14

D'işçi Sayı:7

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Diş Hekimlilği Öğrencilerinin Resmi Fanzini

Citation preview

Page 1: D'işçi Sayı:7
Page 2: D'işçi Sayı:7

ÇÜNKÜ DHÖ...

Diş hekimliği fakültesinde okuyanların okudukları süre içinde her dakika

kafalarında olan sorular; staj süreleri-zorlukları, hasta bulma derdi,

malzemelerin yüksek maliyeti, eksik sağlık güvencesi (aşı, sigorta) gibi ve

bunların türevleri şeklinde sıralanabilir. Daha da artırılabilecek olan bu

problemleri ancak ve ancak birlikte mücadele ederek aşabileceğimizi

söylemeye yine de gerek var. Diş Hekimliği Öğrencileri (DHÖ) aslında

tam da bu sorunları çözümü için var ama elbette sadece sorunların

çözümü değil 'nasıl bir Dünya'da nasıl bir hekimlik' tartışmasının da

merkezi olma iddasında bir yapı.

DHÖ;

-Sağlık evrensel bir haktır ve din, dil, ırk, cinsel yönelim farkı gözetmeksizin

herkes bu haktan yararlanabilmelidir.

Sağlığın ve eğitimin temel insan hakkı olduğu gerçeğinden hareketle,

ücretsiz, ulaşılabilir ve nitelikli olmasını savunur. Bunun için; meslek eğitimi

sırasında tedavi süreçlerine dair olan harcamaların üniversite tarafından

ayrılan fon ile karşılanmasını ve bu fonun öğrenci komisyonları

tarafından denetlenmesini savunur.

-Tedaviden başlayıp, tıbbi atık atımına kadar bu süreçlerde yer alan

tüm hastane emekçilerinin sağlık güvencelerinin ve aşı gibi koruyucu

önlemlerin hastane tarafından ücretsiz bir şekilde alınmasını ve sağlık

tarama ve bilgilendirmelerinin düzenli olarak yapılmasını savunur.

-Nitelikli bir sağlık hizmeti vermek hepimizin görevidir, DHÖ bu alanda

kendini geliştirmeyi hedefler ve sağlığın toplumun en yoksul kesimlerine

kadar ulaştırılmasını, temel sağlık bilincinin bu alanlara ulaştırılmasını çok

önemli görür. Bunun için genel sağlık ve ağız içi sağlık bilgilendirmelerini

bu bölgelere ulaştırmayı hedefler.

-Savaşa karşıdır, hekim olmanın yalnızca beyaz önlükle anlamlandırılan

bir şey olmadığını bilir ve hekim olmayı yaşam hakkı çerçevesinde

savunur, savaşlarda yoksullar ölür, zenginlerin savaşına karşıdır.

-Demokratik bir yapıdır, kararlarını herkesin söz sahibi olduğu

toplantılarda alır.

-Mücadelecidir, hak almanın sadece sorunları dillendirmekten ibaret

olmadığını, birleşerek, büyüyerek mücadele ederek kazanılacağını bilir.

Özgür bir Dünya'yı kampüslerden yaratmaya başlamak için DHÖ seni

de bu mücadeleye çağırıyor.

Armenak Bakırcıyan

Page 3: D'işçi Sayı:7

AT AYAĞINDAKİ KÖRELMİŞ BAŞPARMAK

KEMİĞİ KONULU TEDAVİ

Ege Üniversitesi uzun yıllardır bilimsel ve özgür eğitim sloganlarının atıldığı

bir üniversiteydi. Parasız ve bilimsel eğitim hakkımız için mücadele eden

bizler yıllarca da şiddete maruz kaldık. Kimi zaman eğlenceli, bol

dayanışmalı şenliklerimiz oldu kimi zamansa biber gazıyla, tazyikli suyla

ağır müdahalelerimiz. Son bir yıldır da cezaevlerini aratmayan girişler,

sesimizi çıkarmamıza imkan tanımayan ÖGB ve polis işbirliği, rektörlük

baskısı derken bir mevzu daha patlak verdi üniversitede. Sağlık alanında

epey gelişmiş bir üniversite şunu demeyi tercih etti: ‘’Diyelim ki

uykusuzluk çekiyorsunuz. Bir adet kahve çekirdeği alın, iyice havanda

ezip toz haline getirin. Sonra bu tozu -evet tek bir kahve çekirdeğinin

tozunu- yanınıza alarak bir deniz kenarına ya da büyükçe bir göle gidin.

