19
HAZIRLAYAN : BTD Araflt›rma Grubu MART 2004 SAYISININ ÜCRETS‹Z EK‹D‹R Dilin serüveni Dilin serüveni

dilin serüveni2004 ek

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Dilin serüveni H HA AZ ZI IR RL LA AY YA AN N : : B BT TD D A Ar ra afl flt t› ›r rm ma a G Gr ru ub bu u M MA AR RT T 2 20 00 04 4 S SA AY YI IS SI IN NI IN N Ü ÜC CR RE ET TS S‹ ‹Z Z E EK K‹ ‹D D‹ ‹R R

Citation preview

Page 1: dilin serüveni2004 ek

HHAAZZIIRRLLAAYYAANN :: BBTTDD AArraaflfltt››rrmmaa GGrruubbuu

MMAARRTT 22000044 SSAAYYIISSIINNIINN ÜÜCCRREETTSS‹‹ZZ EEKK‹‹DD‹‹RR

Dilinserüveni

Dilinserüveni

Page 2: dilin serüveni2004 ek

“E¤er ben bir sözcük kullan›yorsam”dedi Humpty Dumpty, biraz daküçümseyici bir tav›rla, “hangi anlamagelmesini istiyorsam o anlamdakullan›r›m. Ne bir eksik, ne bir fazla!”“Ama sözcüklere bu kadar farkl›anlamlar yüklemeye yetkiniz var m›?”diye sordu Alice. “Mesele, hangisinin enyetkin oldu¤una karar vermekte” diye

yan›tlad› onu Humpty Dumpty. Alice’inkafas› o kadar kar›flm›flt› ki, a¤z›n› aç›ptek bir sözcük söyleyemedi. HumptyDumpty devam etti: “Sözcüklerin kimibiraz kaprisli olur; özellikle yüklemler.Onlar en ma¤rurlar›. S›fatlarla istedi¤iniyapabilirsin, ama yüklemlerle, asla! Amaben... ben hepsiyle bafledebilirim tabii.Anlafl›lamazl›k! ‹flte söylemek istedi¤imbu!” “Anlayamad›m, ne demek istediniz?”diye sordu yine Alice. “‹flte flimdiak›llanmaya bafllad›n” diye yan›tlad›Humpty Dumpty kendinden çok memnunbir flekilde. “Demek istedi¤im, bu konuyetti art›k!” (Alice Harikalar Diyar›nda /Aynan›n ‹çinden, Lewis Carroll)

‹flimiz Humpty Dumpty’e kalsayd›,bakkaldan ekmek almakta bile zorlanacak, belkielimizde ekmek yerine iki kutu flekerledönecektik evimize. Ama Lewis Carroll’undünyas›ndan ç›k›p kendi dünyam›zadöndü¤ümüzde, Humpty Dumpty olmasa da‘birilerinin’ anlamlar›n› önceden verdi¤isözcükleri kullanarak, üstelik bunlar› dakural›na uygun flekilde bir güzel s›ralayarak,teklemeden konufltu¤umuzu, as›l önemlisi

2 Mart 2004B‹L‹M veTEKN‹K

anlamad›n›z m

““““EEEE¤¤¤¤eeeerrrr bbbbeeeennnn bbbbiiiirrrrssssöööözzzzccccüüüükkkkkkkkuuuullll llllaaaannnn››››yyyyoooorrrrssssaaaammmm,,,,hhhhaaaannnnggggiiii aaaannnnllllaaaammmmaaaaggggeeeellllmmmmeeeessssiiiinnnniiiiiiiissssttttiiiiyyyyoooorrrrssssaaaammmm ooooaaaannnnllllaaaammmmddddaaaakkkkuuuullll llllaaaannnn››››rrrr››››mmmm.... NNNNeeee bbbbiiiirrrr eeeekkkkssssiiiikkkk,,,, nnnneeee bbbbiiiirrrr ffffaaaazzzzllllaaaa!!!!””””

Page 3: dilin serüveni2004 ek

baflkalar›yla sözlü iletiflim kurabildi¤imizigörüyoruz. Bizi öbür canl›lardan ay›ran enönemli özelli¤imiz de belki bu: Sözcüklerdenoluflan bir köprüyle, bir baflkas›n›n zihnineulaflabilmemiz, karmafl›k etkileflim a¤lar›,toplumlar kurabilmemiz.

Bu inan›lmaz beceriyi; anlaml› sözcükleris›n›rs›z say›da kombinasyonla, üstelik de‘kural›na uyarak’ birbiri peflis›ra dizme yetisininas›l kazand›k? Bu kurallar bütünü nas›l olufltu?“Dil” ad›n› verdi¤imiz olgu, belki de tek biranadille yola ç›karak günümüzde konuflulanbinlerce farkl› dile nas›l ayr›flt›? Ve tabii,dili/dilleri gelecekte neler bekliyor?

Science Dergisi’nin, 27 fiubat 2004say›s›nda geçmifli, flimdisi ve gelece¤iyleirdeledi¤i bu olguyu, biz de sizlere aktarmakistedik. Okudukça, ‘nas›l’lar› aç›klamaya uzunsüre hizmet etmifl ve art›k kemikleflmiflkuramlar›n yavafl yavafl y›k›lmaya bafllad›klar›n›anl›yoruz; ilk dillere iliflkin ilginç varsay›mlarbuluyoruz; dillerin toplum yap›s› ve kültürüne,toplumlar›n oluflumlar›na etkilerini görüyoruz.

Dilin gelece¤ine iliflkin ilginç öngörü ve ça-l›flmalar da var bu arada. Öyle görünüyor ki, ol-dukça artm›fl ve artmakta olan nüfus hareketlili-¤i ve uluslararas› iletiflim, yeni teknolojilerin dedevreye girmesiyle dünya dillerini ve ‘dil dinami-¤ini’, flimdikinden oldukça farkl› bir gelece¤esürüklemekte. Zaman›m›z›n bask›n dili‹ngilizce, 50 y›la kalmadan yerini belkide Çince’ye b›rakmaya haz›rlan›yor.Yerel dillerin önemli bir bölümü kay-bolma yolundayken, bir yandan da ye-ni melez diller ürüyor. Web sayfalar›ve e-postalar, yaz›l› ve sözlü metinleribirbirinden daha zor ayr›l›r hale getirirken, bi-lim dili de bir çekiflmenin ortas›nda. Bilimin ge-liflmesine paralel olarak say›lar› artan alt-alan-

lar, özelleflmeye bafllayan terminolojileriyle biryandan birbirlerinden ayr›l›rken, bir yandan dabirbirlerine giderek daha ba¤›ml› hale geliyor-lar. Dil tarihinin bir dönüm noktas›n› yaflad›¤›-m›z› söyleyen uzmanlara göreyse dilin kimli¤in-den yitirdi¤i ortada. Ancak Tanr› kat›na yüksel-mek için gö¤ü delen bir kule yapmaya karar ve-ren ve inflaat› k›sa zamanda yükseklere ulaflt›-ran insano¤luna öfkelenen Tanr›’n›n, her iflçiyeayr› bir dil vererek uyumlar›n› yok etti¤i Babil

efsanesinin öngörüsü de art›k geriyedönmeye bafllam›fl gibi. Yeniden birlefl-me e¤ilimindeki dünya k›talar›na benzerflekilde, yeniden tek bir dildebuluflaca¤›m›z› söylemek biraz afl›r›yakaçmak demek olsa da, her geçen gündildeki s›n›r ve duvarlardan birinin daha

y›k›l›p bizi bu bak›mdan yak›nlaflt›rd›¤› birsürecin içinde oldu¤umuzu biliyoruz.

Zeynep Tozar

@

›? no problem!

Page 4: dilin serüveni2004 ek

4 Mart 2004B‹L‹M veTEKN‹K

1860’l› y›llarda, Britanya Akademisi (BritishAcademy) ve Paris Dilbilim Derne¤i (Société deLinguistique de Paris), üyelerine dilin kökeni ko-nusunda tart›flmaktan kaç›nmalar› yönünde uyar›-da bulunmufllard›. Gerekçeyse, hem bafltanç›kar›c›hem de spekülasyonlara oldukça aç›k olan konu-nun, sonu gelmeyecek, verimsiz bir kuramlar silsi-lesi tehlikesini bar›nd›rmas›. Bir yüzy›l› aflk›n za-man sonra bile, dilbilim konusunda son 50 y›l›nen önemli isimlerinden olan Noam Chomsky, dilinevrimi ve bar›nd›rd›¤› beyinsel mekanizmalara ilifl-kin bilgi birikiminin, o s›ralarda “ciddi bir sorgu-lamaya elverecek ölçüde olgunlaflm›fl olmad›¤›n›”söylüyordu.

Ancak flimdi, bu yönde ciddi çabalara giriflme-nin belki de tam zaman›. Son 10-15 y›ld›r, birçokdisiplinden araflt›rmac›lar konuflman›n kökenine de-¤iflik aç›lardan yaklafl›rken, yeni tekniklerden oldu-¤u kadar yeni düflünce biçimlerinden de yararlan›-yorlar. Dilin kökeni sorusu, Chomsky’nin uzun sü-ren egemenli¤i alt›ndaki birçok dilbilimci için ka-ranl›kta kalm›flt›. Çünkü, Chomsky’nin gramer ka-l›plar›n›n do¤ufltan geldi¤i ve evrensel oldu¤u yo-lundaki kuram›, bu dil yetene¤inin nas›l ortaya ç›k-m›fl oldu¤u sorusunu ister istemez d›fll›yordu. An-cak evrimsel düflünce tarz›n›n, biyolojinin birçokalan›nda esmifl olan rüzgarlar›, nihayet 1990’da dil-bilimcileri de ziyaret etti. Harvard’da biliflsel bilim-ler konusunda uzman Steven Pinker ve Yale’de psi-kolog olan Paul Bloom, o y›l Davran›fl ve Beyin Bi-limleri dergisinde uzun bir makale yay›mlayarak, di-lin do¤al seçilimle evrimleflmifl olmas› gerekti¤i id-dias›n› ortaya att›lar. Edinburgh Üniversitesi’ndendilbilimci James Hurford, bu Pinker-Bloom ortakmakalesini bir dönüm noktas› olarak tan›ml›yor:“Chomsky’ci çevrelerde dilin evriminden bahset-mek, yasak olmaktan bir anda ç›k›verdi.”

Bu arada beyin görüntüleme teknikleri, sinirbi-lim (neuroscience) ve genetikte gerçekleflen gelifl-meler, giderek büyümekte olan bir araflt›rmac›larordusunu beynin ve biyolojik geçmiflimizin derinle-rine yönelme olana¤› tan›m›fl durumda. Dil beceri-si, araflt›rmac›lar aras›nda uzun süre mucizevi birözellik olarak ele al›nd›ysa da, art›k bilim adamlar›bu ‘mucize’yi bir anlamda daha küçük ve daha ko-lay irdelenebilir ‘küçük mucizelere’ bölüp öyle elealmay› ye¤liyorlar. Bu her bir küçük bölüm, sözge-limi yüz ifadelerini taklit becerisi ya da birçok kü-çük hareketi birbiri peflis›ra gerçeklefltirmek gibi,birbirinden oldukça farkl› olabilen yetilerden bir yada birkaç›n› içeriyor. Art›k, insan beyninin, bir nok-taya gelip de aniden ‘konuflabildi¤ini’ keflfetti¤i fan-tezisi pek geçerli de¤il. Araflt›rmac›lar, onun yerinebeynin “dilsel haz›rl›kl›l›k” dedikleri daha alçakgö-

nüllü bir konuma ulaflt›¤›n›, bu konumun da dahasonraki dilsel beceri basamaklar› için beyine yenikap›lar açt›¤›n› düflünüyorlar.

Dili evrimle birlikte ele alan çal›flmalar›n1990’lardan beri h›zla artmas›na karfl›n, yeni bul-gular da hâlâ dolayl› ve yoruma aç›k; tabii çeliflkile-re de. California Üniversitesi’nden (Berkeley) beyin-bilimci Terrence Deacon, “elimizde konuflma fosil-leri olmad›¤›na göre, kendisine iflaret edebilecekbütün parmakizleri silinmifl olan dilin kökeninin,daha bir süre esrar›n› koruyaca¤› kesin” diyor.

Ne Zaman KonuflmayaBafllad›k?

Arkeologlar, hayvanlararas› iletiflim ve insankonuflmas› aras›ndaki 5 milyon y›ll›k evrimsel ‘bofl-lu¤un’ içinde, insan davran›fllar›yla ilgili çeflitli kilo-metretafllar›n› belirlemifl bulunuyorlar. Sorun, han-gi geliflmelerin dil becerisine iflaret etti¤i yolundabir fikir birli¤inin olmamas›. Sözgelimi, günümüz-den 2,4 milyon y›l öncesine tarihlenmifl ilk tafltanaletler kimi araflt›rmac›ya göre dilsel becerilerinvarl›¤›na iflaret ederken, kimi de alet yap›m›n›n ko-nuflmayla uzak yak›n iliflkisi olmad›¤›n› savunuyor.Bir baflka bafllang›ç noktas›ysa, araflt›rmac›lara gö-re 2 milyon y›l öncesi. Bu, insans› (hominid) beyni-nin h›zla büyümeye bafllad›¤›, dille ilgili iki temelbeyin bölgesinin de (sol al›n lobunda -frontal lob-yer alan Broca alan›, ve sol flakak lobunda -tempo-ral lob- bulunan Wernicke alan›) yap› içine dahiledildi¤i bir dönem.

Sözcüklerin içerdi¤i sesleri, ya da ses birimleri-ni üretme konusuna gelince, iskeletler üzerinde ya-p›lan çal›flmalar, atalar›m›z›n 300.000 y›l kadar ön-cesinde, art›k anatomik olarak “modern” durumagelmifl olduklar›n›, trakenin (solunum borusu) üstk›sm›nda bir de larinks (g›rtlak) tafl›d›klar›n› göste-riyor. Larinksin, di¤er primatlarda oldu¤undan da-ha afla¤›da yer almas›, insanlar›n ç›karabildikleri

Burunbofllu¤u

Damak

Dil

Epiglottis

Larinks

YiyecekHava

Yemek borusu

Konuflmak tehlikeli: Larinksin insanlarda, öteki yüksek primatlara göre daha afla¤› bir konumda olmas›,epiglottis ad› verilen larinks kapa¤›n›n aç›k kalmas› durumunda, yiyece¤in yemek borusu yerine trake ve

akci¤erlere yönelmesine neden olabiliyor.

Sözcüklerle iletiflim gibi inan›lmaz bir beceri, ilk na-s›l ortaya ç›kt›? Dilin nörolojik temelleri üzerindekiaraflt›rmalar›n› yo¤unlaflt›ran bilimadamlar›, flimdilerde mimikler ve hareket gibi, ilk bak›flta konuyla pek de do¤rudan ilgiliymifl gibi görünmeyen yeteneklere odaklanm›fl durumdalar.

‹lk Nas›l

Page 5: dilin serüveni2004 ek

5Mart 2004 B‹L‹M veTEKN‹K

seslerin çeflit ve aral›¤›n› art›rmakla birlikte, yemekborusundan afla¤› giden yiyece¤in de solunum yolu-na kaçmas›n› kolaylaflt›r›yor. Buysa bizi nefesin t›-kanmas› ya da bo¤ulma tehlikesine, di¤er memeli-lere göre daha fazla maruz b›rak›yor. Deacon’a gö-re böyle bir anatominin geliflmifl olmas›n›n nedeni,olsa olsa konuflmaya hizmet etmek olabilir.

Genetik çal›flmalar›n›n da iflaret etti¤i baz› ola-s›l›klar var. Geçti¤imiz y›l, Max Planck EvrimselAntropoloji Enstitüsü’nden araflt›rmac›lar, hem dil,hem de artikülasyon (konuflma seslerini ya da sesbirimlerini ç›karma ifllemi) ifllevlerini etkileyen “ko-nuflma geni” FOXP2’nin, do¤al seçilimin bir hedefiolmufl olmas› gerekti¤ini ileri sürdüler. Araflt›rmac›-lara göre, sözkonusu genin u¤rad›¤› son mutasyon100.000 - 200.000 y›l öncesinde gerçekleflerek,dilsel beceriler için yeni bir düzeyin temellerini at-m›fl olabilir.

Dilin, belki de birkaç yüz bin y›l içinde dereceliolarak ortaya ç›kt›¤›, araflt›rmac›lar›n ço¤unun le-hinde oldu¤u bir görüfl. Ancak Pinker’a göre kesinolarak söyleyebilece¤imiz tek fley, bildi¤imiz anla-m›yla geliflkin dil becerisinin, en az 50.000 önce,Avrupa’da yaflayan insanlar›n sanat yarat›lar› gelifl-tirip ölülerini törenlerle gömdükleri, yani ak›c› dilkullan›m›na aç›k flekilde iflaret eden sembolik dav-ran›fllarda bulunduklar› bir zamanda yerleflmifl ol-du¤u.

Hareket-Dil Ba¤lant›s›Dilin ne zaman ortaya ç›kt›¤› sorusunun yan›t›,

öyle görünüyor ki nas›l ortaya ç›kt›¤› hakk›ndakibilgi birikiminin artmas›n› bekleyecek. Son y›llar-daysa, giderek artan say›da araflt›rmac›, dilsel bece-riler için, beynin motor (hareketle ilgili) bölgelerin-de birtak›m de¤iflikliklerin gerçekleflmifl olmas› ge-rekti¤i yolundaki görüflü benimsiyor.

Deacon, dili hareketten çok sesle ba¤daflt›r›yorolsak da, konuflman›n, bir motor etkinlik olarak eleal›nd›¤›nda daha iyi anlafl›labilece¤i düflüncesinde.‹¤neden iplik geçirmek ya da keman çalmak gibi“ince” motor becerilerin devreye girdi¤i durumlargibi, konuflma da son derece ince ve h›zl› iflleyenbir motor kontrol mekanizmas› gerektiriyor. La-rinks, a¤›z, yüz, dil hareketlerinin yan›s›ra nefesal›p verme hareketleri de, birbirleriyle oldu¤u ka-dar, biliflsel ifllemlerle de çok iyi senkronize edil-mek zorunda.

Bu nedenle, dille beynin baz› motor hareketleri(özellikle kendini ifade için kullan›lan el hareketle-ri ve a¤›z-dil hareketleri ) kontrol eden bölgeleriaras›ndaki ba¤lant›y› ortaya ç›karmaya yönelikaraflt›rmalar derinleflmeye bafllam›fl bulunuyor. Ca-lifornia Üniversitesi’nden (San Diego) dilbilimci Ro-bert Kluender, iflaret dilinin de dahil oldu¤u bu jestve mimiklerin incelenmesiyle, hayvanlararas› ileti-flim ve konuflma aras›ndaki bofllukta yer alm›fl ola-bilecek bir “ara davran›flsal göstergeler” dönemiy-le ilgili birkaç ipucu elde edilebilece¤ini söylüyor.

Yine birçok araflt›rmac›, el hareketleri ve yüz mi-miklerinin temsil etti¤i davran›fl biçiminin, hayvanla-

r›n ç›kard›klar› seslere k›yasla konuflmaya çok dahayak›n oldu¤u görüflünde. Pinker, di¤er bütün meme-lilerde nefes alma ve ses üretiminin denetlendi¤i be-yin bölgelerinin, konuflmayla ilgili alanlardan olduk-ça farkl› yerlerde oldu¤una dikkat çekiyor. ‹nsan-d›-fl› primatlar›n kendini tekrar eden ve s›n›rl› say›daki“alarm ça¤r›lar›”n›n, dilin etkileflimsel ve çok bile-flenli özelliklerini tafl›mad›¤›n› belirten biliflsel bilimuzman› Philip Lieberman ise, asl›nda insans›may-mun anatomisinin, insan konuflmas›n›n fonetik aç›-dan düflük düzeyli bir biçimine benzetilebilecek birtür ‘konuflma’ üretmelerine uygun oldu¤unu söylü-yor: “Ancak bunu yapm›yorlar. ‹nsans›maymunlar›nmotor davran›fllar› daha esnek ve toplumsal etkile-flimle de daha ilgili oldu¤u için, iflaret dilinde çok da-ha baflar›l›lar. Bak›fllar, a¤›z, yüz, el ve ayak hare-ketleri, sesli ça¤r› ve 盤l›klardan çok daha etkili.”

Araflt›rmac›ya göre dil becerisi için gerekli te-meli atan kilit de¤ifliklikler, bazal ganglionlar ad›verilen ve bisiklete binmek gibi yinelemeli hareket-leri denetleyen beyin bölgelerindeki ‘devreler’de

gerçekleflti. Bu bölge, hem sözel hem de mimik vejestlerle ilgili ard›fl›k ve bileflik hareketleri olanakl›k›lan bir “dizi oluflturma motoru”. Kan›t olaraksa,Parkinson hastalar›n› gösteriyor. Bu kifliler, bazalganglionlarda geliflen hasar sonucu, denge ve hare-kette oldu¤u kadar sözdizimsel becerilerde de so-run yafl›yorlar.

