Upload
others
View
12
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ AĞIZ DİŞ ÇENE HASTALIKLARI VE CERRAHİSİ ANABİLİM DALI
DÜŞÜK YOĞUNLUKTA KESİKLİ ULTRASON
UYGULAMASININ MANDİBULER KIRIK
İYİLEŞMESİ ÜZERİNE ETKİSİ
Dt. Özgür ERDOĞAN
DOKTORA TEZİ
DANIŞMANI
Prof.Dr. Emin ESEN
Bu proje,
Çukurova Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Projeleri Birimi tarafından
DHF2003D1 No’lu proje olarak desteklenmiştir.
Tez No:………….
ADANA-2007
Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Ağız, Diş, Çene Hastalıkları ve Cerrahisi Anabilim Dalı Doktora Programı Çerçevesinde
yürütülmüş olan ‘Düşük Yoğunlukta Kesikli Ultrason Uygulamasının Mandibuler Kırık
İyileşmesi Üzerine Etkisi’ adlı çalışma, aşağıdaki jüri tarafından Doktora tezi olarak kabul
edilmiştir.
Tez Savunma Tarihi : 17/09/2007
İmza Prof. Dr. Emin Esen,
Çukurova Üniversitesi Jüri Başkanı
İmza İmza Doç. Dr. Sedat Çetiner Doç. Dr. Oğuz Yoldaş Gazi Üniversitesi Çukurova Üniversitesi İmza İmza Yrd. Doç. Dr. Yakup Üstün Yrd. Doç. Dr. Mehmet Kürkçü Çukurova Üniversitesi Çukurova Üniversitesi Yukarıdaki tez, Yönetim Kurulunun ................... tarih ve ............... sayılı kararı ile kabul edilmiştir.
Enstitü Müdürü
i
TEŞEKKÜR
Öğrencisi olmaktan gurur duyduğum, doktora eğitimim boyunca çok değerli bilgi
ve tecrübelerinden faydalanma şansını yakaladığım hocam Sayın Prof. Dr. Emin Esen’e,
çalışmanın başından sonuna tüm aşamalarındaki desteklerinden dolayı Sayın Yrd. Doç.
Dr. Yakup Üstün’e, çalışmanın radyodensitometrik ve histomorfometrik test
aşamalarındaki katkılarından dolayı Sayın Yrd. Doç. Dr. Mehmet Kürkçü’ye, mekanik
test aşamalarındaki katkılarından dolayı Sayın Prof. Dr. Hakan Uysal ve Sayın Yrd. Doç.
Dr. Tolga Akova’ya, histolojik değerlendirmelerdeki katkılarından dolayı Sayın Prof. Dr.
Gülfiliz Gönlüşen ve Sayın Dr. Filiz Çevlik’e, çalışmanın cerrahi dönemindeki
katkılarından dolayı Sayın Prof. Dr. Ayşe Doğan ve tüm TIBDAM personeline,
istatistiksel değerlendirme aşamasındaki katkılarından dolayı Sayın Prof. Dr. Nazan
Alparslan’a, yöntem hakkındaki fikir desteklerinden dolayı Hollanda Groningen
Üniversitesi’nden Sayın Dr. Jurjen Schortinghuis ve Kanada Alberta Üniversitesinden
Sayın Dr. Tarek El-Bialy’e, radyografi aşamasındaki yardımlarından dolayı Radyoloji
Teknisyeni Sayın Oğuzhan Altaş’a, birlikte çalıştığım Ağız, Diş ve Çene Hastalıkları
Cerrahisi Anabilim Dalındaki asistan arkadaşlarıma ve tüm eğitim hayatım boyunca bana
destek olan anneme ve babama teşekkür ederim.
Bu çalışma Çukurova Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafınca
DHF2003D1 Proje numarası ile desteklenmiştir.
ii
İÇİNDEKİLER KABUL VE ONAY i TEŞEKKÜR ii İÇİNDEKİLER iii ŞEKİLLER DİZİNİ v ÇİZELGELER DİZİNİ vi KISALTMALAR DİZİNİ vii ÖZET viii ABSTRACT ix 1. GİRİŞ 1 2. GENEL BİLGİLER 3
2.1. Kemik Dokusunun Özellikleri 4 2.1.1. Kompakt (Kortikal) Kemik Dokusu 5 2.1.2. Spongiyoz (Trabeküler) Kemik Dokusu 5 2.1.3. Kemik Hücreleri 6 2.1.4. Kemik Matriksi 7 2.1.5. Periosteum 7 2.2. Kemik Yapımı ve Kırık İyileşmesi Mekanizmaları 7 2.2.1. Endokondral Kemikleşme 8 2.2.2. İntramembranöz Kemikleşme 8 2.2.3. Appozisyonel Kemikleşme 8 2.2.4. Kırık İyileşmesi 9 2.2.4.1. Hematom ve İnflamasyon Fazı 10 2.2.4.2. Damarlanma ve Kıkırdak Doku Oluşum Fazı 10 2.2.4.3. Kıkırdak Doku Kalsifikasyonu Fazı 10 2.2.4.4. Kıkırdak Doku Uzaklaşması ve Kemik Oluşum Fazı 11 2.2.4.5. Yeniden Şekillenme Fazı 11 2.2.5. Kırık İyileşmesini Etkileyen Faktörler 11 2.2.5.1. Sistemik Etkenler 11
2.2.5.1.1. Hormonal Denge 11 2.2.5.1.2. Sistemik Hastalıklar ve Kullanılan İlaçlar 12 2.2.5.1.3. Beslenme 13 2.2.5.1.4. Yaş 13
2.2.5.1.5 Alışkanlıklar 14 2.2.5.2. Lokal Etkenler 14 2.3. Kırık İyileşmesini Hızlandırmak Amaçlı Yapılan Tedaviler 15 2.3.1. İlaç Uygulamaları 15 2.3.1.1. Büyüme Faktörleri 15
2.3.1.2. Kalsiyum Sülfat 17 2.3.1.3. D Vitamini 18 2.3.1.4. Diğer Tedaviler 18
2.3.2. Fiziksel Tedaviler 19 2.3.2.1. Elektrik ve Elektromanyetik Tedavi 19 2.3.2.2. Mekanik Stimulasyon 21
iii
2.3.2.3. Hiperbarik Oksijen Tedavisi 23 2.3.2.4. Şok Dalgası Uygulaması 24 2.3.2.5. Düşük Enerjide Lazer Uygulaması 25 2.4. Kırık İyileşmesinde Düşük Yoğunlukta Ultrason Uygulaması 25 2.4.1. Tarihsel Gelişim 26 2.4.2. Ultrason Fiziği 29 2.4.3. Ultrasonun Kemik İyileşmesindeki Etki Mekanizmaları 35 2.4.3.1. Fiziksel Etkiler 35 2.4.3.2. Piezoelektrik Etki 36 2.4.3.3. Biyolojik Etki 37 2.4.4. Çene ve Yüz Kemiklerindeki Ultrason Uygulamaları 39 3. GEREÇ VE YÖNTEM 42 4. BULGULAR 58 5. TARTIŞMA 70 6. SONUÇLAR 82 7. KAYNAKLAR 84 ÖZGEÇMİŞ 96
iv
ŞEKİLLER DİZİNİ
Şekil 2.1 Bir maddeye ses dalgası uygulandığında ortaya çıkan baskı /zaman eğrisi 30
Şekil 2.2 Ses dalgaları frekans aralıkları 31
Şekil 2.3 Transducerler için rezonans frekansları hesaplaması 32
Şekil 2.4 Tipik bir Ultrason Transduceri 33
Şekil 3.1 Titanyum Miniplak ve Minivida 43
Şekil 3.2 Exogen 2000+ Ultrason Cihazı 44
Şekil 3.3 Exogen 2000+ ve yardımcı donanım 44
Şekil 3.4 Testometric M500 Biyomekanik Test cihazı 45
Şekil 3.5 Vakumlu dehidratasyon ve infiltrasyon ünitesi 46
Şekil 3.6 Işıklı polimerizasyon ünitesi 46
Şekil 3.7 Rezin içerisindeki örnekleri yapıştırma ünitesi 47
Şekil 3.8 Örnekleri kesme ünitesi 47
Şekil 3.9 Kesitleri inceltme, parlatma ve kalınlıklarını ölçme ünitesi 48
Şekil 3.10 Operasyon esnasındaki görüntü 51
Şekil 3.11 Tavşanlara kutular içerisinde Ultrason uygulaması 53
Şekil 4.1 Kontrol ve Ultrason grubuna ait bir örneğin radyolojik görüntüsü 59
Şekil 4.2 Kontrol grubundan bir örneğe ait Güç/Yer Değiştirme Grafiği 62
Şekil 4.3 Ultrason grubundan bir örneğe ait Güç/Yer Değiştirme Grafiği 63
Şekil 4.4 Dekalsifiye edilmeden hazırlanan kesitler 64
Şekil 4.5 Kontrol grubundan bir örneğe ait histolojik kesit 67
Şekil 4.6 Ultrason grubundan bir örneğe ait histolojik kesit 67
Şekil 4.7 Kontrol grubundan bir örneğe ait histolojik kesit 68
Şekil 4.8 Ultrason grubundan bir örneğe ait histolojik kesit 68
v
ÇİZELGELER DİZİNİ
Çizelge 2.1 Piezoelektrik kristallerinin bağlanma koefisensileri formulasyonu 31
Çizelge 2.2 Ultrason dalgalarının ortalama yoğunluğunun formulasyonu 33
Çizelge 3.1 Histomorfometri parametreleri ve açıklamaları 55
Çizelge 3.2 Kırık sahasında kalsifikasyon skorlaması 56
Çizelge 4.1 Kontrol ve Deney grubu için kırık sahalardaki densite değerleri 57
Çizelge 4.2: Her iki grup için ortalama densite değerleri (mm.alüminyum) 58
Çizelge 4.3 Kontrol Grubu İçin Kırılma Noktası Değerleri 59
Çizelge 4.4 Ultrason Grubu İçin Kırılma Noktası Değerleri 59
Çizelge 4.5 Gruplar arasında kırılma noktası değerlerinin karşılaştırılması 59
Çizelge 4.6 Kontrol Grubu İçin Stiffness Değerleri 60
Çizelge 4.7 Ultrason Grubu İçin Stiffness Değerleri 60
Çizelge 4.8 Gruplar arasında stiffness değerlerinin karşılaştırılması 61
Çizelge 4.9 Kontrol grubundaki kesitlerden elde edilen histomorfometri verileri 63
Çizelge 4.10 Ultrason grubundaki kesitlerden elde edilen histomorfometri verileri 64
Çizelge 4.11 Histolojik kesitlere ait kalsifikasyon skorları 66
Çizelge 4.12 Kalsifikasyon skorlaması ve histomorfometri verileri 66
vi
KISALTMALAR DİZİNİ
MS: Millattan sonra
AO/ASIF: Arbeitsgemeinshaft für Osteosynthesis
TGF-β: Transforming Growth Factor Beta
PDGF: Trombosit kaynaklı büyüme faktörü
IGF: İnsüline benzer büyüme faktörü
FGF: Fibrobroblast büyüme faktörü
BMP: Kemik morfojenik proteini
ATA: Atmosferik basınç
He-Ne: Helyum-Neon
US: Ultrason
Hz: Hertz
kHz: KiloHertz
MHz: MegaHertz
W: Watt
DYKU: Düşük Yoğunlukta Kesikli Ultrason
µsn: Mikrosaniye
PZT: Kurşun-Zirkonate-Titanate
FDA: Amerikan Yiyecek ve İlaç Düzenleme Kurulu
BNR: Beam Nonuniformity Ratio
IM: İntramuskuler
DEXA: Dual-enerji x-ray absorpmetry
pQCT: Periferal kantitatif bilgisayarlı tomografi
vii
ÖZET
Düşük Yoğunlukta Kesikli Ultrason Uygulamasının Mandibuler Kırık İyileşmesi
Üzerine Etkisi
Kesikli ultrason dalgalarının uzun kemiklerin kırık iyileşmesini hızlandırdığı
gösterilmiştir. Bu çalışmanın amacı düşük yoğunlukta kesikli ultrason uygulamasının mandibuler kırık iyileşmesi üzerine etkisini araştırmaktı.
Çalışmada 30 adet iskeletsel gelişimini tamamlamış Yeni Zelanda tavşanı kullanıldı. Hayvanların mandibula kemiklerine tek taraflı kemik kesisi yapıldı. Kırık kemik segmentleri repoze edilip, miniplak ve minividalar ile tespit edildi. Deney grubundaki hayvanların kırık sahalarına 20 gün boyunca, her gün 20 dakika süreli ultrason uygulaması yapıldı. 1.5 megahertz frekansında ultrason sinyalleri, 200 mikro saniye aralıklı kesikli tipte, 30 miliwatt/santimetrekare ortalama temporal ve spatial yoğunlukta iletildi. Kontrol grubundaki hayvanlara sahte ultrason tedavisi yapıldı. Tüm hayvanlar 22. postoperatif günde sakrifiye edildi. Kırık iyileşmesinin değerlendirilmesi için çıkartılan mandibula kemiklerinde dijital radyodensitometrik ölçümler, üç noktalı bükme testi, histolojik ve histomorfometrik değerlendirilmeler yapıldı. Veriler istatistiksel olarak analiz edildi. Biyomekanik testler sonucunda ultrason uygulamasının mandibula kemiklerinin mekanik özelliklerini arttırdığını gözlendi. Bu sonuçlar histolojik, histomorfometrik ve radyodensitometrik bulgular ile desteklendi. Bu çalışmanın sonuçları düşük yoğunlukta kesikli ultrason uygulamasının tavşan mandibulalarında kırık iyileşmesini hızlandırdığını göstermiştir.
Anahtar Sözcükler: Ultrason, kırık iyileşmesi, tavşan, mandibula
viii
ABSTRACT
Effects of Low-Intensity Pulsed Ultrasound on Mandibular Fracture Healing
Pulsed ultrasonic waves have been shown to accelerate fracture healing of the long bones. The aim of this study was to evaluate the effects of low-intensity pulsed ultrasound on healing of mandibular fractures.
Thirty skeletally mature male New Zealand rabbits were used. Animals underwent unilateral mandibular osteotomy. The bone segments were repositioned and fixed with miniplates and miniscrews. The animals in the experiment group received daily ultrasound treatment, 20 min/day, for 20 days. Ultrasound signals consisted of a 1.5-MHz pressure wave administered in pulses of 200 microseconds with an average temporal and spatial intensity of 30 mW/cm2. Animals in control group received sham application. All of the subjects were sacrificed at 22nd
postoperative day. Three point bending test, digital radiodensitometric analysis, histological and histomorphometrical examinations were performed on the harvested hemimandibles. The data were statistically analyzed.
Biomechanical tests revealed significant improvement in the mechanical properties of the healing bone in the ultrasound treated group. This was supported by histological and radiological findings.
Results of this study suggest that low-intensity pulsed ultrasound improves the bone healing of mandibular fractures in rabbits.
Keywords: Ultrasound, fracture healing, rabbit, mandible
ix
1.GİRİŞ
Mandibula kemiği, çene yüz bölgesi yaralanmalarında en çok etkilenen kemiklerden
birisidir. Mandibula kırıklarının tedavisinde erken dönemde kırık parçaların açık veya
kapalı redüksiyonu ve bunu takiben vida ve plaklar ile “direk”, veya maksillomandibuler
fiksasyon gibi “indirek” olarak sabitlenmesi önerilmektedir1. Fiksasyon süresinin uzun
olması, hastanın yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemekte ve ağız hijyenini güçleştirerek
dental problemlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bunun yanında, fonksiyonların
kısıtlanması temporomandibuler eklem ve çene hareketlerini sağlayan kaslarda sorunlara
yol açmakta ve hastanın beslenmesini olumsuz yönde etkilemektedir. Mandibula
kırıklarının tedavisinde önerilen fiksasyon süresi, hastanın yaşı ve sistemik durumuna bağlı
olarak 3–8 hafta arasında değişmektedir2. Kronik alkolizm, beslenme bozuklukları,
vasküler yapıları etkileyen diyabet gibi hastalıklar ve kırık bölgesindeki lokal kan akımının
azalmasına yol açan etkenler kırık parçaların kaynaşmasını olumsuz yönde etkilemektedir 3.
Hastaların cerrahi sonrasında normal fonksiyonlarını daha hızlı şekilde kazanmaları
amacıyla günümüzde kemik iyileşmesini hızlandırmak için birçok uygulama
gerçekleştirilmektedir. Bunların arasında; lokal ve sistemik ilaç uygulamaları (kalsiyum
fosfat, kemik morfogenetik proteinler, vitamin D, büyüme faktörleri, hormonlar),
elektromanyetik alan ile uyarı, hiperbarik oksijen tedavisi ve fiziksel stimülasyon
sayılabilir4,5,6,7,8. Kırık iyileşmesi sürecini hızlandırmak ve komplikasyonlarını azaltmaya
yönelik tekniklerden birisi de son yıllarda uygulama sıklığı artan ve araştırma konusu olan
ultrason uygulamasıdır.
Ultrason, insanın duyma limitlerinin üzerindeki frekanslarda yayılan ses
dalgalarıdır. Tıp alanında hem teşhis hem de tedavi amaçlı kullanılmaktadır. Ultrason,
kesikli veya devamlı şekilde iletilebilir. Fizik tedavi ve rehabilitasyon uygulamalarında kas
spazmı ve eklem sertliği tedavisi için ultrason 1–3 W/cm2 yoğunlukta kullanılmaktadır.
Katarakt ablazyonu ve tümör cerrahisinde insizyon amacıyla daha yüksek yoğunluklar (5-
300 W/cm2) uygulanmaktadır9.
1
Ultrason'un kemik iyileşmesi üzerine olan etkilerini araştıran çalışmaların sayısı son
10 yılda hızlı bir şekilde artmıştır. Birçok in vitro, in vivo ve klinik çalışmada ultrason
uygulamasının ekstremite kemikleri kırık iyileşmesini hızlandırdığı gösterilmiştir9,10. 1,5
Mhz operasyon frekansına sahip, 30 miliwatt/cm2 spatial ve temporal yoğunlukta, 200
mikrohertz atım frekanslı, kesikli (pulsed) ultrason uygulamasının kemik iyileşmesini
hızlandırdığı belirtilmiştir9.
Ultrason uygulamasının çene yüz kemikleri iyileşmesi üzerine etkisinin araştırıldığı
çalışmaların sayısı oldukça azdır ve mandibula kırıkları üzerine etkisi bilinmemektedir.
Araştırmamızda, tibia, femur, humerus ve radius kemiklerinde kırık iyileşmesini
hızlandırdığı gösterilen dozdaki ultrason uygulamasının mandibula kırıklarındaki etkinliği
bir tavşan modelinde incelenmiştir. Çalışmamız, ağız diş ve çene hastalıkları cerrahisi
pratiğinde önemli bir yere sahip olan mandibula kırıklarının tedavisinde daha önceden
uygulanmayan bir tekniğin etkinliğini araştırması bakımından orijinaldir.
Bu çalışmanın cerrahi ve hayvanların canlı kaldığı cerrahi sonrası dönemlerini
içeren kısmı Çukurova Üniversitesi Tıbbi Bilimler Deneysel Araştırma ve Uygulama
Merkezinde gerçekleştirilmiştir. Elde edilen örneklerin radyolojik incelemeleri Çukurova
Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Radyoloji Ünitesinde yapılmıştır. Mekanik testler ve
örneklerin dekalsifiye edilmeksizin histolojik kesit hazırlama ve inceleme kısmı aynı
fakültenin araştırma laboratuarında gerçekleştirilmiştir. Örneklerin dekalsifiye histolojik
kesitleri Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı laboratuarlarında
hazırlanmıştır.
2
2. GENEL BİLGİLER
Mandibula kırıkları, Tıp tarihinin çok eski yazılı kayıtlarında yer almıştır. Edwan
Smith, milattan önce 1650 yılında “Papyrus” isimli eserinde, mandibula kırıkları ile ilgili
vaka sunularını teşhis ve muayene yöntemlerini anlatmıştır11. Hipokrat, milattan 400 yıl
önce, kırık tedavisinde kapalı redüksiyon ve fiksasyon uygulamasını tarif etmiştir11.
Guglielmo Salicetti, 1492 yılında yayınlanan “Cyrurgia” isimli kitabında intermaksiller
fiksasyon teorisinin ilk adımlarını atmış ve travma sonrasında sağlam dişlerin birbirleri ile
karşı karşıya getirilmesini önermiştir. 1881 yılında Gilmer, stabilizasyon amacıyla
mandibulanın her iki tarafına yerleştirilen eksternal pinleri tarif etmiştir11. Birinci dünya
savaşı döneminde endotrakeal genel anestezi ve radyoloji’nin gelişmesiyle birlikte
Amerikan ordusunun cerrahi ekibine katılan dişhekimi Robert H. Ivy çene yüz kemikleri
kırık tedavisi çok önemli bir aşama kaydetmiş ve tel ile fiksasyon yöntemini geliştirmiştir12.
Bu dönemde Valaztad Kazanjian, Kelsey Fry ve Vilray Blair gibi ileriki yıllarda kırık
tedavisinde önemli gelişmelere imza atacak cerrahlar yetişmişlerdir.
İkinci dünya savaşı döneminde penisilinin kolayca ulaşılabilir hale gelmesinden
sonra açık cerrahi teknikleri uygulanabilir hale gelmiştir. 1960’lı yılların sonunda Luhr11,
mandibula kırıklarının tedavisi için vitallium kompresyon plaklarını geliştirmiştir11. 1976
yılında Spiesl13 merkezi İsviçre’de bulunan ve temelde ortopedik kırık tedavisi ile ilgilenen
bir dernek olan “Arbeitsgemeinshaft für Osteosynthesis / Association for the Study of
Internal Fixation (AO/ASIF)” aracılığı ile ortopedinin kırık tedavisindeki temel
prensiplerini çene-yüz kemikleri kırıklarına uyarlamıştır. Bu prensipler, rijit plak ve vidalar
ile sağlanan tam stabilizasyonu savunmaktadır.
Günümüzde mandibula kırıkları için farklı sınıflandırmalar yapılmıştır. Kırığın
lokalizasyonu, etyolojisi, ağız içi ve dışı ile olan ilişkisi, parçalı ya da tek oluşu ve kasların
çekme yönüne göre açısı tedavi yaklaşımında farklılıklara yol açmaktadır. Mandibula
kırıkları tek başına olabilirken başka kemiklerin kırıkları ile beraber de oluşabilmektedir.
Ellis et al14 mandibula kırıklarının %17,2 oranında başka kırıklar ile beraber görüldüğünü
ve en sık zigoma kırığının eşlik ettiğini bildirmişlerdir. Aynı çalışmada mandibula
3
kırıklarının en sık gövde kısmında görüldüğünü bunu da sırası ile kondil ve angulus
kırıklarının takip ettiğini bildirmişlerdir.
Mandibula kırıklarının tedavisi konusunda farklı görüşler mevcuttur. Son yıllarda
bazı yazarlar açık rijit fiksasyonun tek başına yapılmasının yeterli olduğunu, ayrıca
intermaksiller fiksasyona ihtiyaç olmadığını bildirmişlerdir15,16. Dış ortamla ilişkili
olmayan ve kasların çekme yönüne göre istenilen açı ile seyreden basit kırık durumlarında
ise sadece intermaksiller fiksasyonun tek başına yeterli olacağını bildiren yayınlar
mevcuttur17. Bununla birlikte, mandibula kırıkları için günümüzde kabul edilen tedavi
yaklaşımı; erken dönemde miniplaklar ve vidalar ile açık rijit fiksasyon ve beraberinde en
az 2 haftalık intermaksiller fiksasyon uygulamasıdır1.
Mandibula kırıkları tedavi prensipleri temelde diğer kemiklerinkilerden farklı
değildir. Kırık iyileşmesinin kalitesi ve süresini etkileyen içsel ve dışsal birçok faktör
bulunmaktadır. Kırık iyileşmesinin daha iyi anlaşılabilmesi için öncellikle kemik
dokusunun mikro ve makro düzeydeki yapısının bilinmesi ve yeni kemik oluşum
mekanizmalarının anlaşılması gerekmektedir.
2.1. Kemik Dokusunun Özellikleri
Kemiği ilgilendiren birçok cerrahi müdahalenin başarısı, kemiğin temel özellikleri
ile ilgilidir. Kemik dokusu dinamik, iyi organize olmuş, çevreden gelen mekanik ve
hormonal uyaranlara göre kendini şekillendirebilen bir yapıdır. Olgunlaşmış kemik,
merkezinde yağlı ya da hematopoietik doku içeren kemik iliği, bunu çevreleyen kemik
dokusu ve kemik dokusunu örten periosteumdan meydana gelir18.
Mikroskobik düzeyde kemik dokusu içerdiği liflerin oryantasyonuna göre örgü veya
lameller kemik olarak iki forma ayrılabilir19. Örgü kemik daha çok embriyo ve yeni doğan
çocuk kemiklerinde, kırık iyileşme sahalarında, büyümekte olan uzun kemiklerin metafiz
bölgelerinde bulunur. İnsan iskelet sistemi kemiklerindeki örgü kemik, tendon ve ligament
bağlantı bölgeleri, kafa kaidesini oluşturan kemiklerin birleşim yerleri, kulak kemikçikleri
haricinde 4–5 yaşından sonra lameller kemiğe dönüşmektedir19. Ancak herhangi bir yaşta
meydana gelen bir kemik yaralanması, kemik yapımını uyaran bir tedavi, neoplastik bir
hastalık ya da inflamasyon nedeni ile tekrar örgü kemik oluşabilmektedir20.
4
Örgü kemikteki kollajen liflerin dizilimi düzgün değildir ve kemiğin üzerine gelen
yükler, liflerin yerleşimi üzerinde herhangi bir etki yaratmaz. Diğer tarafta lameller kemikte
kollajen lifler, üzerlerine gelen güçlerin yönüne paralel olacak şekilde konumlanırlar19.
Örgü kemik, hızlı bir yapım yıkım dönüşümü gösterirken bu döngü lameller kemikte daha
yavaştır. Bu metabolizma nedeni ile örgü kemik lameller kemiğe nazaran birim alanda dört
kat daha fazla osteosit içermektedir20. Kemik dokusu, mimari şekillenmesi göz önüne
alındığında kompakt ya da spongiyoz yapıda olabilir.
2.1.1. Kompakt (Kortikal) Kemik Dokusu
Makroskobik düzeyde bakıldığında homojen görünümlü, mikroskobik düzeyde ise
enine ve boyuna kanal kesitleri içeren kemik dokusudur. Uzun kemiklerin gövdeleri ve
epifiz alanları, ayrıca yassı kemiklerin iç ve dış yüzeyleri bu tiptedir20.
Kompakt kemik dokusu içerisinde kemiğin uzun eksenine ve birbirlerine paralel
uzanan ve çapları 20–110 mikrometre arasında değişen “Havers Kanalları” adı verilen
kanallar bulunur19,20,22. Geniş Havers kanalları çevresinde arterioller ve venüller
bulunabilmektedir. Kemiğin dış yüzünde periosteumum altından başlayarak, kemiğin uzun
eksenine dik ya da oblik yönde uzanan ve Havers kanallarını birbirlerine bağlayan
“Volkmann Kanalları” bulunur19,20,22. Volkmann kanalları Havers kanallarını besleyen
damarları ihtiva eder. Bu kanallar haricinde kompakt kemik dokusunu oluşturan kemik
matriksi içersinde birbirlerine paralel yönde seyreden 3–7 mikrometre kalınlığında lameller
bulunur. Bu lameller 4 tiptir ve Havers lamelleri, ara lameller, dış esas lameller, iç esas
lameller olarak sınıflandırılmıştır21.
2.1.2. Spongiyoz (Trabeküler) Kemik Dokusu
Birbirlerine bağlanarak üç boyutlu ağ yapan kemik trabeküllerinden oluşmuş sünger
yapısındaki kemik dokusudur. Kompakt kemiğin kabuk şeklinde sardığı tüm kemiklerin iç
yüzeylerinde bulunur20.
Temel olarak kompakt kemik dokusu ile aynı kemik matriksine sahiptir ancak
kütlesel olarak aynı hacimli kompakt kemiğin dörtte biri ağırlığındadır23. Bu tip kemik
5
dokusu içersinde Havers ve Volkmann kanalları çok nadir olarak seyreder. Genel olarak
bağımsız trabeküller arasında kemik iliği boşluğu bulunmaktadır21.
2.1.3. Kemik Hücreleri
Kemik hücreleri, Mezenşimal kök hücrelerden ya da hematopoietik sistem
hücrelerinden köken alırlar. Mezenşimal kök hücreleri farklılaşmamış preosteoblastlar,
osteoblastlar, osteositler ve kemik çevresi hücreleridir. Hematopoietik sistem, dolaşımdaki
veya kemik iliğindeki monositleri, preosteoklastları ve osteoklastları içerir20.
Kemik kanalları, endoosteum, periosteum ve kemik iliğinde bulunan farklılaşmamış
mezenşimal hücreler, osteoblastlara dönüşme potansiyeline sahiptirler22. Bu hücreler aynı
zamanda komşu dokulardan ya da kan yoluyla kemik içerisine gelebilirler. Damarlar
çevresinde bulunan perisitler de farklılaşmamış mezenşimal hücre kaynaklarındandır. Bu
hücreler, dışarıdan gelen uyaranlar sonucunda osteoblastlara dönüşürler19,20,23.
