1
} } 18 KASIM 2011 SAYFA 11 EKO-MAGAZİN HAFTALIK İsmail Şen [email protected] KARİKATÜRLERDEKİ TARİH 18 Kasım 1928 yılında bugün, Walt Disney’in çizgi film karakteri Mickey Mouse’un ilk film gösterimi yapıldı. Önceleri bir anti kahraman olan Mickey Mouse, giderek “sevimlileşecek” ve dev bir sektörün doğmasına yol açacaktı. 19 Kasım 1900 yılında bugün, siyasi haklarını talep eden İngiliz kadınları Avam Kamarası’na zorla girmeye çalıştı. 119 kadın tutuklandı. 9 yıl sonra benzeri bir gösteri Meşrutiyet Meclisi önünde Osmanlı kadınları tarafından yapılacaktı. 20 Kasım 1961 yılında bugün, 26. Hükümet, Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir koalisyon olarak kuruldu. İsmet İnönü’nün başbakanlığındaki bu ilk koalisyonun ömrü 7 ay olacaktı. Hükümetin Çalışma Bakanı ise bir süre sonra İnönü’nün yerine geçecek, genç gazeteci Bülent Ecevit’di… 21 Kasım 1905 yılında bugün, Albert Einstein’ın “Cismin ataleti içerdiği enerji miktarına bağlı mıdır?” başlıklı makalesi yayınlandı. E=mc2 formülüyle ifade edilen enerji ile kütle arasındaki ilişkinin ispatından 101 yıl sonra aynı gün Türkiye’de Erke Dönergeci adlı devri daim makinesinin tanıtımı yapılacaktı. Evet, aynı gün… 22 Kasım 1948’de bugün, İstanbul Ticaret Odası’nın “millileştiril- mesi” sürecini yürüten “Limancı” lakaplı Ahmet Hamdi Başar’ın kurduğu İstanbul Tüccar Derneği’nin girişimiyle II. İktisat Kongresi toplandı. Sivil inisiyatif ile toplanan tek iktisat kongresi 27 Kasım’a kadar sürecekti. Döneminde oldukça önemli sonuçları olan kongre daha sonra “unutulacak” ve II. İktisat Kongresi 1981 yılında bir kez daha toplanacaktı. 23 Kasım 1970 yılında bugün, Avrupa Birliği’ne (o günlerin Ortak Pazar’ı) üyeliğimiz için 22 yıllık bir geçiş dönemini öngören Karma Protokol Brüksel’de imzalandı. Bu protokole göre Türkiye’nin üyeliği 1992’de gerçekleşecekti. 24 Kasım 1941 yılında bugün, ekmeğin karneye bağlanma- sından sonra ikinci adım atıldı ve ekmek dışındaki tüm unlu mamullerin yapımı yasaklandı. Börek, çörek ve pasta dahil birçok yiyecek “yasak mal” oldu. 26 Nisan 1923 Akbaba Dergisi Bir işe girişmek için iyi bir gerekçemiz yoksa, ona başlamamak için iyi bir nedenimiz var demektir.. ‘‘ Tam adıyla Marcus Tullius Cicero. Milattan önce 106 – 43 yılları arasında yaşamış, Roma tarihine damgasını vurmuş devlet adamlarından, etkili bir hatip, keskin zekalı bir filozof ve yazar… İsmindeki “D” Davison’ın baş harfi. 1839 doğumlu Rockefeller’in ilk işi mütevazı bir Amerika köyünün, mütevazı bir kilisesinin, mütevazı bir ayin eşyası muhafızlığıydı. Yaklaşık bir asır sonra 1937’de öldüğünde ise mirası 912 milyon dolar idi. Bu paranın bugünkü değeri yaklaşık 200 milyar dolar. İşte bu yüzden o tüm zamanların en zengin adamı. Yine aynı nedenle, günümüzde unutulmaya yüz tutmuş da olsa, Türkçe dâhil dünyanın birçok dilinde “Rockefeller gibi zengin” deyimi var. Peki, bol “mütevazı” sıfatlı bir başlangıçtan sonra bu zenginlik nasıl elde edilebilmiş? Hem dünyanın en zengin, en çok hayır işi yapan, buna rağmen en çok nefret edilen insanı olmayı nasıl başarmış? Aslında cevap oldukça kısa: Petrol… Jean Paul Getty’nin başarı formulündeki gibi Rockefeller, “erken kalkmış, çok çalışmış ve petrol bulmuş”. Kilisedeki işinden sonra bir süre muhasebecilik yapan Rockefeller, daha sonra bir komisyonculuk şirketine ortak olur. Elini attığı her işte başarılı olur. Madencilik ve çelik sektörüne girer. İşleri özellikle Amerikan İç Savaşı’nda gelişir. Ve sonunda petrolün kazanacağı ticari potansiyeli farkeder. Bunu ilk farkeden insanlardandır. 1863’te ilk petrol rafinerisini kurar. 1870’te Standard Oil Company ile Amerikan petrol sektörünü tek elde toplama çalışmalarına başlar. Başarır da… Bu başarının sonucu Amerikan anti kartel ve anti tröst hukuku doğar. Standard Oil’in bölünmesinden de çoğu hala yaşayan dev petrol şirketleri doğar. 