12
İçindekiler 2. Sendikalar yasası... 3. “Futbol’da Devrim” mi? 4. Erkeklerde yapabilir! 6. Kadına karşı şiddet... 7. Sağlık Köşesi... 8. Kılık kıyafet serbestliği 10. Dahası Var 11. Güneş enerjisinden elektrik 12. 8 Mart 2 821 sayılı Sendikalar ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunları yürürlükten kaldırılarak yerine 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu yürürlüğe girdi. AKP’nin “ileri demokrasi” diye yutturmaya çalıştığı yasalardan biri olan 6356 sayılı Sendikalar yasası aslında bir takım değişiklikler yanında, eski yasaların ufkunu aşmıyor. Bu anlamıyla işçi sınıfına ve biz kadınlara getirdiği yeni demokratik haklar yok denecek kadar az. Sermayenin partisi AKP’den de başka bir şey beklemiyorduk zaten. Yasa ile sendikal alandaki değişiklikler üzerinde durmayacağız. Yazımızın konusu yeni yasada bizler için neler olduğu veya olmadığıdır… devamı 2. sayfada B ir erkekten bulaşık yıkamasını istediğimizde “bu kadın işi” dediğini duyarız. Ya da sık sık evde bulunan bir erkekten “ben gideyim de sende işini rahat rahat yap” dediğini… Bu durum çizgi filmler aracılığıyla da çocuklarımıza kavratılmaktadır. (1) Hiçbir işin cinsiyeti yoktur! İşler cinsiyetlerine göre ayrılmazlar. Ama erkek egemen kapitalist sistem bazı işleri kadın işi diyerek hem küçümsemekte, hem de sadece kadınların omuzlarına bırakmaktadır. Ve ne yazık ki biz kadınlarda bazı işleri kadın işi olarak görmekteyiz. devamı 4. sayfada Ev işi köleleştiricidir! Şubat-Mart / 2013 [email protected] www.ydicagri.net Yeni Dünya İçin ÇAĞRI * Emekçi Kadınlar Özel Sayısı * Fiyatı 1,00 TL Yıl: 2 Sayı: 3

Dört Duvar

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Dört Duvar Emekçi Kadınlar Bülteni 3. sayısı

Citation preview

Page 1: Dört Duvar

İçindekiler

2. Sendikalar yasası...

3. “Futbol’da Devrim” mi?

4. Erkeklerde yapabilir!

6. Kadına karşı şiddet...

7. Sağlık Köşesi...

8. Kılık kıyafet serbestliği

10. Dahası Var

11. Güneş enerjisinden elektrik

12. 8 Mart

2 821 sayılı Sendikalar ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev

ve Lokavt Kanunları yürürlükten kaldırılarak yerine 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu yürürlüğe girdi.

AKP’nin “ileri demokrasi” diye yutturmaya çalıştığı yasalardan biri olan 6356

sayılı Sendikalar yasası aslında bir takım değişiklikler yanında, eski yasaların ufkunu aşmıyor. Bu anlamıyla işçi sınıfına ve biz kadınlara getirdiği yeni demokratik haklar yok denecek kadar az. Sermayenin partisi AKP’den de başka bir şey beklemiyorduk zaten.

Yasa ile sendikal alandaki değişiklikler üzerinde durmayacağız. Yazımızın konusu yeni yasada bizler için neler olduğu veya olmadığıdır…

devamı 2. sayfada

B ir erkekten bulaşık yıkamasını istediğimizde “bu

kadın işi” dediğini duyarız. Ya da sık sık evde bulunan bir erkekten “ben gideyim de sende işini rahat rahat yap” dediğini… Bu durum çizgi filmler aracılığıyla da çocuklarımıza kavratılmaktadır.(1)

Hiçbir işin cinsiyeti yoktur! İşler cinsiyetlerine göre ayrılmazlar. Ama erkek

egemen kapitalist sistem bazı işleri kadın işi diyerek hem küçümsemekte, hem de sadece kadınların omuzlarına bırakmaktadır. Ve ne yazık ki biz kadınlarda

bazı işleri kadın işi olarak görmekteyiz.

devamı 4. sayfada

Ev işi köleleştiricidir!

Şubat-Mart / 2013 [email protected]

www.ydicagri.net

Yeni Dünya İçin ÇAĞRI * Emekçi Kadınlar Özel Sayısı * Fiyatı 1,00 TL

Yıl: 2 Sayı: 3

Page 2: Dört Duvar

2

devamı baş sayfada...

