247
8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 1/247  ESKİ RUSLAR VE BUYUK BOZKIR HALKLARI L. N. Gumilev

Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 1/247

 

ESKİ RUSLAR VE 

BUYUK BOZKIR HALKLARI 

L. N. Gumilev

Page 2: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 2/247

 

Selenge Yayınları No:9 

Tarih Dizisi No:6

Dizgi-Sayfa Düzeni

Selahattin Uslucan

Tashih Redaksiyon

Dilara Batur

Kapak

Nüans Ajans

Baskı-Cilt

Matsan

ISBN 975-8839-09-8 Tk.

ISBN 975-8839-11-X

Lev Gumilev‟s Russian text copyright  1993 by Natalie Gumileva

Türkiyede Türkçe basım hakları  Selenge Yayınlarına aittir. 

Selenge Yayınları 

Page 3: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 3/247

Page 4: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 4/247

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

XII. YÜZYILDA MOĞOLLAR

(ETNOSFERİN FLÜKTÜASYON COĞRAFYASI) 

Fon ve Kişiler 

*

Sıkıntılar 

*

Yasa ve Yasaya Karşı Mücadele 

XVII. FON VE KİŞİLER  

106. Büyük Bozkırın Dost ve Düşmanları 

Teorik olarak “Hyung-nu”lar1  dediğimiz süper-etnos, bünyesinde sadece Hyung-nu, Siyenpi, Tabgaç,

Türküt [Türkler] ve Uygurlar‟ı değil, farklı orijinlere ve değişik kültürlere mensup birçok komşu etnosları da

barındırıyordu. Etnik yapının mozaikliği, onun başka bir süper-etnos bütünlük olarak varlığını engellemez.

Eski Çin (M.Ö. IX. ve M.S. V Yüzyıl), Orta Çağ Çin‟i, yani T‟ang İmparatorluğu (618 -907), Turan‟la birlikte

İran (M.Ö. 250-M.S.651), Arap-Pers süper-etnosunun meydana getirdiği Halifelik, Bizans (Grek-Ermeni-

Slavyan bütünlüğü2), Roman-o-German Batı Avrupası bu süper-etnoslardandır. Tankut ve Nepal‟le birleşen

Tibet‟in ise, Çin veya Hindistan‟ın bir kenar mahallesi değil, münferiden müstakil bir süper -etnik bütünlük

olarak kabul edilmesi gerekir. Bütün bu süper-etnik bütünlükler, Büyük Bozkır‟la karşılıklı ilişkilere girdiler.

Fakat bu ilişkiler, farklı şekillerdeydi ve hem bozkır halklarının, hem de civar süper-etnosların kültür ve

etnogenez varyasyonlarına önemli tesirler icra ettiler. Bu temasların farkı neredeydi? Söz konusu

muammanın geleneksel metotlarla çözülmesi kolaydır, ama elimize bir şey geçmez. Laf aramızda, daha önce

yapıldığı gibi, bütün savaşları, barış anlaşmalarını ve hatta kabileler arası çatışmaları  tek tek saymak

mümkün, ama bu, okyanus üzerindeki dalgaların tasviri olur. Çünkü savaşanlar, etnoslar değil, devletler,

yani sosyal bütünlüklerdir. Bütünlüklerse, tabii oluşumlardır; dolayısıyla daha muhafazakârdırlar. Savaşlar,

bazen etnik sistemin içinde cereyan eder; yabancılarla yapılan savaş ise, asla “tatlı sürtüşmeler”den daha

iyi olmayan “zayıf barış”la önlenir. Dolayısıyla başka bir yol seçilmesi mâkûldür. Komplimantarizm, etnik

sistemlerin, bazen de muayyen kişilerin karşılıklı fiillerinin sonucunu belirleyen bir mekanizma

durumundadır. İşbu söylediklerimizi netleştirelim. 

Müsbet komplimantarizm, karşımızdaki kişinin yapısını yeniden şekillendirmeye kalkışmaksızın

kendiliğinden oluşan bir sempatidir. Yani onu olduğu gibi kabul etmektir. Simbiozlar ve inkorporasyonlar, bu

durumda mümkün olabilir. Menfi komplimantarizm ise, karşımızdaki objenin, gerekirse yok etmek suretiyle,

Page 5: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 5/247

yapısını yeniden şekillendirmeye kalkışmanın yol açtığı sebepli bir antipatidir; tahammülsüzlüktür. Bu tür bir

komplimantarizmde kimeralar oluşabilir; şiddetli çatışmalar ise jenoside yol açar. Bir de nötr

komplimantarizm vardır ki, kayıtsızlığın yol açtığı bir tür tahammüldür. Olsun; zararlı değilse, mutlaka

faydalıdır. Yani komşumuzla ilişki kurma veya bazen onu tanımama isteğidir. Bu şık, passioner gerginliğin en

alt seviyesi için geçerlidir. Komplimantarizm, bir hakanın veya sultanın emriyle ve hatta ticarî çıkarlar

uğruna oluşmayan tabii bir fenomendir. Yönetimin isteği veya ticarî çıkarlar, menfaat vaadettikleri ölçüde

birey davranışlarını elbette yönlendirebilirler; ama kişisel boyutta -örneğin bireysel zevkler- farklı şekilleri

bulunan samimi duyguları değiştiremezler. Bu durumun popülasyon boyutunda ifade ettiği anlam ise, çokdaha muayyendir. Çünkü normlardaki kısmî sapmalar, karşılıklı olarak telafi edilebilir. Dolayısıyla süper-

etnoslar arasında karşılıklı sempati ve antipatinin oluşumu normaldir. Burada tek bir araştırma metodu

geçerlidir ve o da geniş açılı bir genelleştirmedir. Ufak meseleler arasında bocalayıp kalmak  ve labirentten

çelişkili bilgiler, varyasyonlar ve tesadüfî uygunluklar bulup çıkarayım derken Ariadne‟nin ipini kaybetmek

işten bile değildir. Burada sözü edilen ip, politik kollizyonların ve dünya görüşlerindeki zikzakların kişisel

boyuttaki seleksiyonudur. Çünkü kaynakları müellifler, yani insanlar meydana getirirler. Süper-etnoslar ise,

yukarıda belirtilen üç boyut üzerine bina edilmiş sistemlerdir. 

Eski Çinliler, Hunlar‟a açıktan açığa düşmanca davranıyorlardı.3 Hunlar, IV. Yüzyılda kuraklık sebebiyle,

çiftçilerin Ordos ve Shansi‟de terkettikleri kuru tarlalara yerleştikleri sıralarda, bu düşmanca davranış

özellikle kendini göstermişti. Çinliler‟in bozkırlılara zulmü o dereceye vardı ki, sonunda bozkırlılar

dayanamayıp isyan ettiler. Onlar, Tibetliler‟e ve Siyenpiler‟e de aynı şekilde davranıyorlardı. Hatta

melezlere bile acımadılar. Ama melezler, sayıca fazla oldukları için hayatta kalmayı başararak, Büyük

Bozkır‟la Çin süper-etnosu arasındaki sınırlara yayıldılar. 

VI. Yüzyıldaki passioner itki, bu antipatiyi güçlendirerek düşmanlığa dönüştürdü. Yenilenen Çin

hanedanları P‟ei-tsi ve Sui, bozkırlıların son torunlarını ortadan kaldırmaya çalıştılar; onlar da T‟ang

hanedanını kurarak, artık Çince konuşuyor olsalar da, eski kabile adları olan Tabgaç‟ı muhafaza ettiler.4 

T‟ang İmparatorluğu, Makedonyalı İskender‟in krallığına benzer. Gayet tabii ki etnogenez açısından

değil, fikir yönünden. İskender, nasıl Helen ve Pers kültürünü birleştirip, yeni bir etnos yaratmak istemişse,

T‟ai-tsung Li Shih-min de Çin, Büyük Bozkır ve Soğdiana‟yı hümanist bir iktidar ve kutsal Budizme teslim

olmuş bir “semavî hâkimiyet” şeklinde birleştirmeyi denemiştir. Araplar tarafından sıkıştırılan Uygurlar,

Türkler ve Soğdiyanlar imparatorluğu samimi olarak desteklemeye hazır olduklarından, bu büyük deneme

neredeyse başarılı olacaktı da. Fakat Çinliler‟in sadakati riyakârca olduğu için, T‟ang hanedanı 907 yılında

yıkıldı ve böylece Tabgaç etnosu zar zor bir asır dayanabildi.5 

Ama gelenekler, insanlar tarafından yaşatıldı ve gerek Çin‟e ve gerekse bozkıra yabancı olan “üçüncü

güçler” bayrak yarışına katıldılar. Böylece doğuda Kıtanlar; batıda, daha doğrusu Ordos‟da Tankutlar sancağıele aldılar. Her ikisi de defalarca Çin‟i tarumar ettiler ve doğuda bir ölüm kalım savaşına girdiler. Kıtanlar,

Tsu-pu (Tatar)lar, Tankutlar ise Uygurlar‟la ölümüne savaştılar; “oluk oluk kan aktı.”6 

Ne var ki, passioner itki XII. Yüzyılda Asya‟yı Moğol hâkimiyetine verince, mağlup Tankutlar, Kıtanlar ve

Curçenler, hayatta kalmayı başararak Moğol hanlarının tebaaları oldular. Uygurlar ve Tibetliler ise bazı

imtiyazlar elde ederek zenginleştiler. Çinliler Ming hanedanını mağlup edince, Tankutlar son nefeslerini

verdiler, fakat Batı Moğolları -Oyratlar- XV-XVI. Yüzyılda güçlükle ortadan kaldırıldılar. 

Ancak, Çinliler‟i birer cani olarak görmek doğru olmaz! Onlar, Çinlileşmeyi kabul edenleri kendi süper -

etnosları bünyesine almak suretiyle tarihî medenileştirme görevini yaptıklarını sanıyorlardı. Ama şiddetli birmuhalefetle karşılaştıkları için komplimantarizm menfi şekilde gelişti. Türkler ve Moğollar, ya canlarından

olmak, ya da itibarlarını kaybetmek arasında bir tercih yapmak zorundaydılar. 

Page 6: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 6/247

Page 7: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 7/247

saygılı davranmışlardı. Hatta Afrikalılar bile bu konuda Asyalılardan daha şanslıydılar. Anlaşılan, gönül, aklı

selimden daha güçlüydü.

Gelelim Tibet‟e. Bu dağ ülkesinde iki dünya görüşü hâkimdi: Eski Ari Mitra [Bhon] kültü ve Budizmin

farklı şekilleri. Kaşmir Tantrizmi, Çin Zen-Budizmi ve Hint Hinayana ve Mahayana‟sı. Bütün dinler proselit idi

ve Tarım Havzası vadileriyle Baykal-ötesi ovalarına yayılmıştı. Yarkend ve Hoten‟de yerleşen Mahayana,

İslamiyet tarafından hızla itilmiş; Kuça, Karaşar ve Turfan‟da Hinayana Nesturiler‟le barış içinde bir arada

yaşamış; Baykal-ötesi‟nde ise Çingis‟in ata ve torunlarının dini olan Bhon [Mitraizm] sempati toplamıştı.

Bhon, Hristiyanlıkla iyi geçiniyordu, ama Moğol ve Tibetliler‟in Çin öğretileri Zen-Budizm‟i dahi sevmemişti.

Tibet‟in bozkırlılara karşı sergilediği komplimantarizm müsbet olduğu için, böyle bir şey tesadüfî olamazdı. 

Görüldüğü gibi, komplimantarizmin ortaya çıkışı, devletin amaçlarına, ekonomik strüktürlere ve

sistemlerin ideolojik yapısına bağlı değildir. Çünkü karmaşık dogmatika, neofitlerin büyük bir kısmı

tarafından yeterince anlaşılmaz. Komplimantarizm fenomeni, her ne kadar son sözü söyleyecek durumda

değilse de, vardır ve etnik tarihte oldukça önemli bir rol oynar. Bu ne demektir? Biyo-çevre hipotezi farklı

ritimlerle, yani yoğun değişimlerle kendi kendine oluşur. Bazıları birbiriyle örtüşür ve senfoni teşkil eder;

diğerleri kakafoni oluşturur. Bu, bariz bir tabiat olayıdır ve insanlığın elinde değildir. 

Elbette etnik sempati veya antipati inkar edilebilir, ama acaba bu muvafık mıdır? İşte, III-XII.Yüzyıllardaki etnik temas ve çatışmalarla ilgili teorinin püf noktası da buradadır. 

Türk-o-Moğollar, Ortodoks dünyası Bizans ve hempâlarıyla dost olmuşlardı. Türkler, Çin milliyetçileriyle

mücadele etmiş ve Ch‟ang-an imparatorluk sarayında iyi eğitimli Çinliler‟in iktidarı ele geçirdikleri dönemler

hariç, ellerinden geldiğince T‟ang imparatorlarını veya Tabgaç halkını desteklemişlerdi. 

Türkler, Müslümanlardan saygı görüyorlardı. Gerçi bu durum, Persler‟den çok Araplar arasında kimera

sultanlıkların doğuşuna sebep oluyorsa da, Türkler‟e saygı devam ediyordu. Çünkü Katolik Roman-o-German

Avrupası‟nın saldırılarını Türkler  durdurmuştu ve hâlâ da Türkler bu gayretlerinden dolayı Batılılarca

muaheze edilmektedir.

Bu sırada, Moğollar‟ın ortaya çıkışından önce Hazar Denizi civarındaki uluslararası problemler yumak

yumak birikmişti. Ancak, Moğollar‟ın hareketlenmesi, bütün tarihin akışını o güne kadar görülmemiş şekilde

baştan sona değiştirecekti. 

107. Değersiz Etnos Yoktur! 

Artık etnoloji biliminin bütün silahları elimizde olduğuna ve süper-etnoslar arasındaki sempati ve

antipatinin perde arkasındaki gerçekleri bildiğimize göre,  bozkır halklarının “değersiz” olduğu konusunaparmak basma ve bütün dünyayı Avrupa‟nın sadece bir kenar mahallesi gibi gören Avrupa merkezli peşin

hükme bir reddiye gönderme vakti geldi demektir.

Öncelikle şu “geri kalmışlık” veya “vahşilik” konusu üzerinde duralım. Bu düşünce, esasen farklı

yaşlardaki etnosların sanki birbirlerinin akranıymış gibi karşılaştırıldığı senkronik zaman cetvelinin

kullanılması halinde ortaya çıkabilir. Ama bir profesör, bir üniversite talebesi ve bir ilkokul öğrencisini ele

alarak, bunları eğitim, fiziki güç, başlarındaki saç miktarı ve en nihayet aşık oynamadaki maharetleri

konusunda birbiriyle karşılaştırmaya kalkışılması nasıl aptalca bir şeyse, bu görüş de o kadar saçmadır. 

Halbuki diakronik prensibinden -yaşa göre hesaplama- yola çıkıp, ilkokul öğrencisini, üniversite

talebesini ve profesörü yedi yaşlarındaki hallerini göz önünde bulundurarak kıyaslarsak, o takdirde hem

kıyaslama anlamlı olur, hem de bilimsel bir perspektif kazanır. Etnolojide de durum böyledir. D iakronik,

daima bugün medenîleşmiş Avrupalıların yaşlı olduklarını hatırlatmaktadır. Bu yüzdendir ki onlar, tüm yaşlı

etnoslar gibi, yüzyılların kültür birikimiyle kibirlenip, gururlanıyorlar. Ama aynı diakronik, Avrupalıların

Page 8: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 8/247

gençlik yıl-larındayken, o dönemin kültürlü Maurilerinin hamamlarında ilahiyât ve mitoloji öğrenen vahşi

Franklar ve Normanlar olduğunu da hatırlatmaktadır. 

Etnoloji, Hunlar mı daha kültürlüydü, yoksa eski Grekler mi, yahut Türkler mi daha kültürlüydü,

Almanlar mı şeklinde sorular sormaz. Çünkü bugün kültürlü ve yaratıcı olanlar, 300 yıl sonra birden

vurdumduymaz burjuvalar haline geliverecekler. Halbuki 1500 yıl önce onların kim olduklarını kimse bilmez.

Birbirini takip eden çağların uyumlu melodisi ve etnogenezin muayyen değişim safhasını belir leyici olaylar

zinciri içinde tezahür eden passioner gerginlik seviyesi etnoloji bilimi sayesinde tesbit edildiği için, onun

koyduğu kurallar tarafsızdır. Bir keçe yurdun veya bir ahşap kulübenin, yahut mermer bir villanın, ya da bir

taş şatonun mu daha iyi olduğu konusu her zaman tartışılabilir; fakat bir sonuca varılamaz. Çünkü böyle bir

kıyaslama için gerekli kriterler elde mevcut değildir. Ancak, Hunlar‟ı, Helenler‟i ve Almanlar‟ı, örneğin

fedakârlıkları veya aşırı ihtirasları yönünden kıyaslayacak olursak, şaşkınlıkla görürüz ki, hepsi de

“delikanlılık” çağlarında çarçabuk köpürmüş, idealleri uğruna hayatlarını gözlerini kırpmadan feda etmiş,

“olgunluk” çağlarında akıl ve tahammül cihetinden birbirlerine denk oldukları gibi, hürriyet için çekinmeden

mücadele vermiş, “yaşlılık” dönemlerinde ise aynı şekilde sezgilerini kaybetmiş, elden ayaktan

kesilmişlerdir. 

“Sen, nasıl olur da Hunlar‟ı kültürlü Helenler‟le veya medenî Almanlar‟la kıyaslarsın?!”- diye köpürecekkonuya bigane okuyucu.-Senin Hun dediğin insanlar, vahşi, acımasız ve kabadırlar; Helenler ise en kıymetli

fikirlerin sahipleri, sonraki tüm filozofların, şairlerin, ressamların üstadları değil midirler?” Biz, bu türden

bir değerlendirmenin doğruluğunu düşünmeyi bile neredeyse hakaret telakki eden böyle laflara alışığız. Ya

peki, adamakıllı düşününce? Dünyanın yaratılışından enerji sakınımı kanununa kadar, alışılmış birçok görüşün

bilimsel analizlerle nasıl altüst edildiğini hatırlayalım. 

Hunlar ve akranları olan bozkır halklarının “vahşiliği”yle ilgili kalûbelâ safsataları üzerinde diğer

çalışmalarımızda durmuştuk.7  Tekrar etmeyeceğiz. Orta Çağ Almanları ve Fransızlarının medeniliği

konusunda konuşacak özellikle bir şey yok. Yüzyıl Savaşları sonrası Fransası gibi, Hohenstaufenler

dönemindeki “yumruk hukuku” Almanyası da oldukça kültürsüz bir ülkeydi. Onların obskürasyon dönemine

nasıl girdikleri konusunda ise sadece tahminde bulunabiliyoruz. Bu yüzden Hunlar‟ı, Germanya‟yı ve Hellas‟ı

aynı yaş grubu olarak birbirleriyle kıyaslıyoruz. Sadece sonuncusunu (bağımsız bir etno-politik sistem olarak)

“doğuş” anından itibaren tarih tespitinde esas kabul ediyoruz. Bu tarihten öncesinde kısa süreli bir inkübas-

yon dönemi yaşandığını biliyoruz, ama üzerinde durmuyoruz. Çünkü bu dönem zarfındaki kronoloji asla kesin

değildir. Dolayısıyla tarih sahnesine çıkış anları, daima belli ve barizdir. Hunlar için bu tarih M.Ö. 209,

German Krallığı için ise “Kutsal Roma İmparatorluğu toprakları” üzerinde Arelat, Fransız, Lombard,

Akvitanya German halkları krallıklarının şekillenişini sağlayan 844 Verdun anlaşmasıdır. Hellas için ise tarih

müphemdir,8  yani M.Ö. VII. Yüzyıldır. Bu dönem, “Büyük Grek kolonizasyonu” ve yazılı kanunları olan

devletin şekilleniş dönemidir. Kesin tarih olarak ise Atina ayarını alıyoruz. Bu durumda analojik kuruluş

tarihi M.Ö. 621, yani Drakont kanunları olacaktır. İsparta biraz daha önce ortaya çıkmıştır, ama bunu da

yüzde yüz kesin kabul etmemek gerekir..

Hatta, oldukça kaçamak bir kıyaslama dahi, - ki benzerlik ve münferit detayları iyi tesbit edebilmek için

gerektiğinde daha dakik bir kıyaslama da yapılabilir,- Hunlar‟ın çağdaşları Avrupalılardan daha değersiz

olduklarını varsaymak için hiçbir mesnedimiz olmadığını kesinlikle ortaya koymaktadır. 

Tamamıyla aksine, Hunlar‟ın, Tabgaçlar‟ın ve Türkler‟in hakkını teslim etmek boynumuzun borcudur.

Onlar, kendilerine benzemeseler bile, çevrelerindeki halklara eşit şekilde muamele ettiler. Onlara kenar

mahalle barbarları gözüyle de bakmadılar. Bu sayede, güçler arasındaki dengesizliğe rağmen yüzyıllık birsavaşa girdiler ve komşularını yok etmek değil, aksine kendi topraklarını, atalarından miras aldıkları kültürel

ve tarihî geleneklerini muhafaza etmek prensibini elden bırakmayarak galip geldiler. Böylece varlıklarını

1500 yıl sürdürüp, Moğol ve Ruslar‟a yenilmez Büyük Bozkırı miras bıraktılar. 

Page 9: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 9/247

Moğollar, Hunlar‟ın devamı değildiler; Türkler de gerek genetik ve gerekse etno -kültürel açıdan onların

uzantıları sayılamazlardı. Genel olarak, ekonomilerini birbirinden ayıran unsur, sadece etno-landşaft, yani

orman-step ve bozkırdı. Fakat etnik yükselişleri, yeni bir passioner itkiyle ilişkiliydi. Yani onlar, müdavim

değil, bâni idiler. Yükselişlerinin sebebi ise, biyosferin mutat flüktüasyonu idi. Mümkün ve kolay olduğu

halde bu fenomene işaret edilmemesi, bilime karşı işlenmiş affedilmez bir günahtır. Dolayısıyla biz, Asya‟nın

karanlık tarihine dönüp, coğrafyanın da yardımıyla o karanlık döneme ışık tutmaya çalışacağız. 

108. Doğu Uçları 

İmdi; zeminin tasvirini yaptığımıza göre, şahısların değil, her biri sınırları kesin bir şekilde belirlenmiş

kendi toprağında yaşayan etnosların gerçek çehrelerini okuyucuya tanıtabiliriz. Arguni Nehri‟nin sağ

sahilinde, ataları Tabgaçlar gibi uzun saç bırakan göçebe Tatarlar yaşıyorlardı.9 R. Grousset onları Tungus

grubuna10  sokmaktadır, fakat Moğollar onlarla tercümansız anlaşıyorlardı. Tatarlar‟ın hemen yanı başında,

büyük çoğunluğu Kerulen-Onon nehirleri arasına saçılmış bulunan eski Türk kabileleri ve Moğollar‟ın

karışımından teşekkül eden Konkirat [Kongirat] halkı yaşıyordu.  Büyük Bozkır‟ın merkezî kesiminde, Tola

sahilleriyle Gobi uçlarında, en kültürlü göçebeler olan Keraitler; onların batısında, Yeh-lü Ta-shih tarafından

batıya getirilen Kara-Kıtay (Kıtan) devletinin bâkiyeleri Naymanlar berhayat idiler. Bu halkın ana kütlesi,

Cungarya ve Yedi-su‟yu işgal etmiş; Kara-Kıtay Gürhanı Uygurlar‟ı ve Horezm hariç, Amu-Derya‟ya kadar

Orta Asya sultanlarını itaat altına almıştı. Altaylar‟dan Karpatlar‟a kadar, XII-XIII. Yüzyılda çöl olduğu

konusunda herhangi bir kayıt bulunmayan Deşt-i Kıpçak uzanıyordu. Irmaklar bol sulu; akarsularla bezeli

vadiler yetişkin söğüt ağaçlarıyla kaplıydı. Sulak bölgelerin temel bitki örtüsü genelde çam ormanları,

kızılağaç ve akağaç öbekleriydi. Bozkırın ayrık otları ve pelinle kaplı, fazla su sevmeyen bitki örtüsü yerini

buğdaygillere bırakmıştı. Bu bozkırın kuzeyi orman şeridi, güneyi ise vadiler zinciriyle çevriliydi. 

Bu münbit topraklar, bir o kadar da güzel olmasına rağmen, üzerinde yaşayan ahali sayısı çok azdı. Batı

Ting-lingleri Kıpçaklar‟ın torunları Kumanlar, yani Polovesler orada yaşıyorlardı. Ting-lingler‟in dolaysıztorunları Yenisey Kırgızları ise, hem tahıl ziraatı, hem de çarvacılıkla uğraşarak münbit Minusin Havzası‟nda

yaşamaya devam ediyorlardı. Atalarının zengin kültür mirasını korumuşlar, ama IX. Yüzyılda kendilerini

Büyük Bozkır‟ın çeşitli yerlerini fethetmeye iteleyen sabık cengaverliklerini kaybetmişlerdi. Şimdi ise hemen

güneylerinde kalabalık Moğol kabilesi Oyratlar peyda olmuşlardı. 

Sayan Dağları‟nın kuzey eteklerinde kalabalık orman halkları yaşıyorlardı. Bunların arasında Obi

Ostyaklarının akrabaları Ugorlar, Yenisey Ketlerinin yakınları Paleoasyalılar, Türkler ve hatta kim oldukları

tam olarak çözülememiş olan Samoid bâkiyeleri vardı. Bu sonuncuların bâkiyeleri sadece T‟ie -le, Teleut,

Kirey, Başkir ve Torgoutlar arasında kalmıştır.11  Henüz XIV. Yüzyılda Merkitler‟in torunlarına Moğol

deniliyordu, fakat onlar itaat altına alınıncaya kadar Moğollar arasında gözükmemişlerdir.12  Bu halk hem

Türkler‟a, hem de Samoidler‟e intisap ettirilmiştir. Gerçi sonuncularla alâkalarının olması iddiası daha

inandırıcıdır, ama bunu ispat edecek deliller mevcut değildir. 

Büyük Bozkır‟ın güneydoğusunda iki güçlü devlet yer alıyordu: Curçen Kin (Chin) İmparatorluğu ve

Tankut Hsi-Hsia Devleti. Daha güneyde, Tankut ve Curçenler‟le girdiği savaş sonunda asırlardır Çinliler‟e ait

bulunan Huang-ho Havzası topraklarını kaybeden Sung İmparatorluğu uzanıyordu. Bu imparatorluk,

Güneydoğu Asya halklarının, yani onların bâkiyelerinin elinden asla yolunup alınamayan topraklara

hükmeden sürgünlerin yaşadığı bir devlete dönüşmüştü. Aslen Çinli olan bu halklarla Moğollar XIII. Yüzyıla

kadar hiç savaş-mamışlardı ve hatta, ilgilerini çekmediği için, muhtemelen onların varlığından dahihabersizdiler. Dolayısıyla Büyük Bozkır‟ın tüm göçebe halkları, Curçen ve Tankutlar‟la fazlasıyla aptalça

ilişkiler içindeydiler. Sabık güçlü Tibet‟den ise geriye eser kalmamıştı. Her kabile, her tapınak ve her kale,

komşularının saldırısına uğruyordu, ama memleketin ana meselesi anarşi değildi.

Page 10: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 10/247

İşte, XII. Yüzyıl ortalarında Moğollar tarih sahnesine çıktığında, Doğu Asya‟da durum bu ahvalde idi. 

109. XII. Yüzyılda Moğollar ve Tatarlar 

Moğolistan‟ın kuzeydoğu kesimi ile ona bitişik bulunan Baykal-ötesi bozkırları, Tatarlar ve Moğollar

arasında bölüşülmüştü. Bir kabile adı olarak “Moğol” kelimesiyle ilgili iki görüş vardır: 

1. Eski Mong-gu kabilesi, Amur Nehri‟nin aşağı akımlarında yaşıyordu; ancak, bundan başka Doğu Baykal-ötesi‟nde meskun bulunan Tatar boylarından biri de aynı adla anılıyordu. Çingis-han, Baykal-ötesi Mong-gu

kabilesinden çıktığı için Tatar taifesine mensuptu. Ancak XIII. Yüzyılda kullanılmaya başlayan “Mongol” adı

ise, Çin hiyeroğlifinde “eskimek” anlamına gelen “mong-gu” kelimesinden türemiştir. Ordinaryus Prof. V. P

Vasilyeff‟in ortaya attığı bu görüş genel kabul görmemiştir. 

2. “Mong-gu” (Mongol) kabile adı, çok eski bir geçmişe sahiptir ve “Tata” (Tatar) kelimesiyle kesinlikle

karıştırılmamasına rağmen, tarihî kaynaklarda çok ender rastlanmaktadır. XII. Yüzyılda ise Moğol lar‟ı

müstakil bir halk olarak görüyoruz. 1135‟de Curçen ordusu Yang-tse‟ye kadar gelip, Çin Sung

İmparatorluğu‟nu yerle bir ettiği halde, Moğollar Curçenler‟i yenmiş ve yirmi yıl devam eden savaşlardan

sonra onların her yıl tahıl ve hayvan olarak vergi vermeleri karşılığında Kerulen Nehri‟nin kuzey kesimineyerleşmelerine göz yummuşlardı. Moğollar‟ın kumandanı, Temucin‟in büyük dedesi Habul-han‟dı. Daha

inandırıcı olan bu görüş de G. Y. Grumm-Grjimaylo‟ya aittir. 

Moğollar‟ın güney komşuları olan Tatarlar, daha kalabalıktılar ve oldukça savaşçı idiler. Moğollar‟la

Tatarlar arasında sürekli çatışmalar vukû buluyordu, fakat XII. Yüzyıl ortalarında artık üstünlük Moğollar‟da

idi. Mongoloid dediğimiz bu antropolojik tip, tıpkı Moğolca dediğimiz dil gibi, Tatarlar‟la akraba idi. Eski

Moğollar, vakayinamelerin ve Mançurya‟da bulunan fresklerin şehadetine binaen, uzun boylu, sakallı, parlak

saçlı ve mavi gözlü idiler. Onların torunlarının bugünkü dış görünüşleri ise, çevrelerini kuşatan ve komşuları

tarafından Tatar adıyla çağırılan basık burunlu, siyah saçlı ve kara gözlü kalabalık halklarla sıhrî ihtilatlar

yüzünden değişiklik geçirmiştir. 

Moğol tarihini anlayabilmek için, etnik adların Merkezî Asya‟da iki anlamı olduğununun mutlaka nazar -ı

itibare alınması gerekir:

1) Etnik bir grubun (kabileler veya halklar) doğrudan aldıkları adlar;

2) Bünyesinde farklı etnik köke sahip kabileler olsa dahi, belirli bir kültür ve siyasî kompleks teşkil eden

kabile grupları için kullanılan topluluk adları. Reşidüddin de bu konuya işaret etmiştir: “Birçok kabile,

kendilerini Tatarlar‟a mensup saymak ve Tatar adını almak suretiyle azamet ve onur elde ettiler. Tıpkı

bunun gibi Naymanlar, Celayirler, Öngütler, Keraitler ve belli isimleri olan diğer kabileler, azamet ve şöhretkazanmak maksadıyla kendilerini Moğol olarak adlandırdılar. Bunların torunları ise, aslında geçmişte hiç

sahip olmadıkları bu ismi, güya ezelden beri taşıyorlarmış havasına kapıldılar.”13 

XII. Yüzyıla kadar Doğu Moğolistan kabileleri üzerinde hâkimiyet Tatarlar‟a aitti ve bu yüzden de Çinli

tarihçiler Moğollar‟ı, topluluk adı olarak kabul ettikleri Tatarlar‟ın bir kısmı gibi görüyorlardı. XIII. Yüzyılda

durum değişti ve bu defa Tatarlar, kelimenin geniş anlamıyla, Moğollar‟ın bir parçası olarak görülmeye

başlandı. Dahası, Asya‟da Tatar kelimesi tarihe karıştı ve zaman içinde bir etnonim haline geldiği Altın

Orda‟nın tebaası İtil boyu Türkleri‟ne misafir oldu. XIII. Yüzyıl başlarında, Moğol ve Tatar adları birer

sinonimdi. Çünkü öncelikle, Tatar kelimesi, alışılmış ve herkes tarafından bilinen bir kelimeydi. Moğol

kelimesi ise, ikinci sırada yer alıyordu. Zira kalabalık Tatarlar, (kelimenin dar anlamıyla), kendileriniistemeyen ve en tehlikeli yerlere yerleştiren Moğollar‟ın öncü müfrezelerini teşkil ediyorlardı. Böylece de,

ilk ağızda onlarla karşılaşan düşmanları, isim konusunda yanılgıya düşüyorlardı. Mesela Ermeni tarihçileri

onlara Mungal-Tatarlar diyorlar; Novgorodlu bir vakanüvis ise, 6742 (1234) de şöyle yazıyordu: “O yaz,

Page 11: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 11/247

günahlarımız yüzünden kim olduklarını bilmediğimiz kâfirler çıkageldiler. Kimse onlar hakkında bir şey

bilmiyordu. Kimdiler ve nereden geliyorlardı, hangi dili konuşuyorlardı, hangi kabileye mensuptular ve neye

inanıyorlardı, kimse bilmiyordu. Ama adları Tatar idi.. “ Moğol ordusuydu bu. 

Orta Çağ Çin tarihçileri, Tatar kelimesinin topluluk adı olmasından hareketle, doğulu göçebe halkları üç

gruba ayırdılar: Beyaz, Kara ve Vahşi Tatarlar. 

Çin Seddi boyunca, Gobi Çölü‟nün güney kesiminde yaşayan göçebelere, Beyaz Tatarlar adı verildi.

Bunların büyük  kısmını, Türk dilli Öngütler (Sha-t‟olar‟ın torunları) teşkil ediyordu. Kendilerini fethedenKıtanlar‟dan ve komşuları Çinliler‟den, kendi ayakları üzerinde durmalarını sağlayacak medeniyet unsurlarını

ödünç almışlardı. İpekli elbise giyiyorlar, seramik ve gümüş kaplarda yemek yiyorlardı ve ayrıca Çin eğitimi

görmüş, Konfüçyüs felsefesini okumuş asil kumandanları vardı. 

Aralarında Keraitler‟in de bulunduğu Kara Tatarlar ise, kültür merkezinden uzaktaki bozkırlarda

yaşıyorlardı. Göçebe hayvancılığı onlara yetiyordu, ama fazla hayvanları yoktu. “Tabii hanlarına” itaat

etmeleri ise, kendilerine emniyet değil, bağımsızlık sağlıyordu. Bozkırda hiç bitmeyen savaş, onları toplu

halde yaşamaya mecbur etmişti. Geceleri arabalarını daire halinde çeviriyorlar (küren) ve çevreye nöbetçi

dikiyorlardı. Ne var ki, Kara Tatarlar, Beyaz Tatarlar‟ı horluyor ve onlara acıyorlardı. Çünkü bu berikiler,

ipekli pılıpırtılar için hürriyetlerini yabancılara satmışlar ve onlara göre, bir tür kölelik me-sabesindekiaşağılayıcı bir medeniyetin ürünlerini satın almışlardı. 

Vahşi Tatarlar‟a gelince; bunlar, Güney Sibirya‟da yaşıyorlar, avcılık ve balıkçılıkla geçiniyorlardı.

Başlarında hanları yoktu ve sadece, severek itaat ettikleri, aksakallar tarafından yönetiliyorlardı. Sürekli

açlık ve yokluk tehlikesiyle karşı karşıya idiler. Onlar da, hayvanların peşinde ömür tüketen, hanlarının

emirlerini dinlemek ve kalabalık akrabalarıyla hesaplaşmak zorunda olan Kara Tatarlar‟a acıyorlardı. Kara

Tatarlar‟la evlenen genç kızlar, şiddetle cezalandırılıyor; Kara Tatar kızları ise, bazen koyun gütme ve keçe

tepme mecburiyeti canlarına yetince, intiharı tercih ediyorlardı. Moğollar da, Kara ve Vahşi Tatarlar

arasındaki sınırda, bir bağlantı halkası vazifesi görerek yaşıyorlardı.

14

 Şimdi, küçük, ama mutlak gerekli bir açıklama yapalım. Bendenizin “Muhayyel Hükümdarlığın İzinde”

adlı eserinin amacı, birbirini takip eden olayların tesbiti konusunda mevcut tarihî kaynakların tenkidini

yapmaktı. Bu, sadece hümaniter bir araştırmaydı ve dolayısıyla Moğolistan‟daki lokal biyosfer flaktüasyonu,

yani passioner itkinin izahında önemli bir yer tutan tarihî -coğrafyanın “emprik genelleştirme”si konusunda

yapılmış bir denemeydi. Binaenaleyh mezkur kitap ile elinizdeki eserin bu bölümü, kronoloji prensibine göre

konulmuştur ve tekrar değil, aksine birbirinin mütemmimidir. Birincisi olayların seyrinin tesbitine, ikincisi

ise bunların tabii bilimler açısından izahına imkan sağlar. Birincisi konuları aydınlığa kavuşturmamış olsaydı,

ikincisi, tıpkı temelsiz bir ev gibi, birincisi olmadan olamazdı. Bilimsel hiyerarşi böyledir. Bu hiyerarşi yoksa,

bilim yardımcısız demektir; onun yardımını aldığı zaman ise son derece güçlüdür. 

110. Yer Değiştirme 

Tarih, nadiren yerinde sayar. Asya haritasını kana bulayan iki yeni etnos - Mançurlar ve Mogollar,- XII.

Yüzyılda, taygaya serpilmiş çiftçi ve çarvacıların torunlarının davranış kalıplarını değiştiren passioner

itkiden, yani mutasyondan doğmuştur. Bu savaşçı halkların ataları, barışsever insanlardı. Sibirya ve Amur

boyundaki kuzeyli komşuları da öyleydi. İtki bölgesi de geniş değildi. Baykal meridyeni üzerinde

Primorye‟den Selenge sahillerine kadar uzanan bir bölgeydi. Dolayısıyla, eğer bu itki olmasaydı, tayga

denizinin ve Büyük Bozkır‟ın doğu şeridi, Altaylar, Sibirya ve Amur civarının etnoğrafik uzantısı olarak

kalırdı. Orada yaşayan halklar, cesur, cömert, namuslu idiler, ama yaratma ve girişkenlik kabiliyetinden

yoksundular. Onların global etnogeneze katılımları da, muhacirlerin geri itilmesinden ibaret olduğu için,

genel şekliyle başarısızdı. Çünkü müdafaada kalmak, en zayıf kendini savunma yöntemidir. 

Page 12: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 12/247

Dört süper-etnosun kültürel gelenekleri, ekonomik yapıları, sosyal davranışları ve hatta Hristiyanlar

Araplar‟ın Allah‟ını Trinite‟nin ilk unsuru saydıkları ve Müslümanlar da Meryem oğlu İsa‟ya Muhammed‟in

selefi olarak saygı duydukları için, dinî yönden birbiriyle sıkı temas halinde bulunan Avrasya kıtasının batı

uçlarından farklı olarak, doğu kesimlerindeki durum, temelde başkacaydı. Orta Vaha Çinlileri ve Büyük

Bozkır göçebeleri, birbirlerinden öylesine çok uzaklaşmışlardı ki, aralarında herhangi bir kültür alışverişi

kalmamıştı. Kıtanlar bu kuralın dışındaydılar, fakat bu durum onların bir etnos olarak yok olmalarına yol

açacaktı. 

Ağır sonuçları beraberinde getiren olayların seyrinin püf noktası, belki ekonomik veya politik alanda

değil, insanların davranışlarına tesir eden etnoloji fenomenindeydi. Çinliler ve göçebeler davranış

stereotipleri açısından öylesine farklıydılar ki, ne birbirleriyle temasa geçmek istiyorlardı, ne de bunu

deneyecek durumdaydılar. Hatta teması genel olarak anlamsız buldukları için bir bahane de aramıyorlardı.

Yaşam tarzlarındaki bazı detaylar burada önemli rol oynuyordu. 

Her şeyden önce Çinliler, göçebelerin temel gıdası olan süt ürünlerini istemiyorlardı. Hatta karşı tarafın

bu ürünlerle besleniyor olması, ondan nefret etmek için yeterli bir sebep addediliyordu. Bazı geleneklerin

de bu nefretin doğuşunda rolü vardı. Mesela bir Çinli için, babasının hanımları, annesi mesabesindedir. Bir

Hun veya Türk için ise, tek bir anne vardır. Babanın odalıkları kız arkadaş mesabesindedir. Büyük kardeşindul hanımı, hissi bir bağ olmasa dahi, nikahı altına almak zorunda bulunduğu hanımıdır.* 

* Yazarın burada bahsettiği birinci durum, çok eski dönemler için geçerlidir. İkinci durum ise, hemen bütün

Türk dünyasında halen yer yer uygulanan âdetlerdendir.(çev.) 

O çağlarda Çinli kadın çalışmaz, sadece çocuk doğurur; ona bakar ve büyütürdü. Hiç bir hakkı yoktu.

Büyük Bozkırda ise kadın, bütün ev işlerini çekip çevirirdi ve evin hâkimiydi. Savaşta ölmek bir nevi kaderi

olduğu için, erkeğin sahip olduğu tek şey silahlarıydı. Çin ordusunda muhbirlere mutlaka bir ödül verilirdi;

aynı orduda görev yapan Türklerse böyle bir şeye tahammül edemezler ve muhbirleri gizlice öldürürlerdi.

Her iki büyük etnosun temsilcileri, asla bir arada yan yana yaşayamazlardı. İki halk arasında temasların

olabilmesi için en optimal şey, barış içinde yaşamaktı, fakat bu da çok nadir vukû buluyordu. Dolayısıyla

göçebeler, Batıdan kültür ve dünya görüşlerini ödünç almışlardır, ama Çin‟den asla! 

Uygurlar, İran‟dan Maniheizmi; göçebeler Suriye‟den Nesturiliği, Tibet‟den de teist Budizmi almışlardır.

Doğru; Budizm daha sonraları benimsenmişti, ancak ödünç alma prensibi öncelikli yer tutuyordu. Çin‟den

alınan tek şey ise ipekti. Tabii bazen şekerlemeler ve nadir hallerde seramik kap kacaklar da vardı. Bu

kuralın tek istisnası Mançurya‟daki Kıtanlar‟dı. Onların bir kısmı Çin kültürünü samimi olarak benimsemiş ve

geliştirmiş; diğer kısmı ise kendi bozkır gele-neklerini inat ve ısrarla muhafaza etmişlerdir. Şimdi, bunun ne

getirdiğine bakalım. 

Kıtanlar, Hunlar, Sarmatlar ve Kumanlar‟la aynı zamanlarda tarih sahnesine çıkmış eski bir halk idiler.

Homeostaz safhasına, yani bilgelik ve aşırı yaşlanma dönemine ulaşmışlardı. Ama Çinliler‟le, aslında

büyüleyici yabancı kültürlerle haşır neşir oldukları için, hanlıkları Leao kimera imparatorluğuna

dönüşmüştür. 

XII. Yüzyılda yeni bir etnogenez patlaması yaşandı. Ussuri ve Sungari vadilerinde yaşayan Curçenler,

1115‟de Kıtanlar‟a karşı isyan ederek, 1125‟de Leao İmparatorluğu‟nu yıktılar. Kültürlü Kıtan-lar galiplere

itaat ettiler, fakat geri kalanları, yani eğitimsiz olan, sadece bozkır asaletini kaybetmemiş bulunanları,

savaşarak Yedisu‟ya çekildiler ve orada Selçuklular‟la, yani sultan‟ul a‟zam Sencer‟le savaştılar. 1134-1141

yılları arasında Kıtan Gürhanı Yeh-lü Ta-shih ile Sultan Sencer arasında amansız savaşlar vukû buldu. Gürhan,“geri kalmış” bozkırlıların desteğini almış; Sultan ise, Horasan, Secistan, Gur, Gazne ve Mazanderan‟dan

İslam dünyasının 100 bin kişilik en seçme ordusunu hazırlamıştı. Buna rağmen Gürhan galip geldi. Sultan,

ailesini ve mezbuhane savaşta öldürülen 30 bin cesur silah arkadaşını bırakarak kaçtı. Bu savaştan sonra

Page 13: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 13/247

Selçuklu Sultanlığı parçalanmış, fakat Kıtanlar şaşırtıcı bir uygulamayla Orta Asya şehirlerini önemsiz bir

haraca bağlayarak, Yedisu ve Cungarya‟daki sürülerinin başına dönmüşlerdir. 

Bu durumda, savaş kabiliyeti derecesine göre ortaya çıkan passionerlik seviyeleri arasındaki ilişkiyi bariz

bir şekilde şöyle tesbit edebiliriz: Curçenler> Kıtanlar> Selçukîler> Grekler> Haçlılar> Araplar .15 Ancak

daha passioner Moğollar ortaya çıkınca, olaylar başka bir şekilde gelişti ki, bundan sonraki sayfalarda bu

konu üzerinde durulacaktır. 

XVIII. SIKINTILAR

111. “Sarı İt” 

Mukayeseli etnoloji yardımıyla, passioner itki anını etnogenetik sürecin görünen başlangıç çağından

ayıran periyodun sürekliliğini yaklaşık olarak tesbit edebiliyoruz. Bu inkübasyon süresi, genel olarak 150 yıl

kadar sürer; ancak, değişik halkların “başlangıçları” hakkındaki malumatımız, çoğu kez bir etnosun tarih

“başlangıcını” gecikmeli olarak tesbit ettiğimizden, hayli farklıdır. Bu durum, XIII. Yüzyıla kadar Çinli

coğrafyacıların haklarında çok az bilgi sahibi oldukları Moğollar‟ın tarihi için geçerlidir. Bu coğrafyacılar,Monu (mong-gu) kabilesinin VII-IX. Yüzyıllarda Güney Baykal‟da, daha sonra ise Monshan Dağı‟nda

yaşadıklarını varsayıyorlardı. Moğollar, X-XII. Yüzyıllarda Kıtanlar‟ın dostu, dolayısıyla Tatarlar‟ın rakibi ve

Curçenler‟in düşmanıydılar. Onlarla Moğollar arasında ... nehri (?!-L.G.) vardı.16 

Moğol etnogenezi ve tarihinin en eski periodu konusunda birkaç mitolojik versiyon mevcuttur. Moğol

tarihçileri, sadece genealojiyle ilgilenmişlerdir. Siyasî olaylar, sosyal durumlar ve kültür hareketleri ise ilgi

alanlarının dışında idi. Dolayısıyla, XX. Yüzyıl tarihçisine mutlaka gerekli olan ilm -i tarihin iskeleti

durumundaki tarihler, tesbit edilmemiştir. Bununla birlikte, doğruluğu konusunda bizzat Moğollar‟ın dahi

şüphe duydukları efsanelerin ortaya çıkış dönemi olan ikinci yarı efsanevî tarih, XI. Yüzyıl ortalarından

itibaren başlar. Moğol halkının ninesi sayılan Alan-koa, kocasından iki erkek çocuk ve gece yarısı çadırın

duman bacasından ışık saçarak içeri süzülen ve sarı bir iti andıran parlak renkli bir delikanlıdan da üç çocuk

doğurur. Bu delikanlıdan yayılan ve dul kadının rahmine süzülen ışık, güya onun hamile kalmasına yol açar.

Alışılmış türden bir mûcize.

Çağdaşları için dahi garip olan bu birleşmeden Bodonçar dünyaya gelir. Başlangıçta biraz aptalca olsa

da, görünüşe göre tipik bir passioner. Eğitilmiş şahinle avlanması, herhangi bir komşu kabileyi kendine

bağlaması ve yine herhangi bir boy kültünü getirmesi aşırı abartılarla anlatılır. “Mavi gözlü” anlamına gelen

Borcigin kabilesinin de aralarında bulunduğu birçok Moğol boyu asıllarını Bodonçar‟a bağladılar. Mavi göz ve

sarı saçlar ise “sarı it”ten türemiş olmanın eseri olarak kabul edildi. 

Efsaneyi açıklamaya çalışalım. Bir kere bu efsanede iki sübstratın etnik karışım olayı ile popülasyonun

fiili ortaya çıkışı anlatılmaktadır. O zamana kadar Onon sahillerinde, kimsenin dikkatini çekmeyen, yani

etnik homeostaz safhasında bulunan kabileler yaşıyorlardı. Bunların geçimleri tabii ekonomiye bağlıydı.

Geleneklere bağlı olarak toplu halde yaşıyorlar ve gittikçe unutulan ata mirası dünya görüşlerini

yaşatıyorlardı. Hatta aynı etnik sübstratlar arasındaki ilişkiler bile, ortadan kalkmaya başlamıştı. Sırf huzur

içinde yaşamak için, birbirleriyle karşılaşmak şöyle dursun, birbirleri hakkında bilgi sahibi olmak dahi

istemiyorlardı. Fakat Bodonçar‟ın 970‟den önce doğan torunları zamanında,17  etnosun şekillenme süreci

başlamıştı. Ancak, o da iki kabile grubuna ayrılmıştı: Biri Alan-koa‟nın rahminden düşen Nirun, diğeri eski

Darlekin. Birden boy reislerinin adları sivrilmeye başladı. Bunlar, henüz han değildiler. Aldıkları ünvanın tam

anlamı “başta oturan kişi” yani “temsilci” anlamına geliyordu.18  Bunlardan biri, en gözde boyların

(Noyankin, Tayci‟ut, Aralud, Kuyat-gerges, Haburhod, Sunid, Honghotan ve Oronar) bânilerinin atası

Bodonçar‟ın ahfadı Kaydu idi. Moğol boyları çoğalmış, büyümüş ve sayıları artmıştı. 

Page 14: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 14/247

Bu sıralarda Moğol boyları arasında orijinal sosyal farklılaşmalar kendini göstermiş, çeşitli ünvan ve

sıfatlar türemişti: Bahadur (Batur) - bogatır; seçen (se-ch‟en) - bilge; mergen - avcı; bilge - akıllı; boko

(bökö) - güçlü; tegin (Türkçe) - prens; buyuruk (Türkçe) -emreden; tayşi (Çince) - hükümdar boyu azası;

sengun (Çince) -veliaht prens. Bunların hanımlarına ise hatun veya begi diye hitap ediliyordu.19 

Ünvanlar halini alan bu sıfatların, ne bütün Moğollar Alan-koa ve Bürte-Çino (alageyik ve kurt) dan

türedikleri için aristokratik orijinle, ne de bugün gelip yarın giden zenginlikle alakası olmadığını, aksine

sadece kişilerin şahsî icraat ve kabiliyetleriyle bağlantılı bulunduğunu farketmek zor değildir. İrgen (kabile

veya alt kabile), amorf homeostatik durumdan yeni, aktif bir aşamaya geçmiş, yani bireyin bütün

özelliklerinin harekete geçirildiği bir sisteme dönüşmüştür. Böylece insan irgenin bir üyesi olmuş; omuzuna

bazı mecburiyetler yüklenen, buna karşılık gök kubbe altında kendisine bir yer bulan ve koruma sağlanan bir

unsur haline gelmiştir. İrgen üyesinin başına bir iş geldiğinde, bütün irgen ona yardıma koşmak zorundadır;

ancak, işlediği bir hatadan dolayı da bütün silah arkadaşları sorumludur. Kollektif sorumluluk kavramı,

Moğollar için davranış imperatifi halini almıştır. Akrabalar arası ilişkiler in seviye ve derecesini belirleyen

hukuk ve kabile üyesinin özelliklerine bağlı olarak tesbit edilen mecburiyetler, bu temel üzerine bina

edilmektedir. Bu, etno-genezin birinci safhasının tipik bir tesadüfî oluşumudur ve Carolingien Devleti‟ndeki

feodolizmin ortaya çıkışına oldukça benzer. Hatta buna Moğol toplumunda göçebe feodolizmin

organizasyonu da denilmiştir.20 

Yabancı bir toprağı ele geçirmek için yerli ahalinin direnişini ortadan kaldırmak amacıyla genelde katı

bir askerî teşkilat şarttır. Fakat Moğollar‟a bizzat tabiat yardım etmekteydi. X. Yüzyılın büyük kuraklığı sona

ermiş ve bozkırın yeşil alan sınırları, Şilki sahillerinden güneye, Onon ve Kerulen‟e doğru sarkmıştı.21  İğne

yapraklı ormanlarla canlanan eski çölde, şimdi tıpkı Türk Hakanlığı döneminde olduğu gibi yine antiloplar ve

ceylanlar zıplıyor, tavşan ve keklik sürüleri geziniyor, gelincikler ve köstebekler cirit atıyordu. Artık burada

yaşamak kolay ve cazipti. Gobi Çölü‟ne kadar uzanan bozkırları ilk ele geçirenler ise Moğollar‟ın ataları

olmuştu. 

Fırtınalı Selenge sahillerini Keraitler mesken tutmuş; Kerulen‟in güneyine ise Otuz-Tatarlar, yani otuz

Tatar boyu yerleşmiş; Baykal‟ın güneyindeki Hamar-Daban eteklerine savaşçı Merkitler saçılmış, onların

batısına ise kalabalık Oyratlar çadır açmıştı. Batı Moğolistan‟ın en batı kesiminde de Sibirya‟dan değil,

Yedisu ve Cungarya‟dan göçedip gelen Moğol dilli Naymanlar vardı.22  Bunlar, 1125‟de doğudaki

topraklarından passioner Curçenler tarafından itilen Kara-Kıtaylar‟ın kuzey koluydular. Gerek orijinleri ve

gerekse kültür ve tarihî kaderleri bakımından Naymanlar, doğulu Moğollar‟dan ve hatta Keraitler‟den hayli

farklıydılar. Passioner patlama tarafından ziyaret edilen ve XI. Yüzyılda inkübasyon dönemini yaşayan bu

kuzeyli kabilelerin kaderi, tamamen başkaca gelişmişti. 

Artık hiçbir şey, Bodonçar, yani Alan-koa ve “sarı it”in birinci kuşak torunları dönemindeki gibi değildi.Kardeşleri Bodonçar‟ın varını yoğunu elinden almış ve kovmuşlardı. Bodonçar, yabancı bir kabileyi inkiyad

ettirmek için sadece kardeşleriyle değil, annesiyle de tartışmaları geçici olarak durdurma konusunda

anlaşmıştı. Dikkat çeken hiçbir sosyal imperatif yok. Sadece genel problemi anlamadan sergilenen basiretsiz

bir egoizm ve şahsî kaprisler. Bunlar X. Yüzyılın sonlarında olmuştu. 

XI. Yüzyılda halkın nüfusunun süratle arttığını da buna ilave etmek gerekiyor. XII. Yüzyıl başlarında ise

Onon Vadisi artık Moğollar‟a yetmiyordu. Batıya doğru, Hilok ve Aşağı Selenge‟ye saçılmışlar, fakat burada, 

passioner itkiyle fazla temasları olmamakla birlikte, ataları Samoidler [Samodin]in geleneklerini muhafaza

eden cesur ve savaşçı Merkitler‟le çarpışmak zorunda kalmışlardı. 

Moğollar‟ın kendi ülkelerinde birbirlerine kenetlenmeleri gerekiyordu ve onlar da genelde bu gibi

hallerde başlarına bir hakan (han) seçiyorlardı. Alan-koa ve “sarı it”in sekizinci kuşak torunlarından Habul-

han başlarına geçmiş ve XII. Yüzyılın 30-40‟lı yılları arasında hanlık yapmıştır. Moğol etnogenezinin kuluçka

döneminin sona erip, Moğol tarihinin başlaması da bu dönemde gerçekleşmiştir. 

Page 15: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 15/247

Şimdi şu “sarı it” meselesine tekrar dönelim. Bir efsanenin harf be harf yorumlanmaya değeceğini

sanmam. Antropoformizm ve zoomorfizm, sözlü rivayetlerin ortaya çıkardığı metaforlardan başka bir şey

değildir. Moğol ve Tibetliler‟in kendileri de parlak saçlı delikanlının köpek şekline büründüğü hikayeleri

istiari edebiyat örneği kabul ediyorlardı. Bunun anlamı açıktır: Moğollar, kuşak hesabı vasıtasıyla kendi

halklarının yaşını veya çağ değişimini hesaplıyor ve tarihlendiriyorlardı. Nasıl Hicret olayı Araplar için tarih

başlangıcıysa, Bodonçar‟ın dünyaya gelişi de onlar için tarihî bir çağın başlan-gıcıdıydı. Tek farkı astronomi

hesaplarına değil, biyolojik takvime göre hesap yapmalarıydı. Bugün de genetikler böceklerin yaşını bu

şekilde hesaplıyorlar. 

En son olarak, passioner itki olayı, rahme yapılan bir ışınlama sonucu olarak gösterilmiştir. İşte

mutasyonu doğuran da bu fenomendir. Böyle bir şey uydurmak mümkün değil, ama bunun olabileceği

iddiasında bulunan kadınlara inanmak da zor. Göründüğü kadarıyla X. Yüzyıl Moğolları dahi Alan-koa

hikayesine şüpheyle yaklaşıyorlardı. Ancak, Alan-kao‟nın torunları etkili olmaya başlayıp da, iktidarı ellerine

geçirince, konuyu tartışmamak hayatta kalmanın en güvenli yolu halini aldı. Daha sonraki dönem lerde ise

aynı efsane bir hikaye olarak kabul edildi. Çünkü deha ve kötü ruh inancı bir arada bulunabilir, ama

folklorizm ve biyofizik bir arada bulunamaz.

Bununla birlikte, mutasyonik impuls, davranışla da ilgili olsa, ancak tek bir alâmeti değiştirebilir.Alâmetlerin dağılması kaçınılmazdır.. ve gerçekten de böyle olmuştur. Borciginler‟in dış görünüş itibariyle

diğer göçebelerden farklı oluşu konusuna iki müellif işaret etmektedir: Çinli Ch‟ao Hung ve Türk Ebu‟l Gazi

Bahadır-han. “Tatarlar, çok yüksek boylu değildirler. En yüksek boyluları 156-160 cm.dir. Dolgun ve kilolu da

değillerdir. Geniş yüzlü, bariz elmacık kemiklidirler. Gözlerinin üst kirpikleri hemen hemen yoktur. Sakalları

seyrektir.. Temucin, uzun boylu ve heybetliydi. Yayvan dudaklı ve uzun sakallıydı. Şahsen savaşçı ve güçlü

kuvvetliydi. Bu özellikleriyle diğerlerinden ayrılıyordu”.23  Borciginler‟in gözleri “yeşilimtrak” veya

“mavimtraktır ve gözbebeğinin çevresi köşeli kasnakla çevrilmiş gibidir.”24  Demek ki, mutasyon

Borciginler‟in sadece psikolojilerine değil, dış görünüş detaylarına da şüpheye mahal bırakmayacak şekilde

yansımıştır. Bunun nasıl bir rol oynadığına bakalım. 

Passioner itki alanı, Amur civarı, Ussuri bölgesi ve Doğu Baykal -ötesi‟ni kaplamıştı. Moğollar‟ın doğu

komşuları Curçenler, Hu-ai Nehri‟ne kadar Kuzey Çin‟i ele geçirmişlerdi. Selenge ve Angara va-dilerindeki

batılı komşuları ise, Onon ve Kerulen nehirleri arasındaki Moğol ve Tatarlar‟ı sarıp sarmalayan itki tesir alanı

dışındaydılar. Bu tezi esas alarak, bozkırda batıdakilere nispetle daha az yoğun olan doğulu göçebelerin

faaliyetlerinin artmasını kolaylıkla izah edebiliriz. Bugüne kadar bu vakıa literatürde ele alınıp

açıklanmamıştır ve zaten “biyosfer” kavramı getirilmeden tatminkâr bir açıklamanın yapılması da mümkün

değildi.

Moğol tarihine geçelim. Bu tarihin temposu, şaşırtıcı şekilde hızlıydı. Habul-han, 1100 yılı civarında, yanisekiz kuşak sonra dünyaya geldi ve 130 yaşlarında öldü. Demek ki Moğollar, 16 -18 yaş arasında torunlara

sahiptiler ve bunlar bir süre sonra hızlı bir şekilde yerlerini bu genç nesle bırakmışlardı. Elbette otuz

yaşındaki bir savaşçı yaşlanmış hesap edilerek yedeğe alınamazdı, ama göründüğü kadarıyla erkekler nadiren

bu yaşa kadar hayatta kalabiliyorlar; kendileriyle aynı kaderi paylaşacak erkek çocuklara zar zor sahip olarak

sürekli savaşlarda ölüp gidiyorlardı. Moğol halkı, eğer bu kötü şartlar altında tarihten silinmemiş ve güçlü

komşularının tutsağı olma-mışsa, demek ki güçlüydüler ve zafer uğruna ölüme gitmeyi göze alacak kadar

yüksek gerilim özelliklerine sahiptiler. Etnosun zuhuruna zemin hazırlayan inkübasyon dönemindeki

passionerliğin sonucunu da biz bu sıfatla belirliyoruz. Gerçekten de XII. Yüzyıl başlarında Moğol halkı,

isimleri bilinmeyen genç ataların kendilerini kurban etmesinin bir meyvesi olarak tüm dünya tarihinin konusuhaline gelmiştir. 

Page 16: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 16/247

112. Farklılıkların Zuhuru 

XI. Yüzyılda kendini gösteren passioner itki, sadece Curçen ve Moğollar‟a temas etmemişti. Onun, itki

bölgesinde berhayat olan diğer komşulara da dokunmaması mümkün değildi. Kerulen‟in güney kesiminde

yaşayan Tatarlar ile Tola sahillerinde göçebe halde dolaşan Keraitler de passioner gerginlik yükseliş

safhasındaydılar. Ne varki, coğrafî şartlar, onlara karşı Moğollar‟a davrandığı kadar lütufkâr değildi. Her

şeyden önce Kıtan Leao İmparatorluğu gibi güçlü ve düşman bir komşuları vardı. 1100 yılından itibaren

bozkırda, göçebeler (Kıtanlar onlara Tsu-pu diyorlardı)25

  ile düzenli ordular arasında sürekli savaşlaroluyordu ve üstelik de sonuncular, arka destekleri ve üsleri olmasına rağmen bir türlü galip gelemiyorlardı. 

Pek çok genç Tatar passioner, bu savaşlarda kellesini kaybetmiş, fakat düşman Leao‟nun mahvoluş anını

sabırsızlıkla bekleyen torunlar bırakmayı başarmışlardı. “Düşmanımın düşmanı, dostumdur” prensibinden

hareket eden Tatarlar, Kıtanlar tarafından mağlup edilen Curçenler‟le dost olmuşlardı. Curçenler, Kıtan

politikasını, yani Büyük Bozkır‟la savaşma siyasetini kendilerine iş edindikleri için, Tatarlar‟ın bu davranışı

basiretsiz bir siyasetti. Curçen “altan-hanı” (altın anlamına gelen bu ünvanın Çince karşılığı Kin [Chin] idi)

Tatarlar‟ı sevmiyordu, ama onları, Tatarlar‟ın bozkırda hakimiyet sağlama konusunda kendilerine tabii rakip

olarak gördükleri Kerait ve Moğollar‟a karşı kullanıyordu. 

Siyasî adavete bir de din düşmanlığı ilave edilmişti. 1109‟da Keraitler Hristiyanlığın Nesturîlik kolunu

seçmişlerdi. Moğollar ise, ondan bir süre daha önce, sadakat ve iyiliğin yaratıcısı, güneş tanrısı Mitra‟ya

tapınmayı esas alan Tibet Bhon dinini benimsemişlerdi.26 Tatarlar‟a gelince, onlar da müttefikleri Curçenler

gibi, Türkçe “kam” dedikleri Hintli şamanların öğretilerini sevmişlerdi. Etki bölgesi içindeki bütün halklara

aynı şekilde temas eden passioner gerginlik enerjisi, üç orijinal sistemin şekillenmesine yol açmıştı ki,

bunlar arasında bir çatışmanın olması kaçınılmazdı. 

Dinî mensubiyet kendi başına askerî çatışmalara yol açmaz, ama ortada zaten bir savaş durumu varsa, o

zaman asit ve alkalinin olup olmadığını belirleyen ilave bir turnusol kağıdı vazifesi görür. Nesturî

Hristiyanlık, Prens Siddarta veya Şakyamuni Budda, Prens Yosaf tarafından kutsal kabul edilmesine rağmen

“sarı din” Budizme karşı çıkan “beyaz bir din”di.27  Mesele, dogmatiklerin karmaşık oluşunda değil,

“mantalite”de veya ifade ettiği dünya görüşünün mahiyetindedir. Budist ve Nesturîlerin mantalitesi

farklıydı, ama Hristiyanlık, Bhon dini (Hintce “Punya”, yani gökyüzü kelimesinden) saliklerini şoke

etmemişti. Mitra (Moğolcası Mizir) inanan ve inanmayan kişiler nazarında herhangi bir tabiat kanunu

mesabesindeydi. O, savaş arzusu, kurnazlık ve gaddarlıktan dolayı kimseden intikam almaz, ama inanan

kişiyi aldatmayı, yani ahde vefasızlığı affetmez. Bir “suçlu” arandığı sırada iktidara ihbarda bulunmuş

olmasına rağmen Yu-da‟nın davranışını asla tasvip etmeyen Hristiyanlar, bu şartlar altında ana meselede

Mitraistler‟e karşı çıkamazlardı. Hem Mitra‟nın, hem de prensiplerinin benimsenmesi, Hristiyan inancının

benimsenmesiyle aynı anlarda gerçekleşti. Dolayısıyla “ak” ve “kara” (daha doğrusu, lacivert) dinler,

ideolojik bir çatışmaya girmediler. 

Bu yüzdendir ki üç dünya görüşünü savunan Şamanizm, prensip olarak teist dinlerden ayrılmaktaydı. Bu

üç dünyanın ortada olanında insanlar ve yırtıcı hayvanlar; yukarı ve aşağıdaki dünyada ise ruh olarak kabul

ettiğimiz kişiler yaşarlar. Ama şamanlar, azizlerin ve lamaların yapamadığını başarıp hastaları tedavi

edebildiklerine göre, arada bir tedavinin başarısız olması halinde çatışmalar oluyorsa da, kullandıkları

metotlar faydalı şeylerdi. Gerçekten de öyleydi. 

Ancak bizi şu anda  daha fazla ilgilendiren şey, insanların din seçme prensibi üzerinde durmaktır.

İnsanlar, passionerliğin düşük seviyesinde kayıtsızdırlar. Bazen alışılmış ideolojiyi muhafaza ederler, bazende kendilerine zorla dikte ettirilen şeyi benimserler. Ama burada,  hür göçebelerin dünyasında, kimsenin

yeni bir dini yerleştirecek kadar gücü yoktu. Çünkü onlar kendilerine yeni bir din telkin etmeye kalkanlara

basitçe şu cevabı veriyorlardı: “Bize iyilik etmeye kalkışma; ruhlarımızı rahat bırak”. Fakat gerçekten

Page 17: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 17/247

hoşlarına giden bir dini de benimsiyorlardı. Zevklerin davranış stereotiplerinde birer komponent olduğu göz

önünde bulundurulacak olursa, benimsenmiş üç farklı dinin aynı çağdaki mevcudiyeti, XI. Yüzyılda etnik

sistemlerin passionerlik seviyesinin geliştiğini gösterir. Bu tarihten sonra dinler arasındaki farklar, tedrici

surette ortadan kalkmış ve XIX. Yüzyılda Moğol politeizmi denilen bir din şekillenmiştir. 28 Ancak bu, Moğol

ve Büretler‟in manevî kültür genesizinin orijinal şekli değil, aksine 1201-1370 yılları arasındaki Moğol

yükseliş tarihinin âni trajizmine kadar sergilenen bir finiş hamlesi idi. Neden bu kadar çabuk? Ee.. hızlı

koşan, çabuk yorulurmuş! Fakat şu anda bizi ilgilendiren şey, çok kısa süreli de olsa, eşi benzeri görülmemiş

sonuçlar doğuran bir etnogenez sürecinin nasıl başladığını incelemektir. 

113. Bozkır Savaşları 

Her ne kadar ideolojik sistemlerin farklılığı, kendi başlarına savaşlara yol açmaz ise de, bu tür sistemler

savaşa hazır grupları birbirlerine kenetlerler. XII. Yüzyıl Moğolistanı da bu kuralın istisnası değildi. 

Henüz 1122‟de, Büyük Bozkır‟ın doğu kesimleri, Moğol ve Tatarlar‟ın hâkimiyeti altındaydı; fakat diğer

cephelerde zaferden zafere koşan Curçenler, önemli bir yer işgal ediyorlardı.29  Ancak, 1129‟da batıya

çekilen Kıtanlar‟ı takip eden Curçen taburu bozkıra yönelince, Moğol reisi Habul-han onlara karşı savaş ilanetti. Habul-han, çatışmaya girmek istemeyen Curçen ordusunu durdurduğu gibi, Çin‟e dönmeye de mecbur

bıraktı. Dikkatli imparator Wu-chi-mai, en seçme orduları o sıralar Çinli ve Tibetliler‟le savaş halinde olduğu

için kuzeyde yeni bir düşman kazanmak istemiyordu.30  Hatta Habul-han‟la anlaşmak istediği için, onu

başkentine davet etmişti. Ama Moğol hanı, kaba ve inatçıydı. Curçenler‟e güvenmiyordu ve bu yüzden

şerefine tertiplenen ziyafet sırasında, zehirlenmekten korktuğundan yemek yememek için sık sık salondan

dışarı çıkıyordu. Yine de Wu-chi-mai onu tutuklatmaktan vazgeçti. Çünkü onun hesabına göre, Moğollar yeni

bir han bulabilir, orduları da önemsiz birkaç kayıp verebilirdi.31 

Ancak, Wu-chi-mai‟ın 1134‟de ölümünden sonra, hafızasında kötü hatıralar saklı, dizginlenmesi zor bir

kişi olan Holu tahta geçti. 

Hemen Habul-han‟ı yakalamaları için bozkıra casuslar gönderdi. Bu casuslar, yolda ona yetişerek,

emredileni yerine getirdiler. Fakat henüz onun işini bitirmeye fırsat bulamadan, hanın akrabalarından biri,

casusların konakladığı yere sızıp, kendi atını Habul-han‟ın beyaz argamakıyla değiştirdi. Habul-han onlar

uzaklaştıktan sonra atına atlayıp evine döndü. Casuslar da onun yerine akrabasını öldürdüler.32 

Böylece 1135‟de gerçek savaş başladı. Moğollar, 1139‟da Curçenler‟i yeri tam tesbit edilemeyen Haylin

Dağı eteklerinde mağlup ettiler.33 1147‟de ise Curçenler barış istemek zorunda kaldılar ve Moğollar‟a vergi

ödemeyi kabul ettiler. Ama bu anlaşmaya riayet edilmeyecek, barış da uzun süre yürürlükte kalmayacaktı. 

Aynı sıralarda Moğolistan bozkırlarının batı uçlarında başka bir savaş sürüyordu. Yenilmez Merkitler,

orada her saldırıya bir saldırıyla ve her darbeye bir darbeyle karşılık veriyorlardı.34 Kanlı intikam ve toplu

sorumluluk kavramlarının tarafları yönlendirdiği bu savaş, kılıç sallayan tek bir kişi bile eyer üzerinde kaldığı

sürece bitmeyecek ve yaklaşık seksen yıl devam edecekti. 

Güneydoğulu Tatarlar‟la olan münasebetler daha da kötüydü. Habul-han‟ın kayınbiraderinin ağır bir

hastalığa yakalanması üzerine Tatarlar‟dan bir şaman çağırılmış; ancak bu kişi, hastayı tedavi edemeyince

geri gönderilmişti. Fakat mevtanın akrabaları, şamanın kasıtlı olarak tedavi yapmadığı iddiasıyla peşine

düşüp öldüresiye dövdüler. Böylece yeni bir kan davası.. ve rakibin bütünüyle ortadan kaldırılmasını

amaçlayan bir savaş başladı.35 

Moğollar‟ın, Merkit ve Tatarlar‟ın ekonomik sebepler yüzünden birbirlerini yemediklerini söylersek,

okuyucu buna şaşırmasın. Çünkü XII. Yüzyıl Moğolları da, zaten ellerinde yeterinden fazla bulunan toprak

için savaşa gireceklerini öğrenseler, mutlaka şaşırırlardı. Zira toprak alabildiğince geniş, ama ahali az,

Page 18: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 18/247

sürüler de yetersizdi. Bu durumda, amaç toprak elde etmek olmadığına göre, tarafları harekete geçiren

unsur, intikam duygusu ve incinen gururu tamir etme isteğiydi. Katı bir prensip olmadan kalabalık çarvacı

kabileler varlıklarını sürdüremezlerdi. Passioner gerginliğin gelişme şartlarında tabii ve etnik ortama

adaptasyonun temelinde de bu prensip vardır. Her halükârda Moğollar, Baykal‟ın kuzey halkları gibi nispeten

huzurlu bir hayat sürüyorlardı. Ancak passionerlik, onları içten tazyik altında tutuyor; bu basınca uymaya ve

helezonik ve amorf sistemin yerine, yönetici hakanlara ihtiyaç duyan, boy-kabile yapısına bağlı katı disiplinli

yeni ulus ve etnoslar yaratmaya zorluyordu. Yeni bir devletin teşekkül safhası başlamıştı. 

Bir devletin teşekkülü, aleni olması halinde dahi, diyalektik bir süreçtir. Birileri sağa çeker, birileri sola

çeker; üçüncü bir grup öne, dördüncü bir grup geriye çeker. Ve hiçbiri komşusundan memnun değildir. Ne

var ki keyfi varyantlar yavaş yavaş birbirine karışacak ve tarihin genel seyrine yön verecekti. Birbirini

dışlayan iki gelişme çizgisinin oluştuğu XII. Yüzyıl Moğolistanı‟nda da durum böyleydi. Bu dahili tezatı nazar-ı

itibare almadan daha sonraki olayların seyrini anlamak mümkün değildir. 

114. Başına Buyruk insanlar 

XII. Yüzyılda, eski Moğol toplumunun esasi unsuru, henüz teşekkül aşamasında bulunan boylar (oboh) idi.Bu boyların başında bozkırın ileri gelen kişileri bulunuyordu. Bunlar bahadur, noyon, seçen ve tayşi gibi saygı

ünvanları taşıyorlardı. Bahadur ve noyonların en başta gelen uğraşı, sürüleri için yeterli mera, yurtları için

ise bol miktarda uşak bulabilmekti. Toplumun diğer tabakaları, silahlı muhafızlar (nükürler), alt orijinli

kabiledaşlar (haraçu veya kara kemikler), köleler (bogollar), itaat altına alınan veya kendi istekleriyle

bağlanan boylar (unagan bogol). Sonuncular, kişisel özgürlüklerini muhafaza ediyorlardı ve hukukî ilişkiler

konusunda efendilerinden pek de farklı değillerdi. Müstahsil güçlerin gelişim seviyesinin ve ticaretin -sınır

ticareti de dahil- düşük olması, göçebe hayvancılığının sunduğu bütün imkanlardan faydalanılmasını

engelliyordu. Köleler, sadece ev işlerinde kullanıldıkları için, üretimin gelişmesine herhangi bir katkıları

olmuyordu ve böylece boy yapısının ana unsurları muhafaza ediliyordu. İktidarın hâkimiyet altında bulundurduğu meraların ortak kullanımı, atalara kurban takdimi, kan davaları

ve ona bağlı olarak yapılan kabileler arası savaşlar, muayyen bir kişinin değil, bütün boyun ortaklaşa alacağı

kararlarla hallediliyordu. Moğollar‟da kollektif temsil, herhangi bir boyun kollektif sorumluluğu ve karşılıklı

yardımlaşma mecburiyeti, çok eskiden beri sosyal hayatın temel unsuru halini almıştı. Boy üyesi, her zaman

kendi klanının desteğini hissederdi ve o klana ait olmanın omuzuna yüklediği mecburiyetleri yerine

getirmeye daima hazırdı. Böylesine katı bir sistemde bazı boy üyelerinin passionerliği hiç de gerekli değildi

ve hatta aksine hemen karşı çıkılırdı. Çünkü bunlar, hem yönetimi elde tutanların otoritesini, hem de kabile

düzenini sarsarlardı. 

Ne var ki, Moğol boyları, tüm Moğolistan sekenesi üzerinde sadece göstermelik bir hâkimiyet

sağlamışlardı. Esasen, aksakalların yönetim iplerini elde tuttukları, diğer üyelerin ise yaptıkları yararlı işler

oranında bazı mevkilere getirildikleri boy topluluklarında, disiplini bozan belli kişiler her zaman olmuştur.

Uyulması gereken kurallara bir türlü uymak istemeyen bu bahadırlar, boy cemaatinden ayrılıyor, kendi küren

[küriyen]lerini terkediyor ve Çin versiyonlarında “beyaz bedenli” (pai-shen) yani ak süyek şeklinde geçen

“başına buyruk” yahut “bağımsız” insanlar halini alıyorlardı.36  Bu tip insanların kaderleri de çoğu defa

trajikti. Mensup oldukları boyun desteğinden mahrum kaldıkları için, karınlarını doyurabilmek amacıyla

ormanda avlanmak veya nehirde balık tutmak zorundaydılar ve hatta bazen hayatları pahasına haydutluk

etmek mecburiyetindeydiler. Zamanla, organize olmuş kendi kabiledaşlarına karşı durabilmek için münferitbirlikler oluşturuyorlar ve boy birlikleriyle savaşabilmek için de bir kumandana ihtiyaç duyuyorlardı. Bu

insanların sayısı sürekli artınca, kendi aralarında teşktilatlanma ve vahşi kurtlar gibi takip edilmelerini

önleyecek yeni bir topluluk kurma fikirleri oluştu. Bu fikirler arasında, askerî hayat tarzına dayalı bir yaşam

biçimi kurmak, Kin İmparatorluğu‟nun “sayıları azalan kölelerin ve ölen insanların yerlerine yenilerini

Page 19: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 19/247

koyma” prensibiyle düzenlediği Curçen istilalarına karşı ana yurdu, yani Büyük Bozkır‟ı savunmakda vardı.37 

Bu imha seferleri, 1161‟den itibaren her üç yılda bir tekrarlanıyordu. Kız ve erkek çocukları öldürmüyorlar,

aksine götürüp Shan-tung‟daki köle pazarında satıyorlardı. “Tatarlar, Sha-mo (çöl)ya kaçıyorlar;

beyinlerinde ve damarlarında intikam duygusuyla geziniyorlardı.”38  Esir düşmekten kurtulmayı

başarabilenler, yirmi yıl boyunca sayıları gittikçe artan “başına buyruk insanlar”ın arasına karışıyorlardı.

Fakat daha fazla ileri gitmeyeceğiz ve dikkatimizi Moğol etnosunun XII. Yüzyıl ortalarındaki etnik yapılanma

safhasına teksif edeceğiz... 

115. Eski Adetlerin Unutuluşu 

Her ne kadar Moğollar, 1147‟da Curçenler‟le yaptıkları savaşlardan zaferle çıkmış ve istenilen barışı

sağlayacak şerefli bir anlaşma yapmışlarsa da, Büyük Bozkır‟da huzursuzluk devam ediyordu. Sağlanan barış,

sağlam temeller üzerine oturtulmamıştı. Mitraizme değil, Şamanizme bağlı olan Curçenler, ettikleri yemine

sadık değillerdi. Daha da kötüsü, komşuları Tatarlar tarafından ahlakları bozulmuştu. Bu sonuncular,

ahlaksız davranışları ve özellikle de ihanetleri için Kin imparatoru Altan-han‟dan rüşvet alabilmek için bozkır

halkının sahip olduğu prestijden yararlanıyorlardı. 

Habul-han‟ın büyük oğlu Okin-Barha, güzelliği ve zarafetiyle bir kızı andırıyordu.39  İnsanlar onun ta

çenesine kadar inen yuvarlak güzel çehresine hayrandılar.40 Evli bir oğlu vardı, fakat torunu Seçen-beki‟yi

Okin-Barha hiç görmemişti. Tatarlar Okin-Barha‟yı tuzağa düşürüp yakalayarak, Altan-han‟a, yani Curçen

morarşisti Ho-lu‟ya teslim etiler. Zavallı prensi çivilerle ağaç eşeğe mıhlayıp, azap içinde yavaş yavaş

öldürdüler. Bu olay da Habul-han döneminde, yani 1147ye kadar vukû bulmuştu, ama sonrası hiç de iyi

değildi. 

1150‟de yeni Kin imparatoru Digunay, 1147‟da aktedilen anlaşmaya rağmen, itaat altına alınmamış

göçebelere saldırı emri verdi.41  Fakat bu defa Tatar kumandan Nor-Buyuruk-han‟ın ihanetinin kurbanı,

Kerait hanı Markuz, diğer bir deyişle (Nesturyan) Mark olacaktı. Onu da ölüme mahkum ettiler. O da ağaç

eşeğe mıhlanarak hayatını noktaladı. Markuz‟un dul karısı güzel Kutuktay-herikun, Tatar hanını hayli haince

bir şekilde öldürmeyi kafasına koydu. Bir ziyafet sırasında onu öldürdü,42  fakat kendisi hıncını aldıysa da,

durumda herhangi bir değişiklik olmadı. 

Moğol boyları, Habul-han‟ın ölümü ve Markuz‟un katlinden sonra Habul‟un hayattayken diğer bütün

oğullarına tercih ettiği yeğeni Ambagay-han‟ı başlarına geçirdiler. O sıralar Moğollar‟la barış halinde bulunan

Tatarlar da onu kendilerine yakın görüyorlardı.43 Üstelik bu yakınlık, Ambagay‟ın oğlunun “Beyaz (çagan)

Tatar” kabilesi kumandanının kızıyla nişanlanması sebebiyle daha da güçlendirilmişti. Ancak, Moğol

âdetlerine göre damat ve gelin birkaç yıl, bazen beş altı yıl nişanlı kalmak zorundaydılar.44 Halbuki bu süresonunda siyasî durumlar, Ambagay‟ın dahi tahmin edemeyeceği şekilde değişecekti. 

Kin İmparatorluğu tahtında kendi yakınlarını öldüren ve Güney Çin‟i zaptetmek için yanıp tutuşan gaddar

ve aptallık timsali Digu-nay olduğu sürece, bozkırda huzur olamazdı. Fakat 1161‟de Digu-nay yakınlarından

biri tarafından öldürülmüş ve yeni imparator Wu-lu, Moğollar‟la savaştan bahsedilen bir manifesto

yayınlamıştı.45  Hiç bir şeyden şüphelenmeyen Moğollar‟a karşı büyük bir tenkil seferi planlanmış; Curçen

diplomatlar da bu arada Tatarlar‟ı kendi yanlarına çekmişlerdi. İşte böylesine kritik bir zamanda Ambagay-

han, gelini cihazıyla birlikte eve getirmek amacıyla “Beyaz Tatarlar”a misafir gitti. Küçük kardeşi Todoyen -

otçigin ve danışmanı Çintay-noyon da ona refakat ediyordu. Sonuncusu, akıllı ve uzağı gören bir kişiolduğundan, kötü bir şeyler olacağını sezdiğini belirterek, Ambagay‟ı yoldan geri döndürmeye çalıştı. Fakat

Ambagay, olayı gurur meselesi yaparak, ziyafete gitti.

Page 20: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 20/247

Komşu Bayat-Duklat kabilesi reisi Munka-çauthuri, Todoyen-otçigin‟i danışmanla birlikte otağına

çağırarak, şeref konuğu olmalarını istedi. On gün sonra, davetin en tantanalı bir anında, Tatarlar‟dan birisi

gelerek, Ambagay‟ın yakalandığını, Tatarlar‟ın Dotoyen‟i de ele geçirip, Moğollar üzerine sefer tertiplemek

istediklerini bildirdi.

Ancak, Duklatlar misafirlerine ihanet etmediler. Munka, yaşlı danışmanlarının tavsiyesine binaen,

Todoyen‟e bir at verip, hemen yola koyulmasını istedi. Todoyen kurtulurken, Tatarlar da Duklatlar‟ın

çadırlarını yağmalıyorlardı.46 

Curçen “altan-han”ı Wu-lu‟ya getirilen Ambagay, ağaç eşeğe çivilenmişti. Ancak, ölmeden önce kendi

nükürlerinden birine imparatora şu sözleri iletmesini tembihledi: “Sen beni erkekçe, yiğitçe kendi ordunla

ele geçirmiş değilsin.. başkaları beni sana getirdiler. Beni böyle alçakça öldürmekle, Hada‟an-tayşi, Khutula-

kaan, Yesugai-ba‟atur‟u, Moğol ulusunun büyük küçük her ferdini kendine düşman edersin.. Şüphen olmasın

ki, elini benim kanıma buladığın için onlar senin peşini bırakmayacaklar. Beni şanıma yakışır şekilde öldür”.

Wu-lu bu sözlere sadece güldü ve Todoyen‟in nükürüne Ambagay‟ın ölüm haberini Moğollar‟a ulaştırması için

birkaç at verdi. Nükür, göçebe Durben kabilesine ulaşınca yorgun atlarının yerine yenilerinin verilmesini

istediyse de, berikiler bozkır âdetlerine göre bu isteği reddettiler. Biçare, atlarını çatlatırcasına sürdü ve

sonunda evine yaya olarak döndü.47 

Peki, Moğollar bu meş‟um haberi nasıl karşılamışlardı? Müteveffanın yuğ merasimini tamamladıktan

sonra Khutula‟yı başlarına hakan seçtiler. “Ve Moğollar, Horhonah‟daki (Onon sahilinde) dallı budaklı bir

ağacın çevresinde ziyafetler tertipleyip, dans ederek eğlendiler. Öyle çok tepindiler ki, kalçalarına

varıncağa kadar derine inen bir çukur meydana geldi. Çukur kenarında ise diz boyu kum birikmişti.”48 

Elbette bizler de çevremize zarar verecek kadar güçlüyüz!

Yeni han, tıpkı bir ayı gibi heybetli ve güçlüydü. Tabii bir o kadar da aptal! Hanın organizasyon kabiliyeti

olmadığı için, Ambagay‟ın kanının intikamını almak amacıyla Curçenler‟e karşı bir sefer tertiplenemedi.49 

Bunun yerine han şahinle avlanmaya çıktı ve bozkırda Durbenler tarafından çevrildi. Nükürler dört bir tarafadağılınca, han da düşmanlarının eline düşmemek için atını küçük bir bataklığa sürdü. Sonra bataklıkta

ilerlemeye başladı. Bataklığın karşı tarafında kendini bekleyen düşmanları ok atmak suretiyle kaçırarak, atın

cıdavına tutunup çamurların içinden çıkmayı başardı. Arkasından eli  boş dönmenin utanç verici olacağını

bildiği için, Durbenler‟den tayıyla birlikte bir kısrak çaldı ve çizmelerini (çünkü yanında başka herhangi bir

kap yoktu) yaban ördeği yumurtalarıyla doldurdu. Sergilediği bu kahramanlıklardan sonra kendisi için

ağıtların söylendiği evine döndü. Onun nasıl öldüğü bilinmiyor, ama kısa süre sonra, sadece 1161-1162 yılları

arasında Tatarlar‟la yapılan onüç çarpışmayı kazanan Hada‟an-tayşi adlı birisi yerine geçti.50 

1161‟de Buir-Nor Gölü yakınlarında uğranılan hezimet, Moğollar için bilhassa trajik sonuçlar doğurdu.

Çünkü bazı kabileler, hayatlarını kabiliyetsiz bir hakan için ortaya koymayı ve zaten başarılması imkansız

buyrukları yerine getirmeyi reddettikleri için Moğol Hanlığı parçalandı. 

Curçen yönetimi, kendini savunma konusunda fevkalade başarılı olduğunu anlayınca, ekonomik sebepler

yüzünden sefer hazırlığını durdurdu51  ve bu da yeni imparator Wu-lu‟ya Kıtan isyanını bastırma imkanı

sağladı. Kıtanlar, kendilerini esaret altında tutan bu insanlardan daima nefret ediyorlardı. Hunriz Digunay‟ın

ölüm haberini alınca, 1162‟de isyan etmek için en uygun zamanın geldiği kararına vardılar. Ne var ki Curçen

gaziler, yine çarpışmayı kazandılar ve esir aldıkları savaşçıların kellesini vururken, kadınlarını odalık olarak

alıkoydular.52 İşte bu beklenmedik ters akım, Moğollar‟ı büsbütün yok olmaktan kurtarmıştı. 

Diğer yandan, Çin‟le tutuşulan savaş da Curçenler‟in askerî gücünün büyük bir kısmını emiyordu ve bu

durum, Çinliler‟in 1165‟de Huai-Yen civarındaki hezimetlerine kadar devam etti. Bu savaştan sonra

Curçenler oldukça avantajlı bir anlaşma yapmışlar, ama Moğollar‟la savaşmaya vakit bulamamışlardı. Bütün

bu elverişle şartlara rağmen Moğol Hanlığı yine de mahvolmanın eşiğindeydi. Güneydoğudan Tatarlar,

Page 21: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 21/247

kuzeybatıdan Merkitler tarafından sıkıştırılmış bulunan Moğollar, kendilerine zafer getirmese bile, hiç

olmazsa hayatta kalmalarını sağlayabilecek bir müttefik bulmak zorundaydılar. Böylece Hada‟an, Gürhan

(kabileler arası koalisyon başkanı) ünvanı taşıyan ve öldürülen Markuz‟un oğlu olan Kerait prensinden yardım

istedi. Göründüğü kadarıyla anlaşmışlardı da. Ancak, misafirler gitmeden önce Gürhanın kravçileri bir

ziyafet tertiplediler ve geleneklere uygun olarak tarasun (sütlü votka) ikram ettiler. Nükürleri bir kenara

ayırdıkları için onlar kurtuldu, fakat ikram edilen içkiyi sonuna kadar içen Hada‟an hemen öldü. Hada‟an‟ın

ölümünden sonra Moğol Hanlığı yıkıldıysa da, düşmandan korunma mecburiyeti olduğu için, Habul-han‟ın

torunlarından Yesugai-ba‟atur ordunun başına geçti. 

116. Yesugai-ba’atur 

Tatarlar, ele geçirdikleri Ambagay-han‟ı Çin‟e ölüme gönderdikleri bir sırada, onun genç yeğeni Yesugai,

Onon Nehri‟nin yeşil sahillerinde kuş avlamakla meşguldü. Karşısına içinde genç ve oldukça güzel bir kızın

bulunduğu tenteli bir araba çıktı. Kızın yanında ayrıca Merkit kabilesinden Yeke-Çiledu adlı nişanlısı da

vardı. Yesugai, hemen eve dönüp iki kardeşini yanına alarak geri geldi. Üç savaşçıyla tek başına

başedemeyeceğini anlayan Çiledu, tepelerin arkasına saklanabilmek için atını topuklayarak dört nala oradan

uzaklaştı. Moğollar hemen peşine düştülerse de, geç kalmışlardı. Çünkü Çiledu tepeyi dolaşarak tekrar

arabanın yanına gelmişti. Zeki ve genç kız ona “Galiba  kendi hayatının tehlikede olduğunu anlamıyorsun?

Kendine başka bir kadın bul ve onu benim adımla, Ho‟elun diye çağır. Git, kendini kurtar!” dedi. Bu arada üç

Moğol da geri dönmüşlerdi. Çiledu‟yu görünce atlarını o tarafa doğru sürdüler. Ama Çiledu atını

kamçılayarak Onon‟un yukarı kısımlarına doğru kaçtı. Moğollar uzun bir süre onu kovaladılarsa da,

yetişemediler. Geri dönüp gözü yaşlı esireyi alarak otağa getirdiler. Kötü niyetli olmadıkları için Ho‟elun‟a

saygılı davrandılar ve ona artık sesini kesmesini, asla geri dönemeyeceğini anlattılar. 

Evet, o acımasız günlerde yapılan bu hareket, kadının rızası alınmadan gerçekleştirildiği için bir nevi kız

kaçırma idi. Ama kimse böyle ufak bir meseleyle uğraşmak istemediği için, Ho‟elun Yesugai‟ın ilk hatunuolmuştu.

Daha iyi bir arkadaş bulmak zor olduğu gibi, hiçbir şeyi unutmayan savaşçı Merkitler‟e kıyasla daha

kavgacı düşmanlarla yan yana yaşamak da hayli zordu. Bu yüzden güneyli komşuları Tatarlar‟la savaşa son

veren Moğollar, kuzeyli komşuları Merkitler‟le yeniden didişmeye başladılar. Üstelik de en uygunsuz bir

zamanda. Yesugai, Ambagay‟ın intikamını almak için Tatarlar‟la girişilen savaş birden kızışınca, balayını

yarıda kesti. 

Bu savaşta en büyük başarıyı Yesugai-ba‟atur göstermişti. 1162‟de, Ho‟elun kendisine ilk çocuğu

doğurduğu bir sırada birkaç Tatar bahadırını esir almayı başarmıştı. Oğlunun doğumu münasebetiyle

öldürülen bir savaş esirinin adından ilham alan duygulu baba, oğluna Temucin adını verdi. Böylece yeni

doğmuş bir çocuk, otomatikman güçlü Tatar kabileleriyle kan davası olan birisi haline geldi. 

Tuhaftır, ama Yesugai ile Ho‟elun‟un evliliği mutluluk getirmişti. Ho‟elun, 1164‟de Khasar, 1166‟da

Huçiun, 1169‟da Temuge adlı üç erkek çocukla, 1170‟de Temulun adında bir kız çocuğu dünyaya getirdi.

Yesugai‟ın ikinci hanımından da Bekter ve Belgutai adında iki oğlu olmuştu. Bütün bu süre zarfında, Yesugai-

ba‟atur, her ne kadar han olarak seçilmemişse de, güçlü ve etkili bir kumandan olarak kaldı. Zaten zor

günler geçiriyordu ve politikayla uğraşacak zamanı yoktu. Politikayla ciddi olarak uğraşması ise 1170‟lerde

başlayacaktı. 

Moğollar‟ın Curçenler‟le giriştikleri savaşlar sırasında, tabii müttefikleri Keraitler‟di. Ama bu güçlü

ordada da düzen yoktu. Kalabalık, zengin ve kültürlü Kerait Hanlığı, dört bir yandan düşmanlarla kuşatılmış

durumdaydı. Kerait savaşçıları ise, devletlerini güçlendirmek yerine bazen Naymanlar, bazen Merkitler ve

bazen de Tatarlar‟la gizli anlaşmalara giriyorlardı. Hanın kendisi bile sapını suya dokundurmayan biriydi.

Page 22: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 22/247

Ama oğlu Toğrul [Tooril]un başına kötü bir iş gelmiş; yedi yaşındayken Merkitler‟e esir düşmüştü. Merkitler

de bir han çocuğu olmasına bakmaksızın onu ev işlerinde kullanmışlar ve el değirmeninde pirinç

öğüttürmüşlerdi. Neyseki oğlunu geri almak isteyen baba, Merkit karargahına bir saldırı düzenlemişti. Fakat

aradan altı yıl geçtikten sonra Toğrul, bu defa da annesiyle birlikte Tatarlar tarafından ele geçirilecekti.

Ama Toğrul, bu kez evden yardım gelmesini beklemedi. Güçlü kuvvetli biri olduğu için kaçmayı başararak,

veliahdı olduğu babasının yanına döndü. 

Bu olaylar, Kerait hanının otağındaki durumun hayli gergin olduğunu göstermektedir. Prensin iki defa

düşmanlar tarafından esir edilmesi, ancak han akrabalarıyla beyler arasındaki geçimsizlikle izah edilebilir.

Toğrul‟un tahta geçtikten hemen sonra bazı akrabalarının kellesini alması da bu yüzden şaşırtıcı değildir.

Fakat kurtulmayı başaran ve “Gürhan” ünvanı taşıyan amcası halkı isyana sev-kederek, Toğrul‟u alaşağı

edecekti.

Hada‟an-tayşi‟nin de aynı Gürhanın otağında zehirlendiğini hatırlayalım. Farzedelim ki, bizzat Gürhanın

bu işte bir suçu yoktu, ama müttefikinin bireylerini ve misafirlerini korumak için gerekli tedbirleri

almamıştı. Dolayısıyla Moğollar, Toğrul‟a sempati besliyorlardı. 1170 veya 71‟de Onon sahillerinden Tola

sahiline sadık ordusuyla gelen Yesugai-ba‟atur, Gürhanı Gobi ötesine, Tankut‟lara kaçmaya mecbur bıraktı

ve böylece Toğrul tekrar tahtına kavuştu. Yesugai, bu kadar kahramanlıklar sergiledikten sonra kendi şahsî işlerine döndü ve dokuz yaşındaki oğlu

Temucin‟i Konkirat [Kongirat] kabilesinden on yaşındaki Börte ile nişanladı. Gelinin samimi ve iyi kalpli

babası Dai-Seçen, müstakbel damadını çok iyi karşıladı. Yesugai‟a “Onun bakışları ateşli; yüzünde şafak

kızıllığı var” dedi. Yesugai, oğlunu Konkirat otağında bırakıp giderken, sadece şu sözleri söyledi: “Oğlumu

köpeklerden uzak tutun. Çünkü köpeklerden çok korkar.” Bu sonuncu durum, alışılmışın dışında bir şey.

Çünkü sürüye saldıran kurtların amansız düşmanı, koyunların bekçisi köpekler hiçbir zaman çocuklara

dokunmazlar. Halbuki Moğol çocuğu iri elleriyle bir vuruşta, havlayan bir köpek sürüsünü dağıtır. Babası

ayrılırken bir uyarıda daha bulunur ve oğlunun sık sık bir şeyi hayal ettiğinde veya herhangi bir

beceriksizlikle karşılaştığında aşırı şekilde sinirlendiğini belirtir. Gerçekten de yıllar sonra Temucin‟in

asabiyeti, insanı zarar görmekten koruyan akıl ve iradesini bastıracaktır. 

Yesugai, eve dönerken yolda, bir kır kenarında ziyafet veren bir gruba rastlar. Çok yorgun ve susamış

olduğu için, gruba yaklaşır ve onların Tatar olduğunu anlar. Tatarlar da onu tanırlar ve sofraya buyur

ederler. Yesugai, yer içer, fakat yolda giderken kendini kötü hissetmeye başlar. Zar zor eve ulaşır. Eski

husûmetlerden dolayı kendisini zehirlediklerini söyler ve bu inançla ölür.

Yesugai‟ın doğru teşhis koyduğuna inanmak zor. Çünkü ziyafetten sonra, kendini çok kötü hissetmesine

rağmen, üç gün boyunca at sırtında yol almıştır. Hastalığı, ancak dördüncü gün evine ulaştığında

şiddetlenmiştir. Burada herhangi bir enfeksiyon da söz konusu olabilir. Diğer önemli bir husus, bozkırâdetlerine göre birinin sofraya davet edilmesi, geçmiş husûmet ve kırgınların unutulduğu anlamına gelirdi.

Moğollar‟ın katı davranış kalıbı açıkca parçalanmıştı. 

Yesugai-ba‟atur, ölmeden önce Munlik adlı nükürünü yanına çağırarak, ailesi için endişe ettiğini belirtir

ve hemen Temucin‟i eve geri getirmesini ister. Yesugai‟a son derece bağlı olduğu anlaşılan Munlik, hemen

Konkiratlar‟a gider ve babasının oğlu için endişe ettiğini belirterek, alıp eve getirir. Babasını kaybettiğini

öğrenen Temucin, duyduğu acıyla yere düşer ve ihtilaç içinde titremeye başlar. Munlik‟in babası, yaşlı Çarha

ona şöyle der: “Zavallı çocuk, alabalık gibi ne çırpınıp duruyorsun? Turhaud (muhafız)larını çağır!”. Bilgece

bir nasihattı, ama tutulmadı. Temucin, bir hükümdar veya feodal senyörün oğlu değil, aksine bütün serveti

sahip olduğu enerji ve emsalsiz teşkilatçılık kabiliyetinden ibaret bulunan bir bahadırın çocuğu idi. 

Yesugai‟ın kabiledaşları bu özellikleri değerlendirmişlerdi. Çünkü her yıl gelişen askerî faaliyetlerin

sorumluluğunu kendilerine fazla yakın ve fazla uzak olmayan bir insanın omuzlarına yüklemek onların da

Page 23: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 23/247

işine geliyordu. Ama genelde olduğu gibi, kumandanlarına sevgi de göstermiyorlar, peşin hükümlü de 

yaklaşmıyorlardı. Saygı ise, özellikle âni felaketler sırasında sadakatin garantisi değildi. Müteveffa bahadırın

genç veliahdına gelince, o, ne kimseyi ilgilendiriyordu, ne de kimseye lazımdı. 

Ancak, kabile mensupları Moğol beyleri arasında iyi kalpli insanlar da bulmuşlardı. Tayci‟ut kabilesinin

reisi Tarhutai Kiriltuh da bunlardan biriydi. Tarhutai, Yesugai‟ın göçebelerini ağırlayarak, genç Temucin‟i

“üç yaşındaki bir tayı eğitir gibi eğitmek” için yanına getirtti. Babasını kaybetmenin acısını hafifletmek için

elinden geleni yaptı. Elbette bunu yaparken, bu davranışının yıllar sonra kendisini acılar içinde ölmekten

kurtaracağını aklından bile geçirmiyordu. Ne var ki Tarhutai, bir hakan değil, sadece bir noyondu. Tavsiyede

bulunabilir, ama yönetemezdi. Hatta tavsiyeleri de, kulak verildiği zamanlar bile, nadiren uygulanırdı. Eski

kabile yapısının, efkarı umumiyeyi bilge aksakalların ve enerjik kumandanların siyasî hesaplarıyla

yönlendirilmediği bir yerde sağlayacağı hürriyet de ancak bu kadar olabilirdi. Bazen de kaprisli hatunların ve

nedimelerinin görüşleri, karar mekanizmasını etkiliyordu. Kaldı ki bu hatun kişiler, bazen getireceği

sonuçları hiç düşünmeden ve hiç bir sorumluluk hissetmeden de karar veriyorlardı. 

Durum bu merkezdeyken, kış geçmiş; Yesugai‟ın hatıraları kar altında kalmış ve.. yeni bir yıl

başlamıştı.53 

XIX. KAYIPLAR

117. Yetimlik Izdırabı 

1172 veya 1173 ilkbaharında, Ambagay-han‟ın dul hatunları Orbay ve Sohotay, âdetlere uygun olarak,

geleneksel kabir ziyaretini ifa etmek üzere “Ata Yurdu”ndaki kabristana gittiler. Ho‟elun da gitti, fakat

tesadüfen gecikince, kendisini beklemediklerini görerek fevkalade üzüldü. Hemen diğer hatunlara sitemleryağdırdı, ama onlar kendisinin davet edilmeye bile değmediğini, ayrıca onunla herhangi bir ilişkide

bulunmak istemediklerini belirttiler. Görünüşe göre önemsiz bir şeydi bu; fakat hatunlar arasındaki ağız

dalaşı, esasen halkın durumunu yansıtmaktaydı. Nitekim halk hemen bir durum değerlendirmesi yaparak,

Yesugai‟ın ailesini kaderiyle başbaşa bırakıp Onon Nehri yakınlarına göç etti. 

Esasen Moğol Tayci‟utlar‟ın bu davranışı, sadece rezilane bir nankörlük değil, aynı zamanda bir

cinayetti. Hiçbir kurtuluş ümidi olmayan bozkırda yardımsız ve korumasız kalmak, yavaş yavaş ölmekle aynı

şeydi. Yesugai‟ın dostu yaşlı Çarha bile çekip giden insanlarla anlaşmayı denerken, sırtına bir mızrak darbesi

yemişti. Ho‟elun ise, Yesugai‟ın tuğunu kaldırarak, halkı yurdu terketmemeye davet etmiş, birçokları

aralarında meşveret ettikten sonra geri dönmüş, fakat bir süre sonra da gerisin geriye çekip gidenlerin

arkasından yola koyulmuşlardı. 

Peki halkın çekip gitmesinin sebebi ne idi? Son derece basit ve aptalca bir sebepti bu. “Kaynak kurudu,

akkaya çatladı*” diyordu 

* Yazar, konuyla ilgili alıntıları Kozin’in çevirisine istinat ettirmektedir. Kozin’in çevirisi ise alternatif

çevirilerden sadece biridir. Aynı darb-ı mesel, Prof. Dr. Ahmet Temir’in çevirisinde “Derin su kurumuş; parlak

taş kırılmıştır” şeklindedir. Gerek yazarın bu darb-ı meseli herhangi bir başarısızlığın ifadesi sırasında

kullanıldığı görüşü, gerek Kozin’in ve gerekse mümaileyh Ahmet Temir’in çevirisi, orijinale uygun olmakla

birlikte bu kitabın mütercimini tatmin etmemiştir. Eğer metne sadık kalma mecburiyetimiz olmasa idi, bendenizbu darb-ı meseli bizdeki “Öküz öldü, ortaklık bölündü” ata sözüyle karşılamayı tercih ederdim. Çünkü bir

yandan Ambagai’ın Tayci’ut asıllı olmaması, diğer yandan onun ölümünden sonra Tayci’utlar’ın Ambagai’ın

hanımlarını ve çocuklarını orada bırakıp gitmeleri ve hatta hayvanlarını dahi alıp götürmeleri gözönünde

Page 24: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 24/247

bulundurulacak olursa, bu sözün başka türlü çevirilmesi mümkün gözükmemektedir. Dolayısıyla yazarın ifade

ettiği gibi bir başarısızlığı değil, olsa olsa yol ayrımını gösterir. (çev.) 

Todoyen-Girtay, sadık Çarha‟nın sırtına mızrakla vururken. Bu Moğol darb-ı meseli, herhangi bir

olumsuzluğu ifade etmek için kullanılır. Zayıf ve yardıma muhtaç olana destek vermek burjuvaya ters gelir.

Burjuva, ister bozkırlı, ister şehirli olsun, bir bahadırın önünde yerlere eğilir, fakat bu aşağılanmanın

bedelini onun dul karısına veya yetimlerine ödetir. İşte Borcigin ailesi de, elinde olmadan “başına buyruk

insanlar” haline gelmiştir. 

Yesugai‟ın çocuklarının hayatta kalabilmesi, Ho‟elun‟un başarısıdır. O sırada en büyük oğlu sadece onbir

yaşında, en küçük kızı ise bir yaşındaydı. Tayci‟utlar, Yesugai‟ın sürüsünü de alıp götürmüşlerdi. Halbuki bu

hayvanlar, Ho‟elun ve Yesugai‟ın ikinci hanımı Soçihel‟in çocuklarının karnını doyurmalarını sağlayan yegane

kaynaktı. Ho‟elun, çocuklarını yabani  soğanlarla ve sarmısakla besledi. Çocuklar biraz büyüyünce Onon

Nehri‟nden balık tutmaya, okla toy kuşu ve köstebek avlamaya başladılar. Ama karınlarını doyurabilmek için

“dinlenme” kelimesini unutmak zorunda kalacaklardı. Çünkü kış için de stok yapmaları gerekiyordu. Bu kötü

yıllar, beş veya altı sene sürecekti. 

Takribî bir hesapla, 1178‟lerde (±2 yıl), Temucin 16, kardeşi Khasar 14 yaşında bulunduğu bir sırada,

artık Borcigin ailesinin dokuz oltası, yayları ve yeterli miktarda okları vardı. Bu arada Soçihel‟in Temucin veKhasar‟ın akranları olan oğulları Bekter ve Belgutai da büyümüşlerdi. 

Kaynaklar, Borcigin ailesinin diğer Moğol kabileleriyle ilişkileri konusunda herhangi bir bilgi vermiyorlar.

Nasıl Onon Vadisi kozmosda bir seyyare değilse, Yesugai‟ın çocukları da kesinlikle birbirinin aynı değillerdi.

Mesela 1173‟de onbir yaşlı Temucin, Onon sahillerinde Cacirat kabilelerinin yönetici boyu üyesi Camuha ile

aşık oynuyordu. Aynı yılın ilkbaharında oklarını değiştirmişler ve birbirlerine sadık kalacakları  konusunda

yemin ederek, anda olmuşlardı. Moğollar‟ın çok eski atalarından miras aldıkları duygusal gelenekler, XII.

Yüzyılda neredeyse anakronizm teşkil etmesine rağmen, ikili ilişkilerde hâlâ etkinliğini sürdürüyordu.

Yaşlılardan duyulan “Andalar-tek bir ruhtur”sözü Moğollar‟ın daima kulaklarında çınlayacaktı. 

118. Kardeş Katili 

Şimdi geldik muammalara. 1178 veya 79‟da Temucin ve Khasar, üvey kardeşleri Bekter‟i öldürürler. Hem

de ceviz kabuğunu doldurmayacak bir şey yüzünden! Ama bu konu üzerinde ciddi olarak durulmaya değer. 

Bekter, kardeşleri arasında en güçlüsüydü ve Belgutai üzerindeki etkisini kullanarak, Temucin ve

Khasar‟a pek iyi davranmıyordu. Bazen onların yakaladıkları balıkları ellerinden alıyor, bazen avladıkları

kuşlara el koyuyordu. Kardeşleri bu durumu annelerine şikayet ediyorlar ve kendilerini böylesine üzen biriyle

bir arada yaşamayacaklarını belirtiyorlardı. Bir gün Temucin ve Khasar, yaylarına oklarını gererek, yılkıbeklemekte olan Bekter‟e gizlice yaklaştılar. Bek-ter, onların yaklaştıklarını görüp, niyetlerini anlamıştı.

Şöyle seslendi onlara: “Tayci’ut kardeşlerimizden gördüğümüz hakarete tahammül edemeyip, kimin

(yardımıyla) intikam alabiliriz diye düşünmek lazımken, niçin bana ‘gözdeki kıl, ağızdaki yonga’ gibi

muamele ediyorsunuz ? Gölgemizden başka arkadaşımız, (hayvan) kuyruğundan başka kamçımız yokken,

neden böyle düşünüyorsunuz? Benim ocağımı yıkmayın, Belgutai’yı öldürmeyin’” (Gizli tarih, s 77) Sonra

bağdaş kurup oturarak, ok atmalarını bekledi. 

Yakalanan bir balığın çekip alınmasının aradaki kırgınlığın sebebi oluşuna işaret dahi edilmeden yapılan

bu konuşma hayli şaşırtıcıdır. Ölümle yüz yüze geldiğimizde, genelde kurtuluşumuza vesile olabilecek bir

şeyler söyleriz. Bekter ise, kardeşlerinin elinden yolup aldığı balık ve kuşu unutmuş, aksine kendilerinden

intikam için yeterince güce sahip olmadıkları “Tayci‟ut kardeşler”den söz etmiştir. Burada, güya Bekter‟i

düşman olarak gören “müstakbel Çingis‟in intikamcı ve acımasızlığını gösteren bir vakıa” aramanın doğru

olacağını sanmam.54 Temayülü konusunda herhangi şüphe bulunmayan “Gizli Tarih” yazarı, okuyucuya bu

Page 25: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 25/247

görüşü özenle enjekte etmektedir.55 Güçlü bir kabileye karşı kinle yoğrulmuş dört çocuktan söz edilirken

hangi düşmanlıktan bahsedilebilir ki? Hayır, burada oldukça ciddi başka bir şey var. 

Bekter‟in söylediklerine bakılırsa, tabii bunlar tarihçi tarafından doğru aktarılmışsa, o, bir hiç uğruna

öldürüleceğini anlamıştır. Özellikle basitçe geçiştirilebilecek geçimsizlik sebebiyle insan öldürülmez. Daha

da tuhafı, rivayette Bekter‟in anasının tepkisine yer verilmemesi, aksine Bekter‟in üvey anası olan ve

çocuklarına bir türlü dirlik vermeyen kötü kalpli bir çocuğu sevmesi mümkün bulunmayan Ho‟elun ananın

Temucin ve Khasar‟a lânetler yağdırdığından bahsedilmesidir. 

Ho‟elun, her nedense daima Bekter‟i müdafaa eder ve hatta açıkça haksız olduğu zaman bile sadece

şöyle der: “ Ah, ben sizinle ne yapacağım bilmem ki! Ne diye önemsiz bir şey için kardeşlerinizle kavga edip

duruyorsunuz?! Bırakın bu işleri!” (Gizli tarih, s 76). Sanırım Bekter‟den çekiniyor ve elinden geldiğince

kavga çıkmasını önlemeye çalışıyordu. 

