20

Fecir 28. Sayı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

İstanbul Üniversitesi öğrencileri tarafından çıkartılan üniversite bülteni.

Citation preview

Page 1: Fecir 28. Sayı
Page 2: Fecir 28. Sayı

Gel ey Muhammed; bahardır;dudaklar ardında saklı

aminlerimiz vardır...

Page 3: Fecir 28. Sayı

Fecir, İstanbul Üniversitesi öğrencileri ta-rafından çıkartılan üniversite bültenidir.

Editör: Mehmet Yaroğlu Yazı İşleri: Ömer Sirkeci, Eyüp Sami Yavaş, Halid Durmuş, Yu-nus Tatlı, Usame Ceran Tasarım: Bilal Turan.

İletişimWebsite: www.fecir.orgE-Mail: [email protected]

facebook.com/dergimfecir

twitter.com/dergimfecir

Websitemizekarekodu okutarakulaşabilirsiniz.

Bismillahirrahmanirrahim

Alemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun. Pey-gamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) ‘e ve ashabının hepsine salat ve selam olsun.

Kapitalizmin getirisi hep kazan hep harca hırsının insanları sardığı bugünlerde, mana-ya yönelik bir takım soruların sorulması ge-reklidir. Dünya niçin var? Biz niçin burada-yız? İmtihan nasıl olur? Yaptıklarımızla kime layık olmaya çalışıyoruz? Rol model olarak seçtiklerimiz kimler? Kimlerle haşır neşiriz? En çok sevdiklerimiz kimler?

Samimi bir şekilde bu sorulara cevap veril-diğinde ne yazık ki ortaya gayet renkli fakat bu fâni dünyada kalacak cevaplar verildiğini göreceğiz. Yarın hesap gününde kimlerle haşrolunacağımızı unutmayıp, kendimizden başlayarak uyaralım ki: Ey İnsan! Seni kimin neyden yarattığını unutma; bu Dünya’da va-roluş amacını kendine sor; “Kişi, sevdiğiyle beraberdir.” hadis-i şerif’ini kendine düs-tur edin; hareket ve davranışlarında ölçün, “millet ne der?” değil, “Allah (c.c.) ne der?”, “Peygamber (s.a.v.) razı olur mu?” olsun.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in sünnetine bağlılık konusunu işlediğimiz bu sayının hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hakk’tan niyaz ederiz. Selametle.

fecre dair

Page 4: Fecir 28. Sayı

Gündem Dünya

Myanmar Hükümeti Arakanlı Müslümanlara yönelik tüyler ürpertici katliamını tüm dünyanın gözü önünde sürdürmektedir. Arakan’da Müslümanlara ait ibadethane,

okul ve evler içinde insanlar varken kundaklanılmakta ve yakılmaktadır. En son Yangon şeh-rinde Müslümanlara ait bir okul yakılarak 13 çocuk şehit edilmiştir.

Geçtiğimiz dönemde vahşet doruk noktasına ulaşınca artan tepkiler üzerine Myanmar Hü-kümeti ile diplomatik temas sağlanmış, konunun üzerine gidiliyor gibi yapılmış ve bir müd-det Arakan katliamı unutturulmaya çalışılmıştır. Ancak sosyal medyaya vahşet görüntüleri düşmeye devam etmektedir. İnsani yardım kuruluşları ve Arakanlı Müslümanların temsilci-leri de bu görüntüleri doğrulamaktadırlar.

Öte yandan 110 binden fazla Arakanlı Müslüman çatışmalar nedeniyle yerlerinden edilmiş durumdalar. Muson yağmurların yaklaştığı bir dönemde bu kadar insanın güvenli bir barın-ma imkanından mahrum oluşu da endişe vericidir. Yakılarak öldürülmekten kaçan insanlar şimdi boğularak ölme tehlikesiyle karşı karşıyalar. Çünkü bölgede yağışlarla birlikte şiddetli seller ve taşkınlar yaşanmaktadır.

Diğer taraftan Bangladeş’in Arakanlı Müslüman mültecileri kabul etmemesi ayrı bir insan-lık suçudur. Bu ülkenin yöneticilerinin takındıkları tavır evrensel insanlık değerleri ile bağ-daşmamaktadır. Zaten sadece inançlarından dolayı Cemaati İslami’nin 91 yaşındaki lideri Gulam Azam’ın ve arkadaşlarının idamla yargılanması, süreci protesto eden halka karşı öl-dürmeyle sonuçlanan şiddet uygulaması da Bangladeş yönetiminin nasıl bir zihniyete sahip olduğu göstermektedir.