Bu konuda yeni Sendikalar yasasının hakkını yememek gerekiyor! Sendikalar ile ilgili bir yasada ilk kez “toplumsal cinsiyet eşitliği” kavramı kul-lanılıyor.

2821 sayılı Sendikalar Kanu-nu’nun 32 ve 33. maddeleri Sendika ve Konfederasyonla-rın Faaliyetlerini düzenlemek-teydi. Bu maddelerde sendi-kaların yapabilecekleri ve yapamayacakları faaliyetler yer alıyordu. Yeni yasa da ise Faaliyetler 26. madde de, eskisine göre biraz genişleti-lerek ve sadeleştirilerek yer alıyor.

Eski yasanın 33. maddesinin 4. fıkrası şöyleydi:

“4. Herhangi bir bağışta bulunmamak kaydı ile evlen-me, doğum, hastalık, ihtiyar-lık, ölüm, işsizlik gibi hallerde yardım ve eğitim amacıyla sandıklar kurulmasına yar-dımcı olmak ve nakit mevcu-dunun yüzde beşinden fazla olmamak kaydıyla bu sandık-lara kredi vermek,”

Bu maddede yer alan “doğum” kelimesi dışında, eski yasada kadın cinsi ile ilgili hiçbir şey yoktu. Aynı maddenin 7. fıkrasının ikinci paragrafı ise şöy-leydi:

“Sendika ve konfederas-yonlar faaliyetlerinden yarar-landırmada, üyeleri arasında eşitliğe uymak zorundadır-lar.”

Yeni yasada aynı hükümlere

denk düşen 26. maddede 4. fıkra hükmü yer almıyor. Böy-lece yasa sendikalara eskiye göre daha geniş bir olanak sağlamış oluyor. Sendikalar yasalara aykırı olmadığı süre-ce ve tüzüklerinde yer alması koşuluyla yardım sandıkları kurabilirler.

Ancak asıl önemli değişiklik eski yasanın 7. fıkrasının ikin-ci paragrafında gerçekleşti. Bu hüküm yeni yasanın 3. fıkrasında şöyle yer alıyor:

“(3) Kuruluşlar, faaliyetle-rinden yararlanmada üyeleri arasında eşitlik ilkesi ve ay-rımcılık yasaklarına uymakla yükümlüdür. Kuruluşlar, faa-liyetlerinde toplumsal cinsi-yet eşitliğini gözetir.”

Yasanın ne demek istediği aslında çok ta açık değil ama hem değişikliği hem de yeni hükmü biraz inceleyelim.

Yasanın önceki hali sendika-ların üyeleri arasında eşitlik ilkesine uymak zorunda ol-duklarını söylüyordu. Eski yasaya göre sendikalar her-hangi bir faaliyet konusunda “üyeleri arasında

eşitliğe” uygun dav-ranmak zorundaydılar. Yani kadınlar lehine bir faaliyette

bulunduklarında bunun yasa-nın eşitlik ilkesine aykırı oldu-ğu söylenebilirdi. Şimdi yeni yasa aynı hükmü korumasına rağmen ek olarak sendikala-rın faaliyetlerinde “toplumsal cinsiyet eşitliğini” de gözet-meleri gerektiğini söylemek-tedir. Gözetmek ne demek, pek açık değil tabi ki… Biz yine de olumlu olarak yorum-layalım.

Yeni yasaya göre sendikalar faaliyetlerinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması konusuna da önem vermeli-ler. Yani eşitsiz konumda olan kadınlar için pozitif ayrımcılık uygulayabilirler, uygulamalı-dırlar.

Hatırlanacağı üzere bazı sendikalar son genel kurulla-rında kadınlar ile ilgili kararlar aldılar. Bu konuda geçen sa-yımızda yer alan “Sendikalarda Kadınlar” baş-lıklı yazıda durmuştuk. Pozitif ayrımcılık ile ilgili bu kararlar yasa zoru olmadan yapılmıştı. 6356 sayılı yasa “gözetir” diyerek yarım ağızla da olsa sendikaların artık bu tip ka-rarlar almasını zorunlu kılı-

yor. Örneğin sendikalarda ka-dınların az temsil edilme-si ya da hiç temsil edilme-

mesi, kadınlar ile ilgili komisyonlar kurulmaması

vb. toplumsal cinsiyet eşitliği açısından önemli sorunlardır. Bu sorunu çözebilmek için sendikalar yasasında böyle bir hükmün yer alması müca-

