14
GÜNÜMÜZE 0 tl! KIRAATILMI

GÜNÜMÜZE KIRAATILMIisamveri.org/pdfdrg/D247545/2016/2016_KOCMA.pdf · 2017. 5. 31. · J (Kaf): Ülkemizde yaygın bir şekilde bu harf sert ve tok bir şekilde değil de cılız

  • Upload
    others

  • View
    1

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • TARİHTEN GÜNÜMÜZE 0 tl!

    KIRAATILMI

  • Diyaner"İşleri Başkanlığı Yayınları: 1199 İimi Eserler: 188

    Genel Ko ordinatör Prof. Dr. M. Emin Özafşar

    Yayın Yönetmeni Dr. Yüksel Salman

    Koordinatör Yunus Akkaya

    Tashih Hacıduran Namlı

    Grafik & Tasanm AliÇınk.t

    B asla Kalkan Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti

    0312 341 92 34

    1. Baskı, Ankara 2015

    ISBN 978-975-19-6487-8 2015-06-Y-0003-1199

    Sertifika No: 12930

    Eser İnceleme Komisyonu Kararr 10.03.2014/03

    © Diyanet İşleri Başkanlığı

    İletişim: Dini Yayınlar Genel Müdürlüğü Basılı Yayınlar Daire Başkanlığı

    Tel: (O 312) 295 72 93 - 94 Faks: (O 312) 284 72 88

    e-posta: [email protected]. tr

  • HARF EGiTiMiNDE ARAP-TÜRK AGZI iKiLEMi ÜZERİNE MehmetAkifKOÇ.

    İlk bakışta bu başlığın önemli bir sorunu işaret etmediği düşünülebilir. Nitekim "Neticede söz konusu olan Kur'an eğitimidir, farklılıkları abartmamak gerekir", "Kur'an bütün insanlara vahyeclilrniştir. Herkes onu kendi yerelliği içinde okuyabilir" gibi yargılarla çok sık. karşılaşılmaktadır. Kur'an'ın evrenselliği, her milletten insanın, Arapça bir metin olarak önümüzde duran Kur' an metninin ses özellikleri hakkında özgürce karar verebilmesine iınkan sağlar mı? Bu tür farklılıkların tezahürlerini neden "sorun'' olarak takdim etme ihtiyacı hissetmekteyiz? Eğer bu bir sorun ise kendisini en çok hangi ortamlarda hissettirmektedir?

    Kur'an eğitimi söz konusu olunca ülkerniz için belli başlı eğitim ku-rumları akla gelir. İmam-Hatip liselerinde elli seneyi aşkın bir süredir bu eğitim verilmektedir. Aynı şekilde, İlahiyat fakültelerinin ders müfredatı içinde "Kur' an dersi" yer almaktadır. Yine Kur'~ kursları her dönemde halkımızın çok fazla rağbet ettikleri kurumlardır. Bu kurumlarda bulu-nan insanlar her geçen gün ivmesi diı.ha da artan bir biçimde bu sorunu hissetmektedirler. Buradaki "her geçen gün'' ifadesini özellikle kullandık. Bu ifade aslında sorunun ne zamandan beri kendisini ciddiyerle hissettir-diğini de işaret etmektedir:

    Orta çağda ve sonrasında küreselleşme başlayana kadar her millet kendi mahalli özellikleriyle Kur'an okuyordu. Millet1erin birbirlerinin Kur'an okuyuşlarını kit1eler halinde görebilme i.mlcinı yoktu. Tabii olarak her millet kendi okuyuş tarzına benzemeyen okuyuşlarla karşılaşmadığı için bir sorun da algılanmıyordu. Karşılaşmalar sadece mevzii idi. Birey-

    • Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

    585

  • sel, sayılı, kısa süreli birkaç buluşmanın verdiği rahatsızlık tabi ki sorun doğurmuyordu. Diğer taraftan, bu dönemlerde teknik anlamda bir mille-tin okuma biçimini tashih etme imkanı da yoktu.