Ancak, cinayet tamamlandıktan sonra Hoe‟lun ana çocuklarının çehresinden olup biteni anlar, onlara

lânetler yağdırır ve “ gölgemizden başka arkadaşımız, (hayvan) kuyruğundan başka kamçımız yokken” bir

akrabanın öldürülmesinin akıl ve mantıkla bağdaşmayacağını belirtir. (Gizli tarih, s 77-78). Bu sitem, esasen

yüzsüzlüğün daniskasıdır ve belki de hiç yapılmamıştır. 

Şimdi bir soru soralım: Kaynak müellifi, Bekter‟in son sözlerini kimden öğrenmiştir? Elbette onun

katillerinden. Sonuncuları ilgilendiren tek şey ise, kendilerini haklı göstermekti. Demek ki onlar sonraki

nesile gerekli gördükleri bir şeyi aktardılar. Ancak, eğer metne inanacak olursak, Khasar kardeşinin göğsüne

ok atmakla aptalca davranmış; Temucin ise sırtından oklamakla daha da kötüsünü yapmıştır. Bu iş gerçekten

bu kadar basit mi? Ayrıca sanmam ki, kardeşlerinin bu tehevvürüne sebep olan Bekter, birden kurbanlık

koyun gibi sessiz birisi oluversin! Sonra, neden kardeşi Belgutai, ağabeyinin haince öldürülmesini sükunetle

karşılasın ve hatta Temucin‟le ilişkilerini bozmasın? Gerçekten, kaynak yazarının cevap vermediği pek çok

soru yok mu?

Bu tuhaf kardeş cinayeti için iki yorum tarzı teklif edilebilir. Bunlardan birisi tarihî kaynağa itimatüzerine kuruludur. Diğeri ise septiktir. 

Farzedelim ki, Temucin ve Khasar, kendilerini sürekli sıkıştırdığı ve haksızlık ettiği için Bekter‟i

öldürdüler; Ho‟elun ana da kendilerini savaşçı bir arkadaştan mahrum bıraktıkları için onlara  sitemler

yağdırdı. Peki, bir insan avladığı bir balığı bile elinden çekip alan biriyle sırt sırta vererek savaşa gidebilir

mi? Bu durumdaki bir kişi, savaşta kendini feda eder mi? Ne de olsa can pazarı bu. 

Diğer yandan, liderliğe oynayan bir kişi, başkalarının kendisini incitmesine izin verir mi? Böyle bir

uysallığın, kendisinin peşinden gelmek zorunda olan kişilerin başka türlü düşünmesine yol açacağı muhakkak.

Halbuki Bekter‟in davranışlarının halktan yana bir tavır sergilediğini çağrıştıracak bir şey gö remiyoruz. Bunakarşılık Temucin, bilahere kendisini tahta oturtturacak özelliklere sahip olduğunu açıkça tebarüz ettirmesine

rağmen, herhalde Bekter ortada kendini tehdit edecek bir şey görmüyordu. Demek ki, güçlü koruyucuları

vardı. 

İşte burada şüphe edilecek önemli hususlar ortaya çıkıyor. Acaba kaynak müellifi, çok güvendiği kişilerin

kendisini bilinçli olarak yanılttıklarını biliyor muydu? Kardeş cinayetinin Ho‟elun‟un dahi bilmediği gizli

sebepleri olamaz mıydı? Böyle önemli bir sebep, ancak ihanet olabilirdi. Ki böyle bir ihaneti de Moğollar,

sadece karakterleri icabı değil, dinî dogmaları icabı da affetmezlerdi. Temucin‟in düşmanları Tayci‟utlar‟dı.

Dolayısıyla onlar, Borciginler arasında bir casuslarının olmasını isterlerdi. Peki, Temucin bunu nasıl  

öğrenmişti? Tabii ki ancak samimi, saf ve biraz da çenesi düşük Belgutai vasıtasıyla. Bu yüzdendir kiBelgutai, kardeşinin ölümünden sonra hiç yas tutmamış, Temucin ise hayatı boyu onu öz kardeşlerinden daha

çok sevmiştir.* 

Page 26: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 26/247

* İşte Gumilev’un diğer tarihçilerden farkı. Örneğin R. Grousset, Bozkır İmparatorluğu adlı eserinde

Temucin’in Bekter’i öldürmesini anlatırken, sadece “Bir bıldırcın yüzünden kardeşini öldürdü” demek ve başka

bir yorum getirmemek suretiyle, okuyucunun kafasında Temucin’i küçücük bir kuş için kardeşini öldürecek kadar

vahşi ve can akıtma heveslisi bir vampir gibi göstermekte; ondan alıntı yapan pek çok tarihçi de aynı görüşü hiç

düşünmeden tekrarlamaktadır. (çev.). 

Ancak, şayet bizim tahminimiz doğruysa, bu durumda Bekter‟in öldürülmesi intikamsız kalamazdı. Eski

Moğol âdetleri bunu gerektirirdi. Bekter‟in ölümünden sonra da gerçekten böyle mi olmuştu, veya daha

doğru bir ifadeyle, onun ölümünden sonra vukû bulan olayların söz konusu cinayetle bir ilgisi var mıydı? 

119. İnsan Avı 

Olaylar çok hızlı gelişmişti. Ho‟elun‟un sitemler yağdırması da boşuna değildi. Tayci‟utlar‟ın reisi

Tarhutai Kiriltuh, turgautlarıyla birlikte Borciginler‟in otağını bastı, fakat bu işi âniden bastırarak yapmadı.

Çocuklar ve anneleri, ormana kaçtılar ve Belgutai‟ın ağaçları kesip devirerek alelacele hazırladığı izbeler

içinde gizlendiler. Khasar, ok atarak düşmanı uzak tutmaya çalıştı; fakat Tayci‟utlar onunla fazla

ilgilenmiyorlar ve “Bize Temucin’i teslim et. Bizim sizinle işimiz yok!” diye bağırıyorlardı. (Gizli tarih, s 79).

O ana kadar Bekter‟in casusluk yaptığı konusundaki bazı şüphelerine de artık mahal kalmamıştı. Tayci‟utlar

onun yüzünden bütün ailenin değil, sadece Temucin‟in peşine düşmüşlerdi ve hatta Bekter‟e ok atanlardan

birisi olmasına rağmen Khasar‟la dahi ilgilenmiyorlardı. Çünkü Temucin‟in üstün vasıfları çok erken tebarüz

etmişti ve elbette bu da ancak adavete yol açabilirdi. 

Temucin‟in kaçabileceği tek yer, ormanla kaplı dağlardı. Moğolistan dağları öylesine kesif ormanla

kaplıydı ki, vahşi hayvanların açtıkları patika yolların dışında oraya ulaşmak mümkün değildi. Temucin,

dokuz günü aç susuz geçirdikten sonra, vadiye dönmeye mecbur kalacaktı. Orada ise onu esir edip Tarhutai

Kiriltuh‟a götürecek olan Tayci‟utlar bekliyorlardı. Fakat bu iyi kalpli insan, bir kez daha arkadaşının

oğlunun hayatını kurtaracak; onun “meşrû cezasını değiştirecek” (Gizli tarih, s 81), yani öldürmek yerineboynuna bukağı vurdurarak her yurtta ancak bir gece kalmasına müsaade etmekle cezalandıracaktı. Zavallı

çocuk, bir çadırdan diğerine geçip, kendisine yedirip içirmeleri için başka insanlara yalvarmak zorundaydı.

Çünkü bukağı, başkalarının yardımı olmadan bir şey yiyip içmesini engelliyordu. 

Tayci‟utlar, hiçbir gerekçe olmadığı halde, genç esirin kendine olan güvenini kaybedeceğini ve

kaçmaktan ümidini keseceğini zannetmişlerdi. Eğer Temucin herhangi biri olsaydı, bu düşünceleri haklı

çıkardı ve tabii olarak peşine düşmeye değmezdi. 

Tayci‟utlar, her yıl birinci ayın 16. gününde, mehtap altında şenlikler tertiplerler ve tabii olarak

haddinden fazla içerlerdi. O gün Temucin‟e nezaret etme sırası, diğerleri gibi içmeyen, güçsüz bir adama

gelmişti. Temucin, herkesin uyumasını bekledi. Sonra boynundaki bukağı ile bu güçsüz adamın kafasına

vurdu. Adam yere düşünce Temucin kaçmaya başladı. Önce Onon sahili boyunca uzanan ormana girdi;

arkasından, sadece başını dışarı çıkarıp sırt üstü uzanarak nehre daldı ve kendini akıntıya bıraktı. Esire

nezaret etmekle görevli adam kendine gelince, “Bukağılanmış kişi kaçtı!” diye bağırdı. Tayci‟utlar, kaçağın

peşine düştüler. Dolunay ormanı aydınlatıyordu ve etraf neredeyse gündüz gibiydi. Tam o sırada Temucin bir

adamın karşısında dikilip kendini süzmekte olduğunu farketti. Tayci‟utlar‟ın hâkimiyeti altındaki Süldüs

kabilesinden Sorgan-Şira adlı biriydi karşısındaki adam. Bir süre göz göze bakıştılar. Sonra Sorgan-Şira, “İşte

böyle kurnaz olduğun için, bakışların ateşli, yüzün nurlu olduğu için Tayci‟ut kardeşlerin tarafından

kıskançlıkla takip ediliyorsun. Sen aynen böyle yat, ben söylemem!” diyerek, çekip gitti. 

Kaçağı bulamayan Tayci‟utlar, aralarında müşavere etmeye başladılar. Sorgan-Şira, herkese geldiği

yoldan gidip bakılmamış yerlere tekrar göz atmasını teklif etti. Sonra Temucin‟in karşısına dikilip

“Kardeşlerin dişlerini bileyerek geliyorlar, ama korkma, böyle yat” dedi ve çekip gitti. 

Page 27: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 27/247

Page 28: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 28/247

Aynı kuşağa mensup gençler ise tamamıyla başkadır. Sadece Temucin ve kardeşleri değil, Sorgan-Şira‟nın

oğulları da girişkendir; prensiplerine bağlı, inatçı ve gözünü kırpmadan ölüm tehlikesini

göğüsleyebilmektedirler. Eğer Ambagayi-han‟ın silah arkadaşları da bu tip insanlar olsalardı, kesinlikle ağaç

eşeğe mıhlanarak ölmezdi. Ya ona yardım ederler, ya da aralarındaki gönüllüleri harekete geçirerek

Curçenler‟e yaptıklarının bedelini ödetirlerdi. Nitekim bu gençlerin daha sonraki yıllarda kendi başlarına

hareket etmeye başladıkları zamanlarda vukû bulan olayları anlatırken, bu tür davranışların bir defaya

mahsus olmadığını, aksine sürekli ve sık sık tekrarlandığını göreceğiz. Biz şimdilik onları gelincik avlayarak,

güç kuvvet toplamaya bırakıp, tarihî kaynakların hakkında aydınlatıcı bilgi verdikleri tek kişinin, Temucin‟inbiyoğrafisine dönelim. Esasen bu kaynaklarda anlatılanlar da, bir hayat hikayesinden çok, herhangi bir

destekten mahrum olmakla birlikte yeterli enerji ve mertliğe sahip fakir bir Moğol delikanlısının

sergüzeştleridir. 

120. İlk Asker 

Borcigin ailesinin sakin ve münzevi hayatı, beklenilmeyen bir felaketle sekteye uğramıştı. Bir gün,

benekli beygirle sekiz at evin önünde dururken, yağmacılar geldiler ve göz göre göre bu hayvanları alıp

götürdüler. Temucin ve kardeşleri, yağmacıların peşinden koştularsa da, bir faydası olmadı. Belgutai,

avlanmaya gittiği için atlardan biri ellerinde kalmıştı. Temucin kısa kuyruklu konur ata binip, yağmacıların

peşine düştü. Yedi gün boyunca onların peşinden gitti. Yani yaklaşık 200 km. yol katetti. Temucin, yolda tam

bir Moğol olan Nahu-baiyan‟ın yakışıklı çoban oğlu Bo‟orçu‟ya rastladı. Bo‟orçu, Temucin‟e kendi atını

verdikten başka, onunla birlikte geldi. Üç gün yol aldıktan sonra, bir küren [kuriyen]e rastladılar. Benekli

beygirle sekiz atın bu kürenin kenarında otlamakta olduğunu gördüler. Ve Temucin vararak atları alıp

götürdü. Tabii kürendekiler hemen peşlerine düştülerse de, iki arkadaş gecenin karanlığından faydalanarak

gizlenmeyi başardılar. 

Üç gün üç gece yol gittikten sonra Nahu-baiyan‟ın yurduna ulaştılar. Temucin, Bo‟orçu‟ya kurtarılanatlardan istediği kadarını almasını teklif ettiyse de, sonuncusu bu teklifi reddetti. Delikanlı, fedakârlık

yönünden babası Nahu-baiyan‟ın aynısıydı. Nahu-baiyan, oğluna Temucin‟e katılmasını ve onun nükürü

[nöker] olması tavsiyesinde bulunarak şöyle dedi: “Siz, iki genç adamsınız. Birbirinize dikkat edin. Bundan

sonra birbirinizden ayrılmayın.” Sonra misafir için yol hazırlığı olsun diye bir tel kuzu kesti ve kımız

hazırladı. Temucin rahat bir yolculukla, annesi ve kardeşlerinin endişeden dokuz doğurdukları bir sırada

yurduna ulaştı. Ne de olsa tam iki haftadır ortadan kaybolmuştu. Bo‟orçu ise aradan bir süre geçtikten sonra

Temucin‟in hizmetine girmek üzere geldi. 

Bu epizod, edebî fantazya “Gizli Tarih” yazarında da sık sık rastlanan karşılıklı diyaloglarla, literatürde

defalarca ve hatta gerektiğinden fazla detaylarla işlenmiştir, ama yorumcuların gözünden kaçan bazınoktalar vardır ki, dikkatleri üzerine teksif etmeye değer. 

Kaynakta, Temucin bilmiyor olsa dahi, yağmacıların kabilesinin adı zikredilmemiştir. Göçebe at

hırsızları, Borciginler‟e yedi günlük mesafede konaklıyorlar. Tesadüfî bir hırsızlık için çok uzun bir mesafe

bu. Galiba burada planlı bir eylem söz konusu, ama kim tarafından? Kaynağa göre Bo‟orçu, sırf kendi

isteğiyle Temucin‟e yardım etmek üzere ortaya atılıyor. Olabilir. Fakat yaşlı Nahu-baiyan‟ın, tesa-düfî bir

tanışmadan hemen sonra birden kendini olayın içinde bulması ve biricik oğlunu Temucin‟le birlikte

göndermesi tuhaf. Burada bir terslik var.

Akla takılan husus, Temucin‟in şahsen Tayci‟utlar‟dan nefret ediyor olmasının, diğer boy mensuplarınca  da biliniyor olmasıdır. Bo‟orçu, en eski ve köklü Moğol kabilelerinden sayılan Arulat boyuna mensuptur.

Arulatlar, Kaidu‟nun küçük oğlundan türedikleri için, Tayci‟ut ve Borciginler‟in akrabalarıydılar. (Gizli

Tarih,s 47). B. Y. Vladimirtsoff, bu noktadan hareket ederek, Bo‟orçu‟yu “aristokratlar” zümresinden

Page 29: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 29/247

saymaktadır.56 Ancak, XII. Yüzyılda fiilen varolan Arulatlar arasında Nirun tiresi görünmüyor. Aksine sadece

Urut kabilesi tireleri arasında bu ada rastlanmaktadır.57  Dolayısıyla, bir boyun veya kabilenin türeyiş

cihetinden çok eski oluşunun, onun gelişmesi anlamına gelmediğini, hatta aksi yönde bir gelişme kaydettiği

düşünülebilir. 

Bu görüş, Nahu-baiyan‟ın yaşadığı yurdun anlatımında daha bir inandırıcılık kazanmaktadır. Nahu, yalnız

başına ve küren olarak değil, ail [oba] olarak yaşamaktadır. Yani, bulanık genealojisinden çok kendi zevk ve

sempatileriyle baş başa yaşayan “başına buyruk” insanlardandır. Başına buyruk insanlar için mâruf bir soya

mensubiyet bir yük olabilir, ama asla tartışma konusu olmaz. Arulat ve Borciginler‟in ortak bir kaderi

paylaştıkları âşikâr. Anlaşılan, belki de sadece bu durum, bilhassa Temucin Büyük Bozkır‟da şöhret

kazandıktan sonra, her iki ailenin torunlarını birbirine kenetlenmeye sevketmiştir. 

Şimdi, gelelim Temucin‟in kimliği meçhul, at hırsızı düşmanlarına. Onlar küren halinde yaşıyorlardı. Yani

büyük ve organize bir kabileydi. İyi giyimliydiler. Üzerlerindeki kırmızı cüppe, koyun postu değildi. Demek ki

satın almışlardı. Fakat mert insanlar değillerdi. Üzerlerine bir ok atılacağını gördükleri an, sayıca üstün

olmalarına rağmen hemen kirişi kırıp kaçmayı yeğliyorlardı. Belki yalnızca çaldıkları atları muhafaza etmekle

ilgileniyorlardı veya sadece sıradan korkaklardı. Büyük bir olasılıkla, her iki ihtimal de geçerliydi. Bur ada

önemli olan, boy-kabile nizamının “başına buyruk” insanlarla karşı karşıya olmasıdır. Üstelik de sonuncular,sadece kendilerini korumaya çalışmaktadırlar. Ama ne zamana kadar kendilerini müdafaa edebilirlerdi? Er

geç bir saldırıya maruz kalacaklardı. 

Yağmacıların adlarının belirtilmemesine gelince, bu, tamamıyla “Gizli Tarih” müellifinin suçudur. Fakat

bu, tesadüfî bir sessizlik değildir. Kahir bir ihtimalle, ya müellifin akrabalarıydılar, ya da ona yakın bir şey.

Dolayısıyla, gelecekte torunları rahatsız edilmesinler düşüncesiyle hırsızların adlarını vermekten içtinap

etmiştir. Eğer böyle ise, o halde at hırsızları köklü Moğol kabilelerinden biriydi. Çünkü müellifimiz, yabancı

kabilelere karşı hiç de insaflı değildir. 

İç çatışmaların Moğol toplumunu parçaladığı görülmektedir. Ancak burada, partilerin ortaya çıkışındamal veya şöhret hırsı değil, aksine yaşadıkları hayat tarzından sıkılan ve daha büyük başarılar sergilemek  

isteyen “başına buyruk insanlar”ın, yani passionerlerin bölünmeleri rol oynamıştır.  Bu doğru ise, demek ki

burada passioner itki denilmesi gereken bir olay söz konusuydu.

121. Birinci Hatun

Temucin‟in ikinci adımı, uzatmalı nişanlısı Börte ile evlenmesiydi. Damat, Kerulen sahilindeki Konkiratlı

Dai-Seçen‟in evine gelince, Temucin‟in yaşamakta olduğunu gören Tayci‟utlar‟ın ona karşı duydukları nefret

kat kat arttı. Ancak Konkiratlar, Tayci‟ut sayılmayacak kadar bağımsızdılar. Onlar, başka bir “irgen” idiler.Yani Moğol halkının tıpkı Tayci‟utlar kadar güçlü ve eski bir süb-etnosuydular.58 Komşular arasındaki rekabet

sıradan bir olay olduğu için, Temucin‟in gelişi Dai-Seçen‟i “sevindirmişti”. (Gizli Tarih, s 94) Evlilik

hazırlıkları tamamlandı ve gelinin anası kızına refakat ederek damadın evine kadar götürdü ve ona bir samur

kürk hediye etti. O zamana göre dahi, bu kürk oldukça büyük bir hediye idi.

Temucin‟in gelinin elinden bu kürkü alarak Kerait hanı Toğrul‟a hediye götürdüğü için kınanması doğru

değildir. Çünkü Temucin, çağdaşlarının halet-i ruhiyesini biliyordu. Moğollar, nankör insanlar  değillerdi;

fakat Toğrul‟a verilen hizmetler unutulmuş olsa dahi, dışlanmış bir genç için birinin himayesi mutlaka

gerekliydi. Hesap doğruydu. Toğrul duygulanmış, vaktiyle Yesugai‟yla olan dostluğunu hatırlamış ve

Temucin‟e dağılan ulusunu tekrar toplayacağını vaadetmişti (Gizli Tarih, s 96). 

Page 30: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 30/247

Moğolistan‟ın en güçlü hanının destek ve himayesi, Temucin‟in durumunu hemen değiştirmişti.

Uranghadai boyunun yaşlı demircisi Temucin‟e gelmiş ve oğlunu da hizmet etmesi için getirmişti. Bu,

Temucin‟in ikinci nükürü Celme‟den başkası değildi. 

Gerçi “Gizli Tarih”in yazarı başka isimler zikretmez ise de, Temucin‟in yanında yer alanlar sadece

Bo‟orçu ve Celme değildi. İki yıl zarfında (1179 ve 1180) Temucin‟in elinde yaklaşık 10 bin kişilik bir ordu

vardı. Bunlar, Temucin‟in otağının çevresine toplanmış değillerdi ve görünüşe göre “başına buyruk

insanlar”a yaraşır bir tarzda, dağınık olarak Onon Nehri‟nin yukarı akımlarında yaşıyorlardı. Ama Kerait

hanının Temucin‟e himmet eylediği haberi Büyük Bozkır‟da duyulur duyulmaz, bu insanlar kendilerini fakir

prensin taraftarı olarak ilan ediverdiler. 

Aslında Temucin, ne Toğrul gibi han, ne babası gibi kabile reisi, ne de zengin bir adamdı. Çünkü

çevresinde toplanan insanlardan hiçbiri onun haraçgüzarı veya uşağı değildi. Temucin,  başlayan bir

hareketin sancağı idi, ama henüz bir parti oluşturmamış bir insandı. Kendisinden çok şey beklenen, ama

hiçbir şey verilmeyen bir insan. Durumu da oldukça kritikti. Çünkü düşmanları hızla artıyordu. 

122. Kan Davası 

Felaketler, genelde âniden ve hiç beklenilmeyen bir yerden gelir. Temucin ve akrabaları, 1180 yazında

Tayci‟utlar‟ın bir saldırıda bulunmasını bekliyorlardı. Bu yüzden Onon sahillerinden Kerulen‟in menbaına,

düşmanlarından uzak bir yere göç ettiler; fakat bu da durumu kurtarmaya yetmedi.

Bir sabah gün ağarırken (Gizli Tarih, s 98) Ho‟elun “ana”nın otağında hizmetçilik eden Ho‟ahçin, yeri

göğü inleten nal sesleriyle uyandı. Tayci‟utlar‟ın geldiğini düşünerek, hemen hanımını haberdar etti.

Otağdakiler hemen hazırlığa girişip, otağa yakın bir yerde otlamakta olan atlarına sarıldılar. “Temucin bir

ata bindi, Ho‟elun bir ata bindi, Khasar bir ata bindi, Haçi‟un bir ata bindi, Temuge-otçigin bir ata bindi,

Ho‟elun ana Temulun‟u at üzerinde kucağına aldı. Bir atıda da yedek olarak aldılar. Börte-ucin için at

kalmadı” (Gizli Tarih, s 99). 

Bir an durup, düşünelim: Temucin, genç hanımına bu kadar çok mu kırılmıştı? Elindeki samur kürkünü

çekip almıştı ve şimdiyse bir saldırı sırasında hanımını bırakıp gidiyordu. İyi bir şey mi bu? Eğer bu böyle ise,

o halde neden Temucin, bıyıkları terlemeye başladığından beri birilerinin fedakârlık ve sempatisini,

birilerinin antipatisini ve hatta nefretini kazanmak için bu kadar gayret sarfetmiş olsun? İşin iş yüzü neydi? 

Borciginler‟in kendi kabiledaşları ve hatta akrabaları olan Tayci‟utlar‟ın bir saldırısını beklediklerini

hatırlayalım. O dönemde aile kavgalarında, yabancı kabileden alınan kadın hiçbir tehlikeye maruz olmazdı.

Börte ise Konkirat kabilesindendi ve kocasının kabilesiyle hiçbir ilgisi yoktu. Eğer saldıranlar Tayci‟utlarsa, o

takdirde Börte, yaşlı Ho‟ahçin, Belgutai‟ın annesi Soçihel‟le birlikte otağın bir kenarında otururdu. Fakat

saldıranlar Tayci‟utlar değil, Merkitler‟di. Merkitler, 300 km.den fazla yol katetmişlerdi.59  Amaçları,

Borciginler‟i ansızın bastırmaktı ve aşağı yukarı amaçlarına da ulaşmışlardı. Takip edilen insanlar bu tür

konularda dikkatli ve maharetli oldukları için, Borciginler, ormanlık Hentei sıradağları arasında yer alan

Burhan Dağı‟na gizlenmişlerdi. Uzak görüşlü Ho‟ahçin, Tayci‟utlar Börte‟yi öldürmeseler bile, genç

savaşçıların böylesine güzel bir kadın için tehlike teşkil edeceğini düşünerek, onu kapalı bir arabaya bindirdi

ve ala böğürlü bir öküz koşarak Tengeli Nehri boyunca, akıntının aksi istikametinde yola çıktı. Ancak arabayı

arayan savaşçılar, Börte‟yi buldular ve Yesugai‟ın Ho‟elun‟u kaçırmasının bedeli olarak üç kadını alıp

götürdüler.

Merkitler‟de kız kaçırma olayı nâdirdi. Bu yüzden onlar Temucin‟in peşine düşmüşlerdi. Ne var ki

Merkitler, “sık orman yılanlarla dolu olduğu için içeri girememişler” ve takibe son vererek atlarının başını

geldikleri yöne çevirmişlerdi. 

Page 31: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 31/247

Temucin, araştırma yapmak üzere Belgutai ve Bo‟orçu‟yu gönderdi. Bu ikisi, üç gün boyunca Merkitler‟i

takip ederek, gelenlerin Tohta-Begi, Dair-Usun ve Haatai-Darmala adlı üç kabile beyinin kumandasında

hareket eden üç yüz kişi olduklarını tespit ettiler. Saldırı amacının ise Ho‟elun‟un kaçırılmasının intikamını

almak olduğu ortaya çıkmıştı. Fakat yirmi yıllık bir gecikmeyle. Peki, neden Merkitler ormanda bilhassa

Temucin‟i aramışlardı? Muhtemelen onu öldürmek istiyorlardı, ama ne için? 

Bizim anlıyamadığımız şey, bu olayların şahidi olan o dönem insanları, özellikle de Temucin‟in

mâlumuydu. Merkitler‟in çekip gitmesinden sonra yaptığı dua veya konuşmada  şu trajik kelimeler yer

alıyordu: “.. Burhan-Haldun’un yardımıyla, bir bit, bir kırlangıç gibi, hayatım kurtuldu. Bu esnada büyük

korku da geçirdim.”(Gizli Tarih, s 103). Nitekim daha sonra evlatlarına bu dağa, kutsal bir dağ gibi

tapınmalarını emredecekti.

En şaşırtıcısı, XII-XIII. Yüzyıl Moğolları‟ndan hiçbirinin Temucin‟in bu davranışını bir korkaklık veya

kayıtsızlık olarak değerlendirmemiş olmasıdır. Aksine, onun dağa kaçışı, bir kahramanlık olarak algılanmış,

kadınları terkedip gitmesi ise sadece nahoş bir davranış gibi görülmüştür. Göründüğü kadarıyla, Moğol

ulusuna mensup kabileler arasındaki savaşla, Moğol olmayan ve gök kubbe altında kendilerine bir yer bulmak

için onlarla didişen Merkitler‟le yapılan savaşlar arasında fazla bir fark yoktu. Etnos boyutundaki savaşla,

süper-etnos boyutundaki savaş arasındaki farkı izah etmek için, III. ve IV. Napoleon‟ların kaderlerinihatırlayalım. Birincisi, kayıtsız şartsız teslim olduktan sonra serbest bırakılmış ve kalan ömrünü İngiltere‟de

doldurmuş; ikincisi ise, Zulular‟ın eline düşünce, hemen oracıkta mızraklanarak öldürülmüştü. 

Burada Temucin için söz konusu olan sadece hayatî tehlike değil, hangisinin daha anlamlı olduğudur. Bu,

Börte‟nin kaçırılmasının doğurduğu sonuçla, Helen‟in Spartan Paris tarafından kaçırılmasının yol açtığı

sonuçtan anlaşılacaktır. Sadece Moğollar, daha faal Akha-ilar‟ın yerini almış ve savaş uzamamıştır. 

123. Selenge Sahilindeki Truva Savaşı 

Temucin, Merkitler‟in saldırısından sonra hiç vakit kaybetmeden, doğruca Toğrul‟un Tola Nehri

sahilindeki Kara Orman‟da bulunan otağına gitti ve olanları anlatarak, yardım istedi. Vaktiyle hediye edilmiş

olan bir kürk, işi bitirdi. Toğrul, siyah kürkün hatırına tüm Merkitler‟i ateşe atacağını, Börte‟yi kurtaracağını

ve bu iş için iki tümen asker hazırlayacağını belirtti, fakat hemen Temucin‟e kan kardeşi ve Caciratlar‟ın

reisi Camuha‟ya gitmesini söyledi. Camuha‟nın yirmi bin süvariyle sol kanatta yer almasını istedi ve buluşma

yerini belirledi. (Gizli Tarih, s 104).

Burada, Toğrul‟un 300 Merkit‟e  karşı 20 bin kişilik bir orduyu az bularak, Temucin‟i Caciratlar‟ın

reisinden de yardım istemek için göndermiş olması hayli tuhaf görünüyor. Caciratlar, Bodonçar‟ın hamile

iken ele geçirdiği bir hanımının oğlundan türedikleri cihetle, Nirun kabilesinin bir tiresiydi. Bodonçar, buçocuğu oğul edinmişti ve Camuha-seçen de o oğulun torunuydu. 

Caciratlar, hukukî yönden diğer Moğol kabileleriyle aynı haklara sahiptiler; çünkü boy reislerinin şüpheli

nesebinden dolayı alınlarına çalınan leke onlara değil, menfur  bir hamile kadına aitti. Nitekim orta Haçlı

seferiyle aynı ölçüdeki bir askerî operasyonun kaderi kendi kumandanlarının takınacağı tavıra bağlıydı.

Görüldüğü gibi kaynaklardaki doğrudan bilgiler, okuyucuya Moğollar‟ın XII. Yüzyıldaki kuvvetler dengesi

hakkında doğru dürüst bir fikir vermemektedir. 

Temucin, Camuha‟ya Khasar ile Belgutai‟ı gönderir ve onlara büyük bir ailenin bireyleri olduklarını,

kendisinin Toğrul‟a müracaat ettiğini, Börte‟nin kurtarılması için 20 bin süvari hazırlamasını istediğiniiletmelerini tembihler. Bütün bunlar, Akhai basilevlerin Güzel Helen‟in kurtarılması için seferber edilmesini

anımsatıyor. Tek farkı, Helen‟in arzusunun hilafına kurtarılmış olmasıdır. 

Page 32: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 32/247

Burada Camuha‟nın halkını sefere çıkmaya razı etmesi için kullanmak zorunda olduğu tek motif, Moğol

milliyetçiliği idi ve esasen sadece bu duygu yeterliydi. Camuha bir tümen asker getirmeyi kabul etti. İkinci

tümen ise andanın, yani Temucin‟in askerlerinden teşkil edilecekti. 

Temucin, Keraitler‟e de haber gönderdi ve bir süre sonra da Toğrul ve kardeşi Caha-gambu (prensin

kullandığı Tibet askerî ünvanı) ile birleşti. Tuhaftır, ama Temucin ordu getirmemiştir. Sadece müttefikler

buluşma yerine üç gün gecikmeyle gelince, Camuha onları birisi kendine, diğeri Temucin‟e ait olan iki

tümenin başında durarak beklemiştir. Göründüğü kadarıyla Camuha‟nın Caciratlar arasındaki etkisi, hiç

kimsenin sahip olamayacağı kadar fazlaydı. Bu yüzden Camuha ordu teşkil ve kumanda etme işini üzerine

alınca, onun bu girişimine hiç kimseden itiraz gelmemişti.

Tümen kelimesi mana itibariyle on bin kişilik ordu demekse de, bu teorik bir tanımlamadır ve çoğu defa

bünyesinde on bin kişi bulunmaz. Yine de Moğol ve Keraitler‟in asker sayısı 30 bin civarındaydı ve bu rakam

saldırıyı gerçekleştiren Merkitler‟inkinden 100 misli daha fazlaydı. Bu sayı üstünlüğüne rağmen Moğollar, âni

bir saldırı taktiğini uygulamaktan yanaydılar. Göründüğü kadarıyla Merkitler, ne Moğol‟du, ne de Türk. Bu

durumda onlar, ancak Samoid grubuna mensup bir halk olabilirlerdi.60 

Daha da enteresanı, Çarmagun-noyon‟un İran‟ı, Batu-han‟ın bütün Rusya‟yı fethederken kullandıkları

asker sayısına denk büyük bir ordunun sadece üç esir kadının kurtarılması için devreye sokulmuş olmasıdır.

Her ne kadar Camuha “.. onun kutsal çadır direğini parçalayarak.. bütün ulusunu kılıçtan geçirelim” (Gizli

tarih, s 105) diyor ise de, bu sadece bir böbürlenmedir. Aşağıda dört kumandandan hiçbirinin bu niyetle

hareket etmediğini ve işi sonuna kadar götürmeyi düşünmediğini göreceğiz. Aksine alelacele savaş hazırlığı

yapılmış ve sadece âni bir baskın yapılması düşünülmüştür. 

Fakat her nedense Merkitler, bir karşı saldırı beklemiyorlardı. Başlarındaki kumandanların basiretsizliğini

izah etmek zor. Çünkü bilahere Tohta-begi ve Dair-Usun, mümtaz kumandanlar olduklarını göstermişlerdir.

Göründüğü kadarıyla Temucin‟in kabiledaşlarını kendilerine karşı harekete geçiremeyeceği düşüncesinden

hareketle ordularını dağıtmışlardı. Ve bu da onların mahvına yol açacaktı. Moğol-Kerait ordusu, vadi tamamen sarı renge büründüğü, balıkçılar sonbahar avına çıktıkları, avcılar

samur avlamaya gittikleri bir sırada Botohon-Bo‟orcin‟den (Onon‟un yukarı kesiminden) harekete geçti. Kilok

Nehri‟ne kadar süratli bir yürüyüş yapan Moğollar, hızlı akıntıdan dolayı nehri yüzerek değil, salla geçmek

zorundaydılar. Şiddetli rüzgar işlerini hayli zorlaştırdı. Tabii bu da saldırı temposunu yavaşlattı. Nehre doğru

yaklaşan düşmanı gören Merkit balıkçı ve avcıları, işlerini bırakarak kabiledaşlarını haberdar etmek için

koştular. Bu sayede Tohta-begi ile Dair-Usun ve tüm Merkit ulusu panik içinde Selenge Vadisi‟ne kaçıştılar.

Şanslı olanlar “Barhucin”, yani Baykal-ötesi‟ne ulaşmayı başardılar.61 

Kaçamayanların başına çok kötü şeyler geldi. Moğollar, kaçan Merkitler‟e Selenge‟nin aşağı

akımlarındaki ormanlarda gece vaktinde yetiştiler. Moğollar ve Keraitler “takip ediyorlar, öldürüyorlar ve

kaçakları esir ediyorlardı”. (Gizli Tarih, s 110) Bunun tek istisnası Temucin‟di. O, kaçan kalabalığı

kovalarken “Börte! Börte!” diye bağırıyordu. Börte onun sesini duydu ve yaşlı Ho‟ahçin‟le birlikte arabadan

atlayarak, gelip Temucin‟in atının dizgininden tuttular. Bunun üzerine Temucin, Toğrul ve Camuha‟ya bir

nükür göndererek, takibe son vermelerini istedi. Böylece birçok Merkit ölümden kurtuldu. Anlaşılan katliam

sona ermiş ve Merkitler gece karanlığından faydalanarak kaçmışlardı. 

O gece Merkitler‟i tehdit eden sadece Moğol kılıçları değildi. Bir o kadar da ormanın sonbahar soğukları

ve yorgunluk, özellikle yaşlılar ve çocuklar için büyük tehlikeydi. (Düşmanın yerlerini öğrenmesine fırsat

vermemek için ateş yakmak yasaktı). Ancak takibe son verilmiş olması onlar için bir lütuftu ve gücü yeten,isteyen herkes bu imkandan yararlanıyordu. Bu sonuncular arasında Börte‟yi odalık olarak tutan bahadır

Çilgir de vardı. Onu takip etmemişlerdi. Belgutai‟ın anası Soçihel‟in Moğollar‟dan kaçması da başka bir

tuhaflık. Hatta çadırını bulan oğlunu dahi görmek istemedi. Çünkü Belgutai sağ eşiği açınca, annesi üzerine

Page 33: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 33/247

eski bir gocuk örtünerek, oğlunu görmemek için sol eşikten dışarı çıkmıştı. Öfkeden küplere binen Belgutai,

teslim olan Merkitler‟e ok atmaya ve Burhan Dağı‟na saldıranları kılıçtan geçirmeye başladı. Daha sonra onu

yumuşattılar ve böylece galipler, öldürülenlerin yakınlarını aralarında paylaştılar. Güzel yüzlüler odalık,

diğerleri ev işlerinde kullanılmak üzere ayrıldı. 

Daha sonra, bir zamanlar Akhai kralları Truva harabelerini terkettikleri gibi, Moğol kumandanları da

evlerine dönmek üzere yola düştüler. Toprak elde etmek ise, kimsenin umurunda değildi. 

124. İlk Evlat 

Kaderin Temucin‟e hazırladığı sınama imtihanları, sevgili hanımına yeniden kavuşmasıyla bitmemişti.

Çünkü Börte, hamile olarak dönmüş ve kısa süre sonra da bir çocuk doğurmuştu: Cuçi. Temucin, onu evlat

olarak bağrına bastı ve Börte‟nin esir düştüğü sırada hamile olduğunu açıkladı. Ama bir şüphe baba ve oğulu

içten içe kemiriyordu. Aile içinde ve otağda bir dedikodudur başlamıştı ve bunlar Cuçi‟nin ölümüne kadar

sürecekti. Hatta kardeşi Çağatay, babasına hangi evladın halef olacağı meselesi konuşulurken tahtın daha  

küçük kardeş Ügeday‟a bırakılmasını temin maksadıyla Cuçi‟nin “esaret sırasında Merkitler‟den geldiğini”62 

(Gizli Tarih,s 254) söylemiştir. Reşidüddin‟in kaleme aldığı resmi Moğol tarihi, müstakbel hakan-ı muazzamın gençlik yıllarında son

derece korumasız olduğu şeklindeki bu genel olguyu suskunlukla geçiştiremezdi. Biz XX. Yüzyıl insanları için,

biçarelikten iktidarın zirvesine kadar yükselmek hemen farkedilecek bir olaydır, ama XIV. Yüzyıl insanları

için, halkın kendi müstakbel liderine değer vermediğini ve ona yardımcı olmadığını kabullenmek zordu. Bu

yüzdendir ki Reşidüddin, Börte‟nin esir edilişini, sonra esaretten kurtarılışını, Çingis-han‟ın kahramanlık

tarihinden çıkarmakta ve bu epizodu kitabının zeyli olarak görünen bir kısımda Börte‟nin biyoğrafisi içine

sokmaktadır. Bunu yaparken de son derece dikkatli davranmakta ve aksi bir görüşü serdetmek gerektiğinde,

Pers tarihçiliğinde yeterince inandırıcı olmayan rivayetler için istimal edilen “filanın iddiasına göre.. “

ifadesini kullanarak, rivayetin sorumluluğunu “iddia eden” kişinin omuzuna yüklemektedir. 

Güya Merkitler, Börte‟yi hamile iken esir almışlar, sonra onu Kerait hanına teslim etmişler, o da onu

yeni doğan çocukla birlikte Çingis‟e iade etmiş.63 Rivayetin tarafgirliği, gün gibi ortada. 

Böylesi zor bir durumda Temucin, hem resmî, hem de “gizli” tarihin gölgelemeye çalıştığı bir âlicenaplık

sergilemiştir. Birincisi, Temucin örneğini bir kuklaya dönüştürmeden cilalamış, ikincisi ise dedikoduları

toplamış ve onları kırıcı olmayacak bir şekilde sunmuştur. 

Biz ise lafa değil, gerçeğe bakıyoruz. Temucin, Merkitler‟e acımak suretiyle bir âlicenaplık sergilemiştir.

Bunun tek istisnası, saldırıyı gerçekleştiren üç Merkit kumandanından Ha‟atai-Darmala‟dır ki, onu derdeste

edip, suçu işlediği Burhan Dağı‟nda  yargılamak üzere götürmüşlerdir. Temucin, çocuğu bağrına basmış,

hanımına ağzına açıp bir şey söylememiş; arkadaşları Toğrul ve Camuha‟ya teşekkür etmiş; ancak, kendisini

asıl üzen Çilgir‟in ve üvey anası Soçihel‟in aranmasına izin vermemiştir. Sonuncusuy la ilgili mesele oldukça

karmaşık. İmiş; güya sevgili oğlu Belgutai‟ydan kaçışına, “han olacak oğlunun yüzüne bakmaktan” utanması

yol açmışmış da, bu yüzden sadece bir ay kendisiyle birlikte yaşayan sıradan insanlar arasına karışmış. Hadi

ordan sen de! Ne Belgutai‟ı han yaparlar, ne de anası bir ay gibi çok kısa bir süre içinde kendisini kaçıran

kişiye alışabilirdi. Aksine bu utancın arkasında, Merkitler‟in Borciginler‟den birinin yardımı olmadan onların

otağının yerini bulamayacağı gerçeği yatmaktadır. Eğer Soçihel‟in büyük oğlu Bekter‟in görevini üstlendiği

kabul edilirse, o takdirde Merkitler‟in saldırı amacı da, kadının yeni bir kocaya varması da kendiliğinden

anlaşılır. Ormana kaçmasının sebebi ise, ihanetinin ortaya çıkmasından korkmasıdır. Fakat namuslu ve

samimi Belgutai, anasından şüphelenmiyordu. Çünkü onu kaybettiği için çılgına dönmüştü. 

Page 34: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 34/247

Page 35: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 35/247

O, bu sözleri, Moğol geleneğine uygun olarak, kafiyeli bir mecazi nesirle anlattı.”66 

Bayaut kabilesinin aksakalı, XII. Yüzyıl Moğol toplumundaki istisnai mevki için yarışanların tamamını

zikretmiş değildir. Keza Kerait prensi İlha-sengun; 1206‟daki devlet darbesi sırasında pek fazla dikkat

çekmemekle birlikte kendisini Teb-Tengri (Tanrı Sureti67) lakabıyla tanıtan “kara din” şamanı Kokoçu; hayat

hikayesi bir romana konu olacak kadar ilginç bulunan Nayman prensi Küçlük; kabilesini kurtarmak için

kendisinin ve oğullarının hayatını feda eden Merkit reisi Tohta-begi; süslü ok Cebe-noyon; eşsiz stratejist

Sübütay; okuma yazma bilen ilk Moğol Şiki-Hutuhu ve adları tarih sayfalarına geçmeyen başka bir çok kişi de

bu yarışın içindeydi. Bu durum, Temucin‟in büyük olayların vukuuna yol açan iyi veya kötü şahsi

özelliklerinin, adıyla bir bağlantısı olmadığını göstermektedir. Dahası, Çingis Curçenler‟e esir düştüğünde,

muhtemelen 1185-1196 yıllarında, passionerliğin gelişme süreci kesilmemiş ve 1201‟de feodaller ve devletler

arasındaki savaşlardan çok daha acımasız nihai bir savaşa dönüşmüştür. Bu, Moğol tarihinin başlangıcıydı. 

XX. YASA VE YASA KARŞITI MÜCADELE 

126. Yükseliş Yılı 

Merkitler‟e karşı girişilen saldırıdan sonraki birbuçuk yıl zarfında, dikkate değer hiçbir olay olmadı.

Çünkü tabii enerji kabarmıştı. Hiç de bilimsel olmayan bu terimi burada kullandığım için beni mazur görün,

ama eninde sonunda mutlaka açıklanması gereken bir prosesin yönünü en iyi yansıtan kelime o idi. 

1182 ilkbaharında Temucin ve Camuha andalar, her nedense bozuşup, ayrıldılar.68 Bütün Avrasya için bir

felakete dönüşen bu kırgınlığın anlamı, “Moğollar‟ın Gizli Tarihi”nin müellifine de meçhul. Onun bu konuda

yaptığı açıklama, son derece yetersiz ve baştan savma.69  Ama bir husus açık: Kan kardeşlerin kavgasının

üzerinden bir gün sonra, Moğol bahadırları, sanki özellikle bu anı bekliyorlarmış gibi, Temucin‟in çevresindetoplanmaya başladılar. Camuha ise, komşu kabile noyonlarıyla dostluğunu sürdüren bir kabile noyonu olarak

kaldı.70 

Görgü şahidi, 29 bahadırın adını saymaktadır (Gizli Tarih, s 120) ve bunlardan beş tanesi kendi oğul ve

kardeşlerini de getirmiştir. Eğer bu akrabaların sayısı 5-6 kişi olsaydı, 50-60 kişi gösterilirdi ki, bu devlet

teşkilatlanması için yetersiz bir rakamdır. Ancak bu, kendisinden bir süper-etnosun doğacağı müstakbel

devletin, yani ilk konsorsiyumun çekirdeği idi. Muhammed‟in ilk faaliyet döneminde ashabının sayısı 43,71 

İgnatius‟un tâbilerinin sayısı ise altı kişi idi. Diğer yandan, bu 29 bahadırın hepsinin passioner kişiler

olduğunu belirtmek de mümkün değildir. Katı boy cemaatleri sayılan kürenlerde süb-passioner kişiler de güçbela yaşarlar. Fakat bu kürenlerden uzak durmak riskli olduğundan, onlar huzur için aşağılanmaya tahammül

ediyorlardı. Küçük de olsa bir orda72 kurulduğunda ise, bunlar, kendi kabiledaşlarına bilinçli şekilde ihanet

ederek, ordaya iltihak etmeye başladılar. Tüm ahlakî değerleri bir yana bırakarak Camuha‟yı terkeden (Gizli

tarih, s 121) ve Temucin‟in tahta çıkacağını önceden tahmin eden yaşlı Horçi, bu psişik kuşağın tipik bir

temsilcisiydi. Çünkü o, bu desteği için kendisinin tümgeneral-noyon tayin edilmesini, ayrıca otuz güzel kadın

verilmesini ve tavsiyelerine kulak asılmasını istiyordu. Bu insan, kesinlikle bir passioner değil, bir hain, bir

dalkavuk, bir kuyruk sallayıcı idi ve muhtemelen yalnız da değildi. Ama mâlumdur ki, bir çığ yuvarlanmaya

başladıktan sonra, ister istemez pek çok insanı da peşinden sürükler. 

Ya peki andanın, yani Temucin‟in ulusundan hazırlanan tümen nasıldı? Anlaşıldığı kadarıyla Borciginler‟lebağlantılı olan bu kabileye, Merkitler‟e karşı düzenlenen sefere gönüllü olarak katılmaları için bir davetiye

yeterliydi. Nitekim seferden sonra hepsi evine dönmek üzere yola dökülmüştür. Hepsi savaşabilirdi, ama

savaşçı değillerdi. Nitekim gerçek savaşçıların olmayışı, Moğollar‟ı düzenli Curçen ordusu karşısında

Page 36: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 36/247

savunmasız bırakmıştı. Burada, küçük ama disiplinli bir birliğin mevcudiyetine şahit oluyoruz. Temucin‟in

ordasına iltihak etmek isteyen bazı küren reisleri, bunu idrak etmişlerdi. Bunlar, aralarında han torunları da

bulunan şu altı kişiydiler: Hu-tula-han‟ın oğlu Altan-otçigin, Nekün-tayci‟nin oğlu Huçar-beki, Bartan-

bahadur‟un oğlu Darıtay-otçigin, Moğolistan‟ın en güçlü kabilelerinden sayılan Curkinler‟in reisleri Seçe-biki

ve Tayçu. Seçe-biki‟nin tahta geçmeye aday en önde gelen kişilerden olduğunu hatırlayalım. Altıncısı

Geniges boyundan Hanum (Hunan) idi. “Altan, Huçar, Seçe-biki ve diğerleri, kendi aralarında istişare

ederek”, savaş ve av ganimetinin yarısını kendisine vermek; savaş sırasında itaat etmeyenlerin

katledilmesini, barış zamanında itaat etmeyenlerin ise kuzeye, Sibirya‟ya sürgün edilmesini öngören askerîkurala uymak vaadiyle Temucin‟i başlarına han olarak kotardılar. Han ünvanı olarak da Çingis adı seçilmiş ve

böylece etno-sosyal bir sistem kurulmuştu. 

Burada, henüz kurultayda seçilmiş bir ulus-ordunun mevcut olmadığı dikkat çekmektedir. Tahta aday

olan kişiler arasından Çingis seçilmiştir; ancak, noyonlar hana hesap vermek zorundadırlar. Çünkü hanın

çevresinde bulunanlar onlar değil, bahadırlardır. Temucin‟in sonuncular lehine âşikâr bir tercihte bulunduğu

ve onlara daha çok güvendiği görülüyor. Kaynak, noyonları sabık bağımsızlıklarını bir yana bırakarak, kendi

istekleriyle itaat etmeye neyin zorladığı konusunda bir açıklamada bulunmuyor. Anlaşılan Camuha bir

şekilde onların güvenini sarsmış ve adavetini kesbetmiştir; fakat yine de onun çevresinde pek çok taraftar

kalmıştı. Moğol noyonları arasındaki münasebetlerin ne şekilde olduğu konusu ise meçhulümüz. Ama bir

husus açık: Her iki tarafta da aristokratlar ve halk kitleleri vardı.

127. Hakanlığın Şekillenişi 

Devlet, etnik değil, sosyal bir kurumdur. İlkel toplum düzeninin ortaya çıkışı sırasında, bir etnosu

bütünüyle veya birkaç komşu etnosu, yahut kendi halkının bir kısmını içine alabilir. Çünkü biri sosyal, diğeri

etnik iki kenar sistemi birbiriyle örtüşmez.73 Daha âdil bir boy düzenini engelleyen eski sistemi değiştirme

isteğinin bir araya getirdiği “aristokrat” ve “demokrat” bahadırlar, Temucin‟e “hakan” (han) ünvanıylabaşlarına geçmesi teklifinde bulunmuşlar ve bu ünvanla da sadece askerî-idarî mecburiyetin ifasını

hedeflemişlerdi. 

Bu insanlar, XII. Yüzyıl sonlarında kesinlikle Hun, Türküt ve Uygurlar‟ınkine benzemeyen Çingizî askerî

sisteminin takipçileri Orta Çağ Kazakları‟ndaki “kara kemik” (kara seok)74  tabakasına mensup

kumandanların, yani Türk beylerinin bir benzeri idiler. Her ne kadar Naymanlar, Keraitler ve Moğollar, bazı

Türk ünvanlarını almışlarsa da, ordada burjuvalarla birlikte hana en yakın kişiler olan “başına buyruk

insanlar”, yani bozkır bahadırları da bulunduğu için, bu ünvanlar nispeten farklı anlamlar içeriyorlardı.

Gerçekten de Temucin, onlar sayesinde Çingis olmuş; “han” kelimesi de padişah anlamında yeni bir mânâ

kesbetmişti. 

“Hakan” kelimesi, Doğu Asya tarihinde nispeten geç dönemde, M. S. III. Yüzyılda ortaya çıkmıştır.

Hyung-nu [Hun]lar ve Güneyli Siyenpiler, yöneticilerine “shan-yu” diyorlardı. Çinli coğrafyacılar, T‟o-pa veya

Tabgaç halkının “han” kelimesini kullandığını kaydetmektedirler. Bu ünvanın askerî kumandan ve başruhani

şeklindeki anlamı, Dakota  dilindeki “wakan” kelimesiyle mânâ ve telaffuz itibariyle uyuşmaktadır. Bu

benzerlik, Miladî çağın başlarında, Eskimolar Kızılderililer‟le Sibirya halkları arasındaki bağlantıyı kesinceğe

kadar devam eden Amerika-Sibirya ilişkilerinin bir yansımasıdır. Çünkü o döneme kadar Amerikalı yerliler

Bering Boğazı üzerinden Sibirya‟ya, - ama aksi yöne değil, - gelip gidiyorlardı. 

I. Binyılda “kağan” (veya han) ünvanı tüm Avrasya bozkırına yayılmıştı. Türkler, fiilen kral-rahipyetkisine sahip yöneticilere han diyorlardı. Uygurlar‟da bu durum Maniheizmi kabul etmelerine kadar sürdü

ve o tarihten itibaren hanın yetkileri sınırlandı. Hazarlar ise, Yahûdi cemaati inisiyatifi ele geçirip, hanı bir

kuklaya döndürünceğe kadar kelimeyi bilinen anlamıyla kullandılar. Avar, Bolgar, Macar ve hatta Rus

Page 37: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 37/247

yöneticilerine de han deniliyordu. Örneğin Vladimir Svyatoy, Yaroslav Mudrıy ve en son olarak  onun torunu

Oleg Svyatoslaviç hakan ünvanını kullanmışlardır. Böylesine geniş bir alanda kullanılan bu ünvanın, yer yer

bazı nüanslar kesbetmesi kaçınılmazdı. Yukarıda da görüldüğü gibi, han kelimesini ilk şeklindeki anlamıyla

belki de yalnızca Moğollar kullanmışlardır. Çünkü onlar, her ne kadar önde gelen bir boydan intihab etmiş

olsalar bile, zengin ve müessir olmayan bir kişiyi han seçtikleri için, bu ünvana fazla bir anlam

yüklemiyorlardı. Bu, onların bedelini hayatlarıyla ödedikleri bir hata idi. 

Şimdi Çingis‟in hangi grubun çıkarlarını temsil ettiği sorusuna dönebiliriz: Aristokratların mı (Barthold‟a

göre) yoksa demokratların mı? (S. A. Kozin‟e göre).75 Ancak biz, konuya açacak başka bir soru yöneltelim:

XII. Moğolistanında aristokratlar ve “demokratlar” var mıydı? Cedd-i âlâları Alageyik ve Bozkurt olması

hasebiyle bütün Moğollar aynı orijine sahip idiler. Zenginlik ise hareket halindeki bir şeydi. Bugün var, yarın

yoktu. Kişinin boy içindeki nüfuzu, sosyal mensubiyetine değil, şahsi kabiliyetlerine bağlıydı. Sanırım bizzat

böyle bir soru sorulması yanlış. Çünkü soru, Fransa‟da aristokratların temsilcisi muzaffer Franklar‟la,

demokrasinin temsilcisi mağlup Gallo-Romalılar ve Germanya ile İngiltere krallıklarındaki Sakslar arasındaki

çatışmaya benzer bir çatışma güya Büyük Bozkır‟da da varmış havası veriyor. Halkların orijinal gelişim

hakları olduğunu reddetmeye değer mi? Onların tarihleri, bir Alman veya Fransız‟ın alıştığı kalıplara adapte

edilebilir mi? Ama Alman tarihçileri ve XIX. Yüzyılda onların izinden giden bizim Rus tarihçiler, Bizans ve

Rusya tarihi için bunu yapmayı denediler. Mağrur Grekler, peşin hükümle hareket ederek, kendi yüksek

kültürlerini vahşi Ba-tı‟nın kültürüyle kıyaslamayı reddetmişler; halbuki atalarımız biraz ıkına sıkına, ama

inatla şöyle demişlerdi: “Biz bildiğimizi okuruz!” 

Amacımızın Moğolistan‟ın Fransa‟yla olan benzerliklerini aramak değil, aralarındaki farkları, özellikle de

etno-sosyal tarihin lazım-ı mutlak bir komponent olduğu “zaman coğrafyası” veya Holocene paleocoğrafyası

ekranında gözüken başkalıkları araştırmak olduğu varsayılmalıdır. 

Çingis‟in ordasında baş rolü gelenekler değil, onların hilafına ortaya çıkan gönüllüler oynadığına göre,

uğruna “güç ve emek”lerini ortaya koydukları eylemin amaç ve anlamını da onların açıklaması gerekirdi.

Başka bir deyişle, onların sade ve matlup bir proğrama ihtiyaçları vardı. Temucin, kendi silah arkadaşlarının

yarısının sadakatini tecrübe etmiş, fakat buna fırsat vermeyen diğer yarısının iki şey istediklerini

mükemmelen anlamıştı: Genel olarak nepotizme bağlı kalmaksızın, yani boy büyüklerinin düzenini nazar-ı

itibare almaksızın verilen hizmetler karşılığında ödüllendirilmek ve barış. Evet, genel bir barış istiyorlardı.76 

Bu sayede kürenler içine sıkışıp kalmayacaklar, onun yerine obalarda yaşayacaklar ve Curçenler‟in veya

kellekeser Merkitler‟in ve keza kiralık Tatarlar‟ın âni saldırılarını beklemeden geceleri yurtlarında rahatça

uyuyacak ve sürülerini meraya salıvereceklerdi. 

Birinci istek yerine getirilebilirdi, çünkü bütünüyle hanın karakterine bağlıydı. Fakat ikincisi diyalektik

bir zıtlaşma ortaya çıkarıyordu. Barışı her iki tarafın da istemesi gerekirdi. Öbür türlü barış sağlanamazdı. Sınırlarda güvenlik ve barışın sağlanabilmesi için, en azından komşu halklara karşı o zamanın alışılmış

diplomatik girişimi yapılmalıydı. Hakan, barış isteyen ve bu isteğini halklara dikte etmeye çalışan bir

pozisyona girmeliydi. O zamanın tüm hâkimleri, German imparatorları, Grek basileusleri, Arap halifeleri ve

Çinli “Göğün Oğulları” bu yola başvurmuşlar, çevrelerine elçiler göndererek, isteklerini dikte etmişler, ama

çoğu kez bu teşebbüsler kanlı bir sonla bitmişti. Elçileri öldürmüşlerdi ve tabii olarak Moğollar öldürülen

elçileri için bir tenkil seferine çıkacaklardı. Başka türlü de olamazdı. Çünkü etnik psikolojileri dişe diş göze

göz prensibi ve kabile fertlerinden birinin işlediği suç için hukuken tüm halkı sorumlu tutma esası üzerine

kurulmuştu. Han, istese de şekillenmiş bulunan bu davranış kalıbının hilafına hareket edemezdi. Neticede o

da o toplumun bir bireyi idi ve kendi savaşçılarıyla aynı hislere sahipti. Dolayısıyla arzu edilen barış içinsavaşa girmek kaçınılmazdı. Ne yazık ki, komşularını tanımamak, onların özelliklerini hesaba almamak,

bazen hoppa akıllı yöneticilerle, sultanlara, krallara, hükümdarlara ve knâzlara sadece itaat etmekle

yükümlü olduklarını sanan basiretsiz tebaalarına çok pahalıya patlayacaktı. Bu konuya daha sonra

Page 38: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 38/247

değineceğiz, ama şimdilik farklı etnos üyelerinin farklı uyarılara aynı tepkiyi gösterdiklerini kaydedelim.

Eğer XIII. Yüzyıl Moğolları, iha-netin cezasız kalmayacağını akıllarının ucundan bile geçirmeyip, elçilerinin

öldürüldüğü şehirlerdeki ahaliyi haklı olarak ortadan kaldırmasalardı, o takdirde Ön Asya Müslümanları olur

olmadık şeyler için elçileri öldürmenin önemli bir olay olmadığını düşünürler; Haçlı Seferlerine iştirak eden

“Frenkler”  yani Avrupalılar da, kendi gersogları balo salonlarında lüks ziyafetler tertiplerken, yolda aç

kalınca Venedikliler‟den fahiş fiyatlarla yiyecek satın almak zorunda kalan askerlerini beslemenin gereksiz

olduğunu zannederlerdi. Güney Çinliler‟e gelince, orada da devlet memurları ve vergi tahsildarları itaat

altına alınan halklara o kadar zulmetmişlerdi ki, sonunda onları ormanlara kaçmaya, orada çeteler kurmayamecbur bırakmışlar, tabii neticede kendileri bu çetelerin kurbanı olmuşlardı. Okuyucu, bu son söylediğim

hususla ilgili belge isterse, “Nehir Koyları” (XII.Yüzyıl) adlı meşhur romanı okuyabilir. Benim buna ilave

edebileceğim şey, sadece bu çetelerin ortadan baldırılması için Yo Fei gibi en iyi Çinli generalin kumanda

ettiği askerî bir operasyon yapılmasına ihtiyaç duyulduğudur. Zaferleri entrikacı zâdegânların kıskançlığını

celbeden Yo Fei, daha sonra bir başarısızlıktan dolayı infaz edilecekti. İşte, çiçeği burnundaki Moğolistan‟ın

karşısında böyle bir dünya vardı. 

128. ProgramlarMuhteşem “Çingis” ünvanıyla hakan seçildikten sonra Temucin‟in nasıl bir pozisyonda olduğu, sadece

resmi tarihte zikredilen ve “Gizli Tarih”de es geçilen ölümünden önceki konuşmasına bakıla rak

değerlendirilebilir. Reşidüddin‟e göre Çingis-han, şu konuşmayı yapmıştır: “İtaat altına aldığım bozkır

halklarında, hırsızlık, yağmalama ve fuhuş, alelâde şeyler haline gelmişti. Oğul, babayı saymıyor; koca,

karısına güvenmiyor; kadın, kocasının isteğini hiçe sayıyor; küçük büyüğe saygı göstermiyor; zenginler,

fakirlere yardım etmiyor; aşağıdakiler yukarıdakilere saygı duymuyor; her yerde başına buyrukluk ve sınırsız

bir keyfilik hüküm sürüyordu. Ben, bütün bunlara son vererek, bir kanun ve düzen getirdim”.77 

Bu, bizim kayıt sistemimiz açısından yeni bir etnogenez ivmesi anlamına gelen köklü değişikliğin çokönemli bir yanıdır. Hun itki atâleti sönmüştü ve yenisine, her ne kadar Türk halkları ektikleri genefond ile

içinde yer alıyorlarsa da, Mongolo-Mançur veya Fransız oriyantalistlerin tabiriyle Tatar itkisi denilebilirdi.

Ancak, “Tatar” etnoniminin Kerulen Nehri sahillerinde yaşayan Moğol dilli bir halka ait olduğunu

hatırlayalım. Başlangıçta Çingizîler‟in kurdukları imparatorluk bünyesinde yer alan tüm   göçebe halklara

Tatar denilmiş ve ancak XV. Yüzyılda Çingis‟in torunlarına sadakatlerini muhafaza eden İtil, Kırım ve Tümen

Türkleri‟ne münhasır bir isim haline gelmiştir. Dolayısıyla XIII-XIV. Yüzyıllarda “Tatar” teriminin istimal

alanının genişlemesi kurallara uygundu.78 

Eki “Tatar”ların Kingan‟dan Altay‟a kadar geniş bir alana yayılmış olmaları vakıası da göstermektedir ki,

farklı göçebe grupları, en aktüel siyasî problem olan saldırgan komşulara karşı korunma konusunu farklı

şekillerde halletmişlerdi. En kültürlü ve güçlü kabileler olan Kerait ve Naymanlar‟ın hanları ve dinî sistemleri

vardı. Keraitler‟de Nesturîlik, Naymanlar‟da ise Nesturîlikten daha geri seviyede Budizm yaygındı. Ne

farkeder ki?! Her ikisi de Chin İmparatorluğu, Horezmşahlar ve Tankut   Krallığı‟na karşı durabilmek için

göçebe dünyasının liderliğine oynayamamıştı. Çünkü bu hanlıkların kendi bünyesinde, güçlerini sıfıra indiren

saray klik çatışmaları mevcuttu. 

Moğollar‟ın büyük kısmı, Tayci‟utlar, Salci‟utlar, Hadaginler, Durben ve İkiraslar (Konkiratlar‟ın bir

kolu); keza müttefikleri Otuz-Tatarlar, Oyratlar ve Merkitler, han iktidarının göstermelik olacağı, gerçek

iktidarın ise kabile reislerinin elinde bulunacağı bir kabile konfederasyonu teşkiline can atıyorlardı. Buna“aristokratik” program denmesi doğru olmazdı; çünkü “kara” halkın desteği olmadan zaten gerçekte var

olmayan güçlerini bütünüyle kaybederlerdi. Bu siyasî proğramın bir diğer eksikliği, hiçbir cezaya

çarptırılmadan komşuların yağmalanması, sürülerin çalınması ve cinayet gibi keyfî hareketleri meşrû bir hak

olarak görmesiydi. Dolayısıyla bu program, zaman içinde zaten başarısızlığa mahkumdu. 

Page 39: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 39/247

Fakat Moğollar‟ın bir kısmı, tehlikesiz bir yaşantı ve garanti altına alınmış haklar için hürriyetlerini feda

etmişlerdi. Bunlar, Temucin‟i han olarak seçmişler ve ağır bir kanunu, Yasa‟yı kendi istekleriyle

kabullenmişlerdi. Bunların büyük kısmının “başına buyruk insanlar” olması enteresandır. 

Yine enteresan ve oldukça önemli olan bir diğer husus, han olarak seçilen Temucin‟in dahi, kend isine

seçenlere hizmet etmek mecburiyetinde olduğunu kabullenmiş bulunmasıdır. Her ne kadar onun yaşlı

akrabaları Altan ve Huçar‟a söylediği sözler 1203 yılına aitse de, esasen 1182‟de kabul edilen proğramı

yansıtıyordu... 

“Kendi görüşümü söylüyorum: Onon boyundaki topraklar başsız kalmamalı. Ben, sizin her birinizin bu

baş olacağını umuyordum, ama siz, reddettiniz. Bu, beni ziyadesiyle üzmüştü.. Yoksa iktidar için size

yalvardım mı? Üç asır boyunca atalarımızın yaşadığı toprakları gaspeden düşmanlardan buraları geri almak

için oy birliğiyle han seçilmiştim. Han olarak seçilince, bana bel bağlamış insanları zengin etmek zorunda

olduğumu düşündüm. Sahip olduğum her şeyi, öküzlerimi, çadırımı, karımı ve çocuklarımı, hepsini size

verdim. Sürek avı sırasında bozkır hayvanlarını size doğru sürdüm. Dağdan da hayvanları sürüp indirdim.

 Ama şimdi siz Wang-han’a hizmet ediyorsunuz. Galiba onun daimi olmadığını bilmiyorsunuz?!”79 

Gördüğümüz gibi burada güce dayalı bir iktidara kayıtsız şartsız bir teslimiyet ve itaat yo k; ama bunun

yerine kendini savunmak için güce müracaat etmenin ve bunun için alışılmış özgürlük ve kişisel hürriyetin bir

yana bırakılmasının mutlaka şart olduğu vurgulanmaktadır. Bütün Moğollar‟ın gelecekte kavuşacakları

nimetler için mevcut düzenin bozulmasının istenmesine hazırlıklı olacak şekilde ihtiyatlı olduklarını sanmam.

Dolayısıyla Temucin‟i han seçen “aristokratlar”la, beylerinin sözüne kulak veren “demokratlar”ın aynı

ümitleri taşıdıkları düşünülemez. Samimi olanlar, ancak “başına buyruk insanlar” olabilirlerdi. 

Peki, kimdi bu sonuncular? Bir sınıf mı? Hayır! Çünkü onlar üretim özelliklerini ve üreticiyle olan

ilişkilerini değiştirmişlerdi. Bir sınıf mıydı? Onların torunları dahi istikbalde sınıf olmayı bir yana

bırakacaklardı. Parti miydi? O da değil! Kısacası onların iç yapılarında bir teşkilatlanma yoktu. 

Bunlar, kendi atalarından farklı, özel davranış kalıplarına sahip olan insanlardı ve aşırı enerjileriyle,beceriklikleriyle ve metanet yetenekleriyle de kabiledaşlarının çoğundan ayrılıyorlardı. Kısacası bunlar,

gergin passionerlerdi. Kendilerine tesadüfen katılanlara da bu ruhu aşılamışlardı. Hana itaati, hayatlarının

en yüksek ideali olarak görmüşlerdi; ancak gerçekte itaat ettikleri hanın kendisi değil, bizzat hanın dahi

itaat ettiği kanun, yani Yasa denilen düsturdu.

Bütün passioner Moğollar‟ın Çingis‟in çevresinde kenetlenmiş olmaları elbette mümkün değildi. Hatta

birçokları onun en azılı düşmanları kesilmişlerdi. Bunlar kendi kabileleri içinde kalmışlardı ve eski

özgürlüklerini korumaya hazırdılar; ancak, onların hemen yanı başında, aynı kürenlerde, müdafilerinin

girişimine bağlı bulunan ve aynı kabileye mensup olan süb-passionerler de vardı. 

İşte, Temucin‟in han seçildiği sırada kuvvetler dengesi böyle idi. Bu denge, han taraftarlarının küçük bir

konsorsiyum halinde hayatta kalmasını sağlamış ve 20 yıl boyunca bağımsız bir süb-etnos olarak gelişmiştir.

Bununla birlikte, Moğolistan‟ın kaderini belirleyen on yıllık bir süre hiç de huzurlu bir hayat yoktu. Çünkü

etnolojide etnik kutbun parçalanması denilen passioner yükseliş safhası bu dönemde başlamıştı. 

129. Dostlar ve Düşmanlar 

Kerait hanı Toğrul, andasının oğlu ve bir noktada yeğeni durumundaki Temucin‟in han seçildiğini

öğrenince, son derece mutlu oldu. Nitekim Temucin‟in han intihab edildiğini haber vermeye gelen elçiyeşöyle demişti: “Oğlum Temucin‟i han yapmanız pek doğrudur. Siz Moğollar nasıl böyle hansız kalabilirdiniz?

Bu kararınızı bir daha bozmayınız; yakanızı bir daha parçalamayınız”. (Gizli tarih, s 126). 

Page 40: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 40/247

Haklı olduğu söylenebilir. Kerait Hanlığı, Curçen Chin İmparatorluğu ile savaşçı Merkitler‟in desteklediği

Nayman Hanlığı arasında sıkışıp kalmıştı. Devlet içinde de hana karşı güçlü bir muhalefet vardı. Böyle bir

durumda Moğol yardımı, hava ve su kadar gerekliydi. Boy beyleriyle uzlaşabilmek ise zordu ve perspektif bir

şey değildi. Kimisi yardım vaadediyor; kimisi yurtluk, kimisi basiretsizlik veya hana beslediği adavet

sebebiyle yardım vermeyi reddediyordu. Halbuki en iyi dost ve halaskarın oğlu olan bir hanla işbirliği yapmak

daha kolaydı. 

Temucin‟in han seçildiği haberi Camuha tarafından değişik bir tarzda karşılanmıştı. Camuha, andası

Çingis‟e değil, Altan ve Huçar‟a şu cevabı verdi: “Altan ve Huçar, siz dostum Temucin‟in böğürlerini

dürterek, kaburgalarını gıdıklayarak, niçin ikimizin arasına ayrılık soktunuz? Dostumdan henüz

ayrılmamışken, niçin dostum Temucin‟i han yapmadınız? Şimdi onu hangi düşüncelerle han yapıyorsunuz?

Altan ve Huçar, verdiğiniz söze sadık kalarak, dostumun gönlünü yatıştırınız ve dostuma iyi arkadaşlık  

temenni edeniz!” (Gizli Tarih, s 127). 

İşte size Moğol halkının iki kumandanının ayrılık sebebinin izahı! Kişilerin önemsiz konularda

düzenledikleri entrikalar, kişisel boyutta sonuçlar doğurmuş; fakat bunlar süb-etnos boyutuna ulaşınca, söz

konusu dargınlık yaygınlaşmış ve etnosun şekillenmesi sırasında bir trajediye dönüşmüştür. 

Mephistopheles, Faust ile kanlı anlaşmaların tasviri üzerinde konuşurken “Kan, tamamıyla özelhususiyetlere sahip bir usaredir” demişti. Bunun doğru bir söz olduğu, XII. Yüzyıl Moğolistan‟ında ortaya

çıkmıştır. 

Camuha‟nın kardeşi Tayçar, Çingizîler‟in elinde bulunan bir yılkı sürüsünü çalmak ister. Belki sadece

kahramanlık gösterisi düşüncesiyle sergilenen aptalca bir davranıştı veya belki de Çingis‟in itibarını iki

paralık etmek istiyordu; fakat öyle veya böyle çitlerin arasına dalmış, atları sürmüş, bu arada oklanarak

yaralanmıştı. Çoban onu öldürmek istemiş midir? Sanmam! Fakat kürek kemikleri arasına saplanan ok,

Tayçar‟ın ölümüne sebep olmuştur. Her ne kadar bir sebep değilse de, savaş için (yeterli bir) bahaneydi. Bir

at hırsızının ölümünün intikamını almak için üç tümen (otuz bin) Moğol atlanmış; Camuha da bunlarınbaşında kendi andasına karşı yürüyüşe geçmişti. (Gizli Tarih, s 129). 

Çingis-han‟ın elinde savaş alanına sürebileceği onüç küren80  vardı. Camuha, Çingizîler‟in saflarını

yararak, onları Onon boyundaki Cerene Boğazı‟na çekilmeye mecbur etti. Fakat Camuha, boğaza girmedi ve  

bütün hıncını ele geçirilen esirlerden çıkarttı. Çonos81 boyundan yetmiş genci kazanlara atıp kaynattı. Sabık

silah arkadaşı Çahan-Uva‟yı ise, kellesini keserek, cesedini atın kuyruğuna bağlattı. Böylece, sergilediği bu

meşkuk kahramanlıklardan sonra evine döndü.82 

Camuha‟nın düşmanı kasıtlı olarak takip etmemesi, silah arkadaşları arasında hoşnutsuzluğa yol açtı ve

en cesur ve savaşçı kabilelerden ikisi, -Uru‟ud ve Manghud,- Camuha‟yı terkederek, Çingishan‟ın safınageçtiler. Onlara göre Camuha sinsi ve kurnazdı. Bu iki özelliğin Batı Avrupa ve Sibirya‟da diametrik bir

tezatla karşılandığını belirtmek gerekir. Almanlar “Konung, bizi düşünüyor” der; Fransız asker ise düzenbeza

bir Louis d‟or atarak “Mon chere, al bunu ve herkese bizim gersogun âlicenap bir insan olduğunu söyle!” diye

bö-bürlenirdi. Halbuki Sibirya ve Büyük Bozkır‟da, yalan ve aldatma, insanoğlunun işleyeceği en çirkin

suçlardan kabul edilirdi. Moğollar, ancak samimi ve açık yürekli olması şartıyla kendileri tarafından seçilmiş

bir lider için ölümü göze almaya hazırdılar. Avrupa‟da siyasî bir kabiliyet olarak değerlendirilen şey,

Sibirya‟da yüz çevirmeye yol açıyordu. Etno-psikolojik yapılar daima birbirinden farklıdır. 

Uru‟ud ve Manghudlar‟ın çıkıp gelişi, sistemi karıştırmış; ancak, iç kuvvetler dengesini de değiştirmiştir.

Çingis‟in sancağı altında savaşanlar passioner “başına buyruk insanlar” ve Habul-han‟la Hutu-la-han‟ın süb-passioner torunları iken, şimdi onlara harmonik psikolojiye sahip, homeostaz aşamasındaki insanlar katılmış;

ancak, in-dükte edilmiş passionerlik bunların enerji seviyesini yükseltmişti. Dolayısıyla bunlar Temucin‟e en

Page 41: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 41/247

fazla destek veren kişiler haline ge-lirken, süb-passionerler muhalefet durumunda kalmış; bu da, kaprisli

kadınların baş rolü oynadıkları önceden sezilemeyen olaylar zincirinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. 

Camuha‟dan ayrılıp gelenler şerefine düzenlenen ziyafet sırasında, kâselere şarap doldurma sırasını

şaşıran aşçıbaşı, Seçe-biki‟nin genç hanımının kâsesini diğer yaşlı kadınlarınkinden önce doldurmuş; buna çok

içerleyen yaşlı kadınlar onu bir güzel dövmüşlerdi. Bu sırada Çingis-han‟ın atlarını bekleyen Belgutai,

semerlikten kantarma kayışı çalmaya çalışan bir hırsızı yakaladı. Curkin kabilesinden hırsıza arka çıkan Buri-

boko, Belgutai‟ı yaraladı. Aslında yara derin değildi. Çingis birden öfkelendi ve sonuçta Curkinler‟in

dövülmesiyle sonuçlanan bir tartışma başladı. 

Mesele tatlıya bağlandı, fakat keşke pamuk ipliğine bağlı bir barışla sonuçlanacağına şerefi bir

tartışmayla kalsaydı. Çünkü “o sırada birden” bir haber geldi. Habere göre Curçen taharri bölüğü Tatarlar‟ı

Ulza Nehri‟ne,83 tam Moğollar‟ın kucağına doğru sürüyordu. Birden Tatarlar‟la olan eski husûmeti hatırlayan

Temucin, Kerait hanı Toğrul‟a haber göndererek, bu sefere katılmasını istedikten başka, Curkinler‟den de

kendisiyle birleşmelerini talep etti. Keraitler hemen geldiler, ama Curkinler‟i boş yere bekleyeceklerdi. 

Temucin ve Toğrul, Curçenler gelinceğe kadar Tatarlar‟la savaşarak, öncü müfrezelerini kılıçtan

geçirdiler. Arkasından Curçen bölük kumandanına elde ettikleri zaferi bildirdiler. Curçen kumandanı bundan

memnun kalarak, beklenmedik yardımcıları çeşitli ün-vanlarla ödüllendirdi.84  İktidar onlara geçmediği için

bu ödüllendirmenin ona herhangi bir maliyeti yoktu; fakat bu lütufkâr davranış daha sonraki olaylarda

önemli bir rol oynayacaktı. 

Bu arada Moğol savaşçıların bulunmayışını fırsat bilen Curkinler, yaşlı kadın ve çocukların kaldıkları

otağlara saldırarak, tepeden tırnağa yağmalamış ve on kişiyi öldürmüşlerdi. Kendi açılarından bunda

utanılacak bir şey yoktu; çünkü tartışma sırasında yedikleri sopanın acısını çıkartmış  oluyorlardı. Ama

Temucin, farklı davranış kalıplarına sahip yeni kuşak insanlarındandı. Hemen disiplinli ordusunu Curkinler‟in

üzerine göndererek, obalarını yerle bir etmişti. Kaçmaya çalışan Seçe-biki ve Tayçu ise yakalanarak, infaz

edilmişlerdi. Bu ikisi öldürülürken, böyle ağır bir cezayı hakedecek ne yaptıklarını anlamamışlardı. ÇünküÇingis-han dönemine kadar kabileler arasındaki çatışmalar, sıradan olaylar kabul edilirdi ve bu yüzden yeni

düzeni, yani Yasa‟yı bir türlü anlıyamamışlardı. 

Curki (Yürkin) kabilesi artık yoktu; fakat insan kitlesi olarak değil, sistem olarak varlığı sona ermişti.

Esirler affedildi, hatta lûtfa bile mazhar oldular. Örneğin Gu‟un-uva adlı bir kişi, iki oğlunu Temucin‟in

hizmetine verdi. Bunlardan birisi daha sonra meşhur bir kumandan olacaktı. Diğer esirler ise Moğol ordusuna

alındılar ve belli rütbelere yükseldiler. (Gizli tarih, s 137). 

Moğollar‟ın düşman kabilelerin çocuklarına kırılmamaları ve yetim kalanları bakıp büyütmeleri için

karılarına vermiş olmaları hayli enteresandır. Nitekim Temucin‟in anası Hoe‟lun, Merkit çadırlarından alınıp

getirilen Kuçu, Tayci‟utlar‟ın arasında yaşayan Besut kabilesinden Kokoçu, bilahere bir kumandan ve ilk

okuma yazma öğrenen Tatar Şikihan-Hutuhu ve Curkin kabilesinden Boroula‟yı bakıp büyütmüş; onlar için öz

anaları mesabesine yükselmişti. (Gizli Tarih, s 138) Diğer Moğol kadınlarının da hanşa anayı taklit ettiklerini

varsaymak gerekir. Bu çocuklar, elbette aradan geçen 20 yıl zarfında büyüyerek, Çingis taraftarlarının

sayısını artırmışlardır. 

Aynı yıllarda Avrupa‟da Frederic Barbarossa, Arslan Yürekli Richard ve Philippe Auguste‟ün önderliğinde

üçüncü Haçlı Seferi‟nin hazırlıkları yapılmaktaydı. Bu savaşın tarihi bilinmektedir, ama biz yine de bazı etno-

psikolojik anlam detayları üzerinde duracağız. Filistin‟e gelerek Akka‟yı ele geçiren Rihcard, 2 bin Müslüman

rehineyi bir süre tuttuktan sonra, öldürülmelerini emretmiştir. Salahaddin Eyyubî‟nin elinde de mübadeleedilmeyi bekleyen pek çok Hristiyan esir vardı ve artık onları bekleyen şey ölümdü. Ama Salahaddin esirleri

öldürmedi ve aksine savaşçılarını rehine cesetlerinin yattığı alana gönderdi. Bu olaydan sonra Müslümanlar

Page 42: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 42/247

arslanlar gibi çarpışmaya başladılar ve böylece İngiliz kralının 1192‟de tertiplediği sefer başarısızlıkla

sonuçlandı.

Almanlar da kendilerini gösterdiler. Barbarossa‟nın oğlu IV. Henrich, 1194‟de Sicilya Krallığı‟nı ele

geçirerek, yol üzerindeki Salerno şehrini yakıp yıktı. Alman askerleri, tüm şehir sakinlerini kılıçtan geçirdiler

veya köle edindiler. Palermo şehri de kale kapılarını açtı; ancak naibe-kraliçe Sibilla, oğullarının tahtın

varisleri olarak bırakılması şartıyla teslim olmuştu. Başlangıçta tüm şartları kabul eden IV. Henrich, nedense

sonradan şehirdeki tüm korunmasız tebaa ile hesaplaşmaya girişti. Kiminin gözlerine mil çektirdi; kimini

kazığa oturttu; kimini astı, kimini yaktı ve bazılarını da diri diri toprağa gömdürdü. Sibilla‟yı ise üç kızıyla

birlikte Elsas‟a götürerek, hapse attılar. Çocuk krala gelince; onun da gözlerine mil çekildi, felç edildi. Ve

çocuk Hoenems Şatosu‟nun altındaki zindanda öldü. Taraftarlarının cesetlerini ise mezarlarından çıkararak,

tahkir edici davranışlarda bulundular. 

Fransa kralı Philippe Auguste, Danimarka kraliçesi İngeborg‟a evlilik vaadinde bulunmuştu. Fakat

kadıncağız Paris‟e gelince, çeyizini elinden alıp, “kendisinden tiksindiği bahanesiyle” kapı dışarı etti. Papa

ve Parisliler bu olaya çok öfkelendiler ve hatta kilise tarafından afaroz edildiyse de, Auguste oralı bile

olmadı. 

Konstantinopolis‟de ise Andronikos Komnenos, vahşi infazları için saçma sapan bahaneler bulmuştu.Onun tarafından ölüme mahkum edilen İsaak Angelos, celladın elinden kurtulmayı başararak, halkı isyana

teşvik etti. Neticede, yakalanan Andronikos ayaklarından asılmış ve yavaş yavaş işkence edilmişti. 

İşte size, XII. Yüzyıldaki şovalye medeniyetinin nasıl bir şey olduğu! 

Tabii ki bütün Curkinler‟e bu şekilde merhametli davranılmamış-tı. Güçlü kuvvetli ve iyi bir savaşçı olan;

içki meclisinde sarhoşlar arasında çıkan ağız dalaşı sırasında Belgutai‟ı yaralayan Buri-boko da esir alınanlar

arasındaydı, ama diğerleriyle birlikte serbest bırakılmıştı. Bir bayram sırasında, Çingis, onun Belgutai‟la

güreşmesini istedi. Çünkü Moğol âdetlerine göre bayramlarda güreş yapılırdı. Bu -ri-boko, hanı tekrar

kızdırmamak için Belgutai‟a yenilmeye karar verdi. Yenilmiş gibi yaparak kendini yere attı; fakat üstüneçıkıp oturan Belgütai, hanın işaretiyle onun bel kemiğini kırıverdi. 

Bu çirkin davranış bütün halkın gözü önünde sergilenmişti. Fakat “Gizli Tarih”in müellifi efkâr-ı

umumiyenin tepkisine hiç değinmediği gibi, olayı da onbeş yıl farklı bir tarihle göstermektedir. 

Çingis‟in bu süre zarfında nerede olduğunu sadece Çin kaynağı “Meng-ta P‟ei-lu” açıklamaktadır. Buna

göre Çingis, onbir yıl Cur-çenler‟in elinde esirdi. Peki  oraya nasıl düşmüştü? Bu konuda ancak tahmin

yapılabilmektedir. 

Temucin‟i esir göstermek, ancak sabık rivâyetlerle mümkündür. Göründüğü kadarıyla, Seçe-biki ve

Tayçu‟nun katledilmelerinin intikamını almak isteyen sadık arkadaşları vardı. Elbette ordanın tam saygı vesempatisini kazanmış olan Çingis‟i ele geçirmek zordu. Ancak, millî bir kahramanın alçakça öldürülmesi,

hanın otoritesini düşürmüştü. İşte o zaman suikastçılar, Temucin‟i de tıpkı ataları gibi ağaç eşeğin üzerine

mıhlayarak öldürmeyi kafaya koymuşlardı. Fakat Temucin, Tatarlar‟a karşı yardım alabileceği önemli bir

mevkiye gelmişti. Bu yüzden, belki de onu yakalamışlar, fakat infaz etmemişlerdir. Bu bir masal olabilir,

ama rivâyet bilinen vakıaya ters düşmemektedir. Bilinmeyen tek şey, olayın ne zaman vukû bulduğu ve

burada anlatılan olayların birbirine ne kadar yakın olduğudur. 

130. KronolojiSayılan olayların seyri üzerinde durulurken, en büyük zorluk bir kronolojinin olmayışından kaynaklanıyor.

“Gizli Tarih”in müellifi, sadece olayların müteakibiyeti üzerinde durmakta; olaylar arasındaki zaman

fasılaları konusunda ise, göründüğü kadarıyla, takribi bir anlatım yer almaktadır. Müphem bir şekilde şöyle

Page 43: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 43/247

yazıyor: “Bundan kısa süre sonra..” (Gizli Tarih, s 128), “daha sonra” (Gizli Tarih, s 129), “bu esnada” (Gizli

Tarih, s 132) ve daha sonrasında 1201 yılına kadar uzanan bir boşluk var. Halbuki bu süre boş geçmiş

değildir. Ancak, eser 1240‟da yazıldığı için, ya müellif birçok şeyi hatırlamamaktadır veya kısacası

bîhaberdir.

Temucin‟in çocuklarının yaşlarına bakarak “canlı kronoloji”yi uygulamayı deneyelim. İlk oğul Cuçi,

Börte‟nin Merkit esaretinden kurtarılmasından hemen sonra, yani 1182‟de dünyaya gelmiştir. Üçüncü oğul

Ügeday, 1241‟de 56 yaşında ölmüştür. Demek ki, 1185‟de doğmuştu. Ağabeyi Çağatay,  1183-1184 yılları

arasında dünyaya gelmiş; son oğul Toluy ise, Çin kaynaklarının kesin şehade-tine binaen, 1193‟de

doğmuştur.85 

Dolayısıyla Ch‟ao Hung adlı diğer bir Çinli yazarın kaydına binaen, Temucin, kaçıp kurtuluncağa kadar

“on yıldan birazcık fazla bir süre” Curçen esaretinde kalmıştır.86 Temucin‟in ne zaman esir düştüğü belli

değil, ama 1198‟de onu tekrar ordanın başında görüyoruz ve 1197‟de Naymanlar tarafından Kerait yurdundan

kovulan bedbaht Toğrul‟u tekrar tahtına iade ediyor.87 Demek ki 1186‟da esarete düşmüştü ve Borciginler

arasında tek esmer kişi olan Toluy, oğlunu tanıyan babasının yokluğunda dünyaya gelmişti. Teklif edilen bu

versiyonda bir tezat olmadığı gibi, kaynaklarda belirtilen olaylar arasındaki boşluğu da izah etmektedir.

Elbette dünya fâtihinin on yıllık bir esaret süresini yazmak, herhalde uygun düşmezdi. 

Çingis‟in yokluğu sırasında ordası zor günler yaşadı. Khasar, iyi bir okçu, atlet ve cengaverdi; fakat bir

yönetici kabiliyetine sahip değildi. Dahası, Temucin‟e karşı idi ve ordayı  hâkimiyetine verdiği Toğrul‟dan

yana bir tavır sergilemekteydi. Altan ve Huçar da bu konuda onu destekliyorlardı. Anlaşılan başsız kalan halk

oraya buraya dağılmaya başlamıştı ki, Temucin geri döndüğünde, 13000 savaşçı yerine topu topu 2600 kişi

bulabilmişti. Her şeye yeniden başlamak gerekiyordu. 

Ancak, etnik büyüme devam ediyordu. Nitekim kronoloji de bunu göstermektedir. Sezonluk takvim -

otların yeşermesine bakılarak zamanı belirleme,- yerini 12 yıllık hayvan takvimine bırakmıştı. Yani her yıl bir

hayvan adıyla anılıyordu. Bu hesaplama şekli Çinliler‟den ödünç alınmıştı.88

  Çinliler, beş tabiat olayınınadını kullanarak bu takvimi geliştirmişlerdi. Bunlar:

Ateş (kırmızı),

toprak (sarı),

su (siyah),

maden (beyaz) ve

ot (mavi-yeşil) idi.

Buna erkek ve dişil (müzekker ve müennes) türler ilave ederek, 120 yıllık bir çevrim elde etmişlerdi ki,gerek günlük ihtiyaca ve gerekse vakayinamelerde tarih belirlemeye rahatlıkla yetiyordu. Her halde 120

yıllık bir hata söz konusu olamazdı. 

Her ne kadar tarihleri kısa ise de, Moğollar‟a 12 yıllık hayvan takvimi yetiyordu; fakat bilahere bunu iki

misline çıkardılar: Sarı ve sarımtırak, mavi ve mavimtırak vs.89  Fakat bu hesaplama sistemi bizim

kaynaklarımızda uygulanmıyordu. 

Çevrimli takvim, günlük hayatta kullanılmaya müsaittir. Nitekim biz de Sümerler‟den dünyanın kendi

çevresinde yedi günde bir dolaşması hesabını alarak haftayı benimsemişizdir.90 

Takvim konusu bizim için başka bir anlam da ifade etmektedir. Çünkü etnogenezle sıkı bağlantısı

bulunan kültür-o-genez alanına girmektedir. Büyük Bozkır‟ın sahibi olan Türkler ve Uygurlar, Moğollar‟ın

ataları değildirler. Bu iki etnogenez halkası arasında, canlı etnik hatıralarla doldurulmayan bir boşluk ve

fasıla vardır. Türk ve Moğol dinleri, birbirinden farklıydılar. Ekonomi şekilleri arasındaki benzerlik, aynı tabii

Page 44: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 44/247

şartlara tek tip bir adaptasyonla izah edilmektedir. Sosyal tekamül seyri ise, halk kitleleri için önemli ve

bariz detaylarda uyuşum arzetmemektedir. Hyung-nu [Hun] ve Tabgaçlar‟ın torunlarında kaydedilen etnik

tekamül enerjisi, X. Yüzyıla doğru sönmüş; Moğollar‟ınki ise XII. Yüzyılda atağa geçmiştir. Kısacası Hunno-

Türkler ve Moğollar, tıpkı Romalılar ile Germano-Roman Avrupası veya Milat başlarındaki Heleno-Roma ve

kendilerine Romaioi adını alan Bizanslılar gibi iki farklı süper-etnos idiler.

Mâlumdur ki, tabiat olayları kaçınılmaz olarak değişkendir. İnsan eli ve aklının eserleri, yani kültürler

ise, kendi kendine gelişemezler.91  Bazen bir yerlerden ödünç alınır, bazen de bozulurlar. Bozulabilen

maddelerden teşekkül eden maddî kültür, bazı izleri kalsa bile, uzun süre varlığını sürdüremez. Kap

kacaklar, kayalar üzerine kazınan kitâbeler, mezarlar bu türdendir. Takvim gibi ihtiralar, ihtiyaç duyulduğu

zaman ödünç alınır. Moğollar ise, böyle bir şeye, han ve halk el  ele vererek yeni bir devlet kurmaya

giriştikleri sırada ihtiyaç duymuşlardır. Bu ihtiyaç 1201‟de hasıl olmuştur ve göründüğü kadarıyla bu yöndeki

çalışma, XII. Yüzyıl sonlarında yirmi otuz yıl kadar sürmüştür. Aynı dönemlerde, hukuk, ahlak, din ve eğitim

sistemleri de gözden geçirilmekteydi.

131. Gelenekler Karşısındaki Yasa 

Sanırım, yazılı olmayan gelenek hukukunun yerini yeni kanun Yasa‟nın alması, etnogenezle herhangi bir

ilişkisi olmayan bir olaydır. Ama biraz düşünelim: Alışılmış ikili münasebet formlarını değiştiren yeni

kanunların konuşu, davranış kalıplarının değişimi, yani etnosun peniden doğuşu veya en azından etnogenez

safha değişimi aşamasında olur. İkinci varyant, ekonomik şartların değişmesiyle bağlantılı olabilir. Ancak,

sürüler aynı meralarda otladığı, av-cılık aynı minvalde devam ettiği sürece, yaşam gereçleri yerli ustalar

tarafından yerli malzemelerden hazırlanır. Yani daha sonra yazılmış kanunun ortaya çıkışı, çevremizi saran

araçların değişmesinin bir sonucuydu; fakat insanların bütünüyle değişmesinin bir sonucu değildi. Etnik alt-

sistemler ise, nadiren yükselen passioner gerginliklerdir. İşte, Çingis-han‟ın ordası böyle bir mozaik

tarafından teşkil edilmişti. Yeni yasa düzeni, on yıl zarfında şekillenmiştir. Bu, bir cihetten kısa bir süredir; diğer yönden ise âni bir

olaydır. Çingis ulusunun bütün Moğol kabileleri için geçerli olan Yasa, Temucin‟in Çingis-han olarak tüm

Büyük Bozkır‟ın hakanı seçildiği 1206‟daki Büyük Kurultay‟la aynı anda yayınlanmıştı. Fakat Yasa, bu tarihten

sonra ikmal edilmiş ve genişlemiştir. Bu da Horezmşahlar‟la yapılan savaştan önce 1218‟de ve Tankut

hükümdarlığının zaptı sırasında 1125‟de gerçekleşmiştir.92  Ne var ki, yeni davranış kalıp unsurları

esnekleşmeye başlamıştı. 1206‟ya kadar bu davranış kalıplarının tüm  ülke yöneticilerinin şiddetli

muhalefetini ihdas ettiğini varsaymak gerekir. 

Peki ama, alışılmış eski kanunları kodifiye etmek varken, yeni kanunların konulması niye? Bunun sebebi,alışılmamış, ama olması hedeflenmiş yeni davranış kalıpları ihdas etmektir  sadece. Bu demektir ki, her

kanun, daha önce normal veya masum sayılan şeyi yasaklar. Yasa da yeni bir kanundu.93 

Çingis-han‟ın Yasaları, adam öldürmeyi, livatayı, kadının ihanetini, hırsızlığı, yağmayı, çalıntı malı satın

almayı, kaçak köleyi saklamayı, büyücülüğü, yakınlarına zarar vermeyi, kasıtlı iflası, yani borcu ödememeyi,

emanet silahın iade edilmemesini, sefer veya savaş sırasında kumandanını kaybetmeyi ölümle

cezalandırıyordu.94  Bir yolcuya su veya yiyecek vermeyi reddeden de aynı cezaya çarptırılıyordu.95  Silah

arkadaşına yardım etmemek aynı şekilde cezalandırılan suçlar listesinde yer almaktadır. 

Yasa, ayrıca, kim olursa olsun, bir diğerinin hazır bulunmaması halinde onun yemek hakkını yemeyiyasaklamaktadır. Umum yemek masasında hiç kimse bir diğerinden daha fazla yememek zorundadır. 

Ağır suçlar, ölümle cezalandırılıyor; hafif suçlar ise bedenî ceza veya belli bir yere (Sibirya‟ya) sürgünle

tecziye ediliyordu. Bazen de Moğol olan kişi, at hırsızlığı veya adam öldürme suçundan dolayı para cezasına

Page 45: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 45/247

çarptırılıyordu ve Müslüman için verilen para cezası, Çinli birinin öldürülmesi halinde verilen cezadan daha

çoktu.

Yeni kanunun hiçbir yenilik içermediği düşünülebilirmiş. Ya başka türlü mü olacaktı? Ancak unutmamak

gerekir ki, bizzat Temucin, Bekter‟i öldürdüğü için infaz edilmemiş, Börte‟yi sadakatsizliğinden dolayı

suçlamak şöyle dursun, Cuçi‟yi evlat olarak bağrına basmayı uygun görmüş; fakat at hırsızı Tayçar yeni

kanuna göre oklanmış, eski bir intikam duygusu oldukça kanlı bir savaşa sebep olmuştur. 

Bununla birlikte karşılıklı yardımlaşmayı, daha doğrusu karşılıklı yardıma koşmayı emreden kanunu biryenilik olarak görmek gerekir. Şehirli, köylü veya bozkırlı burjuva, hürriyetini sınırlayan yasakları severek

kabul eder; fakat bir menfaati yoksa, kime karşı ne ile mükellef olduğunu dahi bildirmez. Bir inanç prensibi. 

Bu yüzdendir ki, konsorsiyum üyeleri -kozmonavt grupları, gemi personeli, ıssız yerlerde araştırma yapan

heyet mensupları, eşkıya çeteleri, askerî tabur vs.- birbirine diametrik ölçülerde zıt  davranış kalıplarına

sahiptirler. Yardıma gelinmediği takdirde ölüme mahkumdurlar ve savaşçı arkadaşın kendilerini

terketmeyeceğine inanmak zorundadırlar. Çingis, “Olman gereken kişiyle birlikte ol” sosyal imperatifi

yardımıyla kendine bağlı kişilerden etnik yükseliş aşamasının teşkilatını kurmuştur. Bu etnogenez safhasını

“kale hukuku”96 olarak adlandırmak pek doğru olmaz; çünkü han da dahil herkes “kalenin içindedir”. Aksine

burada, Viking hareketi, erken İslamî cihad savaşları, ilk Hristiyanların kendilerini feda edişi ve Zulular‟ın

Çaka‟yı kendilerine kumandan seçmeleri gibi hareketlerde yankısını bulan herhangi bir etnogenezin

başlangıç safhası apaçık olarak görünmektedir. Bu durumda Yasa‟yı, bir inkübasyon safhasının değil, aksine

yeni bir ulusun, Moğollar‟ın passioner yükseliş aşamasının kaynağı olarak görmek gerekir. 

132. En Önemlisi

Yeni doğan bir ulusun bünyesindeki davranış kalıbının değişimi ne kadar önemli olursa olsun, o ulusun

kaderini belirleyen şey bu değil, aksine komşularla, yani etnik çevreyle olan ilişkilerdir. Moğollar‟ın büyük

kesimi, eski ve alışılmış hayat formlarını benimsemekteydi. Askerî demokrasi sistemi onlar için cazip değildi

ve hatta aksine onu sevmiyorlardı da. Keskin nişancı Merkitler, Çingis‟in düşmanıydılar. Savaşçı Tatarlar da

öyle. Curçenler, bozkırlı tüm dikbaşlılara karşıydılar. Naymanlar, Bozkır‟da liderliğe oynuyorlardı ve Batı

Moğolistan‟daki orman halkı Oyratlar da onları destekliyorlardı. 

Moğol ordasını destekleyen tek müttefik, Kin (Altın) İmparatorluğu‟ndan “wang” ünvanı olan Kerait hanı

Toğrul‟du. Moğollar ona “Wan-han” diyorlardı. Ancak Toğrul, kendi hükümdarlığında fazla sevilmiyordu.

Ondan nefret eden pek çok tebaası, Naymanlar‟ın hakimiyetine girmeyi tercih etmişlerdi. Bu durumda

Toğrul, önce Yesügai, arkasından Temucin‟in yardımıyla, yani Moğollar‟ın desteği ile tutunabilmekteydi.

Dolayısıyla Toğrul‟a düşman olanlar, Temucin‟e de düşman kesilmişlerdi. Bu yüzden Keraitler‟in desteğinebel bağlanamazdı. 

Orda içinde de huzur yoktu. Süb-passionerler, disiplini sevmiyorlardı. Bu yüzdendir ki, Temucin‟in

yokluğu sırasında kardeşi Khasar‟ın yönettiği ordanın savaşçı sayısı, ciddi ölçüde azalmıştı. Sadık kalanlar,

sadece Çingis‟in nükürleri, Uru‟ud ve Manghud kabileleriydi. Bu durumdan en iyi çıkış yolu, bir barış

anlaşmasıydı; fakat o dönemde tüm dünyada kökleşmiş diplomasi anlayışı mevcut olmadığı için,

anlaşabilmek de zordu. Eğer bir büyükelçi kabul edile-mez bir teklif götürürse, öldürülüyordu. Bazen bu

yüzden savaş çıktığı da oluyordu, ama her zaman değil. Ancak çıkan bu savaş, işlenen suçtan dolayı değil,

sadece üzerinde anlaşmaya varılamayan meseleyi halletmek maksadıyla çıkarılıyordu. 

Moğollar‟ın yeni sosyal imperatifi - yardıma gelme,- ihanetin kurbanı olacak savaşçı arkadaşa verilen bir

garanti içeriyordu. Eğer onu kurtaramazlarsa, o takdirde misafirperverlik kanununu bozan kişiden intikam

almaya girişiliyordu. Moğollar‟ın düşmanları, savaşta acı çektikleri, günümüzde yanlış bilgilendirme

Page 46: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 46/247

(desinformasyon) denilen yalanın yaygın olduğu, kimse elçi öldürmediği için suçlu olamayacakları,

dolayısıyla yabancı birinin işlediği suçtan dolayı sorumlu tutulamayacakları şeklinde itirazda bulunuyorlardı. 

Moğol hukuk anlayışı ise, savaşta ölmenin tabii bir şey olduğu “savaş sırasında kahramanlık gösteren

kişinin yargılanmayacağı” itirazında bulunuyordu. Dahası, esir düşen asil düşmanı bağışladıkları gibi,

kıdemini göz önünde bulundurarak Moğol askerî saflarına da alıyorlardı. Moğollar, tıpkı Mitraistler gibi,

desinformasyon yoluyla, durumun kritik olduğunu gören düşmanı ihanet veya itimat yeminini yani anlaşmayı

yahut misafirperverlik geleneğini bozma konusunda ikiye ayırıyorlardı. Böylece anlaşmaya ihanet edenler ve

misafiri öldürenler, akrabalarıyla birlikte acımasızca ortadan kaldırılıyordu. Çünkü onların akrabaları da irsî  

olarak hainin özelliklerini taşıyabilirlerdi. 

En son olarak, elçilerin öldürüldüğü şehirlerdeki ahalinin kılıçtan geçirilmesi, Moğollar nokta-i

nazarından mantıklı bir hareketti. Başındaki yöneticiyi destekleyen halk, onun suçunun sorumluluğunu da

paylaşmak zorundadır. Halkın ezildiği sınıflı toplumlarda, böyle bir görüş saçmadır, ama sınıf zulmüyle

tanışmayan Moğollar, ayırım yapamazlardı. Parlamenterlerin öldürüldüğü şehirlere Moğollar “kötü şehir”

adını veriyorlar ve yaptıklarının hakkanî olduğuna inanarak, o şehirleri ortadan kaldırıyorlardı. Tamamıyla

yakılıp yıkılan Belh ve Kozelsk şehirleri bunlardandır. Üstelik de sonuncusuna en yakında bulunan Smolensk,

Kiyef ve Çernigov şehirlerinden hiç bir yardım gelmemiş; Vladimir knâzı Yaroslav ordusuyla birlikteLitvanya‟ya çekip gitmiştir. Anlaşılan onlar, Kozelsk şehrinin neden ortadan kaldırılacağını biliyorlardı ve bu

yüzden kıllarını bile kıpırdatmamışlardı. 

Daha sonraları elçilerin öldürülmesi sebebiyle Sung İmparatorluğu ortadan kaldırılacak ve Macaristan

yerle bir edilecekti. Hristiyan ve Müslüman yazarlar, bu savaşların sebeplerini görmezlikten gelmiş, daha

doğrusu sessiz kalmayı tercih ederek bu yakıp yıkmaları Moğol canavarlığının bir özelliği olarak

göstermişlerdir.* 

* Örneğin Sir Henry Howorth, Moğollar için “en iyi yıkım mühendisleri” tabirini kullanır. (Bkz. Vernadsky, G.

The Mongols and Russia, p. 3) (Çev.)

Halbuki diğer durumlarda mesele tamamen başkadır. “1221 yılının Şubat ayı sonlarında, Moğollar Merv‟i

ele geçirdiler ve güya şehir halkının yarısını kılıçtan geçirip, yarısını esir ederek alıp götürdüler. Aynı yılın

sonlarında Merv şehri isyan etmiş, tekrar ele geçirilmiş ve 100 binden fazla insan helak olmuştu.. Birkaç ay

sonra Merv, Moğollar‟la savaşmak için on bin kişilik bir ordu çıkardı. Anlaşılan yüzbin kişi, sanki Moğollarca

Hazar-ötesinde ve İran‟da yeniden kılıçtan geçirilmek ve sadece yazarların eserlerine konu olmak için ortaya

çıkmışlardı.”97 

Hayır, elbette ki Moğollar iyi kalpli insanlar değillerdi! Öbür türlü zaten herhangi bir harekette

bulunamazlardı. Çünkü her üç cephede - Çin, Orta Asya ve Kumano-Rus- silah ve sayıca kendilerinden bariz

şekilde üstün düşmanlarla savaşıyorlardı. Sadece disiplin ve manevra kabiliyeti sayesinde galip gelmişlerdi.

Bu iki unsur, her ne kadar sadece yüksek passionerlik sırasında mevcut olabilirse de, sonuncusu yeri

geldiğinde orijinal bir mantalite ve davranış kalıbı ortaya koyacaktı. Moğol ordusu, giriştiği hareketin

sonuçlarını hesaba katmıyordu ve esasen savaş sırasında kimse asla bir şey düşünemezdi. Çünkü onlar,

sadece passioner itki neticesinde değişmiş bulunan mizaçlarının kendilerine emrettiklerini yerine

getiriyorlardı. Hiçbir zaman yaptıklarının doğru veya suçlu olup olmadıkları şeklindeki bir soru kafalarını

kurcalamamıştı bile. Bir etnosun popülasyon boyutundaki faaliyetleri, o etnosun çevresini saran ortam,

kültür ve ge-netik hatıralar tarafından proğramlanır. Onlar, kişisel boyutta serbest idiler. Moğollar kadar,

düşmanları arasında da iyi ve kötü, cimri ve cömert, cesur ve korkak insanlar vardı ve bunlar statik etnoge-

nez kanunları nazarında herhangi bir anlam ifade etmiyordu. Ama önemli başka bir konu vardı: Farklı dünya

görüşlerine sahip insanların çatışması, fırtınalı bir reaksiyon doğurur: Farklı geleneklere sahip artık

passionerlerin ölümü!

Page 47: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 47/247

Geriye kalan ise, artık ilk süreç unsurlarına benzemeyen bir kişidir. Yani bir sonraki passioner patlamaya

kadar, belli belirsiz hayat süren sıradan bir insan hayatta kalır. Burada tabii bir süreçten bahsedildiği için,

ahlakî değerler onun yanında önemsiz şeylerdir. 

133. Din ve Yasa

Yukarıda, davranış kalıplarını meydana getiren üç parametre gösterilmişti: Coğrafî olanı-çevre,

biyolojik olanı-irsî alâmetler ,  psikolojik olanı-kültürlerdir   ki, gerek dinî ve gerekse ateistik olan

ideolojik konsepsiyonlar bu cümledendir. Ateizm, yeryüzünde dinlerden daha az yaygın değildi ve ateist

görüşler arasındaki ayrılıklar, çoğu kez dinler arasındaki farklılıklardan daha derindi. Örneğin, lüzumsuz

düşüncelere vakit ayırmayı öğütleyen Konfüçyanizm; sadece kendi fantazilerini seyrederek, çevredeki

uyumsuzluklara aldırış etmeyen Zen Budizm; maddeyi var saymayan (me on), varlığın kaynaklarını ise

kişiliksiz Pleroma ve onun emanasyonu-bölgeleri olarak gören Gnostisizm; “orta” dünyayı “gökyüzü” ile “yer

altı” dünyası arasında vasıta olarak kabul ederek bizi orta dünyaya bağlayan Şamanizm ve Allah‟ı inkar edip,

bizim dünyamıza ters bir karşı dünya propagandası yapan İsmailizm.. Bunların tamamı, her ne kadar diğer

bir çok dinler gibi onların da bilimsel ateizmle her hangi bir ilgileri yoksa da, bir tür Tanrı tanımazlıktır. 

Dolayısıyla teist ideolojik sistemler, - İslamiyet, Hristiyanlık, Yahûdilik ve Mitraizm,- pek çok ortak

yönlere ve daha az görüş ayrılıklarına sahip dinlerdir. Ancak bunlarla ilişkili olan kültürler, etnolo jik

meselelerin, teolojik meselelerle aynı anlama gelemeyeceğini gösteren orijinal değerlerdir. Her ne kadar

sonuncular, etnik temaslarda önemli bir rol oynarlarsa da, bir noktada nevi şahıslarına münhasır kültür

endikatörü sayılırlar. 

XII. Yüzyıl Moğolistan‟ı ise inançların buluştuğu kavşak noktası idi. Keraitler, Nesturî; Naymanlar, Nesturî

ve Budist; Tatarlar ve Curçenler, Şamanist; Tankutlar, “Kızıl” Budist idiler. Uygurlar, Hinayana Budizmi ve

Nesturîliği; Sibirya‟nın “orman halkları” kendi klan kültlerini benimsemişler; Eski Moğollar ise, Mitraizmin

Doğu varyantı olan Bhon dinini almışlardı. Mitraizm, Roma‟da Yenilmez Güneş kültü olarak benimsenmiş veMitra, ahdi bozmayı, karşısındaki kişiyi aldatmayı ve ihaneti yasakladığı için özelikle lejyonerler arasında

yayılmıştı. Mitra, Doğuda Beyaz Işık Tanrısı- kozmik tanrı olarak ortaya çıkmıştı ve güneşin ancak “Mitra‟nın

Gözü” sayıldığı Gökyüzü idi. Ama Moğolistan‟da da dünyevî adalete riayet ediyordu. Mitraistler, ihaneti ve

bu cümleden misafiri öldürmeyi en korkunç ve affedilmez günah saydıkları için, elçilerin öldürülmesinin

karşılığı olarak sergilenen davranışlar, sadece pratik bir anlam içermiyor, aynı zamanda Moğollar‟ın iliklerine

işleyen eski dünya görüşünün mirasını veya derin bir inancın ifadesini yansıtıyordu. 

Moğol elçilerinin dokunulmazlığıyla ilgili kanunun hayli sonraları uygulandığını, muahhar diplomatların

Çingis-han‟ın ve yasasının hatırasına sığındıklarını; bu yüzden de Eski ve Orta Çağ‟da yabancıların

öldürülmesi olayına tanık olunmadığını kaydetmek gerekir. Dolayısıyla XIII. Yüzyıl insanları, cezaya yol

açacak sebebi dahi unutarak Moğollar‟a karşı gerçekten kırgındılar. 

Hunlar ve eski göçebeler, bu tür sonuçlar alamamışlardı. Hunlar‟ın ve Uygurlar‟ın bu tür başarılar elde

edememelerinin en belli başlı sebeplerinden birisi, Yasa‟yı uygulayan Moğollar‟ın aksine, yabancı dinleri

kolayca benimsemiş olmalarıdır. Yasa‟ya ve Çingis-han‟a düşman olan ve eski geleneklere bağlı kalan diğer

Moğollar, çapul seferlerini sürdürmüş, misafir ve dostlarına ihanete devam etmişlerdir. 

