1
2010 yılı Lisans Yerleştirme Sınavları (LYS) sonucuna göre, üniversitelerde bu yıl lisans programlarında 327.869 ve ön lisans programlarında ise 233.134 öğrenci eğitim görmeye başlayacak. Farklı bir şekilde ifade etmek gerekirse, toplam 561.003 öğrenci üniversitedeki yaşamlarına ilk adımı atacak. Burada kilit nokta, 2 yıllık ya da 4 yıllık süre zarfında yapacaklarının sonsuza (∞) kadar kariyer ve hayatlarını etkileyecek olması... Belirtilen zaman periyodunu çok iyi kullan- mak ve etkin zaman yönetimini gerçekleştirmek hem üniversitede, hem de gelecekte başarılı ol- mak için ön koşullardan biri. Bu durumda, bir üniversite öğrencisi olarak zaman nasıl efektif kullanılabilir ve 2 ya da 4 yıllık eğitim sürecinde neler yapmak gerekiyor soruları gündeme geldiğinden, bunlar üzerinde daha spesifik bir şekilde düşünmek faydalı olacaktır. Öncelikle, bir üniversite öğrencisi olarak denge unsurunu sağlamak ve çok yönlü olmak önemlidir. Artık hem günümüzün iş dünyası, hem de akademik hayatta tek yönlü kişilerin modası çoktan geçmiş olup, bu karakterdeki mezunlara yer yoktur. Dolayısıyla derslerinde başarılı ve yüksek not ortalamasına sahip, sosyal faaliyetlerde etkin ve üniversiteye katkıda bulunan, en az bir yabancı dile çok iyi hâkim ve bunu girdiği ulusal-uluslararası sınavlarla belgelemiş, eğitim ve sertifika programlarına katılmış, eğitim hayatı esnasında staj yapmış ve iş hayatına kısmen de olsa aşinalığı bulunan öğrenciler çok daha değerli. İlk bakışta zor gibi gözükse de, dikkatli bir planlamayla 2-4 yılda belirtilen donanımlar belirli bir oranda veya tamamen edinilebilir. Öğrencilik süresince sosyal olup arkadaşlıklar edinirken, limitleri zorlayıp fark yaratmak, kalabalıktan sıyrılmak da şarttır. Unutmamak da gerekir ki “Hayat aslında bir denge sanatıdır”. Yıllar ve gelecek daima sürprizlerle doludur, tüm olasılıkları hesaplamak gerekir. Bazı öğrenciler “Her dersten 50 alayım, bana yeter” der. Ancak ne kadar aksini belirtseler de hiç kimse onların gelecekte yüksek lisans ve doktora yapmak istemeyeceğini, akademik ka- riyer ve burs peşinde koşmayacağını garanti edemez. Fikirler ve düşünceler yıllar itibarıyla değişebilmektedir. Lisans not ortalaması yalnız- ca 1 puan az olduğu için istediklerine ulaşamayan birçok mezun vardır. En az bir ya- bancı dile çok iyi hâkim olmak ve bunu çeşitli ulusal ve uluslararası sınavlarla belgelemek ise, öğrencilerin güvenilirliğini önemli ölçüde artırır. Staj yapmak ise büyük avantajdır. Sonuçta, başarı fedakârlık ister ve bu yolda belirli fedakârlıklarda bulunmak da doğaldır. Önemli olan usta bir satranç şampiyonunun yaptığı gibi taş feda ederek de olsa mücadeleyi kazanmak, mat etmektir. Böylesi, öğrencilik yılları ve üniversiteden arta kalanların yalnızca indirimli taşıma kartı, ucuz sinema biletleri ve okey turnuvaları olmasından çok daha iyidir. Anayasa’nın normatifliği mi hukuk mu? TÜRKİYE’de son zamanların en büyük siyasi tartışma konusu ve günümüzdeki alevlenen siyasi retoriklerin en uç noktalara kadar genişlemesinin nedenlerinden birisi olan Anayasa değişikliği konusu, tartışılmayan ve tartışılması felsefi olarak beklenen bir durumdan ortaya çıkmış görünmektedir. Burada, ülkemizdeki hukuk nosyonunun Osmanlı’dan günümüze ele alınış şeklinden kaynaklanan ve tartışmanın içine alınmakta bugüne kadar hiç düşünülmediğini tespit edebileceğimiz bir durum vardır: Anayasa‘nın “hukuk normu” üzerine