Osteoblastlar birbirlerine yapışık halde kemik yüzeylerini örterler19. Bu hücreler
kemiğin organik matriksini üretirler ve salınımını gerçekleştirirler, böylece ekstraselüler
sıvılar ve kemik içi sıvıları arasında elektrolit dengesini sağlarlar. Aynı zamanda ürettikleri
organik matriksin mineralizasyonunu sağlayan organik matriks veziküllerini
sentezlerler21,22,23. Aktif osteoblastlar üç şekilde yollarına devam ederler: kendilerini kemik
matriks ile çevreleyip osteositlere dönüşebilirler; kemik yüzeyinde kalmaya devam ederler
sentetik aktiviteleri azalır ve dar kemik yüzeyini çevreleyen hücre formuna dönüşürler; ya
da kemik yapımı bölgesinden uzaklaşıp kaybolabilirler19.
İnsan iskelet sistemi hücrelerinin %90’nından fazlası osteositlerden oluşur19. Bu
hücreleri kalsifiye olmuş kemik matriksi çevreler. İçlerinde bulundukları yuvalara
“osteoplast” adı verilir. Küçük kanalcıklar ile kemik matriksi ve dolayısıyla birbirleriyle
ilişkilidirler. Kemik yüzeyi üzerine gelen yükler ve iyon transferleri ile sürekli bir yeniden
şekillenme gösterirler20,21,23.
Osteoklastlar, kandan gelen monositlerin birbirleriyle birleşmeleri ve değişime
uğramaları sonucu oluşurlar21,22. İri yapılı, düzensiz şekilli çok çekirdekli dev hücrelerdir.
Osteoklastların sitoplâzması asidofiliktir ve kemik matriksinin yıkımını sağlayacak
6
aktiviteye sahip değişik tipte lizozom enzimleri içerirler23. Kemikteki rezorpsiyon sona
erdikten sonra tekrar tek çekirdekli hücrelere dönüşürler20,23.
2.1.4. Kemik Matriksi
Lameller kemik incelendiğinde kemik dokusunun hacimsel olarak %90’nından
fazlasını kemik matriksinin oluşturduğu görülür19. Kemik matriksi organik ve inorganik
içeriğe sahiptir.
İnorganik kısım yaş kemik ağırlığının yaklaşık olarak %65’ni oluşturur19. Temel
olarak kalsiyum fosfat ve kalsiyum karbonattan oluşur. Ayrıca az miktarda kalsiyum florid
ve magnezyum florid içerir. Kalsiyum fosfat hidroksiapatit kristalleri şeklindedir.
İnorganik matriks iyon rezervuarı olarak görev yapar ve kemiğin dayanıklılık ve sertliğini
sağlar19,20,22,23.
Organik kısım temel olarak kollajenden meydana gelir. Kemiğe şeklini verir ve
elastisite sağlar. Kollajenler büyük oranda Tip I’dir. Bunun yanında az miktarda tip V ve
Tip XII kollajen bulunur21,22. Organik matrikste kollajen olmayan proteinler de bulunur.
Bunlar, osteokalsin, osteonetin, proteoglikanlar, sialoproteinler ve fosfoproteinlerdir19,21.
Organik matriks aynı zamanda büyüme faktörleri de içerir. Ancak bu faktörlerin kemik
içinde sentezlenip sentezlenmediği henüz kesinlik kazanmamıştır.
2.1.5. Periosteum
Periosteum, kemik dokusunu dıştan saran bağ dokusu kılıfıdır. Sadece gelişim
dönemindeki kemik oluşumu aşamasında değil, aynı zamanda kırık iyileşmesi aşamalarında
da görev yapar. Periosteal hücreler, sistemik ve lokal uyaranlar ile kemik dokusunda yapım
ve yıkım mekanizmalarında önemli rol oynarlar20,22,23.
Periosteum iki tabakadan meydana gelir. Dıştaki tabaka daha sert ve fibröz
yapıdadır. İç tabaka ise hücresel ve damarsal yapılardan zengindir. Bu tabakadaki hücreler
osteoblastlara dönüşme yeteneğine sahiptirler ve osteojenik tabaka olarak da
adlandırılır22,23. Yaş ile beraber periosteumun yapısı da değişir. Erken yaşlarda daha kalın
ve hücrelerden zengin iken, yaşlılarda daha incedir ve osteojenik kapasitesi azalmıştır19,23.
7
2.2. Kemik Yapımı ve Kırık İyileşmesi Mekanizmaları
Kemik oluşumu, kıkırdak dokudan farklılaşma yoluyla (endokondral kemikleşme),
kıkırdak doku olmaksızın organik matriks üzerinde kalsifikasyonun oluşması şeklinde
(intramembranöz kemikleşme) ya da mevcut kemiğin üzerine yeni kemiğin birikmesi
(appozisyonel kemikleşme) mekanizmaları ile gerçekleşir19. Her üç tip kemikleşme de
hayat boyunca meydana gelen incinme, hastalık ya da iskeletsel deformite tamiri sonucu
olabilir.
2.2.1. Endokondral Kemikleşme
Bu tip kemikleşme, kıkırdağımsı matriks salınımı yapan ve ileride kondrositlere
dönüşecek olan differansiye olmamış Mezenşimal hücrelerin kemik yapım sahasında
birikmesi ile başlar24. Hyalin ve hyaline benzer yapıdaki kıkırdağın oluşmasından sonra,
kıkırdağın bazı bölgeleri kalsifiye olur, kondrositler büyür, damarsal yapılar kıkırdak
dokunun içerisine ilerler, kartilaj dokunun içerisine yerleşen hücreler dokuda rezorpsiyon
yaratarak kemik iliği boşluklarını oluştururlar24. Damarsal yapılar ile beraber sahaya
ulaşmış olan osteoprogenitör hücreler osteoblastlara dönüşürler ve kalsifiye kartilaj ve
olgunlaşmamış kemik üzerinde kemik matriksinin oluşmasını sağlarlar19,24. Olgunlaşmamış
kemik ya da örgü kemik diye adlandırılan bu kemik farklılaşarak lameller kemiğe
dönüşür19,24.
2.2.2. İntramembranöz Kemikleşme
Bu tip kemikleşmenin olduğu sahalarda kıkırdak yapı oluşmaksızın kemik yapımı
olur. Yassı kemikler (kraniyal kemikler, skapula, sternum) bu mekanizma ile oluşur.
Farklılaşmamış mezenşimal hücreler kemik yapım sahasına tabakalar halinde birikir19,20.
Bu hücreler kan damarları, fibroblastlar ve osteopregenitör hücreleri içeren bir gevşek
organik matriks oluşumunu sağlarlar. Osteopregenitör hücreler osteoblastlara dönüşürler ve
organik matriks üzerinde mineralizasyonu sağlarlar21,22. İntramembranöz kemikleşme
subperiosteal kemikleşmenin prototipidir ve kırık iyileşmesi sırasındaki periosteal iyileşme
bu mekanizma ile gerçekleşir19.
8
2.2.3. Appozisyonel Kemikleşme
Bu tip kemikleşme, kemiklerin periosteal kalınlaşması ve ortopedik kemik yapım
şekillenmesi esnasında oluşur. Endokondral ve intramembranöz kemikleşmenin aksine
burada halihazırda oluşmuş olan kemik yüzeyinde osteoblastların birikmesi ile başlar19. Bu
hücreler ileride kemik dokusuna dönüşecek olan bağ dokusu niteliğinde olan “osteoid”
dokuyu sentezlerler, böylece tabakalar halinde lameller kemik oluşur19,21.
2.2.4. Kırık İyileşmesi
Herhangi bir kemikte meydana gelen kırık sonucunda, kemik iliği boşluğu, korteks,
periosteum ve dış yumuşak dokularda farklı reaksiyonlar meydana gelir. Kırığın tipine
lokalizasyonuna ve tedavi metoduna bağlı olarak bu reaksiyonlar aynı anda veya ilerleyen
dönemlerde gelişebilir.
Kırık oluşur oluşmaz, kemik iliği yapılarının normal mimarisi bozulur. Kırık ve
kallus dokusu çevresindeki kan damarları kaybolur, kemik iliği hücresel komponenti
yeniden organize olur25. Yüksek hücresel yoğunluğa sahip alanlarda endotelyal hücreler
polimorfik hücrelere dönüşürler ve bu hücreler 24 saat içerisinde osteoblastik özellik
göstererek yeni kemik üretmeye başlarlar22,25.
Kortekste meydana gelen iyileşme, kırığa erken dönemde müdahale edilip
edilmemesine bağlı olarak primer veya sekonder şekilde olabilir19. Kemik fragmanlar bir
araya getirilip rijit fiksasyon ile sabitlendiğinde primer iyileşme gerçekleşir. Primer
iyileşme sahalarında kemiği rezorbe eden hücreler kemik fragman içerisinde tüneller
meydana getirirler26. Bu tüneller ileriki dönemde haversiyan sistemine dönüşürler ve kan
damarlarının kemik içerisine ilerlemesini sağlar26. Sekonder iyileşmede kemik fragmanlar
karşı karşıya gelememiştir ve periosteum ve yumuşak dokularda meydana gelen reaksiyon
sonucu oluşan kallus dokusu ile iyileşme söz konusudur19.
Periosteumda meydana gelen değişiklikler kırık iyileşmesinin en önemli parçasını
oluşturur. Periosteal iyileşme ile kemik kalınlığının yarısı kadar olan mesafede yumuşak
dokulardan bağımsız olarak fragmanlar arasında köprü oluşumu ve kemikleşme olabilir19,26.
Hem osteopregenitör hücreler hem de farklılaşmamış mezenşimal hücreler kırık iyileşmesi
9
sürecine katılırlar ve endokondral ve intramembranöz kemikleşme bir arada
gerçekleşir21,22,26.
Kırık sahasını çevreleyen yumuşak dokular erken dönemde kallus dokusunun
oluşup stabilizasyonu sağlamasından sorumlu olmasından dolayı kırık iyileşmesinde hayati
rol oynar19. Kallus dokusu aracılığıyla meydana gelen kemikleşmede öncelikle kıkırdak
dokusu oluşmaktadır. Kırıkların büyük çoğunluğu intramembranöz ve endokondral
kemikleşmenin kombinasyonu ile iyileşir. Bu süreç birbirini izleyen beş fazdan oluşur.
2.2.4.1. Hematom ve İnflamasyon Fazı
Kırık oluşumundan hemen sonra periosteum, çevre kaslar ve damarlar yırtılır ve
kan, lenf ve doku sıvılardan oluşan sıvı karışımı bölgede hematomu oluşturur19. Oluşan
hematom, kırık iyileşmesinde kritik öneme sahip hücresel faaliyetlerin başlamasını
sağlayan sinyal veren moleküller içerir. Örnek olarak interlökin–1 ve 6 gibi sitokinleri
salgılanmasını sağlayan inflamasyon hücreleri kırık iyileşmesinin erken fazının
düzenlenmesinde önemli yere sahiptir27. Bunun dışında bu safhada aktive olmuş
trombositler, mezenşimal hücrelerin bölgeye göç etmesini sağlayan transforming growth
faktör-beta (TGF-β) ve trombosit kaynaklı growth faktör (PDGF) gibi sinyal veren
moleküllerin salınımını gerçekleştirirler27. Bu tip sitokinlerin salınımlarının devam etmesi
kırık alanında kemik köprünün oluşumunu sağlayan fibroblastların, endotelyal hücrelerin
ve osteoblastların bölgede faaliyetlerinin başlamasını sağlarlar19,27.
2.2.4.2. Damarlanma ve Kıkırdak Doku Oluşum Fazı
İlk 7–10 günü boyunca kırık sahasında kıkırdak doku ve yeni oluşan kapillerleri
içeren bağ dokusu bulunmaktadır. Yeni oluşan kapillerler daha önceden var olan
damarlardan ve çevre yumuşak dokulardan köken alırlar19,21.
2.2.4.3. Kıkırdak Dokusu Kalsifikasyonu Fazı
İkinci haftanın ortasından sonra kırık sahası tamamen kıkırdak dokusu ile kaplanır
ve kalsifiye olmadan önceki biyokimyasal ön hazırlıklar yapılır. Bu sırada intramembranöz
10
kemikleşmenin olduğu sahalarda sert kallus dokusu, endokondral kemikleşmenin olduğu
sahalarda yumuşak kallus dokusu mevcuttur19,21.
2.2.4.4. Kıkırdak Doku Uzaklaşması ve Kemik Oluşum Fazı
Bu dönemde direk mezenşimal hücrelerden (intramembranöz) ya da kıkırdak
dokudan kaynaklanan (endokondral) örgü kemik oluşumu söz konusudur. Kırık
iyileşmesinin yaklaşık olarak üçüncü haftasına denk gelen dönemdir19,21.
2.2.4.5. Yeniden Şekillenme Fazı
Bu evrede örgü kemik, organize olmuş lameller kemiğe dönüşür. İnsanlarda yeniden
şekillenme fazı kırığın cinsine göre 4–16 hafta sürer28. Kırık uçlar arasında baskı altında
bulunan trabeküler kemik rezorbe olur ve yerine kompakt kemik oluşur. Zamanla iç kallus
rezorpsiyonu tamamlanarak kemik medullası şekillenir27,28.
Yeniden şekillenme evresi için en önemli etken fiziksel srestir. 1892 yılında tarif
edilen Wollf kurallarına göre kemiğin mimarisi, çevredeki mekanik güçlere göre şekillenir.
Kemiğin üzerine gelen yüklerin gücü ve yönü yeniden şekillenen kemiğe rehberlik
etmektedir19.
2.2.5. Kırık İyileşmesini Etkileyen Faktörler
Kırık iyileşmesinin süresi ve kalitesi içsel ve dışsal birçok faktörden
etkilenebilmektedir. Bu faktörler sistemik etkenler ve lokal etkenler olarak iki grupta
toplanabilir.
2.2.5.1. Sistemik Etkenler
Vücutta kemik yapım ve yıkımı genel olarak kalsiyum metabolizmasını kontrol
eden hormonlar ile dengelenir. Hormonal denge ve bu metabolizmada rol oynayan diğer
sistemik faktörlerde meydana gelen herhangi bir bozukluk, kırık iyileşmesini olumsuz
yönde etkilemektedir. Kırık iyileşmesinde rol oynayan başlıca sistemik etkenler arasında
hormonal denge, sistemik hastalıklar ve kullanılan ilaçlar, alışkanlıklar, yaş ve beslenme
sayılabilir.
11
2.2.5.1.1. Hormonal Denge
Parathormon, paratiroid bezin esas hücrelerinden salınan bir polipeptiddir.
Doğrudan kemiğe etki ederek kemik rezorpsiyonunu arttırır. Bununla birlikte, düşük
dozlarda verildiğinde insan ve hayvan deneylerinde trabeküler kemik oluşumunu arttırdığı
gözlenmiştir29.
Kalsitonin, tiroid bezinin parafolliküler hücreleri tarafından salgılanan polipeptid
yapıda bir hormondur. Plazmadaki kalsiyum ve fosfor düzeylerini düşürür, kemik
rezorpsiyonunu azaltır ve osteoblastik aktiviteyi arttır30.
Östrojen, ovaryumdan salgılanan bir hormondur ve kemik metabolizması ile
doğrudan ilişkilidir. Eksikliği, osteoporoz hastalığına yol açar. Overektomi yapılmış
dolayısıyla östrojen sentezi durdurulmuş olan hayvanlarda kırık iyileşmesinin olumsuz
yönde etkilendiği gösterilmiştir31.
Glukokortikoidler, hücrelerin osteoblastlara dönüşmesini ve osteoblastların kollajen
üretimini engellediğinden fazla salgılanmaları kırık iyileşmesini belirgin ölçüde bozar32.
Büyüme hormonu ve bu hormona bağımlı büyüme faktörleri iskelet sisteminin
büyümesinde ve gelişmesinde önemli rol oynar. Büyüme hormonu kalsiyumun idrar ile
atılımını arttırırken, bağırsaktan emilimini arttırır. Kırık iyileşmesini hızlandırdığı klinik
çalışmalarda gösterilmiştir33.
2.2.5.1.2. Sistemik Hastalıklar ve Kullanılan İlaçlar
Kırık iyileşmesini olumsuz yönde etkileyen hastalıkların başında Diyabetes Mellitus
gelmektedir. İnsüline bağımlı veya bağımsız olmak üzere iki tipi mevcuttur. Her iki tipinde
de plazmadaki glukoz miktarı artmıştır. Diyabetin kemik iyileşmesi üzerine olan olumsuz
etkilerinin mekanizması için birçok hipotez öne sürülmüştür. Bunlar arasında kabul gören
mekanizmalardan birisi diyabette osteoblast aktivasyonundan sorumlu faktörlerin
salgılanmasının azalması ve buna bağlı olarak kemik iyileşmesinin bozulmasıdır 34.
Artmış glukokortikoid hormon salgılanması kırık iyileşmesini olumsuz yönde
etkilemektedir. Aynı şekilde uzun süreli kortikosteroid ilaçların kullanılmasını gerektiren
12
romatizmal eklem hastalılıkları, otoimmun deri hastalıkları, cushing sendromu, lupus
erithematosis gibi durumlarda da kırık iyileşmesi olumsuz yönde etkilenmektedir32.
Son yıllarda yapılan birçok çalışmada non-steroid antiinflamatuar ilaçların (NSAI)
kırık iyileşmesini yavaşlattığı gösterilmiştir. NSAI’ların prostaglandinlerin osteoblastik
aktiviteyi arttırıcı etkisini önleyerek kırık iyileşmesini geciktirdiği düşünülmektedir35.
Bunun dışında kinolon grubu antibiyotiklerin de kırık iyileşmesinin erken evresi üzerine
olumsuz etkileri bulunduğu bilinmektedir36,37.
Paget’s hastalığı, osteopetrosis, Rickets, osteomalasia, osteogenesis imperfekta,
Gaucher hastalığı, polistatik fibröz displazi gibi iskelet sisteminde genel bir tutulum yaratan
genetik ve metabolik hastalıklar da kırık iyileşmesini olumsuz yönde etkilemektedir38.
2.2.5.3. Beslenme
Kalsiyum ve D vitamini kırık iyileşmesinde kritik öneme sahiptirler. Kalsiyum,
kemik matriksinin mineralizasyonu için gerekli olan bir elementtir. Menopoz sonrası
osteoporoz gelişen bayanlarda kalsiyum tedavisi ile kemik densitesinde artış olduğu
gösterilmiştir39. D vitamini, kalsiyumun gastrointesitnal sistemden emilimi için gereken bir
bileşendir. Balık, yumurta, tereyağı gibi besinlerde bulunur. Eksikliğinde kırık
iyileşmesinin olumsuz yönde etkilendiği gösterilmiştir40.
İnsan vücudu yaşamsal fonksiyonlarını yerine getirebilmek için proteinlere ihtiyaç
duyar. Bununla birlikte, yüksek proteinli besinler ile beslenme sonucunda proteinler enerji
üretimi amacıyla metabolize edilir ve sülfat içeren metaboliteler meydana gelir. Bu
metabolitlerin böbreklerden atılması için plazmadaki kalsiyum da kullanılır, sonuç olarak
plazma kalsiyum miktarı azalır ve kırık iyileşmesinde problemler oluşur41.
Tuzun etken maddesi olan sodyum, kalsiyumun böbreklerden atılmasını arttırır.
Dolayısı ile vücudun kalsiyuma olan ihtiyacı artar. Düşük miktarda tuz tüketen kişiler
kalsiyum dengesini sağlamak adına daha az kalsiyum alımına ihtiyaç duyarlar42.
Bu etkenler dışında, bağ dokusunun temel gereksinimi ve kemik matriksinin yapı
taşı olan kollajenin sentezinde görev alan C vitamini, B6 vitamini ve çinko gibi faktörlerin
eksikliği de kırık iyileşmesinin yavaşlamasına neden olmaktadır43.
13
2.2.5.1.4. Yaş
Artan yaş ile beraber osteoblastların aktivitelerinde yavaşlama meydana
gelmektedir21. Bunun yanında bayanlarda menopoz sonrası östrojen salınımının durmasına
bağlı olarak belirli oranda osteoporoz meydana gelmektedir. Yaşlı hastalar, kemiklerde
kendiliğinden kırık oluşması ve kırıkların iyileşmesindeki problemler nedeni ile risk
altındadırlar44.
2.2.5.1.5. Alışkanlıklar
Sigaranın dokuların kendilerini yenilemelerini azalttığı ve yara iyileşmesini
geciktirdiği bilinmektedir45. Sigara aynı zamanda nikotinin vazokonstriktör etkisinden
dolayı kırık bölgesine olan kan akışını azaltır46. Nikotinin kırık iyileşmesini olumsuz yönde
etkileyen diğer özellikleri karboksihemoglobin düzeyinde artış, trombosit agregasyonunda
artış, kan viskozitesinde artış, kollajen birikmesinde ve prostasiklin sentezinde azalmaya
yol açmasıdır47,48,49.
Etanolun osteoblast aktivitesini bozduğu, kronik alkol kullanımının kemik yapımını
azalttığı bilinmektedir. Alkol bağımlısı bireylerin iliyak kemik densitometre değerlerinin
normal bireylere nazaran daha düşük olduğu rapor edilmiştir50. Aynı şekilde diyetlerinde
uzun süreli etanol verilen ratlarda kırık iyileşmesinin bozulduğu gösterilmiştir51,52.
2.2.5.2. Lokal Etkenler
Sistemik etkenlerin dışında, kırığın oluştuğu bölgedeki bazı etkenler de iyileşme
döneminin süresini ve kalitesini anlamlı şekilde değiştirebilmektedir. İyileşmeyi etkileyen
faktörlerden birisi kırığın tipidir. Kırığın çok parçalı oluşu, dış ortam ile ilişkili olması,
travma sonrası kemik kaybının meydana gelmesi, çiğneme kaslarının çekme yönü ile
istenilmeyen yönde yer değiştirmesi, kırık hattında dişlerin bulunması, kemiğin trabeküler
yapısının zayıf olması gibi etkenler kırık iyileşmesini olumsuz yönde etkilemektedir53.
Kırık bölgesindeki patolojiler iyileşmeyi olumsuz etkilemektedir. Kemik ve çevre
dokulardan kaynaklanan ameloblastoma, epidermoid karsinoma, kondrosarkoma gibi
neoplaziler kemik yapısını zayıflatmakta ve spontan kırıkların oluşumuna sebep olmaktadır.
Ayrıca kırık oluştuktan sonra iyileşmeyi zorlaştırmaktadır. Neoplaziler dışında bölgede
14
mevut akut veya kronik infeksiyon, tedavi edilmediği sürece kırık iyileşmesini
engellemektedir1.
Kırık tedavisi, temel olarak kırık parçaların yerine getirilmesi ve birbirine
sabitlenmesiyle gerçekleştirilir. Sabitleme rijit veya yarı rijit şekilde yapılabilmektedir. Son
yıllarda yayımlanan bazı makalelerde yarı rijit sabitlemenin kırık hattında minimal
hareketlere izin verdiği, lokal kan akımını hızlandırıp osteoblastik aktiviteyi arttırdığı öne
sürülmüştür54,55.
Oral kanserlerin tedavisinde kullanılan yüksek dozda radyasyon, kemikteki
damarsal yapıyı bozarak kan akımı ve oksijen desteğini azaltmaktadır. Radyoterapi
uygulaması hücresel yenilenme ve osteojenik kapasitenin azalmasına sebep olmakta ve
kırık iyileşmesini olumsuz yönde etkilemektedir56.
2.3. Kırık İyileşmesini Hızlandırmak Amaçlı Yapılan Tedaviler
Klinisyenler, kırık iyileşmesini olumsuz yönde etkileyen sistemik ve yerel
unsurların önüne geçmek ve kırık tedavisini daha kısa sürede bitirip hastanın günlük
yaşantısına kavuşmasını sağlamak amacı ile yeni girişimler ve tedaviler uygulamaktadırlar.
Kırık iyileşmesini hızlandırmak amaçlı yapılan tedaviler temel olarak ilaç uygulamaları ve
fiziksel tedaviler olarak iki grupta sınıflandırılabilirler.
2.3.1. İlaç Uygulamaları
İlaç tedavileri, kırık iyileşmesini olumsuz yönde etkileyen sistemik bir hastalığı
veya metabolizma bozukluluğunu antagonize edecek şekilde ya da kırık iyileşmesini
hızlandırdığı düşünülen bir ilacın sistemik yoldan ya da lokal olarak uygulanması şeklinde
yapılabilmektedir.
2.3.1.1. Büyüme Faktörleri
1921 yılında büyüme hormonunun ve 1965 yılında kemik morfojenetik
proteinlerinin (BMP) tanımlanmsından sonra bu moleküller ile ilgili çalışmalar hız
kazanmıştır57. Şimdiye kadar yapılmış olan birçok çalışmada bazı büyüme faktörlerinin
kırık iyileşmesini düzenlediği gösterilmiştir. Bunlar arasında en önemlileri; trombosit esaslı
15
büyüme faktörü-beta (PDGF-β), transforming büyüme faktörü-beta (TGF-β), insüline
benzer büyüme faktörü (IGF) ve fibrobroblast büyüme faktörüdür (FGF). Büyüme
faktörleri yeni kemik oluşumunu tetiklerler. Büyüme faktörleri, dokulara özgü
polipeptidlerdir ve biyolojik fonksiyonlarını hedef hücrelerin yüzeylerindeki reseptörlere
bağlanarak gerçekleştirirler19. Yüzeylerine yapıştıkları hücreleri uyararak bir takım protein
kinazların salınımını sağlarlar. Bu protein kinazların görevleri proteinlerin sentezini
sağlayan mRNA’lara özgü genleri ortaya çıkartmaktır58. Büyüme faktörleri bu şekilde
hücresel çoğalma, farklılaşma ve protein sentezleme mekanizmalarında düzenleyici rol
oynarlar. Sonuç olarak bu peptidler kırık iyileşmesi çalışmalarında önemli bir yere
sahiptirler.
Joyce et al.59 1990 yılında TGF-β’nın endokondral kemikleşme sırasında
kondrositler ve osteoblastlar tarafından sentezlendiğini, trombosit reseptörleri aracılığı ile
kırık bölgesindeki hematom içerisine salındığını rapor etmişlerdir. Bu faktör aynı zamanda
osteoblastların sayısı ve işlevlerini arttırarak intramembranöz kemikleşmede de rol oynar.
TGF-β’nın kırık iyileşmesini arttırıcı etkisi birçok çalışmada gösterilmiştir. Lind et al.60
tavşan tibiasında osteotomi gerçekleştirerek, deney grubundakilere artan dozlarda lokal
TGF-β enjeksiyonu uygulamışlardır. Araştırmacılar 6. haftada sakrifiye edilen tavşanlarda
yapılan histolojik incelemede deney grubunda, kontrol grubuna kıyasla kallus hacminde
anlamlı şekilde artış saptamışlardır.
PDGF, iki adet polipeptide sahip bir dimerdir. Trombositler, makrofajlar, monositler
ve endotel hücreleri tarafından sentezlenir. Osteoblastlar dahil olmak üzere tüm
mezenşimal hücreler üzerinde mitoz bölünmeyi tetikleyici etkilere sahiptir. PDGF’nin diğer
biyolojik etkileri arasında yer alan DNA sentezini artırması, kollajen ve non-kollajen
proteinlerin sentezlerini artırması kırık iyileşmesi açısından önemlidir61. Nash et al.62 1994
yılında tavşan tibiasında gerçekleştirdikleri deneysel kırık çalışmasında, 4 hafta boyunca
kırık bölgesine 80 mikrogram PDGF enjeksiyonu uygulanan tibialarda anlamlı şekilde daha
fazla olgunlaşmış kemik oluştuğunu ve yüksek mekanik dirence ulaşıldığını bildirmişlerdir.
PDGF’ün kırık iyileşmesine olan olumlu etkileri göz önüne alınarak trombositten zengin
plazmanın kemik greftleri ile karıştırılması ile osteoindüktif etkinin artırılabileceği ileri
sürülmüştür. Yapılan birçok çalışmada trombositten zengin plazma ile karıştırılan kemik
16
greftlerinin karıştırılmayana oranla daha hızlı şekilde kemik dokusu oluşturduğu
görülmüştür63.
İnsülin benzeri büyüme faktörü (IGF) iskelet sistemi ve vertabralarda bulunan bir
büyüme faktörüdür. Büyüme hormonuna cevap olarak salınır. Özellikle kortikal kemik
oluşumu ve kemik matriksi sentezini tetikler64. Stewart et al.65 tavşan mandibulasında
distraksiyon osteogenesis ile ilgili gerçekleştirdikleri araştırmada iki farklı distraksiyon
protokolünde lokal IGF enjeksiyonu ile osteoblastik aktivitenin anlamlı şekilde arttığını
bildirmişlerdir65.
Fibroblast büyüme faktörü (FGF) osteoblastların ve kondrositlerin proliferasyon ve
sentetik aktivitelerini arttırıcı etkiye sahiptir. Kırık iyileşmesinin vaskularizasyon fazında
etkinlik gösterir. Gong et al.66 tavşan mandibulasında oluşturdukları deneysel kırık ardından
deney grubu hayvanlara dışarıdan lokal olarak FGF uygulayıp, immunohistokimyasal
inceleme sonunda FGF’nin kırık iyileşmesinde mikrovaskuler yapıların oluşumunu stimule
ettiğini bildirmişlerdir.
Osteojenik aktiviteye sahip proteinler genel olarak kemik morfogenetik proteini
(BMP) olarak adlandırılırlar. 1965’te Speer et al.57 tarafından bulunan bu proteinler 1988’te
Wozney et al.67 tarafından saflaştırılmıştır. TGF-β üst grubuna aittirler ve insan genlerinde
DNA’lardan bu proteinleri sentezleyen genlerin tiplerine göre 15 tipi tarif edilmiştir68.
