15

D'işçi Sayı 6

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Diş Hekimliği Öğrencilerinin resmi(!) fanzini

Citation preview

Page 1: D'işçi Sayı 6
Page 2: D'işçi Sayı 6

KİMİN İÇİN DEMOKRASİ? Demokrasi kavramı yüzyıllardır siyasetçiler tarafından çeşitli anlamlarda kullanıldı. Yeri geldi emperyalistler, işgal edecekleri coğrafyalara "demokrasi" getireceğini iddia etti; yeri geldi en azılı diktatörler yaptıkları pislikleri "demokrasi" kelimesinin ardına gizlemeye çalıştı. Demokrasi kavramı çoğu kez farklı şekillerde karşımıza çıksa da yüzyıllardır değişmeyen bir şey vardı: Şu ana kadar yaşanılan toplumsal düzenlerde "demokrasi" hep egemen sınıfların kendi çıkarı için kullandığı bir kavram olmuştur. Ama tüm bunlara rağmen herkes için sevimli olmuştur demokrasi. Fabrikatörlerden tutun da faşistlere kadar herkes sever demokrasiyi. Neredeyse kimse karşı çıkmaz buna. Burada sormamız gereken mühim soru şudur: Kimin için demokrasi? Şu an egemen konumdaki bir avuç kapitalist kan emici için mi yoksa dünya nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan emekçi kitleler için mi demokrasi? Emekçilerin kendi kişisel gelişimini bir kenara bırakıp sadece kapitalistler daha fazla kâr elde etsin diye yaşadıkları günümüz toplumlarında elbette bu sorunun cevabı "burjuvalar için demokrasi"dir.

Bu durumdan kurtulmanın ve gerçek anlamda bir demokrasiyi yani toplumun büyük çoğunluğunun çıkarını gözeten demokrasiyi kurmanın yolu farklı sektörlerde çalışan emekçilerin birleşip onların gelişimini engelleyen kapitalizme başkaldırmalarından geçmektedir. Ve bunu mümkün kılacak olan, bizlerin haklarımızı savunacak şekilde örgütlenmesidir. Haksızlıklara, emek sömürüsüne, emekçileri bölmek isteyenlere karşı sesimizi yükseltmenin vakti geldi de geçiyor.

"İşçiler bir cumartesi de bedava çalışsın" diyenlere karşı örgütlenelim, "başkanlık olsun olmasın, sermaye güvende olsun da rejimin adı önemli değil" diyenlere karşı örgütlenelim, emekçinin yaşamını hiçe sayanlara karşı örgütlenelim, Taksim' i 1 Mayıs'a kapatanlara karşı örgütlenelim ve en önemlisi insanca yaşamak için örgütlenelim. Ve unutmadan:

Bir Mayıs’ta alanlara, mücadeleye! Reddaktör

Page 3: D'işçi Sayı 6
Page 4: D'işçi Sayı 6

BİZİ KİM HASTA EDİYOR? İnsanın en temel sosyal hakları sağlık, eğitim ve konut edinme hakkıdır. Dünyanın her yerinde neoliberal dönüşümlerle bu sosyal haklar metalaştırılmış, hak olmaktan çıkarılarak alınıp satılan şeyler haline getirilmiştir. Bu yazıda betonlaşan kentlerin insan sağlığı üzerindeki etkilerinden bahsedeceğiz. Günümüzde eğitim kurumları, alışveriş dükkanları ve hatta sağlık hizmeti veren kurumlar yüksek binalar içerisinde hapsedilerek insanların doğayla bağlantıları kesiliyor. Bu durumun insan ilişkilerini etkilemesi bir yana, beton kulelerde yaşamak kişilerin hem fiziksel hem ruhsal sağlıklarını olumsuz etkiliyor. İnşaat sektörünü palazlandırmak için yapılan ‘Kentsel Dönüşüm’ ve ‘Mega Projeler’ günden güne hasta kentler ve insanlar yaratıyor. Binlerce ağacın yok edilmesiyle hava kirliliği katlanarak artıyor. Havadaki oksijen oranının düşüyor olması tek sorun değil. Kentsel dönüşüm sebebiyle yapılan yıkımlarda havaya karışan asbest (kanserojen bir mineral) ile ilgili hiçbir önlem alınmıyor. Ne yazık ki soluduğumuz havada yüksek miktarda asbest bulunuyor ve biz farkında olmadan her nefes aldığımızda zehirleniyoruz. Kentsel Dönüşüm ve Mega Projeler en büyük yıkımı İstanbul’da gerçekleştiriyor. İstanbul’a yapılacak 3. Havalimanı projesiyle kentin ciğeri birdenbire sökülecek. Yapılması planlanan havalimanının konumu nedeniyle rüzgar zehirli gazları kent merkezine taşıyacak. Bir yere köprü inşa etmek demek yeni yaşam alanları oluşturmak demektir. Yapılmakta olan 3. köprü nedeniyle İstanbul’da nüfus yoğunluğu azalmayacak, aksine şehir yaklaşık bir buçuk milyon civarında göç alacaktır. Böylece ulaşım, eğitim ve sağlık sorunları katlanarak artacaktır, çarpık yapılaşma çoğalacaktır. Rant uğruna talan edilen ormanlar da cabası. Yakın zamanda sözü edilen ‘her mahalleye otopark’ planıyla yeni bir rant kapısı açılmaya çalışılıyor. Her mahalleye otopark demek her mahallede bir şantiye, kesilen ağaçlar, yok edilen yaşam alanları demektir. Yakın zamanda büyük bir direnişe ev sahipliği yapan Validebağ Korusu,