Page 3: Dört Duvar

3

delemiz açısından önemlidir. Yine de biliyoruz ki bu tür

şeylerin yasalarda yer alması önemli olmasına rağmen ama pek bir anlam ifade etmiyor. Çünkü uygulanabilmesi için basınç uygulanması, peşinin izlenmesi oldukça önemli. Bu nedenle biz kadınlar bu hük-mün uygulanması için müca-

dele etmeliyiz. Sendikaların her kademesinde yasanın bu hükmünün uygulanması için çalışmalıyız. Mesela genel kurullarda yasanın bu hük-müne dayanarak yeni öner-geler verebiliriz. Sendikalarda daha fazla temsil edilmek ve daha fazla örgütlenebilmek için özel çalışmalar yapılması-

nı talep edebiliriz. Kırıntı da olsa bu hakka

sahip çıkmak, uygulanması ve genişletilmesi için mücadele etmek bizlerin görevidir. Ama asıl görev toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yaratan erkek egemen sistemin bir bütün olarak yerle bir edilmesidir.

Dört Duvar

“Futbolda Devrim”, “En

Güzel Ceza”, “Kadıköy’de Kadın Devrimi” vs. Türkiye Futbol Federasyonu bu uygu-lamayı ilk başlattığında he-men hemen tüm basın yayın organlarında bu başlıklarla yer aldı. Neydi bu uygulama?

Biliyorsunuz Futbol Fede-rasyonunun futbol kulüpleri-ne yönelik kimi ceza uygula-maları var. Bu cezalardan birisi de seyircisiz oynama cezası idi. Fakat ilk defa 2011 sezonunda hayata geçirilen bir uygulamayla seyircisiz oynama cezası verilen maçla-rı kadınlar ve 12 yaş altı ço-cuklar ücretsiz izleyebiliyor-lar. İşte futbolda devrim diye nitelendirilen uygulama bu.

Bu şekilde oynanan ilk maç, o dönem şike iddialarıyla

gündeme gelen Fenerbahçe ile Manisaspor maçı idi. Da-ha sonrasında da uygulama farklı kulüpler için de günde-me geldi.

Bir erkek sporu olarak algı-lanan, genelde kadınların hiç anlamadıkları varsayılan bir spordur futbol. Futbol fanati-ği olan kadınlar garipsenir. Bu nedenle televizyonlarda ya-yınlanan spor programlarının sunucuları büyük çoğunlukla erkeklerdir. Spor spikeri olan kadın sayısı herhalde bir elin parmaklarını geçmez.

Bir spor türü olarak futbol, elbette ki yalnızca erkeklerin tekelinde değildir. Fakat hem sahalara hem statlara baktığı-

mızda profesyonel futbolun erkeklerin hakimiyetinde olduğunu görüyoruz. Nitekim statların yalnızca kadın ve çocuklara açılmasının ancak bir ceza olabileceği anlayışı da bu durumun bir gösterge-sidir.

Futbol takımlarını seyircisiz oynatmanın mantığı, söz ko-nusu takım üzerinde psikolo-jik bir baskı, bir moral çökün-tüsü yaratmaktır. Çünkü ta-raftarları ne kadar ateşli ve canlı ise bir takım o kadar ateşli ve canlı bir futbol oyna-yabilir. Seyircisiz maçları ka-dınlara açmak ise futbolun bir erkek sporu olduğunun kavrandığı yerde söz konusu

Page 4: Dört Duvar

4

takımı küçük düşürme yönte-mi olarak verilen bir ceza.

Devrim diye nitelenen şey, futbol federasyonu tarafın-dan bir lütuf gibi biz kadınlara sunulan şey, fanatik erkekler ve futbol kulüpleri açısından bir cezadır. Statları kadınlara ücretsiz açarak futbol kulüp-lerine ceza veriliyor. Tersin-den okursak bu ceza kadınları aşağılamanın bir başka yön-temi.

Futbolla ya da herhangi bir

spor dalı ile uğraşmak yalnız-ca erkeklerin tekelinde ola-maz. Biz kadınlar da her türlü spor ile ilgilenebilir ve ister-sek icra edebiliriz. Kaldı ki bunun çok sayıda örneği de vardır. Biz kadınları bir futbol maçını ücretsiz izlemeyi lütfe-derek aşağılamak tam da profesyonel futbola, yani kapitalizmin erkek egemenli-ğinin hakimiyeti altındaki bu spor dalına ve onun federas-yonuna yakışan bir şeydir.