    Küreselleşmenin başlamasıyla birlikte ülkeler ve halklar birbirleriyle doğrudan iletişime geçtiler. Bu iletişim, basitçe salt "bilgilenme" getir-medi. Bu tür bir etkileşim. "özel alan" kapsamının daraldığı, en yerel uy-gulama alanlarının dahi ifşa olduğu yeni bir dünyaya kapı aralamaktadır. Hele internetİn hayatımıza girmesiyle başlayan yeni süreçte küreselleşmenin dünyamızı hangi noktalara taşıyacağını bu günden kestirrnek zor görünmektedir. İnternet yalnızca yazılı iletişimde değil, görsel ve işitsel etkileşirnde de sınırları kaldırınakla kalmamış, bilgiye ulaşmayı akıl al-maz biçimde kolaylaştırmıştır. 20. yüzyıla kadar ehil bir ağızdan Kur'an dinlemek bile hatırı sayılır çaba ve zahmeti gerektirmekteydi. Rical kitap-larındaki biyografılerde, ilimlerimizin bir tilavet üstadına ulaşmak için bile ne kadar uzun mesafeler kat ettiklerine sıklıkla temas edilir. Oysa bu gün böyle midir? İmam-Hatip liselerinde, Kur'an kurslarında, ya da çe-şitli eğitim merkezlerinde okuyan öğrenci istese dahi karşısında bulduğu Kur'an öğreticisi ile yetinemez. Bütün bir İslam dünyası sayısız televizyon ve radyo kanalıyla, internet siteleriyle, CD ve DSP'leriyle onun hizme-tindedir. Dolayısıyla hocası ile diğer dünya arasındaki farklılıkları ister istemez sorgulamaktadır. Nitekim Kur'an eğitimi veren hocaların en fazla karşılaştıkları soru türleri ·~a ho cam .. ...... böyle okumuyor" benzeri kalıplarla başlamaktadır.

    Bütün bunlar, yerelliğin tamamen kaybalacağını katiyen göstermez. Ancak artık 'yerel' gizli, kapalı ya da gizemli kalamayacak; sonuçta 'alanı daraltılması gereken', 'aynıyla muhafaza edilmesi gereken', 'kısmen kal-ması gereken' gibi sınıflan dırmalara tabi tutulacaktır. Çünkü 'yerel', tıpkı 'evrensel' gibi, akıl, mantık, bilim ... ışığında değerlendirilmekten vareste tutulamaz ..

    Bu makale çerçevesinde ülkemizde yaşanan 'Arap okuyuşu'-'Türk okuyuşu' çatışmasına genel hatlarıyla temas ederek, ilgili camianın dik-katini konuya çekmek istiyoruz. Yine 'ses' tahlillerine dayalı bir konunun yazılı bir yöntemle işlenmesinin beraberinde getireceği güçlükleri sesli ör-nekler vererek aşmayı düşünüyoruz. Ayrıca, tecvid ilmi ve malıaric-i huruf konusunda bilinen tarifieri yeniden vermek niyetinde değiliz. Bu her iki konuda da makale başlığımıza uygun düşecek şekilde sadece farklılıkları

    586

  • ------------------~--~~ +~~0----------~----------

    öne çıkaracağız. Yine bu makalenin tamamında "kıraat" kelimesine sadece "okuma" yani tilavet anlamı vereceğimizi, kelimenin farklı bağlamlarda doğrudan ifade edebil~ceği "kıraat-i aşera"nın icra usulleri manasından ictinab edeceğimizi özellikle belirtmek isteriz.

    SES İÇERİKLİ SORUNLAR

    "Ü" sesi, "Ü-U" arası ses: Mahalli okuyuşumuzun en belirgin ayırt edici özelliklerinden birisi "ü" sesi ya da "ü -u" arası bir sesi kullanarak Kur'an okumamızdır. Bu sesi şu gerekçe ile kullanmaktayız: İnce harflerin (hurfıf-ı istifa!: l..)b.JurJ.!1wt.cJ.V"'J~,)rr..:.ı-=.ıyl) ötre halleri bu seslerle okun-malıdır. Eğer bunlar "u" sesi ile okunacak olursa, ötre harekeli kalın harf-lerin (hurôf-ı istila: · .1:; J ..b t ı.;P ~ t:) ötre harekeli sesleri ile karışır. Bu durumda da ince ve kalın harf ayırımı ortadan kalkar. Bu gerekçe açıkça kendi dilimiz Tı.irkçe'nin ince ve kalın tanımlarına dayanmaktadır. "U" sesi

    . Türkçe' deki kalın ünlü (sesli) harfler (a, ı, o, u) arasındayken, "ü" sesi ince ünlü (sesli) harfler (e,i,ö,ü) arasındadır. Oysaki Arapçacia ~'ü" sesi ya da "ü-u" arası bir ses bulunmamaktadır. Bu nedenle, söz konusu ses ayırımı Arapçacia "u" sesinin tonlarıyla yapılmaktadır.

    A sesi: Mahalli okuyuşumuzda ince harfierin (hurı1f-ı istifa!) üstün hallerinde, özelli}4e hemze harfinde "a" sesini kullanmaktayız. Oysaki Arapçanın ses özelliklerine göre, üstün hareke, kalın harfler hariç olmak üzere "e" sesi ile okunmalıdır. Yine elif çekerli ince harfierin "a" sesi ile uzatılına sorunu vardır. Mesela: Yaaa, İnnaaa gibi. Halbuki ince harflerin elif çekerli sesleri yine müstefıl olmalıdır.

