12
IL A HIYAT FAKÜLTESI ' ve Di bi im ve Hermenöt ik SEMPOZYUMU

ILAHIYAT FAKÜLTESI veisamveri.org/pdfdrg/D083494/2002/2002_SEZERIH.pdf · exposed to lirnitation and deviation in the meaning. ... name of one of the ... ortaya çıkması şeklinde

  • Upload
    hadiep

  • View
    221

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

ILAHIYAT FAKÜLTESI

' • ve Di bi im ve Hermenöt ik SEMPOZYUMU

'\

YÜZÜNCÜ YIL ÜNiVERSiTESi

İLAHİYAT FAKÜLTESi

17-18 MAYIS 2001

KUR' AN ve DİL -Dilbilim ve Hermenötik- SEMPOZYUMU

Sahibi

Yüzüncü Yıl Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dekan Vekili

Prof. Dr. Bekir TiLEKLiOGLU

Düzenleme Kurulu Başkanı

Doç. Dr. Necati KARA

(ilahiyat Fakültesi Temel islam Bilimleri Bölüm Başkanı)

Mizanpaj

Dr. Ömer KARA

Baskı

Bakanlar Matbaası 1 0.442 235 48 35 ERZURUM

Q i

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESi

KUR' AN ve DİL -Dilbilim ve Hermenötik- SEMPOZYUMU

DİLLERİN FARKLlLlGI veya ADEMCE'Yİ ÇÖZEBİLİR MİYİZ

Doç. Dr. İsmail Hakkı SEZER(l)

Variety of Tongues or can we analyse Adamish

(Summary)

lt would be seen that if Adarnish can be perceived properly understanding and interpretation means that deep, comprehensive and detailed definition of sineere and multidimensional relations of humanbeing with God, himself and almost everything in the system founded by God. If it was not proposed by someone before, I personally propose the term of Adarnish. I do not believe that it is impossible to reach that point either. Just as the genetical analysis means comprehensive and deep understanding the anatomy of humanbeing and even the researches made on the fossil contribute to them, dialog especially between the Iiving languages adding also the old languages to this caravan and proceeding this dialog in the concentrated form on the languages that will be selected among the essential groups of languages mean the righter and universal understanding and interpretation of the language data and the divine messages sent down in different languages. This also provides a proper ground for the positive approach among the religions.

Although they were derived from the same root, there are a lot of words of which the root meaning had been generally neglected in use, and which were applied to certain objects, events or peculiarities and so were exposed to lirnitation and deviation in the meaning. These words should be

232 1 Doç. Dr. İsmail Hakkı SEZER

confirmed. It should be thought that it is a fact that divine messages, taking these deviations into consideration, had presented the terms as a whole with their universal and un limited elements in every steps as general nature of the divine messages is being universal. As to the fact that previous religions were sent down to one tribe or nation, this does not mean that their original nature was the same, this is mainly concemed with the form of the action of sending. The fact that this kind of messages contain some special rules does not effect the general nature of the messages to be universal and covering the whole humanbeings.

With its sounds and vvords the language of the messages is alike.The universal saying of God can not be limited with the absolute way of understanding of an age. This is a very delicate point. Submission means searching rectitude with ability.(2) So, without any refrain from any matter, one must start research. Al-Qur'an al-Karim, that asks us to behold how creation was originated (3), says the variety of our tongues and hues is a sign. (4) It is indicated that creation of the heavens and earth, the variety of our tongues and hues are of His signs. In this context, before coming to the beginning of the creation we may consider that we can establish the origins of the variety of our tongues and hues and also the main integrates of the communication between our hues, tongues and religions.

