16
Bursa' da Dünden Bugüne Tasavvuf Kültürü - 2 BURSA KÜLTÜR SANAT VE TURiZM VAKFI

Bursa' da Dünden Bugüne Tasavvuf Kültürüisamveri.org/pdfdrg/D095522/2003/2003_OGUZOGLUY.pdf · 2015. 9. 8. · BURSA KÜLTÜR SANAT VE TURİZM VAKFIYAYINLARI BURSA KİTAPLIGI:

  • Upload
    others

  • View
    8

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • Bursa' da Dünden Bugüne Tasavvuf Kültürü - 2

    BURSA KÜLTÜR SANAT VE

    TURiZM VAKFI

  • BURSA KÜLTÜR SANAT VE TURİZM VAKFIYAYINLARI BURSA KİTAPLIGI: 12

    Bursa' da Dünden Bugüne Tasavvuf Kültürü - 2

    ISBN 97 5-7003-11-4

    Birinci Basım Kasım 2003

    Yayma Hazırlayan Nahit Kayabaşı

    Kapak Salih Çokova

    Baskı

    Graphis Matbaa Yüzyıl Malı. Matbaacılar Sitesi

    1. Cadde No: 139, Bağcılar-İstanbul Tel: (0.212) 629 06 07

    (

    c•

    AçıkhavaTiyatrosu Yanı, Kültürpark-Bursa Tel: (0.224) 234 49 12 (3 hat)

    Faks: (0.224) 234 49 ll E-posta: [email protected]

    -~-

    1 l-l

  • TASAVVUF KÜLTÜRÜNÜN YAZI DİLİ OLARAK, TÜRKÇENİN GELİŞMESİ

    Prof. Dr. Yusuf OGUZOGLU*

    Türkmenlerin Anadolu'ya Egemen Olmaları XIII. yüzyılın sonlannda, Anadolu'da derin siyasal değişiklikler oldu.

    Özellikle Orta ve Batı Anadolu ile Marmara uç bölgesini etkileyen olay-lar, XIV. yüzyıl başlarken Türkçenin bir yazı dili olarak yükselişini hazırlayan düzenin oluşmasını sağladı.

    1284 yılında İlhanlı HükümdanArgun Han, Anadolu Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev'i idam ettirerek yerine Gıyaseddin Mesud'u seç-mişti. Türkmen Karaman ve Eşrefoğlu beylerinin müdahalesi üzerine, Anadolu'ya büyük bir Moğol ordusu gönderildi. Artık Anadolu Selçuklu sultanı, Moğolların elinde bir oyuncak durumuna gelmişti.

    Tarihçi Dukas, Batı Anadolu ve Marmara uc bölgelerinde bağımsız hareket etmeye başlayan Türk beylerini ve etkinlik alanlaımı belirtir:

    "Asya' mn meşhur şehirlerinden biri olan Efesos ve Ka-ria Eyaleti, Mantahia (Menteşe) tarafindan, İzmir' e kadar Mağnisa ve bütün Magedon Eyaleti, Sarıthan tarafindan, bütün Frigia Eyaleti, Germiyan tarafindan, Asu şehrinden başlayan ve Çanakkale'ye inıtidat eden Biiyük Frigia, Ka-resi tarafindan, Bithinia kanıilen ve Paflagonia kısmen, Osman tarafindan zaptolundu. İsimlerini yukarıda zikretti-ğim kimseler Türk beyleri idiler" 1•

    Karahisar-Kütahya yüksek yaylasında yaşadıkları anlaşılan Germiyan Türkmenleri, Sultan'ın İlhanlılara iyice bağımlı olmasından sonra, Kara-manoğlu Türkmenleri ile bağımsız hareket etmeye başlamışlardı2• Döne-min Batı Anadolu'daki etkin siyasal gruplarından biri de Menteşe Türk-menleri idi. Menteşe ~ey 1261 yılından itibaren Muğla yöresini (Karia) ele geçirerek genişledi3 • Türkmenlerin Batı Anadolu'daki yeni faaliyetle-ri bölgedeki dengeleri değiştirmiş, Ege' de önemli çıkarlan olan Venedik ve Cenevizliler yeni bir konum almışlardı. Örneğin, Venedik'e iı.it Neg-

    ~Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tari/ı Bölümü

    77

  • roponte (Ağriboz)'dan gelen bazı tüccarlar Fethiye (Makri)'ye yerleştiler4. Denizli bölgesi, Menteşe Türkmenlerinin demografik ve iktisadi da-yanağım teşkil ediyordu. Bu Türkmenler daha 1280'lerde Güzel-hisar (Tralles) ve Sultan-hisar'ı (Myssia) fethetmişlerdi'.

    XIV. yüzyıl başlarında Batı Anadolu'da Foça (Phocaea), denizin dol-masıyla Efes 'in yerini alan Selçuk (Ayasolug), Kuşadası (Scala Nuova) ve Balat (Miletus) limanları canlı ticaret merkezleriydi. Bizanslılar giriştikleri son hanıle sırasında, Cenevizlilerin yardımıyla İzmir'i geliştirmişlerdi6. Ancak, Germiyan Subaşısı Aydınoğlu Mehmed Bey, Menteşe Bey'in damadı olan Sasa Bey'le birlikte Manisa, Tire ve Efes 'i zaptetmişti. Ay-dınoğlu Mehmed Bey'in İzmir'i ele geçirmesi (13 1 7), Levanten dünya-sında büyük bir dalgalanmaya sebep olacaktır7 • Bu arada Batı Anadolu'da Manisa'nın kuzeyinde Yund Dağları ile doğusundaki arazide oturan Saru-han Bey de kendi beyliğini kuracak ve Foça'ya doğru genişleyecektiı-B.