    MARARiC-İ HURÜF iÇERiKLi SORuNLAR

    ı.;P {Dad): Mahalli okuyuşumuzuİı en belirgin ayırt edici özelliklerin-den birisi de "ı.;P" harfinin telaffuzunda gün yüzüne çıkmaktadır. Bilindiği gibi telaffuzu zor olan bu harfin sesi yalnızca Arapçacia bulunduğu için Arapçaya listmu'd-dad denir. Bu harfin telaffuzu ile ilgili hatırı sayılır bir ki tabiyat mevcuttur ve Araplar arasında onun oldukça kalın bir "da" sesi ile telaffuz edilmesi konusunda hemen hemen bir mutabakat vardır. An-cak bu harfi biz "ta - za" arası bir sesle okumakta ısrar etmekteyiz. Bu harfi telaffuzumuz çoğu defa Araplara, onu "J;" harfi ile karıştırdığımız intibaını vermektedir. Aslında bu harfin telaffuzunda sıkıntı yaşadığımız ve mütereddit halimiz Türkçedeki, "ı.;P" harfinin yer aldığı Arapça kökenli kelimeleri telaffuzumuzcia da gün yüzüne çıkmaktadır. Söz gelirni, "rama-

  • zan", "zarf" ve "kaza" kelimelerindeki '',.j::~" harfini "z" ile "darp etmek" ve "adale" kelimesindeki "ı.:f:'" harfini "d" ile telaffuz etmekteyiz .

    .1 (Ta): İslam dünyası bu harfi kalın bir "ta'' sesi ile okumaktadır. Ma-halli okuyuşumuzda is~ biz bu sesi kalın bir "da" sesi ile okumaktayız. Böylece de "ı.:f:'" harfinin evrensel okunuş biçimi ile karışması kuvvetle muhtemel hale gelmektedir .

    .> (Vav): Dudaklar yuvarlaklaştınlarak ve ileri uzatılarak dişler kulla-nılmadan telaffuz edilen bir harftir. Arapçadaki ince harfler arasında yer alan bu harf, bu şekilde telaffuz edildiğinde bize kalın bir harfmiş izlenimi verebilir. Ancak unutulmamalıdır ki bu bizim dilimizin "kalın'' tasavvuru-na dayaıiır. Mahalli okuyuşumuzda bu harf dudakları ileri uzatmaksızın birleştirerek telaffuz edilmekte, böylece harfin evrensel okunuş biçimiyle bariz bir fark ortaya çıkarmaktadır.

    t·~ (Cim, Şin): Mahalli okuyuşumuzda bu iki harfi tam dil ortasından değil de, biraz daha geriden ~ harfinin mahrecine yakın bir yerden çıkarabiliyoruz. Bu durumda orijinal seslerinden farklı bir ses ortaya çıkmaktadır.

    ~.~(Ta, Kaf): Mahalli okuyuşumuzda bu iki harf okunurken yaygın olarak özellikle hems gibi bazı sıfatiarın mübalağalı kullanılması neticesi sesler kulağı rahatsız edici şekilde t-s ve k-s arası bir şekilde çıkarılabilmektedir.

    J (Kaf): Ülkemizde yaygın bir şekilde bu harf sert ve tok bir şekilde değil de cılız bir şekilde "Ga" olarak teleffuz edilmektedir .

    .ı (Ra): Ülkemizde yaygın bir şekilde bu harf kalın olması gereken durumlarda hakkıyla kalın çıkarılamamaktadır. "Rl" olması gereken ince formatı ise, "Rı" gibi teleffuz edilebilmektedir.

    TECVİD İÇERİKLİ SORUNLAR

    İhfa: Mahalli okuyuşumuzda İhfa ğunnesini standart yapmaktayız. Oysa bizim dışımızdaki Kur'an öğreticilerinin çoğu ğunneden sonraki harfin durumuna göre ğunnedeki sesi farklılaştırmaktadır. Bunun gerekçe-si "Gunne kendisinden sonrakine. tabidir"1 kuralıdır. Aslında ülkemizde bu

    588

  • kural kısmen uygulanmaktadır: İhfa ğımnesinden önceki harlin harekesi "ötre" sonraki ihfo harfmin harekesi "üstün'' ya da "esre" olduğunda d udak-lar geri çekUerek bu harekelere uygun hale getirilmektedir. Ancak neden sadece ihfa harfinin harekesini dikkate alıyoruz ve bu harfın mahreci-ni görmezden geliyoruz? Oysa kural hem hareke hem mahreç açısından ıhfo ğımnesinin bütünüyle kendisinden sonraki ihfa harfine tabi olmasıdır. Esas olarak bu ğımne, ihfadan önceki haclle ihfadan sonraki haıf arasındaki geçişi sağlamaktadır. Bu sebeple ğunnenin bir sonraki harfın mahrecini de hissettirmesi gerektiği için bu ğunne kendisinden sonraki harfe gÖre farklılık arz etmektedir.