1235 ve 1236‟da Büyük Macaristan‟a (İtil-ötesi) iki seyahat düzenlemiş bulunan Macar rahibi Julian,98 

“Tatar” adını “İsmailî” adlandırmasıyla değiştiren bir halktan bahseder.99 

Rivayete göre Tatar hanı Gurguta‟nın100 savaşçı bir kızkardeşi vardır. Bu kız, komşu kabilelere akınlar

düzenler ve bu akınlar sırasında esir düşer. Kabilenin reisi kıza tecavüz eder ve öldürür. Gurguta, bu haksız 

Page 48: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 48/247

Page 49: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 49/247

Page 50: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 50/247

kabilelerinin adavetinin içten kemirdiği Kimak Hanlığı sessiz sedasız yıkılmış; Büyük Selçuklu Sultanı Sencer,

Orta Asya ve Doğu İran‟a bir düzen getirmişti. Bu zeminde, hakanlıktan sekiz “yarı devlet”

konfederasyonuna dönüşen Eski Rusya,105 artık doğulu ve batılı komşuları tarafından tehdit edilemezdi. Ama

öyle değilmiş. Bir felaket geldi çattı. Her şey altüst oldu. Oluk oluk kan aktı. Topraklar ıssız kaldı. Şehirler

yakılıp yıkıldı. Güney Sibirya kadınları ve anaları, kocaları ve oğullarının arkasından göz yaşı döktüler.

Ussuri‟den Selenge‟ye kadar uzanan Uzak Doğu‟dan passioner bir itki geçiyordu.106 

Orman ve bozkır sınırlarındaki yirmi yıllık felaket sırasında (1115-1135) iki ayrı Sibirya kabile grubu,

birbirinin gırtlağını sıkmaya can atan iki güçlü etnos bünyesinde kümelenmişti: Curçenler ve Moğollar.

Savaşta şans Moğollar‟ın yüzüne gülmüştü. Tabii bu durum, onlara kördüğüm haline gelmiş dış siyaset

meselelerini halletme imkanı sağlamıştı. Henüz geçtiğimiz yüzyıldaki tarihçiler, Çingis‟in ve torunlarının

Moğol ulusunun, onların dünyayı fethetme hevesinin semeresi olduğu; Moğol fetihlerinin, çekirge sürüleri

gibi dört bir yana dağılarak önlerine çıkan kültürleri, medeniyetleri ve her nedense zayıf düşmüş yerleşik

devletleri yakıp yıkan oradan buradan toplanmış kalabalık ordular tarafından gerçekleştirildiği konusunda en

ufak bir şüphe duymadıkları gibi, günümüzde de Moğollar ve komşuları hakkında yığılan bilgiler, sadece

alışılmışlığın sonucu olarak ortaya çıkan mütenakız konsepsiyonlardır. 

Göçebelerin kültürlü şehirleri yakıp yıkan, yerleşik halkları acımasızca kılıçtan geçiren vahşi yaratıklarolduğu şeklinde bir takım görüşler ortalıkta gezinip duruyor. Doğrudur, askerî faaliyetler sırasında ve

savaşlarda her zaman bazı tahribatlar olmuştur, ama bunun halkın yerleşikliğiyle, kültürle bir alakası yoktur.

Eski Uyguristan şehirleri -Turfan, Karaşar, Kuça, Kaşgar, Yarkend ve Hoten,- yakılıp yıkılmadığı gibi, aksine

alabildiğince zenginleştiler. Semerkand, Moğol istilasından önce Horezmşah Muhammed‟in ücretli Türk

askerleri tarafından 1212‟de, Gazne ise 1215‟de acımasızca tahrip edilmiş; Tiflis de 1225‟de Gürcistan‟ın

Celaleddin Horezmşah Mengüberdi‟nin ordusu tarafından yakılıp yakıldığı sırada yerle bir edilmişti.

Moğollar‟ın yolu sadece harabe şehirlere düşmüştü. Gerçek suçlunun tarihin yargısından saklandığı açık, ama

onun icraatları, iftiralara karşı korunamayan ve göründüğü kadarıyla ne ile suçlanacağını dahi tahmin

edemeyen bir kişi tarafından anlatılmıştır. Meseleyi kavramayı deneyelim. 

Moğolistan, 80 yıl boyunca üç cephede savaştı. Ona karşı en şiddetli direniş, Curçenler tarafından daha

önce fethedilmiş bulunan Kuzey Çin‟den geliyordu. Curçenler‟i yenmek, ancak son K‟ai-feng kalesi

düştükten sonra 1234‟de mümkün olmuş; daha sonra ise sıra, Çinliler‟in Moğol elçilerini öldürdükleri Güney

Çin‟deki Sung İmparatorluğu‟na gelmişti. 

İkinci cephe, bir noktada güneybatı cephesiydi. Moğollar, 1219‟dan beri burada Müslümanlarla

savaşıyorlardı ve bölgede Türkmen-Sulçuklu süvarilerine karşı daimi olarak 30 ila 60 bin kişilik bir tabur

tutuyorlardı. Kuzeybatı (Doğu Avrupa) cephesi, üçüncü plandaydı ve orada Moğollar‟ı asıl öfkelendirenler

Ruslar değil, Rus knâzlarıyla işbirliği yapan Kıpçaklar‟dı. Bundan başka Moğollar, bazen Tibet, bazen Sibirya,bazen Kama Bolgarları ve bazan Mordva üzerine özel seferler düzenlemek zorundaydılar. Hiçbir cephede sayı

üstünlüğüne ve hatta silah üretimi için demirleri olmadığından teknik üstünlüğe de sahip değillerdi. Yine de

1260‟a kadar bütün cephelerde zafer üzerine zafer kazandılar ve 1279‟a gelindiğinde Güney Çin‟in fetih işini

tamamladılar. 

Bu nasıl mümkün olabilmişti? 

Sanırım, Moğollar‟ın kazandıkları büyük zaferlerde, galipler kadar mağlupların da “payı” vardı. Sadece

Çinliler‟in müstesna ölçüde zayıf direnişleri bile, Moğollar‟ın Curçen İmparatorluğu‟na karşı kazandıkları

zaferi açıklamak için yeterlidir. Gerçi burada, Curçenler‟in de zaten Çin‟de Moğollar gibi fatih durumunda

olduğu, ayrıca yerli halka çok da gaddar davrandıkları, bu yüzden Çinliler‟in şu veya bu tarafı tutmak için

herhangi bir gayret sarfetmedikleri ileri sürülebilir. Çinliler, dağlık ormanlara çekilmek suretiyle canlarını

kurtarmak istiyorlardı; savaşçı değildiler, ama savaş kurbanıydılar. Bu yüzdendir ki Güney Çin‟de ölümüne

Page 51: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 51/247

savaşmışlar; muharebe uzamış ve ancak Moğollar Man kabileleri olan Miao, Yih-ch‟ü, Yao, Lo-lo ve

benzerlerini kendi saflarına çektikten sonra zafer ibresi onlardan yana dönmüştür. 

Çinliler, Yang-tse‟nin güneyindeki toprakları yavaş yavaş ve planlı bir şekilde fethetmişlerdi. Huang-tung

ve Huang-si ormanlarında yaşayanlar, kahramanca direnmişler, hatta zaman zaman karşı saldırılar bile

gerçekleştirmişlerdi. Bir zamanlar kendi bağımsız Nan-ch‟ao Krallığı‟nı (649-902) bile kurmuşlar, fakat Sung

hanedanı döneminde, 972‟lerde,107 bu kabilelerin büyük kısmı gayr-ı ihtiyari imparatorluğun hâkimiyetine

geçmişti. Moğollar‟ın ortaya çıkışı onlara hürriyetlerini yeniden kazanma konusunda bir ümit ışığı gibi

görünmüş ve bu yüzden Güney Sung İmparatorluğu‟nun yıkılışında çok önemli yardımda bulunmuşlardı. Peki,

Moğollar müttefikler edindikleri için mi suçludurlar?

En uzun ve inatçı savaş, Büyük Bozkır içlerinde vukû bulmuştu. Bu savaş, 1201‟de kabileler

koalisyonunun şekillenmesiyle birlikte başlamıştı. Tatarlar, Oyratlar, Naymanlar ve Merkitler bir federasyon

teşkil etmişler, şu beş Moğol boyu da onlara katılmıştı: Tayci‟utlar, Salci‟utlar, Hataginler, Durbenler ve

İkiraslar. Bu kabileler, konfederasyon -gür- amaçlı bir orda (askeri teşkilat108) teşkil etmişler ve gürhan

olarak da Camuha‟yı seçmişlerdi. Camuha‟nın kendi kabilesi Caciratlar‟ın ve İkiraslar‟ın akrabaları

Honkiratlar‟ın bu Çingis karşıtı koalisyonda yer almamaları enteresandır.109 

Bu koalisyonun kabile yapısının incelenmesi sonucunda, passioner itkinin dokunmadığı yaşlı tip etnosların

yer aldığı görülmektedir. Bunlar, Çingis‟in çevresinde toplanan “başına buyruk insanlar”ın teşkil ettikleri

yeni passioner birliğe karşı mücadele ediyorlardı.110  En önemli rolü de, başlangıçta Çingis‟i desteklemiş

bulunan, ancak daha sonra 1203‟de ona karşı çıkan ve mağlup edilen Keraitler oynuyorlardı. Ancak, Keraitler

arasında da bir parçalanma söz konusuydu ve bir kısmı Çingis‟i destekliyordu. Çingis ise Keraitler‟i düşman

değil, rakip olarak görüyordu. Ölen Toğrul-han‟ın kızı, Çingis‟in sevgili oğlu Toluy‟un hanımı; Kerait

bahadırları, Moğol ordusunun noyonları, Kerait halkı ise Moğol ordasının üyesiydi.111 Bir yıl sonra Nayman

Hanlığı yıkılmış ve mağluplar yeniden orda bünyesine kabul edilmişlerdi. 

Yine de boy sistemi, orman ve bozkırda Çingis ve ordasına karşı savaşan pek çok müdafiye sahipti. Genelanlamda Moğol Devleti ancak 1206‟da ortaya çıkacak, fakat pek çok kabile ona muhalefet etmeyi

sürdürecekti. Bunların içinde en zorlusu da Merkitler‟di. 

Moğollar, 1182‟den itibaren Merkitler‟le savaşmışlar ve 1208‟de onları Irgız Vadisi‟ne itmişlerdi. Vadi

sakinleri olan Kumanlar, Moğollar‟a düşman olduklarından bu kaçaklara bağırlarını açtılar. 1216‟da ise

Moğollar, Merkitler‟in geri kalanlarını kılıçtan geçirerek,112 lüzumsuz yere Kumanlar‟la savaşa tutuştular. 

Moğol-Kuman savaşı, günümüzde Başkurdistan denilen Büyük Macaristan aralarında etnik bir baryer

vazifesi gördüğünden, hayli uzun sürdü. Büyük Macaristan, Başkir [Başkurt] lerin Ak-İtil dedikleri Beyaz Nehir

boyunca uzanıyordu. Moğol-Başkir savaşı 14 yıl sürdü. Bu süre, Horezmşahlar‟la yapılan savaşlar ile BüyükBatı seferinin süresinden belirgin şekilde daha uzundur. Moğollar‟a karşı bir o kadar da Curçen Chin

İmparatorluğu direnmiştir. Çünkü onların passi-onerliği de Moğollarınkinden daha az değildi. Ne var ki Başkir

ve Curçenler‟e karşı düzenlenen seferlerin sonuçları da farklıydı. Başkirler, bir kaç muharebeyi kazanmış ve

sonunda Moğollar‟la dostluk ve ittifak anlaşması yapmışlardır.113  İşte bundan sonradır ki Moğollar,

Başkirler‟le birleşerek daha uzak fetihlere devam etmişlerdir.114 

Bu savaşların tarihlerini gözden geçirelim. 1216‟da Moğollar, Irgız Nehri‟nde Horezmliler tarafından

mağlup edildiler. Bu savaşın rövanşı 1220-1221 yıllarında yapıldı ve Horezm‟i fetheden Moğollar, sol

taraflarını güvenlik altına aldılar. Moğollar, Kumanlar‟ı da ilk olarak Saksin‟de 1229‟da mağlup ettiler. Başkir

rahibi Julian 1236‟da Başkirya‟da Tatar elçisiyle karşılaştığına göre, savaş 1220‟den 1234 yılına kadar devam

etti. Bundan sonra Moğol-Başkir ordusu 1235‟de “beş ülkeyi”115 fethetti: Sassiya (Saksin), Fulgarya (Kama

Bolgaryası), Merovya (Vetluga ve Unca arasındaki Kuzey Volga bölgesi), Velin (Suhona Nehri‟ne kadar uzanan

Kuzey Merovya), Poydovya (?) ve “Mordan krallığı”. 

Page 52: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 52/247

Fakat Moğol ordusu bu uzun savaşlardan zayıflamış ve takatten düşmüş olarak çıkmıştı. Julian, İtil -ötesi

“Macarları”nın, yani Başkirler‟in,116 çiftçilikle uğraşmadıklarını, bir dinleri ve hatta putları olmadığını, buna

karşılık misafirperver ve savaşçı olduklarını kaydetmektedir. Bu bilgiler, Başkirler‟in komşu halklara nispetle

daha yüksek bir passionerlik seviyesinde bulunduklarını göstermektedir. Muhtemelen bu passionerlik, 200 yıl

boyunca Ugorlar‟la simbioz halinde yaşayan ve onlarla yoğun biçimde kaynaşan Hyung-nular‟dan mevrustur.

Hyung-nu-Ugor karışımına “Hunlar” denilmesi genel kabul görmüştür. Demek ki, Hyung-nu passionerliği

Ugorlar‟a geçmiş ve Moğollar tarafından kullanılmıştı. Mazi, çoğu kez torunların kalplerinde canlanır. 

Moğollar, Kumanlar‟a karşı savaş açtıkları aynı sıralarda Horezmliler‟le çatışmak zorunda kalacaklardı.

Horezmşah Muhammed, Kanglı ve Karluklar‟dan teşekkül eden ordusuyla Moğol birliklerine saldırmış; gerçi

çatışmalar fazla kanlı geçmemişti, ama Moğollar‟ın geri çekilmesi Kumanlar‟a bir süre nefes alma imkanı

sağlamıştı. 

Çingis-han, karşılaştığı bu direniş karşısında hayli şaşırmıştı. Moğol hanı ile Horezmşah arasındaki

müzakereler 1215 Temmuzunda başlamış; Gurgenç‟den gönderilen elçi geldiğinde ise Moğollar Pekin‟i

zaptetmişlerdi. Çingis, elçiye şu sözleri söyledi: “Horezm-şah’a ilet: Ben Doğu’nun hâkimiyim, sense

Batının! Aramızda sağlam bir barış ve dostluk anlaşması olsun; tacirler, her iki tarafa gidip gelsinler; benim

ülkemdeki değerli mamülât ve sıradan malları senin ülkene taşısınlar, senin ülkendekileri de benim ülkeme getirsinler ”.117 

Hanın Horezmşah‟a gönderdiği hediyeler arasında bir deve yükü büyüklüğünde saf altın (onu ayrı bir

arabayla getirmişlerdi) vardı; ayrıca altın, gümüş, ipek, samur kürkleri ve diğer değerli malları taşıyan 500

develik bir kervan gelmişti. Savaş çıkmayacakmış gibi görünüyordu.

Horezmşah da sürpriz bir şekilde 1218 yılında Moğolistan‟a bir ticari kervan gönderdi. Bununla Irgız

Nehri‟nde vukû bulan çatışmayı önemsemediğini göstermek istiyordu. Çingis-han tekrar Horezm-şah‟a

değerli hediyeler göndererek “barış, dostluk ve  iyi komşuluk münasebetleri”nin tesisini istedi.118  Bir

anlaşma yapılmış, fakat hemen akabinde Horezmşah tarafından, daha doğrusu onun 1219‟da hanlıkrütbesiyle taltif ettiği Türk serdarları tarafından bozulmuştu. Bu olaydan sonra üç yıl geçti. 

Akrabaları Kara Kıtaylar‟a sığınan Nayman prensi Küçlük, durumun müsait olmasından yararlanarak, 1211

yılında iktidarı ele geçirmiş ve elindeki gücü Moğollar‟a bir sırt darbesi indirmek için kullanmıştı. 1218‟de

ordusu Moğol birliklerince darmadağın edilince, Küçlük Pamir‟e kaçtı ve orada hayatını noktaladı. Kara -

Kıtaylar, Uygurlar, Hotenliler, Kaşgarlılar ve Türkler ise, direnmeden Moğol hâkimiyetini tanıdılar ve bunun

karşılığında başta ticaretle iştigal gibi bazı faaliyet serbestisi sağladılar. 

Tüm bozkırlı yöneticiler, tabii ekonomi şartlarında yaşayan halklar üzerinde hâkimiyet sağlamışlardır.

Dolayısıyla bu tebaalardan alınacak bir şey yoktu. Dünya çapında bir politika yürütmek için gerekli olanparayı ise, kervanları Çin‟den İspanya‟ya kadar gidip gelen tacirler temin ediyorlardı. Genelde ipek ve diğer

lüks tüketim malları taşıyorlardı119 ve bugünkü anlamda bir tür döviz alış verişi yapıyorlardı. 

Yöneticiler, sağladıkları güvenliğin bedeli olarak bu tacirlerden bol gelir elde ediyorlardı. Ve birden,

1219 yılında Moğol ülkesinden Otrar şehrine gelen bir kervan, şehir hâkimi tarafından yağmalanmış; tacirler

ise hizmetkârlarıyla birlikte, muhtemelen düzmece bir casusluk suçlamasıyla kamilen öldürülmüşlerdi.120 

Çingis, Horezmşah‟a bir elçi göndererek işlenen bu cinayetle ilgili bir açıklama istedi. Horezmşah gelen

heyetin bazı üyelerini öldürüp, bazılarını çıplak vaziyette bozkıra bıraktı. Bunlar da kamilen çölde öldüler,

ama Çingis olup bitenleri öğrendi. Artık bir savaşın çıkması kaçınılmazdı. 

Kuvvetler dengesi eşit değildi. Horezmşah‟ın 400 bin kişilik düzenli ordusuna karşılık Moğollar‟ın sadece

200 bin gönüllü savaşçısı vardı. Buna rağmen Moğollar galip geldiler. Horezmşah, cüzzamlı hastaların

yaşadığı bir adaya kaçıp saklandıysa da, orada hayatını noktaladı. Fakat oğlu Celaleddin, 1231‟e kadar savaşı

Page 53: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 53/247

sürdürdü ve daha sonra [Malatya‟da] bir Kürt tarafından öldürüldü. Bu defa savaş Türkmen-Sulçukîler ve

Salahaddin‟in torunları Eyyubîler‟le devam etti. Fakat Moğollar orada da müttefikler buldular. Ermeniler ve

Suriyeliler, hatta daha sonra isyan etmelerine rağmen bastırılan Gürcüler, Moğollar‟a destek verdiler. 

Ön Asya, bir kan deryasına dönmüştü. Dağılan Horezmşahlar ordusunun bâkiyeleri Kanglılar, Karluklar ve

Guzlar, Suriye ve Filistin‟e geçtiler. Orada, 1244‟de Mısır sultanı Kamil‟in İmparator Friedrich II

Hohenstaufen‟e kaptırdığı Kudüs‟e zaptettiler. Horezmliler, Mısır ordusunda görev almayı denediler, ama

başına buyruk hareketleri ve gaddarlıkları, Mısır sultanını onlara karşı katliam emrini vermeye mecbur

bıraktı. 

İsmailîler, erişilmez dağ şatolarından, işlerine gelmeyen insanları ortadan kaldırmak için fedailer

gönderiyorlardı. Ne Müslümanlar, ne Hristiyanlar, bir an olsun hayatlarından emin değildiler. 

Horezmşah‟ın tehditlerinden kurtulan Halife, bozkırlı Nesturî -ler‟le monofizit Ermeniler‟in teşkil

ettikleri federasyonun bütün İslam âlemini tehdit ettiği düşüncesiyle Moğollar‟a karşı cihat ilan etmişti.

Fakat Moğollar, bu cihada İsmailîler‟i, halifeliği ve Suriye Eyyûbîleri‟ni haritadan silen “Sarı Haçlı Seferi”yle

karşılık verdiler. Başta türlü davranabilirler miydi? 

Askerî literatürde “zaferi pekiştirmek” şeklinde bir kavram vardır. Özellikle düşman sayı üstünlüğüne

sahipse, temposunu kaybeden bir hareket bozgun yemeye mahkumdur. Müslümanlar, sayıca üstündüler.

Dahası, Moğollar, üç cephede savaşıyorlardı ve orduları yorgundu. Müslümanların maddî ve manevî kültürleri

vardı ve üstelik sonuncusu, İslam propagandası bizzat Moğollar arasına ve hatta hanın mensup olduğu

Borcigin boyunun içine kadar girdiği için, çok daha önemliydi. Dolayısıyla İslam ümmetinin bir zafer şansı

vardı. 

Ne var ki, İslam kültürünü kurtarmak, ne onu ortaya koyan Araplar‟a, ne onların üstadları Persler‟e, ne

de eski Mısırlılar‟ın o zamanlar hâlâ Hristiyan olan torunları Kıptî ve fellahlara nasip olmuştu. Köle

pazarlarından satın alınan Polovesler‟in ana vatanları bozkırlarda kalan kardeşleri de yurtlarını Moğollar‟a

karşı koruyamamışlardı. Böyle bir şey nasıl olabilirdi? 

Orta çapta davranış streotiplerine sahip her popülasyon gibi, homeostaz aşamasında bulunan bir etnos,

passionerlik seviyesi sayesinde orta halliler arasından sivrilip çıkan bireylerden kurtulmaya can atar.

Romalılar, hayalperest (Hristiyanları) dövüş arenasının ortasına atıyorlardı. Alman engizisyoncuları ise

bunları büyücülük yaptığı iddiasıyla yakmışlardı. Bizanslılar, İran‟a sürgün ediyorlardı. Çin‟de Konfüçyüs ve

Ch‟ui Yuan‟ı okuyanları diri diri toprağa gömüyorlardı. Daha insancıl davranan Polovesler ise bu tip kişileri

Mısır‟a satıyorlardı. İşte orada, deniz gibi geniş Nil deltasının kollarından birinin sahilinde, eski Ting-ling

asaletinin son temsilcileri olan pas-sionerler toplanmışlardı. Bu bâkiyelerle karşılaştırıldığında Moğollar

çocuk, Haçlılar genç mesabesindeydi. Gerek Moğollar‟ın ve gerekse Haçlılar‟ın bir geleceği vardı. Bahrî

Memlükler‟in ise sadece 1382‟ye kadar devam eden acımasız entropileri vardı. O tarihten sonra Burcî

Memlükler, yani askerî kampları Kahire Kalesi‟nin ortasında yer alan Çerkesler ve Gürcüler onların yerini

alacaktı. 

1260‟daki “Sarı Haçlı Seferi” bir felaketle sonuçlanmıştı. Bu, son derece önemli bir husustur. Moralleri

sıfıra inmiş Moğollar, fethedilen Bağdat‟dan kurtarılmış olan Kudüs‟e yönelmişlerdi. Zannediyorlardı ki,

bütün Hristiyanlar onların müttefiki olmak zorunda. Ermeniler, Suriyeliler, aynı duyguları paylaşan Grekler

ve Alman Gibellinler müttefikleriydi, ama Papa taraftarı Guelphe‟ler ve etkili Templier şovalyeleri,

Moğollar‟ın en azılı düşmanlarıydılar. Esasen bunların hepsi Moğollar‟dan nefret ediyordu, ama farklı

şekillerde. Müslümanlar‟ın en azılı düşmanları olan Doğulu Hristiyanlar, savaş esirlerine enva-i türlü işkence usulleri

uyguluyorlardı, ama bu, Müslümanların direniş iradesini artırmaktan başka bir şeye yaramıyordu. Grekler,

Konstantinopolis‟i Haçlılardan kurtarmakla meşgul olduklarından Moğollar‟a yardım edemezlerdi. Antakya

Page 54: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 54/247

kontu Bohemund, Moğollar‟a destek vermeye kalkışmış.. ama kilise tarafından afaroz edilmişti. Sidon, Tyre

ve Gazze‟deki Haçlılar, Mısır Memlükleri‟ne yiyecek ve yem temin etmişler; bu da onlara Ayn-Calud‟da bir

zafer sağlamış, fakat Moğol atları uzun çöl yolculuğundan bitkin düşmüş ve atın ne kadar değerli olduğu

anlaşılmıştı. Mağlup Moğollar Fırat ötesine atılmış ve artık Moğollar‟ın zafer çağı kapanmıştı. “Deniz

ötesi”nden gelen Haçlılara ihanetlerinin bedeli tam olarak ödenmişti. Memlükler, Filistin‟deki tüm kaleleri

ele geçirmişler, teslim olan esirleri öldürmüş, Suriye ve Ermenistan‟daki doğulu Hristiyanların kökünü

kazımışlardı. Mısır ve Nubya fellahları ise tekrar İslama dönmüşlerdi. 

İslam ümmeti, etnogenezin, XIV. Yüzyılda zuhur eden yeni bir passioner itki- Osmanlı Türkleri tarafından

bozulacak olan atâlet safhasına girmişlerdi. 

Moğol iktidarı ancak İran‟da tutunabilmişti, fakat onu da din değiştirmesine borçluydu. 1295‟de İlhan

Gazan-han İslamı kabul etmişti ki, bunun anlamı ülke ahalisinin çoğunluğu karşısında teslimiyet demekti.

Yardım alabileceği hiçbir yer kalmamıştı. 1259‟dan sonra Moğol ulusu içinde bir iç savaş başlamıştı. Bu savaş,

tahtı gaspeden Kubilay ile, eski gelenekleri sürdüren ve Altın Orda hanını destekleyen Batı Moğolları

arasındaydı. Savaş, 1304 yılında bitmiş, ama her iki tarafı da bitirmişti. Artık Moğol ulusu kırılma safhasına

girmişti. “Moğol çemberi” içinde yer alan göçebe halkların bu dairenin dışına çıkmasıyla yeni ve bağımsız

etnoslar zuhur etmişti. Bu dönemdeki etnogenez sürecinin yoğun aşaması, Pskov‟dan Bursa ve daha güneyde Habeşistan‟a kadar

uzanan şeritte yaşanıyordu. Popülasyondaki aktivitenin yükselmesi, yeni sosyal kalıplara bürünmüş

etnosların ortaya çıkmasına yol açmıştı. Kısacası, bir sonraki et-nogenez patlaması, enlemlerden çok

boylamlarda gerçekleşmişti. 

Bu fenomen, bizim ülkemiz için çok daha fazla anlam ifade etmektedir. Böylece biz de dikkatlerimizi

Avrasya‟nın doğusundan batısına çevirerek, Rossya‟nın düşüş ve yükselişi meselesine teksif edebileceğiz. 

Page 55: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 55/247

Page 56: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 56/247

Page 57: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 57/247

138. Rusya’nın Kuzeyli ve Güneyli Komşuları 

Önce yakın geçmişe bir göz atalım. Rusya sınırlarında barış yoktu. Yaroslav Mudrıy, kuzeye seferler

düzenlemişti.1030‟da Çudlar‟a (Çud topraklarında Yüryev şehrini kurmuş, fakat bu şehir 1224‟de elden

çıkarılmıştır), 1038‟da Yatvaglar‟a, 1040-1041‟de Litvanya ve Mazovya‟ya, 1047‟de tekrar Mazovya‟ya

seferler düzenledikten sonra, 1042‟de oğlu Vladimir‟i Yam‟a göndermiş; 1058‟de Yaroslav‟ın çoktan öldüğü

dönemde Moskova‟nın güneybatısındaki Litov kabilesi Goladlar itaat altına alınmıştı. 

Vladimir Monomah, düzenlediği iki sefer neticesinde, Slavyan putperestliğinin son cephesi Vyatiçler‟iitaat altına almış, fakat Mordvalar 1104‟de Murom‟da Knâz Yaroslav Svyatoslaviç‟i mağlup ederek, Rus

fütühatını durdurmuştu. Mstislav Velikiy, 1116‟da Novgorod ve Pskovlular‟ı Çudlar‟a karşı ayaklandırmış,

1131‟de Litvanya üzerine sefer tertiplemiş; ancak Eski Rusya‟nın birleşik prenslerinden olan bu

sonuncusunun ölümünden sonra Latış kabilesi, 1166‟da isyan ederek, Polotsk Knâzlığı‟nı yıkmıştı. Rus

drujinalarının kaybı 9 bin savaşçıya ulaşmış ve kuzey seferleri dondurulmuştu. Dikkatlerini güney

sınırlarındaki askerî çatışmalara teksif etmiş bulunan tarihçilerin gözünden kaçan bu küçük hatırlatma,

vakıaların geniş tarih fonu üzerinde yapılan titiz mukayeselerle değil, edebî hatıralarda anlatılmıştır. 

Güneydeki olaylar: 1036‟da Peçenekler‟in Kiyef‟de mağlubiyeti; 1060‟da Torklar‟a karşı kazanılan zaferve 1064‟de itaat altına alınışları; 1068‟de Poloves knâzı Şarukan karşısında Alta‟da uğranılan hezimet ve bir

ay sonra Snov Nehri sahilinde yapılan rövanş karşılaşmada ise Poloves ordusunun Çernigovlu Svyatoslaviç

tarafından inhizamıdır. 1092‟den 1117‟ye kadar Polovesler‟e karşı verilen mücadele, Büyük Knâz II.

Svyatopolk‟un inisiyatifinde gelişmiş, Vladimir Monomah ise tüm batılı Poloves göçebelerini itaat altına

almıştır. Doğulu “vahşi” Polovesler de Suzdal knâzlarıyla seve seve ittifak aktediyorlardı. Daha sonraki 120

yıl boyunca, yani 1116‟dan 1236‟ya kadar, Polovesler Rusya‟ya beş, Ruslar da Polovesler‟e karşı beş sefer

düzenlemişler; ancak Polovesler, Ruslar arasındaki iç savaşlara tam 16 defa iştirak etmişlerdir. Bundan

başka, hiçbir büyük şehir, Polo-vesler‟ce ele geçirilmiş değildir. Ama 1088‟de bir orman halkı olan Bolgarlar,

Murom‟u fethetmişlerdir! Coğrafî ekonomiye geçelim. Eski Ruslar, ormanlık alanlarla ne kadar iç içe iseler, ovalar ve nehirli

vadilerle bezeli orman-steplerle de o kadar iç içe idiler. XII. Yüzyılda Rusya nüfusunun hayli seyrek olması

(yaklaşık 5, 5 milyon) sebebiyle, bütünüyle yerleşik yaşam gerektirmeyen nadas ziraatçiliği uygulanmış ve

özellikle bozkır bölgelerinde hayvancılık ekonomisine dayalı yarı göçebelik de geçerliliğini korumuştur.4 

Bunlar, göçebe ve Türk değildiler. (Daha yukarıya bkz.). Tarım, tıpkı Kazaklar -Don ve Zaporoj Kazakları-

ve Nogaylar‟da olduğu gibi, kışlakların çevresinde gelişmişti. “Orman”la “bozkır” arasındaki fark, o kadar

fazla değildi ve üstelik bozkır, XII. Yüzyılda koru ve çamlarla bezeli orman adacıklarıyla kaplıydı. Bu

adacıklar, XIX. Yüzyılda insanlar tarafından yokedilmişlerdir.

5

 En nihayet, XIII. Yüzyılda, Ruslar ve Polovesler, Selçuklular‟ın Kırım çıkarmasını ve Moğollar‟ın Don‟a

saldırısını birlikte püskürtmüşler; yenilginin acısını da birlikte tatmışlardır. Hayır, iş bu kadar basit değil! Bir

kere, bir karar vermeden önce konuyu tarihî yönden inceleyelim. Ama bunu, perspektifleri kaybetmemek

için mikroskopla değil, meselenin 200 yıllık geçmişiyle ilgili tüm görüş ve şüpheleri görebilmek için

teleskopla yapacağız. 

139. XIX. Yüzyılda Devlet Görüşü 

Şimdi, olayların seyrini takip etmeyi bir süre için bir yana bırakarak, Ruslar‟la Polovesler arasındaki

karşılıklı ilişkiler meselesini aydınlığa kavuşturmamız gerekiyor. Bu problemin, ancak birisi doğru olabilen iki

çözümü vardır. Dolayısıyla, gerekli tüm materyalı gözden geçirmek ve bilime ve günlük hayata yeterince

zarar veren muhtemel hatalardan uzak durabilmek için makûl bir ölçüde kronoloji prensibinden

Page 58: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 58/247

vazgeçeceğiz. Ne de olsa burjuva kafasına göre basit olan şey, esasen karmaşıktır ve kesinlikle, üstünkörü

yapılan ilk göz atıştaki gibi değildir. 

XIX. Yüzyılda ve hatta lise çağlarında bizlere öğretildiği gibi, bir aksiyom olarak “Volga‟dan Tuna‟ya

kadar sahilsiz denizlerle birbirinden ayrılan şovalye Rusya ve endişeli kötü bozkır”6 ezelden beri birbirlerine

düşman idiler. Bu görüş, günümüzde dahi, gerçeklerle bağdaşmayan, düşünülmeden kabul edilmiş bir fikr -i

sabite olarak ileri sürülmektedir.7 Halbuki, kültürlerin oluşumu ve ekonominin gelişmesi için gerekli optimal

şartlar, Volga-ötesi ve Sibirya‟nın gür ormanlarında ve Kazakistan‟ın sergüneş çöllerinde değil, orman ve

bozkır bölgelerinin sınırlarında ve hatta nehirli vadilerin azonal landşaftlarında mevcuttu. Orman ve bozkır

yerlileri, emek mahsulü fazla ürünlerini birbirleriyle takas ederek, etnik simbiyoz halinde yaşamayı

öğrenmişler; fakat evlilik yoluyla gerçekleşen kısmî kaynaşmalara rağmen, kimeralar teşkil etmemişlerdir.

Bu durumda, iki etnos, -Ruslar ve Kumanlar- kendi bölgelerinin tabii imkanlarından faydalanarak hayatlarını

sürdürüyorlardı ve dolayısıyla kendi landşaftlarının hudutlarıyla sınırlıydılar. Peki, öyle ise, şu Rusya ile

Bozkır arasındaki ezeli adavet görüşü nereden peyda olup, zihinlere yerleşip kaldı? Ve bu görüş, şüphe

götürmez tarihî gerçeklerle ne kadar örtüşmektedir? Bu konu, özel bir ihtimam gösterilmeye değer. 

XVI-XVII. Yüzyıldaki (sadece vakanüvisler değil,) Rus tarihçileri için de Poloves problemi aktüel değildi.

Güneydoğu sınırlarında sürekli savaş vardı; ama Rossya‟nın düşmanları İslam süper-etnosu bünyesinde yeralan Kırım, Kazan ve Osmanlı İmparatorluğu gibi devletlerdi. Çünkü henüz Altın Orda‟daki “büyük fetret”

devrinde, Batı Avrasya‟nın bozkır süper-etnosu parçalara ayrılmış ve bütünlüğünü kaybetmişti. Esasen bir

bozkır halkı olan Kalmıklar da o zaman Cungarya‟dan göçederek gelmişler; Rossya onlarla ittifak aktederek,

aldığı yardımla Kırım‟ı fethetmişti. 

Dolayısıyla, XVIII. Yüzyıl sonlarında, geçmişe duyulan ilgi, eskiye dönmeye zorlamış; tarihçiler,

vakayiname gelenekleriyle burun buruna gelmişler ve bunları kendi dönemlerinin özel teorik yapısı için

malzeme edinmişlerdi. 

Devrim öncesine kadar olan Rus tarihçiliği, - V. N. Tatişçeff‟den G. V. Plehanoff‟a kadar, çok azistisnasıyla, Rus-Poloves temaslarını aynı minval üzere değerlendirmiş; bizzat kaynaklardaki kendi

hükümleriyle coğrafya ve umum tarih açısından örtüşmeyen bariz tezatları ise görmezlikten gelmiştir. 

Örneğin V. N. Tatişçeff şöyle yazıyordu: “Polovesler ve Peçenek-ler, yüzlerce yıl Rus sınırlarına

düzenledikleri saldırılar yetmiyormuş gibi, insanları esir alarak ve yağmalayarak, büyük zararlar verdiler..

Rus knâzları arasındaki uyuşmazlıklar ve iç savaşlar da küçümsenmeyecek sebeplerdi.. “ Vladimir Monomah,

oğullarına Poloves prenseslerini gelin olarak almış “ama buna karşılık çok az huzur ve menfaat sağlamıştır”.8 

Bizzat Vladimir Monomah, Polovesler‟le “ondokuz barış” anlaşması imzaladığını yazmıştır. Herhalde,

menfaatin nerede olduğunu kendisi daha iyi biliyordu ve üstelik Polotsk Knâzlığı‟nı münhezim kılmak içinPoloves alayını Rusya‟ya ilk getiren kişi de kendisidir. 

N. M. Karamzin, Polovesler‟i “yorulmak nedir bilmeyen baş belaları” olarak niteleyerek, “bu tip

barbarlarla barış yapmanın, kurtla aynı yatağa girmek” olduğunu ileri sürmüştür.9 

Peki, öyle ise, Rus knâzları neden 1223‟de Kalka Nehri‟nde Polovesler‟e yardıma gittiler? 

N. G. Ustryaloff ise, her ne kadar Polovesler‟in iç savaşlara paralı askerler olarak iştirak ettikleri

konusunda deliller gösterirse de, onları “yırtıcı canavarlar” olarak niteler.10 Daha az heyecanlı olan S. M.

Solovyeff de “Rossya.. bozkır sakinleriyle, göçebe Asya halklarıyla savaşmak zorundaydı..”11 diye yazmıştır.

Solovyeff‟in izinden giden V. O. Kluçevskiy aynı görüşü tekrarlamıştır. Onlar, bu savaşı “ezeli adavet”dençok, sanki Rusya ve Bozkır coğrafî anlamda tuzu farklı, fakat birbirine dayanmış iki sınır bölgesiymiş gibi

“ormanın bozkırla mücadelesi”12  olarak algılıyorlardı. Bu konsepsiyonun bânileri, Rusya‟nın Batı Avrupa

ülkelerinden “geri kalmasını” haklı göstermeyi ve nankör Avrupalılara “Rusya‟nın bozkıra karşı verdiği

Page 59: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 59/247

savaşla, Avrupa hücumunun sol cenahını kapattığını”13 ispat etmeyi kendilerine vazife addetmişlerdir. Yani

Eski Rusya‟nın dünya medeniyeti önündeki tarihî vazifesi sanki Ruslar‟ın, kendilerini hiçe sayarak, mutezili

kanada mensubiyetten dolayı atalarımızın afaroz edildiği Katolik manastırlarını kapatmaları; bizimle aynı

inancı paylaşan Bizans‟ı yağmalamak maksadıyla huruc eden feodallerin yaşadığı şovalye şatolarının

kapılarına kilit vurmaları; Slavyan köle ticaretiyle uğraşan  şehir komünlerini kapatıp, halk tarafından

şehirden kovulan tefeci ofislerinin kepenklerini indirmeleri idi. 

Batı karşısındaki bu samimi eğilişe bir de milliyetçilik demezler mi!? 

140. Bir Görüş Daha 

Her ne kadar N. İ. Kostomaroff, Ukrayna halkını ezeli değilse de, çok eski ve asla Velikorosslar‟a

benzemez olarak tavsif etmek suretiyle, Güney Rusya‟nın durumunu biraz farklı göstermişse de, onun

görüşüne göre Rus tarihinin temelinde veçe ve monarşist ülüş gibi iki yönetim arasındaki çatışma

yatmaktadır. Güney, cumhuriyetçi; Velikorossya ise monarşisttir. Göçebeler, hatta Slavyanlar‟la kaynaşarak

Kiyef knâzlarının bayrağı altında savaşan Tork ve Berendî [Baranî]ler dahi, Eski Rusya medeniyetinin

gelişmesini desteklemişlerdir. “Rusya, iç işlerine karışmaya hazır yabancılar tarafından kuşatılmıştı.Doğudan, yağma ve yakıp yıkmaya susamış bozkırlı göçebe Asya halkları, birbirinden kalabalık sürüler

halinde çıkıp geldiler”14  ve bunlar Güney Rus knâzlarına yardım ederken dahi kötülüklerde bulundular.

Çünkü Rusya‟da halkların müdahelesi yüzünden “ne iktidar sahibi basit bir knâzlık teşekkül edebildi, ne boy

aristokrasisi meydana gelebildi, ne de kamu hukuku”. Bazı Poloves akınları, “Güneyli Ruslar”ı muhtemelen

Velikorosslar‟a dönüştükleri kuzeye göçetmeye mecbur bıraktı. Kiyef‟e son darbeyi ise Moğol istilası

indirdi.15 

Madem öyle de, Güney Rusya‟yı neden Tatarlar değil de, Litvanyalılar fethettiler!? 

N. İ. Kostomaroff‟un görüşleri, XIX. Asrın 60‟lı yıllarında yankı yapmış ve M. S. Gruşevskiy ve benzerlerigibi Ukraynalı milliyetçiler arasında taraftarlar bulmuştu.16  Ama aradan 120 yıl geçtikten sonra savaş

çığırtkanlığı yapan bu görüşler ciddiyetini kaybetti. Ne de olsa Ruslar, bozkırlılardan daha güçlüydüler: Oleg,

Polovesler‟i kullanmış, Monomah ise onları hezimete uğratmıştı. Ama N. İ. Kostomaroff‟un halet -i ruhiyesini

anlıyoruz: O, başına gelen felaketlerin sebebini kendinde aramak yerine, komşularda aramayı tercih

etmektedir.

Kabul edilemez gözüken her iki - devletçi ve “bölgeci”- görüş de, aynı genel çizgiye sahip. Bu görüşün

temsilcileri, Avrasya‟nın kalabalık ve farklı bozkır halklarını, her türlü kültürün ve en başta da Avrupa

medeniyetinin düşmanı olan tek tip barbarlar gürûhu olarak görmektedirler. Bu fikir, çok eskiden beri Batı

Avrupa‟nın geleneksel görüşüdür. Türkmen-Selçukîler ve Mısırlı Memlükler, Haçlı ordularını durdurarak,şovalyeleri “Deniz ötesi topraklar”dan, yani Filistin‟den kovdular. Polovesler, Latin İmparatorluğu‟na yarım

yüzyıl can çekişmesine sebep olan ölümcül bir darbe indirdiler ve Katolik Avrupa‟nın ileri karakolu

Macaristan‟ı adamakıllı hırpaladılar. 

Hadi, Avrupalılar‟ın Asya bozkırına karşı beslediği antipatinin sebebi mâlum; ya peki, XIII. Yüzyılda

Ruslar‟a karşı Haçlı seferi düzenleyen bir devlet için acınıp duran Rus tarihçilerine ne oluyor?

XI. Yüzyılda Doğuya başlayan saldırı, Litvanyalılar‟ın Kiyef ve Çernigov‟u fethettikleri XIII ve XIV.

Yüzyılda, Polonyalılar‟ın Moskova‟yı yaktıkları XVII. Yüzyılda, Fransızlar‟ın aynı şeyi yaptıkları XIX. Yüzyılda

ve Almanlar‟ın yarım kalan işi bitirmek için saldırdıkları XX. Yüzyılda devam edip durmuştur. HalbukiPolovesler, barış istiyorlar veya Vladimir Monomah‟ın muzaffer drujinalarına karşı korunmaya çalışıyorlardı.

Ama vakayinamelerdeki bilgilerin tesirinde kalan XIX. Yüzyıl tarihçileri,  “ormanın bozkırla boğuştuğu” ve

bunun kurallara uygun olduğu imajı yarattılar. 

Page 60: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 60/247

Nihayet 1884‟de, P. V. Golubovskiy, şaşırtıcı bir şekilde Güney Rusya bozkırlarında, birbirine düşman üç

Türk halkının yaşadığını, her birinin kendi tarihi ve tarihî kaderi olduğunu ispat etmiştir. Bunlar, Kanglılar‟ın

torunları Peçenekler; Guzlar‟ın bir kolu olan Torklar ve eski kültürün temsilcisi Polovesler veya

Kumanlar‟dır. Poloves dilberleri, aralarında Aleksandr Nevskiy‟nin de bulunduğu birçok Rus knâzının

anneleriydiler.

Yine de P V Golubovskiy “Rusya bu savaş yükünü (Kumanlar‟la savaşmayı) omuzladı ve göğsünü Avrupa

için siper etti”17  demek suretiyle N. İ. Kostomaroff‟un ve üstadı V B. Antonoviç‟in görüşlerini tekrar

etmektedir. İşte size peşin hükümlü olma hastalığının bir sonucu.18 

Her halükârda, P. V. Golubovskiy‟i bilimsel Kumanolojinin kurucusu olarak kabul etmek gerekir. S. A.

Pletniyeva‟nın haklı olarak kaydettiği gibi, “P. V.Golubovskiy‟nin çalışmalarına kadar Polovesler hakkında

verilen eserler, bir kural olarak, tarafgirâne, bazen de amatörce yazılmış şeylerdir ve sadece Polovesler‟e

karşı bilimsel ilginin henüz XIX. Yüzyılın birinci yarısında ortaya çıktığını göster -mektedirler.”19 Bu “ilgi”,

araştırma konusu kadar, bizzat tarihçilerin zevk ve halet-i ruhiyelerini de ortaya koymuştur. P. V.

Golubovskiy, Batı Avrupa‟yla olan ilişkilerde Rusya‟nın verdiği hizmetle ilgili hakim peşin hükümlere karşı

çıkmadığından, onun araştırmaları, XX. Yüzyıl tarihçilerine gereksiz ve çirkin tarafgirliklere başvurmaksızın

bir dizi bilimsel ilave araştırmalar yapma imkanı sağlamıştır. 

Bilimsel bir monoğrafinin mükemmelliği, ele alınan konuyla ilgili inandırıcı malzeme ile doluluk

seviyesiyle ve araştırmada takip edilen Batı metodu düzeyiyle belirlenir. Tek bir kişinin böyle bir problemi

halletmeye gücü yetmez. Dolayısıyla ele alınan konunun dört dörtlük olarak incelenmesi, bilim bayrağının

nesilden nesile, elden ele geçerek dalgalanmasıyla mümkündür. Günümüzde, çeşitli araştırmacıların

müteaddit teşebbüslerinden sonra, arkeolojinin tarihle sentezi, en mükemmel şekilde S. A. Pletniyeva ile G.

A. Fedoroff-Davıdoff tarafından yapılmıştır.20 

Ama daha mesele halledilmemişken, devrim öncesi yıllarda kendini gösteren spekülatif bir tarihçilik,

Londra sokaklarının, Paris bulvarlarının ve Alman üniversite şehirlerinin sessiz caddelerinin havasını taşıyanfikirlerin ödünç alındığı yeni bir temel üzerine oturtuldu. Samimi Slavyan gözüken tarihçilerimiz, Avrupa

felsefî düşüncesinin bazen peşinden koştular, bazen onu da geçtiler, ama bu her zaman fayda getirmedi.

141. Yaşlı Kişi de Temiz Hava Alır 

Rus-Poloves ilişkilerine duyulan aşırı ilgili, az çok orijinal ve daima mütenakız birçok indî görüşlerin

ortaya çıkmasına yol açtı. Bunlar üzerinde durmak, bizi etnolojiden tarihçilik alanına götürürdü.21 Ama bu,

Slavyan ve Türkler‟in değil, aksine Slavist ve Türkologların bakış açılarını ortaya çıkarırdı ki, bunun

araştırmamızın problemlerine bir faydası olmazdı. Dolayısıyla, biri politik, diğeri ekonomik olmak üzere iki

konsepsiyonun analiziyle iktifa edilebilir. Birincisi, A. Toynbee‟nin “meydan okuma ve tepki” teorisinden22 

esinlenen A. Y. Presnyakoff tarafından formüle edilmiştir.23 İkincisi, M. N. Pokrovskiy‟in “ticari kapital” ve

ticaret yolları savaşları24 teorisinin izinden giden N. A. Rojkoff‟a aittir.25 M. N. Pokrovskiy‟nin görüşlerinin

bir kısmı, - her ne kadar o ve diğerlerinin görüşleri daha sonraki araştırmalar tarafından çürütülmüşse de,-

kendi izinden gidenlerle organik bağlara sahip değildir.26 

Büyük tarihî olayların vukûu sırasında, örneğin şu veya bu medeniyetin (bizde ona “kültür” diyorlar)

ortaya çıkışı yahut yok oluşu esnasında, her zaman “niçin?” sorusu sorulur. A. Toynbee, tüm tabii, biyolojik

ve coğrafî etkileri reddetmekte ve kendi orijinal kon-sepsiyonunu ileri sürmektedir: “İnsan, sahip olduğuüstün biyolojik kabiliyetler (irsiyet) sonucunda veya coğrafi çevresi (hayat için gerekli hafif şartlar

kastediliyor) ile değil, aksine kendisini önceden kestirilemeyen gayretler sarfetmeye sevkeden kişisel

Page 61: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 61/247

Page 62: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 62/247

Page 63: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 63/247

muhalifti, fakat Svyatopolk‟u destekleyen Kiyef-Peçora Manastırı da metropolün rakibiydi. Açıkça tarafgirlik

sergileyen vakanüvis Nestor da bu kilisede çalışıyordu.40 

Görüldüğü gibi, XII. Yüzyılda Kumanofobi, sınır ötesi tacirlerin ve onların Kiyef‟deki çanak yalayıcılarının

proğramıydı. XVIII-XIX. Yüzyıl tarihçileri, henüz Büyük Bozkırı inceleyemedikleri için, onun aleyhine bir yığın

fantazi geliştiriyorlardı. Bu fantazilerin XX. Yüzyıl bilimi nezdinde bir önemi yoktur. Yukarıda adları verilen

yazarlar da, bu partinin görüşlerini tekrarlamaktadırlar. 

Devrim öncesi dönemindeki Rus biliminin geri olduğu söylenemez, ama bir öncü de değildi. Hukuk ekolü,Eski Rusya tarihinin en çetin meselelerinden biri olan Doğulu komşular meselinde iktisat ekolüyle birleşmişti.

Her ikisinin de verdiği hüküm birdi: “Vahşilere ölüm!”. Bu hüküm, Amerika‟da kızılderili meselesinin halli

konusunda ortaya atılan “En iyi kızılderili, ölü kızılderilidir!” çözümüyle ne kadar da örtüşüyordu!

Günümüzde ne kadar utanç verici bir karar! Aynı Amerikalılar, bugün atalarının, kurt kuyruğu getirenlere

olduğu gibi, kızılderili kellesi getirene de ödül vermiş olmalarından utanmaktadırlar. Neyse ki bizde

geçmişten utanmak için bir sebep yok. Atalarımız, Poloves hanlarıyla dostluk etmişler, “güzel Poloves

dilberleriyle” evlenmişler, vaftiz olan Polovesler‟i aralarına kabul etmişler; sonuncuların torunları da, klasik

Slavyan mensubiyet eki “ov”u (İvanov gibi) Türkçe “enko” (İvanenko gibi) ekiyle değiştirerek Zaporoj ve

köylü Kazaklar olmuşlardır. 

Halklar, tarihî dilimler içinde ortaya çıkar ve kaybolurlar. Dolayısıyla etnogenezin coğrafî yönünü

kavrayabilmek için tarih bilimi, yani olayların müteakip hadiselerle bağlantısını inceleyen tarihi okumak

gerekir. Tarih demek, metinler, enstitüler ve kültürel etkiler değil, eylemler demektir ve ancak bunlar

incelendiğinde, okuduklarını anlayabilen ve onlarla ilgili tenkitleri algılayabilen okuyucuyu şok etmeyecek

güvenilir malzeme elde edilebilir.

142. Diğer Tarafa da Kulak Verelim 

Yukarıda adları sayılan tarihçileri, vakayinamelerdeki bilgileri, anlatılan olayları, yorumları ve eski Rus

literatürünü anlıyamamakla suçlayamayız. Hayır; onlar bu metinleri gayet güzel anlamışlar. Yaptıkları

çalışmalar da değerini kaybetmez, ama mecburi bir şartla: Unutmamak gerekir ki, vakanüvisler de kendi

zamanlarının insanlarıdırlar ve ancak fevkalâde önemli olaylara dikkat etmişler ve onları parlak sayfalara

geçirmişlerdir. Ama, vakanüvisler ve okuyucularının gözleri önünde vukû bulmasına rağmen, dikkatlerini

çekmeyen umumi fonu farketmemek bir hata olurdu.

Dolayısıyla, vakayiname bilgilerinin ancak en dikkatli ve detaylı bir şekilde incelenmesi sonucunda

olaylar haritaya yansıtılabilir. Nitekim komşu ülkelerin tarihinden şişkin bir bilgi yığınını çekip almayı

başaran A. Yu. Yakubovskiy, Rusya ve  Deşt-i Kıpçak tarihini ölümüne ezeli bir savaş tarihi gibi banal biralgılamayı tenkit edebilmiştir. Henüz 1932‟de şu satırları yazmıştı: Polovesler (Kumanlar)le yapılan askerî

çatışma hikayeleriyle dolu bir tarihçilik, Rus knâzlık-larıyla Deşt-i Kıpçak arasındaki münasebetlerin savaş ve

akınlardan çok, yoğun ticarî alış verişlerle dolu olduğunu farketmezlikten gelemez.”41 

İhtisasları konusunda en ufak bir şüphe bulunmayan başka araştırmacılar da, bu konuda daha emin bir

kanaatle görüşler belirtmişlerdir. 

”Rusya‟nın bozkırla savaşı ezeli prensip edindiği görüşü, apaçık bir sunilik ve düşünülüp, planlanmış bir

olgudur” diye yazar V. A. Parhomenko.42  V A. Gordlevskiy ise daha da kategorik bir görüş belirtir:

“Hristiyanlığın tutunduğu şehirlerde değil, bozkırlarda yaşayan bir halk hakkında kilise tarafından resmenyayılan bir görüş, Katolik misyonerler vasıtasıyla Batıya aktarılıyordu. Kiyef ile Batı arasındaki kültürel

ilişkiler, Polovesler‟in Tanrı‟nın kırbacı oldukları görüşünü ortaya çıkarmıştır.”43 V. A. Gordlevskiy, karşılıklı

ısınmalar arttıkça, Polovesler‟le Ruslar arasındaki ikili siyasî münasebetlerin de değiştiğini; XII. Yüzyılda

Page 64: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 64/247

“günlük hayattaki temaslar ve özellikle toplumun tüm kesimlerindeki sıhrî kaynaşma yoluyla” daha da

dostane hale geldiğini kaydetmektedir.44 Böylece, birbirini dışlayan, ancak her ikisi de sağlam argümanlara

sahip bulunan iki görüşün müsademesiyle mesele açıklığa kavuşacak. Meseleyi “panorama” metoduyla

çözmeye çalışalım. Çünkü vakayiname metinlerinin tetkiki, bendenizin özel bir çalışmasında yapılmıştır.45 

Bu sayede, üzerine birçok hükmün bina edilebileceği sağlam bir bilgi temeli elde edilmiştir. 

Kumanofobi, “İgor Alayı Destanı” yazarının değerlendirmesine şartsız teslimiyet üzerine kurulmuştur.

Ancak, her ne kadar poemanın kadimiyet ve dehası konusunda şüphe yok ise de, onun da, her bir kaynak

gibi, tenkide tabi tutulması şarttır. Değerlendirmeler, çoğu defa yazarın biz torunlarının bilmediği şahsî

sempatilerine, bağlantılarına, zevk ve amaçlarına göre yapılmıştır. Verilen bilgilerin güvenilirliği, eski

yazarın kesinliği tartışmasız kabul edilen gerçeklerle uyuşup uyuşmadığının ortaya çıkarılmasıyla tespit

edilebilir. “İgor Alayı Destanı” yazarının tarafgir davrandığına inanmak için böyle bir mukayese yeterince

yapılmıştır.46 

Bu yüzden ikinci görüş, kesin olgularla örtüşmektedir. X-XIII. Yüzyıllarda Kiyef‟den Karadeniz ve Azak

Denizi‟ne giden ticaret yolları, kesintisiz olarak işliyordu ve bozkırlar arasında, bizzat Ruslar arasındaki iç

savaşların hiç kesilmediği bir dönemde  imkansız gibi gözükmesine rağmen, Don üzerinde Belaya Veja

[Akkale] ve Dinyester‟in aşağı akımlarında Belgorod [Akşehir] gibi Rus (!) şehirleri vardı. 

Bozkır halkları arasındaki siyasî birlik meselesine gelince, X-XII. Yüzyıllarda meralar yüzünden çıkan

sürekli çatışmalar, barışa ve özellikle birleşmeye imkan vermeyecek ölçüde kan davalarını

kurumsallaştırmıştı. Bozkırlı bir han, kabile geleneklerine sıkı sıkıya bağlı diğer bozkırlılardan ziyade,

“savaşta gösterilen kahramanlığın hesabı sorulmaz” düşüncesinden hareketle, Rus knâzlarıyla daha iyi

anlaşabiliyordu. Dolayısıyla Macarlar, Bolgarlar ve Alanlar, ata yurtlarını, özellikle Rus topraklarında güçlü

Kiyef Hakanlığı‟nın mevcut olduğu bir dönemde, Kumanlar‟ı Sibirya ve Aral bozkırlarına iten Peçenek ve

Torklar gibi Asyalılara bırakmışlardı. Böylesi güçlü ve süveren bir devletin, sığınacak bir kaleleri bile

bulunmayan kaçak ve dağınık göçebe grupları tarafından tehdit edilebileceği düşünülebilir mi? Ani saldırı ve

karşı saldırılar, Orta Çağların sıradan küçük çatışmalarıydı. 

Vladimir Monomah, Rusya‟da istikrarı sağladıktan sonra, 1111-1116 yıllarında savaşı bozkıra taşıyınca,

Polovesler mağlup olmuş; birkaç kabile koalisyonu şeklinde parçalanmış ve kılıçlarını ücret karşılığında

kiralayan knâzların müttefikleri haline gelmişlerdi. Bağımsız veya “vahşi” Polovesler ise Don‟un öte

tarafında kalarak, Suzdal knâzlarının müttefikleri olmuşlardı. 

Gerçekten de, eğer Polovesler zamanı geldiğinde teslim olmayıp da Rusya‟ya karşı savaşı sürdürselerdi,

kamilen yok edilmiş olurlardı. Öküzlerin çektiği arabalar, bozkırda saatte dört km. hızla, engebeli arazilerde

ise daha da yavaş yol alabiliyordu. Rus süvarileri ise, dört nala gittiklerinde saatte 15, rahvan yürüyüşle 8-10

km. yol katediyorlardı. Yani göçebeler, Rus darbelerine karşı fiilen savunmasızdılar ve üstelik de hafifPoloves atlısı, zırhlı Rus süvarisinin saldırıları karşısında tutunamaz; arabalardaki kadın ve çocukların

korunması için gerekli manevra ise zaten söz konusu olamazdı. Diğer yandan, Kıpçak kışlakları seyyar ve

muhkem olmadığı halde, Rus kaleleri, sakinlerini rahatlıkla koruyabilecek durumdaydı ve orman da her

zaman kaçakların saklanması için uygun bir yerdi. Poloves hanları, eğer tüm bu ahvali göz önünde

bulundurmamış olsalardı, aptallık etmiş olurlardı. Ama onlar akıllıydılar ve Polovesler‟in düşmanı Torklar‟la

işbirliği yapan Kiyefliler‟e karşı Çernigov, Galiçya ve Suzdal knâzlarıyla müttefik olmayı tercih etmişlerdi.

İşte Kiyef‟li vakanüvislerin Polovesler‟e karşı böyle saldırgan bir üslup kullanmalarının sebebi budur.

Çernigovlu vakanüvisler de muhtemelen Torklar ve “Karakalpaklar” için aynı şeyleri yazmışlardır, ama ne

yazık ki, bunlar elimize ulaşmamıştır. 

Polovesler‟in saçıldıkları bozkır, muhacirlere boyun eğmeyen ve onlarla kaynaşmayan yerli halkın

yaşadığı, geniş nehirli vadilerle doluydu. Bunlar, Hristiyan Hazarlar‟ın torunları brodniklerdi. Bunların

mevcudiyeti, Polovesler‟i arkalarını sağlama alma imkanından mahrum etmiş ve oldukça nazik bir durumla

Page 65: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 65/247

Page 66: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 66/247

etnos, istikrarlı şartlarda uzun süre hayatını devam ettirebilir, ama yırtıcı komşuların ortaya çıkması

durumunda yutulmaya mahkumdur. İşte, Polovesler‟in başına gelen de bu idi. 

143. Delillerle Teyit

Rusya‟nın Poloves koalisyonundan daha güçlü olmakla birlikte gereksiz bir fetihe girişmediğinden şüphe

etmeye bile değmez. Her şey kendi kendine oluyordu. 

Neredeyse her yıl imzalanan barış anlaşmaları ve sıhrî ittifaklar sebebiyle, henüz XII. Yüzyılda Polovesler

(çoğu kez boylar halinde) Hristiyanlığa geçiyorlardı. Hatta Konçak-han‟ın oğlu ve veliahdı Yüri dahi vaftiz

olmuştu. V T. Paşuto, Rus knâzları arasındaki ihtilaflara rağmen, Rus yürüyüşlerinin Don ve Tuna‟ya kadar

uzanıp, Poloves otağlarını itaat altına alırken, Kuman saldırılarının Rusya topraklarının ancak 1/15‟ne

dokunduğunu kaydetmektedir.47 

Etnik yaşlanma süreci Kumanlar‟da yaşanmış, fakat yavaş seyretmiştir. Bunu, siyasî kuvvetler

dengesinden de anlamak mümkün. Kumanlar‟ın düşmanları olan Peçenekler, XI. Yüzyılda kendi istekleriyle

İslamı kabul etmiş ve Selçukîler‟le dost olmuşlardı. Dolayısıyla İslam dünyasıyla ters düşen Kumanlar,

kendilerine Bizans ve Rusya‟da müttefikler aramak zorundaydılar. XIII. Yüzyıl ortalarına kadar Polovesler, biryandan doğudan Selçuklu saldırılarına karşı bariyer vazifesi görüyorlar, diğer yandan da Macar ve

Polanyalılarla yapılan savaşlarda Rusya‟nın yanında yer alıyorlardı (ki her şey XIV. Yüzyılda değişiverecekti). 

Rus-Poloves çatışmalarıyla ilgili bilgilere gelince: 

Lavrentyev vakayinamelerine göre 180 yıl boyunca (1055-1236), Polovesler, Rusya‟ya 12; Ruslar,

Polovesler‟e 12 defa saldırmıştır. İç savaşlarda Rus-Poloves ortak müdahelesi ise 30 idi.

Ancak, Don‟dan Karpatlar‟a kadar uzanan bozkır fâtihi Monomah‟ın seferlerinden sonraki dönemi gözden

geçirirsek, çatışmaların şeklinin bariz şekilde değiştiğini görüyoruz. Çünkü artık çatışmalar, kendi

“paganları” ile Rus knâzları arasındaki “acımasız bir düşmanlığa” dönüşmüştür.48 Birkaç örnek verelim:

1120. “Yaroslav, Don ötesindeki Polovesler üzerine yürüdü, fakat onları bulamayınca, geri döndü. (vrk.

292). Düşman topraklarında, hasımla çarpışmadan 1000 km. ilerlemek mümkün mü? 

1125. “Yaropolk‟un Polovesler‟le savaşı” (vrk. 285-296)- esasen Polovesler‟in kanlı düşmanları “mel‟un

Torklar”a saldırı ve Yaropolk Viladimiroviç‟in yardımı. 

“O zaman Tanrı Polovesler‟e karşı Mstislav İzyavslaviç‟e yardım etti. Çadırları basıldı, kaleleri yıkıldı,

atları ve sürüleri ele geçirildi ve pek çok Hristiyan esaretten kurtarıldı” (vrk. 339). Bu “o zaman”, 1149‟da

Yüri Dolgorukiy Polovesler‟i yardıma çağırarak İzyaslav‟ın üzerine yürüdüğü sefer sırasında geçmiştir. (vrk.

331, 323324, 328). 1152‟de İzyaslav‟ın oğlu Mstislav, düşmanlarının teşkil ettiği ittifaka, yani iç savaşa

karışmayı âdet haline getiren Polovesler‟e bir darbe indirdi (vrk. 330-335).

“İzyaslav‟dan sonra oğlu Mstislav, Pesla‟da Polovesler‟in üzerine yürüdü. Onlar o sırada Sula‟ya

çekildikleri için, Mstislav onları bulamadı ve geri döndü.” (vrk. 340). 

“İlkbahar mevsiminde Polovesler savaşarak Rusya‟ya geldiler” (vrk. 345). Esasen onlar, Volın knâzını

mağlup eden Gleb Yür-yeviç tarafından getirilmiş (vrk. 342-343), fakat Yüri Dolgorukiy‟le münakaşa ederek

bozkıra dönen Polovesler, Berendî [Baranî]ler tarafından mağlup edilmiştir. 

1169. “Polovesler, Kiyef ve Pereyaslavl üzerine yürüdüler” (vrk. 357-361). Halbuki böyle bir seferdüzenlenmemişti! 3 bin Poloves, Gleb Yüryeviç‟le anlaşma yapmak üzere yola çıkmış, ancak onların bir kısmı

yolda çapulculuk yapınca, 1500 Berendî tarafından tepelenmişti. O sıralar, bir ordunun ortalama savaşçı

sayısı 50 bin kişi civarındaydı. Demek ki Polovesler bu defa normal ordunun %6‟sı kadar bir kalabalığa

sahiptiler.

Page 67: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 67/247

1171. “Aynı kış Kiyef tarafında yer alan polovesler, birçok köyü ele geçirdiler” (vrk. 362). Polovesler,

sefer sırasında Torklar‟ı ve Berendîler‟i kılıçtan geçirerek, 400 kişiyi esaretten kurtardılar (vrk. 363). 

Kaynaklar, Polovesler‟in iç savaşlarda aktif bir güç olarak acımasız davrandıkları izlenimi veriyorlar.

Onlara hak verecek değilim, ama acaba Rus dostları daha mı iyi idiler? Bir de, Rus knâzları sadece

Polovesler‟i değil, Torklar‟ı, Livovlar‟ı ve Yatvaglar‟ı paralı askerler olarak kullanırken, bu davranış siyasî bir

çatışmaya yol açmaz mıydı? Onlarla ilgili konunun iyi kalpli knâzları o kadar da ilgilendirmediğini düşünmek

gerekiyor. Nitekim 1216‟da, Rostov-Suzdal topraklarında, Polovesler hiç karışmadıkları halde, “Oğullar

babalarına, babalar çocuklarına, kardeş kardeşe, köleler efendilerine ve efendiler kölelerine saldırdılar”.49 

Ve Lipitsa sahillerinde, sadece bir günde (21 Nisanda), 9233 Rus askeri, yine Ruslar tarafından öldürülerek

kanlarıyla toprağı suladılar. Obskürasyon, gaddarlık dönemidir. Bu bir etnik yaşlanmadır, fakat ne kadar

yaşlanırsa, o kadar da büyür. 

144. Poloves Konusunun Müzakeresi

Bilimsel hataların sebebini bulmayı deneyelim. Göründüğü kadarıyla, Moskova Rusyası sakinleri, genel

olarak, XIV Yüzyıldan XVI-XVII. Yüzyıl sonuna, yani Kırım‟ın fethine kadar olan dönemi, kökü IX-XIII. Yüzyıladayanan fevkalade parlak bir devir kabul ediyorlardı. Rusya‟nın güneydoğu sınırlarındaki üçyüz yıllık savaş,

tamamen başka özelliği bulunan bir olayı gölgelemiştir. Çünkü Kırım ve Nogay Ordası, sadece arkalarında

güçlü Osmanlı İmparatorluğu durduğu için tutunabilmişlerdir. Halbuki Polovesler ve Torklar‟ın arkasında

böyle bir destek yoktu.

Geleceğin tarihçilerinin düşünce yapısını şekillendiren lise ders kitaplarında, Büyük Bozkır halkları kendi

aralarında gerek ekonomi ve gerekse hayat tarzı, din ve tarihî kader açısından farklı gruplara ayrılıyor

olmalarına rağmen, “bozkırlılar, göçebedirler” şeklinde bir düşünce kalıbı yer almıştır. Bu görüş, gerçek bir

hükme ulaşabilmek için hakikaten hesaba almaya değmezdi. 

XII-XIII. Yüzyılın cansız Eski Rusyası, enerjik, mihnetkeş ve yeni bir passionerlikle coşan Moskova

Rusyasına çok az benziyordu. Biz XX. Yüzyıl insanları, bir etnosun akmatik safhanın ritimleri olan gençlik ve

olgunluk ritimlerine alışmışız. Bu yüzden, bize gökkubbe altında bir yer bulan atalarımızın, umduğumuz

şekilde olmasa bile, “ihtişamlı bir yaşlılık” dönemi geçirdiklerini göz önünde canlandırmamız zordur. 

Bir Orta Çağ insanı için tarih kavramını yöneticilerin sıradan değişimi olarak telakki etmesi nasıl güçse,

tekamül eğitimi almış insanların etnik süreçlerin kopukluğunu anlaması da öyle zordur.Ancak, eğer doğuştan

gelen düşünce atâletini bir kenara atabilirsek, o takdirde Rusya ve Deşt-i Kıpçak konusunda pek çok

saçmalıktan kurtulabilir, birçok kasıntıdan uzak kalabilir ve “ne?” ve “nasıl?” sorularına verilecek cevaptan

“neden?” ve “ne faydası var?” sorularının cevabına ulaşabiliriz. 

Yukarıda adları verilen ve atlanan yazarların tamamı, meseleye sadece Ruslar açısından, yani peşin

fikirli olarak baktılar. Ya peki, mûcizevi şekilde hayatta kalmayı başarmış bir Kıpçak tarihçisi, aynı şeyi, aynı

üslupla yazsaydı n‟olurdu? Her şey tersine döner ve bir o kadar da değersiz olurdu! Örneğin, V. V.

Kargaloff‟u ele alalım. Bu adam, Suzdal ve Çernigov knâzlarının Polovesler‟in iştirak ettikleri operasyonları

bir bir sayıp döktükten sonra,50 bir hükme varıyor: Polovesler, kötü insanlar! M. S. Gruşevskiy ise, Suzdal ve

Smolenskliler‟in Kiyef‟e düzenledikleri vahşi seferlerden bahsediyor51  ve şu hükme varıyor: “Kasaplar!”.

Nedir bu? Eş değerli bir dalkavukluk mu, yoksa bilim mi? 

Halbuki mesele, çarpıtılmadan da halledilebilirdi. B. D. Grekoff, göçebelerin, Rusya‟yla ilgilimeselelerde bir “dış güç” olarak telakki etme geleneğinin reddedilmesi teklifinde bulunmuştur.52  Rusya,

parçalanmış ordalarla kıyas edildiğinde elbette güçlüydü ve bu yüzden ordalar, bazen paralı askerler, bazen

federatlar olarak Kiyef devletinin sosyal hayatında daima yer alıyorlardı.53 

Page 68: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 68/247

Meselenin çözümüne en büyük katkıyı, Poloves tarihini dönemlere ayıran S. A. Pletniyeva sağlamıştır.54 

Gerçekten, eğer her hangi bir kişi çıkıp da, Rusya‟nın Fransa‟yla olan ilişkilerini karşılaştırarak, onların

daima birbirlerine dost olduklarını yazsaydı, herhalde kimse sırtını sıvazlamazdı. Devletler arası ilişkiler,

değişkendir ve sadece zamanın şartlarına ayak uydururlar. Kabalaşmak, sadece bilimsel hatalara sebebiyet

vermez, aynı zamanda bütünüyle saçmalık ve aptallık sayılan şovenizme ve ırkçılığa götürür. Bu yüzden,

bilimsel tarih usûlünü bozmamaya çalışarak, meselenin hal şeklini teklif etmeye çalışalım. 

Kiyef Hakanlığı‟yla yapılan çatışmalar sırasında, üç passioner bozkırlı gruba ayrılan Kanglılar  

(Peçenekler), Guzlar   (Torklar) ve Kumanlar   (Kıpçaklar)ın gelişi, etnik temas ortamı yaratmıştır. Ancak,

gerek bozkırlılar ve gerekse Slavyanlar kendi ekolojik nişlerine sahip olduklarından, bir kimera oluşmamış,

aksine tarihin sıradaki zikzakını doğuran bir simbiyoz teşekkül etmiştir. 

Sınır bölgelerinde bir kaynaşma devam ediyordu; ama bu, popülasyon düzeyinde değil, organizma

boyutunda gelişen bir melezleşme prosesiydi. Sıhrî kaynaşmadan doğan çocuklar da bağrında büyüdükleri bu

etnosun bünyesine karıştılar. Böylece ırki çatışmalar ortadan kalktı, ama o sıralar geçerli olan çift inançlı

hayat tarzı yüzünden konfessiyonal çatışmalar olumsuz yönde gelişti. 

Halkların karışması, yani etnosların etregrasyonu, Ruslar bozkırın nehirsiz ve ormansız sulak yerlerinde

yaşamak istemedikleri, sürülerin ormanlarda bakımı Polovesler‟e hayli zor geldiği için, kimseye lazım

değildi. Polovesler‟in arabalara, baltalara ve kap kacaklara ihtiyaçları vardı; Ruslar da ucuz fiyata et ve

çökelek temin etmekten memnundular. Kâr amacı gütmeyen takas ticareti, bozkırlılarla or -man-step

şerindeki Slavyanlar‟ı coğrafî -ekonomik bir sisteme bağlamıştı ki, bunun Ryazan‟ın sol şeridindeki knazlık

için de geçerli askerî-politik ittifakların oluşumuna yol açması tabii idi. Tarihî süreç zikkakı XIII. Yüzyıla

doğru yavaş yavaş rayına oturmuştu. 

Etnik büyüme veya etnogenez safhası, Ruslar‟da ve Polovesler‟de farklıydı. Bizans‟ın ve Polab

Slavyanlığının akranı olan Rusya‟da yaşlanma süreci devam ediyordu, İskitler‟in akranı eski Kıpçak

halklarında ise homeostaz aşaması başlamıştı. Hangisi daha iyi, daha doğrusu, hangisi daha kötüydü? Busorunun cevabını bulmak için Rusya‟ya dönüyoruz. 

145. Etnogenez Hızı 

Batu-han‟ın seferi arefesinde, Eski Rusya‟nın kurduğu “yarı devlet”, kalabalık (yaklaşık 6 milyon) ve

zengindi. Özellikle Novgorod. Halk sıhhatli ve mert insanlardan teşekkül etmişti. Bu insanlar, resim, musiki

ve etoloji gibi Bizans kültürlerini alabilecek kabiliyetteydiler. Batı Avrupa‟dan farklı olarak Rusya‟da pek çok

okuma yazma bilen insan vardı ve anlaşılır Slavyan diliyle yazılmış din  kitapları yeterince okuyucu

bulabiliyordu. Batıda ise bu kitapları okumak için Latince bilmek gerekiyordu. Yine de Batılı insanlar, XIII.Yüzyılda vatandaşlara bir takım haklar, feodallere ise, aslında üniversite sıralarında verilen isimlerin gerçek

mi, yoksa öylesine adlar mı olduğu konusunda tartıştıkları ünvanların sabitliği güvencesini veren krallara

sadakat yemini ederek Haçlı seferlerine gitmişlerdi. Devletler, sınırlarını genişletmişlerdi, yani lokal etnik

entegrasyon süreçleri yaşanmıştı ve daimi savaşlara rağmen, süper-etnos bütünlüğü, başlarındaki kişinin

imparator veya papa olmasına pek de aldırış etmeyen herkes için geçerliydi. Ruslar ise, gördüğümüz gibi,

güçlerini bireysel savaş kapasitesini zayıflatan iç savaşlarda tüketmişlerdi. Katolik Avrupa, XIII. Yüzyılda

Ortodoks Rusya için tehlikeliydi, ama Rusya, papanın rafızî Grek ve Ruslar‟a karşı Haçlı seferi ilan ettiği

günden itibaren kendisine indirilecek darbelere karşılık verecek durumda değildi. Fransız diplomat Wilhelm

Rubruck, XIII. Yüzyılda şöyle yazacaktı: “Teuton ordeni kardeşleri, gerçekten isteselerdi Rusya‟yı kolaylıklafethederlerdi”.55 (Ama bilindiği gibi, böyle bir şey olmadı). 

Rubruck, bu hikemî nasihatı Kiyef‟in düşüşünden 13 yıl sonra vermişti; ama onun yaptığı bir kuvvetler

dengesi değerlendirmesinin, Batu-han‟ın seferinden Göyük‟ün 1248‟de ölümüne kadar geçen süreden önceki

Page 69: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 69/247

durumu yansıttığını kabul etmek gerekir. Gerek XI-II. Yüzyılda ve gerekse daha sonraki Moğol saldırısı, tüm

tarihçiler üzerinde öyle güçlü bir etki bırakmıştı  ki, bunlar “Tatar ordularının istilası”nın, aşırı tahripkâr

olduğunu ve ülkenin bir daha belini doğrultamayacağını görüşünü ileri sürmüşlerdi. 

Bunu ispat etmek kolay, hem de çok kolaydı. Yapılan araştırmaların oldukça büyük bir kısmı, 240 yıl

berhayat olan büyük bir devletin âniden ortaya çıktığını göstermektedir. Bu konuda da şu açıklamayı

yapmışlardı: Vahşi Moğollar herkesi öldürdüler ve zaferlerini cesetler üzerinde kutladılar. 

Ana kaynakları ve hatta tüm belgeleri üstünkörü inceleyip, ters düşenleri bir kenara ittiğiniz zaman,benzeri bir sonuç elde edersiniz. Tarihçi veya ona kitap sipariş eden herkes, bu yolla her şeyi ispat edebilir.

Tabii siparişler farklıydı. Kimisi birilerinin veya bir şeylerin övülüp göklere çıkarılmasını, kimisi farklı

şekillerde yerden yere vurulmasını istiyordu. 

Bilimsel metotda “orta yol”, yani tarihe sistemli yaklaşım usûlü uygulanmalıdır. Sistemolojide, münferit

olay-elemenler ve peşin değerlendirmeler değil, açıkça görülmeyen ve sonraki dönemlerdeki yorumcuya

meçhul kalan olaylar arasındaki ilişkiler göz önünde tutulur. Dolayısıyla bu ilişkiler, kişisel kanaatleri değil,

râvi ve müfessirlerin hislerinden uzak gerçekleri arayan tarihçiye geniş bir profil şeklinde âyandır. Elbette bu

bağları yakalayan bir araştırmacı, “şarkısını gururla terennüm edebilir” ama bunu inandırıcı sonuçlar almak

ve tarihî sorumluluğu yerine getirmek için yapmak gerekir. 

XXII. FELAKET YAĞMURU 

146. İlk Felaket. 1201. 

Yaklaşık bir yüz yıl (1115-1201), Slavyan Eski Rusyası yabancı kabilelerin istilasına maruz kalmamıştı.

Knâzlar, vatandaşlar ve smerdler buna öyle alışmışlardı ki, kimsenin kendilerine dokunacağını, hattaincitebileceğini hayal dahi etmiyorlardı. Bu yüzden Rus topraklarını çeviren farklı dünyalarla ilgilenmeyi

kesmişler ve knâz-lıklar arasında sık sık tekrarlanıp duran iç çekişmelerle meşgul olmaya başlamışlardı. 

Bu sıralarda Roman-o-German Katolik Batı, Filistin, Endülüs ve Pribaltık‟dan çekip aldığı passionerlik

gücüyle atağa geçmişti. Her ne kadar ilk iki saldırgan nokta Rusya‟dan uzak ise de, üçüncüsü doğrudan bir

anlam ifade ediyordu. Bununla birlikte, kahraman Bodriçler, atılgan Lutiçler, başeğmez Pomoryenler ve sert

Fin-Suomiler, Doğuya yapılan saldırılara karşı henüz göğüslerini siper ettikleri için, Novgorod, Pskov, Polotsk

ve Smomelensk‟deki insanlar, kendilerini emniyette hissediyorlardı ve Baltık‟daki olayların kendilerine

sıçramayacağı zannıyla endişeye gerek duymuyorlardı. Ah, ne kadar da basiretsizdiler! 

1184‟de Bremen başpiskoposu II. Hartvick, Rusya‟da bir başpiskoposluk56  kurması için din hukukçusu

Meinard‟ı Dwina‟ya gönderdi. Livonyalılar, vaftiz olmayı reddedince, Papa III. Celestin (1191-1198),

“Livonya‟ya ilk kilisenin kurulmasına gideceklerin geçmiş günahlarını affedeceğini” belirterek Haçlı seferinin

başına geçti.57 

23 gemiyle Dwina ağzına gelen Almanlar, Zemgol Limanı‟nı işgal ederek, Riga Kalesi‟ni kurdular.

Başkiskopos Albert, daimi bir takviye olsun diye 1202‟de Orden rahip-savaşçılarını da silahlandırdı. Böylece

Pribaltık‟ın Almanlar tarafından fethi başladı. 

Riga başpiskoposluğu ve Orden şovalyeleri şahsen Rusya için ciddi bir tehlike teşkil etmiyorlardı. GerçiRiga, tüm kuzey Avrupalı şovalyeler ve Hansa tacirleri için köprü başı olmaya başlamıştı, ama bu dahi henüz

Rusya için bir tehdit unsuru olamazdı. Ne var ki, Polotsk knâzı kendi haline bırakılmıştı. Daha da kötüsü,

Polotsk knâzı Vladimir, Kukeynos ve Ersike nahiyeleri yöneticileriyle tartıştığı için buraları kaderine

Page 70: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 70/247

Page 71: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 71/247

Yüzyılda, önceki birliğin yerine Eski Rusya‟nın “ana tarafından akraba” olan ve bu yüzden XVIII. Yüzyılda sırt

sırta veren iki kardeş etnosun ortaya çıkmasıyla son bulmuştur. Ne var ki, bu birlik sağlanıncaya kadar, beş

zor yüzyıl geçecekti ve 1205‟de hiç kimse, başlamış bulunan bu parçalanmanın akibetinin ne olacağını

tahmin edemezdi. Çünkü felaketler, yağmur gibi yağıyordu. 

148. Üçüncü Felaket. 1205.

Volın ve Galiçya knâzı Roman, Mstislav İzyaslaviç‟in Polonya kralı Boleslav Krivoustiy‟in (Çarpık Dudaklı

Boleslav) kızıyla izdivacından dünyaya gelmiş; Polonya‟da Büyük Casimir‟in sarayında büyütülmüştü. Bu

durum, onun kaderinde ciddi olarak rol oynayacaktı. Roman, cesur, enerjik, sert, hain ve oldukça tedbirli

biriydi. Hayatı boyunca daima her şeye “muhalif” olmuş, kendisiyle ilgili konular da dahil, hiçbir şeyin

“lehinde” tavır takınmamıştı. 

İşe önce Novgorod‟da knâzlıkla başladı ve Andrey Bogolubskiy, Kiyef‟i babasının elinden çekip alarak,

“Rus şehirlerinin anasını” üç gün boyunca birliklerinin yağmalamasına terkettiği 1169‟da Suzdallılar ve

müttefiklerine karşı muhteşem bir zafer kazandı. 

1173‟de Nogovrodlular, Knâz Roman‟a “kapıyı gösterince”, o da Volın‟a gitmek zorunda kaldı ve yo ldaSmolensk knâzı Rurik Rostislaviç‟in kızıyla evlendi. O günden sonra da huzur, sadakat ve zafer ona veda

edecekti. Bazen Polonyalı akrabalarının iç savaşlarına karıştı, bazen Galiç‟i ele geçirip, oradan Macarlar‟a

kaçtı, bazen Volın yüzünden kardeşi Vsevolod‟la çekişti, bazen Rusya‟nın komşuları Litvanlar, Yatvaglar ve

Polovesler veya Rus Olgoviç knâzları, kayınpederi Rurik ve 1197‟de Galiçyalı boyarlarla savaştı. Burada

öylesine çirkin gaddarlıklar sergiledi ki, Rus vakanüvisi bu olayları zikretmemeyi tercih etmiştir. Onunla ilgili

bilgilere, sadece Polonya vakiyamelerinde rastlanmaktadır.59  Bizzat Roman bu konuda şu sözleri

söyleyecekti: “Arıyı ezmeden, bal yenmez!”. Tek samimi dostları Torklar‟dı. Torklar, 1203 yılının Ocak

ayında Kiyef‟i Çernigovlular, Smolenskliler ve Polovesler‟in elinden yolup alması konusunda ona yardım

etmişlerdi. Fakat Roman burada da hezimeti tadacak ve bu olaydan sonra bakışlarını batıya çevirecekti. 

Halbuki Batı Avrupa, daha önce kan banyosu yapmıştı. Germanya‟da, Gibellinler‟in başına

Hohenstufen‟lerden sırtını Doğu ve Güney Almanya‟ya veren Philippe of Schwap geçmişti ve rakibi, Henrich

Lev‟in oğlu ve Arslan Yürekli Richard‟ın yeğeni IV. Otton ise, Aşağı Rhein ve Vestfalya‟da popülerdi. Papa III.

İnnocenti de onu destekliyordu. Kuvvetler denkti, ama savaş gergin vaziyette sürüyordu. 

Böyle bir durumda her tür destek lafta kalırdı. 1204‟de Papa, Roman‟a krallık tacını teklif ettiyse de, o

Gibellinler‟le anlaşmayı yeğledi. Bir Fransız vakanüvist XIII. Yüzyılda şu satırları yazacaktı: “Kendi ülkesinini

sınırlarını aşarak, Polonya üzerinden Saksonya-ya‟ya gelmek isteyen Roman adlı bir Rusya kralı...

(Philippe‟le birleştiği için) Tanrı‟nın isteğine binaen, Polonya knâzları olan Leşko ve Konrad adlı iki kardeşitarafından Visla Nehri‟nde öldürüldü”.60 Leşko ve Konrad, daha sonra Krakovski konsilinde aziz Hervas ve

Protas vasıtasıyla Roman‟ın öldürüldüğü günün anısına altara dua ettiler.61  Bu adlardan biri dahi, Rus

knâzının Almanlar‟ın işlerine burnunu sokmasının ne anlam ifade ettiğini göstermektedir. 

Philippe, 1208‟de Bamberg‟de palatina kontu Otton Vittelsbach tarafından öldürülmüştü. Katil

öldürülmüş ve zafer IV. Otton‟a müyesser olmuştu; ama olaylar başka bir mecraya kaymıştı. İşte,

Hohenstaufenler‟i besleyen bu mecra, II. Friedrich ve haleflerinin gayretlerine rağmen yavaş yavaş

kurumuştu. 

Güney Rusya da keybetmişti. Roman‟ın oğlu Daniil, babası öldürüldüğünde henüz dört yaşındaydı. Galiç-Volın Knâzlığı‟nın siyasî gücünün gelişim temposu düşmüştü. 

Şimdi etnolojik tahlile geçelim. Sosyal açıdan bakıldığında, gerek Avrupa‟da ve gerekse Rusya‟da

feodalite savaşları vukû bulmuştu. Bu bir benzerliktir. Ancak, etnogenez safhaları farklıydı: Avrupa, 1205‟e

Page 72: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 72/247

doğru normal devrinin üçte birinden daha az bir kısmını yaşamıştı. Passionerlik de akmatik safhasındaydı.

Herkes bir gaye uğruna savaşıyordu. Biri, St. Peter‟in tahtı; bir diğeri, imparatorluk tacı; üçüncüsü kendi

şehir komününün bağımsızlığı; dördüncüsü, dünyanın Şeytan‟ın yaratması olduğunu varsayma hakkı;

beşincisi, Grob Gospoden; altıncısı, Fransa zambağı için mücadele ediyordu vs. Slavyan knâzları ise

birbirleriyle mücadele ediyorlardı ve Roman Mstislaviç, bunun en dikkat çeken örneğiydi. Roman “paganların

üzerine bir arslan gibi atıldı. Vaşak gibi öfkeliydi. Timsah gibi parçalıyor, onların topraklarını şahin gibi yarıp

geçiyordu. Yaban sığırı gibi cesurdu”.62  Ama bu “pagan”lar, komşu Litvanyalılar, Yatvaglar ve Poloves

kadınlarıydı. Bunlar, kocaları Grekler‟le saygılı bir barış anlaşması imzalama gayreti gösteren Bolgar kralıYohannitsa‟nın yardımına koştuğu bir sırada (1201) Roman tarafından esir alınmışlardı. Roman, bu saldırıyı

1202 yılında, muhtemelen menfur Polovesler‟in düşmanı, ama kendisinin sadık müttefikleri olan Torklar‟ın

hatırı için gerçekleştirmişti. 

Ömrünün kalan kısmını Novgorod‟dan Galiç‟e kadar Rus kanı dökmekle, dostlarına, ana yurduna ihanet

etmekle geçiren Roman, zayıflara asla acımamıştı. O, Akvitanya, Lombardiya veya Saksonya kontlarından

ziyade, III. Yüzyıldaki Roma askerî imparatoruna veya XV. Yüzyıldaki Türk emîrine benziyordu. Eğer

Hohenstaufenler‟le temasa geçebilmiş olsaydı, onu kendilerine çekerler ve Volın, tıpkı Bohemya veya

Polonya gibi bir Avrupa krallığına dönüşürdü. Tabii bu durumda katolikliğe geçiş kaçınılmaz olur; bilahere

Galiçya‟da olduğu gibi Eski Rus kültürünün yok olması mukarrer hale gelirdi. 

149. Dördüncü Felaket. 1208.

XIII. Yüzyılın ilk yarısında, Doğu Avrupa topraklarında, başkenti  Klyaz‟ma üzerindeki Vladimir olan

Rostov-Suzdal bölgesi ile başkenti Çernigov‟da bulunan Seversk bölgesi arasında şiddetli bir siyasî hâkimiyet

mücadelesi başlamıştı. Vsevolod III Bolşoye Gnezdo, iktidarını Kiyef‟e kadar genişletmiş, fakat hâkimiyet

alanı Novgorod‟a kadar uzanmıştı.63 Ancak uzun süreli bir savaşta (1206-1210), Çernigovlu Vsevolod Çorni ile

hesaplaşamamıştı. Zaman içinde bu savaş aşağıda belirtildiği şekilde sürüp gidecekti. 

Ryazan, iki hasım arasında kalıyordu ve dolayısıyla orada her iki tarafa da meyyal insanlar vardı. Etnik

yapı itibariyle Ryazanlılar Vyatiç oldukları ve onların da bir kısmı Çernigov Knâzlığı‟nda yaşadıkları için,

Ryazanlılar‟ın, hatta onların müttefiki Polovesler‟in sempatisi Çernigov‟dan yanaydı. Henüz 1177‟de, Ryazan

knâzı Gleb Rostislaviç, Knâz III. Vsevolod‟a saldırmış, Moskova‟yı yakmış, fakat Kolokşa Nehri‟nde hezimete

uğrayarak, pek çok Ryazanlı‟yla birlikte esir edilmiş; ancak, Polovesler, Suzdallılar‟ı esir almamışlardı.

Vsevolod, halkın isteğine binaen,64 bazı Ryazan knâzlarının gözlerine mil çekmek mecburiyetindeydi; fakat

o, kendini tehlikeye atarak, küçük yaştaki Ryazan knâzlarını serbest bıraktı ki, bu da daha sonraki

felaketlere yol açacaktı. İnfaz, ikinci isyandan sonra gerçekleştirildi. Acaba bu bir feodal kavgası mıydı?

Burada, süb-etnik değil, etnik boyutta kökleşmiş bir düşmanlık vardı ve tuhaftır ama, knâz halktan daha

insancıldı. 

1187‟de Ryazanlılar‟ın sıradaki isyanından sonra, Suzdallılar “onların arazilerini yağmalayarak, yakıp

yıktılar.”65 Ryazan zayıflamıştı ve Ryazan knâzları, bir süre III. Vsevolod‟u desteklemişlerdi. Ancak 1207‟de

çarpışmaların en şiddetli günlerinde, Ryazanlılar‟ın knâza ihanet etme kararı aldıkları, sadece uygun bir ânı

bekledikleri ortaya çıktı. Bunun üzerine Ryazan knâzlarından altısını tutuklayan Vsevolod, oğlu Yaroslav‟ı

Suzdallılar‟dan teşekkül eden bir birlikle beraber knâzlık yapmak üzere Ryazan‟a gönderdi. Ryazanlılar,

Yaroslav‟a sadakat yemini ettiler, fakat bir süre sonra adamlarını yakalayarak, zincire vurmaya başladılar ve

hatta bazılarını diri diri toprağa gömdüler. Bir orduyla Ryazan‟a gelen Vsevolod, şehir sakinlerini dışarıçıkarıp, şehri ateşe verdi. Bu olay Ryazan Knâzlığı‟nı oldukça zayıflattı ve hatta 19 yıl sonra Tatarlar çıkıp

geldiğinde dahi şehir harabe haldeydi. 

Page 73: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 73/247

Page 74: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 74/247

sonraki 1215 yılında ise Papa III. İnnocent‟in kiliseler birliğinin başına getirilmesini müteakip Ortodoks

rahiplere karşı takibat başlattılar. Ruslar‟ın Galiçya‟daki durumu hiç de iç açıcı değildi. 

Galiçina‟yı 1219‟da Mstislav Udaloy kurtaracaktı. Mstislav, ilk girişiminde başarısızlığa uğrayınca,

Polovesler‟den yardım istedi. Macar ordusu yenilmiş; Galiç kurtarılmış ve Kral Koloman da esir alınmıştı.

Macar askerlerine gelince, şehir ve kasabalarda oturan halk tarafından kılıçtan geçirildiler ve hiçbiri

kurtulamadı. Mstislav, boyarları korumakla kalmadı, onları kendi yanına da aldı ve bu sayede Galiç‟de

tutunmayı başardı. Şehir, 1234‟de, o âna kadar Vladimir-Vo-lın‟da ikamet eden meşrû knâz Daniil

Romanoviç‟in idaresine geçti. Fakat bu olay, başka bir konu. 

Şimdi 1211‟de büyük bir felakete yol açan Galiçya trajedisini ele almaya çalışalım. Burada kimin suçlu

olduğunu kestirmek zor, fakat felaketzedelerden hiç birinin haklı olmadığı hükmüne varılabilir. Galiçina,

Rusya‟nın uç kısmında bulunuyordu ve bu yüzden süper-etnik boyutta temas problemiyle karşı karşı olmak

zorundaydı. Polonyalılar ve Macarlar, XIII. Yüzyılda Guelphe‟leri, yani Bizanslılar‟la hesaplaşmaya can atan

ve Latin İmparatorluğu‟nun kuruluşuna övgüler yağdıran Papa İnnocent taraftarlarını desteklemişlerdi. Knâz

Roman da birbirinin düşmanı grupların taraftarı olarak hayatını noktalamıştı, ama German-İtalyan

çekişmesine Ruslar neden burunlarını sokmuşlardı? Ne var ki onlar, bu büyük savaşın içine çekilmişler ve her

ne kadar 1208-1210‟da aralarını düzeltmeye çalışmışlarsa da Bolgarlar‟dan çok zarar görmüşlerdi. Biruzlaşmanın mümkün olmayacağı anlaşıldıktan sonra Galiçyalılar, Vladimir ve Yaroslav Mudrıy‟ın Ortodoks

torunları Çernigovluları davet ettiler. Fakat Çernigovlular, ülke savunmasıyla uğraşacakları yerde, önce

hoşlarına gitmeyen boyarlarla hesaplaşmaya başladılar ve tabii bu durum onları başka kabilelerden himaye

istemeye mecbur bıraktı. Galip gelen boyarlar ise “intikam almak” maksadıyla knâzları infaz ettiler. Böylece

hem Galiçina 1214‟de Macarlar ve Polonyalılar arasında taksim edildi, hem de Rus kültürüne baskılar

yoğunlaştı. 

Olayların seyri, hem acımasız, hem de engellenemez haldeydi. Ne knâzlar boyarları koruyabilir, ne de

boyarlar knâzlara esirgeyebi-lirlerdi. Çünkü hepsi de zayıftı. O ana kadar topraklarını sürekli genişletmiş olsa

bile, Rusya‟nın kendi sınırlarını korumaktan âciz olduğu ortaya çıkmıştı. İşler birbirine karışmış; milliyetçilik,

basiretsiz egoizme; kahramanlık, asıp kesmeye ve himmet, gaddarlığa dönüşmüştü. Bu durum, etnogenez

safhasının obskürasyona yol açacak şekilde karıştığını gösterir. 

XIII. Yüzyıl Rusyası‟nda âlicenap kahramanlar da vardı elbette. Ama bunlar, nüfuzlu knâzların, silah

arkadaşlarının ve smerdlerin çoğu âdeta felç olduklarından, olayların seyrini belirleyemezlerdi. Mis tislav

Udaloy, homeostaz obskürasyondan daha iyi olduğu için, Polovesler‟i davet etmeye mecburdu. Ne de olsa

sıfır, eksi değerden daha büyüktü. 

Aynı manzara Konstantinopolis‟de, daha sonra Roma İmparatorluğu‟nda, Han İmparatorluğu‟nun çöküşü,

bilahere Ming hanedanının yıkılışı sırasında da görülmüştü. Organik boyutta atâlet safhasına denk düşenyaşlılık yerini nasıl pörsümüşlüğe, yani obskürasyona bırakırsa, bin yıldan fazla yaşayan her etnik sistem de

zayıflar. 

Etnik sistemle birey arasındaki tek fark, etnosun bâkiye (relikt), insanın ise sadece cesede dönüşmesidir.

Büyük etnosların ve özellikle süper-etnosun dal budak salmış sistemi, geçmiş yüzyıllarda biriken kültürle

korunur. Bu yüzdendir ki Roma‟nın çöküşü Ammianus Marcellinus, Sidonius Apollinarius ve Julian Apostat‟ın

adlarıyla süslenmiş; XIV. Yüzyıl Bizansında ise, çevresindeki tüm çirkinliklere rağmen Gregory Palamas tebşir

faaliyetlerini devam ettirmiştir. XIII. Rusyası‟nda da maddi ve entellektüel kültür, siyasî çöküş zemininin

karanlığı üzerindeki altın gibi parlamaya devam etmiştir. 

Page 75: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 75/247

151. Altıncı Felaket. 1223. 

Etnik sistemlerin passioner gerginlik seviyesinin düşüşü, öncelikle halk kitlelerinin değil, yönetici

elitlerin davranış kalıplarını etkiler. Bizim ele aldığımız konuda ise, bu sürecin indikatörü, Rurik, daha

doğrusu Yaroslav Mudrıy‟ın kalabalık torunlarıydı. Onlar, Berdaa ve Dorostol açıklarında ölüm kalım

hücumlarına atılan ilk kahramanlardı. Onların arkalarından Vladimir Monomah‟ın disiplinli yiğitleri de kara

toprakla buluştular. Rus topraklarının birleştirilme hareketi bittikten yüz yıl sonra çöküş başlarken, Rus

savaşçıların savaş kabiliyeti de hissedilir ölçüde azaldı. Gerçi asker sayısı beş misli artmıştı,68

 ama düşmanlakarşılaşma sırasında zaafları ortaya çıkmıştı. Kabahat askerlerde değil, kumandanlardaydı. 

Gerek o dönemdeki ve gerekse daha sonraki tarihçiler, Rus knâzları Polovesler‟in yardımıyla birbirleriyle

savaşırlarken, etnogenezin bir safhasının sona erip, yeni bir aşamasının başladığını farkedemediler. Ama

1222‟de, Kırım‟da ve Kafkas‟da olmak üzere Poloves topraklarının güney uçlarında iki beklenmedik çatışma

çıktı. Rusiçiler, Polovesler‟in müttefiki olarak her iki çatışmaya da iştirak ettiler. İşte ozaman, “Rus

Topraklarının Mahvoluş Destanı” yazarının tabiriyle “hristiyanlık hastalığı” kendini gösterdi. 

1221‟de Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad, “Hazar geçidinde” yağmalanan bir tacirden şikayet

mektubu aldı. Sultan, asayişi sağlamak amacıyla Sudak‟da Poloves-Rus birliğini hezimete uğratan bir orduyuKırım‟a gönderdi. Takviye kuvvetlerle gelen bir knâz ise, Rus savaş esirlerini fidye karşılığında satın alma

müzakerelerine başlamayı uygun gördü. Polovesler ise ölüme terkedilmişti. Sudak düşmüştü.69  Bu Rus

knâzının kimliğini tesbit etmek mümkün olmadı; ama önemli olan bu değil, onun müttefiklerine karşı

sergilediği sadakatsizlik ve vefasızlıktır. Halbuki daha önceleri knâzlar başka türlü davranıyorlardı. 

Polovesler, uzun süre Yayık Nehri civarında Moğollar‟la savaştılar ve Başkirler‟in yardımıyla Moğol

ordusunu Emba ve Irgız ötesinde tutmayı başardılar. Bozkır savaşları genelde âni hücum ve kör döğüşleri

şeklinde geçtiği için, bir kural olarak sonuç getirmezler. Ama burada Moğollar, Polovesler‟e bir sırt darbesi

indirmeyi başardılar. 1219-1221‟de tüm İran‟ın hâkimi Horezmşah Muhammed‟i mağlup eden Moğollar,

1222‟de üç tümenden oluşan bir kuvvetle190 aşılmaz Derbent‟i geçip, ahalisini Alanlar‟ın oluşturduğu KuzeyKafkasya‟nın bozkır bölgesine geldiler. 

190 Bu üç tümeni Cebe, Sübütay ve Tokaçar-noyon kumanda ediyorlardı. O sıralarda, çarpışmalar

sırasındaki kayıplar göz önünde bulundurulduğu için bir tümende 20 bin civarında savaşçı oluyordu. 

Osetinler‟in ataları ve savaşçı Sarmatlar‟ın torunları olan Alanlar veya Yaslar, kalabalık, fakat oldukça

yaşlı bir halk idiler. Roksalanlar, etnik yükseliş safhasındayken Pannonya‟da Roma lejyonlarını durdurmuşlar;

Alanlar, kırılma safhasında Hunlar tarafından kılıçtan geçirilmişler; bir kısmı İspanya‟ya geçmiş, bir kısmı ise

Kafkas dağları eteklerine saçılarak, zor günler geçirmişlerdi. Atâlet safhasında Grekler‟den Hristiyanlığı

almışlar, fakat bu yüzden Hazar melik-lerinden çok zarar görmüşlerdi. XII-XIII. Yüzyılda ise, 1236 yılındaMacarlar‟ın ana yurdunu aramak için Hazar civarına gelen rahip-seyyah Jülian‟ın tasvir ettiği o kaçınılmaz,

tabii obskürasyon günleri gelip çatmıştı. Alanlar‟da “ne kadar köy varsa, o kadar reis vardı.. Aralarında

sürekli savaş oluyordu. Bir köy, diğerine düşmandı.”70  “Çift sürmeye bütün bir köy halkı silahlı olarak

gidiyordu. Ekin biçmeye de öyle. Hatta, pazar günleri dışında, şayet komşular tarafından bir cinayet

tertiplenmemişse, bütün işlere aynı şekilde gidiyorlardı. Genel olarak, herhangi bir kişi öldürüldüğü zaman,

bu olay ne bir cezalandırmaya değil, ne de kınamaya sebep olurdu.. Haça öylesine fazla saygı gösteriyorlardı

ki, gerek yerli ve gerekse dışarıdan gelen zavallı insanlar, bir mızrağın ucuna haçlı bir sancak bağlayıp,

başları üzerinden yükseğe tutmak suretiyle hem Hristiyanlar, hem de putperestler arasında ellerini kollarını

sallayarak dolaşıyorlardı.”71 

Bu kısa iktibastan da anlaşıldığı gibi Alanlar, atalarından miras aldıkları passionerliği o kadar fazla

eritmişlerdi ki, haça bir sembol değil, sanki bir muska imiş gibi saygı gösterirken, vaktiyle sahip oldukları

kültür ve devlet anlayışını muhafaza edememişlerdi. Dolayısıyla, ne komşularına karşı tehdit unsuru

Page 76: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 76/247

oluşturacak, ne de ülkelerini düşman istilasına karşı savunacak durumdaydılar. Kabul etmek gerekir ki,

aralarında gen taşıyıcılar da vardı ve bu yüzden Kafkas sıradağları eteklerine gelen bazı Alanlar  günümüze

kadar varlıklarını sürdürebilmişlerdir. 

Alanlar, bir devlet teşkilatına sahip olmadıklarından, karşı koyma kabiliyetinden de yoksundular. Bu

yüzdendir ki Moğollar, yerli ahaliden ihtiyaç duydukları her şeyi temin ederek Don‟a kadar geldiler. Yüzyılın

ortasında ise bütün güçleriyle taarruza geçtiler. Polovesler, muhtemelen Moğol saldırısı çok âni olduğu için

Alanlar‟ın yardımına gelemediler.* 

* Sanırım, yazar burada bir hata yapmaktadır. Çünkü Moğollar’ın saldırısında Kıpçaklar ve Alanlar

birbirlerine yardım edince, Moğollar bir varlık gösterememiş, daha sonra Sübütay, Kıpçak beylerine gizlice

mesaj göndererek, aynı boydan, aynı soydan geldikleri vaadiyle kandırmış, hatta değerli hediyeler göndermiş ve

böylece yalnız kalan Alanlar mağlup olmuşlardır. (çev.) 

Moğollar, Don civarında müttefikler bulmuşlardı. Bunlar, Hristiyan Hazarlar‟ın torunları ve aşağı

bölgelerdeki Kazaklar‟ın ataları brodniklerdi.72 Brodnikler, bozkırın sulak bölgelerini Polovesler‟e bırakarak

Don sahillerine ve civar topraklara yerleşmişlerdi. Tabii brodnikler Moğollar‟ı destekledikleri için bu iki halk

birbirine düşmandı. Moğollar, brodniklerin yardımıyla Polovesler‟e bır sırt darbesi indirerek, Konçak‟ın oğlu

Yüri‟yi bozguna uğratırken, Mstislav Udaloy‟un kayınpederi Kotan-han Dinyeper‟in öte yakasına ulaşmayıbaşardı. 

Polovesler, Rus knâzlarından yardım istemeye başladılar. Ruslar‟ın Moğollar‟a karşı savaşmak için bir

bahanesi olmamasına ve hatta barış müzakereleri için kendilerine elçiler gönderilmesine rağmen, knâzlar bir

toplantı yaparak, Polovesler‟i korumaya karar verdiler ve elçileri öldürdüler. 

Bundan sonrasında olanlar defalarca yazıldı: 80 bin kişilik Rus-Poloves ordusu, ricat halindeki Moğollar‟ı

Kalka Nehri‟ne kadar takip ettiler ve onları savaşı kabul etmek mecburiyetinde bıraktılar. Sonuç, hezimetti.

Bunun üzerine Moğollar, doğuya yöneldiler, fakat Volga Nehri‟ni geçerken Bolgarlar‟dan ağır bir darbe

yediler. Çok az bir kısmı nehri geçerek yurtlarına dönmeyi başardı. Bu macera, Moğollar‟a pahalıyapatlamıştı. 

Rus-Poloves ordusunun mağlubiyet sebepleri böylece anlaşılmış oldu. Göründüğü kadarıyla Ruslar‟da

genel bir kumanda yoktu. Üç Mistislav - Galiçyalı (Udaloy), Çernigovlu ve Kiyefli- birbirleriyle öylesine

çekişmeliydiler ki, birlikte hareket etmeleri mümkün değildi. Diğer yandan Polovesler‟de de birlik yoktu ve

esasen bu uzun süredir gözleniyordu. En son olarak Mstislav Kiyefskiy‟le fidye karşılığında serbest

bırakılmaları için Moğollar‟a teslim olma konusunda anlaşan brodniklerin atamanı Ploskinya ihanetle

suçlanmıştı. Diyelim ki knâz, fidye-i necat ödeyerek kurtuldu. Ya peki parası olmayan askerleri ne olacaktı?!

Onlara ne yapacaklardı? Daha önceki icraaat-larında görüldüğü gibi öldürülecekleri muhakkaktı. 

Bizim için burada, etnogenez safhasının daha önce gerekli dikkat gösterilmeyen detayları önemlidir. G.

V. Vernadsky73  dışındaki tarihçiler, Moğol elçilerinin öldürülmesi konusunu, sanki üzerinde durulmaya

değmez küçük bir olaymış gibi gösteriyorlar. Halbuki güvenip gelen misafire ihanet ederek öldürmek, çok

büyük bir suçtur! Hayır; Moğollar‟ın barış tekliflerini diplomatik bir göz boyamaca olarak nitelemek için

hiçbir mesnedimiz yoktur. Gür ormanlarla kaplı Rus topraklarının Moğollar‟a gereği yoktu; Ruslar da, yerleşik

bir halk olarak köklü Moğol ulusu için bir tehdit değildiler, yani tehlikeli sayılmazlardı. Tehlikeli olanlar,

Merkitler‟in ve Çingis‟in diğer düşmanlarının müttefiki olan Polovesler‟di. Dolayısıyla Moğollar, Ruslar‟la

barış yapmak isterken samimiydiler; ama elçilerin öldürülmesinden sonra, artık bir barış mümkün değildi. 

Yine de Moğollar tüm Ruslar‟a karşı düşmanca davranıp, intikam almaya girişmediler. Batu-han‟ın seferisırasında pek çok Rus şehri zarar görmedi. Sadece Kozelks “kötü şehir” ilan edilmişti. Çünkü elçilerin

öldürülmesine karar veren “büyük knâzlar”dan Mstislav Svyatoslaviç Çernigovskiy bu şehrin hâkimiydi.

Moğollar, kötü yöneticinin tebaasının da bu şeni fiilin sorumluluğunu taşıdığı kanaatindeydiler. Çünkü

Page 77: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 77/247

Page 78: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 78/247

Page 79: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 79/247

Page 80: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 80/247

yürüyüş başlamıştı. Moğol ordusunun başında Temucin Çingis-han‟ın torunu Batu (Batıy); güney ordularının

başında ise Batu‟nun amcazâdesi Monke (Munke) vardı. 

Batu‟nun seferi, farklı nokta-i nazarlardan ve çeşitli derecede detaylarla defalarca anlatılmıştır.

Dolayısıyla aynı şeylerin burada tekrarı fuzûlidir. Sadece şu kadarını kaydetmek yeterlidir: Batu, Ryazan

Knâzlığı ordusunu yenmiş; Büyük Vladimir Knâzlığı‟ndaki 14 şehri zaptetmiş; Knâz II. Yüri‟nin ordusunu Sit

Nehri‟nde mağlup etmiş ve arkasından iki hafta süren kuşatmayı müteakiben 5 Mart 1238‟de Torjok‟u

hâkimiyet altına almıştır. Daha sonra güneye yönelen Batu, Kozelsk‟i kuşatma altına almış; ancak ne

Smolensk knâzları, ne Mihail Çernigovskiy ve ne de ölen kardeşi II. Yüri‟den Vladimir‟i miras alan Yaroslav

Vsevolodoviç herhangi bir yardım göndermişlerdir. Halbuki bunların her birinin elinin altında ordular vardı.

Mesela Kozelsk‟in muhasarası sırasında, Yaroslav Vsevolodoviç, Litvanya‟ya muzaffer bir sefer tertiplemiştir.

Batu, 1238 yılında bozkıra gelerek, güney ordularıyla birleşti. Bunun üzerine Kıpçaklar, Macaristan‟a

göçetmeye başladılar. Moğollar, 1239‟da Çernigov‟u, 1240‟da da Kiyef‟i zaptettiler. Yol üzerindeki

Karakalpaklar da kılıçtan geçirildiler. Diğer yandan Moğol ordusunun önemli bir kısmı Kafkaslar‟a ve Kırım‟a

sevkedilmişti. Moğollar, 1241‟de de topu topu dört ay zarfında Volın civarını dolaşarak Macaristan‟a

saldırdılar. Böylece savaşın Rusya etabı tamamlanmıştı, ama Moğol yürüyüşü 1242‟ye kadar devam edecekti.

Tek farkı, dokuzuncu güllenin Macaristan ve Polonya üzerine düşmüş olmasıydı. 