    Osmanlı devletinin, "devlet" tammına uygun biçimde ortaya çıkması XIV. yüzyıl başlarında gerçekleşmiştir. Bu tarihlerde, Anadolu'nun Mar-mara uc bölgesinde yaşayan halkın siyasal yönetim olarak bağlandığı bir düzen kurulmuştu. İlk Osmanlı ordusu, şehir ve kasabalarda adaleti uygu-layan kadı/mahkeme, mülkiyet düzeninin ana unsurtan olan dirlik/vakıf kurumları bu sıralarda oluştu. Ahi geleneklerine dayalı esnaf örgütünün gerçekleştirdiği üretim-ticaret etkinlikleri ile, canlı kültürel unsurların beslediği toplumsal yaşam, bu yeni düzeni tamamlanıaktaydı.

    İlk Osmanlı sultanları, devletin kuruluşuna katkı sağlayan gazileri ve ailelerini koruyucu bir siyaset izleyerek onlara yönetirnde görevler verdi-ler. Böylece bir bakıma, bu kadrolarla Türkmen tabarn ile yakınlık sürdü-rüldü: Örneğin, Gazi Genek Bey Bilecik fethi sırasında (1299), Kon-ya'dan gelerek Osman Gazi'nin hizmetine girmişti. Kendisine Sultan Hö-yüğü (Eskişehir) dirlik olarak verildi. İlyas Bey, Orhan Gazi zamanında Gelibolu Sancak Beyi olmuştu. Torunu Hızır Bey, derlesinin zeameti olan Sultan Höyüğü 'nü tasarruf etmiştir. Oğlu Bazarlu Bey, Ankara Savaşı sırasında Sultan I. Bayezid 'in yanında yer almıştır. O 'nun oğlu Hacı Genek Bey, İstanbul'un fethine katılmış, gösterdiği başarılar sonucu kendisine Edincik zeamet olarak verilmiştir. Nihayet onun oğlu, Türk Firdevsi ola-rak tamnan Şerefüddin Musa, Sultan ll. Mehmed ve Sultan II. Bayezid'in teşvikleri ile eserler vermiştir. Tanı bir Abdalan-ı Rum özelliği taşıyan bu ailenin kimliğini ikiyüz yıl sürdürmüş olması ilginçtir. 1453 yılında Edin-cik'te doğan Şerefüddin Musa'nın ilk yaşantısı Balıkesir-Bursa yöresinde geçmişti. Yazılarında Seyyid Battal Gazi ve Hacı Bektaş-ı Veli hakkında övgü dolu sözlere rastlanması dikkati çekmektedir9•

    78

  • Sivil Toplumsal Ünitelerin Önem Kazanması Halil İnalcık'ın, Derviş ve Sultan'ı analiz eden incelemesinde belirttik-

    leri gibi, Kutb-ül Aletab/İnsan-ı Kamil felsefesinin yeryüzündeki temsilci-si olarak kabul edilen Abdallar, yörükler/türkmenler arasında büyük itibar görmekteydiler10• Onların halk desteğine dayalı bu konumları, Sultanlar nezdindeki saygınlıklarının başlıca sebebi olmalıdır. Şerif Mardin de ta-savvufi kurumları, tekkeler ve diğer "din" eksenli eğilimleri, cemaatsel yapıları sebebi ile Osmanlı toplumunda "sivil toplum"u çağrıştıncı roller olarak tanımlar''.

    Bu gruplar, Anadolu'da 1220'lerde başlayan Moğol istilası sonucu et-kin hale gelmişlerdi. Kimileri, büyük kültür merkezlerinde tutunup seçkin tabaka arasında etkili olmaktaydılar. Kimileri ise, medreselerin henüz nü-fuz edemediği göçebe ve yarı göçebe çevrelerde yer bulmuşlardı 12 •

    Orhan Gazi döneminin etkili sivilliderlerinden birisi de aym zamanda Bursa'mn fethine katılmış bir gazi olan Geyikli Baba idi. Sultan'ın Geyik-li Baba ile ilişkileri tasavvuf ebiine gösterilen yaklaşımın bir ömeğidir:

    "Riw1yet iderler ki, çünki Orhan Gazi Bursa'ya geldi, Bursa' da bir imaret yapdırub dervişleri teftiş itmeğe başladı. İne-Göl yöresinde Keşiş-Tağz (Uludağ) yanında bir nice dervişler gelüb karar tutmışlardz. Amma içlerinde bir derviş varidi, dağda geyicüklerle yürürdi. Turgud Alp ana muhabbet itmişdi. Daim anımla arkadaşlık idenli. Turgud Alp, ol vakzt gayet pfr olmzşdz. Orhan Gazi'nün dervişleri teftiş itdüğin işidüb adem gönderüb eyitdi: be-nüm köylerilm dairesinde bir nice den•işler geyüb vatan edinmişlerdiı: İçlerinde bir derviş vardu: Geyicüklerle musahabet ideJ~ hiç geyicüklerden biri andan kaçmaz/m~ hayli mübarek kişidür didi. Orhan Gazi işüdüb kimün mü-ridlerindendiil~ sorun deyü yine kendiiden istisar itdile1: Derviş eyitdi: Baba İlyas müridiyem 've Seyyid Elvan ta-rfkındayzm dedi. Geliib Orhan Gazi'ye didileJ: Varım, de1-vişi bunda getürün didi. De1-vişi davet itdileJ: Gelme-di. Ve dahi eyitdi: zinhar Orhan Gazi dahi bunda geliib, beni günaha koymasun didi. Bu haberi Orhan Gazi'ye di-dileJ: Yine adem gönderüb eyitdi: bizilm de1-viş hazretiyle bulzşmak elbette maksCtdzmuzdw: Niçün gelmez veya bizi anda varmağa niçün komaz didi" 13 •

    79

  • Orhan Bey-Geyikli Baba ilişkisi XVI. yüzyıl Osmanlı Tahrir Defterle-rine de yansımıştır: "Geyikli Baba Karyesi (Baba Sultan) Orhan Bey' den Baba'ya vakıftn~ hane 34". Geyikli Baba Evkafı içinde, hamam, değirmen, Bursa'da iki dükkfuı, Baba Sultan Köyünde bahçeler, kestane ve ce-viz ağaçları vardı. Yıllık geliri 7783 akçaydı. Aynca, bu vakfa bağışlanan Altı Bin vakıf akça "istirbah olunup" (ribaya-faize verilip) gelirinden ne hasıl olursa, hamam ve değirmenin onarımına harcanıyordu 14 •