Dil becerilerini desteklemek üzere, artikülas-yon, iflitme, planlama ve bellek için olanlar da da-hil, birçok beyin alan›n›n geliflmifl olmas› gerekti¤ihalde, Pinker’a göre özellikle de motor becerilerledil aras›nda bu aç›dan yak›n bir ba¤lant› mevcut.Chicago Üniversitesi’nde psikolog olan David McNe-ill’se bu konuda ilginç bir örnek veriyor: Örnek,tam belirlenememifl bir virüsün etkisiyle, boyundanafla¤›s› dokunma duyusuna tümüyle duyars›z halegelen bir adamla ilgili. Adam, en basit bir hareketibile, kay›p duyular›n yerine geçen biliflsel ve görselgeribildirim yoluyla yeniden ö¤renmek zorunda ka-l›rken, konuflurken el ve kol hareketlerini otomatikolarak kullan›yormufl. Hatta araflt›rmac›lar, ellerinihem kendi hem de dinleyicilerinin gözlerinden sak-lad›klar› halde. McNeill, ellerin sesli konuflmaylado¤rudan iliflkisi oldu¤unu söylüyor. Ona göre jestve mimikler, yerlerini zamanla sözlü dile b›rakandavran›flsal birer fosil de¤il, dilin temel ve ayr›lmazö¤elerinden.

Ancak, hayvanlar›n ‘seslenme’ biçimleri ve ç›kar-d›klar› seslerdeki anlaml›l›¤› gözard› etmek niyetin-de olmayanlar da var. Bu konudaki farkl› görüfller-se, genellikle araflt›rmac›lar›n uzmanl›k alanlar›n›nfarkl›l›¤›ndan kaynaklan›yor. Sözgelimi Harvard Üni-versitesi’nden primatolog Marc Hauser, konuflmayaöncüllük etmek bak›m›ndan primat seslenifllerinin,bütün jest ve mimiklerden çok daha iyi adaylar ol-duklar› görüflünde ve özellikle de primat alarm 盤-l›klar›n› sözcüklere benzetiyor. Afrika’daki bir may-mun türünü ele alan bir çal›flmadan örnek veren Ha-user, maymunlar›n, alarm 盤l›klar›nda de¤ifliklikleryaparak kendilerini tehdit eden hayvan›n türünü (le-opar, kartal, vs) de belirtebildiklerini hat›rlat›yor.“Bu tür seslerin dille ba¤lant›s›, sözel olmayan her-hangi bir iflaretten çok daha fazla” diyor Hauser.

Pinker ve yandafllar›n›n çal›flmalar›ndan fazlaetkilenmemifl görünen dilbilimciler de var. Etkilen-mek bir yana, tüm bunlar›n, beynin sözdizimi bece-risini nas›l gelifltirdi¤ini aç›klamaktan çok uzak ol-du¤unu savunuyorlar. Hawaii Üniversitesi’nden De-

rek Bickerton “Motor sistem, kas hareketleri için-dir” diyor. “Buna göre de bu sistem, kendine olsaolsa dilsel üretim hatt›n›n sonunda yer bulabilir.Motor hareketlerden sorumlu beyin bölgelerininyapt›¤›, sözgelimi f›rlatma hareketinin gerektirdi¤ikas hareketlerini düzenlemekten ibaret. Yani o ha-reketle ilgili kaslar›n, de¤iflmez ve belli bir s›raylakas›lmalar›n› sa¤lamak. Cümle kurmaksa çok fark-l› birfley: Oluflturulan kavramsal yap›ya göre, fikirve sözcükleri inan›lmaz esneklikte ve sürekli de¤i-flebilir bir s›raya koymak...”

Ayna Ayna...Karfl›-görüfller, yine de hareket-dil ba¤lant›s›na

olan ilgiyi azaltm›yor. Bunun bir nedeni de, 1996’dayap›lan ve kuram› belki de ilk kez bu kadar güçlübulgularla destekleyen bir keflif: maymunlar›n bey-ninde bulunan bir “ayna nöronlar›” sistemi.

Ayna nöronlar›n›n dille olan ba¤lant›s›, insanla-r›n büyük s›kl›kla yararland›¤› ve dil için zorunlu ka-bul edilen taklit özelli¤ine dayal›. Papa¤anlar ve yu-nuslar›n da ses taklidi yapabildikleri biliniyor. An-cak taklit, yaln›zca memelilere atfedilebilecek birözellik olmasa da insan-d›fl› primatlarda bile pek ge-liflkin de¤il. ‹nsan yaflam›ndaysa bambaflka bir yeresahip. Bebeklerin ilk sözcüklerini ö¤renmelerinin

Konufltuk?

Page 6: dilin serüveni2004 ek

yolu, taklitten geçiyor. Ayr›ca taklit, soyut bir sim-geden ortak bir “anlam” oluflturman›n da tek yolu.California Üniversitesi (Los Angeles) sinirbilimcile-rinden Marco Iacoboni’ye göre ise “dilin kökeniüzerinde çal›flan bilimadamlar›n›n üzerinde durduk-lar› ortak noktalardan biri.”

‹talya’daki Parma Üniversitesi’nden GiacomoRizzolatti’nin yönetimindeki ekibin yukar›da sözüedilen keflfi yapmas›ysa, bu nedenle birçok araflt›r-mac›y› yeniden harekete geçirdi. Araflt›rmac›lar, bü-yük ölçüde insana özgü olan taklit becerisinin öncü-lü oldu¤unu düflündükleri bir özelli¤i, maymun bey-ninde ortaya ç›kard›klar›n› duyurmufllard›. Çal›flma-da, makak maymunlar›nda, F5 olarak an›lan ve in-sanlardaki Broca alan›na karfl›l›k gelen bölgeden532 nöronun elektriksel etkinliklerini kaydetmifller-di. Bu nöronlar›n, maymunlar›n “hedefe yönelik” elve a¤›z hareketleri s›ras›nda (bir yiyece¤e uzand›kla-r› zaman oldu¤u gibi) etkinlefltikleri biliniyor.

Ancak ilginç olan›, maymunlar bir baflka may-mun, hatta insan› ayn› hareketi yaparken izledikle-rinde, F5 nöronlar›n›n, sonradan “ayna nöronlar›”ad›n› verdikleri bir alt grubunda da etkinleflme gö-rülmesiydi. Güney California Üniversitesi’nden Mic-hael Arbib’e göre bu bulgu, “dilin evriminin öyküsü-ne yepyeni kap›lar ve yaklafl›mlar›n yolunu açt›. Öy-le ya, beynin konuflma bölgesinde, yakalama ya dakavramayla ilgili bir ayna sisteminin ifli neydi?” Arafl-t›rmac›lar bu ayna hücrelerinin, yap›lan gözlem veard›ndan gelen a¤›z ve el hareketlerini bir araya ge-tirici bir sistem oluflturdu¤u sonucuna vard›lar.

Ayna nöronlar›, bugüne kadar makaklar›n yal-n›zca iki beyin bölgesinde bulunmufl durumda; ma-kak nöronlar›n›n ortaya ç›kmas›n› sa¤layan ve tekbir beyin hücresinin etkinli¤inin kaydedildi¤i teknik,henüz insanlara uygulanm›fl de¤il. Ancak Iacoboni,insanlar için benzer bir devre; “ taklit için özel, si-nirsel bir mimari yap›” belirlemifl oldu¤unu düflünü-yor. Yöntemiyse, maymunlar için yap›lan tek-hücrekay›tlar›n›n sonuçlar›n›, insanlara ait fonksiyonelmanyetik rezonans görüntüleriyle (parmak hareket-leri ya da yüz ifadelerini izlerken ya da taklit eder-ken) biraraya getirmek. Araflt›rmac› devrenin, Brocaalan›na ek olarak, biri temporal lobun üst k›sm›, bi-ri de parietal (yan) lobda olmak üzere, iki alan da-ha içerdi¤ini söylüyor. Bunlardan birincisi, iflitilenianlamayla ilgili Wernicke alan›yla k›smen çak›fl›yorve yüz-vücut hareketlerine tepki veren nöronlar içe-riyor; ikincisiyse makak maymununda görsel ve be-densel bilgiyi biraraya getiren PF bölgesine karfl›l›kgeliyor. Iacobi’ye göre “insanda taklit mekanizmas›,bilinen dil alanlar›yla pekala çak›fl›yor.” Vard›¤› so-nuçsa, Broca alan›n›n bu ikili kullan›m›n›n, hareke-tin tan›nmas›, taklit ve dil aras›nda evrimsel bir sü-reklili¤e iflaret etti¤i.

Ayna nöronlar›n›n, hareket ve konuflman›n de-netimi aras›nda, flimdiye kadar bulunamam›fl sinir-sel “geçifl halkas›” olduklar› düflünülüyor. Bu flekil-de, 1950’lerde gelifltirilen, eski bir kuram da anlambuluyor: “konuflma alg›lanmas›n›n motor kuram›.”Buna göre, bebekler ilk sözcüklerini söylerken (tak-lit ederken) onlara k›lavuzluk eden fley, sözcü¤ünakustik özelliklerinden çok (papa¤anlarda oldu¤u gi-bi), yüze verdi¤i flekil ya da hareket. Buna verilebi-lecek örneklerden biri, McGurk etkisi olaarak bilini-yor: Dinledi¤iniz bir kay›tta “ba” hecesini duydu¤u-nuz anda, bir baflkas›n› “ga” hecesini telaffuz eder-ken izliyorsan›z, duydu¤unuzu sand›¤›n›z ses, büyükolas›l›kla “da” oluyor; yani anatomik olarak ikisinin

aras›nda bir ses. Sonuçta konuflmay› alg›larken,duydu¤unuz sesleri, kendi kulland›¤›n›z üretim me-kanizmas›na baflvurarak de¤erlendiriyorsunuz. Arafl-t›rmac›lara göre insanlar, di¤er hayvanlardan farkl›olarak, içgörülerinden yararlanma yoluyla vücut ha-reketlerini bir baflkas›n›nkiyle karfl›laflt›rabiliyorlar.Buna ba¤l› olarak çocuk, sözgelimi annesi kendineel sallad›¤›nda, ona ayn› hareketle nas›l karfl›l›k ve-rebilece¤ini de biliyor.

Kuram, dilin evrimine uyguland›¤›nda yeni biranlam kazan›yor. Yale Üniversitesi’nden psikologMichael Studdert-Kennedy’nin çal›flmalar› da bu yön-de. Araflt›rmac›ya göre ayna nöronlar›yla, ilk kezolarak girdiyle ç›kt› aras›nda, (hareketin gözlenme-siyle taklidi aras›nda) do¤rudan fizyolojik bir ba¤lan-t› kurulmufl oluyor. Rizzolatti ve ekibiyse, bu konu-da yeni bulgular elde etmifller bile. Makaklardaki F5hücrelerinden bir k›sm›n›n, yaln›zca ‘anlaml›’ bir ya-kalama ya da kavrama hareketinin izlenmesi s›ras›n-da de¤il, hareketin oluflturdu¤u sese (f›st›k k›rmasesi gibi) ba¤l› olarak da etkinlefltikleri gözlenmifl.Arbib ise, bu ayna sistemlerinin baflka davran›fllariçin de bulunabilecekleri ve beynin farkl› bölgelerin-de yer alabilecekleri görüflünde. Ayna nöronlar›n›n,dil için kilit önemdeki yan beceriler için ilk somutnörolojik kan›tlar› oluflturdu¤u görüflü, yine de elefl-tiriden muaf de¤il. ‹çlerinde Pinker’›n da bulundu¤ubaz› bilim adamlar›ysa, makaklar›n ne de olsa konu-flamad›klar›n›, hatta taklit de yapamad›klar›n› hat›r-lat›yor, varsay›mlar› d›fllamasalar da, ba¤lant›n›n hâ-lâ bulan›k noktalar tafl›d›¤›n› vurguluyorlar.

‹lk Sözdizimi Sözcüklerle mi, Ellerle mi?

Ancak ayna nöronlar› kuram›, ilk dilin (yani her-hangi bir ‘sözdizim’ kural›na ba¤l› olarak üretilensembolik ses ya da jestlerin) sesli mi oldu¤u yoksa el-ler kullan›larak m› üretildi¤i sorular›n›n her iki yanda-fl›na da bir tür baflvuru noktas› olmaya devam ediyor.

Oyunu jest ve hareketlerden yana verenlerdenMichael Corballis (Auckland Üniversitesi, Yeni Zelan-da), ayna nöronlar›n›n, kavrama-yakalamadan sorum-lu beyin bölgelerinde bulundu¤unu, dilin de bir mil-yon y›l kadar önce el hareketleri ve iflaretleriyle bafl-lad›¤›n› düflünüyor. Konuflma yetilerini kaybeden in-sanlar›n, bir iflaret dilini h›zla benimseyebiliyor olma-lar› da, araflt›rmac›n›n dikkat çekti¤i noktalardan biri.

El hareketleri ve yüz mimiklerinin konuflma veiletiflimde oynad›klar› önemli rol ve FOXP2 geninde-ki görece yak›n say›labilecek nihai mutasyondan yo-la ç›kan Corballis, “otonom” konuflman›n 50.000y›l kadar önce bafllayan kültür patlamas›ndan önce

tam anlam›yla geliflmemifl olabilece¤i, ayna nöronla-r›n›nsa kuram›n› destekledi¤i görüflünde. Araflt›rma-c›ya göre konuflma, elleri ifl için kullanma gereksini-mi ya da karanl›kta iletiflim kurma gibi nedenlereba¤l› olarak ye¤lenir oldu. Bu nedenle de sözkonu-su nöronlar›n olas›l›kla önce el hareketleri için ev-rimlefltikleri, ses ve yüz denetiminiyse insans› evri-minin oldukça geç bir döneminde ele alm›fl olabile-ceklerini akla uygun buluyor.

Herkes ayn› görüflte de¤il. Ve diyorlar ki, hare-ket ve dil birbirinden ayr›lmaz olsalar da, dil temelolarak el de¤il, a¤›za dayal› bir davran›fl. Texas Üni-versitesi psikologlar›ndan Peter MacNeilage bu kifli-lerden biri. Araflt›rmac›, maymunlarda a¤›z hareket-lerinin (ama seslerin de¤il) insan konuflmas›ndakihecelerin öncülü oldu¤unu, ayna nöronlar› sistemi-nin keflfinin de (özellikle de dudak flap›rdatma ve f›s-t›k k›rmayla etkinleflen son keflfin) görüfllerini des-tekledi¤ini savunuyor. MacNeilage, beyindeki yar-d›mc› motor bölgenin (ana motor bölgenin hemenbitifli¤inde olup harekete iliflkin bellek ve hareket di-zilerinde rol oynayan bölge) sesli ifadedeki fiziksels›n›rlamalar› denetleyebilece¤ini düflünüyor. Senar-yosu da flöyle: Çi¤neme, emme ve yalama hareket-leri, Broca alan›n›n öncülü olan bölgenin denetimialt›nda, iletiflime yönelik farkl› biçimler kazand›; du-dak flap›rdatma, dil flaklatma, diflleri birbirine vurmagibi. Bundan sonraki aflama, larinksi devreye soka-rak bu davran›fllara ses kazand›rmak oldu. Bu var-say›m, kimine göre ilk “anadil” olmufl olabilecek vekendilerine özgü seslerle tan›nan “t›k›rt›l› diller”de(bkz. “‹lk Dil?”) larinksin kullan›lmay›fl› gerçe¤iylede uyumlu. Larinks devreye bir kez girdikten sonrada, birbirleriyle s›n›rs›z biçimde birlefltirilerek geniflbir sözcük haznesi oluflturabilecek bir sesler küme-si ortaya ç›kt›. Ve bu da kaç›n›lmaz olarak sözdizimi-ne (sentaks) kap›y› aralam›fl oldu.

“El iflaretleriyle iletiflimin, bu tür kombinasyon-lara elverecek düzeye ulaflm›fl olabilece¤ini hiç san-m›yorum” diyor MacNeilage. “Öyle olsayd›, hâlâ bu-nu kullan›yor olurduk. ‹flaretler sistemi bu derece-de karmafl›k bir düzeye gelmifl olsayd›, sesli konufl-maya geçifl için yeterince sa¤lam bir gerekçe de(gece karanl›kta konuflma gereksinimi dahil) olma-yacakt›. ‹flaret dilinden sesli konuflmaya geçti¤imiziiddia eden hiç kimse de, bugüne kadar tatminkarbir geçifl kuram›yla öne ç›kabilmifl de¤il.” Kimileri-ne göre de, bu “hangisi önce geldi?” tart›flmalar›-n›n pek bir önemi yok; önemli olan, birinin di¤eriolmadan geliflemeyece¤i gerçe¤i.

‹nsanlar›n nas›l simgelerle düflünür hale geldik-leri, ya da bir baflkas›n›n düflünce süreçlerinin nas›lbilincine varmaya bafllad›klar› gibi daha derin soru-lar›n çözümüyse çok daha uzakta görünüyor. Arafl-t›rmac›lar, bu konularda da geliflmekte olan beyingörüntüleme tekniklerine güveniyorlar. Belki bu fle-kilde, beyinde oluflan bir cümle için bir ak›fl flema-s› bile oluflturulabilecek. Hauser ve ekibinin inanc›,hayvanlarla yap›lan araflt›rmalarla, sözcüklerin son-suz kombinasyonlarla biraraya getirilmesi yetene¤i-nin hayvanlardaki davran›flsal karfl›l›klar›n›n bulu-nabilece¤i yönünde. Arbib’in gözü de yeni ayna nö-ronlar› sistemlerinin keflfinde. Bickerton’a göreyse“bilinmeyenler alan› giderek küçülüyor. Sorun, alans›f›rland›¤›nda çözülmüfl olacak. Birileri ortaya ç›-k›p da ‘çözüm bende!’ dedi¤inde de¤il.”

Holden, C. “The Origin of Speech” Science, 27 fiubat 2004

Ç e v i r i : Z e y n e p T o z a r

6 Mart 2004B‹L‹M veTEKN‹K

Page 7: dilin serüveni2004 ek

7Mart 2004 B‹L‹M veTEKN‹K

1980 y›l›nda çekilen “Tanr›lar Ç›ld›rm›fl Olmal›” ad-l› filmde, gökten gelen bir kola fliflesi, tuhaf sesler ç›ka-ran Afrikal›lar’›n aras›na düfler. Bu insanlar›n t›k›rt›y›and›ran seslerle dolu heyecanl› konuflmalar›, dünyan›ndört bir köflesinden izleyicilere çok tuhaf gelir; bir o ka-dar da yabanc›.

Küçük bir gruba özgü bu dil hakk›nda yap›lan birkaçaraflt›rma, en eski atalar›m›z›n da iletiflim kurmak için t›-k›rt›ya benzeyen sesleri kulland›¤›na iflaret ediyor. Son dil-bilim araflt›rmalar›, bu seslerin, dilbilim çözümlemelerinins›n›rlar›nda, 10.000 y›ldan da daha eski bir zamanda or-taya ç›kt›¤›n›; genetik verilerse, t›k›rt›l› konuflan topluluk-lar›n kökeninin günümüzden 50.000 y›l önceki bir ortakataya dayand›¤›n› gösteriyor.

Bu sav henüz kan›tlanamam›fl olsa da, Stanford Üni-versitesi’nden omurgal› canl›lar sistemati¤i uzman› AlecKnight’a göre, bugünkü tüm insanlar›n ortak atalar› olaninsan toplulu¤unun savanada yaflad›¤› ve t›k›rt› sesleriyleiletiflim kurdu¤u akla yak›n geliyor. Knight, bugün yeryü-zünde yaln›zca 120.000 kiflinin bu tuhaf seslerle konufl-tuklar›n› tahmin ediyor. Bu topluluklar, insanlar›n konufl-ma yetene¤ini nas›l gelifltirdiklerine iliflkin yeni bir anlay›flsa¤l›yorlar; özellikle de araflt›rmac›lar›n farkl› alanlarda el-de edilen verileri bir araya getirdikleri düflünülürse. Çün-kü, dilbilim, genetik ve arkeoloji alanlar›nda toplanan ve-rilerin bir arada ele al›nmas›yla çok fazla yol al›nabilir.

TT››kk››rrtt››llaarr››nn BBaa¤¤llaamm››Bugün t›k›rt› sesleri, ço¤u Botswana, Namibya ve Gü-

ney Afrika ve çevresinde yaflayan 30 kadar insan toplulu-¤unun kendine özgü konuflma biçimlerinin bir parças›. Af-rika d›fl›nda bilinen tek t›k›rt›l› dil, Avustralya’daki abori-jinlerin yaln›zca erkekli¤e ad›m atma törenlerinde kullan-d›klar› ve soyu tükenmifl bir dil olan “Damin” dili. Afri-ka’daki t›k›rt›l› konuflanlardaysa, günlük konuflmalar›n birbölümü t›k›rt› seslerinden oluflabiliyor; kimi kezse “söz-ler” tümüyle yitiyor.

T›k›rt› sesleri öteki “sözsüz” seslerden, usta dil hare-ketleri ve havan›n a¤z›n içine do¤ru hareketiyle ayr›l›yor.ABD’deki Cornell Üniversitesi’nden dilbilimci Amanda Mil-ler-Ockhuizen, bu seslerin gerçekte yaln›zca çok güçlü te-laffuz edilen ünsüzler oldu¤unu belirtiyor. T›k›rt›l› dillerkonuflan topluluklar, ortak t›k›rt› seslerine sahip; ancakdilleri birbirinden çok farkl›. Kimi araflt›rmac›lar, t›k›rt›l›dillerin birbirlerinden, ‹ngilizce’nin Japonca’dan farkl› ol-mas› kadar farkl› oldu¤unu öne sürüyorlar.

Ancak bu çeflitlili¤in de¤erinin henüz yeni anlafl›lma-ya baflland›¤› söylenebilir. 1960’l› y›llarda, etkili bir dilbi-limci olan Stanford Üniversitesi’nden Joseph Greenberg,tüm t›k›rt› dillerini ayn› flemsiyenin alt›na koyarak, “Khoe”adl› çoban toplulu¤u ve “San” adl› avc›-toplay›c›lardanesinlenerek “Khoisan Dil Ailesi” olarak adland›rm›flt›. Bu-günse tarihsel dilbilimciler, Greenberg’in s›n›fland›rmas›-na karfl› ç›karak Khoisan’› daha s›k› çözümleme yöntemle-riyle ele al›yor ve birkaç dil grubuna ay›r›yorlar.