Mezenşimal hücrelerin kondrosit ve osteoblastlara dönüşmesini sağlayan proteinlerdir.
Kemik yapımında kritik öneme sahiptirler. Kas içine enjeksiyonu ile bölgede kalsifikasyon
başladığı görüldükten sonra kemik iyileşmesini inceleyen birçok araştırmada etkinliği
gösterilmiştir57. Hayvan kaynaklı kemik greftleri elde edilirken BMP’lerin etkinliğinin
kaybolmaması için özel işlemler geliştirilmiştir. Lokal uygulamalar için BMP emdirilmiş
rezorbe olabilen tamponlar ya da sığır kaynaklı hidroksiapatit kullanılmaktadır69.
2.3.1.2.Kalsiyum Sülfat
Kalsiyum sülfat (Paris alçısı) yaklaşık 100 yıldır kemik defektlerinin tamiri
amacıyla kullanılmaktadır. Oral cerrahi ve ortopedide kullanımı ile ilgili olarak birçok
deneysel çalışma ve vaka raporu yayınlanmıştır. Tıbbi amaçla kullanılan kalsiyum sülfat
rezorbe olabilecek hale getirilmiş formda kemik greftlerinin içerisine karıştırılarak
17
kullanılmaktadır. Son yıllarda yönlendirilmiş kemik rejenerasyonunda bariyer membranı
olarak kullanımı rapor edilmiştir70.
Kalsiyum sülfat yaklaşık olarak dört hafta içerisinde rezorbe olmaktadır. Rezorbe
olurken serum kalsiyum düzeyinde artış yaratmadığı, kemik oluşumu için gerekli olan
kalsiyum iyonları için bir rezerv olduğu bildirtmiştir71. Kullanımı ile ilgili birçok başarılı
rapor mevcuttur. Borelli et al72 uzun kemiklerindeki kırık tedavisi başarısız olan 26 hastada
otojen iliak kemik greftinin hacmini artırmak amacıyla kalsiyum sülfat sementini kullanmış
ve bu yöntemle kemik yapımını hızlandırılabildiğini bildirmişlerdir.
2.3.1.3. D Vitamini
D vitamini kalsiyum metabolizmasında son derece önemli bir yere sahiptir.
Eksikliğinde meydana gelen hastalığa çocuklarda Rickets, erişkinlerde Osteomalasia adı
verilir. 1919 yılında Mellanby Rickets hastalığını tanımlamış, 1922 yılında Mc Collum et
al. hastalığın “D Vitamini” adını verdikleri bir maddenin eksikliğine bağlı geliştiğini
açıklamışlardır73. Kırık iyileşmesini hızlandırmak amacıyla oral veya paranteral D vitamini
uygulaması ile başarılı sonuçlar bildirilmiştir. Delgado-Martinez et al.74 15–18 aylık ratların
femur kemiklerinde oluşturdukları kırık sonrasında subkütan yoldan 25-OH-Vitamin D
uygulanan deneklerde 5. haftada kırık bölgesinin mekanik direncinin anlamlı şekilde artmış
olduğunu göstermişlerdir.
2.3.1.4. Diğer Tedaviler
Kırık iyileşmesini hızlandırmak amacıyla denenen ajanların sayısı hızla artmaktadır.
Etkinliği araştırılmakta olan ve ileriki yıllarda bu alandaki en önemli araştırma konusu
olacağı düşünülen tedavi yöntemi, gen tedavisidir. Kırık iyileşmesinde genlerin yaptıkları
kodlamaların proteinleri dolayısı ile kemik matriksin yapımını gerçekleştiği bilinmektedir.
Son yıllarda yapılan bölgesel gen terapilerinin kırık iyileşmesinde potansiyel olumlu
etkileri gösterilmiştir75.
Gen terapileri dışında kırık iyileşmesinde denenen diğer tedaviler; sistemik çinko
tedavisi76, subkütan yoldan düşük dozda parathormon tedavisi29, prostaglandin E2 reseptör
agonistleri ile tedavi77, kemik iliği kaynaklı osteoprogenitör hücreler ile oluşturulmuş
18
kemik kalıpları ile tedaviler78, sistemik kalsitonin tedavisi79, alendronate tedavisi80 ve
sistemik östrojen80 tedavileridir.
2.3.2. Fiziksel Tedaviler
Son 30 yılda kemik iyileşmesini hızlandırmak veya kaynaşmamış kemik kırıklarının
tedavileri için birçok fiziksel uygulama geliştirilmiştir. Hepsinde öne sürülen mekanizmalar
farklı olsa da sonuç olarak kemik oluşumunu tetikleyici kimyasal salınımlar sağlamak
hedeflenmektedir.
2.3.2.1. Elektrik ve Elektromanyetik Tedavi
Çeşitli hastalıkların tedavisinde elektrik kullanımı 19. yüzyılın başlarına kadar
uzanan eski bir geçmişe sahiptir. 1816 yılında Alexander Stevens 13 aydır iyileşmeyen bir
tibia kırığını elektrik şokları ile tedavi ettiğini bildirmiştir81. Bununla birlikte, kemiğin
piezoelektrik özelliklerinin tanımlandığı 1950’li yıllara kadar elektrik ile tedaviyi savunan
hekimler şarlatanlık ile suçlanmışlardır.
Kemik dokusu da diğer tüm dokular gibi elektriksel özelliklere sahiptir. Uzun
kemiklerin diyafizleri dinlenme halindeyken pozitif yüklüdür. Kırık bölgeleri ve büyümekte
olan kemikler ise negatif yüklüdürler. Aynı zamanda kemik üzerine uygulanan yükler de
elektriksel değişiklilikler yaratmaktadır. Bu tip yükler sonucu oluşan potansiyeller iki tiptir.
Birincisi; kollajen matriks üzerindeki baskıya bağlı deformasyon sonucu oluşan
piezoelektrik potansiyel, ikincisi ise; yük taşıyan kemiklerdeki sürekli iyon akışından
kaynaklanan elektriksel potansiyeldir82.
Kemikteki mekanik güçlere bağlı gelişen elektriksel değişikler ve kuru kemikteki
piezoelektrik etki ilk defa Fukada ve Yasuda tarafından açıklanmıştır83. Araştırmacılar ilk
defa strese maruz kalan kemiklerde konkav taraftan konveks tarafa doğru gelişen bir
elektrik potansiyeli tarif etmişlerdir. Friedenberg ve Brighton bu teoriyi geliştirmişler ve
kemiğin üzerine gelen yükler ile yeniden şekillendiğini savunan Wollf kuralı ile
ilişkilendirmişlerdir84. Sonuç olarak kemik iyileşmesini hızlandırmak amacıyla elektriksel
uyaran kullanılmaya başlamıştır.
19
Tüm elektromanyetik kemik stimulasyonu cihazları kemiğe bir miktar elektriksel
uyarı verilir, ancak bu etkiyi sağlamanın çeşitli yolları tarif edilmiştir. Direk stimulasyon
bir pile bağlanmış katot ve anodun kemik uçlarına uygulanması ile gerçekleştirilir. Bu
yöntem kemik içerisine elektrotların implantasyonunu gerektirdiğinden invaziv bir metot
olarak kabul edilmektedir81. İndirek stimulasyonda elektrik akımı kırık yüzeyine temas
eden ve bir bobini içeren bağlantı parçası aracılığıyla iletilir. Bobin içerisinden geçen
elektrik, ortamda bir elektromanyetik alan yaratır. Verilen elektrik dozları zaman zaman
değiştirilerek sürekli ya da kesikli elektromanyetik alan yaratılabilmektedir81.
Direk ve indirek stimulasyonun kırık iyileşmesinde yarattığı etkiler için farklı
mekanizmalar tarif edilmiştir. Direk stimulasyonda kemiğin katot tarafında azalmış oksijen
basıncı, artmış ph ve hidrojen peroksit gibi kimyasal maddelerin üretimi gerçekleşir. Bu
değişimlerin osteoprogenitör hücrelerin mitozunu artırarak osteoblastlara dönüşümlerini
hızlandırdığı, dolayısı ile kemik yapımını hızlandığı bildirilmiştir85. Direk kemik
stimulasyonu için kabul edilen elektrik dozu 20 mikroamperdir. Daha yüksek dozlar kemik
yıkımına hatta nekrozuna sebep olabilmektedir81.
İndirek elektromanyetik stimulasyonun kemik iyileşmesi üzerine farklı etkileri
gösterilmiştir. Kesikli elektromanyetik alan uygulanan kemiklerde parathormon ve
osteoblast aktive edici faktörlerin bloke olduğu gösterilmiştir86. Kesikli elektromanyetik
alan aynı zamanda endotel hücre prolifersyonlarını ve kapiller oluşumunu arttırmakta,
TGF-β ve IGF salınımlarını tetiklemektedir. Bu etkiler kırık iyileşmesinin tüm fazlarında
rol oynamakta ve kırık iyileşmesi hızlanmaktadır87,88.
Direk elektriksel stimulasyon uygulaması ilk defa Avustralya’da 1974 yılında spinal
kaynaştırma amaçlı kullanılmıştır89. İmplante edilebilen bu sisteme ait en kapsamlı çalışma
1980 yılında Paterson et al.90 tarafından yayınlanmıştır. Gerçekleştirdikleri çok merkezli
çalışmada kaynaşmayan uzun kemik kırıklarında bu yöntemden yararlanarak %86’lık bir
başarı bildirmişlerdir. Her ne kadar bu güne kadar direk elektrik stimulasyonu birçok
çalışmada başarılı olarak bildirilmiş olsa da bu çalışmalardan hiçbirisi prospektif, çift kör
ve plasebo kontrollü prensipler çerçevesinde gerçekleştirilmemiştir. Günümüzde terk
edilmiş olan bir uygulamadır ve cihazları üretimden kalkmıştır.
20
Modern, noninvaziv elektriksel stimulasyon yönteminin klinik uygulamaları 1970’li
yıllarda başlasa da, ilk geniş çaplı çalışma 1982 yılında Bassett tarafından yayınlanmıştır91.
Araştırmacı, 1007 adet kaynaşmamış kırığın tedavisinde dünya çapında 500 cerrahın
katıldığı çok merkezli çalışma sonuçlarını yayınlamış ve %77’lik bir başarı bildirmiştir91.
Basset’in çalışmasından sonra birçok in vitro, in vivo ve klinik çalışmada bu metodun
olumlu sonuçları yayınlanmıştır. Aaron et al.92 2004 yılında yayınladıkları derlemede daha
önce yapılmış olan plasebo kontrollü hayvan osteotomi deneylerinde kesikli
elektromanyetik alan tedavisinin büyük oranda başarı gösterdiğini, klinik olarak spinal
kaynaştırma tedavisinde plasebo grubunda başarı oranının %65–75 arasında değişirken
elektromanyetik stimulus alan hastalarda başarının %80-90’a yükseldiğini bildirmişlerdir92.
Kesikli elektromanyetik alan tedavisinin çene yüz kemiklerine olan etkileri ile ilgili
çalışmalar kısıtlıdır. Takano-Yamamato et al93 ratların premaksiller bölgelesinde
yarattıkları defektlere demineralize kemik matriksi yerleştirmişler ve deney grubundaki
ratları 100 Hertz operasyon frekansına sahip, 10-milisaniye uzunluğunda 100 mikrosaniye
aralıklı elektromanyetik alana yerleştirerek 35. gün içindeki kemikleşmenin sonuçlarını
incelemişler. Yazarlar osteoblastik aktivede artış ve kemik matrikste kalsifikasyon artışı
sağladığını bildirmişlerdir. Darenderiler ve ark.94 30 adet 2 haftalık Guinea domuzunda
mandibular postgonial bölgede osteotomi yaparak, 3 gruba ayıran deneklerde; birinci
grupta osteotomi bölgesine 9 gün boyunca kesikli elektromanyetik alan tedavisi, ikinci
grupta aynı süre boyunca statik elektromanyetik alan tedavisi, üçüncü grupta ise herhangi
bir tedavi uygulamamışlardır. Araştırmacılar hem kesikli hem de statik elektromanyetik
alan tedavisinin kemik iyileşmesini anlamlı şekilde arttırdığını bildirmişlerdir.
Elektromanyetik alan tedavisinin çene-yüz kemiklerindeki kırık iyileşmesi, kemik
defektleri onarımı tedavileri ve implant osseointegrasyonuna etkileri araştırılmayı bekleyen
konulardır.
2.3.2.2. Mekanik Stimulasyon
Kemiğin üzerlerine gelen yüklerin şiddeti ve yönüne adapte olduğu ve fonksiyon
kazandığını açıklayan Wollf kanunundan yola çıkarak, kontrollü şekilde uygulanan dış
21
yüklerin kemik iyileşmesini hızlandıracağı ve mekanik özellikleri daha güçlü bir kemik
yapısının oluşumunu sağlayacağı öne sürülmüştür95.
Mekanik stimulasyonların kırık iyileşmesinde klinik olarak uygulanması ortopedik
cerrahide uzun yıllardır araştırma konusu olmuştur. Birçok geniş çaplı klinik çalışmada,
aktif yük taşıma esnasında, kırık segment üzerine aksiyal yönde dinamik sıkıştırma etkisi
yaratan plakların kırık iyileşmesini kallus dokusunun hacmini artırdığı ve kırık iyileşmesini
hızlandırdığı gösterilmiştir96,97. Bu amaç için farklı dinamizasyon teknikleri de
geliştirilmiştir. Kenwright et al98 82 hastalık tibia kırığı serilerinde, eksternal fiksatör
üzerine yerleştirdikleri günde 1 mm’lik aksiyal hareket siklusu sağlayan bir pompa
geliştirmişler (20 dakika boyunca, 0,5 Hertz) ve bu tedavinin kırık iyileşme süresini %30
oranında kısalttığını bildirmişlerdir.
Mekanik stimulasyonların kırık iyileşmesi üzerine etkilerinin plasebo kontrollü
olarak araştırıldığı ilk hayvan çalışması Usui et al96 tarafından 1989 yılında yayınlanmıştır.
Araştırmacılar tavşan fibulasında yaptıkları osteotomi sonrasında deney grubundaki
tavşanlara günlük 20 ya da 60 dakikalık mekanik vibrasyon uygulamışlar ve uygulamadan
sonraki 2, 4 ve 6. haftalarda gerçekleştirilen histolojik incelemelerde daha fazla kallus
dokusunun oluştuğunu gözlemlemişlerdir. Bununla birlikte, dışarıdan uygulanan mekanik
stimulasyonların ne miktarda olacağı ve hangi kemiklerde kırık iyileşmesini hızlandırdığı
konusu tam olarak netlik kazanmamıştır. Wolf et al100 koyunlarda yaptıkları bir çalışmada
tibia kemiklerinde, osteotomi sonrasında 3 mm aralık kalacak şekilde deneysel kırık
oluşturmuşlar ve uygulanan mekanik stimulasyonun miktarına göre koyunları gruplara
ayırmışlardır. Yazarlar fragmanlar arasında 0,5 mm’lik mikro hareketler uygulanan
kemiklerde en fazla miktarda kallus dokusunun oluştuğunu ancak bunun kemiğin mekanik
özelliklerini arttırmadığını bildirmişlerdir.
Kırık iyileşmesi döneminde uygulanan mikro hareketlerin olumlu etkilerin
görülmesi üzerine kırık tespitin rijit ya da yarı rijit şekilde yapılması tartışılmaya
başlanmıştır. Rijit fiksasyon yapıldığı zaman kırık parçaları primer iyileşme mekanizması
sağlayacak şekilde birbirleri temasta bulunurlar ve kırık sahasına osteoblast migrasyonu
yolu ile kemikleşme gerçekleşir. Bununla birlikte, uygulanan tespit yöntemi mikro
hareketlere izin veriyor ise hem periosteal hem de endoosteal alanlarda yeni kemik oluşumu
22
gerçekleşir101. Mandibula kırıkları için miniplaklar ve vidalar ile yapılan tespit, rijit tespit;
sadece arch bar gibi dışarıdan tespit yöntemi ile yapılan tespitler yarı-rijit tespit olarak
kabul edilmektedir. Bilkay et al54 1987 yılında mandibula kırıkları için yarı rijit tespit
uyguladıkları hastalarda lokal kan akımının arttığını ve kallus dokusunun mekanik olarak
daha güçlü hale geldiğini bildirmişlerdir.
Tespit yönteminin tipi dışında çene yüz kemiklerinde mekanik stimuluslar ile kemik
iyileşmesini hızlandırma çalışmalarının sayısı son derece kısıtlıdır. Mofid et al102
tavşanların mandibulasında distraksiyon osteogenesis ile ilgili bir araştırmada, deney
grubundaki tavşanlara günlük kompresyon ve distraksiyon uygulayarak mekanik
stimulasyon yaratmışlar ve distraksiyon aralığında yeni oluşan kemiğin mekanik, radyolojik
ve histolojik özelliklerinde artış olduğunu bildirmişlerdir. Lazar et al103 daha önce
mandibulasına radyasyon tedavisi uygulanmış bir hastada distraksiyon işlemini kademeli
sıkma-genişletme şeklinde uygulayarak olumlu sonuç almışlardır. Yazarlar kemikte
yarattıkları bu etkiye kallus masajı adını vermişlerdir.
2.3.2.3. Hiperbarik Oksijen Tedavisi
Hiperbarik oksijen tedavisi tüm vücuda aralıklı olarak normal atmosfer basıncının
üstündeki basınçlarda oksijen uygulanması şeklinde yapılır. Normal atmosferde, hava
basıncı santimetre kareye 1 kg ( 1 ATA ) ve oksijen konsantrasyonu %20 iken, hiperbarik
oksijen tedavisinde %100 oksijen 2,5 ATA’ya kadar basınçlarda verilmektedir. Gaz iletisi
tek kişilik kabinlerde ya da çok kişinin girebildiği odalarda yapılabilmektedir104.
Yüksek basınçta oksijen altında plazmada çözünmüş oksijen miktarı artmaktadır.
Damarsal yapıların, dolayısıyla doku perfüzyonun bozulduğu durumlarda hiperbarik
oksijen tedavisinin yara iyileşmesi üzerindeki olumlu etkileri birçok çalışmada
gösterilmiştir. Radyoterapi almış çenelerde diş çekimi öncesinde ve sırasında yüksek
basınçta oksijen kabul edilen bir tedavi protokolü haline gelmiştir105.
Yüksek basınçta oksijen tedavisinin kullanım alanı son yıllarda oldukça
genişlemiştir. Kullanıldığı durumlar arasında gaz embolisi, karbon monoksit zehirlenmesi,
orak hücreli aneminin akut krizi gibi acil vakalar, nevralji, multiple sclerose, felç gibi
nörolojik hastalıklar, akut nekrotizan ülseratif fasciitis, osteomiyelit, osteoradyonekroz,
23
miyokardiyal infarktüs, beslenemeyen vaskularize greft ve ülseratif kolit tedavisi
sayılabilir104. Kırık iyileşmesi açısından önemli biyolojik etkileri artmış hücresel aktivite,
protein sentezinde artış ve yaralanmış dokularda damarların tekrar oluşumunu
sağlamasıdır56.
Hiperbarik oksijen tedavisinin kırık iyileşmesine olan etkileri ilk defa Yablon ve
Cruess106 tarafından ratlarda oluşturdukları deneysel kırıklarda araştırılmıştır. 1994 yılında
van Merkesteyn et al107 mandibulasında radyasyon tedavisi sonrası patolojik kırık gelişen
bir hastayı hiperbarik oksijen tedavisi ile başarılı şekilde tedavi etmişlerdir. Muhonen et al56
tavşanlarda radyoterapi uygulanmış mandibulaya distraksiyon osteogenezisi işlemini
takiben bir gruba hiperbarik oksijen tedavisi vermişlerdir. Araştırmacılar hiperbarik oksijen
tedavisinin distraksiyon alanındaki kemikleşmeyi anlamlı şekilde arttırdığını
bildirmişlerdir56.
Yüksek basınçta oksijen tedavisi, olumlu etkilileri nedeniyle yara iyileşmesinin
bozuk olduğu klinik durumlarda sıklıkla tercih edilen bir uygulama haline gelmiştir.
2.3.2.4. Şok Dalgası Uygulaması
Ekstrakorpeal şok dalgaları, supersonik akustik basınç yaratan dalgalardır. Doku ile
temasından sonra doku içerisinde hava kabarcığı oluşur ve bu kabarcık doku içerisinde hızlı
şekilde hareket eder. Uygulanacak tedavinin yeri ve biçimine göre odaklanmış ya da
odaklanmamış şekilde uygulanabilir. Şok dalgaları üreten cihazın applikatörü doku ile
temasa getirilir, applikatör ile doku arasına iletiyi sağlayan bir jel sürülür108.
Şok dalgası tedavisi temel olarak ürolojide, üriner sistem kalsifikasyonlarının
parçalanması amaçlı kullanılmaktadır. Ancak son yıllarda kullanım alanı genişlemiş olup
tendonit, omuz kalsifikasyonları ve tenisçi dirseği tedavisinde kullanılmaya başlamıştır108.
Ekstrakorpeal şok dalgalarının kortikal kemikte mikro çatlaklar yarattığının
belirlenmesi üzerine kırık iyileşmesini stimule edebileceği düşünülmüştür. 1994 yılında
Delius et al109 tavşan femurlarına 27,5 Kilowatt dozunda 1500 şok dalgası uygulamışlar ve
tedavinin kortikal kemikte appozisyon sağladığını medullanın genişlediğini ve trabeküllerin
arttığını bildirmişlerdir. Kusnierczak et al110 2000 yılında yaptıkları in vitro çalışmada
yüksek enerjide iletilen şok dalgalarının osteoblastların tip-I kollajen sentezini azalttığını
24
bildirmiş ve kırık iyileşmesi amaçlı şok dalgası uygulamasının düşük dozlarda yapılması
gerektiğini vurgulamışlardır. Hsu et al111 tavşan tibiasında yaptıkları plasebo kontrollü
osteotomi deneyinde ekstrakorpeal şok dalgası uygulamasının kırık iyileşmesinin sadece
erken fazında etkili olduğunu ve etkinliğinin doz ile bağlantılı olmadığını bildirmişlerdir.
Şok dalgası tedavisinin kemik iyileşmesindeki etkinliği tartışmalıdır ve emboliye
bağlı ölümcül komplikasyonlar yaratabilecek riskli bir uygulamadır112. Çene yüz kemikleri
üzerindeki etkinliği bilinmemektedir. Bu konuda daha fazla çalışmaya ihtiyaç
duyulmaktadır.
2.3.2.5. Düşük Enerjide Lazer Uygulaması
Kemik iyileşmesinde etkinliği son 10 yıldır araştırılan diğer bir fiziksel tedavi şekli
de düşük dozda enerji iletimi veren lazer sistemleri ile stimulasyondur. Bu amaç için
sıklıkla Helyum-Neon (He-Ne) lazerler kullanılmaktadır. He-Ne Lazerler 0.01 Joule gibi
düşük düzeylerde enerji iletisi yapabilecek şekilde ayarlanabilmektedir. Kırık iyileşmesi
stimulasyonu için kullanımı denenen dozlar, 0.03 ile 4 Joule arasında değişmektedir. Hücre
kültürü deneylerinde olumlu sonuçları gösterilse de, in vivo çalışmalarda çelişkili sonuçlar
yayınlanmıştır. David et al113 rat tibiasında hazırladıkları bilateral kırıklarda 2–6 hafta süren
He-Ne Lazer uygulamasının iyileşmeye etkisi olmadığını bildirmişlerdir. Yaakobi et al114
1996 yılında rat tibiasında yürüttükleri kemik defekti araştırmasında, Garavello et al115
2003 yılında rat tibiasında gerçekleştirdikleri kırık çalışmasında aynı uygulamanın kemik
iyileşmesini stimule ettiğini bildirmişlerdir.
Kırık iyileşmesini hızlandırmak amacıyla uygulanan fiziksel tedavilerden birsi de
ultrason (US) uygulamasıdır.
2.4. Kırık İyileşmesinde Düşük Yoğunlukta Ultrason Uygulaması
Ultrason, dokuların içerisinden akustik dalgalar halinde iletilen bir çeşit mekanik
enerjidir. Tıp alanında kullanımı 20. yüzyılın başlarında başlamıştır. Tıpta teşhis ve tedavi
amacıyla yaygın olarak kullanılmaktadır.
25
2.4.1. Tarihsel Gelişim
Ultrasonun keşfi 1880 yılında Jacques ve Piere Curie Kardeşlerin çalışmaları
sırasında bazı kristallerin belli açılardan baskıya maruz bırakıldıklarında elektrik
yaydıklarını görmeleri ile gerçekleşmiştir116. Curie kardeşler, kristaller üzerine rezonans
frekanslarında alternatif akım gönderdiklerinde maddelerin yüksek frekanslarda ses
dalgaları yaydıklarını bulmuşlardır. Birinci dünya savaşının ilk yıllarında Fransız Paul
Langevin bu prensibi denizaltılarda detektör amaçlı kullanmıştır117. Ultrasonun biyolojik
etkileri ilk defa o yıllarda görülmüştür. Detektör çevresinde balıkların öldükleri ayrıca
detektörü kumanda eden kişilerin ellerinde ciddi ağrılar tespit edilmiştir.
Ultrasonun Tıp alanında ilk kullanımı 1939 yılında Pohlman et al118 tarafından
gerçekleştirilmiştir. Araştırmacılar, sırt ağrısı, nevralji ve kas ağrısı çeken hastalarında
ultrason uygulamışlar ve hastaların ağrılarında azalma olduğunu bildirmişlerdir. Yazarlar
800 kilohertz (kHz) frekansında santimetre kareye 4–5 Watt (W) yoğunlukta olacak şekilde
10 gün boyunca günde 10 dakika US uygulamışlardır. Bu doz, dokularda belli derecede ısı
artışı meydana getirse de dokuda ısısal hasar oluşturmayacak düzeyde bir doz olarak kabul
edilmektedir. 1950’li yıllara kadar US uygulaması birçok hastalığın tedavisinde
kullanılmıştır. Ancak o dönemde genel kanı, kemik dokusunun US enerjisinden zarar
göreceği bu nedenle kemik dokunun US dalgalarından uzak tutulması gerektiği yönünde
idi. Halsscheidt et al. 1949 yılında alt dudağında lezyon tedavisi amaçlı US uyguladıkları
bir hastada alveoler kemikte osteomiyelit geliştiğini rapor etmişlerdir119.
Ultrason uygulamasının kemik doku iyileşmesi üzerine etkilerinin incelendiği ilk
çalışma 1950 yılında Maintz120 tarafından yayınlanmıştır. Çalışma bu alanda bir dönüm
noktası olma özelliği taşımaktadır; bu çalışmada ilk defa US’un kemik üzerine zararlı
etkileri değil de iyileştirici etkisi ortaya konmuştur. Araştırmacı, çalışmada üç aylık
tavşanlarda radius kemiklerinde bilateral osteotomi yaparak deney grubundaki tavşanlara
800 kHz frekansta 0,5, 1,0, 1,5 ya da 2,5 W/cm2 yoğunlukta US uygulamıştır. Maintz,
histolojik ve radyolojik incelemeler sonunda US uygulamasının yüksek dozlarda kemikte
termal hasar yarattığını düşük dozlarında periosteal alanlarda yeni kemik yapımını
sağladığını bildirmiştir120. 1952 yılında İtalyan araştırmacılar Corradi ve Cozzolino tavşan
radial kemik kırıklarında yaptıkları plasebo kontrollü çalışmada US uygulamasının kırık
26
sahasında kemik kallusun oluşumunu stimule ettiğini göstermişlerdir9. Bu çalışmadan yola
çıkarak aynı yazarlar bir yıl sonra uygulamayı klinik olarak denemişler; 8 hastada güvenilir
şekilde periosteal kallus artışı sağlandığını bildirmişlerdir9.
Ultrasonun kemikte yarattığı ısısal zararın azaltılması için Shiro121, US yoğunluğun
azaltılması ve kesikli ( pulsed ) şekilde uygulanmasını gündeme getirmiştir. Araştırmacı,
genç tavşanlarda tibia kemiklerine 0,2 W/cm2 yoğunlukta kesikli US uygulamış ve deney
grubundaki hayvanlarda artmış osteoblastik-kondroblastik aktivite gözlemlediğini
bildirmiştir. Shiro’nun yayınından yaklaşık 20 sene sonra Dyson ve Brookes122 ratlarda
yaptıkları bilateral fibula osteotomisi sonrası, tek tarafa 500 miliwatt/cm2 yoğunlukta
kesikli US tedavisi uygulamışlar ve US uygulanmayan tarafa göre kırık iyileşmesinde artış
olduğunu göstermişlerdir. Yazarlar US etkinliğinin, en çok kırık iyileşmesinin erken
döneminde ortaya çıktığını bildirmişlerdir.
Aynı yıl Brezilyalı iki araştırmacı Xavier ve Duarte123, 26 adet kaynaşmamış
ekstremite kemik kırığı hastasına daha düşük yoğunluktaki (30 mW/cm2) US’u günlük 20
dakikalık süre ile uygulamışlar ve %70 oranında iyileşme sağlandığını bildirmişlerdir.
Duarte124, bu çalışmanın sonuçları ile aynı dozdaki düşük yoğunlukta kesikli ultrason
(DYKU) uygulamasını tavşanlarda yaptığı fibula osteotomisi ve fibulada hazırlanan
kavitedeki kemikleşmeye etkilerini histolojik ve radyolojik yöntemlerle incelemiştir.