    Anadolu'nun uç alanlarındaki beyler, kendilerini halk içinde meşru bir zemine oturtabilmek için sufi çevrelere yakınlık gösteriyorlardı. Mevlana Celaleddin'in torunu Ulu Arif Çelebi (öl.1320) peşpeşe yaptığı seyahat-lerle, Menteşeoğulları, Aydınoğulları, Germiyanoğulları ve Eşrefoğulları bey liklerinde M ev levili ği tanıtıp yerleştirmeyi başardı15 •

    Türkmen Beyleri, halk tabanındaki ahi grupları ile de yakınlık içindey-diler.· Öyle ki, Sultan I. Bayezid'ın Karamanoğlu topraklarındaki Ahiler üzerinde bile etkisi vardı. Niğde şehri adına, bir Ahi şeyhi tarafından Sultan I. Bayezid'in beline Bursa'da "kemer-i hidmet" bağlanmıştı 16 • Sal-tanat kavgası sırasında Şehzade Mustafa'nın, Bursa'yı ele geçirmek üze-re geldiği sırada, Ahilerin son derece etkili bir konumda olduğunu gör-mekteyiz. Bursalılar adına gönderilen "Ahi Yakub v't Ahi Kadem", Şehzad~ Mustafa ile şehirli arasında arabuluculuk yapmışlar, savaş çıkmasını öıılemişlerdi 17•

    Dönemin etkili toplumsal önderlerinden biri de Sultan II. Murad'a kılıç kuşatmış olan Emir Sultan'dı18 •

    Seyyid Ali Sultan Vilayetm1me'sinde yer alan kayıtlar, dervişlerin Ru-meli'nin fethinden sonra da önemlerini koruduklarını gösterir. Hora-san'daki yurtlarından Rum illerine giden Seyyid Ali Sultan ile yoldaşları, Osmanlı sultanına katılmışlardı. Bu dervişler daha sonra Dimetoka yakınlarına yerleştirildiler19 •

    Sürekli vakıf kaynal,darına sahip olan şeyh ye derviş ler, taşıdıkları öğretileri Osmanlı düzeninde uzun süre yaşatmışlardır. Bu bağlamda, Sarı Saltuk örneğini vermemiz mümkündür. Baba İshak taraftarlarından sanılan XIII. yüzyılın derviş gazisi Sarı Saltuk, Rumeli 'ye kadar uzanan serü-venli bir yaşam geçirmişti. 1473 yılında Edirne muhafazası ile görevlen-dirilen Şehzade Cem, bölgede yaşayan Sarı Saltuk menkıbelerinden etki-lendi. Ebu'l-Hayr Rumi'den bunları bir kitapta toplamasını istedi. Yedi yıl süresince, bütün ülkenin dolaşılınası sonucu derlenen kayıtlardan Saltuk-name ortaya çıktı20 •

    Bu süreçte, toplumun önde gelen kültürel şahsiyetleri için vakıf kay-naklar tahsis edildi, köyler ve mahalleler kuruldu. Örneğin, Geyve merke-

    80

  • zinde Ali Kemal Zaviyesi çevresinde bir yerleşim birimi vardı. Yine Gey-ve'de Durud Fakili Köyü, Sultan I. Murad'ın verdiği vakıf belgesi ile "vakfiyet üzere" tasarruf ediliyordu. Bursa şehir merkezinde ise Hz. Emir (Emir Sultan), Şeyh Hacı Halife (Şeyh Abdüllatif-i Kutsi dervişleri), Ha-cı İlyas (Hoca İlyas), Mecnun Dede, Alımed-i Dai, Şeyh Hamidüddin-i Aksarayi (Somuncu Baba), Hoca Enbiya (Yalvaç oğlu), Kadem-eri, Hoca Naib (Koca Naib), Mevlana Fenari (Molla Fenari/Alaşar), P"ır Emir (Işıklar), Simaviyan, Monla Arab (Molla Arap/Balabancık) gibi mahalleler or-taya çıktı21 •

    Tasavvuf Kültürü İçinde Türkçenin Kullanılması Farsça yapıtlar veren Mevlana Celaleddin-i Rumi ve Sultan Veled gibi

    kültürel şahsiyetler olmasına rağmen, eski Anadolu Türkçesi yazı dili özelliğini taşıyordu. Buhara'nın güneyinde Belh'de doğan (1207) Mevla-na, şiirlerini Farsça yazmış, ancak, /aslem turkest, eğerçi, parsi gı1yem; her ne kadar Farsça söylüyorsam da aslım Türk'tür/ demiştir. Mevla-na'nın 1226'da Karaman'da doğan oğlu Sultan Veled Türkçe şiir deneme-lerine giriştF2 •

    Osmanlı Devleti'nin merkezileştiği ve klasik kurumlarının oluştuğu XV. yüzyılda Türkçe yazışma adabı benimsenmiştir. Şinasi Tekin, bu Türkçe yazışma geleneğinin Osmanlıların Anadolu' daki siyasi başarılarından çok önce, Aydın-Kütahya-Konya kültür çevrelerinde (Orta ve Batı Anadolu) ortaya çıkmış olduğunu belirti.r·

    Yunus Emre, Elvan Çelebi, Hacı Bektaş-ı Veli ve Hacı Bayram-ı Veli gibi geniş kitlelere ulaşan mutasavvıflar, dönemin Türkçesini özgün bi-çimde kullandıkları gibi, etki güçleri ile, daha sonraki kuşaklara aktanl-masını sağlamışlardıi4 •

    Örneğin, Yunus Emre, duygularını basit, sade bir anlatırola dile getir-meyi aşarak özeleştiri yapabilmenin erdemini, Türkçeyi kullanarak, filo-zofça belirtmeyi başarmıştJi!S.