Page 5: D'işçi Sayı 6

bulunduğu bölgenin tek afet toplanma alanı iken cami yapma bahanesiyle sermayeye peşkeş çekilmeye çalışıldı. Benzeri bir durumu 2013 yazında Gezi Parkı’na AVM ya da Topçu Kışlası ya da cami (ne yapacaklarına bir türlü karar verememişlerdi) yapılmak istenmesinde de görmüştük. İstanbul’da 50 bin sanayi tesisi olmasına karşın bu tesisleri denetleyecek ve çevre kirliliğinin önlenmesini sağlayacak yalnızca 60 adet çevre mühendisi çalıştırılıyor belediyelerde. Geçtiğimiz yaz İstanbul’da yaşanan su sıkıntısı nedeniyle kente 8 ilin atık suyunun boşaltıldığı Sakarya Nehri’nden su getirildi. 3 ay boyunca 15 milyon insan bu suyla banyo yaptı, belki de içme suyu olarak kullandı. Heybeliada’da var olan tek hastane ekonomik yetersizlikler bahane edilerek kapatıldı. Adada sağlık hizmeti yalnızca iki odalı rutubetli bir aile sağlığı merkezinde veriliyor. Bu durum Ali Mert Baltacı’nın kan kaybından ölmesiyle sonuçlandı. Haydarpaşa Numune Hastanesi, Taksim İlkyardım Hastanesi de benzer bir durumla karşı karşıya. Kentteki bu yıkımlar, dönüşümler saymakla bitmez. İstanbul’dan örneklerini vermeye çalıştığımız bu yıkım Yırca’nın zeytinliklerinden Karadeniz’in HES’lere direnen derelerine kadar, yurdun dört bir yanını sarmış durumda. Doğanın böyle pervasızca talan edildiği bir memlekette nasıl sağlıklı olmaktan bahsedebiliriz? Hastaneler bile rant uğruna keyfi olarak kapatılırken nasıl sağlık hizmetine ulaşmaktan söz edebiliriz? Yaşanabilir bir doğa, nefes alınabilir bir kent talep etmekle nitelikli sağlık hizmetine ulaşma talebinin iç içe olduğu açıktır. Kentimiz, doğamız ve sağlığımız için direnmeye devam! Milenka

Page 6: D'işçi Sayı 6

SOSYALİZMDE SAĞLIK Sosyalist ülkelerde sağlık sistemi, temel olarak rant-kâr için değil halkın ihtiyaçları-çıkarları doğrultusunda oluşturulmuş ve geliştirilmiştir. Bu sistemin en belirgin özellikleri ve ana ilkeleri şunlardır: -Ücretsiz hizmet verilmesi -Ülke gelirinden ayrılan payın ve kişi başına düşen sağlık giderlerinin yüksek olması -Koruyucu sağlık hizmetlerinin gelişkin olması -Kişi başına düşen sağlık personelinin ve yatak sayısının yüksek olması -Personellerin bölgelere adil dağıtılması -Sağlık kurumlarının halk tarafından denetlenebilmesi -Hekim statüsünün bir emekçi statüsünde olması

