223
ANKARA. ÜNIVERSITESI ILAHIYAT FAKÜLTESI YAYINLARI LXXXIV İ SLAM TARIHI EMEVILER ABBASILER Doç. Dr. Bahriye ÜÇOK Ankara Üniversitesi ilâhiyat Fakültesi SEVINÇ MATBAASI ---- 1968

İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

ANKARA. ÜNIVERSITESI

ILAHIYAT FAKÜLTESI YAYINLARI

LXXXIV

İ SLAM TARIHI

EMEVILER ABBASILER

Doç. Dr. Bahriye ÜÇOK

Ankara Üniversitesi ilâhiyat Fakültesi

SEVINÇ MATBAASI ---- 1968

Page 2: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

ANKARA ÜNIVERSITESI

ILAHIYAT FAKÜLTESI YAYINLARI

LXXXIV

İ SLAM TARIHI

- ABBASILER

Doç. Dr. Bahriye ÜÇOK

Ankara Üniversitesi ilâhiyat Fakültesi

A Li4i.F IVA T 1 A ş<ourast

w:ı rl',.:,PI-LANE.s

:

SEVINÇ MATBAASI — 1968

Page 3: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

Tarihi çok seven k ızım

Kumru Hatun'a

Page 4: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

«İ lim tahsil etmek her Müslüman kad ın ve erke ğ e farzd ı r»

«Bir an bilgi ile uğ raş mak, bir an kitaba yaz ıya bakmak, altm ış y ı l ibâdet etmekten hay ı rlı dı r».

«Kimsecikler bir bilgiyi yaymaktan daha üstün bir sadaka veremez»

HZ. MUHAMMED

Page 5: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

ÖNSÖZ

Bu kitapta bütün İ slâm devletlerinin tarihi geliş imi de ğ il sâde-ce Emeviler ve Abbasiler ça ğı ele alı nm ış ve bu iki yönetici so-yun çabalarıyla üç k ı ta üzerindeki geni ş ülkelerde Müslümanl ığı n nası l yay ı ldığı ; ayrı l ı kların nası l doğduğu, Cahiliye çağı ndan beri mevcut olan kabile rekabetlerinin zaman zaman nas ı l canlandığı , fakat tedbirli, âdil halifeler zaman ında kuş ku uyand ı rı c ı olayları n nası l önlendiğ i, seçilmi ş olan bazı örneklerle, haftada iki saatlik ders progoramı na uygun düş ecek kadar özetlenerek aç ı klanm ış t ı r. Bu arada Ispanya'nı n fethi ve Mülsümanlar ı n Fransa içlerine yap-t ı kları akı nlar incelenmişse de, baş lı başı na bir kitap kapsıyacak kadar geniş bir konu olan Endülüs Emevi devleti burada ele alın-mam ış tı r.

Gerek E'mevilerin, gerek Abbasilerin fetihler sonucu kar şı laş tı k-ları eski imparatorlukların etkisiyle çok büyük bir uygarl ığı n temsil-cileri durumuna nası l geçmi ş oldukları da kitapta belirtilmiş tir. Ayr ıca tarihi kiş iler ve onların gördükleri iş ler hakk ında bilgi ve-rirken İ slâm tarihi için en sağ lam, en değ erli kaynakları b ı rakmış olan İ bni Hiş âm, Belâzuri, Taberi, Mes'udi, İ bn ül - Esir, Makrizi, Ebu'l - Ferec İsfehani, Ebu'l - Ferec Bar Hebraeus, İbni Haldiln gibi değerli bilginlerin çeş itli eserleri esas alı nm ış tı r.

Dilerim ki, öğ rencilerim bu kitab ı bir hikâye okur gibi okuyup geçmesinler; tarihteki olayları n temellerinde yatan ve devletleri çö-küntüye götüren nedenleri iyi görsünler ve kitap kendilerine ba şa-rı larında yardımc ı olsun.

Ankara 19. May ıs. 1968

Bahriye ÜÇOK

VII

Page 6: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

I. HALİ FELİĞİ N EMEVI SOYUNA GEÇIŞ INI HAZIRLAYAN

SEBEBLER

I. Sınıf Islam tarihi derslerinde Islâmtdan önce Arap yar ım-adas ında kurulmu ş , sonra da ğı lmış baz ı devletler, Cahiliye devrin-de ya ş ayan Araplar' ın âdet ve inançlar ı , islâmiyetin doğuşu ve dört Halife devri görülmektedir. Tarihin ak ışı bizi şimdi seçimle değ il hile ve bask ı ile iş ba şı na gelen Emevi soyunun ba ş arı ların ı gözden geçirmeğ e yöneltiyor. Emeviler'in ve onlar ı izliyen Abbasoğulları 'n ı n zamanlarında bu imparatorluklar ı temellerinden sarsan dini ve siyasi olaylar ın niteliklerini anl ıyabilmek için üçüncü Halife Haz-reti Osman devrine kadar geriye gitmek ve islâm tarihçilerinin «Fitne» ad ını verdikleri problemleri bir kez daha gözden geçirmek zorunluluğunu duymaktay ız. Bu nedenle, as ı l konuya girmeden ön-ce, Hazret4 Osman devrine bu aç ıdan bakmak yerinde olur.

1. — Hazret-i Osman'm Halife Seçilmesi : Mugire bin Sube'nin bir kölesi tarafından hançerlenen ve hayat ının son saatlerini ya-ş ayan Hazret-i Ömer, Peygamber'in amcazadesi ve damad ı Haz-ret-i Ali lehinde bir vasiyette bulunmam ış tı . O, kendisini izliyecek Halife'nin tayinini 6 ki şilik bir heyete havale etmi ş ti. Bu heyet bü-tün Müslümanları bir araya toplamaktan çak uzakt ı . Sadece Me-dine bu seçime kat ı l ıyordu. Önce bu alt ı kiş i bir isim üzerinde birle-şecekler, diğer Medineliler, seçilene biat edeceklerdi. Heyetin üye-leri : Ali, Osman, Talim, Zübeyir, Abdurrahman ibni Avf, Sa'd ibni Mâlik (Ebi Vakkas) dil-. Bunlardan Talha seçim s ıras ında Medine' de olmadığı ndan onun yerine Sa'd ibni Malik oy kulland ı ve Haz-reti Osman üzerinde anla ş tı lar.

Kimi orientalistler Hazret-i Osman' ın seçilmesini, onun çok yaş lı bulunmas ına, çok yumuşak huylu olmas ına yorarlar; bu bir gerçektir. Zira Osman' ın devlet, yönetimini s ıkı bir disiplin alt ına

Page 7: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

Bahriye ÜÇOK

alamayaca ğı nı ve bu durumda da rakipleri, Osman'a kendi arzu-lar ı n ı kabul ettirece:klerini hesaba katm ış lard ı . Ama hesaplar ında son derece yan ılmış olduklar ı nı çok geçmeden gördüler.

2. — Hazreti Osman Devri : Hz. Osman devrini iki k ı sma ay ı r-mak doğ ru olur. Birincisi, Hz. Ömer devrinin âdeta bir devam ı d ı r. İ kincisi ise karışı kl ı klar devridir, sonunda Osman' ı n ş ehadeti ile kanl ı bir nitelik kazanan ve islau - toplumunda ayr ı l ıklara sebep olan devirdir.

A) Hazret-i Osman' ın başarı ları : a) İ ran'daki fetihlerin ta-ınamlanmas ı : Hz. Ömer zaman ında Kisra'n ı n ordular ı İ slam or-duları taraf ından a ğı r darbeler yemi ş ti. Güçlü kumandanlar ın yö-netiminde hareket eden İ slam ordular ı , türlü yönlerden fetihlere devam, ederek eski Asur topraklar ında zaferler kazanm ış lar, Mu-sul köprüsünden Dicle'yi geçmi ş ler, Babil'e ve Ninive'ye varm ış lar-d ı . Diğ er bir k ı s ı m Müslümanlar ise Iran'da güney ve do ğu illerin-de Yezelecerd'i ad ı m ad ı m izliyorlard ı ; çünkü Hz. Ömer onun koğuş -turulmas ı emretmi ş ti. Yezdecerd, Rey dolayiar ı nı boş altt ıktan son-ra, ba şı bo ş bir halde dola ş maya, bir ş ehirden diğerine ko ş maya baş lad ı . Öyleki onu İ sfehan gibi muhte ş em bir ş ehirde iken, az son-ra Iranl ı fatihlerin be ş iğ i olan Fars dağ ları nda görmek mümkündü. Tarihin garip bir eilvesidir ki, Kisra (yâni Iran hükümdar ı ) III. Yezdecerd'in çok eski selefi Küros (Kurus veya Kura ş da denir) ba-sma toplad ığı çeteleri bu da ğ lardan yöneterek dünyan ın en büyük imparatorluklar ından birini kurmu ş tu; ş imdi ise son Kisra ayn ı dağ larda son günlerini ya şı yordu.

III. Yezdecerd, Fars'tan Kirman'a oradan Horasan'a, Merv'e s ığı ndı . Medain'den kaçan de ğ ersiz bir sürü adamlar ona refakat ediyor ve hala eski ihti ş aml ı devirde imi ş ler gibi alt ınlar, s ı rmalaı içinde görülüyorlard ı . Yezdecerd, Merv'e vard ığı zaman bende-

!ân' ı ndan 4000 ki ş i de beraberinde idi. Bunlar a ş çı lar, hizmetçiler ve cariyelerden ibaretti. Yezdecerd, Merv'de bir ate ş gede yapt ı rma-

ya ba ş hyarak henüz istilâya u ğ ramamış ülkeler halklar ına mektup-

lar yaz ıp onlar ı Iran topraklar ı n ın geri kalm ış k ı s ı miarm ı karış ka-

rış savunmaya ça ğı rd ı . Nihavend savaşı ndan kurtulabilenler İ ran'

ın en önemli ş ehirlerinden biri olan İ sfehan'a s ığı nmış lard ı ; ancak

buras ı da Müslümanlar' ın hamlesine kar şı koyamad ı , teslim oldu.

Müslümanlar İ sfehan'dan sonra Stahr'a (= Persepolis) saldı rdı lar.

Stahr Iran gururunu tahrik eden bir yer oldu ğundan, Ş ahruh ku-

Page 8: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

HALİ FELİĞİ N EMEVİ LERE GEÇİŞİ

3

mandas ında 120.000 asker toplanm ış t ı . Stahr' ı savunma yolundaki çabalar da bo şuna oldu ve sonunda Stahr vergi ödeme ğ i kabule mecbur oldu. Müslümanlar Horasân'a ulaş tı lar, oraları da yer yer istilâ ettiler. Yezdecerd Ceyhun ırmağı m ve onun ötesindeki çölle-ri aşı p kuzeye doğ ru çekildi. 651 yı l ında 31 yaşı nda iken kendisini izliyenler taraf ından öldürüldü, böylece Sâsâni saltanat ı sona ermiş , bütün Iran islam egemenli ğ i alt ına girmiş oluyordu (1).

Bu arada Rey halk ı Müslümanlarla yapm ış olduğu barış ko-şullarına uymamış oldukları ndan Sa'd ibni Ebi Vakkas ernrine ve- rilen bir kuvvet Rey'de ba şarı lar elde etmi ş ve barışı yeniden sağ -lam ış t ı . Aynı yı llarda Azerbaycan ahâlisi bar ışı bozmuş olduğundan Küfe valisi Velid ibni Ukbe bunlara karşı hareket ederek, onlar ı barış hükümlerine uymaya zorlam ış tı . Daha sonra Selman ibni Rebia'yı Hz. Osman Ermenistan'a göndermi ş , o da bu havalide sükûneti sağ lamış t ır. Böylece Hz. Ömer zaman ındaki fetihlere da-ha birçok yenileri eklenmi ş , İ slam bayraklar ı Kabil'e kadar ula ş . ınış tı .

b) Afrika'da savaş lar : Hz. Osman devrinde Afrika'daki ba ş a-r ı lann bir k ı smı , eski fetholunmuş ülkelerde ba ş gösteren ayak-lanmaları n bast ınlmas ı , bir kı smı da yeni fetihler şeklinde görül-mektedir. Hicretin 25. y ı lında Bizans imparatorunun emriyle Ma-nuel adındaki bir kumandan ın yönettiğ i bir ordu İ skenderiye'den de yard ımlar alarak isyan etmi ş ti. Amr ibn ül-As bu ayaklanmay ı bast ırıp Manuel'i savaş meydanında katletmeğ i baş armış tı . Bu s ı -rada İ skenderiye'de ve dolaylannda oturduklar ı hâlde ayaklanma-ya kat ı lmamış olan, ama asiler taraf ından malları yağma edilmiş bulunanlar An ı r ibn ül-As'a ba ş vurarak mallarının geri verilmesini dilediler. Yap ılan soruş turmadan sonra Amr ibn ül-As onlar ın zararlar ını ödetti (2).

Hz. Osman Mekke fethinden sonra. Hz. Muhammed'in öldürt-mek istediği, fakat sonradan afeyledi ğ i (3) Abdullah ibni Sa'd (ib

(1) Onun sığı ndığı bir değ irmende, değ irmenci taraf ından öldürüldüğü ri-vâyeti de vard ır.

(2) CMment Huart, Histoire des Arabes, C. I., S. 238. (3) Abdullah İbni Sa'd önce vahiy kâtibi iken sonradan irtidat etmi ş , hat-

ta âyetlerden birkaç ını kendi istediğ i şekilde okumuş olduğundan Hz. Peygamber'in nefretini üzerine çekmi ş ti. Bir rivâyete göre (Ve men

Page 9: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

4

Bahriye ÜÇOK

ni Ebi Serh) ı Mı s ı r vâliliğ ine tâyin etmiş ti (muhtemelen 646). Ab-dullah 40 000 mücahid ile Afrika'n ın fethine ba ş lad ı . Mı s ır'dan kal-kıp Libya çölünü büyük zahmetler, me şakkatlar sonunda a ş tı ve Trablus sudan önünde mevzie girdi. Bizansl ı ların vâlisi Gregorius 120.000 askerle Trablus'u korumaya ko ştu. Abdullah ibni Ebi Serh kuş atmayı b ı rak ıp Gregorius'un üzerine yürüdü; onu islâm' ı ka-bule, yoksa cizye verme ğe çağı rdı . Abdullah' ın önermeleri nefretle redolunduğundan iki ordu Trablus'un duvarlar ı önünde ş iddetli bir sava ş a tutu ş tu. Müslümanlar ş erefleııini korumak için canla baş la savaşı yorlard ı . Kuzey Afrika'n ın geleceğ ini tâyin edecek olan bu savaşı kazanmak için Gregorius'un kendisine refakat eden ve güzelliğ i derecesinde . de cesur olan k ızı askerleri te şci etmekteydi. Hergün ş afakla sava şa baş lanıyor, günün en k ızgın saatlerinde iki tarafın ordusu çad ı rlarına çekiliyorlard ı .

Uzayıp giden sava şı n bitmesini istiyen Gregorius bir gün Ab-dullah ibni Ebi Serh'i öldürecek askere 100 000 alt ın ile k ızını ve-receğ ini vâdetti. Bu vâd Rum gençlerini 'rekabete sevketti. Haber Islâm ordusunda da duyuldu. Küçük bir birli ğ in başı nda bulunan Abdullah ibni Zübeyr, Abdullah İbni Ebi Serh'e: «Sen de ayn ı mükâfat ı , Gregorius'un ba şı nı getirme 100 000 alim ve onun gü-zel kız ını vereceğ ini vâdet» dedi. Önerme kabul edildi; bunun üze-rine Abdullah ibni Ebi Serh ancak dü şman ı durduracak bir kuv-vette sava ş a girip s ıcak saatlerde her iki taraf askerleri çad ı rlarına döndükleri s ırada yeni taze bir k ıı vvetle düşman üzerine yürüdü. Bu savaş ta Abdullah ibni Zübeyr kendisi, Gregorius'u hedef tutarak üzerine at ı lmış ve onu öldürmü ş tü. Kı zı babas ının öcünü almak istemi ş idiyse de Abdullah ibni Zübeyr'e esir düşmüş tü.

Savaş zaferle son bulmuş , herkes ganimetten hissesini al-mış , ama vâdolunan büyük mükâfat ı Abdullah ibni Zübeyr, bu-nun için sava ş madığ mı , Allah yolunda savaş tığı nı ileri sürerek reddetmi ş ti. Onu Halife Osman'a müjdeci olarak yollad ı lar. Ab-dullah ibni Zübeyr, Mescid-i Nebevi'de cemaat önünde zaferi müj-delemi ş , savaşı n ayr ı nt ılannı anlatmış , yaln ız kendi kahramanl ığı -

nı söz konusu etmemi ş ti

ezlemu mi men iftera...) âyeti de bunun üzerine gelmi ş tir. Daha ba ş -ka rivâyetler ise bu âyetin yalanc ı peygamber Müseylime için indi ğ i

yolundadır. Bk. Bahriye Üçok, İ slâm'dan dönenler ve yalanc ı peygam-

berler s. 90.

Page 10: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

HALİFELİĞİ N EMEVILERE GEÇİŞİ

Abdullah ibni Ebi Serh Afrika'da onbe ş ay kadar meşgâ1 olduk-tan sonra M ı sır'a dönmü ş oradan Nubya'ya hareket etmi ş , bu ül-kenin hristiyan hükümdan ıu da cizye'ye ba ğ lamış tı .

c) Müslümanların ilk deniz savaş ları ve Akdeniz'de fetihler : Hz. Osman devrini, Hz. Ömer devrinden ay ı ran en belli ba ş lı nitelik, Hz. Osman devrinde Müslümanlar ın denizciliğe verdikleri önem, bunun sonucu olarak da kazan ı lan zaferlerdir.

Hz. Ömer zaman ında Amr ibn ül-As, M ıs ır valisi iken, Ömer'in İ bn ül-As'dan deniz yoluyla fetihler meselesini sormas ı üzerine, onun şu yolda cevap verdiğ i kaynaklarda yer alm ış tır: «Bir tak ım büyük tekneler ki, içinde küçük adamlar var, sular sakinken, bun-ların kalbleri endi şe ile titrer, sular kabar ınca ak ı llan oynar. De-nizde insan ın yakini azal ır, kuş kusu çoğ alır. Tekneler eğ ilirse ba-tar, kurtulursa talihli say ı lır». Hz. Ömer bu mektubu okuduktan sonra, bunca tehlikeli ve korkulu bir i şe girmek istememi ş ve Mua-viye'nin Kıbrıs' ı feth için istediğ i izni vennemi ş ti. Esasen bu s ı ra-da Bizans imparatoru Müslümanlarla dostluk kurmak yolunda harekete geçmi ş ti (4).

Hz. Osman hilafet makam ına geçince, Muaviye ona ba ş vura-rak Suriye'de egemenli ğ i savunabilmek amac ıyla mutlaka bir do-nanmaya ihtiyaç olduğunu bildirip, bunun yap ımı için kendisinin iznini istemi şti. Hz. Osman bn izni verir vermez Muaviye donan-mayı yapt ırıp Kıbrı s'a bir sefer açt ı . Muaviye bu sefer için gereken askerleri Halifenin emrine uyarak yaln ız gönüllüler aras ından seç-miş tir (5).

ca) Kıbrıs'ın fethi 649'da Abdullah ibni Kays' ın kumanda-sında İ slam denizcileri Suriye'den K ıbrı s'ı fethetmek üzere denize aç ı lmış lard ı . Öte yandan, M ı s ır valisi Abdullah ibni Ebi Serh, Mı -s ı r'dan K ıbrıs'a doğ ru denizden ilerlemi ş ve bu iki kuvvetin bir-leşmesi ile ada çokca direnme gösteremeden İ slamlann eline dü ş -müş tü. Barış koşulları aras ında baş ta, yı lda 7000 dinar ödemek,

(4) Hatta Hz. Ömer'in e ş i ve Hz. Ali'nin k ızı Ümmi Gülsüm, Bizans İ mpa-ratoriçesine baz ı kokular ile kad ın e şyalar ı hediye etmi ş ti. İ mparatoriçe de kar şı lık olarak değerli bir gerdanl ık yollam ış t ı . Ama hediyeleri geti-ren devletin postac ı sı olduğu için Hz. Ömer bu hediyeleri beytülmâle yollamış tı .

(5) Belâztırl, Futuh tü-Buldan, Z. K. Ugan çevrisi, C. I, S. 245.

Page 11: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

6

Bahriye ÜÇOK

Bizans'dan deniz yoluyla gelecek tehlikeleri Müslümanlara haber vermek, Bizans'a verdikleri vergiyi gene eskisi gibi ödeme ğe de-vam etmek vard ı . Bu son ko şulu kıbrıslı lar istemi ş lerdi (6).

cb) Zat ül-Savâri deniz savaşı : İ slâmlar'm deniza şı rı ülkeler-de de egemenlik kurmaya ba ş ladı klarını gören Bizans imparatoru Konstans (641-668) (7) hakl ı bir korkuya kap ı ldı ve Afrika'daki Bi-zans topraklar ına girmi ş olan Müslümanlar ı önce bu topraklardan ç ıkarmak için bir donanma haz ı rladı . İ mparator kendisi emrindeki 500 parça gemi ile sava şı yönetiyordu. Bizans donanmas ının yelken direkleri bir orman ı and ırdığı için bu sava şa Zat ül-Savârl adı ve-rilmiş tir. 31/651-2'de Likya k ıyı ları nda vuku bulan bu sava ş ta Bi-zans gemileri görüldüğü zaman deniz çok sertti, Müslümanlar ve Bi-zanshlar sükûnetlerini muhafaza ederek gemilerini k ıyıya yana ş -tırdı lar. O geceyi Müslümanlar Kur'an okuyarak, namaz k ı larak, Hristiyanlar çarı çalarak, haç ç ıkartarak geçirdiler. Ertesi gün ge-miler birbirine yakla ş tınhp sava şa baş land ı . Müslümanların bu savaş ta gösterdikleri çabay ı İ bn ül-Esir, ba şka bir sava ş ta göster-memiş olduklar ını ileri sürmektedir. Sava ş Bizansl ı ların yenilgisi ile bitmi ş , İmparator Konstans yaralanarak Sicilya'ya kaçm ış , as-kerleri peri ş an olmuş , donanmas ı imha edilmiş ti.

cc) Rodos'un fethi : Bu büyük zaferden sonra Müslümanlar her tarafta serbestçe harekete ba ş ladı lar. Girid ve Malta adalar ına karşı birçok ak ınlarda bulundular. Bu arada Cunâde ibni Ebi ihneyye Rodos'a gönderildi (653) (8). O, Rodos adas ını fethedip dünyan ın 7 harikas ından biri olan tunç heykeli ganimet mallar ı aras ına katt ı . Rodoslular taraf ından yap ı lan ve M.O. 225 s ıralar ı n-da vuku bulan depremde parçalarup devrilen bu heykel limana gi-riş noktas ında bulunmaktayd ı . Müslümanlar onu bir Yahudi tüc-cara satt ı lar (9).

(6) Belâzuri, a.g.e., C. I., S. 247.

(7) Cevdet Pa şa dahil (bk. K ı sas-i Enbiyâ, VI. S. 647) birçok İ slam tarih-çilerinin eserlerinde bu ad Konstantin olarak gösterilmi ş ise de, Konstans' ın babas ı ve Heraklius'un o ğ lu olan III. Konstantin 641 y ı -lında şubattan hazirana kadar ancak 4 ay hüküm sürmü ş tür.

(8) Baz ı kaynaklar Rodos'un 672 - 3'te Müslümanlar eline geçti ğ ini yazmak-ta iseler de (bk. Caetani, Chronographia Islamica, y ı l 52 - 3, 60) Ebu'l - Ferec tarihinde (C. I., S. 181), bu y ı l 654 olarak gösterilmi ş tir.

(9) Ebu'l-Ferec, C. I., S. 181.

Page 12: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

İ1ALİFELİĞİ N EMEVİLERE GEÇİŞİ

cd) İ slam donanmasınm Istanbul'a varmas ı : Müslümanlar Fenike halicinde Bizans imparatorunun donanmas ını peri ş an ettikten sonra, Anadolu k ıyı lar ında yol al ıp Çanakkale boğ a-zını geçerek Kad ıköy'e kadar ilerledilerse de ş iddetli bir fırt ına sebebiyle yeni bir ba şarı elde edemediler. Böylece Hz. Osman dev-ri deniz sava ş lar ı bak ım ından da ş erefle dolu yeni sahifelerin ya-z ı lmas ına vesile oldu.

d) Kur'an'ın resmi şeklini alması : Kur'an ilk kez Hz. Ebu Bekir taraf ından mushaf haline getirilmi ş tir diye bilinmektedir. Ama ş üphe edilmenıeliki, daha Hz. Peygamber zaman ında, belki bugün elimizde oldu ğu gibi tam değ ilse de, onun baz ı bölümleri mushaf halinde uzak bölgelerde elden ele dola şmakta idi. Bunun bir delilini bize, ana kaynaklardan biri olan Taberi vermektedir (Bk. Kadir Z. Ogan çevrisi, II., S. 872, I. bask ı ). Kur'an Hz. Mu-hammed zaman ında hafızas ı kuvvetli kimselerce ezberlenmi ş ti. Hz. Ebu Bekir'in çabalar ıyla mushaf haline getirilmi ş olan Kur'an Peygamber taraf ından ezberletilen, tertip edilen kur'an ın ayn ıydı . Bu nüsha, Hz. Ebu Bekir'in hayat ı boyunca onun yan ında kalmış , ölümü üzerine Hz. Ömer'e geçmi şti, Ömer'den sonra bu nusha Ömer'in k ızı Hafsa'ya emanet b ırak ı lmış , böylece Hz. Osman za-manına kadar ulaşmış tı . Gerektikçe bu nushadan kopyalar ç ıkar ı l-mış olmas ı muhtemeldir. Hz. Osman önem verdiğ i bazı olaylardan dolayı Kur'an-i Kerimi resmen istinsah ettirip kontrol ettikten sonra her yana göndertmi ş , özel olarak yaz ı lmış nushalar ın orta-dan kald ı rı lmas ını (yak ı lmasını ) emretmiş tir (10). Halife Osman'a bu fikri verenin Huzeyfe bin el-Yeman oldu ğu Enes bin Malik ta-rafından rivayet edilmi ş tir. Gûya 25/645-6'da Küfeli askerler Azer-baycan'a sefere ç ıkt ıklar ı s ı rada Huzeyfe de yard ımcı kuvvetlerin başı nda bunlarla birlikte bulunmaktayd ı . Ş am'dan gelen ordular-la Irak birlikleri birle ş tikleri zaman bu her iki taraf Kur'an' ı ken-dine göre okumaya ve kar şı taraf ın okuyuşunun doğ ru olmadığı n ı iddiaya koyuldular. Huzeyfe i ş te bu anlaşmazlığı n islâmiyet için ileride bir tehlike yaratacağı ndan korkup İ slam ümmetini hep ayn ı şekilde Kur'an okumaya yöneltecek_ bir çare arad ı . Hazreti Os-man'a durumu söyledi, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali ba ş ta olmak

üzere ashab ın büyüklerini davet ederek, onlar ın düşüncelerini öğ -

(10) Sadr ül- Islâm, Ö. R. Do ğ rul çevrisi, C. X., S. 252 -3; Clement Huart, Histoire des Arabes, C. I., S. 245.

Page 13: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

8

Bahriye ÜÇOK

rendi, sonra Hazret-i Ömer'in k ızı , Peygamber'in dul e ş i Hafsa'ya haber gönderip yan ındaki Kur'an nushas ını emanet olarak kendi-sine yollamas ı n ı rica etti ve. Zeyd ibni Sabit, Abdullah ibni Zübeyr, Said ibn ta-As, Abdurrahman ibni Haris, Hâris ilmi Hi şam gibi as-habm en ünlü ki ş ilerinden kurdu ğu bir komisyonu Kur'an' ın dik-katli ve emin bir ş ekilde kopye edilmesine memur etti; fakat Medi-ne'li olan Zeyd ile bir anla ş mazlığ a dü şerlerse Kur'an' ı Kurey ş lehçesine sad ık kalarak kopye etmelerini emretti. Verilen emre uyularak Kur'an Kurey ş arapças ı ile yaz ı ldı . Bununla birlikte Kur'an' ı okuyan yabanc ı ların baz ı kelimeleri Kureyş arapças ı ile telaffuz edememeleri kar şı s ında Hazret-i Muhammed'in bunlara hoşgörü ile muamele etti ğ i rivayet edilir. Çok muhtemeldir ki, bu müsaade islâmiyet'in geni ş lediğ i, Peygamberin hayat ımn son za-manlarında verilmi ş tir. Bahis konusu etti ğ imiz bu lehçe fark ı Kur'an' ın manas ında hiçbir değ i ş ikliğe meydan vermemekle beraber fonetik yönden ayr ı lığ a vesile olnıaktayd ı . Bir iki örnekle aç ı kla-mak gerekirse: Kurey ş lehçesinde «Hatta» dendi ğ i halde, Huzeyl Arapları bunu «Atta» diye okur ve söylerler; Kurey ş liler t'nin fet-hiyle «talemun» dedikleri halde, Esed'li Araplar t'nin kesri ile «Ti'- lemün» okurlard ı . Birinin «asin» okuduğunu öteki «Yasin» okur-du.

Hazret-i Peygamber'in bu müsaadeyi vermekteki maksad ı , Müslümanlara kolayl ık temin etmek idi; çünkü türlü Arap kabile-leri Kur'an okumakta ve namaz k ı lmakla idiler. Bunu zorla ş tırmak İ slam dininin yarar ına değ il zararma olurdu (11).

Bir rivayete göre Kur'an' ı istinsah edenlerin say ı s ı ona kadar

yükselir. Ubey ibni Kâ'b, Enes ibni Malik, Abdullah ibni Abbas bun-

ların aras ındad ır. Ebu bekir zaman ında olsun, Ömer zaman ında

olsun Zeyd bu mutlu i şe daima yard ımcı olmuş tur. Hazret-i. Os-

man ihtilâfl ı olan nushaları toplat ı p yakt ırmak hususundaki arzu-sunu beyan etiğ i zaman, hiçbir muhalefetle kar şı laşmamış tır. Bu-

(11) Bu konu ile ilgili hadisler Buhari'nin Sahih'inde ve Müslim'de, İbni Mes'ud, Ubey ibni Kâ'b ve İ bni Abbas gibi Islam' ın en yüzsek hadis ravilerine dayanmaktad ır. Sadr ül - İ slam, C X., S. 246. Frants Buhl, Islam Ansiklopedisi C. VI., S. 1012.; Cevdet Pa ş a, Kı sas-i Enbiyâ, C. VI., S. 634 - 6. C16-nent Huart, Histoire des Arabes, C. I., S. 245. Arapça'da kıraat yerine harf kullan ı lıyor, haften murad olunan anlam ise diyelek yâni lehçedir. Hadislerde Kur'an yedi harf üzere nazil olmu ş tur denil-mektedir.

Page 14: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

HALİ FELİĞİ N EMEV1LERE GEÇIŞ I

gün en derin sayg ı ile muhafaza etti ğ imiz ve okuduğumuz Kur'an Hazret-i Osman' ın haz ı rlatt ığı Kur'an'd ır. islâm'm en büyük ha-s ımlan da bunu kabul etmekte tereddüt etmemektedirler. Böyle-ce Kur'an' ın tam ve mükemmel mevsukiyeti meydana ç ıkmış olu-yor.

Kur'an' ın nüshalar ı n ın hakikiliğ i ve tahrife u ğ ramadığı husu-sunda en müşkilpesent orientalistlerden Nöldeke bile Encyclopedia Britannica'da Muhammedilik hakk ında yazdığı maddede bu yolda-ki olumlu savunmalar ı n ı esirgememi ş tir. Yine Nöldeke bugün eli-mizde bulunan Halife Osman nushalar ı nın Ubey ibn Kâ'b ile İ bni Mes'ud nüshalar ı nın ayn ı olduğu inanc ındad ı r. Bu iki sahabinin nushalan ise Zeyd'in nushas ından kopya edilmi ş olmal ı dır. An-cak İ bni Mes'ud kendi nushas ı nda Fatiha ile Muavvazateyn'i bulundurmamakta, Ubey ise Kur'an'a Hazret-i Muhammed taraf ı n. dan söylenilen fakat ayet olmayan iki dua eklemektedir. Bunlardan biri Müslümanlar ı n Vitir namazlannda okuduklar ı Kunut duas ı , öteki «Allahumme ihdena femen hediyet» kelimeleri ile ba ş layan dualard ır. Bunlar ın Kur'an ile bir alâkas ı yoktur. Hazret-i Muham-med bu duaları ashab ına öğ rettiğ inden, o günden sonra sadece dua olarak okunmas ı âdet halinde devam edegelmi ş tir.

B) Hazreti Osman Devri'nde Fitnenin Sebebleri : Hz. Osman' ı n alt ı yı l süren ba ş arı ve şereflerle dolu devrini alt ı yıl da haks ı zl ık, huzursuzluk ve kay ırma devri izler. Bunun türlü nedenleri vard ır:

a) İ lkelerden ayr ı lma : Hz. Osman zaman ındaki yeni kuş ak, eski kuş ak gibi züht ve takva sâhibi de ğ ildi; ilkelere s ık ı s ı k ıya bağ lanm ıyordu. Peygamber zaman ındaki ku ş aktan pez az insan kal-mış t ı . Onlar da çok ya ş l ı bulunmalar ı sebebi ile bir k ı smı inzivay ı tercih etmi ş lerdi.

b) Kureyş lilerin Kabile Asabiyeti : Gene yeni ku ş ak ümmetin ba şı na geçecek ş efin, ancak Kuery ş 'den olabilece ğ i inanc ını taşı -maktayd ı lar. Gerçekten de Peygamber'in ça ğdaş lar ı bu amaçla ha-reket etmi ş lerdi, ama asla bunu belli etmemi ş lerdi. Yeni ku ş ak Ku-reyş 'in bütün öteki kabilelerden üstün oldu ğu iddias ını açıktan açığ a savunmaktan çekinmiyordu. Kurey ş kabilesi dışı nda 'kalan-lar bu anlay ış a karşı idiler. Ülkeler fethetmekte onlar ın k ı l ı çları par-lamış , onların kanı dökülmüş tü; Peygamber nas ı l herkese eş it mua-mele yapt ıysa ş imdi de aynı olmalıydı . Bu tür tart ış malar doğudan,

Page 15: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

10

Bahriye ÜÇOK

bat ıya, tüm İ slâm toprakları nda dalgalanan İ slam bayrağı nı teh-dit etmeyteydi.

c) Meeusi ve MusevIlerin gizli mücadeleler! : Eski Mecusile-rin amac ı da yönetimi İ ranl ı ların eline geçirmekti. Musevilerinki ise doğ rudan doğ ruya islâm' ı yı kmakt ı . Bunun için bir takım di-ni mezhepler yaratmak ve islâm' ı içinden parçalamak gerekiyor-du. Nitekim yahudi dönmesi İ bn ül-Sevda ad ıyla tamnm ış olan Abdullah ibni Sebe, İ slam kabileleri aras ında Basra'dan Ş am'a kadar dola şmış ve Sebeiye adl ı bat ı l bir mezhep kurmu ş , Ali yan-da ş ları n ı Hz. Osman'a kar şı kış k ı rtmış t ır. (Bk. Cl. Huart, I., S. 246- 247) O, Hz. İ sa'n ın yeniden dünyaya geleceğ ine nas ı l inanı lmakta ise, Hz. Muhammed'in de ayn ı ş ekilde dünyaya geleceğ ine iman edil mesini, onun yokluğunda da hayatta iken kendisine en çok yard ım eden Hz. Ali'nin hilâfete geçmesi gerekti ğ ini, Osman' ın haks ız yere bu makam ı elinde bulundurduğunu iddia etmekteydi. Bunun üzeri-ne Basra'dan ç ıkarı ld ı , Küfe'de de tutunamad ı ; Ş am'da Ebu Zer ile Muâviye'nin aras ı nı açmaya çal ış t ı . Orada da baş ar ı sağ layamayı n-ca Mı s ır'a gitti. M ı s ır valisi Abdullah ibni Ebi Serh'in deniz seferle-ri müminlerce ho ş karşı lanmad ığı ndan A. ibni Sebe'nin va ızları bu-r ada elveri ş li bir ortam buldu (12).

d) Hz. Osmanın yumuşak huylu olması : Hz. Osman akraba-larını ve Emevi soyundan olanlar ı vâliliklere ve yüksek memurluk-lar ı kay ırdığı ve ayrıca suçluları çabuk affetti ğ i için devlet otori-tesine büyük çapta zarar vermi ş , özellikle bu husus onun aleyhine çalış anları çoğaltmış tı . örneğ in: Hz. Osman, Hz. Önıer'in tâyin et-tiğ i baz ı valileri değ iş tirip yerlerine akrabas ından, ehliyet ve ikti-dardan mahrum bir tak ım kimseleri getirdi; M ı s ı r fatihi Amr ibn ül-As' ı Mı s ı r'da refah ı artt ı rdığı hâlde, devletin gelirlerini artt ı r-mam ış olmakla suçlayarak aziedip yerine Abdullah ibni Ebi Serh'i tâyin etti. Bu, bir ara Hz. Peygamber zaman ında dinden dönmüş ve bu sebeble de onun taraf ından idam ı emredilmi ş olduğu hâlde, son-radan affedilmi ş ti. Bu durum Peygamber soyundan gelenlerin Ha-life Osman'a gücenmelerine sebep oldu. Muglre bin Şube ile Sa'd ibni Ebi Vakkas' ın azil sebebi ise beytülmalden bir miktar para al-d ıkları iddias ı idi.

(12) Ilk Ş ia mezhebi böylece M ı s ı r'da ortaya ç ıkt ı ve pek çok yanda ş buldu (bk. CMment Huart, Histoire des Arabes, C. I. S. 248; Cevdet Pa ş a, Kısas-i Enbiyâ, C. VI., S. 657).

Page 16: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

İTALİFELİĞİ N EMEVİLERE GEÇİŞİ

11

Buna karşı l ık Hz. Osman' ın yakınlarından olan Muâviye ile ibni Ebi Serh eyâletlerinde adeta birer ba ğı msız hükümdar gibi idiler.

Emeviler'in sava ş lar sonunda ummadıkları zenginliklere sâhip olmalar ı bundan da pek çok gurur duymalar ı ve Kureyş 'ten olma-yanları aş ağı görmeleri, islâm' ın unutturduğu eski kabilecilik duy-gulann ı yeniden alevlendirdi. Bunlara eklenen Amınar bin Yâsir gibi seçkin bir sahabinin mesçitte bay ı ltı lıncaya kadar dövülmesi, bir Kurey ş li gelirken «Savulun yoldan» diye ba ğ r ı lmas ı , Medine etraf ındaki genel otlaklar ın Hz. Osman taraf ından yaln ız miri hayvanlara aynlmas ı ve bunun gibi daha pek çok sebep, Hz. Os-man'a karşı duyulan saygı ve bağ lı lığı iyice gev ş etmi ş ti.

C) Hz. Osman' ın Ş ehid Edilmesi : Hz. Osman' ın düşmanları s ıras ına girenlerden bir gurup da İ bni Mes'ud'un gözden dü ş mesi-ne kızmış olanlar ile Kur'an' ın eski nushalarının yakı lıp resmi nus-halarının çoğaltı lmas ına tahammül ederrlyenlerdi (13). İ bni Mes' ud, Hz. Osman' ın Küfe'ye yolladığı resmi nushay ı okumayi redde-dip kendi nu.shas ını okumakta israr etmi ş ; bu husus onun ya şadığı müddetçe kendi yanda ş lannca da izlenmi ş ti. Esasen Kutsal Metnin okuyucu ve tefsir edicileri, yâni Kurra, resmi nushaların eyâletlere dağı tı lmas ından ho ş nut kalmam ış lard ı ; çünkü böylece Kurra küt• leler üzerindeki merkezi iktidardan müstekil sonsuz güçlerini yitir-miş ler, Halife ise Kutsal Metnin tek koruyucusu olarak meydana çı k ıp hükümet birliğ ini kurmuş tu.

Hz. Osman yiğeni Mervan'a Afrika'dan gelen ganimet mallar ı -n ın önemli bir bölümünü ba ğış lad ı . Cuma gün Selâ vermek âdetini ç ıkard ı , Mina'da sünnetin hilâfma namaz ı dört rekât k ı ldı ve Hz. Peygamber'in mührünü kuyuya düşürdü diye de müminlerin sitem-leri ile karşı laş tı (14).

Hz. Osman devrini bir ç ıjunaza sürükliyen olaylardan biri, Kü-fe'de ba ş gösterdi; şöyleki: Küfe vâlisi Said bin el-As bir gece Kü-feli emirleri dâvet etti ğ i bir toplant ı da «Irak Kurey ş 'in bir bahçe-

(13) Çünkü Küfeliler Abdullah İ bni Mes'ud'dan, Basral ılar Ebu Musal - Eş 'ârrden, Ş am halkı Ubey ibni Kâ'b'dan, humuslular ise Mikdad bin Esved'den ö ğ rendikleri üzere Kur'an okumakta idiler. Bu durum her biri kendi okuyu şunun doğ ruluğunu iddia edenler aras ında huzursuzluk yaratm ış t ı (bk. Cevdet Pa şa, Kısas-i Enbiyâ, C. VI, S. 634).

(14) Kısas - i Enbiyâ, C. VI., S. 685.

Page 17: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

12

Bahriye ÜÇOK

sidir» gibi bir söz sarfedince, orada bulunan Eşter el-Nehai bu söze karşı gelmi ş , «Irak ı biz k ı lıçlarımızla fethettik» diye cevap vermi ş -ti. Vâlinin zab ı ta memuru, vâliyi koruyucu yolda ş iddet göstermi ş -se de, Eş ter ve arkadaş ları kendisini bayı lt ıncıya kadar dövdüler. Vali ile bu ileri gelenlerin aras ı art ık aç ı lmış , ş iddetli tenkitler baş -lamış olduğundan, Said durumu Halife'ye bildirip bunlar ın Ktı -fe'den sürülmesini rica etmi ş ti. Halife'nin verdi ğ i izin üzerine■ kendine taraftar ohn ıyanlan topluca Ş am'a, Muâviye'ye islâh et-mesi temennisi ile yollad ı . Muâviye, içlerinde Sâbit bin Kays, Sa'- sa'a ve Urve bulunan ki şileri uzun tart ış malardan sonra, mant ıkla islâh edemiyeceğ ini anlayıp Ş am'dan uzakla ş tı rdı (15).

Kûfeliler bu sefer Hâlid bin Velid'in oğ lu Hums valisi Abdur-rahman' ı n yan ı :na gönderildiler. Abdurrahman bunlar ı tehdit ile bi-raz sindirdi ise de kamu oyunda ayaklanma istekleri art ık aç ıkça görüyordu. Hz. Osman, Araplar ın ş eflerinden, çoğu Kurey ş li olan kiş ileri davet edip ne yapmak gerekti ğ ini onlarla görü ş tü. Bu s ı ra-da Küfe'den Emevi şeflerin uzakla ş tığı nı gören Hz. Osman'ın mu-haliflerinden Yezid bin Kays, Hz. Osman' ı hilafet -ten indirmek mak-sad ıyla harekete geçti. Abdullah ibni Sebe ile mektuplaş anlar ona kat ı ldılar. Eşter'in de k ış kırtmas ıyla ayaklananlar ın sözle yola gel-meleri art ık imkan s ı n ı rları n ı a ş mış t ı . Vâliyi Kfıfe'ye sokmad ı lar, durumu haber alan Hz. Osman K ılfelilerin iste ğ ine uyarak Ebu Mu-sa el-Aş 'arl'yi Kûfe vâliliğ ine tâyin etti. Böylece İ rakl ı ların ayaklan-mas ı önlenmi ş oldu. Ama öteki eyâletler ihtilâle haz ı rlanm ış lard ı . Medine'dekilerin de ça ğı rmalar ı üzerine M ı s ırlı lar'dan baz ı ları Me-dine'ye gelip valileri Abdullah bin Sa'd bin Ebi Serh'den ş ikayette bulundular. Hz. Osma ıı valiye bir tehdit mektubu gönderdi. Abdul-lah bin Ebi Serh ise bundan hiddetlenip ş ikayetçilerden birini dö-verek öldürdü. Bu olay mevcut heyecan ate ş ini bir miktar daha kö-rükledi. Mı s ı r'da, Kûfe ve Basra gibi şehirlerde ayaklananlardan yedi ila sekizyüzer ki ş i birleşerek gûya Kabe'yi ziyaret edecekmi ş gibi 35/655-6'da yola girip Medine üzerine yürüdüler. Kinâne bin Biş r gibi kabile ş efleri, Eş ter el-Nehal gibi ünlü kiş iler de bunlar ın aralar ında idi. Medine'ye ilk ula ş anlar Mıs ı rlı lar oldu. Basral ı lar Talha'ya, Kûfeliler Zübeyr'e, Mı s ırl ı lar Hz. Ali'ye eğ ilimli oldukları halde, hepsi de Hz. Osman' ın hal'ini istemekte idiler. Bunlar Me-

(15) Clement Huart, Histoire des Arabes, C. I., S. 248; Cevdet Pa şa, Kısas-i Enbiyâ, C. VI., S. 659.

Page 18: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

HAL İ FELİĞİ N EMEVÎLERE GEÇ İŞİ

13

dine'ye üç konak -uzaklıkta durdular. Medine'de kendilerine kar şı asker toplandığı haberini i ş itmiş lerdi. Aralar ından iki elçi seçip Medine'ye yollad ı lar. Bunlar Ali, Talha, Zübeyir ve Hz. Ayşe ile gö-rüş tüler. Hz. Ali ayaklananlar ın barış yoluyla da olsa Medirie'ye girmelerine izin vermedi; hatta bunlara kar şı silahlı kuvvetler te-dârik etti. M ı s ırl ı lar Hz. Ali ile görü şüp Halife s ıfat ıyla kendisine biat etmek istedikleri zaman da Hz. Ali onlar ın askerlerinin mel'iln olduğuna dair bir hadis-i Şerif bulunduğunu söyledi. Bu arada Bas-rahlar Talha'ya, Kûfe temsilcileri de Zübeyr'e biat etmek istemi ş ama Hz. Ali gibi bunlar da teklifleri reddetmi ş lerdi. Her üç birlik uzaklarda birle ş ip anlaş t ıktan sonra «silahlara davranmayanlara aman» diye bağı ran tellallar ç ı kartarak Medine üzerine yürüdüler. Herkes evine çekildi.

Bu s ırada dünyan ın o devir için hiç ş üphesiz en kudretli dev-letine hükmeden Hz. Osman hükümet merkezinde, dayanaca ğı küçük bir kuvvete dahi sahip olmad ığı için Dar'da ku ş atıldı ve doğudan, bat ı dan gelen bu çeteler ile görü ş melere katlanmak zo-runda kald ı . Bu arada Talha bin Ubeydullah (Cennetle müjdelen-miş olanlardand ı r) Hz. Osman'la ş iddetli tart ış malara girmi ş ve müminlerin anas ı Hz. Ayşe de M ı s ır valisi Abdullah ibni Ebi Serh'in azlini istemiş «Sen çekimser davranm ış s ın, halbuki o bunlardan birini öldürmü ş , sen de kendi memurundan onlar ın hakk ını al» di-ye haber yollam ış tı . Hz. Ali de sürekli olarak Halifeyi uyarmaya çalış mış tı ; ama Hz. Osman' ın aldığı iyi kararları yeğeni ve katibi Mervan her zaman tersine çevirmekte hünerli idi.

Hz. Osman 30 gün kadar Medine mescidinde imamete devam etmiş ve isyanc ı lar da onun arkas ında namaz k ı lmış lard ı ; yaln ı z hac zaman ı geldiğ inde kendi yerine hac emiri olarak Abdullah ibni Abbas' ı tayin etmek zorunda kalm ış t ır. Eski sahâbeden ve Hz. Os-man'dan yana olanlardan birçoklar ı nın Medine'lilerin yard ımına haz ırland ı klarm ı duyan M ı s ı rl ı lar ve İ rakl ı lar bir an önce sonuca varabilmek amac ı ile daha s ıkı bir kuş atma tedbiri almaya ve Hz. Osman' ın hal'ine karar verdiler. Medine halk ı da art ık camiye git-mekten vazgeçti; evlerinde, d ış arda silahl ı bir halde bulunmağ a itina gösterdi. Bu gergin havay ı sürdürmenin doğuracağ' ı kötü so-nuçlardan Müslümanlar ı korumak amac ı ile Hz. Ali, aralar ında cennetle müjdelenmi ş olanların da bulunduğu Muhâcirin ve Ensâr'- dan 30 ki ş i ile birlikte anla şmak üzere isyanc ı ların yanına gitti. Ayaklananlarm Hz. Osman hakk ındaki sözleri son derece sert oldu.

Page 19: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

14

Bahriye ÜÇOK

Ama onları n hemen hemen bütün istekleri kabul edildi; zalimlerin cezaland ınlacaklan, daha önce al ı nmış sert tedbirlerin kald ı nlaca-ğı , valilerin değ i ş tirileceğ i kendilerine vadedildi. Halife'nin bar ış sever tutumu kar şı s ı nda M ı s ı rl ı lar silahlar ı n ı b ırakt ı lar ve memle-ketlerine do ğ ru yola girdiler. Abdullah ibni Ebi Serh azledildi yeri-ne Ebu Bekir'in oğ lu Muhammed vali olarak M ı s ı ra yolland ı . Yolda el-Ariş konak yerinde durumu ş üphe uyand ı ran bir siyah köle yaka-lan ıp sorguya çekildi. Üzeri aran ıp kuru bir mataran ı n içine sak-lanmış , Halifenin mühürü ile de mühürlenmi ş bir mektup bulundu, bunda «Muhammed bin Ebi Bekir ve yan ı ndakiler M ı s ı r'a gelince onlar ı idam etmek için imkan ara, ellerindeki ferman ı yok et ve yeni bir emir gelinceye kadar eski vazifende kal» deniliyordu. Muhammed bin Ebi Bekir bu mektubu yan ındakilerin mühürleriyle de mühürlettikten sonra içlerinden birine emanet etti (16).

M ı s ı rl ı lar h ışı mla ve öç alma karar ı ile geri, Medine'ye, döndü-ler. Hz. Osman'a kefil olup ba ş kald ı ranlara teminat veren Hz. Ali derin bir utanç içinde kald ı . Medine'de art ı k Hz. Osman' ı koruya-cak kimse kalmam ış t ı . K ı:ı feliler, Basral ı lar bu olay ı daha yolda iken duyup geri dönmü ş lerdi. Hz. Osman mührün ve kölenin kendisine ait olduğunu, fakat böyle bir mektup yazmad ığı n ı yeminle teyid et-li. Ayaklananlar, hatta Medine'deki Umeyyeliler Mervan' ı n cezalan-d ı rı lmas ı n ı ondan istediler. Hz. Osman buna yana ş mad ı . O zaman Medine'liler «.Made ırki senin isteklerinin tersine böyle i ş ler yap ı -labiliyor, o halde sen hükümdar de ğ ilsin, istifa et» dediler. Hz. Osman Tann= kendisine uygun gördü ğü iktidar kisvesini b ı rak-mayaca ğı n ı söylemek suretiyle istifa teklifini gururla reddetti.

İş te bundan sonra onu çok s ık ı bir ş ekilde evinde (Dar) ku-ş att ı lar; öyleki oraya gerekli suyun ta şı nmas ına bile izin verilme-di. Hz. Ali oğ ullanm onun kap ı s ını korusunlar diye nöbete soktu. Ebu Hureyre gibi sahabiler yat ış t ı r ı c ı , arabulucu olarak çaba gös-terdiler ama, faidesi olmad ı . Bu heyecanl ı kalabal ığı n ortas ında Hz. Osman odas ı na çekilmi ş sessizce Kur'an okumaya dalm ış t ı . Yan ın-da sadece e ş i Naile vard ı .

Daha çok zaman yitirmenin do ğ ru olm ıyacağı m hesaphyan Mu-hammed bin Ebi Bekir (17) ve yan ına ald ığı birkaç ki ş i H. 35 y ı l ı -

(16) Mes'udi, Müruc üz - Zeheb, C. IV. S. 278'de yaz ı n ın Mervân'a ait oldu-ğunu onlar tan ı d ı lar denmektedir.

(17) Muâviye Suriye'den bir yard ımc ı kuvvet göndermekteydi. Mes'udi, Mü-ruc üz - Zeheb, C. IV., S. 279; Sadr ül -Islam, C. X., S. 308.

Page 20: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

HALİFELİĞİ N EMEVİLERE GEÇİŞİ

15

n ın son günlerinde (656 Haziran) Hz. Osman' ın evine bitiş ik bir evden duvarı aş arak onun odas ına girdiler ve onu şehid ettiler (18). Engel olmak için gayret eden Naile'nin parrnaklan kesildi. Içeri gi-renler Muhammed bin Ebi Bekir'den ba şka, kesin olmamakla bir-likte, Kuteyre, Sudan bin Hamran, (19) Kinâne bin Bişr ve G'afild idiler. Hz. Osman' ın kan ı Kur'an-i Kerim, üzerine akt ıktan sonra «fitne kap ı s ı art ık aç ı lmış değ il, bundan böyle kapanmamak üzere

• ınlmış tı r».

Ayaklananlar içeriye girdiler, e şyaları yağma ettiler. Hz. 0S-mad ın naşı hemen o gün kald ırı lamad ı ; üç gün ortada kald ı . Naile'• nin ı srarl ı riealan sonunda iki yak ın arkada şı onu haz ırlamak için, Hz. Ali'den izin ald ı lar. Cenazeyi ta ş lamak için yollara toplanm ış bulunan halk da Hz. Ali'nin emri ile da ğı tı ldı : ama Hz. Osman an-cak geceleyin Medine'de Bakı ' adl ı mezarl ığı n yakınlarında duvarla çevrili bir yere defnedildi (20).

Hz. Osman' ın katli İ slam tarihinde, hemen hiçbir olay ın yara-tamad ığı sonuçlar doğurdu. Art ık bundan sonra din devletinde ik-tidarın kimin hakkı olduğu sorunu k ı lıçla hallolundu.

Başı ndaki imamla temsil edilen ümmetin i ğreti birliği ancak zorla korunabildi. Gerçekte ise cemaat çözüldü ve her zaman siyasi bak ı mdan tutunmaya çal ış an ve kendi imamlar ı için, resmen hüküm süren halifeye kar şı silaha davranan bir tak ım partilere bölündü. Bu yüzden iç savaş a fitne denildi. Bu durum gerçek dindarlar için çok üzücüydü. Bunlar birş eye karış m ıyacak olsalar Islam ın hak yo-lundan gitme emrine uymam ış olacaklar, bir yan ı tuttuklar ı takdir-de ise müminlerin ancak kâfirlere kar şı savaş abilecekleri ve bir-

(18) Bu sırada Hz. Osman' ın sakal ına yap ış an Muhammed bin Ebi Bekr'e Hz. Osman «baban bu hâlini görseydi acaba ne derdi» diyince Muham-med utan ıp dış arı çıkmış t ı . Bk. Mes'üdi, a.g.e., C. IV., S. 280.

(19) Mes'üdi bu adi Sa'd bin Humran olarak yazmaktad ı r bk. C. IV, S. 282.

(20) İ bni Hacer, isâbe, C. III., S. 456; Yâkut Hamavi, Mu'cem ül-Buldân, III., S. 363; Cevdet P ş . a.g.e., C. VI. S. 688; Wellhausen, Arap devleti ve sükutu, S. 23. Onu baz ı kiş iler Baki' denilen müslüman mezarl ığı na defnetmeğe bırakmad ı lar. Bak ı 'in hemen yan ında bir yahudi mezarl ığı vardı , oraya gömdüler. Daha sonra I. Muâviye zaman ında bu duvarlar y ı kı ldı ve Müslüman mezarl ığı ile Yahudi mezarl ığı birleş tirildi; Osman'ın bu-lunduğu tarafa Umeyyeo ğulları mezarlığı denildi. Bk. Taberi, C. III., S. 616.

Page 21: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

16 Bahriye ÜÇOK

birlerinin kan ı n ı dökmemeleri gerekti ğ i yolundaki temel ilkeye ay-kırı hareket etmi ş olacaklard ı .

3. — Hz. Ali'nin halifeli ğ i ve siyasi partilerin doğmas ı , : Pey-gamber'in Müslümanlar aras ında büyük bir nüfuza sahip olan da-mad ı ve amcas ı oğ lu Hz. Ali, Hz. Osman' ın ş ehit edildiğ i gün cami-de Halife olarak biat ı kabul etti. Ancak biat merasiminde Talha ile Zübeyr bulunrnam ış lard ı . Bunlar sonradan, bir rivayete göre, bas-k ı yap ı larak Hz. Ali'ye biat ettirilmi ş lerdir (21). Hz. Ali'nin hilafe-ti kabulü M ı s ı rl ı ları memnun etmi ş ise de Küfe ve Basral ı ları kı z-d ı rm ış t ı . Talha ve Zübeyr, Hz. Ali'ye biran önce Hz. Osman' ın ka-tillerini bulmay ı ve cezalar ını vermeyi telkin ettiler. Hz. Ali heye-can ın yat ış mas ı nı bekle ırleğ i gerekli görüyordu. Hz. Osman zama-n ında idaredeki bozukluklar ı iyi karşı larmyan Hz. Ayşe, onun ölüm haberini al ı r almaz Mekke'ye gidip karde ş i Muhammed'in katillere yol göstermi ş olmas ına rağ men, Hz. Osman' ın kan ı n ı dava etme ğ e koyulmuş tu. Hayatta iken Hz. Osman' ş iddetle tenkit edenlerden Talha ve Zübey de Hz. Ay ş e'nin yan ına ko ş tular. Gerdanl ı k mesele-sinden (yani İ fk olayından) Hz. Ali'ye k ızg ın olan Hz. Ayşe'nin etraf ında türlü zihniyetlere sâhip insanlar toplanma ğa ba ş lad ı . Bunlar kendilerinden daha çok güçlü olan Medinelilere kar şı du-ram ı yacaklar ı nı bildiklerinden, Arap yar ımadas ım b ı rak ıp iliş ki-lerinin bulunduğu Basra'ya gittiler. Orada kendilerine yanda ş lar arad ı lar. Bir soğuk ve, karanl ı k gecede Basra mescidinde k ı rk ki-ş iyi öldürüp valiyi hapsettikten sonra. Basra'ya sâhip oldular (22). Abdullah ibni Zübeyr «Biz Osman' ın kan ı için kan döküyoruz» di-yerek kendini hakl ı göstermeğe çal ışı yordu.

(21) Biatten çekinenler aras ında Sa'd ibni Ebi Vakkas, Muhammed bin Mesleme, Zeyd bin Sâbit, ş air Hassan bin Sabit, Ebu Sa'id el - Hudri, Mugire bin Şu'be, Usâme ve daha ba ş kalar ı da vard ı .

(22) Brockelmann, Islam Milletleri ve Devletleri Tarihi, N. Çagatay çevrisi, S. 68. Basra valisinin öldürüldü ğünü yazarsa da, bu do ğ ru değ ildir, Bk. Taberi Zotenberg çevrisi, III., S. 642.

Hz. Ay ş e'nin böyle bir zamanda islarnlar' ı bölücü bir harekete gi-ri ş miş olmas ı bunu ho ş görmeyen Beni Sa'd'l ı bir k ı z ı n «Osman ın kat-li, senin bu deve üzerinde kendini silaha hedef etmenden daha ehven-dir. Sana kar şı duyulan sayg ıyı yok etme, evine git otur.» demesine vesile olmu ş tur, bk. Mes'üdi, C. VI, S. 292; C. Huart, histoire des Ara-bes, C. I., S. 250 - 1; Brockelmann, a.g.e., S. 68 - 9; Wellhausen, Arap Dev-leti ve sukutu, F. I şı ltan çevrisi, S. 24, v. öt.

Page 22: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

HALİFELİĞİ N EMEVILERE GEÇİŞİ

17

Bu s ı rada hapsettikleri Basra valisi Osman bin Hanif de ka ş -lar ı ve sakal ı yolunmu ş olarak b ı rak ı ld ı (Taberi II, S. 639-640). Gene bu s ı rada onlardan önce Basra'ya ula şmak niyetiyle harekete geçen Hz. Ali'ye Medine'de bulunan Basral ı ve Küfelilerden 900 gö-nüllü kat ı lmış t ı . Medine'yi terketmesini sağ l ı k veren Abdullah bin Selam, Hz. Ali'nin adamlar ı n ın hücumundan kendisini zor kurtar-dı . Hz. Ayşe, Talha ve Zübeyr'in kendinden önce Basra'ya ula ş tık-ların' haber alan Hz. Ali'ye yol boyunca Tayy ve ba ş ka kabilelerden birçok sava ş ç ı kat ı ld ı . Kendisinin yan ına oğulları Hasan ve Hüseyin, eshâbdan Ammar bin Yasir ve piyade kuvvetlerine komutan tâyin ettiğ i Muhammed bin Ebi Bekir (yani Hz. Ay şe'nin karde ş i) bulun-

maktayd ı lar. Zikar denilen yerde yüzü yolunmu ş olan Basra valisi Osman bin Hanif onlar ı karşı lad ı . Hz. Ali bir yandan da Küfe'de otu-ran Ebu Musa el-E ş 'ari'yi kand ı rmak için elçiler gönderdi. Ebu Mu-sa ise yans ız kalmakta direndi. Hz. Ay ş e de Küfelilere mektup ya-z ıp yard ı m istedi, ama Hz. Ali'nin o ğ lu Hasan ve Ammâr bin Yasir, Küfelilerden 900 ki ş i bularak Emir ül-Mümininin yan ı na geldiler. Abdülkays'lar ile Bekir bin Vailler de bunlara kat ı ld ı lar. Uzun gö-rüş meler, tart ış malar, hatta çarp ış malar sonunda Irak' ı siyasi ba-k ımdan üçe ayr ı lmış görüyoruz: 1) Tarafs ız kalanlar; 2) Hz. Ay ş e, Talha ve Zübeyr'den yana olanlar; 3) Hz. Aliyi tutanlar. Küfe'de oturanlar Mudar ve Rebia kabileleri Hz. Ali'ye, Basra'da oturanlar Hz. Ay ş e'ye yard ı mc ı oldular. Hz. Ay şe'nin bir karde ş i kendi yan ın-da, öteki Hz. Ali'nin yan ında idi. Bu durumu gören eshabdan baz ı -lar ı n ın tavsiyeleri üzerine Ali, Ka'ka'a'y ı Basral ı lara özel bir mesaj ile yolladı . Ka'ka'a ümidin üstünde bir kolayl ıkla başarı sağ lamış göründü.

A) Cemel olay ı : Bütün sünni râvilerin birle şmiş göründükleri bir rivayete göre Abdullah ibni Sebe bu anla şman ı n gelecekte ken-disi için cl4uraca ğı zararlar ı göz 6nünde tutarak bir gece askerle-ri ile Talha ve Zübeyr'inkilere bask ın yapmış ve bunu Ali'nin as-kerleri taraf ından yap ı lmış bir bask ı n gibi göstermi ştir. 9 Aral ık 656'da yeniden ba ş layan çarp ış ma her iki yan için a ğı r yitiklere se-bep olmuş tur (23). En gözde sahâbiler bu çarp ış mada karşı lıkl ı birbirlerine ok yağdırd ı lar.

(23) Abdullah ibni Sebe'nin çabas ı olmasa da bu sava ş ergeç patlak verecek-ti, çünkü Ka'kaa'n ın barış vadi almas ından sonra bile her iki partiye mensup olanlar aras ında hala çarp ış ma isteğ inde olan önemli say ıda insan vardı , bk. Cevdet Pa ş a, a.g.e., C. VII., S. 25 v. öt.

Page 23: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

18.

Bahriye ÜÇOK

Sava şı n ba şı nda Hz. Ali at ını Zübeyr'e doğ ru sürüp ona Pey-gamber'in bir hadisini (24) hat ırlay ıp hat ırlamadığı nı sormuş , Zü-beyr de hadisi hat ı rlad ığı için üzülmü ş ve sava ş tan vazgeçmi ş ise de oğ lu Abdullah onu korkakl ık ile suçlayarak bir kez daha sava ş a sokmuş , sonunda Zübeyr sava ş meydan ında kalm ış t ır. Talha ise Zü-beyr'den az önce Mervân bin Hakem'in attığı bir okla ölmü ş tü.

Ba şı bo ş kalan askerler Hz. Ay ş e'yi al ıp iyice z ı rhlanmış mahfa-s ına oturtmu ş lar, mahfay ı da bir devrinin üzerine yerle ş tirmiş lerdi. Art ı k kaçan sava ş çı lar devenin etraf ında toplan ıyorlar ve ş aşı lacak bir fedakârl ı kla Hz. Ay ş e'yi koruyorlard ı . Devenin yularm ı tutan biri yere düş tükçe bir ba ş kas ı hemen onun yerini al ıyordu. Böylece Hz. Ayşe'yi koruyanlardan bir rivâyete göre 70, bir ba ş ka rivâyete göre de 40 ki ş i ölmüş tür. Sonunda Hz. Ali'nin bir i ş areti üzerine devenin arka ayaklar ı na vuruldu, deve yere dü ş tü, Hz. Ayş e de bu suretle esir edildi (25). Karde ş i Muhammed onun muhafazas ı ile görevlendi-rildi. Hz. Ali ganimet malları na dokundurmad ı . Kırk kad ının eş li-ğ inde Hz. Ayşe Medir ıe'ye yolcu edildi. Ay ş e önce Kâbe'yi ziyaret ettikten sonra bütün hayat ı boyunca Medine'de bir kö ş eye çekilip pişmanlık ac ı ları çekti.

B) Muâviye ile çatış ma ve S ıffin sava şı : Ali, Cemel vakas ın-dan sonra Küfe'ye gitti; buradan bütün imparatorlu ğu egemenliğ i alt ı na almaya çal ış t ı . Mı s ı r, Arabistan ve İ ran'a bir zaman için gön-derdiğ i vâlileri ile bunda ba şarıya ulaş tı Ama kuvvetli hasm ı geri-ye b ırakmaya mecbur oldu. E ğer onu da yenebilseydi ayr ı l ıklar kalkacak ve İ slam imparatorlu ğunun tarihi bamba şka bir yol izli-yecekti. Bu hasım Ş am valisi Muâviye idi.

Muâviye'ye gelince zengin bir hazineye sâhipti. Son derece mâ-l ı ir bir siyasi olduğundan para ile sat ın alabileceğ i kimseleri ve fi-kirlerinden yararlanmas ı mümkin olanlar ı kendine bağ lardı . Hz. Os-

man, Emevi, Muâviye de Emevi idi. Hz. Osman' ın ş ehadeti Eanevi-ler'in sonu olmak gerekirdi ama. Muâviye'nin siyasi dehas ı sayesin-

de aksi oldu. Osman' ın katlini o, Hz. Ali'ye yükledi. Osman' ın kanl ı

(24) Hz. Peygamber «Bir gün sen haks ız yere Ali ile mücade edeceksin» demiş .

(25) Sâdece bir gün süren sava ş ta iki taraftan 13.000 ki ş i ölmüş tü, Mes'üdl, müruc, C. IV., S. 305, 306; Taberl, III., S. 657; Ibn Tiktaka, el-Fahri, S. 140 v. öt.

Page 24: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

HALIFEL1Ğİ N EMEVILERE GEÇİŞİ

19

gömleğ i ile Nail ,-;'nin parmaklar ını gösterip halk ı heyecanlandırdı . Suriyeliler eski_Gassani idaresinde ya ş amış ve Grek- Roma nüfuzu-nu tan ımış , düzen ve disipline, itaat etmeğe oldukça al ışı k bir top-lum idiler. Bunun için Ebu Sufyan' ın oğ lu Muâviye yirmi y ı l bo-yunca Suriye valiliğ ini, halk ı memnun ederek, elinde bulundura-bilmiş ti. Ş imdi ise Hz. Ali'nin Ş am'a yeni bir tayin yapmas ına boyun eğııı eğ i ve ona biat ı akl ından geçirmiyordu. Gerçi hilafet üzerinde bir iddias ı da yoktu, ama Osman' ın öldürülmesi ile kendi iktidar ının bitmiş olmasını kabul etmiyor, ihtilâle ra ğmen mevkiini muhafa-zaya devam ediyordu. Şehit edilen Halifenin yiğeni olmas ından ötü-rü onun intikam ın ı almay ı sağ l ıyabilirdi.

Hz. Ali ile emir Muaviye sava şa baş lamadan önce bir kez daha barış yolunu arad ı lar. Bunun için Hz. Ali, Cerir bin Abdullah' ı Mu-aviye'ye göndererek onu biata davet etti. Yazd ığı mektupta Ensar ve Muhacirin'in ittifakla kendisine biat etti ğ ini, şayet kendisi biat etmiyecek olursa, bunun sava ş la elde edileceğ ini ona hat ırlat ıyor ve Hz. Osman hakk ındaki iddialar ının birer hile ve hud'a oldu ğ u-nu bildiriyordu.

Muaviye arad ığı fı rsat ı böylece bulmu ş oldu. Haş imi olan Ali' ye karşı eskiden beri mevcut olup da unutulan Ha ş imi-Emevi re-kabetini yeniden canland ırarak Emevileri k ış kırtt ı ; yanında deha sahibi kimseler vard ı : Amr ibn Mugire bin Şube, Ziyad ibni Ebihi gibi. Ayrı ca ş airler, hatipler, vaizler hep Muâviye'nin dava-sını savunuyorlard ı .

Hz. Ali önce Abdullah bin Abbas' ı Yemen'e, Yâla bin Umey-ye'nin yerine yolladi. Basra valiliğ ini Osman bin Huneyf'e, Ki ı fe valiliğ ini ise Ebu Musa el-Aş 'arî'den al ıp İbni Ş ihab'a verdi, (daha başkaları için Bak. Belazûri, II, 141).

Öte yandan M ı s ı r'ı kendine bağ l ıyabilmek amac ı ile Kays bin Sa'd' ı oraya tayin ederek birliklerle Nil ülkesine gitmesini emret-ti. Kays bin Sa'd bu emre ra ğmen yan ına scdece yedi ki ş i alarak gitti; orada bir hutbe okudu. Bunda Peygamber'den sonra en ha-y ırl ı kişi olarak tan ıdı kları Ali'ye biat etmelerini tavsiye etti. M ı -s ır'da hemen herkes bu teklifi kabul edip Hz. Ali'yi halife tan ı dı . Tan ımayanlardan meydana gelen bir gurup üzerinde bask ı yap ı l-mad ı . Kays onları hediyelerle zararl ı olmaktan alakoyabildi. Mua-viye, Hz. Ali'nin birgün Ş am'a hücum edeceğ ini bildiğ i için önce-den davran ıp ona karşı çıkman ın gerekli olduğu kanı sındayd ı ;

Page 25: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

20

Bahriye ÜÇOK

ama arkas ında Kays bin Sa'd' ı b ı rakman ın tehlikeli olabileceğ ini düş ünmüş , onunla dost olma çarelerini aram ış t ı . Bunda ba ş ar ı sağ -layamay ınca Muaviye hileye ba ş vurmuş , Kays bin Sa'd' ı n kendi-sine, Ş am halk ı ile beraber oldu ğuna dair, mektuplar yazd ığı m ilan ettirmi ş ti. Hz. Ali buna inanmak istemedi ise de yan ı ndaki adamlar onu Kays' ı azle k ış k ı rtmış lar, yerine Hz. Ayş e'nin karde, ş i Muhammed bin Ebi Bekir'i M ı s ı r'a vali tayin ettirmi ş lerdi (26).

Muhammed bin Ebi Bekir, M ı s ı r' ı Kays bin Sa'd kadar ehli-yetle yönetememi ş , Hz. Ail'ye biatten çekinmi ş olanlara bask ı yap-m ış , bu davran ış ise Muaviye'ye yanda ş lar kazand ı rmış t ı .

Amr ibn da iki oğ lunu zorla kand ı rarak yan ına al ı p Ş am'a gelmiş ve Hz. Ali aleyhine Muaviye ile bir anla ş maya yarma kar-şı l ığı nda müstakbel M ı s ır valiliğ ini garanti etmi ş ti (27). Bu arada Hz. Omer'in büyük o ğ lu Ubeydullah da Hz. Ali'ye biat etmeyip Ş am'a gitmi ş ti (28). Bu durum kar şı s ı nda Ali sava şı kaç ını lmaz gördü. F ırat boylar ı na geldiğ i zaman Suriye ordusuyla kar şı laş t ı . Muaviye de İ rak s ı n ı r ında S ı ffin denilen yerde ordusunu mevzi-lendirdi.

Hz. Ali sava ş madan önce bar ış yollar ın ı arad ı . Elçiler yolla-d ı . Muaviye cevab ında Osman' ın katillerinin teslimini istedi. Hz. Ali, Muaviye'nin elçisine, birgün sonra gelmesini söyledi. Ertesi gün 10000 askerle elçinin kar şı s ına ç ı kt ı . Askerler, elçiye «biz he-pimiz Osman' ın katilleriyiz» diye ba ğı rdı lar. Hz. Ali katilleri bu-lup teslim etmenin imkans ız olduğunu gördüğünü, Muaviye'nin haks ız inad ından vazgeçmesi gerekti ğ ini, kendisinin Hz. Osman' ın katlinde zerre kadar ilgisi bulunmad ığı nı elçiye söyledi (29).

S ı ffin yak ı n ı nda yerle ş en Muaviye, Hz. Ali ordusunu sudan yoksun b ı rakacak bir tedbir uygulamak istedi. Bunu farkeden Hz. Ali daha önce davranarak Muaviye ve askerlerini susuz b ı rakt ı . Fakat Hz. Ali, Muaviye askerlerinin kullanmalar ı na engel olunma-

(26) Taberi, III., S. 667. (27) Mes' ıldi, a.g.e., C. IV. S. 298. (28) Ubeyudllah babas ının katili Hürmüzasn' ı katletti ğ i zaman Hz. Osman

onu diyet verip kurtarm ış t ı . Hz. Ali halife olunca, Ubeydullah'a 'k ı sas uygulanmas ı gerekli olduğunu söylemesinden ötürü Ubeydullah ona biat etmemi ş olmal ı dı r.

(29) Sadr ül - islâm, C. IX., S. 77 - 8.

Page 26: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

. HALİFELİĞİ N EMEV1LERE GEÇ İŞİ

21

mas ını emretti. iki taraf askerleri su almaya ç ı kt ıkça karşı laşı yor, konuşuyor, hatta birbirlerini ziyaret ediyorlard ı . Bu durum barı -şı n yakın olduğu kan ı s ını uyand ır ıyordu. Hz. Ali bir kere daha barış teş ebbüsünde bulundu; ama ba şaramadı . Rivayete göre bu barış teşebbüsleri her iki taraf haf ızları , bilginleri, erdemlilerince seksenbe ş kez tekrarlanm ış tır. Gene de bütün bu u ğ raşmalar bo-şuna olmuş tu. Bu yüzden sava ş üç ay kadar geri kalm ış tı . Sonun-da Hz. Ali, Küfe'li süvarilere komutan tâyin etti ğ i Ester ile öteki komutanlarından Ammar bin Yâsir, Kays bin Sa'd, Haş im bin Ut. be'yi sava ş alan ına çıkard ı . Bunlar birer gün sabahtan ak ş ama kadar savaş tılar. Sonra, topluca bu âsilere sald ırmak gerekli oldu-ğu yolunda Hz, Ali bir hutbe okudu.

Sonunda, 36 yı l ı (656 M.) Zilhiccesinde çarp ış ma ba ş layıp bir ay sürdü. Muharrem ay ı gelince savaş durduruldu. Ali'nin ordusu gene hep birlikte Osman' ın katilleri olduklarını öne sürdüler. Muâ-viye ise katiller teslim edilirse biat edece ğ ini söyledi. Sava ş yeni-den ba ş ladı , iki yan birbirlerine öyle merhametsizce i ş ler yapt ı lar ki; Hz. Ali Müslümanlar' ın kanları mn • akınamas ı için, Muaviye'yi kendisiyle düelloya davet etmi ş ti Amr ibn ül-âs, Hz. Ali'nin bu tek-lifinin doğru olduğunu Muaviye'ye hat ırlatmış ise de Muâviye ona «sen iyi bilirsin ki, bu iş in sonu ya mahvolmak ya hapsolmakt ı r cevabını » vermiş ti. Amr, şerefini kurtarmas ı gerektiğ ini söyleyince de, onu kendi iktidarına göz dikmekle itham etti. Bir bak ıma bu doğ ru idi de. Ba şka bir rivâyet Muaviye'nin Amr' ı kendi yerine Hz. Ali ile çarpış maya zorladığı , Amr'in bunu kabul etmek zorunda kaldığı , fakat Ali'nin Amr' ı tan ı dığı ve Muâviye için küçültücü söz-ler söylediğ i yolundad ır (30).

Hz. Ali'nin ordusunun üstün gelmek üzere oldu ğunu anlayan Muâviye, hezimeti kabul etmek üzereydi ki, şeytan gibi kurnaz olan Amr ibn ül-Jis bir hiyleye ba ş vurdu. Hiyle şu idi: Kur'an cüzlerini ve sayfalar ını mızraklar üzerine takmak. Öyle yapt ı lar ve beş asker önce, mushaflar m ızraklarm ucunda, iki taraf aras ında Kur'an ha-kem olsun diye bağı rdı lar. Ali ve baz ı akı llı şahsiyetler bunun bir hiyle olduğunu anlad ı lar ve gene de hücum edilmesini fikrini ileri sürdüler. Ön safta bulunan mutaass ıp dindarlar Kur'an kar şı s ında silahla= bırakt ı lar; onlar ı taklit edenler oldu, bunlar halifeli ğ e

(30) Taberi, Zotenberg çevirisi, III., S. 680; Mes'üdI, C. IV., S. 370 v. öt.; Cl. Huart, Histoire des Arabes, C. I., S. 253,

Page 27: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

22 Bahriye ÜÇOK

kimin layık olduğunu kı lı çla değ il Kur'an hükümleri ile tayin etme-yi sahi( verdiler. Hz. Ali buna itiraz edince, onu da Hz. Osman' ın akibetine uğ ratmakla tehdit ettiler (31). Davan ın hakem yoluyla halline karar verildikten sonra Ş aml ı lar, Amr ibn İ rakl ı lar ise Eş 'as bin Kays' ı hakem yapt ı lar. E ş 'as hakemliğ i Ebu Musa el-E ş 'ari'ye devretti. Bu s ı rada Ebu Musa el-A ş 'ari, Ş am dolaylannda bir köyde inzivaya çekilmi ş bulunuyordu. İ rakl ı lar ona bir elçi göndererek ça ğı rtmış lard ı . İ rakl ı ların uzun tart ış malardan sonra verdikleri karara göre Hz. Ali ve Muâviye kendi dilek ve gönül nza-ları ile Ebu Musa'y ı ve Amr' ı hakem tâyin etmi ş oldular. Onların kitap ve sünnet üzre verecekleri karar ı kabul edeceklerini aç ı kl ıyan bir anla şma yap ı ld ı . Anla şma 13 Sefer 37/31 Temmuz 657'de resmen imza edilmi ş ti. E ş 'as bin Kays baz ı kabilelere, yap ı lan andla şmay ı anlat ı rken bunlardan birkaç ı ona karşı ayaklannaış sonra da Ş am askerlerine hücuma kalkm ış lardı (32). Allah'dan ba şka kimse hakem olamaz diyerek Murâd, Dabbe, Temim kabileleri de bunlar gibi itirazlarda bulunmuş lard ı . Ayrıca birçok kimse de Ali'ye ba ş vu-rarak hakem usûlünden vazgeçilmesini tavsiye etmi ş lerdi.

İ ki hakem Dûmet ül-Cendel (veya Azruh)'de 400 tanık ile bir-likte bulu ş acaklard ı . Iktidar mücadelesinin do ğurduğu gerginlik-ten üzülerek bir müddetten beri inzivaya çekilmi ş olan Abdullah bin Ömer, Sa'd ibni Ebi Vakkas, Mugire bin. Şube, hakemlerin verecek-leri kararı merak ettikleri için Dûmet ül-Cendel'e gelmi ş lerdi.

İ ki hakem bir araya gelince görü şmelere baş lad ı lar. Ebu Musa el-E ş 'ari'nin fikri Hz. Ali'yi de Muaviye'yi de imam-etten yani hilâ-fetten uzakla ş tırıp, Hz. Omer'in oğ lu Abdullah' ı hilafet makam ına geçirmekti. Ama Amr ibn «Muaviye'den ne kötülük gördük?» diye Muâviye taraf ını tutmakta idi. Ebu Musa ise Hz. Ömer'in de-dikodulu mücadelelere girmemi ş , ad ını lekelememiş olan oğ lunu baş a geçirip, babas ının devrini yeniden canland ı rmak istiyordu. Sonunda her ikisi de ş öyle bir karara vard ı lar. Hz. Ali ve Muâviye' yi halledip yeni Halife'yi seçmeyi bir şuraya devretmek.

(31) Cevdet Pa şa, Kısas-i Enbiya, C. VII., S. 97. (32) Hz. Ali ile Muâviye aras ındaki bu sava ş tahminen 110 gün sürmü ş , her

iki f ı rkadan 70.000 ki ş i ölmüş tür. Mes'üdi'nin dedi ğ ine göre 40.000'i Su-riyeli, 25.000'i Iraklı , Müruc üz - Zeheb, IV., S. 295; Sadr ül - İ slam, C. IX., S. 85; Cevdet Pa şa, C. VII., S. 99. Wellhausen, Arap Devleti, S. 26.

Page 28: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

İ-IALİFELİ Gİ N EMEVİLERE GEÇ İŞİ zs

Bu s ı rada Amr'in hile:kar oldu ğunu bilenlerden bir iki ki ş i Ebu Musa'yı , hal' iş inde Amr'dan önce bir ş ey söylememesi yolunda uyar-mış larsa da Ebu Musa, birlikte karar ald ıklarını , bu karar ın dışı n-da birş ey yap ı lmıyacağı nı bildirerek dürüst hareket etmi ş tir. İ ki taraf kar şı karşı ya gelip hükmü tebliğ etmek istediklerinde, Amr, Ebu Musa'n ın yaşı nı ileri sürerek, önce onun konu şmas ını sağ ladı . Ebu Musa, Tanrı 'ya ş ükredip sonra Hz. Ali'yi hal' etmiş ti. Arkas ın-dan sözü alan Amr da Hz. Ali'yi hal' etti ğ ini, buna karşı lık Muâvi-ye'yi halife naspettiğ ini, (33) çünkü onun Hz. Osman' ın vârisi bu-lunduğunu, yâni Osman' ı n kan ın ı onun dava edebileceğ ini ilan etti, Buraya kadar anlatt ığı mız tarihi olaylara bakarak Ebu Musa el-E ş ' arVin çok saf bir insan oldu ğu inanc ına varı labilir; ama Ebu Musa, gerektiğ i gibi, tam bir dürüstlük içinde hareket etmi ş tir. Karşı tara-fın hiylesini dü şünmek, onlardan şüphe etmek akl ına gelemezdi. Amr ibn ül-As' ın hareketi ise bir politik zafer say ı lamaz; onun yap-tığı hareket gayeye ve al ınan kararlara tamamiyle ayk ırı dır.

C) ,a) Haricilerin sebep olduğu fitne,: Sıffin savaşı ndan sonra meselenin hakeme intikalinden Hz. Ali'ye k ızan ve Küfe'ye döner-ken onun ordusundan ayr ı lan 12000 ki ş i K(Ife yak ını ndaki Harura' da oturmu ş lardı (34). Hz. Ali bunlara İbni Abbas' ı gönderdi ise de gönüllerini alamad ığı ndan bizzat kendisi kalk ıp gitmi ş ve bunları birlikte Kûfe'ye gelme ğe raz ı etmiş ti. Bundan sonra hakemi kabul etmenin küfür say ı lacağı ortalığ a yayı ldı . Hz. Ali bunu tekzib ede-rek önce harpten vazgeçmek istiyenlerin kendileri, daha sonra bu-nun aksine harekete geçenlerin yine kendileri olduklar ını söyledi. Bunlara mensup olan birisi «La hakeme il'Allah» diye bağı rdı (35), bir başkas ı da «Allah'a Şefik koş tuğun takdirde say ve am:elini aka-mete uğ rataca ğı nı sana da senden öneekilere de vahyetmi ş tik» üye-tini okudu. Hz. Ali de buna gene bir âyetle cevap verdi. Demek oluyor ki, bunlar Hz. Ali'nin hakemi kabul etmesini sirk say ıyorlar-dı . Onlara göre hakem yaln ız Allaht ı r. Say ı s ı gittikçe artan ve Hz. Ali'den yüz çevirmeğe baş lıyan bu parti mensuplar ına Hariciler (Bk. Mass, l'islam, S. 44; Lammens, &ude sur le sicle, S. 154) de-nildi. Bunlar aralar ında toplan ıp Abdullah bin Vehb bin Rassibl'ye

(33) İbni Tiktaka, el - Fahri, S. 150. (34) Henri Mass, l' İ slam, S. 144 v. öt. Bundan ötürü onlar ın ilk adı

(35) Mes'üdl, a.g.e., C. IV., S. 295 v. öt.; Huart, C. I., S. 254; Frants Buhl Sıffin maddesi, IA., X., S. 552; Wellhausen, Arap Devleti, S. 30 - 2.

Page 29: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

24 Bahriye ÜÇOK

biat ve Basra, Kûfe, Anbar ve Medain'deki yanda ş lar ı ile birle ş erek Nehrevan'da toplanm ış lar hem Ali hem Muaviye'ye ba ş kaldı rmış -lard ı . Hak uğ runa ortaya at ı lan Irakhlardan bir parti önce Osman'a sonra Ayş e'ye ve ş imdi de Suriyelilere kar şı mücadelelere girmi ş -lerdi. Böylece Hz. Peygamber'in ümmeti parçalanm ış t ı . Ancak gene de Hz. Ali'ye bağ lı kalan bir kütle vard ı . Bu da Ş ia'ydı .

b) Nehrevân savaşı : Haricilere göre hakem tâyin etmek kü-fürdü. O halde Ali ve Muaviye'nin hakem tâyin etmeleri bu hakem-lerin hüküm vermeleri de küfür say ı l ırd ı . Bu akideyi kabul etme-yenlerin de katledilmeleri gerekirdi. Bu yüzden kendi inançlar ı na uymı yan müslümanlar ı türlü i şkencelerle öldürüyorlard ı . Hz. Ali bunlara nasihat etsinler diye Kays bin Sa'd ile Hz. Eyyub el-Ensari' yi gönderdi. Fakat bu tedbir fayda vermedi. Bunun üzerine Hz. Ali bunları tedip yoluna gitti. Önce gene de bir anla ş maya varmaya ça-lış t ı , onlara ayaklanmalar ı n ın sebebini sordu. Onlar Allah' ın irade-sini yetkili olmayan iki adama tammakla Ali'nin dinden sapm ış ol-duğunu ifade ettiler. Ali onlar ın kendisini hakem yoluyla uzla ş -may ı kabule zorlad ı klarm ı aç ı klayınca, Hariciler kendilerinin, o zaman imans ı z olduklarını ama şu anda islâmiyet'i kabul ettikleri-ni söylediler ve eğer kendilerinden olmay ı reddetmezse ona he-men biat etmeyi önerdiler. Hz. Ali sava ş tan ba şka ç ı kar yol olmad ı -ğı n ı görerek, üzerlerine yürüdü 37/657 y ı l ında Nehrevan'da u ğ ra-d ı klar ı yenilgi ile Hariciler'in ç ıkarmak istedikleri fesat bir süre için önlenmi ş oldu (36). O zaman bir kı sm ı tövbe edip Hz. Ali'ye ka-t ı ld ı lar; dörtbin kadar ı Abdullah bin Vehb'den ayr ı lmadı lar.