    "Sen iy gafil aşgıl gözün jikrün yavlak uzatmagzl Bakgzl kendü dlrlüğüne kimse aybın gözetmegil"

    Ünlü mutasavvıf bir başka deyişinde padişaha şöyle seslenir:

    Ey p{idişah ey padişah 1 H er dem işin düzedurur Dünya onun bostanıdır 1 Sevdiğini üzedurur

    81

  • Yavuzluk eyleme sakın 1 Ecel sana senden yakın Nicelerin aslın kökün 1 Yurd eyleyip bozadurw:26

    Aşık Paşa (öl.1332) Anadolu tasavvuf kültürü içinde önemli bir şahsiyettir. Dünya görüşü Kırşehir'de Hacı Bektaş-ı Veli, Şeyh Süleyman-ı Türkınani ve Ahi Evren geleneklerinin yaşandığı ortam içinde oluştu. Kendisinin Mevlevilerle de ilişkisi vardı27 • XIV. yüzyıl başlarında eser ve-ren Aşık Paşa yazı dili olarak Türkçeyi ne kadar önerusediğini dile getir-miştif28:

    "Kamu dilde varıdı zabt u usul türk diline kimsene bakmazıdı türk dakı bilmezidi ol dilleri bu garfb-nfime amn geldi dile türk dilinde ya'nf ma'nf bulalar yol içinde bir birini yirmeye tfi ki malırum olmaya türkler dakı

    bunlara düşmişidi ciimle 'ukul türklere lıergiz gönül akmaZLdı ince yolı o/ulu menzilleri kim bu dil e/ıli dakı ma'nf bile türkü tficik ciimle yoldaş olalar dile bakup ma'nfyi lıôr görmeye türk dilinde anlayanlar ollıak[k]ı"

    1387 yılında Germiyan Honas'da doğan Hatiboğlu, Sultan II. Murad'a ve Karamanoğlu Mehmed Bey'in şehzadesi Halil Bey'e eserler sunmuştur. Kendisinin yaşamının geçtiği çevreler ile kullandığı dil dönemin kül-türel hayatına ışık tutmaktadır:

    "Türk dilinde ben bu sözi söyledüm Çün tenzam o/dı bu söz kıldunı nazar Fikridüp gördüm ki bu çerlı-i giran Başma irgürdi devlet tacını

    Terceme kıldunı hem nazmeyledim Söz nizanılll naşiden kıldımı lıazer Kıldı peyda devr bir sahipkıran Ol toyw·dı filenıin mulıtacmı" 29

    Tasavvuf kültürü içinde Türkçeyi yücelten bir başka örnek de Mev-lid'dir. Süleyman Çelebi, Şeyh Edebali'nin soyundan gelmekteydi. Sultan I. Murad döneminde yetişmiştir. Emir Sultan'dan feyz almış, Yıldırım Ba-yezid'ın divan imamlığını yapmış, 1399 yılında açılan Ulu Cami'nin ima-mı olmuştur. Ömrünün sonuna kadar 22 yıl bu görevde kalmıştır.

    Bildüm anlardan ki ol/ıalkun yigi Kim yaklll oldı cilıana gelmegi

    Çünki bu işler bana oldı yakm Ben eviinıde oturuken yalnuzm

    Yarılup dfvfir çıkdı nfigelıan Üç bile lıurf bana oldı 'ıyfin

    82

    Çevre yanımza gelüp oturdı/ar Mustaffiyı birbirine nıuştılar

    İrdi hılrfler bölük bölük bugur Yüzleri nunndan evüm to/dı nür

    Didiler oğlun gibi lıfçbir ogul Yaradılafı cilıfin gelmiş degüP0•

  • Ünlü rnutasavvıf Hacı Bayram-ı Veli de (öl.1430) Türkçe eserler yaz-dı. 1391 yılında Sultan Yıldırım Bayezid ile bir askeri harekata katılmak üzere Ankara'ya gelen Bizans imparatoru II. Manuel Palaiologos bir süre Hacı Bayram-ı Veli'nin evinde misafir edişmişti. Hacı Bayram-ı Veli da-ha sonra Kayseri 'ye giderek tasavvuf yolunda Ebu Hamidü' d-din Aksara-yi'ye intisap etti. Hacı Bayram-ı Veli şeyh olduktan sonra Eşrefoğlu Ru-mi, Akşernseddin-i Veli, Ahmed Bican, Yazıcıoğlu Muhammed gibi dev-rinin bilginleri çevresinde toplandılar.

    Hacı Bayram-ı Veli 1395'li yıllarda şeyhi Ebu Harnidü'd-din Aksara-yi (Sornuncu Baba) ile birlikte Osmanlı Devleti'nin başkenti olan Bur-sa'ya göç eder:

    Miskin Hacı Bayranı 1 Dünyaya gönül verme Bir ulu imarettir 1 Alma başa sevdayı31

    Eşrefoğlu Ruınl (öl. 1 469) tasavvuf kültürünün bir başka ünlü şahsiyetidir. İznikli Eşrefoğlu, Bursa'da Çelebi Sultan Mehrned Medresesi'ne de-vam etmiş, Emir Sultan'ın tavsiyesiyle Ankara'ya Hacı Bayram-ı Veli'ye intisap etmiştir. Hacı Bayram'ın dergahında yıllarca süren gönül terbiye-sinden sonra Eşrefoğlu, ayın zamanda rnürşidinin damadı da oldu. "Bu defa şeyh olduğunu sembolize eden alem ve seccade ile İznik'e medrese ilmi ve tekke irfanım birleştirmiş bir mürşit olarak döndü"32•

    "N' olayznı bir derviş olsam H oş yiirüsenı dervişane Terk eylesem kibr ii kini Yüz sürüsenı irişene" 33 •

    XV. yüzyıla ait Türkçesi ile yazılmış olanOtman Baba Vilayet-name-si, Otrnan Baba dervişlerinden Küçük Abdal tarafından yazılmıştır. Bu eserde kullamlan Türkçe bir bakıma okurlarının konuşma diline yakınlaşan bir ömektiJ-34.

