaştırmış ve aralarında bir ittifaka sebep olmuştu.

Sırbistan ile Yunanistan'ın birbir-lerine yaklaştıklarım gören Bulga-ristan, bu iki devlete hazırlıklarını yapmadan 29-30 Haziran 1913'te saldırdı. Ancak Bulgar ordusu Yu-nanlılar ve Sırplar tarafından Makedonya'dan çıkarıldı. Bu sırada Bulgaristan'dan pay almak isteyen Romenler de savaşa girdiler ve kısa zamanda Bulgar Dobruca'sını ele geçirdiler. Bulgar orduları birkaç cephede savaşmak zorunda kaldığı için yenilmeye başladı

Page 31: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

31 5 Ağustos 2011/ Sayı 2

2. Balkan Savaşı

Osmanlı Devleti bu fırsatı kaçırma-dı ve bütün özellikleri ile bir Türk şehri olan Edirne’yi geri aldı. Bu ye-nilgiler üzerine Bulgarlar, bir yan-dan Romanya kralına başvurarak Balkan devletleriyle, bir yandan da Babıâli’ye başvurarak Osmanlı Dev-leti ile barış yapmak istediler.

Bu antlaşmayı takiben Osmanlı Devleti yine 1913 yılında İstanbul Antlaşması'nı yaptı. Kırklareli ve Dimetoka, Osmanlı Devleti'ne geri verildi. Batı Trakya ve Dedeağaç, Bulgaristan'da kaldı.

Osmanlı Devleti bu savaşın so-nunda Yunanistan'la Atina Antlaşması'nı yaptı. Girit ve Ege Adaları, Yunanistan'a verildi. Yunanistan'da kalan Türkle-rin durumu da düzenlendi. Sır-bistan ve Karadağ'ın, Osmanlı Devleti'yle sınırı kalmadığı için antlaşma imzalanmamıştır.

Osmanlı Devleti, Sırbistan ile de Bulgaristan'la yaptığından fark-lı bir İstanbul Antlaşması imza-lamıştır.

Her üç anlaşmada da Balkan devletlerinin sınırları içinde ka-lan Türk topluluğunun durumu-na ilişkin hükümler bulunmak-ta, Balkanlardaki Türk halkının din ve mezhep özgürlüğü, Türk-çe öğretim yapan ilk ve ortao-kulların açılması gibi hususlara yer verilmektedir.

Sonuçları:Osmanlı son dönemde kaybettiği to-praklardan birazını geri kazanmış. Yu-nanistan Karadeniz kıyılarına ulaşmış. Balkan Savaşı sonrasında Osmanlı Devle-ti yeni kurulan devletler karşısında büyük bir yenilgiye uğramış, Meriç Nehri'nin batısındaki tüm topraklarını kaybetmiş, Ege Adaları'nın kaderini de büyük devlet-lerin eline bırakmak zorunda kalmıştır.

Birinci Balkan Savaşı'nda Osmanlı Devleti'nin ağır mağlubiyete uğra-yıp Balkanlardan çekilmesi sonu-cunda, Balkanlarda siyasi bakım-dan büyük bir boşluk ve dengesizlik meydana geldi. Ganimetin paylaşıl-masında anlaşamayan Balkan dev-letleri, birbirine girdiler.

Sırbistan askeri, hareket dolayısıy-la Sırp-Bulgar ittifakının çizdiği ve kendisine ayırdığı arazi parçasından daha büyük bir bölgeyi ele geçirmiş-ti. Sırpların bu arazi bölgelerini geri vermemesi anlaşmazlığın düğüm noktasını teşkil ediyordu. Diğer ta-raftan Londra Konferansında en bü-yük payı Bulgaristan'ın alması, di-ğer müttefiklerin hoşnutsuzluğuna sebebiyet vermişti. Bulgarların Ege kıyısına ulaşmış olmasını Yunanlılar sert tepki ile karşılamışlardı. Bu hu-sus, Yunanistan ile Sırbistan'ı birbi-rine yaklaştırmış ve aralarında bir ittifaka sebep olmuştu.