Son çal›flmalar, Khoisan dil ailesindeki dilleri co¤rafive dilbilimsel özelliklerine göre en az›ndan üç farkl› s›n›faay›r›yor. Crawhall, bu dillerin birkaç›n›n bilinen hiçbir dilailesine uymad›¤›n› da belirtiyor. Örne¤in, 1995 y›l›nda,Kuzey Arizona Üniversitesi’nden (ABD) Bonny Sands, t›-k›rt›l› konuflanlar›n ço¤unlu¤undan 2000 kilometre uzak-ta, Tanzanya’n›n kuzey bölümünde yaflan 1000 kadar“Hadzabe” insan›nca konuflulan “Hadzane” dilini, dilbilgi-si, anlamlar ve sesler bak›m›ndan yeniden ele alm›fl. Arafl-t›rmac›, bu dilin bilinen herhangi bir dil ailesiyle iliflkili ol-du¤unu kan›tlayamam›fl; Bu dil, dilbilimsel aç›dan da bili-nen hiçbir dile benzemiyor.

Bu bulgu, Hadzane dilinin öteki t›k›rt›l› dillerden fark-l› bir kökene sahip oldu¤una ya da hem bu dilin hem debugünkü öteki t›k›rt›l› dillerin çok eski bir t›k›rt› dilindenkaynakland›¤›na iflaret ediyor olabilir. Sands, t›k›rt›l› dille-rin hep birden fazla say›da olageldi¤ini düflünüyor; ancak,en baflta tek bir t›k›rt›l› dil ailesi vard›ysa, bunun günü-müzden on binlerce y›l öncede kald›¤›n› belirtiyor. Bu, dil-bilim araflt›rmalar›n›n inceleyebilece¤inden çok daha eskibir zaman dilimi.

EEsskkii TToopplluulluukkllaarr››nn ‹‹zziinnii SSüürrmmeekkT›k›rt›l› konuflanlarla ilgili genetik veriler toplayan

araflt›rmac›lar da var. Bu veriler, genellikle dilbilim verile-rinden çok daha eski bir geçmifle ›fl›k tutabiliyor. 1992 y›-l›ndaki bir araflt›rma, DNA’lar›ndaki çeflitlili¤in fazlal›¤›nadayanarak, Hadzabeler’in geçmifli çok eskilere dayananbir topluluk oldu¤una iflaret ediyordu. Daha yak›n bir za-

manda, geçti¤imiz y›l düzenlenen bir fiziksel antropolojitoplant›s›nda, Maryland Üniversitesi’nden genetikbilimciSarah Tishkoff, Hadzabelerin ve Afrika’n›n güneyinden, t›-k›rt›l› konuflan bir baflka topluluk olan Sandaweler’inDNA’lar›nda büyük bir çeflitlik bulundu¤unu bildirdi.

Bu topluluklar›n ve dillerinin kökeni konusundaki bul-maca, Knight’›n ve Stanford Üniversitesi’nden antropolojikgenetik uzman› Joanna Mountain’›n ilgisini çekmifl. Geçti-¤imiz y›l, yal›t›lm›fl Hadzabeler ve güney Afrika’daki Sanlararas›ndaki iliflkiyi ortaya ç›karmak için genetik verilerdenyararlanmaya karar vermifller. Hadzabeler’in yak›n bir geç-miflte Tanzanya’ya güneyden göç etmifl olabileceklerini, yada Sanlar’›n güneye göç etmifl kuzeyli gruplardan birininparças› olabilece¤ini düflünmüfller. Araflt›rmac›lar, iki top-lulu¤un genetik özelliklerinde ortak bir mirasa rastlamay›beklerlerken, veriler bunun tam tersini göstermifl.

DNA’n›n belli bölümlerindeki benzerlikler, akrabal›¤aiflaret eder. Knight, Mountain ve arkadafllar›, 49 Hadza-be’nin ve Tanzanya’daki baflka üç topluluktan 60 kiflininmitokondri DNA’lar›n› ve Y kromozomlar›n› incelemifller.Namibya ve Botswana’daki bir baflka San toplulu¤u olan“Ju|’hoansi”lerden de Y kromozomu verileri toplam›fllar.(“Ju|’hoansi”ler “!Kung” olarak da biliniyorlar.)

Araflt›rman›n sonunda, Hadzabeler’le Sanlar’›n birbir-leriyle akraba olmad›klar› ortaya ç›kt›. Gen diziliflleri, geç-mifllerinin çok erken bir aflamas›nda bu iki grubun yollar›-n›n ayr›ld›¤›n›, hiçbirinin yak›nlarda kuzeye ya da güneyegöç etmemifl olduklar›n› gösterdi. Crawhall araflt›rman›n,Hadzabeler’in, en eski t›k›rt›l› konuflanlar toplulu¤undanayr›lan ilk gruplardan birinin soyundan geldi¤ini gösterdi-¤ini belirtiyor.

Kimi araflt›rmac›lar, Hadzabeler’le tüm öteki t›k›rt›l›konuflanlar aras›ndaki ayr›m›n, 100.000 y›l gibi çok çokeski bir zamanda gerçekleflti¤ini düflünseler de, Knight’agöre bu ayr›m günümüzden 70.000 - 50.000 y›l önce ger-çekleflmiflti. Bu, afla¤› yukar›, modern insan›n, -kimilerinegöre dilin geliflmesinden sonra- Afrika’dan ç›karak dünya-ya yay›ld›¤› öne sürülen zaman aral›¤›yla da örtüflüyor. An-cak, Knight, araflt›rmalar›n›n en az kesinlik içeren bölümü-nün tarihlendirme oldu¤u uyar›s›n› yap›yor.

T›k›rt›l› konuflman›n kökeninin bu kadar eskiye tarih-lendirilmesi, y›llard›r, insanlar›n 100.000 y›l önce kullan-d›¤› “sözcüklerin” yaln›zca parmak fl›klatma ya da bilekhareketleri gibi jestler oldu¤unu iddia eden, Yeni Zelan-da’daki Auckland Üniversitesi’nden Michael Corballis’e çe-kici geliyor. Corballis, “t›k›rt›lar”›n, dillerin otonom bir bi-çimde sözlü olmad›¤› zamana dayand›¤›n› ve jestlere, “sö-zel-öncesi” sesler eklemenin bir yolu ya da konuflma içinbir basamak oldu¤unu düflünüyor. Knight’a göre, yaln›zcaatalar›n›n avc› yaflam biçimlerini koruyan gruplar t›k›rt›la-ra gereksinim duymay› sürdürdüler; öteki t›k›rt› dilleri, ilkinsanlar yeni çevrelere göç ettiklerinde yok oldu. Bu sav,Knight’a, avlan›rken iletiflim için sözlerin kayboldu¤unu,yaln›zca t›k›rt›lar› kulland›klar›n› anlatan bugünkü Hadza-beler’den toplanan verilerle de uyumlu. Bu durum, t›k›rt›-l› konuflanlarla ilgili onlarca belgesel film çeken, ABD’de-ki Watertown’dan (Massachusetts) John Marshall’›n dadikkatini çekmifl. Deneyimlerinden, av peflindeyken ileti-flim için yaln›zca t›k›rt›lar› kullanman›n çok ifle yarad›¤›n›biliyor. Marshall ve Knight, konuflma seslerinin hayvanlar›kaç›rd›¤›n›, t›k›rt›lar›nsa, kuru çay›rlar›n ç›kard›¤› sesleriand›rd›¤› için hayvanlar› ürkütme olas›l›¤›n›n daha az ol-du¤unu öne sürüyorlar.

Tüm bunlar akla yak›n gelse de, t›k›rt›lar›n ilk dil ol-du¤u kuram›, hiçbir biçimde kan›tlanm›fl de¤il. Knight’›nçal›flmalar›, Sands’in t›k›rt›lar›n tarihi konusundaki düflün-celerini kapsasa da, Sands, Knight’›n, verileriyle çok fazlafleyi aç›klamaya çal›flt›¤›n› düflünüyor. Genetik özelliklerledilin evrimi her zaman birlikte ilerlemez; bu durumda enfazla söylenebilecek fley, ikisinin birbiriyle ba¤›nt›l› oldu-¤u. Yani, t›k›rt›lar›n insanlar›n ilk dili oldu¤unu kan›tlama-n›n bir yolu yok.

Bu arada, California Üniversitesi’nden dilbilim tarihçi-si Christopher Ehret gibi kimi araflt›rmac›lar, hâlâ, Green-berg’ün t›k›rt›l› dillerin hepsini bir çat› alt›nda toplayan s›-n›fland›rma sistemini savunuyor ve genetik verileri önem-sizmifl gibi göstermeye çal›fl›yorlar. Dahas›, araflt›rmac›la-r›n ço¤u tüm t›k›rt›l› dillerin eninde sonunda tek bir atadilden kaynakland›¤›nda ›srar etseler de, Sands, t›k›rt›la-r›n, örne¤in Avustralya’daki Damin’le ve Afrika’daki Had-zane’le birden fazla kez evrimleflmifl olup olamayaca¤›n›merak ediyor. Sand, t›k›rt›lar›n normal dil mekanizmas›n›nbir parças› oldu¤una ve çocuklar›n konuflmay› ö¤renirkent›k›rt› seslerini ç›karmay› ö¤rendiklerine de iflaret ediyor.

Araflt›rmac›lar›n hepsi de, daha fazla çal›flma yap›lma-dan hiçbir fleyin yerli yerine oturmayaca¤›n› düflünüyorlar.Knight ve Mountain, daha fazla gruptan DNA örnekleritoplamak için çabal›yorlar; Sands ve Crawhall’sa, baflka t›-k›rt› dillerini de dilbilimsel özellikleri bak›m›ndan ele al-mak için. Sands, yeterince h›zl› çal›flamamaktan korkuyor.Çünkü, t›k›rt›l› konuflan gruplardan birinden geriye yaln›z-ca on kifli kalm›fl. 2000 y›l›yla karfl›laflt›r›ld›¤›nda bugünçok ilerlemifl olduklar›n› an›msatan Knight’sa, iyimserli¤i-ni koruyor.

Pennisi, E. “The first language?” Science, 27 fiubat 2003

Ç e v i r i : A s l › Z ü l â l

‹lk Dil?

Page 8: dilin serüveni2004 ek

Araflt›rmac›lar, binlerce dünya dilini kapsayanve bunlar aras›ndaki ba¤lant›larla örülmüfl bir s›-n›fland›rma tablosu oluflturabilmek için u¤rafl›yor-lar.

1980’lerde Stanford Üniversitesi’nden dilbi-limci Joseph Greenberg, Amerika’da konuflulandillerdeki ad›llar›n flafl›rt›c› düzeni üzerinde epeyceu¤rafl verdikten sonra, hedefi vurdu¤unu düflündü.Eskimo dili, Aleut dili, Apaçi dili ve di¤er Ameri-kan yerli dillerinde, ayn› harfle bafllayan ad›l ve di-¤er sözcüklerin anlamlar› üzerinde yo¤unlaflarak,2000’den fazla dili üç ana grup alt›nda toplamay›baflard›. Bu baflar› gerçekten çok dikkat çekiciydi;çünkü, bu gruplar birbirleriyle genetik olarak dabenzefliyordu ve arkeolojik bulgular Amerika’ya üçbüyük göçün yafland›¤›n› gösteriyordu.

Böyle bir çal›flma, araflt›rmac›lar›n uzun süre-dir bekledikleri bir fleydi. Bu, dilleri Kuzey Kut-bu’ndan Tierra del Fuego’ya, Grönland’dan Sibir-ya’ya kadar s›n›fland›rmaya yard›m edecekti. Basitbir flemayla insanl›k tarihine aç›kl›k getiriyordu.Amerika’da yaflayan halklar konusunda çal›flan bir-çok araflt›rmac› bu çal›flmaya dört elle sar›ld›.

Ancak bir sorun vard›. Yeni Zelanda Canter-bury Üniversitesi’nden dilbilimci Lyle Campbell’egöre, Greenberg’in çal›flmas› yanl›flt›! Pennysylva-nia Üniversitesi’nden tarihsel dilbilimci DonaldRinge’e göreyse, çal›flma “bilimd›fl›” ve “ifle yara-maz”d›. Her ikisi de, Greenberg’in veri toplama veanaliz yönteminin yanl›fl sonuçlara yol açaca¤› vedilsel benzerliklerin ayn› kökeni paylaflmaktançok, rastlant›sal oldu¤u konusunda tart›flan tarih-sel dilbilimciler kadrosunda yer al›yorlar. Camp-bell ve di¤er Amerikan yerli dilleri araflt›rmac›lar›,Amerika’da üç de¤il, 150 dil ailesinin bulundu¤ukonusunda ›srarl›lar. Greenberg 2001’de yaflam›-n› yitirdi; ancak, dünya dillerinin birbirleriyle ba¤-lant›lar› konusundaki tart›flmalar sürüyor. Green-

berg’in akademik ard›llar›, tarih içinde geriye do¤-ru iz sürerek bu dil ailelerinin atas› olan ilk dille-re eriflebileceklerini iddia ediyorlar. Ancak, dilbi-limsel ipuçlar›n›n s›n›rlar› konusunda tedbirli dav-ranan dilbilimcilerle çetin bir mücadele içindeler;di¤erleri, çok kapsaml› haritalara dayanarak10.000 y›ldan daha geriye gidilebilece¤ini kabuletmiyorlar. Bu noktada, Ringe ve Campbell gibiaraflt›rmac›lar, dillerin ilk akrabal›k iliflkilerinin birdaha kurulamayacak denli uzaklaflt›klar›n› iddiaediyorlar.

Greenberg’in s›n›fland›rmas›nda oldu¤u gibi,Arapça, Eski M›s›r dili ve ‹branice’nin Afro-Asya dilailesinden olmas› gibi kimi noktalarda görüfl birli-¤i var. Ancak, tart›flmalar hâlâ sürüyor. Dillerin or-tak atalar›n›n izini sürmek ve ard›llar›n› s›n›fland›r-mak, pek de öyle kolay bir ifl de¤il. Birçok dilbi-limci, yaln›zca bir dilin ikiye ayr›ld›¤› tarihten son-raki sözcük ve dilbilgisi çal›flmalar›na güvenir, amasonuç her zaman aç›k olmaktan uzakt›r ve genetikipuçlar› ya da göç gibi di¤er verilerin eklenmesiy-se netlikten çok karmafl›kl›¤›n artmas› e¤iliminido¤urur. Kuzey Arizona Üniversitesi’nden dilbi-limci Bonny Sands, genetik ipuçlar›n›n, dilbilimci-lerin çal›flmalar›nda takip ettiklerinden daha eskiolaylar hakk›nda bilgi verebilece¤ini, ancak genle-rin dilde olup bitenleri yeterli do¤rulukta yans›t›pyans›tmayaca¤›n›n aç›k olmad›¤› konusunda uyar›-da bulunuyor.

Pater’den Father’a ‹çlerinde ‹ngiliz hukukçu Sir William Jones’un

da oldu¤u bir grup, 1700’lerin sonlar›nda yapt›k-lar› çal›flmayla Sanskritçe, Latince ve Yunanca ara-s›nda benzerlikler saptad›lar ve bütün bu dillerinortak bir kaynaktan gelebilece¤ini öne sürdüler.Bu, co¤rafi olarak birbirlerinden uzak dillerin bile

birbirleriyle ilgili olabilece¤i düflüncesini do¤urdu.Bir yüzy›l sonra, biyologlar organizmalar›n ailea¤açlar› içinde düzenlenebildikleri düflüncesi üze-rinde kafa yormaya bafllamadan önce, Alman dil-bilimci August Schleicher diller aras›nda ba¤lant›-lar› resmeden a¤açlar gelifltirdi. Ayn› zamanlarda,di¤er dilbilimciler diller aras›nda aile ba¤lar› kur-mak için, karfl›laflt›rmal› yöntem olarak da bilinenbir sistematik üzerinde çal›fl›yorlard›. Bu bilima-damlar› ve ard›llar› modern tarihsel dilbilim içinbir iskelet kurmay› baflarm›fllard›.

Karfl›laflt›rmal› yöntemde araflt›rmac›lar, dilleraras›ndaki ba¤lant›lar› bulabilmek için sistematikde¤iflim örneklerine bakarak ayn› sözcü¤ü birçokdilde ar›yorlar. Örne¤in, Latince’de p harfiyle bafl-layan birçok sözcü¤ün ‹ngilizce’deki karfl›l›¤› f har-fiyle bafllar. ‹ngilizce’deki “father” (baba) sözcü-¤ü, Latince’deki “pater”; bal›k anlam›na gelen“fish” sözcü¤ü de “pisces” sözcü¤üne karfl›l›k ge-lir. Bu yaklafl›m, dillerle ilgili derinlemesine bilgigerektiriyor; çünkü, araflt›rmac›lar›n dillerin birbir-lerinden ödünç ald›klar› ve paralel olarak evrimlefl-mifl sözcükleri tan›yarak, onlar› ay›klamalar› gere-kiyor. Paralel geliflen ya da evrimleflen sözcükler,genellikle “guguk” ya da bebeklerin konuflmas›n-dan do¤an “baba” gibi ses benzeflmesiyle ortayaç›kan sözcüklerdir.

Bununla beraber, ‹ngiltere’deki Sheffield Üni-versitesi’nden dilbilimci April McMhon, karfl›laflt›r-mal› yöntemin iflledi¤ini söylüyor. Bu yöntem, ör-ne¤in, Hintçe, Rusya, ‹ngilizce ve ‹ran dilleri gibibaz›lar› birbirinden çok uzak görünen 150 dilindahil oldu¤u Hint-Avrupa dilleri aras›nda yak›nba¤lant›lar ortaya ç›kard›.

Ancak bu ifl çok yavafl yürüdü¤ü için, Green-berg baflka bir yaklafl›m benimsedi. Çal›flmas›ndadaha çok, say› ve ad›llar› da içeren birkaç yüz söz-cüklük “çekirdek” bir sözcük da¤arc›¤›na ba¤l› ka-

“d‹l”lerle k

Afro AsyatikAlgonkin

Avustralya Aborijin

Avustroasyatik

Avustronezya

KafkasçaDravidyenEskimo AleutFormosanGe Pano Carip

HokanHint Avrupa

Hint Pasifik‹rokeJaponca

Korece Oto MangueanPaleosibiryaca

Tai

Ural

Uto AztekPenutianÇin Tibet

Slouan

ChibchanMusgkogeanNa Dene

Nijer KongoNilo SahraKoisan

And EkvatorAltay

P a s i f i k

O k y a n u s u

H i n t

O k y a n u s u

Atlantik

Okyanusu

Atlantik

Okyanusu

Dil Aileleri

Page 9: dilin serüveni2004 ek

l›yordu. Bunlar›n yeni diller do¤du¤unda dakorundu¤u ve bu sözcüklerdeki de¤iflimle-rin baflka dillere temel baflkalafl›mlar biçi-minde yans›d›¤›n› düflünüyordu. Birçok dil-deki “ayn›” sözcükleri karfl›laflt›rd›; hem buyaklafl›m, dilleri çok iyi biliyor olmay› da ge-rektirmiyordu. 1950’lerde 2000 Afrika dili-ni 4 s›n›fa ay›rd›: Hemen hemen tüm sert ve“t›k›rt›l›” sesleri içeren Koisan; 1436 dilikapsayan Bantu ya da Nijer-Kongo; Eski M›-s›r dili, ‹branice, Arapça ve di¤erlerini içe-ren Afro-Asya; Sudan ve Orta Afrika dille-rinden oluflan Nilo-Sahra. Birçok dilbilimcibu çabas›n› ayakta alk›fllad›; Barr “Yapt›¤›fley çok heyecan verici görünüyordu; çünkü,hiç kimse bunu yapmay› baflaramam›flt›” di-yor.

Greenberg, dünyadaki 7000’den fazladili yaklafl›k 17 “aile” içinde s›n›fland›rabi-lece¤ine inan›yordu. Uzun zaman Green-berg’le birlikte çal›flm›fl olan Stanford Üni-versitesi’nden Merritt Ruhlen’e göre, çal›fl-mas› dünya dillerinin kesin bir s›n›fland›r-mas›n› olas› k›lm›flt›.

Ancak, Greenberg’in yorumlar›n›n basitli¤i,her ne kadar dilbilimci olmayanlar için çekiciysede, birçok bölgeyle ilgili düflünceleri; flimdi tarih-sel dilbilimcilerce mercek alt›na al›nm›fl bulunu-yor. Büyük alk›fl alan Afrika çal›flmas› bile sorgu-land›¤›nda, araflt›rmac›lar “t›k›rt›l›” dillerin sözcükda¤arc›klar› ve gramerlerini inceleyip, asl›nda bun-lar›n hepsinin bir arada bulunmad›klar› sonucunavard›lar.

Dilbilim Hayaletinin ‹zini Sürmek

Greenberg elefltirilere pek ald›r›fl etmeden da-ha tart›flmal› bir alana tafl›d› çal›flmalar›n›. As›lamac›, gerçek “anadil” araflt›rmas›yla, dilleri bü-yük gruplara ay›rmakt›. Di¤erleri zaten, geçen yüz-y›lda Danimarkal› dilbilimci Holger Petersen ve da-ha sonra da Rus dilbilimcilerin öne sürdü¤ü Nost-ratik üst ailesinin varl›¤›n› kabullenmifllerdi. Onla-r›n görüflüne göre Nostratik, Hint-Avrupa, Ural(Kuzeydo¤u Avrupa’da konuflulan), Kuzey Afrikave Sami dilleri, Dravidiyen (Güney Hindistan’dan)ve Altay (Orta Asya’dan) dil ailelerini kaps›yordu.