    "tarih-i Nebevlnin sekizyüz otuz üç yılından sonra Rum vi-layetinde bir/Kutb'ul-Aktab zahir oldı ve da'vası bu idi kim Muharmned ve İsa ve Musa benim dir idi /ve evli-ya'ullah içinde ana Rusarn Şah dirler idi; ism-i zahiri avarn içinde Otrnan/Baba dirler idi ve kendözi Oğuz dilin söyler idi ve cisrn-i hey'eti yassı yağrınlu /ala gözlü ve kızıl be-

    83

  • nizlü, mücessem heybetlü, nazarda ibretlü ve zamrde kuv-vetlü ve batında /bi nihayet, kimse sırrına irmez idi ve ken-dünin nutkı dahı abdallarına eyle idi kim benim /sırrıma sultanlar dahı irmez, siz kaçan irersiz dir idi ve ben yerden göğe demür direğin /benden key pelılevan gerekdir kim bir yonga kopara dir idi; eyle olsa, var kıyas eyle /kim ne di-rnek olur. Eğer zaırirde, eğer batında ve bir kimse bilmez idi kim kandandur ve ne yerlidür 1 Bi mekan ve bi nişan idi; gah dağda ve gah taşda, gah külhanda, gah viranda /ve gah imaretde ve gah harabatda ve giih mescidde; kimse anun halinden haberdar de gül idP5•

    Büyük dedesi Aşık Paşa gibi bir mutasavvıf olan Derviş Ahmed A.şıki (Aşıkpaşazade) (öl.1492 civan) de Türkçeyi sade ve edebi bir üslupla işlemiştir. Halil İnalcık'ın, hem tarih metodolojisine açılım getiren, hem de Aşıkpaşazade'nin yaşamını analiz eden araştırması, aynı zamanda tasav-vuf hayatındaki sürekliliği vurgulamaktadrr6•

    Çorum/Mecidözü 'ndeki Elv an Çelebi Zaviyesi 'nde doğan ve gençliğini geçiren Aşıkpaşazade, Osmanlı sultanının ilgisinY kazanmıştı. Bu yöre Malımed Çelebi'nin kardeşleriyle mücadele sırasında stratejik bir rol oy-nadı. Sultan I. Mehmed, Türkmen Beyleri ve dervişlerinin desteği ile tah-ta çıktı.

    Büyük dedesi Aşıkpaşa'nın ölümünden yaklaşık 1,5 asır sonra eserini yazan Aşıkpaşazade Türkçeyi, Osmanlıcanın yazı diline egemen olmaya başladığı bir dönemde yazı diline aktarmıştır.

    "Sual: -Ay derviş sen hod ol cengde bile değildin, ya macerayıkimden nakl edersin?

    Cevab:-Bursa'nın bir naibi vardı ve ol Bayezid Han'ın solağı idi. Ol vakit kim Hanı tuttular, ol dahi bile imiş. Ba-yezid Han kim Allah rahmetine vardı, ol dahi bile imiş. Fakir dahi ana sordum. -Timur Bayezid Hanı nice sakladı? Eyitdi: -Taht-ı revan kafes gibi, iki at ortasında. Her vakit kim göçerlerdi, kendüyi önünce yürüdürlerdi. Kaçan kon-salar, kendi çadın önünde kondururlardı. Ol koca nilib, kim derin, Sultan Mehmed' e vardı. Sultan Mehmed Amas-ya ilisan'nın dizdarlığın verdi. Kaçan kim, pir oldu. Sul-tan Murad, anı Bursa'ya getirdi nilibliğin verdi. Fakir, bu hikayeti andan işittim"37 •

    84

  • XVI. yüzyılın ortalanna ait bulunan Maktilat-ı Seyyid Harun, dil tari-hi bakımından Osmanlıca sürecine girilmesine karşın Türkiye Türkçesi-nin karakteristik özelliklerini taşıfl8 :

    "Eşref Oğlı bu hali görüp sevdil başından aşdı. Atından inüp oyanı at başında kaldı ve askeri cümlesi hayran kal-dılar ne idüp ve ideceğini cümle halk. bilmedile1~ ser-ger-dan oldılm: Bu kez Eşref Oğlı Sultan' a yöneldi. Hemlin Seyyid Harun Sultan gaib oldı."

    Eserdeki bu dil özelliğinde Aydın ve Saruhan illerindeki Seyyid Harun taraftarlarının (yani tabandaki Türkçe konuşan halkın) talebi üzerine ka-leme almış olmasının payı bulunmalıdır.

    Sultan I. Süleyman döneminde (1520-1566) katib sınıfı içinde bulunan Sehi Bey de şiirlerini Osmanlıca yerine sade bir Türkçe ile yazmıştıfl9 :

    "Kul olana çoğ itdi şah himmet Nola itse Sehi'ye dahi şefkat Olurken padişahım hizmetinde Bulanı dirdüm sa'adet devletinde Günahum noldı bilmem dirlugümde Sürü/düm kapudan pfrlügümde ... 40"

    XVII. yüzyılda yaşayan Karacaoğlan günlük konuşma Türkçesini kul-lanmıştır. Sözlü konuşmaya dayalı cönklerden derlenen Karacaoğlan'ın dizelerinde Türk dili olağanüstü akıcılıkla kullanılmıştır41 :

    "Ala gözliim, benim ile gidersen, Bahar ayları gelsin de gidelim. Dağlar almış zlkımını, karım;

    Yollar çamw~ kurusun da gidelim.

    Erisin dağların karı erisin; İniş seli düz ovayı bürusün. Türkmen ili yayiasma yürusün Ak kuzular me/esin de gidelim".

    Osmanlıca yazı örneklerinin çoğaldığı 17.yüzyıl kayıtlannda Türkçe sözcüklerin çokca kullanıldığı eseriere de rastlanılmaktadır. Örneğin, Ki-

    85

  • tab-ı Mesalih'in yazan bir sfire ile başlayıp, Osmanlıca telif sebebini açıklayan giriş bölümünden sonra konuşma diline yakın bir Türkçe ile eserini yazmıştır.