Before the life becomes colorful in every aspect, there were Adam and Eve and their language, Adamish. In my opinion, this language was taught as not only a code but alsa a provision, which includes many abilities. According to one narration, "when Adam woke up and saw Eve near him he said my eşim 1 işam (ischa) 1 ayşem ('aişa)."(5) lt is not a coincidence that (as the narrations of al-Tabari about the story of The Flood are considered, Turkish, Arabic and Hebrew which are included in different groups of maih tongues that may be called the Yafeszades (the Sons of Yafas), the Hamzades (the Sons of Ham) and the Samzades (the Sons of Sam) these three words in different languages belonging to different groups of tongue are very close to the other in the meaning. Eve is the life (hayah) of Adam with whom he continues and shares his life. I have heard from a Rabbi that Ischa and Isch had a meaning connected with God. He said this is life if there is, otherwise it is death. Aysh in Arabic means life too. The fact that name of one of the Prophet' s wives is 'Aişa may be a coincidence but this is a good coincidence in fact. The Turkish suffix of -m at the end of these words is a possesion pronoun. It has the same meaning of "my" in English and I suppose that the letters of "mim" only at the end of the Arabic words, "Allahumm" and "Ibnum" have the same function. The main point which should be underlined here is to achieve the real purposes and aims. For instance, the rights of woman and also the man should be established within this frame. There is a partnership and being unseparated. If, I assume as a language researcher, a solution is sought in the divine messages with a more

Dillerin Farklılığı veya ... 1 233

independent idea and research from the point of meaning and interpretation, it will be seen and found the common genetical nature of the billions of humanbeings; the compulsory and comprehensive general principles and aims and also interpretation and acti9ns tnat have worked on and the ones that will work on without barıning these aims and principles.

Dillerin Farklılığı

Dil olgusunu insanla başlatarak doğuşuna dair fikirleri Allah'ın

öğretmesi, Allah'ın Adem'de konuşma yeteneği yaratması veya Adem'in çocuklan ile ya da Adem ço~uklarının kendi aralarında iletişim kurabilmek için sesleri, hareketleri v.s. taklit ederek anlaşmalan ve dilin bu şekilde

ortaya çıkması şeklinde üç temel ayrı fikirde toplamak alışkanlık halini aldı. Bu üç temel tesbit bir çok kısım ve aynntıyı aynı zamanda bazan diğer fikirlerden de istifade ederek açıklamalar yapmayı elden bırakmaz.

Doğrusu bağnazlığa gitmeden ve bu konularda tarafgirlik pirimlerine göz dikmeden daha etraflı bir bakış ile aslında yabana atılamaz olan bu üç temel tesbiti birbirini destekler mahiyette geliştirerek, bu arada erişilemez olanlar hakkında sadece ufku genişletecek tahminler yürüterek meseleyi ele almak daha yararlı olacaktır. Dil yetisinin kökeniyle ilgilenmemek(7) de dilin yaşanan ve izlenip değerlendirilen görünür kısmında eksik ve yanlış tesbitler yapmamızaneden olabilir.

Allah'ın, bütün varlıklarla konuşması vardır. Meleklerle, cinlerle (İblis ile) ve insanlarla konuşması vardır. Keyfiyetinin gözle görünür biçimde net tesbiti gerekmiyor, ancak insanların (mesela Süleyman A.S.'ın) cinler, karınca ve kuşlarla konuştuğu biliniyor. Bunlara dair tüm anlatımlarda

Allah'ın öğretmesinden söz edilir. Bu husus bütün dinlerde temel bir kabuldür.(8)

Bu temel kabule dair Kur'an-ı Kerim ve Kitabı Mukaddes ayetlerinde Adem'in etkin ve üretken bir konum sergilediğine dair dalaylı veya doğrudan temas da vardır. O halde dil ve konuşma ilahi ve insani kökene sahip ve insanla özdeş, daha sonra onun kullanıp geliştirdiği, değişmez kökleri türeterek yeni sözcükler bulduğu, sözcüklere dayanaklı anlamlar kazandımrak yeni terimler oluşturduğu, kısaca "dillerimizin farklılığı"

dediğimiz olgunun mimarlığını yaptığı bir hayat kesitidir. Yanlız dil ve konuşma insan hayatının insanla özdeş ve içiçe bir kesitidir.(9)

İnsanın fiziki, biyolojik, kimyasal v.s. yapısı çözümlendikçe evrendeki diğer birimlerle arasında çok derin ve çok ayrıntılı bir ilişkisinin olduğu izleniyor. Bir adım daha atarak genlere, onların mahiyet ve özellik yüklenip taşıma aşamasına göz attığımız zaman "insan özünde" büyük bir ahenk, programlanmış olma, algılama ve uygulama görürüz= adeta çok boyutlu bir bilinç ve onun tezahürü kapasitesine şahit oluruz. İşte dil, nasıl kazanılmış olursa olsun insanla böyle derinden birleşimli, aynı zamanda yaratılışıyla

234 1 Doç. Dr. İsmail Hakkı SEZER

uyumlu, dil insana, insan dile, karşılıklı etkileşimli ve insan kadar insan olma özelliğini kaybetmeden yeryüzünün tamamına dağılıp farklılaşmış her bahçede rızkı ve her hastanede tedavisi bulunan üçüncü bir beşeri boyuttur.