Bangladeş Müslümanlarının öncü isimleri ve Müslüman birçok bilim adamı Bangladeş’te halan tutuklu bulunmaktadır. Arakan ve Bangladeş’te Müslümanların eş zamanlı olarak baskı ve zulümlere maruz kalması elbette küresel sistemin efendilerinin bilgisi dahilinde ve gözleri önünde olmaktadır.

Arakan ve Bangledeş’te Zulüm Devam Ediyor

4|fecir Nisan 2013

Page 5: Fecir 28. Sayı

Türkiye’nin önde gelen mütefekkirlerinden Sezai Karakoç, gündeme ilişkin çarpıcı de-ğerlendirmelerde bulundu. İsrail’in Türkiye’den dilediği özüre ilişkin ‘Olay böyle de-

ğildir’ diyerek perde arkası güçlere dikkat çekti. Hükümetin Suriye’de yaşananları ilişkin takındığı tutumu da eleştiren Karakoç ”Suriye de insanlar birbirini kırarken; Hükümet halkı, halktan bir kısmı diğer insanları kırarken, bizim bir tarafa yardımcı olmamız değil, bizim bütün bu problemleri yaşayan halkları kardeş bilip neden bu duruma düşüyorlar diye endişelenmemiz, bunu bir tek silah bile ateşlenmeden nasıl çözeriz diye düşünme-miz gerekmektedir. Aynı şey Irak için Afganistan için söz konusudur.” şeklinde konuştu.Yeni süreçlerde dış etkenlere dikkat çeken Karakoç ‘Sonuç Türkiye’nin parçalanmasıdır’ dedi. Medyanın içinde bulunduğu durumu da işaret eden Karakoç, “Hükümetten farklı dü-şünenler ‘ihanet’ ve ‘savaş tamtamcılığı’ ile itham ediliyor” değerlendirmesinde bulundu.

Sezai Karakoç’tan Tarihi Uyarılar

Bediüzzaman Said-i Nursi’nin Ebediyyete İrtihalinin 53. Seneyi Devriyesi

Bediüzzaman Said Nursî, 1878’de Bitlis vilayetine bağlı Hizan ilçesi Nurs köyünde dün-yaya geldi. Çocukluğunda çevresindeki medreselerde eğitim gördü. Kendisinde gö-

rülen harikulade zeka ve hafıza sebebiyle önceleri Molla Said-i Meşhur diye tanındı. Daha sonra “Zamanın Harikası” anlamında “Bediüzzaman” ünvanıyla şöhret buldu. 1. Dünya Savaşı yıllarında doğu cephesinde gönüllü alay komutanı olarak hizmet etti. Sa-vaş esnasında yaralanıp 2,5 yıl Rusya’da esir kaldı. 1917’deki Bolşevik İhtilali esnasında-ki kargaşadan yararlanıp esaretten kurtuldu. Dönüşte, Genelkurmay’ın kontenjanından Osmanlı’nın en üst düzey dinî danışma merkezi olan Dar-ül Hikmet-il İslamiyye’de görev yaptı. İngilizlerin İstanbul’u işgali yıllarında onların aleyhinde Hutuvat-ı Sitte adıyla bir risale neşretti. Anadolu’da başlatılan İstiklal mücadelesine destek verdi. Bediüzzaman Said Nursi, 23 Mart 1960’ta Hakk’ın rahmetine kavuştu. Risale-i Nur Kulliyatının müelli-fi Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi’yi ebediyete irtihalinin seneyi devriyesinde rahmet-le anıyoruz. O’nun yolunu tavizsiz bir şekilde sürdürenlerin Allah Teala yardımcısı olsun.

5|fecir Nisan 2013

Gündem Türkiye

Page 6: Fecir 28. Sayı

Gündem Üniversite

Anadolu Gençlik Derneği İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü öğrencileri 21 Mart per-şembe günü saat 13:00′da Beyazıt Meydanı’nda Cuma Namazı Vaktine ders ve sınav

konulmaması için yapılan imza kampanyası neticesinde basın açıklamasında bulundular.Yapılan basın açıklamasında imza kampanyasını geçen sene de gerçekleştirdiklerini ve toplanan imzaları üniversite rektörlüğüne teslim etmelerine rağmen herhangi bir ne-tice alamadıklarını belirten öğrenciler, bu sene topladıkları 3000’ne yakın imzayı Yüksek Öğretim Kurulu’na teslim edeceklerini ifade ettiler. Öğrenci arkadaşlarımızın bu konu-da duyarlı olmalarını ve bu mağduriyetin biran evvel son bulmasını temenni ediyoruz.