Moğollar‟ın “batı seferi” alışılmadık bir fenomen olduğu için, üzerinde yapılan yorumlar da birbirinden

farklıydı. XIX. Yüzyılda, „Rusya‟nın “kalabalık Moğol orduları”na karşı kahramanca direnişi, onları

zayıflatmış, hızlarını kesmiş; bu da Batı Avrupa‟yı tahrip olmaktan kurtarmıştır ve dolayısıyla “Avrupa”

Rusya‟ya müteşekkir olmak  zorundadır‟, deniliyordu. Halbuki müteşekkir olmak şöyle dursun, bizzat papa

schismatiklere (Ortodokslara) karşı düzenlenen Haçlı seferinin başına geçmişti. Gariptir ama, o dönemde

yaşayan insanlar bu hareketi bir ihanet olarak değerlendirmediler. Anlaşılan Rus siyasîler, papadan herhangi

bir iyilik beklemiyorlardı. 

Konuyu derinlemesine inceleyen Sovyet tarihçileri, ilginç detaylar ortaya koyuyorlar. “Doğrudan bir

istila tehlikesine rağmen, Güney Rusya‟da düşmanın püskürtülmesi için dikkat çekici herhangi bir birleşme

girişimi yoktu. Knâzlıklar arasındaki iç çatışmalar devam ediyordu. Vakanüvis, Pereyaslavl ve Çernigov‟un

Moğollar tarafından tarumar edilmesiyle ilgili hikayeler anlatırken Yaroslav‟ın Kamenets üzerine

yürüyüşünden, prensesin Mihail‟e birçok rehineyle birlikte gelişinden sakince bahsetmektedir. İç savaşlar,

Kiyef‟de de devam ediyordu. Kiyef knâzı Mihail Vsevolodoviç, “Tatarlar‟ın ve Ougorlar‟ın önünden” kaçınca,

Smolensk knâzlarından Rostislav Mstislaviç boşta kalan Kiyef tahtını alelacele ele geçirmeye girişmiş, fakat

şehrin müdafaası konusunda hiçbir şey yapmayan Daniil Galitskiy tarafından geri püskürtülmüştü.. Ancak o

dahi Kiyef‟de fazla kalmadı ve şehri “Tisyatskiy Dmitri”ye bıraktı.. Ve Kiyef, diğer Güney Rusya

knâzlıklarından hiçbir yardım almadı”.83  Uğranılan mağlubiyetten dolayı feodal-knâzların suçlanması

kolaydır, ama Volga civarının Vladimir Knâzlığı bünyesinde bulunan zengin şehirler, -Yaroslavl, Rostov, Ugliç,

Tver ve diğerleri,- Moğollar‟la müzakereye girerek, tahribattan kurtulmuşlardır. 

Moğol ordu kumandanına göre, kendi isteğiyle itaat arzeden şehirler, “go balık” (iyi şehir) idi. Moğollar,

atlarının bakımı ve yem tedariki ile birliklerin iaşe ihtiyacının temini konusunda bu şehirlere mûtedil

davranışlar sergiliyorlardı. Ancak, zamanında teslim olmakta acele etmeyen diğer şehirler de uzun süreli

zararlar görmediler. Moğollar hiç bir yerde garnizon kurmadıkları için, arzedilen “itaat” sadece sembolikti

ve onların çekip gitmesinden sonra herkes evine dönerek, eski durumuna kavuşuyordu.84 

Şanssız Torjok‟un tahrip edilmesinin sebebi ise, sadece ahalinin Novgorod‟dan yardım geleceği ümidiyle

teslim olmayı reddetmesidir. Fakat Moğol yasasına göre, ilk ok atıldıktan sonra müzakereler kesilir ve şehiryıkılmaya mahkum kabul edilirdi. Göründüğü kadarıyla Rusya‟da, vatandaşlarına “oyunun kuralları”nı

öğreterek, onları mahvolmaktan kurtarabilecek zeki ve uzak görüşlü insanlar vardı. Bu durumda Vladimir,

Çernigov, Kiyef ve diğer şehirlerin tahrip edilmesinin sebebi, feodal bölünme değil, savunma teşkilatlanması

Page 81: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 81/247

yapamayan, yapmak da istemeyen yöneticilerin ve danışmanları-boyarların basiretsizliği idi. Basiretsizliğin

bir davranış kalıbı unsuru halini alması ise, etnogenezin son safhasının semptomu-obskürasyon demektir ki,

bundan sonra etnos, parçalanıp, düşman hâkimiyeti altına girmese dahi, homeostaz aşamasına geçer.

Halbuki Rusya, ne Moğollar tarafından itaat altına alınmış, ne de fethedilmişti. 

Moğol kumandanları, Polovesler Don üzerinde savunma hattı kurduklarında, arkadan dolaşarak, Dinyeper

civarındaki savunmasız göçebelere bir darbe indirme kararı almıştı. Çernigov Knâzlığı ise Polovesler‟le

müttefikti; dolayısıyla, daha kuzeye uzanıp, Vladimir Knâzlığı üzerinden dolaşmak gerekiyordu. Muhtemelen

Batu, II. Yüri‟den fiilî bir direniş beklemiyordu, fakat böyle bir direnişle karşılaşınca, onu kırarak ordusuna

yolu açtı. 

İşin dikkat çekici yanı, Moğol ordusunun, fiili bir direniş halinde kolaylıkla yok edilebilecek şekilde küçük

birliklere ayrılmış olmasıydı. Batu, muhtemelen bu küçük birliklerin herhangi bir ciddi tehlikeye maruz

kalmayacağını bildiği için böyle tehlikeli bir adım atmıştı. Düşündüğü gibi de oldu. 

Esasen, sadece cesur değil, aynı zamanda atak olan Rus insanı, neden kellesini kendi yolunda giden

düşmanın kılıcı altına yatırsındı ki?  Yüri‟nin kardeşi ve halefi Yaroslav dahi bunu anlamıştı. Daha önce

belirtildiği gibi, Litvanyalı ve Çernigovlular‟ın üzerine yürümek için topladığı yeterli sayıda askeri olmasına

rağmen, Sit‟de düşmana saldırmamıştı. Daha sonra, 1240-1242‟de bu bölükler, ona Novgorod‟u İsveç-Almanhaçlılarından kurtarmak için lazım olacaktı. Yaroslav, 1243‟de Batu‟ya itaat etmiş ve ondan büyük knâzlık

yarlığını almıştır. Esasen bu, o zamanın ağır basan ahval-i umumiyesine göre bir tür ittifak anlaşmasıydı.

Yaroslav Vsevolodoviç‟in diplomatik esnekliği, Kuzeydoğu Rusya‟yı Kiyef Rusyası‟nın maruz kaldığı yoksulluk

ve tahribattan kurtarmıştı. Yine de güneyin neden böyle kötü duruma düştüğü konusu açıklığa kavuşmuş

değil. Tatarlar yüzünden böyle olduğu söyleniyor. Acaba öyle miydi?

155. Kiyef Rusyası’nın “Tahrib Edilişi” Üzerine 

Banal versiyonlar, üzerinde düşünülmesi zor olan ve düşünülmek istenmeyen konuların tenkit

süzgecinden geçirilmeden kabul edilmelerini sağlayacak kadar cazibelidirler. Örneğin, XII. Yüzyıl Kiyef

Rusyası‟nın görkemli zanaat85  ve muhteşem mimarisiyle86  oldukça zengin bir ülke olduğu; XIV Yüzyılda

nispeten boşaldığı ve XV Yüzyılda ise kuzeyden, yani Belorusya‟dan gelenlerle yeniden iskan olunmaya

başlandığı tartışmasız kabul edilir.87  Söz konusu gelişme ve çöküntü çağlarının ara dönemlerinde, bu

topraklar üzerinden Batu‟nun ordusu geçmiştir ve dolayısıyla her şeyin sorumlusu odur. 

Güya kusursuz gibi görünen bu hüküm, etraflıca yapılan bir araştırma sonucunda meşkuk duruma

düşmüştür. M. N. Pokrovskiy88 ve B. D. Grekoff,89 oldukça sağlam belgelere dayanarak, Kiyef Rusyası‟nın XII.

Yüzyılın ikinci yarısında veya hatta XI. Yüzyılda, “Vareg‟den Grek‟e giden” kervan yolunun, zengin Doğuyakolay bir yol açan Haçlı seferleri neticesinde önemini kaybettiği zaman düşmeye başladığını

varsaymaktadırlar. Tatar istilası ise, sadece 200 yıl önce boşalmaya başlamış bulunan bölgelerin bütünüyle

ıssızlaşmasına yol açmıştır. Konuyla ilgili ilave bilgiyi, Dinyeper‟in orta akımlarındaki bazı eski harabeleri

inceleyen Ukraynalı arkeolog V. O. Dovjenok vermiştir.90 

Moğollar‟ın kendi zamanlarına göre acımasız olduklarını, Orta Podneprov‟u askerî bir operasyon sırasında

mutlaka göz önünde tutulması gereken bir arka destek noktası haline getirdiklerini, vakanüvislerin Tatarlar

tarafından fethedilen şehirler için “sayıları azdı” (İpatyev vakayinamesi) diye yazdıklarını kaydeden yazar,

kendi bölgesinin fizikî coğrafyasını çok iyi bildiğinden, Tatarlar‟ın yakıp yıkmak için her şehirdeduramayacaklarını belirtmektedir. Tatarlar, sağda solda birçok kaleye dokunmadan geçiyorlar, “orman,

dere, nehir ve bataklıklar, hatta köyler ve insanlar, Tatar süvarilerinin gözünden kaçıyordu”. Elbette “pek

çok maddî ve kültürel değerler yok ediliyordu.. pek çok insan ölüyordu, ama hayat devam ediyordu”. Yazar,

söylediklerini ispat etmek için 1240 yılında yakıldığı izlenimi uyandıran bazı köyleri göstermektedir, fakat

Page 82: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 82/247

buralarda insan kemiklerine ve değerli eşya kalıntılarına rastlanmamıştır. V. O. Dovjenok‟a göre buralarda

yaşayan insanlar, değerli eşyalarını alarak çekip gitmişler, tehlike geçtikten sonra tekrar dönerek, evlerini

yeniden kurmuşlardır. Saklandıkları yerler ise, pek çok göl ve bataklıkla kaplı Podneprov subasar arazileri,

orman ve çalılıklarla kaplı nehir ve çay kollarıydı. Bir defa, bütün Rus şehirler i Batu-han seferleri sırasında,

“mümkündür ki olmuştur” denildiği gibi, yakılıp yıkılmış değildi. Çünkü “mümkündür ki.. “ kelimesinin

altında, “bu konuda önemli tarihçiler şehirlerin kaderiyle ilgili görüşlerini söylemişlerdir” ibaresi, yani

bilimin en acımasız saçmalığı olan bir fikr-i sabite yatmaktadır. 

Tek amacı Polovesler‟e bir sırt darbesi indirmek olan Batu ordusu, tüm Rusya‟da 209 adet olan, ama

kaynaklarda 113 adet olarak gösterilen (tamamı olması uzak bir ihtimal) muhkem şatoda bekinip kalan

insanlarla neden vakit kaybetsin ki?91  Hayır; şayet Moğollar Ruslar‟ı tamamıyla kılıçtan geçirmeyi kafaya

koymuş olsalardı bile, buna güçleri yetmezdi. 

Dahası, Tatarlar‟ın daha sonraki hedefi, sürekli geri çekilen Kotan-han‟ın gizlendiği Macaristan ve

German İmparatorluğu “Alemanya” idi. Ana vatanlarından çok uzaklaştıkları topraklarda yiğitlikler

sergilemek için arka desteğe ve takviyeye ihtiyaçları vardı. Binaenaleyh onlar Güney Rusya‟da düşman değil,

müttefikler arıyorlardı ve onları da Voloh (Ulah/Leh) topraklarında ve Yukarı Bug civarında bulmuşlardı.

Sanki Rurikoviçler değil, eski Slavyan bakiyeleri gibi davranan bu küçük knâzlıklar, Daniil Romanoviç‟e karşıverilen savaşlarda Galiçyalı boyarları desteklemişler; Tatarlar‟la da kolayca anlaşmışlardı. Tatarlar,

kendilerine sağlanacak buğday ve mısır karşılığında Volohlar‟ı askerî hizmette serbest bırakmışlardı. Galiba

her konuda illa da Tatarlar‟la tartışmak gerekmiyordu.92 

Bu yaşlı ve zengin toprakların kaderi acıklıydı. 1256‟da papalıkla kol kola gezen Daniil Galitskiy, Galiçli

“hain-boyarları” ortadan kaldırmış,93 şehri yakıp yıkmış ve eski Slavyan topraklarını ıssızlaştırmıştı.94 O, bu

hareketiyle Moğol ordusunun iaşe yolunu tıkamış, fakat aynı zamanda Polonyalılar‟a kolay lokma olan kendi

Galiçya Knâzlığı‟nı da kurban etmiştir. Peki kimi “hain” ilan etmeli: Tatarlar‟la uzlaşma yollarını arayanları

mı, yoksa Rus topraklarını papaya, Germanlar‟a ve hemrahlarına peşkeş çekenleri mi? Bu konuda farklı

görüşler var; ama bilim, kişisel görüş ve zevklere değil, araştırılması gereken gayr -ı mütenakız versiyonlara

dayanmak zorundadır. 

156. Yad El Belası. 1241-1242.

Doğudan kopan “dokuz şiddetindeki” fırtına, Adriatik‟e kadar gelmiş; yol üzerindeki German

İmparatorluğu‟nun tımarları Polonya ve Macaristan‟ı kökünden sarsmıştı. Bu Avrupa ülkeleri, Rus

knâzlıklarından çok daha fazla hasar görmüşlerdi. Güçlü ordusu olanlar, Moğollar‟la kararlı bir savaş yerine

itaati tercih etmişlerdi. Çünkü onlar nasıl olsa Moğollar‟ın çekip gideceğini ve her şeyin eski halinedöneceğini hesap ederek en az zararla bu işten çıkmanın hesabını yapıyorlardı. Haklıydılar ve yaptıkları da

akıllıca bir işti. 

Moğollar‟la savaşmak isteyen knâzlar, daha da akıllıca davranarak batıya kaçmışlardı. Burada Dindar

Henrich‟in Polonya-Alman orduları 9 Nisan 1241‟de Liegnitz [Lehnica]da Moğollar‟la karşı karşıya gelmiş, IV.

Bela‟nın Macar-Hırvat ordusu ise 11 Nisan 1241‟de Szajo [Solona] da başka bir Moğol taburunu ortadan

kaldırmak istemiş; fakat her iki ordu da yenilmiş ve özellikle Macaristan halkı çok ağır bi r tahribata maruz

kalmıştı. 

İmdi bir soru: Batu-han, neden Macaristan‟a girmek istiyordu? Bu sefer, Moğollar‟ın “düşmanımın

dostları, benim düşmanımdır” prensibine binaen tertiplenmişti. Buna, aptalca bir prensip denilebilir mi? 

IV. Bela, Kotan-han‟ın Poloves ordasına sınırlarını açmıştı. Anlaşmaya göre Katolikliği kabul eden

Polovesler, krala bağlı güçlü bir kuvvet teşkil ediyorlardı. Fakat kralın güçlenmesinden tedirgin olan Macar

Page 83: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 83/247

magnatları, Peşte‟de Kotan ve diğer neofitleri haince öldürdüler. Polovesler bunu haber alınca isyan ederek

Balkanlar‟a geçtiler. İşte bu katliamdan kurtulmayı başaran Polovesler, daha sonra Nikea İmparatoru İoannes

III. Ducas Vatatzes‟in hizmetine gireceklerdi. 

IV. Bela‟dan yardım isteyen ve sıhrî ittifak talebinde bulunan Mihail Vsevolodoviç Çernigovskiy ve Daniil

Romanoviç Galitskiy adlı Rus knâzları da dostça karşılanmamışlardı. “Aralarında ünsiyet doğmamıştı.”95 

IV. Bela, kendisinin ve magnatlarının hoşuna gitmeyen bir çok müttefikten kurtulmuştu. Bu davranışın

cezasını ise, çarpışmalar ve muhasaralar sırasında silah arkadaşlarının öldürülmesi sebebiyle gazaplananMoğol ordusuyla hesaplaşmaya itilen Macar halkı ödeyecekti. Papanın hana elçi olarak gönderdiği Plano

Carpini, Moğol kayıpları konusunda “Polonya ve Macaristan‟da pek çoğu öldürülmüştü,” demektedir.96 

Macaristan‟ın önemli şehirleri, -Peşte, Arad, Varazdin, Temeşvar, Dunaföldvar, Pereg,- düştü.

Arkasından Slovakya, Batı Çekya ve Hırvatistan da yakılıp yıkıldı. Batı Avrupa panik halindeydi. Korku,

sadece Almanya‟yı değil, Fransa, Burgundia ve İspanya‟yı da sarmış; İngiltere‟nin kıtayla olan ticareti

bütünüyle durmuştu. 

Bunun tek istisnası, Batu ile alenen veya gizli olarak muhaberede bulunan İmparator II. Friedrich idi.

Batu, umumi kurala binaen Friedrich‟e haber göndererek itaat etmesini istemişti. Bunun bir diğer anlamısaldırmazlık anlaşması idi. Friedrich, gönderilen mektuba bir espiriyle karşılık vermiş ve avcının doğanı gibi

bir işaret vererek, hanın doğanı olacağını bildirmişti.97 Ancak, bu esprilerin yanı sıra Gibellinler‟le Moğollar

arasında gizli muhavereler de sürüyordu ve bunun sonucunda Guelphe Macaristanı tecrit edilmiş;

Guelphle‟ler II. Friedrich tarafından Lombardia‟da hezimete uğratılmış; Papa IV İnnocent 1243‟de sığındığı

Lyon‟da imparator ve hanı afaroz etmiştir.98 

Böylece Hristiyan Avrupa parçalanmıştı. Gibellinler ve Nikea İmparatorluğu, Moğollarla ittifak yolları

aramışlar; Büyük Vladimir Knâzı Yaroslav Vsevolodoviç ve Küçük Asya (Kilikya) kontu Hetum onları takip

etmişlerdi. Papa IV  İnnocent‟in idaresindeki Guelphe‟ler, Güney Rusya knâzları Daniil Galitskiy ve Mihail

Çernigovs-kiy ise, başarısız bir şekilde, bütün güçleriyle Moğol karşıtı bir koalisyon kurmaya çalışmışlardı. 

İslam dünyası da bölünmüştü. Sünnîler Moğollar‟a karşı direnirken, Şiiler bağlılık göstermişler; bunun

sonucu olarak Bağdat ve Kudüs Moğol saldırılarından zarar görmüştür (1258-1260). Yine bu yüzdendir ki

“katil” damgası yiyen İsmailîler -tüm Hristiyan, Müslüman ve kafirler,- acımasızca tenkil edilmişlerdir. 

Durumun son derece karmaşık bir hal aldığı sırada, 11 Kasım 1241‟de hakan-ı kebir Ügeday ölünce, yeni

bir han seçilinceye kadar cephelerdeki askerî faaliyetler durmuştu. Poloves ordasını yerle bir eden Batu,

görevini tamamladığı kanaatine vararak, tüm ordusunu toplayıp Bosna, Sırbistan ve Moldavya üzerinden

Aşağı Volga sahillerine döndü. 1243‟den itibaren ise yeni bir tarihî dönem başladı, yani yeni bir kuvvetler

dengesi ve askerî hedefler aşamasına girildi. 

Savaşların bu şekilde hızlı bitmesinin sebebi, gerek sonuçları ve gerekse “önemleri” itibariyle farklı

yorumlara yol açmaktadır. Tarihçileri tasvir etmekte en fazla zorlayan konular ise, Moğol ulusunun XIII.

Yüzyıldaki imkanları ve kültürünün yanı sıra, Moğol etnogenez safhası ve ulus yöneticilerinin amaçlarıdır. Bu

konu, özel bir ihtimam göstermeye değer. 

Page 84: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 84/247

XXIII. ÇELİŞKİSİZ VERSİYONLARIN PEŞİNDE 

157. Bulanıklık 

Her hangi bir terslik olmadığı takdirde, askerî çatışmalarda en güçlü tarafın galip geldiği şeklinde, doğru

gibi görünen bir görüş yaygındır. Bu göre, bir muharebe veya çatışmanın belli bir aşamasındaki tesadüfî bir

zafer için geçerli olduğu şeklinde bir düzeltme yapılabilir; fakat uzun güzergah üzerindeki zikzakların sürekli

birbirinin yerini alması hasebiyle, aynı görüş, büyük savaşlarda anlamını kaybeder. 

Peki, Moğol  fetihlerinin durumu nedir? Sayı üstünlüğü, askerî teçhizat kalitesi, mahallî tabii şartlara

intibak ve askerî şevk yönünden Moğollar‟ın düşmanları, çoğu defa onlardan daha üstün durumdaydılar.

Curçen, Çinli, Horezmli, Kuman ve Rusiçiler‟in cesareti de Moğollarınkinden daha aşağı değildi. Elbette,

Moğollar‟da birkaç kabiliyetli general vardı; ama Vanyan Hada, Celaleddin Mengüberdi, Yevpatiy Kolovrat ve

daha birçokları, Cebe, Muhuli, Burunday, Elçi-day, Çormagan ve diğerlerinden daha az özellikleri olan kişiler

değillerdi. Belki bunun tek istisnası Sübütaydı, ama bir çiçekle yaz olmazdı. Moğollar, fazla kalabalık

olmayan ordularıyla üç cephede birden savaşıyorlardı: Çin, İran ve 1241‟de Batı Avrupa‟ya kayan Poloves

cephesi. Bu durumda Moğollar, XIII. Yüzyılda  nasıl zaferler kazandılar ve neden XIV. Yüzyılda hezimeteuğramaya başladılar? Bu konuda farklı teklifler ve açıklamalar getirilebilir; ama en başta Moğollar‟ın

özellikle öfkeli oluşları ve yağmalamaya bayıldıkları gösterilebilir. Banal bir suçlama ve bar iz bir tarafgirlik.

Çünkü aynı şeyleri, çeşitli dönemlerde farklı halklar da sergilemişlerdir. Sadece burjuvalar değil, bazı

tarihçiler de aynı hatayı işlemektedirler.99 

Bilindiği gibi, değişken bir dünyada yaşıyoruz. Kara kış bölgelerinin tabii şartları, sabit değildir. Bazen

bir halkın yaşadığı topraklar asırlık kuraklıklara maruz kalır, bazen su taşkınları daha da zararlı olur. Bu

durumda müdahil bölge biyosenozu, ya ölür, ya da yeni şartlara uyum sağlayarak değişir. Ama insanlar,

biyosenozun en üst halkasıdır. Yani biraz önce söylenenlerin hepsi onu ilgilendirir. 

Ama bu yetmez. İçinde yaşadığımız, eylemde bulunduğumuz, sevdiğimiz, nefret ettiğimiz tarihî zaman,

sebep-sonuç zinciriyle bağlantılı olayların mevcudiyeti sebebiyle varlığını keşfettiğimiz astronomi

zamanlarından ana hat itibariyle ayrılır. Bu zincir, herkesin mâlumudur. Ona “gelenek” diyorlar. Bu

gelenekler, kürre-i arzın birbirine hiç benzemeyen bölgelerinde ortaya çıkar; alanını genişletir ve torunlara

yadigârlar bırakarak kaybolur giderler. Torunlar da, bunlar sayesinde, kendilerinden önce yaşayan “tuhaf”

ve fevkalâde insanlar hakkında bilgi sahibi olurlar. 

Peki, bu zincirin başlangıcı nerededir? Acaba alt ve hatta üst paleolit devirde olmasın? Daha önce

gördüğümüz gibi, bir süreç, sıradan değil, aksine passioner patlamaya yol açan muayyen bir mutasyonla

başlar. Bu patlama daha sonra yavaş yavaş entropilerle söner ve geriye etnik bir bâkiye kalır. Bunlar,etnogenezin üç parametresidir. Bunu, incelenen olayların gelişmesinin üzerine konulduğu teorik bir zemin

olarak düşünelim. Elbette ki, anlatılacakların hepsi XIII. Yüzyıl Moğolları‟yla ilgili olacaktır. 

Moğollar‟ın, kendilerinden önce Büyük Bozkır‟da yaşayan halklarla ilgili tasavvurlarının olmadığı

defalarca belirtilmiş, fakat bunun bir açıklaması yapılmamıştı. Artık bu konuda bir açıklama teklif edilebilir.

X. Yüzyıldaki kuraklık, bozkırı yaşanmaz hale getirmiş; M.Ö. III. Yüzyılda başlayan Hun geleneği, X. Yüzyılda

yaşlanarak, ortadan kalkmış; buna karşılık Moğollar‟da bir etnogenez patlama vukû bulmuş ve böylece onlar,

genç bir etnos olarak tarih sahnesine çıkmışlardır. Bu olay, Moğollar‟ın atalarının Sibirya‟dan yeşermiş

bozkıra gelmeleriyle birlikte XI. Yüzyılda vukû bulmuştur. 

Page 85: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 85/247

158. Ara Dönemler

Bizim benimsediğimiz değişik boyutlu araştırma  yöntemi, önemli bir gözlem yapma imkanı

sağlamaktadır: Etnik tarih, düzensiz bir seyir takip eder. Bu tarihte, yavaş seyreden entropik yükseliş ve

gelişim süreçleriyle, tedricî yaşlanma sürecinin yanı sıra, eski medeniyetlerin zaman dilimleri, kadim

geleneklerin çerçeveleri yer alır; birden, tekdüze dokuyu şiddetle sarsarak, sanki bir deste iskambil kağıdını

karıyormuş gibi her şeyi birbirine karıştıran bir itki, yeni ve alışılmadık bir şey ortaya çıkar. Sonra tekrar eski

düzen başlar ve bin yıl boyunca kendi yolunda seyreder.Bu ara dönemleri, olayların seyrinin çok detaylı izahında görmek mümkün değildir. Tıpkı kelebeklerin,

bütün ömürleri birkaç yaz günüyle sınırlı bulunduğu için, kışın ne olduğunu bilmedikleri gibi, insanlar da

dağların şekilleniş sürecini göremezler. Çünkü bunun için binlerce yıl gerekir. İşte bu noktada, nesillerin

tecrübesini tahlil eden, zamanın acımasız etkisine açık bireysel ve hatta toplumsal hatıralar üzerinde çalışan

bilim imdadımıza yetişir. 

Ara dönemler, uydurulmaz. Büyük Bozkır‟da üç ara dönem vardı ve bunlar üzerinde daha önce

durulmuştu. En eskisi olduğu için en muğlak olan birinci dönemi, M. Ö. X -XI. Yüzyıllar olarak kabul etmek

gerekir. İskitler ve Eski Çin bu dönemde zuhur etmiştir. İkinci dönem, M. Ö. III. Yüzyıldır. Bu güçlüetnogenez kıvılcımını, ulaşabildiği son noktaya, yani atâletin bütünüyle kaybolup, sadece “soğumuş kristal

ve küller”in kaldığı âna kadar takip etmek gerekir. Üçüncü kıvılcım, XII. Yüzyılda Moğollar‟ın sıçrayışıdır.

Atâleti henüz sönmüş değildir. Moğollar, hayattadırlar ve sanatlarının belgelerini yaratmaktadırlar. 

Esasen, teklif edilen bu tezde yeni olan hiçbir şey yok. Çünkü etnik tarih konusunda sıradan bir

diyalektiko-materyalist açıklamadır. Spazmodik (sıçrama yoluyla) gelişim olguları, bir çok bilim dalı

tarafından gözlemlenir ve hiçbir yerde güvensizlik yaratmazlar. Sıçramalar arasında yer alan ara

dönemlerdeki yavaş oluşumlar da böyledir. 

Bütün ülkelerde ve tüm etnoslarda aynı manzara gözlemlenir. M. Ö. VIII. Yüzyılda Roma ve Hellas

etnosları, -antik kültürlerin bâni ve taşıyıcıları,- bu şekilde ortaya çıktılar ve bilahere neredeyse aynı

zamanda (tarihî ölçüler dahilinde) sönüp gittiler. I-II. Yüzyıllarda Gotlar, Büyük Halk Göçleri‟ni başlattılar;

Daklar Roma‟yla girdikleri savaşta yok olup giderken, küçük Hristiyan cemaatleri “Altın Bizans‟da” geliştiler.

Sürecin dış güçler tarafından bozulduğu anlar hariç tutulursa, bu atâlet 1200 yıl yetti. VI-VII. Yüzyıllarda

Araplar, Rajputlar (yerlilerden ve muhacir Saka, Soğdiyan ve Eftalitler‟dan oluşan etnos), Tibetliler, Orta

Çağ Çinlileri ve Japonlar arz-ı endam ettiler. IX. Yüzyılda Batı Avrupa‟da Viking yürüyüşleri, feodal savaşları,

Rekonkist hareketleri ve pek azı XX. Yüzyıla kadar ayakta kalabilen “uluslar”ın şekillenişi başladı. XIV.

Yüzyılda ise Velikorosslar, Türkler [Osmanlılar] ve Habeşliler ortaya çıktılar. Habeşliler, günümüzde

önlerinde gelecekleri olan küçük bir halktır. Başka örnekleri bir yana bırakıyoruz. Çünkü mânâ açık: Etnogen

patlamalar, diyalektik materyalizmin inceleyip, üzerinde durduğu tabiat olaylarından biridir. 

Rusya ile Büyük Bozkır arasındaki ilişkiler konusunda ilgimizi çeken soruya cevap vermek için, XIII.

Yüzyılda Moğol ulusu tarafından birleştirilen Bozkır‟ın umumi manzarasını netleştirmek şarttır. Orada

olaylar, çok hızlı gelişmiştir. Kaynaklar, farklı bilgiler içerirler. Detaylar ise, hayli fazladır. Sanırım, mevcut

problemi çözmek için, iyi bilinen Avrupa tarihiyle mukayeseli olarak veciz bir genelleştirme yapmak

gerekiyor. Konuyla ilgili araştırma daha önce tarafımızdan yapıldığı için,100221 kısa bir özetlemeyle

yetineceğiz. 

159. Bir Analiz ve Tarih Tenkit Denemesi

Daha önce belirtildiği gibi Rusya, birbiriyle bağlantısı bulunmayan, kendi içinde parçalanmış sekiz “yarı

devlet”ten müteşekkil bir süper-etnos olarak ortaya çıkmıştır. Tatarlar, Novgorod Cumhuriyeti, Polotsk,

Page 86: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 86/247

Smolensk ve Turov-Pinsk knâzlıklarına dokunmamışlar-dı. En büyük zararı Ryazan görmüştü. Fakat zarar,

Tatarlar‟dan çok Suzdallılar‟dan gelmişti. Büyük Vladimir Knâzlığı‟nın kuzey kesimleri, zamanında yapılan

bir müzakere ve Tatar ordusunun iaşe ve at ihtiyacının karşılanması sayesinde tahrip olmaktan kurtulmuştu.

Aralarında Vladimir ve Suzdal‟ın da bulunduğu tahrip olmuş şehirler, hızlı bir şekilde onarılmış ve hayat

yeniden başlamıştı. 1216‟da Lipitsa katliamı, II. Yüri‟nin Sit civarında Burunday tarafından yenilmesi

sırasındaki kayıplardan daha fazla Rus‟un hayatına malolmuş-tu. 4 Mart 1238‟da vukû bulan bu savaş,

çarpışmalar sırasında büyük knâz öldürüldüğü için, özellikle üzerinde durulmaya değer.101 

Peki, Moğollar‟ın büyük bir ülkeyi baştan sona tahrip edecek güçleri var mıydı? Mübalağaya bayılan eski

yazarlar, Moğol ordusunun sayısını 300-400 bin olarak gösterirler. Halbuki bu rakam, XIII. Yüzyılda bütün

Moğolistan‟daki erkek sayısından da fazladır.102 V. V. Kargaloff, çok daha titiz davranarak, doğru bir rakam

vermektedir: 120-140 bin.103 Fakat bu bile biraz abartılı bir rakamdır.104 Her bir süvariye, biri binek, biri

yük ve biri savaş atı olmak üzere üç at gerekiyordu. Savaşta kullanılan at, çarpışma sırasında yorulmasın diye

binilmiyordu. Yarım milyon atı bir yerde beslemek, son derece zor bir iştir. Bu yüzden onlar atları bırakıp,

savaşçılara iaşe peşine düşmüşlerdi. Çünkü Moğollar, kendileriyle anlaşmaya yanaşan bütün şehirlerden

sadece iaşe değil, dinlenmiş at da istiyorlardı. 

N. Veselovskiy‟in verdiği rakam, gerçekçidir: 30 bin savaşçı105 ve tabii ki 100 bin at. Ama, bu rakamıbeslemek dahi zor işti. Bu yüzdendir ki, Monke [Munke] kumandasındaki ordunun bir kısmı, Polovesler‟in

kışlaklarındaki saman stoklarını ele geçirmek amacıyla Deşt-i Kıpçak‟da savaşıyordu. 

Her aileden bir gencin106 alınmasıyla teşkil edilen takviye ordusunun Moğolistan‟dan getirilmesi meselesi

de ayrı bir problemdi. Beş bin verst yol katetmek için, günlük mecburi molalar da hesaba alındığında, 240 ile

300 gün gerekiyordu. Silah zoruyla itaat altına alınan insanları savaşçı olarak kullanmak ise, en iyi intihar

yoluydu.

Doğrudur; Moğollar, Macar, Mordva, Kuman ve hatta “İsmailî”ler‟den (Müslümanlardan) öncü

müfrezelerde görevlendirdikleri vurucu bir güç teşkil etmişlerdi ve bunların hemen arkasında sadık savaşçıbirlikleri duruyordu. Moğollar‟ın gerçek gücü, tarihçiler tarafından abartılmıştır. 

Savaşların yol açtığı tahribatlar da abartılmıştır. Savaş, elbette kansız ve yangınsız olmaz; ama felaketin

boyutları farklıdır. Mesela, Yaroslav Vsevolodoviç 1238 ilkbaharında yakılıp yıkılan knâzlığına, Çernigov

Knâzlığı‟nda olanlar ve muhasara altındaki Kozelsk‟de yapılan tahribatlara kıyasla, “Tanrı‟nın büyük Tatar

zulmünden kurtardığı Hristiyanların  coşkulu sevinçleri” arasında geri dönmüştür. Ya-roslav, daha sonra

kardeşlerinden birini adeta yeryüzünden silinmiş Suzdal‟a, diğerini Starolub‟a tayin etmiş, öldürülen

kardeşinin kemiklerini ise Klyaz‟ma üzerindeki Vladimir şehrinin Bogoroditsa Kilisesi‟ne kaldırmıştır.107228

(En yaygın rivayetlerin aksine istiladan sonra bu anıttan geriye sadece küller kalmıştır). 

Yaroslav‟ın çok az bir ordusu vardı. Yine de Litvnya‟ya başarılı bir sefer tertipledi. Oğlu Aleksandr‟ı ise

seçkin drujinasıyla Alman, Danimarkalı ve İsveçli haçlıların tehdit ettikleri Novgorod‟a gönderdi. 

G. M. Prohoroff, Lavrentyev vakayinamesinde Batu‟nun seferini anlatan üç sayfanın yırtılıp alınarak

yerine XI-XII. Yüzyıla ait başka bir başarılı savaş sahnesiyle ilgili edebi parçanın konulduğunu ispat

etmiştir.108 Bunu not ederek, tesadüfi notlar değil, tahkik edilmiş vakıalar üzerinde duralım. 

En fazla hasarı Çernigov Knâzlığı görmüştü. 1238‟de “kötü şehir” Kozelsk fethedilerek, ahalisi kamilen

kılıçtan geçirilmişti. Kendi şehrinin imdadına gelemeyen Mihail Çernigovskiy, Moğollar‟ın barış teklifini

reddederek, ülkesini bırakıp önce Macaristan‟a, arkasından Polonya ve Galiç‟e kaçmış, Kiyef‟in zaptı üzerinePolonya‟ya dönmüştü. Mihail, yabancı halkların “Rus topraklarından çekip gittikleri” haberini alır almaz,

tekrar Kiyef‟e döndü; fakat Moğollar‟ın 1243‟de seferden geri gelmesi üzerine Çernigov üzerinden

Macaristan‟a kaçtı. 1245‟de Lyon‟a gelerek papadan ve konsilden, Rusya‟ya geri dönmesi halinde

Page 87: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 87/247

katledileceğini belirterek Tatarlar‟a karşı yardım istedi. Bu arada bırakıp gittiği knâzlığı ise yakılmış tahrip

edilmişti.109 

Batu, 1240‟da Vladimir-Volın “şehrini” ele geçirerek, “izbelere sığınan” halka zerrece acımadı, ama

Bogoroditsa Kilisesi ve diğer binalara dokunmadı. Anlaşıldığı kadarıyla halktan ormana kaçmayı başaranlar da

geri döndüler.110 Aynı şey Galiçina‟da da oldu. Savaş sırasında 12 bin insan hayatını kaybetti,111 neredeyse

bir o kadarı da bir gün içinde Lipitsa Nehri‟nde boğuldu. Ancak Lipitsa‟da askerler de öldü. Irzına geçilen

kadınların, yağmalanan yaşlıların ve yetim bı-rakılan çocukların sayısı ise bilinmiyordu. Bu verilerden

hareketle, Batu‟nun seferinin yol açtığı tahribatın kargaşa dönemlerinde rastlanan iç savaş kayıplarına denk

olduğunu kabul etmek gerekir. Ne var ki Batu‟nun yol açtığı tahribatın tesiri çok büyüktü. Çünkü Eski Rusya,

Alman şovalyelerince desteklenen Polonya ve Macaristan Tatar akınlarından nasiplerini almışlardı. 

Acaba Rus knâzları daha iyisini yapma teşebbüsünde bulunsalardı, halk, yabancılarla savaşma konusunda

daha sıkı davranır mıydı? Kesinlikle hayır! 

Müteveffa dostum Prof. N. V. Timoyeyeff-Resovskiy, bana bir çocukluk anısını anlatmıştı. Kozelsk

civarında Pogankino adında bir köy varmış. Köy sakinleri “kötü şehri” muhasara eden Moğollar‟a iaşe

sağlamışlar. Bu olayın anıları XX. Yüzyıla kadar muhafaza edildiğinden, hâlâ Kozelksli gençler bu köyden kız

almaz, kızlarını da Pogankino‟lu gençlere vermezlermiş. 

Moğollar, saflarını dolduracak savaşçılara ihtiyaç duyuyor; bu yüzden esir alınan erkeklere, ordu

saflarına katılmak şartıyla hürriyetlerini satın almaları teklifinde bulunuyorlardı. Matwei de Paris kroniğinde,

iki rahibin Moğol ordusunda “pek çok Kuman ve pseudo-Hristiyan (yani Ortodoks-L.G)”ın bulunduğunu

belirten mektubundan bahsedilmektedir. Ruslar arasından  ilk asker alımı 12381241 yılları arasında

gerçekleştirilmişti.112 

Vatanseverliğin bu şekilde düşüşü, Eski Rusya etnosunun passionerliğinin sıfır seviyesinin, yani

homeostazın da altına düştüğünü göstermektedir.113  Ya eski Romalılar gibi halkın soysuzlaşmasına  ve

mahvına, ya da Polab Slavyanları ve Prusslar gibi yabancılarla işbirliği yapmasına yol açan obskürasyon

dönemi gelip çatmıştı. Ama her ikisi de olmayacak; aksine, yeni Rossya, Eski Rusya‟dan daha büyük şöhrete

ulaşacaktı. Fakat etnogenezin bu iki ibresi arasında, yaşanması gereken karanlık bir yüzyıl yatıyordu. Ve bu

yüzyıl Aleksandr Nevskiy‟nin dehası sayesinde yaşandı. 

160. İkinci Soluklanma 

Kuman kemiklerinin Karadeniz civarı bozkırlarına saçıldığı, Çernigov, Pereyaslavl, Kiyef, Vladimir-Volın

şehirlerinin yakılıp yıkıldığı, Polonya ve Macaristan‟ın Tatarlar‟ın ilk ağır darbesinin acısını hissettiği bu

korkunç yıllarda (1239-1241), can düşmanı imparator tarafından desteklenen papa, Baltık üzerine gönderilen

Haçlı ordusuna hayır duaları ediyordu. 

Akılcı siyaset açısından, Guelphe‟lerle Gibellinler‟in birleşmesi anlamsız bir şeydi. Kuzey Almanya‟nın

ticaret şehirlerinin Danimarka ve İsveçle ekonomik yönden birleşmesi, her iki taraf için de son derece

faydasızdı. Dinî yönden ise, dindar Ruslar‟ın, güya “Mûsa, İsa ve Muhammed, üç büyük yalancıydı” diyen

Friedrich Hohenstaufen‟in görüşünü paylaşmaları mümkün değildi. Ancak, antroposferin etnolojik anlamına

göre, Batı Avrupa ülkeleri, diğer süper-etnosları, yani Müslümanları, Ortodoksları ve tüm Büyük Bozkır‟ı

birleştiren Moğol ulusunu karşısına alan bir süper-etnik bütünlük teşkil ediyorlardı. Süper-etnik boyutta bir

çatışma söz konusu olunca, Guelphe‟ler Gibellinler‟le, Sünnîler Şiiler‟le, Moğollar Tatar, Kerait, Nayman vehatta Merkitler‟le birleşmişlerdi. Sadece anti-sistemler bir kenarda kalmışlardı: Cathar-Albigoylar, Karmat-

İsmailîler, Bogomil-Maniheistler ve Ruslar‟ın volhovlara* yaptığı gibi, Moğollar‟ın ölüm cezasına çarptırdıkları

Page 88: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 88/247

Page 89: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 89/247

Bu, bir obskürasyon aşaması, yani sistemin tüm semptomlar, -egoizm, nankörlük, açgözlülük, çıkarcılık

ve siyasî basiretsizlik yönünden basitleşmesidir. Bu değişikliğe organizma boyutunda skleroz, etnik boyutta

ise ilk çöküntü işareti denilir. 

1241‟de kiralık Litvanyalı askerlerle Livonlular, Estler ve her zaman çarpışmaya hazır Livovlar,

Koporye‟yi ve Oredej Nehri üzerindeki Tesov‟u işgal ederek, Novgorod‟a yaklaştılar. Novgorod surlarına 30

verst mesafede tacirleri ele geçiren Livon bölükleri, ahalinin sürülerini de alarak, köylülere hayat hakkı

tanımadılar. 

Bu durumda Novgorod yöneticileri, konuyu müzakere ettikten sonra yardım istemek amacıyla Yaroslav‟a

başvurdular. “Yerli” bölüklerle Novgorod‟a dönen Aleksandr, nasıl bir askerî manevra ustası olduğunu ispat

etti. Hemen Koporye‟yi zaptedip, hain Vod ve Çudlar‟ı idam etti. 1242 başında Pskov‟u hürriyetine

kavuşturdu; 5 Nisanda ise Çud Gölü‟nde muhteşem bir zafer kazandı. Daha sonra Aleksandr Nevskiy,

1245‟deki bir dizi başarılı operasyonlar sonucunda Litvanlar‟ı mağlup ederek, onları Rus topraklarından attı.

Bu durumda İngiliz piskopos Tomas, Ruslar‟ın desteklediği Yemler‟in isyanı üzerine Finlandiya‟dan kaçtı.

Baltık‟a düzenlenen Haçlı seferi boşa gitmişti. 

Şimdi, olayların seyrini tespit ettikten sonra, süreç mekanizmasın nasıl işlediğini göstermek için bir tahlil

yapalım. 

Novgorod, Tatar istilasına maruz kalmamasına rağmen düşmanı defetme kabiliyetinden yoksundu ve

hatta bütünüyle devlete ihanet etmeye hazır insanlar vardı. Halbuki o ana kadar, Novgorodlular otuz yıl

boyunca Lipitsa‟da gerçek kahramanlıklar sergilemişlerdi. O günlerden bu yana ne olmuştu? Hiç! Laf

aramızda, herhangi bir nesil değişimi olmamıştı. Bir başka deyişle, tarihî zaman faktörü devreye girmemiş,

torunlar dedelerine benzemez olmamış; etnik sistem ise, iç yapıyı (mâkul ölçülerde) koruyarak, enerjinin

büyük kısmını harcamıştı. 

Novgorod, güya Tatarlar tarafından yakılıp yıkılmış bir yerden, Vladimir Knâzlığı‟ndan gelen “yerli”

bölüklerce kurtarılmıştı. Böyle bir sefer gerçeği dahi, Rusya‟nın 1238‟de bütünüyle yakılıp yıkıldığıkonusundaki hikayelerin abartılardan ibaret olduğunu düşünmeye zorluyor. 

Daha tuhaf olanı da var. Tatarlar‟ın dokunmadığı Polotsk, Smolensk, Turov-Pinsk gibi Rus knâzlıkları, bu

olaya kadar Kozelsk‟e yardım etmedikleri gibi, Pskov ve Novgorod‟a da hiçbir yardımda bulunmamışlardır.

Ezelden beri Eski Rusya‟nın parçası olan bölgelerdeki ahalinin bu atâleti neyle izah edilebilir?

Bunun bir etnogenez kuralı olmasının dışında başka bir izah tarzı göremiyorum. Doğulu Slavyanlar‟ın

akranları Bizanslılar da XIII. Yüzyılda daha iyi değildiler. Bunun istisnaları, bölgenin uç kısımlarında yaşayan

ve bu yüzden eski passionerliklerini kaybetmeyen süb-etnoslar,- Nikealılar (Suzdallılar‟ın muadili) ve

Yanyalılar (tabii diğer Karpat dağlıları) idi. Bu karşılaştırmaları devam ettirdiğimiz de (süb-etnik boyuttaki)söz konusu istisnaların kuralımızı teyit ettiğini görürüz. 

161. Karpatlar’da 

Kuzeydoğu Rusya‟ya nispeten Güneybatısı (Galiç-Volın Knâzlığı), Tatarlar‟dan gerçekten çok az zarar

görmüştü.116 Tatarlar bazı şehirleri alamamışlar; kuşatılan şehirler ise az hasar görmüş ve ahalisi saklanmayı

başarmıştı. Dahası, Putivl ve Ryazan gibi, münhezim knâzlık drujinaların şerrine karşı korumasız olan ve sınır

bölgelerinde gelenek halini almış anarşiden zarar gören güneydoğu topraklarındaki ahali, Tatarlar‟ın çekip

gitmesinden sonra Daniil Romanoviç‟in istik-rarı sağladığı Volın‟a kaçmıştı. Ama ne yazık ki Galiç boyarlığı,knâzlık iktidarına karşı gelmeyi sürdürüyordu ve bu da dış düşmanla yapılan savaştakinden daha fazla kan

dökülmesine yol açmıştı. 

Page 90: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 90/247

Galiç boyarları, Rusya‟nın en reaksiyoner güçleri idiler. En eski geleneği, kadim Slavyan kabile taksim

an‟anesini yaşatıyorlardı. Onlara göre Rurikoviçler zorbaydı, ama halk onları, kendilerini boyarların zulmüne

karşı yegâne koruyucular olarak görüyordu. Bir konviksion persistenti olarak Galiç boyarlığının siyasî ideali,

yabancı da olsa zayıf bir iktidardı. Halbuki güçlü bir iktidardan yana olan halk, Volınlı Monomahları

destekliyordu. Fakat Monomahlar, bahtsızlıklarından, Vladimir ve Çernigov knâzlarının tabii düşmanları

olmuşlardı ve bu yüzden Galiç boyarları ile Volın knâzları, komşular arasında müttefikler arıyorlardı. 

1243-1244‟de karmaşık bir kuvvetler dengesi ortaya çıkmıştı. Çernigovlu Rostislav Mihailoviç, uzun

gailelerden sonra IV. Bela‟nın kızıyla evlenmiş ve Malopolskiy kralı Boleslav Stıdliviy‟nin Galiçina‟sı için

savaşa girmişti. Daniil ise Konrad Mazovetskiy ve Litvanya knâzı Mindovg‟la birleşmişti.117  Bolgarya ve

Moldavya üzerinden Vol-ga‟ya giden Tatarlar‟a gelince, her iki taraf da onları unutmuştu. 

17 Ağustos 1245‟de Yaroslav şehri surları önünde, Knâz Daniil‟in Polonya-Rus-Macar ordularına karşı

zaferiyle sonuçlanan gergin ve kanlı savaş, yeterince teferruatlı olarak anlatılmıştır,118  ancak, bu savaşın

tarihteki önemi, ilave bir analizi gerektirmektedir. Karpatlar‟daki savaş, Pribaltık‟daki savaşlardan

bütünüyle farklıdır. Aleksandr Nevskiy, kendi süper-etnosunu ve kültürünü Katolik Avrupa‟nın şovalye

saldırılarına ve hatta kolonileştirme gayretlerine karşı korumuş; dolayısıyla, Batıyla her tür kültür alış

verişini, hatta dinî tartışmalara girilmesini yasaklamıştı. 

Güneybatıdaki  savaş ise tamamen farklı bir şeydi. Macar kralı IV. Bela, Boleslav Stıdlivıy Malopolskiy

[Küçük Polonyalı Utangaç Boleslav] ve onlara katılan Rostislav Çernigovskiy, Guelphe blokunda yer

almışlardı. Konrad Mazovetskiy, Hohenstaufenler‟in yanında yer alan Teuton ordenini topraklarına davet

etmiş; Daniil Romanoviç, Gibellinler‟le ittifak akteden babasının geleneğini sürdürmüştü. Putperest Mindovg

ise, ilk fırsatta Katolik olmaya hazırdı. 

Görüldüğü gibi, Karpatlar‟daki problem Ortodoksluğun Katolikliğe karşı korunması konusunda, yani dinî

boyutta değil, etnik boyutta çözülmüştür. Güney Rusya‟nın Batı Avrupa politikasına karışmasının eksenini

ise, imparatorların papaya karşı verdikleri savaş teşkil ediyordu. Çernigov knâzları papa yanlıları safında yeralmış; 1245‟deki Lyon konsiline katılmayı kabul etmişlerdi. Daniil Galitskiy ise, kaçan Papa IV. İnnocent

tarafından afaroz edilen II. Friedrich‟le ittifakı tercih etmişti.Ya Rusya? O, bu savaşta hiç bir tarafa

meyletmemişti. 

O sırada Knâz Daniil, Batu-han‟dan hiç beklenmedik kısa bir mesaj almıştı: “Galiç‟i ver!” 

Macarlar‟ı, Polaklar‟ı ve âsi boyarları hezimete uğratan kişi, dehşete kapılmıştı. Tatarlar‟la savaşa

tutuşmak, hem hiçbir yarar sağlamayacaktı, hem de zafer ümidi yoktu. Nitekim Volın ordusu, kuvvetler

dengesinin aşırı gerginliği sayesinde zafer kazanmış ve tabii olarak imha edilmişti. Askerler, bir partiyi

aldıktan sonra ikincisine başlanabilen satranç tahtasındaki piyonlar değillerdi. 

Tek bir çıkış yolu vardı: Hanın huzuruna varıp, diz çökmek. Öncelikle  bir himaye tevkîsi temin eden

Daniil de Saray‟a yöneldi. Han, knâzı güler yüzle karşıladı. Ziyafet sırasında kendisiyle birlikte kımız

içmesine izin verdi. Bu, misafire gösterilen en yüksek teveccühtü. Sonra kendi knâzlığını yönetme hakkını

tanıyan bir yarlık119 vererek, onu “barışsever dost” ilan etti. Bu olay, her iki taraf için de büyük bir siyasî

başarıydı. Batu, batı sınırlarını beklenmedik bir Haçlı saldırısına karşı güvence altına almış oluyordu. Çünkü

Papa IV. İnnocent, 1245‟de Lyon konsilinde Tatarlar‟a karşı Haçlı seferi ilan etmişti. Daniil ise, Saray‟a gidip

döndükten sonra, Kiyef knâzlarını kabul etme hakkını ilan etmiş ve metropolü “peçatnik” (mühürdâr) olarak

görevlendirip, 1246‟da onu Nikea‟ya göndermiş ve piskoposu desteklediğini duyurmuş, Rostislav‟ı

desteklemeyi reddeden Macaristan‟la da barış aktetmişti. 

Daniil‟in memnun olması gerekiyordu; fakat o, zamana ayak uyduran biriydi ve Volın‟la ilgili görüşleri

batı yanlılarından yanaydı. Bu yüzdendir ki vakanüvis, halkının, ülkesinin ve kültürünün geleceğini

kastederek “Tatar belasından daha büyük beladır” şeklinde acı bir cümle kullanmıştır. Volın‟la ilgili yapılan

Page 91: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 91/247

Page 92: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 92/247

zorunda kalmış, Peter Akeroviç ise, knâzının talimatıyla Papa IV. İnnocent‟den Tatarlar‟a karşı yardım

istemek amacıyla Lyon‟a gitmişti. 

Bir süre Macaristan‟da kalan Mihail, kendisine gösterilen saygısız davranışlara kırılarak Çernigov‟a

dönmüştü. Herhalde, papayla yaptığı görüşmelerden Tatarlar‟ın haberi olmadığını sanıyordu. O öyle

zannetsin! Batu, Çernigov knâzının hainane faaliyetlerini adım adım takip ediyordu. Tatarlar‟ın kendilerine

has bir “yalan makinası” vardı: Zanlı, iki büyük ateşin arasından geçmek zorundaydı. O geçerken büyücüler

ateşin hareketini gözler, böylece zanlının doğru söyleyip söylemediğini tesbit ederlerdi. 

Bu metodun ne kadar etkili olduğunu kestirmek zor; fakat Knâz Mihail bu uygulamayı reddedince,

katledilmişti. Elbette knâza yazık olmuştur; ama hangi yönetim, sorumluluk makamında oturan birinin

düşmanla hainane ilişkiler içinde bulunup bulunmadığını kontrol etmez ki! 

Bu, sadece Knâz Mihail‟in değil, o tarihten itibaren bağımsızlığını kaybeden Çernigov‟un tüm knâzlarının

trajedisiydi.126 

163. Nadir*

* Zenitin tam zıddı. Ayakucu. 

Polotsk da Çerginov‟la aynı sıralarda çöküş sürecine girmişti. Almanlar‟la Dwina boyları için girdiği savaşı

kaybeden Polotsk Knâzlığı 1216‟dan 1246‟ya kadar süren Litvanya saldırılarının kurbanı oldu. Bu dönemi

etraflıca anlatmak mümkün, fakat kısaca belirtmek gerekirse, 1258‟de Poloçanlar, Litvanyalılar‟la birlikte

Smolensk‟e karşı harekete geçerler ve böylece Polotsk, Mindovg‟un hâkimiyet alanı içine girer.127 

Tüm Batı Rusya şehirleri arasında en fazla direneni Smolensk olmuş, fakat o da 1274‟de kendi isteğiyle

Altın Orda‟yla birleşmeyi, Litvanya istilasına tercih etmiştir. Halbuki Tatarlar, Smolensk sınırlarına dahi

yaklaşmış değillerdi. 

Bu üzücü genel manzaraya, belli bir süre “Batı yanlısı” Ruslar‟ın önderi Volın-Galiçli Daniil Romanoviç‟in

gölgesi düşecekti. Daniil, Katolik Avrupa‟ya bağlılığın, tehlikeli ve kabul edilemez de olsa, bir çok kişiye

sorumluluk yüklediğini anlamıştı, fakat göründüğü kadarıyla, Güneybatı‟daki efkâr-ı umûmiye böyle bir

bağımlılığa karşı idi. Daniil‟in 1254‟de papadan taç ve saltanat asası alması, “Tatarlar‟a karşı birlikler

sevketmesi” tesadüf değildir.128 

1246‟da Karakorum‟da yeni hanın seçimi dolayısıyla büyük kurultay toplanmıştı. Fakat bu defa seçilen

kişi, Ügeday‟ın ve Merkit Turakine‟nin oğlu, aynı zamanda Batu‟nun azılı düşmanı Göyük‟tü. 

Henüz 1238‟de, Göyük ve genç yeğeni Büri (Çağatay‟ın torunu), Batu‟nun kumandası altındayken, onunla

kavga etmeye karar vermişlerdi. Bir gün, tertiplenen bir ziyafet sırasında Batu ilk kâsesini kaldırdığında,

hakarette bulunmuşlar; o da onları ordudan ihraç ederek babalarına göndermişti. Han, askerî hiyerarşi ve

disiplini bozduğu için oğluna çok kızmış, fakat vaktinde araya giren yakınların hürmetine affederek, tekrar

Batu‟nun ordusuna göndermişti.129 Prensler arasındaki ilişkiler hiç düzelmeyecekti.

Şimdi ise, Göyük han olmuştu. Emrinde 130 bin kişilik ordu vardı. Batu ve kardeşlerinin tüm ordusu ise 4

bin süvariden ibaretti. Yaroslav, bir efendi ve müttefik seçmek zorundaydı. Ona hoş görünmeye çalışıyorlar;

ziyafetlerde sağ tarafa oturtuyorlardı. Göyük, Ortodoksların dostu, papanın düşmanıydı.130 Her şey Yaroslav

ve dolayısıyla Ruslar‟ın lehinde gibi görünüyordu, fakat Büyük Knâz birden güya dul hanşa Turakine‟nin

verdiği zehirden dolayı ölmüştü. Söylentiye göre Turakine, casusu boyar Fedor Yarunoviç vasıtasıylaYaroslav‟ın Papa IV. İnnocent ve Lyon konsiliyle temasa geçtiğini öğrenmişti. 

Turakine, Sibiryalıydı, yani başkalarına çabuk inanan ve etki altında kalan biriydi. Bununla birlikte

misafirin zehirlenmesi olayında onun parmağı olup olmadığı kesinlik kazanmamıştı. Papanın ajanı, dolayısıyla

Page 93: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 93/247

meseleye tarafgir gözle bakan Plano Carpini bu konuyla ilgili bilgi vermektedir.131 Fakat her halükârda knâz

ölmüş; oğulları Aleksandr ve Andrey de muhbiri öldürmüşlerdi. 

Böylece büyük knâzların ülkeyi bu ağır krizden kurtarma denemeleri, bir sonuç getirmemişti ve

getiremezdi de. Çünkü mevcut durumun ortaya çıkmasına yol açan sebep, yaşlı sistemin tabii süreci ve

passionerlik seviyesinin düşüklüğü idi. Herkes bedelini ödemiş olmakla birlikte, bunun suçlusu Rus insanı

değildi. 

Batıdan gelen şovalye saldırıları ile doğudan yükselen beklenilmedik fırtına Kiyef toprakları üzerindeçatışmış, fakat ortadan kalkan Kiyef olmuştu. Bu zengin, sıhhatli ve güzel ülke, tehnik, ekonomi ve kültür

yönünden kendisiyle boy ölçüşemeyecek durumdaki komşularına karşı neden gerekli direnişi gösterememişti?

Bu sorunun cevabı, bütünüyle değilse bile, yukarıda sayılan itikat belalarındadır. Bununla birlikte mezkur

olguların sayısını artırmak da gerekmez. Anlatılanlar bile yeterlidir. Artık şu hükme varabiliriz: Passioner itki

atâleti sönmüş, sistem parçalanmıştır. Bir kısmı Batı Avrupa süper-etnosu bünyesine karışmış, diğer kısmı ise

Moğol ulusu tarafından birleştirilen Büyük Bozkır‟la ittifakı tercih etmiştir. 

Başka bir  tercihin gereği yoktu. Çünkü kimsede Bizans‟ın yeniden doğacağı ümidi kalmamış; Abbasîler

ise, bir daha belini doğrultamayacak şekilde çökmüştü. 

Göründüğü kadarıyla Rusya, ya yırtıcı komşulara yem olmak zorundaydı, ya da, en iyi ihtimalle,

dışarıdan ve içeriden gelecek darbelere karşı koyma gücünü kaybetmiş bâkiyelere [relikt] dönüşecekti. Fakat

bunun yerine passioner bir patlama gerçekleşti ve yeni bir etnogenez turu başladı. Peki bu, nerede ve nasıl

olmuştu? 

İşte burada, tarih -olaylar biliminden etnoloji- davranış kalıplarının değişimini inceleyen bilime

geçmemiz uygun düşmektedir. Şu ana kadar, Eski Rusya‟nın devletçilik ve siyasî yönden çöküşünü, va-hid

sistemin genel Rus milliyetçiliği vb. sebeplerle zayıflatılmış sekiz “yarı devlete” bölünüşünü inceledik. Her

ne kadar tüm ülke ve kültürleri detaylı anlatmak için yeterli değilse de, bu olayları doğuran itkiler, yine de

pozitifti. Şimdi ise negatif fenomenler kendini göster-mişti: Olabilecek şeylerin en kötüsü hainlik vemevcudiyeti halinde ülke yönetimini düzeltmeye imkan tanımayan satkınlık! 

Bu sıfatları Moğollar‟a yamamaya çalışmak insafa sığmaz. Her şeyden önce onlar bu tür şeyleri

bilmiyorlardı ve dolayısıyla kimseye öğretemezlerdi. Diğer yandan onlar, Rus knâzlarının hainlik ve

yalanlarıyla değil, sadakatleriyle ilgileniyorlardı. Ve papa, Tatarlar‟a karşı Haçlı seferi ilan ettiğine göre,

Ortodokslarla bir ittifak sağlamak Moğollar‟a hava kadar gerekliydi. 

Halbuki, savaşı Rus topraklarına taşıyarak, onlar vasıtasıyla sürdürmek için Ruslar‟ı Tatarlar‟a karşı isyan

ettirmek Katoliklerin işine geliyordu. Dolayısıyla Rus knâzlarının Tatarlar‟ın kılıcıyla öldürülmesini sağlamak,

özellikle papalık diplomatlarının ilgilendikleri bir şeydi. Mel‟un “râfızîler”in defterini dürmek ve Rustoprakları üzerinde ikinci bir Latin İmparatorluğu kurmak daha sonra nasıl olsa mümkündü. 

XIV. Yüzyılda tüm Batı Rusya‟da bu olaylar olurken, Doğu Rusya, yarım yüzyıl kendisine soluklanma

imkanı sağlayan orijinal kuvvetler dengesi sayesinde ayakta kalmayı başarmıştı. Tabii bu soluklanma, en

değerli mirasın, yani kültürel geleneklerin kurtarılması için yeterli olmuştu. 

Page 94: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 94/247

Page 95: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 95/247

Rus toprakları üzerinde cereyan etmiyordu.1  Bozkırlı süper-etnosun ana dominantı din değil, Çingis-han

Yasası‟ydı. 

Batu‟nun 1237-1242 yılları arasındaki büyük seferi, o dönemde yaşayanlar üzerinde şok etkisi yapmıştı.

Esasen bu, sadece büyük bir akındı ve nüfus azlığı problemi yaşayan Moğol imparatorları nezdinde planlı bir

fetih değildi. Gerçekte Moğollar, ne Rusya, ne Polonya, ne Macaristan‟da garnizonlar kurmuş; ne halka daimi

vergi koymuş, ne de knâzlarla eşit hukuklu olmayan anlaşmalar yapmışlardır. Dolayısıyla “fethedilmiş, ama

itaat altına alınmamış ülke” ifadesi kesinlikle doğru değildir. Fetih işlemi olmamıştır, çünkü böyle bir şey

düşünülmemiştir. Batu‟nun görevi Polovesler‟i tarumar etmek ve bu işi yaparken de herhangi bir karşı darbe

gelmesi ihtimali bulunmayan yerleşik komşularla mâkul barış anlaşmaları imzalamaktı. Ama bunu

başaramayacaktı. 

Katolik Avrupa, etnogenezin akmatik safhasındaydı. Passioner patlama, onu, tüm olanlara rağmen

fetihleri engelleyecek şekilde parçalamıştı. 1250‟de Gibellinler‟in başı, İmparator II. Friedrich ölmüş,

imparatorluk çökmüştü ama Papa IV. İnnocent kendini “Hristiyan Dünyası”nın lideri olarak görüyordu. Daniil

Galitskiy, Malaya Rusya krallık tacını da papanın elinden o zaman almıştı. Dolayısıyla Moğollar‟a karşı

savaşmak ve papalıkla bütünleşmeye dikkatlice hazırlanmak zorundaydı. Galiçya, bir Ortodoks kalesi

durumundan küçük bir Avrupa krallığına dönüşmüş, St. Peter tahtının vassalı olmuştu. 

Bir başka deyişle, Malaya Rusya, kendisi için değil, başkalarının çıkarları için savaşmak zorundaydı. Ama

bu durum, Moğol noyon Burunday‟ın Daniil‟i kendi kalesini yıkmak ve ordusunu Polonya‟ya yapılacak sefere

takviye olarak göndermek zorunda bıraktığı 1259 yılında hüsranla sonuçlanacaktı. 

Batıyla yapılan ittifak, Galiçya‟ya ve halkına felaket getirmişti. Aradan 80 yıl geçtikten sonra, yani

1339‟da Polonya kralı Casimir Velikiy “bir tek ok atmadan” Galiçya‟yı Polonya‟yla birleştirecekti. 

Kuzeydoğu Rusya, kendisini nispeten bağımsız hissediyordu. Nitekim 1248‟de Büyük Vladimir

Knâzlığı‟nda Batu‟nun tahta iclas ettiği müteveffa Yaroslav‟ın kardeşi meşrû veliahtı Svyatoslav

Vsevolodoviç, bir yıldan daha az bir süre knâzlık yapan Tverli Mihail Yaroslaviç tarafından kovulmuştu. Tümgünlerini sabırsızlıkla bu haksızlığın düzeltilmesini bekleyerek ordada geçiriyordu. Ama onun başına gelenler

Batu‟nun değil, Göyük‟ün dul hatunu Nayman Oğul Gaymış‟ın ipleri elinde tuttuğu Kakarorum‟daki merkezî

yönetimin suçuydu. Oğul Gaymış, Rusya‟nın yönetimini zehirlenerek ölen Yaroslav‟ın oğullarına vermiş;

böylece Aleksandr, büyük, fakat harabe haline gelen Kiyef‟i, Andrey de zengin Vladimir Knâzlığı‟nı almıştı.2 

Bu taksim, hoppa akıllı bir avradın keyfine göre yapılmıştı. Andrey “batı yanlısı”ydı. Hemen Daniil

Galitskiy‟le anlaşmaya vararak, Moğollar‟a karşı Avrupa‟yla ittifak teşkil etti. Zafer kazanılmış olsa bile bu,

Rusya için bir yıkım olacaktı. Çünkü birleşmenin, yani millî kültürün tahribinin sebep olacağı savaş, Rus

topraklarında geçmek zorundaydı. Ve sonuçta Vladimir ve Novgorod toprakları, Pribaltık‟da olduğu gibi Haçlı

şovalyelerince fethedilecekti. 

Söylemesi zordur ama, acaba Knâz Andrey‟in uyguladığı politikanın kaçınılmaz sonuçlarını anlamış mıydı?

Fakat altın tac hırsı onun basiretini bağlamıştı. Bu yüzden Novgorod tahtında oturan Aleksandr, etno-politik

durumu soğukkanlılıkla değerlendirerek, Rossya‟yı kurtarmıştır. 

1251‟de ordaya gelen Aleksandr, Batu‟nun oğluyla önce dost, sonra kardeş olarak, hanın itibarlı oğlu

durumuna yükseldi ve 1252‟de tecrübeli noyon Nevruy‟un kumandasındaki Tatar taburunu Rusya‟ya getirdi.

Andrey, İsveç‟e kaçtı. Böylece Aleksandr büyük knâz oldu ve Almanlar da Novgorod ve Pskov‟a yaptıkları

saldırıları durdurdular. 

Aleksandr‟a yardım eden Batu‟nun da haklı sebepleri vardı. Son derece karmaşık bir durumla karşı

karşıya idi. 1253‟de Moğolistan‟da yeni han seçimi için büyük kurultay yapılacaktı. Gergin bir bekleyiş vardı.

Çünkü seçimi kaybeden tarafın kellesini kaybetmesi mukarrerdi. Kuvvetler, aşağı yukarı birbir ine denkti ve

her bir fazla dost, terazinin kefesinin şu veya bu tarafa ağmasına sebep olabilirdi. 

Page 96: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 96/247

Batu, sırt desteğine muhtaçtı. Daniil kendisini aldatmıştı. Aleksandr‟a güvenmiş, o da güvenini boşa

çıkarmamıştı. Batu kazanmıştı. Dostu Munke hakan-ı kebir, kendisi ise Borcigin boyunun reisi olmuştu. Bunun

anlamı, imparatorluğun ikiye bölünmesiydi. Batu batıyı, Munke de doğuyu yönetecekti. Ya Aleksandr? 

Akla şöyle bir soru geliyor: Daniil ve Aleksandr birbirlerine karşı tetikteydiler. Biri Almanlar‟a, diğeri

Tatarlar‟a sığındı. Peki, hangisi Ruslar‟dan yanaydı? 

O sıralar, biri Dinyeper ile Batı Bug, diğeri Pripet ile Dwina arasında olmak üzere eski Rus geleneklerini

yaşatan iki knâzlık vardı. Belaya Rus (Beyaz Rusya) ve Çernaya3

 Rus (Kara Rusya) denilen bu iki knâzlık, neAlmanlar‟a boyun eğmişti, ne de Tatarlar‟a. Peki bu iki knâzlık komşuları Litvanyalılar‟a karşı

bağımsızlıklarını korumanın dışında şanlı adlarını muhafaza etmek için ne yapmışlardı? Hiç! Homeostaz,

normal sayılabilecek insanları koruyordu. Kriviç, Dregoviç ve Radimiçler‟in torunları her yıl toprağı ekip,

ürün alıyorlar; elbise dikiyorlar, bazen söküklerini yamıyorlar, fakat hayatlarının nasıl değişebileceği

konusunda kafa yormuyorlardı. Yeni bir enogenez rüzgarı başlatan olaylar meydana  gelinceye, yani XIV.

Yüzyıla kadar bu şekilde yaşamışlardı. 

165. Kitleler Boyutunda Değişenler 

Bu on yıl zarfında, yöneticiler kendilerine uygun müttefikler seçerken, halklar da birlikte

yaşayabilecekleri, sonu gelmez, gereksiz savaşlara tutuşmayacakları dostlar seçmişlerdi. Bu husus, özellikle

zafer kazanan, ama ondan faydalanamayan Moğollar için geçerliydi. Galiplerin büyük kısmı evlerine dönmüş

ve daha 1243‟de Batu‟nun güçleri eriyip gitmişti.4 

Çingis-han‟ın vasiyetine binaen, büyük oğlu Cuçi, ordusunun  saflarını fethedilen ülke halklarıyla

doldurma kararıyla, 4 bin kişilik bir Moğol savaşçı almıştı.5 Cuçi-han‟ın büyük oğlu Orda-İçen, otağını İrtış

sahiline kurmuş ve yasaya binaen bin savaşçı almıştı. Bu Ak, yani büyük orda idi. Orda-İçen iktidardan

vazgeçmişti. Üçüncü oğul Şeyban, Kök Ordası‟yla Tümen‟den ayrılıp Aral Gölü civarına göçetmişti. Onun deyanında bin savaşçı vardı. Büyük veya Altın Orda‟nın başı Batu‟nun hakkına ise topu topu iki bin asker

düşmüştü: Ordunun savaş arabalarından sorumla Kinler (mobil Curçenler)6 ve Manghudlar.

Bu çekirdek orduya gönüllüler katılmıştı. N. Veselovskiy, muhtemelen doğru bir tahminle, bu

gönüllülerin sayısını 25 bin kişi olarak göstermektedir.7  Sadık dostları olmadan böyle bir ulusun 240 yıl

varlığını sürdürmesinin  mümkün olmadığı âşikâr. Peki, kimdi bu Altın, Kök ve Ak ordaların taraftarları? -

Kıpçaklar. 

El-Ömerî‟nin Cuçi ulusuyla ilgili tasvirini, en dakik ve zekice yapılmış tasvir olarak kabul etmek gerekir:

“Eski dönemlerde bu devlet, Kıpçaklar‟ın topraklarıydı. Fakat Tatarlar buraları ele geçirince, Kıpçaklar‟ıkendi tebaaları yaptılar. Sonra Kıpçaklar‟la kaynaşarak, çoğaldılar. Toprağın üzerinde tabii ürün ve ırk

olarak ne varsa, sanki onlarla aynı boydanmış gibi Kıpçak sayıldılar.”8 Buna, coğrafî determinizm denilebilir.

Bilindiği gibi, etnosun ekonomik ilişkiler sebebiyle landşaftlarla olan katı ilişkisi tartışılmaz. 

Altın Orda Moğollar‟ı başından beri mutlak azınlık teşkil ettiklerinden, despotik bir rejim kuramazlardı.

Dolayısıyla Orda, devletin bünyesinde hücum unsurunu teşkil eden yerli etnosların meydana getirdiği bir

konfederasyon tarafından yönetiliyordu. “Çerkesler, Ruslar ve Yaslar, bu ülkelerin sultanına karşı koyacak

güce sahip değillerdi ve bu yüzden, başlarında kendi hükümdarları bulunuyorsa da, onun birer tebaası gibi

(yaşıyorlardı). Bunlar, eğer ona (sultana) hediye ve peşkeşler sunarlarsa, onları rahat bırakıyor, aksi halde

üzerlerine akınlar tertipleyip, muhasaralarla sıkıştırıyordu.”9 

Moğollar, Ural sıradağlarının her iki tarafında yaşayan Asyalı düşmanlarıyla son derece katı bir şekilde

hesaplaşıyorlardı. 1236‟da Yukarı Ural‟ın fethine şahit olan Macar rahip Jülian şöyle anlatıyor: “Onlar, her

fethedilen hükümdarlıkta, kendileri için tehlike arzeden knâz ve devlet erkanını öldürüyorlardı.

Page 97: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 97/247

Savaşabilecek köylü ve kasabalıları silahlandırarak, zorla ön saflara gönderiyorlar; diğerlerini ise toprağı

işlemek üzere yerlerinde bırakıyorlar ve ön saftaki insanları Tatar adını kullanmaya zorluyorlardı.”10 Böylece

“Tatar” etnonimi, süper-etniksel anlamda yayılmaya başlamıştır. 

Her savaşta görülebilecek katı tedbirler, muhtemelen vahşet olarak nitelendirilmektedir. Merkitler,

1201‟den 1216‟ya kadar Moğollar‟la aralıksız savaştılar. Başkirler, 1220‟den 1235‟e kadar durup

dinlenmeden onlarla vuruştular. Bu, 34 yıl süren bir savaştı. Rusya‟ya düzenlenen sefer ise, sadece üç yıl

vakit almıştı ve 1243‟e gelindiğinde, her iki tarafın da kabul ettiği bir barış sağlanmıştı. Rus knâzlarından

bazıları Altın Orda‟ya gidiyor ve oradan Tatar gelinler alıp geliyorlardı.11 Aleksandr Nevskiy‟nin düşman Batı

kampında gezinme denemesine son vermesi, simbioz diyebileceğimiz etnik temas sistemine zemin hazırladı.

Bu aşama, Özbek-han‟ın İslamı devlet dini olarak kabul ettiği 1312 yılına kadar sürdü. 

Sıradan savaşçı ve smerdler, kendi ülkelerinde elde edemeyecekleri askerî kariyerler yapabilmek

amacıyla farklı bölgelerden Orda‟ya gelip, ordu saflarında görev alıyorlardı.12 Altın Orda‟da her zaman bazı

dolaplar dönüyordu, fakat 1273-1299 yılları arasında gâsıp Nogay‟la meşrû Çingizi hanlar arasında kıyasıya

bir iç savaş yaşanmıştı. Bu iç savaşta en aktif rolü de Rus knâzları üstlenmişlerdi. Aleksandr Nevskiy‟nin

oğullarından Dimitri ile Daniil Galitskiy‟nin oğlu Lev, Nogay‟ı13, Andrey Aleksandroviç ve amcası Vasili

Yaroslaviç ise meşrû hanları destekliyorlardı. Böylesine gergin bir savaş ortamında, Rus knâzları Orda‟dankopma imkanına sahip olmalarına rağmen, bunu yapmadılar.14  Hatta bağımsız Smolensk, Litva‟nın

saldırganlığına karşı yardım alabilmek amacıyla kendi isteğiyle Cuçi ulusu bünyesine kabul edilme talebinde

bulunmuştu. Tatar yardımı, batıdan gelen saldırıyı durdurmuştu. 

Fakat mesele Doğuda da açık değildi. XIII. Yüzyılda Volga henüz “Rus nehri” değildi. 1220‟de Rusya‟nın

sınır şehri, bir hücumla zaptedilen Mordva kalesinin yerinde yükselen Nijni Novgorod olmuştu. Oka‟dan

Derbent ve Horezm‟e kadar Moğollarca fethedilen İslam ülkeleri uzanıyordu. Muhteşem İslam kültürü, Cuçi

ulusunun politikasında hayli etkili olan birçok Moğol han ve baturlarını büyülemişti. Batu‟nun kardeşi Berke,

Saray tahtına oturan ilk Müslüman olarak amcazâdesi İran İl-hanı Hülegü ile savaşa tutuşmuştu. Ne var kiBerke, Aleksandr Nevskiy‟le takışma riskini göze almadığı gibi, 1260‟da Saray‟da bir Ortodoks

piskoposluğunun kurulmasına bile göz yummuştu. Tabii yine bu yüzden Nesturîler‟i acımasızca takibat altına

alacaktı. 

Berke‟nin yerine geçen Mengü-Timur, Moğollar‟ın geleneksel dini Bhon‟a sadıktı. Hatta gizlice Müslüman

olan Nogay‟ın düşmanları Telebuga ve Tohta da öyleydiler. Nogay, 1280‟de tahta çıkan Tuda-Mengü hanın

tasavvufa merak salıp, 1283‟de iktidarı eliyle iterek dervişliğe soyunması sayesinde kariyer yapmıştı. 

Sonunda Prens Özbek, 1312‟de Tohta-han‟ı zehirleyerek, Ak Orda hanı İsbasmış‟ı (1315-1320) yendikten

sonra İslamı Altın Orda‟nın resmî dini ilan etti. Atalarının dinine ihanet etmek istemeyen prensler ve

noyonlar katledilmişti. Ruslar‟da din değiştirme mecburiyetinin yaygınlaşmaması, Rusya‟nın bağımsızlığının

açık bir delilidir. Rus knâzlıklarında yaşayan putperestler de İslamı kabul etmeye zorlanmamıştı. Bütün

bunlardan şu sonucu çıkartmak gerekir: Moğollar, bozkır süper-etnosuna karşı askerî zafer kazanmışlardı,

ama ideolojik savaşı kazananlar Müslümanlardı. 

Özbek-han‟ın reformlarının anlamını değerlendirmek zordur. Bozkır ulusunu tacir bir sultanlığa

dönüştürmüş, böylece İtil boyu ulusları Müslüman süper-etnosu [İslam ümmeti] bünyesine dahil olmuşlardı.

Özbek-han‟ın dayanağı, Batu tarafından fethedilen, XIII. Yüzyılda “Sartaul ulusu” denilen ve Nogay‟ın askerî

saflarını dolduran Polovesler‟in katliamından kurtulmayı başaran şehirli ahaliydi. Yeni rejime herkes baş

eğmiş değildi elbette. Passioner Moğollar, Özbek‟e şu soruyu yöneltmişlerdi: “Sen bizden itaat ve saygıbeklersin; peki, bizim inanç ve ibadetlerimize karşı bu tavırların nedir ve bizler, Çingis-han‟ın kanun ve

Yasağını nasıl terkedip de Araplar‟ın dinine geçeriz?”15 Bu soruya verilen cevap, noyonların, bahşıların ve

büyücülerin katledilmesiydi. Oldum olası dinî takibata şahit olmayan Büyük Bozkır, medeniyetin izharına

Page 98: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 98/247

Page 99: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 99/247

Yarım asır Haçlıların Pribaltık halklarına karşı düzenledikleri muzaffer seferlerle geçmiş ve 1250‟de,

göründüğü kadarıyla, nihai bir zaferle sonuçlanmıştı: Litvanya knâzı Mindovg, Latin âdetlerine göre vaftiz

olmuş ve bu da görünüşte onu Romalı papanın müttefiki haline getirmişti. Yine aynı yıl Daniil Galitskiy de

papanın elinden krallık tacını alarak Malaya Rusya‟nın (Rex Russae minoris) kral knâzı olmuştu. Doğu yolunun

açık olması hasebiyle, papa elçilerinin Aleksandr Suzdalskiy ve Aleksandr Novgorodskiy‟i kendi saflarına

çekmeyi denedikleri, fakat ancak geçici başarılar elde ettikleri düşünülebilir. Hristiyanlığı kabul etmiş

gözükerek papayı oyalayan Litvanya knâzı, Orden‟le girdiği savaşta putperest Jmudlar‟ın yardımını sağlamış,

Durba Gölü‟nde şovalyeleri ezici bir hezimete uğrattıktan sonra, Katoliklikten vazgeçip, daha önce sarayındabulunan tüm Katoliklerin kellesini vurdurmuştur.21  Diğer yandan Aleksandr ve Mindovg da Alman

şovalyelerinin doğuya düzenlediği saldırılara karşı ittifak teşkil etmişlerdir. Orda‟ya giden Aleksandr,

Batu‟nun kardeşi ve varisi Berke-han‟la ittifak konusunda anlaşmış, Livon ordenini tarumar etmiş, fakat..

aynı yıl ve aynı gün 43 yaşındaki Mindovg parça parça edilmiş, akranı Aleksandr ise ölmüş; Orden‟e karşı

sefer düzenlenememiştir. 

Galiba Almanlar‟ın istihbarat örgütü de kötü değildi. Yaroslav Vsevolodoviç‟in ölümünden sonra,

hançerler ve zehir en gerektiği anda devreye sokulmuştu. Livonya ayakta kalmayı başarmıştı, ancak

savunmaya geçmek zorundaydı. Novgorodlular Rakovor, Litvanlarda Karuzen‟de Haçlı şovalyelerini mağlup

etmişlerdi. Alman feodaller, artık Livonya‟ya gitmek istemiyorlardı.22 Çünkü savaş, hem tehlikeliydi, hem de

perskpektif değildi. Yine 1261‟de Nikealı Grekler Konstantinopolis‟i istirdat etmişler, Mısırlı Mem lükler

Filistin‟de ardı ardına kaleler fethetmeye başlamışlardı. Latin haçlı bayrağı altında başlatılan kolonial

yayılma, hem kuzeyde, hem de güneyde akamete uğramıştı. 

Olayların bu şekilde gelişmesi, o dönemde yaşayanlar için hayli beklenilmedik bir şeydi, fakat daha

sonraki araştırmacıların ciddi ilgisini çekmişti. M. T. Paşuto, meseleyi, iki nokta-i nazardan derinlemesine

incelemiştir. Bu bakış açısından birisi kendisine aittir. Diğeri ise “gayr-ı sahih” görüşü yansıtır. Ona göre bu

sonuncusunu savunanlar arasında Polonyalı tarihçi İ. Uminskiy ve Alman tarihçi A. M. Ammann da vardır. 

İ. Uminskiy‟e göre Papa IV. İnnocent “Daniil‟e yardım etmek için her şeyi yaptı. Tatarlar‟a tekrar

yazarak, zırhlı ve haçlı şovalyeleri kullanmayı denedi. Çek-Macar ihtilaflarına son verdi. Litanyalı Mindovg‟u

vaftiz edip, taçlandırdı. Suzdallı Aleksandr‟la muhabere etti. 

Çekya, Morovya, Polabs toprakları, Pomorye ve Polonya‟dan haçlı seferleri tertiplemeyi tasarladı. Haçlı

seferi lehinde propaganda yapmak üzere özel legat tayin etti.”23 

A. M. Ammann ise Aleksandr Nevskiy‟nin papalıkla olan ittifakı bozup, Tatar hâkimiyeti altına girmekle

hata ettiğini varsaymaktadır. Onun bu tavrı, “onlarca yıl Batı kültürünün tesir sahasının sınırını belirledi.”

Ammann, Aleksandr‟ın “Batıdan bütünüyle nefret ettiğini” belirterek, “Rossya‟nın Tatarlar‟a karşı verdiği

savunma savaşında Avrupa‟nın ön karakolu olmasını istemediğini” kaydediyor. Papa, tüm Rossya‟yı savunmahattı içine almayı umuyordu. Bu arzusu gerçekleşmeyince, üzerinde müessir olduğu herkesi Tatarlar‟la ve

müttefikleriyle, yani Ruslar‟la savaşmaya çağırdı. Curia‟nın* 1250-1260 yılları arasındaki aktif faaliyeti, Batı

Rusya tarafından Litvanya‟nın ve Galiç-Volın ülkesinin Roma‟yla birleşmesine zemin hazırladı. Daha sonra bir

patlama oldu, yani Doğu, Roma‟ya düşmanca bir cevabi darbe indirdi. Doğu, bu darbe ile Kuzey Rusya‟nın ve

yeryüzünün bilahere “meyvesini toplayacağı”24 kaderini de belirledi.

* Papalık divanı. 

V. T. Paşuto, haklı olarak bu konsepsiyonun anti-Rus bir görüş olduğu kanaatindedir. Fakat burada haklı

bir tuhaflık söz konusu: Rus, Alman jizviti ile Polonya milliyetçisinden ne bekleyebilirdi? Onlar, son Russavaşçılarının Katolik inancını korumak için kellelerini vermesini isterken, kendilerine göre son derece

mantıklıydılar. Tesadüfen hayatta kalanlar ise, daha önce Estlandiya‟da yapıldığı gibi, asılabilirlerdi. V. T.

Paşuto, Rus knâzlarını kayıtsız şartsız Batının yardımını kabul etmeye25  teşvik eden papalık legatlarının

Page 100: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 100/247

samimiyetlerine inanmamaktadır ki, haklıdır! Fakat her nedense o, daha sonra, 1925‟de G. V. Vernadsky‟nin

ortaya attığı şu görüşün aksini savunmaktadır: “Aleksandr Nevskiy, dinî serbestiyi korumak uğruna siyasî

serbestiyi kurban etmiştir. Onun sergilediği iki kahramanlık -Batıyla savaşı ve Doğu karşısında uysallığı- tek

bir amaca mâtuftu: Ortodoksluğu, Rus halkının ahlak kaynağı ve siyasî gücü olarak muhafaza etmek.”26 

Her iki görüş de mantıklıdır, fakat V. T. Paşuto birincisini, bariz bir hayasızlık olmasına rağmen

“sahtekârlık” olarak nitelemekte; ikincisini ise, Aleksandr Nevskiy‟nin tarihî materyalizmi öğrenmek ve

“zaman makinasının” yardımıyla aktarmak mecburiyetinde olduğunu varsayarak “yobazlık” olarak

görmektedir.

Aynı V. T. Paşuto, görüşlerini özetlerken, Aleksandr Nevskiy‟nin Batıyla girdiği  savaşın takdire şâyân

olduğunu, Doğu ile de girseydi iyi olacağını, ama en idealinin Güneybatı Rusya‟nın dünya politikasında baş

rolü oynaması olduğunu ileri sürmektedir.27 Tabii, Daniil Romanoviç‟i de Sarı Deniz‟den Biskay Körfezi‟ne

kadar uzanan toprakların hâkimi olarak görsek ne iyi olurdu! En iyisi, bu bakış açılarını yargılamayı keselim. 

Sovyet tarihçiliğinde Katolik Batının Doğuya karşı sergilediği saldırgan tavır, B.Ya. Ramm‟ın çalışmasında

aydınlığa kavuşturulmuştur. Onun değerlendirmeleri, tam da kendisinden beklenildiği gibi, Katolik

tarihçilerde rastladığımız görüşlerle taban tabana zıttır. V. Ya. Ramm, farklı kaynaklarda anlatılan birçok

görüşü süzgeçten geçirdikten sonra, 1245‟de “papalık curiasında, birbirine tamamıyla zıt iki tarafla, yani

hem Ruslar‟la ve hem de Tatarlar‟la müzakerelerde bulunma planı yapılmış olduğu” hükmünü

vermektedir.28  Amaç, Tatarlar‟la anlaşmak suretiyle Rusya‟yı Roma‟ya itaat etmeye zorlamaktı. B.Ya.

Ramm, görüşünü ispat edecek delili, papalık elçilerinin 1246 ve 1253‟de Karakorum‟da yaptıkları

görüşmelerin analizinde aramaktadır. 

B. Ya. Ramm‟ın versiyonu biraz hayal mahsulü gibi görünüyor. Papalık elçilerinin papayı ve kilisesini

övmeleri tabiidir , fakat bu, söyleyecek başka bir şeyleri olmamasından değildir. Sadece aksine bir şey

söyleme hakları yoktu. Moğollar ve Ruslar bunu anlamışlardı ve o yüzden yapılan din propagandasını

önemsememişlerdi. Nitekim o zamanın diplomatik üstünlüğünü elde tutan Moğollar da papaya Ezeli Tanrı veoğlu Çingis‟e itaat etmesi teklifinde bulunmuşlardır.29  Söz konusu metni mot-a-mot anlamak gerekmez;

çünkü 1253‟de, yani Çingis‟in ölümünden 26 yıl sonra kaleme alınmıştır. 

Halbuki gerçek şu idi: Göyük ve Munke han ile Knâz Aleksandr Nevskiy,30 papa vasıtasıyla batıyla temasa

geçmeyi reddetmişlerdi ve hatta zafer müyesser olursa imparatoru devirirlerdi. Roman-o-German süper-

etnosunun doğulu komşulara karşı sergilediği komplimantarizm, menfi idi. Moğollar, Katolikliği değil,

Ortodoksluğu, İslamiyeti ve teist Budizm‟i benimsemişlerdi. Bu dinlerden herhangi birinin seçimi ise, çıkar

amaçlı değil, tabii şartlarda kendiliğinden oluşan sempatiden kaynaklanmıştı. 

167. Değerlendirmeye Alınmayan Gerçekler 

Axioloji yöntemi, uzun süredir pek çok tarihçi tarafından uygulanan bir metottur. Bazı olaylara getirilen

kolay yorumla baştan çıkarır ve çok karmaşık meselelerin tam olarak çözüldüğü imajı doğurur. Çünkü ihtilaflı

hallerde taraflardan birine sempati duyar ve “Neden böyle bir seçim yaptınız?” sorusuna, “çünkü bu taraf

daha iyi, daha gelişimce, daha haklıdır ve en mühimi de benim hoşuma gidiyor” cevabını verir. Aslında böyle

bir tarihçi kendisinci seçilmiş malzemenin arkasına sığınır ve okuyucuyu İskender veya Darius‟u okumaya

değil, Beloch, Droizen, Kalistov veya Arrian ve Nizamî‟nin onlarla ilgili görüşlerin i gözden geçermeye zorlar.

Ne var ki bizi yazarlar değil, etnik süreçlerin sebep-sonuç ilişkileri ilgilendirdiği için, onlar önemli olanlarkategorisine girmezler. Dolayısıyla canlandırma, etnogenez gibi tabii olayların künhünü anlamaya yardımcı

olmaz, aksine onun anlaşılmasını engeller. 

Page 101: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 101/247

XIII. Yüzyıla dönelim. Doğu Avrupa‟da yaşayan sekiz milyon ahali, dört bin Tatar‟a boyun eğmiştir.

Knâzlar, ordada ağırlanmak, güzel bir hanımla geri dönmek için Saray‟a gidiyor; kiliselerde han için dualar

ediliyor; smerdler kendi efendilerini terkederek, baskakların bölüklerine geçiyorlar; maharetli ustalar daha

yüksek ücretle çalışmak için Karakorum‟a gidiyor; atılgan sınır muhafızları bozkırlı Baturlarla birlikte haydut

çeteleri teşkil ederek, kervanlara saldırıyorlardı.  Rusya‟da her zaman varolan “Batı yanlıları” ise var

güçleriyle milli düşmanlığı körüklüyorlardı. Fakat Karpatlar‟da Macarlar, Estonya‟da Almanlar ve

Finlandiya‟da İsveçler‟le yapılan savaşlar devam ettiği için, onların propagandaları bir işe yaramıyordu. 

Rus-Tatar ilişkilerinde 1312‟ye kadar varlığını sürdüren bu sistemi simbioz olarak adlandırmak gerekir.

Çünkü o tarihten sonra her şey değişmiştir.. 

XIII. Yüzyıldaki Rus siyasî ve diplomatlarının Almanlara ve İsveçler‟e karşı sergiledikleri hasmane tutum,

kesinle Moğollar‟a duyulan kişisel bir sempatinin ürünü değildi. Onlar Moğollar ve Almanlar olmadan da

mutlu olabilirlerdi. Dahası, Altın Orda, büyük ordadan o kadar uzak, onunla olan bağları öylesine zayıftı ki,

Berke-han‟ın ölümünden sonra Tümgeneral Nogay‟ın çıkardığı iç savaş sırasında Tatar “boyunduruğu”ndan

kurtulmak hiç de zor değildi. Ne var ki Rus knâzları bunu yapacaklarına, kimisi Orda‟ya, kimisi Nogay‟ın

otağına giderek, birbirlerine karşı yardım istemeye devam ettiler. Aleksandr‟ın oğulları Dim itri ve Andrey,

ülkeyi kanlı bir iç savaşın içine çektiler. Üstelik de Dimitri‟yi Nogay, Andrey ise kendisine büyük knâzlıkyarlığı veren Tohta destekliyordu. 

Müslümanlık Altın Orda‟da, ahalisinin çoğunluğunu doğulu Hristiyanların teşkil ettiği bozkır süper-

etnosundan farklı bir süper-etnosa mensubiyet göstergesi değil, müsamahakâr bir din olarak kaldığı sürece,

Ruslar‟ın daha önce Polovesler‟le yaptıkları gibi Tatarlar‟la savaşmak için herhangi bir bahaneleri yoktu.

Tatarlar‟ın Rusya‟da uyguladıkları siyaset “knâzlıklar ve belli politik gruplar arasındaki ihtilafları

desteklemek suretiyle konsolidasyonu sağlama” temeli üzerine oturtulmuştu.31  Bu siyaset, tabii olarak,

etnosun passionerliğini harcayan çöküntü halindeki bir devletin isteklerine uygun düşmekteydi. Bu süreç,

daha önce belirtildiği gibi, henüz XII. Yüzyılda başlamış ve tarihî olayların genel seyrinden anlaşıldığı

kadarıyla, toprakların “birleştirilmesi” döneminin başladığı XIV. Yüzyılda sona ermiştir. Gayet açıktır ki,

burada rol oynayan faktör Saray‟ın zayıf Tatar hanları değil, yeni bir passioner patlama idi. 

Şu halde şöyle bir sonuca varabiliriz: Aleksandr Nevskiy, basiretli politikasıyla, etnogenezin inkübasyon,

yahut başka bir deyişle “hamilelikten doğuma kadar” geçen sürede, yeni doğacak olan  Rusya‟yı korumuştur.

1380‟deki Kulikova savaşında yeniden doğan Rusya‟nın ise hiçbir düşmandan korkacak hali yoktu. 

Konuyu tarihçilik açısından toparlamak için bir efsanenin daha didiklenip bir kenara atılması gerekiyor.

Ügeday‟ın ölümünden sonra Moğolistan‟da birbirine düşman iki parti ortaya çıkmıştı. Birincisinin başında

1246‟da han olan Göyük, ikincisinin başında ise Batu ve Toluy‟un çocukları vardı ve bunlardan Munke,

Batu‟nun dostuydu. Munke Nesturîler‟i destekliyor, Göyük ise Ortodokslarla ittifak yapmanın çareleriniarıyordu. 

Moğolistan‟ın iki de güçlü düşmanı vardı: Bağdat halifesi ve papa. 

Moğol ordusu, seyyar bir güçtü. Bir manevra savaşını kazanabilirdi, ama savunma savaşını kaybedebilirdi.

Bu durumda zor bir soru ortaya çıkıyordu: Kime gitmek gerekir? Rus ve Grekler‟le müttefik olarak papaya

mı, yoksa Ermeni ve İranlı Şiiler‟in desteğini alarak halifeye mi? 

Batu, Moğol ordusunu Bağdat‟a yönlendirmek ve Batı Avrupa‟yı tehditlerden kurtarmak amacıyla

Munke‟yi tahta oturttu. O, Aleksandr Nevskiy‟le  kurulacak dostluğun kendisini Batının saldırısından

koruyacağının hesabını yapmıştı ve hesabı doğruydu. Böylece olaylar, “Hristiyan Dünyası”nın lehine gelişti.Tabii Rusya‟nın gereksiz “kahramanca direnişinin” sonucu olarak değil, aksine olaylarda rol almaması

sayesinde. Neticede, her ne kadar Moğol-Hristiyan ordusuna ihanet eden Haçlıların müdahelesi Kudüs‟ü

kurtaramamışsa da, Abbasî hanedanı ortadan kalktı. 

Page 102: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 102/247

Moğollar, yarım asır devam eden iç savaşlar (1259-1301) sebebiyle enerjilerini harcadıkları için, ikinci

bir saldırı gerçekleştirecek güce sahip değillerdi. Demek ki, Moğollar‟ın 1201-1260 yılları arasındaki

seferleri, bir passioner itkinin, veya daha doğru bir tabirle, entro-pilerle sönen enerji patlamasının

sonucuydu. Dolayısıyla burada haklı ve haksız veya iyi ve kötüler aramak, tabii süreçlerin ahlakî açıdan

değerlendirmesini yapmak gibi, saçma bir şeydir. Çünkü bunlar, sadece, karmaşık süper-etnik temas

varyantlarının sebep-sonuç ilişkilerindeki değişim mekanizmaların kavranılmasını engellerler. 

168. Aşılama 

Tabii olayların diyalektiğine göre hayat ve ölüm, zorunlu bir kombinasyondur. Yadsımanın yadsınması

[inkârın inkârı/La loi de negation de la negation] kanununa göre ölüm, her tür hayat sürecinin devamı için

mutlaka gerekli bir şarttır. Bir gözlemci, zaman şeridinin kısa dilimlerini göz önüne getirdiğinde, bu tezin

eski Grekler‟de dahi şüphe uyandırmadığını görecektir. 

Ancak bu kısa dilimler, uzun bir zaman dilimine nispetle farklıdır. “Yalnız dağlar ebedîdidir, kimse Kutup

yıldızını yerinden oynatmasın”- diyordu eski bir drama kahramanı Olimpusluları da ölümlü, daha doğrusu

başlangıcı ve sonu olan şeyler olarak gördüğünü belirtmek için kurnazca. Romalılar daha saftılar vebaşkentlerine “Ebedî Şehir” adını vermişlerdi. Onların kültür mirascıları Avrupalılar, süreç çizgisini ebedî

kabul ediyorlar; medeniyetlerinin çökeceğini söyleyen tarihçi filozoflara hayli öfkeleniyorlardı. Akademinin

duvarları ötesindeki burjuva ise, kendisini ve kurumunu değil, başkasını fani görmeye hazırdı. 

Her halükârda diyalektik haklıdır. Değerlerin yavaş yavaş birikme periyotları nasıl tekamülün bir unsuru

ise, parçalanma ve yeniden yapılanma da, etnogenez de dahil tüm süreçlerin devam etmesi için gereklidir.

Etnoslar, taksonomik açıdan biyolojik kategoriler, yani türler ve organizmalar arasında yer aldıklarına göre,

onların mevcudiyet süresi çıplak gözle son derece uzun, ama kültüroloji ölçülerine göre son derece kısa

olarak görülebilir. İmdi bir soru: Eğer piramitler ve Acropole Mısırlılar‟dan ve Grekler‟den daha fazla yaşamış

ve insanlar, insanlık yenilendiği sürece çoğalmışlarsa, başlangıcı ve sonu olan şey nedir? El-cevap: Entropilersonucu ortadan kaybolan etnik sistem. Bu etnik sistemin unsurları olan insanlar ise, bazen yeni sistemler

içinde tekrar yapılanır, bazen de bâkiye (relikt) halinde kemikleşirler. 

Etnogenezin başlangıç ve sonuç aşamalarını birbirinden ayırıp, betimlemek için, elbette çıplak gözle

bakıldığında başka bir yolla mütemadi çizgiler arasına karışan zaman çizgisinin uzun fasılaları olan “geçici

yılları” geniş açıdan incelemek gerekir. Bir etnosun “başlangıcını” belirlemek nasıl zorsa, “sonunu”

belirlemek de öyle zordur. Bir yılık bir kesinlikle belirlemek, genel olarak mümkün değildir; hatta bir

ömürlük kesinlikle belirlemek de mümkün değildir, ama birbuçuk-iki asırlık bir kesinlikle belirlemek

mümkündür ve bu da yeterlidir.

Daha önce belirttiğimiz gibi Bizans ve Slavyan dünyası, akrandılar. Demek ki yaşlanmaları da eş zamanlı

idi. XIII. Yüzyılda Bizans, bütün gücünü toplayarak Fransız ve Venedikliler‟den kurtulup, 1453‟e kadar bir

bâkiye halinde varlığını sürdürdü. Daha sonra Bi-zanslılar‟ın bâkiyesi, Mora isyanına karıştığı gerekçesiyle

sultanın fermanıyla 1827‟de tamamen ortadan kaldırılıncaya kadar İstanbul‟da ayağını sürüyerek dolaştı. Her

ne kadar hayatta kalmayı başaran “Romeois”ların torunlarına Güney Rusya‟da rastlanıyorsa da, etnik bir

sistem böylece sona erdi.

Rusiçiler‟i daha kötü bir kader bekliyordu: Onlar, kaderleri etnik bir kimeraya dönüşmek, arkasından

bütünüyle erimek olduğundan Merya, Mordva, Muroma, Yatvag ve Kumanlar‟la kaynaştılar. Fakat XIII-XIV

Yüzyıl arefesinde güçlü bir nigentropik (non-entropic) dürtü veya passioner itki önce hissedildi, arkasından

bütünüyle müşahede edildi (tabii yakın sapma sebebiyle çağdaşları tarafından değil, tarihçiler tarafından).

Bu itki ekseni Pskov‟dan Prusya‟ya, oradan güneye, eski Aksum‟un küllerinin saçıldığı Habeşistan dağlarına

kadar uzanıyordu. Grekler‟in şanssızlığına bakın ki, bu itki ekseni Konstantinopolis‟in daha doğusundan geçip

Page 103: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 103/247

Page 104: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 104/247

Velikorossya, yok olup gitmemek için, askerî bir kışla olmak zorundaydı. Zaten daha önce Tatarlar‟la

birlikte simbioz teşkil ettiği için, Özbek‟ten Mamay‟a kadar yarım asır daha fazla ayakta kalan Orda‟nın

askerî müttefiki haline gelmişti. İşte Velikorossya halkı bu süre zarfında kuluçka aşamasını yaşamıştı.

Zamanla adını dahi kaybetmişti. O sıralar ve daha sonraları uzun bir süre “Moskovalılar, Tverliler,

Ryazanlılar, Smolyanlar, Novgorodlular” denilmişti ve ancak 1380‟deki Kulikova savaş meydanına Rus adı

girmişti. Her ne kadar Moskova, 1362‟de kendi Büyük Vladimir Knâzlığı‟yla birleştikten sonra Rossya başkenti

haline gelmişse de, halkın kendisini bir ulus olarak hissetmesi için, devletin, halkın, kültürün ve XIV.  Yüzyıl

kahramanlarının torunlarına hayat ve zafer imkanı sağlayan askerî ruhun doğum zamanını belirleyen birharekete ihtiyaç vardı. Rus insanının gücü yeterliydi; çünkü bu, yeni bir güç, yeni bir enerji stokuydu. 

İşin tuhaf tarafı, aynı passioner yükselişin, itki şeridinin dışında kalan doğu kesimleri hariç, Türkiye‟de

de müşahede edilmesidir. Karaman, Diyarbekr ve Azerbaycan Türkmenleri‟nin, cesaret, sanat ve şeyhlere

sadakat açısından Osmanlı Türkleri‟nden geri kalır tarafları yoktu; ama XIV-XV. Yüzyıllarda daha fazla güce

sahip olan Osmanlılar‟ın kurbanı oldular. 

Bünyesinde Orta Povolye‟nin eski halklarını ve aralarına Moğolistan ve Cungarya‟dan gelen “kırıntıları”

barındıran Altın Orda‟da da aynı olay yaşandı. Bölgeleri daha doğuda kaldığı için, passioner itki bu halklara

dokunmamıştı. Dolayısıyla, uluslararası ticaretle bağlantısı bulunan İslam ülkelerinden aldıkları sosyalyaşantı ve dil yakınlığına rağmen, tek etnos halinde kaynaşmamışlardı. 

Altın Orda bir kimera idi. Halbuki Ak Orda, bağımsız yeni b ir etnosun-Kazaklar‟ın şekillenmesinin

nüvesini teşkil etmiştir. 

XIV Yüzyıl Rus knâzları bunu anlamışlar mıydı? Mümkündür. Çünkü kendilerinden vergi tahsil etmeye

gelenlerden Batıya karşı askerî yardım istiyorlardı ve Doğudan gelebilecek darbelere karşı kuvvetli bir

baryere sahiptiler. Bunun için bedel ödemeye değerdi. Daha enteresanı, “İyi kalplı hükümdar Canibek”in

ölümünden sonra, Orda içinde hanlara karşı suikastler ve nükürleri arasında katliamlar başladığında dahi Rus

knâzlarının, hem Orda‟ya vergilerini götürmeye, hem de şu veya bu tarafı destekleyerek düzenin devamınısağlamayı sürdürüyor olmalarıydı. 

Fakat bu “düzen” sağlam değildi. Sağlam temeller üzerine oturtulmayan sosyal yapı, süper -etnik adları

“Tatar” olan çeşitli etnoslara bölünmüştü. Böylece Kazan Tatarları-Bolgarlar‟ın torunları; Astrahan

Tatarları,- Hazarlar‟ın torunları; Nogay Tatarları- Guzlar‟ın torunları; Sibirya Tatarları- Kök Orda bâkiyeleri;

Litvanya Tatarları-Litvanları bünyesine alan kahramanlar ve Kumıklar, Akkermanlar, Oçaklar vb. gibi bazı

bâkiyeler ortaya çıkmışlardı. Velikorossya‟daki Tatarlar kolayca asimile olacaklar, -çünkü burada karşılıklı

müsbet komplimantarizm mevcuttu,- ve Moskova knâzlarına Litvanya‟yla yapılan asırlık savaşlarda yardım

edecekler; Kırım Tatarları ise Osmanlı sultanının vassalı olacaklardı. Türkiye [Osmanlı] de o sıralar

Velikorossya ve Litvanya gibi yükseliş aşamasındaydı. 

Önemli ve bilhassa enteresan olanı ise şudur: XIII-XIV. Yüzyıllarda passioner itki, Minsk ve Kiyef

üzerinden Vilna ile Smolensk arasından geçmişti ve üstelik Tver ile Moskova bu itkinin doğu kenarında

bulunmaktaydı. Neden bu şehirler gelişmeye en müsait bölgeler olarak ortaya çıktı da, Batu‟nun askerî

seferleri sırasında uğramadığı asıl Eski Rusya toprakları önce Litvanlar‟ın, sonra Polonyalı-lar‟ın

saldırkanlığının kurbanı oldular? Kavramayı deneyelim. 

XIII. Yüzyıl, kuluçka dönemidir. Bu yüzdendir ki XII. Yüzyıl tarihi, müstakbel sıçrama dönemlerini tespit

etme imkanı sağlamamaktadır. Bu olaylar, sadece vakayinameleri yazan çağdaşları   tarafından tespit

edilememiştir. Halbuki henüz XIV. Yüzyılda Gedimin‟in devleti Litvan-Rus Devleti adıyla anılıyor; Rusortodoksluğu ise hızlı bir şekilde Litvan paganizmine düşman kesiliyordu. Şu veya bu dinî inaç, etnogenez

süreçlerinin anlatımında sadece birer turnusol kağıdı mesabesindedir. 

Page 105: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 105/247

Her halükârda, XIV. Yüzyıl sonlarında, Kral Jogaila idaresindeki putperest Litvanya, Batıyla bütünleşmiş;

Knâz Vitovt ve Swidrigailo yönetimindeki muhelefet ise mağlup olmuştu. Batı süper-etnosunun sınırları,

Polotsk ve Smolensk‟e kadar dayanmış; siyasî hâkimiyet ise Vyazma ve Kurks surlarına ulaşmıştı. Belaya,

Çernaya ve Çenvlena-ya Rusya‟nın33 son derece zayıf bir direniş sergiledikleri muhakkak; ama Batı Rusya‟ya

dokunmayan Batu‟nun seferinden 80 yıl sonra, 1321‟de Knâz Gemidin İrpen Nehri‟nde Rus knâzlarını mağlup

edip, Kiyef‟i alırken, 1339‟da Polonya kralı Casimir bir ok bile atmadan Galiçya‟yı işgal etmiştir. Eski Rus

şecaati nereye gitmişti ve yeni pas-sionerlik neredeydi?

Zayıflamış da olsa, eski sistemlerin atâletini yenmek, daima zordur. Bu yüzden yeni etnoslar, ana

sübsratların zayıf ve dağınık olduğu etnik bölge sınırlarında ortaya çıkarlar. Demek ki, passionerlerin

güçlerini ülke sınırlarında gösterme imkanlarını aramaları gerekiyordu. Bunlardan bazıları, itikat ve

kültürlerini muhafaza ederek çok etnikli Velikorossya‟ya, bazıları, dinini kaybetmekle birlikte torunlarına

ana yurdu miras bıraktıkları Polonya‟ya, üçüncü bir grup ise bozkırlı göçebe gruplarla knâzsız kalan Rus

drujinaları arasındaki düzensiz çatışmalar yüzünden ıssızlaşmış güney sınırına yönelmişlerdi. Bunlar, orada

vaftiz olmuş Polovesler‟le kaynaşarak yeni bir etnos meydana getirdiler: Eski adını koruyan Malorosslar veya

(Türkçe‟de aslı bilinmeyen insanları tanımlamak için kullanılan) Kozaklar veyahut (Polonyalılar‟ın tabiriyle)

Ukraynalılar. 

Bu etnos inanılmaz kahramanlıklar sergiledi. Çünkü terkedilmiş bir toprağı geri almış, onu ıssız

kalmaktan kurtarmış, kültürel dominantı muhafaza etmiş ve kılıcının gücüyle siyasî bağımsızlığını

kazanmıştır. Ukraynalılar, Moskova devletinin bünyesinde yer almakla birlikte, şansölyelik (Bezborodko) ve

imparatoriçenin kocalığı (Razumovskiy) gibi yüksek makamları ele geçiren subaylar ve önemli mevkilere

yükselen memurlar yetiştirerek kendi ekolojik nişini korumuş, Eski Rusya‟nın tevarüs ettiği kitap kültürü ve

Bizans Ortodoksluğu sayesinde Kuzey ve Güney Rusya‟nın simbioz halinde yaşamasını engellememiştir.

Tatarlar ise, yeni Rossya davranış kalıp-larını kendi çıkarlarına olacak şekilde sağlamlaştırarak her iki tarafa

da katkıda bulunmuşlardır. 

Demek ki süper-etnosların birbirinin yerini alışı sırasında teselsül değil, matematik diliyle söylemek

gerekirse, “ilişkiler” gözlenmektedir. Tıpkı Fransızlar‟ın Galyalılar‟a veya Rönesans çağı İtalyanları‟nın

Kaligula dönemi Romalılarına mensup olmaları gibi, Ruslar da bir etnos olarak eski Rusiçiler‟e mensup bir

halktır. “Yüzüstü bırakılmışlık” ve “boyunduruk” ise, iki etnogenez arasındaki “su yollarının ayrılma

çizgisi”dir. Netice-i kelam: Ruslar, Batı Avrupa‟ya nispetle geri kalmış bir halk değil, aksine genç bir

etnostur.

XXV. RUSYA’DAN ROSSYA’YA 

169. Bölgesel Etnogenez ve Oykümena

Tüm dünya, XIII. Yüzyılda gerçekten büyük olaylarla sarsıldı; fakat tabiat olayları ve ayrıca

etnogenezler, proğramlanmış kurallara uygun  olarak gerçekleşti. Fırtınalı olaylar -savaşlar, devrimler, stil

(sitilden maksat sanat ve zevklerdir) ve dünya görüşleri (reformasyonlar) değişimleri- sırasında ihtiyar kişi

evinin eşiğinde oturur, haberleri dinler ve sonra homurdanarak, son nefesini vereceği odasına çekilir.

Etnoslar da insanlar gibi yaşlanır ve güçten düşerler. Sadece ömürleri insanlarınkinden çok daha uzundur. 