Sırbistan ile Yunanistan'ın birbir-lerine yaklaştıklarım gören Bulga-ristan, bu iki devlete hazırlıklarını yapmadan 29-30 Haziran 1913'te saldırdı. Ancak Bulgar ordusu Yu-nanlılar ve Sırplar tarafından Makedonya'dan çıkarıldı. Bu sırada Bulgaristan'dan pay almak isteyen Romenler de savaşa girdiler ve kısa zamanda Bulgar Dobruca'sını ele geçirdiler. Bulgar orduları birkaç cephede savaşmak zorunda kaldığı için yenilmeye başladı

Arda BALTA

Page 32: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

32 5 Ağustos 2011/ Sayı 2

HZ. ŞİT (A.S)Hz. Şit (a.s), Hz. Âdem (a.s) oğludur. Hz. Şit (a.s) anlında son peygamberimiz olan Hz. Muhammed (s.a.v) nuru intikal etmiş-tir. Hz. Âdem (a.s) ölümünden sonra Hz. Şit (a.s) vahiy gelmiş ve peygamberliğini ilan etmiştir. Allah (c.c), Hz. Şit (a.s)’a elli sayfalık kitap göndermiştir. Hz. Şit (a.s) ‘a gönderilen kitapta matematik, kimya, sanat gibi birçok bilgi varmıştır.

Hz. Şit (a.s) bin şehir kurup ve her şehrin kapısına ‘ La ilahe illallah, Âdem Safvetullah, Muhammed Habibullah’ yazdırmış-tır. Yemende Kabil’in çocuklarına Allah (c.c) emirlerini anlattı ama onlar uymadı ve cihad etti. Hz. Şit (a.s) ilk kez bu savaşta kılıç kullanmıştır. Ölmeden önce oğlu Enus’u halife ilan etmiş-tir.

Hz. Şit (a.s) hakkında pek bir bilgiye sahip değiliz çünkü hakkında her hangi bir ayet yoktur.

KADİR GECESİ Bin aydan hayırlı olan kadir ge-cesinde;

Kur’an-ı Kerim bu gece de inmeye başlamıştır.

Kadir gecesinin hangi gece ol-duğu kesin olarak bilinmemekle beraber genellikle Ramazan’ın yir-mi yedinci gecesinde olduğu tercih edilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v) bunun kesinlikle hangi gece oldu-ğunu belirtmemiştir. Ancak; “Siz Kadir gecesini Ramazan’ın son on günü içerisindeki tek rakamlı ge-celerde arayınız” buyurmuştur (Bu-hari, Müslim). Bu gece de melekler yeryüzüne inerler.

Kadir Gecesinde Neler Yapmalıyız?

- Dört rekât Kadir gecesi na-mazı kılınır,

- Kur’an-ı Kerim okunur,

- Tövbe, istiğfar edilir,

- Bir kere ‘Allahümme inne-ke afüvvün kerimün tuhibbü’l-afve fa’fü anni’ duası edilir.

HADİS-İ ŞERİFLER“Akılca en mükemmeliniz Allah’tan en çok korkanınızdır.”

- “Kıyamet gününde ilk he-saplaşacak kimseler, komşulardır.”

- “Bütün insanlar günah işler fakat günah işleyenlerin en hayırlısı tövbe edenlerdir.”

- “Müslümanların derdini dert edinmeyen onlardan değildir.”

- “Kişi haksız olarak bir şeye lânet ederse o lânet kendine dö-ner.”

Page 33: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

33 5 Ağustos 2011/ Sayı 2

Hz. Şit (a.s), Hz. Âdem (a.s) oğludur. Hz. Şit (a.s) anlında son peygamberimiz olan Hz. Muhammed (s.a.v) nuru intikal etmiş-tir. Hz. Âdem (a.s) ölümünden sonra Hz. Şit (a.s) vahiy gelmiş ve peygamberliğini ilan etmiştir. Allah (c.c), Hz. Şit (a.s)’a elli sayfalık kitap göndermiştir. Hz. Şit (a.s) ‘a gönderilen kitapta matematik, kimya, sanat gibi birçok bilgi varmıştır.