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fa-kültesinde faaliyetlerini yürüten

İlim ve Medeniyet Kulübü çalış-malarına son sürat devam ediyor. Mart ayı içerisinde gerçekleştirdi-ği ve yoğun katılımın olduğu kon-feranslarla büyük bir teveccühe mazhar olan İlim ve Medeniyet Kulübü vize haftasından sonra konferans serisine kaldığı yerden devam edecek. Kulübün mart ayı içerisinde gerçekleştirdiği konferanslar şunlar:

Bereketli Bilgi : İlim / Nureddin YıldızEfendimiz’i (s.a.v) Sahebe Gibi Sevmek / Muhammed Emin Yıldırımİlim Kimden Alınır ? / Mufti Muhammed b. Adem el-Kevseri

Cuma Namazı Vaktine Ders ve Sınav Koyulmasın

İlim ve Medeniyet Kulübü Konferans Serisi

6|fecir Nisan 2013

Page 7: Fecir 28. Sayı

7|fecir Nisan 2013

Resul Çiftci Deneme

Güllerin Efendisi’nden Roma’nın Fethi’ne

Bizler Allah’a iman eden, onun helal dediklerine helal, haram dedikleri-

ne haram diyen aciz kullarız. Rabbimiz bize emir ve yasaklarını, nasihatlerini, bizler için ibret teşkil eden kıssaları içe-risinde barındıran bir kitap göndermiştir. Bu kitabın her bir ayeti biz Müslüman-lar için kanun niteliği taşımakta, O’nun koyduğu hükümler dinin ana kaynağı olarak kabul edilmektedir. Bu kitap gel-diği çağdan, kıyametin kopacağı güne kadar biz Müslümanların asla vazge-çemeyeceği bir hayat rehberi olmakla beraber, hakkın ve batılın birbirine ka-rışmaması için Cenab-ı Hakk’ın bizlere gönderdiği yüce mesajlar topluluğudur. Allah Teâlâ; emir ve yasaklarını bizlere anlatmak, ilahi mesajının insanlar tara-fından daha iyi anlaşılmasını sağlamak ve her şeyden öte onun yaşanabilirliğini göstermek için âlemlere rahmet olarak peygamber göndermiştir. Gönderilen bu peygamber, vahye tabi olduktan kısa bir süre sonra Kur’anî bir hayat sürmek için Mekkeli müşriklerin işkencelerine, Taifli akrabalarının taşlarına, saymakla biti-

remeyeceğimiz sıkıntılara maruz kalmış ve bunlara karşı sabretmiştir. Bu çile yol-culuğunun amacı Allah’tan aldığı vahyi diğer insanlara ulaştırmak, onun tarifi üzerine ciltlerce kitap yazılan cehenne-min ateşinden kurtarmak ve hidayete erdirmek için uğraşmaktı.

İlk tebliğin muhatabı olan Hatice an-nemiz ona inanmış ve Allah’a iman et-miştir. Bu halka birer birer, onar onar, kabile kabile genişlemiş ve yaşadığımız dünyada milyarları bulmuştur. İslam dini yayılmaya başladığı günden itiba-ren zafer üstüne zafer kazanarak önce Arap yarımadasına, sonra Şam ve Mısır topraklarına derken yaşadığımız coğraf-

Rabbimiz bize emir ve ya-saklarını, nasihatlerini, bizler için ibret teşkil eden kıssaları içerisinde barındıran bir kitap

göndermiştir.

Cuma Namazı Vaktine Ders ve Sınav Koyulmasın

Page 8: Fecir 28. Sayı

8|fecir Nisan 2013

Güllerin Efendisi’nden Roma’nın Fethi’ne

yaya kadar ulaşmıştır. İnsanların şirkin bataklığından kurtulup, Allah’a kul olma-larını ve İslam’ın nuruna bürünmelerini isteyen bir rahmet peygamberine sahip olmamız bizim en büyük avantajımızdır. Gündüzleri kapı kapı gezip tebliğ vazife-sini yapan, geceleri ise sabahlara kadar insanların hidayete erişmesi için Rabbi-ne ağlayan bir peygamberin ümmetiyiz.