D) Hz. Ali ile Muaviye'nin mücadeleye devam etmesi ve Hz. Ali'nin şehit edilmesi Bundan sonra Hz. Ali Küfe'ye döndü. Ora-da M ı s ı r valisi Kays bin Sa'd' ı haks ız yere azlederek yerine Muham-med bin Ebi Bekr'i tayin etti. Muhammed, M ı s ı r'da Hz. Osman' ın yandal ş arı ile uğ ra ş mak zorunda kald ı ; Kays gibi dahiyane bir usul-le bunlar ı yönetemedi. Bu arada Muâviye, Art ır ibn ül-Âs'a bir kuv-vet verip onu M ı s ı r'a yollamış t ı . Muhammed bu kuvvetleri yenil-giye uğ ratt ı idiyse de Muâviye, Amr'in imdad ına yeti ş ip Muham-med'in bütün kuvvetlerini mahvetmi ş ti. Bir harebeye saklanm ış bulunan Muhammed bin Ebi Bekr, öldürüldü ve bir at derisine sar ı larak yak ı ld ı (37). Böylece Hz. Ali M ı s ı r' ı da 38/658-9 y ı l ı nda

(36) Taberi, III., S. 690; Mes'ûcli, Müruc üz - Zeheb, IV., S. 295 v. öt. (37) Taberl, III, S. 694; Mes'üch, Müruc üz - Zeheb., IV, S. 422.

Page 30: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

HALİFELİĞİ N EMEVİLERE GEÇİŞİ

23

kaybetmi ş ti. Nehrevân sava şı ile kuvvetleri k ırı lan ve dağı nık bir halde kalan Hariciler, Mecusileri, mürtedleri ve Müslümar ı lığ'a ye-ni girenleri kendilerine celbediyorlar ve bunlar ı hükümet aleyhine k ış kırt ıyorlard ı . Hz. Ali bunların üzerine bir kuvvet göndererek tövbe edenlere şefkat göstermi ş ti. 39/659-60 y ı l ında Muâviye , her yanda Hz. Ali'ye kar şı hücuma geçti. Hicaz ve Irak, Muaviye'nin gönderdiğ i askerlerden dolay ı peri ş an oldu. Hz. Ali ise güç bir du-ruma düş tü. Bununla birlikte bo ş durmay ıp Muâviye askerlerini bu havaliden koymu ş , bütün İ ran'a hakim, olduktan ba ş ka Bombay'a kadar asker yollamay ı başarm ış tı . Hicretin 40. y ı lında (M. 660-1) yâni bu olaydan bir y ı l sonra Muâviye gene Hicaz üzerine sald ı rdı . Gönderdiğ i kuvvetler, Yemen'e ula şı nca Hz. Ali telaşa düşüp buna karşı hazırlık yaparken İbni Mülcem adında bir Harici'nin zehirli hançeri ile ş ehit edildi.

Hz. Ali'nin öldürülmesi tamamiyle siyasi bir mahiyet gösterir. Ş öyleki Hariciler Hz. Ali, Muâviye ve Amr ibn öldürmeğe ka-rar vermi ş lerdi. Çünkü bunlar ın ikisi hakem usulünü hiyle ile, ilki ise sâfiyetle kabul ve tatbik etmi ş lerdi. İ bni Mülcem 40/660-1'de Küfe'ye gelip camide uyumu ş , sabahleyin Hz. Ali namaz için onu uyand ırdığı s ırada f ırsattan faydalanarak onu yaralam ış t ır. Han-çer zehirli olduğundan Hz. Ali kurtulamad ı . Ayn ı gün Amr ibn ül-:As hastal ığı ndan ötürü evinden ç ıkıp camiye gitmediğ i için onun yerine imamal ık eden Harice bin Ebi Habibe kurban git-miş tir. Muâviye ise hafif bir yara ile kurtulmu ş tur.

4. — Hasan'm Hilafeti : Hz. Ali'nin büyük oğ lu Hz. Hasan, Kûfe şehri ile ona bağ lı olan yerlerin halk ı taraf ından oy birliğ i ile hilafet makam ına tâyin edildi. Fakat babas ının hilâfetine kar şı olan büyük bir Arap topluluğu çok geçmeden bu yeni halifeyi is-tifaya davet ediyordu.

Hz. Hasan halife olur olmaz Muâviye Irak' ı istilâya koyuldu. Böylece halife, mevkiini sa ğ lamla ş tı rmaya f ırsat bulamadan sava ş meydan ına gitmeğe mecbur oldu. Kays adında bir komutan ı Su-riyeliter üzerine göndererek önemli bir askeri kuvvetle de kendi-si Medain'e doğ ru yola koyuldu. Ancak bu s ı rada Kays öldürüldü. diye bir rivâyetin askerler aras ına yayı lmas ı —ki bu yalan bir ha-

berdi— halife Hasan' ın emrindeki askerler aras ında fitnenin ve is-

yanın ortaya ç ıkmas ına vesile oldu. Sonunda bu askerler, onun ça-

dırına kadar gidip e şyaların' yağma ettiler. Hatta bir aral ık onu ya-

Page 31: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

26 Bahriye ÜÇOK

kalay ıp düşmana teslim etme ğ i bile düşündüler. Bu durum kar şı -s ı nda kuvvet ve cesareti k ı nlan Hz. Hasan, hilafetten istifaya kesin olarak karar vermi ş olduğu halde Küfe'ye geldi. Yakubrnin rivâye-tine göre, askerler aras ında «Hasan, Muâviye ile ban şa raz ı oldu» şeklindeki yalan haberlerden dolay ı dır ki onun çad ı r ı yağma edil-miş tir.

Irakhlann daima değ işen meş reblerine güvenemeyen Hasan, Muâviye'nin önermelerine uyarak halifelikten çekilmi ş tir. Hasan ile Maviye aras ında yap ılan bir anlaş maya göre, halifelik ya şadığı sü-rece Muaviye'ye geçecek, ama ondan sonra Hz. Ali'nin küçük o ğ lu Hüseyin halife olacakt ı . Buna kar şı lık Hasan, Küfe'deki hazineye sâhip olacakt ı . Böylece Muâviye 41/661 y ı l ının yaz aylar ında Hz. Muhammed'in ümmetini yeniden bir bayrak alt ında toplamay ı ba-ş arm ış t ı . Bundan ötürü buna Cemaat Yı lı adı verilmiş tir. Fakat bu tarih çe ş itli râvilerce ba ş ka ba ş ka aylarda gösterilmi ş tir (38).

Hicri 49 y ı l ı nda Muâviye, E ş 'as bin Kays' ın k ızı ve Hz. Hasan' ın e ş lerinden Esma'y ı oğ luna almak 10 000 dirhem ve 10 çiftlik hediye etmeğ i vâdederek zehirleme ğe te şvik etti. Hz. Hasan 46 ya şı ndayken Taberrnin rivâyetine göre böyle bir tertiple öldü. Vasiyeti üzerine Hz. Peygamber'in yan ında haz ırlanan yere gömülecekti, ama Hz. Ayşe hemen devesine binip yan ına adamlar ını alarak Hz. Hasan' ın vasiyetinin gerçekle ş mesine izni vermedi. Medineliler bunda çok üzüntü duydular. Ona : «Sen bir gün deve üzerinde sava ş a girer, bir başka gün peygamberin torununu kendi yan ına gömülmeğe bı rak-mazs ın» dedilerse de, onu karar ından caydıramad ı lar. Hz. Ayş e'nin adamlan kar şı tarafa ok atmaya ba ş ladı lar. At ı lan oklardan Hasan bin Ali'nin tabutu delik de ş ik oldu. Bunun üzerine, onu Baki mezar-lığı na defnetmeğ e mecbur kald ı lar (Taberi, Tarih, IV., S. 8; Cevdet Paş a, VIII., S. 271) (39).

(38) bk. Wellhausen, a.g.e., S. 53. (39) TaberI, IV., S. 8; Cevdet Pa ş a, VIII., S. 171; Lammens bunu iftira ka-

bul eder bk. İ . A. Hasan maddesi, V., 1., S. 309.

Page 32: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

II. EMEV İ DEVLETI

1. — Emevi Devletinin Kurulu şu ve Gelişmesi : A) Emevi dev-letinin kurucusu Muâviye'nin kimliğ i : Muaviye'nin doğduğu yı l bi-linmemektedir. 680 y ı l ına kadar ya ş amış t ı r. Kureyş başkanlarından lJtbe bin Rebia'n ın kı zı Hind'in oğ ludur. VII. Yüzyı lın ilk on sene-si içinde doğmuş olmas ı muhtemeldir. Babas ı Ebu Sufyan' ın nü-fuzu ve idarecili ğ i ona başkanl ı k hususunda örnek olmu ş tur. Mek-ke'nin fethi y ı l ı nda (630) Müslüman olmu ş tur. Bundan sonra Pey-gamber'in yan ı na kâtip olarak girmi ş , böylece devletin müessesele-rini, ilerde birlikte çal ış acağı veya mücadele edeceğ i kimseleri ya- k ından tan ıma f ırsat ını bulmu ş tu: Hz. Ömer, Hz. Ali, Talha, Zübeyr, Hz. Ay şe, Amr ibni ili-As ve Mugire bin Şube gibi. Bu iki yanl ı yeti ş -ıne tarz ı , genç ve olağanüstü kabiliyetli Muaviye'yi çok erkenden olgunla ş t ırm ış , onu gelecek için iyice haz ı rlam ış t ı . Daha Hz. Ebu Bekir zaman ında kardeş i Yezid ile birlikte Suriye fethine gönderi-lince hayret uyand ınc ı bir ba ş arı gösterdikten ba şka, Hz. Ömer zaman ı nda Caesarea ( = Kayseri, Filistin)'nin ve Feni ıke k ıyı ları n ın al ı nmas ı nda üstün askeri kabiliyetini 'ispat etmi ş ti. Yezid'in ölümü üzerine Ş am valisi olarak, onun yerine geçti.

Hz. Ömer zaman ında sadece Ş am valisi olan Muaviye, Hz. Os-man halife olur olmaz Suriye'de fethettiti bütün illeri kendi eli al-t ında toplad ı . 20 yı l süresince Suriye'yi yeni devletin en iyi örgüt-lenmiş askeri birliklerine sâhip örnek bir eyaleti haline getirdi. Bununla birlikte Hz. Osman' ın öldürülmesine engel olamad ı ise de, onun katillerini aramak ve cezaland ırmak bahanesi ile kendisini hilafet makam ına ulaştı racak yollar ı bulmay ı bildi. S ı ffin sonuçsuz savaşı ve Dûmet ül-Cendel'de verilen hakem karar ı ile Muâviye büs-bütün hareket serbestisine kavu şmuş oldu.

B) Muâviye'nin dahi yard ımcıları : Yukarı da Hz. Ali bahsin-

de anlat ı ldığı üzere, Muâivye Amr ibn üljks' ı kendi davas ına kazan-

Page 33: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

28

Bahriye ISIÇOI‹

d ı ktan sonra daha da güçlendi. Esasen Muâviye için halifelik yirmi y ı ldan beri sarfettiğ i çabalar ın ve Suriyeli sad ık yandaş lar ının res-mi bir onaylamas ı ndan başka bir ş ey değ ildi. Hz. Ali'nin oğ lu Hz. Hasan' ın halifelikten vazgeçmesi ile Irak' ı da tehlikesiz bir hale ge-tiren Muâviye, Ş am' ı hukümet merkezi yaparak Iran ve Bizans hü-kümdarlar ı gibi debdebe içinde ya ş amaya baş lad ı . Bu arada İ ran' ın Stahr ş ehrinde hâla Hz. Ali'nin bayra ğı na bağ l ı l ık gösteren Ziyad ibni Ebihryi kendisinin baba bir ana ayr ı karde ş i ilan ediverdi.

a) Ziyad ibni Ebihi : Gerçekten de Ziyad, Ebu Sufyan'm Sümeyye'den evlilik dışı doğmuş bir oğ lu idi. ,Siimeyye önce Ebu Bekre ile, sonra da Ubeyd ad ında bir Rum köle ile evlenmi ş ti. Bas-ra ordusunda kâtiplik ile i şe ba ş layan Ziyad 662 y ı lına kadar Muâ-viye'ye biat etmeden kald ı . Hemş ehrisi olan Mugire'nin arac ı lığı ile Şam'a dâvet edildi. Böylece Amr ibn Mugire bin Şube ve Ziyad ibni Ebihi ile Muâviye öyle dört ba şı mamur bir yönetim kurdu ki, Ernevi aleyhtarlar ı n ın bütün kuvvetleri y ıkı lmaya mali-küm bir hâle geldi. Muâviye önce Ziyad' ı Küfe'de Mugire'nin yan ın-da bulundurdu. Mugire ona babaca bir şefkat ile muamele etti. Sonradan, yani Hicretin 45. y ı l ında Ş am'dan gelen bir emirle. Zi-yad, Basra'ya tâyin edildi. Rebiülahir sonunda Ziyad oraya vard ı . Basra'da giri ş yapmadan, doğrudan doğ ruya, maksada giren bir

hutbe okudu. Bunun için bu hutbeye «Giriş siz hutbe» denilmekte-dir. Bu s ı rada Basral ı lar birbirlerinin evlerini yakmakta, dü ş manla-r ı nı su kanallanna at ıp boğmakta ve mezarlar ı açıp ölülere musal-lat olmakta idiler. Onun için Ziyad Hutbesinde ş öyle konuş tu: «Ca-hiliye devri âdetlerini savunanlar ın dilleri kesilecektir. Sizler bilin-miyen suçlar icad ettiniz. Ben de her kötülük için özel bir ceza icad edeceğ im. Hemşehrilerinden birisini suda boğan', ben de suya ata-cağı m. Birisinin duvar ın ı delen veya evini yakan ı ben de tutup ya kalbini deleceğ im ya diri diri yakacağı m. Mezarlara musalllat olan-lar ise diri diri gömüleceklerdir!

Sizden itaat bekliyorum ve yönetimimde adâlet istemek hak-k ın ı size tan ıyorum. Her hususta muktedir olmasam bile üç husus-ta hiçbir zaman ş aş mıyacağı m: her ş ikayeti olan bana, gece veya gündüz istediği saatte gelip yak ınabilir, maaş ve ücretleriniz mun-tazaman ödenecektir, ve sizleri s ın ı r garnizonlar ında çürümeğe ter-ketmiyeceğ im. Allah'tan herbirimize vâzifemizi yapmakta yard ımcı olmas ı nı dilerim. İ çinizden bir çoklar ına ciddi hesaplar sorabilirim.

Page 34: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVI DEVLET İ

29

Ornuzlann üzerinde birden fazla ba şı n sallandığı nı görüyorum; her kes kendi başı nı korumaya dikkat etsin» (40).

O, Baş langıçta uygulad ığı bir kaç sert ceza ile kendisini sayd ı ', mayı başard ı ; Sadece Basra'da de ğ il, Iran eyâletlerinde ve Arabis-

tan çölünde bile mucizeyi hikayeler anlat ı lmas ına vesile olan ve o zamana kadar görülmemi ş bir güvenlik ve asayi ş havas ı getirdi. Basra'daki Hariciler de onun önünde gev ş erniş lerdi. Ziyad sağ lam iradesi ile kabileler aras ındaki çatış malardan ötürü zay ıf dü şen devlet otoritesini yeniden güçlendirdi. Kendisinden önceki valinin hoşgörürlüğü yüzünden şı marm ış olan Siiler, Ziyad'a kar şı baş kal-d ı rınca o bundan yararland ı ve onları iyice sindirdi. Ayaklanan Kiı -felilerden 50 000 ki ş i Horasan bedevilerinin yan ına gönderildiler. Ziyad' Irak ve iran'daki geni ş toprakları 675 yı lında Küfe'de yeba-dan ölünceye kadar liyâkatla yönetti.

İslamda arpal ıklara, maaş lara devlet mülklerine bakan, «Zi-mam» dairesi ve mühürdarl ı k, ilk önce Ziyad b. Ebi Süfyan tara-fından Farslar örnek tutularak kurulmu ş tur.

b) Mugire bin şübe: Muaviye'nin, önce ad ından bahsetmi ş olduğumuz Kûfe valisi Mugire bin Şübe ise gençliğ inde uyuyan bir arkada şı nı bıçaklam ış ve 8. Hicret yı l ında Medine'ye kaçm ış tı (41). Orada Hz. Muhammed'e sokuldu, o da onu 9. y ı lda kendi memleke-tindeki Taif putlar ın ı kı rmakla vazifelendirdi. Bu f ı rsattan yararla-narak tap ınağı n hazinesini de Mugire yan ına ald ı . Bir rivayete gö-re Hz. Muınammed'in defni s ıras ında yüzüğünü kasten kabre dü-şürdü. Bundan da ileride bir tak ım menfaatler sa ğ lamayı düş ün-müş tü. Farsçay ı çok iyi bildiğ i için çoğu zaman elçi olarak kullan ı -lıyordu (42). Hz. Ali'ye Muaviye'yi yerinde b ı rakmayı tavsiye etmi ş , fakat tavsiyesini dinletemeyince Muaviyetnin taraf ını tutmuş tu.

Hicri 17. y ı lda bir Zina suçundan ötürü Hz. Ömer taraf ından muhakeme edilip sonunda da valilikten uzakla ş tırı lan Mugire bin Ş trbe, Kûfe valisi olduktan sonra, Muâviye zaman ında, Azerbeycan ve Medya'y ı fethetmi ş ti(43). Hz. Osman zaman ında ikinci plana dü-

(40) Lammens, Etudes sur le siecle des Omeyyades, S. 65. (41) İbni Hacer, İ sâbe, II., S. 411; İ bni Sa'd, Tabakat, IV, 2., S. 25. (42) Mes'üdI, Muruc üz - Zeheb, IV., S. 300; Belâzurl, Fütuh ül-Buldân, IL,

S. 141. (43) Taberi, IV., S. 11 -3; Belâzûr1, Fütuh, II., 171.

Page 35: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

30

Bahriye ÜÇOK

ş en Mugire, bu halifeye kar şı ç ı kan ayaklanmaya kat ı lmadığı için yeniden yükseldi. 40/660-1 y ı l ında Muâviye ad ına Hac emirliğ i vâzi-fesine tâyin edilmi ş görünen sahte bir belge düzenledi. Bundan son-rad ı r ki, Muâviye bu kurnaz ve becerikli adam ın yard ım ına muhtaç olduğunu dü ş ünerek onu Küfe vâlili ğ ine getirdi. Küfe'deki Haricile rin bozguncu hareketlerini, Ali yanda ş lığı n ı görmezden geldi ve on-larla uğ ra şmad ı . Kendi rahat hayat ı n ı ya ş amaya bakt ı . Haricilerin ileride meydana getirecekleri karga ş al ıklarla ba ş a çıkma i ş ini yerini alacak olan vâliye b ı rakmakta adeta bir zevk duydu. Mugire, kesin-likle bilinmemekle birlikte, 668 veya 671 y ı l ında öldü ve yine Taifli olan Ziyad onun eyaletinin yönetimini de ele ald ı (44).

C) Muâviye'nin Halifeli ğ i : Muâviye henüz halife olmadan ön-ce 649 yı l ında K ı brı s'a sald ı r ıp bu aday ı İ slam egemenliğ i alt ı na sokmuş tu (45). Bundan alt ı yı l sonra, yâni 655'te Istanbul'da kar şı bir donanma yollam ış t ı . Bu donanmay ı imparator Konstans Likya k ıyı lar ında kar şı lamış fakat yenilmi ş ti. Muâviye'nin bu ba ş arı larma rağmen Araplar henüz amaçlar ına ula ş amam ış lard ı . Çünkü bir yan-dan kara yoluyla yürüyen Muâviye, Kapadokya'daki Kayseri'yi geçe memi ş ti. Bu seferin sonuna do ğ ru Muâviye, Hz. Ali ile mücadele edeceğ i için bar ışı Bizanshlardan para ile sat ı n almaya mecbur ol-muş tu. Fakat bundan sonra her yaz Bizans'a bir sefer açm ış , kışı n geri dönmüş tü. Bu seferlerden ikisinde Muâviye ordular ı Bizans baş kentini ku ş att ı , ama bu ş ehir kuvvetli ve yüksek surlar ı ve grek ate ş i sayesinde dü şmekten kurtuldu. 676 y ı lı nda Muâviye Bizans'ta bulunan bir Ermeni asi çete ba şkan ı n ın (Soborius) daveti üzerine harekete geçti; Malatya'ya geldi ğ inde ayaklanmamn bast ı rı lmış ol-duğunu gördü. Oğ lu Yezid'i İ stanbul üzerine yollad ı . Yezid raha-t ı n ı ve eğ lenceyi pek sevdiğ inden ağı r davranrm ş sa da, babas ı Muâviye'nin tehditleri kar şı s ında, orduya kat ı lmış t ı . Bu seferde askerlerin aras ı nda İ bni Abbas, İ bni Ömer, İ bni Zübeyr, Ebu Ey, yub el-Ensari Halid ve Abdülaziz bin Zürrâre gibi Islam ın değerli ki ş ileri de vard ı . Bu sava ş ta islanalar bir hayli kay ı plar vermi ş tir. Ebu Eyyub el-Ensari bunlardan biridir. Türbesi hala Istanbul'da kendi ad ı n ı ta şı yan semt ve carniide bulunmaktad ı r. Araplar k ışı

Kad ıköy'de geçirip ilkbaharda sald ı rıya geçtilerse de ba ş aramad ı -

lar. Muâviye 674'te enerjik bir hamle yapt ı ve bir donanma yolla-

(44) Lammens, Etudes sur le sicle des Omeyyades, S. 34 - 40. (45) Belâzuri, I., S. 245 - 50.

Page 36: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEV İ DEVLET İ

31

d ı . Bu donanma Marmara'n ın güneyinde tutundu; 7 y ı l Bizans' ı s ı kış tı rd ı . Sonunda bir anla şma yapmakla bu sonuçsuz sava ş tan vaz geçildi.

Araplar kendileri için daha ba ş ar ı lı olacak seferleri, ikinci bir sava ş alan ı olan Afrika'ya yapt ı lar. Hz. Osman zaman ında, 652'de İ bni Hudeyc'in sefer ettiğ i Sicilya'ya bu. kez Muâviye zaman ında 668'lerde Abdullah ibni Kays' ın kumandas ında yeni bir ak ın ya-p ı larak zengin ganimetler ele geçirildi (46).

Kuzey Afrika'da Arap egemenli ğ inin as ıl kurucusu M ı sır fati-hi Amr ibn ül-As' ın teyzesi oğ lu Ukbe bin Nafi'dir. Bu zat M ı sır- dan yola ç ıkarak Berka'y ı zaptetti. 670'de de Berberilerle bir an-laşma yaparak Afrika'da Hristiyan egemenli ğ ini tamamiyle kırd ı ; ilerde gelecek tehlikeleri önlemek maksad ıyla da ordugâh olarak Tunus'ta Kayravan askeri kolonisini kurdu (670) (47). Bundan son-ra Atlas dağ lar ı güneyinden yürüyüp Atlas Okyanusu k ıyı larına geldi. O yüzyı la göre bu k ıyı lar karalar ın sonu san ı lırdı . Bunun için Ukbe bin Nafi at ı nı denize doğ ru sürüp şöyle demiş ti: «Ya Rab bu büyük derya yürüme ğe engel olmasayd ı büyük ad ını da-ha ileriye götürürdüm».

Böylece Ukbe bin Nafi, Do ğu Roma İ mparatorluğunun elinde bulunan Magriıb-i Aksa ( =Mavritanya)'y ı istilâ etmi ş oldu. Mua-viye'nin halifeli ğ i zaman ında özgürlüklerine s ıkı s ıkıya bağ lı bu-lunan bu Berberiler çok geçmeden Araplar'a kar şı ayakland ı lar, Ukbe'yi geri çekilmek zorunda b ı rakt ı lar. Ukbe Kayravan'a s ığı n-dı , ama orada kendisini ve askerlerini mahvettiler; Kayravan ı da ele geçirdiler. Bu ayaklanman ın başı nda Kâmran oğ lu Kuseyle vard ı . 683'te öldürülmü ş olan Ukbe'nin türbesi Biskra'ınn güne-yinde bugün hala Sid-i Ukba ad ın ı ta şı makta ve Afrika'da İ slam mimarisinin çok basit ve eski bir an ı tı olarak durmaktad ır.

Muaviyenin Suriye'deki nüfuzunu eş i, Kelb kabilesinden, Mey-sun'un yak ınlarıyla kurduğu sıkı ilişkilere ba ğ lıyanlar vardır. Muâ-viye ve ardgelenleri iktidarlar ı boyunca bu Yemenli zümrelerde ken-dilerine bir dayanak bulmu ş lardır.

Muaviye'nin Hristiyanlar'a kar şı güttüğü siyaset_ son derece

(46) İ bn ül-Esir, Tornberg yay ını , II., S. 417, III., 149. (47) BeMzuri, Fütuh, I., S. 368.

Page 37: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

32

Bahriye ÜÇOK

müsamahal ı idi. Bu hususta onu etkiliyen belki de dam şmanlarm- dan hristiyan SercCm bin Mansûr olmuş tur (C. Huart, a.g.e. I. 261).

Erişmek istediğ i her şeye oldukça kolay sâhip olan Muâviye ş imdi de ş arap ve eğ lenceye dü ş kün, güzel tambur çalan oğ lu Yezid'i daha ciddi davranmaya, kendi yönetim usullerine al ış t ırmaya çalış -t ı (48). Halifeliğ inin sonuna doğ ru onu önce Suriye'de, sonra öte-ki eyâletlerde veliaht olarak tan ı tt ı . Bu nâzik i ş onun son siyasi za-feri olmuş tur. Muâviye, Hasan bin Ali'nin halifelikten vazgeçme-sinden sonra islam kuvvetlerinin eline geçen topraklardan hiçbirini yitirmeden hüküm sürmeyi ba ş armış t ır. Ne Abdülmelik, Ne Mansûr, ne Harunürresid İ slam tarihinde bu e ş siz övgüye hak kazanm ış t ır. Sünni tarihçiler Muâviye'nin hat ıras ına oğ lu Yezid'in hat ı ras ından çok daha fazla sayg ı lı davranmaktad ırlar. Suriyelilere gelince, onun ş an ve ş eref dolu yönetimini uzun y ı llar sayg ı ile ammş lard ır. Soğuk-kanl ı lığı , yumuşak baş lı görünüşü, güler yüzlü olu şu, ayrıca cö-mertçe da ğı ttığı zengin hediyeler ve bağ ladığı maaş lar en inatç ı ve uzla şmaz dü ş manlarmi bile zarars ız hale getiriyordu. Muâviye önemli mevkilere tâyin etti ğ i yak ın akrabalar ına kendi emirlerini körü körüne yerine getirme duygusunu a şı lamış tı . Muâviye lehin-deki tutumu, baz ı Sünniler, onun Peygamber'e vekâlet demek olan h.alifeliği s ırf dünyevi bir iktidar hâline getirdi ğ ini iddia ederek yerdiler. Bu tutum onu kötüleme ğ i hedef tuttu ğu hâlde büyük me-ziyetlerini de belirtmi ş oluyordu.

T ıpkı Floransa'daki Medici soyunun son zamanlar ında görül-düğü gibi Muâviye de bir dü ş man ından ya da zorluk ç ıkaran bir dostundan kurtulmak istedi ğ inde hançer ve zehir kullanmaktan çe-kinmezdi. Örneğ in, Suriyeliler'ce çok sayg ı gören Abdurrahman adında biri halkın kendisine duyduğu sevginin kurban ı olmuş tu. Baz ı tarihçiler Muâviye'yi duygusuz, merhametsiz ve hiylekâr olarak t asvir ederler. Hz. Peygamber'in büyük torununu zehirletmek ve Hz. Ali'nin kahramanl ık ve şöhret arkada şı olan Mâlik el-Eş ter'i ortadan kald ırmak onun cinayetleri aras ında say ı lır.

Muâviye'nin sünnilere göre baz ı suçları vard ır. Bunların en

önemlilerinden dördünü belirtelim :

1. Hz. Ali'ye ve soyuna küfretrnek (sebb); bu kötü görenek

önce Ş am'da ba ş lamış t ı r. Namazdan sonra Hz. Osman'a dua edilir,

(48) Cevdet Pa şa, Kısas, VII., S. 174.

Page 38: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVÎ DEVLET İ

33

sonra Ebu Turâb lakab ı ile an ı lan Hz. Ali'ye küfredilirdi K ılfe'de vali bulunan Mugire bu yolu izlediyse de Hücr bin A'di bin Hâtem ve onunla birlikte cemaat bu bedduay ı hemen reddederdi. Mugire cemaatin tepkisine ses ç ı karmazd ı ; ama Ziyad ibni Ebihi Kûfe va-lisi olduktan sonra Hücr bin A'di'nin bu karşı lığı nı hoş görmiyerek, onun ve baz ı arkadaş ların ın hapis ve idam ına sebeb oldu (49).

2. Seçime uym ıyarak k ı lıç kuvvetiyle ve hiyle ile hilafeti alma-s ı .

3. Ziyad' ı kendi nesebine ba ğlamas ı (50).

4. Oğ lu. Yezid'e veliand olarak halk ı zorla biat ettirtmesi (51).

Yaln ız bir tarihçi Muaviye'yi temize ç ıkarmakta oldukça güç-lük çeker. Ancak Araplar gene onun ş ahs ında hükümdarl ık kudre-tinin sembolünü görmektedirler. Mes'udi'nin inanc ına göre ardge-lenleri onun maharet derecesine ula şamazlar, olsa olsa ancak onu taklid edebilirlerdi. Sufyaniler'e mensup bu dâhi hükiirr ıdara karşı duymuş oldukları az yak ınlığ a rağmen Mervanner çok kez onun or-taya koyduğu yönetsel gelenek ve yöntemlere dayanm ış lardır.

Muaviye hiç şüphe yokki Islam' ın en ilerici hükümdarlanndan birisidir. Kamu oyu'nu asla küçük görmezdi; insanlar ın yönetilme-sinde yaln ızca gücün baş arı sağ lıyacağı na inan ır, onların sevgisini kazanmaya çal ışı r, böylece uyruklar ının kendisine bağ lanmasını sağ lar, «dünyanın kı l ınçtan daha iyi, dil ile yönetilece ğ'ini» savunur-du. O, kabilelerden gelen ve Vüfüd denilen temsilcileri s ık s ık kabul eder, yak ınmalann ı çekinmeden söylemelerine izin verirdi. Ayr ıca yönetim i ş lerine bu ki ş ileri katt ırMakla, eski bedevi bireycili ğ ini kendi planları lehine kullanmay ı bilirdi. Muaviye Suriye'deki dan ış -ma kurulunun görüşmelerinde bir «primus inter pares» (=e ş itler aras ında birinci) idi.

Yavaş yavaş uyruklann ın siyasal terbiyelenini geli ş tirmeğ i ve başı boş hareketlerinin önüne geçmeği baş ardı . Hiçbir zaman onla-rın eleş tirmelerinde ıı ve şairlerin sald ırı larından ürkmezdi. «Birer-eylem haline gelmedikçe kelimeler beni ilgilendirmez» demek al ış -kanlığı ndayd ı . Bu geni ş düş ünüş tarz ı , Mervannerde gittikçe nadir-

(49) Mes'üdi, Müruc, V., S. 80. (50) Taberi, a.g.e., IV, S. 12-15. (51) Taberi, a.g.e., IV., S. 20-24.

Page 39: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

34

Bahriye ÜÇOK

leşecek ve Abbasiler'de mutlâkiyetin ortaya ç ı kmas ı ile büsbütün kaybolacakt ır.

Eğer Muaviye'de bir devlet kurucusunun keskin görü ş ü, çabu-cak harekete geçi ş i, koğuş turrna fikri, eskimi ş önyargı lardan uzak bulunma, insanları eş it tutma ve onlar ın önkan ı larına kar şı anlayış gösterme sab ırs ı zl ığı olmasayd ı . Bedevileri bulunduklar ı durumdan kurtarıp disiplin alt ı na alamazd ı . Onun hakk ında yans ız bir yarg ı vermek isteyenlerin, hatalar ına rağmen çal ış tığı çevrenin, Bedevile-rin içine i ş lemiş bireyciliğ in direncini hesaba katmalan gerekir. Muâviye onları yüksek kültürlü çok eski uygarl ı klar ı n vârisi olan milletlere hükmedecek fatihler haline getirebilmi ş tir. Bu milletler, Bizanhlar, İ ranl ı lar, Moğollar, Türkler ve bg. dir.

Muâviye İ slâmiyet için çok yararl ı olmuş tur. Kurnandanlann-dan Amr ibn Ziyad ibni EM' Sufyan (Ebihi), Mugire bin Şube gibi ş ahsiyetler sayesinde Horasan ve Iran'da cereyan eden kabile kavgaları uzayıp gitmemi ş , tersine bunlar hemen önlenrni ş tir. Muâ-viye tahta geçtikten sonra o vakta kadar Suriye'de uygulad ığı ve ba-ş arı sağ ladığı yönetim usulleri hilâfetin öteki bölgelerinde de geni ş bir uygulama alan ı buldu. Böylece Islam' ın çekirdeğ ini teşkil eden Bedevileri merkezi bir yönetime ba ğ lı bir duruma soktu. Maliyeyi de düzenledi. Çok fazla maa ş alanlar ın, ayl ıklarını azaltt ı , düzensiz eyalet gelirlerini düzenli hale getirdi. Devlet kasas ın ı fatihlerin is-tedikleri biçimde kullanabilecekleri bir kasa olmaktan kurtard ı . «MM ül -Müslimin» say ı lan devlet hazinesini «M'alullah» haline ge-tirdi (52). İ slam ülkelerinde disiplinli bir uzla ş t ırma örgütü de Muâviye taraf ından kurulmu ş tur (Cevdet Pa şa, KE., VII., S. 195).

Muâviye Receb 60/Nisan 680'de Ş am'da öldü (53). Son nefe-sinde oğ lu Yezid'i yan ına getirtip şu tavsiyelerde bulundu: «O ğ lum

bilesin ki, imparatorlu ğu sana sağ lamak için ne gerektiyse yapt ım.

Halifeliğ in her yönünde, benim veliand' ırn olarak tan ındın. Yalnız

dört ki ş i biat etmeğ i reddetti. İş te onlara kar şı nas ıl hareket ede-

ceğ ini sana söyliyeyim: «Ebu Bekir'in o ğ lu Abdurrahman zevk düş -

künüdür; ona bu yolda gerekeni öylesine ver ki, e ğ lencenin dışı nda

başka bir şey dü şünemez olsun. Ömer'in oğ lu Abdullah kendini

(52) Lammens, İ A., VIII., S. 443. (53) Taberi'de 60 y ı lı receb ay ı denildiğ i hâde, Cevdet Pa şa 63 Receb, Mes'0-

di, Muruc'da 61 Receb - diye gösterilmiş tir

Page 40: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVI DEVLET İ 35

dine vermi ş tir, iktidar pe ş inde koşm ıyacakt ır. Zübeyr'in oğ lu Ab-dullah en tehlikelisidir. Onu biata zorl ıyacak bütün çareleri ara. Ali'nin oğ lu Hüseyin'e gelince, onu da biata çağ ir, eğer reddederse dikkatli ol, fakat kabul ederse onunla anla ş ve ona iyi muamele et, zira biz onun ailesini zorla haklar ından ettik.»

D) I. Yezid'in halifeli ğ i a) Kerbela olayı : Yezid babas ının yerine geçtiğ i s ırada, Medine'de Velid bin Utbe, Mekke'de Amr bin Said bin As, Basra'da Ubeydullah bin Ziykl, Ktife'de ise Nu'man bin Bişr vâli idiler. Yezid babas ı n ın tavsiyelerine uyarak hemen Medine'de yaşı yan muhaliflerini biata zorlamas ı için Velid bin Utbe'ye bir mektup yazd ı . Velid bin Utbe daha sonra Emevi hali-fesi olarak tahta oturacak olan Mervan bin Hakem'in bu konuda-ki düşüncelerini ö ğ renmek istedi. Mervan, biat ı redettikleri tak-dirde hiçbir mazeret dinlemeden onlann hemen öldürülmelerini tavsiye etti. Velid bin Utbe bu kanl ı tavsiyeyi redetti; vakit geçir-meden Hüseyin'e haber yollad ı . Peygamberin torunu vâlinin kona-ğı na gitti, elli kadar silâhl ı adam ı da onu kap ıda bekledi; Muâvi-ye'nin öldüğüne ve Yezid'in ona halef oldu ğuna dair mektubu oku-du sonra Velid'e yukar ı da adları bildirilen dört ki ş inin bir arada aç ık olarak biat etmelerinin daha iyi olaca ğı nı söyledi ve ç ıkıp gitti. Abdullah ibni Zübeyr de Velid'i bir miktar oylad ıktan sonra, bir yolunu bulup Mekke'ye kaçt ı . Orada Kâbe'ye s ığı ndı . Arkas ın-dan Hüseyin bin Ali, karde ş i Muhammed bin Hanife hariç bütün ailesi ile Mekke'ye göçtü. Bu haberler halife Yezid'e ula şı nca, Me-dine vâlisini azletti ve yerine Amr bin Said bin ..As' ı geçirdi. Amr, Abdullah ibni Zübeyr'i Yezid'i tan ımaya zorlaınak için, karde ş i Amr bin Zübeyr'i onun üzerine 2000 askerle gönderdi. Abdullah da sağ ladığı birliklerle karde ş ini esir edip hapse att ı (54). İş te bu olaylarla elde etti ğ i ünledir ki, Abdullah ibni Zübeyr ilerde İ slam Imparatorluğunun büyük bir k ı smında Halife olarak kendisini ta- . nı tma olana ğı nı elde etmiş tir. Bu s ı rada Kûfeliler Hz. Hüseyin'i yö-netimi ele almas ı için çağı rdı lar. O, bunlar ın ı srarlar ına dayanamı -yarak Irak'a gitti. Fakat orada umdu ğu yardımı bulamad ı ; kendi-sine yard ım edecek olan amcazadesi Müslim bin Akil de Yezid'in vâlisi Ubeydullah ibni Ziyad taraf ından yakalan ıp idam olundu. Kûfe vâlisinin kuvvetleri, Hz. Hüseyin'in yolunu kesip ona geri dönmesini sağ l ık verdiler. Hüseyin bu teklifleri redetti ğ inden, Bağ -

(54) Cl. Huart, a.g.e., I., S. 262; Cevdet Pa şa, Kısas, VIII., S. 198.

Page 41: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

36 Bahriye ÜÇOK

dat' ın aş ağı yukar ı 100 km. güney-bat ı sınaki Kerbela yerine kadar onu koğuş turdular. Burada kendisini susuzluktan teslime mecbur b ı rakmak istediler. M. 680'de Yezid'in ordu kumandan ı ve Peygam-ber'in ünlü sahâbisi Sa'd ibni Ebi Vakkas' ın oğ lu Ömer ona teslim olmas ı n ı önerdi (55). Hz. Hüseyin her nekadar akrabas ı Müslim'in idarr ı ile desteksiz kalm ış sa da yine de bu önermeyi kabul etmedi.

Hüseyin her hâlde ba şı na gelecekleri bir önsezi ile anlam ış ol-malı ki, yan ı ndakilere kendisini terketmelerini, onlara izin verdi ğ i-ni söyledi. Onlar mertçe ve pervas ızca Hüseyin'in bu öenrmesini redettiler. Ertesi gün, yâni 10. Muharrem 61/10. Kas ım 680'de, Hüseyin çad ırların arkas ında ate ş yakt ırıp tek cepheden sava ş a haz ı rlanmış tı . 23 süvârisi, 40 da yayas ı vard ı . Hüseyin at ını düş -manlarına doğ ru sürdü, maksad ı onlara son defa hitap etmekti. Feryad eden k ız karde ş ini susturduktan sonra: «Peygamberimizin k ı zı n ın oğ lu ben değ il miyim? Ş ehitlerin efendisi Hamza, babam ı n amcas ı değ il midir? Ş ehid Ca'fer üt-Tayyar amcam değ il midir? Tanrı Elçisi'nin, benim ve karde ş im için, siz Ehl-i Beyt'in seyyidle-risiniz ve Sünnet ehlinin göz bebeklerisiniz dedi ğ ini duymadınız m ı ? B ı rak ı nız Peygamberin, dedemin mezar ın ın yan ında ömrümün sonuna kadar oturay ım» dedi ve onlar ı biraz sonra i ş leyecekleri nâyetten alakoymak istedi. Fakat Ubeyduliah bin Ziyad' ın adamlar ı bu sözleri hiç dinlemiyorlard ı . Karşı l ıkl ı ok atmalarla, çok nispet-siz kuvvetler aras ı nda, sava ş baş ladı . Bu arada Hz. Hüseyin'in o ğ -lu Abdullah ve henüz çocuk olan Ali, karde ş i Hz. Hasan' ın oğulla-r ı ndan Ebu Bekir, Kas ım, amcas ının iki oğ lu ve daha. Peygam-ber soyundan bir çoklar ı ş ehit edildiler. Öğ leden sonra Hz. Hüse-yin'in adamları çok azald ı . Sağ kalanlar onu savunmak için can verdiler. Ancak dört ki ş i kaldıktan sonra bizzat Hüseyin de sa-vaşa giri şti. Onu daha önce öldürebilirlerdi. Fakat rivâyete göre kimse kendisine bu darbeyi indirme ğe cesaret edemiyordu. Niha-yet Sinan bin Enes Nehai m ızrakla vurup onu yere dü şürdü ve hemen başı nı vücudundan ay ı rd ı . Ötekiler Hz. Hüseyin üzerin-dekileri yağma ettiler. O zaman görüldü ki, vücudunda 33 m ı zrak ve ok 34 k ı l ınç yaras ı vard ı . Bundan sonra çad ırlar ve kad ınların üzerindekiler yağma edildi (56). Çadırların birinde Hz. Hüseyin'in

(55) Taberi, a.g.e., IV., S. 37-7. (56) Taberi, a.g.e., IV. S. 45'de Hüseyin'in vücudu üç gün sava ş alanında

kaldı diye yaz ı lıdır.

Page 42: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVi DEVLETI

37

oğullarından Ali (57) de öldürülmek istendi, ama Ömer bin Sa'd buna engel oldu. Bu savaş ta Hüseyin taraf ından 72, kar şı taraftan da 58 kiş i öldüğü kaydedilmiş tir.

Hz. Hüseyin'in başı Kûfe'ye getirildiğ i zaman Ubeydullah bin Ziyad elindeki asas ı ile Hüseyin'in dudaklar ım vurdu. Orada bu-lunan Yezid bin Arkam ve ba ş kaları dayanamay ıp, Ubeydullah bin Ziyad'a asas ını çekmesini, çünkü birçok defalar Peygamber'in öp-n- ek üzere onun yüzüne eğ ildiğ ini gördüklerini söylediler (Taberi, K. Z. Ogan. Ter. II., 370).

- Bütün bu olaylar s ı ras ında Yezid'in ald ığı durum bizce tam ola-

rak bilinmemektedir. Baz ı yazarlar Hüseyin'in öldürülmesi emrinin Yezid tarafından verildiğ ini ileri sürerler, ama bu iddia ilk Ş ii-ler'de mevcut de ğ ildir. En eski kaynaklar ın hemen hepsi Hüseyin' in ba şı Ş am'a getirildiğ i zaman Yezid'in çok üzülmü ş olduğunu, gözlerinin ya ş ard ığ un ve onu getirenlere «Hüseyin'i öldürmemi ş olsaydı n ız, bağ l ı lığı n ı zdan gene memnun kal ı rd ık; onun yan ında olsayd ım, kendisini affederdim» demi ş olduğunu ve mükâfat ümit edenlere hiçbir ş ey vermediğ ini kaydederler. Ayr ı ca Yezid, Hz. Hü-seyin'in peri ş an bir halde Ş am'a getirilmi ş olan ailesi ile birlikte ağlamış ve sonra onlar ın bütün ihtiyaçlarını sağ l ıyarak kendile-rini Medine'ye yollam ış tır. (58). Bütün bu rivayetler Yezid'in bu fiillerinin samimi .olmadığı nı gösterir. Eğer sahiden Ubeydullah'a kızmış olsaydı onu Kûfe valiliğ inden azlederdi. Sonra Kilfe kuv-vetleri bu kadar üstün oldu ğu halde onu diri yakalamay ıp şehit etmeleri ve bo ş yere adamlar ını katletmeleri de bu yolda bir emir almış olduklarını göstermektedir.

Bu tarihten itibaren birçok eserlere konu olan Hüseyin'in şehadeti, Müslümanlar' ın kalbinde ikapanmaz bir yara açt ı . Az sonra kendisini gösterecek olan bütün muhalefet hareketlerinde Hüseyin'in intikam ı sebeb gösterilecek ve bu yüzden yüzy ı llar bo-yunca say ı s ız Müslüman kan ı akı t ılacakt ır. Ş iiler 10 Muharrem'i matem günü ilan edecekler, bu ac ıklı olay Ş ii veya Sünni pek çok

(57) Hz. Hüseyin'in Ali ad ında üç oğ lu vardı : Ali Ekber, Ali Evsat, Ali Asgar. Ali Evsat' ın öteki ad ı Zeynelabidindir. Ayr ıca Hasan ve Ömer adl ı iki oğ lu daha vard ı .

(58) Taberi, a.g.e., IV., S. 48 - 9. sayfalarda Yezid için asa ile Hüseyin'in du-daklarım dokundu diye yazar ama her bAlde bu do ğ ru değ ildir.

Page 43: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

38

Bahriye ÜÇOK

şaire ağı tlar ilham edecektir. Hz. Hüseyin'in Kerbela'daki türbesi bugün hala Ş iiler ıçin kutsal bir yerdir.

b) Harre savaşı : Emeviler için daha çok tehlikeli olan adam, Mekke'de kutsal s ığı nağı nda Halife'ye kafa tutan Abdullah ibni Zübeyr'di. O. şehirlerinin eski canl ı lığı nı kaybettirmi ş olan hükü-mete kar şı nefret ve kin duygulann ı açığ a vurmak için fırsat kol-hyan Medinelileri k ış kırtt ı . Yezid 683 y ı lında onlar ı kendisine ka-zanmak ıçin boş yere çal ış t ı . Tecrübesiz yeni vali Osman bin Mu-hammed el-Sufyani akl ı nca Medine halk ını kazanmak amac ıyla, içinde Uhud gazas ı şehitlerinden Hanzala'n ın oğ lu Abdullah'm da bulunduğu bir gurubu Ş am'a gönderdi (Clernent Huart bunu Ukbe bin Velid diye gösterir, I. S. 263). Yezid bunlara çok iltifat etti; Ab-dullah bin Hanzala'ya ve sekiz o ğ luna 180 000 dirhem bağış ta bulun-du. Yezid'in bu fedekarl ığı na kar şı lık, temsilciler Ş am sarayı nda gördüklerini, sonradan gittikleri her yerde anlatmaktan geri kal-madı lar. Halife'nin gece gündüz sarho ş olduğunu, müzik, dans ve av partilerinden ba şka birşey ile uğ raş madığı nı , hatta namaz ı ni-yan terkettiğ ini yaydı lar (59). Bunlardan Abdullah bin Hanzala da oğullarımdan ba ş ka kimseyi bulmasam bile, ona kar şı savaşı -nm diye ayakland ı . Böylece Medine'liler Yezid'i hal'edip Abdullah bin Hanzala'y ı baş kan seçtiler. Bu haberi duyan Yezid, Ensar'dan Numan bin Bişr'i nasihat etsin diye Medine'ye gönderdi; bu bir sonuç elde edemedi. Tersine Medineliler vali Osman bin Muham-med'i ş ehirlerinden koydular ve Mervan bin Hakem'i aman al ın-caya kadar evinde hapsettiler. Bütün bu kayna ş malar, huzursuz-luklar, Yezid'in mevkiinin adam ı olmamas ından ve Peygamber'in torunlarını şehit ettirmesinden doğmaktayd ı .

Yezid hemen, Amr bin Sa'id'e Medine üzerine gitmesini em-rettiyse de Amr bin Sa'id ikinci bir günaha girmek istemedi ğ i için özür diledi (Cevdet Pa ş a, KE., VIII., S. 231). O zaman yezid ihti-yar Müslim bin Ukbe'yi askerle Medine üzerine yollad ı . O, on-bin askeri Harre denilen yerde konaklatt ı . Burada Abdullah bin Hanzala, gözü önünde oğullarının birer birer öldürüldüğünü gör-

• dükten sonra, Medine asillerinin pek ço ğu ile birlikte ve bütün kuvvetiyle sava ş a sava ş a can verdi (26. Ağ ustos 683) (60). Müslim

(59) Taberi, IV., S. 53; Cl. Huart., I., S. 263. (60) Tabert IV., S. 54; Cl. Huart, a.g.e., I., S. 263, İbni Tiktaka, el-Fahri,

S. 178.

Page 44: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVj DEVLE .1" İ

34

şehri ele geçirdi ve üç gün boyunca ya ğmaya izin verdi. Suriye askerleri bu üç gün içinde hem Medinelileri katlettiler hem de şeh-ri bir harabe haline getirdiler. Bu s ırada mesçit ah ır haline getiril-di; türbeleri, süslerini alabilmek için yakt ı lar (61); birçok asil kim-seler Yezid'in zulmünden kurtulmak için uzaklara kaçm ış lardı . Bu arada Hüseyin'in oğ lu Ali (II.) ve Abbas'ın oğ lu Ali kurtuldular. Hastahaneler, medreseler . y ıkı ldı veya kapat ı ld ı .

c) Mekke'nin kusat ı lması Yezid'in kuvvetleri için art ık Mek-ke yolu aç ı ktı . Ancak, hasta olan Müslim bin Ukbe öldü ğünden ye-rine Husayn bin Nümeyr geçti. Mekkeliler ve Medine'den kaç ıp kurtulanlar, ayrıca Küfe'de daha sonra Emeviler'e kar şı ayaklana-cak olan Muhtar üs-Sakafi ve bir k ı s ı m Harici Mekke'ye gelerek Abdullah ibne Zübeyr ile birlikte Suriye'li birliklere kar şı kahra-manca çarp ış t ı lar (31. Ekim 683). Sonunda şehrin surlar ı içinde savunmaya geçmek zorunlulu ğunu duydular. Harem'de yani Kâbe' de kan dökmek yasak olduğu halde, Ş am askerleri manc ınık getirip Kasbe'yi ta ş yağmuruna tuttular (62). Bu arada at ı lan ate ş li m ızrak-lardan biri Kabe'nin örtüsünü ve tahta k ı s ımları nı tamamiyle tutu ş -turdu; k ısa zamanda «Beytullah» bir kül yığı nı haline geldi. Tam bu s ırada Halife Yezid ölmü ş tü (63). Abdullah ibni Zübeyr, Hu-sayn bin Nümeyr'e bir mektup yaz ıp Halife'nin öldüğünü, bu du-rumda onun kimin ad ına sava ş makta olduğunu sordu. Husayn bin Nümeyr bile haberin- do ğ ruluğunu öğ renince Emevi soyunun hilâ-fette kalmas ını art ık istemediğ inden Abdullah ibni Zübeyr'in hali-feliğ ini tan ıyacağı nı bildirdi. Ortam buna çok elveri ş li idi. çünkü Kerbelâ olayından ötürü iman sahipleri çok üzgündüler. Ayr ıca

(61) Gerçekten de Taberi, IV., S. 55; Mes'üdi, Muruc, V., S. 165 ve İbni Tik-taka, el- Fahri, S. 189 gibi kaynak kitaplarda katledilen Medinelilerin dere gibi kanlar ının akıt ıldığı , şehrin yağma edildiğ i ve kad ınlara te-cavüz edildi ğ i, esirlerin hapsedildi ğ i belirtilmi ş ise de, Emir Ali (Mu-savver Tarihi İ slam, I., S. 87 v. öt.)'den ba ş kas ında mescidin ah ır hâ-line sokulduğu ve süslerini almak için türbelerin y ıkı ldığı yaz ı lmamış -tır. Ayr ı ca bk. Frants Buhl, İ .A., VII., S. 466.

(62) Taberi, manc ınığı kullanan adam ın Habeş li bir gayrimüslim olduğunu, Kâbe'yi ta ş larken bir yandan da m ısralar terennüm etti ğ ini kaydeder (IV., S. 57).

(63) Wellhausen, Arab Devleti, S. 78. Yezid 39 ya şı nda 3 yı l 9 ay saltanattan sonra Rebülevvel 14'te ölmü ş tü. Tarihi rivâyetler onun öldü ğü günün Mekke'nin yakı ldığı günle aynı olduğunu bildirirler. Taberi, IV, S. 57; Mes'641, Muruc, V., S. 168, Cl. Huart., a.g.e., I., S. 263.

Page 45: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

40

Bahriye ÜÇOK

Mekke'nin ku ş at ı lmas ı sebebiyle islam alemi Emevilere kar şı yer yer ayaklanmak istidad ı göstermi ş , Irak, Yemen ve M ı s ır da, daha önce Mekke'de halifeli ğ ini ilan etmi ş olan Abdullah ibni Zübeyr'i tan ı mış t ı . Ama İ bni Zübeyr siyasi deha sâhibi bir ki ş i olmadığı n-dan Husayn ibni Nümeyr'in yapt ığı teklifi reddetti; Mekke'de sava-ş a devam etti.

E) IL Muâviye'nin halifeliğ i : Bu arada, Yezid'in geceden kor-kan çocuklara benzetildi ğ i için kendisine Ebu Leyla ad ı verilen (64) genç ya ş taki oğ lu II. Muâviye halifeliğe seçildi. II. Muâviye birgün halk ı camiye toplad ı . Onlara: «Ey Nas! Ben sizin i ş lerinizin yükünü ta şı yacak kudrette de ğ ilim. Sizin için Hz. Ömer gibi bir adam ara-d ı m bulamad ı m. Dan ış mak için Ehl-i Şura gibi alt ı ki ş i arad ım; bu-lamad ım. Siz hilâfete be ğ endiğ inizi seçiniz» deyip minberden indi ve doğ ru evine gidip kapand ı . Haz ı r bulunanlardan Dahhak bin Kays halifeye vekil -olarak namazda imaml ık etti.

İİ meyye soyundan olanlar bu durum kar şı s ında ş aşı rm ış bir halde kald ı lar. Çok geçmeden, seçildikten belki k ırk gün sonra, IL Muâviye öldü (65).

F) Mervan bin Hakem'in halifeli ğ i : II. Muaviye'nin ölümün-den sonra eski Irak valisi Ubeydullah bin Ziyâd bile Irak'da halk ı kendine biata davet etti. Ama halk ayakland ı . Ubeydullah bin Zi-yad ancak kaçarak can ı n ı kurtard ı . Bu arada, yukar ı da söylediğ i-miz gibi, Abdullah ibni Zübeyr'e ba ğ land ı kların ı bildiren Irak, Ye men, Hicaz ve M ı s ı r'dan ba şka Kinnesrin Emiri ile Humus (Homs) Emiri, Abdullah ibni Zübeyr'e biat ediverdiler. O derecedeki Eme-viler'in büyüklerinden olan Dahhak bin Kays bile gizlice İ bni Zü-beyr'e biat etmi ş ti. Tam Mervan bin Hakem de ibni Zübeyr'e biat edecek iken Ubeydullah ibni Ziyâd Ş am'a geldi ve onun zihnini çeldi: (bak. Taberi IV., s. 60) «Sen Kurey ş 'in şeyhi ve bir ulu kiş i-sin; İbni Zübeyr'e biat edersen ben senin için utamr ım» dedi. ümeyyeliler onun etraf ında topland ı lar. Baz ı Yemen kabileleri de Mervan' ı tan ı d ı lar. Bu yüzden Mervan' ın etraf ında toplanıp onu

tan ıyanlara Yemeniyye denildi. Dahhak bin Kays İ bni Zübeyr'e ta-bi olduğu için İ bni Zübeyr'i tan ıyanlara da Kays ıyye denildi. Bu iki

(64) Ebu'l - Ferec, I., S. 186 . (65) Mes'üdi, Müruc, V., S. 168'de 2 ay, bir ba ş ka rivâyete göre 3 ay; İbni

Tiktaka, el - Fahri, S. 190; Ebu'i - Ferec, I., S. 186'ya göre ise 4 ay.

Page 46: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

E M E Vi D EV L ET I

41

parti birbirlerine kar şı 684'te Merc Rahlt denilen yerde çok kanl ı bir savaş verdiler. Dahhak bin Kays sava ş ta öldürüldü, yanda ş ları peri ş an oldu. Mervân Ş am'a girdi, Ş aml ı lar ona biat ettiler (66).

Mervan, Amr bin Sa'id'i yan ına alarak M ıs ır'a gitti. İ bni Zü-beyr'in adamlar ın ı oradan koyup oğ lu Abdülaziz'i Mı s ır valisi nas-petti. İ bni Zübeyr ise karde ş i Müs'ab' ı Ş am üzerine gönderdi. Müs' ab' ı n ordusu bozuldu. Mervan, Hicaz' ı düşünmekten huzursuzdu Daha önce Kabe'ye hücum eden Ş am askerlerine kar şı canla baş la savaş an Hariciler, İ bni Zübeyr'in Hz. Osman dostu olduğunu öğ re-nince kendisini b ırak ıp Yemâme ve Basra taraflarına doğ ru gittiler. Ş iiler de Tevvâbin ad ıyla gizli dernek kurdular. Hz. Hüseyin'in ş e-hit edilmesinde kendilerini suçlu görüp onun kan ını talep etmek suretiyle temize ç ıkacaklar ına inand ıklarından ayaklandı lar.

Bu arada Mervan iki odu haz ırlayıp, birini Medine'ye ötekini Ubeydullah bin Ziyâd' ı n emrinde Irak'a yollad ı . Medine'ye giren or-du peri ş an oldu. İ bni Ziyad, Irak'da komutanlar ı arac ı lığı yla Tev-vabin üzerine savaş açt ı ; büyük kahramanl ıkla sava ş an Tevvabin yenilgiye uğ rad ı ve Küfe'ye geri döndüler. Abdullah ibni Zübeyr bu s ırada y ıkı lan Kâbe duvarlar ını büsbütün y ı kt ırıp yeni baş tan ve taş tan yapt ırdı . Hacer-i Esved'i de Hz. İbrahim zaman ında olduğu gibi Kabe'ye dahil etti.

Emevi saltanat ını Sufyaniler kolundan al ıp Mervâniler koluna geçmesine sebeb olan Mervan bin Hakem büyük amcas ı Osman bin Affan halife oldu ğu vakit onun kâtipliğ ini yapmış , bu s ıfatla Os-man adına devleti istediğ i gibi yönetmi ş , büyük eyâletlere kendi ya-k ın akrabalar ı nı tâyin etmekten çekinmemi ş ti. Böylece de Hz. Pey-gamber'in en yak ın dostlarını gücendirmiş ti. Bunun bir sonucu ola-rak Bâr günü yahut Hz. Osman' ın ş ehit edildiğ i gün, ağı r surette yaralanmış , sonra Cemel olay ına kat ı larak orada da a ğı r yaralar al-

mış tı (67). Bu olaylarla kazand ığı ş öhret sâyesindedir ki, hilafet ma-kam ına geçmiş ve oğ lu Abdülmelik'in veliandliğ ini kabul ettirmi ş -

ti. 65/685 yı lı ramazan ında Mervan öldüğü zaman (bir rivâyete göre onu evli bulunduğu I. Yezid'in kar ıs ı ve. Sufyânilerden Ha-

lid'in annesi, oğ lunu veliahtlikten ç ıkart ıp üstüne de hakaret et-

(66) İbni Tiktaka, el - Fahri, S. 191; Cl. Huart, Histoire des Arabes, I., S. 264 v. öt.

(67) Wellhausen, Arap Devleti ve sukutu, S. 22, v. öt., 86.

Page 47: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

42

Bahriye ÜÇOK.

ti ğ i için bir gece uyurken yast ıkla boğmu ş tur) (68) oğ lu Ab-dülmelik kolayca yerine geçebildi.

G) Abdülmelik'in halifeli ğ i : Abdülmelik bin Mervan hilafet makam ına geçtiğ i zaman imparatorlu ğu siyasi bak ımdan bir bütün halinde bulamad ı . O, hilafet miras ı n ı güçlükle ve mücadele ederek elde etmeğe, t ıpk ı Muâviye gibi baş kaların ın bayra ğı alt ında bulu-nup kendini halife tan ı m ıyan ülkeleri yeniden itaat alt ına almaya mecbur oldu.

Onun karşı laş tığı en önemli gaileler şunlard ı r: Muhtar üs-Saka-fi'nin ayaklanmas ı ; Abdullah ibni Zübeyr'in halifelik iddias ında is-rarı ; çeş itli bölgelerde isyanlar; Afrika'da ayaklanmalar.

a) Muhtar üs-SakaWnin ayaklanmas ı : 64/684 Ramazan ında Hz. Ali'nin üçüncü oğ lu Muhammed'in nıurahhas ı olduğunu öne sü-rerek kendi propagandas ın ı yapmaya ba ş layan Muhtar Ebu Ubeyd üs-Sakari ate ş li ve garip bir belâgete sahipti. Çok geçmeden Kur'- an' ı taklid ederek, seci ğ li fakat müphem bir ifade ile, Cebrail'den aldığı nı iddia ettiğ i ilhamlar ı söyleme& ve Mehdi'nin gelece ğ ini, böylece gerçek dinin yeniden kurulaca ğı n ı , bütün haks ızl ıkların or-tadan kalkaca ğı nı , yer yüzünün yüzy ıllarca adaletle yönetilece ğ ini vazetme ğe baş ladı .

Muhtar üs-Sakafi, İbni Zübeyr'e kar şı açıktan aç ığ a cephe al-mamış olmakla birlikte İ bni Zübeyr, Muhtar' ı ş üpheli adam telâk-ki etmiş tir. Muhtar, Hz. Ali yanda ş larına önemli vazifeler bağış la-d ıysa da, onlar ı n itirnadlarm ı kazanamad ı . Ali yanda şı olan kimse-ler, Muhtar' ın aşı rı fikirlerinden her zaman y ı lmakta idiler. O, İ s-lam'i kabul etmi ş olmalarına ve kendisinin gerçek kuvvetini te ş kil etmelerine rağmen ak ıncı Araplarla ayn ı haklara sahip olm ıyan Iranl ı ve Araml ı unsurlara dayanmakta fayda gördü.

Kurduğu ordunun ba şı na Ali'nin kumandanlarmdan birinin o ğ -lu olan İ brahim bin Eş ter'i geçirdi. Muhtar, Kûfe Araplar' ı n ın kendi sine karşı olduklar ı nı öğ rendiğ i zaman, düşmanlarını yok edebilmek için Hz. Ali'nin oğ lu Hüseyin'in ş ehid edilmesine kat ı lan veya onu korumayan herkesi idam etti. Bu kanl ı hareketi Allah' ın uygun bul-duğunu ileri sürdü; zira bu olaydan iki gün sonra Irak üzerine yürü-

(68) Mes'udi, Muruc üz - Zeheb, V., S. 266 v. öt.; İbni Tiktaka, el - Fahri, S. 192.

Page 48: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEV İ DEVLETI 43

yen ve Kerbelâ olay ı na karış mış olan Ubeydullah bin. Ziyad' ın ku-mandas ındaki Suriye ordusu Hazir k ıyı s ı nda tamamiyle yok edilmi ş -ti. Kumandanlan Ubeydullah bin Ziyâd da kurtulamam ış t ı . Fakat Muhtar' ın güya ulûhiyetin makam ı diye adland ı rdığı boş bir taht önünde kutladığı bu büyük ba ş arı s ını çok geçmeden kendi zevâli izliyecektir.

Nitekim 67/687 Ramazan ı nda, Harûra (Küfe yak ınlarında) da Basra valisi Müs'ab ibni Zübeyr (Abdullah ibni Zübeyr'in karde ş i) ve bunun kumandan ı Muhalleb, Muhtar ile çarp ış tı lar. Kûfe kale-sine çekilmek zorunda kalan Muhtar' ı Müs'ab burada dört ay ku-satt ı . Hiçbir yandan bir yard ım görmiyen Muhtar sonunda bir ç ı -kış hareketi s ı ras ında Müs'ab taraf ından öldürüldü. Onun akide-sine sad ı k kalanlar da ayn ı akibete uğ rat ı ldılar.

Bununla birlikte Müs'ab' ın bu hususta gösterdiğ i ş iddet ha-reketi, gene de bo şuna olmu ş tur; çünkü Muhtar' ın mezhebi, Ş ii es-katoloji (= k ıyamet günü inançlan)'sinde derin izler b ırakarak devam etmi ştir. Muhtar' ın dini propagandalan sonundad ır ki, Ş ia siyasi bir hareket olmaktan ç ıkarak dini bir akide haline gelme is-tidad ı n ı göstermi ş tir. Böylece, Muhtar' ın siyasi baş arı ları çok k ı sa, fakat dini telkinleri derin ve uzun süreli olmu ş tur. (Brockelmann, İ slam Milletleri ve Devletleri Tarihi s. 82).

Abdülmelik her ne kadar Muhtar'dan kurtulmu ş oluyor idiyse de, Irak bu defa da Hicaz halifesi Abdullah ibni Zübeyr'e, karde ş i Mus'ab ibni Zübeyr'in çabalar ı ile bağ lanm ış oluyordu. Ş imdi Müs' ab ibni Zübeyr'e kar şı yürümek gerekiyordu. 689'da Ş am'dan yola çıktı (69). Fakat derhal geri döndü, çünkü ba ş kentte tehlikeli bir isyan çıkmış tı . Asiler'in başı nda bulunan Amr bin Sa'id el Eşdak' ı Ş am surlar ı içinde kuşatt ı . Eğer teslim olursa, hürriyetini ona ba-ğış l ıyacağı nı vâdetti. Halbuki Abdülmelik verdi ğ i sözü tutmad ı , bir rivayete göre onu kendi elleriyle öldürdü. El-E ş dak' ın yanda ş ları sa-rayı kuş at ınca o, onun ba şı nı kaleden a ş ağı ya f ırlatt ı rmış ve arka-s ından avuç avuç aTt ınlar saçmış , böylece asilerin da ğı lmas ını sağ -lamış tı . Ş am'da sükûnetin geri gelmesi üzerine Halife Müs'ab ibni Zübeyr'e kar şı yeniden sefere ç ıktı , ama baş arı elde edemeden geri döndü. Ertesi y ı l iki ordu Ba ğdat yak ınında Maskin'de yeniden kar-

(69) Sait Pa ş a (Diyarbekirli) Mir'at ül - İber,

Page 49: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

44

Bahriye ÜÇOK

şı laş t ı lar. Önce Abdülmelik Mus'ab'a samimi olarak kumandanlik teklif ve vâdetti. Fakat o, karde ş ine ihanet etmedi, sava ş t ı ve öldü.

Abdülmelik Irak halk ı n ın biat ı n ı kabul ettikten sonra, hükû-met merkezi Ş am'a döndü.

b) Abdullah ibn-i Zübeyr'in halifelik iddialar ına son veril-mesi : Ş imdi art ık nüfuzu Hicaz bölgesini s ı n ı rlar ı n ı aş m ıyan Ab-dullah ibni Zübeyr'i ortadan kald ırmak gerekiyordu. Bu i ş için Halife son sava ş larda gösterdi ğ i baş ar ı lar ı n ı göz önünde tuttu ğu Taif'li Haccâc bin Yusuf'u seçti. Haccâc do ğduğu Taif şehrini üs k ı larak Mekke üzerine yürüdü. Ş ehrin kutsall ığı n ı göz önüne alma-dan, Ebu Kubeys dağı ndan Mekke'yi manc ı n ık yağmuruna tuttu. Gene de Abdullah ibni Zübeyr, Kâbe ve dolaylar ında daha yedi ay tutundu ve kendi öz o ğ ullar ı taraf ından bile (70) terkedildikten sonra, yapt ığı bir ç ı kış hareketi s ı ras ında Cemaziülevvel 73/Ekim 692'de öldürüldü. Böylece Irak ve İ slâm imparatorlu ğunun kalbi say ı lan Hicaz, Haccâc bin Yusuf'un çabalar ıyla Emevi soyuna ka-zan ı lmış oldu.

Abdullah ibni Zübeyr gecesini gündüzünü ibadetle geçiren çok dindar ve emsalsiz bir ki ş i idi. Hz. Ebu Bekir'in k ızı Esma'n ı n oğ lu idi. Dâvas ında hakl ı ise sonuna kadar sava ş mas ı n ı kendisi-ne annesi sal ık vermi ş ti. 73 ya şı nda iken öldürülmü ş olan Abdul-lah ibni Zübeyr 9 y ı l, hükümet merkezi Mekke olmak üzere hali-felik etmi ş ve zaman zaman Irak ve M ı s ı r da kendisine tâbi ol-muş tu.

c) Türlü bölgelerde ayaklanmalar : Abdülmelik bu hizmet-lerine kar şı l ı k Haccâc'a Hicaz, Yemen ve Yemâlne vâliliklerini ver-di. Irak' ı n ve. Hicaz' ın Ş am hükümetine ba ğ lanmas ı ile Abdülme lik'in art ık bundan böyle rahat bir saltanat sürdü ğü belki hat ı ra gelebilir. Ancak böyle olmam ış t ı r. Çünkü anlatt ığı m ız bu mücade-lelerden faydalanan Hariciler güçlenmi ş , eski Akad bölgesi İ ran' ı n güney bölgesini ellerine geçirmi ş ler ve canlar ı nı hiçe sayarak dur-madan sava ş maya koyulmu ş lard ı . Bunlardan özellikle Ezrakii ko-lundan olanlar çok korkunçtular. İbni Zübeyr'in bir süre önce Abdülmelik'e tâbi olmay ı kabul eden eski vâlisi Muhalleb bunlarla

(70) M. Seligsohn, İ A., I., S. 45; Yakühi (Houtsma yay.), II., S. 303 v. öt.; Muruc üz - Zeheb, V., S. 130 v. öt.)

Page 50: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMENTi DEVLETI

45

baş a ç ı kamamış tı . Sonunda Halife, Haccac' ı ve Muhalleb'i daha önemli bir kuvvetle bunlar ı n üzerine yollad ı .

78/697'de Iran'da yap ı lan kanlı bir çarp ış ma sonunda Harici-ler'in büyük k ı smı kı l ıçtan geçirildi; geri kalanlar ı da el-Ahsa çöl-lerinde oturmaya mecbur edildiler. Küfe valili ğ ine ek olarak ken-disine bir de doğu illeri verilmi ş olan Haccâc, özellikle Iran'da çok ş iddet gösterdi. ıSiistan valisi olan Abdurrahman bu zulümlerden bakt ı ; önce ba ş kaldı rd ı , sonra halifeliğ ini ilan etti. 701 y ı lında ken-disine karşı yollanan ordular ı yendi. Sonunda Deyr ül-Cemâeim'de ve Maskin'de yap ı lan sava ş lar sonunda yenildi ve kaçt ı .

d) Kuzey Afrika'n ın Emevi halifeliğ ine yeniden bağ lanması : Araplar'ın ele geçirdikleri ülkeler halk ına karşı gururlu davran ış la-r ı , özgürlüklerin çok dü ş kün olan Afrikal ı Berberiler'i kırdığı için, onlar en küçük f ırsatlardan yararlanarak islam İmparatorluğun-dan kapmak yollar ın ı bulmakda gecikmiyorlard ı . VII. Yüzyı l ın son-larına doğ ru, yani Halife Abdültr ıelik'in Irak ve Hicaz olaylar ıyla • yoğun bir şekilde uğ ra ş tığı yı llarda durum gene böyle olmu ş , Ku-zey Afrika, M ı s ır s ın ırlar ına kadar, Islam egemenli ğ inden çıkmış tı .

693 yı lı nda Abdülmelik, Afrika'y ı bir kez daha Islam egemen-liğ i alt ına almaya mecbur kald ı . Bunun için bir ordu haz ırladı . Bu ordunun kumandanl ığı na Ukbe bin Nâfrnin adamlarından Züheyr getirildi. Züheyr, Berberiler'i ve bunlar ın mütefikleri Bizansl ı lar' ı yenerek Islam topraklanndan ç ıkard ı . Ama Züheyr'in bir dalg ınl ı -ğı yüzünden Bizansl ı lar yeniden fı rsat bulup Berka'ya hücum etti-ler ve islam ordusunu a ğı r yitiklere uğ ratt ı lar.

Abdülmelik Afrika'da yitirdi ğ i yerleri geri almak için 11as~ bin - Nu'man kumandas ında yeni bir ordu yollad ı . Bu ordu Kayra-van' ı geri al ıp Rumlarla Berberiler'i büyük bir yenilgiye u ğ ratt ı Araplar bir kez daha Atlas Okyanusuna vard ı lar. Ama çok geçme-den Berberiler ile öteki â ş iretler pek zeki: bir kad ın olan Kahine'nin emri alt ında topland ı lar ve ellerinden ç ıkm ış olan bütün yerleri yeniden zaptetmeyi ba ş ard ı lar. Islam ordulanmn bir k ı smı şehı d

düşmüş , geri kalanlar da Berka'ya kaçm ış lardı (697) (71).

Kahine bu baş anlann ın sayesinde be ş yı l Afrika'da saltanat

sürebilmiş tir. Sonunda 702'de Abdülmelik Hassan bin Nu'man' ın

(71) Rene Basset, Hassan maddesi, İA., C. V. I.

Page 51: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

46'

Bahriye ÜÇOK

imdadına bir ordu daha yoll ıyabildi. Abdülmelik'in askerleri, bü-yük bir denizi a ş an bir gemi gibi, Kuzey Afrika kabilelerini vara-rak ilerleme ğe ba ş ladığı zaman, Kâhine buna kar şı koyabilmek için emrindeki ülkeleri bir çöl haline getirme ğe karar verdi. Saraylar, kış lalar onun emriyle y ı k ı l ıyor, değerli eşyalar götürülüyor, götürü-lemiyenler parçalan ıyordu. Böylece kasabalar ve beldeler yerle bir edildi; bahçelerdeki ağ açlar bile kesilip yak ı ldı . Bak ımlı Ber-beri beldeleri, kasvet ve hüzün dolu bir hal ald ı . Müslüman ku-mandan ı Hassan bin Nu' ınan y ıkı lmış olan bu yerleri birer birer ele geçirdi. Kâhine Atlas da ğ lar ı eteklerinde verilen bir sava ş ta hala Bir el-Kâhine denilen yerde katledildi (703). Bundan sonra Berberi-ler 25 000 süvâri vermek suretiyle bar ış yapt ı lar. Bu olay Berbe-iller aras ında islâmiyet'in ak ı l ermiyecek kadar çabuk yay ı lmas ı na vesile olmuş tur. Ne yaz ık ki, Hariciler yava ş yava ş Afrika'ya göç etmeğe baş ladılar ve ta şı dıkları nefret duygular ın ı Berberilere de aşı lad ı lar. Zamanla bu Hariciler Afrika'da a ş iret ba ş kanlığı na ka-dar yükselebilmi ş lerdir. Bu yüzden de Berberiler'in kanl ı sonuç-lar veren ayaklanmalar ına sebeb olmu ş lard ı r.

e) Yönetim ve maliye'de yenilikler : Bütün bu baş arı ları el-de etmek için Abdülmelik, Bizansl ı lar'a a ş ağı yukar ı 15 yı ldan beri haraç vererek hiç olmazsa Bizans s ımrlarında barışı korumaya ça-l ış m ış t ı (72). Ş imdi art ık bu anla şmayı sürdürmek gerekmiyordu. Abdülmelik, Bizans'la sava ş a girdi. Bu sava ş hemen hemen Traz ve para islahat ı ile ayn ı zamana rastlamaktad ı r. Traz, devlet büyükleri için özel olarak dokutulan s ırma veya ipek i ş lemdi elbise, bohça veya mendiller üzerindeki yaz ı lara denir. Bu yaz ı lar rumca idi ve baba-oğul-ruhülkudüs, yani teslis duas ını taşı rlard ı . Birgün Abdül-melik; kendi meclisinde otururken bir bohça görerek, üzerinde yaz ı l ı olan rumca bir ibareyi anlamak istedi. Yaz ılar kendisine tercüme edildiğ inde bu islâmiyet'e yak ışı r mı ? Böyle yaz ı lar taşı yan bohça-lar nas ı l olur da İ slam ülkelerinde kullan ı lır diyerek rumca traz ı yasak edip onun yerine «la ilahe illahu» yaz ı lmas ını emretti. Bun-dan böyle İ slam ülkelerinde trazlar arapça oldu (73).

Arap İ mparatorluğunda halifeler taraf ı ndan darbedilen üzerle-rinde farsça veya yunanca yaz ı l ı , hatta ate ş gedeli veya haçl ı paralar

(72) Belâzuri, Futuh ül-Buldân (Z. K. Ugan çev.), I., S. 257. (73) Cörci Zeydân, Medeniyet-i İ slâmiye Tarihi, I., S. 120 - 1; W. Barthold,

İ slâm Medeniyeti Tarihi, S. 25.

Page 52: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEV İ DEVLET İ

47

bulunmakla birlikte, bunlar tam anlam ıyla tedavül etmemi ş , devle-tin bat ı bölgesinde Bizans, do ğu bölgesinde ise Iran paralar ı kulla-nı lmış tı .

Abdülmelik traz ı rumcadan arapçaya çevirmek isteyince, Bi-zans imparatoru IL Justinianusu (685-711) tahttan bir süre için in-dirmiş olup Kı rıma sürmüş bulunan geçici Imparator Leontius (695-698) dinarlar üzerine Peygamber'i küçültücü ibareler bast ı ra-cağ' ını bildirerek tehditte bulundu. Halife bunun üzerine devletin ileri gelenleri ile görü şmeler yaparak, alt ın ve gümüş ten dinar ve dirhemler darbettirdi (74). Bu paralar ın bir yüzüne Hz. Peygam-ber'in ad ı nı koydu, sonra bunlar ı İ mparatorluğun bütün bölgelerine yollayarak, bunlardan ba şka bir para ile al ış veriş edecek kimseleri idam cezas ı ile tehdit etti. Ertesi y ı l Haccâc bin Yusuf, halifenin yapt ığı bu iş i Küfe'de taklit ederek onu izledi(75).

Abdülmelik zaman ına kadar İ slam ülkelerinde resmi dairelerde defterler ve yaz ış malar, o memleketin halk ını n dili ile olur ve bu dile aş ina yerli memurlar arac ı lığı ile iş ler yürütülürdü. Orn. M ı s ır di-vanın ı n, yâni hükümet dairesinin resmi dili yerli halk ın dili olan kıptice idi; memurlar ı da ,kıpti idiler. Ş am'da resmi dil rumca ve memurlar da bu dili bilen yerli hristiyanlar idi. Irak'ta ise resmi dil farsça, i ş lere bakanlar da bu dili bilen yerli memurlar idi. Ab-dülmelik her tarafta resmi dilin arapça olmas ını ve yönetimin de Müslüman memurlara verilmesini emretti (76).. Böylece ülkenin her yönüne arapça yay ı lmış , birçok yerlerde yerli halk anadillerini unutarak kendilerini Arap saymaya ba ş lamış lard ı .

Abdülmelik İ mparatorluğun birliğ ini elinde bulundurmak için

(74) Ebu'l - Ferec, Tarih, I., S. 188; Belâzûri, Futuh, II., S. 374 - 9; esasen dinar o zamanki alt ın, dirhem de gümü ş paran ın adıydı ; fels ise ma-halli olarak da bast ırı lan değeri az bak ı r paraya denirdi.

Mus'ab ibni Zübeyr ve Abdullah ibni Zübeyr zamanlar ında az ölçü-de dirhem bast ı rı ld ı .

(75) Hicri 75 yı lında Haccâc Bagliye dirhemleri darbettirdi, üzerine Bismillah el - Haccâc yazdı rd ı . Bir yı l sonra Allahu ahad, allahu s - samad hâket-tirdi, f ı kıhç ı lar bunun yaz ı lmas ını mekruh gördüler; bundan dolay ı bu paralara mekrühe adı verildi; rivâyete göre Arap olm ıyanlar da bu dir-hemlerin eksikliğ ini gördükleri için makrûhe demi ş lerdir. En iyi paralar Hubeyriye, Hülidiye, Yusufiye paralar ıdır. Bunların gümüş leri saflaş tı-r ı lmış t ır ve miktarlar ı eksik değ ildir.

(76) Belâzuri, Futuh, I., S. 312 ve II., S. 99.

Page 53: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

48 Bahriye ÜÇOK

zimmilere tan ı nmış olan özgürlükleri hissedilir derecede azaltt ı . O kendi saray ına da o zamana kadar mevcut olm ıyan bir hava ge-tirdi. Selefleri, uyruklar ı na her zaman eski Arap kabile şefleri gibi muamele etmi ş lerdi. İ lk olarak o, bir hükümdar tavr ı ile ortaya ç ı kt ı . Teokrasinin bir temsilcisi olarak din bilginlerine büyük bir nüfuz bahsetti. Dini vazifelerini de büyük bir dikkatle yerine getir-di. Bununla birlikte hiçbir zaman mutaass ıp değ ildi; hatta I. Yezid'e hizmet etmi ş hristiyan ş air el-Ahtal'i bile saray ında alakoymaktan çekinmemi ş ti (77).

Yukardan beri aç ı kladıklarımızdan görüldüğü üzere Abdül-'Delik _t ı pk ı I. Muâviye gibi, parçalannu ş olan islam devletini bir kez daha tek bayrak alt ında toplamayı baş armış , bu yolda kendi-sine büyük yard ımlarda bulunan Haccâc bin Yusuf elde ettiğ i bü-yük iktidar ve nüfuza ra ğ men hâlifeye sadakatten ayr ı lmayı bir an için bile düşünmemi ş tir. Netekim giri ş tiğ i ş iddet hareketleriyle devletin siyasi vandetini takviye eden, imparatorlu ğun belki yarı-s ı na hâkim bulunan Haccâc, kendisini Halifenin sad ı k bir hizmet-kar ı saym ış , valileri de alelâcle bir memur durumuna getirme ğ e çalış mış t ı r.

Vas ıt şehrinin kurulmas ı , Basra'n ın batakl ık alanlar ına zen-cilerin yerleş tirilmesi (78) de kabilelerin mahalli otoritelerini k ı r-maya yöneltilmi ş bir hareket olarak kabul edilebilir. Haccâc'a <zâ-lim» ad ı tak ı lmış t ır. Gerçekten de çok adam öldürmii ş tür. Ama imparatorlu ğun bütünlüğünü sarsan Hariciler'i y ı ldırmak için, o zamanlar ba şka türlü hareket edemezdi. Haccac' ı n ş iddetli hare-ketleri sonundad ır ki, Haricilik, propagandas ını açıktan açığ a de-ğ il, gizli yapan bir mezhep haline gelmi ş tir. Bütün tethi ş hareket-lerini, Peygamber taraf ı ndan kurulmuş olan teokratik devlet ge-leneğ ini sürdürmek amac ıyla yapt ığı söylenebilir.

703 y ı l ına kadar saltanat ı çeki ş me ve didinmeler içinde geçen Abdülmelik, 705 y ı lında öldü. Babas ı Mervan taraf ı ndan veliaht

olarak gösterilmi ş bulunan Abdülaziz ölmüş olduğundan Velid bin Abdülmelik hiçbir itirazla kar şı laşmadan hilafet taht ına oturdu.

(77) Brockelmann, Islam Milletleri ve Devletleri Tarihi, S. 74. (78) Cl. Huart, Histoire des Arabes, I., S. 268; Haccâc 702 y ı lında KıCıfe ile

Basra'dan Medain ve el - Ahvaz'den ayn ı uzakl ıktaki bir yerde Vâs ı t' ı inşa ettirdi.

Page 54: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

Abdülmelik ad ına basılmış bir para.

Stanley Lane Poole, Oriental Collection C. IX. London 1889, PL. II. Nu. 59.

Page 55: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEV İ DEVLET İ

49

H) Müslümanlar'ın Orta Asya'da savaş ları : Abdülımelik'in tah-ta ç ı kışı ndan 4 yı l önce Orta Asya'da Elteriş Kagan (= Kutluk

-Han) 681'de Göktürk devletini yeniden kurmu ş tu. Yeni Göktürk devletinin ikinci bakan ı Kapagan Han (691-716) baz ı Türkleri, bu arada Türkeş leri, Karlukları egemenliğ i alt ına aldığı sırada, Kutluk Han' ın oğ lu Kül-Tigin'i Sudakları bir düzene sokmak üzere Mave-raünnehr'e yolladı (79). Bu s ırada Abdülmelik Horasan valiliğini Haccac'a vermi ş ti. Haccâc kendi emrindeki en ımeşhur kumandan-ları Türk ellerine sald ırtt ı . Bunlar kolay başarı elde edemiyorlar-d ı . Ancak Türk beyleri aras ındaki rekabet bunlar ın iş ine yarıyor-du (80). Sonunda Haccâc, Kuteybe bin Müs ı lm.'i Türk ellerinin fethine memur etti (705). Çok kan dökücü bir kumandan olan Kuteybe, Türk beylerinin uzakta bulunmas ından yararlanarak To-haristan'da baz ı şehirleri ald ı ve ticaret merkezlerinden Baykent'e yürüdü (707). İki ay uğraştıktan sonra halk ı teslim olmaya mec-bur etti. Araplar Baykent'e barış yaparak girdiler ama şehrin zen-ginliğ ini görünce ya ğmaya koyuldular, bu güzel ş ehri birkaç gün yağma ettikten sonra yakt ılar, yıkt ı lar. Ş ehirde eli silah tutan ne kadar -Türk varsa hepsini öldürdüler; kad ın ve çocuklar ı esir edip Horasan'a gönderdiler. Kuteybe, Baykent'ten sonra Talkan mamur ş ehrini harabeye çevirtti; halk katledildi, bu i ş ten yorulanlar Türk-leri s ıra s ı ra ağaçlara ast ılar. Talkan yolunun 6 km. lik bir kı smı böyle as ı lmış insanlarla çevrildi (81). Kuteybe 12 y ı l zengin ve mamur Türk şehirlerini y ıkmakla uğ raştı ; iş itilmedik vahşetler iş ledi; geçti ğ i yerlerde yan ık kokusundan ba şka birşey b ırakmadı , ama gene de kesin .bir sonuç alamad ı . O kadar ki, Seınerkant Türkleri Kuteybe'ye vergi vermeğ i kabul eden Hanlar ı Tarhun'u tahttan indirdiler (82); yerine Gurak Han ı geçirdiler (709) ve sa-vaşmaya devam ettiler. Kuteybe ancak alt ı yı l uğ raş tıktan sonra Semerkand'a girebildi (711). Harezm bölgesinde de ayn ı facialar oldu. Kuteybe zengin ve bak ı mlı Harezm şehirlerini yağma ettik-ten sonra kardeş i Abdurrahman' ın esir ettiğ i 4000 Türk gencini öldürttü. Emevilere yaranmak için Kuteybe her geçti ğ i yeri hara-

(79) Coşkun Üçok, Türk Hukuk Tarihi Dersleri, S. 16. (80) Belâzuri, II., S. 282 v. öt. (81) Taberi, IV., S. 168; Gibb, Ortaasya'da Arap Futuhat ı , S. 32.

