2
bilir. (veya Tey m ur b. Ebu Bekir) Türkistan bilin- meyen annesi ise meczup bir Kendisine nisbet edilen Haydariyye tari- o itibaren birçok bölgede ve halde kaynaklarda ilgili fazla bilgi yoktur. Kaynak- lar onu. mecanln"den bir mec- zup olarak s. 212). Bu tür ilmi seviyeleri ve kimliklerin- den çok halleri önem Saka! halde kesmeyen Kut- büddin önemli ve da müridierin da onun meczuplara has tur. Nitekim Zekeriyya ei-Kazvlnl'nin ver- bilgiye göre Kutbüddin'in buzlu sulara. girme. ayak gez- me gibi adetleri Bir defa yüksek bir kubbeye sanki ku b be düz gibi yü- rüyerek Onun bu tür hallerini görmek için her taraftan ziyaretçiler ge- lir, bunlardan dünyadan el etek çeker ve ona mürid olurdu. Emirler ve zenginlerden Türk kölelere kadar kesimlerden mün- tesiplerine denirdi '1-bilad, s. 382 Ali Neva!' nin göre dedesi Kutbüddin'in Yesi'- ye Haydar burada Ahmed Ye- sev! terbiye ve faaliyetinde için Horasan'a ( f'lesayirn s. 383-384 ). Bu bilgi Hünkdr Veli'de de yer (s 9-11 ). Kutbüddin ola- rak bilinen Haydarller'in (bk. YE) hatta cinsi - yet demir halkatakma adet- lerine bakarak in de öyle söy- lenebilir. Bu Kut- büddin Haydar ve müridieri Sünni makta. meczuplarda görülen söz konu- su garip hareketler mecanln için tabii Ünlü lardan Ferldüddin Zave daki Kedken'de b. Kutbüddin müridi hatta bizzat onu övmek için "Haydarname" (HaydarT- name) bir manzume yine Kutbüddin Konya'ya gelen ha- lifesi Mübarek Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin dostu Taceddin Vezlr'in onu Darü'z-zakirln'in tayin etmesi. Efiakl'nin Kut- büddin Haydar'dan bir zahid olarak bah- setmesi ve onun muteber bir halifesi ol- söylemesi de {fn, s. 215. 467. 773) Sünni bir süfi göstermektedir. Abdülhü- seyn-i Zerrlnküb gibi yazar- lar da onun özellikle vurgula- ( s. 369) Kutbüddin veya akldelere sahip bir olarak gö- rülmesi (bk Köprülü, Anadolu'da yet, s. 50), kendisinden çok sonra Tebriz'- de vefat eden Kutbüddin Tünl ile ( ö. 830/1426) ileri gelmektedir. kaynaklarda Kutbüd- din Zavel'nin kabrinin Tebriz'de ifade edilmesi de üste- ri, 80; 5 ) böyle bir hataya yol Kabri Tebriz'de bulunan Kutbüddin Tünl. nesebi yedinci imam Mü- sa Abdullah'a mensup bir seyyid idi. Tebriz ve çevresinde birçok var- Kutbüddin Zavel'nin mürid- leri. muhitin tesiriyle mey- böylece Kutbüddin TQ- nl'nin müridleriyle Kutbüddin'in 11 O veya 140 597 (1200). 