Yaşadığınız yere göre Ege kıyısı, Boğaz, Akdeniz veya Van gölü ya da

herhangi bir deniz olabilir. Ezdiğiniz bir adet kahve çekirdeği tozunu

tercihan dalgalı bir günde suya boca edin. Suyla iyice karışması için

biraz bekleyin. Artık denizden bir çorba kaşığı su içip, hızlıca yatağınıza

gidebilir ve bu güçlü(!) karışımın etkisiyle mışıl mışıl uyuyabilirsiniz. Hele bir

de epilepsi, siğil ya da meme başı çatlağı gibi bir probleminiz varsa at

ayağındaki körelmiş başparmak kemiği tam size göre!’’

Evet, gülmeyin. Tüm bunlar size komik gelebilir

ama bizim kampüs tam da bunu, homeopatiyi

tartışıyor şu sıralar. Artan baskıları, açıkça ortada

olan devlet terörünü, basın özgürlüğüne

çoktandır inmiş olan darbeleri geçtim -ki her

şeyin merkezinde yatan sorunlar tam da

bunlardan kaynaklanıyor- bilimin merkezi olarak

kendini tanımlayan bir üniversitede Ege

homeopati kongresinin yapılması, bir haftasonu

programının tamamen buna ayrılması epey

trajik. Çünkü yayımlanan birçok araştırmaya

göre herhangi bir faydası olmadığı kanıtlanan

‘’Gelişmekte olan

ülkelerde HIV,

tüberküloz ve

malarya gibi

hastalıkların

tedavisinde

homeopatinin

kullanılması endişe

uyandırmaktadır.’’

Page 4: D'işçi Sayı:7

homeopatinin tedavi yöntemi olarak

kullanılmasının etik kuralları ihlal ettiğine

yönelik eleştiriler dünyadaki pek çok

sağlık örgütü tarafından dile getirilmiştir.

Buna rağmen Türkiye bunu tamamlayıcı

tıp statüsüne sokmuştur. ‘’Geleneksel ve

Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları

Yönetmeliği’’ne karşı açıklama yapan

Türk Tabipleri Birliği, ‘’Umut tacirliği ahlaki

de, hukuki de değildir’’ ifadelerini

kullandığı açıklamasında homeopatinin tıp fakültesinde dersinin

anlatılmadığını, bilimsel olarak geçerliliği kabul edilmemiş, hatta

hastaya zarar vermeyeceğine dair bilgiye de sahip olunmayan pek çok

uygulamanın bu yönetmelikle kamu hastanelerinde

uygulanabileceğine dikkat çekmiştir. Esas amacın insanların sağlığını ve

hastalığını ticari bir meta haline getirmek olduğunu ifade etmiştir.

Dünya Sağlık Örgütü de 2009 yılında bir çağrı yaparak, ‘’Gelişmekte

olan ülkelerde HIV, tüberküloz ve malarya gibi hastalıkların tedavisinde

homeopatinin kullanılması endişe uyandırmaktadır. Homeopati ne bu

hastalıklarda ne de grip, ishal gibi hastalıklarda tavsiye ediyoruz. Bilimsel

yöntemlerle faydası ispatlanmamış yöntemlerin hastalık tedavisi için

kullanılmaması gerekir’’ demiştir.Tüm eleştirilere ve uyarılara rağmen

gerçekleşen kongre, özgür yanını sorguladığımız Ege Üniversitesi’nin

bilimselliğini de sorgulanır hale getirmiştir.

Bugün ne özerk bir üniversite söz konusudur ne de özgürce fikirlerimizi

ifade edeceğimiz bir alan. Gelinen noktada birçok akademisyenin dahi

fikirlerinin önemsenmediği ve bilimsellikten uzak bir kongreye ev sahipliği

yapan Ege Üniversitesi bu karanlık dönemini nasıl atlatacak, bizler nasıl

mücadele yolları izleyeceğiz göreceğiz.