kurulu olmasının getirdiği “ilkesel felsefenin”, pragmatik bir bakışa nazaran, günümüz koşullarındaki eskimişliği. Anayasa’nın Anayasa normlarından oluşmuş olduğu ilkesinden yola çıkan anlayışa göre, Anayasa’nın bilinmesi, normlarının bilinmesinden meydana gelmiş demektir. Buradan anlaşılacak olan da hukukun ve toplumun neticesini belirleyen nesnenin bir ilke olmaktan başka, bir hukuk değil bir norm olarak düşünülmesidir. Ve de maddi varlığın hamilinin durumuna bakmak bunun bir yolu olacaktır. Norm olarak anlaşılan Anayasa normlarının ilkesinin hukuk ile alakası olduğu kesindir ama hukukun tek anlayışı olmadığı da aynı kesinliğe sahip olarak gözükmektedir. Türkiye’de Anayasa’nın hukuk teorisi içinde maddi olarak var olan bir durumun ancak tartışılabilir olması konusuna gelirsek, onun maddiliği bir belge niteliği taşımasında yatmaktadır. Belgenin ise bir araçsallaştırma olduğunu vurgulamak yanlış olmayacaktır. Anayasa’nın maddi varlığının olması koşulunda normatif olmaya başladığı ise, tam da bu anlamda, Foucault‘nun ça- lışmalarındaki bir noktaya dokun- maktadır. “Cinselliğin Tarihi” adlı çalışmasında Foucault, iktidarın nesnesinin hukuk olmaktan çıkıp bir norm olmaya başladığını ileri sürmekteydi. Batı toplumları ile ilgili olarak ele aldığı çalışmasında normatif bir hukuk sisteminin analizinin kapılarını açmaya ve bu sistematiğin soykütüğünü çıkarmaya başlamıştı. Her ne kadar Anayasa normlarının birer “metin” olduğu, metin olmaktan da çok, “anlam” olduğu ve yorumlanmaya açık olarak işlediği varsayılmış olsa bile, bunu yapan yetkili merciin Anayasa Mahkemesi’nin görevlileri olduğunu varsaydığımızda, yorumu yapanın Anayasa Mahkemesi’nin, maddi koşullardaki zaman içinde beliren kendisi olduğunu ileri sürmek de, yine, yanlış olmayacaktır. Ve de, her ne kadar Anayasa Mahkemeleri normları koymakta ve de değerlendirip yorumlamakta serbest gibi gözükse bile yine de “normatif bir hukukun” ön plana çıkmış olduğunu söyleyebiliriz; çünkü ilkesel olarak kararlaştırılan ve belirli bir siyasi görüşün temsiliyetindeki teşrinin (legislasyonun) geliştirildiğinin malumu içindeki bakış, bize siyasi olarak, Anayasa Mahkemesi’nin kurallarının ve normlarının yorumlarında siyasi çizgiyi belirli olarak öngörmekte olduğu gerçeğinin maddiliğini de saklayamamaktadır. Oysa, Anayasa’nın bir içtihad (jurisprüdans) olarak ele alındığı bir hukuki bakışta, Anayasa hukuk sistemini belirleyen bir merci olmaktan çok uzak bir şekilde, hamilin maddiliğine bakmaktan çok, vaka analizlerine dayanacaktır. Norman kaynaklı Anglosakson hukuk sisteminin içinde geliştirilen ve tarihi olarak her yıl olan vakaların yazıldığı matbaa öncesi hukukun “year book”larında olduğu gibi vakaların raportörlerinin getireceği kanıtlarla işleyen bir hukuk sisteminin toplumsal örf ve âdetlerle birlikte, inanç ve hukuk ikilisinin birlikte işlediği bir bakışa doğru çevrilmesi, gelecek olan vakaların baştan Anayasa normları içine sokularak incelenmesinden çok daha ilginç bir şekilde, geleceğe açılan ve geçmiş normları üzerine kurulu olmayan bir hukuk anlayışını geçerli kılabilecektir. Bu durumda ilkesellik üzerine kurulu donuk bir sistem yerine bir organizma gibi işleyen esnek bir hukuk düzenlemesinin tartışılması, bugünkü kısır siyasi tartışmalara, herkesin taraflarını alıp, gürültüyle konuştuğu bir siyasi heyecan yerine, belki de, yeni bir tartışma ufku açacaktır. Anayasa’nın