1458
1 TÜRKLER CĠLT 4 ORTA ÇAĞ YENĠ TÜRKĠYE YAYINLARI 2002 ANKARA

Çinlilerin Hun’ları Yıkmak İçin Uyguladıkları Temel Stratejilerarchive.org/download/TurklerAnsiklopedisi/Turkler-Cilt04.pdf10 ONDOKUZUNCU BÖLÜM B. Türk Devletlerinde Kültür

  • Upload
    others

  • View
    7

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • 1

    TÜRKLER

    CĠLT 4

    ORTA ÇAĞ

    YENĠ TÜRKĠYE YAYINLARI

    2002

    ANKARA

  • 2

    YAYIN KURULU

  • 3

    DANIŞMA KURULU

  • 4

    KISALTMALAR

  • 5

    ĠÇĠNDEKĠLER

    TÜRKLER ............................................................................................ 1 YAYIN KURULU DANIġMA KURULU KISALTMALAR

    ONDOKUZUNCU BÖLÜM ................................................................ 10

    B. Türk Devletlerinde Kültür ve Sanat ................................................................................ 10

    Ġskit Kültürü / Doç. Dr. Ġlhami DurmuĢ [s.15-25] ................................................................ 10

    Ġskit Sanatı / Anıl Yılmaz [s.26-32] ...................................................................................... 32

    Önasya'da Ġskitler / Yrd. Doç. Dr. ġevket Dönmez [s.33-44] ............................................. 42

    Türklerin Çin Kültürü Üzerindeki Etkileri / Yrd. Doç. Dr. Alimcan Ġnayet [s.45-53] ......... 63

    Hun Sanatı / Yrd. Doç. Dr. YaĢar Çoruhlu [s.54-76] .......................................................... 81

    KuĢan Sanatı ve Medeniyeti / Prof. Dr. Ramesh C. Sharma [s.77-83] ............................ 125

    KuĢan Yönetiminin Kültür AnlayıĢı / Prof. Dr. Xinru Liu [s.84-90] ................................. 137

    Göktürk Sanatı / Yrd. Doç. Dr. YaĢar Çoruhlu [s.91-99] .................................................. 148

    Göçebe Uygur Kültürü / Dr. Ablet Kamalov [s.100-104] ................................................. 162

    Güney Sibirya ve Merkezi Asya Türklerinin Tatbikî Dekorasyon Sanatı / Dr. Alisa Y. Borisenko [s.105-109] ........................................................................................................ 172

    C. Eski Türklerde Geleneksel Kültür ve Sanat ................................................ 181

    Eski Türklerde Sanat / Yrd. Doç. Dr. Seyfi BaĢkan [s.110-124] ...................................... 181

    Türk Sanatında At / Prof. Dr. Emel Esin [s.125-143]........................................................ 210

    Cihan Edebiyatında Türk Kobuz'u / Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu [s.144-150] .................. 245

    Orta Asya'dan Anadolu'ya Türklerde Taç Geleneği / Doç. Dr. Zühre ĠndirkaĢ [s.151-156] ............................................................................................................................................. 257

    Türk Drama Geleneği / Yrd. Doç. Dr. Abdullah ġengül [s.157-161]................................ 267

    Eski Türklerde ve Kırım'da Semboller / Prof. Dr. M. Metin Karaörs [s.162-170] ........... 276

    Türk Kültüründe Hayvan ve Bitki Motifinin Seyri / Yrd. Doç. Dr. Yusuf Çetindağ [s.171-181]...................................................................................................................................... 292

    Rumî Motifinin Ġlk Öncüleri / Dr. Hatice Aksu [s.182-192] ............................................... 314

  • 6

    Sanat Malzemelerine Göre Orta Asyalı Türklerin Giyimleri / Dr. Gleb V. Kubarev [s.193-197]...................................................................................................................................... 332

    Orta Asya Türk Halı ve Düz Dokuma Yaygıları / Prof. Dr. Bekir Deniz [s.198-207] ....... 340

    BaĢlangıcından Türkiye Selçuklularına Kadar Türklerde Tekstil ve Dokumacılık Sanatı / Fikri Salman [s.208-214] .................................................................................................... 357

    Türklerde Yemek Kültürü / Prof. Dr. Günay Kut [s.215-221] ........................................... 368

    Türk Mutfak Kültürü / Yrd. Doç. Dr. Yasemin Ersoy [s.222-229] .................................... 382

    Türklerde Yiyecek Ġçecek Kültürü / Yrd. Doç. Dr. AyĢe Duvarcı [s.230-235] ................. 397

    YĠRMĠNCĠ BÖLÜM, TÜRKLERĠN ĠSLÂMĠYETĠ KABULÜ .............. 409

    Türklerin Ġslâmiyeti Kabulü / Prof. Dr. Abdülkerim Özaydın [s.239-262] ....................... 409

    Türklerin Müslüman OluĢu / Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı [s.263-270] ............................... 455

    Orta Asya'nın Müslüman Araplar Tarafından Fethi / Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı [s.271-278]...................................................................................................................................... 471

    Maveraünnehir'e Ġslâm'ın GiriĢi / Yrd. Doç. Dr. Hasan Kurt [s.279-289] ........................ 487

    Türkler ve Ġslâmiyet / Prof. Dr. Osman Turan [s.290-304] ............................................... 510

    Bir Akhun Prensi Tarhan Nizek / Prof. Dr. Enver Konukçu [s.305-310] ......................... 534

    VII-IX Yüzyıllarda Güney Hazar Bölgesinde Hükümranlık Süren Türk Sulî Hanedanı / Dr. Farda Asadov [s.311-316] .................................................................................................. 545

    B. Türkler, Emeviler ve Abbâsîler ................................................................ 557

    Emevîler Dönemi Sonuna Kadar Müslüman Arapların Türklerle Ġlk Münasebetleri / Prof. Dr. Ġrfan Aycan [s.317-323] ................................................................................................ 557

    Emeviler Dönemi Türk-Arap ĠliĢkileri ve Türklerin ĠslâmlaĢma Sürecinin BaĢlangıcı / Yrd. Doç. Dr. Âdem Apak [s.324-335] ............................................................................... 571

    Türkler ve Ġslâm Dünyası / Yrd. Doç. Dr. Mevlüt Koyuncu [s.336-351] .......................... 596

    Abbâsîler Dönemi Türklerin Siyasî Faaliyetleri / Mahmut Karapınar [s.352-363] ......... 627

    Abbâsîler Döneminde Türklerden OluĢturulan Ordu: Hassa Ordusu / Yrd. Doç. Dr. Mehmet Azimli [s.364-374] ................................................................................................ 651

    VIII-X. Yüzyıllarda Abbâsî Ordusundaki Türk Muhafızların Sayısı ve Onlar Ġçin Yapılan Harcamalar / Dr. Farda Asadov [s.375-380] ..................................................................... 676

    Fâtımîler Devleti'nde Türkler / Dr. Aydın Çelik [s.381-387] ............................................. 688

  • 7

    VII. Yüzyılda Arapların ve XI. Yüzyılda Türklerin Orta Doğu Fetihlerinin KarĢılaĢtırılması / Ruth A. Miller [s.388-393] ................................................................................................ 702

    C. Ġdil Bulgar Hanlığı ve Saciler .................................................................. 714

    Ġdil (Volga) Bulgar Hanlığı'nda Ġslâmiyet / Prof. Dr. Nesimi Yazıcı [s.394-408] ............. 714

    Ġdil Havzasındaki Ġlk Ġslâm Devleti: Ġdil Bulgar Devleti / Prof. Dr. Zufar Z. Miftakov [s.409-416] .......................................................................................................................... 741

    Sacoğulları / Prof. Dr. Hakkı Dursun Yıldız [s.417-442]................................................... 755

    YĠRMĠBĠRĠNCĠ BÖLÜM, KARAHANLILAR .................................... 804

    Karahanlılar Tarihi / Prof. Dr. ReĢat Genç [s.445-459] .................................................... 804

    Karahanlılar / Prof. Dr. Jürgen Paul [s.460-468] .............................................................. 830

    Karahanlılar ve Uygurlar / Dr. Erkin Emet [s.469-476] .................................................... 847

    YĠRMĠĠKĠNCĠ BÖLÜM, GAZNELĠLER ............................................. 859

    Gazneliler / Prof. Dr. Erdoğan Merçil [s.479-508] ............................................................ 859

    Yeni Bir Türk Ġslâm Devleti Modeli Olarak Gazneliler / Yrd. Doç. Dr. Hanefi Palabıyık [s.509-521] .......................................................................................................................... 909

    Gaznelilerin Hindistan Hâkimiyetleri / Prof. Dr. Salim Cöhce [s.522-525] ..................... 925

    YĠRMĠÜÇÜNCÜ BÖLÜM, OĞUZLAR-TÜRKMENLER ................... 929

    Sir Derya (Ceyhun) Boylarından Anadolu'ya: Oğuzlar (Türkmenler) / Prof. Dr. Salim Koca [s.529-551] ................................................................................................................ 929

    Türkmenler / Dr. Cem Tüysüz [s.552-579] ........................................................................ 963

    Türkmen Adı, Manası ve Mahiyeti / Prof. Dr. Ġbrahim Kafesoğlu [s.580-584] .............. 1001

    Oğuz Boyu ve 1040 Yılına Kadarki YükseliĢi / Doç. Dr. Omid Safi [s.585-594] ........... 1009

    YĠRMĠDÖRDÜNCÜ BÖLÜM, BÜYÜK SELÇUKLU ĠMPARATORLUĞU ....................................................................... 1021

    A. Büyük Selçuklu Siyasî Tarihi ................................................................ 1021

    Büyük Selçuklu Ġmparatorluğu Tarihi / Prof. Dr. Erdoğan Merçil [s.597-633] ............. 1021

    Selçuklu Devrinin Özellikleri / Prof. Dr. Mehmet Altay Köymen [s.634-638] ............... 1075

  • 8

    Tuğrul Bey Zamanında Selçuklu-Abbâsî ĠliĢkileri / Yrd. Doç. Dr. Süleyman Genç [s.639-658].................................................................................................................................... 1082

    Ġlk Selçuklu-Abbâsî ĠliĢkileri / Yrd. Doç. Dr. Hasan Hüseyin Adalıoğlu [s.659-668] .... 1107

    Selçuklular-Abbâsî Halifeliği ĠliĢkileri / Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Kayhan [s.669-677] ... 1120

    Malazgirt Zaferinden Önce Doğu Anadolu'ya Yapılan Türk Akınları / Yrd. Doç. Dr. Ahmet Toksoy [s.678-693] ............................................................................................... 1133

    BaĢlangıcından Malazgirt SavaĢına Kadar Selçuklu-Bizans Münasebetleri / Yrd. Doç. Dr. Erol Kürkçüoğlu [s.694-704] ..................................................................................... 1156

    Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan'ın Kafkasya Politikası / SavaĢ Eğilmez [s.705-712] ........................................................................................................................................... 1171

    Selçuklu-Gürcü ĠliĢkileri / Yrd. Doç. Dr. Nebi GümüĢ [s.713-721] ................................ 1183

    Orta Çağ Gürcü Kaynaklarında Türkler / Doç. Dr. Yunis Nesibli [s.722-730] .............. 1193

    Selçukluların Altın Çağında Siyasî Kriz ve Müslüman Bürokratlar: MelikĢah Ġktidarının DoğuĢu / Dr. Lık Arifin Mansurnoor [s.731-744] ............................................................ 1204

    Fâtımî-Selçuklu Münasebetleri / Dr. Aydın Çelik [s.745-752] ....................................... 1221

    Selçuklu-Fâtımî Halifeliği ĠliĢkileri / Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Kayhan [s.753-759] ......... 1231

    Kirman Selçukluları / Prof. Dr. Erdoğan Merçil [s.760-763] .......................................... 1241

    Suriye Selçuklu Melikliği / Prof. Dr. Ali Sevim [s.764-777] ........................................... 1247

    Ortadoğu'da Selçuklu Varlığı / Dr. Hilâl Sürsal [s.778-785] .......................................... 1266

    Irak Selçukluları (1120-1194) / Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Kayhan [s.786-794] .................. 1275

    Moğol Ġstilasına Kadar Irak Türkleri / Prof. Dr. Fazıl Bayat [s.795-802] ....................... 1286

    C. Atabeylikler ...................................................................................... 1297

    Zengiler (1127-1233) / Doç. Dr. Gülay Öğün Bezer [s.803-813] .................................... 1297

    Ġmaduddin Zengî ve Musul Atabeyliği / Prof. Dr. Fazıl Bayat [s.814-824] .................... 1312

    Musul ve Halep Atabeyi Nureddin Mahmud / Yrd. Doç. Dr. Mustafa Eğilmez [s.825-835] ........................................................................................................................................... 1326

    Musul ve Halep Atabeyi Mevdûd ve Zamanı / Prof. Dr. Bahattin Kök [s.836-839] ...... 1343

    Erbil Atabeyliği / Prof. Dr. Fazıl Bayat [s.840-845]......................................................... 1348

    Böriler (DimaĢk Atabeyliği) (1104-1154) / Doç. Dr. Gülay Öğün Bezer [s.846-855] .... 1355

    Muzafferüddin Gökböri'nin Siyasî ve Sosyal Faaliyetleri / Abdullah Ekinci [s.856-863] ........................................................................................................................................... 1369

  • 9

    Begteginliler: Erbil'de Bir Türk Beyliği (1132-1233) / Doç. Dr. Gülay Öğün Bezer [s.864-870].................................................................................................................................... 1380

    Azerbaycan Atabeyleri (Ġldenizliler) (1146-1225) / Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Kayhan [s.871-879].................................................................................................................................... 1389

    YĠRMĠBEġĠNCĠ BÖLÜM, HAREZMġAHLAR ............................... 1400

    HarezmĢahlar Devleti / Prof. Dr. Abdülkerim Özaydın [s.883-896] .............................. 1400

    Moğol Ġstilası Dönemine Kadar Kıpçaklar ve HarezmĢahlar Devleti / Aydın Usta [s.897-903].................................................................................................................................... 1421

    Moğol Ġstilası ve HarezmĢahlar Ġmparatorluğu'nun YıkılıĢı / Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ali Çakmak [s.904-916].......................................................................................................... 1430

    HarezmĢahlar ve Doğu Anadolu / Yrd. Doç. Dr. Hasan Geyikoğlu [s.917-925] ........... 1448

  • 10

    ONDOKUZUNCU BÖLÜM

    B. Türk Devletlerinde Kültür ve Sanat

    Ġskit Kültürü / Doç. Dr. Ġlhami DurmuĢ [s.15-25]

    Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

    GiriĢ

    Kültür kelimesi köken itibariyle Latincede ―toprağı iĢleme‖ demektir. Bundan dolayı yerleĢikliği

    ifade etmektedir. Bu kelime hususileĢtirilmek suretiyle, ilkel kültür, ileri kültür, beĢeri kültür, teknik

    kültür, yerleĢik kültür, aĢiret kültürü, kültür kavimleri, tabiat kavimleri vb. olmak üzere de

    kullanılmıĢtır.1 Bu tabirler kültürü anlayabilmek için yetmemektedir. Ancak, yukarıda belirtilen hususi

    tabirler büyük ölçüde yaĢanılan coğrafyayla bağlantılı görüĢ belirtmeye imkân vermektedir.