Biz Müslümanlar olarak peygamberimizi çok seviyoruz, daha doğrusu sevdiğimizi söylüyoruz. Ona âşık olduğumuzu söylü-yor, onun için özel gün, gece ve haftalar düzenliyor, o haftalarda kurgulanan ma-nevi atmosfer içinde ona olan sevgimizi depreştiriyoruz. O’nun için rahmet pey-gamberi, hoşgörü insanı, sevgi kaynağı diye naatlar, şiirler yazıyoruz. Peki, Pey-

gamber Efendimiz (s.a.v) ’in bizden iste-diği bu mu? Bunu hiç kendimize soruyor muyuz? Bunu bir sorgulayalım, âlemlere rahmet olarak gönderilen o yüce insan bizden ne istiyor diye bir düşünelim. Bu soru ilk bakışta basit bir soru olarak görünse de özünde beynimizde şim-şekler çakacak, yüzümüz kızaracak ve ‘’ben ne yapıyorum?’’ sorusuyla bizi baş başa bırakacak bir sorudur. Çünkü biraz araştırdığımız zaman onu bizden çok seven birileriyle karşılaşacağız. Onlar ki Peygamber Efendimiz (s.a.v) ‘e “Anam babam sana feda olsun ya Rasûlullah” diyerek, analarını babalarını arkalarına atıp Peygamber (s.a.v) ‘i onlara tercih etmişlerdi. Samimi söylemlerini sadece sözde bırakmayıp kendi ebeveynleri-ni dahi geride bırakarak ebedi cenneti yaşayabilmek için dünya ölümüne koş-muşlardı. Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir şey emrettiğinde “ya Rasûlullah işim var, çocuğum hasta, hurmalar bekler” tarzında hiçbir cevap vermeyip aksine “lebbeyk ya Resûlullah” demişlerdi. Sa-vaş esnasında bile ona zarar gelmesin diye onun etrafına etten duvarlar ör-müşlerdi. Sevgi kelimesini bizlere tam anlamıyla öğretecek nice işler yaptılar. (Allah onlardan razı olsun).

Page 9: Fecir 28. Sayı

Güllerin Efendisi’nden Roma’nın Fethi’ne

9|fecir Nisan 2013

Öyle bir çığır açtılar ki, bizim hayretle baktığımız, her zaman imrendiğimiz bir çığır oldu, ama imkânsız olmayan bir çı-ğır… Bu kadar sevmenin başında sağlam bir iman, bu imanın özünde Allah’a olan kayıtsız şartsız teslimiyet vardı. Çünkü Allah, Nisa suresinin 80.ayetinde “Kim Rasûle itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur...” buyurmaktadır. Peki, bu sevgi sadece Ashab-ı Kiram’a mı ait, yani biz onlar gibi sevemez miyiz? Ona olan sev-gimizi nasıl ifade etmeliyiz? Sevgimizde samimiysek bunu nasıl belgeleyeceğiz? Evet, eğer böyle bir sevgi iddiamız varsa bu sevginin önceliklerini belirlemek zo-rundayız.

Öncelikle en baştan bir sayfa açıp, iman edenin çok ama teslim olanın az olduğu bir toplumda Allah’ın Rasûlünün (s.a.v) bize bıraktığı yüce mirasa kayıtsız şart-sız teslim olmalıyız. Bu teslimiyetimiz Hz.Ebûbekir (r.a) ‘in teslimiyeti gibi “Sen ne diyorsan doğrudur, ya Rasûlallah” boyutunda olmalı ve sahabelerin tes-limiyeti hedef olmalıdır. Öyleyse hep beraber sevgi anlayışımızı yeniden göz-den geçirelim. Onun kılıcıyla gösterdiği Roma’yı hayal meyal etmek için değil, mübarek fetih için çalışalım. O’nun

Güllerin Efendisi’nden Roma’nın Fethi’ne

gösterdiği Konstantiniyye’i tekrar fethe hazırlanalım. O’nun sözlerini, peşinden gidilecek en yüce hedef olarak bilelim. Emanet hukukuna riayet ederek onun bize bıraktığı o mukaddes değerlere, Kur’an ve Sünnet mirasına sımsıkı sa-rılalım. Sevgimiz sadece bedene değil, bedenden öte davaya varmalıdır. Eğer onun düşündüğünü düşünmeden, onun amacını amaç olarak kabul etmeden sevgi iddiasında bulunuyorsak, şüphesiz ki bu iddia kuru bir safsatadan ileri ge-çemeyecektir. Onun sünnetini olmazsa olmaz olarak beynimize kazımalı, onun sözlerinin önüne hiç bir ideolojiyi ve hiç bir felsefi akımı geçirmemeli, bunların hepsini bâtıl fikirler olarak görmeliyiz.

