173
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU HUKUKU (GENEL KAMU HUKUKU) ANABİLİM DALI BİLGİ-İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKI YÜKSEK LİSANS TEZİ SEÇİL KAVUŞ ANKARA - 2009

BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

  • Upload
    others

  • View
    20

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU HUKUKU (GENEL KAMU HUKUKU)

ANABİLİM DALI

BİLGİ-İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE

BİLGİ EDİNME HAKKI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

SEÇİL KAVUŞ

ANKARA - 2009

Page 2: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU HUKUKU (GENEL KAMU HUKUKU)

ANABİLİM DALI

BİLGİ-İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

SEÇİL KAVUŞ

TEZ DANIŞMANI

Prof. Dr. MİTHAT SANCAR

ANKARA - 2009

Page 3: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

I

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER………………………………………………………….I

KISALTMALAR………………………………………………………III

GİRİŞ

BİLGİDEKİ TOPLUMSAL ÖĞE………………………………………1

BİRİNCİ BÖLÜM

TOPLUMDAKİ BİLGİ ÖĞESİ VE

MODERN SİYASAL İKTİDARIN OLUŞUMU…………………….…7

I. ENFORMASYON ÇAĞI’NDA BİLGİNİN KONUMU……….… .7

II. MODERN İKTİDARIN OLUŞUMU………………………… .…14

1. AVRUPA EKONOMİSİNİN DOĞUŞU………………………...16

2. SAVAŞIN ETKİSİ…………………………………………….….19

3. KENTLERİN ÖZERKLİĞİNİ YİTİRMESİ…………………...21

3.1. BURJUVAZİNİN MERKEZİLEŞME İHTİYACI…….…...22

3.2. GÜVENLİK SORUNU…………………………………….…23

4. MUTLAK İKTİDARIN RASYONELLEŞMESİ:

EGEMENLİK TEKELİNİN TOPLUMSALLAŞMASI……….26

5. DÜŞÜNSEL DEĞİŞİM……………………………………….…..29

5.1. YENİ BİR EGEMENLİK ANLAYIŞI…………………. ......29

5.2. RÖNESANS…………………………………………………...35

5.3. AYDINLANMA…………………………………………….…39

İKİNCİ BÖLÜM

MODERN TOPLUMDA BİLGİ / İKTİDAR İLİŞKİSİ…………...….45

I. TOPLUMSAL DÜZENİN SARSILMASI

VE GÜVENLİK MESELESİ………………………………...……..45

Page 4: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

II

1. ESKİ DÜZEN……………………………………………………...49

2. “KAPAT(IL)MA”NIN İCADI…………………………………...50

II. GÖZETLEME VE DENETİMİN YENİ İMKÂNLARI…………56

1. DİSİPLİNE EDİCİ KURUMLAR……………………………….56

2. YENİ BİR İKTİDAR KAVRAYIŞI……………………………..64

3. YÖNETİM, RASYONALİTE VE TEKNİK…………………….68

III. BİLGİ/İKTİDAR İLİŞKİSİ…………...................................……. 74

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ALTERNATİF BİR BİLGİ/İKTİDAR İLİŞKİSİ VE BİLGİ

EDİNME HAKKI......................................................................................82

I. ALTERNATİF BİR BİLGİ/İKTİDAR İLİŞKİSİ...........................82

1. SİVİL TOPLUMUN DOĞUŞU VE MEŞRUİYET……………..85

2. TEMSİLİ DEMOKRASİDEN

KATILIMCI DEMOKRASİYE………………………………….92

2.1. TEMSİL MESELESİ………………………………………….92

2.2. TOPLUMSAL KATILIM VE DEMOKRASİ……………….96

II. BİLGİ EDİNME HAKKI……………………………………… 105

1. BİLGİ EDİNME HAKKI KAVRAMI............................... ........105

2. BİLGİ EDİNME HAKKININ NİTELİĞİ.................................110

3. BİLGİ EDİNME HAKKININ İŞLEVLERİ..............................118

4. BİLGİ EDİNME HAKKININ KAPSAMI.................................121

5. BİLGİ EDİNME HAKKININ

İSTİSNALARI VE DENETİMİ...............................................124

SONUÇ……………………………………………………………...……132

KAYNAKÇA…………………………………………………………….139

ÖZET……………………………………………………………………..166

ABSTRACT……………………………………………………………...167

Page 5: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

III

Kısaltmalar

Bkz. : Bakınız

çev. : Çeviren

der. : Derleyen

s. : Sayfa

vd. : Ve devamı

vb. : Ve benzeri

Page 6: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

1

GĠRĠġ

BĠLGĠDEKĠ TOPLUMSAL ÖĞE

Ġnsanların doğru olduğuna inandıkları ve bilgi olarak kabul ettikleri Ģeylerin

toplumsal ortamın etkisi altında Ģekillendiği düĢüncesi bilgi sosyolojisinin temel

argümanlarından birini oluĢturmaktadır. Bu disiplinin giderek sosyal olarak

belirlenmiĢ bilginin analizine yönelmesi durumu karĢısında, Aydınlanma

düĢüncesinin, nesnel/objektif bilgi alanının geniĢleyeceği, öznel/sübjektif bilgi

alanının ise daralacağı yolundaki öngörüsünün dayanaksız kaldığı söylenebilir.1

Özellikle, söz konusu objektif-sübjektif bilgi ayrımının ortadan kaldırılması çabası

ve hakikatin/doğrunun bilimsel yöntemle özdeĢleĢtirilemeyeceğinin altının çizilmesi

bilgideki toplumsal öğenin görünür kılınması yolunda atılmıĢ önemli adımlardır.

Örneğin Mannheim, Aydınlanmacı akıl anlayıĢını kapsamlı bir biçimde eleĢtirerek

“her anlamın tarihsel olarak belirlenmiĢ olduğu” görüĢünü benimseyen öncü

düĢünürler arasındadır.2 : “… her Ģeyden önce, dünyamızı inĢa eden anlamların,

insanın içinde geliĢtiği tarihsel olarak belirlenmiĢ ve sürekli değiĢen yapılar

olduklarını ve hiçbir biçimde mutlak olmadıklarını anlamalıyız.”3

1 Susan Hekman, Bilgi Sosyolojisi ve Hermeneutik, çev: Hüsamettin Arslan-Bekir Baldız, Engin

Yayıncılık, Ġstanbul, 1999, s. 70, 71. 2 A.g.y., s. 76.

3 Aktaran Hekman, a.g.y., s. 83, 84.

Page 7: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

2

Burke‟nin belirttiği gibi, bilgi sosyolojisi alanında yaĢanan bir duraklama

döneminin ardından canlanma geri gelmiĢtir. Bilgi sosyolojinin ikinci dalgası olarak

nitelendirilen bu canlanma dönemi, öne çıkardığı birtakım noktalar bakımından

ilkinden farklı görünmektedir.4 Öncelikle, bilginin edinilmesinden ve

aktarılmasından, üretilmesine, inĢa edilmesine doğru ağırlık noktası değiĢmiĢtir.

Diğer bir deyiĢle, bilgi siyasetine, bilgiyi ellerinde tutan güç odakları sorununa daha

çok vurgu yapılmaktadır.5 Ġkinci olarak, “bilgiyi ellerinde tutanlar” deyimi daha

geniĢ çerçevede ele alınmakta, gündelik bilgi ve gündelik bilginin yayıldığı kanalları

yönlendiren çeĢitli birimler de hesaba katılmaktadır. Ayrıca, bilginin toplumsal

olarak konumlanıĢı meselesi, eskiden yapıldığı gibi büyük oranda toplumsal sınıflar

üzerinden değil, cinsiyet ve coğrafyaya da önem verilerek incelenmektedir.

Foucault, bilgi sosyolojisinde yaĢanan yenilenmenin, sosyoloji dıĢından gelen

itici güçlerinden biri olarak kabul edilmektedir.6 Foucault için önemli olan, tarih

içerisinde evrilen bir bilinç olarak özneye kurucu bir güç atfetmek değil; tersine,

özneden kurtulabilmek için öznenin tarihsel olarak nasıl kurulduğuna açıklık

getirebilmektir.7 Foucault bunu yaparken bilgiden iktidar kavramına ulaĢmıĢtır.

8

Erken dönem çalıĢmalarının eksik yönünün, söylem rejimine; yani sözcelerin

yönetimine, bilimsel sözce siyasetine özgü iktidar etkileri sorunu olduğunu belirtir.9

4 Peter Burke, Bilginin Toplumsal Tarihi, çev. Mete Tunçay, 2. Basım, Tarih Vakfı Yurt Yayınları,

Ġstanbul, 2004, s. 6-9. 5 A.g.y., s. 9. Ayrıca bkz. Dick Pels, Strange Standpoints: Or, How to Define the Situation for Situated

Knowledge, Telos, No: 108, 1996, s. 65-91. ve Dick Pels, Mixing Metaphors: Politics or Economics

of Knowledge, Theory and Society, No: 26, 1997, s. 685-717. 6 Burke, a.g.y., s. 7.

7 Michel Foucault, “Hakikat ve İktidar”, Entelektüellerin Siyasi ĠĢlevi, çev: Osman Akınhay, 2.

Baskı, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2005, s. 67, 68. 8 Ali Akay, Michel Foucault‟da Ġktidar ve Direnme Odakları, 2. Basım, Bağlam Yayınları,

Ġstanbul, 2000, s. 27. 9 Foucault, “Hakikat ve İktidar”, s. 63.

Page 8: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

3

Ve daha sonraki çalıĢmalarında, analizini iktidar sorununa doğru kaydırdığı, iktidar

odaklarına ağırlık verdiği görülür.

Foucault‟ya göre iktidar sorununun hükümranlık sorununa indirgenmesi

mümkün değildir; iktidar, hem çok çeĢitli düzeylerde iĢlemekte, hem de

yasaklamaktan çok Ģekillendirmeyi, topluma iĢlerlik kazandırmayı amaçlayan teknik

ve stratejik bir özelliğe sahip olmaktadır: “Toplumsal bir gövdenin her bir noktası

arasından, bir kadınla bir erkek arasından, aile içinden, öğretmenle öğrencisi

arasından, bilenle bilmeyen arasından geçen iktidar iliĢkileri, bireyler üzerinde

hükümran olan büyük iktidarın düpedüz bir yansıması değildir; bu iktidar iliĢkileri,

daha ziyade, büyük iktidarın köklerini saldığı hareketli ve somut topraktır, onun iĢlev

görebilmesini mümkün kılan koĢullardır”.10

Foucault‟nun iktidar ve bilgi analizleri, aslında, deneyimlerimizin özneleri

olarak tarihsel bir biçimde nasıl kurulduğumuzu araĢtırmaya yöneliktir. Bu kurulma

biçimini görebilmek demek, içinde bulunduğumuz hakikat rejiminin dayattığı

bireysellik tarzlarının dönüĢtürülebilir olduğunu, evrensel ve aĢılması imkansız bir

kesinlik taĢımadığını fark etmek demektir. Olduğumuz Ģey üzerine böylesi bir

eleĢtirel düĢünme, kendimize karĢı takındığımız bir tutumdur, “yani çağdaĢı

10

Michel Foucault, “Ġktidar ĠliĢkileri Bedenlerin Ġçine Nüfuz Eder”, Ġktidarın Gözü, çev: IĢık

Ergüden, 2. Baskı, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2007, s. 110. Ayrıca bkz. Michel Foucault, “İktidar ve

Bilgi”, Ġktidarın Gözü, çev: Isık Ergüden, 2. Baskı, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2007, s. 175, 176;

Michel Foucault, “İki Ders”, Entelektüelin Siyasi ĠĢlevi, çev: Ferda Keskin, 2. Baskı, Ayrıntı

Yayınları, Ġstanbul, 2005, s. 108, 111; Michel Foucault, “İktidar ve Beden”, Ġktidarın Gözü, çev: IĢık

Ergüden, 2. Baskı, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2007, s. 42 : “Ġktidar eğer güçlüyse, arzu düzeyinde …

ve bilgi düzeyinde pozitif etkiler ürettiği için böyledir. Ġktidar, bilmeyi engellemek bir yana, onu

üretir. Beden üzerine bir bilginin üretilebilmiĢ olması, askeri ve eğitsel disiplinler bütünü

sayesindedir.”

Page 9: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

4

olduğumuz gerçeklikle bir iliĢki kurma tarzı, bir düĢünme ve duyma; ama aynı

zamanda da bir davranıĢ biçimi”dir.11

Foucault‟nun Aydınlanma‟yla kurduğu bağ da bu çerçevede geliĢir. ġöyle ki

Foucault, kendini özerk bir özne olarak kurmayı sorunsallaĢtıran felsefi bir

sorgulamanın (felsefi bir tutumun) Aydınlanma‟da kök saldığını; Aydınlanma‟yla

kuracağımız iliĢkinin de “doktriner unsurlara sadakat” biçiminde değil, tarihsel

varlığımızın sürekli eleĢtirisi Ģeklindeki bu felsefi tutumu canlı tutmaya yönelik

olması gerektiğini belirtir.12

O halde soru Ģudur: “Güncelliğimiz nedir? ġimdiki

zamanda yaĢanabilecek mümkün deneyimler alanı nedir? Burada söz konusu olan,

bir hakikat analitiği değil; Ģimdinin ontolojisi, kendimizin bir ontolojisidir.”13

Foucault modernliği de aynı Ģekilde, tarihin bir dönemi olarak değil de

“güncellikle kurulan iliĢki”ye karĢılık gelen bir tutum olarak tasarlamayı önemser:

“Modernliğin tutumu açısından, Ģimdinin yüce değeri, onu olduğundan baĢka türlü

tahayyül etme ve onu yok ederek değil; onda olanı kavrayarak dönüĢtürme isteğinden

ayrılmaz.”14

Söz konusu eleĢtirel tutum –hem bize dayatılmıĢ sınırların eleĢtirisi hem de

bu sınırları aĢma denemesi-, pratik bütünler olarak adlandırılan Ģeyin; diğer bir

deyiĢle, düĢündüğümüz, söylediğimiz, yaptığımız Ģeyleri eklemleyen söylemsel ve

11

Ferda Keskin, “Sunuş: Özne ve İktidar”, s. 15, Michel Foucault, Özne ve Ġktidar, çev: IĢık

Ergüden-Osman Akınhay, 2. Baskı, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2005. 12

Michel Foucault, “Aydınlanma Nedir?”, Özne ve Ġktidar, çev. Osman Akınhay, 2. Baskı, Ayrıntı

Yayınları, Ġstanbul, 2005, s. 184. 13

Michel Foucault, “Aydınlanma Nedir?”, Özne ve Ġktidar, çev. Osman Akınhay, 2. Baskı, Ayrıntı

Yayınları, Ġstanbul, 2005, s. 172. 14

Foucault, “Aydınlanma Nedir?”, s. 183.