    Kalkale: Mahalli okuyuşumuzda kalkale'yi oldukça sert yapmaktayız. Hatta bazı okuyuşlarda sekit hissi verecek kadar ani vurgu görülebilmek-tedir. Bu tür kalkaleyi, "kalkale yaptığımız harfe ikinci bir hareke getirme-rnek gerekir" gibi bir ilke ile temellendirmekteyiz. Oysa bu ilkeyi nere-den aldığımız meçhuldür. Bizim dışımızdaki yaygın uygulama kalkaleyi kelimedeki yerine göre vurgusunu farklılaştırarak2 ve kalkaleden önceki harfın harekesi ne olursa olsun "üstün'' e meyillendirerek 3 ağır ve rahat bir şekilde, vurgu yaparak okumaktadır.

    I. ki Ab Saki " " . 'd " " h fı ıd·~. d " " d a : n ı:ı ve tenvın en sonra y ar ı ge ıgın e ı:ı ya a tenvin, "r" sesine çevrilerek yapılır. Ancak İslam dünyasının bir kısmında tanım gereği bu değişiklik ihfa ile yapılır. Suudi Arabistan'da yaygın bu uygulamaya göre "r" sesi çıkarılırken dudaklar tam kapatılmadan, iki dudak arasına yatay şekilde bir kağıt sığacak kadar bir boşluk bırakılarak yapılmalıdır. Mahalli okuyuşumuzda tıpkı İslam dünyasındaki özellikle Suriye ve civarında da tercih edildiği şekliyle iklabın tanımındaki ihfo dik-kate alınmaz. Dudaklar tamamıyla kapatılarak yapılır. Ancak dudakların sıkıca bastırılarak ik/ab yapılması bize özgüdür. Bu durumda ik/ab, mim-i

    2 ..,_.;!.;4 ..:..)lj .).&. ill.lill ): j.>..iı) :Ji. ·~ ._;~.,...ıı ~.ı..Wl-\) ...;].Jı) Ji. ~ J~.,...ıı ~' -n ~r=JJ ( r-fll .:ıl~ _;.ll i~l.) rı.s;..i) )2;1) ~jT ı.j rj r...ıs:.JI..h.._, ı.j ,:,LSi ~ı_,.... J_,....._,...JI,;?WI -1"

    . \ • \ c.J"')

    3 w ~w..ıı U=! .:ıiJ~ .:ı~iJ ill.lill ~ı~ı ~ ~: .ıJ.,.; ._.:.11 .iS .rJ! _,:x; JA!l.JI ....; .rJI y.).!. .:ıi - \ ~ .ıJ.,.; l. .iS~ )lJ \?j 0_,~ . I.A1l...o e;illl _,:x; Jil.WI ....; .rJI y.).!..)-r *~1~1 ~ ı.j ır.J.,AJI ,x.U. ,s_,.... L.._, ·J~I .)1 ~-' \?.r=-JI ı*'-' .i:&4 cjWI \?1)1 C:?J .ü_, ~ill.lill.

    589

  • 1 AKl H 1 tN ljUNUMULt 1\IKAA 1 ILMI ----------------------~~ +~~6.----------------------

    muzharaile yapılmış olur ki bu yanlıştır. Ayrıca ülkemizde İklabın tanımda yer alan ihfanın bilinmemesi sebebiyle dudaklarını tamamen kapat-madan iklab yapan karllerin yanlış bir uygulama yaptığı algısı yaygındır. 4

    Izhar-ı Şefevi (D udak lzharı): Bilindiği gibi sakin ",.'' harfinden sonra ",.''ve "y" harfinin dışında bir harf gelirse d udak ızlıarı olur. Ülkemizdeki bazı karller bu tecvid kuralını uygularken"/ harfinde bulunan ğunne sıfatını mübalağa yaparak göstermektedirler. Bu durumda da ızhar-ı şifevi {dudak ızharı) ile ihfa-i şifevi (dudak ihfosı) arasındaki ayırım belli-belirsiz hale gelmektedir.

    Fem-i muhsin kimdir?

    Yukarıda zikri geçen farklılıkların -teorik olarak- büyük bir sorun doğurmayacağı düşünülebilir. Ancak pratikte ayrışma "ses" konusunda gerçekleştiği için bu düşünce hatalıdır. Türkçe konuşan bir yabancının tek bir harfın sesini ya da bir hecenin vurgusunu doğru çıkaramaclığını varsayalım. Bu, onun hemen her cümlesinde sizi rahatsız edecek bir sesle karşılaşacağınız anlamına gelmektedir. Bu açıdan bakıldığında, Kur'an okurken, söz konusu farklılıklar hemen her satırda kendisini hissettirecek demektir. Çünkü her satırda ötre ve "a-e" sesleriyle; tecvidden ihfa, kalkale ve ya ik/ab ile ya da "./, "t", "..;", "./, "..1" "~" harflerinden biriyle karşılaşacaksınız.