Persona Non Grata

Page 5: D'işçi Sayı:7

BİR DOKTORA ÖĞRENCİSİNİN GÖZÜNDEN

EĞİTİM SÜRECİ

Bugüne kadar hep diş hekimliği öğrencilerinin gözünden baktığımız,

anlattığımız eğitim sürecini bu sefer de bir doktora öğrencisine soralım

dedik. Kendini biravuçdolariçin olarak tanıtan doktora öğrencisi ile

röportajımız:

Merhabalar. Öncelikle kısaca kendinizi tanıtabilir misiniz?

Merhaba. Bir devlet üniversitesinden mezun olmuş, akabinde aynı

devlet üniversitesinde x bir anabilim dalında doktora eğitimine başlamış

ve 6. senesinde hala eğitim hayatı devam eden bir doktora

öğrencisiyim.

Doktora öğrenimine başlarken kafanızda nasıl bir eğitim süreci tahayyül

etmiştiniz?

Öncelikle doktora eğitimine başlamaktaki amaçlarım biraz da

Türkiye’deki doktora eğitiminin ne olduğunu iyi bilmemden kaynaklı

farklı yönlenmişti. Ama bilimsel bir çalışma ortamı elbette hayal ettiğim

ana unsurdu. Akademik hayatın ana temeli olan ulusal ya da

uluslararası yayın, olgu raporları, kongre ve sempozyumlar bu hayalin

içerikleriydi. Bunun yanında daha fazla klinik ve teorik tecrübe ve dolaylı

olarak mesleki hayatta daha fazla kazanım ana beklentilerdi.

Akademik anlamda bugün bir doktora öğrencisinin verimli bir bilimsel

çalışma ortamına ve imkanına sahip olduğunu söyleyebilir misiniz?

Açıkcası bu konuya hocalarımızın verdiği basit bir cevap verilebilir:

‘’İsteyen her koşulda bilimsel çalışma yapar, bak x kişi nasıl yapıyor?’’

Türkiye’de ne yazık ki bilimsel çalışma ortamı denen bir ortam söz konusu

değil. Verimlisini ise hayal bile etmemek lazım. Fakülte hastanelerimizin

amacı uç vakalar ile ilgilenmek ve bilim üretmekten ziyade daha fazla

hasta tedavi ederek dekanlığa, döner sermayeye ve rektörlüğe daha

şirin görünmeye dönmüş durumda. Bu hasta sayılarını yetiştirmek için

zaten yeterince yoğun olan doktora öğrencileri bir yandan da fakülte

öğrencilerinin ders ve klinik yükünü çekmekteler. Tamamen parasız bir

şekilde bunca iş yükünü kaldırırken bir de akşamları hayatını idame

ettirebilmek için özel kliniklerde çalışarak hem fiziksel hem mental

Page 6: D'işçi Sayı:7

yönden bitiyorlar. Bilimsel çalışmaları geçelim, kendi doktora tezlerine

bile 4. senelerinden sonra yavaş yavaş zaman ayırabilmekteler.

Bunun yanında bilimsel çalışmanın ana unsuru olan öğretim

görevlilerinin durumunu da unutmamak gerekir. Mevcut öğretim

görevlilerinin içinde uluslararası bir yayın planlaması yapıp, deneyleri

yürütüp, sonrasında yayını yazabilecek kaç kişi olduğu gerçeği en can

alıcı nokta. Yabancı dilde anlamlı bir paragraf dahi yazamayacak

düzeyde yabancı dile sahip (aslında sahipsizlik) anabilim dalı başkanları

mevcut. Yani kısacası doktora öğrencilerinin bilimsel imkanı ‘’işte bu

ahval ve şerait içinde dahi vazifen, doktora tezini kurtarmaya

çalışmaktır’’dan öte değildir.

Diş hekimliği öğrencileri genelde asistanların kendilerine kötü

davrandığından şikayetçidirler. Siz de belki öğrenciliğinizde bu şekilde

düşünüyordunuz. Benzer bir gerilim doktora öğrencileri ve öğretim

görevlileri arasında da yaşanıyor gibi. Sizce bunun sebepleri nelerdir?