Sağlık hizmetleri genel planlama düzeyinde ele alınır, sanayi, tarım, eğitim vb. politik alanlarla birlikte koordineli olarak çalışır. Bu alanların denetlenmesi ise işçi sendikalarına ve sınıfın politik örgütüne dayanır. Yerel ya da merkezi sağlık hizmetlerinin uzman tıp mensupları tarafından verilmesi, sağlık hizmetleri yönetiminin tıp mesleğine bağımlılığını getirmiştir. Sosyalizmin olduğu ülkelerde özel sektörün olmadığı (büyük ölçekli özel üretim) saptanmakla birlikte, bazı yasal olmayan uygulamalar görülür. Kürtaj özellikle bazı sosyalist sistemlerin bir dönem başarısız olduğu yönetim alanlarından bir tanesidir. Kürtaj politikalarını kadının hakları temelinde görmeyen bazı sosyalist örnekler, kürtajın para karşılığı, özel sektör hizmeti olmasına neden olmuşlardır.

Sovyetlerde sağlık sistemi hastahane merkezliydi. Bu özel sağlık hizmetlerinin ve aile hekim yokluğundan kaynaklanmaktaydı. Mevcut düzen içinde 6 çeşit sağlık kuruluşu mevcuttu. -İlki genel tedavi uygulayan ve koruyucu nitelikte olan hastanedir. Bunlar dispanserlerle, sağlık ocaklarıyla, eczanelerle ortak çalışabilirdi.

Türkiye'de hastanelerin borç içinde kalması, devletin ısrarla özel hastanelerin önünü açması, sağlık politikalarının nasıl sermayedarlara hizmet ettiğinin açık göstergesidir.

Page 7: D'işçi Sayı 6

-İkinci grup annelik ile alakalı hastanelerdir. Bunlar çocuk kreşleri, sağlık kamplarını ve eğitim kurumlarını içine alır. -Üçüncü grup toplum sağlığı ile ilgilenen kuruluşlardır. Sağlık epidemiyoloji istasyonları ve sağlık eğitimi kurumlarını içine alır. -Dördüncü grup kırsal kesimlerin sağlık problemleriyle ilgilenen kuruluşlardır. Kırsal kesim hekimleri ve sağlık görevlileri çalışır. -Beşinci grup kurumlara endüstriyel sağlık kuruluşları dahildir. -Altıncı grup ise dispanserlerdir. Tüberküloz, zührevi hastalıklar ve alkol bağımlısı hastalarla ilgilenir. SSCB içerisinde 15 tane cumhuriyet kendi sağlık bakanlıklarına bağlıdır. Ayrıca kendi aralarında yönetimsel ayrımlara tabi tutulmuşlardır. Sosyalist iktidar dönemlerindeki sağlık hizmetlerinin en belirgin özellikleri; bebek ölümlerinin yok denecek düzeye getirilmesi, salgın hastalıkların ortadan kaldırılması ve sağlık hizmetlerinin toplumun tümüne eşit olarak paylaştırılması ve bu hizmetlerin ücretsiz olmasıdır. Diğer sosyalist ülkelerde olduğu gibi SSCB'de de sağlık hizmetleri merkezi bir planlamaya bağlı işlemekteydi. En üst düzeyde Sağlık Bakanlığı sorumludur.

Sağlık İstasyonu: SSCB'de en uç sağlık birimi, feldsher'lerin sorumlu olduğu sağlık istasyonlarıdır. Bu istasyonlarda bi ebe bulunur. Bu istasyonlar aynı zamanda Royan hastanelerinden gelen uzman hekimler için çalışma alanı olarak hizmet verir. *feldsher: profesyonel sağlık hizmetçisi.

Uçastok (uchastock): Tedavide temel birim olan polikliniklerdir. Her sağlık bölgesinde bir poliklinik bulunur. Bir uçastok nüfusu ortalama 4.000dir. Burada pediatrist, yetişkin pratisyeni, jinekolog ve diş hekiminden oluşan ortalama 7 hekim görev yapar.

Rayon: 10 uçastok birleşmesiyle ile bir rayon oluşur. Yönetim, eğitim, koruma ve tedavi görevleri olan rayonlar bölgelerindeki sağlık kurumlarında sorumludur.200-400 yataklı bir hastane ile 15 kadar uzman bulunur.