Bizans da henüz ömrünün “son deminde” 1261‟de Latinler tarafından Konstantinopolis‟den kovulmuş,

fakat daha sonra obsküras-yon safhasını ayağını sürüye sürüye yaşayarak 1453‟e kadar dayanmıştır. Rusya da

aynı yaştaydı. O da asla Slavyan kabilelerinin gücüne dayalı olmayan cemaat-kabile hayatının bâkiyelerini

sürekli kaybediyordu. Etnik sistemin bütün duygusu, ülüşlerden çiftliklere dönüşen knâzlıkların parçalara

Page 106: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 106/247

ayrılmasıyla birlikte ortadan kaybolmuştu. Knâzlar da yöneticilikten büyük toprak ağaları durumuna

düşmüşlerdi. İş sonunda, III. Vsevolod‟un torununun Yaroslavl şehrini o güne kadar hiç görülmemiş şekilde

kızının çeyizi olarak Smolensk knâzına vermeye kadar varmıştı. Başkent, - önce Kiyef, arkasından Vladimir, -

tüm önemini kaybediyor; meseleyi kanunla değil, kılıçla halleden birbirine rakip knâzlar arasında sürekli el

değiştiriyordu. Yabancılara karşı direnme kabiliyeti, kimileri knâz, boyar ve smerd olan süb-passionerlerin

dizginlenmez özellikleri egoizm tarafından kemirilerek zayıflıyordu. Passionerlere ise güçlerini

gösterecekleri tek yer kalmıştı: Manastırlar. Böylece onlar, 200 yıldan daha fazla bir süre Rossya‟nın

kültürel-siyasî gelişimini belirleyen faaliyetlere başlamışlardı. 

Neticede Moskova, Tver veya Novgorod değil, sosyal bir kurum olarak Rus Ortodoks kilisesi, belli

knâzlara sempati duymayan Rus insanının ümit çırası olmuştu. 

170. İnanç ve Etnogenez 

Terimler konusunda anlaşalım. 

Kiliselerin etnik tarihteki rolünden bahsederken, dinî, sosyal ve mental üç hipotez üzerinde durmamız

şarttır. Dinî açıdan kilise, dogmaların koruyucusu, teolojik tartışma mekanı ve geleneklerin aktarıcısıdır. Buözel alan, çok az düşünürün, iyi eğitimli filozofların ve hakikate susamış insanların mülküdür. Bu tip insanlar

her zaman azdır ve tarihte oynadıkları rol de daimi değildir. Bunlar, yüksek passionerlik dönemlerinde üstad

ve muhaliftirler; atâlet safhasında yal-nızdırlar; obskürasyon safhasında ise yok olup gitmeleri kuvvetle

muhtemeldir.

Sosyal boyutta hayalperestlerin yerini prelatlar ve rafızîler alırlar. Bunlar, davete icabet eden

cemaatleri yönetir, ibadetlerin icra ediliş şekillerini takip eder, dünyevî yöneticilerle olan ilişkileri düzenler,

bazen de onlardan zılgıt yerler. Roma başpiskoposu-papa ve Peygamber‟in vekili-halife, dünyevî

efendilerdir; dünyevî yöneticilere ise kral veya sultan denilirdi. Dünyevî efendiler, fiilî iktidar ve güce sahip

olmalarına rağmen prelatlara hesap verirlerdi. Sizin anlayacağınız Orta Çağ kilisesi, feodal hiyerarşide

düşünür ve hayalperestleri kendisine çekebilecek kadar seçkin bir yer işgal ediyordu. Çünkü bunlar öyle bir

yetkiye sahiptiler ki, krallar bile onlara hesap vermek, sadece konsil, cami ve tekkelere değil, medrese ve

üniversitelerine bile para yardımında bulunmak mecburiyetindeydiler. Halk da, kitaplarda ve haritalarda,

daha doğrusu kütüphane ve müzelerde öğretilenleri muhafaza etmek suretiyle sağlam dinî bilgiler elde

edeceğine, bunlar olmadan kültürün uzun ömürlü olamayacağına inanıyordu. 

Hissî yönden ise her din, muayyen bir tavır şeklidir. Bilindiği gibi, akıl ve bedenden başka bir de müspet

veya menfi komplimantarizmi meydana getiren duygu vardır. Samimî mü‟minlerin çoğu, dinî tartışmaları

kavrayamaz, kendi cemaatinin politikasını yönlendiremezler. Bunlar, sadece şu veya bu dinin kendipsikolojik yapılarına cevap veren varyantını seçerler. Onları anlayamadıkları argümanlarla şaşırtmak doğru

değildir. Zaten bir tartışmaya girmeden yönetimin buyruğunu reddederler, ama mutlaka doğru görünen şeyi

de kendilerine saklarlar. İnanç, tapınma objesi belli olmayan bir cazibe modüsüdür. Ancak, şu veya bu

mantalite çocukluk çağlarında zihne perçinlendiğine göre, inanç her etnosta vardır ve bu  durum etnoğ-

raflarca tespit edilmiştir. 

Dolayısıyla en yaygın dinler, -İslam, Hristiyanlık, Budizm, Tenricilik veya Göğe tapınma, Mitraizm-

kaçınılmaz olarak değişkendirler. Hristiyanlık, X-XII. Yüzyıllarda, Roma ve Bizans olmak üzere ikiye ayrılarak,

birliğini kaybetti. Ama yine de Provence‟li baronlar ve Küçük Asyalı akritler, filioque meselesinin ne

olduğunu bilmiyorlardı. Latinler ise her iki tarafı da tanımıyorlardı. Anlaşmazlık sebebi teolojik değil, etno-

psikolojikti. Din savaşları denilen şey öylesine trajik boyutlara varıyordu ki, diğer çatışmalarda önemli bir

yer işgal eden maddî motifler veya siyasî hesaplar söz konusu dahi edilmiyordu. “Katolik kiliselerin sadık

evlatlarının” karşısına “schismatique”ler-Ortodokslar ve “kâfirler”-Tatarlar ve Litvanyalılar dikiliyor-lardı.34 

Page 107: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 107/247

Galiçya‟da papizm galip gelmiş; 1323‟de son schismatique-knâzlar olan Galiçli Andrey ve Volınlı Lev

ölmüşlerdi. 

Tarihte rol oynayan sistemlerin şu veya bu sosyal yapıya sahip oldukları yukarıda ispat edilmişti. Bu yapı,

daha ziyade devlettir; ama sınıfsız toplum döneminde söz konusu strüktürler, kabile ittifakları şeklinde -

örneğin Kazak cüzleri - karşımıza çıkarlar. Feodalite döneminde ise, - Rahdânîler ve Hansalar gibi - ticarî

koalisyonlar ve hatta ruhanî ekstraterritorial poli-etnik birlikleri görüyoruz. Örnek olarak Hristiyanlarda

Katolik, Ortodoks, Nesturi, Monofizit kiliseleri; Müslümanlarda ise Ehl-i Sünnet, Şia, Haricî, Karmatî, İsmailî -

ler‟in yanı sıra daha birçok küçük ve kısa ömürlü konfessional cemaatleri gösterebiliriz. Aynı gruplandırmaya

girmeyen Budizmdeki iç bölünmeler, Hristiyanlık, Müslümanlık ve hatta putperestlik35  denilen

dinlerdekinden daha fazladır. 

Maddi hareketlerin sosyal ve tabii şekilleri arasındaki karşılıklı etkileşim bu strüktürler vasıtasıyla ortaya

çıktığı için, mutlaka üzerinde durmamız gereken konulardır. 

Bunu belirttikten sonra, dikkatimizi XIII-XIV. Yüzyıl Hristiyan kilise organizasyonları, daha doğrusu

dezorganizasyonları üzerine çevirelim. Çünkü işin bu kısmını atlarsak, Avrasya kıtasındaki pas-sioner

gerginlik boyutlarının değişim çatışmalarını kavrıyamayız. Zira bu bölgenin her yerinde feodal formasyonlar

mevcuttur ve sadece etnosistem yaşları farklıdır. 

Hristiyan kilisesinin ilk ekümenik yapısı, 325‟de Nikea [İzmit] de şekillenmiş, daha doğrusu kurulmuştu.

Konsil oturumunu yöneten kişi ise henüz vaftiz olmamış İmparator Constantinos‟du. Kilise kanununa riayet

edilmiş olması için de imparatora diyakon [diacon] ünvanı verilmişti. Çünkü laymanlar konsile alınmıyordu.

Böylece taht ve altar ittifaka sağlanmış; manevî iktidar efendiyle uzlaşmıştı. 

Bu yapının gerekliliği âşikârdı. Eretikler ve infirak hareketleri, Bizansı (Doğu Roma İmparatorluğu‟nu)

sarsıyordu. Gerçi bu tür sarsıntılar Gesperia (Batı Roma İmparatorluğu‟n)da daha az hissediliyorsa da,

Suriyeli ve Mısırlılar Roma veya Carthegene‟e gelmiş; Doğulu Germanlar-Gotlar, Vandallar ve Burgundlar-

Galya [Gallia] ve İspanya‟ya saçılmışlardı. I. Yüzyıl passioner itkisiyle, bu itki ekseni üzerindeki entellektüeldalgalanmalar arasındaki ilişkileri farketmemek mümkün değildir. 

Ortaya çıkarılan yapıya sezaro-papizm adını vermişlerdi, fakat bu yapı daha ziyade Bizans‟ı

sağlamlaştırmıştı. Çünkü doğu modeli Hristiyanlık İrlanda‟dan pek tutunamadığı Bizans‟a, Uyguristan‟dan

Moğolistan‟a kadar yayılmıştı.  Ancak, bu yayılma sırasında kilise teşkilatlarının yapısı değişmişti. Çünkü

yöneticiler çoğunlukla Hristiyan olmadıkları, Hristiyanlar da Nesturî ve Monofizitler gibi eretiklerden

teşekkül ettiği için, dinî ve dünyevî iktidar arasındaki münasebetler bozulmuştu. 

Nesturîler‟in patriği Bağdat‟da, Monofizitler‟inki İskenderiye‟de yaşıyor; Ermeni katolikosu ise

Eçmiyadzin‟de ikamet ediyordu ve bu toprakların tamamı Müslümanlar‟ın idaresi altındaydı. Patriklerinhalifelerden yarım almamaları tabiidir, ama bu müsamaha ile karşılanabilir. Yani sadece kendi papalığına

tabii olmayı umabilir, dolayısıyla ona hesap verebilirdi. Hristiyanlığın demokratik varyantı böyle doğmuştur.

Nitekim XVII. Yüzyılda Moskovalı bir boyar bunu “Tanrı, çardan daha yücedir!” sözüyle formü le ederken,

kendisi de bir Rus olan Aleksey Mihailoviç, boyarın görüşüne katılmıştır. 

Halbuki Batıda tamamen aksi olmuştu. Papa, tahtı ödüllendirme ve feshetme, kanuna karşı işlenmiş

suçlar hakkında hüküm verme ve halkları Haçlı Seferleri‟ne teşvik etme hakkını kendinde görüyordu. Batı

kiliselerinin yapısı, monarşizm prensibi üzerine kurulmuştu. Başka dinlere mensup insanlara karşı savaş ve

akmatik safhaya has genişleme faaliyeti için bu durum oldukça elverişliydi, ama Avrupa halkları için ağır bir

şeydi. Roma, papalıktan para istiyor, fakat İngilizler, Almanlar ve Fransızlar vergi vermeyi sevmiyorlardı.Böylece imparatorlarla papalar, Gibellinler‟le Guelphe‟ler, parlamento ile İngiltere kralı arasında uzun bir

savaş ve Galya kilisesi için bağuşmalar başladı. Papalar, Hohenstaufenler‟i mağlup ettiler, ama Fransız

krallarının “Avignonlu esirleri” olmaktan kurtulamadılar. Bu kargaşa Moskova‟yı Kudüs (1099),

Page 108: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 108/247

Konstantinopolis (1204) ve Kiyef‟in (1340) âkibetinden kurtardı. Moskova tarihin derinliğine gömülmedi ve 

böylece Rusya, Moskova toprakları üzerinde Rossya haline geldi. 

Eğer sosyal yapıları sıfır siyasî dominant eğilimleri olarak görürsek, o takdirde mantîken Eski Rusya‟nın

Gibellinler‟in tabii müttefiki olduğu farzedilebilirdi, ama öyle değildi. Teuton ordeni, onun Litvanyalılar ve

Batı Slavyanlarıyla hesaplaşmasını hoş karşılayan II. Friedrich‟in desteğini almış; Gibellin Aragon ise,

Müslümanlar ve Grekler‟le (“Büyük Katalonya Kampanyası”) savaşmıştır. Sosyal çatışmalar, bir süper -

etnosun kendi içinde anlam ifade ederler. Litvanya ve Rusya, bu süper-etnosun sınırları ötesinde oldukları

için yayılma hedefi olarak görülüyordu. Dolayısıyla onlar kendileri için yine kendileri endişe etmeliydiler. 

171. Neden Moskova?

XIX. Yüzyıl tarihçilerinin değerlendirmesine göre, 1300 yılları civarında Velikorossya‟daki en güçlü

knâzlık Tver Knâzlığı, en savaşçısı Ryazan Knâzlığı, en kültürlüsü Rostov-Suzdal Knâzlığı, en zengini ise

Novgorod Cumhuriyeti idi. Yüzyılın sonunda durum tamamıyla değişti ve 1364‟de taht şehri Vladimir‟i

bünyesine alan Moskova, Velikorossya‟nın en belli başlı şehri haline getirildi. 

Moskova‟nın hızlı bir şekilde yükselmesinin sebepleri konusundaki literatür hayli fazla. Bu sebeplerleilgili bazı versiyonları ele alarak, tek tek analiz edelim: 

1. “Coğrafi” versiyon:  Moskova, pratik olarak Rusya‟nın merkezinde yer alıyordu ve ticaret yolları

buradan geçiyordu. Moskova civarındaki topraklar verimsiz olduğu için, burada yaşayanlar “çelik karakterli,

pratik insanlar” idiler36; Moskova knâzları da öyleydi. 

Hiç te değil! Moskova, sürekli birbiriyle savaşan Vladimir ve Ryazan knâzlıklarının sınırları üzerindeydi.

Volga ticaret yolu Moskova nehrine nispetle daha elverişliydi ve dolayısıyla Volga civarındaki şehirler

Moskova‟dan çok daha zengindi. Bilindiği gibi, mutluluk parayla olmaz. Moskova civarının “fakirliği”, 500 yıl

boyunca ev yapmak ve şehri yenilemek amacıyla ormanları kesip yok eden Moskovalılar‟ın eylemlerininneticesidir. XIV. Yüzyılda oradaki tabiat, Valday ve Zavolje‟dekinden daha az büyüleyici değildi. Son olarak,

eğer Moskova Knâzlığı ahalisi tezgahtar, karaborsacı ve “kirli çıkılar”dan37  ibaret ise, Kulikova savaşı nasıl

kazanılmıştı? 

Dahası da var. Günümüz coğrafyası, eski coğrafyadan farklı olarak, tabii alanların yüzyıllık nemlenme

değişikliklerini incelemektedir. Doğu Avrupa‟nın tabii higrometresi, Volga sularının 5/4‟nü içen Hazar

Denizi‟dir. Dolayısıyla Hazar‟ın trangresyonu, Volga Havzası ve kısmen Volga-Oka nehirleri arasındaki nem

oranının yükselmesine işaret eder. XIV. Yüzyıl başlarında Hazar‟ın su seviyesi, tarihinin en düşük seviyesi

olan mutlak -19 metreye ulaşmıştı.38  Bunun anlamı, Moskova çevresinin çok sık sağnak yağışlar alması,

tarıma en elverişli basık alanları mahveden şu taşkınları; kışın kesif kar yağışı, tabii olarak da ilkbaharda

nehir sahillerinin bozularak her tarafın su taşkınları altında kalması demekti. Kaynaklar bora, sağnak yağış

ve yoğun siklon hareketlerinin yol açtığı diğer olaylardan bahsetmektedir. Bu olaylar XV. Yüzyıl sonuna kadar

devam etti. Daha sonra siklon alçak basıncı kuzeye kayarak, yükünü Beyaz Deniz üzerine boşalttı. Hazar‟ın

su seviyesi ise -23,83 m3‟e kadar düştü.39 XIV. Yüzyıl Moskova‟sının kaderinde rol oynayan coğrafî şartlar son

derece olumsuzdu. Dolayısıyla bu şartlarda Moskova‟nın ve ekonomisinin yükseliş sebebini aramak akla

ziyandır. 

2. “Sosyal” versiyon: Kabile yaşantısının nihai olarak bitmesi.. Büyük Knâzlık üzerindeki tasarruf hakkı

Saray hanının insafına terkedilmişti.. Vladimir payitaht özelliğini kaybedince, Tver, Kostroma ve Moskovaona rakip oldular. Güya Moskova‟da iç çatışma yoktu. Çünkü knâz ailesi küçüktü ve ruhanîler ve boyarlar

daha güçlü olduğu için Moskova knâzına hizmeti tercih ettiklerinden doğrudan taht tevarüs sistemi

benimsenmişti. 

Page 109: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 109/247

Page 110: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 110/247

Page 111: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 111/247

173. Çağ Başlangıcı 

1299‟da Karadeniz sahillerindeki “ağır” dönem kapandı. “Grek düşmanı” ve gizli Müslüman âsi Nogay,

ordasıyla birlikte kellesini kaybetmişti. Mücadeleden zaferle çıkan meşru han Tohta, dinlere saygılıydı ve

hüsn-ü niyet sahibiydi. Hâkimiyeti altındaki ülkeler barış içinde yaşıyorlardı. Rusya‟da Büyük Knâz Andrey

Aleksandroviç‟in ölümünden sonra, büyük knâzlık yarlığı 1304‟de âdil ve sahib -i himmet Tver knâzı Mihail

Yaroslaviç‟e tevdi edilmişti. Tohta-han, onun bu meziyetlerini hakkıyla değerlendirmişti. 

Nogay‟ın Dinyester  ve Bug sahillerindeki taraftarları, Polovesler‟in torunları oldukları için tutunmayıbaşarmışlardı. Onlar bir hanedandılar ve yurtlarını koruyorlardı. Bu karmaşa yıllarında “Tatar tahakkümüne

tahammül edemeyen” Metropolit Maksimus, Kiyef‟i terkederek, 1300‟de metropolünü tüm rahipleriyle

birlikte Vladimir‟e taşımıştı. Kiyef‟de ise sadece metropolit naibi kalmıştı. Belki de bu yılı, her ne kadar can

cekişmesi yarım yüzyıl daha sürmüş ise de, Kiyef Rusyası‟nın “bitiş” tarihi olarak kabul etmek gerekir. 

Metropollüğün Vladimir‟e taşınması, Rus kiliselerinin Altın Orda hanına bağlılığının bir tür göstergesiydi.

Çünkü Metropolit Maksimus, Yüri Daniloviç Moskovskiy‟nin kendisine karşı faal düşmanlık beslediği Mihail

Tverskiy‟i destekliyordu. Hanın verdiği yarlık ve piskoposların teveccühü, meseleyi Tver lehine karara

bağlamıştı. Müteakip 1305 yılında Maksimus ölmüş, kimin halef olacağı konusu ise görülmemiş bir gerginlikyaratmıştı. 

“Taht ve altar” birliği (Grek modeli) Knâz Mihail‟e öyle cazip görünmüştü ki, akrabası başrahip

Herontius‟u başpiskoposluk adaylığına göstermişti. Buna karşılık Volın knâzı Yüri Lvoviç, ne pahasına olursa

olsun Galiç Knâzlığı‟nın kilise hâkimiyetini kaybetmesini telafi etmek amacıyla Ratskiy Manastırı başrahibi

Peter‟i Konstantinopolis‟e gönderdi. Rus kilisesinin kendilerinden kopmasını istemeyen patrik Athanasius ve

kayser Andronikos, Peter‟i metropolit olarak atadılar. Eğer böyle bir karar verilmemiş olsaydı, bu durumda

Polanyalı bir kadınla evli olan Volın knâzı, papa tarafına geçebilir ve Galiç ve Volın‟ı Ortodoksluktan

koparabilirdi. Fakat Büyük Knâz Mihail, Rusya bütünlüğünü genel olarak kaybettiği için uzaktaki Karpatlar‟la

her şeyden daha az ilgileniyordu. 

Metropolit Peter hayata susamış, görevlerini yerine getirme konusunda son derece titiz, dinî konularda

prensip sahibi biriydi ve vaazları anlaşılır tarzdaydı. İktidar hırslısı, aç gözlü ve şehvetperest değildi (Resim

yapmayı sever; boş zamanlarında ikona tasvirleri çizerdi). 

Dolayısıyla onu istismar etmeye çalışan siyasîlerin ümitlerini boşa çıkarması anlaşılabilir bir durumdur.

Rusya metropolitinin son derece bağımsız olduğunu gösterdiği Mihail Tverskiy, Yüri Volınskiy ve hatta patrik

Athanasius, ondan memnun değillerdi. Hal böyle olunca muhbirlere gün doğmuştu. 

İhbarlar, alışılmış türden şeylerdi: Meteliksizler ve çilekeşler mukaddes eşyaları çalmakla, kilise

yetkilerini suistimal etmekle suçlanıyorlardı. Kabul etmek gerekir ki, muhbirler de fırsatını bulsalar, zenginolmanın yollarını ararlardı. Çok psikolojik problemleri olanlar ise, kendilerini göstermemişlerdi. Çevirdikleri

dolaplarla amaçlarına ulaşacaklarından emindiler. 

Tam bu sırada beklenmedik bir şey oldu: Metropolite atfedilen suçlamaların tahkik edilmesi için bir

konsey kurulmasını isteyen halk olaya el atmıştı. Büyük Knâz, her ne kadar kendisi de metropolite karşı

adavet besliyorsa da, kamu oyunun isteğini yerine getirmeyi kabul etmek zorundaydı. Ama halk,  artık o eski

halk değildi. Vaftizli Tatarlar‟ın torunları ve torunlarının torunları, onların çocukluk çağlarındaki oyun

arkadaşları, birlikte ava çıktıkları, tarlalarda beraber çalıştıkları dostları, Asyalı kafasına, yani olayları kendi

düşüncelerine göre kavrama ve değerlendirme yetisine sahip insanlardı. Baş-rahipler nazarında din ne ise,onlar nazarında da oydu. Gerçi bu onların vicdanî bir meselesiydi ama sesleri, etnik sistem passionerliğinin

gür sesinden daha gürdü. İşte 1311‟deki Vladimir Knâzlığı‟ndaki Rus insanının davranışına bakarak, 100 yıl

önceki streotipe göre farkları görmek mümkündür. 

Page 112: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 112/247

Pereyaslavl-Zalesski‟de bir konsil tertiplenmiş ve Tver başrahibi Andrey ile Rostov başrahibi Simeon,

Metropolit Peter‟e karşı bir hücum kampanyası başlatmışlardı. Kanuna aykırı olarak başrahipler, rahipler,

azizler ve hatta dünyevî yöneticiler konsile katılmışlardı. 

Tartışmalar çok şiddetli geçmesine rağmen, Peter‟in ezici zaferiyle sonuçlandı. Suçlayanlar, mevkilerini

kaybetmiş,50  büyük knâz dahi otoritesinden olmuştu. Bu yenilgi onun için bir felaket mesabesindeydi.

Nitekim bir yıl sonra, yani 1312‟de hâmisi Tohta-han ölmüş ve fanatik bir Müslüman olan Prens Özbek, Altın

Orda tahtına oturmuştu. Mihail Yaroslaviç yeni hanın himmetine mazhar olamamış, fakat Özbek-han‟ın

kızkardeşi Konçaka (vaftiz adı Agathia) ile evlenmiş bulunan rakibi Yüri Daniloviç Moskovskiy ise hanın yakın

dostları arasına girmişti. 

Moskova‟nın kendisinden daha güçlü Tver‟e karşı zafer kazanması da bu sıhrî ittifak sayesinde mümkün

olmuştur. Mihail‟in Yüri‟yi mağlup ettiği çarpışmalardan birinde Konçaka (Agathia) Tverliler‟e esir düştü ve

bilinmeyen bir sebepten dolayı öldü. Ama gerçekle pek bir ilgisi olmasa da, hanın kızkardeşinin zehirlendiği

yolunda haberler, hem Tver knâzını, hem de knâzlık halkını derin üzüntüye boğdu. 

Şöyle bir dakika kadar durup, bir soru soralım: Bir kadının tesadüfi ölümü, tarihî olayların seyrini

değiştirebilir mi? Daha önce defalarca sorulduğu için bu soruya cevap vermek imkansız. Her olay, yani

sistematik bağlardan birinin kopuşu, eğer sistem oto-gelişim konusunda yeterli atâlete sahipse, ya

farkedilmez, ya da şayet iki üç sistem gayr-ı sağlam dengeler içinde bulunuyorsa, sebep-sonuç ilişkilerine

uygun olarak gelişir. Burada ikinci varyant göze çarpıyor. Orda düzeni, devlet dininin değişimi kadar, hem

müttefikler, hem de rejim düşmanları arasındaki kaçınılmaz değişikler yüzünden sarsılmıştı. Orta Povolje

tacirleri ve şehir ahalisi, bozkır hanı iken Müslüman sultan haline gelen Özbek‟i destekliyor, Ak Orda

bozkırlıları ise muhalefet ediyorlardı. İki taraf arasındaki çatışma İlbasmış-han‟ın ölümüyle sonuçlanmış, bu

olaydan sonra hanlar Müslüman isimleri almışlardı. Ancak bu dinî reform Rusya‟ya yayılmadığı için, Orda ile

Rusya arasındaki ilişkiyi korumak imkansızdı. Özbek-han, Metropolit Peter‟e dokunulmazlık ve kileseye de

imtiyazlar bahşeden bir yarlık vermiş; Mihail Tverskiy tarafından incitilmiş olan Peter, tez tez Moskova‟ya

gelmeye başlamış; kızkardeşin ölümü ve siyasî hesaplar birleşmişti. Bu işten kazanlı çıkan kişi Yüri

Moskovskiy olacaktı. 

Yüri, politikada dürüstlükten nasibini almamıştı. 1318‟de onun ihbarıyla Mihail Yaroslaviç Orda‟da infaz

edilmiş; Mihail‟in oğlu Dimitri Groznıye Oçi muhbiri parça parça etmiş, fakat bedelini kellesiyle ödemişti. Bu

olay üzerine Tver‟de Tatarlar‟a karşı bir nefret dalgası yayılmış; Orda elçisi katledilmiş, tabii neticede Tver

harabeye çevirilmişti.. ama Tatarlar değil, Moskovalılar tarafından. 

Bu sırada Litvanyalı knâzı Gedimin (1316-1341), Polotsk, Turov, Pinsk ve Vitebsk‟i itaat altına almış;

Kiyef ise bağımsız bir knâzlık olarak kalmıştı. Neticede Litvanya Orda‟ya karşı çıkarken, Tver 1327‟de

yönünü Litvanya‟ya döndü. Böylece iki koalisyon teşekkül etti: Moskova-Tatar ve Litvanya-Tver ittifakı.51 Altın Orda sürekli zayıflarken, Litva Knâzlığı güçlendi. Gedimin‟in halefi Olgerd, Kuzey Rusya‟yı, Novgorod -

Seversk ve Kiyef‟i ele geçirerek, Moskova‟ya karşı Tver‟i destekledi. Rurikoviçler‟in yerini alan

Gedimoviçler, Eski Rusya‟yı yeniden ihya edeceklermiş gibi görünüyorlardı. Bunun için sadece Moskova‟yı

fethetmeleri gerekiyordu. Çünkü Suzdal ve Riyazan knâzlıklarının gücü olmadığı gibi, muzaffer

Litvanyalılar‟la savaşmayı da istemiyorlardı. 1359 yılında ise Orda, bu kimera devletin tüm gücünü tüketen

“büyük fetret” devrine girmişti. Ama öyle olmadı. Neden? 

174. Çürük Zemin

Passioner yükselişin başlangıcı, kaçınılmaz olarak eski yapıya ve davranış kalıplarına bağlıdır. Halefleri

passioner konsorsiyumlar karşısında kayıtsız şartsız boyun bükmeye mecbur kalan Diokletianus‟un pörsümüş

muhteşem idarî sistemi dahi bundan kurtulamamıştır. 

Page 113: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 113/247

Rusya‟da yükseliş süreci daha yavaş geçmiştir. Knâzlar “kendi mâlikanelerini tutuyorlar”, ama insanlar,

yaşadığı yerleri ve aynı şekilde başlarındaki efendileri serbestçe değiştiriyorlardı. Bu “kopma” hakkından

sadece smerdler, tacirler ve boyarlar değil, aynı zamanda knâzlar, daha doğrusu büyük knâzların küçük

kardeşleri de faydalanıyorlardı. Halk kendini hür saydıkları ve yöneticiler de hürriyetsever Rusiçileri

dizginleyecek güce sahip olmadıkları için, passionerliğin büyümesi gönüllülerin itaatine kalmış, devlete

ihanet anlayışı ise saçmalık haline gelmişti. 

Bununla birlikte mevcut sistemi ayakta tutan güç, Ortodoks kilisesi idi. İnançsızlık, tıpkı bir ihanet gibi,

sistemin dışına çıkmak olarak görülüyordu. Dolayısıyla eski Aricedeki “smerd” sözünün (ki Farsça “merd”-

erkekten gelmektedir) giderek Rusçada “köylü”, yani Ortodoks Hristiyan kelimesinin yerini alması tesadüfî

değildir. Knâzlar “besermen” sultanın vassallarıydılar ve dolayısıyla yüksek yetkili kişiler olarak kabul

edilemezlerdi. Bu durumda metropol, kilise mallarından vergi almayan Altın Orda hanı da dahil olmak üzere

herkes nezdinde söz sahibiydi. Bu yüzdendir ki kilise, XIV. Yüzyılda, bazen “feodal birlik”, bazen de

teokratik birlik olarak anılıyordu; ama bunların kesinlikle batı modelleriyle ilgisi yoktu. Peki, o halde nasıl

bir modeldi bu? Göçebe ve Nesturî modeli olabilir miydi?

Neden olmasın? Rahip-kral Yohannes efsanesi, XII. Yüzyıl Haçlılarının bir uydurmasıydı, ama Bozkırlı

göçebe-Nesturîler için bir düştü. Onlar, bu düş uğruna Doğu Asya‟da prens Arıg-buga (1260-1263) veNaya(n)ı, Volga civarında ise Batu‟nun oğlu Sartak‟ı desteklemişlerdi. Gerçi savaşı kaybetmişlerdi, ama

kurtulmayı başaran az sayıda insan, Rusya‟ya kendi görüşlerini taşımışlardı. Elbette sıradan askerler teolojik

nüansları kavrıyamıyorlardı; fakat bir noktada bunun faydası da vardı. Çünkü hiç olmazsa dinî tartışmalara

sebep olmuyorlardı. Hatta bu kayıtsızlıkları sebebiyle, belli knâzlıklar arasında taksim edilmiş bulunan

Ruslar‟la kolayca kaynaşmışlardı. Gölgede kalmış bir etnosa çok gerekli olan birlik, sulta -i ûlâ Altın Orda

hanı tarafından da sayılan kilisenin tüm halk tarafından benimsenmesiyle veya XX. Yüzyıl diliyle ideoloji

birliğiyle sağlanmıştı. 

Hanın takip ettiği politika doğruydu. Çünkü bir yığın knâz vardı, fakat aralarında birlik yoktu ve halkın

güvenini kazanamamışlardı. Ulusun batı sınırı, hanın gazabından kaçan knâzların sığındığı Litvanya‟nın

sürekli baskısı altındaydı. Metropolitin pozisyonu ise sağlamdı; dolayısıyla onunla anlaşmak mümkündü ve

desteklenmeye değerdi. 

Nâhak yere metropolit Peter‟i gücendiren Mihail Tverskiy‟in hatası, onu Moskova knâzı İvan‟la dost

olmaya sevketmişti. İvansa oldukça güçlü ve taktik sahibi biriydi. Peter, ömrünün son günlerini Moskova‟da

geçirmeye gitmişti ve vaazlarıyla halkı aydınlatıyordu. Böylece, knâzların, boyarların, drujinaların ve köylü

“smerd”lerden teşekkül eden tüm köylülerin ve şehirlilerin severek hizmet edeceği rahip Yohannes

krallığıyla ilgili hülya beklenmedik bir şekilde tekrar canlanmıştı. 

Meselenin bu şekle gelmesi, sınır problemin kendi kendine çözülmesini sağlamıştı: Ortodokslarınyaşadıkları tüm topraklar Büyük Vladimir Knâzlığı‟na itaat etmek zorundaydılar. Üstelik mahallî yönetimlerin

hakkına tecavüz edilmeyecek ve knâzlıklar anlaşmalar yoluyla belirlenecekti. Süper-etnosun doğuşu için

gerekli tipik bir ortam.

Kilisenin takip ettiği kıvrak diplomasi, askerî çatışmalar da dahil olmak üzere, karşılıklı hukuka saygı

esasına dayalı olarak Ortadoks Rusya‟yla Müslüman Orda‟nın ittifakını sağlamıştı. Mamay hareketleninceye

kadar -ki bu konu üzerinde daha sonra durulacaktır,- doğu sınırı sakindi. Litvanya‟nın faaliyeti artmıştı ve bu

faaliyet ancak Litvanya ve Rusya‟nın uslanmaz düşmanı Livon ordeniyle sürekli savaşla ayakta tutuluyordu.

Gedimin ve Olgerd‟in indirdikleri âni darbeler, Ruslar‟a Batu‟nun seferi sırasında aldıkları zayiattan daha

ağır zararlar veriyordu. Daha da kötüsü, Tatarlar‟dan farklı olarak Litvanyalılar, ele geçirdikleri toprakları

işgal etmişler ve XIV. Yüzyıl sonlarında, Novgorod hariç, tüm Kiyef Rusyası arazilerini zaptetmişlerdi. Fakat

Novgorod‟da da Moskova aleyhtârı, dolayısıyla Litvanya yanlısı bir parti oluşmuştu. Novgorod‟un

Velikorossya‟yla olan bağları zayıflamış; Ortodoks teokrasi ideası bu bölgede bütünüyle ortadan kalkmıştı. 

Page 114: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 114/247

En son olarak, bütün Rus knâzlıkları, sağlanacak birliğin bedelini kendi bağımsızlıklarını kaybetmekle

ödeme yanlısı değillerdi. Tver ve Ryazan, Moskova‟ya itaat etmektense Litvanya‟yla müttefik olmayı tercih

ediyorlardı. Suzdal, büyük tahtta hak iddia etmeye hazırdı. Nijegorod knâzı Boris, kayınpederinden yardım

almak ümidiyle Olgerd‟in kızıyla evlenmişti. Eski gelenekler, süper-etniksel yeni dominantlara karşıydı. 

İşte tam bu sırada, hiç beklenmedik bir şekilde tabiat olaylara müdahele etti: Rus topraklarında “kara

ölüm”-veba [kara ölet] salgını baş göstermişti. 

175. Felaket

Tabiat, öfkesini farklı şekillerde gösterir. Su taşkını, deprem, volkanik patlamalar ve kuraklık, bütün

canlıları tehdit edebilirler; ama biyosfer de, tamamlanmamış antroposenozlar için en az o kadar öldürücü,

sert zikzaklar çizer. XIV. Yüzyıl ortalarında Hindistan ve Çin‟de ortaya çıkan veba haberleri, Avrupalılar‟ın

umurunda bile değildi. Hatta Suriye, Mısır ve Küçük Asya‟da epidemi salgınlarının ortaya çıktığı sırada dahi

Avrupalılar, bu belanın kendilerine dokunmayacağından emindiler. Ama Kırım‟da insanlar ölmeye

başlamışlardı. 

Söylendiğine göre, Kaffa (Theodosios) yı kuşatan Canibek-han, vebadan ölen bazı cesetlerin bu Cenevizkalesinin surları önüne bırakılmasını emretmiş. Böylece mikrop, önü alınamaz şekilde yayılmış. Cenevizliler

alelacele kaleyi boşaltarak ülkelerine dönmüşler, ama 1347‟de yolları üzerindeki Konstantinopolis ve

Messina‟da durmuşlar. Böylece mikrop Bizans ve Sicilya‟ya yayılmış. 

Epidemi, 1348-49‟da İtalya, İspanya, Fransa, Macaristan, İngiltere, İskoçya, İrlanda, Danimarka, Norveç,

İsveç‟i ıssızlaştırmış; Hollandalılar gemilerle İzlanda ve Prusya‟ya nakledilmiş, böylece Batı Avrupa‟da

hastalık hızını kesmiş, ama 1351‟de Pskov‟a yönelmiştir. 1353‟de Büyük Moskova Knazlığı‟nı boşaltan öfkeli

mikrop, Nijni Novgorod‟a dokunmadan güneydeki bozkırı ziyaret etmiştir. Moskova ve civarındakiler

zamanında bölgeyi terketmişlerdir. 

Teyit edilmemiş bilgilere göre epidemiden ölenlerin oranı halkın %30‟na ulaşmış ve 1349‟da sadece

Paris‟de günde 800 civarında insan hayatını kaybetmiştir. Salgın, bir yerde dört ila altı ay kadar devam

ediyor, ondan sonra insanlar kendilerini emniyette sayarak, kaybettiklerine göz yaşı dökebiliyorlardı. Aslında

başka meşgaleleri tercih ediyorlar ve normal hayata dönüyorlardı. 

Tuhaftır ama, veba salgını Çekoslovakya, Polonya ve göründüğü kadarıyla Litvanya‟ya dokunmadan

geçmişti. Bu ülkelerde yaşayan insanlar kırılmadıkları için, Fransa, İngiltere, Kastilya ve Germanya

nüfuslarını artırıp, askerî -siyasî güçlerini yeniden kazanıncaya kadar, söz konusu ülkeler o zamanın en güçlü

Avrupa ülkeleri haline gelmişlerdi. 

Bu esnada German İmparatorluğu‟nun sabık tımarları olan ülkeler, başlarında bulunan Fransız

hanedanları sayesinde krallıklara dönüştüler: Çekoslovakya‟da Lüksemburglar (Fransızlaşan Almanlar),

Polonya‟da Anjou‟lar Macaristanlı Ludwig [Ludowic] ve kızı Jadwiga hüküm sürdüler. Kralların himayesinden

faydalanan Almanlar, Çekoslovakya ve Polonya dağlarına saçılarak, Prag (1348) ve Krakov‟da (1364) kurulan

üniversitelerde öğrenim görmeye başladılar. Alman eğitimiyle birlikte Slavyan ülkelerine Batı modaları ve

kamu hukukunu düzenleyen Magdeburg yasası gelmiştir. Devlet erkanı dışındaki Çekler ve Polonyalılar,

kişilere ait topraklarda ırgatlık etmeye başladılar. Silezya ise bütünüyle Almanlar‟la dolmuştu. 

Çekilip gittikten sonra, demoğrafik patlamayla kayıpların telafi edilerek, hayatın ve sosyal yapının

yeniden kurulduğu kısa süreli bir vebanın mı, yoksa Batılı Slavyanlar‟ın dünya görüşlerini ve kültürünüçirkinleştiren tedricî Almanlaşmanın mı daha öldürücü olduğunu söylemek zor. Daha ileriye geçmeden,

Çekler‟in Almanlaştırma hareketine şiddetli savaşlarla karşılık verdiklerini, Polonyalılar‟ın ise kurtuluşu

Page 115: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 115/247

Page 116: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 116/247

Page 117: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 117/247

olduklarından, her yönetim değişiminde kardeş kavgaları meydana gelirdi. Canibek dahi iki kardeşinin

cesedini çiğneyerek tahta geçmişti. Başka türlü de davranamazdı. Aksi halde, kendi kellesi giderdi. 

Biyolojik açıdan bu gelenek, gayr-ı tabii idi. Çünkü prenslerin dışında emîrleri ve nükürleri öldükleri için

negatif bir seleksiyon öneriyordu. Devlet sistemini bozduğu, başta bulunan kişinin sinir sistemini tahrip edip,

yarınından endişe duyar hale getirdiği için asosyal; günahsız insanların ölümüne yol açtığı için menfurdu.

Etnik sistem çürük temeller üzerine oturtulmuştu. 

Canibek, tüm bunları çok iyi anlamıştı, ama yapabileceği bir şey yoktu. İtil civarındaki tacirlere hoşgörünmeye çalışmış; onların çıkarları uğruna, tebaasını yağmalayan ve ticareti engelleyen bir diktatörün

yönettiği İran‟a sefer düzenlemişti. Canibek bu diktatörü katletmiş, ama ülkeyi fethedemeden geri

dönmüştü. 

Metropolitle ittifak, kendi çıkarınaydı. Çünkü ona güvenebilirdi. Dürüstlük, en iyi politikadır! Ama ölümü

kendi soyunun elinden olacaktı. Canibek-han hastalanmış, otağında yatmaktaydı. Sevgili büyük oğlu

Berdibek‟i odasına bırakıvermişler, o da babasını, arkasından kardeşlerini öldürmüş ve 1357‟de han olmuştu.

Ne var ki Berdibek de metropolite kilise mallarıyla ilgili yarlığı vermiş ve ittifak şimdilik bozulmamıştı. 

Pederkûş Berdibek uzun süre tahtta kalmadı. Onu da öldürdüler ve böylece pek çoğu bir yıldan az bir

süre hüküm süren hanların birbirinin yerini aldığı “büyük fetret” dönemi başladı. “Kurt”la “kuzu”nun

dostluğu kendi kendine bitmişti. Çünkü “kurt” ölmüş ve 1357‟den 1380‟e kadar geçen süre zarfında

çürümüştü. Artık Orda etnik bütünlüğünü yitirmişti. Doğuda Ak Orda hanı Urus, Emîr Timur‟un desteğini

sağlayan Prens Tohtamış‟la boğuşuyordu. 1376‟da savaştan zaferle çıkan Tohtamış, Altın Orda‟dan geriye

kalanlar üzerinde hak iddia ettiyse de, Kırım ve Karadeniz sahilindeki orduyu kumanda eden Mirza Mamay‟ın

şiddetli muhalefetiyle karşılaştı. Altın Orda ulusu bünyesinde yer alan halklar, yani Polovesler, Yaslar,

Kasoglar, Kırım Yahudileri Mamay‟ın yönetimindeydiler; fakat onun nazarında en önemli olanı, Kırım‟da

kolonileri bulunan Cenevizli-ler‟le yapılan ittifaktı. 

Mamay‟ı Ordalı veya Orda müttefiki saymak kesinlikle mümkün değildir. Her ne kadar kendisine emanetedilen prensleri rahatlıkla öldürmek için sadık bir tebaa süsü vermek suretiyle gerçek çehresini

göstermemişse de, o bir âsiydi. Rus knâzları ise, kendilerini Litvanya‟nın saldırısından koruyan devletle

yaptıkları ittifaka önem verdikleri için Saray‟a vergilerini göndermeye devam ediyorlardı. 

Yine aynı süre zarfında kuzunun da tırnakları büyümüştü. Başpiskopos Aleksey, 1362-64 yılları arasında

büyük knâzlığa oynayan Suzdallı Dimitri Konstantinoviç‟i bertaraf ederek, Rostov, Galiç, Solikamsk ve hatta

Vladimir‟i Moskova‟ya bağlamıştı. Metropollük, Tatar desteği olmadan da, Moskova‟yı artık Ro ssya denilmesi

gereken yenilenmiş devletin başkenti haline getirmeyi başarmıştı. 

Demek ki, Moskova‟nın XIV. Yüzyılda yükseliş sebepleriyle ilgili olarak sorulan soru yanlıştır. “Karaölet”den sonra Moskova, Velikorossya‟nın teşkilatlı passioner elitlerinin  yöneldikleri bir merkez durumuna

gelmiştir. Moskova knâzlarının aşırı müzahereti de elbette bunda önemli rol oynamıştır. Kilise ise, sosyal bir

teşkilat olarak, bu passionerlere, bir takım çıkarlar için değil, samimi niyetlerle hizmet edebilecekleri

Ortodoksluğu koruma fikrini aşılamıştır. Yeni etno-sosyal sisteme karşı çıkanlar, separatizm yanlısı Tver,

Ryazan, Nijni Novgorod‟du ve bunlar putperest Litvanya‟nın desteğine güveniyorlardı. Knâzlar enerjik ve

cesurdular; kendilerini ve yakınlarını koruyorlardı, ama bir ideaları yoktu. Başka bir deyişle, şahsî çıkarlarını

“ideal” haline getirmişlerdi. Bu yüzdendir ki, Moskova ile Litvanya arasında 1371‟de barış anlaşması

yapılınca, tüm Velikorossya knâzları kendilerini Moskova‟nın, yani Başpiskopos Aleksey‟in “dostları” olarak

görmüşlerdi. Başpiskopos ve Orda‟yla dost olan büyük knâzların takip ettikleri siyasî çizgiyi, kayıtsız şartsız

teslimiyet, uysallık ve vatan hainliği olarak görmek kesinlikle mümkün değildir. Haraç veya vergi ödemek

mecburiyeti vardı, fakat bu vergi bir külfet teşkil etmiyordu. Örneğin 1389 yılındaki kıtlık günlerinde Dimitri

Page 118: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 118/247

Donskiy topu topu 5 bin ruble vergi ödemişti ki, vergi ödemekle mukellef yerleşim merkezleri göz önünde

bulundurulduğunda, her bir köye yarım tin dü-şüyordu.53  Halbuki bizim knâzlar Tatar mirzalarına rüşvet

olarak çok daha fazlasını ödüyorlardı; çünkü rüşvetsiz entrikalar cezalandırılıyordu. Fakat bu bazen düzenli,

bazen de bir o kadar düzensiz bir olaydı ve her iki tarafın rızasına dayalıydı. 

Özbek-han‟ın yaptığı kötülükten sonra iki halkın tek bir etnos halinde kaynaşması elbette söz konusu

olamazdı. Ama elbette bütün mesele o değildi. Çünkü Ruslar ve Tatarlar‟ın hayat tarzları ve ekonomi

şekilleri dahi birbirinden farklı olduğu gibi, ideolojik yönden de Ortodoks ve Müslüman olarak yan yana

yaşamalarına rağmen, birleşmeyi hiç mi hiç denememişlerdi. Buna simbioz diyoruz. Katoliklerle olan

ilişkiler, çok daha gergindi. XIV. Yüzyıl sonlarında dahi tatsız bir şey olmasına rağmen, daha sonraki iki asır

boyunca Katoliklerle temasta bulunan Batılı Ruslar bunu tam olarak hissetmişlerdi.54  Öbür türlü olsaydı,

Novgorod, Tver, Ryazan ve Suzdal-Nijegorod knâzlığı onlarla birleşirdi, ama böyle bir şey olmadı! 

Dağılma noktasına gelen Altın Orda, Litvanya knâzı Olgerd‟i kullandı. 1362-63 yıllarında Podolya, Kiyef,

Çernigov‟u işgal eden Olgerd, Büyük Rusya‟ya giden yolu açmış, 1362 yılında Mavi Su‟da (Sinuha Nehri,

Bug‟un sol kolu55) Tatar prenslerini yenmiş ve Dobruca‟da onları Dinyeper ve Tuna ötesine atmıştı. Litvanya,

Doğu Avrupa hâkimiyetini ele geçirmesine yardımcı olabilecek bir avantaj yakalamıştı. 

Ama zaman Olgerd‟in aleyhine işliyordu. Moskova yorgundu. Çünkü “Moskova‟nın siyasî ideolojisi kilise

tarafından yönlendiriliyordu.. Moskova çarı tebaası tarafından hem milli hükümdar olarak görülüyor, hem de

tüm dünya Ortodoks Hristiyanlarının çarı gibi algılanıyordu.”56  Böyle bir şey, ancak passioner yükseliş

safhasında olabilirdi. Bu safhada oluşan konsorsiyum, tıpkı bir kar topu gibi, diğer ülkelerdeki tüm etnik

sübstratları kendisine çekerek büyür. Tverliler, Ryazanlılar, Smolyanlar, Suzdallılar, Kiyefliler, Beloruslar,

vaftizli Tatarlar, Ziryanlar, Careller, İjorlar, Novgorodlular ve Pskovlular başpiskoposa bağlıydılar.

Moskova‟da ise sadece Moskovalılar söz sahibiydi. Ama Başpiskopos Aleksey Moskova‟da yaşadığı ve çocuk

yaştaki Dmitri‟nin yerine devleti yönettiği için, putperest Olgerd‟in güçlenmesi bir şey ifade etmiyordu.

Litvanyalılar çoğu defa galip geliyorlardı, ama asla nihai zafere erişemiyorlardı. İki büyük rakip -Knâz Olgerd

(1377) ve Başpiskopos Aleksey (1378)- öldüğü zaman dahi kuvvetler dengesi bu merkezdeydi ve tek tarafın

zaferi söz konusu bile olamazdı. 

178. Sırt Darbesi 

Başpiskopos Aleksey‟in Troiytski Manastırı başrahibi Sergiy Radonejskiy‟nin yardımıyla kurduğu Ortodoks

teokrasi geleneği, artık piskoposlar hayatındaki önemini kaybetmeye başlamıştı. Genelde olduğu gibi, buna

sebep olanlar da düşmanlar değil, dostlardı. 

1375‟de Konstantinopolis patriği Philotheus, Kiyef metropolitliğini tekrar kurmuş ve başına BolgarKipriyan‟ı getirmiş; bu olaydan sonra Rus kilisesi Velikorusya ve Litvanya kilisesi olarak ikiye ayrılmıştı.

Moskova ile Litvanya arasındaki daimi çatışmalar sırasında her iki kilise de fiilen mevcut değildi. Başpiskopos

Aleksey, olup bitenleri sükunetle karşılıyordu, ancak arka planda Büyük Knâz Di-mitri İvanoviç vardı.57 

Sanırım bu önemsiz olay bir çok tarihçinin58 dikkatini çekmiştir ve etnoloji açısından da görmezlikten

gelinmeyecek bir vakadır. Knâz Dimitri, artık çocukluk çağından çıkarak inisiyatif sahibi bir kişi olarak siyasî

faaliyetlerde bulunmakta; vebadan sonra doğan nesil de olgunluk çağına girmekteydi. Knâz ve akranları,

kendilerini devlet problemlerini yaşlı rahiplerden daha iyi çözecek kabiliyette insanlar olarak görüyorlardı.

Çünkü etnosun passioner seviyesi yükselmişti ve bir noktada ezelî “babalar ve oğullar” meselesi gündemegelmişti. Gençler, devletin bölgesel büyümesi kariyer yapmak isteyenlere imkanlar sunduğu için,

manastırlara değil, büyük knâzın hizmetine koşuyorlardı. Kariyer elde etmek ise, başpiskoposun

mâlikanesine nispetle knâzın sarayında daha kolaydı. 

Page 119: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 119/247

Metropolit Aleksey yaşlandığı için kimin ona halef olacağı meselesi gündeme gelmişti. Dimitri İvanoviç,

kendi pîri Mitya‟yı aday göstermişti; 1376 knâzın saçlarını kestirerek rahip elbisesi giyen adamı, metropoliti

Mitya‟yı kendisine halef olarak takdis etmesi için “teşvik etmeye” başladı. Fakat Aleksey ret cevabı vererek,

12 Şubat 1378‟de ölmeden önce haç ve kutsal eşyaları Sergiy Radonejskiy‟e verdi. Sergiy, manastır adabına

uygun bir tarzda haçı kabul ettiyse de, muhtemelen büyük knâzın bu adaylığa razı olmaması sebebiyle görevi

reddetti. 1379‟da ise kilise ile iktidar arasındaki bağlar koptu. Sergiy Radonejskiy ve Suzdal başrahibi

Dionisi, büyük knâzın isteğine karşı çıkarak Mitya‟yı afaroz ettiler. Taht ve altar birliği parçalanmıştı.59 

Aynı yıllarda Rus kilisesi Mamay‟la da mücadeleye başlamıştı. Nijni Novgorod‟da Suzdallı Dionisi‟nin

tahrikleriyle Mamay‟ın elçileri öldürülmüştü. Neticede çıkan savaş, münavebeli zaferlerle devam etmiş ve

Çingis ahfadından Tohtamış‟ın Orda‟nın başına dönüşünü sağlayan Kulikova savaşıyla son bulmuştu. Kilisenin

yol açtığı bu savaşa iki koalisyon iştirak etmişti: Bir yanda Mamay‟ın kimera devleti, Ceneviz ve Büyük

Litvanya Knâzlığı, yani Batı, diğer yanda ise başını Aleksandr Nevskiy‟nin çektiği Moskova bloku ve onun

geleneksel müttefiki Ak Orda. Tver, çarpışmalara katılmaktan içtinab etmişti ve Ryazan knâzı Oleg‟in

durumu sarih değildi. Her halükârda Ryazan, Moskova‟ya bağımlı değildi; çünkü 1382‟de Knâz Oleg‟i tıpkı

Suzdal knâzı gibi Tohtamış‟ın safında Knâz Dimitri‟ye karşı çarpışırken görüyoruz.

Bunlar, yorumlanmaya değer olaylardır. 

Devletin çıkarı açısından siyasî çizginin değişmesi aptalca bir şeydi. Yirmi yıllık teokrasi Moskova‟yı bir

damla kan akıtılmadan Rossya‟nın başkenti yapmıştı. 1365‟de Sergiy Radonejskiy, kiliseyi kapatma tehdidiyle

Nijni Novgorod‟u uzlaşmaya mecbur bırakmış; bir yıl sonra ise “iki Dimitri‟nin savaşı”, Dimitrî Moskovskiy‟nin

Dimitri Suzdalskiy‟nin kızıyla evlenmesi üzerine bir hanedan evliliğiyle son bulmuştu. Novgorod Cumhuriyeti,

metropolit vasıtasıyla Velikorossya‟yla olan birliğini pekiştirmişti. 1375‟e gelindiğinde, Kiyef başpiskoposu

Kipriyan‟ın Novgorod‟u da dinî hâkimiyet alanı içine katma isteği reddedilmişti. “Moskova‟daki büyük knâza

git, -diye cevap vermişlerdi Novgorodlular.- Eğer seni Rusya başpiskoposu olarak tayin ederse, biz de

metropolit olarak kabul ederiz.”60 

Göründüğü gibi, başarılı bir politikayı değiştirmek, ancak en kötü yolu seçmekle mümkündür. Fakat

passionerler, her zaman akıllı değilseler de, daima etkilidirler. Büyük knâzın muhalefeti61 kilisenin Rusya

topraklarını birleştirmesini engellemişti. Çünkü onun amacı başkaydı; zira kilise temsilcileri büyük knâza

yaptıkları işlerin hesabını vermiyorlardı. Mitya, sırf kendi kariyerini engelledikleri için Sergiy ve Aleksey‟e

karşı çıkıyordu. Onun bu davranışının vatan sevgisi ve Ortodoksları putperestler, Müslümanlar ve Latinler‟e

karşı korumak amacından kaynaklandığı düşünülemez. Rusya‟nın güçlenmesini ve gücünün artmasını sadece

Mitya engellediği için ondan kurtulmak gerekiyordu ve Rusya ondan kurtulmaya değecek kadar değerliydi. 

Monden yönetim ve saray iktidarının  teşkil ettiği ikinci bir passioner konsorsiyumun ortaya çıkışı,

Rusya‟da passioner gerginliğin büyümüş olduğunu göstermektedir. Sistem, bir yandan askerî ve iktisadîgücünü artırarak, diğer yandan etno-sosyal dominantını değiştirerek kendini sağlamlaştırmıştı. Eski düzeni

savunanların özel bir siyasî programları yoktu ve sadece muhalefet etmeye çalışıyorlardı. Başpiskopos

Kipriyan bu konuda Dimitri Donskiy‟e “Artık şaşkın köpek sürüleri gibi çevreni saramayacaklar ve sadece

çabalayıp duracaklar” diyecekti.62  Kipriyan‟ın bu tavrı Sergiy Radonejskiy, Dionisi Suzdalskiy, Födor

Simonovskiy ve aşağı yukarı müteveffa başpiskopos Aleksey‟in görüşünün tüm savunucuları tarafından

desteklenmişti. Aleksey‟in görüşü basitti: Halkın hislerine dayanan ve knâzlar tarafından uygulanan Ortodoks

teokrasi. Haçlı efsanesini yaratanların tehlikeli bir hakikat olarak niteledikleri idea da bu idi. Halbuki

Asya‟da bir “Rahip Yohannes Hükümdarlığı” olduğu konusundaki efsane sadece bir hayaldi. 

İnsan psikolojisinin özelliklerini inceleyince, Dimitri‟nin başpiskopos Aleksey‟i sevmemesi şaşkınlık

yaratmayabilir. Knâz, Mamay‟a karşı sefere çıkmadan önce Aziz Peter‟in önünde emeklemiş, fakat

Aleksey‟in tabutunun önünden yürüyerek geçmişti.63  Anlaşılan böyle kritik bir anda dahi knâz, dostu

Mitya‟nın tasavvur ettiği iktidara indirilen sırt darbesini affedememiş ve tabutun önünden yürüyerek

Page 120: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 120/247

geçmişti. Ortodoks kilisesi, genç, fakat pek de kabiliyetli olmayan knâzın siyasî hesaplarından bıkıp

usanmıştı, fakat Aleksey ve Ser-giy‟in koydukları düsturlar uzun süre, 1447‟ye kadar geçerliliğini

koruyacaktı. 

Bu durumda kilisenin maddî ve manevî bir zarara uğramayışı, olayların seyrinin değişmemesi dikkati

sezâvârdır. Saçma darbe, Aleksandr Nevskiy‟nin geleneksel siyasî çizgisine indirilmiş; knâzın basiretsizliğinin

cezasını Ruslar Kolikova meydanında bıraktıkları binlerce cesetle ödemişlerdir. Diyelim ki Mitya‟nın

entrikası, Dimitri‟nin Aleksey‟le çekişmesi olmasaydı, savaş meydanında daha az kayıp verilirdi, ama elde

edilen netice daha büyüktü. Çünkü bunlar olmasaydı Jogaila, Ortodoks tebaayı başpiskoposun itelemesiyle

savaşa sokamazdı. 

Büyük Rusya (Velikaya Rossya)nın 8 Ağustos 1380‟de Nepriadva Nehri sahillerinde yeniden doğuşuyla ilgili

olarak anlatılanları yüzüncü kez tekrar etmenin gereği yok. Bilinen bir şeyin tekrarı, sadece global süreçlerin

hatırlanmasını sağlar. 

Herkes, Rus birliklerinin Mamay‟ın kalabalık ordusuna mağlup ettiğini biliyor; ancak, bu büyük olayın

anlamını kavrayabilmek için, değişik bir yönden bakmak gerekir. Çünkü tarihte tüm olaylar birbirine tezat

teşkil etmezler, aksine çok yönlüdürler. 

Rusya‟nın bağımsızlığı için Tatarlar‟a karşı girişilen savaş konusundaki tartışmada yetersiz kalan tarihî -

filolojiyanın yetki alanı burada sona eriyor. Artık bir Tatar birliği söz konusu olmadığına göre böyle bir

tartışma hem gereksizdir, hem de perspektif değildir. Kabiliyetli ve enerjik Mirza Mamay, Temucin‟e düşman

olan ve henüz XII. Yüzyılda Moğolistan‟daki savaşı kaybeden Kiyan boyuna mensuptu. Mamay, Poloves ve

Alanlar‟ın Karadeniz civarındaki devletini yeniden kurmuş; Kazaklar‟ın atalarının başına geçen Tohtamış ise,

Cuçi ulusunu devam ettirmişti. Mamay ve Tohtamış, birbirlerine düşmandılar. Rusya, Orda‟nın, dolayısıyla

Tohtamış‟ın geleneksel müttefiki olduğu için, muhalefetin Mamay‟la müttefik olmanın yollarını aramak

mücburiyetinde bulunması, tabii olarak da Mamay‟ın müttefiki Litvanya‟yla barış aktetmeleri doğaldır. Kilise

partisi, büyük knâzlık partisiyle Mamay‟ın yardımı sayesinde mücadele etmek zorundaydı.. fakat bunuisteyerek yapmıyordu. Mamay, bütün gücüyle Dimitri ve Mitya‟yla ittifak sağlamanın yollarını arıyordu ve bu

yüzden sonuncusunun kendi toprakları üzerinden geçen kısa güzergahtan -Don üzerinden- Konstantinopolis‟e

gitmesine izin vermişti. Mitya‟nın ölümü ve büyük knâzlık grubunun bir diğer üyesi Pimen‟in sürgüne

gönderilmesinden sonra, Sergiy ve Dionisi, tekrar nüfuz kazanmış; eşyanın gücü Dimitri‟yi Kulikova

meydanına, Mamay‟ı ise gereksiz bir dostu zehirleyen hain Cenevizliler‟in kucağına itmişti. 

Mamay‟ın trajik ölümü, etnoloji açısından geniş şekilde incelenmelidir. Mamay, bir bozkırlıydı. Düşmanın

yok edilmesinin mümkün olduğu, hainlerin çıkacağı, fakat dostları incitmemek gerektiği görüşündeydi.

Dolayısıyla içinden de olsa böyle bir şeyi düşünmemesi iyi değildi. 1369‟da kırılma safhasına giren ve çöküş

aşamasına geçen Mongol‟o-Türk süper-etnosunun dünya görüşü böyleydi. Bu yüzdendir ki, Çin, Tibet,Müslüman (İran) ve Avrupa‟nın yabancı kültür tesirleri onu yiyip bitirmişti. 

Cenevizliler‟in ahlak anlayışı başkacaydı. Onlara göre hayatın asıl amacı ekonomik çıkarlardı; Moğollar

ve Türkler ise neredeyse insan değil, sadece ticari operasyon objeleriydiler. Güçlüyken onlardan

faydalanmak, zayıflayınca da terketmek gerekirdi. Esasen kapitalizmi doğuran psikolojinin temeli de bu idi. 

Kapitalist toplum ilişkilerine dayalı ahlak, ne Ruslar‟a sempatikti, ne de Tatar ve Bizanslı Grekler‟e.

Roman-o-German Batı Avrupa formasyonlarını doğuran şartları etkileyen ekonomik çıkarlar, bu halklar

tarafından kavranamıyor, bu tür şartların zuhuru ise nefretle karşılanıyordu. Canibek-han dahi, Karadeniz

civarındaki bozkırlarda otlayan hayvan sürülerinin aç kalmasına yol açan bir kıtlığın baş göstermesi üzerine,Cenevizliler‟in bunu köle pazarlarında satmak amacıyla Tatar çocuklarını daha ucuza satın almak için bir

fırsat olarak değerlendirdiklerini öğrenir öğrenmez, öfkeden küplere binmiş ve ordusunu Kaffa‟ya

Page 121: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 121/247

göndermişti. Komşunun başına gelen bir felaketi, kısa yoldan zengin olma fırsatı sayma zihniyetini aklı

hafsalası bir türlü almıyordu. Ona göre böyle bir şey, çok aptalcaydı. 

Avrupa‟yı ıssızlaştıran “kara ölet”-veba, Kırım‟a Tatar ordusuyla birlikte gelmişti. Aynı tabiat, Cenevizli

tacirlerin vahşetine karşı da harekete geçmişti. 

Mamay, fazla basiretli biri değildi ve Cenevizli tacirlerle müttefik olmuştu. Kendisine zerrece değer

vermedikleri, sevmedikleri, sadece istismar ettikleri aklının ucundan bile geçmiyordu. Bu yüzden de süper-

etnik boyuttaki bir temasın  kurbanı olmuştu. Neyse ki, Litvanya Ukraynası‟na geçmeyi başaran çocuklarıkurtulmuşlardı. 

Tekraren söylüyorum, tabii sürecin -etnogenezin- ahlakî ölçülerle değerlendirilmesi, gerçekçi değildir.

Batı Avrupa, XIV. Yüzyılda akmatik safhanın son aşamasındaydı. Bu safhanın ortaya çıkardığı passioner

gerginlik de kolonial yayılmayı doğurmuştur. İç savaşlarda passioner enerjisini harcayan “Moğollar” ise,

kırılma safhasına girmişlerdi. Zengin topraklara sahip olmalarına, sürülerin bakımı için gerekli olan bozkır

nemlenme oranının yükselmesine ve tabii hanlarına sadık yiğit bogatırların çokluğuna rağmen, bu çöküş

kaçınılmazdı. 

Bu çöküşe yol açan miasmaların nereden çıktığı, hâlâ meçhul. Bu yüzden araştırma diopazonunu

genişletmek ve olayı (fenomeni) daha mükemmel, daha net gözlemlemek için kronoloji cetveli üzerinde bir

adım geriye çekileceğiz. 

XXVI. PANORAMA

179. Zaman Renklerinin Değişimi 

XIV. Yüzyıl başlarında, kargaşa döneminden sonra, Çingis-han ahfadının hükümranlığı, oykümenanın en

geniş ve en güçlü devletiydi. Çin‟de ve Moğolistan‟da Yüan imparatorluğu, iran‟da ilhanlı Devleti, Orta

Asya‟da Çağatay Hanlığı, irtış‟da Altın Orda, Ak Orda ve Tümen‟den Aral Gölü‟ne kadar uzanan göçebe Kök

Orda‟yı da içine alan Cuçi ulusu olmak üzere dört parçaya ayrılan bu hükümranlığın tehlikeli düşmanları ve

güçlü rakipleri yoktu. Ancak XIV Yüzyıl sonlarına doğru, Vernadsky‟nin tabiriyle bu “Moğol etki alanı”,

neredeyse hiçbir iz bırakmadan harabeye dönmüştü. Yaşama istidadını kaybetmeden ayakta kalan tek

bâkiye, XVIII. Yüzyıl sonuna kadar varlığını sürdüren küçük Durben-Oyrat etnosuydu. Fakat o da 1759‟da

Çinliler tarafından kılıçtan geçirilmişti. 

Peki, “Moğol etki alanı” nasıl ortadan kalkmıştı? Ve en önemlisi, neden? Birinci sorunun cevabını tarihvermektedir; ancak, ikincisinin cevabını etnoloji vermek zorundadır. Tarihçilikte (detaylara girmeden)

olayların seyrini anlatmakla sınırlanmak, ele alınan konunun sistematik ve illiyet bağlantılarının sonuçlarına

dikkat çekmek makbuldür. Burada okuyucuyu beklenmedik olaylar, ayrıca hümaniter ve tabii bilimlerin

sentezine dayalı araştırmalarla elde edilen güçlü delillerle teyit edilmiş hadiseler beklemektedir.

Coğrafyasız tarihte olduğu gibi, tarihsiz coğrafyada da, XVIII. Yüzyıl düşünürü i. N. Boltin‟in belirttiği gibi

“çukurlarla karşılaşılır”. Etnoloji, tarihle tabii bilim arasındaki çatlağı -onun bir uçuruma dönüşmemesi için -

dolduran bir bilimdir.

Daha önce belirtildiği gibi, etnogenezin Moğol fırtınası, XI. Yüzyılda başlamıştır. Moğollar, yükseliş

aşamasında fetihlerini tamamlamışlar ve passionerliklerini Çinliler,Türkler, Persler ve Ruslar arasına

saçmışlar; bu da bir yandan bizzat Moğollar‟ı zayıflatmış, ama diğer yandan XII-XIV yy‟da Avrasyadan “Moğol

etki alanı”nın uç kısımlarını güçlendirmiştir. Acımasız iç savaş, 1259-1301 arasında “başına buyruk

insanların” torunları olan Moğol baturlarının en işe yarar kısmını alıp götürmüş; XIV. Yüzyılda Moğol

Page 122: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 122/247

imparatorluğu‟nun siyasî birliği, ancak atâlet safhasında tutunabilmiştir. Bizzat Moğolistan‟a kesinlikle

passioner olmayan, ama Moğollar‟la kaynaşan sanatkâr, tacir ve muallim olarak pek çok Pers, Türk, Rus ve

Çinli erkek ve kadın gelmiştir. Tarihçi Ömerî, Cuçi ulusuna mensup Moğollar‟ın Kıpçaklar arasında eriyip

gittiğini kaydetmektedir. iran Moğolları kısmen kendilerine muhafaza etmişler, ama onlar da Müslümanlığı

kabul ederek, aslî kimliklerini kaybetmişlerdi. Orta Asya‟da ise Moğol passionerliği, XII. Yüzyılda yok edilen

cengaverlik duygusunun ve Türkçe edebiyatı, yani islam kültürünün rejenerasyonunu tetiklemişti. S. P.

Tolstoff, akıllıca bir davranışla Timur devletinin Horezmşahlar‟ın bir kopyası haline geldiğini, tek farkının

başkentin Urgenç‟den Semerkand‟a nakledilmesi olduğunu kaydetmiştir.64 

Page 123: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 123/247

Page 124: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 124/247

konuya yavaş yavaş gireceğiz. Önce süper-etnos, yani “Moğol etki alanı”nı gözden geçireceğiz. Arkasından

Cuçi etnosunu ve onun Rossya‟yı doğuran çekirdekle, yani Büyük Vladimir Knâzlığı‟yla olan ilişkisini

araştıracağız. Daha sonra da terkipten kopan süb-etnosları, yani Altın Orda‟dan ayrılanları ve rakip Rus

knâzlıklarını inceleyeceğiz. Çünkü XIV. Yüzyıl sonlarında bağımsız Tatar ve Rus etnik bütünlükleri veya

ulusları yoktu. En son olarak kişisel boyutta, kişilerin iştirak ettikleri olaylarla bu çağlara vurdukları

damgaları gözden geçireceğiz. Araştırmamız biraz çetrefil olacaksa, varsın olsun, ama yeter ki işe yarasın. 

Her şeyden önce alışılmış abartılardan kurtulmalıyız. Biz, Doğu Avrupa‟yı talebelik günlerimizde alacalı

ve değişik, Asya‟yı ise tekdüze bir kitle olarak algıladık. Aslında Vistul‟un batı kesimindeki Avrupa, vahid bir

süper-etnos; çok renkliliği ise, ufak farklılıklar tespit edildiğinde dahi, birbirine daha çok sokulmuş olmanın

sonucuydu. Halbuki Asya‟yı uzaktan incelemişlerdi. Gerçekte ise orada farklı kültür detayları, yeknasaklık

görünümü verecek şekilde birbirine geçmişti. 

Tek bir ölçeği esas aldığımızda Asya‟da bir değil, beş süper-etno-sun yaşadığını görürüz. Teorik olarak

Çin, Japonya, Hindistan (Müslüman olmayan), eski islam Dünyası ve onun en eşeddi düşman kesildiği Osmanlı

Türkiyesi. Osmanlılar, tıpkı Moskova gibi Çingizîler‟in mirası “Moğol etki alanı”nın passioner itkisinin ortaya

çıkardığı yeni bir bütünlüktür. Bu büyük bütünlüklerden başka uç etnosların ve hatta bâkiyelerin teşkil

ettikleri kimeralar vardı. 

180. Treçento

Bu yıllarda, daha doğrusu “Moğol etki alanı”nın parçalandığı ve daha önce mağlup edilen halkların

iran‟da (1353), Orta Asya‟da (1364), Çin‟de (1368) ve Deşt-i Kıpçak‟da (1371-1372) bağımsızlıklarını elde

ettikleri onlarca yıl zarfında, Batıda değişik süreçler ve etno-kültürogenezler oluşuyordu. iki süper etnosun

önce 1399, arkasından 1402‟de çatışması hasebiyle, “profil bakış”la da olsa dikkatlerimizi birazcık Akdeniz‟e

çevirmemiz yararlı olacaktır. 

Batı Avrupa ve Küçük Asya tarihi defalarca ve detaylı bir şekilde ele alındığı için, yapılmış olan

araştırmaları tekrarlamanın anlamı yok. Bizim, konumuz icabı, etnogenezlerin (süper-etnik boyuttaki)

ilişkilerini ele alıp, daha tutucu ve âtıl bölgelerdeki kültürel geleneklerin gelişimi üzerinde durmamız

gerekiyor. Her iki süreç, yeni bir süper-etnosun şu veya bu sabık kültürden miras aldığı temel prensiplere ve

etnogenez safhasına bağlı kalmaksızın birbirlerini etkilerler. Böyle bir genelleştirme, etno-tarihsel süreçlerin

muhtevasını teşkil eden etkileşim haritasının tamamını veya stereoskopik boyutta etnosferin

paleocoğrafyasını da derhal farketme imkanı sağlar. 

O dönemin en yaşlı etnosları, Grekler ve Slavyanlar‟dı. Her ikisi de Miladî II. Yüzyılda ortaya çıkmış ve

obskürasyon, kısmen de rejene-rasyon safhasına girmişlerdi. IX. Yüzyılda zor bir yolculuğa çıkan Roman‟o-Germanlar, akmatik safhanın sonundaydılar. Hâlâ passioner gerginlik fazlalığı gözleniyordu; fakat

enerjilerini etno-kültürel sistemleri dahilinde birbirlerini yok etmek için harcamışlar, bu da Litvanyalılar ve

Osmanlı Türkleri gibi genç etnosların büyümesini hayli kolaylaştırmıştır. italyanlar, antikiteyi; Grekler, erken

Hristiyanlığı, Osmanlılar ise Sünniliği diriltmişler, fakat bu sonuncusu Türkler‟in Mezopotamya ve Azerbaycan

Şiileriyle savaşmasına yol açmış, Moğol passionerliğini bünyesinde hazmetmek suretiyle eski islamî kültürü

yeniden yapılandıran Timur‟la araları hiç düzelmemiştir. 

XIV. Yüzyıl “Hristiyan” (Katolik) dünyasının muharrik gücü Fransızlar‟dı. Fransız hanedanları sadece

Fransa Krallığı‟nda değil, ingiltere, Neapole, Macaristan, Çekoslovakya ve Polonya yönetimlerinde de hak

iddia etmişler; Fransız feodalleri Grekya için Aragonlar ve Floransalı banker Acciajuoli‟yle boğuşmuş,

Kastilya‟da ise bastard prens Henrich Trastamara‟nın despot Gaddar Pedro‟yu devirmesine yardımcı

olmuşlardır. Germanya imparatorları, Bohemya kralları, yani Fransızlaşmış Lüksemburglar; Navarra kralları

Page 125: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 125/247

Page 126: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 126/247

faydalanıyorlardı) ülkesine ve sarayına davet etmiş ve ayrıca ülke ekonomisini ellerine geçiren Yahudiler‟i

getirmişti. 1364‟de kurulan Krakov Üniversitesi öğretim üyeleri ve talebelerini korumak amacıyla, muhalefet

eden aristokrat kesimi de tepelemişti. Polonya da Çekoslovakya gibi Almanlaşmıştı. 

Casimir‟in 1370‟de ölümünden sonra taht Macaristan‟da yönetimi elinde tutan Anjou hanedanına geçmiş;

ancak aradan bir yıl geçmeden, 1371‟de Ludwig (Ludowig) d‟Anjou ölünce taht, “Polonya kralı” seçilen kızı

Jadwiga‟ya kalmıştır. Batı, Polonya‟yı kendi süper-etnosu içine çekmişti, ama şayet tabiat müdahelede

bulunup da, bölgeden geçen passioner itki Litvanya‟yı ve Osmanlılar‟ı atağa kaldırıp, kuvvetler dengesi

değişmemiş olsaydı, onu da Çekoslovakya‟nın âki-beti bekliyor olacaktı. Alman “sivilizatörleri” Moskova ve

Kiyef Rus-yası bâkiyelerine kadar ulaşamamıştı. 

182. Litvanya

Batının barış yoluyla yuttuğu son ülke Büyük Litvanya Knâzlığı idi. Kabiliyetli ve dirayetli Gedimin,

Olgerd ve Keystut knâzlar, papalık tahtına daha fazla hizmet etmektense, Teuton ordeninin saldırganlığını

durdurmayı tercih ettiler. Teuton ordeni Friedrich II Hohenstaufen tarafından Filistin‟den Prusya‟ya

getirilmiş ve dolayısıyla Riga başpiskoposuyla çekişme pahasına Gibellinler‟i desteklemişti. Bu yüzdenpapalar “Tanrı şovalyelerine” asla sempatik nazarla bak-mıyorlardı. 

Fakat Litvanyalılar bağımsızlıklarına çok düşkündüler. XIII. Yüzyıl ortalarında, Doğu Avrupa passioner

gerginlik bölgesi içinde kaldığında, Litvanyalılar da savunmadan çıkarak Almanlar‟a karşı saldırı

denelemelerinde bulundular. 1250‟de Mindovg Katolikliği kabul etmişti, fakat vaftiz oluşu sadece

göstermelikti. Nitekim 1263‟e gelindiğinde, Mindovg ve Aleksandr Nevskiy Orden‟e karşı beraber bir sefer

düzenlemeyi planladılar. Fakat aynı yıl her ikisi de genç yaşta hayata veda etti. 

Litvanya, etnogenezin kuluçka dönemine yaraşır bir şekilde, tam yarım yüzyıl boyunca iç kargaşalar ve

kardeş kavgalarıyla çalkalandı. Passionerlik, çıkış yolu bulamadığı zaman büyür. Çünkü yeni veya yenilenmiş

dünya görüşlerinin ortaya koyduğu hedefler ve tabuları yıkan yeni kültürler yoktur. Zira eski şeyler, tüm

yaratıcı olmayan dogmatikler gibi, kimseye ilham vermezler. Yabancı kültürü almak gerekiyordu ve tercih

basitti: Katoliklik veya Ortodoksluk.

Orden ve Polonya, Rus knâzları kapitülasyonu tercih etmelerine rağmen, Litvan putperestliğine karşı

çıkmaya hazırdılar. 

Knâz Viten‟in  halefi Gedimin, yükseliş safhasının tipik bir passioneriydi. Daha Viten hayattayken

Beresteyskaya bölgesini ele geçirmiş ve rafızî Lev ile Andrey Yüryeviç‟in hüküm sürdükleri Volın ve Galiç‟e

karşı saldırılar düzenlemişti. 1323‟de Volın Litvanyalılar tarafından fethedilmiş, knâzlar da tarih sahnesinden

silinmişlerdi. 

1321‟de Rus knâzlarının müttefik ordusunu irpen Nehri‟nde mağlup eden Gedimin, Kiyef‟i ele geçirerek,

tahta vassal bir prensi iclas etti. Fakat Rus knâzları, hin-i hacette yardım almak için Altın Orda‟ya

başvurduklarından, Gedimin de kuvvet dengesini sağlamaya karar verdi. Litvanya‟nın Katolikliğe geçmesine

rıza göstererek, Livonya, Riga ve Danimarka‟yla barış akdetti. Bir yıl sonra da aynı anlaşmayı papanın

baskısıyla Teuton ordeniyle yaptı.66 Böylece Rusya‟ya saldırmak isteyen Batının elini kolunu bağlamıştı. 

Tver, Moskova‟nın rakibi, dolayısıyla Litvanya‟nın müttefikiydi. Fakat Başpiskopos Theognost,

Litvanya‟ya karşı Moskova-Tatar ittifakının yanında yer almış ve Tver knâzı Aleksandr 1327‟de Litvanya‟ya

kaçmıştı. 

Gedimin‟in oğlu Olgerd (1341-1377), daha büyük başarılar elde etti. O, Kiyef, Bryansk, Rjeva ve Rusya

Seversk‟ini Litvanya‟ya bağlarken, kardeşi Keystut da Jmul ve Litvanya‟yı Alman şovalyelerine karşı

koruyordu. Böylece Litov hanedanı sayesinde ahalisi Rus olan ve Batı kültürü ile eski Rus kültürünü başarılı

Page 127: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 127/247

bir şekilde meczeden güçlü bir devlet vücut bulmuştu. Velikorosslar, ancak Tatar desteğiyle ayakta

kalabilmişlerdi.67 Olgerd, 1358‟de imparator Karl IV Lüksemburg elçisine söylediği “Bütün Rusya, Litvanya‟ya

ait olmak zorundadır” sözüyle proğramını belirlemiş ve kabul edilmesi mümkün olmayan şu teklifi iletmişti:

Orden tarafından ele geçirilen tüm topraklar Litvanya‟ya iade edilecek, Haçlı şovalyeleri Orda‟la savaşmak

için bozkıra sevkedilecek ve Orden “Ruslar üzerinde hak iddia etmekten” vazgeçecek68 

Bu küstahça talebe cevap olarak Haçlılar 1362‟de Kovno‟yu kuşatma altına aldılar. Esasen Orden tüm

Avrupa şovalyeliğinin göz bebeği idi ve dolayısıyla Avrupa ülkelerinin tamamından savaşçı bulabilirdi.

Almanlar, Fransızlar, ingilizler ve italyanlar karınca sürüsü gibi Litvanya üzerine yürüdüler. 69  Olgerd ve

Keystut, Litvan-Rus askerleriyle muhasara altındaki kaleye yardıma geldilerse de, savaşı göze alamadıkları

için Kavno Şatosu düştü.

Bu epizot, böylesi savaşçı bir etnosun mutlaka dostları olacağını göstermiştir. Litvanya‟da Ortodoks

Rusya yanlıları ve karşıtları vardı. Bu güçler, iki büyük gezegenin aralarından geçen kuyruklu yıldızı ikiye

taksim etmeleri gibi, Litvanya‟yı bölmüşler; durum, Orda‟nın aktif politikasıyla daha da karmaşık hale

gelmişti. Knâz ve şehrinin Tatarlar‟la ittifak aktettiği bir yerde, Litvanyalılar başarı kazanamazlardı. Aksine

Litvanya‟ya birleştirilecek Rus toprakları, kendi iradesiyle Orda‟yla olan ittifakı bozacaktı. “iyi kalpli

Canibek-han”ın desteğiyle Orda‟da düzen sürdüğü müddetçe, bu mesele önemsiz sayılırdı; fakat AltınOrda‟nın sosyo-etnik sistemi hiç de sağlam değildi. Sebebini de anlatalım. 

183. Halklar ve Hanlar

Sadece diletanlar değil, profesyonel  tarihçiler arasında dahi XIII-XIV. Yüzyılda hanın iradesinin içte ve

dışta ülke politikasını belirlediği, halkın da körü körüne onun kaprislerine boyun büktüğü şeklinde

burjuvalara has, bütünüyle yalandan ibaret bir görüş hâkimdir. Eğer Çingizî hanlar halkın iradesini bastıracak

gerçek bir güce sahip olmuş olsalardı, böyle bir şey mümkündü; ama böyle bir güçleri yoktu, hiçbir yerden

de onu sağlamazlardı. Cuçi ve Çağatay uluslarında, başlarındaki hana sadık dört bin Moğol savaşçı vardı. 70 

Sadece bir ordada (Altın Orda) 200 bin süvari71 mevcuttu, onda da Uzak Doğu‟dan çıkıp gelen Manghud ve

Kin (Curçen)lerin sayısı topu topu 2000 kişiydi.72 

Anlaşılan, Altın Orda hanları ancak tebaaları arasında bulunan halkların büyük kısmının sadakatleri

sayesinde ülkeyi yönetip, tahtlarında oturabilirlerdi. 

Elbette hoşnutsuzluk her zaman mevcuttu, ama iktidar değişimleri sırasında bir takım geçici çıkarlar

sağlamak uğruna bu askerlerin daima kellelerini tehlikeye atmaları uzak bir ihtimaldi. 

Ne var ki Moğol seferleri, XIII. Yüzyıla kadar varlığını sürdüren, bir bütünlük ve muhkemiyet arzedenhalkların tüm etnik bağlarını koparmıştı. Bunların bazılarının sadece adları kalmış, diğerleri ise adlarını

kaybederek, yerine birleştirici Tatar kelimesini almışlardır. Örneğin Kazan Tatarları, eski Bolgar, Kıpçak,

Ugorlar‟ın karışımından meydana gelmiştir. Bunlardan Ugorlar, Madyarlar‟ın ve Müslümanların esir ederek,

nikahlı hanım olarak haremlerine doldurdukları Rus kadınlarının torunlarıdırlar. Yeri gelmişken, Rus

savaşçıların da Tatar dilberlerini elde edip, onlarla kilise haklarına sahip aileler kurduklarını belirtmiş

olalım. Temas bölgelerinde etnik mensubiyeti, şecereler değil, davranış kalıpları ve bir de o zamanlar

geçerli olan dinî inançlar belirlerler.

Kırım Tatarları ise bütünüyle başka bir halktı. Bunların nüvesini Kıpçaklar teşkil ediyordu, fakat onlar

Dağlık Kırım‟ın çeşitli sakinleriyle seve seve kaynaşarak, zevk ve geleneklerini benimsediler. itil civarıTatarları‟na ve özellikle Altın Orda‟dakilere şiddetli bir düşmanlıkları vardı. 

Gerçi Altın Orda‟da Moğol hanedanı hüküm sürüyordu, fakat Moğollar, XIV. Yüzyıldan itibaren

Kıpçaklar‟la kaynaşarak, kendi dil ve geleneklerini unuttular. Nitekim Özbek-han, han ünvanını bir yana

Page 128: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 128/247

atıp, “Moğol, Kıpçak ve Torklar‟ın sultanı” olmuştur.73  Volga civarındaki dağlarda yaşayan tebaaları,

Bolgar‟dan alınmış islamı zorla kabul etmiş insanlardı.74 Bu yüzden Volga-ötesi halkları kendi eski inançlarını

koruyorlardı. Yüce yaratıcıya Tengri deniliyordu. insanın iki ruhu vardı: ilk ruh-”kot”  ve kötü ruh-”orek”.

Yere ana gibi tapıyor, güneş ve ateşe saygı duyuyorlardı. Su anası, orman, ev ve ekmeğin sahibi gibi iyi

ruhlara saygı gösteriyor; ubur ve albastı gibi kötü ruhlardan korkuyorlardı.75  islam, bu sistemde, organik

değil, idarî bir unsurdu. Onu benimsiyorlar, fakat uzak durmaya çalışıyorlardı. 

Etnik psikolojiler arasındaki bu bariz ayrılık, devlet iktidarının birliğinden çok daha önemliydi. AltınOrda‟nın islamiyeti seçmesi, Rusya ve iskandinavya‟daki çifte inanca benzer bir iki dinlilik doğurmuştu.

Halbuki iki dinli oluş, Macaristan‟da askerler arasında şiddet olaylarına yol açmıştı. Şerafeddin Yazdî‟nin

rivayetine göre Tohtamış-han‟ın çevresini saran asker ve danışmanlar, “kafirdiler”76  ve belki de hanın

kendisi dahi öyleydi. Özbek-han‟ın 1312‟deki sert fermanından sonra bu insanlar Müslüman sayılmışlardı,

ama kendileri kesinlikle Müslüman olmuş değillerdi. Aksine kendilerini riyakâr olmak ve yeni dini tebcil

etmek amacıyla yapılan katliamları “görmezlikten gelmek” zorunda bırakan iktidardan nefret ediyorlardı.

Gerçi susuyorlardı, ama XIV. Yüzyılda islamlaştırma hareketi fiiliyata döküldüğü sırada bile eski inançlarını

muhafaza ediyorlardı.77 

Orta Asya‟ya, yani Çağatay ulusuna gelince, orada her şey aksi yönde gelişiyordu. Putperest Moğollar,ataları 1000 yıl önce islamı kabul etmiş bulunan Müslüman Türkler‟le girdikleri savaşı kaybetmişlerdi.

Moğollar‟ın XIII. Yüzyılda popülasyona ektikleri passionerlik, halkın enerjisine katkıda bulunmuş, fakat kültür

ve etnik mantaliteyi etkileyememişti. Semerkand, Buhara, Merv, Belh ve Horezm sakinleri, artık daha

enerjik ve aktiftiler; ama ne Moğollaşmış, ne de Kıpçaklaşmışlardı. Aksine, Hocent ve Otrar katliamının,

kendi şehirlerinde yapılmış gibi intikamını alırken göçebelere karşı daha bir acımasız davranıyorlardı.

Hulasa-i kelam, 1219-1231 yıllarındaki savaş 1283-1395 yıllarında yenilenmiş, ama sonuç başkaca

olmuştu. Bu savaş, sadece Tatarlar için değil, artık Rossya‟ya dönüşen Rusya için de çok önemli anlamlar

ifade ediyordu.

XXVII. EMPİRİK GENELLEŞTİRME 

184. Kayıp Örnekleri 

Maziye şöyle bir göz attığımızda, I. Binyıl ve hatta daha öncesi ve daha sonrasında umum insanlık

kültürünün var olmadığını farkediyoruz. Maziye karışmış putperest Antik Çağ, şahika dönemini yaşamış

Hristiyan Bizans, fırtınalı bir yayılma dönemi geçirmiş olan islam Dünyası, batısı eski Baltlar, kuzeyi

Finnogurlar, doğusu Büyük Bozkır göçebeleri tarafından çevrilen, batı Orta Çağını doğuran ve kendi

toprakları üzerinde dimdik ayakta duran Eski Rusya, bütün bu süper-etnik bütünlükler kesinlikle birbirlerine

benzemiyorlardı. Bu benzemezlik, kültür mübadelesine yardımcı olmadığı gibi, kendisinden geriye sadece

fragmanların kaldığı orijinal kültürün gelişmesine de katkıda bulunmamıştır. 

Bu bir tesadüf değildir. Her yazar, ruhen kendisine yakın olan okuyucular için eser meydana getirir.

insanlar, kendilerine yabancı olan şaheserleri ne anlar, ne de onlara ihtiyaç duyarlar. Bu yüzden de ya onları

önemsemeyerek bir kenara atar, ya da parçalarlar. Sadece çok nadir hallerde, o da etnik kültür uyumu

varsa, ödünç alma söz konusudur. Fakat bu dahi süper-etnosun ancak belli bir bölümü için geçerlidir ve aslaetnosun büyük bir kısmı için söz konusu değildir. Örneğin, Bizans ikona tasvirciliği, Rusya‟da şehir surları ve

manastır duvarlarını bezemiş; halbuki şehirlerin çevresinde putperestlerin putları dikilmiş, cadılar büyü

Page 129: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 129/247

yapmaya devam etmiş ve volhovlar öfkeli tanrılara insanları kurban olarak sunmuşlardır. Bir kültür, başka bir

kültürün üzerine gelip oturur, ama bunların birbiriyle kaynaşması çok sonraları gerçekleşir. 

Bu kültürlerin geride bıraktığı yadigârların kaderi de birbirinden farklıydı. Freskler kısmen muhafaza

edilebilmiş, ikonlar ve vakayi nameler, defalarca kopya edilerek torunlara ulaşmıştı. Kilise müziği ise her yıl

büyüleyici Bizans melodilerini tekrarlıyordu. Bozkır ve orman mezralarında vücuda getirilen eserlere

gelince, bunlar ya unutulmuş, ya da toprağa karışıp gitmiştir. Üzerinden çok uzun zaman geçen eserler ise,

yok sayılmıştır. 

Bizim tarihî hadiselerin peşinden giden dolambaçlı yolumuz, anlatılan çağın yaratıcı, gergin ve trajik bir

dönem olduğunu; gözlenen boşluğun kısır ruh ve akılların eseri olmadığını, aksine kırgın kalplerin ve öfkeli

insanların yanabilecek her şeyi yakıp kül ettiklerini göstermiştir. Ama her halükârda ocağın kenarlarında

yanmamış bir şeyler kalıyordu. 

Arkeologlar, son 200 yıl boyunca ellerinden geleni yaptılar. Çin‟den Atlantik Okyanusu‟na kadar uzanan

bölgede I. Binyıla ait pek çok sanat eseri fragmanlar toplanarak, birkaç kez yayınlandı. Ne var ki bu

neşriyata bakarak genel bir fikir edinmek oldukça zordur.

Bu da tesadüfî değildir! Passioner patlama, önce bulunduğu yeri yakar kavurur. Bu patlama esnasında

sadece atalarından miras kalan şaheserleri sevebilen zayıf bireyler değil, şaheserlerin kendileri de yok

olurlar. Roma, Parthya, Han ve Gupta imparatorlukları, iskit, Sarmat ve Hunlar‟ın kurdukları devletlerin

sınırlarında bu tür olaylara şahit oluyoruz. 

Demek ki, arkeoloji ve maddî ve manevî kültür tarihi, yüzde yüz kesin bilgiler vermeseler de, insanlığın

geçmişine ışık tutmaktadırlar. Aranılan kesin bilgi, etnogenez süreçlerini, bölgesel biyosfer flüktüasyonları

dediğimiz sönmüş passionerlik fonksiyonlarınca ortaya çıkarılmış istatistiki bilgiler olarak algılayan

etnolojiye müracaat etmek suretiyle elde edilebilir. Lokal flüktüasyonların tesadüfi bir hiddet değil, illiyet

prensibine bağlı bir fenomen olması halinde dahi durum değişmez: Süreç, başlar ve biter. 

Aynı boyuttaki -süper-etnik, etnik veya süb-etnik- olayların istatistikası, çağların ve halkların birbiriyle

kıyaslanması konusunda yadigâr fragmanlarının veya metin kırıntılarının bölük pörçük tasvirinden daha çok

maddi ümit verir. Şu veya bu araştırmacının yorumlanması için insan bilgisinin, örneğin X. Yüzyıl insanının

seviyesine inilmesi, yani bin yıllık tüm ilmî verilerin reddedilmesi zorunludur. Bu, maksada muvafık bir şey

değildir. Ancak, olaylarla ilgili güvenilir bilgilerin, doğru tarih tespitlerinin incelenmesi esas alınarak, bunlar

arasında yeterince iyi olanlar seçildiğinde, bölük pörçük olayların izini sürmek suretiyle etno- ve

kültürogenez süreçleri hakkında objektif fikirler elde edilebilir. Bu yapılırken, söz konusu süreçlerin objektif

karakteristikleriyle ilgili sorular sorulabilir. Cevap kendiliğinden ortaya çıkacaktır: Zamanın seyrine uygun

olarak gelişen süreçler, entropiktir ve âtıldır. Bununla birlikte bu süreçler, yeni etnos ve kültürleri ortaya

çıkaran yaratıcı kıvılcımlar tarafından kesildiği için tarihin sonu gelmez. Dolayısıyla kültür tarihi, Yaratıcı

güçlerin (enerjilerin) Hronosla (entropilerle) savaşıdır. Tarih sürecindeki ikinci termodinamik kanununun

ortaya çıkışının sebebi de budur. 

Kitaplar da ölümlüdür! Enerjilerin entropilerle olan ezeli mücadelesi sonucunda Biyosfer, sürekli

yenilenme imkanı bulmuştur. Ancak, el emeği göz nuruyla yaratılan Kültür, yine insanoğlunun yarattığı is-

tatistiki entropik sürecin kurbanı olmuştur. Tüm bu sürecin ana çizgilerine, sanat eserlerinde ve kitaplarda

rastlanmaktadır. Çünkü kitaplar, XVIII-XIX. Yüzyıllarda hükümranlık süren atalarımızın vahşi oldukları

görüşünün bir peşin hüküm olduğunu ve artık eskidiğini ispat eden birçok ciddi araştırmaya ışık tutmuştur.

Nitekim, eski Rusların vahşiliğinin XVIII. Yüzyıl pigmelerinin vahşetiyle aynı seviyede olduğu görüşünüçürüten “igor Alayı Destanı”nın orijinalliği konusundaki şüpheler de bu peşin hüküm üzerine bina edilmiştir.

Bu, tarihte hiçbir olayla örtüşmeyen tekamül nazariyesine körü körüne bağlanmış yarım eğitimli insanların

sıradan bir kasıntısıydı. 

Page 130: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 130/247

Yeni araştırmalara göre, “görünüşe binaen, XI-XII. Yüzyıl Rusya-sı‟nın kitap zenginliğinin sadece belli bir

yüzdesi kurtulmuştur.”78  Çünkü ormanlık dağ köylerinde bazen köylülerin dikkatsizliğinden, bazen de

savaşlar yüzünden çıkan, ama bazı hallerde yabancıların da parmağı bulunan şiddetli yangınlar her şeyi yakıp

yıkıyordu.79  1224‟de Almanlar Yüryev şehrini yaktılar. 1382‟de Tohtamış‟ın Moskova‟yı istilası sırasında,

tavanlarına varıncağa kadar kitap ve ikonlarla dolu Kremlin kiliseleri bütünüyle yakıldılar! 1547‟de

Moskova‟da çıkan bir yangın pek çok elyazmasını yakıp kül etti. Polonyalılar, 1612‟de Moskova‟yı baştan sona

ateşe verdiler; aynı şeyi 1812‟de Fransızlar da yaptılar. Elyazmalarını yok eden yangınların tüm listesi bunlar

değil elbette. Bu yangınlar sırasında dayanıklı malzemelerden yapılmış pek çok  kıymetli eşya ve hatta çelik

silahlar yok olup gitti.80 

Savaşlar ve yangınlar, tabii felaketler olarak kabul edilebilir. Ya peki, XVIII. Yüzyıl sonları ile XIX. Yüzyıl

ortalarında kütüphane ve arşivleri korumakla görevli olan kişilerin davranışlarına ne ad  vermeli? O sıralar

“üstad” denilen rahipler, “lüzümsuz pislik” dedikleri elyazmalarını yakmışlar; Volhov şehrinde suya atmışlar

ve evlerin zemin dolgularında kullanmışlardır.81 Bu olayları burada anlatmak son derece üzücü. 

Eğer Rusya‟daki taş binalarda şaheserlerin korunması için gerekli şartlar hazırlanmış olsaydı, yine de

kültür mirasının önlenemez kaybedilme süreci işler; aynı süreç, Hronas‟ın kendi çocuklarını kızarttığı Büyük

Bozkır‟da ise hiçbir sınır tanımadan daha da yoğun geçerdi. 

Üzerine şiirlerin yazıldığı akağaç kabuğu, sahiplerinden sonra fazla yaşamayan pergament, deri ve

ipekten daha az dayanıklıydı. Barelyefli altın ve gümüş kupalar eritilmiş; ölen savaşçıların silahları

paslanmış; geçmişin hatıraları ve şarkılar, dillerin değişimiyle birlikte kaybolup gitmişti. Avrupalı üstadlar,

muhafaza edilmemiş olanı hiç olmamış kabul ettiklerinden, bu gelenek kaybını “vahşet” olarak

nitelendiriyorlar. Ölümlü bilginin, anlamsız ve yaratıcı olmayan ilmin mantığı budur. 

Yaptığımız bu önemsiz ve üstün körü bakışla dahi bir hüküm çıkarmak mümkün. insanlar, “kendilerinin”

saydıkları şeyleri çevre ve zamana karşı koruyor; kendilerine ait olmayanları veya yabancı olanları hor

kullanıyorlar. Ermitaj veya Louvre için elyazması ve yadigârlar toplayan; Kur‟an veya  Tripitak yahut bunamümasil şeyleri koruyan XV. Yüzyıl hümanistleri bu kuralın dışındadırlar. Ama ne yazık ki bunlar umum

tarihin sadece bir kesitidir ve bilindiği gibi bir çiçekle yaz olmaz. Çünkü Hronos, onların emeklerini yavaş

yavaş zayi ediyor. Fakat hayat devam ediyor ve Zamanın hakkından da ancak o gelebilir. 

185. Apokrif

1949‟da SSCB Devlet Halk Etnoğrafya Müzesi‟nde çalıştığım sıralarda, Uygur alfabesiyle, ama bilmediğim

bir dille yazılmış acaip bir metin gözüme ilişmişti. Metnin Rusça çevirisi, ayrı ve kalın bir kağıda, devrim

öncesine kadar kullanılan yazı stiliyle ve mürekkepli kalemle yazılmıştı. Metin ve çevirisi müzenin birodasındaydı. Bu odada kayda geçmemiş, kimliği çıkarılmamış birçok nümune rulolar halinde yatıyordu. 

İleride vakit bulduğumda etraflıca incelemek düşüncesiyle ortoğrafi kurallarına da fazla dikkat etmeden

bu metin çevirisini kopya etmeyi başarmıştım. 1956‟da Leningrad‟a dönünce, bazı eşyaların Ermitaj‟a

verildiğini, bu arada kimi nümunelerin kırılıp, zayi olduğunu öğrendim. Böylece takriben 1917‟de adı

nâmâlum bir kişinin yaptığı çeviriyle, kopya etmeyi başardığım bazı haşiyeleri muhafaza edilmişti. Bu

durum, yayınlanmamış bir metne güvenilmeyeceği düşüncesi yaratabilir, ama eski bir doğulu yazarın

görüşleri, muhtemelen çağdaş okuyucunun ilgisini çekecek kadar ilginçti. 

Meçhul mütercim, bu eski metni önemli bir tez kabul etmiş olmalı ki, orijinalin okunup, anlaşılmasınıkolaylaştırsın diye cümlelere numara vermiş. Bendeniz ise çeviriye bazı haşiyeler koydum. Bunların

sorumluluğu yalnız bana aittir. 

* * *

Page 131: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 131/247

“Bu tuhaf teori aşağıdakilerden ibarettir.82 

1. Dünyayı yaratan Tanrı, bir kişiliktir, ama asla Mutlak değildir. (Kullanılan terim, genel olarak

Gnostikler‟in Preloma,83  Mahayanistler‟in Prajna,84  Maniheistler‟in Işık Elementini85  anımsatmaktadır.

Dolayısıyla metin yazarının bu üç doktrine86 de karşı oluşu, bunu çok büyük bir ihtimalle III-XVI. Yüzyıllar

arasında herhangi bir tarihte yazdığı düşüncesine kapılmamıza imkan tanımaktadır). 

Tanrı, kendi dışında bir alan yaratmakla, kendini sınırlamıştır. Çünkü bizzat kendisi, yaratmış olduğu

alanın dışındadır. Dolayısıyla Tanrı her yerde mevcut değildir. 

Tanrı, kendi başına müstakil bir olay olan zamanı yaratmakla, kendini sınırlamıştır. Çünkü O, var olanı

yok edemez; dolayısıyla kâdir-i mutlak değildir. 

Hür irade sahibi ruhları yaratan Tanrı, onların fiiliyatını önceden bilemez. Öbür türlü irade hür olamazdı.

Dolayısıyla O, âlimi kül değildir. 

O iyi olduğu için bu böyledir. Öbür türlü, şayet her yerde var olsaydı, hem kötülüğün, hem de günahın

içinde olurdu. Halbuki öyle değildir. 

O merhametli olduğu için bu böyledir. Eğer kâdir-i mutlak olup da dünyanın kötülüğünü düzeltmeseydi,

merhametli değil, riyakâr olurdu. 

Keza, eğer âlim-i kül olsaydı, bilerek günah işlemeye hazır insanların kötü niyetlerini bilirdi. Halbuki

insanlar günahtan kaçamıyorlar ve Onun iradesini bozmamak için başka türlü davranamıyorlar. Dolayısıyla

tüm fiillerin sorumlusu, bunları sadece işleyen insanlar değil, O‟dur. 

Tanrı iyidir, demek ki Onun yarattığı dünya da iyidir.  Hayat ve ölümün birbirini takip etmesi de, kötülük

değil, nimettir. Ebedî ruh (atman)87  daha önceki hayatında kendisine yapılan kötülük ve verilen acıları

unutarak tamamıyla yeni bir şekle girmektedir (tenasuh etmektedir). Tenasuh zinciri kırılmaz. Peki öyle ise

kötülük nereden geliyor?

Eğer bu dünyadaki kötülüğün sorumlusu Tanrı değilse, o takdirde kötülüğün kaynağı Şeytandır.88  Ama

Şaytan da Tanrı tarafından yaratılmışsa, o takdirde onun fiilinin sorumluluğu Tanrı‟ya aittir. Bu mümkün

olmayacağına göre (ilk prensibe ters düşülmektedir), demek ki Şeytan, boşluktan şekillenmiştir, ama kendisi

boşluk (Şunyata)89 değildir. 

Şeytan faaliyette bulunduğuna göre, boşluk da aktif olabilir. Boşluk, Işığın (foton) bir kısmını kaplayabilir

ve yalan, ters çevrilemez zaman ve çevredeki patlamalar yoluyla hür iradeye etki edebilir. Kötülük, dünyaya

boşluktan gelir ve geldiği yere döner. 

Hür iradeleriyle Şeytanın cazibesine kapılan insanlar, hayvanlar ve iblisler,

90

 acınacak duruma düştülerve yüksek itibarlarını kaybettiler: Ölüm ve istirahat. Çünkü yaşamayan kişi, ölemez ve istirahat edemez. 

Tanrı, yani Yaratıcı (belki Adı-Budda veya Brahma), duaları sebebiyle insanları kurtarır; onlara kötülüğü

yenmeleri için güç ve sayesinde Şeytanı (maddî dünyaya nispetle) “karanlık dışına” itecebilecekleri acı ihsan

eder. Onun adını tebcil edin”. 

* * *

İktibas edilen filosofemanın yorumlanması hayli zor. iki simetrik başlangıçtan bahsedilmemesi ve

yaratma eylemi Yaratıcının gücüyle sınırlandırıldığı için düalizm olarak nitelenemez. Metafizik kötülük,

yabancı bir faktörün eylemi olarak görülmekte, fakat sonuncusunun sadece maddeyle teması sayesinde buimkana sahip olduğu belirtilmektedir. Gnostisizm ve Mahayanist Budizmle olan bağlantısı oldukça negatif;

fakat bizzat nikbin teizm, Tibet “sarı din”inin erken Bizans Nesturîzmi ve Mitraizmin doğu varyantıyla

Page 132: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 132/247

Page 133: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 133/247

gibi etnik bilinç varyantları ve hatta yeryüzünün gerek tabii veya gerekse antropogen landşaftlarıyla hiçbir

bağlantısı yoktur. 

Galiba örnekleri biyosferin hücresel ve moleküler boyutlarında aramak gerekiyor. Gerçekten de

mutasyonun orada bir rol oynadığı ilave bir delile ihtiyaç duyulmayacak kadar kesin. Anca k, bu mutasyon,

atomik boyuttadır. Burada nötron hüzmesinin organizma kütlesine indirdiği darbe, passioner itkiyi harekete

geçirmektedir. Organizma kütlesi, ya tek tip ekonomi ve tek soydan gelme halkın yaşadığı monoton landşaft

gibi âtıl, ya da uranyum veya plütonyum izotopları içeren radyoaktifsel olabilir. Ki bunlar, kendine özgü

hayat formları ve orijinal ekonomi şekillerine, dolayısıyla kültür tiplerine sahip çeşitli müdahil lanşaftların

kesişme noktaları durumundadır. 

Birinci durumda başlangıç impulsu hem popülasyon, hem de atomik boyutta söner. İkinci durumda ise,

tali nötronların kaynağı kurumadığı ve izotopların içeriği söz konusu kütle ve formlar için gerekli muayyen

şekillere dönüşmediği sürece devam eden önemli reaksiyonlara yol açar. Bu, bazen müdahil organizmanın

yapısını bozan patlamalarla son bulur. 

Bunu kaydettikten sonra, atomik boyutun üzerindeki dört sırada yer alan popülasyon boyutuna dönelim.

Burada da o kural keşfedilecektir. 

Page 134: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 134/247

Mutasyona yol açan radyasyon, farklı bölgelerden geçer. Çöl  gibi seyrek nüfuslu bölgeler, birey

boyutunda sönen mutagen impulsa karşı son derece zayıf bir tepki gösterirler. Monoton landşaftlarda, hatta

yoğun nüfuslu bölgelerde impulslar daha yavaş, fakat bir o kadar da radikal biçimde sönerler. Çünkü bu

bölgeler, vektörü hiçbir şekilde mutagen impuls vektörüne benzemeyen âtıl durgunluk bölgeleridir.

Dolayısıyla farklı etnik grupların bulunduğu farklı bölgeler, değişkendir. Bu yüzden söz konusu bölgelerin

kesişme noktalarında bir arada yaşayabilme şansına sahip yeni etnik sistemler kolaylıkla şekillenirler. 

Ancak, eğer etnogenez çok hızlı geçerse, sağlam olmayan sistem bağlarını parçalayabilir. Bu durumda

süreç, akmatik safhaya dönüşür. Kırılma sürecinde etnos, ya “parçalara ayrılarak” yok olur, ya da, bütünüyle

yok olmasa bile, entropinin yavaşladığı mevcut durumun şartlarına uygun olarak optimal seviyede varlığını

sürdürür. Etnogenez sınırı-homeostazın özelliği, serbest enerjinin olmamasıdır. Bu durumdaki homeostatik

etnoslar, yeterince dirençli olsalar bile, saldırgan olamazlar.

Demek ki, etnik tarihin “başlangıcı” tabii bir fenomen gibi reeldir. Dolayısıyla, Roma‟nın kuruluşu, ilk

Olimpiyat, yanlış bir biçimde isa‟nın doğumuna bağlanan Miladî takvim, Hicrî takvim vb. gibi teorik nirengi

noktalarıyla kıyaslanamaz. Aynı şekilde, örneğin millî Fransız Krallığı‟nın kuruluşu-Hugues Capet‟in seçilişi

gibi siyasî tarih takvimlerinin başlangıcı için uygulanamaz. Çünkü, söz gelimi verdiğimiz örnekte, krallığın

kuruluşundan önce bugünkü Fransa topraklarına saçılmış etnoslar, 150 yıldan daha uzun bir süre passi-oneryükseliş süreci geçirmişlerdir. Dolayısıyla 986 tarihi bu sürecin ne başlangıç, ne de bitim tarihidir. Aksine

süreç, sadece ve sadece gözle görülür hale gelmiştir. 

Etnogenez nirengi noktasının kesin başlangıcını belirlemek için yılına varıncaya kadar milimi milimine

hesaplama mecburiyeti yoktur. Bizim gözlemlerimizle, ancak, yeni davranış kalıplarının ortaya çıkış ve eski

yapının köhne çerçevelerini parçalayan yeni strüktürlerin yapılanma sürecini gösteren kuluçka dönemi tespit

edebilebilir.

Atomik, moleküler, hücresel ve popülasyonel mutasyonları özdeşleştirebilmek için bu kadar dakiklik

yeterlidir. Ancak, organizma yani bireysel davranış normlarının yeri, tam olarak tesbit edilmelidir. 

187. Tabiat Kanunu ve “Hürriyet Şeridi” 

Atom çekirdeği hareketinin Wilson kamerasında gözleneceği veya tek hücreli bir organizmanın, termik,

kimyevi yahut elektromanyetik çevrenin tesirine göre tepki göstereceği nasıl önceden tahmin edilmiyor

idiyse, organizma boyutunda yüksek memelilerin, bireysel boyutta ise insanların davranışlarının da değişken

olduğu önceden bilinmiyordu. Olası değişikliklerin her halinde bir “hürriyet şeridi” vardır. 

Mikroorganizmaların çevre değişikliği halinde iki ve daha fazla reaksion varyantından birini serb estçe

seçmesi, tür içi ayıklama yoluyla gerçekleşir. Çünkü yapılacak bir hata organizmanın ölümüne yol açar.

Yüksek omurgalılar için de durum yaklaşık olarak aynıdır. Kendisine av eti ve yiyecek sunan hayvanları

öldüren avcıyla av arasındaki ilişki de bu prensip üzerine kurulmuştur. Eğer zaman zaman tavşan ve geyikler

ortalarda dolaşmaz olmasalardı, o zaman bunların türleri tilkiler ve kurtlar tarafından çoktan tüketilmiş

olur, sonra da sonuncular açlıktan kırılırlardı. 

Bu fenomen üzerinde vaktiyle yeterince durulmuştur, ama bazı hayvanların biyoğrafik özelliklerini

sadece Seton Tompson “Evcil Hayvanların Hayatı” ve “Hayvanlar Kahramandır” adlı eserinde incelemiştir.

Esasen bu önemli tabiat bilimcisi, herhangi bir sebeple araştırmacıların dikkatini çeken “büyük insanların”

tarihinin yazımında kullanılan zooloji metodunu tatbik etmiştir. Ancak, şu anda bir dizi biyoğrafinin büyük tarihî dönemleri aydınlatmadığını ispat etmenin gereği yok.

Çok kabiliyetli ve enerjik insanların fiilleri, kitle, yani büyük popülasyon bütünlüklerin faaliyetleri içinde yer

alır; bunların şecaatlerinin sonuçları genel etnik tekamülle, sonuncusu ise tüm yeryüzü boyutunda

Page 135: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 135/247

Page 136: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 136/247

için öldürmek. Ancak bu durumda tabiat tarafından dışlanacağı için varlığını iki üç nesilden fazla

sürdüremez.

Tercih hakkının kullanılma şekli, Catharlar, Karmatîler, Pavlikianlar ve benzerleri gibi anti-sistemleri

doğurur. Bunlar, sadece zikzakların şekillendirdiği dominant veya işareti değiştirerek etnosların

passionerliğiyle beslenirler. 