(82) H. A. R. Gibb, Ortaasya'da Arap futuhat ı , S. 31.

Page 56: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

50 Bahriye ÜÇOK

beye çevirdi. Onun oynad ığı bu dram kendi âsi askerleri taraf ı n-dan ba şı kesilinciye kadar devam etti (717) (83).

Kuteybe'den sonra Maveraünnehr'de Türkler birle ş ip Arap-laf ı yurtlar ından sürüp ç ı kard ı lar; yaln ız Buhara ve Semerkant gibi Araplar, iranl ı lar ve Müslüman olmu ş Türklerle nreskun ş e-hirlerde mü ş terek bir yönetim kurulabildi.

Emeviler'in Horasan valisi E ş res hiç olmazsa Buhara ve Se-merkant bölgelerinde tutunabilmek için Islam dinini kabul edecek olan Türkler'den cizye al ı nmamas ı n ı uygun gördü ve bunu ilana mecbur oldu. Bu ilan ayn ı zamanda, Müslüman olacak Türkler'e, Araplar'la e ş it haklar verilece ğ ini de ihtiva ediyordu. Tahammül edilemiyecek kadar a ğı r olan cizyeden kurtulabilmek için Buhara ve Semerkant Türklerinden birço ğu İ slam dinini kabul ettiklerini bildirdiler. Ancak halk ı n çoğu Islam dinini kabul edince, gelir bir-denbire azald ı ; Buhara bölgesini Emeviler'in bir malikânesi sayan Ş am saray ı n ı tela ş ald ı . Müslüman olan Türklerden de Cizye al ın-makta devam edilmesi yeniden emredildi (84). Islamiyet'e ayk ı rı olan bu emir yeni ayaklanmalara sebeb oldu. Bu tarihlerde Seyhu ıı irmağı boylarnı da da Türke ş devleti kurulmu ş tu. Maveraünnehr'de Müslüman olmu ş veya olmam ış bütün Türkler toplan ıp Türkeş le'- i in Hani Suluhan'dan yard ım istediler. Suluhan yard ıma koşup Araplar' ı Maveraünnehr'den sürüp ç ı kard ı . Toharistan' ı da Arap-lar'dan kurtard ı . Fakat Suluhan'dan sonra Türke ş ler kara ve sar ı diye ikiye ayr ı l ınca, bu iki grup aras ında sava şma başgösterdi. Bu savz,smalardan yararlanan Araplar yeniden ç ıkar ı ld ıkları yerlere girebildiler, ama teker teker her beylik gene de kendi topraklar ı-n ı yı llarca savundu.

Yüzy ı l kadar süren Türk-Arap anla ş mazl ıklar' ve çarp ış mala-

r ı na, hatta Araplar' ın Tibetlilerle yapm ış oldukları anlaş maya rağ -men, Maveraünnehr ve Toharistan Türklerinin hemen hepsi de varl ı klar ını koruyabiliyorlard ı .

Araplar' ın Türkler için izledikleri siyaset zulüm ve tenkil ile özetlenebilir. Arapç ı l ık siyasetini izliyen Emeviler devrinde Arap-lar, Türkler'e Müslüman olsalar bile yukardan bak ıyorlar, kendi-

(83) Bel'azuri, Futuh, II., 285 - 301. Belâzuri S. 301'e göre Kuteybe hâl'a. ha-yattad ı r.

(84) Belâzurı , Futuh, II., S. 314.

Page 57: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEV İ DEVLET İ

51

lerini Türklerden pek üstün görüyorlard ı . Türklerin ister mallar ı ister canlar ı olsun, kendileri için helâl say ı lıyordu. Bu husus özel-likle cizye toplarken aç ıkça görülmekte idi. Halifeler Ş am saray-ları= israf giderlerini kar şı lıyabilmek ve eğ lencelerine gerekli mali kaynaklar ı sağ lıyabilmek için komuta-nlann ı yağmac ı lığ a teş -vik ederlerdi. Yüz y ı la yak ın bir zaman boyunca yap ı lan bu yağma ve tahripçiliğin sonu şu oldu ki, Türk topraklarındaki sanat eser-leri mahvoldu. Emevi halifelerinin bir k ı smı (Ömer ibni Abdül-aziz gibi bir iki hükümdar d ışı nda) yüksek islâm dinini yaymak amac ından çok, zengin ülkeleri ya ğma etmek, yeni gelir kaynakla-r ı bulmak için ak ınlar yapt ırıyorlard ı . Türkler ise mevâll mertebe-sinde yaş amak istemedikleri için, İ slâm dinini kolayca kabul etmek yolunu tutmamış lardı . Ancak Emeviler aleyhinde Şuubiye hareketi oluşmaya baş ladıktan sonrad ı r ki, Türkler Müslüman olmay ı kütle lı âlinde benimsemi ş lerdir.

I) Şuubiye hareketi : Ş 'ab kökünden gelen bu kelime Müslü-man Araplar' ı n gitikleri yerlerde hukuk ve siyaset bak ımından ken,

dinden başka kavimler üzerinde üstünlük kurma çabalar ına karşı çıkan sosyo-politik ak ımı ve bunun mensuplann ı ifade eder. Şuubi-ye yandaş ları bütün Müslümanlar' ın eş itliğ ini kabul ettikleri için kendilerine Ehl üt-tesviye yâni eş itleş tirme yanda ş lan ad ını verirler-di. Daha Hz. Ömer zaman ında, onun ünlü adâletine ra ğmen, Arapl ık taassubu aç ı kça görülmeğe baş lamış tı . Yabanc ı ırk ve uluslardan olan dindaş lanna karşı (bir iki halife dışı nda) Kitap ve (Sünnete uy-mayı akı llarına getirmeyen Erneviler zaman ında, Araplar. ın siyasal ve hukuki bask ısı son haddine varm ış t ı . İş te birden bire .çök geni ş -leyen Emevi imparatorluğu zaman ında Allah'ın ve Peygamber'in e ş itlik emirlerine rağmen (bk. Cörci Zeydan, Medeniyet-i İ slâmiye, IV., S. 257-258), Arap'tan ba şka Müslümanlar asla Araplarla e ş it sa-y ı lm ıyor, tersine onların kölesi gibi kabul ediliyorlar& O derece Arap asabiyeti ile hareket ediliyordu ki, Arap olmayan bir anadan doğan bir prens tahta geçen ıiyor, bir Türk veya İ ranlı 'n ın arkas ında bir Arap namaz k ı lm ıyor araptan gayr ıs ı ile bir arab evlenemiyor, (Zeydan IV, 167-168) ve Arap, Arap'tan gayri bir kimse ile dola ş a-mıyordu (bk. İkd ül-Ferid, II., S. 73).

İş te bu arap ş ovinizmi'dir ki, bir tepki yaratt ı ve o zamana ka-dar süregelen bu bedevi asabiyeti kar şı sında Araplar dışı nda kalan ulusların kavim bilinçleri uyand ı . Emeviler zaman ında baş layarak, onların yıkı lmasında olumlu bir rol oynayan bu psikolojik tepki

Page 58: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

52

Bahriye ÜÇOK

Abbasiler devrinde Araplar' ı pek sevmiyen Halife Mansur zaman ın-dan itibaren türlü sebeblerle yava ş yava ş güçlendi ve Halife Me'mun devrinde büyük bir sosyo-politik ak ım niteliğ ini kazanarak siya-sal hayatta da etkisini gösterdi. Öyle ki az sonra Mu'trısmı zama-n ında Araplar' ı n ödeneklerinin kesildiğ ini , valiliklerden uzaklaş t ı-r ı ld ı klarım bile görmekteyiz. Zira Abbasi ordusu sadece Arap as-kerlerinden meydana gelmi ş bir kuvvet olmay ıp türlü uluslardan, bu arada en çok Türkler'den olu şmaktayd ı. .1

Ancak Halifeler nas ı l Araplar'dan, Kurey ş soyundan, iseler, devletin resmi dili, saray dili, yâni kültür dili de öylece Arapça olmakta devam etmi ş tir. Abbasiler'in siyasetlerinin temeli ise sün-ni Müslümanlıkt ı (85).

İş te Araplar' ı n Abbasoğullar ı zaman ında Müslüman uluslara tanımış olduğu özgürlük ile Arap siyasal ve sosyal bask ı s ı geniş çapta kalk ınca, Arap'tan ba ş ka Müslümanlar, Araplar'a kar şı ken-di kavıni geleneklerini ve tarihi şereflerini, dillerini aç ıktan aç ığ a korumaya baş lad ı lar. Arap olmayan bir tak ım ş air ve yazarlar s ırf bu inanc ı savunmak amac ı ile ş iirler ve türlü kitaplar' yazd ı-lar (86). Buna kar şı Araplar da harekete geçtiler; her iki yan bir-birlerini küçültücü yay ınlara ba şvurdular. Bu arada ad ı nın yazı l-ması gerekli biri varsa, o da İbni Kuteybe'dir. O, Araplar' ın öteki bütün uluslardan üstün olduğunu savunan «Tafdil ii1--Arabl» adlı kitab ını sırf bu amaçla kaleme alm ış tır.

Bu iki z ıt partinin ortas ında olup hiç bir yan ı tutmayanlar da vard ı . Bunlar İ slam ümmetini içinde olan türlü uluslar ın, hatta Müslüman olmıyanların bile, faziletlerine ve meziyetlerine dair eserler yazd ı lar. Abbasi ordusunu oluş turan türlü uluslar ın, çoğun-

lukla Türkler'in meziyetlerine dair Câhiz taraf ından yaz ı lar kale-me al ındığı gibi Ebu Hayyan-i Tevhidi'nin Araplar' ın, Yunanl ı lar' ın, İ ranlı lar' ın, Hindliler'in özel meziyyetleri hakk ındaki yazd ık-

ları örnek olarak gösterilebilir. Bir kere daha söyliyelim ki, Şuu-biye ak ımı Arap olmayan Müslümanlar' ın Arapç ı lık ideolojisi gü-den ve tahakküm etme ğe uğ ra ş an s ınıfa karşı ulusal bilinçlerinin uyanrnas ı , onlarda eski ahlaki edebi ve siyasi geleneklerin yeniden canlanmas ı ve değerlenmesidir (87).

(85) Barthold, islâm Medeniyeti Tarihi, S. 100. (86) Cörci Zeydân, IV., S. 258. (87) bk. F. Köprülü, (Barthold) Islâm Medeniyeti Tarihi, S. 100.

Page 59: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVi DEVLET İ

53

Gerçekten de ilk zamanlarda Şuubiye hareketi dini-siyasi ba-k ımdan Islam birliğ ini zay ıf dü ş ürmek gibi zararl ı bir sonuç do-ğurmuş ise de buna kar şı lık gene Islâm çevresine kuvvetli bir özgürlük havas ı da getirmi ş , Araplar'dan ba şka ulusların dillerine, geleneklerine, tarihlerine de ğer verilmek gibi yararl ı sonuçlar ı doğmuş tur. Böylece islâm kültürünün yükselmesine, bunun etkisi pek büyük olmu ş tur (88).

J) I. Velid'in halifeligi : a) Asya'da fetihler : I. Velid bir kez daha islâm silahlar= imparatorlu ğunun her yönündeki s ını rları -n ın ötesine götürdü. Anadolu'da baz ı yerler kuş atmalardan sonra Araplar' ın eline geçti. Mesleme bin Abdülmelik Anadolu'da Herak-lea (Ereğ li) ile Amoria (Ammuriye)'yi zaptetti, fakat İ stanbul üze-rindeki emellerini gerçekle ştiremedi. Doğudaki fetihleri Haccâc valisi . bulunduğu İ rak'tan yönetiyordu. Buhara, Semerkant, Fergana ve Kâşgar Araplar' ın eline geçiyordu. I. Velid'in valilerinden olan Muhammed bin Kas ı m, Sind ile Blucistan aras ı ndaki bölgelerde oturan aş iretleri yola getirmek için aç ı lan savaş lar sonunda Sind, IViultan ve Pencab' ı Arap imparatorlu ğuna ,katmış t ı (96/715) (89).

b) I. Velid'in imar iş leri: I. Velid, Ömer ibni Abdillaziz'i Hi-caz vâliliğ ine getirmi ş di. Ömer ilmi Abdülaziz metin, itidalli oldu-ğundan ve milletin refah ından başka birşey düşünmediğ inden yö-nettiğ i ülke halk ı huzur ve mutlulu ğun tad ı nı tatt ı .. Haccâc' ın zul-münden kaçan birçoklar ı Irak' ı b ı rak ıp Hicaz'da rahata kavu şuyor-lardı . O, I. Velid'in emri ile Hz. Peygamber'in e ş lerinin evlerini sat ın ald ı ve bu evlerin yerlerini camiye katt ı (90). I. Velid zama-. n ı nda mescitlere minareler yap ı lmas ı emredildi. Ama Belâzûri'ye göre ilk minare I. Muâviye zamanında Basra camini onaran vali Ubeydullah bin Ziyâd taraf ından yap ılmış tır (91). Ömer ibni . Ab-

(88) Bu konu için M ı s ı rlı yazar Ahmet Emin ve Abdülhamid'in Fecr ül - islâm (1347), ve Sahih ül - Islâm (1351) adl ı eserlerine bak ınız.

(89) Kuzey Hindistan'da büyük zaferler kazanan Muhammed bin Kas ım hiçbir suç iş lemediğ i hâlde, Hi ş âm tahta geçince, Haccâc ile akrabal ığı yüzünden onu zincire vurdurtup Irak'a getirtti ğ i zaman Hindliler, Mu-hammed bin Kas ım'ı kaybettikleri için a ğ lad ı lar Kireç'te onun heykeli-ni yaptı lar. Belâzûri, IL, S. 332.

(90) Taberl ; a.g.e., IV., S. 152. (91) Ama Belâzuri'ye göre (II., S. 177) ilk minare Basra'da I. Muâviye za-

man ında, Basra camiini tamir eden vali Ubeydullah bin Ziyâd taraf ın-dan yaptınlauş tır.

Page 60: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

g4

Bahriye Üçok

dülaziz, Yezid ve Abdülmelik zamanlar ında yı kı lmış olan yerleri, yâni. Mekke'nin yak ı l ıp y ı k ı lmas ından ötürü meydana gelen harap yerleri yeniden onararak, özellikle Medine'de devlete ait pek büyük binalar, su kemerleri, yollar ve geçitler in şa ettirmi ş tir. Fakat bü-tün bu çabalar ına rağmen, Haccac' ın çevirdiğ i entrikalarla, Hicaz vâliliğ inden azledilmi ş tir.

I. Velid, Irak'ta su kanallar ın ı onart ıp, suların düzenli olarak tarımc ı lara dağı tı lmas ı , uzunluk ve ağı rl ık ölçülerinin ayarlanmas ı gibi devletin pek hay ırlı iş leri ile uğraş m ış tı r.

Ayrıca Ş am'da İ slam mimarisinin en üstün zevk örneklerinden birisi olan ve bugün hâla, Timur taraf ından uğ rat ı ldığı tahribata ve 1892'de geçirdi ğ i yangına rağmen (sonradan restore edilmi ş tir) görenlerin hayranl ıkla seyrettikleri Büyük Emevi camiini de büyük meblağ lar sarf ıyla I. Velid yapt ırmış t ır.

ca) Afrika ve Ispanya'da fetihler : I. Velid zaman ında Afri-ka seferlerine devam edildi. 708 y ı lında Afrika kumandan ı olan Hassân bin Nu'mân bölgesini iyi yönetmesine ra ğmen, azledildi onun yerine Musa bin Nusayr tâyin edildi. Hassan' ın Afrika vâlili-ğ inden ayrı lmas ı Berberiler'e ayaklanma f ı rsat ı verdi. Fakat yeni vali Musa onları çabucak yola getirdi. Musa ve o ğulları bütün Rum: ları Afrika'dan koydular. Bar ış ve düzen yeniden kuruldu; böylece aş iret baş kanları Musa'ya bağ land ı lar. Musa sağ a sola birçok din öğ retmenleri yollay ıp Berberiler aras ı nda Müslümanl ı k' ı iyice yayd ı . 710-715 aras ında Akdeniz adalar ında bulunan Bizanslılar üzerine asker göndererek Mayorka ve Minorka gibi yerler islâm'a kazan ı l-mış oldu ve bu yerlerde birçok güzel binalar yap ı ldı . Haccâc' ınki ile k ıyaslan ı rsa, Musa'n ın yönetimindeki topraklar daha büyük idi (Mı s ır'dan Atlas okyanusuna kadar); ama Musa bu geni ş toprak-lara yeni bir ülke daha katacakt ır ki, bu da İ spanya'd ır.

İ spanya bu s ı rada hiçbir zaman olmad ığı kadar çökmeye yüz tutmuş tu. Romalı lar zaman ında olduğu gibi yüksek s ınıf vergiden muaf tutulmu ş tu. Orta s ınıf ağı r vergilerle ezilmi ş , zanaat ve zi-raat hemen hemen yok olmu ş , ticaretten ise bir iz bile kalmam ış -t ı . Toprak sahipleri saraylar ında zevk ve eğ lence ile ya ş arlarken, köleler topra ğı iş lerlerdi ama, ne kadar i ş leyebilirlerse. Ispanya'da çokça ya şı yan Museviler hükümdann, rahiplerin ve asillerin i şken-celerinden inlemekteydiler. Bir aral ık tedbirsizce ayakland ı lar, bu

Page 61: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEV İ DEVLET İ

55

yüzden çok korkunç bir katliama uğ rad ı lar, öldürülmiyenler esir edildiler. Ihtiyar ıesirlerin dinlerine kar ışı lmad ı ama, gençler Hris-tiyan olmak zorunda b ırak ı ld ı lar. İş te bu olaylar ın geçtiğ i s ırada, yâni Musa bin Nusayr, Afrika'ya tayin edildi ğ inde Rodrik İ spanya k ı ral ı Viçia'y ı tahttan indirip öldürterek iktidar ı eline alm ış tı . Ah-laken kötü olan Rodrik, Susa valisi olan Jülien'in k ızına tecavüz-de bulunmuş tu. Bundan ötürü Jülien, Rodrik'ten öç almak amac ıy-la Musa'yı İ spanya'yı fethe ça ğı rdı . Musa, Halife I. Velid'in de izni-ni al ıp, Ş erif ad ındaki bir subay ın' ke:ş fe ıtsin diye Güney- İ spanya bölgesine yollad ı . Aldığı elveri ş li haberler üzerine en değerli ku-mandanı olan azatl ı kölesi Tarık bin Ziyad' ı 7000 ıkiş i ile 'Ispanya' ya geçirdi (711) (92).

Bu bölgenin Got valisi topladığı üstün kuvvetlerle Tar ık or-dusunu karadan ku ş att ı . Yaln ız k ıyı açık kalm ış t ı . Tank çekilmek umudunu yitirmek için limandaki gemileri yakt ırdı ; ordusuna hi-taben: «Sab ır ve sebat ederseniz zafere ula şı rs ınız, Endlüs'ü fet-hederiz. Aksi halde dü ş man hepimizi denize döker» dedi ve sonra düşmana sald ırarak onu yendi. Geri kaçanlar ı koğuş turarak Kadis dolaylar ına geldi. Rodrik bütün imkanlann ı toplam ış , 90 000 kiş i-lik ordusuyla onu" Kadis'in güneyinde kar şı lamış ti. Savaş , yâni Kadis sava şı 8 gün sürdü. Tank' ın ordusunda çözüntü ba ş lamak üzereydi; askerlerden kimisi kaçmaya yeltenmi ş lerdi bile. Tank at ına atlad ı ve kaçanlara a şığ adaki çağ rı da bulundu: «Ey Magrip'li gaziler, ey Müslüman kahramanlar nereye gidiyorsunuz? Gafilce hangi yere kaçmak istiyorsunuz? Dü şününüz ki, önünüz dü şman an kamz deryad ır. 'Sizin için ç ıkar yol fı tri şecaatinize dayanarak ve güvenerek sava ş meydan ında durmak ve dayanmakt ı r. Ey süvariler bana bak ın ve benim gibi yap ı n». Bu çağ r ın ın ard ından at ım dört nala kald ırıp düşman ordusunun üzerine yürüdü. Süvarileri kendi-sini izlediler. Tarık düşman sanca ğı nın olduğu yere sald ı nyordu. Orada başı nda tac ı olduğu halde bir araba içinde kral Rodrik'i sez-di, derhal ona yönelerek k ı l ıcı ile onu kalbinden vurdu. Kendisini izliyen askerleri de dü ş man ordusunu k ı l ıçtan geçirdiler. Kral ın ölü-mü ve ordusunun tam yenilgisi Got devletinin y ıkı lmas ı ve tarihte Kadis savaşı denilen bu savaşı n da İ slam zaferiyle bitmesi sonu-cunu doğurdu.

(92) Belâzurl, a.g.e., I., S. 372 v. öt.

Page 62: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

56

Bahriye ÜÇOK

Bu baş arıyı öğ renen Musa bin Nusayr 10 000 süvari, 8000 pi-yade ile Ispanya'ya geçme ğe karar verdi. rank'a kendisini bekle-mesi haberini yollad ı . Tarık yenilmi ş düşman ordusunun ba şı boş kaç ışı na göz yumarak, onlar ın yeniden birle ş mesine f ı rsat verme-mek için koğuş turman ı n yerinde olaca ğı n ı düş ündü; ordusunu üç kola ayı rd ı , ortadaki kola kendisi kumanda etti. Yan kollar ı gü-vendiğ i baş ka kumandanlara teslim etti. Her biri bir hedefe do ğru ilerlediler. Kurtuba'ya, kadar olan şehirler bu üç kol taraf ından fethedildi. Dü şman ordusu kuzeye doğru kaçmakta iken, Tuleytula (Toledo)'mn önüne gelindi. Tank buray ı kuşatt ı . 712'de şehir Ta-r ı k'a teslim oldu. Böylece 350 y ı llık koca bir devleti ortadan kald ı r ıp, taç ve taht ı ele geçirdi. Tar ık Tuleytula'da hükümdar saray ına girdiğ i zaman 25 Got kralının değerli ta ş larla süslü taçlar ını yan yana dizilmi ş buldu.

Musa bin Nusayr, Vadi (Guadalquir) ırmağı n ın denize döküldüğü yer yak ı nında İ spanya k ıy ı s ına ç ı kt ı . Tarık ordusunun bat ı yönünden yürüyerek İş biliye (Sevilla)'ye geldi. Oradan Luzita. niya (aş ağı yukarı bugünkü Portekiz) topraklar ı üzerinden istilaya ba ş ladı . Bir aral ık geri dönerek Merida'yı kuş att ı . Birçok Got bü-yükleri, bu arada Got kral ın ın eş i de burada bulunuyorlar& Musa bu kaleyi bir türlü zaptedemedi. Sonunda Afrika'da yerine b ırakt ığı oğ lu Abdülaziz'den yard ım kuvvetleri ald ı . Bu sayede ancak kaleyi teslime raz ı etti. Musa buradan rehine olarak Rodrik'in kar ı s ını ve birkaç asilzadeyi al ıp Tuleytula ş ehrine doğ ru yola koyuldu ((93)

Tank'a gelince bu s ı rada Kastilya topraklar ını tüm ele geçirmiş ti Musa kendi kumandanlann ın bunca zaferlerini ho ş karşı layaca ğı yerde, k ı skandı . Tarık bin Ziyad' ı kendisini beklememi ş olmakla suçladı . Ganimet olarak ele geçen ve Maide-i Süleymani denilen bil tepsiyi Halifeye göndermek için istedi. Bu tepsi gayet büyüktü ve iri zümrütlerle i ş lenmiş ti ve 36 ayakl ıydı . Bir rivâyete göre Hz. Sü-leyman zaman ından kalm ış ve nas ı lsa Kudüs'ten ispanya'yagelmi ş -ti. Tank tepsiyi verdi ama, onu ele geçirenin kendisi oldu ğunu ge-rektiğ inde ispatlayabilmek için bir aya ğı n ı koparıp saklad ı . Musa, Tankı başkumandanl ıktan azletti. Bu durum hükümet merkezi Ş am'a aksetti. Halife taraf ından gelen bir ihtar ve takdirname ya-zı s ı üzerine Musa, Tank'tan özür diledi ve böylece ban ş t ı lar. Arap

(93) tbn ül - Esir, el - Kamil fi't - Tarih, IV., S. 122-3.

Page 63: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVi DEVLET İ 57

ve Berberi iki kumandan kuzeye do ğ ru fetihlere koyuldular. Abdül• aziz bin Musa, doğu ve güney bölgelerde ilerlerken, Tar ık ise Tajo Irmağı vadisine girdi buradan İ ber (Ebro) Irmağı vadisine geçerek Saragossa'y ı ,kuşatt ı . Musa bin Nusayr da Tânk'a destek olmak üzere onunla buluş tu. Saragossa zaptolundu. Oradan İ slam orduları iki kola ayrı lıp Pireneleri a ş arak Fransa'n ın güneyinde bulunan Narbonne şehrine ula ş tıklannda Halifenin geri dön emrini alarak, Pireneler'in güneyine çekildiler' Asl ında koca bir yar ımadadaki Gol devleti bir avuç Arap ve Berberi kuvvetleri önünde acz içinde kal-mış t ı .

Tânk' ın bu baş ar ı ları kar şı sında Musa ona muhabbet yerine kin ve k ı skançlık beslemekteydi. Tank elde edilen ganimetin 1/5'ini Halifeye göndermekte gerisini de askerler aras ında üleş tirmekteydi Bu ise Musa'yı ayrıca kızdıı rıyordu. Zira bütün ganimeti kendisi-ne saklamaktayd ı . Sonunda iki kumandan aras ındaki geçimsizlik Ş am'da duyuldu ve her ikisi de muhakeme edilmek üzere merke-ze çağ rı ldı lar. Ancak bu s ı rada I. Vebd ölmü ş ve yerine Süleyman bin Abdülmelik (715) geçmişti Önce gelen Tank' ın ifadesiyle, sonradan gelen Musa'n ın ifadesi al ındıktan sanra, Musa'n ın birçok hususlarda ş öhreti kendisine maletmek istedi ğ i, Maide'i Süleyma-nrnin ayağı ile de ispatlandığı ndan kendisine küçültücü muamele lerde bulunuldu (94); Musa bundan o kadar üzüldü ki, k ı sa bir za-man sonra öldü.

Tank ve Musa, İ spanya'dan ayr ı ldıktan sonra Musa'n ın orada kalan oğ lu Abdülaziz, Magrib ve Endülüs'e Emir tayin edildi. Ab-dülaziz yönetim merkezini Tuleytule'den İş biliye'ye nakletti. Mu-sa'n ın ve Tank' ın her ne sebeble olursa olsun İ spanya'dan Ş am'a çağnlmalan hiç de iyi.olmam ış t ı . Hatta bu, Islam dini için büyük kay ıpların baş langı c ı olmuş tur. Zira kumandanlar ından yoksun kal-mış olan İ spanya'daki Müslüman garnizonlan, kar şı larında git gide güçlenen bir avuç Hristiyan ın ileride çıkaracaklan büyük yang ını n ilk kıvı lcımları olduklarını farketmerni ş lerdir.

cb) İ spanya'mn fethedilinesinin sonuçlar ı : Ispanya'nın Müs-lümanlar taraf ından fethedilmesi pek büyük bir sosyal devrim meydana getirmi ş tir. Çünkü rahiplerin ve asillerin daha önce mev-cut olan s ınırsız hakları İ slam egemenliğ i ile ortadan kald ırı ldı .

(94) İbn ül-Esnr, a.g.e., IV., S. 124.

Page 64: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

58

Bahriye ÜÇOK

Zanaat erbab ınm ve köylülerin ödedikleri a ğı r vergiler kald ı rı la-rak yerlerine orant ı l ı ve adil vergiler konuldu. Gayrimüslimler cizye veriyorlard ı ama, bu cizye mali durum göz önünde tutularak kademeleş tirilmiş ve taksite de ba ğ lanm ış t ı . İ spanya sava ş ları s ı -ras ında beldeler ve kasabalar baz ı mali imtiyazlara sahip olmu ş -lard ı . Araplar bu imtiyazlar ı daha sonra kald ırmamış lardır. Eğ er Müslüman askerleri çapulculuk veya ya ğmac ı l ık yaparlarsa ş id-detle cezaland ınlmaktayd ı lar. Daha önce Gotlardan zulüm görmü ş olan Yahudiler dinlerini serbestçe muhafaza edebildiler. Hristi-yanlar ın da kendi inanç ve kanunlar ına dokunulmadı , bunlar hris-tiyan papaz ve yarg ıçlara uyruk kald ı lar. Böylece eski merhametsiz Got yönetiminin yerine hak ve adalet düzenine sayg ı gösteren yeni ve rahat bir yönetim kurulmu ş tu. İ spanya'da İ slam yönetiminden, önceleri papazlar bile memnun olmu ş lard ı . Avrupa henüz cehalet içinde yüzerken Endlüs Müslümanlar ı Kurtuba hükümetini kura-rak bütün bat ı Avrupa'ya ışı k saçan bir merkez meydana getirmi ş -lerdi. İ spanya Müslüman fatihlerin zaman ında olduğu kadar adila-ne bir surette hiç bir vakit yönetilmemi ş dir denilebilir (95).

cc) İ spanya'da geli şme : İ spanya'y ı vatan edinen M ıs ı r, Su-riye ve Iran gibi ülkelerden, yâni tar ım ülkelerinden gelenler ile ticari bilgileri geni ş olan Museviler elbirliğ i ile çal ış tı klarından k ı -sa zamanda İ spanya'da refah gözle görülür bir ş ekilde artm ış t ı . Tarım aletleri yap ım ı sayesinde ekilmemi ş tarlalar ekildi; y ıkık binalar ve ş ehirler yeniden onar ı ldı , süslendi.

Derebeylerinin esaret pençesinden kurtulan halk çal ış maya ve zengin olmaya ba ş lad ı . Araplar İ spanya'yı baş tan ba şa bir gü-listana çevirdiler. Sadece tar ım ve ticaret de ğ il, bilim bakım ı ndan da Ispanya Ok ileri bir ülke oldu. Ne yaz ık ki Araplar aras ındaki es-kidenberi hakim olan aile geçimsizlikleri yok olmuyordu. Bu yüz-den de, daha sonralar ı , ayrı lıklar doğacak ve bu güzel topraklar ı elden ç ıkarmaya mecbur olacaklard ır. Arap ordusunda oldukça ka-bar ık say ı da bulunan Berberiler, Arap subaylar ı nın emrinde çal ış -mak istemiyorlard ı . Bu durum askerler aras ında serke ş lik çıkma-s ı na sebeb oluyordu. Beledlytın denilen Ispanya Müslümanları ise, gururlar ı ndan ötürü Araplar'', vah ş etlerinden ötürü de Berberiler'i sevmiyorlardı . İ slam esaslar ına göre Müslümanlar aras ında ırk ve

(95) Seyyid Emir Ali, Musavver tarih-i İ slam, I., S. 115.

Page 65: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEV İ DEVLET İ •59

dil fark ı gözetmemek gerekti ğ i hâlde, zorla Yar ımada'ya girmiş Araplar'ın ırki gururları alt edilemiyor; Anglosaksonlar gibi kendi-lerini üstün ulus say ı yorlard ı . Araplar'la Belediyûn aras ındaki ge-çimsizlik bir dereceye kadar, Lombardiyal ı larla Avusturyal ı lar, ya-hut Keltler ile Saksonlar ı birbirinden ayıran nefreti and ırı r.

Musa bin Nusayr'in Ispanya'da vâti olan o ğ lu Abdülaziz'in ka-t ı s ına uyarak . Hristiyanlarla anla ş tığı nı ve onlara dayanarak yeni baş tan Got devletini kurmak ve kendisinin de bu devletin ba şı na geçmek niyetinde bulundu ğu söylenmeye ba ş ladı . Bunun üzerine gizli bir dernek kuruldu, Bu dernek Abdülaziz'i saray ında öldürdü. Bunun ölümü üzerine Halife taraf ından bir vâli gönderilmediğ i için Abdülaziz'in akrabas ı Eyytıb bin Habib, Halife'nin onaylamas ına kadar, ba şkanlar ve ş eyhler taraf ından yönetime seçildi. Bu ki ş i yönetim merkezini İş biliye'den Kurtuba'ya ta şı dı . Ondan sonraki vüliler zaman ında Afrika'n ın en ünlü aş iretlerinden 400 ki ş i getiril-di ki, bunlar daha sonra Ispanya'n ın asillerini te şkil edeceklerdir. Bu tarihten sonra İ spanya kâh Ş am Halifesi taraf ından, kâh Kay-ravan'dan gönderilen vâlilerce yönetilecektir. Abdurrahman ül -Gâ-fild bunları n en ünlüsüdür.

cd) Abdurrahman ül-Gâfiki ve Fransa seferi : 729'da Abdur-rahman ül-Gâfiki İ spanya vâtiliğ ine atan ınca, önce bölge bölge ge-zip, yönetimi düzenledi. Bu i ş lerle üç y ı l uğ raş tı . Ondan sonra Pire-neleri geçip Fransa'y ı istilâya ba ş ladı . Önce bat ıdan Bordeaux'yu ald ı , Garonne ve Charente ı rmaklann ı geçti, Loire ı rmağı n ın yakı -n ı ndaki Poitiers şehrini ald ı . Bundan sonra Tours şehrine gidip, orayı da zaptetti (96). Bu arada Lyon şehri de Fransa'n ın doğusun-da ilerliyen Müslümanlar taraf ından al ınmış ve bunlar daha da ku-zeye ç ıkarak Autun ( =Otön) ş ehrini de zaptetmi ş lerdi. Bu son ak ı -n ı yöneten kumandan Anbese aldığı yerlerin yönetiminin düzenlen-mesi için geri dönerken bir sava ş ta yaraland ı ve öldü.

Abdurrahman' ın bütün tedbirlerine ra ğmen Müslüman asker-leri yağ maya dalmış lardı . Bu yüzden düzen bozuldu, bu hâl büyük baş arılara ulaşmış olan Abdurrahman'm bozguna uğ ramas ına se-beb oldu. Çünkü tam bu s ırada Frank prenslerinden Charles Martel ( Şad Martel) üstün kuvvetlerle görünmü ş tü. Abdurrahman kendi askerlerine düzen vermek amac ı ile Poitiers (Puatye)'nin kuzeyine

(96) Cl. Huart, Histoire des Arabes, I., S. 274.

Page 66: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

60

Bahriye ÜÇOK

çekildi. Orada Charles Martel ile 732'de sava şı kabul etti. O bu sa-vaş ta şehit oldu. Ordusundan arta kalanlar sava ş meydanım bı ra-karak Narbonne'a doğ ru çekildiler. Kumandans ız kalan bu ordu Narbonne'a kadar dü ş man taraf ından koğuş turuldu. Ama Narbon-ne'u Müslümanlar Charles Martel'e teslim etmediler. 732 Poitiers savaşı İ slam ordular ın ın bat ı Avrupa'da ilerlemelerinin durdurul-mas ı bak ımından tarihte büyük bir yer tutar (97). E ğer Abdur-rahman Poitiers sava şı nı kazansayd ı . Islamlann önce Almanya'ya, sonra Bizans Imparatorlu ğu üzerine yürüyecekleri muhakkakt ı . Bu olaydan 280 yı l önce Attilâ'n ın askerleri de Abdurrahman ül-Gâ-fiki'nin askerleri gibi ya ğmaya daldıklan için Orleans'da Aetus'la karşı laş t ıkları zaman yenilgiye uğ ram ış lard ı . S ırf bu yağma yü-zündendir ki, Attila ve Abdurrahman, Avrupa'y ı tam olarak ele ge-çirmemi ş lerdir.

ce) İ spanya'da düzenin bozulmas ı : Poitiers bozgunundan sonra, Pireneler'in kuzeyindeki topraklar bire birer elden ç ı kt ı . İ spanya halk ı da Ş am'dan gönderilen valilerin yönetiminden mem-nun kalm ıyordu. Yer yer kar ışı kl ıklar ç ı kıyordu. Kuzey Afrika'da sükun tam değ ildi; birçok yerlerde Emirler kendilerine göre, key fi olarak, memleketi yönetiyorlar& As ı l önemli olan taraf, Ispan-ya'n ın kuzey - bat ı s ında, yani Asturya ve Galiçya bölgelerindeki halk ın 745'te Alfons'u kral tan ıyarak, onun yönetimi alt ında top-lanmış olmas ıydı . Halbuki Müslümanlar bu bölgeyi, İ spanya'da değ ilmiş gibi, ellerine geçirmeyi dü şünmemi ş lerdi bile. Saragossa, Kurtuba bölgesinde ise Müslüman Emirler, ba ğı ms ızl ı klarını ilan ettiler. Bu durum kar şı s ında İ spanya'mn ileri gelenleri toplan ıp Ukbe bin Nâfrnin torunlarından Yusuf bin Abdurrahman adında birini İ spanya hakimi ilan ettiler (742).

Bu tarihe kadar İ spanya valileri Ş am Halifesi taraf ından tâyin olunurdu. Gerçi halk ın seçtiğ i bu hâkimi, Halife onaylam ış ise de, art ık Ispanya'n ı n yönetimi bağı ms ız olmuş , Halifeye uyruk olmak anlams ız bir sözden ileriye gidememi ş ti.

Gerçekten de bu tarihlerde art ık Emevi devleti y ık ı lmış ve Ab-basi soyundan gelenler iktidara sâhip olmu ş lardı . Abbasiler'in ya nını tutan İ spanya'daki partililer her ne kadar kuvvet toplayarak vali Yusuf'un üzerine yürüdüler ise de amaçlar ına ulaş amad ı lar.

(97) Emir Ali, a.g.e., I., S. 127; Wellhausen, Arap Devleti, S. 161.

Page 67: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVI DEVLET İ

61

Zaten az bir zaman sonra El-nevi soyundan olup katliamdan kur-tulan Abdurrahman' ın İ spanya olaylar ını burada b ırak ıp gözleri-rnizi gene, Emevi ba ş kenti Ş am'a çevirdim.

K) Süleyman ibni Abdülmelik'in halifeliğ i (96-98/715 -717) : L Velid'in 715 yı l ında ölmü ş olduğunu yukarıda söylemi ş tik. O, ye-rine kardeş i Süleyman' ı değ il oğ lu Abdülaziz'i geçirmeğ i tasarla-'Iliş ti. Bu tasar ı s ını gerçekle ş tirmeğe çalışı rken öldü. Abdülaziz'e biat edilmemi ş olduğundan I. Velid'in karde ş i Süleyman halifeliğe geçirildi

Süleyman ibni Abdülmelik ilk i ş olarak zindanlar ın kap ılarını açt ı . Haks ız yere zalim Haccae taraf ından hapsedilmi ş binlerce in-san ı serbest b ırakt ı . Gene Haccac' ın atadığı maliye memurlanndan çoğunu değ iş tirdi ve ş iddetli baz ı hükümleri ilga etti. E ğer Süley-man bu iyi hareketleri ile yetinmi ş olsayd ı , tarihte iyi bir ad bı rak-mış olacakt ı . Ancak, o karde ş i Velid'e yard ım etmi ş olan Mudarlı-larta karşı kötü davranmaya ba ş ladı . Halifenin bu yoldaki eylemle- rinden cesaret alan Yemenliler yâni Himyerli kabileler zaslim Hac-ca<:Ian gördükleri zulmün öcünü almak için silaha sar ı ldı lar. O s ı-rada Irak' ın yeni valisi Yemenli Yezid bin Muhalleb ise düşmanı

accac' ın ölümü üzeıhıe ondan almak istediğ i öcü, onun yandaş la-rından almaya kalk ış t ı (98). Mudarl ı larla Yemenliler aras ı ndaki mücadele böylece bütün irn.paratorlukta gözle görülür bir duruma geldi. İş te bu sava şdad ır ki, Kuteybe- bin Müslim katlolunmu ş tur. Gene Süleyman' ın bu ha ş in davranışı ndan dolayı dır ki, Musa bin Nusayr ve Tarık bin Ziyâd sefâletle ba ş başa bı rak ı lmış lardır. Hatta Musa'n ın oğ lu İ spanya valisi Abdülaziz'in İş biliye'de öldürül-mesine gene Süleyman' ın sebeb olduğu söylenebilir. Peneâb ve Sind fatihi Muhammed bin Kasım da fethettiğ i ilkeleri büyük bir ba ş arı ile yönetmekte iken, Halife Süleyman taraf ı ndan azlolunmu ş tu. Yu-karı da da belirtti ğ imiz üzere bunun tek kusuru Haccâc' ın yeğ eni olmas ı idi.

a) Bizans'ın kuşatılması : 98/716-717 y ı lında 'Süleyman Dabık denilen yerde bulunduğu bir s ı rada Küçükasya'daki Bizans asker-lerinin kumandan ı Leo onun ziyaretine gelip riyakârhk ile Süley-ma/1'a Istanbul'un kolayca zaptedilebilece ğ ini ve Araplar taraf ın-dan bu şehrin ele geçmesi ile bu yerlerin İ slamlaş acağı m söyleme-

(98) Taberi, IV., S. 202 v. öt.

Page 68: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

62

Bahriye ÜÇOK

si, Süleyman' ı t ıpkı İ spanya gibi bu yerlerin de sâhibi olaca ğı tatl ı halyas ına 'kapt ı rdı . Karde ş i Mesleme bin Abdülmelik'i 12 000 kiş ilik bir kuvvetle İ stanbul üzerine yöllad ı (99). Donanma 716'da kolayca Çanakkale Boğazını geçip İ stanbul surlar ı önüne geldi. Ku ş atmadan çok zarar gören Rumlar Mesleme bin Abdülmelik'e para teklif ede-rek, İ slam ordular ı= hış m ı ndan kurtulmak istediler, ama bu yol-da bir ba ş arı sağ l ıyamad ı lar. Rumlar bu arada imparatorlan III. Teodosius (716-717)u tahttan indirip öldürdüler ve Leo'yu tahta davet ettiler. III. Leo (717-741) ad ıyla tahta ç ıkan bu komutan teklifi hemen kabul etti. Gizlice İ slam ordugah ından kaç ıp Istan-bul'a gitti. Bu yeni imparator İ slam orduları= s ırları nı ve zay ı t yanlar ın ı bildiğ i için Araplar'a kar şı koymakta mahir davrand ı . Rum ateş i sayesinde Araplar' ın mühimmat ı n ın büyük bir k ı smını yakt ı rd ı . Bunun üzerine Araplar aras ında ıkı tl ık ve veba ba ş gös-terdi; hasar pek büyük oldu. Araplar ku ş atmay ı gene de b ırakira-dı lar. Meseleme o kış kardeş i Süleyman'dan yard ım alamad ı ; kış da çok ş iddetli geçti; açl ık ve sefalet o dereceye vard ı ki, Müslü-manlar gemilerin ziftini bile yediler. Meseleme bunlar ı , «sabredin Halife size büyük hediyeler gönderiyor» diye avutmaktayd ı (Ebul-Ferec, I., S. 193). O k ış kar 100 gün yerden kalkmad ı ; Meseleme barakalar yapt ı rmak zorunda kald ı . İ lkbaharda Araplar merkezden de yard ı m alarak toparland ı lar. Bu yard ım İ skenderiye'den 400 ve Magrib'den 300 parça gemi ile yap ı ld ı . Ama bu gemiler de ötekiler gibi bizansl ı ların su ile söndürülemiyen ate ş i yüzünden yak ı ld ı . Kurtulabilen çok az ı geri çekildi. Müslüman askerlerin tah ı lları kalmadığı ndan, otların köklerini ve ağaçlar ın kabuklarını yemeğe baş lad ı lar. Meseleme gene de dayanacakt ı ama, bu s ırada Süleyman ibni Abdülmelik ölmüş yerine Ömer ibni Abdülaziz (II. Ömer) ha-life olmu ş tu. Yeni halife onu geri ça ğı rd ı . Meseleme: «Hepimiz iyi-yiz, İ stanbul fethedilmek üzeredir» diye halifeyi oyalamak ve illa da istediğ i sonuca ula şmak istediys ıe de, II. Ömer, gönderdi ğ i me-rrurundan gerçeğ i öğ rendiğ i için Mesleme'ye geri dön emrini tek-rarlad ı . Bunlar Istanbul'dan çekilme ğe ba ş layınca Rumlar karada ve denizde birçoklann ı öldürdüler.

Bu olayda n sonrad ır ki, Emeviler art ık bir daha Bizans' ı ku-ş atmay ı düşünmediler (100). Bu s ırada Endülüs MüslüManları da-

(99) Ebu'l-Ferec, Tarih, I., S. 192. (100) Ebu'l-Ferec, I., S. 194.

Page 69: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVI DEVLETI

63

ha önce söylediğ imiz gibi Avrupa içlerine ilerlemekteydiler. Yezid bin Muhalleb de Taberistan'da baş ar ılar kazan ıyordu.

Süleyman iki yı l beş ay saltânattan sonra 99/717 y ı lında öldü.

L) II. Ömer'in halifeliği (99-101/717-720) : Karde ş i gibi Süley-man da oğ lunu tahta varis göstermi ş ti. Ama büyük oğ lu Eyyfıb kendisi hayatta iken ölmüş tü. .İ kinci oğ lu Davud'un ise Bizans ku-ş atmas ı s ıras ında şehit düş tüğü san ı lmaktad ır. Çaresiz kalan Sü-leyman amcas ı oğ lu ve I. Ömer gibi adâleti ve dindarl ığı ile tan ın-mış bulunan Ömer ibni veliaht b ırakt ı . Sünniler'in kendisini V. Halife diye tan ı d ıkları II. Ömer'e Halifet üs-Salih la.- kab ı da verilmi ş tir.

Gerçekten de o, merhamet hissi dolu, derin bir adalet fikri-ne sahip, çok sâde bir hayat ya şayan, sorumluluk duyan bir in-sanda. Onu tan ı mlamak için şu örneğ i vermek yerinde olur : Bir gün eş i Fâtime, Ömer ibni Abdülaziz'i çok üzgün görmü ş tü. Bunun nedenini kendisinden sordu ğu zaman, Ömer, Abdülmelik'in k ızı olan eş ine ş öyle cevap verdi. «Ey Fâtime, müslümanlarla gayri-müslimlerin yönetiminin ba şı nda bulundu ğum için, açlıktan ölen fakirleri, umutsuzluk içinde ç ırpınan hastalar ı , felaketin pençesinde

• inleyen ç ıplak insanları , zulüm görevleri, hapse girenleri, sayg ıya layık ihtiyarlan, çok çocuklu esirleri dü şünüyorum da kıyamet gününde Cenab-i Hakk' ın onlar hakk ında benden hesap isteyece-ğ ini düşünerek ,korkuyor ve ağ l ıyorum (101). Sana soyundan, kar-deş inden kalmış olan mücevherlerin hepsini devlet hazinesine ter-ketmeni rica etsem, kabul eder misin?» Bu teklif kar şı s ında, eş i Fâtime hiç tereddüd etmeden bütün mücevherlerini beyt ül-mâl'e teslim etmi ş ti. E ş inin ölümünden sonra yeni halife II. Yezid, kar deş i Fâtime'ye bu mücevherleri geri vermek istediyse de, bu asil ruhlu kadın, kocas ından sonra ona âsi olamayaca ğı nı söylerek reddetti. Yezid de bunlar ı akrabalar ına da ğı tt ı .

Ömer ibni Abdülaziz kendinden önceki halifeler taraf ından gaspedilmiş , hristiyan ve musevilere ait kilise ve sinagoglan eski sahiplerine geri verdi. Her valiye adalet ile i ş görmelerini emreden mektuplar yazd ı . Adâletsizli ğ i ile tan ınan valileri, memurlar ı iş ten uzaklaş t ırd ı . Hilafet makam ına mahsus bütün atlar ı hazineye geri

(101) Emir Ali, a.g.e., I., S. 125.

Page 70: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

64 Bahriye ÜÇOK

verdi, kendi at ı ile gezdi. Emir ül-Müminin önce nefsine ve evin-deikilere adâleti uygulad ıktan sonra selefleri olan Emevi emirleri taraf ı ndan ihdas edilmi ş olan bidatlar ın kald ırı lmas ına çalış tı . Bu arada Hz. Ali'nin oğ lu Hasan' ı n hilâfetten vazgeçmesinden beri, Emevi emirlerinin Hz. Ali'yi hutbelerde sebb etme âdetini bir cu-ma hutbesi ile yasak etti. O günden sonra Hz. Ali ve ailesine sebb yerine «innallahe ye'mür'i bi'l-adli...» diye ba ş layan ayeti koy-du (102). Bunun üzerine devrin ş airleri ona methiyeler yazd ı lar.

Vaktiyle Hakem'in oğ lu Mervan, Hz. Peygamber'in vakf ı olan Fedek topraklar ı n ı «Arazi-i emiriye»den sayarak mukataa ile tasar-rufuna geçirmi ş ti. Kendisinden de çocuklar ına kalmış tı , yani Ömer ibni Abdülaziz de mirasç ı lar aras ı ndayd ı . Halife bunu, vezirinin ya-n ı nda, eski haline getirip Hz. Ali ailesine geri verece ğ ini söyledi. Ve-ziri ona,.«ama evladm ı ne yapacaks ın?» diye sorunca, «onlar ı Al-lah'a ı smarlad ım» diye cevap verdi.

IL Ömer, Hz. Ömer gibi beyt ül-mâl'dan nafaka al ıyordu. Halifenin bu tevazu içinde geçen hayat ı , öteki .e ş raf ve emirler taraf ından taklit edilmek gerekirdi. Öyle de oldu, ama Emevi soyu çok lükse ve israfa al ış k ınd ı . Birgün toplan ı p Fâtime binti Abdül-melik'in yan ına geldiler. Durumdan ş ikayette bulundular. Fatime e ş ine gidip meseleyi anlatt ı . II. Ömer ona : «Hz. Huhammed, bize yüce bir ı rmak b ırakt ı . Ebu Bekir ve Ömer gerektiğ i gibi hareket ettiler, sonra Yezid, Mervan, Abdülmelik ve onun o ğulları Velid ve Süleyman bu ı rmaktan yararland ı lar. S ıra bana geldi, halbuki ı r-mak kurumu ş tu. Eğer bu ı rmak eski haline getirilmezse sahiplerini kand ı rmaz.» Halifenin ne demek istedi ğ ini çok iyi anlayan Fatim.e» «Ama Beni Ümeyye birgün f ı rsat bulur, sana bir zarar verir» diye halifeyi uyarmak istedi ise de; 0,hiddetle «korktu ğ'um gün kıyamet gününden daha korkunç değ ildir ya» dedi. Fatime, Emevi ürneras ı -n ı n yan ı na gidip «Bu duruma sebeb sizsiniz, çünkü Ömer ibni Hat-tâb'ın soyundan siz kız aldınız» dedi (103). Ömer ibni Hattab'm doğ ruluğ u, adâleti bilinmektedir. Bir gece kol gezerken, birden bir kadı n ın kızına, evinde, «kalk süte su kar ış t ı r» dediğ ini duymuş . K ız «Emir ül-Müminin süte su katmay ı yasakladı » diye cevap vermi ş . Anas ı «Emir ül-Müminin nereden duyacak» deyince, k ız «Görünüş -

(102) İbni Tiktaka, el-Fahri, S. 207. (103) Cevdet Pa şa, K ısas, VIII., S. 306.

Page 71: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEV İ DEVLET İ

65

le ona uyup gizlide isyan m ı edelim, buyruğundan aynlahm mı ?» diye karşı lık vermi ş . Hz. Ömer evin adresini belleyip Dar ül-Hilâ-fe'ye geldiğ inde oğ lu Asım' ı çağı r ıp evin adresini kendisine bildir-dikten sonra «E ğer kimsenin nikah ında değ ilse, bu k ız ı nikah et-mesini, böylece belki Tanr ı 'nın hayı rlı bir evlât vereceğ ini» söyle-di. Bu evlenmeden Ömer ibni Abdülaziz'in annesi Ümm Asım doğ -muş tur.

II.. Ömer zaman ında Harieller, Arabistan ve Afrika'dan elle. rini çektikleri gibi, onun yan ına elçi göndererek kendisine biat ettiklerini, fakat kendisinden sonra yerine Abdülmelik'in o ğ lu Ye-zid'in geçmesine raz ı olmad ıkları n ı haber verdiler. II. Ömer Hani-cilerle yapt ığı ünlü tart ış mada, yaln ız bu noktaya cevap verememi ş ve bundan da çok üzülmü ş tü (104).

Emeviler gördüler ki, Ömer ibni Abdülaziz'in hilafet süresi uzarsa, belki de Yezid'i veliandlikten ç ı karacak; o zaman i ş bütün bütün onların elinden gidecek. Bunun için onu zehirlemeyi dü şün-düle. Bir rivâyete göre de bu dü ş üncelerini gerçekle ş tirdiler.

Oun valilerine yolladığı genelgelerde çok gerekli baz ı tavsiye-lerden sonra : «Her ne ad alt ında olursa olsun, hediye kabul etme; halka dağı t ılan kutsal kitaplardan bedel kabul etme, seyyahlardan, nikahlardan, süt ve deve üzerinden vergi alma» gibi emirleri mer-hametinin bir ba ş ka belgesidir (105). Onun zaman ında s ınırlarda barış ve selâmet yollar ı aranm ış , isyanlar bast ırı lmış , fakat yeni ve büyük fetihlere giri ş ilmemiş tir. Kaynaklar I. Velid'in büyük bina-lar yapt ın-na merak ını , Süleyman' ın kad ınlara düşkünlüğünü tasvir ederlerken, II. Ömer'in dindarl ığı nı hep birlikte övmektedirler (Ta-beri, IV. S. 197).

Her ne kadar Ebul-Feree tarihinde, (I. S. 194) onun hakk ında Bizans ku ş atmas ının kaldırı lması sonucunde Bizansl ı ların karadan ve denizden çekilmekte olan Müslüman askerlerini öldürrneleri üze-rine, onun da hristiyanlara kötü muamele etti ğ ini, kiliselerinde çan çalmalar ına, ibadellerinde seslerini yükseltmelerine, hayvana bin-dikleri zaman eğer kullanmalarına engel olduğunu yazarsa da, bu-nun doğ ru olmadığı kanı s ına diğer kaynaklar bizi ula ştırmaktadır. Netekim II. Ömer'in valilerinden Cerrah bin Abdullah' ın Horasan' ın

(104) Cevdet Paş a, Kısas, VIII., S. 310. (105) Emir Ali, a.g.e., IL, S. 126.

Page 72: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

66

Bahriye ÜÇOK

ancak k ı l ıç kuvvetiyle yola gelece ğ ini kendisine bildirmesi üzerine Halife onu valilikten azledip Horasan Müslürnanlar ına «paylar tah-sis etti», haraç vermekten onlar ı affetti (106).

II. Ömer 25. Receb. 101/12. Şubat 720'de öldü (107).

M) II. Yezid'in halifeliğ i (101-5/720-4) : II. Ömer'in öldüğü gün Yezid bin Abdülmelik (II. Yezid) hilafet taht ına oturdu. Anne-si I. Yezid'in k ı z ı Atike idi.

II. Ömer'in zaman ı nda Mudarlar'la Yemenliler bar ış içinde ya-sarlarken, II. Yezid zaman ı nda bu durum bozuldu, halifenin kar ıs ı Haccac'm ye ğ eni idi. Bundan ötürü II. Yezid Mudarlar'a kar şı her za-man dost ve yard ı mc ı oldu. II. Yezid, II. On-:.er'in yapt ığı ne kadar iyi i ş varsa onlar ı bozmakla görevine ba ş lad ı .. Örneğ in, II. Ömer sava şa gidenlere maa ş bağ lamış t ı ; onlardan vergi alm ıyordu; Mev'ali'yi de Araplarla e ş it düzeye getirmeğe çal ışı yordu. Hristiyan-lara iyi muamele ediyordu. Bu muamele o dereceydi ki, vaktiyle ki-lise iken camiye çevrilmi ş olan bir tap ı nağı eski sahiplerine verip gene kilise olarak kullan ı lmas ına izin vermi ş ti (108). II. Yezid'in cülusunu haber alan Küfe valisi, ondan Hariciler üzerine bir kuv-vet göndermesini istedi. Hariciler ise Halifenin de ğ i ş tiğ inden ha-bersizdiler. Bununla birlikte üzerlerine gönderilen birlikleri ye-nilgiye uğ ratmaktan geri katmad ı lar. Halife Irak valisi eliyle on-lar ın üzerine bir kaç kez asker yollad ı . Ama Hariciler her seferin-de üstün geldiler. Sonunda II. Yezid, karde ş i Mesleme bin Abdül-melik'i 10 000 ki ş ilik bir kuvvetle Küfe'ye yollad ı ve Hariciler'in ba ş kan ı Bestam bu sava ş ta katledildi. Böylece ayaklanma bast ı -' ı lmış oldu.

II. Yezid'in saltanat dönemini sars ınt ıya uğ ratan ikinci bir olay da eski Irak valisi Yezid bin Muhalleb'in ayaklanmas ı d ır. Yezid bin Muhalleb Horasan valisi iken Curcân'da elde etti ğ i ganimeti teslim etmek istemedi ğ inden II. Ömer taraf ından azl ve Basra'da hapse-dilmiş ti. Bu halifenin hastal ığı s ıras ında hapisten kaçt ı ve II. Ye= zid'e kar şı (109) Kitap ve sünnet ad ına etraf ına toplad ığı adamlarla Basra, Vas ı t ve Küfe'de ayakland ı (102/721). Halife karde ş ini

(106) Belâzuri, Futuh ül-Buldân, II., S. 310; Wellhausen, Arap Devleti, S. 163.

(107) Taberi, a.g.e., IV., S. 249; Mes'üdi, Muruc, V., S. 446. (108) Emir Ali, a.g.e., I., S. 125. (109) Mes'üdi, Muruc, V., S. 453; Taberi, a.g.e., IV., S. 245 v. öt.

Page 73: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVI DEVI ET İ 67

120 000 askerle ona kar şı yolladı . İ bni Muhalleb maktul düş tü ve bütün ailesinin erkekleri öldürüldü. Do ğu bölgeleri bu biçim ayak-lanmalarla hanedan ın kuvvetini sarsarken, bat ı da da baz ı ayaklan-malar ba ş göstermi ş ti. II. Ömer zaman ında İ spanya'da kabile an-laşmazl ı klan görülmezken, ş imdi eski neseb kavgalar ı yeniden alev-lenmi ş ti, her şehir sava ş durumuna girmi ş ti.

I. Velid zamanında Haccac' ın kardeş i taraf ından Yemenliler'den tahsil edilen a ğı r vergi, II. Ömer taarf ından kaldınlmış ken, ş imdi yeniden bu vergi konulmu ş ve Yemen ahâlisi sefaletin en a şağı derecesine dü şmüş tü. Ömer ibni Abdülaziz'in kurdu ğu düzenin, hepsi yok farzedilmi ş ti. Yani, vergi islahat ı kald ırı lmış , Hristiyan-lara verilmi ş olan kiliseler geri al ınmış , hatta onlar ın kilisedeki re-simler önünde ibâdet etmeleri yasak edilmi ş ti. Gene II. Yezid'in emri ile tap ınaklardaki duvarlar, ta ş lar, tahtalar üzerindeki ve ki-taplar içindeki bütün canl ı lar ın resimleri de kald ırt ı lmaya çah şı l-mış tı . Halifenin bu hareketi Bizans Imparatoru III Leo'nun ikonla-r ı (Aziz resimleri) yasak etmesiyle ayn ı zamana rastlamaktad ır. (Ebu'l-Ferec, I., S. 194; Wellhausen, Arap Devleti ve sükutu, Es. 154).

Hariciler'in zâlim tan ı dı kları bazı âmirlerden intikam almalar ı gene II. Yezid'in tahta geçmesi ile ba ş lamış t ır. Bütün bu zorlama, isyan ve karışı kl ıklar içinde II. Yezid her şeye karşı kayı ts ız bir du-rumda, önce güzel Sellâmet ül -Kas, sonra güzel sesi ile ün yapm ış liabâbe adındaki cariyeleri ile günlerini geçiriyordu. Ülkenin her yönünden gelen ş ikayetçiler günlerce, haftalarca saray kap ıs ında beklerlerken, o, güzel Hababe ile ş iir, musiki ve şarap alemleri ter-tiplemekten çekinmiyordu. Halifenin Habahe'ye olan e ğ ilimi o de-recedeydi ki, devletin bütün i ş lerini onun eline bırakmakta bir sa-kınca görmemi ş ti; Hababe istediklerini istedi ği yere atayabiliyor, istediklerini azledebiliyordu. Bu durumdan s ıkı lan Halife'nin kar-deş i Mesleme bin Abülmelik onu boş yere uyarmaya çal ış tı . Habâ-be elindeki ut ve güzel sesiyle Halifeyi o kadar kendisine ba ğ lamış -tı ki, II Yezid cuma namazlannda imamet vazifesini bile karde ş i Mesleme'ye bırakmış tı (110). Güzel Hababe'rlin bir nar tanesi yü-zünden ans ızın ölınesinden Halife o derece büyük bir üzüntüye ka-p ı ldı ki, on onbeş gün sonra 25. Ş evval 105/27. Mart. 724'de öldü.

(110) Mes'ûcli, Muruc, V., S. 450 v. öt.; Cörci Zeydân, Medeniyet-i I., S. 81-2.

Page 74: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

613 Bahriye ÜÇOK

N) Hişâm bin Abdülmelik'in halifeli ğ i (105-125/724-743) : Hi-şânt karde ş i II. Yezid gibi II. Ömer'in yapt ı klar ı n ı kendi menfaati için bozmaya çal ış t ı denilemez. II. Yezid'e oranla daha az zararl ı bir insand ı . O, pek halin, akidesi dürüst, çok dindar fakat o nis-pette hasis idi. Umeras ı onu memnun edebilmek için pek çok mal, mülk hediye etmek gere ğ ini duymu ş lard ı . Esasen Emevi soyunun özelliklerinden birisi de mal ve mülk biriktirmek hevesiydi. Bu yüzden de rü ş vet kap ı lar ı ard ına kadar aç ı lm ış t ı .

Hiş am'ı n saltanat ı s ı ras ı nda bir Türk hükümdar ı (Belazurrye bak ı l ırsa bu Afş in olmal ı ) Fergana'da ayakland ığı ndan (111) Hora-san valisi Eş res bunu bast ırmakla uğ ra ş maktayd ı . Fakat Emevi Emirlerinden birinin ş ikayeti üzerine vazifeden azledildi. Halbuki Eş res'in politikas ı , çok daha ak ı ll ıca ve insani idi. Onun yerine, Hiş am'a ve e ş ine çok be ğendikleri birer gerdanl ık hediye eden Cüneyd atand ı . Ancak Cüneyd, Horasan'da yapt ığı birçok sava ş lar-da ba ş ar ı elde edemedi. Bu arada Türk hükümdar ı da Semerkant ve Buhara'y ı s ı kış t ırmaya ba ş lad ı . Bir süre sonra Cüneyd Halife Hi ş am' ın nefret etti ğ i Muhalleb ailesinden bir k ızla evlendi ğ i için azledildi. Yerine As ım Hîlâlî geçirildi. Ama Türklerle sava ş mada As ım da ba ş ar ı l ı olamad ı . O da azledilerek yerine Esedi Kasti atan-d ı . Bunun karde ş i Halid-i Kasri ise Irak'da vali idi. Hâlid çok zul-mettiğ inden Hariciler parti, parti isyân ettiler. Gerçi Haneler ye-nildi ise de, Halife dayanam ıyarak Hâlid'i azledip yerine Nasr bin Seyyar' ı getirdi (112). Hi ş am 717 yı llar ında hükümet merkezine kar şı giri ş ilmiş olan sonuçsuz sava ş tan sonra çok ihmal edilmi ş olan Bizans'a kar şı yeniden sald ı r ıya geçti. Onun ordular ı çoğun-

lukla yaz ı n elde edilmi ş yerleri, k ışı n yitirdiklerinden, saltanat ı sı -

ras ı nda Bizans s ın ı rlar ı içinde hiçbir devaml ı fetihte bulunamad ı -

lar.

Hi ş am devrinde Araplar bat ı da, doğ udakinden daha büyük

bir kudretle ilerlediler. Yukar ı da da i ş aret edildiğ i üzere Hi ş am

Ispanya'ya Abdurrahman iii-Gafiki'yi yollamış , o da Tours ve Poi-

tiers'ye geçmi ş ti (732). Afrika Müslümanlar ı her nekadar halis

Müslüman idiyseler de, gene de Araplar'a e ş it bir muamele gör-

memekteydiler. İş te bu durumdan Harieller yararlanmay ı bildiler

(111) Belâzuri, Futuh, III., S. 314 v. öt. (112) Gibb, Ortaasyada Arab Futuhat ı , S. 55.

Page 75: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEV İ DEVLETI

ve ş iddetli bir ayaklanman ın patlamas ı na sebeb oldular (741). Böy-lece Kayravan'a kadar olan yerler Emeviler'in ellerinden ç ıkt ı .

125/743 y ı l ı baş larında ölen Hi ş am'ın en büyük kusuru servet biriktirmekti. 20 y ı la yak ın saltanat süren bu Halife K ıbrıs' ın ver-diğ i harac ın artt ırı lmas ını , ı skenderiye'ninkinin de iki kata ç ıkar-t ı lmas ım emretmi ş ti. Onun politikas ı Berberileri olduğu kadar Ma-veraünnehr'deki Türkleri ve İ ranlı ları da ümitsizliğe dü şürmüş ve Abbasi propagandac ı larm ın çal ış malanna zemin haz ırlamış tı .

O) IL Velid'in halifeli ğ i (125 - 126/743 -744) : Hişam'a yeğeni II. Yezid'in oğ lu Velid halef oldu. Bu Halife babas ından eğ lenceli bir hayat sürme e ğ ilimi ve sanat istidad ı tevarüs etmi ş ti. Halife olunca halk kendisini, önce a ğı r vergilerden bir kurtar ı cı olarak karşı ladı . Çok geçmeden uyruklar ı yanı lmış olduklarını anladı lar. Halifelik merkezinden uzak bulundurulmak amac ıyla Filistin'de bir çöl saray ı nda gençliğini geçirmek mecburiyetinde b ırakı lmış olan II. Velid iktidara geçtikten sonra Ş am' ı terkedip gene çöl sa-rayında kendini spora, ş araba, ş iire, ş ark ıya verdi. Islâmiyet ço-ğunlukla Emevi Araplann ın ya şam ına esasta nas ıl büyük bir de-ğ iş iklik getirmemi ş se Arap ş iiri de kendi eski geleneklerine öylece bağ l ı kalmış t ı . Ancak Suriye ve Irak'ta hayat eski anayurttakinden daha çok bir geli şmeye uğ ramış tı . Burada ikabileler aras ındaki kin çok daha ihtirasl ı ş ekiller al ıyor ve Kays kabilesi ile Kelb kabilesi aras ındaki sava şma yı llardanberi süregeliyordu. Bu kabile kav-gaları Abdülmelik ve Haectic zaman ında olduğu gibi en parlak ş i-irlerin söylenmesine vesile oluyordu. Saray ş airi el-Ahtal ve rakip-leri Cerir ve Farazdak duyulmamış derecede küstah bir ifade ile birbirlerine hücum ediyorlard ı . Bunlardan daha a ş ağı derecede olan bir şairler ordusu ise, kendilerine bu ünlüler sayesinde isim yapabilmek amac ı ile kavgalara kar ışı yorlard ı . Mekke ve Medine daha sâkin ve kibar bir toplumun şehirleri halinde kalm ış t ı .

Ş iirin yan ı s ıra ş ark ı lar da önem kazand ı . Bu arada kad ın aş -k ı ş iirlerde ve ş ark ı larda yer ald ı . Bunlarda istiraptan eser yoktu. Bu yeni tarz, Arabistan'da heyecan ve şevk ile karşı landı . II Velid yaş ama zevkinin methedilmesine yeni bir alan açt ı . Bu da ş araba dair söylenen methedici ş ark ı lard ır (113). Cahiliye devrindeki ş a-

raba düşkünlük, Arap ş iirinde de öylesine önemli bir yer tutmu ş -

(113) Brockelmann, a.g,e., S. 121-2.

Page 76: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

70

Bahriye Ti- ÇOIC

tu ki, İ slâmiyet'in kesin yasa ğı na rağmen Araplar ne ş arap içmek-ten, ne de onu ş iirlerle methetmekten geri kalmam ış lard ı . Ş imdi ilk defa bir Halife bunlar ı te şvik ediyordu. Abbasiler devrinde de bu şarap üstüne ş iirler sad ı k okuyucular bulacakt ır. II. Velid'e bu tür ş iirleri onun Hristiyan içki arkada şı el-Kasım bin Tufeyl öğ ret-miş tir.

Halife II. Velid kad ınlar, şark ıcı lar ve ş airler aras ında zevk ve eğ lence içinde yaş amaya devam etti: güzel sesli köleler ve cariyeler her taraf ı doldurdu. Bütün ülkede şark ı lar besteleyip söylemek mo-da oldu. İ bni Sureyç, Mâbed, Garid, İ bn Ayş e vbg. şark ıcı lar saray-da baş üstünde tutuldu. Halife taraf ından muazzam at yar ış ları dü-zenlendi. Kendisi gece gündüz içiyordu. Hatta birgün kendisine ge-lip «Ya Emir ül-Müminin, saray ın etraf ı Arap ve Kurey ş temsilcile-riyle doldu. İ çinde bulunduğunuz durum Halifelik şerefi ile bağ -daşmaz» diyen bir mabeynciyi yere yat ı rıp ağzına bir boru ile ölün-ceye kadar ş arap ak ı turm ış t ı . Bu sefih hayat ın yan ı sıra mukadde-sata kar şı en küçük bir sayg ı duygusuna sahip olmadığı da kay-naklardan anla şı lmaktad ır: Bir gün XIV. Sure'nin 15. ve 16. ayet-lerini okurken Kur'an' ı hedef Olarak kar şı s ına diktirmi ş ve att ığı oklarla kutsal kitab ı delik deş ik etmiş ve şu mealde de bir beyit okumuş tu : «Mağ rur ve âsi insan ı tehdit ediyorsun; i ş te mağ rur ve âsi insan benim; rabbinin önünde k ıyamet günü göründü ğün-de ona de ki, beni böyle parçalayan Velid idi» (114). Ayr ıca onun islâmiyetten ç ıktığı nı ve Mani dinine girmiş olduğunu bildiren ka-yı tlar da mevcuttur (115). Hatta birgün güzel bir cariyesine hila-fet elbiselerini giydirerek camiye imamete göndermi ş tir. II Velid'in bu her türlü iz'an d ışı hayat ı halkı kendisine karşı galeyana getir-diğ i gibi selefi Halife Hişam'ı n biriktirdiğ i hazineleri k ı sa zamanda bitirmesi ve valilerden para istemesi onlar ı kendisine karşı ayaklan-maya yöneltti. Henüz ergin olm ıyan ikinci oğ lunu veliah tayin et-mek istemesi de akrabalar ını darıltt ı . Ayaklananlar ona kar şı —bir direnmeyle kar şı laş madan— III. Yezid'i tahta ç ıkardı lar. II. Velid kendisine karşı gönderilen birlikleri umulmaz bir cesaretle kar şı -

lad ı ; daha sonra Palmir'in güneyindeki çölde Bahra saray ına çekil-di; kendisini orada k ı st ıran düş manları başı nı keserek bir m ızrağı n

(114) Mes'âdi, Muruc, VI., S. 10 v. öt., İbni Tiktaka, el-Fahri, S. 214; İbn ül - Esir, el - Kamil, IV., S. 269.

(115) Bk. Ş erefettin Yaltkaya, Darülfünün ilahiyat Fakültesi Mecmuas ı Sa-yı 15., S. 7 v. öt.

Page 77: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEV İ DEVLET İ 71

ucunda Ş am'a götürdüler ve yan ına da bir çatlak ş arap koyarak günlerce te şhir ettiler 0 16).

2. — Emevi Devletinin çöküsü : A) III. Yezid (126-7/744)'e kar-şı ayaklanmalar ve İ brahim'in tahttan vazgeçmesi : Ş am'da resmi biat s ı ras ında III. Yezid, II. Ömer'i örnek tutmu ş olduğu belli olan, dolgun bir hutbe okudu. Bunda zorla in ş aat yapmamay ı , kanal yap-t ı rmamay ı , servet biriktirmemeyi, bir eyalette elde edilen paray ı gene o eyâletin ihtiyaçlar ı için sarfetme ğ i, askerleri uzun süre sava ş yerlerinde tutmamay ı , gayrimüslim arazi sahiplerine fazla vergi yük-lememeyi ve her zaman için zay ı fların güçlülerden ş ikayetlerini din-leyeceğ ini vadetti. «E ğer bunu yapmazsam, beni azledebilir, cezalan-d. ı rabilirsiniz,- benden daha layik bir kimse varsa ba şı n ıza geçirin; ona ilk biat edecek olan ben olaca ğı m; kay ı ts ı z ş arts ı z itaat, hiçbir insana de ğ il sadece Allah'a d ı r» dedi.

III. Yezid a ğı r vergileri indirdi, ehliyetsiz Emirleri de ğ iş tirdi. Tam anlam ıyla Kelb kabilesine dayand ı ; etraf ında hiçbir Kays'l ı yoktu.

II. Velid'in katil üzerine Humus halk ı ayakland ı ; bunlar Yezid'e biat etmek istemediler. Filistinliler de ayaklanmaya kat ı ldı lar. İ ç savaş birçok katliamlar ı gerektirdi. Fitne ve fesat pek büyük güç-lüklerle bast ırı ld ı . Fakat Ş am'da ayaklanma ç ı kınca, hükümet sar-s ı ld ı . Yemâme ve İ rak'da da ayaklanmalar ç ıkmış tı . Bu s ı rada Horasan valisi bulunan Nasr bin Seyyâr azledildi; Nasr bin Seyyar bu emri dinlemedi, halefini de tan ı madı . Hükümet çaresiz onu ge-ne Horasan valisi b ı rakt ı . Ama bu kez de Horasan'da aç ı kça ayak-lanma ç ı ktı . Halk ın bir fı rkas ı Nasr'a karşı ayakland ı . O zaman Magrib'te de ayaklanmalar oldu. Ama i ş ler daha çok kar ışı k ol-duğundan bat ıya kimsenin önem verdi ğ i yoktu. Alt ı aya yak ın bir saltanattan sonra, III. Yezid, Ebu'l-Ferec'in bildirdi ğ ine göre ülserden öldü (I. S. 197).

Cariyeden do ğma ilk halife olan III. Yezid ölünce yerine gene bir cariyeden doğma olan karde ş i İ brahim geçti (117). Ancak Ş am' ı n d ışı nda hiç kimse kendisine biat etmedi ğ inden iki ay on gün iktidarda kald ıktan sonra kendisi tahttan feragat ederek bir kenara

(116) Ebu'l-Ferec, Tarih, I., S. 197. (117) Mes'ûcli, Muruc, VI., S. 31 v. öt.; Emir Ali, Musavvar Tarih - i Islam,

I., S. 166.

Page 78: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

72 Bahriye ÜÇOK

çekildi. Bunun üzerine daha önce ayaklanm ış bulunan ve I. Mervan' ın torunu olan Mervan bin Muhammed'e biat olundu. İ brahim de sonradan ona biat gittiğ inden arada bir anla ş mazl ık kalmad ı .

B) II. Mervan' ın halifeliğ i (127-132/744-749) : Mütezili bir inanca sahip olan (Mes'udi, VI. S. 20) II. Mervan çok tedbirliydi meş akkatlere mütehammildi, tarih incelemelerinden büyük bir zevk duyard ı , ancak Emevi soyunun iflâs ı s ı ras ında iktidara geldiğ i için faydal ı i ş ler görmeğe fırsat bulamad ı .

II. Mervan' ın cülusundan az zaman sonra Humus ve Filistin halk ı gene ayakland ı . Hariciler çöldeki s ığı naklar ından ç ı karak Emeviler'in me ş ru saymad ı kları yönetimlerine kar şı harekete ge• çip halk ı kendi inançlar ına kat ı lmaya çağı rd ı lar. Hariciler say ıca çoğunlukta olmad ı kları hâlde Yemen, Hicaz ve bütün Irak dolay-larına ak ın ederek bir süre egemenliklerini buralarda tan ıtt ı lar. II. Mervan bu karga ş alığı n yat ış t ırı lmas ı i ş inde çok ileri görü ş lü bir devlet adam ı olduğunu gösterdi: önce Humus ve Filistin'deki ayaklanmay ı bast ı r ıp ba ş kanları n ı idam ettikten sonra, Irak'a derek Hariciler'i Dicle ı rmağı n ın ötesine çekilmeğe mecbur eyledi. Ilicaz'da Ebu Hamza'n ı n komutas ında bulunan Hariciler Medine' yi kuş atmış lard ı . Meydana gelen sava ş ta şehri ele geçirip halk ı na Emeviler'den görmedikleri bir biçimde yumu ş ak ve nâzik davran dı lar. Mervan taraf ından Hariciler üzerine gönderilen bir komutan kanl ı sava ş lardan sonra Hariciler'i bozguna u ğ ratarak Hicaz ve Yemen'i yeniden Ş am hükümetine bağ lamay ı baş ard ı . Irak'tan çe kilen Hariciler'in bir k ı sm ı İ ran'a s ığı nd ı lar. Esasen Iran'da mev cut olan kar ışı kl ı klar ın büsbütün artmas ına sebeb oldular. II Mervan Suriye, Irak ve Arabistan bölgelerinde bulunan Hariciler` i sindirmeğ i baş arm ış sa da daha do ğudaki bölgelerde Mudarlar, örneğ i görülmemi ş bir ş iddetle Emevi taht ı n ın y ı kı lmas ına çalışı -yorlard ı (118).

C) Abbasi hareketi : II. Yezid'in hilâfeti s ı ras ında Hz. Pey gamber'in amcas ı Abbas' ın torunlar ı lehinde doğu illerinde pro ,

pagandalar yapı lmaya ba ş lanmış tı . Kış k ırt ıcı lar tüccar k ıyafetin.

de Horasan'a gidip Abbasi ailesinin ba şkan ı olan Muhammed hak-

k ı nda telkinlerde bulunuyorlard ı . Durumu haber alan Emevi vâli

(118) Mes'üdi, Muruc, VI., S. 46 v. öt.; Ebu'l-Ferec, Tarih, I., S. 197; Well-hausen, Arab Devleti, S. 173 v. öt.

Page 79: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEV İ DEVLET İ

73

si Said bunlar ın tümünü yanına getirtip sorguya çektiyse de halk ın teminat vermesi üzerine onlar ı serbest b ırakm ış t ı . Ama Said'in ha lefleri kolayca kand ırı lamad ı lar. Abbasi yanda ş ları kendilerini teh-dit eden korkunç tehlikeye ra ğmen dâvalanndan vazgeçmediler İ çlerinden yakayı ele verenler a ğı r i şkencelere uyruk tutuldular; ancak bu oranda da say ı lar ı çoğald ı . Kı sa bir süre sonra Emeviler, den hilafet hakk ını istemek amac ıyla gizli bir dernek de kurdular II. Yezid'in kötü yönetimi ve Yezid bin Muhalleb'e uygulad ığı akı l-s ızca muamele Yemenlileri heyecanland ı rdı ve üzdü. Art ık her yer-de II. Yezid'in kötü yönetiminden yak ı n ı lmaya baş landı .

Emevi saltanat ı yöneticilerinin kötü tutumlar ı kendilerine-kar-şı bir Şuubiye partisi yarat ırken, Hz. Ali soyundan inenler arasm da baş gösteren yeni bir ayr ı l ı k, Abbasoğulları 'n ın parlak gelecek-lerine elveri ş li bir ortam meydana getiriyordu. Ş öyleki :

Halife Hişam zaman ında Hz. Hüseyin'in torunlar ından Zeyd ş ikayet amac ıyla huzura ç ıktığı zaman, Halife taraf ından tahkir edi-lerek kovulmuş tu. Zeyd Küfe'ye vard ığı zaman, akrabalar ının kar-şı koymalar ına rağmen ayakland ı ; ama düş manlar ı taraf ından öl-dürüldü. Bu yetmiyormu ş gibi. Eıneviler onun cesedini yerinden çıkarıp yakmış lar ve külünü F ı rat ırmağ' ına atmış lardı (119). Ş tilet aras ında ilk ayrı l ı k da böylece ba ş lam ış oldu. Zeyd'e uymay ıp daha itidal sahibi olan Ş iilere İ mamiye adı verilmiş tir ki, bunlar Zeyd'in ayaklanmas ına kat ı lmamış la rd ı . Zeyd'e uyanlara ise Zeydiler ad ı verilmiş tir. (Zeyd sadece Hz. Hüseyin'in torunlar ından olmakla ün almış olmayıp aynı zamanda bir tak ım telif kitaplara sahip olmak-la da tanınmış t ır. En bilinen eseri «El-Mecmu' fi'l - Fıkh» dırki, ilk fı kıh kitabının bu eser olduğu söylenmektedir).

Abbasoğulların'dan Muhammed bin Ali kendi soyunun halife-liğ i için bir hayli propaganda da yapt ıktan sonra 125/742-3'de ölmü ş , ölmeden önce de kendisine üç o ğ lunu s ı ras ıyla veliaht tâyin etmi ş -ti. Bunlar, İ brahim, Ebu'l -Abbas (Seffah) ve Ebu Cafer (Mansur) idiler. Zeyd'in 121 veya 122 hicri y ı l ında yukarda söylemi ş olduğu-muz gibi öldürülmesi, Abbasoğulları nı hem güçlü bir rakipten kur-tarm ış , hem de Ş iilerin İ mami ve Zeydi olarak ikiye ayr ı lmaları ik-tidar yolunun onlara daha kolay aç ı lmas ına sebeb olmuş tu.

(119) !bn Tiktaka, S. 213.

Page 80: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

74

Bahriye OÇOX

Ayrıca bu s ırada Ebu Müslim de ortaya ç ıkmış t ı : Ebu Müs-lim Arap as ı ll ı olmas ına (bir rivâyete göre İ ranl ı dır) rağmen Ho-rasan'da doğup büyümüş tü (120); sonradan, Abbas' ın torununun oğ lu, yukarda ad ın ı söylediğ imiz, Muhammed'in hizmetine girerek Horasan'a gitmi ş ti. Ebu Müslim bu bölgede Haş imileri savunacak yandaş lar buldu; k ı sa bir süre sonra bu bölge halk ı nı Emevilere karşı ayakland ırmakta gecikmedi. Bu i ş i ondan ba şka böyle üstün bir baş arıyla yürütecek bir kimse dü ş ünülemezdi. Çünkü Ebu Müslim sebatkard ı , hislerini sakl ıyabilirdi, ve gerekti ği za-man ş iddet kullanmaktan çekinmezdi. Eski bir tarihçi onun için «En feci bir yaka bile onun yüzündeki memnuniyet ifadesini sil-meye yetmez, en büyük müjdeler onun yüzünde ufak bir sevinç çizgisi çizemez, fena rastlant ı lardan hiçbir zaman üzülmez, en öf-keli zamanlar ı nda bile metanet ve iradesini elden kaç ı rmazd ı » de-mektedir.

Ebu Müslim suni nezaketi ile dost, dü ş man birçok kimseyi kendine kazanmay ı bildi. Makyavellrye layık bir maharetle Mudar-hlar ile Himyerliler'i birbirlerine dü ş ürüp sava ş t ırdığı halde ne Mu-darl ı lar ne Himyerliler onu arabozuculukla suçlamam ış lardı . Esa-sen imparatorluğun Iran gibi uzak bölgelerinde ayaklanma hissi-ni harekete geçirmek için bir tek söz bile yeterliydi : «Ehl-i Beyt'in haklar ı ! ». Horasan'da yerle şen Himyerliler ile Irak ve Hicaz Arap-lar' ı aynı his ve düşüncedeydiler. Yöneten zümre, nüfuz ve iktidar ı yalnız kendinde toplad ığı için, kıskançlık, haset duygular ı en ş id-detli anla ş mazliklara sebebe olabiliyordu.

Çok geçmeden Horasan, Abbasi yanda ş lar ının merkezi haline gelmi ş ti. Horasan valisi Nasr bin Seyyar gerçi muktedir bir insan-dı ama daha elveri ş li bir fı rsatta ehliyetini gösterebilirdi. Halife Hariciler ile savaşı rken, o da doğuda Kirmani adında birinin em-ri alt ında toplanmış olan Yemenlilerle mücadele ediyordu. Böyle-ce Araplar' ın askerlerinin s ık s ık karargahlar ından uzaklaş t ı kları-n ı gören Ebu Müslim çoktanberi tasarlad ığı ayaklananay ı baş lat-manın zaman ı geldiğ i kams ına vard ı .

ihtilalciler 25. Ramazan 129/10. Haziran. 747'de topland ı lar. Bir hafta içinde, daha önce öldürülmü ş veya ölmü ş ne kadar ba şkan varsa onlar ı n matemini tutmak istiyormu ş gibi siyahlar giyinerek,

(120) Ibn ül - Esir, el-Kamil, IV., S. 252; Emir Ali, a.g.e., S. 173.

Page 81: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEV İ DEVLET İ 73

siyah bayraklar ta şı yarak ş ehirden şehire bat ıya doğru yol ald ı -lar; önlerine ç ıkan engelle ı i devirip ilerlediler. Mudarl ı lar taraf ın-dan Kirmani'nin öldürülmesi üzerine, onun o ğulları , Ebu MüslIm'e kat ı ld ıklanndan bir kat daha güçlenen ihtilalciler Nasr bin Sey-yar' ı Merv'e kadar geri çekilme ğe mecbur ettiler (121).

Haş imoğulları nı n siyah bayra ğı , o vakta kadar bölünmü ş bir halde bulunan Suriyeliler ı birbirlerine yakla ş t ı rd ı . Kendilerini teh-dit eden tehlikeyi ş imdi anlamış olduklarından; Kendilerini Şuu-biye'ye karşı savunabilmik için, bir süre için de olsa birle ş meye yöneldiler; Ama bu birle ş menin bir faydas ı olamadı , çünkü Hicaz ve Irak halk ı Araplanndan birço ğu da ihtilâlcilere kat ı lmış lardı .