Oblast: Bir üst birim, 600-1000 yatak kapasiteli üst uzmanlık eğitim kurumu ve tedavi merkezi niteliğinde olan oblastlardır. Oblast müdürü, oblastlara bağlı hastane, senatoryum, araştırma merkezi, laboratuvar, çocuklar için poliklinik, kronik hastalık dispanseri ve diğer sağlık

Page 8: D'işçi Sayı 6

birimlerinin amiridir. Oblast üzerindeki tek örgüt Özerk Cumhuriyet Sağlık Bakanlığı'dır.

Özerk Cumhuriyet Sağlık Bakanlığı: Sağlık planını hazırlamak, destek, işbirliği, koordinasyon sağlamak ve uluslararası ilişkilerden sorumlu alandır.

Sovyet devriminden sonra hekim sayısında hızlı bir yükselme görülmektedir. Eğitim sistemi klasik Avrupa sistemine paralel devam etmiştir. 1918-1922 yılları arasında hekim yetiştirmek üzere 16 okul açılmış, hekim sayısı 1928 yılından itibaren yükselmiştir. 1930lu yıllarda hekim sayısının artırılmasına daha da fazla önem vererek sağlık enstitülerini 40dan 72ye çıkarılmıştır. 1930 ve 1940lı yıllarda tıp eğitimi 6 yıla çıkarılmış, hekim, eczacılar ve diş hekimleri yüksek eğitimli sağlık personeli arasına alınmıştır. Sovyetlerde her 5 yılda, hekimler tarafından bir ileri eğitim programının alınması zorunluluğu vardı. Bu eğitimi almadan önce tüm hekimlerin 3-5 yıl arasında çalışmış olmaları gerekir. İleri tıp eğitimi için toplam 17 enstitü ve 40 fakülte vardı.

Sağlık hizmetinde dikkate alınan en önemli özellik, hizmetin toplumun her kesimine ücretsiz-eşit olarak götürülmesi ilkesidir. Sağlık hizmetlerinin bütçesi devlet gelirlerinden karşılanmıştır. Her alanda olduğu gibi sağlık politikası alanında da merkeziyetçilik gözlenmektedir. Halkın ihtiyaçları doğrultusunda donatılan sağlık politikaları gereği, sağlık hizmetlerine yüklü miktarda bütçe ayrılmıştır.

Türkiye'de hastanelerin borç içinde kalması, devletin ısrarla özel hastanelerin önünü açması, sağlık politikalarının nasıl sermayedarlara hizmet ettiğinin açık göstergesidir. Ülkemizdeki genel rant politikalarının sonucudur ki sağlık alanı da bu rantçı sistemden payını almıştır, sağlık hizmetleri niteliksiz, koruyuculuktan uzak, yalnız tedaviye dönük (hastalık bitmesin, sermaye döngüsü devam etsin mantığıyla) uygulanmaktadır. Birazcık tarihe baktığımızda görüyoruz ki, insanı korumaya dönük sağlık politikalarının uygulandığı ülkelerde, halkın sağlık düzeyi yükselmektedir. Bu politikalar sayesinde uluslar, genel koruyucu sağlık hizmetleriyle donatılmakta ve bilinçli birer bireyler haline gelmektedirler. İhtiyacımız olan da aynen budur. Toplumun ihtiyaçları gözetilerek merkezi olarak planlanan, rantı değil insanı korumayı temel alan bir sağlık sistemi. Armenak Bakırcıyan

Page 9: D'işçi Sayı 6

bin toprak parçası ve iki gökyüzü tanrı, ütopyasıdır ırkımın. düşünceden doğup felaketlere bürünmüş uğruna mezarlar kazılmış kafalar koparılmış. bin toprak parçası ve iki gökyüzü kanatılmış. elleri kirli bir ütopyasıdır.

sen göremezsin ne kadar yittiğini bu hiçlikten bozma kaosa nasıl yaklaştığını ve farkında olmadan nasıl derinlerine daldığını. belki düşlerine uğrar mutluluk. bencil ve yaklaşımı sıradan olan bir aşığın kollarındayken. belki de sen uğrarsın düşlerine ama sen göremezsin bu kabustan bozma uykusuzlukların sabahlara nasıl vardığını, sen göremezsin.

zaman, lanetidir varlığımın. ve en büyük kanıtıdır yok oluyor oluşumun. sen göremezsin ellerinin nasıl kirlendiğini sana hibe ettiğim hayallerimin arasında sen bunu göremezsin. sana mevsimleri bir bir anımsatan şarkılardan yıllar ve yollar çağırışır kuytularımda bu yalnızlık benim mutlak kurtarıcım olur. ve ikimiz birlikte en dibe ve sen bunu göremezsin.

ne kadar istiyorum tanrım, evrenim, zamanım, ayakkabılarım ve herşeyim. ah ne kadar istiyorum gelişigüzel yaşamak gelişigüzel bir ölümle sonlanacak.