Dil ve Hermenötik

Dil olgusunda en önemli boyut, yorumlama, maksatların konuştuğumuz kişilere ulaştırılması, doğru ve düzgün iletişimin sağlanmasıdır. Aynı dili konuşanlar arasında bile bir çok sorunlar yaşanmaktadır. Ayrı dilleri konuşanlar arasında sorunlar sayı, öz ve nitelik yönünden daha da artıyor. Zaman farkı her iki hususda sorunların

katianmasına bile sebep olabiliyor. Meseleleri çarpıtmalar, garazkar ve hevaya uygun yönlendirme ve kıydırmalar, anlamazlıktan gelmeler v.s. de işin cabası. O halde bırakmak değil, büyük bir operasyona girişrnek gerekmektedir. Şartlar ne olursa olsun çözüm umudu ve tedavi şansı yi tirilmerne li dir.

Kur'an-ı Kerim'in, tarih boyunca, edebi, fılolojik, gramatik, hukuki, felsefi, kelami, tasavvufı, ictimai yönlerden, ayrıca pozitif ilimler açısından da çok çeşitli, bazan birbirine zıt yorumları yapılmıştır. Bu bilim dallarında yapılan yorumlar kimi nesnelci, objektif, rasyonel ve tarafsız bir yaklaşım kimi izafıyetçi ve liberalist, bazan vurdum duymaz bir yaklaşım tarzıyla ele alınmıştır. İlgi alanları ile yaklaşım tarzları, büyük ayrıntılar noktasında birbiriyle çarpılırsa ortaya anlaşılması, istifade edilmesi veya ayıklanması gereken büyük bir malzeme, bir kişinin harcı olmayan bir malzeme çıkacaktır. Araştırma bir de cüz'i meselelere indirilirse artık çok geniş ekip çalışmaları sağlıklı sonuçlar getirebilir. Kur'an-ı Kerim ortada demek meseleyi çözmüyor. Düşünmek, anlamak, kavramak, çıkarımlar yapmak, araştırmak, mevcudu her yönüyle, tarihiyle ve şartlarıyla değerlendirmek

gerekir( lO) Önce ve sonra hep böyle emrolunduk.

Kur'an-ı Kerim hem kendisini hem önceki kitapları hidayet rehberi olarak nitelendirir. Önceki kitapların tahrif edildiğini de belirtir. Bir taraftan da İncil ehlinin Allah'ın onda indirdikleri ile hükmetmelerini emreder. İşte bu nokta Tevrat ve İncil'i yanlış algılanmış biçimiyle onaylama değil oradaki doğruları iHihi iradeye uygun ve sonunda Kur'an-ı Kerim'e sevkedici tarzda yorumlamaya teşviktir. Herhalde Yahudiler, Rasfılullah'ı rüyalarında falan görüp de oğullarını tanır gibi tanır hale gelmediler. Bu tanımayı elbette Tevrat'ta geçen nitelernelere borçlu bulunuyorlar. Ama niye müslüman olmuyorlar sorusunun cevabı bilgisizlik değildir. Peygamberlerini öldürmelerinin sebebi de bilgisizlik değildi. Aynı nitelernelere dayanarak inanan, peygamber tanıyan hak-bilir insanlar da olmuştur. Yani muharrefbir kitabın içerisinde bize hakkı şaşmaz biçimde tanıtan kesin ipuçları vardır. Kesin olarak tahmin ediyorum ki bu ip uçlarını işlemez hale getirecek ve ehl-i hevanın suistimal edeceği sözde tutamaklar da bulunmaktadır.