Anayasa normlarından oluşmuş olduğu ilkesinden yola çıkan anlayışa göre, Anayasa’nın bilinmesi, normlarının bilinmesinden meydana gelmiş demektir. Buradan anlaşılacak olan da hukukun ve toplumun neticesini belirleyen nesnenin bir ilke olmaktan başka, bir hukuk değil bir norm olarak düşünülmesidir DOKTORLAR hastaların sırdaşıdır ve çoğu zaman hastalar ailelerinden sakladıkları problemleri onlarla paylaşmaktadırlar. Bu açıdan gereksinim duyulduğunda arayabileceği doktora rahatlıkla ulaşabilmek, hastayı psikolojik açıdan rahatlatmakta ve hastaya güven verebilmektedir. Örneğin; bir çalışmamızda rastladığımız düşük plasenta nedeniyle kanama sorunu olan bir kadın hasta, hastaneye yatış işlemleri yapılırken “kreta plasenta” nedeniyle getirildiğini duyar, bunun ne demek olduğunu bilmediğinden çok endişelenir. Doktoru ile karşılaştığında ilk sorusu “evime dönebilecek miyim, ölecek miyim?” olur. Doktorun cevabı ile hasta biraz olsun rahatlar. Yine jinekoloji çok özel sırların ve konuların paylaşılması nedeniyle normal hasta muayenesine ayrılan süreden çok daha fazlasının hastalara ayrılmasını zorunlu kılabilmektedir. Doktor, muayene sürecinde hastanın eğitim ve sosyo-kültürel durumunu dikkate alarak bu açıdan uygun terminoloji ve üslubu kullanmak zorundadır. Çalışmamızın Fransa ayağında rastladığımız bir başka kadın dört çocuğu olmasına rağmen tekrar hamile kalmak istemektedir. Doktoru kendisini muayene ederken, hem hastasının fizyolojik durumu hem de sosyo- ekonomik açıdan çok sayıda çocuğun zararlı olabileceği yönünde açıklamalar yapar. Ancak kendisi ikna edemez; ta ki hastanın vücudunun çeşitli yerlerinde rastladığı morlukları görene kadar. Bunların nedenini sorduğunda aldığı “merdivenlerden düştüm, biliyorsunuz çocuklarım çok küçük, her işe ben koşturuyorum, aksilik işte!” cevabı doktoru ikna etmez. Doktorun hastasına “sizinle irtibat halinde bir sosyal asistanız var mı?” sorusu ile başlayan süreç; kadının eşinden şiddet gördüğünü, eşinin işsiz ve alkolik olduğunu, ülkenin sağladığı bir sosyal hak olarak “çocuk parası” ile geçinebildikleri için tek çare olarak çocuk yaptıklarını öğrenmesiyle sona erer. Bir başka önemli konu, özellikle doktorların kullandığı terminolojinin tüm hastalar tarafından anlaşılmadığı ve kullanılan jargonun hasta tarafından anlaşılmamasına rağmen, utanma, çekinme, korku veya başka nedenlerle hasta tarafından doktora sorulmadığı ve durumun doktor hasta iletişimine bir engel teşkil ettiği bilinmektedir. Doktorların kendi meslek grubu çalışanları arasında kullandıkları jargonu hasta ilişkisinde de kullanmaları eğitim, dil veya demografik özelliklerden dolayı iletişimin pozitif seyrine engel olabilmektedir. Yine çalışmamızın Fransa ayağında rastladığımız bir vaka kültürlerarasılığın önemine iyi bir örnek oluşturmaktadır. Bu gözlemi yaptığımız günlerde ramazan ayına girilmişti. Daha önceden göçmen ve farklı dinlerden hastaları muayene etmiş olan doktorumuz, odaya giren ve dosyasından yabancı kökenli olduğunu anladığı hamile hastası ve ona refakat eden kadına “kilolarını korumak için oruç tutmaya başlayıp başlamadıklarını” sorar. Bu soru karşısında oldukça şaşıran hasta ve yakını Bulgar ve Hırıstiyan olduklarını, dolayısıyla oruç tutmadıklarını söyler. Muayene esnasında doktor, Fransa’da yaşayan ama farklı ülkelerden gelen çok sayıda yabancı olduğunu ve ramazan nedeniyle sıklıkla oruç tutan Müslüman hamile