Page 10: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

5

söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir. Bu nedenle Foucault için

bilgi/iktidar iliĢkisi; yani insanların yapma tarzlarını düzenleyen rasyonalite biçimleri

temel bir inceleme alanı oluĢturmaktadır.15

Bu çalıĢma, Foucault‟nun modern siyasal iktidar analizleri ve bilgi/iktidar

kavramsallaĢtırması çerçevesinde bilgi edinme hakkı kavramının nerede

konumlandırılabileceği, böyle bir hakkı gerekli kılan koĢullar meselesini konu

edinmektedir. Bilgi edinme hakkı anayasal belge düzeyinde ilk defa, klasik temel

metinlerden olan 1789 tarihli Fransız Ġnsan ve YurttaĢ Hakları Bildirgesi‟nin 14. ve

15. maddelerinde düzenlenmiĢtir. Buna göre 14. madde vergi ile ilgili konularda

bilgiye eriĢimi ücretsiz olarak tanımıĢ, 15. madde ise “Toplumun tüm kamu

görevlilerinden, görevleriyle ilgili hesap sormak hakkı vardır” hükmünü getirmiĢtir.

Yasal düzeyde ise ilk olarak, 1776 yılında Ġsveç‟te “Basın Özgürlüğü Yasası” olarak

çıkarılan resmi belgelere eriĢme olanağı ve hakkı getiren düzenlemeden

bahsedilmektedir. Bilgi edinme hakkı devlet bakımından iki tür yükümlülüğü

içermektedir: bilgiye eriĢimin engellenmemesi ve bilginin eriĢilebilir kılınması.

Pozitif bir niteliği olan ve üst bir güvence sağlayan ikinci yükümlülük, bilginin resmi

yayın yollarıyla, örneğin resmi gazeteyle, resmi bültenle veya resmi ilanla

açıklanmasından, kamusal arĢivlerin açılmasına, kamusal kütüphanelerin

kullanılabilmesine kadar geniĢ bir alanı kapsamaktadır.16

Ancak bilgi edinme

hakkına iliĢkin yasal düzenlemelerde, esas itibariyle, idarenin elinde bulunan resmi

15

A.g.y., s. 188, 190, 192. 16

Burak Öder, “Bilgi Edinme Hakkının Sistem Ġçindeki Yeri BaĢlıklı Tebliğ”, VatandaĢın Bilgi

Edinme Hakkı Uluslararası Konferansı, Tesev Yayınları, Ankara, 2006, s. 87, 88.

Page 11: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

6

bilgi ve belgelerin eriĢime açılmasının düzenleme konusu edildiğini belirtmek

gerekir.

ÇalıĢmanın ilk bölümünde, modern toplumlarda bilginin yeri açısından

önemli olduğu düĢünülen modern siyasal iktidarın oluĢum sürecine tarihsel bir

perspektif sunma gayreti içinde değinilecektir. Ardından, modern toplumda

bilgi/iktidar iliĢkisi, Foucault‟nun modern siyasal iktidar analizleri çerçevesinde

incelenecek; ve son bölümde, siyasal usu eleĢtirme, dönüĢüme uğratma imkanları

bağlamında bilgi edinme hakkının hukuki bir mekanizma olarak konumu ele

alınmaya çalıĢılacaktır.

Page 12: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

7

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

TOPLUMDAKĠ BĠLGĠ ÖĞESĠ VE

MODERN SĠYASAL ĠKTĠDARIN OLUġUMU

I. ENFORMASYON ÇAĞI‟NDA BĠLGĠNĠN KONUMU

Ġçinde bulunduğumuz 21. yüzyılın “bilgi toplumu” ya da “enformasyon

toplumu”* olarak tanımlanmasına giderek aĢina olmaktayız. Günümüz toplumunu

* “Bilgi toplumu” ile “enformasyon toplumu” arasındaki kavramsal farklılıktan söz edilmektedir.

ġöyle ki, enformasyon toplumunun, üretimde bilginin rolünün giderek artması sonucu sanayi

toplumlarında meydana gelen toplumsal dönüĢüme iĢaret ettiği, böyle bir dönüĢümü mümkün kılacak

zemini enformasyondaki devrimin yarattığı belirtilmektedir. Buna göre, “Enformasyon” kavramı, hem

bir bildirme sürecini hem de bu süreç sonunda elde edilen veriye yüklenen anlamı içermektedir. Söz

konusu devrim bu süreçte (bildirme sürecinde) ve bu sürecin de teknolojik kısmında yani

enformasyon teknolojisinde gerçekleĢmiĢtir: “Enformasyon teknolojisi, enformasyonun, sistemik

denetim başta olmak üzere, belli amaçlar çerçevesinde, iletilmesini, işlenmesini, saklanmasını ve bu

işlevleri yerine getirecek yöntem, aygıt ve sistemlerin gerekli yazılımlarıyla birlikte geliştirilmesinin

bilgi ve deneyimini ifade eder. Bugün enformasyon teknolojisi, denetimde, zaman, mekân ve coğrafi

uzaklık faktörlerinin getirdiği sınırlamaları ortadan kaldırmayı; ses, görüntü, hareketli görüntü, veri

biçimindeki enformasyon aktarımlarını tek ve esnek (programı değiştirilebilir) bir şebeke içinde

tümleştirmeyi mümkün kılacak bir boyut kazanmıştır.” Dolayısıyla enformasyon hızlı iĢlenebilir ve

iletilebilir hale gelmiĢ; böylece enformasyon elde etme ve elde edilen enformasyondan yararlanma

kapasitesi artmıĢtır. Ancak, enformasyon teknolojisindeki geliĢme her tür bilgiye eriĢimi

kolaylaĢtırmamaktadır. TaĢıma, saklama ve iletime imkan veren bir ortama aktarılmıĢ yani kodlanmıĢ,

bir iletiye dönüĢtürülmüĢ bilgiye eriĢim kolaylaĢırken, herkese açık hale getirilmemiĢ olan

zihinlerdeki bilgiye eriĢim kolaylığı söz konusu değildir. Bilgi toplumunun teknoloji tabanını

oluĢturan bilgi teknolojileri ise insandaki kavrama, düĢünme gibi zihinsel yetileri makinelere

kazandırma amacını taĢımaktadır. Dolayısıyla bilgi teknolojileri enformasyon teknolojisinin ötesinde,

onun olanaklarını aĢan bir yapı sunmaktadır.

Page 13: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

8

niteleyen bu bilgi öğesinin sosyolojik, ekonomik, siyasal ve felsefi sorun teĢkil

edecek biçimde dört boyutunun olduğu söylenebilir. Buna göre söz konusu bilgi

toplumu, sosyolojik açıdan profesyonel uzmanların ve onların bilimsel yöntemlerinin

egemenliği altında bulunması; ekonomik açıdan bilgi üreten ya da yayan uğraĢların

geniĢlemesinin damgasını taĢıması; siyasal açıdan bilginin (enformasyonun) herkese

açık olup olmaması sorunuyla, dolayısıyla bir meta mı yoksa toplumsal fayda mı

sayılması gerektiği meselesiyle boğuĢması ve felsefi açıdan bilginin güvenilirliğini

sorgulama kaygısına sahip olması yönleriyle değerlendirilmektedir.17

Ancak, 21. yüzyılı bilgiyle iliĢkisi içinde tanımlama konusundaki görüĢ

birliği, bizi, bilgi unsurunun salt bu yüzyılın ayırıcı özelliği olduğu yanılgısına

düĢürmemelidir. Çünkü 20. yüzyılın sonunda gerçekleĢen ve enformasyon

teknolojilerinde devrim olarak nitelendirilen dönüĢüm, bilgi ve enformasyonu

merkezi bir öneme taĢıması dolayısıyla değil, bu bilgi ve enformasyonun bilgi üretim

sürecinde kullanılmasını, bilgi iĢleme/iletme aygıtlarına uygulanmasını sağlaması

sebebiyle bir dönüĢüm ve ayrıcalık olarak kabul edilmektedir.18

Bilgi ve

enformasyonun toplum hayatındaki merkezi önemi meselesi ise çok daha eski

kaynaklı olup insanlık tarihini katettiği söylenebilir. Ancak elbette, bilginin toplum

hayatındaki öneminin sürekliliği, onun, teknolojik geliĢmeler, toplumsal dönüĢümler

(http://www.inovasyon.org/html/AYK.Mulkiye.Der.Ag.01.htm#_edn11) Ancak hemen belirtmek

gerekir ki, bilgi teknolojileri ile enformasyon teknolojileri arasındaki bu farklılık birebir bilgi toplumu

ile enformasyon toplumu arasındaki farklılığı açıklamaz. Nitekim, teknolojideki değiĢim de toplumsal

değiĢimi açıklamakta tek baĢına yetersiz kalmaktadır. Bu çalıĢmanın sınırlarını aĢacağından bu tarz bir

kavramsal farklılık analizi üzerinde durulmayacak, yalnızca yukarıdaki bilgi ve enformasyon

arasındaki örtüĢmezliğin altını çizen açıklama ile yetinilecek ve “bilgi toplumu” deyimi, görece geniĢ

bir tarihsel döneme iĢaret etmek istendiğinde tercih edilecektir. 17

Burke, a.g.y., s. 1, 2. 18

Manuel Castells, Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum ve Kültür, Birinci Cilt: Ağ

Toplumunun YükseliĢi, çev: Ebru Kılıç, Ġstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul, 2005, s. 40.

Page 14: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

9

ekseninde açığa çıkan farklı veçhelerini gözardı etmemiz gerektiği anlamına

gelmemelidir.

20. yüzyılın son yirmi yılında bir dizi büyük teknolojik geliĢme yaĢanmıĢtır.

Enformasyon teknolojilerinde gerçekleĢen devrim niteliğindeki bu dönüĢüm süreci,

yeni ürünler ortaya çıkarmanın yanı sıra, esas itibariyle tüm teknolojik devrimler gibi

sürece odaklanması bakımından önemlidir. BaĢka devrimlerden farklılaĢtığı nokta ise

Castells‟in belirttiği gibi, dönüĢümün çekirdeğinin bilgi işleme ve iletişim

teknolojilerine denk düĢmesi ile ilgili olmaktadır.19

Diğer bir deyiĢle, tüm teknolojik

devrimler için yeni bilgi ve enformasyon, daha önceki bilginin uygulanması ve

geliĢtirilmesi söz konusu iken enformasyon teknolojileri devriminde belirleyici olan,

yeni bilgi ve enformasyon ile bilgi üretimi, yani bilginin uygulanması arasında

birbirini sürekli besleyen bir bağın oluĢmasıdır.20

Böylelikle ortaya çıkan durumu

Castells Ģöyle ifade eder:

“Bu yüzden, bilgisayarlar, iletiĢim sistemleri, genetik Ģifre çözümü ve genetik

programlama, tümüyle insan aklını geliĢtirmekle kalmaz, onun uzantılarıdır

da. Ne düĢündüğümüz, nasıl düĢündüğümüz, gıda, barınak ve iletiĢim

sistemleri, bilgisayarlar, füzeler gibi mallarda, hizmetlerde, hatta, sağlık,

eğitim, imgeler gibi maddi ve entelektüel ürünlerde ifade edilir hale gelmiĢtir.

Zihinler ile makineler arasında giderek artan kaynaĢma … doğma, yaĢama,

19

A.g.y., s. 39. Bu yeni teknolojiler; bilginin derlenmesi, iĢlenmesi, saklanması, kullanılması,

aktarılması, denetlenmesi gibi onun yönetimine iliĢkin süreçlerde kullanılan elektronik ağı, sistem ve

yöntemleri içermekte; daha çok elektronik bilgi iĢlem sistemleri (bilgisayar) ile iletiĢim

(telekomünikasyon) teknolojileri kapsamında tanımlanmaktadır. Bu teknolojilerle birlikte bilginin

iĢlenme hızı, kullanabilirliği, kullanım alanları ve veri hacmi artmıĢtır. Bu da bireylerin ve örgütlerin

planlama, uygulama ve denetleme kapasitelerini büyük ölçüde geliĢtirmiĢtir. Hazma Al, Bilgi

Toplumu ve Kamu Yönetiminde Paradigma DeğiĢimi, Vadi Yayınları, Ankara, 2007, s. 83. 20

A.g.y., s. 40.

Page 15: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

10

öğrenme, çalıĢma, üretme, tüketme, hayal etme, kavga etme ya da ölme

biçimlerimizi kökten değiĢtiriyor. ”21

Dolayısıyla denebilir ki, yeni enformasyon teknolojileri, daha güçlü, daha

esnek olmaları sayesinde hayatın tüm alanlarını ve dünyanın tüm yerlerini sonsuz

etkileme potansiyeline sahip, hedeflediği ürünler bilgi/enformasyon iĢleme ediminin

bizatihi kendisi olan süreçlerdir.