601, 613 veya 628'de (1231) dair var- sa da genellikle önce 618'de (1221) yeri Zave'de vefat kabul edilir. Türbesi Zave'de bulun- daha sonra Türbet-i Haydar! (Türbet-i Haydariyye) diye birçok ziyaretçinin yer haline Haydar! Tek- kesi sonra da faaliyet göstermeye devam Battüta gi- bi seyyahlar ziyaret : Kazvini, Beyrut, ts. (Daru Sa- s. 382-383; Müstevfi. Nüzhetü'l-kulub (Strange) . s. 151, 154; Eflaki, fin, 215, 467, 773; Battuta. Seyahatna- me, 1, 442; Hace Dihlevi. Feua'idü'l-fu'- ad, La hor 1962; Ma'sum Ali Tara'ik, ll, 642; Ali Nevai. Nesayim, s. 383-384; Tezkire(trc Necati Lugal), istanbul1977, s. 212, 241; Handmir, ljabibü 's-siyer, Tahran 1983, ll, 332; Nurullah et-Tüsteri, Mecalisü'l-mü'minin, Tahran 1365 h 1, 80; Zeynelabidin-i Ri- yazü Asgar Hami di), Tahran 1339 s. 226; H ün kar Veli: Vilayet-name(haz. Abdülbaki istanbul 1958, s. 9-11; Abdülhüseyn-i Zerrin- kub. Cüstücu der Tahran 1396, s. 367-369; Köprülü, ilk (istan- bu 1 1919}, istanbul 1984, s. 117, 337, 351-352; a.mlf., Anadolu 'da isl amiyet(haz Mehmet Ka- nar). istanbul 1996, s. 50, 65, 77; Ahmet Ocak, Marjinal Su- {llik: Kalenderiler, Anka ra 1992, s. 40-43, 113; a.mlf .. Babailer istanbul 1996, s. 73- 74; irec Emanpur. kat, sy. 42, 1373/1994, s. 150-163; DMF, ll, 2059. !il TAHSiN YAZlCI L HAYDAR ALi HAN HAYDAR HAN (ö. ll 96/1 782) Hindistan' da MeysGr Devleti'ni idare eden kumandan ve devlet _j 1132 (1720) Bengalur'un kuzey- bulunan Dodballapür'da du . XVI. Hicaz'dan Hindistan'a göç eden bir aileye mensup riva- yet edilir. Feth Muhammed ölümü üzerine iken riyle birlikte Bengalur'daki Meysür (Myso- re) Devleti'ne Meysür ordusunda subay olan kuzeni Haydar as- ker olarak ve orduda gö- revlerde bulundu . askeri 1749'da Devanhalli'nin mükafat olarak elli ve 200 piyadeden bir kuman- getirildi. 1755'te Madüre böl- gesindeki Dindigul'a Meysür Devleti'nin tayin edildi. Burada uz- da bir silah imalat- hanesi kurdu. Daha sonra Bengalur ca- oldu. 1759 Lutf Ali Beg'le birlikte Meysür zor durumda rakan yenilgiye Bu hizmetinden kendisine Feth Hay- dar Han verildi. Bu arada Meysür'un genç Çikka tahakkümünden daha da ve raca üzerinde giderek daha etkili olmaya 1760 Fran- askeri mu- haliflerini harekete geçirdi. yerine olan Kandey Rao, Marata- askerlerle Haydar Ali'yi etti. Bir süre sonra durumunu düzeltti ve Kandey yakalayarak hapsetti. Kendisini öl- dürtmeye ise yerinde Ancak bütün yetkilerini elinden ve (dalavay) olarak hakimiyetini devam ettirdi. Bu esnada Sira. Bednür. Sunda ve Meysür 1766'da ölen Çikka lu raca Bu duruma ol- mayan Marata Madu Rao Meysür ülkesine Haydar Ali 3.5 milyon rupi ödemek suretiyle i Da- ha sonra birlikte lizler'in üzerine yürüdüyse de Arkat ülke- sinde yen il di. Ancak Mad- ras ve Bombay'daki kuwetlerine ve isternek zorunda (4 N i sa n 7 69). 25