Ruhlen ve di¤erleri üst aile hayaletlerinin mo-dern sözcük da¤arc›klar›nda ustaca gezindiklerinisöylüyorlar. Örne¤in, kökeni eli temsil eden “five”(befl) sözcü¤ünü ele alal›m. Sözcük ilk baflta eskiHint-Avrupa dilinde “penkwe”ymifl sonra“pnkwstis” olmufl ve Ural köklü dillerde “peyngo”ve Türkçe’nin de dahil oldu¤u Altay ailesinde“p’aynga” biçimini alm›fl. ‹lk-Hint-Avrupa dilinde“penkweros” parmak, Yunanca’da “pente”, Latin-ce’de “quinque” ve Sanskritçe’de “panca” olmufl.Bu de¤iflimlerden yola ç›karak Wayne State Üni-versitesi’nden Manaster Ramer, belki 12.000 y›l

önce konuflulan Nostratik’te buna karfl›l›k gelenilk sözcü¤ün “pyngo” oldu¤u sonucuna varm›fl.

Nostratik yerine, Ruhlen ve di¤erleri bir baflkave çok benzer üst aileyi savundular; 4 y›l önce Gre-enberg’in önerdi¤i ve ‹ngilizce, Mo¤olca, Sibiryacave Japonca gibi ayr› dilleri bar›nd›ran Avrasyatik.Avrasyatik her ne kadar farkl› bir dil ailesi alt gru-bunu bar›nd›rsa da, ikisi de Hint-Avrupa ve Altaydillerini içerirler. Bu analizde Greenberg, aileler-deki sözcüklerde bulunan ince benzerliklere iflaretediyor. Örne¤in, köpek ya da kurt cinsine (canine)ait sözcükler birbirine benzer ve benzer sesle bafl-larlar: ‹lk-Hint-Avrupa’n›n eski türünde, köpek an-lam›na gelen sözcük, “kwon”mufl; kurt, Proto-Uraldilinde “küjnä” ve bir Rus dili olan Gilyak’ta da kö-pek “qan”m›fl. Greenberg, Ruhlen’le birlikte, Gü-neydo¤u Asya ailelerini içeren Avustrik gibi di¤erüst aileleri saptamayla da u¤raflt›.

Ancak bütün bu analizler, verilerin zamandaçok gerilere bakmak için yeterli olmad›¤›n› söyle-yen araflt›rmac›lar›n ateflini körüklemeyi sürdürü-yor. Ringe “Diller, birço¤unun kaybolmas›na yete-cek kadar uzun zaman önce evrimlefltiler” diyor.Ringe’e göre, Greenberg’in iflaret etti¤i benzer ilkharfler, çok da önemli olmayabilir.

Uzak geçmifle gitmek, dillerdeki de¤iflim oran›farkl› oldu¤u için de zor. Örne¤in, ‹zlanda’daki ço-cuklar yüzy›llar önce yaz›lm›fl bir yaz›y› rahatl›klaokuyabilirken, ‹ngiliz çocuklar için ayn› fley söz ko-nusu de¤il. Bu nedenlerle, birçok tarihsel dilbilim-ci, M.Ö. 5000’den önceki dil de¤ifliklikleri verile-rini kabul etmezler; yaz›l› olmayan diller için deçok fazla geri gitmek konusunda emin de¤illerdir.

Genlerde YazanlarBirkaç on y›l önce, genetik analizler bu tart›fl-

malardan etkilendi. Baz› çal›flmalar, genifl ve eskiaile ba¤lar› hakk›nda destekler sundu. Stanford

Üniversitesi’nden Luigi Luca Cavalli-Sforza,genetik yap›lar› benzer kiflilerin, dillerini depaylaflma e¤iliminde olduklar› düflüncesiniileri sürdü. Örne¤in, Greenberg’in ayn› gru-ba dahil etti¤i Bantu dillerini konuflanlar,benzer genetik gruplardan geliyor. Cavalli-Sforza, Amerika’da 4 genetik grup tan›ml›-yor. Bu ayr›lman›n ilk kolu (dolay›s›yla dagenetik olarak en uzak olan) Na-Dene dille-rini konuflanlar›, di¤erleriyse Greenberg’inadland›rd›¤› gibi Amerikan yerli dillerinikaps›yor.

“Genetik-dil ba¤lant›s›n› kurcalad›kça,dil a¤açlar›yla, biyolojik a¤açlar aras›ndakopukluklar bulduk” diyor Max Planck Ens-titüsü’nden Bernard Comrie. Cavalli-Sforzada benzer istisnalar buldu; örne¤in, Etiyop-yal›lar genetik olarak di¤er Afrikal›lar’abenzer olsalar da, dilleri Orta Do¤ulular’›n-kine yak›n.

Bu farkl›l›klar›n bir nedeni, genler vedillerin ayn› zaman çizelgesini izlemiyor olu-flu olabilir. Bir toplumda, genetik bir farkl›-l›¤›n ortaya ç›kmas› için birçok kufla¤›n ge-

lip geçmesi gerekirken, anadil çabucak “istilac›”bir dille yer de¤ifltirebilir. Cape Town Üniversite-si’nden Nigel Crawhall “genlerinizi de¤ifltiremezsi-niz, ama dilinizi de¤ifltirebilirsiniz” diyor. Dil de¤i-flimi yaln›zca savafl gibi ola¤an d›fl› olaylarla ger-çekleflmez; Etiyopya’da oldu¤u gibi, ticaret vefarkl› gruplardan insanlarla yap›lan evlilikler debenzer etkiyi do¤urabilir.

Bununla birlikte, böyle tedbirli tutumlar dilbili-min kendi geçmiflini sorgulay›p, parçalar›n bir ara-ya getirilmesine öncülük ediyor. California Üniver-sitesi’nden Christopher Ehret “Bu, t›pk› 17. yüzy›l-da, gökbilimcilerin teleskopun bundan daha fazlagelifltirilemeyece¤ini söylemelerine benziyor; hiççabalamadan yenilgiyi kabullenen bir grup insanvar” diyor ve Greenberg ile DNA uzmanlar›n›n ta-rihte daha gerilere gitmeyi sa¤layacak senaryolar›bir araya getirdiklerini düflünüyor.

Tüm yan›tlar›n anlafl›lmas› güç de olsa, dilbi-limsel tarihi anlama serüveni heyecan yaratmayadevam ediyor. Dilbilimciler, yok olan dilleribelgelemeye çal›fl›rken genetikçiler veri tabanlar›-n›n çeflitlili¤ini destekliyorlar. Ayr›ca birkaç arafl-t›rmac›, verilerini analiz etmek için yeni yöntemlergelifltiriyor. Örne¤in Ringe, dil evrimi konusundauygun senaryolar kuran bilgisayar destekli dilbilimmodelleri üzerinde çal›fl›yor. McMahon ve meslek-tafllar›, evrimsel biyologlarca kullan›lan karmafl›kyöntemleri, organizmalar› gösteren a¤açlar› izleye-rek diller aras›nda ba¤lant›lar kuramaya uyarl›yor-lar. Ringe, bu yeni tekniklerin, tarihsel dilbilimci-lerin her geçen y›l say›lar›n›n azalmas› e¤ilimini detersine çevirece¤ini umuyor. Crawhall “ne de olsaherkes dillerin birbirleriyle nas›l ba¤lant›l› oldu¤u-nu merak ediyor” diyor.

Pennisi E., “Speaking in Tongues”, Science, 27 fiubat 2004

Ç e v i r i : E l i f Y › l m a z

9Mart 2004 B‹L‹M veTEKN‹K

konuflmak

Page 10: dilin serüveni2004 ek

Günümüzden 6500 y›l kadar önce, Karadeniz’inkuzeyindeki a¤açs›z bozk›rlarda bir grup yar› göçebesavaflç› ortaya ç›kt›. Koyunlar› ve keçileri güttüler;vahfli atlar› evcillefltirdiler. Dilleri, sözcük say›s› bak›-m›ndan, sürdükleri k›r yaflam›n› yans›tacak ölçüdezengindi. Savaflç› fleflerinden biri öldü¤ünde, büyükbir törenle, “kurgan” ad› verilen, topraktan yap›lmabüyük bir tümse¤in alt›na gömülürdü. Verimsiz boz-k›rlarda 1000 y›l huzursuzca yaflad›ktan sonra, öykü-ye göre, Kurganlar yeni otlaklar aramaya girifltiler.Oklar›n› ve yaylar›n›, m›zraklar›n› ve bronz hançerle-rini al›p, at üstünde Dinyeper ve Volga nehirleri ara-s›ndaki vatanlar›n› terk ettiler. Bu olay› izleyen iki biny›l boyunca, atl›lar, kültürlerini ve renkli dillerini deyanlar›nda getirerek, Avrupa’n›n do¤u ve orta bölüm-lerini, Anadolu’yu ve Bat› Asya’n›n büyük bir bölümü-nü istila ettiler. Çok k›sa bir sürede Avrupa’n›n ve As-ya’n›n tepelerinde, dörtnala giden atlar›n ç›kard›¤›sesler ve yeni bir dilin vurgusu yank›lanmaya bafllad›.Bu yeni dil, dilbilimcilerin bugün “‹lk Hint-Avrupa Di-li” olarak adland›rd›¤› dildi.

Hint-Avrupa dil ailesinin Erken Bronz Ça¤›’ndakiyay›l›fl›n› aç›klayan “Kurgan varsay›m›”, 20. yüzy›l›nbüyük bir bölümünde dilbilimciler ve arkeologlar ara-s›nda yayg›n bir biçimde kabul görüyordu. ABD’dekiCalifornia Üniversitesi’nden, tarihöncesiyle ilgili imge-lemleri genellikle romantizmle dolu olan bir arkeolog,Marija Gimbutas, bu görüflün “annesi” olarak göste-rilebilir. Gimbutas, Kurganlar’›n Avrupa ve bat› Asyaboyunca istila ettikleri yerlerde Anatanr›ça’ya tapananaerkil toplumlar› bast›rarak, kendi savaflç› dinlerinive ataerkil kültürlerini zorla kabul ettirmifl olduklar›-n› savunuyordu. Ancak, Gimbutas’›n kuram›n›n her-kesçe tutulmufl olmas›n›n daha pragmatik nedenlerivard›. Bu kuram, bugün tüm k›talarda konuflulan bir-biriyle yak›ndan iliflkili 114 dilden oluflan Hint-Avrupadil ailesinin kökenini çevreleyen gizemi çözer gibi gö-rünüyordu. (Bu dil ailesi, ‹ngilizce’nin yan› s›ra, tümGerman, Roman, Slav, Hint ve ‹ran dillerini de içineal›yor).

Ancak, 1973 y›l›nda, Cambridge Üniversite-si’nden arkeolog Colin Renfrew, Hint-Avrupa dilleri-nin yay›lmas›n›n alt›nda yatan mekanizman›n, dörtna-la koflan atlar de¤il, tar›m›n yavafl yavafl yay›lmas› ol-du¤unu öne sürdü. Renfrew, Ortado¤u’da yaklafl›k10.000 y›l önce ortaya ç›kan tar›ma dayal› yaflam bi-çiminin zamanla yay›lmas›yla, bu¤day ve arpa tohum-lar›yla birlikte, çiftçilerin dillerinin de yeni bölgeleretafl›nd›¤›n› savunuyordu. Tar›m›n, Anadolu’dan Yuna-nistan’a ve Avrupa’n›n güneydo¤usuna yay›lm›fl oldu-¤u gerçe¤i göz önüne al›n›rsa, Renfrew’in “tar›mlayay›lma” varsay›m› da, Hint-Avrupa dillerinin vatan›olarak Anadolu platosuna iflaret ediyor.

Baflta, Hint-Avrupa dillerinin ilk yay›l›fl›n› çok er-ken bir tarihe ald›¤›n› düflündüklerinden, birçok dilbi-limci ve arkeolog Renfrew’in varsay›m›na düflmancatepki verdiler. Ancak son y›llarda, üst üste gelen yenibulgular, Kurgan varsay›m›n›n do¤rulu¤unu önemliölçüde zay›flatt›. Kimi arkeologlar, Kurganlar’›n atabindi¤i inanc›ndan bile kuflkulanmaya, kimileriyse,

Hint-Avrupa dillerinin vatan› olarak Karadeniz’in ku-zeyini gösteren ilk dilbilim çözümlemelerini sorgula-maya bafllad›lar. Bugün araflt›rmac›lar›n Kurgan var-say›m›na olan güvenleri azal›yor; ancak, öteki seçe-nekler de henüz çok çekici görünmüyor.

‹lk Hint-Avrupa dilini evrimsel biyoloji yöntemle-riyle tarihlendiren yeni ve çok tart›flmal› veriler, bu dilailesinin günümüzden 8000 y›l ya da daha önce orta-ya ç›kt›¤› görüflünü desteklese de, birçok dilbilimci bukadar erken bir tarihin do¤ru olamayaca¤›nda ›srarl›.Onlara göre, ilk Hint-Avrupal›lar nereden gelmifl olur-larsa olsunlar, ‹lk Hint-Avrupa diline ait sözcüklerinrekonstrüksiyonlar›, bu insanlar›n Anadolu’nun ilkçiftçileri olamayaca¤›n› gösteriyor. Örne¤in, ‹ngilte-re’deki Sussex Üniversitesi’nden dilbilimci LawrenceTrask, ‹lk Hint-Avrupa dilinin, tekerlekli araçlar› iyi ta-n›yan bir toplumun dili oldu¤u düflüncesinde. Ona gö-re, ‹lk Hint-Avrupa dilinin yay›lmaya bafllad›¤› tarih6000 y›ldan önce olamaz; bu da, Anadolulu çiftçilerinyay›lmaya bafllamas›ndan çok sonras› demek.

Atlar, Tekerlekler ve YünHint-Avrupa dillerinin bir vatan› oldu¤u görüflü-

nün gelifltirilmesinde Gimbutas ve Renfrew gibi arke-ologlar önemli rol oynam›fl olsalar da, bu konuda sonsöz genellikle dilbilimcilere düflüyor. Baz› durumlar-da, birbirinden farkl› Hint-Avrupa dillerindeki sözcük-ler aras›ndaki benzerlikler o kadar çarp›c› ki, bunlar›fark etmek için dilbilimi e¤itimi alm›fl olmak gerekmi-yor. Örne¤in, ‹ngilizce’deki “brother” (kardefl) sözcü-¤ünün Sanskritçe’deki karfl›l›¤› “bhrater”, Eski ‹rlan-da dilindeki karfl›l›¤› “brathir”; Latince’de “frater” veYunanca’da “phrater”. Ancak, dilbilimin en dikkatede¤er baflar›lar›, uzun y›llar süren, gerçekten kahra-manca çabalarla ‹lk Hint-Avrupa dilinin ortaya ç›kar›l-mas› çal›flmalar›ndan olufluyor. Bu süreçte baflvurulanyöntem, bugün dilbilimsel paleontoloji olarak da ad-land›r›l›yor.

‹flte, bu çal›flmalarda elde edilen sonuçlar, birçokdilbilimcinin “tar›mla yay›lma” varsay›m›n› reddetme-sine neden oldu. ‹ngilizce’deki “wheel” (tekerlek)sözcü¤ünü ele alal›m; bu sözcük, ‹lk Hint-Avrupa di-lindeki “*kwekwlos” sözcü¤üne dayan›yor. (Sözcü¤ünbafl›ndaki y›ld›z iflareti, bu sözcü¤ün bir rekonstrüksi-yon oldu¤u ve gerçekte yaz›tlarda bulunmad›¤› anla-m›na geliyor. Baz› harflerin üzerindeki daha küçük

harflerse, sözcü¤ün nas›l teleffuz edildi¤ini gösterenbir rehber.) Bu sözcük, Sanskritçe’de “cakras” , Yu-nanca’da “kuklos” ve Toçarca’da (bir zamanlar Çin’inbat›s›nda konuflulan, bugün yok olmufl bir Hint-Avru-pa dili) “kukäl” sözcü¤üne karfl›l›k geliyor.

Chicago Üniversitesi’nden dilbilimci Bill Darden,günümüzden 5500 y›l önce tekerle¤e rastlanmad›¤›n›belirtiyor. Darden’e göre, hepsi de tekerlek sözcü¤üiçin ortak bir kökene sahip olan Hint-Avrupa dilleri,yaln›zca tekerle¤in bulunuflundan sonra birbirindenayr›lm›fl olabilir. Darden ve baflka dilbilimciler, boyun-duruk, at ve yün için kullan›lan sözcüklerle ilgili debenzer savlar öne sürüyorlar. Örne¤in, Los Ange-les’taki Occidental College’den arkeolog ve dilbilimciElizabeth Barber, “wool” (‹ngilizce’de yün) sözcü¤ü-nün izini sürmüfl. “Wool”un Hint-Avrupa kökeni“*HwlHn-”. Günümüzden 9000 y›l önce Ortado¤u’dakoyunlar ilk evcillefltirildi¤inde tüyleri k›l görünümün-deydi. Evcillefltirilmelerinden 6000 y›l sonra koyunla-r›n tüyleri yumuflak ve k›v›rc›k yap›s›na kavuflmufltu.Darden, 9000 y›l önce Anadolu’dan Yunanistan’a göçeden çiftçilerin, yünü, tekerle¤i, boyunduru¤u ya daatlar› bilmedi¤i sav›nda ›srarl›. North Carolina Üniver-sitesi’nden H. Craig Melchert de, Darden ve Barber’insavlar›n›n kolay kolay çürütülemeyece¤i görüflünde.

Renfrew, ‹lk Hint-Avrupa dilinin sözcükler üzerin-den yap›lan bu yorumlar›n inand›r›c›l›ktan uzak oldu-¤u görüflünde. Örne¤in, Renfrew’e göre, “wool” ve“wheel” gibi sözcüklerin ilk kökeni olan sözcüklerinonlarla ayn› anlam› tafl›d›¤› varsay›m› kuflkulu. Sözge-limi, “wheel” sözcü¤ünün kökeni, “dönmek” anlam›-na gelen daha eski bir sözcükten türetilmifl olabilir.At konusuna gelince, Renfrew ve taraftarlar›na göre,yeni bulgular Kurgan varsay›m›n› devre d›fl› b›rakabi-lecek nitelikte.

Gimbutas ve öteki arkeologlar, Kurganlar’›n atla-r› 5000 y›ldan da önce evcillefltirdikten hemen sonra,uzak ülkeleri istila etmek için atlar›na binip vatanlar›-n› terk ettiklerini öne sürmüfllerdi. Bu arada, ‹lk Hint-Avrupa dilinde, 5000 y›l önce Karadeniz’in kuzeyin-deki bozk›rlarda bol bulunan koyun, s›¤›r, domuz, kö-pek ve at gibi hayvanlar için kullan›lan sözcüklerinzenginli¤i dilbilimcileri uzun süredir etkiliyordu.(“Horse” --‹ngilizce’de at- sözcü¤ünün ‹lk Hint-Avrupadilindeki karfl›l›¤›ysa “*Hekwos”, Sanskritçe’deki “as-vas”, Latince’de “equus” ve Eski ‹ngilizce’de “eoh”.)

1960’lardan bafllayarak, Ukrayna’daki Dereivkaadl› bir Kurgan alan›nda yap›lan kaz›larda ortaya ç›-kar›lan koyun ve s›¤›r gibi hayvanlarla birlikte gömü-len atlar›n kal›nt›lar›nda, atlara tak›lan gemin nedenoldu¤u y›pranma izleri bulundu¤u san›ld›. Kurgan-lar’›n atlar›yla vatanlar›ndan uzaklaflt›klar› zamana ya-k›n olarak, günümüzden 5500 y›l öncesine tarihlendi-rilen bu buluntular, at›n evcillefltirilmesinin en eskikan›tlar› olarak kabul edildi. Son y›llardaysa, örne¤inNew York’taki Hartwick Colllege’den David Anthony,modern at diflleriyle yapt›¤› deneylerde, Dereivka at-lar›n›n difllerinde gözlenen ve afl›nma izleri oldu¤unudüflündü¤ü izlerin oluflabilmesi için, sert bir gemle enaz›ndan 300 saat süren bir atl› yolculuk yap›lm›fl ol-

10 Mart 2004B‹L‹M veTEKN‹K

Hint-Avrupal›lar›n‹zinde

^ `

Page 11: dilin serüveni2004 ek

11Mart 2004 B‹L‹M veTEKN‹K

mas› gerekti¤i sonucuna ulaflt›. Benzer iddialar, 5000y›ldan da eski bir alan olan ve kaz› çal›flmalar›n›n1990’lar›n bafl›ndan beri yürütüldü¤ü Kazakistan’da-ki Botai için de öne sürüldü.

Ancak, arkeologlar aras›nda, bu bulgular›n güçlü-lü¤ü konusunda görüfl ayr›l›klar› var. Yine 1990’lar-da, Cambridge Üniversitesi’nden arkeolog Marsha Le-vine, Dereivka, Botai ve baflka kaz› alanlar›nda bulu-nan at kemikleriyle bir dizi çal›flma bafllatt›. Levine,ne bu alanlarda, ne de günümüzden 4000 y›l önceyeait baflka arkeolojik alanlarda, atlar›n evcillefltirildi¤i-ne, özellikle de insanlar›n ata bindi¤ine dair geçerlikan›tlara rastlanmad›¤› sonucuna vard›. Levine, örne-¤in Botai’de bulunan at kemiklerini inceledi¤inde, buatlar›n omurgalar›nda, modern atlarda üzerlerine bi-nildi¤inde oluflan bozukluklar›n kesinlikle bulunmad›-¤›n› ortaya ç›kard›. Gemin neden oldu¤u afl›nma izle-rine gelince; Levine, yaln›zca Dereivka ve Botai’de bu-lunan atlar›n difllerinde Anthony’nin “gem afl›nd›rma-s›” olarak adland›rd›¤› izlere rastlad› ve bu izlerin bafl-ka nedenlerle de oluflmufl olabilece¤ini iddia etti.