Biçare Horasan valisi Nasr bin Seyyar yaln ız ba şı na Ebu Müs-lim'in bir ç ığ gibi gitikçe büyüyen güçlerine kar şı koyamıyacağı n ı anhyarak Mervan'dan yard ım birlikleri göndermesini üst üste isti-yordu: «Ah Umeyyeoğulları ! Uykuda m ı yoksa uyan ık mı oldukla-rını bilsem... eğer böyle bir zamanda hala uykuda iseler, onlara kalk ın vakit geldi diye hayk ınnız!» diye mektuplar yaz ıyordu (122). Bunun üzerine Mervan, Irak valisine, Nasr'a yard ım etmesini em-retti. Fakat o, daha yard ıma koşmadan Fergana ve Horasan, Ebu Müslim'in eline geçmiş ve gücü artm ış t ı . Ebu Müslim'in ne derece iktidarl ı bir adam olduğu, onun ordusu içinde kulland ığı komu-tanlardan belli idi. Örneğ in Kahtaba bin Ş ebib adında Hicazl ı bir Arap, Nasr bin Seyyar' ı Serhas'a kadar koğuş turarak büyük zarar-lara uğ ratm ış tı . Suriye askerlerinin mâneviyatlan bundan ötürü çok k ınlmış t ı . 85 yaşı nda bulunan Nasr bin Seyyar önce Ciireân'a, oradan Fars'a doğru kaçmakta iken öldü.

Bu s ırada Halife Mervan bu ayaklanman ın hangi Hâsimi için yap ı ldığı nı araş tırmakla meşgüldü. Sonunda İmam denilen İbrahim bin Muhammed bin Ali yüzünden ayaklanman ı n çıktığı nı anlayınca, onu Harran'a getirtti. İ brahim zindanda birçok El-nevi ve Ha ş imi buldu. II. iimerlin oğ lu Abdullah ve I. Velid'in oğ lu Abbas bunlar aras ı ndayd ı .

İ brahim'in tutuklu bulunmas ı , ayaklanma hareketine engel ol-madı . Kahtaba bin Ş ebib Cürcan'da Nasr bin Seyyar' ı yendikten sonra, hemen bat ıya yürümü ş tü. Orada Hâlid bin Bermek adında

(121) Emir Ali, a.g.e., I., S. 174. (122) Emir Ali, a.g.e., I., S. 174.

Page 82: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

76

Bahriye 11ÇO1

birisi de vard ı . (Bunun mensup olduğu Bermek ailesinin Abbasi devletine yapaca ğı hizmetler ileride görülecektir). Kahtaba Rey ş ehrinde düzenin sağ lanmas ı ile uğ ra şı rken, oğ lu Hasan Haricile-ri tenkil ediyordu. Hasan Nihâvend'i de ku ş att ı . Babas ı Kahtaba ise Mervan taraf ından bu şehre gönderilen yard ımc ı birliklerle sava ş tı ve onları yendi.

Kahtaba Irak'a geldi, Fı rat'a yakın bir noktada ordugahm ı kurdu. Irak valisi Yezid'in ordusu ile Kahtaba'n ın ordusu Hz. Ali'nin oğ lu Hz. Hüseyin'in şehit edildiğ i yerde karşı la ş t ı lar. Eme-viler burada büyük bir yenilgiye u ğ radı lar, ama Kahtaba da sava ş -la öldü. Oğ lu Hasan ordu kumandanl ığı m eline ald ı ve Vâsı t'a ka-dar, kaç ış an Emevileri kovalad ı . Böylece Kûfe onun eline geçti. Ba ş arı s ı zl ık haberleri Mervan' ı deliye çevirdi ğ inden intikam ate ş i içinde k ıvran ıyordu. İ brahim'in Ebu Müslim ile gizlice haberle ş -tiğ ini keş feden Halife, hemen onun katlini emretti; di ğer tutuk-lular da onunla birlikte idam edildiler.

Veliahtlık s ı ras ına göre İbrahim'in yerini alan Ebu'l-Abbas Abdullah kardeş inin üzücü akibetinin öcünü almaya yemin etti. Bu yemini öylesine tuttu ki, kendisine Seffah (= Kan dökücü) la-kabı verildi.

Hasan bin Kahtaba Küfe'ye girdi ğ i zaman, Abbasi dailerinden Ebu Seleme e1-Hallâ1 de kendisine ula ş t ı . Durum onu göstermek-teydi ki, bu ş ah ı s Hz. Ali soyundan gelenlerin gayriresmi temsil-cisiydi. Ebu Melerne el-Hallal, Abbasi ailesince büyük bir sayg ı ile karşı landı (123). Herkes onun ellerini öpüyor ve ş eref yerini ken-disine b ırak ıyordu. sadece Ebu Müslim'e itaat etmesi gerekli ol-duğu ona hat ı rlat ı lmakta idi. Ebu Seleme ve Hasan bin Kahtaba, şehir halk ını bir Halife seçmeğe davet ettiler. Belirtilen günde Küfe büyük bir heyecan içindeydi. Siyahlar giyinmi ş binlerce halk mescide doğ ru gidiyordu. Ebu Seleme de siyahlar içinde ortaya çk ıp toplant ı n ın sebebini aç ı klad ı ; Islannyet'i ve Ehl-i Beyt'in hak-ları n ı savunan Ebu Müslim'in art ık Emevi soyunun kötü yönetimi-ne son verdiğ ini ve bugün bir halife seçmek için toplanm ış bulu• duklar ın ı , bu vâzifeye en lay ı k olan Ebu'l-Abbas Abdullah' ı teklif ettiğ ini bildirdi (124).

(123) Taberl Tarih, IV., S. 334 v. öt. (124) Wellhausen, Arap Devleti ve sukutu, S. 257 v. öt., Cevdet Pa şa, Kısas,

VIII., S. 340.

Page 83: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEV İ DEVLET İ '77

Bu arada Hz. Ali soyundan olanlar ın hakların ın çiğ nendiğ ini hat ırlatan Küfeliler'in ayaklanmas ından korkulmakta idiysa de, gene renkten renge girmekten çekinmiyen İ rakl ı lar, Ebu'l-Abbas ad ı n ı iş tir i ş itmez, hemen tekbir getirme ğe koyulmu ş lard ı .

Ebu'l-Abbas Abdullah gizlendiğ i yerden camiye getirildi ve her-kes ona biat etti (132/750).

D) II. Mervan' ın sonu : II. Mervan büyük fedakarl ıklarla bir araya getirebildi ğ i 10 000 kiş ilik bir güçle Zab suyu kenarı nda Ab-dullah bin Ali kumandas ındaki ordu ile sava şa tutu ş tu ve bozuldu. Mervan kendisi köprüden kar şı ya geçti ve kurdurmu ş olduğu köp-rüyü yı kt ı rd ı . Geri kalan askerleri bu yüzden k ı l ı çtan geçirildi. Ço-ğu da sulara gömüldü. Ordusundan kalan silah ve e şya komutan Abdullah bin Ali'nin eline geçti.

Bu bozgundan sonra II. Mervan Musul'a geldi. Musul halk ı onu kabul etmedi, «Allah'a şükrolsun ki, devleti senin elinden ald ı ve bi-ze Ha ş imi soyundan bir Halife verdi» dedi. Mervan bu sözleri i ş itip Dicle'den Harran'a doğ ru yolland ı,. Abdullah bin Ali de onu izli-yerek Harrân'a gitti. Mervan oradan Humus'a, buradan Ş am'a Ş amdan da Filistin'e s ığı nd ı . Burada da barmamaym sonunda Mı s ır'a kaçt ı .

Abdullah bin Ali'nin karde ş i Salih bin Ali, Ebu'l-Abbas Abdul-lah'm verdi ğ i bir emir üzerine çok say ı da askerle M ı s ı r'a yürüdü. Öncü süvariler Mervan' ı Busayr kilisesinde saklanm ış buldular. Üzerine hücum ettiler, o hayat ı nı pahal ıya satmak istedi ğ inden çar-pış a çarp ış a can verdi. İş te 132/750 tarihinde II. Mervan' ın ölü-müyle Emevi halifeli ğ i böylece son bulmu ş oldu.

Page 84: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

III. ABBAS' İ MPARATORLUĞU

1. — Abbasi imparatorlu ğunun kuruluşu ve gelişmesi : A) Ebu'l Abbas'm Halifeliğ i (132-136/750-954) : Yukarda anlatt ığı m ı z ş ekil-de Ebu'l-Abbas Abdullah' ı n Küfe'de halife seçilmesi ve Mervan' ın M ı s ı r'da öldürülmesi ile hilafet Emevi soyundan Ha ş imi soyunun Abbasi koluna geçmi ş ve Ş am da Islam imparatorlu ğunun merkezi olmaktan art ı k ç ıkmış t ı .

a) Emeviler'e karşı ş iddet tedbirleri : Ebu Müslim Horasanr nin askeri kudreti ve ba ş ar ı ları sayesinde iktidara gelen Abbasiler, Suriye'de yüz y ı l ı a ş an bir zamandanberi Emevi ailesinin hegemon-yas ına al ışı k toplumun gelecekte bir tehlike yaratmas ı ndan duy-duklar ı kuşkudan olacak, korkunç cinayetlerle bir y ı ld ı rma poli-tikas ı na giriş tiler. Bu hareketin ba şı nda komutan ve halifenin am-cas ı Abdullah bin Ali vard ı . İş ledikleri cinâyetleri me ş ru göstere-bilmek amac ıyla, yapt ıklar ı i ş leri «gazab-i ilahi» olarak vas ıflan-d ı rd ı lar. Hz. Ali soyuna re-va görülen kötülüklerin cezas ını veriyor göründüler. Asl ında amaçlar ı , iktidardan dü ş müş olan Emevi so-yunu tamamiyle zarars ız bir hale getirmekti.

Tarihte e ş ine az rastlanan büyük cinayetler daha çok Suriye'de i ş lendi. Mervan' ı kovalayan Abdullah bin Ali, Ş am'i 15 gün kuş at-t ıktan sonra halk ı n ı k ı l ıçtaıı geçirip şehrin surlar ı n ı yerle bir ettir-di. Sonra Ernevilere aman verdi ğ ini ilan ettirip toplanan Emevi ile-ri gelenlerinin hepsini öldürttü (125). Ayr ıca Abdullah bin Ali'nin bir emri üzerine I. Muaviye'nin, II. Yezid'in, Abdülmelik bin Mer-van' ın ve Hişam' ın mezarlar ı aç ı ld ı . Onlar ın kemikleri hakarete u ğ -rad ı ve yak ı ld ı . Duyulan kin özellikle Hi ş am' ın çürümemi ş olan ce-sedine kar şı açığ a vuruldu: önce k ı rbaçland ı sonra as ı l ıp yak ı ld ı ..

(125) Mes'üdi, VI., S.„76; Makrizl, en-Nizâ ve 't- Tehâsüm..., S. 54.

Page 85: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

ABBAS İ İ MPARATORLU Ğ U

79

Mesleme bin Abdülmelik'in cesedi ise da ğı l ıncıya kadar ni ş angâh olarak kullan ı ldı (126). Bu vah şetlerden yaln ız II. Ömer'in cesedi uzak kalabilmi ş ti. Abdullah bin Ali, Hişam' ın eş i Abde'ye yapt ığı evlenme teklifi, bu prenses taraf ından reddedildi ğ i için onun kar-nını deşmelerini emretrni ş ti.

Ebu'l-Abbas Abdullah kardeş i oğ lu İbrahim bin Yahya'y ı 133/ 750-1'de Musul'a vali tâyin ettiğ i zaman da buna benzer olaylar geç-ti. İ brahim bin Yahya 12 000 ki ş i ile Musul'a girdi. Önce ş ehir hal-kını davet etti; onlardan oniki suçsuz insan ı öldürttü. Musullular geri çekildiler. Vali camiye gireceklerin emniyette olacaklar ı yolun-da bir bildiri yayınlayınca halk çabucak camide topland ı . Caminin önünü kesen askerler bunlardan 11 000 ki ş iyi orada katlettiler (127). Bu korkunç katliamdan kurtulabilen dörtyüz erkek de ayr ıca bir bask ın sonunda öldürüldüler. Geceleyin ağ laşan kad ınlar ın sesle-rinden sinirlenen İbrahim kad ınlann ve çocuklar ın öldürülmesi-ni de emretti. Üç gün süre ile .bu emrin yerine getirilmesine çal ı -şı ldı . Musul katliamım tasvir eden Makrizi «Bundan daha kötüsü-nü Ebu'l-Abbas'dan ba şkas ın ı n yapt ığı iş itilmemiş tir» demektir.

Bütün bu ağı r cezalar ın Musul halk ına ne sebeble reva görül-düğü yeni Halife'den soruldu ğu zaman, O «Vallahi bilmem ki!» di-ye verecek bir cevap, bir suçlama bulamam ış tı . Bütün bu cinayet-ler i ş lenirken kendisine Seffâh diye ad verilen ilk Abbasi halifesi güzel sesli ş ark ı c ılann ortas ında Nebiz denilen hurma şarab ın] içerek mestolmaktayd ı . Yak ı nları onun böyle içki içerken görün-mesinin doğru olmıyacağı nı söylemeleri üzerine kendini bir perde ile mütecessis gözlerden ay ı rmış tı (128).

Abdullah bin Ali'nin diğer bir karde ş i, Süleyman bin Ali, Bas-ra'da bulduğu Emevi soyundan kimseleri öldürtüp sokaklarda sü-rükletti. Bu s ırada Ebu Müslim'in katlettirdiğ i insanlar ın sayısı ise 600 000'e ula şmış tı (129). Şurada burada k ı lıçtan kurtulabilmi ş olan Emeviler ise Endülüs'e gidip orada yanda ş lan ile birle şebildi-ler. Abbasi devleti kudretini oralara kadar ula ş tıramadığı için Eme-

(126) Makrizi, en- Nizâ ve 't - Tehâsüm, S. 54, v. öt. (127) Makrizi, a.g.e., S. 54. (128) Makrizi, a.g.e., S. 55. (129) Agani, IV. S. 92; Mes'üdi, et - Tenbih, S. 328, İbn ül - Esir, V., S. 326'da

bu cinayetler anlat ılı r, ama Taberi bunlardan bahsetrr ıemektedir.

Page 86: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

80

Bahriye ÜÇOK

viler, Abbasoğ lulları 'na biat etmediler ve Ispanya'da ba ğı msız bir devlet kurabildiler.

b) İ spanya'da Endülüs Emevi devletinin kurulu şu : Emevile-rin her yerde takip edildikleri bu s ı rada Abdurrahman bin Muâviye bin Hişam bin Abdülmelik ,Suriye'den kaç ıp şurada burada dolaş -t ıktan sonra Magrib'e ulaş t ı . Abdurrahman o zaman henüz yirmi yaşı ndayd ı . Adını Cafer ül-Mansür diye bildirmi ş ; ancak böylece Afrika'da 5 - 6 y ı l kalabilmiş ti. Bu s ırada Ispanya'ya Emirler ara-s ı nda anla şmazl ıklar vard ı . Baz ı doğ ru düş ünenler bu çeki şmelere bir son verebilmek amac ıyla aralar ında gizli bir dernek kurmu ş lar-dı . Abdurrahman bu dernek üyeleri ile ba ğ lant ı kurmaya, kendini Ispanya'ya ça ğı rtmaya muvaffak oldu. Sonunda Abdurrahman, Ber-beri Zenata kabilesinden ald ığı birkaç yüz süvâri ile Ispanya'ya ç ı kt ı . İş biliye ş ehri 20 000 askerle ona yard ım etti. O, Ispanya'ya hakim olmak isteyen birçok Emirlerle sava ş lar yapmaya mecbur oldu. Her seferinde üstün geldi. Kendisine kar şı olan Emirlerden bir k ı sm ı Hristiyan k ırallara s ığı nd ı lar. Böylece elde ettiği baş arı -lardan sonra 138/755-756 y ı l ı nda ona biat edildi ve Endülüs'te ba-ğı ms ız bir Ernevi devleti kurulmu ş oldu. Ama kendisine Emir ül-Müminin dedirtmedi. O sâdece Emir unvan ı ile yetindi.

c) Yezid bin Hubeyre'nin direnmesi : Hükümet merkezini Ş am'dan Küfe'ye (daha çok Haş imiye'ye) nakleden Ebu'l -Abbas za-man ında Suriye art ı k önemini yitirdi. Buna karşı lı k Irak, Hz. Ali' nin halifeliğ inde kı sa bir zaman için kazand ığı üstünlüğü yeniden elde etti. Arap kabilelerinin art ık eski önemleri kalmad ı . Arap ol-m ıyanlarla Araplar aras ındaki fark ortadan kalkt ı . Bu s ı rada kuzey Afrika, Abbasi hegemonyas ı alt ında ise de hükümet merkezinden ayrı , özerk bir duruma geçme e ğ ilimini kı sa zaman sonra göstere-cektir.

Ebu'l-Abbas' ın güçlükle elde etti ğ i şehirlerden birisi de Va. sit' t ır. Burada II. Mervan' ın eski valisi Yezid bin Hubeyre, Hasan bin Kahtaba ile Halifeye kar şı onbir ay direndi. Ç ı kar bir yol bu-lamayınca, kendisi ve ailesi için aman ald ıktan sonra teslim oldu; ama Ebu Müslim Horasani, Yezid'in sağ b ı rak ı lmamas ını Halifeye ı srarla söyleyince, onu ve yak ınlarını öldürdüler.

Bo arada Ebu Seleme el -Hallül da bir gece Halifenin saray ı n-dan ç ı karken, kendisini çekemiyen Ebu Müslim'in adamlar ı tara-fı ndan öldürülmü ş ve bu suç da Hariciler'e yüklenmi ş ti.

Page 87: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

ABBAS1 İ MPARATORLU Ğ U

d) Ebu'I-Abbas'm ölümü : Halife, Ebu Müslim'e sormadan hiçbir iş te karara varam ıyordu. Askerin çoğu Halife'den çok Ebu Müslim'e bağ lıydı lar. Ebu Müslim'in de Abbasi soyuyla akrabal ığı olduğu sbylentisi Abbasoğullar ını kuruntuya düşürüyordu; hatta Seffah' ın kardeş i Mansur, Ebu Müslim'in katlini bile teklif etmi ş ti. Ama Ebu'l-Abbas 8..effah, kendisini iktidara getiren böyle bir şöval-yenin idamına o zaman raz ı olmamış tı . Seffah' ın Küfelilere güveni olmadığı ndan bir zaman Küfe'de oturup sonra Hire'ye geçti; 134/ 751-752'de de Anbar'a.

Bu arada Maveraünnehr'de ayaklanmalar olmu ş , Ebu Müslim Horasani bunlar ı da önlemiş ti. Ebu Müslim'in bu ba ş arı s ından son-ra, Halife'nin ona kar şı güveni azald ı . 136/753-754 yı lında Seffah kardeş i Mansur'u hac Emiri nasbetmi ş ti. Ebu Müslim ayn ı yı lda Hicaz'a gidip Mansur ile birlikte hac farz ını yerine getirdi. Yolda pek çok hay ır i ş leyip kuyular açt ırmış ve hediyeler dağı tmış tı . Onun bu cömert davran ışı veliandi sönük bir duruma düşürdü. Mansur Hac'dan dönerken Ebu'l-Abbas Seffah 29 veya 33 ya şı n-dayken öldü. Hayattayken birinci veliand olarak karde ş i Ebu Ca-fer Mansur'a, ikinci veliaht olarak da ye ğeni İ sa bin Musa'ya biat ettirmi şti. Bu ahitnameyi de Isa'ya vermi ş ti. Ebu'l-Abbas. ölünce İ sa bin Musa durumu Mansur'a yazd ı . Hac dönüşü mektubu alan Mansur'a Ebu Müslim ve orada bulunanlar biat ettiler (130).

B) Mansur'un halifeliğ i (136-158/754-775) : Mansur halife ol-duktan sonra, baz ı rakiplerle uğ ra şmaya mecbur oldu. Bir yan-dan da halifenin amcas ı Abdullah bin Ali bu sırada Bizansa kar şı sefere ç ıkmış olduğundan elinde büyük bir kuvvet bulundurinak-tayd ı . Bu kuvvetle hilafet iddias ında bulunmas ı muhtemeldi. Man-sur bu korku ve ku şkusundan Ebu Müslim'e bahsetti ğ i zaman, o, Halife'ye merak etmemesini, kendisinin Abdullah bin Ali'yi yen-meye yeterli olduğunu, onun emrindeki askerlerin ço ğunun Hora-sanl ı lardan meydana geldiğ ini, bu askerlerin Abdullah bin Ali'den çok kendi sözünü tutacaklar ım söyliyerek Halife'yi teselli etti.

a) Abdullah bin Ali'nin halifelik iddiası : Halife Mansur Ebu Müslim ile Küfe'ye geldi. Bu s ı rada Abdullah bin Ali, Mansur'a biat olunduğunu duyunca gerçekten de halifelik iddias ıyla ayaklandı ve ordusuyla Harran'a geldi. Ebu Müslim onun üzerine yürüdü.

(130) Cevdet Pa ş a., K ısas, VIII., S. 355,

Page 88: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

82

Bahriye ÜÇOK

Abdullah' ın ordusu daha büyük olduğundan, Ebu Müslim bir ta-kim sava ş hiyleleri kullanmak zorunda kald ı ve ancak bu yoldan onu 137/754-755 y ı l ında yenebildi. Abdullah bin Ali Basra'ya kaç-t ı . Mansur onu ele geçirip hapsettirdi.

b) Ebu Müslim'in öldürülmesi : Abdullah bin Ali'nin ordu-sunda bulunan pek çok mal böylece Ebu Müslim'in eline geçmi ş -ti. Mansur bu mallar ın deftere i ş lenmesi amac ıyla Ebu Müslim'in yan ına bir memur yollay ınca, Ebu Müslim hiddetlendi ve «bize can emniyet olunuyor da, mal için emniyet olunmuyor mu?» diye-rek Mansur hakk ında kötü konu ş tu. Neredeyse Mansur'un memu-runu katledecekti.

Mansur esasen Ebu Müslim'den ku şkulanmaktayd ı . Onun bu son hareketi kendisini vehme götürdü ve Ebu Müslim'e Ş am ve M ı s ı r eyâletlerinin vâliliklerini verdi. Hükumet merkezine yak ı n ol-mak için Ş am'da oturup M ı s ı r ı da dilediğ i gibi yönetmesini yolla-d ığı cmirnameye yazd ı . Ebu Müslim bundan memnun olarak «Ho-rasan da bizim» deyip Horasan'a gitti. Mansur bundan çok ürktü ve Anbar'dan Medain'e geldi; Ebu Müslî ınl yan ı na dâvet etti. Ebu Müslim çekindi ğ i için gitmedi. Bu kez Halife, Beni liâsim'in ihti-yarlar ından sayg ıya değer kimseleri Ebu Müslimse yollay ıp onu kendi yan ına gelmeye ikna ettirdi. Böylece Ebu Müslim sadece 3 000 kiş i ile Medain ş ehrine geldi; huzura ç ı kt ı . Tatlı tatl ı sohbet ettiler, ertesi gün gene hilafet makam ına girdiğ inde, Mansur ön-ceden gizletti ğ i adamlar ı ile onu katlettirdi (131). İş te böylece Ebu Câfer Mansur, Abbasi İ mparatorlu ğunda bağı ms ız bir hüküm-dar mertebesine ula ş abildi.

c) Bağdat' ın kuruluşu ve merkez oluşu : Mansur ne Medine, ne Ş am, ne de Kûle'yi siyasi dü ş üncelerle ba ş kent yapmay ı uygun

görmediğ inden, kendine ba şket yapabileceğ i bir yer aramak ıtayd ı . Suriye'ye kar şı kendini emniyete almak, Hz. Ali'nin yanda ş lar ı ile dolu olan Kûfe'den de uzak bulunmak amac ıyla Bağdat' ın bulun-duğu yeri seçti. Daha önce o Kûfe yak ınında kendi ad ı n ı taşı yan

bir ş ehir kurduysa da, mutaass ıp Ş iilere yak ı n olmaktan huzursuz-

luk duyduğu için buray ı b ı rakmaktan çekinmemi ş ti. Gerçekten de Bağdat Dicle ile F ı rat' ı n birbirlerine en çok yakla ş tı klar ı , su ve ka-

ra yollar ı nın düğüm noktas ı nda, tar ıma çok elveri ş li bir yerdeydi.

(131) Makrizi, en-Nizâ, S. 53; İ bni Tiktaka, el-Fahri 282/3.

Page 89: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

ABBASI İ MPARATORLU Ğ U 83

Mansur devletin yeni merkezinin temelini 145/762'de att ı . Irak' dan ve başka bölgelerden toplanan mühendis, mimar ve i şçilerin say ı s ın ın 100 000 olduğu söylenmektedir. Dört y ıl gibi k ısa bir za-manda bunlar yeni ba ş kenti inş a ettiler. Şehir bir merkez etraf ın-da daire biçiminde geni ş leyen bir plana göre yap ı ldı . Tam ortas ın-da Bab ül-Zeheb veya Kubbet ül-Hadra denilen Halife saray ı ve büyük cami vard ı . Devlet büyükleri için tören alan ı nın ortas ında binalar yapt ırı lmış t ı . Askeri kış lalar Ba ğ dat' ın karşı sında, yâni Dicle'nin doğu kıyı s ı nda kurulmu ş tu ve Mudar, Horasan ve Yemen askerlerine olmak üzere üçe ayr ı lmış tı . Çifte duvarla ku ş at ı lmış olan. Bağdat' ı n sokaklar ı çok düzenli bir biçimde yap ı lmış tı . Man-sur sonradan oğ lu Mehdi için şehrin kuzey bölümünde, surlar ın dı-şı nda Rusâfe kö ş künü yapt ı rd ı . Kendisi de, belki Ba ğdat' ı n umdu-ğ undan çok kalabal ı k olmas ı yüzünden, Rusafe'ye çekilmi ş ti. Ş ehre

önce Medinet üs-Selâm veya Dar üs-Selâm ad ını verdi ama, halk bunu bir süre kurucusunun ad ıyla (Medinet ül-Mansur) and ı (132).

Ş ehir kurmaya merakl ı olduğu anlaşı lan Mansur kendisi henüz hilafet makam ı na geçmeden önce: Bizans imparatoru. V. Konstantin' in (741-775) sald ırıp bir anbardan ba ş ka bir yap ı b ı rakmamacas ına

yıkt ırdığı ve halk ı n ı sürgün ettiğ i Malatya'y ı 139/756-757'de, Sâlih bin Ali'ye verdi ğ i bir emirle yeni ba ş tan in ş a ettirmi ş ti. Bu i ş için

70 000 asker ve her ş ehirden i ş çi gönderdi (133).

d) Hz. Ali soyundan gelenlerle mücadele : Mansur'un 144/761- 762 y ı l ı ndan sonra Hz. Ali soyundan gelenleri yok etmek için giri ş4,

tiğ i savaş lardaki tutumu, onun ne kadar merhamet duygusundan yoksun olduğunu gösterir (134).

Hz. Hasan' ın iyice yı ldı rı lmış olan torunlar ı bu s ı ralarda ede-biyat, felsefe, sanat ve bilim ile u ğ ra şı yorlar, politikadan uzak sade bir hayat sürüyorlard ı . Abbasilere gelinciye kadar hayatta kalan Ali evlatlanna halifeler iyi davranm ış lard ı , ama Emeviler'i y ı kmak ve yerine Ha ş imi soyundan halife geçirmek bahis konusu olunca, Me-dine'de Mansur'un da içinde bulundu ğu Haş imiler'den meydana ge-len bir toplant ı düzenlenmi ş ve erdemli bir ki ş i olmasından ötürü

(132) İ bn ül - Esir, el -Kâmil, V., S. 20; Emir Ali, Musavver Tarih -i İ slâm, I., S. 216.

(133) Belâzuri, Futuh ül - Buldân, I., S. 301 - 2; Ebu'l - Ferec, Tarih, I., S. 200. (134) Ebu'l - Ferec, Tarih, I., S. 200.

Page 90: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

84

Bahriye ÜÇOK

kendisine Nefs ül-Zekiye diye ad tak ı lan Muhammed Mehdiye biat edilmiş ti. Mansur da biat edenler aras ı ndayd ı , ama halifelik Abbasi-lere geçtikten ve kendisi halife olduktan sonra, bu biat ın an ı s ı Man-sur'un rahat ını kaç ırır oldu. Günün birinde Muhammed Mehdrnin ayaklanmas ından korktuğu için Medine'de casuslar bulunduruyor-du. Casusları n verdiğ i haberlere inanan Mansur, Muhammed Meh-di ile karde ş i- İ brahim'in yakalanmas ı emrini verince, bunlar kaç-t ı lar. Mansur bu kez Hz. Ali soyundan ileri gelenleri yakalat ıp zin-cire vurdurtarak Küfe'de bir zindana yollad ı . Bunlara o kadar i ş -kence edildi ki, Emevi saltanat ı sıras ında çok daha rahat bir ha-yatları olduğunu itiraftan çekinmediler (135). Mansur, Imparator-luğun topraklar ın ı köy köy, ad ım ad ım ara ş t ı rdı . Çöllerde onlar ı aramakla görevli ücretli adamlar tutuldu. Onlar ı misafir etmeleri ihtimali bulunan kimseler hapse at ı ld ı lar ve i ş kencelere uyruk tu-tuldular.

Art ık bu çekilmez takipten yorulan Muhammed Mehdi karde-ş ini Basra'ya yollay ıp hazırl ık yapt ı ; Basra ve Medine'de ayn ı za-manda Mansur hal'edildi; Medine valisi hapse at ı ld ı . Hicaz ve Ye-men Muhammed Mehdryi halife olarak tan ı dı , hattâ imam Ebu Ha-nife ile imam Mâlik bin Enes de bu seçimi uygun bulduklar ını bil-dirmiş lerdi.

Durumu çok tehlikeli bulan Mansur gene hileye ba ş vurdu, Muhammed Mehdrnin mutlak olarak affedildi ğ ini bir mektupla kendisine bildirdi. Muhammed Mehdi halifelik kendisinde olduğu-na göre, Mansur'un yetkisinin bulunmay ıp bu yetkinin de kendi-sinde bulunduğunu hat ı rlatmış ve bu teklif edilen aff ı n, Ebu Müs-lim'in, Abdullah bin Ali'nin ve Yezid bin Hübeyre'nin haklar ında esirgenmemi ş olan lûtfun e ş i olup olmadığı n ı sormu ş tu. Mansur ise bu kez, ba şka bir eda ile Hz. Peygamber'in erkek çocu ğu bulunma-dığı na göre hilafet hakk ını n amcas ı soyuna geçmesi gerekti ğ ini ha-t ı rlat ıyor ve kendi halifeli ğ inin meş ruluğunu savunuyordu (136). Mektubun arkas ından yeğeni veliaht İ sa'n ın komutas ında büyük bir orduyu da onun üzerine yollad ı . İ sa şehri terkedenlere veya ev-lerine s ığı nanlara zarar gelmeyece ğ ini ilan etti; bunun üzerine bir-çok Medineli şehrin d ışı na çıkt ı . İ sa sald ı rıya geçti. 145/862-763'te yan ı nda yaln ı z 300 asker kald ığı halde bizzat çarp ış t ı ve İ sa'n ın as-kerlerini bozguna uğ ratt ı , ama sonunda savaş a sava ş a can verdi. Hz.

(135) Makrizi, en - Nizâ, S. 58.- (136) Taberi, Tarih, IV., S. 400.

Page 91: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

.AE1BAS İ

85

Ali'nin zülfikah Muhammed Mehdi'nin yan ında olduğundan İ sa bu-nu ganimet olarak ald ı Muhammed Mehdi'nin ba şı ile birlikte ha-life Mansur'a yollad ı (134). Muhammed Mehdinin karde ş i İbrahim ise büyük bir yanda ş gurubu ile Ba ğdat yak ı nında bulunan Vası t ve Fars bölgelerini egemenli ğ i alt ına aldı ve Küfe üzerine yürüdü Bu haber, kuvvetlerini Afrika ve Rey'deki ayaklanmalar ı bast ırmak için yollam ış olan Mansur'un uykusunu kaç ırmaya yetti. Hatta kaç-maya haz ı rlanırken ordusunun zafere ula ş tığı haberi geldi. Sonun-da İ sa, İ brahim'in de ba şı nı kardeş ininki gibi Halife'ye teslim etti. Bundan halife o kadar memnun kald ı ki, adeta yeniden do ğmuş gibi oldu ve ibrahimle Muhammed Mehdi'ye uymu ş olanlar ı ara ş tırma-ya koyuldu. Mansur bunlardan kimini hapsetti, kimini k ı rbaçlat-t ı , kimini de öldürttü (138). Bu arada Muhammed bin İ brahim üzerine bir çat ı yaparak onu diri diri defnetti ğ i söylenir (Makrizi en-Niza, S. 57-58). Mekke imam ı ve Maliki mezhebinin kurucusu Mâlik bin Enes de bu yüzden kamç ı lammş t ı . Fakat bu olaydan sonra Malik bin Enes'in şöhreti daha çok yay ı lmış , Mansur'un ş iddeti ise müçtehitlerin metanet ve sebatlar ına ziyan verememi ş -tir. Bu imamlann Mehdi'ye hak tan ımaları , daha Abbasiler'den önceye ait bir olayd ır.

Hz. Ali soyundan gelenlerle amans ız mücadele ve onlara ya ş a-ma hakk ı tammama Abbasoğullan devletinde Mansur'dan sonra da aral ıklarla devam etmi ş tir.

e) Maıasur devrinin özellikleri : Mansur zaman ında birçok si-yasi gaileler hallolunmu ş , ve İ slam İn-2paratorluğu, Ispanya bir ya-na, heryerde asayi ş e kavu ş mu ş tur. Bu Halife zaman ında Iranl ı bir aile olan Bennekoğullan ileri gelenler! hapisten ç ıkarı lıp Kürtler'in aya;klanmalann ı bast ırmakla göreviendirilmi ş lerdi. Bermeki Hâlid ise Mı s ı r valiliğ in atanm ış tı .

Mansur hadis biliminde alim say ılacak dereceye yükselmi ş ti. Onun zaman ında hadis, fıkıh ve tefsir kitapları yazı lmış ve bun-lar ın tasnifine ba ş lanm ış tır. Emevilerin gözüne diken gibi batan Medine'deki f ı kıhçı lar Mansur taraf ından saraya davet olundular.

Basra ve Küfe °kullan ım çabalarıyla Mansur zaman ında Arap

(137) Taberi, Tarih, IV., S. 410. (138) Bu arada Muhammed bin İ brahim'in üzerine bir çat ı yaparak onu

diri diri defnettiğ i söylenir. Makrizi, en - Nizâ, S. 57 v. öt.

Page 92: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

86

Bahriye ÜÇOK

grameri bir bilim hâline getirildi. Ayn ı zamanda eski ş iirleri de araş tırı p incelemeğe büyük bir heves uyand ı . Ancak, bu i ş le uğ ra-ş anlar zeki olduklar ı oranda dürüst olmad ıklarından, zevklerine uym ıyan ş iirleri değ iş tirmekden çekinmiyorlard ı . Hatta okadar bü-yük bir intibak kabiliyetiyle bu i ş i yap ıyorlardı ki, as ı l parçadan bunları ayı rd etmek imkans ız&

Gene bu s ı rada İbn ül-Mukaffa, İ ranlı ların eski şanlı tarihle-rinden büyük bir an ı olarak saklad ı kları Hazaynâme'yi ve Hindis-tan'dan gelmi ş olan ünlü Kelile ve Dimne'yi arapçaya çevirdi; Ok-lit'in geometrisi de yunancadan çevrildi. Islâm'da büyük bir yer tutan eski eserlerin tercüme devri ba ş lam ış oluyordu. Böylece Iran düşünce tarz ı Arap ş iirini nüfuzu alt ına alabilme imkânlann ı elde etmi ş oldu (139).

Yirmi yı l saltanat süren Halife Mansur'un hayat tarz ının örnek sayı lacak bir durum gösterdi ğ ini söyleyenler vard ı r. Sarayında ede-be ayk ırı hiçbir olaya rastlanmam ış tır. Sabah erkenden kalkar ve geç vakte kadar hükümet i ş leri ile uğ raşı r, s ınırların güvenliğ i için tedbirler al ı r, devletin gelir ve giderlerini gözden geçirirdi. Bir tek kadınla evlenmi ş ti. Her gün ak ş am üstü çocuklar ı ile sohbet eder, sonra istirahete çekilirdi. Askerlerine geçit resimleri düzenletir, on-ları denetler, ordusunu en iyi silahlarla donat ırdı .

Mansur memurlar ı nın hesaplar ını denetlerken, o kadar inceden inceye ve küçük kusurlara kadar gözden geçirirdi ki, ona Daniki adını takmış lardı (140). Mansur halk ı adalete boyun eğmeğe al ış -t ı rmış t ı . Bir deve meselesi için daval ı olarak kad ı karşı s ına çağrı l-dığı zaman o, yaln ız mabeynçisinin e ş liğ inde, mahkemeye giderek ayakta durmu ş , kadı da Halifeyi oturarak dinlemekten çekinme-mi ş tir. Karar davac ı olan devecilerin lehinde idi. Mansur bir uygun zamanda bu kad ıya büyük bir kese dolusu para hediye etmekle yar-gı çların bağı msızlı klarını halka göstermek istemi ş tir.

İbni Tiktaka (S. 254) Mansur'un kaba saba elbiseler giydi ğ ini, hatta bunların bazan yamal ı olduğunu, sarayında hiçbir eğ lenceye izin vermediğ ini, hatta bir gün bir ut sesi duyunca k ızıp bunu çalan kölenin ba şı nda k ırdırmış olduğunu bildirmekte ise de, Malutzi (en-Nizâ, S. 55) Halife Mansur'un Iran kisralan gibi elbiseler giy-

(139) Cl. Huart, Histoire des Arabes, I., S. 29. (140) Mnik dirhemin 1/3 üdür.

Page 93: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

Ar3BASi İ MPARATORLU Ğ U

8.7

diğ ini, Bermek ve Nevbaht ailesi gibi İ ranl ı ları devletin ba şı na ge-tirdiğ ini yazmaktad ı r. Gene Makrizi, yer öpme âdetini de Mansur'un İ slam saray ına soktuğunu ve oturduğu yeri de yükselttiğ ini bildirir. Bu son husustan dolay ı da Akkal bin Ş ebbe ad ındaki ş airin kendisi-ni hicvettiğ i yaz ı l ı dı r. Hil'at hediye etme i ş i, bir sürü saray memuru ile halktan tecrid edilme âdeti onun zaman ı nda ortaya ç ı kmış t ı r. Ge-ne onun zaman ına kadar Araplar'ca bilinmiyen cellâd her zaman Halife'nin yan ında bulunan bir görevli durumuna girmi ş tir.

Mansur 158/775'te Hacca giderken Mekke yolunda öldü. Vezi-ri Rebi' hemen halifelik ni şanlar ı nı Mansur'un o ğ lu Mehdi'ye yolla-d ı .

C) Mehdi'nin halifeliğ i (158-169/775-785) : Mansur'un ş errin-den korkan İ sa bin Musa, halifenin imalar ından esinlenerek sonun-da kendi kendisini birinci valiahtlikten çekmi ş ve Mansur'un oğ lu Mehdi'yi birinci veliaht tan ımış t ı . Bundan ötürü babas ı ölünce Mehdi kolaylıkla hilâfet taht ına oturdu.

Mehdi babas ı n ın siyasetinden büsbütün ba şka bir yol tuttu. Çok daha yumu ş ak huylu olduğu için babas ını n ş iddetini, cömert-lik ve iyiliklerle gidermeye çal ış t ı : Katil ve cinayet gibi suçlar bir yana ba ş ka Suçlardan ötürü tutuklu bulunan herkese özgür-lüğünü ba ğış lad ı ; tahta ç ık ışı nı böylece kutlad ı ; Muhammed Mehdi'- nin karde ş i İ brahim'in oğ lu Hasan'ı zindandan ç ıkart ıp ona maa ş ba ğ lad ı ; babas ı n ın Hz. Peygamber ailesinden gaspetti ğ i emlâki pey-gamber'in torunlarına geri verdi; 160/777 y ı l ında hacca gitti ğ inde, Hicaz' ı n fakir halk ına 30 milyon dirhem ve Mekke halk ına 150' 000 elbise dağı ttı . Mehdi ş airlere büyük de ğer verdi; yol ş ebekesini ve posta berid) i ş lerini düzenledi. Ba ğdat onun zaman ında bir yük alma liman ı hâline girdi; Hind ticareti bak ımından büyük bir geli ş -me kaydetti. Meseid-i Nebevi onun taraf ından yeniden in ş a ettiril-di. Okullar yapt ırd ı . İ lk olarak Medenililer'den olu şan bir hassa ordusu kurdu. E ğer kendi ardgelenleri bu yolda yürümü ş olsalardı , sonradan Türklerden kurulmu ş olan hassa askerlerinin, özellikle bunları n komutanlar ı nın, nüfuzu alt ına girmezlerdi. Haccâc zama-n ında ba ş lanmış ola hac yolunu geni ş letti ve uzzatt ı . Bu yolun üze-rinde kuyular su depolar ı ve hac ı ları korumak için karakollar kur-durttu.

II. Mervan' ın oğullarından biri Suriye'de bu s ı rada ayaklanma-ya kalkış mış sa da yakalanıp bir süre hapsedildikten sonra maa ş

Page 94: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

88

Bahriye ÜÇOK

bağ lanarak serbest b ı rak ı ldı (141). Mervan' ın eş ini de Mehdi kendi saray ında, yâni halifelik saray ında oturttu.

Mehdi küçük bir şüphe üzerine veziri Ubeydullah' ın oğ lunu idam ettirmi ş se de mezhep kavgalar ında dinden sapt ıkları kan ı s ın-da olduğu kimselerden ba ş kalarına karşı pek ş iddetli muamele et-memiş tir.

a) Mezhep kavgalar ı : Mehdi zaman ında, Horasanda bir tak ım mezhepler geli ş ti. Bu, Horasan'da kar ışı kl ı klara sebeb oldu. Bu kar-gaşalığı n baş l ıca yarat ıc ı s ı k ı sa boylu, çirkin bil adam olup yüzünü daima bir perçe ile örten bundan ötürü Mukanna ad ını alan M-sim bin Hâkim idi. Mukanna' doktrininde uluhiyetin muhtelif vü-cutlan i şgal ettiğ ini, nitekim Hz. Adem'den Nuh'a sonra Ebu Müs-lim'e en sonunda da kendisine geçti ğ ini söyleyen bir yalanc ı pey-gamberdi. Onun yaymak istediğ i mezhep baz ı gayriahlâki ve ihtilâl- d fikirler ihtiva etmekteydi.

Mukanna bir çok yanda ş bularak bir aral ık Halife'yi tehdide kal-kış mış , fakat yakalan ıp idam edilmi ş tir. (142) Mukanna'ın yandaş la-n beyaz renk ta şı dıkları için, kendilerine Mübeyyize ad ı verildi. Bir süre sonra Hazar denizinin do ğu bölümünde Cürcân'da Muhammere (kırmızı lı lar) ad ı ile an ı lan ve ahlâka ayk ırı lık"' görü-len bir mezhep daha türedi. Bunlar da kolayl ıkla susturuldu. Ayrıca Mezdek taraf ından vaktiyle (V. Yüzy ı l) kurulmu ş olan eski bir mez-hep de yeniden nüfuz kazanarak birden bire geni ş ledi. Hris-iyanl ıkla mecüsilikin (Mazdeizm) kar ış mas ından doğ an ve III. Yüz-

yı lda Mani ad ında bir din kurucusu taraf ından İ randa ortaya at ı -lan bir mezhep veya din Irak ve Suriye'de gizliden gizliye ya ş ama-ya devam etmi ş ti. Bir yandan Doğu Türkistan'da Uygurlar aras ında faaliyet gösteren Maniheistler öte yandan, Mehdi zaman ında, Irak'-ta öylesine çoğaldı lar ki, Halife Zenâdıka (= Z ınd ı klar) taifesi di-ye adland ırı lan bu ak ım yanda ş ları ndan Ş emgâle ad ında birini yan ı-na çağı r ıp kendisine Müslümanlar'dan kimlerin uymakta olduğunu bildirmesini emretti fakat Ş emgâle'nin cevab ı , «Bunlar saymak-la bitmez» ş eklinde olunca, Mani dinine girmi ş olanlar hakk ı nda ta-kibata nezaret etmek üzere «Sâhib üz-Zenâdika» adıyla bir men-lu-riyet kurdurdu ve Manicileri ş iddetle cezaland ı rd ı (143).

(141) İ bn ül -Esir, el -Kâmil, V. S. 52. (142) İbn ül- Esir, el- Kâmil, V., S. 52 ve 58. (143) Ş erefettin Yaltkaya, Darüldünün Ilâhiyat Mecmuas ı , say ı 15; S. 7.;

Ebu'l - Ferec, Tarih, L, S. 203.

Page 95: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

ABBAS İ İ MPARATORLU Ğ U

89

b) Bizans'la mücadele : 162/778-779 y ı lında Bizansl ılar is-lam topraklar ına ak ı n edip büyük zararlar verdiler, Mara ş halk ı -nı katlettiler. Bunlar ın üzerine Hasan bin Kahtaba bir orduyla gi-dince ve bir iki şehri, karşı lık olarak y ıkınca, Bizansl ı lar kaçt ı lar. Ama Rumlar yeniden sald ırıya geçmekte gecikmediler. O zaman Halife Mehdi oğ lu Musa'yı yerine b ırak ıp Musul yoluyla kuzeye doğ -ru yürüdü, Haleb'de 'karargah kurdu ve o ğ lu Ilarün'u Kürdistan ve Azerbaycan bölgelerini yönetmekle görevlendirdi. 165/782'de Hartin İ slam Istanbul Boğ az ına kadar götürdü. 780'de ölmüş olan imparator IV. Leo'nun zorba ve saltanat heveslisi e ş i İrene henüz ergin olmayan o ğ lu VI. Konstantin' (780-797)e naibe-lik ettiğ i s ırada (144) Araplar' ın Boğaziçi k ıyı larına ulaş tıkların ı görüp telâ ş a dü ş tü. Sonunda büyük bir yenilgiye uğ rayan Bizans Imparatoriçesi a ğı r vergiler ödemek 'koşuluyla 3 y ı llık bir barış andlaşmas ın ı imzalamak zorunda b ırakı ldı .

Mehdi 785'te Mazenderan'da bir av partisi s ıras ında at ı ile birlikte harap bir binan ın, kap ı s ına çarpmış bu yüzden ölmüş tür. Hükümdar olarak o, hiç şüphe yok ki, Abbasi soyunun en iyi ha-lifelerinden birisi idi. Mehdrnin zehirlenerek öldü ğü de rivayet edilmektedir (145).

D) Ilâclrnin halifeliği (169-170/785 -786) : Harun babas ının ölümü üzerine ağabeyi henüz yirmidört ya şı ndaki Musa el-Hâdryi halife ilan etti; herkesten önce kendisi ona biat edip, hilâfete mah-sus mühür, asa ve h ırkay ı ona teslim etti. Ayn ı yı l alevilerden Hüseyin bin Ali 'yak ın akrabalar ının yard ımiyle hilafet iddia ede-rek ayakland ı . Bir sabah erkenden Mescid-i Nebevrde cemaatin biatini kabul edip vâliyle küçük bir savaştan sonra beytülmâldeki paraları aldı ve Mekke'ye gitti. Kendisinden yana olacak bütün kö-lelerin azat edileceğ ini ilan etmesi üzerine pek çok yanda ş topla-yabildi. Abbasi halifesi onunla 169 zilhiccesinde (Haziran - Temmuz 786) çarp ış t ı . Hüseyin bin Ali öldürüldü, askerleri da ğı ldı .

Sert yürekli, inatç ı ama cesur, edebiyata dü şkün bir kiş i olan

Hadi kardeş i Harün'un kendisine kar şı gösterdiğ i güzel niyetlere rağmen onu veliahtlikten uzaklaştırıp oğ lu Cafer'i veliaht tâyin et-

meğ e çalış t ı . Baz ı Emirler bu yoldaki isteğ ine uydular; ancak Ber-

(144) Ebu'l-Ferec, Tarih, 1., S. 204. (145) 'bn ül-Esir, el -Kamil, V., S. 71.

Page 96: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

90

Bahriye ÜÇOK

mekoğullar ı ndan Yahya bin Hâlid'in bilgece tedbirleri sayesinde bu gerçekle şemedi. Zira Hadi bir y ı l üç ay halifelik makam ı nda kala-bilmiş tir.

E) Hârıln ür-Re ş id zaman ında (170-193/786-809) Abbasi 1m-paratorbığ u : 766 y ı l ında Hayzuran adlı bir câriyeden dünyaya gel-miş olan Hârûn 786 y ı l ında tahta ç ı k ı nca Yahya bin Hâlid Berme-kryi s ı n ırs ız yetkilerle vezir tâyin etti. Yahya iki o ğ lu Fazl ve Câfer ile birlikte onyedi y ı l Abbasi İ mparatorluğunu yönetmi ş tir. Harûn ür-Re ş id devri Asya'da Arap saltanat ın ın en parlak bir dönernidir. Halifenin k ıyafet de ğ i ş tirerek geceleri halk ın toplumsal vve ahlâki durumunu incelemesi, haks ızlığ a uğ ram ış olanlara yard ım etmesi, ş efkatli davranmas ı , ayrı ca debdebe ve ihti ş ama düşkün olduğu hâl-de dindarl ığı elden b ı rakmamas ı , Araplar' ın toplumsal hayat ım ge-ni ş ölçüde etkilediğ i gibi, ününür ı uzak ülkelere kadar ula ş mas ı nı sağ lad ı . Doğu ş tan asker oldu ğu için, çok kez sava ş lara kendisi kat ı -l ı r, uyruklar ın ın geçim durumu ile yak ından ilgilenir ve haks ızl ı k-lar ı ortadan kald ı rmak için s ık s ık denetlernelerde bulunurdu. O kendi zaman ında tüccarlar ın, hac ı ların ve öğ rencilerin ülke içinde rahatça seyahat edebilmelerini sa ğ lamış t ı . Onun zaman ındaki refa-h ı n derecesi, yapt ı rdığı camiler, okullar, hastahaneler, kervansaray-lar, yollar, köprüler ve kanallarla en iyi tan ı kları n ı bulmuş tur.

a) Bernı ekoğullar ının vezirliğ i : Ama unutulmamal ı d ı r ki, Hâ , rün ür-Reş id bütün bu kalk ınmay ı ve iyi yönetimi, saltanat ımn ilk

on yı l ı nda iktidarda bulunan Bermekoğulları 'ndan vezirlere borçlu-dur.

Belh dolaylar ından asil bir aile olan Bermeko ğullar ı , daha Alı -dülmelik zaman ında sarayla ili şki kurmu ş lard ı . Bunlardan Hâlid, Ebu'l-Abbas Saffah' ın merkez yönetiminde vâzife alm ış ve k ı sa za-manda temayüz etmi ş ti. Bunun oğ lu Yahya, Harün'un veliahtl ı k zaman ında onun hizmetinde bulunmu ş ve kendisini ona o kadar sevdirmi ş ti ki, Hârün Halife olunca. Yahya'y ı yukarda da söyledi-ğ imiz gibi s ın ı rs ız yetkilerle vezir tâyin ve kendisine sayg ı göster-mek amac ı yla çok kez «Baba» (146) diye hitap etti. Eski hocas ı olan Yahya'n ın nasihatları nı Hârün hiç ihmal etmeden tutard ı . Yahya' n ın oğulları olan Fazl, Câfer, Musa ve Muhammed de babalar ı gibi ileri görü ş lü idilor. Yüksek iktidarl ı kimselerdi. Bunlardan Fazl

(146) Mes'üdl, Muruc, VI., S. 392.

Page 97: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

ABBASi İ MPARATORLU Ğ U

91

Horasan ve M ı s ır valiliklerinde bulunmu ş , Deylem'de ba ğı ms ızl ık ilan etmi ş olan Yahya bin Abdullah'a boyun eğdirmiş ti.

Câfer de birçok illerde hizmet etmi ş , Suriye'de Mudarhlar ile Himyerliler aras ında yeniden ba ş l ıyan çekişmeyi yatış t ırma i ş ini üzerine almış tı .

Yahya yaş lanınca ba ş arı ile yönettiğ i vezaret makam ını oğ lu Cafer'e b ı rakt ı . Bennekoğullannı n, Abbaso ğulları soyuna yapt ığ) büyük hizmetler gene bu devirdeki entrika ve iftiralar yüzünden umulmad ı k bir biçimde sonuçlanmış tır.

Bermekoğulları nın üstün niteliklerini k ıskananlar, Hârûn'a ül-kenin as ı l sahiplerinin onlar oldu ğunu, Halife'nin imparatorluk üze rindeki nüfuzunun birgün hiçe ineceğ ini ve belki de kendisini orta-dan kald ı rmak istiyeceklerini ilham edip bütün bu aileyi bir iki kiş i dışı nda öldürttüler (187/803). İş te bu kudretli yöneticilerin or-tadan kalkmas ı sonucudur ki, Harûn'un saadet devrine gölge dü ş -müş , Halife ç ıkan ayaklanmalar ı bastırmak ve savaş lara gitmek zo-runda kalmış tır.

b) Kuzey Afrika'nın Abbasi İmparatorluğundan çözülmesi : Harun ür-Resid'in Saltanat ı s ıras ında Afrika'da baz ı karışı klıklar meydana ç ıkmış tı Halife, Herseme adında birini Afrika'ya vali -olarak atad ı . Herseme orada kar ışı kl ıkları bast ı rdı . ama üç y ı l son-ra istifa etti. Yerine giden yeni vali Afrika'da düzeni sa ğ l ıyarnad ı . Esasen Afrika eyaleti o s ı ralarda Abbasi Devletine gelir sa ğlıyam ı -yor, tersine üste para sarf ı na sebeb oluyordu.

İ brahim bin Agleb ad ı ndaki Zâb valisi bu durum kar şı s ında Hârûn ür-Reş id'e baş vurarak Afrika'daki İ slam topraklar ının yö-netimi veraset yoluyla kendi soyunda intikal etmek ko şuluysa veri-lirse, orada bar ışı ve düzeni herzaman sağ lıyacağı nı ve hükümetin para yard ımını da istemeyip üste kendisi her y ı l devlet hazinesine 40 000 dinar ödiyeceğ ini bildirdi (147). Eski valisi Herseme bu tek-lifi duraksamadan kabul etmesini Halife'ye sal ık verdi. İş te böyle-ce İ brahim bin Agleb ifriklye valiliğ ine atanm ış ve kı sa zamanda Abbasi imparatorluğu içinde ilk kez özerk bir devlet kurmu ş oldu.

c) Asya'da durum : ca) Bizans'la mücadele : Asya'ya gelince oran ın yönetimi zarars ız git ınekteydi. S ınırlar Hinduku ş dağ ların.

(147) İbn ül - Esir, el - Kâmil, V., S. 104.

Page 98: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

92

ahriye ÜÇOK

dan Küçükasya içlerine kadar uzan ıyordu. Anadolu'da Hâran ür -Re-ş id, Avâsım adıyla bir bölge ay ırd ı ve buraları askeri bir vâlinin em-rine verdi (148). 171/787-788 y ı l ı nda Tarsus böylece berkitilmi ş bir sı n ı r şehri durumuna getirildi.

183/799'da Bizansl ı lar' ın kış k ırtmas ıyla Kuzeyde oturan Hazar Türkleri düşmanca hareketlere giri ş tiler, Kürdistan' ın kuzeyine akınlara ba ş lad ılar, orada görülmemi ş vahş etlerde bulundular. Hâ-rün ür-Re ş id bu kavimler üzerine bir kuvvet göndererek onlar ı ağı r bir yenilgiye uğ ratt ı . Onun vâlileri de Bizans s ını flarında akınlarda bulundular, hatta bir defas ında Halife kendisi sefere kat ı ldı . Bir y ı l sonra Bizansl ı larla gene çarp ış malar ba ş lad ı . Bu s ırada İrene, erginle ş tiğ i için kendisini naibelikten uzakla ş t ı rmış olan oğ lu VI. Konstantin (780-797)'i tahtmdan indirmi ş , gözlerine, mil çektirmi ş ve kendisi Bizans Imparatorlu ğu taht ına oturmu ş idi (797-802). Ül-kesindeki kan şı klıklar ı gidermek amac ıyla Müslümanlara gene ver-gi ödemek ko ş ulu altı nda bar ış önerdi. 802 y ı lında İ rene başbakan ı veya maliye bakan ı Nikeforos (802-811) taraf ından taht ından indi-rilip Midilli (= Lesbos) adas ı na sürülüncüye kadar bu bar ış süre bildi.

Nikeforos tahta geçer geçmez, Halife'ye alayc ı bir mektup ya-zıp önceki yı llarda Bizar ı shlar' ın vermi ş oldukları vergileri geri is-tedi. Hârün ür-Re ş id hemen sefere ç ıktı ve Nikeforos'u yeni ba ş tan vergi vermeğe mecbur etti. Imparator anla şmalara ba ğ lı kalmad ı . 806'da Heraklea (Konya Ere ğ lisi)'yı alan Halife, Bizans İ mparato-runu öyle bir yenilgiye uğ ratt ı ki, Nikeforos kendisi ve ailesi için bir çe ş it kafa vergisi verme ğe mecbur oldu.

cb) İ ran ve Ortaasya olaylan : Harün ür-Re ş id'in vâlilerin-den Ali bin İ sa aşı rı vergi toplamas ı yüzünden bütün halk ın nefreti-ni kazanmış t ı . Yakınmalar ın çoğalması üzerine Halife 805'te kendisi Rey'e gitti; ama Ali bin İ sa'n ın sözlerine kat ı larak, onun memuri-yetini yeniden onaylad ı . Ayn ı yı lda Semerkanfta Râfi' bin Leys ayaklannn ş ve Ali bin İ sa ona kar şı gönderilmiş ti. Fakat Ali bin Isa'dan yak ınmalar o kadar artm ış t ı ki, sonunda Halife onun yeri-ne Horasan vâliliğ ine Herseme'yi atad ı . Ancak Rafi' bin Leys bu s ırada bütün Maveraünnehr'e egemen olmu ş tu. Durum günden gü-ne güçleş tiğ i için Halife, oğ lu Me'mun'u Merv'e yollad ı ve ayaklan-

(148) Belâzuri, Futuh, I., S. 303 ve 309.

Page 99: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

ABBAS İ fIVIPARATORLU Ğ II

93

may ı bast ı rmak üzere Tus şehri üzerine kendisi de yürüdü. Orada hastaland ı , bir rivâyete göre 3. Cemaziülahir 193/21. Temmuz 809'da öldü.

d) Hârûn ür-Reş id'in kiş iliğ i : Avrupal ı tarihçiler Hârûn ür Reş id ile Büyük Karl (Charlemagne)' ın dostluk ili ş kilerinden söz ederler. Bu iki hükümdar anlat ı ldığı na göre birbirlerine elçilik he-yetleri göndermi ş lerdir. Bu elçilik heyetleri baz ı hediyeler getirmi ş -lerdir. Hârûn ür-Re ş id'in hediyelerinden biri de o zamana kadar Avrupa'da hiç görülmemi ş bir çalar saatti. Bu, Imparator saray ın-da oldukça büyük bir hayret uyand ırmış t ı . Ama bütün bu aç ı kla-malar yaln ız Avrupa kaynaklar ına dayan ır İ slam, kaynaklar ı böy-le bir elçilikten asla söz etmemektedirler.Bu yüzden de bu husus-taki rivâyetler daima şüphe ile karşı lanmaktadır (149).

Hârûn ür-Reş id ad ını dünya tarihinde büyük hükümdarlar s ı -ras ında yazd ırmay ı başarmış bir imparatordur. Ülkesini istibdatla vönetmiş tir. Zaman zaman kindar olmu ş tur ve zaaf göstermi ş tir. Ancak mâlik olduğu s ınırs ız iktidara rağmen, o kadar hay ır sever ve o kadar fedakârd ı ki, bu kusurlan göze çarpmazd ı . Uyruklarma karşı cömertti. 9 kez hac kafilelerine kat ı ldı . S ırf onlara bir zarar gelmesin diye güvenlik tedbirleri ald ırtmış tı (150). Zira o zamanlar hac yolları bugünkü gibi güven alt ında değ ildi. Arap kabileleri hac kervanlar ına sald ırır, hac ı lan öldürür ve mallar ı gaspederlerdi. Bu yüzden hacca giden son halife Hârûn ür-Re ş id olmuş tur.

Hârân'Un saray ı zaman ının en parlak ve en ihti ş amlı sarayla-rından biri olmakla kalmam ış aynı zamanda bir bilim ve sanat merkezi olmu ş tur. Müzisyenliğ i saygı değer bir meslek hâline ge-tiren, edebiyatta dereceler tesis eden gene Hârûn ür-Re ş id'tir: Onun zaman ında Ebu Hanife'ye atfedilen fakat ö ğ rencisi Kadi'l-Kudat Ebu Yusuf'un çalış maları ile gelişen Hanefi mezhebi iyice yayı ldı .

Hârûn ünReş id babas ı zaman ında ba ş lanmış olan bilim, sanat ve fen kitaplar ını n arapçaya çevrilmesi alan ını geni ş letti. Oğullann ı büyük bilginlere, e ğ itim ve öğ renimleri ile uğ raş s ınlar diye, teslim etti. Bunlar aras ında Sofiyun'dan ünlü Esmüi ile Safii mezhebinin kurucusu İ mam Muhammed bin İ dris ül-Safii, İ sa bin Yunus, Suf-

(149) Bu hususta bak ın ız, Schmidt, Karl der Grosse und Harun ar - Ra ş id, Der. Islam, III., 409-11.

(150) İbn ül- Esir, el-Kamil, V., S. 112.

Page 100: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

94

Bahriye ÜÇOK

yan bin Sûri, müzisiyen İbrahim bin Mavsull gibi ünlü ki ş ilere rast-lamaktay ız. Hiçbir halife ö ğ retim ve eğ itimi onun kadar koruma-mış t ı r. Kendisi de ş air olduğundan ş airlere, büyük yak ı nlı k göster-miş , yard ımlar ı n ı esirgememi ş tir.

F) Emin (193-198/809-813) ve Me'mun (198-218/813-833) dev-ri a) Emin'in Halifeliğ i : Emin tahta geçti ğ i vakit kardeş i Me' mun Horasan valisi idi. Babalar ı Haran ür-Re ş id ölmeden önce oğulları Emin, Me'mun, Mu'temin'i s ıras ıyla veliahtliğe atam ış tı . Emin ve Me'mun her, ikisi de, ça ğdaş en büyük bilginlerin yan ında yetiş tirilmi ş lerdi. Ancak Me'mun hadis f ı kıh ve tarih bilimlerini ve ayr ı ca güzel konu şma sanat ını iyice öğ renirken, Emin öğ renimden çok, eğ lenceye dü ş kün olduğu için vaktini ho ş ça geçirmenin çarele-rini aram ış t ı . Hârûn ür-Re ş id bunu farkettiğ i içindir ki, Horasan'da-ki hazine ile ordunun komutanl ığı nı Me'muna b ırakm ış tı . Emin ba-bas ı zaman ı nda başvezir olan Fazl bin Rebi'i gene bu görevde b ı rak-t ı . Ordunun iki yı ll ık ücretini birden askere da ğı tt ı . Bu yoldaki hareket askeri tamamiyle Emin'e ba ğ lamış olduğundan Me'mun askerin büyük bir k ı smından yoksun kalm ış t ı . Buna kar şı l ık Me' mun da Horasan'da Fazl bin Sehl adlı bir İ ranlının yardımını gör-dü. Aync ı Herseme ile Tahir bin Hüseyin ad ındaki kiş iler de ona yardımcı olmuş lardı . Me'mun halk ın vergilerini indirmek gibi ted-birler sayesinde çevresinde büyük bir sempati toplad ı . Kardeş ine karşı da sad ık ve vazifesine bağ l ı bir durum tak ındı .

Ercin ise yönetiminde bulunan ülkede ya ğmac ı lığı kendine i ş cdinmi ş olan askerlerini cezaland ı rmak şöyle dursun, onları hedi-yelerle şımart ıyordu. Böylece hem hazine bo şalıyor, hem de mü-neccimler ve asalaklar gün geçtikçe art ıyordu.

Emin yüz dansözden olu ş an bir baleyi saray ında bulundurur, bunlar değerli taş larla süslü elbiseler içinde ola ğanüstü güzel raks gösterileri ile Halife'yi e ğ lendirirlerdi. Ayrıca Emin Dicle ı rmağı üzerinde yap ı lacak ş enlikler için aslan, fil, kartal, y ı lan ve at biçi-minde e ş siz derecede süslü be ş büyük kay ık yapt ırmış tı . Bu ka-yı klarda düzenlenen şenlikler ve bale gösterileri aras ında vakit ge-çiren Halife imparatorlu ğun yönetimini tamamiyle âciz ve iktidar-s ız bir adam olan Fazl bin Rebi'e b ırakmış tı .

Bu durumu farkeden Bizansl ı lar, İ slam s ını rlarını geçmenin zaman ı geldiğ ine inand ı lar. Emin onlarla u ğ raş aca ğı yerde, karde ş i Me'mun'u Horasan valili ğ inden azletti. Me'mun ile Emin'in aras ı

Page 101: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

ABBAS? İ MPARATORLU Ğ U

95

bu yüzden aç ı ldı . Üçüncü veliaht olan Mu'temin'e (Kas ım) babas ı taraf ından yönetimi verilmiş olan iller de bunun elinden al ındı .

b) Emin-Me'mun mücadelesi : Fazl bin Rebi' Me'mun halife olduğu takdirde kendisinden öç al ı r diye korktuğu için, Halife'ye durmadan Me'mun'u veliahtlikten ç ıkartma= sal ık vermekteydi. Halife önceleri buna önem vermedi ğ i halde, sonraları , israrlara da-yanamam ış , saray ı erkan ından olan Al! bin İ sa bin Mâlıân'ın da kış kırt ınas ıyla Me'munu yeliahtlikten azletmi ş ve henüz çok küçük olan oğ lu Musa'yı veliahtliğe atam ış tı (151). Me'mun bütün bu olanlara kar şı valisi bulunduğu yerlerin bat ı s ı nı rlarını s ıkı bir kontrol alt ına aldı . Böylece Emin ile Me'mun aras ındaki bağ tama-miyle kopmu ş oldu.

Emin, babas ı Harün ür-Re ş id tarafından yaz ı l ıp Kübe'de sak-lanmakta olan iki ahitnameyi getirtti ve y ı rt ıp att ı . Öte yandan 50 000 ki ş iden oluş an bir ordu da Ali bin İ sa bin Mahan komutas ı n-da Rey'e gönderildi. Me'mun'un, Tahir bin Hüseyin'in komutas ı n-da bulunan ordusu ile bu ordu karşı laş tı lar. Emin'in ordusu bü-yük bir yenilgiye uğ rad ı . Ali bin İ sa öldürüldü. Onun ordusundan bir k ı smı da Me'mun'un ordusuna kat ıld ı . Tâhir bin Hüseyin'in Me'mun'a gönderdi ğ i zafer bildirisi Caesar' ın Roma senatosuna gönderdiğ i zafer bildirisi kadar k ı sa ve özlüydü: «Ali bin İ sa'n ın kesilmi ş başı önümde, yüzü ğü parmağunda, askerleri ise emrim-dedir» (152). Bunun üzerine Emin'in veziri Fazl bin Rebi'in Me' mun ve çocuklarının baz ı mallarına el koymas ı halkı Halife'den ve vezirden soğuttu. Bu s ı rada Tâhir bin Hüseyin Kazvin'e kadar ilerlemiş ti. Bir yandan da Herseme kuzey bölgesinden bat ıya doğ -ru ilerlemekteydi. Bu olaylar üzerine Me'mun bütün Iran halk ı ta-rafından Halife olarak tan ı nd ı . Fazl bin Sehl tam yetkilerle He-medan, Hind Denizi, Hazar Denizi aras ındaki bölgeye vali tayin edildi. Maliye bakanl ığı (Emir ül-Harâc) ile sava ş bakanlığı (Emir ül-Harb) da kendisine verilmi ş ti. Bütün bunlardan ba şka Me'mun' un orduları Yemânte, Bahreyn yönlerini ele geçirdikten sonra Va-sı t' ı zaptetti; bu i ş o kadar çabuk olmu ş tu ki, Küfe'de Emin'in valisi bile' Me'mun'a biat etmek zorunda kalm ış t ı . Daha sonra Basra valisi de onu izledi. Tahir bin Hüseyin'de Medain'i alarak Bağdat yöresine geldi. Herseme ise kuzeyden inip Ba ğdat'a sald ı r-

(151) Emir Ali, a.g.e., I., S. 258. (152) Emir Ali, a.g.e., I., S. 258.

Page 102: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

96 Bahriye ÜÇOK

maya baş ladı . Bu s ı rada Emin hazineyi bo ş alt ıp askerlerine da ğı t-t ı Sonunda alt ın ve gümüş sahanları da erittirdi. Bu ku ş atmadan Bağ dat şehri çok zarar gördü. Uzun çarp ış malardan sonra Emin, Me'mun'un iki emirine teslim oldu ve hilafet mührünü karde ş ine yollad ı . Emin'in çoluk çocuğu ile vedala şmas ı çok hazin olmu ş tu. Komutanlar ona çok sayg ı gösterdiler. Ancak bir kalede gözalt ına alındı . O gece duygusuz baz ı Iran askerleri, Emin'in yan ına gidip ba şı n ı kestiler ve Horasan'a gönderdiler; Emin'in ba ş s ız vücudu ise Bağdat'ta gömüldü (153).

c) Me'mun'un halifeliğ i : Henüz halifeliğe geçmi ş olan Me' mun bu haberden o derece üzüldü ki, ,katilleri yakalat ıp cezalandı r-d ı . Karde ş inin çocuklar ını kendi yanına ald ı . Onları kendi k ızları ile evlendirdi. Karde ş inin dört yı l sekiz ay süren saltanat ından sonra 198/813'te tahta geçen Me'mun hemen Ba ğdat'a gelmedi; başveziri Fazl bin Sehl'e s ı n ı rs ız yetkiler tan ıyıp kendisi bilginler ve fıkıhçı lar ile bilimsel tart ış malara dald ı . İ mparatorluğun uzak s ı n ırlannda olan bitenleri asla bilmiyordu. Örne ğ in Emevi yandaş -larından Nasr ad ında birisi Elcezire'de ayaklanmış ve Halife'nin askerleri ile be ş yı l çarp ış mış t ı . Irak'ta ise Bedeviler ayaklanm ış -lardı .

199/814 yı l ında ayrıca İ bni Tabâtabâ ad ında bir alevi Küfe'de ç ıkarak halk ı Resul soyuna biata ça ğı rmış t ı . Sonunda Irak'taki is-yanın bast ırı lmas ı ile vezir Fazl bin Sehl, k ı skandığı halde Herse-rne'yi görevlendirdi. Irakta'ki kar ışı klıklar Herseme taraf ından bas-t ı nl ı nca, Herseme'ye M ı s ır'a dönmesi emri verildi. Ancak tedbirli komutan hala tehlikenin mevcut olduğunu, bunun için Halifenin dikkatini çekmek gerekti ğini söyledi ve Merv'e Halifenin yanına git-ti. Halife ile aralar ında ş iddetli bir tart ış ma geçti. Herseme devletin nas ı l çöküntülere sürüklendi ğ ini askerce Me'mun'a anlatt ı ama o, hükümdar saray ı ndan evine giderken Fazl bin Sehl'in adamlar ı ta-

rafından ağı r ş ekilde yaraland ı . Bir iki gün sonra ald ığı yaralardan öldü. Halife onun öldürülmü ş olduğunu epeyi sonra ö ğ renebildi.

ca) Bağdat'ta kargasalik : Herseme'nin katli Bağdat'ta asker-

ler aras ı nda karga ş alı klar doğmas ına sebeb oldu. Ş ehir halk ı Hasan

bin Sehl ile karde ş i Fazl bin Sehl'e karşı ayakland ı ; 200/815'te Me'

(153) Mes'üdi, Muruc, üz - Zeheb, VI., S. 415; Ibn ül - Esir, el -Kâmil, V„ Ş . 134 -36,

Page 103: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

ABBAS! İ MPARATORLU Ğ U

mun uzun zamandanberi mevcut, hilafeti Hz. Muhammed'in ailesine bırakma yolundaki tasar ı ları gerçekle ş tirmek istedi. Bu amaçla da Hz. Ali soyundan Musa Kazım'ın oğ lu İmam. III. Ali'yi Medine'den getirtti. Bir y ı l sonra yani 201/817 ramazan ı nda onu Riza man Muhammed ad ıyla veliaht ilan edip Emirlerden biatlerini ald ı (154). Me'mun o zamana kadar Abbasiler'in resmi rengi siyah ı kaldırıp yerine yeş il rengi kabul etti. İmam Riza'n ın veliahtliğ i Bağdat'ta bu-lunan Abbasi ailesi üyeleri aras ında kaynaşmaya sebeb oldu. K ısa bir süre sonra Ba ğdat ki ş isel güvenliğ in kalmadığı bir anarşi böl-gesi haline geldi. Bir tak ım komiteler türedi. Bunlar suçlu sayd ık-ları kimseleri yargı lamaya 'üzüm görmeden idam etmekteydiler. Abbasiler'den İ brahim bin Mehdryi halife ilan ettiler (155). Bu anar ş iye karşı ne İ brahim bin Mehdi, ne de veziri Hasan bin Sehl birş ey yapabildiler; çünkü ayaklanmalar, çapullar hemen bütün Irak'a yay ı lmış t ı .

cb) Veliaht Ali el-Riza'n ın Halife'yi uyarmas ı : Bu kötü du-rumdan üzüntü duyan veliaht Ali el-Riza, Me'mun'a ba ş vurarak ülkenin gerçek durumu hakk ında ona baz ı sırları aç ıkladı . Bu cürrleden olarak ba ş vezir Fazl bin Sehl'in herşeyi kendisinden sakladığı nı , hatta kendisinin veliahtli ğine Bağdatl ı lar'ın çok k ızıp ayakland ı klann ı ve İbrahim bin Mehdi'yi Halife ilan ettiklerini bildirdi. Bu haberler Halife Me'mun'u dalm ış olduğu bilimsel araş -t ırmalardan çekip ç ıkarmaya yetti. Me'mun Riza'n ın bildirdiğ i şey-lerin doğ ruluğuna daha ba şkalanndan da öğ renmek istedi. Ali el-Riza, Emirlerden baz ı ları nın adlarını ona verdi. Onlar huzura çağ -r ı ldı lar ve Halife'den ba şvezirin gazab ına karşı kendilerini koruya-cağı na dair söz ald ıktan sonra, İ mam Ali el-Riza'n ın bildirdiklerini onaylad ı lar. Herseme'nin nas ıl Fazl bin Sehl'in kurban ı olduğu-nu, İbrahim bin Mehdi'nin Abbasiler'ce Halife-i Müslimin tayin edildiğ ini ayrı ntı larıyla anlatt ı lar.

Bunları öğ renince Me'mun hemen hareket emrini verdi ve er-tesi gün saray ı erkan ı ile birlikte Bağdat yoluna koyuldu.

Hilelerinin ortaya ç ıktığı nı anlıyan Fazl bin Sehl, İmam Ali el-Riza'n ın yandaş ]annı ezmek suretiyle h ıncını teskin etmeğe kalkış -tı ; birçoklarm ı öldürtüp çocuklar ını zindanlara att ırdı . Ancak ve-zirin dü şmanları da kendisini birgün gizlice öldürdüler.

(154) İbni Tiktaka, el - Fahri, 374 v. öt. (155) Ebu'l- Ferec, Tarih, I., S. 216.

Page 104: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

Bahriye 1JÇOK

cc) Veliaht Ali el-Riza'n ın ölümü : 203/818 y ı l ında Me'mun'un gerçek dostu, veliandi İ mam Ali el-Riza öldü. O zaman Me'mun ba-bas ın ı n mezar ı n ı ziyaret etmek için Tus'da bulunuyordu. Bu haber onu o kadar etkiledi ki, İ mam Ali el-Riza için bir türbe yapt ırtt ı . Bu türbeye Meşhed denir, Me ş hed, Horasan'da Tus ş ehrine yak ın bulunmaktad ı r ve Siiler'in halen en büyük ziyaretgâhlarmdan bi-risi say ı lmaktad ı r.

İ mam Ali el-Riza'ya son vazifeler yerine getirildikten sonra, Me'mun bat ıya doğ ru yoluna devam etti. Nehrevan'da sekiz gün ka-l ı p Abbasilerle görü ş tü. Onlardan baz ı lar ı n ın israrl ı isteklerine ka-p ı larak renk ye ş ilden gene siyaha çevrildi. Me'mun debdebeli bir ş ekilde Bağ dat ş ehrine girdi; Me'mun'un Ba ğ dat'a girmesiyle bü tün kar ışı kl ıklar son buldu (156). Komiteler da ğı ld ı . Bağdat surla-r ı ndaki y ık ınt ı lar onar ı ld ı , Kutsal Yerler vâlili ğ i alevilerden bir kimseye verildi. Kûfe ve Basra vâliliklerine ise Halife'nin iki kar-de ş i atand ı .

cd) nhiriler'in ortaya ç ıkışı : 825 y ı l ı nda baz ı gönüllülerin de yard ı m ıyla Girid adas ı zaptedildi. Daha önce 823 y ı l ında İ brahim bin Agleb Sicilya'yı dolay ı s ıyla Abbasi imparatorluğuna katmış tı . Bu s ı rada Yemen'deki ayaklanma da çıkart ı lan bir genel af üzerine vatış mış t ı . Ancak Horasan'da 821'de hariciler ayaklanm ış lardı (157). Me'mun bunu bast ı rmakla komutanlar ından Tahir'i görevlendir-mi ş ti. Aslen Iranl ı olan ve farsça konu ş an general Tahir bu uzak âsi eyâlete k ı sa zamanda ba ş eğdirdiğ inden 207/822 Ekim ay ında cu-ma hutbesinden Halife'nin ad ı nı kald ı racak kadar kendisini emni-yette ve ortam ı elveri ş li buldu. Bu olaydan bir gün sonra. Tahir öl-dü, ama harekete yön verilmi ş ti. Halife Me'mun onun oğulları n ın

bu eyâlette egemenliklerini tammaktan ba şka ç ıkar yol göremedi ve böylece modern Iran hanedanlarm ın tarihte ilki olan Tahiri ha-nedan ı kurulmuş oldu. O tarihten bu yana Horasan bölgesinin ka-deri, Bağdat'tan kopmu ş ve İ ran ınkine bağ lanm ış bulunuyordu. Böylece Abbasi halifesi Me'mun, babas ı zaman ında kuzey - bat ı Af-rika'da Aglebi devletinin kurulmas ına nas ı l ses ç ıkarı lmadıysa, Ta-

(156) Ebu'l- Ferec, Tarih, I., S. 220. Me'mun amcas ı İ brahim bin Mehdi'yi affetti. Belki iyi bir müzisyen olmas ı , ut çalmas ı onun aff ına vesile olmuş tur.

(157) Cl. Huart, Histoire des Arabes, I., S. 302; Ebu'l-Ferec, Tarih, I., S. 217.

Page 105: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

ABBASi İ MPARATORLU Ğ U

99

bir oğullarının Horasan'da merkeze ba ğ l ı bir devlet kurmas ına göz yummak zorunda kalmış tır.

ce) Hurremi hareketi ve Bâbek : Ebu Müslim'in 136/753-4'te idam edilmesi üzerine Horasan'da Hurrerniye adl ı bir mezhep geli ş -meğe baş lamış tı . İ slâmiyet, Zerdü ş tçülük ve Maniheizm'in karış -mas ından meydana gelmi ş olan bu mezhep mensuplar ı hoş olan ve ba şkas ına zarar vermeyen her ş eyi yapmay ı mubah sayıyerlard ı . Men-suplarından bir k ı smı Ebu Müslim'in öldüğüne inanmay ıp kendisi-nin «dünyada adâleti yaymak üzere» tekrar gelece ğ i kanı s ındaydı -lar ki, bunlara Müslimiye ad ı verilmiş ti. Diğer bir k ısmı ise Ebu Müslim'in bütün yetkilerinin k ızı Fatima'ya geçti ğ ini ve onun imam olduğunu kabul ediyorlard ı ki, bunlara da Fathrdye denihniş tir. (Mes'udi, Muruç VI. 186).

Halife Me'mun devrinde Hurrerniye mezhebinin ba şı na, Ab-basi imparatorlu ğu içindeki disiplini bir hayli sarsan ve ciddi bir tehlike yaratm ış olan Bâbek geçmi ş ve bu mezhebin yaygın olduğu bölgelerde merkeze kar şı ,ayaklanmış t ı . Bizansl ı larca k ış kı rt ı lan ve kendisine yardım edilen Bâbek'in sindirilmesi Me'mun zaman ında mümkün olamad ı . Birçok kez üzerine gönderilen asker yenildi ğ in-den onun bat ı l mezhebi gittikçe yay ı ldı . Hemedan dolaylarında ber-kitilmiş bir mevki' kurduğu zaman Halife Mu'tasım onun üzerine büyük bir ordu gönderdi, Bâbek'in 60 000 kadar yanda şı öldürül-düyse de, kendisi ele geçirilemedi. Mu'tas ım bir kez daha büyük bir ordu gönderip Erdebil ile Zencan aras ında Bâbek'in y ıkmış olduğu kaleleri onart ıp Erdebil yolunu güven alt ına aldı ; Afş in ve Büyük-boğa gibi komutanlar ı da Bâbek'in ele geçirilmesi ile görevlendir-di. Sonunda Büyükboğ a, Bâbek'in hazinelerini ele geçirdi, ama Bâ-bek ancak daha birçok sava ş lardan sonrad ır ki, 222/837'de kendi-sini tanıyan bir çoban ın Ermeni prensi Sanpat oğ lu Sehl'e haber vermesi üzerine bu prens taraf ından tutukland ı ve Afş in'e teslim edildi. Bâbek 223/838'de Samarra'da i şkence ile öldürüldü (Mestudi, Müruc, VII. 123 v. öt).

cf) Bizans% savaş : Me'mun ayaklanm ış olan Bâbek'e yard ım eden Bizanshlarla da çarp ış tı . Bizans imparatoru ayrıca Arap s ı -n ırındaki birçok kalelere sald ın-nış ve onları yakıp yıkm ış tı . 831. Mayıs ayında Me'mun Bizans'a sefer açt ı ve Kapadokya'da dört kaleyi zaptetti. Daha önce Bizansl ılar' ın vermi ş oldukları zararla-rı görerek onlar ı ş iddetlice cezaland ırmaya yemin etti. İmparntor

Page 106: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

100 Bahriye ÜÇOK

Teofilos (829-842) bunu haber al ınca, Me'mun'a barış yapmak ve vergi ödemek teklifinde bulundu. Me'mun verginin azl ığı nın veya çokluğunun önemi olmad ığı nı , ancak Rumlar' ın kendisini Bizans imparatoru tan ı d ıklar ı takdirde bar ış yapabileceğ ini bildirdi. Teo-filos buna hiçbir cevap vermedi. Me'mun Kilikya'yâ, gitti, orada Tarsus'a birkaç mil uzakta, bulunan Tiyana adl ı biryerde çok tahkim edilmi ş bir askeri üs kurdu ve bir sonbahar günü karde ş i Mu'ta-s ımla birlikte yar ı donmuş bir çayda ayaklar ın ı yı kadıktan sonra ş iddetli bir hummaya tutuldular; Me'mun bu ate ş ten kurtulannya-rak 833 yı l ı ağustos ayında öldü (158).

cg) Me'mun devrinde bilim, sanat ve rasyonalizm : Me'mun bu bitmek bilmiyen karışı klıklar ve güçlükler ortas ında gene de bilimi korumaya zaman ve araçlar buldu. Onun hilafeti s ıras ında sünni mezheplerden ikisinin kurucusu, İ mam Muhammed ibni Idris el - Safii ve Ahmed ibni Hanbel gibi fakihler ve ilahiyatç ı lar-dan iki Sahih'den birinin yazar ı Buhari ve eserlerinin büyük bir kı sm ı kaybolmu ş , ama oldukça önemli bir bölümü de parçalar ha-linde kendinden sonra gelenlerin eserlerinde bize kadar intikal et-miş bulunan Vandi gibi kimseler yeti şmiş tir.

Bu devirde müsiki, İ slami devrin en ünlü sanatç ı s ı musullu İ b-rahim'in oğ lu İ shak ile temsil edilmekteydi.

Me'mun ençok Yunan, felsefesine ve pozitif bilime verdi ğ i de-ğerle dikkate de ğer. Bu cümleden olarak I. Hüsrev - Anuş irvan'dan beri Suziyana'da Cünd-i Sapur'da bulunan bir t ıp okulu Me'mun devrinde çal ış malarını sürdürmü ş tür. Me'rrun Bağdat'ta astrono-miden çok astrolojiye tahsis edilen bir gözlem evi bulunan, ancak zaman zaman astronomik ara ş t ırmalar içinde kullan ılan «Dar ül- İ lm»i kurdu. Gene bu halife zaman ında Aristo'nun felsefi ya-z ı lan ve yunan anatomisti Galien'in t ıp kitab ı arapçaya çevrildi (bk. Cl. Huart, Histoire des Arabes, I. S. 302).

Me'mun'un ak ı lcı lığ a ve müsbet bilimlere e ğ ilimi, onu daha son Emevi halifesi II. Mervan'ın devrinde ortaya ç ı kan Mutezill-ler'in düş üncelerini kabule yöneltti ve 827'de Kur'an' ın yarat ılmış olduğu akidesini ilan eden bir ferman ç ıkartt ı . Bu ferman Kur'an' ı Tanr ı 'n ı n maddi bir eseri yap ıyordu; ebedi dü ş üncelerin ifadesi de-

(158) MesTıcli, Muruc, VII., S. 96 v. öt.

Page 107: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

ABISAS İ İ MPARATORLU Ğ U

101

ğ il. İ lâhiyatç ı lar, bunlar aras ı nda Ahmed ibni Hanbd bu düş ün-ceyi reddettiler. Kaderi reddeden Mutezile'nin yanda ş ları Cenab -ı 1-lakk'ı zulümden tenzih ve adl-i ilâhiyi ispat ediyorlard ı . Müte-zililer ba ş l ıca şu esasları kabul etmekteydiler : 1) Kader yok-tur; 2) Kullann fiilleri Allah' ın mahlukü değ ildir; 3) Ebedden beri mevcut olan ve ezele kadar mevcut olacak olan yaln ız Allah'4; 4) Allah kötülük sevmez onun için günâhlar Allah' ın isteğ iyle iş -lenmez; 5) İman etmiş oldukları hâlde iyi iş ler yapm ıyanlar ebe-diyyen cehennemde kal ırlar (159). Eş 'arllik ise bu say ı lanların ta-mamiyle aksini kabul etmektedir.