Ey Müslümanlar! Yaşama gayemiz olsun O’nun söylediklerini anlatmak, Mekke sokakları gibi görelim üniversite koridor-larını, ebedi kurtuluş için bir kapıyı beş defa çalalım ve teslimiyete çağıralım kar-deşlerimizi.

Allah Teâlâ, Peygamber Efendimiz(s.a.v) ‘i yürekten sevmeyi ve bu sevginin kar-şılığını ödemeyi bizlere nasip etsin inşal-lah. Amin!

Page 10: Fecir 28. Sayı
Page 11: Fecir 28. Sayı
Page 12: Fecir 28. Sayı

12|fecir Nisan 2013

Portre Mehmet Yaroğlu

Rasulullah’ın (s.a.v) Gençleri

Allah’a ve O’nun elçisi Resul-i Zişan Efendimiz (s.a.v) ‘e iman edip, İslam

ile şereflenen kutlu bir genç... Yaratılış gayesinin sırrına mazhar olan, Allah Ra-sulü (s.a.v) ‘in izinde yürüyen, yüce bir davanın ve ulvi bir hakikatin müdafisi mübarek zat... Çileli ve meşakkatli ha-yatını iman ve cihat şuuruyla geçiren, bugün bizlerin yoluna ışık tutan ve biz-lere rehberlik eden gökteki yıldızlardan bir yıldız... Muhaddis, müfessir, fakih ve mücahid bir sahabe... Abdullah İbn Me-sud (r.a)…

Abdullah İbn Mesud’un iman ettiği gün-lerde Mekke müşrikleri Müslümanlara olan baskılarını her geçen gün artırıyor-du. Allah Rasulü (s.a.v) ve Ashabı Kiramı da ibadetlerini gizli yapmak zorunda ka-lıyorlardı. Bir gün Rasulullah (s.a.v): “Ar-tık İslam açıktan tebliğ olunacak. Çileler meşakkatler artacak, iman imtihanı daha şiddetli bir hal alacak, daha çok şehit ve-receğiz. Şimdi kim Ka’be-i Muazzama’ya gidip cümle küffarın karşısında, ölümü de göze alarak, İslam’ın nurlu sesini

duyuracak? Bu açıktan daveti ilan ede-cek?” buyurdular. Abdullah İbn Mesud (r.a): “Ben ya Rasulullah!” diye atıldı. Rasul-u Ekrem (s.a.v) : ‘’Sen henüz çok küçüksün olmaz.’’ buyurdular. Abdullah İbn Mesud (r.a) artan bir heyecan ile : ‘’Ben ya Rasullulah (s.a.v)! Ne olur beni bu vazifeden azat etme!” diye yalvardı. Efendimiz (s.a.v), mütebessim bir çehre ile “peki” buyurdular. Abdullah İbn Me-sud (r.a), Mekke müşriklerinin kendisine edeceği hakaretlere ve yapacağı eziyet ve işkencelere aldırmıyordu. Kendisini koruyup, himaye edecek bir aileye dahi sahip değildi. Ancak iman ateşiyle yanıp tutuşan yüreği, bütün küffarı ve ölümü karşısına alacak cesareti ile yürüyordu. Ashab-ı Kiram’ın hayranlık dolu bakışları eşliğinde küfre meydan okumaya, Tev-hid sancağını yükseltmeye, hakkı hay-kırmaya yürüyordu. Abdullah İbn Mesud (r.a) bütün Mekke müşriklerini karşısına almış, o mübarek sesiyle ‘’Rahman Su-resini’’ okumaya başlamıştı. Kendisine kin ve nefret dolu bakışlarla ağızlar do-lusu küfür eden müşriklere aldırmadan