Anthony ve öteki araflt›rmac›lar›n öne sürdükle-ri kadar eski bir zamanda atlara biniliyorsa da, Renf-rew, günümüzden 3500 y›l öncesine kadar atlara as-keri amaçlarla binildi¤ini gösteren kesin arkeolojikkan›tlar bulunmad›¤›n› belirtiyor. Bu, Hint-Avrupadillerinin ortaya ç›k›fl› olarak gösterilemeyecek ka-dar geç bir tarih. Renfrew, dilbilimcilerin uzun süre-dir benimsedi¤i kilit bir varsay›m olan, at›n Ortado-¤u’da bilinmedi¤i varsay›m›n›n da, k›sa bir süre ön-ce Anadolu’daki 9000 y›ll›k çiftçi köyü Çatalhö-yük’te bulunan kesilmifl vahfli at kal›nt›lar›ndan son-ra geçersiz kald›¤›na da iflaret ediyor. Renfrew’e gö-re, bu, Kurgan varsay›m›n›n, Anadolu’dan tar›mlayay›lma varsay›m›na iyi bir alternatif olmad›¤›na ifla-ret ediyor; her ne kadar tar›mla yay›lma varsay›m›-n›n do¤rulu¤unu kan›tlamasa da.

Genler, Sözcükler veA¤açlar

Birçok uzman, Kurgan ve Anadolu varsay›mlar›aras›ndaki tart›flman›n, modern Avrupal›lar’›n genetik

özelliklerinin izini süren çal›flmalarla çözülebilece¤iniumuyordu. Do¤rusu, 1970’lerde ve 1980’lerde yap›-lan araflt›rmalar›n ilk sonuçlar›, günümüzden 8000 y›lönce tar›m›n ilk zamanlar›nda büyük bir toplulu¤unAnadolu’dan göç etmifl oldu¤u inanc›n› güçlü bir bi-çimde destekliyordu.

Ancak son y›llarda genetikbilimciler, bu resminayr›nt›lar›n›n ilk baflta düflünülenden çok daha farkl›oldu¤unu ve Avrupa’daki ilk avc›-toplay›c›lar›n da mo-dern gen havuzuna önemli katk›lar yapm›fl olabilecek-lerini buldular. Bu karmaflan›n bir sonucu olarak,Renfrew de içinde olmak üzere tart›flmada taraf olan-lar›n ço¤u, topluluklar›n hareketlerine iliflkin genetikbulgularla Hint-Avrupa dillerinin yay›l›fl› aras›nda do¤-rudan ba¤lant› kurmaya çal›flmak için henüz erken ol-du¤unu düflünüyorlar.

fiimdiye kadar genetik bulgular›n tart›flmaya kat-k›lar› düfl k›r›kl›¤› yaratm›fl olsa da, bu durum evrim-sel biyologlar› tart›flmalara kat›lmaktan al›koyamad›.2003 y›l› Temmuz ay›nda, Cambridge Üniversite-si’nden genetikbilimci Peter Forster ve ‹sviçre’dekiZürich Üniversitesi’nden Alfred Toth’un, Avrupa’dakiKelt dillerinin ilk olarak ne zaman birbirinden ayr›l-d›klar›n› çözmek amac›yla, biyologlar›n canl›lar›n ev-rimsel soya¤açlar›n› oluflturmada kulland›klar› mate-matik ve hesaplama yöntemlerini uygulad›klar› bir ça-l›flmalar› yay›mland›. Bu hesaplamalar s›ras›nda, Hint-Avrupa dillerinin ilk ne zaman birbirlerinden ayr›lma-ya bafllad›klar›n› gösteren bir tarih de ortaya ç›kt›.Bu, Kurgan varsay›m› için çok erken, ancak Renf-rew’in varsay›m›yla tutarl› bir tarih.

Forster ve Toth, Keltçe’nin Hint-Avrupa dilleri-nin kalan›ndan ayr›l›fl›n› tarihlendirmek için, Galceve Latince olmak üzere iki dilde yaz›lm›fl yaz›tlar›kullanm›fllar. (Galce, Keltçenin Fransa’da konuflulanbiçimiydi.) Araflt›rmac›lar›n en iyi tahminlerine göre,bu, günümüzden yaklafl›k 5200 y›l önce gerçeklefl-miflti. Oysa Kurgan varsay›m›na göre, Atlas Okyanu-su k›y›lar›nda, Kurgan vatan›n›n bat›s›na binlerce ki-lometre uzakl›kta gerçekleflen bu ayr›l›fl çok dahageç olmufltu. Forster ve Toth, elde ettikleri verilerin›fl›¤›nda tüm Hint-Avrupa dillerinin ortak kökeniniele ald›klar›nda, Hint-Avrupa dillerinin Avrupa’ya ilkkez, 1900 y›l eksik ya da fazlayla, günümüzden yak-

lafl›k 10.100 y›l önce yay›ld›¤› sonucuna varm›fllar.Bu tarihler kabaca, Yeni Zellanda’daki Auckland

Üniversitesi’nden evrimsel biyologlar Russell Grayve Quentin Atkinson’un, Kurgan ve Anadolu varsa-y›mlar›n› s›namak amac›yla ayn› yöntemleri kullana-rak girifltikleri ve 2003 Kas›m ay›nda yay›mlanandaha sistemli bir çal›flman›n sonuçlar›yla da tutarl›.Gray ve Atkinson’un en iyi tahminlerine göre, Hint-Avrupa dillerinin birbirlerinden ilk ayr›l›fl›, günümüz-den yaklafl›k 8700 y›l önce gerçekleflmiflti. Bu tarih,tar›m›n Anadolu’dan Yunanistan’a ilk yay›l›fl›yla daçak›fl›yor.

Yine de, bu tür çözümlemeler, evrimsel biyolojiyöntemlerinin, dilbilimi sorunlar›n›n çözümünde kul-lan›lmas›n›n uygunlu¤undan kuflku duyan birçok dil-bilimciyi ikna etmeye yetmiyor. Delaware Üniversite-si’nden dilbilimci Alexander Lehrman’a göre, bir di-lin sözcük hazinesinin canl›lar gibi davranaca¤›n›varsaymak için geçerli bir neden yok.

Ancak, sonuç olarak yeni bulgular, tart›flman›nher iki yan›ndakileri de varsay›mlar›n› yeniden göz-den geçirmeye itiyor. Bu çekiflmeli alanda herkesinayn› düflüncede olmas›n› beklemek güç olsa da, ba-z› uzlaflma noktalar› bulunabilir. Gray ve Atkinson,günümüzden 6500 y›l önce dillerin h›zl› bir biçimdebirbirinden ayr›flmas›yla Roman, Kelt ve Balto-Slavdil ailelerinin ortaya ç›kt›¤›n› belirlemifller. Bu tarih,Kurganlar’›n Karadeniz bozk›rlar›nda yaflad›¤›n› gös-teren en eski bulgularla örtüfltü¤ü için, Gray ve At-kinson’a göre her iki tarafta da hakl›l›k pay› olabi-lir: ‹lk Hint-Avrupa dillerini baflta çiftçiler yaym›fllar-d›; ancak dillerin daha da uzaklara tafl›n›p yay›lma-s›n› Kurganlar k›flk›rtm›fllard›. Yani, Kurgan varsay›-m›yla Anadolu varsay›m›n›n birbirleriyle çeliflkili ol-duklar›n› düflünmeye gerek olmayabilir.

M. Balter, “Search for the Indo-Europeans”. Science, 27 fiubat 2004

Ç e v i r i : A s l › Z ü l â l

Neden Anadolu?Kimi arkeologlar Hint-Avrupa dillerinin kökenini or-

taya ç›karmak için Kurgan höyüklerini incelerlerken,baflkalar›ysa, Anadolu’nun daha da eski kültürlerineodaklan›yor. Anadolu, günümüzden 8000 y›l önce hemHint-Avrupa dillerinin tohumlar›n›n at›ld›¤› hem de tar›-m›n Avrupa’ya yay›lmaya bafllad›¤› yer olabilir. Anado-lu’daki birkaç kaz› yerinde yap›lan son araflt›rmalar, bugenifl platonun, sanat ve kültür bak›m›ndan zengin insantopluluklar›na ve tar›m›n yay›lmas›nda kilit rol oynayantah›llara ve baklagillere ev sahipli¤i yapm›fl oldu¤unugösterdi. Hint-Avrupa dillerinin kökeninin tar›mla yay›l-ma modeline dayand›¤› varsay›m›n›n bafl savunucusu,Cambridge Üniversitesi’nden arkeolog Colin Renfrew,tar›m›n Avrupa’ya Anadolu’dan geldi¤i konusunda her-kesin görüfl birli¤inde oldu¤unu, bu durumda buran›ndillerin de birbirinden ayr›larak farkl›laflmak üzere ilkyola ç›kt›¤› yer olmas› gerekti¤ini belirtiyor.

Anadolu’nun tarihöncesi dönemlerdeki önemi, bura-da, Konya yak›nlar›ndaki Çatalhöyük’te yap›lan kaz›lar-da, bugüne kadarki en eski ve en büyük tar›m toplulu-¤unun ortaya ç›kar›ld›¤› 1960’lardan bu yana sa¤lambir biçimde ortaya konmufl. 10.000 kiflinin yaflad›¤› bu

dev yerleflim yeri, görkemli duvar resimleriyle de ün ka-zand›. Renfrew ve öteki arkeologlar, Çatalhöyük’te veYunanistan’daki erken yerleflim yerleri aras›nda mimari,çanak çömlek ve heykelcikler bak›m›ndan da benzerlik-ler bulundu¤una dikkat çekiyorlar; bu benzerlikler, Yu-nanistan’›n ve Avrupa’n›n geri kalan›n›n tar›mla tan›fl-mas›nda s›çrama tahtas›n›n Anadolu oldu¤unun bir gös-tergesi.

Do¤rusu, Asya’n›n bat›s›ndaki ve Avrupa’daki arke-olojik alanlarda yap›lan radyokarbon tarihlendirmeleri,tar›m›n ilk olarak günümüzden 11.000 y›l önce Ortado-¤u’da ve 10.000 y›l önce Anadolu’da ortaya ç›kt›¤›n› ve8000 y›l önce Yunanistan’a yay›ld›¤›n› gösteriyor. 500y›l sonraysa, Balkanlar’daki ve Orta Avrupa’daki köyler-de de tar›m topluluklar› ortaya ç›kmaya bafllam›flt›. Dün-ya’n›n ilk çiftçilerinin hasat etti¤i yedi “kurucu ekin”inhepsinin yabani atalar›n›n kökeninin Türkiye’nin güney-do¤usuyla Suriye’nin kuzeyine dayand›¤› ortaya ç›kar›l-d›. Örne¤in, çok yak›n bir zamanda, “einkorn” bu¤day›-n›n kökeninin, Türkiye’nin güneydo¤usunda bulunan vearkeologlar›n hem yabani, hem de ehlilefltirilmifl einkorntohumlar› bulmufl olduklar› 9600 y›ll›k baz› Neolitik yer-leflim yerlerinin çok yak›n›ndaki Karacada¤ Da¤lar›’nadayand›¤› ortaya ç›kar›ld›.

Renfrew, Orta Anadolu’daki en büyük Neolitik yer-

leflim yeri olan Çatalhöyük’ün, Hint-Avrupa dili konuflantopluluklar›n –en az›ndan- bafll›ca kaynaklar›ndan birioldu¤una inan›yor. Çatalhöyük kaz›lar›n›n yöneticili¤iniyapan Stanford Üniversitesi’nden arkeolog Ian Hodder,yerleflim yerinin çevresinde yap›lan incelemelerin, bu bü-yük köyün, yak›n›ndaki küçük yerleflim yerleriyle yak›niletiflim içinde olabilece¤ine iflaret etti¤ini belirtiyor.Hodder’e göre, bu durumda bütün bu insanlar›n birbir-leriyle konuflman›n bir yolunu gelifltirmifl olmalar› gere-kiyor. Yine de, Hint-Avrupa dillerinin kayna¤›yla ilgilitart›flmalar çözümlenmeden, Neolitik kültürlerle dillerinayr›flarak yay›lmas› aras›nda bir ba¤›nt› kurmaya kalk›fl-man›n, ümitsizlik içinde her çareye baflvurmaktan dafazlas› olaca¤›n› düflünüyor.

UKRAYNA

Dereivka

Romanya

Moldovya

BulgaristanMakedonya

Yunanistan

Ege Denizi

DinyeperDon

Volga

F›rat

Dinyester

Tuna

Arnavutluk

Yugoslavya

Bosna

Slovakya

Polonya

Macaristan

Karadeniz

Beyaz Rusya

Litvanya

TÜRK‹YE

Konya PlatosuÇatalhöyük

Akdeniz

‹yon DeniziK›br›s Lübnan

‹srailÜrdün

Suriye

800 km

Kurgan Vatan›Oldu¤u San›lan Bölge

Page 12: dilin serüveni2004 ek

Eski metin ve bilgisayar benzetimle-ri, dilbilimcilerin sözcüklerin ve grame-rin yüzy›llar içinde nas›l evrimleflti¤inikeflfetmelerine yard›mc› oluyor.

E¤er günümüzün rahiplerinden biri,11. yüzy›l ‹ngilizce elyazmalar›ndan biriolan “The Lord’s Prayer”› (Tanr›’ya Ya-kar›fl) okumaya kalksayd›, Tanr›’n›n yar-d›m› olmadan onu anlayamazd›! “Heofo-num” (Heavens, Gökler) ve “yfele” (evil,kötü) gibi, bir fleyler ça¤r›flt›rabilen söz-cükler d›fl›nda, metnin büyük bölümüona hiç bir fley ifade etmeyecekti. Hatta,metnin birebir yap›lan çevirisi sonucun-da ortaya ç›kan “Our daily bread give ustoday” (bizim günlük ekme¤imiz bizeverin bugün) gibi gramer yap›s› bilmece-den farks›z cümlelerle baflbafla kalacak-t›.

Araflt›rmac›lar, dillerin genelliklebinlerce y›l içinde yavaflça evrimleflti¤inidüflünseler de, birkaç yüzy›ll›k bir dö-nemde oluflan de¤iflimler, ortaça¤danbu yana bilimadamlar›n›n kafas›n› kar›fl-t›rd›. ‹ngiliz yay›mc›lar›n önderlerindenWilliam Caxton, 600 y›ll›k bir metniokumaya çal›flt›ktan sonra 1490 y›l›ndaflu sözlerle yak›n›yor: “Kesinlikle bu, ‹n-gilizce’den çok Almanca yaz›lm›fl gibi.Anlayamad›¤›m gibi, anlafl›l›r hale degetiremedim.”

Bu tür metinlerin karfl›laflt›rmal› ola-rak incelenmesi, araflt›rmac›lara dilinnas›l bir evrimsel yoldan geçti¤ini bulmalar›ndayard›mc› oluyor. Dilbilimciler, yaz›l› tarihte, söz-cüklerin ve gramerin geçmifl 1200 y›ll›k evriminiinceleyerek, dillerin gelifliminin ard›ndaki genelprensipleri anlamay› umuyorlar. Philedelphia’dakiPennsylvania Üniversitesi’nden dilbilimci AnthonyKroch, dil ve dildeki de¤iflimlerin 50.000 y›l bo-yunca ayn› flekilde de¤iflim gösterdi¤ini varsayar-sak, modern dildeki de¤iflimlerin, erken dönemdedillerin de¤iflerek birbirinden nas›l ayr›ld›¤›na ›fl›ktutabilece¤ini söylüyor.

19. yüzy›ldan bu yana bu ümit, araflt›rmac›lar›‹ngilizce, Frans›zca ve öteki dillerdeki çeflitli gra-mer, yap› ve fonoloji de¤iflimlerini kaydetmeye yö-neltti. Son 30 y›lda, konuya hem kuramsal hem detarihsel aç›dan yaklaflan çok say›da dilbilimci, dik-katlerini bu de¤iflimleri incelemeye yöneltti. Ayr›-ca dilbilimcilerse, incelemelerini ifller durumdakitoplumsal ve tarihsel kuvvetler üzerinde yo¤unlafl-t›rd›lar. Bilgisayar destekli dilbilim alan›ndaki ge-liflmelerle, araflt›rmac›lar flimdi de, de¤iflimlerinbir topluma nas›l yay›ld›klar›n› ve çok dilli toplum-larda nas›l ortaya ç›kt›klar›n› anlamak için bilgisa-yarl› modellemeler yap›yorlar.

Benzetimler, bir zamanlar yaln›zca insan›naraflt›rmac› do¤as›yla çözülebilece¤i düflünülen ol-guya yönelik çal›flmalara duyarl›l›k kat›yor. Camb-ridge Üniversitesi’nden Ian Roberts bu konudaflöyle diyor: “Dil de¤iflimleriyle ilgili yap›lan bilgi-sayarl› modellemeler, henüz bafllang›ç aflamas›n-

da. Ancak, bu de¤iflim mekanizmas›n›n ard›nda ya-tan nedenleri anlamam›za flimdiden yard›mc› olu-yor.”

Vikingler’in SesiDilbilimciler, dildeki de¤iflimi bir paradoks ola-

rak görüyorlar. Çocuklar, dili anne-babalar›ndan,onlarla iletiflim kurabilecek biçimde ö¤reniyorlar;dilin bir flekilde de¤iflmesi için bir neden yok gibigörünüyor. Ancak, de¤iflimin biçimi ve h›z› dile gö-re de¤iflse de, tarihteki metinler de¤iflimin yayg›noldu¤unu gösteriyor. Klasik bir örnek gösterirsek,10. yüzy›lda ‹ngilizce, günümüzde Almanca’da ge-çerli olan nesne-eylem yap›s›na sahipti. Buna görecümleler flu flekilde kuruluyordu: “Hans must thehorse tame” (Hans zorunda at› ehlilefltirmek).1400’lü y›llardaysa, nesne-eylem yap›s› ‹ngiliz-ce’de bildi¤imiz “Hans must tame the horse”(Hans at› ehlilefltirmek zorunda) fleklinde kullan›-l›yordu. Almanca, basit gramer yap›s›n› korurken,Frans›zca da ‹ngilizce’dekine benzer de¤iflimi 16yüzy›lda yaflad›.

Araflt›rmac›lar, bu tür de¤iflimlerin nedeninibulmak için, onlar› çevreleyen tarihsel koflullar›bulmaya çal›fl›yorlar. Pennsylvania Üniversitesi’n-

den Kroch ve arkadafllar›n›n geçti¤imizbirkaç y›l içinde yapt›klar› çal›flmada, ‹n-giltere’nin kuzeyinden ve güneyinden al›-nan dini metinler karfl›laflt›r›ld› ve su so-nuca var›ld›: Kuzey bölgelerde konuflulan‹ngilizce, 11. ve 12. yüzy›llarda Viking fa-tihlerinin, eski ‹ngilizce konuflan yerliAnglo-Sakson kad›nlar›yla evlenmeleriylede¤iflim sürecine girmifl, iki dilin bir ara-ya geldi¤i evler, dilin de¤iflimi için ortamolmufltu. Örne¤in, Eski ‹ngilizce’de kifli,say› ve zaman› belirtmek için vurgulu so-nekler vard›. Günümüzde, Eski Orta ‹ngi-lizce olarak adland›r›lan dili konuflanlar -belki de ‹skandinavlar›n bütün eylem bi-çimlerini izlemekte zorluk çekmeleri ne-deniyle - daha basit eylemleri kullanmayabafllam›fl ve günümüzdekine yak›n, basit-lefltirilmifl bir sistem oluflturmufllard›.

D›flar›dan gelen sald›r›lar ve öteki d›fletkiler olmasa, diller uzun dönemler bo-yunca de¤iflmeden kalabilir. Örne¤in, Ja-ponca ve ‹zlandaca, 800 y›l›ndan bu yanapek de¤iflmemifl. Ancak araflt›rmac›lar,yal›t›lm›fll›¤›n de¤iflmezli¤i garanti etme-di¤ini de vurguluyorlar. De¤iflimler, gra-mer kaymalar› ve dil konuflulurken mey-dana gelen küçük de¤ifliklikler gibi içeri-den kaynaklanan etkilerle de tetiklenebi-lir.

Frans›zca, bu konuda örnek gösterile-bilir. 16. yüzy›la kadar, eylem (E), her za-man ikinci s›rada oldu¤u halde, bundan

sonra konumu de¤iflti. Nesneden (N) sonra, özne-den (Ö) önce gldi¤i sürece eylem, art›k istedi¤i ko-numu alabiliyordu. Modern Frans›zca ve Modern‹ngilizce de bu ÖEN yap›s›na sahip. Örne¤in, “Lorsoirent ils venir un escoiz de tonnere” (Sonra duy-dular onlar bir gök gürlemesi” biçimindeki cümle,“Lors ils oirent un escoiz de tonnere” (Sonra on-lar bir gök gürlemesi duydular) biçimine dönüfltü.13. ve 17. yüzy›llar aras›nda, her yüzy›ldan örnekbirer metni karfl›laflt›rarak belgeleyen Roberts, de-¤iflimlerin Orta Frans›zca konuflanlar›n özne ad›lla-r›n›n üzerindeki vurguyu kald›rmas›ndan ve dili ö¤-renen çocuklar›n, ad›llar› aç›kça duymalar›ndankaynakland›¤›n› düflünüyor. Roberts, fonetik geri-limdeki bu azalmay›, yaz›l› dildeki de¤iflimlere ba¤-l›yor. Örne¤in, özne ad›llar›, daha önce, “I only”(ben sadece) gibi niteleyicilerle birlikte kullan›l›r-ken, sonra bu niteleyiciler kullan›lmamaya bafllan-d›. Roberts, bunun sonucunda, vurgunun azald›¤›-n› söylüyor. “Özne ad›l›yla bafllayan cümlelerde,eylem dinleyiciye cümlenin ilk sözcü¤ü gibi geli-yordu.” Bu anlam belirsizli¤i, eylemin her zamanikinci s›rada geldi¤i yap›n›n sonu oldu ve ÖEN gra-merinin yolu aç›ld›.

