64
Değerli Genç Birikim Okuyucuları Yeniden bizleri bir araya getiren/buluşturan âlemlerin Rabbı olan Yüce Allah’a hamdolsun. İslam coğrafyasında kan akmaya devam ediyor ve yine Müslümanlar ölüyor. Emper- yalist güçler coğrafyamızda plan üzerine plan yapıyorlar. Fransız ihtilalinden sonra ulusçuluk akımları İslam coğrafyasını, Osmanlı İmpara- torluğunu bölmek ve parçalamak için kullanılan bir politika olarak kullanıldı. Müslümanların bir takım vaadlerle kandırılması ve Müslümanlar- daki inanç kardeşliği/ümmet bilincinin ortadan kalkması nedeniyle emperyalistlerin politikaları tuttu ve İslam coğrafyası bölündü, parçalandı. Birçok suni devlet ve devlet bile diyemeyeceği- miz devletçik kuruldu/kurduruldu. Bugün hâlâ bu emperyal politikalar uygulanmaya devam ediliyor. Ortadoğudaki bitmeyen savaşlar, dur- mayan kanlar bunun en önemli göstergeleri. Bunca zulme ve bunca oyunlara rağmen “Müs- lüman!” yöneticiler emperyalist ülkelerle işbir- liği yaparak geleceklerini onların kuru ve boş vaadlerine bağlıyorlar. Çok yakın zamana kadar Batının, Amerikanın ipiyle kuyuya inenlerin ku- yuda kaldıklarını gördük. Ama insanın basireti bağlanırsa çok açık olan bazı şeyleri göremiyor. Buna örnek olarak da Kürtleri görebiliriz. Kürt- ler maalesef hep Batılılara güvenmişler ve hep hüsrana uğramışlardır. Ali Kaçar’ın “Kürtler Yine Oyuna Getiriliyor” başlıklı yazısında bu konuyu detaylı bir şekilde okuyabilirsiniz. İslam coğrafyasında yaşanan bütün bu sı- kıntıların ortadan kalkması ancak Müslüman- ların özüne dönmesi, birbirlerine karşı kalple- rindeki kin ve nefret duygularından kurtulup kardeşlik duygularıyla birbirlerine yaklaşma- larıyla mümkün olabilir. İşte o zaman yeryüzü fitneden kurtulur ve dinin yalnız Allah’a (C.C.) ait olması için hep beraber çalışan bir topluluk yani ümmet olabiliriz. Dergimizde bu ay yeralan yazılarımız yine güncel konulara değinen ve önemli değerlendir- meler ve bilgiler alabileceğiniz yazılar. Bir yakın tarih ve Ortadoğu uzmanı olan Dergimizin Ge- nel Yayın Yönetmeni, Araştırmacı-Yazar Ali Ka- çar Kobani’de yoğunlaşan ve hâlâ devam eden PYD-IŞİD mücadelesi vesilesiyle PYD’yi yazısın- da tahlil ediyor ve aslında PYD’nin aslında PKK gibi KCK’nın bir kolu olduğunu belirtiyor. Ali Kaçar bir diğer yazısında biraz önce de değin- diğimiz üzere Kürtlerin mücadelesini ve Batıyla olan ilişkilerini tahlil ediyor. Süleyman Arslan- taş “Hazreti Hüseyin’i Ne Zaman Anlayacağız? başlıklı yazısında ise geçtiğimiz günlerde idrak ettiğimiz 10 Muharrem - Aşura Gününün gerçek anlamda anlaşılamadığını ve sadece bir takım ritüellerin günü haline geldiğini anlatmakta. İslami bazı konu ve kavramları anlatan, açıklık getiren diğer yazılarımızla bu ay yine dergimiz dopdolu. Sizleri dergimizle başbaşa bırakıyor ve Allah’a emanet ediyoruz. Genç Birikim’den... Yıl: 17 Sayı: 186 Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü İbrahim Hakkı Toprak Genel Yayın Yönetmeni Ali Kaçar Yazışma Adresi İlkiz Sokak No: 22/B Sıhhiye - ANKARA Yayın Türü Yerel, Süreli Yönetim Yeri İlkiz Sokak No: 22/B Sıhhiye - ANKARA Tel : (0312) 229 67 18 Fax: (0312) 229 67 19 Dizgi & Tasarım Genç Birikim Baskı Sistem Ofset Strazburg Cd. No: 31/17 Sıhhiye - ANKARA Tel: (0312) 229 18 81 Baskı Tarihi: 19.11.2014 web : http://www.gencbirikim.net e-mail : [email protected] Abone Şartları: Yurtiçi abonelik için 1 yıllık abonelik ücreti olan 50 TL’yi Yurt dışı abonelik için 1 yıllık abonelik ücreti olan 75 TL’yi HAYRETTİN BİCAN - IBAN NO:TR36 0006 7010 0000 0069 4054 72 veya ADNAN BOZAN - IBAN NO:TR60 0020 3000 0075 4150 0000 02 no’lu hesaba veya Ramazan DEMİRHAN 6157119 no’lu posta çeki hesabına yatırmanız ve Posta Çeki alındı belgesinin fotokopisini ve adresinizi İlkiz Sokak No: 22/B Sıhhiye /ANKARA adresine göndermeniz yeterlidir.

Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

  • Upload
    others

  • View
    8

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

1

Değerli Genç Birikim Okuyucuları

Yeniden bizleri bir araya getiren/buluşturan âlemlerin Rabbı olan Yüce Allah’a hamdolsun.

İslam coğrafyasında kan akmaya devam ediyor ve yine Müslümanlar ölüyor. Emper-yalist güçler coğrafyamızda plan üzerine plan yapıyorlar. Fransız ihtilalinden sonra ulusçuluk akımları İslam coğrafyasını, Osmanlı İmpara-torluğunu bölmek ve parçalamak için kullanılan bir politika olarak kullanıldı. Müslümanların bir takım vaadlerle kandırılması ve Müslümanlar-daki inanç kardeşliği/ümmet bilincinin ortadan kalkması nedeniyle emperyalistlerin politikaları tuttu ve İslam coğrafyası bölündü, parçalandı. Birçok suni devlet ve devlet bile diyemeyeceği-miz devletçik kuruldu/kurduruldu. Bugün hâlâ bu emperyal politikalar uygulanmaya devam ediliyor. Ortadoğudaki bitmeyen savaşlar, dur-mayan kanlar bunun en önemli göstergeleri. Bunca zulme ve bunca oyunlara rağmen “Müs-lüman!” yöneticiler emperyalist ülkelerle işbir-liği yaparak geleceklerini onların kuru ve boş vaadlerine bağlıyorlar. Çok yakın zamana kadar Batının, Amerikanın ipiyle kuyuya inenlerin ku-yuda kaldıklarını gördük. Ama insanın basireti bağlanırsa çok açık olan bazı şeyleri göremiyor. Buna örnek olarak da Kürtleri görebiliriz. Kürt-ler maalesef hep Batılılara güvenmişler ve hep hüsrana uğramışlardır. Ali Kaçar’ın “Kürtler Yine Oyuna Getiriliyor” başlıklı yazısında bu konuyu detaylı bir şekilde okuyabilirsiniz.

İslam coğrafyasında yaşanan bütün bu sı-kıntıların ortadan kalkması ancak Müslüman-ların özüne dönmesi, birbirlerine karşı kalple-rindeki kin ve nefret duygularından kurtulup kardeşlik duygularıyla birbirlerine yaklaşma-larıyla mümkün olabilir. İşte o zaman yeryüzü fitneden kurtulur ve dinin yalnız Allah’a (C.C.) ait olması için hep beraber çalışan bir topluluk yani ümmet olabiliriz.

Dergimizde bu ay yeralan yazılarımız yine güncel konulara değinen ve önemli değerlendir-meler ve bilgiler alabileceğiniz yazılar. Bir yakın tarih ve Ortadoğu uzmanı olan Dergimizin Ge-nel Yayın Yönetmeni, Araştırmacı-Yazar Ali Ka-çar Kobani’de yoğunlaşan ve hâlâ devam eden PYD-IŞİD mücadelesi vesilesiyle PYD’yi yazısın-da tahlil ediyor ve aslında PYD’nin aslında PKK gibi KCK’nın bir kolu olduğunu belirtiyor. Ali Kaçar bir diğer yazısında biraz önce de değin-diğimiz üzere Kürtlerin mücadelesini ve Batıyla olan ilişkilerini tahlil ediyor. Süleyman Arslan-taş “Hazreti Hüseyin’i Ne Zaman Anlayacağız? başlıklı yazısında ise geçtiğimiz günlerde idrak ettiğimiz 10 Muharrem - Aşura Gününün gerçek anlamda anlaşılamadığını ve sadece bir takım ritüellerin günü haline geldiğini anlatmakta.

İslami bazı konu ve kavramları anlatan, açıklık getiren diğer yazılarımızla bu ay yine dergimiz dopdolu.

Sizleri dergimizle başbaşa bırakıyor ve Allah’a emanet ediyoruz.

Genç Birikim’den...

Yıl: 17 Sayı: 186

Sahibi veSorumlu Yazı İşleri Müdürüİbrahim Hakkı Toprak

Genel YayınYönetmeniAli Kaçar

Yazışma Adresiİlkiz Sokak No: 22/BSıhhiye - ANKARA

Yayın TürüYerel, Süreli

Yönetim Yeriİlkiz Sokak No: 22/BSıhhiye - ANKARATel : (0312) 229 67 18Fax: (0312) 229 67 19

Dizgi & TasarımGenç Birikim

BaskıSistem OfsetStrazburg Cd. No: 31/17Sıhhiye - ANKARATel: (0312) 229 18 81

Baskı Tarihi: 19.11.2014

web : http://www.gencbirikim.nete-mail : [email protected]

Abone Şartları:Yurtiçi abonelik için 1 yıllık abonelik ücreti olan 50 TL’yi Yurt dışı abonelik için 1 yıllık abonelik ücreti olan 75 TL’yi HAYRETTİN BİCAN - IBAN NO:TR36 0006 7010 0000 0069 4054 72 veya ADNAN BOZAN - IBAN NO:TR60 0020 3000 0075 4150 0000 02 no’lu hesaba veya Ramazan DEMİRHAN 6157119 no’lu posta çeki hesabına yatırmanız ve Posta Çeki alındı belgesinin fotokopisini ve adresinizi İlkiz Sokak No: 22/B Sıhhiye /ANKARA adresine göndermeniz yeterlidir.

Page 2: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

2

Bu sayımızda...

Hazreti Hüseyin’i Ne Zaman Anlayacağız?Süleyman ARSLANTAŞ

16

PYD - PKK, KCK Kuruluşudur Ali KAÇAR

3

Yaşamak ÜzerineHayriye BİCAN

18

Medeniyetimizin Yeniden İnşasıİdris KERİMOĞLU

22

İnadına Tevhid İnadına ÜmmetErdal BAYRAKTAR

24

Kürtler Yine Oyuna GetiriliyorAli KAÇAR

28

Fitne Devri Çocuklarıyız BizMehmet ADIGÜZEL

36

Helâl ve Haram Belirleme Yetkisi Yalnız Allah’ındırCefai DEMİREL

38

Kur’anı Anlamada Siyer Bilgisinin ÖnemiErhan ÇAĞDAŞ

43

Kur’anı Anlamanın Farziyeti Üzerine Mülahazalarİsmail CEYLAN

51

Hem Âlim Hem Mücahid Bir Şehit: “Abdullah AZZAM”Fatih PALA

57

İlmin ve Alimlerin FaziletiMuhammed Yusuf AKÇAY

60

Çağdaş Terimler MehmeT ADIGÜZEL

64

Page 3: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

3

PKK, Ankara Çubuk’ta, Tuzluçayır’da ve Dikmen’de yapılan çeşitli toplan-tıların sonucunda 27 Kasım 1978’de

Diyarbakır’ın Lice ilçesinin Fis köyünde Kür-distan İşçi Partisi ismi ile kuruluşu ilan edilmiş Marksist, Leninist bir terör örgütüdür. Kendisi-nin dışında hiçbir örgüte tahammülü olmayan, totaliter, elitist ve tek tipçi zihniyete sahip olan bu örgüt, Türkiye’de, 12 Eylül 1980 darbe ön-cesinden, Suriye’ye gidinceye kadar Doğu ve Güneydoğu’da faaliyet gösteren birçok Kürtçü

sol örgütü ve yöneticilerini rejimin de yardımıy-la yok etmiştir.1 Hatta sadece muhalif örgütleri ve yöneticilerini değil, kendi içindeki muhalif-lerin de kimilerini öldürmüş, kimileri de yurt dışına kaçarak PKK’nın infazından kurtulabil-

1 Kawa, Rızgari, Özgürlük Yolu, KUK, DDKD (Devrimci De-mokratik Kültür Derneği) gibi Kürt örgütler dahil bölgedeki bütün örgütleri ‘hain, işbirlikçi’, ‘Marksizm’den sapmış an-lamında ‘revizyonist’ olarak nitelendirerek silahlı çatışmalar başlatmıştır. Ayrıca Siverek, Batman gibi kentlerde ise bazı aşiretleri ‘devlet yanlısı’ ilan ederek silahlı saldırılara giriş-miştir.

PYD - PKK, KCK Kuruluşudur

Ali KAÇ[email protected]

Page 4: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

4

mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi ise, 15 Ağustos 1984’de Şemdinli ve Eruh baskınıyla başlatmıştır. Kuruluşunda3, daha sonra Suriye’deki faaliyetlerinde ve Ab-dullah Öcalan’ın paketlenip 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye teslim edilmesinde –ulusal ve ulus-lararası- istihbarat örgütlerinin özellikle de MİT’in, Suriye Muhaberatı’nın, MOSSAD’ın ve CIA’nın yardım ve desteği azımsanmayacak öl-çüde olmuştur. Bu yardım ve destek, halen de-vam etmektedir.

PKK’nın Türkiye’deki eylemleri, 1998 yılına kadar iç savaşı aratmayacak tarzda devam et-miş ve on binlerce insan ölmüş, 350-400 mil-yar dolar civarında –hatta daha fazla- ekono-mik kayba neden olmuştur.4 15 Eylül 1998’de

2 http://burakeklik.wordpress.com/2012/11/10/pkknin-12- eylul-oncesi-oldurdugu-devrimciler/; ayrıca infaz listesi için Kürt siyasetçi ve yazar İbrahim Güçlü tarafından Tür-kiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İnsan Hakları Komisyonu bünyesinde oluşturulan ‘Terör ve Yaşam Hakkı İhlallerinin İncelenmesi Alt Komisyonu’na verilen infaz listesi için bkz; http://www.kovarabir.com/ibrahim-guclu-kurdistan-ve-kurt-millet-sorunu-devlet-merkezli-devlet-pkk-hizbullah-teroru-meclistte-tartisildi/

3 PKK’yı MİT kurdu, bkz; http://mehmetbzkrt.blogcu.com/pkk-yi-mit-kurdu/9149540

4 https://www.facebook.com/notes/bir-iktsat%C3%A7%C4 %B1yla-birlikte-olmak-i%C3%A7in-1001-neden/pkk-ter%C3%B6r%C3%BCn%C3%BCn-21-yillik-faturasi-300-milyar-dolar/142088265819648?comment_id=1120709

TSK Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Atilla Ateş sınır bölgesine yaptığı ziyarette ‘artık taham-mülümüz kalmadı’ tarzında yaptığı konuşma üzerine Suriye ile 15 Ekim’de ‘Adana Protokolü’ imzalanarak Abdullah Öcalan’ın sınır dışı edil-mesi kararlaştırılmıştır. Ayrıca bu ‘protokol’ ge-reğince sınırda Türkiye’ye yönelik PKK kaynaklı terör faaliyetlerine de izin verilmeyeceği imza altına alınmıştır. Nitekim bu ‘protokol’ çerçeve-sinde Abdullah Öcalan sınır dışı edilerek çeşitli ülkelerde5 dolaştırıldıktan sonra bazı şartlarla 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye teslim edilmiştir.

Ancak Kürtlerin haklarını savunduğunu iddia eden PKK ve lideri Abdullah Öcalan, her ne-

5 9 Ekim 1998’de Suriyeli yetkililer tarafından sınır dışı edilen Öcalan, önce Yunanistan’a, Atina’ya iltica talebi ka-bul edilmemesi üzerine oradan Rusya’ya sığındı. Diplomatik baskılara dayanamayan Rusya, Öcalan’ı İtalya’ya göndermek zorunda kaldı. İtalyan makamları, sahte pasaport taşımak-tan dolayı Öcalan’ı tutukladı. İtalya’da bir eve yerleştirilen Öcalan, ABD’nin devreye girip baskı uygulaması üzerine Avrupa’nın birçok ülkesinde ‘istenmeyen kişi’ haline geldi. İtalya, PKK liderinin zorunlu ikamet kararını kaldırdı. 65 gün sonra İtalya’yı terk etmek zorunda kalan Öcalan, gidebilece-ği tüm ülkelerden tek tek olumsuz yanıt aldı. İzini kaybet-tirmeye çalışan Öcalan’ın bir süre Yunanistan’da barındığı, ardından Yunanistan’ın Nairobi Büyükelçiliği’ne gittiği tesbit edildi. 14 Şubat 1999’da Kenya güvenlik güçleri, Yunanis-tan Büyükelçisi’nin ofisini ve konutunu kuşattı. Öcalan’ı daha fazla barındıramayacağını anlayan Yunanistan, PKK liderine istediği ülkeye gitmek üzere büyükelçilikten ayrılması gerek-tiğini tebliğ etti. Daha fazla bilgi için, http://www.aljazeera.com.tr/portre/portre-abdullah-ocalan

Page 5: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

5

dense Suriye’de en temel haklarından mahrum bırakılan 300 bin civarındaki Suriye Kürtlerinin haklarını hiç gündeme getirmemiştir. Nusay-ri diktatör Hafız el Esad da, 1979’dan itibaren 1999 yılında imzalanan Adana protokolüne6 kadar, kendi ülkesinde Kürtleri ezerken,7 on-lara en tabi hakları olan vatandaşlık haklarını bile vermezken PKK’yı maddi ve manevi olarak desteklemeye devam etmiştir. Oysa Suriye’de, 1962’den bu yana 300 bin civarında Kürt, en temel insan haklarından mahrum bir şekilde yaşamak zorunda bırakılmıştır; kimlikleri veril-memiş, evlenme, iş kurma, memur olma, ev alma, askere gitme, yurt dışına çıktıktan sonra tekrar yurda dönme hakkı gibi en temel hakları ellerinden alınan 300 bine Kürt olmasına rağ-men, bu, ne Abdullah Öcalan’ın ne de PKK’nın diğer yöneticilerinin dikkatini çekmiştir. Hatta Suriye’li PKK’da üst düzey görevlerde bulunan Fehman Hüseyin (Behoz Erdal) ve Nureddin Sofi gibilerin bile dikkatini hiç çekmemiştir. Tür-kiye Kürtlerinin haklarını almak için (!) başta Kürtlerin yaşadığı bölgeler olmak üzere Türki-ye genelinde terör estiren PKK, Suriye Kürtlerinin ezilmişliğini, insan yerine konmamışlığını Suriye’de kaldığı 19 yıl süre içeri-sinde daima es geçmiş-tir. Bu da gösteriyor ki, PKK’nın ve yöneticileri-nin amacı Kürt halkını ve haklarını savunmak değil, Türkiye’ye dönük em-peryal ve Siyonist işgalci güçlerin menfaatlerine tetikçilik yapmaktır.

Hafız el-Esad’ın 10 Haziran 2000’de ölmesi üzerine yerine oğlu Beş-şar Esad geçmiştir. Beş-şar Esad yönetiminin ilk yıllarında, kısa bir süre de olsa Suriye genelinde ve özellikle de Kürtlerin yaşadığı bölgelerde bir yumuşama yaşanmışsa

6 Adana Protokolü ile ilgili daha geniş bilgi için bkz; Ali Kaçar, “TARİHİ SÜREÇ İÇERİSİNDE TÜRKİYE SURİYE İLİŞKİLERİ” başlıkla makale, Genç birikim Dergisi Mart 2012 sayısı.

7 Aslında Kürtler, 1962’den beri (Baas Partisi’nin bir darbeyle iktidara gelmesi ise 8 Mart 1963) Suriye’de en temel hakla-rından mahrum olarak yaşamaktadır.

da bu, çok uzun sürmemiştir. Hatta Beşar Esad 2002 yılında Kürtlerin yoğun olduğu Hasake bölgesine yaptığı ziyarette, 1962 yılındaki Ha-

sake sayımı ile ilgili du-rum için düzenleme yapı-lacağı sözünü vermiş, bu ziyaret esnasında bölge-nin ileri gelen Kürt lider-leriyle yaptığı toplantıda Beşar Esad’ın açıklama-ları ülkede yeni bir döne-min yaşanacağı umudu-nu doğurmuştur. Ancak bu durum, çok uzun sür-memiş, ABD’nin, 11 Ey-lül saldırılarından sonra otoriter yönetim olarak suçladığı Suriye, Irak ve İran’ı tehdit etmesi, Mart 2003’te Irak’ı işgal et-mesiyle tersine dönmüş, eski kısıtlamalar ve bas-kılar geri dönmüştür.

Baba Esad’dan sonra oğul Beşşar Esad döne-minde Suriye ile Tür-kiye arasındaki ilişkiler gittikçe iyileşmeye baş-

lamıştır. İki ülke arasındaki ilişkilerin gelişme-sine paralel olarak Suriye tarafından Abdullah Öcalan’dan sonra PKK’nın kalan militanları da Suriye’den ayrılmak zorunda bırakılmıştır. Bu-nun üzerine PKK da, Suriye’deki varlığını de-

Türkiye Kürtlerinin haklarını almak için (!) başta Kürtlerin yaşadığı bölgeler olmak üzere Türkiye genelinde terör esti-ren PKK, Suriye Kürtlerinin ezilmişliğini, insan yerine kon-mamışlığını Suriye’de kaldı-ğı 19 yıl süre içerisinde daima es geçmiştir. Bu da gösteriyor ki, PKK’nın ve yöneticilerinin amacı Kürt halkını ve hakları-nı savunmak değil, Türkiye’ye dönük emperyal ve Siyonist işgalci güçlerin menfaatlerine tetikçilik yapmaktır.

Page 6: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

6

vam ettirebilmek için Suriye Kürtlerinden oluş-mak üzere 2003 yılında PYD (Kürdistan Demok-ratik Birliği Partisi -Parti-ya Yekitiya Demokrat)’yi kur(dur)muştur. Zaten PKK içerisinde sayı ve etkinlik bakımından bir hayli Suriyeli Kürt militan bulunmaktadır. Hatta Su-riyeli Kürtler, PKK’da bu-lunan yabancıların başını çekecek kadar sayı ve et-kinliğe sahiptir. Suriye’de yaşayan ve zor şartlarda hayatlarını sürdüren ‘kim-liksiz’ olarak tabir edilen Kürtler, PKK, dolayısıyla da PYD için daima önemli bir kaynak teşkil etmiş-tir. Nitekim bir zamanlar örgütün stratejik mevki-leri Suriyeli militanların elinde bulunmaktaydı. Türkiye’de şehir eylemleri yapan ve kendilerine Kür-distan Özgürlük Şahinleri (TAK) adı verilen grubun elebaşısı da Suriye uyruklu Fehman Hüseyin (Bahoz Erdal) idi. Ba-hoz Erdal’ın8 arkadaşları da, grubun üst kade-melerinde görev almışlardır. Erdal aynı zaman-da PKK’nın askerî kanadı olarak bilinen Halk Savunma Güçleri’nin (HPG) komutanlığını da yapmıştır.9 Bahoz Erdal’ın şimdilerde Suriye’de PYD’ye katıldığı söylenmektedir.

KCK, PYD’Yİ DE, PKK’YI DA KAPSAYAN ÇATI BİR ÖRGÜTTÜR

PKK, fırsatçı, pragmatist ve ilkesiz bir örgüt-tür. Kendisi için hedefe götüren her yol meşru ve mubahtır. Bu nedenle süreç içerisinde deği-şik şekiller ve isimler almış, her ülkeyle ilişki kurmuş ve yardım almıştır. Bu nedenle Mark-sist, Leninist bir örgüt olmasına rağmen Kapita-

8 Dr. Bahoz Erdal (asıl adı Fehman Hüseyin) PKK’nın üst dü-zey kumandanlarından biri olan Suriyeli Kürt militan. 1969 doğumlu olan Fehman Hüseyin Şam’da tıp eğitimi almıştır. Abdullah Öcalan’ın yakalanmasının ardından Murat Karayılan ve Cemil Bayık’la birlikte örgüt yapılanmalarının kontrolünü ele geçirdi. 2004 ve 2009 yılları arasında örgütün askeri ka-nadı olan Halk Savunma Güçleri (HPG)’nin kumandanlığını yaptı. Kürdistan Özgürlük Şahinleri adlı grubun da yönetici-liğini yapmıştır.

9 http://www.diyannet.com/haber/hn-32077.html

list ya da Faşist gördüğü ülkelerle rahatlıkla iliş-kiye geçebilmiştir. Nite-kim kuruluşundan beri başta ABD olmak üzere diğer emperyal ülkelerle ilişki kurmuş ve o ülke-ler adına –Suriye ha-riç- Kürtlerin yaşadığı diğer üç ülkede de te-tikçilik yapmıştır. Kobani dolayısıyla emperyalist ülke olarak gördükleri ve 1984’den beri savaş-tıkları Türkiye’den ya da ABD’den yardım is-temeleri ve almaları bu nedenle yadırganmama-lıdır. Hele ‘Biji Obama’, ‘Yaşasın Başkan Obama’ diye slogan atmaları hiç yadırganmamalıdır. As-lında, Abdullah Öcalan da ilkesiz ve pragmatist-tir. Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirildiğin-de Türkiye yetkililerine ‘bana müsaade edin size

hizmet edeyim’ tarzındaki yalvarışları herhalde henüz unutulmuş değildir.

Bu nedenledir ki PKK, KCK ismini alıncaya kadar değişikliklere uğramış ve çeşitli isimler altında eylemler gerçekleştirmiştir. Bütün bun-lara rağmen 2000’li yılların başında özellikle 11 Eylül saldırılarının dünya kamuoyu üzerindeki etkileri ve Türkiye’nin diplomatik girişimleri ne-ticesinde PKK, ABD’nin ve AB’nin terör örgütleri listesine alınmıştır. Bu süreçte özellikle AB te-rör örgütleri listesine gireceğini anlayan PKK, 10 Nisan 2002 yılındaki 8. Kongre’sinde ismi-ni KADEK (Kürtçe: Kongreya Azadî û Demok-rasiya Kurdistanê, Türkçe: Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi) olarak değiştirmiş ve faaliyetlerini bu isim altında devam ettirmiştir. Bu isim altında faaliyet göstermesi çok uzun sürmemiş, Öcalan’ın talimatıyla Temmuz 2003 tarihinde KADEK isminin değiştirilmesi kararı alınır. Bu çerçevede Ekim 2003 tarihinde KA-DEK kendisini fesheder ve yerine “Kürdistan Halk Kongresi (KONGRA-GEL)” adı altında yeni bir yapılanma meydana getirilir. Örgüt tarafın-dan 20 Mart 2005 Öcalan’ın görüşleri doğrultu-sunda yeni bir örgütlenme modelini ifade eden

PKK, fırsatçı, pragmatist ve il-kesiz bir örgüttür. Kendisi için hedefe götüren her yol meşru ve mubahtır. Bu nedenle süreç içerisinde değişik şekiller ve isimler almış, her ülkeyle ilişki kurmuş ve yardım almıştır. Bu nedenle Marksist, Leninist bir örgüt olmasına rağmen Kapita-list ya da Faşist gördüğü ülke-lerle rahatlıkla ilişkiye geçebil-miştir. Nitekim kuruluşundan beri başta ABD olmak üzere diğer emperyal ülkelerle ilişki kurmuş ve o ülkeler adına –Su-riye hariç- Kürtlerin yaşadığı diğer üç ülkede de tetikçilik yapmıştır.

Page 7: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

7

Kürdistan Demokratik Konfederalizmi-Koma Komalen Kürdistan (KKK) yapısı ilan edilmiştir. KKK aslında, Aralık 2004’de ‘Türkiye Demok-ratik Ekolojik Toplum Koordinasyonu’ TÜDEK’in faaliyete geçirilme teşebbüsünün başarıya ulaşmaması üzerine ortaya çıkmıştır.10 Bu ya-pının Türkiye ayağı ise Kürdistan Demokratik Konfederalizmi/Türkiye Koordinasyonu (KKK/TK) olarak nitelendirilmiştir. Kongra-Gel Genel Kurulunun 25 Mayıs 2007 tarihli oturumunda ise KKK Sözleşmesi’nde değişikliklere gidilmiş ve değişiklik sonrası sözleşme, “KCK Sözleş-mesi” olarak ilan edilmiştir. İşte KCK yapısının temeli de 17 Mayıs 2005 tarihinde kabul edilen bu sözleşmeye dayanmaktadır. Bunun anlamı ise, terör örgütünün KCK’yı KKK’nın devamı olarak gördüğüdür.

Bu sözleşmede KCK yapısının kurucusu Ab-dullah Öcalan olarak gösterilmektedir: “Koma Civakên Kurdistan (Kürdistan Demokratik Top-lum Konfederalizmi) kurucusu ve Önderi, Ab-dullah Öcalan’dır. …Yürütme Konseyi Başkanını görevlendirir. Temel konulara ilişkin Yürütme Konseyi kararlarını onaylar.” Dolayısıyla KCK yapılanması, emir ve talimatlarını Abdullah Öcalan ve PKK’nın lider kadrolarından almakta ve her fırsatta Abdullah Öcalan’ın önderliğine vurgu yapılmaktadır.

10 Daha genişbilgi için; Doç. Dr. Ertan Beşe’nin ‘PKK’dan KCK’ya yeni arayışlar başlıklı makale, http://sde.org.tr/user-files/file/sdesubatsayi.pdf

30 Haziran-5 Temmuz tarihleri arasında Kandil’de yapılan 9. Kongre-Gel Genel Kongre-sinde PKK ya da PKK’yı da kapsayan KCK’nın (Kürdistan Topluluklar Birliği-Koma Civakên Kurdistan) üst yönetimi değişmiştir. Bu kongre-ye Kürdistan’ın dört parçası (İran, Irak, Suriye ve Türkiye’den) ile yurt dışından 162 delegenin katıldığı Genel Kurul’da KCK sistemi yeniden ele alınarak KCK Genel Başkanlığı, Genel Başkanlık Konseyi ile Eşbaşkanlık’tan oluşan yeni organ-ların oluşumuna gidilmiştir. 9. Genel Kurul’da Abdullah Öcalan oybirliğiyle yeniden KCK Genel Başkanlığı’na seçilmiştir. KCK Yürütme Konse-yi Eşbaşkanlığına Cemil Bayık ve Besê Hozat (Tunceli’li olup asıl ismi Hülya Oran), seçilirken, iki kadın ve iki erkekten oluşan toplam dört yardımcı da seçimlerle belirlenmiştir. Ayrıca KONGRA GEL Eşbaşkanlığına ise Hacer Zagros ile Remzi Kartal seçilmiştir.

Cemil Bayık ile Bese Hozat’ın Eşbaşka-nı olduğu KCK Yürütme Konseyi 35 kişiden oluşmaktadır. Son Kongreyle yeni oluşturulan Genel Başkanlık Konseyi’nin ise 6 kişilik kadro-su bulunmaktadır. Bu 6 kişilik kadro Abdullah Öcalan’ın yardımcıları olarak onu temsil görev yapacaklardır. Genel Başkanlık Konseyi, yetki olarak KCK Yürütme Konseyi’nin üzerinde bu-lunmaktadır. Abdullah Öcalan’ı temsil edecek 6 yardımcısı, yani “Genel Başkanlık Konseyi” üyeleri, KCK’nin iki Eşbaşkanı, Cemil Bayık ve Bese Hozat, ayrıca Murat Karayılan, Musta-

Page 8: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

8

fa Karasu, Sozdar Avesta ve Elif Pazarcık’dan oluşmaktadır.11

Yeniden yapılanan KCK’nın asıl amacı, 4 ül-keyi (İran, Irak, Suriye ve Türkiye) kapsayacak şekilde Birleşik Kürdistan Devleti’ni kurmaktır. Bu nedenle Kürtlerin yaşadı-ğı dört ülkede de örgüt-lerini kurmuş ve faaliyet göstermektedir. İran’da silahlı mücadelesini geçici de olsa durdurmuşsa da Türkiye’de halen devam ettirmekte, Suriye de ise Esad rejimi sayesinde alan hakimiyeti kurarak ‘Demokratik Özerklik’ ilan etmiş, Irak’ta ise ayakta kalmaya çalışmaktadır. Bu ülkelerde halkı organi-ze ederek ‘Devrimci Halk Savaşı’nı başlatmak için İran’da PJAK (İran Kürdis-tan Özgür Hayat Partisi),

11 http://www.gencbirikim.net/rojavada-pkk-pyd-darbesi-ve-turkiye/

Irak’ta PÇDK (Irak Kürdistan Çözüm Partisi), Suriye’de PYD (Suriye Kürdistan Demokratik Birlik Partisi), Türkiye ‘de ise PKK (Türkiye Kür-distan İşçi Partisi) olmak üzere teşkilatlanmıştır. Bu örgütlerin üzerinde ise, egemen irade ve bu-yurgan güç olarak KCK bulunmaktadır. Nitekim KCK ile ilgili olarak Av-rupa’daki lider kadro-sundan, ‘Kürdistan Halk Meclisi – Kongra-Gel’in –bir zamanlar- başında-ki Zübeyir Aydar ile Neşe Düzel Taraf gazetesinde 05 Nisan 2010’da bir rö-portaj yapmıştır. Bu rö-portajda Neşe Düzel’in “KCK nedir?” sorusuna Zubeyr Aydar şöyle ce-vap vermiştir:

“Bizim genel hareke-tin bir toplamıdır KCK. Türkçe karşılığı Kürdis-

tan Topluluklar Birliği, meclisler birliği gibi bir şey. Bir meclisi var. Bu meclis Kongre-Gel’dir. Bir

KCK’nın asıl amacı, 4 ülkeyi

(İran, Irak, Suriye ve Türkiye)

kapsayacak şekilde Birleşik

Kürdistan Devleti’ni kurmak-

tır. Bu nedenle Kürtlerin yaşa-

dığı dört ülkede de örgütlerini

kurmuş ve faaliyet göstermek-

tedir. İran’da silahlı mücadele-

sini geçici de olsa durdurmuşsa

da Türkiye’de halen devam et-

tirmekte, Suriye de ise Esad re-

jimi sayesinde alan hakimiyeti

kurarak ‘Demokratik Özerklik’

ilan etmiş, Irak’ta ise ayakta

kalmaya çalışmaktadır.

Page 9: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

9

de Kongre-Gel’in içinden seçilmiş yürütme konse-yi var. Ben şu anda onun üyesiyim. Eskiden her şey PKK’ydı. Şimdi her şey KCK. KCK, PKK’nın üstünde bir birimdir. PKK, KCK adı verilen hareketin içinde sınırlı bir bölüm.12 Benzer bir şekilde, Diyar-bakır Belediye Başkanı Osman Baydemir de ko-nuk olduğu bir televizyon programında PKK ile KCK arasındaki organik ilişkiyi “KCK, PKK’dır” şeklinde ifade etmiştir.

Dolayısıyla KCK, “bir sivil toplum yapılanması değil, içine PKK’yı da alan bir çatı terör örgütüdür; dağdakilerini, şehirdeki-lerini, Kandil’dekilerini ve Avrupa’dakilerini kapsa-makta ve hepsinin üze-rinde egemen bir terör örgütüdür. Bir devlet ya-pılanmasını esas almıştır. Abdullah Öcalan, devlet başkanlığına, Cemil Ba-yık Başbakanlığa, KCK Yürütme Kurulu Bakan-lar Kurulu’na, Kongre-Gel de parlamentoya tekabül etmektedir. İllerde, il-çelerde, kasabalarda ve Köylerde teşkilatlanma KCK Sözleşmesine uy-gun olarak yapılmakta-dır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da KCK mahke-meleri oluşturulmuş ve halk bu mahkemelerde yargılanmaktadır. Dolayısıyla devlet dairele-rinde ve özellikle de Belediyelerde makamlar yine KCK sözleşmesine göre belirlenmektedir. KCK’nın Türkiye’deki örgütlenmesi tam anla-mıyla paralel bir devlet örgütlenmesidir. Kısa-cası KCK’nın kendi yasama, yürütme ve yargı organları bulunmaktadır.