Dillerin Farklılığı veya ... /235

Allah cumartesi günü balık avını yasaklar, onlar avlanmazlar ama çokça gelen balıkların dönüşünü engellerler ve pazar günü avlanırlar! Oysa hakikatte nehiy çiğnenmiş, avianına cumartesi günü gerçekleşmiş pazar gününe de avlarm toplanınası kalmıştır. Nehyi, kendi şartları, nehyin gerçek hedefleri, o gün yaşanan tarihi durumlar açısından doğru anlayanlar ne cumartesi günü olta, serpme v.s. ile aviandılar ne balıkların dönüşünü

engelleyerek cumartesi günü avlanınaınış da pazar günü avianmış gibi yaptılar ne de muhtemelen biz hergün iki saat .daha fazla avlanır cumartesinin açığını kapatını gibi şeyler söylediler. Aksine yasağa hem de gönülden uydular, yasak bi-r cezaiandırına ise suçlannı kabül edip pişman oldular, o günü tevbe istiğfar için boşaltmak hikmeti gözetilınişse bunu aniayıp yerine getirdiler, bereketi eldekine kanaatte ve Allah'a kullukta aradılar, muhtemelen, bizde Ramazan aylarında daha sık raslandığı üzere, fakir kardeşlerini de düşündüler v.s. İşte bir tek nehiy, çok boyutlu yanlış yoruma (tahrif) sürüklenebildiği gibi yine çok boyutlu ve kendini çevreleyen tarihi, psikolojik, toplumsal, iHihi, beşeri biriınlerle uyumlu yorumlamaya ( =herınenötik izah= te'villfıkıh )(ll) da müsaittir.

Şöyle pratik bir yol izlenınelidir: Önce ila.hi metinlerde geçen çok küçük konularla ilgili ayet ve ayet gurupları bir araya getirilmelidir. Buralarda geçen kelime, teriın, hüküm, temsil, teşbih v.s. ne varsa yeniden ve köktenci bir tavırla ele alınmalıdır. Konuyu araştıran alimin konuştuğu dilde bir ilahi metin bulunmayabilir. Ama alim kendi dilini de Ata Dili Adeınce hedefine doğru koşmak üzere işin içine katmalıdır. Elbette Adeınce'yi keşfetmek için değil de kendi dilinde Adeınce'den kalmış olanlardan yararlanmak için. İnsanın kendi dilini çok iyi anlaması ayrıcalığı, kardeş ve amcaoğlu dillerini daha iyi tanıyıp yorumlamasına neden olacaktır. Biz buna dair bir kaç örnek vermek istiyoruz. Ancak şunu tekrar vurgulamak zorundayız. A.deınden bu yana geçen süreç içerisinde kelimelerde kaybolmayan bir öz bulunmakla birlikte kullanma yeri ve şekli, düz veya dolaylı anlamı ya da okunuşu açısından yer yer kaymalar olmuştur. Ancak bu farklar bizim metod ve hedeflerirnize zarar vermiyor.

mer' ve mer'e

isch ve ischa=

uınm ve eb

Kadın ve erkek veya erkek ve kadın konusu çok geniş. Biz bu konuya bir dilci olarak değineceğiz.

Arapça "ıner'un" ve "mer'e" kelimelerinin kökü olan "mürüvvet" ve "ınurüet" kelimelerinde mükemmel kişilik anlamı var. Makllıblarından biri olan "eınr" kelimesi önemli iş, hayret edilecek şey anlamlarına geliyor. Türkçe'de "imren" kökü beğenip iınrenmeyi ifade ediyor. İngilizce'de "mer­it" değer ve erdem, "ınerit" hak etmek layık 9lınak anlaınındadır. Allah

236 1 Doç. Dr. İsmail Hakkı SEZER

erkek ve kadını böyle yaratmıştır. Mükemmel bir kişilik, beğeniJip imrenilecek, hayreti mucip bir gerçeklik ve liyakat. Binaenaleyh erkekle kadın arasında bir çekişme değil kendi kimlik ve üstün kişilikleri ile bir dayanışma, elbirliği ve yarışma olmalıdır.