John Al›r Kitab› Yeni bir gramer yap›s›, birden bire ortaya ç›ka-

maz. Tek bir konuflmac› ya da dili yeni ö¤renen biryetiflkin taraf›ndan üretilen yeni bir sözcük ya da

12 Mart 2004B‹L‹M veTEKN‹K

Büyük büyük büyükbaban›n ‹ngilizcesi. M.S 937y›l›nda, bir savaflla ilgili olarak yaz›lan bu fliir,‹ngilizce’nin h›zl› de¤ifliminin bir göstergesi.

Köklerden

Page 13: dilin serüveni2004 ek

kal›b›n neden oldu¤u de¤iflim, öteki konuflmac›lartaraf›ndan yakalan›p sonraki kufla¤a aktar›lmal›.Tarihteki metinler, böyle bir de¤iflimin tüm toplu-ma yay›labilmesi için yüzy›llar›n geçmesi gerekti¤i-ni gösteriyor. Washington DC’deki GeorgetownÜniversitesi’nden dilbilimci David Lightfoot’a gö-re, genifl ölçekli dil dönüflümünü anlaman›n anah-tar›, bir kuflakta yay›lan yeni biçimlerle, kuflaklarboyunca oluflan büyük gramer kaymalar› aras›nda-ki ba¤lant›. Bu ba¤lant›, ona ve birçok baflkas›nagöre, bir dilin kazan›m› demek. Çocuklar, bir ön-ceki kuflakta oluflan bir de¤iflimi basitçe ileriye ta-fl›yabilirler. Ancak, Lightfoot’a göre bundan daönemlisi, çocuklar›n ö¤renim süreçlerine ba¤l› ola-rak bir gramer kural›n› farkl› yorumlayarak de¤i-flimlere bizzat neden olabilmeleri. Yetiflkinler gibi,bir flekilde farkl› bir gramer sistemini kullanmayabafllayabilirler. Kuflaklar boyu tekrarlanan bu du-rum, dilin dramatik bir flekilde yenilenmesine yolaçabilir.

Chicago Üniversitesi’nden Partha Niyogi gibibilgisayar tekniklerini kullanan dilbilimciler, bu türevrimlerin dinami¤ini anlayabilmek için, bilgisayarmodellerinden yararlan›yorlar. Amaçlar›, toplum-daki bireysel de¤iflimlerle dildeki de¤iflimlerin ilifl-kisini ç›karmak. Niyogi, bunu dilin de¤iflim öykü-sündeki ana unsur olarak adland›r›yor.

Niyogi ve Massachusetts Teknoloji Enstitüsün-de bilgisayar bilimcisi olan Robert Berwick, bu un-suru d›fl hatlar›yla çözme giriflimlerinden birinde,dilin kuflaklar aras›nda geçiflini canland›ran model-ler oluflturdular. ‹ki tip konuflmac›dan olu-flan sanal bir toplulu¤u ele alarak ifle bafl-lad›. ‹lk tip, bir grup gramer kurallar› kul-lan›yordu. Örne¤in, ‹ngilizce’de oldu¤u gi-bi, tüm yap›larda eylem-nesne s›ras› kulla-n›yor ve “John buys the book” (John kita-b› sat›n al›r) ya da “I know that John buysthe book” (Ben biliyorum ki John kitab› sa-t›n al›r) gibi cümleler oluflturuyordu. Ötekigrupsa farkl› bir gramer, Almanca’dakinebenzer bir gramer kullan›yordu (ilk eylemikinci konumda, ancak ikinci eylemin nes-nenin ard›nda). ‹kinci grameri kullananlarda ilkini kullananlara benzer cümleler(“John buys the book” gibi) oluflturmaklabirlikte, baflka yap›da (“I know that Johnthe book buys”) cümleler de ortaya ç›k›-yordu. Araflt›rmac›lar, bu topluluktaki ço-cuklar için, her bir ö¤rencinin yetiflkinlerledilsel iliflkisi do¤rultusunda, mant›ksalad›mlarla gramer kurallar›n› kavrad›¤› birö¤renme dizisi yaratt›lar.

Bu sanal toplulu¤un dillerindeki davra-n›fllar› kuflaklar boyunca izleyen Niyogi veBerwick, flafl›rt›c› birtak›m sonuçlar ç›kar-maya bafllad›. Topluluk beklenenin tersine,ne ço¤unlu¤un kulland›¤› grameri kaç›n›l-maz bir flekilde benimsiyor ne de iki gra-merin basit olan›n› ye¤liyordu. Bunlar›nyerine, “John buys the book” gibi, daha azbelirsizlik tafl›yan, daha basit olmakla bir-likte iki gramer tipine de ait gibi görünen

“belirsiz” cümleleri daha az bar›nd›ran gramer ti-pi galip geliyordu. Bir baflka deyiflle az›nl›k, gra-merce “belirsiz” cümleleri ço¤unlu¤a göre daha azoranda ama sürekli kullan›yorsa, grubun tümü, za-man içinde az›nl›¤›n gramerine yöneliyordu.

‹lk kez Nisan 2002’de Harvard’daki Uluslara-ras› Dil Evrimi Konferans›’nda çal›flmay› sunan Ni-yogi, daha sonra bunu bir kitap olarak da yay›m-lad›. Niyogi, burada, bir avuç bireyin konufltu¤ude¤iflik bir gramerin, köklü bir grameri bile de¤ifl-tirebilece¤ini bulmalar›na de¤iniyor. Buna göre,de¤iflik grameri kullanan bireylerin kulland›¤› çap-rafl›k cümlelerin oran›, köklü gramerinkinin alt›nainene kadar, bask›n gramerin üzerinde kuflaklarboyunca herhangi bir tehdit oluflturmadan kalma-s› da olas›. “Örne¤in, sosyokültürel etkenler nede-niyle, az›nl›k ‹ngilizcesi konuflanlar, “John buysthe book” gibi tek cümlecikten oluflan cümlelerikullanmaktan vazgeçebilirler. Bu, konuflmalar› da-ha karmafl›k yapsa da, gramer olarak daha az çap-rafl›k hale getirebilir. Bu durumda dili ö¤renenler,çok cümlecikli yap›lar› daha s›k duyacaklar.

Niyogi’nin önerdi¤i de¤iflim mekanizmas›n›nkendi dil kazan›m› anlay›fllar›na iyi uydu¤unu söyle-yen Maryland Üniversitesi’nden dilbilimci NorbertHornstein, “Biraz iyi bilgi çok miktarda kötü bilgi-ye karfl› koz olarak kullan›labilir” diyor. Ayr›ca, kü-

çük yerel de¤iflimlerin nas›l bütün topluma yay›ld›-¤›n›n da olas› bir aç›klamas› oldu¤una de¤iniyor.Bu de¤iflim öyküsünün gerçekle uyuflup uyuflmad›-¤›n› anlayabilmek için, bilgisayar modellerinin ger-çek dünyayla karfl›laflt›r›lmas› gerekiyor. Ne var kiNiyogi, bunun y›llar sürece¤ini düflünüyor.

Bununla birlikte, daha genifl bir bak›fl aç›s›yla,araflt›rmac›lar bilgisayarl› yaklafl›m›, ana hatlar›ylagerçek dünya canland›rmalar›yla zaten efllefltiriyor-lar. Örne¤in, Cambridge Üniversitesi’ndeki dilbi-limcilerden Ted Briscoe, iki ya da daha çok gru-bun birbiriyle uzun süren etkilefliminden do¤an dil-leri modelledi. Özellikle, 1860 ile 1930 y›llar› ara-s›nda yerlilerin, Avrupal›lar›n ve Çin, Portekiz veöteki ülkelerden gelen iflçilerin etkisiyle geliflenHawaii ‹ngilizcesi’ni ele ald›. Briscoe’nun benzeti-mi, küçük ama de¤iflik diller konuflan bir gruplabafllad› ve yetiflkin göçmenlerin dönemsel olarakkat›l›m›yla flekillendi. Buldu¤u, çocuk ve dili yeniö¤renenlerin do¤ru kar›fl›m› sa¤land›¤›nda, iki ku-flak sonra ÖEN cümle yap›s›n›n ortaya ç›kt›¤›yd›.Bu, Hawaii dilinin ÖEN cümle yap›s› dahil, birçoközelli¤inin ikinci kuflak dil ö¤renenlere kadar ka-rarl› hale gelmedi¤ini gösteren öteki deneylerleuyufluyor.

Chicago Üniversitesi’nden toplumbilimci Sali-koko Mufwene, dil de¤iflim mekanizmas›n›n ayr›n-t›l› resminin, bilgisayarla çal›flan araflt›rmac›lar›nçok özel ba¤lamlarda baflar›l› olmas›yla ortaya ç›-kaca¤› görüflünde. Örne¤in, sekiz Avrupal›n›n veiki Afrikal› kölenin yaflad›¤› bir evde konuflulan dil-

lerdeki de¤iflimleri modellemek, daha geniflkitlelerdeki dil evrimini ayd›nlatmaya yard›m-c› olabilir. Mufwene, flöyle aç›kl›yor: “Bu ör-nekteki iki Afrikal›, yeni ortamda o kadarkaybolacaklar ki, birkaç ay sonra Avrupa di-linin bir uyarlamas›n› ikinci dil olarak konu-fluyor olacaklar. Afrikal›lardan birinin, bir be-yaz sömürgecinin çocu¤unu tafl›yan bir kad›noldu¤unu varsayal›m. Çocuk, babas›n›n dilinikonuflma e¤iliminde olacak; çünkü evde ko-nuflulan bask›n dil bu. Çocuk büyüdü¤ünde,yeni kölelerin çocuklar› için bir örnek olacak.Yerli olmayanlar, toplumun yeni ortaya ç›kandilinde çok s›n›rl› bir etkiye sahip olacaklar.”

Mufwene’ye göre, e¤er çok say›da yenikölenin gelmesiyle topluluk önemli ölçüdegenifllerse, etkileflimin dinami¤i de¤iflecek veanadili Avrupa dillerinden biri olmayan dahafazla say›da birey örnek rolü üstlenecek. Budurumda çocuklar›n, yerli olmayanlar›n ko-nufltu¤u dilden daha fazla etkilenmesi kaç›-n›lmaz olacak. Bu çocuklar, yeni kazand›kla-r› dil yap›s›n› sonraki kufla¤a aktaracaklar;zamanla yeni bir Avrupa dili türevi ortaya ç›-kacak. Mufwene, bu yolda ayr›nt›l› modelle-melerin yap›lmas›yla, toplum gelifliminin ya-p›s› ve nüfus kaymalar› gibi, araflt›rmac›lar›ngözden kaç›rm›fl olabilece¤i önemli etkenle-rin ortaya ç›kaca¤› görüflünde.

Bhattacharjee, Y., “From Heofonum to Heavens”, Science, 27 fiubat 2004

Ç e v i r i : A l p A k o ¤ l u

13Mart 2004 B‹L‹M veTEKN‹K

Vikinglerin miras›. Viking ya¤mac›lar, ‹ngiltere’deki bu heykelde betimlendi¤i gibi,

‹ngilizce üzerinde de etkilerini b›rakt›lar.

n Göklere

Page 14: dilin serüveni2004 ek

14 Mart 2004B‹L‹M veTEKN‹K

Dünyadaki dil sistemi, nüfus hareketlili¤i, ye-ni teknolojiler ve uluslararas› iletiflimin artmas›-na ba¤l› olarak h›zl› bir de¤iflim sürecine girmiflbulunuyor. Bu de¤iflikliklerin hem yaz›l› hem desözlü iletiflimi etkileyece¤i ise kesin. Gelecektebask›n hale gelen dil, belki de ‹ngilizce olmaya-cak; çok dil bilme gereklili¤i de büyük olas›l›klaartacak. Baz› diller kaybolma yoluna girerken,flehirler ve baz› toplumsal birimlerdeyse yeni dil-ler ortaya ç›kmaya bafllad› bile.

fiu s›ralar, dilsel tarihin oldukça kritik bir dö-nüm noktas›nday›z. Yüzy›llar boyunca evrimlefle-rek günümüze gelen diller sistemi, bir kriz nok-tas›na ulaflm›fl ve yeni bir yap›lanma sürecine gir-mifl durumda. Belki de bir 50-60 y›l›n ard›ndan,kendimizi yeni bir dil dünyas›n›n içinde bulaca-¤›z. Uzmanlarsa, ayr›nt›lar› kesin olarak belirle-menin güçlü¤ünden sözetmekle birlikte, genelbir tablonun flimdiden aç›k bir flekilde ortaya ç›k-t›¤›n› söylüyorlar.

Diller Aras› RekabetKüresel nüfus hareketlili¤i, bu krizin nedenle-

rinden bir tanesi. 20. yüzy›lda dünya nüfusu h›z-la artm›fl olmakla birlikte, bu art›fl›n büyük birbölümü az geliflmifl ülkelerde gözlendi. Bu e¤i-lim, y›llar (daha do¤rusu ony›llar) birbiri üzerineeklendikçe, anadiller baz›nda konuflulan diller s›-ralamas›n› da de¤ifltirmekte. Sonuçta, 20. yüzy›lsonundaki “ilk on” s›ralamas›n›n (bkz. Tablo),2050 s›ralamas›n› temsil etmeyece¤i kesin gibi.

Uzmanlar, anadili ‹ngilizce olanlar gibi dahabüyük, dolay›s›yla da üzerindeki istatistiksel veri-lerin daha fazla oldu¤u gruplar için tahminlerdebulunman›n, san›landan çok daha zor oldu¤unusöylüyorlar. Tablo’daki rakamlar, Birleflmifl Mil-letler nüfus tahminleri ve her ülke için ayr› ayr›yap›lan dilsel istatistiklere dayal›. Yöntem, yakla-

fl›k sonuçlar verse de gelecekteki dil kullan›m›nailiflkin oldukça net say›labilecek bir görüntü orta-ya ç›kar›yor.

Beklenmedik say›labilecek e¤ilimlerden birtanesi, ‹ngilizce için ortaya ç›kan bariz düflüfl.(fiekil 1) 20. yüzy›l›n ortalar›nda küresel nüfusunneredeyse % 9’u anadil olarak ‹ngilizce’yi ö¤re-nip konuflurken, bu oran›n 2050 y›l›na gelindi-¤inde % 5’e düflmesi bekleniyor.

Çince’yse, anadil olarak ele al›nd›¤›nda, dün-yada en çok konuflulan dil olma konumunu sür-dürece¤e benziyor. ‹ngilizce’deki düflüfl ve Arap-ça konuflanlar›n say›s›ndaki art›flla, sonraki dörtdil de birbirlerine yak›nlaflarak 2050 y›l›na kadarhemen hemen ayn› duruma gelecekler. As›l çar-p›c› de¤ifliminse, bir sonraki ‘lig’de (Bengalce,Tamil ve Malay dilleri) görülen h›zl› art›fllar ola-ca¤› san›l›yor.

Çeflitlilik Yok mu Olacak?Dillerden bir k›sm›, gelece¤in dünya s›ralama-

s›nda yüksek konumlar için birbirleriyle kap›fla-

dursun, listenin taban›ndaki üyeler için durumpek parlak de¤il. Birçok dilbilimciye göre, günü-müzde varolan yaklafl›k 6000 dilden % 90 kada-r› da kuruyup gidecek. Hem de önümüzdeki yüz-y›lda. Bu, belki de her gün en az bir dilin ‘ölümü’demek.

Birleflmifl Milletler Çevre Program›’n›n(UNEP) 2001 y›l›nda yay›mlad›¤› bir bas›n bildi-risi, flöyle bir bölüm içeriyordu: “Bir dili ve o di-lin kültürel içeri¤ini kaybetmek, do¤al dünyaylailgili ve baflka örne¤i olmayan bir baflvuru kitab›-n› kaybetmek gibi birfleydir.” Bildiride yerel dil-lerin, o bölgedeki toprak yönetimi ve kültürel ya-flamla ba¤lant›s›, ve bu yaflam biçimini derinle-mesine anlamaya yapt›¤› katk› üzerinde de duru-luyordu.

Ancak, bir yandan yerel ve görece eski dillerkaybolurken, bir yandan da ortaya ç›kan yenikentsel ve melez dillerin, küresel çeflitlili¤i koru-mas› bekleniyor. Kentler, dillerin birbirleriyle ka-r›flt›¤› ve dil de¤ifliminin h›zland›¤› yerler. Dünya-n›n h›zl› geliflmekte olan kentsel bölgeleriyse, buyeni melez dillerin üremesi için ideal koflullar›sa¤l›yor; t›pk› ‹ngilizce’nin, dünyan›n dört bir ya-n›nda konuflulan yüzlerce yeni biçimi gibi. Ancak,göçmen dillerinin ayakta kalmas›n› sa¤layan dayine gelece¤in kentleri olacak. Etnik az›nl›klar,flimdilerde büyük ölçüde kendi yurtlar› d›fl›ndayaflayan insanlardan olufluyor. Bu kifliler birlikteyolculu¤a ç›k›yor, ayn› film ve televizyon kanalla-r›n› seyrediyorlar ve sürekli bir iletiflim halinde-ler. Sonuçta, birçok bölgede dilin yans›tt›¤› top-lumsal kimlik ve a¤lar, giderek daha da¤›n›k veco¤rafyadan da daha ba¤›ms›z duruma gelmekte.Bu nedenle, birbirlerinden co¤rafi s›n›rlarla ayr›-lan lehçelerin iyice azalacak olmas› da, öngörüleraras›nda.

Modern Dillerin SonuBu tür geliflmelerden birço¤u, dil için ‘nor-

mal’ olarak ele ald›¤›m›z ve yüzy›llar süren bir‘modernleflme’ deneyimiyle flekillenmifl baz› kav-ramlar› kaç›n›lmaz olarak yeniden sorgulamam›-za neden olacak. Modernleflmenin kökeni, özerkdevletlerin ve kapitalist toplumlar›n ortaya ç›k›fl›,kuzey Avrupa’daki protestan reform hareketleri,çeflitli metinlerin genifl kitlelere ulaflt›r›lmas›naolanak veren matbaan›n gelifltirilmesi gibi, olduk-ça karmafl›k tarihsel etkenlere dayan›yor. Yüzy›l-lar süren geliflmelerle ortaya ç›kan gramatik vesözlük yap›lar›n› kazanm›fl birer ulusal dil olan“modern diller” de bu sürecin ürünlerinden biri.

Sözgelimi, ‹ngilizce’deki “ulusal dil projesi”Shakespeare ve Dryden gibi flair ve yazarlar›n,Latince ve Yunanca’yla yapt›klar› k›yaslamalarla‹ngilizce’nin aç›klar›n› kapatmaya çal›flt›klar› 16.yüzy›lda bafllam›flt›. 17. yüzy›lda iflin içine bilimdili (Newton, yaz›lar›n› önce Latince, sonra da ‹n-gilizce yay›mlam›flt›), 18. yüzy›lda sözlük ve gra-mer kitaplar› girdi. 19. yüzy›lsa, alana ticaretreklam, uluslararas› diplomasi ve iletiflimin bir-çok baflka yeni biçiminin kat›ld›¤› bir dönem ol-du.

Dillerin Gelece¤i

Tablo: 1995 y›l› için, s›ralamadaki ilk 10 dili anadilolarak konuflanlar›n say›s› (küresel ölçekte)

Dil Kifli Say›s› (milyon)

1. Çince 11132. ‹ngilizce 3723. Hindu/Urdu 3164. ‹spanyolca 3045. Arapça 2016. Portekizce 1657. Rusça 1558. Bengalce 1259. Japonca 123

10. Almanca 102

Page 15: dilin serüveni2004 ek

15Mart 2004 B‹L‹M veTEKN‹K

Ama tablo flu s›ralarda ciddi biçimde de¤ifli-yor. Ekonomik, kültürel ve politik boyutlar›ylailetiflim uluslararas› hale geldikçe, “eski” ulusla-raras› diller de ifllevselliklerini yitiriyorlar. ‹sveç-çe gibi daha dar kullan›ml› diller, bilim, üniversi-te e¤itimi ya da ülkeler aras› iletiflim benzerialanlarda kullan›lmaktan çok, birer yerel ‘daya-n›flma’ ve kiflisel iletiflim dili haline geliyorlar.

‹ngilizce gibi ‘büyük’ diller de bu arada, an-cak üst düzey ve seçkin örneklerinin halka erifl-mesini garantilemifl olan dilbilimsel bekçilerinih›zla yitirmekteler. Yeni teknoloji ve teknikler(sözgelimi, art›k dergilerin neredeyse ev bilgisa-yarlar›nda bile düzenlenip bas›labiliyor olmas›),dilin “do¤ru” kullan›ma bak›fl aç›s›n›n yavafl ya-vafl de¤iflmesi, yay›n ekonomisindeki de¤ifliklik-ler vb, standartlar›n bozulmas›na yol açm›fl du-rumda. Yaz›l› dil, art›k daha çok konuflman›n öl-çütlerini yans›t›yor; sözlükler art›k en son argosözcükleri de kaps›yor, çünkü bunlar gazetelerdebile var. E-posta diliyse arada. Yaz›l› bir dil mi sa-y›lacak, yaz›ya dökülmüfl konuflma dili mi? Yoksayeni bir ‘gayr›resmi’ yaz› türü mü?