12 http://www.taraf.com.tr/yazilar/nese-duzel/zubeyir-ay-dar-askeri-operasyonlar-baslayacak/10762/

BDP’nin (şimdilerde HDP’nin) seçimi kazandı-ğı Belediyelerde, bir hal-kın seçtiği, bir de KCK’nın tayin ettiği yetkililer bu-lunmaktadır. KCK’nın ta-yin ettiği yetkililer, halk tarafından seçilmiş be-lediye Başkanlarının da üzerinde bir yetkiye, bir konuma sahiptirler. Se-çilmiş Belediye Başkan-larını hiçbir inisiyatifleri bulunmamaktadır. Hatta gerektiği zaman seçilmiş belediye başkanları KCK mahkemelerinde yargı-lanıp cezalandırılmak-tadırlar. Yerine göre bir temizlik işçisi bir belediye başkanını sorgulayarak cezalandırabiliyor. Nite-kim geçmişte Diyarbakır eski Belediye Başkanı Osman Baydemir bu şe-kilde sorgulanmış ve ceza verilmiştir. Hatta ken-di aralarında hakir gör-mek için Baydemir’den bahsederken ‘Osman Ciguli’si’ diyorlar. BDP’li siyasetçilerle ilgili bö-lümler ise düşündürücü. Çünkü BDP’liler adeta KCK elinde esirler. Hiçbir inisiyatifleri yok. Bu du-rum zaman zaman yap-tıkları densiz açıklamaları da izah ediyor aslında. KCK’nın atadığı ve görü-nüşte temizlik işçisi olan şahıs bir milletvekiline, hatta grup başkanvekili-ne ‘emir’ veriyor. Uymaz-

sa cezalandırıyor. Nasıl konuşacağından tutun da nerede ne yapacağına kadar her şeyi onlar belirliyor.13

Kısacası KCK; PKK’yı, BDP’yi, PYD’yi (Irak’ta Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi-PÇDK, İran’da Kürdistan Özgür Hayat Partisi-PJAK da dahil olmak üzere) ve diğer bütün organizas-

13 http://www.bugun.com.tr/pages/marticle.aspx?id=105825

KCK, “bir sivil toplum yapı-lanması değil, içine PKK’yı da alan bir çatı terör örgütüdür; dağdakilerini, şehirdekileri-ni, Kandil’dekilerini ve Avru-pa’dakilerini kapsamakta ve hepsinin üzerinde egemen bir terör örgütüdür. Bir devlet yapı-lanmasını esas almıştır. Abdul-lah Öcalan, devlet başkanlığı-na, Cemil Bayık Başbakanlığa, KCK Yürütme Kurulu Bakanlar Kurulu’na, Kongre-Gel de par-lamentoya tekabül etmektedir. İllerde, ilçelerde, kasabalarda ve Köylerde teşkilatlanma KCK Sözleşmesine uygun olarak ya-pılmaktadır. Doğu ve Güney-doğu Anadolu’da KCK mahke-meleri oluşturulmuş ve halk bu mahkemelerde yargılanmak-tadır. Dolayısıyla devlet daire-lerinde ve özellikle de Beledi-yelerde makamlar yine KCK sözleşmesine göre belirlen-mektedir. KCK’nın Türkiye’de-ki örgütlenmesi tam anlamıyla paralel bir devlet örgütlenme-sidir. Kısacası KCK’nın kendi yasama, yürütme ve yargı or-ganları bulunmaktadır.

Page 10: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

10

yonları içine alan konfederal bir devlet yapılan-masının adıdır. Dolayısıyla KCK, Türkiye, Irak, İran ve Suriye’de örgütleri de kapsayan “Büyük Birleşik Kürdistan”ın hemen bütün organlarını kapsayacak tarzda tasarlanmış paralel bir dev-let organizasyonudur. KCK Yürütme Konseyi Başkanı, PKK ve diğer bütün silahlı gruplara, alandaki diğer örgütlenmelere hükmeden yapı-nın başında bulunmaktadır.

PYD DE, PKK GİBİ KCK’NIN SİLAHLI/SİYASİ UZANTISIDIR!.

Yukarıda da belirtildiği üzere PYD, KCK sis-temi içerisinde yer almaktadır. PKK ile PYD aynı ideolojik merkezden beslenmekte olup ikisinin de lideri Öcalan’dır. Rojava Kürdistan bölgesi, Halk Savunma Birlikleri (YPG) ve yö-neticileri Cemil Bayık’ın başında bulunduğu KCK Başkanlık Konseyi’ne bağlıdır. Bu neden-le PKK’nın en üst kadroları ve önemli birimle-ri şu anda Rojava’da faaliyet göstermektedir. Türkiye’de başlayan çözüm süreci ile birlikte Kuzey Irak’a çekilmesi gereken PKK’lılar, Ku-zey Irak’a gitmeyerek Kuzey Suriye’ye geç-mişlerdir. Son zamanlarda sadece militanlar değil aynı zamanda PKK’nın üst kadrosundan da bazı yöneticiler gitmiştir. Nitekim giden üst yöneticilerden birisi Cemil Bayık, diğeri ise Ba-hoz Erdal (Fehman Hüseyin)’dır. “Rojava’nın Kürtçe anlamı ‘Batı’ demektir. Zaten Kuzey Suriye’de Kürtlerin yaşadığı bölgeye de Batı Kürdistan denmektedir.

Kısa adı PYD olan Demokratik Birlik Partisi (Kürtçe: Partiya Yekîtiya Demokrat - Arapça: Hizb Al-Ittihad Al-Dimuqratiy) Suriye’de 20 Ey-lül 2003’de kurulmuştur. PYD’nin kuruluşu ile il-gili olarak Irak’ta Kürtçe yayın yapan Zelal TV’ye konuşan Osman Öcalan: “PYD’nin kurulması görevi Murat Karayılan’a verildi. Ancak, o bunu yapmayacağını söyleyince, İran’daki PJAK gibi PYD’yi de ben kurdum. Partinin isminde Suri-ye rejiminin tepkisini çekmemek için Kürdistan kelimesini kullanmadık. PYD, PKK’ya bağlı ve PKK’nın verdiği kararlara göre hareket ediyor. PYD üzerinde Suriye rejiminin de etkisi olduğu-nu söyleyebilirim. PYD’nin, İran ve merkezi Irak hükümeti ile ilişkileri vardır. Suriye’deki rejim de özellikle Rojava’da PYD’nin güçlenmesini ve etkili olmasını istiyor. Bu konuda İran, Irak ve Suriye rejimleri PYD’yi destekliyor” demiştir.14

14 http://gundem.bugun.com.tr/pydyi-ben-kurdurdum-ha beri/854205

Suriye, 1946’da bağımsızlığına (!) kavuş-tuğundan bu yana kendi içindeki Kürtlerle problemli olmuştur. Ancak kendi Kürtleriy-le problemli olan Şam yönetimi, -yukarıda da belirtildiği üzere- kendi Kürtlerine vermediği desteği diğer ülkelerdeki –özellikle de Türki-ye’deki- Kürt gruplardan esirgememiştir. 8 Mart 1963’te iktidarı bir darbeyle ele geçiren Baas Partisi ülkedeki Kürt nüfusa karşı baskıcı tutu-munu Mart 2011’e kadar sürdürmüştür. Ancak bu baskıya rağmen Suriye Kürtlerinde ciddi bir muhalefet oluşmamıştır. Bu nedenle Suriye’de ilk olarak 1957’de Irak’taki Barzani hareketin-den etkilenerek kurulan Suriye Kürdistan De-mokrat Partisi uzun ömürlü olmamış, Suriye yönetimi tarafından kapatılarak kimi yöneticile-ri cezaevlerine konmuştur.

Irak Kürtlerinde meydana gelen değişime paralel olarak Suriye Kürtlerinde de zaman za-man ufak tefek değişimler olmuşsa da bunların hiçbiri uzun ömürlü olamamıştır. Suriye Kürt-lerinde asıl değişim 15 Mart 2011’de Suriye’de meydana gelen halk ayaklanmasıyla başlamıştır. Suriye’de Baas rejimine karşı Arap Baharı’ndan etkilenerek 2011’de başlayan gösteriler ve son-rasındaki iç savaş, Suriye Kürtlerinin de kade-rini değiştirmiştir. Ülkede meydana gelen bu si-yasi kargaşa ortamına rejim egemen olamadığı için Suriye Kürtleri de çeşitli siyasi partiler ku-rarak etkin olmaya çalışmışlardır. Kurulan parti-lerin bir kısmı Mesud Barzani’nin liderliğini yap-tığı Kürdistan Demokrat Partisi’ni, bir kısmı da Celâl Talabani’nin liderliğindeki Kürdistan Yurt-severler Birliği’ni örnek alarak kurulmuşlardır. Birinci gruptakilere ‘Barzaniciler’, ikinci grupta-kilere de ‘Talabaniciler’ adı verilmiştir. Bunların dışında kalan küçük bir grup ise kendilerine öz-gürlükçü anlamında ‘Azadici’ adını vermişlerdir. Bir de bunların dışında 2003’den beri faaliyet gösteren PKK’nın kurdu(rdu)ğu Demokratik Birlik Partisi (PYD) bulunmaktadır. Suriye’de faaliyet gösteren Kürt partilerinin içinde en et-kin olan ve milis güce sahip olan parti, PYD’dir. PKK, kendi içinde Türkiye’ye karşı verilen sa-vaşta tecrübe kazanmış Suriyeli militanları da PYD çatısı altında savaşmak üzere göndermesi PYD’yi daha da güçlendirmiştir.

Suriye’de, 15 Mart 2011’de halk ayaklanma-sı başladığında Kürt partilerinden sadece Mişel Temo’nun başında bulunduğu Gelecek/Şepal Partisi, Esad rejimine karşı silahlı mücadele ve-ren Suriye Ulusal Konseyi (SUK)’un içerisinde yer almıştır. Diğer Kürt Partileri ise, -PYD ha-

Page 11: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

11

riç- Ekim 2011’de, Suriye Kürt Ulusal Konseyi’ni kurmuşlardır. Aslında bu partiler de Esad reji-mine karşı gösteri, eylem yapa-rak karşı çıkmışlarsa da ancak SUK ile birlikte rejime karşı si-lahlı mücadelede yer almamış-lardır. PKK’nın Suriye’deki kolu PYD (Kürdistan Demokratik Bir-lik Partisi) ise Esad rejimini des-teklemiştir.

Mesut Barzani, Erbil’de Suri-ye Kürt partilerini, aralarındaki ilişkilerini düzeltmek, birlikte hareket etmelerini sağlamak amacıyla zaman zaman bir araya getirmiştir. Suriye’de iki ayrı grup halinde faaliyet gös-teren Kürt partileri (PYD’nin dahil olduğu Ulusal Koordinas-yon Kurulu-UKK ile diğer parti-lerinin dahil olduğu Kürt Ulusal Konseyi- KUK), 12 Temmuz 2012’de Erbil’de yaptıkları toplan-tının neticesinde Kürt Yüksek Konseyi (KYK) kurmuşlardır. Suriye Kürt bölgesinde, Kürtler adına tek yetkili kurum KYK olmasına rağmen PYD baskın ve silahlı gücünü kullanarak diğer Kürt partilerini bir oldu-bittiyle susturmaya çalışmıştır. Esad yönetiminin merkezi yerlerde Şam, Halep, Humus gibi yerlerde muhaliflerin karşısında sıkışması üzerine Kuzey bölgelerin-den çekilme kararı almıştır. Esad rejimi, askeri gücünü çektiği ya da etkin olarak bulunmadığı Kuzey Suriye’deki Afrin, Kobani, Kamışla şehir-leri ile Cindires, Amude ve Tirbespi kasabala-rının yönetimini Suriye’deki PYD’ye bırakarak, hem kendisine karşı olan Kürtlerle PYD’yi kar-şı karşıya getirmiş, hem de PKK’nın burada Türkiye’ye karşı yeni bir mevzi kazanmasını sağlamıştır. Esad, sadece bu kentlerden çekil-mekle kalmamış, aynı zamanda ağır silahlarını da PYD’ye bırakmıştır. PYD, Esad’ın bıraktığı bu boşluktan istifade ederek bu kentlerdeki yöne-timi devralmıştır.

PYD, Esad güçlerinin kendisine teslim etti-ği ilçe ve kasabalarda PKK bayrağı ve Abdullah Öcalan’ın posterlerini asarak, diğer Kürt Parti-lerini ve Yüksek Kürt Konseyi’ni hiçe saymıştır. PYD’nin bu tavrı, sadece diğer Kürt partileri ile Mesut Barzani’nin değil, aynı zamanda Baas rejimi ile mücadele eden başta Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) olmak üzere diğer muhalif grup-ların da hoşuna gitmemiştir. Bu nedenle zaman

zaman sürtüşmeler meydana gelmiş ise de asıl kavga Kasım 2012 itibariyle başlamıştır.

8 Kasım 2012’de PYD’nin silahlı kanadı YPG ile Özgür Suriye Ordusu güçleri arasında Resulayn’da (Serèkaniyè) başlayan çatışmalar, daha sonra Şanlıurfa’nın Suruç ilçesi sınırında bulunan Aynelarab (Kobani) kentine de sıçra-mıştır. Her iki taraftan da onlarca kişinin ölme-sine neden olan çatışmalar zaman zaman ya-pılan anlaşmalarla durmuşsa da bu, çok uzun sürmemiştir. Bu çatışmaları durduran anlaşma ise tekbir sesleri arasında 25 Kasım 2012’de imzalanmış ve sınırda bulunan yüksek bir bi-naya da Özgür Suriye Ordusu’nun bayrağı çe-kilmiştir.15

Suriye Kürt Demokrat Partisi’nin Genel Sek-reteri Dr. Abdülhakim Beşar, PYD ile ilgili ola-rak: “Biz onların rejimle bağlantısını kesmek için çok uğraştık. Erbil’de kurulan Yüksek Kürt Konseyi’ne aldık. PYD’ye yüzde 50’lik temsiliyet bile verdik. PYD, Erbil anlaşmasını kendisine bir bayrak yaptı, bütün pisliklerini bunun altın-da saklamaya çalıştı. Komiteler kurdular ve işe başladılar. Çok sayıda genci öldürdüler, tutukla-dılar. Yardımlar için komiteler kurdular ama ha-yırseverlik adına bir şey yapmadılar. Yardımlar-dın yüzde 20’si Kürtlere veriliyor, yüzde 80’ini yine PYD alıyor. 15 milyon dolar toplandı, bir dolarını bile halka vermediler. Şu an Kamışlı’da bazı Şebbiha güçleri var. Bir genç eline bir si-

15 Daha geniş bilgi için bkz; Ali Kaçar, ‘Rojava’da PKK / PYD Darbesi ve Türkiye’ Genç Birikim Dergisi, Ağustos 2013 sayısı

Page 12: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

12

lah aldığı zaman PYD alıp götürüp onlara tes-lim ediyor ve tutuklanı-yor. PYD’nin gayri nizami ordu olan Şebbiha ile iliş-kisi var” şeklinde konuş-muştur.16

PKK/PYD’nin Kuzey Bölgesindeki ÖSO dene-timinde olan başta Ra-sulayn saldırması, mu-haliflerin güçlerinin bir kısmının tekrar yeniden bu bölgeye kaydırması-na neden olmuştur. PKK/PYD, 18 Şubat anlaşma-sına ihanet ederek mu-halifleri arkadan vurmuş, tam anlamıyla fırsatçı-lık yapmıştır. Muhalifler ağırlıklı olarak güçlerini Esad rejimiyle savaş-maya ayırdıklarında, Kuzey’de çok az güç bu-lundurmakta idiler. Bunu fırsat bilen ve aynı za-manda Esad’a zaman ka-zandırmak için saldırıya geçerek başta Rasulayn olmak üzere bazı yerleri ele geçirmişlerdir. PKK/PYD’nin bu şekilde saldırması elbette ki, Esad diktatörlüğünün işine yaramıştır. Suriye Kürt Ulusal Meclisi Amude Başkanı ve Suriye’nin en büyük Kürt partilerinden Yekiti’nin de yöneticisi Mervan Abdulhamit Hüseyin, özerklik projesinin ise Esad rejiminin ömrünü uzatmaya yönelik bir adım olduğunu vurgulamıştır. Hüseyin’e göre, Esad’e karşı düzenledikleri mitinglerin Kürt böl-gesine yayılması ve Kürtlerin birlikte hareket kararı almaları rejimi rahatsız ettiğinden dolayı PYD, Esad rejimi tarafından aktif hale getiril-miştir. Çünkü diyor Mervan Abdulhamit Hüse-yin, “PYD’nin gücünü rejimden aldığını herkes biliyor. Silahların rejim tarafından sağlandığı da açık. Şimdi özerklik ilan edeceklerini söylüyor-lar. Bu kabul edilecek bir durum değildir. PYD tek başına yönetimde olacak, tek renk, tek güç olacak. Bunun Baas’tan ne farkı var?” şeklinde konuşmuştur.

16 http://www.zaman.com.tr/gundem_suriyeli-kurt-lider-pydnin-yuzde-80i-el-muhaberat-uyesi_2093037.html

Rasulayn’ın bağlı oldu-ğu 250 bin nüfuslu Hase-ke ilinin Müftüsü İbrahim Nakşibendî de, Beşşar Esad’ın PYD’yi Türkiye’nin başına musallat etmek için silahlandırıp bölgeye yerleştirdiğini söylemiş-tir; “Esad baktı giderek her yerde kontrolü kay-bediyor. PYD’yi de çağı-rarak Türkiye’nin başına bela olsun diye Türkiye sınırına yerleştirip silah-landırdı. Onlara devlet kurmaları için silahlar verdi. (…) Bunlar, dindar Müslüman Kürtlere saldı-rıyorlar. Arap olsun Kürt olsun dindar olanlara baskı yapıyorlar. Ehli sün-net olan insanları Esad da vuruyor, PYD de. Bölgede Ermeni ve Yahudi vardır. Fakat onlara bir şey yap-mıyorlar. PYD’nin bölgede de geniş bir tabanı yok.17

Esad rejimi ile birlik-te hareket eden, hatta onun emrinde olan PYD (Kürdistan Demokratik

Birliği), Kürtleri, Esad rejimine karşı silahlı mü-cadeleden vazgeçirmek için çeşitli ölümlü sal-dırılarda bulunmuştur. Nitekim Mişel Temo’ya dönük gerçekleştirilen suikast girişiminin ikin-cisinde, Mişel Temo Ekim 2011’de öldürülmüş-tür. PYD bu kadarla da kalmamış, eylem ya-panlardan kimilerini tutuklamış, kimilerini ise dağa kaldırmıştır. Ayrıca Bedro Aşiretinin lideri Abdullah Bedro da Ocak 2012’de silahlı suikas-ta uğramıştır. Abdullah Bedro’ya yapılan bu sui-kast girişiminde üç oğlu öldürülmüş, kendisi ise ağır yaralı olarak kurtulmuştur. Uzun bir süre hastanede tedavi gören Abdullah Bedro, iyileş-tikten sonra “PYD’nin Kürt bölgelerine hâkim olmasından sonra kendilerine hayat hakkı ta-nımayacaklarını, Baas rejiminden daha baskıcı bir yönetim kuracaklarını söylemiştir.18

17 http://www.zaman.com.tr/dunya_pydnin-savasi-kendisine-destek-vermeyen-dindar-kurtlere-karsi_2112402.html

18 Ali Kaçar, Suriye Direnişinde Muhalifler, Genç Birikim Der-gisi Aralık 2013, sayı, 175

Rasulayn’ın bağlı olduğu 250 bin nüfuslu Haseke ilinin Müftüsü İbrahim Nakşibendî de, Beşşar Esad’ın PYD’yi Türkiye’nin başına musallat etmek için silahlandırıp bölge-ye yerleştirdiğini söylemiştir; “Esad baktı giderek her yerde kontrolü kaybediyor. PYD’yi de çağırarak Türkiye’nin başı-na bela olsun diye Türkiye sı-nırına yerleştirip silahlandırdı. Onlara devlet kurmaları için si-lahlar verdi. (…) Bunlar, dindar Müslüman Kürtlere saldırıyor-lar. Arap olsun Kürt olsun din-dar olanlara baskı yapıyorlar. Ehli sünnet olan insanları Esad da vuruyor, PYD de. Bölgede Ermeni ve Yahudi vardır. Fakat onlara bir şey yapmıyorlar.

Page 13: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

13

PYD, Suriye rejimine karşı eylem yapan hal-ka yönelik de saldırılarda bulunmuştur. Kendi-sine muhalif olan Kürtleri de dışlayan PYD ilk olarak 20 Eylül 2012’de silah taşıma hakkının yalnızca kendilerinde olduğunu açıklamış ve bazı Kürt partilerin karargâhını basmıştır. Mart 2013’te de Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarında silahlı eğitim aldıkları gerekçesiy-le Suriye Kürdistan Demokrat Partisi’nin (PDK) 74 üyesini tutuklamıştır. PYD’nin Esad muhalifi Kürtlere karşı saldırıları devam etmiştir. Örne-ğin 16 Nisan 2014’de Kuzey Irak yönetimine yakınlığıyla bilinen Suriye’deki dört Kürt parti-sinin kurduğu Suriye Kürt Demokrat Partisi’nin 17 üyesi Irak’tan Suriye’ye geçerken sınırda PYD tarafından gözaltına alınmış ve Irak’a geri dönmeleri için baskı uygulamışlardır.

Rejimin zulmü, PYD baskısı sebebiy-le Kamışlı’dan Kuzey Irak Kürt Bölgesine göç eden Adnan isimli mülteci, yaşadıklarını anla-tırken gözyaşlarını tutamıyor: “Arabama, trak-törüme hatta mutfaktaki yiyeceklere bile PYD el koydu. İtiraz edince, ‘Sizin için savaşıyoruz, şehit veriyoruz. Tabii ki bize destek verecek-siniz.’ diyorlar. El koymadıkları bir namusumuz kalmıştı. Mecburen göç etmek zorunda kaldık.” Göçmenler, PYD’nin, çocuklarına da el koydu-ğunu anlatıyor. Kampta kalan iç savaş mağduru insanların hikâyesi yürek dağlıyor. Beşir ailesi,

Kawrgosk kampında başlarını sokacak bir çadır bekleyen yüzlerce aileden biri. Mehmet (2), Sa-bah (3), Nezir (1), Barzan (4) ve kendileri gibi engelli babaları Saim Beşir... Bir de onlara eşlik eden gözü yaşlı eş Safiye. Suriye’nin Derik böl-gesinden gelmişler. Yanlarında hiçbir şey yok. Engelli çocuklarıyla çaresiz bekliyorlar. Acılı anne Safiye’ye neden ağladığını soruyoruz. O susuyor, eşi Saim cevap veriyor: “Suriye’yi terk ettiğimizden beri ağlıyor. Ailesinden haber ala-mıyor ve engelli çocuklarının ihtiyaçlarını kar-şılayamadığı için ağlıyor.” Suriye’de olayların başladığı dönemde Kürt bölgesinde hiçbir sıkın-tı olmadığını dile getiren Beşir, PYD’nin bölgeye yerleşmesinden sonra baskı görmeye başla-dıklarını söylüyor. “Esad’in bir gün gelip zulüm yapacağını düşünüyorduk. Ama Esad’dan önce onun adamları, yani PYD geldi. Baskılardan do-layı ülkemizi terk etmenin dışında yapacak bir şeyimiz kalmadı.” diyor.

Nihat Mihemmed ise eşiyle birlikte üç gün önce kampa yerleştiğini söylüyor. Kürt bölgesi-nin batı tarafında çatışmaların yaşandığını an-cak Irak sınırında çatışma değil rejimin bom-balamasının olduğunu anlatıyor. Mihemmed, “Binlerce Kürt, Irak’a, Kürdistan’a geçmek için yürüdük. Yapacak hiçbir şeyimiz yoktu” diyor. Kürt halkı olarak Özgür Suriye Ordusu’nu des-teklediklerini anlatan Mihemmed de, PYD’den

Page 14: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

14

şikayetçi. Baas’la birlik-te çalışmakla suçladıkları PYD’nin, Kürt şehirlerinde rejime karşı sesini yük-seltenleri gözaltına alıp, işkence yaptığını savunu-yor: “Baas rejimine karşı miting düzenleyen yüz-lerce gencimiz zindanlara atıldı. Bunu, Kürtleri sa-vunmak için bölgeye gel-diğini söyleyenler yaptı. Baas rejimi bölgede var ancak görünmüyor, onun görünen yüzü PYD’dir. PYD’nin kardeşime yaptı-ğı zulmü Esad’ın askerleri bile yapmazdı. Bunun tek nedeni bizim PYD dışın-daki partileri savunma-mız ve rejime karşı olu-şumuzdur.”

Suriye’nin Kamışlı ile Amudê arasında kalan Girka Deştê bölgesinden Ahmet Süleyman ise insanlık adına herkesi göreve çağırıyor. Kürtlerin Halepçe’den sonra ikinci bir dram yaşadıklarını vurguluyor. Baas rejiminden bunu beklediklerini; ancak Kürtler adına hareket ettiğini söyleyen PYD gibi örgüt-lerin bu zulümlere ortak olmasının kendilerini hayal kırıklığına uğrattığını kaydediyor. PYD’nin yaptıklarını anlatırken, “Gelip evimize, araba-mıza¸ hayvanlarımıza, her şeyimize el koydu-lar. Köyden çıkmamıza bile izin verilmiyordu. Açlıktan ölmemek için kaçtık” ifadelerini kulla-nıyor.19

PYD, Suriye’de kendisi gibi düşünmeyen 550 bin civarında Kürdün Irak Kürdistan’ına kaçmasını sağlamıştır. 180 bin civarında Kürt de Türkiye’ye sığınmıştır. Kobani’den kaçanlar dışındaki Kürtlerin çoğu IŞİD tehlikesinden de-ğil, PYD’nin tehdit, baskı ve şiddetinden kaç-mışlardır. PYD Suriye’de hem kendisi gibi dü-şünmeyen Kürtleri kendine düşman etmiş, hem de Özgür Suriye Ordusu’nu destekleyen Arap, Türkmen ve diğer unsurların düşmanlığını ka-zanmıştır.20

19 İSMAİL AVCI-ERBİL- http://www.zaman.com.tr/newsDe-tail_openPrintPage.action?newsId=2123536

20 http://www.kanalahaber.com/haber/analiz/kurt-baasi-ik-tidar-olursa-198715/

BAAS REJİMİ İLEPKK/PYD İŞBİRLİĞİ!

PKK, baba Esad dö-neminde olduğu gibi oğul Beşşar Esad döneminde de, Baas diktatörlüğü ile işbirliği yapmıştır. Özel-likle 15 Mart 2011’de Suriye’de halk ayaklan-ması başladıktan sonra bu işbirliği daha görülür olmuş ve Esad rejimi ta-rafından PKK’nın Suriye uzantısı PYD açıkça des-teklenmiştir.

Mesut Barzani’nin öncülüğünde Suriye’nin Kürt bölgesinde kurulu 15 parti (bu toplantıya PYD de katılmıştır) 12 Temmuz 2012’de Hewler (Erbil)’de toplanmışlar-dır. Bu toplantının ne-ticesinde –yukarıda da

belirtildiği üzere- Kürt Yüksek Konseyi (KYK) kurulmuştur. Suriye’nin Kürt bölgesinde olup bitenlerden sadece KYK’nın sorumlu olacağı PYD de dahil toplantıya katılan bütün Kürt par-tileri tarafından kabul edilmiştir. Ancak Esad rejiminin Kürtleri kendi aralarında ihtilafa dü-şürmek, aynı zamanda Türkiye’ye ve rejim muhalifleri ile karşı karşıya getirmek için bazı kentleri ağır silahlarla birlikte PYD’ye bırakmış-tır. PYD, bu duruma el koyması için KYK’yı gö-reve çağırması gerekirken, bunu yapmayarak kendi milislerini görevlendirerek bu kentlerde hâkimiyetini kurmaya çalışmıştır. Dolayısıyla PYD, 12 Temmuz 2012’de Erbil’de yapılan top-lantıda kendisinin de imzaladığı antlaşmaya ihanet etmiştir. Bu antlaşma gereğince kurulan Kürt Yüksek Konseyi (KYK), Kürt bölgelerinde tek söz sahibi olması gerekirken, Esad rejimi-nin bilinçli olarak bıraktığı ilçe ve kasabalarda KYK’yı devre dışı bırakarak yalnız hareket et-mesiyle bu ihaneti gerçekleştirmiştir. Bunun-la yetinmemiş, rejime karşı eylem, gösteri yapan, yürüyüş düzenleyen diğer Kürt parti mensuplarına saldırılarda bulunmuş kimilerini öldürmüş, kimilerini de hapse atmıştır. Nitekim Suriye Kürt bölgesinin 3. büyük partisi olan Şepal, Mart 2012’de yaptığı açıklamada şöyle diyordu:

PYD, Suriye’de kendisi gibi düşünmeyen 550 bin civarında Kürdün Irak Kürdistan’ına kaç-masını sağlamıştır. 180 bin ci-varında Kürt de Türkiye’ye sı-ğınmıştır. Kobani’den kaçanlar dışındaki Kürtlerin çoğu IŞİD tehlikesinden değil, PYD’nin tehdit, baskı ve şiddetinden kaçmışlardır. PYD Suriye’de hem kendisi gibi düşünme-yen Kürtleri kendine düşman etmiş, hem de Özgür Suriye Ordusu’nu destekleyen Arap, Türkmen ve diğer unsurların düşmanlığını kazanmıştır.

Page 15: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

15

“Suriye’de PYD adıyla faa-liyet gösteren PKK, Kürtler’in yeni diktatörüdür... PKK yıllar-dır Türkiye’de şiddeti savunu-yor. Bugün ise Suriye’de PYD ile bunu yapıyor. Kendini eleş-tirenleri tehdit ediyor, korkutu-yor, kaçırıyor, işkence ediyor ve öldürüyor...”21

PYD, Kasım 2013 tarihin-de kontrolüne geçirdiği Kamışlı merkezli bölgede Afrin, Koba-ni ve el-Cezire olmak üzere üç kantona sahip geçici bir özerk yönetim kurma çalışmalarına başlamıştır. PYD ilk etapta bu bölgelerde 82 kişilik bir Kurucu Meclis ve Genel Meclis Kurulu tesis etmiş, Ge-nel Meclis Kurulu bünyesinde ise Kürt, Arap, Çeçen ve Hıristiyan unsurlardan oluşan 61 üyeli Geçici Yönetimi Denetleme ve Tertip Konseyi’ni kurmuştur. Genel Meclis Kurulu içinde ayrıca seçimler, anayasa hazırlığı ve idari yapının teş-kilinden sorumlu 13 kişilik bir komite oluşturul-muş, komitede Afrin’den 2, Kobani’den 2, Ce-zire bölgesinden ise 9 temsilci yer almıştır. 27 Ocak 2014 tarihinde Kobani’de toplanan geçici yönetim tarafından Enver Müslim’in başbakan olarak seçildiği açıklanmıştır.22

Sonuç olarak PYD, sadece Türkiye için de-

21 http://www.bugun.com.tr/pages/marticle.aspx?id=728939

22 http://www.bilgesam.org/incele/96/-suriye-krizi--pyd-ve -2--cenevre-konferansi/#.VGIDX_msVZ8

ğil, belki de asıl Kuzey Suriye’de yaşayan Kürtler için bir tehdittir. Düne kadar ve halen Esad reji-miyle işbirliği halinde olan PKK/PYD, bütünüyle Kürtlerin yaşadı-ğı bu bölge üzerinde tek başına hakimiyet kurmak istemektedir. PYD’nin tıpkı PKK gibi Kürtlerin haklarını savunmak gibi niyeti yoktur. Türkiye’de başlayan çö-züm süreci dolayısıyla hem PKK, hem de PYD daha da güçlenmiş, kadrolarını yeniden tahkim et-miş ve yönetimini bu süreçten istifade ile yenilemiş ve güçlen-

dirmiştir. Bir taraftan yetişmiş silahlı unsurlarını Kuzey Suriye’ye geçirirken, bir taraftan hasta, yaralı, yaşlı militanlarını daha güvenli yerlere taşımış ve çekilen militanların yerine de binler-ce yeni militan devşirmiştir. PK/PYD’nin amacı, Kuzey Suriye’de yani Rojava’da sağlam bir ze-min oluşturarak ilk etapta Kuzey Irak’ta Bölge-sel Kürt Yönetim gibi bir yönetim, sonrasında da totaliter, laik ve seküler bir devlet kurmaktır. PYD’nin eşbaşkanı Salih Müslim, Taraf Gaze-tesinde Amberin Zaman’a verdiği röportajında açıkça biz Şeriata karşı savaşıyoruz23 demesi de kurulacak devletin nasıl olacağını gösterme-si açısından önemlidir. Zaten başka bir şey de beklenmezdi Salih Müslim’den!.

23 http://www.taraf.com.tr/haber-seriata-karsi-savasiyo-ruz-129611/

Page 16: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

16

Hz. Hüseyin (r.a.) Mekke’den çıkıp Kûfe’ye doğru yola çıktığında yolda meşhur şair Ferezdak’a rastlar. Ferezdak Hz.

Hüseyin’in Kûfe’ye gittiğini öğrenince der ki:

- Nâsın kulübü (kalpleri) seninledir. Amma süyûfu (kılıçları) Beni Umeyye iledir. Kazâ ise gökten iner ve Allah Teâlâ dilediği-ni işler. Hazreti Hüseyin: “Dediğin doğrudur. Emir Allah’ındır. Dilediğini yapar. Kazâ eğer matluba (istenilen şeye) muvafık düşerse Allah’a hamdeylerim ve hilaf-ı me’mul (umu-lanın aksi) zuhur ederse niyeti hak ve kalbi takvâ üzere olan kimse onu kayd etmez (ya-dırgamaz).” dedi.

Ferezdak, Abdullah İbn-i Ömer ve daha nicele-ri Hz. Hüseyin’e Kûfe’ye gitmemesi konusunda ne kadar nasihatta, hatırlatmada bulunursa bulun-sun Hz. Hüseyin kendisine yakışanı yaptı ve am-cazadesi Abdullah İbn-i Abbas’ın önemli hatırlat-malarına rağmen ona dedi ki: “Ey amcazadem! Vallahi bilirim ki sen şefkatli bir öğütçüsün, lâkin ne çâre ki niyet ve karar vermiş durum-dayım. Kararım doğrultusunda hareket ede-ceğim” der.

Hz. Hüseyin Kûfe’ye niçin gidiyordu? Çünkü, Muaviye bin Ebû Sufyan vefat etmişti ve vefatın-dan önce de üç oğlundan biri olan Yezid’e sağlı-ğında biat almıştı. Yezid’in makbul birisi olmadığını biliyordu. Hastalandığında Yezid’e hitaben: “Oğul-cağızım! Ben seni seferlerde dolaşmaktan müstağni ve her işi sana âsan kıldım. Düş-manları yumuşattım. Arabı sana boyun eğ-dirttim. Kimsenin cem’etmediği esbâb (vası-talar) ve emvâli (mal, mülk, para) cem’ettim.

Şimdi ehl-i Hicaz’ı gözet ki onlar senin aslın-dır ve sana geleceklerin en muhteremidir-ler. Ehl-i Irak’ı da gözet. Her gün senden bir memurun azlini isterlerse azlet. Bir memuru azletmek, kendi üzerine yüz bin kılıcı teşhir ettirmekten ehvendir. Ehl-i Şam’ı da gözet ki onlar sana sırdaş olurlar. Eğer düşmandan şüphen olursa onlardan istiâne (yardım iste-mek) ve iş bittiği gibi onları yerlerine iade et. Zira başka diyarlarda eğlenirlerse onların da ahlâkı bozulur. Ben senin için kimseden korkmam, illâ Hüseyin İbn-i Ali, Abdullah İbn-i Zübeyr’den korkarım….” (Kısas-ı Enbiyâ, Ahmet Cevdet Paşa, Cilt: 1, sh: 629)

Muaviye öldü. Yezid’e birçokları biat etti. Lâkin bu yapılan biatların hiç birisi öncekilere benze-miyordu. Artık İslam Devleti’nde hilâfetten ya da imametten saltanata geçiliyordu. Hz. Hüseyin, de-desi Hz. Muhammed (a.s.)’den sonra işbaşına ge-len halifelerin hepsinin nasıl seçildiğini biliyordu. Zira O, evlad-ı Rasul olduğu gibi, dedesinden son-raki tüm icraatları da görmüş birisi idi. Meselâ Hz. Ebû Bekir’in, Hz. Ömer’in, Hz. Osman’ın ve babası Hz. Ali’nin gerçek mânâda BİAT usulü ile seçil-diğini görmüştü. Cemel ve Sıffın’a şahit olmuştu. Ağabeyi Hasan’ın, babaları Hz. Ali’nin şehadetin-den sonra altı aylık halifeliğini keza Hz. Hasan’ın Muaviye’nin lehine ümmetin maslâhatı için halife-likten ayrıldığını ve ayrılırken de Muaviye ile arala-rındaki anlaşmayı da biliyordu.