1892 yılında Amerika’nın ilk milyoneri olur. Canını yaktığı rakiplerinin düzenlediği birkaç suikasttan yaralı kurtulur. 1910’dan öldüğü 1937 yılına kadar hep dünyanın en zengin insanı olarak kalır. Kamuoyu imajı o kadar kötüdür ki, halkla ilişkiler sektörünü geliştiren çalışmalar yapmak zorunda kalır. Bu bağlanma milyonlarca dolarlık yardım faaliyetleri yapar. Yaptığı yardımlarla Chicago Üniversitesi, Tıp Araştırmaları Enstitüsü, New York Rockefeller Center kurulur. Rockefeller Ailesi, hala dünyanın en zengin ailelerinden. Ailenin çok bilinen şirketleri, Exxon-Mobil, Chevron, Citi Group, J. P. Morgan-ChaseO BİR İŞADAMI Tüm zamanların en zengini John D. Rockefeller Akarsuya kilit vurmak… Antik dönemde, her şehir bir devletti. Her şehir çevresindeki tarım alanlarında yapılan üretimle beslenir, diğer şehirlerden pek gıda maddesi almazdı. Tarım üretimi esastı. Zanaatkârların ürettikleri ise tamamen tarım üretimi için gerekli olan alet edevattı. Yollar olmadığı için insanlar doğdukları şehirlerde ölürdü. İletişim olmadığı için, uzak diyarlarda neler olduğuna dair kimsenin bir fikri yoktu. Barbarlar geldiğinde korunmak için şehirlerin surları olurdu. İşte bu surları kaldırın, binlerce yıl sonra da dünyanın büyük kısmı bu durumdaydı. Hala çevresinden yalıtılmış bölgeler olsa da bunlar oldukça azaldı. Çok değil 50-60 yıl önce Anadolu da aynı durumdaydı. 1950 yılında İstanbul ile Ankara arasındaki yolculuğun sadece trenle yapılabildiğini ve 14 saat sürdüğünü biliyor muydunuz? Türkiye’nin bu en önemli iki şehri arasında bile doğru dürüst karayolu yoktu. Marshall Yardımının ve Demokrat Parti’nin kararlı tutumuyla 1950 ile 1953 yılları arasında yapılan 23 bin kilometre karayolu sayesinde şehirler, kasabalar arasında ulaşım mümkün hale geldi. ★★★ Yollar yapıldıktan sonra bile şehirlerin ve kasabaların kendi yağlarıyla kavruldukları ekonomik sistem pek kırılmadı. Yine kentin dışından pek yiyecek ve içecek gelmez, gelse de çok pahalı olduğu için tüketilmezdi. 1980’li yıllara kadar her kasabanın yerel gazoz markaları bile vardı. Gazozun nakliye masrafının yüksekliği ulusal markaların gelişmesini, küresel markaların da kasabalara ulaşmasını engelliyordu. Bu nedenle her kasabada kurulan küçük bir gazoz imalathanesi, o kasabanın ihtiyacını karşılıyordu. Bundan 20 yıl önce o imalathaneleri kuran Ermeni usta ile tanışmıştım. Topkapı’da komşu olmuştuk. Bizim kasabadaki tüm gazoz markalarını hemen saymaya başlamıştı, “Zeren Gazozu, Çanka, bir de Yardımcı Gazozları vardı…” Her birinin patronunu da hatırlamış, o günleri anlatırken gözleri dolmuştu. Sanırım, o markaların neden birer birer yok olduğunu, o gazozların yerini neden ulusal ve küresel markaların aldığını tam olarak anlayamamıştı. Aslında karışık bir nedenler silsilesi yoktu. Yollar ve araçlar gelişmiş, lojistik maliyetleri düşmüş, verimliliği yüksek fabrikalarda daha ucuza daha kaliteli ürünler üretilir olmuştu. ★★★ Bu sistem sadece yerel gazoz markalarının değil, terzilerden saraçlara, nalbantlardan çerçi ve küçük bakkallara birçok mesleğin sonunu hazırladı. Değişim bugün de durmadı. Bir zamanlar kent sınırlarında kalan ticari sistemler ülke sınırlarını aştı. Bu yeni ve sınırsız ticari sistem yeni meslekler, yeni ürünler doğururken, birçok meslek ve ürünün de sonunun habercisi. “Bir akarsuda iki kere yıkanmak mümkün değildir” sözüyle meşhur Heraklit’e Nazım’ın bir şiirinde seslendiği gibi; “Ey Heraklit! Heraklit! Akarsuya kabil midir vurmak kilit!” Velhasıl değişim kaçınılmaz. Öyleyse olay ve olguları doğru okuyup tedbiri almak, şikâyet etmekten daha mantıklı değil mi? TARİHTE BU HAFTA Çiçero BULMACA Haz›rlayan Nalan M. ALAKENT [email protected] SOLDAN SAĞA: 