    " ... Türk vardur ki iskeleden Dfvan-ı All'ye gelince kırk ki-şiye sormayınca Dfvanı bulımaz. Bu kande, kaldı kim Df-van yazıcılarm evini bula. Bunlarm hali budur ki, evveza Dfvan-ı Alfye ki varurlar, hüknı-i şerif emr olunw~ şad olur/m: Sonra, sora sora re' isü' l-küttab hazretlerinün evi-ni bulurlaı: Dahf adet-i kadfmdür ki, ol hükm isteyen Türk' ün eline barmak kadar bir kağıd virilür ve dirler ki:-"var imdi sen bu kağıdı fulan mahallede fulan yazıcıya viı~ ol senün h_üknıünü yazıvirür" dirleı: Dahf, ol derdmend, eğer yayla yörüklerinden olub, ömründe ne ekabir ve ne bu as! şehir görmedi ise, vakt olur ki dfvansuz günlerde iki gün gezer bulımaz, sonra konak yirin dahi yavı kılw~ başına dürlü dürlü haller gelür42."

    Yazann rislliesini "cemi' -i nase enfa" (tüm M'lka yararlı) olmasım amaçladığını belirtmesi, neden Osmanlıca ile yazmadığına açıklık getir-mektedir43.

    Kitab-ı Müstetab ve Kitab-ı Mesalih, halkın anlaması amacıyla sade bir Türkçe ile yazılırken, Kitabu'l-Envar halk tabarnndaki tasavvuf ehlini konu etmesine karşın ayın sadeliği taşımaz. İsmail Hakkı Bursevi'nin bu eserinde Arapça ve Farsça sözcüklere sıkça rastlanır:44

    "Bu monla hükmünü tutmazsa her kim arijan içre, Değildir mezhebi fman ve belki gebr u tersadır.

    Ya' nf fetva-yı aşık gerçi fetva-yı zahidden akva ve aliyyü' l-amel ve bi-te' huz imzasına ma hal ve hüküm ve fermanı dahi ercah ve ervecdiı: Ve la-kin zahidin hal-i aşıka fmanı yok ve ona inkar-ı şedfdi vardn: Pes bizim sözümüz onunla değildiı: Zfra meyanımızda zahir ve batm-ı fan1k vardn: Belki bizim kelamımızın yüzü fi' l-hakfka arif olanadn: Zfra bu makule maarif-i arif olan fehm eyler. Ve böyle hikem ve esrarı aşık olan ahzedeı: Pes arifve aşıkın hali bu olduğu cihetten bu hikem ve fermanla amel et-meyip daire-i inkıyaddan bfrun ve i tattan haric olursa ona arif ve aşık de-mezler. Zfra arif ve aşıkın mezhebi bu makul e ahvale iman yakfni ve tas-dfk-i hakfkidir.

    86

  • Zfra fmanzn iki yüzü vardu: Birizahirdir -ki fman-ı resmfdir- Bu fman zahid olanların imanzdu: Ve biri biltındır -ki fman-ı hakfkfdir- ve bu aşık olanların fmanzdu: Ya'nf fman-ı resmf ehl-i hıcabın ve fman-ı hakfkf ehl-i keşfin fmanzdır" 45 •

    Gerçekte hitab ettiği tasavvuf ehlinin konuştuğu Türkçeye yakın bir yazı dili kullanması beklenirken İsmail Hakkı Bursevi'nin bu davranışını döneminin sosyo-kültürel yapısı ile birlikte değerlendirmek yerinde olur46•

    Bu süreçte, eser veren tasavvuf ehli, medreseli ulema ile ayın toplum-sal tabaka içinde yer almış, yazı dilinde daha çok Osmanlıcayı kullanmıştır.

    Kamile İmer'in vurguladığı gibi, Türkçedeki bu iki değişkenliliğin yansıdığı en güzel örnekler Ortaoyunu metinlerinde görülür. Özellikle Hacivat ve Karagöz'ün tutumları Türkçedeki dilsel ikiliğin en çarpıcı yan-sıtıcılarıdır. Öğrenim görmüş ve medrese dili ile konuşan Hacivat aydınların dili ile konuşurken, Karagöz halk dilini konuşan tam tersi bir tip ola-rak canlandırılmıştır:

    "Hacivat- Suretde insansın, amma sfretde hayvandanfarkın yok. Karagöz- Suratın insan ama sırtın hayvan ne demek? Bu laftn Türkçe-

    si yok mu" 47?

    Sonuç: Anadolu'da tasavvuf kültürünün etkili olduğu 13-15. yüzyıllarda

    Türkçe yazı dili olarak gelişme içindedir. Türkmen nüfusunun bu ülkede yayılarak Türkçenin konuşma dili haline gelmesi yeni bir sosyo-kültürel yapı oluşturmuştur. 14. yüzyıl başlarında Marmara ve Batı Anadolu uc bölgelerindeki Türkmen beyliklerinin yörelerine egemen olarak kurum-laşmaları bu görüntüyü yeni bir çizgiye taşırmştır. Kaza ve vakıf kurum-larının ve ahilerin tabanda güçlenmelen ise tasavvuf ehlinin etkisinin art-masına sebep olmuştur. Yönetimin tabandaki sivil gruplarla yakın ilişkisi ve dönemin kültürel şahsiyetlerinin desteklenmesi Türkçenin yazı dili olarak kullamlmasım yaygınlaştırmıştır. Ancak, 16.yüzyıla doğru, klasik Osmanlı mutlak merkeziyetçi düzeııinin/patrimonyal devlet sisteminin et-kinlik kazanması Osmanlıcayı yazı dilinde etkili hale getirmeye başlarmştır. Elimizdeki örnekler, bu süreçte eski Anadolu Türkçesinin yine de ya-zı dilinde kullamldığını göstermektedir. Halil İnalcık bu gelişmeyi Şair ve Patran başlıklı araştırmasında şöyle yorunılar:

    87

  • "İlk Osmanlı beyleri, Babaf-Kalenderf derviş/erine, dinf-epik halk edebiyatına, bir kelime ile Türkmen kültür çevresine bağlı idile1: Sonraki yüzyıllarda, özellikle Fatih Sultan Mehmed döneminde saray, Orta-Doğu kozmopolit kültürüne yöneldiğinde, bu Türkmen kültür geleneği etkisini sürdiirmiiştiil: Kalıire ve Tebriz' den gelen ulema, münşf-şair ve mutasav-vıfların yanında, Osmanlı hükümdan her zaman popüler bir tarikat şeylıine saygı ve bağlılığım devam ettirmişti1:" 48

    •• Dipnotlar 1 Bkz. Dukas, Bizans Tarihi, çev. V. L. Mirmiroğlu, İstanbul, 1956, s. 5. 2 Germiyanoğullan hk. bkz. Mustafa Çetin Varlık, Germiyanoğulları Tarihi ( 1300-1429 ), An-

    kara, 1974; İsmail Hakkı Uzuncarşılı, Anadolu Beylikleri, IT. TIK Yay, Ankara 1969; Os-man Turan, Selçuklular Zamanmda Türkiye, TIK Yay, İstanbul, 1971.