Page 13: Fecir 28. Sayı

13|fecir Nisan 2013

huşu içinde Rabbinin ayetlerini okuyor-du. Mekkeli müşrikler genç sahabenin üzerine çullanmış, acımasızca dövmeye başlamışlardı. O mübarek sahabe maruz kaldığı eziyetlere aldırmıyordu, yüzünde tatlı bir tebessüm belirmişti. Daha sonra yediği darbelerin etkisiyle yere yığıldı. Ayağa kalkıp Rasulullah (s.a.v) ‘in yanına geldiklerinde vazifesini yerine getirmiş olmanın verdiği huzurla ve yüzündeki o tatlı tebessümle : ‘’Ya Rasulullah (s.a.v)! Eğer sizi mutlu edecekse, sizin mahzun gönlünüzü bir an olsun teselli edecekse, ben bu işi her zaman yapmaya hazırım.’’ diyordu. Abdullah İbn Mesud (r.a) bu ağır imtihanı verdiğinde henüz 12 ya-şındaydı. O imtihanını en güzel şekilde vermiş ve Rasullah (s.a.v)’in övgüsüne mazhar olmuştu. Ömrünün sonraki yıl-larını da İslam davasına adamış ve Hz. Osman’ın hilafeti döneminde vefat et-miştir. O Rabbine olan vazifesini layıkıyla yerine getirmişti. Ölüm O’nun için hasre-te son verme, sevgiliye kavuşma vaktiy-di. Rabbim şefaatine nail eylesin.

Asırlar evvel bu kutsal dava nasıl Ab-dullah İbn Mesudların (r.a) omuzların-da yükseldiyse bugün de biz Müslüman gençlerin omuzlarında yükselecektir. O

kutlu sahabe dün nasıl azgın ve sapkın Mekkeli müşriklerin karşısına çıkıp on-ların putlarını reddedip, güç ve kudretin Allah’a, Rasulüne ve müminlere ait oldu-ğunu ilan ettiyse; bugünün Müslüman yürekleri olan bizler de Washington’un, Tel Aviv’in, Brüksel’in tanrılarını ve ide-olojilerini reddedecek, egemenliğin ka-yıtsız ve şartsız Allah’a ait olduğunu ilan edeceğiz.

Ve sana sesleniyorum bugünün Ebu Cehil’i olmakta ısrar eden, her fırsatta İslam ve Müslümanlara saldıran zalim ve zavallı. Mukaddesatımıza her saldır-dığında karşında daima İslam davasının yılmaz ve sarsılmaz savunucuları olan bugünün Abdullah İbn Mesudlarını bu-lacaksın. Ve bil ki eğer bu batıl davadan vazgeçmezsen sonun Ebu Cehil’in sonu gibi olacak.

‘’Kafirlere de ki: Yenileceksiniz ve cehen-neme sürüleceksiniz.’’

Ne Mutlu ! Rabbine kul, davasına er olanlara..

Ne Mutlu ! Rasullah (s.a.v)’in ve Ashabı-nın yolundan gidenlere..

Rasulullah’ın (s.a.v.) Gençleri

Page 14: Fecir 28. Sayı

14|fecir Nisan 2013

Tek kişiye mi aittir?Özgürlük;Özgünlük mü demektir?Kafayı sıyırmak;Ne kıyametNe AtomEldekini yitirmek.

ŞimdiÇuvaldız meydanda;Yalnız -kalan kim? -bırakan kim?Vurulurken -vuran kim?Biri onu;Üçü seni gösterirİşaret ederkenParmakların,Doğru söyledi.

Artık zamandan,Yitik insandan,Ne umutNe ışık var,Gidenler gitmişKalanlar sağ değil.

Bu zaman bâtıl gitti,Görenler geçip gitti,Kırdılar ayağını -kuşun kanadını;Özgürlük suçCezası idam.

Aksa’daKanımız aksa daÇıt yokKalan sevgi;“Kuşlar penceremde,Şimdi tenceremde”Elde kalan;Suçlu falan,İğne yeter Çuvaldız yalan…

Derviş ÇETİNKAYA

FİLİSTİN SUÇLUSU

Page 15: Fecir 28. Sayı

15|fecir Nisan 2013

Emre Eşref Koçak Deneme

Ahir Zamanda unutulan/unutturulan Sünnetler

Bilindiği gibi dinimizde kaynak alınan unsurlar Kur’an, sünnet, icma ve kı-

yastır. Kur’an-ı Kerim Allah (c.c) tarafın-dan indirilen, bize en temel çizgilerimizi çizen, tabiri caizse bir devlette anayasa unsuru taşıyan bir kaynaktır. Kur’an-ı Kerimin çizdiği bu kırmızı çizgiler doğrul-tusunda, Müslümanlar hal ve hareketle-rini tayin ediyor, Allah’ın bu yüce kitap-ta çizdiği çizgileri aşmamaya çalışıyor. Ancak nasıl anayasada devlet ve insan hayatının düzenlenmesine ilişkin bütün kurallar yer almıyorsa, sadece temel ku-rallar yer alıyorsa, Kur’an-ı Kerim’de de İslam’ın temel kuralları yer almaktadır.