Enformasyon teknolojilerindeki devrime koĢut olarak ve devrimin itici

gücüyle dünya çapında enformasyonel, küresel ve ağ örgütlenmesine dayanan yeni

bir ekonomi de belirdi.22

Bu ekonominin temelinde üretkenliği ve rekabet gücünü

bilgiye dayalı enformasyon üretme, iĢleme ve uygulama kapasitesine bağlayan ve

tüm ekonomik faaliyetlerin küresel ölçekte örgütlenmesini sağlayan bir mantık yer

almaktadır.23

Yani, yeni bilgi ve enformasyon üretme yeteneğinin ötesinde:

“Teknoloji, bilgi ve yönetimdeki ilerlemesini, yine teknoloji, bilgi ve yönetime

aktarma kapasitesi giderek artan yeni, derinden karĢılıklı bağımlılık üzerine kurulu

yeni bir ekonomi ortaya çıkar.” 24

Bu noktadan hareketle, yeni bir üretim biçimi olan enformasyonel ekonomiye

özgü örgütlenmenin niteliğinden de kısaca bahsetmek gerekir.25

Enformasyon

çağında üretimin ve iktisadi faaliyetlerin örgütlenmesinde baĢarı elde edilebilmesi

için bilgi üretme ve üretilen bilgiyi verimli Ģekilde iĢleme, yenilikler yaratabilme,

21

A.g.y., s. 41. 22

A.g.y., s. 99. 23

A.g.y., s. 99 vd. 24

A.g.y., s. 100. 25

Ayrıntılı bilgi için bkz. a.g.y., s. 208-232.

Page 16: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

11

değiĢime uyarlanabilme becerisi geliĢtirilebilmelidir. Özellikle küresel ekonominin

değiĢken yapısı karĢısında ve kültürel, teknolojik, kurumsal değiĢimin etkisiyle

farklılaĢan hedeflere uygun araçlar bulma konusunda esnekliğin yakalanabilmiĢ

olması önemlidir.26

Castells, enformasyon ağları oluĢturma teknolojisine dayanan bu

yeni örgütlenme biçimini “ağ müessesesi” olarak adlandırmaktadır.27

Toparlayacak olursak, enformasyon çağı esas itibariyle toplumsal yapıda

gerçekleĢen çok yönlü değiĢimlere iliĢkindir. Modern Batı toplumlarında, toplumsal

yapının düzenleyici ilkesi ise “iktisadileĢtirme” biçiminde formüle edilmektedir,

yani: kaynak dağılımımda en az maliyet, ikame edilebilirlik, optimizasyon,

maksimizasyon.28

Enformasyon teknolojilerindeki geliĢme ile birlikte iktisadi

değiĢimin yönü hizmet sektörüne kaymıĢ ve “yeni” toplum hizmet ekonomisine

dayalı hale gelmiĢtir. Dolayısıyla, toplumsal yapının düzenleyici ilkesi bakımından

denilebilir ki, iktisadi büyümeyi sağlayan üretkenliğin temelinde artık kaba kas gücü

ya da enerji değil bilgi ve enformasyon yer almaktadır. Bu durumun toplumsal

yapıda yarattığı sonuç ise, bilgiye ve enformasyona dayalı, yönetsel, profesyonel,

teknik mesleklerin öneminin artması yönündedir.29

Ancak Castells‟in kabaca ifade edilen bu değerlendirmelere çekinceyle yaklaĢtığını

da belirtmek gerekir.30

Castells de bilgi ve enformasyonu verimlilik ve büyümenin

temel kaynakları olarak kabul etmektedir. Ancak ona göre bu genel bir saptamadır;

26

A.g.y., s. 237. 27

A.g.y., s. 236. 28

ĠĢaya ÜĢür, Ma‟lûmât Toplumu ya da Buharlaşan Her şey Katılaşıyor, Türk-ĠĢ Yıllığı‟97, Cilt: 2,

Demircioğlu Matbaacılık, Ankara, s. 307, 308. 29

A.g.y., s. 308. 30

Castells, a.g.y., s. 278, 279.

Page 17: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

12

ayırt edici olan verimlilik artıĢlarının kaynağında değil, bilgiye dayalı sınai, tarımsal

üretimin ve hizmetlerin iki ayrı biçimi arasındadır. Dolayısıyla vurgu enformasyon

teknolojisi devrimindedir. Bilgiye dayalı verimlilik artıĢını en üst düzeye çıkarma

niyeti, geliĢen ve yayılan enformasyon teknolojilerinin gereklerinin yerine getirilmesi

suretiyle gerçekleĢtiği için toplum enformasyonel sıfatını kazanmaktadır.31

Ayrıca

Castells‟e göre, hizmet sektörünün geliĢimi imalat sektörünün yok olduğu anlamına

gelmemekte; imalat ile hizmet arasındaki farklılaĢmadan çok, farklı hizmet türleri

arasındaki ayrıma yoğunlaĢmak gerekmekte ve vasıfsız hizmet meslekleri de

vasıflılar kadar artıĢ göstermektedir; dolayısıyla orta kesim aleyhine daha da

kutuplaĢmıĢ bir toplumsal yapı söz konusu olmaktadır.32

Bütün bu tartıĢmalar enformasyon çağının kapitalizm ve sanayi devrimi

açısından sorgulanmasına gönderme yapmaktadır. Kapitalist üretim biçiminden

kopuĢun aksine bir sürekliliğin söz konusu olduğu, ama aynı zamanda kapitalizmde

yeniden yapılanmanın gerçekleĢtiği, enformasyon teknolojisi devriminin

kapitalizmin küresel olarak yeniden yapılandığı bir tarihsel dönemde doğduğu ve

yayıldığı konusunda görüĢ çokluğunun bulunduğu söylenebilir.33

Castells, üretim biçimleri (kapitalizm, devletçilik) ile kalkınma biçimleri

(sınaileĢmecilik, enformasyonelizm) arasındaki ayrımın öneminden bahseder. Buna

göre, 20.yüzyılda yaĢanan iki baskın üretim biçimidir: kapitalizm ve devletçilik.

Kapitalizm kâr maksimizasyonuna; yani sermayenin üretim araçlarının kendi

31

A.g.y. 32

A.g.y., s. 279-281. 33

A.g.y., s. 15. Ayrıca tartıĢmalar için bkz. ÜĢür, a.g.y., s. 303-312; Gencay ġaylan, DeğiĢim

KüreselleĢme ve Devletin Yeni ĠĢlevi, Ġmge Kitabevi, Ankara, 2003, s. 169-212; Castells, a.g.y., s.

16-26.

Page 18: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

13

kontrolünde olmasına bağlı olarak kendine mal ettiği artıdeğerin miktarını sürekli

artırmasına dayanırken, devletçilik iktidarın maksimizasyonuna dayanmakta;

dolayısıyla artıdeğerin kontrolü ekonomik alanın dıĢında kalmaktadır. Kalkınma

biçimleri ise üretkenliğin temelindeki belirleyici kaynağa vurgu yapmaktadır. Bilgi

üstüne bilgi gelmesi eyleminin bizatihi kendisi üretkenliğin kaynağını

oluĢturduğunda enformasyonel kalkınma biçimi söz konusudur; ve enformasyonel

toplumlar günümüzdeki halleriyle, bazıları devletçi olan endüstriyel toplumların

aksine kapitalisttir.34

Kapitalizmle enformasyonel toplum arasındaki iliĢkiden yola çıkarak, her

ikisine de temel oluĢturan tarihsel birikimi/kökeni incelemenin sırasıdır. Burke‟nin

belirttiği gibi, güncel tartıĢmalardan yola çıkarak geçmiĢ hakkında yeni sorular

sorulduğu vakit, günümüzün kanıksanmaya baĢlanmıĢ özelliklerinin uzun dönemlere

yayılmıĢ eğilimlerin etkisiyle biçimlendiği görülecek ve daha doğru bir

anlamlandırmaya gidilebilecektir.35

Ayrıca bu sayede, bilgi ve enformasyonun

toplumdaki yerini siyasal açıdan ele alma giriĢimine, yani bilgi siyasetine

yaklaĢılmaya çalıĢılacaktır. O halde öncelikle “bilgi toplumu”nun kökeni sorununa

değinmek gereklidir. Bu sorun bizi modern hayatın doğuĢuna götürecektir.

34

Castells, a.g.y., s. 17, 19, 20, 24. 35

Burke, a.g.y., s. 2.

Page 19: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

14

II. MODERN ĠKTĠDARIN OLUġUMU

Güçlü merkezi kurumların yokluğu feodal toplumun püf noktasıdır denebilir.

Hem siyasal yapısının parçalılık ve yerellik özelliği göstermesi, hem de ekonomik

yapısında uzmanlaĢma ve iĢ bölümüne yer olmaması dönüp dolaĢıp “istikrarlı

merkezileĢ(eme)me” olgusunda düğümlenmektedir.

Siyasal ve ekonomik yönleri kapsayacak Ģekilde feodal toplumda istikrarlı bir

merkezileĢme sağlanamaması olgusunun içeriği kabaca Ģöyle ifade edilebilir: Çok

sayıda, yatay düzeyde, içe kapalı egemenlik bölgelerinde yinelenen temel bir ikili

iliĢki biçimi vardır. Bu iliĢki, temel üretim kaynağı olan toprağın aralarında

paylaĢtırıldığı mülk sahibi soylular ile savaĢçılar arasında cereyan etmektedir:

hizmetlere ihtiyaç duyan, hizmet karĢılığında toprak ve himaye veren soylular ile

toprak ya da himayeye ihtiyaç duyan ve karĢılığında hizmet sunan savaĢçılar.36

Hizmet sorumluluğu iki edimi kapsamaktadır: üretmek ve savaĢmak. Buna göre,

soylunun toprağında yapılan üretimin az bir miktarı ayrılıp geri kalanı yükümlülük

gereği verilmekte ve savaĢ zamanı soylunun ordusunun savaĢçı ihtiyacı

giderilmektedir.

Üretim araçlarının ve askeri gücün paylaĢılmıĢ olması merkezi yönetimin

gerçekleĢmediğini gösterir; bu nedenle kralın konumu en tepede olmasına karĢın

semboliktir. Hemen belirtmek gerekir ki bu durum merkezileĢme eğilimlerini

dıĢlamamaktadır. Örneğin, kral tarafından belirli bir bölgedeki egemenlik iĢlevleri

36

Norbert Elias, Uygarlık Süreci, Cilt 2, çev: Erol Özbek, 3. Baskı, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul, 2007,

s. 96.

Page 20: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

15

kendisine ödünç bırakılan hanedan, fiili egemen olarak bu bölgede tasarrufta

bulunurken, uygun koĢulları yakaladığında toprak alanını geniĢleterek diğer

bölgelerdeki hanedanlara karĢı üstünlük göstermeye ve bağımsızlığını kazanma

yolunda ilerlemeye, yani merkezileĢmeye baĢlayabilir. Ancak geniĢ bir coğrafyada

hakimiyet kurma sorunlar yaratacağından bir süre sonra ademi merkezileĢme;

dolayısıyla istikrarsızlık kaçınılmaz olacaktır.37

Bu kaçınılmazlık feodal toplumun

yapısından kaynaklanmaktadır. Elias‟ın deyimiyle:

“…[A]demi merkeziyetçileĢtirici kuvvetlere merkezileĢtirici kuvvetler

karĢısında her defasında yeniden üstünlük kazandıran Ģeyi görmek zor

değildir. … Devletler dünyasının feodalleĢmesi her yerde hükümdarları,

askeri birlik liderlerini ve memurlarını toprak mülkiyetiyle donatmaya

zorluyordu; bundan dolayı yoksulluğa gömülmek istemiyor ve vasalların

askeri hizmetlerinden yararlanmak istiyorlarsa, neredeyse zorunlu olarak

komĢu yörelerin erk boĢluğu bulunan alanlarına yönelen, savaĢçı geniĢleme

denemelerine adeta itiliyorlardı. Böylesi bir bağımlılığın modern memuriyetin

oluĢturulması yoluyla aĢılabilmesi için ise o zamanlar öncelikle ekonomik

önkoĢul eksikti..” 38

Feodal toplumu belirleyen üç önemli özellik yukarıdaki alıntıda açıkça ifade

edilmektedir: “savaĢçıların ve memurların toprakla donatılması zorunluluğu”; “yeni

37

A.g.y., s. 28, 31 ve Cenk Yiğiter, Feodal Dönemden Modern Döneme Geçişte Cezalandırma

İktidarının Dönüşümü, YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, (Tez DanıĢmanı: Doç. Dr. Mithat

Sancar), Ankara, (Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Hukuku Anabilim Dalı,

Genel Kamu Hukuku), s. 68. 38

Elias, a.g.y., s. 41, 42.

Page 21: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

16

fetih seferleri gerçekleĢmediği sürece kraliyet mülkiyetinin kaçınılmaz olarak

azalması”; “merkezi iktidarın barıĢ zamanlarında zayıflaması eğilimi”.39

“FeodalleĢme”nin en uç noktası parçalılık durumunun en üst düzeye ulaĢtığı,

gittikçe bölünen ve kralın tasarrufundan savaĢçıların tasarrufuna geçen mülklerin bir

hükümdarın devleti yönetmesi gibi yönetildiği noktadır;40

ve bu nokta aynı zamanda

yeni bir merkezileĢme sürecinin habercisidir: “… uç noktada konumlanan bu

parçalılık durumunu baĢlangıç noktası olarak alırsak, akıĢı boyunca gittikçe daha

büyük bölgelerin ve insan kütlelerinin karĢılıklı bağımlı hale geldiği ve nihayet sıkı

Ģekilde örgütlenmiĢ entegrasyon birimlerine dönüĢtüğü uzun bir tarihsel süreç

baĢlar.”41

Krala merkezi egemenlik konumunu kazandıran ve feodal dönemi

sonlandırarak önceki çelimsiz merkezileĢme giriĢimlerinden farkını ortaya koyan

“mutlakiyet süreci” elbette bazı olgusal geliĢmelerin varlığını gerektiriyordu.