    3 Bkz. Uzunçarşılı, 1969, s. 70 vd. 4 Bkz. E. A. Zachariadou, Trade and Crusade, Venetian CJ·ete and the Emirares of Menteshe

    and Aydm (1300-1415), Venice, 1983, s. 3. 5 Bkz. Zachariadou, 1983, s. 105-107. Menteşe Oğullan Beyliği için bkz. Paul Wittek, Men-

    teşe Beyliği, çev. O. Ş. Gökyay, Ankara, 1944. Denizli bölgesi için Bkz. Faruk Sümer, Oğuzlar (Tür/,:menler), 2. baskı, Ankara, 1972, s. 161, 162.

    6 Bkz. D ani el Goffman, İzmir ve Levanten Dünya ( 1550-1650 ), çev. A. Anadol-N. Kalaycıoğlu, Tarih Vakfı Yay., İstanbul, 1995, s. 2.

    7 Bkz. Şerafettİn Turan, Türkiye-İtalya ilişkileri 1, İstanbul, 1990, s. 158 vd. Aynca bkz. Ni-colas Oikonomides, "The Turks in Europe (1305-13) and The Serbs in Asia Minor (1313)", The Ottoman Emirare 1300-1389, ed.by. Elizabeth Zachariaoudu, Crete University Press, Rethymnon, 1993, s. 159 vd.

    8 Bkz. Feridun M. Emecen, XVI. Asırda Manisa Kazası, TIK Yay, Ankara 1989, s. 17-22, Ça-ğatay Uluçay, "Saruhanoğullan", İA, X, s. 239-244. Bosworth, s. 323, Çağatay Uluçay-İbrahim Gökçen, Manisa Tarihi, İstanbul, 1939, s. 22 vd.

    9 Fatrna Büyükkarcı, Firdevsf-i Tavil and His Da'vet niime, Harvard University Press, Camb-ridge, 1995, s. 1-2.

    10 Bkz. Halil İnalcık, "Derwish and Sultan An Analysis of the Otrnan Baba ViHiyetnamesi", The Middle East and the Balkansunder the Ottoman Empire, Essays on Economy and So-ciety, Indiana Universty Press, Bloomington, 1993, s. 19-36.

    88

  • ll Adem Çaylak, Osmanlı' da Yöneten ve Yönetilen, Bir Şerif Mardin Çözümlemesi, Vadi Yay., Ankara, 1998, s. 93.

    12 Ahmet Yaşar Ocak, "Selçuk ve Osmanlı Dönemi Tekkelerinde Dini-Tasavvufi Eğitime Genel Bakış", Türkiye I. Din Eğitimi Semineri, Ankara, 1981, s. 73, 74, Türkmen toplu-luklannı etkileyen ve kültürel yapıya canlılık katan bu toplumsal-kültürel üniteler için aynca bkz. Ahmet Yaşar Ocak, Menakıbnameler, 2. baskı, TTK Yay., Ankara, 1997, s. 18-26, Suraiya Faruqhi, "Vakıf Administration in Sixteenht Century Konya", Journal of the Economic and Social History of the Orient, Vol. XVII, Part II, May 1974, s. 146. Bkz. Cemal Kafadar, Between Two Worlds, The Constnıction of Ottonıan State, Berk-ley-Los Angeles, London, 1995, s. 134, Tekeli, İlhan, Selim İlkin, Osmanlı İmparatorluğwıda Eğitim ve Bilgi Üretim Sisteminin Oluşumu ve Dönüşümü, TTK Yay., Ankara, 1993, s. 9.

    13 Mehmed Neşri, Kitab-ı Cilıannüma, Neşri Tarihi, Yay. F.R. Unat-M.A.Köymen, I. cilt, 3. baskı, TTK Yay., Ankara, 1995, s.167-171.

    14 Barkan, Ömer Lütfi, Enver Meriçli, Hüdavendigar Livası Talırir Defteri I, TTK Yay., An-kara, 1988, s. 109, ı 10.

    15 Ocak, 1996, s. 20, Feridun M. Emecen, "Saruhanoğullan ve Mevlevllik", Ekrem Hakkı Ay-verdi Hatıra Kitabı, İstanbul, 1995, s. 285.

    ı6 Şinasi Tekin, "Fatih Sultan Mehmed Dönemine Ait Bir İnşa Mecmuası", Journal of Tur-kish Studies, 20, ı996, s. 272.

    17 Aşık Paşazade, 1947, s. ı60, ı6ı; Müneccimbaşı, ı995, s. 185, ı86. 18 Uzunçarşılı, 1995, s. 532, 533. Emir Sultan Külliyesi için de zengin vakıf kaynaklan tah-

    sis edilmişti. Bursa'daki Serme Köyü ve yörük cemaati'nin vergi gelirleri bu vakfa bırakılmıştı. Aynca At-Pazan yakınındaki Eski Hamam ve Emir Sultan Mahallesi'ndeki Yeni Ha-mam ile Tahıl Pazan'nın kira gelirleri de tahsis edilmişti. Emir Sultan Vakfı'na ait kaynak-lar arasında, Gökdere'de bir değirmen, Bursa'da ı4 ev, 26 dükkan, 34 bağçe bulunuyordu. Balıkesir'deki Sabunhane Mukataası geliriyle birlikte, vakfın bir yıllık toplam hasılatı, ıı2.870 akçe idi.