Bilhassa Hz. Ömer’in yaralandıktan sonra seç-miş olduğu altı halife adayından Hz. Osman’ın da nasıl halife olduğuna vakıf idi. Nitekim o büyük ha-life Hz. Ömer, ağır yaralı halde iken Hz. Osman’a hitaben: “Ey Osman! Sen hilm sahibi birisin.

Hazreti Hüseyin’iNe Zaman Anlayacağız?

Süleyman ARSLANTAŞ[email protected]

Page 17: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

17

Ancak senin akrabalarına olan düşkünlüğün beni korkutuyor. Şayet hilâfet makamına ge-lirsen/seçilirsen akrabalarını devlet işlerin-den uzak tut” der. Hz. Hüseyin, Hz. Osman’ın hilâfeti zamanında anne bir baba ayrı kardeşi Velid’in Kûfe Valiliği ve orada işlediği herzeleri de biliyordu. Şam ve Mısır valileri olan Muaviye ile Amr İbn-i As’ı da biliyordu! Hâsılı dedesinden son-raki tüm icraatlara şahid olmuş; ilmen, siyaseten, asaleten donanımlı bir kişiliğe sahipti. Elbette böy-le bir kimseye Yezid’e biat yakışmazdı. Zira O’nun Yezid’e biatı hilâfetin saltanata dönüşüne cevaz vermek olurdu. O, İslâm’ın, onun uygulayıcılarının ve tarihin kendisine yüklediği sorumluluklara sa-hip çıkarak saltanata dönüştürülmek istenen uy-gulamaya ‘evet’ demedi. Onun İslâm için yaptığı en büyük hizmet herhalde Yezid’e ‘evet’ dememe-si, ona biat etmemesidir. Ve bu yüzdendir ki Yezid öldü, Hüseyin aramızda yaşıyor.

Ancak, Hz. Hüseyin’i geçmişine yakışır bir şe-kilde yaşatıyor muyuz, yaşatmıyor muyuz bunu gözden geçirmemiz gerekir. Bilhassa her yıl Mu-harrem ayında Aşûra-Kerbela, Hz. Hüseyin, Yezid, Muaviye vb. birçok kelimeler ve isimler sık sık telâfuz edilir. Kimileri Türkiye’de olduğu gibi Hz. Nuh başta olmak üzere birçok Peygambere atıfla bir takım mucizeleri dillendirir. Kimileri aşûra da-ğıtarak ibadet ettiğini ya da Hz. Hüseyin’i, Kerbela şehidlerini andıklarını zanneder. Ya da Şia’da ol-duğu gibi 10 Muharrem gününü matem günü ilân ederek sırtını, başını, göğsünü döver, yaralar. İşte bunların hiçbirisi Hz. Hüseyin’i, Kerbela’yı anmak değildir. Hz. Hüseyin’i anmak, O’nun ortaya koy-duğu duruşa sahip olmaktır. Zulme, saltanata, haksızlığa, İslâm dışılığa karşı olmaktır. Sisi, Esed,

Maliki vb. Firavunlara karşı olmaktır. Esed rejimine ve zulmüne karşı birlik olmak, IŞİD zulmüne mey-dan okumaktır. Yezid’in babası Muaviye’nin Hz. Ali’ye karşı isyanı ve bu isyan nedeniyle toplam 70 bin kişinin (Hz. Ali taraftarı 25 bin, Muaviye taraf-tarı 45 bin) ölümüne neden olan ve meşru halifeye (Hz. Ali) meydan okuyan zihniyeti kutsamak değil, onu tahlil ederek ders almaktır.

Bugün Kerbela’yı, Hz. Hüseyin’i, kardeşi Zeyneb’i hatırlamak istiyorsak yapmamız ge-reken şey zulme, saltanata, haksızlığa karşı dik duruş sergileyen Hz. Hüseyin ve O’nun kardeşi Hz. Zeyneb’in bu duruşlarını örnek almaktır. Yine ehl-i beytin önemli siması İmam Cafer’i Sadık’ın: “Her yer Kerbela, her gün Aşura” sözünü id-rak ederek günümüzde sıkça tekrarlanan Kerbela felaketlerine karşı tavır sahibi olmamız gerekiyor. Şia, Kerbela’ya ağlamayı ve Aşura günü ağla-mayı, dövünmeyi meslek haline getirmiştir. Tıp-kı Türkiye’de 23 Nisan’a çocuklarının hazırlandığı gibi İran’da matem ve ağlama provaları yapılmak-ta. Keza Sünnî dünyada Aşura gününü asıl boyutu ile ne idrak ne de anma var.

Yakın Doğu’da, İslâm Coğrafyasında zulüm do-ruk yapmışken, her gün oluk oluk kanlar akarken yapılacak şey ağlamak, dövünmek, tiyatral göste-riler sergilemek değil, Hz. Hüseyin’i anmak, O’nun zulme karşı dik duruşunu örnek almak ve gereğini yapmaktır.

Allah (c.c.) Hz. Hüseyin’i de Hüseynî duruş sa-hibi olanları da; mezheplerini, adetlerini, gelenek-lerini, din edinenlerin elinden kurtarsın… Ve bil-hassa da Şia’nın elinden kurtarsın… 4 Kasım 2014

Page 18: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

18

Yaşam bir yolculuktur. Bir hakikat yürü-yüşüdür. Fıtratın izini sürmektir. Ha-yat bir harekettir, özü ve kimliği bulma

hareketi. Direniş ruhunu gönle ekme eylemi. Hakikat bayrağını gönül burçlarına dikme sev-dası. Hayat tümüyle Hakka yürüyüş seferberli-ğine dönüşmelidir.

Hayat varoluş mücadelesidir, fark etme şuu-rudur. Hayat rahmet atmosferine kucak açmak-tır. Merhamet deryasına gark olmaktır. Rahmeti Rahman’a yönelmektir. Hayat her an adım adım hakikate doğru akmalıdır.

Hayat yoldur, yöndür. İnsan bu yolun yol-cusudur. Her yol, yolcusunu mutlaka bir men-zile ulaştırır. Hayat bir yarıştır. Hayat bir kavga bir direniştir. Fıtrat izinde olan bir yarış. İdeal yolunda bir duruş. Varoluş uğrunda bir direniş. Ahdi misak şuuruna sadakat. Hakikat sözünde bir varoluş. Fıtratı selimde diriliştir.

Hayat kelimelerden örülen bir dağdır. Damla damla biriken bir nehirdir. Zerre zerre çoğalan bir andır. An be an eriyen bir buzdağıdır. Bir an-lık nefestir. Bir damla sudur. Yıllar geçse de pör-sümeyen bilakis yenilenen ve dirileşen öze sa-hip olmaktır. Yaratılış fıtratının içinde olmaktır. İnsan kalmaktır. Aslolan hakikat yolculuğuna çıkmaktır. Hakikate varmaktır. Böylece hakikat ırmağı gürül gürül akacak ve hayat fışkıracaktır.

İnsanın en büyük hazinesi ruhunun derin-liklerinde saklı olan özdür, fıtrattır. Belki üstü örtülen kirletilen ama asla değişmeyen, değe-rini hep koruyan derinliklerde saklı olan o ser-

mayenin ruhuna uygun yaşatmaktır, aslolan. Âdemoğlunun içinde saklı olan, özünde hep var olan o hazineyi iman nimetini yaşatmak-tır. İmanın karargâhı olan kalbi tevhid rengiyle boyamaktır. Her mümin o saklı hazineyi ortaya çıkarıp amelleştirmelidir. İmanın yansımalarını hayatta görünür kılmalıdır. Hayatı imanla örü-len bir eyleme çevirmelidir.

Değişen ve dönüşen dünyada Müslümanca yaşamak her Müslümanın nihai hedefidir. Fark eden ve farkında olan insandır, Müslüman. Sö-zünün, eyleminin, duruşunun farkında olan. Özünün şuurunda olan. Yaratılışının şuuruna varan. Bu bilinç üzere hayatını şekillendiren her mümin Rabbine secde etmekle mutlu olur. Zih-nini ve gönlünü yalnızca ilahi rızaya açar. Öm-rünü bu şuurla organize eder. Hayatını küfrün karanlık dehlizlerinden korur. İslam’ın aydınlık yolunda sadakatle yürür.

Zihniyetini hakikat fikri üzerine kuran ve ko-ruyan insan İslami bir çaba içinde olur. Gönlü-nün ve zihninin sahibi olmayan fikrine de sahip çıkamaz. Doğru yanlış demeden önüne geleni depolayan insan zihniyet kargaşası yaşar. Ha-kikat fikrini hakkıyla anlayamaz. Kaos yaşayan zihin yapısıyla da insan hakkı batıla karıştırarak şer güçlerin tuzağına kolayca düşer. Düşünce ve duygusunu kirletir. Hakk kaynaktan öğrenmesi gerekenleri, batıldan öğrenme yanlışına düşer. Yavaş yavaş farkında olmadan fıtri/insani olan-dan uzaklaşır. Böylece insan İslamî anlayıştan da kopar çünkü insanî olan aynı zamanda İslamîdir. Bu savruluş da Müslümanı felakete sürükler.

Yaşamak Üzerine

Hayriye BİCAN

Page 19: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

19

İslami bir yaşam projesi için çaba harcayan herkes bilgi edinme kaynaklarında özen gös-termelidir. İslam düşmanlarının tanımlama ve değerlendirmelerinden dikkatle kaçınmalıdır. Batılı batıl güçler İslam’ı öcü gösterip insanla İslam arasına engeller bina etmek için mesai harcarlar. İnsanların İslam hakikatini yanlış yo-rumlamasının çabasındadırlar. Müslümanların İslam ile bağlarını yarala-mak için “ılımlı İslam” gibi projeleri zihinlere servis ederler. Ki ilkelerini ve özünü yitiren bu tarife İs-lam demek asla mümkün değildir. Zaten bu anlayı-şın hedefinde İslam’ı ha-yattan uzaklaştırma ça-bası vardır. Sekülerleşen, liberalleşen, Protestanla-şan, silikleşen, iddiasını yitiren bu anlayış asla İs-lam olamaz.

Ilımlı İslam projesinde kitapsız ve peygamber-siz bir anlayış öngörülür. Hakikat bilgisinin yerine bilimsel bilgi diye lanse edilen çağdaş hurafeler konulur. Bu hastalıklı bir durumdur. Bu kaos or-

tamından kurtulmak için müminlerin ciddi bir zihinsel temizliğe ihtiyaçları vardır. İslam’ı se-küler bir kafa yapısıyla anlamak isteyen insan asla hakikate ulaşamayacaktır. Zihinleri ve gö-nülleri işgal eden seküler kültür kendisine alter-natif gördüğü başka kültür ve medeniyetlerin yaşamasını asla istemez. Çünkü bu onun hayat hakkını tehdit eder. Laik ve liberal bir anlayışla

İslam’ı yorumlayan, an-lamaya çalışan kişi İslam Hakikatini kesinlikle kav-rayamaz. Yanlış duru-şuyla da batılın yanında yer alır. Batı kültürünün ürettiği uluslararası em-peryalizmin destekçisi olur.

Her şeyin imaj değeri-ne dönüştüğü bu dönem-de ılımlı İslam söylemiyle amaçlanan post modern Müslümanlar imal et-mektir. Görünüm olarak İslami çağrışımlar uyan-dıran ama gerçekte içi doldurulamayan söylem ve eylemler. Varoluş şu-urundan yoksun yürek-ler. İmaj takıntılarından kurtulamadığı için takva

İnsanın yaşadığı pratik hayat-la vahiy hakikati arasındaki kopukluk insanı kargaşaya sü-rükleyeceği gibi, ılımlı İslam projeleriyle hak batıl birbirine karıştırılarak melez bir anlam ortaya çıkar. Bu kavram karga-şasında büyük çaplı ironi yaşa-yan Müslümanlar sosyal alan-larda modern imajlarıyla boy gösterirler. Zapt edilmeyen bir arzuyla seküler batı kültürünün emellerine yardımcı oldukları-nın farkında bile değiller.

Page 20: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

20

atmosferine ulaşamayan hayatlar. İnsanın ya-şadığı pratik hayatla vahiy hakikati arasındaki kopukluk insanı kargaşaya sürükleyeceği gibi, ılımlı İslam projeleriyle hak batıl birbirine ka-rıştırılarak melez bir anlam ortaya çıkar. Bu kavram kargaşasında büyük çaplı ironi yaşayan Müslümanlar sosyal alanlarda modern imajla-rıyla boy gösterirler. Zapt edilmeyen bir arzuyla seküler batı kültürünün emellerine yardımcı ol-duklarının farkında bile değiller.

Seküler kültürün bugüne yansıyan post mo-dern dünyasında, yaşanan realiteyle hakikat arasındaki çatışma açık ve net olarak ortada-dır. Bu küresel seküler kasırga hakikatin üzerini tozla kapatmak istiyor. İlmi ve ahlaki dejene-rasyona yol açarak sosyal çöküntüleri körüklü-yor. Sosyal arenada hayat hızla akıp giderken aynı hızdaki değişim ve dönüşüm saf dimağları felç etmekte. Âdemoğlu bir yıkımın içine doğ-ru sürüklenmektedir. Bu değişim ve dönüşümü toplumun her kesiminden karelerle rahatlıkla müşahede ediyoruz. Her birimiz bu değişimden dolayı sıkıntılarımızı dile getiriyoruz. İnsaniyet-teki yozlaşmaları sıralamaya başladığımızda lis-te uzayıp gidiyor. Bilgisayar-internetteki sınırsız ulaşım, teknolojideki çılgın yükseliş, diziler, sa-nal medya… Örnekler adeta üzerimize hücum

ediyor. Bir ağırlık çöküyor in-sanın üstüne, omuzlardaki yük ağırlaşıyor.

Yaşadığımız bu dönemde hayatla ilgili olan her şey alt üst edildi. Ortada hakikat pe-şinde koşan kimse kalmadı. İn-sanlık derin bir boşlukta salınıp duruyor. İnsan sadece yiyen içen eğlenen bir organizmaya dönüştü. Bu durumdan Müslü-manlar da fazlasıyla nasipleri-ne düşeni aldılar. “Çok değiştik, artık birçok şey eskisi gibi de-ğil” yakınması ortak duyguları ifade ediyor. Önceleri izzet ve gelişim ahlaki kâmil, iç dona-nım ve takvayla temsil edilir-di. Bugün maddi ve ekonomik göstergeler insanı değerlendir-mede merkeze konuldu. Ön-celeri her işlerinde Allah’a ve Resulüne danışanlar şimdiler-de modern beşeri ideolojiler-le hayatlarına yön vermekte. Önceleri ne kadar fetva verilse

de gönül razı değilse takvaya müracaat edilirdi. Şimdilerde nefsi şımartan ruhsatlar, nefisle ba-rışık bahaneler. “Canım sen hala orada mısın!” gibi nefse ram olmuş itirazlar… Nefsi emmare-nin eline düşmekten korunup, nefsi levvameyle yaptıklarına eleştirel bir bakış geliştiren vicdan sahipleri, bu savruluştan kurtulmak için müca-dele etmekteler. Aklıselim ve vicdan sahibi her-kes toplumsal alanda vuku bulan yanlışlık ve çirkinliklere karşı asla bigâne kalmaz. Yanlışla-rın onarılması, hastalıkların tedavi edilmesi için umutlar geliştirir. Çözümler bulmak için çalışır.

Bugün gelinen bu noktada insanlığın içine düştüğü bu durum içimizi yakıyor. Sokağa adım attığınız andan itibaren çeşitli olumsuzluklarla karşılaşmak zor değil. Gencinden yaşlısına her-keste çok çirkin örnekler görebiliyor insan. Gö-zün gördüğünü akıl anlamıyor, hafsala almıyor. Bu nasıl bir durum, bu nasıl insanlık! Sıkıntılı durumun her gün biraz daha koyulaştığı, kö-tüye gidişin güç kazandığı bir atmosferde ak-lıselim olan herkesin, özellikle Müslümanların mesuliyetleri artıyor. Herkes üzerine düşeni ivedilikle yerine getirmekle mükelleftir. Çözüm yollarını hep birlikte bulup, bu noktada yar-dımlaşmak hem insanlığa hem de İslam’a kar-şı borçtur. Toplumu güneş gibi ısıtmak, ay gibi

Page 21: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

21

aydınlatmak, meltem gibi serinletmek ve yükselen alevleri rahmet yağmur-larıyla söndürmek zorun-dayız.

Olumsuzluklarla örülü bu duruma sebep nedir? Bu durumdan nasıl kurtu-luruz? Bu bağlamda hem zihinsel hem de bedensel çaba harcamak gereki-yor. Tüm bu olumsuzluk-ları cahilliğe bağlayıp in-sanımızı bilinçlendirmek gerekiyor diyerek bilgi eksiliğini gidermeye ça-lışmak tabi ki gerekiyor. Ama bilgi/bilişim/erişim çağı olarak adlandırılan global dünyada bu prob-lemin temel nedeninin “bilgi” olduğunu söyle-yemeyiz. Enformasyon toplumunda en önemli kaynak bilgidir. Global dünyada bilgi ulusal/ye-rel sınırları aşarak evren-sel bir etki kazanır. Bilgiye ulaşım kolaylaşır. Bir konuyu öğrenmek isteyen rahatlıkla bilgiye ulaşabilir. Ahlakı kamili hedefleyen Müslümanın dikkat edeceği nokta, bilgi kaynaklarını vahye/İslam’a dayandırmalıdır. Bilgi kaynaklarında özenli olmayan kişi rahatlıkla seküler algıya ka-pılarak yanlışa ulaşabilir. İlmi rütbelerini akade-mik olarak üst seviyelere çıkarttığı halde yanlış kaynaklardan beslenenler insanlığa faydadan çok zarar verir.

Şüphesiz bilgi insanın davranışlarını etkiler. Ama kötülük ve yanlış yalnızca bilgisizlikten kaynaklanmaz. Toplumsal hastalıkların sadece bilgisizliğe bağlanması mümkün değil. Tabi ki bilgi insani varoluşun temel değerlerindendir. Bilgi çağında insanın bilgiye ulaşma problemin-den çok bilgiyi yorumlama ve eylemleştirmede gösterdiği zafiyet söz konusudur. Günümüzde-ki çok boyutlu çöküntü insanın irade, duygu ve eğilimlerini doğruya yöneltmemesinden kay-naklanır. Bu sapmanın asıl nedeni insanın ahlak yapılanmasında ve karakterinin oluşmasında bilginin erdeme dönüştürülmemesi yatmakta-dır. Fazilet değerlere dönüşmeyen bilgi sahibi-ne yüktür. Teorik olarak var olan bilgi, pratik bir varoluş olarak yaşamda görünür kılınma-

dığında ne ferde ne de topluma erdem değerler noktasında katkı sağla-maz. Bugün içinde bulun-duğumuz sosyal yapıdaki olumsuzlukların temelin-de de bu yatmaktadır.

Felsefi terimler-le söyleyecek olursak bu yozlaşmanın nedeni epistemolojik/ bilgi kay-naklı olmaktan çok on-tolojiktir/varoluşsaldır. Bu problemin kaynağın-da, var oluşun kodlarını çözememek vardır. İn-sanoğlu “insan” olmanın sırrına vakıf olmadıkça dünya üzerindeki kaos sürecektir. Fikrin gücünü vurgulayarak, mütefek-kir bir bakışla hayata yön veren kişi varoluş müca-delesini vahyin ışığında sürdürür. Düşünceyi öne çıkaran bir hayat anlayı-şını benimsediğinde in-

san gücünün farkında olur. İmanın ve amelin hayat programını belirleyiciliğine inanır. Var oluşunun Allah’a kul olmakla mana kazanaca-ğını bilir. Yeryüzündeki diğer varlıklardan onu ayıran biricik farklılığın Rabbin öngördüğü tarz-da yaşamak olduğuna inanır. Hayatını sadece O’na adar. Her eylemini Münkerden ve fahşa-dan arınmış bir dünya için gerçekleştirir.

Enformasyon çağında bilimsel bilginin hâkimiyetinde laik eğitimden geçen Müslüman-lar olarak zihinsel bir temizliğe muhtacız. Sekü-ler, pozitivist anlayıştan korunarak sadece İsla-mi bakışla bir algı inşa etmemiz gerekiyor. Bilgi davranış bütünlüğünü sağlayarak bilgiyi hayata yansıtmalıyız. Bizi hakikatten uzaklaştıracak zaaflardan kaçınarak yalnızca Rabbimizin rıza-sını talep etmeliyiz. İnsan kendisine ben neyim, nereden geldim, nereye gidiyorum? Sorularını yönelterek vahiy perspektifinde cevapladığında ontolojik/varoluşsal konumunun şuuruna var-mak için ilk adımını atmış olur. İslami zemini muhafaza ederek sürdürdüğü hayatında Müslü-manca bir yapı inşa etmek için çalışır. Böylece ailede başlayan güzellikler an be an yayılarak toplumun da güzelleşmesine, temizlenmesine vesile olur. İnsan, Hak adına ayaklanır.

Günümüzdeki çok boyutlu çöküntü insanın irade, duygu ve eğilimlerini doğruya yö-neltmemesinden kaynaklanır. Bu sapmanın asıl nedeni in-sanın ahlak yapılanmasında ve karakterinin oluşmasında bilginin erdeme dönüştürül-memesi yatmaktadır. Fazilet değerlere dönüşmeyen bilgi sahibine yüktür. Teorik olarak var olan bilgi, pratik bir varo-luş olarak yaşamda görünür kılınmadığında ne ferde ne de topluma erdem değerler nok-tasında katkı sağlamaz. Bugün içinde bulunduğumuz sosyal yapıdaki olumsuzlukların te-melinde de bu yatmaktadır.

Page 22: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

22

Bizler mazlum ve mahzun, aynı za-manda yitik bir medeniyetin evlatla-rıyız. Bu yitik medeniyetin evlatları

olan biz Müslümanlar, dört başı mamur İslam Medeniyetinin yeniden tarih sahnesine çıkma-sı, yeniden ihya ve inşa olması için bir çaba ve cehd içinde olmalıyız.

Biz şuna inanıyoruz. Müs-lümanların içinde bir ukdedir medeniyet. İnsanlığın huzu-ru ve mazlumların umududur medeniyet; aynı zamanda zulmün yerine adaletin, şir-kin yerine tevhidin, esaretin yerine özgürlüğün, kötülü-ğün ve çirkinliğin yerine iyi-liğin ve güzelliğin ikamesidir medeniyet. Yalnızca yaşadı-ğımız şehrin ve ülkenin değil, dünyanın imarı ve inşası için gerekli ve uzun soluklu bir mücadelenin adıdır medeni-yet.

Medeniyet, batının vahşi ve sömürgeci uygarlığından tamamen farklıdır. Batı uy-garlığının insanlığa vereceği ve söyleyeceği bir şey kal-mamıştır. İslam medeniyeti var edici, batı uygarlığı yok edicidir. İslam medeniyetinin özü hikmet, batı uygarlığının özü şiddettir.

Medeniyet, özü, özsuyu hikmet olduğu için, hakikatin izini sürer. Uygarlık ise, özü ontolojik şiddet olduğu için, hakikatin izini siler, kendisini hakikat ilan eder ve bunu da marifet zanneder!

Medeniyetin tohumları, peygamberler ta-rafından ekilir. Peygamberler, Rahman’ın rah-

met elçileri olarak, insanlığa hakikat haberleri getirirler: Ve insanı olgunlaştıran, aş-kınlaştıran, tabiatı yeşerten, kâinâtı bütün varlıklarla bir-leştiren, insanı dirilten ve ha-yata ruh üfleyen bir merha-met ve adalet, kardeşlik ve hakikat şarkısı bestelerler.

Medeniyet’in kaynağı, va-hiy; kurucusu Hz. Peygam-ber; kurucu sütunları ise ilim, irfan ve hikmet menzilleridir.

Medeniyet, ilâhî şiarla-rın nebevî şuurla buluşma-sı, nebevî şuurun, hakikatle yoğrulan insan tarafından beşerî bir şiire durdurulması yolculuğudur.

Medeniyet “Bir topluluğun hayat tarzı, bilgi seviyesi, sa-nat gücü, maddi ve manevi varlığı ile ilgili vasıflarının bü-tünü; bir topluluğun bu ba-kımdan ileri bir seviyede ol-ması hali; şehirlilik demektir.”

Medeniyetimizin Yeniden İnşası

İdris KERİMOĞLU

Page 23: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

23

İslam medeniyetinin; bugünün ve geleceğin beşeri medeniyetlerinin tek alternatifi olduğu tarihi ve ilmi bir gerçek olarak ortadadır. Bu gerçekliğe rağmen İslam dininin mensuplarının, kendilerini geçmişlerin-den soyutlayarak; batı medeniyetinin takipçileri olmaları son derece hazin bir durumdur.

Medeniyetimiz, esas itibariyle, geri çekildi; ama ortaya konan tecrü-benin derinliği, zenginliği, inanç eksenli bir tecrübe olması, uygun zamanı, zemini bulduğunda ye-niden ve yenilenerek bir meydan okumaya dönü-şebileceğini gösteriyor bize. Bunu bir Müslüman olarak iliklerimize ka-dar hissetmeliyiz.

İnsanlığın huzur coğrafyası olacak İslam medeniyeti şefkat ve merhamet, gayret ve cehd üzerine inşa olmuştur. İslam medeniye-ti Çağa her yönüyle hitap eden ilahi vahiyden beslenen bir medeniyettir. Merhum Şehid Ha-san El Benna’nın İslam tanımından mülhem “İslam medeniyeti, doğru akide ve ibadet oldu-ğu gibi aynı zamanda devlet ve vatandır, hükü-met ve ümmettir, ahlak ve kuvvettir, rahmet ve adalettir, kültür ve kanundur, ilim ve hükümdür, madde ve servettir, cihad ve davadır, ordu ve fikirdir.

Kürd’üyle, Türk’üyle, Arab’ıyla ve yüzlerce etnik unsuruyla huzur ve kardeşlik ikliminin sa-hici bir şekilde teneffüs edildiği sulhun ve sela-metidir, yurdudur medeniyet.

İslâmiyetin kabul ettiği medeniyet, iki dün-ya saadetini temin eden bir medeniyettir.

Medeniyet Başkanı M. Beşir ERYARSOY ho-camızın ifadeleriyle özetleyecek olursak;

Medeniyetimiz;

İlahi menşeli bir medeniyettir,

Beşeriyetin tamamına seslenir ve kardeşliğe çağırır

Açık, evrensel bir medeniyettir.

Davet medeniyetidir.

Adalet ve eşitlik şiarları üzerine yükselir

Medeniyetimiz dünya ile ahireti, madde ile ruhu ayrı değil birbirini tamamlayan unsurlar olarak görür

Tevhid ilkesi medeni-yetimizde beşeri ilişkile-rin ve beşerin kainat ile alakasının esasını oluş-turur.

Dört başı mamur İslam medeniyetini yeniden ihya ve inşa edecek Medeniyet er-leri ise;

Davalarına bütün kal-biyle iman ederler.

Sosyal, siyasal, birey-sel ve toplumsal, itika-di ve ahlaki bütün alaka

ve tutumlarını medeniyetin esasını teşkil eden tevhide göre tespit ederler.

Beşerin hayrını isterler. Fadekardırlar.

Kainat ve beşer hayatını sünnetullah çerçe-vesinde idrak edip yorumlarlar.

Hep kardeşlerinin ve insanlığın hayrı için ça-lıştıklar/çabalarlar.

Her Müslüman fertten aileye, aileden cemaa-te, cemaatten ümmete ve ümmetten medeniye-te giden kutlu yolda üzerine düşeni yapmalıdır.

Biliyoruz ki, kitabımız Kur’an, insanı fazilet ve erdem hamuru ile yoğurmuş, onun ilk tale-beleri bu yoğrulma sonucunda cahiliyyeyi orta-dan kaldırıp İslam medeniyetini hakim kılmış-lar, Yesrib’i Medine’ye çevirmişlerdi. Tarih boyu Kur’an’la yol alan Müslümanlar yeryüzüne hep erdemi, fazileti, medeniyeti yaymışlardır.

Tüm kara propagandalara, zihninleri bulan-dıran dezenformasyonlara ve islamifobik söy-lemlere inat çağa mührünü vuracak biiznillah islamdır.

Batı’nın barbar uygarlığına karşı insanlığın tek kurtuluş ümidi olan biz Müslümanlar ne haldeyiz peki? Bedeviliği yıkıp yeryüzüne me-deniyet taşımış inancımızı ne kadar temsil ede-biliyor, insanlık için bir umut olma sorumluluğu-muzu ne kadar ciddiye alıyoruz?

O halde İslam medeniyetini inşa ve ihya edecek medeniyet erlerinin yola koyulma va-kitleri gelip geçmiyor mu acaba?

İslam medeniyetinin; bugünün ve geleceğin beşeri medeniyet-lerinin tek alternatifi olduğu ta-rihi ve ilmi bir gerçek olarak or-tadadır. Bu gerçekliğe rağmen İslam dininin mensuplarının, kendilerini geçmişlerinden so-yutlayarak; batı medeniyetinin takipçileri olmaları son derece hazin bir durumdur.

Page 24: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

24

İslam coğrafyalarında; Irak, Suriye, Mı-sır, Yemen, Libya, Afganistan, Türkiye vb… yaşananlar, bizlere, İlahi değerlerin

rehberliğinde, yeryüzünden kopmadan, kendi gerçekliğimizi dikkate alarak yaşananları an-lamamız gerektiğini öğretmektedir. İslam dün-yasında yaşananları, hedeflenenleri, çıkmazları anlamaya çalıştığımızda yazıya başlık yaptığı-mız cümlenin ne kadar gerçekçi olduğunu kabul ederiz. İslam dünyası bu gün öncelikle zihinsel, düşünsel sonra da siyasal bir kriz yaşamakta-dır. Bu krizin zihinsel olanını halletmeden siya-sal olanını da halledemeyiz.

İslam dünyası öncelikle geleneksel olanın sonra da modern olanın kıskacında can çekiş-mektedir. Tevhid’e vurgu yapmamız bundandır. Vahyin inzal sürecinde Dünya, Şirk Güçlerinin ve Muharref dinlerin baskısı altında yaşamak-taydı. İlahi Hidayet, Tevhid’i merkeze alan vur-gusuyla iki yapıya da meydan okudu, eleştiri getirdi ve sonunda beyan ve amel olarak in-sanlığa rahmetini ikram etti. Ezeli ve ebedi Tak-va-Fücur, İnsan-Şeytan, Tevhit-Şirk, Hak-Batıl, Adalet-Zulüm çelişkisi ve savaşı bu günde farklı boyutlar, isimler altında bütün hızıyla devam etmektedir. Bu gün yaşananları varoluşsal an-lamlarıyla algılamadığımızda, eksik ve yanlış anlamış oluruz.

Şirk’in hükümferma olması, Tevhid’in in-sanda ve hayatta mücessem olmadığından-dır. Mücessem hale gelmemiş hiçbir inancın, düşüncenin varlığı ve yokluğu arasında hiçbir fark yoktur. Tevhit’e yapılan en büyük zulüm

ona Şirk bulaştırmaktır. Zulümlerin en büyüğü Şirk’tir. Şirk virüsü bir insana ve topluma yer-leştiği zaman o insanın ve toplumun dengesi bozulur, adalet oradan hicret eder, zulüm her alanı kuşatır. Dün İbrahim-Nemrut, Musa-Fi-ravun, İsa-Muharref Yahudilik, Roma, Hz. Mu-hammed-Mekke Oligarşisi örneklerinde olduğu gibi. Ed-Din, gerçek kimliğiyle tezahür etmediği zaman, Şirk’e payanda olmuş muharref dinler, zulüm sisteminin en büyük destekçisine dönü-şürler. Muharref din, Şirk’ten daha tehlikelidir, çünkü; gerçeğin (Tevhit) yerine sahteyi (Şirk) davet eder, ona ortam hazırlar, onunla işbirliği yapar, onun devamının dini gerekçelerini oluş-turur ve bu gerekçelerin zulüm kılıcına dönüşe-rek halkın kafasında sallanmasını sağlar.

Tevhid; İlahi hidayetin, İlahi değerlerin reh-berliğinde hayata bakmaktır. Tevhid; hayatı bütün şubeleriyle bir bütün olarak algılamak-tır. Tevhid; Vahyin tanımlamasıyla, Resul’ün temsiliyle Hakk’ı hak bilip ittiba etmenin, Batıl’ı batıl bilip içtinap etmenin adıdır. Tevhit, bütün zamanlarda bütün görünümleriyle Şirk’e karşı çıkmaktır.

Bu gün genelde bütün Dünya, özelde İs-lam dünyası, Müslüman halklar Modern Şirk’in günümüzdeki tezahürü, mücessem hali olan Seküler Kapitalist ideolojinin, onu temsil eden devletlerin, onlarla çeşitli gerekçelerle işbirliği yapanların zulmü altında inim inim inlemekte-dir. Tevhid “La” derken somut olana, verili ola-na yönelir, soyut kelami tartışmalara girmez. Somutla uğraşmadan, meri Şirk’i, Zulmü teşhir

İnadına Tevhid İnadına Ümmet

Erdal BAYRAKTAR

Page 25: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

25

etmeden kelami, soyut mevzularla uğraşmaz, bunları atlayıp soyut mevzularla uğraşmak bir şeytan aldatmacasıdır ve cin şeytanlarının iş birlikçisi olan ins şeytanların işine yarar, onla-rın şeytani düzenlerinin devamını sağlar. Tevhit nasıl hayatın bütün boyutlarına hitap ediyorsa, Şirk’te hayatın bütününü yönetmek ister. Çün-kü hayat boşluk kabul etmez.

Küresel Şirk’i somut-laştırmayan, onu teşhir etmeyen, onunla müca-delenin azim, cehd ve kararlılığı içinde olmayan hiçbir fikri, siyasi müca-delenin geleceği olmadığı gibi var olabilecek umut-larında en büyük ve ön-celikli engelidir.

Dünya, İslam dünya-sı 15. Yüzyılda harekete geçen Batı menşeli Sekü-ler İdeoloji’ nin etkisinde kalmaya devam ediyor. Bu günün dünyasına zih-niyetiyle, kavramlarıyla, kurumlarıyla bu “İdeolo-jik Düzen” hükmediyor. Seküler ideoloji ve onun taşıyıcıları insanlığa ve

dünyaya bir merkezden (Batı), bir merkezin menfaatiyle ve üstünlük kibriyle bakıyor. Se-küler zihniyet, seküler dünya ben-merkezci ve ‘öteki’leştiricidir. Kendi dışındakilerle “ötekileş-tirerek” konuşuyor ve ötekilerle ilişkilerini ona göre belirliyor. Öteki gördüklerini üç seçenekle baş başa bırakıyor: Ya asimilasyon, ya enteg-rasyon ya da tasfiye. Uzun zamandır ve hali

hazırda bu üçünü de kul-lanmaktadır. İslam coğ-rafyalarına, Batı’da “azın-lık” olarak yaşayanların durumunu dikkatlice ta-kip ettiğimizde bunlara şahit olabiliriz.

Tevhit, yeryüzünü, yeryüzündeki bütün in-sanları muhatap alır. Al-lah nasıl Alemlerin Rabbi ise, onun merhameti ge-reği gönderdiği İslam ni-meti de bütün insanlığa gönderilmiştir. O yüzden Tevhit, insanı ve insanları ötekileştirmez. Ötekileş-tirici bir dil, Tevhidi/İsla-mi bir dil olamaz.