1- Ekonomik kriz yaşayan Yunanistan’ın başbakanlık görevinde de yer almış Yorgo ön adlı politikacısı… Pakistan’ın internet kodu… 2- İsviçre merkezli bir saat firması… Bir ülkenin veya bir yerin dış dünya ile olan her türlü bağlantısını kuvvet kullanarak kesme… 3- İran, Suudi Arabistan, Umman, Katar ve Yemen’de kullanılan para birimi… Akıl… 4- Ülkemizin plaka işareti… Kumaş, mücevher gibi değerli eşyaların alınıp satıldığı kapalı çarşı… 5- İnternette, eğitim kurumlarının kullandığı üst seviye alan adı… Bir haber ajansımızı simgeleyen harfler… 6- Yönetim bakımından yabancı bir gücün etkisi altında bulunmayan, başka bir yönetime bağlı olmayan, bağımsız… Bir kimsenin, bir tüzel kişinin mülkiyeti altında bulunan, taşınır veya taşınmaz varlıkların bütünü… 7- İlave… Baryum elementinin simgesi… Ülker Gıda’nın dondurma markası… 8- Kabile… Fiyat, değer… 9- ABD Başkanı Obama’nın ilk adı… Bir göz rengi… 10- Duyuru, anons… Ankara Su ve Kanalizasyon İdaresi için kullanılan kısaltma… Lahza… 11- Belirli bir iş için gerektikçe harcanmak üzere ayrılıp işletilen para, kaynak… Avuç içi… Adını “küçük tekne kaptanı”ndan alan paketlenmiş kuru gıda markası… 12- Antika eşya, eser satan veya toplayan kimse… Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nü işaret eden harfler. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1- Banka, simsar veya bir aracı kuruluşun kendi elinde tuttuğu, istediği gibi tasarruf ettiği menkul değerler toplamı… Tatkek, Aypare, Finger, Coco ürünlerine sahip bisküvi markası… 2- Bir işte emir verme yetkisi bulunan kimse… Karikatürde içi sözle doldurulan yuvarlak… 3- Bir sözleşmede taraflardan birinin öbürüne işten caymayacağını belirtmek amacıyla önceden verdiği güvence… Coğrafi bir bölgemiz… Bir mal veya paranın, belirli bir süre içinde emek verilmeksizin sağladığı gelir… 4- Cemal Gürsel’in lakabı… Esnafın perakende satış yaptığı, küçük zanaat sahiplerinin çalıştıkları yer… 5- Çivi, kilit, menteşe gibi yapı işlerinde kullanılan şeyleri satan kimse, hırdavatçı… (Tersi) Şili’nin internet harfleri… Avrupa Konseyi anlamındaki kısaltma… 6- Ait olduğu yıl içinde toplanamayıp ertesi yıla kalan vergiler… 7- Çalıştırılan, işletilen, bakılan bir şeyin verdiği sonuç veya bu sonucun niceliği, verim… Yassı demir çelik ürünü… 8- (Tersi) Berilyum elementinin simgesi… Bir gazete veya derginin günlük yayımından ayrı ve ücretsiz olarak verdiği parça… 9- Bir yıllık toplumsal üretimde, üretim araçları için harcananların düşülmesinden sonra kalan bölüm… 10- Zanaatçılar için ünvan… Serbest meslek adamlarını içinde toplayan resmî birlik… İlaç, merhem… 11- Posta Kutusu’nu simgeleyen harfler… Bir bağlaç… İlgilendiren, ilişkin… 12- Kişilerin bir haktan yararlanmaları için bir kuruluş tarafından verilen belge… Avrupa’da bir ülke. BULMACANIN ÇÖZÜMÜ 9. SAYFADA Önce anonim bir hikâye. Bir üniversitedeki sosyoloji hocası, öğrencilerinden şehrin kenar mahallelerinde yaşayan 200 çocuğun durumlarını incelemelerini ve her bir çocuğun, geleceği hakkında ne düşündüklerini öğrenmek ister. Öğrenciler hemen araştırmaya koyulur ve söylenilen mahallelerdeki çocuklarla ilgili bir çalışma yaparak, sonucu bir cümle ile rapor ederler. Cümle şöyledir: - “Bu çocukların geleceklerine dair hiçbir beklentileri ve umutları olmadığı gibi, ayrıca şansları da yoktur.” ★★★ Bu çalışma, yaklaşık 30 yıl sonra yine aynı üniversitede bir sosyoloji hocasının dikkatini çeker ve çok garibine gider. Tabi olarak aklına şu soru gelir: - “Acaba şimdi bu çocukların durumu ne olmuştur?” Sosyoloji hocası aklına takılan bu sorunun cevabını öğrencileriyle aramaya karar verir. Derse geldiği gün öğrencilerine, 30 yıl önce yapılan bu çalışmadan söz eder ve gönüllü öğrenciler vasıtasıyla aynı mahallelerde yine bir çalışma yapmalarını