Rivayete göre "Adam uyanıp yanında Havva'yı görünce eşim /işam (ischa)/ayşem ('aişa) demiştir". Ayrı ana dil gurubundan üç ayrı dildeki (Taberi'nin Tufan kıssası ile ilgili nakilleri esas alınırsa Yafe_ş_zadeler,

Hamzadeler ve Samzadeler diyebileceğimiz ayrı anadil gurupları(12)

içerisinde yer alan Türkçe, İbranca ve Arapça'da bulunan) bu üç kelime arasındaki anlam yakınlığı bir rasiantı değildir. Yine anadil guruplarından başka bir guruba dahil olan İngilizce'deki "-ish" soneki özgünlük, aidiyyet ve eş oluşu ifade eder, "Biritish/ Turkish" gibi. Bu, Türkçe'deki "kardeş, adaş" gibi kullanışiarı çağrıştırıyor. O halde Havva, Adem'in birlikte hayat sürüp yaşayacağı, paylaşım içerisinde olacağı hayatıdır. "İşa ve İş" (ischa-isch)(13) kelimelerinde bulunan "yod ve he" harfleri Allah'a işaret eder, onlar varsa hayattır, değilse ateş.(14) Arapça'daki 'ayş da yaşamak demektir. Peygamberin bir eşinin adının Ayşe olması bir rasiantı olabilir ama güzel bir raslantı.

Bu kelimelerin sonuna getirdiğimiz -m soneki Türkçe'de bir iyelik zamiridir. İngilizce'deki "my" zamiri aynı anlamdadır. Arapça'da buna, bence, ölü bir soneklzamir olarak "Allahumme> Allahım!" ünleminde ve "ibnum> oğlum" gibi isimlerde(15) raslıyoruz. Farklı dilleri ve dinleri genel ve derin bir diyaloğa yaklaştırmamızın getireceği ve mutlaka altını

çizeceğimiz asıl husus, böyle, varsa herşey var yoksa herşey kayıp cinsinden esas maksat ve hedefleri yakalamaktır. Mesela kadın hakları bu çerçevede tesbit edilmelidir, erkek hakları da. Ortaklık ve ayrılmazlık vardır. Eğer, bir dilci olarak söylüyorum, iHihi mesajlar içerisinde anlam ve yorumlama yönünden daha hür bir düşünce ve araştırma ile çözüm aranırsa milyarlarca insanın ortak genetik yapıları kadar bağlayıcı ve kapsayıcı genel amaç ve esaslar, ayrıca bu amaç ve esaslara zarar vermeden çalışmış işlemiş olan ve çalışıp işieyecek olan yorum ve uygulamalar görülecek, aranıp bulunacaktır.

Erkek ve kadını birbiriyle ve çocuklarıyla bağlantılı olarak anlatan diğer iki kelime "umm ve eb" kelimeleridir.

Umm kelimesi kök olarak, kök kaynak, cemaat, ve din anlamlarına geliyor. el-Halil b. Ahmed'e göre herşeyin aslına umm denir. Beslemek anlamına da geliyor, "emdirmek" ve "emme" annenin besleme biçimidir. (Bir etimoloji bilgini süt kelimesinin "sü" veya "si" aslından olduğunu söyler.(l6) Bizde ayrıca "su" kelimesi var. Arapça'da "seyl", sel demektir. İngilizce'de "sail'' deniz, gemi, su ile ilişkili bir köktür. "Sea", denizdir.)

İngilizce'de "om-ni" öneki herşey, tüm ve bütün anlamlarıyla birlikte içerme anlamını da taşıyor. "Mam, ma-ma, mam-my" anne anlamında

Dillerin Farklılığı veya ... 1 237

sözcüklerdir. Çocuğu, anne karnında beslendiği organa bağlayan göbek bağı anlamındaki "um-bil-i-cal cord" kelimesinin "umrn" ile ilgisi olabilir. Fransızca'nın "femme ve homme" kelimelerinde yakın sesleri izleyebiliriz. Yine "maman" anne, annecik, "mamelle" ineme, "mamelu, e" ise koca memeli demektir. Almanca'da "um" keİimeşi, için, yüzünden, hareketin ilk noktası gibi şeyler ifade eder. "Mutter" de anne demektir.(17)