Page 10: D'işçi Sayı 6

ben, yüz karasıyım ırkımın. bin toprak parçası ve iki gökyüzü yıkıldı üzerime cezasını çekiyorum sonunda gülümsediğim her anımın ve bu mutsuzluk değil bu sonunda aydınlanacağım bir dibe vuruş değil kaliteli bir çöküş. bu benim çöküşüm, benim yitişim, benim kayıplarım ve benim kanım! ve sen, bunu tabii ki göremezsin çünkü kirli ve asılsız belki özünde gerçek olamayacak kadar güzel sen bunlara öyle bir kapatırsın ki gözlerini ben intikamını alamadan düşüverirsin gökyüzüne.

ben neyim, ah ben neyim tanrım, evrenim, zamanım, ayakkabılarım ve herşeyim. bahaneler buldum anomalilerime lakin! gerekiyorsa yaşayacağım, paramparça edeceğim zamanı mutluluktan gözüm dönecek gerekiyorsa bu andan, bu odadan ve bu şarkıdan taşacağım. sana doyacak ve sana karışacağım. parmakların damarlarımda dolaşırken ellerini kanımla yıkayacağım.

Nioniel

Page 11: D'işçi Sayı 6

SAĞLIK ALGIMIZ Sağlık kavramı aslında birkaç sayfa yazıyla üzerinde durabileceğimiz bir konu değildir. Ama aklımızda soru işaretleri uyandırmak, bu kavrama farklı bakış açılardan da bakabilmek için kısa kısa bazı noktalara vurgu yapmanın faydalı olacağı düşüncesindeyim. İnsana sağlıklı diyebilmek için hangi yönleriyle insanı değerlendirmeliyiz? Bunun için sağlığın tanımına bir bakmak gerekir. Dünya Sağlık Örgütüne göre sağlık sadece hastalıklardan ve mikroplardan korunma değil bedenen, ruhen ve sosyal olarak iyi olma hali olarak tanımlamaktadır. Bu tanımda dikkat çeken bir nokta var: ''sosyal olarak iyilik hali''. Sosyalin kelime olarak bireyin toplumla ilişkisi, toplumdaki bireylerin birbiriyle ilişkisi vs. anlamları var. O zaman insanları hastalıklardan koruduk, ruh sağlığına dikkat ettik ama toplumu oluşturan bireylerin birbiriyle ilişkilerinde sorunlar var; bu topluma sağlıklı bir toplum, bireylerine tanıma göre sağlıklı birey diyebilir miyiz? Aslında tanıma bakmadan bir düşünelim; hasta değiliz, ruh sağlığımız da gayet yerinde, güler yüzlü, hayatta mutlu olmaya çalışan bir bireyiz ama sosyal ilişkiler de(toplum-birey ilişkisini özelinde bakacak olursak) problemlerimiz var, bu durumda sağlığım yerinde gibi bir tabir kullanmak doğru olur mu? Sosyal olarak iyilik hali bireylerin özgür olması, özgürlüklerinin kısıtlanmaması ile sağlanılabilir. Örneklersek, belki birçoğumuzun da hatırlayacağı, üniversitelerde türban yasaktı, senin inancım diye kabul ettiğin, kendine ibadethane yaptığın halde devlet bunu inanç ve yaptığın ibadethaneyi tanımıyor, yasal görmüyordu veya devlet kurumlarında anadilinle (özellikle Türkçe bilmeyen bireylerin yaşadığı bir sıkıntı) iletişim kurman yasaktı (bu örnekler toplumumuz için çoğaltılabilir). Böyle bir toplumda inanç değerlerine göre yaşayamayan, kimliğini, kültürünü yasak bıraktığın bireylerin sosyal hallerinin iyilik halinden bahsedebilir miyiz? Bu tür bireylerin toplum tarafından dışlandığını, kabul görmediğini hatta günümüzde de devam ettiğini çok iyi biliyoruz. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz herhalde; sağlıksız bir toplumuz. Peki, bu sağlıksızlık toplumdan, bireylerinden nelerin götürdüğünü bir düşünelim; ötekileştirdik, toplumu iyice kutuplaştırdık, toplumun bireyleri olarak farklı fikirlere tahammülümüz kalmadı vs. Kendimize şu soruyu yöneltmeliyiz: ''Hekimlik sıfatıyla bunlar bizim sorumluluğumuza girer mi ya da bizi ne kadar ilgilendirir?''