!il · 2020. 8. 31. · o çağlardan itibaren birçok bölgede ... B. Sheik Ali, British Relations W ith Haldar Ali, Calcutta 1963; a.mlf .. "l:laidar 'Ali Khan", En ... bela ve

  • Upload
    others

  • View
    1

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • bilir. Babası Şahver (veya Tey m ur b. Ebu Bekir) Türkistan hanlarındandı; adı bilin-meyen annesi ise meczup bir kadındı. Kendisine nisbet edilen Haydariyye tari-katı. o çağlardan itibaren birçok bölgede yayıldığı ve tanındığı halde kaynaklarda hayatıyla ilgili fazla bilgi yoktur. Kaynak-lar onu. "ukala-yı mecanln"den bir mec-zup olarak tanıtırlar (Devletşah. s. 212). Bu tür meczupların öğrenim durumları. ilmi seviyeleri ve şeyhlerinin kimliklerin-den çok halleri önem taşır. Saka! bırakmadığı halde bıyıklarını kesmeyen Kut-büddin Haydar'ı önemli kılan ve etrafında müridierin toplanmasını sağlayan da onun meczuplara has davranışları olmuştur. Nitekim Zekeriyya ei-Kazvlnl'nin ver-diği bilgiye göre Kutbüddin'in kışın buzlu sulara. yazın ateşe girme. yalın ayak gez-me gibi adetleri vardı. Bir defa yüksek bir kubbeye sanki ku b be düz imiş gibi yü-rüyerek çıkmıştı. Onun bu tür hallerini görmek için her taraftan ziyaretçiler ge-lir, bunlardan birçoğu dünyadan el etek çeker ve ona mürid olurdu. Emirler ve zenginlerden Türk kölelere kadar çeşitli kesimlerden insanların bulunduğu mün-tesiplerine "Haydar'ın ashabı" denirdi (Aşarü '1-bilad, s. 382 ı Ali Şlr N eva!' nin kaydına göre dedesi Kutbüddin'in Yesi'-ye gönderdiği Haydar burada Ahmed Ye-sev! tarafından terbiye edilmiş ve irşad faaliyetinde bulunması için Horasan'a gönderilmişti ( f'lesayirn s. 383-384 ). Bu bilgi Mandkıb-ı Hünkdr Hacı Bektaş-ı Veli'de de yer alır (s 9-11 ).

    Kutbüddin Haydar'ın mensupları ola-rak bilinen Haydarller'in (bk. HAYDARİYYE) kulaklarına. boyunlarına. hatta cinsi -yet organlarına demir halkatakma adet-lerine bakarak şeyh in de öyle yaptığı söy-lenebilir. Bu davranışiarına rağmen Kut-büddin Haydar ve müridieri Sünni sayılmakta. meczuplarda görülen söz konu-su garip hareketler ukala-yı mecanln için tabii karşılanmaktaydı. Ünlü mutasawıflardan Ferldüddin Attar'ın Zave civarındaki Kedken'de yaşayan babası İbrahim b. İshak'ın Kutbüddin Haydar'ın müridi olması. hatta bizzat Attar'ın gençliğinde onu övmek için "Haydarname" (HaydarT-name) adıyla bir manzume yazması. yine Kutbüddin Haydar'ın Konya'ya gelen ha-lifesi Hacı Mübarek Haydar'ın Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin yakın dostu oluşu, Taceddin Vezlr'in onu Darü'z-zakirln'in şeyhliğine tayin etmesi. Efiakl'nin Kut-büddin Haydar'dan bir zahid olarak bah-setmesi ve onun muteber bir halifesi ol-duğunu söylemesi de (Menal):ıbü'l-'ari-

    {fn, s. 215. 467. 773) Haydar'ın Sünni bir süfi olduğunu göstermektedir. Abdülhü-seyn-i Zerrlnküb gibi çağdaş İranlı yazar-lar da onun Sünnlliğini özellikle vurgula-mışlardır ( CüstücCı , s. 369)

    Kutbüddin Haydar'ın Şii veya Şii- Batıni akldelere sahip bir mutasawıf olarak gö-rülmesi (bk Köprülü, Anadolu'da İslamiyet, s. 50), kendisinden çok sonra Tebriz'-de vefat eden Kutbüddin Haydar-ı Tünl ile ( ö. 830/1426) karıştırılmasından ileri gelmektedir. Bazı kaynaklarda Kutbüd-din Haydar-ı Zavel'nin kabrinin Tebriz'de bulunduğunun ifade edilmesi de (Ş üste-ri, ı, 80; ı ı, 5 ı ) böyle bir hataya yol açmıştır. Kabri Tebriz'de bulunan Kutbüddin Haydar-ı Tünl. nesebi yedinci imam Mü-sa ei-Kazım'ın oğlu Abdullah'a bağlanan İmamiyye Şlası'na mensup bir seyyid idi. Tebriz ve çevresinde birçok taraftarı var-dı. Kutbüddin Haydar-ı Zavel'nin mürid-leri . muhitin tesiriyle İran'da Şilliğe mey-letmiş. böylece Kutbüddin Haydar-ı TQ-nl'nin müridleriyle karıştırılmışlardır.