İslam dünyası bu Se-küler süreçlere gerekli

Seküler ideoloji ve onun taşıyı-cıları insanlığa ve dünyaya bir merkezden (Batı), bir merkezin menfaatiyle ve üstünlük kib-riyle bakıyor. Seküler zihniyet, seküler dünya ben-merkezci ve ‘öteki’leştiricidir. Kendi dı-şındakilerle “ötekileştirerek” konuşuyor ve ötekilerle ilişki-lerini ona göre belirliyor. Öteki gördüklerini üç seçenekle baş başa bırakıyor: ya asimilasyon, ya entegrasyon ya da tasfiye.

Page 26: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

26

cevaplar üretemedi. Bu süreçlerden etkilene-rek bu günlere gelindi. Mısır’ın İşgaliyle (1798-1801) başlayan “maruz kalma” durumu, Tanzimat Fermanı ile kontrolden çıktı. Tanzimat’tan bu ta-rafa yaşanan askeri, siya-si, kültürel, sosyal deği-şimler hep Batı’nın lehine İslam toplumlarının aley-hine olacak şekilde te-zahür etti. Tanzimat’la birlikte etkisini arttıran Seküler zihniyet, kavram ve kurumlar İmparatorlu-ğun tasfiyesiyle iki önemli sonuç oluşturdu: 1- Me-selelerin Seküler zihniyet üzerinden çözümlenmeye çalışılması. 2- İmparator-luğun parçalanmasına se-bep olan Ulusçuluk akımının İslam dünyasında revaç bulması. Bu önemli iki sonuç etkilerini bu günde devam ettirmektedir.

İmparatorluğun dağılmasıyla yaşanan iş-galler ve sonrasında oluşturulan Ulus devletler İslam toplumlarında yeni bir siyasi, ekonomik, kültürel elit oluşturdu. Bu elitler, kurtuluş sa-vaşlarında önde görünürken, zihin ve dünya görüşü olarak savaştıkları zihniyetle örtüşüyor-lardı. “Mağluplar galipleri taklit ederler” sözü-nü doğrularcasına bu yeni elitler, Galipleri her yönden bazen onlara parmak ısırtacak kadar taklit ediyorlardı. Bu elit, zihinsel olarak Sekü-lerizmi, Medeniyet olarak Batı Medeniyeti’ni si-yasal proje olarak ta Ulus devleti savunuyordu. Küreselleşmeye kadar bu zihniyet, medeniyet ve siyasal anlayış devam etti. Küreselleşme ile beraber yeni düzene ayak bağı olan Ulus devlet projesi revize edilmeye çalışılıyor.

Seküler zihniyet ve pratiğe karşı Müslüman halklar içinden itirazlar ve muhalefet hareketleri oluştu. Bu itiraz ve muhalefet daha çok gelene-ğe ve tarihe yaslanan bir dil ve pratik geliştirdi. İslam dünyasında tarihsel anlamda iki ana fik-ri ve siyasal akım bulunmaktaydı. Sünni ve Şii olmak üzere. Diğer akımlar bu ana gövdeler-den oluşuyordu. İmparatorluğun tasfiyesinden sonra Mısır merkezli İhvan-ı Müslim Hareketi, İran’da Usuli ekolden İmam Humeyni önder-liğinde gelişen İslami Hareket, Hint- Pakistan

bölgesinde Mevdudi ön-derliğindeki Cemaat-i İslami, Hicaz bölgesinde Vehhabilik, Lübnan mer-kezli Hizbu-t Tahrir Hare-keti, modern ve gelenek-sel olana bir cevap olarak yükseldi ama zamanla Modern Ulus Devletlerin fikri ve fiili kuşatması al-tında çıkış amaçlarından uzaklaştılar. İmparatorlu-ğun merkezi İstanbul ve Anadolu’da kurulan yeni rejimle birlikte yaşanan devrimler, özellikle dil devrimi ve medreselerin kapatılmasıyla, oluşabile-cek muhalefetin sosyal ve kültürel temelleri büyük bir yara aldı. Sonrasında İstiklal Mahkemeleri’yle nitelikli insan unsuru da

tasfiye edilerek halk sahipsiz bırakıldı. Bu ne-denlerden dolayı, Türkiye merkezli İslamcı mu-halefetin önderliğini daha çok edebiyatçı, şair, mühendis insanlar yüklenmek zorunda kaldı. İmparatorluğun gerileme devrinde ve sonrasın-da “İmparatorluğun devamını nasıl sağlarız?” sorusu ve kaygısı etrafında şekillenen düşün-celer ve siyasi akımlar, İmparatorluğun dağıl-ması ile birlikte dıştan ve içten gelen baskılarla otantik haliyle devam edemediler. Modern zih-niyet şöyle veya böyle bütün muhalif hareket-leri etkisi altına aldı. Sonrasında, özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan Demokrasi tartışmaları, Müslüman halkların ve onların ön-derlerinin Seküler zihniyetten daha fazla etki-lenmelerine sebep oldu. Mısır’da İhvan Hareke-ti, Türkiye’de hemen hemen bütün dini yapılar, özellikle siyasi anlamda Milli Görüş Partileri üzerinden bu gelişme takip edilebilir.

Bu gün gelinen noktada İslam dünyası bü-yük bir tıkanma ve beraberinde kültürel, siya-sal, sosyal, psikolojik travmalar ve alt-üstler yaşamaktadır. Bu durum bizlere, Seküler ve Geleneksel zihniyet ve pratikle nereye kadar gidebileceğimizi de çok maliyetli, çok acıklı bir şekilde gösteriyor. Yaşananlar, ‘Seküler ve Ge-leneksel zihinsel ve kurumsal yapılarla buraya kadar’ dedi. Seküler zihniyetin, onun siyasal açılımı olan Ulusçuluğun, Modern Ulus Devlet’in İslam dünyasının yaralarına merhem olmadı-

Seküler zihniyetin, onun siya-sal açılımı olan Ulusçuluğun, Modern Ulus Devlet’in İslam dünyasının yaralarına merhem olmadığı görüldü. Bu tespiti-miz Türkiye’de yaşanan “Kürt Meselesi” tartışmaları üzerin-den takip edilebilir. Seküler Türk Ulus Devleti’nin peydah-ladığı bu meselenin, Seküler ulus devlet merkezli teklif ve çözümlerle halledilemeyeceği 80 yıllık tecrübeyle anlaşılmış oldu.

Page 27: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

27

ğı görüldü. Bu tespitimiz Türkiye’de yaşanan “Kürt Meselesi” tartışmaları üzerinden takip edile-bilir. Seküler Türk Ulus Devleti’nin peydahladığı bu meselenin, Seküler ulus devlet merkezli tek-lif ve çözümlerle halledi-lemeyeceği 80 yıllık tec-rübeyle anlaşılmış oldu. Bu günlerde gündeme gelen “Çözüm Süreci” de Sekülerleşmiş, Ulusçu Kürt elitleriyle bu mese-lenin halledilemeyeceği yaşanan son olaylarla acı bir şekilde anlaşılmış oldu. Seküler zihniyet ve ideolojinin Türk ve Kürt kavimlerine maliyeti üze-rinde iyi düşünmeliyiz. (http://www.venharha-ber.com/dusunce-plat-formu/kemalizm-de-apoizm-de-basardi-h669.html) Mısır örneği ise; Batılıların teşvikiyle da-vet edildiğimiz Demokrasi oyunuyla da nereye kadar gidebileceğimizi bize gösterdi.

Suriye, Irak IŞİD örnekleri ise; çağdaş so-runlarımızı çözmek için “tarihsel olan”a mü-racaat etmenin bizi, nasıl bir çıkmaz sokağa götürdüğünün canlı şahitleri olarak önümüzde durmaktadır. Tarihsel Sünnilik, Şiilik, Selefilik vb. düşünsel ve siyasal akımların tarihi, siyasi, sosyal şartların ürünü olduğunu unutarak; bu akım ve düşüncelere evrensel imkânlar olarak sığındığımızda, bu günden koparak nasıl çö-zümsüzlük ürettiğimiz aşikar değil mi? Bunu demek tarihe, maruf geleneğe sırt dönmek olarak anlaşılmamalı. İslam, Adem’le başlayan bir yeryüzü yürüyüşüdür. İnsanlığın ve Müs-lümanların yaşadıklarına kendimizi kapatmak aklı başında bir insanın kabul edebileceği bir şey değildir. Bunu kabul etmek İnsanlığın ve Müslümanlığın birikiminin de kutsal olduğu an-lamına gelmez. Kavimlerimizi, mezheplerimizi, ekollerimizi, ulus devletlerimizi, coğrafyalarımı-zı, cemaatlerimizi kutsamanın sonuçlarına şahit olmuyor muyuz?

Her insan ve toplum kendi çağının çocuğu-dur. Her insan ve toplum ona verilen zaman içerisinde yaptıklarıyla Rabbinin karşısına çıka-caktır. Kendi çağımıza duyarlı olmak geçmişe ve

geleceğe bigâne olmayı getirmez. Tarihe duyar-lı olmakla, tarihsel ola-na kapanmak çok farklı şeylerdir. “Onlar bir üm-metti, geldi geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin de kazandığınız si-zedir. Onların yaptıkla-rından siz sorulmazsınız.” (Bakara, 134. Ayet)

Bu Seküler ve Gele-neksel kuşatmayı yarmak için; yukarıda bahsettiği-miz Vahyin nüzul süreci içerisinde somutlaştırdığı Nebevi Sünnet üzerinde yeniden düşünmek zo-rundayız. Vahy’in Kureyş üzerinden gerçekleştirdi-ği Şirk, Ehl-i Kitap üze-rinden gerçekleştirdiği Muharref din eleştirisine

dikkat etmek zorundayız. Bu bütün çağlara hi-tap eden Evrensel Nebevi Usül’ dür. Tevhid ve Şirk mücadelesi bütün zamanlarda geçerli bir mücadeledir. Her din, dikkat edilmezse, mü-minleri eliyle yozlaşma tehlikesiyle karşı karşı-yadır. Bu tehlikelere karşı Fıtrat, Sünnetullah ve Rabbimizin koruması altındaki Münzel Vahiy’le, İnsanlığın ve Müslümanların birikimlerini test etmek zorundayız. Tevhid ve Adalet terazisinde değer ifade etmeyen hiçbir söz ve fiilin geçer-liliği yoktur.

Müslümanlar olarak İlahi, Tevhidi değerlerin rehberliğinden ve onların ete-kemiğe bürünece-ği Ümmet amacından her ne durumda olursak olalım vazgeçmemeliyiz. Meselelerimizi İlahi ve Tevhidi değerlerin rehberliğinde konuşmalı, müzakere etmeli, İnsanlığın ve Müslümanların maslahatına uygun çözümler üretmeliyiz. Biz, bu değerleri ve hedefi dillendirdiğimizde “ütop-ya peşindesiniz” diyenlere karşı, acıyarak gülüp geçmeliyiz.

İnsanlık bizden, Tevhit’ten neşet eden bir alem, varlık, bilgi, siyaset… tasavvuru bekle-mektedir. Bunu gerçekleştirecek olan da insan-lığa örnek ve şahit olacak Ümmet’tir.

O akıllarını kullanmayanlara rics’i (aza-bı, rezilliği ve murdarlığı) verir.” (Yunus, 100. ayet)

Her insan ve toplum kendi ça-ğının çocuğudur. Her insan ve toplum ona verilen zaman içe-risinde yaptıklarıyla Rabbinin karşısına çıkacaktır. Kendi ça-ğımıza duyarlı olmak geçmişe ve geleceğe bigâne olmayı ge-tirmez. Tarihe duyarlı olmakla, tarihsel olana kapanmak çok farklı şeylerdir. “Onlar bir üm-metti, geldi geçti. Onların ka-zandıkları kendilerine, sizin de kazandığınız sizedir. Onların yaptıklarından siz sorulmazsı-nız.” (Bakara, 134. Ayet)

Page 28: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

28

Emperyal ülkeler her dönemde kendi kirli ve

kanlı projelerini uygula-mak için –birbirine tena-kuz gibi görünen- onlar-ca senaryoyu aynı anda devreye sokarlar. Bu senaryoları boşa çıkar-mak ancak bölgeyi, böl-ge halklarını ve emperyal ülkeleri çok iyi tanıyan ve karşılığında kısa ve uzun vadeli strateji geliştire-bilen akla ihtiyaç vardır. Ne yazık ki İslam coğraf-yasında, Osmanlı’dan bu yana henüz böyle bir akıl ortaya çıkmış değildir. Bu nedenledir ki, Osmanlıyı oluşturan kavimler her defasında emperyal ülke-ler tarafından oyuna geti-rilmiş, en çok oyuna geti-rilen, aldatılan kavim ise –ne yazık ki- Kürtler olmuştur. Kürtler sadece aldatılmamış, aynı zamanda kıyıma uğrayan, parçalanan ve her defasında bir şekilde oyu-na getirilen bir kavim olmuştur. Nitekim Kürtler parçalanarak, 4 ülkede yaşamak zorunda bıra-kılmış, dilleri, ırkları inkâr edilmiş ve her defa-sında da, bu ülkelerin zalim yönetimleri tara-fından jenoside tabi tutulmuştur. İşin asıl ilginç yanı ise, Kürtler, her defasında sanki oyuna hiç

getirilmemiş gibi, yine de kendisini oyuna getiren emperyal ya da bölgesel ülkelerin yedeğinde ve istekleri doğrultusunda yönlendirilerek aynı akı-beti yaşamak zorunda bırakılmıştır. Bunun bir nedeni, Kürtleri yöneten liderlerin birçoğunun sa-tılık, işbirlikçi olmaları, diğeri ise emperyal ülke-ler ve bölgesel işbirlikçi ülke yönetimlerinin sö-mürgeci politikalarıdır.

Kürtlerin yaşadığı bölge ilk olarak 1916’da Skys-Picot antlaşması çerçevesinde paylaşıl-mıştır. 1918’de yıkılan Osmanlı İmparatorluğu toprakları üzerinde, Türk-lere, Araplara onlarca devletçik kurdurulması-na rağmen, Kürtlere bir

devlet(çik) dahi kurma hakkı ve imkânı tanın-mamıştır. Mondros Mütarekesi imzalanmadan kısa bir süre önce Şeyh Said Berzenci’nin1 oğlu

1 Şeyh Said Berzenci, Abdülhamid yanlısı idi. 1908’de İttihatçılara karşı ayaklanmış, ancak yakalanarak oğlu Mahmut Berzenci ile Musul’a sürgün gönderilir. İttihatçılar, Berzenci ailesinin Kürdistan’daki etkisini bildikleri için tüm aileyi ortadan kaldırmayı düşünerek Şeyh Said, kardeşi Şeyh Ehmed ve 50’ye yakın adamını katleder.

Kürtler Yine Oyuna Getiriliyor

Ali KAÇ[email protected]

Osmanlıyı oluşturan kavimler her defasında emperyal ülkeler tarafından oyuna getirilmiş, en çok oyuna getirilen, aldatılan kavim ise –ne yazık ki- Kürtler olmuştur. Kürtler sadece alda-tılmamış, aynı zamanda kıyı-ma uğrayan, parçalanan ve her defasında bir şekilde oyuna getirilen bir kavim olmuştur. Nitekim Kürtler parçalanarak, 4 ülkede yaşamak zorunda bı-rakılmış, dilleri, ırkları inkâr edilmiş ve her defasında da, bu ülkelerin zalim yönetimleri tarafından jenoside tabi tutul-muştur.

Page 29: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

29

Şeyh Mahmut Berzen-ci, İngilizlere, 7 Nisan 1918′de birçok Kürt liderinin de imzaladığı ve Kürt bağımsızlığını vurgulayan bir muhtı-ra vermiştir. Bu muh-tıra üzerine, Britanya Hükümeti adına Bin-başı E. M. Noel, 1 Ka-sım 1918′de, Kürdis-tan Hükümdarı olarak ilan edilen Berzencî’yi tanıdıklarını açıklamış-tır. Ancak kısa bir süre sonra Britanya/İngilte-re, Kürt politikasını ye-niden gözden geçirme-ye ve Berzencî’ye karşı tavır almaya başlamış-tır. Bu tavır, Berzenci ile İngilizler arasında 22 Mayıs 1919′da ça-tışmaya dönüşmüş ve bu çatışmada Berzen-ci, Süleymaniye’deki İngiliz birliklerini esir alarak Bağımsız Kür-distan Hükümeti’ni ilan etmiştir.

Berzenci tarafın-dan hükümetin ilan edilmesi çatışmayı daha da alevlendirmiş ve çok geçmeden Berzencî, 12 Haziran 1919′da yaralanarak İngilizlere esir düşmüştür. Bağdat’ta yapılan yargılama netice-sinde Berzenci idam cezasına çarptırılmışsa da, toplumsal olayların daha da büyüyeceği endişe-siyle arkadaşlarıyla birlikte Hindistan’a sürgüne gönderilmiştir. İngilizlerin, Berzenci’nin ilan etti-ği Kürdistan hükümetine tahammül etmemesi-nin en önemli sebebi, bağımsız bir Kürdistan’ın, İngiliz Sir Percy Cox’un da belirttiği gibi, Kerkük ve Musul petrollerinin sağlayacağı zenginlik-ten vazgeçilmesi anlamına gelecek olması idi.2 Ancak Berzenci’nin sürgün edilmesi nedeniyle Berzenci’nin taraftarları Amediye, Akra, Mu-sul ve Kerkük’te gösteriler başlatmışlardır. Bu gösteriler Araplarla Kürtler arasında şiddetli ça-tışmalara dönüşünce Ekim 1922′de Şeyh Mah-

2 Daha geniş bilgi için bkz; Ayşe Hür, Osmanli’dan bugüne Kürtler ve devlet başlıklı makalesi, http://www.kurdinfo.com/arsiv/basin/ayse_hur_03.htm; ayrıca bkz; Hakkı Öznur, Cahşların Savaşı, Altınküre Yayınları, 1.bsk. Nisan, 2003. Ankara, s.8 vd.

mud Berzenci, sürgün-den geri getirilerek bazı yetkilerle ‘Özerk Kürdistan’ın başına oturtulmuştur. Şeyh Mahmud Berzencî, 10 Ekim 1922′de 7 bakandan oluşan bir kabineyle hükümet kurduğunu ilan et-miştir. Resmî olarak “Hikûmeta Cenûbî Kur-distan” olarak geçen özerk yönetim, yargı ve yürütme organlarını ve halk meclisini aynı gün içerisinde açmıştır. Süleymaniye’yi baş-kent, Şeyh Mahmud Berzencî kral ve hükü-met başkanı ilan eden meclis, Kurdistan adıy-la bir resmî gazete ya-yınlamaya başlamıştır.3 30 Nisan 1923’te İngil-tere ile Irak arasında imzalanan ortak anlaş-mayla4 İngiliz Hükü-meti, Güney Kürdistan Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya ve Güney Kürdistan’ı nihai olarak

Irak’a ilhak etmeye karar vermiştir. Irak ordu kuvvetleri, İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri’nin desteğiyle 19 Temmuz 1924′te Süleymaniye’ye girmiş, Berzencî birlikleriyle birlikte dağla-ra çekilmek zorunda kalmıştır. İngiltere, 1924 ve 1927’de tekrar başkaldıran Berzenci’ye son darbeyi 1930’da vurmuş ve 1941’e kadar Irak’ın güneyine sürgüne göndermiştir. 1941 yılına kadar sürgünde ağır koşullarda yaşayan Berzencî, daha sonra Bağdat’a yerleşmiş ve 9 Ekim 1956 yılında burada yaşamını yitirmiştir.5

İngilizlere güvenerek yola çıkan Mahmud Berzenci, kısa bir süre sonra İngilizlerin ikiyüzlü politikalarını anlamışsa da geç kalmıştır. Başken-ti Süleymaniye olan Kürt Devletini kurduğu ilk günden itibaren İngilizlere karşı ayaklanmışsa

3 Daha geniş bilgi için bkz; Öznur, age. s.19

4 Öznur, age. s.20

5 Ali Rıza Şeyh Attar, Kürtler Bölgesel ve Bölge Dışı Güçler, Anka Yayınları, 1.bsk. Kasım 2004, İstanbul, s.114 vd.

Mahmud Berzenci

Page 30: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

30

da her defasında yenilmiş ve hüsrana uğramış-tır. Bu, İngilizlerin Kürtleri yarı yolda bırakması/oyuna getirmesi ilk olmayacak, daha sonraki yıl-larda da –ne yazık ki- bu, tekrarlanacaktı.

MAHABAD KÜRT CUMHURİYETİ

Kürtlerin yarı yol-da bırakıldığı bir diğer olay ise Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kurulma-sı döneminde meydana gelmiştir. 4 ülke arasında parçalanan, parsellenen Kürtler, her ülkede ya bir araya gelerek Birleşik bü-yük bir Kürdistan devleti kurmak ya da en azından bulundukları ülkelerde özerk/otonomi, yarı özerk bir yönetim kurmak için mücadele etmeye devam etmişlerdir. Bu çerçevede Kürdistan’ın Doğusunda ve Güneyinde 16 Ağustos 1943’de bir grup aydın ve Kürt ileri gelenleri tarafın-dan KOMELA (Komeleyê Jîyanewê Kurdistan- Kür-distan Diriliş Toplulu-ğu) adında bir örgüt ku-rulmuştur. Daha sonra 1945’te KOMELA, Kürdis-tan Demokratik Partisi-İran (KDP-İ) olarak isim değiştirmiştir.6

Sadece Kürd anne-babalardan doğan genç-leri üye kabul eden Komela, gizli hücreler halinde Musul, Kerkük, Erbil, Süleymaniye, Revanduz’da faaliyet göstermekteydi. Ker-kük’teki petrol bölgelerini gözleri gibi korumaya çalışan İngilizler, bu örgütten rahatsız olmuştur. Bölgenin önemli dini ve toplumsal önderlerin-den olan Gazi Muhammed de o tarihe kadar Komela’nın gizli örgütçülüğünden ve Sovyet yanlılığından rahatsızdı. Kısa bir süre sonra Gazi Muhammed, Demokratik Kürd Partisi adıy-la bir parti kurduğunu açıklamış ve Kürdlerin demokratik özerkliğini tarif eden 12 maddeli parti bildirisine 105 Kürd lideri imza koymuştur. Yeni partinin kuruluşu Komela’yı sarsmış ve pek

6 http://www.hinishaber.net/11-aylik-mahabad-kurt-cumhu- riyetinin-trajik-sonu-makale,1191.html

çok Komela üyesi yeni partiye geçmiştir. Gazi Muhammed’in siyasi gücünü, 1932 ve 1945’te İngilizlere iki kez yenildikten sonra Irak’tan ay-rılarak Mahabad’a gelen Melle (Molla) Mustafa Barzani’nin 3 bin kadar silahlı adamı daha da pekiştirmişti.7

Böylece 22 Ocak 1946’da Sovyetler Birliği’nin desteği ile başkenti Mahabad olan ve Senendec, Şino, Mi-yandoab şehirlerini kap-sayan, 13 bakandan oluşan ve Cumhurbaş-kanlığına Gazi Muham-med getirilen Mahabat Kürt Cumhuriyeti8 ku-rulmuştur. Önde gelen Kürd şefleri Sovyet or-dusunun giysilerini gi-yerek silahlandırıldılar. Bu devletin, milli marşı ve milli bayrağı bulun-maktaydı. Ayrıca meclis, genel ve zorunlu ilköğ-retim için karar almış ve camilerde vaazlar Kürtçe verilmeye başlanmıştır.9 Yeni kurulan Kürd Cum-huriyeti için, Amerikan ve İngiltere, Sovyetler Birliği’ne baskı yapmaya başlamıştır. Bu baskıla-rın sonucunda, Sovyet-ler Birliği kısa zaman içinde Kürtlere verdiği desteği geri çekmiştir.10

SSCB İran’la anlaşıp, 9 Mayıs 1946’da İran’dan tamamen çekilince 17 Aralıkta İran ordusu Mahabad’ı işgal ederek Mahabad Kürt Cum-huriyet’ini yıkmış ve yöneticilerini tutukla-mıştır. 31 Mart 1947’de Cumhurbaşkanı Gazi Muhammed, Başbakan Hacı Baba Şeyh ve Sa-vunma Bakanı Muhammed Hüseyin Han Seyfi

7 Ayşe Hür, Kürd Federasyonu’ndan Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ne başlık makalesi, http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse_hur/kurd_federasyonundan_mahabad_cumhuriyetine-1144807#

8 Mahabad, İran’ın kuzeybatısında, Türkiye ve SSCB sınırına yakın Urumiye Gölü’nün güneyinde yer alan yerleşimin adıydı.

9 Ayşe Hür, agm.; ayrıca bkz; Öznur, age.s.63

10 Öznur, age. s.64

Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kuruluşu Sovyetler Birliği’nin himaye ve desteğinde gerçek-leşmişti. Ancak emperyal dev-letlerin pragmatistliği burada bir daha ortaya çıkmıştır. Sov-yetler Birliği’nin, ayaklanma-ları ve özerk bir devlet kur-mak için destekledikleri Kadı Muhammed ve önderliğindeki Kürtler, tarih yine tekerrür et-miş ve yine yalnız bırakılmış-lardır. İran despotizmi karşı-sında yalnız bırakılan Kürtler, idam edilmemek üzere teslim alınan Kadı Muhammed ve arkadaşları başta olmak üzere birçok Kürd kıyımda geçiril-miştir. Kısacası Kürtler, bu se-fer de Komünist bir yönetim olan Sovyetler Birliği tarafın-dan oyuna getirilmişlerdir.

Page 31: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

31

Kadı, Cumhuriyetin kurulduğu yer olan Çarçıra Meydanı’nda asılarak idam edilmişlerdir.11 Üs-telik Kadı Muhammed idam edilirken üzerinde çok güvendiği Sovyet Hükümeti’nin askeri üni-forması bulunmaktaydı.12

Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kuruluşu Sovyetler Birliği’nin himaye ve desteğinde gerçekleşmişti. Ancak emperyal devletlerin pragmatistliği burada bir daha ortaya çık-mıştır. Sovyetler Birliği’nin, ayaklanmaları ve özerk bir devlet kurmak için destekledikle-ri Kadı Muhammed ve önderliğindeki Kürtler, tarih yine tekerrür etmiş ve yine yalnız bıra-kılmışlardır. İran despotizmi karşısında yalnız bırakılan Kürtler, idam edilmemek üzere teslim alınan Kadı Muhammed ve arkadaşları başta olmak üzere birçok Kürd kıyımda geçirilmiştir. Kısacası Kürtler, bu sefer de Komünist bir yö-netim olan Sovyetler Birliği tarafından oyuna getirilmişlerdir.

11 Muhsin Hazar, 11 Aylık Mahabad Kürt Cumhuriyetinin Trajik Sonu başlıklı makale, http://www.hinishaber.net/11-aylik-mahabad-kurt-cumhuriyetinin-trajik-sonu-makale,1191.html

12 Öznur, age. s69

11 MART 1971 KÜRTLERE OTONOMİ VERİLMESİ

Kürtlerin oyuna getirildiğine vereceği-miz üçüncü örnek ise 1970’li yıllarda meyda-na gelmiştir. 1958 yılında darbeci Irak Devlet Başkanı Abdülkerim Kasım’ın13 daveti üzerine Molla Mustafa Barzani Irak’a dönmüş ve bu dönüş coşkun bir kalabalık tarafından karşı-lanmıştır. Irak devleti tarafından Molla Musta-fa Barzani’ye hem maaş bağlanmış, hem de lojman tahsis edilmişti. Ancak bu durum, çok uzun sürmemiş, Mısır diktatörü Nasır’ın etkisin-de kalan Irak Devlet Başkanı Abdülkerim Kasım Arap milliyetçiliğine sarılınca Kürtler yönetim-den ve toplumsal hayattan dışlanmaya başlan-mıştır. Bunun üzerine Kürtler, 1961 yılında bir kez daha dağlarına çekilerek on binlerce peş-merge, Molla Mustafa Barzani’nin komutasında yeni ve uzun sürecek bir savaşa başlamıştır. Savaşın ilk yıllarında bölgelerinin büyük bir bö-lümü kurtarılmış, özellikle dağlık Kuzey bölümü başta olmak üzere yerleşim yerlerinin önem-li bir bölümü Kürtlerin denetimine geçmiştir.

13 General Abdülkerim Kasım 1958’de Irak kralı II. Faysal’ı darbeyle devirerek yönetimi ele geçirmiştir.

Page 32: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

32

Irak hükümetinin genel saldırılar dışında Irak Kürt Bölgesi’nde hiç bir hâkimiyeti kalmamıştır. 1961 ayaklanması, 1970 yılının ilk aylarına ka-dar devam etmiştir.

Yıllardan beri İran ile Irak arasında Basra Körfezine hâkimiyet kurma noktasında çekiş-me bulunmaktaydı. ABD’yi de arkasına alan İran, Irak’ı zayıflatmak amacıyla askeri, ekono-mik ve siyasi girişimlerini artırmak için hareket geçmiştir. İran’ın ABD ile ilişkilerinin gelişmesi, Irak’ı da Sovyetler Birliği’ne yakınlaştırmıştır. Bu yakınlaşmanın sonucunda Irak ile Sovyetler Birliği arasında 1972’de, 15 yıl sürmesi karar-laştırılan Dostluk ve İşbirliği Anlaşması imzalan-mıştır. Irak-SSCB ilişkilerindeki iyileşme, Irak’ın hızla silahlanması ve petrol üretimini arttırması İran’ı, İsrail’i ve dolayısıyla ABD’yi endişelen-dirmeye başlamıştır. Irak’ın gittikçe Sovyetler Birliği etkisi altına girdiğini gören ABD, Irak re-jimini zayıflatmak için İran aracılığıyla Kürt ha-reketini desteklemeye başlamıştır.14

Oysa Irak hükümeti ile Barzani arasında iliş-kiler yumuşamış ve anlaşmanın imzalanması aşamasına gelmişti. Bu durum ise, İran’ın işine hiç gelmemekteydi. Çünkü Kürtlerin Irak hükü-metiyle anlaşması İran’ı, Irak karşısında önemli

14 Serhat Erkmen, ‘1945-1989 Yılları arasında ABD’nin Kuzey Irak Politikası başlıklı yazısı için bkz; file:///C:/Users/11112aa/Desktop/serhat_erkmen%20ve%20k%C3%BCrtler.pdf

bir avantajdan yoksun bırakıyordu. İşte bu ne-denle İran, Barzani’yi 15 Ocak 1970’de üst düzey bir protokolle ağırlamış ve açıkça Bağdat ile an-laşma yapmaması ha-linde kendisine büyük yardımlarda bulunula-cağı vaat etmiştir. İran, ayrıca bu yardıma ABD ve İsrail’in de yardım ve desteğinin artarak de-vam edeceğini özellikle belirtmiştir. Nitekim bir CIA belgesine göre İran ve İsrail yalnızca Şubat ayı içinde kendisine 3 milyon 360 bin dolar na-kit para yardımı yapmış-tır. Ayrıca, yapılan davet üzerine 4 Mart 1970’de Molla Mustafa’nın oğlu

İdris Barzani Tahran’a gitmiş, burada –İran İstihbarat Teşkilatı- SAVAK ve –İsrail İstihba-rat Teşkilatı- Mossad yetkilileriyle görüşmeler yapmıştır. Bu girişimler, İran ve İsrail desteği-ni arkasına alan Barzani’nin Bağdat’la giriştiği pazarlıkta elini ciddi şekilde güçlendirmiştir. Ancak İran’ın ve İsrail’in bu tavrına rağmen 11 Mart 1970’de, Irak’ta devlet başkan yardımcısı Saddam Hüseyin El-Tikriti, Araplar, Molla Mus-tafa Barzani de Kürtler adına otonomi anlaş-masına imza atmıştır. Böylece Kürtler ile Irak arasında 1961’den beri devam eden savaş sona ermiş, Kürtler dağlardan inerek, kendi meclis-lerini kurmuşlar ve içte tamamen bağımsız bir tutum takınarak, kendi ülkelerini kendi yasala-rı ile yönetmeye başlamışlardır. Bu antlaşma, Kürdistan’a bir özerk yönetim getirecek, bunun için öngörülen düzenlemeler, 4 yıl içinde ger-çekleştirilerek, 11 Mart 1974’e kadar tüm ant-laşma hükümleri yerine getirilmiş olacaktı.15 11 Mart 1974’e kadar hükümleri yerine getirilecek anlaşmanın bazı önemli hükümleri şöyleydi:

1- Çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu böl-gelerde Kürtçe, Arapça’nın yanında ikinci eği-tim dili olarak kabul edildi. Aynı şekilde Irak’ın diğer bölgelerinde de Arapça’nın yanında Kürt-çe ikinci eğitim dili olarak resmileşti.

15 http://www.alternatifpolitika.com/page/docs/Kasim_ 2010_Ozel_Sayi_1/Tam_Metin/Ogun_Duru.pdf

Molla Mustafa Barzanî ve Saddam Hüseyin, Otonomi Anlaşması’nı imzaladıktan sonra elele tutuşarak birlik ve beraberlik mesajları veriyorlar.

Page 33: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

33

2- Kürtlerin yönetime katılması konusunda, hassas askeri ve idari işlerde onlarla diğerleri arasında ayrım yapılmayacak ve çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu bölgelerde üst düzey ma-kamlar idari, askeri ve güvenlikle ilgili memur-lar, Kürtlerden ya da Kürtçe bilenlerden seçile-cekti. Cumhurbaşkanı yardımcılarından biri de Kürt olacaktı.

3- Tüm Irak’ta imar konusunda adalet sağ-lanacak ve Kürt bölgelerinin geri kalmışlığı gi-derilecek, bu bölgedeki kültür ve eğitim alanın-daki geri kalmışlığın giderilmesi için çalışılacak.

4- Yerlerinden göç ettirilen Kürt ve Arap köylüler, kendi yerlerine dönecekler.

5- Irak milletinin, Irak Devleti çerçevesinde Arap ve Kürt milletlerinden oluştuğu vurgula-nacak. Kürt halkı Irak’taki sayısı oranında ya-sama organında pay sahibi olacak.

6- Kürt hareketine mensup silahlı kişiler, Kürdistan’daki yerel polis ve muhafız gücünü oluşturacak; ordu güçleri kışlalarına, peşmer-geler de ana yollardan uzak mesafelerdeki yer-lerine geri dönecek.16

Bu anlaşmanın uygulanması için en fazla dört yıl süre konulmuştu. Bu dört yıl içerisinde Irak Devleti Kürtlere güven vermek için onların bazı isteklerini hemen uygulamaya koymuş-tu. Irak Devleti, öncelikle tüm siyasi tutuklu-ları serbest bırakmış, Kürtçeyi, eğitim dili ola-rak Arapça’nın yanında resmi hale getirmiş ve Kürtlere, peşmergelerden şehirlerdeki asayişin sağlanması yönünde istifade etmeleri izni veril-miştir. Ayrıca Irak Baas rejimi kabinesinde Bar-zani yanlısı beş Kürt bakana da yer verilmiştir.

Ancak İran boş durmamış, Irak’ı zayıf du-ruma düşürerek 1937’de yapılan antlaşmayla Irak’a bıraktığı Şatt-ül-Arap’ı geri almak iste-mekteydi. Bu nedenle de İran Hükümeti tara-fından 1937’de imzalanan anlaşma, 1972’de geçersiz sayılmıştı.17 İran, Irak’a isteklerini ka-bul ettirmek amacıyla Kuzey Irak’taki Kürtleri Irak’a karşı kışkırtmak için yoğun bir şekilde görüşmeler yapmaktaydı. İran’ın bu faaliyetleri ise, Baas yönetiminin dikkatinden kaçmamak-taydı. Zaten 1970 Anlaşması’nın uygulanma evresinde Baas’ı en fazla rahatsız eden konu, KDP’nin İran ile devam eden ilişkisi olmuştur.