1. AVRUPA EKONOMĠSĠNĠN DOĞUġU

Avrupa 11. yüzyıldan itibaren bir geniĢleme sürecine girmiĢtir. Bu süreci

tetikleyen en önemli unsur ortaçağ kentlerinin ortaya çıkması ve kentsel yaĢamın

baĢlamasıdır. Tarımsal tekniklerin geliĢmesi ve nüfus artıĢı ticari faaliyetin

canlanmasını sağlamıĢ, böylelikle kentleĢmenin yolu açılmıĢtır.

39

A.g.y., s. 42. 40

A.g.y., 97, 98. 41

A.g.y., s. 98.

Page 22: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

17

Poggi‟nin belirttiği gibi ortaçağ kentleri, üretim ve ticaretle uğraĢan, yoğun

nüfusa sahip yerleĢim alanları olmanın yanı sıra siyasal açıdan özerk birimlerdi.

Özerklik kazanmalarını sağlayan faktör, kenti oluĢturan bireylerin –kent yaĢamıyla

birlikte doğmuĢ olan burjuvazinin- ortak çıkarlarının –kırsal alandakinden daha

karmaĢık ve dinamik bir iĢbölümü, ticaret ve üretime iliĢkin çıkarlar- bilincine

varmaları ve bu çıkarları gerçekleĢtirebilmek adına özgür iradeleriyle biraraya

gelerek tüzel bir yapı meydana getirmeleriydi. Bu tüzel yapı, çıkarlarını

gerçekleĢtirmeye hizmet edecek, feodal sistemdeki düzenlemelerden bağımsız bir

yasal çerçeveyi hedefliyordu. Ancak bununla birlikte, kentlerin hukuksal ve siyasal

özerkliği “kent-devleti” biçimini almamakta –Ġtalya hariç tutulursa- bölgesel bir

yönetim dahilinde tanımlanmaktaydı. Bölgesel yönetim kentler için bir gereklilikti;

çünkü hem kent ve kırsal alan arasında, hem de kentler arasında, nüfus, yiyecek ve

hammadde ihtiyacının karĢılanabilmesi için -yukarıda belirtildiği gibi- bir iĢbölümü

söz konusuydu. Bu geniĢ alanlarda istedikleri düzeni tesis edebilmeleri için de,

kapsayıcılık kapasitesi yüksek bir yönetime gereksinim duymaktalardı.42

Ortaçağ kentinin Avrupa‟nın büyümesindeki önemli iĢlevi, kendine özgü

konumuna, “daha önceden örgütlenmiĢ kırsal bir dünyanın içinde büyümesi ve

geliĢmesine”43

bağlanabilir. Braudel‟in aktarımıyla, “Kent kaderini yollarıyla,

pazarlarıyla, atelyeleriyle, kendi evinde biriken parayla sağlamaktadır. Pazarları,

köylülerin ona gündelik artık ürünlerini getirmeleriyle iaĢesini sağlamaktadırlar: “ …

42

Gianfranco Poggi, Modern Devletin GeliĢimi, çev: ġule Kut – Binnaz Toprak, 3. Baskı, Ġstanbul

Bilgi Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul, 2005, s. 54-59. 43

Fernand Braudel, Maddi Uygarlık – Dünyanın Zamanı, çev: Mehmet Ali Kılıçbay, 2. Baskı, Ġmge

Kitabevi Yayınları, Ankara, 1993, s. 77.

Page 23: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

18

ayni ödentiler yoluyla yığılan Ģu muazzam miktardaki ürüne bir çıkıĢ olanağı

sağlamaktadırlar.”44

Böylelikle, kırsal artık ürünün dolaĢıma sokulması yoluyla, “doğrudan

tarımsal tüketim”den “dolaylı tarımsal tüketim”e geçilmiĢtir.45

Bu dönüĢüm süreci

aynı zamanda, Avrupa ekonomisini, “ekonomi-dünya”yı doğurarak feodal dönemin

sonunu getirecek ortamın oluĢmasını sağlayacaktır.*

Mutlakiyet dönemi melez karakteriyle anılmaktadır. Buna göre, hem arkaik

olanı, feodal iktidarların son kalıntılarını içinde barındırmakta; hem de modern olana,

modern devletin pek çok niteliğinin canlanmasına sahne olmaktadır.46

Mutlakiyetin

temel olarak ifade ettiği Ģey, siyasi iktidarın tek elde toplanması anlamına gelen bir

merkezileĢmedir. Bu tanımlama mutlak devletin özellikle iki niteliğine gönderme

yapmaktadır: siyasal imtiyazları elinde bulunduran ve politika geliĢtirecek tek

merkez olma özelliğine sahip bir hükümdar ile merkezle ülke arasında bağlantı kuran

yeni bir idare sistemi.47

44

A.g.y., s. 79. 45

Bkz. a.g.y. * Sermaye birikimi endüstriyel kapitalizmin oluĢumu içim Ģarttır. Kapitalist dönemden önce, kapitalist

üretimi baĢlatacak olan sermaye birikimi en çok ticaret yoluyla gerçekleĢmekteydi. Ancak, “ yalnız

mal mübadelesini değil, fetih, korsanlık, talan ve sömürüyü de kapsayan esnek bir terimdi bu ticaret.”

Leo Huberman, Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla, çev: Murat Belge, 3. Baskı, ĠletiĢim

Yayınları, Ġstanbul, 2003, s. 179.

Özellikle Haçlı seferlerinde elde edilen sonuçlar ticaretin geliĢimi açısından çok önemli olmuĢtur.

Doğu‟ya yolculuklarda karĢılaĢılan malların talep görmesi -Doğu ticareti-, artan nüfusun ihtiyaçlarını

giderecek pazarın oluĢumunu sağlamıĢtır. Huberman, a.g.y., s. 28. Ve öncelikle Ġtalyan Ģehir devletleri

kapitalist örgütlenmenin baĢlangıcını oluĢturan aĢamaya ulaĢabilmiĢtir. A.g.y., s. 179. 46

Bkz. Yiğiter, a.g.y., s. 70 ve Anderson‟dan aktaran: Christopher Pierson, Modern Devlet, çev:

Dilek Hattatoğlu, Çiviyazıları Yayınları, Ġstanbul, 2000, s. 79. 47

Gianfranco Poggi, Devlet, çev: Aysun Babacan, Ġstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul,

2007, s. 63.

Page 24: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

19

2. SAVAġIN ETKĠSĠ

“Avrupa ulusal devletler ağını savaĢlar ördü ve savaĢ hazırlıkları bu

sistemdeki devletlerin iç yapılarını yarattı.1500‟lü yıllar kritikti”48

Ekonominin ticarileĢmesi, bunun sonucu olarak savaĢan güçlerin maddi

olanaklarının artması ve savaĢ teknolojisinin geliĢmesi, 15. yüzyıldan sonra savaĢ

etkinliğinin niteliğini değiĢtirerek daha masraflı hale getirmiĢtir. Kentsel hayatın ve

ticaretin sağladığı zenginlikler ve yeni fetihlerle savaĢçı bir hanedanın gelirleri

gittikçe artmakta; güçsüz hanedanların zorunlu katılımıyla egemenlik alanları

geniĢlemekte, yine merkezileĢme eğilimleri; ancak bu kez farklı bir biçimde baĢ

göstermektedir. Poggi‟nin belirttiği gibi, bölgesel yönetimin güçlendirilmesi ile

küçük ve zayıf toprakların daha güçlü olanların egemenliğine girmesi, “görece küçük

sayıda bağımsız devletlerin oluĢmasına, her birinin kendi egemenliğini ilan etmesine

ve diğerleriyle iliĢkilerinde riskli bir güç mücadelesine girmesine yol açmıĢtır.”49

Dolayısıyla, geniĢ topraklar üzerinde hakimiyet kurmayı baĢaran hanedanlar, güçlü

bir ekonomik ve askeri temele sahip mutlak monarklar olma yolunda ilerlemektedir.

Bu süreç oluĢumunu istikrarlı bir merkezileĢmeyi mümkün kılan koĢulların

sağlanmasına borçludur: her Ģeyden önce para ekonomisi geliĢmiĢtir. Bu sayede,

hükümdar için çalıĢanlara hizmetlerinin karĢılığı olarak yeni fethedilen topraklarda

tasarruf imtiyazı verilmesi uygulamasından vazgeçilmiĢ, söz konusu çalıĢanların

48

Charles Tilly, Zor, Sermaye ve Avrupa Devletlerinin OluĢumu, çev: Kudret Emiroğlu, Ġmge

Kitabevi Yayınları, Ankara, 2001, s. 137. 49

A.g.y., s. 79.

Page 25: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

20

hizmetleri parasal olarak karĢılanmaya baĢlanarak modern memuriyetin ve

bürokrasinin yolu açılmıĢtır.50

:

“Para ekonomisinin büyümesiyle … bütün krallıkta, toprakla değil parayla

çalıĢan kraliyet görevlileri para vergisi toplayabiliyorlardı. Ülkenin her yerine

yerleĢtirilen maaĢlı kraliyet memurları kral adına yönetme görevini

yürütebiliyorlardı –feodal dönemde bu iĢi soylular, toprak karĢılığında

yaparlardı. Bu önemliydi.”51

MerkezileĢme eğilimlerinin baĢarılı olması, egemenlik alanlarındaki

topraklardan gelen para akıĢının düzenliliğine ve artıĢına; diğer bir deyiĢle, sermaye

birikiminin ve yoğunlaĢmasının süreklilik kazanmasına bağlıdır. Dolayısıyla

hükümdarın, savaĢın gereklerine uyum sağlayabilmesi için, elde ettiği gelirleri

yönetmesi, yeni yönetim teknikleri geliĢtirmesi gerekmektedir. Böylelikle yeni bir

siyasal mücadele biçimi, savaĢa hazırlık pratiklerine koĢut olarak ortaya çıkmaktadır.

Bu yeni siyasal mücadele biçimi ya da kamu yönetimi tekniği, ilk aĢamada, askeri

eylemlerde esas rolün geleneksel güçlerden sözleĢmeyle tutulan paralı askerlere

geçiĢini ve sermayenin hükümdarın denetimi altındaki toprak ve nüfustan haraç ve

kira olarak toplanması yerine vergilendirme, borçlanma gibi gelir getiren iĢlemlerin

kapitalistler* aracılığıyla dolaylı yollardan elde edilmeye baĢlanmasını ifade

etmektedir/içermektedir. Ġkinci aĢama ise, dolaylı yönetimin terk edilip, devletlerin

kendi ulusal nüfuslarından kitlesel ordu ve donanmalar oluĢturmalarına, devasa bir

50

Bkz. Max Weber, Sosyoloji Yazıları, çev: Taha Parla, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul, 1996, s. 301 vd. 51

Huberman, a.g.y., s. 88. * Diğer bir deyiĢle burjuvazi. Tilly‟nin terminolojisine göre kapitalistler, sermayenin birikimi, satıĢı ve

alımında uzmanlaĢmıĢ kiĢilerdir ve ücretli iĢçilerin kapitalistlerin sahip olduğu üretim araçlarını

kullanarak üretim yaptıkları kapitalizm olmadan önce de varolmuĢlardır. Tilly, a.g.y., s. 43.

Page 26: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

21

idari örgütlenmenin iĢlerlik kazanabilmesiyle mümkün hale gelen doğrudan

yönetimin kuruluĢuna iĢaret etmektedir.52

Yukarıda bahsedildiği gibi borçlanma, merkezileĢen siyasal iktidarın savaĢ

masraflarını karĢılamasına yarayacak yeni gelir kaynaklarından biridir. Bu borç

imkanını sunabilecek taraf ise yine bahsedildiği gibi burjuvazi olacaktır. Dolayısıyla

burjuvazi ile kral arasında karĢılıklı bir çıkar iliĢkisi söz konusudur. Kral, maddi

açıdan bağımlı olduğu burjuvazinin siyasal taleplerini gözardı edemeyecek; böylece

burjuvazi de siyasallaĢabilme fırsatını yakalayacaktır.53

3. KENTLERĠN ÖZERKLĠĞĠNĠ YĠTĠRMESĠ

Modern devletin geliĢebilmesi için kentlerin özerkliklerinin gönüllü bir

biçimde son bulması gerekmektedir. Burjuvazinin kent yaĢamına iliĢkin ticari

beklentilerinin değiĢmesi ve siyasal taleplerinin artması ile kent kurumlarının

güvenlik sorunuyla mücadele etmedeki yetersizlikleri sonucu iĢbirliği sağlanabilmiĢ,

diğer bazı çıkarlar ve ayrıcalıklar uğruna özerklik istemleri etkisini yitirmeye

baĢlamıĢtır.54

52

Tilly, a.g.y., s. 63. 53

Yiğiter, a.g.y., s. 73. 54

Fernand Braudel, Uygarlıkların Grameri, çev: Mehmet Ali Kılıçbay, Ġmge Kitabevi Yayınları,

Ankara, 1996, s. 337.

Page 27: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

22

3.1. BURJUVAZĠNĠN MERKEZĠLEġME ĠHTĠYACI

Kentteki grupların siyasal özerklik talebi, daha önce de bahsedildiği gibi,

yönetim konusunun bizatihi kendisine önem vermekten çok, ticaret ve üretime iliĢkin

çıkarların siyasal açıdan güvence altına alınması, bunun için de yasaları uygulayacak

ve düzeni sağlayacak daha geniĢ kapsamlı çerçevelerin oluĢturulması isteğiyle

ilgiliydi.55

Ticaret hayatının gittikçe geliĢmesiyle birlikte, burjuvazinin ticari iliĢkiler

kurduğu, kâr etme olanaklarını arttırmasını sağlayacak coğrafi alan geniĢlemiĢtir.