    Kutbüddin'in 11 O veya 140 yıl yaşadığına. 597 (1200). 601, 613 veya 628'de (1231) öldüğüne dair çeşitli kayıtlar var-sa da genellikle Moğol istilasından önce 618'de (1221) doğum yeri Zave'de vefat ettiği kabul edilir. Türbesi Zave'de bulun-duğundan daha sonra burası Türbet-i Haydar! (Türbet-i Haydariyye) diye meşhur olmuş, birçok ziyaretçinin uğradığı yer haline gelmiştir. Şehirdeki Haydar! Tek-kesi şeyhin vefatından sonra da faaliyet göstermeye devam etmiş, İbn Battüta gi-bi seyyahlar tarafından ziyaret edilmiştir. BİBLİYOGRAFYA :

    Kazvini, Aşarü'l-bilad, Beyrut, ts. (Daru Sa-dır), s. 382-383; Müstevfi. Nüzhetü'l-kulub (Strange) . s. 151, 154; Eflaki, Menakıbü'l-'arifin, ı, 215, 467, 773; İbn Battuta. Seyahatna-me, 1, 442; Hace Hasan-ı Dihlevi. Feua'idü'l-fu'-ad, La hor 1962; Ma'sum Ali Şah, Tara'ik, ll, 642; Ali Şir Nevai. Nesayim, s. 383-384; Devletşah. Tezkire(trc Necati Lugal), istanbul1977, s. 212, 241; Handmir, ljabibü 's-siyer, Tahran 1983, ll, 332; Nurullah et-Tüsteri , Mecalisü'l-mü'minin, Tahran 1365 h ş. , 1, 80; Zeynelabidin-i Şirvani, Ri-yazü 's-seyaf:ıa (nşr. Asgar Hami di), Tahran 1339 hş ., s. 226; Manakıb-ı H ün kar Hacı Bektaş-ı Veli: Vilayet-name(haz. Abdülbaki Gölpınarlı), istanbul 1958, s. 9-11; Abdülhüseyn-i Zerrin-kub. Cüstücu der Taşauuuf-i İran, Tahran 1396, s. 367-369; Köprülü, ilk Mutasauuı{lar (istan-bu 1 1919}, istanbul 1984, s. 117, 337, 351-352; a.mlf., Anadolu 'da islamiyet(haz Mehmet Ka-nar). istanbul 1996, s. 50, 65, 77; Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı imparatorluğunda Marjinal Su-{llik: Kalenderiler, Anka ra 1992, s. 40-43, 113; a.mlf .. Babailer isyanı, istanbul 1996, s. 73-74; irec Emanpur. "Mezar-ı l):u~beddin ı:ıaydar'', Miş kat, sy. 42, Meşhed 1373/1994, s. 150-163; DMF, ll, 2059. !il TAHSiN YAZlCI

    L

    HAYDAR ALi HAN

    HAYDAR ALİ HAN (ö. ll 96/1 782)

    Hindistan' da MeysGr Devleti'ni idare eden kumandan ve devlet adamı.

    _j

    1132 ( 1720) yılında Bengalur'un kuzey-batısında bulunan Dodballapür'da doğdu. XVI. yüzyılda Hicaz'dan Hindistan'a göç eden bir aileye mensup olduğu riva-yet edilir. Babası Feth Muhammed Han'ın ölümü üzerine beş yaşında iken kardeşleriyle birlikte Bengalur'daki Meysür (Myso-re) Devleti'ne sığındı. Meysür ordusunda subay olan kuzeni Haydar tarafından as-ker olarak yetiştirildi ve orduda bazı gö-revlerde bulundu . İlk askeri başarısını 1749'da Devanhalli'nin kuşatılması sırasında kazandı, mükafat olarak elli atlı ve 200 piyadeden oluşan bir birliğin kuman-danlığına getirildi. 1755'te Madüre böl-gesindeki Dindigul'a Meysür Devleti'nin fevcdarı tayin edildi. Burada Fransız uz-manların da yardımıyla bir silah imalat-hanesi kurdu. Daha sonra Bengalur ca-glrdarı oldu. 1759 yılında Lutf Ali Beg'le birlikte Meysür racasını zor durumda bırakan Maratalar'ı yenilgiye uğrattı. Bu hizmetinden dolayı kendisine Feth Hay-dar Sahadır Han unvanı verildi. Bu arada Meysür'un genç racası Çikka Krişnarac'ı başveziri Nancarac'ın tahakkümünden kurtarması şöhretini daha da arttırdı ve raca üzerinde giderek daha etkili olmaya başladı .