Araştırmacı DYKU tedavisinin osteotomi bölgelerinde kontrol grubuna nazaran kortikal
kemikte %28 oranında artmış kemikleşme bildirmiştir. Reuter et al125 kesikli olmayan 100
mW/cm2 yoğunluğunda 2 günde bir ve tedavi günü 6 saatte bir uygulanan 2 dakikalık
US’un tavşan tibia osteotomisinde kırık iyileşmesini arttırdığını bildirmişlerdir.
Pilla et al126 1990 yılında plasebo kontrollü çalışmalarında 139 tavşanda tibia
kemiklerinde orta kısımda osteotomi yapmışlar ve deney tarafı tibialara günde 20 dakika
süren DYKU (1,5 Mhz operasyon frekansında, 200 µsn boyunca ileti, 200 kHz frekans
aralığı 30 mW/cm2 yoğunlukta) uygulamışlardır. Mekanik ve histolojik değerlendirmeler
14. günden başlayıp 28. güne kadar gerçekleştirilmiştir. Araştırmacılar DYKU uygulanan
tibiaların 17. günde osteotomi yapılmamış tibiaların mekanik direncini kazandığını, kontrol
tibiaların sağlam tibiaların direncini ancak 28. günde kazandığını, 28. günde iki grup
arasında kemikleşme miktarı bakımından gruplar arasında anlamlı bir fark tespit
27
edilmediğini bildirmişlerdir. Wang et al124 bundan dört yıl sonra yayınlanan makalelerinde,
DYKU’un en etkin dozunun bulmak için ratlarda bilateral kapalı femur kırığı yaratmışlar
ve deney grubundaki hayvanlara 1 kHz atım aralığı frekansında, 30 mW/cm2 yoğunluğunda
DYKU 0,5 ya da 1,5 MHz’lik operasyon frekansında iletilmişlerdir. Araştırmacılar 21.
günde uygulanan mekanik testlerde 0,5 Mhz frekansında stiffness değeri kontrol grubuna
nazaran %32 lik bir artış gösterdiğini, 1,5 MHz frekansında %67’lik artış sağlandığını rapor
etmişlerdir. Araştırma sonucunda 1,5 MHz frekansındaki %67’lik artış istatistiksel olarak
anlamlı bulunmuştur.
Jingushi et al9 kırık iyileşmesi esnasında US sinyallerine karşı verilen biyolojik
cevabın niteliğini araştırmışlardır. Bu amaç ile ratlarda oluşturdukları femur kırıklarında
DYKU’un etkilerini ölçmüşlerdir. Araştırmacılar, DYKU’un tüm endokondral kemikleşme
aşamalarında etkin olduğunu, kemik mineral içeriğinde, kemik mineral densitesinde,
maksimum tork ve maksimum stiffness değerlerinde artış sağlandığını rapor etmişlerdir.
Yazarlar aynı zamanda 200 µsn’lik ileti genişliğinin 100 veya 400 µsn’lik ileti genişliğine
nazaran, ayrıca 1 kHz’lik atım frekansının 2 kHz’lik frekansa nazaran daha etkin olduğunu
bildirmişlerdir. 1998 yılındaki Dünya Biyomekanik Kongresinde sunulan bu rapordan sonra
DYKU uygulaması için uygun atım frekansı 1 kHz, atım süresi ise 200 µsn olarak kabul
edilmiştir.
DYKU uygulamasının kırık iyileşmesinin hangi döneminde etkin olduğunu anlamak
için Azuma et al128 ratlarda bilateral femur osteotomisi uygulamışlardır. Araştırmacılar,
DYKU uygulama dönemlerine göre hayvanları 4 gruba ayrılmışlar; 1. gruba 1–8 günler
arası, 2. gruba 9–16 günler arası, 3. gruba 17–24 günler arası ve son gruba 1–24 günler
arası DYKU uygulanmışlar ve tüm hayvanları 25. günde sakrifiye etmişlerdir. Histolojik,
mekanik ve radyolojik testler sonucunda tüm gruplarda kaynaşmanın sağlandığı ve kontrol
taraflarına göre kemikleşmede artış olduğu gözlenmiştir. Azuma et al’ın bu çalışması
DYKU’un kırık iyileşmesinin tüm fazlarında etkin olduğunu göstermiştir.
Kırık iyileşmesinde etkinliği in vivo çalışmalarda gösterildikten sonra DYKU,
ortopedik cerrahinin farklı alanlarına da araştırma konusu olmuştur. Glazer et al129 tavşan
modelinde spinal kaynaştırma ameliyatı sonrası deney grubundaki hayvanlara DYKU
uygulamışlar ve tedavinin hem kortikal hem de trabeküler kemikte kemikleşmeyi
28
arttırdığını ve kaynaşma sonrası kemiklerin mekanik dirençlerinin kontrol grubuna nazaran
arttığını bildirmişlerdir. Shimikazi et al130 2000 yılında yayınlanan çalışmalarında tavşan
tibia modelinde 2 farklı distraksiyon protokolünde DYKU’un etkinliğini araştırmışlardır.
Günlük 1 veya 3 mm’lik distraksiyon uygulanan hayvanların deney tarafındaki tibialarına
DYKU uygulanmış ve hayvanlar 14. ve 21. günlerde sakrifiye edilmiştir. Yazarlar her iki
distraksiyon uygulamasında da DYKU’nun doku hasarı yaratmaksızın distraksiyon
aralığındaki kemikleşmeyi arttırdığını bildirmişlerdir.
1950’li yıllarda başlayıp 2000 yılına kadar devam eden ve birbirlerini takip edip
geliştiren bu çalışmalar zinciri DYKU’un kırık iyileşmesine olumlu etkilerini göstermiş ve
bu tedavi yönteminin klinikte insanlara uygulanabilir hale gelmesini sağlamıştır. DYKU’un
insanlarda taze tibia diyafiz kırıkların iyileşmesine olan etkilerinin randomize, çift kör ve
kontrollü olarak araştırıldığı ilk çalışma Heckman et al131 tarafından yayınlanmıştır. 67
hastayı kapsayan çok merkezli çalışmada 33 hastaya DYKU uygulanırken 34 hastaya
plasebo tedavi uygulanmıştır. Yazarlar DYKU uygulamasının kırık iyileşmesini %38
oranında hızlandırdığını bildirmişlerdir. Bundan 3 yıl sonra benzer şekilde tasarlanmış bir
çalışmada Kristiansen et al132 60 hastada DYKU uygulamasının dorsal radius kemiği
kırıkları üzerine etkinliği araştırmışlardır. Deney grubunda ortalama iyileşme süresi 61
günken plasebo grubunda 98 gün olarak tespit edilmiş ve aradaki fark istatistiksel olarak
anlamlı bulunmuştur.
Warden et al133 2000 yılında yaptıkları derlemede o güne kadar yapılmış in vivo ve
klinik çalışmaların analizini yapmışlar ve DYKU tedavisinin tibia ve radius kırıklarını 1,6
faktör gücünde arttırdığını ifade etmişlerdir. O günden sonra yapılan çalışmalarda
DYKU’nun skafoid kemiği kırıklarında, psödoatrosis tedavisinde, kaynaşmamış kırıkların
tedavisinde, femur kemiği taze kırıklarının tedavisindeki etkinliği gösterilmiştir134-137.
2.4.2. Ultrason Fiziği
Ses dalgaları, mekanik olarak yayılan titreşimlerdir. Ses dalgalarının oluşabilmesi
ve yayılabilmesi için partiküllere sahip bir taşıyıcı maddeye ihtiyaç duyulur. Partiküllerin
var olmadığı vakumlu boşluklarda ses dalgalarının yayılması mümkün değildir. Ses
dalgalarının karakteristiğini belirleyen en önemli özelliği, iletilmekte olduğu madde
29
içerisindeki partiküllerin her birinde belli bir zaman aralığında yaptığı impuls sayısıdır. Ses
dalgalarının madde üzeride yarattığı etki sinüzoidal (sine waves) bir yapıdadır138.
BASK I
ZAMAN
T
P
Şekil 2.1 Bir maddeye ses dalgası uygulandığında ortaya çıkan baskı /zaman eğrisi. Bu tip bir eğri sürekli bir titreşimin olduğu durumlarda ortaya çıkar.
Bir saniye içersindeki titreşim sayısı “frekans” olarak adlandırılır. Frekansı 100
siklus olan bir dalgada, saniyede 100 defa atım yapılıyor ve atımlar arasında 0.01 saniye
süre geçiyor. Partiküller üzerine gelen her bir siklus 1 Hertz olarak birimlendirilir. Standart
birimlendirme sisteminde; 1000 Hertz = 1 Kilohertz ve 1.000.000 Hz = 1000 KHz = 1 MHz
olarak hesaplanır. İnsan kulağının duyabileceği ses dalgası aralığı 20 (Hz) ile 20 KHz
arasındadır ve bu yaklaşık olarak 10 oktavlık bir aralıktır. Sadece 2 oktava sahip olan
görülebilir ışık frekans aralığı ile karşılaştırıldığında oldukça yüksek bir aralıktır138,139.
30
İnfrasound Duyulabilir Ses Ultrasound
20 KHz 20 Hz
Şekil 2.2 Ses dalgaları frekans aralıkları
20 KHz üzerindeki frekanslarda yayılan akustik vibrasyonlar “Ultrason” olarak
tanımlanır. Ultrason dalgaları kompresyon ve genişleme alanlarına sahip uzunlamasına
yayılan dalgalardır. Ultrason enerjisi elektromanyetik enerjiden farklı olarak fotonlar
aracılığı ile değil mekanik titreşimler ile yayılırlar138,139.
Ultrason dalgalarını üretmek için piezoelektrik kristalleri kullanılmaktadır.
Piezoelektrik kristalleri içeriğindeki partiküller uyarılıp hareket ederler ve dalgalanma
yaratırlar. Bu dalgalanmalar sonunda enerjilerini hareket yönlerindeki diğer partiküllere
aktarırlar ve enerjinin yayılımı gerçekleşir139.
Ultrason dalgalarını oluşturan piezoelektrik kristalleri, cihazın doku ile temas eden
parçası olan transducer içerisinde yer alırlar. Piezoelektrik kristalleri üzerlerine uygulanan
elektriksel voltaja cevap olarak deformasyona uğrar ve diğer yüzeylerinde ultrason
dalgaları oluşur. Tedavi amaçlı ultrason cihazlarında kullanılan piezoelektrik kristaller
genellikle sentetik Kurşun-Zirkonate-Titanate (PZT) ‘dir. PZT dışında kullanılan diğer
kristaller; Quartz, Barium-Titanate ve Rochelle Tuzudur139,140.
Piezoelektrik kristallerinin etkinlikleri, üzerlerine gelen mekanik veya elektriksel
enerjiyi çevirerek yaydıkları enerji tipi ve miktarına göre belirlenir. Kristallerin etkinlikleri
“Elektromanyetik Bağlanma Koefisensisi (kc)” ile birimlendirilmektedir. Kristallerin
özelliklerini belirleyen diğer bir unsur da etkin oldukları sıcaklık derecesidir. Birçok
piezoelektrik kristali belli sıcaklıkların üzerinde etkilerini kaybederler. Kristallerin
etkinliklerini kaybettikleri sıcaklık derecesi “Curie Noktası” olarak adlandırılır. PZT
31
kristallerinin Curie noktaları 328 Co, elektromanyetik Bağlanma Koefisensileri
0.70’dir139,140.
enerjielektrik uygulanan
enerjielektrik türülen dönüşönüşt enerjiyemekanik 2 =ck
Çizelge 2.1 Piezoelektrik kristallerinin elektromanyetik bağlanma koefisensileri formulasyonu.
Piezoelektrik kristalleri, etkinliklerini “Rezonans Frekansı” nda gösterirler. Bir
transducerin rezonans frekansını kristallerin kalınlığı (ultrason ışınlarının yayılma
yolundaki uzunluk) belirler. Transducerler için rezonans frekansının hesaplanışı şekil 2.3’te
gösterilmiştir139.
t
c
cv
2=
=λ
Şekil 2.3 Transducerler için rezonans frekansları hesaplaması. (v:rezonans frekansı, c: kristal için bağlanma katsayısı). Örnek olarak 1.5 cm çapında bir Quartz (Quartz için c: 5440 m/sn) kristali için rezonans frekansı 5440/ 2*(0.0015) = 1.91 MHz olarak hesaplanır.
32
Şekil 2.4 Tipik bir Ultrason Transduceri
Fizikte, iletilen enerjinin madde üzerindeki etkisi “Güç” olarak tanımlanır ancak
tıbbi ultrason, küçük bir alana odaklanır ve ultrason ışınlarının dokularda yarattığı etkiyi
hesaplamak için, birim alanda yaratılan güç olarak tarif edilen “yoğunluk” (intensity)
kullanılır138,139.
Güç, bir maddeyi belli bir sürede belli bir uzaklığa hareket ettiren kuvvet miktarıdır.
tFxlP /= (P: Güç, F: Kuvvet, l: uzaklık, t: zaman)
Ultrason için güç hesaplanırken partiküllerin hareket ettiren kuvvet miktarı kullanılır.
P= F. Partikül Hızı
Ultrason dalgalarının anlık yoğunluğu (i) aşağıdaki şekilde hesaplanır.
(t): anlık yoğunluk p: baskı c: velosite
İ(t)=p2/c=w/cm2
33
Ultrason dalgalarının ortalama yoğunluğu hesaplamak için dalgaların, sinüzoidal
yayılımları kullanılır
Çizelge 2.2 Ultrason dalgalarının ortalama yoğunluğunun formulasyonu. ( ρ: maddenin
densitesi2, c: ultrason velositesi, Z=Pm.Um)
Ultrason yoğunluğu, santimetrekareye iletilen watt şeklinde ifade edilir. Tedavi
amaçlı ultrason cihazları için ortalama zaman süresi içerisinde birim alana iletilen ortalama
güç olarak tanımlanan (ISATA=mW/cm2), ve ortalama birim alandaki maksimum güç
iletisini ifade eden “maksimum spatial ve temporal yoğunluk” (ISATM) değerleri yoğunluk
hakkında fikir verir141. Amerikan Yiyecek ve İlaç Düzenleme Kurulu (FDA) farklı dokular
için kullanılabilecek maksimum ultrason yoğunluğunu belirlemiştir. Buna göre,
uygulanabilecek maksimum ultrason yoğunluğu; kalp için 430, periferal damarlar için 720,
göz için 17, karın için 94, fetus için 94 mW/cm2’dir141.
Ultrason dalgalarının madde içerisindeki iletim hızları (velosite) iletildiği maddenin
fiziksel özelliklerine göre değişir. US dalgaları, densitesi artmış dokularda daha süratli
yayılırlar. Serum fizyolojik içerisinde 1500 m/sn ile yola alırken, havada 350 m/sn ile
ilerlerler. Ultrason dalga boyu (I) yayılan US dalgalarının bir saniyede aldığı mesafeyi ifade
eder. Ultrason frekansı (F) 1 saniyede oluşturulan dalga sayısını ifade eder. Ultrason
dalgalarına ait bu üç özellik birbirlerine bağımlıdır ve aşağıdaki gibi formüle
edilmiştir138,139.
V (Velosite)= F (Frekans) x I (Dalga Boyu)
34
Ultrason dalgaları doku içerisinde iletilirken çeşitli mekanizmalar ile enerjilerini
kaybederler ve sonuçta etkinlikleri sona erer. Ultrason dalgalarının enerjisi maddenin
partiküllerinde hareket yaratırken emilir (absorption). Eğer maddenin partiküllerinin çapı
ultrason dalga boyuna nazaran büyük ise enerjinin bir kısmı yansıtılır (reflection) bir kısmı
da diğer partiküllere iletilir (transmission). Eğer maddenin partikül büyüklüğü ultrason
dalga boyuna nazaran küçük ise enerji farklı yönlere doğru saçılır (scattering). Dokuların
yapısal özellikleri ultrason enerjisinin doku içerisindeki yarattığı bu etkilerin şeklini
belirler. Örneğin, 1 MHz frekansında ultrason dalgaları kas dokusu içerirsinde 9 mm
ilerledikten sonra enerjisinin yarısını kaybederken, yağ dokusu içerisinde 50. milimetrede
enerjisi yarıya düşer138. Genel kural olarak protein içeriği fazla olan dokular su içeriği fazla
olan dokulara nazaran ultrason enerjisini daha fazla oranda absorbe ederler138,139.
Ultrasonun dokuya iletilmesi için doku ile transducer arasına su, jel veya krem gibi
ara iletici madde sürülür. İdeal bir ara ileti maddesi (coupling media), boşlukları
doldurabilmesi için sıvı olmalı, yerinde kalabilmesi için belli bir viskoziteye sahip olmalı,
bağlandığı doku ile yakın akustik dirence sahip olmalı ve minimal absorpsiyon ile
ultrasonun dokuya en az kayıp ile iletimini sağlamalıdır142. Su iyi bir ileti maddesidir ancak
viskoz yapıda olmaması nedeni ile istenilen kriterleri karşılayamamaktadır. Günümüzde
ultrason cihazı üreticileri, bu amaç için yüksek su miktarına sahip çeşitli jeller
geliştirmişlerdir142.
Ultrason dalgaları uniform şekilde üretilmezler. Transducerden yayılan ultrason
dalgaları farklı yoğunluklara sahiptirler. Transducerlerin kalitesini belirleyen bir özellik te
Beam Nonuniformity Ratio (BNR)’dur. BNR transducerden yayılan dalgaların maksimum
yoğunluğunun ortalama yoğunluğa olan oranıdır. Bu oran, birçok ultrason cihazı için 4–6
arasında değişmektedir. Tedavi edici ultrason için istenilen BNR değeri 4,0 tür.141.
Tedavi edici ultrason kullanımı için kabul edilen, dalgaların kesikli (pulsed) şekilde
gönderilmesidir. Bu şekilde ultrasonun termal etkileri kabul edilebilir düzeye tutulurken,
dokulardaki uyarı derecesi artmaktadır. Cihazlarda kesikli ultrasonu farklı modlarda
uygulamak mümkündür. 200 mikrosaniye süren bir atım uzunluğu, saniyenin onbinde
2’sini ifade eden bir uzunluktur. Atım ve atımdan sonraki bekleme süresi için de farklı
35
modlar mevcuttur. 1:1 modda 200 mikrosaniye süren atımdan sonra 200 mikrosaniye
bekleme olur. 1:4 atım modunda ise 200 mikrosaniye sonrasında 800 mikrosaniyelik
bekleme aralığı vardır139.
2.4.3. Kemik İyileşmesindeki Etki Mekanizmaları
Kırık iyileşmesinin karmaşık yapısı ve US’un dokularda yarattığı çok yönlü etkilere
rağmen US’un canlı dokulara olan etkileri konusuna günümüzde birçok şey bilinmektedir.
US enerjisinin fiziksel ve piezoelektriksel etkilerinin kombinasyonu, dokularda hücresel
düzeyde yanıt yaratır.
2.4.3.1. Fiziksel Etkiler
Ultrason dalgaları doku içerisinde ilerlerken, hücre içi ve dışı sıvılar ve hücre
membranları dahil olmak üzere tüm doku komponentlerinde titreşimler yaratırlar. Örnek
olarak 1,5 MHz frekansında 150 mW/cm2 yoğunluğundaki US doku içerisinde 4,6 cm/sn
sürat ile ilerler ve partiküllerde 4,6 nm yer değiştirmesine sebep olurlar. Partiküller
saniyede 1,5 milyon kez yönlerini değiştirecek şekilde titreşirler116. Dokularda oluşturduğu
bu yüksek miktardaki titreşimler nedeni ile US tedavisi dokularda bir çeşit mikro doku
masajı yapar.
Titreşimler sonucu dokularda meydana gelen değişiklikler ısısal ya da ısısal
olmayan değişiklikler olarak sınıflandırılabilir122. Dokularca absorbe edilen enerji miktarı
ısısal artışın da miktarını belirler. Kemik iyileşmesinde US’un ısısal olmayan (non-termal)
etkileri rol oynar. US’un yarattığı ısısal olmayan etkiler arasında stabil kavitasyon, mikro
düzeyde akıcılık (microstreaming), akustik akıcılık (acustic streaming) ve hücre
membranına direk etkiler olarak sayılabilir.
Stabil kavitasyon, US enerjisine bağlı sıvılar içerisinde gaz kabarcıklarının
oluşmasını ifade eder. Bu kabarcıklar dalgaların tipine göre farklı büyüklükte ve şekilde
olabilirler ve titreşimler ile beraber sıvılarda lokal hareketlerin oluşmasına sebep olur.
Sıvılar içerisindeki bu hareketlenmelere microstreaming adı verilir122. Haar et al143 1,5
MHz frekansında 150 mW/cm2 yoğunluğundaki US’un domuzların vücut sıvılarında
36
10µm’den daha büyük kabarcıkların oluşturduğunu göstermişlerdir. Akustik akıcılık,
ultrasonik alandaki kinetik enerjinin sıvılar tarafından absorbe edilmesini ve sıvıların
dalgasal olarak hareket etmesini ifade eder. Bu mekanizma, hücre içindeki ve dışındaki
iyon ve metabolitlerin hareketleri ve transferlerini sağlar.
Hücreler arası sıvı ve iyon akımlarındaki artışlar, hücre membranlarının
geçirgenliklerinde farklılıkların meydana getirerek membranın elektrofizyolojik
özelliklerinde değişikliklere neden olur. Dinno et al144 kurbağa derilerine 1 Mhz
frekansında sürekli akımda US uygulamışlar ve epidermisin tabakaları arasındaki elektrik
ve potansiyelinde artış, iyon iletkenliğinde %20–220 arasında artış sağladığını
bildirmişlerdir. Araştırmacılar sonuç olarak US uygulamasının Sodyum-Potasyum
kanallarında kullanılan ATP ihtiyacını azalttığını bildirmişlerdir.
2.4.3.2. Piezoelektrik Etki
“Piezo” kelimesi Yunancada baskı anlamına gelmektedir. Kemik dokusu üzerine
yük uygulandığı zaman elektrik potansiyelinde artış meydana gelmekte ve bu etki de
piezoelektrik etki olarak adlandırtmaktadır83. Piezoelektrik etki, kemik yapımı ve yıkımı
için düzenleyici rol oynamaktadır ve Wollf kanunlarında ifade edilen “kemik üzerine gelen
yüklere ve fonksiyona göre yeniden şekillenir” ifadesi için açıklık getirmektedir. US
uygulamasının kemikte piezoelektrik etki yarattığı ilk defa Behari ve Singh145 tarafından
dile getirilmiştir. Yazarlar in vivo olarak kemik üzerine 1.27 MHz frekansında US
uygulamışlar ve elektrik potansiyelde artış olduğunu bildirmişlerdir. 1983 yılında Klug146,
3 haftalık tavşan tibia kırığında 800 KHz frekansında ve 100 mW/cm2 yoğunlunda US
uygulamasının kallus dokusu potansiyelinde 0,9 mV’luk artış sağladığını bildirmişlerdir.
Ancak, US’un potansiyel elektrikte meydana getirdiği bu değişiklik miktarı, kas
aktivitesinin kemikte yarattığı 100 mV’a kadar çıkan potansiyel artışı göz önüne alındığı
zaman oldukça düşük bir artıştır. Bu nedenle piezoelektrik etkinin kırık iyileşmesinde
oynadığı rol daha detaylı bir şekilde araştırılmalıdır.
2.4.3.3. Biyolojik Etki
37
Ultrason’un kırık iyileşmesinde meydana getirdiği biyolojik değişikliler, birçok in
vitro ve in vivo çalışmada araştırılmıştır. Chapman et al’ın147 çalışması bu çalışmaların ilk
örneklerindendir. 1980 yılında yayınlanan çalışmada araştırmacılar, US uygulamasının rat
timus hücrelerinde potasyum iyonlarının hücreden giriş ve çıkışlarını değiştirdiğini ve
hücre içerisindeki iyon konsantrasyonunu azalttığını bildirmişlerdir. Ryaby et al148 kemik
ve kıkırdak hücre kültürlerinde kalsiyum iyonlarının birbirleri ile bağ yapma miktarını
arttırdığını ve osteoblast hücrelerinde adenilat siklaz aktivitesinde artış ve TGF-β
sentezinde artış sağladığını rapor etmişlerdir. Parvizi et al149 US’un 50 mW/cm2 dozunda
kondrositlerde hücre içi kalsiyum salınımında ve proteoglycan sentezinde artış sağladığını
bildirmişlerdir. Kobubu et al150 fare osteoblastlarında 30 mW/cm2 yoğunlunda US
uygulamasının prostaglandin-E2 sentezinde artış sağladığını bildirmiş ve US’un kırık
iyileşmesine olan etkisinin mekanik yüklerin yarattığı stimulusa benzer olduğunu
söylemişlerdir. Ito et al141 2000 yılında yayınlanan çalışmalarında insan osteoblastik ve
endotel hücrelerinden üretilen hücre kültüründe US uygulamasının PDGF salınımında artış
sağladığını bildirmişlerdir.
Hücresel düzeyde ultrason uygulaması ile meydana gelen bu değişikliklerin
görülmesi, genlerin kırık iyileşmesi üzerine olan etkilerinin araştırıldığı çalışmaların
yapılmasını gündeme getirmiştir. Wu et al152 bu hipotezden yola çıkarak kondrosit
kültürüne US uygulamışlar ve uygulamanın agregan genlerin kodlamasın artış sağladığını
bildirmişlerdir. Agregan genler kırık iyileşmesinin erken döneminde faaliyet gösterirler ve
kollajen sentezinde kritik rol oynarlar. Parvizi et al’ın çalışması149 ile birlikte bu sonuçlar
DYKU’nun endokondral kemikleşmeyi arttırıcı etkisini açıklamaktadır. Yang et al153 US
uygulaması ile agregan genlerin ilgisini in vivo çalışmalarında araştırmışlardır. Yazarlar
ratlarda bilateral femur kırığı oluşturmuşlar ve deney grubundaki hayvanlara 50 ya da 100
mW/cm2 yoğunluğunda kesikli US uygulamışlardır. Araştırmacılar uygulama sonucu
kemiklerin mekanik dirençleri artarken 7. günde agregan genlerin anlamlı şekilde arttığın
bildirmişlerdir. Her hayvanın kendisinin kontrolü olması bakımından çalışma önemli bir
çalışmadır ve yazarlar agregan genler ile iyileşmekte olan kemiklerin mekanik özellikleri
arasındaki ilişkiyi ortaya çıkartmışlardır.
38
Hücresel mekanizmalarda meydana gelen değişikliler ve kırık iyileşmesinin erken
dönemde rol oynayan genlerdeki artışların dışında DYKU damarsal yapıların
şekillenmesini de etkilemektedir. Rawool et al154 köpek ulna kemiklerinde yapılan
osteotomi sonrası 10 gün boyunca uygulanan DYKU’nun, sahada vaskularite artışı
sağladığını bildirmişlerdir. Yazarlar çalışmaya başlarken kan akımındaki artışın sadece
DYKU uygulaması esnasında olacağını öne sürerken, uygulama bitirildikten sonra deney
grubunda kan akımındaki artışın kontrol grubuna nazaran fazla olmasının gözlenmesi
üzerine DYKU uygulamasının damarlanmada artış sağladığını belirtmişlerdir.
Damarlanmadaki artış kırık iyileşmesinin hızlanması için kritik değer taşımaktadır.
Bilindiği üzere kırık iyileşmesinin inflamatuar fazında temel olarak yaralanmış bölgeye kan
akımının ulaşması sağlanmaktadır. DYKU uygulaması kapillerdeki genişlemeyi sağlaması
ve yeni damarların oluşumunu hızlandırması ile kırık iyileşmesinin erken dönemlerinde
etkinlik göstermektedir.
Ultrasonun yukarıda anlatılan etkileri genellikle endokondral kemikleşmeyi
hızlandırıcı etkilerdir. Genel kanı olarak DYKU uygulamasının endokondral kemikleşmeyi
hızlandırdığı düşünülmektedir. Bununla birlikte, Kristiansen et al132 klinik çalışmalarında
DYKU’nun intramembranöz yolla iyileştiği düşünülen radius kemiklerinde de kırıkların
iyilelmesini hızlandırdığını göstermişlerdir. Bu nedenle DYKU’nun intramembranöz
kemikleşmede de etkinliğinin olduğu varsayılmaktadır. Bu varsayım çene-yüz kemikleri
iyileşmesinde hem endokondral hem de intramembranöz kemikleşmenin rol oynaması
nedeni ile önemlidir. Sonuç olarak, US’un kırık iyileşmesi mekanizmasında yarattığı
fiziksel, piezoelektrik ve biyolojik etkiler rol oynamaktadır ve bu süreç iyileşmenin farklı
fazlarında farklı hücre tiplerini ilgilendiren çok basamaklı bir olaylar dizisi şeklinde
gerçekleşmektedir.
2.4.4. Çene ve Yüz Kemiklerindeki Ultrason Uygulamaları
Çene yüz kemikleri embriyolojik oluşum mekanizmaları, büyüme ve gelişim
şekilleri ve histolojik özellikleri bakımından ekstremite kemiklerine göre farklılık
gösterirler. Mandibula ve maksilla kemiklerinin gelişimleri ve yapısal özellikleri, kafatası,
skapula ve sternum gibi yassı kemikler ile radius, tibia, femur gibi uzun kemiklerin bazı
39
özelliklerini kapsamaktadır18. Ultrasonun kemik iyileşmesi üzerine etkileri şimdiye kadar
çoğunlukla ortopedik cerrahi ve moleküler biyolojinin ilgi alanında yer almıştır ve deneyler
genellikle ekstremite kemiklerinde uygulanmıştır. Çene yüz kemiklerindeki çalışmaların
sayısı kısıtlıdır ve şimdiye kadar İngilizce ve Almanca literatürde US tedavisinin mandibula
kırıklarındaki etkinliği araştıran kısıtlı sayıda yayın bulunmamaktadır.