16 Ali Rıza Şeyh Atar, age. s.155; ayrıca bkz; http://www.alternatifpolitika.com/page/docs/Kasim_2010_Ozel_Sayi_1/Tam_Metin/Ogun_Duru.pdf

17 Öznur, age.s.194

Anlaşıldığı kadarıyla, İran Şahı 11 Mart uzlaş-masından derin bir rahatsızlık ve hayal kırıklığı duymuş olsa da, Kürtlere en azından Baas yöne-timinden istediği alana kadar işbirliğine devam ettirme politikasına sahipti. Baas Partisi’nin 23 Eylül 1972’de KDP’ye verdiği memorandum-da devam eden KDP-İran ilişkilerinin detayları belirtilmiş ve Kürt liderliğinden İran’la ilişkile-rini bitirmesini talep etmiştir. Baas yönetimine göre, ilişkilerin sağlıklı biçimde devam edebil-mesi için aşılması gereken ikinci temel sorun, Irak hükümetinin Kürt bölgesinde faaliyet gös-termesine izin verilmemesiydi. Memoranduma göre halen İran sınırını Kürtler kontrol ediyor, sağlık görevlileri dahil olmak üzere kuzeye alın-mıyor, Kürtler kendi yargı mekanizmalarını işle-tiyor, vergi koyup topluyor, petrol boru hattı ve demiryolu ve hava alanı gibi yerlere saldırılarda bulunabilecek güçlere sahiptiler.18

İran Şah’ı, Kürtleri, Irak’a karşı tekrar sa-vaşmaları için yardım etmek üzere ABD’yi ikna etmeye çalışmaktaydı. Bu çerçevede İran ABD arasında da yoğun görüşmeler yapılmaktaydı. İran Şahı, Kürtleri silahlandırarak ABD, Bağ-dat’taki Baas rejimini son derece zayıflatacak ve Kürt ayaklanmasına karşı koyamayan Irak’ı belirli tavizler vermeye zorlamak istiyordu. Ta-vizlerin başında, Irak’ın, Körfez bölgesinde Şah rejiminin önderliğinde bir barışın sağlanmasına boyun eğmesi geliyordu. Bunun gerçekleşmesi halinde de ABD, anında Kürtlere verilen yardımı kesecek ve Kürtleri kendi kaderleriyle baş başa bırakacaktı. İran da ABD’ye yardım bakımın-dan sınır kapılarını Kürtlere kapatacaktı. Geriye Saddam Hüseyin rejiminin Kürtleri yok etmesi kalıyordu. Devam edecek olan savaşta Kürtler yok olurken Irak da epey zayıflayacaktı.”19

Molla Mustafa Barzani İran’ın, ABD’nin ver-diği desteğe güvenerek 11 Mart 1970 tarihli özerklik kanununu reddetme kararı almıştır. Irak Kürdistan Demokrat Partisi (IKDP) Merkez Komite üyelerinden üçü ve Molla Mustafa’nın Ubeydullah adlı oğlu, Barzanilerin politikalarına karşı olduklarını belirterek onu terk ettiler ve partiyi, SAVAK’ın etkisi altında kalmakla suçla-dılar. Böylece, Kürtlerle Bağdat rejimi arasında 1974 yılında yeni bir savaş başlamıştır.20

18 http://www.alternatifpolitika.com/page/docs/Kasim_ 2010_Ozel_Sayi_1/Tam_Metin/Ogun_Duru.pdf

19 Turan Yavuz, ABD’nin Kürt kartı İkinci dünya savaşı’ndan Körfez savaşı’na AD Kitapçılık A.Ş. İstanbul 3 baskı Mayıs 1998, s.56

20 Şeyh Attar, age. s.162

Page 34: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

34

Turan Yavuz, bu dönemi ve bu dönemde olup bitenleri çok detaylı bir şekilde “ABD’nin Kürt Kartı” adlı eserinde anlatmaktadır. Turan Yavuz, ABD ve İran’ın Kürtlere yaptıkları ihane-ti, onları yarı yolda bırakmalarını özetle şöyle ifade etmektedir; Washington ve Tahran’ın iste-diği, Irak’ın toprak bütünlüğünün parçalanması değildi. Onlar Kürtlerin, mücadelelerini belirli bir düzeyde tutarak Bağdat rejiminin kaynak-larını tüketmek istiyorlardı. İran Şahı da Kürt kartını Bağdat’a karşı bir koz olarak tutuyor-du. İran’ın Irak’la sınır sorunu vardı. Şah, Kürt kartını oynayarak Irak’tan sınır düzenlemeleri konusunda bazı tavizler koparabilirdi. Şah işte bunun hesabını yapıyordu.

1974 yılının Ağustos ayında Irak ve İran’lı diplomatlar gizlice İstanbul’da buluşmuştu. Ancak Iraklı ve İranlı diplomatlar, bu ilk otu-rumda anlaşamamışlardır. Bu oturumu 1975 yılının Ocak ayında İstanbul’da İran Dışişleri Bakanı Abbas Ali Halatbari ile Irak’lı karşıtı Sa-dun Hammadi arasında yapılan gizli görüşme izlemiştir. Artık Irak, Sovyetler’den aldığı silah yardımına rağmen Kürt ayaklanmasının üste-sinden gelemeyeceğini anlamış ve savaş ala-nında elde edemediğini masa başında Irak’ın bazı topraklarını İran’a vererek çözümlemeye karar vermişti. Kürtler, haberleri olmadan pa-zarlık konusu olmaya devam ediyordu...

Kürtler artık son derece zayıflatılmış Irak’a karşı, bu desteğin devam etmesi halinde, her an zafer ilan edebilecek duruma geliyordu. An-cak bunu “ağabeyleri” iki ülkenin politikaları doğrultusunda bir türlü gerçekleştiremiyorlardı. Kısacası öldürücü darbeyi indirmelerine izin ve-rilmiyordu. Zaten Beyaz Saray’ın da bütün iste-diği buydu. Sovyet uydusu haline gelen Irak’ın zayıflatılması, ancak ölmemesiydi...

“6 Mart (1975) günü Saddam Hüseyin ile İran şahı tarafından yayımlanan bir ortak bildi-ride iki ülke arasında barış döneminin başladığı açıklanıyordu. Irak, Kürt ayaklanmasını bas-tırmak için İran’a oldukça büyük toprak taviz-leri vermişti. Bunun karşılığında İran şahı da, Irak’taki Kürtlerden desteğini çekeceğini ve on-lara silah yardımında bulunmayacağını taahhüt ediyordu. Cezayir protokolünün21 6 Mart tari-hinde imzalanmasından bir gün sonra Irak or-

21 1975 yılının kış sonlarında İslam ülkeleri liderlerinin Cezayir’in başkenti Cezayir’de toplandığı bir sırada Irak Baas Partisi ile İran arasındaki müzakerelerin nihai neticesi, dönemin Cezayir Cumhurbaşkanı Huari Bumedyan aracılığıyla yapılan Saddam-Şah görüşmesinde onaya sunuldu.

dusu, ülkedeki Kürtler üzerine yürümeye baş-lamıştı... İran’dan silah yardımının kesilmesiyle Kürtler bir anda Saddam Hüseyin’in orduları karşısında ağır yenilgilere uğruyordu. Nitekim birkaç hafta içinde Kürt ayaklanmasından eser kalmamıştı ve Kürtler, Saddam Hüseyin tara-fından kendilerine önerilen affı kabul etmekle karşı karşıya bırakılmışlardı. Ancak bunu kabul etmediler ve Türkiye ile İran sınırındaki dağ-lara doğru kaçmaya başladılar. Bölgede büyük bir mülteci krizi yaşanmaya başladı. Irak ordu-su kuzeyde Kürtlere karşı acımasız bir şekil-de şiddet kampanyasını sürdürürken, 10 Mart tarihinde bölgedeki Kürt karargâhından, yine bölgede bulunan CIA istasyon yetkilisine şu acil mesaj gönderildi:

“Halkımız ve kuvvetlerimiz arasında korku ve kargaşalık var. Halkımızın geleceği bugüne kadar eşi görülmemiş bir tehlike içindedir. Yok, edilmeyle karşı karşıyayız. Buna hiçbir anlam veremiyoruz. Bu yüzden size ve hükümetini-ze, verdiğiniz sözleri tutma çağrısı yapıyoruz. Olaya bir an önce müdahale etme çağrısı ya-pıyoruz. Sizi ayrıca Molla Mustafa Barzani’nin hayatını ve ailelerimizin onurunu kurtarmaya ve sorunumuza şerefli bir çözüm bulmaya ça-ğırıyoruz...”

Barzani mektubunda İran’ın Kürtlere tüm sınırlarını kapadığını ve bunu fırsat bilen Irak ordusunun da halkını yok etmek için eşi gö-rülmemiş operasyonlar düzenlendiğini anla-tıyor. Barzani Henry Kissinger’e Mektubunda, “Herkesin sessiz kalması sonucunda davamız ve halkımız yok ediliyor” diyen Barzani şu hu-suslara dikkat çekiyordu: “Ekselans hazretleri, inancımız odur ki, kendilerini sizin ülkenizin si-yasetine adamış olan halkımıza karşı manevi ve siyasi bir sorumluluğunuz vardır.

Ekselans hazretleri, bu hususlardaki cevabı-nızı bir an önce bekliyoruz ve ABD’nin bu gibi kritik dönemde ilgisiz ve duyarsız kalmayacağı-nızı ümit ediyoruz...”

Henry Kissinger mektuba cevap bile verme-mişti. Kendisi ve Beyaz Saray için sorun ka-panmış ve dosya bir süre için rafa kaldırılmıştı. İran, Irak’la bir anlaşma imzalanmış ve Kürtler sayesinde Irak’ın askeri gücü oldukça zayıfla-mıştı.

Oysa Molla Mustafa Barzani sık sık verdiği demeçlerde “Başka hiçbir büyük güce güven-miyorum” ifadeleriyle ABD’ye güvendiğini açık

Page 35: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

35

bir şekilde söylemektey-di. Hatta bir keresinde “Şayet davamızda başa-rıya ulaşırsak ABD’nin 51. eyaleti olmaya hazırım...” bile demişti.22

1974 yılında Kürtle-ri ayaklanmaya kışkırtan ABD, bu anlaşmadan son-ra Kürtleri de Barzani’yi de satmıştır! Barza-ni, 8 Şubat 1977 günü Amerika’da “2933 Mela-nie Lane Oakton Virginia” adresinden ABD Başkanı Carter’a gönderdiği mek-tupta “Kürt ayaklanma-sının hem Birleşik Dev-letlerden, hem İran’dan destek göreceği söylendi” diyerek Kürt ayaklanma-sının ardındaki Amerikan desteğini açıklamıştır. Barzani aynı mektubun-da, “Eğer Amerika’nın verdiği söze tam olarak inanmasaydım halkımı bu felaketten kurtarabi-lirdim” diye yakınmış ve mektubunu “Yarım asır-dan fazla bir zamandır halkım bütün güvenini, umudunu bana bağladı. Şimdi ben bu umudu size devrediyorum” diye bitirmiştir.23

Tarih, bir daha tekerrür etmiştir ve Kürtler bir kere daha başta ABD olmak üzere bölgedeki işbirlikçi ülke yönetimleri tarafından oyalanmış ve ihanete uğramıştır. Ne yazık ki her ihanetin sonucunda binlerce, yüz binlerce masum insan katledilmiş ve çok daha fazlası ise mülteci ko-numa düşürülmüştür. Böyle bir oyun ve ihaneti tekrarlamaktan ne emperyal ülkeler bıkmış, ne de Kürt kavmi aklını başına almıştır. Her defa-sında senaristi, oyun ve oyuncuları aynı olan sahne –ne yazık ki- tekrarlanmaktadır. Nitekim İran-Irak savaşında da aynı oyun sahnelenmiş-tir. Bu savaşta, İran ile birlikte Irak’a karşı sa-vaşan Kürtler, Saddam’ın başlattığı Enfal ope-rasyonu sonucunda tam anlamıyla bir katliama tabi tutulmuşlardır. Çoluk çocuk, yaşlı, kadın-

22 Turan Yavuz, age. s.58 vd.

23 Uğur Mumcu, Bir Kürt Öyküsü başlıklı makalesi, Cumhuriyet, 4 Temmuz 1992

erkek ayrımı yapılmak-sızın 300 bin civarında masum Kürt, kimyasal gazlarla, bombalarla kat-ledilmiştir. Yaşı müsait olan herkesin ömürleri boyunca hiç unutama-yacağı Halepçe katliamı bu operasyon esnasın-da gerçekleştirilmiştir. İnsanlar, sofra başında, evde, kapı önündeki ai-leler, çalışan babalar, bu-laşık ve çamaşır yıkayan, yemek yapan, evi sü-püren, beşikteki çocuğu uyutmaya çalışan anne-ler ve beşikteki bebeler, dışarıda oyun oynayan çocuklar, henüz isimleri bile konmamış yavrular, koyunları ve davarları otlatan çobanlar, velhasıl mazlum, mustaz’âf Müs-lüman 5 bin (halkın ver-diği bilgilere göre 22 bin) kişi, şehîd edilmiştir.24

Evet, tarih bir daha tekerrür ediyor, geçmişte birçok kez Kürtleri yarı

yolda bırakarak ihanet ettiği için Kürlerin katli-ama uğramasına neden olan ABD, yine bugün, hem Kuzey Irak Kürtlerini, hem de PKK’yı kul-lanmaktadır. Irak Kürtlerinin bu kaçıncıdır ABD tarafından yüz üstü bırakıldıklarından dolayı katliama uğradıkları! Hala daha akıllanmamış gibi ABD’nin tetikçiliğini yapmaktadır bölgede! ABD için önemli olan menfaatlerinin kalıcılaş-ması ve Siyonist İsrail’in güvenliğidir. Bunlar temin edildikten ve güvenlik altına alındıktan sonra, isterse bütün İslam coğrafyası yangın yerine dönsün hiç umurunda değildir. IŞİD do-layısıyla bölgedeki Kürtler özellikle de Barzani yönetimindeki Kürtlerle PKK, ABD’ye hizmet noktasında yarışmaktadırlar. Oysa bunun sonu-cu da tıpkı daha öncekiler gibi hüsran olaca-ğı asla unutulmamalıdır. Zaten ABD’li yetkililer defalarca bizim için ne Kobani, ne IŞİD önem-lidir; bizim için önemli olan petrol rafinerilerin güvenliğidir açıklamasını yapmıştır.

24 http://nehirhaber.com/i-sediyanihalepce-katliami-nin-bilinmeyenleri_h80756.html

Tarih bir daha tekerrür ediyor, geçmişte birçok kez Kürtleri yarı yolda bırakarak ihanet etti-ği için Kürlerin katliama uğra-masına neden olan ABD, yine bugün, hem Kuzey Irak Kürt-lerini, hem de PKK’yı kullan-maktadır. Irak Kürtlerinin bu kaçıncıdır ABD tarafından yüz üstü bırakıldıklarından dolayı katliama uğradıkları! Hala daha akıllanmamış gibi ABD’nin tetikçiliğini yapmaktadır böl-gede! ABD için önemli olan menfaatlerinin kalıcılaşması ve Siyonist İsrail’in güvenliğidir. Bunlar temin edildikten ve gü-venlik altına alındıktan sonra, isterse bütün İslam coğrafyası yangın yerine dönsün hiç umu-runda değildir.

Page 36: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

36

Önce ‘Askeri Müdahaleye Hayır’ diyenler, sonra ‘Sokaklara Çıkıp, Kobane’ye Müdahale Edin’ deme-

ye başladılar. Üstelik bunu söylerken esnafın malına zarar verdiler, atm’leri kırıp döktüler ve en önemlisi Müslümanları katlettiler(!) Hangi aklın ürünüdür bu tutarsızlık? Bir halkın hakkını savunma bahanesiyle başka bir halkın hakkını yemek, ikiyüzlülükten başka bir şey değildir. Bu olaylarda katledilenler sadece ağzı bayat vaat-lerle dolu bazı parti liderlerinden başka hiç kim-seyi sevindirmedi.

Bu ve buna benzer olaylarda Doğu ve Güney’de yaşayan Kürt halkına hesap sormak yerine, “Acaba suç bizde miydi?’’ sorusunu kendimize sorarak olaylara yaklaşmamız ge-rektiği kanaatindeyim. Yakın zamanda Kobane eylemleri sırasında Doğu ve Güney’de yapılan katliamlar, yağmalamalar ve en önemlisi böl-gedeki Müslümanlara karşı açılan savaş, bizleri bu eylemleri yapan bölge halkının yönlendirildi-ği kanıtını ortaya koymaktadır. Bu tıpkı ölünün, ölü yıkayıcısına teslimiyeti gibidir. Ne yazık ki PKK’ya gitmekten başka yol bırakmadık Kürt halkına. Şimdi PKK’dan başka alternatifi olma-yan bölge halkına kızacağımıza, onları PKK’nın koynuna bıraktığımız için kendimize kızmamız yerinde bir davranış olmaz mı? PKK dağ şen-likleri adı altında şehir yapılanmasının militan-larını, büyük kentlerdeki eylemlere hazırladı. X adında bir vatandaşla konuştuğumda PKK’nın kendisini ve ailesini şenliklere davet ettiğini söyledi. PKK muhtarları kaçırıp tehditle görev-lerinden istifa ettirmeye başladı ki bunu başar-

dı da. Yakın zamanda yapılan CB seçimlerinde sandıkta AKP’ye 15 oy çıktığı için bir köy muh-tarı dağda kurulan mahkemede ifade vermek için kaçırıldı. Acaba hükümet “Barış Süreci’’ za-rar görmesin diye Müslüman Kürtleri gözden mi çıkardı?

Nasıl ki denize düşen yılana sarılırsa, terk edilen Kürt halkı da PKK’ya sarıldı. Çünkü PKK kucak açtı kendilerine. Çünkü Türkiye’deki Müs-lümanların sahip çıkmadığı Kürtlere, PKK sahip çıktı. Yine Doğu ve Güney’de PKK, gençleri il ve ilçe meclislerinde söz sahibi yaptı. Tabiri caizse, gençleri pohpohladı. Yıllarca Batı’da milliyetçi düşüncelerin tacizlerine uğrayan Kürt gençleri-ne şu an kimsenin kızmaya hakkı yok(!) Elbette kızılacak bazı durumlar vardır. Ama genelleme yaparak kızmak çok yanlış olur.

Fitne devrinin çocuklarıyız biz. Evet, genç-ler üzerinden büyük projeleri hayata geçirmek isteyenlere, uygun ortamı bizler hazırladık. Şu bir gerçektir ki, bu işin başındakilerin Kürt hal-kının hakları hakkında en ufak bir endişesi yok-tur. Eğer endişeleri olmuş olsaydı, kendi çocuklarını da eylemlerde, sokaklarda, ka-rakollarda ve dağlarda görürdünüz. Şimdi-ye kadar öldürülenlerin arasında hiç birinin oğ-lunun veya kızının adı zikredilmemiştir. Çünkü Kürt gençleri sokaklarda eylemler yaparak on-lara hizmet ederken, kendi oğulları ve kızları yurtdışında özel kolejlerde eğitim görmektedir. Ne yazık ki bunu şimdiye kadar hiçbir Kürt gen-ci de dile getirmemiştir. Neden bir Kürt genci şu soruyu sormadı kendisine?

Fitne Devri Çocuklarıyız Biz

Mehmet ADIGÜZEL

Page 37: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

37

“Bizler sokaklar-da ölümü göze alır-ken, neden hakkımızı savunduklarını iddia edenlerin aile fertleri bu sokaklarda değil?’’

“Neden şimdiye ka-dar hiçbirinin oğlu/kızı dağlarda çatışma-larda öldürülmedi?”

Köle yaşantısı dediği-mizde, hepimizin aklına aşağı yukarı bazı ortak düşünceler gelir. Köle yaşantısına baktığımızda ise köleler efendileri-ne asla karşı gelmez. Kölelerin düşünme, iti-raz etme, itaatsizlik vb. eylemleri yapma hak-ları yok. Hatta kölelerin evlenme, aile kurma hakları da yok. Şimdi gençlerimizi köleleştiren PKK’ya ve benzeri yapılanmalara kızmak yerine hala gençler üzerinden siyaset yapılmaktayız. Gerek hükümet, gerek olayları TV kanalların-da izleyip yorumlayanlara sesleniyorum: PKK emeğinin karşılığını aldı. Ne ektiyse onu biçti. Fırsatları değerlendirdi. Ve “Türkiye Türklerin-dir” zihniyeti, ötekileştirdiği Kürt halkını ateşe attı. Ateşe atmalarına rağmen, şimdi neden or-talık yanıyor diye öfkeleniyorlar!

Allah (cc) kullarını Kürdistan kurdukla-rı için direkt cennetine koymayacaktır. Veya

Kürdistan’ın kurulmasına engel olanlara cennet-ten saraylar vermeye-cek… Allah (cc) her şey-den önce bizlere verdiği ömrü nerede, nasıl ve ne amaçla harcadığımızın hesabını soracak. Bu yüz-den henüz geç olmadan, henüz PKK bütün gençle-rimizi projelerine kurban etmeden harekete geç-meli Müslümanlar… İsla-mi cemiyetler zulüm sa-dece Ortadoğu’da olduğu

zaman mı eylemler yapacak? Bugün Suriye için eylemler düzenlediğimizde Suriye’dekilerin sa-dece mazlum olması yeterli diyebiliyorsak, aynı hassasiyeti Doğu ve Güney bölgelerimizde de gösterebiliriz. Ki göstermiş olsaydık, bugün Doğu’da ve Güney’de terör olmazdı. Neden do-ğuda herhangi bir il terör yüzünden gündem oluyor? Oysa bugün aynı il, ilim merkezi olarak da dünyanın gündeminde olabilirdi… Herkes bu soruyu kendi vicdanına sorsun ve bu sorunun hesabını Allah (cc)’ye vermeye hazırlansın.

Son olarak; ne Kürdistan, ne Türkistan, ne Lazistan, ne Arabistan sadece Müslüman’ca bir yaşam ve bu yaşamı yaşatma gayreti…

Selam ve dua ile…

PKK emeğinin karşılığını aldı. Ne ektiyse onu biçti. Fırsatla-rı değerlendirdi. Ve “Türkiye Türklerindir” zihniyeti, öte-kileştirdiği Kürt halkını ateşe attı. Ateşe atmalarına rağmen, şimdi neden ortalık yanıyor diye öfkeleniyorlar!

Page 38: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

38

Haramı belirleme hak ve yetkisi yal-nız Allah’a aittir. Kesin olarak yasak-lanmış veya serbest bırakılmış fiiller

bizzat Allah tarafından belirlenmiş ve bu yetki sadece O’na tahsis edilmiştir.

İslâm’a girmeden önce Hıristiyan olan Adiy b. Hâtem Peygamberimize (s.a.v.) gelmiş, O’nun “Allah’ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rab edindiler.” (Tevbe 31) mealindeki ayeti okuduğunu işitince: “Ya Rasûlullah, Onlar bunlara ibadet etmediler” demiştir. Rasûl-u Ekrem de şu cevabı vermiş-tir: “Onların ha-hamları, onlara helâli haram kıl-mış, haramı da helâl kılmışlar, onlar da bunları uygulamışlardır. İşte onların ha-hamlarını rab’ler edinmeleri bun-dan ibarettir.” (Tirmizi tefsiru suret 9.10.)

Rasûlullah’ın şöyle buyurduğu da rivayet edilmiştir: “Bunlar onlara ibadet etmediler; fakat onlar bunlara bir şeyi helâl kıldıklarında bunu helâl, haram kıl-dıklarını da ise haram biliyorlardı” demiştir.

İslam âlimlerinin ve müctehidlerinin bir konu hakkında helal veya haram demesini nasıl değerlendirmeliyiz?

Hakkında doğrudan yasaklayıcı bir nas bu-lunmadığı halde bir müçtehidin hadis ve kıyas uygulayarak herhangi bir fiilin haram olduğunu söylemesi ise, haramı belirleme değil, Allah’ın o konudaki hükmünü ortaya çıkarma gayretinden ibarettir.

İslâm hukukuna göre herhangi bir konuda sahih bir nas bulunmazsa o konu mubah ve helâl çerçevesi içinde ele alınır. Bu kurala İslâm hu-kukçuları, yeryüzünde her şeyin insanın emrine verildiğini, helâl ve serbest olmanın asıl, haram-lığın ise istisna olduğunu bildiren ayetlerin genel

ifadesinden (Ba-kara 187, Âl-i İmrân 93, Mâide 4, Lokman 20, Câsiye 13) ve, “Helâl Allah’ın kitabında helâl kıldığı ve ha-ram Allah’ın ki-tabında haram kıldığıdır, sükût ettiği şeyler ise sizin için affedip serbest bıraktık-

larıdır” (İbn Mâce, “Etime”, 60; Tirmizî, “Libâs”, 6) gibi hadislerden ulaşmışlardır.

“De ki: Allah’ın size indirdiği; sizin de, bir kısmını helâl, bir kısmını haram kıldı-ğınız rızıklar hakkında ne dersiniz?” De ki: “Bunun için Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz? (Yunus, 59)

Helâl ve Haram Belirleme Yetkisi Yalnız Allah’ındır

Cefai DEMİREL

Page 39: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

39

Diğer bir ayette ise mealen şöyle buyrulmak-tadır. “De ki: Allah’ın, kulları için yarattığı ziyneti ve temiz rızkı kim haram kılmış?” De ki: “Bunlar, dünya hayatında(kâfirlerle birlikte) müminler içindir. Kıyamet günün-de ise yalnız müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için ayetleri, ayrı ayrı açıklıyoruz” (Araf, 32)

Bu ayetler ve hadislerden açıkça, haram ve helâli belirleme yetkisinin sadece Allah’a ait ol-duğunu göstermektedir. Hakkında ayet ve hadis olan bir konuda ayet ve hadise muhalif bir hüküm vermek, helâl ve haram belirleme yetkisini, rahip-ler ve hahamlar gibi ken-dinde görmek demektir.

Helal tanımı

Dinen yapılması veya yenip içilmesi yasaklan-mayan, serbest bırakılan şey demektir. Allah ve Rasûlü’nün bir şeyin helâl olduğunu belirtmesi veya işlenmesinde günah ol-madığını bildirmesi, o fiilin helâl olduğunu gös-terdiği gibi, o fiil veya şeyin yasaklandığına dair bir delil bulunmaması da helâl olduğunu göste-rir. Zira eşyada asıl olan helal oluşudur. Buna göre bir şey, dinin açık bir hükmüne, yasağına ve ilkesine aykırı olmadıkça helâldir.

Allah (cc.) temiz ve pis şeylere helal haram koyma yetkisini Rasûlü’ne de ver-miştir.

Yazımızın başında helal ve haram belirleme yetkisinin sadece Allah’da (cc olduğunu söyle-miştik. Peki, Rasûlüne verilen yetkiyi nasıl açık-layabiliriz?

Sıfat ve mevkileri ne olursa olsun hiçbir ku-lun haram ve helâl kılma salâhiyeti yoktur. Bu salâhiyet yalnızca Allah Teâlâ’ya mahsustur. Peygamberlerin bu mevzudaki ifadeleri Allah’ın iradesini ve hükmünü kullarına bildirmek ve açıklamaktan ibarettir.

Rasûlün söylediği bazı hadisler, Manası Al-lah (cc) a ait, sözleri Rasûle aittir. Bunlara kutsi hadisler diyoruz. Bu hadislerin başında pey-gamber, Allah (cc) şöyle buyurdu diye başlar, Bunlarda Allah (cc) un, iradesini ve hükmünü

ayetlerle değil de, Rasûlünün sözleriyle bildir-mesidir.

Rasûl kendinden bir şey söylemez: “Eğer o (Peygamber) bize atfen, bazı sözler uy-dursaydı, biz onu kıskıvrak yakalayıp can damarını koparır, helak ederdik, hiçbiri-niz de buna engel olamazdınız.” (Hakka, 44–47)

Bu konuyla ilgili ayetlere bakalım:

“Rasûle itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa, 80 )

“İhtilaflı bir işin hükmünü öğrenmek için Kuran’a ve Sünne-te bakın!” (Nisa, 59)

“İhtilaflı şeyleri in-sanlara açıklayasın diye bu Kitabı sana in-dirdik.” (Nahl 44, 64)

“Rasûlüme uyun ki, doğru yolu bulun! Araf 158.” (Nur, 54)

Kur’an-ı Kerimde Yüce Allah iyi ve güzel olan şeyleri Peygamber vesi-lesi ile helal kıldığını çirkin ve kötü şeyleri ha-ram kıldığını bizlere şöyle bildirmektedir. “On-lara iyi ve temiz şeyleri helal, kötü ve pis şeyleri haram kılar.” (Araf, 157)

Allah (cc) Rasûlünün iyi ve temiz şeyleri he-lal kılma, kötü ve pis şeyleri haram kılma yetki-sini Rasûlüne verdiğini açıklamaktadır.

Ayet-i kerime haram kılınan şeylerde kötü-lük ve pislik olduğunu, helal kılınan şeylerde ise iyilik ve temizlik olduğu vurgulanmaktadır. Bu yönüyle “helal ve haramı insanın kendi yaşan-tısını güzele ulaştıran, kötülüklerden alıkoyan emirlerdir” diye ifade edebiliriz.

Bir başka ayet-i kerimeyi sizlerle paylaşmak isterim. Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır.

“Ey Muhammed! Sana, kendilerine ne-lerin helâl kılındığını soruyorlar. De ki: Size temiz ve hoş olan şeyler helal kılındı.“ (Maide, 4)

Allah (cc) bu yetkisini ya bizzat kendisi va-hiy ile açıklar, ya da elçisinin lisanıyla açıklar.

Helal ve haram kılma Allah’ın hakkı olduğu-na göre, burada Peygamber’de helal ve haram

Sıfat ve mevkileri ne olursa olsun hiçbir kulun haram ve helâl kılma salâhiyeti yoktur. Bu salâhiyet yalnızca Allah Teâlâ’ya mahsustur. Peygam-berlerin bu mevzudaki ifade-leri Allah’ın iradesini ve hük-münü kullarına bildirmek ve açıklamaktan ibarettir.

Page 40: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

40

kılar denmesi ancak, te-miz ve pis şeyleri Allah’ın Rasûlüne öğretmesi, onun da onların helal ya da haram olduğunu açık-laması anlamındadır. Yani Rasûlün helal ya da ha-ram dediklerini, helal ya da haram kılan da aslında yine Allah’ (cc)tır.

Allah (cc) helal ya da haram kılmasını doğru-dan değil de, dolaylı ola-rak helal ya da haram kılmıştır. Çünkü bir şeyin temiz ya da pis olduğuna karar veren de yine Allah’tır. Peygamber ken-diliğinden din koyamaz, dinin yegâne kaynağı Allah’tır. Bütün peygamberler söylediklerini ya doğrudan Allah’ın vahyi ya da O’nun onayı ile söylerler.

Aklımıza şöyle bir soru gelebilir, Allah (cc), Rasûlünün temiz ve pis hükümlerinden başka, diğer hükümlerini kabul etmiş midir? Kabul et-mediği hükümler var mıdır?

ALLAH (cc) helal kıldığı bir şeyi Rasûlü’nün haram kılmasına izin vermiyor

Allah Rasûlü Zeynep binti Cahş’ın ikram et-tiği bal şerbetini eşleri Aişe ve Hafsa’nın gönlü olsun diye, kendine haram kılmasını anlatmak-tadır. Başka bir rivayette cariyesi Meryem’e yak-laşmama olarak da anlatılmaktadır. Allah (cc) Rasûlüne dahi helal kıldığı bir şeyi Rasûlünün sadece kendisine haram kılmasına bile izin ver-memiştir. Onu ikaz etmiştir.

“Ey Peygamber, sen eşlerinin gönlü ol-sun diye Allah’ın helal kıldığı şeyi neden haram kılıyorsun!” (Tahrim, 1)

Bazı sahabeler, gündüzleri devamlı oruç tutmayı, geceleri sürekli namaz kılmayı, et ye-memeyi ve kadınlara yaklaşmamaya karar ver-mişlerdi. Peygamber Efendimiz bunun yanlış ol-duğunu onlara söylemiş akabinde de aşağıdaki ayetler inmiş idi. Allah (cc) sahabelerin de helal olan bir şeyi kendilerine haram kılmalarına izin vermemiştir.

“Ey müminler, Allah’ın helal kıldığı te-miz şeyleri haram kılmayın ve haddi aş-mayın, Allah haddi aşanları sevmez “ (Ma-ide, 87)

“Onlar Allah’ın kul-ları için yarattığı gü-zellikleri ve temiz rı-zıkları nasıl haram kılarlar?” (Araf, 32)

Aslında helali haram kılmak da, haramı helal kılmak da Allah’ın hük-müne karşı gelmektir ve büyük günahtır.

Allah Rasûlü helali, haram, haramı helal kıl-ma yetkisinden başka, İslami tebliği anlatmada İslami metoda uymayan bir uygulama yaptığında

Allah Rasûlü gene ikaz edilmiş ve uyarılmıştır.

Âmâ Ümmü Mektum’un sorusunu Allah Rasûlünün cevaplamaması sonucunda, Abe-se Sûresi 1.2.3.4. ayetlerde “(Peygamber) Âmânın kendisine gelmesinden ötürü, yüzünü ekşitti ve geri döndü. Onun hali-ni sana kim bildirdi. Belki o temizlenecek yahut öğüt alacak da o öğüt ona fayda ve-recek” diyerek Rasûlüne ikaz ve tenkit mahi-yetinde ayetler inmiştir.

Burada Allah (cc), Rasûlüne ve sahabelerine bile, helal kıldığı bir konuda (sadece kendileri-ne) haram kılmalarına izin vermemiştir.

Yasaklanmamış her şey mübah ve helâldir:

Herhangi bir şeyi veya menfaati yasaklayan sahih nass bulunmazsa, haram hükmü de söz konusu olamaz. İslâm bilginleri bu kaideyi şu ayet ve hadislerden çıkarmışlardır:

“Yerde olanların hepsini sizin için yara-tan O’dur.” (el-Bakara, 2/29)

“Göklerde olanları, yerde olanları, hep-sini sizin buyruğunuz altına vermiştir.” (Casiye, 13)

“Allah’ın göklerde olanları da, yerde olanları da buyruğunuz altına verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size ihsan ettiğini görmez misiniz?” (Lokman, 20)

Selman el-Farisi’den rivayet olunduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.)’den, yağ, peynir ve ya-bani eşek etinin hükmü sorulmuş, O da şöy-le buyurmuştur: “Helâl, Allah’ın kitabında helâl kıldığı, haram da Allah’ın kitabında

“Allah bazı şeyleri farz kıl-mıştır; bunları kaçırmayın, bazı sınırlar koymuştur, bun-ları da aşmayın, bazı şeyleri haram kılmıştır, bunları işle-meyin, unutmaktan değil, size olan rahmetinden dolayı bazı şeyler hakkında da bir şey bu-yurmamıştır; bunları da soruş-turmayın.”

Page 41: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

41

haram kıldığıdır; hakkında bir şey söy-lemedikleri ise sizin için affedip serbest bıraktıklarıdır.” (Tirmizî, K. el-Libâs, 6; İbn Mâce, K. el-Et’ime, 60; Buhârî, K. et-Tefsîr, 99; Müslim, K. ez-Zekât, 24.)

Ve şöyle buyurmuştur: “Allah bazı şeyleri farz kılmıştır; bunları kaçırmayın, bazı sı-nırlar koymuştur, bunları da aşmayın, bazı şeyleri haram kılmıştır, bunları işlemeyin, unutmaktan değil, size olan rahmetinden dolayı bazı şeyler hakkında da bir şey bu-yurmamıştır; bunları da soruşturmayın.” (Dârakutnî rivâyet etmiş Nevevi de hasen oldu-ğunu bildirmiştir.)

Bu ayet ve hadisler her şeyin insanlar için yaratılmış, onların istifadelerine sunulmuş ol-duğunu, haram ve yasak olan şeylerin istisnai olduğunu ve bunların da hikmetleri, hususî se-bepleri bulunduğunu, hakkında nass bulunma-yan şeylerin haram olmadığını ifade etmektedir.

Helal Haram koyma yetkisini kendinde görenlere uyarı

“Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıl-dığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) ha-ram etmeyin ve (Allah’ın koyduğu) sınır-ları aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez.” (Maide, 87)

“Dillerinizin uydurduğu yalana dayana-rak “Bu helâldir, şu da haramdır” demeyin, çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş olu-yorsunuz. Kuşkusuz Allah’a karşı yalan uy-duranlar kurtuluşa eremezler.” (Nahl, 116)

Nefsine veya menfaatine uyarak bir konuda helal veya haram diyenlerin akıbetini Allah (cc) cehennem olarak nitelendirmektedir.