Hz. Şit (a.s) bin şehir kurup ve her şehrin kapısına ‘ La ilahe illallah, Âdem Safvetullah, Muhammed Habibullah’ yazdırmış-tır. Yemende Kabil’in çocuklarına Allah (c.c) emirlerini anlattı ama onlar uymadı ve cihad etti. Hz. Şit (a.s) ilk kez bu savaşta kılıç kullanmıştır. Ölmeden önce oğlu Enus’u halife ilan etmiş-tir.

Hz. Şit (a.s) hakkında pek bir bilgiye sahip değiliz çünkü hakkında her hangi bir ayet yoktur.

HADİS-İ ŞERİFLER

SEÇME AYETLERBakara;

22. O (Rab) ki yeri sizin için bir dö-şek, göğü de bir bina yaptı. Gökten su indirdi, onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkardı. Öyleyse siz de, bile bile, Allah’a eşler koşma-yın.

23- Eğer kulumuz (Muhammed)a indirdiğimiz (Kur’an)den şüp-he içinde iseniz, haydi onun gibi bir sure getirin, Allah’tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın; eğer doğru iseniz.

Nisa;

13- İşte bütün bu hükümler, Allah’ın koyduğu hükümler ve çizdiği sınır-lardır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse Allah onu altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. Onlar, orada ebedî olarak kalacak-lardır. İşte büyük kurtuluş budur.

17- Ancak Allah’ın kabul etmesini vaat buyurduğu tövbe, o kimseler içindir ki, bilmeyerek günah işleyip hemen tövbe edenlerin tövbesidir. İşte Allah bunların tövbelerini kabul eder. Allah alimdir hakîmdir

Maide;

90 - Ey iman edenler! İçki, ku-mar, dikili taşlar (putlar) ve fal okları şeytan işi birer pis-liktir. Bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz.

Not: Bundan sonra tüm yazılarımda beşer tane hadis-i şerif ve seçme ayetler göreceksiniz…

CÖMERTLİK YARIŞI(r.a) geldi ve Arap’a yüz bin dir-hem bağışladı. Ayrıca elli bin dir-hem de hanımına gönderdi. En son Ebu Dahiye (r.a) gelip özür diledi: “ Benim onlar kadar maddi gücüm yoktur. Lakin getir develerini sana acve hurması yükleteyim.” dedi.

Hasılı Arap Medine-i Münevvere’den çok büyük bir zen-ginlik ve servet ile geri döndü. Ar-tık ömrü boyunca darlık ve sıkıntı yüzü görmedi.

den bir yardım görebilirisin. Bunların tutum ve davranışlarından cömert ve iyiliksever kimseler olduğu kanaatine varmıştım. Ümidim budur ki çabala-man boşa gitmeyecektir.” Dedi

Bunun üzerine Arap, devesine binerek yola koyuldu. Medine-i Münevvere’ye varınca “ Abdullah bin Cafer nerede-dir?” diye sordu. Meğerse rastladığı ilk kişi Hz. Hüseyin (r.a)’imiş.

Arap’a,” Senin sorduğun kimse benim amcamın oğludur. Sen onu nerden bili-yorsun?” diye sordu. Arap: “Bir zaman bana misafir olmuşlardı” dedi. Bunun üzerine Hz. Hüseyin (r.a): “ Merhaba ey Arap kardeş senin vasıflarını epey anlatmışlardı.” dedi ve yüz adet deve hediye etti. Daha sonra Hz. Hasan (r.a) geldi. O da yüz adet koyun hediye etti. Daha sonra Hz. Abdullah bin Cafer

Bir gün Abdullah bin Cafer (r.a), Ebu Dahiye (r.a) ve Hasan (r.a), Mekke-i Mükkereme’den Medine-i Münevvere’ye giderken çölde şiddetli bir yağmur bastırdı. Sığınacak bir yer ararken nihayet bir Arap’ın çadırına rastladılar. O gece orada misafir kal-dılar. Arap bir keçi kesti hanımı da on-lara yemek hazırladı. Safa içinde yiyip içip yattılar.