    1760 yılında İngilizler'le savaşan Fran-sızlar'a askeri yardımda bulunması mu-haliflerini harekete geçirdi. Nancarac'ın yerine başvezir olan Kandey Rao, Marata-lar'ın gönderdiği askerlerle Haydar Ali'yi mağlüp etti. Bir süre sonra Nancarac'ın yardımıyla durumunu düzeltti ve Kandey Rao'yı yakalayarak hapsetti. Kendisini öl-dürtmeye çalışan racayı ise yerinde bıraktı. Ancak bütün yetkilerini elinden aldı ve başbakan (dalavay) olarak hakimiyetini devam ettirdi. Bu esnada Sira. Bednür. Sunda ve Malabar'ı Meysür topraklarına kattı. 1766'da ölen Çikka Krişnarac'ın oğlu Necrac'ı raca yaptı. Bu duruma razı ol-mayan Marata P'işvası Madu Rao Meysür ülkesine saldırdı. Haydar Ali 3.5 milyon rupi ödemek suretiyle barış i mzaladı. Da-ha sonra Haydarabadlılar'la birlikte İngilizler'in üzerine yürüdüyse de Arkat ülke-sinde yapılan savaşta yen il di. Ancak Mad-ras ve Bombay'daki İngiliz kuwetlerine karşı başarıyla savaştı ve İngilizler barış isternek zorunda kaldılar ( 4 N i sa n ı 7 69).

    25

  • HAYDAR Ali HAN

    1770-1772 yıllarında Maratalar'la yap-tığı savaşları kaybeden Haydar Ali , bu sa-vaşlar sırasında Maratalar lehine çalışan MeysQr racasını idam ettirdi ve yerine kardeşi Çamrac'ı getirdi. ingilizler'in ken-disine karşı Haydarabad nizarnını ve Ma-ratalar'ı tutması üzerine Fransızlar'a yak-laştı. Bundan sonra ingilizler'le yıllarca sürecek olan savaşlara başladı. 1 780 Tem-muzun da kalabalık bir süvari ordusuyla Karnataka'ya girdi ve şehri yağmaladı. Konceveram yakınlarında İngiliz kuwet-lerini kesin bir yenilgiye uğrattı. Ardından asıl ingiliz ordusunu Madras yakınına kadar kovaladı. Arkat şehri ve civarındaki yerli askerler Haydar Ali'ye teslim ol-dular. ingilizler topçuları sayesinde Mey-sür ordusunu durdurmayı başarıp 1781 '-de Porta Nova'da (Mahmud Bender) galip geldilerse de Haydar Ali'nin ordusunun bu bölgeyi yağmalamasını önleyemedi -ler. Bu arada Amir al Suffre'un emrindeki Fransız deniz birliği Karnataka kıyılarında karaya çıktı ve Haydar Ali'nin kuwet-leriyle birleşti. Madras'ta başlayan kıtlık ise ingilizler'i zor durumda bıraktı. Bom-bay'dan gönderilen yardımcı İngiliz kuv-vetleri de Haydar Ali 'n in oğlu Feth Ali (TipQ Sultan) tarafından esir edildi.

    Haydar Ali Han. Aralık 1782'de Çitor ya-kınındaki Narasingarayanpet'te bulunan ordugahında vefat etti. Yerine oğlu Tipü Sultan geçti. Cesur bir kumandan ve iyi bir idareci olan Haydar Ali Han, müslü-man olduğu halde HindCılar'a müsama-ha göstererek onlara yönetirnde yer ver-miş ve tapınaklarını donatmıştır.