Dolayısıyla burjuvazi, merkezi açıdan kuvvetli bir hükümdarın, “baĢka hiçbir

kurumun yapamayacağı, … kentsel ekonomik faaliyetlerin desteklenmesi ve düzene

sokulması için giderek büyüyen, standartlaĢan ve tüm bölgeyi kapsayan bir

çerçevenin kurulmasını güvence altına alabileceğini … yeni yeni ortaya çıkmaya

baĢlayan uluslararası hukuk sistemi açısından da dıĢ pazarların geniĢletilmesi,

okyanus ötesi kaynakların kullanılabilmesi ya da yabancı rekabetin önlenebilmesi

için kentteki zengin grupların artan taleplerini değerlendirecek ve çıkarlarını

koruyacak ayrıcalıklı konumunu”56

farketmiĢtir.

Kentteki siyasal kurumlar, vergi ayrıcalıkları ya da unvan sahibi olabilme gibi

soylulara özgü yasal hak ve yetkiler nedeniyle de iĢlerliğini kaybetmiĢtir.57

Artık,

doğuĢtan kazanılan üstünlükler yerine, ticaret hayatına engel çıkartmayacak olan

“imkânlarda eĢitlik” durumuna ulaĢılmak istenmektedir.

55

Poggi, Modern Devletin GeliĢimi, s. 82. 56

A.g.y. 57

A.g.y., s. 84.

Page 28: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

23

Hükümdarın karĢısında güçlü bir rakip olarak kilise de bu merkezileĢme

hadisesinden nasibini alacaktır. Kilise, büyük bir servete sahip olmasına karĢın krala

vergi vermekten kaçınmaktaydı. Kral ise kilisenin masraflara katılması gerektiğini

düĢünüyordu. Ayrıca yargılama iĢlevinin normal mahkemeler ve kilise mahkemeleri

arasında bölünmesi anlaĢmazlıklara yol açmakta; papanın bir de içiĢlerine karıĢması

kilisenin krala politik açıdan rakip olmasına neden olmaktadır. Kilisenin sergilediği

yozlaĢmıĢ, adaletsiz ve kent yaĢamının ihtiyaçlarıyla bağdaĢmayan uygulamalar

sebebiyle halk arasında da tepkiler yükseliĢe geçmiĢtir. Dolayısıyla, kiliseye

nüfuzunu kaybettirme ve güçlü bir hükümdarı destekleme yolunda kral tek baĢına

değildir.58

3.2. GÜVENLĠK SORUNU

Kentlerin feodal kurumlardan kurtulmayı dert edinmelerinin temelinde,

feodal adaletin değiĢen koĢullar karĢısındaki zayıflığı, yeterli bir baskı aracı

olmaktan uzaklığı, değiĢen değerleri koruma konusunda uyandırdığı güvensizlik yer

almaktaydı. Ortaçağ kenti üç tür araziden oluĢuyordu: duvarla çevrelenmiĢ ve belli

güçlerin, genellikle kral ve kilisenin sahip olduğu araziler ile duvarları olmayan

ancak yine büyük ve belli güçlerin elindeki arazilerin yanında üçüncü tür bir arazi

daha vardı nüfusun yoğun olduğu bu son arazi türü duvarlarla çevrili olmadığı gibi

belirlenmiĢ güçlerin denetimi altında da bulunmuyordu.59

Bütün olarak kentin

görünümü dağınık ve bakımsızdı, bu durum özellikle kent sokaklarına bakılarak

58

Huberman, a.g.y., s. 92-98; özellikle, 93, 94. 59

Richard Sennet, Ten ve TaĢ, çev: Tuncay Birkan, Metis Yayınları, Ġstanbul, 2001, s. 168.

Page 29: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

24

anlaĢılabilir. Kent sokakları, yeni bir zaman ve mekan anlayıĢı getiren kent

yaĢamının ekonomik karakterinin dıĢavurumuydu adeta ve geliĢen ticarete ayak

uydurabilsin diye büyümeye terk edilen kentin çeliĢkilerini gizlemekten uzaktı.60

Ekonomik rekabeti kıĢkırtan sokaklarda Ģiddet hüküm sürüyordu. Ancak

çeliĢkili bir Ģiddet, mülklerden ziyade insanlara yönelen bir Ģiddet.61

Mülkiyet

suçlarından çok fiziksel Ģiddettin yayılmasının sebeplerine iliĢkin olarak Sennet‟in

değindiği, zengin sınıfların yoğun bir biçimde korunması ve içki içme ihtiyacında

meydana gelen artıĢ sonucu insan davranıĢlarının kontrolünü yitirmesi62

dıĢında,

değiĢen toplumsal denetim biçimi; diğer bir deyiĢle, suçlara karĢılık öngörülen

cezaların yeni niteliği - zengin sınıfları da tehdit eden suç patlamasını besleyen-

kentin zaaflarıyla birlikte hesaba katıldığında artan güvensizlik ortamını hazırlayan

koĢullar açıklık kazanacaktır.

Kentte en sık görülen ceza türleri olan, kentten kovma ile suçun türüne ve

suçlunun ekonomik konumuna göre derecelendirilen para cezası,63

cezalarda bir

yumuĢamaya iĢaret etmektedir. Bu durum, yumuĢamayı mümkün kılan Ģartların ve

bir takım çıkar kaygılarının yanı sıra, bazı koĢulların henüz oluĢmamıĢlığının

göstergesidir. Dolayısıyla, kent içi birliği koruma, mümkün olduğu kadar kent

sakinlerini topluma yeniden kazandırma hedefi, kentlerin en büyük eksikliği olan

kolluk kuvvetlerinden yoksunluğu ile birlikte düĢünüldüğünde, para cezasını

ödeyemeyen kiĢilerin kentten kovulması sonucunu doğurmaktadır. Dolayısıyla kent

60

A.g.y., s. 173. 61

A.g.y., s. 175 ve Robert Muchembled, ĠĢkenceler Zamanı – Mutlak Krallar Devrinde Ġtaat, çev:

Ali Berktay, Tümzamanlaryayıncılık, Ġstabul, 1998, s. 34-36. 62

Senet, a.g.y., s. 175. 63

Muchembled, a.g.y., s. 27.

Page 30: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

25

ceza adaletinde sürgün, kaçınılmaz bir ceza türü olarak ortaya çıkarak, suç oranında

düĢüĢ yerine artıĢı ve giderek tırmanan güvensizlik ortamını hazırlamaktadır.64

Adli

para cezasını, yapılan indirimlere rağmen ödemeyen ve kentten kovulan kiĢiler, -ki

bunların sayısı oldukça çoktur-65

yetkili makamlarla mali bir uzlaĢma yolu

bulamadıkları sürece, sivil olarak ölü kabul edilirler; yani adli bir soruĢturma

gerekmeksizin kent sınırları içinde görüldükleri yerde öldürülmeleri meĢrudur.

Ancak düzenli bir polis gücünün yokluğundan dolayı bu kiĢilerin yakalanıp

öldürülmeleri nadiren gerçekleĢmektedir.66

Dolayısıyla toplumsal barıĢı sağlamak

amacıyla yerleĢtirilmeye çalıĢılan yeni ceza adaletinin, para cezalarını ödemedikleri

için dıĢladığı kiĢileri kentten uzak tutma konusunda baĢarılı olamadığı söylenebilir.67

16. yüzyılla birlikte, kent barıĢını bozdukları gerekçesiyle kent sınırları dıĢına

itilenlerin gittikçe kalabalıklaĢması, bir araya gelerek suç örgütleri oluĢturmaları,

kente giriĢlerinin kent otoriteleri tarafından engellenememesi ve kent dıĢını zaten

kontrol edemeyen kent otoritelerinin, kent içinde de güvenlik zaafiyeti içine düĢmesi,

yeni bir güvenlik arayıĢını zorunlu kılmıĢtır: “Ġlk kez kentler gerçekten devlet

desteğine gereksinim duymaktadır. Yardım ve baskı, artık ülke ölçeğinde ele alınmak

zorundadır, çünkü köklerinden kopmuĢ ve sefil durumdaki insanların sayısındaki ani

patlama surların dıĢında kalanları reddetmenin geleneksel biçimlerini geçersiz

kılmaktadır.”68

Kentleri bekleyen kader, yükselen monarĢinin gücüne boyun

eğmekten baĢka bir Ģey olamaz artık.

64

A.g.y., s. 27. 65

A.g.y., s. 52. 66

A.g.y., s. 31. 67

A.g.y., s. 48. 68

A.g.y., s. 115.

Page 31: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

26

4. MUTLAK ĠKTĠDARIN RASYONELLEġMESĠ:

EGEMENLĠK TEKELĠNĠN TOPLUMSALLAġMASI

Mutlak iktidarlar döneminin modern siyasal iktidarların oluĢumu açısından

önemine değinmiĢtik. Nitekim mutlaki dönemde siyasal iktidar, daha önce

görülmedik büyüklükte bir merkezi güce dönüĢmüĢtür. Bu durum, zor kullanma

tekeli (askeri tekel) ile ekonomik tekelin (vergilendirme tekeli) merkezi gücün

tasarrufunda bir araya gelmesini ifade etmektedir. Dolayısıyla mutlakiyetçi iktidar,

kentleri ve kırsal alanları kapsayan, sınırları kesin bir biçimde çizilmiĢ topraklar

üzerinde egemenlik kurarak büyük bir nüfusu yönetimi altında toplamayı baĢarmıĢtır.

Ancak Pierson‟un belirttiği gibi, tam geliĢmiĢ mutlakiyette bile arkaik bir nitelik

vardır. Örneğin bürokrasi hâlâ rüĢvetçi ve profesyonellikten yoksundur, reformdan

geçmemiĢtir; vergilendirme tam anlamıyla sürekli ve sistematik değildir; bazı

ülkelerde, geleneksel olarak ayrıcalıklara sahip kesim varlığını sürdürmeye devam

etmektedir.69

Modern devletin karakteristik özelliklerinden biri olan devlet kurumlarının

kamusallığının bir ölçüde mutlak iktidarlar döneminde geliĢmeye baĢladığı

söylenebilir. Buna göre mutlak iktidar, yüklendiği siyasal iĢlevler ve görevlileriyle

uyrukluğundaki toplumdan farklılaĢmıĢtır. Ġktidarın bu konumundan toplum, vergi

ödeyecek, askere alınacak kiĢiler olarak görünmektedir: “Toplum, yalnızca

yönetilirdi.”70

Ve mutlak yönetimin en büyük kaygısı, “halkı meĢgul etmek, iç barıĢı

69

Pierson, a.g.y., s. 88. 70

Poggi, Modern Devletin GeliĢimi, s. 97.

Page 32: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

27

korumak ve siyasetle ilgilenilmemesini sağlamak; yönetimin harcamaları için gerekli

olan vergilendirilebilir serveti yaratmak amacıyla” ekonomik etkinlikleri

özendirmek, kiĢilerin ekonomik uğraĢlarının düzenlenmesi ve geliĢtirilmesinde

yetkili olabilmekti.71

Yönetim yetkilerinin böylesi bir farklılaĢmıĢ merkezde yoğunlaĢması; diğer

bir deyiĢle egemenlik tekeli, daha önce bahsedildiği gibi, burjuvazinin ekonomik

fırsatlar uğruna yürüttüğü serbest rekabet mücadelesinin selameti ile uyum içindeydi.

Ancak, mutlak politikaların ticareti gittikçe daha fazla tek yanlı yönlendirmesi,

gelirlerin dağıtımının hükümdarın keyfine kalmıĢ olması gibi durumlar, toplumun

ticarileĢme katsayısı arttığında ve bölünen toplumsal iĢlevlerin karĢılıklı bağımlılığı

yükseldiğinde toplum içinde sıkıntılara ve tepkilere yol açmaya baĢlamıĢtır. Arzu

edilen, egemenlik tekelinin sağladığı fırsatların karĢılıklı bağımlılık içindeki insan

topluluğunun ekonomik çıkarlarına göre plânlı ve akılcı bir Ģekilde dağıtılmasına

dayanan kamusal bir iĢlevin tam anlamıyla yüklenilmesi; dolayısıyla yönetimin

toplumsallaĢarak rasyonelleĢmesidir.72

Öte yandan burjuvazi, Aydınlanma çağının getirdiği düĢünsel hareketlilikten

de etkilenmiĢtir. Pek çok alana iliĢkin tartıĢmaların yapıldığı toplantılarda siyasal

konulara da değiniliyor olması, burjuvazinin, yönetimin niteliği üzerine düĢünen,

siyasal iktidarın tercihlerini eleĢtiren ve siyasi meselelere çözüm üreten etkin bir kitle

haline gelmesini sağlamıĢtır. Böylelikle toplumda, özel çıkarların ötesinde ortak

çıkarları önemseyen, bu nedenle devlet iĢleri üzerine kafa yoran bir “kamu alanı”

71

A.g.y., s. 98. 72

Elias, a.g.y., s. 149-162.

Page 33: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

28

oluĢmaya baĢlamıĢtır.73

Dolayısıyla, hem iktidar hem de toplum tarafında çift taraflı

bir kamusallaĢma sürecinin iĢlediği gözlenmektedir. Sonuç olarak, yönetim

sınırlandırılacak; devlet faaliyetleri nispeten denetlenebilir bir seviyeye çekilecek;

anayasacılık hareketleri geliĢecek; yurttaĢlığın tanımı, “haklar, evrensellik,

demokrasi baĢlığı altında”74

yeniden yapılacak; böylece modern devlet bir rengini

daha edinecektir.

Bu durum, devlet ile burjuvazinin çıkarları arasında bir ayrıĢmadan ziyade,

amaçların daha rasyonel ve yasal bir noktada ortak kılınması çabasına, deyim

yerindeyse taktiklerde anlaĢmaya, devlet politikalarının ideolojik meĢruiyet

kazanması açısından düĢünülecek olursa ise bir çakıĢmaya75

iĢaret etmektedir.