Çok-Dilli Bir GelecekGelece¤e dil aç›s›ndan bakan birçok kifliye

göre, bütün dünya yak›nda ‹ngilizce konufluyorolacak. Ancak kökleri 19. yüzy›la dayanan bugörüfl, yine birçoklar›na göre de gününü geçir-mifl. ‹ngilizce’nin, dünyan›n yeni dilbilimsel düze-nini biçimlendirmede büyük rol oynayaca¤›ndankuflku duyulmasa da, as›l etkisinin, dünyan›n heryerinde iki, hatta çok dil konuflan nesiller yarat-mada oldu¤u düflünülüyor.

ABD’de ‹spanyolca konuflanlar›n say›s›ndaki

art›fl, iki-dillili¤e do¤-ru giden çok daha ge-nifl, küresel e¤iliminbir parças›. Avru-pa’daysa, kuzeydengüneye uzanan bir ‹n-gilizce dalgas› yay›l-m›fl durumda. ‹sveç,Danimarka ve Hollan-da nüfusunun yaklafl›k% 80’i, flimdi rahatl›k-la ‹ngilizce’yi ak›c› bi-çimde konuflabildi¤iiddias›nda. Fransa, bukonuda bir geçifl süre-cindeyken ‹talya, ‹s-panya, Yunanistan vePortekiz’deyse ‹ngiliz-

ce ö¤renme yar›fl› h›z alm›fl durumda. Bu ülkeler-de ö¤renci ve çal›flan kesim art›k ‹ngilizce ‘konu-flur’ say›l›yor. ‹ngilizce, art›k bilgisayar gibi, il-kö¤retimin bir parças›. Asya’n›n birçok bölgesin-deki iflverenlerin gözleriyse, art›k ‹ngilizce’ninötesinde; önümüzdeki 10 y›l içinde de, zorunluikinci dil büyük olas›l›kla Mandarin dili olacak.

‹ngilizce’nin yan›s›ra baflka temel dillerin degeleneksel s›n›rlar›n› aflarak yay›lmalar›, “bir ül-ke, bir dil” anlay›fl›n› zay›flatm›fl durumda. Yenidünya düzeninde birçok kiflinin birden fazla dilkonuflaca¤› ve rutin ifller için bir dilden di¤erinegeçifl yapacaklar›na kesin gözüyle bak›l›yor. Ana-dili ‹ngilizce olanlar›nsa, bu çok-dilli topluma tü-müyle dahil olmakta güçlük çekecekleri tahminediliyor.

Gramerin Gelece¤iBunca de¤iflimin, dilbilim kurallar›na da yan-

s›mas› kaç›n›lmaz. 19. yüzy›lda dil üzerinde yap›-lan akademik çal›flmalar, daha çok sözcükler(özellikle de etimoloji olarak bilinen tarihsel alt-disiplini) ve fonetik (sesbilim) üzerineyken,20.yüzy›lda a¤›rl›k daha çok gramere; özelliklede ‹ngilizce gibi dillerdeki sözdizimi (sentaks) s›-ralamas›yla ilgili olarak ortaya ç›kan sorulara ve-rildi.

1957’de ünlü dilbilimci Noam Chomsky’nindevrimsel nitelikteki kitab› “Sözdizimsel Yap›-lar”› yay›mland›ktan sonra sözdizimi, dilbiliminmerkezine oturdu. Ancak uzmanlara göre, buChomsky’ci yaklafl›m›n dilbilimcileri bir ç›kmazsoka¤a götürdü¤ü görüflü, belki de gelecektegerçeklik kazanacak. Çünkü, yaklafl›k flu son 50

y›ld›r sözdizimi kuramlar›-n›n, insanlar›n gerçekte ko-nufltuklar› dilin özellikleriyleba¤fldaflmad›¤›n›, ve insanbilincinin evrensel özellikle-riyle ilgili çal›flmalar›n so-yutlu¤unda kaybolup gittik-lerini gözlüyoruz.

Günümüzün e¤itim, bili-flim, güvenlik gibi ‘gerçek’soru ve sorunlar›na uyarla-nabilecek kuramlar gelifltir-meye hevesli dilbilimcilerse,modern bilgisayarla olanakl›hale gelen veri incelemeyöntemlerinden yararlanma-

ya bafllam›fl durumdalar. ‘Gerçek-dünya’ metinle-ri ve konuflmalar›ndan oluflan dev bir arfliv üze-rinde dil kal›plar›n› inceliyorlar. Bu tür büyük öl-çekli çal›flmalar, gramer araflt›rmac›lar›n› yüzler-ce y›ld›r u¤raflt›rm›fl bir konuya; neden herhangibir dil için genifl kapsaml› ve kesinlik içeren birgramer üretilmemifl oldu¤u sorusuna (20. yüzy›-l›n bafllar›nda, antropolog ve dilbilimci EdwardSappir, “bütün gramerlerin bir yerlerinde çatlakiçerdi¤ini” söylemiflti) flimdiden bir yan›t önermiflgörünüyor: bunun belki de zaten gerekli olmad›-¤›. Sözcükler ve birbirleriyle olan karmafl›k etki-leflimi ele ald›¤›m›zda, insan beyninin sözcüklerinne tür örüntüler oluflturduklar›, ne tür metinler-de yer ald›klar›, ne tür sözcük oyunlar›na gebeolduklar›na iliflkin deneyimi depolama özelli¤inezaten sahip oldu¤unu görüyoruz.

Yaz›l› MetinlerDilbilimcilerin, metinlerin giderek artan h›zla

de¤iflen özelliklerine ayak uydurabilmek için,flimdiden koflmaya bafllamalar› gerekiyor. Metin-ler k›sal›p daha parçal› hale geldikçe, resimler,animasyonlar, renk, ses vb ile zenginlefltirildikçe,onlar› okuma ve yorumlama yöntemlerinin de de-¤iflece¤i kesin.

Yazarla okur, yani metinlerin üreticisiyle tü-keticisi aras›ndaki iliflkiler de de¤iflim sürecinde.Tasar›mc› ve editörler, giderek artmakta olan buçok-bileflenli metinlerdeki ‘parçal›’ bilgiyi, tutarl›bir bütüne dönüfltürmek durumundalar. Karfl›la-r›ndaysa, içeri¤e serbest eriflim hakk›nda ›srareden; yay›mc›, editör ve tasar›mc›lar›, bilgiye ula-fl›m› ücretlendirip s›n›rland›ran kapitalist yaklafl›-m›n bir parças› olarak gören bir kesim var.

Dijital metinler, belki de tasar›m›n sonu ola-cak ve tasar›m, ancak okuyucunun yapt›¤› ayarla-ra ba¤l› olarak, istek üzerine devreye girecek.‘Oradan buradan’ gelen ve ço¤u zaman da birbi-riyle çeliflkili bilgi parçalar›n› yorumlay›p bunlaraanlam kazand›rmaksa, büyük olas›l›kla okuyucu-ya kalacak.

Gelecek Bizi Anlayacak m›?

1980’lerde, ABD’li dilbilimci Thomas Sebe-ok’tan, tehlikeli radyoaktif at›k depo bölgelerininyerlerinin, 10.000 y›l sonraki nesillere kadar ak-tar›labilece¤i bir yöntem önermesi istenmiflti.Böyle bir bilginin 300 nesil üzerinden aktar›labi-lece¤i güvenli bir yöntem olmad›¤› sonucuna ula-flan Sebeok, bir baflka yol önerdi: Bilgi eskimeyebafllad›kça onu güncelleyecek bir aktarma siste-minin gelifltirilerek, bütün ilgili mesajlar›n da yal-n›zca 3 nesli, yani 100 y›l› hedef alacak flekildeyaz›lmas›. Pek de uzun-dönemli bir çözüm gibigörünmüyor. Ama flimdilerde bir 22. yüzy›l met-niyle karfl› karfl›ya kalacak bir dilbilimci, metindesözcük ya da gramer bak›m›ndan günümüzdeki-lerden çok da farkl› birfley bulamasa da bu, met-ni anlamakta güçlük çekmeyece¤imiz anlam›nagelmiyor.

Graddol, D.“The Future of Language” Science, 27 fiubat 2004

Ç e v i r i : Z e y n e p T o z a r

fiekil 1: Dünya nüfusunun ‹ngilizce, ‹spanyolca, Hindu/Urdu ve Arapça dillerinikonuflan kesimi için de¤iflmesi öngörülen yüzdeler.

fiekil 2: ‹ngilizce konufltuklar› iddias›ndaolan Avrupa Birli¤i ülkeleri için ortaya

ç›kan oranlar.

‹ngilizce

‹spanyolca

Hindu/Urdu

Arapça

Holla

nda

‹sveç

Danim

arka

Lüks

embu

rg

Finlan

diya

Avus

turya

Belçi

ka

Alman

ya

Yuna

nistan

Frans

a‹ta

lya

Porte

kiz

‹span

ya

Page 16: dilin serüveni2004 ek

‹çinde yaflad›¤›m›z bilgi ça¤›, ola¤anüstü birh›zla gelifliyor. Bilgisayarlar ve bilgi a¤lar›, her ge-çen gün yaflam›m›za daha çok giriyor. Kiflisel bil-gisayarlar, yaz›c›lar, taray›c›lar ve a¤ ba¤lant› ele-manlar›, art›k evlerin ve iflyerlerinin ço¤unun vaz-geçilmez birer parças›. Küresel çapta bilgi al›flve-riflinin en büyük arac› olan ‹nternet de, her geçensaniye daha fazla büyüyerek, haberleflme, bilgieriflimi, e¤lence ve al›flverifl gibi birçok konudakullan›l›yor. Bilgisayarlar ve mikroifllemciler, tele-fon, televizyon ve kiflisel planlay›c›lar gibi, günlükyaflant›m›zda kulland›¤›m›z birçok ayg›t›n çal›flmasisteminin de temelini oluflturuyor. Tüm bu bilgi-sayar ç›lg›nl›¤›n›n en temel bilefleniyse “bilgisayaryaz›l›mlar›”. Ancak, bu yaz›l›mlar›n ve onlar›noluflturulmas›nda yararlan›lan programlama dille-rinin hangi miktarda ve ne kapsamda kullan›ld›¤›-n› ço¤umuz tam anlam›yla bilmiyoruz.

Birbirimizle nas›l konufluyorsak, gününönemli bir bölümünde karfl› karfl›ya oldu¤umuz

bilgisayarlarla da konufluyoruz. Bilgisayarlar› kul-lanarak yapt›¤›m›z her ifllemde, belirli yaz›l›mlarkullan›yor ve bu yaz›l›mlar›n içeri¤indeki belli ko-mutlar arac›l›¤›yla da bilgisayarlarla iletiflim ku-ruyoruz. Yaz›l›mlar, belirli algoritmalar içerenkaynak kodlar›ndan olufluyor. Bu kodlar da, bil-gisayar›n anlayabilece¤i programlama dilleriyleyaz›l›yor. T›pk› günlük yaflam›m›zda kulland›¤›-m›z dil gibi, bu dillerin de belirli gramer ve imlakurallar›, belirli bir düzeni ve sistemi var. Ancakbu kurallar ve sistemler, ilk programlama dille-rinden günümüze kadar büyük geliflmelere ve de-¤iflimlere u¤rad›.

Bilinen ilk programlama dilleri, 0 ve 1 dizile-riyle temsil edilen komutlardan oluflan, basit ma-kine dilleriydi. Ancak, hem bu dillerde program-lar›n yaz›lmas›, hem de bir kez yaz›lan program-lar›n flifrelerinin çözülmesi ve üzerlerinde de¤i-fliklik yap›lmas› çok zor ve zaman al›c›yd›. Daha“kullan›c› dostu” olan programlama dillerine ge-

çifl konusundaki en önemli ad›m, 1950’li y›llar-da, her ifllemci için belirli komut setlerinden olu-flan “assembly” dillerinin icat edilmesi oldu. Ma-kine diline yak›n seviyedeki bu dil, yaz›l›m uz-manlar›n› anlafl›lmas› çok zor ve zahmetli olan 0-1 dizilerinden kurtard›. Böylece, “haf›zadaki Abölgesinden B kayd›na ait verileri yükle” ya da“B kayd›n›n içeri¤ini haf›zadaki A bölgesine ak-tar” gibi k›sa komut kodlar› sayesinde, program-lar daha kolay yaz›labilir ve üzerinde de¤ifliklikyap›labilir hale geldi.

1950’lerin ikinci yar›s›ndaysa, bu alanda birbaflka önemli ad›m at›ld› ve yeni programlamadilleri tasarland›: bilimsel ve teknik uygulamalariçin Fortran, iflyerlerinde verilerle çal›fl›lmas› veözellikle ticari uygulamalar için Cobol ve yapayzeka uygulamalar› için de LISP. Bu diller, bugünbile kullan›l›yorlar ve birçok güncel programlamadilinin tasar›m› da, bu 3 dili temel al›yor.

1960’l› y›llarda, program yaz›l›mlar›nda ben-zer bilgilerin belirli bir sistem dahilinde birbirineba¤l› mant›ksal bloklar halinde bulunmas› ve tekbir birim gibi davranmas› gerekti¤i öne sürüldü.Bu flekilde “blok yap›l›” yaz›l›mlarda kullan›lmaküzere gelifltirilen ilk programlama dili de Algol60 oldu. Bu programlama dili, asl›nda hiçbir za-man yayg›n olarak kullan›lmad›. Ancak, program-lama dillerinin söz dizimini aç›klamaya yarayanbir gramer sistemi olan BNF’nin (Backus-Naurformu) ve Pascal, Modula gibi di¤er programla-ma dillerinin ortaya ç›kmas›na önayak oldu. Al-gol 60 temel al›narak gelifltirilen en önemli dil-lerden biri olan Pascal, bilgisayar bilimi bölümle-rinde y›llarca “tan›t›c›” programlama dili olarakö¤retildi.

1960’l› y›llar›n bafllar›nda John Kemeny veThomas Kurtz taraf›ndan gelifltirilen ve basit birkomut dili olan Basic, aralar›nda günümüzün enbask›n programlama dili olan Visual Basic’in debulundu¤u birçok güncel programlama dilinin ge-lifltirilmesine olanak sa¤lad›.

1960’l› y›llardaki en büyük at›l›m, “Simula67” olarak bilinen programlama dilinin gelifltiril-

16 Mart 2004B‹L‹M veTEKN‹K

PROGRAMLA

Page 17: dilin serüveni2004 ek

mesiyle, nesne yönelimli (object-oriented) prog-ramlara geçilmesi oldu. Günümüzde kullan›lanprogramlama dillerinin neredeyse tamam›, veritasar›mlar› (nesneler) ya da verilere ulafl›m› sa¤-layan arayüzler üzerine kurulu olan yaz›l›mlar›destekliyor.

1970’li y›llar›n bafllar›nda, Bell Labs flirketiçal›flanlar›ndan Dennis Ritchie, Ken Thompsonile birlikte gelifltirdikleri Unix iflletim sistemininüçüncü versiyonuna eklemek üzere, C dilini icatetti. 1980’lerde yine Bell Labs’dan Bjarne Stro-ustrup da, C dilinin nesne yönelimli hali olan C++dilini gelifltirdi. Bu iki programlama dili, Unix ifl-letim sistemiyle iliflkili olmalar› ve verimli çal›fl-malar› nedeniyle, sistemlerde en yayg›n olarakkullan›lan programlama dilleri haline geldiler.

Programlama dillerinin bir baflka popüler çe-flidi de, perl, awk, javascript, php, vbscript,python ve tcl gibi “scripting” dilleri. Bu diller sa-yesinde, C ve C++ gibi dillerde sat›rlar dolusu ko-mutla anlat›labilecek ifllemleri, yaln›zca birkaç sa-t›r kodla belirtmek ve böylece biraz daha h›zl› ça-l›flabilmek olas› hale geldi. Ancak, bu diller, nor-mal diller kadar esnek olmamalar›n›n yan› s›ra,s›kl›kla onlardan daha düflük performansl›lar vekullan›m alanlar› da daha dar.

Yeni yaz›l›m dillerinin gelifltirilmesinde özel-likle 5 noktaya dikkat ediliyor.

1. Dillerin, kolayl›kla ö¤renilebilir, anlafl›labi-lir ve kullan›labilir özellikte olmas› tercih edili-yor.

2. Modern yaz›l›m sistemlerinde güvenlik çokönemli oldu¤undan, yeni dillerin yaz›m özellikle-ri de, k›sa zamanda çok say›da hatan›n farkedile-bilmesine olanak tan›yacak flekilde düzenleniyor.Ayr›ca, özellikle C ve C++ programlar›ndaki gü-venlik aç›klar›n›n bir k›sm›ndan sorumlu olan“pointer”lar›n (bellek konumlar›n› gösteren ifla-retlerin) kullan›m› da, kötü niyetli kiflilerinmüdahalesi olas›l›¤›na karfl› k›s›tlan›yor.

3. Programlama dillerinin, yaz›l›mlar›n farkl›makinelerde ve iflletim sistemlerinde ayn› verim-le çal›flabilecek ve ayn› sonuçlar› verebilecek fle-kilde yaz›lmas›na olanak tan›mas› gerekiyor.

4. Kullan›c›lar›n hemen hepsi, yaz›l›m uygula-malar›na ‹nternet üzerinden eriflebilmek istiyor.Bu nedenle, yeni yaz›l›m dilleri de, programlar›n‹nternet protokollerine ve uygulamalar›na uygunflekilde ba¤lanabilmesini sa¤layan s›n›f kütüpha-nelerine sahip ya da gerekti¤inde bunlara erifle-bilir olmak zorunda.

5. Günümüz uygulamalar›n›n, ayn› anda bir-den fazla sistemle etkileflim göstermesi gerekebi-liyor. Yeni diller de, bunlar› destekleyebilecek fle-kilde gelifltiriliyor.

Günümüzde binlerce farkl› programlama di-li kullan›l›yor. Ço¤u alanda da, uzman kiflilerinözellikle ve öncelikli olarak tercih etti¤i belirlidiller var. Ö¤rencilerin büyük bir k›sm›, bilgisa-yarda belgelerle çal›flma, sunum haz›rlama yada matematiksel ifllemler yapma gibi uygulama-larda kullan›lan dillere al›flk›n. Ancak, bilim ve

sanat›n her dal›n›n kendine özgü bir dili olmas›-n›n aksine, bilgisayar uygulamalar›n›n hepsindebirden kullan›labilecek tek bir dil asla olamaya-cak gibi.

Güvenilir Yaz›l›mlarYapabilmek...

Teknoloji, bir yandan her yafltan insan içinyaflam standard›n› yükselterek yeni f›rsatlar su-narken, bir yandan da beraberinde önemli so-runlar getiriyor. Bilgi ve iletiflim sistemleri içinbu sorunun ad›: “güvenlik ve gizlilik”.

Bir kiflisel bilgisayardaki iflletim sistemi, onmilyonlarca kod sat›r›ndan meydana geliyor.Dünyada yaklafl›k 5 milyon kod yaz›c›n›n oldu-¤unu ve bunlar›n her birinin y›lda 5000 yenikod sat›r› yazd›¤›n› düflünecek olursak, dünyadaifllerin yürüyebilmesi için flimdiye dek kaç sat›rkodun yaz›lm›fl oldu¤u konusunda bir fikrimizolabilir. Çal›fl›r durumda bir yaz›l›m›n üretimi-nin de 10 ile 100 dolar aras› bir fiyata mal ol-du¤unu düflünürsek, bu sektörde trilyonlarcadolarl›k yat›r›mlar›n söz konusu oldu¤u gerçe¤i-ne ulaflabiliriz.

Yeni yaz›l›mlar›n üretiminin yüksek ücreti,dünyan›n her yerinde çal›flan yaz›l›m uzmanlar›n›yeni bir seçene¤e yönlendirdi: aç›k-kaynak yaz›-l›mlar›. Aç›k kaynak yaz›l›m sistemlerinin geliflti-rilmesi, gönüllü uzmanlarca, karfl›l›k beklemedenyap›l›yor. Ancak, aç›k kaynak yaz›l›mlar›, yeni birpazar aç›lmas›na da önayak olmufl durumda: busistemlerin kullan›c›lar› için sürdürücülük ve özel-lefltirme servisleri sa¤layan firmalar.

Yaz›l›m müdürleri, yaz›l›mlara ait bir milyonkod sat›r›nda 10-10.000 aras› hata bulunabile-ce¤ini varsay›yorlar. Bu da, örne¤in 500 milyarsat›rl›k bir kod toplam›nda, tetiklenmeyi bekle-yen 5 milyon ile 5 milyar aras› hatal› sat›r bulu-nabilece¤i anlam›na geliyor. Yaz›l›mlardakiaç›klar, çok büyük ekonomik kay›plara ya dasistemlerde ciddi çöküfllere neden olabilece¤iiçin, yaz›l›m çal›flmalar›ndaki en büyük çaba,güvenli yaz›l›mlar›n üretilebilmesi için testtendaha etkin tekniklerin bulunmas›na yöneltildi.