    Çünkü yaĢanılan kültür coğrafyaları kültürel farklılıklarda önemli bir unsur olarak karĢımıza

    çıkmaktadır.

    Yeryüzünde insanlar, yaĢadıkları coğrafi çevrenin baĢlıca üç doğal kaynağı olan; orman, hayvan

    yetiĢtirme ve tarım imkânlarını değerlendirerek hayatlarını sürdürebilmiĢlerdir. Eski çağlarda ilk

    kültürler de kendi bölgelerinin Ģartları içinde özlülük kazanacaklarından, orman kavimleri ―asalak‖

    kültürü (avcılık, devĢiricilik), ziraate elveriĢli yerlerde oturanlar ―köylü‖ kültürünü (çiftçilik) ortaya

    koymuĢlar, bozkırdakiler ―çoban‖ kültürünü (besicilik) meydana getirmiĢlerdir.2

    Bozkır kültürü özü itibariyle diğer göçebe kültürlerinden farklılık göstermektedir. Çünkü çöl

    göçebeleriyle bozkırlıların hayat tarzları birbirinden farklılık göstermektedir. Çöl göçebeliğinin ana

    unsuru devedir. Bozkır konar-göçerliğinin ana unsuru ise attır. At bu kültüre dinamizm kazandırmıĢ

    olup, adı geçen kültür ―kuvvet, hareket ve sürat‖ üzerine kurulmuĢtur.3 Bozkırlılar atın hızı ve demirin

    vurucu gücü sayesinde geniĢ coğrafyalara yayılmıĢ ve oralarda hakimiyet kurabilmiĢlerdir.

    Bozkırlarda göçebe kültürünün en yüksek derecesi olan ―atlı kültür‖ geliĢmiĢtir. Dünya tarihinde

    önemli yeri olan bozkır devletleri bozkır coğrafyası üzerinde ortaya çıkmıĢtır. Ural ve Altay Dağları

    arasında uzanan bozkır bölgesi büyük atlı kültür dairesinin merkezi olmuĢ, hayvan besleyen atlı

    bozkırlıların uygarlığı buradan çevreye yayılmıĢtır. Kemik kültürüyle birlikte, Ural-Altay kavimleri ilk

    olarak hayvan beslemeye baĢlamıĢlardır. Bu olay uygarlık tarihinin önemli bir aĢaması sayılmıĢtır. Ġlk

    defa köpeği ve ren geyiğini evcilleĢtirip besleyenler bu kavimler olmuĢtur. Bu eski göçebe kültürü

  • 11

    daha yeni bir aĢama olan at besleme kültürünü doğurmuĢtur. Sonraları at besleme bozkırlarda bütün

    hayatın temeli olmuĢ, yalnız yük taĢımakta değil, avcılık ve beslenme konusunda da ondan çok

    yararlanılmıĢtır.4 Atın ehlileĢtirilmesi ve atlı-çoban kültürünün ortaya çıkmasıyla birlikte insanlık

    tarihinde ulaĢılan bu baĢarı, diğer kültürlerin geliĢmesinde fevkalade sonuçlar doğurmuĢtur. Tarihi

    bağlantıların gösterdiği gibi, büyük devlet esası için gerekli Ģartlar bu sayede belirebilmiĢtir.5

    Hareketli hayat tarzının, özellikle atlı yaĢayıĢın ortaya çıkıĢı ve geliĢiminde bozkırlar önemli bir

    yer tutmuĢtur. Bozkırlının sürülerini otlatabilmesine imkân veren otu bol otlaklar bu kültürün

    geliĢmesine büyük ölçüde katkıda bulunmuĢtur.6 Bu cümleden olarak at yetiĢtiriciliği zamanla önemini

    artırarak, bozkırlının hayatında daha da fazla kıymet kazanmaya baĢlamıĢtır. At bozkır insanının

    sosyal, siyasi, ekonomik, kültürel ve dini hayatında önemli bir yer tutmaya baĢlamıĢtır.7

    Ġskitler de bozkırlarda bu atlı kültürün en önemli temsilcileri olmuĢlardır. Onların kültürlerinin

    oluĢumu ve geliĢimi doğrudan kendi kültür coğrafyalarıyla bağlantı olmuĢtur. Hareketli hayat tarzının

    izleri onlara ait bütün kültür unsurlarında dikkati çekmektedir.

    A. Ġskitlerde Ġdari Yapı ve Askeri TeĢkilat

    Kuzeydoğu istep bölgesi yüksek Pamir, Tiyen-ġan, Altay dağ kolları ve Batı Türkistan üzerinden

    batıya ve AĢağı Tuna bölgesine kadar bütün Güney Rusya‘ya yayılmaktadır. Batıda Silezya‘ya kadar

    uzanan bu bölgenin Doğu Türkistan ve Gobi bölgesiyle olan bağlantısı doğudaki çok sayıda geçitle

    kurulabilmektedir. Bu bölgenin doğusunda geniĢ çöller vardır. Öte yandan batıda, doğunun aksine

    oldukça verimli topraklar bulunmaktadır. Daha eski zamanlarda bu bölgenin kuzeye doğru bataklıklar

    ve sık ormanlarla kaplı olduğu bilinmektedir. Güneye doğru uzanan geniĢ sahalar Hazar denizi ve

    Karadeniz, geri kalan kısımlar ise Ġran‘daki dağlık arazinin yükselen dağ dalgaları ve Kafkas

    silsilesiyle sınırlanmıĢtır. Batı Türkistan istep bölgesi ile Ġran‘daki dağlık arazi arasında nispeten sıkı

    bir bağlantı bulunmaktadır.8 Ġskitler yukarda adı geçen coğrafyaya yayılmıĢlar, hatta onlar,

    Herodotos‘un bildirdiğine göre yirmi sekiz yıl Yukarı Asya‘da hakimiyet kurmuĢlardır.9 Ġskitlerin Ön

    Asya‘da Filistin‘e kadar gittikleri de düĢünülürse, ne kadar geniĢ bir coğrafyaya yayılmıĢ oldukları

    anlaĢılır.

    Ġskitlerin bu kadar geniĢ bir coğrafyada tek hükümdar tarafından idare edilmelerinin zorluğu

    ortadadır. Bundan dolayı idari yapıları yayıldıkları coğrafyanın geniĢliğinden etkilenmiĢtir. Askeri

    teĢkilatları da onların sürekli yeni topraklar elde etmeleri ve farklı kavimlerle mücadeleye girmeleri

    sonucunda geliĢmiĢtir. Ġskitlerin askeri yönden gücünü antik yazar Thukydides Ġskitlerle Avrupa

    devletleri teker teker ele alındığı takdirde, Asya da dahil hepsi birleĢmiĢ halde hareket ederek Ġskitlere

    karĢı durabilecek bir kavmin olmadığını belirtmektedir.10 Buradan Ġskitlerin askeri yönden ne derece

    güçlü olduklarını anlayabilmekteyiz.

    1. Ġskitlerde Ġdari Yapı

  • 12

    Yukarıda da belirttiğimiz üzere, Ġskitler çok geniĢ bir coğrafyaya yayılmıĢtır. Ġskitlerin üç gruptan

    oluĢtuğu Darius‘un yazıtı NR a 3‘ten anlaĢılıyor. Bunlar Saka haumavarga, Saka tigrakhauda ve

    Karadeniz Ġskitleri olan ―Denizin ötesindeki Sakalar‖dır.11 Bu grupların baĢında reisleri bulunuyordu.

    Bu durum Ġskitlerin birden fazla hükümdar tarafından yönetildiğini ortaya koymaktadır. Herodotos,

    Darius‘a karĢı Ġskitlerin memleketlerini savunmak için yapmıĢ oldukları hazırlıklardan bahsederken, üç

    Ġskit hükümdarı ya da beyinden bahsetmektedir. Bunlardan birisinin adını Skopasis, diğer grubun

    baĢında bulunanın Ġdanthyrsos ve onun ordusuyla ordusunu birleĢtirenin adının ise Taxakis olduğunu

    bildirmektedir.12 Yine Herodotos‘un bildirdiğine göre, Pers Kralı Darius Ġskit hükümdarı Ġdanthyrsos‘a

    elçi göndermiĢ ve Ġskit hükümdrı da Darius‘a elçi göndermiĢtir.13 Buradan Ġskitlerin hükümdarının

    Ġdanthyrsos olduğu ve diğerlerinin ordu komutanları olduğu düĢüncesi de çıkarılabilir. Junge‘nin

    Polyen‘e dayanarak verdiği bilgilere göre, Darius üç bölüme ayrılmıĢ olan Ġskitlere karĢı savaĢ

    açtığında, Ġskit hükümdarları Sakesphares, Homarges ve Thamyris bir yerde vaziyeti istiĢare

    etmiĢlerdir.14 Homarges Herodotos‘un Sakai Amyrgioisi‘yle Ģüphesiz aynıdır.15 Hornarges, Saka

    haumavarga ve diğeri Thamyris, Massaget hükümdarı adı Thomyris‘i hatırlatıyor ve Hekataios‘a göre

    Grekler tarafından Massaget olarak adlandırılan grup, Saka tigrakhauda olduğundan,16 Thamyris‘in

    Saka tigrakhaudanın hükümdarı olduğu anlaĢılıyor.

    Deniz‘in ötesindeki Sakaların, yani Karadeniz Ġskitlerinin hükümdarının Ġdanthyrsos olduğu ve

    Darius‘un ona elçi gönderdiği Herodotos tarafından belirtilmektedir. Ancak yukarıda adı geçen üç Ġskit

    hükümdarının Darius‘un seferinden önce durumu mütalaa ettikleri düĢünülürse, Sakesphares‘in

    Karadeniz Ġskitlerinin hükümdarı olduğu ve onun Ġdanthyrsos‘tan bir önceki hükümdarları olması

    gerektiği kanaati hasıl oluyor.

    Ġskitlerin birbirlerinden farklı coğrafyalarda yaĢayan üç ayrı hükümdarlığa ayrılmalarına rağmen,

    onların hükümdarlarının bazı durumlarda bir araya gelmeleri ve mevcut durumu müzakere edip, ortak

    karar almaları, aralarında bir birlik Ģuurunun olduğunu göstermektedir.

    Bu üç grubun hükümdarlarından baĢka, her grubun kendi içerisinde kabile reislerinin ve klan

    prenslerinin de idarede söz sahibi oldukları anlaĢılmaktadır. Ġskit idari sisteminin hiyerarĢik bir sıra

    takip ettiği de anlaĢılmaktadır.17 Hükümran Ġskitlerin kabile reisliğinin, babadan oğula geçmesi

    usulünün taraftarı olmalarına rağmen, akraba kabileler, liderlerini, seçim yoluyla iĢ baĢına getirmeyi

    tercih etmiĢ gibi görünüyorlar. Pazırık‘ta ölmüĢ kabile reislerinin istisnai bir Ģekilde uzun boylu oluĢları,

    kabile mensuplarının reislik vazifesi için gerekli bir vasıf olan üstün zekâlılığın yanı sıra, fiziksel

    üstünlüğü de nazarı dikkate almıĢ olduklarının bir iĢareti olarak kabul edilebilir.18

    Ġskit idare sistemi, onların hayat tarzıyla da yakından alakalı görünmektedir. Ġskit idarecilerinin

    dıĢ siyasetleri yanında iç siyasetleri de söz konusudur. Ġskit idarecilerinin iç siyasetle ilgili en büyük

    problemleri, muhtemelen ana grup ile sayı bakımından daha az olan gruplar arasında, otlak

    alanlarının adaletli bir Ģekilde taksim edilmesiydi. Bu problemleri çözebilen kabile ve klan prensleri

    uzun süre iĢ baĢında kalmayı baĢarmıĢlardır.19

  • 13

    Ġskit hükümdarlarının adlarının kronolojik bir sıraya göre elimizde yeterli malzeme olmadığından

    verememize ve bir takım ayrıntıları açıklığa kavuĢturamamıza rağmen, onlarda hükümdarlardan

    baĢlamak üzere, kabile reisleri klan prenslerine kadar içeride huzuru sağlama ve dıĢarıda düĢmanlara

    karĢı güçlü olma ve yeni otlaklar elde etme siyasetinin varlığını görebiliyoruz. Hatta baĢta da ifade

    edildiği üzere, üç ayrı grup halinde bulunan Ġskitlerin hükümdarlarının bir araya gelerek ortak karar

    alabilmeleri ve mevcut durumu rahatlıkla müzakere edebilmeleri düĢmana karĢı birleĢebildiklerini

    ortaya koymaktadır.