Kuşkusuz isim ile isimlendirilen arasında sıkı bir bağ vardır. Belki iç içedirler. Eğer İsimlendirme en başta Allah'dan ise (ki bence öyle) veya yeti Allah'dan kullanım ve işletme i\demden ise bu iş kesinlikle bir hikmet ve uyum içerisinde olmuştut. Varlıklar ve eylemlerle, onların gösterge ve aHimetleri olan ses birimleri, sözcük ve türnceler arasındaki uyum. Havanın hareketinin adı olan Türkçe "üflemek", Arapça "heft/ hüfat" Fransızca "souffler" kelimelerinde bir rüzgar veya nefes sesini duyuyoruz. Böyle açık yani eylemi olduğu gibi yansıtan sesiere sahip sözcüklerde görülen eylem­sözcük arası uyumlar olabileceği gibi daha gizli uyumlar da olabilir.Meselii bence Arapça'da, yüzme anlamındaki "sbh" yüzüş esnasındaki su sesinin (sss), su yutan, boğulacak gibi olan insanın boğaz sesinin (bbb) ve boğulmadan kurtulup nefes alma sesinin (hhh) birleşimidir. Bu üçü olmadan yüzme olmaz. Hatta gizli uyumlardan öte anlam olarak bildiğimiz ama aslını keşfedemediğimiz daha gizli uyumlar da olabilir. Mesela eş kelimesi neden birbirinden ayrılamaz olan, birbirini tamamlayan iki şeyi ifade eder, bunu tahmin ederneyebiliriz ama önemli değil. Önemli olan birilerine ad olarak verilmiş olan eş kelimesinin birbirini tamamlayan, bütünleyen ve birbirine karşı hakları olan anlamını ifade etmiş olmasıdır. Eğer bunlar yoksa ne yaşam olur ne hayatın tadı kalır, aksine ayrılık ve kayıplar başlar.

il 1 -ai

Türkçe'de ilmek, ilgi, ilişki gibi kelimelerin kökü olan "il" dilimize herhangi bir dilden geçmemiştir Alaka ve bağiantıyı ifade eder. Ulaşmak, ulanmak, ulak kelimelerindeki "ul" kökü de yakın anlam taşır. Sonek olarak kullandığımız "-li, -lı, -lu, -lü" ekieri de bağlantı ve ilgi anlatır. Köylü, kentli gibi. "İle" önemli bir bağlaçtır.

Arapça'da "veliye/ ela/ elihel ili/ ille"(18) de hep bir bağiantıyı ifade ediyor. Yeliye'nin kök anlamı yakınlıktır. Ela bir kullanışta bırakmamak anlamı taşır. Elihe, kulluk, kölelik gibi en içten beraberliğin köküdür. Allah mabıld, kul abid'tir. Elle kökü, korunması gerekli olan sebebi, bağı ve yakınlığı ifade eder. Özel isim olarak İli, Allah ve Rabb anlamında, cins isim olarak ili ve ille yakınlık anlamlarındadır.

İngilizce'de(l9) bir sonek olarak "al" ve "all" ilgililik ve bağlantı ifade eden bir kelimedir. Anlaşma ve bağlaşma anlatan "ai-Ii-ance" veya "al-lied" ve · "allot", "al-Ie-giance" isim veya fiilierinde aynı kök anlam bulunmaktadır. Sevgi, bağlılık, ilişki ve yakınlık bildiren "love" kelimesi de

238 1 Doç. Dr. İsmail Hakkı SEZER

burada hatırlanmalıdır.

İngilizce'nin ktızeni Fransızca'da(20) "lien", ilmik, bağ, "lier", bağlamak ve rabtetmek anlamındadır. "İdeal,e", "mortel,le" gibi kelimelerin sonundaki "al, e/ el, le" sesleri de aidiyyet ve ilinti bildirir. Put, mabiid ve çok sevilen anlamına gelen "idole", sevgi şiiri ve temiz sevgi anlamına gelen "idiyll" kelimeleri düşünce, kavram ve kanı demek olan "idee" ile ilinti ve bağlantı ifade eden "al/ el/ yll/ li" gibi bir sesle birleşmiş gibi görünmektedir.