Dolayısıyla iktidar katında bir eksilme gibi değerlendirilmemelidir. Nitekim her iki

tarafın da varlığının devamı birbirine bağımlıdır, nihayetinde birbirlerini

gözetmekten vazgeçemezler:

“Toplumun çok ilerlemiĢ iĢlev bölümünde ortaya çıkan Ģey, bu tekellerin

sürekli, uzmanlaĢmıĢ bir idare aygıtına sahip olmasıdır. Ordu ve vergiler

üzerindeki tasarrufun tekel niteliğini tam anlamıyla kazanması ancak bu

farklılaĢmıĢ egemenlik aygıtının ortaya çıkmasıyla olur, askeri tekel ve vergi

tekeli ancak bu Ģekilde sürekli bir fenomen haline gelir. Sosyal mücadeleler

artık egemenlik tekelinin bertaraf edilmesi uğruna değil, yalnızca kimin bu

tekel aygıtı üzerinde tasarrufta bulunacağı, aygıtın nereden devĢirilmesi ve

yükünün ve yararının nasıl dağıtılması gerektiği soruları etrafında döner.

73

Poggi, Modern Devletin GeliĢimi, s. 101, 102. 74

Pierson, a.g.y., s. 91. 75

Poggi, Modern Devletin GeliĢimi, s. 103.

Page 34: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

29

Egemenlik birimleri ancak merkezi erkin bu sürekli tekelinin ve bu

uzmanlaĢmıĢ egemenlik aygıtının oluĢumuyla birlikte „devlet‟ niteliğini

kazanırlar.”76

5. DÜġÜNSEL DEĞĠġĠM

5.1. YENĠ BĠR EGEMENLĠK ANLAYIġI

Siyasetin dünyevileĢmesi ve eĢ zamanlı olarak tanrısal karakterinin yitimi için

toplumu düzenleyen yasanın kaynağını yine toplumun kendisi oluĢturmalıdır.

Dolayısıyla, devletin doğumundan evvel yeni bir insan anlayıĢının doğumunu

düĢünmek zorunludur. Söz konusu yeni anlayıĢa göre insan, Tanrı‟nın dünyevi

alandan dıĢlanması sonucu, kendi kaderine hakim olan, geçmiĢi yorumlayıp geleceği

planlayabilendir.77

Ġnsanın yeni etkin konumu siyasi iktidara da yeni bir biçim

verecektir. Mutlak monarĢi iktidarları, siyasal iktidar konusunda yeni bir anlayıĢa,

iktidarın anlamını yeniden kurgulayacak yeni bir söyleme ihtiyaç duymuĢtur. Bu

ihtiyaç aynı zamanda, siyasi iktidar için yeni bir meĢruiyet kaynağı arayıĢına karĢılık

gelmektedir.

Söz konusu meĢrulaĢtırıcı söylemi ilk kurgulayan ve “egemenlik” kavramını

yaratan düĢünür Jean Bodin‟dir. Bodin‟in devlet iktidarı tanımı egemenlik

kavramında temellenmekte; egemenliğe, devleti diğer topluluklardan ayıran bir unsur

76

Elias, a.g.y., s. 149. 77

Cemal Bali Akal, Ġktidarın Üç Yüzü, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 2005, s. 50, 51.

Page 35: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

30

olma iĢlevi yüklemektedir. Bodin‟e78

göre egemenlik, “yurttaĢlar ve uyruklar

üstündeki en yüksek, en mutlak ve en sürekli güçtür” Bu tanımdan anlaĢılabileceği

gibi Bodin, egemenliğin üç temel özelliği olarak mutlaklık, bölünmezlik ve

sürekliliğe vurgu yapmaktadır. Egemenliğin mutlak olması, siyasal iktidarın,

Tanrı‟dan baĢka hiçbir güç tarafından sınırlanmadığı, herhangi bir dünyevi güce

hesap vermek durumunda olmadığı anlamına gelir.79

Bu durum en açık biçimde

egemenin yasalarla iliĢkisinde görülebilir: Yasalar egemenin mutlak iradesinden

kaynaklanmakta ve egemen yasaların gücüne hiçbir biçimde bağlı olmamaktadır.80

Egemenliğin bölünmez olması, baĢka kurumlar ya da kiĢiler arasında

paylaĢtırılamayacağını, yani egemenliğin devredilmezliğini ifade etmektedir.

Egemenlik bölünmez olmalıdır, çünkü aksi durumda düzensizlik ve kargaĢa ortamı

gerçekleĢme olanağı bulur.81

Egemenliğin üçüncü özelliği olan süreklilik, “gücü

gerçekten güç yapan bir boyut”82

sağlamıĢtır, bu nedenle önemli bir katkıdır.

Ġktidarın ilkesine özgü olan süreklilik sayesinde, iktidarın kullanımı tüketilse bile

egemenlik devam edecektir; çünkü siyasal iktidar –devlet- onu kullanan kiĢiden

bağımsızlaĢarak, onu aĢan bir gerçeklik edinmiĢtir.83

Bodin‟in egemenlik anlayıĢı karĢısında yurttaĢın konumu belirli görevleri

yerine getirmekten ibarettir; egemeni yargılama hakkıyla donatılması söz konusu

78

Jean Bodin, Devlet Üstüne Altı Kitaptan Seçme Parçalar, Batı‟da Siyasal DüĢünceler Tarihi –

SeçilmiĢ Yazılar- Yeni Çağ, derleyen: Mete Tunçay, Sevinç Martbaası, Ankara, 1969, s. 95. 79

Bodin, a.g.y., s. 98. Ġktidarın tanrı tarafından sınırlandırılabilir olması, insanoğlundan

kaynaklanmayan doğal bir sınırlama niteliği taĢıması nedeniyle önemlidir. Bkz. Ġlhan F. Akın, Kamu

Hukuku, 2. Bası, Fakülteler Matbaası, Ġstanbul, 1979, s. 96. 80

Mehmet Ali Ağaoğulları – Levent Köker, Kral Devlet ya da Ölümlü Tanrı, 3. Baskı, Ġmge

Kitabevi, Ankara 2004, s. 27, 28 81

A.g.y., s. 31. 82

Akal, a.g.y., s. 66. 83

Ağaoğulları – Köker, Kral Devlet ya da Ölümlü Tanrı., s. 31.

Page 36: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

31

değildir.84

Bunun en büyük nedeni, düzensizlik ve kargaĢa ortamından duyulan

korku ve endiĢedir. Dolayısıyla denebilir ki, böylesi bir egemenlik teorisinin

kaynağında, 16. yüzyılda burjuvazinin siyasal varoluĢunu belirleyen temel duygu

olan güvensizlik ve korku yatmaktadır.85

Modern siyasal-hukuksal düĢünme biçiminin kuramsallaĢmasına

Ġspanyolların katkılarını, bu noktada, Hobbes‟a geçmeden evvel kısaca belirtmek

gerekir. Nitekim söz konusu katkılar, Bodin‟den Hobbes‟a geçiĢin zeminini

kurduklarından Hobbes‟un habercisi niteliğindedirler. Özellikle Ġspanyol hukukçu

Suarez‟in kuramında, bir yanıyla doğal olan, diğer yanıyla ise bir kurguya, bir insan

yaratısına dönüĢen siyasal iktidar kavramı86

bu açıdan önem taĢımaktadır. Suarez‟e

göre siyasal iktidarın kaynağı Tanrı‟dır, ancak siyasal iktidarın temsili ve kullanımı

aĢamalarında insan iradesi kavramı devreye girmektedir. Bunun anlamı, siyasal

iktidarın, onu kullanana topluluk tarafından verildiğidir. O halde, siyasal topluluğu

bir araya getirecek, ona somut biçimini verecek olan unsur Suarez‟in kuramında

iradedir. Ve böylelikle oluĢacak olan toplumsal bütün, kiĢisel amaçları aĢan ortak bir

amaca ve ortak yarara; diğer bir deyiĢle, siyasal bütünün kendi kendine iliĢkin

amacını sağlamaya yönelmektedir. Dolayısıyla, siyasal iktidarı kullananların, kiĢiler

topluluğunun iradeleri ile kurulan ve onları aĢan siyasal bütüne karĢı sorumluluğu,

siyasal iktidarın kendi kendini sınırlaması olgusu gündeme gelmektedir.87

Akal‟ın

belirttiği gibi, “(Suarez) toplumsal sözleĢme kavramına dayanarak Bodin‟i ayakları

üstüne dikmekte ya da egemenlik kuramını toplumsal temeline oturtarak

84

Akın, a.g.y., s. 96, 97. 85

Yiğiter, a.g.y., s. 82. 86

Ağaoğulları – Köker, Kral Devlet ya da Ölümlü Tanrı, s. 147. 87

Ağaoğulları – Köker, Kral Devlet ya da Ölümlü Tanrı, 147-150.

Page 37: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

32

eksiksizleĢtirmektedir. Egemen güç yalnızca toplumdan kaynaklanabilir. Genel

olarak yöneticiler, özel olarak da krallar, siyasal iktidarın sahipleri değil, olsa olsa

siyasal toplumun hizmetindekiler, delegasyonla siyasal iktidarı kullananlardır.”88

Hobbes‟un kuramında da, Bodin‟de olduğu gibi, korku ve güvensizlik

duyguları ile bu duyguların yöneldiği güven ve istikrar arayıĢı temel bir yere

sahiptir.89

Hobbes, toplumsal-siyasal düzenin kuruluĢunu ve gerekliliğini açıklamak

için bir doğa hali varsayımı geliĢtirir. Merkezi iktidarın bulunmadığı bu doğa hali,

sürekli olarak ölüm tehlikesinin ve korkunun hüküm sürdüğü, doğal tutkuların

güdümündeki bir insan kalabalığından ibarettir. Ġnsanları birleĢerek toplum kurmaya,

ortak bir iktidara boyun eğmeye yönelten de bu ölüm korkusudur.90

Hobbes‟a göre, kargaĢa ortamının aĢılması ve insanların öznelliklerinden

kurtularak nesnelliğe adım atması, yani barıĢı mümkün kılacak olan toplumsal

düzene geçilmesi “akıl” yoluyla gerçekleĢecektir: “Akıl, nesnellik için gerekli olan

genel anlaĢmayı sağlayacaktır.”91

Fakat insanlar, rasyonel bir varlık olsalar da doğal

tutkularının boyunduruğundan kurtulmaktan acizdir, bu nedenle insanlar arasında bir

anlaĢmanın sağlanması mümkün değildir. Ancak insanlar, herkese eĢit biçimde

davranacak olan, hakların karĢılıklı olarak devredildiği bir egemen gücün hakimiyeti

altına girme konusunda aralarında anlaĢarak sözleĢme yapabilirler. Böylece,

toplumsal düzeni temellendirecek anlaĢmayı, herkesi korkutmaya yetecek bir güç

potansiyeli sayesinde insan davranıĢlarını düzenleyebilecek olan “egemen güç

88

Ağaoğulları – Köker, Kral Devlet ya da Ölümlü Tanrı, s. 149. 89

Ağaoğulları – Köker, Kral Devlet ya da Ölümlü Tanrı., s. 166. 90

A.g.y., s. 193, 206. 91

Ġlkay Sunar, DüĢün ve Toplum, Doruk Yayınları, Ankara, 1999, s. 76.

Page 38: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

33

Leviathan” sağlayacaktır: “Egemen gücün kuralları insanların iç dünyalarını değil,

eĢit uygulamayla dıĢ dünyalarını değiĢtirir. Böylece tek aklın egemenliği kargaĢaya

son verir, düzen baĢlar.”92

Bu demektir ki, insanlar doğa durumunda sahip oldukları

arzu ve isteklerden vazgeçmezler; aksine, rasyonel bir düzen ve ortak kurallar

aracılığıyla çatıĢma ortamı bertaraf edileceğinden, doğal isteklerine ulaĢma olanağı

bulacaklardır.93

Sonuç olarak, devletin egemenliği, ülke sınırları içinde en üstün güç olmayı,

denetim ve güç tekelini elinde bulundurmayı ifade eder. Bu tanımlamanın özerklik

kavramını da içerdiğini belirtmek gerekir. O halde, egemenlik unsuru sayesinde

devlet, örgütlendiği toprak parçasının sınırları içinde bölünmez, sınırları dıĢında ise

bağımsız kılınmıĢtır. Her iki unsura içkin olan unsur süreklilik, sürekliliği sağlayansa

kurumsallaĢmadır. Ancak Bodin‟in egemenlik kuramı, Tanrı‟yı tam anlamıyla

soyutlayamadığı için eksik olarak nitelendirilmektedir.94

: “Sosyal sözleĢme kuramı

egemen gücü Tanrı yerine toplumla bağlantılı kılarak consensus‟la

eksiksizleĢtirecektir. Artık soyut güç, varlığını yönetilenlerin rızasına

dayandıracaktır. Bu, ulus egemenliğine açılan yoldur…” 95

KurumsallaĢmıĢ devlet iktidarı meĢruiyetini toplumu düzenleyen ve tek

kullanımla tükenmeyip süreklilik arz eden dünyevi yasadan (hukuk kurallarından)

almakta, yasanın uygulanmasını ise toplumdan farklılaĢarak yöneten sıfatını kazanan

tek ve mutlak bir güç eliyle gerçekleĢtirmektedir. MeĢruiyetin kaynağı dünyevi

92

A.g.y., s. 76. 93

A.g.y., s. 78. 94

Akal, a.g.y., s. 78. 95

A.g.y., s. 77.

Page 39: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

34

yasayı yaratan toplum kendi düzenini kendi belirlerken, düzeni tesis etme gücünü

devretmiĢtir. Batı siyasi düĢüncesinde bu devir sosyal sözleĢme kuramı ile

açıklanmaktadır.