    2. Ġskitlerde Askeri TeĢkilat

    Ġskitler yayıldıkları çok geniĢ coğrafyada, değiĢik kavimlerle karĢılaĢmıĢlar ve onlarla mücadele

    etmiĢlerdir. Onlarda askerlik ve ordu bulundukları hayat Ģartları içerisinde hep ön plana çıkmıĢtır.

    Ġskit ordusunun büyük bir bölümünü atlılardan meydana gelen süvari sınıfı oluĢturmuĢtur. Ġskit

    askeri organizasyonunun ana kolunu bu süvari sınıfı meydana getirmiĢtir. Ġskit atlıları eyer

    kullanmıĢlardır. Bu özellikleri, onların Grek ve Roma gibi süvari birlikleri bulunan devletlere karĢı

    büyük bir avantaj sağlamıĢtır.20 Ġskitlerin kullandığı atların iskeletleri arkeolojik kazılar sonucunda

    kurganlardan çıkarılmıĢtır. Kuban bölgesinde bulunan kurganlarda çok sayıda at iskeleti ortaya

    çıkarıldığı gibi, Altay bölgesinde ġibe kurganında on dört, Pazırık kurganlarında sayıları yedi ile on

    dört arasında değiĢen at gömüleri ortaya çıkarılmıĢtır.21 Bunlar binek hayvanları da dahil ölen beyin

    hayatı boyunca sahip olduğu hayvanlardı. ĠnanıĢa göre bey bunları öldüğü zamanda

    kullanmaktaydı.22

    Ġskitlerin ordusu bozkır savaĢ taktiğini en iyi Ģekilde uygulamaktaydı. Bu, Darius‘un Ġskitler

    üzerine yaptığı seferde açıkça görülmektedir. Darius, Ġskit topraklarına vardığında Ġskit ordusu iki

    gruba ayrılmıĢ ve geriye doğru çekilmiĢtir.23 Bu çekilme esnasında Ġranlıların faydalanabilecekleri

    bütün kaynakları kurutmuĢlardır24 Ġskitler Ġranlıların Ġskitya‘da daha fazla kalmalarını sağlamak ve

    onları güç duruma düĢürmek istemiĢlerdir.25 Böylece düĢmanı daha içerilere çekerek yormayı, onları

    oyalayarak orada daha fazla zaman geçirmelerini, önlerinden çekilirken su alabilecekleri kuyuları

    doldurarak, otları biçerek ve çekildikleri yerleri yakarak Perslerin ve hayvanlarının aç ve susuz

    kalmasını sağlamıĢlardır. Bunun sonucunda durumun kötüye gittiğini gören Darius, mecburen

    çekilmek zorunda kalmıĢtır. Bu durum dahi Ġskitlerin askeri kabiliyetlerini ve planlı bir harp taktiği

    içerisinde hareket ettiklerini göstermektedir.

    B. Ġskitlerin Dili ve Yazısı

    Ġskitlerin dili hakkında bir çok çalıĢma yapılmıĢtır. Malzeme yetersizliği, Ġskitlerin dili üzerinde

    yapılan çalıĢmalardan istenilen sonuçların çıkarılabilmesine mani olmaktadır. Ġskitlerin dili yanında

    yazılarının olup olmadığı da önemli bir mesele olarak zihinleri meĢgul etmektedir. Yazı

    Mezopotamya‘dan Anadolu‘ya Ġran‘a ve hatta batıda Yunanistan‘a kadar yayılmıĢken, bu dönemde

    Urartulular, Persler çivi yazısını öğrenmiĢlerken, hatta Urartuluların bir de resim yazısı varken, ―Ġskitler

  • 14

    acaba yazıyı bilmiyorlar mıydı?‖ sorusu akla gelmektedir. Ġskitlerin çivi yazısı kültür sahası içerisinde

    uzun süre kalmaları ve bu coğrafyadaki kavimlerle temasta bulunmaları, onların yazıyı öğrendikleri ve

    kullandıklarını düĢünmemizi mümkün kılmaktadır. Bu fikri Sus ve çevresinde bulunan çivi yazılı

    metinler de desteklemektedir.

    1. Ġskitlerin Dili

    Ġskitlerin hangi dili konuĢtukları bir mesele olarak karĢımızdadır. Elde bulunan kaynaklar

    Ġskitlerin dili hakkında bazı ipuçları vermektedir. Ġskitlerin dili hakkında bilgileri çivi yazılı metinlerden

    ve antik Grek kaynaklarından öğrenmekteyiz.

    Ġskitlerin dili hakkında en önemli bilgileri Sus‘tan bulunmuĢ olan çivi yazılı metinler vermektedir.

    Bu dağınık olarak bulunmuĢ metin parçalarında fillerin hemen hemen tamamı Türkçedir. Kelimelerin

    büyük çoğunluğu ise Türk lehçelerinde kullanılmıĢ ve halen kullanılmaktadır. Dağınık olarak bulunmuĢ

    bu metinlerde anira, onamak; arat, oturmak; daldu, doldurmak; du, dutmak, tutmak; git, götürmek,

    götürtmek; kappika, kapama; katzavana, kazımak; kutta, katmak; piri, barmak, varmak; rilu, yazmak;

    tartinta; tartınmak; taufa, dayamak; tiri, deymek vb. filler bulunmaktadır.26 Aynı metinlerde çok sayıda

    Türkçe kelime bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak Ata, Attata, Attati, Atta; ati, orta; ativa, ortasında;

    atzaka, uzak, uzun; balu, baru; garni, gemi; gik, gök; karata, kart; kiçi, kiĢi; çagri, oğul; vitavana, öte

    yana; taka, tuğ; ufarri, öbürü; yal, yol; vurun, yer, urun vb verilebilir.27

    Sus‘tan bu metinlerin tahlili sonucunda Mordtmann, bu lisani delillere dayalı olarak Sakaların

    Türk-Ugor dil köklü bir halk olduğunu, yani Ural-Altay dilinin kolları olan Fin-Ugor ve Türk-Tatar dilinin

    henüz ayrılmadığı zamandan olduğunu kabul etmektedir. Darius‘un yazıtında adı geçen Saka

    haumavarga ve Saka tigrakhaudanın da arî kavimlerden olmadığını kabul etmesine rağmen, ―Qui

    trans mare habitant‖, yani Deniz‘in ötesine geçmiĢ olan Sakaları bu gruba dahil etmemektedir.28

    Oysa Kral Darius Ġskitler üzerine sefer yapmadan önce, Ġskit hükümdarları Sakesphares, Homarges

    ve Thamyris bir yerde toplanıp vaziyeti görüĢmüĢlerdir.29 Daha önce de üzerinde durduğumuz ve

    hangi Saka gruplarına mensup olduklarını belirlemeye çalıĢtığımız hükümdarlar rahatlıkla mevcut

    durumu görüĢebilmiĢlerdir. Bu, ancak üçüncünün de aynı dili konuĢmuĢ olmalarıyla açıklanabilir.

    Herodotos Ġskitlerin dini inançları ve Tanrılar alemiyle ilgili bilgi verirken, Ġskitlerin Hestia‘ya

    Tabiti, Zeus‘a Papaios, Toprak‘a Api, Apollon‘a Qitosyros, Aphrodite‘ye Artimpasa, Poseidon‘a

    Thamimasadas dediklerini bildirmektedir.30 Bunlardan en büyük Tanrı olan Papaios‘un Türkçe Baba,

    Dede, Ata, Babir, Bayat; Thamimasadas‘ın Denizin Atası; Artimpasa‘nın Erdem PaĢa, Tabiti‘nin Tapıt;

    Oitosyros‘un Gongos, güneĢ olduğu kabul edilmektedir.31 Api kelimesi de Türkçe bir kelimeyi

    hatırlatmaktadır. Hemen hemen bütün Türk lehçelerinde Ebi, Ebe kelimesi doğuran kadın

    manasındadır.32 Ġskitlerin kullanmıĢ olduğu coğrafi adlar da Türkçe ile irtibatlandırılmıĢtır. Örnek

  • 15

    olarak, Temerinda, Denizin Anası; Karumpaluk, Balık Gölü; Graucausus, Akkar; Silyn, Körfez vb.

    verilebilir.33

    Pers kaynaklarında Deniz‘in ötesindeki Sakalar olarak adlandırılan Ġskitlerin dilinden kalan gerek

    Tanrı ve gerekse coğrafya adları Türkçe ile irtibatlı görünmektedir. Ġskit coğrafyasında Ģüphesiz baĢka

    dilleri konuĢan topluluklar olmasına rağmen, Ġskitlerin dilinin Türkçe ile irtibatlı bir dil ya da

    Mordtmann‘ın Saka tigrakhauda ve Saka haumavarga için kabul ettiği üzere Fin-Ugor ve Türk-Tatar

    dil kollarının birbirinden henüz ayrılmadığı bir dönemde oluĢmuĢ bir dil olduğu düĢüncesi Deniz‘in

    ötesindeki Sakalar, yani Karadeniz Ġskitleri için de geçerlidir.

    Ġskitlerin dili hakkında fikir verebilecek bir yazı da Kazakistan‘da Alma-Ata yakınlarında Esik

    kurganından çıkarılmıĢtır. Küçük bir kap üzerindeki yazı deĢifre edilmiĢtir. Altay Amancalov bunu,

    ―Aya, sana oçuk Bez çok, bugün icra azuk‖ Ģeklinde okumuĢtur.34 Bilim aleminde ençok kabul edilen

    transkripsiyonu Olcas Süleymanov yapmıĢtır. Bu yazıyı, ―Khan uya üç otuzı yok boltı utıgsa tozıldı‖

    Ģeklinde okumuĢ ve ―Han‘ın oğlu yirmiüç yaĢında yok oldu (Halkın?) adı sanı da yok oldu‖ diye

    günümüz Türkçesine aktarmıĢtır.35 Sakalara atfedilen Esik kurganından çıkarılan bu yazının dilinin

    Türkçe olarak kabul edilmesi de Sakaların dilinin Türkçe olduğunu göstermek bakımından büyük

    önem taĢımaktadır.

    Gerek çivi yazılı metinler, gerek Ġskitlerin kullandığı bazı kelimeleri veren antik Grek kaynakları

    ve gerekse Esik kurganından çıkarılan yazı Ġskitlerin dili hakkında kısmen de olsa bir hükme

    varmamızı mümkün kılmaktadır. Bundan dolayı Ġskit dilinin Türkçe ile bağlantılı olduğunu söylememiz

    mümkün olmaktadır.

    2. Ġskitlerde Yazı

    Çok geniĢ bir coğrafyaya yayılan Ġskitler Ön Asya‘ya da giderek orada belirli bir süre

    kalmıĢlardır. Gerek Herodotos‘un bahsettiği ve gerekse Sus ve çevresinde bulunmuĢ olan çivi yazılı

    metinlere dayanarak Mordtmann‘ın ileri sürdüğüne göre, onlar bugünkü Ġran ve hatta Anadolu içlerine

    kadar olan yerlerde nüfuzlarını hissettirmiĢlerdir. M.Ö. 7. yüzyılın baĢlarında Asur Ġmparatorluğu

    sınırına kadar ulaĢan Ġskitlerin36, M.Ö. 4. yüzyılın baĢlarında hâlâ Anadolu‘nun doğu kesiminde bir

    güç olarak bulunmaları37, onların çivi yazısı kültür sahasında ne kadar uzun bir süre kaldığını

    göstermek bakımından büyük önem taĢır.

    Bilim aleminde çivi yazısı olarak kabul edilen ve M.Ö. 3100 yıllarında Sumerliler tarafından icad

    edilmiĢ olan yazı etkisini miladi yıllara kadar sürdürmüĢtür.38 Bu yazı Mezopotamya sınırlarını aĢarak,

    Anadolu, Ġran ve Yunanistan‘a kadar yayılmıĢtır. Ġskitler Ön Asya‘ya doğru yöneldiklerinde bu yazı

    Asurlular, Persler ve Urartulular tarafından kullanılmaktaydı. Yani Ġskitler çivi yazısı kültür sahasına

    girmiĢler ve bu sahanın odak noktasında uzun sayılabilecek bir süre kalmıĢlardır.

    Ġskitlerin çivi yazısı kültür sahası içerisinde epeyce bir süre kalmaları bu yazıya yabancı

    kalmadıklarını göstermektedir. Sus‘ta bulunan yazıların, hakiki manada Türk olan Sakalara ait olduğu

  • 16

    Mordtmann tarafından belirtilmektedir. Ayrıca, bu yazıların dilini Türk-Ugor diliyle bağlantılı görmekte

    ve bunu Sakça olarak adlandırmaktadır.39 Bu metinler bize onların çivi yazısını öğrendiklerini ve bu

    kültür sahası içerisinde kullandıklarını göstermektedir.