Bu sebeplerden dolayı ikinci kaynağımız olarak sünnet geliyor. Peki, neden sün-net? Neden bir Peygambere, bir rehbere ihtiyaç duyuyoruz? Çünkü Allah’ın (c.c) indirdiği bu kitabı okuyup bize öğrete-cek, bize anlatacak bir rehbere bir ne-biye ihtiyaç vardır ki o nebi Muhammed Mustafa (s.a.v) dir. Bugün bazı insanlar ne yazık ki sünnetlerden habersiz du-rumdadır. Hâşâ sünnetin çok da önemli

olmadığını düşünmektedirler. Peygam-ber Efendimiz (s.av) ‘in rehberliği ile il-gili bir örnek vermek gerekirse; Kur’an-ı Kerimde Allah namazı emretmiştir ama nasıl kılınacağını beyan etmemiştir. O zaman ne yapacağız? Nasıl namaz kıla-cağız? Kafamıza göre namaz kılamayız değil mi? O halde bir rehbere ihtiyacı-mız vardır, Allah’a kulluk etmekte örnek alabileceğimiz, nasıl ibadet edeceğimizi gösterecek bir rehber.

Başka bir örnekle; Kur’an-ı Kerimde 24 kere zikir 45 kere de tesbih lafzı geçmek-tedir. Tesbih nedir zikir nedir? Bunların nereden bilebiliriz ki? Allah-u Teâlâ tes-bih diyor ama anlamayız ki. Yine burada Resul-ü Zişan Efendimiz (s.a.v) bize tes-bihin, zikrin ne olduğunu, nasıl yapıldı-ğını ve günde kaç kere yapıldığını anlatı-yor. Ötesi var mı?

Peki, Sünnet nedir? Resulullah Efendi-miz (s.a.v) ‘in günlük yaptığı hal, hareket, konuşmadır. Sünnetleri tatbik etmek de bir ibadettir. Evet, Sünnetleri tatbik et-

Page 16: Fecir 28. Sayı

16|fecir Nisan 2013

Ahir Zamanda unutulan/unutturulan Sünnetler

mek (taklit etmek) bir ibadettir. Allah Teâlâ buyurmuyor mu “Kim Peygambe-re itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa, 80) başka bir ayetinde “Peygam-ber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının.” (Haşr, 7)

Müslümanlar Efendimizin sünnetleri-ni terk edip, yabancı artist, müzisyen gibi gayrimüslimleri taklit ediyorlar ve buna da “modernlik”, “çağdaşlık” diyorlar. Sünneti terk etmeyi de pek önemsemiyorlar. Hatta Namaz kılan, “Muhafazakâr” geçinenler bile Sünneti terk edip, gayri-Müslimlere özeniyorlar. Hâlbuki Kâinatın Efendisi (s.a.v) demi-yor mu “Kişi sevdiği ile beraberdir” diye. Peki, sen Müslüman olarak, Peygambe-rini mi daha çok seviyorsun, yoksa o gay-rimüslimi mi? Eğer gayrimüslimi daha çok seviyorsan, o zaman imanında bir sıkıntı vardır. Eğer Peygamberi daha çok seviyorsan o zaman neden onu değil de gayrimüslimi taklit ediyorsun?

Sünnetlerin önemi için başka bir ko-nuya değinirsek; Peygamber Efendimi-zin şu hadisi var “Kim fesat zamanında (sünnetlerin uygulanmadığı zamanda) sünnete sarılırsa, yüz şehidin ecrini ka-zanır”!

Son olarak bir konu üzerinde daha du-racağım İnşallah. Örneğin, arabanın te-kerliğindeki bir sibop, aslına bakılırsa bir sibop hiçbir şeydir, önemsizdir. Sibop ol-madığında, arabanın tekerliğinin havası, yavaş yavaş iner. Belli bir zaman sonra tekerlekte hava kalmaz. Ondan sonra süratle gidince arabanın tekerliğinde hava olmadığı için araba takla atar!

İşte sünnetleri terk etmek, daha son-ra vacipleri, daha sonra da farzları terk etmeye yol açar. Farzlar gittikten sonra mü’min amelsiz kalır. Amelsiz mü’minin Cennete girmesi çok zordur. Günümüz-de bir de insanlar; “Ya bu kadar ayrın-tılı düşünme, bu kadar ayrıntıya girme” gibi sözler söylüyorlar. Onlara verilecek en iyi cevap, “Madem bu kadar ayrın-tılı düşünmeyeyim, Allah’a olan aşkım-da bir sınır koyayım diyorsun, o zaman sende anne veya babana olan aşkında, sevginde de sınırlı ol, onlara fazla düş-kün olma” şeklinde olabilir. Bu yüzden inşallah sünnetleri unutmayalım, sün-netlere sarılalım ve bunun önemini, Ahir Zamanda herkese anlatalım.