ister. Soru bellidir. - “Acaba bu öğrenciler şimdi nerelerde ve nasıl bir hayat yaşamaktadırlar?” Sosyoloji öğrencileri hemen harekete geçer ve 30 yıl önceki mahallelere giderek, o günkü çocukların akıbetlerini araştırmaya koyulurlar. Öğrenciler, o mahallelerden taşınan ya da hiç haber alınmayan 20 çocuk dışındaki 180 çocuktan 175’inin; “umutsuzlukların değil umutların,” “başarısızlıkların değil başarıların” zirvesine çıktıkları sonucuyla karşılaşırlar. O günün çocukları öyle başarılı bir performans sergilemişlerdir ki; kimi avukat, kimi doktor, kimi mühendis, kimi pilot, kimi iş adamı olmuşlardır. ★★★ Sosyoloji öğrencilerinin yaptığı çalışma, hocalarının önüne geldiğinde hocaları çok şaşırır. Beklemediği bir rapor gelmiştir. Hayretini gizleyemez ve bu çalışmaya kendisi de dahil olmak ister. 30 yıl önceki umutsuz çocukların, şanssız çocukların, fakir ve yoksul çocukların, bugün nasıl olup da bu hale geldiklerini öğrenmek için, o günün çocukları, bugünün yetişkinleriyle buluşup konuşmak ister. Yine yapılan bir çalışmadan sonra bir araya gelinir ve sosyoloji hocası sorar: - “O günkü yoksulluk ve fakirlik içerisinde okuyarak, nasıl bu başarıyı elde ettiniz?” der. Gençlerin hepsinin verdiği cevap ortaktır ve aynı cümleden ibarettir. - “Mahallemizdeki okulumuzda bir öğretmenimiz vardı; onun sayesinde” derler. Sosyoloji hocası bu sefer de öğretmeni merak eder. - “Bir öğretmen, öğrencilerine nasıl bir eğitim vermiştir ki, böylesine başarılı bir sonuç karşımıza çıkmaktadır” diyerek eğer hayattaysa öğretmenin bulunmasını ve kendisiyle görüşmek istediğini söyler. Kısa bir süre sonra bedenen ihtiyarlamış fakat gözlerindeki ışıltısıyla, hayata bakışıyla hâlâ genç duran öğretmen ile sosyoloji hocası buluşurlar. Üniversite hocasının şaşkınlığı had safhadadır. Heyecanlıdır. Bir soruyla bütün cevapları almak ister ve sorusunu sorar: - “Hocam, kendilerinin ve ailelerinin geleceğe umutsuzca baktığı, her fırsatta isyan etmeye hazır ve bu yüzden de hemen herkesin onlardan umudunu kestiği bu çocuklara ne yaptınız ki, her biri hayatlarında başarılı ve birer iyi insan olmuşlar, nedir bu işin sırrı?” der. Ruhu diri, bedeni zayıf, hayata ve insana gülümsemeyi hiç eksik etmeyen öğretmenin cevabı kısa ve özlüdür: - “Çok basit. Ben o çocukları çok sevdim.” ★★★ Japon yardım gönüllüsü Dr. Miyazaki’yi; Zambia, Haiti, Afganistan, Laos, Vietnam, Myanmar, Pakistan, Tacikistan ve Türkiye’ye, Van ve Erciş’imize getiren tek neden vardı. Çocukları çok seven öğretmen gibi yüreğindeki insan sevgisi, yardım duygusu, vicdanın sesi ve şefkatiydi. Dr. Miyazaki hayatını halkımız için “armağan” etti. Bu armağan, büyük bir fedakârlık ve insanseverliktir. Böyle bilmeli, böyle kabullenmeli ve böyle inanmalıyız. Dr. Miyazaki kadar birbirimizi sevebilseydik ya da bundan sonra Miyazaki’nin bizi sevmesi anısına, hatırasına ve o sevginin hakkını verme adına birbirimizi sevebilsek, kucaklaşabilsek, samimi bütün yürekler inanacaktır ki; Edirne’den Van’a, Anamur’dan Sinop’a kadar bütün Türkiye, barış ve kardeşlik içerisinde yeniden doğacaktır. Bunun için hiç kimse hiç kimseden çok şey istemiyor ve beklemiyor. Hikâyemizde yer alan kenar mahalledeki öğretmen kadar ya da Japon yardım gönüllüsü Dr. Miyazaki kadar insanı sevmemiz yeterli olacaktır. Miyazaki kadar sevebilseydik birbirimizi HÜSEYİN ÖZTÜRK Kimi mala kimi kazma ile… Türkiye’de ikinci meclis seçimlerinin sürdüğü, Lozan Konferansı’nın uzadığı, “şekl-i hükümet” tartışmalarının sürdüğü günler. İngiltere, Fransa ve İtalya, ellerinde kazmalarla yardıma gelmiş. Amerika’nın elinde ise mala var, daha yapıcı. Amerikan’ın sempatik olarak yansıdığı, Türk basınındaki nadir karikatürlerden biri… Kazmalılar – Yeni Türkiye’yi biz imar edeceğiz!... Sayfa11_Sayfa 10.qxd 17.11.2011 23:48 Page 1