Me'mun ileri görüş lülüğü ile başı nda bulunduğu devletin di-ninin gittikçe etki alan ını geni ş lettiğ ini, halbuki dinin aynı zaman-da bat ı l itikatlar, taassup ve hurafelerle doldu ğunu farkedip dini bunlardan kurtarmak için son dört saltanat y ı lında pek büyük ça-balarda bulunmu ş tur. Bu hususta kendisinden daha uygun ve da-ha müte ş ebbis hiçbir ki ş i düş ünülemezdi; çünkü o, f ık ıh ve tarih ilimlerinde olduğu gibi Kura'n-i Kerimi de büyük bir dikkat ve ihtimamla incelemi ş ve bu yolda öyle bir a ş amaya ula ş mış t ı ki, za-man ın ın bilginlerinden öğ renecek bir ş eyi kalmam ış t ı . Öyleki Me' mun yaş adığı devre kendi adını verebilmiş tir.

G) Mu'tas ınfın halifeliğ i (218 -227/833 -843) : Me'mun'un ölü-mü üzerine son derece kuvvetli ve sportmen ,kardeş i Mu'tas ım ha-life oldu. Şebib kızı M'aride adlı Türk bir câriyeden dünyaya ge- - len (160) Mu'tas ı m'ı n ilk iş i Basra ve Vâs ıt dolaylar ına gelip yerleş -miş olan Zutlar'la uğ ra şmak oldu. Bu Zutlar yard ımcı asker ola-rak halifeler taraf ından Hind'den getirtilmi ş fakat sonradan ba ş kald ırıp bulundukları yerleri ve dolaylar ını harap etmeğe koyul-muş lardı . Mu'tas ım yedi ay bunlarla u ğ raş t ıktan sonra, Zutlar'a boyun eğdirdi.

a) Samarra'n ın kuruluşu : Mu'tas ım imparatorlu ğu s ık s ık uğ raş t ıran iç ve dış huzursuzlukları kolayca önliyebilmek amac ıy-la Türkler'den bir hassa ordusu kurmu ş tu. Bunlar Bağdat'ta pek pervas ız at ko ş tururlarken, küçük çocuklar ı istemiyerek ezer bu yüzden de halk ile aralarinda çarp ış malar eksik olmazd ı . Mu'tasım'

(159) Ş erefettin Yaltkaya, Darülfünun ilâblyat Mecmuas ı , Sayı 15., S. 11.; H. Mass6 l'Islâm, S. 168, Mes'ûcli, Muruc, VI., S. 20 v. öt.

(160) Mes'f.ıdl, Muruc, VII., S. 103.

Page 108: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

102 Bahriye bçox

ııı Mutezile akidelerini kabul etmiyenlere revâ gördü ğü ş iddetli muamele de buna eklenince 835'te hükümet merkezini Ba ğdat'tan uzak bir bölgeye ta şı maya mecbur oldu. Bunun için de Samarra (Surra man ra'a)'y ı askeri bir şehir olarak kurdurdu; güzel yap ı lar ve bahçelerle bu yeni merkezi süsledi. Getirdi ğ i askerleri boylara ve akrabal ı k derecelerine göre yak ı n mahallelere yerle ş tirdi. O zamana gelinciyedek sadece sava ş larda kullan ı lan Türkler Mu'tas ı m' ın uy-gun görmesiyle halife divanlar ına kabul olundular ve Erkân-i Dev-let s ı ras ına geçtiler. Bundan sonra en önemli i ş lerde Türk adlar ı i ş itilmeğe ba ş lad ı . Yukarda anlatt ığı m ız Bâbek'i yenip teslim alan da bir Türk komutan ı olan Afş in'di.

b) Bizansla savaş : Mu'tas ım 838 yı l ı nda Tarsus kalesinden büyük bir kuvvet alarak Bizans üzerine gönderdi. Önce Iznik (Ni-caea)'e geldi ş ehrin surlar ını yı kt ıktan sonra Ankara'ya ula ş t ı . Anka-ra'n ın da surlar= y ı kt ı ve Haymana yak ını ndaki Amorium'u ku-satt ı . Bunun üzerine Bizans Imparatoru Teofilos, Abbasi komutan ı Af ş in'e karşı harekete geçti. İ ki taraf aras ında ş iddetli sava ş lar ol-du. Sonunda. Mu'tas ı rrı Amorium kalesini ele geçirip y ıktı , halkı n ı esir edip mallar ına el koydu ve bu fetihle tarihte büyük bir ün ka-zand ı .

Mu'tas ı m bir tak ım ayaklanma hareketlerini önledikten sonra 18. Rebiülevvel 227/5. Ocak 842'de Samarra'da öldü. Mu'tas ı m, Me' mun'a bakarak bilim ve sanat ile pek u ğ ra şı nam ış t ı .. Ancak Mute-zile mezhebinin yâni rasyonel dü ş üncenin egemen olmas ı nı istiyen-ler gene de Mu'tas ı m'da kendilerine bir koruyucu buldular. Fakat Mütevekkil zaman ında bu fikirler taassupla reddedildi. Yukar ı da Fc'de aç ıklamış olduğumuz gibi Hurremi ayaklanmas ın ın bast ı -r ı lmas ı ve ba ş kanları Babek'in esir edilip idam edilmesi de Mu'ta-s ı m zaman ında olmu ş ve bununla Abbasi İ mparatorlu ğu büyük bir tehlikeyi önliyebilmi ş tir.

H) Vâsık (227-232/842-847), Mütevekkil (232-247/847-861) ve Muntas ır (247-248/861-862) devirleri': a) Vâs ık'ın halifeliğ i ve Türk Emirlerinin iktidarı ele geçirmeleri : Mu'tas ı m' ın yerine ge-çen oğ lu Vas ık zaman ı nda Türk komutanlar nüfuzlar ın ı o derece ileri götürdiiler ki, Halife onlardan Eşnas'a saltanat sembolü olan değerli ta ş larla süslü bir taç giydirip Sultan unvan ını vermeğ e mec-bur oldu (161). Askeri yetkilerin s ınırın ı a ş an bir iktidar böylece

(161) Cevdet Pa şa, Kısas, VIII., S. 423.

Page 109: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

ABBAS1 İ MPARA,TORLU Ğ IJ

Türk beylerinin eline geçerken, Halife sâdece Emir ül-Müminin, yâ-ni mânevi bir iktidara sâhip ki ş i hâline geliyordu.

Vâs ı k Peygamber soyundan gelenlere çok derin sayg ı beslemek-le birlikte kendisi mutaass ıp bir Mütezili olduğu icin Kur'an' ın mahlük olup olmadığı hususunda önüne geleni imtihan ederdi. Hat-ta birgün Abbasoğullanna mensup Mâlik bin Heysem Huzâi'nin to-runu olan Ahmed bin Nasr bin Mâlik'in Mutezile'ye dü ş man olduğu için kendisi hakk ında ağı r küfürler söyleyip halk ı kış k ırtt ığı nı öğ -renir. Vâs ık, Ahmed'i huzuruna ça ğı rır, «Kur'an hakk ında ne der-sin,» diye sorar. O, «Kelâmullah't ır» cevab ını verir; «Rabbin hakkı nda neyin nedir? K ıyamette onu görecok misin?» dedikte, «Re-sul-i Ekrem, kameri nas ı l görürseniz k ıyamette Rabbinizi de öyle görecekseniz buyurmu ş biz buna inamnz» diye kar şı lı k verince, mu-tezili fakihler onun hakk ında «Cenab-i Hakk' ı cisimlere benzetiyor» diyerek katiine fetva verirler. Vâs ık ise kendi eliyle onu katle-der (162).

Vâsı k' ın bir hastal ık sonunda 32 ya şı nda 232/847'de ölümü üze-rine Türk Beylerden Davudoğ lu Ahmed ile İ tah ve Vasif gibi kim-seler. toplan ıp Vâs ı k' ı n henüz re ş id olmamış oğ lu Muhammed'e biat ettirmek istemi ş ler, ona siyah cübbe ve kalensüve (= kavuk) giydin rniş ler, fakat henüz boyu çok küçük oldu ğundan, bakm ıslar yak ış -al ıyor, vazgeçip Mu'tas ı m' ın oğ lu Mütevekkil'i halife yapm ış lard ı r.

b) . Mütevekkil'in halifeli ğ i : Bu yeni Halife kendisini tahta e ı karanlann nüfuzundan 'bir süre için kurtuirnas ını bildi. Örneğ in önceleri İ tah'a çok cömert davrand ığı hâlde, sonradan onu hapse att ırıp orada ölmesine sebeb oldu.

Mütevekkil zaman ında Kur'an' ın mahlük olduğuna karşı olan Ahmed ibni Hanbel ve onun gibi dü şünenler hapisten ç ıkarı ldı lar. liz. Hüseyin'in Kerbelâ'daki türbesi y ıkt ırı ldı . Orayı ziyaret yasak edildi. Kutsal tan ınan bu yerler tarla hâline getirilip ekin ektirildi. Haiifenin bu hareketi Müslümanlar ı çok incitti. Bağ dat halk ı mes ci derin duvarlar ı na Miitevekkil'i k ınayan sözler yazd ı lar. Ş airler onu hicvettiler (163). Fakat bu yaz ı lar ve şairlerin taş lamaları Müte-vekkil'i bu çe şit davranış lardan alakoyaea ğı yerde, Peygamber so-

(162) Cevdet Pa ş a., K ı sas, VIII., S. 424. (163) Ebu'l-Ferec, Tarih, I., S. 232; K ı sas, VIII, S. 427.

Page 110: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

104

Bahriye ÜÇOIC

vuna düşmanl ıklar' bilinen ki ş ilerle içkili toplant ı lar düzenleyip Hz. Ali'nin hakk ında kötü sözler söyliyerek e ğ lenmesine vesile olu-yordu (164). Bu e ğ lencelerden hirinde ba şı saçs ız olan Ubbade ad ın-daki ki ş i gömleğ inin alt ına bir yast ık sarar, böylece iri göbekli bir görünüş alı r, gûya da Hz. Ali'yi temsil eder, sonra halife meclisinde raks ederdi. Ş arkıcı lar ise «Başı dazlak, karn ı büyük Halifet ül-Müs-limin geldi» diyerek şarkı okurlard ı (165). Bir gün o ğullarından birinci veliaht Muhammed Muntas ır bu duruma tan ı k olunca, tak-litçiyi tehdit etti. Babas ı : «Sana ne oluyor?» diye sordu. Munta-s ır: «Ya Emir ül-Müminin bu itin taklit ettiğ i, bununla burada bulunanlar ı güldürdüğü insan senin amcazadendir ve Peygamber soyunun en saygı değer olanı d ır, sen onunla övünmelisin; dilersen sen onun etini ye, ama bu itlere yedirme» diye cevap verdi. O zaman babas ı Mütevekkil oğ luna ağı r ve müstehcen bir manzum cevab ı ş ark ı cı lara terennüm ettirmi ş tir.

Mütevekkil bu kadarla da kalmay ıp ikinci veliaht Mu'tez'i, I. Veliaht tayin edebilmek için •Muntas ır'a veliahtlikten istifa etme-sini teklif ediyordu. Bu teklifi Muntas ır reddetti ğ i için babas ı ona dayanı lmaz hakaretlerde bulundu. Vass ıf, Boga ve başka Türk Emir-ler Mütevekkil'in aleyhine döndüler. Bunu hisseden Mütevekkil hem bu Emirleri hem de o ğ lu Muntas ır' ı yok etmeğe kararl ı görünüyor-du. I. veliaht bunu zaman ında haber ald ı . Daha önce davran ıp ba-

bas ını ve veziri Feth bin Hakan' ı sarhoş bulundukları bir s ı rada katlettirdi ( Ş evval 247/ Aral ık 861) (166).

Mütevekkil ş airlere ve bilginlere cömertçe davranan müsrif ve sefahate dü şkün bir halife idi. Samarra yak ı nlar ında yapt ırdığı mu-azzam el-Ca'feri saray ı israf ının bir örneğ i idi. Zaman ında birçok ayaklanmalar ç ıkmış olan Mütevekkil, saltanat, taht ına oturduğu ilk s ı ralarda nüfuzlann ı k ırm ış olduğu Türk beylerinin çak geç-meden gene tabii haline gelmi ş ve onlar ın entrikalanyla da öldürül-müştür.

c) Muntasır'ın halifeliğ i : Babas ının öldürülmesi üzerine, Muntas ır, onu vezir Feth bin Hakan' ın öldürdüğünü, kendisinin de onu öldürterek cezas ın ı vermi ş olduğunu yayarak, (167) Türk

(164) Makrizi, en-Nizâ, S. 63. (165) Cevdet Pa ş a., Kısas, VIII., S. 427. (166) Taberi, Tarih, IV, S. 547. (167) Mes'itdi Muruc, VII., S. 273.

Page 111: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

ABBAS' IMPARATORLU Ğ U

103

Emirlerinin de yard ım ıyla kolayca tahta oturdu. ,Iktidara gelen Muntas ır, babas ımu tersine, Alevilere yard ımcı oldu. Kerbela zi-yaretine izin verdiğ i gibi, Fedek topraklar ını gene Hasan ve Hüse-yin soyuna tahsis etti. 248/862 y ı l ı nda Muntas ır 25 ya şı nda iken alt ı ayl ık bir saltanattan sonra belki de zehirlenerek öldü (168).

2. — Abbasi imparatorluğunun dağ Ilınast : Abbasi devletinde Kuzey-Afrika'da Aglebi devletinin ve Iran'da Tahlif , devletinin ku-rulmas ıyla ilk ad ımlar ı at ı lmış olan parçalanman ın art ık önlene-mez bir hale gelmi ş olduğu bir devre girilmi ş ti. Bir yandan da Mu'tas ım' ın iktidar ın en büyük dayana ğı haline getirdiğ i Türk Emirleri ve onlar ın gene Türkler'den kurulu birlikleri imparator-lukta iktidar ın gerçek temsilcisi olma yolunu tutmu ş lar, Halifeler ancak bu Emirlerin desteğ iyle tahta gelip git<rni ş ler ve bunlar ara-s ındaki sonu gelmez iktidar mücadeleleri, Harici ayaklanmalar ı , halk ayaklanmalar ı imparatorluğu bir anar ş i içine sürüklemi ş tir.

A) Mustaln (248-251/862-866), Mu'tez (251-255/866-869) ve Milhtecti (255-256/869-870 )'nIn hallfelilderi': o) Musta'in'in halife-

Muntas ı r ölünce Türk Emirleri Mütevekkil'in ba şka bir oğ lu-nu, babalar ının katlinden dolay ı kendilerinden hesap sorar korku-suyla, tahta geçirmek istemediler ve velinirnetleri Mu'tasim' ın to-runu Musta'in'i hilafet taht ına daha uygun görüp ona biat

Muntas ı r' ın ölümü üzerine art ık Türk Emirler yavaş yava ş bi-rer derebeyi durumuna geçmeye ba ş lamış lardır. Musta'in bu Türk Emirleri'nin zulümlerine kar şı koyarradığı ndan Bağdat'a kaçmak ve Iranl ı askerlerden yard ım istemek zorunda kald ı . Samarra'da Türk Emirler Musta'in'in hapsetmi ş olduğu Mu'tez'i hapisten ç ıkartarak halife ilan ettiler. Bunun üzerine iki halife aras ında büyük bir mü-cadele ba ş ladı . Sonunda Musta'in yenilerek zilhicce 251/ Ocak 866' da halifelikten vazgeçti ğ ini bildiren bir anlaşma (169) imza etti. Kendisi Medine'de oturacakt ı . Ancak Medine'ye giderken Vas ıt'ta

(168) Muntas ır'm Alevilere kar şı iyi davrandığı nı yazmış olan Cevdet Pa ş a'-nin tersine Makrizi (en - Niza, S. 64) onun Alevilere ve ba şkalarına son derece zulmetti ğ ini, onlara arazi satt ırmadığı nı , birden çok köleye sâ-hip olmamalar ını , ata binmemelerini emreden fermanlar ç ıkart ıp Mı sır minberlerinde okuttuğunu kaydet ırıektedir. Muntas ır'ın ölümü hakkın-daki rivâyetler için bk. Muruc üz - Zeheb, VII., S. 297 v. öt.; İbni Tik-taka, el - Fahri, S. 416; Ebu'l - Ferec, Tarih, I., S. 236; Taberi, Tarih, IV., S. 547 v. öt.

(169) Taberi, Tarih, IV., S. 548.

Page 112: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

106

Bahriye ÜÇOK

yolunu kesip kendisini ş evval 252/Ekim 866'da öldürdüler. Bu olay Türkmenler'in birbirleriyle sava ş mas ına sebeb oldu.

b) Mu'tez'in halifeli ğ i : Musta'in ile yap ı lan anla ş ma sonucu tahta ç ı kan Mu'tez kendisine rakip gördü ğü karde ş i Müeyyed'i ve-liahtlikten ç ıkartt ı , hapse att ı , ancak bununla da yetinrriyerek onu utyuz tilki derisinden yap ı lma kürkten bir torba içine sokarak ölü-müne sebeb oldu. Ayr ıca diğ er karde ş i Ebu Ahmed'i de hapsettirdi.

Türk askerler 867'de ulufelerini almak için ayaklar ım saray ın kap ı s ı na geldiler, Mu'tez büyük bir hazineye sahip olan annesinden yard ım istediyse de, annesi ona en ufak bir yard ı mda bulunma& Askerler ona a ğı r hakaretlerde bulundular, kendisini zincire vura-rak zindana , att ı lar; Mu'tez orada 24 ya şı nda iken açl ı ktan öldü.

Türk beylerinden Vasif bir ayaklanmada ayaklananlar ı yat ış t ı r-maya çal ışı rken öldürülmü ş , Boğ a ise halife Mu'tez taraf ından öl-dürtülmüş tü. Onun zaman ı nda Hariciler Musul dolaylar ı n ı yağma etmekte, Bizansl ı lar Anadolu'da Müslümanlar ı bozgunlara u ğ rat-makta idiler.

ba) Mıs ır'da Tulunoğ ulları devleti (254 292/868-905) : 815 y ı -l ı nda Buhara valisi Nuh, Tulun isimli bir Türk köleyi Abbasi hali-fesi Me'muna hediye etmi ş ti. Tulun zekas ı ve kabiliyeti sayesinde k ı sa zarranda merkezde en yüksek görevlere kadar yükseldi. Bunun oğ lu Ahmed de 240/854'te babas ı n ın mevkiine geçmi ş ve 254/868'te geni ş yetkilerle M ı s ı r valiliğ ine atanm ış t ı . Ahmed ibni Tulun, M ı s ı r' da önce Abbasi halifesine sözde ba ğ l ı bir yönetim kurdu ve Suriye'yi de ele geçirerek buralarda 292/905 y ı l ına kadar sürecek olan ve he-men hemen ba ğı ms ı z Tulunoğullar ı sülâlesini tesis etmi ş oldu.

Ba ş kent olarak Fustat' ı seçen Tuluno ğulları devrinde bu ş ehir çok zengin ve geni ş bir başkent haline geldi ğ i gibi el-Katayi' ad ıyla yeniden kurulmu ş olan bir mahallesinde ünlü Tuluniye camii ya-

p ı ld ı . Ayrıca birçok yüksek mimari de ğeri olan İ ran'dan etkilenmi ş yap ı t Fustat' ı ve bütün Tuluno ğulları ülkesini süsledi. Tuluno ğulla-r ı devrinde ülkenin zenginli ğ i, bay ı nd ırl ık alan ında ilerleyip geli ş -mesi, ula ş tığı refah seviyesi tarihte ayr ı bir yer tutmaktad ır.

c) Mühtedinin halifeli ğ i : Yukar ı da anlatmış olduğumuz gibi

Mühtedi'ye daha babas ı Vâsik öldüğü zaman biat edilmek istenmi ş

Page 113: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

ABBAS1 IMPARATORLU Ğ U

107

fakat henüz çok küçük oldu ğu için bundan vazgeçilmi ş ti. Mu'tezin zindana at ı lmas ından sonra 255/869'da Mühtedrye biat olundu.

Emevi halifeleri aras ında II. Ömer sade ve disiplinli hayat ı , din-darl ığı , adâleti ile nas ı l ayr ı bir yer tutarsa, Mühtedi de parlak ilk Abbasi halifelerinden sonra gelen âciz, sefih ve müsrif halifeler ara-s ı nda öylece ayr ı bir yer almaktad ır. Kendisi tam zir zühd ve takva içinde yaş arken bir yandan da Türk beylerinin nüfuz ve kudretleri-ni kırmaya ve halifelere eski iktidarlar ın geri vermeğe çabaladi. Ancak onun zaman ında da yer yer ayaklanmalar eksik olmad ı , özel likle Hz. Ali soyundan geldiklerini iddia edenlerin ayaklanmalar ı sürüp gitmekteydi. Bu ayaklanmalar ı bastırmakla uğ raş an Türk Emiri Musa bin Boga, Mühtedrnin tahta geçti ğ ini öğ renince Sa-marra'ya geldi ve Halife'den, Mu'tez'in annesinin hazinesini zorla elinden almış olan gene Türk beylerinden Sâlih bin Vasif'ten hesap sormas ını istedi. Musa ile Salih aras ı nda baş layan mücadelede Müh-tedi gevşek davrandığı için Türk birlikleri Samarra'y ı yağma etti-ler; Salih'i bulup öldürdüler. Bunun üzerine Musa bin Boga Hari-eller üzerine sefere ç ıktı . Halife hem Musa'y ı hem de onun kardeş i Muhammed'i suçlayarak halk ı dnların aleyhine k ış k ırtt ı . Muham-med öldürüldü ise de, Halife'nin kendisini de öldürtmek için plan-lar haz ırladığı nı duyan Musa üstün kuvvetlerle Muhtedrnin üzerine yürüdü, adamlar ı Halife'yi b ırakarak kaçt ı lar. Mühtedi hilafetten feraget etme ğ i kabul etmediğ i için 256/870'te i ş kence ile öldürüldü.

Art ı k İ mparatorlukta, görüldü ğü gibi, Halifeler'in hiçbir önemi kalmamış , bütün iktidar merkezde Türk Emirlerinin eline geçti ğ i gibi, taş rada da merkezi tan ımıyan yeni bir tak ım devletler türeme-ye baş lam ış tı .

B) İ ran'da Saffâri devletinin kurulu şu : Hicri III, yüzy ı lı n ortalar ında IX. Miladi yüzyı lın ikinci yarı s ında İ ran'da özellikle Siistan bölgesinde Yakub bin Leys adında bir bak ırcı (=Saffâr) e şkiyalığ a baş lıyarak dikkat nazarlar ı nı üzerine çekmi ş bulunuyor-du. 257/870 y ı l ında Yakub Iran' ın oldukça büyük bir bölgesine egemen olmu ş tu. 259/872'de Horasan' da Tahiro ğullarının elinden al ıp Taberistan'a katm ış ve böylece hem Tahiroğulları devletine son vermiş hem de İ ran'da kendi lakab ı ile an ı lan yeni bir devlet kurmuş tu. Bundan sonra İ rak bölgesine bile göz dikmi ş ve Vas ı t'a kadar ilerlemi şse de Halife Mu'temid (256-279/870-892)'in karde ş i Muvaffak' ın ordusu karşı sında büyük yitiklere uğramış tı . Bu boz-

Page 114: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

108 Bahriye ÜÇOK

gun üzerine ülkesine geri çekildi, yeni bir haz ı rlık yaparak Halife ordularına sald ı rmay ı düşündüğü s ı rada öldü (265/879). Yerine kardeş i Amr bin Leys geçip Halife ile bir anla şma yapt ı . Bu an-laşma gereğ ince Saffârilerin ele geçirmi ş oldukları topraklar ın egemenliğ i Halife taraf ından onlara resmen tan ınmış ve böylece Tabaristan, Siistan, Horasan, Fars, Toharistan, Kirman ve Sind gibi Abbasi imparatorluğunun zengin bölgeleri Halife'nin elinden ç ı kmış oldu.

C) Zencilerin ayaklanması : Halife Mu'tez tahta geçisini ken-dilerine borçlu oldu ğu Türkler'in nüfuzunu k ırmak için Afrika'dan zenciler getirtip bunlardan olu ş an yeni bir muhaf ız birliğ i ile Türk-ler'e karşı bir denge kurmak istemi ş ti. Bunlar ve Basra dolaylar ı -na yerleş tirilmiş olup zenginlerin tuzlalar ında çalış an doğu Afrika' l ı zenciler, bir rivâyete göre, Hz. Fatma soyundan gelen Ali bin Mu-hammed'in yönetiminde topland ı lar ve ayakland ılar. Zira Ali bin Muhammed bu kölelere özgürlük, hak ve zenginlik vâdediyordu. Bas-ra halk ı onun vah ş i cesareti önünde yenilgiye u ğ rad ı . O, Muhtare ad ında bir şehir kurdu. Bu ş ehir önce kerpiçten yap ı lmış tı . Sonra zengin ganimetlerle donand ı . Ali bin Muhammed s ını rlarını denize kadar geni ş letip Dicle ahalisini tamamiyle egemenli ğ i alt ına ald ı .

256/870 y ı lında babas ın ı n yerine Halife olan Mu'temid, kardeş i Muvaffak' ı imparatorluğun yönetimiyle görevlendirdi; kendisi ra-hat ına bakt ı . Bu tarihte baz ı Bedeviler'in ayaklanm ış Zenciler'e ka-t ı lmas ı onların güçlerini daha da artt ırmış tı . Bir cuma namaz ı s ı -ras ında Basra'ya yapt ıkları bir bask ında şehri baş tan ba şa yağma ettiler, yak ıp yıktı lar ve şehrin sakinlerinin büyük k ısmını kı lıçtan geçirdiler.

Bu olaydan yedi ay sonra, Nisan 872'de Muvaffak da bunlara karşı bir sefer düzenledi, ama yenilgiye u ğ rad ı (170). Muvaffak bu-nun üzerine Zencileri bir süre kendi hallerine b ırak ıp Iran'da belir-miş -olan Saffâri tehlikesini önlemek üzere o tarafa yöneldi. Muvaf-lak' ın Iraktan uzakla ş mış olmas ını fırsat bilen Zenciler, Vas s ı t'ı ele geçirdikleri gibi Huzistan'a da s ızdı lar.

Muvaffak yukarda zikretti ğ imiz anlaşmayı Saffâri'lerle imzala-

dıktan sonra yeniden Zencilerle sava şmaya ba ş ladı . Sonunda, zen-

(170) Mes'üdI, Muruc, VIII., S. 58 v. öt.

Page 115: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

ABBAS! iMPARATORLU Ğ U 109

ciler'in kurmu ş olduklar ı ikinci şehir Mânia'yı zaptetti (171) ve 881 y ı lında baş kentleri Muhtare'yi ku ş att ı . Burayı kolayca ele geçirebil-mek için de hemen kar şı s ında Muvaffakiyye şehrini kurdurttu (172). İ ki yı llık bir kuşatmadan sonra 883'te Muhtare, Muvaffak taraf ın-dan zapt ıedildi ve böylece uzun süre Abbasi Devletini u ğ ra ş t ı rmış olan ve zaman zaman ba şkenti bile tehdit etmi ş bulunan zenci ayaklanmas ı sona erdirilmiş oldu. Ancak yedi sekiz y ı l geçmeden devletin başı na bundan çok daha tehlikeli ve sürekli Karmati ayak-lanmas ı ç ıkacakt ı .

D) Samanoğulları devleti (261 -389/874-999) : Saffarilerin ayaklanmas ı sıras ında hilafet merkezinden ayr ı lmış olan Mavera-ünnehr'de eski bir zerdüş ti olup sonradan ihtida etmi ş olan Saman' in torunları vali olarak bulunuyorlar& Bunlardan Semerkand Va-lisi Nuh 227/841'de ölünce vilayeti, Fergana valisi karde ş i Ahmed'e kaldı . Bu s ırada henüz bunlar Tahirnere ba ğ l ı idiler. Tabiri devle-tinin son bulmas ı üzerine Ahmed'in o ğ lu Nair 261/874'te Halife ta-rafından hükümdar olarak tan ındı . Ahmed'in ikinci oğ lu İ smail ise 278/900'de Horasan' ı Saffarilerden al ıp alevilerden Muhammed bin Zeydi de yenerek Tabaristan' ı eline geçirdi ve böylece Maveraün-nehr'den Basra körfezine, Hindistan s ınırlarından Bağdat yakınla-r ına kadar Samanoğ lu devletini geni ş letmi ş oldu. Bu hükümdar zaman ında Semerkant ve Buhara İ slam dünyas ının bilim ve sanat merkezleri haline geldiler. Ancak İ smail'den sonra Samano ğulları hükümdarları Büveyhoğulları devleti kar şı s ında gerilemek zorunda kald ı lar ve s ın ırları Maveraünnehr ile Horasan' içine alacak ş ekil-de darald ı . Bir yandan da iktidar burada da Abbasi devletinde ol-duğu gibi Türk kölemenlerinin eline geçti. Bu kölemenlerden Alp-tekin Samanoğulları topraklar ının bir kı smı üzerinde 351/962'de Gazneliler devletini kurdu. Ceyhun ı rmağı nın kuzeyinde kalan Sa-manoğulları topraklar ı nı ise Türkistanl ı İ lek Hanlar 382/992'de ele geçirerek bu devlete kesin olarak son vermi ş oldular.

E) Karmat Hareketi : Zenci kölelerin isyan ı s ıras ında Me-zopotamya'da 877'den sonra gizli ve komünist ilkelere dayanan bir mezhep türemi ş ti. Ayaklanmış olan baz ı Arap ve Nahati topluluk-

ları bu mezhebi benimsemi ş bulunuyorlar&

(171) İbn ül - Esir, el - Kâmil, VI., S. 28. (172) İbn ül - Esir, el - Kâmil, VI., S. 31 -34.

Page 116: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

110 Bahriye ÜÇOK

277/890 y ı l ı nda bunlar ın başkanı Hamdân Karmat Vası t'ta büyük bir ayaklanma ç ıkartt ı , Krife'nin do ğusunda yanda ş lan için bir Dar ül-Hicre (s ığı n ılacak müstahkem bir yer) kurdu. Bütün Suriye'de oldu ğu gibi Arabistan'da da sürekli ba şar ılar elde eden Karmatiler sonunda Ebu Said Hasan'ı El-Ahsa'ya gönderdiler. Ebu Said Hasan el-Cennabi burada 899'da Mümine'yi ba ş kent yaparak bir devlet kurdu. 930 y ı l ında Bedeviler'in de yard ımıyla bunlar Mek-ke'yi zaptedip Kabe'deki Hacer-i Esved'i el-Ahsa'ya götürdüler. Ha-cer-i Esved 30 y ı l orada kald ı .

Karmatlann el-Ahsa'da kurduklar ı laik ve sosyalist cumhuri-yet 150 y ı l boyunca varlığı nı koruyabildi ve buradan yap ı lan akın-larla gerek hac yollannda, gerek Irak topraklar ında güvenlik diye birş ey b ı rakmad ı . Yönetim alt ı k ıral ve alt ı vezir elinde idi. Bu on iki kiş i aralannda çok iyi anlaşı rlar, kararlar ı birlikte al ırlard ı . Halk hiçbir dini vergi ödemezdi; yaln ı z şeflerden Hamdân Karmat 890'da sivil nitelikte iki vergi kabul etmi ş ti. El-Ahsa'da halk ın bug'- dayım bedava öğüten genel de ğ irmenler vard ı .

Kimin namaz k ı lıp oruç tuttuğu aranmadığı gibi, .şehirde hiç-bir cami de yoktu. Bununla birlikte İ ranlı bir zengin olan tüccar Ali ibni Muhammed alış veri ş eden yabanc ı lar için bir cami yapt ı r-mış t ı .

Karmatlar sünniler'in okuyamad ıkları gizli bir alfabeye sahip-t iler.

Kannatlar bilim bak ımından arapçan ın, özellikle eski yunan di-lindeki istilâhlan kaps ıyacak bir ş ekle sokulmas ını , siyasi bak ı mdan hilafetin Hz. Ali ailesine ait olmas ı yolundaki geleneğ in, şefinin is-mi gizli tutulan bir gizli dernek için istismar edilmesini, dini bak ım-dan da gûya Kur'an'a dayanan fakat bütün ı rklara, dinlere ve s ını f-lara uygulanabilecek remzi bir akidenin tespitini istemekteydiler. Bu akide de ak ı l, hoşgörü ve e ş itliğe dayanıyordu.

Karmat hareketi bir yandan Abbas! devletini baz ı islahat hare-ketlerine zorlarken, di ğer yandan da ta Avrupa'ya geçip oralarda-ki esnaf örgütlerinin kurulmas ı nı , Üniversitelerin geli ş mesini ve bel-ki de gizli teşkilat ı , mensupları nın derecelerinin olmas ı ile Mason localann ı etkilerni ş tir.

F) M ısı r'ın Abbas! halifeliğ inden kesin olarak ayr ılması : o) Mısır'ın Abbas! imparatorluğuna yeniden bağ lanması : Mühtedi'nin

Page 117: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

ABBAS! IMPARATORLU Ğ U

yerine geçen ve pasif bir halife olan Mu'temid (256-279/870-892)'den son ıa, Zenci ayaklanmalar ında büyük gayretlerini esirgemiyerek kardeş inin taht ına gölge dü şürmemeye çal ış an Muvaffak' ın oğ lu Mutezid (279-289/892-902) iktidara geçti. Kendisine ikinci Seffâh da denilen Mutezid cesur, çal ış kan, metin ve merhametsiz bir ki ş i olduğundan zaman ındaki karışı klıklar bir süre için ortadan kalk-mış , Bizansl ı larla yap ı lan sava ş larda üstünlük elde edilmi ş , birçok ş ehir ve kasabalar yeniden kazan ı lmış t ır (173). Bunlar aras ı nda en önemlisi Mı s ır' ı n yeniden imparatorlu ğa bağ lanmas ı sayı lmak gere-kir. Ş öyleki : Ahmed bin Tulun'un o ğ lu Humarevehy daha Mu'te-mid zaman ında Muvaffak'la bir anla şma yapm ış ve Mı s ır'dan ba şka Suriye ve Ermeni s ınırı bölgelerini de elde etmi ş ti. Ş imdi k ızını Mu'tezid'e vererek Halife ile s ıhrıyet kurmu ş ve yı lda bir milyon dinar ödemek üzere M ı s ır genel valiliğ ini Mutezid'e onaylatm ış t ı .

902'de Mu'tezid'in ölümü üzerine o ğ lu Müktefl (289-295/902- 905) halife olarak Ba ğdat'a gelirken Dicle'nin iki k ıyı s ındaki halk onu alkış hyarak karşı lad ı . Irak, Hicaz ve güney Suriye'de Kar-matl ı larla çarp ış malarda bulunurken Bizanshlarla da sava ştı hat-ta Antalya'y ı zaptetti. 905 y ı l ı nda Tulunoğulları inkiraz ettiğ inden Mı s ı r ve Suriye yeniden bu sefer tan ı olarak Abbasi devletine ba ğ -lanmış ve buralar gene valilerle yönetilmeye ba ş lanmış t ı . Eğer 'sal-tanat ı beş yı l kadar k ısa bir süreye inhisar etmemi ş olsaydı , Ab-basi imparatorluğu için belki yeni bir dönem aç ı lmış olabilirdi. Mu'tezid ve Müktefi'nin imparatorlu ğu kurtarmak yolundaki ça-baları ne yaz ık ki henüz onüç yaşı ndayken Halife olan Muktedir (295-320/908-932)'in aczi yüzünden bo şa gitti.

b) Mısır'da Akşit (= İ hş id) devletinin (323-358/935-969) ku- ruluşu : Mı s ır' ın Abbasi devletine yeniden bağ lı olmas ı uzun zaman süremedi. 318/930'da Ş am ve 321/933'de M ı s ır valisi olarak atanan Muhammed bin Toğuç adlı bir Türk bundan iki yı l sonra 325/935'te bağı ms ızlığı nı ilan ederek Halife Razi'den (322-329/934-940) Ak ş it

veya İ hş id unvan ını aldı . Muhammed bin Toğuç 330/941'de Suriye'yi ve bir yıl sonra da Mekke ve Medinetyi ülkesine katt ı . Böylece M ı -

s ı r ve Suriye Abbasi devletinden art ık kesin olarak ayr ı lmış oluyor-

du. Yaln ı z Abbasi devletinin bir kez egemen oldu ğu bölgelerde son-radan kurulan sünni devletlerde, hilkürndarlarm hükümdarliklar ını

(173) Emir Ali, a.g.e., S. 301.

Page 118: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

112 Bahriye ÜÇOK

Abbasi halifesine onaylatmalar ı bir gelenek olarak yerle ş ti. Muham-med bin Toğuç'un ölümünden sonra yerine s ı ras ıyla iki oğ lu geç-tiler. Ama bunlar bütün devlet i ş lerini habe ş li bir had ım olan Kâ-fur'a b ı rakm ış lard ı . Hatta Kâfur bu karde ş lerin ikincisi olan Ali'den sonra üç y ı l bizzat hükümdar oldu. Onun ölümü üzerine M ı s ı r tah-t ı na geçen Ahmed bin Ali zaman ında M ı s ı r ve Suriye kuzey Afri-ka'dan gelen Fatimiler'ce zaptolunarak buralarda Abbasi Halifeli-ğ ine hiç bir suretle ba ğ l ı olm ıyan ş ii bir devlet kurulmu ş oldu.

c) nı sır'da Fatimi devletinin (358-567/969-11171) kurulu şu : Ş ii İ smailiye mezhebinin büyük dâisi Ubeydullah 297/910'da Mag-rib'e gitmi ş orada pek zay ı f dü ş müş olan Aglebiye devletine son vermi ş ve İ drisiye devleti topraklar ı dışı ndaki bütün Magrib top-raklar ı n ı ele geçirmi ş ti. Ubeydullah kendisinin Hz. Fâtime soyun-dan geldiğ ini iddia ettiğ i için kurmu ş olduğu devlete Fâtim1 devleti ad ı verildi. Ancak kurucusundan ötürü bu devlete Ubeydiye ad ı da verilmi ş tir. Ubeydullah ba şkent olarak ba ş lang ıçta Tunus yak ı n-larındaki Mehdiye'yi seçmi ş ti. Fatimiler Sicilya ve Sardinya ada-ları n ı da ellerine geçirdiler. Fatimilefin dördüncü hüküm dar ı Muizüddin (341-465/953-975) zaman ında ünlü ba ş komutan Cevher 358/969'da M ı s ı r' ı Ak ş itlerden al ı p sonradan M ı s ı r' ın başkenti hâline gelecek olan el-Kahire kalesini yapt ı rd ı . Cami-i Ezber de Muizüddin zaman ı nda yap ı lmış t ı r. Fatimiler ayn ı zamanda Suriye'yi ele geçi-rip 381/911'de Haleb'i de ald ı lar. Mekke ve Medine de Fatimi ege-menliğ ini kabul etti. Böylece Suriye içlerinden ve Asi ırmağı ndan Mekke ve Medine'ye, di ğer yandan da Cezayir içlerine kadar uzanan geni ş topraklara Fatimi devleti egemen olmu ş bulunuyordu. Herne-kadar Magrib, Akdeniz'deki adalar k ı sa zamanda Fatimilerin elin-den ç ı kt ıysa da, M ı s ı r ve Suriye'de, 1171'de Eyyûbi egemenli ğ i ku-rulunc ı ya kadar Fatimiler hüküm sürdüler. Böylece sünni Abbasi halifesinin yan ı nda, eskiden Abbasilere ait olan topraklar üzerinde Ş iî Fatimi halifeliğ i yer alm ış oluyordu. Bu s ı rada Ispanya'da da ayr ıca bir sünni Emevi halifesi hüküm sürmekte idi.

G) Büveyhoğulları (Buyiler) devletinin kurulu şu : Türk Emir-Ierin'in isteğ iyle baş a geçen Halife Mütteki (329-333/940-944) k ı sa zaman sonra Tuzun ad ında bir Türk komutan taraf ından gözüne mil çektirilerek tahttan indirildi. Bundan daha önce kendi iste ğ iyle hi-lâfetten çekilmiyen Halife Kâhir' (320-322/932-934)'in de ayn ı ş e-

Page 119: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

Yemin üd•Devie (Gazneli Mahmut) halifenin gönderdi ğ i hil'ati giyerken.

J3,inyon, Wilkinson, Gray, Persian Miniature Painting, London 1933,

Page 120: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

Halife Müsteneid ad ına Mardin'de bas ı lm ış bir Artukoğullar ı parası .

ş tanley Lane Poole, The international Numismata Orientala, London 1875. PL. IL

Nu. ÇVJ,

Lillah'm Ankara Etnografya müzesinde bulunan alt ın madalyas ı .

Türk Tarih, Arkeulogya ve Etnografya dergisi, say ı II, S. 251, ist. 1934,

Page 121: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

ABBASI IMPARATORLU Ğ U 113

kilde kör edildiğ i ve 17 yı l sefalet içinde başkalarının yard ımıyla yaşadığı bilinmektedir (174).

Mütteki'nin tahttan indirilmesi üzerine karde ş i Müstekfi (333- 334/944-946) Tuzun taraf ından tahta geçirildi. Ama Tuzun'un az sonra ölümü üzerine Ebu Şüca' Büveyh'in oğulları Irak' ı tehdide baş lad ı lar. Halife Müstekfi bunlar ı kazanabilmek amac ı ile kendi-lerine unvanlar tevcih etti : Ali'ye İnıadüddevle, Hasan'a Rüknüd-devle, Ahmed'e Muizüddevle. Ahmed Muizüddevle Ba ğdat' ı hük-mü alt ına almakla kalmay ıp Halife'yi de yönetir oldu. Kendisine Sultan denildi. Bağdat'a öylesine hakim oldu ki, paralar üzerinde onun ad ı görülüyor, hutbelerde ise Halifenin ad ının yanı sıra Mui-ziddüvvele ad ı söyleniyordu.

Muizüddevle zalim bir yarad ı lış ta olduğu halde güzel sanatlar onun ş ahs ında bir koruyucu bulmu ş tur. Ş ii mezhebinden olduğu için Kerbelâ'da sonradan adet haline gelen 10. Muharrem matem gösterilerini ilk kez o ba ş latt ı .

932 yı llarında Abbasi imparatorlu ğu s ı nırlarına her yönden Bizansl ılar' ın saldı rı ları baş lamış tı . Halife bu düşman ak ınları ile uğ ra ş acağı yerde, Müizüddevle aleyhinde baz ı tertiplere ba ş vurun-ca o, Halife'yi taht ından indirip gözlerini oydu ve Muktedir'in o ğ ul-larından Ebu'l Kasıın'ı Muti' (334-363/946-974) adıyla Halife yap-t ı (175). Muti'in yedi yı l süren hükümdarl ığı s ı ras ında aslen Iranl ı bir soydan gelmi ş olan Büveyhogullari ş ii mezhebinden olduklar ı halde Bağdat halifesine kar şı çok saygı l ı hareket etmi ş lerdi. Gerek Müstekfi, gerek Muti' zaman ı nda bu halifelerin, saray duvarlar ını bile aş amıyan yetkilerine bakarak, sadece ad ı kalmış olan Abbasi Imparatorluğunun bu çağı n ı küçümsemek doğru olmaz. Çünkü Bil-veyhoğulları 'mn bilim ve fenne kar şı gösterdikleri kuvvetli ilgi bu devirde yeti ş en büyük kiş ilerde aç ık olarak görülmektedir. Örne ğ in, çok değerli bir tarihçi olan Mes'udi, büyük bilgin, filozof, tabiub ve musiki nazariyatç ı s ı olan Far'abi, şair Mütenebbi, çok zengin bir ş iir hazinesi olduğu kadar, bir tarih kayna ğı da teşkil eden Kitab ül -Agâni'nin sahibi Ebu'l-Ferec IsfehânI ve daha birçok ş air, bilge ve fakihler hep Büveyho ğullarfnın koruyuculuğunda yükselme ola-nağı bulmuş kimselerdir.

(174) A. Mez, Ülkü mecmuas ı , XVIII., S. 304; Mes'uclI, Muruc, VIII., S. 287 v. öt.

(175) Mes'ûc11, Muruc, VIII., S. 410.

Page 122: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

114 Bahriye ÜÇOK

H) Abbasi imparatorluğunun Asya topraklar ında Türkler'in kurdukları ilk devletler :

a) Gazneliler devleti : Halife Kâdir'in tahtta olduğu bir s ı ra-da Samânoglu devleti y ık ı lm ış (999), bu devletin topraklar ı da Gaz-ne ülkesine kat ı l ı p Sebüktekin'in oğ lu Mahmud, Yeminüddevle un-van ı ile Afganistan ve Pencab sultan ı olarak tamnm ış t ı . Böylece Gaz-ne sultanl ığı sünni halife Kadir'in -onaylamas ı ile teyid edilmi ş olu-yordu.

Asya tarihinin en ş anl ı devirlerinden birisi Gazneli Mahmud'un devridir. Yeminüddevle Mahmud sadece ba ş arı l ı sava ş ları ile değ il ayn ı zamanda bilim, sanat ve onar ı m i ş lerine verdiğ i önemle de ta-rihin ünlü devlet ba şkanlar ı aras ında kendisine yak ış an yeri alm ış -t ı r. El-Birâni, Sehnâme yazar ı Firdevsi, Dakiki gibi bilginler ve ş air-ler onun koruyuculu ğundayd ı lar. Ancak onun bir yanlış tutumu, kurduğu devletin oğ lu Me'sud zaman ında y ı k ı lmas ını hazı rlad ı .

b) Selçuklu devletinin kurulu şu : Ş öyleki Mahmut K ı rgizistan'- clan gelen say ı s ız Türkmen'lerin önceden kararla ş t ı r ı lmış bir vergiyi ödemeleri koş uluyla, Maveraünnehr'e yerle şmelerin; izin vermi ş ti. Bunlar Selçuk'un yönetiminde gün geçtikçe ellerindeki topraklar ı geni ş lettiler. 1030'dan sonra, Gazne Sultan ı olan Mes'ut bunlarla çe-ş itli yerlerde çarp ış t ı ve son sava ş Dandanakan'da (Merv yak ınları n-da) oldu; Iran, Maveraünnehr, Belh, Harezm ta İ sfehan ve Rey ş ehir-lerine kadar Selçuklular ı n eline geçti. Böylece buralarda Selçuklu devleti kurulurken, Gazne hükümdarlar ı , Mahmud'un kurduğu im paratorluğun doğu kesimiyle yetinmek zorunda kalm ış lard ı .

1040'da Selçuklular' ın kazand ıklar ı bu uırumulmad ı k baş ar ı Is-lam tarihi için bir dönüm noktas ı teş kil eder. Çünkü birçok parçala-ra ayr ı lm ış olan Abbasi Imparatorluğunun görünüş ü 1040'dan sonra bir kez daha düzenli, eski ba ş arı lı günleri ans ıtan durumunu alm ış , din Araplar aras ında olduğundan daha büyük bir güçle O ğuz Türk-leri aras ında destek ve himaye görmü ş tür. Nitekim Tuğ rul Bey bü-

yük bir h ı zla, Büveyhoğullar ı n ın anayurtlar ına da girerek onlara boyun eğdirdi. Tuğ rul beyin her girdi ğ i yerde bir okul ve bir cami yapt ı rarak ilerledi ğ i s ırada Bağ dat'ta hilafet makam ın Kadir bil. lah' ın (381-422/991-1031) o ğ lu Kaim (422-467/103111075) tutmakta

idi. Çok erdemli, çok dindar, sab ı rlı ve merhametli bir ki ş i olan

Kim uzun y ı llardanberi Büveyho ğulları 'nın koruyuculuğu alt ında

ve kudretsiz olarak hüküm sürüyordu.

Page 123: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

ABBAS İ İ MPARATORLU Ğ U

115

Aslen bir türk olup Büveyhoğullarmın Bağdat komutanl ığı nda bulunan, hatta Halife Kâim'in vezirli ğ ini de yapan Arslan Besâsiri, Halifeliğ i büsbütün yetkisiz k ı lmak isteyince Kâim, Selçuklu sulta-n ı Tuğ rul Bey'den yard ım istedi. (176) Tuğ rul Bey'in Bağdat'a gir-mesiyle Besâsiri şehri b ı rak ıp kaçt ı . 1058'de Tuğ rul Bey'in çekildi-ğ ini gören Arslan Besâsiri yeniden Ba ğdat'a girdiğ i gibi Halifeyi hal'etti ve Bağdat camiinde Kahire'deki ş ii halife Mustansır' ın adı -na hutbe okuttu, ayr ıca hilâfet ,mührü, asâs ı ve hilat ı da oraya yol-land ı (177). Tuğ rul Bey bir kez daha Bağdat'a gitti gene kaçm ış olan Besâsirryi yakalat ıp katlettirdi Kâim'i de büyük bir sayg ıyla yeni-den taht ına oturttu. Besâsirrnin öldürülmesinden az önce Büveyh-oğullar ı 'n ın son hükümdar ı , Tuğ rul Bey taraf ından hapsettirilmi ş olduğundan Büveyhoğulları devleti yıkı lmış , bunların ülkeleri üze-rinde Tuğ rul Bey'in egemenli ğ i tanınmış , Halife kendisine verdiğ i Melik ül-Maşrık ve'l-Magrib (Doğunun ve bat ının hükümdarı ) un-van ıyla bunu onaylam ış t ı . Halife, Tuğ rul Bey'in ba şı na iki taç giy-direrek onun hem Araplar'a hem de Iranl ı lar'a sultan olduğunu gös-termek istemi ş ti (178).

Şunu belirtmek gerekir ki, Abbasi Imparatorlu ğu çözülme ve parçalanma devrine girdikten sonra art ık maddi kuvvetten yoksun kalmış , fakat manevi kuvveti özellikle Selçuklu Türkleri yan ında İ s-lam tarihinin hiçbir çağı nda rastlanam ıyan bir sayg ı kazanmış tı r. Bunu Tuğ rul bey'in koruduğu Halife Kâim'e karşı , zorunlu olmad ı -ğı hâlde, gösterdiğ i aşı rı saygıda görmek mümkündür (179).

İ ) Sicilya'n ın Müslümanlar ın elinden çıkması : 1061 y ı lında Sicilya Normanlar' ın ak ınlarına uğ rad ı . Bu s ırada adadaki Araplar birbirleriyle çeki şmeler, rekabetlerle u ğ raş tıklarından hristiyan Nor-man Kontlarmdan Roger, aday ı 1091 yı lında tüm eline geçirdi. Böylece Abbasi İ mparatorluğunun en bat ı s ında bulunan Akdeniz' deki bu- büyük ada da Hristiyanlar ın eline geçmi ş oluyordu. •

J) ismâili hareketi : Selçuklu imparatoru Melikşah' ın (465- 485/1072-1092) hükümdarl ığı s ı ras ında ş ii ve karmati mezhepleri-nin yanda ş larından meydana gelen bir topluluk daha önce Ba-

(176) İ bni Tiktaka, el- Fahri S. 509. (177) Ebu'l-Ferec, Tarih, I., S. 313. (178) Emir Ali, Musavver Tarih - i Islâm, L, S. 316. (179) Cevdet Pa şa, Kısas, X., S. 609.

Page 124: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

116 Bahriye ÜÇOK

bek'in sakland ığı Mazendran'da ortaya ç ıkarak kar ışı kl ıklara se beb oldu. Bu ayaklanman ın tertipçisi Selçuklu veziri Nizam: ül-1Vlülk'ün okul arkada şı Hasan Sabbah ad ında bir ki ş i idi. Daha genç ya ş ta M ı s ı r'daki Fatimi halifeli ğ ine sempati duyard ı . Hasan Sabbah, Selçuklu devletinde oynamak istedi ğ i rolü gerçekle ş tire. bilmek için ismaililerin yard ımın ı sağ lad ıktan baş ka fedai ad ıyla yetiş tirdiğ i bir s ınıfa da dayanmak gereklili ğ ini duydu. Bu s ını f, cahillerden toplanan kimselerden te şkil edilir ve şeyhin verece ğ i öldürme emirlerini hiç duraklamadan yerine getirirdi. En büyük ş ef olan Şeyh ül-Cibârden sonra Dal" ül-Kebir adl ı , Kuhistan, Suriye gibi yerlerde i ş leri yürütmekle görevli ikinci derecede ba şkanlar vard ı . Bu Dâner ismaili mezhebine yanda ş lar kazanmaya çal ışı r-lard ı . XI. Yüzy ı lda Hasan Sabbah gerek zor kullanarak gerek iha-net sayesinde Mazendran bölgesinde yüksek bir da ğ üzerindeki Ala. mut kalesini eline geçirdi. Buradan kâh aç ık kâh gizli sald ırı lan yö-netti. 1091 y ı lında çok değerli bir devlet adam ı olan ve «siyasetnâ-me» adl ı bir de yap ı t bırakm ış olan Selçuklu veziri Nizam ül-Mülk okul arkada şı Hasan Sabbah' ı n besleme katilleri taraf ından öldü-rüldü.

Bu sırada Melik şah Bağdat'a gitmi şti; Bizans imparatoru I. Aleksios Komnenos (1081 - 1118)'un kızıyla evlenmek üzereydi. Ama 39 yaşı ndayken öldü. Melik ş ah' ı n yerine, Terken ad ındaki eş inin is-teğ ine uyularak küçük o ğ lu Mahmut tahta geçirildi. ismaililer de bir yandan kuzey İ ran, Irak ve Suriye'de müstahkem yerleri elle rine geçiriyor ve İ slâm'ın en ünlü ki ş ilerini öldürüyorlard ı . Bütün bunlara, çak iyi olmas ına rağmen, Halife Muktedi (467-487/1075- 1094) seyirci olmaktan ba ş ka birşey yapamad ı . 1094'te onun ölü-mü üzerine Müstezhir ( 487 -512/1118) tahta oturdu.

K) Haçlı seferleri : Genç olmas ına rağmen yöneticilik vas ı fla• r ına sâhip, merhametli bir halife olan Müstezhir'in imkânlan yok denecek kadar azd ı . Bu yüzden onun zaman ında hristiyan alemi kutsal savaş ad ı nı verdikleri vah ş ice sald ırı ları nı İ slam ülkeleri üze, rine yöneltip tarihin yazd ığı en ç ı lgınca ve barbarca suçlar ı iki

yüz yı l boyunca İ slam dünyas ında i ş lemeye baş ladıkları zaman Halife bunlara karşı hiçbir şey yapamad ı . Göğüslerinde Hz. İ sa'n ı n

çektiğ i istirab ın sembolü olan haç ı ta şı yan ve bundan ötürü ken. dilerine Haçl ı lar denilen bu bat ı lı hristiyanlar ın amaçları Hristiyan-lığı n kutsal yerlerini ele geçirmekten çok doğunun zenginliklerini yağma etınekti.

Page 125: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

ARBASI IMPARATORLU Ğ U

111

Haçlı orduları 1098'de Ruzbik ad ında bir Ermeni'nin ihane-tiyle Antakya'y ı zaptetmi ş ler, duyuhriamış vah şetler i ş lemiş lerdi K ıbrı s'ı kolayca ellerine geçiren Haçl ı lar 1099'da Kudüs'ü de al ıp halk ı kı lıçtan geçirdiler. Hz. Omer camiinin kap ı sından akan kan. lar Haçl ı lar' ın atlarının dizlerine kadar yükselmi ş ti.

Kıbrı s Haçl ı lar' ın eline geçtikten sonra Godefroy de Bouillon Kudüs kıral ı ilan edildi. Bunun ardgeleni zaman ında Trablusşam, Sur, Sayda'da Haçl ı lar' ın eline geçerek halk ı katledildi ve zengin-likleri yağma edildi.

Halife'nin nüfuzu Ba ğdat surlar ın' aşmadığı ve elinde hiçbir güç bulunmad ığı için, bu büyük Hristiyan-Müslüman çat ış mas ında son günlerini beklemekte olan Abbasi devletinin hiçbir rolü olma. d ı . Gerek Haçl ı ları karşı lamak ve onları yer yer durdurmak, gerek, Haçl ı lar Kutsal Yerler'e yerle ş tikten sonra onlar ı oradan söküp atmak Selçuklular'a ve onlardan sonra bu bölgelerde kurulmu ş olan diğer Türk devletlerine dü ş tü. Onlar da bu vazifeyi büyük bir baş arı ile yerine getirmesini bildiler.

L) Abbasi Halifeli ğ inin sonu : Büyük Selçuklu İmparatorlu• Bunun zay ıfladığı s ırada onun topraklar ından Harezm bölgesinde kurulup gelişen ve Selçuklu Sultan" Seneer'in (511 -552/1117- 1157) hükümdarl ığı nın sonuna doğ ru bağı ms ızlığı na kavu şup Horasan'i de egemenliğ ine alan Harezm şahlar'dan Muhammed zaman ında Cengiz Han' ın 500 kiş ilik tüccar kervan ını n casusluk ile suçland ı -rı lıp öldürülmeleri ve durumu ö ğ renmek için Cengiz'in yollad ığı elçilerin de idam edilmeleri bu iki hükümdar aras ında uzun sa-vaş ların ç ıkmas ına sebeb olmu ş tu. Cengiz ordular ı Semerkant, Buhara, Herat, Belh, Hive, Ni şabur, Rey Hemedân gibi ş ehirleri al ıp 100 000 lerce halk ı kı lı çtan geçirdiler. Oldürülmeyen genç er-kekler ise zorla Mogol ordusuna asker yazd ırı lıyordu. Moğollarm birer harabe haline getirdikleri Ortaasya şehirleri art ık bir daha eski kültürlerine kavu şam ıyacaklard ır. Bu s ırada Bağdat halifesi bulunan Mustansır 1242 yı l ında ölmüş yerine Musta'snn (640-656/ 1242-1258) geçmiş ti.

Musta's ım kendisinden önceki son iki halifenin meziyetlerine sâhip değ ildi; karars ız zay ıf yarad ı lış hydı . Bu yüzden de Ba ğdat karışı klı klar içinde kalm ış tı . Özzellikle Hanbeli ve Hanefi, Sünni ve Ş ii çeki şmeleri öylesine alevlenmiş ti ki, bir rivâyete göre Ş ii,

Page 126: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

118 Bahriye tIÇOIC

Sünni mücadelesi sonunda Musta's ım oğ lunu Moğollar' ı Bağdat'a çağı rmak için gönderdi. Bu ihâneti vezirinin irtikâp etti ğ i de iddia edilmektedir (180). -

655/1257 yı llarında Moğollar'dan Mengü Han' ın kardeş i Hü-legü Tebriz'e do ğ ru yürürken Halife Musta's ım'a bir mektup yolla-y ıp tutumunu değ iş tirmesini, yoksa zararl ı çıkacağı nı bildirdi. Ha-life buna çok mağ rurca bir cevap verdi ve Tatar halk ın ı tahkir etti. Buna ölçüsüz şekilde k ızan Hülegü ba ş kent Bağdat'a kar şı büyük bir ordu ile yürümeye koyuldu. Ş ehri kırk gün kuşatt ı ; dört yan-dan ateş e verdi. Halife ancak o zaman i ş in ciddiyetini anlad ı . Hü-legü ile bir anlaşmaya varabil ınek amac ıyla konu şma isteğ inde bu-lundu, ama elçileri öldürüldü. Art ık Musta's ım' ın umudu büsbü-tün kı rı ldı , teslimden ba ş ka çaresi kalmam ış tı . Karde ş i ve iki oğ lu, ayrıca birkaç yak ını ile birlikte sağ bırak ı lmak koşuluyla teslime raz ı oldu. Maiyetinde kad ı lar, şeyhler, imamlar ve şehrin ileri ge-lenleri olduğu halde Moğollar' ın çad ırına gitti. Yaln ız Halife ve üç prens ve üç de maiyet erkan ı içeri al ındı lar. Önce, ş ehirde silahl ı kiş ilerin silahlar ını b ırakarak kalenin d ışı nda toplanmalar ını Ha-life'ye emrettirdiler. Halife emretti diye Ba ğdat halk ı şehrin sur-ları dışı nda silahs ız olarak toplan ınca Moğollar onları kı lıçtan ge-çirdiler. Ertesi gün sabah vakti Hülegü kad ın ve çocuklar ay ı rd edilmeden hepsinin öldürülmesini emretti. Hastahanelerdeki has-talar, medreselerdeki ö ğ renci ve hocalar ı bile bu ş iddet hareketin den kurtulamadı lar. Dicle irmağı bir kaç mil öteye kadar k ı rmız ı akt ı . Ş ehir yağma edildi. Y ı llar boyunca toplanmış eski Iran eserleri bir iki saat içinde ya tahrip edildi ya al ın ıp götürüldü. Kubbeler, süslü saraylar yerle bir •edildi. Kitapl ıklardaki değerli kitaplar ya yak ı ldı ya ırmağa at ı ldı . Böylece beşyüz yı lda meydana getirilen

bu değer biçilmez hazineler ebediyen yitip gitti.

Eğer Müslümanlar yı llarca süren mezhep kavgalann ı bir ya-na b ırak ıp başkent Bağdat' ı olsun kurtarmak karar ı nda birleşebil-selerdi, Haneri-Hanbell çat ış maları bir yana b ırak ı lmış olsayd ı maddi ve manevi bunca yitiklere belki de u ğ ramıyacaklard ı . iş te son halife, 524 y ı ll ı k Abbasi imparatorluğunun yıkı lmas ı nı ve ya-kınlarının gözü önünde katlini gördükten sonra, kendisi de Hüle-gü'nün emri ile idam edildi; üzerindeki peygamber h ırkas ı ve asas ı

(180) Emir Ali, a.g.e., S. 420.

Page 127: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

ARBAS İ İ MPARATORLU Ğ U

119

yak ı l ıp külleri ı rmağa at ı ldı . Musta's ı m'ı n hazinesinde bulunan ye. di deve yükü alt ın ve gümüş kadeh ve sürahiler Hülegü'nün önüne götürüldüğü zaman Haş i ş iler'in son ba şkanı Rüknüddin'in arkada• şı ünlü matematikçi ve astronom Nasırüddin Tüsi ve orada hazu bulunanlar hayretlerini sakhyamam ış lard ı (181).

3. — Emevi ve Abbas! devletlerinin aras ındaki farklar : II. ve III. bölümlerde Emevi ve Abbasi soylann ın siyasi ve askeri ba ş arı -larım açıklarken s ıras ı düş tükçe bu soylardan halifelerin yönetim-deki tutumlann ın özelliklerini de yeri geldikçe belirtmeye çal ış t ık Bu iki ayrı , birbirine z ı t tutumu biraz daha geni ş ve ayr ınt ı l ı olarak aç ıklamakla iki imparatorlu ğun karakterini daha iyi belirtmenin mümkün olduğu kan ı s ınday ız.

II. Bölümde Emevi Imparatorlu ğunun kuruluş unu, geniş leme-sini ve yı k ı lmas ını anlat ı rken bu devletin bir bedevi Arap toplumu niteliğ inde olduğunu, hele Abdülmelik'e kadar geçen halifelerin bi-rer Arap kabile şefi gibi davrandıkların ı söylemiş tiık. Halifelerin Sasani hükümdarlar ına benzemeleri, ancak Abbaso ğulları zaman ı n-da gerçekleşmiş tir. Halifeye yaln ız dünyevi değ il ruhani bir şel niteliğ ini veren Abbasi halifeli ğ i, as ı l Islam ruhuna tamamiyle ya• banc ı olan bu ikili egemenlik kavram ını , Iran ve Bizans müessese-lerinden şuursuz bir ş ekilde alarak (182) benimsemeye çal ış mış t ır.

Emeviler ile Abbasiler aras ı nda, zaman ı n ve egemenlik merkezi bölgelerinin birbirinden çok ba şka olmas ı dolay ı siyle mevcut bu-lunan büyük farklar her iki saltanat ın niteliğ ini birbirinden ay ı r-d ığı gibi, Emevi halifeleri ile Abbasi halifelerine hukuki bak ımdan iki ayrı kimlik de vermi ş tir.

Emeviler Abdülmelik zamamna kadar, bir yandan geni ş ülke-leri fethederken, bir yandan da bu ülkelerin halk ın ı islâm'a al ış -t ırmak için, eski mevcut yönetim örgütünün devam ına dokunma-m ış lard ı . Ancak, Abdülmelik'den ba ş hyarak yavaş yava ş Emevi soyunun tutumunu de ğ iş tirdiğ ine, Bizans usûllerini aynen kabul etmeğe koyulduklar ına tan ık oluyoruz. Çöl geleneklerine bağ lı kalan Emevi hükümdarlar ı sadece Emir ül-Mü'mlnin ve Arap aris-tokratlanmn ş efi idiler. Yabanc ı kavirrılerin yard ım ve desteğ i ile iktidara gelen Abbasiler ise her ş eyden önce Hz. Peygamber'in am-

(181) İ bni Tiktaka, el-Fahri, S. 581 v. öt.; Cevdet Pa ş a, Kı sas, X., S. 894; Emir Ali, a.g.e., II., S. 422.

(182) Köprülü Fuat, islâm Medeniyeti Tarihi (Barthold'a zeyl), S. 130.

Page 128: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

120

Bahriye ÜÇOK

cas ı soyundandı lar. Bu nedenle birinci derecede İmam ül-Müslimin yani bütün islam cemaatinin imam ı , başı , yol göstericisi ve Peygam-, ber'in vekili idiler. Bunu biraz daha aç ıklamak gerekirse diyebiliriz .

ki, Emeviler islam toplumunun ba şı nda dünyevi birer şef oldukla-rı halde, Abbasiler kendilerini Hz. Peygamber'in kutsal hat ıralarının varisi, birer ruhani ş ef, teokratik lider olarak gönnekte idiler. Hat-ta Asya ve Afrikada'ki topraklar ı üzerinde say ı s ız devletler kurulup Halifeler egemenliklerini ve ki ş isel özgürlüklerini büsbütün yitirdik-leri zamanlarda bile, bu nazari egemenlikleri söz götürmez bir bi-çimde sürüp gitmekteydi. Bunun nedenlerini, yani Halifenin hem dünyevi hem de ruhani iki gücü ki ş iliğinde birleş tirmekle adeta kutsal bir mahiyet al ışı n, Arap imparatorluğunun önemli bir ül-kesi durumuna girmi ş olan Iran'dan gelen etkilerde aramak ye-rinde olur.

Baz ı batı lı tarihçilerin Abbasi imparatorlu ğuna Yeni Sasani Devleti gözüyle bakmalar ı Müslümanlığı kabul etmi ş , fakat eski sasani geleneklerine bağ lı Iran Aristokratlann ın yeni imparatorlu-ğu geniş ölçüde etkilemi ş olmalarındandı r.

Hilgete Peygamber ailesinden birisini geçii ın ıek amac ıyla ya-p ı lan propagandalar ve hareketlerde ilk halifeler ça ğı na dönmek, ı rk ve milliyet fark ı gözetmeden bütün Müslümanlar aras ında eş it-liğ i sağ lamak, keyfi hareket etmeyip ş eriat hükümlerine uymak, Peygamber ailesine sad ık kalmak gibi Arap'dan gayri kavim.lerin memnun kalacaklan hususlar vard ı . Hz. Ali adına yap ılan bu çeş it propagandalar, sonunda Abbasiler'in i ş ine yarad ı . Ancak Hz. Ali ai-lesini yüzy ı llarca felakete sürükledi.

Tanrı sal, kutsal bir kökden geldiğ ine inandığı bir soya bağ lan-mak, hükürndar ın kutsal bir kimliğ i olduğuna inanmak, teokratik bir nitelik gösteren Sasani devletinde halk ı n geleneklerindendi. İş -te Abbasi halifeliğ i bu teokratik kimliğ ini, hükümdarlarını hem si-yasi hem dini lider olarak görmü ş olan Sasani Devleti halk ının, özel-likle aristokrasisinin bu yoldaki geleneklerinin etkisi alt ında kala-rak kazanmış oldu. Halbuki Emevi hükümdarlar ı Bizans'dan ald ık-ları egemenlik kavram ı n ı uygularlarken dünyevi kudretlerini seri-ata fiilen dayatm ıyorlar ve böylece yava ş yavaş teokrasiden aynl ı -yorlard ı . Çünkü örnek ald ıkları Bizans'da Imparator ve Patrik, dünyevi ve uhrevi iki ayrı gücün temsilcileri idiler. Ancak bu iki soy zaman ında da devlet Bizans'ta oldu ğu gibi otokratik (= tek ki ş i egemenliği) bir nitelik göstermektedir.

Page 129: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

ABBASI İ MPARATORLU Ğ U

121

Arap kabilelerine ve ş ehir aristokratlanna dayanan Emeviler, bir Arap imparatorlu ğu olduğu halde, Abbasi devletine bir Arap devleti dernek yerinde olmaz. Bu devlette debdebeli ve ha şmetli teş rifat kurallarının uygulanmas ı , halifeye vekalet eden bir vezirin bulunuşu, onu halktan ayırmış , herkesin üstünde kutsal ve mutlak bir varl ık haline getirmi ş , böylece eski dünyevi ve ruhani güçlere sahip Kisralann Halifeler adeta ardgelenleri olmu ş lardı (183).

Aslında Islam'da birbirinden ayr ı böyle iki güç mevcut olmad ı -ğı gibi, İ slam âleminde böyle iki güce sahip bir ba ş kana da lüzunı yoktu. Islam'da Allah ile kul aras ına hiç kimse girerniyeceğ inden, halifelerin tarihte hiçbir zaman günah af fetme, dini kurallar ı değiş . tirme, yenileme ve kald ırma yetkileri de ohram ış t ır. İ slam dünya-s ı n ın siyasi bir birlik olarak dü şünülmesinden ç ıkan halifelik anla-yışı ancak Emeviler zaman ındaki gerçeklere uyuyordu. Fakat İ slam imparatorluklann ın en parlak ça ğı nı teş kil eden Abbasiler zan ı a-nı nda bat ı da İ spanya'da Endülüs Einevi devletinin kurulmas ıyla bu birlik parçalanm ış , bu parçalanmay ı Asya ve Afrika'da başka devlet-lerin kurulmas ı büsbütün artt ınnış tır.

Abbasi İmparatorluğu topraklar ı üzerinde kurulan, önce de bahis konusu ettiğ imiz bu devletler ş eklen Halife'yi tammakla bir-likte, örneğ in Selçuklular'da olduğu gibi tamamiyle bağı ms ızdı lar. Bu kadarla kalmıyarak Bağdat' ın hazinesi gibi sayı lan Mıs ı r'da X. Yüzyı lda Abbasi halifelerini hiçbir biçimde tan ımıyan, kendilerini halife ve emir ül-mü'minin sayan Fatimi hükümdarlar ı gibi ş ii ha-lifeler ortaya ç ıkmış tır.

Gerçi İ slam kamu hukukuyla uğ raşan, hilafet, saltanat sorun-larını , tarihi gerçekleri hiç göz önüne almadan, islami esaslara gö-re inceleyip aç ıklıyan el-Maverdi gibi, eserlerini ancak Abbasi im-paratorluğunun yıkı lnıa devrinde vücuda getirmi ş bir tak ım bil-ginlere göre halife hem dünyevi hem de ruhani bir şeftir. Ama ge-rek doğulu, gerek bat ı lı bilginlerin araştırmaları ortaya şu gerçe-ğ i koymuş tur ki, islam dininde halifelik diye bir müessese yoktur. Birçok eski fakihler yani İ slam hukukçuları , özellikle Hanefi mez-hebi kurumları halife sözcüğünün sultan gibi sadece bir unan olarak kullan ı ldığı nı ve ilk dört halifenin ölümünden sonra art ık

halifeliğ in mevcut olmadığı inanc ını taşı mış lard ı r (184).

(183) Köprülü Fuat, İ slam Medeniyeti Tarihi, S. 139. (184) Köprülü Fuat, a.g.e., S. 140.

Page 130: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

IV

EMEV İ LER VE ABBAS İ LER ZAMANINDA UYGARLIK

Ş imdiye kadar inceledi ğ imiz Emevi ve Abbasi devletleri zama-n ında islam uygarl ığı nın geli şmesi ve ula ş tığı yüksek seviye «Islam uygarl ığı Tarihi» adl ı ayrı bir kitap konusu te ş kil edecek kadar ge-niş kapsaml ı dı r. Biz bunun için burada ancak ana çizgileriyle Eme-vi ve Abbasi devletlerinin örgütlerini ve bu devletler zaman ında uy-garlığı n belli baş lı alanlarındaki gelişmeleri kı saca gözden geçir-mekle yetineceğ iz.

1. — Örgütler : A) Halifelik : Islam devletinin ba şı nda bulu-nan, dini korumak ve dünya i ş lerini yürütmekle görevli ki ş iye «Ha-life» denir. Halife dünya i ş lerini dini bir siyasetle yönetmek ve bu-lunduğu şehirde cuma namaz ı kı ldı rmakla görevli oldu ğu için ken-disine «Imam» ad ı da verilirdi. Islam ümmetinin ba şı nda bulunan ki ş inin «Halife» ad ını taşı mas ı tarihte baz ı tart ış malara yol açm ış -t ı r; çünkü Islam toplumunun ba şı ndaki dini ve dünyevi yöneticiyi kimisi Hz. Peygamber'in halifesi, kimisi de Tanr ı 'nın yeryüzündeki halifesi olarak kabul etmekteydiler. Tanr ının halifesi olarak kabul edenler Kur'an' ın «Ben yer yüzünde ademi kendime halife yapaca-ğı m» (Sure II., Ayet 28) ve «Tann sizi yeryüzünün halifeleri k ı ld ı » (Sure VI., 165; X., 15, 74) ayetlerini iddialar ına dayanak yap ıyor-lard ı . Halbuki ilk halife Hz. Ebu Bekir «ben Tanrı 'nın halifesi de-ğ ilim, ben ancak Tanr ı Elçisinin halifesiyim, üstelik haz ır olmıyan birine naiplik, halifelik edilebilir, haz ır olanlara naiplik edilmez» demekteydi (185). Hz. Muhammed'in ölümü üzerine Müslümanlar bir süre ş aşı rmış lar, sonra Medineliler'in hemen hemen bir icma ı sonucu islam devletinin ba şı na ayn ı yetkilerle bir kimseyi tayin

(185) İbni Haldün, Mukaddime, I., S. 511.

Page 131: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVI VE ABBAS! UYGARLIĞ I

123

etmeğ i uygun görmü ş lerdi. Hz. Peygarnbere nas ı l herkes itaat borç-lu ise, onun yerine seçilene de ayn ı ş ekilde itaatle yükümlüydü. Ona itaat etmiyen Peygambere, dolay ı s ıyla Allah'a ba ş kald ı rmış Bayı lı r-d ı .

Tarihte halifelik kurumu üzerine ilk ve en geni ş incelemeyi yap-mış olan el-Maverdi'nin el-Ahkam üsSultaniye'sinde gösterildi ğ ine göre (186) halife seçilebilmek için ş u koş ullar gereklidir : Hem dü-şünüş de hem i ş de adil olmak,

Bir karar veya hüküm verirken içtihatta bulunabilecek kadar f ı k ıh bilmek.

Görme, iş itme ve konu ş mas ını engelliyecek bir özrü bulunma-mak.

Harekete engel bir vücut sakatl ığı bulunmamak.

Uyrukları yönetmek ve i ş leri yürütmek için gerekli akla sahip olmak.

İ slam topraklar ı n ı korumak ve dü şmana karşı cihad aç ıp yü-rütebilmek için gerekli cesârete sahip olmak.

Kureyş kabilesiinden olmak (187).

El-Maverdi belki gereksiz gördü ğünden halife olmak için ara-nı lan ayrı ca dört ko ş ulu anmamış t ır 1) Müslüman olmak; 2) Öz-gür olmak; 3) Ergin olmak; 4) Erkek olmak (Arnold, İ . Ansiklo-pedisi, Halife maddesinde yan ı lmış , bu ko ş ullar ı da Eli-Maverdi'de varm ış gibi göstermi ş tir). Bu ko şullar sonradan. Kadi Beyzâvrniw revâli ül-Enver ve Gazzâlrnin ilıyau Ulüm'unda eklenmi ş tir (188). Bununla birlikte tarih boyunca İ slam devletlerinde ergin olm ıyan halifeler görüldü ğ ü gibi, halife değ il, ama hükümdar olan pek çok kadın da vard ır (189).

Ayrıca Hariciler halifenin Kurey ş 'den olmas ını aramadıkları gibi, Ş iiliğ in Ş ebibiye kolu kad ınların da İ mam (yâni ş ii halifesi)

olabileceğ ini kabul etmiş lerdir (190).

(186) Coş kun Üçok, Türk Hukuk. Tarihi Dersleri, 4. Bask ı , S. 52. (187) Halifeliğ in Kurey ş 'e ait olmas ı fikrini Ebubekir Bakilâni reddederse

de, İ bni Haldün bunu doğ rular, bk. Mukaddime, I., S. 518 -20. (188) A. v. Kremer, Studien zur vergleichenden Culturgeschicte des Orien-

tes, II., S. 121. (189) Bahriye Üçok, İ slam devletlerinde kad ın hükümdarlar. (190) Makrizi, H ıtat, II., S. 333. Ş ebib'in Zalim Haccâc'a kar şı Irak'ta bü-

yük bir cesaretle karşı duran e ş i Gazâle'ye duyulan sayg ıdan ötürü.

Page 132: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

124 Bahriye ÜÇOK

Fakihler halife seçimini, seçmenler ile seçilen aras ında bir söz-leşme, bir akit olarak kabul ederler, burada seçmenler itaatlerini satmakta, kar şı lığı nda seçilenden yönetim sat ın almaktad ı rlar. Bu-nun içindir ki, halifenin seçmenlerce tan ınmas ı i ş lemine bey' (= sa-t ım) kökünden bey'a denilmiş tir (191).

İ slam hukukuna uygun olarak iki yoldan halife olunabilir 1) Seçmenlerin seçmesi ile; bir önceki halifenin atamas ı ile. Bun-lardan birincisine ihtiyar, ikincisine and denir. Bu yüzden halife-nin veya hükümdar ın yerine geçecek ki ş iye veliand denir. Sonra-dan bu iki yola bir üçüncüsü eklenmi ş tir. Bu, zor kullanarak hü-kümdarlığı ele geçirmek yoludur; buna kahriye, ilk ikisine birden de ihtiyariye denir. Kahriye'nin ba şka iki ad ı daha vard ı r: galebe ve Şevket (192). İ slam hukukçular ı zor kullanarak iktidar mevkii-ne geçen ıkiş iye itaati, İ slam ülkesinde huzurun sa ğ lanmas ı bak ı -mından olumlu karşı lamış lardı (193). Aynı zamanda iki halife seç-mek imkans ız olduğu halde, İ slam ülkesinin çok geniş olmas ı ha-linde, bir halifenin bütün ülkede iyi bir yönetim yürütemiyece ğ i düşüncesi ile iki halifenin ayn ı zamanda, fakat ba şka ba şka ve birbirinden uzak yerlerde bulunabilece ğ i kabul edilmi ş tir. İ slam tarihinde bunun örneklerinin bulunduğunu daha önce görmü ş tük. Ancak halife unvan ını ta şı makla beraber, gerek Emevilerin, gerek Abbasiler'in zamanlarında halifeler çok kez oğullarını veya yak ın hı s ı mlarını zorla veliand olarak tan ı tt ıklar ından serbest bir halife seçimi bahse konu olamamış ve halifeler hükümdar veya sultan haline gelmi ş lerdir.

Doktrine göre halifenin ba ş lı ca vazifeleri ise şunlard ı r : Dinin savunulmas ı ve korunmas ı . Adli kararlar ın infaz ı ve hukuki anla şmazl ıkların çuzümlenmesi.

Can, mal ve onurun her türlü sald ı rıya karşı korunmas ı .

Ceza kurallar ı= uygulanmas ı .

S ı n ırların korunmas ı için savunma tedbirleri almak ve sald ı -rıyı önliyecek kuvvetleri haz ırlamak.

(191) Coş kun Üçok, a.g.e., S. 53. (192) Hammer - Purgstall, Über die rechtsmaessige Thronfolge nach den

Begriffen des moslemischen Staatsrechtes, in Bezug auf das Osma-nische Reich. S. 593.

(193) A. v. Kremer, a.g.e., I., S. 403.

Page 133: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVI VE ABBAS' UYGARLIĞ I

125

Islami kabul etmek veya Islam devletine uyruk olmak istemi-yenlere kar şı sava ş cihad) açmak.

Vergileri ve zekat ı toplamak ve bunlar ı şeriata göre bölü ş tür-mek.

Maaş ları belirtmek ve bunlar ı tam zaman ında ödemek. Yönetime ve maliyeye güvenilir kimselerin atanmas ı .

Bütün devlet ve din i ş lerine kendini verme.

Görülüyor ki, halife yaln ız yürütme ve yarg ı ile görevlidir. Yasama alan ında bir yetkisi yoktur. Yâni halife dini kurallar ı de-ğ iş tiremediğ i gibi, yeni bir dini kural da koyamaz. Mevcut bir di-ni kural ın değ iş tirilmesinin veya yeni bir dini kural ı n bütün sünni müslümanları bağ lay ıcı olmas ı n ın mümkün olabilmesi için bu hu-susta bir icma ın meydana gelmesi gereklidir. Halbuki katolik ki-lisesinin başı olan Papa dini 'kurallar ı cleğ iş tirebileceğ i gibi, yeni dini kurallar da koyabilir.

a) Hilâfetin üç önemli sembolü : Hilâfetin ba ş lıca üç önemli sembolü vard ı r : 1) Hutbe; 2) Para bast ırma; 3) Traz.

Hutbe camilerde cuma namazlar ı nda minberlerde halife için okunan duaya denir. İ lk dört halife zaman ında namazda imâmet vazifesi gören halifeler Hz. Muhammed'e salâvat getirirlerdi. Arap-lar ülkelerini geni ş lettikten sonra valiler bulunduklar ı ş ehirlerde imaml ık etmeğe ve devrin halifesine namaz ın sonunda duaya ba ş -lad ı lar. Bu yolda öncülük eden, ilk örne ğ i veren vali, Hz. Ali za-manında Basra'da bulunan Abdullah ibni Abbas't ı ; onun zaferi için dua etmi ş ti ve zamanla bu her yerde adet oldu. Bir yerde bir halifeye dua edilmesi, yani onun ad ına hutbe okunmas ı o halife-nin, o yerde egemenli ğ inin ifadesi olurdu. Ba ğdat halifelerinin oto, riteleri azal ıp mahalli hükümdarlar kuvvetlendikçe, bu hükümdar. lar kendi egemenliklerinin belirtisi olarak halifenin ad ının yan ı sı -ra kendi adlar ın ı da hutbede okuttular. Zamanla halifenin ad ı nın büsbütün kald ırı ldığı da olmuş tur.

Halifeliğ in ve hükümdarl ığı n başka bir sembolü de parad ı r. Araplar islam'dan önce Iran ve Bizans paralar ı n ı kullanmakta idi-ler. Daha önce de söyledi ğ imiz gibi, alt ın paraya Dinar, gümüş ten olanlara da Dirhem deniliyordu. Dinar dirhemin on- oniki kat ı de-

Page 134: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

126 Bahriye ÜÇOK

gerinde idi (194). Her nekadar Abdülmelik devrinedek islam ülke-lerinde Hâlid bin Velid, Müs'ab ibni Zübeyr, Ziyâd ibni Ebi Sufyân (Ebihi) ve Haecac gibi valiler taraf ından paralar bast ı r ı lm ış ise de bunlar alt ın değ ildi. Alt ın para bast ırmak hakk ı hükümdarlara ait olup hiçbir zaman bu hakk ı valiler kullanamam ış lard ı r. Alt ı n para ilk olarak Abdülmelik taraf ından Bizans Imparatorunun teh-ditlerine kar şı bast ı r ı ld ı . Abdullah ibni Zübeyr'in emri ile Irak'da Müs'ab' ın bast ı rdığı paralar ile Ziyad' ın dirhemleri Iran tipindey-di (195).

Halife ve hükümdarlar ın egemenliklerinin bir üçüncü sembo-lü olan Traz, özel olarak dokutulmu ş ipek kuma ş lara denirdi. Bun-ları n üzerinde ya hükümdar ın ad ı , ya da ba şka i ş aretler, s ı rmalar, renk renk ipeklerle kuma şı n kenar ına su halinde i ş lenirdi. Bu türlü kumaş lardan dikilmiş kaftanlar hediye etmek de hükümdarlara özgü bir davran ış t ı . Bu adet de Iran ve Bizans hükümdarlanndan Islam saraylar ına geçmi ş tir. Ancak Bizansl ı lar' ın Traziannda ba-zen hükümdarlar ın resimleri, ya da ba ş ka i ş aretler bulundu ğu halde, Islam trazlar ına putperestlikten yeni kurtulmu ş olmanın çekingenliğ i içinde resim konulmam ış , bunun yerine isim ve baz ı dualar koymak âdet olmu ş tu. Halife bu giysileri kimlere hediye eder ise onun halife gözünde önemli bir yer tuttu ğu herkesçe bi-linirdi.

B) Valilik : Emeviler'de iki türlü vali vard ı : 1) Geni ş yetkili vali; 2) S ın ı rl ı yetkili vali.

Genel valilik de iki türlü idi : 1) Emaret-i İ stikfa; 2) Emal-et-I istila. Emaret-i İ stikfa veya tefviz denilen birinci tür 'genel va-lilik halife taraf ından ehliyetlerine güvenilen kimselere verilirdi. Bunlar şu i ş lerle görevli olurlard ı : 1) askeri i ş lere bakmak; asker-lerin ücretlerini vermek ve bütün ihtiyaçlar ını sağ lamak; 2) memur-ları , kad ı lar ı atamak; 3) haraç ve sadaka (zekatlan toplamak); 4) dini ve uyruklar ı n can ını ve onurunu korumak; 5) narrazda imam-l ı k vazifesi görmek; 6) hac ı lara kolayl ık göstermek. Bundan ba şka

eğ er yönetilen ülke yabanc ı bir devletin s ını rlarına yak ınsa, düş -manla sava ş mak, ganimetleri bölü ş türmek.

(194) Daha geni ş bilgi için bk. Belâzuri, Futuh ül- Buldân, IL, S. 373 v. öt. Hicri 74 y ı lında, Müslümanlar ı n bir bayrak alt ında yeniden topland ığı

s ı rada ilk alt ın para bas ı lmış t ı r. (195) Lammens, Etudes sur le siicle des Omayyades, S. 151.

Page 135: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEV.I VE ABBASi UYGARLIĞ I

127

Abbasiler devrinde valilerden çoğu, hele halifenin yak ını olur-sa, atandığı vilâyete gitmez, yerine bir vekil yollar; kendisi hükü-met merkezinde kal ırdı . Abbasi devletinin parçalanmaya yüz tut-mas ı sebeblerinden biri de budur (196).

Valiler hükümdar ad ına da olsa para basar, hutbe okutur, ver-gileri toplarlard ı . Bunca güce sahip olan vali e ğer hükümet merke-zini zayıf bulursa, o zaman eyalet halk ını kendinden yana kazana-rak halifeye vergi vermek ko şuluyla bağı ms ız olurdu. Kuzey Af-rika'daki Aglebiler, Horasan'daki Tahiriler, Mı sır'daki Tulunoğulla-rı gibi.

b) Emâret-1 Istilâ Bir emir veya vali, kuvvet kullanarak bir bölgeyi ele geçirince, halife onu âdeta ba ğı ms ız bir hükümdar gibi tan ı rd ı . İş te böylece tan ı nmış valilik veya emirliklere Emâret-i lira denirdi. Ancak bu valiler her türlü yönetim i ş lerini bağı ms ız olarak gördükleri halde, dini bak ımdan halifeye bağ lı say ı lırlardı . Iran ve Irak'da Büveyhoğullan, M ı s ı r ve Suriye'de Eyytibiler, Mem-lülder, Doğuda Gazneliler ve bunun gibi daha birçok devletler ba-ğı ms ız oldukları halde minberlerde halifeler ad ına hutbe okutur ve "gene onlar ın adına para bast ırı rlardı .