    19 Cemal Kafadar, "İki Cihan Aresinde", Cogito, Osmanlılar Özel Sayısı, ı9, yaz ı999, s. 50, 51.

    20 Fahir İz, Saltuk-Name, Harvard University Press, Cambridge, 1974-1984, s. ı, 2. 2ı Barkan, 1988, s.1-9, s.40l-405. 22 Doğan Aksan, Türkiye Türkçesi' nin Dünü, Bugünü, Yarım, Bilgi Yayınevi, 2. basım, An-

    kara, 2001, s. 49-50. 23 Şinasi Tekin, "Fatih Sultan Mehmed Devrine Ait Bir İnşa Mecmuası", Journal of Turkish

    Studies, volume 20, 1996, s.290. 24 Ahmet Kabaklı, Yunus Emre, 7. baskı, Türk Edebiyatı Vakfı Yayını, İstanbul, 1991, Elvan

    Çelebi, Menakıbu' 1-Kudsiyye ft Menası bi' 1-Ünsiyye, haz. İsmail E. Erünsal-Ahmet Yaşar Ocak, Ankara 1995, Hacı Bektaş-ı Veli, Makalat, yay. Esad Coşan, sad. Hüseyin Özbay, Kültür Bakanlığı, Ankara, 1996

    25 Yunus Divam, haz. F.K.Timurtaş, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, 1986, s.86. 26 Sevgi Gökdemir-Ayvaz Gökdemir, haz. Yunus Emre, Güldeste, 4. baskı, Kültür Bakanlığı

    Yay., Ankara, 1996, s.27. 27 Ahmet Yaşar Ocak, "Aşık Paşa", İslam Ansiklopedisi, c.4, Türk Diyanet Vakfı Yay., İstan

    bul, 1991, s.3. 28 Şinasi Tekin ve Gönül Alpay Tekin, Aşık Paşa'nın Carib-Name'sinden aldıklan bu dizele-

    ri Journal of Turkish Studies'in bazı ciltlerinde ilk sahife yaptılar. (Örneğin C. 13/1989) 29 Hatiboğlu, Balırü'l-lıakayık, yay. İsmail Hakkı Ertaylan, İ.Ü.E.F. Yay., İstanbul, 1960,

    s.18.

    89

  • 30 Kazım Baykal, Süleyman Çelebi ve Mevlid, haz. Kadir Atlansoy, Bursa Eski Eserleri Se-venler Kurumu, Bursa, 1999, s. 76-78.

    31 Ethem Cebecioğlu, Hacı Bayram-ı Veli, Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, Ankara, 1998, s. 7-68.

    32 Mustafa Kara, Eşrefoğlu Rumf, Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, Ankara 1995, s. 38. 33 Eşrefoğlu Rumi, Miizekki'rı-Niifus, haz. Abdullah Uçman, İnsan Yayınları, İstanbul, 1996,

    s. 16. 34 Abdülbaki Gölpınarlı, "Otman Baba Vilayet-niimesi", Journal Of Turkish Studies, volume

    19, 1995, ed. by Şinasi Tekin-Gönül Alpay Tekin. Abdülbaki Gölpınarlı, Hatıra Sayısı I, ed.Ahmet Turgut Kut-Günay Kut, Harvard University, 1995 (Murat Bardakçı tarafından ya-yına hazırlanmıştır).

    35 Abdülbaki Gölpınarlı, a.g.e., s.LIX. 36 Halil İnalcık, "How to Read Ashık Pasha-Zade's History", In Honour of Professor V.L.Me-

    nage, off-print, The !sis Press, İstanbul, s.139-156. 37 Aşık Paşazade, Tevarilı-i Ali Osman, Haz.Ali Bey, Ma'1irif-i Umilmiye Nez1ireti Yay., Mat-

    ha'a-yı Amire, İstanbul, 1332, s.79. 38 Abdülkerim bin Şeyh Musa, Maktilat-ı Seyyid Harün, Haz.Cemal Kurnaz, TTK Yay., An-

    kara, 1991 39 Sehi Bey'in Osmanlı yönetimi ile olan ilişkilerinin analizi için bkz.Halil İnalcık, Şair ve

    Patron, Patrimonyal Devlet ve Sanat Üzerinde Sosyolojik Bir İnceleme, Doğu Batı Yay., Ankara, 2003, s.41 vd.

    40 Heşt Bilıişt, The Tezkire By Selıi Beg, by Günay Kut, Sources of Oriental Languages and Literatures 5, ed. by Şinasi Tekin-Gönül Alpay Tekin, Harvard University, 1978, s. 3.

    41 Karacaoğlan, Haz.Müjgan Cunbur, Kültür ve Turizm Bak. Yay., Ankara, 1985. 42 Yaşar Yücel, Osmanlı Devlet Teşkilatma Dair Kaynaklar Kitabu Mesalihi'l-Müslim!n ve

    Men1ifi'i'l-Mü'minm, TTK Yay., Ankara, 1988, s.127. 43 Kitabu Mes1ilihi'I-Müslim1n ve Men1ifi'i'l-Mü'min1n, s.127. 44 İsmail Hakkı Bursev!, Kitabu'l-Envar Tasavvufi Meseleler, çev. Naim Avan, İnsan Yay.,

    İstanbul, 1990, s.113. 45 İsmail Hakkı Bursev!, Kitabu' 1-Envar, s.113. 46 Bu konu için bkz. Yusuf Oğuzoğlu, "Osmanlı Döneminde Bursa", Bursa Defteri, ed. Yıl

    maz Akkılıç, Sayı 3, Bursa 1999. 47 Kiimile İmer, Türkiyede Dil Planlaması: Tiirk Dil Devrimi, Kültür Bakanlığı Yay., Anka-

    ra, 2001, s.42,43. 48 Halil İnalcık, Şair ve Pan·on, Pan·inıonyal Devlet ve Sanat Üzerinde Sosyolojik Bir İncele

    me, Doğu Batı Yay., Ankara, 2003, s.14.

    90