[email protected] Akarsuya kilit vurmak…ismailsen.com/pdf/11.18.2011.pdf}18 KASIM 2011} SAYFA 11 EKO-MAGAZİN HAFTALIK İsmail Şen [email protected] KARİKATÜRLERDEKİ

  • Upload
    others

  • View
    22

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: ismail.sen@ito.org.tr Akarsuya kilit vurmak…ismailsen.com/pdf/11.18.2011.pdf}18 KASIM 2011} SAYFA 11 EKO-MAGAZİN HAFTALIK İsmail Şen ismail.sen@ito.org.tr KARİKATÜRLERDEKİ

} }1 8 K A S I M 2 0 1 1

SAYFA 11

EKO-MAGAZİN

HAFTALIK İsmailŞen

[email protected]

KARİKATÜRLERDEKİ TARİH 18 Kasım1928 yılında bugün, Walt

Disney’in çizgi film karakteriMickey Mouse’un ilk film

gösterimi yapıldı. Önceleri bir anti kahraman olanMickey Mouse, giderek “sevimlileşecek” ve devbir sektörün doğmasına yol açacaktı.

19 Kasım1900 yılında bugün, siyasi

haklarını talep eden İngilizkadınları Avam Kamarası’nazorla girmeye çalıştı. 119kadın tutuklandı. 9 yıl sonrabenzeri bir gösteriMeşrutiyet Meclisi önündeOsmanlı kadınları tarafındanyapılacaktı.

20 Kasım1961 yılında

bugün, 26. Hükümet,Cumhuriyet tarihindeilk kez bir koalisyonolarak kuruldu. İsmet

İnönü’nün başbakanlığındaki bu ilk koalisyonunömrü 7 ay olacaktı. Hükümetin Çalışma Bakanıise bir süre sonra İnönü’nün yerine geçecek, gençgazeteci Bülent Ecevit’di…

21 Kasım1905 yılında bugün, Albert Einstein’ın “Cismin

ataleti içerdiği enerji miktarına bağlımıdır?” başlıklı makalesi yayınlandı.E=mc2 formülüyle ifade edilenenerji ile kütle arasındaki ilişkininispatından 101 yıl sonra aynı gün

Türkiye’de Erke Dönergeci adlı devri daimmakinesinin tanıtımı yapılacaktı. Evet, aynı gün…

22 Kasım1948’de

bugün,İstanbul TicaretOdası’nın“millileştiril-mesi” süreciniyürüten “Limancı” lakaplı Ahmet Hamdi Başar’ınkurduğu İstanbul Tüccar Derneği’nin girişimiyle II.İktisat Kongresi toplandı. Sivil inisiyatif iletoplanan tek iktisat kongresi 27 Kasım’a kadarsürecekti. Döneminde oldukça önemli sonuçlarıolan kongre daha sonra “unutulacak” ve II. İktisatKongresi 1981 yılında bir kez daha toplanacaktı.

23 Kasım1970 yılında bugün, Avrupa Birliği’ne (o

günlerin Ortak Pazar’ı) üyeliğimiz için 22 yıllık birgeçiş dönemini öngören Karma ProtokolBrüksel’de imzalandı. Bu protokole göreTürkiye’nin üyeliği 1992’de gerçekleşecekti.

24 Kasım1941

yılında bugün,ekmeğinkarneyebağlanma-sından sonraikinci adımatıldı veekmek dışındaki tüm unlu mamullerin yapımıyasaklandı. Börek, çörek ve pasta dahil birçokyiyecek “yasak mal” oldu.

26 Nisan 1923 Akbaba Dergisi

Bir işe girişmekiçin iyi birgerekçemiz yoksa,ona başlamamak içiniyi bir nedenimiz var demektir..

‘‘

”Tam adıyla Marcus

Tullius Cicero.Milattan önce 106 – 43

yılları arasındayaşamış, Roma

tarihine damgasınıvurmuş devlet

adamlarından, etkilibir hatip, keskin zekalı

bir filozof ve yazar…

İsmindeki “D” Davison’ın baş harfi.1839 doğumlu Rockefeller’in ilk işimütevazı bir Amerika köyünün, mütevazıbir kilisesinin, mütevazı bir ayin eşyasımuhafızlığıydı. Yaklaşık bir asır sonra1937’de öldüğünde ise mirası 912 milyondolar idi. Bu paranın bugünkü değeriyaklaşık 200 milyar dolar. İşte bu yüzden otüm zamanların en zengin adamı. Yineaynı nedenle, günümüzde unutulmayayüz tutmuş da olsa, Türkçe dâhil dünyanınbirçok dilinde “Rockefeller gibi zengin”deyimi var.

Peki, bol “mütevazı” sıfatlı birbaşlangıçtan sonra bu zenginlik nasıl eldeedilebilmiş? Hem dünyanın en zengin, ençok hayır işi yapan, buna rağmen en çoknefret edilen insanı olmayı nasıl başarmış?

Aslında cevap oldukça kısa: Petrol…Jean Paul Getty’nin başarı

formulündeki gibi Rockefeller, “erkenkalkmış, çok çalışmış ve petrol bulmuş”.

Kilisedeki işinden sonra bir süremuhasebecilik yapan Rockefeller, dahasonra bir komisyonculuk şirketine ortakolur. Elini attığı her işte başarılı olur.Madencilik ve çelik sektörüne girer. İşleriözellikle Amerikan İç Savaşı’nda gelişir.