Böyle bir ceza uygulaması ile devrim yaptıklarını iddia edenler, aslında kadına bakış-larını ortaya sermişlerdir. Böyle bir bakışın hakimiyeti altındaki futbolun oynandığı statlardaki tezahüratlardan bahsetmeye bile gerek olma-dığı gibi, bu maçları spor ola-rak nitelendirmekte en basit ifadeyle naifliktir.

Dört Duvar

devamı baş sayfada...

Kadın işi yoktur! Kadın işi diye bir iş yoktur.

Kastedilen ev işleridir. Bu işleri de erkeklerde kolayca yapabilir. Bunun çok sık ör-neklerini de görüyoruz. Me-sela tek başına yaşayan bekar bir erkek birçok işini kendisi görür. En çokta öğrencilik yıllarında bu yaygındır. Erkek öğrenciler kendi yemeklerini, ütülerini yapar, evi temizler ve çamaşırlarını yıkarlar. Hem de oldukça ilkel yöntemlerle. Evine döndüğünde ise böyle bir dönem hiç yaşanmamış gibi olur, unutulur gider. Ba-zen bunun sorumlusu da yine biz kadınlarız aslında…

Oysa askerden veya başka bir ildeki öğrencilik yaşamın-da dönen oğlumuza ev işleri-ni yaptırmanın, en azından kendi işini kendisinin görme-sini söylemenin tam zamanı-dır. Yine evlendiğimiz erkeğe

Page 5: Dört Duvar

5

bu zamanları hatırlatarak ev işlerine katılmasının gerekli ve zorunlu olduğunu söyle-mek mümkün. Ama bunlar işin bir tarafı…

Diğer tarafı da şu… Belki ayda yılda bir kez bulaşıkları yıkayan, temizlik yapan eşi-mize/oğlumuza bu işleri be-ceremediğini söylememiz doğru mu? Elbette hayır. Tersine eksik ve yanlış yapsa bile, doğrusunu göstermek ve ev işi yapmasını teşvik etmek daha doğru olacaktır. Hatta bazen yaptığı işle alay bile ederiz: “hiç eline yakış-mıyor”, “hayatından hiç yap-madığın belli” vb.

Erkeklerde yapabilir! Kadınlar sakın erkekleri

küçümsemeyin! Erkeklerde bulaşık yıkayabilir, yemek yapabilir, çocuk bakabilir, temizlik yapabilirler. Eğer azmederlerse bu işleri yapa-bilecek yeteneği kazanabilir-ler. Bugün kadınların yapa-madığı hiçbir iş yok! Maden-lerde, fırınlarda, ağır işlerde çalışabiliyor, askerlik, polislik yapabiliyor, cephelerde sava-şabiliyoruz. Bizim için “erkek işi” diye bir şey yoktur. Ama ne yazık ki erkekler her işi yapamıyorlar!!! Bunun için onlara yardım etmeliyiz. Bir gün mutlaka bu işleri yapma-yı öğrenebileceklerdir. Ama nasıl!

Dünyayı bugün esas olarak kadınlar her gün yeniden üretmektedir. Erkekleri ka-

dınlar yetiştirmektedir. Yaşa-mın olmazsa olmazı olan ev işleri hep kadınların sırtında-dır. Ekonomik alanda da (hala çok yetersiz olmasına rağ-men) varız, hayatı üretiyoruz. O halde üretken olan kadın, üretimi hakkında bilinçli dav-ranırsa dünyayı değiştirme gücüne sahiptir. Yetiştirdiği-miz çocuklarımızı yeni bir dünya için büyütelim. Çocuk-larımız “kadın işi” kavramını hiç bilmesinler bile. Bugünde dünyayı değiştirmek için kü-çük ama her geçen gün büyü-yecek adımlar atabiliriz. Er-kek egemenliğine karşı ilk mücadele ateşini evde yak-mak zorundayız. Yeter mi, yetmez…

Başta dediğimiz gibi erkek egemen kapitalist bir dünya-da yaşıyoruz. Sermayenin ve erkeklerin egemen olduğu bir dünya. Bu dünya sadece evde yürüteceğimiz mücadeleyle değiştirilemez. Bu dünyayı kadın ve erkek işçiler, emek-

çiler birlikte mücadele ede-rek değiştirebilirler. Yeni bir dünya kurabilirler. Ama yine de kadınların işi bitmez. Çün-kü böyle bir dünya da erkek egemenliğine karşı mücadele etmeye devam etmek zorun-dayız. Ta ki sermayenin ege-menliği son buluna ve cinsler arasındaki tüm eşitsizlikler tamamen ortadan kalkana kadar…