    Kazakistan‘da Alma-Ata yakınında Esik kurganında bulunan runik yazı da büyük önem

    taĢımaktadır. Bu yazı hakkında değiĢik görüĢler beyan edilmiĢtir. Bazıları bu yazının ilgili küçük

    çanağın üzerine sonradan yazıldığını ileri sürmüĢtür.40 Bu görüĢü savunanların karĢısında

    Türkologlar, bu yazının Orhun-Yenisey tipinde olup, dilinin eski Türkçe olduğunu, Altay dilleri grubuna

    dahil bulunduğunu ve runik bir alfabe ile yazılmıĢ olduğunu ileri sürmektedir.41

    Esik kurganından çıkarılan horizontal yazı yirmialtı harften oluĢmakta ve Orhon-Yenisey

    yazılarını hatırlatmaktadır.42 Bu yazı önce de üzerinde durduğumuz üzere, Süleymanov tarafından

    ―Han‘ın oğlu yirmiüç yaĢında yok oldu (Halkın?) adı sanı da yok oldu‖ Ģeklinde günümüz Türkçesine

    aktarılmıĢtır.43 Yine ona göre burada kullanılan yirmialtı harf Göktürk metinlerinde kullanılan harflerin

    ilkel Ģekilleri olup, kullanılan kelimeler deyine Göktürkçede geçen kelimelerin eski Ģekilleridir.44

    Ġskitler çivi yazısı kültür sahasına ulaĢıp, Ġran‘dan Anadolu içlerine kadar nüfuz ettikleri ve

    burada bir müddet hâkimiyet kurdukları zaman zarfında çivi yazısını öğrenmiĢlerdir. Bunu açık bir

    Ģekilde Sus‘tan bulunmuĢ olan çivi yazılı metinler göstermektedir. Buradan ele geçirilen metinlerin

    dilinin de Türkçe ile bağlantılı olması ve Sakalara ait olduğunun belirlenmesi, onların çivi yazısını

    öğrendikleri ve kullandıklarını göstermektedir. Esik kurganından bulunan küçük bir çanağa yazılmıĢ

    olan yazının da runik yazı olduğu ve daha sonraki Göktürk yazısının öncüsü olduğu kabul

    edilmektedir. Esik kurganında bulunmuĢ olan bu yazının karakteri, kullanılan harfler ve Ģekilleri,

    Orhun-Yenisey yazısının karakteri, harfleri ve Ģekilleriyle karĢılaĢtırılmıĢ ve onların aynı olduğu

    belirlenerek, Esik kurganından bulunan yazının Orhun-Yenisey yazısının prototipi olduğu kabul

    edilmiĢtir.

    C. Ġskitlerin Dini

    Ġskitlerde bütün göçebelerde ve dağlı kavimlerde olduğu gibi ruha inanıĢ düĢüncesi köklü bir

    geleneğe bağlıydı. Hayatları boyunca tabiatla mücadele eden bu insanlar, zaman zaman bir takım

    korkunç veya garip tabiat hadiseleri ile karĢılaĢmıĢ ve açıklayamadıkları bazı Ģeyleri ruhlara

    atfetmiĢlerdir. Bu ruhları iyi ve kötü olmak üzere iki kısma ayırmıĢlardır. Bu ruhların bazıları onlara

    yardım etmekte, bazıları ise iĢlerini bozmaktadır.45 Ġskitlerin tapındıkları her varlık bir ruh

    taĢımaktadır. Ġskitlerin özellikle Greklerle temaslarından önceki dininde ġamanizm‘e ait unsurlar

    bulunmaktadır. ġamanizm, umumiyetle Sibirya‘daki kavimlerin dini inanıĢlarını ifade eden bir tabir

    olup, bu kelime Kuzey Asya halkları arasında büyücü sihirbaz manasına gelen Ģaman kelimesinden

    türemiĢtir.46

    Ġskit dininde ġamanizm‘le birlikte görünen unsurlar Türk-Moğol kültür tarihinde de görülmektedir.

    Çok geniĢ bir sahaya yayılmıĢ olan ve Türk-Moğol kültür tarihinin önemli bir bölümünü teĢkil eden

  • 17

    ġamanizm, 18. ve 19. yüzyıllarda Georgi, Banzarov ve ġaĢkov gibi bazı yazarlarca, eski bir din olarak

    gösterilmiĢtir. Buna karĢılık, aynı yüzyıllarda Hıristiyanlık taassubu ile hareket eden diğer bazı

    araĢtırıcılar ise, ġamanizm‘in bir din sayılmaması gerektiğini ileri sürmüĢlerdir. Onlara göre ġaman,

    bir sihirbaz, kötü ruhları koymak suretiyle hastalıkları iyileĢtirmeye çalıĢan bir üfürükçü ve nihayet

    gelecekten haber veren bir falcı veya kahinden baĢka bir Ģey olmadığı için, ġamanizm de bir din

    sayılmaz. 19. yüzyılın ikinci yarısında Radloff ve 20. yüzyılın ilk yarısında Anohin, Culloch ve diğer bir

    çok yazarlar ġamanizmi sadece Ural-Altay halklarının dini olarak göstermiĢlerdir. Bu inanıĢ üzerine

    geniĢ bir araĢtırma yapmıĢ olan Nioradze, ġamanizm‘de muayyen bir dini sistemden ziyade, dine

    doğru bir geliĢme safhası görmektedir. Ohlmarks‘a göre ise, ġamanizm tam manası ile bir din

    sayılmazsa da, yayıldığı yerlerde dinin yerini almıĢtır. Ayrıca, W. Schmidt de ġamanizmi baĢlıca Gök

    Tanrı ve Yer Tanrı unsurlarından oluĢan bir din olarak kabul etmektedir.47

    Ġskitlerde ruhlar aleminin dıĢında bir de Tanrılar alemi vardır. Ġskitlerdeki Tanrılar alemi

    anlayıĢında Greklerin büyük tesiri olmuĢtur. Bu tesir Ġskitlerin Karadeniz‘in kuzeyindeki coğrafyaya

    yerleĢtikleri ve Greklerle temas kurdukları zaman baĢlamıĢtır. Ġskit Tanrılar alemiyle ilgili bilgileri bize

    antik yazar Herodotos vermektedir. Fakat Herodotos‘un Ġskit Tanrılar alemi hakkında verdiği bilgiler

    oldukça sınırlıdır.

    1. Ġskit Tanrıları

    Yukarıda da bahsedildiği üzere, Ġskitlerde ruhlar alemi inancı yanında bir de Tanrılar alemi

    anlayıĢı vardı. Ġskitlerin Tanrılar alemine Grek Tanrılar aleminin çok fazla tesiri olmuĢtur. Ġskitlerin

    Tanrıları tabiatiyle Ġskitçe adlarla adlandırılmıĢtır. Herodotos, Ġskitlerin baĢta Hestia olmak üzere en

    büyük Tanrılarının Zeus ve Zeus‘un karısı olarak kabul edilen Toprak olduğunu bildiriyor. Sırasıyla,

    Apollon, Göksel Aphrodite, Herakles ve Ares‘in de yukarıda adı geçen Tanrılarla birlikte bütün

    Ġskitya‘da ululandıklarını belirtmektedir. Ayrıca Herodotos, Ġskit dilinde Hestia‘ya Tabiti, Zeus‘a

    Papaios, Toprak‘a Api, Apollon‘a Oitosyros, Göksel Aphrodite‘ye Artimpasa, Poseidon‘a

    Thamimassadas dediklerini de bildirmektedir.48

    Ġskitlerin polytheism dediğimiz çok Tanrılıkları Grekler‘in etkisi sonucunda ortaya çıkmıĢtır. Bu

    etkinin Doğu Ġskitlerine kadar ulaĢıp ulaĢmadığını tam olarak açıklığa kavuĢturamamıza rağmen,

    Greklerle temas kuran denizin ötesindeki Sakalarda, yani Karadeniz Ġskitlerinin de oldukça fazla

    olduğunu anlamamız mümkün olmaktadır. Elimizde bulunan yegâne kaynak Herodotos‘un eseri

    olduğundan, bu konuda ancak onun verdiği bilgilerle yetinmek zorunda kalıĢımız da bilgilerimizi

    sınırlamaktadır.

    2. Adak ve Kurbanlar

    Ġskitler Tanrılarına çeĢitli hayvanları adamıĢ ve kurban etmiĢlerdir. En çok kurban ettikleri

    hayvan ise attır.49 Herodotos Ġskitlerin kurban merasimleri hakkında da bilgi vermektedir.

  • 18

    Ġskitlerin kurban merasimlerinin her yerde aynı olduğunu, kurbanların ön ayaklarının bir ipe

    bağlandığını, kurbanı adayan Ģahsın onun arkasında yer aldığını ve elinde tuttuğu ipi çekerek hayvanı

    yere yıktığını bildirmektedir. Hayvan yere düĢünce, kurbanı hangi Tanrı‘ya sunuyorsa, ona dua

    ettiğini, sonra hayvanın boynuna bir ip doladığını, ipin arasına bir sopa soktuğunu, sopayı çevire

    çevire sıkarak kurbanı boğduğunu ve sonra onların onu yüzüp, etini piĢirdiklerini yazmaktadır.50

    Herodotos Ġskitlerin kesinlikle domuz kurban etmediklerini de bildirmektedir.51

    Herodotos, Masagetlerin de GüneĢ‘e at kurban etmelerinden bahsetmektedir ve bunu Ģu Ģekilde

    ifade etmektedir: ―Tapındıkları biricik Ġlah, GüneĢ‘tir. Ona atları kurban ederler ve bu suretle Ġlahların

    en süratlisine fani mahlûkatın en süratlisini takdim ettiklerine inanırlar‖.52 Vogullar, Ostjaklar, Votjaklar

    ve Altay Türklerinin buna benzer merasimlerde geyik, at ve sığır kurban ettikleri de bilinmektedir.53

    3. ġamanlar ve Sihir

    Eski Çağ kavimlerinin çoğunda bulunan ġamanlık Ġskitlerde de vardır. ġamanlar, umumiyetle

    kehanette bulunmak, büyü yapmak ve kurban kesmek gibi çeĢitli iĢler yapmaktaydılar. Fakat bu iĢleri

    ġaman olmayan kimseler de yapabilmekteydiler. Hakiki ġaman‘a ancak ruhlarla temasa geçilmek

    suretiyle halledilebilecek meseleler de müracaat edilmekteydi.54

    Ġskitlerde ġamanlık üzerine Herodotos önemli bilgiler vermektedir. O, Ġskitlerde pek çok falcının

    bulunduğunu ve onların ileride olacak Ģeyleri söğüt değneklerine bakarak haber verdiklerini

    bildirmektedir. Bunun için değneklerden büyük demetler meydana getirdiklerini, onları yere koyup

    dağıttıklarını, sonra değnekleri birer birer ayırarak gelecekte olacak Ģeyleri söylediklerini, konuĢurken

    değnekleri toplayarak bir demet haline getirdiklerini ve bu tür falcılığın onlara atalarından kalmıĢ

    olduğunu anlatmaktadır.55

    Ġskit toplumunda falcılar, yani Ģamanların önemli bir yeri vardı. Ġskit hükümdarı hastalandığı

    zaman falcılara müracaat edilmektedir. En iyi üç falcı getirtilmekte ve falcılar yukarıda belirtildiği üzere

    fala bakmaktadırlar. Falcılar hanedan üzerine birisinin yalan yere yemin ettiğini söylemektedirler. O

    Ģahıs getirilip, hükümdarın huzuruna çıkarılmaktadır. Kendisinin hanedan üzerine yalan yere yemin

    ettiğinden, hükümdarın hastalanmıĢ olduğunu söylerler. O Ģahıs bunu inkar edince, yine falcılar

    getirilmekte ve bunlar da yalan yere yemin suçlamasına katılırlarsa, o Ģahsın hemen kafası

    kesilmektedir. Adamı suçsuz çıkarırlarsa, yeni falcılar getirilerek, onlara da danıĢılmakta ve çoğunluk

    sanığı temize çıkarmıĢsa, ilk gelmiĢ olan falcı ölüme mahkûm edilmektedir.56 Onlar bir arabaya çalı

    çırpı doldurup, öküzler koĢulduktan sonra, elleri ve ayakları bağlı bir Ģekilde arabadaki odunların

    içerisine atılarak, odunlar ateĢe verilmekte ve ateĢten ürken öküzler hareket etmektedir. Çoğu kez

    öküzler de büyücülerle beraber yanmaktadır. Büyücülere verilen bu cezaya, eğer varsa, erkek

    çocukları da dahil edilmekte, sadece kızlarının yaĢamasına müsaade edilmektedir. Öküzler onları,

    koĢum kayıĢları yanıp, kendilerini kurtarıncaya kadar sürüklemektedir.57 Buradan da anlaĢılacağı

    üzere Ġskitlerde ġamanlığın son derece önemli olduğu, hastalanan hükümdarın tedavi edilmesinden