Ve sonunda petrolün kazanacağı ticaripotansiyeli farkeder. Bunu ilk farkedeninsanlardandır. 1863’te ilk petrolrafinerisini kurar. 1870’te Standard OilCompany ile Amerikan petrol sektörünütek elde toplama çalışmalarına başlar.Başarır da… Bu başarının sonucuAmerikan anti kartel ve anti tröst hukukudoğar. Standard Oil’in bölünmesinden deçoğu hala yaşayan dev petrol şirketleridoğar.

1892 yılında Amerika’nın ilk milyoneriolur. Canını yaktığı rakiplerinindüzenlediği birkaç suikasttan yaralıkurtulur. 1910’dan öldüğü 1937 yılınakadar hep dünyanın en zengin insanıolarak kalır. Kamuoyu imajı o kadarkötüdür ki, halkla ilişkiler sektörünügeliştiren çalışmalar yapmak zorundakalır. Bu bağlanma milyonlarca dolarlıkyardım faaliyetleri yapar. Yaptığıyardımlarla Chicago Üniversitesi, TıpAraştırmaları Enstitüsü, New YorkRockefeller Center kurulur.

Rockefeller Ailesi, hala dünyanın enzengin ailelerinden. Ailenin çok bilinenşirketleri, Exxon-Mobil, Chevron, CitiGroup, J. P. Morgan-Chase…

O BİR İŞADAMI

Tüm zamanların en zengini

John D. Rockefeller

Akarsuya kilit vurmak…Antik dönemde, her

şehir bir devletti. Herşehir çevresindeki tarımalanlarında yapılanüretimle beslenir, diğerşehirlerden pek gıdamaddesi almazdı. Tarımüretimi esastı.Zanaatkârlarınürettikleri ise tamamentarım üretimi içingerekli olan aletedevattı. Yollar olmadığıiçin insanlar doğduklarışehirlerde ölürdü.İletişim olmadığı için,uzak diyarlarda nelerolduğuna dair kimseninbir fikri yoktu.

Barbarlar geldiğindekorunmak için şehirlerinsurları olurdu. İşte busurları kaldırın, binlerceyıl sonra da dünyanınbüyük kısmı budurumdaydı. Halaçevresinden yalıtılmış bölgeler olsa dabunlar oldukça azaldı.

Çok değil 50-60 yıl önce Anadolu daaynı durumdaydı. 1950 yılında İstanbul ileAnkara arasındaki yolculuğun sadecetrenle yapılabildiğini ve 14 saat sürdüğünübiliyor muydunuz? Türkiye’nin bu enönemli iki şehri arasında bile doğru dürüst

karayolu yoktu. MarshallYardımının ve DemokratParti’nin kararlıtutumuyla 1950 ile 1953yılları arasında yapılan23 bin kilometre karayolusayesinde şehirler,kasabalar arasındaulaşım mümkün halegeldi.

★★★Yollar yapıldıktan

sonra bile şehirlerin vekasabaların kendiyağlarıyla kavrulduklarıekonomik sistem pekkırılmadı. Yine kentindışından pek yiyecek veiçecek gelmez, gelse deçok pahalı olduğu içintüketilmezdi.

1980’li yıllara kadarher kasabanın yerelgazoz markaları bilevardı. Gazozun nakliyemasrafının yüksekliği

ulusal markaların gelişmesini, küreselmarkaların da kasabalara ulaşmasınıengelliyordu. Bu nedenle her kasabadakurulan küçük bir gazoz imalathanesi, okasabanın ihtiyacını karşılıyordu.

Bundan 20 yıl önce o imalathanelerikuran Ermeni usta ile tanışmıştım.Topkapı’da komşu olmuştuk. Bizim

kasabadaki tüm gazoz markalarını hemensaymaya başlamıştı, “Zeren Gazozu,Çanka, bir de Yardımcı Gazozları vardı…”Her birinin patronunu da hatırlamış, ogünleri anlatırken gözleri dolmuştu.Sanırım, o markaların neden birer bireryok olduğunu, o gazozların yerini nedenulusal ve küresel markaların aldığını tamolarak anlayamamıştı. Aslında karışık birnedenler silsilesi yoktu. Yollar ve araçlargelişmiş, lojistik maliyetleri düşmüş,verimliliği yüksek fabrikalarda daha ucuzadaha kaliteli ürünler üretilir olmuştu.

★★★Bu sistem sadece yerel gazoz

markalarının değil, terzilerden saraçlara,nalbantlardan çerçi ve küçük bakkallarabirçok mesleğin sonunu hazırladı. Değişimbugün de durmadı. Bir zamanlar kentsınırlarında kalan ticari sistemler ülkesınırlarını aştı. Bu yeni ve sınırsız ticarisistem yeni meslekler, yeni ürünlerdoğururken, birçok meslek ve ürünün desonunun habercisi.

“Bir akarsuda iki kere yıkanmakmümkün değildir” sözüyle meşhurHeraklit’e Nazım’ın bir şiirinde seslendiğigibi;

“Ey Heraklit! Heraklit! Akarsuya kabilmidir vurmak kilit!”

Velhasıl değişim kaçınılmaz. Öyleyseolay ve olguları doğru okuyup tedbirialmak, şikâyet etmekten daha mantıklıdeğil mi?