kadınlara rastladığı için bu soruyu sorduğunu söyler ve şu açıklamayı yapar: “Duyduğuma göre kocaları bu kadınlara oruç tutmaları yönünde baskı yapıyormuş. Hatta bu göçmenleri takip eden bazı baskı grupları varmış.” Neyim var doktor? ‘‘ ‘‘ ‘‘ ‘‘ Elgiz YILMAZ Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi SIRADIŞI LOĞUSA TAÇLARI ARKADAŞIMIN loğusa döneminde kullanmak üzere bir taç yapmamı istemesiyle başladı bu serüven :) Dedi ki: “Neşeli olsun, kırmızı olsun, yeni anneyim belli olsun.” Kulağıma hoş geldi ama aklıma hiçbir şey gelmedi önce. Sonra baktım zaman kaybediyo- rum, uzun bir aradan sonra oturdum keçelerimin başına. Aklımda hep kırmızı vardı ama bittiğinde kırmızıyı ne kadar az kullandığımı fark ettim. Yani öyle bilindik loğusa taçları gibi olmadı. Çocuksu, doğal, bol renkli... Biliyorum böyle anneler ve anne adayları da var ;) Peki, sizler nasıl buldunuz? nazoyla.blogspot.com BLOG HALLERİ AÇIKÇA gıcık olan ama inatla takip eden bir güruh oluyor bloglarda, nedense. Hem sevmiyorlar hem okuyup okuyup yorumluyorlar. Garip bir kalp kırma gayreti. Hatta bazıları yazılanların kötü kopyalarını yapıyor. Var böyle tıkanık insanlar. Yazdıklarınızı üzerine alınıp, yanıtladıkları falan geliyor kulağınıza. Ya da blogdan gerçek hayata taşınmış sohbetlerde, hiç tanımadığınız insanların sizi, blogunuzu, hakkınızda birtakım şeyleri konuşması durumu. Hepsi nahoş haller. mormermaid.blogspot.com GÜVERCİN UÇUVERDİ... BU sabah işyerinin merdivenleri- ni çıkarken bir güvercin gördüm ke- dinin ağzında kıpırdıyordu. Bağır- dım, kovaladım. Herkes bırak ölü o güvercin dedi. Bırakmadım. Sonra güvercin kedinin bir anlık dalgınlı- ğıyla uçtu gitti. Şimdi kendimi o ke- dinin ağzında gibi hissediyorum, güvercinin hissettiği sevinci yaşamak istiyorum. deliningunlugu.blogspot.com MODA DA BİR YERE KADAR! CUMARTE- Sİ günü Nişan- taşı’nda bir mağazada gö- rünce anladım ki bu sezon şu fotoğraftaki gibi ceketler moda olmuş. Hemen üstüme geçirdim; insan her gün kolay kolay bir koca ayak Yeti, bir Chewbacca olamaz. Aman diyorum bacılar, dur demesini bilmek lazım. Tamam Carrie Bradshaw ikonumuz ama herhalde o kendisini Brooklyn Köprüsü’nden atsa biz de atmayacağız. mugeinwonderland.blogspot.com 2, 4, ... ∞ Dr. Cevdet KIZIL M.B.A., M.S., Ph.D. Kadir Has Üniversitesi 20 SALI 31 Ağustos 2010 Yalnız Türkiye “Bosna Hersek’in barış içinde var olması adına hakikaten içi yanarak bir şeyler yapmaya çalışan bir tek Türkiye var, dedi dostum Şerif Turgut. Çok haklı.” Ceyda KARAN Açılış töreni “Herkes heyecan içinde... Dünya Basketbol Şampiyonası açılış törenini çekiştiriyorlar. Feciymiş, rezaletmiş, müsamereymiş... Haksızlar mı? Pek sayılmaz! Haklı tarafları çok!” Haşmet BABAOĞLU Bir şartla “Başörtüsü konusunda samimi olması halinde CHP’ye oy verebileceğimi söyledim. Tekrar edeyim: ‘CHP’ye oy veririm.’. Ancak bir şartla. Sorunu kökten çözmesi.” Ali BULAÇ Ali AKAY Editör: Hande KÖSEOĞLU Bu sayfada yayınlanmasını istediğiniz yorumlarınızı, bir fotoğrafınızla birlikte [email protected]’ye gönderebilirsiniz. Mermer yengeçler DENİZLİ’nin Kaklık Beldesi’nde bir mermer ocağında, taşlaşmış yengeçler bulundu. Mermer blokları keserken yengeçleri fark ettiğini anlatan Ramazan Zengin, yengeçlerin kaç asırlık olduğunu bilim insanlarının bulabileceğini söyledi. Mermer işçisi daha önce de taşlaşmış hayvanlar bulduğunu, onları arkadaşlarına hediye ettiğini anlattı. CİHAN