Bu tesbit hiç bir şeye yararnazsa en azındankainat ve tüm yaratıklarla daima ilgili, onların da kendisine ilgisiz kalamayacağı bir tanrı inancının tüm semavi dinlerde ortak bir inanç olduğunu desteklemeye yarayacaktır.

Dilciler, Allah lafzı üzerinde ilah kökünden midir yoksa türernemiş midir şeklinçle etimolojik olarak çokça dururlar. Onlar hem bu yönden hem sernantİk açıdan hatırı sayılır neticeler ortaya koymuşlardır. İbrani ve Süryani sahada etimoloji ve sernantİk konusunda kıymetli çalışmalar

yapılmıştır. Diğer dillerde de tarihin derinliklerine giden çalışmalar bizi doğruları ve paylaşımları daha çok bir bağlama çekecektir. Ayrıca bu çalışmalar hep "bir zamana hapsolmuş/ bir zamanlar olması gereken" tarihsel gerçekleri buldurmayacak, en az onun kadar çok evrensel paylaşımların bulunduğunu da isbat edecektir. Sonra gerçekten tarihsel olan şeyler vardır. Adem zamanında helal olan bazı şeyler sonradan yasaklandı. Önceki bazı yasaklar sonradan serbest bırakıldı. Bunu hep "Yüce Yasakoyu cu" yaptı. O yüzden sorun çıkmadı. Gerçi hiç de çıkmadı denem ez ama, bu tür sorunlar çıkmadı. Demek ki bir metod ve ilke olarak tarihsellik var, hermenötik var, ilahi irade var, onun emredici söylemleri (kelimatı), yöntemleri (sünnetulHih) var, buna muhatap olan Allah elçisinin de Allah el koymadıkça onaylanmış sayılan (tartışmaya açık olarak söylüyorum) yorumlama, yasama, yürütme ve baskısız denetleme yetkisi var. Ehli biliyor, ulemanın ve umeranın da yetkileri var. Halk tabakası da taklitçi olmayacak, onların da yetki ve görevleri var. İşte böyle dinamik ve Allah'ı unutmadan insana değer veren değişim, dönüşüm ve iletişimin biz, yer yer dondurulmuş fotoğraf albümüne bakıyoruz. Gerçekten rolünü oynamış kahramanları

seyrediyoruz, çok güzel! Ama bir de biz sahneye koyalım. Allah tekrar mesaj göndermeyecek Yeni bir elçi de gelmeyecek. İsa'nın tekrar gelişi yeni bir elçilik olmayacak. Allah'ın mesajları ortada, Allah elçilerinin kimlikleri de kaybolmamıştır. Gerçekleri sahneye koyacak kahramanlar bizleriz. Bence samimi olarak uygulanan bütün metodlarda kazanılanlar kaybedilenlerden daima çok olacaktır. Mesajına, elçisine, metotlarına başvurmayan insanlar peşinen herşeyi kaybetmiş olabilirler. Onay yoksa ne diyelim sağlık olsun, zaten her dinin yetmiş iki milleti var!

Dillerin Farklılığı veya ... 1 239

Dipnotlar

1. Selcuk University, Faculty of Divinity, Department of Arabic Language and Literature

2. al-Qur'an, LXXII The Jinn, 14.

3. al-Qur'an, XXIX The Spider 20.

4. al-Qur'an, XXX The Greeks 22.

5. Kitab al-Muqaddas, ~Takwin, 2/23. In our tradition, "Adam was intimately acquainted with Eve" Rerer to the narrations about al,Qur'an, IV, The Women, 1.

5. Kitabı Mukaddes, Eski Ahit Yeni Ahit, Kitabı Mukaddes Şirketi, İstanbul, 1993, Tekvin, 2/23. Bizdeki rivayetler de "Adem Havva' ya, Havva Adem'e ünsiyet etmiş, yani yakınlık duymuş",bk. Nisa süresi, 1 'e dair nakiller.

6. S.Ü. ilahiyat Fakültesi Arap Dili ve Belağati Anabilim Dalı Başkanı.

7. Bu konuda bk. Perdinand de Saussure, Genel Dilbilim Dersleri, çev. Benke Vardar, İstanbul, 1998, s. 38; Maurice Olender, Cennetin Dilleri, Tanrısal Bir Çift: Ariler ve Samiler, Ankara, 1998, s. 10.