Bu dünya bir gün kurula-cak! Erkeklerde yapabilir di-yerek adım atmaya başlaya-lım…

Dört Duvar

(1) Trt Çocuk kanalında yayınla-

nan ve oldukça popüler olan Pepee’nin bir bölümünde kedinin yemek masasını dağıtmasından sonra dede çocuklara aynen şöyle demişti: “Hadi çocuklar biz gidelim de anneniz işini rahatça yapsın.” Özellikle bu çizgi filmde çocuklara kültürümüz denilerek erkek egemen aile yapısı kavra-tılmaktadır.

Kadınlar sakın erkekleri

küçümsemeyin! Erkeklerde bulaşık

yıkayabilir, yemek yapabilir, çocuk

bakabilir, temizlik yapabilirler. Eğer

azmederlerse bu işleri yapabilecek

yeteneği kazanabilirler.

Page 6: Dört Duvar

6

Pakistan’ın kuzeyinde, özel-likle Taliban militanlarının güçlü olduğu Svat Vadisinde, yaşayan Malala Yusufzai, Taliban güçleri tarafından, 9 Ekim günü okuldan eve dö-nerken silahlı saldırıya uğra-mış, başından ve boynundan vurulmuştu.

Malala Yusufzai kimdir? Malala Yusufzai henüz 14

yaşında. O

eği-tim ve kadın hakları konusundaki mücadelesiyle tanındı. Daha 11 yaşındayken Taliban yöne-timinde yaşamanın nasıl bir şey olduğunu konu alan yazı-lar yazmış ve 2009’da tüm kız öğrencilerin okullarının kapa-tılması üzerine bir belgeselde konuşmuştu. Ülkesinde kızla-rın okuması için yürüttüğü kampanyalarla bir sembol haline geldi. Aynı zamanda kız çocuklarının eğitimi için verdiği mücadele dolayısıyla 2011’de Pakistan hükümetin-ce “ulusal barış ödülü”ne layık görüldü. Ve bütün bu mücadeleleri sonucu Taliban

güçleri tarafından okul servisi içerisinde, evine dönerken vuruldu. Şu anda hastanede tedavi altında olan Malala’nın kafasına isabet eden fakat beynine zarar vermeyen kur-şunun çıkartıldığı ve bir süre daha uyutulacağı son haber olarak verildi. Bunun üzerine bütün dünyadan tepkiler geldi. Pakistanlı kadınlar so-kağa döküldü.

Kadına yönelik şiddet sınır tanımıyor. Sadece yaşadı-

ğımız ülkede değil, bü-tün ülkelerde özellikle geri bırakılmış ülkeler-de, en ufak bir hak

arayışı korkutmayla, sindirmeyle bastırılmaya

çalışılıyor. İnsanın en temel hakkı olan eğitim hakkı elle-rinden alınıp yasaklanıyor. Kız çocuklarının okumasına bile tahammül edemeyen bu zih-niyet, kadınları cehaletin ka-ranlığına sürüklemek ve er-kek egemen sisteme birer ev kölesi ve çocuk doğurma ma-kinası yaratmak istiyor.

Kadının Statüsü Genel Mü-dürlüğü’nün (KSGM) hazırla-dığı "Türkiye’de Kadının Du-rumu" raporuna göre, Türki-ye’de okur yazar olmayanla-rın yüzde 75,5’ini kadınlar oluşturuyor. Hala 5 kadından biri, yanı yaklaşık 5 milyon 732 bin kadın okuma yazma bilmiyor.

Şüphesiz Türkiye’de kadın-ların durumu, Taliban yöneti-mi ya da ona benzer rejimler ile karşılaştırıldığında arada önemli farklar vardır. Çünkü orada kadınların tüm hakları din adına ellerinden şiddet kullanılarak alınıyor, kadınlar en ufak nedenlerden dolayı ölüme mahkûm ediliyor. Fa-kat kadınların eğitimi üzerine konuşulduğu yerde çok bü-yük bir fark yoktur. İçinde bulunduğumuz erkek ege-men sistem en ufak yaşlarda, kız ve erkek çocuklarına rolle-ri paylaştırıyor. Erkekler oku-ma, kariyer sahibi olmaları için teşvik edilirken kadınlar en iyi halde liseden sonra okuldan çıkıp ya çalışmaya ya da evde evlenmeyi bekliyor-lar. Yapılan araştırmaya göre sadece kadınların yüzde 3,9’u yüksek okul mezunu. Bu veri bile kadınların Türkiye’deki durumlarının ne olduğunu gösteriyor.