    İslami ilimler içerisinde ses merkezli bir ilim dalı olduğu için kıraat ilmiriin tedris yönteminde temel kaynak "kitap" değil "fem-i muhsin" (uzman ağzı) dir. Bu ilmi tahsil eden açısından bakıldığında, önde gelen organ "göz" değil, "kulak"tır. En başından beri ses konusunda kitabın an-cak yardırncı bir kaynak olabileceği düşünülmüştür. Çünkü herhangi bir sesi, sözgelimi "ge" sesini hayatında hiç duymarnış bir kimseden, kitaptaki tanımlarından hareket ederek mi, yoksa duymasını sağladıktan sonra mı çıkarması.pı beklemek makuldür? İngilizce kurslarının "listening" dersle-

    4 .1~;~~.) ~ü.ıJ..s..o!~J •JL:bJII..s..>!~ •..spl ~LA>JII ~~...) ~I.;JI..l.b-1 rhJII..i:ı 4h LT' _?.ll J.o..;.i ~_,...lll~. - • -d=!~.:,_-;~ ıı }s 4,..; ... ~ ı:.ıl ı:.ıb.!JI ~ts:J (.i..i.ll,.o ıJ.J~) : ..si ı~;~~.)~~ : ~ı)ı ı:.ıi ~ lf:_r.-i. (www.tafsir.net) -~ı ı:.ı! ~L.J) :J.WI ~...; Ju ·.:ı--; ~ıı ..;L:bl..) .i..i.ll,..JI ru. .)! J.WI ~...; ._...:.&~1 ~.J .;,İ)...)~~ .hi.~.::; •(.1~1 ı:.ıl:ı...)..;.,..... l..S üL,l.;l ;s;;i.J J>~i ~~ı.J •.:,_-; ·ıı ..;~~ ~4-.Ai. ~~ı.J t:!!· ~. ~L,hıl ~ .:,_-;. ıı ~ J,.; ~L,J~ .1ü.IJ ~.i~ .;ı_-;. ıı ..;L,l.;l J...l:&.J ;_rı U; .i:..i.ı (.!IJ>!

    590

  • · ····~· --········~-- · ·· .. •• . ... . ... r-o ... -• ' ""._._ . ......... -. .......... .....

    rindeki yöntemlerini hatırlayalım. Bu derslerin tamamen kulağı geliştirmeye yönelik bir planlaması vardır.

    Aslında "kıraat"ilminin ses odaklı bir alan olduğu konusunda çok fazla bir tartışma bulunmamaktadır. E sas sorun "fem-i muhsin" kimdir? Sorusunda yatmaktadır. Yani öğrenci hangi sesi dinleyecek, kim gibi oku-maya çalışacaktır? Bizim ülkemizde fem-i musin, yıllarca Kur'an eğitimi görmüş, kendisi de uzun yıllarını, ya da ömrünü Kur'an öğretmeye vak-fetmiş "H oca" olarak algılanmaktadır. Ancak bu yanlış bir algıdır. Çünkü bu algıda "fem-i muhsin"in, fonetik (sesbilgisi) içerikli bir liyakata 1 uz-manlaşmaya delalet ettiği göz ardı edilmektedir. Söz gelimi, bir "hoca" hayatı boyunca ideal olmayan seslerle Kur'an okuyabilir ve öğretebilir. Benzer şekilde, yine llstening derslerini hatırlayalım: İngilizce kurslarında, eğitim veren hayatını İngilizce'ye adamış Hocalar mı öğrencilere dinlet-tirilmektedir? Yoksa belki de ömrü boyunca hiç İngilizce öğretmemiş, bir İngiliz ya da Amerikalı spiker, hatta bir lise öğrencisi mi? O halde Kur'an tilaveti konusunda fem-i muhsin kimdir? Tabii ki kıraat ilmini usulüne uygun bir şekilde tahsil etmiş bir Arap ya da onu aratmayacak kadar ona benzeyendir.

    Kıraat ilminin ses merkezli karakterini, kitabi alanın tali derecede önem taşıdığını gösteren somut veriler bulunmaktadır. Dünyanın bütün ülkelerinde kıraat ilminin tahsil edildiği, meharic-i hurufun bellendiği kaynaklar aynıdır. Yani harflerin mahreçlerinin tanımlarında bizler İslam aleminden farklı şeyler söylemiyoruz. Ancak kitap belirleyici ise neden aynı kitabı İstanbul'da okuyan bir öğrenci, Kahire'de ya da Medine'de tahsil edenden farklı bir şekilde Kur'an okumaktadır? Çünkü belirleyici olan kitap değil, kitabı okutan hocadıı. Bu da çok doğaldır. D urum böyle iken, bizlerin kitabi tarifiere uygun hareket etmek gerekçesiyle dünyadan farklı bir okuma icad etmemiz makul müdür?