  • 19

    de anlaĢılmaktadır. Söğüt çubuklarıyla fala bakma usulü, günümüzde bir çok gayrimüslim Türk

    topluluğunda hâlâ görülmektedir.58

    4. Yemin ve Kan KardeĢlik Merasimleri

    Ġskitlerde yemin ve kan kardeĢlik merasimlerine de rastlanmaktadır. Bir çok konuda olduğu gibi

    bu konuda da Herodotos bize bilgi vermektedir. Herodotos‘un bildirdiğine göre; Ġskitler toprak bir

    kupanın içerisine Ģarap doldurmaktadır. Sonra yemin edecek olanlar bir sivri uçlu cisim ya da kılıç

    ucuyla derilerini çizerek, bu kabın içerisine kanlarını karıĢtırmaktadırlar. Sonra kabın içine bir pala,

    birkaç ok ve bir balta daldırmaktadırlar. Uzun bir dua okuduktan sonra yemin edip, sonunda yemin

    edenler ve orada ileri gelenler bu kaptaki kan karıĢtırılmıĢ Ģaraptan içmektedirler.59

    Yemin ve kan kardeĢlik merasimlerinin Ġskitlerden baĢka Hunlar, bir Ural-Altay kavmi olan

    Macarlar ve Kumanlar arasında da yaygın olduğu bilinmektedir.60 Hun hükümdarlarından Huhanye

    M.Ö. 1. yüzyılın ortalarında Çin elçileriyle anlaĢma yaptığı zaman Ģaraba kan karıĢtırarak içmiĢtir.61

    Daha pek çok toplumda kan karıĢtırma ve kan içme ananesi olmakla beraber, Ġskitlerde görülen bu

    hukuki antlaĢma ve kan bağlılığı esasına dayalı usul bu tür bağlılıkların en eski örneğidir.62

    Bu ananenin varlığı arkeolojik buluntularla da ispatlanmıĢtır. Kurganlardan bununla ilgili çok

    kıymetli pek çok eser çıkarılmıĢtır. Kul Oba‘da bulunan bir altın varak üzerinde yer alan bir Ġskitli Kul

    Oba‘da Voronez kurganında ve daha baĢka yerlerde sık sık rastladığımız kıymetli madenden yapılmıĢ

    oldukça süslü dini karakterli bir kan çanağı olması muhtemel bir kabı sağ elinde tutmaktadır. Sol eli

    ise, bir ok çıkarmak için okdanlığa uzanmıĢtır.

    Yine Kul Oba‘da bulunmuĢ olan baĢka bir altın kabartma üzerinde, birbirine sarılmıĢ iki Ġskitli,

    tek bir kaptan bu kutlu kan içkisini içmektedir. Aynı sahneye Solocha kurganında bulunan bir altın

    plaka üzerinde de rastlamaktayız.63

    D. Ġskitlerin Gelenek ve Görenekleri

    Ġskitlerin gelenek ve görenekleri hakkında bize en önemli bilgileri Herodotos ve Hippokrates

    vermektedir. Hippokrates Ġskitlerin yaĢadıkları coğrafya, yurtları, besledikleri hayvanlar, beslendikleri

    gıda maddeleri genel olarak yaĢayıĢları, birtakım alıĢkanlıkları hakkında kıymetli bilgiler vermektedir.

    Herodotos da Ġskitlerin yerleĢtikleri coğrafya, komĢuları, dinleri vb. özelliklerinin yanında onların

    gelenek ve göreneklerinden ve birtakım adetlerinden bahsetmektedir. Böylece Ġskitlerin gelenek ve

    göreneklerini bizzat Ġskit ülkesini dolaĢmıĢ olan antik yazarlar, Herodotos ve Hippokrates‘ten

    öğrenebiliyoruz.

    1. Ġskitlerde Hayat Tarzı

    Her toplumun kendine has bir hayat tarzı olduğu malûmdur. Ġskitlerin hayat tarzı da çoğu antik

    devir topluluklarından farklılıklar göstermektedir. Hippokrates‘in bildirdiğine göre, Ġskitler göçebe bir

  • 20

    kavimdir. Ġskitlerin yaĢadığı coğrafya, otlakları bol, rutubeti az bir ovadır. Sabit bir yerleĢim yerleri

    olmayan Ġskitler bu otlağı bol ovalıkta yaĢamaktadır. Arabalar içinde oturmaktadırlar. Bu arabaların en

    küçüklerinin dört, büyük olanlarının ise altı tekerleği bulunmaktadır. Arabaların dört bir tarafı ve

    üzerleri keçe ile kaplanmıĢ olup, bunlar ev Ģeklinde yapılmıĢtır. Bu arabaların bazıları iki odalı, bazıları

    da üç odalıdır. Bu arabalar soğuğa karĢı korunaklı olup, bunların içerisine yağmur ve rüzgar

    geçmemektedir.64

    Ġskitler baĢka bir yere giderken, kadınlar ve çocuklar iki ya da üç çift öküzün çektiği arabalarda,

    erkekler ise at üstünde onların yanında gitmektedir. Onları ise, koyun sürüleri, sığırlar ve atlar

    izlemektedir. Onlar hayvanlarına ot bulabildikleri sürece bir yerde kalmaktadır.65 Yukarıda da

    belirtildiği üzere sığır, koyun ve at besleyen Ġskitlerin ekonomisi hayvancılığa dayanmaktaydı. Bu

    durum onların hayat tarzıyla yakından alakalı gözükmektedir. At, sığır ve koyun besleyen Ġskitler,

    domuz beslemiyorlardı.66 Ġskitler hayat tarzlarının bir gereği olarak günlük hayatlarında piĢmiĢ etle

    beslenmekte, kısrak sütü içmekte ve kısrak sütünden yapılmıĢ bir çeĢit peynir yemekteydiler.67

    Ġskitler gelenek ve göreneklerine çok bağlı olup, yabancıların geleneklerine tamamen

    kapalıydılar.68 Ġskitlerin genç kadınları da ata binmekte, ok atmakta ve at üstünde kargı

    savurmaktaydılar. Ayrıca onlar üç düĢman öldürmedikçe evlenemiyorlardı.69

    Ġskitlerin bu gelenek ve görenekleri aynen Hunlar ve Göktürkler‘de de devam etmiĢtir. Ġskitler

    Türk kavimleri gibi kımız içmiĢler ve sütü kurutarak kurut yapmıĢlardır.70 Ġskitlerin hayat tarzı

    Hunlardan baĢlamak üzere daha sonraki Türk devletlerindeki Türk topluluklarının hayat tarzıyla çok

    büyük bir benzerlik göstermektedir.

    2. Ġskitlerde Ölü Gömme Adetleri

    Ġskitlerin günlük yaĢayıĢları ve alıĢkanlıklarından baĢka, ölen birisini gömerken tatbik ettikleri

    birtakım adetleri vardı. Herodotos Ġskitlerin ölülerini nasıl gömdükleri hakkında bilgi vermektedir. Ġskit

    hükümdarları için nasıl bir cenaze merasimi yapıldığını anlatmaktadır. O, hükümdar mezarlarının

    Gerrhos71 topraklarında olduğunu, oranın Borysthenes72 üzerinde gemilerin gidebildikleri son bölge

    olduğunu bildirmektedir. Ġskitler hükümdarları öldüğü zaman, o bölgede kare Ģeklinde büyük bir mezar

    kazmakta ve mezar hazır olduğunda ölü getirilmektedir. Gövdesi mumyalanan ölü bir arabaya

    konulmaktadır. Merasime katılanlar kulak memelerini kesmekte, saçlarını çepeçevre kazımakta,

    kollarını çizmekte ve burunlarını yırtmaktadır. Hükümdar mezara konulunca onunla beraber

    karılarından birisi, bir haberci ve atları da boğulup aynı mezara konulmaktadır. Kullandığı bazı

    eĢyalardan da birer tane konulmaktadır.73

    Ġskitlerden herhangi birisi öldüğü zaman ise, ölü en yakınları tarafından bir arabaya konulmakta

    ve öbür yakınlarına götürülerek dolaĢtırılmaktadır. Bu esnada kafilenin yanlarına geldiğini görenler

    yemek vermektedir. Kırk gün boyunca ölüler böylece birinden öbürüne gezdirildikten sonra

    gömülmektedir.74

  • 21

    Ġskitlerin ölü gömme adetleri arkeolojik buluntularla da ispatlanmıĢtır. Bunlara en güzel örneği

    Pazırık buluntuları oluĢturmaktadır. Buradan çıkarılan cesetler mumyalanmıĢ75 ve cesetlerin

    gövdeleri dövmeyle kaplanmıĢtır.76 Ayrıca buradan çıkarılan atların kulaklarına birbirinden farklı enler

    yapılmıĢtır. Bu niĢanların farklı olmaları, atların değiĢik kabileler tarafından hediye edilmiĢ olduğu

    kanaatini uyandırmıĢtır.77 Atların kuyruk ve yeleleri kesilmiĢtir. Bu Ģekil atların kuyruk ve yelelerinin

    kesilmesi eski Türklerde bir matem alametidir.78 Ayrıca bu atların aygır olması da Türk adetlerine

    uygundur.79

    E. Ġskit Sanatı

    Ġskitler hakkında yapılan araĢtırmalar bir tesadüfle baĢlar. 17. yüzyılın son çeyreğinde,

    Sibirya‘daki kurganlarda gizli kazılar yapan bazı defineciler çok kıymetli altın eserler ele geçirir. Durum

    1. Petro‘ya ihbar edilerek, eserlere el konulur ve söz konusu eserler St. Petersburg‘a götürülür.

    Koleksiyoncular ve sanatseverler, o zamana kadar hiç görmedikleri bu değiĢik tarzdaki ilgi çekici

    eserlere hayran olurlar. Bunun hemen ardından Sibirya ve Güney Rusya‘da bulunan benzer türden

    buluntular, bir yandan bu sanata olan ilginin daha da artmasına vesile olurken, öte taraftan da

    bunların, bir zamanlar Asya bozkırlarında yaĢamıĢ göçebelerin sanat eserleriyle olan benzerliğinin

    gündeme gelmesine sebep olurlar. Günümüzde ―Göçebe Hayvan Üslûbu‖ olarak tarif edilen bu zengin

    arkeolojik materyal ―Bozkır Kurgan Medeniyetleri‖nin baĢlıca tipik kültür ürünlerindendir.80

    Sanat eserlerinin ortaya çıkması üzerine General Melgunov 1763 yılında Sibirya‘ya ilk keĢif

    seyahatini yapmıĢ ve orada bulunan mezarları açmıĢtır. Bu durum bundan sonra yapılacak olan

    araĢtırmaların hızlanmasına sebep olmuĢtur. Bu mezarlardan insan ve at gömülerinin yanında birçok

    metal obje de meydana çıkarılmıĢtır. 1865 yılında Radloff Güney Altaylar‘da bulunan Katanda‘da

    kazılar yapmıĢtır.81 1924 yılında Doğu Altaylar‘da Pazırık vadisinde bulunan kurganlar, 1929 yılında

    Antropolog Rudenko tarafından kazılmıĢtır.82 Güney Rusya‘da yapılan kazılar sonucunda çok sayıda

    arkeolojik buluntu elde edilmiĢtir. Bunlar içerisinde Chertomlyk buluntuları önemli bir yer tutmaktadır.

    Burada bulunan objeler çeĢit olarak zengin olduğu gibi, sanat kalitesi bakımından da mükemmeldir.83

    Açılan pek çok kurgandan kendine has bir tarzda süslenen çok sayıda sanat eserinin

    çıkarılması, bilim adamlarını bu eserler üzerinde çalıĢmaya sevketmiĢtir. Bu sanat eserleri üzerinde

    yapılan çalıĢmalar devam etmekte olup, bugüne kadar yapılan çalıĢmalarda söz konusu eserlerin

    yayıldığı coğrafya, ortaya çıkıĢları, geliĢmeleri ve genel özellikleri ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır.

    1. Ġskit Sanatının DoğuĢu

    Ġskit sanat eserlerinin gün ıĢığına çıkmasıyla, Ġskit sanatı ve bu sanatın özünü oluĢturan

    ―Hayvan Üslûbu‖nun doğuĢu hakkında birtakım görüĢler ileri sürülmüĢtür. Bozkırda geliĢen, Orta Asya

    ve Ön Asya‘ya kadar yayılan ―Hayvan Üslûbu‖ geniĢ bir coğrafyaya yayılmıĢ insanların tabiatüstü

    kuvvetlere karĢı olan eğilimlerinden çıkmıĢtır.