Tarihsel yönden bakıldığı zaman, çene ve yüz cerrahisinde DYKU ilk defa 1992
yılında Haris155 tarafından mandibulada osteoradyonekroz tedavisi amacı ile uygulanmıştır.
Haris150, osteoradyonekroz gelişmiş 21 hastada lokal debridman ile beraber 3 MHz
frekansında 1.0 W/cm2 yoğunluğunda kesikli US’u 60 gün boyunca uygulamış ve 10
hastada daha ileri bir tedaviye ihtiyaç duymaksızın iyileşme sağlandığını bildirmiştir.
Reher et al. yaptıkları 4 farklı hücre kültürü çalışmasında DYKU’nun insan mandibuler
osteoblast ve fibroblastları üzerine etkilerini incelemişlerdir156-159. Araştırmacılar,
uygulamanın hücrelerin proliferasyonunu arttırdığını, interlökin-8 ve FGF gibi sitokinlerin
sentezini hızlandırdığını, mekanik stimulasyon yolu ile artan kemikleşmede rol oynayan
mediatörler olan nitrik oksit ve prostaglandin E2 sentezini arttırdığını ve damarlanmayı
hızlandırdığını bildirmişlerdir.
DYKU uygulamasının mandibulaya olan etkilerinin araştırıldığı ilk hayvan
çalışması 2002 yılında El-Bialy et al155 tarafından yayınlanmıştır. Araştırmacılar bundan
sonra konu ile ilgili 3 çalışma daha yayınlamışlardır160-163. Bu çalışmalarda DYKU’nun
tavşan mandibulasında distraksiyon osteogenesisi, mandibula büyüme gelişimine ve dental
yapılar üzerine etkilerini araştırılmıştır. Hollanda’nın Groningen Üniversitesi Oral ve
Maksillofasial Cerrahi Bölümünde çalışmakta olan Dr. Jurjen Schortinghuis et al’ın konu
ile ilgili 3 farklı çalışması yayınlanmıştır164-166. Yazarlar 2 farklı in vivo çalışmada
DYKU’nun rat mandibulası kemik defektleri üzerine etkilerini ve diğer bir klinik çalışmada
mandibulada alveoler distraksiyon osteogenesis üzerine etkilerini araştırmışlardır164-166. El
Bialy et al DYKU’un mandibula üzerinde olumlu etkiler yarattığını bildirirken,
Schortinghuis et al’ın bulguları farklılık göstermektir.
Ağız diş ve çene hastalıları cerrahisi operasyonları çoğu kez kemik dokusunu
ilgilendirmektedir. Kemik iyileşmesini stimule edici çalışmalar sadece çene-yüz kemikleri
travmaları değil aynı zamanda ilgili kemiklerde yapılan onkolojik rezeksiyon ve
40
rekonstrüksiyon ameliyatları, implant osseointegrasyonu, sert doku greftlemeleri,
ortognatik cerrahi sonrası iyileşme dönemi ve distraksiyon osteogenesisi alanda önemli
yere sahiptirler. Araştırmamızda çene-yüz kemiklerindeki etkinliği çok fazla araştırılmamış
olan ve farklı araştırmacılar tarafından çelişkili sonuçları bildirilen DYKU’nun mandibula
kırık iyileşmesi üzerine olan etkilerini incelenmiştir.
41
3. GEREÇ VE YÖNTEM
3.1. Gereç
Araştırmamız Çukurova Üniversitesi Tıbbi Bilimler Deneysel Araştırma ve
Uygulama Merkezinde üretilmiş 30 adet, kiloları 2800 ile 3200 (ortalama 3050±85) gram
arasında değişen, erkek, erişkin Yeni Zelanda tavşanı üzerinde gerçekleştirildi.
Çalışmamızda sırsıyla; cerrahi işlemler, cerrahi sonrası bakım, hayvanlara ultrason
uygulaması, sakrifasyon, radyolojik inceleme, mekanik inceleme ve histolojik incelemeler
gerçekleştirildi.
CERRAHİ ÖNCESİ HAZIRLIK:
- İnfeksiyon proflaksisi için Sefazolin Ampul (Cefamezine®, Eczacıbaşı,
Türkiye),
- Postoperatif ağrı kontrolü amaçlı Tramadol Ampul (Contramal®, Abdiibrahim,
Türkiye),
- Genel anestezi için Ketamin HCL Flakon (Ketalar®, Pfizer, Türkiye),
- Genel anestezi için Xlazine HCL (Rompun®, Bayer, Türkiye),
- Lokal Anestezi amacı ile 1:200000 epinefrin içeren Articane HCL (Ultracain-
DS®, Hoechst Marion Roussel, Türkiye),
- Antisepsi amacı ile İyodin Solüsyonu (Batticon®, Adeka, Türkiye),
- Yumuşak doku ve kemik cerrahisi için gerekli steril cerrahi el aletleri,
- Kemik kesisi yapma amaçlı 1,8 mm çapında paslanmaz çelik fissur frez,
- Kemik kesisi yapma amaçlı fizyodispenser ve mikromotor (Nouvag®, St Galen,
İsviçre),
- Kemik kesisi yapmak için piyasamen (Kavo®, Biberach, Almanya),
- Kırık kemik segmentlerini sabitlemek için dört delikli titanyum miniplak
(Medicon®, Tuttlingen, Almanya),
- Kırık kemik segmentleri sabitlemek amacı ile 2 mm çapında 7 mm uzunluğunda
titanyum minivida (Medicon®, Tuttlingen, Almanya),
42
Şekil 3.1 Titanyum miniplak ve minivida (MediconTM)
- Yaranın kapatılması için rezorbe olabilen sutur (Vicryl®, Brüksel, Belçika),
- Cerrahi esnasındaki sıvı kaybını dengelemek ve cerrahi sonrası hayvanın aç
kalacağı dönemdeki kan şekeri seviyesinin dengelemek amacı ile %5’lik 100 cc
Dekstroz hazırlandı.
CERRAHİ SONRASI BAKIM, ULTRASON UYGULAMASI VE SAKRİFASYON
HAZIRLIĞI:
- Her hayvan için kafes, kafesin ön kısmına monte edilmiş hayvanın kolayca
ulaşabileceği su ve yiyecek haznesi,
- Yara yeri dezenfeksiyonu için steril gazlı bez ve Nitrafurazon Pomad
(Furacine®, Eczacıbaşı, Türkiye),
- Ultrason uygulaması sırasında hayvanların hareketlerini kısıtlamak için tahta
kutu,
- Ultrason cihazı (Exogen 2000+, Smith & Nephew Inc, Memphis, TN, ABD),
43
Şekil 3.2 Exogen 2000+ ultrason cihazı
- Ultrason cihazının yardımcı ekipmanı,
Şekil 3.3 Exogen 2000 + ve yardımcı donanım (a:temel operasyon ünitesi, b:transducer, c, d, e, f, g, h: transducer sabitleyici parçalar, i: ara ileti jeli )
- Sakrifasyon amaçlı Sodyum Pentobarbitone Flakon (Pental®, Bilim, Türkiye)
hazırlandı.
RADYOLOJİK İNCELEME HAZIRLIĞI:
- Radyolojik görüntü elde etmek amacıyla dental radyografi ünitesi (Dentomat
Philips®, Eindhoven, Hollanda),
44
- Dijital Radyografi Cihazı (RVG®, Trophy, ABD),
- Kişisel bilgisayar ( Pentium 4 İşlemci 2,4 GHZ, 128 MB Bellek, Windows XP
Proffesional işletim sistemi),
- 0.5–7 mm arasında değişen 14 basamaklı Alüminyum Stepwedge,
- Dijital görüntülerin formatını düzenleme amaçlı bilgisayar yazılımı (Corel Photo
House®, Corel Corporation, Kanada),
- Radyodensitometrik ölçüm amaçlı bilgisayar yazılımı (Image J 1.23J, Wayne
Rasband, National Institutes of Health, USA)
MEKANİK TEST HAZIRLIĞI:
- Üniversal Mekanik Test cihazı ve donanımı (Testometric®, M500 25 kN, Rochdale,
İngiltere)
Şekil 3.4 Testometric M500 biyomekanik test cihazı
45
HİSTOLOJİK KESİT HAZIRLAMA VE İNCELEME AŞAMASI:
- Örneklerin fiksasyonu amaçlı %10’luk formalin solüsyonu,
- Örneklerin dehidratasyonu İÇİN %70–99 arasında değişen etanol solüsyonları,
- Örneklerin akril infiltrasyonaları için metilmetakrilat likidi (Technovit® 7200,
Haerus Kulzer GmbH, Wehrheiam/Ts, Almanya),
- Vakumlu dehidratasyon ve infiltrasyon ünitesi (EXAKT® 510 - Dehydration &
Infiltration System, Norderstedt, Almanya),
Şekil 3.5 Vakumlu dehidratasyon ve infiltrasyon ünitesi
- Rezin içerisine gömülen örneklerin polimerimerizasyonu için gerekli
polimerizasyon ünitesi (EXAKT® 520, Norderstedt, Almanya),
Şekil 3.6 Işıklı polimerizasyon ünitesi
46
- Rezin içine gömülmüş olan örnekleri plastik mikroskop lamlarına
yapıştırma ünitesi (EXAKT® 402 - Norderstedt, Almanya)
Şekil 3.7 Rezin içerisindeki örnekleri lama yapıştırma ünitesi
- Örnekleri kesme amaçlı su püskürtmeli, motorlu hassas testere (Exakt®
300 C/PR Norderstedt, Almanya)
Şekil 3.8 Örnekleri kesme ünitesi
47
- Kesilmiş örnekleri inceltme ve parlatma amacıyla kullanılan inceltme ve
kesit kalınlığı ölçüm ünitesi ( Exakt® 400 CS, Exakt AW110)
Şekil 3.9 Kesitleri inceltme, parlatma ve kalınlıklarını ölçme ünitesi
- Kesitleri boyama amacı ile %10 hidrojen peroksit ve touludine blue
boyası
- Hazırlanan kesitlerin incelemek amacı ile ışık mikroskobu (Olympus
BX50, Olympus Corp, Tokyo, Japonya)
- Mikroskobik görüntülerin dijital görüntülerini elde etmek amacı ile
mikroskoba monte dijital fotoğraf makinesi ve yardımcı donanım
(Olympus Camedia C4040, Tokyo, Japonya)
- Dekalsifiye edilmeden hazırlanan kesitlerin histomorfometrik incelemesi
için bilgisayar yazılımı (TAS; Steve Paxton, University of Leeds, Leeds,
İngiltere)
- Dekalsifiye kesit hazırlamada dekalsifikasyon amacı ile %10’luk nitrik
asit
- Örneklerin sabitlenmesi için parafin
- Örneklerden kesit almak için mikrotom
- Hazırlanan kesitleri boyamak için Hematoksilen Eozin ve Massons
Trikrom boyaları hazırlandı.
48
Çalışmanın cerrahi, cerrahi sonrası bakım, ultrason uygulama ve sakrifikasyon
işlemleri Çukurova Üniversitesi Tıbbi Bilimler Deneysel Araştırma ve Uygulama
Merkezinde yapıldı. Radyolojik görüntüler Çukurova Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi
Radyoloji Ünitesinde elde edildi. Biyomekanik testler ve dekalsifiye edilmemiş histolojik
kesitler Çukurova Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Araştırma Laboratuarlarında
hazırlandı. Dekalsifiye histolojik kesitler Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji
Anabilim Dalı Laboratuarlarında hazırlandı.
3.2 Yöntem
Çalışmada iskeletsel gelişimlerini tamamlamış erkek tavşanlar kullanıldı.
Hayvanlar, operasyondan önceki 2 hafta boyunca genel sağlık durumu ve vücut ağırlığı
yönünden takibe alındı. Bu süre zarfında kilo kaybeden, genel sağlıkları bozulan, ishal,
burun ve kulak akıntısı gelişen tavşanlar çalışmadan çıkartıldı. Çalışmada toplam 30 tavşan
kullanıldı. Tüm hayvanlara aynı cerrahi prosedür ve cerrahi sonrası bakım ve ilaçlar
uygulandı. DYKU uygulamasına göre hayvanlar iki gruba ayrıldılar.
CERRAHİ UYGULAMA
Operasyon öncesinde hayvanlara intramuskuler yoldan 25 mg/kg Sefazolin ile
antibiyotik proflaksisi yapıldı. 35 mg/kg Ketamin ve 3 mg/kg Xlazine IM uygulanarak
genel anestezi sağlandı. Submandibuler ve boyun bölgesindeki tüyler traş edildi. Cerrahi
esnasında hayvanın uyanıp aniden hareket etme riskine karşı hayvan yatar pozisyona
(supine) getirilip ayakları masaya bağlandı. Cerrahi saha iyodine solüsyonu ile silindikten
sonra steril örtüyle örtüldü. Submandibular bölgeye lokal anestezik solüsyon infiltre edildi.
Sağ submandibuler bölgede, mandibulanın bazisine paralel olarak yapılan cilt
insizyonu, cilt altı diseksiyonu ve periost insizyonu ile mandibuler kemiğe ulaşıldı. Kanama
odakları koterize edildi. Kemik kesisinden önce dörtlü miniplak kemiğe adapte edildi,
minividaların kemik içerisindeki yuvaları uygun driller ile hazırlandı. Miniplak
çıkartıldıktan sonra mental foramenin 2 mm önünde, kesici dişin posterior sınırında 1.8 mm
çapında fissur frez ile bukkal kortikal kemikten başlayıp lingual kortikal kemiği de içeren
bikortikal kemik kesisi yapıldı. Bu işlem esnasında mental sinir korundu. Kemik kesisinden
49
sonra miniplak ve vidalar ile kırık segmentler rijit şekilde sabitlendi. Bu yöntemle
sabitleme sonunda kemik segmentleri arasında frez kalınlığı kadar (1,8 mm) aralık kalması
sağlandı (Şekil 3.10). Bundan sonra cilt ve cilt altı dokular katmanlar halinde rezorbe
olabilen sutur ile dikildi. Cerrahi işleme bağlı dehidratasyonu dengelemek ve operasyon
sonrası beslenmeyi sağlamak amacı ile orogastrik tüp ile mideye 100 cc %5’lik dekstroz
çözeltisi verildi.
50
1
2
Şekil 3.10 Operasyon esnasındaki görüntü. 1. resimde mandibuler kemikte minivida yuvaları hazırlandıktan ve kemik kesisi yapıldıktan sonraki durum, 2. resimde miniplak ve vidalar ile fiksasyon sonrasındaki durum görülüyor.
51
CERRAHİ SONRASI BAKIM
Hayvanlar operasyon sonrasında tekli kafeslere yerleştirildi. Ağrı kontrolü amacı ile
operasyondan hemen sonra ve takip eden 4 gün boyunca 1mg/kg Tramadol 2x1 IM ve
infeksiyon proflaksisi amacı ile 4 gün boyunca 25 mg/kg Sefazolin 2x1 IM olarak
uygulandı. Çenelerindeki kırık nedeni ile hayvanlar ilk 7 gün sadece yeşil sebze (marul,
ıspanak) ve su ile beslendiler. Birinci haftadan itibaren normal diyetleriyle beslenmeye
başladılar. Sakrifiye edildikleri güne kadar tüm hayvanların aldıkları yiyecek ve su miktarı
takip edilerek günlük kilo ölçümleri yapıldı. Başlangıç ağırlıklarının %20’si kadar kilo
kaybeden hayvanlara orogastrik sonda ile suda çözünmüş, protein içeriği yüksek yem
verildi.
ULTRASON UYGULAMASI
Deney grubundaki hayvanlara postoperatif 2. günden başlayarak DYKU uygulaması
yapıldı. Uygulama 20 gün boyunca her gün, günde 1 defa olmak üzere 20 dakika süresince
yapıldı. Uygulama için havyanlar hareketlerini kısıtlayan tahta kutulara yerleştirildi.
Hayvanlar, başlarının dışarıda kalmasına izin veren kutuya yerleştirildikten sonra
sabitleyici ara parçalar yardımı ile ultrason transduceri yüz bölgelerine sabitlendi.
Transducerin tam kırık hattı üzerinde konumlandırılmasına dikkat edildi. Uzayan tüylerin
ultrasonun etkinliğini azaltmaması amacı ile hayvanların kırık bölgesindeki tüyler haftalık
periyotlar ile traş edildi. Ultrason jeli transducer yüzeyi ile cilt arasına sürüldükten sonra
cihaz aktive edildi (Şekil 3.11). Uygulama sırasında hayvanlara sedatif ajan verilmedi Tüm
uygulama boyunca bir gözlemci uygulamanın yapıldığı odada bulundu ve işlemin kesintisiz
şekilde ilerlemesini sağladı. Kullanılan US cihazından iletilen dalgalarının fiziksel
özellikleri aşağıda verilmiştir.
- Ultrason Frekansı: 1,5 MHz
- İletilen sinyal genişliği: 200 µsn
- Kesikli sinyallerin atım aralığı: 1 KHz (1 saniyede 1000 sinyal)
- Transducerin etkin olduğu alan: 3.88 cm2
- Transducerden çıkan ortalama güç: 117 mW
- ISATA: 30 mW/cm2
52
- ISATM: 161 mW/cm2
- BNR: 4,0 (maksimum)
Ultrason uygulaması hayvanların sakrifiye edildikleri 22. güne kadar devam etti.
Uygulamadan kaynaklanabilecek farklılıkların önlenmesi için kontrol grubundaki
hayvanlar da deney grubundakiler ile aynı işlemlere tabii tutuldu ancak US cihazı aktive
edilmedi.
Şekil 3.11 Ultrason uygulama düzeneği
SAKRİFİKASYON VE RADYOGRAFİK İNCELEME
Hayvanlar 22. günde 20 cc serum fizyolojik içerinde seyreltilmiş 100 mg/kg
pentobarbütal’in IV yoldan uygulanmasıyla sakrifiye edildi. Sakrifikasyondan sonra
yumuşak dokular diseke edilip tüm mandibula çıkartıldı. Mandibulalar orta hatlarından
ikiye ayrıldıktan sonra kırık taraftaki miniplak ve vidalar söküldü. Sonuçta her hayvan için
kırık ve kırık olmayan bir hemimandibula elde edildi ve kırık taraflar radyolojik incelemeye
alındı.
53
Dijital radyografi sensorü üzerine şeffaf bir bant ile alüminyum stepwedge
yapıştırıldı. Kırık hemimandibula, sensor üzerine lingual tarafı sensora temas edecek
şekilde yerleştirildi. 40 cm mesafeden, 65 Kvp 300 mA dozunda röntgen ışını 0.12 msn
süresince uygulandı. Röntgen ışınları spesimen ve sensora dik olacak şekilde uygınadı.
Görüntüler kişisel bilgisayarda sıkıştırılmış TIFF formatında kayıt edildi. Bu görüntüler,
daha sonra TIFF formatına dönüştürüldü. Görüntüler Image J programı ile analiz edildi.
Her örnek için öncelikle görüntüdeki alüminyum stepwedge’in tüm basamaklarının 256
piksel üzerinden Gray dereceleri kalibre edildi. Radyolojik görüntüde kesici dişin
inferiorunda kalan kırık hattı densitometrik ölçüm için seçildi. Sağlam kemik kenarları
alana dâhil edilmedi. Sonuçta her örnek için alüminyum stepwedge kalınlığı ile ifade edilen
milimetre cinsinden densitometre değeri elde edildi.
MEKANİK TEST
Mekanik test uygulanacak örnekler test gününe kadar geçen sürede serum fizyolojik
emdirilmiş gazlı beze sarılmış şekilde -20 C0 de saklandı. Testten 4 saat önce dondurucudan
çıkartılıp oda sıcaklığında bekletildi. Her hayvanın mandibulasının hem kırık tarafı (sağ)
hem de sağlam tarafı (sol) teste tabi tutuldu. Örneklere universal biyomekanik test
cihazında üç noktalı bükme testi uygulandı. Örnekler lingual yüzleri aşağıya bakacak
şekilde yerleştirildi. Örneklerin yerleştirdiği alt plakalar arasında 20 cm mesafe bırakıldı ve
üst güç noktası kırık hattı üzerinde uygulandı. Üç noktalı bükme testi saniyede 1 mm
bükme yapacak şekilde ayarlandı. Tavşan mandibulasının düzensiz yapısı nedeni ile
örneklerin üzerine gelen yükleri daha homojen şekilde dağıtmak amacı ile Elovic et al167
tarafından tarif edildiği gibi, örnek ile alt plakalar arasına 5 mm kalınlığında plastik esaslı
sünger yerleştirildi. Her test için yeni bir sünger kullanıldı. Tüm örnekler için kırılma
noktası ve güç/yer değiştirme grafikleri elde edildi. El-Bialy et al160 tarafından tarif edildiği
gibi grafiklerdeki eğrinin düz bir çizgi haline geldiği ilk yerde çizginin eğim açısı
“stiffness” değeri olarak hesaplandı. Her hayvanın kırık ve sağlam taraflarından elde edilen
kırılma noktası ve stiffness değerleri birbirlerine oranlandı. Böylece kırık segmentin sağlam
segmente göre mekanik dayanıklılığı yüzde (%) cinsinden elde edildi. Mekanik testten
sonra örnekler histolojik inceleme amaçlı %10’luk formalin içerinde fiske edildi.
54
DEKALSİFİYE EDİLMEDEN YAPILAN HİSTOLOJİK İNCELEME
Her iki gruptan rasgele seçilen ikişer adet örnek mekanik teste girmeksizin kesit
hazırlama amaçlı %10 formalin ile fiske edildi. Fiske edilen örnekler artan
konsantrasyondaki (%70 - %99) etanol alkol çözeltisinde dehidrate edildi. Dehidratasyon
işlemi için vakumlu kaplar kullanıldı ve işlem 12 gün sürdü. Dehidratasyondan sonra
karanlık ortamda örnekler içersine sıvı metilmetakrilat infiltrasyonu gerçekleştirildi. Bir
gün süren akril infiltrasyonundan sonra örnekler plastik kalıplar içersine yerleştirilip akrilik
rezin içine gömüldü. Bundan sonra polimerizasyon ünitesinde 6 saat süresince akril
polimerizasyonu yapıldı. Polimerizasyon bittikten sonra örnekler presli yapıştırma ünitesi
ile plastik lamlara yapıştırıldı. Lamlar üzerinde yapışmış durumdaki örneklerden testereli
kesme ünitesinde 200 µm kalınlığında kesitler elde edildi. Bundan sonra örnekler 50 µm
kalınlığına kadar inceltilip parlatıldı. Elde edilen kesitler %10 luk H202 ile yıkanıp Toulidin
Blue ile boyandı.
Boyama işlemi bittikten sonra kırık hatlarından Olympus BX50 mikroskobuna bağlı
dijital fotoğraf makinesi ile 4X büyütmede dijital görüntü alındı. Görüntüler kişisel
bilgisayara alınıp TAS bilgisayar yazılımı ile histomorfometrik ölçüm yapıldı. Öncelikle
kesitlerde seviyeleme yapılıp binary (her piksel için olası en fazla iki değere sahip olan)
görüntüleri elde edildi. Bundan sonra program içerisinde mevcut özellik kullanılarak
görüntü kemikleştirildi (skeletonizing). Böylece görüntüde trabeküler yapılar ortaya
çıkartıldı. Ölçüm yapılacak alan olarak kesici dişin inferior sahası seçildi. Sağlam kemik
kenarları ölçüme dahil edilmedi. Histomorfomteride kullanılan birimlendirmede Parfitt et
al tarafından 1987 yılında tarif edilen ve Amerikan Kemik ve Mineral Araştırma Birliğince
(ASBMR) kabul edilen birimlendirme sistemi kullanıldı168. (Çizelge 3.1)
55
Çizelge 3.1 Histomorfometri parametreleri ve açıklamaları
Parametre Birim Açıklama___________________________ Kemik Volümü (BV) % Mineralize olmuş ve olmamış kemik dokusu
hacminin seçili alandaki toplam doku hacmine oranı
Kemik Yüzeyi (BS) mm/mm2 Mineralize olmuş ve olmamış kemik dokusu yüzey alanının seçili alandaki toplam doku hacmine oranı
Trabeküler Kalınlık (TbTh) mikromtere Kanselöz kemik trabeküllerin üç boyutta kalınlığı
(mcm)
Node sayısı (NNd) adet Üç ya da daha fazla piksel çizgisinin birbirleri ile eklem yaptıkları alanların sayısı
Terminus sayısı (N/Tm) adet Piksel çizgilerinin sonlandıkları nokta sayısı
Node/Terminus oranı sayısal oran Node sayısının uç noktaları sayısına olan (NNd/NTm) oranı. Kemik Alanı (Bar) mm Seçili alanda mineralize olmuş ya da olmamış kemik alanı Kemik Çevresi (BPm) mm Kemik yüzeyinin iki boyutta çevresi Trabeküler Genişlik (TbWi) mcm Trabeküllerin iki boyutta genişliği Trabekül Sayısı (TbN) adet Seçili alandaki trabekül sayısı Trabeküler ayrıklık(TbSp) mcm Kemik hacmi içerisindeki trabeküller kalınlık miktarı çıkartıldıktan sonra kalan alan Genişlik mm Seçilen alanın genişliği Yükseklik mm Seçilen alanın yüksekliği
DEKALSİFİYE EDİLEN KESİTLERDE YAPILAN HİSTOLOJİK İNCELEME
Mekanik test uygulanmamış her iki gruptan ikişer örnek ve mekanik test uygulanmış
örneklerden bozulmamış olan örnekler histolojik inceleme için dekalsifiye edildi. Örnekler
öncellikle %10 Formalin içerisinde fiske edildi. Fiksasyonu takiben %10’luk nitrik asit
56
içerisinde 4 gün boyunca bekletilerek kalsifikasyonları tamamlandı. Dekalsifiye edilen
kesitler parafin içerisine gömüldü. Örnekler bundan sonra inceltilerek 5 µm’lik kesitler elde
edildi. Her örnekten elde edilen kesitler Hematoksilen Eozin ve Masson’s Trikom boyaları
ile boyandı ve ışık mikroskobunda incelendi. Her kesit için kırık alandaki kemikleşme
miktarı Perry et al36 tarafından tarif edildiği gibi 10 üzerinden puanlandı.
Çizelge 3.2 Kırık sahasında kalsifikasyon skorlaması36
Skor________Kalsifikasyon Derecesi_____________________
1 puan Fibröz iyileşme
2 puan Fibröz Doku ve az miktarda kartilaj doku
3 puan Eşit oranda fibröz ve kartilaj doku
4 puan Tamamen kartilaj doku
5 puan Kartilaj doku ve az miktarda örgü kemik
6 puan Eşit miktarda kartilaj doku ve örgü kemik
7 puan Çoğunlukla örgü kemik ve az miktarda kartilaj
8 puan Tamamen örgü kemik
9 puan Örgü kemik ve bir miktar lameller kemik
10 puan Tamamen lameller kemik
Her örnekten Hematoksilen-Eozin ve Trikrom ile boyanıp hazırlanan kesitler için
skorlama yapıldı. İki grup için elde edilen ortalama skorlar hesaplandı ve gruplar arası
farklılıklar istatistiksel olarak incelendi.
İSTATİSTİKSEL ANALİZ
Elde edilen verilerin istatistiksel analizi SPSS 11.0 paket programı kullanılarak
yapıldı. İki gruptan elde edilen radyodensitometri, mekanik test ve histolojik skorlama
sonuçları bağımsız örnekler için Student’s T-test kullanılarak analiz edildi. Dekalsifiye
edilmeden hazırlanan kesitlerden elde edilen histomorfometri verilerine örnek sayısının az
olması nedeniyle istatistiksel analiz uygulanmadı.
57
4. BULGULAR
Çalışma süresince birisi deney grubundan, birisi de kontrol grubundan olmak üzere
toplam iki tavşan ishal ve dehidratasyona bağlı öldü. Birer tavşanda ise operasyon
bölgesinde lokal infeksiyon gelişti. Ölen ve yara infeksiyonu görülen tavşanlar çalışmadan
çıkartıldı. Her iki gruptan 13’er tavşan (toplam 26) tavşan çalışmaya dahil edildi.
Çalışmaya dahil edilen tavşanların tümü uygulamayı iyi bir şekilde tolere etti ve
sakrifiye edildikleri güne kadar önemli miktarda kilo kaybeden tavşan olmadı.