Yaz›l›m gelifltirme çal›flmalar›nda en önemlisorulardan biri, güvenilir yaz›l›mlar›n yap›labil-mesi için bilimsel bir temel olup olmad›¤›. fiim-dilik, bu amaç için kullan›lan analog bir teknikbulunmuyor. 1956 y›l›nda John von Neumann,“gere¤inden fazlal›k (redundancy)” modelininkullan›lmas› yoluyla, güvenilir olmayan eleman-lardan daha güvenilir donan›m bileflenlerininnas›l yap›labilece¤ini gösterdi. Günümüzde, ha-ta tespit edici ve düzeltici kodlar›n yan› s›ra, buprensip de rutin olarak kullan›l›yor.

Araflt›rmac›lar, programc›lar›n birbirleriyleiletiflim içinde olmasalar bile, çok benzer hata-lar yapt›klar›n›n üzerinde duruyorlar. fiimdiler-de en yeni yaklafl›m, yaz›l›m sistemlerinin hata-lara karfl› esnek olabilmesini sa¤layabilmek,hatta tespit edilen hatalar› kendili¤inden onara-bilen sistemler tasarlayabilmek.

Aho, Alfred V. “Software and the Future of Programming Languages” Science, 27 fiubat 2004

Ç e v i r i : D e n i z C a n d a fl

17Mart 2004 B‹L‹M veTEKN‹K

AMA D‹LLER‹

Page 18: dilin serüveni2004 ek

Bilimde dil, iki farkl› e¤ilimin egemenli¤inde-ki de¤iflimlerin ortas›nda bulunuyor. Bilim dalla-r›na özgü terimlerden oluflan jargon kullan›m›n›nartmas› iletiflimsel yay›lmaya iflaret ederken, bi-limsel ‹ngilizce’nin küreselleflmesi daha büyükbir uluslararas› birlik vaadeder. Gerçekte, her bire¤ilim karmafl›k ve çokdüzeyli.

Bilim, bir taraftan bak›ld›¤›nda, gökyüzününde ötesine ulaflan bilgi birikimiyle Babil Kulesi’nitamamlam›fl, ‹ngilizce’nin küresel yay›l›m›yla eskibir düflü diriltmifl görünüyor: uluslar›n bilgeli¤iiçin tek bir dil. Ancak ikinci bir bak›fl aç›s›yla daortaya flöyle bir tablo ç›k›yor: Bu büyük birlikte-likten oluflmufl kule, bilimsel jargon ve termino-lojinin etkisiyle y›k›lm›fl, binlerce yeni duvar olufl-mufl ve bilimsel alanlar da bu ‘uzmanl›k dilleri-nin’ kendilerine özgü s›rlar›yla birbirlerinden ay-r›lm›fl durumda.

Acaba bu e¤ilimler z›t kuvvetlerin karfl›laflma-s›na dayand›¤› için, iki dil hareketi de birbirini et-kisiz k›l›yor olabilir mi? Bilimsel bilgi diye bir fleyvar; çünkü, bilimadamlar› ayn› zamanda, t›pk› di-¤er tüm diller gibi sürekli geliflen bir dili kulla-nan ve paylaflan yazar ve konuflmac›lar. Sözcük-ler, teknik bir çal›flman›n somutlaflmas›, profes-yonel anlay›fl›n külliyat›na eklenmesi ve aktar›la-bilmesi için en önemli arac› görevini görüyor. Bi-lim dilini ve onun geliflmesini etkileyen her fley,bilimsel çabay› da özünden etkiler. Peki bilimiçin uluslararas› bir dil oluflturma iste¤i ne kadardo¤rudur? Bunun yan›t›: “çok do¤ru” olabilirama, kimi s›n›rlar ve koflullarla birlikte.

‹ngilizce’nin Rolü ‹ngilizce’nin bilimde bask›n olarak kullan›l›fl›,

genifl bir pencereden ele al›nmal›. Öncelikle ‹ngi-lizce, genel anlamda küresel dil olarak kabul edi-liyor. ‹ngiliz sömürgecili¤i, Kuzey Amerika, Hin-distan, Avustralya, Hong Kong ve daha birçok ye-re bu konuda ilk tohumlar› ekti. Ayn› zamanda,Endüstri Devrimi de ‹ngilizce’ye, ça¤dafllaflmadadönüm noktas› kabul edilebilen teknolojik gereç-lerle gelen bir ün sa¤lad›. Bununla birlikte, II.Dünya Savafl›’ndan beri ABD’nin askeri, ekono-mik, teknolojik ve siyasi etkileriyle, ‹ngilizce da-ha genifl bir dünya için “en önemli” dil halinegeldi. Bugünse, e¤lence, reklam, seyahat ve tu-rizm, uluslararas› ticaret, telekomünikasyon,medya ve bilgisayar teknolojileri gibi birçok alan-da “uluslararas› ticaret” dili olarak hizmet veri-yor. ‹ngilizce flu anda, yabanc› dil olarak tümdünyada en çok talep edilen ve e¤itimi verilen enpopüler dil. Teknik alanlardaki yükselifli ayn› za-manda, ABD’deki “büyük bilim”in yükseliflindende destek gördü ve bilimsel çal›flmalardaki kulla-n›m› artt›. ‹ngilizce bir anlamda, kültürel ve ente-lektüel bolluk dalgas›yla sürüklendi.

‹kinci olarak, bilimin kendisinin küresellefl-mesi durumu söz konusu. Asya’da, Afrika’n›n birk›sm›nda, Orta Do¤u’da ve Latin Amerika’da en-

düstriyel geliflme, birçok alanda araflt›rmalar›nyayg›nlaflmas›n› harekete geçirdi. Bugün herkeseaç›k bir konuflma ortam› sa¤land›¤› sürece,önemli konferanslar ve sempozyumlar her k›tadadüzenli olarak sürdürülüyor. Bunun bir parças›da, ABD’de gelifltirilen ve öncelikle ‹ngilizce’ninegemen olarak kullan›ld›¤› ‹nternet oldu. Her nekadar “net” her geçen y›l “çok dilli” bir hale gel-se de, bilimsel alanlarda daha yüksek düzeyde ‹n-gilizce tercih edilmeye devam ediyor.

Dille ilgili çal›flmalar, 1980’lerde bilimsel der-gilerin % 60’›n›n ‹ngilizce olarak yay›mland›¤›n›,yirmi y›l sonraysa, bu oran›n % 80’e (kimi alan-larda % 90’›n›n üzerinde) yaklaflt›¤›n› ileri sürü-yor. Her türlü uluslararas› toplant›da, resmi bilimdilinde, çokuluslu araflt›rma programlar›nda, res-mi web sitelerinde ve daha birçok alanda ‹ngiliz-ce tercih ediliyor. Resmi olmayan taraf›ndan ba-k›ld›¤›ndaysa, e¤er Çinli bir nükleer kimyac›, Bre-zilya ya da Almanya’daki (ya da her ikisinde bir-den) meslektafllar›yla ‹ngilizce konuflarak iletiflimkurabiliyorsa, dile ba¤l› olarak ‹nternet arac›l›¤›y-la “görünmez üniversiteler”in kurulmaktaoldu¤unu söyleyebiliriz. ‹flin daha az görünen birbaflka yönüyse, bütün bunlar›n ‹ngilizce e¤itimi-nin kendisini önemli bir endüstri haline getirmiflolmas› ve birçok üniversitede teknik müfredattadüzenli olarak bu e¤itimin yer almas›.

Olas› EtkilerBilimsel alanlar içinde çeflitli düzeylerde ulus-

lararas› ticaret olanaklar›n›n artmas›nda ‹ngiliz-ce’nin rolü büyük. Ekvator’daki bir tar›m biyolo-¤u, Sri Lanka’daki ya da Tayvan’daki yeni gübreçal›flmalar›ndan do¤rudan yararlanabiliyor. Ulus-lararas› dil, bu al›flverifl konusunda cesaretlendi-rici ve ifllerin kolay ifllemesini sa¤lay›c› bir görevgörüyor. Ayr›ca, bilimadamlar›na kariyer olana¤›(ve hareketlilik) sunuyor ve teknik çal›flma grup-lar›n›n kendilerini gelifltirmelerine, özel yetenek-lerinin ve çal›flmalar›n›n ça¤dafl bilimsel giriflim-lere dahil olmas›na yard›m ediyor.

Bununla birlikte, ‹ngilizce’nin bu egemen kul-lan›m›n›n baflka etkileri de var elbette. HelenistikDönem’deki Yunanca, 8-12. yüzy›ldaki Arapça yada Orta Ça¤ Avrupas›’ndaki Latince gibi entelek-tüel gücün dilleri, dünyay› “sahip olanlar” ve “sa-hip olmayanlar” olarak ikiye ay›r›yor. Bu, ciddibir entelektüel yal›t›m›n olas› oldu¤u anlam›nageliyor. ‹ngilizcesi pek iyi olmayan ya da idareeder düzeyde olan bilimadamlar›, uluslararas›dergilerde çal›flmalar›n› yay›mlatmak ya da yaz›fl-mak isteyen okuyuculara eriflmek aç›s›ndan dahafazla zorluk çekebilirler. E¤er di¤er diller, kendi-lerine küresel dil içinde geniflleyen bir teknik söz-lük yaratamazlarsa, ‹ngilizce’nin bask›n kullan›m›bu dillerin kullan›m›n› iyice zay›flatabilir.

Bundan baflka üzerinde durulmas› gerekeniki nokta daha var. ‹lki, bilime uygulanan dil em-peryalizmi hakk›ndaki düflüncelerin hedefe isabetetmedi¤i. Evet, bu etkiler bireyler ve bilim içinciddi ve zarar verici olabilir. Ama, henüz ortadamerkezi bir el ya da imparatorluk uzant›s› yok.Kendi kendisini yetkili tayin etmifl bir gücün etki-siyle, küresel standardizasyon çabalar› da bulun-muyor. Bu da bizi ikinci noktaya götürüyor: Kim-se bilimsel ‹ngilizce’nin “sahibi” de¤il! Hiçbir ül-ke ya da kültür, tek bafl›na bilimsel ‹ngilizce’ninniteli¤ine ya da do¤rultusuna hükmedemiyor. Bu-nun yerine, küresel ‹ngilizce süreci editörler, ö¤-retmenler, ö¤renciler, aileler, yazarlar, yay›nc›-lar, çevirmenler, resmi kurumlar, bilimsel örgüt-

18 Mart 2004B‹L‹M veTEKN‹K

Kuleler, Duvarlar ve bilimsel Alanlar

Bilimde Dil Üzerine

Page 19: dilin serüveni2004 ek

ler, flirketler, okullar ve daha birçok etken tara-f›ndan topluca, eflit ve düzenli güdülemelerle olu-fluyor. Dildeki de¤iflim genel olarak, hiçbir za-man yasal temelleri olan bir olay haline gelmiyor.Peki, ‹ngilizce’nin bu yay›l›fl› sürecek mi? Hiçkuflkusuz evet; bu yönde çok fazla hareket var.Bununla birlikte yine de bu, kadercilik için birneden de¤il.

S›n›rlar ve De¤iflimler‹ngilizce teknik iletiflimin birçok alan›n› yöne-

tiyor olabilir; ama bu, bilimin tümü için geçerlide¤il. Bilimin büyük “sohbeti” içinde yer alan di-¤er dilleri ondan koruyan s›n›rlar var. Birçok tek-nik yaz› ve sözlü iletiflim, asl›nda ulusal dillereba¤l› kal›r. Peki, bilimadamlar› ve mühendislerher yerde ayn› ‹ngilizce’yi mi konufluyor? ‹ngiliz-ce’nin Anglo-Amerkan biçimi bütün gezegeneegemen mi? Yan›t, hay›r! Dilbilimciler bugün,“‹ngilizce dünyas›” ya da “‹ngilizce türleri”ndensöz ediyorlar. ‹thal bir dil olarak ‹ngilizce, yenibir dilsel toplulu¤a dahil edildi¤inde, de¤iflimeu¤ruyor ve dahil edildi¤i o dile uyarlan›yor. Bu-nunla birlikte, bu flekilde kabul edilen diller, hiç-bir zaman yolun sonuna gelmifl say›lmaz. Bunlar,kültürel malzemelerdir ve bu nedenle de yenidendüzenlemelere u¤rarlar. Hong Kong ‹ngilizcesiBat› Afrika, ABD ya da Singapur ‹ngilizcesi’yleayn› de¤il elbette. Ayn› durum, s›n›rl› da olsa bi-limsel ‹ngilizce için de geçerli. “Lithoassociaton”gibi bir terim ya da “kabuksal yap›n›n sa¤l›kl›modelleri” gibi bir cümle, Hint jeolojik yaz›n›ndayer al›rken, Amerikan ya da ‹ngiliz yaz›n›nda bu-lunmaz. “a”, “an”, “the” gibi öneklerin kullan›l›pkullan›lmay›fl›na, ya da farkl› ço¤ul kullan›fllara(“sedimentary strata” yerine “sedimentaries”denmesi gibi) ba¤l› olarak bilimsel ‹ngilizceler debirbirlerinden farkl›l›k gösterebilir. Bunlar hataolarak kabul edilmez, yaln›zca alternatif kulla-n›mlar sisteminin bir parças› say›l›rlar. Acababunlar dili y›pratan etkenler olarak görülebilirlermi? Bu, belki konuflma dili için geçerli olabilir;ancak, deneyimler bilimde bunun böyle olmad›¤›-n› gösteriyor.

Bu arada, eldeki kimi rakamlar da düflündü-rücü: ~ 400 milyon kiflinin ana dili ‹ngilizce,430 milyondan fazla insan›n ikinci dili ‹ngilizceve ~ 750 milyon kifli yabanc› dil olarak ‹ngiliz-ce’yi kullan›yor. Ancak, tüm dünyada anadili ‹n-gilizce olanlar›n oran›nda genel bir düflüfl var;1950’de % 8, bugün ~ % 6,5, 2050’deyse buoran›n % 5 ya da daha az olaca¤› öngörülüyor.Bu durumda, dilin uyarlanmas› için sürdürülenbask›, anadili ‹ngilizce olanlardan çok, küreseldili kullananlarca daha etkili hale gelecek!

Jargon: Nereye Kadar?Hemen hemen tüm bilimadamlar› farkl› bilim

dallar›n›n kendilerine özgü terimlerinden oluflan“jargon” meselesine aflinad›r. Physics Today yada Cell dergilerinde yay›mlanan bir makaleylekarfl›laflan bir böcekbilimciyi ya da okyanus bilim-lerinden bir yüksek lisans ö¤rencisini Atmosphe-ric Research’te yay›mlanan bir makaleylebafletmeye çal›fl›rken düflünün. Bunlar hiç yaflan-mayan durumlar de¤il. Terminoloji s›n›rlar›, bilimdallar›n›n kendi içlerinde bile zamanla say›lar›

h›zla artan uzmanl›k alanlar›na ve alt uzmanl›kalanlar›na bölünecek gibi görünüyor. Bu süreçnereye kadar devam eder peki? Birinin kendisini“kütleçekimsel dalga fizikçisi” ya da “erkenKretase dönemi sürüngen baca¤› anatomisi uz-man›” olarak adland›rmas› tümüyle ola¤an d›fl›say›lmaz. Bu arada, “biyoloji” ve “jeoloji” adlar›“yaflam bilimleri” ve “yer ve gezegen bilimle-ri”ne dönüfltü bile.

Yeni alanlar›n do¤mas› ve buna ba¤l› olarakyeni sözcük da¤arc›klar›n›n oluflmas›, bilimselilerlemenin ölçütlerinden biri. Bilim dallar›n›nkendi içlerinde alt dallara ayr›lmas›, do¤a bilim-lerinin çeflitlenip, yo¤unlaflmas›nda yay›lma vederinleflme için gerekli gücün iflareti kabul edili-yor. Yeni çal›flmalar› sürdürmek, daha büyük ke-sinliklere ulaflmak, gözlemsel ve analitik ölçektedaha küçük ya da genifl düzeylerde çal›flmak velaboratuvar teknolojilerini gelifltirmek gibi fleyler-le u¤rafl›rken ortaya ç›kan yeni bilgileri ve uygu-lamalar› aktarmak için, yeni terimler ve cümlelertüretmek de gerekiyor. Bu yeni sözcük da¤arc›k-lar›, bilimi her biri ba¤›ms›z, kendi kendine yetenve birbirlerinden giderek uzaklaflan bir gökadalartoplulu¤una dönüfltürmüfl gibi görünüyor. Ancakbu alg›lama biçimi, kimi kritik noktalar› gözdenkaç›r›yor. Farkl› dallar›n art›fl›, kopufltan çok,kendi içinde ba¤lant›lar yapmakla sonuçlan›yor;dili paylaflmak için sürekli büyüyen bir olanaklararal›¤› meydana geldi. Örne¤in, giderek küçülenölçeklerde inceleme, analiz ve idare edebilme gü-cü, bir zamanlar kimyac›lara ait olan moleküleryetki alan›n›, botanik, zooloji, t›p, meteoroloji,jeolojinin birçok dal› ve mühendislik gibi ilgilibirtak›m alanlara da aç›yor.

Bu birleflmenin birçok kayna¤› var. Bilgisayarteknolojilerinin, bilimin neredeyse her alan›ylabirleflmesi bunlardan biri. Nükleer manyetik re-

zonans, lazer optik ve sinir a¤lar› uygulamalar›gibi birço¤u da di¤er teknolojilerin uyarlanm›flkullan›m›na örnek oluflturuyor. ‹nsan genomu yada Mars yüzeyiyle ilgili çal›flmalar gibi keflfe da-yal› ve çokdisiplinlilik avantaj›yla elde edilenler,bilimin en önemli parçalar›ndan olmay› sürdürü-yorlar. Disiplinleraras› araflt›rma, s›k s›k söylen-di¤i gibi, her alanda f›rsatlar, seçenekler sa¤l›-yor. Daha önce ayr›lan alanlar bir araya geliyor:biyopaleoco¤rafya, psikonöroimmünoloji, geze-gen jeofizi¤i ve kimyasal antrolopoji gibi. Herad›mda, terminoloji paylafl›m› da art›yor. Sonuç-ta bilim dili, hem yak›nlaflma, hem de uzaklaflmamodellerini ortaya ç›kar›yor. Özelleflmiflterminolojinin engeller oluflturdu¤u bir gerçek.Ancak bu engellerin ço¤u, her iki yöne de ak›fl›sa¤layan gözenekli bir yap›ya sahip. Hiç kuflkuyok ki, bugün dil yaratmada en etkin alan, bilim.As›l ikilemse, genel anlamda bilimsel dille, halk›nanlayabilece¤i dil aras›ndaki engelleri kaps›yor.Burada tam tersine gözenekli bir yap› yok; duvar-lar kal›n ve sert, gizli terminolojilerce örülmüfl.Uzmanlar, teknik ‹ngilizcelerin her yerde bu eri-flilmezlik kaderiyle karfl›laflt›¤›n› söylüyorlar. Bu-nu da, bilimsel terimlerin bu küresel dilin en bü-yük bölümünü oluflturmas›na ba¤l›yorlar.

Bilimsel okur yazarl›k sorununun kesinlikleuluslararas› bir boyutu var. Bilimi genifl kitlelerinanlay›fl›na sunmada çeviriye çok ifl düflüyor. Bunedenle, bu ifli yapan çevirmenler, küresel bir sesoluflturmak bak›m›ndan etkisi az›msanmayacakbir role sahipler.

Olanaklar ve AmaçlarBöyle k›sa ve belirli noktalarda yo¤unlaflm›fl

bir tart›flmada bile, bilim ve bilim dili için baz›aç›k görevler belirlenir. Bu anlamda en önemligörev, bilim entelektüellerine düflüyor. Dil e¤iti-mi, modern bilimde en kritik ve zorlay›c› etken.Bu e¤itimin nas›l ve kim taraf›ndan verildi¤i sos-yopolitik boyutlar›yla birlikte daha da önemli birhale geliyor. Bir baflka ve daha az önemli olma-yan amac› da, bilimsel ‹ngilizce içindeki de¤iflik-li¤e karfl› hoflgörünün artmas› olmal›; anlambi-limsel aç›dan bir kaosla karfl›laflma tehlikesinedüflmemek için bir standarda uyma zorunlulu¤un-dan kaç›nmak gerek. Genel anlamda, dinleyicileriçin iletiflimsel bilimin baflar›s› ö¤retmenler, bilimyazarlar›, bilimadamlar›n›n bizzat kendileri gibiarac›lar›n kalitesiyle artacak ya da azalacak.

Son olarak bir uyar›! Bilimde dil, her devirdegeliflen tarihsel bir gerçeklik. ‹ngilizce’yi ulusla-raras› ya da küresel bir dil olarak kabul etmek,dilsel co¤rafya gerçe¤ini ortaya koyuyor; ‹ngiliz-ce’yi “bilimin evrensel dili” olarak adland›rmak,Babil efsanesini bir kez daha canland›rarak biryanl›fl› kabullenmek anlam›na gelebilir. Benzerbiçimde, özel terminoloji kullan›m›n›n bilim yap-maya k›s›tlay›c› bir etkisi oldu¤u yolunda feryatetmekse, bunun bilgi ve ilerlemedeki rolünün ye-terince anlafl›lamad›¤›n›n göstergesi kabul edile-bilir. Kuleler ve duvarlar, bugünün teknik konufl-ma alanlar› boyunca uzan›yor. Yine de, manzara-n›n tümü, ilgili gözler önüne serildi¤inde merkeziönemde olan bilimsel uygulama karmafl›kl›k veverimli de¤iflimi yans›tan bir alan› bar›nd›r›yor.

Montgomery S., “Of Towers, Walls, and Fields: Perspectives on Language in Science”, Science, 27 fiubat 2004

Ç e v i r i : E l i f Y › l m a z

19Mart 2004 B‹L‹M veTEKN‹K