Etnik tarih, bir yandan passioner itkiyle birlikte başlayan şu veya bu etnogenez fonksiyonları, diğer

yandan da, etnik temaslar sırasında iki ve daha fazla etnosun birbirlerinin enerjilerini tüketmesindenibarettir. Birbirinin enerjisini söndürme olayı da iki faktöre bağlıdır: Etnosların temas aşaması ve müspet

veya menfi komplimantarizm.

Yeterince uzun bir zaman diliminin ardından etno-kültürel sistemler arasında zayıf dengeler oluşur. Bu

“sakin” dönemlerde yaşayanlar, onların  sürekli olduğunu, kendi tarihlerinin de sona dayandığını

zannederler. Halbuki yeni bir etnogenez patlaması sıradaki bölgeyi sarsıp, sebep-sonuç ilişkileri dalgasını

meydana getirdiğinde, bu fırtınalı olaylara birilerinin yol açtığını düşünürler; yani bir suçlu aramak gerekir.

Sibirya halklarından küçük bir grubun birden hareketlenerek, Sarı Deniz‟den Akdeniz‟e kadar tüm

medenî devletleri sarstığı XIII. Yüzyılda, Avrasya kıtasının tamamı böyle bir fırtınalı dönem yaşamıştı. Fakat

hemen akabinde, yani XIV. Yüzyılda aynı etnos kendi kendine küçülerek relikt (bâkiye) haline geldi. 

Bu olayı kavrayabilmek için, olayı kimin meydana getirdiğini, nasıl bittiğini ve Moğollar‟ın galip oldukları

dönem göz önüne alınırsa, neyle yer değiştirdiğini incelemek gerekir. Burada tümevarım metodu

kullanılacaktır ki, daha kesin sonuç alınabilsin. Böylece konuya bakış açısını değiştirerek, arzulanan hedefi,

yani gayr-ı mütenakız versiyonu yakalayabiliriz. 

188. Peşin Fikirliliğin Gücü 

Biyosferdeki canlı organizmanın biyokimyasal enerjisini keşfeden V. I. Vernadsky, zıt işaretli enerjinin,enerji kalıbı yaratmayan, fakat buna karşılık sanki ona cevap veriyormuş gibi eylem üreten “bilinç”, daha

doğrusu “akıl” olduğu gerçeğine dikkat çekmektedir91 Üretmesine üretti diyelim, tamamladığı iş nasıl bir

şeydir? Ne meydana getirir? Bir de, onun, içinde tezahür ettiği sistemin passioner gerginlik seviyesiyle ilişkisi

nasıldır? 

Bu soruya ancak etnosların fikirlerini ve temaslarını inceleyen etnolojinin yardımıyla cevap verilebilir.

Örneğin etnoloji, tamamlanmış etnik tarih süreçlerini incelerken, XIII. Yüzyılda akmatik safhada bulunan

Roman‟o-German Katolik süper-etnosunun, gelişim enerjisi sönmüş Bizans ve Rusya‟yı yani Ortodoks

dünyasını bastırmak isterken nasıl bir çatışmanın yaşandığını gözden geçirir. Haçlıların Bizans topraklarıüzerinde bir Latin imparatorluğu kurma denemesi, bir yıl sonra akamete uğramıştır. Papalığın Rus

schismatik-lerini tepelemek için yaptığı tahrikler, yine nispeten başarılıydı; fakat bizim üzerinde

durduğumuz konuda genellikle tarihî tesadüflere bağlı olan sonuçlar değil, eylemlerin amacı veya serbest

enerjinin çıkış dominantı önemlidir. Burada ise söz konusu dominant son derece bariz: Papa, Katolikleri

Litvanyalılar, Ruslar ve Tatarlar‟a karşı Haçlı seferini kışkırtmış; bunu yaparken de komşu halkların

kültürlerine karşı menfi komplimantarizm duygusuyla, maddî hesaplardan çok Tunus ve Endülüs‟de rahatlıkla

elde edilebilecek avantajları hesaba katmıştır. Komşularla savaşmak için bir bahane bulmak her za-man

kolaydır. Yapılacak şey, sadece kendi tezini ileri sürüp, insanları tenkide tabi tutmadan onu kabul etmeye

zorlamaktır. Sonrasında her şey atâlete göre gelişir. Ve gelişti de! XIII. Yüzyılda, o sıralar hayli pratik anlamı bulunan Batı Avrupa coğrafya bilimi, efsaneler , mitolojiler,

akla hayale gelmeyecek fantaziler ve bilinçli yalanların fışkırdığı bir çeşme durumundaydı. Bu, o sıralar,

Page 137: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 137/247

tecrübe ve gözleme değil, kıt inançlı halk kitleleriyle yüksek sosyeteyi peşinden sürükleyen hür düşünce

faaliyetlerine dayalı bilim seviyesinin ulaşabildiği nokta idi. 

Rahip-Kral Yohannes Hükümdarlığı‟yla ilgili tek bir masal, hayali müttefikin yardımını alacağı ümidiyle

ikinci Haçlı seferine giden birkaç Fransız ve Alman‟ın kılıçtan geçirilmesine yol açmıştır.92  Ama Asya‟nın

içlerinden gerçekten bir Hristiyan müttefik ortaya çıktığında ise, bilinçli olarak yanlış bilgi yayılmıştı.

Bununla birlikte bilincin uydurduğu bu yalan, sıradan bir şey haline geldi, yani davranış stereotipi yaratan bir

faktör oldu ve bu şekliyle günümüze kadar ulaştı. Peşin fikir, seyir halindeki bir hataya dönüşmüştü ve Orta

Çağ bilimi onun doğruluğunu tahkik etmekten âcizdi.93 

Peşin fikirlerden ve sürdürülen hatalardan kaynaklanan felaketler sayılamayacak kadar çoktur. Bilimin

faydası, kesinlikle ispat edilmemiş ve güya ispata ihtiyaç da duymayan müzmin bilgilerin üzerindeki örtüyü

kaldırmasıdır. Yalan bir hükmü ortaya çıkarmak için, onun köklerine inmek gerekir. 

Moskova Rusyası ile XVIII. Yüzyılda Rossya imparatorluğu‟nda yaşayan atalarımız, doğulu komşularının da

-Tatarlar, Mordvalar, Çeremisler, Ostyaklar, Tunguslar, Kazaklar, Yakutlar,- Tverliler, Ryazanlılar,

Vladimirliler, Novgorodlular gibi insan olduklarından hiç şüphe etmediler. Milliyetçilik ideası, Rus insanına

istisna derecesinde yabancıydı; bu yüzden, örneğin patrik tahtına Mordva asıllı Nikon‟un oturması, Rus

ordularını Çeremislerden -Şeremetevler ve Tatarlar- Kutuzov‟un torunlarının yönetmesi onları hiç

şaşırtmadı. 

Halbuki Batı Avrupa ülkelerinde Avrupalı olmayan halklar aleyhindeki bilgiler, çok uzun zaman önce

ortaya çıkmıştır. Asya bozkırında -birçok cağrafyacı bu bozkırı Macaristan‟dan, bazıları da Karpat-lar‟dan

başlatırlar- vahşi, barbar, acımasız zevkleri olan ve hanın iradesine tabii insanların yaşadığı var sayılıyordu.

Üniversel tarih, felsefe, ahlak ve siyaset konsepsiyonlarını ortaya atan XVIII. Yüzyıl yazarları da bu görüşleri

sarsılmaz bir inançla benimsemişlerdi. Bunun en bariz sebebi, yazarların Asya hakkında son derece sathî ve

çoğu kez de garazkâr bilgilere sahip olmalarıydı. Ne onlar bundan utanmışlar, ne de Ön Asya dağlarında veya

Hindistan yahut Çin‟de dolaşan Fransız ve Alman seyyahlar onların görüşlerini çürütmüşlerdi. Kendilerine göre yegâne değer olan Avrupa kültürünü tehdit eden vahşiler listesine Ruslar‟ı da soktular.

Bunu yaparken de Rossya‟nın 240 yıl boyunca önce Büyük Moğol Ulusu‟nun, arkasından Altın Orda‟nın

bünyesinde yer almış olmasını gösterdiler. Kendi halinde mantıklı bir görüş; ama asla doğru değil. 

XVIII. Yüzyılda, Fransa‟dan sadece ilim tahsil ederek değil, hazır konsepsiyonları da beyinlerine

nakşederek dönen Rus petimetrleri, Ruslar‟ın ve Tatarlar‟ın doğulu barbarlar olduğu şeklindeki peşin

hükümleri de beraberlerinde getirdiler ve bu görüşlerini çağdaşlarına en güvenilir tarihî bilgi olarak

aşıladılar. 

Bu uyduruk bilgiler, A. S. Puşkin‟i dahi zehirledi. Nitekim Puşkin şu satırları yazacaktı: “Rusya yüksekkültürüyle tebarüz etmiş bir ülkeydi. Onun göz alabildiğince geniş ovaları, Moğollar‟ın gücünü emerek,

istilayı Avrupa sınırında durdurdu. Esaret altındaki Rusya‟yı arka cephede bırakmayı göze alamadıkları için

tekrar doğudaki bozkırlarına döndüler.” 

Acaba öyle miydi? Gerçekten Avrupa‟nın Moğollar tarafından ele geçirilme tehlikesi mevcut muydu? XIX.

Yüzyıla ait tüm bilgi ve kitaplar, Asya‟dan yolları üzerindeki halkları da peşinden sürükleyen karınca sürüsü

gibi kalabalık insanların çıkıp geldiklerini ileri sürmüşlerdi. Halbuki şimdi Moğollar‟ın yaklaşık 600 bin kişi

olduklarını, Çin ve Kore ile Orta Asya, iran ve yakın çevrelerde, üç cephede savaşan ordularının ise topu

topu 130-140 bin süvariden ibaret bu-lunduğunu biliyoruz. Yine aynı dönemde Rusya‟da 6 milyon, Polonya ve

Litvanya‟da 1,6 milyon insan yaşıyordu. Keza itil civarında (Povolje‟de) 700 bin, Don ve Karpatlar arasında

uzanan bozkırda 500 bin insan berhayat idi. O dönemde Fransa‟nın nüfusu 20 milyona yaklaşmıştı. Bir o

kadar da italya ve Germanya‟da vardı. ingiltere‟nin nüfusu ise 3 milyondu. 

Page 138: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 138/247

Page 139: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 139/247

YEDİNCİ BÖLÜM 

TOHTAMIŞ VE ZAMANI 

Kaybolan Azamet

(İlk yaklaşım - Süper-etnos boyutu)

*

Kök Orda

(İkinci yaklaşım - Etnos boyutu)

*

Kaçınılmaz Hesaplaşma 

(Üçüncü yaklaşım - Süb-etnos boyutu)

*

Devlerin Düellosu

*

Ak Orda

*

Kesitler

XXVIII. KAYBOLAN AZAMET (Birinci yaklaşım - Süper-etnos boyutu)

189. İran’da 

Moğollar‟ın İran‟a Hristiyanlığın hâmileri olarak geldiklerini hatırlayalım. Nesturîler ve onlara katılan

Yakubîler (Monofizitler), Merkezî Asya‟da oldukça kalabalık ve etkiliydiler. 1260‟da Suriye‟yi Müslümanlar‟ın

hâkimiyetinden kurtarmışlardı ve Kudüs surlarına uzak değillerdi. Fakat Avrupalı Haçlıların ihaneti ve

Müslüman Berke-han‟ın tahta oturduğu Altın Orda‟nın kopuşu, Ayn-Calud (Galile‟de) yakınlarında hezimete

yol açmış, bu olaydan sonra Moğollar Fırat ötesine atılmış ve savunmaya geçmişlerdi. 

Moğollar, iki cephede birden savaşmak zorunda kalmışlardı. Bunlardan biri Mısır Memlükleri, diğeri AltınOrda idi. Esasen Altın Orda‟da ahalinin büyük kesimini Kıpçaklar teşkil ettiklerinden, bir noktada savaş

Türkler‟le Moğollar arasında cereyan ediyor sayılırdı. İran Moğolları hiçbir yerden yardım alamazlardı. Çünkü

yegâne müttefikleri olan hakan-ı kebîr Kubilay, kırk yıldır kendi halkıyla, yani başlarında yeğeni Kaydu‟nun

bulunduğu Batı Moğolları‟yla savaş halindeydi. Dolayısıyla İran, tecrit edilmiş vaziyetteydi. 

Page 140: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 140/247

İlhanlılar, ancak Hristiyanlar‟ın, yani Ermeni, Aysor, Suriyeli ve İran‟da kalabalık kitleler teşkil eden Şii1 

Deylemî ve Horasanlılar‟ın desteğiyle ayakta durabilirlerdi. Fakat bu zayıf bir destekti. Argun-han‟ın (1284-

1291) Fransa kralı Philippe Le Bel‟le2 anlaşma denemesi herhangi bir sonuç getirmemişti. Çünkü Avrupa artık

Haçlı seferlerinden soğumuştu. Moğollar, İran‟ın yerli ahalisine sırtını dayayabilirdi, ama onlar da

Müslümandı. 

Baştan sona kanlı geçen XIII. Yüzyılda, İran‟daki Moğol iktidarı tedricî bir surette ve  düzensiz olarak kan

kaybetmeye başlamıştı. Gazan-han‟ın ve küçük kardeşi Olcaytu‟nun İslamı kabul edişi, hâkim iktidarla halk

kitleleri arasındaki ilişkileri nispeten yumuşatmıştı, ama gerek başına buyruk Moğol emîrler ve gerekse İran

orijinli kumandanlar durumdan memnun değillerdi. Olcaytu-han‟ın oğlu Ebû Said tahta oturduğunda 12

yaşındaydı. Bu yüzden devleti onun adına Horasan genel valisi Emîr Çoban yönetiyordu. Bu ikpalperest emîr,

kendisine özenen diğer emîrlerin çıkardıkları isyan ve çevirdikleri entrikalarla 11 yıl boyunca başarıyla

uğraşmayı başarmıştı; fakat 1327‟de İran‟daki bu son Moğol passioneri bizzat vesayeti altındaki kendi hanı

tarafından öldürülecekti. Emîr Çoban‟ın iki oğlu da babasının kaderini paylaşmışlardı. Fakat Mısır‟a kaçmayı

başaran üçüncüsü ise, zamanı gelince, 1335‟de Emîr Çoban‟ın kızı olan sevgili hanımı tarafından zehirlenen

Ebû Said‟in isteğiyle Sultan Nasır‟ın elinde hayatını noktalamıştı. Bu güzel dilber, babasını ve kardeşlerini

öldüren bir diktatörden intikam almak istemişti, fakat esasen kocasını öldürmekle bütün bir devletimahvetmişti; çünkü artık her şey olabilirdi. 

Nitekim İlhanlı hanının ölümünden bir yıl sonra, ümitsizce bir maceraya giren ve “Ser be dar” (“Bırak

başın sur kapısında asılsın”) sloganıyla ortaya çıkan Moğol aleyhtarı isyan başladı. 

Serbedarlar‟ı Sâsânî dönemi Perslerinin varisleri olarak görmek cazip gelebilirdi; ama eğer öyle olsaydı,

ne Araplar, ne Türkler, ne de Moğollar İran‟ı ele geçirebilirlerdi. Anlaşılan Serbedarlar, Moğol-Pers temas

bölgesinde yeni şekillenmiş bir süb-etnostu. Çünkü tam bir asır boyu Moğol genefondu Persler arasına

saçılmıştı. 

Moğollar, Serbedarlar Cumhuriyeti‟yle hesaplaşacak durumda değillerdi ve sonunda Gurgan‟a göç edenson İlhanlı hükümdarı Tuga Timur-han, Serbedar kumandanlarını müzakere için davet etmişti. Fakat Orda‟ya

gelirken bir ihanetten işkillenen kumandanlar, Moğollar‟dan atik davranmayı kararlaştırdılar. Ziyafet

sırasında Serbedarlar‟dan birisi birden hanı hançerleyerek öldürdü. Diğerleri de sarhoş Moğollar‟a saldırarak

kaçmayı başaramayanların tamamını katlettiler. Böylece 13 Aralık 1353‟de Moğollar‟ın İran hâkimiyeti sona

ermiş oldu. İlhanlıların halefleri olan Celayirler, her ne kadar aslen Moğol değillerse de, Çingizî değillerdi ve

Yasayı uygulamadıkları gibi, bogatır da sayılmazlardı. Bu yüzden tarihçi ve etnoloğun dikkatini

çekmemektedirler.

190. Uzak Doğuda 

Çin‟in Moğol hâkimiyetinden kurtuluşu biraz farklıca olmuştu. Yüan İmparatorluğu‟nda Moğollar önemsiz

bir azınlıktılar. Çünkü (gerçek Moğol olanlarla birlikte) imparatorluk nüfusunun % 2‟sinden daha az bir

kesimini teşkil ediyorlardı. Bu durumda iktidar ancak yerli ahaliden herhangi bir kesimin desteğiyle

tutunabilirdi ve bu yüzden Yüan hanedanı Budist cemaatinden para esirgemediği gibi, Kuzey Çinli valilere de

bir takım imtiyazlar tanımıştı. Ne var ki Budizm, bir teşkilat (örneğin Katolisizm) olduğu kadar, bağımsızlık

yanlısı bir hareketti ve dolayısıyla Moğollar‟a karşı adavet besleyen bir mezhepti: “Beyaz Lotus”. Bu teşkilat,

XII-XIII. Yüzyıllarda “Beklenen Maitreya” (Müstakbel Budda-Kurtarıcı) gizli mezheplerle kaynaşmıştı. Kolayca

altedilebilen ve pek çok kurban veren küçük isyancı grupları organize etmek suretiyle Moğollar‟a karşısürekli mücadele ediyordu. Hürriyet mücadelelerinin bu kuluçka dönemi, Çin‟e acı ve can kaybından başka

hiçbir fayda sağlamadı. Durum, ancak kitleler baş kaldırdığı zaman değişecekti. 

Page 141: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 141/247

Kaydetmek gerekir ki, Kubilay‟ın torunları hiçbir siyasî ve askerî özelliğe sahip değillerdi. Onlar, güçlü

hanlardan Çin imparatorlarına dönüşmek suretiyle anayurtlarıyla bağlarını koparmış, fakat bu arada ne itaat

altına alınan Çinliler‟in sempatisini kazanabilmiş, ne de yeni vatana uyum sağlayabilmişlerdi. Ziraatçi bir

ülkenin, Huang-ho gibi büyük nehirlerle bezeli verimli vadilerin ekonomisinin ne anlama geldiğini

anlamıyorlardı. 1334‟de meydana gelen kıtlık sırasında yaklaşık 13 milyon insan ölmüş, aynı felaket 1342‟de

tekrar yaşanmıştı.3  1344 ise Huang-ho Nehri bendini yıkarak, üç eyaleti sular altında bırakmıştı. Yönetim

ancak o zaman set yapmanın gerekli olduğunu anlamıştı. 1351‟de 150 bin köylü 20 bin kişilik bir ordunun

refakatinde ziraat işlerinde çalıştırılmak üzere göçürülmüştü. Köylüler, kendi aralarında çabuk anlaşmışlarve her şey o an başlamıştı! 

“Beyaz Lotüs” ajanları, göçürülen çiftçilere “Maitreya‟nın geldiği” ve “Ming hanedanı imparatorunun

doğduğu” konusunda müjdeli haberler iletmişlerdi. Kırbaç zoruyla çalıştırılan ve baştaki yönetimin

hunrizliklerinden bıkıp usanan çiftçiler, bu ajanların peşlerine takılarak başlarını kırmızı atkılarla örttüler.

Bir gece içinde Çinliler‟in evlerinde istirahat eden bütün Moğol askerleri parça parça edilmişti. Fanatizmin

elektriklendirdiği âsilerin sayısı kısa süre içinde 100 bine ulaşmış ve tüm Kuzey Çin isyan dalgalarıyla

çalkalanmıştı. Asilerin sloganı basit ve ilkeldi: Sung İmparatorluğu‟nu yeniden kur!

Her köylü savaşçı ölmeye mahkumdu. “Kızıl ordu” isyanı, Jakerlerin kaderini paylaşacaktı. Köylülerarasında disiplin sağlamak mümkün gözükmüyordu. Hatta tek bir kumanda merkezi teşkil etmek de

imkansızdı. Asiler, elde ettikleri ilk zaferlerden sonra “haydutlara dönüşmüşlerdi.”4  Bu durum, “kızıllar”

Moğollar‟dan daha kudurgan hale geldikleri için “adalet ekibin”5 birlikleri teşkil eden toprak ağalarının karşı

çıkmasına yol açmış ve isyan 1363‟de bastırılmıştı. 

Tam bu sırada fakir köylüler arasından çıkan dahi kumandan, rahip ve asker Chu Yuanchang‟ı başlarına

geçiren güneyli toprak ağaları, memurlar ve Budist rahipler oyuna katıldılar. Chu, “kızıllar” isyanına katılmış

ve askerî rütbeler elde etmişti.. fakat tam zamanında birliklerini güneye kaydırarak, oradaki tüm halk

tabakalarını isyana sevketmişti. Karmaşık sistemler, basit sistemlerden daha sağlamdır. Disiplini sağlayan ve

yağmayı yasaklayan Chu Yuanchang, zafer üstüne zafer kazanmaya başlamıştı. Ordunun iaşe ihtiyacını

karşılamak için askerî koloni sistemine benzer bir sistem getirmiş; gönüllüleri ürün toplamaya ve düzene

uyak uydurmaya mecbur bırakmış; toprak ağaları ve memurlarla olan ilişkilerde ise “mevkiye göre

davranmıştı”.6 

Millî konsolidasyon, savaşlarda daha önce Moğollar‟dan yana  ağan zafer ibresini kısa sürede

değiştirmişti. 20 yıllık başıbozukluktan sonra “kızıl savaşçıların” yöneticilerinden önemli bir kısmı

Moğollar‟la anlaşmış ve onların savaşçısı haline gelmişlerdi. İhanet, ne yazık ki, her yerde görülen bir olay.

Chu Yuanchang, hainleri cezalandırmak, Moğol noyonları arasındaki askerî çatışmalardan faydalanmak,

“barbarları kovacağı” ve “halkı kötü kaderinden kurtaracağı” vaadinde bulunmak suretiyle Kuzey Çinlileriarasında şöhret yapmak zorundaydı. Chu Yuanchang, 1368 yılının ocak ayında aldığı bu tedbirlerden sonra

kendisini Ming hanedanı imparatoru olarak ilan etti. İlkbaharda ise orduyu kuzeye göndererek, kendisinin

P‟ei-ping adını verdiği Moğol başkenti Ta-tu‟yu (Pekin) ele geçirdi. 

1369‟da Moğollar Kuzey Çin eyaletlerinden sıkılıp çıkarılmış, fakat bu olaydan sonra uzun soluklu

çarpışmalar başlamıştı. Saldırılar ve çatışmalar, Ming İmparatorluğu ordusunun Moğolistan‟ın içlerine kadar

girerek, Karakorum‟u yıktığı 1380 yılına kadar devam edecek; fakat Çinliler nihai zaferi ancak son Moğol

hanı Tögüs Temur‟un mağlup edilip, savaş meydanında öldürüldüğü 1388 yılında elde edeceklerdi. Bu

felaketten sonra Moğolistan uzun sürecek bir anarşi dönemine girdi ve sonuçta Oyratlar Moğollar‟dan

ayrıldılar. Artık “başına buyruk insanların” passioner patlama atâleti sönmüş ve üzerinde durmayacağımız

yeni bir tarihi dönem (1388-1688) başlamıştı. 

Page 142: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 142/247

Page 143: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 143/247

Page 144: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 144/247

 

Başka bir ifadeyle, Moğol passionerliği, ateşi sönmüş İslam ümmetini galvanize etmiş, fakat onun tekrarı

mümkün olmayan kültürünü bozmamıştır. Diller, dinler ve estetik normlar muhafaza edilmiş; sosyal normlar

ise, gücünü passioner itkiden alan Osmanlı Türkiyesi‟nde olduğundan daha az değişikliğe uğramıştır. Ancak,

İslam dünyasının basınç gücü, girişkenliği ve virülansı öylesine büyümüştü ki, XIV -XVIII. Yüzyıllar arasındaki

bütün bir dönem için yeterli olmuştu. O yıllarda, Orta Asya‟daki durum, son derece çıdamsız ve ümitsizdi. Çağatay‟ın torunları, Moğol, Türk ve

Tacikler‟den oluşan etnik kimarayı yönetecek kabiliyetten bütünüyle yoksundular. Sadece Moğulistan

bozkırlarını, yani göçebelerin alışık olduğu landşaftı yönetebiliyorlardı. Sabık kabile beyleri olan em îrler,

birbirleriyle savaşıyor, şehirlerinden Moğollar‟ı kovan Serbedar kumandanları, kendi hemşehrileriyle şahsi

hesaplaşmalar peşinde koşuyorlardı ki, buna sınıf çatışması demek zordur. Ülkenin muhkem bir iktidara

ihtiyacı vardı ve bir adım öne çıkan Timur bunu sağlamıştı. 

Muhkem bir iktidar, destek alabileceği bir güce muhtaçtır. Bağdat halifeleri, Gazne sultanları ve

Horezmşahlar, bu gücü gulamlar-Türk savaşçılar, bazen köleler ve bazen de paralı askerler vasıtasıyla

sağlamışlardır. Gulamların içinde bulundukları ülkenin sınıf ve tabakalarıyla ilgileri yoktu. Aksine “başı boş

bombalar”dı. Hayatları pahasına cömert bir beye gönüllü olarak hizmet ediyor, en zor görevleri üstleniyor,

fakat ne yazık ki çok pahalıya maloluyorlardı. Ne de olsa Roma imparatorları dönemindeki lejyonerler veya

Komnenos ve Palaiolo goslar‟ın “varanglar”ı gibi paralı askerlerdi. Kısacası Timur, bütün peşinden gelenlerin

desteğiyle “askerî bir imparator” olmuştu. 

Timur, bozkır kabilelerini tek bir süper-etnos halinde birleştiren ve sancağı altındaki gönülü halk

kitlelerine dayanan Çingis‟in varislerini en büyük düşman olarak kabul ediyordu. O da halk arasındaki

passioner elitleri seçerek, İran, Gürcistan, Suriye, Hindistan ve İtil-civarı şehirlerinden elde ettiği

ganimetlerle ücretlerini ödüyordu. İslam kültürünün son palatini idi ve bu kültürü bir yüzyıl ayakta tutmuş;ama ne yazık ki zafer ve hülyaları çok pahalıya malolmuş-tur. İran, Timur‟un zaferinden sonra bir daha

belini doğrultamamıştır. 

Page 145: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 145/247

Çağatay ulusunun dört bir yana dağıttığı bozkırlı unsurlar, Yedi-su (cete), Talas, Issık-Kul çevresi, T‟ien-

shan‟ın kuzey etekleri ve Kaşgarya‟da idiler. Böylece ahalisini Türkler‟in, baştaki yönetici kesimi ise, Emir

Kamerüddin‟in Toğluk-Temur‟un ölümü üzerine onun veliaht oğlunu katlederek, tahtı gaspetmesiyle sona

eren Moğol hanedanlarının teşkil ettiği Moğulistan böyle teşekkül etmiştir. 

Mâverâünnehir‟de olduğu gibi, Moğulistan da Moğollar iktidarı Türkler‟e kaptırmış; fakat bu, Büyük

Bozkırla İslam Dünyası arasında süregiden savaşları sona erdirmemişti. Hanların etnik mensubiyeti, süper -

etnosların çatışma zemininde artık bir anlam ifade etmiyordu. 

Gerçekten de Timur, Kamerüddin‟e karşı bir dizi saldırı düzenlemiştir. Onun gulamları savunmasız

obaları tarumar etmiş, sürüleri alıp götürmüş ve göçebeleri açlık ve sefaletin kollarına terketmişti. Talas ve

Tokmak üzerinden Çu Nehri‟nin yukarı akımlarına ve İli sahillerine yapılan üçüncü akın, bilhassa şiddetliydi.

Hatta Kamerüd-din‟in kızı dahi esir edilmiş ve galibin haremine kaldırılmıştı. Ne var ki Kamerüddin karşı bir

saldırıyla cevap verecek, çarpışmalar sıra-sında “mızrak, kılıç, asker ve kementle çemberi yarıp çıkan”

Timur‟u pusuya düşürecekti.13 

Timur, bu tuzağa karşı düzenlediği cevabî saldırıyla Kamerüddin‟i Issık-Kul civarında savaşı kabul etmeye

mecbur bırakarak, ordusunu göl boyunca kovalamıştır. Anlaşılan bu zafer de istenilen sonucu sağlamamıştı

ki, 1377‟de altıncı bir saldırı düzenlendi, fakat Kamerüddin yine sessiz kaldı. 

Şans, kuzeyde Timur‟un yüzüne gülüyordu. 1376‟da Timur‟un tahta oturttuğu Tohtamış, Ak Orda‟yı ele

geçirmiş ve gasıp Mamay‟a karşı ölüm kalım seferine çıkmıştı. Anlaşılan Timur, yavaş yavaş Büyük Bozkır‟ı

hâkimiyet altına alıyordu.. 

192. Altın Orda 

1235‟de Çin seferini tamamlayan Moğollar, “büyük batı seferini” başlatmış ve Adriatik Denizi‟ne kadar

gelmişlerdi. Ancak, 1242‟de ordularını geri çekecek ve Saray şehrini kurdukları Aşağı Volga sahillerineyerleşeceklerdi. Macaristan ve Polonya, vakit geçirmeden Roman-o-German süper-etnosu bünyesine

katılmışlardı. Çünkü Moğollar, hiçbir yere garnizon bırakmıyorlardı ve Macar ve Polonyalılar‟ın kimseye karşı

hürriyetlerini savunma mecburiyetleri yoktu. Rusya, daha değişik bir durumdaydı. 1204‟de Haçlılar

tarafından ele geçirilen ve tepeden tırnağa yağmalanan Bizans‟ın kaderi onu bekliyordu. Zırhlı süvariler ve

arbaletçiklerle (otomatik ok atan makinalarla) donatılmış düzenli şovalye orduları, Rus knâzlarının drujina-

larının bölünmüşlüğünden yararlanarak, birkaç zafer kazanabilirlerdi, ama uzun süren bir savaşı kazanmaları

mümkün değildi. Halbuki böyle bir savaş kaçınılmazdı; çünkü papa Ortodokslara karşı Haçlı seferi ilan

etmişti. 

Bu şartlar karşısında Vladimir knâzı Yaroslav, 1243‟de diğer knâzları toplayarak, “kaan”ı çar olarak kabul

etmeleri ve Borcigin boyunun önderi Batu‟yla ittifak aktetmeleri teklifinde bulundu. Bu tanıma, kimseye bir

külfet getirmiyordu. Yaroslav, sadece Papa IV. İnnocent‟in 1245‟deki Lyon konsilinde Moğollar‟a karşı ilan

ettiği savaştan çekilmişti. Yaroslav‟ın oğlu Aleksandr Nevskiy, Berke-han‟la bir savunma anlaşması yapmak

suretiyle daha büyük mesafe katetmiş; Rusya‟ya karşı Haçlı seferi düzenlenmemiş ve böylece Rusya hem

otonomisini kaybetmeden, hem de Bizans‟dan tevarüs ettiği kültürüne halel getirtmeden Cuçi ulusu

bünyesine girmişti. 

Cuçi ulusu, üç ordayı bünyesinde toplamıştı: Ak, Kök ve Velikorossya‟nın iltihak ettiği Altın Orda.14 

Tatarlar‟la ittifak aktetmeyen knâzlıklar, XIV Yüzyılda Polonya ve Litvanya tarafından ele geçirilmişler;Tatarlar da onları kendileriyle birleşmeye zorlamamışlardı. 

Moğolar, bu ulus içinde önemsiz bir azınlık teşkil ediyorlardı. Cuçi ulusu, İran ve Orta Asya‟dakinden

biraz daha üst seviyede bir kimerik bütünlüktü. Saray‟da iradeli ve enerjiç hanlar oturduğu sürece Orda

Page 146: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 146/247

güçlü bir devlet olarak kalmıştı. İlk sarsıntı ise 1312‟de, İtil  civarı -Müslüman, tüccar ve gayr-ı tüccar-

ahalisinin, atalarının dinini terketmeyi reddeden 70 Çingizî prensi ve tüm noyonları hemen katlettiren

Özbek-han‟ın yanında yer almasıyla meydana gelmişti. İkinci sarsıntı, Canibek-han‟ın büyük oğlu Berdibek

tarafından öldürülmesi ve bu olaydan iki yıl sonra, 1359‟da onikinci iç çatışmanın-”büyük fetret”in başlamış

olmasıydı. 

Bu zor dönem, kaçınılmazdı. Fetih yoluyla vahit sistem içine “çekilen” etnoslar, ancak passioner

gerginliğin yükseliş aşamasında birbirleriyle kaynaşırlar. Burada ise hem XIII. Yüzyıldaki iç savaşlarda

savaşçılarını kaybeden Moğollar, hem de artık bâkiye haline dönüşmüş bulunan yerliler arasında bir çöküş

yaşanmaktaydı. Bunun tek istisnası, yeni bir etnogenez aşamasına giren ve passioner düşmanı Litvanya‟ya

karşı Altın Orda‟nın gücünden faydalanmayı başaran Velikorossya idi.

Hülegü‟nün oğullarıyla girilen uzun süreli savaş istisna tutulursa, Altın Orda‟nın dış politikası yeterince

barışçıydı. Litvanyalılar‟la arada bir vukû bulan çatışmalar, Ak Orda içindeki kanlı taht kavgalarını bastırmak

için gönderilen münferit askerî birlikler ve İran İlhanlıları‟yla sürdürülen anlamsız tekmeleşme,- bütün

bunlar barışı bozan şeylerdi. Fakat bu durum, ne devleti kurtaracaktı, ne de hanedanı. Kimerik sistemde

bağlar, ilave bir ağırlığı çekebilecek kadar sağlam değildir. İşte Altın Orda‟da da durum böyleydi. Ve böyle

bir dönemde tarih sahnesine, hikayemizin kahramanı Tohtamış-han çıkmıştı. 

193. “Büyük Fetret” 

Saray şehrinde işlenen ve Altın Orda‟yı mahvoluşun eşiğine getiren bir dizi cinayet, Rus knâzlarınca hayli

endişeyle karşılanmıştı. Canibek‟in ortadan kaldırılması, onları ümit vaadeden bir müttefikten mahrum

bırakmış; pederkûş Berdibek ise 1359‟da kendini Canibek‟in oğlu diye tanıtan maceraperest Kulpa tarafından

öldürülmüştü. Böylece Batu hanedanı hanları silsilesi kırılmış ve Doğu Avrupa‟nın en güçlü devletini Doğudan

ve Batıdan gelecek istila hareketlerinin hedefi haline dönüştüren iktidar kavgaları başlamıştı. 

Kulpa, altı ay iktidarda kalmış, fakat o da kendisini Canibek‟in oğlu diye tanıtan Nevruz tarafından

katledilmişti. Göründüğü kadarıyla Nevruz, düzeni yeniden sağlamak için ortaya atılmıştı. Çünkü Rus knâzları

“Nevruz‟un huzuruna gelerek, onu kendi knâzlıklarını taksim eden bir hükümdar gibi saygıyla

selamlamışlardı.”15  Her bir knâz, ünvan ve mevkisini pekiştirmiş, Suzdal-Nijni Novgorod knâzı Dmitri

Konstantinoviç ise 1360 ilkbaharında fazladan bir de büyük knâz payesi koparmıştı.16  Düzen yeniden

sağlanmış gibi görünüyordu ki, 1360 yılı içinde Şeyban‟ın (Cuçi‟nin oğlu) torunu Hızır (Hıdır-bek), Kök Orda

ordularıyla Yayık tarafından çıkageldi. 

Nevruz ölmüş; daha kötüsü, Canibek‟in dul hatunu hanşa Taydula da öldürülmüştü.17  Bu hatun

Başpiskopos Aleksey‟in, dolayısıyla tüm Rusya‟nın hâmisiydi ve Rusya‟nın bu himayeye çok ihtiyacı vardı.Böylece Altın Orda, Kök Orda olmuştu.18 

Rus knâzlarına göre Hızır-han, “halim selim ve barış yanlısı” bir yöneticiydi.19 Rus knâzlarından sadece

bir şey talep etmişti: Volga civarında karakçılık yaparak, Rus ve Tatarlar‟ı yağmalayan Novgorodlu

kellekeserlerin kendisine teslim edilmesi. Büyük Knâz Dmitri Konstantinoviç, Andrey Nijegorodskiy ve

Konstantin Rostovskiy, yapılan yağmalar kendi tebaalarına da zarar verdiği için bu talebi seve seve yerine

getirdiler. Ama ne yazık ki, Hızır-han‟ın aralarında 1361‟de kendi babasını öldüren oğlu Temir-hoca‟nın da

bulunduğu silah arkadaşları başka bir kuşağın insanlarıydılar. 

Mel‟un evlat, bu olaydan altı gün sonra Mirza Mamay tarafından öldürülmüş ve tahta Abdullah [Abdalla]adında biri oturtulmuştu. Korkuya kapılan knâzlar Saray‟dan kaçmış; Mamay, Abdullah‟la birlikte Volga‟nın

sağ sahiline çekilmiş; Orda‟da ise (ki artık o, Altın Orda değil, Kök Orda idi) kısa süre sonra yerini Batu‟nun

küçük kardeşi Tuka-Temur‟un torunu Keldibek‟e bırakan Ordu-Melik tahta cülûs etmişti.20 

Page 147: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 147/247

Ne var ki, restorasyon denemesi başarısız olmuştu. Tahta, kısa süre sonra, Hızır‟ın kardeşi olan ve

1364‟de kadar iktidarı elinde tutan Mürid oturmuştu.21 1370‟de hayatla vedalaşan Şeyh Aziz tahta geçmişti.

Bu sırada Mamay Saray‟ı ele geçirerek Abdullah‟ın yerine Muhammed Bulak adlı birini iclas etti ve böylece

Büyük Orda yedi bağımsız prensliğe bölündü.22 

Artık sıra, Altın Orda‟nın çöküşünden sonra bozkır dünyasında ön plana çıkan Ak Orda‟nın yıldızının 

parlamasına gelmişti. Enerjik Urus-han, Timur‟un nüfuzunu Sır-Derya‟nın kuzeyine yayma girişimini

engellemişti. Ak Orda‟nın güney sınırını korumakla kalmayan Urus-han, Cuçi ulusunu yeniden canlandırmak

maksadıyla Altın Orda‟nın iç kesimlerini de hâkimiyet altına almayı kafasına koymuştu. 

Eğer Mangışlak hâkimi Tuy-hoca-oğlan Urus-han‟a askerî destek vermeyi reddetmemiş olsaydı, bu planın

başarıya ulaşma şansı vardı. Tuy-hoca-oğlan, Orda-İçen‟in torunu olmasına rağmen, ulusu Kök Orda

bünyesinde yer almış; han ise, beylerinin, noyonlarının veya emîrlerin kendisine bağlı olduğundan daha çok

onlara bağımlı hale gelmişti. Her halükârda bu durum, hanın kellesini kaybetme pahasına bir hesaplaşmaya

girmesini zorunlu kılmıştı.23 

İnfaz edilen hanın oğlu Tohtamış, Timur‟a24 sığınarak, hizmetine girdi. Birleşmiş bir bozkırla boğuşmayı

çıkarlarına kesinlikle uygun bulmayan Timur, prensi bağrına bastı. Aksine Timur, bu birleşmeyi önlemek için

savaşmayı göze aldı, fakat elde ettiği kısmî zaferler geniş bir bölgeyi nüfuzu altına almasını sağlayamadı.

Daha kötüsü, desteklediği Tohtamış, iki defa çok ağır bir yenilgi almıştı. Son çarpışmanın akabinde Sır-Derya

sahiline kadar gelen kahramanımız, elbisesini çıkarıp suya atlayacak, nehri geçmeye çalışacak, fakat

arkadan yetişen düşmanlar onu farkederek ok yağmuruna tutacaklardı. Omuzuna saplanan bir okla nehri

geçmeyi başaran Tohtamış, bitkin vaziyette kamışlar arasına saklanmış ve bir tesadüf hayatını kurtarmıştı.

Timur-bek‟in yüzbaşılarından Edigey, vücudundan kan sızan bu çıplak kaçağı bulmuş, giyindirerek otağa

götürmüştü. Orada tedavi edilen Tohtamış, Timur‟un huzuruna çıkarılmış ve ondan Urus-han‟a karşı

savaşmak için yardım ve askerî takviye almıştı. 

Urus-han, 1375‟da hayatını noktaladı. Oğlu ve aynı zamanda halefi Tok-taki ise babasından iki ay sonrafânî âlemden bâkî âleme göçetti. Tahta kardeşi Timur-Melik geçti. İstisna derecesinde kabiliyetsiz, patolojik

özürlü biriydi. Yaptığı tek şey, beylerini ve nükürlerini tedirgin edecek şekilde yemek yemek ve uyumaktı.

1376‟da yeni bir sefere çıkan Tohtamış, hiç zorlanmadan Ak Orda‟yı ele geçirdi. Arkasından, Volga‟nın sağ

sahilini elinde tutan Mamay‟la gereksiz, fakat ciddi bir savaşa girdiği batıya bir darbe indirdi. 

Mamay, Çingis‟in torunlarından olmadığı için han olamazdı. Aslında Cuçi ulusundan kopmuştu ve dahası,

Çingizîler‟e düşman kesilmişti. Volga‟nın sol sahilleri Kök Orda hanlarının hükimiyetinde, diğer yerler ise

ülüşlerini bu titanların elinden kurtaramayan prenslerin kontrolündeydi. Rus vakanüvisleri bu döneme haklı

olarak “büyük fetret” devri adını verdiler. 

Tatarlar‟ın bu zor dönemi Litvanya knâzı Olgerd‟in işine yaradı. 1362 sonbaharında Dinyeper‟in sağ

sahillerinde göçebe halde yaşayan üç Tatar mirzasına saldırarak, onlara Siniye Vodı‟da (Kök-su) ağır bir

darbe indirdi.

Mamay, göründüğü kadarıyla kendisinden yana tavır takınmamış bulunan bu mirzaların mağlubiyetinden

memnundu.25  Olgerd, Mamay‟la yaptığı anlaşmanın verdiği avantajla Çernigov, Novgorod-Seversk,

Trubçevsk, Putivl ve Kursk‟u işgal etti. Kiyef‟de ise mahalli idareyi başta bırakarak, şehri Litvanya‟ya kattı. 

Böylece, uzun süredir Ruslar arasında yaygın olan “batıcılık”, Tatarlar‟a da sirayet etti. Bu görüş,

ekonomik yönden İtalyanlar, siyasî yönden ise Litvanyalılar vasıtasıyla Bozkır‟a sızdı. Batının yegâne

düşmanı, o sıralar Rusya‟yı yöneten Moskova başpiskoposluğu idi. Tabii olarak bu durum Moskova‟yı

Mamay‟ın en başta gelen düşmanı yaparken, Kök Orda hanları Çingizîler‟in müttefiki haline getirdi. Kulikova

savaşından önceki durum bu merkezde idi. 

Page 148: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 148/247

Page 149: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 149/247

195. Litvanya ve Moskova

Olgerd‟in tüm hayatı boyunca tek bir hedefi vardı: Ruslar‟ı Litvanya hâkimiyeti altında birleştirmek.

Ortodoksları putperestlerden koruyan Başpiskopos Aleksey ise, onun en başta gelen düşmanları arasındaydı.

Müslümanlardan korunmak gerekmiyordu. İslamı kabul eden ve Ruslar‟a yakın olan Tatarlar, saldırgan

değillerdi. 

“İlk Litvanya saldırısı” 1368‟da vukû bulmuş; Olgerd ve Mihail Tverskiy Moskova‟yı öyle bir yakıp

yıkmışlardı ki, “Tatarlar dahi böyle bir zulüm yapmamışlardı.”26 

İlişkiler, iyice gerginleşmişti. 1370‟da başpispokos Svyatoslav Smolenskiy‟i afaroz etmiş; Çernigov knâzı

Roman Mihailoviç, pek çok güneyli knâzla birlikte Moskova tarafında yer almışlardı.27 

İkinci askerî faaliyet, Litvanya‟nın 1372‟de gerçekleştirdiği saldırıydı ve sadece köylerin yakılıp

yakılmasına yol açmıştı. Bugüne kadar kimsenin Litvan ve Tatar saldırılarının sayısını karşılaştırmaması da

şaşırtıcıdır! Daha önceki savaşlar feodal mücadeleler olarak değerlendirilse bile, XIV. Yüzyılda Litvanya‟yla

yapılan savaş millî bir karakter kesbetmeye başlamıştı. Bu da gösteriyor ki, Litvanya, yöneticilerin irade ve

sempatileri göz önünde bulundurulmadan Batı Avrupa süper-etnosunun bünyesine girmiştir.

1375‟de Podolya ve Seversk topraklarını28  hâkimiyeti altına alan Mamay, bu olaydan faydalanıyordu;

ancak, Dmitri Moskovskiy 1379‟da gerçekleştirdiği tek bir seferle, mahallî Olgerdoviçler‟i intizama sokarak,

Kiyef ve Çernigov‟u Moskova‟ya bağladı.29 Mamay, bunun için ona müteşekkir olacak değildi ve esasen artık

bunun bir önemi de yoktu. Çünkü Mamay‟la olan barış 1374‟de bozulmuştu. 

Orda meselesinde Moskova‟da bir görüş birliğinin bulunmadığı muhakkak. Millî ve ideolojik birliğin, hayat

tarzının ve hatta sanatın bağımsızlığının korunması, saldırgan Batı ve onun Mamay idaresindeki müttefiki

etnik kimera müttefikiyle savaş demekti. Gerçekten de böyle bir ittifakın oluşu, durumu büsbütün

gerdirmişti. Bir çoğuna göre Saray‟daki hana değil de Mamay‟a itaat edip, ona vergi ödemek, bir takım

imtiyazlar sağlamak suretiyle Cenevizli tacirleri Rusya içine bırakmak ve en nihayet kilise birliğininsağlanması konusunda papayla uzlaşmak demekti. Sadece bazı boyarların değil, Knâz Dmitri‟nin

metropolitanlık tahtına göz diken rahibi Mitya gibi din adamlarının da bu platformu paylaşmaları

enteresandır. Mamay, baş patrikten icazet alsın diye Mitya‟nın kendi toprakları üzerinden Konstantinopolis‟e

gitmesine izin vermiş, fakat rahip yolda âniden ölmüştü. 

Bu platforma taraftar olanlar, sakin karakterli, akıllı burjuvalardı. Onlara karşı çıkanlarsa, Sergiy

Radonejskiy‟in mücadelelerini onayladığı bir grup passioner milliyetçilerdi. 

Moskova, en rahat ve tehlikesiz Volga yolunun içinden geçtiği Tver, Ugliç veya Nijni Novgorod‟dan daha

avantajlı bir coğrafî konuma sahipti. Fakat buna karşılık Smolensk veya Ryazan gibi savaşçı istidatlara mâlikdeğildi. Novgorod‟un zenginliğine, Rostov ve Suzdal‟ın geleneksel kültürlerine de sahip değildi. Ama atılgan,

enerjik ve yenilgi kabul etmeyen insanları bünyesine topladığı için “birleştirme” inisiyatifini elinde

tutuyordu. Bu insanların çocuk ve torunları, sadece Moskova‟yı atayurtları olarak biliyorlardı; çünkü anne ve

nineleri Rus‟tu. Onlar, olmayan haklarını savunmak için değil, ödenecek bir devlet maaşıyla iktifa ederek

görev almaya can atıyorlardı. Bununla birlikte hizmetleri karşılığında devletin ödediği maaşla geçindikleri

için, devlet idealini koruyor, hakları konusunda huzursuzluk çıkarmıyorlardı. Elbette büyük knâz (grandük)

maaşlarını vaktinde ödemezse, onlar da karınlarını doyurmak için bir yerlere çeker giderler, devletin

başında bulunan kişi de memursuz kalacağı için kendisi zararlı çıkardı. 

Batı için alışılmadık olan bu orijinal iktidar halk ilişkisi sistemi öylesine cazipti ki,  kılıç zoruyla*  İslamı

kabul etmek istemeyen Tatarlar, Katolisizme sempati beslemeyen Litvanyalılar, vaftizli Polovesler,

Meryalar, Muromalar ve hatta Mordvalar Rusya‟ya akın ediyorlardı. Moskova‟da kadın bol, iş bulmak kolay,

yiyecek ucuzdu. Hırsız ve yağmacıları ise İvan Kalita sınır dışı etmişti.. Ancak, barış ve uzlaşı içinde yaşayan

Page 150: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 150/247

bu kalabalık kitleyi tek bir etnos haline getirmek için eksik olan bir şey vardı: Kollektif hareketle şekillenen

ve tekemmülü için yüksek gerginlik gerektiren ortak tarihî kader. Bu ruh ise, ancak kuluçka döneminin

bitiminde ve etnosun tarihî gelişiminin başlangıcı olan yükseliş safhasında oluşur. 

* Müslümanların kılıç gücüyle ülkeler fethettikleri doğrudur; ama kimseyi boynuna kılıç dayayarak İslamı

kabule zorlamadıkları ittifaken kabul edilmiş bir hakikat iken, yazarın bu saçma sözlerini, bir Hristiyanın İslama

klasik bakışı olarak değerlendirmek gerekir. (çev.) 

Halk, sadece toprağını değil, üzerine hayat ve ahlakını, dünya görüşünü ve estetiğini, kısacası

günümüzde orijinal kültür tipi denilen her şeyi bina edeceği prensipleri savunmayı kendisine amaç edindiği

an, gücü yeten herkes eline silahını alarak başka dinlere mensup bulunun Poloves, Litvanyalı, Kasog ve

Cenevizliler‟le (ki onlar da Katolik sayılmıyordu), hatta Litvanyalı Jagaila‟ya hizmet eden hain Batılı

Ruslar‟la savaşmaya gitti. Sadece Novgorodlular umum Rus hareketine katılmaktan yan çizdiler. Onlar,

Almanlar Novgorodlular‟ı korporasyonun eşit hukuklu olmayan üyeleri kabul etmelerine rağmen, Hansa

tacirleriyle imtiyazlı anlaşmalar yapmayı ve temasta bulunmayı daha çok tercih ediyorlardı. Bu yüzdendir ki

Novgorod kendini Rusya‟dan ayırmış ve ancak yüzyıl sonra düşman bir devlet gibi fethedilerek tekrar

kazanılmıştır. Ama mantıklı olalım: Novgorod, eski bir Rus şehri olarak kültür çizgilerini muhafaza ediyordu

ve basiretsiz egoizminin kurbanı olmuştu. Moskova‟nın çevresinde ise yenilenmiş, hareket kabiliyetine sahip

bir Rusya şekillenmişti. Bu özelliğinden dolayı Moskova, Mamay ve Jogaila‟nın çeşitli milletlere mensup

kalabalık halklarına karşı durabilmiştir. 

Moskova‟nın etnik çeşitliliği ile Mamay devletinin mozaikliğini temel fark olarak müşahede ediyoruz.

Moskova‟ya etnoslar değil, çeşitli etniklere mensup insanlar, Özbek-han‟ın vicdanlarına (atalarının dinine)

baskı yaptığı sabık etnoslarından kopan “başıboş atomlar” gelmişlerdi. Yayı kulağına kadar gerebilen ve bir

kılıç darbesiyle rakibini omuzundan beline kadar doğrayabilen savaşçıların er meydanıydı bu. Bu insanların

Moskova ordusuna alınması, onun seviyesini kısa zamanda dünya standartlarına ulaştırdı. Babaları veya

anneleri sayesinde Ruslaşan bu bozkırlı yiğitlerin torunları, bir pusu alayının saldırısının da gösterdiği gibi,

babalarının ve dedelerinin öğrettikleri askerlik bilgilerini unutmamışlardı. Mamay‟ın  elinde ise, mirzanınbuyruklarından başka hiç bir şeyi takmayan, birbirine yabancı, farklı halklardan müteşekkil bir konglomera

vardı. Dolayısıyla kaybedilen bir savaş, Mamay‟ın devletini mukavva bir ev gibi ekiş büküş edebilirdi. 

196. Diplomasi ve Sunduğu imkanlar

Süper-etniksel çatışmalar, kendi hallerinde ancak uzaktan farkedilirler. XIV. Yüzyıl gözlemcisi,

knâzlıkları ve ordaları değil, çarları ve hanları görebiliyordu ve bu da doğrudan değil, aksine boyarların,

alpautların, kontların ve elçilerin faaliyetleri sayesinde mümkün oluyordu. Her halükârda yöneticilerin

faaliyetlerinin ilk genelleştirmesini, onların yakınında bulunan danışmanlarının beyanatlarına istinaden

yapıyordu. Örneğin XIV. Yüzyılın ilmî seviyesi, hem Tatarlar‟ın, hem de Ruslar‟ın 1380‟de başına gelen

felaketleri böyle açıklamıştır. O dönemdeki durum, gerçekten gergindi. 

Litvanya, aşağı yukarı tüm Eski Rusya topraklarını ele geçirmiş, Moskova ise Rossya‟nın fethedilmiş

topraklarını istirdat etmek için didinip durmuştu. Moskovalı voyvodalar 1378-1379‟da Turubçevsk ve

Starodub şehirlerini fethetmiş; Knâz Dimitri Olgerdoviç Turubçevskiy, kendi şehrini savunmak şöyle dursun,

“görülmemiş bir barışçı gayretle” ekabirlere ve mukarrebîne gösterilen bir izzet-i ikramla kabul edildiği

Moskova‟da almıştı soluğu30 Bunun üzerine Jogaila‟nın amcazâdesi Vitovt, hapishaneden kaçarak Almanlar‟a

sığınmıştı. Artık Jogaila‟nın tahtı sallanıyordu. “Volga ordasının elleri kanlı ve gururlu knâzı Mamay, tüm Orda‟yı gele geçirdi. Pek çok çar ve knâzı

ortadan kaldırarak, kendisini çar ilan etti. Yine de kendisine güveni yoktu ve kimse ona inanmıyordu. Bu

defa tekrar ordasındaki pek çok knâz ve alpautu ortadan kaldırdı. Sonunda sadece adı Orda içinde çara çıkan

Page 151: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 151/247

kişi intihar ederek hayatına son verdi ve böylece Mamay bütün ipleri eline aldı. Halbuki o, Tatarlar‟ın kendi

çarlarını sevdiğini anladı, bu yüzden korkuya kapıldı; onun iktidarı kendi isteğiyle bırakmayacağını

düşünerek, onu ve tüm yakınlarını ve sevdiklerini öldürdü.”31 

Rusya‟da daha önce hiç böyle bir şey olmamıştı. Ryazan knâzı Oleg İvanoviç, Mamay‟a itaat arzetmiş,

fakat diğer yandan Jogailo‟ya şu sözleri iletecek bir elçiyi yola çıkarmıştı: “Size mutlu bir haberi

açıklıyorum, ey büyük knâz Jogailo Litovskiy! Uzun zamandır Moskova knâzı Dmitri’yi kovup, Moskova’yı ele

 geçirmeyi planladığınızı biliyorum. Artık bizim vakt-i saatimiz geldi. İşte, büyük kral Mamay kalabalık bir

orduyla onun üzerine gidiyor. Gel ona karşı birleşelim.”32 Ve Jogaila severek razı oldu. 

Müttefikler, askerî bir gövde gösterisinin Dmitri‟nin Novgorod veya Dwina‟ya kaçması için yeterli

olacağını, kendilerinin ise bir ok bile atmadan Moskova ve Vladimir‟i ele geçirerek, Rusya topraklarını

paylaşacaklarını zannetmişlerdi. Hatta Tver veya Suzdal knâzlarının Dmitri‟nin yardımına geleceklerini

hesaba bile katmıyorlardı. Ama etnogenez teorisini bilmedikleri için, halkı unutmuşlardı. 

Şiddetli korkuya kapılmış bulunan Kiyef Rusya‟nın batı bölgeleri, istemeyerek de olsa, Litvanyalı

fatihlere boyun eğmiş, Velikorossya‟ya dönüşen sabık “Zalesski Ukraynası” sakinleri ise kendi knâzlarının

mütekabil antipatisini görmezlikten gelmişlerdi. Yukarı Volga sahillerinden Ortodoksluğu savunmak amacıyla

birlikler gelmişti. Çünkü artık, Peter, Theognost, Aleksey gibi başpiskoposlarla, Radonejskiy (Sergiy) gibi

rahiplerin faaliyetleri sonucunda birlik şuuru ruhlara ve kalplere perçinlenmişti. Ural-ötesinin geçici Kök

Ordası‟nın İtil ve İrtış civarındaki kabiledaşları arasında inisiyatifi ele geçirmesi için yeterli olması gibi,

burada da monolit etnik bütünlük, kimerik bir oluşuma karşı harekete geçmişti. Çatışmalar, diplomatların

gayretleri yüzünden değil, engellenemez ve durdurulamaz elektrik akımı gibi vukû bulmuştu. 

197. Çatışma 

Sonunda bu iki güç birbiriyle karşılaşmak için savaş meydanına doğru yönelmişti. Jogaila‟nın Litvanyaordusu Mamay‟ın yardımına koşmuş, Kök Orda‟nın meşrû hanı Tohtamış ise geleceğin Özbek ve Kazaklar‟ının

atalarını Dmitri‟nin yardımına göndermişti. Herkes, bir savaşa gittiğini biliyordu. 

Tarafların gücü birbirine denkti. Tohtamış‟ın Timur‟la olan ittifakı ne kadar ümitsizse, Mamay‟ın

Jogaila‟yla birleşmesi de aynı durumdaydı. Bu ittifaklardan bir süre önce Olgerd, Dinyester ve Bug‟un aşağı

akımlarını fethetmiş; Timur ise Moğulistan göçebelerine ağır bir darbe indirmişti. Tohtamış‟ın Ak Orda‟da

Timur‟un müttefiki olarak tahta oturması hiç de hoş karşılanmamıştı. Dahası, Mirza Arapşah 1376‟da büyük

bir orduyla Volga‟yı geçerek Mamay‟ı itaat altına almıştı. Her iki rakibin de tahtta kalabilmek için

müttefiklere ihtiyaçları vardı, fakat bu müttefikleri aramak çetrefil bir meseleydi.

1371‟de genç Moskova knâzı Dmitri‟yi kabul eden Mamay, ona büyük knâzlık yarlığı verdi. 1372-73‟de ise

Moskovalılar ve Tatarlar, güçlerini birleştirerek Ryazan topraklarını ıssızlaştırdılar. Fakat ittifak 1374‟de

becerikli başpiskopos Dionisi Suzdalskiy yüzünden bozuldu. 

Dionisi‟yi misafirini öldürmeye neyin itelediğini kestirmek zor. Acaba ortada siyasî veya şahsî bir

hesaplaşma, yahut kiliseler arasındaki herhangi bir entrika mı vardı? Öyle veya böyle, savaş kışkırtılmış ve

olaylar çığ gibi gelişmişti. 

Mamay, darbeye karşı bir darbeyle cevap verdi. 1377‟da Rusya‟ya saldıran Arap-şah, Piana Nehri‟nde

henüz savaşa hazırlanmamış olan Rus birliklerini mağlup ederek, Nijni Novgorod‟u ele geçirip, yaktı. Ancak,

Mamay‟ın Mirza Begiç kumandasındaki diğer bir ordusu, 1378‟de Dmitri Moskovskiy tarafından VojaNehri‟nde mağlup edilmiş; böylece Moskova‟nın tanrı netleşmişti. Artık Moskova Tohtamış-han‟ın

müttefikiydi ve muhtemelen bu, düşünülerek gerçekleştirilmiş bir ittifak değil, “eşyanın gücü” veya hadisât

mantığının bir sonucuydu. 

Page 152: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 152/247

Page 153: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 153/247

Mamay‟ın oğlu Mansur, başka bir kurtuluş yolu bulmuştu. Hüsn-ü kabul gördüğü Litvanya‟ya kaçarak,

Bozkır ve kabiledaşlarıyla ilişkilerini kesmeden güney uçlarında hayatını sürdürdü. Torunlarını daha güzel bir

kader bekliyordu. Hatta onlardan İvan adlı birisi, sadece çar tacını giymekle kalmayacak, pek hoş olmasa da,

uzun bir süre hafızalarda kalacaktı. 

Tohtamış için ise, bu kansız zafer, yıldızının parlamasına zemin hazırlamıştı. Cuçi ulusunu 18 yıl süreyle

birleştirecekti ve daha sonraki günlerde başka kabiliyetler sergilememişse de, tıpkı XIV Ludwig veya Kraliçe

Wictoria gibi ömrünün sonuna kadar halkı nezdinde popülaritesini koruyacaktı. Belki bir takım özel durumlar

olmasaydı, hayatını tahtı üzerinde noktalayacaktı; çünkü kendi halinde bir han olarak tebaasının büyük bir

kesimi tarafından seviliyordu; ama üst üste gelen belalar, büyük bir felaket doğuracaktı. 

198. Alçaklar

1359-1381 yılları arasında yaşanan “büyük fetret”, Altın Orda‟nın ve hanedanın en sadık halkının Rus

ulusu olduğunu göstermişti. Bu, beklenen bir şey değildi, ama izahı yapılabilir. Kama Bolgarları, Mordvalar,

Volga deltası Hazarları, Volga ötesi Nogayları ve Kırım‟ın bozkırlı Kumanları, hiçbir komşu tarafından tehdit

edilmedikleri için, herhangi bir kayba uğramadan, hürriyetlerini muhafaza etmişlerdi. Halbuki savaşçıLitvanya‟yla sınırdaş olan Büyük Vladimir Knâzlığı, başkenti Moskova‟yla birlikte, Litvanya‟nın düşmanı olan

Orda‟yla ittifakı sayesinde ayakta durabilmişti. Tatarlar‟la ittifakı reddetmek, her Rus knâzlığına pahalıya

patlıyor; hemen Litvanyalılar‟ın veya Polonyalılar‟ın kurbanı oluyordu. Örneğin 1339‟da Galiç-ya bu âkibete

uğramıştı. Dolayısıyla 20 yıllık “büyük fetret” Moskova‟da hayli endişeyle karşılanmıştı. Bir müttefiki

kaybetmek, her zaman nâhoş bir şeydir, ama ondan daha kötüsü de olmuştu.. 

Başpiskopos Aleksey‟in yönetimi zamanında Moskova‟da etkili olan askerî -dinî idare, herkesin de hoşuna

gitmemişti. Volga boyundaki zengin ticarî şehirler -Tver, Yaroslavl, Ugliç, Gorodets ve özellikle Nijni

Novgorod,- hayli eski, ama kolay olduğu için daha fazla beğenilen başka bir sosyal modeli tercih

ediyorlardı.39 Zengindiler ve keyfilerine uygun knâzları seçebilirlerdi. Meyilleri, Moskova‟ya karşı olan Suzdalknâzlarından yanaydı. Dmitri Konstantinoviç Suzdalskiy (Suzdallı Konstantin‟in oğlu Dmitri), 1364‟de

Moskova‟yla savaşmış, fakat daha sonra büyük knâzlığı bırakarak, kızını genç Moskova knâzı Dmitri‟yle

evlendirmek suretiyle sıhrî yakınlık tesis etmişti. Nijegorodlu âsiler, Moskova‟dan gönderilen birlikler

tarafından değil, 1365‟de Nijegorodlular‟ı kiliseden afaroz eden ve tapınakları kapatan Sergiy Radonejskiy

tarafından itaat altına alınmışlar, bu olaydan sonra da isyan yatışmıştı. Fakat Dmitri Konstantioviç‟in

ölümünden sonra, yerine geçen kardeşi Boris, Moskova‟dan kopmak için çevresindekilerin onayını aldı. Gerçi

Moskova‟dan destek alan yeğenleri Vasili ve Semen tarafından tahttan indirilmişti, fakat her iki kardeş de

halkın meyline ayak uydurmak zorundaydılar. Halk ise, Moskova‟dan kopma taraftarıydı. Kondottier

durumuna düşen  knâzlar, vatandaşa hoş görünmenin ve kellelerini kaybetmemenin bir yolunu bulmak

zorundaydılar. Bunun yolunu bulmuşlardı da, çünkü tarihî kader onlara gülümsüyordu. 

Tver ve Suzdal birliklerinin katıldığı, ancak knâzların iştirak etmedikleri40  Kulikova savaşından sonra,

Moskova yönetimi, hiç vakit kaybetmeden Kiyefli başpiskopos Kipriyan‟ı Moskova‟ya davet etmek suretiyle

putperest knâz Jogaila‟nın etki alanını sınırladı. Çünkü Jogaila‟nın Ortodoks tebaası, dinî konularda

Moskova‟nın sözünü dinlemeye başlamıştı. İşte Suzdallı knâzlar bu kıvrak ve dahice planı, Tohtamış‟ın

kulağına, düşmanı Mamay‟ın müttefiki Litvanya‟yla Moskova‟nın gizli bir anlaşması şeklinde aktardılar.

Zeki ve eğitimli bir politikacı, hiç zorlanmadan bu işin içinde ilkel bir provokasyon ihbarının olduğunu

farkederdi; fakat sade ve çabuk inanan bir Sibiryalı olan Tohtamış, dolduruşa gelmişti. Laf aramızda,iftiranın bazı inandırıcı yanları da yok değildi. Çünkü kendi topraklarını kurtaran Oleg Ryazanskiy, düşmanı

Mamay‟la birleşmemişti. Onu da Litvanya‟ya sempati beslemekle suçlamışlar ve her ne kadar Moskova‟nın

dahi karşısında iseler de, hayatta kalan Ryazanlılar‟ı ölüme mahkum etmişlerdi. 

Page 154: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 154/247

Tohtamış, iftiranın saçmalığına rağmen, herkese inanmıştı. Savaşmayı beceriyordu, ama ince meselelere

kafası çalışmıyordu. “Fetret” devrinde hayatını kaybeden mevkebi arasında da kabiliyetli ve kafası çalışan

emîrler yoktu. Dolayısıyla hemen atlanan Tohtamış, Volga‟yı geçerek, tacirler Moskova‟ya haber

ulaştırmasınlar diye bütün ticarî gemilere el koyup, rehber olarak yanına aldığı Suzdallı knâzlarla birlikte

gözünü kırpmadan, yani iaşe ve ağırlıklarını alma-dan savaşı başlattı. Ryazan topraklarını güneyden dolaşıp,

güya Oleg kendisine geçidi göstermiş gibi Oka‟ya girdi ve 12 Ağustos 1382‟de Tatar ordusu hiç beklenmedik

bir anda Moskova önlerinde belirdi. İşte size, yalanın gücünün ve insan avına çıkışın yapabileceklerinin bir

örneği. 

199. Nefisin Aczi

Olayların bundan sonraki kısmı çok hızlı ve trajik bir şekilde gelişti. Hemen Pereyaslavl‟a gelen Büyük

Knâz, oradan “ordu toplamak” amacıyla Kostroma‟ya geçti. Moskova‟da, şehri ve tüm ailesini emanet ettiği

Başpiskopos Kipriyan‟ı bırakmıştı. Galiba knâz, o zamanın tüm teknik imkanlarıyla donatılmış taş kalenin

hafif süvari birliklerince aşılamaz olduğuna inanmıştı. Artık Moskova‟da uzun menzilli otomatik ok atarlar

(arbaletler) ve kale surlarına tırmanan düşmanı püskürtmek için “tüfekler”- ateşli silahlar vardı.41 Yeterince

erzak da mevcuttu. Eksik olan tek bir şey vardı: Savaşacak insan. Çünkü Kulikova savaşına katılanlar kendi

evlerinde istirahate çekilmişlerdi ve başkentte beraberlerinde pek çok sanatçının ve zanaat erbabının

bulunduğu zâdegânlar vardı. Bu kalabalık kitle, savaşmayı bilmezdi ve askerî disipline alışık değildi.

Dolayısıyla her zaman süb-passionerlerde görüldüğü gibi, bu insanlar yağmalamaya ve başına buyruk hareket

etmeye meyyaldiler. Sorumluluk, onlara göre iş değildi. 

Şehir surlarının savunulmasını organize etmek yerine “sivil vatandaşlar, sarhoş kişiler gibi telaşa

kapılarak bütün çanları çaldılar; kötü niyetli halk isyancıları kanun dışı insanları ayaklandırdılar. Şehirden

dışarı çıkmak isteyenlere izin vermediler. Bütün giriş kapılarını tutarak, yukarıdan aşağıya taş atmaya,

aşağıda ise ellerinde diğrenler, oraklar ve buldukları her silahla dışarı çıkmak isteyenleri en-gelliyorlardı.”42

 İlave etmek gerekir ki, Moskova‟yı savunan bu insanların tamamı sarhoştular. Çünkü boyarların bal ve bira

fıçılarını sakladıkları tüm depoları yağmalamışlardı. 

Fakat Moskovalı vatandaşlar, bu yetmiyormuş gibi, sadık da değillerdi. Başpiskopos Kipriyan ve büyük

knâzı şehirden çıkarmış.. ondan sonra da onların depolarını yağmalamışlardı. Anlaşılan Tatarlar şehri

kuşatmadıkları gibi, çevresini de muhasara altına almadılar. Zaten başkenti güç kullanarak almalarına da

gerek kalmamıştı. Moskova çevresindeki yerleşim birimlerine birlikler göndererek, yağmalamışlardı. Bu

arada boyarlar gazileri toplayarak, düşmanı püskürtmeye hazırlanmışlardı. Toprak, Tatar atlarının nalları

altında ısınmaya başlamıştı. 

Tam bu sırada Suzdallı knâzlar tekrar devreye girdiler. Moskovalılar‟la müzakere görevini üstlenerek,

Tatar elçilerinin şehre girmelerine izin verilmesi şartıyla saygılı bir barış anlaşması teklifinde bulundular.

Hıyanetleri yüzlerinden okunup duran alçaklara inanmak, aptallığın daniskasıydı, ama sarhoş kitle bunu anlar

mıydı? Muhafızların ikazlarına dahi aldırış etmeden kapıları açtılar. Önce Tatar elçileri, arkalarından da 

savaşçılar şehre girdiler ve katliam başladı. Daha sonra yapılan tespitlere göre 24 bin Moskovalı

öldürülmüş,43 tıka basa eski el yazmalarıyla dolu olan kilise yakılmıştı. 

Tohtamış, ordusunu besleyebilmek amacıyla askerlerini Tver toprakları hariç knâzlığın tüm bö lgelerine

dağıttı. Çünkü kaçaklar, hırpanîler ve aç sefil insanlar Tver‟de toplanmışlardı. Fakat Kulikova savaşı

kahramanlarından Vladimir Andreyeviç Hrabrıy, kısa sürede topladığı birliklerle Tatar yağmacılardan birgrubu kılıçtan geçirdi. Bu olay, Tohtamış‟ın Velikorossya sınırlarını alelacele terketmesi için yeterliydi.

Avdet yolu, gözü dönmüş aç askerlerin yeniden korkunç tecavüzlerine maruz kalan Ryazan üzerinden

geçiyordu.

Page 155: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 155/247

Şimdi kendi kendimize soralım: Bu aptalca oyundan kim kârlı çıktı veya bu oyun kime lazımdı? Bu soru,

hem Rus, hem de Tatar tarihi için geçerli olduğundan, ona özel bir bölüm ayırmak ve klasik tarihçilikten

uzaklaşarak meseleyi, dinî kalıplar içerisinde yer alan süper-etnik bütünlük ve ideolojik sistemler arasındaki

ilişkilerin analiziyle cevap vermek gerekiyor.

Ancak, din dahi yeterli bir indikatör değildir. XIV Yüzyılda Katolikler -İngilizler ve Fransızlar- birbirlerini

acımaksızın doğradılar. Müslümanlar -Timur ve Bayazid- birbirleriyle ölümüne boğuştular. Ortodoks

Ryazanlılar, geriye çekilmekte olan Moskovalılar‟ı “yağmalayarak, esir ettiler”44, Kiyefliler ve Beloruslar,

Jogaila ordusunun ağırlıklarını Kulikova meydanındaki yaralılarla birlikte ele geçirip, savunmasız insanları

öldürdüler.

Hayır, araştırmaya ara verip, bu olayın sebeplerini etnogenez nüanslarında, yani safhaların ve etno -

psikolojik dominantların terkibinde aramak gerekiyor. Ama bunun için de bir basamak daha tırmanıp,

muayyen kişilerin oynadıkları rollerin bariz bir şekilde gözlemlendiği süb-etniksel boyuta geçmek şart.

XXX. KAÇINILMAZ HESAPLAŞMA (Üçüncü yaklaşım-Süb-etnos boyutu)

200. 1382’deki Sosyum ve Etnos 

Tohtamış‟ın saldırısına Dmitri Donskiy‟nin Rus topraklarını Tatar boyunduruğundan kurtarma çabasının

yol açtığı ve güya uzak görüşlü Tohtamış‟ın bu hareketle Dmitri‟yi engellemeye çalıştığı şeklinde bir görüş,

uzun süredir beyinlerde yer etmiş durumda. Bu rivayetin kimden çıktığını kestirmek zor ve esasen, defalarca

tekrar edilmesine rağmen, tüm tarihçiler inanmadığı için, pek de gerekli değil. 

Eğer Dmitri gerçekten Tatarlar‟dan kurtulmak istiyor idiyse, neden âsi Mamay‟ı tepelemeye kalkıştı?

Halbuki onun Tohtamış‟la boğuşmasını seyretmek ve birbirlerini zayıflatmalarından faydalanmak daha akılcıolurdu.

Diğer yandan, Orda‟dan ayrılmaya hazırlanırken, orduyu hazır tutmak, askeri karnını doyurması için

köylere gitmeye bırakmamak gerekirdi. Bir de başkente bir garnizon yerleştirmek ve ayrıca bir keşif kolunu

hareket halinde bırakmak lazım gelirdi. Halbuki bunların hiçbiri yapılmadığı gibi, Moskova alabildiğine

kayıtsızdı ve kesinlikle bir saldırı beklenmiyordu. 

Beri taraftan, eğer Dmitri Donskiy gerçekten Tohtamış‟a ihanet etmeye hazırlanmış olsaydı,

sonuncusunun yaptıkları ahlaken haklı sayılırdı. Kök Orda hanı, sadece Litvanya‟nın işine yarayan kaçınılmaz

bir savaşı önlemek suretiyle barış tacını mı haketti? Bir de hanı Moskova‟nın düşmanlarının kullandığınıvarsaymak gerekir, ama bu durumda onu masum görmek mümkün değildir. Kimin dost ve müttefik, kimin

entrikacı olduğunu belirlemek gerekir. Önceki hanlar bunu başarmışlardı ve icraatları bir gerekçeye

dayalıydı. 

En nihayet, başpiskopos ve düşes, çocuklarıyla birlikte kimden kaçmışlardı? Muhtemelen, gidişleri

sırasında kendilerini yağmalayan ve tahkir eden kendi hemşehrilerinden. Bu olay, etnik bir çatışma değil,

aksine gerek Dmitri‟nin ve gerekse Tohtamış‟ın önceden kestiremedikleri sosyal bir trajedidir. 

O sıralar Moskova (Novgorod ve Pskov‟dan sonra) Rossya‟nın üçüncü şehriydi. Dağınık knâz çiftliklerinden

ticaret ve zanaat merkezine dönüşmüştü. Fakat ahalisinin en faal kesimi, knâz ve boyarların uşaklarıydı. Feodal toplumda uşaklar da efendileri kadar gereklidir. Onlar va-hid bir sistem teşkil ederler. Bütün

uşaklar canları çıkıncağa kadar çalışıp, hırpani kıyafetle dolaşmazlardı. Birçoğu boyarların arkasından pahalı

kaftanlar içinde, argamakların sırtında, bellerinde kılıç, ellerinde topuzlarla giderlerdi. Onlar nazarında

Page 156: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 156/247

kölelik, bir karın doyurma aracıydı ve pek de kötü değildi. Sarayda yaşıyorlardı; boyarlar ne yer, içerse,

onlar da aynısını yiyip, içiyorlar; kızları ise boyar kızlarının giydikleri elbiselerin aynısını giyiyorlardı. Fakat

parayla satın alınan dostlar asla gerekli değildir ve onlarla bir arada yaşama mecburiyeti başlı başına bir

sıkıntıdır. Hayatın kaçınılmaz kırgınlık-ları, katlanarak büyür ve âniden belirecek bir çıkış yolu beklerler. 

Boyarların olmadığı bir sırada Tatarlar‟ın gelişiyle birlikte sosyal sistem basitleşmişti. Uşaklar, şarap

mahzenlerine ve bal depolarına girme izni koparmışlar; kafaları çektikten sonra Hamovnik, Bronnıh, Hlebnıh

ve Skatertnik*  mahallelerinin ustalarıyla ara sokakları paylaşmışlardı. Şehirde fiili iktidar bir sarhoşlar

gürûhunun eline geçmişti. Ne yazık ki Moskova‟nın bu yeni efendileri, savaşta ve diplomaside usta değillerdi.

Çünkü her ikisi de profesyonel yetiler gerektiriyordu. İşte sonuç: Yakılıp yıkılmış bir şehir ve 24 bin ölü.

Halbuki askerî kumandanlar olsaydı, Moskova‟yı kurtarmak ve Tatarlar‟ı defetmek zor değildi. 

* Bunlar bazıları bugün Moskova’da hâlâ mevcut olan bazı mahalle veya semtlerin adlarıdır. (çev.).

Her sosyal hareket, olumlu sonuç vermediği gibi, her zaman gerekli de değildir. Ancak her olayı önceden

kestirmek ve önlemeye çalışmak mümkün olmayabilir. Tarihin, istatistiki etnogenez kuralını bozan zikzaklar

böyle ortaya çıkarlar. 

201. Tatar Hanının Gücü ve Zaafı 

Uluslar [Ordalar], Batı Avrupa‟nın aristokrat krallıklarından ve Çin‟in bürokratik imparatorluklarından

farklı olarak, askerî demokrasi sistemine sahiptiler. Han, kurultayda seçiliyordu ve iktidarı popülaritesiyle

orantılıydı. Esasen han, bir hükümdar değil, ömür boyu seçilmiş devlet başkanıydı. Tek farkı, yeniden

seçilmemesiydi. Çünkü ancak ölümüyle birlikte tahtı bırakabilirdi. Demek ki iktidarın topluma karşı bir

sorumluluğu vardı. 

Hanın çevresinde bulunan beyler, kendi askerleri arasında daha fazla desteğe sahiptiler. Kelime manası

“yoldaş” (Fransızca les comptes) anlamına gelen nükürler, saygı duydukları kumandana sadıkâne hizmetederlerdi. Esasen her müfreze, küçük bir konsorsiyumdu. Han, Orta Asya‟da emîr denilen ve güçsüz, hatta

bazen göstermelik bir sultayı tercih eden beylerin sürekli birbirleriyle çekişme içinde olmasından

faydalanırdı. Örneğin Timur, iktidarı fiilen elinde tutmasına rağmen, Yasa‟nın koruyucusu Çağatay‟ın

torunlarından birini han olarak tutardı. 

Eski ve yeni düzenler arasındaki temel fark da buradadır. Çingis, tüm Moğol halklarını tek bir karmaşık

sistemde birleştirmek için passioner eliti kullanmıştır. Ne de olsa, “başına buyruk insanlar”, sancakları

altında hizmet veren aratların* akrabalarıydılar.

* Yazar burada arat kelimesini çoğul olarak kullanmakla hataya düşmektedir. Moğolcada aran “adam”anlamındadır. Çoğulu ise arat “adamlar” şeklindedir. Kozin bu kelimeyi “köle” anlamında çevirdiği için, yazar

da “köleler” anlamında kullanmıştır. (Çev.) 

Böyle bir şey, yükseliş safhasında, yüksek passioner gerginlik esnasında mümkün olabilirdi. Çünkü bu

safhada sistemin her üyesi kendi görevini ifa eder ve kamu çıkarı için hayatını riske atar. Ne var ki, aradan

geçen ikiyüz yıl zarfında Cuçi ulusu içindeki passionerlerin sayısı azalmış; süb-passionerlerin sayısı ise

barışçıl şartlarda artmış; neticede bunlar, kendi davranış kalıplarını hem beylere, hem de bizzat hana dikte

etmeye başlamışlardır ki, buna karşı durmak mümkün değildi. 

Zavalı Tohtamış! Daha Altın Orda tahtına otururken, salahiyetleri konusunda üst düzeydeki insanlara

borçlu durumuna düşmüştü. Bu durumda çok etnikli bir ülkenin yönetimiyle ilgili tüm zorlukları tek başınagöğüslememiş, kendini tehdit eden veya mutlaka kurtulması gereken durumları idrak edememişti. Tohtamış,

koca bir ulusun başına geçerken, her ne kadar olayların akışı ve kabiledaşlarının düşmanı Timur‟un

desteğiyle tahta oturmuşsa da, yöneticilik kabiliyetine sahip olduğunu zannediyordu. Mamay‟a karşı zafer

Page 157: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 157/247

kazanmak müyesser olmamıştı. Çünkü meşrû han için, Çingis‟in ve Çingizîler‟in geleneği uğruna ordusu âsi

Mamay‟ı terkettiğinden ortada bir savaş yoktu; olmasına gerek de kalmamıştı. Tohtamış, şahsî cesaret ve

metanetini, yabancı bir ülkede, İtil civarında ve İrtış boylarında hükümdarlık etmek için yeterli görüyor ve

sonunun nereye varacağını düşünmeden kararlar alıyordu. Bu yüzden, kendisinden daha zeki ve hiç de

kültürlü olmayan beylerinin elinde oyuncak olmuştu. Bu beylerin büyük kısmı Müslüman değil, putperestti.

Bizzat Tohtamış‟ın da Müslüman olup olmadığını söylemek zordur. Bu husus, dinin insanın karakterini

değiştirdiği, hatta bazen öz benliğinden eser bırakmadığı için değil, aksine şu veya bu kültürü benimsemenin

yöneticinin ufkunu genişletmesi ve özellikle daha önce hiç karşılaşmadığı, akl-ı hayalinden geçirmediği siyasîproblemlerin çözümünde yardımcı olması cihetiyle önemlidir. Kısacası Batı Sibirya sınırlarını terketmesine

yol açan taşralı vuruşkanlığı Tohtamış‟a öyle çok zarar vermiş, öyle aptalca davranışlara sevketmiştir ki,

sonun-da bu davranışları yüzünden hem tahtından, hem de hayatından olmuştur. 

Altın Orda hanlarının Rusya‟yla olan münasebetlerinde ne kadar dikkatli davrandıklarını hatırlayalım.

Batu‟nun oğlu Sartak, Aleksandr Nevskiy‟le kan kardeşi olmuş, 1252‟de Vladimir tahtını ona vermiş;

Batu‟nun torunu Mengü-Temur ise 1269‟da Livon şovalyelerini püskürtmek için Novgorod‟a ordu göndermişti.

Kaldı ki bir askerî gösteri “Novgorodlular‟ın can-ı gönülden” barış anlaşması yapması için yeterliydi. Tohta,

Tverli Mihail Yaroslaviç, Özbek, Moskovalı İvan Daniloviç‟le dost olmuş; Canibek ve anası Taydula,

Başpiskopos Aleksey‟in hâmiliğini üstlenmişlerdi. 

“Büyük Fetret” devrinde Rusya, Altın Orda‟dan kolaylıkla kopabilirdi, ama böyle bir şeye teşebbüs dahi

etmedi. Mamay, 1371‟de şahsî görüşme sırasında Dmitri Moskovskiy‟e büyük knâzlık (grandüklük) yarlığı

vermiş, fakat iki yıl sonra Moskova‟nın düşmanı Oleg Ryazanskiy‟nin ülüşünü yakıp yıkmıştı. Göründüğü

kadarıyla, saldırgan Litvanya‟nın seçkin ordusuna karşı mütekabil çıkar savunması temeli üzerine kurulduğu

için sağlam bir ittifaktı bu. Ne Tver, ne de Ryazan, Rus sistem bütünlüğünü bozacak güce sahiptiler; ama

Volga boyundaki ticaret şehirlerine sırtını dayamış bulunan Suzdal-Nijegorod Knâzlığı, Moskova‟nın siyasî

çizgisine muhalefet ediyordu. Özellikle Suzdal piskoposu Dionisi, 1374‟deki Rus-Tatar çatışmasını tahrik

etmişti. Nijegorodlular‟a dahi acımamıştı, çünkü ihanetin bir Tatar tenkil seferine yol açacağının hesabınıyapamamış, tabii neticede kendi ruhani dairesinde oturanlar da kurban olmuştu. Bu olay 1377‟de Ruslar‟ı

Tohtamış‟la müttefik olmaya ve Kök Orda hanına Saray tahtının yolunu açan korkunç Kulikova savaşına itele-

mişti. 

Cuçi ulusunun Asya kanadındaki sosyal gelişme, kendine özgü bir yol takip ediyordu. Laf aramızda Ak ve  

Kök Orda‟daki yaşantıyı “gelişim” olarak nitelemek ancak teorik olarak mümkündü. Kıpçak “denizi”ndeki

Moğol “damlası” neredeyse iz bırakmadan buharlaşıp gitmişti. Baykal-ötesi ve Sibirya göçebeleri birbirlerini

yabancı görmedikleri için, ahalinin direnmeden benimsediği hanedan kalmıştı sadece. Hayat tarzı, giyim

kuşam, sanat ve din rolünü üstlenen demonoloji, gerek Baykal-ötesi ve gerekse Sibirya‟da yaşayan halklarda

birbirine benzerlik arzetmekteydi. Bu melezlerin passionerliği yüksek değildi, ama homeostaza yakın

gerginlik seviyesi daha sağlamdı. 

Töre, Sibiryalı göçebeye ulusunun sınırlarını korumayı emrediyordu. Özbek-han‟ın 1312‟de getirdiği

Müslümanlık da dahil nâhoş yabancı kültürler İtil civarındaki tacir şehirlilerin çıkarınaydı, fakat İslamî

âdetler Bozkır‟da son derece isteksizce uygulanıyordu. 

202. Kök Orda’nın Dost ve Düşmanları 

Her hangi bir devletin genişlemesinin, ekonomisine ve sosyal seviyesinin yükselişine bağlı olduğuşeklinde oldukça yaygın bir görüş mevcut. Ancak, çoğu kez bu genişleme, o devletin komşularının zayıflığına

bağlıdır. Tabii kendisi de etnik homeostaz durumundaysa ve sosyal istikrara sahipse. Her iki durumda da

kuvvetler dengesi tekdüze değişir ve mutlak nicelikler değil, onların birbiriyle olan ilişkisi, etnik olayların ve

Page 158: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 158/247

Page 159: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 159/247

olabileceğini anlamına gelmez. Belki hatalar yüzünden sadece zikzaklar oluşur, ama bu hataların doğurduğu

olaylar çağdaşlarına pahalıya patlar. 

203. Yüksek Passioner Hararet ve Vicdan

Mamay‟a karşı kazanılan zafer, hem Dmitri‟nin, hem de Tohtamış‟ın itibarını yükseltmiş; fakat Suzdal

knâzları Vasili ve Semen‟e, amcaları Boris Konstantinoviç‟e, dolayısıyla bunların çevresini saran son derece

zeki ve enerjik Povoljeli zengin tacirlere şan-ı şevket kazandırmamıştı. V. L. Komaroviç gibi dakik bir

araştırmacının Suzdal-Nijegorod knâzlarına “Rus medicileri” ve “kondottierler” adını vermesi tevekkeli

değildir.45 Manastır merkezli askerî Moskova‟dan nefret ediyorlardı ve sosyal tezatlar, kısa sürede peşinden

siyasî eylemleri doğuran süb-etniksel tezatlarla iç içe geçmişti. 

Siyasî entrikaların detayları vakayinamelerde gözden kaçmıştır ve kaçmaması da mümkün değildir. Öbür

türlü entrika, sır olmaktan çıkar, dolayısıyla da başarıya ulaşamazdı. Fakat hadisât mantığı kendi kendini

izah eder. Tatar-Moskova çatışması, kurnaz Nijegorodlu-lar Tohtamış‟ın saflığından faydalandıkları için

yeniden körüklenmişti. Moskova‟ya yapılan saldırı, öncelikle âni olması, sonra Dmitri Donskiy‟nin, kendisiyle

savaşmanın hiçbir yarar sağlamayacağı yegâne bir müttefikten darbe beklemediği için herhangi bir hazırlıktabulunmaması sebebiyle başarılı olmuştur. Bilinen tek şey, Suzdallılar‟ın Dmitri ve Oleg‟i Litvanya‟yla gizli

muhavere yapmakla suçladıkları, fakat Tohtamış‟ın bu yalandan haberi bulunmadığıdır. Bu provokasyonun

sorumlusu kimdi? Başpiskopos mu, yoksa knâzlar mı, belli değil. Belki de hepsi. 1374 trajedisinin (elçilerin

Dionisi‟nin tahrikiyle öldürülmesi) 1382‟de tekrarı (Moskovalılar‟ın Suzdallılarca aldatılması) öylesine şâyân-ı

hayret ki, işin içinde bir bit yeniği olduğu muhakkak.46 

Bu cinayetin amacı (çünkü kan akıtılmasını tahrik de bir cinayettir) açıktır. Nijni Novgorod‟a knâz tayin

edilen Boris Konstantinoviç, Tohtamış-han‟la karabet sağlamış, hatta büyük knâzlık yarlığı bile almıştı, ama

Başpiskopos Kipriyan‟ın münkubiyetinden faydalanan Dionisi Suzdalskiy, 1383‟de Konstantinopolis‟e giderek,

metropolit ünvanı almıştı. Bu fevkalade başarılı gidişat onun mahvına yol açacaktı, çünkü gözünü diktiği

mevki, ayartıcı bir mevki idi. 

Dionisi, geri dönerken bilinen Azak Denizi ve Don Nehri güzergahını değil, Dinyeper yolunu kullanarak,

mecburen Kiyef‟de mola vermişti. Fakat orada Vitovt‟un naibi olan bir Litvanya knâzı tarafından

tutuklanarak, hapsedilmişti ve kurtuluşu yoktu. Onu güzergahı değiştirmeye zorlayan ne idi? Muhtemelen

Don‟da onu büyük bir tehlike bekliyordu ve o da bunu öğrenmişti. Bunlar, belki de Dioni-si tarafından Nijni

Novgorod‟da öldürtülen elçi Sarayka‟nın akrabalarıydılar. Olayın üzerinden dokuz yıl geçmiş olmasına

rağmen hâlâ unutulmamıştı ve Dionisi  Tatarlar‟ın ihaneti affetmediklerini biliyordu. Bu yüzden tehlikeyi

göze almış ve kaybetmişti. Çünkü Litvanyalıları hisleri değil, vatan sevgisi yönlendiriyordu.47

 Böylece tekrarbaşa dönülmüş oldu. Litvanya‟da kiliseyi Moskova‟dan kovulan Kiprian, Moskova‟da ise Çuhloma‟dan dönen

Pimen yönetiyordu; fakat kilisenin fiili hâkimi büyük rahip Sergiy Radonejskiy‟di. Ve olaylar, tarihin kanlı

zikzakını yıkayarak kendi mecrasında akmaktaydı. 

Eğer olayın bireysel boyutunu bırakıp popülasyon boyutuna bakacak olursak, oldukça şaşırtıcı bir sonuca

ulaşırız. Rusya ahalisi, Dmitri Donskiy‟nin son yıllarında henüz etnik bir bütünlük arzetmiyordu. Kulikova

savaşı da artık mazide kalmıştı. Aksine Rus insanı, knâzından uşağına kadar, gâh Tatar‟larla, gâh

Litvanyalılar‟la, gâh Polonyalılar‟la ve bazen de Alman ve İsveçliler‟le ittifaklar sağlamak arzusuyla, dostlar

ve müttefikler arıyorlardı. Zaten iç savaşlar da acımasız bir hesaplaşma safhasına girmişti. Moskova ordusu

defalarca Ryazan‟ı yakıp yıkmıştı ve daha sonra onun neresi yeniden kurulacaktı? Smolensk‟de partilerbirbirleriyle savaşıyorlardı. Bir grup Vitovt‟u, diğer bir grup Oleg Ryazanskiy‟i destekliyordu ve mağluplara

merhamet gösterilmiyordu. Tver, tepeden tırnağa yakılmıştı ve artık kendi başına ayakta duracak halde

değildi. Novgorod Cumhuriyeti de bu yüzden bağımsız bir devlet olmuştu. 

Page 160: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 160/247

Tüm eski Rusya toprakları Litvanya‟nın eline geçmişti, ama Moskova için en büyük tehlike küçük Suzdal

ve onun zengin “tabiatı” Nijni Novgorod‟daydı. Başpiskopos Aleksey ve hanşa Taydula sayesinde kendisiyle

iyi ilişkiler kurulmuş bulunan Altın Orda‟nın çöküşü, Kök Orda‟ya zafer yolunu açmış; Tohtamış-han ise,

Moskova‟yla olan ilişkileri kesmemekle birlikte Suzdal knâzına müzaheret göstermişti. Durum, oldukça

gergindi, fakat dünyanın kaderi hızla akıp gidecekti. 

1383‟de Aksak Timur sözünü söylediğinde, artık ok yaydan çıkmıştı. 

XXXI. DEVLERİN DÜELLOSU 

204. Güç Denemesi. Süper-etnosların Çatışması 

Tohtamış, Cuçi ulusunu kendi meşrû sınırları dahilinde yeniden ayağa kaldırmak istiyordu.  Cuçiler,

“büyük fetret”in ardından 1357‟de sınırları koruyan ve pederkûş olarak kabul edilen Berdibek‟in bıraktığı

Azerbaycan‟ı ve 1371‟de Timur İmparatorluğu‟yla birleşen Horezm‟i elden çıkardılar. Kök Orda‟ya ise Altın

Orda‟nın kırdığı potları temizleme vazifesi düşmüştü. 

Başlatılan savaşı Tohtamış‟ın ikbalperestliğine veya hesap kitapsızlığına hamletmenin mümkün olduğunu

sanmam. Daha önce belirtildiği gibi han, kendi beylerinin ve nükürlerinin iradelerine boyun eğmek

zorundaydı; onlar ise, Timur‟un kuklası olmuş biri tarafından değil, 1312‟de Özbek -han‟ın yıktığı eski inanç

ve âdetlerini değiştirmeye zorlamayacak Çingizî bir han tarafından yönetilmek istiyorlardı. Bir başka deyişle,

İslam kültürünün benimsetilmesine karşı olarak Manghud “Talba”48  grubunun temsil ettiği Sibirya ortaya

atılmıştı. Bu grup “.. başlarında Pulad-bek, İsa-bek, Yağlı-biy, Kazançi ve diğer noyonların bulunduğu 12 Cuçi

boyu oğlanlarına bağlı kâfirler, merhametsizler ve kötü kalpliler”den oluşan49  ve “çoğu imansızlardan

teşekkül eden 9 tümen”lik bir güce sahipti.50 

Her ne kadar Müslüman yazar olayları heyecanlı bir şekilde anlatıp değerlendirmişse de, Kök Orda‟nın

zaferinin, ahalisi Müslümanlardan müteşekkil Povolje civarı şehir sakinlerine sırtını dayayan Özbek ve

Canibek-han‟ın politikasından uzaklaşma anlamına geldiği muhakkak. Bu uzaklaşma, İslamın hâmisi Timur‟la

savaşmak anlamına geliyordu. 

1383‟de, namına sikke darbedilmeye başlandığı nazar-ı itibare alınırsa, Tohtamış‟ın iktidarı Horezm‟de

yeniden kurulmuştu. Timur‟un kendisine ait toprakların bir kısmının elinden kayıp gitmesine tepki

göstermemesinin sebebi anlaşılamadığı gibi, maalesef bu önemli olayların detayları da meçhulümüz.

Muhtemelen bu durum, Tohtamış‟ı fetihlerini sürdürme konusunda cesaretlendirmişti. Ama bu defaki fetihleri Kafkaslar‟daydı. 1385‟de Derbent üzerinden Tavriz‟e gelen Tatarlar, şehri zaptederek acımasızca

yağmaladılar ve üstelik de İslam aleyhtarı tavırlarını ortaya vuracak şekilde “cami ve medreseleri” yerle bir

ettiler.

Tohtamış‟ın ordusu, ganimeti topladıktan sonra, Kafkas-ötesi‟nde tutunmayı dahi denemeyerek ileriye

doğru yürüdü. Zaferlerini, gerçekleştirdikleri âni saldırıya borçluydular; ama aynı saldırıları 1387‟de

tekrarladıklarında Timur‟un ordusu tarafından püskürtüldüler. Büyük kısmı Derbent ötesine geçmeyi başardı,

ama pek çoğu esir edildi. 

Emîrlerinin ve hatta daha sonraki tarihçilerin tuhafına gidecek şekilde Timur, esirleri bağışlayarak

suyurgal dağıttı. “Onlara gülümseyerek, teveccühte bulundu. Tohtamış‟ın sağlığıyla ilgili sorular sorarak

“Aramızda ata-oğul hukuku var. Birkaç ahmak yüzünden neden bunca insan ölüyor? Aramızdaki ahde vefa

göstermek ve uyuyan fitneyi uyandırmamak gerekirdi” dedi. Sonra esirlere para, elbise ve çapan vererek,

ordudan ayrı kalmış askerler hükümdarlarına gönderiliyormuş gibi bir kervan hazırladı.51 

Page 161: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 161/247

Timur‟un iki cephede birden savaşı yürütmekten çekindiğini farzetmek gerekir. Çünkü 1381‟den 1387‟ye

kadar, Horasan, Rey, Kuhistan Serbedarlar‟ı ile Luriktan dağlılarının çıkardıkları isyanları bastırmak zorunda

kalmıştı. Buralarda kale surları dibinde binlerce asker ölmüş ve kafatası kemiklerinden minare yapılmıştı.

Orduyu kuzey sınırlarına kaydırmak için uygun bir an değildi. Ne var ki, hadisât mantığı hükümdarların

politikasından daha güçlüydü. 

Timur, hiç hesapta olmayan bu işlere tahammül edemezdi. Tohtamış, Timur sayesinde hayatta kaldığını

ve tahtta oturduğunu unutamazdı. Dolayısıyla onun saldırgan tutumu, kelimenin tam anlamıyla nankörlüğün

daniskasıydı. Ama onun çevresini kimlerin sardığını hatırlamak lazım. 200 yıl boyunca “başına buyruk

insanlar”ın torunları olan bahadırlar, hana sadık noyonlar, heyecanlarını tatmin edemeyen, ideallerini

gerçekleştiremeyen bey ve oğlanlara dönüşmüşlerdi. Bunlardan tevarüs edilen gelenekler tedricî surette

deforme olmuş, passionerlik seviyesi düşmüş ve geriye sadece Müslümanların atalarına XIV Yüzyılda indirdiği

darbelerin buruk hatıraları kalmıştı. 

Tohtamış-han‟ın bu hatıraları ne kadar paylaştığı belli değil; fakat kendine has bir görüşü olsa bile,

passionerliğin, Büyük Bozkır‟ın an‟anevî kültürüyle şekillenmiş içgüdüsel impulslarla denge noktasına ulaşan

çığ topu misali parçalandığı şartlarda bunun bir anlamı olamazdı. Hanın silah arkadaşları, cesur, güçlü,

tahammüllü ve hatta sadıktılar; fakat Çingis‟in vaktiyle itaat altına aldığı komşu Oyratlar, yani Batı Moğollarıve ortaya çıkan düzensizlik sonucunda Çağatay ulusundan kopan Yedisu Moğol-Türkleri gibi hareket özelliğini

kaybetmişlerdi. Kısacası bozkırlılar, XIV. Yüzyıl sonlarında etnopsikolojik yapıların âhengini yakalamışlardı ve

Aksak Timur gulamları kendi çevresine toplamış olsa bile, zafer payesinin daima kendi tuğlarının olacağına

inanmışlardı. Böyle belli belirsiz kendine güven duygusu, her kültürün burjuva seviyesi için geçerlidir. Bu

durumda ise söz konusu duygu, trajik bir sonuca götürecekti.

205. Dost Kazanma Çabaları 

Tohtamış, kesinlikle aptal biri değildi. Tarihî kuralın kendi ulusunun en amansız düşmanı haline getirdiğisabık velinimeti Timur‟un karakterini doğru tahlil etmişti. Esasen 1225 yılı olayları 1388‟de aynen

tekrarlanmıştı. Üstelik Timur aşağı yukarı Celaleddin [Mengüberdi]nin bir kopyası olduğu halde, Tohtamış

kesinlikle Çingis‟e benzemiyordu ve silah arkadaşları da Cebe ve Sübütay‟ın kabiliyetlerinden yoksundular.

Fakat Tohtamış, artık iki taraf arasında bir çatışmanın kaçınılmaz olduğunu anlayınca, hemen müttefikler

edinmenin gayretine düşmüştü. 

Timur, 1375‟den itibaren Moğulistan [Cita] emîri Kamerüddin‟le sürekli savaşmıştı. Bu savaş, her yıl

düzenlenen tenkil seferleriyle sonuçlanıyordu. Ancak Timur‟un güçleri de bitip tükenmişti ve bu yüzden o,

Issık-Kul, Kuça ve Kaşgar bölgesini kaplayan T‟ien-shan eteklerindeki Çağatay ulusunu birleştirme projesini

gerçekleştirememişti. Timur‟un ordusu İli [İle] Nehri‟ne ve onun Çarın koluna kadar varmış, fakat aile leri ve

malları aç gözlü gulamlara ganimet olan göçebelerin öfkesinden başka bir şey kazanmamıştı. Bu yüzden

Kamerüddin Tohtamış‟la ittifak aktederek, onun sol cenahını doldurmayı kabul etmişti. 

Sağ cenahta ise, Sibiryalı göçebelerle temasta bulunmayı tercih ettiğinden Timur‟un kültürlü devletiyle

birleşmekten inatla kaçınan insanların yaşadığı Horezm Vadisi‟nde kıran kırana bir savaş sürüyordu.

Sonunda, 1388‟de Urgenç bir hücumla ele geçirilerek, harabeye çevirilmiş ve Horezm Vadisi de Çağatay

Hanlığı‟nın bir eyaleti haline getirilmişti. Bu, Horezm‟i Cuçi‟nin torunlarına bırakan Çingis-han‟ın isteğinin

doğrudan kulak arkası edilmesiydi ve savaş bahanesi sayılması için fazlasıyla yeterliydi; fakat Tohtamış

bozkır geleneklerinin ne kadar hâmisi ise, Timur da aynı geleneklerin o kadar düşmanıydı. Böylesi bir tezatdurumunda, savaşan tarafların şahsî sempatilerinin fazla bir önemi olamazdı. 

Eğer Cuçi ulusunun arkasında Büyük Rusya‟nın güçlü desteği olmasaydı, Güney Sibirya bozkırlarının az

nüfuslu ahalisi Orta Asya‟nın zengin ve kalabalık halkına karşı koyamazdı. Tohtamış‟ın baht-ı siyahından

Page 162: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 162/247

Rusya ile Orda arasındaki geleneksel ittifak, 1382‟de Moskova‟ya yapılan aptalca bir saldırı yüzünden

bozulmuştu. Üstelik de Tohtamış, Tatarlar‟ın düşmanı Olgerd‟in kızıyla evli bulunan Suzdal knâzı Boris

Konstantinoviç‟e müzaheret ediyordu. 

Ne var ki, arkasına askerî desteği almayan bir diplomasi fazla etkili olamazdı. Moskova, İtil civarındaki

ticaret şehirlerinden daha güçlüydü ve belini kısa sürede tekrar doğrultmuştu. Sergiy Radonejskiy 1386‟da

Oleg Ryazanskiy ile Dmitri Donskiy‟i barıştırmıştı.52  Böylece Dmitri, Suzdal knâzları Vasili ile Semen

Dmitriyeviç‟lere yardım etmiş, onlar da bu sayede 1387‟de amcaları Boris‟i Nijni Novgorod‟dan

kovmuşlardı.53 Boris, çaresiz Tohtamış‟a sığınmış ve ondan penah talep etmişti. 

Böyle bir talep için hiç de uygun bir zaman değildi. Çünkü Tohtamış Timur‟la savaşmak için gerekli

orduyu “Rus, Çerkes, Bolgar, Kıpçak ve Alanlar‟dan, ayrıca Kırım‟ın Kaffa şehri sakinleriyle m-k-s

( Mokşa)lardan toplamıştı. Boris Konstantinoviç de bu ordu bünyesindeydi. Moskova yönetimi ise, giderek

artan nüfusundan aldığı destekle güçlenmişti. 

Moskova Knâzlığı‟nın Kök Orda nezdindeki durumu, Altın Orda günlerine nazaran daha zordu.

O sıralar büyük Rus knâzları -Aleksandr Nevskiy‟den Semeon Gordıy‟e kadar- hanların desteğinden

yararlandıklarından, gerek Litvanlar‟dan ve gerekse Doğudan gelecek bir saldırıdan korkmuyorlardı. Buyüzden “büyük fetret” devrinde dahi, durumun tekrar düzeleceği ümidiyle, hanlara “vergi” ödemeyi

sürdürmüşlerdi. Fakat Suzdal knâzının entrikaları ve 1382‟de dökülen kan, Moskova‟nın Saray‟la olan siyasî

bağlarını koparmıştı. Tohtamış, bunun suçlusunun Suzdal knâzı olduğunu anlamıştı ve dolayısıyla her zaman

olduğu gibi kendisini küstüren bir partnere müzahir olmamıştı. Bir yüz yıldır devam eden geleneklere aykırı

bir davranışla Tohtamış, Moskova knâzı Vasili‟nin veliaht prensini rehin olarak istemiş, fakat iki yıl (1383 -

1385) kadar Orda‟da kalan genç knâz, kaçmış ve Litvanya üzerinden evine dönmüştü. 

Aynı günlerde Batıda, Litvanya Polonya ünionunun kuvvetler dengesini değiştiren olaylar vukû bulmuştu.

Litvanya‟daki Rus vatandaşlar, Katoliklere tâbi olduklarından bir dizi hukukî sınırlamalara maruzdular.

Smolensk knâzı Svyatoslav da henüz 1370‟de Litvanya‟nın hâkimiyetini tanımıştı.54 Litvanya tehdidi Moskovakapılarına dayanmıştı, fakat gerek Moskova ve gerekse Rusya metropoliti, hiçbir yerden yardım alacak

durumda değildi. Çünkü Moskova‟nın tabii müttefiki Bizans‟ın da başı Osmanlı Türkleri ve İtalyan tacirleriyle

beladaydı. 

Göründüğü kadarıyla Dmitri Donskiy son nefesini verirken, devletinin hiçbir yaşama şansı yoktu. Halbuki

Moskova, sadece zafer kazanmamış, aynı zamanda Veliki Rusya‟yı da hâkimiyet alanı içine almıştı. Bu nasıl

olmuştu? Bu sorunun cevabını verebilmek için geniş bir tarihî panorama gerekiyor. O yüzden tekrar Doğuya

döneceğiz. 

206. Yumruklaşma 

Doğuda vukû bulan olaylarla ilgili bilgiler çabuk yayılır. Tohtamış  da, Timur‟un Kirman ve Fars‟ı

hâkimiyet altında tutan İran şahı Muzafferüddin‟le şiddetli bir savaşa tutuştuğunu haber almıştı. Timur,

1387‟de kan dökülmeden teslim olan Isfahan‟a gelmişti. Şehir sakinleri, orada bırakılacak yaklaşık 3 bin

kişilik küçük bir garnizonun iaşe ihtiyacını karşılamak şartıyla bağışlanmıştı. Fakat galipler öylesine

taşkınlıklarda bulunmuşlardı ki, sonunda bir gece kendiliğinden gelişen bir isyan patlamış ve garnizon halk

tarafından kılıçtan geçirilmişti. Şehrin tekrar zaptedilip, cezalandırılması normaldi, fakat Timur‟un “öfkeden

kudurmuş” askerleri 70 bin kişinin başını keserek, şehrin çeşitli mahallelerinde kuleler diktiler. 

Isfahan‟dan sonra sıra Şiraz‟a gelmişti. Fakat Timur, meşhur şair Hafız-ı Şirazî‟yi sadece büyüleyici

beyitlerinden dolayı değil, verdiği son derece zekice bir cevaptan dolayı bağışladı.55 Ama Huzistan meliki

Page 163: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 163/247

Şah-Mansur işgalciye karşı bir direniş organize ettiği için, tam bir zafer sağlayamadı. Tohtamış, bu savaş

haberlerini alır almaz, beklediği ânın geldiği kararına vardı. 

1387 sonbaharında Tohtamış‟ın Horezm‟den Yedisu‟ya kadar geniş bir cepheye yayılan “yağmur

damlaları gibi sayısız” ordusu, hiçbir direnişle karşılaşmadan Amu-Derya‟ya kadar uzanan arazileri

adımlayarak Termiz‟e geldi. Ne var ki Buhara, Semerkand ve Termiz, muhkem surları sayesinde

yağmalanmaktan kurtulacaktı.56 

Bu arada bozkır ordusunun âni istila haberi Timur‟a kadar gelmişti. Timur, hemen Şah -Mansur‟la savaşıkeserek, oğlu Ömer-şeyh‟in kahramanca savunduğu Semerkand‟a 30 bin süvari sevketti. 

Öncü kuvvetlerin arkasından kendisi de ordunun başında gelerek,  Karşı kalesi gibi bazı kalelerin

savunmasını üzerine aldı. Onun çıkıp gelişi, savaşmak için gerekli teşkilatlanmayı sağlayamayacak kadar

geniş bir alana yayılan bozkırlılar arasında paniğe sebep oldu. Bu yüzden kuzeye doğru yöneldiler. 

Tohtamış, kuvvetlerini toplamaya çalışıyordu, fakat Hocent yolunda Timur ona yetişerek, savaşı kabul

etmeye zorladı ve ağır bir darbe indirdi. 1388 kışı, Tatar ordusunun bahtının dönüm noktasıydı. 

Tohtamış, önce Yayık ötesine çekildi, arkasından Horezm‟i (1388) ve Moğulistan‟ı (1389) boşalttı.

Horezm yakılıp yıkılmış, ahalisi Semerkand‟a götürülmüş, yakılan tarlalalara ise arpa ekilmişti. Timur, ancaküç yıl sonra bu şehrin yeniden imarına karar verecekti. 

Timur‟un gulamları Yedisu Moğullarıyla öyle çetin bir hesaplaşmaya içine girdiler ki57, bu epopenin

detaylarına girmeye değer. 

1389‟da Timur, kararlı bir hareketle gâzilerini Yedisu‟ya gönderdi. Bu seçme ordu, İli ve İl-İmil‟i geçip,

Ala-Kul‟u arkada bıraktıktan sonra Moğulistan‟ın kalbi durumundaki Tarbagatay‟a ulaştı.58  Aynı  ordu

saldırısını sürdürerek bugünkü Kulça ve Çökeçek‟e geldi; öncü birlikler ise Kara İrtış‟a vasıl oldu. 

Daha sonra Timur‟un ordusu iki kola ayrıldı. Bir kol, doğuya yönelip Bagraş-Kul Gölü‟ne, oradan Turfan

Vadisi‟ne ulaşırken, diğer bir kol da T‟ien-shan eteklerini aşarak Karaşar‟ı zaptetti ve hem savaş meselesini

halletti, hem de önemli bir siyasî problemi.

Çağatay prensleri arasında Hızır-Hoca adlı genç bir prens vardı. Bu prens, Kamerüddin‟in gerçekleştirdiği

darbe sırasında gizlenmeyi başararak, Kaşgar‟dan Pamir Dağları‟na kaçmış; uzun süre orada kalmış ve

1390‟da Doğu Türkistan, Hotan [Hoten] ve Lob-Nor‟a geri dönüp, bağımsız bir devlet kurmuş ve yerli

Uygurlar‟ı Müslüman etmişti. Timur, hiç tereddüt etmeden Çingizîler‟in bu son kalesine saldırıp, yerle bir

etti. Biçare Hızır-Hoca Gobi‟ye kaçtı. Timur ise Karaşar‟da zaferini kutlayıp, ganimeti savaşçıları arasında

taksim ettikten sonra Semerkand‟a döndü. 