Haşmet BABAOĞLU Ali BULAÇ Anayasa’nınnormatifliğimihukukmu?cevdetkizil.com/publications/2_4_Sonsuz.pdf2010yılıLisans YerleştirmeSınavları (LYS)sonucunagöre, üniversitelerdebuyıl

  • Upload
    others

  • View
    15

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Haşmet BABAOĞLU Ali BULAÇ Anayasa’nınnormatifliğimihukukmu?cevdetkizil.com/publications/2_4_Sonsuz.pdf2010yılıLisans YerleştirmeSınavları (LYS)sonucunagöre, üniversitelerdebuyıl

2010 yılı LisansYerleştirme Sınavları(LYS) sonucuna göre,üniversitelerde bu yıllisans programlarında327.869 ve ön lisansprogramlarında ise 233.134 öğrenci eğitimgörmeye başlayacak. Farklı bir şekilde ifadeetmek gerekirse, toplam 561.003 öğrenciüniversitedeki yaşamlarına ilk adımı atacak.Burada kilit nokta, 2 yıllık ya da 4 yıllık sürezarfında yapacaklarının sonsuza (∞) kadarkariyer ve hayatlarını etkileyecek olması...

Belirtilen zaman periyodunu çok iyi kullan-mak ve etkin zaman yönetimini gerçekleştirmekhem üniversitede, hem de gelecekte başarılı ol-mak için ön koşullardan biri.

Bu durumda, bir üniversite öğrencisi olarakzaman nasıl efektif kullanılabilir ve 2 ya da 4yıllık eğitim sürecinde neler yapmak gerekiyorsoruları gündeme geldiğinden, bunlar üzerindedaha spesifik bir şekilde düşünmek faydalıolacaktır. Öncelikle, bir üniversite öğrencisiolarak denge unsurunu sağlamak ve çok yönlüolmak önemlidir. Artık hem günümüzün işdünyası, hem de akademik hayatta tek yönlükişilerin modası çoktan geçmiş olup, bukarakterdeki mezunlara yer yoktur.

Dolayısıyla derslerinde başarılı ve yükseknot ortalamasına sahip, sosyal faaliyetlerdeetkin ve üniversiteye katkıda bulunan, en az biryabancı dile çok iyi hâkim ve bunu girdiğiulusal-uluslararası sınavlarla belgelemiş, eğitimve sertifika programlarına katılmış, eğitimhayatı esnasında staj yapmış ve iş hayatınakısmen de olsa aşinalığı bulunan öğrenciler çokdaha değerli. İlk bakışta zor gibi gözükse de,dikkatli bir planlamayla 2-4 yılda belirtilendonanımlar belirli bir oranda veya tamamenedinilebilir. Öğrencilik süresince sosyal oluparkadaşlıklar edinirken, limitleri zorlayıp farkyaratmak, kalabalıktan sıyrılmak da şarttır.Unutmamak da gerekir ki “Hayat aslındabir denge sanatıdır”.

Yıllar ve gelecek daima sürprizlerledoludur, tüm olasılıkları hesaplamak gerekir.Bazı öğrenciler “Her dersten 50 alayım, banayeter” der. Ancak ne kadar aksini belirtseler dehiç kimse onların gelecekte yüksek lisans vedoktora yapmak istemeyeceğini, akademik ka-riyer ve burs peşinde koşmayacağını garantiedemez. Fikirler ve düşünceler yıllar itibarıyladeğişebilmektedir. Lisans not ortalaması yalnız-ca 1 puan az olduğu için istediklerineulaşamayan birçok mezun vardır. En az bir ya-bancı dile çok iyi hâkim olmak ve bunu çeşitliulusal ve uluslararası sınavlarla belgelemek ise,öğrencilerin güvenilirliğini önemli ölçüdeartırır. Staj yapmak ise büyük avantajdır.

Sonuçta, başarı fedakârlık ister ve bu yoldabelirli fedakârlıklarda bulunmak da doğaldır.Önemli olan usta bir satranç şampiyonununyaptığı gibi taş feda ederek de olsa mücadeleyikazanmak, mat etmektir. Böylesi, öğrencilikyılları ve üniversiteden arta kalanların yalnızcaindirimli taşıma kartı, ucuz sinema biletleri veokey turnuvaları olmasından çok daha iyidir.

Anayasa’nın normatifliği mi hukuk mu?TÜRKİYE’de son zamanların en

büyük siyasi tartışma konusu vegünümüzdeki alevlenen siyasiretoriklerin en uç noktalara kadargenişlemesinin nedenlerindenbirisi olan Anayasa değişikliğikonusu, tartışılmayan vetartışılması felsefi olarak beklenenbir durumdan ortaya çıkmışgörünmektedir.

Burada, ülkemizdeki hukuknosyonunun Osmanlı’dangünümüze ele alınış şeklindenkaynaklanan ve tartışmanın içinealınmakta bugüne kadar hiçdüşünülmediğini tespitedebileceğimiz bir durum vardır:Anayasa‘nın “hukuk normu”üzerine kurulu olmasının getirdiği“ilkesel felsefenin”, pragmatik birbakışa nazaran, günümüzkoşullarındaki eskimişliği.