Bütün bu sömürüye ve eşitsizliğe karşı mücadele etmek, hangi ülkede olursak olalım biz emekçi kadınların görevi. Erkek egemen siste-min karanlığından kurtulma-nın tek yolu örgütlü mücade-lemize sahip çıkmaktır. Baskı ve şiddette karşı bütün gücü-müzle haykırmaktır.

Dört Duvar 18.11.2012

Page 7: Dört Duvar

7

1. Grup: Et, Kuru bakliyat, yumurta;

Her çeşit et, balık, tavuk, nohut, mercimek vb. ile yu-murta bu grupta yer alır. Nor-mal bir kadının bu gruptan günde iki porsiyon yemesi gerekirken, emziren annele-rin 2.5 porsiyon yemesi gere-kir.

2 Yumurta = 1 Porsiyon et veya kuru bakliyat yemeği

2 Etli Sebze yemeği = 1 Por-siyon

2. Grup: Süt ve türevleri; Süt, yoğurt, peynir, çökelek

bu grupta yer alır. Normal bir kadının bu gruptan günde iki porsiyon yemesi gerekirken, emziren anneler 3 porsiyon yemelidir.

1 Su Bardağı Süt = 1 Porsi-yon

1 Su Bardağı Yoğurt = 1 Porsiyon

2 kibrit kutusu büyüklüğün-de peynir = 1 Porsiyon

3. Grup: Sebze ve Meyve-

ler; Mümkünse 3 porsiyon yeşil

yapraklı sebzelerden, 3 porsi-yon meyvelerden veya doma-tes seçilmelidir.

4. Grup: Tahıllar ve Türev-leri

Ekmek, pirinç, bulgur, ma-karna, börek vb. bu gruba girer. Emziren bir anne için günlük 4-6 dilim ekmek ve 1-2 porsiyon diğer tahıllardan seçilmelidir.

5. Grup: Yağlar ve Tatlılar Yarısı bitkisel sıvı yağlar

(Ayçiçek, soya, mısır özü vb.) ve zeytinyağı olmak üzere yemeklerin içinde toplam 2-3 yemek kaşığı kadar yağ konu-larak tüketilmesi yeterlidir.

Gebelikte alınan kilo fazla ise şeker ve tatlılar yenilme-melidir. Yemeklere konan yağ, tatlılar ve içeceklere konan şekerde mutlaka ayarlı olmalıdır. Emzirme döne-minde tavsiye edilen 12 bardak sıvı alımını anneler; şekersiz komposto, hoşaf ve limonata ile tamamlayabi-lirler. Ayrıca şeker katılması annenin emzir-me döneminde kilo alımını arttırır. Şeker yeri-

ne pekmez tüketilmesi emzi-ren anneler için yararlı ola-caktır.

Emziren anneler eski form-larına yeterli ve dengeli bes-lendikleri takdirde daha ça-buk kavuşurlar. En iyi zayıfla-ma rejimi bu dönemde em-zirmektir. Başarılı bir emzir-meyle 6 ayda normal kilonu-za dönebilirsiniz.

Kaynak: Annenin ve Bebeğin

Beslenme Kılavuzu, Doç.Dr. Esat Yılgör - Dyt. Özlem Özen Doğan.

Page 8: Dört Duvar

8

B ir yılı daha geri-de bıraktık. AKP

hükümetinin iktidar olmada önemli adımları attığı bir yıl oldu 2012 yılı. Kemalist ikti-darı önemli ölçüde gerileten AKP, iktidar olmanın en önemli ayaklarından biri olan eğitimde de önemli adımlar atmaya başladı. Başbakan Erdoğan’ın “Dindar bir nesil yetiştireceğiz” startı ile başla-yan eğitimdeki 4+4+4 uygula-ması ile özellikle dindar bir neslin yetişmesinde önemli bir rol oynayacak olan imam hatip okullarının önünü sonu-

na ka-

dar açtı-lar. Yalnız

İmam Hatip okulların-da eğitimle yetinmeyip, okul-larda da Kuran ve Muham-med’in hayatının seçmeli ders olarak okutulmasını, MHP’nin de desteği ile müf-redata koydular. Hemen ar-kasından öğrencilerin ünifor-ma giyme zorunluluğunu kaldırdılar. Kemalistlerin bu-güne kadar tek tip insan ye-tiştirme mantığının en önemli ayaklarından biri olan eğitim-de, AKP eğitimi dindar nesil yetiştirme siyasetine uygun hale getirmeye başladı. İmam Hatip Okullarındaki kız öğren-

ciler türbana bürünürken, diğer okullardaki kız öğrenci-lerde Kuran ve Muham-med’in hayatı derslerinde zorunlu olmasa da örtünmek zorunda bıraktırılıyorlar.