Ancak, yenilgiyi kabul etmeyen Kamerüddin, kendisine sadık savaşçıları toplayarak Yedisu‟yu kurtardı.Timur, 1390‟da tekrar bozkır ordusu kumandına karşı ordu sevketti. Gönderilen ordu, Kamerüddin‟i “zerdeva

ve samur ülkesi” Dağlık Altay‟a kadar kovaladı. 1392‟den sonra ise bir daha Kamerüddin‟den haber

alınamayacaktı. Bunun üzerine Hızır-Hoca geri dönerek, Moğol Duklat kabilelerinin yardımıyla yıkılan devleti

yeniden ikame etti. Yeni bir savaş başlatmak yerine, 1397‟de kızını Timur‟un haremine gönderdi ve 1397‟de

ölünceye kadar Moğulistan‟ı huzur içinde yönetti. Timur‟un bu durumda yapabileceği bir şey yoktu.

Bu zafersiz savaştan tek kazançlı çıkan kişi, Suzdal knâzı Boris Konstantinoviç olmuştu. Daha önce

1389‟da Tohtamış tarafından harekete geçirildiği için, otuz gün boyunca sefer sırasında hana refakat etmiş,

“sonra çar ona acıyarak, Uruktan (?!-L.G) denilen mevkiye varıldığında onu geri göndermiş, kendisini

Saray‟da beklemesini tembihleyip, savaş meydanına ilerlemişti.” (Voskresenskaya letopis)59 

Hezimete uğrayan Tohtamış, savaşa devam etmeye çalışırken, müttefikler aramaktaydı. Mısır‟la ittifak

aktetmeyi denemişti,60 fakat aradaki mesafenin çok uzak olması sebebiyle bunun bir yararı olamazdı. Ayrıca

Page 164: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 164/247

Rus knâzı Vasili Dmitriyeviç‟le de ittifak denemesine girdi. Ancak, henüz dostluğun yenilenmesine

Moskova‟da sıcak bakılırken, zengin Nijni Novgorod‟u şehirdeki kendi kabiledaşlarını kovan Boris‟e verdi.

Vasili Dmitriyeviç Kirdyapa ise Volga havasilinde bulunan ve Nijni Novgorod‟un az yukarısında yer alan küçük

Gorodets şehriyle yetindi. Semen‟e hiçbir şey verilmemişti ve boğaz tokluğuna Tatar hanına hizmet  etmeye

başlayacaktı. 

1390‟da Orda‟ya gelen Vasili Dmitriyeviç, Nijegorod Knâzlığı‟nda hâkimiyet yarlığını satın aldı. “Kendisi

için Tohtamış-han nezdinde aracı olmaları amacıyla prenslere müracaat etti. Onlar da pek çok altın, gümüş

ve büyük hediyeler aldılar. Aynı şeyi Tohtamış da yaptı...”61  (Nikonovskaya letopis). Ama acaba Tohtamış

bunu yaparken kendi devletinin mahvına yol açacak bir anlaşmayı imzaladığını düşünmüş müydü? Sanırım,

hayır! 

19 Ocak 1391‟de Timur, Tohtamış‟a karşı harekete geçme kararı almıştı. Tohtamış, Timur‟a barış

sağlanması talebiyle bir elçi göndererek “önceki savaşın bir şanssızlık ve kötü niyetli insanların tavsiyelerinin

sonucu olduğunu” belirtti.62  Eğer bu doğru ise, demek ki hanın Cuçi ulusu içinde kendi beyleri ve

noyonlarının kuklası olduğu görüşü doğruluk kazanmaktadır. Halbuki sonuncular kesinlikle “başına buyruk

insanlar”ın değil, itaat altına aldıkları Polovesler‟in geleneklerini tevarüs etmişlerdi ve üstelik passioner

değil, homeostaz aşamasına gelmiş persistentlerdi. Bu yüzden aşırı heyecanlı ve zayıf görüşlü idiler. 

Timur, gelen elçiye Tohtamış‟ın kendisinin ona yaptığı iyiliklere karşı nankörlük ettiğini, Azerbaycan ve

Orta Asya‟ya saldırmakla küstahlığını ortaya koyduğunu belirttikten sonra, artık ona inanamayacağını ve

savaşın kaçınılmaz olduğunu kaydetti. 21 Şubat günü ise Timur‟un ordusu kuzey seferi için atlanmıştı. 

Vakıa, Kök Orda‟nın Altın Orda‟dan farklı olarak yapılan anlaşmalara ve verilen sözlere sadık kalma

konusundaki gevşekliği, komşularının sıtkını sıyırmıştı. Knâz Boris Suzdalskiy aldatılmıştı; çünkü Nijni

Novgorod yarlığını aldıktan sonra hanın desteğini kaybetmişti. Moskovalılar, sinsice bir yalan yüzünden

1382‟de gerçekleştirilen katliamı unutamazlardı. Gerçi Ruslar Tohtamış‟a karşı isyan etmemişlerdi ve

işbirliği yapmayı sürdürüyorlardı,63

  fakat öylesine bezgindiler ki, olayların seyrinde hemen hemen hiçbirkatkıları olmuyordu. Savaş, Timur‟un planına göre devam ediyordu; çünkü o, giriştiği kampanya üzerinde

iyice düşünmüştü. 

207. İlkbaharın Ardından 

Bozkır  savaşının en büyük zorluğu, ne kadar savaşçı besleniyorsa, o kadar da atın beslenmesi

problemidir. Savaşabilmek için, orduya giren her savaşçının, biri binek, biri yük ve diğeri savaş atı olmak

üzere üç ata sahip olması gerekiyordu. Bundan başka yedek oklar, kuşatma makinaları ve kumandanların ve

hanımlarının şahsî atlarından müteşekkil ağırlıklar da vardı. Tüm atlar için yem tedariki ve bilhassa onlarıberaberinde taşımak, başlı başına bir meşakkatti. Bu yüzdendir ki Çinliler, Han ve T‟ang hanedanları

döneminde İç Asya‟ya sınırlı sayıda sefer yapmışlar ve ancak ordunun takip edeceği güzergâh üzerinde

depolar edindikten sonra Soğdiyana‟ya girmişlerdir. 

Timur, bu güçlüğü hesaba kattığından, meseleyi meraları kullanmak suretiyle “tabiatın yardımıyla”

halletmiştir. Bu yüzden ordu güney bozkırının çoktan yeşerdiği şubat ayı içinde yola çıkmış, kuzeydeki ılık

bahar şeridini takip etmiş ve su kaynaklarını takip ederek atları taze otla beslemiştir. Böylece Timur‟un

ordusu, hiçbir kayıp vermeden, Tobol ile Emba arasındaki bozkırı aşmıştır. Yolda askerin iaşesi bittiği için

sürek avları tertiplenmiş, ceylan, geyik ve mus avlanmış; ihtiyaçtan fazla et elde edilmiştir. 

Yayık Nehri‟ni yukarı akımlarındaki sığ yerlerinden geçen ordu, İk Nehri‟ne (Kama‟nın bir kolu) kadar

geldi. Timur orada, Tohtamış‟ın uzun süredir bu seferden bîhaber olduğunu ve ancak Çağatay ordusu Yayık

Page 165: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 165/247

(Ural) üzerinden geçtikten sonra ordu toplamaya başladığını öğrendi.64  Fakat esasen Tohtamış Rusya‟dan

takviye bekliyordu.

Şerafeddin [Ali Yazdî] esir alınan askerlerin beyanatından Tohtamış‟ın Timur‟un istilasına karşı hiçbir

hazırlık yapmadığının anlaşıldığını belirtmektedir. Tatar hanı, yerleşik şehir sakinlerinden toplanan ordunun,

yolda açlıktan ölmeden geniş bozkırı geçebileceğini tahmin edemezdi.65  Bu yüzden meşakkatli yolculuk

sırasında Timur‟un ordusunun iaşe aramak için dağılacağı düşüncesiyle, içi rahattı. Ama onun bu hatası,

Timur‟a ordusunu toparlama imkanı sağladı. Böylece Timur, Sakmar‟ın kuzeyindeki Kondurça (Volga‟nın bir

kolu) Nehri‟ni geçip Tatarlar‟ı Volga sahilinde sıkıştırdı. 18 Temmuz 1391‟de Tatar süvari birlikleriyle

kahramanca savaşarak, Volga‟yı yılın o mevsiminde suyunun nispeten az olduğu bir zamanda geçip düşmanı

kuşattı. Tohtamış kaçmayı başardıysa da, ordusu kılıçtan geçirildi.  Karısı, çocukları ve hazinesi galiplerin

eline geçti.

Ne var ki Şerafeddin‟in olayları anlatış tarzının aksine, bu zafer Timur‟a pahalıya malolmuştu. Bunu,

onun elde ettiği zaferi pekiştirmek için Volga‟nın sağ sahiline geçmeyip, kaçışan Tatarlar‟ı ve sürülerini ele

geçirmekle yetinmesinden de anlamak mümkün.

Galiba Kondurça katliamı onca galibi başka bir dünyaya götürmüştü. Çünkü hayatta kalanlar, arabalarda

yaşayan yerli sakinlerden aldıkları ganimetleri götürmekten memnundular. Artık Güney Sibirya‟nın sonbahar

günleri gelip çatmıştı. Timur zor durumda kalmamak için, çölü hızlı bir yürüyüşle geçip ekim ayı içinde

Otrar‟a, oradan da “cennetten bir köşe olan Semerkand”a66 döndü. Fakat kısa süre sonra Tohtamış‟la olan

savaşın bitmediğini öğrenecekti. 

Esasen Volga‟nın tüm sağ şeridi düşman tarafından ele geçirilmiş değildi. Vasili Dmitriyeviç, her ne kadar

“çarın çağırısı”yla Moskova‟dan bir bölük askerle yardıma gelmişse de, Kondurça savaşına katılmaktan

kaçındı, İk67  Nehri‟ne ve Volga‟nın ötesine kaçtı. Oradan  da Ryazan ve Suzdal topraklarını geçip Don

ötesindeki çöle sığındı. Ne var ki rehberler yolu şaşırmışlar ve Vasili Kiyef‟e düşmüştü. Oradan kurtulabilmek

için Vitovt‟un kızı Sofya ile evlenerek, Moskova‟ya alıp getirdi.68

 

Kondurça zaferinden sonra, Timur‟un hizmetinde bulunan Ak Orda prensleri ona müracaat ederek, sabık

uluslarına gidip insanları seçerek fatihin emrine getirmek amacıyla kendilerine izin verilmesi ricasında

bulundular. Timur, onlara güvenerek tam salahiyetli olduklarını bildiren birer yarlık verdi. Prensler “mutlu

ve sevinçli bir halde kendi halklarını aramak için yola koyuldular”69  ve geri dönmediler. Seferin başarılı

olmadığı anlaşılmaktadır. 

208. ihanetler

Timur‟un Kondurça zaferi, Suzdal-Nijegorod Knâzlığı için ağır bir darbe sayılırdı.Tatar desteğinden

mahrum kalan Boris Konstantinoviç, boyarlarının sadakatini istemeye mecburdu, fakat onlar ihaneti tercih

edeceklerdi. Büyük boyar Vasili Rumenets, Boris‟e şöyle dedi: “Üzülmeyin, knâzım! Biz hepimiz sana sadıkız

ve senin uğruna kellemizi vermeye, kanımızı akıtmaya hazırız!” Büyük knâz Vasili‟yi terk eden de yine bu

Rumenets olacaktı. 

Vasili Dmitriyeviç‟in münhezim hanla ilişkilerini koparmaması, akıllıca bir davranıştı. 1392‟de Kiyef‟den

Litvanyalı hanımı ve Tatar elçisiyle döndükten sonra, aynı elçiyi boyarlarıyla birlikte Nijni Novgorod‟a

gönderdi. Boris, onları şehre almak istemedi, fakat kendisine çatışmadan kaçınması tavsiyesinde bulunan

Rumenets‟le anlaşarak inadından vazgeçti. Ama han elçisi ve Moskovalı boyarlar şehre girer girmez, çanlarıçalarak, toplanan halka Nijni Novgorod‟un Moskova knâzına ait olduğunu açıkladılar. Knâz Boris‟e ise Boyar

Vasili Rumenets şu sözleri söyledi: “Sayın knâz! Bize inanma! Biz zaten senin yanında değil, sana karşı idik!”

Page 166: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 166/247

Page 167: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 167/247

Timur‟un otağında da hıyanetin kudurmuş ruhu hortlamıştı. Tohtamış Ak Orda‟yı ele geçirdiğinde,

düşmanları olan Urus-han‟ın çoğukları Koyriçak-oğlan, Temir-Kutlug ve onların dostları Kunçe-oğlan ve Mirza

Edigey (İdigu), Timur‟a gelerek hizmetine girme talebinde bulunmuşlardı. Timur da onlara acıyarak, kol

kanat germiş, lütuflarda bulunmuştu ve hatta sık sık Kunçe-oğlan‟la tavla ve satranç oynardı.71 

Tohtamış‟la savaşın devam ettiği günlerde bu prensler kahramanlıklar sergilemişler, fakat 1391‟de kendi

bozkırlarına geldiklerinde dağılan halklarını toplamak için izin istemişlerdi. Bunlardan sadece Kunçe-oğlan

geri döndü. Temir-Kutlug ve Edigey, Ak Orda‟yı yeniden kurmakla meşgul oldular. Kunçe-oğlan geri

dönmüştü, ama Temir-Kutlug‟un Ak Orda tahtına oturduğunu öğrenince, “yüreği hasetle kasılarak” bir gece

doğup büyüdüğü bozkıra kaçtı ve tabii soluğu Tohtamış‟ın yanında alıp, Terek sahilinde Timur‟a karşı

savaştı. Çünkü Temir-Kutlug‟dan nefret ediyordu.72 

Timur‟a tek sadık kalan kişi Koyriçak olmuş, bu yüzden de 1395‟de Cuçi ulusunun tahtına iclas edilmiş,

fakat “kısa süre sonra ölmüştür”.73  Yine de Ak Orda yeniden doğmuş ve danışmanı Mirza Edigey‟in

nasihatlerine kulak salan Temir-Kutlug tarafından yönetilmiştir. Bu durum, dünya tarihi açısından çok büyük

sonuçlar doğuracaktır. 

209. Kafkaslarda

Aynı günlerde Orda‟ya dönen Tohtamış, oğlan ve beyleri çevresine topladı. Bu anlatım tarzı, klasik tarih

metodu için geçerlidir, ama meseleyi etnoloji verileriyle gözden geçirmek istediğinizde 180° ters dönmek

gerekir. Kök Orda‟nın oğlan ve beyleri, kaçan hanı geri çağırdılar; tahtın çevresinde kenetlenerek Tohtamış‟ı

kardeşlerini öldüren, güzel hanımlarını ve kızlarını köle yapan menfur Çağataylar‟ı getirmeye zorladılar. 

Bunların siyasî bir hesap peşinde olduğunu sanmam. Timur, Kondurça zaferi için pek çok zayiat vermişti

ve perspektifsiz bir savaşta bunca adam kaybedeceğine Ön Asya‟da Akkoyun ve Karakoyunlu Türkmenler‟e74 

karşı bir zafer kazanması daha kârlıcaydı. Tohtamış‟ın sabık düşmanları olarak Semerkand ile Saray arasındabariyer vazifesi gören Koyriçak, Temir-Kutlug, Kunçe-oğlan ve Mirza Edigey gibi prenslerin (Urus-han‟ın

çocukları) Ak Orda‟yı yeniden ikame etmeleri için gerekli şeyleri yerine getirmeliydi. Gerçi Orta Asya tam

olarak Sibirya‟dan tecrit edilmişti, ama Volga‟nın sağ sahiline gelen oğlanlar ve beyler, menfur düşmana

darbe indirmenin bir yolunu bulmuşlardı. 

Onlar, Tohtamış‟ı Gürcü kralı VII. Görgi‟ye Tatar ordusunun Daryal Geçidi‟nden Kafkas -ötesine

geçmesine izin vermesi konusunda anlaşmaya zorluyorlardı. Bunu haber alan Timur, 1394‟de Gürcistan

üzerine bir ordu sevkettiyse de başarılı olamadı.75 Halbuki bu arada Tohtamış, ordusunu Derbent üzerinden

geçirerek Kura Nehri‟nin aşağı akımlarına kadar gelmişti. 

Timur, hemen Gürcistan‟daki ordusunu geri çekip İran‟da bulunan taburla birleştirerek, Tohtamış‟ın

üzerine yürüdü. Savaşı kabul etmeyen Tatar ordusu, Derbent‟in ötesine çekilince, Timur da 1395

sonbaharına kadar soluklanma imkanı yakalamış oldu. 

Esasen o sıralar bu savaş Timur‟a hiç de lazım değildi. Bu yüzden Tohtamış‟a ültimatom mahiyetindeki

şu mektubu gönderdi: “En güçlü Tanrı’nın adına sana soruyorum: Mağrur şeytanın esiri olan sen Kıpçak

hanı, hangi niyetle yine eline silah aldın? Ellerimin senin gücüne, servet ve tahtına korku kaldığı son savaşı

unutmuşa benziyorsun. Aklını başına al, nankör! Bana ne çok şey borçlu olduğunu bir hatırla. Ama hâlâ

vakit var. Cezadan kurtulabilirsin. Barış istiyor musun, istemiyor musun? Seçimini yap. Ben her ikisine de

hazırım. Ama bu defa sana acınmayacağını aklından çıkarma.”76 

Şerafeddin Yazdî‟nin anlattığına göre Tohtamış uzlaşmaya hazırdı, fakat “onun emîrleri, cehalet ve

inatçılıkları yüzünden muhalefet göstererek, bu konuda zorluk çıkardılar.. ve Tohtamış, bu bedbahtların

Page 168: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 168/247

sözlerine kanarak, Timur‟a gönderdiği cevabî  mektubunda aptalca bir tehevvür sergiledi”.77 Öfkeye kapılan

Timur, ordusunu Derbent Boğazı üzerinden kuzeye yöneltti. 

Timur ordusunun ilk kurbanı, Dağıstan‟ın kuzey eteklerinde yaşayan Kaytaklar oldu. Timur, bu

“kâfirler”in ortadan kaldırılmasını emretti.  Tabii bu durum saldırı temposunun düşmesine neden oldu.

Tohtamış, öncü kuvvetlerini Timur‟u Koy-Su Nehri sınırında tutmak için batıya sevketti. Fakat bu aptalca bir

davranıştı. Çünkü Koy-Su‟nun akıntısı çok fazlaydı ve böylesi hızlı bir nehri geçmek zordu.

Timur, en seçme birliklerini akıntının yukarı kısmındaki Tarki Kalesi‟ne çekerek, Tatar ordusunu Terek‟inöte tarafına attı. Düşmanı Terek boyunca takip eden Timur, orada Tohtamış‟ın birliklerini sıkıştırdı. Vukû

bulan savaş, aynı zamanda Tatar etnosunun kaderini de belirledi.

Tarihte bazen olayların seyrini nispeten kısa bir süre için belirleyen meş‟um anlar olur. Bu tarihî

zikzaklar, er geç, etnogenezin veya sosyogenezin ana çizgileriyle karışırlar; fakat bunlar, olaylara iştirak

edenlere ve hatta nesillere ya şan getirir, ya da ölüm. Sonuçlarıysa, onlarca yıl, yahut bir-iki asır boyunca

müşahede edilir. Olasılığın geçerli olduğu anlarda determinizm yersizdir. 

Mevziî mahiyette, Timur-Tohtamış çatışması, tesadüfî bir savaş değildir. Süper-etnos boyutunda bir

olaydır. Çünkü Büyük Bozkır kültürü, Yakın Doğu‟nun İslamî şehir kültüründen en azından kendini korumayaçalışmıştır. Bu iki süper-etnik bütünlük arasındaki rekabet, defalarca iniş çıkışlar göstermiştir; fakat bizim

üzerinde durduğumuz dönem, XI. Yüzyılda başlamış (Kıpçaklar‟ın Sibirya‟dan Karadeniz civarına muhacereti)

ve XVI. Yüzyılda bitmiştir (Şeybani-han‟ın Babür‟ü mağlup edişi). 1395‟de olaylara iştirak edenler, Çingis‟in

seferlerini hatırlıyorlardı, ama kimse âkibeti Avrasya‟nın kaderini değiştirecek savaşların sonuçları hakkında

bir tahminde bulunamamıştı. Hatta bunun onlar için bir önemi de yoktu. Çünkü olaylar, bazen Kök Orda‟nın

baskın çıkıp Mâverâünnehir‟in âsi emîrlerini te‟dib etmesi, bazen gerileyerek dağılmasıyla sonuçlanıyor;

fakat Timur‟un gulamları Semerkand ve Buhara‟ya altın, kürk ve güzel cariyeler getiriyorlardı. 

Moskova, Ryazan, Tver ve hatta Smolensk‟de bu savaşların sonuçlarını nasıl heyecanla beklediklerini

tahmin etmek mümkün. Smolensk, o sıralar Litvanyalılar‟a karşı direnişe son vermiş, ozanların vehânendelerin gücünü övüp göklere çıkardıkları tüm şovalye Avrupası‟nın müttefiki Vitovt‟a teslim olmuştu. 

Terek sahilinde, sadece Kök Orda‟nın değil, başpiskopos Aleksey ve Sergiy Radonejskiy‟nin gayretleriyle

toparlanan Ortodoksluğun muhkem kalesi “Kutsal Rusya”nın da kaderi belirlenmişti. XIV. Yüzyıl Rus insanı,

Tatarlar‟ın başına gelecekleri anlamıştı ve Emîr Aksak Timur‟un kim olduğunu tasavvur edebiliyordu. Gerçi

Rusya‟nın Gürcistan‟la olan ilişkileri zayıftı, ama bu yaşlı ülke üç defa Timurîler‟in istilasına dûçar kalmıştı:

1386‟da Tiflis düşmüş, 1393‟de Samsa ve Kars vilayeti tahrip edilmiş, 1394‟de ise VII. Görgi‟nin Tohtamış‟la

muhaverede bulunması sebebiyle Gürcistan‟a bir tenkil bölüğü sevkedilmişti. Rusya‟da insanlar kimden

korkulması gerektiğini anlamışlardı.. 

Esasen, Kulikova savaşında Mamay‟ın çok uluslu kalabalık ordusuna karşı kazanılan zafer, haklı olarak bir

kahramanlık gibi algılanıyordu; ama Arap-şah‟ın Yayık-ötesi göçebeleri, Mamay‟ın ordusundan daha güçlü ve

savaşkandı. Çocukları ise çoktandır Tohtamış‟a hizmet veriyorlardı. Hadisât mantığına göre Timur‟un

gulamlarını durdurma vazifesi onların payına düşmüş ve bu mantık sayesinde Rusya, Horasan, Hindistan,

Gürcistan ve Suriye‟nin âkibetine uğramaktan kurtulmuştu.  Tatarlar, kendilerini kurtarırken Rusya‟yı da

düşüncesi bile korkunç olan bu âkibetten kurtaran bir sur vazifesi görmüşlerdir. 

210. Ölüm-kalım Savaşı 

14 Nisan 1395 salı günü, her iki ordu er meydanına ilerleyerek, savaş vaziyeti aldılar. Çarşamba günü ise 

bayraklar dalgalandırıldı ve Tatarlar savaşı başlattılar. Göründüğü kadarıyla iki tarafın gücü birbirine denk,

silahlar neredeyse aynıydı. Ne var ki, her ordunun psikolojik hali, birbirinden farklıdır.. 

Page 169: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 169/247

Page 170: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 170/247

 

Timur‟un emrinde ise profesyonel savaşçılar vardı. Dört nala at koştururken mızrağı halkanın içinden

geçirebilir, attıkları okla zırhlı bir kalkanı delebilirlerdi. Kumandanları da birer manevra dâhisiydiler. 

Her kumandan, han ve bey, ellerinde kılıçla askerleriyle birlikte omuz omuza çarpışıyordu, ama

çevrelerinde sadık dostları olduğu için yara bile almamışlardı. Savaş, seri karşı saldırılarla geçti ve akşama

doğru Timur‟un ordusu düşmanı kaçmaya mecbur bıraktı. 

Tohtamış, savaşçılarıyla birlikte kaçtı; Timur ise nihaî zafer için kaçanların kovalanmasını emretti. 

Timur, kaçan Tatarlar‟ı kovalayarak Aşağı Volga‟ya geldi ve onları bir yerde sıkıptırıp acımaksızın

kılıçtan geçirdi. Kurtulabilenler sadece sal yapıp, Volganın sağ sahiline geçebilenler oldu. 1391‟de ayakta

kalmış olan tüm şehir ve köyler, şimdi Samara dirseğine kadar yeniden yağmalanmıştı. 

Timur, sadece iyi bir komutan değil, ince görüşle bir politikacıydı da. 70‟li yıllarda Tohtamış-han‟a karşı

savaştıkları sırada kendi ordusu bünyesinde kalan Ak Orda savaşçılarını toplayarak, başlarına Urus-han‟ınoğlu Koyriçak-oğlan‟ı kumandan tayin etti ve onu halkını toplayıp, ulusunu yeniden ihya etmekle

görevlendirdi. İtil (Volga) boyuna gelen Koyriçak-oğlan, verilen görevi yerine getirmeye çalışırken, kısa süre

sonra öldü.78 

Page 171: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 171/247

Bu olaylarda en önemli olan husus, Koyriçak‟ın birliklerinin “sarayın en âli mertebeli hadimleri” arasında

bulunan “Özbek kahramanları” adını almış olmasıdır.79 Demek ki bu, Tohtamış‟a karşı çıkan ve bilahere XVI.

Yüzyılda Timur ve Timurîler‟in tüm mirasına el koyan muhacirler konsorsiyumu idi. Bu husus, okuyucuyu

şaşırtmamalı. Çünkü en güçlü olanlar da dahil, tüm uluslar, meşe ağacının palamuttan çıkması gibi, sağlam

konsorsiyumlardan neş‟et ederler. 

Amma.. Koyriçak-oğlan‟ın âni ve sebebi meçhul ölümü, gerçekten şaşırtıcıdır. Bozkırlı milliyetçilerin,

Timur‟un zannettiğinden daha fazla olduğunu düşünmek gerekir. Nitekim kısa süre sonra onlar Timur‟u bu

konuda sükut-u hayale uğratacaklardı. 

211. Dinyeper ile Don Arasında 

Cuçi ulusunun doğu kesimi, Timur için kolay bir lokma olmuştu. Tohtamış, Bular‟a (Polonya‟da değil,

Kama üzerinde) kaçmıştı. Fâtih, Don ile Dinyeper arasındaki uzanan sağ cenahı fethetmek niyetinde değildi. 

Timur, batıya, Dinyeper‟e yöneldi. Emîr Osman kumandasındaki öncü birlikler, Dinyeper‟e (Uzi/Özi) ve

Kiyef (Mankerman)80  civarına kadar gelerek, daha önce Kondurça ve Terek‟de Timur ordusuyla iki defa

savaşmış bulunan Bek-Yarlık-oğlan‟ın otağını yağmaladılar. Bek-Yarlık‟ın ulusu kılıçtan geçirilmiş, “Özbek”

denilen insanlar da zarar görmüşlerdi.81 

Bek-Yarlık, silah arkadaşlarından küçük bir grupla çemberi yarmayı başardıysa da, Tan (Don) Nehri

sahilinde yeniden kuşatma altına alınmıştı. Tek başına yorgun bir at sırtında yine çemberi yararak,

muhtemelen Rusya‟ya kaçtı. Timur, Bek-Yarlık‟ın ailesini himaye altına alıp, ihsanlarda bulunduktan başka,

kaçan kahramanın arkasından bir konvoyla gönderdi. Muhtemelen Bek-Yarlık‟ın torunları, geçmişteki şan-ı

şevketlerini ve atalarının acılarını unutarak Ruslar arasında yaşamaktadırlar. 

Timur, batı yolu üzerindeki Yelets sınır şehrini fethederek, yakıp yıktı. Yelets‟in Bek-Yarlık-oğlan‟ın

saklandığı “Rus şehri Karasu” ile aynı yer olup olmadığı bilinmiyor.82 Fakat işin tuhaf tarafı, Şerafeddin AliYazdî‟nin ve Nizameddin Şâmî‟nin Timur‟un mevcut olmayan Maşkav, yani Moskva‟ya83  sefer

düzenlediğinden bahsetmeleridir. Yine de “şehir dışında.. Rus emîrleri”ne karşı kazanılan zaferin ve elde

edilen ganimet listesinin anlatımı hayli detaylı: “Ay ışığı gibi parlayan külçe altınlar, saf gümüşler; keten

bezleri, Antakya işi ev dokuması kumaşlar.. parlak kunduz derileri; sayılamayacak kadar çok kara samurlar,

kakımlar.. gelincik kürkleri.. parlak sincaplar ve rubin gibi göz alıcı tilkiler, dünya kadar henüz nallanmamış

aygırlar.. Bunlardan başka aklın hesabını yapmaya yetmediği kadar çok hazineler.”84 

Bu hikemi nasihatı nasıl anlamalı? Rusya topraklarına herhangi bir tecavüz vukû bulmamıştır ve

dolayısıyla listesi verilen ganimetler, “Rus ketenleri üzerine kondurulmuş gül misali, periler kadar g üzel Ruskadınları” Timurî yağmacıların ganimeti olamaz. Bu âşikâr yanlış bilgilendirmeyi neyle tashih edebiliriz? 

Benim düşünceme göre Şerafeddin Yazdî, arzu edilen bir şeyi gerçekleşmiş gibi göstermiştir. Anlaşılan

Timur, savaşçılarını ödüllendirmek amacıyla Rusya‟ya bir sefer planlamıştır. Ele geçirilecek ganimetlerin

reklamı yapılmış, ama sefer tertiplenmemiştir. Yağmalananlar, sadece “mahcup ve aklı karışmış” bozkır

kabileleriydi. Bu olaydan sonra Timur‟un ordusu güneye yönelmiştir. Peki, bu defa Rusya‟yı kim kurtarmıştı? 

Altın Orda‟nın gücü parçalanmış, fakat kırılmamıştı. Dinyeper ve Don‟un aşağı akımlarıyla, Kırım‟da hâlâ

pek çok cesur savaşçı vardı. Don ile Kuban arasındaki bozkırı ise Çerkesler kontrol altında tutuyorlardı.

Bunca düşmanı arkada bırakıp kuzeye yönelmek, akıl kârı değildi. Bu yüzden Timur, ordusunun yönünü

güneye çevirmişti. 

Bir bölük Kırım‟a girmiş, diğeri Don akımı boyunca ilerlemiş ve Azov‟u (Azak) almıştı. Şavaş, şimdi bir

cihat kisvesine bürünmüştü. Ele geçirilen esirlerden Müslüman olanlar bağışlanıyor, kâfirler kılıç altına

Page 172: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 172/247

yatırılıyordu. Altın Orda‟da bu tür dinî takibatlar olmamıştı; ama saldırılarda inisiyatifi ellerinde tutanların

“kâfirler” olduğu şeklindeki söylentiler, Timur tarafından jenosit uygulaması gerektiği şeklinde algılanmıştır

ve önceden beri terörle yatıp kalkanlar için jenosit çocuk oyunu gibidir. 

Güz gelmiş, otlar kurumuştu. Çerkesler, Don ile Kuban arasındaki kuru otları yakmışlar, bu yüzden de

Timur ordusunun gıda ihtiyacını karşılayan sürüler yemsizlikten kırılmıştı. Yine de Timur‟un öncü kuvvetleri

Kuban‟a gelerek, dağlara kaçmayı başaranların dışında kalan bütün Çerkesler‟i yağlamadılar. 

Sonra sıra Aslar‟a ve Dağıstan dağlılarına geldi. Gulamlar, kaleleri bir bir ele geçirdiler ve müdafileribirbirine bağlayarak uçurumdan aşağı attılar. Bir tenkil savaşı daha vukû bulmuştu. 

Kış günleri gelip çatmıştı ve her taraf buz gibiydi. Moskova‟ya düzenlenecek sefer söz konusu dahi

olamazdı, ama askerlere ulûfe dağıtmak gerekiyordu. Timur da onlara Hacı-Tarhan (Astrahan) ve Yengi

Saray‟ı yağmalama izni verdi. Böylece Timur, 1396 ilkbaharında savaşçıların Güney Dağıstan dağlılarını

“kâfir” veya Müslüman olmalarına bakmaksızın kılıçtan geçirmekle meşgul bulunduğu Derbent üzerinden ana

yurduna yöneldi. Timur, Derbent‟i tahkim ederek, onu devletinin sınırı ilan etti. Kana bulanan ve harabeye

çeviri-len Büyük Bozkır ise, yeni bir fâtih edinmiş oldu. 

Görüldüğü gibi, 1388-1396 yılları arasında profesyoneller amatörleri mağlup etmiştir ki, bunun şaşılacak

bir tarafı yoktur. Ordu disiplini, zaferin vazgeçilmez şartıdır; ancak, zafer, askerlerini ve kumandanları

hakkıyla ödüllendiren akıllı başbuğun mevcudiyeti halinde mümkün olabilir. Bununla birlikte burada,

hayatını atayurdu için değil, verilecek ödüller uğruna feda etmeye teşne paralı askerleri kullanma prensibi

üzerine kurulu sistemlerin aşınması söz konusuydu. Böyle bir ordu zengin Orta Asya‟ya dahi çok pahalıya

malo-luyordu. Askere ödenecek ulûfe, fethedilen ve yağmalanan mağluplar sayesinde temin ediliyor, bu

yüzden de fetihler birbirini takip ediyordu. Herhangi bir bölgenin ele geçirilmesi paralı askerlere gerekli bir

şey değildi, ama galip ordu bir yerden geçerken orasını masum insanların cesetleriyle dolu çöllere

çeviriyordu. Bu felaket önce İran ve Yedisu, arkasından Povolje ve Kafkaslar, daha sonra Irak, Suriye ve

Türkiye‟yi kolları arasına alacak ve ancak, “eşyanın gücü” yahut olayların istatistiki seyri bir tek insanıngücünün üzerinde olduğu için, zaferleri geçici olan fâtihin ölümüyle birlikte sona erecekti. 

Timur, zeki bir politikacıydı. 1397‟de bozkırdan Temir-Kutlug‟un elçisi, Emîr Edigey‟in adamı ve

Yedisu‟dan Hızır-Hoca-oğlan‟ın elçisi ona gelmişti. Bunlar, yöneticileri adına, bugünkü diplomasi diliyle ifade

edilecek olursa, yardım ve penah temin etmek amacıyla zayıfın güçlüyle ittifak aktetmesi anlamına gelen

teslimiyetlerini kabul etmesi talebinde bulunmuşlardı. Böylece, Urus-han‟ın torunu Temir-Kutlug, “itaat ve

teslimiyet” şartıyla Cuçi ulusunun hanı olarak atanmıştı. Bu ünvanın pratik anlamı hanı bağlamıyordu, ama

Timur‟un desteğinin manevî gücünü veriyordu ve bu da onun için çok önemliydi. Diğer yandan, Timur,

düşmanın değil, bir dostun yaşadığı kuzey sınırını koruyamazdı. Her şey yolunda gidiyor gibi gözüküyordu,

ama hemen yeni bir irade arz-ı endam edecekti.

Tohtamış-han, silahını bırakmış değildi. Bir grup silah arkadaşıyla birlikte Kırım‟a gelmişti, ama Moskova

yönetimi haraç ödemeyi kestiği için85 askerini beslemek şöyle dursun, kendi karnını doyuracak durumda dahi

değildi. Yağmalayacak bir şeyler bulması gerekiyordu ve 1396‟da Kaffa‟yı muhasara altına almıştı. Fakat

ümitsiz bir girişimdi bu. Cenevizliler yorulmuşlardı, ama Temir-Kutlug‟un ordusu bir sırt darbesi indirmişti.

Tohtamış, Knâz Vitovt‟a ait bulunan Kiyef‟e kaçmayı başarmıştı. 

Vitovt, Tohtamış‟a müzaheret ederek, yardımını esirgemedi. 1397‟de arquebus ve top gibi yeni silahlarla

mücehhez Litvanya-Tatar ordusu Kiyef‟den Kırım‟a geçti. Kaffa‟yı kuşatarak Temir-Kutlug ve Edigey‟in küçük

ordusunu hezimete uğrattılar.86

 Keyfi yerine gelen Tohtamış, sadık Tatarlar‟a elçiler göndererek kendisinedönmelerini istedi. Fakat 1398‟de Temir-Kutlug ona yeni bir darbe indirecek ve tekrar Litvanya‟ya kaçmaya

mecbur bırakacaktı. Tohtamış orada Vitovt‟la Rusya‟nın taksim edilmesi ve han ulusu sayılan Moskova‟nın

Page 173: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 173/247

Page 174: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 174/247

desteklediği Türkler tarafından hezimete uğratıldı. Tamahkâr dostlar, daha tehlikeli düşmanlardı.

Passionerliğin büyüttüğü etnik sistem, kırılma sınırındaki sistemi yenmişti. 

Görünüşe göre Moskova, komşularından daha az şanslıydı. 1353‟de Moskova topraklarında veba salgını

baş göstermiş; 1380‟de Kulikova meydanında çok kanlı bir savaş vukû bulmuş ve 1382‟de ise Tatarlar

tarafından kılıçtan geçirilen 24 bin Moskovalının cesedi toprağa verilmişti. Nereden taze kan bulunabilirdi?

Klasik tarihçilik bu soruya cevap vermez.

Etnolojiye dönelim. Bir etnosun gücü, passionerlerin miktarıyla doğru ve süb-passionerlerin sayısıyla tersorantılıdır. Yani gerek passionerlerin çoğalması ve gerekse süb-passionerlerin azalması, aynı sonucu doğurur. 

“Kara ölet” hem passionerleri, hem de süb-passionerleri kırıp geçirmiş; neyse ki, misafirliği uzun

sürmemişti. Epidemiden sonra insanlar şaşkınlık içindeydiler, fakat passionerlerin readaptasyonu daha

hızlıydı. Onlar aile ve ekonomilerini yeniden kurarken, süb-passionerler kaderlerine göz yaşı döküyorlardı. 

Bütün savaşlarda süvariler sadece kaçanları doğrarlar. Geniş Kulikova ovasında öncü birlikler kılıçtan

geçirilip, “savaşmaya yatkın olmayan Moskovalılar kaçmaya başlayınca” Yaslar, Kasoglar ve Nogaylar

peşlerine takıldılar. Fakat “kılıcını” çekip kendini savunanlar, daha fazla kurtulma şansına sahipti ve

kuşatma müfrezesi hemen hemen kayıp vermemişti. 

En nihayet, 1382‟de savaşçılar köylerde istirahate çekilmişler; Moskova‟da kalanlar ise, ekşitilmiş bal

şerbeti içmek şöyle dursun, evden dışarı çıkmayı dahi göze alamamışlardı. İşte, hayatta kalanlar da bunlar

oldu. Böylece süb-passionerlerin oranı tabii olarak azalırken, Moskova Knâzlığı‟nın direnç gücü öyle artmıştı

ki, Vitovt 1395‟de sadece Smolensk‟i zaptetmekle yetinmek ve I.Vasili ile barış anlaşması imzalamak

zorunda kalmıştı. 

Vasili Dimitriyeviç, Tohtamış‟ın bariz bir şekilde zayıflamış olmasına rağmen, onunla olan ittifakı

bozmadı. Çünkü Tohtamış, Rossya‟yı en başta gelen korkunç düşmandan, yani İslam süper-etnosunun sönen

kültürünün doğurduğu Timur‟dan ayıran bir bariyer durumundaydı. Bir ölünün hayaleti, isterse insanın veya

bir süper-etnosun hayaleti olsun, daima korkutucudur.

Tohtamış sadece mağlup olmamış, - ki böyle bir felaket herkesin başına gelebilirdi,- daha kötüsü Orda

ile Rusya arasındaki bir asırlık ittifak geleneğine ihanet etmişti. Halbuki Tohtamış, ancak Ruslar‟ın yardımı

sayesinde Saray‟ın altın tahtına oturabilmiş ve gâsıp Mamay‟dan Tatar kanı dökülmeden kurtulmuştu. Rus

şehri Yelets, yakılıp yıkılmış ve yağmalanmıştı. Tohtamış ise Vitovt‟la anlaşıyor ve ona beyaz taşlardan

kurulu Moskova‟yı veriyordu!

Ama diğer yandan Tohtamış‟a düşman olan Temir-Kutlug han ve dostu Edigey, Vitovt ve Tohtamış‟dan

daha büyük bela olabilecek korkunç Timur‟un kuklalarıydılar. Büyük Knâz Vasili Dmitriyeviç ne yapabilirdi?

Tek şey: Barış içinde yan yana yaşamak! Ve kader, yani tarihî kural, Rossya‟yı kurtaracaktı. 

213. Mahvedici An

Kiyef‟de bir araya gelen knâz ve han, anlaşmışlardı. Tohtamış, Rusya üzerinde hâkimiyet hakkını

Vitovt‟a bırakmış, Vitovt ise bilahere barış içinde dost olarak yaşamak için Tohtamış‟ın Saray‟a dönmesi

konusunda yardım sözü vermişti. Bu planı sadece Saray‟dan kovulması gereken Temir-Kutlug ve Edigey

bozuyorlardı. Timur 1398‟de gâzilerini geri çekip Hindistan‟a, oradan Gürcistan, Suriye ve Irak‟a sefer

düzenlediği için Temir-Kutlug ve Edigey‟in durumu sağlam değildi. Timur‟un bu zengin ülkelere sefer

düzenlemesinin sebebi, sadece bol ganimet elde ederek askerlerinin maaşını ödemekti. Halbuki bu serveti

Sibirya‟dan edinmesi mümkün değildi ve Rusya‟ya karşı askerî bir sefer tertiplemek de son derece riskliydi.

Dolayısıyla Temir-Kutlug ve Edigey kaderleriyle başbaşa bırakılmıştı ve Büyük Knâz Vasili, tamamıyla görüş

alanı dışında kaldığı için tarafsızlığı tercih etmişti. Ortodoks Moskova için Katolik ve Müslüman süper-

Page 175: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 175/247

Page 176: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 176/247

Page 177: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 177/247

Bu esnada, tenzil-i rütbe eyleyerek hanlıktan beyliğe, daha doğrusu bahadurluğa düşen Tohtamış, sahip

olduğu kabiliyetleri sergilemeye başlamıştı. Artık kendi yetki alanına döndüğü söylenebilirdi. Sahip olduğu

kabiliyetlere bizzat şahit olunca, şovalyelerin Timur‟un yetiştirdiği gulamlarla savaşa tutuştuğu bir sırada,

kendi birliklerini henüz çatışma başlamadan önce Borksla sahillerinden uzaklaştırarak, hiçbir kayıp

vermeden anayurdu Volga-ötesi‟ne gelmişti. Ural-ötesi Tatarları onu desteklemişler ve böylece Timur‟un

ölümüne kadar bekleyebilmişti. Korkmak, utanılacak bir şey değildi. 

Timur devletinin çökmeye başladığını ve Timurîler arasında iç çatışmaların çıktığını öğrenen Tohtamış,

Saray‟ı ele geçirmeyi denemiş, fakat Şadibek tarafından Tobol‟un aşağı akımlarına atılmış ve orada

öldürülmüştü. 

Şadibek kabiliyetli bir kumandan ve yönetici olduğunu ispat etmişti. Fakat delikanlılık çağından çıkıp

olgun bir insan olacağı sırada hayata gözlerini yumdu. Edigey, onun yerine Temir-Kutlug‟un 1410‟da tahttan

alaşağı edilecek olan çocuk yaşlı oğlu Pulad‟ı oturttu. Bundan sonra öldürülen hanların ve çıkan iç

çatışmaların tek tek anlatılması maksada muvafık değil. Orda birliğinin kaybolduğu, Tatar etnosunun

parçalandığı, Timurî geleneğine tek sadık kişi olarak Karadeniz sahilini ele geçirdikten sonra Rossya ve

Litvanya‟ya ölümcül darbeler indiren Edigey‟in kaldığı mâlum. O da Tohtamış‟ın oğullarıyla girdiği

çarpışmalar sırasında öldürülünce, ele alınan çağın kapandığı ve büyüyen bir ülkenin-Rossya‟nın yeni ritmler,hedefler ve farklı bir güçlü yükselme safhasından akmatik safhaya geçiş vaktinin geldiği söylenebilir. 

215. Gelenekler Üzerine

Çingis-han döneminden anlatılan olaylara kadar sadece bir buçuk asır geçmiş ve kuvvetler dengesi

diyametrik bir şekilde değişmiştir. Göçebeler zafer kazanma yetilerini kaybetmiş, yerleşik düzendekiler ise

onu XIII. Yüzyıl başlarındaki seviyesinde muhafaza etmeyi başarmışlardı. Demek ki muhafazakâr sistem,

gelişimci olandan daha güçlüdür. Bu bir paradoks mu? Hayır. Bundan anlaşılması gereken, tekamülün

büyüyen entropiyle birlikte ilerlediğidir. 

Aslında Moğolistan, XIII. Yüzyılın ilk yarısındaki zaferi, her biri en az Temucin‟in silah arkadaşları kadar

cesur ve mağrur olan, ancak passioner enerjiye sahip bulunmayan bozkırlı kabiledaşlarını, batur ve nükürleri

dokuz tuğlu beyaz bayrak altında toplamayı başaran “başına buyruk insanlar” sayesinde elde etmiştir. Eski

Moğollar, yabancı dinlere ve felsefî görüşlere saygılı, misafirperver ve yaptıkları anlaşmalara sadıktılar.

Mağlup düşmanları, ordu saflarına katma düşüncesiyle, gösterdikleri yiğitlikten ve sadakatten dolayı

bağışlarlardı. 

Burjuva, ister bozkırlı, köylü ve şehirli olsun, isterse akademik kariyere sahip bulunsun, bu davranış

kalıbını anlayamaz. O, komşularını, kendisine yapılan kötülüklerin boyutuna göre değerlendirir. Bukötülükler ne kadar azsa, komşu o kadar iyidir. Ve burjuva ebedidir. Passioner kişi ölümü göze alır, ama o

kılını kıpırdatmaz. 

Mâlumdur ki Moğol passionerler XIII. Yüzyılın ikinci yarısındaki iç savaşlar sırasında birbirlerini yok

ettiler, fakat “Moğol etki alanı” içindeki burjuvalar bunun meyvesini topladılar. Meralar dolusu sürülerin

sahipleri onlardı; hanlar, sözlerine kulak veriyorlardı. Atalarının bıraktığı ganimeti har vurup harman

savuruyorlardı, ama varlıklarını homeostaza borçlu olduklarından kimseye bir şey öğretmeye gerek

duymuyorlardı. Onlar, “Moğol etki alanı” uçlarında değerli bir şey gibi muhafaza edilen savaş yetilerini

bozkırda dahi kaybetmişlerdi. Fakat Moğollar uç kesimlerde Türkleşmiş, Avarlaşmış ve Çinlileşmişlerdi.

Marjinal popülasyonların en parlak temsilcileri Timur ve profesyonel savaşçı gulamlarıydı. 

Artık emprik bir genelleştirme yapabiliriz. Etnogenezi üç parametre belirler. Birincisi, landşaft-coğrafya

ilişkisi yahut etnosun kendisini  besleyen çevreyle sıkı bağlantısıdır. Landşaft şartları, özellikle kıtanın iç

bölgelerinde sabit olmadığından, göçebe halkların gücü veya zaafı, Avrasya‟nın bozkır kesimlerinin

Page 178: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 178/247

nemlenme oranına bağlıdır. XIII-XIV. Yüzyıllarda şartlar, optimaldi. XVI. Yüzyılda asırlık kuraklık başladı;

dolayısıyla XV. Yüzyıl bir geçiş dönemiydi ve istikrarlı değildi. 

İkincisi, etno-sistemi meydana getiren ve kaçınılmaz olarak azalan enerjidir. Passionerlik, çevre etnoslar

arasına ekilir; onların aktivitelerini yükseltir veya kendisine sahip olan bahadırların ölümüyle birlikte

kaybolur gider. Entropik süreç ne kadar hızlı yürürse, passionerler yerlerini, etnosun mevcudiyetini birkaç

asır daha uzatabilen (h)armonik bireylere o kadar çabuk bırakırlar. 

Üçüncüsü, passionerlikleri sönmüş, fakat kültürleri hâlâ torunlarını büyüleyen geçmiş etnoslarınmirasının massedilmesiyle oluşan etnik dominanttır. Örneğin Franklar ve Langobardlar, antik bilgeliğe saygı

duymuşlar; Ruslar, Bizans ikona tasvirleri, ilahi ve müziği önünde eğilmişler; T‟ang hanedanı  Tabgaçları,

Konfüçyanizm ve Daosizme saygılı davranmışlar; Persler ve Araplar ise, halifeliğin yıkılmasından sonra dahi,

eski Pers hükümdarlarının efsanevî tarihini anlatan “Şehnâme”yi gözleri gibi korumuşlardır. Tabiatın

meydana getirdiklerinden farklı olarak insanın yarattığı şeyler, [kendiliğinden] gelişmezler; fakat ya

varlıklarını sürdürürler, ya da yok olur giderler. Ama bunlar, doğrudan gözlemle ortaya çıkarılırlar. İlim de

bu sayede gözle görülmeyen, ama akılla kavranabilen olayların tatminkâr bir izahını yapar. Bundan başka,

her birimizin ruhunda, her Allah‟ın günü hatırlamasak da, şuuraltımızda zaman zaman debreşen genetik

hatıralar yaşar. 

XXXIII. KESİTLER  

216. Yeni Çağların Başlangıcı 

Çağlar da insanlar gibi ölümlüdürler. Passioner itki sonucu oluşan dünya görüşleri ve kültürel

geleneklerle bağlantılı süper-etnik bütünlük, kaçınılmaz olarak atâletini kaybeder; onu takip eden passioneritki ise yeni bir sürecin başlangıcını belirler. Bununla birlikte kültür, çoğu kez tabiat kanunlarını kendisine

siper edinen bayrak yarışına göre şekillenebilir. Eski ve yeni etnogenezler arasında kopukluğun hasıl olduğu

çağlar, o dönemde yaşayanlarca hiçbir şey olmamış gibi algılanır. Tarihçiler ve edebiyatçılar, bazen

korunan, bazen bozulan, fakat büyüyüp yaşlanmayan el emeği eserlerin incelenmesiyle uğraştıkları için

gerçek faaliyeti farkedemezler.

Peki, günümüz insanı etnik modifikasyonun uzun soluklu sürecini nasıl farkedebilir? Bunu, ancak görüş

alanı çağları kapsayan tarihçi farkedebilir. O çağlarda yaşayanların yarattığı fırtınalı eksenlerde ise sadece

etnonenez zikzakları yer alır. Bu durumda bazı sakin dönemler, esasen fırtına öncesi sessizlikler, aslında

kuluçka dönemini tamamlamış yeni bir etnosun zuhurunun hazırlık safhasıdır. 

Rossya için bu devirler, kabaran passionerliğin Eski Rusya‟yı Büyük Rossya‟ya dönüştürdüğü Dmitri

Donskiy, I. Vasili ve Vasili Temniy‟in çağlarıydı. Bu yeniden yapılanma için yaklaşık 70 yıllık bir süre

geçmişti. 

Kendimizi Tatarlar‟ın Rusya‟ya son tecavüzünden sonraki 1412 yılında doğan bir Rus olarak tasavvur

edelim. Bu Rus, çoğukluk döneminde başta “çar” denilen bir yöneticinin bulunduğu Büyük Orda‟nın

bünyesinde yer alan Moskova Knâzlığı‟nda yaşadığını biliyordu. Batıda düşman ve aynı zamanda tehlikeli

Litvanya Knâzlığı, kuzeyde kanun tanımayan insanların hüküm sürdüğü Novgorod Cumhuriyeti vardı ve

buralardan en iyisi pençelerine hiç düşülmemesi gereken kötü kalpli eşkıyalar zuhur ediyordu. 

Siyasî sınırlar, peşinden kültürel bölünmeyi getirmez. Ortodoskluk, hem Moskova, hem Novgorod ve hem

de baştaki yönetimin Katolik Polonya‟yla temas halinde bulunmasına rağmen Litvanya‟nın büyük kesiminde

hâkimdi. Durum son derece muhkem görünüyordu ve bunun değişmesi mümkün değildi. 

Page 179: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 179/247

Ama aradan 70 yıl geçtikten sonra, 1482‟de artık ne Novgorod veçesi, ne Büyük Orda, ne de Ortodoks

tebaasına dinî takibat uygulayan Polonya Krallığı‟nın uç beyliği durumuna düşen ve bağımsız varlığını yitiren

Litvanya vardı. Bunun içindir ki, kendisini “Üçüncü Roma” diye adlandıran ve ebedî inkişaf iddiasında

bulunan Rossya Çarlığı doğmuş; böylece etnogenez seyri ebedî gözüken etno-sosyal sistemi parçalamıştır. 

Bizim ele aldığımız konu, XIV. Yüzyıla münhasırdır. XV. Yüzyılın incelenmesi ise başka kaynak ve

olayların gözden geçirilmesini gerektirir. Bunu başka bir araştırma konusu kabul ederek, sadece ne olduğunu

ve nasıl meydana geldiğini açıklamak için olaylar zinciri-ninin çevresinde dolaşmakla yetineceğiz. 

Rus tarihin farklı süreklilik prensiplerini gözden geçiren S. M. Solovyeff, şöyle der: “.. tarihte hiçbir şey

birden sona ermez ve hiçbir şey de birden başlamaz; yeni olan, eskisi devam ederken başlar ”.96 Bu hikmetli

hüküm, sosyal tarihten çok daha fazla etnik tarihle alâkalıdır. Roma İmparatorluğu‟ndaki Hristiyan

cemaatlerin -özel bir yapı ve orijinal bir davranış stereotipiyle zuhur eden etnos- kadim gelenekleri

muhafaza edenleri bölgenin dışına nasıl ittiklerini hatırlayalım. Üstelik de galipler kendilerine mağrur bir ad

-Romaioi takmışlar, mağluplara ise pagani, yani köylüler denilmeye başlanmıştı. Bugün bizler de yanılgıya

düşmemek için yeni bir etnosla ilgili olarak kullanacağımız etnonimi düşünmek zorundayız. Bu yüzden biz,

çeşitli kabilelerden oluşan Hristiyanların torunlarına Bizanslı diyoruz. 

XV. Yüzyılda Eski Rus etnik geleneği kayboldu ve yerine üç etnos zuhur etti: Velikorosslar, Belorosslar ve

kendilerini XVII. Yüzyıla kadar Rus olarak adlandıran Ukraynalılar. Ukraynalı kelimesi de tıpkı “Bizanslı” gibi

teorik bir etnonimdir.

Bununla birlikte söz konusu karmaşık prosesde eski Rusiçilerden başka Litvanyalılar, Tatarlar, Ugorlar ve

doğulu Finler de yer aldıkları için, XV. Yüzyılın başlangıcını bilhassa dikkatimizden kaçırmamamız gerekir.

Kaldı ki S. M. Solovyeff bile Eski Rusya ile Moskova Devleti‟nin -müstakbel Rossya‟nın- ayırım çizgisini

1462‟den başlatmaktadır.97 Bu durumda sosyal, kürtürel ve etnik periodizasyon birbiriyle örtüşmektedir.98 

217. Orda Kesiti

Timur‟un Cuçi ulusuna açtığı yara, kapanacak gibi değildi. Büyük Bozkır‟ı Semerkand hâkiminin

gulamlarından koruyan “başına buyruk insanlar”ın torunları ölmüşlerdi. Gerçi Timur Orda‟yı

parçalayamamıştı, ama bünyesine “saray yöneticisi” yani baş yönetici haline gelen bir “kıymık”- Mirza

Edigey bırakmıştı. Edigey aslen Mang-hud‟tu, fakat sırtını dayadığı kesim Volga ve Yayık‟ın aşağı akımlarında 

göçebe halde yaşayan Türk kabilesi Nogaylardı.99 Moğollar‟ın gelişine kadar bu bölgede Guzlar yaşadıklarına

göre, Nogaylar‟ın kısmen onların torunları olması mümkün. Nogaylar‟ın İtil civarı ve Kırım Tatarları‟na

adavet beslemeleri de bu varsayımı izah etmektedir. Çünkü Kırım Tatarları ve İtil civarında yaşayanlar,

bozkır kan davası geleneğine uygun olarak Guzlar‟la sürekli savaşan Kıpçaklar‟ın torunlarıdır. Bu durumdaonların Timur‟un silah arkadaşı olan ve Saray tahtına kolayca han iclas edip, kolayca azleden bilge ve cesur

Edigey‟i başbuğ olarak kabul etmelerinin sebebi anlaşılmaktadır. Bununla birlikte Nogaylar, henüz Edigey

zamanında XV. Yüzyılda Büyük Orda diye adlandırılmaya başlanan bütünlükten kopmuşlardı, fakat yine de

Saray 1438‟de büyük bir şehir ve koca bir ticaret merkeziydi.100 

Her halükârda Büyük Orda‟nın dağılması devam ediyordu. Tahtta hak iddia edenler, bazen Litvanyalı

Gediminler‟e, bazen Semerkandlı Timurîler‟e dayanarak birbirlerini öldürüyor, halk ise tahttan kopmaya

devam ediyordu. 1428‟de Ebulhayr-han ve “Özbek” adını alan ulusunun yaşadığı Tümen bağımsızlığını ilan

etti. Yaklaşık 1438‟de ise Kırım ve Kazan, Büyük Orda‟dan ayrıldılar. Yeni şekillenen bu hanlıkların tamamı,Büyük Orda‟nın düşmanıydılar. Orda‟yla olan ittifakı en fazla sürdüren taraf, vergisini muntazaman

ödemekten yan çiziyor olsa da, Moskova‟ydı. Güya Tatarlar‟a ödenmek üzere köylülerden toplanan paralar,

Moskova knâzının kasasında kalıyordu. Orda‟daki taht kavgaları yüzünden hiç ödenmeyebilirdi de.101 

Dolayısıyla Rus knâzlarının, hana karşı değil de, sık sık sınır şehirlerine akınlar düzenleyen âsilere karşı

Page 180: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 180/247

neden savaştıklarının sebebi anlaşılıyor. Hatta II. Vasili, 1445‟de, Orda‟ya isyan eden ve uzun süredir

Rusya‟ya kaçmanın yollarını arayan Uluğ-Muhammed tarafından mağlup ve esir edilmişti. 

Saray‟ın 1480‟de trajik yıkılışında Ruslar kadar, Nogaylar ve Kırımlılar da rol oynamıştır. Cuçi ulusunun

etno-sosyal sisteminin de-zentegrasyonu, taht kavgaları ve savaş sebebiyle passionerlik seviyesinin

düşüşünün doğrudan bir sonucuydu. Fakat bu seviye yavaş yavaş düştüğü için, XVI. Yüzyıl sonlarına doğru

Moskova civarından gelen passionerlerce tedricî surette aşındırılan yüksek passionerlik adacıkları kalmıştı. 

Her halükârda Cuçi ulusu, diğerlerinden daha uzun ömürlü olmuştur. Büyük Orda henüz Volga civarındavarlığını sürdürürken, Doğu Moğolları 1434‟de batılı komşuları Oyratlar‟ın kurbanı oldular. 

Oyratlar, dört kabile federasyonunun adıdır: Dorbet, Hoyt, Torgoüt ve Hoşoüt. Bunların ataları Çingis

tarafından Batı Moğolistan‟a iskan  edilmiş, orada Türk Oyratlar‟la kaynaşarak,102  onların etnik adını

almışlardır ve bu yüzden dillerinde pek çok Türkçe kelime vardır.103 1259-1301 yılları arasındaki iç savaşlar

sırasında Batı Moğolları, Kubilay‟a karşı Kaydu‟nun yanında savaştılar. Tabii bu durum, onların, Ming

İmparatorluğu‟nu desteklemeye başlayan Doğu Moğolları‟na karşı yabancılaşmalarına yol açtı. 1449‟da

Oyratlar Çin ordusunu mağlup ettilerse de, sadece yağmalamayla yetindiler. Çünkü 1451‟de Moğol hanını

öldürecekleri kuzeye çekilmeye mecburdular. Ancak Oyrat kumandan Esen kendini han ilan etmeye

kalkışınca, prensler gâsıba karşı isyan ederek, 1454‟de onu öldürdüler. Oyrat Devleti, iktidarın Çingizî

hanlara geçtiği Doğu Moğolistan‟ın fethine yanaşmayan bir bozkır cumhuriyetiydi. 

Oyratlar, aynı sıralarda batıya büyük bir sefer tertiplediler. 1452 ve 1455‟de Moğulistan [Cete/Yedisu]

üzerinden Çağatay Hanlığı‟nın kuzey uçlarına gelen Oyrat ordusu, Deşt-i Kıpçak‟a dalarak, güneye yönelip

Sır-Derya Vadisi‟nden Taşkent‟e kadar geldi ve pek çok ganimetle yurduna döndü.104 Bu talandan sonra Asya

haritasından Ak Orda silindi ve onun yerine Kazak kabile federasyonu (Cüzler) ortaya çıktı. Oyratlar‟a

nispetle Kazaklar ordadan biraz daha erken bir dönemde, 1425-1428 yılları arasında koptular ve han iktidarı

yerine prensler meclisini getirdiler. Oyratlar yöneticilerine Çince “Tayçi” (Prens), Kazaklar ise Arapça

“Sultan” kelimesiyle hitap ederlerdi. Her iki durumda da, göçebelere has etnik normlar korunmak suretiyle Çingizîler dönemine kadar var

olan sosyal yapıların restorasyonu söz konusuydu. Passioner gerginliğin düşmesi Kazak ve Oyratlar‟ın

toplumsal hayatına yansımış ve onları, fazla enerjilerin harcanmasıyla kurulan cihan imparatorluğunun

teşkili sırasında XIII. Yüzyılda kaybedilen İdile tekrar döndürmüştü. Şimdi güçleri ancak iç savaşlara ve

akınlara yetebiliyordu ve çok cazip olmasına rağmen dış fetihler gerçekleştirecek durumda değillerdi. 

Şimdi her iki sistemi sosyal ve etnik açıdan karşılaştıralım. Sosyal tarih açısından Büyük Bozkır‟da

meydana gelen değişikliği, boy-kabile yapısı gelenekleri baş tacı edildiğine göre, bir gerileme olarak görmek

gerekir. Bu değişikliğin göçebelere çok az faydası olmuştu. Çünkü kabileler arası savaşlar yüzündenhayvancılık sürekli gerilemiş, dolayısıyla gençleri şuurlu olarak değil, aptalca davranışlarla kan dökmekle

uğraşan galiplerin ve mağlupların ekonomileri bozulmuştu. Göçebe dünyası, sosyo-ekonomik açıdan bir adım

geriye gitmişti. 

Etnogenez süreçleri105  göz önünde tutulduğunda, enerjinin dağılmasının akmatik safhanın  aşırı

hararetinden kurtuluş yolu olduğunu görüyoruz. Bu durumda passionerlerin ve hatta sağlıklı kollektiflerin

kendilerinden kurtulmaya çalıştığı süb-passionerlerin sayısı hızlı bir şekilde azalır. Buna karşılık

muhafazakârlığı şiddetli bir şekilde tercih eden (h)armonik bireylerin oranı artar. Onlar ellerinden geldiğince

bu düzeni savunmaya ve hatta kendi alışılmış hayat tarzlarına müdahele etmeyen passionerlerin aralarında

bulunmasına tahammül göstermeye hazırdırlar. 

Kaderini Osmanlı İmparatorluğu‟na bağlayan Kırımlılar‟la, 1507‟de göçebe dünyasının düşmanları

Timurîler‟i alteden Özbekler hariç Oyratlar, Kazaklar, Nogaylar ve Karadeniz civarı Tatarları XV. Yüzyılda bu

durumdaydılar. 

Page 181: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 181/247

218. Eski Rusya Kesiti

Henüz XIII. Yüzyılda “güllük gülistanlık Rusya”, çağdaşlarını bü-yülüyordu, fakat XIV. Yüzyılda Litvanya

tarafından hızlı bir şekilde ele geçirilen o muhteşem görüntüden geriye sadece kırıntılar kalmıştı.

Polonya‟yla birleşmek suretiyle Batı Avrupa süper-etnosu bünyesine sokulan Litvanya‟nın göz alıcı yükselişi

de sona ermişti.. Fakat Büyük Litvanya Knâzlığı ahalisinin önemli bir kesimi, Ortodoksluğu etnik

mevcudiyetin bir sembolü olarak koruyan Ruslar‟dan teşekkül ediyordu. Eski Rusya‟nın Eski Rus

passionerliğinden daha fazla yaşayan yüksek kültürü, pek çok Litvan şovalyelerini tesiri altına almıştı vegöründüğü kadarıyla Litvanlar ve Ruslar bir millet halinde kaynaşıyorlardı, ama Polonya‟nın tesiri de daha az

etkili değildi. Litvanlar‟ın XIV. Yüzyılda atalarının dinini muhafaza eden kesimi, 1386‟da Jogaila Olgerdoviç

vasıtasıyla Kotolikliğe geçirilmiş, kaderini Ruslar‟a bağlayan diğer kesim ise Jogaila‟nın amcazâdesi

Keystut‟u desteklemişti. 

Gedimin‟in torunlarının Litvanya tahtı için başlattıkları boğuşma, cinayet, ihanet, prensiplere ve

beğenilen değerlere karşı hainlikten ibaretti; fakat ne var ki belli kişilerin yazdıkları tarih, amaçlı haberler

vermeye yarar. Etnik tarih seyrinin genel manzarası da aynı görünüme sahiptir. Ruslar, Litvanyalı da olsa,

tahtta kendi yanlarında yer alan Ortodoks bir knâz görmek istiyorlardı. Polonyalılar, Litvanlar‟ın kendi

szlachtalarıyla eşit hukuklu olmasını kabul etmeye hazırdılar, fakat Polonya‟nın Batı‟yla temasını sağlayan

Katolikliği resmî devlet dini olarak benimsemişlerdi. Önlerindeki engel, Teuton ordeni ile Tatar Ordası‟ydı.

Ruslar ise, onları fethedilmesi gereken bir hedef olarak görüyorlardı. 

Bu etnik zıtlaşmada baş rolü prensipsiz ikbalperest Knâz Vitovt oynuyordu. Tüm Rusya topraklarını ele

geçireceği düşüncesiyle, Almanlar‟ın yardımını alabilmek için 1398‟de  Orden‟i kendi anayurdu Jmul‟a

çağırmış ve kendisini Litvanya ve Rusya kralı ilan etmişti. Fakat henüz 1399‟da Tatarlar tarafından mağlup

edilecek ve Polonya-Litvanya ünionuna dönmek zorunda kalacaktı. 

Doğuya doğru yayılmayı sürdürmek, zor gözüküyordu. Gerçi Litvanlar, 1402‟de Ryazanlılar‟ı Lubutsk‟da

yenip, Vyazma‟yı almış ve 1404‟de de Smolensk‟i zaptetmişlerdi, fakat 1406‟da Litvanyalılar‟ı savaşmaksızıngeri çekilmeye mecbur bırakan Şadibek‟in Tatar ordusu Moskova‟nın yardımına gelmişti.106  Bundan başka

Litvanyalı Ortodokslar kitleler halinde Moskova tarafına geçiyorlardı ve sığınanlar arasında Olgerd‟in oğlu

Swidgirailo da vardı. Ne var ki o, 1409‟da Polonya zindanını Moskova knâzının himmetine tercih ederek evine

geri dönecektir. Ondan bahsetmemiz sebepsiz değildir. Çünkü o, tarih sahnesinde arz-ı endam edecektir. 

Vitovt‟un başarıları, Orden‟le girdiği savaşlardan da darbe yemişti. Sadece 1410‟da Litvanya-Polonya-

Rus-Tatar ordusu, Grünwald‟da Alman şovalyelerini hezimete uğrattı ve bu olaydan sonra Batıdan

gönüllülerin gelişi de kesildiği için Orden bir daha belini doğrultamadı. Almanlar, Çekler‟le, İngilizler

Fransızlar‟la savaşmışlardı ve hiçbir Avrupa krallığında, passionerliğin kendi kendine sönmesi yüzünden,

fazla asker kalmamıştı. 

Böylece Moskova yenilmez konumuna yükselmişti. Novgorod, Litvanlar‟ın yardımı olmadan İsveçler‟den

kurtulmuş, Orden‟le de 1420‟de “ebedî barış” anlaşması imzalamıştı. Edigey 1416‟da Kiyef varoşlarını

yakmış; Vitovt‟un ise kendi ideallerine karşı çıkan ve Litvanya‟da hiç de sevilmeyen Polonya tahtıyla birliği

yeniden ikame etmeye dönmekten başka çaresi kalmamıştı. Halbuki Vitovt‟un rakibi I. Vasili, 1417‟de

Orden‟le yaptığı anlaşmaya binaen “Rusya İmparatoru”, yani bağımsız kral ilan edilmişti. Tatar boyunduruğu

da, hem Moskova da, hem de Riga‟da unutulup gitmişti. 

Ne var ki, Vitovt inatçının tekiydi. Macaristan kralı Sigismund ve Germanya imparatoru nezdinde

Litvanya‟nın hükümranlığının tanınmasını sağladıysa da, bir sonraki 1430 yılında vefat edince Litvanya tahtı,

Ortodoks Litvanlar‟ın ve Ruslar‟ın kumandanı Swidrigailo‟ya kaldı. 

Tam bu sırada, Eski Rusya‟nın yeniden doğuş saati gelip çatmış gibi görünüyordu. Herkes bunu

memnuniyetle karşılıyordu. Litvanya‟dan Podolya‟yı yolup alan Polonyalılar, Çek-Hussitler Katolik

Page 182: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 182/247

Page 183: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 183/247

İmparatorluğu” adını verdi, fakat bir terminoloji karışıklığına meydan vermemek için bu adlandırmaya

“German ulusunun” kelimelerini ilave etmeyi lüzumlu gördü. Galya, Burgundia, Akvitaniya, Provence, Frank

Krallığı‟na dönüştüler ve buralarda yaşayan halklar da Fransız oldular. Bu tür değişiklikler için, komşu

etnosların birbirleriyle kaynaşarak, daha önce hiç olmayan yeni etnoslar teşkil etmelerini sağlayan passioner

bir itki şarttı. Yeni doğmuş bir etnos, kültürünü dahi, adını aldığı bir atadan değil, yeni etnik sisteme

entegre olmuş tüm etnik sübstratlardan tevarüs eder. 

Bizim anayurdumuzda da böyle olmuştu. İtalyanlar‟ın kısmen Romalı olmaları ne ise, Velikorosslar,

Beloruslar ve Ukraynalılar‟ın da eski Ruslar‟la bağlantıları odur. Tek farkı İtalyanlar‟ın yeni kültür dominantı

olarak Katolikliği benimsemeleri, Ruslar‟ın torunlarının ise daha eski Ortodoksluğu muhafaza etmiş

olmalarıdır. Ki bu da onların etnogenezlerinin yönünü ve hatta  tarihî kaderlerini belirlemiştir. Her zaman

olduğu gibi, burada da 1439‟da vukû bulan ve Doğu Avrupa ile Batı Avrasya‟nın dezentegrasyonunu

şiddetlendiren o “meş‟um an” yaşanmıştır. 

Genç etnoslar için en büyük tehlike, yetişkin, yani sömürücü komşu süper-etnoslardır. Onların

sömürücülük düzeyini, passioner gerginlik boyutu belirler. Bu gerginlik, insanları, çölleri, ormanları, deniz

ve okyanusları aşmaya ve şayet yurtları sükûn içindeyse, “sağlıklı düşünen” bireyleri passionerlik ortamına

çekmeye iteler. XV. asrın 30‟lu yıllarında Batı Avrupa böyle bir dönem yaşanmıştır. 1434‟de Çek Utrakvistler (Ortodokslar), Lipanı önlerinde Çek Taboritler‟i (aşırılık yanlıları) mağlup

ettiler ve ancak bundan sonra Çekoslovakya ve Germanya‟yı harabeye çeviren savaşlar sona erdi. Fransa

connetable‟ı Arthur de Richemont Paris‟i ele geçirince, Yüzyıl savaşları bir dönüm noktasına girdi. Gerçi

Yüzyıl Savaşları, Fransızlar‟ın Bordeaux‟yu almalarıyla birlikte 1453‟e kadar sürmüşse de, bunlar Fransa‟da

da vukû bulan özel savaşlardı. Katolik Avrupa kendi içinde annihilizasyona son vererek, tekrar yüzünü

Doğuya çevirmişti. 

Papalık makamı, 1095‟de olduğu gibi, Türkler‟i söküp atmak ve schismatikleri (râfızîleri) imana getirmek

için tekrar Haçlı seferinin başına geçmişti. 1438-39‟da ekümenik konsil çalışmalarına önce Ferrara‟dabaşlayan papalık, konsili daha sonra Florensiya‟ya taşıdı. Bu konsilde iki karar alınmıştı:

1) Doğu ve Batı kiliselerini birleştirmek;

2) Türkler‟e karşı sefer tertiplemek.

Tabii her ikisi de felaketle sonuçlandı. 

İmparator VIII. İohannes, batının yardımı olmadan Türkler‟in şerrinden korunamayacağını anlayınca,

Grek ruhanîlerini Roma‟yla birleşme kararı almaya zorladı; ama halk ve sadece papazlar Latinizmle

uzlaşmayı reddettiler. Latinofil episkoplar Roma‟ya çekip gitmeye mecburdular. Ama düzenlenen Haçlı

seferi Varna açıklarında 1444‟de hezimetle sona ermişti. Yine de resmi birleşme kelimesi ağza alınmamıştıve tabii olarak bu durum Palaiologos‟ların itibarını hem tüm Ortodoks devletler, hem de kendi halkı

nazarında iki paralık etmişti. 

Florensiya konsilinin kararı, Galiçya ve Belorusya‟daki Ortodoks tebaası arasında ünion fikrini yaymayı

düşünen Polonya-Litvan Jageillo yönetiminin arayıp da bulamadığı bir şeydi. Moskova‟da da halkın ruhunun

fethedilmesinin ülkenin fethedilmesinden daha önemli olduğunu anlamışlardı. Bu yüzden lituryalarda

(âyinlerde) papanın adını zikreden başpiskopos İsidor, hemen tutuklanarak, hapse atılmıştı. Fakat ona ne

yapacağına bir türlü karar veremeyen II. Vasili, sonunda onun firar edip, Litvanya sınırına geçmesine göz

yumdu. Böylece hümanist Batı Avrupa ile Ortodoks ortodoksiyasının hâmisi Rossya arasında kesin bir sınır

belirlenmiş oldu. Rossya, Litvanya sırtında bir bıçak gibi durduğu için, daha zayıftı. Eğer Türkler‟in

Varna‟daki zaferi olmasaydı, Moskova Litvanya‟yla girdiği düellodan sağ çıkamazdı. Neyse ki soluklanma

fırsatı yakalamıştı ve Büyük Orda‟nın yıkılışı Moskova‟nın imdadına yetişmişti. 

Page 184: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 184/247

Tatarlar‟ın Rusya‟daki iki asrı, yabancı ve uzak bir iktidarın acenteliği gibi geçmiştir. Onlar, tıpkı

sürüsünü, saldırıp parçalayabilecek kurtlara karşı koruyan çobanlar gibi, Rusya‟yı Litvanya‟dan korudular.

Ama Orda‟da passionerlik homeostaz seviyesinin altına düşünce, tepeden tırnağa silahlanan süb-passionerler

birbirlerini doğradılar ve pek çok Tatar, mütevazi bir maaş karşılığında büyük knâzın hizmetine girmek için

Rusya‟ya akın etti. Tatarlar‟ın kitleler halinde Moskova‟nın hizmetine geçmeleri, passionerlik enerjisini

kaybetmiş bir sistemin, yani Orda‟nın önlenemez sonu demekti. Moskova ise knâzlıktan çarlığa dönüşmüştü.

Çağdaşlarının birçoğu bu yüzden II. Vasili‟yi suçlamışlardı, ama halbuki Almanlar‟ı ve Hollandalılar‟ı iyi birer

uzman olarak hizmetine alan I. Petro da aynı şeyi yapmıştı. Elbette Tatarlar da, XV. Yüzyılda dünyanın en iyisüvarisi ve askerî manevra ustalarıydılar. 

Bununla birlikte I. Petro‟nun II. Vasili‟ye olan tam benzerliği, şahsî kabiliyetleri değil, yaşadıkları

etnogenez safhaları itibariyledir. XV. Yüzyılda Rossya, yükseliş safhasındaydı ve passionerliği büyümüştü. Bu

durum ona öyle bir elastikiyet kazandırmıştı ki, gerek devletin dünya görüşünü benimseyen Ortodokslar ve

gerekse Müslüman olarak kalan Kasım Tatarları gibi misafirleri kendi etnosunun bünyesine kabul edebilmişti.

II. Vasili, oldukça kalifiye eleman durumundaki insanlar için yeni bir memur kontenjanı ihdas etmiş, böylece

etno-sos-yal sistem sağlamlaşmıştı. Moskova ordusunun savaş kabiliyeti öyle yükselmişti ki, bizzat

Moskovalılar bile şaşırmışlardı. Örneğin 1456‟da Moskova ile Novgorod arasındaki sıradan savaşlardan

birinde, Moskova ordusu Staraya Russa‟yı yağmalamış ve sadece 200 süvariden ibaret bir örtme kolu

bırakarak topladığı ganimetle evine dönmüştür. Halbuki orada 5 bin kişilik Novgorod ordusu vardı ve mağlup

olmuştu.110 Novgorod, kayıtsız şartsız teslim bayrağını çekmişti. 

Hadi bu silahşörler ve atlı okçular Rus insanı için yabancıydılar   diyelim, fakat onlar Rus kadınlarıyla

evlendiler ve çocuk ve torunları Rossyalı oldular. Halbuki I. Petro ve II. Yekaterina zamanında Rossya‟ya

değil, imparatora hizmet etmeye gelen Almanlar, hayat tarzlarını, dünya görüşlerini ve zevklerini aynen

muhafaza ettiler. Ayrı mahallelerde yaşayarak, iş saatleri dışında birbirlerine gidip geldiler, ama Rus

halkının içine girmediler. Rus süper-etnosu içinde bir kseniya-yabancı kabile teşkil ederek kaldılar.

Kseniyaların mevcudiyeti, içinde bulundukları etnos için nâhoş bir şey değildir, ama bu durum, onların kendihayat tarzlarını yok etmeye başladıkları ana kadar devam eder. Çünkü o andan itibaren kimeralara

dönüşerek, gelecekteki kırılmayı stimüle ederler. 

Velikorus etnosunun arasına Tatarlar‟ın yanı sıra, Rusya‟nın kuzey vadilerinde bâkiye haline gelmiş

bulunan Ugor-Fin kabileleri de karıştılar. Onlardan bazıları Ortodoksluğu kabul ederek, Slavyanlar‟la öylesine

kaynaştılar ki, sonunda kim olduklarını unuttular. 

Meryalar, Muromalar, Goladlar ve Zavoloçye Çudları bunlardandır. Diğerleri atalarının adlarını muhafaza

ettiler: Çuvaşlar, Çeremisler (Mariler), Votyaklar (Udmurtlar), Mordvalar, İjorlar, Vepsler vs. Ama bu durum

onların Ruslar‟la temasını engellemedi. Onlar kendi alıştıkları landşaftlarında, yani “evlerinde” yaşadıklarınagöre, Velikorosslar‟la olan münasebetlerini de etnik sistemi karmaşık hale getirerek, güçlendiren simbiyoz

olarak adlandırmak gerekir. 

Böylece Moskova, passioner itkiyle yenilenen Rossya‟nın başına geçerek, onu Orda‟nın vassallığından

çıkarıp kendi ayakları üzerinde durabilecek hale getirmiştir; ama bunu, yabancılara karşı alabildiğince

müsamakâr olmak ve yabancı düşmanların hareketlerine karşı sert bir tavır sergilemek suretiyle başarmıştır.

Rossya‟da Bizans İmparatorluğu‟nun değil, ama daha ziyade Merkezî Asya Nesturîlerinin var edemediği Rahip

Yohannes Krallığı‟yla ilgili muhayyelenin gerçekleştiği söylenebilir. Rus insanları bu efsaneyi, onunla ilgili

olayları, efsaneyi ortaya atanları çoktan unutmuşlardı, fakat tabii prosesler, onları gözleyenler ve bizzat

iştirak edenlerin bilincinden bağımsız olarak gelişirler. Esasen böyle bir şey onlar için fevkalâde zordur,çünkü “uzaktan daha fazla şey gözükür”, ama olayların seyri sırasında tarih zikzaklarının birbirinin yerini

aldığı geniş kıyaslamaları ve tarihî kaynaklardaki bilgileri tenkide tâbi tutmak suretiyle yapılan hataları

doğrudan tesbit edebilecek bir bilim dalı yoktu. 

Page 185: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 185/247

Şimdi ise bir hükme varmak kolay. Eski Rusya‟yı, etnik sistemin passioner gerginliğinin düşmesi sonucu

ortaya çıkan istikrarsızlık veya kısaca samimi vatanperverlik uğruna kendini feda etme istidandan mahrum

süb-passionerlerin, yani egoistlerin sayısının artması yok etmiştir. Ayakta kalmayı tek başaran, başpiskopos

Aleksey ve Sergiy Radonejskiy‟nin prensipleri sayesinde bir asır boyu passioner insanları bünyesine alan

Büyük Moskova Knâzlığı olmuştur. Bu iki din adamının yandaşları ve şakirtleri, torunlarına perspektif

davranış kalıpları ve istikrarlı bir yapı bıraktılar. Böylece Moskova Knâzlığı, 1380‟den 1452‟ye kadar geçen

süre içinde Rossya‟ya dönüşürken, sabık Rusya Polonya‟nın hâkimiyetinde kalan Litvanya civarıyla sınırlı

kaldı. 

220. Ukrayna Kesiti

İç savaşta zaferi, II. Vasili değil, kategorik olarak ülüş Rusyası geleneğini, daha doğrusu onun pörsümüş,

gücünü kaybetmiş sistemini reddeden halkı kazanmıştı. Şemyaka, “savunmasız, eli kolu bağlı kendi esirleri

tarafından” mağlup edilmiş, bunun üzerine Moskova Knâzlığı‟ndaki tüm ülüşler ortadan kalkmıştı. Knâzlar,

yerlerini hizmet eden insanlara bırakıyorlardı. Şemyaka‟nın oğlu Litvanya‟ya gitmiş ve Casimir krallığından

pek çok taraftarının bulunduğu Rılsk ve Novgorod-Seversk‟i almıştı. Podolya‟nın doğu kesiminde, Dinyeper‟in

sağ sahiline çok yakın bir yerde, Şemyaka‟nın dostu Swidrigailo‟nun taraftarları üslenmişti.   Her iki

taraftakiler de cesur ve sıkı insanlardı; dolayısıyla yenilgi ânında genelde teslim olmazlar ve bulundukları

bölgenin uç kısımlarına (okraina) giderlerdi. Sakinleri kendilerini Rus diye adlandırmış olmalarına rağmen

“Ukrayna” kelimesi bu şekilde ortaya çıkmıştır. 

“Ukraynalı” adını alan etnosun menşei konusunda, birbiriyle tenakuz arzeden iki görüşün yer aldığı çok

geniş bir literatür mevcut.111 XVI. Yüzyıl Polonya tarihçileri (G. FF Miller ve diğerleri) sözleşmiş gibi Ukrayna

Kazakları‟nı ırgat veya kaçak köylüler olarak görürler. XVIII. Yüzyıl Ukraynalı tarihçiler, G. Grabyanka, P. İ.

Simi-novskiy ve “Rusların Tarihi” adlı eserin anonim müellifi, Ukrayna Kazakları‟nı, Müslümanlarla savaşmak

için teşkil edilmiş Orden şovalyeleri gibi askerî bir teşkilat (ki her ikisi arasında sosyal yönden bir farkyoktur) kabul ederler.112 

Problemin doğru olarak tesbit edilmediği düşünülebilir. Köylüler, Nogaylar‟ın ve Kırımlılar‟ın kementine

bu kadar kolaylıkla düştükleri bozkır sınırlarında kendilerini güvende hissedemezlerdi. Savaş usullerini ve

taktiklerini öğrenmek, onlar için hava ve su gibi gerekli bir şeydi. Onları ise ancak knâzlar ve mevkebi

eğitebilirlerdi. Diğer yandan Şemyaka ve Olgerd‟in çocukları, ordularının saflarını dolduracak insanlara

muhtaçtılar ve dolayısıyla bunları Vitebsk ve Polotsk civarındaki huzurlu hayata ebediyyen sürecek bir savaşı

tercih eden köylüler arasından bulmak zorundaydılar. Diğer bir ifadeyle, bozkır sınırları, Moskova‟nın katı

düzeninden ve Polonya‟nın zorbalıklarından sıkılmış passionerlerle doluydu.

Bunların, yeni şartlara adapte olabilmek ve Kıpçak asıllı, fakat Ortodoksluğu benimsemiş yerli kadınlarla

evlilik yoluyla kurulacak aileler tesis etmek için yaklaşık yüz yıla ihtiyaçları vardı. 

Bu sürenin ardından Rurik hanedanı (Knâz  Dmitri Vişnevetskiy) knâzları, Polonya magnatları (Predslav

Lyantskoronskiy) ve savaş sanatını öğrenmeye yatkın sıradan köylüler, Zaporojskaya Seç‟i kendilerine

başkent seçen “Kozaklar”a dönüştüler.113  Sonuncusunu, kullandığımız terminolojiye göre “konsorsiyum”

olarak kabul etmek gerekir. 200 yıl sonra, XVII. Yüzyılda Katolik Polonya iktidarından koparak, XVIII.

Yüzyılda müstakbel Rossya İmparatorluğu‟nda önemli bir yer tutan ve Ukrayna etnosuna dönüşen Malorus

süb-etnosu bunlardan teşekkül etmiştir. Ukraynalılar arasına çok sayıda “güzel Poloves kızlarının” ve onların

torunlarının karışmış olduğunu da bu arada unutmamak gerekir. Bununla birlikte, Ukrayna tarihinin bundansonraki kısmı kitabın sonuna koyduğumuz kronoloji cetveli içinde gösterilecektir. 

Şimdilik, öncelikle XIII. Yüzyılda Volga-Oka nehirleri arasının da Ukrayna Zalesski‟si olarak adlandırıldığı

hükmünü verebiliriz. Aktif güçler ve gelenekler, eski Rus etnosunun yaşadığı bölgenin uç kesimlerinde

Page 186: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 186/247

muhafaza edilmiş, ancak merkezi kesimlerde bunlar kaybolup gitmiştir. Yüksek passionerliğe sahip yeni

etnoslar, eski etnosların temas noktalarında ortaya çıkmıştır. Elbette Orta Dinyeper‟de yani bölgenin orta

kesimlerinde de önemli bir passioner yükseliş vardı, fakat oralarda komşu süper-etnosun yani Batı

Avrupa‟nın (Polonya üzerinden) baskısı, passioner Ruslar‟ı Moskova ve Zaporojye‟ye itecek kadar güçlüydü. 

Her iki yükseliş merkezi de kültürün ve davranış kalıplarının, yani Eski Rusya geleneklerinin muhafazasını

kendisine amaç edinmiştir. Birinci hedefe ulaşılmıştır; çünkü şaheserler, zamanın hükmüne boyun eğmezler.

İkinci hedef tutturulamamıştır; çünkü tarihî süreç, geriye döndürülemediği gibi, tekrarlanamaz da. Tabii bir

süreç olarak etnogenez kanunları, Eski Rusya ile Büyük Bozkır‟ın temas tarihiyle de teyit edilmiştir, fakat

bunun ispat edilmesi gerekir.

Rossya‟nın Batı Avrupa‟yla olan temasına gelince, merakı olan herkes, orada da tabiat kanunlarının

değişmediğini görerek şaşıracaktır. 

Bilim adamlarının görevi, vatandaşı olayların gelişimiyle ilgili doğru varyantlar konusunda uyarmaktır;

siyasîlerin işi ise önceden karara bağlanmış emrî vaki çatışmalardan değil, muhtemel çatışmalardan optimal

kaçış yollarını bulmaktır. Fondamental bilimle pratiğin mütekabil olarak birbirine gerekli olmasının sebebi

de budur.

Page 187: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 187/247

KRONOLOJİ CETVELİ 

Sunduğumuz bu kronoloji cetvelinde kullanılan “Batı” tabiri, etno-landşaft bölgesi olarak sabık Batı

Roma İmparatorluğu, Bizans ve onun çevresinde yer alan ülkeleri; “Doğu” tabiri ise, İslam süper-etnosunun

sınırlarını gösterir. Doğu Avrupa, ayrı bir etno-landşaft bölgesi oluşturduğu için, özel bir sütun ayrılmıştır. 

Birinci defter, Rusya tarihinin Hristiyanlığa kadar olan dönemini içerir (808-979). Burada anlatılanolayların birçoğu şüpheli olmakla birlikte genel kabul görmüştür. Ayrıca doğru bilgilerin yanı sıra tarihi tesbit

edilemeyen olaylar da gösterilmiştir. Bu yüzden Doğu Avrupa‟yla ilgili olan bilgiler 912 yılına kadar, yüzde

yüz kesin yıllarla değil, belli bir zaman dilimi içinde geçen olaylar olarak kaydedilmiştir. 

İkinci defter, Kiyef Devleti‟nin ana tarihî çizgileri ve onun sınırlarında yer alan çatışmaları gösterir.

(979-1113 yılları). Üçüncü ve dördüncü defterler, XII. Yüzyılda Güney Sibirya ve Uzak Doğu‟da (1114-1269)

başlayan yeni etnogenez sürecinin kronolojisine tahsis edilmiştir. Beşinci defter ise, Eski Rusya‟nın

dezentegrasyon dönemi ile müstakbel Rossya‟nın çekirdeğini oluşturan Moskova Knâzlığı‟nın şekilleniş

devriyle ilgili bilgiler ihtiva eder (1269-1401 yılları). Altıncı deftere gelince, orada da Rossya‟nın Doğu

Avrupa‟da yeni bir süper-etnos olarak kuruluş dönemi yer almaktadır. 

DİZİN 

A. ETNONİMLER  (Kabile, boy, millet, din, mezhep, hanedan, kırallık)

(Bu dizinde Rus, Ross, Rusiçi gibi çok sık geçen kelimeler alınmamıştır )

A

Abbasîler, 186

Afganlar, 280, 283

Afrikalılar, 15, 126 

Ak Orda, 197, 209, 225, 234, 238,243, 285, 286, 292, 297, 309, 310, 328, 329, 334, 339 Akhailar, 65. 68

Akkermanlar, 210

Akkoyunlular, 329

Alanlar, 14, 131, 152, 153, 160, 233, 240, 291, 292, 319

Albigoy bkz. Cathar

Almanlar, 17, 18, 77, 84, 86, 100, 108, 121, 142, 145, 156, 157, 163, 174, 175, 177, 178, 193, 194, 200,

203, 204, 217, 229, 230, 249, 250, 252, 257, 269, 270, 271, 295, 296, 299, 311, 313, 339, 344, 355, 360

Page 188: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 188/247

Altın Orda, 24, 109, 118, 185, 195197, 204, 209, 223, 225, 226, 227, 230, 231, 232, 234, 236, 243, 246,

251254, 270, 275, 285288, 292, 301, 308, 310, 315, 319, 323, 335, 336, 345

Amerikalılar, 76, 208 

Anjoular, 229

Aragonlar, 247

Aralud b., 30

Araplar, 11, 14, 15, 26, 28, 33, 78, 100, 108, 276, 348

Ariler, 16

Arulatlar, 61

Astrahanlılar (Astrahan Tatarları/Guzlar), 99, 210

Asyalılar, 15, 224 

Avarlar, 76

Avusturyalılar, 249 

B

Baltlar, 255

Baranî bkz. Berendî

Barlas b., 99, 280

Başkir bkz. Başkurt 

Başkurtlar (Başkirler), 104, 105, 152, 196, 233

Batı Türk Hakanlığı, 14 

Bayat bkz. Duklat Bayaut k., 71, 72

Beloross (Belorus)lar, 207, 236, 299, 304, 350, 368

Berberîler, 15

Berendîler, 120, 135, 148

Besut k., 85

Beyaz Lotüs, 277, 278

Bhon, 16, 35, 36

Bizans İmparatorluğu, 249, 361 

Bizanslılar, 11, 15, 90, 101, 108, 115, 150, 179, 241, 249, 350

Bogomiller, 176

Bolgarlar, 76, 117, 131, 146, 150, 154, 159, 210, 249, 253, 319, 340

Borciginler, 33, 52, 56, 5961, 64, 70, 74, 88, 194, 285

Brodnikler, 153, 154

Budistler, 36, 96, 278, 281

Page 189: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 189/247

Budizm, 13, 16, 27, 35, 96, 203, 215, 259, 261, 277

Buharalılar, 292 

Burgundlar, 216

Burtaslar, 160

Büretler, 37

Büyük Litvanya Knâzlığı, 250 

C-Ç

Cacirat k., 52, 65, 66, 71, 103

Careller, 236

Carolingienler, 31, 230

Cathar (Albigoy)lar, 176, 267

Celayirler, 23, 277, 280

Cenevizliler, 229, 234, 241, 248, 291, 292, 294, 295, 300, 338, 344

Cuçi ulusu, 195, 196, 243, 244, 246, 252, 285, 286, 289, 300, 307, 325, 328, 335, 337, 351, 352

Curçenler, 13, 22, 23, 2729, 32, 34, 35, 37, 38, 4045, 59, 72, 74, 77, 82, 84, 85, 87, 88, 93, 96, 98, 101,

102, 104, 253

Curki bkz. Curkin

Curkin (Yürkin) b., 74, 84, 85, 87,

Çağatay ulusu, 243, 252, 254, 279, 280, 284, 310, 317, 318, 353 

Çartoriskliler, 356

Çekler, 19, 98, 200, 230, 249, 355, 356, 358

Çeremis (Mari)ler, 270, 319, 336, 361

Çerkesler (Kasoglar), 108, 195, 233

Çernigov Knâzlığı, 115, 148, 174 

Çernigovlular, 116, 131, 145, 147, 150, 154, 155, 163, 180

Çin İmparatorluğu, 14 

Çingizîler, 196, 246, 277, 286, 289, 290, 292, 300, 308, 321, 353

Çinliler, 1216, 22, 24, 26, 27, 29, 37, 44, 78, 79, 89, 92, 98, 102, 169, 172, 243, 244, 277, 278, 279, 323

Çonos b., 83

Çudlar, 116, 177, 179

Çuvaşlar, 233, 361 

D

Dakotalar, 76

Page 190: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 190/247

Page 191: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 191/247

Galyalılar, 212 

Gedimoviçler, 226

Geniges b., 74

German (Alman)lar, 150, 165, 216, 247

German İmparatorluğu, 165, 199, 229, 249 

German Krallığı, 18 Gibellinler, 15, 108, 145, 157, 167, 176, 192, 199, 217, 250

Gnostikler, 259

Gnostisizm, 96, 161

Goladlar, 116, 361

Gotlar, 171, 216, 291, 292

Grekler, 11, 15, 17, 19, 20, 28, 77, 78, 108, 109, 128, 146, 152, 164, 200, 205, 206, 207, 217, 222, 223,

241, 247, 248, 271, 272, 292, 340, 359

Guelpheler, 15, 108, 150, 157, 167, 176, 184, 217

Guz (Tork)lar, 101, 107, 122, 139, 210, 351

Gürcüler, 108, 133, 329, 340

H

Habeşliler, 172 

Habsburglar, 20

Haburhod b., 30

Haçlılar (Haçlı Seferleri), 15, 28, 66, 78, 86, 101, 108, 109, 121, 139, 141, 156, 157, 161, 163, 164, 174,

176, 182, 183, 187, 200, 201, 205, 217, 227, 239, 251, 252, 272, 275, 276, 285, 340, 344, 359

Hadaginler, 80

Han İmparatorluğu, 19, 151, 323 

Hansa birliği, 215, 219, 271, 295 Haricîler, 215

Hataginler, 103

Hazar Hakanlığı, 126 

Hazarlar, 14, 76, 132. 153, 210, 301, 338

Helenler, 13, 18, 20, 100

Helenizm, 19

Hezâreler, 99

Hırvatlar, 249 

Hinayana, 16, 96

Page 192: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 192/247

Hintliler, 35

Hionitler, 14

Hohenstaufenler, 18, 19, 145, 146, 217

Hollandalılar, 360 

Honghotan b., 30

Honkiratlar, 103Horasanlılar, 275 

Horezm Devleti bkz. Horezmşahlar 

Horezmliler, 15, 105, 107, 169, 280

Horezmşahlar, 80, 91, 104, 244, 283, 310 

Hoşoût k., 352 

Hotenliler, 106

Hoyt k., 352

Hristiyanlar, 14, 26, 36, 86, 92, 107109, 132, 135, 149, 153, 167, 171, 175, 204, 205, 207, 209, 216, 221,

236, 247, 249, 271, 280, 350

Hristiyanlık, 15, 16, 35, 36, 96, 130, 134, 152, 200, 215, 216, 222, 247, 249, 260, 275 

HsiHsia Devleti, 22, 42, 101

Hunlar, 11, 12, 14, 15, 1720, 27, 75, 76, 89, 90, 96, 100, 105, 152, 170, 256, 271, 284

Hussiteler, 19, 456

Hyungnular, bkz. Hunlar

İ 

İgoreviçler, 149 

İjorlar, 177, 236, 361 

İkiraslar, 80, 103 

İlhanlı Devleti, 243 

İlhanlılar, 275, 276, 277, 280, 283 

İlliryalılar, 248 

İngilizler, 86, 100, 217, 252, 304, 355 

İranlılar (Acemler, Persler), 14, 205

İskitler, 14, 100, 113, 171, 256, 271 

İslam Dünyası, 255, 284 

İslamiyet bkz. Müslümanlık

İsmailîler, 97, 107, 174, 176, 215 

İsveçler, 157, 163, 174, 177, 178, 203, 204, 252, 272, 313 

Page 193: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 193/247

İtalyanlar, 150, 212, 252, 292, 300, 358 

İzmit (Nikea) İmparatorluğu, 15, 167 

İzyaslaviçler, 159 

J

Japonlar, 98, 172

Jmudlar, 200

K

Kalmıklar, 115, 118 

Kama Bolgarları, 102, 158, 233, 288, 301 

Kanglılar (Peçenekler), 101, 105, 122, 133, 138 KaraKıtaylar, 21, 32, 106 

Karaimler, 233

Karakalpaklar, 161

Karakoyunlular, 329

Karluklar, 98, 105, 107

Karmatîler, 126, 215, 267

Karpat dağlıları bkz. Yanyalılar

Kasım Tatarları, 360 

Kasog (Çerkes), 234, 291, 292, 295, 341

Kaşgarlılar 106 

Katalonyalılar, 248, 340 

Katolikler, 16, 120, 121, 141, 187, 197, 200, 202, 208, 215, 247, 248,268, 269, 295, 304, 319, 344, 356,

357, 363

Kaytaklar, 330

Kazaklar, 75, 99, 117, 153, 209, 215, 233, 240, 270, 297, 335, 343, 353, 354

Kazan Tatarları, 99, 210, 253 

Kerait Hanlığı, 46 

Keraitler, 23, 24, 32, 34, 35, 42, 4547, 63, 66, 68, 71, 72, 75, 80, 82, 84, 88, 93, 96, 98, 104, 176

Kertler, 280

Ketler, 21Kıpçak (Poloves, Kuman)lar, 15, 21, 102, 114, 131, 133, 137, 158, 160, 161, 195, 198, 253, 275, 319,

329,330, 351

Kıptîler, 108 

Page 194: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 194/247

Kırgızlar, 21 

Kırım Tatarları, 99, 210, 253, 351 

Kırım Yahudileri, 234 

Kırımlılar, 354, 362 

Kıtanlar, 13, 24, 25, 27, 28, 35, 37, 42, 44, 101 

Kızılderililer, 76 Kızıllar, 278 

Kimak Hanlığı, 101 

Kin (Chin) İmparatorluğu, 22, 40,41, 42, 80, 82, 93, 104 

Kireyler, 22

Kiyatyurkin k., 71

Kiyef Knâzlığı, 124 

Kiyefliler, 131, 154, 236, 299, 302, 304

Konfüçyanizm, 95, 348

Konkiratlar, 21, 47, 64, 80

Kozaklar bkz. Ukraynalılar

Kök Orda, 195, 210, 231, 243, 285, 287290, 292, 297, 309311, 313, 315, 319, 323, 329, 331, 339

KökTengri, 14

Kriviçler, 194Kudüs Krallığı, 101 

Kuman (Poloves, Kıpçak)lar, 21, 27, 97, 104, 105, 115, 118, 122, 131, 132, 138, 169, 174, 175, 207, 272,

301

Kumıklar, 210 

Kutsal Roma İmparatorluğu, 18, 358 

Kuyatgerges b., 30

Küçük Asyalılar, 215 

Kürtler, 107

L

Langobardlar, 348

Latışlar, 116 

Latin İmparatorluğu, 150, 187, 248, 269 

Latinler, 213, 239, 272, 340

Leao İmparatorluğu, 27, 35, 101 

Lehler (Ulah, Volohlar), 339

Page 195: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 195/247

Litov bkz. Litvanyalı

Litvan bkz. Litvanyalı. 

Litvanya Knâzlığı, 238, 349, 354 

Litvanyalı (Litov, Litvan)lar, 121, 145, 146, 163, 178, 194, 199, 200, 207, 208, 210, 215, 217, 219, 221,

226, 228, 231, 236, 250252, 269, 290, 291, 294, 295, 297301, 313, 326, 331, 339, 344, 345, 351, 354, 355,

356, 357

Livon ordeni, 228

Livonyalılar, 141, 156, 157, 178, 183 

Livovlar, 135, 142

Lolo k., 103

Lutiçler, 141

Lüksemburglar, 229, 248, 249

M

Macar Krallığı, 344 

Macarlar, 15, 76, 97, 105, 131, 134, 144, 148, 149, 150, 152, 166, 174, 181, 200, 203, 249, 272, 285

Madyar, 253

Mahayana, 16

Mahayanistler, 259, 261

Maitreya, 277, 278

Makedon(yalı)lar, 13, 19, 20

Malorosslar, 211

Manlar, 103

Mançurlar, 25, 79

Manghud k., 83, 84, 93, 195, 253

Maniheistler, 176, 259Maniheizm, 14, 27, 76

Mauriler, 17

Memlükler, 15, 98, 108, 109, 121, 198, 200, 275

Merkitler, 22, 32, 38, 45, 46, 6474, 77, 80, 85, 88, 93, 98, 100, 103, 104, 155, 176, 185, 196

Meryalar, 207, 222, 232, 294, 361 Mısırlılar, 98, 108, 121, 200, 206, 216 

Miao k., 103

Ming (hanedan, imparatorluk), 13, 278, 279, 352

Mitraizm, (Bhon), 16, 35, 36, 94, 96, 215, 261

Mizir bkz. Mitra

Page 196: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 196/247

Moğol Hanlığı, 44 

Moğol İmparatorluğu, 244 

Moğollar, 1317, 2025, 2849, 5153, 55, 56, 58, 60, 62, 6579, 7275, 77, 78, 81, 82, 85, 8992, 9496, 98, 99,

100109, 113, 117, 121, 133, 139, 152155, 157. 160, 161, 162, 164, 166177, 183, 187, 192194,

196198,202205, 297, 221, 241, 242, 243, 244, 246, 247, 252254, 268, 270, 271, 275280, 282286, 292, 310,

317, 344, 347, 352

Mokşalar, 160, 319 

Mongu k., 22, 23

Mongoloidler, 23

Monofizit (Yakubî)ler, 215, 216, 222

Monomahlar, 159, 180

Mordvalar, 174, 106, 207, 270, 294, 301, 327, 361

Moskova Knâzlığı, 218, 229, 231, 232, 319, 341, 349, 356, 357 

Moskovalılar, 209, 217, 226, 231, 236, 296, 304, 312, 323, 326, 327, 341, 355, 360 

Mugal (Mogol, Cete)lar, 280, 281,

Muromalar, 207, 232, 294, 361

Müslümanlar, 14, 16, 26, 78, 86, 92, 94, 99, 101, 102, 107109, 167, 174, 176, 197, 198, 215, 216, 217,

223, 225, 228, 233, 236, 239, 246, 253, 254, 275, 2776, 280, 281, 286, 292, 304, 308, 313, 333, 335, 337,

340, 360, 362

Müslümanlık, 96, 203, 204, 215, 260, 309 

N

Nanch‟ao Krallığı, 103 

Nayman Hanlığı, 104 

Naymanlar, 21, 23, 32, 46, 72, 75, 80, 88, 93, 96, 98, 100, 103, 106, 176

Nesturîler, 15, 16, 36, 96, 107, 197, 205, 215, 216, 222, 227

Nesturîlik, 27, 35, 80, 96, 184, 261

Nijegorodlu (Novgorodlu)lar, 301, 309, 311, 327

Nikea İmp. bkz. İzmit İmp. 

Nikealılar, 180 Nirun b., 30, 61 

Nogay Tatarları bkz.

Nogaylar Nogaylar (Nogay Tatarları), 99, 117, 136, 210, 301, 341, 351, 352, 354, 355, 362 

Normanlar, 17, 207

Novgorod Cumhuriyeti, 142, 156, 158

Novgorodlu (Nijegorodlu)lar, 24, 144, 156, 159, 178, 200, 209, 232, 238, 270, 295, 308

Noyankin b., 30

Page 197: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 197/247

O-Ö

Obodritler, 248

Olgoviçler, 148, 159

Orden bkz. Teuton ordeni

Oronar, 30

Ortodokslar, 16, 139, 142, 161, 175177, 186, 187, 192, 198, 205, 214, 215, 221, 222, 226, 228, 232, 236,

239, 240, 252, 268, 285, 302, 304, 311, 350, 354, 356, 359, 360

Ortodoksluk, 177, 181, 184, 203, 211, 223, 224, 248, 251, 297, 299, 357, 363

Osetinler, 152

Osmanlı İmparatorluğu, 118, 136, 354 

Osmanlılar, 109, 172, 209, 210, 246, 247, 248, 250, 282, 319, 344 

Ostyaklar, 21, 270Otuz-Tatarlar, 32, 80

Oyrat Devleti, 353

Oyratlar, 13, 21, 32, 80, 93, 103, 243, 279, 317, 352, 354

Öngütler, 20, 23

Özbekler, 297, 334, 335, 352, 354

P

P‟eitsi (hanedan), 13 

Palaiologoslar, 248, 283, 359

Paleoasyalılar, 21 

Parisliler, 86

Parthlar, 14

Pavlikianlar, 267Peçenekler (Kanglılar), 15, 98, 115, 116, 119, 122, 124, 125, 131, 134, 138 

Persler, 11, 13, 14, 15, 16, 19, 69, 97, 108, 243, 244, 276, 280, 348

Pigmeler, 257

Plantagenetler, 207

Pleroma, 96

Podolya Knâzlığı, 356 

Polablılar (Venedler), 208

Polak bk. Polonyalı 

Polonya Krallığı, 344, 350 

Page 198: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 198/247

Polonyalılar, 121, 134, 144, 149, 150, 165, 181, 198, 200, 208, 211, 230, 257, 272, 285, 299, 301, 311,

313, 344, 345, 354

Polotsk Knâzlığı, 116, 119, 185 

Poloves (Kıpçak, Kuman)lar, 15, 21, 108, 116, 117, 119122, 125130, 132, 134137, 145155, 158160, 162,

164, 166, 173, 192, 204, 211, 223, 233, 234, 240, 291, 292, 294, 295, 323, 363

Pomoryenler, 141

Provence‟lılar, 215 

Prusslar, 176, 208

Pskovlular, 116, 177

R

Radimiçler, 194

Rahdânîler, 215

Rajputlar, 172

Rekonkistler, 172

Roksalanlar, 152

Roma İmparatorluğu, 350 

Romaioi bkz. Bizanslı 

Romalılar, 20, 90, 100, 108, 176, 206, 212, 271, 358 

Rossya İmparatorluğu, 270 

Rostislaviçler, 159

RostovSuzdal Knâzlığı, 217 

Rurikoviçler, 180

Ryazan Knâzlığı, 148, 160, 217, 218, 226

Ryazanlılar, 147, 209, 232, 236, 270, 299, 302, 304, 355 

S-Ş 

Sakalar bkz. İskitler 

Salci‟utlar, 80, 103 

Samodin bkz. Samoid

Samoidler, 22, 32, 67

Sarmatlar, 14, 27, 100, 152, 256

Sasanîler, 276

Selçuklular, 27, 28, 101, 102, 107, 117, 121, 126, 134, 152, 271, 280

Semerkandlılar, 292 

Page 199: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 199/247

Serbedarlar, 276, 280, 282, 283, 316 Shat‟olar, 20, 24 

Sırplar, 248, 249, 340 

Sibirya Tatarları, 99, 210, 233 

Sibiryalılar, 177, 186, 302, 309, 318 

Sicilya Krallığı, 86, 199 

Siyenpiler, 11, 13, 19, 76Slavyanlar, 11, 15, 115, 116, 120, 123, 125, 126, 138, 139, 141, 146, 165, 176, 179, 180, 206, 213, 217,

222, 230, 247, 248, 240, 360

Smolensk Knâzlığı, 142 

Smolenskliler, 145, 148

Smolyanlar, 209, 232, 236

Soğdiyan bkz. Soğdiyanalı

Soğdiyanalı (Soğdiyan)lar, 13, 14, 172 

Sui (hanedan), 13

Sung İmparatorluğu, 22, 42, 94, 102, 103, 221, 278 

Sunid b., 30

Suomi (Sum)ler, 177

Suriyeliler, 107, 108, 216, 275

Suzdal Knâzlığı, 226, 356 

Suzdallılar, 127, 147, 159, 180, 183, 200, 232, 236, 238, 302, 303, 312 

Sünnîler (Ehli sünnet), 167, 176, 215, 280

Şamanizm, 36, 96 

Şeremetevler, 270 

Şeybanîler, 288 

Şia, 215 

Şiiler, 167, 205, 247, 275, 280 

T

T‟ang (İmparatorluk, hanedan), 11,13, 16, 323, 348 

T‟ieleler, 22 T‟opa bkz. Tabgaç 

Tabgaçlar, 11, 13, 20, 21, 76, 89, 348

Taboritler, 358

Tacikler, 282, 283, 310

Tankutlar, 11, 13, 22, 42, 47, 80, 91, 96, 100

Tanrı şovalyeleri, 250 

Page 200: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 200/247

Tantrizm, 16

Tatarlar, 13, 20, 2125, 29, 32, 34, 35, 37, 38, 4147,70, 77, 79, 80, 84, 85, 87, 93, 9699, 103, 121, 148,

155, 161, 163, 164, 172, 274177, 179181, 184, 185, 187, 193196, 198, 200204, 209, 210, 215, 219, 222,224,

226, 228, 232, 235, 236, 240, 241, 246, 251253, 269, 270, 285287, 289, 293, 296, 298, 300306, 313, 324,

325, 327, 330332, 334, 338344, 346, 349, 352, 354356, 359, 360

Tavarıklar, 271 

Tayci‟utlar, 30, 48, 51, 52, 53, 55-58, 61-64, 80, 85, 100, 103

Teleütler, 22

Templierler, 108

Tenricilik, 215

Teuton ordeni, 139, 142, 157, 217, 250, 345, 355

Tibetliler, 13, 16, 33, 37, 172

Timur İmparatorluğu, 315 

Timurîler, 310, 334, 336, 339, 346, 351, 354

Tinglingler, 19, 21, 108

Torgoutlar, 22, 352

Tork (Guz)lar, 115, 116, 120, 125, 131, 135, 136, 145, 146, 253

Tsupu bkz. Tatarlar

Tunguslar, 270

Turfanlılar, 261 

Türk Hakanlığı, 31 

TürkTenriler, 280

Türkler, 11, 1417, 20, 21, 22, 24, 27, 33, 49, 67, 75, 76, 79, 89, 90, 100, 106, 117, 122, 123, 124, 132,

146, 172, 209, 231, 233, 241, 243, 244, 247-249, 254, 275, 276, 280, 281-284, 310, 317, 319, 335, 340,

344,351, 352, 357, 359

Türkmen (Selçukî)ler, 15, 102, 107, 121, 209, 233, 271, 329

Türküt bkz. TürklerTver Knâzlığı, 217 

Tverliler, 209, 225, 231, 236, 270

U

Ugor-Finler, 222, 360

Ugorlar, 21, 105, 253, 351

Ukrayna Kazakları (Kozaklar), 362 

Ukraynalılar, 121, 164, 211, 350, 358, 363 

Ulah (Leh, Voloh), 340

Page 201: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 201/247

Uru‟ud b., 83, 84, 93 

Urunghaday b., 62

Utrakvistler, 358

Uygurlar, 11, 13, 15, 21, 27, 75, 76, 89, 96, 101, 106, 259

V

Vandallar 216

Varegler, 164

Velikorosslar, 121, 172, 199, 208, 232, 251, 350, 355, 358

Velikorossyalılar, 183 

Velikoruslar, 198

Venedikliler, 78, 206, 344

Venedler (Polab Slavyanları), 19 

Veps (Ves)ler, 232, 361

Vikingler, 92, 172

Vladimir Knâzlığı, 113, 157, 162, 172, 179, 182, 218, 220, 224, 228, 232, 233, 246, 301 

Vladimirliler, 270

Vodlar, 177 Volhovlar, 177

Volohlar (Ulah/Leh), 165

Votyak (Udmurt)lar, 361

Vsevolodoviçler, 157

Vyatiçler, 116

W

Wusunlar, 19

Y

Yahûdiler, 76, 250, 291

Yahudilik, 96

Yakubî (Monofizit)ler, 222, 275

Yakutlar, 270

Yanya (Epir)lılar, 180 

Yao k., 103

Yas (As, Alan)lar, 291, 292, 341

Page 202: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 202/247

Yatvaglar, 116, 135, 145, 207

Yemler bkz. Finler

Yih-ch‟ü k., 103 

Yüan (hanedan, imparatorluk), 198, 243, 277

Z

Zaporoj Kazakları, 117, 128 

Zavoloçye Çudları 361 

Zelotlar, 248

ZenBudizm, 16, 95

Zerdüştîler, 280 

Zerdüşti(zm), 14 

Ziryanlar, 236

Zulular, 92, 126

B. TOPONİMLER  

(Rusya, Rossya gibi çok sık geçen terimler alınmamıştır )

A

Acropole, 206

Adriyatik Denizi, 165, 285

Afganistan, 99

Ak Orda, toponimlere bkz.