    BİBLİYOGRAFYA :

    L. B. Bowring. Haldar Ali and Tip u Sultan, Oxford 1893; Bayur. Hindistan Tarihi , lll, 165 vd., 207; N. K. Sinha, Haldar Ali, Calcutta 1949; B. Sheik Ali, British Relations W ith Haldar Ali, Calcutta 1963; a.mlf .. "l:laidar 'Ali Khan" , En-cyclopedia of Aslan History (ed. A. T. Embree). New York 1988, ll , 19; A. Schimmel, Islam in the lndian Subcontinent, Leiden 1980, s. 166-169; Mujeeb Ashraf. Muslim Attitudes Towards British Rule and · Western Culture in lndia, Del hi 1982, s. 45 , 57, 217; A. Comyn Lyall. His-tory of lndia (ed. A. V. Wi lliams Jackson). New Delhi 1987, VIII, 208,213,214, 251-252; D. B. Diskalkar. "George Gray's Embassy to Hyder Ali", Journal of lndian History, ll , Trivandrum 1932, s. 311-333; J . Sarkar, "Haidar A li's In-vasian of Eastern Carnatic ı 780", !C. sy. 15 ( 1941), s. 217 -218; Irshad Husain Baqai, "The Death ofHyder Ali", a.e.,sy. 21 ( 1947). s. 167-171 ; K. Sajun La!. " Hyder Ali's Appeal to the Hon'ble East lndia Co mpany 1 764", lndian Histarical Quarterly, XIX ( 1943). s . 184-187; T. W. Haig, "Bahadır Han", /A, Il, 219; M. Hidayet Hosain . "Maysfır", a.e., VIII , 193; Mohibbul Ha-san, "l:laydar 'Ali .15Jıan Bahadür", EJ2 (ing.), lll , 316. r:o:ı

    ~J AHMET TAŞAGIL

    26

    r HAYDAR el-AMÜLİ

    ( ..J.o y f ;.Jv:.> ) Seyyid Bahaüdçlfn Haydar

    b. Ali b. Haydar e i-Amüli ei-Ubeydf (ö. 787 / 1385'ten sonra)

    Şiiliği tasavvufla bağdaştırmaya çalışan alim.

    L . _j

    719 'da (1319) iran'ın kuzeyindeki Amül şehrinde doğdu . Hz. Hüseyin soyundan geldiği için Alevi ve Hüseynl nisbeleriyle de anılır. Amül'de başladığı öğrenim ha-yatını Esterabad ve İsfahan'da devam et-tirdi. Memleketine döndükten sonra Ta-beristan'da hüküm süren Fahrüddevle Hasan b. Keykavus'un sır katibi ve veziri oldu. Fahrüddevle'ye derin bir saygı duy-makla beraber geçirdiği bir bunalım se-bebiyle saray hayatını bır.akarak tasawu-fa yöneldi ve Amül'den ayrılıp isfahan'a gitti. N u reddin et-Tahrani gibi şehrin ön-de gelen meşayihinden istifade ederek kendini zühde verdi ve inzivaya çekildi. Daha sonra hacca gitmek üzere isfahan'-dan ayrıldı. Medine'de uzun süre kalmak istemesine rağmen geçirdiği rahatsızlık sebebiyle Bağdat'a döndü. Burada Ha-san b. Hamza el-Haşim!, Fahrülmuhak-kıkin Muhammed b. Hasan ve talebesi Naslrüddin ei-Kaşanl'den ders aldı. Ker-bela ve Necef gibi kutsal yerleri ziyaret etti. Eserlerinin birçoğunu hayatının son otuz yılını geçirdiği Necef'te kaleme al-dı. Risale fi'l- 'ulıJ.mi'l- 'aliye adlı eserini 787'de (1385) bitirdiğine göre bu tarih-ten sonra vefat etmiş olmalıdır.

    Tefsir, hadis. fıkıh ve kelam ilimlerinde geniş bilgi sahibi olan Amüll'den Şii kay-naklarında "seyyidü'l-mütellihln" diye söz edilir. Şiilik'le süfilik arasında tam bir uy-gunluğun bulunduğuna, tasawuf esasla-rının Şiilik'te mevcut olduğuna inanan Amüll'ye göre resul. nebl ve masum . imamlar zahiri ve şer'! hususları bilirler. Bu bilgileri insanlara açıklamaları ve öğretmeleri şarttır. Onlar bunun yanında hakikat. ve marifet bilgisine de sahiptir-ler. Zahiri ve şer'! bilgiler Şiilik. batıni bil-giler sufiliktir. Amüll bu noktadan hare-ket ederek her hakiki Şii'nin mutlaka sü-fi, her hakiki süfinin de Şii olacağı sonu-cuna ulaşır. Bu bakımdan Şiller'i ikiye ayırır; şer'! ve zahiri hususları bilenlere sa-dece "mümin", hem zahiri hem batıni hu-susları bilenlere ise "mü'min-i mümte-han" (denenmiş mümin) adını verir. Gerçek bir Şii bu ikinci anlamda mürnin olduğundan o aynı zamanda süfidir. Şii ve süfi ay-nı gerçeğin farklı iki yönünü ifade eden isimlerdir. Amüll süfilerin Şiiler ' in aynı