Hakkında hüküm olmayan konularda serbestlik

Hac’cın, farz kılındığını bildiren ayet inince “Orada apaçık nişaneler, İbrahim’in ma-kamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yol bakımından gidebilenlerin O evi hac-cetmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir hak-kıdır.” (Ali İmrân, 97)

Rasûlullah (s.a.v.), ashabına; “Şüphesiz Al-lah (c.c) size haccı farz kıldı, artık hac ya-pınız”, buyurdu. Sahabeden birisi; “Her yıl mı?” diye sordu. Hz. Peygamber sustu. Üç defa soru tekrar edilince ise şöyle buyur-du: “Eğer evet deseydim, hac her yıl farz olurdu. Ben sizi kendi halinize bıraktığım sürece, siz de beni kendi halime bırakın. Çünkü sizden öncekiler, peygamberlerine çok soru sormaları ve verilen cevaplara uy-mamaları yüzünden helâk oldular” (Müslim, Hacc, 412)

Başka bir hadiste de şöyle buyurmuştur. ”Allah sizin için dedikoduyu, çok soru sormayı ve malı boşa harcamayı hoş gör-medi” (Buhârî, İstikrâz, 19)

“Allah Rasûlü, (a.s) buyurdular ki: “Helal, Allah Teâlâ’nın kitabında helal kıldığı şey-dir. Haram da Allah Teâlâ’nın kitabında haram kıldığı şeydir. Hakkında sükût ettiği şey ise affedilmiştir. Onun hakkında sual etmeyiniz.” (İbnu Mace, Et’ime 60; Tirmizî, Libas 6) buyurmuştur.

Helal olanlar, haram olanlara göre çok daha fazladır. “Allah’ın göklerde ve yerde ne var-sa hepsini insanlar için yarattığını, nimet-lerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan

Page 42: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

42

ettiğini görmediniz mi.” (Lokman, 20) diye-rek, bolca ihsanda bulunduğunu bizlere açıkla-maktadır.

Buradan İslam âlimleri şöyle bir kural çı-karmışlar, “Her şey aslında helaldir.” Haramlık arızî bir durumdur. Her hangi bir şeyin hükmü bilinmiyorsa onun helal olduğu söylenir. Çünkü mademki her şey insan için yaratılmıştır, o hal-de esas olan her şeyin ona helal olmasıdır. Allah (cc) bizlere olan rahmetinden, merhametinden, ihsanından, bizlerin hareket alanını geniş tut-mak için, her şey için kural koymamıştır.

Harama götüren her şey haramdır:

Kötü ve zararlı bir şeyi önlemenin en makul ve kesin yolu, sebepleri ortadan kaldırmak, va-sıtaları yok etmektir. İşte İslâm’ın haram konu-sunda tuttuğu yol da budur.

Meselâ zinayı haram kılmıştır. Maksat zina suçunun meydana gelmesi ve suçlunun haram işlediği için ceza görmesi değil, suçun işlenme-mesidir. Bunun için de yalnız ceza kâfi değildir, suça iten sebepleri ortadan kaldırmak gerekir. Bundan dolayı İslâm da bir taraftan evlenme kolay, boşanma mümkün kılınmış, diğer yan-dan aşırı açıklık, saçıklık, baş başa bulunma, müstehcen, tahrik edici resim ve müzik, gerek-siz beraberlik yasaklanmış, haram kılınmıştır.

İyi niyet haramı meşru kılmaz

İslâm’da niyete büyük önem verilmiş,

“Ameller ancak niyetlere göre değer-lendirilir” (Buhârî, Müslim, İmam Nevevi’nin Riyazüs Salihin kitabının ilk hadisi) buyrul-muştur. Pekâlâ, haram yolla kazanılmış mal-dan hayır yapılır mı? Yapılırsa bu hayır kabul olur mu?

İbadetlerin makbul ve muteber olması ni-yete bağlı bulunduğu gibi, bunların yanında İslâm’ın bir prensibi daha vardır: “Vasıtalar da gaye gibi meşru olmalıdır.” Maksada ulaşmak için her vasıtayı caiz gören Makye-velist görüşü İslâm kabul görmemiştir. Bunun tabii neticesi, iyi niyetle güzel bir netice elde etmek için de olsa haram işlemenin caiz olma-masıdır. Cami yapmak, hayır müessesesi vücu-da getirmek için kumar oynamak, hırsızlık ve faizcilik yapmak kabul edilmemiştir.

Peygamberimiz: “Allah iyi ve temizdir; ancak temizi (helâli) kabul eder” buyur-muştur.

Allah (cc) Peygamberlerine emrettiğini mü-minlere de emretmiştir. Ve “Ey Peygamber-ler! Temiz ve helâl olan şeylerden yiyiniz ve iyi işler yapınız; şüphesiz ben ne yaptı-ğınızı bilmekteyim.” (Mü’minûn, 51) buyur-muştur.

Yılbaşında piyango bileti alanlara size çıksa ne yaparsınız? sorusuna verilen klasik cevap, fakir doyururum, hayır yaparım, evlenemeyen-leri evlendiririm, okul yaptırırım demektedirler. Peygamber Efendimiz bu tür malla yapılan har-camaların sonucunu açıklamaktadır.

“Haramdan mal kazanmış hiç bir kulun yaptığı tasadduk kabul edilsin ve nafaka harcamalarına bereket verilsin! Geride bıraktığı da yalnızca cehenneme yolculu-ğunda ona azık olur. Şüphesiz Allah Teâlâ kötüyü kötü ile silmez, aksine kötüyü iyi ile siler; nitekim pis de pis olanı temizle-yemez.” hadisi de aynı hükmü teyit etmekte-dir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned,)

Konumuzu özetlersek, bugün isminin ba-şında hacı, hoca, efendi, prof, doç, dr, âlim ne olursa olsun, bir konu hakkında helal ha-ram hükmü veriyor da bizlerde araştırmadan O hükmü hemen kabul ediyorsak, Tevbe suresin-de bahsedilen hahamlarını ve rahiplerini rabler edindiler hitabına muhatap olan zümreden olu-ruz. Allah (cc) bizleri muhafaza etsin. O zümre-den insanlar olmamak için, bir konu hakkında helal ya da haram olarak duyduğumuz hükmü, kabul etmeden önce, O hükmü bir araştırma-lıyız, elimizde Kur’an meallerimiz, tefsirlerimiz var. Hadis kitaplarımız, Peygamber efendimizin sünnetleri var. Eğer ki bu hüküm İslam’ın bu temel kaynaklarına ters düşüyorsa, bizim bu hükmü ret etmemiz gerekir.

Hz. Ömer halifeliği zamanında mehir ko-nusunda kısıtlama getirmek istemiş, Kureyş’li bir kadın (Nisa 20.) Ayetini okuyarak, Allah (cc) mehir’i kısıtlamayıp yüklerle mehir ver-meyi layık görmüştür, diyerek Halife Ömer’e itiraz etmiştir. Hz. Ömer’de, kadın Ömer’den daha âlimdir diyerek, verdiği hükmü bozmuş-tur. (şevkani, heysemi) Bugün bazı kimseler, art niyetli olmalarından dolayı ya da alimleri-miz hata’en, unutarak yanlış yapabilirler. Bizler gaflet ve cehalet içinde olmayıp onlar için ve kendimiz için itiraz etmeyi öğrenmeliyiz.

İslam âleminden daha çok âlim çıkması di-leğiyle.

Page 43: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

43

1.1 Siyerin Tanımı

Sîre kelimesinin çoğulu olan siyer, sözlükte, iyi ya da kötü tutulan yol, hayat tarzı, gidişat anlamlarına gelir.

Hz. Peygamberin doğumundan vefatına kadar hayatını konu alan ilmin adı “siyer” dir. Tari-hin belli bir bölümünden bahsettiği için tarih ilmiyle; Hz. Peygamber (a.s.)’in söz, fiil ve tak-rirleriyle ilgilendiğinden dolayı da hadis ilmi ile alâkalıdır. Hadiste, Hz. Peygamber’in hayatı ile ilgili hadislere “siyer” dendiği gibi, bu hadis-leri konu edinen hadis dalına da “siyer” denir (A.G..) Ayrıca, fıkıh kaynaklarında, uluslararası ilişkileri inceleyen bölüme de siyer ismi veril-miştir.1

Bir Müslüman için siyerin önemi, en başta müntesibi bulunduğu dinin temel kaynağı olan Kur’an’ın Hz. Muhammed’i “en güzel örnek” olarak vasfetmiş olmasından ileri gelir.2

1.2 Siyerin Önemi

Siyerin önemini maddeler halinde sıralaya-cak olursak;

1- Kur’an’ın ilk muhatabı ve ilk tebliğci-si olması sebebiyle Hz. Peygamber’in siyeri, Kur’an’daki birçok ayeti daha iyi anlamamız hususunda önemli bir kaynaktır. Bu konuda “ifk hadisesi, Ümmü Mektum olayı, Hz. Zeynep ile ilgili anlatılanlar, Enfal ayetleri, Hicret olay-

1 https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlu-gu.aspx#.U8Yj6_l_vrQ

2 Ahzab (33) suresi 21. Ayet

ları” sadece bir kaç örnek olarak zikredilebilir. Kur’an’da buna benzer onlarca ayetten, olay-dan söz etmek mümkündür. Bu ayetlerin daha iyi anlaşılmasında siyer bilgisinin sağladığı ya-rarı tartışmak bile anlamsızdır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, Kur’an’ın anlaşılma-sında siyer bilgisinin bütün yarar ve faydaları-na rağmen “mutlak” olmayıp “yardımcı” olduğu gerçeğidir.

2- Siyerin Hz. Peygamber ve çevresindeki-lerce yaşanmış olayların bilgisini taşıyor olması bize yüklüce bir tecrübe ve bilginin miras bı-rakılması demektir. Buna göre geçmişin deney ve tecrübelerinin ışığında günümüz sorunlarına daha doğru yaklaşma ve çözme imkânı söz ko-nusu olacaktır. Misal olarak; Hz. Peygamber›in yaptığı Hudeybiye Antlaşması ya da komşu ül-kelerle münasebetleri bize nasıl ve nelere dik-kat etmek gerektiği hususunda “en azından” yaşanmış bir tecrübeyi sunmaktadır. Bu tecrü-benin siyerle sabit yani “bizim” oluşu ise O’nun sıradan bir tecrübe ve bilgi olmadığının ifadesi olarak görülmelidir.

Basit bir bilgi ve tecrübenin bile hayattaki önemi hatırlanacak olursa siyer bilgisinin sağ-ladığı tecrübelerin önemi daha da iyi anlaşılır. Bırakalım siyer boyutunu Kur’an’da tarihe ve geçmişe dikkat çeken onlarca ayetin bulunması dahi Kur’an’ın söz konusu “tecrübelere” karşı duyarlı olmamızı istemesiyle ilgili değil midir?

3- Asıl rükunları Kur’an’da olmakla birlikte detay ve teferruatları Kur’an’da bulunmayan namaz ve hac gibi ibadetlerin bilgilerinin bize

Kur’anı AnlamadaSiyer Bilgisinin Önemi

Erhan ÇAĞDAŞ

Page 44: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

44

ulaşmasında da siyer bilgisinin önemli bir rolü söz konusudur.

4- Topluma hâkim olan kimi yanlış gelenek, düşünce ve adetlerin dinle irtibatlandırılmasın-da siyerin istismar edilmesi de Rasulullah’ın siyerinin bilinmesini gerekli kılmakladır. Top-lumun yanlış anlayış ve uygulamalarının refe-ransları arasında siyerin kullanılmasının önü, ancak doğru bilgilenmeye dayalı siyer anlayı-şından, bilgisinden geçer. Bu konudaki yanlış-lıkların, uydurmaların en meşhurlarından birisi olan “Garanik olayının kimi siyer kitaplarında bulunması da bu cümledendir. Bu tür yanlışlık-ların tashihi ise sağlıklı bir siyer bilgisiyle müm-kün olabilir.

5- İnsanların genelinin olayları somutlaş-tırma, canlandırma isteklerinin, olayı daha iyi kavrama ve algılama ile olan yakın ilişkisi de siyer bilgisine lüzumu hâsıl etmiştir. Şöyle ki, Kur’an’da anlatılan Abese Sûresi’nin Ümmü Mektum adındaki âmâ ile ilgili olduğu ya da “mağara arkadaşı” ifadesinin Hz. Ebu Bekir’i anlattığı şeklindeki siyer bilgileri çoğu insanın zihninde olayları daha net kılmakladır. Bu netlik Kur’an’ın siyerle somutlaşmasında en açık bir şekilde ortaya çıkar. Kuran ifadelerinin neye te-kabül ettiğinin somut ifadesini bilmek, bulmak normal ve hatta gerekli olarak görülmelidir. Bu-rada dikkat edilecek husus ise, bu somutlaştır-manın Kur’an’ı o döneme hapsedici, günümüz olaylarına yaklaşmada emsal ve örnek almayı zorlaştırıcı sonuçlara ya da “yan etkilere” yol açmaması gerektiğidir. Kur’an’ın her dönemi ve mekânı kuşatan mesajının böylesi muhtemel saplantılara ve sapmalara karşı zihnimizi uya-rıcı olması beklenir.

6- Siyer bilgisinin yani Hz. Peygamberin hayatının sağlıklı bir şekilde bilinmesi, dini an-lamada ve yaşamada bir müştereklik, bir ko-laylık sağlayacaktır, Bugün içinde yaşadığımız karmaşa ve kargaşanın boyutları ve sonuçları göz önüne getirildiğinde bunun önemi daha iyi anlaşılır.

7- Siyer çerçevesinde ortaya konanlar, dinin yaşanabilirliği, uygulanabilirliği. Kur’an mesajı-nın hayati ve afaki olmadığı noktasında somut mesajlar taşır.

8- Kur’an’ın topluca ve birden değil de yirmi üç yıl gibi bir süre zarfında peyderpey indiril-miş olması, O’nun bir düzen ve sıralama esa-sına (tertil) riayet ettiğini gösterir. Bu iniş şekli

Kur’an’ın hayata geçirilmesi, uygulanmasıyla; o da, Hz. Peygamberin hayatı ile doğrudan ir-tibatlıdır. Dolayısıyla Hz. Peygamberin siyerini bilmek, Kur’an’ın anlaşılması ve yaşanmasında önemli katkılar sağlayacaktır.

Siyerin önemini genel olarak bu maddelerde vermeye çalıştık.

1.3 Siyerin Kaynakları

Hz. Peygamber’in hayatını anlamamız hu-susunda en temel kaynak Kur’an’dır. Kur’an’ın Allah’ın kelamı olması ve O’na hiç bir batılın yaklaşamayacak olması/korunması gerçeği her konuda olduğu gibi siyer konusunda da önü-müzü aydınlatmaktadır. Siyer bilgisinin diğer kaynakları olarak da hadisleri, siyer kitaplarını, Arap edebiyatı ve şiirini, tarih kitaplarını ve ki-tabeleri sayabiliriz.

Bunun yanında Kuran dışındaki kaynak-ların bazı zaafiyetleri bulunabilir. Bu kaçınıl-mazdır çünkü tüm tarihi anlatımlar için geçerli olan zannilik, tartışılabilirlik, yorum mahsulü olma, abartı, tarafgirlilik ihtimali gibi sebepler Siyer bilgileri içinde geçerlidir. Siyer kaynakla-rının zaaflarının sebepleri:

1- Söz konusu kaynakların çoğunun tedvini Rasulullah’ın vefatından çok sonraları başla-mıştır. Misal olarak hadis tedvini hicri 2. yy’da, tarih yazımı ise ilk olarak Abbasiler devrinde başlamıştır. İlk siyer kitabının yazarı İbni İshak ve O’nun eserinin şerh edicisi İbn Hişam Hicri 2. yy’da yaşamışlardır. Bu uzun zaman aralığı ise siyer bilgilerinin arasına bir takım olumsuz-lukların sirayet etmesine zemin hazırlamıştır.

2- Bu kaynakların beşer menşe’li oluşu, on-ları oluşturanların zaaflarından, kısıtlılığından doğan durdukları ve baktıkları yerin farklılık-larından beslenen eksiklikleri getirmiştir. Bu haliyle de nesnel ya da objektif olmak mezkûr kaynaklarda her zaman mümkün olamamıştır. Çünkü yaşanılan çevrenin ve dönemin özel ve genel etkileri, söz konusu kaynaklan oluşturan-ları zaman ve mekân şartlarıyla yönlendirmiş ve sınırlamıştır.

3- Bu eserlerden bir kısmında özellikle hadis ve tarih yazımında yer yer görüldüğü gibi çok farklı ve çelişik anlatımlar söz konusu olmuştur.

4- Bu eserlerin birçoğunun belirgin bir sis-tematiği de olmamıştır. Örneğin Taberi önüne gelen her rivayeti kaydederken aktarmacılığın ötesinde fazla bir şey yapmamıştır. Bu arada

Page 45: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

45

onun bu müdahaleci’siz aktarmacılığının kimi avantajları da söz konusu edilebilir. Çoğuna göre daha güvenilir addedilen İbn İshak ve İbn Hişam için de kimi zayıf rivayet ve görüşlere yer verdikleri vurgusu önemli bir hakikati ifade eder. Onlardan sonra gelen birçok kimse ise bü-yük oranda bu ilk dönem kaynaklarını takip ve taklit etmişlerdir.

5- Yine söz konusu çalışmalarda siyer, kimi teferruatlar arasında kaybolmuştur. İncir çekir-deği mesabesindeki nice konu etrafında dönüp durulurken, Kur’an’ın ısrarla üzerinde durduğu birçok konunun ya vurguları düşürülmüş ya da tamamen unutulmuştur. Siyerin oluşturduğu canlılık ve dinamizm, bin bir gece masallarının anlatımlarını ve ayrıntılarını hatırlatan bir tarz-da ele alınmak suretiyle kaybedilmiştir. Bir mi-sal olması bakımından; hicret öncesinde ve es-nasında oluşan olayları ele alacak olursak, Hz. Peygamber’in hicreti gerçekleştirmek için orta-ya koyduğu cehd ve gayretin söz konusu birçok eserde adeta unutulduğunu, olayların çokça yapıldığı gibi mitolojik tarzda, efsane havasın-da sunulduğunu görürüz. Tebliğin durmaması, önünün kesilmemesi için uygun ortam arayış-ları olarak ortaya konan Peygamber çabaları cümlesinde olan önce Medineli Müslümanlarla akitleşmek, Hicret’i gerçekleştirmek için rehber kiralamaktan, istikametlerini gizlemek için ya-nıltmaca yön tayinine, yol boyunca konaklama sorununu çözme teşebbüsüne kadar bir dizi ey-lem “düşüncenin ve gayretin” yani gerçek siyer ve sünnetin bir göstergesi olarak değerlendir-meyi ele alınmayı beklerken bir de bakıyoruz ki olay “uçma-kaçma” hafifliğinde anlaşılmakta ve anlatılmakta. Öyle olduğunda ise siyerin ve Rasulullah’ın örnekliği hayatta karşılığı olma-yan ya da olamayan bir düzleme taşınmakladır.

6- Siyer bilgisinin sağlayacağı faydaların neler olması gerektiği hususunda ortaya çıkan belirsizlikler ya da maksat tayinindeki yanlışlık-ların yol açtığı hatalar da gerçek siyer bilgisinin önünde duran engellerdendir. Siyer bilgisiyle amaçlananın Kur’an’ın hayata geçirilmesinde Hz, Peygamber’in ortaya koyduğu güzel örnek-liğin öğrenilmesi olduğu anlaşılmaz da sadece belirsiz bir saygı ve kutsama ile siyere yaklaşı-lırsa ortaya vahim hatalar çıkacaktır. Misal ola-rak Hz. Peygamber’in doğumuyla birlikle zik-redilen olağanüstülükler bağlamında anlatılan; validesi Hz. Amine’den göbeği kesilmiş, sünneti yapılmış olduğu halde, üzerinde doğuma dair en ufak leke dahi bulunmadan, secde halinde

şehadet parmağını kaldırmış olarak doğduğu-nu, beşiğini meleklerin salladığını, doğumuyla bütün putların yüzüstü düştüğünü, doğar doğ-maz konuşmaya başlayıp Allah’ı takdis ve teş-bih ettiğini anlatan rivayetler bu cümledendir.

Yine Rasulullah’ın örnekliğinin zaruri bir sonucu olarak gündeme gelen siyer bilgisinin müminlerin hayatına yön vermesi gereği orta-dayken Rasulullah’ın eli, ayağı, yüzü, sakalı vb. konularla ilgili “şemail” kitaplarının, bu amaca varmak yerine meseleyi başka noktalara taşı-yıcı üslupları da önemli zaaflar arasında zikre-dilmelidir.3

1.4 Sonuç

Siyer Kuran’ı hayata uygulamada en önemli yardımcıdır Resulullah, bizim için en güzel ör-nektir. Kitabı veya Allah’ı örnek alamayız. Ancak bizim gibi bir insanı örnek alabiliriz. Bu yüzden Yüce Allah, her topluma mesajını gönderirken içlerinden birisini elçi olarak görevlendirdi. Bu elçilerin görevi, sadece Yüce Rabbin sözlerini toplumlarına iletmek değildi. Yüce Allah’ın sun-duğu hayat programını ilk önce kendi hayatına geçirerek toplumlarına örnek olmaktı. Son Re-sul olan Muhammed (s) de bu örnekliği en mü-kemmel bir şekilde yerine getirdi, Mü’minlere her ortamda Rabb’e teslim olmanın nasıl olaca-ğını en güzel şekilde gösterdi. Kur’an’ı en güzel ve doğru Resulullah anladı ve en güzel ve en doğru O yaşadı.

Resulullah’ın hayatını Kuranı Kerim ile para-lel okuduğumuzda Allah’ın razı olduğu bir kul nasıl olunur? Bunu öğrenmiş oluruz. Ahlaklı, ilkeli bir insan, koruyucu bir erkek, şefkatli bir baba, anlayışlı bir eş, sadık bir arkadaş, güven veren bir lider, cesur bir komutan, ne yaptığını bilen bir yönetici, anlayışlı bir komşu, bilge bir öğretmen nasıl olunur müşahede ederiz.

ASR-I SAADETTE KUR’AN ANLAYIŞI VE GÜNÜMÜZ ANLAYIŞI İLE FARKLILIKLARI

1. Asr-ı Saadette Kur’an Anlayışı

Kur’ân’ın ilk muhatabı olan ashabın, Kur’ân karşısındaki duruşları, onu okuyup anlamaları bizler için son derece önemlidir. Çünkü Kur’ân, öncelikle onlara hitap etmiş, onların diliyle, on-ların anlayış ve kavrayışlarına göre ve onların problemlerine çözüm üretmek, sorularına ce-vap vermek üzere onlara inmiştir. O insanlar da Kur’ân ayetlerini kendi üzerlerine almışlar, her

3 Yılmaz çakır

Page 46: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

46

ayeti kendileri hakkında iniyormuş gibi okuyup anlamışlar, Kur’ân’ın pratiği olan Hz. Peygam-beri izlemişler, takıldıkları yerlerin açıklamasını bizzat ondan öğrenmişler ve ayetlerden çıkar-dıkları derslerin gereğini yerine getirme gayreti içerisinde olmuşlardır. Kur’ân’ı anlama, üzerle-rine alma ve gereğini yerine getirme konusun-da, bizlere en güzel örnekleri sunmuşlardır.

Her şeyden önce onlar, Kur’ân’ı anlamanın önemini kavramışlar ve bunu kendilerine te-mel bir görev bilmişlerdir. Onlar bu asil görevi hakkıyla yerine getirebilmek için birbirleriy-le yarışırlar ve bu konuda hiçbir fedakârlıktan sakınmazlardı. Kur’ân onların gündemini oluş-turuyor, her konuda onların müracaat kitabı oluyordu. Abdullah b. Mesud, şu sözleriyle bu konudaki azim ve kararlılığını ortaya koymak-tadır: “Allah’ın kitabını benden daha iyi bilen bi-rinin olduğunu bilseydim, bineklerin ulaşabile-ceği yere kadar gider, ondan istifade ederdim”.4

Onlar Hz. Peygamberin; “Geçmiş ve gelecek olanların ilmini isteyen Kur’ân’ı harmanlasın”5 hadisinin gereğini yerine getirmek için yapıl-ması gereken her şeyi yapmışlardır. Hadiste, “deşelesin, harmanlasın, araştırıp tahlil etsin” anlamına gelen “Esîru, felyüsevvir” kelimeleri-nin seçilmiş olması oldukça dikkat çekicidir. Bu

4 Taberi, Tefsîr, I, 28; Kurtubî, Tefsîr, I, 35

5 Gümüşhânevî, Râmuzü’l-Ehâdîs, II,401

kelimelerin türetildiği “s-v-r” kökü, yeri ziraat için eşmek, deşelemek, sürmek anlamına gelir.6 Buna göre ilme ulaşmak isteyen Kur’ân tarlası-nı sürecek, başka bir deyişle onun altını üstüne getirerek onu işleyecek ve o tarlanın içerisin-den ürünleri devşirecektir. İşte sahabe de bunu en güzel bir biçimde yapmıştır.7

Allah’ın, Kur’ân ile kendilerinden istediği-ni yerine getirebilmek için Kur’ân’ı anlamaya yönelen sahabe, Kur’ân’ın iniş esprisine uy-gun bir şekilde, gereksiz detay açıklamalarının içerisinde asıl manayı kaybetmemeye de özen gösteriyorlardı. Onlardan bize intikal eden Tef-sir rivayetleri kısa ve özlü oluşlarıyla bu özel-likleri taşımakta ve bu söylediklerimizi des-teklemektedirler. Onların Kur’ân anlayışlarının en önemli bir özelliği de, Allah’ın hükümlerini peşinen kabul etmiş olmalarıdır. Onlar öyle bir imanî noktaya ulaşmışlardı ki, haklarında nasıl bir hüküm / ayet geleceğini bilmedikleri halde “İnandık biz ona, hepsi Rabbimiz katındandır” diyerek teslimiyet gösterebilmişlerdir. Onların bu tutumu, Allah’ın ayetlerine ön yargılı, tered-düt ve şüphelerle yaklaşan günümüz insanı için iyi bir örnektir.

Onlar Kur’ân âyetleri hakkında konuşurken ihtiyatlı davranıyorlar, bilmedikleri yerleri, bil-

6 İ.Esir, en-Nihaye, I, 228-229

7 Prof. Dr. Ali Akpınar- ribatdergisi.org

Page 47: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

47

mediklerini söylemekten çekinmiyorlar, ama en önemlisi bu konudaki eksikliklerini tamam-lamak ve seviyelerini yükseltmek için çalışı-yorlardı. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in, Abese suresi 31. âyetinde geçen “ebben” kelimesinin anlamını tam olarak bilmediklerini söylemeleri de bunun örneklerindendir.8 Ama onlar, âyette Allah’ın kullarına nimetlerinden bir kısmını sayıp hatırlattığını ve “ebben” kelimesinin de bu ni-metlerden biri olduğunu bilebiliyorlardı. Âyetin temel esprisi de buydu zaten. Bunu kavradık-tan sonra “ebben” kelimesinin ot yahut diğer bir hayvan yemi olduğunu ayrıntılı bir biçimde bilmek, herkes için pek o kadar önemli değildi.

Ashab da, Kur’ân’ı anlayarak okumak için hiçbir fedakârlıktan kaçınmamış, bunun için ge-reken her türlü tedbiri almış ve bunu gerçekleş-tirebilmek için yapılabilecek her şeyi yapmıştır. Birkaç örnek verecek olursak:

Bir gün Hz. Ömer, Bakara suresi 266. âyetinin ne hakkında indiğini yanında bulu-nanlara sorar. Onlar: “Allah en iyi bilir.” ceva-bını verince Ömer, kızar ve şöyle der: “Ya bi-liyoruz deyin, ya da bilmiyoruz deyin.” Bunun üzerine İbn Abbas, “Ey Ömer, o âyet hakkın-da ben bazı şeyler biliyorum” deyince ona da; “Yeğenim! Bildiklerini söyle, çekinme!» der.9 Bu rivâyet ashabın Kur’ân âyetleri hakkında yanlış bir şey söyleme endişesi taşımalarının yanında, Kur’ân’ı anlamak için ne kadar gayret göster-diklerinin ve özellikle Hz. Ömer’in Kur’ân’ı anla-manın gerekliliği konusundaki gayretkeşliğinin çarpıcı bir örneğidir.

Nitekim Hz. Ömer, Kur’ân ezberleyen hafız-lar için maddi yardım isteyen Basra valisi Ebu Musa el-Eşa-ri’ye yazdığı mektubunda şöyle di-yerek Kur’ân’ı anlama işini ihmal edenleri tas-vip etmediğini ortaya koyuyordu: “Onları kendi hallerine bırak. Korkarım ki, insanlar kendilerini Kur’ân’ı ezberleme işine kaptırırlar da, O’nu an-lama işini ihmal ederler.”10

Bakara suresi üzerinde sekiz veya on iki sene çalışan kimse de aynı Ömer’den başkası değildi.11

Abdurrahman Ebu Leyla, Hud suresini okur-ken yanına giren bir kadının kendisine şunları

8 Taberi, Tefsîr, I,7; Kurtubî, Tefsîr, I,34

9 Buhari, Tefsiru’l-Kur’ân II, 48

10 Şimşek Said, Asr-ı Saadette Kur’ân’ın Anlaşılması, I, 213

11 Kurtubi, Tefsir, I, 39

dediğini bize haber vermektedir: “Ey Abdur-rahman! Sen Hud suresini böyle mi okuyorsun? Vallahi ben altı aydır onu okuyorum, ama hala bitiremedim.”12

İlmin kapısı Hz. Ali, Hâricîlerle tartışmak üzere giden Kur’ân’ın Tercümanı olarak bilinen Abdullah b. Abbas’a şu uyarılarda bulunmuştu: “Onlarla Kur’ân’a dayanarak tartışmaya giriş-me. Çünkü Kur’ân, bir çok yönlü olan, türlü yo-rumlara açık olan bir kitaptır. Sen ayetleri delil getirirsen, onlar da ayetleri delil getirirler. Bu yüzden sen onlara sünnetten deliller getir, çün-kü onlar ondan kaçamazlar.”13

2. Günümüzde Kur’an Anlayışı

Ashabın hayatındaki gibi bizim hayatımızda Kur’-ân›ın belirleyici ve etkin olma özelliği kal-mamış yahut azalmış. Zira onlar Kur’ân mer-kezli düşünüyor ve yaşıyorlardı. Bizler ise, ak-lımıza esince, sıkışınca, ibadet ve cenaze gibi belli zamanlarda Kur’ân’ı hatırlıyor ve okuyoruz.

Çoğumuzun konuşma ve yazılarının kayna-ğını Kur’ân ayetlerinden çok, başka kaynaklar oluşturuyor. Hatta Kur’ân ve onun yaşam biçimi olan sünnet kaynaklı konuşmalar, çoğumuzun nazarında klasik söylemlerden ibaret kalıyor.

Kur’ân eğitim ve öğretimi bizim öncelikli işimiz değil. Zira biz, daha çok para kazandı-ran işlere/eğitim ve öğretimlere yöneliyor ve çocuklarımızı onlara yöneltiyoruz. Kur’ân eği-timinin bizim için fazla bir anlamı ve cazibesi kalmamış. Bizim ve çoluk çocuğumuzun beyni-ni işgal eden bilgileri yoklarsak, bunu daha iyi anlamış oluruz. Cilt cilt ansiklopedileri taramak zorumuza gitmezken, bunca cilt tefsiri okumak zorumuza gidebiliyor.

Kur’ân’ın lafzına, mushafına, yazısına verdi-ğimiz değeri, onun manasına ve onunla amel etmeye vermiyoruz. Ya da Kur’ân’a saygıyı, ona karşı olan sorumluluklarımızı, onun mushafına ve yalnızca lafzının okunuşuna saygı ile geçiş-tiriyoruz.

Kur’ân merkezli eğitim-öğretim içerisinde olanlarımız da öğrendiklerini eyleme dönüştür-mek yerine, daha çok malumat sahibi olmak ve işin edebiyatını yapmak için yapıyor. Çoluk çocuklarını da büyük ölçüde Kur’ân eğitiminden kaçırıyorlar.

12 İbn Kayyım, Zâdü’l-Meâd, I, 340

13 Hz. Ali, Nehcü’l-Belâğa,s, 334-335

Page 48: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

48

Bizler, Kur’ân ayetlerini seçici olarak okuyor, onları kendimize göre taksim ederek, bizi ilgi-lendirenler, başkalarını ilgilendirenler diye ikiye ayırarak okuyoruz. Oysa Kur’ân ayetleri bütü-nüyle bize inmiştir. İman, İslam ile ilgili olanları kendimiz için; küfür, şirk, nifakla ilgili ayetle-ri başkaları için okuyoruz. Cennetliklerle ilgili ayetleri üzerimize alırken, cehennemliklerle il-gili olanları başkalarına kaydırıyoruz. O ayetleri okurken başkaları için okuyup anlıyoruz.

Baştan sona ve bütüncül Kur’ân okuyup an-lama yerine, seçici okumaları tercih ediyoruz. İşimize gelen yerleri, bizim fikirlerimizi destek-leyen yönleri öne çıkarmayı, bazı ayetleri bay-raklaştırmayı seviyoruz.

Kur’ân hakkında konuşanlarımız, biraz faz-la cüretkârdırlar bugün. Herhangi bir alt yapı-ya sahip olmadan, rahatlıkla Kur’ân hakkında ahkâm kesebiliyor ve ön kabullerimizi Kur’ân’a söyletebiliyoruz.

KUR’ANI ANLAMADA ÖNEMLİ FAKTÖRLER

1. Kur’an Kıssaları

Kuran-ı Kerim, insanlara öğütlerini çeşitli biçimlerle verir. Hidayetini doğrudan anlattığı gibi, ‘kıssadan hisse’ çıkarılması için önceden yaşanmış olaylardan kesitler anlatır. Örneğin insanların maddi refahtan dolayı şımarıp hak-tan savrulmamaları için ‘Karun’u anlatır. Malın, servetin ve iktidarın Allah yolunda kullanılması-nın yüceliğini anlatmak için Hz. Süleyman’dan örnekler verir. Allah’ı unuttuğunda gücün, in-sanı nasıl saptırdığını göstermek için Firavun’a dikkat çeker; sahip olduğu güçle haddini aşan ve insanlara zulmeden kimselere karşı müca-deleye örnek olarak Hz. Musa’yı gösterir.

Hz. Eyüp saf sabrın örneğidir. Hz. İbrahim’in kıssaları aklı, sağduyuyu ve Rabb’e teslimiyeti anlatmak ister. Hz. Meryem ve Hz. İsa kıssala-rında iffet, merhamet ve sevgi ön plana çıkar. Bütün kıssalarda denilmek istenen şudur: “Sizin yaşadıklarınız, öncekilerin yaşadıklarının birer benzeridir; onların başından geçenlerden ders-ler çıkarın…” Bu amaç Kur’an’da şöyle belirtilir:

“Geçmiş milletlerin kıssalarında akıl sahibi insanlar için pek çok dersler vardır.”14

Peygamberlere ait kıssaların Kur’an’da an-latılmasının bir nedeni de, Hz. Adem’den bu yana devam eden Tevhid öğretisinin süreklili-

14 Yusuf suresi 111. ayet

ğini göstermektedir. Bu kıssalarla bütün pey-gamberlerin aynı amaçla gönderildiği ortaya konulmuştur.

2. Tefsirler

Bir şeyi iyice açıklamak, keşfetmek anla-mında “el-Fesr” masdarından tef’il babında bir kelime. Istılâhta beşerî takat oranında, Allah Teâla’nın muradına delâlet etmesi yönünden Kur’an-ı Kerim’i inceleyen bir ilimdir. Konusu, Kur’an ayetleridir. Gayesi, iki cihanda selamete ve mutluluğa ulaşmak için Allah Teâla’nın ki-tabını yine O’nun murâdına uygun bir şekilde anlamak, anlatmak ve yararlı hükümler çıkar-maya kudret kazanmaktır.15

Genel anlamda Kuran ayetlerini yorumlama olarak tanımlanabilir. Ancak gelişigüzel her akla gelen yorum tefsir değildir. Bunun da bir yön-temi vardır. Tefsir usülü olarak anılan ilim dalı tefsirin yol ve yöntemlerini belirlemiş. Nitekim böyle olmamış olsaydı her önüne gelen kendi hayal ve akıl ürünlerini tefsir olarak ortaya ko-yardı. Burada ulema ile avam arasındaki fark ortaya çıkıyor.