    İDEOLOJİKYANlLSAMA

    Türkiye'nin Osmanlı imparatorluğunadayanan geçmişi yarılış bir yo-ruma tabi tutularak mahalli okuyuşumuzda ısrar etmemiz gerektiği söy-lenmektedir. Asırlarca İslam' a hizmet etmiş bir milletin torunları olarak bizden öncekilerden devraldığımız tilavet biçimimizi korumarnızın, bu geleneği esas alarak kendi vatandaşlarımıza Kur'an okutmarnızın önemi üzerinde durulmaktadır. Bu yaklaşırnın kendi dinamikleri de bulunmakta-

    591

  • TARiHTEN GÜNÜMÜZE KIRAAT iLMi

    dır. Mahalli okuyuşumuzu esas _alan pek çok icazet hocası Tilikiye'nin pek çok şehrinde Kur'an hizmeti vermeye devam etmektedirler. Bu insanlar kendi bulundukları beldelerde ve civar illerde fem-i muhsin olarak düşünülmektedirler. Dolayısıyla, Türkiye dışarıdan bakıldığında kendi ihtiyaç-larını fazlasıyla karşılayabilen, Kur'an kıraari konusunda yeterince kaynağa sahip bir ülke görüntüsü vermektedir. Hemen belirtelim ki, Osmanlı dö-neminden tevarüs edilen bu gelenek ve onun bu günkü müntesipleri çok haklı bir saygınlığa sahiptirler.

    Burada, Cumhuriyet döneminde Kur'an'ın Arapça olarak okunmasına sıcak bakmayan batıcı ve etkili çevrelere karşı mücadelede ön safta yer al-mış bir ekipten bahsetmekteyiz. Dolayısıyla bu gün Türkiye'de bir Kur' an sevgisi ve Kur' an kültürü varsa bu hocalarımıza, onların ho calarına borç-luyuz. Bu asil ve cesur faaliyetleri sebebiyle, hali hazırdaki siyasilerimiz üzerinde de oldukça etkilidirler.

    Ancak bu gün bu saygınlığı yanlış bir zemine yerleştirmemiz, onların bize intikal ettirdiği tilavet kültürünü geliştirmemize ve bu kültürü evren-sel değerlerle buluşturmamıza engel olmaktadır. Onları, temsil ettikleri mahalli okuyuş açısından tenkit etmek, bir saygısızlık, bir vefasızlık ve körü körüne Arap mukallitliği olarak görülebilmektedir. Öyle ki, açıkça ızhar edilmese dahi ben bu tür yargı.Iarın Diyanet İşleri Başkanlığımız üzerinde bile etkili olduğu kanaatindeyim. Ancak 2012'nin Tilikiye'sinde geçmişimizi ve alanın emektariarını taltif ederken, bir yandan da mevcut tilavet geleneğimizi evrensel-Arabi tilavetin değerleriyle geliştirmenin 1 zenginleştirmenin 1 tashih etmenin bir yolunu bulmak zorundayız.

    TEKELLÜF

    Dünyadan kopuk biçimde Kur' an eğitimine devam etmek öncelikle-rimizi de farklılaştırmaktadır. Sözgelimi, herhangi bir harfi malırednden çıkarmak için sapianti derecesinde bir mükemmeliyet arayabilmekteyiz. Hafizlığı bitiren, üstelik talim okuyan insanların başka bir hocadan birkaç ayda ancak kısa sureleri geçebildiğine dair menkıbeler hiç de az değildir. Yine, Türkiye'deki bu alanın önde gelen temsilcileri arasında cereyan eden gerilimler ehlinin malumudur. Bütün bunlar, yalnız ve yanlış bir yolda ilerlemenin getirdiği anlamsız bir doyumsuzluğun sonucudur. Söz gelimi, Kur'an okumak için besınele çekmeden önce istidze (.:ı~l V"' .ı.U I y ~~~ ~)1) okumaktayız. Bu sırada .ı.UI lafzından sonra V"' harf-i cenine geçtiği-

    592

  • ----------------~--~G~~+~~~~d----------------------

    mizde özel bir vurgu yapılmasının çok yerinde olacağı düşünülmektedir. Bu vurgu yapılmadığında illi lafzı ile u-o harf-i cerrinin aynı kelimenin iki parçasıymış gibi yanlış algılanabileceği söylenmektedir. Üstelik bu vurgu üst düzey bir Kur'an eğitiminin alameti sayılmaktadır. Hemen belirtelim ki söz konusu iki kelime arasında vurgu yapmanın bir sakıncası yoktur. Ancak bütün bu yargıların ve bu vurguya özel bir önem atfetmenin da-yanağı makul müdür? İsliaze'yi Ttirkçe'ye çevirdiğimizi ve okuduğumuzu düşünelim: "Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığınınm" cümlesini okurken aynı ses tonuyla okumaktayız. Bu cümledeki kelimelerde özel bir vurgu yapmadığımızda kelimeler karışmakta mıdır? Durum böyle iken neden Arapça bir ibarede tonlama ilidas ederek tekellüfe gitmekteyiz.