RADYOGRAFİK DEĞERLENDİRME
Radyodensitometrik ölçümler sonucunda, deney grubu hayvanlarda kırık
alanlarındaki ortalama densite değeri 1.635±0.379 mm Alüminyum iken kontrol grubu için
bu değer 1.339 ±0.289 mm Alüminyum olarak ölçüldü. Gruplar arasındaki fark istatistiksel
olarak anlamlı bulundu. (p=0.043) Her iki gruptan elde edilen densite değerleri çizelgede
4.1’de verilmiştir. Deney ve kontrol grubundan birer örneğe ait radyogramlar şekilde
verilmiştir (Şekil 4.1)
58
Çizelge 4.1 Kontrol ve deney grubu için kırık sahalardaki densite değerleri
Deney Grubu Denek Densite Değeri No. (Milimetre Alüminyum) 1 1,69 mm 2 2,251 mm 3 1,901 mm 4 0,915 mm 5 1,474 mm 6 1,814 mm 7 1,263 mm 8 1,212 mm 9 1,991 mm 10 1,339 mm 11 1,565 mm 12 1,927 mm 13 1,921 mm
Kontrol Grubu Denek Densite Değeri No. (Milimetre Alüminyum) 1 1,768 mm 2 1,634 mm 3 1,111 mm 4 1,385 mm 5 0,935 mm 6 1,855 mm 7 0,895 mm 8 1,219 mm 9 1,373 mm 10 1,525 mm 11 1,38 mm 12 1,225 mm 13 1,102 mm
Çizelge 4.2: Gruplar arasında ortalama densite değerlerinin karşılaştırılması (mm
Alüminyum)
Grup N Minimum(mm) Maksimum(mm) Ortalama±SS (mm) Kontrol 13 0.915 2.251 1.339±0.289*
Deney 13 0.895 1.855 1.635±0.379
* p=0.043 (student’s t-test)
59
Şekil 4.1 Kontrol grubuna ait bir örneğin radyolojik görüntüsü, (2) Ultrason grubuna ait bir örneğin radyolojik görüntüsü. Kesici dişin inferior kısmında kırık bölgesindeki kalsifikasyon farklılığı görülüyor.
BİYOMEKANİK TEST SONUÇLARI
Her iki gruptan 9’ar örnek mekanik teste tabi tutuldu. Her hayvan için hem kırık
hem de sağlam hemimandibula için elde edilen kırılma noktaları ve stifness değerleri,
gruplar için ortalama veriler ve her iki gruptan birer örneğe ait güç / yer değiştirme grafiği
aşağıda verilmiştir.
60
Çizelge 4.3 Kontrol grubu için kırılma noktası değerleri
Denek Sağlam Taraf Kırık Taraf Kırık Taraf / No. (N/mm) (N/mm) Sağlam Taraf (%) 1 301,8 224,4 74,36 2 209,7 159,1 75,87 3 201,8 81,4 40,34 4 219,7 172,8 78,65 5 175,4 150 85,52 6 275,3 176,3 64,04 7 245,3 174,5 71,14 8 247,2 123,7 50,04 9 161,2 162,1 100,56
Çizelge 4.4 Ultrason grubu için kırılma noktası değerleri
Denek Sağlam Taraf Kırık Taraf Kırık Taraf / No. (N/mm) (N/mm) Sağlam Taraf (%) 1 225,4 208,3 92,41 2 231,4 214,5 92,70 3 243,2 252,4 103,78 4 198,6 201,8 101,61 5 190,7 156,8 82,22 6 280,3 269,1 96,00 7 228,0 214,9 94,25 8 279,8 215,6 77,06 9 258,5 156,2 60,43
61
Çizelge 4.5 Gruplar arasında kırılma noktası değerlerinin karşılaştırılması
ULTRASON GRUBU Minimum Maksimum Ortalama S.SapmaSağlam Taraf (N/mm) 190,7 280,3 237,3 31,78 Kırık Taraf (N/mm) 156,2 269,1 209,9 37,35 Kırık Taraf / Sağlam Taraf (%) 60,42 103,78 88,94* 13,62 KONTROL GRUBU Sağlam Taraf (N/mm) 161,2 301,8 226,37 45,47 Kırık Taraf (N/mm) 81,4 224,4 158,25 39,3 Kırık Taraf / Sağlam Taraf (%) 40,33 100,55 71,16* 18,04
• p = 0.031 (student’s t-test)
Çizelge 4.6 Kontrol grubu için stiffness değerleri
Denek Sağlam Taraf Kırık Taraf Kırık Taraf / No (N/mm) (N/mm) Sağlam Taraf (%) 1 357 238 66,67 2 370 238 64,32 3 190 100 52,63 4 192 88 45,83 5 250 83 33,20 6 192 179 93,23 7 238 152 63,87 8 227 132 58,15 9 227 200 88,11
Çizelge 4.7 Ultrason grubu için stiffness değerleri
Denek Sağlam Taraf Kırık Taraf Kırık Taraf No (N/mm) (N/mm) /Sağlam Taraf (%) 1 147 161 109,52 2 172 189 109,88 3 263 227 86,31 4 179 192 107,26 5 200 147 73,50 6 167 208 124,55 7 271 180 66,42 8 153 147 96,08 9 161 146 90,68
62
Çizelge 4.8 Gruplar arasında stiffness değerlerinin karşılaştırılması
ULTRASON GRUBU Minimum Maksimum Ortalama S.SapmaSağlam Taraf (N/mm) 147 271 190,33 46,12 Kırık Taraf (N/mm) 146 227 177,44 29,27 KırıkTaraf/Sağlam Taraf (%) 66,42 124,55 96,02* 18,77 KONTROL GRUBU Sağlam Taraf (N/mm) 190 370 249,22 68,34 Kırık Taraf (N/mm) 83 238 156,6 60,81 KırıkTaraf/Sağlam Taraf (%) 33,2 93,23 62,89 18,95 * p = 0.004 (Student’s t-test)
Şekil 4.2 Kontrol grubunda güç/yer değiştirme grafiği örneği
63
Şekil 4.3 Ultrason grubunda güç/yer değiştirme grafiği örneği DEKALSİFİYE EDİLMEDEN HAZIRLANAN KESİTLERDE YAPILAN
HİSTOMORFOMETRİK ANALİZ
Deney grubundaki iki örnekten toplam 6, kontrol grubundaki iki örnekten toplam 7
kesit elde edildi. Denek sayısının az olması nedeni ile kesitlerden elde edilen
histomorfometrik verilerde istatistiksel değerlendirme yapılmadı. Elde edilen kesitlerden
birer örneğe ait görüntü ve bütün kesitlerin histomorfometrik verileri aşağıda verilmiştir.
64
Şekil 4.4 Dekalsifiye edilmeden hazırlanan kesitler. (1) Kontrol grubundan bir kesit, (2) Ultrason grubundan bir kesit. Ultrason grubuna ait örneğin kesitinde periosteal kallusun organize olduğu görülüyor. (Boya:Toluidin Blue, Büyütme: 4x) Çizelge 4.9 Kontrol grubundaki kesitlerden elde edilen histomorfometri verileri Parametre (Birim) Kesit-1 Kesit-2 Kesit-3 Kesit-4 Kesit-5 Kesit-6 Kesit-7 OrtalamaBV (%) 42,972 44,794 43,61 49,638 27,35 45,244 50,748 43,479 BS (mm/mm2) 72,44 46,017 37,625 53,614 55,959 83,014 37,085 55,108 TbTh (mcm) 9,895 16,237 19,334 15,444 8,153 9,091 22,827 14,426 NNd (tane) 950 968 751 511 1446 2156 621 1057,6 NTm (tane) 349 411 202 179 1520 1079 166 558 Node-Terminus oranı 2,722 2,355 3,718 2,855 0,951 1,998 3,741 2,62 BAr (mm2) 0,199 0,456 0,458 0,294 0,379 0,463 0,336 0,369 BPm (mm) 33,543 46,874 39,555 31,756 77,606 84,925 24,52 48,397 TbWi (mcm) 11,864 19,468 23,182 18,517 9,775 10,9 27,369 17,296 TbN (tane) 43,428 27,587 22,556 32,141 33,548 49,767 22,232 33,037 TbSp (mcm) 13,132 20,012 25 15,669 21,656 11,002 22,153 18,375 Genişlik(mm) 0,542 0,846 0,838 0,846 1,442 1,304 0,542 0,909 Yüksekik(mm) 0,854 1,204 1,254 0,7 0,962 0,785 1,219 0,997
65
Çizelge 4.10 Ultrason grubundaki kesitlerden elde edilen histomorfometri verileri Parametre (Birim) Kesit-1 Kesit-2 Kesit-3 Kesit-4 Kesit-5 Kesit-6 OrtalamaBV (%) 65,399 67,693 67,148 75,942 77,947 78,795 72,154 BS (mm/mm2) 54,223 39,19 57,206 63,4 53,867 46,454 52,390 TbTh (mcm) 20,115 28,812 19,58 19,98 24,137 28,293 23,486 NNd (tane) 1207 1049 693 1122 1280 1222 1095,500NTm (tane) 173 204 178 120 89 47 135,167 Node-terminus oranı 6,977 5,14 3,893 9,35 14,382 8,313 8,009 BAr (mm2) 0,497 0,714 0,265 0,341 0,515 0,59 0,487 BPm (mm) 41,192 41,361 22,557 28,474 35,621 34,769 33,996 TbWi (mcm) 24,118 34,546 23,476 23,957 28,941 33,924 28,160 TbN (tane) 32,513 23,495 34,295 38,008 32,293 27,849 31,409 TbSp (mcm) 10,642 13,751 9,579 6,33 6,829 7,614 9,124 Genişlik(mm) 0,627 1,319 0,431 1,062 0,835 1,069 0,891 Yükseklik(mm) 1,212 0,8 0,915 0,423 0,792 0,7 0,807 DEKALSİFİYE EDİLEREK HAZIRLANAN KESİTLERİN HİSTOLOJİK ANALİZİ
Her iki gruptan mekanik teste girmemiş ikişer örnek ve mekanik testten sağlam
çıkan örnekler dekalsifiye edildikten sonra histolojik kesitler hazırlandı. Sonuç olarak
deney grubundan dokuz, kontrol grubundan sekiz adet kesit elde edildi.
Elde edilen örneklerde yapılan kalsifikasyon skorlamasında deney grubu için
ortalama 7.11±0.926, kontrol grubu için ortalama 6.00±0.601 histolojik skor verildi.
Gruplar arası farklılık istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p=0.016). Her örneğe ait
Hematoksilen Eozin ile ve Massons Trikrom ile boyanmış kesitlere birer adet örnek ve her
örneğe ait kalsifikasyon skoru aşağıda verilmiştir.
66
Şekil 4.5 Kontrol grubundan bir histolojik kesit (Boya: Hematoksilen Eozin, Büyütme:20X)
Şekil 4.6 Ultrason grubundan bir histolojik kesit (Boya: Hematoksilen Eozin Büyütme:20X)
67
Şekil 4.7 Kontrol grubundan bir histolojik kesit (Boya: Massons Trikrom, Büyütme:20X)
Şekil 4.8 Ultrason grubundan bir örneğe ait histolojik kesit (Boya:Massons Trikrom, Büyütme:20X) Çizelge 4.11 Histolojik kesitlerde kalsifikasyon skorları Deney Grubu Kontrol Grubu
Denek No. Histolojik Skor 1 6 2 7 3 7 4 8 5 8 6 7 7 7 8 7 9 7
Denek No. Histolojik Skor 1 7 2 5 3 6 4 6 5 5 6 5 7 7 8 7
68
Çizelge 4.13: Kalsifikasyon skorlaması ve histomorfometri verilerinin karşılaştırılması
Kontrol Grubu Deney Grubu
Histolojik Skor 6.0±0.601 (n=9)* 7.11±0.926 (n=8)*
Kemik Volumü (%) 42.76±7.25 (n=2) 72.14±6.03 (n=2)
Trabeküler genişlik(mcm) 17.28±6.70 (n=2) 28.17±5.09 (n=2)
Trabeküler kalınlık(mcm) 14.41±5.58 (n=2) 24.48±4.26 (n=2)
Node-Terminus oranı 8.06±2.70 (n=2) 2.61±0.98 (n=2)
____________________________________________________________________
* p = 0.016 (Student’s t-test)
69
5.TARTIŞMA
Araştırmamızda daha önce mandibula kırığı iyileşmesi üzerine etkileri
araştırılmamış olan düşük yoğunlukta kesikli ultrasonun etkileri çift kör plasebo kontrollü
araştırma prensipleri çerçevesinde incelenmiştir. Araştırmamızda, Amerikan gıda ve ilaç
kurumunun (Food and Drug Administration, FDA) kemikler için kabul ettiği ultrason
dozu141 uygulanmıştır.
Duarte’nin124 1983 yılında yayınlanan çalışmasından sonra DYKU’un kırık
iyileşmesi üzerine etkilerine olan ilgi hızla artmıştır. O günden bu yana birçok in vitro ve
hayvan çalışmasında DYKU’un uzun kemiklerin kırık iyileşmesini hızlandırdığı
gösterilmiştir. Ayrıca randomize, plasebo kontrollü klinik çalışmalarda da DYKU’un insan
tibia, radius ve skafoid kırıklarında iyileşmeyi hızlandırdığı rapor edilmiştir131,132,135.
DYKU’nun çene-yüz kemikleri iyileşmesi üzerine benzer olumlu etkiler yaratabileceği
varsayımını değerlendirmek amacıyla araştırmamızda model olarak mandibula kemiği
seçilmiştir. Deneysel araştırmamızda deney hayvanı olarak tavşan seçilmiştir. Menstruel
döngü ve östrojen salgılarının kemik iyileşmesine olan etkilerinden dolayı dişi tavşanlar
çalışmaya alınmadı. Tavşan mandibulası üzerinde çalışmak her ne kadar bazı zorlukları
beraberinde getirse de son yıllarda birçok çalışmada model olarak tercih
edilmiştir56,65,66,68,161,162. Mandibulada yapılan operasyonlar sonrasında ağrı ve cerrahi
bölgeye zarar riski nedeni ile hayvanların diyetlerinde zorunlu olarak değişiklik yapmak
gerekmektedir. Ayrıca mandibula kemiğinin ağız boşluğu ile yakınlığı nedeni ile kırığın
ağız ortamıyla ilişkisi durumunda infeksiyon riski artmaktadır. Çalışmada kullanılan 30
tavşanın vücut ağırlığı, beslenmeleri ve genel sağlık durumları her gün kontrol edilmiş,
vücut ağırlıklarında %20’ye varan düşüş gözlenen hayvanlar orogastrik yoldan sıvı ve
ezilmiş sebze ile beslenmiştir. Bu önlemlere karşın operasyon sonrası 5. gününde deney
grubundan bir 7. gününde kontrol grubundan bir tavşan kaybedilmiştir. Ölen her iki
tavşanda da ishal, kilo kaybı ve hareketsizlik gözlenmiştir. Çalışmamızda tavşan ölüm oranı
%6 olarak tespit edilmiştir. İşlem esnasında anesteziye bağlı ölüm olmamştır. Tis et al169
tavşan tibiasında yaptıkları distraksiyon osteogenesis çalışmasında 26 tavşanda 2 adet
anesteziye bağlı, bir adet postoperatif tavşan ölümü bildirmişlerdir (%11,5). Stewart et
70
al170 tavşanlarda yaptıkları distraksiyon osteogenesis çalışmasında 26 tavşanda 4 adet
anestezi sırasında 2 adet te postoperatif dönemde olmak üzere 6 adet tavşan ölümü
bildirmişlerdir (%23,1). Bu çalışmalar ile karşılaştırıldığında çalışmamızdaki hayvan ölüm
oranı kabul edilebilir bir oran olarak değerlendirilebilir.
Antisepsi ve proflaktik antibiyotik uygulamasına karşın iki gruptan birer tavşanda
postoperatif birinci haftada lokal infeksiyon gelişti. Her iki hayvanda da kesici dişlerin
yapışık diş eti aralığından püy drenajı gözlendi. Bu iki denekte miniplakların çene ucuna
yakın yerleşimi ve dişeti cebi aracılığıyla ağız ortamıyla ilişkili hale gelerek bakteriyel
kontaminasyon ve infeksiyona neden olduğunu düşünüyoruz. Cerrahi uygulamada flebin
kaldırılması ve miniplakların uyumlanması sırasında kesici dişin yapışık dişetine zarar
gelmemesi ve kırık sahasının ağız boşluğuyla ilişkili hale gelmemesi komplikasyonların
önlenmesi açısından önemlidir.
Hayvanların cerrahi sonrasında canlı kaldıkları dönemde beslenmeleri hayati önem
taşımaktadır. Mandibulalarındaki kırık nedeniyle hayvanlar ilk haftada normal
diyetlerinden farklı olarak sadece sıvı ve yumuşak sebze ile beslendiler. Ağrı nedeniyle
beslenmenin olumsuz yönde etkilenmemesi için bu süre zarfında intramuskuler yoldan
analjezik uygulandı. Tavşanların baş-boyun bölgesinde uygulanan deneylerde hayvanların
postoperatif beslenmeleri ile ilgili detaylı bilgi içeren yayınların sayısı sınırlıdır.
Ruhaimi171, tavşan mandibulasında distraktör uygulamasından hemen sonra abdominal
bölgeye 50 ml %20’lik dekstroz uygulayarak, ilk gün sadece şekerli su içmelerine izin
vermiş ve ikinci günden sonra normal besinleri vermeye başlamıştır. El-Bialy et al161 tavşan
mandibulasında distraktör uygulaması sonrasında nazogastrik beslenme tüpünü hayvanların
burunlarına dikiş ile sabitleyip hayvanların kendi başlarına yemek yiyebilecekleri zamana
kadar tüpü yerinde bırakmışlardır. Çalışmamızdaki tüm tavşanlar erken cerrahi sonrası
dönemi rahat bir şekilde geçirerek ölen 2 tavşan dışında hiçbir tavşanın orogastrik sonda ile
beslenmesine ihtiyaç duyulmamıştır.
Çalışmamızda ultrason uygulaması sırasında hayvanlara sedasyon uygulanmamıştır.
Tavşanlar, özel olarak hazırlanmış tahta kutular içersine yerleştirilerek işlem boyunca bir
gözlemci tarafından tedavinin devamlılığını kontrol etmek amacıyla takip edilmiştir.
Ultrason cihazı, doku ile teması her hangi bir nedenle kesildiği zaman sesli uyarı
71
vermektedir. 20 dakikalık uygulama esnasında hayvanın transduceri yerinden oynatmaya
çalıştığı durumlarda gözlemci müdahalede bulunup transduceri yerine yerleştirerek
uygulamanın devamlılığını sağlamıştır. US uygulaması esnasında sedasyon uygulaması
bakımından çalışmamız literatürdeki birçok çalışma ile farklılık göstermektedir. El-Bialy et
al161 tavşanların yüz bölgelerine US uygulamasından önce 0.25 mg/kg Domitor ile
sedasyon uygulamıştır. Aynı şekilde Tis et al169 12,5 mg/kg Ketamin ve 2,2 mg/kg
Acepromizine kombinasyonu ile sedasyon uygulamışlardır. Araştırmamızda US tedavisinin
20 gün boyunca her gün tekrarlanmasından dolayı hayvanlarda tekrarlanan enjeksiyonlar ve
sedatif ilaca bağlı gelişebilecek komplikasyonların önlenmesi amacıyla alternatif bir
yöntem uygulanmıştır.
Araştırmamızda dijital radyografi tekniği kullanarak film banyo işleminden
kaynaklanabilecek değişikliklerin engellenmesi ve standart radyogramlar elde edilmesi
amaçlanmıştır. Kırık iyileşmesinin radyolojik değerlendirmesi için alüminyum stepwedge
tekniğini kullanılmıştır. Radyogramda sağlam hemimandibuladan kaynaklanabilecek
superpozisyonların engellenmesi için öncelikle iki hemimandibula birbirinden ayrılmıştır.
Röntgen ışınlarının bukkolingual yönden hemimandibulanın lateral yüzeyine ve dijital
radyografi cihazının sensörüne dik bir şekilde uygulanması sağlanmıştır. Bütün
radyogramlar için aynı alüminyum stepwedge kullanılarak, her densitometrik ölçüm için
yeniden kalibrasyon yapılmıştır. Böylece dijital görüntüler standart şekilde analiz edilmiş
ve kırık hattındaki kalsifikasyon dereceleri için sayısal veriler elde edilmiştir.
Densitometrik ölçümler sonucunda deney grubunda ortalama kemik yoğunluğu
1.635±0.379 mm alümiyum kalınlığına eşdeğer bulunmuş ve kontrol grubuna oranla kemik
yoğunluğunda %22’lik bir artış tespit edilmiştir. Gruplar arasındaki densitometrik ölçüm
farkının istatistiksel olarak anlamlı bulunduğu gözlenmiştir.
Kırık iyileşmesi araştırmalarında radyolojik değerlendirmeye yönelik farklı
yöntemler tarif edilmiştir. Anterioposterior direk radyografi yöntemi sıklıkla tercih
edilmiştir. Bu yöntemde kırık sahası bir gözlemci tarafından değerlendirilerek iyileşme
derecesine puanlama yapılmaktadır. Perry et al36 Levofloksasin ve Trovafloksasinin
ratlarda oluşturulan deneysel kırıklara etkisini araştırdıkları çalışmada kırık sahalarındaki
kemikleşme miktarını 1 ile 3 arasında puanlandırarak elde edilen sayısal değerler ile
72
istatistiksel karşılaştırma yapmışlardır. Bu yöntemin dezavantajı elde edilen verilerin
subjektif oluşu ve radyogramların banyo işleminden kaynaklanabilecek değişikliklerin
ölçümün standardiaszyonunu bozabilmesidir. Kullandığımız tekniğe benzer bir teknik
Shimazaki et al130 tarafından tarif edilmiştir. 2000 yılında yayınlanan makalelerinde
yazarlar tavşan tibiasında gerçekleştirdikleri distraksiyon osteogenesisi sonrasında deney
grubuna DYKU uygulayarak gruplar arası karşılaştırmada radyolojik incelemeye
başvurmuşlardır. Yazarlar belli aralıklar ile aldıkları direk radyogramları tarayıcı ile tarayıp
bilgisayar ortamına aktarmışlar ve National Institute of Health’ın (NIH) dijital görüntülerin
ölçümü için sağladığı “Image” bilgisayar yazılımını kullanarak kırık sahasındaki kallus
dokusunda ölçüm yapmışlardır. Direk radyogramlar ile kemikleşme miktarını saptama
amaçlı farklı bir teknik Tis et al169 tarafından tarif edilmiştir. Yazarlar tavşan tibiasında
distraksiyon osteogenesisinden sonra elde edilen radyogramları dijital ortama aktararak
distraksiyon aralığındaki kemikleşme miktarını BioQuant Sistem (Nashville, TN, ABD)
bilgisayar yazılımı yardımıyla gerçekleştirmişlerdir. Ölçüm yapılacak sahada önceden
yapılan bir seviyeleme ile sahadaki kalsifiye dokuların tüm sahaya oranı (%) olarak elde
edilmiştir. Araştırmamızda doğrudan dijital radyogram elde edilmesi ve tüm radyogramlar
için alüminyum stepwedge ile kalibrasyon uygulanması, Shimazaki et al’ın ve Tis et al’ın
uyguladığı yönteme kıyasla daha güvenilir sonuçlar elde etmemizi sağlamıştır.
Radyolojik ve densitometrik ölçümler için tarif edilen diğer yöntemler;
mikroradyografi, dual-enerji x-ray absorpmetry (DEXA) ve periferal bilgisayarlı tomografi
teknikleridir. Mikroradyografi tekniğinde filtreleme işlemleri ile düşük kilovoltaj ve
miliampere sahip X-ışınlarının uzun süre ekspozu ile yüksek çözünürlükte radyolojik
görüntüler elde edilmektedir164,165. DEXA yöntemi günümüzde osteoporoz tanısında rutin
olarak kullanılan bir yöntemdir. Bu yöntemde farklı enerji seviyelerindeki fotonların
emilme miktarlarına göre kemiklerin mineral densiteleri ölçülebilmekte ve bölgedeki
yumuşak dokuların etkisi arındırılabilmektedir. DEXA birçok kırık iyileşmesi çalışmasında
tercih edilmiş güvenilir bir tekniktir65,130,169,170. Periferal kantitatif bilgisayarlı tomografi
(pQCT) tekniğinde bilgisayarlı tomografi’nin temel prensipleri mikro seviyede
uygulanmakta, 0.1 mm aralıklı kesitler alınarak kırık saha için sayısal densite değerleri elde
73
edilebilmektedir172. Bu teknikler her ne kadar güvenilir sayısal veriler sağlasa da pahalı
tekniklerdir ve bilimsel araştırmalardaki kullanımları halen sınırlıdır.
Araştırmamızda örneklerin biyomekanik özellikleri 3 noktalı bükme testi ile
değerlendirilmiştir. Tüm örnekler için güç / yer değiştirme grafikleri elde edilerek kırılma
noktası ve stiffness değerleri hesaplanmıştır. Tavşan mandibulasının düzensiz yapısı
nedeniyle yüklerin homojen dağılımını sağlamak amacıyla Elovic et al167 tarafından tarif
edilen plastik sünger yöntemi uygulanmıştır. Farklı tekniklerin karşılaştırıldığı çalışmada
yazarlar mekanik test cihazında örnekleri taşıyan alt plakalar ile örnekler arasına
yerleştirilen plastik sünger ile yapılan testlerin daha güvenilir sonuç verdiğini
bildirmişlerdir167. Bu yöntem tavşan mandibulasında distraksiyon osteogenesis konusunda
iki farklı çalışmada Stewart et al tarafından kullanılmıştır65,170. Yazarlar, bu yöntemin
düzensiz tavşan mandibulası üzerine gelen yüklerin daha homojen şekilde dağıtılmasını
sağladığını öne sürmüşlerdir.
Eylemsizlik alan momenti hesaplaması uzun kemiklerin mekanik özelliklerini
belirlemek için uygulanan standart bir yöntem olarak kabul edilmektedir173. Ancak
mandibula kemiğinin düzensiz yüzey ve medüller yapısı nedeniyle çalışmamızda bu
hesaplama yapılmamıştır.
Biyomekanik testte elde edilen kırılma noktası ve stiffness değerlerinin gruplar
arasında karşılaştırılması amacıyla her hayvanda kırık hemimandibula için elde edilen
değerlerin kırık oluşturulmamış hemimandibulaya olan oranı hesaplanmıştır. Böylece
hayvanlar arasındaki fiziksel farklılıkların sonuçlara etkisi ortadan kaldırılmıştır.
İstatistiksel karşılaştırma için ortalama kırılma noktası ve stiffness değerlerinin oranları (%)
kullanılmıştır. Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında deney grubunda ortalama kırılma
noktası oranı %17,77 artarken, stiffness değeri %33,12’lik artış göstermiştir. Her iki
parametre için gruplar arasındaki farklar istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Deney
grubundan 4 hayvanda kırık hemimandibulanın stiffness değeri sağlam taraftan daha fazla
bulunmuş ve kırık hemimandibulanın stiffness değerinin sağlam tarafa oranı ortalama
%96.01 olarak hesaplanmıştır. Bu sonuçlar Shimazaki et al’ın130 çalışması ile uyumludur.
Yazarlar, tavşan tibiasında yaptıkları distraksiyon çalışmasında, DYKU uyguladıkları
74
grupta stiffness oranını postoperatif 21. günde (kırık taraf / sağlam taraf) %106,5 olarak
bildirmişlerdir.
Biyomekanik test verileri kırık iyileşmesinin vazgeçilmez parametrelerinden
birisidir. Biyomekanik özelliklerinin tespiti için üç noktalı bükme testi dışında kullanılan
diğer test yöntemleri tork testleri ve dört noktalı bükme testidir. Pilla et al126 DYKU’un
tavşan fibulasında kırık iyileşmesini arttırdığını bildirdikleri çalışmada tork testini
uygulamışlardır. Elde ettikleri maksimum tork ve stiffness değerleri sonucunda DYKU’un
kırık kemiklerdeki iyileşmeyi 1,7 biyomekanik faktör oranında arttırdığını bildirmişlerdir.
Yang et al153 DYKU’un rat femurunda kırık iyileşmesi üzerine etkisini araştırdıkları
çalışmada elde ettikleri örneklerin biyomekanik özellikleri test edilmistir. Örneklere
elektromekanik test cihazında saniyede 5 derecelik aksiyal yük uygulamışlar ve sonuçta
maksimum tork miktarı ve stiffness değerleri ölçülmüştür. Yazarlar her iki parametre için
de DYKU uygulanan grupta anlamlı bir atış olduğunu bildirmişlerdir. El-Bialy et al160
tavşan mandibulasında distraksiyon osteogenesiste DYKU’un etkilerini araştırdıkları
çalışmada üç noktalı bükme testi ile distrakte edilen kemiklerin biyomekanik özelliklerini
ölçmüşlerdir. Yazarlar çalışmamızdakine benzer şekilde çıkartılmış mandibulaları
servohidrolik bir test cihazına yerleştirmişler ve saniyede 1 mm’lik itme hareketi
uygulayarak örneklerin kırılma noktalarını ve güç/yer değiştirme grafiklerini elde
etmişlerdir. Yazarlar DYKU’un distrakte edilen mandibuların kırılma noktası ve stiffness
değerlerini anlamlı şekilde arttırdığını bildirmişlerdir. Çalışmamızın sonuçları bu çalışmalar
ile uyumludur.
Radyolojik ve biyomekanik testler ile uyumlu olarak hem dekalsifiye kesitlerde
yapılan değerlendirmede hem de dekalsifiye edilmeyen örneklerin histomorfometrik
değerlerinde deney grubunda kırık sahasında kalsifikasyonun arttığı görülmüştür.