Selam ve Dua ile.

Page 17: Fecir 28. Sayı

17|fecir Nisan 2013

Bir hadisin müjdelediği yolda Orta Asyadan kopup gelen ve o müjde ışığında devlet kuran o yolda çağ açıp çağ kapatan, Peygamber Efendimizin(sav)izini takip ederek çöller aşan Osmanlının Peygamber Efendimizden (sav) kopamayaşının belgelerle aydınlatılmış destansı öykü-sü...

Osmanlıyı hiç beklenmedik bir anda arkadan vuran kar-deş isyanının perde arkası, bu isyanı yöneten İngiliz ca-

susu Lawrence, isyanın merkezi konumundaki Şerif Hüseyin ve İngilizlere maşa olan çöl bedevileri...

Mütareke şartlarını ve Osmanlı sarayından gelen emirlere hiçe sayarak 72 gün bo-şunca 40-50 derece sıcaklık altında çekirge yiyerek bu mubarek beldeyi Hz Muham-medin (sav)gölgesinde savunan bir avuç Mehmed ve bu orduyu tüm yokluklara ve iç ayaklanmalara rağmen ayakta tutarak adını altın harflerle tarihe yazdıran çöl aslanı Ömer Fahreddin(Türkkan) Paşa ve hayat öyküsü...

Osmanlı Devlet-i Aliyyesinin o yıllardaki genel siyasi ve askeri durumu..Dönemi daha iyi görmenizi sağlayacak fotoğraf ve belgeler...

Ve Mülazim İdris Sabih Beyin dudaklarından dökülen o Mehmed ruhunun özeti şek-lindeki hıçkırıklar: Yapamaz Ertuğrul Evladı sensiz Can verir canânı veremez Türkler Ebedi hadimü’l-Harameyniniz Ölsek de ravzanı ruhumuz bekler...

Feridun Kandemir / Yağmur Yayınevi

Fahreddin Paşa’nın Medine Müdafaası

Yakup Coşkun Kitap Tanıtım

Page 18: Fecir 28. Sayı

18|fecir Nisan 2013

Eyüp Sami Yavaş

Medine Müdafaası - Tiyatro

1916 yılında Hicaz’da zor zamanlar ya-şanmaktadır. Bir yandan İngiliz Law-rence öte yandan para, makam, toprak gibi sahte vaatlerle kandırılan bedeviler ve sonradan pişmanlıklar içinde ölen Şerif Hüseyin, Osmanlı garnizonunu Medine’den göndermeye çalışmaktadır. İstanbul, isyanı bastırmak için bölgeye Fahreddin Paşa’yı gönderir. Ne var ki Fahreddin Paşa’nın işi çok çetindir, Gaz-ze, Kudüs gibi şehirlerin düşmelerinin haberi kalplere bir köz gibi düşerken içte bulunan çatışmalar, firarlar, hainler, aç-lıklar, susuzluklar, hastalıklar, sinirler, çöl sıcakları ve bekleyişler de bu yangını iyi-ce körüklemektedir.

Tüm bu sıkıntılara rağmen Fahreddin Paşa askerlerine şöyle seslenir: “Yiğit Mehmetçiklerim! Gelin hep beraber Allah’ın ve işte huzurunda huşu ve aşk içinde gözyaşları döktüğümüz peygam-berin karşısında, aynı yemini tekrar ede-lim ve diyelim ki, Ya Resulullah, biz seni bırakmayız! Medine Kalesi, Osmanlı’nın savunduğu son kaledir.”

Gösterimler5-19 Nisan, Saat:20.30 Üsküdar Bağlarbaşı Kültür Merkezi

8-15-22-29 Nisan, Saat: 15.00Yenibosna Mümtaz Turhan Sosyal B. Lisesi

Bilgi ve bilet temini için: 216 318 92 00

Kültür Sanat

Page 19: Fecir 28. Sayı

19|fecir Nisan 2013

Bir Çizgi Bin Anlam

Page 20: Fecir 28. Sayı

kaldırılmıştır!

faizin her çeşidi Biliniz ki;