8. Kur'an-ı Kerim, Bakara, 31-32, 37; Kitabı Mukaddes, Eski Ahit Yeni Ahit, Kitabı Mukaddes Şirketi, İstanbul, 1993, Tekvin, 2/18-20; 1111-9 s. 9

9. Bu bağlamda, dilin tabii (naturel/doğuştan) olduğunu söylemek (mesela bk. H.G. Gadamer, İnsan ve Dil, Yolcular Dergisi, Bursa, 1998, I, 29-36) çok önemli bir farklılık değildir. Ayrıca bk. Doğan Özlem, Hermeneutik (yorumbilgisi) Üzerine Yazılar, Uwe Japp, Hermeneutik, Wilhemm Fink Verlag,Münih, 1977, s. 7-59'dan çeviri), Ark Yayınevi, Ankara, Ekim ı995, s. 2ı4-217 v.d.

10. Mesela bk. Kur'an-ı Kerim, 34 Sebe', 46; 72 Cin, 5.

ı 1. "Teelojik hermenötik, kutsal yazıların doğru açımlanması

sanatıdır", bk. Doğan Özlem, age, (H.G. Gadamer, Hermeneutik, Historisches Wörterbuch der Philosophie, (der.): J. Ritter, cilt. 4, s. ı ı22-

1128, Berlin, ı98ı'den çeviri), s. ı2.

12. Günümüzde Hint-Avrupa, Ural-Altay ve Harni-Sami Diller taksimi meşhur olmuştur. Mesela bk. Perdinand de Saussure, age. s.327-331; Ahmet Caferoğlu, Türk Dili Tarihi, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1984, s. 10-50; Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, ı995, s. 103, ı 10 ve orada gösterilen Meillet, A.-M. Cohen, Les langues du

240 1 Doç. Dr. İsmail Hakkı SEZER

Monde, Paris, 1952, s. XXIX.

13. Mesela isch. adam, eş ve insan demektir. İbranca i sc h kaynaklı iysan kelimesi, insan kelimesi ile okunuş olarak da yakınlık arzeder. (Bu kelimeler için bk. Rabahi Kemal, el-Mu'cem el-hadis, 'İbri-'Arabi, Beyrut, 1975, s. 43). Bu durumda az önce verdiğimiz rivayet açısından, Tevrat anlatımı ile İslami anlatımlar örtüşmüş oluyor. Çünkü işam demek, ünsiyet ettiğim kadıının demek olacaktır. İslami anlatımlarlarda "ünsiyet etti" geçiyordu. Bk. burada dipnot 5.

14. Rav İshak Haleva'nın S.Ü. ilahiyat Fakültesi'nde 14.11.2000 tarihinde verdiği konnferasdan alınan not. "Y od" harfi çıkarılınca "isch"in ateş anlamına dair bk. Rıbhi Kemal, age. s. 59.

15. Nahivcilere göre bu mim tekit için ziyade kılınmaktadır.

Allahumme'de ise nida yasının yerine gelmiştir. Mesela bk. İbn Cinnl, Sirr sina 'at el-i 'rab, thk. Hasan Hindavi, Dar el-Kalem, Şam, 1985, I, 429-431.

16. İsmet Zeki Eyüboğlu, Türk Dilinin Etimolojisi, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1998, s. 618, (süt maddesi).

17. Bk.Arif Cernil Denker, Dr. Bülent Davran, Grosses Deutsch­Türkisches Wörterbuch, Kanaat Kitabevi, İstanbul, 1966, "um" kökü ve mutter maddeleri.

18. Bu kelimelerin kök anlamları için bk. İbn Paris, Mu'cem maka.yis el-luğa, neşreden, 'Abdesselam Muhammed Harı1n,Mısır, 1969, vly/ ela/ elh/ eli maddeleri.

19. Bk. Güngör Oktay, Longman-Metro, İstanbul, 1993, ilgili kelimeler.

20. Bk. Tahsin Saraç, Fransızca Türkçe Büyük Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1976, ilgili kelimeler.