  • 22

    Ġskit Hayvan Üslubu‘nun doğuĢu bunu meydana getiren toplulukların inançlarıyla yakından

    alakalıdır. Bunu gerçekleĢtiren insanlar manevi değerlere büyük ölçüde bağlıydılar ve bu değerlere

    sihir ve tılsımla ulaĢabileceklerini sanmaktaydılar. Bir insan ya da hayvan onlara fenalık yaptığında,

    eğer ondan öç almak istiyorlarsa, düĢmanına ait bir Ģeyi ele geçirerek bununla bir Ģekil meydana

    getirirlerdi ve onu dini bir merasimle imha ederlerdi. Sihrin kuvveti ile dini merasimin tabiatüstü

    unsurlarının düĢmanlarına gerçekten bir fenalık getireceğine inanıyorlardı. Hislere hitap eden sihir,

    baĢlangıcından bugüne kadar avcıların hayatında önemli bir rol oynamıĢtır. Bazı ilkel topluluklar,

    geyiklerin ve domuzların çene kemiklerini evlerine asarlar ve böylelikle kemiklerin içindeki ruhların

    yaĢayanları kendine çekeceğini sanırlardı. Böyle bir uygulama Ġç Asya‘nın ―Hayvan Üslûbu‖ sanatının

    orijini bakımından önemlidir. Sir James G. Fraser‘in Hayvan Üslubu‘nun ilk defa kemiklerin

    kullanılmasında baĢladığı teorisini yukarıdaki bilgiler desteklemektedir. Hayvan Üslubu‘nun kendine

    has karakterini incelemekten doğan bu sonuç aynı zamanda antropolojik tetkiklerle de

    desteklenmiĢtir.84

    Atlı bozkır kültüründe, insanla savaĢ, hayvanla savaĢ, bozkırın sert ve amansız mücadeleciliği

    desen temalarını mücadele esasına bağlamıĢtı. Hayvan Üslubu‘nun doğuĢunun bir sebebini de

    burada aramak gerekmektedir. Dokumalarda, keçelerde, kılıç saplarında, mızrak ve bıçaklarda,

    kuĢandıkları kuĢaklarda, at koĢumlarında, eyerlerde, maĢrapa kulplarında ve gövdelerinde hemen her

    tarafta hayvan figürleri yer almaktadır.85

    Hayvan Üslubu ve dolayısıyla onun doğuĢu üzerine çeĢitli çalıĢmalar yapılmıĢtır.86 Ġskit Hayvan

    Üslûbu‘nun kökü değiĢik coğrafyalarda aranmıĢtır. Ġskit Hayvan Üslûbu, Rostovtzeff‘e göre Orta

    Asya‘da, Tallgren ve Chirsten‘e göre Batı Türkistan‘da, Borovka‘ya göre Kuzey Sibirya‘da doğmuĢtur.

    Von Merhart ve Schmidt ise, eski ġark‘ta doğduğunu kabul etmektedirler. Furtwaengler ve Elbert‘e

    göre bu sanatın doğuĢunda Ġskitlerle bağı olan Karadeniz sahillerindeki Ġon kolonilerinin tesiri büyük

    olmuĢtur. Ebert Ġon sanatının yanında doğu sanatının tesirini de kabullenmektedir.87

    Ġskit sanatının doğduğu coğrafyanın Sibirya, Orta Asya ve Güney Rusya olduğu Ģeklinde farklı

    görüĢler ileri sürülmüĢtür. Fakat Ġskit Hayvan Üslûbu‘nun Orta Asya‘da ortaya çıktığı ve sonradan

    batıda yaĢayan Ġskitler arasında yaygınlaĢtığı düĢüncesi kuvvetlenmektedir.88 Hayvan Üslûbu‘nun

    kökünün Sibirya‘da olduğu, Olgun TaĢ ve Bronz devrinde bütün kuzey sahasına yayılmıĢ olan bu

    sanattan Olgun Hayvan Üslûbu‘nun ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Hayvan Üslubu‘nda önemli yeri

    olan büyük kuzey geyiği ve ayının Olgun TaĢ ve Bronz devrinden beri kullanıldığı kabul

    edilmektedir.89 Bu görüĢü Herodotos‘un Ġskitleri Orta Asya kökenli bir kavim olarak bildirilmesi de

    desteklemektedir.90 Hazar denizinden Tuna nehrine kadar olan sahaya yayılmıĢ olan Batı Ġskitlerinin

    doğuyla bağlantılı olmaları ve onlarla sürekli irtibat halinde bulunmaları da bu sanatın kökünün

    doğuda aranması gerektiğini düĢündürmektedir.

    2. Ġskit Sanatının

    GeliĢimi ve YayılıĢı

  • 23

    Ġskit sanat eserlerinin yayıldığı coğrafyayı en açık Ģekilde Ġskit kurganları göstermektedir. Bu

    kurganlar Sibirya‘dan Avrupa içlerine kadar geniĢ bir coğrafyaya yayılmıĢtır. Ġskit Hayvan Üslûbu M.Ö.

    7. yüzyılda Ġskitya‘da bilinmektedir. Buranın kuzey ve güneybatı bölgelerine de yayılmıĢtır. Asya istep

    kuĢağı üzerinde Çin sınırına kadar ulaĢmıĢtır.91

    Ġskit kurganlılarının büyük bir kısmı Güney Rusya‘da bulunmaktadır ve bu kurganlardan çok

    sayıda eser meydana çıkarılmıĢtır. Burada bulunan kurganların içerisinde Chertomlyk kurganı önemli

    bir yer tutmaktadır. Bu kurganda sanat yönünden oldukça kaliteli eser ele geçmiĢtir.92 Daha doğuya

    yöneldiğinde Kazakistan‘da Alma-Ata‘ya elli kilometre uzaklıkta Issık Göl‘ün yakınında Esik

    kurganında çok sayıda eser meydana çıkarılmıĢtır.93 Altaylar‘a doğru gidildiğinde Doğu Altay‘da

    Balıklıgöl civarında Ulagan ırmağı sahilindeki Pazırık yaylasında bulunan kurganlar kazılmıĢtır.94

    Buradaki kurganlardan da çok sayıda eser meydana çıkarılmıĢtır.

    Bu kadar geniĢ coğrafyaya yayılmıĢ olan Ġskit eserleri Ġskit sanatının geliĢimi ve yayılıĢı

    hakkında önemli ipuçları vermektedir. Hatta birbirleriyle karĢılaĢtırma ve stil kritiği yapmaya imkân

    vermektedir. Ġskit Hayvan Üslûbu bu geniĢ coğrafyaya yayıldığı gibi, geliĢim de göstermektedir.

    Ġskitlerde görülen bu sanat anlayıĢı Hunların ve daha sonraki Türk topluluklarının sanatlarında da

    görülmekte ve hatta onlar Ġskit sanat eserleriyle mukayese edilebilmektedir.

    3. Ġskit Kurgan Buluntuları

    Ġskit sanatının geliĢimi ve yayılıĢı bahsinde de belirtildiği üzere, Asya içlerinden Avrupa içlerine

    kadar çok geniĢ bir sahaya yayılmıĢ olan Ġskit kurganlarında bu kültüre ıĢık tutabilecek çok sayıda

    sanat eseri meydana çıkarılmıĢtır. Bu eserlerin büyük çoğunluğu üzerinde çeĢitli hayvan

    mücadelelerine yer verilmiĢtir. Bu Ģekilde hayvan mücadelelerinin konu olarak ele alındığı sanata

    ―Göçebe-Hayvan Sanatı‖ adı verilmektedir.

    Alföldi, Andersson, Borovka, Fettich, Merhart, Minns, Röstovtzeff ve Takacs gibi bazı önemli

    araĢtırıcılar üslûbun coğrafi yayılımı, mahalli özelliklerden, motifleri ve karakterlerini kıymetli

    çalıĢmalarla aydınlatmıĢlardır. Ġskit Hayvan Üslûbu için kuvvetli stilizasyonla, canlı natüralizm

    karakteristiktir. Motif olarak hemen hemen yalnız hayvanlar ve hayvan uzuvları kullanılmıĢtır.

    Hayvanların en çok yer verilen ve dikkati çekenleri geyik, keçi, kedi, köpek, kurt, at, ayı ve yırtıcı

    kuĢlar gibi ekseriyeti yabani olanlarıdır.95

    Ġskit kurganlarına yalnız insan ve atlar gömülmemiĢtir. Yapılan arkeolojik kazılar soncunda

    fevkalade değerli eĢyalar ortaya çıkarılmıĢtır. Bu eĢyalar arasında eyerler, koĢum takımları, kazanilar,

    oklar, bıçaklar, kılıçlar, mücevherler, mobilyalar, halılar, kilimler vb. bulunmaktadır.

    Buluntular içerisinde at koĢum takımları önemli bir yer tutmaktadır. Göçebe sanatının en belirgin

    özellikleri at koĢum takımlarında görülmektedir. Süslü at koĢum takımlarının en güzel örnekleri

    Pazırık‘tan bulunmuĢtur.96 Atların bulunduğu yerde çok ince iĢlenmiĢ ve çeĢitli resimler hakkedilmiĢ

    toka, levhacıklar, üzengi, gem gibi koĢum takımlarından kalıntılar elde edilmiĢtir.97 Atlarla birlikte çok

  • 24

    sayıda eyerler ele geçmiĢtir. Eyerlerin etrafı daha çok püsküllerle süslenmiĢtir. Üstleri ise, efsanevi

    hayvanlarla aplike yapılmak suretiyle doldurulmuĢtur.98 At ve geyik maskeleri de bulunmuĢtur. Bu

    maskelerin yüz kısımları iyice stilize edilerek süslenmiĢtir. Bu maskelerden baĢka bir de kaplan

    maskesi bulunmuĢtur.99 Ġskit eserleri arasında kazanlar, oklar, bıçaklar da bulunmuĢtur. Mesela

    Chertomlykten bir küçük kazan, oklar sadak ve kemik saplı bıçaklar bulunmuĢtur.100 AhĢaptan

    yapılmıĢ at koĢumu süsleri, küçük masalar, kaplar, havan elleri ve bir çok ev eĢyaları ağaçların

    yontulması suretiyle yapılmıĢtır.101 Ġskit kurganlarından çok sayıda altın diadem, baĢlık, gerdanlık,

    bilezik, küpe, yüzük ve kolye ele geçirilmiĢtir.102

    Kurgan buluntuları madenden, ahĢaptan, yünden ve topraktan oluĢmaktaydı. Madeni

    buluntuların büyük çoğunluğu bronz ve altındı. Topraktan ise çeĢitli kap ve küpler yapılmıĢtı. Yün ve

    keçeden yapılan eĢya arasında halılar ve kilimler önemli bir yer tutmaktaydı. AhĢap eĢyayı ise

    daha‘çok mobilyalar meydana getirmekteydi.

    Gerek yapıldıkları malzeme ve gerekse konuları bakımından oldukça çeĢitlilik gösteren kurgan

    buluntuları Ġskit sanat anlayıĢı hususunda bir fikir vermektedir. Bunlar arasında Esik, Kul Oba ve

    Pazırık kurgan buluntuları önemli bir yer tutmaktadır.

    Sonuç

    Ġskitlerin tarih sahnesine çıkıĢı, kültürlerinin oluĢumu ve geliĢimi geniĢ bozkır coğrafyasında

    olmuĢtur. Bu coğrafya doğuda Mançurya‘dan batıda Macaristan‘a kadar geniĢ bir sahayı

    kaplamaktadır. Ġskit kültürünün iki temel kaynağı bulunmaktadır. Bunlar senkronik (çağdaĢ) yazılı

    kaynaklar ve arkeolojik buluntulardır. Biz bu sayede Ġskit kültürü hakkında bilgi sahibi oluyoruz.

    Ġskitler bir bozkır kavmidir. Onların hayat tarzı da diğer konar-göçer bozkır kavimlerininkine

    benzemektedir. Kültürlerinin oluĢumu ve geliĢimi de bu hayat tarzına uygun bir biçimde ĢekillenmiĢtir.

    Bu nedenle orman kavimlerinin ve yerleĢiklerin kültürlerinden farklı bir özellik taĢımaktadır. Hatta

    çöllerde yaĢayan konar-göçerlerin kültürlerinden de tamamen ayrı bir geliĢim gösterdiği bilinmektedir.

    Bozkır kültür çevresinde yaĢayan Ġskitlerin idari yapısı, askeri teĢkilatı, dili, yazısı, dini,

    gelenekleri ve sanat anlayıĢlarında diğer kavimlerinkinden belirgin bir farklılık dikkati çekmektedir. Bu

    durum ayrılıklar bakımından orman kavimleri ve yerleĢiklerle karĢılaĢtırma yapmaya imkân verdiği

    gibi; benzerlikler bakımından aynı hayat tarzını sürdüren kavimlerle karĢılaĢtırma yapmayı mümkün

    kılmaktadır.

    Ġdari bakımdan boy ve boylar birliği esasına göre yapılandıkları görülmektedir. Askeri bakımdan

    süvari birliklerinin oluĢturulduğu ve turan taktiği ya da kurt oyunu adı verilen savaĢ taktiğinin iyi

    uygulayıcıları oldukları dikkati çekmektedir. Hem çağdaĢı kavimlerin kaynaklarındaki Ġskit diliyle ilgili

    kelimeler, hem de Ġskitlerin kendilerine ait bazı yazılı belgeler bize Ġskit dili hakkında bir dereceye

    kadar ıĢık tutmaktadır. Dini inançları ve gelenekleri ve gelenekleri hakkında hem yazılı kaynaklardan

    hem de arkeolojik buluntulardan bilgi edinilebilmektedir. Sanat anlayıĢlarıyla ilgili en önemli bilgiler

  • 25

    kurganlardan çıkartılmıĢ olan buluntulardan öğrenilebilmektedir. Bu buluntular ―Hayvan Üslubu‖ adı

    verilen bozkır sanatının en güzel örneklerini oluĢturmaktadır. Sonuç itibariyle Ġskit kültürünün kendi

    çevresinde oluĢup, geliĢtiği ve doğrudan bozkırlarla bağlantılı olduğu görülmektedir.

    1 Ġ. Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ġstanbul, l989, s. 15.

    2 Ġ. Kafesoğlu, a.g.e., s. 201.

    3 S. Koca, Türk Kültürünün Temelleri, II, Trabzon, 2000, s. XI.

    4 M. Arslan, Step Ġmparatorluklarında Sosyal ve Siyasi Yapı, Ġstanbul, l984, s. 1-2.

    5 W. Koppers, ―Urtürkentum und Urindogermanentum im Lichte der Völker kundlichen

    Universal geschichte‖, Belleten, V/17-18, (1941), s. 522.