TARİHTE BU HAFTA

Çiçero

BULMACAHaz›rlayan

Nalan M. ALAKENTile ti sim@so rus hop.com

SOLDAN SAĞA: 1- Ekonomik krizyaşayan Yunanistan’ın başbakanlıkgörevinde de yer almış Yorgo ön adlıpolitikacısı… Pakistan’ın internet kodu… 2-İsviçre merkezli bir saat firması… Birülkenin veya bir yerin dış dünya ile olan hertürlü bağlantısını kuvvet kullanarakkesme… 3- İran, Suudi Arabistan, Umman,Katar ve Yemen’de kullanılan para birimi…Akıl… 4- Ülkemizin plaka işareti… Kumaş,mücevher gibi değerli eşyaların alınıpsatıldığı kapalı çarşı… 5- İnternette, eğitimkurumlarının kullandığı üst seviye alanadı… Bir haber ajansımızı simgeleyenharfler… 6- Yönetim bakımından yabancıbir gücün etkisi altında bulunmayan, başkabir yönetime bağlı olmayan, bağımsız… Birkimsenin, bir tüzel kişinin mülkiyeti altındabulunan, taşınır veya taşınmaz varlıklarınbütünü… 7- İlave… Baryum elementininsimgesi… Ülker Gıda’nın dondurmamarkası… 8- Kabile… Fiyat, değer… 9-ABD Başkanı Obama’nın ilk adı… Bir gözrengi… 10- Duyuru, anons… Ankara Su veKanalizasyon İdaresi için kullanılankısaltma… Lahza… 11- Belirli bir iş içingerektikçe harcanmak üzere ayrılıp işletilenpara, kaynak… Avuç içi… Adını “küçüktekne kaptanı”ndan alan paketlenmiş kurugıda markası… 12- Antika eşya, eser satanveya toplayan kimse… Maden Tetkik veArama Genel Müdürlüğü’nü işaret edenharfler.

YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1- Banka, simsarveya bir aracı kuruluşun kendi elindetuttuğu, istediği gibi tasarruf ettiği menkuldeğerler toplamı… Tatkek, Aypare, Finger,Coco ürünlerine sahip bisküvi markası… 2-Bir işte emir verme yetkisi bulunan kimse…Karikatürde içi sözle doldurulan yuvarlak…3- Bir sözleşmede taraflardan birininöbürüne işten caymayacağını belirtmekamacıyla önceden verdiği güvence…Coğrafi bir bölgemiz… Bir mal veyaparanın, belirli bir süre içinde emek

verilmeksizin sağladığı gelir… 4- Cemal Gürsel’inlakabı… Esnafın perakende satış yaptığı, küçükzanaat sahiplerinin çalıştıkları yer… 5- Çivi, kilit,menteşe gibi yapı işlerinde kullanılan şeyleri satankimse, hırdavatçı… (Tersi) Şili’nin internetharfleri… Avrupa Konseyi anlamındaki kısaltma…6- Ait olduğu yıl içinde toplanamayıp ertesi yılakalan vergiler… 7- Çalıştırılan, işletilen, bakılan birşeyin verdiği sonuç veya bu sonucun niceliği,verim… Yassı demir çelik ürünü… 8- (Tersi)Berilyum elementinin simgesi… Bir gazete veyaderginin günlük yayımından ayrı ve ücretsiz olarakverdiği parça… 9- Bir yıllık toplumsal üretimde,üretim araçları için harcananların düşülmesindensonra kalan bölüm… 10- Zanaatçılar için ünvan…Serbest meslek adamlarını içinde toplayan resmîbirlik… İlaç, merhem… 11- Posta Kutusu’nusimgeleyen harfler… Bir bağlaç… İlgilendiren,ilişkin… 12- Kişilerin bir haktan yararlanmaları içinbir kuruluş tarafından verilen belge… Avrupa’dabir ülke.

BULMACANIN ÇÖZÜMÜ 9. SAYFADA

Önce anonim bir hikâye.Bir üniversitedeki sosyoloji

hocası, öğrencilerinden şehrinkenar mahallelerinde yaşayan 200çocuğun durumlarınıincelemelerini ve her bir çocuğun,geleceği hakkında nedüşündüklerini öğrenmek ister.

Öğrenciler hemen araştırmayakoyulur ve söylenilenmahallelerdeki çocuklarla ilgili birçalışma yaparak, sonucu bircümle ile rapor ederler.

Cümle şöyledir:- “Bu çocukların geleceklerine dair hiçbir

beklentileri ve umutları olmadığı gibi,ayrıca şansları da yoktur.”

★★★

Bu çalışma, yaklaşık 30 yıl sonra yine aynıüniversitede bir sosyoloji hocasının dikkatiniçeker ve çok garibine gider. Tabi olarak aklınaşu soru gelir:

- “Acaba şimdi bu çocukların durumu neolmuştur?” Sosyoloji hocası aklına takılan busorunun cevabını öğrencileriyle aramayakarar verir.

Derse geldiği gün öğrencilerine, 30 yıl önceyapılan bu çalışmadan söz eder ve gönüllüöğrenciler vasıtasıyla aynı mahallelerde yinebir çalışma yapmalarını ister.