Emeviler'in kurulduğu s ıralarda, valilerin Umeyye ailesine ba ğ -lı lığı nı bir kat daha artt ırmak için Muâviye onlara birçok imtiyazlar tan ı dı . Hatta Ziyâd ibni Ebihi'yi Basra, Sicistan, Horasan'a vali ta-yin ettiğ inde istediğ i kadar maa ş almas ı na izin verdi. M ı s ır valisi Amr ibn da ayn ı hakk ı tan ı mış tı . Bu vatiler hükümet mer-kezine gönderecekleri mebla ğdan başka, bütün soylarma zengin bir yaş ant ı sağ lıyacak paray ı toplayabilmek için yönettikleri ülke halklarına gösterdikleri ş iddet, hatt2 şeriat hükümlerini hiçe sa-yan tutumlar ı Emevi imparatorluğunu çöküntüye götüren neden-ler aras ında sayı lmaktad ı r. Agani XIX. C. S. 62'de bunlardan baz ı -larının yüzmilyon dirheme ula ş an bir servete sâhip olduklar ı açı k-la nmaktad ır.

Servetin artmas ı valilerin lüksünün artmas ına sebeb olmu ş , Horasan gibi zengin bir ülkenin geliri valinin mutfak masraflar ı -

na yeti şmez olmuştu. Bunun önüne geçmek için halifeler valilerin malları n ı müsadere ve valili ğ i de başka birine vermek yolunu tut-tular. Halk ağı r vergiler alt ında büyük s ıkıntılara uğ radı ; zulüm

(196) C. Zeydan, Medeniyet-i islâmiye Tarihi, I., S. 129.

Page 136: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

128 Bahriye ÜÇOK

gördü. Hemen her yeni gelen halife vergileri hafifletme ğ i değ il, ağı rlaş tırmayı düşündü. Ömer ibni Abdülaziz ise, bu tutumun ter-sine «Yüce Allah, Hz. Muhammed'i halka do ğ ru yolu göstersin di-ye yollad ı ; para tahsildarl ığı na göndermedi» diyerek müslüman-lığı kabul etmi ş olanlardan cizye al ınmamas ını emrediyordu.

C) Vezirlik : Halife'den sonra en üstün yeri tutan vezirdi. Vezirlik kurumu Abbasiler devrinde Iran örnek al ınarak kurulmu ş -tu. Ama buna benzer vâzifeleri görenler daha ilk dört halife zama-nında, hatta Hz. Muhammed zaman ında da vard ı . Yaln ız bunlara daha çok katip adı verilmekteydi. Islam devleti büyüdükçe vezi-rin de önemi artm ış ve hükümdar veya halifenin ad ına ülkeyi bun-lar yönetmi ş lerdi. Islâm Imparatorluğunda vezir ad ını alan ilk dev-let adam ı Abbasiler'de Ebu Seleme Hafs bin Süleyman (Hallal) d ır (197). Bu vezirlerin halifelerin güçlü veya zay ıf olmaları ile orant ı lı olarak yetkileri artar veya azal ırd ı . Yalnız bilge ve bilgin bir kiş i olan halife Me'mun, zaman ında illerden temsilciler getirt-miş ve bir ş ûra kurmu ş tu ki, bu gelenler birer milletvekili olup tam bir özgürlük içinde dü şüncelerini, halifeden korkmadan, söyler-lerdi. Ancak halifeliğ in nüfuzu yok olunca bu şûra fakihlerden oluş muş bir ş er'i encümen hâline geldi. Bununla birlikte. Büveyh-oğulları , Samanoğulları , Selçuklular ve Eyyübiler zamanlar ında bu türlü millet temsilcileri ve bunlardan kurulu ş üralar vard ı . Selâ-lıüddin Eyyübrnin danış ma meclisi, veziri el Kadi ül-Fâdıl'ın baş -kanlığı nda toplan ı r, sava ş zaman ı nda da onunla birlikte bulunurdu.

Abbasiler'de zamanla iki türlü vezirlik ortaya ç ıkmış t ır : 1) Ve-zir-i Tefviz; 2) Vezir-i Tenfiz.

a) Vezir-i Tefviz : Veliaht atanmas ı , vezirin atad ığı memurla-rı görevden ç ıkarmak gibi yaln ız halifelerin görebilece ğ i iş lerden arta kalan bütün devlet i ş lerine bakan vezire Vezir-i Tefviz ad ı verilirdi.

b) Vezir-i Tenfiz : Halifenin kendisine vermi ş olduğu belli bir iş veya i ş lere bakan vezire de Vezir-i Tenfiz denirdi.

Halife mührünü Vezir-i Tefviz'e verir, o da halife ad ına bu mü-hürü kullan ırd ı .

D) Divânlar : Diyar' sözünün farsçadan geldi ğ i kabul edil-

(197) C. Zeydan, a.g.e., I., S. 132.

Page 137: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEV1 VE ABBASI UYGARLIĞ I

129

me,ktedir. Rivâyete göre Kisra birgün gelir gider hesaplar ı ile uğ -rayan kâtiplerin bulundu ğu daireye girmi ş , onların kendi kendile-rine durmadan bir şeyler mı rıldand ıklar ını görünce «Divâneler» demiş , sonradan k ı salt ı larak Divân biçiminde kullanı lmış (198). Ama genel olarak kay ı t defterlerine veya dairelerine Divân denmek âdet olmu ş tur. islâm'da devletin giderlerine ve ba ğış larına bakmak ve ele geçirilen ülkelerin vergi ve haraçlar ını toplamak, nüfusunu saymak ve korumak için gereken askeri ve her türlü giderleri sa ğ -lamak üzere kurulmu ş olan daireyi ilk önce Hz. Ömer zaman ında görüyoruz. Ömer bin Hattab' ın böyle bir daireyi kurmas ına Bah-reyn valisi Ebu Hureyre'nin getirdi ğ i büyük ölçüdeki mal ve para sebeb olmu ş tur. Getirilen mal ve paralar ın üleş tirilmesi bazı güç-lükler doğurunca Hâlid bin Velid, bir Divân = daire kurulmas ını önermi ş ve Ş am'da görmü ş olduğu daireleri örnek göstermi ş , Hz. Ömer de bunu kabul etmi ş tir.

Askere al ınanlar ın adlar ı nın bir deftere kaydedilmesine de Hz. Ömer zaman ında ve H. 20. y ı lda baş lanm ış tı r.

Islam devletinin s ını rları geni ş leyip iş leri çoğaldıkça bu i ş lerin görülmesi için fethedilen ülkelerin resmi dairelerini örnek alarak divânlar kurmak kaç ını lmaz bir zorunluluk olmu ş tur. Çünkü Arap-lar çoğunlukla okuma yazma bilmezlerdi. Hele mali iş lere bakacak hesap uzmanlar ı hiç yoktu. Bu yüzden, bu i ş lerde uzun zaman Iran-l ılar ve Hristiyan Rumlar, yâni islâm devletinin koruyuculuğun-daki zinunner kullan ı ldı . Böylece ilk zamanlarda defterler farsça veya rumca tutulmu ş tu. Ancak Abdülmelik halife olduktan ve hali-felik bir hükümdarl ı k ş eklini aldıktan sonra Araplar göçebelik ça ğ-larındaki sâdelikten kurtulup medeni hayat ın gereklerine uydular; okuma yazma, hesap tutma ö ğ renmeğe koyuldular. Bundan sonra-d ır ki Emevi devletinin resmi dili arapça oldu. Zimmi memurlar i ş -ten ç ı kart ı lı p yerlerine Arap memurlar geçirildi.

Devlet yönetimi henüz ilkel bir durumda olan Erneviler'in Suf-yani soyu zaman ı nda ve özellikle I. Muâviye'nin halifeliğ i s ı ras ı nda baz ı divânlar kurulmaya baş land ı .

a) Divân ül-Hâtern : Iller ve yabanc ı devletlerle haberle ş meyi herhangi bir sahtecilik ve tehlike ile kar şı karşıya bı rakmamak amac ıyla Divân ül-Hâtem ad ıyla bir mühür divan ı kurulmuş tu. Ha-

(198) İbni Haldûn, Mukaddime, L, S. 665.

Page 138: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

130

Bahriye ÜÇOK

lifelerin emri ve irâdeleri bir def tere yaz ı ldıktan sonra, ait olduğu yere ulaş tırı l ırdı .

Birinci Muâviye posta i ş lerine de önem verdi. Ancak bu i ş le ilgili divan ı n ve diğer divânlar ın gelişmesi ve son ş eklini almas ı da-ha çok Abbasiler zaman ı nda olmuş tur. Emevilerde bütün i ş ler ba ş -lı ca şu dört divânda görülürdü: 1) Divân ül-Harâc, 2) Divân tem, 3) Divân ül-Resâil, 4) Divân

Abbasiler devrinde divânlar daha çok Sasani etkisi alt ında kald ı . Imparatorluk üzerinde sonradan kurulan yeni sultanl ı klar da ihtiyaçlarına uygun divânlar veya genel müdürlük görevi yapan daireler kurdular. Gerçi bu konu ile ilgili ara ş t ırmalar henüz tam bir kesinliğe ula ş amarn ış sa da elde edilen bilgilerle ayd ınlığ a ka-vu ş abilmiş olanları kı saca belirtelim :

b) Divân ül-Harâc : Tarım ekonomisine dayanan Abbasiler de en önemli divân Harâc divân ı dır. Burada gayrimüslimlerin top-i•ak ve ürünleri üzerinden al ınan Harac toplan ı rd ı . Ayrıca bu divân devletin mali i ş lerine bakard ı . Bu divân'a Divân ül-Harâc yet de denirdi.

c) Divân ül-İnsa : Abbasilerden önce halifenin önemli ve giz-li iş lerini Kâtip' (S ır kâtibi) denilen ki ş iler görürlerdi. Sonradan bu görev de vezirlere yükletildi. Vezirler de bu i ş leri görmek üze-re bir divân kurdular ve buna divân denildi. Divân ül-inş a da, gizli iş lere bakan «divâni ili-sır» ve gelen evraka bakan divâni ül-mu-rasalât (veya resâil) olmak üzere ikiye ayr ılmış tı . Önceleri vezirler bu iki divan ın iş ine de bakarlard ı . Sonradan divani ül-in ş anın iş -lerine bakmak üzere ba ş ka bir vezir daha atand ı ve daha sonra da vezirin buyruğunda olan bir başkan bu divan ın i ş lerine bakt ı . Bu divân ın en ba ş hca görevi halife ile di ğer hükiimdarlar ve iller ara-s ındaki yazış mayı yönetmek ve halifeye gönderilen dilekçelerin ge-reğ ine bakmakt ı . Yâni E ıreviler'in divân ül-hâtem'inin yerine Ab-basiler de divân ül-inşa geçmi ş ti.

d) Divân ül-Berid : Arapçada postaya berid denir. Posta i ş le-

rinin Emeviler zaman ında iyice düzenlenmi ş olduğu bilinmektedir. Abbasilerde posta i ş leri de bir divânda topland ı . Bu divân yaln ız

posta i ş lerine bakmaz, ayn ı zamanda ta ş radaki memurlanyla ora-lardaki yüksek yönetim görevlilerini de gizlice denetlerdi. Yâni Di-

vân ül-Berid ayrıl zamanda bir iç casusluk örgütü idi.

Page 139: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVİ VE ABBAS İ UYGARLIĞ I

13i

e) Divân ül-Cünd : Askerlik i ş lerine bakan :-divâna Divan ül-Cünd denirdi. Bu örgüt Hz. Ömer zaman ında kurulmuş olduğu hal-de o zaman buna yaln ızca «Diyar"» denirdi. Bu divânda askerlikle ilişkileri olan kimselerin künye ve sicilleri, ald ı kları ayl ıklar ve görevleri yaz ı lan defterler tutulurdu. İ lk önceleri bütün erkek, .er-gin hür müslümanlar asker say ı lırlar ve ayl ı k alırlard ı . Sonralar ı cesur olanlar ve hizmet etmi ş olanlar asker say ı ldı lar ve cesaretle-rine ve görevde es.kiliklerine göre ayl ık aldı lar. Asker olmak istiyen kimseler bu divan ın başkanı na bir dilekçe verirlerdi. Dilekçe sahi-binin askerliğe uygun, özgür, ergin, müslüman, sağ lam, cesur ve çalış kan olduğu anlaşı lırsa askerliğe kabul edilirdi.

f) Divân ül-Mezâlim : Zulümden yak ınanlarm Werine bakan bu divan bir türlü yarg ı tay ve dan ış tay hatta vergi itiraz komisyo-nu yerindedir; yâni kad ı lardan ve diğer büyük memurlardan yak ı -nanlar bu divâna ba ş vururlar& Hz. Ali'den ba ş l ıyarak halifeler halk ın bu yoldaki yak ınmalarm ı dinlemeğe baş lamış lard ı . XIV. Ab-basi halifesi Mühtedi'ye kadar, aral ıklarla da olsa, halifeler halk ın yak ınmalarını dinlerlerdi. Bundan sonra bu i şe önce vezirler, daha sonra da Kadl-Kudât ad ı verilen baş kadı lar Divan ül-Mezalim de-nilen divânlarda bakmaya ba ş ladılar. Tarihte ilk başkadı olarak, imam-i azarn Ebu Hanife'nin öğ rencisi imam Ebu Yusuf'u görmek-teyiz. Daha sonralar ı Bağdat ve başka şehirlerin kad ı ların' başkad ı tayin eder oldu.

Halife Muktedir zaman ında Divan-i Mezalim başkanlığı Stuneyl adlı bir kad ına verilmi ş ti. O her cuma günü Bağdat' ın bir mahallesi olan Rusâfe'de halifenin annesi ad ına yap ı lmış olan bir türbede sa-ğı nda solunda kad ı lar olduğu hâlde oturur, yak ınmaları dinler ve gerekli kararlar ı ald ıktan sonra imzalard ı - (199).

g) Divân ül-Beytilmâl : Bütün devlet gelirlerini kontrol eden, gelir ve giderler aras ında denge sağ lamaya çalış an divâna, Divân ül-Beytihuâl denirdi. Beytülmâl il -Hassa ise halifenin özel hazine-sine bakard ı . Halife Mansur'un cezalar ve müsaderelerden elde edilmi ş mal ve paralara bakmakla görevli tuttu ğu Beytühnâl il-Me-zalim onun özel hazinesi gibi idi. Bu divân Mutezid zamanında bü-yük bir önem kazand ı . Halifenin emlâkinin geliri, ceza ve müsade-relerden sağ lanan gelirin büyük bir k ısmı , illerin gelirlerinden mer-

(199) Ibni Tagribercil, IL, S. 1203.

Page 140: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

[32 ğ ahriye t.tçox

keze gönderilmi ş baz ı paylar burada toplan ı rdı . Olağanüstü baz ı durumlarda bu hazineden halk için yard ımlarda bulunuldu ğu da olurdu.

h) Diğer bazı divânlar : Devlet tekelinde bulunan para bas-ma i ş lerine bakan divâna, Divân ül-Dar iI-Darb; vezirlerden ve bü-yük memurlardan al ınan cezalar ve müsadere edilen servetleri top-layıp yöneten divâna, sonradan Divân ül-Müsâderin dendi. Bunlar-dan ba ş ka genel askerlik i ş leriyle uğ raş an Divân ül-Arz il-Ceyş , ba ş -kan ve vâlilerin hesaplar ını denetliyen Divân ül-Tevki', gayri müs-limlerden al ınan cizye vergisi i ş lerine bakan Divân ül-Cevâli, Ab-basi ailesinden olanlar ile kimi saray adamlar ına maaş veren Di-vân ül-Nafaka, vezir Ali bin İ sâ zaman ında kurulan ve İ slam s ı -n ı rlar ı n ın korunmas ı masraf ı n ı ve kutsal şehrilerin bak ım ını üze-rine alan Divân ül-Birr gibi daha birçok divânlar vard ı (200).

2. — Vergiler : Gerek Emevi, gerek Abbasi İ mparatorluğunda devlet gelirleri aras ında büyük bir yer tutan ş eri vergilerin yan ı nda eskiden bu topraklarda al ınmakta olan baz ı vergiler, resimler ve harçlar da al ı nmaya devam edildiğ i gibi bunların yenileri de konul-mustu. Ş er'i vergiler ise Müslümanlardan al ı nan Zekât ve Öşür, gay-rimüslimlerden al ı nan Cizye ve Haraç't ı .

A) Müslümanlardan al ınan şerl vergiler a) Zekât islâm' ı n beş kc ş ulundan birisi olan zekât veya sadaka baz ı mallardan alma-rak belli 8 grup ki ş iye verilmesi gereken bir verginin ad ı dı r. Vergi borçlusu asl ı nda bunu doğ rudan doğ ruya bu gruplar aras ında da payla ş t ı rabilir.

Zekât vergisine uyruk olan mallar ş öylece s ı ralanm ış tı r : 1) in-sanlar ı n ekip biçtikleri tarlalar ın ürünlerinden saklanabilen ve g ı da olarak kullanı labilen mallar; 2) Üzüm ve hurma ürünü; 3) Deve, s ı -ğı r, koyun, keçi; 4) Alt ı n ve gümü ş ; 5) Tüccar e ş yas ı .

Bu beş kategori mal ın her birinden ayr ıca ne kadar vergi al ı nacağı da belirtilmi ş tir. İ lk iki kategorideki mallardan Müslü-man ürünü elde eder etmez 1/10 ini vermekle yükümlüdür ki bu aş ağı da hemen göreceğ imiz ö ş rü kar şı lar. Aslında aralar ında dağı -t ı lmas ı gereken gruplar bak ım ından sosyal bir niteli ğ i olan zekât daha Halife Ebu Bekir'den itibaren tam bir vergi biçimine sokul-

(200) Barthold, İ slârn Medeniyeti Tarihi, Köprülü notlar ı ., S. 120 v. öt. sin-de bu divânlar hakk ında ayrınt ı lı bilgi vard ı r.

Page 141: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EME‘d VE ABBAS' UYGARLIĞ I

133

mu ş ve İ slam devleti hazinesinin belli ba ş l ı kaynaklar ından biri durumuna getirilmi ş tir.

b) Öşür (Uşr) : Ö şür kamu yararlar ı için, üründen al ınan 1 /10 oran ı ndaki verginin ad ı dır. Etimologi bak ı m ından hem Asur-lar' ın alt ın veya ayn olarak ald ı klar ı İş ru-u adl ı vergiden hem, de ibranice Ma'aşer denilen ve tap ınak ve krallara, verilen 1/10 ora-nındaki vergiden geldiğ i söylenmektedir. Hz Muhammed'ten önce Arabistan'da bu verginin bulundu ğu anla şı l ıyor. Önceleri yaln ı z Arabistan bu vergiye uyrukken, sonralar ı islâmiyet geni ş ledikçe, sahipleri İ slami kabul eden bütün topraklar ın ürünleri gene] olarak bu vergiye uyruk tutulmu ş lard ı r. Bu vergi daha çok sakla-nabilir üründen al ın ı rsa da bütün toprak ürünlerinden al ınmas ı ge-rektiğ i düş üncesinde olanlar da vard ır. Daha çok 1/10 oran ında al ınan bu vergi yerine göre 1/10 in yar ı s ı 1,5 ve iki kat ı olarak da al ı n ı r.

B) Gayrimüslimlerden al ınan Şer'i vergiler a) Cizye : İ slam egemenliğ i alt ı nda ya şı yan fakat islamiyeti kabul etmiyen ehl-i ki. tap'lar İ slam devletine mallar ının, canlar ı n ın ve ı rzlarının korun-mas ı karşı lığı cizye adl ı kiş isel bir vergi verirlerdi. Cizye veren gay-rimüslimlere Zimmi denirdi. Cizye'yi zimrni olmayı kabul etmi ş olanlardan yaln ız eli silah tutan erkekler verirlerdi. Kad ınlardan, çocuklardan ve sakatlardan bu vergi al ınamazd ı . İ slâmiyet, öncele-ri mecusiler'in ve hindular' ın oturduklar ı bölgelerde egemenliğini kurunca bunlar ın ,ehl-i kitap say ı l ı p sayı lamıyacaklar ı tartış ma ko-nusu oldu. Hz. Muhammed'in Mecusiler'den cizye alm ış olduğ u-nu bildiren bir hadise dayan ı larak Mecusiler de zimmi olabildiler. Sonradan Müslümanlar Hindu'lardan da cizye almakta bir sak ı n-ca görmediler. Muhtelif İ slam devletlerinde cizye, zimmilerin ma-li durumlar ına göre kademeli olarak y ı lda bir defa ve esas itiba-riyle para olarak al ın ırd ı .

b) Harâc : Cihad sonunda elde edilen ülkelerde ehl-i kitap olup da İ slam' ı kabul etmiyen toprak sahiplerinden al ınan vergiye Harâc ad ı verilir : Toprak üzerinden al ınanı na Harâc-i muvazzafa, ürün üzerinden al ın an ına ise Harâc -i mukaseme denir. Bu vergi Ro-mal ı lar, Bizanl ı lar ve İ ranl ı larca da bilinmekte idi. Önceleri, Harac' ı sonradan Müslüman olanlardan da almakta idiler; yani vergi top-rağa bağ l ı idi, sahibinin değ i ş mesi veya Müslüman olmas ı toprağı bu vergiden kurtaramazd ı . Sonradan Müslüman olanlar, çogal ı nca

Page 142: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

134 Ba'ı riye ÜÇOK

bunlar yaln ız Öşür ve Zekat' ı verdiler, Harac' ı vermediler. Böyle-ce Harac'a ba ğ l ı topraklar da Ö şür veren topraklar durumuna gel-di. Gene de Harac uzun zaman Islam devletlerinin gelir kaynakla-r ı nın en önemlilerindendi.

3. — Toplumsal hayat : Emevi devleti zaman ında bir yandan İ slam egemenliğ i altındaki topraklar geni ş letilirken, bir yandan da bu yeni elde edile topraklara Arap kabileleri getirilip yerle ş tiril-mekte, ama bu kabileler aras ında ya eskidenberi mevcut olan çeki ş -me ve çat ış malar devam etmekte, yahut da yerle ş irken yeni kom şu olan kabileler aras ında savaş lar ç ıkmakta idi. Bununla birlikte Emevi devleti zaman ı , Ortadoğunun arapla şmas ı (201) ve Araplar' ın göçebelikten yerle ş ikliğe geçi ş dönemiydi. Abbasiler devrinde bu göç ve yerlerşme tamamlanm ış , göçebelikten tar ımcı lığ a geçilmi ş ve Arap-Islam şehirleri meydana gelmi ş tir. Sanat, bilim, ticaret ve bir bak ıma da sanayi merkezleri olan bu şehirler dışı nda devlet ekonomisi tamamiyle tar ıma dayanmaktayd ı . Yeni fethedilen ülke-lerin topraklar ın ın oldukça büyük bir k ı smı devlete ait bulunmak-ta idi. Bununla birlikte yer yer büyük toprak sahipleri de türemi ş -ti. Ayrıca ekonomik hayatta kölelik çok önemli bir rol oynamakta idi. Gerek savaş larda elde edilen köleler, gerek köle tacirlerinin ya-banc ı ülkelerden getirip satt ı klan köleler ve bunlar ın çocuklar ı ta-rım ın büyük yükünü omuzları nda taşı makta idiler. Bunun içindir ki, Irak'da uzun y ı llar süren ve bir ara Ba ğdat' ı bile tehdit eden zenci köle ayaklanmalar ı çıkmış tı .

Toplumsal hayat ın bütün alanlar ı nı ayrınt ı lar ıyla anlatmak ayr ı bir kitab ın konusu olaca ğı ndan biz burada yaln ız önemli gördüğü-müz baz ı hususlara değ inmekle yetinece ğ iz.

A) Kadının toplumsal hayattaki yeri : Emevi İmparatorluğ u ile Abbasi İmparatorluğu devrinde kad ınların sosyal durumu bir-birinden hemen hemen farks ızdır. Kad ınlar halife Kâdir (381-422/ 991-1031) devrine kadar oldukça serbest iken bu halife devrinde, erkeklerden büsbütün ayr ı yaşamak zorunda b ırak ı lmış , hareme

itilmiş olduklarından islam dünyas ının geliş mesi büyük çapta en-gellenmi ş tir (202). Halbuki Abbasi halifelerinin ikincisi olan Man.

sür zaman ında (136-158/754-775) amcas ının iki kı zı Bizans sava şı na

(201) A. N. Poliac, Sami, Doğu'nun Arabla ş tır ılması (Çev. B. -üçok, hah. Fak. Derg. III., S. 85 - 101).

(202) Emir Ali, Musavver Tarih-i Islam, IL, S. 468.

Page 143: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVI VE ABBASi UYGARLIĞ I

135

kat ı lmış , Hârtin ür-Re ş id zaman ı nda ise (170-193/786-809) kad ınla-r ın sava ş ta birliklere kumanda etmeleri yad ırganmamış t ı r. Halife Muktedir (295-320/908-932) yukarda da gördü ğümüz gibi, Divân ül Mezâlim ba ş kanlığı na bir kad ı n ı atam ış , kendi annesinin devlet ri-câli ile me ş verette bulunup elçileri huzuruna kabül etmesine ses ç ı -karmam ış t ır. Mütevekkil devrine (232-247/847-861) kadar zengin ve bilgili kad ı nlar evlerinde faydal ı toplant ı lar ve suvareler tertipler-lerdi. Hârtin ür-Re ş id devrindeki ş air kad ınlar ş iir yar ış malarma kat ı larak dinleyicileri hem olgunluk, hem sanat; hem de güzellik-leriyle âdeta büyülerlerdi (203).

İ slâm tarihinin ana kaynaklar ı iyice ara ş t ır ı ldığı zaman, İ s-lâm' ın ilkçağmda Müslüman kad ı nlar ın kendilerine tan ı nmış olan haklardan rahatça faydaland ı kları aç ıkça görülür. Bu devir kad ın lar ı sonraki yüzy ı llann Müslüman kadmiar ından daha serbest, fa kat daha dindar bir ya ş ant ı içindeydiler. Bir örnek vermek gere-kirse : güzellik, asâlet ve erdemiyle devrinde ün kazanm ış olan, Kerbelâ ş ehidi Hz. Hüseyin'in k ız ı Seyyide Seklıne'nin evini kad ınerkek her kese açt ığı nı , şair ve fakihlerin orada sanat ve biliM üzerine sohbetlerde bulunduklar ın ı söylemek gerekir. Ashab'm ile-ri gelenlerinden Talha bin Ubeydullah' ın k ı zı Ayşe de devrin ünlü kadmlanndand ı . hem eski Arap tarihi, hem de kozmografya bilgi-si, kendisini tan ı yanları hayrette b ırakacak bir ölçüde idi. Zama-rnırım en güzel ve en ak ı ll ı kad ını diye tan ıt ı lan Talha'n ın k ı zı Ayş e asla yüzünü örtmezdi. Okçular onun etraf ında yarış malar yaparlar, baş arı gösterenlere o, ödüller da ğı tı rdı . Üstün meziyetlerle süslü bu iki kad ı nın ikisi de Medine'de ve ayn ı y ı llarda ya ş amış lard ı r.

Gene bu çağda Araplar' ın en büyük kad ı n ş airi Hansâ. (204) gibi çölde ciddiyet ve a ğı r ba ş hl ıklanyla tan ınan birkaç Arap kad ı -n ı vard ı ki, kad ınh erkekli toplant ı lar yaparlard ı ; bu toplant ı larda ş iirler okunur, sonra bunlar tart ışı l ı rd ı . Erkeklerden birinin en kü-çük bir münasebetsizli ğ i görüldüğünde onun bir daha toplant ıya gelmesi engellenirdi. Bu devirde ş air kad ınların kahramanl ık, gös-teren erkekleri ş iir yoluyla meth veya korkaklan zemetmelerine çok önem verilirdi. Emeviler'de bahsetti ğ imiz Mus'ab ibni Zübeyr , savaş ta ölece ğ ini anlayınca oğ luna kendisini terkedip hayat ı n ı kur-tarmas ın ı salık verdiğ i zaman, oğ lu isâ ona «Can ımı kurtarmak için

(203) Emir Ali, a.g.e., II., S. 469. (204) Bu ş air kad ın için bak ınız, Mehmet Zihni Me şâhir ün - Nisâ, S. 198.

Page 144: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

136 Bahriye ÜÇOK

seni bı rak ı p savuş tuğumu Kurey ş kad ınlar ı n ın diline düş ürür mü-yüm hiç?» diyerek babas ının teklifini kabul etmemi ş , onunla bir-likte savaş ta ölmüş tü (205).

Islam' ın ilk devirlerinde Arap erke ğ inin, kendi niş anl ı s ı ndan baş ka bir kad ın için ş iir söylemesi çok ay ıp say ı l ı rd ı . Hz. Ömer bir kad ın için ş iir söyliyen ş airi k ı rbaçlatmış t ı (206).

Hz. Muhammed'in şairi Hassan bin Sâbit'in o ğ lu Abdurrah-man halife I. Muâviye'nin k ı z ı üzerine bir gazel yazd ığı zaman Muâ-viye'nin oğ lu I. Yezid bu gazelden çok hiddetlenip babas ı n ı n yan ı -na girmi ş ve ş airin katlini emretmesini ondan istemi ş ti. Babas ı bunun sebebini sorunca Yezid, k ız kardeş ini ş airin beyaz bir inci. ye benzetmi ş olduğunu «düz mermer üzerinde kol kola Kubbe-i Hadra'ya kadar birlikte yürüdük» diye uydurmalarda bulundu ğ u-nu açıklamış tı . Muâviye oğ lunun bu ş iddetini aşı rı bulduğunu söy-lemi ş , fakat günün birinde kalabal ı k bir mecliste kar şı s ına ç ıkan ş air Abdurrahrr an'a «Öteki k ız ım sana gücendi. Onun için hiçbir şey söyleımedin» deyince ş air hemen öteki k ı z ı içinde birinciden daha etkili bir ş iir söyleyivermi ş ti. Halbuki Muâviyenin ba ş ka k ızı olmadığı ndan birinci ş iirin de hayal mahsulü olduğu anla şı lmış t ı .

Genç erkek karde ş lerin, zaman zaman da babalar ın sert tep-kilerle kar şı lad ı klar ı , kad ı nlar ın gazellerle methedilmesini, ço ğun-lukla bizzat kad ınlar arzulamaktayd ı lar. Abdülmelik'in k ızı babas ı -nın şair Ömer bin Ebi Rebi'a'ya yollad ığı s ı k ı emirlere rağmen, hac dönü şü Mekke'de bir yolcuya «Hacca geldi ğ im, güzellikte misli görülmeyen birçok câriyelerle birlikte Mekke'ye girdi ğim halde, o ş air fâsik Ömer bin Ebi Rebi'a hakk ı mızda, yolda bizi eğ lendire-cek birkaç beyit bile söylemedi, ona lanet olsun!» demi ş ti.

Abdülmelik'in e ş i Ümm ül-Benin hakk ında da ş iirler söylen-miş ti. Ancak Abdülmelik o ş airi oğ lu Abdülaziz'in hat ırı için affet-rniş ti (207).

Hac farz ı n ı yerine getiren kad ın ve erkekler Süleyman bin Abelülmelik'in zaman ı na kadar birlikte hac ederlerken Hâlid Kas-ri'nin Mekke valiliğ i zaman ında Arap ş airlerindan birinin «Hac

(205) Agâni, XVII., S. 163. (206) AganI, IV., S. 98. (207) Agâni, II, S. 128 ve IV., S. 48.

Page 145: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVİ VE ABBASI UYGARLIĞ I

[37

mevsimi ne hoş ! Kâbe ne ho ş bir mesçit! Hacer-i Esved'e el uzat-tığı m ız zaman kad ınlarla s ı kışı p kalmak ne ho ş !» anlam ında bir ş iir söylemesi üzerine Hâlid kad ınlar ile erkekleri ayr ı ayrı tavaf etmeğe mecbur tutmu ş tu (208).

Ele geçirdikleri geni ş ülkelerden gelen ganimet ve ba şka ge-lirlerle umulmad ık derecede zengin bir hayata kavu şunca erkekler t ı pk ı Bizans ve Sasani burjuvazisi gibi lüks ve sefahate al ış tı lar; kad ı nları n ı haremelere kapamaya koyuldular. Böylece onlar ın sos-yal hayattaki yerlerini almalar ına engel oldular. Bir Bizans âdeti olan harem ağaları yeti ş tirmek ve kullanmak II. Velid (125-126/743- 744) zaman ında baş lamış t ır. Zira İ ran' ın etkisiyle erkekler kad ın-lardan ayr ı ya şamaya, ş arap içmeğe bu devirde yani II. Velid zama-n ında koyuldular. Bununla birlikte kad ınlar Abbasiler'in onuncu hâlifesi Mütevekkil'in ça ğı na kadar geni ş bir özgürlü ğ e sâhipti-ler (209). Ne Bizans İ mparatorluğunun, ne de İ ra'n ın etkileri, çöl-de yaşı yan kad ı n ın özgürlük ve sâdeli ğ ini yok edememi ş ti. Hz. Pey-gamber devrinden uzakla ş t ı kça, erkeklerden ayr ı ya ş amaya zorla-nan kad ınlar bilim alan ında, aileyi durumlar ı elverdikçe toplum yarar ına hizmetlerde bulunmu ş lar, böylece büyük faydalar sa ğ la-mış lard ı . Bunlardan XII. Yüzy ı lda ya şı yan Şuhde ünlü hocalardan iyi bir öğ retim gördükten sonra Ba ğ dat'taki evinde dersler verme-meğe baş lamış , kendisine Fahrünnisâ ad ı verilen Şuhde'nin büyük bir kalabal ık taraf ından izlenen derslerinde tutulan de ğerli notlar büyük orientalistlerden A. v. Kremer.de imi ş (210). Sitt ül-Kuzat ad ı n ı alan ba şka bir kad ın, hadis bilimi alan ında ün salm ış tı . Ş eyh Takiyüddin Vâs ı ti'nin k ız ı da Yahya bin Adem'in Kitab ül-Harâc' ını derslerinde anlatm ış ve kendisine Sitt ül-Fukeha ad ı verilmi ş ti. Bu

hatun M. 1326'da 92 ya şı nda ölmüş tür. XI. Yüzy ı lda Zeyn üd-Dâr ad ı nı alan Vecihiye binti Müeddeb, tarihçi ünlü Zehebi'nin hocalar ı aras ında olup Ş am ve Baalbek'de fı k ıh okutmu ş tur (211).

(208) C. Zydân, a.g.e., V., S. 102. (209) Arap Neron'u diye ün alm ış olan Mütevekkil zaman ı nda dâvetlerde

ve genel toplant ı larda kad ınların erkeklerden ayr ı lmas ı emredildi. Mo-gollar ın bat ıya gelmeleri ve Abbasi devletini y ı kmalar ı üzerine bir ta-kım din bilginleri kad ı nlar ın el ve ayaklar ı nı göstermeleri gerekli mi? Gereksiz mi? diye tart ış maya girerek dü ş man kar şı s ındaki yenilgileri unutturmaya çal ış t ı lar, M. Cemil Beyhum, el - Mer'etu fi hazârat ül - Arab, S. 115.

(210) A. v. Kremer, a.g.e., II., S. 121. (211) Bahriye Üçok, İ slam Devletlerinde baz ı Nâibeler (Belleten, XXXI.,

Sayı 122, S. 169).

Page 146: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

138 Bahriye tYCOK

Abbasiler devrinde müslüman erkeklerin Türk, Rum, Iranl ı câriyeleri o kadar ço ğ ald ı ki, bundan ötürü nikahl ı eş lerine kar şı duydukları ilgi kayboldu. Bu durum Islam' ın ilk devrindeki s ı k ı aile bağ lar ı nın gevş emesine sebep oldu. Şuurlu bir şekilde ş erefini korumay ı bilen kad ınlar ın dışı nda kalan e ş ler koclar ının kendileri-ne değer vermedi ğ ini görünce, kar şı l ık olarak onlar da erkekle-rine ilgisiz kald ı lar. Bir zaman geldi ki, bu ilgisizlik, kad ınların e ş leri için câriyeler sat ı n almalar ı nı doğ al gösterecek bir dereceye ulaş t ı . Kad ını n yava ş yava ş gözden düş mesi, onlar ı saygıya lây ı k kabul etmemek ve bu görü şü erkeklerin birbirlerine a şı lamaları sonunda kad ı nlar ın özgürlükleri k ı s ı tland ı ; kap ı ve pencereler ka-pand ı . Onlar yollara, caddelere ç ıkmaktan, hattâ söz söylemek hak-kından yoksun b ırak ı ld ı lar. Bu devirde erkeklerin kad ınlar hak-kındaki yargı ları genel olarak çok a şı rı derecede sert ve mant ı k-s ızdı • Örne ğ in her zaman çe ş itli memleketlerden gelmi ş ikiyüz hay-ran ı ile çevrili bulunan ve gözleri görrniyen ünlü Arap şairi Ebu I-Ala' el-Ma'arris (ölm. 1057) bile «on ya şı na gelmi ş bir erkek çocu-ğun hareme sokulmamas ı nı , kad ı nlar ın ş er ve fenal ı k tuzağı oldu- ğ'unu» iddia eder oldu.

Aşı r ı zenginlerin türediğ i toplumlarda sefâhet alemleri ba ş gös-terir; Rom ıal ı lar, Sasâniler ve Bizansl ılarda olduğu gibi, üç k ı ta üzerine yay ı lmış olan İ slam İ mparatorluğunda da dinin yasaklama rağmen eğ lenceye dü şkünlük ve sefâhat yayg ın bir hale gelmi ş ti. Bu dengesiz servet ço ğalmas ının bir sonucu olarak Bağdat, Kurtuba, Kahire, Fustat gibi ş ehirlerde fuhu ş artt ı . Devlet adamları bütün güçleri ile bunu önleme ğ e çal ı ş t ı larsa da ba ş arı sağ lıyamad ı lar; so-nunda tüccarlardan, ve esnaftan al ınan vergiler gibi kötü yoldaki kad ınlardan da bir tak ım vergiler al ınmaya ba ş land ı (212).

Mu'tas ım'dan sonra durum daha da kötüle ş ti. Pek çok köle sat ın al ınm ış t ı . bir zamanlar ın zenginleri güzel câriyeleri ile nas ı l öğünmekte idiyseler, ş imdi de güzel köleleri ile övünüyorlard ı . Bu durum özellikle Mı s ır'da o kadar rağbet görmü ş tü ki, kad ınlar kocalar ın ın dikkatlerini kendi üzerlerine çekebilmek amac ıyla köle-lerin giysilerini giyip evde dola şmaya ba ş ladı lar.

B) Giyim kuşam : Ortaçağda Müslümanlar giyimlerine ve temizliklerine çok dikkat ederlerdi. Genel olarak Müslüman erkek-ler sakall ı idiler. Sakallar ı sosyal durumlar ı ile uygunluk göstere-

(212) MakrIzi, H ıtat, I., S. 89.

Page 147: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVi VE ABBAS' UYGARLIĞ I

139

cek biçimde maviye, sanya, ye ş ile ve k ırmızıya boyanmış olur-du. (213) Kad ı , müdrris imam gibi ilmi meslek sahibi Müslüman-lar çok uzun ve kar gibi beyaz bir sakal ta şı rlar, askerlerinki ça-tall ı olur ve koyu siyaha boyan ırdı . Köleler ise bırakt ıkları çok k ısa sakaldan tan ınırdı

Bu çağı n minyatürleri incelendiğ i zaman, XII. Yüzy ı lın erkek-lerinin önce dokuz parçadan dikilmi ş beyaz bezden bir gömlek, renk-li kumaş tan topuklara kadar inen ve de ğerli s ı rma i ş lemelerle. süs-lü bir uçkurla sıkı lmış düz bir ş alvar, en üstüne de renkli kuma ş -tan, ipek astarl ı , kenarlar ı dışı na çevirilmi ş ve dizlerden biraz aşa-ğı ya inen bir kaba giydikleri görülür. Kaba= beline sard ıklan bir şal kuş ak çoğu zaman para kesesinin, mendilin sakland ığı pratik bir yer vazifesi görürdü. Şı k erkeklerin çoraplan pek ince ve renk-li nakış larla süslenmi ş olurdu. Genel olarak halk k ı rm ızı ayakkabı -ları tercih etti ği halde, güzel giyinen ki ş iler san ya , da siyah rengi seçerlerdi. I ş çi erkeklerin elbiseleri de bu biçimlere yak ın olup yal-nı z siyah ve lacivert renk (kirini göstermedi ğ i için) daha tutulmak-tayd ı . Önceleri Iranl ı süvarilerin k ıyafeti iken, sonradan herkesçe benimsenen dik yakal ı kaftan modas ı gibi saç ve sakal biçimleri de modanın kaprislerine uymu ş tu.

XI. yüzyı la gelinciye kadar kad ın ve erkekler siyah ve beyaz renkten vazgeçmediler, ancak XIII. yüzy ıldan baş layarak herkes en çeş itli renkleri giyme ğe koyuldu. Mu'tas ım zaman ında (833-842) elbise kollar ı o derece uzundu ki, boylar ı - birbuçuk metreyi bulur-du. Bunlar ayn ı zamanda çok geni ş olduklar ından geriye çevrilirler ve hiçbir cebin ula ş amad ığı derinlikte olduklar ı ndan sahibinin mes-leğ ine göre, pusula, cetvel, çek defteri, sicil defteri, divit-kalem, ar-şı n ve makaslar ı hatta batan terlikleri bile saklamaya yarard ı .

Baş larına giydikleri fötrden veya astragandan koni biçiminde ki baş lı k, asl ında Ortaasya kad ınlarının baş lığı idi. Oradan bu mo-da, Halife Mansur'un uygun görmesi ile Yak ın Doğu'ya geldi. -An-cak bu modaya orada erkekler ve özellikle hukukçular, tabibler ve imamlar uydular. Bu külahlann üzerine bir de koyu lacivert koca-man sar ık sarar, bundan a ş ağı ya da omuzlarına kadar dü ş en ve

Taylasan denilen bir e ş arp sark ı tı rlardı . Haçl ı seferleri s ıras ında bu

yüksek ve sivri ba ş l ı klar Avrupa'ya geçti ve XIII. Yüzy ı l Avrupa ka-.

(213) Ebu'l - Feree, Tarih, I., S. 198; C. Zeydân, a.g.e., V., S. 137 v. öt.

Page 148: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

140 Bahriye ÜÇOK

d ı nlar ı n ı n itibar ı n ı kazand ı . Mansur'un pek beğendiğ i bu ba ş l ıklar ilk zamanlarda, ona hizmet edenlerin bile alaylar ına şu sözlerle se-beb olmuş tur: «Biz hükümdardan zam bekliyoruz, o bize külah giydirdi». Harun ür-Re ş id zaman ında çok moda olan bu külâhlar, Halife Musta'in (862-866) zaman ında sadece Kadiler taraf ından gi-yildi. Fakat 1VIusta's ı m (1242-1258) zaman ında bir daha yayg ın bir moda haline geldi.

IX. Yüzyı lda Musiki besteleri yapmak ve ş ark ı okumaktaki mahareti kadar zerafeti ile de tan ı nm ış olan Zeryâb, Ispanya'da Kurtuba ş ehrine Bağdat modas ı n ı götürdü. O, enseyi, kulaklar ı ve kaş ları aç ıkda b ı rakacak biçimde saçlar ı kesmeğ i ve ayr ı ca Hazi-ran başı ndan, Eylül sonuna kadar beyaz ve canl ı renklerin mevsi-mi olduğu için, bu mevsimde hafif ipekliler, k ışı n da muflonlu hil'atlar ve kürklü paltolar giymek gerekti ğ ini öğ retti. Onun iti-raz götürmez ince zevki, saray ve şehir halkları na al ış kanl ıkların ı değ iş tirtti.

Ortaça ğı n şı k erkekleri gözlerini İ sfehan sürmesi ile boyama-ya itina gösterir, Yahudilerinkine benzemesin diye b ıyıklarının ortas ı n ı kesip yanlar ı n ı uzat ı rlar ve uzun uzun aynaya bakmaktan çekinmezlerdi. Hatta bu ihtiyac ı karşı lamak için sokaklarda «ki-nedar»lar bulunur; küçük bir ücret kar şı lığı , müş teriye temizlen-miş aynan ın örtüsü aç ı l ır, o da sakal ın ı taramak f ırsat ı nı bulurdu.

Kad ınlara gelince; Hazret-i Muhammed'in islam' ı yaymağ a baş ladığı s ıralarda kad ı nlar ın k ıyafeti, geni ş yenler ve aç ık göğüs-lerle bugünkü moday ı yad ı rgatm ıyacak derecede dekolte bir gö-rünüş e sahipti. Peygamber bu aç ı klığı yasaklad ı , çünkü Nur sûr-sinin 31. el-Ahzab süresinin 55. ve 59. ayetleriyle kad ınların görül-

mesi zarûri olan yerleri d ışı ndaki süslerini kapamalar ı emrolun-

muş tu. Peygamber'in ölümünden sonra, bu âyetlere ra ğmen, moda

gene hükmünü yürütn ı eğ'e koyulmu ş , eski aç ık yakalar ve geni ş kollar öylesine yayg ın bir hale gelmi ş ti ki, Hazret-i Peygamberin

eş i Hazret-i Ayşe: «E ğer Tanr ı Elçisi bunlar ı n durumunu görmü ş olsayd ı , İ srail oğulları kad ınlar ında olduğu gibi onlar ı mescide sok-

mazd ı » demek zorunda kald ı (214).

Islam' ın ilk çağ lar ında kad ınlar hem modada yenilik yapmak,

hem de islâmiyet'e ayk ırı düş miyeceğ ini ümit ettikleri için «Kubâ-

(214) Ali İ brahim, Nisâ lehunne fi'l - Tarih il - İ slâmi nasib, S. 126.

Page 149: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVI VE ABBASi UYGARLIĞ I

141

ti»yi, yani m ı s ır K ıptilerinin giysilerini benimsediler. Bu moda ile elbiseler, vücudun güzel görünmesini sa ğ l ıyan kıs ı m1arım sıkıca sa-rardı . Ayaklarmda da mes veya mesin k ı sas ı olan bir ayakkab ı ta-s ırlard ı . Ancak bununla da yetinilmedi, kad ınlar bir süre sonra uzun elbiselerden b ıktı lar, k ı sa ve dar elbiseleri üstün tuttular. Emevi soyundan gelen yöneticiler, rakiplerinin ayaklanmas ı m önlemekle uğ raşa dursunlar, ekonomik durumlar ı hergün biraz daha iyi-ye giden İ slam toplumundaki kad ı nlar, daha çekici görünmenin yol-larını aramaya koyuldular. Araplar' ın «Nahire» dedikleri yüksek külâhlar bu çağda moda oldu. Kad ınlar bu baş l ı klar ın üzerine sa-nklar sararlar, uçlar ın ı da omuzlar ına düş ürürlerdi (215).

Eskiden çok moda olan siyah renkten zamanla vazgeçildi. Ab-basiler zaman ında ise bütün İ slam toplumundaki kadmlann göz-leri Bağdat'a çevrildi. Renkler ve bunlar ı n isimleri çoğald ı . Renkli, çizgili ipek Ni şabur ya şmaklan, amber kokulu gömlekler, ba ş ka kokular sindirilerek boyanm ış kumaş lar pek moda oldu.

M ı s ı rl ı han ımları yaratt ı klar ı moda çizgilerini, çe ş itli siyasi olayların ve eski M ı s ır eserlerinin etkiledi ğ i, tarihi kaynaklardan anla şı lmaktad ır. Örn. XV. yüzy ı lda Kahire'nin do ğusunda beyaz mermerden yap ı lmış iki büyük sütun bulundu. Bu iki sütun E ş ref Saban' ı n medresesine -getirildi. Halk bu iki sütunun ta şı nması nı bir şenlik havas ı içinde seyretti. Kad ınlar o günü elbiselerinde canland ı rd ı lar, mendillerde traz halinde i ş lendi (216). Ayn ı yüz-y ı lda çok rağbet gören uzun etekli giysilerden bahseden Ayni, ipek-ten yapı lmış kadın giysilerinin kuyruklar ı nın birkaç kulaç geriden sürüklendi ğ ini ve bir kad ın giysisinden üç-dört kad ı nın normal olarak giyinebileceğ ini yazmaktad ır (217). Ancak bu uzun etekler ve güzellikleri aç ığ a ç ıkaran geni ş yenli elbirseler hiç ekonomik değ ildi, çok kuma ş sarfolunuyor ve bir rob bin dirheme malolu-yordu. Sonunda hükûmet i ş i ele ald ı , kadınların sürüklenen uzun eteklerinin kesilmesini emretti, bu emre itaat etmek istemiyenler de tutukland ı . Gerçekten kad ınlar ancak bir süre bu emre uydu-lar, emri veren vezir ölünce gene eski moday ı canland ı rdı lar. Mem-lük sultan ı Ketbuga'da hicri 792'de kad ınların uzun yenli elbise

(215) Ali İ brahim, a.g.e., S. 126. (216) Ali İ brahim, a.g.e., S. 135. (217) Bedrüddin el-Ayni, Umdet ül- Kâri fi Ş erhu Sahih il -Buhârl, III.,

S. 230.

Page 150: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

142

Bahriye ÜÇOK

giymelerini yasaklad ı ise de, onlar buna karşı kol boyunu k ı salt ıp geniş liğ ini artt ı rmak suretiyle cevap verdiler.

XIII. yüzy ı lda Cengiz Han soyundan prenseslerin getirdi ğ i bir moda şı k kad ınları ba ş lar ında tüyler ta şı maya mecbur etti ve he• men daha önce zengin han ımları n alt ınlarla süsledikleri çerkes tak-keleri veya tepelikleri bu kez tüylerle kapland ı . Aynı prensesler Çin tarzına yak ın giysileri de moda hâline getirdiler.

C) Spor : Hz. Muhammed kendi ça ğı ndaki sporlar ın bütün dallar ında gençleri maharet sahibi olmaya te şvik etmiş tir. Örneğ in, «oğullarınıza ok atmay ı öğ retin, çünkü bu dü şman ı kahreden bir-şeydir»; «Ok atmakla oyalanmak bo ş yere geçirilen zamanlar ın en hayı rl ı s ı dı r»; «Oğullarımza yüzmeyi, ok atmay ı belletin» demekte-dir (218). Hz. Muhammed çe ş itli sporlar ı hem teşvik etmi ş , hem de seyrederek ne ş elenmi ş tir; Sahih-i Buhari muhtasar' ında bunun aç ık delilini bulmaktaya: «Hicri 7. y ı lda Habeş 'den gelen bir elçilik heyeti mesçitte harbeleriyle (bir çe şit mızrak) oynuyorlard ı , bir ri-vâyete göre Hz. Ayşe, baş ka bir riVâyete göre Hz. Muhammed hun-lar ı seyretmeğ i teklif etti. Bir çe ş it spor olan ve m ızraklarla raksa benziyen bu gösterileri Hz. Ay ş e çenesi Hz. Muhammed'in omuzu-na, yanağı da onun yana ğı na dayannuş bir hâlde yoruluncaya ka-dar seyretti» (219). Hadislerdeki bu aç ıklığı n da desteğ iyle Emevi ve Abbasi halifeleri zaman ında at yarış ları , ok atma, yüzme, koşu-lar tertip etme gibi spor ve e ğ lenceler önem kazanm ış t ı r. Araplar Iran ve Türkistan içlerine girdikten sonra bu ülkelerde ra ğbette olan küre ve çögen ile oynamak fındık atmak, satranç ve bunun gibi başka oyunlar ı zaptettikleri ülkelerin eski sâhiplerinden ö ğ rendi-ler. Bu oyunlar ilk defa Harun ür-Re ş id zaman ında moda olmu ş -tur. O, halifeler içinde ilk önce çögen oyn ıyan, mızrak tepesine he-def dikerek ok ni ş anı tertip eden, asl ında bir hind oyunu olan sat-ranc ı yayan ve oyuncular ı kendine yakla ş t ırarak onlara maa ş bağ -l ıyan halifedir. Bu devirde halk ın ençok hoşuna giden spor sonra-dan Ingilizlerin bat ıya götürüp ad ına polo dedikleri çögen ile cirid oyunu idi. Bu oyunlar ortaça ğ 'da prenslere, iço ğ lanlarma ve su-baylara mahsustu. Her şehirde bu i ş için hazırlanmış bir veya bir-kaç alan bulunur, belli günlerde tak ımlar, gerek yerli, gerek yaban-

(218) Abdülbaki Gölpınarl ı , Seçme Hadisler, S. 128. (219) Tecrdi-i Sarih tercümesi (Zeynüddin Ahmet bin Ahmet), III., S. 158 -9.

Page 151: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVi VE ABBASI UYGARLIĞ I

143

c ı büyük sayı da seyircinin önünde ,karşı laşı rlard ı . At yarış ları da gözde idi.

Arkeolojik ara ştırmaların sonunda anla şı lmış t ır ki, en dikka-te değer koşu meydanı Bağdat yak ınındaki Samarra'da idi. Ş ehrin dışı nda bulunan bu meydan ın çevresi onbir buçuk kilometre olup çok güzel bir de oval piste sâhip idi. Ayr ıca şehrin içinde ve sara-y ın doğusunda halife'nin emri ile yap ı lmış güzel bir çögen alan ı vard ı (Çögen ucu eğri bir sopa ile at üstünde yumu şak bir topla oynan ırd ı ).

Halk bazan da ok atma yar ış lar ına kat ı lırdı . Bunların sonun-da en mâhir at ıc ılara ödüller da ğı t ı lırd ı . Her ş ehrin ok atmaya .ay-rı lmış bir alan ı bulunur, bunun merkezinde yükselen bir direğ in ucundaki kocaman bir kabak hedef vâzifesi görürdü. Ba ğdat'taki Uşnas en güzel ok meydan ı idi. Ancak en popüler spor gene de gli-reş ti. Ş imdiki gibi üstü kapal ı salonlarda tuttuklar ı güreş çi için teşvik edici sözlerini esirgemiyen ate ş li hayranlar kalabal ığı orta,

çağ larda da eksik değ ildi.

Mahalli ş ampiyonlar uluslararas ı sampiyonlarla boy • ölçüşme-ye çağ rı lır, çok kere bir Bizansl ının bir İ sfahanl ı şampiyonla kar-şı laş tığı olur ve herbiri kendi ulusunun ş erefini temsil ederdi.

Fındık atma oyunu ise Hz. Osman zaman ında İ ranlı lar'dan al ınmış tı r. Önce mekruh Say ı lmış sa da, sonradan halifeler f ındık at ıcı lardan askeri birlikler teşkil etmişlerdi. BU oyun taş , toprak veya kurşundan yap ı lmış küçük bilyalar ın yay ile at ı lmas ı oyunu idi.

Koşuculuk, atletizm gibi sporlar yan ında, hamam yak ınında yer alan havuzlarda veya ırmaklarda yüzme yar ış maları yap ı lır. ka-

zananlara ödüller da ğı tı lırdı . Seyircilere gelince, onlar t ıpkı bugün

olduğu gibi oturacaklar ı yerlerin ücretlerini seve seve ödernektey-diler (220).

4. — Sanat ,: A) Musikl: Ş arkı söylemek insanda tabii bir

ihtiyaçt ır. İ nsan duygular ını , ac ı veya tatl ı an ı larını musiki ile dile

getirir. Bu sebeble musiki'nin tarihi belki de insanl ık tarihi kadar

(220) Aly Mazah6-1, la vie quotidienne des Musulmans au Moyen âge., S. 188.

Page 152: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

144

Bahriye üçok

eskidir. Bir ülkede söylenen ş ark ı lar, orada ya şı yan ulusun karak-terini, ahlak ve adetlerini bir ayna gibi yans ı t ı r.

Câhiliye devrinde, yâni Islam'dan önceki devrede, Araplar' ı n büyük bir çoğunluğu çad ırlarda ya şar, deve ve koyun sürülerini besliyerek göçebe bir hayat sürerlerdi. Bu yüzden de onlar güzel sanatlar ı n yaln ız ş iir kolunda üstün bir düzeye ula şmış lardı . Ya-vaş yava ş ş iire en yak ın sanat kolu olan musiki de do ğmaya baş -lad ı . Bu musiki Cahiliye devrinde daha çok göçebe hayat ı yaşı yan Arap gençlerinin ı ss ı z kum çöllerinde deve kervanlar ı n ı yürümeye teş vik etmek maksad ıyla söyledikleri pek ilkel melodilerden ibaret-ti. (Mes'üdi, Muruc uz-Zeheb., VIII., S. 92) Yaln ız deve sürücüleri değ il, kuma ş dokuyanlar, tarlada çal ış anlar, kayıkç ı l ık gibi mono-ton i ş ler görenlerin, s ı kıc ı çal ış malar ı n ı hafifletmek ve onu daha düzenli, verimli hale getirmek için de melodiler söylemeleri âdetti. Buna Hudâ' denirdi (221). Huda'n ın ç ıkışı nı kad ınlar ı n ölülerin arkas ı ndan ettikleri feryatlara ba ğ lıyanlar bulunmaktad ı r. Huda'y ı terennüm izledi. Araplar'da terennüm iki türlü idi : biri ş iirin mu-siki ile söylenmesidir; Buna G ı na denir (222), yani ş arkı . Öteki man-zum olm ıyan, nesir halindeki sözlerin terennümüdür; buna da Tag-bir denir (223). Daha sonra kom şu ülkelerden ald ığı etkilerle ge-liş en musiki ba şka ba şka adlar ta şı dı . İş te böylece dini olm ıyan musiki doğdu. Mutluluk ve sevinç duygular ını ortaya koyan çocuk ş ark ı lar ı , ninniler, düğün ş ark ı ları hiç şüphe yok ki, Huda' deni-len türden tamamiyle ayr ı d ır. Eski devre ait olan bu halk ş ark ı la-

r ı nın ne güfteleri ne de besteler hakk ında bir bilgiye sahibiz. Bu-gün onları emsalleri ile kar şı laş t ı rarak, baz ı tahminler yürütül-mektedir.

Araplar' ın bu halk ş ark ı lar ı n ın makamı çok basit idi. Genel kural olarak bunlarda bir makam cümlesi bulunur, bu her beyit

(221) İ bn Haldûn, Mukaddime, türkçeye çeviren Zâkir Kâdiri Ogan, II., S. 460.

(222) Farmer C. H., g ınâ'y ı ş iirin melodik olarak söylenmesi ş eklinde tan ı m-

lam ış sa da Ehad Arpat, İ A., IV., S. 777'de g ı nâ, tagbir, tilâva, terennüm, savt, musiki'nin birbirine kar ış t ı r ı ldığı nı , gınâ'nın bunlar ın hiç birine

tam olarak tekabül etmedi ğ ini fakat ilgili bulunduğunu aç ı klar. Ger-çekten de Fârâbi, kitab ül - Musiki adl ı eserinde (La Musique Arabe, d'Erlanger çevirisi, Paris, 1935, II., S. 77 - 8, 84) g ı nâ ile musikiyi bir-birinin yerine kullanmam ış t ı r.

(223) Farmer C. H., 1A., IV., S. 777.

Page 153: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

I. Hişam zamanında yap ı lmış olan Kasr ül-Hayr il-Garbi'de bulunan fresklerden müzisiyen kadınlar ve av sahnesi.

K. Otto-Dorn, Die Kunst des İ slams, Baden-Baden. 1964.

Page 154: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVi VE ABBAS"' UYGARLIĞ I

145

veya m ı srada tekrarlan ırd ı . Bu sâde melodilerde ton ölçüsü dört-beş telli musild âletlerinin dört-be ş not dizisine bağ l ı kal ır. Hatta hazan yalnız iki nota bile melodiyi idareye yeterli olurdu (224).

Eski Araplar'da kullan ı lan müsiki âletlerinin en ünlüsü yuvar-lak veya kare biçiminde yap ı lan bir tempo aleti ile ilkel bir düdük veya naydan ibaretti (225). Ş ebbâle, Zulanû, Bûk, Ud, Tunbûr ve bunlara benzer nefesli ve telli saz aletleri ise kuzey Afrikal ı lar ile ranl ı lar'a, Bizansl ı lar'a mahsus idi (226). Araplar ancak Islami-

yet'ten sonra bu türlü musiki aletlerini tan ımış lardır. Arap halk mûsikisinde üç tip g ınâ'ya rastlamr • 1) solo; 2) karo; 3) nöbet-leş e şark ı söylemek; birinci tipte makam önceden belli, geleneksel motiflere dayan ır ve önceden haz ırlanır. Buna ne ş id ve inş âd de-nir. Ikincisinde irticâlen ve tuluat kabilinden söylenir, bu da tar-til adını taşı r; ama her zaman tuluat olmaz, önceden haz ı rlanmış da olabilir (227). Bu, sâde nağ ireli müsiki sanat ını n önceliklerin-den uzakt ı . Araplar bunu öğ renmek zahmetine girmeden, içlerinden geldiğ i gibi icra ederlerdi (228). Islâmi devirlerde İ mam, haf ız ve hâtiblerden birçoğu musild sanat ından habersiz bulunduklar ı hal-de, Kur'an- ı Kerim okuduklar ı zaman seslerinin ve okuyu ş larm ı n güzelliğ i sayesinde dinlyenlerin ho şuna giden uygun sesli melodiler bulurlard ı .

Islâm'dan önce m ılsiki'nin tan ı tıcı ları kaynât denilen şark ı oku-mayı meslek hâline getirmi ş olan kad ın şark ıc ı lardır. Bunlar ın sosyal hayatta önemli roller oynad ı kları= delillerini bizzat Haz-reti Muhammed'in ya ş adığı devirde buluyoruz. Von Kremer bu kaynât'lar ın Iran, Bizans gibi yabanc ı ülkelerden geldiklerini söy-lemişse de bir k ı smının Mekkeli olduğu şüphesizdir (229).

Islâmlığı n baş langıcında taganni'ye kar şı bir direnme gösteril-miş tir. Ş ark ı ve müsiki dinlemenin caiz olup olmad ığı fakihler ara-s ı nda bir tart ış ma konusu hâline gelmi ş tir. Hele Budizm'in, Par-sizm yâni Zerdü ş tiliğ in ve Hıristiyanl ığı n tersine asla kalbe de ğ il ak-la yönelen müslüman ibâdetinde musikiye yer vermek sert tepki-

(224) Farmer C. H., İ A., IV. S. 773. (225) Cörci Zeydân, Medeniyet-1 İ slâmiyye, V., S. 52. (226) İbn Haldûn, Mukaddime II, S. 460; Mes'ûdi, Muruc, VIII., S. 191. (227) Ebu'l- Ferec el- isfahani, Kitâb ül - Agâni, VII., S. 188. (228) İ bn Haldûn, Mukddime, S. 460 v. öt. (229) Ehad Arpad, İ A., IV., S. 775.

Page 155: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

146

Bahriye ÜÇOK

lerle kar şı lanm ış t ı . Fakat Araplar geni ş ülkelere hatta k ı talara doğ -ru yay ı lınca, fethettikleri yerlerin zengin miras ına kondular. Eski kabal ık ve sadeli ğ i b ırakt ı lar. Onlar gibi ya ş amaya koyuldular. Hi-caz'a Bizans ve İ ran'dan ş ark ıc ı lar ve çalgıcı lar ak ın etmeğe ba ş la-dı . Az zaman sonra Araplar bu yabanc ı sanatç ıları taklit ederek Bes-te yapmağ a ve bunlar ı kendi çalg ı larında dinletmeğe özendiler. Böy-lece ritim ve ba şka unsurlar Arap musikisine sokulmu ş , sanatl ı musiki de kendini gösterme ğe baş lamış t ı .

Yabanc ı etkilerin kendini duyurdu ğu bölgeler daha çok Hicaz ve Irak bölgeleri olmu ş tur. Ya ş ama düzeyleri yükselen Araplar' ın gün geçtikçe öteki sanatlara oldu ğu gibi musiki sanat ına da ver-diğ i değer artt ı . Fizik ve telli sazlar tekni ğ inin bir kolu olan musi-ki nazariyesi büyük ilerlemeler kaydetti (230). El-Kindi (ölm. 874), Sogdlu Farabi (872-950), İbni Sina (ölm. 1037) ve Azerbaycanl ı Safiüddin (ölm. 1293)'e kadar müslüman bilginler Çin ve Iran ba-sit garr ından hareket ederek incelemelerde bulundular ve tabii ga-m ı kurdular. Gitar, flüt, ksilifon, tanbur vesaireye halel getirme-den piyano ve orglar ın ilkel bir tipi olan kanunu yapt ı lar (231).

Arap bilginlerinin, örne ğ in Ptoleme'nin musiki hakk ındaki ge-niş incelemesini kendi dillerine çevirmelerinden anla şı lacağı üzere grek musikisine yabanc ı olmad ı kları ve bunun sonucu olarak İ sr larn imparatorluğunun s ını rlar ı içinde ya şı yan Türk dü şünür ve büyük bilgini Farabi'nin de bundan örnek ald ığı biliniyorsa da, bu örneğ in yetersizliğ i kar şı s ı nda o, tamamiyle yeni bir nazariye kur-du. Eserinin geni ş liğ i ve en ince noktalarda gösterdi ğ i vukuf onun eserini Ortaça ğ ' ın en dikkate değer müsiki kitab ı haline koymu ş -tur (232). X. ve XVI. yüzy ı llar aras ında Arap müsiki nazariyesi

(230) Eski müsiki nazariyelerinden ilk faydalanan el - Kindi (ölm. 874) ol-muş tur. Bugün dördü mevcut olan yedi risâlenin yazar ı dır. Bu risâle-lerin üçü Berlin'dedir. Bunlar ın adlar ı şunlardır : Risâla fi iczâ' ha-bariya al - müsiki; Risâla fi'l - luhün'dur, üçüncüsünün ad ı yoktur. El - Kindi'den sonra iki öğ rencisi Ahmed bin Muhammed al - Sarahsi (ölüm. 899) ile Mansûr bin Talha bin Tâhir müsiki nazariyesini i ş le-diler. İbn Sina, el - Ş ifa' ül - necât adl ı eserleri içinde müsikiye yer ay ırmış tır. Safiüddin de ğerli bir fizikçi idi; ayn ı zamanda Farabi gibi o da çalg ı çalard ı . Gam sistemine yenilikler getirmi ş tir.

(231) Aly Mazaheri, La Vie Quotidienne des Musulmans au Moyen Age. Pa-ris, 1951, S. 159; Carra de Vaux, Farabi'nin Kitab ül - Müsiki'sinin fr. çevrisine önsöz. S. VII.

(232) al - Farabi, KitUb ül - Mûsikî il - Kebir (d'Erlanger çevirisi), I., S. VII.

Page 156: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMENd VE ABBASI UYGARLIĞ I

147

üzerine eser yazanlar önce filozoflar olmu ş tur. Bu sebeble de mü-siki matematiğ in yan ında felsefeden bir parça haline gelmi ş tir. Ar-t ı k bir sanat düzeyine ula ş mış olan müsiki teknik terimlere de sa-hip oldu (233). Bu sayede ş iirlerinin bestelenmesini istiyen ve bu amaçla ş iir yazmış olan bir çok şairin ad ını öğ renmi ş olmamıza rağmen, bu şiirlerin bestelerinin notalarmdan pek az ı bize kadar gelebilmi ş tir..Baz ı ş ark ı türünün ra ğbet görmesi, o türün edebi ha-le gelmesine de sebeb olmu ş tur.

İ slam âleminde bütün gma yâni taganni (terennüm) tek ses üzerine kurulmu ş tur, yâni sadece melodiden ibarettir. Bat ı mftsikist, l ıarmoni, yâni uygun çok sesli müsiki sanat ı , Ortaçağ Doğu alemi için tamamiyle yabanc ı dı r. Müslüman Doğunun büyük bir çoğunlu-ğu müsikryi tek sesli bir dizinin devam ı olarak görür. Hristiyan Bat ı ise bunu akkorlarla süsler (234). İ slam rnüsikisinde her motifi makam denilen ve pek çoğu eskiden intikal eden özel tarza ba ğ l ıdır.

İ slâmiyetin yeni yerle ş meğe ba ş ladığı devirlerde taganni et-mek yani ş ark ı söylemek haram değ ilse bile, mekrûh addediliyor-du. Müslümanların ileri gelenleri gına'mn haram olup olmadığı hu-susunda tart ış malara girdiler. Taganni'yi helül görenlerin delilleri, onun esas ının ş iirden ibaret bulunduğu, ş iirin ise Hazret-i Muham-med'in her zaman be ğenip teşvik ettiğ i bir sanat kolu olduğu, hatta onu müş rikler aleyhine bir silah gibi kulland ığı d ı r. Gerçekten de Hazret-i Muhammed, ş airi Hassâda : «Abd Man:M oğullarına ateş saçan dilini musallat et, senin ş iirin onlara karanl ıkta at ı lan okdan daha çok etkilidir» (235) diye emretmi ş ti. Taganninin caiz olduğu-nu ileri sürenler Hassan' ın ş iirlerinin şark ı halinde terennüm edil-diğ ine dayanarak haram olmamas ını savundular (236).

Taganniyi haram görenlerin dayanaklar ı ise, müsiki ve ş ark ın ın insanı zevk ve safaYa yöneltmesi, dini vazifelerinde ihmâle götürme-si ve cinsel istekleri te şvik edici olmas ıydı .

(233) Safiüddin, el - Fârâbi ile İbn Sinâ'nın kullandıkları istilahların yanlış olduklarını ileri sürer ve hücüm eder, bk., IA., VIII., musiki maddesi.

(234) Bat ının tek sesli musikiden armonik musikiye geçi ş tarihi pek eski değ ildir; hatta belki de musikiyi seven ve geli şmesine gayret sarfeden

Charlemagne'dan 200 y ı l sonras ına, Haçl ı Seferleri zaman ına rastlar. bk. Norbert de Fourcq, Petite histoire de la musique, Paris, 1960, S. 9.

(235) Corci Zaydân, a.g.e., V., S. 54. (236) Corci Zaydân, V., S. 54.

Page 157: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

148 Bahriye ÜÇOK

Bazı Islam bilginleri ise şarkı lar ın bir kı snamı helal, bir k ı s-m ını haram sayd ı lar. Uzun tart ış malardan sonra ş ark ı söylemenin şeriata ayk ınlığı kabul edildiğ i takdirde Kur'an' ın tilaveti hakk ın-da da ayn ı hükmün varid olaca ğı aç ı kça anla şı ld ı (237). Ş ark ı söy-lemenin ş eriata ayk ınl ığı n ı iddia edenlere kar şı Kur'an' ın tilaveti hakk ı nda da ayn ı hükümün verilmesi istendi. Buna kar şı müteas s ı p Müslümanların muhalefetleri pek zay ıf kald ı . Çünkü Hazret-i Peygamber'in Kur'an' ı güzel sesleri ile okuyanlara söylediğ i okş ayıcı sözler en inan ı l ır hadis kitaplar ında yer alm ış t ı . Örneğ in sesinin güzelliğ i ile ün salm ış olan Elatı Muısâ el-Aş 'ari bir gece Kur'an okurken Hazre:t-i Muhammed onu i ş itmiş , ertesi gün «Ya Ebû Mû-sa, Davudoğ ulları nın mizmarlarından (yass ı nay biçiminde nefes-li saz) biri sana verilmi ş tir» (238) demi ş ti.

Gene güzel sesiyle Kur'an- ı Kerim okuyan Salim Mevlâ Huzey-fe için de Hazret -i Muhammed.: «Ümmetimde böyle bir kimse bu-lunduran Allah'a hamdolsun» diyecek kadar memnuiyet duymu ş tur. Hazret-i Muhammed'in Sa'd İbn Ebi Vakkas'dan rivâyet edilen hadisi de «Taganni ile Kur'an okumayan bizden de ğ ildir» yolunda-d ır (239). Nihayet mutaass ı p Müslümanlar, Kur'an ı tilavet (Tag-bir, tartil) etmek ile dini olm ıyan taganni ( şark ı ) nin ayn ı şey ol-mad ığı na dair kendilerince ş er'i bir hüküm verdiler (240). Halbu-ki tilavet ve tartil ile ş ark ımn kaide bak ı mından ve ameli bak ım-dan birbirinin ayn ı olduğunun ispat ı üzerine bu kural hükümsüz kalmış tır.

Burada taganni kelimesine din bilginlerinden baz ı ları , Kur'an ı güzel bir uslupla, düzgün ş ekilde okuma anlam ı vermek istemi ş ler ve Kur'an' ı melodinin en sadesinden bile tenzih ettiklerini aç ıkla-mış lard ı r. Sünni dokt ıinin dört imam ından biri olan İ mam Malik bunlann başı nda gelir. İ mam Will ise melodi (cihan, lahn) ile Kur'an okunmas ını caiz görür. Mensup oldu ğu kavmin bile kusur-lar ı nı yans ız bir gözle eleş tiren ve bunu yüzy ı llar sonras ına ula ştı r-makta bir sak ı nca görmiyen XIV. yüzy ı lın tarih felsefecisi İbn Hal-dün, İ mam Mâlik'in fikirlerini benimsemektedir. İbn Haldûn, Kur'

(237) el -Ikd ül - ferid, III., 178. (238) Muhammed Cemil Beyhum, el - Mir'at fi hazârat il - arab, Ba ğ dat 1962,

S. 82; İbn Haldûn, Mukaddime, II, S. 460. (239) Tayyib Okiç, Kur'an' ı Kerirtfin usliıb ve kı raati, Ankara. 1965. S. 17. (240) İbn Haldûn, Mukaddime, II., S. 468.

Page 158: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVI VE ABBASI UYGARLIĞ I 149

an- ı Kerim'i okurken uzat ı lacak veya k ısa okunacak harfleri önce-den düzenlenen ölçülü melodiye uydurman ın imkâns ızlığı karşı s ın-da, Kur'an- ı Kerim'i melodik ve ritmik bir tarzda okuman ı n doğ ru olmıyacağı inanc ını belli etmektedir.

İ slâm' ın ilk çağı nda Kur'an her halde etkili fakat de ğiş ik ses perdeleri pek az olan, muhtemelen minör gam ından ancak sâde bir melodi ile okunmakta idi. Tarihte Kur'an' ı melodi ile ilk okuyan kimsenin Peygamberin azatl ı s ı ve Ziyâd İbn Ebihi'nin anabir karde-ş i Abdullâh İ bn Ebi Bekre oldu ğu, bunun torunu Abdullâh İ bn Ömer'in de onun tarz ın ı izlediğ i görülmüş tür (241). Bu okuyu şun gı na ve hudâ' ile hiçbir ilgisi yoktur. Hatta bu tarz Kur'an oku-maya da İ bn önlar kıraati ad ı verilmiş tir. Bu uslupta okumay ı da-ha sonra devam ettiren Said el-Allâf, devrin Halifesi Hârün ür-Reş id taraf ından övülmü ş tür. Fakat zamanla Abdullâh ibn Ömer ve Sald el -Allâfm tarzı bir yana bırak ı lmış , güzel sesli kimseler Kur'an ı ye-tiş tikleri ülkenin musiki özelliklerini ta şı yan melodilerle süsliyerek okumaya ba ş lamış lard ır. Tarihte bu yolu ilk açan, yâni belli bir ş ark ı nağmesi ile Kur'an tilavet edenler el-Haysam ve Ebân ibn Taglib (242) olmu ş tur. Onları İbn. A'yün, Muhammed ibn Sa'd el-Tinnizi izlemi ş lerdir. El-Haysam el-Allâf'm Abbasi Mansûr'a, Kur'an tilâveti hakk ında verdiğ i ,muht ı raya göre Hicazhlar Kur'an' ı Arap uslübuna uygun okuduklan hâlde, Küfeliler onu Nabâti, Basral ı lar Husravâni-Farisi, Şamlı lar ise h ıristiyan rahiplerin uslübuna uygun olarak okurlard ı (243).

Gerek Emevi, gerek Abbasi halifeleri içinde müsikiyi, ümme-tin dini ödevlerini ihmal etmesinden korktuklar ı için yasaklayanlar bulunduğu da bir gerçektir. Bunlar ın ba şı nda I. Muâviye gelmek-tedir. Ama ona yak ınlar ı taraf ından bir gün bir olup-bitti ile mu-siki dinletildiğ i zaman, bundan büyük bir haz duydu ğu, kendini bu güzel sanat ın etkisine kapt ınp ayağı ile ritme kat ı ldığı farkedilmiş -

(241) İbn Kuteybe, Kitâb ül - Ma'ârif, S. 232; Houtsma, Ebu Bekre maddesi, İ A., IV., S. 14.

(242) Tayyib Okiç, a.g.e., S. 20. (243) Oysa Kur'an' ı Kerim'in böyle güzel veya daha hafif bir ritimle okun-

mas ı , ona karşı elbette bir sayg ısızl ıktı ve Hazret-i Peygamber belki de bunun için «Kur'an' ı Kerim'in fâs ık ve günahkârlar ın ahengiyle değ il Arap elhan ı ile okuyunuz» demi ş tir.

Page 159: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

150 Bahriye ÜÇOK

ti (244). Öte yandan o, Peygamber soyundan olanlar ın hilafeti dü-şünmelerine engel olmas ını sağ l ıyacağı nı umduğu, için de onları n musiki veya ba ş ka eğ lencelerle uğ raşmalanna göz yumar, hatta bu-nu, bol paralar vererek te şvik etmek isterdi.

Musikiye cevaz veren ve te şvik eden ilk Halife, Muaviye'n ın oğ -lu Yezid ve k ı z ı Âtike'dir. Âtike g ı na'yı ve türlerini ö ğ renmekle kal-mad ı , yapt ığı besteleri Mekke ve Medine'den gelen kad ın ş ark ı cı -lara da öğretti ve onlar ı bu yolda ilerlemeğe teşvik etti (245).

Ortaçağ İ slâm ı 'mn musiki hayat ında önemli bir yer tutan Râ' ika, Azza, Ulviye gibi güzel sesli besteciler sadece kendileri ş ark ı söylernekle kalmay ıp kadın ve erkek bütün Medinelileri musiki ile uğ raşmaya ça ğı r ı rlard ı . Devrin ünlü zevk ve ş iir erbab ı (örn. Tu-veyş , M'abed, Abdullah ibn Câfer) hemen hergün onların evlerin-de toplan ırlard ı (246).

I. Yezid zaman ında Hicaz musikinin, ş iirin, eğ lencenin vatani hâline gelirken, Irak bunlar ı reddediyor, haram say ıyordu. II. Velld (743-744) ş arkıcı lar' ve bestecileri Hicaz'dan Ş am'a getirdi. Bu ta-rihten sonra musiki bilimi İ slam ülkelerinin her yönüne yay ı l-dı (247). Daha önce Abdülmelik'in oğ lu II. Yezid (720-724) Habâbe adlı câriyenin sesine o derece esir oldu ki, imparatorlu ğun bütün idaresini hemen hemen onun eline b ırakt ı (248). Fakat zaman za-man Halifeler, devrin musiki şehri olan Medine'de bile bu tür sanat ve eğ lenceyi yasaklam ış lardır. Örneğ in Abdülmelik'in oğ lu Süley-mân askerlerden birinin ş ark ı söylediğ ini duyunca yan ına çağı rıp bu ş ark ıyı tekrarlamas ını emretmi ş ti. Hükümdann hoşuna gettiğ ini sanan asker bir kere daha, ama daha dikkatle ve daha duygulu bir sesle şark ıyı tekrarlay ınca, Halife taassubundan ötürü askeri had ım ettirmi ş ti. Sadece bu kadarla da kalmay ıp Medine valisine şehirde ne kadar ş ark ıcı ve besteci varsa toplay ıp had ım ettirmesini emret-

(244) Cörci Zaydân, V., S. 54; el - İ kd ül - Ferid, II., 182; Ömar Rizâ Kahhâle, 'alâm ül-nisâ', D ımış k 1959, III., S. 211; M. Zihni, Ma ş âhir ün - nisâ, IL, S. 77.

(245) Muhammed Cemil Beyhum, a.g.e., S. 82. Ebül-Ferec el- İ sfahâni, el-Agâni, VIII. S. 19.

(246) Muhammed Cemil Beyhum, a.g.e., S. 82.

(247) Cörci Zaydân;.V, S. 55; 'Muhammed Cemil Beyhum, a.g.e., S. 83.

(248) Mes'üdi, Muruc., Paris. 1871: V., 446 v. öt. T:,

Page 160: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVI VE ABBAS İ UYGARLIĞ I ı s ı

mi ş ti (249). Emevilerin musild'ye en çok yer veren Halifesi II. Ve- M bile musild'nin sihirli etkisinden sak ınmayı sağ lık vermi ş ti.

Abbasi Halifelerinden Me'mıtın Horasan'dan Ba ğdat'a ula ş t ığı zaman hükümdarl ığı nı güçlendirmeğe azmettiğ inden sürekli olarak 20 ay ınüsild dinlemekten uzak bulunmaya dikkat etmi ş ti. Fakat böyle yasaklar günden güne geni ş liyen ve medenileşen Islam ülke-sinde musikinin gelişmesine engel olamam ış t ı . Musiki daha çok refahtan do ğan bir ihtiyaç olduğu için elbette bunun te şvikçileri, hükümdarlar, emirler ve zengin tabaka mensuplar ı olmuş tur. Me' retün ve Mu'tas ım zaman ında Tanburi Ubeyde, kitab ül-Agani'de tas-vir edildiği gibi büyük bir musild ustas ı idi. Tanbur çalmaktaki mehareti yan ında bizzat besteledi ğ i ş ark ı larla da ün kazanm ış -t ı '(250).

Yava ş yavaş müsikinin câzibesine tutulan devlet büyükleri ara-s ında şark ı söylemek ve saz çalmak da moda oldu. I. Velid'in am-cas ı oğ lu olup 717'de hilâfete geçirilen Ömer ibn. Abdülaziz son derece dindarl ığı na rağmen bu modadan kendisini alamamış ve önceleri, Hicaz valili ği s ıras ında, besteler yapmış t ı (251). Ama Halifeliğe yükseldikten sonra ibâdeti engelliyebilir diye müsikiye yer vermemi ş ti. Bununla birlikte, II. Ömer gene de güzel sesin, müsildnin etkisi alt ında kal ırd ı (252). Daha sonra Velid bin Yezid

(249) Ebtsı 'l - Ferec el - isfahani, Kitâb ül - Mani, IV., S. 61. 250) Emir Ali, a.g.e., II., S. 464. (251) Cörci Zaydân, Medeniyet-i islâmiye, V., S. 158. (252) Mes'âdi, Muruc, V., S. 428, 431. Aşağı daki olaylar ı zikrederek bunu

teyid ediyor : Bir gün bir Irakl ı , çok güzel sesli bir câriyeyi görmek için Medine'ye geldi; onun Kaadi'nin Cariyesi oldu ğunu kendisine söy-lediler. Kaadiyi ziyaret edip câriyesinin çok güzel Kur'an okudu ğunu şarkı söylemekte de çok mahir olduğunu iş ittiğ ini, kendisine onu din-letmenin mümkün olup olmadığı nı sordu. Kaadi cariyesinin bu mezi-yetlerinden habersizdi. Misafirle birlikte câriyeyi dinledi; öyle heyecan-landı ki, terliklerini kulaklar ına geçirip diz üstü yürürken «beni Kabe'ye götürün, ben kurban edilecek bir kurban ım» diye söyleniyor-du. 'Ömer ibn Abdülaziz bu hikâyeyi duyunca kaadiyi i ş inden azletti. Bunun üzerine kaadi bu câriyeyi dinleyip de "den bir yük hayvan!~ diye bağı rmazsa, Ömer'in kartlar ı boş olsunlar» dedi. Bu söz de Hali-fe'nin kulağı na eriş ti. Kaadi ile câriyesini görmek istedi. Halifenin hu-zuruna ç ıktıkları zaman, önce cariYeye Medine'de Söylemi ş olduğu mıs-raları söylemesini emretti. D'aha ş arkı bftmeden, Omer'in büyük bir heyecâna kat ı ldığı ve gözlerinden iri ya ş darnlar ının sakahndan a şa- ğı ya süzüldüğü görüldü. Şarkıyı üç kez'Söyleten Halifb -n. Ömer, Kaa-

Page 161: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

152

Bahriye ÜÇOK

ün kazanm ış besteler yapm ış t ı (253). II. Velid ş arab ı , eğ lenceyi hele müsikiyi âdeta önüne geçilmez bir a şkla seviyordu. Her ülkenin müzisiyenlerini etraf ı na topl ıyan ilk hük_imdar o oldu. Içkili ziya-fetlerde İ bn Sureyc, M'abed, İ bn Muhriz, İ bn Ayşe ve Tuveyş gibi sanatç ı lara gün doğdu. Babas ından tevâ;-üs etti ğ i iptilâ halindeki müsiki sevgisini ve heyecan ın ı ateş liyen parçalar, Kurey ş arapça-s ında yaz ı lmış olarak Kitâb ül-Agani'de mevcuttur. Bunlar ın bes-tesinin de İ bn Sureyc veya. Mâlik'e ait oldu ğu san ı lmaktad ı r. Hi-şâm'in mûsiki sevgisi Hristiyan gece ay nlerini dinleme ğe kadar gider ve bundan o derece huzur duyard ı ki, devlet umurunu bile unuturdu (254). Musullu İ brahim'in oğ lu İ shak ve Halife Mehdi' nin İ bn Ş ekle adıyla tan ı nm ış olan oğ lu İ brahim de ş arkı lar yaz-d ı . Bunlar ş ark ı lar kitab ı adl ı eserde ve ba şka eserlerde yer ald ı -lar (255).

I. Yezid ve II. Velid gibi Halifeler devrinde geli şmesi hızlanan mûsiki, Emevilerin son zamanlar ında saray ve konaklardan halk aras ına hatta sava ş meydanlarına kadar girdi. Abbasoğulları İ sfa-han yöresinde Emeviler'i yenilgiye u ğ ratt ı klar ı zaman (H. 131) sa-y ı s ız ganimet mallar ı aras ı nda ud, tanbu:~ ve nây bulmu ş lard ı .

Böylece müsiki derece derece ilerliyerek Abbasiler ça ğı nda da-ha üstün bir düzeye ula ş t ı . Arapçaya, fars ve sanskrit dillerinden müsiki kitaplar ı çevirttirildi. Hammâd, İ brahim bin Mehdi ve Mu-sullu İ brahim gibi tan ı nmış müsiki üsta :lar ı , yaln ız ş ark ı için de-ğ il, raks için de besteler yapt ı lar. Musullia genç sanatç ı Zaryâb yu-kar ı da kaydet ıtiğ imiz sanatç ı lardan müsiki ve g ınâ ( ş ark ı ) öğ ren-miş ti; öyle sihirli bir sanatç ı idi ki, Musullu diğer sanatç ı lar onu k ı skand ı lar, o da bat ıya gitmek zorunda kald ı . Endülüs hüküm-dar ı Hakem bin Hi ş âm, Zaryâb' ı n geldiğ ini duyunca kendisi de karşı lamaya ç ı kt ı Onu devlet ricâli mertebesine yükseltti ve ken-disine iktalar verdi. Böylece Zaryâb, Endiilüs'te ş ark ı sanat ı n! yay-d ı . Fakat Endülüs'ün ekonomik ve siyasi durumu gerileyince, bu sanat Kuzey Afrika'ya intikal etti. «Ekonomik durumlar ı bozulma-

di'nin sözlerini mubala ğ al ı bulmadığı nı söyliyerek onu eski memuri-yetine iade etti.