Page 12: D'işçi Sayı 6

Hekim kelimesinin tanımına bakarsak insanı hastalıklardan koruyan, tedavi eden, sağlıklı olmasını sağlayan kişiler gibi ifadeler görürüz. Sonuçta sağlığa kavuşturan kişiler olarak gördüğümüz bu sınıfı sadece hastalıklarla uğraşan kimseler olarak görmemeliyiz. Çünkü sağlık dediğimiz kavramın sadece bir parçası hastalık; ruh sağlığı ve sosyal iyilik halini de unutmamamız gerekir. Hekimler olarak bizler sadece bir parçayı düzelterek sağlık kavramının gereğini yerine getiremeyiz. Yani bireylerin ruh sağlıkları ve sosyal iyilik halleri de bizim ilgi alanımıza giriyor. Bu da bize şunu ifade etmelidir diye düşünüyorum: Toplum ile bağlarımızı daha da güçlendirerek, toplumdan kendimizi soyutlamadan, toplumdaki her bireyi birer sağlık emekçisi olarak sağlığına kavuşturmaya çalışmalıyız. ... Sağlık konusuna daha farklı bir pencereden de bakalım. Bizler doğanın bir parçasıyız, doğanın içinde yaşıyoruz ve yaşamaya da devam edeceğimizden herhalde şüphe duymuyoruz. Birçok konuda doğayla etkileşimimiz olduğu gibi hastalıklar konusunda da doğayla etkileşim içerisindeyiz. Yani doğadan bizlere hastalık bulaşabilir veya bizler doğaya hastalık bulaştırabiliriz. Doğanın bizlere sundukları ile yaşamımızı sürdürüyoruz, ihtiyaçlarımızı karşılıyoruz. Beslenme, barınma, nefes alma gibi ihtiyaçlarımızı diğer canlılar gibi bizler de doğadan temin ediyoruz. Ancak bizler soluduğumuz havayı kirletiyoruz, besin aldığımız toprağı verimsizleştiriyoruz, kısacası doğayı katlediyoruz. Saygı duymamız gerekirken doğanın katili oluyoruz. Soluduğumuz havanın kirlenmesi sağlığımızı etkilemez mi ya da besinlerimizin zehirlenmesi sağlımızı etkilemez mi? Koruyucu sağlık hizmetlerini geliştirirken, bu hizmetleri yaymaya çalışırken hekimler olarak doğanın da iyileştirilmesi, korunması için bir şeyler yapmamız gerekmez mi? ... Görüyoruz ki çarpıtılmış bir sağlık algısı, metalaştırılmış bir sağlık hakkı liberalleşen toplumumuzda yerleştirilmeye çalışılmaktadır. Toplumun her bir bireyinin doğal hakkı olan sağlık hakkı günümüzde parayla değer biçilir hale getirilmiştir. ‘’Ne kadar paran varsa o kadar sağlık

Görüyoruz ki çarpıtılmış bir sağlık algısı, metalaştırılmış bir sağlık hakkı liberalleşen toplumumuzda yerleştirilmeye çalışılmaktadır.