Anayasa’nın Anayasanormlarından oluşmuş olduğuilkesinden yola çıkan anlayışagöre, Anayasa’nın bilinmesi,normlarının bilinmesindenmeydana gelmiş demektir.Buradan anlaşılacak olan dahukukun ve toplumun neticesinibelirleyen nesnenin bir ilkeolmaktan başka, bir hukuk değilbir norm olarak düşünülmesidir.Ve de maddi varlığın hamilinin

durumuna bakmakbunun bir yoluolacaktır. Norm olarakanlaşılan Anayasanormlarının ilkesininhukuk ile alakasıolduğu kesindir amahukukun tek anlayışıolmadığı da aynıkesinliğe sahip olarakgözükmektedir.

Türkiye’de Anayasa’nın hukukteorisi içinde maddi olarak varolan bir durumun ancaktartışılabilir olması konusunagelirsek, onun maddiliği bir belgeniteliği taşımasında yatmaktadır.Belgenin ise bir araçsallaştırmaolduğunu vurgulamak yanlışolmayacaktır. Anayasa’nın maddivarlığının olması koşulundanormatif olmaya başladığı ise, tamda bu anlamda, Foucault‘nun ça-lışmalarındaki bir noktaya dokun-maktadır. “Cinselliğin Tarihi” adlıçalışmasında Foucault, iktidarınnesnesinin hukuk olmaktan çıkıpbir norm olmaya başladığını ilerisürmekteydi. Batı toplumları ileilgili olarak ele aldığı çalışmasındanormatif bir hukuk sistemininanalizinin kapılarını açmaya vebu sistematiğin soykütüğünüçıkarmaya başlamıştı.

Her ne kadarAnayasa normlarınınbirer “metin” olduğu,metin olmaktan daçok, “anlam” olduğuve yorumlanmaya açıkolarak işlediğivarsayılmış olsa bile,bunu yapan yetkilimerciin AnayasaMahkemesi’nin

görevlileri olduğunuvarsaydığımızda, yorumu yapanınAnayasa Mahkemesi’nin, maddikoşullardaki zaman içinde belirenkendisi olduğunu ileri sürmek de,yine, yanlış olmayacaktır. Ve de,her ne kadar AnayasaMahkemeleri normları koymaktave de değerlendirip yorumlamaktaserbest gibi gözükse bile yine de“normatif bir hukukun” ön planaçıkmış olduğunu söyleyebiliriz;çünkü ilkesel olarak kararlaştırılanve belirli bir siyasi görüşüntemsiliyetindeki teşrinin(legislasyonun) geliştirildiğininmalumu içindeki bakış, bize siyasiolarak, Anayasa Mahkemesi’ninkurallarının ve normlarınınyorumlarında siyasi çizgiyi belirliolarak öngörmekte olduğugerçeğinin maddiliğini desaklayamamaktadır.

Oysa, Anayasa’nın bir içtihad(jurisprüdans) olarak ele alındığıbir hukuki bakışta, Anayasa hukuksistemini belirleyen bir merciolmaktan çok uzak bir şekilde,hamilin maddiliğine bakmaktançok, vaka analizlerinedayanacaktır. Norman kaynaklıAnglosakson hukuk sistemininiçinde geliştirilen ve tarihi olarakher yıl olan vakaların yazıldığımatbaa öncesi hukukun “yearbook”larında olduğu gibi vakalarınraportörlerinin getireceği kanıtlarlaişleyen bir hukuk sisteminintoplumsal örf ve âdetlerle birlikte,inanç ve hukuk ikilisinin birlikteişlediği bir bakışa doğruçevrilmesi, gelecek olan vakalarınbaştan Anayasa normları içinesokularak incelenmesinden çokdaha ilginç bir şekilde, geleceğeaçılan ve geçmiş normları üzerinekurulu olmayan bir hukukanlayışını geçerli kılabilecektir.

Bu durumda ilkesellik üzerinekurulu donuk bir sistem yerine birorganizma gibi işleyen esnek birhukuk düzenlemesinin tartışılması,bugünkü kısır siyasi tartışmalara,herkesin taraflarını alıp, gürültüylekonuştuğu bir siyasi heyecanyerine, belki de, yeni birtartışma ufku açacaktır.