(253) İ bn Tiktika, el-Fahri, Paris 1910 (tr. par Emil Amar), S. 113 v. öt. (254) Lammens, Siecle des Omayyades, S. 386 .

(255) Ebü'l-Ferec el- isfahâni, kitâb ül- agâni, VIII., S. 143; Mes'üdi, a.g.e., S. 10; İ bn ül - Nedim, Fihrist, S. 140, Bey.L-ut 1964.

Page 162: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVİ VE ABBAS İ UYGARLIĞ I

153

ya yüz tutmu ş devletlerde en önce kaybolmaya yüz tutacak sanat müsiki sanat ı d ır; sebebi de bolluğun, refah ın yaratt ığı eğ lence ih-tiyac ı ndan doğmu ş olmas ı dı r» diyor İ bn Haldûn. Fakat Yak ı n Çağ ' ın teknik imkânlanyla müsiki sanat ı bu görü ş ü doğ rulam ıyacak bir nitelik kazanm ış t ı r. Zaryâb' ı n ölümünden sonra, yerini ancak k ız ı Aliyye doldurabilmiş tir. (Bk. Ali İ brahim Hasan, Nisâ lahunna fi'l-Tânh il-İ slâmi Nasib, Kahire 1963, S. 91-92).

Yukarı da, müsikinin kuvvetli câzibesine kap ı lanların ibkletle-rini ihmal edecekleri yolundaki inar ıca rağmen, Halifeler ve devlet ileri gelenlerinin bizzat müsiki bestelemekten ve müsiki icra etmek-ten kendilerini alamad ı klarını söylemi ş tik. Abbas oğullarında da

_mûsiki aletlerini kullanan ve ş arkı okumaya emek veren bir kaç Har life ad ına rastlamak mümkündür: Muntas ır, Mu'tez, Mu'temid, bun-ların en ünlülerindendirler (256). Mt ı siki sanat ı ile uğ ra ş an ve sanat eserleri toplanm ış olan ilk halife çocuklar ı İbrahim bin Mehdi ile k ız kardeş i Aliyye binti Mehdi'dir (257). İ brahim'in zaman ına ka-dar ş ark ı lar hep eski tarzda okunurken o, kendisinin bir prens ol-duğunu ve istediğ i tarzda ş ark ı okuyabileceğ ini söyliyerek müsiki-nin insan sesiyle icra olunan k ı sm ı nda büyük bir inkilâp yapm ış t ı . Halife Vâs ık da büyük bir besteci idi, Halife Mu'tez devrinde Halife Mehdis'nin k ı z ı n ın câriyesi Munise olağanüstü bir mevki kazanm ış -t ı (258). Bu devirde ya ş amış olan prensesler ve asil kad ınlar sü-rekli olarak, Nevbet ül-llâtûni denilen müsiki toplant ı ları yaparlar-dı . Bu suvarelerde yüze yak ın kad ı n müzisiyen bir ş ef yönetiminde konserler verirlerdi (259).

Uzun zaman bir eğ lence ya da zengin tabakan ın meylettiğ i bir sanat dal ı olmaktan öteye gidemiyen rnüsiki Harûn ür-Re ş id zama-n ında ve onun çabalar ıyla bir meslek hâline getirilmiştir. Bu tarih-ten sonra Abbasi prensleri aras ında müsiki yazarlar ı daha da art-

(256) Cörci Zaydân Medeniyet-i islamiyye, V., S. 85. Kitâb el - Agâni, VIII., S. 189 - 190.

(257) Yâni Harûn ür - Re ş id'in baba bir karde ş idir. Ş iir yaznıakta ve yazd ığı ş iirleri bestelemekte büyük bir maharet göstermi ş , bu yüzden devri-nin en ünlü üstad ı sayı lmış t ı r. Annesi cariye Meknüna'den güzel ses tevarüs eden 'Aliyye'yi Hârûn ür - Re ş id uzun yolculuklarda yan ından ay ı rmak istemezdi. Mûsikiye olan meyli 'Aliyye binti Mehdi'yi hiçbir, zaman ibadetten uzak bulundurmam ış t ı (Bk. el - Ağani, C. X. S. 78).

(258) Mes'üdi, a.g.e., VII., S. 387. (259) Emir Ali, a.g.e., II., S. 470.

Page 163: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

15.4 Bahriye ÜÇOK

mış t ı r. Abbasi Halifelerinin dördüncüyü olan Mdi'nin o ğ lu Abdul-lâh, Harün ür-Resid'in oğ lu Ebü İ sâ, Emin'in oğ lu Abdullâh, Müte-vekkil'in oğ lu Ebü İ sâ ve X. Halife Mu'tez'in o ğ lu Abdullâh bunla-r ın aras ı nda ün yapanlardand ı r.

Abbasiler devrinde müsiki nazariyeleri ile u ğ ra ş an ünlü Türk İ slam bilgini ve filozofu Fârâhi yazm ış olduğu kitâb ül-M ıCısiki ad-

li eserinde sesi bilimsel olarak aç ı kladıktan sonra müsiki aletleri yapmak için gerekli usulleri de tan ı mlad ı (260).

Giderek Müslüman Sofiler öteki semâvi dinler gibi islâmiyeti de dini bir müsiki ile süslemek hevesine kap ı ld ı lar. Dini müsiki ve bunun bir sonucu olan raks, mutasavv ı flar aras ında büyük ölçüde rağbet görürken, bir yandan da bunun İ slam dini ile bağ da şı p bağ = da şm ıyaca ğı konusu üzerinde duruldu (261). Bir ara telli ve hatta nefesli sazlar ın dinlenmesi haram say ı ld ı . Kur'an'da semâ geçmedi-ğ i için onun mubah olup olmad ığı hadis-i ş eriflerle aç ı klanmaya çal ışı ldı (262).

XIII. yüzy ı l sonlar ına doğ ru dini müsiki en iyi nitelikteki tem-silcilerini ancak Oğuz Türklerinde ve Mo ğ ollarda bulabildi. Bu mü-sikinin, insan ın Allah'a kar şı olan a ş k ım kuvvetlendirdi ğ ine ina-nan ve bunu telkin eden Mevlânâ Calâlüddin Ritmi 01m. 1273) ve özellikle torunlar ı zaman ında geli ş tiğ i san ı lmaktad ır. Araplar' ın yaln ı z g ınâ tarz ı ile bir benzerlik gösteren Türkler'in uzun hava-lar ı bir yana b ı rak ı l ırsa, gerçek Do ğu müsikisi ile Arap müsikisi aras ında aç ık bir benzerlik yoktur. Gerçek Do ğu müsikisini bugün ancak Azeriler, Özbek Türkmenleri ve Türkistan K ırg ızlar ında bul-mak mümkündür. Arap müsikisi bu güzel Do ğu müsikisinden ancak bir gam muhafaza eder.

Siyah islâm' ın mûsikisine gelince o tamamen zenci kültürünün yaratt ığı bir sanat olup diğer müslüman ülkelerin müsikisiyle hiç-

(260) Haydar Bammat, islâmiyetin manevi ve kültürel de ğ erleri, S. 349. (261) el - Gazzal ı , ihya u Ulum ud - Din; Ebû Na ş r ül - Sarrâç, kitâp ül - Lu-

ma'a; Tahsin Yaz ı c ı , İ A., Semai maddesi, X., S. 466. (262) Tahsin Yaz ı c ı Semd' ı mubah sayanlar ın, Kur'an' ın XXXI. Süre 19.

âyetine dayand ı klar ını bu ayette güzel sesin övüldü ğünü, çirkin sesin ise yerildiğ ini Ebû Nâsr ül - Sarrâc'a dayanarak kaybetmi ş se de «Yü-rüdüğünde ne acele ve ne yava ş yürü, sesini yükseltme, çünkü en çir-kin ses e ş eğ in sesidir.» şeklinde inmi ş olan bu ayette güzel sesle bir melodi terennümünü mubah k ı lan bir husus göremedik.

Page 164: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVI VE ABBAS İ UYGARLIĞ I

155

bir ili ş iğ i yoktur. Geni ş ölçüde Iran-Arap etkisini kabul eden Sel-çuklu ve Osmanl ı saray müsikisi ise ba şkentlerden sonra büyük ş ehirlere ula şmış zamanla gerçek Türk müsikisinin en değerli un-surları nı sakl ıyan köylere kadar s ızmış tır (263).

Yukarı da bahsettiğ imiz Ortaçağ 'da müsikinin insan ı ibadet-ten, Allah' ı düşünmekten al ı koyduğunu iddia edenlerin tersine Mevlânâ Celâlüddin Wırni'nin ve başka Süfilerin s ırf ilâhi sevgi ile vecde gelip ,müsiki ahengi ve ritmi ile semâ ettiklerini gördük. Sonuç olarak diyebiliriz ki, her zaman iyiye ve güzele yönelen Is-lâm dini, Tanrı 'n ın kullarına verdiğ i bu en etkili sanat ı , insan ru-hunu yüceltmeğe (Bach, Beethoven, Itri, Dedeefendi ve ba şkaları -n ın bestelerinde olduğu gibi), Tanrı 'n ın kudretinin sonsuzluğunu övmeğe, insanları n sevinç veya elemlerirıi terennüme hasretti ğ imiz takdirde yasaklanmam ış olmalıdı r.

Kaldıki Hazreti Muhammed, bir kurban bayram ında, eş i Hz. Ayşe ile birlikte def çalan iki genç cariyenin okuduklar ı ş ark ı ve ezgileri dinlemekte de bir sak ınca görmemi ş ti (264).

B) Yapı sanat ı : Emevi ve Abbasi uygarl ığı nın bugün bile ayakta duran büyük sanat an ı tlannı iki bölümde görmek doğ ru olur. Bunlardan biri sivil mimari, ikincisi dini mimari eserleridir.

a) Sivil Mimari : Emevi halifeleri gerek saraylannda, gerek ibâdet yerleri olan camilerde Bizans an ı tlarından sönük kalmama-ya özellikle dikkat etmi ş lerdir. Bizanstan ve M ı s ır'dan getirtilen ustaların ve bu i ş lerde kullan ı lan yap ı malzemesinin, ayrıca Suri-yeli iş çilerin bu an ı tlar ın ortaya ç ı kmas ında büyük pay ı vardır. Kabile rekabetleri ve bu gibi nedenlerden ba ş kentte huzursuzluk duyan halifeler I. Velid'ten baş lıyarak Şam'dan uzaklaştı lar. Yal-n ız cülus günlerinde ve büyük merâsimler dolay ıs ıyla Ş am'a uğ -radı lar. Halife Hişam çölün tam ortas ında, Palmir'in kuzeyinde Rusâfet üş -Ş asn'ı (Eski Sergiopolis) kendisine ikâmet yeri olarak seçmiş ti. Çölde köşkler, saraylar yapt ırmamış olan halifeler bile, muhteş em çad ı rlar kurdurup gene de orada oturmakta idiler. Bun-da eski Bedevi hayat ının özlemi olsa gerektir. Sporcu-, avc ı ve bedevi ş iirine gönül bağ lamış olan bu halifelerin yapt ırdıklan çöl saray-

(263) Aly Mazaheri, a.g.e., S. 160; Ehad Arpad, IA., IV., S. 778. (264) Sahih-i Buhâri Muhtasar ı , Tecrid-i Sarih tercürnesi, C. III., S. 152.

Ankara 1966.

Page 165: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

156

Bahriye ÜÇOK

ları ndan birkaç ın ın kal ınt ı lar ı yak ı n zamanlarda ortaya ç ı kmış -tır; Ürdün'de yap ı lmış olan Kusayr Amrâ ve M şatta saraylar' bun-ların iki önemli örneğ idir. Bu her iki kasr arkeologlar ve sanat ta-rihçileri taraf ından dikkatle incelemni ş tir.

Bahr-i Lût (= Lût denizi; yâni bizim Lût gölü dedi ğ imiz)'un kuzey ucundaki Kuseyr Amrâ'n ın duvarları üzerindeki resim, ve ya-z ı lardan anla şı lmış t ı r ki, bu kasr VIII. Yüzy ı lın ilk yarı sında I. Ve-lid ya da buraya pek yak ın oturan II. Velid taraf ından yapt ırı l-mış t ı r. Ş atonun bir duvar ında dört hükümdann resmi vard ır. Bunlar, hemen alt ı nda bulunan yaz ı lara göre, Araplar' ı n yenilgiye uğ ratt ıkları , Bizans İmparatoru, Son Iran İ mparatoru (III. Yezd Gerd), Habe ş Neca ş i'si, İ spanya Gotlar ın ın kıral ı Rodrik'tir. Ayr ı -ca adları bildirilmiyen ba ş ka iki portrenin baz ı tarihçilere göre Göktürk Hakan ı ile Hind hükümdar ı olmas ı ihtimali vard ı r. Ku-seyr Amrâ'n ın büyük bir bölümü, s ıcakl ık dereceleri birbirinden farkl ı bulunan hamam odalar ından meydana gelir. Kö ş kün hemen her yerinde odalar ın duvarları , tavanlar ı , türlü türlü renklendiril mi ş resimlerlerle bezendirilmi ş tir. Resimlerin konulan çe ş itlidir: Av sahneleri, zenaatkârlarm çal ış malar ı , tarih, felsefe ve ş iiri gös-teren sembolik tasvirler, Hz. İ sa gibi bulutlar ın üstünde taht ı na kurulmuş olarak resmedilmi ş bir halife, duvar girintilerinde bir-çok kadın figürleri, çöl ku ş ları ve hepsinden daha ilginci, ba şı nda incilerle i ş lenmi ş zengin bir ba ş l ı k ta şı yan ç ıplak bir kad ın res-midir ki, ş imdi bu resim Berlin'de Kaiser Friedrich müzesinde bulunmaktad ı r. Bütün bu yap ı lar ve freskler Bizans ve eski Sasâ-ni sanat ının Arap topraklar ı ndaki son miras ı dır.

Mşatta (= Kış lak) Ürdün'ün doğusunda Ş am'dan 2000 km. güneyde ve Lût Denizinin 40 km. do ğusunda yap ı lmış bir sarayd ır. 114 metre uzunluğunda dört kö şe bir zemin üzerine oturtulmu ş , yer yer kulerle de sa ğ lamlaş tı rı lmış olan bir duvar içindeki Mşatta tam bir Arap çöl saray ı özelliğ ine sâhiptir. XIX. Yüzy ı l sonlarında ke ş fedilen Mşatta'n ın kimin taraf ından yapt ırı ldığı uzun tart ış ma-lara yol açm ış , XIX. Yüzy ı l baş larında bilginler uzun incelemelerden sonra, onun bir Emevi yap ı s ı olduğunu açığ a ç ıkarm ış lardır.

Mşatta saray ının değer biçilmez güzellikte olan cephesi ş im-di Berlin'dedir. Osmanl ı Padiş ahı II. Abdülhamit bu güzel eseri dostu Alman İmparatoru II. Wilhem'e hediye etmi ş tir (265).

(265) Art ık bilgi için bk. E. Diez, Islâm Ans. VIII., M şatta mad.; K. Otto - Dorn, Kunst des İ slams, S. 50.

Page 166: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVİ VE ABBASi UYGARLIĞ I

157

Mşatta'n ın önemini artt ıran özelliklerden biri de alç ı kabart-malarla yap ı lan arslanlar ve anka ku ş lar ının karşı karşı ya konulf mas ı , sfenkslerin, asma dallar ına konmu ş kuş ların bulunmas ı , üç-genler içinde çiçek motiflerinin yer almas ı gibi kâh hellenistik, kah da sasâni etkilerini Orta Asya'ya özgü hayvan dekorlar ıyla ahengli bir biçimde bir araya getirmesidir.

Abdülrnelik'in oğ lu Hiş am'ın yaptırdığı ilginç saraylardan bi-risi de Ş am ile Palmir yolu ü ıerindeki Kasr ül-Hayr 11-Garbl'dir. Hemen hemen bütünü y ıkı lmış olduğundan, temelleri üzerinde ya-p ı lan araş tı rmalarla plârn anlaşı lan Kasr' ın en önemli yönü büyük lüğü, ve ele geçen iç ve d ış duvar süsleridir. Kal ınt ı lardan çok dik-kate değer bir parça da, 1936 y ı lında bulunan ve bugün Ş am'da Mil lî Müze'yi zenginleş tiren iki fresktir. Üç tablodan olu ş an bu fresk-lerin üst bölümünde biri ut, öteki flüt çalan iki müzisiyen ile, altta bir av sahnesi canland ı r ı lmış t ır. İ ki müzisiyeni gösteren tablo, özel-likle İ slam tarihi yönünden ilgi çekicidir. Çünkü hâlâ İ slâm dininin hem müsikiyi, hem de resmi yasaklam ış olduğuna dair mevcut olan inanc ın yersizliğ ini gösteren bir delil te ş kil etmektedir. Gerçekten de resim islâm'da bir âyetle doğ rudan doğ ruya veya kesin bir ha-disle yasak edilmemi ş tir. Eğer edilmiş olsaydı halifelerin saray-larında görrnekte oldu ğumuz bu resimler günümüze kadar gele-mezdi.

Kur'an'da tasvir veya suretle ilgili âyetler : Gâfir, 64.; Tegâ-bün, 3.; A'râf, 11.; al-i l ınrân, 6; Ha ş r, 24. âyetlerdir. Bunlardan hiçbirinde tasvirin yasak oldu ğuna dair bir emir bulunmamakta-d ır. En çok ilgisi olan «Ey Müminler içki, kumar ve ibâdet için yap ı lan timsaller şeytan i şidir, bundan kaç ının taki felâh bulas ınız (Maide, 90) ise pek aç ık olarak görüldüğü gibi tapmak için yap ı lan timsalleri yasak etmi ş tir. islâmın ilkçağı nda •Hz. Peygam-ber zaman ında resim ve heykellere kar şı duyulan ikrâh, islâmiye-ti yeni kabul etmi ş , puta tapmaktan henüz ayr ı lmış kiş ileri bun-dan uzak bulundurmak içindi. Bu amac ı gerçekle ş tirmek için bel-ki bir tak ım hadisler bile uydurulmus.tu. Ama puta tap ıcı lık bu-gün aş ağı yukar ı 1400 yı l geride b ırak ı lmış olduğuna göre resim bir yasak değ il, ikrah konusu bile olamaz. Hele de onun sanat ba-k ı mından olduğu kadar, bilimsel yönden de ne çok yararl ı olduğu göz önünde tutulursa! (266).

(266) Bu konuda çok geni ş ve güzel bilgilerin toplanm ış olduğu, Ahmet Ti-mur Pa ş a'n ın et - Tasvir ind el - Arab adl ı Kahirede yay ınlanmış olan

Page 167: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

158, Bahriye ÜÇOK

Emevi sarayları içinde, gerek plan ının büyüklüğü, gerek süsle-rinin lüksü bak ımından hiç şüphe yok ki, en üstün yeri Hirbet ill-Mefcir almaktad ır. Büyük bir ihtimal ile bu II. Velid zaman ın-da yap ı lmış t ır. Bu yap ı kompleksinde saray, geni ş bir avlu, bir ca-mi, çok geniş ve insan ı etkiliyen hamam bir arada bulunmaktad ır. Burada ötekilerden de ğ i ş ik olarak Ni ş ler'de duran, frizler halin-de yan yana getirilmi ş olan veya kubbe kö şelerindeki insan hey-kelleridir. Bunlar daha çok tabii büyüklü ğün 3/4 ü kadard ır. Kasr ül-Hayr'da görüldüğü gibi, burada da ba ş lıca figür bir halife ka-bartmas ı dı r. Fakat beklendi ğ i gibi, sarayın kap ı s ında değ il, hama-m ın kap ı s ının üstünü süslemektedir (267).

Saray ve kas ırların duvarlar ını renkli resimler kabartmalar ve heykellerle süslemek Abbasi halifeleri zaman ında da devam etti. Bunun örneklerini Samarra'da Mu'tasım' ı n 836'da yapt ırdığı , ş eh-rin tam ortas ındaki Cavsak ül -Hakani'de; Samarra'n ın dokuz km. güneyinde bulunan, halife Mütevekkil'in yapt ırdığı (854'de) Balku-yara sarayı nda, Dicle'nin sağ kıyı s ında Cavsak ül-Hakani'nin kar-şı s ında halife Mu'temid (878-882) zaman ında yap ı lan Kasr ül-Aşk ve ba şkalannda görmek mümkündür.

b) Dini Mimari : Dini mimariye gelince. Bunun en eski örne ğ i Hz. Muhammed zaman ı nda yap ı lan Mescid-i Nebevii'dir. Sonradan yap ı lan camilere örnek olmas ı gereken bu camiden, Abdullah ibni Zübeyr ile Emevi halifeleri aras ındaki savaş lar s ıras ında yak ı lıp yı -kı lmas ı sebebiyle pek bir ş ey kalmamış , sonradan birçok kez yenilen-mi ş tir. Mimari bak ı mından örneklik edebilecek olan ba şka bir ya-pı da Amr ibn ül-As' ın yapt ırdığı Fustat camiidir; bu da birkaç kez yenilenmi ş tir. Bu bak ımdan İ slam dini mimarisinin en eski örne ğ i olarak günümüze kadar gelebilmiş Kayravan camiini göstermek mümkündür. Bu camii Kuzey Afrika fatihi Ukbe bin Nâfi' yapt ın mış t ı r.

Inş aat merakl ı s ı I. Velid'in yapt ırd ığı Ümeyye camii o zamana kadar mevcut örneklerden bamba şka bir görünü ş tedir. Hz. Pey-

(1342) değerli eserine bk. S. 128 ve öt., ayr ı ca Mes'Cıdi, Murûc, VII., S. 291'de Yezid bin Velid'in bir hali üzerine i ş lenmi ş portresinden bahsedilmektedir. Ayn ı konu Taberi'de (Zotenberg çevrisi), IV., S. 547'de yer alm ış tır; Lammehs, Siecle des Omayyades'a ve ayr ıca R. Ettinghausen'in La Peinture Arabe' ında islânı 'da resim hakk ında ge-niş bilgi vardı r.

(267) Otto - Dorn, Kunst des İ slams, S. 51.

Page 168: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVi VE ABBAS İ UYGARLIĞ I

159

gamber'in Medine'de, kendi oturdu ğu yerde, yap ı lmış olan Meseld, ibadet yeri bir ravakla örtülmü ş bir avlu biçiminde idi. Her ne kar dar Müslüman komutanların ilk karargahlan olarak da kullan ı lan Mı sır'daki Fustat, Irak'daki Küfe ve Basra camileri gibi ilk yap ı lar-da, Medine camii tipi ile yetinilmiyorduysa da Hz. Ömer ve Hz. Os-man'ın hilafetleri s ıras ında Mekke ve Medine'deki mescidlerin yak ı -n ı nda olan evler sat ı n alınarak bunlar geni ş letilmi ş , bu sade çardak-ların yerine sütunları taş tan yap ı lmış ravaklar geçirilmi ş ti. Bu ye, nilestirme hareketi ba ş ka eyâletlerde de çok geçmeden izlendi. Ör-neğ in, Sa'd ibni Ebi Vakkas, Küfe camiini Sasani saraylanndan ve HIre'deki Hristiyan tap ınaklanndan getirtti ğ i sütunlarla süsledi.

Basra camii ise I. Muâviye zaman ında onun gayrime ş ru karde-ş i Ziyâd ibni Ebi Sufyân (Ebihi) taraf ından büyük çabalarla yap-t ı rı ldı . İ mam cemaatin üstünden atlamas ın diye, camie biti ş ik olan hükümet kona ğı ile mihrab aras ına ayrı bir yol ve kap ıyı plana koydurdu. Her f ırsatta Basral ı eş rafın yap ı hakkındaki düşünce-lerini öğrenmek isterdi. Onlar ın olumlu sözlerini duydukça sevi-nirdi. Hatta bir keresinde Ziyad' ın a ş ağı daki beyitleri söylediğ i Belâzuri'de yaz ı lıd ır : «Ziyad tanr ı 'yı anmak için çamurdan de ğil ta ş tan öyle mükemmel bir yap ı meydana getirdi ki, bu bina yap ı -l ırken insanlar ın yapı malzemesini elden ele verdikleri görülme-miş olsaydı , onun ş eytan taraf ından yap ı ldığı nı söylerdik.» (268). Gene ayn ı sahifede Belazt ı ri, Ziyad' ın bu camie taş tan bir minare eklediğ ini ve bunun ilk minare oldu ğunu söylüyor. İş te I. Velid'in yapt ı rdığı Ümeyye camiinin güney yönündeki iki minare Suriye ca-mileri için ilk örnek say ı lırsa da, öncülük etme: şerefi Basra camii-ne aittir.

Ümeyye camiinin renkli mozay ıklarla bezenmiş olan iç duvar-lar ının bozulmamış ya da badana alt ında kalmamış olan bölümle-ri büyük ağ aç, kule, yüksek yap ı resimleri ile süslenmi ş tir.

Daha sonra Abdülmelik, Abdullah ibni Zübeyr'in Mekke'de kendini halife tan ı tmas ı üzerine, Müslümanlar' ın hac farz ını yerine getirebilmeleri için Kudüs'de Hz. elmer'in Müslümanlarla birlikte ilk namaz k ı ldığı kayal ık yeri seçti (269). Burada Kubbet üs-Sahra

(268) Belazüri, Futuh, II., S. 176. (269) Brockelmann, Islam milletleri ve devletleri tarihi (N. Çagatay çevrisi),

S. 87.

Page 169: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

160 Bahriye ÜÇOK

ad ı verilen sekiz kö ş eli ünlü rnescidi yapt ırd ı . Uzun zaman yanl ış olarak Ömer camii denilen bu mescid Museviler, Hristiyanlar ve Müslümanlarca hep birlikte kutsal say ı lan kayay ı ortas ına alacak ş ekilde yap ı lmış t ır. Talmud'da Hz. İ brahim'in burada kurban kes-tiğ i, Hz. Davud'un burada Tanr ı 'ya ibâdet etti ğ i bildirilir. İ slami rivayetler buradaki kayay ı pek çok efsânelerle süslemi ş lerdir (270), Abbasiler iktidara gelinceye kadar Kubbe'nin ortas ı nda İ ran' ın son hükümdar ı Yezd Gerd'in tac ı ile çok değ erli bir inci, Hz. İb-rahim'in koçunun boynuzu bir zincire tak ı l ı olarak bulunmaktay-mış . Sonra bu değerli eş ya Kabe'ye nakledilmi ş . 1016 yı l ında mey-dana gelen depremde Kubbet üs-Sahra'n ın kubbesi, alt ı ndaki ka-yamn üstüne dü ş müş ( İbn ül-Esir, el-kâmil, IX, S. 209), alt ı y ı l son-ra Fatimi halifesi el-Hakim (386-411/996-1021) taraf ından eski duru-muna getirilmistir. 1099 da Haçl ı ordular ı Kudüs'e girdiler ve IL Boduen zaman ında Hristiyanlar Kubbet üs-Sahra'y ı kiliseye çe-virdiler. Mescidin içi ve d ışı Hristiyan azizlerinin resimleri ile süs-lendi. Kubbe'nin üstüne de alt ından bir büyük haç konuldu. Daha sonra yap ı Avrupa'da Tampliye (Templier) kiliselerine (271) mo-del oldu, hatta bu çok kö ş eli yap ı tipi Rafaello'nun «Bakire'nin Dü-ğünü» adl ı ünlü tablosunda musevi tap ı nağı olarak konuyu tamam-lad ı .

Abdülmelik bu yap ıyı bitirdikten sonra, buna çok yak ın bil yerde, Hz. Muhammed'in « İ srâ» olay ı ndan ad ın ı alan Meseid-i Ak-sa'yi yapt ı rd ı . Eski Bizans kilisesi Aya Maria'mn sağ lam kalmış duvarlar ı n ı da buraya ekletti. Böylece eskisinin üç misli büyüklük-te siitunlu bir ravak ortaya ç ı kt ı ; sonradan kubbe ve dört nef ek-lenmesiyle cami imparatorluğun ihti ş amma uygun bir tap ınak ol-du.

Emevi soyu iktidardan at ı l ıp yerine Abbaso ğullar ı geçin-ce (750), o zamana kadar ba ş kent olan Ş am üstünlüğünü yitirme-ğe ba ş lad ı . Onun yerine ikinci Abbasi halifesi Mansur'un yapt ı r-dığı Bağ dat ve Mu'tas ım' ın yapt ı rd ığı Samarra geçti. Abbasiler sünni mezhebini izledikleri halde, İ ranl ı lar'dan büyük destek gör-müş lerdi. Çok geçmeden halife Mu'tas ım, Horasan'da oturan Türk-ler'den hassa ordusu te ş kil edecek, böylece de her alandaki sanat eserleri bu siyasal de ğ i ş ikliğ e ayak uydurmak zorunda kalacakt ı r.

(270) Bk. İ s. Ans., J. Walker, VI., S. 944'te Kubbet üs- Sahra md. (271) Askeri ve dini, 1118'de kurulmu ş bir Hristiyan tarikat ı .

Page 170: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

Kudüs'teki Kubbet iis-Sahra.

R. Otto- orn, Die Kunst des İ sla ıns, Baden-Baden 1964,

Page 171: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

Ürdün'de E ıneviler'e ait Barbet ül-Mefeir saray ında bulunan bir kadı n

heykeli.

K. Otto-Dorn, Die Kunst des İ slams, Baden-Baden 1964.

Page 172: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

Samarra'da Büyük Ca.miin minaresi.

K. Otto-Dorn, Die Kunst des İ slams, Baden-Baden 1964.

Page 173: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

Ş am'da ijmeyye Camiinin iç mozaylklarmdan bir bölüm.

R. Ettinghausen, La Peinture Arabe, Geneve 1962.

Page 174: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

ElVIEVİ VE ABBAS" TJYGARLIĞİ

161

Bunun Mezopotamya'da iki örneğ ini vermekle yetinelim: biri Sa-marra camii, öteki bundan 15 km. kuzeyde bulunan Ebu Dülef ca-miidir.

Samarra camii Mütevekkil taraf ından yapt ı rı lmış olup dün-yan ı n en büyük camiidir (272). Iç bölümünde yirmibe ş nef vard ı r. Bunlar birbirine paraleldir. Hemen hemen 38 000 metre karedir. Daha aç ık bir fikir vermek için Roma'daki Sen Piyer katedralinin 15 160, Ayasofya'n ın ise 6890 metre kare yüz ölçümleri oldu ğunu söylemek yerinde olur. 860 y ı llarında yap ı lan Ebu Dülef camiinin sütunlar ı ve ba ş ka kal ıntı lar ı bugün hala ayakta durmaktad ı r. Ca-miin Samarra'n ı nkine çok benziyen bir de minaresi vard ı r.

5. — Bilim : A) Genel olarak , : Abbasoğulları devrinde Man-sur ve Me'mun'un saraylar ında Iranl ı , Musevi bilginlerin süryan-cadan bazen de Pehlevi dilinden arapçaya bilimsel eserler çevirme-& ba ş lad ı klar ı n ı görüyoruz. Bu devirde kozmografik cedvellere, farsça bir deyim olan Ziç deniliyordu. Iran gerek Sasaniler, gerek İ slam devrinde olsun Yunan bilimlerinden ba şka Hind biliminin etkisi alt ı nda kalm ış t ı r. Astronomi daha çok Yunan'dan cebir, ma-_tematik ise Hind'den gelen etkiler alt ında kalmış t ı r. Bugün Avrupa-l ı ların da Arap rakamlar ı dedikleri rakamlar Hindistan'da icad edil-miş tir. Cebir Yunanistan'da henüz bilinmedi ğ i yüzyı llarda Hindis-tan'da epeyi zamandan beri geli şmiş ti.

IX. ve X. yüzy ı llarda bilimsel çal ış man ın en yoğun olduğu yer Fırat ve Dicle ı rmaklar ı bölgesidir. En önemli uygarl ı k merkezle-rinden olan Harran, Basra ve Bağdat pek çok bilgin yeti ş tirmi ş tir. Bunlardan 869'da ölen Câhiz ile büyük dü şünür el-Kindi'yi (ölm. 873) ba ş ta saymak gerekir.

X. Yüzy ı lda Basra'da serbest dü şüncelilerin kurdu ğu bir cemi-yet ortaya ç ı kt ı . Bunlar çe ş itli bilimsel çal ış malar sonucu ellibir eser (Risâle) yazd ı lar. Bu bir ansiklopedi te ş kil etti. Halk aras ında bu eserler çok ra ğbet gördü. İhvân üs-Safa ad ı verilen bu cemiyetin üyeleri daha çok İ smâililer'in dini-siyasi eğ ilimlerine yatk ı ndı lar. Bu cemiyet biraz da mason ce ı niyetini and ı rmaktaydı . Birçok ta-n ı nmış bilginleri aralar ı nda bar ı ndıran İhvân üs-Safa mensuplar ı , eserlerinde s ık s ı k Pitagoras, Sokrates, Platon'un adlar ın ı anarlar,

(272) Bk. S. K. Yetkin, islâm sanat ı tarihi, I., bas., S. 62.

Page 175: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

162 Bahriye ÜÇOK

Aristo'ya ise daha üstün bir yer verirlerdi. Risâle'lerde her ne kadar Aristo felsefesini benimseyen el-Kindi'den bahis yok ise de, onun öğ rencisi ünlü Ebu Ma' şer (ölm. 885)'in ad ı zikrolunmaktayd ı . Bu-nunla birlikte Risâle'nin onüçüncüsü Muhammed el-Kindrnin-di (273). XIV. Yüzy ı lda bu ansiklopedi Timur'un vezirlerinden bi-risi için farsçaya çevrildi. Gene el-Kindi'nin ünlü ö ğ rencisi Ebu Zeyd de Ebu Ma'a ş er gibi Belh'liydi. Daha önce Ba ğdat'ta İ bni Ma-sa. el- Harezmi adl ı bir matematikçi bilgin ya ş amış t ı ki matemati-ğe dair b ırakt ığı eserler Rönesans ça ğı na kadar Avrupa'da izlenmi ş -tir (274). Bu yüz y ı llarda İ slam imparatorlu ğunun doğu s ı n ırlar ın, da ünlü kozmograf Ahmed el-Fergâni (ölm. 861) ile filozof Ebu Nasr el- Farabi (870-950) görülürler. Felsefe, mant ı k, t ıp ve mü-siki ve daha birçok alanlarda insan ı ş aşı rtacak bir bilgiye sâhip olan Farabrilin say ı s ız eserlerinden baz ı ları nı İ bni Sina'nin orta, dan kald ı rıp yok ettiğ i Brockelmann ve ba ş kaları taraf ından bildi-rilmektedir (275). Farabi, Eflatun (= Platon) ile Aristo'nun felse-fesini kar şı laş t ı r ı p ele ş tirdiğ i gibi zaman zaman bunlarla ayn ı fikri de savunmu ş tur. Ancak ara s ı ra mistik ve zâhid bir yol tuttu ğun-dan onlardan ayr ı lı r.

İ slam aleminin yeti ş tirdiğ i en büyük filozoflardan biri de Bat ı l ı ları n Avicenne dedikleri İ bni Sina (980-1037) d ı r. Samanoğ ul-lar ı zaman ında Buhara'da görev alan İ bni Sina da Farabi gibi man-t ı k, metafizik, müsiki ve t ıp ile uğ ra şmış t ı r. XI. Yüzy ı l ın bu çok cep-heli bilgini Hemedan ve İ sfehan'daki Büveyhoğulları emirlerinin hiz-metine girmi ş ve biraz sonra fizik ve matemati ğe ek olarak t ıp ile u ğ ra ş mış , bu alandaki güçlüklerini Farabi'ye ait olan ve pazardan üç dirheme sat ın alm ış olduğu bir t ıp kitab ı n ın yard ım ıyla çözmü ş -tü. Büveyhoğulları n ı n saray ı na girdikten sonra, ö ğ rencilerinin yard ı -m ıyla «Kanun» adl ı bir t ıp kitab ı yazd ı . İ bni Sina'nm mant ı k, tabii-vat, matematik v.b.g. alanlar ı kaps ıyan Kitab id- Ş ifa adl ı eseri bü-tün dünyada ün salm ış t ı r.

İ bni Sina, Aristo felsefesini geli ş tiren ve Asya'ya ileten bilgin-dir. Farsçay ı çok iyi bilen İbni Sina uğ raş tığı her bilim dal ını oka-

(273) Barthold, İ slam Medeniyeti tarihi (II. bas.), S. 32; T. J. de Boer, İ s. Ans., V., 2., S. 947.

(274) Bk. Barthold, İ slam Medeniyeti Tarihi, (II. bas.) S. 32. Lugaritma bu ad ın bozulmu ş biçimi imiş .

(275) Abdullah Adnan, İ s., Ans., IV., S. 454.

Page 176: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EİVIEV İ VE ABBASI ITYGARLIĞ I

163

dar iyi kaleme alm ış tır ki, daha sonraki bat ı dünyas ında olsun, is-lam dünyas ında olsun büyük bir üne sâhip olmu ş tur. XIV. yüzyı lda bile bilginler onun eserlerine dayan ıyorlardı . O, bütün s ını flann ta-n ı dığı , adeta Ortaça ğ 'ın Dr. Faust'u gibi bir hüviyete bürünmü ş tü.

Onun çağda şı olup kendisi ile pek sert tart ış malara giri şen Ebu Reyhân el -Bitimi, büsbütün ba ş ka tipte bir bilgindir (276).

Haremide doğmu ş olan el-Birimi kırk ya şı na kadar kendi memleketinde Emirin dan ış manlığı nı yapm ış , sonra Gazne'ye gide-rek Gazneli Mahmud'un ve ardgelenlerinin zamanlar ında özellikle kozmografya alan ında eş siz eserler vermi ş tir. Bu en büyük Islam bilgininin Hindistan üzerine yazd ığı eserde tam bir yans ızl ı k görülür. Birûni Basra ve Ba ğdat okullar ını çok iyi tan ı rd ı ; ama buradaki bil-ginlerin görü ş leri ona göre geri idi. Bununla birlikte gene de ça ğ -daş ları gibi o da astrolojiye inan ırakta devam etti. O, tarihi inceleye-bilmek için, arkeoloji, ekonomi hatta jeolojinin bilinmesinin gerek-li olduğunu öne sürmü ş , kavimler göçünü ekonomik nedenlere ba ğ -lam ış tı r. Gene o, çok ileri bir görü ş le, yer kürenin geçirdi ğ i değ iş ik-likleri kutsal kitaplardan de ğ il, yer kürenin kabu ğunu inceleyerek öğ renmek gerektiğ ini belirtmi ş tir. El-Birûni tarihte pozitivist ve materiyalistlerin ba şı sayı lır. İ yi seçilmi ş , ahlakl ı ve bilgili vaizler taraf ından verilecek öğütlerin toplum hayat ında olumlu etkiler ya-pacağı na inanmaktad ır (277). Birünrnin co ğ rafyaya büyük önem verdiğ i, Batlamiyus'un coğ rafyas ın ı araş tırrnalanyla tamamlamak istediğ i ve bu uğurda pek çok masraflar ederek on ar şı n büyüklü-ğünde bir yanm küre yap ıp coğ rafi yerlerin enlem ve boylamlan-n ı bunun üzerinde gösterdi ğ i ve bu alanda baz ı kitaplar yazd ığı biliniyorşa da Cengiz'in Harezm'e girmesi ve buradaki şehirleri kitaplarıyla birlikte yak ıp yı kmas ı bu uzun çal ış maların zaman ımı -za intikalini engellemi ş tir (278).

Coğrafya ara ş t ırmalar ıyla ün kazanm ış bir ba ş ka bilgin de Peygamber soyundan geldi ğ i ileri sürülen idrisi, Norman k ıral ı II. Roger'in ad ına Sicilya'da Palenno'daki Norman saray ında Kitâb ür-Rücârryi haz ırladı . Bu kitab ın nıetni ve 71 haritas ı k ı s-men yay ı nlanm ış tır. II. Roger'in ölümünden (1154) az önce ba-

(276) Barthold, a.g.e., S. 50 v. öt. (277) Barthold, a.g.e., S. 55. (278) F. Gökmen, İ s. Ans., II., S. 646; Z. V. Togan, Tarihte Usul, S. 163.

Page 177: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

164

flahri y e uçox

s ında bulunduğu bir bilimsel heyetin yard ı m ı yla İ drisi gümüş ten bir dünya haritas ı yapt ı . Daha sonra k ıral olan I. Vilhelm (1154- 1166) için Ravd ül-Uns ve Nüzhet ün-Nefs veya Kitâb ül-Memâlik ve 'I-Mesâlik ad ı verilen eseri yazd ı .

IX. Yüzyı ldan baş l ıyarak dü ş ünce alan ı nda Şuubiye ad ı veri-len ve islam dünyas ı n ı n çe ş itli halklar ı n ın ulusal eğ ilimlerini kam-ç ı l ıyan bir hareket do ğmu ş tu. Her ulus, kendi dilinin güzelli ğ ini edebiyat ının üstünlüğünü, tarihlerindeki ş erefleri büyülterek yaz-maya koyulmuş tu. Bu çağda tarih ara ş tı rmalarında objektif olabil-mek için çok dikkate de ğer bir istek adeta moda haline geldi; tari-hi tasvirlerde bir büyük dakiklik endi şesi hâkim oldu. O derecede ki, birçok bat ı l inan ış lar ve efsâneler, hiçbir taraf ı at ı lmadan ve bir-ş ey eklenmeden, tam bir objektiflik içinde bütün ayr ı nt ı larıyla ya-z ı ld ı .

Gene bu s ı rada Do ğunun çe ş itli dilleri, türkçe, farsça, süryan-ca, arapça, ibranca vbg., X. Yüzy ı ldan ba ş l ıyarak, daha önce görül-memi ş edebi bir harekete kavu ş turuldular. Her ulus kendi bilgin-lerini, ş airlerini, teknisiyenlerini, kom şu uluslar ınkinden daha üs-tün bulduğunu türlü vesilelerle söyledi ğ i için, bu yüzden şurada burada kavgalar bile patlak verdi.

Ş iir alan ı nda doğu iranl ı lar ünlü ş air Firdevsi ile (ölm. 1025) en uzun destanlar ı vücuda getirdiler. O, sava ş olaylar ı nı bir yığı n efsaneyi de içine alan k ı rallar ın kitab ı ( Ş ehnâme) ad ıyla tan ı nmış eserde 10 000'lerce beyitte terennüm ediyordu.

Kâ şgar Türklerine gelince, ş air Yusuf Arslan Hâcib (XI. Yüzy ı l) ad ı Kudatgu Bilig olan manzum eseri ile Firdevsi'ye cevap verdi say ı l ı r. Öte yandan Araplar' ı n dilleri ve dü şünüş biçimleri as-la destan yazmaya elveri ş li değ ildi. Böylece Arap edebiyat ı Ş ehnâ. me ve Kudatgu Bilig gibi ş iirlere sâhip olamam ış t ı r. Araplar sade-ce monoton ve çok uzun olmayan kaside türünü gerçekle ş tirebildi-ler. Buna kar şı lık Arap dili tarihi ve bilimsel basit nesir yaz ı s ında birinci derecede bir rol oynad ı (279).

B) Tarih ve Tarihçiler : Islam'da tarih yazarl ığı Hz. Muham-med'in hayat ı n ı incelemekle baş lamış t ır. Yani Siyer ve Megâzi. Bu alandaki çabalar daha Emeviler zaman ında görülmektedir. Kur'an'-

(279) Aly Mazaheri, la vie quotidienne des Musuln ıans, S. 136 v. öt.

Page 178: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEV İ VE ABBAS İ UYGARLIĞ I

165

ın tefsiri, Peygamber hadislerinin aç ıklanmas ı , âyetler ve hadisler-le ilgili olaylar hakk ındaki rivâyetlerin erkenden toplan ı lmas ı zo-runluluğu, Siyer ve Megâzi kitaplar ının vücuda getirilmesine vesi-le olmuş tur. Hadis, tefsir, f ı k ıh bilimleri geliş tikçe risâlet devri gir bi Hülefâ-i Rüsidin çağı nı n öğ renilmesine de ihtiyaç duyuldu. Siyer ve Megâzi kitaplar ından az sonra, Tabakat kitaplar ı yazı lmaya baş -land ı . Bu da gene Hz. Peygamber'in hadislerini rivâyet edenlerin kimler olduğunu, sözlerinin gerçek olup olmad ığı nı öğ renmek is-teğ inden doğmuş tu. Böylece önceleri muhaddislerin biyografileri yaz ı lmış , sonra tefsir, f ık ıh, kelâm, edebiyat bilginlerinin hayat-lar ı kaleme al ı nmış t ı r. İ lk Megâzi ve Siyer yazarı Urbe bin el-Zü-beyr'dir (ölm. H. 93). Onu H. 114'te ölen Vehb ibni Münebbih iz-lemi ş tir (280). Daha sonra İ bni İ shak, Muhammed bin Müslim Zühri gelmektedirler. İ bni İ shak' ın eseri yitmiş , ele geçmemi ş tir, ama Muhammed ibni Hisân ı bu kitab ın önemli bir bölümünü ken-di es-Siret ün-Nebeviyye adlı eserine alm ış , böylece ilk İ slâm bü-yüklerinin hayatlar ı ile onlar ın çağı ndaki olaylar hakk ında bilgi edinmek mümkün olabilmi ş tir. Onu bu yola götüren Abbasi hali-fesi Ebu Câfer Mansûr olmuş tur. Tarihle ilgili ilk İ slâm eserlerin-den biri olduğu için önce Wüstenfeld yayı nlamış , sonra Well'in çal ış malarıyla almancaya çevrilmi ş tir. Hz. Peygamber zaman ı için en değerli eserler Kütüb-i Sitte (= Alt ı Kitap) ad ı verilen hadis ki-taplar ı dır. Bunlardan da Sahihân denilen Buharl'nin ve Müslim'in iki kitab ı Hz. Peygamber'in hayat ı için en değerli kaynaklar ı te şkil etmektedirler.

İ slâm tarihi ve Türkler'in İ slAmiyeti kabulünden sonraki ça ğ -lar için ba ş vurulacak eserler çok çe ş itlidir. Konular göz önünde tutularak bunları dört bölüme ay ırabiliriz : 1) Genel tarihler; 2) Özel tarihler; 3) Biyografiler (= Tabakat); 4) Türlü bilim alanla-r ında yazı lmış kitaplar.

a) Genel Tarihler : İ slâm' ın ilkçağ ların ı n geleneklerine ve an-layışı na göre genel tarih yazarlar ı , önce insan ı n- yarad ı lışı nı ele al ı r-lar, ilk devletleri ve bunlar ın ilerleyi ş lerini k ısaca anlat ıp sonra

(280) Taberi, Vehb ibni Münebbih'in Peygamber zaman ında Yemen'de San'a'da bulundu ğunu ve Atâ ile birlikte islâm'a girdiklerini, bu iki-sinin Kur'an ı San'a şehrinde ilk olarak mushaf haline getirdiklerini yazarsa da Taberi burada kronolojik bir hataya dü şmüş tür, zira Vehb ibni Münabbih H. 114'te ölmüş tür. Bk. Taberi, II., 2, s. 872.

Page 179: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

166 Bahriye ÜÇOK

asil konu olan Islam' ı n doğuş u, geli ş mesi ve islam devletlerinin ku ı -uluş lar ı n ı incelerlerdi. Muhammed Cerir'in, İ bn ül-Esir'in, Mes'û-dl'nin eserleri bu türdendir.

b) Özel tarihler : Yaln ız bir devrin, bir hükümdar ın veya bir soyun, bir beldenin tarihinden bahseden kitaplar ise özel tarihler-dir. Vâk ıdirnin Futuh ü ş -Sâm' ı ile Belaziıri'nin Futuh ül-Buldân' ı hem tarih hem de türlü ş ehir ve kasabalardan bahseden bir eserdir. Ülkelerin tarihlerini yazan daha geni ş bir ba şka eser de İ bni Asa-kir'in 80 cild tutar ı ndaki Tarih-i D ımış k adl ı kitab ı dı r. Hatib Bağ -dadrnin Tarih-i Ba ğ dat adl ı eseri de bu türdendir.

c) Biyografiler (Tabakat) : Biyografilere gelince, bu konuda yaz ı lm ış eserlerin en eskisi İbni Sa'd' ı n Kitab üt-Tabakat il-Kebir'i ile İ bni Kuteybe'nin Tabakat ü ş Suârâ's ı d ı r. Her ikisi de Avrupa'da bas ılrr. ış t ı r. Bu türden pek çok de ğ erli kaynak vard ı r.

d) Türlü bilim alanlarında yaz ı lmış kitaplar : Bu ça ğı n tarih ara ş t ı rmalar ın' kolayla ş t ıracak türlü alanlarda yaz ı lmış bilimsel kitaplar ı da gözden uzak tutulmamal ı d ı r. S tahri'ni ıı Mesâlik ve Me-mâlik adl ı eseri bunlardan biridir. Ayr ı ca din, mezhep, siyaset ve yönetim ve sosyal hayata dair de kitaplar vard ır. El-Bağdadi, el-Es-ferâini, el-Sehristâni gibi de ğ erli yazarlar ın kaleme ald ı klar ı Milel ve Nahl kitapları , bunların en eski ve en önemlilerindendir.

Ortaçağ islam toplumunun gerek yönetim, gerek hukuk özellik-lerini öğ ,'renece ğ imiz çok değ erli birkaç esere sahibiz. Bunlardan en önemlileri Azarn Ebu Hanife'nin ö ğ rencisi İ mam Ebu Yıl-suf'un Kitab ül- Harâe, el-Mâ verdi'nin Kitab ül- Ahkâm is-Sultâniye, Selçuklu veziri Nizâm ül-Mülk'ün Siyâsetnâme, Ebu'l-Ferec İ sfehâ-nrnin Kitab ül-Agâni adl ı çok değerli eserleridir (281).

Ş imdi bu yazarlar ın, kronolojik s ı raya göre, en eskisinden ba ş -l ı yarak kendilerini ve eserlerinden tarihi kaynak olma özelli ğ ini ta-şı yan sadece bir iki tanesini tan ıyal ım :

Emeviler'in y ı k ı lrna devrinde Medine'de do ğan (180/747) Ebu Abdullah Muhammed bin Ömer el-Vâludi gelecek nesillerde derin bir heyecan uyand ırmak amac ıyla Suriye, Irak ve Afrika fetihleri-ni çok ate ş li bir uslübla tasvir etmi ş tir. Gençliğ inde buğ day tica-

(281) Bk. Ş . Günaltay, İ slamda Tarih ve Müverrihler; Z. V. Togan, Tarihte Usul.

Page 180: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVI VE ABBASi UYGARLIĞ I

167

reti ile uğ raşmış tı , ama ruhen bir bilim adam ı ve son derece erdem-li olduğundan sermâyesini bile borç isteyenlere da ğı tt ı .- Peri ş an bir hâlde Bağdat'a geldi. Bermekoğullarmdan Yahya onu Bağdat'ta ka d ı lığ a atad ı . Mâlik bin Enes ve baş ka ünlü bilginlerden dersler al-mış olan Vâkıdi, Fütuh üş -Şâm adl ı eserinden başka, Hz. Muham.- Med'in sağ lığı nda ba ş layıp Hz. Ebubekir .devrinde sürüp giden din-den dönme (= İ rtidad, Ridde) olaylarında liderlik eden Tuleyha ve Müşeylimet ül-Kezzâb gibi yalanc ı peygamberlerin ç ı kardıkları ayaklanmaları içine alan (282) Kitab ür-Ridde'yi de yazmış tır. Fu-tuh üş -Şam bas ı lmış t ır. Kitab ür-Ridde'nin tek nushas ı ise Hindis-tan'da Bankipur' daym ış .

147/763'te babas ı ölen İ bn ül-Kelbi, babas ının islânı 'dan önce-ki Araplar' ın nesepleri ile ilgili notlarma bir düzen vermekle tarih yazarl ığı na baş lad ı . Ayrı ca -Câhiliye ça ğı ndaki Araplar' ın putları hakk ında çok değerli bir kaynak kitap daha yazd ı . Yâkut Hamavii bunu özetliyerek Mu'cem, ül -Buldân adl ı eserine katm ış t ı r. İbn ül-KelbVnin yazdığı bu kitap zaman ında derin bir nefretle . karşı lan-m ış t ı . Çünkü birçok mütaas ıp Müslüman ki ş iler . Araplar' ın puta tap ıcı l ık •devrinden bahsetmeyi, bu eski an ı ları canland ırmak say-mış lar ve pek çok sert tepkilerde bulunmu ş lardır. Bu haks ız ve yersiz sald ırı lara uğ rayan yazar Yâkut Hamavl tarafından savunul-muş tur. İbn ül-Kelbi 204/819'da Bağdat'da ölmü ş tür.

III. H. Yüzy ıl (?-897) Arap tarihçilerinin en büyüklerinden bi-ri de Ahmed bin Yahya el-Belâztiri'dir. Iranl ı olduğunu iddia eden-ler de vard ır (283). Halife Mütevekkil ile Mustain'in dostlu ğunu kazanmış , Mu'tezi'in çok zeki ve kabiliyetli oğ lu Abdullah'a hocal ık etmiş tir. Önce farsçadan yapt ığı çevrilerle tan ınd ı . Bağdat sarayına devam, ettiğ i sırada islâmiyet'in I. Yüzyı l içinde kazandığı büyük başar ı ları içine alan Futuh ili-Buldan adl ı ünlü eserini yazmaya baş lad ı . Dayandığı baş ka eserlerin do ğ ruluğunu tayin etme ğe çok çaba sarfetmi ş , kendisinden önce yaz ı lmış eserleri araş tırmış , ağı z-dan i ş ittiğ i rivâyetlerle bu kitaplarda bulunan haberlerin aras ında çelişme olup olmadığı na bakmış , bunları dikkatli bir -eleş tirid&I geçirmi ş tir. Bu yüzden Futuh ül -Buldân tarihi kaynaklar aras ında en önemli yeri almaktad ı r. Eser Hz. Peygamber'in MusevIler'e, Mek-ke ve Taif'e karşı açtığı sava ş larla baş layıp sonra Ridde olaylar ını ,

(282) Bk. Bahriye Üçok, İ slâm'dan dönenler ve yalanc ı peygamberler. (283) S. Günaltay, aslen İ ranlıdır diyor, bk. a.g.e., S. 25.

Page 181: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

168 Bahriye ÜÇOK

Irak' ın, Ermeniye'ni ıı , Magrib'in ve Iran' ın fethini anlat ırken yeri geldikçe Medeniyet tarihinden divânlardan. Bizans imparatoru ile Emeviler aras ı nda meydana ç ı kan teş rifat anla şmazl ı klanndan bah-setmekte ve Arap yaz ı s ı n ın tarihine ait çok dikkate de ğer bilgiler vermektedir. Ayr ıca Islam s ı mrlar ında fetihlere devam edilirken, Araplar' ın kurmuş olduğu yeni ş ehirler hakk ında çok ilginç bilgi-leri bir araya getiren Futuh ül-Buldân'dan ba ş ka geniş olmas ı na rağmen ancak iki cildi bize ula şan Ensâb ül-Eş râf ad ıyla bir kitap daha yazm ış t ı r. Bu eserin ba şı nda Hz. Peygamber ve ailesi, Hz. Ali soyu sonra da Abbasiler yer al ı r.

Haf ı zasm ı kuvvetlendirece ğ ine inand ığı bir çe ş it hindistan ce-vizi (= Belâzur)rı den çok yediğ i için şuuru bozulmu ş , bu yüzden de hastalan ıp 897'de ölmüş tür. Kendisine Belâzuri ad ının tak ı lmas ı nedenini buna bağ l ıyanlr vard ı r. Futuh ül-Buldân, de Goeje tara-f ından 1866'da yay ı nlanmış tı r. 1318/1900 y ı l ında da Kahire'de ya-y ınlanmış olan bu eserin Z. K. Ugan taraf ından türkçe çevrisi M. E. Bakanl ığı nca 1955-1956'da Ankara'da yay ı nlanmış t ı r.

Arap tarihçileri içinde en üstün yeri tutanlardan birisi de Ebu Câ'fer Muhammed bin Cerit- et-Taberi'dir 224/639'da Taberistan' ı n Âmul ş ehrinde orta halli bir ailenin çocu ğu olarak do ğ muş tur. Ge-leceğ in büyük ününe aday olan Taberi İ ran' ın Nuş irvan çağı n ı n mutlulugundan hala baz ı izler ta şı yan Âmul'un terkedilmi ş ve ba-k ı ms ı z kalm ış ate ş gedelerini ibretle göre göre büyüdü ğünden ken-disinde tarihçilik hevesi uyar ı mış t ı . Taberi'nin çocukluğu Horasan' da kurulmu ş olan Tahiroğullarfn ın adaletli yönetimi zaman ında geçmiş , kendisi Amul'un en büyük bilginlerinden •iyi bir eğ itim gör-müş tür. Oğ renimini derinle ş tirmek ve geni ş letmek için Suriye ve M ı -s ı r'a gitmi ş ve zaman ın ünlü kiş ilerinden ders alm ış t ı r. Sem'ani bu genç dâhiden bahsederken onun bütün bilim alanlar ında gerçek bir bilgi sâhibi olduğunu ve ça ğ daş lar ı n ın hiçbirinin ula ş amadığı dere-cede k ıraat ve tefsirde, hadisleri konular ına göre s ın ı fland ı rmada üstün bir düzene ula ş tığı n ı söylemektedir.

Taberi büyük bir ün kazand ıktan sonra Bağdat'a gitti. Orada fı k ı h ve hadis dersleri okutmaya ba ş lad ı . Bağ dat'ta gördü ğü kanl ı olaylar kendisindeki tarih yazma e ğ ilimini büsbütün geli ş tirdiğ in-den, kendisinden sonra geleceklere, Yüzy ı llar ı n bazen deh ş et verici, bazen de düzenli fakat muhakkakki devaml ı olarak değ işen bir pa-naromasm ı göstermek hevesine dü ş tü,

Page 182: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVI VE ABBASi UYGARLIĞ I

169

Önceleri Ş afii mezhebinden olan Taberrnin sonradan içtihatta bulunarak kendisine özgü bir okul kurmas ı pek çok ki ş inin ona kar-şı dönmesine sebeb oldu. Ahmed ibni Hanbel'i fakihler aras ı nda değ il, muhaddisler aras ında saym ış olduğu için hakk ında birçok dedikodu ç ı kmış , hatta ölümünden sonra Hanbeli'ler kendisini rafz ile suçluyacak kadar ileri gitmi ş lerdir. Ancak Ebu İ shak Ş irâzi gi-bi gerçekten şeriat ın ruhuna nüfuz etmi ş bir kimsenin bu yoldaki isnatlar ı koyu bir cehâlet ve çok âdi bir garezkârl ık olarak nitele-rnesi Taberrye ne derece yersiz iftiralarda bulunuldu ğunu aç ıkça göstermektedir. Çok çe ş itli bilgilere sâhip olan büyük Islam bilgi-ni Taberi'nin yazdığı risâleler bir yana, onun 30 ciltlik tefsir ve ta-rihi en ciddi çal ış maları aras ı nda say ı lmak gerekir.

Islam dünyas ının Heredot'u say ılan Taberrnin bütün tarihe ışı k tutan ünlü eseri Tarih ül-ümem, yel-Müluk adın ı taşı r. Kitap yarad ı lış tan ba ş layıp IV. Yüzy ı l ın baş larına kadar geçen bütün olay-ları içine al ır. Islâm' ın ilk çağ larına ait olaylar ise öylesine etrafl ı , öylesine ince ayr ı ntı lar ına kadar anlat ı lmış t ır ki, bugüne dek onun başardığı bu iş i, baş ka hiçbir tarihçide görmek mümkün olamarrn ş -t ır. Taberi, olaylar hakk ı ndaki türlü rivâyetleri uzla ş t ı rarak kendi ifâdesine bürümeyi bile tarihi bozmak gibi anlad ığı ndan, her olay hakk ı nda inand ığı çe ş itli rivâyetleri, râvilerin adlar ı nı da bildirerek ayr ı ayrı yazmış t ı r. Eserin hem eski olu şu, hem de yazar ın sağ lam ve yüksek bir ahlâka sâhip bulunu şu ona ayr ı bir değer kazand ırmış -t ı r. Bu yüzden ona tarihin bir an ı tı gözüyle bak ı lmaktadı r. Taberi tarihini yazarken kelime oyunlar ından kaç ı nmış , olaylar ı kronolojik s ı raya göre tasnif etmek zorunlulu ğunu duyduğu için de terkip yap-mak ve kendi görü ş lerini katmak olana ğı nı pek bulamam ış t ı r. Ama islâm' ın ilk çağ lar ı için Taberi tarihinde mevcut binlerce zengin haberlerden ötürü bu eser en güvenilir kaynak niteli ğ ini kazanmış -t ı r. Tarih ül-ümem'i iki bölüme ay ı rmak gerekir: Birinci bölüm Is-railliler ve Zerdü ş tiler'in rivâyetlerine dayan ır ki, bizzat Taberrnin aç ı kladığı gibi pek çok efsanelerle doludur. O, sadece duyduklar ını , vebâlini râvilere yükliyerek yazmak gereklili ğ ini duymuştur. İkin-ci bölüm ise Hz. Peygamber'in vahiy almas ından IV. H. Yüzy ı l baş -lar ı na kadar olan olaylardan bahseder.

Araplar' ı n Türk illerine sokulmas ı dolay ı s ıyla Türkler'e dair verdiğ i değerli haberler, Çin'deki Tang soyunun bu konu ile ilgili ve-kayinâmelerini tamamlamaktad ır. Taberi tarihinin daha o zamanlar

Page 183: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

170

Bahriye ÜÇOK

değeri anla şı ldığı için Samanoğ lu Mansur bin Nuh veziri Ebu Ali Muhammed Belâmi'ye onu farsçaya çevirmesini emretmi ş tir. Be-- lârni ise Taberryi ba ş ka tarihçilerin eserlerinden yapt ığı birtak ı m eklerle k ı saltarak çevirmi ş tir. 1867'de Dubeux taraf ından Belâmi çevrisi bu kez frans ızcaya çevrilmi ş , 1874'te de de Goeje taraf ın-dan tamamlan ıp yayımlanm ış t ı r. Tarih ül-lümem vel-Mülük 1879- 1900 y ı lları aras ında bu kez özel bir itina gösterilerek Prym, Mül-ler, Houtsma, Guyard gibi daha birçok tan ı nmış orientalistlerin yar-dımlarıyla gene de Goje taraf ı ndan Leyden'de bast ınlmış tır. Bu ay-nı nusha daha sonra M ı sır'da Hüseyniye matbaas ı taraf ından yeni-den bas ı lmış t ı r. Eser 1879'da Noeldeke taraf ından almancaya çev-rilmiş ve Sasâni'ler bölümüne çok de ğerli geni ş bilgiler eklenmi ş -tir. 1874'te Hermann Zotenberg Belami'nin farsça çevirisinden frans ızcaya yeni bir çevrisini haz ı rlad ı ve yay ı nladı . Bu ayn ı çevi-ri 1958'de yeniden bas ı ldı .

Tatl ı ve etkili sesi, ince uzun boyu, sa ğ lam karakteri, derin ta-rih ve fıkıh bilgisi ile öğ rencilerinin büyük sevgisini kazanm ış olan Taberi 86 ya şı nda öldüğü zaman, ona minnet duygulanyla ba ğ lanmış olan öğ rencilerinin ve saray erkân ı nın saygı ve sevgi duyguları , göz ya ş ları aras ında kendi evinin bir bölümüne gömüldü. Bugün halâ Bağdatta kabri ziyaret edilmektedir.

213/828 y ı lında Bağ dat'ta doğan İ bni Kuteybe (Ebu Muham-med Abdullah)'nin babas ı Merv'li olduğundan baz ı eski kitaplar-da onun Mervezi ad ıyla andd ığı n ı görrnemiz mümkündür. Çok önemli bilginlerden dersler alarak yeti şen İ bni Kuteybe, Arap dili üzerinde derin bilgi sahibi olmu ş , hadis, tefsir, Kur'an bilin-derin-de üstün bir yer alm ış t ır. İbni Kuteybe pek çok kitap yaram ş tır. Biz burada onlardan yaln ız iki tanesini söylemekle yetinelim: Ki-tab ül-Ma'arif ve Edeb ül-Kâtib. Kitab ül-Ma'arif, Mes'udi gibi çok ünlü bir tarihçiye kaynak olmu ş , III. H. Yüzy ı lın Arap tarihi ile ilgili en değerli eserleri aras ındad ı r. İ slam öncesi Araplar ının ör-

gütleri ve soy kütükleri, Ş am'da, Yemen'de kurulmu ş devletler

hakk ında geniş bilgileri de içine almaktad ı r. Ayr ıca Hz. Peygam-ber'in hayat ı ve sonraki halifeler devri olaylar ı , ş airler, bilginler,

muhaddisler hakk ında bilgi edinmek için de pek sa ğ lam bir kay

'takt ın 1850'de Wüstenfeld taraf ından Göttingen'de ilk defa yay ın-

lanmış olan Kitab ül-Ma'arif (Handbuch der Geschichte serisi),

sonra da Kahire'de 1300/1883'de bas ı lmış tır.

Page 184: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVI VE ABBASi UYGARLIĞ I

171

H. III. Yüzyı l ın sonlarında Bağ dat'ta doğmuş olan Ebu'l Ha-san Ali bin el-Hüseyin bin Ali atas ı İ bni Mes'ûd'a nisbetle Mes'üdi ad ıyla an ı lır. 346/957 y ı lında M ı s ır'da Fustat şehrinde ölmü ş tür. Gençliğ inde uzun seyahatlere ç ıkmış , böylece görgü ve bilgisini artt ı rmış tır. Bu seyahatlerinden birinde Multan'dan döndükten sonra Fars ve Kirman'da bulunmu ş , bir süre dinlendikten sonra da gene Hindistan'dan Seyian adas ı na geçmi ş , oradan Madagas-kar'a sonra Uman taraflar ına uğ ramış , Suriye'den M ı s ır ve Mag-rib'e, oradan da Endülüs'e giderek ara ş tırmalar ını sürdürrnü ş tür. Tarihçiler için en önemli eserlerinden birisi Murüe üz-Zeheb ve Ma'adin ül-Cevher'dir. Bu eser rivâyete göre Ahbâr üz-Zaman ile Kitab ül-Evsat' ın bir özetidir. Murûc üz-Zeheb iki bölümden mey-dana gelmi ş tir: birinci bölümü islam,'dan önceki kavimlerin ta-rihlerinden bahsetmekte, gene bu bölümde kozmografya ve co ğ -rafya bilgileri vermektedir. Risâlet devrinden Abbasi halifesi El-Muti° devrine kadar, yani miladi IX. Yüzy ı l sonuna kadar olan olayları içine alan k ı sım da kitab ın ikinci bölümünü te ş kil eder. Kitab halifelerin tahta ç ıkış s ırasma göre yaz ı lmış sa da, içinde olaylar ın birbirleriyle ilgisini gösteren bir mant ıki s ı ra olmadığı gibi, bütün veya önemli olaylar kitaba al ı nmamış , daha çok merak çekici hususlara ve olaylarla ilgili olarak söylenmi ş ş iirlere yer verilmiştir. Keskin zekas ı bir anda tarihi, coğ rafyay ı , dinleri, ı rk-ları , fenleri, gelenek ve rivâyetleri hep birden kavram ış , bunları okuyucularma öğ retmek için belli bir yöntem izlemeksizin oldu ğu gibi yazm ış t ır. Bat ı lı bilginler Murtıc ilz-Zeheb'in tarihi de ğerini doğululardan önce takdir etmi ş , Mes'ûdi'nin öteki eserleri gibi, bu kitab ı nı da yayı nlam ış lard ı r. Bu önemli i şe önce Sprenger, ba ş la- mış , 1841 y ı l ında ancak bir cildini yay ınhyabilmi ş tir. Sonradan 1861de Barbier de Meynard ve Pavet de Courteille gibi orientalist- ler taraf ından frans ızca çevrisi ile birlikte dokuz cild hâlinde ya- Yınlanmış tır. Kitab üt-Tenbih ve'l- İş râf adlı diğer bir

kitab ı , Murüc üz-Zeheb'in daha yöntemli ve tasnifli bir özetidir. Bu kitap de Goeje taraf ından 1894'te Leyden'de ayr ıca, Carra de

Vaux taraf ından da frans ızcaya çevrilerek 1897'de Paris'te yay ın-

lanmış tı r.

Ebu'l-Ferec Arap olmakla birlikte İ sfahan'da do ğmuş olduğu

için (248/897) kendisine İ sfelnâni adı verilmi ş tir. Ayrıca cahiliye

devrine ve Emeviler zaman ına ait bilgileri tercihan toplad ığı için

ona Emevi dendiğ i de olmuştur. Bununla birlikte kendisi ş ii idi.

Page 185: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

172 Bahriye ÜÇOK

356/967'de ölen Ebul-Ferec İ sfehâni, Kitab ül-Agâni adl ı çok de-ğ erli bir kaynak b ı rakm ış t ı r. Ebu'l-Ferec bu eserinde ya ş adığı de,

virdeki ş ark ı lar ı , bunlar ı n men ş elerini, faydal ı gördüğü bilgileri ekliyerek bir araya getirmi ş tir. Bundan daha önce ş arkı ları n ma-kamlar ı n]. gösteren, ama ba ş kaca bir aç ıklamada bulunm ıyan da-ha geni ş bir mecmua tertip etmi ş ti. Müzik ve kültür tarihi bak ı -m ı ndan son derece büyük bir de ğ er ta şı yan Kitab ül-Agani 1285/ 1868'de M ı s ır'da Bulak matbaas ında yirmi cilt halinde bas ı lmış t ı r. Bunu gene M ı s ır'daki ikinci ve üçüncü bask ı lar izlemi ş tir. Kitab ül-Agâni yaz ı ldığı devri bize tan ı tan bir hazinedir. Ebu'l-Ferec'in önem, li bir eseri de önce Tahran'da ta ş basmas ı olarak (1307), sonra da Necef'de yay ı nlanmış olan (1353) ve Alevi tarihi bak ı m ı ndan büyük bir değer ta şı yan Makâtil üt-Tâlibiyin adl ı kitab ı d ı r.

421/1030 yı l ında ölmüş olan İ bni Miskeveyh de ünlü tarihçiler-den biridir. Tecârib ül-Ümem adl ı çok değerli eserinin tam yazma nüshas ı Ayasofya kütüphanesinde (nr. 3116-3121) bulunmaktad ı r. Eser orientalistler taraf ından parça parça yay ı nlandığı gibi bir zeyl-le birlikte ingilizceye de çevrilmi ş tir (The Eclipse of the Abbaside Califete, VII cilt, Oxford, 1920-1921).

H. IV. Yüzy ı lda ya ş amış olan Ebu Nasr Muhammed bin Abdül-cebbar el-Utbi, Tarih ül-Yemini adl ı bir tarih yazm ış t ı r. Bu kitap Gazneli Mahmud'un Yeminüddevle unvan ına nisbetle bu ad ı ta şı -makta ve onun zaferlerini seci ğ li bir ifade ile terennüm etmektedir. Ingilizceye de çevrilmi ş tir.

555/1160'da doğmuş olan İ bn ül-Esir'in tahsil ça ğı nda büyük bir üne eri ş tiğ i görülür, Musul Atabeyi'nin çok yak ın dostluğunu ka-zand ı , o da kendisini elçi olarak Ba ğ dat halifesine, Ş am ve Kudüs beylerine gönderirdi. Parlak bir ş ekilde elçilik vazifesini yerine getirirken, bir yandan da tarihi ara ş t ırmalar için f ırsatlar bulu-yordu. O zamanlar henüz Hülegü'nün ak ı nlar ına uğ ramarr ış olan Bağ dat' ın zengin kitapl ı klar ı n ı , büyük bir azimle ara ş t ırmaya ve incelemeğ e çal ış mış tı .

Çocukluğ undan beri tarihe merakl ı olan İ bn ili-Esir yazmaya koyulduğu eserini yaln ız baş ka kaynaklardan edindiğ i bilgilere de-ğ il, kendi gözlemlerine yer verecek bir biçimde tertipledi. Abbas-oğullar ı ile ilgili birçok belge toplad ı . Evine kapand ı ve el-Kâmil ad ı ndaki büyük ve çok de ğ erli tarihini yazd ı . 626/1229 y ı lında ken-disini ziyaret eden ünlü tarihçi İ bni Hallikân onun dürüstlüğünü,

Page 186: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

EMEVI VE ABBASI UYGAFtLIĞ I

173

crdemliliğ ini, ve alçak gönüllülü ğünü saygı l ı bir dille anlatmak -tad ı n 630/1233'te Musul'da ölmü ş olan İ zzüdin İ bn ül-Esir Musul' da inzivaya çekildiğ i s ırada, bilim dünyas ına çok değerli üç büyük eser b ırakmış t ır. Bunlar, Kitab ül-Ensab, Üsd ül-Gabe fi ma'rifet is-Sahabe, Kitab ül-Kâmil fi't-Tarih'dir. Kitâb ill-Ensab nesebler üzerine yaz ı lmış kitaplar aras ında büyük bir değer ta şı dığı gibi be ş cilt olan Üsd ül-Gabe de hadis rivâyet etmi ş olanların veya asha-b ın ileri gelenlerinin hayatlar ı hakk ında çok güvenilir bilgilerin toplu olduğu bir kaynakt ır. H. 1280'de M ı s ır'da bas ı lmış t ı r. İbn ül-Esir, el-Kamil'in ba şı nda, kendi zaman ında alim geçinen insan-ların çoğunun değersizliğ inden yak ının Yazar ın bu kitab ı VII. cil-dine kadar Taberi tarihinin tek rivâyetini alarak canl ı bir uslûpla yaz ı lmış özeti gibidir. O zamanlar nushalar ı pek nadir olan Taberi tarihini eski kurulu ğundan kurtararak tekrar etmekte fayda ol-duğu düş üncesiyle kitab ın ın baş kı sm ını böyle haz ırlamış olduğu akla gelebilir. Bununla birlikte el-Kamil sadece Taberi'deki bilgi-lerin bir tekrar ı olmay ıp, İ bn ül-Kelbi, Belazûrı , Mes'ûdi ve başka kaynaklarda bulunan, fakat Tarih ül-Müllak'ta bulunm ıyan hususlar ı ihtiva etmektedir. Bu kitab ı n X, XI ve XII. ciltleri Müslüman Türk-lerin tarihi ile ilgilidir. Eser 1876'da Leyden'de 14 cilt olarak ba-s ı lmış t ı r. Ayr ı ca Mı s ır'da da iki kez bas ı lmış tır. İ bn ül-Esir'in ge-ne Türk tarihi için önemli bir ba şka kitab ı da de Slan tarafından frans ızcaya çevrilmi ş olan Musul Atabeyleri tarihidir; Historiens orientaux des Croisades serisinde yay ınlanmış tı r. İ bn ül-Esir daha çok Haçl ı Seferleri üzerindeki incelemeleri ile ün yapm ış bir yazar-d ı r.

1191 veya 1193'te Halep'te dünyaya gelen Kemalüddin ibn ül-Adim yazdığı Halep tarihi ile tan ınmış t ı r. Elçi olarak türlü ülkele-re gönderildi; Moğollar'ın akınları karşı sında Halep emiri Melik ün-Nasır hükûmet merkezini b ırakıp Kahire'ye kaçt ığı zaman, İbn ül-Adim de kendisi ile birlikteydi. Sonradan Hülegü Han onu Suri-ye Kad ı lığı na tâyin etmi ş ise de memleketi olan Halep'in ak ınlar yüzünden tan ınmıyacak kadar y ıkı lmış olduğunu görmesi onun, ş iirlerle ağ lamas ına ve tekrar M ı sır'a dönmesine sebeb oldu ve 1262'de öldü. Tarih ül-Haleb'in bir özeti Blochet taraf ından fran-s ı zca olarak bast ınlmış tı r.

1203'te Ş am'da doğup Kitab ür-Ravzateyn fi Ahbar il -Devleteyn adl ı kitab ı yazmış olan Ebu ş ame akidesizlikle suçland ırılarak i ş -kencelere uğ ratı ldı ; bir gece evi bas ı lıp kendisi katledildi. Ebu

Page 187: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

174 Ba hriye t1COK•

Ş âme, İ bni Asâkir'in Ş am Tarihini de özetlemi ş tir. Ayrı ca Ebu Ş âme türlü konularda birçok eserler yazm ış t ır. Tarihi yönden en önem-lisi yukarda ad ını and ığı m ız Kitab ür-Ravzateyn'dir. Haçl ı Sefer-leri hakk ında önemli bir kaynak olan bu eser iki cilttir. Nurüddin ile Salâhüddin Eyyûbi zamanlar ı nı geniş olarak içine almaktad ı r. Bu eser Barbier de Meynard taraf ından frans ızcaya çevrilmiş ve as ı l metni ile birlikte (1896-1906) Recueil des Historiens des Crisa-des serisinde yay ı nlanm ış tı r. Almanca çevrisi de Berlin'de bas ı lmış -t ır (bk. art ık bilgi için Ş . Günaltay, Islam'da Tarih ve Müverrihler, S. 163 v. öt.)

1221'de Erbil'de doğan İ bni Hallikân Ceyhun k ıyılarında bü-yüdü. Müderris olan babas ı Medrese-i Muzafferiyye'yi yapt ı rd ı ve orada hocal ık etti. Bu yüzy ı l ın ünlü bilginlerinden olan Umm ül-Müeyyed Nisabilri adlı han ımdan ders ve icâzet ald ı . Ondört ya-şı ndan sonra, o zamanki âdete uyarak, seyahate ç ıkt ı , Ş am, Halep sonra M ı s ır'a gitti. M ı s ır'da Baybars ona vazife verdi. İbni Halli-kân'ın en ünlü ve önemli eseri Vefeyât ül-Ayân'd ır. Bu kitap İ slam dünyas ında yeti ş miş olan büyüklerin hayat hikâyetlerini ve eser-lerini anlatan bir tür dergidir. Yazar bu eserine M. 1256 tarihinde Mı s ır'da ba ş lamış 1274 tarihinde onu gene burada bitirmi ş tir. Ki-tab ın İ bni Hallikân taraf ından yaz ı lmış olan orijinal nushas ı Bri-tish Museum'dad ı r. De. Slane 1843-1871 y ı lları aras ında bunun in-gilizce çevrisini yayınlam ış t ı r. Ayrıca Wüstenfeld de eseri 1835- 1843 yı llarında Göttingen'de yay ınlamış tır. Mı s ır'da birçok kez bas ı lan kitap, türkçeye de çevrilmi ş tir.

Gregorius İbn ül-' İbri Ebu'l-Ferec 1226'da doğmuş 1286'da öl-müş tür. Malatyal ı d ır, Hristiyan olmuş bir Yahudi tâbibin oğ ludur. Çok kabiliyetli olduğu için küçük ya ş ta suryanca ve ibranca ö ğ ren-

di Bir yandan Yaktıbi hristiyanlarm ın başkanlığı na kadar yükselen lbn ül-Ibri ça ğı nın hemen bütün bilirnleriyle u ğ raş la ve suryanca

bir tarih kaleme ald ı . Bunu sonra Muhtasar Tarih ül-Düvel adıyla

arapça olarak özetledi. Kendisi baz ı arapça eserleri de suryancaya

çevirmi ş tir. Suryancadan Wallis Budge taraf ından ingilizceye çev-

rilen İbn ülr' İbri tarihi, Türk Tarih Kuru ırunda Ö. R. Doğ rul'a

türkçeye çevriltilmi ş ve iki cilt halinde 1950 yı l ında Abu'l-Ferec

Tarihi ad ıyla bas ı lmış t ır. Eserde baz ı isimler yanl ış olmakla bir-

Page 188: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

rmEvl VE ABEASI UYGARLIĞ I

175

likte (284), ba şka kitaplarda bulunm ıyan hususlarda orijinal bil-gi verilmektedir.

Emevl ve Abbasi ça ğ larmda yeti ş miş olan tarih yazarlar ının ve bunların eserlerinin ba ş l ı calar ını böylece görmüş oluyoruz. An-cak bütün bu tarihçiler eserlerinde, tarihi ele ş tirmeden, bir tahlil ve terkip yapmadan yaln ızca hikâye etmi ş lerdir, doğaldır ki böy-lece modern tarih yönteminden uzakt ı rlar. Ancak sonradan XIV. Yüzyı l'da yeti şmiş olup yaln ız doğuda değ il bat ıda da tarihçi, fey-lesof ve sosyologlar aras ında layık olduğu yeri almış olan İbni Haldün tarih alanında, kendisinden sonrakilerin ne yaz ı kt ır ki iz-lemedikleri bir çığı r açmış t ır. Kuzey Afrika'da ve M ı s ır'da devlet hizmetlerinde bulunmuş olan İ bni Haldün'un tarihine yazm ış ol-duğu Mukaddime'si Arap edebiyat ında, tarihi hikâyecilikten kur-tarmak, yarg ıyı hâkim k ılmak ve tarihin kanunlar ını araşt ırmak için giri ş ilmiş ilk den.emedir. O, uluslar ın hayat ında rol oynıyan baş l ıca etkenin ekonomik olaylar oldu ğunu, coğ rafyan ın da bu-nun içinde say ı labileceğ ini anlatmakla XVIII. Yüzy ılda yaşamış olan Frans ız dü şünürü Montesquieu ve Aguste Comte'un öncüsü olmuş tur. İ bni Haldûn din ile devleti el-Birtınfnin tersine birbi-rinden ay ırıyor, devletin dinle kaim olmad ığı fikrini ileri sürüyor ve teokrasiyi reddediyordu (285). İbni Haldün insanl ı k tarihinde göçebelikten, yerle ş ikliğ e geçiş i çok önemli bir toplumsal ve eko-nomik olay saymaktad ır. Sa şı lacak başka bir yönü de kendisi Arap olduğu hâlde İ slam uygarl ığı mn bütün kavimlerin ortak mal ı olduğunu iddia etmesidir. Gerçi o Müslüman uygarl ığı nın daha önceki uygarl ıklardan üstün olduğunu yazmakta ise de art ık bu uygarlığı n yak ın bir gelecekte büsbütün mahvolaca ğı m da ifade etmektedir. O, Araplara «Uygarl ığı yıkı c ı bedeviler» gözü ile bak-maktad ı r (286). Onlar ın yaln ı z ş iirde üstün olduklar ını kabul eder. Gene İ bni Haldün'a göre Araplar şehir kurarlarken, göçebe haya-t ının gereklerini göz önünde bulundurduklanndan bu şehirler ça-

bucak kaybohnaktad ırlar.

(284) Örneğ in, I., S. 187'de Abdülmelik yerine Abdullah; S. 188'de Mekke yerine Yesrib gibi.

(285) Toynbee İbni Haldün'un fikirlerini tamamiyle benimsemi ş tir, bk. Z. V. Togan, Tarihte usul, S. 176.

(286) İbni Haldün, Mukaddime (Z. K. Ugan çevrisi), I., S. 407 v. öt.; Bart-hold, İ slam Medeniyeti tarihi, S. 40.

Page 189: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

176

Bahriye

İ bni Haldün Bedeviler'in sald ı rı s ına uğ ram ış olan kendi mem-leketi için umutlu olmad ığı halde Türk ve Moğollar' ın saldır ı lan sonunda mahvolan uygarlığ a, sadece baz ı şehirlerin harab olu-şu, uygar hayat ın bir merkezden ötekine geçi ş i gözüyle bakmakta-dı r. Avrupal ı yazarlar ise Türk-Moğol saldırı s ı üzerine İ slam uygar-liginin yı kı ldığı n ı iddia ederler.

A. O. lablyat FakUlteal

Kitapl ığı

Page 190: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

Hz. Ebub;ekir Hz. Ömer Hz. Osman Hz. Ali

Halifeler Listesi

H.

11 — 13 13 — 23 23 — 35 35 — 40

HULEFAY- İ RAS İ DIN

M.

632 — 634 634 — 644 644 — 656 656 — 661

EMEVI HALİ FELER İ

41 — 60 I. Muâviye 661 — 680 60 — 64 I. Yezid 680 — 683 64 — 64 II. Muâviye 683 — 683 64 — 65 I. Mervan 683 — 685 65 — 86 Abdülmelik 685 — 705 86 — 96 I. Velid 705 — 715 96 — 99 Süleyman 715 — 717 99 — 101 Ömer 717 — 720

101 — 105 IL Yezid 720 — 724 105 — 125 Hişam 724 — 743 125 — 126 II. Velid 743 — 744 126 — 126 İbrahim 744 — 744 127 — 132 II. Mervan 744 — 750

ABBAS! HALİ FELERİ

132 — 136 136 — 158 158 — 169 169 — 170 170 — 193 193 — 198

Seffah (Ebu'l Abbas) Mansur (Ebu Cafer Abdullah) Mehdi (Ebu Abdullah Muhammed) Hadi (Ebu Muhammed Müsa) Reş id (Ebu Cafer Harun) Emin (Ebu Müsa Muhammed)

750 — 754 754 — 775 775 — 785 785 — 786 786 — 809 809 — 813

Page 191: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

178

198 — 218 Me'mun (Ebu Ca'fer Abdullah) 813 — 833 218 — 227 Mu'tas ım Billah (Ebu İ shak Muham- 833 — 842

med)

227 — 232 Vasık Billah (Ebu Câfer Harun) 842 — 847

232 — 247 Mütevekkil Alallah (Ebu'l-Fadl Câfer) 847 861

247 — 248 Muntas ır Billah (Ebu Câfer Muham- med)

861 862

248 — 251 Müsta'in Billah (Ebu'l-Abbas Ahmed) 862 — 866

251 — 255 Mu'tez Billah (Ebu Abdullah Muham- med)

866 — 869

255 — 256 Mühtedi Billah (Ebu İ shak Muham- med)

869 870

256 — 279 Mu'temid Alallah (Ebu'l-Abbas Ahmed) 870 — 892

279 — 289 Mu'tezid Billah (Ebu'l-Abbas Ahmed) 892 902

289 — 295 Müktefi Billah (Ebu Muhammed Ali) 902 908

295 — 320 Muktedir Billah (Ebu'l-Fadl Câfer) 908 932

320 — 322 Kahir Billah (Ebu Mansur Muham- med)

932 — 934

322 — 329 Razi Billah (Ebu'l-Abbas Ahmed) 934 — 940

329 — 333 Mütteki Billah (Ebu İ shak İ brahim) 940 944

333 — 334 Müstekri &iflah (Ebu'l-Kasim Abdullah) 944 946

334 — 363. Muti Lillah (Ebu'l-Kasim el-Fadl) 946 974

363 — 381 Tâ'i' Lillah (Ebu Bekr Abdiilkerim) 974 991

381 — 422 Kâdir Billah (Ebu'l-Abbas Ahmed) 991 1031

422 — 467 Ka'im Biemrillah (Ebu Câfer Abdul- lah)

1031 1075

467 — 487 Muktedil Biemrillah (Ebul-Abbas Ab- dullah)

1075 1094

487 — 512 Mustazhir Billah (Ebu'l-Abbas Ah- med)

1094 — 1118

512 — 529 Müsterş id Billah (Ebu Mansur Fadl) 1118 1135

529 — 530 Raş id Billah (Ebu Câfer Mansur) 1135 1136

530 — 555 Muktef ıl Liemrillah (Ebu Abdullah 1136 1160 Muhammed)

555 — 566 Mustencid Billah (Ebu'l-Muzaffer 1160 — 1170 Yusuf)

Page 192: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

566 — 575

575 — 622

622 — 623

623 — 640

640 — 656

Mustazi Biemrillah (Ebu Muhammed Hasan) Nasır Lidinillah (Abu'l-Abbas Ah-med) Zahir Biemrillah (Ebu Nasr Muham-med) Mustans ır Billah (Ebu Cafer Man-sur) Musta'sun Billah (Ebu Ahmed Abdul-lah)

119

1170 — 1180

1180 — 1225

1225 — 1226

1226 — 1242

1242 — 1258

Page 193: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

BiBL İ YOGRAFYA

Abdullah Adnan, İ sl. Ans., IV. C., Fârâbi md. Ahmed Cevdet Paşa, K ı sas-i Enbiya, 12 C., İ st. 1331-1339. Ahmed Emin ve Abdülhamid, Sahih ül- İ slâm, M ı s ı r 1351. Ahmed Emin ve Abdülhamid, Fecr ül- İ slâm, M ı s ır 1347. Ahmed Timur Paşa, et-Tasvir ind el-Arab, Kahire 1342. Ali İbrahim Hasan, Nisâ lehunne fi'l-Tarih il- İ slami nasib, 2 bas.