    SONUÇ

    Kur'an'ın evrenselliği onun mesajında ve vahyin bütün insanlığı ilzam etmesindedir. Onun dili, bugün itibariyle 400 milyonu aşkın Arap milleti-nin dilidir. Bu sebeple, ana dili Arapça olan dünyanın değerlendirmelerine kulak asmaksızın bildiğimiz ve alışageldiğimiz Kur' an okuyuş biçimimizi

    . devam ettirmemiz bizi yalruzlaştırmakla kalmamakta, zor durumda da bırakmaktadır. Dünyanın çeşitli bölgelerinde yerel okuyuş tarzlarını devam ettiren Müslümanlara rastlayabiliriz. Ancak bizimle onlar arasında çok önemli bir fark bulunmaktadır: Onlar, bütün çabalarına rağmen, evrensel okuyuş tarzını yakalayamadıkları için mah.alli okumayı sürdürmektedirler. Aynı zamanda, bu eksikliklerini gidermek için Arap dünyasıyla temas ha-lindedirler. Biz ise, dışımızdaki dünyaya rağmen, mahalli okuyuşumuzun doğru olduğunu iddia ederek mevcut durumumuzu korumaktayız.

    "Kur' an Eğitiminde Arap Ağzı-:-Türk Ağzı ikilemi", öncelikle Kur'an okumayı öğrenen, okuyuşunu daha profesyonel hale getirmek isteyen vatandaşlarımıza ve yeni neslimize sıkıntı yaşatmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı bir Kur'an kursunda hafız yetiştiren rahmetli validem emekli olana değin bu sorundan muzdaripti. İmam-Hatip lisesinde okur-ken, Arap tarzından haz etmeyen Kur' an hocalarının bu tarzı tercih eden arkadaşlarımıza yönelttiği olumsuz değerlendirmeler arkadaş sohbetleri-nin rutin konulari arasındaydı. Bu sorunun yansırnalarına ilahiyat fakülte-sindeki öğrenciliğim sırasında da şahit oldum. Şimdi ilahiyat fakültesinde Kur'an derslerine de giren öğretici sıfatıyla bu sorunu yaşamaktayım. "Siz böyle söylüyorsunuz hocam ama, imam-hatiplik sınavında bu harf ... şöyle

    593

  • IAKIH 1 tN GUNUMULt KIRAAT ILMI ----------------------~6~~+~~~0-----------------------

    okunmazsa, ya da . . . sesiyle okui?J!lazsa başarılı olunamıyormuş" serzeni-şiyle nadiren karşılaşmaktayım. Diğer taraftan, Türkiye'de gerek Diyanet İşleri Başkanlığı, gerekse Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde düzenlenen hafızlık, Kur'an-ı Kerim'i güzel okuma ve ezan okuma yarışmalarındaki jüri üyeleri, yarışmacı adaylar ve ailelerinin bu sorunu merkeze alan yakla-şımlarını duymaktadırlar. Söz konusu yarışmalar bağlamında, bu sorunun bir diğer olumsuz etkisinden de söz edilebilir:

    Türkiye neden uluslararası düzeyde hafızlık ya da Kur'an-ı güzel okuma yarışması yapmamaktadır? Sözgelimi, Malezya'nın 35., Suudi Arabistan'ın 32., Birleşik Arap Emirliklerinin 15 ., Rusya Müftüler Kon- · seyi'nin Moskova'da 12.sini gerçekleştirdiği uluslararası düzeydeki bu tür yarışmalara ilişkin. Ttiikiye'nin neden sadece bir tecrübesi bulunmaktadır? Türkiye, bu tür yarışmalar bakımından söz konusu sorunun da etkisiyle doğal olarak kendi içine kapanmaktadır. Çünkü günümüz dünyasında evrensel yargılara rağmen hareket eden her kesim kendini koruma ref-leksiyle hareket etmeye mahkU.mdur. Yoksa gerek ülkelerin kendilerini dünyaya tanıtmalan, gerekse vatandaşlarını Kur'an okumaya teşvik et-meleri bakımından açık fusatlar doğurduğu müsellem bu tür uluslararası organizasyonlardan Türkiye'nin uzak kalmasını basitçe ilgisizliğe ya da ihmallcirlığa bağlamak makul değildir.