Bu konu büyük bir paradoks bence. Örneğin mesela kendi fakültemde

öğrencilerin ‘’oscar ödülleri’’ düzenleyerek asistanlar içinden her

kürsünün en iyilerini seçtiği bir festivalimiz oluyor her sene. Her kürsüden

en az 5 aday çıkıyor ve oy verenler de şikayet edenler de aynı insanlar.

Yani genelleme yapılmaması lazım kanımca kötü davranış konusunda.

Çünkü bu konuda değişkenler çok. Öncelikle insanın kişiliği önemli bu

konuda; iktidar egosu olup olmaması. Ne yazık ki bazı insanlar eline

geçen ufak iktidar alanlarında fazlaca baskıcı ve öfkeli olabiliyorlar.

Hatta kindarlıktan kaynaklandığını gördüğüm bile oldu. Mevzu kişilikten

kaynaklanıyorsa ne yazık ki yapılabilecek pek de bir şey yok. Ama

kişilikten kaynaklanma yüzdesi oldukça düşük. Diğer bir etken

de öğretim görevlilerinin bir çoğunun aynı davranışları doktora

öğrencilerine sergilemesi ve onlardan öğrencilere karşı aynı şeyi

beklemesi. Kısacası herkes kendi iktidar alanında yaşadığı baskıyı bir alta

doğru aynen aktarıyor. Öğretim görevlilerinin bu konuyu

savunmalarında da ‘’biz zamanında neler çektik, bu hiçbir şey’’ cevabı

geliyor genelde. Jenerasyondan jenerasyona git gide yumuşuyor bu iş

diyorlar. Ama en başta bahsettiğim gibi bu bir paradoks; sebebi, etkeni,

değişkeni oldukça fazla.

Meslek odasının yaşadığınız bu olumsuz koşullara karşı herhangi bir

girişimi oluyor mu? Ya da bu olumsuzlukları çözmek adına doktora

öğrencilerini kapsayacak şekilde bir örgütlenme çalışması var mı?

Page 7: D'işçi Sayı:7

Meslek odası hakkında konuşmaya başlarsak herhalde kitap yazmak

zorunda kalabiliriz. Meslek odası, sadece çaylı kahveli bölgesel

toplantılar ve yılda birkaç kez kongreler düzenlemekten başka bir

aktifliği olmayan bir yapı. Yönetiminde de zaten fakülteden tanıdığımız

öğretim görevlileri mevcut. Danışıklı dövüş mekanı bizim meslek odası.

20 senedir bu ülkede kendi odasına kayıtlı doktora öğrencilerinin

maaşsız, sosyal güvencesiz çalıştırıldığı ortadayken hala bizlere ‘’yıllık

üye aidatlarınızı yatırınız’’ kısa mesajı atabilecek kadar hayasız bir odadır

bizim meslek odası. Bu konuda kıllarını kıpırdatmadıkları gibi üzerine bir

de hala para istemekteler. O yüzden destek olmalarını geçtim köstek

olmaktadırlar anlayacağınız. Başarılarının devamını dileriz.

Bildiğiniz gibi ülkemiz son dönemde toplumu derinden yaralayan

çatışmalı süreçler içerisinden geçiyor. Batısından doğusuna savaş

gerçeği tüm çıplaklığıyla kendisini dayatıyor. Müthiş bir kutuplaşma da

cabası. Bu koşulların doktora öğrencilerine yansıması nasıl oluyor sizce?

Ne yazık ki bu kutuplaşmanın bizlere de yansımaması mümkün değil.

Öğretim görevlileri ve doktora öğrencileri de bu ülkenin birer ferdiler.

Fakat bu kutuplaşma sokaktaki ya da ekranlardaki kadar derin değil.

Sonuçta kendi haklarını aramaktan bile aciz olan öğretim görevlileri ve

doktora öğrencilerinin olduğu bu güruhda çok derin kutuplaşmalar

beklenemez. Ama en acı olanı ülkenin en üst seviyesinde eğitim alan

insanların içinde ülke adına bi yaralı parmağa dahi işemeyecek

düzeyde günü kurtarma düşüncesinde olan insan sayısının oldukça

fazla olması.