Anayasa’nınAnayasa

normlarındanoluşmuş olduğu

ilkesindenyola çıkan

anlayışa göre,Anayasa’nın

bilinmesi,normlarının

bilinmesindenmeydana gelmiş

demektir.Buradan

anlaşılacak olanda hukukun ve

toplumunneticesinibelirleyen

nesnenin bir ilkeolmaktan başka,

bir hukuk değilbir norm olarakdüşünülmesidir

DOKTORLARhastaların sırdaşıdır veçoğu zaman hastalarailelerinden sakladıklarıproblemleri onlarlapaylaşmaktadırlar. Buaçıdan gereksinimduyulduğundaarayabileceği doktorarahatlıkla ulaşabilmek, hastayıpsikolojik açıdan rahatlatmakta vehastaya güven verebilmektedir.

Örneğin; bir çalışmamızdarastladığımız düşük plasentanedeniyle kanama sorunu olanbir kadın hasta, hastaneye yatışişlemleri yapılırken “kreta plasenta”nedeniyle getirildiğini duyar, bununne demek olduğunu bilmediğindençok endişelenir. Doktoru ilekarşılaştığında ilk sorusu “evimedönebilecek miyim, ölecek miyim?”olur. Doktorun cevabı ile hastabiraz olsun rahatlar.

Yine jinekoloji çok özel sırlarınve konuların paylaşılması nedeniylenormal hasta muayenesine ayrılansüreden çok daha fazlasının hastalaraayrılmasını zorunlu kılabilmektedir.Doktor, muayene sürecindehastanın eğitim ve sosyo-kültüreldurumunu dikkate alarak bu açıdanuygun terminoloji ve üslubukullanmak zorundadır.

Çalışmamızın Fransa ayağındarastladığımız bir başka kadın dört

çocuğu olmasınarağmen tekrar hamilekalmak istemektedir.Doktoru kendisinimuayene ederken, hemhastasının fizyolojikdurumu hem de sosyo-ekonomik açıdan çoksayıda çocuğun zararlı

olabileceği yönünde açıklamalaryapar. Ancak kendisi ikna edemez;ta ki hastanın vücudunun çeşitliyerlerinde rastladığı morluklarıgörene kadar. Bunların nedeninisorduğunda aldığı “merdivenlerdendüştüm, biliyorsunuz çocuklarımçok küçük, her işe benkoşturuyorum, aksilik işte!” cevabıdoktoru ikna etmez. Doktorunhastasına “sizinle irtibat halinde birsosyal asistanız var mı?” sorusu ilebaşlayan süreç; kadının eşindenşiddet gördüğünü, eşinin işsiz vealkolik olduğunu, ülkenin sağladığıbir sosyal hak olarak “çocuk parası”ile geçinebildikleri için tek çareolarak çocuk yaptıklarınıöğrenmesiyle sona erer.

Bir başka önemli konu, özellikledoktorların kullandığı terminolojinintüm hastalar tarafından anlaşılmadığıve kullanılan jargonun hastatarafından anlaşılmamasına rağmen,utanma, çekinme, korku veya başkanedenlerle hasta tarafından doktorasorulmadığı ve durumun doktor hasta

iletişimine bir engel teşkil ettiğibilinmektedir. Doktorların kendimeslek grubu çalışanları arasındakullandıkları jargonu hastailişkisinde de kullanmaları eğitim,dil veya demografik özelliklerdendolayı iletişimin pozitif seyrineengel olabilmektedir.

Yine çalışmamızın Fransaayağında rastladığımız bir vakakültürlerarasılığın önemine iyi birörnek oluşturmaktadır. Bu gözlemiyaptığımız günlerde ramazan ayınagirilmişti. Daha önceden göçmen vefarklı dinlerden hastaları muayeneetmiş olan doktorumuz, odaya girenve dosyasından yabancı kökenliolduğunu anladığı hamile hastası veona refakat eden kadına “kilolarınıkorumak için oruç tutmaya başlayıpbaşlamadıklarını” sorar. Bu sorukarşısında oldukça şaşıran hastave yakını Bulgar ve Hırıstiyanolduklarını, dolayısıyla oruçtutmadıklarını söyler. Muayeneesnasında doktor, Fransa’da yaşayanama farklı ülkelerden gelen çoksayıda yabancı olduğunu ve ramazannedeniyle sıklıkla oruç tutanMüslüman hamile kadınlara rastladığıiçin bu soruyu sorduğunu söyler veşu açıklamayı yapar: “Duyduğumagöre kocaları bu kadınlara oruçtutmaları yönünde baskı yapıyormuş.Hatta bu göçmenleri takip edenbazı baskı grupları varmış.”

Neyim var doktor?