Dekalsifiye edilerek hazırlanan kesitlerde yeni kemik oluşum miktarını karşılaştırmak için
skorlama yöntemi kullanılmıştır. Bu yöntem 2000 yılında Huddleston et al36 tarafından ve
2003 yılında Perry et al37 tarafından ratlarda yapılan kırık iyileşmesi çalışmalarında
kullanılmıştır. Araştırmamızda tarafsız gözlemcinin puanlandırması sonucunda eşit oranda
kartilaj doku ve örgü kemik miktarına denk gelen 6,0’lık ortalama skor bulunurken bu
değer deney grubu için 7.11 olarak bulunmuştur. Deney grubundan iki örnek tamamen örgü
75
kemik oluşumunu ifade eden 8’lik kalsifikasyon skoruna ulaşırken, kontrol grubundakilerin
skorları 5 ile 7 arasında yer almıştır. Gruplar arasındaki farklılık istatistiksel olarak anlamlı
bulunmuştur.
Dekalsifiye histolojik kesitlerde tüm örneklerde kırık sahalarında endokondral
kemik oluşumu gözlenmiştir. Kontrol grubundaki örneklerde temel olarak kıkırdak doku ve
eşit oranda örgü kemik görülürken belli alanlarda ise henüz fibröz aşamada osteoid doku
gözlenmiştir. Deney grubundaki örneklerde ise kırık sahası çoğunlukla, örgü kemik ile
dolmuştur. Örneklerde kıkırdak doku az miktarda bulunurken fibröz doku aşaması nadir
örneklerde görülmüştür.
İstatistiksel analiz yapılamasa da, histomorfometri parametrelerinde deney grubu
lehine artış görülmüştür. Histomorfometrik inceleme amacı ile kullanılan bilgisayar
yazılımı kemik iyileşmesinin iki ve üç boyuttaki parametrelerini hesaplamamıza izin
vermiştir. Amerikan kemik ve mineral araştırma birliğinin 1987 yılında yayınlanan
raporunda kemik histomorfometrisi için 2 ve 3 boyutlu parametreler tanımlanmıştır168.
Buna göre kemik alanı (BAr), kemik çevresi (BPm), trabeküler genişlik (TbWi) iki boyutlu
parametreler, kemik volümü (BV/TV), kemik yüzeyi(BS), trabeküler kalınlık (Tb.Th),
trabeküler ayrıklık (Tb.Sp) parametreleri üç boyutlu parametreler olarak tarif edilmiştir.
Birim alandaki trabekül sayısının ancak seri histolojik kesitler incelendiğinde 3 boyutlu
kabul edilebileceği bildirilmiştir. Kullandığımız histomorfometri yazılımı bu parametreler
dışında birim alandaki node sayısı, terminus sayısı ve node-terminus oranı hesaplanmasına
olanak tanımıştır. Histomorfometri parametreleri tanımları çizelge 3.1’de yapılmıştır.
Her kesit için kırık alanlarının standart genişlikte olmaması nedeniyle
histomorfometrik inceleme amaçlı seçilen alanlar eşit olmamıştır. Bu nedenle kemik
yüzeyi, kemik alanı, kemik çevresi, genişlik ve yükseklik sonuçları alandaki kemikleşme
miktarı hakkında sağlıklı bir fikir vermemektedir.
Kemik volümü seçilen alandaki mineralize olmuş ve olmamış kemik dokusunun
tüm dokulara oranını ifade eder ve histomorfometrinin temel parametrelerinden birisidir.
Kemik miktarı hakkında yüzde cinsinden net bir sonuç vermesi nedeniyle histomorfometrik
incelemenin uygulandığı çalışmalarda ilk ifade edilen parametredir65,169,170. Çalışmamızda
kırık sahasında ortalama kemik yoğunluğu deney grubu için %72,14 olarak hesaplanmış ve
76
kontrol grubu ile karşılaştırıldığında deney grubunda 1,68 katlık bir artış olduğu tespit
edilmiştir.
Deney grubunda ortalama trabeküler kalınlıkta 1,62 kat artış, trabeküler ayrılmada
2,01 kat azalma ve trabekül sayısında 1,62 kat artış görülmüştür. Bu veriler deney grubu
lehine kemikleşme miktarında artışı ifade etmektedir.
Node analizleri son yıllarda popülaritesi artan histomorfometri parametreleri
arasında yerini almıştır. Trabeküllerin dijital görüntülerinde seviyeleme yapıldıktan sonra
birbirleri ile bağ yapmalarını veya serbest sonlanmaları analiz edilmektedir. Node-
Terminus oranındaki artış trabekülerin birbirleri ile yaptıkları bağ sayısında artış olduğunun
göstergesidir ve olgunlaşmış kemiklerde bu oranda artış olmaktadır174,175. Thomsen et al175
hangi histomorfometri parametrelerinin kemikleşme miktarı hakkında sağlıklı bilgi
verdiğini araştırmak amacıyla iliyak kemik biyopsisi uygulanan hastalardan elde ettikleri
örneklerden dekalsifiye edilmemiş histolojik kesit hazırlayarak histomorfometrik analiz
yapmışlardır. Histomorfometri sonuçlarını biyomekanik test sonuçları ile karşılaştırdıkları
çalışmada yazarlar, sonuç olarak node-terminus oranının kemik densitesi ile yakın ilişkisi
olan bir parametre olduğunu belirtmişlerdir. Şimdiye kadar DYKU’un kemik iyileşmesine
etkilerini araştıran çalışmalarda node-terminus oranı kullanılmamıştır. Çalışmamızda
ortalama node-terminus oranı deney grubu için 8.009 iken kontrol grubu için 2.62
bulunmuştur. Bu sonuçlar, istatistiksel olarak kanıtlanamasa da ultrason grubu lehine
trabeküler ağ oluşumunda artışı göstermektedir.
Çene-yüz kemiklerinde DYKU etkinliğini araştıran çalışmaların sayısı oldukça
azdır. DYKU uygulamasının mandibulaya olan etkilerinin araştırıldığı ilk hayvan çalışması
2002 yılında El-Bialy et al160 tarafından yayınlanmıştır. Yazarlar 21 tavşanda premolar
dişlerin hemen ön kısmında yaptıkları bilateral osteotomi sonrasında mandibuler
osteodistraksiyon yapmışlar ve US uygulama protokolüne göre hayvanları 3 gruba
ayırmışlardır. 1. gruptaki hayvanların her iki tarafına, 2. gruptakilere tek taraflı 1,5 MHz
frekansında 30 mW/cm2 yoğunluğunda DYKU uygulamışlar. Histolojik, foto
densitometrik, mekanik ve vibrasyon testleri sonucunda uygulamanın mandibular
distraksiyon osteogenesisinde kemikleşmeyi arttırdığını bildirmişlerdir. Başka bir
çalışmada El-Bialy et al161 tavşan mandibulalarında distraksiyon osteogenesisi yaptıkları
77
segmente DYKU uygulamasının kesici dişlerin sürmelerini anlamlı şekilde hızlandırdığını
göstermişlerdir. Aynı yılda yayınlanan diğer bir çalışmada El-Bialy et al162 DYKU’u 4
hafta boyunca günde 20 dakika süreyle büyümekte olan Yeni Zelanda tavşanlarının kondil
ve ramuslarına uygulamışlardır. Elde edilen sonuçlar uygulamanın kondildeki endokondral
kemikleşmeyi hızlandırdığı ve ramusun uzunluğunda artış sağladığını göstermiştir. El-Bialy
et al163 DYKU’nun ortodontik olarak hareket ettirilen dişlerdeki kök rezorpsiyonu üzerine
etkilerini araştırmışlardır. Araştırmacılar ortodontik tedavi gören hastalarda çift taraflı
çekim endikasyonu konmuş olan premolar dişlerde kök rezorpsiyonu indüklemek için dört
hafta boyuca bukkal yönde 50 gr sürekli güç uygulamışlardır. Bu süre boyunca bir taraftaki
dişin bukkal bölgesine DYKU uygulamışlar ve 4. haftada her iki premolar dişi çekip kök
rezorpsiyonu miktarını Elektron Mikroskopta incelemişlerdir. Araştırmacılar DYKU’un
dişlerdeki kök rezorpsiyonunu anlamlı şekilde azalttığının bildirmişlerdir.
DYKU uygulamasının çene kemiklerindeki olumlu etkilerinin gösterildiği El-Bialy
et al’ın160,161,162,163 çalışmalarının aksini bildiren çalışmalar Schortinghuis et al tarafından
yayınlanmıştır. Hollanda’da Groningen Üniversitesi Oral ve Maksillofasial Cerrahi
Bölümünde çalışmakta olan Dr. Jurjen Schortinghuis ve çalışma arkadaşlarının konu ile
ilgili 3 farklı çalışmaları yayınlanmıştır. Araştırmacılar 2004 yılında yayınladıkları
çalışmalarında rat mandibulasında kemik defekti oluşturmuş ve bir gruba DYKU
uyguladıktan sonra mikroradyografi yöntemiyle kavitelerdeki kemikleşe miktarını 14. ve
28. günde değerlendirmişlerdir164. Yazarlar DYKU’un kemikleşmede herhangi bir
değişiklik yaratmadığını rapor etmişlerdir. Aynı yıl yayınlanan diğer bir çalışmalarında
araştırmacılar rat mandibulasında oluşturdukları defektleri politetraflouroetilen membran
ile kapatmış ve DYKU uygulamışlardır. Benzer şekilde, uygulamanın kemikleşme üzerinde
herhangi bir etki yaratmadığını bildirmişlerdir165. 2005 yılında yayımlanan klinik
çalışmalarında 8 hastada vertikal yönde alveoler distraksiyon uygulayarak hastaların
yarısına distraksiyonun ilk gününden başlayıp konsolidasyon döneminin sonuna kadar
devam eden DYKU tedavisi uygulamışlar ve kemikleşme miktarını implant yerleştirme
esnasındaki aldıkları kemik biyopsilerini inceleyerek gerçekleştirmişlerdir166. Yazarlar
bundan önceki çalışmalarının sonuçlarına benzer şekilde uygulamanın kemikleşme
üzerinde anlamlı bir etki yaratmadığını bildirmişlerdir. DYKU uygulamasıyla ilgili çene-
78
yüz bölgesi kemiklerinin kırık iyileşmesi üzerinde bildirilen çelişkili sonuçlar bu alanda
daha fazla araştırmanın gerekli olduğunu ortaya koymaktadır.
Birçok kırık iyileşmesi çalışmasında DYKU’un olumlu etkileri görülse de
distraksiyon osteogenesis ve kemik defekti iyileşmesinde olumsuz raporlar da
yayınlanmıştır. Tis et al169 tavşan tibiasındaki distraksiyon osteogenesisi çalışmasında
hayvanların yarısına postoperatif 17. günden başlayarak 37. güne kadar DYKU uygulaması
yapmış ve distraksiyon alanındaki kemikleşme miktarını radyolojik, DEXA, biyomekanik
ve histomorfometrik inceleme teknikleri ile karşılaştırmışlardır. Yazarlar DYKU’un
distraksiyon osteogenesisinde olumlu etki yaratmadığını bildirmişlerdir. Uglow et al176 da
tavşan tibiasında yaptıkları benzer bir çalışmada benzer sonuçlar bildirmişlerdir.
Schortinghuis et al rat mandibulasında yaptıkları iki farklı kemik defekti çalışmasında
DYKU’un kemik iyileşmesinde herhangi bir etkisinin olmadığını bildirmişlerdir164,165.
Çene yüz kemik iyileşmesi üzerindeki bu çelişkili sonuçların farklı sebepleri
olabilir. Ultrason uygulamansın doku perfüzyonu zayıf olan iskemik dokularda yeni
damarların oluşumunu hızlandırdığı ve kanlanmayı arttırdığı düşünülmektedir. Rawool et
al154 köpeklerde ulna kemiklerindeki osteotomi sonrasında ultrason uygulamasının
bölgedeki lokal kan akımını hızlandırdığını göstermesi ve Reher et al’ın156 DYKU’un yeni
damar oluşumu ile ilgili sitokinlerin artışını sağladığını göstermiş olması bu hipotezi
güçlendirmektedir. Baş boyun bölgesinde damarsal yapıların zenginliği bu bölgede yara
iyileşmesinin hızlı olmasını sağlamaktadır. DYKU’un etkinliğinin hızlı yara iyileşmesi
potansiyeline sahip olan bu bölgede daha az fark ediliyor olması söz konusu olabilir. Ancak
kırık iyileşmesinde damarsal yapıların zenginliği dışında, diğer faktörler de rol
oynamaktadır. Anjiogenezis, kırık iyileşmesini sağlayan birbiriyle ilişkili aşamalardan
birini oluşturmaktadır. DYKU’nun mikro ve makro düzeyde fiziksel, moleküler ve
piezoelektriksel etkileri göz önüne alındığında, kırık iyileşmesi üzerindeki etkilerinin
sadece anjiogenezisi arttırma hipoteziyle açıklanamayacağı anlaşılmaktadır.
DYKU’un etkisiz olduğu bildirilen çalışmalarda kırık iyileşmesi modeli
kullanılmamıştır. Schortinghuis et al’ın ratlar üzerindeki çalışmasında kemik defekti modeli
kullanılmıştı164,165. Diğer üç çalışma da distraksiyon osteogenesisindeki etkinliği
araştırılmıştı166,169,176. Ultrasonun kemik iyileşmesinde öncellikle endokondral
79
kemikleşmeyi hızlandırdığı bilinmektedir149,176. Distraksiyon osteogenesizisinde ve kemik
defektlerinde iyileşme çoğunlukla intramembranöz kemikleşme yoluyla
gerçekleşmektedir176,177. İntramembranöz iyileşmede DYKU uygulamasının etkisiz kalması
öngörülebilir bir sonuçtur. Ancak farklı araştırmacılar tarafından yapılan distraksiyon
osteogenesis ve kemik defekti iyileşmesindeki olumlu sonuçlar göz önüne alındığında bu
hipotezin de tek başına yeterli olmadığı görülmektedir130,160,178.
Araştırmamızda uygulanan ultrason dozunun hangi mekanizma ile kırık iyileşmesini
hızlandırdığı konusu tartışmalıdır. Ultrasonun dokularda yarattığı termal etkiler göz ardı
edilebilir etkilerdir. Pilla et al126 ve Duarte124 30–57 mW/cm2 yoğunlukta ultrasonun
minimal termal etki yarattığını öne sürmüşlerdir. Araştırmamızda uygulanan ultrason
dozunun belirtilen yoğunluğun altında ve kesikli biçimde uygulanması nedeniyle ısısal bir
etki oluşturması beklenmemektedir. Bu nedenle DYKU’nun iyileşme üzerindeki etki
mekanizması stabil kavitasyon, microstreaming, piezoelektrik ve hücresel düzeyde
oluşturduğu agregan gen oluşumu ve vaskuler-endotelyal büyüme faktörlerinin salınımı
gibi ultrasonun ısısal olmayan etkileriyle ilişkilendirilmelidir.
Çene yüz kırıklarının tedavisinde en önemli amaç okluzyon ve fonksiyonların geri
kazandırılmasıdır. Bu bölgedeki kırıkların beslenme bozukluklarına yol açması nedeniyle,
çene kırıklarında kemik iyileşme hızı daha da önem kazanmaktadır. Heckman et al131
büyük oranda kompakt kemikten meydana gelen insan tibia kemiklerinde DYKU’nun kırık
kaynaşma süresini %37 oranında azalttığını bildirmişlerdir. Kristiansen et al132 DYKU’nun
temel olarak spongiyoz yapıda olan radius kemiklerinde kırık kaynaşmasını %38 oranında
hızlandırdığını bildirmişlerdir. Her iki çalışmadan yola çıkarak ultrason uygulamasının
kompakt yapıdaki mandibula ve spongiyoz yapıdaki maksillada kırk iyileşmesini
hızlandırmasını beklemek mümkündür. Araştırmamızın sonuçları DYKU’nun uzun
kemiklerde kırık iyileşmesini hızlandırdığını gösteren çalışmalar ile uyumludur.
Araştırmamızda DYKU’nun sağlıklı deneklerde çene yüz bölgesindeki taze kırıkların
iyileşmesini hızlandırdığı gösterilmiştir.
Ultrason uygulaması iyileşmenin bozulduğu durumlar için de tedavi alternatifi
özelliği taşımaktadır. Mayr et al179 uzun kemiklerde tedaviye yanıt vermemiş ve 9 aylık
tedavi sonucunda kırıklarında kaynaşma gerçekleşmemiş hastalarda DYKU tedavisinin
80
%88’lik başarı sağladığını bildirmişlerdir. Her ne kadar çene yüz bölgesinde gecikmiş
kaynaşma veya kaynaşmama nadir görülen (%1–2) bir komplikasyon olarak bildirilse de180,
yaşlı bireylerin dişsiz mandibulalarında bu oran %20’ye kadar çıkabilmektedir181. Kemik
kaynaşmasının geciktiği veya gerçekleşmediği bu tip durumlar veya kemik iyileşmesinin
gecikmesinin beklendiği sistemik hastalıklar durumunda ultrason uygulamasının
etkinliğinin araştırılması gerekmektedir.
Araştırmamızın sonuçları DYKU uygulamasının iyileşmekte olan tavşan mandibula
kırığının biyomekanik özelliklerini pekiştirdiğini göstermiştir. Histolojik inceleme
sonuçları deney grubunda daha fazla örgü kemik oluşumunu göstermiş ve biyomekanik
bulguları desteklemiştir. Dekalsifiye edilmeden hazırlanan histolojik kesitlerde yapılan
histomorfometri incelemesi deney grubunda kemikleşme parametrelerinde artışı
göstermiştir. Aynı şekilde radyodensitometrik ölçümler de ultrason uygulanan deneklerin
kırık hatlarında kemik densitesinin anlamlı şekilde artmış olduğunu göstermiştir. Sonuç
olarak, bu çalışmanın sonuçları düşük yoğunlukta kesikli ultrason uygulamasının sağlıklı
deneklerde mandibula kemiğinde kırık iyileşmesini hızlandırdığını göstermiştir.
81
6. SONUÇLAR
* Çene-Yüz kemiklerinde kırık iyileşmesi çalışmaları için tavşan mandibulası uygun
bir modeldir. Kırık oluşturulduktan 3 hafta sonra yapılan histolojik incelemelerde kırık
bölgesinde deney ve kontrol gruplarında örgü kemik ve kıkırdak dokusu gözlenmiştir.
Bu nedenle kemikleşme hızı arasında farklılıkları ortaya koymak için 3 haftalık
bekleme süresi uygun bir süredir.
* Hayvan kayıplarının ve infeksiyonun engellenmesi için operasyonların aseptik
ortamda gerçekleştirilmesi, hayvanlara proflaktik antibiyotik ve ağrı kesici uygulanması
gerekmektedir. Ağız ortamıyla kontaminasyonun önlenmesi için flep kaldırılırken
kesici dişlerin yapışık diş etlerine zarar gelmemesine dikkat edilmeli ve kısa
miniplaklar tercih edilmelidir. Operasyon sonrası erken dönemde tavşanların yumuşak
yiyecekler ile beslenmesi ve kilo kaybeden hayvanların orogastrik sonda ile beslenmesi
hayati önem taşımaktadır.
* Düşük yoğunlukta ultrason, bu amaç için üretilmiş olan cihaz ve yardımcı
ekipmanı (Exogen, Smith and Nephew Inc.) ile tavşanların baş bölgelerine
uygulanabilmektedir. Hayvanlara sedasyon uygulamadan DYKU sorunsuz olarak
gerçekleştirilebilmektedir. Uygulama hayvanların genel sağlık durumlarında bir yan
etki oluşturmamıştır ve hayvanlar 20 gün boyunca günde 20 dakikalık uygulamayı iyi
şekilde tolare etmişlerdir.
* Radyolojik değerlendirme amaçlı kullanılan dijital radyografi ve alüminyum
stepwedge tekniği sayısal sonuçlar veren güvenilir bir yöntemdir. Ultrason uygulaması,
kırık sahadaki kemikleşmeyi radyolojik olarak anlamlı şekilde arttırmıştır.
* Dekalsifiye edilen örneklerde yapılan histolojik inceleme kontrol grubundaki
örneklerde kırık sahada genellikle kartilaj doku ve örgü kemiğin bulunduğu yer yer
fibröz yapıların bulunduğu göstermiştir. Deney grubundaki örneklerde ise kırık hattının
büyük oranda örgü kemikle dolduğu, az miktarda kartilaj dokunun buna eşlik ettiği
görülmüştür.
* Dekalsifiye edilmeden hazırlanan histolojik kesitlerde yapılan histomorfometrik
incelemede deney grubunda kemik hacminde, trabeküler kalınlık ve genişlikte, kemik
82
trabekülü sayısında artış olduğu görülmüştür. Bu artış denek sayısının az olması
nedeniyle istatistiksel olarak test edilememiştir.
* İyileşen kemiğin mekanik özelliklerinin incelenmesi için uygulanan üç noktalı
bükme testi sonucunda elde edilen veriler değerlendirildiğinde deney grubundaki
örneklerin anlamlı şekilde daha yüksek kırılma noktası ve stiffness değerlerine ulaştığı
görülmüştür.
* Düşük yoğunlukta ultrason uygulaması tavşan mandibulasında deneysel olarak
oluşturulmuş ve açık rijit fiksasyon ile tedavi edilmiş kırıkların 3. haftadaki kemik
iyileşmesini anlamlı şekilde pekiştirmektedir. Bu tedavi her hangi bir yan etki
oluşturmamaktadır.
83
7. KAYNAKLAR
1. Neil H. Yuyk. Principles of management of fractures of the mandible. In : Larry J. Peterson Ed. Priciples of Oral and Maxillofacial Surgery, Philedelphia: Lippincott-Raven Publication; 1992: 407.
2. Amaratunga NA. The relation of age to the immobilization period required for healing of
mandibular fractures. J Oral Maxillofac Surg, 1987;45:111-113.
3. Adell R, Eriksson B, Nylen O. Delayed healing of fractures of the mandibular body. Int J Oral Maxillofac Surg ,1987;16:15-24.
4. Bouxsein ML, Turek TJ Blake CA. Recombinant human bone morphogenic prtein-2 accelerates
healing in a rabbit ulnar ulnar osteotomy model. J Bone Joint Surg, 2001;83:1219-1230.
5. Higgins TF, Dodds SD, Wolfe SW. A biomechanical analysis of fixation of intra-articular distal radial fractures with calcium-phosphate bone cement. J Bone Joint Surg Am, 2002;Sep:84:1579-1586.
6. Leisner S, Shahar R, Aizenberg I, Lichovsky D, Levin-Harrus T. The effect of short-duration,
high-intensity electromagnetic pulses on fresh ulnar fractures in rats. J Vet Med A Physiol Pathol Clin Med, 2002;49:33-37.
7. Doetsch AM, Faber J, Lynnerup N, Watjen I, Bliddal H, Danneskiold-Samsoe B. The effect of
calcium and vitamin D3 supplementation on the healing of the proximal humerus fracture: a randomized placebo-controlled study. Calcif Tissue Int, 2004;75:183-8.
8. Larrson S, Kim W, Caja VL, Egger EL. Effect of early axial dynamization on tibial bone healing,
Clin Orthop Rel Res, 2001;388:240-251.
9. Rubin C, Bolander M, Ryaby JP, Hadjiargyrou M. The use of low-intensity ultrasound to accelerate the healing of fractures. J Bone Joint Surg Am, 2001;83:259-270.
10. Warden SJ, Bennel KL, McMeeken JM. Acceleration of fresh fracture repair using the sonic
accelerated fracture healing system: A Review. Calcif Tisseu Int, 2000;66:157-163.
11. Spina AM, Marciani RD. Mandibular Fractures. In: Fonseca RJ. Ed. Oral and Maxillofacial Surgery, Philedelphia: Saunders WB; 2000: 85-86
12. Strother EA. Maxillofacial surgery in World War I: the role of the dentists and surgeons. J Oral
Maxillofac Surg, 2003;61:943-950.
13. Spiessl B. Application of rigid osteosynthesis to the field of dentofacial orthopedic surgery. Acta Stomatol Belg, 1975;72:653-656.
14. Ellis E 3rd, Moos KF, el-Attar A. Ten years of mandibular fractures: an analysis of 2,137 cases.
Oral Surg Oral Med Oral Pathol, 1985;59:120-129.
15. Dimitroulis G. Management of fractured mandibles without the use of intermaxillary wire fixation. J Oral Maxillofac Surg, 2002;60:1435-1438.
84
16. Schmidt BL, Kearns G, Gordon N, Kaban LB. A financial analysis of maxillomandibular fixation versus rigid internal fixation for treatment of mandibular fractures. J Oral Maxillofac Surg, 2000;58:1206-1210.
17. Maloney PL, Lincoln RE, Coyne CP. A protocol for the management of compound mandibular
fractures based on the time from injury to treatment. J Oral Maxillofac Surg, 2001;59:879-84.
18. Roberts WE, Hartsfield JK. Bone development and function: genetic and enviromental mechanisms. Semin Orthod, 2004;10:100-122.
19. Bostrom MPG, Yang X, Koutras I. Biologics in bone healing. Curr Opin Orthop, 2000;11:403-
412.
20. Buckwalter J, Glimcher M, Cooper R. Skeletal Growth and Development: Clinical Issues and Basic Science Advances. 1st Ed. River Road Rosemont, Illinois: American Academy of Orthopaedic Surgeons Press: 1998
21. Nancy A, Whitson SW, Bianco P. Bone. In: Antonio Nanci Ed. Ten Cate’s Oral Histology, St.
Louis, Missouri: Mosby Inc; 2003:111-145.
22. Rodan GA. Introduction to bone biology. Bone, 1992;13:3-6.
23. Cowin S. Properties of cortical bone and theory of bone remodelling. J Biomech, 1990;2:119-153
24. Caplan AI. Cartilage begets bone versus endochondral myelopoiesis. Clin Orthop, 1990;261:257-267.
25. Brighton CT, Hunt RM. Early histological and ultrastructural changes in medullary fracture callus.
J Bone Joint Surg Am, 1991;73:832-847.
26. Brighton CT, Hunt RM. Early histologic and ultrastructural changes in microvessels of periosteal callus. J Orthop Trauma, 1997;11:244-253.
27. Einhorn TA, Majeska RJ, Rush EB, Levine PM, Horowitz MC. The expression of cytokine
activity by fracture callus. J Bone Miner Res, 1995;10:1272-1281.
28. Frost HM. The biology of fracture healing. An overview for clinicians. Part I. Clin Orthop, 1989;248:283-293.
29. Morley P, Whitfield JF, Willick GE. Parathyroid hormone: an anabolic treatment for osteoporosis.
Curr Pharm Des, 2001;7:671-687.
30. Dogan H, Ozcelik B, Gedikoglu G, Senel S. The effect of calcitonin on osseous healing in guinea pig mandible. J Endod, 2001;27:160-163.
31. Cao Y, Mori S, Mashiba T, Westmore MS, Ma L, Sato M, Akiyama T, Shi L, Komatsubara S,
Miyamoto K, Norimatsu H. Raloxifene, estrogen, and alendronate affect the processes of fracture repair differently in ovariectomized rats. Raloxifene, estrogen, and alendronate affect the processes of fracture repair differently in ovariectomized rats. J Bone Miner Res, 2002;17:2237-46.
32. Luppen CA, Blake CA, Ammirati KM, Stevens ML, Seeherman HJ, Wozney JM, Bouxsein
ML. Recombinant human bone morphogenetic protein-2 enhances osteotomy healing in glucocorticoid-treated rabbits. J Bone Miner Res, 2002;17:301-310.
85
33. Kolbeck S, Bail H, Schmidmaier G, Alquiza M, Raun K, Kappelgard A, Flyvbjerg A, Haas N,
Raschke M. Homologous growth hormone accelerates bone healing--a biomechanical and histological study. Bone, 2003;33:628-637.
34. Lu H, Kraut D, Gerstenfeld LC, Graves DT. Diabetes interferes with the bone formation by
affecting the expression of transcription factors that regulate osteoblast differentiation. Endocrinology, 2003;144:346-352.
35. Harder AT, An YH. The mechanisms of the inhibitory effects of nonsteroidal anti-inflammatory
drugs on bone healing: a concise review. J Clin Pharmacol, 2003;43:807-815.
36. Perry AC, Prpa B, Rouse MS, Piper KE, Hanssen AD, Steckelberg JM, Patel R. Levofloxacin and trovafloxacin inhibition of experimental fracture-healing. Clin Orthop, 2003;414:95-100.
37. Huddleston PM, Steckelberg JM, Hanssen AD, Rouse MS, Bolander ME, Patel R. Ciprofloxacin inhibition of experimental fracture healing. J Bone Joint Surg Am, 2000;82:161-173.
38. Dalle Carbonare L, Giannini S. Histologic diagnosis of metabolic bone diseases: bone
histomorphometry Reumatismo. 2004;56:15-23.
39. Bruyere O, Edwards J, Reginster JY. Fracture prevention in postmenopausal women. Clin Evid, 2003;10:1304-1322.
40. Dewey KG. Nutrition, growth, and complementary feeding of the breastfed infant. Pediatr Clin
North Am, 2001;48:87-104.
41. Pollak D, Floman Y, Simkin A, Avinezer A, Freund HR. The effect of protein malnutrition and nutritional support on the mechanical properties of fracture healing in the injured rat. J Parenter Enteral Nutr, 1986;10:564-567.
42. Teucher B, Fairweather-Tait S. Dietary sodium as a risk factor for osteoporosis: where is the
evidence. Proc Nutr Soc, 2003;62:859-866.
43. Kaplan B, Gonul B, Dincer S, Dincer Kaya FN, Babul A. Relationships between tensile strength, ascorbic acid, hydroxyproline, and zinc levels of rabbit full-thickness incision wound healing. Surg Today, 2004;34:747-751.