Son olarak, diş hekimliği öğrencilerine doktora yapmalarını tavsiye

eder misiniz?

Mevcut durum ve imkanlar ortada. Yakın zamanda radikal değişiklikler

beklemek aptallık olur. Bu imkanlar dahilinde mesleki gelişim

açısından bütün bu zorluklara göğüs gererim diyebiliyorlarsa neden

olmasın? Minimum 5 senelik ve epey bir oportünistlik gerektiren süreç

kendilerini bekliyor.

Page 8: D'işçi Sayı:7

HALK SAĞLIĞINDA DİŞ HEKİMİNİN ROLÜ

Var olan tanımına göre Halk Sağlığı, toplumsal çevre sağlığı ile ilgilenen

bir bilim alanıdır. Toplumsal çevrenin sağlık üzerindeki etkileri, koruyucu

hekimlik ve sağlık toplumbilimi ilişkisi, hastalıkların ortaya çıkmasında

biyolojik çevre, fiziksel çevre ve toplumsal çevre etkenleri, çevresel

zararların önlenmesi, nüfus ve sağlık, nüfus değişikliklerini etkileyen

toplumsal etkenler, sağlık ve hastalık kavramları, sağlık personelinin iş

doyumları ile ilgili konuları inceleyen bilim dalıdır. Toplum ağız diş sağlığı

(TADS), halk sağlığı alanının içinde yer alan bir alandır ve diş hekimliğinin

uzmanlık alanlarından biridir. Amerikan Toplum Ağız Diş Sağlığı Kurulu’na

göre TADS; dental hastalıkları önleme ve kontrol etme, organize

toplumsal aktiviteler aracılığı ile dental sağlığı geliştirme, iyileştirme bilim

ve sanatıdır. Tek tek bireylere yönelik olmaktan çok, tüm topluma

hizmet veren bir diş hekimliği uygulama alanıdır.

Diş hekimliği mesleği, toplumun ağız sağlığı konusunda birinci derecede

sorumluluğa sahiptir. Ancak gerek diş çürükleri, gerekse periodontal

hastalıklar toplumda önemli hastalıklar olarak kabul edilmemektedir.

Çünkü günümüzde bu hastalıklar o kadar çok yaygınlaşmıştır ki artık

normalleşmiştir. Oysa ki hem çocuk ve gençlerde ağız ve diş sağlığı

kapasitesini arttırmak hem de gelecekte yetişkin yaş gruplarında tedavi

hizmetlerinin karşılanması ve maliyetlerinin azaltılması açısından bu

hastalıkların erken yaşta başlanacak, geniş bir tabanda koruyucu ve

önleyici uygulamarı yaygınlaştırılmalıdır. Ancak bu yaygınlaştırmada

yaşanan eksiklikler çok fazladır ve bu nedenle varolan durum

kötüleşmekte ve bu hastalıkların etkilediği kişi sayısı artmaktadır. Mevcut

insan gücü ve teknik donanımın dengesiz dağılımı ve yetersiz kalmasının

yanı sıra, özellikle de kurumların sosyal güvenlik sistemlerinin kapsamına

girmeyen toplum kesimi için tedavi maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle

gereken tedaviler karşılanamamaktadır. Ayrıca diş hekimliği

hizmetlerinde kullanılan araç, gereç ve sarf malzemenin %95’i ithal

edilmektedir. Tüm sağlık harcamalarındaki ağız-diş sağlığı harcamaları

oranı %5-6’dır. Ülkemizde ağız diş sağlığı hizmetlerindeki finans kaynakları

açısından ciddi veriler bulunmamaktadır.

Diş hekimi sayısı, diş hekimi başına düşen nüfus miktarı, mali kaynaklar,

kamu kuruluşlarında çalışan diş hekimi sayısı, amaçların belirlenmesinde

olduğu kadar, koruyucu yöntemlerin seçimlerinde de önemli rol oynar.