Soru bellidir. - “Acaba bu öğrenciler şimdi nerelerde ve

nasıl bir hayat yaşamaktadırlar?”Sosyoloji öğrencileri hemen harekete geçer

ve 30 yıl önceki mahallelere giderek, o günküçocukların akıbetlerini araştırmayakoyulurlar.

Öğrenciler, o mahallelerden taşınan ya dahiç haber alınmayan 20 çocuk dışındaki 180çocuktan 175’inin; “umutsuzlukların değil

umutların,” “başarısızlıkların değilbaşarıların” zirvesine çıktıklarısonucuyla karşılaşırlar.

O günün çocukları öyle başarılı birperformans sergilemişlerdir ki; kimiavukat, kimi doktor, kimi mühendis,kimi pilot, kimi iş adamı olmuşlardır.

★★★

Sosyoloji öğrencilerinin yaptığıçalışma, hocalarının önüne geldiğindehocaları çok şaşırır. Beklemediği bir

rapor gelmiştir. Hayretini gizleyemez ve buçalışmaya kendisi de dahil olmak ister.

30 yıl önceki umutsuz çocukların, şanssızçocukların, fakir ve yoksul çocukların, bugünnasıl olup da bu hale geldiklerini öğrenmekiçin, o günün çocukları, bugününyetişkinleriyle buluşup konuşmak ister.

Yine yapılan bir çalışmadan sonra biraraya gelinir ve sosyoloji hocası sorar:

- “O günkü yoksulluk ve fakirlikiçerisinde okuyarak, nasıl bu başarıyı eldeettiniz?” der.

Gençlerin hepsinin verdiği cevap ortaktırve aynı cümleden ibarettir.

- “Mahallemizdeki okulumuzda biröğretmenimiz vardı; onun sayesinde” derler.Sosyoloji hocası bu sefer de öğretmeni merakeder.

- “Bir öğretmen, öğrencilerine nasıl bireğitim vermiştir ki, böylesine başarılı birsonuç karşımıza çıkmaktadır” diyerek eğerhayattaysa öğretmenin bulunmasını vekendisiyle görüşmek istediğini söyler.

Kısa bir süre sonra bedenen ihtiyarlamışfakat gözlerindeki ışıltısıyla, hayata bakışıylahâlâ genç duran öğretmen ile sosyoloji hocasıbuluşurlar.

Üniversite hocasının şaşkınlığı hadsafhadadır. Heyecanlıdır. Bir soruyla bütün

cevapları almak ister ve sorusunu sorar:- “Hocam, kendilerinin ve ailelerinin

geleceğe umutsuzca baktığı, her fırsattaisyan etmeye hazır ve bu yüzden de hemenherkesin onlardan umudunu kestiği buçocuklara ne yaptınız ki, her birihayatlarında başarılı ve birer iyi insanolmuşlar, nedir bu işin sırrı?” der.

Ruhu diri, bedeni zayıf, hayata ve insanagülümsemeyi hiç eksik etmeyen öğretmenincevabı kısa ve özlüdür:

- “Çok basit. Ben o çocukları çoksevdim.”

★★★

Japon yardım gönüllüsü Dr. Miyazaki’yi;Zambia, Haiti, Afganistan, Laos, Vietnam,Myanmar, Pakistan, Tacikistan veTürkiye’ye, Van ve Erciş’imize getiren tekneden vardı. Çocukları çok seven öğretmengibi yüreğindeki insan sevgisi, yardımduygusu, vicdanın sesi ve şefkatiydi.

Dr. Miyazaki hayatını halkımız için“armağan” etti. Bu armağan, büyük birfedakârlık ve insanseverliktir. Böyle bilmeli,böyle kabullenmeli ve böyle inanmalıyız.

Dr. Miyazaki kadar birbirimizisevebilseydik ya da bundan sonraMiyazaki’nin bizi sevmesi anısına, hatırasınave o sevginin hakkını verme adına birbirimizisevebilsek, kucaklaşabilsek, samimi bütünyürekler inanacaktır ki; Edirne’den Van’a,Anamur’dan Sinop’a kadar bütün Türkiye,barış ve kardeşlik içerisinde yenidendoğacaktır.

Bunun için hiç kimse hiç kimseden çok şeyistemiyor ve beklemiyor.

Hikâyemizde yer alan kenar mahalledekiöğretmen kadar ya da Japon yardımgönüllüsü Dr. Miyazaki kadar insanısevmemiz yeterli olacaktır.

Miyazaki kadar sevebilseydik birbirimizi

HÜSEYİNÖZTÜRK

Kimi malakimi

kazmaile…

Türkiye’deikinci meclisseçimlerinin

sürdüğü, LozanKonferansı’nınuzadığı, “şekl-i

hükümet”tartışmalarının

sürdüğügünler.

İngiltere,Fransa ve

İtalya, ellerindekazmalarla

yardımagelmiş.

Amerika’nınelinde ise mala

var, dahayapıcı.

Amerikan’ınsempatik olarakyansıdığı, Türk

basınındakinadir

karikatürlerdenbiri… Kazmalılar – Yeni Türkiye’yi biz imar edeceğiz!...

Sayfa11_Sayfa 10.qxd 17.11.2011 23:48 Page 1