Ak-İtil n., 104 

Akdeniz, 15, 231, 247, 272

Akka ş., 86 

Aksum (Habeşistan), 207 

Akvitanya, 18, 146, 358

Ala-kul, 321

Almalık, 281 

Almanya (Germanya), 167, 176

Page 203: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 203/247

Alta n., 116, 125

Altay-lar, 14, 21, 26, 80, 132, 322

Altın Orda, toponimlere bkz. 

Amerika, 76, 128

Amu-Derya n., 21, 283, 320

Amur n., 26, 34Anadolu (Küçük Asya), 231

Angara n., 34

Antakya, 336

Arad ş., 167 

Aral Gölü, 195, 243

Arguni n., 21

Arnavutluk, 248, 249

Arran (Berdaa) ş., 133 

Astrahan (Hacıtarhan, Ejderhan), 99, 337 

Athos Manastırı, 248 Atina, 19, 233 

Atlantik Okyanusu, 256

Avrasya, 26, 76, 109, 118, 121, 209, 216, 268, 330, 348, 358

Avustralya, 266Avusturya, 124, 249

Ayn-Calud (Celile), 109, 275

Azak Denizi, 130, 312, 336

Azerbaycan, 133, 209, 247, 323

Azov bkz. Azak

B

Bagraş-kul Gölü, 321

Bağdat, 108, 167, 205, 283 

Bahçesaray, 338

Balkan Yarımadası, 248, 249 

Balkanlar, 166, 344

Baltık denizi 199 Baltık, 141, 176, 179 

Barhucin, 67

Page 204: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 204/247

Başkirya bkz. Başkurdistan

Başkurdistan, 104 

Batı Avrupa, 11, 84, 120, 121, 138, 145, 161, 169, 171, 176, 177, 181, 184, 186, 198, 208, 212, 241, 242,

247, 269, 270, 293, 354, 358, 359, 363

Bavaria, 124

Baykal G., 26, 29, 34, 39

Baykal-ötesi, 14, 16, 22, 67, 309

Belaya Rus (Beyaz Rusya), 194, 211

Belaya Veja (Akkale), 130

Belgorod (Akşehir), 130 

Belh, 94, 254

Belorossya, 207, 208,

Belorusya, 219, 221, 342, 359

Beresteyskaya, 251

Berezina, 300

Bering Boğazı, 76 

Beyaz Deniz, 218

Biskay körfezi, 202

Bizans, 11, 15, 16, 124, 132, 134, 138, 143, 144, 151, 171, 186, 206, 209, 211, 215, 216, 222, 231, 246,

255, 257, 261, 268, 285, 319, 348, 357, 361

Bogoroditsa Kilisesi, 174, 175

Bohemya, 146, 248, 249, 340

Bolgarya, 124, 132, 180, 231

Bordeaux, 358

Borskla, 346

Bosna, 167

Bosphorus, 15, 143

Britanya (İngiltere), 207 

Bug n., 165, 194, 223, 236, 297

Buhara, 254, 320, 331

Buir-Nor g., 44

Bular, 335

Bulgar bkz. Büyük Bulgar

Bulgaristan bkz. Bolgarya

Burgundia, 167, 358

Page 205: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 205/247

Burhan-Haldun d., 64, 65, 69

Büyük Bozkır, 11, 13, 21, 22, 26, 27, 37, 84, 103, 128, 136, 160, 170, 171, 176, 197, 262, 284, 285, 317,

330, 337, 351, 363

Büyük Bulgar ş., 160, 327 

Büyük Macaristan (İtil-ötesi), 97, 104

C-Ç

Carthegene, 216

Ceneviz kalesi, 229

Ceneviz, 238

Cerene Boğazı, 83 

Ch‟ang-an ş., 16 

Cungarya, 21, 28, 32, 118, 209

Çarın Nehri, 318 

Çekoslovakya (Çekya), 201, 167, 229. 247. 249. 250

Çekya bkz. Çekoslovakya

Çernaya Rus (Kara Rusya), 194, 211

Çernigov ş., 94, 116, 121, 127, 131, 137, 147, 148, 154, 161, 162, 174, 176, 180, 181, 184,  185, 236,

289, 293, 298

Çervlenaya Rusya bkz. Galiçya

Çin Seddi, 24

Çin, 11, 12, 13-16, 23, 27, 34, 40, 42, 88, 95, 98, 99, 102, 103, 106, 108, 126, 169, 171, 198, 229, 241,

243, 246, 256, 270, 271, 277, 278, 279, 307, 352

Çökeçek, 321

Çu n., 284

Çud Gölü, 179, 191

Çuhloma, 313

D

Dağıstan, 330, 337 

Danimarka, 86, 229, 251

Daryal Geçidi, 329

Delhi, 280

Derbent, 152, 196, 316, 329, 330, 337

Derpt, 157

Page 206: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 206/247

Deşt-i Kıpçak, 21, 114, 129, 137, 158, 247, 353 

Deylem, 283

Dinyeper n., 115, 130, 154, 155, 162, 164, 194, 199, 232, 236, 289, , 300, 312, 335, 336, 363

Dinyester n., 223, 297

Diyarbekr, 209

Dobruca, 115, 236Doğu Avrupa, 102, 115, 146, 199, 203, 208, 218, 236, 246, 250, 287, 339 

Doğu Türkistan, 321 

Don n., 117, 130, 131, 134, 153, 154, 162, 240, 271, 312, 325, 335, 336

Dunaföldvar ş., 167 

Durba Gölü, 200

Dwina n.,, 142, 185, 194, 297

E

Ebedî Şehir (Roma), 206 

Eçmiyadzin, 216

Edessa (Urfa), 340

Elsas, 86

Emba n., 152, 324

Endülüs, 15, 141, 269

Ermenistan, 109

Ermitaj, 258, 259

Ersike, 142

Estlandiya bkz. Estonya

Estonya, 156, 201, 203

F

Fars, 320

Fellin, 156

Fergana, 282

Ferrara, 359

Filistin, 86, 107, 109, 141, 200, 250

Fin Körfezi, 177

Finlandiya, 179, 203

Page 207: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 207/247

Florensiya, 359

Fransa, 18, 77, 86, 137, 146, 167, 229, 230, 233, 247, 264, 271, 358

G

Galata, 248

Galiç ş., 144, 146, 149, 150, 174, 180, 181, 220, 224, 235, 251, 357 

Galiç-Volın, 201 

Galiçina bkz. Galiçya

Galiçya (bölge), 131, 144, 146, 148, 150, 154, 165, 175, 192, 208, 211, 215, 219, 359

Galya (Gallia), 216, 217, 358

Gazne, 27, 102

Gazze, 109

Germanya (Almanya), 18, 19, 20, 77, 126, 145, 229, 248, 249, 271, 340, 356

Glina Ovası, 343 

Gobi Çölü, 21, 24, 47, 321

Gorodets, 326, 328

Grekya bkz. Bizans

Grünwald, 207, 355

Gur, 27

Gurgan, 283

Gurgenç (Urgenc), 97, 105

Gürcistan, 102, 132, 183, 284, 329, 331, 340, 342

H

Habeşistan, 109, 207 

Hacı-Tarhan bkz. Astrahan

Hadrianopolis, 143, 272

Hamar-Daban d., 32

Haylin Dağı, 38 

Hazar Denizi, 16, 114, 152, 218

Hazar geçidi, 152

Hazar-ötesi, 94

Hellas, 18, 19, 124, 171, 344

Hentei dağları, 64 

Page 208: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 208/247

Herat, 280 Hilok n., 32

Hindistan, 11, 20, 246, 280, 284, 310, 331, 342

Hocent, 254, 321

Hoenems Şatosu, 86 

Horasan ş., 27, 282, 316, 331 

Horezm Vadisi, 318Horezm, 21, 105, 196, 254, 310, 315, 316, 320, 321

Horhonah, 43

Hoten (Hotan), 16, 102, 321

Hu-ai n., 34

Huai-Yen n., 44

Huang-ho (Havza, nehir), 22, 277

Huang-si, 103

Huang-tung, 103

Huzistan, 320

I-İ 

Irak, 337, 342

Irgız n., 105, 106, 152 

Isfahan, 320

Issık-kul, 281, 284, 318

İjora, 178 

İk Nehri, 324, 325 

İl-İmil, 321 

İli n., 284, 318, 321 

İllirya, 248 

İmere n., 156 

İngiltere, 65, 124, 229,, 230, 247 İran, 11, 14, 27, 94, 101, 108, 109, 132, 133, 152, 169, 198, 205, 233,

234, 241, 243, 244, 247, 271, 275, 276, 277, 283, 284, 286, 329, 337

İrlanda, 216, 229 

İrpen Nehri, 211, 251 

İrtış, 194, 243, 292, 297 

İskandinavya, 254

İskenderiye, 216 

İskoçya, 229 

Page 209: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 209/247

İslam Dünyası, 246, 284 

İspanya, 106, 152, 167, 216, 229, 271 

İsparta, 19 

İstanbul, 207 

İsveç, 193, 229 

İtalya, 229 İtil (Volga), 79, 97, 197, 271, 284, 297, 310, 318, 334, 342, 351 

İzborsk, 178 

İzlanda, 229 

İzmit (Nikea), 15

J

Japonya, 246

Jmul, 251, 298, 355

K

Kaffa (Theodosios), 229, 241, 319, 338

Kafkas-ötesi, 316, 329

Kafkasya (Kafkaslar), 114, 152, 153, 161, 316, 337

Kalka n., 125, 154, 157, 158, 159, 300

Kama n., 158, 301, 324, 335

Kara İrtış, 321 

Kara Orman, 65

Karadağ, 249 

Karadeniz, 115, 130, 209, 223, 234, 240, 330, 346

Karakorum, 185, 202, 203, 279

Karaman, 209

Karasu, 335

Karaşar ş., 16, 102, 321 

Karpatlar, 21, 132, 134, 180, 181, 203, 270, 271

Kars, 331

Karşı, 321 

Karuzen, 200

Kastilya, 229, 247

Page 210: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 210/247

Kaşgar ş., 102, 318, 321

Kazakistan, 117

Kazan ş., 99, 118, 210, 253, 352 

Kerulen n., 21, 23, 31, 34, 63, 79

Keş (Şehrisebz), 282, 310 

Khersones (Korsun) ş., 143 Kırım, 79, 99, 114, 117, 136, 152, 210, 229, 234, 241, 253, 291, 292, 300, 301, 319, 336, 338, 351,352

Kilikya, 167

Kilok Nehri, 67

Kingan d., 80

Kirman, 320

Kiyef, 94, 114, 115, 120, 121, 124, 125, 127, 128, 130, 135, 137-139, 144, 147, 148, 154, 159, 161, 162,

163, 164, 174, 176, 182, 184, 186, 193, 208, 210, 213, 217, 223, 226,228, 236, 237, 250, 289, 293, 298, 312,326, 335, 338, 342, 344

Klyazma, 146, 174

Kolokşa n., 147 

Kondurça n., 324, 325, 329, 335

Konstantinopolis, 86, 109, 143, 151,200, 207, 213, 217, 229, 232, 237, 240, 248, 272, 294, 312, 340, 344

Koporye, 178, 179

Kore, 271

Kosova, 249, 340

Kostroma, 219, 303

Kovno, 252

Koy-su Nehri, 330

Kozelk ş., 94, 155, 160, 161, 174, 175, 179 

Kök Orda, toponimlere bkz.

Krakov, 148, 149, 250

Kremlin, 257

Kuban, 336

Kuça, 16, 102, 318

Kudüs, 101, 107, 167, 205, 217, 275

Kuhistan, 316 Kukeynos, 142

Kulça, 321

Kulikova, 204, 209, 218, 238, 241, 298, 300, 302, 304, 309, 313, 331, 341, 356,

Kura (Kür) Nehri, 329

Page 211: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 211/247

Kursk, 219, 289

Küçük Asya (Anadolu), 19, 207, 229, 247, 248, 272

Küçük Ermenistan (Kilikya), 183

L

Ladoga, 178

Leburn, 115

Leningrad, 259

Lipanı, 358 

Lipitsa n., 136, 156, 157, 159, 172, 179

Listven, 178

Litvanya, 94, 116, 144, 161, 174, 180, 185, 196, 199, 200, 207, 210, 217, 220, 221, 226-232, 234-238,

240, 241, 246, 250, 252, 271, 286, 289, 293, 297-302, 305, 309, 311-313, 319, 338, 339, 342-346, 349,

350,354-357, 359, 361, 362

Livonya, 141, 200

Lob-Nor, 321

Lombardiya, 146

Londra, 123, 124

Louvre, 258

Lubutsk, 346

Luriktan, 316

Lutsk, 344

Lyon, 167, 175, 181, 182, 184, 186, 285

M

Macaristan, 94, 121, 124, 132, 148, 149, 161, 165, 166, 167, 174, 175, 184, 192, 229, 247, 250, 254,270, 340

Magdeburg, 230, 249

Makedonya, 19, 231, 248

Malatya, 107

Malaya Rusya, 192, 199

Mançurya, 23, 27

Mangışlak, 287, 292 

Maşkav bkz. Moskva Mâverâünnehir, 284, 331 

Mazanderan, 27

Page 212: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 212/247

Mazovya, 116

Memel, 157

Merkezî Asya, 23, 184, 275, 361

Merv, 254

Messina, 229

Meşçera, 328 Mezopotamya, 247

Mısır, 20, 107, 109, 128, 132, 198, 229, 276, 322 

Minsk, 210

Minusin Havzası, 21 

Moğolistan, 22, 24, 32, 38, 39, 74, 77, 82, 96, 172, 204, 205, 216, 233, 240, 243, 244, 271, 310, 347,

352, 353

Moğulistan (Cete, Ceta, Yedisu), 281, 283, 292, 297, 318, 321, 322, 353 

Mojaysk, 219

Moldavya, 167, 180

Momorye, 201

Monshan Dağı, 29 

Mora, 206

Mordva, 207

Morovya, 201, 207, 209, 210, 211, 214, 217-221, 225, 227, 229, 232, 235, 236, 238, 246, 250, 251, 257,

270

Moskova, 114, 116, 121, 136, 147, 252, 290, 293-303, 305, 306, 309313, 318, 319, 322, 325, 326, 327,

331, 337-342, 345, 346, 349-351, 355, 356, 357, 359, 360, 361, 363

Moskva n., 335

Murom, 117

N

Narova n., 157

Navarra, 248

Neapole, 247

Nepal, 11

Nepriadva Nehri, 240

Neva, 178

Nevers, 340

Nicopolis (Niğbolu), 340, 344 

Page 213: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 213/247

Nijegorod bkz. Nijni Novgorod

Nijni Novgorod, 196, 220, 235, 238, 287, 294, 298, 312, 313, 318, 322, 323, 326, 327, 328

Nikea (İzmit), 143, 166, 182, 183, 216 

Norveç, 229

Novgorod, 138, 141, 142, 144, 146, 147, 156, 157, 158, 162, 163, 172, 174, 177, 178, 179, 193, 214, 217,

219, 228, 232, 236, 238, 287, 294, 295, 297, 306, 313, 350, 355, 357, 360

Novgorod-Seversk, 226, 289, 362

Nubya, 109

O-Ö

Obi n., 21

Odepne kalesi, 156

Oka, 196, 199, 218, 231, 363

Olmuts, 183

Onon n., 21, 30, 31, 32, 34, 43, 45,47, 51, 52, 63, 67, 80, 83,

Ordos, 12

Oredej n., 178

Orta Asya, 21, 95, 101, 243, 244, 247, 254, 271, 279, 280, 282, 283, 286, 307, 320, 318, 323, 329, 337

Orta Vaha, 26

Otrar, 254, 325

Ön Asya, 78, 107, 270, 329

P

Palermo, 86

Pamir, 106, 321

Paris, 86, 123, 229, 358

Parthya, 256

Peçora Manastırı, 128, 222 

Pekin (Ta-tu), 105

Peloponnes, 19

Pencap, 280

Pereg ş., 167 Pereyaslavl, 176, 302

Perge, 20

Pesla, 134

Page 214: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 214/247

Peşte, 166, 167 

Piana Nehri, 298

Pinsk, 226

Pişpek, 281 

Plava (Tula) Nehri, 346

Podneprov, 164Podolya, 236, 293, 362

Polabs, 201

Polonya, 128, 144, 145, 146, 148, 149, 161, 166, 174, 175, 176, 181, 192, 201, 208, 210, 211, 220, 229,

231, 247, 249, 250, 251, 247, 271, 286, 299, 319, 335, 350, 354, 355, 356, 359, 361, 362, 363

Polotsk, 141, 142, 172, 179, 185, 211, 226, 362

Poltava, 178

Pontus, 20

Povolje, 209, 225, 310, 316, 337

Prag, 229, 249

Preyaslavl-Zalesski, 224

Pribaltık, 19, 141, 142, 156, 157, 181, 193, 199 

Primorye, 26

Pripet, 194

Provence, 215, 358

Prusya, 157, 207, 229, 250

Pskov, 141, 157, 178, 179, 193, 207, 229, 230, 306

Putivl, 149, 180, 289

R

Rakovor, 200

Regensburg, 128

Revel kalesi, 156

Rey (Tahran), 316

Rhein, 145

Rılsk, 362 

Riga, 142, 156, 157, 250, 251

Roma, 14, 20, 96, 114, 151, 152, 171, 201, 202, 214, 215, 233, 249, 256, 283, 358, 359

Rostov, 162, 220, 222, 224, 235, 294

Rostov-Suzdal, 136, 146, 182

Page 215: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 215/247

Ryazan, 138, 147, 148, 159, 160, 172, 180, 217, 218, 220, 226, 228, 235, 235, 238, 294, 296, 298, 304,

309, 313, 325, 331, 339, 345, 346

S-Ş 

Sahara, 271

Sakmar, 324Saksin, 105

Saksonya, 19, 124, 146, 248

Salerno, 86

Samsa, 331

Saray, 181, 182, 183, 197, 203, 219, 285, 286, 288, 293, 309, 322, 342, 345, 346, 351, 352

Sarı Deniz, 202, 268 

Sayan Dağları, 21 

Secistan, 27

Selanik, 248

Selenge n., 26, 34, 64, 67, 68, 101

Semerkand, 102, 244, 254, 280, 282, 320, 321, 325, 331, 351

Seversk, 127, 251, 293, 298, 299

Sha-mo, 41

Shan-si, 12

Shan-tung, 41

sır derya 283 

Sır-Derya (nehir, vadi), 288, 289, 353

Sırbistan, 124, 167, 248 

Sibirya, 25, 26, 32, 74, 76, 84, 91, 96, 99, 101, 102, 118, 131, 132, 170, 292, 309, 310, 315, 318, 325,

329, 330Sicilya, 15, 86

Sicirum, 133

Sidon, 109

Silezya, 230

Siniye Vodı (Kök-Su), 232, 289

Sinuha Nehri (Mavi Su), 236

Sit n., 160, 163, 172, 173

Slovakya, 167

Smolensk, 94, 137, 141, 142, 144, 160, 161, 172, 179, 185, 196, 210, 213, 294, 313, 331, 339, 341, 355

Page 216: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 216/247

Snov n., 116

Sofya, 340

Soğdiyana, 13, 324 

Solikamsk, 235

Staraya Russa, 360

Starodubovskiy, 220Sudak, 152

Suhona, 357 Sungari Vadisi, 27

Suriye, 20, 27, 107, 109, 198, 229, 275, 284, 331, 337, 342 Suzdal, 116, 131, 137, 159, 172, 220, 226,

238, 287, 297, 302, 309, 311, 313, 318, 319, 322, 325, 326, 356

Suzdal-Nijni (Nije) Novgorod, 236, 310, 312, 325, 345

Szajo (Solona), 166

Şilki n., 31 

Şiraz, 320 

T

T‟ien-shan, 284, 318, 321

Ta-tu bkz. Pekin

Talas, 284

Tarbagatay, 321

Tarım Havzası, 16 

Tarki Kalesi, 330

Tarusa, 328

Taşkent, 353 

Tavriz, 316

Temeşvar ş., 167 

Tengeli n., 64

Terek, 328, 330, 331

Termiz, 320

Thebai, 19

Theodosios bkz. Kaffa Thessalya, 143

Tırnova, 272 

Tibet, 11, 16, 22, 27, 102, 233, 241

Tiflis, 102

Tmutarakan, 114

Page 217: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 217/247

Tobol n., 324

Tokmak, 284

Tola n., 21, 34, 47, 65

Torjok, 159, 160, 162

Trakay, 338

Trokah bkz. TrakayTroystski Manastırı, 237 

Truva, 68

Tuna, 117, 134, 236

Tunus, 269

Turan, 11

Turfan vadisi, 321

Turfan, 16, 102

Turov, 226

Turov-Pinsk, 172, 179

Tümen, 79, 195, 243, 287, 352

Türkistan, 281, 283

Türkiye, 209, 210, 246, 337

Tver, 162, 210, 214, 217, 219, 220, 223, 224, 224, 226, 227, 235, 236,238, 251, 294, 297, 302, 304, 309,313, 331, 339

Tyre, 109

U-Ü

Ugliç, 162, 294

Ukrayna, 159, 241, 362, 363

Ulza Nehri, 84

Unca, 158

Ural, 195, 324, 339

Ural-ötesi, 297, 346

Urgenç (Gurgenç), 244, 318

Ussuri Vadisi, 27, 34, 101

Uyguristan, 183, 216

Üstyug, 158, 357

Page 218: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 218/247

V

Varazdin ş., 167 

Varna, 359

Veden, 156

Velikorossya, 199, 209, 210, 217, 228, 231, 237, 240, 286, 326

Venedik, 128

Vestfalya, 145

Vilna, 210

Visla n., 145, 300

Vitebsk, 226, 362

Viyana, 124

Vladimir, 94, 160, 162, 172, 174, 180, 183, 193, 209, 213, 217-219, 223, 224, 228, 232, 235, 246, 285,297, 301

Vladimir-Suzdal, 156

Vladimir-Volın, 150, 175, 176 

Voja Nehri, 298

Volga (İtil), 117, 154, 159, 160, 162, 167, 196, 199, 218, 222, 227, 231, 233, 253, 254, 285, 288, 289,

292, 294, 297, 298, 299, 301, 309, 311, 322, 324, 325, 329, 334, 351, 352,363

Volga-ötesi, 118, 301, 346Volın, 144, 146, 149, 180, 182, 224, 251 

Vorskla n., 343

Vyatka, 326, 357

Vyazma, 219, 355

W

Warşova, 207 

Y

Yam, 116

Yang-tse, 103

Yarkend, 16, 102

Yaroslav Kalesi, 191

Yaroslav, 181, 213

Yayık n., 152, 287, 321, 324, 351

Page 219: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 219/247

Page 220: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 220/247

Aleksandr Suzdalskiy, 200

Aleksandr Yaroslaviç Tverskoy, 174,177, 178, 186, 193, 194, 251

Aleksey (metropolit), 230, 233, 235, 236, 237, 239, 287, 293, 297, 301, 308, 313, 331

Aleksey Mihailoviç, 217

Altan-otçigin, 74, 80, 82, 89

Ambagay, (Moğol hanı), 42, 43, 45, 51, 59, 70 Ammann, A. M., 200, 201

Ammianus Mercellinus, 151

Andrey (Tver başrahibi), 224 

Andrey Aleksandroviç Tverskoy, 196, 204, 223

Andrey Bogolubskiy, 144

Andrey Galitskiy, 215

Andrey II. (Macar kralı), 149 

Andrey Nijegorodskiy 287

Andrey Polotskiy, 300

Andrey Yaroslaviç Vladimirskiy, 114

Andrey Yaroslaviç, 186 193

Andrey Yüryeviç (Galiçya knazı), 251 

Andronikos (Kayser), 223Andronikos Komnenos, 86, 87

Anna (Prenses), 148, 149

Antonius (Rahip), 222

Antonoviç, V. B., 122

Antonoviç, V. V., 114

Aragon (Gibellin kumandan), 217

Arap-şah, 298, 331 

Argun-han, 275

Arıg-buga, 227

Arslan Yürekli Richard, 86, 145

Artamonoff, M. İ., 165 

Arthur de Richemont, 358

Athanasius (Patrik), 223, 224

Avolokita, 35

Aziz Peter, 232, 239, 297

Page 221: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 221/247

B

Babür, 330

Baldouin (Latin İmp.), 272 

Bartan-bahadur, 74

Barthold, W. W., 76

Batu-han, 67, 160, 162, 163, 164, 166, 167, 174, 182, 183, 184, 185, 192-1945, 197, 200, 204, 210, 285,

287, 308

Bayazid (Osmanlı Sultanı), 304 

Bek-Yarlık-oğlan, 335 

Bekter, 46, 52, 53, 54, 55, 56, 59

Bela IV (Macar kralı), 166, 180 

Belgutai, 46, 52, 54, 55, 56, 60, 64, 66, 68, 70, 84, 87Benedickt Bor (Macar palatini), 149

Berdibek-han, 234, 286

Berke-han, 197, 200, 285

Bertold Shwarts, 266

Birger (İsveç earl‟ü), 178 

Bo‟orçu, 60, 61, 63 

Bodonçar, 30, 32, 33, 66

Boleslav Krivoustiy, 144

Boleslav Stıdliviy Malopolskiy, 180, 181 

Boltin, İ. N., 243 

Boris Konstantinoviç Suzdalskiy, 228, 301, 318, 322, 323, 326

3. ŞAHIS ADLARI 

B

Boroula, 85

Boucicaut (Mareşal), 340 

Börte-çino, 47, 62, 64, 66, 68, 69, 88

Brahma, 261

Bromlei, Yu, V., 262Buri-boko, 87

Burunday-noyon, 169, 170, 192

Page 222: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 222/247

Büri-han, 185

Büyük İskender, 13 

C-Ç

Caha-gambu, 66

Camuha-(Seçen), 52, 65-69, 72, 73., 74, 75, 82, 84, 103

Canibek-han, 210, 229, 232, 233, 234, 241, 252, 286, 287, 308, 316

Carlos Magnus, 358

Casimir III, 249

Casimir Velikiy, (Polonya kralı), 192, 211, 357, 362 

Cebe-noyon, 72, 169, 317

Celaleddin Mengüberdi, 102, 107, 133, 169, 317

Celaleddin Rûmî, 207

Celestin III (Papa), 141

Celme, 63 Cenkşi, 281 

Ch‟ao Hung, 33, 49, 88 

Ch‟ong-hava, 233

Ch‟ui Yuan, 108 

Charles VI, 340

Chu Yuanchang, 278, 279

Constantinos (Bizans imp.), 216

Cuçi-han, 69, 88, 92, 194, 195, 196, 233, 240, 243, 244, 252, 285, 287, 288, 290, 300, 307, 315, 318,

323, 337, 345

Cuçibera, 72

Çağatay-han, 69, 88, 252, 254, 279, 280, 284, 307, 310, 318, 324

Çahan-Uva, 83

Çaka, 92 Çarha, 48, 51, 52

Çarmagun-noyon, 67

Çilaun (Sorgan-Şira‟nın oğlu), 57 

Çilgir, 68, 70

Çimbay, 57

Çingis-han, 22, 53, 69, 72, 75, 76, 79, 81, 82, 84, 87, 88, 90-93, 96, 97, 98, 103-106, 155, 160, 192, 194,

197, 199, 202, 238, 243, 289, 292, 307, 308, 310, 317

Çintay-noyon, 42

Çormagan-noyon, 169

Page 223: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 223/247

D

Dai-Seçen, 47, 62

Dair-Usun (Merkit reisi), 64, 67

Daniil Romanoviç Galitskiy, 146, 148, 149, 158, 161, 165, 166, 181, 182, 183, 184, 185, 191-194, 196,

199, 202, 272

Daniil Vsevolodoviç Çernigovskiy, 184

Dante, 272

Darıtay-otçigin, 74

Darius, 203

Darmaşila bkz. Tarmaşirin 

Digunay (Chin imparatoru), 41, 42, 44

Dindar Henrich, 166Diokletianus, 226

Dionisi (başrahip), 238, 239, 240, 298, 309, 312, 313 

Dmitri Aleksandroviç Galitskiy, 196, 204

Dmitri Grozniye Oçi, 226

Dmitri İvanoiç Donskoy, 220, 235, 236, 237, 238, 239, 240, 241, 293, 294, 305, 306, 308, 310, 312, 313,

319, 349, 356

Dmitri Konstantinoviç Suzdalskiy, 235, 238, 287, 301Dmitri Koribut, 299

Dmitri Olgerdoviç Trubçevskiy, 296, 297, 298

Dmitri Şemyaka, 356, 357, 362 

Dmitri Vişnevetskiy, 363 

Dovjenok, V. O., 164

E

Ebû Said, 276

Ebu‟l Gazi Bahadır-han, 33

Ebulhayr-han, 352

Edigey (yüzbaşı), 289 

Edigey-han, 282, 328, 329, 337, 338, 339, 341, 342, 343, 345, 346, 351, 355

El-Ömerî, 195, 244, 279

Elçiday-noyon 169

Emîr Çoban, 276

Page 224: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 224/247

Emîr Hüseyin, 282

Emîr Osman, 335

F

Faust, 83

Federoff-Davıdoff, G. A., 122 

Fedor Yurunoviç (boyar), 186

Födor Simonovskiy (başrahip), 239 

Frederic Barbarossa, 86

Friedrich II Hohenstaufen, 107, 157, 167, 176, 181, 192, 199, 217, 250

G

Gaddar Pedro, 247

Gazan-han, 109, 198, 276

Gedimin, 208, 211, 221, 226, 228, 250, 251

Gemyabek (Tatar bahadır), 155 

Gleb Rostislaviç, 147

Gleb Vladimiroviç Ryazanskiy, 159

Gleb Yüryeviç, 135

Golubovskiy, P. V., 122

Gordlevskiy, V. A., 129, 130

Görgi VII (Gürcü kralı), 329, 331 

Göyük-han, 185, 186, 193, 202, 204, 205

Grabyanka, G., 362

Gregorius VII, 233

Gregory IX (Papa), 177

Grekoff, B. D., 137, 164

Grousset, R., 21

Grumm Grjimaylo, G. Y., 23, 79

Gruşevskiy, M. S., 115, 121, 137 

Gu‟un-Uva, 85

Gurguta, 97

Page 225: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 225/247

Page 226: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 226/247

İngeborg (kraliçe), 86 

İnnocent IV (Papa), 167, 181, 182, 184, 186, 192, 199, 200, 285 

İnnocenti III (Papa), 145, 149, 150 

İsa (Peygamber), 176 

İsa-bek, 315

İvan Daniloviç Kalita, 220, 230, 232, 294, 308İvan İvanoviç II Krasnıy, 220, 230 

İzyaslav Yaroslaviç Kiyevskiy, 222 

İzyavslav Vladimiroviç, 158 

J

Jadwiga (Macar kraliçesi), 229, 250, 299

Jesus Christ bkz. İsa ibni Meryem

Jogaila Olgerdoviç (Litvanya knâzı), 210, 295, 296, 297, 299, 300, 301,311, 354, 355

Julian (rahip), 105, 153, 183

Julian Apostat, 151

K

Kaligula (Roma İmp.), 212 

Kamerüddin (Emîr), 284, 318, 321, 322

Kamil (Eyyubi sultanı), 107 

Karamzin, N. M., 119

Kargaloff, V. V., 127, 137

Karl IV, 249, 251

Kaydu, 30, 61, 275

Kazagan-han, 281

Kazan-han, 281

Kazançi, 315

Kebek-han, 280

Keldi-bek, 288

Keystut, 208, 221, 250, 251, 252, 299, 354

Khasar (Çingis‟in kardeşi), 46, 52, 53,54, 55, 56, 63, 66, 72, 93, 98 

Khutula-kaan, 43, 45

Kipriyan (Metropolit), 237, 238, 302,312

Page 227: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 227/247

Kluçevskiy, V. O., 115, 119

Knijnik Timofey, 149

Kokoçu (Teb-Tengri), 72

Koloman (Macar kralı), 149, 150 

Komaroviç, V. L., 312

Konçak-han, 134, 154Konçaka (Agathia), (Özbek-han‟ın kızkardeşi), 225 

Konfüçyüs, 24, 108

Konrad Mazovetskiy 180, 181

Konrad, 145

Konstantin Rostovskiy, 287

Korkunç İvan IV, 344 

Kostomaroff, N. İ., 115, 120, 121 

Kotan-han, 154, 165, 166

Koyriçak-oğlan, 328, 329, 334 

Kozin, S. A., 76

Kryll (Başpiskopos), 183 

Kubilay, 109, 275, 277

Kulpa (sahte prens), 286, 287Kunçe-oğlan, 328, 329 

Kutuzov (Rus kumandan), 270

Küçlük-han, 72, 106

L

Leontiy (Piskopos), 222

Leşko (Krakov knâzı), 145, 149 

Lev Volınskiy, 215 

Lev Yüryeviç (Galiçya knazı), 251 

Ludwig (Ludowic) d‟Anjou (Macar kralı), 229, 250, 300 

Lyaskoronskiy, V. G., 115

Lyaşçenko, P. İ., 126

M

Maitreya (Beklenen Budda), 277

Page 228: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 228/247

Maksimus (Petropolit), 223

Mamay 209, 228, 234, 238-241, 285, 287-300, 302, 305, 306, 308, 311, 331

Mani (Peygamber), 259

Mansur (Mamay‟ın oğlu), 300 

Markuz (Kerait hanı), 42, 44 

Matwei de Paris, 175Meinard, (din adamı), 141

Mengü-Timur, 197, 398

Mephistopheles, 83

Mesud ibn Muhammed, 133

Mihail Aleksandroviç Tverskoy, 193, 220, 223, 224, 227, 293, 339

Mihail Vsevolodoviç Çernigovskiy, 158, 160, 161, 166, 167, 174

Mihail Yaroslaviç Tverskoy, 193, 223, 225, 308

Miller, G. F., 362 Milukoff, P. N., 115

Mindovg (Litvanya knazı), 180, 181, 185, 199, 200, 208, 250 

Mirza Begiş, 298 Mitra, 36, 96 

Mitya (başrahip), 237, 238, 239, 240, 294 

Mizir bkz. Mitra

Mstislav İzyazlaviç, 144 Mstislav Mstislaviç Udaloy, 150, 151, 154, 155, 157, 159

Mstislav Svyatoslaviç Çernigovskiy, 155

Mstislav Velikiy, 116

Muhammed (Peygamber), 74, 176

Muhammed Bulak, 288

Muhammed ibn-i Toğluk (Delhi sultanı), 280 

Muhuli, 169

Munka-çauthuru (Duklat k. reisi), 43

Munke (Monke)-han, 160, 173, 194, 202, 204, 205

Munlik, 48

Musa (Peygamber), 176 Muzafferüddin (İran Şahı), 320 

Mürid-han, 288

N

Nahu-baiyan, 60, 61

Page 229: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 229/247

Napoleon, 65

Nasır (Memlük Sultanı), 276 

Naya(n), 227

Nekün-tayçi, 74

Nestor, 128

Nevruy (Noyon), 193Nevruz (düzmece prens), 287

Nikon (Patrik), 270

Nizameddin Şâmî, 335 

Nizamî, 203

Nogay, 196, 197, 204, 223

Nor-Buyuruk-han, 41

O-Ö

Oğul Gaymış, 193 

Okin-Barha, 41

Olcaytu-han, 276

Oleg İvanoviç Ryazanskiy, 238, 296, 302, 313, 339, 345, 346 

Oleg Svyatoslaviç, 76

Olgerd, 208, 221, 226, 228, 232, 236, 250, 251, 252, 289, 293, 297, 299, 318, 362

Orbay (Ambagay‟ın hanımı), 51 

Orda-İçen, 194, 288 

Ordu-Melik, 288 Ottocar II, 249

Otton II, 145

Otton Vittelsbach, 145

Özbek-han, 196, 197, 209, 225, 233, 235, 253, 254, 286, 295, 315, 316

P

Parhomenko, V. A., 129

Paşuto, M. T., 200, 201, 202 

Paşuto, V. T., 134 

Peter (Başrahip), 223, 224, 225 

Peter (Peter) (Berke-han‟ın yeğeni), 222 

Peter Akeroviç (başpiskopos), 184 

Page 230: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 230/247

Petro I, 360

Philippe Auguste, 86

Philippe le Bel, 248, 275

Philippe of Schwab, 145

Philotheus (Patrik), 237

Pimen (Metropolit), 240Plano Carpini, 186

Platonoff, S. F., 219

Plehanoff, G. V., 119

Pletniyeva, S. A., 122, 137

Ploskinya (Brodnik atamanı), 154 

Pokrovskiy, M. N., 123, 163, 221

Predslav Lyantskoronskiy, 363

Presnyakoff, A. Y., 115, 123, 124, 125

Prohoroff, G. M., 174

Protas, 145

Pulad bek, 315

Pulad-Temir, 288

Puşkin, A, S., 270 

R

Ramm, B. Ya., 202

Reşidüddin Fazlallah, 23, 69, 76, 173 

Rıbakoff, B. A., 115 

Rojkoff, N. A., 123, 125, 126

Roman (Kiyef metropoliti), 232

Roman İgoreviç, 149 

Roman Mstislaviç, 144, 145, 146, 148, 149, 150

Roman Volınskiy, 157 

Rostislav Mihailoviç Çernigovskiy, 170, 181, 182, 184, 293

Rostislav Rurikoviç, 148

Rubruck, W., 139Rurik Rostislaviç, 144, 145

Page 231: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 231/247

S-Ş 

Salahaddin Eyyubî, 86

Sarayka (Tatar elçisi), 312

Sartak, 308

Saturnil, 259

Seçe-biki, 71, 74, 85, 87

Semen Dmitriyeviç, 318, 321, 322, 326, 327

Semen Olgerdoviç, 345

Semeon Gordıy, 319 

Sencer (Selçuklu sultanı), 27 

Sergiy Radonejskiy, (başrahip), 237, 239, 240, 294, 297, 301, 313, 331 

Sergiyeviç, V., 220

Sibilla, 86

Siddarta (Hintli prens), 35

Sidonius Apollinarius, 151

Sigismund (Macar kralı), 340, 356 

Simeon (Rostov başrahibi), 224 

Simeon İvanoviç Gordıy, 220, 230 

Siminovskiy, P. İ., 362 

Soçihel (Yesugai‟ın hanımı), 52, 64, 70 

Sohotay (Ambagay‟ın hanımı), 51 

Solon, 233

Solovyeff, S. M., 115, 116, 119, 159, 219, 351

Sorgan-Şira, 57, 58 

Spartan Paris, 65Stephan Duşan (Sırp kralı), 248 

Suheri (rahip), 233

Sübütay, 72, 169, 317

Svayatoslav Yaroslaviç Çernigovskiy, 222

Svyatopolk II. İzyaslaviç, 116, 128 

Svyatoslav İgoreviç, 149 

Svyatoslav Smolenskiy (Başpiskopos), 293 

Svyatoslav Vsevolodoviç, 193

Svyatoslaviç Çernigovskiy, 116, 125

Page 232: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 232/247

Swidrigailo (Litvanya knâzı), 210, 355, 356, 357, 362 

Şadibek-han, 345-346

Şah Mansur (Huzistan meliki), 320 

Şakyamuni Budda bkz. Siddarta Şarukan (Kıpçak hanı), 116 

Şerafeddin Ali Yazdi, 254, 324, 330, 335, 336, 344, 345 

Şeyban-han, 195, 287Şeybani-han, 330

Şeyh Aziz-han, 288

Şiki(han)-Hutuhu, 72, 85

T

T‟ai-tsung Li Shih-min, 13

Tagay-han, 288

Tarhutai Kiriltuh, 48, 56, 59

Tarmaşirin, 280

Tatişçeff, V. N., 119 

Tayçar (Camuha‟nın kardeşi), 83, 92 

Tayçu, 74, 85, 87

Taydula (hanşa), 287, 308, 313 

Teb-Tengri bkz. Kokoçu Telebuga, 197

Temir-hoca, 287

Temir-Kutlug, 328, 329, 337, 338, 339, 342, 342, 343, 344, 345

Temucin (Çingis-han), 23, 33, 47, 48, 52-61, 63, 65-77, 81, 85, 89, 240, 347

Temulun (Çingis‟in kız kardeşi), 46, 63 

Temüge (Çingis‟in kardeşi), 46 

Theodosius (Başrahip), 222, 

Theognost (Rahip), 232, 297

Timoyeyeff-Resvskiy, N. V., 175

Timur (Türkistan emîri), 99, 234, 281, 282, 284, 285, 288, 289, 292, 297, 304, 307, 308, 310, 311, 313,

315-322, 324, 325, 328-331, 334337, 339-342, 345, 351

Timur-Melik, 289

Tisyatskiy Dmitri, 161

Todoyen-otçigin, 42, 43, 52

Toğluk-Temur, 281, 310

Toğrul (Tooril) (Kerait hanı), 46, 47, 62, 63, 65, 66, 68, 69, 82, 84, 85, 88, 93, 104

Page 233: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 233/247

Tohta-Begi (Merkit reisi), 64, 67, 72

Tohta-han, 197, 223, 225, 234,

Tohtamış-han, 238, 240, 254, 257, 286, 288, 289, 291, 292, 297, 298, 299, 301, 302, 304, 305, 306, 30,

309, 310, 311, 312, 313, 315-324, 326, 328-331, 334, 335, 338, 339, 341, 342, 343, 345, 346

Tok-taki-han, 289

Toloçko, P. P., 126

Tolstoff, S. P., 244

Tolstoy, A. K., 114

Toluy-han, 88, 104, 204

Tomas (Piskopos), 179

Toynbee, A., 123, 124

Tögüs Temur, 279

Tuda-Mengü-han, 197

Tuga-Timur-han (İlhanlı hanı), 276 

Tuka-Temur, 288

Turakine 185, 186

Tuy-hoca-oğlan, 288 

Tverdila İvankoviç (boyar), 178 

U-Ü

Uluğ-Muhammed, 352

Uminskiy, İ., 200 

Urus-han, 234, 288, 289, 292, 329, 334, 337, 339

Ustryalof, N. G., 119

Ügeday-han, 69, 88, 167, 185, 204

V

Valdemar II. (Danimarka kralı), 156 

Vanyan Hada, 169

Vasili Dmitriyeviç Kirdyapa, 322, 325, 345

Vasili Dmitriyeviç Moskovskiy, 311,318, 339, 340 342, 346, 349, 352, 356 Vasili I, 355

Vasili II, 355, 356, 360, 362Vasili Kosoy, 356

Vasili Romenets, 326

Vasili Vasileviç Temniy, 349

Page 234: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 234/247

Vasiliy Yaroslaviç, 196

Vasilyeff, V. P., 23

Vernadsky, G. V., 115, 154, 201, 243

Veselovskiy, N., 173, 195

Viten (Knaz), 251

Vitovt (Litvanya knâzı), 208, 210, 296, 299, 311, 325, 331, 338, 339, 341, 342, 343, 344, 345, 346, 355,356

Vladimir Monomah, 116, 119, 121, 127, 151

Vladimir Polotskiy, 142

Vladimir Svyatoy, 76

Vladimirtsoff, B. Y., 61

Volodislav (boyar), 149

Vsevolod Çorni, 147

Vsevolod III Bolşoye Gnezdo, 147, 148, 158, 159, 213 

W

Wang-han bkz. Altan-han Wictoria (Kraliçe), 300

Wilhelm (legat), 177

Wu-chi-mai, 37

Wu-lu (Curçen hanı), 43, 44 

Y

Yağlı-biy, 315

Yakubovskiy, A. Yu., 129

Yaroslav Mudrıy, 76, 116, 150, 151 

Yaroslav Svyatoslaviç, 116

Yaroslav Vsevolodoviç, 157, 161, 163, 167, 174, 186, 192, 200, 222, 284

Yeh-lü Ta-shih, 21, 27

Yekaterina II, 198, 360

Yeke-Çiledu, 45

Yesugai-ba‟atur, 43, 45, 46, 47, 48, 51, 52, 62, 64, 70, 93 

Yevpatiy Kolovrat, 169Yo Fei (Çinli general), 79

Yohannes (Rahip-kral), 227, 239, 269, 281, 361

Yohannitsa, 146

Page 235: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 235/247

Yuşkoff, S. V., 126 

Yüri (Kıpçak prens), 154 

Yüri Daniloviç, 220, 223, 225

Yüri Dimitriyeviç, 356

Yüri Dolgorukiy, 135,

Yüri II Vsevolodoviç, 156, 157, 160, 162, 163, 172, 173Yüri Lvoviç (Volın knazı), 223, 224 

Yüri Svyatoslaviç, 345

1 Gumilev, L. N. Etnogenez i biosfera Zemli. IV. Bl. M., 1987.2 Gürcistan dahil. 3 Gumilev, Hunlar.4 Gumilev, Eski Türkler.5 Gumilev, Muhayyel Hükümdarlığın İzinde. 6 Kıçanov Y. İ. Zvuçat liş pismena. M., 1965. 7 Bkz. Gumilev L. N. Hunlar; Eski Türkler; Hazar Çevresinde Bin Yıl. 8  Her üç etnos da passioner yükseliş safhasından geçerek takriben 250-300 yıllık bir aşırı hararet

dönemine girdiler. Bu dönem, Hunlar için M.Ö. 209‟da boy devletinin kuruluşu ile başlar, M.S. 46‟da Kuzeyve Güney Hunları olarak ikiye ayrılmalarına kadar devam eder. Germanya için 841‟de başlar, İmparator III.Conrad‟ın Küçük Asya‟ya düzenlediği başarısız Haçlı seferleri ve Saksonya şansölyesi Henrich Leo‟nunVenedler (Polab Slavyanları) karşısında mağlubiyetle biten seferine, yani 1147 yılına kadar devam eder.Atina (ana süb-etnos) için ise bu tarih, M.Ö. 621-M.S. 449 yılları arasıdır, yani son Grek-Pers savaşına kadar

geçen süredir. 46‟dan 181 yılına kadar Siyenpiler‟le birlikte birleşik bir süper-etnik sistem kuran Hunlar, aşırıhararet döneminde, -her ne kadar bunlar zaman zaman kendi aralarında savaşmış iseler de, - Hanİmparatorluğu, Wu-sunlar, Ting-lingler ve Alanlar gibi tüm komşularına karşı zaferler kazandılar.Germanya‟da Hohenstaufenler, papalarla girdikleri mücadeleye 1268 yılına kadar dayandılar ve ülkeyi tambir parçalanma sürecinde bırakarak sahneden çekildiler. Tabii bu durum, Pribaltık‟daki savaşınkazanılmasına imkan hazırladı. Güçlerini Peloponnes ve Thebai savaşlarında tüketen Atina ve İsparta, Greko-Roma dünyasının süper-etnik sistemi içinde ortaya çıkan Makedonya‟nın kurbanları oldular. Asya‟da III.Yüzyılda yaşanan büyük kuraklık sırasında başlayan kırılma safhasında, bozkır imparatorluğundaki çöküş,küçük kimera devletlerin doğuşuna yol açtı. Germanya‟da ise, krallık ve “yumruk hukuku” dönemi arasında,Hussite savaşına katılan Çekler‟in baskısını ve bütün yenilikler adına muhteşem Rönesansı görüyoruz. Ve budurum 1436‟ya, yani Hussite savaşı sonuna kadar devam etmiştir. Ya peki Hellas‟da? Makedonlar‟ınhâkimiyeti sayesinde, “toz toprak arasına karışmış olan” Grekler, Helenizmin gözde simaları İskender veAntioch‟ın silah arkadaşları olarak ta Hindistan‟a kadar gittiler. Ama aynı Helenler ve Makedonlar, acımasızRomalılar tarafından fethedilecekler; Helenizmin son kalesi Korinth ise M.Ö. 146‟da yıkılacaktı. Hunlar‟ınatâlet safhasında, bir bozkır imparatorluğu (546-745) kuran Türkler ortaya çıktılar. Germanya‟daHabsburglar kendi düzenlerini kurdular (1438-1918); halbuki Helen devletleri Roma tarafından fethedilmiş,(Perge, M. Ö. 130‟da, Pontus 63‟de, Suriye 62‟de ve Mısır 30‟da) bu safhayı, hatta daha sonraki obskürasyondönemini onlarla birlikte yaşamışlardı. Son Hunlar, -Sha-t‟o Türkleri- obskürasyon döneminde yine en sonkahramanlıklarını sergilediler ve bir bâkiye olarak (Öngütler veya Beyaz Tatarlar) homeostaz safhasınagirdiler. Grekler ve Romalılar ise bunu başaramadılar. 

9 Gumilev, Hunlar, s. 41.10 Grousset R. Histoire de l‟Extreme-Orient. Paris, 1929, s. 404.11 Bkz. Grumm-Grjimaylo, Zapaddana, II/425.

12 Raşid ad-Din, Sbornik letopisey , T. I, Cüz. 1. L. A. Hetagurov çevirisi. M.-L., 1952, s. 77.13 Raşid ad-Din, Sbornik, T. I, Cüz 1, s. 102.14 Meng-ta P‟ei-lu/ N. Ts. Munkuyev çeviri ve yorumu. M., 1975, s. 46-48.15 Senkronik tabloya bknz.16 Bkz. Kıçanov, Y. İ. Oçerki istorii tangutskogo gosudarstva. M., 1968, s. 253-256.

Page 236: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 236/247

 17  Lubsan Danzan. Altan tobçi (“Zolotoye skazaniye”) Moğolcadan çeviri. Lubsan Danzan. Altan tobçi

(“Zolotoye skazaniye”) Moğolcadan çeviri. 18  Perlee H. Sobstvenno mongolskiye plemena v period Kidanskoy imperii (907-1125)//Trudy XX

Me‟dunarodnogo kongressa vostokovectv. T. , 1362, s. 314. 19 Vladimirtsov, B. Y. Obşçestvennıy stroy mongolov. L., 1934, s. 74. 20 Age., s. 74.21  Gumilev L. N. Istoki ritma koçevoy kulturı Sredinnoy Azii. Opıt istoriko-geografiçeskogo

sinteza//Narody Azii i Afriki. 1966. ! 4, s. 85-94> On „e. Izmeneniq klimata i migracii kohevnikov##Priroda.1972. ! 4, s. 44-52.22  Gumilev, Muhayyel, s. 136-139. L. L. Viktorova (Mongolı, M., 1980, s. 5) Naymanlar‟ı Türk olarak

kabul eder, ancak herhangi bir delil göstermez. Kazak Nayman boyu XII. Yüzyıl Naymanları‟yla aynı adıtaşımaktadır, ancak bu, onlara yakıştırılan bir addır. 

23 Meng-ta P‟ei-lu, s. 48.24 Histoire des Mongols et des Tartares par Aboul Ghazi Bahadour Khan, publiee, tradutie et annotee par

Baron Demaison. SPb., 1874. T. II, p. 72; Cahun L. Introduction d l‟histoire de l‟Asie. Paris, 1896, p. 201. 25 Gumilev, Muhayyel, s. 72-90 (Türkçe çevirisinde s. 116-124).26 Gumilev L. N., Kuznetsov B. İ. Bon, s. 72-90.27 Prens Siddarta-Budda efsanesi, Hristiyanlık varyantında kronolojiye ters düşen bir apokriftir. (Bkz.

Nastolnaya kniga svyaşennoslujitelya. M., 1978, T. 2, s. 297). Budistler, Jesus Christ‟i Avalokita‟nıntecessüm etmiş bedeni olarak kabul ederler. 

28 Banzarov, D. Çernaya vera; krş. Gumilev, Drevnıyemongolskaya religiya; Veselovskiy, N. O religii tatarpo russkim letopisyam//‟urnal Minis-terstva narodnogo prosve]eniq. Novaqseriq. ! 7. Otdel. 2. Eg., 1916.

29  Palladiy (Kafarov). Starinnoye mongolskoye skazaniye o Çingis-hane (Yuan-ch‟ao-mi-shi)//Trudyhlenov Rossijskoj duxovnoj mis-siivEekine. T. i . SEb., 1866, s. 172-173. Bundansonra:Palladiy.

30  Vasilyev, V P. İstoriya i drevnosti vostoçnoy çasti Sredney Azii (Chao Hung)//Trudy Vostohnogootdeleniq Imp. Arxeologiheskogo cbjestva. H. 4. SEb., 1857, s. 96.

31 Raşid ad-Din, Letopis, T. I, Cüz 2/O. İ. Smirnov çevirisi, s. 35-36.32  Reşidüddin‟de bu olayların tarihine ilişkin bilgi verilmez. Biz, savaşın başlamasından önce vukû

bulduğu düşüncesinden hareketle böyle bir tarih tesbit ettik.33 Biçurin, N. Ya. Sobraniye svedeniy o narodax, obitavşix v Sredney Azii v drevniye vremena. T. I, s.

378. Bundan sonra: Biçurin, Sobraniye.34 Raşid ad-Din, Sbornik, T. I, Cüz. 2, s. 37-40.35  Age., s. 41; aynı olayın değişik bir rivayeti için bkz. age., ktb. I, s. 104. Reşidüddin‟in eserinin

değerlendirilmesi konusunda bkz. Gumilev, Muhayyel, s. 239-240.36  Kozin, S. A. Sokrovennoye skazaniye. Mongolskaya xronika 1240 g. Bundan sonra: Kozin,

Sokrovennoye.37 Vasilyev, İstoriya i drevnosti, s. 227.38 Agy.39 Okin, Moğolcada kız demektir. 40 Raşid ad-Din, Sbornik, T. I, Cüz. 2, s. 32-33.41 Palladiy, s. 173.42 Raşid ad-Din, Sbornik, T. I, Cüz. 2, s. 129.43 Kozin, Sokrovennoye s 53.44 Kozlov, P. K. Mongoliya i Kam. M., 1947, s. 83-84.45  Manifestoda Mogol ve Tatarlar‟ın daha önce Kin İmparatorluğu‟nun kuzey sınırlarına saldırdıkları,

şimdiyse Kıtan ve Tankut (Hsi-Hsia)larla ittifak aktettikleri belirtiliyordu. Palladiy, bu bilgeleri, kendisinekarşı tam bir darbe indirmeye hazırlandıkları Sung İmparatorluğu‟nu ta-rafsız kalmaya çalışan Curçendiplomatlarının uydurduklarını varsayıyor. 

46 Raşid ad-Din, Sbornik, T. I, Cüz. 2, s. 23-24.47 Age., s. 42-43.48 Kozin, Sokrovennoye, s 57.49

 Reşidüddin, bunun aksini savunuyor. (T.I, cüz, 2, s. 43-44). Halbuki Çin ve Moğol kaynakları onun,Olcaytu-han‟ın talebiyle tarihî gerçekleri saptırma adına suskunlukla geçirdiği hikemi nasihatlarınakatılmıyorlar. 

50 Kozin, Sokrovennoye, s 58.51 Gumilev, Muhayyel, s. 154.52 Okladnikov, Dalekoye proşloye Primorya. Vladivostok, 1959, s. 236.

Page 237: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 237/247

 53  Müteakip olayların kronolojisi takribidir. Ch‟ao Hung, XII. Yüzyılda Moğollar‟ın 60 yıllık bir çevrim

kullandıklarını ve “otların her yeşermesini bir yıl kabul ettikleri”ni kaydetmektedir. (Meng-ta P‟ei-lu, s. 49).“Gizli Tarih”de birinci kesin tarih olarak tavuk yılı 1201 gösterilmektedir. Çünkü o dönemde Moğollar da VIII.Yüzyıla kadar hayvan takvimini kullanan Türkler gibi aynı takvimi kullanıyorlardı. (Bkz. Gumilev, EskiTürkler, s. 320-321). Bu durum, geleneklerin tamamıyla yıkılmasına, dolayısıyla yeni bir etnogenezbaşlangıcına işaret etmektedir. Etnoslar tarafından kullanılan fenoloji takvimi, doğrudan tabiata bağlıdır,ama tarihi bir yana bırakır. Çünkü zamanın seyrinin muntazaman takibi yerine, sürekli tekrarı tercihedilmekte; insanların tanımlanmasında ya başta bulunan yöneticilerin iktidar süresi veya takvim çevrimi

nazar-ı itibare alınmakta idi. Her ikisi de homeostaz safhasından dinamik gelişim safhasına geçildiğinigöstermektedir. Bu geçiş, Moğollar‟da XII. Yüzyıl sonlarında gerçekleşmiştir. 

54 Kıçanov Y. İ. Jizn Temuçjina, dumavşego pokorit mir. M., 1973, s. 39. 55 Gumilev, Muhayyel, s. 237-261.56 Vladimirtsov, B. Ya. Oşşçestvennıy stroy mongolov, s. 77. Aksi görüş için bkz. Grumm-Grijimaylo G. Y.

Zapadnaya Mongoliya, II/408.57 Raşid ad-Din, Sbornik, T. I, Cüz. I, s. 184.58 Vladimirtsov, Obşçesvennıy, s. 79. 59  Selenge‟nin orta akımlarından Kerulen‟in kollarına (Hentei‟in doğu etekleri) kadar doğrudan 300

km.dir. Ancak mecburi zikzaklar hesaba katılacak olursa, bu yol 1,5-2 misli daha fazladır. 60 Grumm-Grjimaylo, G. Y. K voprosu o razdelenii mongolov na vostoçnıx i zapadnıx. L., 1933. 61 G. Ksenofontoff, “Uranhay-sahalar” (İrkuts, 1937) adlı değerli çalışmasında, Barhucin‟in Baykal-ötesi

olduğuna işaret etmektedir. Doğu tarafından gelen Moğollar için burası, gölün batısında yer alan bir toprakparçası, yani Angara‟nın yukarı kesimindeki Balahan Bozkırı idi.Y. İ. Kıçanoff, (Bkz. Kıçanov Y. İ. JiznTemucina.., s. 39)galiplerin yürüyüşlerini Orhon ile Selenge nehirlerinin birbiriyle karışma noktasına kadarsürdürdüklerini düşünmekle yanılmaktadır. Öyle olsaydı, Ki-lok‟u geçmek zorunda kalmazlardı. 

62  Palladi bu cümlesi “Merkit boyundan gelme” (Palladiy, s. 143) olarak çevirmiş; S. Kalujinskiy ise“Merkiskiej podrzutok” (Kaluzynski St. Tajna historia mongolow. Warszawa, 1970, s. 165) olarakkaydetmiştir. 

63 Raşid ad-Din, Sbornik, T. I, Cüz. 2, s. 68-69.64 Mamay‟ın cedd-i âlâsı idi ve kabilesi de Borjiginler‟le adavet halindeydi. 65 Camuha‟nın çift yönlü davranışları konusunda bkz. Gumilev, Muhayyel, s. 261 vd.

66 Raşid ad-Din, Sbornik, T. I, Cüz. 2, s. 119.67 Farsçe tercümesi: But-Tengri.68 Gizli Tarih, s 118.69 Gumilev, Muhayyel, s. 156-157.70 Temucin‟i aristokrat kesimin temsilcisi sayan W. W. Barthold‟la, bu görüşe karşı çıkan G. Y. Grumm -

Grjimaylo ve Camuha‟yı aristokratların reisi olarak gören S. A. Kozin arasında, 1183-1218 yıllarındaMoğolistan‟da vukû bulan iç savaşın bir sınıf çatışması olup olmadığı konusundaki tartışma başlamıştı.(Bkz.Yakubovskiy A.Yu. İz istorii izuçeniya mongolov perioda XI-XIII vv//Oherki po istorii russkogo vosto-kovedeniq. M., 1953, s. 31-95; Gumilev, Muhayyel, s. 161 vd.).

71 Müller, İstoriya islama, I/67. 72 Orda kelimesinin izahı için bkz. Gumilev, Eski Türkler. 

73 Gumilev, L. N. Gumanitarnıye i yestestvennonauçnıye aspektı istoriçes-koy geografii//~konomiheskaqi social;naq geografiq. L., 1984, s. 5L.

74 Burada geçen “kara” kelimesi kesinlikle tahkir anlamında değildir. Bhon-Kara dindeki kara kelimesi detam olarak koyu mavi anlamındadır. Çünkü  yüksek dağların tepesindeki gökyüzü neredeyse siyah olarakgörünür. “Kara budun” yani kara halk ise “bütün halk” demektir. 

75 Yakubovskiy, A.Yu. İz istorii izuçeniya, s. 65-88; krş. Gumilev, Muhayyel, s. 238-239.76 Vernadskiy, G. V. O sostave Velikoy Yası Çingishana. Brüksel, 1939, s. 13.77 G. Y. Grumm-Grjimaylo, bazı mübalağalar olduğunu varsaymakla birlikte bu metne itimat etmektedir

(Bkz. Zapadnaya, s. 437). A. Yu. Yakubovski ise, bütün felaketlerden sömürücü noyonların sorumlu olduğunuileri sürerek, Grjimaylo‟nun görüşüne itiraz bildirmektedir. (Yakubovski, age., s. 79-80). Şu veya bu görüşübenimsemeden önce, daha sonraki olayların seyrini bütünüyle gözden geçirmek gerekir. 

78

 Palladiy, s. 169-172, dn. 47.79 Grjimaylo, Zapadnaya, s. 405. Krş. Gizli Tarih, s 179; Palladiy, s. 94.80 Reşidüddin‟e göre 30 bin kişilik orduya karşı Çingis‟in ordusunun sayısı 13 bindi. “Gizli Tarih”e göre

ise tarafların güçleri birbirine denkti. (Bkz. Gumilev, Muhayyel, s. 162) 

Page 238: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 238/247

 81  Bu adı taşıyan kabileye hiçbir kaynakta rastlanmamıştır. Nüshalarda bir istinsah hatası olduğu

düşünülüyor. Belki de Oyrat boylarından birisi olan “Çoros”un adıdır. Anlaşılmayan husus, sadece Oyratlar‟ınOnon boyunda ne aradıklarıdır. 

82 Camuha‟nın bu tuhaf davranışı konusunda bkz. Gumilev, Muhayyel, s. 261 vd.83 Ulza - (S. A. Kozin‟de Ulca), Onon Nehri‟nin bir kolu. Olay nehrin orta akımlarında, bugünkü Çita‟da

geçmiştir. 84  Toğrul‟a “wang” (hükümdar), Temucin‟e de Ca‟uthuri (bir tür askerî komiser) ünvanı verilmişti.

Ayrıca meselenin Altan-han‟a arzedileceği, daha büyük bir ünvan verme hakkının ona ait olduğu bildirilmiş;o da daha büyük sonuçları beraberinde getirecek olan bu ünvanı tastiklemişti. 

85 Munkuyev, N. Ts. Kitayskiy istoçnik o pervıx mongolskix xanax. M., 1965, s. 103. 86 Meng-Ta pei-lu, s. 49.87 Gumilev, Muhayyel, s. 151 (R. Grousset ve K. Wittfogel‟in belirttikleri tarih). 88 Meng-ta P‟ei-lu, s. 117-118.89 Katanov, N.F Vostoçnaya xronologiya//Izvestiq Severo-Vostohnogo arxeologiheskogo i„tnografiheskogo

instituta. Vyp. £. Kazan;, 1920.90 Gumilev, L. N. Etnos i kategoriya vremeni, s. 143-157.91 Kalesnik, S. V Problema geografiçeskoy sredı// Vestn. LGU. 1968. ! 12; Gumilev, L. N. O sootnoşenii

prirodı i obşçestva soglasno dannım istori-çeskoy geografii i etnologii//Vestn. LGU. 1970. ! 24, s. 39.92

 Vernadskiy, O sostave Velikoy Yası s. 6-7.93 Age., s. 32-33.94 Grjimaylo, Zapadnaya, s. 438-439.95  “Herhangi bir kişi, taarruz veya ricat sırasında, eşyasını, silahlarını veya yükünün bir kısımını

kaybederse, onun arkasından gelerek bunları bulan kişi, atından inip onu almak ve kaybeden, düşüren kişiyevermek zorundadır. Aksine hareket eden kişi ölüm cezasına çarptırılır”. (Makrizi; bkz. Berezin İ. N. Oçerkvnutrennego ustroystva ulusu Djuçieva//Trudy Vostohnogo otdeleniq Imp. Arxeologiheskogo ob]estva. H. 8.SPb., 1864, s. 440.

96 Age., s. 17-18.97 Grjimaylo, Zapadnaya, s. 430.98 Anninskiy S.A.Izvestiya vengerskix missionerov XIII-XIV vv. o tatarax i Vostoçnoy Yevrope//Istoriheskj

arxiv. III. M-L., 1940, s. 71-94.99  Age., s. 83. Bir süper-etnosun ad değiştirmesi, iki farklı çağın yaşandığını gösterir. Bir safhadan

diğerine yavaşça geçiş, geleneklerin yıkılması ve yeni bir etnogenez itkisinin başlangıcı demektir. 100 Galiba Julian hatıralarını Farsça yazmıştı. Çünkü Moğollar‟ın atası Bör-te-Çino‟nun (Bozkurt) adını,

Farsça “gurg” (kurt) kelimesine Moğolca “üt/ut” eki ilave ederek yazmış. Dolayısıyla Gurgut, Moğolca“kurtlar” anlamına gelen bir etnonimdir, fakat hanın, yani Temucin‟in özel ismi değildir. 

101 Plano Carpini ve Rubruk‟un Doğu Ülkelerine Seyahatleri, s. 209.102 Tarih belirtilmemiş, ama muhtemelen 1208-1216 yılları arasıdır. 103 Güney Bug; bkz. Anninskiy, S. A. Izyestiya vengerskix missionerov.., s. 84.104 Kıçanov, Y. İ., M., Vostokizdat, 1973. 105 Nasonov A. N. “Russkaya zemlya” i obrazovaniye territorii drevneruss-kogo gosudartsva.106

 Gumilev, Etnogenez i biosfera Zemli. L., 1989.107  Bkz. Epiçeskiye skazaniya narodov Yujnogo Kitaya. M-L., 1956, s. 149; krş. İts R. F Etniçeskayaistoriya yuga Vostoçnoy Azii. L., 1972, s. 176, 278‟deki haritalar. 

108 Orda : Ulus-ordu; bkz. Gumilev, Eski Türkler.109 Grjimaylo, Zapadnaya, II/409.110 Daha fazla bilgi için bkz. İstoriya stran zarubejnoy Azii v sredniye veka. M., 1970, s. 205-218.111  Grumm-Grjimaylo G. Y. Kogda proizoşlo i çem bılo vozvano raspadeniye mongolov na vostoçnıx i

zapadnıx?//Izvestiq Gosudarstvennogo Geografıkheskogo objestva. 1933. Vyp. 2, s. 168-177.112 Burada kastedilen, tüm üyeleri katledilen yönetici ailelerdir. Kalan Merkitler, Moğol İmparatorluğu

bünyesine dağılarak, Töles, Teleüt, Kirey, Torgout ve Başkurtlar‟ın arasına seok olarak karıştılar. (Bkz.Grjimaylo, Zapadnaya, T. II).

113

 Anninskiy, İzvestiya vengerskix,. 114 Age., s. 85.115 Age., s. 85-86.116 “Başkardiya” (Başkirya) ve “Sibur” (Tümen bölgesi civarındaki Sibir) kelimeleri henüz XIV Yüzyılda

kullanılmaktaydı. (Age., s. 92-93).117 Bunyatov Z. M. Gosudarstvo horezmşaxov-Anuşteginidov. M., 1986, s. 132. 

Page 239: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 239/247

 118 Aynı yerde. Çingis-han, gönderdiği elçilerle şu mesajı iletmişti: “Seninle barışı korumayı kendimize

bir vazife addediyorum. Sen bana en değerli oğlum gibisin” (En-Nesevi Muhammed. Jizneopisaniye sultanaDjalal ad-Dina Mank-burnı/ Per. s. arab. Z. M. Bunyatova. Bakü, 1973, s. 77-78). Horezmşah‟ı öfkedenküplere bindiren de bu “oğul” kelimesi olmuştur. 

119 Gumilev, Eski Türkler, s. 42-52.120 Gumilev, Muhayyel, s. 187.1 Begunov Yu. K. Pamyatniki russkoy literaturı XIII. v., s. 110 vd. Bundan sonra: Begunov, Pamyatniki. 2

  Bkz. Slovo o polku tgoryeve. M-L., 1950, s. 394. Bu, kesinlikle doğru değil. 1093‟de kaleme alınan“Nestor Kroniği”nde, “gurbet” anlamındaki meçhul ülke, gerçekten aksi yönde bir hissi ibare olarak yeralmaktadır. Hatta XIII. Yüzyıl metinlerinde de bu kelime, coğrafi bir terim olarak geçmektedir. 

3 Gael A. G., Gumilev L. N. Raznovozrastnıye poçvı na stepnıx peskax Dona i peredvijeniye n arodov zaistoriçeskiy period/flzv. AN SSSR. Ser. geogr. 1966. ! 1.

4 Şennikov, A. A. Zemledelçeskaya nepolnaya osedlost i “teoriya brodyajni-çestva” //~tnografiq narodovSSSR. L., 1971, s. 88-89.

5 Gribanov, L. N. İzmeneniye yujnoy granitsı areala sosnı ve Kazaxsta-ne/A/estrriJk s-x. nauki (Alma-Ata). 1965, ! 6, s. 78-86.

6 Rıbakov, “Slovo o polku İgoryeve” i yego sovremenniki. M., 1971, s. 8. Bundan sonra: Rıbakov, Slovo. 7 Belyavskiy, V A. Po povodu “izveçnogo antagonizma” mejdu zemledelçes-kim ve koçevım naseleniyem

Vostoçnoy Yevropı//Slavqno-russkaq „tnografkj. L., 1973, s. 101-108.8 Tatişçev, V. N. istoriya Rossiyskaya, Ktb. I, s. 271-274.9 Karamzin, N. M. İstoriya gosudartstva Rossiyskogo. SPb., 1892, I/159; II/46-47.10 Ustryalov, N. G. Russkaya istoriya. SPb., 1837, Cüz I, s. 143-144.11 Solovyev, S. M. İstoriya Rossii, Ktb. 1, T. I, s. 57. 12 Age., Ktb. I, T. II, s. 647; Kluçevskiy, V. O. Kurs russkoy istorii. T. I, Cüz I. M., 1987, s. 68-84.13 Kluçevskiy, Kurs russkoy istorii, T. I, Cüz I.14 Kostomarov, N. İ. İstoriçeskiye monografii i issledovaniya. SPb., 1903, s. 112. 15 Age., s. 112, 116, 133, 158.16 Mavrodina, P. M. Kiyevskaya Rus i koçevniki. L., 1983, s. 19-20.17 Golubovskiy P. V Peçenegi, torki, polovtsı do naşestviya tatar. Kiyev, 1884. 18

 Mavrodina R. M. Kiyevskaya Rus ve koçevniki, s. 23-24.19 Pletniyeva, S. A. Polovetskaya zemlyaZ/Drevrıerusskie knq‟estva X-Xiü w. s. 260.20 Bkz. Pletniyeva S. A. Peçenegi, torki, polovtsı v yujnorusskix stepyax// Materialy i issledovaniq po

arxeologii SSSR. 1958. ! 62; Fedorov-Davıdov, F A. Koçevniki Vostoçnoy Yevropı pod vlastyu zoloto-ordınskixxanov. M., 1966.

21 Rus-Poloves ilişkilerini ele alan araştırmaların bolluğunun iki yönlü sonucu vardı. Bir yandan, zenginve gerçek bilgiler toplanmış, diğer yandan farklı eğilimler yayılarak, istemeyerek de olsa eklektiklerin ortayaçıkmasına yol açmıştı. (Bkz. Mavrodina, M. M. Age., s. 25-39).

22 Toynbee A. T. A study of History. Abdidgement of volumes I-VI by D. C. Somervell. N. Y.; Toronto,1946, p. 570. “Meydan Okuma ve Tepki” teorisinin tenkidi için bkz. Gumilev, L. N. Ob antropogennomfaktore landşaftoob-razovaniya (Landşaft i etnos, VII)// Vestn. LOJ. 1967, ! 24, s. 104-105.

23

 Presnyakov, A. E. Lekstii.. T. I-II.24 Pokrovskiy, M. N. Russkaya istoriya v samom sjatom oçerke. M., 1933.25 Rojkov, N. A. Russkaya istoriya v sravnitelno-istoriçeskom osveşçenii (osnovı sotsialnıy dinamiki). 4-e

izd. L.-M., 1930, T. I.26  Grekov, B. D. Kiyevskaya Rus i problema proisxojdeniya russkogo feodalizma u M. N.

Pokrovskogo//Protiv istoriheskoj koncepcii M. N. Eokrovskoçp. M-L., 1939, H. 1, s. 112.27 Presnyakov, Lekstii, s. 143.28 Age., s. 145.29 Age., s. 146.30 Age., s. 65.31 Rojkov, N. A. Obzor russkoy istorii s sotsiologiçeskoy toçki zreniya. Ç. I. Kiyevskaya Rus. 2 vzd. M.,

1905, s. 24-25.32 Rojkov, N. A. Russkaya istoriye v sravnitelno-istoriçeskom osveşçenii (os-novı sotsialnoy dinamiki). T.I, s. 152.

33 Age., T. 2, s. 5-6.34 Lyaşçenko, P. İ. İstoriya russkogo narodnogo hozaistva. M-L., 1927, s. 25, 60.

Page 240: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 240/247

 35 Yuşkov, S. V. Feodalnıya otnoşeniya i Kiyevskaya Rus//Jhen. zap. Sara-tov. çps. un-ta. T. 2. Vyp. 4,

1924, s. 9-10.36 Toloçko, P. P. Kiyevskaya zemlya//Drevnerusskie knq‟estva X-X£££. w., s. 6.37 Kargalov, V. V Vneşnepolitiçeskiye faktorı razvitiya feodalnoy Rusi, s. 49.38 Popov, A. İ. Kıpçaki i Rus//Uhen. zap. LGU. seriq istoriheskix na-uk. Vyp. 14, 1949, s. 98.39 Kargalov, Vneşnepolitiçeskiye, s. 58. 40 Bkz. Gumilev, L. N.//Ruskaya literatura. 1974. No. 3, s. 171-172.41

 Yakubovskiy, A. Yu. Feodalnoye obşçestvo Sredney Azii i yeye torgovlya s Vostoçnoy Yevropoy v X-XVvv//Materialy po istorii Uzbekskoj, Tad‟ikskoj i Thrknenskoj SSR. Vyp. 3. H. i. L., 1932, s. 24. 42 Parxomenko V. Sledı polovetskogo eposa v letopisyax//Problemy is-tchnikovedeniq. Sb. 3. M-L., 1940,

s. 39.43 Gordlevskiy, V. A. Şto takoe “bosıy volk”?// İzbrannıya soçineniya. T. II. M., 1961, s. 487. 44 Age., s. 487. Krş. Kşibekov D. Koçevoye obşçesto:genezis, razvitiye, upadok. Alma-Ata, 1984, s. 38.45 Gumilev, L. N. Nujna li geografiya gumanitaram?//Slavqno-russkaq ,tnografiq. L. 1973, s. 92-100.46 Gumilev, L. N. Mojet li proizvedeniye izyaşnoy slovesnosti bıt istoriçes-kim istoçnikom?// Russkaya

literatura. 1972. No. 1, s. 73-82.47 Paşuto, Vneşnaya, s. 213; keza: Kononov, A. N. İstoriya uzuçeniya tûrs-kixyazıkov v Rossii. M., 1982,

s. 19-23.48

  Dmitriyev, L. A. K sproram o datirovke “Slova o polku İgoryeve” (L. N. Gumilev‟in makalesimünasebetiyle)//Ruskaya literatura. 1972, no. 1, s. 83-84.49 Solovyev, İstoriya, Ktb. I, T. II, s. 592. Dn. 411, s. 710. 50 Kargalov, Vneşnepolitiçeskiye, s. 49-54.51 Gruşevski, Kiyevskaya Rus. 52 Grekov, B. D. Kiyevskaya Rus i problema proisxojdeniya russkogo feodalizma u M. N. Pokrovskogo..53 Age., s. 462-466.54 Pletniyeva, Polovetskaya zemlya, s. 260-300.55 Puteşestviya v vostoçnıye stranı, s. 108. 56 Alekseyev, L. V. Polotskaya zem!ya//Drevrusskiye knâjestva X-XIII. vv., s. 237-238.57 Paşuto, Vneşnaya, s. 228. 

58 Gumilev, L. N. Biosfera i impulsı soznaniya// ETircda. 1978. ! 12, s. 97-105.59 Karamzin, N. M. İstoriya gosudartstva Rossiyskogo. T. III. Dn. 105, 106. Pogodin M.‟nin Azbuçnıy spisokrusskix knyazey do mongolskogo iga. 1854, s. 291‟e atfen. 

60 Slovo o polku İgoryeve. M-L., 1950, s. 444-445 .61 Agy,662 İpatyevskaya letopis, pod 1201 g. 63 Nasonov, Mongolı i Rus, s. 6.64  “... İsyan büyüktü; boyarlar ve tacirler toplanarak bağırdılar: Knâz! Biz senin iyiliğini istiyor ve

kellemizi sana adıyoruz; ama sen tüm serveti elinde tutuyorsun. Halbuki bu servetler senin ve biz Suzdallılarve Rostovlular‟ındır.” Arkasından esir alınan knâzların ya gözlerine mil çekilmesini, ya da katledilmesiniistediler. Ve Gleb parça parça edilerek öldürüldü.

65 B3RL. T. i. sm. pod1187 g.66 Solovyev, İstoriya, Kt. I, T. II, s. 570-571.67 Paşuto, V T. Oçerki po istorii Galitsko-Volınskoy Rusi. M., 1950, s. 194-203.68 Paşuto, Vneşnaya, s. 283. 69 Age., s. 276.70 Anniksiy, Istoriçeskiy arxiv. T. 3, s. 79.71 Age., s. 79.72 Gumilev, Otkrıtiye Xazarii, s. 176-177.73  Vernadsky, Bıli li mongolskiye poslı 1223 g. xristianami?//Seminarium Kondakovianum.  3. Praha,

1929; Gumilev, Muhayyel, s. 324.74 Solovyev, İstoriya, Ktb. I, T.II, s. 642. 75 Age., s. 641.76 Paşuto, Vneşnaya, s. 228-234.77 Şaskolskiş, İ. P. Borba Rusi protiv krestonosnoy agressii na beregax Balti-ki v XII-XIII vv. L., 1978, s.

123-124.78 Paşuto, Vneşnaya, s. 233. 

Page 241: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 241/247

 79 Veber, Umum tarih, VII/237.80 Velyavski,, V. A. Po povodu “izveçnogo antagonizma” mejdu zemledelçes-kim i koçevım naseleniyem

Vostoçnoy Yevropı. 81 Solovyev, İstoriya, Ktb. I, T. II, s. 577. 82 Age., s. 606.83 Kargalov, V. V Vneşnepolitiçeskiye faktorı razyitiya feodalnoy Rusi. Bibliografiyu sm. s. 378-415.84 Nasonov, Mongolı i Rus, s. 36-37.85

 Rıbakov, B. A. Remeslo drevney Rusi. M., 1948, s. 521.86 Karger, M. K. Drevniy Kiyev. T.I. M-L., 1958, s. 238.87 Kluçevskiy, Soçineniya, I/282-286.88 Pokrovskiy, M. N. İstoriya Rossii s drevneyşix vremen, I/120. 89 Grekov, Kiyevskaya Rus, s. 500.90  Dovjenok, V O. Sredneye Pondeprovye posle tataro-mongelskogo naşest-viya//Drevnaya Rus i

slavyana. M., 1978, s. 76-82.91 Tihomerov, M. N. Drevnerusskiye goroda. M., 1959, s. 12-42.92 Nasonov, Mongolı i Rus, s. 24-25.93 Paşuto, Vneşnaya, s. 286. 94 Prof. M. İ. Artamonoff‟un 1946-47 yıllarındaki arkeolojik araştırma ekibinde görev alan yazar, İskit-

öncesi, İskit ve erken Slavyan harabelerini ortaya çıkarmıştır. Buraların harabe haline gelmesinden sonraaçık araziye Polak şatoları kurulmuştur. Günümüzde bu şatolar açık müze olarak kullanılmaktadır. Daniil,Slavyan topraklarını 300 yıl ıssızlaştırmıştır. 

95 Paşuto, Mongolskiy poxod, s. 204-206.96 Puteşestviye v vostoçnıye stranı, s. 47. 97 Paşuto, Vneşnaya s. 287. 98  Katolik kilisesinin “beş akrebi” şunlardır: 1) Tatarlar; 2) Ortodokslar; 3) Eretik-Catharlar; 4)

Horezmliler; 5) II. Friedrich. (BKz. Osokin, N. A. Pervaya inkvizitsiya i zavoyevaniye Langedoka frantsuzami,

s. 222).

99 Gumilev, L. N. Apokrifiçeskiy dialog// Neva. 1987, no. 3, 4.100 Bkz. Gumilev, Muhayyel.101  V. V Kargaloff, Yüri Vsevolodoviç hakkında enteresan bilgiler vermektedir. Kolomna hezimetini

öğrenen knâz, beraberinde götürme imkanı  olduğu halde, ailesini başkentte terkeder. Garnizon yetersiz;şehre sığınan insanlar ise savunmada kullanılamayacak kişilerdir. Böylece çaresiz kalan şehir 7 Şubat 1238‟dadüşer. Yüri, Sit‟de korumasız kaldığı bir sırada âni bir baskınla yakalanır. Sit‟deki Rus bölükleri bir türlütoparla-namazlar ve “yabancı düşmanların önünden kaçarlar”. Moğollar da bu savaşı fazla önemsemezler.Reşidüddin, bunun sadece kaçanların ve saklanan knâzın kovalandığı bir savaş olduğunu kaydeder. Etnik obs-kürasyon fonundaki psikolojik soysuzlaşmanın yüzeye çıkışı. (Bkz. Kargalov, V.V. Vneşnepolitiçeskiyefaktorı.. s. 94-100).

102 Munkuyev, N. Ts. Zametki o drevnix mongolox/Tataro-mongolı. M., 1970, s. 367 vd. 103 Karaglov, Vneşnepolitiçekskiye faktorı, s. 73. 104 Üç cephede savaşan Moğol ordusunun genel toplamı, 129 bin (Raşid ed-Din, Letopis, T. I, Cüz 2, s.

266) ve iki tümendir. Bunlardan biri savaş arabalarını idare eden Curçen, diğeri ise Kara-Kıtan tümenidir.Rusya‟ya ise geri hizmetleri için bin Curçen (Kin), bin Manghut gönderilmişti. 

105 Veselovskiy, N. Zolotaya orda//Anciklopedheskij slovar; F. A.106 Brokrauza i A. Efrona. SPb., 1894, T. 24, s. 633-635. 8 Munkuyev, age., s. 369.107 EKL. T. 25, s. 133.108 229 Prohorov, G. M. Kodikologiçeskiy analiz Lavrentyevskoy letopisi//Vspo-mogatel;nye istoriheskie

discipliny. L., 1972, s. 77-104. Keza: Povest o Batıyevom naşestvii v Lavrentyevskoy letopisi//TODRL. T. XXHc- L-, 1574, s. 77-98.

109 Nasonov, Mongolı i Rus, s. 23. 110 Paşuto, Oçerki, s. 229. 111 Age., s. 138.112 Nasonov, Mongolı i Rus, s. 54-55.113  Etno-sistemlerin yeniden iç yapılanma olgusu, ya biyosferdeki canlı organizmanın biyokimyasal

enerjisinin birikmesi, ya da harcanması sayesinde kendini gösterir. Gayr-ı mütecanis sistemlerin sağlamlığı

Page 242: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 242/247

 ise, birlik kanunu ve zıt kutupların birbirleriyle savaşmasıyla sağlanır. Etnogenezlerin ve etnik tarihlerinkopukluğu veya bir “başlangıç” ve “son”un oluşu, doğrudan yadsımanın yadsınması kanununungerçekleşmesidir. Buna göre her sistemin doğuş ve yok oluşu, sırtla karın gibi birbirine bağlıdır. 

114  Alman ve İsveç ordularının askerî koordinasyonu konusunda bkz. Şaskolskiy İ. P. Borba Rusi protivkrestonosnoy agressii na beregax Baltiki v XII-XIII vv. L., 1978, s. 156-157.

115 Alman yanlısı batıcı grup Pskov‟da 1229‟a kadar varlığını sürdürmüştür. (Bkz. Paşuto, Vneşnaya, s.294).

116 M. V. Vladimirskiy-Budanov, M. S. Gruşevskiy, A. Y. Presnyakov ve B. D. Grekov; bkz. Paşuto, Oçerki,s. 229.

117 Paşuto, Oçerki, s. 230-231.118 Age., s. 231-234.119  Yarlık: Dostluk ve saldırmazlık anlaşması. Fiilî bağımsızlık anlamı içermez. Batu, kendisine fiilen

bağlı olmayan Rum, Suriye ve diğer ülke hükümdarlarına da yarlık göndermiştir. 120 Solovyev, İstoriya, Ktb. II. T. III, s. 170. 121 Nasonov, Mongolı i Rus, s. 10-11.122 Anniksiy, age., s. 81.123 Age., s. 89.124 Paşuto, Oçerki, s. 271.125

 Barthold, O xristianstve v Turkestane, s. 11; Gumilev, Muhayyel, s. 133.126 Zaitsev, A. K. Çernigoskoye knyajestvo//Drevnerusskiye knyajestva X-XI-II vv., s. 117.127 Alekseyev, Polotskaya zemlya, s. 239128 Paşuto, Oçerki, s. 259‟a istinaden.129 Gizli Tarih, s 275, 276.130  “Şam (Suriye) ve Rum (Bizans)dan, Os (Osetin)lerden ve Ruslardan azizleri otağına davet etmişti”

(Raşid ad-din, T. II, s. 121); krş. Gumilev, Muhayyel, s. 330. 131 Puteşestviya v vostoçnıye stranı, s. 7. 1 Burada Eski Rus etnik bütünlüğü göz önünde bulundurulmuştur. 2 Moğol yasasına göre babadan miras kalan ulusun hâkimi, siyasî konularda ekber kardeşe bağlı olsa bile,

küçük kardeşti. Buna göre büyük kardeş malı miras olarak alma, küçük kardeş ise (çalışarak) edinme hakkına

sahipti.3 Belaya Rus- Polotsk ile Turov-Pinsk knâzlığı toprakları; Çernaya Rus, komşular tarafından fethedilen,-Grodno civarıydı. 

4 Tiesenhausen, V G. Sbornik materialov, otnosyasçixsya k istorii Zolotoyordı. T. I, 1884; T. II, 1941.Bundan sonra: Tiesenhausen.

5 Tiesenhausen, II/33.6 Gumilëv, Muhayyel, s. 313-314.7 Ensiklopediçeskiy slovar Brokgauza i Yefrona. T. 24, s. 633-635.8 Tiesenhausen, I/325.9 Age., s. 231.10 Anniksiy, İzvestiya vengerskix, s. 87. 11

 Poluboyarinova, M. D. Russkiye v Zolotoy Orde. M., 1978.12 Gumilëv, Muhayyel, s. 398-399.13 Paşuto, Oçerki, s. 296-297.14 Nasonov, Mongolı i Rus, s. 69-75.15 Tiesenhausen, I/197, 385, 510; II/100, 104.16 Gumilev, Muhayyel, s. 401-402.17 Baskakov, N. A. Russkiye familii turkskogo proisxojdeniya, M., 1979.18  Kuçeyev, A. M. Sledı turkskogo elementa u odnodvortsev (po dannım yazıka i liçnoy onomastiki

naseleniya Usmanskogo rayona Linetskoy oblasti) //Doklady otdelenij i komissij Geografiheskogo objestvaS33R. !15. L., 1970, s. 127-134.

19 Litovlar: Baltık Denizi‟nden Dinyeper‟in sol sahiline kadar saçılmış bulunan Balt grubuna mensup bir

kabile. Baltlar, buzulların erimesinden hemen sonra bu bölgeye yerleşmişlerdir ve dolayısıyla DoğuAvrupa‟nın en eski yerlileri sayılırlar. Uzun süre homeostaz safhasında kalmışlar ve atalarının etnikçizgilerini muhafaza etmişlerdir. 

20  Daha önceleri Zalesski Ukraynası denilen Velikorossya, Volga-Oka nehirleri arasındaki bölgedekalmaktadır. Ahalisi, Merya ve Kriviçler‟in Vyatiç ve Muromalar‟la karışımından meydana gelmiştir.

Page 243: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 243/247

 XIII.Yüzyıldan itibaren ise bu karışama Türk unsurlar da girmiştir. Malaya Rusya, Dinyeper‟in sağ sahilindedir.Slavyan ve Türk (Poloves ve Tork) sübstratlar buraya yerleşmişlerdi. 

21 Paşuto, Oçerki, s. 248. 22 Age., s. 249.23 Paşuto, Oçerki, s. 239. 24 Age., s. 239-242.25 Age., s. 275.26

 Varnadskiy, G. V Dva podviga Aleksandra Nevskogo//Evrazijskij vremernik. T. ı , Eerlin, 1925, s. 227 i335. Cit. po%Pa wutoV. T. Ccerki, s. 276.27 Paşuto, Oçerki, s. 277. 28 Ramm, B. Ya., Papstvo i Rus. M-L., 1859, s. 151.29 Puteşestviya v vostoçnıya stranı, s. 171-173.30 Jitiye Aleksandra Nevskogo (Bkz. Begunov Yu. K. Pamâtnik russkoy lite-raturı XIII v., s. 175-176).31 Nasonov, Mongolı i Rus, s. 5. 32 Koromkeviç Vl. Dikaya oxota korolya Staha. Minsk, 1984, s. 412-413.33 Çervlenaya Rusya : Galiçya.34  Papa İoannes XII‟nin mektubu (1325). Şaboldo, M. F Zemli yugo-zapad-noy Rusi v sostave Velikogo

knyajestva Litovskogo. Kiyev, 1987, s. 31-33.35

  Slavyanca‟daki “yazıtsı” (putperest) kelimesi, Yunanca “etnos” kelimesinin çevirisidir.  Dolayısıyla“yazıçevstvo” (putperestlik) klan tanrıları kültü demektir. “Cemaat” ve “İsraillilerin tanrısı” Yahova da butanımlamaya girer, ama Yahudilerin daha önce tapındıkları kabile tanrısı Eloim kültü aynı anlamda değildir. 

36 Trayçevskiy, A. Uçebnik russkoy istorii. Ç. I. SPb., 1900, s. 146-147.37 Age., s. 146.38 Gumilev, L. N. Vesti LGU, 1966, No. 18, s. 87.39 1500 yılına ait bir harekata Çeçen adaları gösterilmektedir. (BKz. Apollov, B. A. Kolebaniya uravnya

Kaspiyskogo morya//Trudy In-ta oke-anolcgii. T. X . M., 1956, s. 221.40 Solovyev, S. M. İstoriya Rossii, Ktb. I, T. II, s. 646-647; keza: Platonov, S. F., Lektsii, s. 94.41 Kalesnik, S. V Yeşe neskolko slov o geografiçeskoy srede//Izv. 1966, ! 3. 42 Sergeyeviç, V İ. Drevnosti russkogo prava. T. III, SPb., 1909, s. 65 ve 72.43

 Age., s. 69.44 Pokrovskiy, M. N. Russkaya istoriya. T. I, s. 173.45 Gumilev, Muhayyel, s. 399.46 Horoşçev, A. S. Politiçeskaya istoriya russkoy kanonizatsii (XI-XIV vv.). M., 1986, s. 61.47 Age., s. 125.48 Bartold, V. V O hristianstve, s. 11-23.49 Horoşçev, Politiçeskaya, s. 36-41.50 Age., s. 94.51 Pokrovskiy, Ruskaya istoriya, T. I., s. 186-187.52 Horoşçev, Politiçeskaya, s. 136. 53 Roublev Michel. The periodicity of the mongol tribute as paid by russian princes during the fourteenth

and fifteenth centuries//Forschungen zur osteuropâischen Geschichte. Band 15. Berlin, 1970, s. 7.54 Golubutskiy, V A. Zaporojskoye kazaçestvo. Kiyef, 1957, s. 23-26.55 Yegorov, V L. İstoriçeskaya geografiya zolotoy Ordı v XIII-XIV vv. M., 1985, s. 51.56 Pokrovskiy, Ruskaya istoriya, T. I, s. 180-181.57 Prohorov, G. M. Povest o Mityaye. L., 1978, s. 51.58 Horoşçev, Politiçeskaya, s. 111. V. O. Kluçevskiy, A. Y. Presnyakov, S. V. Bahruşin, M. N. Tihomirov,

D. S. Lihaçyef ve L. V. Çerepnin‟in konuyla ilgili makaleleri.59 Mitya, Konstantinopolis‟e giderken yolda öldü. Pereyaslavl archimandriti Pimen‟in metropolit olarak

tayin edilmesi ise Moskova tarafından kabul edilmedi. Büyük knâz Pimen‟i 1381‟de geri gönderip, SergiyRadojenskiy‟nin desteklediği Kipriyan‟ı davet etti. (Bkz. Prohorov, G. M. Povest o Mityaye, s. 137 vd).Dimitri, Pimen‟i Mitya‟yı zehirlemekle suçlayarak, başındaki beyaz takkeyi sıyırıp aldı ve saçlarını kestirdi.

(Bkz. Trayçevskiy, A. Uçebnik russkoy istorii, Ç. I, s. 161).60 Horoşçev, Politiçeskaya, s. 112.61 Age., s. 112; Proxorov, Povest o Mityaye.62 Horoşçev, Politiçeskaya, s. 115. 63 Age., s. 114.

Page 244: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 244/247

 64 Tolstov, S. P. Po sledam isçesnuvşix tsivilizatsii. M-L., 1948, s. 318-319.65  1419‟da vukû bulan Hussite savaşı, Çekler‟e Alman yayılmacılığının kötü çehresini göstermişti.

Çekoslovakya nüfusunun 200 yıl devam eden savaş sırasında 3 milyondan 800 bine düşmesi de buçarpışmaların ne kadar vahşice geçtiğini göstermektedir. (Trayçevskiy, age., s. 120). 

66 Şabuldo, F M. Zemli yugo-zapadnoy Rusi v sostave Velikogo knyajestva Litovskogo, s. 10.67 Age., s. 38.68 Age., s. 9, 55.69

 Age., s. 66.70 Raşid ed-Din, Sbornik, T. I, Cüz 2, s. 275.71  1251‟de Batu-han, amcazâdesi Munke-han‟ı desteklemek için Moğolistan‟a 30 bin savaşçı

göndermiştir. Tohta ile Nogay arasında 1299‟da vukû bulan savaşta yaklaşık 900 bin asker vardı. (Raşid ed -Din, Sbornik, T. II, s. 86). Bu rakam en az 9-10 misli abartılmış bir rakamdır. Bkz. Munkuyev, N. Ts. Tataro-Mongolı v Azii i Yevrope. M., 1970, s. 370-371.

72 Düzenli ordunun yarısı Ak Orda (Orda-içen) ve Kök Orda (Şeyban) hanlarının emrindeydi.73 Halikov, A. H. Proisxojdeniye tatar Povoljya i Priuralya. Kazan, 1978, s. 90.74 Age., s. 90-91.75 Age., s. 23.76 Tiesenhausen, T. II, s. 151.77

 Halikov, Proisxojdeniye tatar, s. 99.78 Sapunov, B. V. Kiniga v Rossii v XI-XIII vv. L., 1978.79 Svirin, A. N. Iskusstvo knigi Drevney Rusi XI-XVII vv. M., 1964, s. 11; krş. Rozov, N. N. 80  XI-XIII. Yüzyıla ait olup günümüze kadar ulaşan Rus kılıçlarının tamamı 183 adet, miğfer sayısı ise

daha da azdır. (Bkz. Sapunov, Kiniga v Rossii). 81 Svirin, Iskusstov knigi, s. 12-13.82  Giriş cümlesi, Rus mütercimin mot-a-mot çeviriden çok, anlam ve muhteva çevirisi yaptığını

göstermektedir. Çünkü orijinal metnin dili oldukça karmaşık ve az bilinen bir d il. Ancak Rus mütercimin bumalumata nasıl sahip olduğu meçhul. 

83 Pleromanın açıklaması konusunda birinci cilde bakınız. 84 Prajnã: Miladi I. Binyılda ortaya atılmış bir Budizm doktrini. Bilinen objeleri içine alan dünyanın bir

illüzyondan ibaret olduğunu ileri süren Mahayanizmde çok fazla kullanılır; sezgiye dayalı kavrayış. 85 Saturnil ve Mani‟ye göre kainat ışık ile karanlığın kavga alanıdır. Işık ruha, karanlık maddeye denktirve her ikisi de kişiliksiz unsurlardır. 

86 Her üç doktrin de pesimisttir, dolayısıyla hayatı olumsuz görür. Her üçü de ateist görüşlerdir. 87 Vedanta felsefesine göre atman, ölümsüz ruh demektir.88  Şeytanı öfkeli bir melek olarak kabul etme görüşü, Henoch‟un kitabından alınmış ve Hristiyanlıkla

Müslümanlığın manevi terkibiyle meydana getirilen ilkel monizme bağlanma denemesi olarak yayılmıştır. 89 Şunyata: Sadece ölüm anında görülebilecek boşluk. Nitekim Tantrik Budizm öğretisi “parlak ışık, saf

gerçekliktir” şeklindedir. 90  Eski dönemlerde insanlar kendilerini “mahlukatın en üstünü” ve “tabiatın efendisi” olarak

görmezlerdi. Aksine orta konumda olduklarını, en üst ile en alt arasında “iblis” adını verdikleri bir varlık

bulunduğunu varsayarlardı. Alt düzendeki varlıklar bugün keşfedilmiştir. Bunlar mikro-organizmalar vevirüslerdir. Üst düzendekiler ise keşfedilemiştir ve bu yüzden yok kabul edilmektedir. Onlarla ilgili bilgiler,sadece folklorda ve fantastik edebiyatta bulunmaktadır. 

91 Vernadsky, Ximiçeskoye stroyeniye biosferı.. s 200. 92 Gumilev, Muhayyel, s. 388.93 Age., s. 390-391.1 Buniyatov, Z. M. Gosudorstvo horezmşahov-Anuşteginidov, 1097-1231.2 M., 1986, s. 137. 2Grousset, R. EEmpire des Steppes, p. 448-451.3 Grijimaylo, Zapadnaya, s. 508.4 Oçerki istorii Kitaya s drevnosti do “opiumnıx voyn”/ Pod. red. Şan Yüe. M., 1959, s. 382.5  Borovkova, L. A. O borbe kitayskogo naroda protiv mongolskix zavoyeva-teley v seredine XIV

vV/Tataro-rrongoly v Azii i Evrope, s. 426.6 Oçerki istorii Kitaya, s. 398.7 Grijimaylo, Zapadnaya, II/510.

Page 245: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 245/247

 8 Mugallar : Çağatay ulusundaki Türkler için kullanılan teorik bir tanım. Bunlar bugünkü Kazakistan‟daki

Büyük Cüzler‟in atalarıdır. Kuzeydoğu ulusunda yer alan Moğulistan, Ön-Tien-shan, Doğu Türkistan veYedisu‟dan ibaretti. 

9 Grousset, Empire, s. 414.10 Grijimaylo, Zapadnaya, s. 515.11 K. E. Bosworth (Müsülmanskiye dinastii, s. 197) Toğluk-Temur‟un ölümünü yanlışlıkla 1370 yılı olarak

göstermiştir. 12

 Yakubovskiy, A. Yu. İstoriya Uzbekistana. Taşkent, 1950, s. 337. 13 Grousset, YEmpire, s. 500-501.14 Ne yazık ki Batı tarihçiliğinde Cuçi ulusunun üç değil, iki ordaya taksim edildiği görüşü kabul görmüş,

Kök Orda hiçbir temele istinat edilmeden görmezlikten gelinmiştir. (Bkz. Grousset, YEmpire, s. 470). 15 Ekzemplyarskiy, A. V. Velikiye i udelnıye knyazya severnoy Rusi v tatars-kiy period s 1238 po 1505 g.

T. II. SPb., 1891, s. 405.16 Age., s. 408.17 Age., s. 104.18 Tümen ile Mangışlak arasında yer alan Kök Orda, Altın ve Ak Orda‟ya nispetle İslam kültüründen daha

az etkilenmiş; savaşçıları bozkır gözüpekliliğini muhafaza ederek, geleneksel step kültürünün amansızmüdafileri olmuşlardı. Kök Orda‟nın son hanı Tohtamış‟tı. 

19

 Ekzemplyarskiy, Velikiye i udelnıye, s. 405. 20 Grumm-Grjimaylo, G. Y. Djuçidı. Rukopis// Arhiv GO. 21 Ekzemlyarskiy, Velikiye i udelnıye, s. 104. 22  Kama Bolgarları‟nın topraklarında Pulad-Temir; Mordva topraklarında Tagay; Saray‟da Şeybanîler;

Astrahan, Sarayçik ve Kırım‟da bağımsız prensler; Karadeniz civarında ise Kırım‟daki Ceneviz kolonisivasıtasıyla Batıyla temas kurmayı deneyen Mamay hüküm sürüyordu. 

23 Yakubovskiy, A. Yu. Timur i yego vremya//Istoriq narodov Uzbe-kistana. Tavkent, 1960, s. 353.24 İktidarı ele geçiren Timur “ ?????? “ (Bkz. Tiesenhausen, T. II, s. 131, dn. 3) 25 Şabuldo, age., s. 66 26 PSRL. T. X , s. 89-90.27 Şabuldo, Zemli yügo-zapadnay Rusi, s. 107.28

 Age., s. 105-106.29 Age., s. 115.30 Povest o Kulikovskoy bitve/ Pod red. D. C. Lixaçyeva, per. O. P. Lixaçe-voy. L., 1980, s. 9.31 Age., s. 12.32 Age., s. 26.33 Şabuldo, Zemli yügo-zapadnay Rusi, s. 134.34 Age., s. 129.35 Begunov, Yu. K. Ob istoriçeskoy osnove “Skazaniya o Mamayevom popo-işçe”// Slovo o polku Igoreve i

pamqtniki Kulikovskogo cik-la. M.> L., 1966, s. 506-509> ~kzemplqı:Ekij A. V. Lkaz. sch. T. a, s. 586-587.36 Şabuldo, Zemli yügo-zapadnoy Rusi, s. 132.37 Agy.

38 PSRL. T. 15. Vyp. £. Sttb., 141.39 Komaroviç, V L. Kitejskaya legenda. M-L., 1936, s. 83 vd. Ekzemplyarskiy, Velikiye i udelnıye, s. 415. 40 Age., s. 588, V. Tatişçev‟in notuna istinaden. 41  “Tüfek” Farsça “tüpeng” (boru) kelimesinden gelen bir kelime. Bunlar, çelik gövdeli, hazneli

silahlardı. Çelikten yapılmış namlusundan barut doldurulurdu. Beş fişeklik haznesi vardı ve fitille ateşlenerekkartuş şeklinde beş defa ateş edilebilirdi. Fişekler uzun menzilli değildi, ama yakın döğüş için uygundu. Dahasonraları yerini 1389‟da topa bırakmıştır. 

42 Pokrovskiy, İstoriya rossii, I/177. 43 Age., s. 176.44 Ekzemplyarskiy, Velikiye i udelnıye, s. 45 Komaroviç, Kitejskaya legenda, s. 84.

46 Ekzemplyarskiy, Velikiye i udelnıye, s. 416-419.47  Dionisi‟nin hâmisi Knâz Boris Konstantinoviç, Olgerd‟in kızıyla evliydi, fakat  bunun dahi ona birfaydası olmadı. 

48  Nizameddin Şâmiînin “Zafernamesi”nden; bkz. Tiesenhausen, II/109.  “Talba” kelimesi tercümeedilmeden bırakılmış. 

Page 246: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 246/247

 49 Tiesenhausen, II/151.50 Agy.51 Tiesenhausen, II/110.52 Ekzemplyarskiy, Velikiye i udelnıye, s. 416-417, 419.53 Age., s. 589.54 Bu yüzden Başpiskopos Aleksey tarafından aforoz edilmiştir. (Bkz. Şabuldo, Zemli yügo-zapadnay Rusi,

s. 107).55

  Hafız‟ın beyti şöyle idi: “Ol Şirazlı Türk dilber bize iltifat eder, gönlümüzü alır ve aşkımızı kabulederse, yanağındaki kara bene Semerkan‟dı da bağışlarız, Buhara‟yı da!” Timur Şiraz‟ı zaptedince Hafız‟ıbulmaları için adam gönderdi ve ona öfkeli bir şekilde “Bre bedbaht! Ben, sevgili şehirlerim Semerkand veBuhara‟yı âbâd etmek için ömrümü verdim. Sense onları bir haspanın yanağındaki beni için vereceksin ha!”dedi. Hafız şu cevabı verdi: “Ey imanlı fâtih! Ben bu cömertliğim yüzünden böyle fakir düştüm”.Timurkahkahalar atarak, şaire çapan giydirip, serbest bıraktı.Timur, korkunç gaddarlığının yanı sıra, cesur ve âl-ihimmet bir kişiydi. Onun bu davranışı, ancak aradan bir yüz yıl geçtikten sonra normal seyrine girecek birtarih zikzakı doğurmuştur. 

56 Tiesenhausen, II/154.57 Müller, İstariyo islama, T. III, 1896, s. 319. 58 Grousset, YEmpire, s. 500—503.59 Sm%BSRL. T. 8. SPb., 1859. sr^.^Nikoncvska^letcpis; (PSRL. T. 11, s. m)>R3go‟skij letopisec (PSRL). T.

15. Izd. 2. Vyp. 1) i Simeonovskaq letopis; (PSRL. T. 18 pod godom).60 Grumm-Grjimaylo, G. Y. Djuçidı. 61 Solovyev, İstoriya, Ktb. II. T. IV, s. 660. 62 Tiesenhausen, s. 160.63 “O yıl (1391.- L. G.) Orda‟ya giden büyük knâz Vasili Dmitriyeviç, çar olarak atandı.” (PSRL. T. 1841 -

No\gorodskaq £ letopis;)64 Tiesenhausen. T. II, s. 164, dn. 2; farklı metinlerin incelenmesi, bizi, beklenen takviyelerin gelişiyle

birlikte Tohtamış‟ın ordusunun Timur‟unkinden iki misli fazla olacağı sonucuna götürüyor. Ne var ki takviyegüçlerin gelişi gecikmiş, “Knâz Vasili Dmitriyeviç, Tohtamış-han‟dan uzağa, Yayık ötesine (İk.- L. G.)gitmişti.” (PSRL. T.£ . H. VI. SPb., 1851). 

65 Tiesenhausen, T. II, s. 15.66 Sofiyskiy vremennik (PSRL. T. . H. £. SPb., 1851)67 Matbu metinde-Yayık, ancak bu doğru değil. (Bkz. Tiesenhausen, T. II,s. 294 (şerh)). 68 Ustujskiy letopisnıy svod. M-L., 1950. Sm. pod 1390 g. (6898): “O yaz Taktamış‟ın üzerine Şamarhiski 

(Semerkand.-L. N.) diyarından güçlü bir çar geldi. Onun büyük bir ordusu vardı. Yine aynı yaz büyük knâzVasiley Dmitreyeviç Orda‟da Taktamış‟ın ordusundaydı. O, küçük ordusuyla Volga‟nın öbür yakasındaydı.Don‟un öte taraflarına kaçtı, fakat yolunu kaybederek Kiyef‟e geldi” (Arhangelogorodskiy letopisets). 

69 Tiesenhausen, T. II, s. 171-172.70 Ekzemplyarskiy, Velikiye i udelnıye, s. 420-421.71 Tiesenhasen, T. II, s. 118.72 Age., s. 173, dp. 2.73 Age., s. 178, 212, 214.74  Moğol istilasıyla birlikte itilen iki Türkmen konfederasyonu. (Bkz. Boswort,K. E. Musulmanskiye

dinastii, s. 221).75 Canaştsa, S. N. i dr. İstoriya Gru^ii.Tibilisi, 1946, s. 193. 76 Grjimaylo, Djuçidı, s. 35. 77 Tiesenhausen, II/174.78 Age, s. 212, 214.79 Age., s. 178.80 Age., s. 37, dn. 17.81  Altın Orda‟daki fanatik Müslümanların XIV Yüzyıl sonlarında, Şerafeddin Yazdî‟nin tabiriyle

Tohtamış‟ın çevresinde bol miktarda bulunan kâfir atalarını İslama döndüren hanın adına duyulan saygıdan

dolayı “Özbek” adını aldıkları görüşü genel kabul görmüştür. Bu olay, o sırada Edigey‟in taraftarı“Nogaylar”ın ve bir süre sonra “Özbekler”in düşmanı Kazaklar‟ın ortaya çıkması hasebiyle Cuçi ulusunun içparçalanma geçirdiğini gösterir. Bugünkü Özbekler, adlarını kendilerine fetheden fatihlerden alan ve onlarla kaynaşarak tek etnos haline gelen çeşitli Orta Asya Türk kabileleridir. 

82 Yelets, Timur ordusu tarafından tahrip edilen tek Rus şehridir. 83 Tiesenhausen, II/180, 121.

Page 247: Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

8/14/2019 Eski Ruslar Ve Büyük Bozkır Halkları 2.docx

http://slidepdf.com/reader/full/eski-ruslar-ve-bueyuek-bozkir-halklari-2docx 247/247

 84 Agy.85 Şabuldo, Zemli yügo-zapadnay Rusi, s. 142.86 Age., s. 145.87 Solovyef, İstoriya, Ktb. II. T. IV, s. 357.88 Solovyev, İstoriya, Ktb. II, T. III, s. 364-365.89 Age., s. 365.90 Şennikov, A. A. Knyajestvo potomkov Mamaya//Deponirovano v INICN. ! 7380. L., 1981, s. 20-22.91

 Şabuldo, Zemli yügo-zapadnoy Rusi, s. 150.92 Tiesenhausen, II/188.93 Ekzemplyarskiy, Velikiye i udelnıye, s. 591. 94 PSRL. i , s. 108> Koıarovih V. L. Kite‟skaq legenda. S. 67. 95