Page 13: D'işçi Sayı 6

hizmetinden faydalanabilir, o kadar sağlıklı olabilirsin’’ algısı oluşturulmaktadır. Halkına telefonla aldığı randevulara gitmediği durumlar da bile ücret çıkaran, internet üzerinden oluşturulan reçeteden bile para alan sağlık politikaları oluşturulmuş, halkının doğal hakkı olan sağlığı bile halkından para alarak bir ticari alan olarak görüp işletmeye çalışan devlet anlayışı yürürlüktedir. Kar etmesi gereken bir işletme olarak görülen hastaneler sağlığa çocukken duyduğumuz ''para-çokomel'' lafının mantığıyla yaklaşmaktadır. Doğuştan sahip olduğu bu hakkı kaybeden toplumumuz ancak parasıyla tekrardan bu hakkını alabilmektedir. Bu kurumlarında kâr etmeyi amaçlayan devlet kârını daha da yükseltmek için ticari kurumların yaklaşımına benzer bir yaklaşımla kalitesinden, hizmetinden ve sağlık çalışanlarının eğitiminden ödün vererek bu alanda da halkını soymayı, cebinden abartılmış vergilerle alamadığı parayı almaya çalışmaktadır. Halkta şimdilik olumlu etki oluşturmuş, halkı mutlu, sağlıklı eden bir sistem olarak görünse de gelecekte sınıflar arasındaki farklılığı iyice ortaya çıkaracaktır. Zenginler daha az hastalığa yakalanıp veya daha rahat tedavi imkanına sahip olacakken maddi imkanı yeterli olmayan bireylerde hastalıklar yaygınlaşacak veya geçici tedaviler uygulanacaktır. Toplumun bireyleri sadece temel ihtiyaçları gidermek için değil eğitim, sağlık gibi sosyal ve doğal hakları için de çalışmak zorunda bırakılacaktır. Bu durum toplumumuzun sağlığını iyice bozacak ve daha da sağlıksız bir toplum oluşacaktır. Hem toplumu oluşturan hem de hekim sınıfını oluşturan bizlerin sahip çıkması gereken bir sağlık kavramı, yeniden tanımlanması gereken bir sağlık algısı önümüzde durmaktadır. Bizler, özellikle de halkın sağlığını kendimize uğraş alanı olarak seçmiş, bu görevi üstlenmiş bireyler olarak bu konu üzerinde düşünmemiz, tartışmamız hatta ve hatta geliştirmemiz gerekmektedir. Toplumdan koparılan, tekelleştirilmeye çalışılan, her yurttaşın hakkı olan sağlığı onlara satan, müşteri olarak gören algıları yok etmemiz gerekir. Bunların dışında sağlık deyince aklımıza sadece insanın gelmemesi, sağlığın sadece insan odaklı olmadığını da bilmeliyiz. Ayrıca sağlıklı birey, sağlıklı toplum oluşturmak için sağlığın tanımını hatırlamalıyız; sosyal iyilik hali kavramını da unutmayarak bu konuda üzerimize düşen sorumluluğu eksiksiz şekilde yerine getirmeye çalışmalıyız. Bugs Bunny

Page 14: D'işçi Sayı 6

ULUS BAKER İÇİN; ANLATILAN ONUN HİKAYESİ Ulus Baker’in hayatını anlatan onlarca yazı bulabilirsiniz. Sovyet Rusya’da doğduğunu, İstanbul’da hayatını kaybettiğini, sosyolog, yazar, çevirmen ve öğretim üyesi olduğunu da bu yazılardan öğrenebilirsiniz. Ama temelde Ulus Baker’i anlamak tüm bunları bilmekle de olmuyor. Esasen ben her defasında ne kadar anlayabildiğimi sorguluyorum. Bugün neredeyse hiç konuşulmayan, üzerine binen başka gündemlerle unutulan bir sorun, Kıbrıs Sorunu üzerine yaptığı tahliller ile tanıdım Ulus Baker’i. Tahlillerin yerindeliği, daha çok yazısını okumama sebep olurken, yavaştan Spinoza’yı da onun dilinden okumaya başladım. Bu noktada kedisinin isminin de ‘’Psinoza’’ olduğunu vurgulamak isterim. Sinema yazılarının derlemesi olan ‘’Beyin Ekran’’ da sinemanın düşünme ve tahayyül etme özelliği üzerinden kurgulanarak ortaya çıkmıştır. Profesyonel olarak sinemayla ilgilenmesek bile iyi bir izleyici olmak için de okunası bir kitap olma özelliğini taşıyor bana göre. Tüm bu bahsettiklerim benim için spesifik olan Ulus Baker incelemeleri. Bir de ‘’Ulus’un Ardından’’ başlığı altında toplanan yazılarda onunla ilgili başka fikirleri bulmanız mümkün. Çünkü herkesin kendi penceresiyle kesiştirebileceği bir şeyler var. Son olarak; biraz blues dinleyin, Ulus Baker için... Persona Non Grata

Page 15: D'işçi Sayı 6

‘’Adalet de tıpkı yılanlar gibi, yalnızca çıplak ayaklıları ısırıyor.’’ Eduardo Galeano