Kahire 1963.

Arpad. Ehad, İ s. Ans., IV. C., G ına md. W ınmat Haydar, İ slâmiyetin manevi ve kültürel de ğerleri, Ankara

1963.

Barthold W., İ slâm Medeniyeti Tarihi, 2. Bas ı . Ak. 1963. Basset Rene, İ s. Ans., V. C., Hassan Md. Bedrüddin el-Ayni, Umdet ül-Kari fi Şerhu Sahih il-Buhâri, İ st. 2

C., L 309-310.

Belâzuri, Futûh ül-Buldân, Z. K. Ugan çevrisi, 3 C., Ankara. Beyhum M. Cemil, el-Mer'etu fi Hazârat il-Arab, Beyrut 1962. Binyon L, Wilkinson J. V. S. Gray B., Persian Miniature Painting,

London 1933.

Brockelmann C., İ slam Milletleri ve Devletleri Tarihi (N. Çagatay cevrisi) Ankara 1954.

Boer de T. J., İ s. Ans., V., 2. C, İhvân üs-Safa md. Buhl Frants, İ s. Ansk., VII. C., Medine md. Buhl Frants, İ s. Ansk., Kur'an md.

Buhl Frants, İ s. Ans. X. C., S ıffin md.

Caetani, Chronographia İ slamica, y ı l 32-33, 60 . Demombynes G., Les Institutions Musulmanes, Paris 1921. Diez A., İ s. Ansk., VIII. C., M şatta md.

Dozy, R., Tarih-i İ slâmiyet, M ı s ır 1908.

Page 194: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

181

Poğ rul Ö. R., Sadr ül- İ slam, 10 c., İ st. 1928. Ebu'l-Ferec (Bar Hebreus), Tarih 2 C., Ankara 1945-1950. Ebu')-Ferec el- İ sfahani, Agani, M ı s ı r, Bulak, 20 C., 1285. Ebul-Fidâ, Tarih, İ stanbul 1286.

Emir Ali, Musavver Tarihi İ slam (M. Rauf çevrisi) İ stanbul 1329. Ettinghausen R. La peinture Arab, Geneve 1962.

Farâbl, Kitâb ül-Musiki (La musique Arabe, d'Erlanger çevrisi) 2 C., Paris. 1935.

Farmer C. H., İ s. Ansk. IV., C., G ına maddesi.

Farmer H.G., İ s. Ansk., VIII. C., Musiki maddesi.

Fourcq Norbert de, Petite histoire de la Musique, Paris 1960. Galib Edhem, Müze-i Hümayun Meskukât-i Kadime-i İ slâmiyye ka-

talogu. İ stanbul 1312.

Gazzaâll, ihyau ulum üd-din (Yeni harflerle türkçe çevrisi). Gibb, H. A. R., Ortaasya'da Arap futuhat ı (M. Hakk ı çevrisi) İ st.

1930.

Gökmen, F. İ s. Ansk. II. C., Birûni mad.

Gölp ınarl ı Abdülbaki, Seçme hadisler, 3. Bas ı , İ st. 1964.

Günaltay Ş emsettin, islâm'da tarih ve n-üverrihler, İ st. 1342. Halil Edhem (Eldem), Düvel-i isla ı niyye (Stanly Lane-Poole'dan

çevri) İ st. 1927.

Hammer-Purgstall Joseph von., Über die rechtsmaessige Thronfol ge nach den Begriffen des moslemischen Staatsrechtes besonders in Bezug auf das Osm. Reich. München 1840.

Houtsma, İ s. Ansk., IV. C., Ebi Behre md., Huart Clement, Histoire des Arabes, 2 C., Paris 1912s-1913. (Bu ki-

tapta geni ş bibliyografik bilgi vard ır.)

İ bni Abd Rabbihi, el- İ kd ül-Ferid, M ı s ı r 1305. İ bni Hacer el-Askalâni, el- İ sabe fi Temyiz is-Sahabe, Kahire 1323- 1325.

İ bni Haldfm, Mukaddime, Z. K. Ugan çevrisi, İ st. 1954. İ bni Haldün, el- İber, 7 C., M ı s ı r 1284.

Page 195: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

182

İ bni Kuteybe, Kitâb ül-Ma'arif, Kahire 1300. İ bni Sa'd, Kitâb üt-Tabakat il-Kebir, Leyden 1904. İ bni Tagriberdi, el-Nücûm üz-Zâhire fi mülûk-i M ı sr il-Kahire, 10

C. Kahire. 1929-1949.

İ bni Tiktaka, el-Fakhri (Emile Omar çevrisi) Paris 1910. İ bn ül-Esir, fi t-Tarih, 12 C., M ı s ı r 1325-1357. Kahhâla Ömer R ıza, 'Alâm ül-Nisâ, Ş am 1959.

Kremer A. v., Studien zur vergleichenden Culturgschichte des Or-ientes, 2 C., S. 121.

Lammens H., Etudes sur le Siecle des Omayyades, Beyrouth 193G. Lane-Poole Stanley, Addition of the oriental collection, 1876-1888,

Part I. addition to vols. I. - IV., London 1889.

Lane-Poole Stanley, The international Numismatia orientalia, coins of the Urtuki Turkumans London 1875.

Lorey Eustache de, Les mosaiques de la mosqu& des Omayyades sz Damas, Paris 1931.

Makrizi, En-Nizâ ve't-tahâsüm fi ma beyne beni Ümeyye ve Beni Ilâsim, Leyden 1888.

Makrizi, H ı tat, 2. C., Kahire 1324-1326. MassĞ Henri, L' İ slam, Orleans 1930. ~erdi el-, Kitâb ül-Ahkâm is-Sultaniyye (Ostrorog çevrisi) 2 C.,

Paris 190-1906.

Mazahery Aly, La vie quotidienne des Musulmans au Moyen-âge, Pa-ris 1951.

Mehmet Zihni, Mesâhir ün- Nisâ, İ st. 1294. Mes'üdi, et-Tenbih, 8 C., Leiden 1894.

Mes'fıdi, Murüc üz-Zeheb, (Barbier de Maynard et Pavet de Cour- tefik bask ı s ı ), 9. C., Paris 1861-1876.

Mez A., Die Renaissance des İ slams (Türk. çevrisi) Ülkü mec. C. VIII. NU. 43 ve öt.

Muir W., The Caliphate, its rise, decline and fall 3. Bas., London 1899 (Bu lkitapta geni ş bibliyografya vard ır).

Page 196: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

183

Otto-Doru K., Kunst des İ slams, Baden-Baden 1964. Poliak, Sami doğunun arapla ş mas ı (çev. Bahriye üçok, İ l. Fak. Der.

Sayı III-IV.) Ankara 1954.

Sağ lam O. Ferit, E ş siz bir madalya (Türk Tarih Arkeologya ve Et-nografya Dergisi) Say ı II. 1934. S. 250-253.

Sait Paşa (Diyarbekirli), Mir'at ül- İ ber.

Schmidt, Karl der Grosse und Harun ar-Raschid, Der İ slam III., S. 404-411.

Seligsohn M., Abdullah İ bni Zübeyr md. İ s. Ansk. I. C. Süyüti, Tarih ül-Hulefâ, Kahire 1305.

Taberi, Tarih ül-Ümem ve 1-Mülük (Z, K. Ugan çevrisi) 4. C., An-kara 1955-1958. Taberis, Tarih ü1-Ümern ve 1-Mülük (Belâmi farsça çevrisinden

,i.,otenberg'in fr. çevrisi) 2. bas., 4 C., Paris 1958. Togan Z. V., Tarihte Usül, İ st. 1950. Üçok Bahriye, İ slam devletlerinde kad ı n hükümdarlar, Ankara 1965. tiçok Bahriye, İ slam devletlerinde baz ı nâibeler (Belleten XXXI.,

Sayı 122).

Üçok Bahriye, İ slâmdan dönenler ve yalanc ı peygamberler, Anka-ra 1967.

Üçok Co ş kun, Türk Hukuk Tarihi dersleri, 4. Bas., Ankara 1966. Walker J., İ s. Ans, VI. C. Kubbet ül-Sahra md.

Welhausen, Arap devleti ve sükutu (F. I şı l ıtan çevrisi) Ankara 1963. Wilstenfeld-Mahler, Vergleichungs ıtabellen der moha ınmedanischen

und christlichen Zeitrechnung, Leipzig 1926. Yâkut Hamav1, Mu'cem ül-Buldân, 10 C., M ı s ı r 1322-1325. Yaltkaya Ş erefettin, Kaderiye yahut Mu'tezile, Darülfünun ilâhi-

yat Mecmuas ı . Sayı 15.

Yazıcı Tahsin, İ sl. Ansk. X C., Semai md. Yetkin S. K., İ slam Sanat ı Tarihi, 1. bas ı , Ankara 1954. Zambaur E. de, Manuel de Generalagie et de Chronologie pour

l'histoire de l' İ slâm, Berlin 1955. Zeydân Cörci, Medeniyet-i islâmiye Tarihi (Zeki Megâmiz çevrisi)

5 C., İ st. 1328-1330. Zeyrıüddin Ahmed bin Ahmed, Tecrid-i sarih tercümesi, 2 bas ı ,

3 C. Ankara 1957-1966.

Page 197: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

İ NDEKS

- A --

Abbas, : 72, 74. Abbas bin Velid, : 75. Abbasi, Abbasiler, : 34, 52, 60, 69, 70, 72,

73, 74, 76, 78, 80-1, 83, 84, 89-91, 97- 99, 102, 105, 106, 108-115, 117-122, 124, 127, 128, 130-132, 134, 137, n. 209 ,138, 141, 142, 149, 151, 153, 154, 155, 158, 160, 165 168, 171, 175.

Abbasoğullar ı (Bk.: Ayr ıca Abbasi) : 1, 80, 81, 85, 91, 103, 119, 152, 153, 160, 161, 172.

Abd Manâf, : 147. Abde, : 79. Abdullah, : 79, 154, 175 n. 284. Abdullah bin Abbas, : 8, 13, 125. Abdullah bin Ali, : 77-79, 81, 82, 84. Abdullah bin Emin, : 154. Abdullah bin Hüseyin, : 36. Abdullah bin Mu'tez, : 154, 167. Abdullah bin Sa'd bin Ebi Serh, : 12. Abdullah bin Selâm, : 17. Abdullah İ bni Câfer, : 150. Abdullah ibni Ebi Bekre, : 149. Abdullah ibni Ebi Serh, : 5, 10, 13, 14. Abdullah ibni Hanzala, : 38. Abdullah ibni Kays, : 5, 31, Abdullah ibni Mesud, : 11, n 13. Abdullah ibni Ömer, : 22, 34, 75, 149. Abdullah ibni Sa'd, : 3, 4. Abdullah ibni Sebe (Bk. : İ bn ül-Sev-

da), : 10, 12, 17, 17, n 23. Abdullah ibni Vehb bin Râsibi, : 23,

24. Abdullah ibni Zübeyr, : 4, 8, 16, 18, 35,

38, 39, 40, 41-44, 47 n 74, 126, 158, 159.

Abdurrahman, : 12, 32, 45, 49. Abdurrahman bin Hasan, : 136. Abdurrahman bin Muaviye bin Hi şam

bin Abdülmelik, : 80. Abdurrahman ibni Avf, : 1. Abdurraahman ibni Ebi Bekir, : 34. Abdurrahman ibni Hâris, 8. Abdurrahman ul - Gâfiki, : 59, 60, 68. Abdülaziz bin Abdülmelik, : 136. Abdülaziz bin Mervan, : 41, 48. Abdülaziz bin Musa, : 56, 57, 59, 61, Abdülaziz bin Zürrâre, : 30. Abdülhamid II.: 156. Abdülkays, : 17. Abdülmelik bin Mervan, 32, 41-49, 54,

63, 64, 69, 78, 90, 119, 126, 129, 136, 150, 157, 159, 160, 175 n 284.

Hz. Adem, : 88 Eetius, : 60. Afganistan, : 114. Afrika, Afrikal ı lar, : 3-6, 11, 31, 42, 45,

46, 54-56, 60, 65, 68, 80, 85, 91, 98, 105, 108, 112, 120, 121, 127, 145, 152, 158, 166, 175.

Af ş in, : 68, 99, 102, Aglebi Devleti, : 98, 112. Aglebiler, 127. Ahbar üz-Zaman, : 171. Ahd, : 124. el-Ahkâm üs-Sultaniye, : 123. Ahmed, : 109. Ahmed bin Ali, : 112. Ahmed bin Muhammed el - Sarahsi, :

146 n 230. Ahmed bin Nasr bin Mâlik, : 103. Ahmed bin Tulun, : 106, 111. Ahmed bin Yahya el-Belâzuri (Bk. :

el-Belâzuri), : 167.

Page 198: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

186

Ahmed el-Fergani, : 162. Ahmed ibni Hanbel, : 100, 101, 103, 169 Ahmed Muizilddevle, : 113. el - Ahraz, 48 n 78. el-Ahsa, : 45, 110 . el-Ahtal, : 48, 69. Akad, : 44. Akdeniz, : 5, 54, 112, 115. Akkal bin Ş ebbe, : 87. Akkorlar, : 147. Akş it Devleti, : 111. Ak ş itler, : 112. Alamut, : 116. Aleksios Komnenos : I. 116. Alevi, Aleviler,: 96, 98, 105, 105 n 168,

109, 172. Alfons,: 60. Hz. Ali, : 1, 5 n 4,7, 10, 12-18, 18 n 4,

19-20, 20 n 28, 21-22, 22 n 32, 23-27, 29, 30, 32, 33, 42, 64, 73, 76, 77, 78, 80, 82-85, 97, 104, 107, 110, 120, 125, 131, 168.

Ali Evsat, : 37 n 57. Ali bin Abbas, : 39. Ali bin Hüseyin, : 36, 37, 39. Ali bin İ sa, : 92, 132. Ali bin İ sa bin Mahan, : 95. Ali bin Muhammed, : 108, 110, 112. Ali Ekber, : 37 n. 57. Ali el-Riza (Bk. : İ mam III. Ali), : 97,

98. Ali Evsat, : n 57. Ali İ madüddevle, : 113. Aliyye binti Mehdi, : 153, 153 n 257. el-Allaf, : 149. Alman,: 156. Almanca, : 165, 174. Almanya,: 60, 170. Alptekin, : 109. Ammar bin Yâsir, : 11, 17, 21. Ammuriye (Bk. : Amoria), : 53. Amoria, : 53. Amorium, 102. Amr bin Leys, : 108. Amr bin Said bin As, : 35, 38, 41. Amr bin Said el - E ş dak, : 43. Amr bin Zübeyr,: 35. Amr ibn ül - As, : 3, 5, 10, 19-25, 27, 28,

31, 34, 127, 158,

Âmul, : 168. Anadolu, : 7, 53, 92, 106, Anbâr, : 24, 81, 82. Anbese, : 59. Anglosaksonlar, : 59. Ankara, : 102, 168. Antakya, : 117. Antalya, 111. Arabistan, : 18, 29, 65, 69, 72, 110, 133. A'raf, : 157. Araml ı , : 42. Arap, Araplar, : 1, 8, 12, 16, 25, 30, 31,

33, 42, 45, 47, 47 n 75, 48-53, 56- 59, 61, 62, 66, 68, 70, 74, 75, 80 85- 87, 89, 90, 93, 109, 114, 115, 119- 121, 125, 129, 134-136, 137 n 209, 142, 144-146, 149, 149 n 243, 154- 156, 161, 167-171, 175.

Arap Ş ovenizmi, : 51. Arapça, : 8, 8 n 11, 46, 47, 52, 100, 110,

129, 152, 161, 164, 174. Arapl ı k, : 51. Aristo, : 100, 162. el-Ari ş , : 14. Arslan Besasiri, : 115. Ashab, : 7, 135 Asim bin Ömer, : 65. Asim Hilali, :68. Âsi Irmağı ,: 112. Astronomi, : 161. Asturya, : 60. Asur, : 2, 133. Asya, : 53, 90, 91, 114 , 120, 121, 162. Ata, : 165 n. 280. Âtike, : 66, 150. Atlas Dağ lar ı , : 31, 46. Atlas Okyanusu,: 31, 45, 54. Attila, : 60. Autun, : 59. Avas ım, : 92. Avicenne (Bk : İbni Sina), : 162. Avrupa, : 58, 60, 93, 110, 139, 160-162,

166, 176. Avusturyahlar, : 59. Aya Maria, : 160. Avasofya, : 161, 172. Âvinedar,: 140. Ayni, : 141.

Page 199: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

ı si Hz. Ayşe, : 13, 16, 16 n 22, 17, 18, 20, 24,

26, 27, 140, 155. Ayş e binti Talha, : 135. Azerbeycan, : 3, 7, 29, 89, 146. Azeriler, : 154. Azruh (Bk. : Dûmet ül - Cendel), : 22. Azzâ, : 150.

-B -

Baalbek, : 137. Bab ül-Zeheb, : 83. Bâbek, : 99, 102, 115-116 Babil, : 2. Bach, : 155. Bağdat, : 35-36, 43, 82, 83, 85, 87, 95-98,

100, 101, 102, 103, 105, 109, 111, 113,-118, 121, 131, 134, 137, 138, 140, 141„ 143, 151, 160-163, 167, 168, 170-172.

el-Bağdadi, : 166. Bahra, : 70. Bahreyn, : 95, 129. Bahr-i Lût (Bk. : bit Denizi), : 156. Bak'i, : 15, 15 n 20, 26. Balkuvara, : 158. Bankipur, : 167. Basra, Basral ı lar, : 10, 11 n 13, 12-14, 16,

16 n 22, 17, 19, 24, 28, 29, 35, 41, 43, 48, 48 n 78, 53, 53 n 91, 66, 79, 82, 84, 85, 95, 98, 101 108, 109, 125, 127, 149, 159, 161, 163.

Batlamiyus, : 163. Baybars, : 174. Baykent, : 49. Bedevi, Bedeviler, : 33, 34, 51, 96, 108,

110, 119, 155, 175, 176. Beethoven, : 155. Bekir bin Vâil, : 17. Belami, : 170. Belâzuri, : 53, 159, 166, 168, 173. Belediyûn, : 58, 59. Belh, : 90, 114, 117, 162. Beni Ha ş im, : 82. Beni Sa'd, : 16 n. 22. Beni f1meyye, : 64. Berberiler, : 31, 45, 46, 54, 57, 58, 69, 80. Berid, : 87. Berka, : 31, 45.

Berlin, : 146 n 230, 156, 174. Bermek Ailesi, Bermeko ğullan, : 76, 85.

87, 90, 91. Besâsiri (Bk.: Arslan Besasiri), 115 . Bestam, : 66. Bey'a, : 124. Beytullah, : 39. Beytülmâl, : 63, 64, 89. Beytülmâl il-Hassa, : 131. Beytülmâl il-mezalim, : 131. Beyzavi (Bk. : Kad ı Beyzavi), : 123. Bir el-Kâhine, 46. el-Biruni, : 114, 175. Biskra, : 31. Bizans, Bizanshlar, : 3, 5-7, 28, 30, 31,

34, 45-47, 54, 61-63, 65, 67, 68, 81, 89, 91, 92, 94, 99, 100, 102, 106, 111, 113, 116, 119, 120, 125, 126, 133, 137, 138, 143, 145, 146, 155, 156, 160, 168.

Blochet, : 173. Blficistan, : 53. Boduen, : 160. Boğ a, : 104, 106. Bombay, : 25. Bordeaux, : 59. British Museum, : 174. Brockelmann, : 162. Budge, Vallis, 174. Budizm, : 145. Buhara, : 50, 53, 68, 106, 109, 117, 162. Buhari, : 8 n 11, 100, 165. Btik, : 145. Bulak, : 172. Busayr, : 77. Buyiler (Bk. : Büveyho ğullan), : 112. Büveyhoğullar ı , : 109, 112-115, 127, 128,

162. Büyük Emevi Camii, : 54. Büyük Karl, : 93. Büyükboğ a, : 99.

- C -

Caesar, : 95. Caesarea (bk. : Kayseri, Filistin), : 27. Cafer bin Hadi, : 89. Cafer bin Yahya, : (Bermeko ğulların-

dan), : 90, 91.

Page 200: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

188

Cafer ül-Mansur (Bk. : Abdurrahman Dakiki, : 114. bin Muaviye bin Hi ş am bin Ab- Dandanakan, : 114. dülmelik), : 80. Daniki, (Bk. : Mansur), : 86.

Cafer üt-Tayyar, : 36. Dar, : 13. el - Caferi Saray ı , : 104. Dar Günü, : 41. Cahiliye Ça ğı , : 1, 28, 69, 144, 167, 171. Dar ül-Hicre, : 110 Câhiz, : 52, 161. Dar ül-Hilâfe, : 65. Cami-i Ezher, : 112. Dar : 100. Cavsak ül-Hakani, : 158. Dar üs-Selam (Bk. : Ba ğdat), : 83. Cebir, : 161. Hz. Davud, : 160. Cebrail, : 42. Davud bin Süleyman, : 63. Cemaat Y ı l ı , : 26. Davudoğ lu Ahmed, : 103. Cemel Olay ı , : 17, 18, 41. Davudoğ'ullar ı , : 148. Cengiz Han, : 117, 142, 163. De Bouillon, Godefroy, : 117. Cerir, 69. De Courteille, Pavet, : 171. Cerir bin Abdullah, : 19. Dede Efendi, : 155. Cerrâh bin Abdullah, : 65. De Goeje, : 168, 170, 171.

Cevdet Pa ş a, : 6 n 7, 105 n 168. De Meynard, Barbier, : 171, 174.

Cevher, 112. De Slane, : 173, 174.

Ceyhun, : 3, 109, 174. De Vaux, Carra, : 171.

Cezayir, : 112. Deylem, : 91. el-Cezire, : 96. Deyr ül-Cemâcim, :45. Charante, : 59. Dicle, : 2, 72, 77, 82, 83, 94, 108, 111, 118, Charles Martel, : 59, 60. 158, 161. Charlemagne (Bk : Büyük Karl), : 93, Dinar, : 125.

147 n 234, Dini Mimari, : 158. Cihad, : 125. Dirhem, : 125. Cirid, : 142. Divan, Divanlar, : 128, 129. Cizre, : 132, 133. Divan ül-Arz il-Cey ş , : 132. Comte, Auguste, : 175. Divan ül-Berid, : Cünâde ibni Ebi Ümeyye, : 6. Divan ül-Beytülmâl„ : 131. Cünd-i $âpur, : 100. Divan ül-Birr, : 132. Cüneyd, : 68. Divan ül-Cevali, : 132. Cürcân, : 66, 75, 88. Divan ül-Cünd, : 131.

Divan ül:Dar il-Darb, : 132.

-Ç - Divan ül-Haraç, : 130. Divan ül-Harac ve'l Cibâyet, : 130.

Çanakkale, : 7, 62. Divan ül-Hâtem, : 129, 130.

Çin, : 142, 146, 169. Divan ül- İ nş a, : 130.

Çögen, : 142. Divan ül-Mezâlim, : 131, 135. Divan ül-Murasalat, : 130.

- D- Divan ül-Müstegallât, : 130. Divan ül-Müsaderin, : 132.

Dabbe, : 22. Divan ün-Nafaka, : 132.

Dab ı k, : 61. Divan ür-Resâil, : 130 (Bk. : Divan-ül-

Dahhak bin Kays, : 40, 41. Murasalat).

Dâiler, : 116. Divan üs-S ı r, : 130. Dal ül-Kebir, : 116. Divan üt-Tevkii, : 132.

Page 201: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

189

boğ rul, Ömer R ı za, : 174. Doğu Roma Imparatorlu ğu (Bk. : Bi-

zans) : 31. Doğu Türkistan, : 88 (Bk. : Türkistan). Dubeux, : 170. Dûmet ül-Cendel, : 22, 27.

—E —

Ebân ibn Taglib, : 149, Ebi Vakkas (Bk. : Sa'd ibni Malik), : 1. Ebro (Bk. : Iber), : 57. Ebu Abdullah Muhammed bin Ömer

el-Vâkı di (Bk. : Vâk ıdi), : 166. Ebu Ahmed, : 106. Ebu Ali Muhammed Berami (Bk. :

Bel'ami), : 110. Hz. Ebubekir, : 7, 8, 14, 27, 44, 64, 122,

132, 167. Ebubekir Bâk ı lâni, : 123 n. 187. Ebu Bekir bin Hasan, : 36. Ebu Bekre, : 28. Ebu Cafer Mansur (Bk. : Mansur). : 73,

165. Ebu Cafer Muhammed bin Cerir et-Ta-beri (Bk. : Taberi), : 168. Ebu Dülef Camii, : 161. Ebu Eyyub el-Ensari Hâlid, : 24, 30. Ebu Hamza, : 72.' Ebu Hanife, : 84, 93, 131, 166. Ebu Hayyan-i Tevhidi, : 52. Ebu Hureyre, : 14, 129. Ebu İ sa bin Harun ür-Re ş id, : 154. Ebu İ sa bin Mütevekkil, : 154. Ebu İ shak Ş irazi, : 169. Ebu Kubeys, : 44. Ebu'l-Abbas Abdullah, : (Bk. : Seffah),:

73, 76-81, 90. Ebu'l Alâ' el - Ma'arri, : 138. Ebu'l Ferec, : 6 n 8, 65, 71, 171, 172. Ebu'l Ferec İ sfehani, : 113, 166. Ebu'l Hasan Ali bin el - Hüseyin bin

Ali, : 171. Ebu'l Kas ım (Bk. : Muti), : 113. Ebu Leyla, : 40. Ebu Ma' şer, : 162. Ebu Muhammed Abdullah, : 170. Ebu Musal-E ş 'ari, : 11 n 13, 12, 17, 19,

22, 23, 148.

Ebu Müslim Horasani, : 74-76, 78-82, 84, 88, 99.

Ebu Nasr el - Fârâbi (Bk. : Fârâbl), : 162.

Ebu Nasr Muhammed bin Abdülceb- bar el-Utbi (Bk. : el-Utbi), : 172.

Ebu Nasr ül-Sarrâc, : 154 n 262. Ebu Reyhan el-Birûni (Bk. :

ni), : 163. Ebu Sa'id el-Hudri, : 16 n 21. Ebu Sa'id Hasan el-Cennâbi, : 110. : Ebu Seleme Hafs bin Süleyman, : 128. Ebu Seleme el-Hallâl, : 76, 80. Ebu Sufyan, : 19, 27, 28. Ebu Ş âme, : 173, 174. Ebu Ş üfa' Büveyh, : 113. Ebu Turab (Bk. : Hz. Ali), : 33. Ebu Yusuf, : 93, 131, 166. Ebu Zer, : 10. Ebu Zeyd, : 162. Edeb ül-kâtib, : 170. Eflâtun, : 162. Ehl-i Beyt, : 36, 74, 76. Ehl-i Kitaplar, : 133. Ehl-i Ş ura, : 40. Ehl üt-Tesviye, : 51. Elhan, : 148. Elteri ş Kagan, : 49 Emaret-i İ stikfa, : 126. Emaret-i İ stilâ, : 126, 127. Emevi, Emeviler, : 1, 10-12, 18, 19, 27,

35, 38-41, 44, 45, 49-51, 60-62, 64, 65, 68, 69, 71, 76, 78-80, 83-85, 96, 100, 107, 112, 119-122, 124, 126-127, 129, 130, 132, 134, 135, 141, 142, 149, 151, 152, 155, 156, 158, 160, 164, 166, 168, 171, 175.

Emin, : 94-96, 154. Emir ül-Harâç, : 95. Emir ül-Harb, : 95. Emir ül-Müminin, : 17, 64, 70, 80, 103,

119, 121. Encyclopedia Britannica, : 9 Endülüs, : 55,57, 58, 62, 79, 80, 121, 152,

171. Enes bin Mâlik, : 7, 8. Ensâb ül-E ş raf, : 168. Ensâr, : 13, 19, 38.

Page 202: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

190

Erbil, : 174. Erdebil, : 99. Ereğ li (Bk : Heraklea) : 53 Erkân-i Devlet, : 102. Ermenistan, : 3. Ermeniye, : 168. Esedi Kasri, : 68. Esedli, : 8. El-Esferâini, : 166. Esma, : 26, 44. Esmâi, : 93. Eş 'arilik, : 101. Eş 'as bin Kays, : 22, 26. Eşnas, : 102. E ş ref Ş aban, : 141 Eş res, : 50, 68. Eş ter, : 21 Ester el-Nehai, : 12. Eyyub bin Habib, : 59. Eyyub bin Süleyman, : 63. Eyyubi, Eyyubiler, : 112, 127, 128. Ezraki, : 44.

—F—

Fahrünissa, (Bk. : Ş uhde), : 137. Fârâbl, : 113, 144 n. 222, 146, 147, n.

233, 154, 162. Farazdak, : 69. Fars, Farslar, : 2, 29, 75, 85, 108, 171, Farsça, : 29, 46, 47, 98, 128, 129, 152,

161, 162, 167, 170. Fâtima, binti Abdülmelik, : 63, 64. Fâtima binti Ebu Müslim, : 99. Fat ımiler, : 112, 116, 121, 160. Fat ımiye, : 99. Hz. Fatma, : 108, 112. Dr. Faust, : 163. Fazl bin Rebi, : 94, 95. Fazl bin Sehl, : 94, 95-97. Fazl bin Yahya, : 90. Fedek, : 64, 105, Fenike, : 7, 27. Fergana, : 53, 68, 75, 109. Feth bin Hakan, : 104. Fı rat, : 20, 73, 76, 82, 161. Fınd ı k Atma, : 142, 143. Filistin, : 27, 69. 71, 72, 77. Firdevs1, : 114,164.

Fitne, : 1, 9, 15. Floransa, : 32. Flüt, : 146. Fransa, : 57, 59. Frank, : 59. Frans ızca,: 170, 171, 173, 174. Futuh ül-Buldân, : 166, 168. Futuh ü ş -Ş am, : 166, 167. Fustat, : 106, 138, 158, 159, 171.

— G —

Gâfiki, : 15. Gâfir, : 157. Galebe, : 124. Galiçya, : 60. Galien, : 100. Garid, : 70. Garonne, : 59. Gassani, : 19. Gazale, : 123 n 190. Gazne, Gazneliler, : 109, 114, 127, 163. Gazneli Mahmud, : 163, 172. Gazzâli, : 123, G ı na, : 144, 144 n 222, 147, 149, 150, 152,

154. Girid, : 6, 98. Giri ş siz Hutbe, : 28. Gitar, : 146 . Gregorius, : 4. Gregoruis İ bn Ebu'l Ferec (Bk. :

Ebu'1 Ferec), : 174. Grek, : 19, 30, 146. Got, : 55, 56, 58, 59, 156. Göktürk, : 49, 156. Göttingen, : 170, 174. Guadalquir (Bk. : Vâdi ül-Kebir), : 56. Gurak Han, : 78. Guyard, : 170.

— H —

Habâbe, 67, 150. Habe ş , Habeş li, : 39 n 62, 142, 156. Haccâc bin Yusuf, : 44, 45, 47, 47 n

75, 48, 48 n 78, 49, 53, 53 n 89, 54, 61, 66, 67, 69, 87, 123 n 190, 126.

Hâcer-i Esved, : 41, 110, 137.

Page 203: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

191

Haçlı lar, Haçl ı Seferleri, : 116, 117, 139, 147, n 234, 160, 173, 174.

Hâdi, : 90, 154. Hafsa, : 7, 8. Hakem, : 64, 152. el-Hakim, : 160. Haleb, : 89, 112, 173, 174. Hâlid, : 41. Hâlid bin Bermek, : 75, 85, 90. Hâlid bin Velid, : 12, 126, 129. Hâlid-i Kasri, : 68, 136. Hâlidiye, : 47 n 75. Halifelik, : 122. Halifet ül-Müslimin, : 97, 104. Halifet üs-Sâlih, : 63. Hallâl, (Bk. : Ebu Seleme Hafs bin Sü-

leyman), : 128. Hamdân Karmat, : 110. Hammâd, : 152. Hamza, : 36. Hanbeli, 117, 118, 169. Hanefi, 93, 117, 118, 121. Hansâ, : 135. Hanzala, : 38. Harac, : 132, 133, 134 . Harâc-i Mukaseme, : 133. Harâc-i Muvazzafa, : 133. Harem, : 39. Harezm, : 49, 114, 117, 163. Harezm ş ahlar, : 117. Harice bin Ebi Habib, : 25. Harici, Hariciler, : 23-25, 29, 30, 39, 41,

44,-46, 48, 65-68, 72, 74, 76, 80, 98, 105-107, 123.

Hâris ibni Hiş am, : 8. Harran, : 75, 77, 81, 161. Harre, : 38. Harun ür-Re ş id, : 32, 89-95, 135, 140, 142,

149, 153, 153 n 257, 154. Harura, : 23, 43. Harûriler, :23 n 34. Hz. Hasan, : 17, 25, 26, 28, 32, 64, 83,

105. Hasan bin Hüseyin, : 37 n. 57 . Hasan bin İbrahim, : 87. Hasan ibn Kahtaba, : 76, 80, 89. Hasan bin Sehl, : 96, 97. Hasan Rüknüddevle, : 113. Hasan Sabbah, : 116.

Hassân, : 147. Hassân bin Numan, : 45, 46, 54. Hassân bin Sabit, : 16 n 21, 136. Haş im bin Hâkim, : 88. Ha ş im bin Utbe, : 21. Haş imi, Haş imiler, : 19, 74, 75, 77, 78,

83. Haş imiye, : 80. Haş imoğullar ı , :75. Haş iş iler, : 119. Ha ş r, : 157. Hatib Bağdadi, : 166. Haymana, : 102. Hazaynâme, : 86. el-Haysam, : 149. Hayzuran, : 90. Hazar Denizi, : 88, 95. Hazar Türkleri, : 92. Hazir, : 43. Hellenistik, : 157. Hemedan, : 95, 99, 117, 162. Heraklea, : 53, 92. Heraklius, : 6 n 7. Herat, : 117. Heredot, 169. Herseme, : 91, 92, 94, 97. Hicaz, : 25, 40, 41, 43, 45, 53, 54, 72, 74,

75, 81, 87, 111, 146, 149, 150, 151. Himyerli, : 61. Himyeriler, : 74, 91. Hind, Hindliler, : 27, 52, 53 n 89, 87,

101, 142, 156, 161. Hind Denizi, : 95. Hindistan, : 53 n 89, 86, 109, 161, 163,

167, 168, 171. Hindikuş Dağ ları , : 91. Hindûlar, : 133. Hirbet ül-Mefcir, : 158. Hire, : 81, 159. Historiens Orientaux des Croisades, :

173. Hiş am bin Abdülmelik, : 53 n 89, 68,

69, 70, 73, 78, 79, 152, 155, 157. Hive, : 117. Homs, (Bk. : Humus), : 40. Horasan, : 2, 3, 29, 34, 49, 50, 65, 66, 68,

71, 72, 74, 75, 82, 83, 88, 91, 92, 94, 96, 98, 99, 107, 108, 109, 117, 127, 151, 160.

Page 204: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

t92

Houtsma, : 170. Huart, Clement,: 38. Hubeyriye, : 47 n 75. Huda', : 144, 149. Humareveyh, : 111. Humus, Humuslu, : 11 n 13, 12, 40, 71,

72, 77. Hurremi Hareketi, : 99, 102. Husayn bin Nümeyr, : 39, 40. Husravâni Farisi, : 149. Husrev Anuş irvan I, : 100. Hutbe, : 125. Huzeyfe bin el - Yemân, : 7. Huzeyl, : 8. Huzistan, : 108. Hücr bin A'di bin Hâtem, : 33. Hülefâ-i Râ ş idin, : 165. Hülegü, : 118, 119, 172, 173. Hürmüzan, : 20 n 28.

İ bni Kuteybe, : 52, 166, 170. İ bni Mes'ud, : 8 n 11, 9, 11, 171. İ bni Miskeveyh, : 172. İ bni Muhriz,: 152. İ bni Musa el-Harezmi, : 162. İ bni Mülcem, : 25. İ bni Ömer, : 30. İ bni Ömer K ı raat ı , : 149. İ bni Sa'd, : 166. İ bni Sina, : 146, 146 n 230, 147 n 233,

162. İ bni Sureyc, : 70, 152. İ bni Ş ekle ( İ brahim bin Mu'tas ım),:

152. İ bni Ş ihab, : 19 . İ bni Tabâtaba, : 96 . İ bni Tiktaka, : 86. İ bni Zübeyr, : 30. İ bn ül-Adim, : 173.

Hz. Hüseyin, : 17, 35, 36, n 56, 37, n 58, 38, 41, 42, 76, 89, 103, 105, 135.

Hüseyniye, : 170.

- -

Irak, İ rakl ı lar, : 7, 11-13, 17, 20, 22, 22 n 32, 24-26, 28, 29, 35, 40-42, 44, 47, 53, n 89, 54, 61 66, 68, 69, 71, 72, 74, 77, 80, 88, 96, 97, 107, 108, 110, 111, 113, 116, 123 n 190, 126, 127, 134, 146, 150, 151 n 252, 159, 166, 168.

Itri, : 155.

İ bn ül-Esir, : 6, 166, 172. İ bn ül-Kelbi, : 167, 173. İ bn ül-Mukaffa, : 86. İ n ül-Sevda, : 10. Hz. İ brahim,: 41, 160. İ brahim, : 71, 72, 76, 84, 85, 87. İ brahim bin Agleb, : 91, 98. İ brahim bin Ester, : 42. İ brahim bin Mehdi, : 97, 98 n 156, 152,

153. İ brahim bin Mavsuli, : 94. İ brahim bin Muhammed, : 73. İ brahim bin Muhammed bin Ali, : 75. İ brahim bin Yahya,: 79.

— I --

İber, : 57. İ bni Abbas, : 8 n 11, 23, 30. İ bni Asâkir, : 166, 174. İbni Ayşe, : 70, 152. İbn A'yûn, : 149. İbni Ebi Serh, : 11. İbni Ebi Serh (Bk. : Albdullah ibni

Sa'd). İ bni Haldun, : 123 n 187, 148, 153, 175,

175 n 285, 176. İbni Hallikân,: 172, 174. İ bni Hudeyc, : 31. İ bni İ shak, : 165.

Ibrahim (Bk. : Musullu İ brahim), : 100, 152.

İ branca, İ branice, : 133, 164, 174. idrisi, 163, 164. İ drisiye Devleti, : 112. İ fk Olay ı , : 16. İ frikiye,: 91. ihş id Devleti (Bk.: Ak ş it Devleti), :

111. Ihtiyar, : 124. İ htiyariye, : 124. İ hvan üs-Safa,: 161. İ hyau Ulfım, : 123. Ikon, : 67. İ lek Hanlar, : 109.

Page 205: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

193

İ madüddevle, (ak. : Ali), : İmam (Bk. : İ brahim bin Muhammed

bin Ali), : 75. İ mam III. Ali, : 97. İ mam- ı Azam (Bk. : Ebu Hanife), :

166. İ mamiye, : 73. İ mam Malik, : 148. İ mam ül-Müslimin, 119.

: 172, 174. İ ngilizler, : 142. İ nşad, : 145. Iran, İ ranl ı lar, : 2, 3, 10, 18, 25, 28, 29,

34, 42, 44, 45, 47, 50,-52, 58, 69, 72, 74, 85, 86, 88, 92, 94-96, 98, 105-108, 110, 113,-116, 118-120, 125-129, 133, 137,139, 142, 143, 145, 146, 155, 156, 160, 161,164, 167, 168.

İ rene, : 89, 92. Hz. Isa, 10 ,116, 156. Isa, : 84, 85. İ sa bin Musa,: 81, 87. İ sa bin Mus'ab, : 135. İ sa bin Yunus, : 93. Isfehan, : 2, 114, 140, 152, 162, 171. İ sfehani, (Bk. : Ebu'l Ferec), : 171. Isfehanl ı ,: 143. İ shak, : 100. İ shak bin İ brahim, : 152. Iskenderiye, : 3, 62, 69. Ismail bin Ahmed, : 109. Ismaill Hareketi, : 115. ismaililer, : 116, 161. İ smailiye, : 112. İ srail Oğulları , : 140. Israilliler,: 169 . Isrâ olay ı , : 160. İ stanbul, : 7, 30, 53, 62, 89. İ spanya,: 54-62, 67, 68, 80, 85, 112, 121,

140, 156. Işbiliye, : 56, 57, 59, 61, 80. İş ru-u, : 133. İ tah,: 103. Iznik,: 102. Izzilddin İ bni Esir (Bk. : İ bn ül-Esir),:

173.

- J -

Justinianus II,: 47. Jülien, : 55 .

— K-

Kaadi, : 151 n 252. Kâbe, : 12, 18, 35, 39, 39 n 62, 41, 44, 95,

110, n 252, 160. Kâbil, : 3 . Kad ı köy, : 7, 30. Kadi Beyzavi, : 123. el-Kadi ül-Fâchl, : 128. Kadi'l-Kudat, 93, 131. Kâdir, : 114, 134. Kâdir Bi'llah, : 114. Kadis,: 55. Kâhine, : 45, 46. Kâhir, 112. el -Kahire, : 112, 115, 138, 141, 168, 170,

173. Kahriye, : 124. Kahtaba bin Sebib, : 75. Kâim, : 114, 115. Kaiser Friedrich Müzesi, : 156. Kâfur, : 112. Ka'ka'a,: 17, 17 n 23. el-Kamil, : 172. Kanun,: 146, 162. Kapadokya, : 30, 99. Kapagan Han, : 49. Karluklar, : 49. Karmatiler, : 10, 111, 115 Karmati Ayaklanmas ı , : 109. Kas ım bin Hasan, : 36. Kas ım (Bk.: Mu'temin), : 95. el-Kas ım bin Tufeyl, : 70. Kasr ül-A ş k,: 158. Kars ül-Hayr, : 158. Kasr ül-Hayr il-GarbI, : 157. Kastilya, : 56. Kâş gâr, : 53, 164. el-Katayi, : 106. Kâtib,: 128. Katolik, : 125. Kaynât,: 145. Kays,: 25, 69, 71. Kays bin Sa'd, : 19, 20, 21, 24.

Page 206: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

194

Kayravan, : 3 , 45, 59, 69, 158. Kayseri, 27, 30. Kays ıyye, : 40. Kazvin, : 95. Kelb, : 31, 69, 71. Kelile ve Dimne, : 86. Keltler, : 59. Kemalüddin ibn ül-Adim (Bk. : İ bn

ül-Adim), : 173. Kerbelâ, : 35, 36, 38, 39, 43, 103, 105, 113,

135. Ketbuga, : 141. el-Kindi, : 146, 146 n 230, 161, 162. Kıbrı s, : 5, 6, 30, 69, 117. Kıpti, Kıptiler, : 47, 141. Kıptice, : 47. Kırgızistan,: 114. Kır ım, : 47. Kırmı z ı lı lar (Bk. : Muhammere), : 88. Kış lak, (Bk. Mş atta), : 156. Kilikya, : 100. Kinâne bin Bi ş r, : 12, 15. Kinnesrin, : 40. Kireç, : 53 n 89. Kirmân, : 2, 108, 171. Kirmani, : 74, 75. Kisra, Kisralar, : 2, 121, 129. Kitab ül-Agani, 113, 151, 152, 166, 172. Kitab ül-Ahkâm is-Sultaniye, : 166. Kitab ül-Ensâb, : 173. Kitab ül-Evsat, : 171. Kitab ül-Harac, : 137, 166. Kitab ül-Kâmil fi't-Tarih, : 173. Kitab ül-Maarif, : 170. Kitab ül-Memâlik ve'l Mesâlik, : 164. Kitab ül-Musik ı , : 154. Kitab ür-Ravzateyn fi Ahbar il-Devle-

leteyn, : 173, 174. Kitab ür-Ridde, : 167. Kitab ür-Rücâi, : 163. Kitab üş -Ş ifa, : 162. Kitab üt-Tabakat il-Kebir, : 166. Kitab üt-Tenbih ve'il- İş raf, : 171. Konstantin, : 6 n 7, 89. Konstantin III, : 6 n 7. Konstantin V, : 83. Konstantin VI, : 92. Konstans, : 6, 30 . Koro, : 145.

Konya Ereğ lisi (Bk. : Heraklea), : 92. Kölemenler, : 109. von Kre ıner, : 145. Ksilifon, : 146. Kubâti, : 140, 141. Kubbet ül-Hadra (Bk. : Bab ül-Ze-

heb), : 83, 136 . Kubbet üs-Sahra, : 159, 160. Kudatgu Bilik, : 164. Kudüs, : 56, 117, 159, 160, 172. Küfe, Küfeliler, : 3, 7, 11, 11 n 13, 12

16-18, 21-28, 29, 30, 33, 35, 37, 39, 41, 42, 45, 47; 48, n 78, 66, 73, 76, 77, 78, 80-82, 84, 85, 95, 96, 98, 110, 149, 159.

(uhistan, : 116. Kunut, : 9. Kur'an : 6-8, 8 n 11, 9, 11, 11 n 13, 14,

21, 22, 70, 100, 101, 103, 110, 122, 145, 148, 149, 149, n 243, 151 n 252, 154, 154, n 262, 157, 164, 165 n 280, 170.

Kura ş (Bk. : Küros), : 2. Kurey ş , Kurey ş li, : 8, 9, 11, 12, 27, 40,

52, 70, 123, 123 n 187, 136, 152. Kurtuba, : 56, 58, 59, 60, 138, 140. Kurra, : 11. Kurus (Bk. : Küros), : 2. Kusayr Amra, : 156. Kuseyle bin Kâmran, : 31. Kuteybe bin Muslim, : 49, 50, 50 n 83,

61. Kuteyre, : 15. Kutluk Han (Bk. : Elteri ş Kagan), : 49. Kutsal Yerler, : 98, 116. Küçük Asya, : 61, 92. Kül Tigin, : 49. Kürdistan, : 89, 92. Kürt, Kürtler, : 85. Küre, : 142. Küros, : 2. Kütüb-i Sitte, : 165.

— L —

Lahn, : 148. Leo, : 61. Leo III, : 62, 67. Leo IV, : 89.

Page 207: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

195

Leontius, : 47. Lesbos (Bk : Midilli), : 92. Leyden, : 170, 171, 173. Libya, : 4. Likya, : 6, 30. Loire, : 59. Lombardiyal ı lar, : 59. Lugaritma, : 162 n 274. Lût Denizi, : 156. Luzitaniya, : 56. Lyon, : 59.

— M —

Ma.adin ül-Cevher, : 171. Ma'aşer, : 133. Mâbed, : 70, 150, 152. Madagaskar, : 171. Magrib-i Aksa, : 31. Magrib, Magribli, : 55, 57, 62, 71, 80, 112,

168, 171. Mahmud bin Sebüktekin, : 114. Mahmud bin Melikşah, : 116. Mahmud, Gazneli (Bk : Gazneli Mah-

mud, : 114. Mâide-i Süleymani, : 56, 57. Makam, : 147. Makrizi, : 79, 86, 87. Makyavelli, : 74. Malatya, : 30, 174, 83. Mâlik, : 152. Mâlik bin Enes, : 84, 85, 167. Mâlik bin Heysem Huzâi, : 103. Mâlik el-E ş ter, : 32. Maliki, : 85. Mâlullah, : 34. Mâl ül-Müslimin, : 34. Malta, : 6. Mani, : 88. Mani Dini, : 70. Mânia, : 109. Maniciler, : 88. Maniheistier, : 88. Maniheizm, : 99. Mansûr, : 32, 52, 81-87, 131, 134, 139, 140,

149, 160, 161, 165. Mansûr bin Nuh, : 170. Mansûr bin Talha bin Tahir, : 146 n

230.

Manuel, : 3. Mara ş , : 89. Mâride binti Ş ebib, : 101. Marmara, : 31. Maskin, : 43, 45. Mason, : 110, 161. Matematik, : 161. Maveraünnehr, : 49, 50, 69, 92, 109, 114. el-Mâverdi, : 121, 123, 166. Mavritanya, (Bk. : Magrib-i Aksa), : 31 . Mayorka, : 54. Mazdeizm (Bk. Medısilik), : 88. Mazenderan, : 89, 116. el-Mecmu fi'l-F ıkh, : 73. Mecusi, : 10, 25, 133, 88. Medâin, : 2, 24, 25, 48 n 78, 82, 95. Medici, : 32. Medine, Medineliler, : 1, 8, 11-18, 26, 29,

35, 37-39, 39 n 61, 54, 69, 72, 82-85, 87, 97, 105, 111, 112, 122, 135, 150, 151 n 252, 159, 166.

Medinet ül-Mansûr, (Bk. : Ba ğdat), : 83.

Medinet üs-Selâm, (Bk. : Ba ğdat), : 83. Medrese-i Muzafferiye, : 174. Medya, : 29. Megazi, : 164, 165. Mehdi, : 42, 87, 88, 89, 152, 153. Mehdi bin Mansur, : 83. Mehdiye, : 112. Mekâtil üt-Tâlibiyin, : 172. Meknûna, : 153 n 257. Mekke, Mekkeliler, : 3, 16, 27, 35, 38,

39, n 63, 40, 44, 54, 69, 85, 87, 89, 110, 111, 112, 136, 145, 150, 159, 167, 175, n 284.

Mekrühe, : 47 n 75. Melikşah, : 15, 116. Melik ül-Ma ş rik ve'l-Magrib (Bk. : Tuğ -

rul Bey), : 115. Melik ün-Nâ şı r, : 173. Melodi, : 149. Memâlik, : 166. Metnin, : 141. Me'mun, : 52, 92, 94-98, 98 n 156, 99-102,

106 ,128, 151, 161. Mengü Han, : 118. Merc Râhit, : 41. Merida, : 56.

Page 208: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

196

Merv, IVIervliler, : 2, 75, 92, 96, 114, 170. Mervan, : 11, 13, 14, 14 n 16, 18, 35, 38,

40, 41, 48, 64, 72, 75, 88. Mervan I, : 72, 77, 78, 80, 87, 100. Mervâniler, : 41, 33. Mervezi (Bk. : İ bni Kuteybe), : 170. Mesalik, : 166. Mescid, : 159. Mescid-i Aksa, : 160. Mescid-i Nebevi, : 4, 87, 89, 158. Mesleme bin Abdülmelik, : 53, 62, 66,

67, 79. Mesud bin Mahmud, : 114. Mesudi, : 14 n 16, 22 n 32, 33, 113, 166,

170, 171, 173. Meşhed, : 98. Mevali, : 51, 66. Mevlana Celâlüddin Rumi, : 154, 155. Meysun, : 31. Mezdek, : 88. Mezopotamya, : 109, 161. M ı s ı r, M ı s ı rl ı lar, : 4, 10, 10 n 12, 12-14,

16, 18, 19, 20, 24, 31, 40, 41, 44, 45, 47, 54, 58, 77, 78, 82, 91, 96, 105 n 168, 106, 110, 111, 112, 116, 121, 127, 138, 141, 155, 159, 168, 170-175.

Midilli, : 92. Mikdad bin Esved, : 11 n 13. Milli Müze, : 157. Minâ, : 11. Minorka, : 54. Mizmar, : 148. Moğol, Moğollar, : 34, 117, 118, 137, n

209, 154, 173, 176. Montesquieu,: 175. Mş atta, : 156, 157. Muaviye, : 5, 10-12, 14 n 17, 15 n 20, 18-

22, 22 n 32, 23-35, 42, 48, 53, 53 n 91, 78, 127, 129, 130, 136, 149, 159.

Muaviye II, : 40. Muavvazateyn, : 9. Mu'cem ül-Buldân, : 167. Mudar, Mudarl ı lar,: 17, 61, 66, 72, 74,

75, 83, 91. Mugire bin Ş ube, : 1, 10, 16 n 21, 19, 22,

27, 30, 33, 34. Muhacirin, : 13, 19. Muhalleb,: 43-45, 68.

Hz. Muhammed, : 3, 7, 9, 10, 26, 64, 97, 125, 128, 133, 136, 140, 142, 145, 147, 155, 158, 160, 164. 167.

Muhammed, : 72, 107, 117. Muhammed bin Ali, : 42, 73, 74. Muhammed bin Ebi Bekir, : 14, 15, 15

n 18, 16, 17, 18, 20, 24. Muhammed bin Hanife, : 35. Muhammed bin İ brahim, : 85, 85 n

138. Muhammed bin İ dris ül-Ş afii, : 93,

100. Muhammed bin Kas ı m, : 53, 53 n 89,

61. Muhammed bin Mesleme, : 16 n 21. Muhammed bin Müslüm Zühri, : 165. Muhammed bin Toğuç, : 111, 112. Muhammed bin Vas ık, : 103. Muhammed bin Yahya, : 90. Muhammed Cerir, : 166. Muhammed ibni Hi ş am, : 165. Muhammed İ bni Sa'd et - T ı rmizi, : 149 Muhammedilik, : 9. Muhammed el - Kindi, (Bk.: el - Kindi),

162. Muhammed Mehdi, : 84, 85, 87. Muhammed Muntas ı r, : 104. Muhammere, : 88. Muhtare, : 108, 109. Muhtar üs - Sakafi,: 39, 42, 43. Muhtasar Tarih ül - Düvel, : 174. Muizüddevle (Bk. : Ahmet), : 113. Muizüddin, : 112. Mukaddime,: 175. Mukanna, (Bk. Ha ş im bin Hakim), 88. Muktedi, : 116 Muktedir, : 111, 113, 131, 135. Multan, : 53, 171. Munise, : 153. Muntas ı r, : 102, 104, 105, 105 n, 168, 153. Murad, : 22. Muruc üz - Zeheb, : 171. Musa bin Boga, : 107. Musa bin Emin, : 95. Musa bin Mehdi,: 89. Musa bin Nusayr, : 54 - 57 ,59, 61. Musa bin Yahya,: 90. Musa el - Hâdi, : 89. Musa Kaz ım, : 97.

Page 209: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

197

Mus ı ki, : 143. Mustain, : 105, 106, 140, 167. Mustans ı r, : 115, 117. Musta's ım, : 117, 118, 119, 140. Musul, : 2, 77, 79, 89, 106, 172, 173. Musullu İ brahim, : 152. Mu'tas ım, : 52, 99, 102, 138, 139, 151,

158, 160. Mu'temid, : 107, 108, 111, 153, 158. Mu'temin, : 94, 95. Mu'tez, : 104 - 108, 153, 154, 167. Mıftezid, : 111, 131. Mutezile, : 101-103. Mütezili, : 72, 103. Mutezililer, : 100. Muti, : 113, 171. Muvaffak, : 107, 108, 111. Muvaffakiye, : 109. Mübeyyize, : 88. Müeyyed, : 106. Müktedi, : 105-107, 110, 131. Müktefi, : 111. Müller, : 170, Mümine, : 110. Mürtedler, : 25. Müs'ab, : 41. Müs'ab ibni Zübeyr, : 43, 44, 47 n, 74,

126, 135.

Müseylimet ül - Kezzab, : 167. Müslim, : 8 n 11, 36, 38, 165. Müslim bin Akil, : 35 Müslim bin Ukbe, : 38, 39. Müslimiye, : 99. Müstekfi, : 113.

Müstezhir, : 116. Mütenebbi, : 113. Mütevekkil, : 102, 103, 135, 137, 137 n,

209, 158, 161, 176. Mütteki, : 112, 113.

— N —

Nabati, : 109, 149. Nâhire, : 141. Nâile, : 14, 15, 19. Nahl, : 166.

Narbonne, : 57, 60. Nasr, : 96.

Nasr bin Ahmet, : 109. Nasr bin Seyyar, : 68, 71, 74, 75. Nas ırüddin Tüsi, : 119. Nay, : 145, 148, 152. Nebiz, : 79. Necaş i, : 156, Necef, : 172. Nehrevan, : 24, 25, 98. Neron, : 137 n 209. Neş id, : 145. Nevbaht, : 87. Nevbet ül - Hatuni, : 153. Nicaea (Bk.: Iznik), : 102, Nihavend, : 2, 76. Nikeforos, : 92. Nil, : 19. Ninive, : 2. Niş abur, : 117, 141. Nizam ül - Mülk, : 116, 166. Normanlar, : 115, 163. Nöbetle ş e Ş ark ı ,: 145. Nöldeke, : 9, 170, Nubya, : 5. Hz. Nuh, : 88. Nuh, : 106, 109. Numan bin Bi ş r, : 35, 38. Nurüddin, : 174. Nuş irvan, : 168. Nüzhet ün- Nets, : 164.

— O —

Oğuz Türkleri, : 114, 154. Orta Asya, : 49, 92, 117, 139, 157. Orta Doğu, : 134, Org, : 146. Orleans, : 60. Hz. Osman, : 1 -3, 5, 7, 9, 10 -15, 15 n

18, 15 n 20, 16, 16 ı-ı 22, 18 -20, 20 n 28, 21 -24, 27, 29, 31, 32, 41, 43, 159.

Osman bin Affan (Bk. : Hz. Osman), : 41.

Osman bin Hanif, : 17. Osman bin Huneyf, : 19. Osman bin Muhammed el - Sufyani, :

38. Osmanl ı ,: 155, 156. Otokratik, : 120.,

Page 210: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

198

— —

Öklit, : 86. Hz. Ömer, : 2, 3, 5, 7, 8, 10, 20, 27, 29,

40, 51, 63 - 65, 129, 131, 136, 159. Ömer II,: 67, 68, 71, 75, 79, 107, 151,

151 n 252. Ömer bin Hüseyin, : 37 n 57. Ömer bin Sa'd, : 37. Ömer Camii (Bk.: Kubbet üs - Sahra), :

160. Ömer ibni Abdülaziz (Bk. : Ömer II), :

51, 53, 54, 62, 63, 64, 65, 66, 128, 151, 151 n 252.

Ömer ibni Hattab (Bk. : Hz. Ömer), : 64, 129.

Ömer ibni Ebi Rebia, : 136. Ömer ibni Sa'd ibni Ebi Vakkas, : 36. Öşür, : 132 -134. Özbek Türkmenleri, : 154.

— P —

Palermo, : 163. Palmir, : 70, 155, 157. Paris, : 171. Parsizm (Bk. : Zerdü ş tilik), : 145. Pehlevi, : 161. Pencap, : 53, 61, 114. Persepolis, (Bk. : Stahr), : 2. Hz. Peygamber (Bkz. : Hz. Muham-

med), : 7, 8, 11, 16, 18, 18 n 24, 19, 26, 27, 32, 35 - 37, 41, 47, 48, 51, 53, 64, 72, 84, 87, 103, 104, 118-120, 122, 123, 137, 140, 148, 149, 149 n 243, 150, 157, 158, 159, 164, 165 n 280, 167 -170.

Pireneler, : 57, 59, 60. Pitagoras, : 161. Platon, (Bk. : Eflatun), : 161, 162. Poitiers, : 59, 60, 68. Polo, : 142. Portekiz, : 56. Pirimus inter pares, : 33. Prym, : 170. Ptoleme, : 146.

— R

Rafaello, : 160.

Rafi' bin Leys, : 92. Ravd ül - Uns, : 164. Razi, : 111. Rebi', : 87. Rebia, : 17. Recueil des Historiens des Croisades,:

174. Rey, : 2, 3, 76, 85, 92, 95, 114, 117. Ridde, : 167. Risâla fi iczâ' habariya al - Mus ıki, :

146 n 230. Risâle, Risâleler, : 161 ,162. Risâlet, : 171. Riza Min 'AM Muhammed (Bk.: İ mam

III. Ali), : 97. Rodos, : 6. Rodrik, : 55, 156. Roger, : 115. Roger, II, : 163. Roma, Romal ı lar, : 54, 95, 133, 138,

161. Rönesans, : 162. Rum, Rumlar, : 4, 28, 45, 54, 62, 89, 100,

129, 138.

Rum Ate ş i, : 62. Rumca, : 46, 47, 129. Rusâfe, : 83, 131. Rusâfet ü ş - Ş am, : 155. Ruzbik, : 117. Rüknüddevle (Bk. Hasan), : 113. Rüknüddin, : 119.

— S —

Sabit bin Kays, : 12. Sadaka (Bk. : Zekât), :132 Sa'd bin Humran, : 15 n 18 Sa'd ibni Ebi Vakkas, : 3, 10, 16 n 21,

22, 148, 159.

Sa'd ibni Malik, : 1 Saffar, : 103 Saffari, : 107, 108, 109. Safiüddin, : 146 n 230, 147 n 233 Sâhib üz - Zenadika, : 88. Sahih, : 100 Sahihan, : 165 Sahih-i Buhari Muhtasar ı ,: 142 Said, : 73.

Page 211: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

199

Sa'id ibn ül - As, : 8, 11, 12. Sa'id ibn el - As, : 11, 12. Said el - Allâf, : 149 Saksonlar, : 59. Salâhüddin-i Eyyubi, : 128, 174. Salih bin Ali, : 77, 83. Salih bin Vâsif, : 107 Salim Mevla Huzeyfe, : 148. Saman, Samanoğullart, : 109, 114; 128,

162, 170. Samarra, : 99, 101, 102, 105, 107, 143,

158, 160. Samarra Camii, : 161. San'a, : 165 n 280. Sanpat oğ lu Sehe, : 99. Sanskrit Dili, : 152. Saragossa, : 57, 60. Sardinya, : 112. Sa'sa'a, : 12. Sasani, : Sasaniler, : 3, 119, 120, 130,

137, 138, 156, 157, 159, 161, 170. Satranç, : 142 Sayda, : 177. Sebb, : 32, 64. Sebeiye, : 10. Sebüktekin, : 114, Seffah, (Bk. : Ebu'l - Abbas), : 76, 79. Seffah II,: 111. Sekine, 135 Selçuklu, Selçuklular, 114 - 117, 121, 128,

155, 166. Sellâmet ül-Kas, 67 Selman ibni Rebia, 3 Semâ, 154 Semâni, 168 Semerkant, 49, 50, 53, 68, 92, 109, 117, Sencer, : 117. Sen Piyer, : 161. Sercûn bin Mansur, : 32. Sergiopolis (Bk. : Rusâfet ü ş -Ş am), :

155. Serhas, : 75. Sevilla (Bk. : İş biliye), : 56. Seyhun, : 50. Seylan, : 171. S ı ffin, : 18, 20, 23, 27. Sicilya, : 31, 112, 115, 163. Sicistan, : 127.

Sid-i Ukba, : 31. Siistan, : 45, 107, 108. Sinan bin Enes Nehai, : 36. Sind, : 53, 61, 108. es-Siret ün-Nebeviyye, : 165. Sitt ül-Fukeha, : 137. Sitt ül-Kuzat, : 137. Sivil Mimari, : 155. Siyasetnâme, : 116, 166. Siyer, : 164, 165. Soborius, : 30. Sofiler, : 154. Sofiyun, : 93. Sogd, : 146. Sokrates, : 161. Solo, : 145. Spor, : 142. Sprenger, : 171. Stahr, : 2, 3. 28. Stahri, : 166. Sudaklar, : 49. Sudan bin Hamran, : 15. Sufiler, : 155. Sufyan bin Sür!, : 93, 94. Sufyaniler, : 33, 41, 129. Sultan (B. : Ahmed Muizüddevle), :

113. Suluhan, : 38. Sumeyl, : 131. Sur, : 117 . Suriye, Suriyeliler, : 5, 14 n 17, 19, 20,

22, n 32, 24, 25, 27, 28, 31-33, 39, 43, 58, 69, 72, 75, 78, 80, 82, 87, 88, 91, 106, 110, 111, 112, 116, 127, 155, 159, 166, 168, 171, 173 .

Surra man ra'a (Bk : Samarra), : 102. Susa, : 55. Suziyana, : 100. Hz. Süleyman, : 56. Süleyman bin Ali, : 79. Süleyman bin Velid, : 64, 65. Süleyman bin Abdülmelik, : 57, 61, 62,

63, 136, 150. Sümeyye, : 28. Sünmet, : 51, 6. Sünni, : 32, 37, 63, 100, 110, 111, 112,

114, 117, 118, 148, 160. Süryanca, : 161, 164, 174.

Page 212: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

200

— $ —

Ş afii, : 93, 148, 169. Ş afi üd Din, : 146. Ş ahrûh, : 2. Ş am, Ş aml ı lar, : 7, 10, 11 n 13, 12, 18,

19, 22, 27, 28, 32, 37, 38, 40. 41, 43, 44, 47, 50, 51, 54, 56, 57, 59, 60, 61, 69, 71, 77, 78, 80, 82, 111, 129, 137, 149, 150, 155, 156, 157, 160, 170, 172, 173, 174.

Ş ebbale, : 145. Ş ebib, : 123 n 190, 101. Ş ebibiye,: 123. Ş ehname, : 114, 164. el-Ş ehristâni, : 166. Ş emgale, : 88. Ş erif, : 55. Ş evket,: 124.

Ş eyh ül-Cibâl, : 116. Ş ia, (Bk. : Ş ii), : 10 n 12, 24. el- Ş ifa, : 146 n 230. Ş ii, Ş iiler, : 29, 37, 38, 41, 43, 73, 82, 98,

112, 113, 115, 117, 121, 123. Ş uhde, : 137. Ş uubiye,: 51, 52, 53, 73, 75, 164.

— T —

Tabakat, : 165, 166. Tabakat ü ş -Ş uâra,: 166.

Taberi, : 7, 26, 165 n 280, 169, 170, 173. Taberistan, : 63, 107, 108, 109, 168. Tafdil ül-Arabi, : 52. Tagbir, : 144, 144 n 222, 148. Taganni, : 145, 147. Tahir,: 98. Tahir bin Hüseyin, : 94, 95. Tahiriler, : 98, 105, 109 ,127. Tahiroğullar ı ,: 107, 168. Tahran,: 172. Tâif,: 29, 30, 44, 167. Tajo,: 57. Takiyüddin Vas ı ti, : 137. Talha bin. Ubeydullah, : 1, 12, 13, 16,

17, 18, 27, 135. Talkan, : 49. Talmud, 160.

Tampliye (Bk : Templier), 160. Tanbur, 146, 152. Tanburi Ubeyde,: 151. Tang, : 169. Tarhun, 49. Tür ı k bin Ziyâd, 55-57, 61. Tarih-i Bağ dat, : 166. Tarih-i D ı mışı k, : 166. Tarih ül-Haleb, : 173. Tarih ül-Umem ve'l Mülük, : 169, 170. Tarih ül-Mülûk,: 173. Tarih ül-Yemini, : 172. Tarihçiler, : 164. Tartil, : 145, 148. Tarsus, 92, 102. Tatar, : 118. Tayy, : 17. Tecârib ül-Umem, : 172. Tegâbün, 157. Teganni, 148. Ternim, 22. Templier, 160. Teodosius III, : 62. Teofilos, 100, 102. Terennüm, : 144 n 222, 147. Terken, : 116. Tevâli ül-Enver, : 123.

Tefviz (Bk. : Emâret-i İ stikfa), : 126. Tevvâbin, : 41. Tibetliler, : 50. Tilâva, Tilâvet, : 144 n 222, 148. Timur, : 54, 162. Tiyama, 100. Toharistan, 49, 50, 108. Toledo (Bk : Tuleytula), : 56. Tours, 59, 68. Toynbee, 175 n 284. Trablus, : 4. Trablus şam, : 117. Traz, 46, 47, 125, 126, 141. Tuğ rul Bey, 114, 115. Tulun,: 106. Tuluniye Camii,: 106. Tulunoğulları , • 106, 111, 127. Tuleyhâ, 167. Tuleytula, 56, 57. Tunbûr,: 145. Tunus, : 31, 112.

Page 213: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

201

Tûs, : 93, 98. Tuveys, : 150, 152. Tuzun, : 112, 113. Türk, Türkler, : 34, 49, 50-52, 68, 69, 87,

101, 102-109, 111, 112, 114,115, 138, 146, 154, 155, 160, 164, 165, 173, 176.

Türkçe, : 164, 168, 174. Türkistan, : 109, 142. Türkistan K ı rgızları , : 154. Türkeş ler,: 49, 50. Türkmenler, : 106, 114. Türk Tarih Kurumu, : 174.

— U —

Ubbâde, : 104. Ubey ibni Kâ'b, : 8, 9, 11 n 13. Ubeyd, : 28. Ubeyde, Tanburi, : 151.

Ubeydiye Devleti (Bk.: Fat ı miler) : 112.

Ubeydullah, : 88, 112. Ubeydullah bin Ömer, 20, 20 n 28. Ubeydullah bin Ziyad, : 35, 36, 37, 40,

41, 43, 53, 53 n 91.

Ud, 145, 152. Ugan, Z. K.: 168. Uhud, : 38. Ukbe bin Nâfi, : 31, 45, 60, 158. Ukbe bin Velid, : 38. Ulviye, : 150. Uman, : 171. Umeyye, : 40, 127. Umeyyeli, : 14. Umeyyeoğullar ı , : 15 n 20, 75. Urbe bin el-Zübeyr, : 165. Urve, : 12. Usame, : 16 n 21. Uşnas, : 143, Utbe bin Rebia, : 27. Uygurlar, : 88.

—Ü —

Ümeyye Camii, : 158, 159 . Ümm Asım, : 65. Ümmü Gülsüm, : 5 n 4.

Umm ül-Benin, : 136. Umm ül-Müeyyed. Nisaburi, : 174. Ürdün, : 156. Üsd ül -Gâbe fi ma'rifet is - Sahâbe, :

173 .

— V-

Vâdi ül - Kebir, : 56. Vâkı di, : 100, 166, 167 . Valilik, : 126. Vasif, : 103, 104, 106. Vâs ık, 102, 103, 106, 153. Vâsı t, 48, 48 n 78, 66, 76, 80, 85, 95, 101,

105, 107, 108, 110.

Veçia, : 55. Vefeyât ül-Ayân, : 174. Vehb ibni Münebbih, : 165, 165 n 280. Veliand, : 124. Velid bin Abdülmelik (Velid I), : 48,

53, 54, 55, 57, 61, 64, 65, 67, 75, 151, 155, 156, 158, 159.

Velid II, 69, 70, 137, 150, 151, 152, 156, 158.

Velid bin Ukbe, : 3. Velid bin Utbe, : 35. Velid bin Yezid, : 151. Vezir-i Tefviz, : 128. Vezir-i Tenfiz, : 128. Vezirlik, : 128. Vitir, : 9. Vüfıld, : 33.

- w -

Weil, : 165. Wilhelm, I, : 164. Wilhelm IT, : 156. Wüstenfeld, : 165, 170. 174.

— Y —

Yahya bin Abdullah, : 91. Yahya bin Adem, : 137. Yahya Bermeki, : 91, 167. Yahya bin Hâlid, : 90. Yak ı n Doğu, : 139. Yakub bin Leys, : 107.

Page 214: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

202

Yâkubi, : 26, 174. Yâkut Hamayi, : 167. Yâla bin Umeyye, : 19. Yap ı Sanat ı , : 155. Yâz ı cı , Tahsin, : 154 n 262. Yemâme, : 41, 44, 71, 95. Yemen, Yemenliler, : 19, 25, 31, 40, 44,

61, 66, 67, 72, 73, 74, 83, 84, 98 165, n 280, 170.

Yemeniyye, : 40. Yeminüddevle (Bk : Gazneli Mah-

mud), : 172. Yeminüddevle (Bk : Mahmud Sebükte-

kin), : 114. Yeni Sasani Devleti, : 120. Yesrib, : 175 n 284. Yezdecerd, : 2, 3. Yezd Gerd, : 160. Yezd Gerd III, : 156. Yezid I,: 27, 30, 32, 33-37, 37 n 58, 38,

39, 39 n 63, 40, 41, 54, 64, 66, 136, 150, 152.

Yezid II, 63, 66, 67, 68, 69, 73, 78, 150. Yezid III, : 70, 71. Yezid, : 76. Yezid bin Arkam, : 37. Yezid bin Hubeyre, : 80, 84. Yezid bin Kays, : 12. Yezid bin Muhalleb, : 61, 63, 66, 67, 73. Yunan, Yunanl ı lar, : 52, 100, 110, 161. Yunanca, : 46, 86. Yunanistan, : 161. Yusuf Arslan Hacib, : 164. Yusuf bin Abdurrahman, : 60, 61. Yusufiye, 47 n 75.

— Z —

Zab, : 77, 91. Zat üs-Sayari, : 6. Zehebi, : 137. Zekât, : 132, 134. Zenadika, : 88.

Zenata, : 80.

Zencan, : 99. Zenci, Zenciler, : 48, 108, 109, 111, 134,

154.

Zerdüş tçülük, : 99, 145. Zerdüş tiler, : 169. Zeryâb, : 140, 152, 153. Zeyd, : 73.

Zeyd ibni Sâbit, : 8, 9, 16 n 21. Zeydiler, : 73. Zeynelâbidin, (Bk : Ali Evsat), : 37 n

57. Zeyn üd-Dar (Bk : Vecihiye binti Mü-

eddeb), : 137.

Z ı nd ı klar (Bk. : Zenadika) : 88. Ziç, : 161. Zikar, 17. Zimam Dairesi, : 29.

Zimmiler, : 48, 129, 133.

Ziyad ibni Ebi Sufyan, (Ebihi), : 19, 28, 29, 33, 34, 126, 127, 149, 159.

Zotenberg, Herman, : 170.

Zübeyr, 1, 12, 13, 16, 17, 18, 27, Ziiheyr, : 45. Zntlar, : 101.

Page 215: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

IÇINDEKILER

ÖNSÖZ VII

I. HALİ FELİĞİ N EMEVI SOYUNA GEÇI Ş INI HAZIRLA- YAN SEBEBLER 1

1 — Hz. Osman' ın Halife seçilmesi 1

2 — Hz. Osman devri 2

A) Hz. Osman' ın başarı ları 2

a) iranda'ki fetihlerin tamamlanmas ı 2

b) Afrika'da sava ş lar 3

c) Müslümanlar' ın ilk deniz savaş ları ve Akdeniz'de fetihler 5

ca) K ıbrı s' ın fethi 5

cb) Zat ül - Savari deniz sava şı 6

cc) Rodos'un fethi 6

cd) Islam donanmas ının Istanbul'a var- mas ı 7

d) Kur'an' ın resmi ş eklini almas ı 7

B) Hz. Osman devrinde Fitne'nin sebebleri 9

a) İ lkelerden ayr ı lma 9 b) Kureyş lilerin kabile asabiyeti 9 c) Mecusi ve Museviler'in gizli mücadele-

leri 10 d) Hz. Osman' ın yumuşak huylu olmas ı 10

C) Hz. Osman' ı n ş ehid edilmesi 11

3 — Hz. Ali'nin halifeliğ i ve siyasi partilerin do ğmas ı 16

Page 216: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

2o4

A) Cemel olay ı 17

B) Mudviye ile çat ış ma ve S ı ffin sava şı 18

C), a) Haricilerin sebeb oldu ğu fitne 23 b) Nehrevân sava şı 24

D) Hz. Ali ile Mudviye'nin mücadeleye devam et- mesi ve Hz. Ali'nin ş ehid edilmesi 24

4 — Hz. Hasan' ın Hilafeti 25

II. EMEVI DEVLETI 27

1 Emevi Devletinin kurulu şu ve geliş mesi 27

A) Emevi Devletinin kurucusu Mudviye'nin kim- liğ i 27

B) Mudviye'nin dâhi yard ı mc ı ları 27

a) Ziyâd ibni Ebihi 28 b) Mugire bin Ş übe 29

C) Mudviye'nin halifeli ğ i 30

D) I. Y ezid'in halifeli ğ i 35

a) Kerbalâ olay ı 35 b) Harre sava şı 38 c) Mekke'nin ku ş at ı lmas ı 39

E) //. Mudviye'nin halifeli ğ i 40

F) Mervân bin Hakem'in halifeli ğ i 40

G) Abdülmelik'in halifeli ğ i 42

a) Muhtar üs - Sakafi'nin ayaklanmas ı 42 b) Abdullah ibni Zübeyr'in halifelik iddia-

lar ına son verilmesi 44 c) Türlü bölgelerde ayaklanmalar 44 d) Kuzey Afrika'n ın Emevi halifeliğ ine ye-

niden bağ lanmas ı 45 e) Yönetim ve maliyede yenilikler 46

. H) Müslümanlar'ı n Orta Asya'da savaş ları 49

İ ) Ş uubiye hareketi 51

J) I. Velid'in halifeli ğ i 53

a) Asya'da fetihler 53 b) I. Velid'in imâr i ş leri 53 c) ca) Afrika ve Ispanya'da fetihler 54

Page 217: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

203

cb) Ispanya'n ı n fethedilmesinin sonuç- ları 57

cc) İ spanya'da geli ş me 58 cd) Abdurrahman ül -Gâfiki ve Fransa

seferi 59 ce) İ spanya'da düzenin bozulmas ı 60

K) Süleyman ibni Abdülmelik'in halifeli ğ i 61

a) Bizans' ın kuş at ı lmas ı 61

L) //. Ömer'in halifeli ğ i 63

M) //. Yezid'in Halifeli ğ i 66

N) Hişdm bin Abdülmelik'in halifeli ğ i 68

O) I. Velid'in halifeli ğ i 69

2 — Emevi Devletinin Çökü ş ü 71

A) ///. Yezid'e kar şı ayaklanmalar ve İ brahim'in tahttan vazgeçmesi 71

B) II. Mervan' ı n halifeliğ i 72

C) Abbas hareketi 72

D) II. Mervan' ın sonu 77

III. ABBASI IMPARATORLU ĞU 78

1 — Abbasi imparatorlu ğunun kuruluşu ve geliş mesi 78

A) Ebu'l -Abbas' ı n halifeliğ i 78

a) Emeviler'e kar şı ş iddet tedbirleri 78 b) İ spanya'da Endülüs Emev1 devletinin

kuruluşu 80 c) Yezid bin Hubeyre'nin direnmesi 80 d) Ebu'l - Abbas' ın ölümü 81

B) Mansur'un halifeliğ i 81

a) Abdullah bin Ali'nin halifelik iddias ı 81 b) Ebu Müslim'in öldürülmesi 82 c) Bağ dat' ın kuruluşu ve merkez olu ş u 82 d) Hz. Ali soyundan gelenlerle mücadele 83 e) Mansur devrinin özellikleri 85

C) Mehdrnin halifeliğ i 87 • a) Mezhep kavgalar ı 88

Page 218: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

D)

E)

b) Bizans'la mücadele

Hâdi'nin halifeliğ i Hârun ür - Resid zamanı nda Abbasi impara-torluğ u

89

89

90

a) b)

Bermekoğullar ı mn vezirliğ i Kuzey Afrika'n ın Abbasi İ mparatorlu-

90

ğundan çözülmesi 91 c) Asya'da durum 91

ca) Bizans'la mücadele 91 cb) Iran ve Ortaasya olaylar ı 92

d) Harün ür - Re ş id'in kiş iliğ i 93

F) Emin ve Me'mun devirleri 94

a) Emin'in halifeliğ i 94 b) Emin - Me'mun mücadelesi 95 c) Me'mun'un halifeli ğ i 96

ca) Bağ dat'ta karga ş alı k cb) Veliaht Ali el - Riza'n ın halifeyi

96

uyramas ı 97 cc) Veliaht Ali el - Riza'n ın ölümü 98 cd) Tahirilerin ortaya ç ı kışı 98 ce) Hurremi hareketi ve Babek 99 cf) Bizans'la sava ş cg) Me'mun devrinde bilim, sanat ve

99

rasyonalizm 100

G) Mu'tas ı m' ı n halifeliğ i 101

a) Samarra'n ın kuruluşu 101 b) Bizansla sava ş 102

H) Vâs ı k, Mütevekkil ve Muntas ı r devrileri 102

a) Vas ı k' ı n halifeliğ i ve Türk Emirlerinin iktidar ı ele geçirmeleri 102

b) Mütevekkil'in halifeli ğ i 103 c) Muntas ı r' ın halifeliğ i 104

2 — Abbasi Imparatorluğunun dağı lmas ı 105

A) Mustaln, Mu'tez ve Mühteanin halifelikleri 105

a) Musta'in'in halifeliğ i 105 b) Mu'tez'in halifeli ğ i 106 c) Mühtedi'nin halifeli ğ i 106

B) Iran'da Saffdri devletinin kuruluşu 107

206

Page 219: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

207

C) Zencilerin ayaklanmas ı 108

D) Samanoğulları devleti 109

E) Karmat hareketi 109

F) M ıs ı r'ın Abbas halifeli ğ inden kesin olarak ayrı lmas ı 110

a) Mı s ır' ın Abbasis imparatorlu ğuna yeni-den bağ lanmas ı 110

b) Mı s ı r'da Ak ş it (= İhş id) devletinin ku- ruluş u 111

c) M ı sır'da Fatimis devletinin kurulu ş u 112

G) Büveyho ğ ulları (Buyiler) devletinin kurulu ş u 112

H) Abbas imparatorluğunun Asya topraklar ın- da Türklerin kurdukları ilk devletler 114

a) Gazneliler devleti 114 b) Selçuklu devletinin kurulu şu 114

İ ) Sicilya'n ı n Müslümanlar'ın elinden ç ı kmas ı 115

J) İsmaili hareketi 115

K) Haçlı seferleri 116

L) Abbasi halifeli ğ inin sonu 117

3 — Emevi ve Abbasi devletlerinin aras ındaki farklar 119

IV. EMEVİ LER VE ABBAS İ LER ZAMANINDA UYGARLIK 122

1 — Örgütler 122

A) Halifelik 122

a) Hilâfetin üç önemli sembolü 125

B) Vâlilik 126

C) Vezirlik 128

a) Vezir-i Tefviz 128 b) Vezir-i Tenfiz 128

D) Divânlar 128

a) Divân ül - Hâtem 129 b) Divân ül - Harâc 130 c) Divân ül - In ş a 130 d) Divân ül - Berid 130 e) Divân ül- Cünd 131

Page 220: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

f) Divân ül - Mezâlim 131 g) Divân ül - Beytilmâl 131 h) Diğer baz ı divânlar 132

2 — Vergiler 132

A) Müslümanlar'dan alı nan Ş er'i vergiler 132

a) Zekât 133 b) Öşür (Uş r) 133

B) Gayrimüstimlerden al ı nan ş er''i vergiler 133 a) Cizye 133 b) Harâc 133

3 — Toplumsal hayat 134

A) Kad ı n ı n toplumsal hayattaki yeri 134 B) Giyim ku şam 138 C) Spor 142

4 — Sanat 143

A) Musild 143 B) Yap ı sanatı 155

a) Sivil mimari 155 b) Dini mimari 158

5 — Bilim 161

A) Genel olarak 161 B) Tarih ve Tarihçiler 164

a) Genel tarihler 165 b) Özel tarihler 166 c) Biyografiler ( = Tabakat) 166 d) Türlü bilim alanlar ında yaz ı lmış kitaplar 166

HAL İ FELER LISTESI 177

INDEKS 185

IÇINDEKILER 203

Page 221: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

0

NAZ ARLA~ ÜRK/STA

e..V.44,7

• nİ ERv BAY

G IJ R

• TA Ş KENT

(„ı

SEtlri<ANI> C,

Amu t B.uı-IAR•Akeş 5 0 Ğ U D

ORTACAOA ORTA-DO ĞU A.ÜJF ISLAM TARiN İ

1,< A,QA D4ı i,

B IZ A N S

o

TEXRCT

K T E Z. I

• KONYA

m a LEP

i'c ,ş 4ts •BAALBEK

• ŞAM z-

• KIJDLİ S

• TEBJK

* HAYBER

t-4 ob ED İNE

O araiR

()MEKKE • TAIF

--"'"••••••••••••• • MUSUL

VIARRA crcut.4

BAKLIBA 11I'HAv Eıvp

• G- D AT echbe -U/3 5 a 18m)

4E0 :W . İSFEHAN •

YEZD cü>int,TAPU4 •

BASRA

* Ş /Raz III , 'CP "P

SIRCAN

-.. A A - /9 s 'P cn

1<crı ,,,., -Z- - ., ,zy zycz,..»

L .4. H.SA

NAc4 R ~IİMİlr

>** e /7,4

• arc 7 U5 (A 1 e h e )

ıx i AF • GAZ NE

p C AP

MULT N

SIS1D

MEKRA

■••••

.4.0111M~

•ıw

1-1/A/D OKYANUSU

AKDENIZ

TE84i1:17

S UGTANI Y(

.TABER İ ST AN 87' y

411 HER Ar

31. C İSTAN

,111 4:504P KIPMAN

MASKA

/17,4,;) A ••V

Hazırlayan : Bahriye Üçok Çizen : Cemil Denli

Page 222: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK

eq

KIRALLI Ğ I

80 DO

(la I k IVIP

STA

PARIS F.RANK ORLEA

TUR

OTÖN tPUA7 E

1 ı e t732) •

t

• 9

9

(r) k'A T

< I> û' ,z r o Ir.

-

ar 5

> / / / /

Cİ) ZsS % TULEYTULE

r o k

% 'D 1 g, MERLA

rf) ■.torolictlı

4C I ş 131 .1- El% G

i SEVILf-

k,. 40

EBEL İ TARN

710% 5EPTE

RTUBA

6/RNAT

KA

MAR3fLYA

ARBON TLILON

/.49PA N YA NIN ARAPLAR TARA , PAIDAN FETHI

YE FRANSA SEFLRi

TULUZ

"Orr

Page 223: İslam Tarihi (Emeviler - Abbasiler) - Bahriye ÜÇOK