Ertesi gün yola çıkarken Abdullah bin Cafer (r.a), Arap’a dedi ki: “ Artık aramızda nimet hakkı geçmiş bulun-maktadır. Senden ricamız, bir kere bize gelip misafir olmandır ki, biz de sana hizmette bulunalım.” Arap: “ Ba-şım ve gözüm üstüne…” dedi.

Aradan epey uzun bir zaman geç-mişti. Arap geçim sıkıntısına düştü. Hanımı, “ Bari Medine’ ye git. Belki vaktiyle sana misafir olan o kişiler-

Kemal Şahin

[email protected]

Page 34: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

34 5 Ağustos 2011/ Sayı 2

Yüzyılın İcatları

İlk Çamaşır Makinesinin

İcadı ve Günümüze GelişiÇamaşır makinesi 1906'da Alva Fischer tarafından icat edil-di. Makinenin içine yatay olarak yerleştirilmiş metal tambu-ra kirli çamaşırlar konuluyordu. Tambur, elektrik yardımıyla döndürülüyor ve hareket sırasında çamaşırlar sürekli suyla temas ederek temizlenmiş oluyordu. İlk kurutuculu çamaşır makinesi ise 1924'te üretildi. Çamaşır makineleri sürekli gelişerek günümüzdeki halini aldı.

Çamaşır makinesinin tarihi

Türkiye’de Çamaşır Makinesi

Türkiye’de ise çamaşır makinesi-ne talep 1950’lerde kendini his-settirmiş, 1959’da Arçelik, bir yıl sonra Profilo üretime başlamıştır. Bugün 18 şirket bulunan sektör-de üretimin %53’ü bu iki firma tarafından gerçekleştirilmekte-dir. Rekor satış 1979’da 313 bin makine ile gerçekleştirilmiştir.

Yüzyıllar boyunca kadınlar ça-maşırlarını akarsu kenarlarında elleriyle ovarak ve tokaçlayarak yıkadılar. Akarsuların olmadığı yerlerde, çamaşırlar, tahta ba-kır ya da demir leğenler içinde yıkandı. Bugün artık çamaşırları kir ve lekelerden arındırmak için bilinen tüm maddelerden daha etkili olan deterjanlar, giysileri-mizin ömrünü uzatan yumuşatı-cılar, hoş kokulu temizlik ürünle-ri ve gelişmiş çamaşır makineleri sayesinde, çamaşır yıkamak için harcadığımız zaman birkaç daki-kadır.

Barış Melih Cayıt

[email protected]

Modern teknolojinin öncesinde çamaşır yıkamak hiç de sanıldığı kadar kolay, sı-radan bir iş değildi. Çamaşır yıkamak, en az iki günlük, uzun bir uğraş gerek-tiriyordu. Çamaşır yıkamak için mutla-ka hazırlık yapılması, bir gün önceden meşe odunu külünün bir gaz tenekesin-de ya da kazanda iyice kaynatılması ge-rekirdi. O su ateşten indirilip dinlenme-ye bırakılırdı. Küller iyice dibe çöküp, su tamamen berraklaşırdı. Çamaşıra başlanacağı zaman ocakta kaynayan su ile soğuk küllü su, uygun miktarda (ge-nellikle bir tas küllü suya iki tas sıcak su), leğende karıştırılır: bu su ve sa-bunla çamaşırlar yıkanırdı. Küllü su ile çamaşır yıkamanın zorluğu sadece har-canan zaman ve emekten ibaret değil-di; kaynar su, küllü su, kimilerinin buna eklediği soda ile çamaşırların kirini çı-karabilmek için iyice çitilemek, çama-şır yıkayanların ellerinde ağır tahribat yapardı. 1858’de Hamilton E. Smith, Amerika’nın ve tabii ki dünyanın ilk me-kanik çamaşır yıkama cihazının paten-tini aldı. İlk çamaşır makineleri büyük bir kutu biçimindeki tekne içinde dönen çarklardan ibaretti. Teknenin yanındaki kol elle çevrildiği zaman içindeki çark-lar da dönerek sudaki çamaşırları ka-rıştırır, kirlerini akıtırdı. Ancak bu ma-kineleri kullanmak neredeyse çamaşır