    6 Ġ. DurmuĢ, ―Sarmatlarda Sosyal ve Ekonomik Hayat‖, GÜ. FEF. SBD., I/1, (1996), s. 173.

    7 Ġ. DurmuĢ, ―Bozkır Kültürünün OluĢumu ve GeliĢiminde At‖, GÜ. FEF. SBD., I/2, s. 13-14.

    8 J. Junge, Saka Studien, Leipzig, 1939, s. 5.

    9 Herodotos, I, 106.

    10 Thukydides, II, 97.

    11 J. Junge, a.g.e., s. 6.

    12 Herodotos, IV, 120.

    13 Herodotos, IV, 126-127.

    14 J. Junge, a.g.e., s. 244.

    15 Herodotos, VII, 64.

    16 J. Junge, a.g.e., s. 65.

    17 MemiĢ, Ġskitlerin Tarihi, Konya, 1987, s. 35.

    18 T. T. Rice, The Scythians, London, 1958, s. 61.

    19 G. Vernadsky, A History of Russia, I, New Haven, 1943, s. 69.

    20 G. Vernadsky, a.g.e., s. 51odotos I, 106.

    21 R. Rolle; Totenkult der Skythen, Berlin New York, 1979, s. 100-101.

  • 26

    22 S. Ġ. Rudenko, Kultura Naseleniya Gornogo Altaya v Skifskoe Vremya, Moskova, s. 148.

    23 Herodotos IV, 120.

    24 Herodotos IV, 122.

    25 Herodotos IV, 130.

    26 A. D. Mordtmann, ―Über die Keilinschriften zweiter Gattung‖, ZDMG, XXIV, (1870), s. 62.

    27 A. D. Mordtmann; a.g.m., s. 17-70.

    28 A. D. Mordtmann; a.g.m., s. 49-50.

    29 J. Junge; a.g.e., s. 65.

    30 Herodotos IV, 59.

    31 G. Kuun; Codex Cumanicus, Budapest, 1981, s. LIX.

    32 S. M. Arsal; Orta Asya, Ankara, 1933, s. 10.

    33 G. Kuun; a.g.e., s. LVII-LVIII.

    34 A. S. Amancalov; ‖Runopodopnaya nadpis‘is Sakskago Zakhoroneniya‖, Bestnik AN Kaz.

    SSR., 12, (1971), s.

    35 O. Süleymanov; ―Ceti Sudın Köne Cazbaları‖, Kazak Edebiyatı, 25 Eylül 1970, s. 3.

    36 D. D. Luckenbill; Ancient Records of Assyria and Babylonia, II, New York, 1968, s. 517.

    37 Ksenophon IV, 7, 18.

    38 E. Bilgiç, ―Atatürk, Fakültemiz ve Kürsümüz, Sümerlilerin Tarih, Kültür ve Medeniyetleri‖,

    D. T. C. F. Atatürk‘ün 100. Doğum Yılına Armağan Dergisi Ayrı basım, Ankara, 1982, s. 107.

    39 A. D. Mordtmann, a.g.m., s. 77.

    40 K. A. AkiĢev, Kurgan Issık, Moskova, 1978, s. 59.

    41 K. A. AkiĢev, a.g.e., s. 59.

    42 O. Süleymanov, a.g.m., s. 1-3.

    43 O. Süleymanov, a.g.m., s. 3.

    44 O. Süleymanov, a.g.m., s. 1-3.

  • 27

    45 A. Herrmann, ―Sakai‖, RE, II A 1, (1921), 1797.

    46 S. Buluç, ―ġaman‖, Ġslam Ansiklopedisi, XI, (1979), s. 320.

    47 S. Buluç, a.g.m., s. 320.

    48 Herodotos IV, 59.

    49 Herodotos IV, 61.

    50 Herodotos IV, 61.

    51 Herodotos IV, 63.

    52 Herodotos I, 216.

    53 S. Buluç, a.g.m., s. 331.

    54 S. Buluç, a.g.m., s. 318-319.

    55 Herodotos IV, 67.

    56 Herodotos IV, 68.

    57 Herodotos IV, 69.

    58 E. H. Minns, The Scythians and Greeks, Cambridge, 1913, s. 87.

    59 Herodotos IV, 70.

    60 E. H. Minns, a.g.e., s. 87.

    61 N. Y. Biçurin, Sabronie Svedeniy o narodah ObitavĢih v Sredney Azii drevnie Vremena,

    Moskova, 1950, 78.

    62 M. Ebert; ―Südrussland, Skytho-Sarmatische Periode‖, RLV, XIII, (1929), S. 98.

    63 T. Tarhan; ―Ġskitlerin Dini Ġnanç ve Adetleri‖, Edebiyat Fakültesi Dergisi, 23, (1969), s. 159.

    64 Hippokrates XCII-XCIII.

    65 Hippokrates XCIV.

    66 Herodotos IV, 63.

    67 Hippokrates XCIV.

  • 28

    68 Herodotos IV, 76.

    69 Hippokrates LXXXIX.

    70 Z. V. Togan; Umumi Türk Tarihini GiriĢ, I, Ġstanbul, 1981, s. 34.

    71 Dinyeper ve Bug nehirleri arasında kalan ve kuzeye bugünkü Kiev‘e uzanan saha.

    72 Dinyeper nehrinin eski adı.

    73 Herodotos IV, 71.

    74 Herodotos Iv, 73.

    75 B. Ögel, Ġslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihine GiriĢ, Ankara, 1984, s. 68.

    76 M. Zvelebil, ―Aufstieg der Namaden in Zentral asien‖, CEA, München, 1980, s. 255.

    77 A. Ġnan, Makaleler ve Ġncelemeler, II, Ankara, 1991, s. 263.

    78 A. Ġnan, a.g.e., s. 265.

    79 B. Ögel, a.g.e., s. 68.

    80 T. Tarhan, ―Eskiçağ‘da Kimmerler Problemi‖, VIII. TTKB, I, (1979), s. 356.

    81 T. T. Rice, a.g.e., s. 26-27.

    82 A. Ġnan, a.g.e., s. 261.

    83 T. T. Rice, a.g.e., s. 92.

    84 N. Diyarbekirli, Hun Sanatı, Ġstanbul, 1972, s. 114-115.

    85 N. Diyarbekirli, ―Kazakistan‘da Bulunan Esik Kurganı‖, Cumhuriyetin 50. Yılına Armağan,

    Ġstanbul, 1973, s. 300.

    86 A. Alföldi, Der Untergang der Römert herrschaft in Pannonien, Berlin, 1926. J. G.

    Andersson, ―Hunting Magic in the Animal Style‖, BMFEA, IV. N. Fettich, ―Das kreuförmige Pressmodel

    von Fönlak und die seine skythischen Vorlaufer‖, AE, 1929. N. Fettich, ―La trouvaille Scythe de

    Zöldhalompuszta‖, AH, III, 1928. G. V. Merhart, Bronzezeit am Jenissei, Wien, 1926. E. H. Minns,

    Scythians and Greeks, Cambridge, 1913. M. Ġ. Rostovtzeff, Ġranians and Greeks in South Russia;

    Oxford, 1922. M. Ġ. Rostovtzeff, ―The Animal Style in South Russia and China‖, PMAA, XIV, Princeton,

    1929. Z. von Takacs; ―Some Ġrano-Hellenistic and Sino-Hunnic Art Formos‖, OZ, 1929.

    87 K. Schefold, Der Skytische Tierstil in Südrussland‖, ESA, XII, (1938), s. 65-66.

  • 29

    88 N. Diyarbekirli, a.g.m., s. 298.

    89 C. Hentze, ―Beitrage zu den Problemen des eurasischen Tierstyles‖, OZ, VI, (1930), s.

    162.

    90 Herodotos IV, 11.

    91 A. M. Tallgren, ―Zum Urprungsgebiet des sog. Skythischen Tierstils‖, AA, Iv, (1933), s.

    258-259.

    92 T. T. Rice, a.g.e., s. 92.

    93 N. Diyarbekirli, a.g.m., s. 294.

    94 A. Ġnan, a.g.e., s. 261.

    95 A. M. Tallgren, a.g.m., s. 259.

    96 T. T. Rice, a.g.e., s. 129.

    97 A. Ġnan, Makaleler Ġncelemeler, I., Ankara, 1987, s. 497.

    98 S. Ġ. Rudenko, a.g.e., s. 101.

    99 S. V. Kiselev, Drevniya Ġstoria Yujnay Sibiri, Moskova, 1951, s. 383.

    100 T. T. Rice, a.g.e., s. 96.

    101 B. Ögel, a.g.e., s. 64.

    102 T. T. Rice, a.g.e., s. 144.

    AKĠġEV, K. A.; Kurgan Issık, Moskova, 1978.

    AMANCOLOV, A. S.; ―Runapodopnaya nadpis‘is Sakskogo Zakhoroneniya‖, Bestnik AN

    Kaz. SSR., 12, (1971), 64-66.

    ARSAL, S. M.; Orta Asya, Ankara, 1933.

    ARSLAN, M., Step Ġmparatorluklarında Sosyal ve Siyasi Yapı, Ġstanbul, 1984.

    BĠÇURĠN, N. Y.; Sabronie Svedeniy o narodah ObitavĢih v. Sredney Azii drevnie Vremena,

    Moskova, 1950.

    BĠLGĠÇ, E.; ―Atatürk, Fakültemiz ve Kürsümüz, Sumerlilerin Tarih, Kültür ve Medeniyetleri‖,

    DTCF Atatürk‘ün 100. Doğum Yılına Armağan Dergisi, Ayrı Basım, Ankara, 1982.

  • 30

    BULUÇ, S.; ―ġaman‖, Ġslam Ansiklopedisi, XI, (1979), 310-335.

    DĠYARBEKĠRLĠ, N.; Hun Sanatı, Ġstanbul, 1972.

    DĠYARBEKĠRLĠ, N.; ―Kazakistan‘da Bulunan Esik Kurganı‖, Cumhuriyetin 50. Yılına

    Armağan, Ġstanbul, 1973.

    DURMUġ, Ġ., ―Sarmatlarda Sosyal ve Ekonomik Hayat‖, GÜ. FEF. SBD., I/1, (1996), 173-196.

    DURMUġ, Ġ., ―Bozkır Kültürünün OluĢumu ve GeliĢiminde At‖, GÜ. FEF. SBD., I/2, (1997), 13-

    19.

    EBERT, M.; ―Südrussland, Skytho-Sarmatische Periode‖, RLV, XIII, (1929), 52-114.

    ERGĠN, M.; Orhun Abideleri, Ġstanbul, 1981.

    ESA: Eurasia Septentrionalis Antiqua.

    HENTZE, C.; ―Beitrage zu den Problemen des eurasischen Tierstyles‖, OZ, VI, (1930), 150-

    169.

    HERODOTOS; Herodotos Tarihi, Ġstanbul, 1973.

    HERRMANN, A.; ―Sakai‖, RE, II A1, (1921), 1770-1806.

    HĠPPOKRATOUS; Hippokratous to Peri Aeron, Hydaton, Topon, Parisioi, 1816.

    ĠNAN, A.; Makaleler ve Ġncelemeler-I, Ankara, 1987.

    ĠNAN, A.; Makaleler ve Ġncelemeler-II, Ankara, 1991.

    JUNGE, J.; Saka-Studien, Leipzig, 1939.

    KAFESOĞLU, Ġ., Türk Milli Kültürü, Ġstanbul, 1989.

    KĠSELEV, S. V.; Drevnyaya Ġstoriya Yujnoy Sibiri, Moskova, 1951.

    KOCA, S.; Türk Kültürünün Temelleri, II, Trabzon, 2000.

    KOPPERS, W., ―Urtürkentum und Urindogermanentum im Lichte der Völkerkundlichen

    Universalgeschichte‖, Belleten, V/17-18, (1941), 481-525.

    KSENOPHON; Anabasis, Ġstanbul, 1944.

    KUDEYBERDĠULĠ, ġ.; Türk-Kırgız-Kazak Hem Hanlar ġeceresi, Alma-Atı, 1991.

  • 31

    KUUN, G.; Codex Cumanicus, BudapeĢte, 1981.

    LUCKENBĠLL, D. D.; Ancient Records of Assyria and Babylonia, II New York, 1968.

    MEMĠġ, E.; Ġskitlerin Tarihi, Konya 1987.

    MĠNNS, E. H.; The Scythians and Greeks, Cambridge, 1913,

    MORDMANN, A. D.; ―Über die Keilinsçhriften zweiter Gattung‖, ZDMG, XXIV, (1870), s. 1-85.

    ÖGEL, B.; Ġslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, Ankara, 1984.

    RE: Paulys Real Encyclopaedie der classicchen Altertumswissenschaft.

    RĠCE. T. T.; The Scythians, London, 1958.

    RLV: Reallexion der Vorgeschichte.

    ROLLE, R.; Totenkult der Skythen, Berlin-New York, 1979.

    RUDENKO, S. I.; Kultura Naselleniya Gornogo Altaya v Skifskoe Vremya, Moskova, 1953.

    SCHEFOLD, K., ―Die Skythischen Tierstil in Südrussland‖, ESA, XXII, (1938), 3-37.

    SÜLEYMANOV, O.; ― Ceti Sudin Köne Cazbaları‖, Kazak Edebiyatı, 25 Eylül 1970, s. 1-3.