‘‘‘‘‘‘‘‘

Elgiz YILMAZGalatasaray

Üniversitesi İletişimFakültesi Öğretim

Üyesi

� SIRADIŞI LOĞUSATAÇLARI

ARKADAŞIMIN loğusadöneminde kullanmak üzere bir taçyapmamı istemesiyle başladı buserüven :) Dedi ki: “Neşeli olsun,kırmızı olsun,yeni anneyimbelli olsun.”Kulağıma hoşgeldi amaaklıma hiçbirşey gelmediönce. Sonrabaktım zamankaybediyo-rum, uzun biraradan sonraoturdumkeçeleriminbaşına.Aklımda hepkırmızı vardıamabittiğinde kırmızıyı ne kadaraz kullandığımı fark ettim.Yani öyle bilindik loğusa taçlarıgibi olmadı. Çocuksu, doğal, bolrenkli... Biliyorum böyle annelerve anne adayları da var ;)Peki, sizler nasılbuldunuz?

nazoyla.blogspot.com

� BLOG HALLERİ

AÇIKÇA gıcık olan ama inatlatakip eden bir güruh oluyorbloglarda, nedense. Hemsevmiyorlar hem okuyup okuyupyorumluyorlar. Garip bir kalp kırmagayreti. Hatta bazıları yazılanlarınkötü kopyalarını yapıyor. Var böyletıkanık insanlar. Yazdıklarınızıüzerine alınıp, yanıtladıkları falangeliyor kulağınıza. Ya da blogdangerçek hayata taşınmış sohbetlerde,hiç tanımadığınız insanların sizi,blogunuzu, hakkınızda birtakımşeyleri konuşması durumu.Hepsi nahoş haller.

mormermaid.blogspot.com

� GÜVERCİNUÇUVERDİ...

BU sabah işyerinin merdivenleri-ni çıkarken bir güvercin gördüm ke-dinin ağzında kıpırdıyordu. Bağır-dım, kovaladım. Herkes bırak ölü ogüvercin dedi. Bırakmadım. Sonragüvercin kedinin bir anlık dalgınlı-ğıyla uçtu gitti. Şimdi kendimi o ke-dinin ağzında gibi hissediyorum,güvercinin hissettiği sevinciyaşamak istiyorum.

deliningunlugu.blogspot.com

� MODA DA BİR YEREKADAR!

CUMARTE-Sİ günü Nişan-taşı’nda birmağazada gö-rünce anladımki bu sezon şufotoğraftakigibi ceketler moda olmuş. Hemenüstüme geçirdim; insan her günkolay kolay bir koca ayak Yeti,bir Chewbacca olamaz. Amandiyorum bacılar, dur demesinibilmek lazım. Tamam CarrieBradshaw ikonumuz amaherhalde o kendisini BrooklynKöprüsü’nden atsa biz deatmayacağız.

mugeinwonderland.blogspot.com

2, 4, ... ∞

Dr. Cevdet KIZILM.B.A., M.S.,

Ph.D. Kadir HasÜniversitesi

20 SALI 31 Ağustos 2010

Yalnız Türkiye“Bosna Hersek’in barış içinde varolması adına hakikaten içi yanarakbir şeyler yapmaya çalışan bir tekTürkiye var, dedi dostum ŞerifTurgut. Çok haklı.” Ceyda KARAN

Açılış töreni“Herkes heyecan içinde... Dünya BasketbolŞampiyonası açılış törenini çekiştiriyorlar.Feciymiş, rezaletmiş, müsamereymiş...Haksızlar mı? Pek sayılmaz! Haklı taraflarıçok!” Haşmet BABAOĞLU

Bir şartla“Başörtüsü konusunda samimi olmasıhalinde CHP’ye oy verebileceğimisöyledim. Tekrar edeyim: ‘CHP’ye oyveririm.’. Ancak bir şartla. Sorunukökten çözmesi.” Ali BULAÇ

Ali AKAY

Editör: Hande KÖSEOĞLU

Bu sayfada yayınlanmasını istediğinizyorumlarınızı, bir fotoğrafınızla birlikte

[email protected]’ye gönderebilirsiniz.

Mermeryengeçler

DENİZLİ’nin KaklıkBeldesi’ndebir mermerocağında,taşlaşmışyengeçler

bulundu. Mermerblokları keserken

yengeçleri farkettiğini anlatan

Ramazan Zengin,yengeçlerin kaçasırlık olduğunu

bilim insanlarınınbulabileceğini

söyledi. Mermerişçisi daha önce

de taşlaşmışhayvanlar

bulduğunu, onlarıarkadaşlarınahediye ettiğini

anlattı. � CİHAN