Tefsirler başlıca iki kısma ayrılır:

1- Rivâyet tefsirleri: Bu tefsir, selefden nak-ledilegelen eserlere dayanan tefsir-i naklîdir ki, buna et-Tefsir bi’l-me’sur veya Bi-Tariki’r-Rivâye Tefsir de denir. Bu tefsirlerde ayetlerin manaları, nüzûl sebepleri, nâsıh ve mensuh olanları gösterilir. Böylece rivâyet yolu ile ya-pılan tefsirlerin başlıca kaynakları, Hadis-i Şerif kitapları ile Siyer ve Tarih kitaplarıdır. Bunlara muhalif, aklın hükmüne aykırı olan rivâyetlere itimat edilmez.

2- Dirayet Tefsirleri: Buna rey ile tefsir de denir. Bu tefsirde müfessir, ayet hakkında açık-layıcı bir nakil bulamayınca reye başvurur. Yani ictihad eder ve Lugat, Belâğat gibi lisan ilimle-rinden yararlanır. Müfessir bunu yaparken, mü-fessirde aranan bazı şartları taşıması tabiidir.16

3. Arapça ve Usül Bilgisi

Apaçık Kitab’a andolsun ki biz, anlayıp dü-şünmeniz için onu Arapça bir Kur’an kıldık17

Arapçayı bilmek Kur’an ı anlamaya ve yaşa-maya çalışan biz Müslümanlar için hayati önem

15 Abdülbaki Turan, Şamil İslam Ansiklopedisi

16 Abdülbaki Turan, Şamil İslam Ansiklopedisi

17 Zuhruf suresi 3. ayet

Page 49: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

49

taşır. Arapça bilmeyen biri kuran okurken önce onun Arapça metnini okuyacak daha sonra onu anlayabilmek için mealine bakacaktır. Fakat hiçbir meal ayetin ihtiva ettiği anlamı tam ola-rak sunamayacaktır. Bir başka yönden bakacak olursak aynı zamanda vakit kaybına neden ola-caktır.

Dini hayatımızda daha iyi yerleştirebilmek için hadis, tefsir, fıkıh gibi ilimlere ihtiyaç du-yarız. Fakat bunların her biri köklü bir mirasın birikimidir. Her bir ilmin bir usulü, çalışma me-todu vardır. Bunlar bilinmeden yapılan ilim ça-lışması eksik olacaktır.

4. Kur’an İlimleri

Kur’an-ı Kerim ile ilgili olan bütün ilimleri kapsar. Bu başlık altında kuran ilimlerini oluş-turan konuları şöyle sıralayabiliriz:

4.1. Mekkî-Medenî sûreler, Kur’an’ın doğru yorumlanabilmesi için âyetlerin nâzil ol-duğu yer ve zamanın bilinmesinde büyük fay-dalar vardır. ”İlmü’l-Mekkî ve’l-Medenî” başlıklı Kur’an ilminin konusu sûre ve âyetlerin indiği yerleri tesbit etmektir.

4. 2. Esbâbı nüzûl, ilmi âyet ve sûrelerin nerede, ne zaman ve hangi olay hakkında nâzil olduğu konularıyla ilgilenmektedir. Kur’an’ın anlaşılması ve tefsiri için büyük yardım sağla-yan bu ilim sahâbe ve tâbiîn devrinde Kur’an tefsirinin vazgeçilmez kaynağı idi. Esbâbı nüzûl ilmi rivayete dayandığı için gerek sened gerek-se metin bakımından dikkatle incelenmelidir. Aksi takdirde aslı olmayan bir rivayet sebebiyle âyetlerin anlamı daraltılmış veya genişletilmiş ya da değiştirilmiş olur. Konuyla ilgili olarak te-lif edilen eserlerin tarihi 200 (815) yılına kadar gitmektedir.

4. 3. Nâsih-mensuh, Rivayete dayanan bir başka Kur’an ilmi nâsih-mensuhtur. Ne-sih, belli bir konudaki farklı nasların hangisinin diğerinin hükmünü ortadan kaldırdığını veya değiştirdiğini ve nihaî şer‘î hükmün hangisi olduğunu tesbit bakımından İslâm hukukunun konusunu teşkil edip bu çerçevede âyetin âyeti neshi yanında sünnetin sünneti neshi veya bu iki temel kaynağın birbirini neshi tartışılmak-la birlikte hangi âyetin hangi âyeti neshetti-ğine dair rivayetleri bir araya getiren ilim dalı Kur’an ilimleri içerisinde mütalaa edilmektedir. Bu ilim dalı da ilk dönemlerden itibaren bilin-mektedir.

4. 4. Kur’an’ın isimleri, toplanması, ço-ğaltılması ve tertibi,

4. 5. Sûre ve âyet bilgileri,

4. 6. Münâsebâtü’l-âyât ve’s-süver,

4. 7. Kıraat ve tecvid bilgileri,

4. 8. Fezâilü’l-Kur’ân, Kur’an’ın bazı sûre ve âyetlerinin faziletinden bahseden rivayetleri bir araya getiren ilme fezâilü’l-Kur’ân denilmiştir.

4. 9. Havâssü’l-Kur’ân, hakkında güve-nilir kaynaklarda yeterli bilgi bulunmadığı hal-de zamanla tecrübe yoluyla elde edilen bilgi-lerden söz eden ve kelime, âyet ve sûrelerin belli bir tertibe göre okunması veya yazılma-sı halinde niyet ve maksada uygun sonuçlar veren tesir ve özelliklerinden bahseden bir disiplin olup Kur’an’ın anlaşılmasına veya yo-rumlanmasına yardımcı olmadığı için belli sa-yıda kimselerin ilgisini çekmiş, bazan da hoş görülmemiştir.

4. 10. İ‘râbü’l-Kur’ân, Kur’an’ın diliy-le ilgili ilimlerin başında, Kur’an’ın dil bilgi-si bakımından doğru okunup yazılmasından ve farklı vecihlerin ne gibi anlam kaymala-rı ve zenginliği ortaya çıkardığından bah-seden i‘râbü’l-Kur’ân gelir. Hz. Peygamber hatasız konuşmaya ve Kur’an’ı dil bilgisi ba-kımından doğru okumaya dikkat çekmişse de bu ilmin temellerinin Hz. Ali tarafından atıldığı söylenir. Kur’an’ın i‘râbı hakkında yazılan eser-lerin tarihinin II. (VIII.) yüzyıla kadar gitmesi de bu ilmin önemini ve ona gösterilen alâkayı ortaya koymaktadır.

4. 11. Garîbü’l-Kur’ân, Dilde az kullanılan veya bölgesel kullanımdan dolayı anlamını o dili konuşan herkesin bilmediği kelimeler ”garîb” olarak adlandırılmış,

4. 12. Müşkilü’l-Kur’ân, birkaç mânaya ihtimali olması sebebiyle anlamını belirlemede zorluk çekilen kelime ve terkiplerde müşkil ola-rak kabul edilmiştir. İbn Kuteybe bu iki sahada eser veren önemli bir araştırmacıdır.

4. 13. Mecâzü’l-Kur’ân, Kur’an’da geçen kelime ve terkiplerin gerçek anlamı dışında kullanılması onda mecazların bulunduğunu ortaya koymaktadır. Bazı âlimler mecazî an-latımı bir nevi yalana başvurma olarak kabul ettiklerinden Kur’an’da mecazın bulunma-dığını söylemişlerse de genel kabul bunun aksi yönünde olmuş, bu ilim Kur’an’ın anla-şılmasına ve tefsirine büyük katkı sağlamış-

Page 50: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

50

tır. Konuyla ilgili olarak ilk dönemlerde yazılan kitaplar çoğunlukla lugavî tefsir niteliğinde ol-duğu için yanıltıcıdır. Ebû Ubeyde Ma‘mer b. Müsennâ’nın Mecâzü’l-Kur’ân’ı bu tür eserlerin en meşhurudur.

4. 14. Vücûh-nezâir, Kur’an’da yer alan bazı kelimeler çok sayıda anlam taşıdığı için bunlara vücûh denilmiş, pek çok farklı kelime de bir tek anlama geldiğinden nezâir adıyla anılmıştır. Meselâ ”hüdâ” kelimesi Kur’an’da on yedi ayrı anlamda kullanılmışken ”cehen-nem, nâr, sakar, hutame, cahîm” gibi kelime-ler âhirette günahkârların ceza çekeceği yere verilen isimler olarak ”cehennem” anlamında kullanılmıştır. Bu ilim dalı da eski olup İkrime el-Berberî’nin (ö. 105/723) konuya dair bir eser yazdığı nakledilmiş, Mukâtil b. Süleyman’a (ö. 150/767) nisbet edilen el-Eşbâh ve’z-nezâ’ir fi’l-Kur’âni’l-Kerîm ise (Kahire 1975) günümüze kadar gelmiştir.

4. 15. Emsâlü’l-Kur’ân, Kur’an’ın cümle yapısıyla ve âyetlerin anlamıyla ilgili ilim dal-larının başında emsâlü’l-Kur’ân gelir. Kur’an, insanların bazı konuları daha kolay anlayabil-meleri için yer yer örnekleme ve temsil getir-me yoluna gitmiştir. Meselâ amelleri boşa gi-den kişilerin durumu suyun üzerinde oluşan ve daha sonra kaybolup giden köpükle anla-tılmış,13/17 ayrıca örümcek evi,29/41 sivrisi-nek2/26 ve eşek31/19 örnek olarak zikredil-miştir.

4. 16. Aksâmü’l-Kur’ân, Kur’an’da Allah’ın yer yer kendi zâtına ve isimlerine, Kur’ânı Kerîm’e, kıyamet gününe, gök cisimlerine, yi-yeceklere, zamana… yemin ettiği görülmek-te, bu yeminlerin Kur’an’ın hangi sûrelerinde ve ne şekilde geçtiğini inceleyen ve mânaya tesirini ortaya koyan ilim dalına aksâmü’l-Kur’ândenilmektedir. Hem rivayet hem dirayet ve istidlâle dayanan bu ilim dalında da eserler verilmiştir.

4. 17. Üslûbü’l-Kur’ân, kur’an’ın dil ve anlatım özellikleriyle ilgili ilimlerin başın-da üslûbü’l-Kur’ân gelir. Kur’an nâzil oldu-ğu farklı dönemlerde farklı üslûplar ortaya koymuş, onun üslûbu anlatılan konu ve ola-ya bağlı olarak değişiklik göstermiştir. İnanç ve ahlâk konularıyla geçmiş milletlerin du-rumundan bahseden Mekkî sûreler şiir veya hitabet üslûbuna yakın bir tarzda gelmişken ferdî ve içtimaî hukuk konularından bahse-den Medenî sûre ve âyetlerde yalın bir anla-

tım tarzı öne çıkmıştır. Bu husus bir yandan Kur’an’ın ilâhî kaynaklı olduğunu ortaya ko-yarken öte yandan ona olan ilgiyi hep canlı tutmuştur. Kur’an’ın üslûbundaki bu özellikler onun mûcize oluşunun bir delili olarak değer-lendirilmiştir.

4. 18. Muhkem-müteşâbih,

4. 19. Mutlak-mukayyed,

4. 20. Mücmel-mübeyyen,

Daha çok fıkıh usulü terimi olarak ge-çen mutlak-mukayyed ve mücmel-mübey-yen dar anlamıyla Kur’an ilimleri arasında da yer almaktadır. Kur’an’da yer alan bazı mutlak ifade ve anlatımlar yine Kur’an tarafından sınır-landırılmış, bazı kapalı ifade ve anlatımlar da başka yerlerde daha geniş bir biçimde ortaya konmuştur.

4. 21. Edebiyat konularından olan îcâz, ıtnab, hasr, kinaye, teşbih ve istiare gibi konulara yer verilmiş, Kur’an bir dil mûcizesi olduğundan ve muarızlarına bununla meydan okuduğundan bu bilgilerin Kur’an ilimleri ara-sında sayılması tabii görülmüştür.

4. 22. İ‘câzü’l-Kur’ân, Allah’ın kelâm sı-fatıyla ve mûcizelerle alâkası sebebiyle kelâm ilmi içinde incelenirken Kur’an’ın hem anlamı hem de şekliyle ilgili olduğu için Kur’an ilimle-ri arasında da yer almıştır. Bütün insanlığa bir benzerini getirme hususunda meydan okuyan Kur’an böylece ilâhî menşeli olduğunu ve be-şer müdahalesinden uzak bulunduğunu ortaya koymuştur.

4. 23. Tefsir ve te’vil ilmi, Kur’an ilim-lerinin en önemlisi, diğerlerinin de yardımıyla Kur’an’ın doğru anlaşılmasını sağlayan tefsir ilmidir. Kur’an, ilk asırlarda ulûmü’l-Kur’ân konuları tam olarak bilinmeden veya tasnif edilmeden de tefsir edilebilmekteydi. Ancak bu ilimlerin özümsenmesi sonucunda orta-ya konulan tefsirler Kur’an’ın anlaşılmasında daha büyük faydalar sağlamış, Zemahşerî, İbn Atıyye el-Endelüsî ve Fahreddin er-Râzî gibi müfessirler bunun örneklerini ortaya koy-muşlardır.

4. 24. Müfessirin âdâbı ve şartları. 18

Bu ilimleri bilmek bize kuranı anlamak nok-tasında çok faydalı olacaktır.

18 Abdülhamit Birışık, KURAN-I KERİM

Page 51: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

51

Lafzı muhkem yalnız, anlaşılan, Kur’an’ın;

Çünkü kaydında değil hiç birimiz mananın.

Ya açar Nazm-ı Celil’in, bakarız yaprağına,

Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına.

İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyle bilin!

Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için.

(M. Akif Ersoy)

Allah’ın kitabı Kur’an, bu topraklarda yıllar ve yüzyıllar boyu camilerde, mescitlerde, medreselerde, Kur’an

kurslarında ve İmam-Hatip okullarında, daha çok nazım itibariyle okunup öğrenilen bir lahuti kitap, sevap maksadıyla tekrar edilip durulan bir mukabele kitabı, ölülerin ruhlarına bağış-lanan bir dua mecmuası, hastaların üzerinde taşıdıkları bir hamail, yahut muska, özel muha-fazalarda saklanan esrarengiz, efsunlu bir kut-sal metin olarak nesilden nesile aktarıldı durdu. Binlerce hafız yetiştirildi; her Cuma Yasin’ler, Fatiha’lar okundu; her Ramazan hatimler indi-rildi. Mushaf-ı Şerif hep el üstünde, baş üstünde tutuldu; tazimle öpüldü; en mutena mekânlara yerleştirildi.1

Ama… Kur’an’ın manasını, mesajını anla-ma ve yaşama çabaları hep ihmal edildi; ikin-ci planda kaldı. Yüce Kitab’ın nasıl bir insan ve toplum tipi önerdiğini, nasıl bir nizam ve sistem vaz’ettiğini öğrenip kavrama ve inşa etme nok-tasındaki gayretler genellikle yetersiz ve cılız oldu. Kitab-ı Mübin’in apaçık kutlu çağrısına, insanımız doğrudan ve gerçek manada bir türlü muhatap olamadı ya da edilemedi. Bu coğraf-

yada yaşayan insanların en büyük handikapı işte bu oldu.1

Kur’an-ı Kerim’i, Arapça olarak yüzünden yahut ezberden okumak, tecvid kaidelerine uy-gun ve düzgün bir şekilde kıraat etmek elbette güzel ve gerekli idi. Fakat aslolan ve elzem olan Kur’an’ın hayat veren mesajını ve şaşmaz ilke-lerini doğru olarak gereği gibi anlamak ve uy-gulamaktı. Ne ki, “lüzumlu” olan “elzem” olana tercih edildi; “Kur’an’ı öğrenmek ve öğretmek denilince hep Arapça kıraati anlaşıldı. Bu yüz-den de Kur’an’ın toplumlar ve zamanlar üstü evrensel, ebedi mesajı yeterince anlaşılamadı.

Hiç şüphesiz, tohumlarını, köklerini hayli es-kilerde bulabileceğimiz “yeniden Kur’an’a dön-me” çabaları, ülkemizde oldukça yenidir. Yir-minci yüzyılın başlarında Mehmed Akif, Hüseyin Kazım vb. güzide simaların başlattığı “doğrudan Kur’an’a yönelme” gayretleri elbette “ilk” değil-di; ama bu topraklarda ekilmiş verimli fidan-lardı. Cumhuriyet etiketli şeflik despotizmi dö-neminde üzerine sünger çekilerek unutulmaya ve unutturulmaya terkedilen İslâmi değerlerle birlikte Kur’an’ı anlama ve kavrama gayretleri de büyük oranda karanlığa gömüldü. 70’li-80’li yıllarda İslâm dünyasının tanınmış simalarının eserlerinin Türkçeye kazandırılmasının da etki-siyle, Türkiye’de “doğrudan Kur’an’a yönelme” çalışmaları gözle görülür biçimde canlandı. 90’lı yıllarda ise bu istikametteki yayın ve faaliyetler daha da yoğunlaştı ve yeni bir ivme kazandı.1

Kur’anı okuma ve anlama şeklimizi etkileyen en önemli etkenlerden biri de mevcut toplumun

Kur’anı Anlamanın FarziyetiÜzerine Mülahazalar

İsmail CEYLAN

Page 52: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

52

eğitim sistemi içerisinde bize öğretilen dünya görüşüdür. Batılı toplumlarda vücudun mer-kezi beyin olarak kabul edilir ve tüm kabuller ellen tutulur, gözle görülür deneysel kanıtlara dayandırılır. Doğulu toplumlarda ise vücudun merkezi kalp olarak kabul edilir ve gaybi varlık-lara iman daha çok doğu kültüründe hâkimdir. Son yüzyılda bulunduğumuz topraklarda batılı yönde değişen eğitim anlayışı nedeniyle bizle-rinde hayatı yorumlama şeklimiz maddeci bir formata büründü. Bu nedenle Kur’an’ı anlamak için Kur’an’daki anlayamadığımız gaybi ifadeleri maddi olarak temsil etmek için farklı yorumlara başvurduk ve bu durum bizi çıkmaza sokarak Kur’andan uzaklaştırdı. Hâlbuki birçok ayette de vurgulandığı gibi Kitab’ı Mübin’i hakkıyla an-layabilmek ve gerçek bir Müslüman olmak için gayba iman şarttır.

Hepimizce bilindiği gibi Kur’an İslâm’ın birin-cil kaynağıdır ve Peygamberimize (sav) vahiy yoluyla indirilmiştir. Dünyadaki diğer kitaplara nazaran Allah kelamı olması nedeniyle üzerine en çok emek harcanması gereken kitaptır.

“Bu Kur’an, ayetlerini inceden inceye dü-şünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz feyz ve bereket dolu bir kitaptır.”(Sad 38/29) Bu ayette ve birçok ayette Kur’an’ın anlaşılması üzerine çaba harcanma-sı Allah(cc) tarafından ısrarla tekrarlanmakta-dır. Dolayısıyla herkesin elinden geldiği kadar Kur’an’ı analiz etmesi ve anlamaya çalışması farzdır.

Sünen-i Tirmizi, “Sünen” isimli hadis külli-yatının “Sevabu’l-Kur’an” bölümünde şu hadise yer verir:

Haris b. A’ver’den (Allah ondan razı olsun) rivayet edilmiştir. Dedi ki: Mescide uğradım ve insanları boş sözlere, dedikodulara dalmış ola-rak buldum. Sonra Hz. Ali’nin yanına giderek: “ Ey müminlerin Emiri dedim. İnsanların boş sözlere daldıklarının farkında değil misiniz?” Bunun üzerine Hz. Ali (Allah ondan razı olsun) şöyle dedi: “Bakınız; ben Rasulullah’dan (sav) şöyle buyurduğunu işittim: “Dikkat olunsun ki gelecekte bir fitne çıkabilir” Dedim ki: “Ey Allah’ın Rasulü, ondan kurtuluş yolu nedir?” Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Yüce Allah’ın Kitabı’dır. Onda sizden öncekilerin tarihi ve siz-den sonrakilerin haberleri vardır. Aranızdaki olayların(şeylerin, sorunların) hükmü vardır. O, hak ile batılın arasını ayıran ölçüdür. O’nda her şey ciddidir; gayesiz bir kelam yoktur. Kim akılsızlık edip onu terkederse, Allah onu he-lak eder. Kim onun dışında bir kılavuz, rehber ararsa Allah onu dalalete düşürür. O, Allah’ın sapasağlam ipidir. O, hikmet dolu bir öğüt ve hatırlatmadır. O dosdoğru yoldur. Hevalar an-cak onunla hakkın dışına meyletmezler. Hiçbir lisan ve söz ona benzemez ve karışmaz. Âlimler ona doyamaz. Çok tekrar edilmekten dolayı eskimez, tadı azalmaz; onun acaibi (hayran-lık uyandıran yenilikleri) sona ermez. O öyle bir kitaptır ki, cinler onu işittikleri zaman şöy-le demekten kendilerini alamamışlardır: “ Biz muhatabını doğruya yönlendiren acaip/hayre-tamiz bir Kur’an dinledik ve hemen ona iman ettik.”(72 Cin/1,2) Kim onu (referans alarak) konuşursa doğru yapar. Kim onunla amel eder-se ecir alır. Kim onunla hükmederse adaletle hükmetmiş olur. Kim ona davet ederse sırat-ı müstakime kavuşturulur.”

Hadis-i şerifte sözü edildiği üzere, fitne ve fesadın tüm yeryüzünü kapladığı günümüzde, Allah’ın kitabına yönelip onu hayatımıza ege-men kılma zarureti apaçık ortadadır.

Kur’an’ın herkes tarafından anlaşılamaya-cağını öne süren görüşler dayanaksızdır. Hin-distanlı Müslüman düşünür Seyyid Abdüllatif, konuyla ilgili şöyle der: “ Kur’an hiçbir teknik tabir kullanmamıştır. O, bir köle olarak gücü yettiğince koyun sürüsünü güden cahil siyahi bir çocuğun bile anlayabileceği bir kitaptır.”

Abdüllatif, bu görüşüne delil ve örnek olarak Hz. Ömer’in başından geçen şu olayı aktarır:

Page 53: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

53

“Halife Medine’den Mekke’ye yolculuk ya-pıyordu. Yoluna devam ederken, bir sabah vakti bir tepeciğin yamaçlarında, bir koyun sürüsüyle karşılaştı. Siyahi çoban, sürüyü gü-düyordu. Kur’an’ın emirlerinin, en azından te-mel ilkeleri bağlamında, Arabistan’ın ücra bir köşesinde yaşayan bu siyahi çocuk tarafından anlaşılıp anlaşılmadığını sınamak ve bu emir-lerin onun günlük yaşamında ne ölçüde yer edindiğini öğrenmek için, sürüdeki koyunlar-dan birini satmak isteyip istemediğini sordu. Cevap çok kesin bir ifadeyle “Hayır” oldu. Ha-life, “İyi ama niye?” diye sordu. Siyahi çocuk, sert bir tavırla “Niçin mi? Çünkü, onlar benim değil! Onlar benim efendime ait. Ve ben de onun kölesiyim.” cevabını verdi. Halife, “Ne ol-muş yani?” dedi. “Bu parayı al, koyunu bana ver ve git; efendine koyunlardan birini bir kur-dun kaptığını söyle.” dedi. Çocuk, Halife’ye dik dik baktı. (Tabii ki, kime böyle dik dik baktı-ğını bilmiyordu!) “Burada beni görmediği için efendimi aldatabilirim, ama” dedi; “ikimizi de gören ve dinleyen Büyük Efendimiz’i aldata-bilir miyim?” Çocuk cahil biriydi. Kur’an’ı hiç okumamıştı. Fakat O’nun öğretilerinin etki-lediği atmosferde yaşıyordu ve O’ndan et-kilendiğine şüphe yoktu. Bu çocuk Kur’an’ın “Nefsinin ona ne vesveseler verdiğini biliriz” (Kaf 50/16) ve “ Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O’dur; beşin altıncısı da mutlaka O’dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar, mutlaka O kendileriyle bera-berdir.” (Mücadele 58/7) ayetlerini mutlaka duymuş olmalıydı.

O, ayrıca hiç kimse, kendine ait olmayan bir şeyi ne atabilir, ne de satabilir ilkesinden de haberdar olmalıydı. Bu siyahi çocuğun ce-vabının, İslâm’ın sert mizaçlı ve güçlü halife-si Ömer gibi biri üzerinde ne büyük bir etki yapmış olabileceğini kolaylıkla tahmin ede-bilirsiniz. Olayı nakleden Gazali, gözyaşları Halife’nin yanaklarını ıslattı demektedir. Sonra Halife, çocuğa duygulu bir şekilde yaklaşıp onu efendisine götürmesini istedi. Efendisine var-dıklarında Halife durumu ona anlattı ve sor-du: “ Bu köle için ne kadar istersin?” Sahibin cevabı, “çok fazla!” oldu. Halife de “ İşte bu, istediğin miktarda para; al ve çocuğu azad et.” dedi. Tabii ki, çocuk hürriyetine kavuştu ve Ömer yoluna devam etti.”1

Tarihi misyonu gereği, ne zaman ve nerede bulunursa bulunsun, Müslümanın her şeyden önce Kur’an’ı anlaması zorunludur. Onu anla-

madan atacağı her adım, beraberinde problem-ler getirecek ve bir süre sonra – İslâm’ın geçen asırlarında olduğu gibi – Kur’an diyalektiğinden uzak anlayışlar, içinden çıkılmaz bir kördüğüm haline gelecektir.

Günümüz Müslümanı ise Kur’an’ı anlamaya daha fazla muhtaçtır. Çünkü batılı hayat stan-dartlarının getirdiği karmaşıklık içerisinde kendi inancını yaşaması artık bir uzmanlık gerektire-cek kadar güçleşmiştir. Ayrıca Batı kültürünün emperyalist etkisi, evlerin dip köşelerine kadar girmiş, hatta kendi düşünce dünyamızı da allak bullak etmiş durumdadır. Müslümanca yaşama-nın heyecanı içerisinde bulunan Müslümanlar bile, gerek düşünce dünyalarını gerekse günlük hayatlarını Batılı modellerin etkisinden tama-men tecrit edememektedirler.

Öyleyse, günümüzün Müslümanı, hayatını başka standartlara göre değil, Kur’an standart-larına göre tanzim etmek için, onu anlamaya bugün her zamankinden daha muhtaçtır.2

Dini Doğru Anlamada Kur’an Anlayışı-mızın Önemi ve Kur’an İslâmı Meselesi

Günümüzde Kur’an’ın anlaşılmasına mani olan pek çok engel ve labirentler vardır. Bu la-birentleri aşmadan, saf bir Kur’an anlayışına yaklaşmamız çok zordur. Yaklaştığımızı var-sayarsak bile, realite bize bunun tersini ispat edecektir. Çünkü “Sünnetullah” diye ifadelen-dirilen ilahi yasalar bütününün, tilavet olunan vahiy (vahy-i metluv) bölümünü Kur’an teşkil eder. Sünnetullah’ın daha başka tezahür alan-ları da vardır. Sözgelimi, akıl da Sünnetullah’ın bir parçasıdır, tabiat da. Temelde bu üç ayak üzerine kurulmuş bulunan Sünetullah’da hiçbir değişiklik bulamazsınız. (Fatır/43)

İşte Sünnetullah’ın bu üç bölümünü dengeli olarak birleştiren düşünce ve inanç sistemleri her alanda başarılı olurlar. Ama bu üç bölüm-den birisi lehine diğerlerini feda eden sistemler ise mutlaka açmaza düşerler.

Geçmişteki kimi toplumlar yalnızca okunan vahyi (mukaddes kitapları), kimi toplumlar yal-nızca insan aklını ve kimi toplumlar da yalnızca doğa kanunlarını esas alan sistemler kurmaya çalıştılar. Bu üçü arasında gerekli dengeyi her dönemde “İslâm” adını alan hak dinler kura-bilmişlerdir. Fakat peygamberlerden sonra her toplum bu dengeyi bozmuş, üç öğeden biri adı-na diğerlerini feda etmiştir.2

Page 54: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

54

Kur’an İslâmı meselesiden bahsedecek olur-sak; bin sekiz yüzlerin ikinci yarısında İngiliz güdümündeki İslâm modernistlerinin ortaya çıkmasına kadar böyle bir isimlendirme yoktu ya da o zaman ortaya çıktı. Öncekiler İslâm de-yince Kur’anı Kerim’i değil de sadece sünneti ya da içtihatları mı anlıyorlardı? Hangi İslâm âlimi ya da müçtehit böyle bir anlayışa sahipti?

Hz. Ömer’in ‘Kur’an bize yeter’ demiş olma-sını en sağlam delil edinenler iki açıdan azim bir çelişkiye düşmektedirler:

1. Hz. Ömer bu sözü hangi bağlamda, ni-çin söyledi? Eğer sünnete başvurmayıp sadece Kur’an’la yetinmeyi kastetti ise neden bütün hayatının sünnet üzere geçmesine özen gös-terdi. Hangi konuda hangi sünneti ya da hangi hadisi reddetti?

2. Kur’an İslâmı kavramını dillendirenler son tahlilde sünneti de devreden çıkarıyorlar. Buna gerekçe olarak da sünnetin sıhhatli bir şekilde bize ulaşmış olamayacağını söylüyorlar. Oysa Kur’an’ı da bize yine sünneti ulaştıranlar ulaştırdı. İşin püf noktası ise şurasıdır: Bilindiği üzere sahabe sözü hem rivayet hem de hüküm bakımından sünnetten daha alt bir derecededir. Buna rağmen sünnetin ulaşmasındaki sıhhat-ten endişe edenler Hz. Ömer’in sözüne hangi sebeple ve nasıl güveniyorlar?

Aşırı bir tefrit örneği olarak böyle bir kavra-mın ortaya çıkması samimi bir tepkinin ürünü sayılabilir, ama böyle bir tezahürün İslâm birli-ğini parçalamada elverişli görüldüğü için özel-likle ilk çıktığı yer olarak Hindistan’da İngilizler tarafından anında değerlendirmeye alınıp buna gerekli destekler verilmiştir. Tarihte hep böyle olduğu gibi, bu işler günümüzde de böyle ol-maktadır. Aslında yabancılar İslâm düşüncesini parçalayacak iç dinamikleri bulamazlar. Ama bazı müslümanların buna denk geldiğini keşfe-derlerse ona her türlü lojistik desteği sağlarlar.3

Kur’anı Anlamak ve Vakıf Olmak İçin Yapılabilecek Örnek Bir Çalışma Nasıl Olmalıdır?

Kur’an’ı anlamak ve vakıf olmak için ne-ler yapabileceğimiz konusunda öncelikle yine Kur’an’ın bize tavsiyelerinden bahsedelim.

Şeytandan Allah’a sığınarak Allah’ın adıyla Kur’an okumak

“Kur’an okumak istediğin zaman kovulmuş şeytandan Allah’a sığın” (16/98)

Şüphe yok ki, kafası ve gönlü şeytani ves-veselerle karmakarışık hale gelmiş, günahkâr, kibirli ve nefsinin esiri olmuş kimseler Kur’an’ın manalarını anlamakta güçlük çekerler, hat-ta anlayamazlar. Kalp, şeytani vesveselerden, dünyevi düşünce ve endişelerden kurtulduğu nispette Kur’an’ı anlamak kolaylaşır.

Buna ek olarak belirtmemiz gereken bir di-ğer husus ise Kur’an’ı anlamada Allah(cc) ile direkt diyaloğa girme çabasıdır. Bu yönteme örnek olarak Hz. İbrahim’in Allah’tan ölüleri nasıl dirilttiğini göstermesini istemesi ve Hz. Musa’nın Rabbini görmek istemesi olayları-nı gösterebiliriz. Her iki olayda da yaratıcının ayetlerine vakıf olma çabasını ve yaratıcının da bu isteklere uygun bir şekilde karşılık vermesini gösterebiliriz. Bizlerde Rasulullah’ın “ ayakkabı-nızın bağı kopsa bile Allah’tan yardım isteyin” tavsiyesi ışığında Kur’an’a vakıf olmak için de Allah(cc)’tan direkt yardım talep etmeliyiz.

Kur’an’ı “ Tilavetin Hakkını Vererek” Okumak

“Kendilerine Kitab verdiğimiz kimseler onu, tilavetinin hakkını vererek (gereği gibi) okur-lar.” (Bakara 121)

Ayetteki “tilavetin hakkını vermek” ifadesi; Kur’an’ın anlamını, hükümlerini düşünerek, his-sederek, sindire sindire ve yavaş yavaş kıraat etmek ve ona uymak anlamına gelir.

Page 55: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

55

Kur’an’ı tertil üzere okumak

“Ey örtüsüne bürünen! Birazı hariç gece kalk! (Gecenin) Yarısı kadar ya da biraz ondan eksilt. Veya bunu artır ve ağır ağır (tertil üzere) Kur’an oku! Doğrusu Biz sana (sorumluluğu) ağır bir söz indireceğiz… (Müzemmil 73/1-7)

Tertil üzere okumak; Kur’an’ı dosdoğru ve güzel bir tarzda, açık açık, hakkını vere vere, sesin mana ile ilişkisini ayarlayarak – yerine göre şiddetli, yerine göre yumuşak bir tonla- ruhi ve manevi bir uyum içinde, yani anlayıp yaşayarak okumak demektir.

Kur’an okumak için en uygun zamanı seçmek

Yukarıdaki ayette geçtiği üzere “ Birazı hariç gece kalk” tavsiyesi zamana yönelik bir uya-rıdır. Zira, ancak böyle dingin ve sakin bir za-man diliminde göz, kulak ve dil ile kafa, gönül ve kalp arasında tam bir uyum sağlanabilir. Bu konsantrasyonu sağlamadan Kur’an atmosferi-ne girmek, onu hissetmek ve anlamak çok zor olacaktır.

Kur’an’ı tefekkür ederek okumak

“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün gidip gelişinde elbette aklıselim sa-hipleri için ibret verici deliller vardır.

Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üze-reyken Allah’ı anar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerine düşünürler ve: Rabbimiz bunu boş yere yaratmadın derler. (Ali-İmran 3/190-191)

Yine bu konuyla ilgili olarak hayvanlardan, doğa olaylarından, insanın iç yapısından bir çok örnek verilerek insan düşünmeye çağırılmıştır.

Kur’an’ı cemaat halinde ders yaparak okumak

Rasulullah (sav) şöyle buyuruyor: “Siz-ler Kur’an’ı okuyup birlikte müzakere ediniz”. Yine O şöyle buyuruyor: “Herhangi bir cema-at, Allah’ın evlerinden birinde toplanıp Allah’ın Kitab’ını okurlar ve onu tedris ederlerse, mu-hakkak onların üzerine sekinet iner; kendilerini rahmet kaplar; çevrelerini melekler kuşatır ve Allah, onları kendi katındakilerle anar.”

Kur’an’ı kendi bütünlüğü içinde okumak

Kur’an, eksiksiz, çelişkisiz, tutarlı, mükem-mel, eşsiz bir kitap olduğunu meydan okuyan bir üslupla ifade eder:

“Kur’an’ı iyiden iyiye düşünerek okumuyor-lar mı? Eğer Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı, onda birçok tutarsızlık bulurlardı”

Kur’an’ı kendi bütünlüğü içinde yorumla-yıp bizzat kendisiyle tefsir etmek konusunda Şeyhülİslâm İbn Teymiye şöyle der: “ biri çı-kıp, “Kur’an’ın en güzel tefsir yolu nedir?” diye sorarsa, cevap olarak şunu söyleriz: “Kur’an’ın yine Kur’an ile tefsir edilmesidir. Zira bir yerde anlamı kapalı olarak beyan olunan bir ayet, bir başka yerde tefsir edilmiştir; bir yerde kısal-tılmış olan bir husus bir başka yerde etraflıca anlatılmıştır.

Allah Rasulü Kur’an’ı Kur’an’la tefsir etmiş ve ashabına da böyle öğretmiştir. Mesela Pey-gamberimiz, Enam suresinin 82’inci ayetinde geçen zulm kelimesini Lokman suresinin 13. ayetiyle açıklamıştır: “Allah’a ortak koşmak bü-yük bir zulmdür.”