    TALLGREN, A. M.; ―Zum Ursprungsgebiet des sog. Skythischen Tierstils‖, AA, IV (1933), 258-

    264.

    TARHAN, M. T.; ‖ Ġskitlerin Dini Ġnanç ve Adetleri‖, Edebiyat Fakültesi Dergisi, 23, (1969), 145-

    170.

    TARHAN, M. T.; ―Eski Çağda Kimmerler Problemi‖, VIII. TTKB., I, (1979). s. 355-369.

    THUKYDĠDES, Peloponnessoslularla Atinalıların SavaĢı II, Ankara 1975.

    TOGAN, Z. V.; Umumi Türk Tarihine GiriĢ, I, Ġstanbul, 1981.

    TTKB: Türk Tarih Kongresi Bildirileri.

    VERNADSKY, G.; A History of Russia, I, New Haven, 1943.

  • 32

    Ġskit Sanatı / Anıl Yılmaz [s.26-32]

    Ġstanbul Üniversitesi Türkiyat araĢtırmaları Enstitüsü / Türkiye

    Ö. 8. yüzyıla doğru, Karadeniz‘in kuzeyindeki bozkırlarda büyük bir karıĢıklık yaĢandı. Bu

    karıĢıklığa; Ġç Asya bozkırlarında yaĢayan ve bilinmeyen bir sebepten ötürü, yaĢam alanlarını

    değiĢtirmek zorunda kalan bir kavim, Ġskitler neden olmuĢtu. Bugün dahi, bu göçün sebepleri

    hakkındaki yargılarımız tahminlerden öteye geçememektedir.

    Bu kavmin kimliği hakkında, günümüz akademisyenleri hala bir görüĢ birliğine varmıĢ değillerdir.

    Milliyetleri, dilleri ve kültürleri hakkında çok değiĢik, hatta spekülatif denebilecek görüĢler hakimdir. Bu

    makalede; Ġskit sanatının biçimlenmesi ve geliĢimi incelenecektir.

    Ancak Ġskit sanatına uzun boylu girmeden önce, bu insanların sanatlarının biçimlenmesine

    neden olan yaĢam Ģekilleri, dünyaya bakıĢ açıları ve beklentilerine, yani kültürlerine kısaca değinmek,

    konuyu anlamamız açısından daha yararlı olacaktır.

    Bugün, Ġskitlerin en eski yurtlarının Güney Sibirya‘ya yakın bozkırlar olduğu düĢünülmektedir.

    Çünkü, büyükbaĢ hayvanları için gerekli olan taze ot ihtiyaçlarını ancak bu alanlar sağlamaktaydı.

    Yaylak-kıĢlak arasında sürüp giden bu yaĢantılarını, ya çok uzun süren bir kıtlık, ya da yaylağında

    veya kıĢlağında gözü olan bir diğer kavim bozabilirdi ki, ihtimalle Ġskitlerin batıya doğru olan büyük

    göçlerine böyle bir olay sebep olmuĢtu. Ancak, M.Ö. I. binyılın dönümünde gerçekleĢen bu olaylar

    esnasında, Ġskitlerin siyasi bir birlikten uzak olduğu gözlenmektedir. Dolayısıyla, batıya göç eden bu

    büyük topluluk, birden çok farklı boy içeriyor olmalıydı.

    M.Ö. 1200-700 yılları arasında Yenisey‘in doğusunda, Ob‘un yukarı bölgelerinde ―Karasuk‖

    denilen yeni bir kültür oluĢumu gözlendi. Bir önceki kültür olan ―Andronovo kültürü‖ ile aynı yerleri

    paylaĢan Karasuk kültürün bırakmıĢ olduğu tabaka, Andronovo kültürü ile karĢılaĢtırıldığında

    arkeolojik veri olarak oldukça zayıf kalır. Bu da bize, bu kültür insanının fazlaca yerleĢik olmadığını ve

    yarı-göçebeliğe daha yatkın olduğu izlenimini verir.1 Ġskitlerin de tam bu dönemin sonlarında büyük

    göçe baĢlamıĢ olmaları kültür yapılarının bu sıralarda Ģekillendiğini gösterir.

    Ġç Asya steplerinde, Ġskitlere mal edilen en erken kültür verileri, dikili taĢlardır. Bu stèllerin

    karakteristik özellikleri; minsk veya koç baĢı ile taçlandırılmıĢ olmalarıdır. Sütun biçiminde yükselen

    taĢlar; bazen insan baĢları ile, bazen de stilize edilmiĢ hayvan kazımaları ile bezenmiĢlerdir. Buradaki

    insan figürlerinin bıyıksız, silahsız olması bunların kadın baĢı olduğu izlenimini vermektedir (Res. 1).

    Karasuk kültürü içinde değerlendirilen bu stèller büyük Ġskit göçünden hemen önceye M.Ö. 900‘lü

    yıllara denk gelir.2 Bunların neyi ifade ettiği, üzerlerindeki stilizasyonun ne olduğu tam olarak

    anlaĢılmıĢ değildir.3 Anaerkil bir aile yapısının uzantısı olması gereken stèllerin üzerinde, gök ve

    hayvan kültü ile iliĢkili motifler bulunmaktadır.

  • 33

    Bu en erken dönemlerden günümüze bir de mezar yapıları ulaĢmıĢtır. Fakat bu mezarlardan

    çıkan az sayıdaki ve karakteristik olmayan malzemeler, bizde kesin bir kanı oluĢturmaktan uzaktır.

    M.Ö. 8. yüzyılın baĢlarında Ġskitler, Karadeniz‘in kuzeyindeki bozkırlarda görülmeye baĢlarlar.

    Bu, Ġç Asya kaynaklı, -bilinen- ikinci göç dalgasını oluĢturuyordu, ancak kesinlikle sonuncu değildi.

    M.Ö. 6. yüzyıla gelindiğinde, Kuzey Karadeniz kıyıları ile baĢka bir kültür daha ilgilenmeye baĢlamıĢtı.

    Denizcilikle uğraĢan ve ticaret yapmak isteyen Ġonlar bu bölgeyi, emtialarını rahatça pazarlayabilecek

    bir yer olarak seçmiĢlerdi. Çünkü burada, Doğu Akdeniz‘de veya Kuzey Afrika‘da olduğu gibi ticareti

    denetleyen egemen bir güç yoktu. Klasik çağın oldukça erken bir döneminde gerçekleĢen bu

    yakınlaĢmanın dünya tarihine birçok olumlu tesiri olmuĢtur. Grekler, Karadeniz steplerinden özellikle

    tahıl, kurutulmuĢ balık ve özellikle köle satın alıyorlardı. Bunlar karĢılığında Ġskit ileri gelenlerinin

    beğenileri doğrultusunda ĢekillendirilmiĢ altın satıyorlardı. Ġskit kağanlarının altına olan ilgileri pek çok

    antik yazara konu olmuĢtur.

    Karadeniz‘in kolonizasyonu ile ilk önce Eski Çağ Ģehir devletlerinden Teos, Klozemenai ve

    Myteleneliler uğraĢtılar.4 Bunları Miletoslular izledi ve Eski Çağ tarihinin -biraz da Herodotos

    sayesinde- en ünlü Karadeniz koloni Ģehirlerinden biri olacak Olbia‘ya ile Pantikapaion‘u kurdular.5

    (Harita 1) Ancak Ġonlar burada, tek baĢlarına istediklerini yapacak durumda değillerdi. Bölgede

    istikrarı sağlayacak ve bir problem çıktığında muhatap alınacak bir güç olması gerekiyordu. Doğru

    zamanda, doğru yerde bulunan Ġskitler de, ayaklarına gelen bu Ģansı değerlendirebilecek kadar

    organize bir topluluktu. Öyle de yaptılar, maalesef adını bilemediğimiz kağanları sayesinde bölgede

    sadece askeri bir güç olmaktan ziyade, bir siyasi otorite olarak da karĢımıza çıktılar. Nitekim,

    Greklerin organizasyonunda gerçekleĢtirilen ticaretle, Ġskit beyleri inanılmaz karlar sağladılar. M.Ö. 5-

    4. yüzyıla ait Kırım Boğazı etrafındaki kurganlardan çıkan ve ticaret malzemesi olduğu anlaĢılan

    buluntular, hiçbir dönemde bu kadar çeĢitli ve kaliteli olmamıĢtır.

    Ġon kolonilerinin kurulması ile birlikte bölgede, hem yaĢama dair hem de düĢünce tarzında

    büyük değiĢiklikler oldu. O güne kadar diyebiliriz ki, kendi hamuruyla yoğrulan bölgede çok uluslu bir

    ticaret gündeme geldi. Don nehri ağzındaki Tanais; Kerch Boğazı‘ndaki Pantikapaion; Bug nehri

    ağzındaki Olbia, Asya, Balkanlar, Mezopotamya ve Anadolu arasındaki ticaretin kavĢak noktasını

    oluĢturdu.

    Bu dönemde, Grek sanatçılarına mal edilen pek çok buluntu vardır. Bunlar öylesine yaygındır ki,

    Podolia ve bugünkü Kiev civarında dahi Grek amforalarına rastlanmıĢtır (Res. 2).6 Grek sanatçıların

    bölgedeki genel istek doğrultusunda yapmıĢ oldukları hayvan üsluplu malzemeler, oldukça göz

    alıcıdır. ġunu belirtmekte büyük yarar varki; Ġonların bölgedeki varlığı, sanatın estetik açıdan kulvar

    atlamasına sebep olmuĢtur. Greklerle temasa geçene kadar, sadece hayvan ve hayvan davranıĢları

    betimlenirken, artık sosyal yaĢamdan sahneler de iĢlenecek konular arasına girmiĢtir.

    Kralı Ġskitler‘den bir soyluya ait olduğu tahmin edilen, Kul Oba Kurganı‘ndan çıkarılan altın

    vazoda Ġskitlerin gündelik iĢleri anlatılmıĢtır (Res. 3). Tamamen Grek iĢçiliğine bağlanan bu vazo M.Ö.

  • 34

    4. yüzyıla tarihlenir. Bu dönem, Ġskit ve Greklerin uzun zamandır içiçe yaĢadıkları bir periyoda denk

    gelir. Ġskit gündelik yaĢamından bir kaç sahnenin arka arkaya betimlendiği vazonun burada iĢlenen

    sahnesinde, bir iskit arkadaĢının -ihtimalle- ağrıyan diĢini kontrol etmektedir.

    M.Ö. 5. yüzyıl sonu ile 4. yüzyıl baĢlarına tarihlenen Solokha buluntuları arasındaki bir tarağın

    üzerinde de Makedon bir süvari ile çarpıĢan iki Ġskit savaĢçısı betimlenmiĢtir (Res. 4). Plakalardan

    oluĢan göğüslükleri, pantolonlarının üzerine aplike edilmiĢ metal parçalar, akinakes denen kısa ama

    manevra kabiliyeti çok yüksek kılıçları kurganlardan çıkan buluntularla bire bir örtüĢmektedir. Bu da

    bize Grek sanatçıların ayrıntılara ne kadar önem verdiklerini ve Ġskitler hakkında bir yargıya varırken,

    bu eserlere ne kadar güvenebileceğimizi gösterir.

    Fakat bu buluntular, sadece estetik yönleri ile ele alınmamalıdır; bozkır kültürünü yaĢayan

    toplulukların Grek dünyasında nasıl görüldüklerini belirtmeleri açısından çok önemlidirler. Yarı at-yarı

    insan kentaurlar; Amazon denen savaĢçı kadın topluluklar, bir dönemin hayal dünyasını belirtmekle

    birlikte, Grek dininin özünü oluĢturan mitolojik kavramlardan bazılarını oluĢtururlar. Ayrıca,

    Herodotos‘un hayalimizde canlandırdığı görüntülerden baĢka, Grek sanatçıları bu insanları birebir

    resmetmiĢler, hayatlarından bazı fotoğraflar yakalama fırsatı bulmuĢlardır. Bu sahneler sayesinde,

    ‗kan kardeĢi‘ olurlarken nasıl bir seramoni yaptıklarını okumamıĢ ama görmüĢ, ‗yaylarını nasıl

    kırdıklarını‘ (Res. 5) ve gündelik iĢleri esnasında hayvanları ile nasıl ilgilendiklerini seyretmiĢ olduk.

    M.Ö. 4. yüzyıla tarihlenen Kul Oba Kurganı‘ndan çıkarılmıĢ bir plakada iki Ġskit, kımız dolu bir kaba

    akıttıkları kanlarını içerlerken betimlenmiĢlerdir (Res. 6). Kan kardeĢliği bozkır uygarlıkları için çok

    önemlidir. Çünkü zorluklarla geçen hayatlarında her an ölümle tanıĢabilirlerdi. Bu yüzden, geride

    kalacak ailelerine yardım edecek, onlarla ilgilenecek birilerinin olduğu düĢüncesi insanları

    rahatlatıyordu. Ayrıca devamlı savaĢ tehtidi ve bu esnada arkalarını kollayacak birilerinin olması ‗boy

    ruhunu‘ pekiĢtiriyordu.

    Ancak ―bozkır sanatı‖ denildiğinde kafalarımızda yüzyıllarca kullanılan ve bazı yönleri ile bu

    güne kadar sarkan bir ―hayvan üslubu‖ belirir.

    Peki hayvan üslubunun Ģekillenmesine ne gibi geliĢmeler neden olmuĢtur? Bölge insanının

    yaĢam biçimine bakacak olursak, hayatlarının doğa Ģartlar