Biz okullarda ve hayatın her alanında tek tip insan yetişti-rilmesinin doğru olmadığını, bunun bu ülkedeki ırkçı, fa-şist ideolojinin sonucu oldu-ğunu söylüyoruz. Bu anlamda okullardaki tek tip kıyafete de her fırsatta karşı çıktık. Her bireyin nasıl giyineceğine kendisinin karar vermesi ge-rektiğini söyledik, söylüyoruz. Kıyafet serbestisine karşı çıkanların esas argümanları, okullarda yoksul ve zengin çocuklar arasındaki farkın ortaya çıkması ile yoksul ço-cukların mağdur olacağı üze-rine. Bu konuda bir soru üze-rine Milli Eğitim Eski Bakanı Ömer Dinçer şu açıklamayı

Page 9: Dört Duvar

9

yapmıştı. “Siz zannediyor musunuz, zengin ve fakir çocukları aynı okula gidiyor”. Ömer Dinçer bu ülkenin bir gerçeğini itiraf etmişti. Bugün de zengin ile yoksullar arasın-da uçurum devam etmekte-dir. Kapitalizm koşullarında bunun tersini beklemek boş bir hayaldir. Yoksulluğun, açlığın kaynağı kapitalizmdir. Yoksulluk ancak kapitalizmin yıkılıp yerine demokratik bir iktidar kurulduğunda kalka-caktır. Burada AKP’nin derdi tek tip elbise değil, böylelikle okullarda türbanı yaymaktır. Önüne hedef olarak koyduğu, “Dindar bir nesil yetiştirme-nin” temellerini atmaktır. 4+4+4 olarak adlandırılan 12 yıllık temel eğitimde de esas hedef budur. Kemalistlerin ve Ulusalcı kanadın bu eğitim sistemine karşı çıkmasının esas nedeni kendi egemenlik-lerinin temellerinin yok ol-makla yüz yüze olmasıdır. Eğitimin içeriğinde değişen bir şey olmadığı gibi, dini eğitimin daha da yoğunlaştı-rılarak verildiği bir model uygulanmaktadır. Biz uygula-malı, bilimsel ve demokratik bir eğitimden yanayız. Biz gerici eğitim ile özellikle kız çocuklarının erkek egemen kapitalist sistemin köleleri haline dönüştürülmesine

karşıyız. Bu nedenle kılık kıyafet ser-

bestliğinin, tek tip kıyafet uygu-lamasına göre daha ileri ve doğru olduğunu söylerken, diğer taraftan da AKP’nin ger-çek amacı-nın ne olduğu-nu ve Kemalist kesimin

uygulamaya kar-şı çıkma neden-lerini teşhir et-meye çalışmak-tayız. Çünkü kadınların

ağır bir şekilde sömürüldüğü erkek egemen kapitalist sis-temin bekçiliğinde hiçbirinin birbirinden farkı yoktur.

Dört Duvar

Page 10: Dört Duvar

10

Bunu biliyor muydunuz?

K olanın içinde renklendirici maddeler, karamel, fosforik

asit, tatlandırıcılar, keçi boynuzu özütü ve kafein

bulunur. Bu maddelerden özellikle fosforik asit oldukça

kuvvetli bir asittir ve diş çürümelerine sebep olur.

Baba maden kuyularında işçiydi. Ana el kapılarında hizmetçi. Oğlan sürünürdü sokaklarda, görgüsünü sokaklarda pişirirdi. Akşamları gelirdi üçü bir araya. Ortada su maşrapası, çorba tası. En doğal hakkını kullanırdı baba, çekerdi önüne tabağın okkalısını. Oğluna verirdi kendi payını anacık. Oğlu da yuvarlardı çanağı bir solukta.