tokaçlamak kadar zor bir işti. 1908’de, Amerikalı A.J. Fisher elektrik motoru ile çalışan bir makine geliştirildi. İlk motorlu çamaşır makinelerinin çoğun-da teknenin ortasına hem yukarı-aşa-ğı hem de sağa-sola hareket eden bir mille tutturulmuş karıştırıcı, çamaşır-ları da çevirerek sabunlu suyun ara-larından geçmesini sağlar ve çama-şırları yıkardı. Yüzyılın ortalarında bir İngiliz firması karıştırıcıyı teknenin iç kenarına yerleştirmiş, bir pervane hı-zıyla dönen karıştırıcının çamaşırlara değmeksizin yalnızca suyu şiddetle karıştırarak, su içinde alabora olan ça-maşırların yıkanmasını sağlamıştır. Bu teknoloji, teknik özellikleri son derece gelişmiş günümüz otomatik çamaşır makinelerinin ilk örneğidir. Otomatik çamaşır makineleri sadece bu hızlı dö-nüşle çamaşırları yıkamakla kalmaz. Makine önce yıkanan çamaşırların su-yunu sıkar. Ardından teknenin içinde büyük bir hızla döndürülen çamaşırlar, santrifüj (merkezkaç) gücüyle sularını kaybeder ve kısa süreli bir havalandır-madan sonra ütülenecek kadar nemli bir hale gelirler.

Page 35: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

35 5 Ağustos 2011/ Sayı 2

Türkiye’de Çamaşır Makinesi

Türkiye’de ise çamaşır makinesi-ne talep 1950’lerde kendini his-settirmiş, 1959’da Arçelik, bir yıl sonra Profilo üretime başlamıştır. Bugün 18 şirket bulunan sektör-de üretimin %53’ü bu iki firma tarafından gerçekleştirilmekte-dir. Rekor satış 1979’da 313 bin makine ile gerçekleştirilmiştir.

Yüzyıllar boyunca kadınlar ça-maşırlarını akarsu kenarlarında elleriyle ovarak ve tokaçlayarak yıkadılar. Akarsuların olmadığı yerlerde, çamaşırlar, tahta ba-kır ya da demir leğenler içinde yıkandı. Bugün artık çamaşırları kir ve lekelerden arındırmak için bilinen tüm maddelerden daha etkili olan deterjanlar, giysileri-mizin ömrünü uzatan yumuşatı-cılar, hoş kokulu temizlik ürünle-ri ve gelişmiş çamaşır makineleri sayesinde, çamaşır yıkamak için harcadığımız zaman birkaç daki-kadır.

Dünyanın İlk Kadın Savaş Pilotu Sabiha Gökçen ’in Hayatı

Barış Melih Cayıt

[email protected]

Sabiha Gökçen (22 Mart 1913, Bursa – 22 Mart 2001, Ankara), Dünya’nın ilk kadın savaş pilotu ve ilk Türk kadın pilottur. Atatürk’ün manevi kızıdır. Bur-sa Vilayet Başkâtibi Hafız Mustafa İzzet Bey ile Hayriye Hanım’ın kızları Sabiha, 22 Mart 1913’te Bursa’da dünyaya gel-di. Anne ve babasını küçük yaşta kay-beden ve ağabeyi tarafından büyütülen Sabiha, 1925’te Bursa ziyareti sırasında evlerinin yakınındaki Hünkâr Köşkü’nde konaklayan dönemin cumhurbaşkanı Atatürk’e ulaşmayı ve okumak istediğini iletmeyi başarmıştı. Atatürk, ağabeyin-den izin alarak kendisini evlat edindi ve Ankara’ya götürdü. Sabiha, Çankaya İl-kokulu ve Üsküdar Kız Koleji’nde eğitim gördü. Rahatsızlığı nedeniyle öğrenimini yarıda kesip Heybeliada ve Viyana’da te-davi gördü. Bir süre Fransızcasını ilerlet-mek amacıyla Paris’te bulundu. 1934’te Soyadı Kanunun çıkmasından sonra Ata-türk kendisine Gökçen soyadını verdi. Sabiha Gökçen, 1935′de Türkkuşu’nun açılış töreninde yapılan planör gösterile-rinden etkilenerek havacılığa ilgi duydu. Atatürk’ün de destek vermesi ile 1935′de Türk Hava Kurumu’nun Türk Kuşu Sivil Havacılık Okulu’na girdi, Ankara’da yük-sek planörcülük brövelerini aldı. İlk ka-dın savaş pilotu Sabiha Gökçen, 7 erkek öğrenciyle birlikte Kırım, Rusya’ya gön-derilerek 6 aylık yüksek planörcülük eği-timini tamamladı. Türkiye’ye döndükten sonra Eskişehir Havacılık Okulu’nda Sami Uçan ve Muhittin Bey’den özel uçuş eği-timi aldı. 25 Şubat 1936’da ilk defa mo-