Page 9: D'işçi Sayı:7

Diş hekimlerinin dağılımı, diş hekimi başına düşen nüfus miktarı göz

önüne alınarak planlanmalıdır. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre bir diş

hekiminin verdiği ağız diş sağlığı hizmetinin iki amacı olmalıdır. Bunlar;

insanların yaşama biçimini etkileyerek ağız diş sağlığı düzeyini

iyileştirmek, geliştirmek ve hastalıkları önlemek; var olan hastalıkların

tedavisi için olabildiğince erken teşhis ederek, tedaviyi, ilerlemenin

durdurulması esasına göre vermek.

Kronik hastalıkların dünya çapında giderek artan yıkımı şekerli

yiyeceklerin aşırı kullanımı, tütün kullanımı gibi yaşam biçimlerine ve

sağlıksız ortamlara bağlıdır. En yaygın ağız hastalıkları da bu faktörlere

ve yetersiz hijyen koşulları ve temiz su kaynağı nedeniyle sağlanamayan

ağız bakım davranışları ve flour eksikliği nedeniyle artmaktadır. Ortak risk

faktörlerine sahip hastalıklara tek tek yaklaşımla koruyucu önleyici

müdahele ve sağlık eğitimi çalışmaları kısa süreli sınırlı başarılar elde

etmekte ancak sağlıkta eşitsizliklerin giderilmesine yardımcı

olmamaktadır.

Günümüzde bireylerin eğitim düzeyi, diş bakımını genel olarak sağlıkla

değil estetikle bağdaştırmış olmaları, diş fırçalama alışkanlıklarının

olmaması, ekonomik durumları gibi nedenler koruyucu hekimlik

kavramını zorlaştırmaktadır. En basitinden ağız ve diş sağlığı eğitimi;

kişileri ağız sağlığı için zararlı inançlara ilişkin bilgilendirmeli, bireyi kendi

ağız kontrolünü yapmaya yönlendirmeli, yaşam biçimlerinde özellikle

şekerin kullanımına ilişkin değişiklikler yapmaya yönlendirmeli, ağız

bakım alışkanlıklarını öğretmeli, flourlu macunların ve diğer flour

kaynaklarının önemi ve diğer ağız bakım alışkanlıkları hakkında

farkındalık yaratmalıdır.

Milenka

Page 10: D'işçi Sayı:7

DİŞ HEKİMLERİ NEMESİS’İ BEKLERKEN;

NEREDEYİZ? TDB’nin, diş hekimliği odalarının ya da grupların son dönemdeki

açıklamalarını takip etmişseniz eğer şu cümlenin veya benzerlerinin

sıkça kullanıldığını fark etmişsinizdir: ‘’Diş hekimlerinin işçileştirilmesine

hayır!’’ Peki, nedir bu ‘’işçileştirilme’’, kim dayatıyor, ne zaman başladı,

nasıl bitecek?

Asıl meseleye girmeden önce; işçileştirilmeden bahsedilirken kullanılan

dilin son zamanlarda iyice hezeyanvari biçimler alması, bir takım özel

günlerde, gerek kurumsal açıklamalarda gerekse de kişisel

platformlarda, Nazım’ın deyişiyle, en şanlı elbiseyi giydirdikleri işçilerle

çok da özel olmayan günlerde o elbiseyle dolaştıkları sokaklarda

yollarının kesişmesi ihtimalinden bile adeta çekiniyormuş gibi bir üslup

tutturulması sadece bana garip gelmiyordur umarım. Diş hekimleri,

kendi hak ve emek mücadelelerinde aslında diğer ezilenlerle aynı

tarafta olduğu gerçeğini yadsımıyorsa, dayanışmayı, hele ki sınıf

dayanışmasını büyütmek istiyorsa kullanılan dile biraz daha fazla dikkat

edilmesi olumlu olacaktır kanımca.

Gelelim işçileştirilmeye... Diş hekimlerinin yakındığı bu işçileşme süreci ilk

bakışta sadece diş hekimlerini etkiliyor gibi gözükse de açıyı biraz

büyütüp genel duruma baktığımızda başka bir çok meslek grubunun da

aynı süreci yaşadığını/yaşıyor olduğunu görürüz. Örneğin hemşireler,

veterinerler, öğretmenler, mühendisler, mimarlar, avukatlar vb. Böyle

bakınca sorunun sadece belirli meslek gruplarıyla alakalı olmadığı, son

zamanların moda terimiyle bir ‘’orta sınıf sendromu’’ gerçekliği karşımıza

çıkıyor.