Bu noktada belirtmek gerekir ki, kurumsallaĢmıĢ siyasi iktidar tipine karĢılık

gelen devleti kökenindeki toplum açıklar. Devletin kaynağı toplumdur, çünkü

düzenleyici ilke yasayı yaratan ve yasanın toplumdan farklılaĢan bir güç eliyle

uygulanmasını sağlayan toplumun kendisidir. Devleti meĢru kılan toplum, modern

siyasi-hukuki kavramsallaĢtırma çerçevesinde ifade edilmekte, ulus da toplumu

oluĢturan bireylerin ötesinde ve üstünde yer alan soyut bir bütüne karĢılık

gelmektedir. Ulusa ayrı bir kiĢilik kazandıran söz konusu soyutluk ise, bireyler

topluluğunun birbiriyle uzlaĢması ile ilgilidir. “… modern siyasi-hukuki düĢüncenin

temel iki kavramı … : Hukuki statüya sahip topluluk ve soyut bütün içinde, bağımlı

statüye sahip topluluk üyesi; siyasi (devlet) ya da sosyal (toplum) corpus ve

birey…”.96

Sosyal sözleĢme kuramlarının gösterdiği Ģekilde, toplumu oluĢturan bireyler

kendi aralarında anlaĢarak, yani rızalarını ortaya koyarak güçlerini devretmiĢ ve bu

sayede egemenliği kurmuĢlardır. O halde, devlet iktidarının kurucu unsuru

egemenliği açıklayan bölünmezlik ve süreklilik unsurları, yöneten-yönetilen

(egemen-halk, devlet-sivil toplum) ayrımına dayanmakta, bu ayrım ise,

yönetilenlerin rızası ile kazanılmıĢ olan, yönetenin meĢru güç tekelini ifade

etmektedir.

96

Akal, a.g.y., s. 81.

Page 40: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

35

5.2. RÖNESANS

1300‟lü yıllarda Avrupa‟da 17. yüzyıla dek etkisini sürdürecek bir kültürel

hareketlenme dönemi baĢlamıĢtır. Antikiteye duyulan merakla birlikte klasik

geleneği yeniden canlandırma niyetinin tetiklediği ve adını “yeniden doğuĢ”

anlamına gelen Rönesans kelimesinden alan bu hareketin baĢlangıç yeri Ġtalya‟dır.

Modern Avrupa kültürünün ilk ıĢıklarının Rönesans‟ta belirdiği yönünde bir

anlayıĢ vardır. Ancak Rönesans‟ın, yakın geçmiĢi olan ortaçağdan esaslı bir kopuĢa

karĢılık geldiği konusunda biraz temkinli olmak gerekir. Nitekim Burke, Rönesans‟ın

Avrupa ya da dünya tarihindeki yerini yeniden gözden geçirdiği kitabında, modernite

süreciyle bağ kurmaktan ziyade, Rönesans‟ı bu süreçten ayrıĢtırmayı ve ortaçağ

kültürüyle gerilimli iliĢkisini vurgulamayı önemsemiĢtir.97

Rönesans‟ı yaĢayanlar

“kendi zamanlarını karanlığın ardından gelen bir ıĢık, uykudan sonra bir uyanıĢ,

ölümden sonra hayata geri dönüĢ, bir restorasyon ya da yeniden doğuĢ olarak tasvir”

etseler de ortaçağ kültürünün bu dönemdeki varlığını yok sayabilmek mümkün

gözükmemektedir.98

Dolayısıyla, aĢılmak istenen kültürün içinde yetiĢmiĢ

olunduğunu göz önünde bulundurarak, Rönesans‟ı bir geçiĢ ve çeĢitlilik dönemi,

geride bırakılanla kendisine varılmak istenenin hem birbiriyle çatıĢtığı hem de

birbirine karıĢtığı çok yönlü bir ortam olarak nitelendirmek yerinde olacaktır.

97

Peter Burke, Avrupa'da Rönesans: Merkezler ve Çeperler, çev: Uygar Abacı, Literatür

Yayınları, Ġstanbul, 2003, s. 2, 3. 98

Burke, Avrupa'da Rönesans: Merkezler ve Çeperler, s. 25.

Page 41: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

36

“Eski”yi simgeleyen, ortaçağ‟ın kendi içine kapalı, bütünsellik iddiası

taĢıyan, Kilisenin öğretilerine dayanan Hıristiyanlığı evrensel bir kültür olarak gören,

kiĢisellikten uzak din temelli düĢünce yapısı idi. “Yeni” olan ise, antikitenin keĢfiyle

birlikte, dogmatik bağlılıklardan sıyrılmıĢ, akla dayanan ahlâki sorumluluklar

yüklenmiĢ bir “insan” düĢüncesini merkeze alma yönünde bir bilince sahipti.

Burke, Rönesans‟ı üç dönem halinde incelemiĢtir: Erken, Yüksek ve Geç

Rönesans. Ġlk dönem, Ġtalya‟da antikitenin yeniden keĢfedilmesi ve bu keĢfin; yani

klasik antikiteye göre biçimlenen yeni Ġtalyan kültürünün, Avrupa‟nın diğer

ülkelerine yerel özelliklerin yorumlayıcı etkisiyle dönüĢerek, yaratıcı bir biçimde

yayılması sürecini içermektedir. Burke‟nin ifadesiyle, “bu ilk aĢama, hareketin daha

sonraki aĢamalarına olduğu gibi aktarılacak olan ana unsurların, yani antik Roma ve

sınırlı bir noktaya kadar Yunan kültürünün, keĢfedildiği ve bu klasik modellere

öykünen reformların yapıldığı bir çağdır.”99

Diğer bir deyiĢle bu ilk aĢama, geç

dönem ortaçağ kültürünün ayırt edici kültürel özellikleri olan Gotik sanat, Ģövalyelik

ve skolastik felsefenin, artık alanlarında tekel olmaktan çıkıp, antik dünyadan

uyarlanan değerlerle rekabete ve etkileĢime girmeye baĢlamasına iĢaret etmektedir.100

Bu klasik değerler ıĢığında Rönesans düĢüncesinin ilgilendiği önemli bir

sorun “insan” sorunudur. Hümanizm kavramı da insanın özü ve bu dünyadaki yeri

meseleleriyle uğraĢan çalıĢmalara verilen bir isim olduğundan101

, genel olarak

Rönesans hareketinin, insanın kapasitesini önemseyen, insani olanı saptama

99

Burke, Avrupa'da Rönesans:Merkezler ve Çeperler, s. 19. 100

Burke, Avrupa'da Rönesans: Merkezler ve Çeperler, s. 20. 101

Macit Gökberk, Felsefe Tarihi, 16. Basım, Remzi Kitabevi, Ġstanbul, 2005, s. 167.

Page 42: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

37

açısından doğruyu yanlıĢtan ayırabilme yetisine vurgu yapan, etik tabanlı hümanist

bir karaktere sahip olduğu söylenebilir. Bununla bağlantılı olarak hümanistlerin,

düĢünsel yaĢamdan çok güncel kent yaĢamı ile ilgilendikleri, vatanseverliğe ve

güncel yaĢamdaki yurttaĢ sorumluluğuna önem verdikleri belirtilmektedir.102

16. yüzyıl‟da Rönesans, baĢka ülke ve sosyal gruplara yayılma anlamında

doruk noktasına ulaĢarak çok daha fazla etkinlik alanına temas etmeye baĢlamıĢtır.

Bu nedenle yerelleĢme, gündelik hayatın bir parçası olma eğiliminden

bahsedilmektedir.103

Burke, bu dönemde Rönesans düĢüncesinin de değiĢtiğini ifade

eder: “ On altıncı yüzyıl ortalarına gelindiğinde, yeni bir çağda yaĢadıklarını iddia

edenler, antikitenin yeniden hayat buluĢunun yanı sıra, muhtemelen matbaanın ve

barutun icadını ve Yeni Dünya‟nın keĢfini de kastediyorlardı.”104

Ayrıca tüm bu

keĢifleri bir bilgi patlamasının, bilgi birikiminin izlediğini de belirtmek gerekir.105

Değinilmesi gereken bir diğer nokta, Rönesans‟ın önemli bir baĢarısı olarak

kabul edilen “benliğinin peĢinde olan ve onu keĢfeden insanın birey olarak

biçimlenmesi” olgusudur.106

Bu olgunun içeriği aslında benliğin algılanıĢında ve

dıĢarıya sunuluĢunda yaĢanan bir değiĢime iĢaret etmektedir. Örneğin, mektup ve

“materyal kültürün birçok formu -elbiseler, evler, mobilyalar-” aracılıyla benliğin

sunuĢu gerçekleĢtirilmekteydi. Yine aynı Ģekilde, kiĢiselleĢtirilmiĢ bir arma taĢıyan

madalyalar da kendini sunuĢun önemli bir Ģeklini oluĢturmaktaydı.107

Biyografi ve

102

Burke, Avrupa'da Rönesans: Merkezler ve Çeperler, s. 31, 32. 103

Burke, Avrupa'da Rönesans: Merkezler ve Çeperler, s. 169, 171. 104

Burke, Avrupa'da Rönesans: Merkezler ve Çeperler, s. 171. 105

Burke, Bilginin Toplumsal Tarihi, s. 13. 106

Bkz. Gökberk, a.g.y., s. 168. 107

A.g.y., s. 217, 218.

Page 43: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

38

portrelerin yükseliĢi de bu bağlamda değerlendirilmektedir; özellikle portreler

“gerçeğe daha fazla benzerlik” yönündeki talepleri de karĢılamaktaydı.108

Ancak

belirtmek gerekir ki, Burke bu noktada da bir gerilimden, “bireyselci olan” ile

“toplumsal rolü vurgulayan” arasında yaĢanan bir gerilimden, tekil bireylerin yanı

sıra sosyal rollerin ifadesi olan portre ve biyografilerin de aynı zaman dilimindeki

varlığından bahsetmektedir.109

Doğanın öğrenilmesine duyulan ilgi de yine Rönesans‟la birlikte canlanıĢa

geçmiĢ ve 17. yüzyılda doğanın algılanıĢı önemli bir reform geçirmiĢtir. ġöyle ki,

doğa filozofları da hümanistlerin antikiteye verdikleri önemi paylaĢıyorlardı; ancak

Burke‟nin belirttiği gibi, “antiklerin bilgeliğini yeniden ele geçirmek için giriĢilen

çaba, tamamıyla yeni olan bilgiler üretmeye baĢlamıĢtı.”110

Francis Bacon‟un

sistematik hale getirdiği, Descartes‟in felsefeye uyguladığı, Kepler ve Galilei‟nin

kurucusu olduğu yeni anlayıĢ, Aristoteles ile özdeĢleĢen geleneksel kozmos

imgesinin yıkımına yol açarak “objektif bir doğa bilgisine”, “bilgi aleminde

matematiğin önceliğine”, evrenin “mekanik bağlamda açıklanabileceği düĢüncesine”

yönelmiĢtir.111

Ayrıca Bacon‟ın “bilmek, egemen olmaktır” Ģeklindeki temel

düĢüncesi, insanı doğaya egemen kılacak bir yöntem geliĢtirmek amacıyla iĢe

koyulduğuna iĢaret etmesi açısından önemlidir.112

Dolayısıyla, akılcı ve nesnel

düĢüncenin baĢka alanlardaki itibarı da göz önünde bulundurulduğunda,113

17.

108

A.g.y., s. 222. 109

A.g.y., s. 223. 110

Burke, Avrupa'da Rönesans: Merkezler ve Çeperler, s. 132. Ayrıca bkz, a.g.y., s. 129-132. 111

Gökberk, a.g.y., s. 214 ve Burke, Avrupa'da rönesans: merkezler ve çeperler, s. 226. 112

Bkz. Gökberk, s. 214, 215. 113

Burke, Avrupa'da Rönesans: Merkezler ve Çeperler, s. 227.

Page 44: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

39

yüzyılla birlikte antikitenin saygınlığını yitirmeye baĢladığı söylenebilir; ancak

hümanizm bir süre daha hayatta kalmaya devam edecektir.114

5.3. AYDINLANMA

“…[S]es, Ģimdi ilk kez geriye doğru değil ileriye doğru tınlıyordu: Bu çağ,

kuruluĢunu ideal bir geçmiĢin sözüm ona yeniden üretilmesinde değil, aklın

ve tinin kendi güçlerine güven duymakta arıyordu. Hayal edilen bir geçmiĢin

yerine hayal edilen dünyevi bir gelecek, ilk kez insanlığın gözünün önünde

bulunuyordu! ... Ġnsan doğasının iyiliği, mükemmelliğe olan yatkınlığı,

eğitimin ilerlemesi inanç kuralı olmuĢtu. ġimdi tanınan ve sevilen doğanın …

aklı, her zamankinden daha arı bir sevgiyle kendi izleğini takip ettiğinde, her

Ģey daha iyi olacaktı.”115

1680 ile 1780 arasında Avrupa, yoğun ve sınırlarını saptaması güç bir

dönüĢüme sahne olmuĢtur. Özü itibariyle bütün düĢüncelerin harekete geçmesini

ifade eden Aydınlanma bu dönüĢümün hareketidir ve modern olanın ilk iĢaretlerini

bize sunmaktadır. Sınıfsal açıdan, burjuvazinin geleneksel düzeni değiĢtirmek ya da

hiç olmazsa reforme etmek amacını taĢıdığı bir tarihsel döneme iĢaret eden116

114

Burke, Avrupa'da Rönesans: Merkezler ve Çeperler, s. 229 vd. 115

Huizinga‟dan aktaran Ulrich Im Hof, Avrupa'da Aydınlanma, çev: ġebnem Sunar, Afa Yayınları,

Ġstanbul, 2004, s. 133. 116

Mehmet Ali Ağaoğulları – Filiz Çulha Zabcı – Reyda Ergün, Kral-Devletten Ulus-Devlete, Ġmge

Kitabevi Yayınları, Ankara, 2005, s. 233.