    Müslüman ülkeler uluslararası hafızlık ve güzel Kur'an okuma ya-rışmalarıru geliştirmek ve mümkün olduğunca ortak kriterler etrafında birleşrnek eğilimindedirler. Bu amaçla çok yeni bir teşebbüs başlamış bulunmaktadır. İlki Mekke'de düzenlenen çalıştayların/sempozyumların ikincisi 7-9 Mayıs 2012'de Dubai'de gerçekleştirildi. El-Multeka's-Sani li'l-Musabakati'l-Kur'aniyyeti'd-Devliyye ismi altındaki buluşmada birçok Müslüman ülke bu yarışmalara ilişkin, tecrübelerini, eleştirilerini ve tekliflerini sunumlarıyla gündeme getirdiler. Bu yanşmaların alanla-rını genişlet.menin faydalarına değindiler: Engelliler arasında düzenle-nen rehabilitasyon amaçlı, cezaevlerinde düzenlenen ıslah amaçlı Kur'an yarışmalarının toplumun_ farklı kesimlerine yönelik olumlu sonuçlarını katılımcılarla paylaştılar. Son olarak, bu çalıştaya katılan birçok Müslü-man ülke temsilcisinin yönelttiği Türkiye'nin neden uluslararası Kur'an yarışmalarından uzak kaldığı sorusuna makul bir cevap veremediğimi iti-raf etmeliyim.

    594

  • --------------------~G~~+~~-~0-----------

    İslam ülkeleri arasında .Türkiye Kur'an eğitimine çok ehemmiyet veren ülkeler arasındadır. Halkımız da geçmişine çok yakışır bir şekilde özellikle hafızlık eğitimine çok rağbet etmektedir. Sözgelimi, Ana-dolu'nun kuzeyinde halen ilkokula başlamadan evvel çocukların hafızlık eğitiminden geçirilmeleri yolunda bir gelenek devam etmektedir. Ancak mahalli okuyuşta ısrar etmemiz bütün bu çabaları gölgelemektedir. Diğer taraftan, bu yolda sarfedilen emeğin Türkiye sınırları dışında gerektiği gibi takdir görmesine ılıani olmaktadır. Aslında yapılması gereken çok basittir: Arap ülkelerinin yanı başında bulunan bir ülke olarak bu ülkeler-deki ilgili fakülte ve müesseselerin kıraat kürsüleriyle temasa geçmek en mantıklı ve doğrudan çözüm yolunu göstermektedir.

    Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde ve İlahiyat fakültelerinde alanın uzmanı Arap hocaların istihdam edilmesi, teknolojik imkanların yardımıyla kısa sürede çok geniş kitlelerin tilavet eğitimini olumlu yönde etki-leyecektir. Bir zamanlar Arapça öğretimi konusunda da kendine yeteceğini düşünen Türkiye son yıllarda bu yanlış tutumundan vaz geçerek bu işi Arap hocalara havale etme çabasına girmiştir. Bugün hemen her İlahiyat Fakültesi Arapça derslerine girmek üzere liyakatli Arap hocalar aramak-tadır. Aynı hassasiyetın Kur'an eğitimine de gösterilmesi, geçmişte Arapça konusunda kaybedilen zamanın Kur' an eğitiminde kaybedilmemesi için ivedilikle bu eğitimin Arap dünyasıyla birlikte götürülmesi gerekmekte-dir. B\,1 yapılmadığı takdirde Türkiye'de Kur'an kıraatine düşkün hatırı sayılır bir kesim sadece CD ve internet aracılığıyla Arap karilere ulaşabilecektir. Bu ise sorunun çözümünü getirmez.

    Basın yayın organlarında okuyan birçok kari, gerekli kurallara dikkat etmeksizin okuyabilmektedirler. Bu ~ebeple de kıraat eğitimi için elverişli olan okuyuşların tespiti için yine bir fem-i muhsine ihtiyaç vardır. Bunun için, kıraat eğitimi geleneksel kıraat eğitimininfem-i muhsin merkezli tabiatma sadık kalınarak, mümkün olduğunca öğrenci ile uzmanı karşı karşıya getirerek yürütülmelidir.

    Bütün Türk tarihinin en ihtişamlı dönemlerind~n birinde Kanuni Sultan Süleyman ıstanbul Eyyüb Camü'ne Mısır'dan imam tayin etmekle konuya ilişkin, yüksek bilinç düzeyini göstermiş oluyordu. O dönemde, Ahmed el-Mesyeri (ö. 1006/1597) Mısır'dan İstanbul'a davet edilmiştir. Bu zat, Eyub camü imamlığı görevinin yanında cami yanındaki Da-

    595

  • ıl"'\nu ı ı ı...ı.,. vvnVI"'IV'-'- t\11\1"\1'"\1 n .. ıvıı

    ----------------------~6~~+~~~0-----------------------

    ru'l-Kurra'da müderrislikle görevlendirrniştir. 5 Kendisine Reisü'l-Kurra' unvanı verilmesi ise tebliğ kon~uz açısından çok dikkat çekici ve soru-nun çözümü açısından kendi tarihimize bakrnamızın dahi yeterli olduğunu göstermektedir.

    5 Akdemir, Mustafa A., Zübdetü'l-İrfan (Abdu'l-Fettah Paluvi), (Th. BasıJmamış Dr. Tezi, Tillkçe BöL,s.27, M.Ü. Sosyal Bil. Ens.,1999)

    596