Neoliberal politikaların azgınlığa varmış bir şekilde sermaye lehine

topluma dayatılmasının sonuçlarını yaşıyoruz. Devlet hastanelerinin birer

birer özel sektöre devri ve adım attığımız her yerde devlet teşvikiyle

biten özel hastaneler gerçeğinden bahsediyoruz burada aslında.

Elbette insanları bu hastanelere '’’para ödemeden, sıra beklemeden

tedavi fırsatı’’ yalanları ile inandıran-yönlendiren, yani bu hastaneleri

ekonomik olarak ayakta tutan iktidardan da bahsetmek gerekiyor.

Page 11: D'işçi Sayı:7

Yazının başlığındaki soruyu açmanın zamanı; bu savruluşlar yaşanırken

diş hekimlerinin iradesini yansıtan meslek örgütü nerede duruyor, ne

yapmalı? Maalesef pratik anlamda yanlış ya da hatalı durmasını geçtik,

durmuyorlar, duramıyorlar bile. Bu duramama hali de diş hekimlerini

kendi meslek örgütlerinden, mücadeleden soğutmakta ve kendilerini

umutsuz bir sürüklenişe bırakmalarına neden olmakta. Bu akıntı nasıl olur

da tersine döner dersek; meslek odası mesleki ilişkilerin belirlenmesinde

ön ayak olması gereken, mesleği kendi ahlakından öte başka ilişkilere

heba ettirmeyen, meslek sahibinin haklarını koruyan, onu bilgi-beceri ile

donatan birer yapı olmalıdır. Bu genel tanımdan sonra Diş Hekimleri

Odası ne olmalıdır dersek eğer; şüphesiz sağlığı temel hak olarak gören

ve ücretsiz olmasını savunan, hekimlerinin özel sektörün kar hırsı içinde

mahvolmasına karşı duran, örneğin hiçbir zaman belirlenen saatlerde

işten çıkamayan hekimler sorununa dair çalışmalar yapan, sağlığın özel

sektör eliyle değil devlet güvencesi eliyle sunulmasını savunan, para

babalarına kazanç sağlamayı değil öncelikle halkın sağlığının korunması

gerektiğini savunan, hekimlerin hayatta kalmak ile sağlık hizmeti vermek

arasında kalmaması için meslek ilişkilerini güvence üzerinden yeniden

oluşturan, hekime şiddet sorununun düzensiz-özensiz, sağlık hakkını ön

plana koymayan sağlık politikasının sonucu olduğunu bilen ve buna

karşı herkese eşit-ücretsiz sağlık hizmeti politikasını savunan ve daha da

artırabileceğimiz birçok özelliğe sahip olması gerektiğini savunduğumuz

bir yapı olmalıdır.

Sonuç olarak, biliyoruz ki karşı saldırı çok güçlü. Eline geçen her fırsatı

değerlendiriyor. Buna karşı durmak, en azından ilk aşamada bu karşı

saldırıyı savurmak için de yukarıda bahsedilen anlayışın acilinden

pratiğe dökülmesi lazım. Yoksa vaziyetin gittikçe kötüleşeceğini bilmek

için kahin olmaya gerek yok.

Epimetheus

Page 12: D'işçi Sayı:7

TURUNCU AKŞAM

Gözlerimi tekrar açtığımda, aniden gördüğüm renkler değişti. Böyle

sıcak turuncu bir rengin loşluğunun vurduğu bir karanlık gibiydi görüntü.

Tavan arasındaki ikinci el piyanonun etrafında, yerlerdeki minderlere

çökmüş, yanan bir sürü mumun ışığında beş güzel mavi balon,

birbirimize bakıyorduk.