torlu uçak ile uçmaya başladı. Gökçen, uçuş eğitiminde gösterdiği başarılar üze-rine Atatürk’ün isteği üzerine dünyanın ilk kadın savaş pilotu olmak için çalışma-lara başlamıştır. O yıllarda kızlar askeri okullara alınmadığı için özel bir ünifor-ma giydirilerek Eskişehir Uçuş Okulu’nda 1936-1937 döneminde 11 ay boyunca özel eğitim aldı. Bu eğitim sırasında ken-disine ilkokul öğretmeni Nüveyre Uyguç eşlik etti. Gökçen, brövesini aldıktan sonra Eskişehir’deki 1. Hava Alayı’nda 6 ay görev yaptı, bu sırada Trakya ve Ege manevralarına katıldı. 1937 yılında Tunceli Harekâtı’na katılan Gökçen, bu harekâttaki rolü ile dünyanın ilk kadın savaş pilotu oldu. Tunceli dönüşü, Cum-hurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’nın da katıldığı bir törenle kendi-sine Türk Hava Kurumu Murassa (İftihar) Madalyası verildi. 1938′de uçağıyla 5 gün süren Balkan turu yapan Gökçen’in ünü bu turla dünyaya yayıldı. Gökçen, aynı yıl Türkkuşu’na başöğretmen tayin edildi. 1955′e kadar bu görevini başarıyla sür-dürdü. Türk Hava Kurumu yönetim kuru-lu üyesi oldu. Hayatı boyunca toplam 22 değişik hafif bombardıman ve akrobatik uçakla uçtu. Gökçen, 1940 yılında Hava Okulu’nda askeri coğrafya ve topograf-ya öğretmeni Üsteğmen Kemal Esiner ile evlenmiş ve eşine kendi soyadını vermiş; ancak üç yıl sonra, 12 Ocak 1943’de eşi-ni kaybetmiştir. Sabiha Gökçen, 22 Mart 2001 tarihinde doğum gününden bir gün sonra 88 yaşında Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde hayata gözlerini yumdu, Cebeci Şehitliği’ne gömüldü.

Page 36: Kalemsiz Dergi 2. Sayı

İlk Sayımızda Gördüğümüz

İlgiden Dolayı Sizlere

Teşekkür Ederiz

Web : www.kalemsizdergi.com | Twitter : Twitter.com/KalemsizDergi | Facebook : Facebook.com/KalemsizDergi

Gerçekten tebrik ederim arkadaşlar

nefis bi dergi olmuş başarılarınızın

devamını dilerim

Şule Merve Altun

arkadasşlar öncelikle tebrik ediyorum sizi ger-çekten gönül verilerek yapılmış bir iş hayırlısı ol-sun ve güzel de olmuşş inşş çok daha bu kadar güzellikte dergilerr çıkarırsınız. yayın hayatınız-da başarılarr…

Esin

Gerçekte

n üze

rinde iy

i çalış

ılmış

bir pro

-

je.Emeği geçe

n herk

esin e

llerin

e sağlık

.

Umarım h

ak edile

n yere

bir

an önce

ula-

şılır

Oğulcan K

aya

Harik

a Olm

us Elle

rinize

Sağ

lık :)

Meh

met

Önge

Dergi cok guzel olmus basarılarınızın devamını dilerim.

Tuba Sezer