Mevdudi şöyle diyor; Kur’an; coşkun bir kaynak gibidir. Bu kaynağa sayısız insan, sa-yısız amaçlarla başvurabilir. Bu nedenle, benim herhangi bir araştırıcıya, Kur’anı etüd konusun-da, ona başvuran bu sayısız insanların amaç ve gayelerine uygun düşen bir fikir takdim etmem imkânsızdır. Zaten Kur’an’a müracaat eden bu kitleler arasında beni ilgilendirenler, sadece, bu kitabı anlayarak emir ve buyruklarını öğrenen-ler ve insanlığın çağımızdaki hayati meselele-rine ve kördüğüm olmuş problemlerine çözüm getirme konusunda kendilerinde bir gayret gördüğüm, bir endişe sezdiğim insanlardır. Ben bu gibilere, Kur’an’ı inceleme-araştırma yolla-rını öğretmekten zevk duyarım. Sonra da her araştırıcının genellikle karşılaştığı zorluk ve problemleri çözümleyebilmek için onları teşvik ederim.

İster iman etsin ister iman etmesin, Kur’an’ı anlamak isteyen herkesin – ilk adım olarak – daha önce kafasında yer eden teori ve tasav-vurlardan zihnini boşaltması gerekir. Her türlü arzu ve isteklerden içini arındırması, sonrada açık bir gönül, dikkatli bir kulak ve Kur’an’ı an-lamak için tertemiz bir amaç ile onun üzerine eğilmesi gereklidir. Önceden kafalarını sayısız düşüncelerle doldurarak Kur’an’ı etüd etmeye çalışanlar, onun sayfaları arasında kendi düşün-celerinden başka bir şey okuyamazlar ve oku-dukları metinlerde Kur’an’ın havasını teneffüs edemez ve o tadı bulamazlar. Böyle bir incele-me ve araştırma yöntemi, sıradan herhangi bir kitabı okumak için bile elverişli değilken, - bilgi hazinelerini böyle bir okuyucuya hiçbir zaman açmayacak olan- Kur’an’ın okunması konusun-da nasıl elverişli olabilir?

Page 56: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

56

Kur’an’ı özet bir bilgi şeklinde öğrenmek iste-yenler için bir veya iki kere tetkik yeterli olabilir-se de, onun derinliklerine dalarak sırlarını kav-ramaya çalışanlar için bu kadarı yeterli olmadığı gibi, dört-beş kez okumak bile yeterli değildir. O kişinin kendini defalarca ve tekrar tekrar Kur’an’a adaması, üzerine abanması, bıkıp usanmadan yeniden tetkike koyulması ve her seferinde ayrı bir cepheden tetkik etmesi gerekir. Ve tıpkı bir öğrenci gibi, kalem ve defter edinerek bu etüd esnasında zor gelen önemli noktaları kaydetme-lidir. Bu söylediğimiz şekilde sağlam bir metodla Kur’an’ı incelemek isteyen onun inanç sistemi ile alakalı ve dünyayı değerlendiren umumi meto-duyla ilgili noktalarda bilgi sahibi olmak için onu iki defa iyice okumalıdır. Ayrıca bu ilk etüd es-nasında Kur’an’ın genel değerlendirmeleri üze-rinde toplu bir görüş elde etmeye çalışmalıdırlar. Kur’an’ın insanlığa takdim ettiği temel düşünce-leri anlayıp bu düşünce esasına dayanan genel hayat sistemiyle ilgili açıklamalarını kavramaya çalışmalıdırlar. Bu zevkli gezi esnasında kafala-rına bir mesele takılacak olursa acele etmeye-rek onu bir yere not etmelidirler. Araştırmalarını sabır ve ciddiyetle aralıksız sürdürmelidirler. Bi-linmelidir ki daha sonraki sayfalarda çoğunlukla sorularının cevaplarıyla karşılaşacaklardır. İşte o zaman sorunun karşısına notlarını düşmelidirler. İlk etütten sonra cevap bulamazlarsa, ikinci bir kez daha, sabır ve dikkatle çalışmaya devam et-melidirler.

Ben (Mevdudi) tecrübelerime dayanarak di-yorum ki:

Bu ikinci etüdünüzde, cevabı verilmemiş bir sorunuz, çözüme kavuşturulmamış bir prob-leminiz kalmayacaktır. Sadece insanların kav-ramaya güç yetiremediği bazı ender hususlar müstesna…

Kur’an’a vakıf olmak için gerekli en önemli husus ise hayat pratiğidir. Kişi ne kadar tedbirli hareket ederse etsin, Kur’an’ı Kerim’i anlamak için hangi yollara başvurursa vursun, Kur’an’ın getirdiği esaslar dahilinde hareket etmediği sü-rece, Kur’an’ın özüne ve ruhuna gerektiği gibi nüfuz edemez.

Aynı şekilde aynı ilke uyarınca insan, Kur’an’ı yaşamadıkça, hayatında onun buyruğuna uy-madıkça, onun ahlaki, iktisadi ve medeni pren-siplerini ve hayatın çeşitli alanları için vazetmiş olduğu sistemin ruhunu kavraması mümkün değildir. Bir kişi kendi özel hayatında Kur’an’ı yaşamadıkça onu kavrayamaz. Bir toplum bü-tün sosyal kurumlarıyla birlikte Kur’an’a karşı çıktığı sürece onu anlayamaz.4

KAYNAKLAR

Kur’an’ı Anlamaya Giriş, Abdullah Yıldız, Şemset-tin Özdemir, Pınar Yayınları 6.Baskı

Kur’an’ı Nasıl Anlayalım, Mevdudi, İşaret Yayınları (Çeviren: Bekir Karlığa) s 10-11, (Çeviren Notu).

Kur’an İslâmı bir tepki ifadesidir, Faruk Beşer, Yeni Şafak, 16-2-2014.

Kur’an’ı Nasıl Anlayalım, Mevdudi, İşaret Yayınları (Çeviren: Bekir Karlığa) s 51-54.

Page 57: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

57

Ey İslam davetçileri! Ölüm tutkunu olu-nuz ki size hayat bağışlansın. Sakın ameller sizi aldatmasın; aldatıcılar Al-

lah ile sizleri aldatmasın. Okuduğunuz kitaplar, devam ettiğiniz nafileler sakın ola sizi aldatma-sın.” diyerek yaşayan, diyerek giden, diyerek şehid olan bir Abdullah Yusuf Azzam’ın sözle-ridir bunlar.

Abdullah Azzam ki, hem âlim hem de mü-cahid vasıflarını üzerinde hakkaniyetle taşıyan nadir Müslümanlardan-dı. Filistin’de doğmuş, Şam Üniversitesi Şe-riat Fakültesi’nde oku-muş, Amman’da, Ürdün Şeriat Fakültesi’nde, Cidde Kral Abdulaziz Üniversitesi’nde ve İs-lamabad Uluslararası İslam Üniversitesi’nde dersler vermiş bir ilim ve cehd sahibi insanla karşı karşıyayız şu anda. Son görev yeri olan İslama-bad Uluslararası İslam Üniversitesi’nde görevine devam ettiği sıralarda, aynı zamanda yeni baş-layan Afgan Cihadıyla da yakından ilgilenmiştir. Ve zaten bir müddet sonra da görevinden tamamen ayrılarak Afganistan’a taşınmayı, cihada daha

yakından dâhil olmayı tercih etmiştir. ‘Hayat, iman ve cihattır.’ düsturunu iliklerinde hisseden bir mümin, bir volkan misali yürek durabilir miydi ki bu gelişme karşısında!

Hayat, bir feda ve adanmadan başka nedir ki?

Yüce Rabbimizin bizlere zaman zaman ba-ğışladığı ve azmedersek hepimize de nasip ola-cağı bir fedakârlık, bir her şeyini fedaya hazır olma halindeki insanlar; o kadar büyük ibretler

taşır ve o kadar çok ders-ler verirler ki; bunu idrak edebilmek ancak duyar-galarını alabildiğine açık tutabilenlere nasip olur.

24 Kasım 1989 günü, hem de günlerden Cuma, her zaman namazını ika-me ettiği Seb’ul-Leyl Camii’ne doğru yol al-mak için iki oğlu Mu-hammed ve İbrahim ile birlikte evden çıkarak aracına doğru yönelir Abdullah Azzam. Maksa-dı, Cuma Hutbesini oku-mak ve Cuma namazını kıldırmaktı. Arabaya bi-nerler ve fazla bir zaman geçmeden çok büyük bir patlama meydana gelir. Aktarılan bilgiye göre, araca yerleştirilen tam

Hem Âlim Hem Mücahid Bir Şehit:“Abdullah AZZAM”

Fatih [email protected]

Page 58: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

58

yirmi kilo ağırlığındaki bir TNT’nin uzaktan ku-mandayla patlatılması sonucunda araç param parça olur. Kırk sekiz yıllık ömrü(1941-1989), şehadetle taçlanarak nihayete erer Abdullah Azzam’ın.

Cihada ilk katılımı, Batı Şeria ve Mescid-i Aksa’nın 1967 yılın-da Yahudilerin eline geçmesinden sonra, Filistin davasına hizmet etmek ve Müslümanlığının ge-rekliliklerini yapmak için 1969’da Müslüman Kardeşler’in (İhvan-ı Muslimin) mücahid birliğine katı-lır. Yahudilerin Müslümanları alaya almaları ve onlara yönelik bas-kılarını artırmaları ona çok ama çok ağır gelir. Bu da, onun cihad damarının hızla çarpmasına, aya-ğa kalkmasına, atağa geçmesine vesile olur. Zaten Müslüman da, bir zulmün, bir ahlaksızlığın, bir İslamsızlığın hemen karşısında

iman ve direniş eri olarak duran demek değil midir?

Şehadet vaktine kadar, hayatının bütününü gerek cephede savaşarak, gerek Arap ülkelerinden ve başka baş-ka ülkelerden gelen gençlerin eğitim kamplarında, gerekse muhacirlerin kamplarında geçirir. Önce, Beyt’ül En-sar ismini verdiği ve sonradan da Mü-cahidler Hizmet Bürosu şeklinde is-mini değiştiği bir büro açar. Bu büroda, farklı ülkelerden cihad için gelen gençle-ri ve yardımları organize eder. Yine mü-cahidlere yardımda bulunma, mücahid kervanlarının cephane taşımak için kira-ladıkları hayvanların kirasını karşılama, yolda erzak almaları için maddi destek olma, cihadla hayat bulmak ve en gü-zel hayata yine cihadla doğmak için ül-kelerinden çıkıp gelen gençleri sıkı bir eğitimden geçirerek fiili cihada yollama, mücahidlerin ve muhacirlerin İslamî eğitimi için gayret gösterme, dergi, bro-şür ve kasetlerle Afgan cihadını tanıtma gibi o kadar geniş muhtevalı faaliyet alanı içeriyordu ki bu hizmet bürosu; sonraki zamanlara ve sonraki zamanın mücahidlerine kocaman bir tecrübe ve dahi miras bırakmış oluyordu bu yaptık-larıyla şehid Abdullah Azzam.

Hayatı bir bütün halinde kuşan-mak gerek

Bütün bunlarla birlikte bir de yazdığı kitap-lar vardır ki, bunlar kesinlikle anılmadan geçil-meyecek türdendirler: Kur’an ve Sünnet’e göre cihadın nasıl olacağını yazdığı Cihad Fıkhı, Af-

ganistan cihadında meydana ge-len ilginç ve insan aklının hayal bile edemeyeceği halleri sundu-ğu Afgan Cihadında Rahma-nın Ayetleri/Ravza Yay., Ka-pitalizm, Liberalizm, Marksizm, Komünizm gibi sistemlerin çöküp tek kurtuluş yolunun İslam oldu-ğunu zihinlere kazımaya niyet-lendiği İslam ve İnsanlığın Ge-leceği/Vural Yay., Müslüman Halkın Cihadı, dünyanın tek ilgi odağının Allah’ın izniyle cihad ol-duğunu resmettiği Cihad Dün-ya Gündeminde/İslamoğlu Yay., Kemalizm’in dünyaya ve

Page 59: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

59

Müslümanlığa verdiği za-rarları konu edindiği Kayıp Minare-Kemalizm Tarihi/Küresel Yay., Filistin-Ku-düs davasını alnı ak direniş-çi hareketi Hamas’ı mercek altına aldığı Hamas-Filistin İslami Direniş Hareketi/Ravza Yay., Afganistan’ın Ruslara karşı yürüttüğü ci-hadda mücahidlere verdiği derslerin kaydedildiği kaset-lerden çözümlenmiş hali olan Tevbe Suresi Tefsiri-Cihad Dersleri/Buruc Yay. kimi kitaplarının isimleri. Eserle-rinin hepsinin içeriği cihada ayarlanmış. Yegâne ameli ve bir tek emeli, Allah yolunda cihad olan bir adamdan, başka bir şeyler yaz-ması ve konuşması beklenemezdi zaten. Yaşar-ken yazan ve yazdıklarını da yaşayan ender ve cevher insanlardan biriydi Abdullah Azzam.

Şehidimize göre, Allah yolunda savaşa çık-mamak konusunda nefs’e gerekçeler bulmak, nefsin kendisini uyuşturacak bir takım bahane-ler üreterek Allah yolunda savaşmayıp da evin-de oturmaya razı olmak; bir oyun, bir oyuncak edinmektir. Başka bir deyişle, Allah’ın diniyle oynamak, onu oyuncak haline getirmek de-mektir. Bu kisvedeki insanları, dünya hayatının aldattığını ve kesinlikle onlardan uzak durulma-sı gerektiğini belirtir.

Yine Abdullah Azzam’a göre, Allah yolunda cihadı/ savaşmayı terk etmekle namazı, orucu ve zekâtı terk etmek birbirinden farklı şeyler değildir. Cihadı terk ettiği için affedilebilecekle-rin yalnızca kör, topal, hasta olan ve mustazaf duruma düşmüş ya da düşürülmüş kadın, ço-cuk ve ihtiyarlar olacağının da üzerinde özel-likle durmuştur eserlerinde. Şehadetinden önce yazmış olduğu vasiyetinde, genel olarak cihad-dan dem vurmuş ve bütün dünya Müslümanla-rına, cihad saflarına dâhil olmaları tavsiyesinde bulunmuştur.

Cihad’da hayat var

Allah’u Teâlâ’nın yüce dini olan İslam’ın yine O’nun dilediği şekilde yeryüzüne hâkim olması-nın tasasında olan cihad simalı yürekler, diriliş ve direniş hattının onuru olmuşlardır. Kerim ki-tap Kur’an’ı yaşamak için, hayatı onunla tanzim etmek için okuyan, Rasulullah’ı (sallallahu aley-

hi ve sellem) biricik örnek ve öğretmen kabul eden bu şerefli insanların çağrısı, bütün insan-lığın vahiy yolunda cem olması yönündedir. Bu niyetin amele dönüşmesi için de, dünya üzerin-de ne kadar zalim, kâfir, tağut, müstekbir adı-na kimseler ve düzenler varsa, kalplerine korku salınmalıdır ve nihayetinde adlarıyla-sanlarıyla yerle bir edilmelidirler. Bunu gerçekleştirmek de, yürüyenler ve koşanlar safında kendilerine yer edinenlerin harcı olacaktır.

Abdullah Azzam, tanınan ve tanınmayan nice mücahidin öğretmeni olmuştur. Ve hat-ta rivayet olunur ki o, yaşam süreci boyunca kâfir ve zalim otoritelere karşı mal varlığını ve hayatını adayarak İslam uğrunda savaşmış sembol isim Usame Bin Laden’in de ders aldığı Hocası’ymış. Bundan anlıyoruz ki, cihad sanca-ğını kuşananların hepsinin üzerinde şehid Ab-dullah Azzam’ın hakkı var oluyor.

Dünyadan en güzel ve en şanlı gidiş olan şehadet mertebesini seçenler, çok derin ufuk sahibi, çok ileri görüşlü insanlardır. Çünkü on-lar bilir ve iman ederler ki, şehidler asla ölmez ve Hakk katında diri olarak daima rızıklanırlar. Bundan daha ötesi var mı? Bundan daha baş-kası istikbal edinmeye değer mi?

Yolumuzun nurdan hüzmeleri olan şehidler-den bir şehid olan Abdullah Yusuf Azzam, ha-yatını anlamsız ve amaçsız yaşayanlara deva-sa bir örneklik teşkil ederek erilecek en güzel murada ermiştir. Bizler mi? Bizler de, onların çağrısına can-ı gönülden, can-ı başla icabet et-mekle sorumluyuz; tıpkı şu an etmeye devam edenler gibi.

Page 60: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

60

Hamd alemlerin rabbi olan Allah’adır. Sa-lat ve selam efendimiz Muhammed’e, ailesine ve ashabına olsun.

Allah Adem’e bütün isimleri öğretti. Sonra on-ları önce meleklere arz edip: “Eğer siz sözünüz-de sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin” dedi. Melekler: “Ya Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz âlim ve hâkim olan ancak sensin” dediler. (Bunun üzerine): Ey Adem! “Eşyanın isimlerini meleklere anlat” dedi. Âdem onların isimlerini onlara anlatınca: “Ben size, muhakkak semavat ve arzda görülmeyen-leri (oralardaki sırları) bilirim. Bundan da öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim dememiş miydim?” dedi. (Bakara 31-33)

Allah sana kitabı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediklerini öğretmiştir. Allah’ın üzerindeki lut-fu pek büyüktür. (Nisa 115)

Taha suresi 114.ayette de Allah Subhanehu ve Teâla şöyle buyuruyor: “De ki: Rabbim ilmimi arttır.”

Buhari (r.a.) (sahibinin-ilim kitabı-kısmının başında) ’ilmin fazileti’ adlı bölümde bu ayeti ke-rimeyi aktarır. İbni Hacer rahimehullahda şöyle der: “Allah Tealanın “De ki: Rabbim ilmimi arttır” sözü ilmin faziletine açık bir delildir. Çünkü Allah Teâla, Peygambere sallallahu aleyhi ve sellem sadece ilmini arttırmasını emrediyor. Başka bir şey değil. Buradaki ilimden murat dini ilimlerden ibadet ve muamelatla mükellefin üzerine vacip olanı bilmeyi ifade eden ilimdir, Allah’ı, onun sı-fatlarını, emirlerinden vacip olanları bilmek ve

Onu noksanlardan tenzih etmektir. Bunun çer-çevesi tefsir, hadis ve fıkıhtır. (fethul bari 1/141)

Başka bir ayette Allah subhanehu şöyle bu-yurur: ’Allah, adaleti ayakta tutarak (delilleriyle) şu hususu açıklamıştır ki, kendisinden başka ilah yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de (bunu ikrar etmişlerdir.) (Ali İmran, 18)

Kurtubi rahimehullah şöyle der: Bu ayet il-min ve alimlerin faziletine ve şerefine bir delildir. Eğer ulemadan daha şerefli biri olsaydı elbetteki Allah onları da kendisi ve meleklerin ismi yanı-na eklerdi. Tıpkı ulemayı eklediği gibi. (Kurtubi Tefsiri 4/41)

De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla dü-şünür. (Zümer, 9)

İbnul Kayyım bu konuda şöyle der: Allah Te-ala (ilim)ehliyle diğerlerinin eşit olduğunu inkar etmiştir. Tıpkı cennet ehliyle cehennem ehlinin eşitliğini inkar ettiği gibi. ’Cehennem ehliyle cen-net ehli bir olmaz.’ (Haşr suresi 20. ayet) Bu da onların fazilet ve şereflerinin yüceliğine delildir. (Miftahu darus saade 1/49)

Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Her kim benim şu mescidime öğreneceği ya da öğre-teceği bir ilim için geliyorsa işte o Allah yolunda cihad eden bir mücahid konumundadır. “Bunun dışında gelen ise başkasının malına/servetine bakınıp duran adam gibidir.” (İbni Mace) Yine Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Her kim ilim tahsil etmek amacıyla bir yola gidecek olursa Allah onu cennet yollarından bir

İlmin ve Alimlerin Fazileti

Muhammed Yusuf AKÇAY

Page 61: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

61

yola sokmuş olur. Kuşkusuz ki, melekler ilim yolunda olan bir kimseden hoşnutlukların-dan dolayı (ona) kanatlarını sererler ve göklerde ve yerde bulunan (yaratıklarla) suda bulunan balıklar (tümüyle) Allah’tan âlimin bağışlanması-nı dilerler. Muhakkak ki alimin abide (olan) üstünlüğü ayın on dördüncü gecesindeki do-lunayın diğer yıldızlara (olan) üstünlüğü gibidir. Alimler pey-gamberlerin varisleridir. Pey-gamberler miras olarak dinar ve dirhem bırakmazlar, ilim bırakırlar. Kim onu elde ederse çok büyük bir nasip elde etmiş olur. (Ebu Davud)

İlme ve âlimlere Allah Tealanın ve Onun Rasûl’unun verdiği değere bakın! Bir de seni ilimden alıkoyana bak. Seni ilmin faziletinden alıkoyan şeytan ve onun dostlarıdır. Allah subha-nehu ve Teala şöyle buyurur: “Ey ademoğulları! Şeytan ana ve babanızı avret yerlerini kendileri-ne göstermek için üzerlerinden elbiselerini sıyı-rarak cennetten çıkmalarına sebep olduğu gibi sakın sizi fitneye düşürmesin. Çünkü o da, kabi-lesi de sizi sizin kendilerini göremeyeceğiniz bir yerden görürler. Biz şeytanları iman etmeyenle-rin velileri kıldık.” (A’raf 27)

Rasûlullah (sav) şöyle der:

“Allah kimin için hayır murad ederse onu din-de fakih kılar. Ben (verici değil) yalnız taksim edi-ciyim. Veren ise Allah’tır. Bu ümmetten bir taife Allah’ın (kıyamet) emri gelinceye kadar Allah’ın emri üzerinde olacak ve kendilerine muhalefet edenler onlara zarar veremeyecektir.”

Ebu Derda (r.a.) der ki: “Allah mutlu insanları ilimle rızıklandırır ve mutsuzları ondan mahrum bırakır.” (İbni Abdılberr rivayet eder, Camiul Be-yanıl İlim 1/57)

İbni Kayyım ise şöyle der: “Dinde fakih ya-pılan için hayır murad edilmiştir. İlimde fakihlik bilgisiyle amel etmeyi gerektirir. Ancak sadece ilim murad edildiyse bu kişinin kendisi için hayır murad edilen, dinde fakih olan kişi olduğu anla-mına gelmez.” (Miftagu Darus Saade1/60)

Şu halde ilim öğrenmede acele et. Allah sana rahmet etsin şunu bil ki ilmin fazileti hakkında daha birçok söz vardır. Şimdi İbni Teymiye’nin şu sözlerine bak. O şöyle demiştir:

“Şeriate iman etmek gerekir. Bu Allah’ın Rasûllerini bunlarla gönderdiği ve kitaplarını da bunlarla indirdiği; emir, nehiy, vaad ve tehdite imandır. İnsan dünya hayatında şeriate muh-taçtır. Çünkü insana menfaatini çeken ve zara-rı uzak tutan davranışlar gerekir. Şeriat ise tam da ona faydalı işlerle, zarar veren işlerini arasını ayıran, Allah’ın mahlûkatı içinde adaletini tem-sil eden, kulları arasında ışığı olan bir sistem/düzendir. İnsanları yapacakları ve bırakacakları işleri bildiren şeriat olmaksızın yaşamaları müm-kün değildir.” (Mecmuul Fetava 3/113-114)

İlim bu dini ayakta tutan iki direkten biridir, diğeri ise cihaddır. Çünkü Allah subhanehu ve Teâla şöyle buyuruyor:

“Mü’minlerin hepsinin toptan sefere çıkmaları doğru değildir. Onların her kesiminde bir gurup dinde (dini ilimlerde) geniş bilgi elde etmek ve kavimleri (savaştan) döndüklerinde onları ikaz etmek için geride kalmalıdır.” (Tevbe 122) Şunu da unutmamak gerekir; insan duyguları aklın aklı da dinin önüne asla geçirmemeli. Bilme-den din hakkında konuşmamalı ve onunla amel etmemeli. Allah subhanehu ve Teala şöyle bu-yuruyor: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardı-na düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsinden sorumludur. (İsra 36) Bu ayetle ilgi Tefsirus Sadi de şunlar geçer:

Yani hakkında bilgin olmayan şeyin arkasın-dan gitme! Aksine ne söyler ve ne yaparsan o konuda sağlam bilgin olsun. Böyle yapmadığın zaman bu, lehine de aleyhine de olmaz sanma. Aksine ‘kulak, göz ve kalbin her biri ondan so-rumludur.’ Söylediklerinden, yaptıklarından ve Yüce Allah’ın kendisine ibadet etsin diye vermiş olduğu azalarını nerede kullandığından sorguya

Page 62: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

62

çekileceğini bilen bir kula yakışan, bu sorguya cevap hazırlamasıdır ki bu da ancak onları Yüce Allaha kullukta kullanmakla, dini yalnızca ONA Halis kılmakla ve Allah’ın hoşlanmadığı şeyler-den de onları uzak tutmakla mümkün olabilir. (Tefsirus Sa’di 3. cilt sayfa 85)

Buhari ‘Sahih’indeki ‘ilim’ bölümünde şöy-le der: ’İlim söz ve amelden önce gelir. Allahu Teâla’nın ‘Bil ki Allahtan başka ilah yoktur’ (Mu-hammed 19) ayetine ilim/bilmek ile başlamasın-dan dolayı.’’

Günümüz toplumunda ise ilmin yerine ceha-let vardır. Topluma göz attığımızda önümüzde cehalet bataklığında boğulan halk kitlelerini gö-rürüz. Buhari Sahihinin ‘ilim kitabı’ bölümünün ‘ilmin kaybolması ve cehaletin zuhuru’ kısmın-da Enes radiyallahu anhu’dan şu hadisi rivayet eder: ’İlmin kaldırılması, cehaletin kökleşmesi, şarabın içilmesi, zinanın çoğalması kıyamet ala-metlerindendir. (Buhari 80)

İlmin ve âlimlerin faziletine dair birçok ayet ve hadis zikredildi. Biraz olsun ilmin Allah ka-tındaki değeri anlaşıldı. Fazileti bu kadar büyük olmasına rağmen neden ilimle uğraşanların sa-yısı az ya da neden insanlar araştırma ve öğren-me gereksinimi duymuyorlar? Çünkü bu duygu onların ellerinden alındı ve insanlar nefislerine çok tatlı gelen bir uykuya daldılar. Bugünkü in-sanlar hocalarını, abilerini, cami imamlarını vb. taklid ediyorlar ve kuran ve sünnete bakmaya gerek dahi duymuyorlar. HALBUKİ ey kardeşim Allah seni ve beni affetsin. Bir mezhebe intisabın hükmü hakkında bile alimler ihtilaf etmişlerken (İntisab: el cami fi Talebil ilmi Şerif’te geçtiği gibi: Bir kişinin belirli bir mezhebi kabullenip seçerek, yaptığı işlerde ve amellerde, sorduğu fetvalarda onun dışına çıkmamasıdır. Alimler bunun caiz görmeme, mubah veya vacip gör-me hususunda ihtilaf etmişlerdir.) bu insanlara ne oluyor ki müctehid dahi olamayan bu kişileri taklid ediyorlar. Ebu Hamid Gazali der ki: Taklit sözü hüccetsiz kabul etmektir. Taklit ne usulde ve ne de fur’uda, bir ilim yolu ve vasıtası değil-dir. (el mustafa2/387) İbnul kayyım da şunları söyler: Taklit, tüm âlimlerin ittifakıyla ilim değil-dir. (ı’lamu’l muvakkın2/169)

Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: ’İlim öğ-renmek bütün Müslümanlara farzdır’ (ibni mace rivayet etmiştir.) Şafi rahimehullah şöyle der: ’ilim öğrenmek nafile namazdan daha faziletli-dir, kim ki dünyayı istiyorsa ilim öğrensin, kim ki ahireti istiyorsa ilim öğrensin’’ farzlardan sonra

Allah’a yaklaştıran şeyler içinde ilim öğrenimin-den daha üstün bir şey yoktur (bunu nevevi el mecmuu:1/12’de zikreder.)

Yine ilim öğrenmenin farziyetine diğer bir delil ise Allah’ın şu buyruğudur: ’Eğer bilmiyor-sanız, bilenlere sorun.’ (Nahl 43) Bu konuda El Cami Fi Talebil İlmi Şerif kitabında şunlar geçer: Alimler vacip olan şeri ilimlerin ikiye ayrıldığı ko-nusunda ittifak etmiştir.

Birincisi: Farzı ayn olanlar: Bu bütün mü-kelleflerin (yani yetişkin ve aklı başında olan) öğrenmesi gereken ilimlerdir. Bu ilmi öğrenme-den mükellef, yerine getirmek zorunda olduğu vacipleri eda edemez. Farzı ayn olan ilimde ikiye ayrılır:

1) Başlangıç olarak her Müslümanın öğren-mesi gereken. Bu sürekli tekrarlandığı için ikiye ayrılır.

a) Genel kısım: bunu ‘genel ayni vacip’ola-rak isimlendiririz. Bütün mükellefler buna katı-lır. İstisnasız her birinin bilmesi gerekir. Mücmel iman, taharet, namaz, oruç, helal, haram gibi.

b) Özel kısım: Bunu ‘özel ayni vacip’ olarak isimlendiririz. Bu sadece bazı mükelleflere va-ciptir. Gerek yerine getirmedeki güçlerine göre, gerekse de kendi tercihleri ile herhangi bir işe başlamaları dolayısı ile. Nikah ve ticaret gibi. Gerekse de vacibi yerine getirmek zorunda olan ya da mübah işlerle ilgilenen (nikah, ticaret gibi) kişi bunun hükümlerini öğrenmek zorundadır.

2) Başlangıçta Müslümanın öğrenmesi gere-ken şeyler: Nadiren meydana gelen durumlar bu kapsamdadır. Meydana geldiği zaman öğrenilir ya da hükmü sorulur, ya da meydana gelmesi beklendiği zaman. Bu tür konulara ’nevazil’ adını veriyoruz.

İkincisi: Şer’i ilimlerin farz-ı kifaye olan-ları: İslam ümetinin bütün eğitiminde ve hıf-zında gereken şeydir. Eğer bunu bazıları yeterli ölçüde yerine getirirse bu kişiler yaptıkları bu işin sevabını ve faziletini alırlar. Günah herke-sin üzerine (‘üzerinden’ olabilir ciltte bu şekilde ‘üzerine’ yazıyor) düşer. Eğer hiç kimse yeterli ölçüde yerine getirmezse herkes günahkar olur. Bu ilim dinin ikamesi için Müslümanlara kesinlik-le gerekli şeri ilimleri içerir. Kuranı kerimin bü-tününü, hadis ilimlerini ve ravileri ezberlemek, fıkıh, usul, icma, hılaf, dil, sarf, nahiv. (el Cami fi Talebil İlmi Şerif 1.cilt sayfa 53-54)

Farzı ayn bilindiği gibi her mükellefin yapması gereken farzdır. Bu ilimle ilgili alimlerin tarifleri

Page 63: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

KASIM 2014 / Sayı 186

63

şunlardır: Şafii’nin farzı ayn tarifi şöyledir: ’Ce-haleti aklına galip gelenlerin dışında baliğ olan herkese farz olan herkesin bildiği ilimdir. ’Beş vakit namaz, Allah’ın azze ve celle ramazan orucunu insanlara farz kılması, gücü yetenlerin haccetmeleri ve mallarının zekâtını vermeleri, Allah azze ve celle’ nin insanlara zinayı, öldür-meyi, hırsızlığı ve içkiyi haram kılması ve bu manadaki mükellefin bilmekle, akletmekle, ma-lından ve canından vermekle, yükümlü tutuldu-ğu haram kılınan şeylerden korunmaya yetecek olan şeylerdir. (şafi er risale 357) Abdullah İbni Mübarek’in rahimehullah farzı ayn tarifi: ’”Her-kesin kendi durumu ile ilgili cehaletin caiz olma-dığı konuları öğrenmesi farzdır.’

İbni Teymiyye’nin rahimehullah farzı ayn ta-rifi: Herkesin Allah azze ve celle emirlerini ve yasaklarını öğrenmesidir. Çünkü bu herkesin üzerine farzdır. (Mecmuul Fetava 28/80)

Özellikle şunu belirtmeliyim ki tevhidin kısım-larını ve sıhhat şartlarını bilmek ve İslamı bozan şeyleri bilmek genel ayni vacip olan ilmin kap-samına girer. Bunu burada zikretmemin sebebi toplumda insanların çoğunun bundan habersiz olmasıdır. Hatta hidayet bulmuş kardeşlerimizin bile bu konularda eksikliği özellikle de esma sıfat tevhidinde Ehli Sünnete uymayan görüşleri var. Bunun yeri burası değil fakat bunların iyi araştı-rılması bilhassa güvenilir ehli sünnet âlimlerinin kaynaklarından araştırılması gerekir. Şeyh Şen-kıti rahımehullah şöyle der: Bilgi edinme gücüne sahip olup da ihmalkâr davranan kimse ve in-sanların görüşlerini, Allah’ın vahyinde bildirmiş olduğu şeylerin önünde tutan kimse, mazeret

sahibi olmayan kimsedir. (Şenkıti Edvaul Beyan 7/554-555)

Din nasihat olduğundan dolayı benim özellik-le genç kardeşlerime nasihatım hadlerini bilme-leridir. Şu iyi bilinmelidir ki birkaç kitap okunup da âlim olunmaz. Sadece şeytan onunla dalga geçer. Zaten ilim alimlerden öğrenildiği gibi ki-taplardan öğrenilmez. Kitaplardan da ilim öğre-nilir ama bu asla bir âlimin dizinin dibinde alı-nan ilimle eşit olmaz. Yine el Cami fi Talebil İlmi Şerifte: ‘ilimde asıl olan alimlerden şifahi olarak almanın delilleri’ başlığı altında şunlar geçer: “Bunun delili Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve-sellem cebrail (a.s)’dan (ALLAH’TAN) ÖĞREN-MESİ olmasıdır. Sonra sahabe Rasûlullah’tan (sav), tabiun da sahabeden öğrenmiştir. Daha sonra ilim (kitap ve sünnet) her nesilden bir son-rakine eğitim ve dinleme yoluyla aktarıldı. Öyle ki konuşurken (bize haber verdi) (bize anlattı) ifadelerini kullanıyorlardı. Böylece Müslümanla-rın ilimlerinin senetleri sahabeye, Rasûlullah’a (sav), cebrail (a.s) ve Allah azze ve celleye uza-nıyordu.’’

Şafii rahimehullah şöyle demektedir: ’’Ben sayfaları sayfanın sesini işitmemesi için Malikin yanında hürmetten sessizce açıyordum’’

“Bu makalede büyük oranda el cami fi talebil ilmi şeriften yararlandım. Allahtan bunu yazan şeyhin ilmini arttırmasını dilerim. Allah’ım seni hamdinle tesbih ederim. Senden başka ilah ol-madığına ancak senin gerçek ilah olduğuna şa-hitlik ederim. Senden bağışlanmayı ister tevbe eder sana yönelirim.’’

Page 64: Genç Birikim’dengencbirikim.net/dergi_arsivi/genc_birikim_186_sayi_kasim... · 2014. 12. 10. · GENÇ BİRİKİM 4 mişlerdir.2 Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi

GENÇ BİRİKİM

64

Çağdaş terimler kullanıyorumModern katliamların ilkel dünya liderlerine,Pentagon karar veriyor Hangi çocuğun ne kadar yaşayacağına…Ve Tel Aviv’de alınan kararlar belirliyorFilistin’de yaşayacak insanların sayısını…

Çağdaş terimler kullanıyorumDemokratik fikirlerin korkak dünya liderlerine,Hiç düşündü mü ABDBir insanın son sözü ne olabilirdi ölmeden önce?

Çağdaş terimler kullanıyorumAğzı bayat vaatlerle dolmuş dünya liderlerine,Öldürdüğünüz insanların intikamını alacaklar,Çoktan düştüler ana rahmine…

Çağdaş terimler kullanıyorumZırhlı sarayların altın tahtlı krallarına İdeoloji savaşlarınız açlıktan öldürdü Afrika’yı,Şimdi Afrika’daAçlıktan kemikleri üşüyor çocukların.Ve Ortadoğu’yu kana buladınız,Kanı en çok Ortadoğu’da akıttınız…

Çağdaş Terimler

Mehmet ADIGÜZEL