Aslında o geceye ateşin bir başka tonuyla vardım. Yani, daha bir

kırmızıyla vardım. Kan kırmızısı gibi böyle. Her şeyin başladığı noktada,

beş kırmızı tişörtlü mavi balon, sigaralarımızı, o gün İstiklâl’de, içimizde

yükselen ateşle yaktık. Ben biraz şaşkın bir balon olarak durmaksızın

‘’Başardık çocuklar, başardık!’’ deyip durdum. Çünkü en zor şey

insanlara ulaşmaktı bizim için. İşin güzeli de, o gün gerçekten insanlara

ulaştık biz. Aslında tek derdimiz daha özgür, daha yaşanılabilir bir

dünyanın hayalini fazla kurmuş olmamızdı.

Yakalarımızdaki kırmızı kurdelelerle o gün, Türkiye’de yaşamakta

zorlanan HIV pozitif ve AIDS insanların kanlarını herkesinkine denk

kılmaya çalıştık. İstiklâl’in başından sonuna yürümek daima eski şeyleri

bir anda su yüzüne çıkartır bende, böyle içimde bir burukluk olur.

Bundan iki yıl önce, ben de tanı aldığım akşam Galata’dan meydana,

kulağımda saçma sapan depresiflikte şarkılarla birlikte yürümüştüm.

‘’Hayatım artık nasıl olacak? Devlet baba bana sahip çıkacak mı? E

peki sosyal ayrımcılık ne olacak? İş yerinde öğrenilirse ne olur?

Okuduğun onca hikayeyi hatırla, işinden olan onca insanın hikayesini.

Ailem? Nasıl açıklayabilirim ki?’’

Yaşanılan sosyal ayrımcılığın aslında sebebi çok aşikar; hala ortak

tuvalet kullanımından, öpüşmekten, dokunmaktan bu virüsün

bulaşacağına inanan insanlarla dolu hala sokaklar, bizzat gördük

İstiklâl’de, konuştuk. Benim aklımın almadığı, genel olarak insanların

bulaş yollarını bilmezken, pozitif biriyle tanıştıklarında, onlardan uzak

kalmalarına sebep ilk ön yargıları, ‘’Eşcinseldir o kesin’’ ya da

‘’Sevişmiştir de öyle kapmıştır’’ oluyor; kendilerine bir güvenli uzaklık

mesafesi ayırmak değil. İş böyle olunca da düşünüyorum, diğer ön

yargıları olmasa, daha çok kabul görür müydüm diye. Fakat yine de, o

gün, İstiklâl’de çok güzel insanlara ulaştık biz. HIV’le AIDS’in farkını

bilmeyen, nasıl bulaştığını bilmeyen bir sürü insana bunları anlattık. Sonra

Page 13: D'işçi Sayı:7

da sarıldım, pek çoğuna, bir pozitif olarak. Bana sarılmaktan korkmayın,

birlikte yaşamak mümkün diyebildim sonunda, kendi ön yargılarım

yüzünden konuşmaktan korkacağım onca insana.

Gecenin sonu, dünyalar tatlısı şarkılarını kimsenin ilk dinleyişte

ezberlemekten kendini alıkoyamadığı Yolda’nın sahnesindeydi.

Mikrofonu elimize alıp, sevişin çocuklar, sevişmekten korkmayın; korunun

sadece, doğru korunun diyebildik. Bir mekân dolusu insanın her birinin

yakasında asılı kırmızı kurdeleye teşekkür edebildik. Çok uzun süre sonra,

ilk kez umutla dolduğumu, ölmeyi istemediğimi söyledim kendime.

Konumuz bu değil, ne diyordum ben? Tavan arasını anlatıyordum. Çok

da şey değil aslında, Esma piyano çalıyordu bize, Mine’nin yaptığı

şarabı yudumlarken Naz’ın gözlerinden yine mutlulukla, sevgiyle yaşlar

döküyordu, Cihan yine hayal kurmuş, gülüyordu. Ben mi? Ben yine

Farukluk yapıyordum. Hepsine tek tek, şaşkınlıkla bakıp, varlıklarına şükür

ve teşekkür ediyordum.

Anlatınca komik olmayan olaylar gibi işte. Zamanı fazla bükmemek

lazım. Yine olur da siz de zamanı bükecek olursanız, korunun çocuklar.

Sonra birlikte yürüyelim yine, bir dünya gününde, 1 Aralık Dünya AIDS

gününde.

Mr. Machine

Page 14: D'işçi Sayı:7