Çikolata, mandalina falan isterdi canı. Sus ulan, derdi baba, sus hergele, ve sıradan dümdüz giderdi baştakilere. Zıkkımlanmadığı akşam pek yoktu zaten. Çizmeleriyle sızar kalırdı az sonra. Oğlan da kıvrılır kalırdı dirseği üstüne. Ana güçbela kaldırıp yatağına yollardı onu. Sonra gider musluk başında dökerdi içini; “Bu nasıl dünya, tanrım, bu nasıl dünya!”. Tabakları durular kurulardı bir yandan da. Sonra alır yıkardı gömleğini kocasının lanet ede ede kara kaderine. Sonra gider yatardı, uyurdu zenginler gibi. Ertesi sabah, erken erken, baba gene boylardı kuyuları, ana çıkar giderdi el kapılarına, oğlan da sokağa fırlardı. Dahası var… Dahası var… Dahası… (Ne diye anlatmaya başladım bunu sanki. Öğürtü verir insana bu, can sıkar. Bu öykünün sonunu bilmeyen kaldı mı ki?)

Çev.: A.Kadir - Süleyman Salom

Page 11: Dört Duvar

11

A rtık bir miktar para harcayabilecek her-kes kendi elektriğini

rüzgar enerjisi, güneş enerji-si ve su gibi kaynaklardan üretip fazlasını satabilecek.

Örnek uygulamalardan biri İzmir'de hayata geçirildi.

İzmir'in Menderes İlçesi'ne bağlı Gümüldür Beldesi'nde yer alan Devlet Su İşleri Eği-tim ve Dinlenme Tesisleri elektriğini, rüzgar ve güneş enerjisinden kendisi üretiyor.

Rüzgar ve güneş enerjisin-den üretilen elektrik akülerde toplanıyor, gerektiğinde bu-radan kullanılabiliyor.

Yenilenebilir Enerji Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Numan Sabit Çetin; "Lisanssız herkes, şahıs da olabilir, kurumsal kimlik olabilir, kendi tüketmiş oldu-ğu elektrik enerjisini rahatlık-la güneş, rüzgar, biyokütle, jeotermal gibi hangi yenile-nebilir enerji kaynağı varsa bu kaynaktan veya bu kay-

nakların birlikte olduğu hibrit bir sistemden karşılayabilir" diye konuştu.

Siteler, tesisler, küçük ve orta büyüklükteki işletmeler, hatta müstakil evler bile bu uygulamadan yararlanabili-yor.

Eğer üretilen enerji kulla-nımdan fazla dağıtım şebeke-sine satılıp gelir elde edilebili-yor.

Türkiye'nin rüzgar enerjisi potansiyeli Almanya'nın 7 katı. Bu potansiyel diğer bir-çok ülkeden de fazla. Ancak kullanımı çok az.

Çetin; "Türkiye'nin 280-300 milyar kilovat saat elekt-rik enerjisini rüz-gardan karşılaya-bileceğini ama bunun belki 30 - 40 yıl sonra ger-çekleşebileceğini" söyledi.

Kendi konutu için elektrik üretmek isteyenlerin elektrik dağıtım şirketlerine müracaat etmesi ve güneş enerjisi üre-tebilen sistemin kurulması gerekiyor. Şimdiden bu işi yapmaya başlayan şirketler piyasada boy göstermeye başladı.

Ancak bu sistemin kurulma-sı oldukça pahalı. Bu nedenle özellikle konutlarda yaygın-laşması zor.

Hala dünyada çoğunlukla fosil yakıtlar kullanılıyor. Bu da dünyanın her geçen gün onarılamaz derecede tahsiba-ta uğramasına neden oluyor. Bunun gerçek çözümü çevre-ye dost yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının arttırılması. Ama kapitalizm bunu da ranta çeviriyor. Bu durum bile bu işin kapitalizm de olmayacağının göstergesi-dir.

Dört Duvar

Page 12: Dört Duvar

12

Yeni Dünya İçin ÇAĞRI’nın

Emekçi Kadınlar Özel Sayısı

İki ayda bir yayımlanır.

Yeni Dünya İçin ÇAĞRI

Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:

Metin Yoksu Yönetim Yeri ve Adresi:

Fatih Mh. Bahçeyolu Sk. Ülbeği İş

Merkezi No:9 Kat:4 Esenyurt/İstanbul

Tel/Fax: (0212) 620 67 57 Yeni Dünya

İçin Çağrı Sayı 161’in Emekçi Kadınlar

Özel Sayısı Şubat-Mart/2013 Fiyatı:

Türkiye 1,00 TL Yurtdışı 1,00 Avro

Yayın Türü: Yerel Süreli

[email protected]

www.ydicagri.net