44. Meyer RA Jr, Tsahakis PJ, Martin DF, Banks DM, Harrow ME, Kiebzak GM. Age and
ovariectomy impair both the normalization of mechanical properties and the accretion of mineral by the fracture callus in rats. J Orthop Res, 2001;19:428-435.
45. Jones JK, Triplett RG. The relationship of cigarette smoking to impaired intraoral wound healing: a review of evidence and implications for patient care. J Oral Maxillofac Surg, 1992 Mar;50(3):237-239
46. Feitelson JB, Rowell PP, Roberts CS, Fleming JT. Two week nicotine treatment selectively
increases bone vascular constriction in response to norepinephrine. J Orthop Res, 2003;21:497-502.
47. Benowitz NL, Jacob P 3rd. Effects of cigarette smoking and carbon monoxide on nicotine and cotinine metabolism. Clin Pharmacol Ther, 2000;67:653-659.
86
48. Os I, Hoieggen A, Larsen A, Sandset PM, Djurovic S, Berg K, Os A, Birkeland K, Westheim A. Smoking and relation to other risk factors in postmenopausal women with coronary artery disease, with particular reference to whole blood viscosity and beta-cell function. J Intern Med, 2003;253:232-239.
49. Roy S. Effects of smoking on prostacyclin formation and platelet aggregation in users of oral
contraceptives. Am J Obstet Gynecol, 1999;180:364-368.
50. Nyquist F, Berglund M, Nilsson BE, Obrant KJ. Nature and healing of tibial shaft fractures in alcohol abusers. Alcohol Alcohol, 1997;32:91-95.
51. Chakkalakal DA, Novak JR, Fritz ED, Mollner TJ, McVicker DL, Lybarger DL, McGuire
MH, Donohue TM Jr. Chronic ethanol consumption results in deficient bone repair in rats. Alcohol Alcohol, 2002;37:13-20.
52. Elmali N, Ertem K, Ozen S, Inan M, Baysal T, Guner G, Bora A. Fracture healing and bone mass
in rats fed on liquid diet containing ethanol. Alcohol Clin Exp Res, 2002;26:509-513.
53. Çetingül E. Çene ve Yüz Travmatolojisi. 1. Baskı. İzmir: Ege Üniversitesi Basımevi, 1997
54. Bilkay U, Gurler T, Bilkay U, Gorken C, Kececi Y, Argon M, Akin Y. Comparison of fixation methods in treating mandibular fractures: scintigraphic evaluation. J Craniofac Surg, 1997;8:270-273.
55. Nishimura A, Sakurada S, Iwase M, Nagumo M. Positional changes in the mandibular condyle
and amount of mouth opening after sagittal split ramus osteotomy with rigid or nonrigid osteosynthesis. J Oral Maxillofac Surg, 1997;55:672-676.
56. Muhonen A, Muhonen J, Lindholm TC, Minn H, Klossner J, Kulmala J, Happonen RP.
Osteodistraction of a previously irradiated mandible with or without adjunctive hyperbaric oxygenation: an experimental study in rabbits. Int J Oral Maxillofac Surg, 2002;31:519-524.
57. Speer Dp, Urıst Mr. Experimental Intracellular Calcification Of Muscle. Clin Orthop Relat Res,
1965;39:213-231.
58. Hickey DG, Frenkel SR, Di Cesare PE. Clinical applications of growth factors for articular cartilage repair. Am J Orthop, 2003;32:70-76.
59. Joyce ME, Jingushi S, Bolander ME. Transforming growth factor-beta in the regulation of fracture
repair. Orthop Clin North Am, 1990;21:199-209.
60. Lind M, Schumacker B, Soballe K, Keller J, Melsen F, Bunger C. Transforming growth factor-beta enhances fracture healing in rabbit tibiae. Acta Orthop Scand, 1993;64:553-556.
61. Linkhart TA, Jennings JC, Mohan S, Wakley GK, Baylink DJ. Characterization of mitogenic
activities extracted from bovine bone matrix. Bone, 1986;7:479-487.
62. Nash TJ, Howlett CR, Martin C, Steele J, Johnson KA, Hicklin DJ. Effect of platelet-derived growth factor on tibial osteotomies in rabbits. Bone, 1994;15:203-208.
63. Marx RE. Platelet-rich plasma: evidence to support its use. J Oral Maxillofac Surg, 2004;62:489-
496.
87
64. Schmid C. The regulation of osteoblast function by hormones and cytokines with special reference to insulin-like growth factors and their binding proteins. J Intern Med, 1993;234:535-542.
65. Stewart KJ, Weyand B, van't Hof RJ, White SA, Lvoff GO, Maffulli N, Poole MD. A
quantitative analysis of the effect of insulin-like growth factor-1 infusion during mandibular distraction osteogenesis in rabbits. Br J Plast Surg, 1999;52:343-350.
66. Gong ZY, Zhou SX, Gu XM, Li DC, Sun ML. Effect of recombinant human basic fibroblast
growth factor on angiogenesis during mandible fracture healing in rabbits. Chin J Traumatol, 2003;6:242-244.
67. Wozney JM, Rosen V, Celeste AJ, Mitsock LM, Whitters MJ, Kriz RW, Hewick RM, Wang
EA. Novel regulators of bone formation: molecular clones and activities. Science, 1988;242:1528-1534.
68. Yazawa M, Kishi K, Nakajima H, Nakajima T. Expression of bone morphogenetic proteins during
mandibular distraction osteogenesis in rabbits. J Oral Maxillofac Surg, 2003;61:587-592.
69. Valentin-Opran A, Wozney J, Csimma C, Lilly L, Riedel GE. Clinical evaluation of recombinant human bone morphogenetic protein-2. Clin Orthop Relat Res, 2002;395:110-120.
70. Payne JM, Cobb CM, Rapley JW, Killoy WJ, Spencer P. Migration of human gingival fibroblasts
over guided tissue regeneration barrier materials. J Periodontol, 1996;67:236-244.
71. Frame JW. Porous calcium sulphate dihydrate as a biodegradable implant in bone. J Dent, 1975;3:177-187.
72. Borrelli J Jr, Prickett WD, Ricci WM. Treatment of nonunions and osseous defects with bone
graft and calcium sulfate. Clin Orthop Relat Res, 2003;411:245-254.
73. DeLuca HF, Krisinger J, Darwish H. The vitamin D system. Kidney Int Suppl, 1990;29:2-8.
74. Delgado-Martinez AD, Martinez ME, Carrascal MT, Rodriguez-Avial M, Munuera L. Effect of 25-OH-vitamin D on fracture healing in elderly rats. J Orthop Res, 1998;16:650-653.
75. Baltzer AW, Lieberman JR. Regional gene therapy to enhance bone repair. Gene Ther,
2004;11:344-350.
76. Igarashi A, Yamaguchi M. Characterization of the increase in bone 66 kDa protein component with healing rat fractures: stimulatory effect of zinc. Int J Mol Med, 2002;9:503-508.
77. Li M, Ke HZ, Qi H, Healy DR, Li Y, Crawford DT, Paralkar VM, Owen TA, Cameron KO,
Lefker BA, Brown TA, Thompson DD. A novel, non-prostanoid EP2 receptor-selective prostaglandin E2 agonist stimulates local bone formation and enhances fracture healing. J Bone Miner Res, 2003;18:2033-2042.
78. Schantz JT, Hutmacher DW, Lam CX, Brinkmann M, Wong KM, Lim TC, Chou N, Guldberg
RE, Teoh SH. Repair of calvarial defects with customised tissue-engineered bone grafts II. Evaluation of cellular efficiency and efficacy in vivo. Tissue Eng, 2003;9:127-139.
79. Paavolainen P, Taivainen T, Michelsson JE, Lalla M, Penttinen R. Calcitonin and fracture
healing. An experimental study on rats. J Orthop Res, 1989;7:100-106.
88
80. Cao Y, Mori S, Mashiba T, Westmore MS, Ma L, Sato M, Akiyama T, Shi L, Komatsubara S, Miyamoto K, Norimatsu H. Raloxifene, estrogen, and alendronate affect the processes of fracture repair differently in ovariectomized rats. J Bone Miner Res, 2002;17:2237-2246.
81. Anglen J. Enhancement of fracture healing with bone stimulators. Techn in Orthop, 2003;17:506-
514
82. Hastings GW, Mahmud FA. Electrical effects in bone. J Biomed Eng, 1988;10:515-521.
83. Fukada E, Yasuda I. On the piezoelectric effect of bone. J Physiol Soc Japan, 1957;12:1158-1162
84. Friedenberg ZB, Brighton CT. Bioelectric potentials in bone. J Bone Joint Surg Am, 1966;48:915-23.
85. Bozic KJ, Glazer PA, Zurakowski D, Simon BJ, Lipson SJ, Hayes WC. In vivo evaluation of
coralline hydroxyapatite and direct current electrical stimulation in lumbar spinal fusion. Spine, 1999;24:2127-2133.
86. Luben RA, Cain CD, Chen MC, Rosen DM, Adey WR. Effects of electromagnetic stimuli on
bone and bone cells in vitro: inhibition of responses to parathyroid hormone by low-energy low-frequency fields. Proc Natl Acad Sci U S A, 1982;79:4180-4184.
87. Yen-Patton GP, Patton WF, Beer DM, Jacobson BS. Endothelial cell response to pulsed
electromagnetic fields: stimulation of growth rate and angiogenesis in vitro. J Cell Physiol, 1988;134:37-46.
88. Bodamyali T, Bhatt B, Hughes FJ, Winrow VR, Kanczler JM, Simon B, Abbott J, Blake DR,
Stevens CR. Pulsed electromagnetic fields simultaneously induce osteogenesis and upregulate transcription of bone morphogenetic proteins 2 and 4 in rat osteoblasts in vitro. Biochem Biophys Res Commun. 1998;250:458-461.
89. Dwyer AF, Wickham GG. Direct current stimulation in spinal fusion. Med J Aust, 1974;1:73-75.
90. Paterson DC, Lewis GN, Cass CA. Treatment of delayed union and nonunion with an implanted
direct current stimulator. Clin Orthop Relat Res. 1980;148:117-128.
91. Bassett CA. Pulsing electromagnetic fields: a new method to modify cell behavior in calcified and noncalcified tissues. Calcif Tissue Int, 1982;34:1-8.
92. Aaron RK, Ciombor DM, Simon BJ. Treatment of nonunions with electric and electromagnetic
fields. Clin Orthop Relat Res, 2004;419:21-29.
93. Takano-Yamamoto T, Kawakami M, Sakuda M. Effect of a pulsing electromagnetic field on demineralized bone-matrix-induced bone formation in a bony defect in the premaxilla of rats. J Dent Res, 1992;71:1920-1925.
94. Darendeliler MA, Darendeliler A, Sinclair PM. Effects of static magnetic and pulsed
electromagnetic fields on bone healing. Int J Adult Orthodon Orthognath Surg, 1997;12:43-53.
95. Mofid MM, Inoue N, Atabey A, Marti G, Chao EY, Manson PN, Vander Kolk CA. Callus stimulation in distraction osteogenesis. Plast Reconstr Surg, 2002;109:1621-1629.
96. De Bastiani G, Aldegheri R, Renzi Brivio L. The treatment of fractures with a dynamic axial
fixator. J Bone Joint Surg Br. 1984;66:538-545.
89
97. Lazo-Zbikowski J, Aguilar F, Mozo F, Gonzalez-Buendia R, Lazo JM. Biocompression external
fixation. Sliding external osteosynthesis. Clin Orthop Relat Res, 1986;206:169-184.
98. Kenwright J, Richardson JB, Cunningham JL, White SH, Goodship AE, Adams MA, Magnussen PA, Newman JH. Axial movement and tibial fractures. A controlled randomised trial of treatment. J Bone Joint Surg Br, 1991;73:654-659.
99. Usui Y, Zerwekh JE, Vanharanta H, Ashman RB, Mooney V. Different effects of mechanical
vibration on bone ingrowth into porous hydroxyapatite and fracture healing in a rabbit model. J Orthop Res, 1989;7:559-567.
100. Wolf S, Janousek A, Pfeil J, Veith W, Haas F, Duda G, Claes L. The effects of external
mechanical stimulation on the healing of diaphyseal osteotomies fixed by flexible external fixation. Clin Biomech, 1998;13:359-364.
101. Chao EY, Inoue N. Biophysical stimulation of bone fracture repair, regeneration and remodelling.
Eur Cell Mater, 2003;6:72-84
102. Mofid MM, Inoue N, Atabey A, Marti G, Chao EY, Manson PN, Vander Kolk CA. Callus stimulation in distraction osteogenesis. Plast Reconstr Surg. 2002;109:1621-1629.
103. Lazar FC, Klesper B, Carls P, Siessegger M, Hidding J, Zoeller J. Callusmassage; A new
treatment modality for non-unions of the irradiated mandible. Int J Oral Maxillofac Surg, 2005;34:202-207.
104. Gill AL, Bell CN. Hyperbaric oxygen: its uses, mechanisms of action and outcomes. QJM,
2004;97:385-395.
105. Hupp JR, Duddleston DN. Medical management of the surgical patient. In: Michael Milioro Ed. Peterson’s Principles of Oral and Maxillofacial Surgery, Ontario: BC Decker Inc; 2004: 17-47.
106. Yablon IG, Cruess RL. The effect of hyperbaric oxygen on fracture healing in rats. J Trauma.
1968;8:186-202.
107. Van Merkesteyn JP, Balm AJ, Bakker DJ, Borgmeyer-Hoelen AM. Hyperbaric oxygen treatment of osteoradionecrosis of the mandible with repeated pathologic fracture. Report of a case. Oral Surg Oral Med Oral Pathol, 1994;77:461-464.
108. Chung B, Wiley JP. Extracorporeal shockwave therapy: a review. Sports Med. 2002;32:851-865.
109. Delius M, Draenert K, Al Diek Y, Draenert Y. Biological effects of shock waves: in vivo effect of
high energy pulses on rabbit bone. Ultrasound Med Biol, 1995;21:1219-1225.
110. Kusnierczak D, Brocai DR, Vettel U, Loew M. Effect of extracorporeal shockwave administration on biological behavior of bone cells in vitro. Z Orthop Ihre Grenzgeb, 2000;138:29-33.
111. Hsu RW, Tai CL, Chen CY, Hsu WH, Hsueh S. Enhancing mechanical strength during early
fracture healing via shockwave treatment: an animal study. Clin Biomech, 2003;18:S33-39.
112. Usha N. Air embolism--a complication of percutaneous nephrolithotripsy. Br J Anaesth, 2003;91:760-761
90
113. David R, Nissan M, Cohen I, Soudry M. Effect of low-power He-Ne laser on fracture healing in rats. Lasers Surg Med, 1996;19:458-464.
114. Yaakobi T, Maltz L, Oron U. Promotion of bone repair in the cortical bone of the tibia in rats by
low energy laser (He-Ne) irradiation. Calcif Tissue Int, 1996;59:297-300.
115. Garavello-Freitas I, Baranauskas V, Joazeiro PP, Padovani CR, Dal Pai-Silva M, da Cruz-Hofling MA. Low-power laser irradiation improves histomorphometrical parameters and bone matrix organization during tibia wound healing in rats. J Photochem Photobiol B, 2003;70:81-89.
116. Schortinghuis J, Stegenga B, Raghoebar GM, de Bont LG. Ultrasound stimulation of
maxillofacial bone healing. Crit Rev Oral Biol Med, 2003;14:63-74.
117. Bom N, ten Hoff H, Lancee CT, Gussenhoven WJ, Bosch JG. Early and recent intraluminal ultrasound devices. Int J Card Imaging, 1989;4:79-88.
118. Pohlman R, Richter R, Parow E. Über die ausbreitung und absorption des ultraschalls im
menschlichen gewebe und seine therapeutische wirkung an ischias und plexusneuralgia. Dstch Med Wochenschr, 1939;65;261-256
119. Halsscheidt W, Holfed A, Rheinwald U. Die ultraschall therapie in der Zahn-Mund-
Kieferheilskunde. Zahnarztl Welt, 1949:22;572-579
120. Maintz G. Tierexperimentelle untersuchungen über die wirkung de untreschallwellen auf die knochenregeneration. Strahlentherapie, 1950;82:631-638
121. Shiro I. Study on the ultrasonic irradiation in orthopedic surgery. Hirosaki Med J, 1964;16:242-253
122. Dyson M, Brookes M. Stimulation of bone repair by ultrasound. Ultrasound Med Biol. 1983;2:61-
66.
123. Xavier CAM, Duarte LR. Stimulation of bone callus by ultrasound. Rev Brasil Ortop, 1983;18:73-80
124. Duarte LR. The stimulation of bone growth by ultrasound. Arch Orthop Trauma Surg,
1983;101:153-159.
125. Reuter U, Strempel F, John F, Knoch HG. Modification of bone fracture healing by ultrasound in an animal experiment model. Z Exp Chir Transplant Kunstliche Organe, 1984;17:290-297.
126. Pilla AA, Mont MA, Nasser PR, Khan SA, Figueiredo M, Kaufman JJ, Siffert RS. Non-invasive
low-intensity pulsed ultrasound accelerates bone healing in the rabbit. Orthop Trauma, 1990;4:246-253.
127. Wang SJ, Lewallen DG, Bolander ME, Chao EY, Ilstrup DM, Greenleaf JF. Low intensity
ultrasound treatment increases strength in a rat femoral fracture model. J Orthop Res, 1994;12:40-47.
128. Azuma Y, Ito M, Harada Y, Takagi H, Ohta T, Jingushi S. Low-intensity pulsed ultrasound accelerates rat femoral fracture healing by acting on the various cellular reactions in the fracture callus. J Bone Miner Res. 2001;16:671-680.
129. Glazer PA, Heilmann MR, Lotz JC, Bradford DS. Use of ultrasound in spinal arthrodesis. A
rabbit model. Spine, 1998;23:1142-1148.
91
130. Shimazaki A, Inui K, Azuma Y, Nishimura N, Yamano Y. Low-intensity pulsed ultrasound accelerates bone maturation in distraction osteogenesis in rabbits. J Bone Joint Surg Br. 2000;82:1077-1082.
131. Heckman JD, Ryaby JP, McCabe J, Frey JJ, Kilcoyne RF. Acceleration of tibial fracture-healing
by non-invasive, low-intensity pulsed ultrasound. J Bone Joint Surg Am, 1994;76:26-34.
132. Kristiansen TK, Ryaby JP, McCabe J, Frey JJ, Roe LR. Accelerated healing of distal radial fractures with the use of specific, low-intensity ultrasound. A multicenter, prospective, randomized, double-blind, placebo-controlled study. J Bone Joint Surg Am, 1997;79:961-973.
133. Warden SJ, Bennell KL, McMeeken JM, Wark JD. Acceleration of fresh fracture repair using the
sonic accelerated fracture healing system (SAFHS): a review. Calcif Tissue Int, 2000;66:157-163.
134. Nolte PA, van der Krans A, Patka P, Janssen IM, Ryaby JP, Albers GH. Low-intensity pulsed ultrasound in the treatment of nonunions. J Trauma, 2001;51:693-702
135. Mayr E, Rudzki MM, Rudzki M, Borchardt B, Hausser H, Ruter A. Does low intensity, pulsed
ultrasound speed healing of scaphoid fractures?. Handchir Mikrochir Plast Chir, 2000;32:115-122.
136. Pigozzi F, Moneta MR, Giombini A, Giannini S, Di Cesare A, Fagnani F, Mariani PP. Low-intensity pulsed ultrasound in the conservative treatment of pseudoarthrosis. J Sports Med Phys Fitness, 2004;44:173-178.
137. Heybeli N, Yesildag A, Oyar O, Gulsoy UK, Tekinsoy MA, Mumcu EF. Diagnostic ultrasound
treatment increases the bone fracture-healing rate in an internally fixed rat femoral osteotomy model. J Ultrasound Med, 2002;21:1357-1363.
138. Zagzebski JA. Essentials of Ultrasound Physisics. St. Louis, Missouri: Mosby Inc, 1996:1-20.
139. Kremkau FW. Diagnostic Ultrasound Principles and Instruments. 5th Ed., Philedelphia: WB
Saunders,1998:20-125.
140. Rizzatto G. Ultrasound transducers. Eur J Radiol. 1998;27:188-195.
141. Food and Drug Administration. Information for manufacturers seeking marketing clearance of diagnostic ultrasound systems and transducers. Food and Drug Administration: Rockville MD. USA: 1997
142. Docker MF, Foulkes DJ, Patrick MK. Ultrasound couplants for physiotherapy. Physiotherapy,
1982;68:124-125.
143. Ter Haar G, Daniels S, Eastaugh KC, Hill CR. Ultrasonically induced cavitation in vivo. Br J Cancer Suppl, 1982;45:151-155.
144. Dinno MA, Dyson M, Young SR, Mortimer AJ, Hart J, Crum LA. The significance of
membrane changes in the safe and effective use of therapeutic and diagnostic ultrasound. Phys Med Biol, 1989;34:1543-1552
145. Behari J, Singh S. Ultrasound propagation in 'in vivo' bone. Ultrasonics, 1981;19:87-90.
146. Klug W. Stimulation of fracture healing by ultrasound--animal experiment study. Beitr Orthop
Traumatol, 1983;30:670-680.
92
147. Chapman IV, MacNally NA, Tucker S. Ultrasound-induced changes in rates of influx and efflux of potassium ions in rat thymocytes in vitro. Ultrasound Med Biol, 1980;6:47-58.
148. Ryaby JT, Mathew J, Duarte-Alavez P. Low intensity ultrasound affects adenylate cyclase activity
and transforming growth factor-β synthesis in osteoblastic cells. Trans Orthop Res Soc, 1992;7:590
149. Parvizi J, Wu CC, Lewallen DG, Greenleaf JF, Bolander ME. Low-intensity ultrasound stimulates proteoglycan synthesis in rat chondrocytes by increasing aggrecan gene expression. J Orthop Res, 1999;17:488-494.
150. Kokubu T, Matsui N, Fujioka H, Tsunoda M, Mizuno K. Low intensity pulsed ultrasound
exposure increases prostaglandin E2 production via the induction of cyclooxygenase-2 mRNA in mouse osteoblasts. Biochem Biophys Res Commun, 1999;256:284-287.
151. Ito M, Azuma Y, Ohta T, Komoriya K. Effects of ultrasound and 1,25-dihydroxyvitamin D3 on
growth factor secretion in co-cultures of osteoblasts and endothelial cells. Ultrasound Med Biol, 2000;26:161-166.
152. Wu CC, Lewallen DG, Bolander ME, Bronk J, Kinnick R, Greenleaf JF. Exposure to low
intensity ultrasound stimulates aggregan gene expression in cultured chondrocytes. Trans Orthop Res Soc, 1996;21:622
153. Yang KH, Parvizi J, Wang SJ, Lewallen DG, Kinnick RR, Greenleaf JF, Bolander ME.
Exposure to low-intensity ultrasound increases aggrecan gene expression in a rat femur fracture model. J Orthop Res, 1996;14:802-809.
154. Rawool NM, Goldberg BB, Forsberg F, Winder AA, Hume E. Power Doppler assessment of
vascular changes during fracture treatment with low-intensity ultrasound. J Ultrasound Med, 2003;22:145-153.
155. Harris M. The conservative management of osteoradionecrosis of the mandible with ultrasound
therapy. Br J Oral Maxillofac Surg, 1992;30:313-318.
156. Reher P, Elbeshir el-NI, Harvey W, Meghji S, Harris M. The stimulation of bone formation in vitro by therapeutic ultrasound. Ultrasound Med Biol, 1997;23:1251-1258.
157. Doan N, Reher P, Meghji S, Harris M. In vitro effects of therapeutic ultrasound on cell
proliferation, protein synthesis, and cytokine production by human fibroblasts, osteoblasts, and monocytes. J Oral Maxillofac Surg, 1999;57:409-419
158. Reher P, Doan N, Bradnock B, Meghji S, Harris M. Effect of ultrasound on the production of IL-
8, basic FGF and VEGF. Cytokine, 1999;11:416-423.
159. Reher P, Harris M, Whiteman M, Hai HK, Meghji S. Ultrasound stimulates nitric oxide and prostaglandin E2 production by human osteoblasts. Bone, 2002;31:236-241.
160. El-Bialy TH, Royston TJ, Magin RL, Evans CA, Zaki Ael-M, Frizzell LA. The effect of pulsed
ultrasound on mandibular distraction. Ann Biomed Eng, 2002;30:1251-1261.
161. El-Bialy TH, el-Moneim Zaki A, Evans CA. Effect of ultrasound on rabbit mandibular incisor formation and eruption after mandibular osteodistraction. Am J Orthod Dentofacial Orthop, 2003;124:427-434.
93
162. El-Bialy T, El-Shamy I, Graber TM. Growth modification of the rabbit mandible using therapeutic ultrasound: is it possible to enhance functional appliance results?. Angle Orthod, 2003;73:631-639.
163. El-Bialy T, El-Shamy I, Graber TM. Repair of orthodontically induced root resorption by
ultrasound in humans. Am J Orthod Dentofacial Orthop, 2004;126:186-193.
164. Schortinghuis J, Ruben JL, Raghoebar GM, Stegenga B. Ultrasound to stimulate mandibular bone defect healing: a placebo-controlled single-blind study in rats. J Oral Maxillofac Surg, 2004;62:194-201.
165. Schortinghuis J, Ruben JL, Raghoebar GM, Stegenga B. Therapeutic ultrasound to stimulate
osteoconduction; A placebo controlled single blind study using e-PTFE membranes in rats. Arch Oral Biol, 2004;49:413-420.
166. Schortinghuis J, Bronckers AL, Stegenga B, Raghoebar GM, de Bont LG. Ultrasound to
stimulate early bone formation in a distraction gap: a double blind randomised clinical pilot trial in the edentulous mandible. Arch Oral Biol, 2005;50:411-420.
167. Elovic RP, Hipp JA, Hayes WC. A method for measuring the structural properties of the rat
mandible. Arch Oral Biol, 1994;39:1029-1033.
168. Parfitt AM, Drezner MK, Glorieux FH, Kanis JA, Malluche H, Meunier PJ, Ott SM, Recker RR. Bone histomorphometry: standardization of nomenclature, symbols, and units. Report of the ASBMR Histomorphometry Nomenclature Committee. J Bone Miner Res, 1987;2:595-610.
169. Tis JE, Meffert CR, Inoue N, McCarthy EF, Machen MS, McHale KA, Chao EY. The effect of
low intensity pulsed ultrasound applied to rabbit tibiae during the consolidation phase of distraction osteogenesis. J Orthop Res, 2002;20:793-800.
170. Stewart KJ, Lvoff GO, White SA, Bonar SF, Walsh WR, Smart RC, Poole MD. Mandibular
distraction osteogenesis: a comparison of distraction rates in the rabbit model. J Craniomaxillofac Surg, 1998;26:43-49.
171. Al-Ruhaimi KA. Comparison of different distraction rates in the mandible: an experimental
investigation. Int J Oral Maxillofac Surg, 2001;30:220-227.
172. Park SH, Silva M, Bahk WJ, McKellop H, Lieberman JR. Effect of repeated irrigation and debridement on fracture healing in an animal model. J Orthop Res, 2002;20:1197-1204.
173. Cleek TM, Whalen RT. Cross-sectional structural parameters from densitometry. J Biomech,
2002;35:511-516.
174. Boutry N, Cortet B, Dubois P, Marchandise X, Cotten A. Trabecular bone structure of the calcaneus: preliminary in vivo MR imaging assessment in men with osteoporosis. Radiology, 2003;227:708-17
175. Thomsen JS, Ebbesen EN, Mosekilde L. Relationships between static histomorphometry and bone
strength measurements in human iliac crest bone biopsies. Bone, 1998;22:153-163
176. Uglow MG, Peat RA, Hile MS, Bilston LE, Smith EJ, Little DG. Low-intensity ultrasound stimulation in distraction osteogenesis in rabbits. Clin Orthop, 2003;417:303-312.
94
177. Markel MD, Wikenheiser MA, Chao EY. Formation of bone in tibial defects in a canine model. Histomorphometric and biomechanical studies. J Bone Joint Surg Am, 1991;73:914-923
178. Yang KH, Park SJ. Stimulation of fracture healing in a canine ulna full-defect model by low-
intensity pulsed ultrasound. Yonsei Med J, 2001;42:503-508.
179. Mayr E, Frankel V, Ruter A. Ultrasound--an alternative healing method for nonunions?. Arch Orthop Trauma Surg, 2000;120:1-8.
180. Bochlogyros PN. A retrospective study of 1,521 mandibular fractures. J Oral Maxillofac Surg,
1985;43:597-599.
181. Bruce RA, Strachan DS. Fractures of the edentulous mandible: the Chalmer J. Lyons Academy study. J Oral Surg, 1976;34:973-979.
95
ÖZGEÇMİŞ
1976 yılında İstanbul’da doğdu. İlköğrenimini 1988 yılında Adana, Ceyhan Sağkaya
İlkokulu’nda, Ortaöğrenimini 1994 yılında Adana İsmail Sefa Özler Anadolu Lisesinde
tamamladı. 2000 yılında Hacettepe Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesinden mezun oldu.
Aynı yıl Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Ağız, Diş ve Çene
Hastalıkları Cerrahisi Anabilim Dalında doktora eğitimine başladı. 1 Temmuz 2005 – 1
Temmuz 2006 tarihleri arasında ABD’de Connecticut Üniversitesi Hastanesi, Oral ve
Maksillofasiyel Cerrahi Biriminde ITI implant bursiyeri olarak görev yaptı. Doktora
eğitimi süresince Çukurova Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesinde klinik ve akademik
faaliyetlerde bulundu.
96