    olduğunu söylerken Şla 'nın. imamları ka-nalıyla elde ettiği ilahi sır! ara süfilerin de vakıf olduğu düşüncesinden yola çıkarak bu kanaate vardığını ifade etmekte ve ilk dönemde Hasan-ı Basri ve Kümeyl b. Ziyad gibi zühd ve takvasıyla şöhret bul-muş kişilerin zamanın imamının talebe-leri olduğunu ileri sürmektedir. Amüll, Nusayrller'den aldığı mü'min-i mümte-han tabirini Şiiler'ce kabul edilebilir bir tarzda temellendirmiş. bu görüş ona na-maz, zekat. hac, oruç ve cihad gibi birçok şer'! hükmü tasawufi açıdan yorumlama imkanını vermiştir. Bu yönüyle Şii ilahi-yatının iyi bir nazariyatçısı olarak tanınmıştır. Onun tasawuf anlayışında riyazet ve mücahedenin de önemli bir yeri vardır. Vahdet-i vücüd nazariyesi sayesinde fel-sefeyle tasawufun birbirine yaklaştığını ileri süren Amüll'ye göre mehdinin zuhu-ru ile hikmete dayalı ilimler daha fazla iti-bar görecek ve ictihad. istinbat ve usul-den fürüun istihracı gibi hususlar geçer-liliğini yitirecektir. Böylece Amüll. kendi zamanında zirveye çıkmış olan fıkıh ve ictihad hareketine karşı tasawuf ve h ik-mete dayalı düşünceyi tercih etmiştir.

    Şiilik'le tasawufu aynı kaynağa bağlayan Amüll'nin bu görüşe varmasında Muhyiddin İbnü'I-Arabl'nin önemli tesiri vardır. Naşşü'n-nuşuş adını verdiği Fu-şıJ.şü'l-J:ıikem şerhinde veliler zümresi içinde onun yerini peygamberler içinde Hz. Muhammed'in işgal ettiği yere ben-zeten Amüll. Şiiler'in on iki. imam ı gibi İbnü'I-Arabl'nin de ilim ve ' marifeti doğrudan Hz. Peygamber'den aldığını ileri sü-rer. Bunu ispatlamak için de İbnü'I-Arabl'nin Şam'da iken rüyada gördüğü Re-sül-i Ekrem'in emriyle Fuşuşü'l-J:ıikem'i yazdığım söyler. İbnü'I-Arabl mutlak ve-layetin Hz. lsa'da gerçekleşeceği görü-şündedir; Amüll ise mutlak velayeti on iki imarnın temsil ettiğini öne sürer. Böy-lece İbnü'I-Arabl'nin "hatemü'l-evliya" na-zariyesinin Şii karakterli bir yorumunu yapan Amüll, bu konuda Fuşuşü 'l-J:ıi kem' in Sünni şarihi Davüd-i Kayseri'yi eleştirirken daha çok Fuşuş şarihleri Cen-dl ve Kaşanl'ye ilgi duyar. Amüll. sahip ol-duğu bu anlayışın neticesinde ehl-i tasav-vufun kutbuyla Şla'nın mehdisinin aynı kişi olduğunu söyler ve tasawuftaki ku-tub anlayışını Şii bir karaktere büründü-rür. Ayrıca İbnü'I-Arabl'nin hakikat-i Mu-hammediyye nazariyesini Şiiliğe uygula-yarak bunu masum imamların irtibat kurdukları ve bilgi aldıkları bir kaynak olarak düşünür. İbnü'I-Arabl'nin Amüll üzerindeki tesirini özellikle onun tevhid