Page 45: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

40

Aydınlanma Avrupa‟sı, yaĢanan geliĢmelerin damgasını taĢıyan iki önemli zaman

dilimiyle açıklanabilir: 1680-1715 ve 1730-1770117

Ġlk dönem, “akla inanıp güvenmede” kendisinden önceki yüzyılları geride

bırakan 18. yüzyılın, bu niteliğinin oluĢumunu haber vermektedir. Yukarıda

değinildiği gibi yeni doğa bilimi, doğanın mekanist açıdan keĢfi sayesinde doğanın

yapısının doğru bir kavrayıĢına ulaĢmıĢ ve böylece insanın doğa üzerindeki

egemenliğinin yolunu açmıĢtı. Ancak bu keĢif yöntemlerinin yöneldiği konu doğa ile

sınırlıydı. 18. yüzyılın farkı aynı yöntemleri kültür alanına da uygulaması ve yeni

doğa bilimine paralel bir kültür bilimleri yaratma çabasıdır. Bu sayede özellikle

siyaset ve din alanı doğa karĢısında baĢarı kazanan aklın doğruları ile kavranıp

çözümlenmeye ve bu alanlarda da benzer bir egemenlik kurulmaya çalıĢılmıĢtır.118

Ġnsanın özgürlük ve mutluluğunun, geleneklerin köleliğinden kurtulmuĢ böylesi bir

aklî kavrayıĢtan geçtiğine inanılmaktadır.

Pierre Chaunu bu dönemi, Paul Hazard‟ın “Avrupa bilincinin bunalımı”

formülüyle karĢılar.119

“Bilinç bunalımı”: Çünkü Chaunu‟ya göre Söylem‟e ait

olması gereken bir alanın akla aidiyeti savunulmaktadır: “Descartes, siyaset ve din

alanını, devletin içinde tanrıyla ve insanla olan iliĢkiyi isteyerek yeni metodolojinin

dıĢında bırakmıĢtı. Bu temkinlilik, bana göre aĢamaların, sınırların, karmaĢıklığın

tam bilincidir. … 1680-1715 döneminde doğa dini ortaya çıkarak, toplumsal bir

117

Bkz. Pierre Chaunu, Aydınlanma Çağı Avrupa Uygarlığı, çev: Mehmet Ali Kılıçbay, Dokuz

Eylül Yayınları, Ġzmir, 2000, 8, 9. 118

Gökberk, a.g.y., s. 290, 291; Chaunu, a.g.y., s. 8, 9; Ağaoğulları – Zabcı – Ergün, a.g.y., s. 234,

237. 119

Chaunu, a.g.y., s. 8.

Page 46: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

41

bilimin ilk olumlaması ve bunun da ötesinde, siyaset üzerinde apriori rasyonel bir

etki talebi haline gelmiĢtir.”120

Aklın bilinci bunaltan bu kutsanıĢının; diğer bir deyiĢle, “Tanrıya olan

inancın kesinliği yerine dünyevi bir belirsizliği tercih ediĢin”121

doğurduğu Ģey

muazzam bir mekansal dönüĢüm olacaktır. 1680 tarihi ile Klasik Avrupa

“merkezinde yayılan, çevresinde kilitlenen”122

küçük bir boyuttan büyük bir boyuta

geçiĢ sürecini, yüzyılın sonunda aĢırı noktalara varacak bir biçimde yaĢayacaktır.

Avrupa mekânında gerçekleĢen ilerlemenin bilincine varılması aynı zamanda,

Avrupa çerçevesinin dıĢında kalan dünyaya karĢı kültürel üstünlük iddiasını

ĢekillendirmiĢtir. Üstün kültürel birlik olarak Avrupa, insanlık ilkelerini kendine mal

ederek, iyiliksever ahlâkı ile toplumun mutluluğunu gözeten bir Hıristiyanlığı

Avrupa uygarlığının parçası olarak sunmaktadır.123

“Ve Encyclopédie Ģu sonuca

varmaktadır: “Avrupa‟nın yüzölçümü itibariyle dünyanın dört bölümünün en küçüğü

olmasının pek bir önemi yoktur, çünkü ticareti, denizciliği, verimliliği, ıĢıkları ve

endüstrisi; sanat, bilim ve zanaat bilgisiyle hepsinin en önemlisidir.”124

Kültürel konumu tek bir doğruda mutlaklaĢtırma eğilimleri, yüzyılın sonlarına

doğru, “akla körü körüne inanç” noktasına ulaĢan, radikalleĢen Aydınlanma‟yı ve bu

tutuma yönelen tepkileri gündeme getirecektir. Özellikle “Aydınlanma gereklerinin”

120

A.g.y., s. 9. 121

A.g.y., s. 34. 122

A.g.y. 123

A.g.y., s. 36. 124

A.g.y., s. 37.

Page 47: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

42

buyruklara konu olarak politik baskı unsuruyla sağlanmaya çalıĢılması itirazlara yol

açmıĢtır.125

Chaunu, Aydınlanma Avrupa‟sına rengini veren ikinci zaman dilimini “Vital

Revolution (Hayat Devrimi)” olarak nitelendirir.126

YaĢam alanındaki devrimi

mümkün kılan üç geliĢme söz konusudur: Avrupa nüfusunun artması, yaĢam

süresinin uzaması ve okuma-yazma öğretiminin yaygınlaĢması. Ġnsan sayısı 1680-

1780 arasında iki katına çıkmıĢ ve artıĢın büyük bir kısmı 1730-1780 aralığında

gerçekleĢmiĢtir.127

Bu ikiye katlanıĢ dayanıklılığı itibariyle de önemlidir: insan

hayatı uzamıĢtır. Hayatın maddi koĢullarının iyileĢmesi, iletiĢim olanaklarının

geliĢmesi, kendi zenginliği için uyruklarının hayatını önemseyen hükümdarın (kralın)

sağlık politikaları gibi faktörlerle büyük ölçüde ilintili olan “ölüme karĢı mücadelede

kazanılan zafer”, “okur-yazar uygarlığının” büyüyen hacmi olgusunda elbette

belirleyici olacaktır. Chaunu‟nun belirttiği gibi: “Ölüme yatırım yapılmaz: genel

okur yazarlık ancak yeterli bir ölüm beklentisi halinde verimlidir. En yüksek okur

yazarlık oranları, çocuk ölümlerindeki kitlesel bir düĢüĢle atbaĢıdır; en düĢük oranlar

ise köhne çocuk ölüm oranlarına eĢlik etmektedirler.”128

Okuma-yazma becerisinin yaygınlaĢması ve küçük yaĢta edinilmesi ile

birlikte düĢüncelerin yolu açılmıĢ, bilgi alanı ve aktarımı geniĢlemeye baĢlamıĢtır.

125

Bkz. Hof, a.g.y., s. 222-229. “Her Ģeyin matematiğe uydurulmasını isteyen” Aydınlanmanın zorba

yüzü, “aydınlanmamıĢ dünyada yanlıĢtan, batıl inançtan, karanlıktan ve barbarlıktan baĢka bir Ģey

görmüyordu.” A.g..y, s. 227. Ayrıca bkz. Peter Wagner, Modernliğin Sosyolojisi, çev: Mehmet

Küçük, Sarmal Yayınevi, Ġstanbul, 1996, s. 68-73. 126

Chaunu, a.g.y., s. 9. 127

A.g.y., s. 183. Avrupa nüfusu 1450-1650 arasında da; 11. yüzyılın ortasından 13. yüzyıl sonuna

kadar olan sürede de ikiye katlanmıĢtır. Ancak 18. yüzyıldaki artıĢ, hızı, hareket noktası, niteliği

bakımından öncekilerden farklı bir karaktere sahiptir. Ayrıntılı bilgi için bkz. a.g.y., s. 74, 75. 128

A.g.y., s. 116, 117.

Page 48: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

43

Aslında düĢüncedeki temel değiĢim, evrenin sonsuzluğunu müjdeleyen soyutlamanın

keĢfi nedeniyle bir önceki yüzyıldan miras kalmıĢtı. 17. yüzyılın katı çevre yapısı

soyutlamayı mümkün kılmıĢ, düĢüncenin nesnelerden, çevreden, toplumsal

pratiklerden sıyrılarak özerkliğini kazanmasını sağlamıĢtı.129

18. yüzyılda ise

mekânın ve insanın dönüĢümü yoluyla çevre hareketlenmiĢtir. Çevrenin cazibeli hale

gelmesi, düĢünce ile nesneler arasındaki etkileĢimin kitlesel bir biçimde geri

dönmesine ve soyutlamanın da bir parça gerilemesine yol açmıĢtır.130

Dolayısıyla,

bilgi ve düĢüncenin yaygınlaĢan üretimi yalnızca entelektüel kapasitenin canlanması

sonucunu doğurmamıĢ, aynı zamanda, bilgi birikiminin nesnelere uygulanabilmesi

sayesinde maddi hayatın verimlilik yönünde hareketlenmesine de hizmet etmiĢtir.

DüĢünce/nesne bütünleĢmesi mesleki yetkinliğin geliĢmesi anlamına gelmektedir:

“Geleneksel kültürle yazılı uygarlığın kesiĢme noktasında yer alan okuyan

zanaatkâr, artık daha kolay biçim verebileceği bir yapma bilgisini daha çabuk

edinmekte, aklında daha iyi tutmaktadır. … Bu durum düĢüncenin damgasını

nesnelere vuran hareket ve el tekniklerinin hızla devreye sokulmasına katkıda

bulunmuĢtur.”131

Maddeye elle egemen olma ustalığının kazanılması, Endüstri

devrimin makineleĢen dünyasının da habercisi olmaktadır.

Sonuç olarak, 18. yüzyıl Aydınlanma Avrupa‟sı gündelik gerçeklikle

doğrudan iliĢkili, çok yönlü düĢünceler üreten bir pratik ilerleme yüzyılı; hareketin,

hissedilen yaĢamın yüzyılı olarak anılmaktadır.132

Gerçekten de, niceliksel ve

129

A.g.y., s. 177. 130

A.g.y., s. 178. 131

A.g.y., s. 22. 132

A.g.y., s. 21, 24.

Page 49: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

44

niteliksel açıdan güçlenen, daha uzun bir yaĢama kavuĢan insanlık, maddi hayatın

çerçevesinde deneysel yönü ağır basan bir zenginlik ve çeĢitliliğe tanık olmaktadır.

Yeni bir deneyim tarzı biçimlenmektedir: modernlik.

Modern olmak hem bir değiĢim heyecanını, hem de bir yokoluĢ dehĢetini

içinde barındıran çeliĢkili bir durumdur. Modern deneyim ve olanaklar bir yandan

kendimizi ve dünyayı dönüĢtürme gücünü sağlarken, bir yandan da benliğimizi ve

çevremizi kalıcılıktan uzaklaĢtıran “sürekli yenilenme”nin yaydığı tedirginliği

hissettirir. Bu baĢdöndürücü yapı modern hayatı kuran modernleĢme süreçlerinden

kaynaklanmaktadır: bilimsel bilginin geliĢimi ve teknolojiye dönüĢümü, sanayi

toplumunun oluĢumu, demografik alt üst oluĢ, hızlı kentleĢme, gittikçe daha çok

insanı birbirine bağlayan kitle iletiĢim sistemleri, ulus-devletlerin artan gücü,

hayatlarının kontrolünden olan insanların kitlesel toplumsal hareketleri…133

Maddi

hayattaki bu değiĢimin algılanmaya baĢlanması önemli bir çığır açacaktır: değiĢimi

yorumlayan bir yığın görüĢ ve düĢünce, sanatsal üretim harekete geçecektir.

133

Bkz. Marshall Berman, Katı Olan Her ġey BuharlaĢıyor, çev: Ümit Altuğ – Bülent Peker, 8.

Baskı, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul, 2004, s. 27-29.

Page 50: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

45

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

MODERN TOPLUMDA BĠLGĠ / ĠKTĠDAR ĠLĠġKĠSĠ

I. TOPLUMSAL DÜZENĠN SARSILMASI VE GÜVENLĠK

MESELESĠ

16. ve 17. yüzyıllar, azınlık için büyük bir servet artıĢının, çoğunluğu

oluĢturan kitleler için yoğun bir sefaletin yaĢandığı aĢırı dengesiz bir dönem

olmuĢtur. Huberman bu durumu iki sebeple açıklamaktadır. Ġlki her zamanki gibi

periĢanlık üreten savaĢın yıkıcı etkisidir; ikincisi ise insanlığa “altın” çağını

fısıldayan Yeni Dünya‟nın keĢfedilen bereketi.134

Bereketli Amerika topraklarından Ġspanya‟ya gelen altın ve gümüĢ büyük bir

hızla Avrupa‟da dolaĢıma girmekte, sonuç olarak paranın değeri düĢerken fiyatlar

gittikçe yükselmektedir. “ÇalıĢan adam bu durumda ya kemerini sıkmalı ya artan

maliyetleri karĢılayacak ücret artıĢını sağlamak için savaĢmalı, ya da dilenci

olmalıydı. Fiyat devriminin sonunda üçü de oldu.”135

Fiyat artıĢından olumsuz

etkilenen sabit gelirli çevrelerden toprak beyleri, durumlarını düzeltmek için bazı

yöntemler denemeye baĢlamıĢlardır. Bunlardan biri, tarımsal teknolojiyi geliĢtirecek

ama aynı zamanda çok sayıda insanı sıkıntıya sokacak olan, daha kârlı iĢlerin

134

Huberman, a.g.y., s. 113. 135

A.g.y., s. 119.

Page 51: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

46

üretimine elveriĢli hale getirmek amacıyla toprakların birleĢtirilerek çitlerle

çevrilmesi iĢlemidir. Örneğin, yükselen yün fiyatları koyun yetiĢtirme iĢini kârlı bir

hale getirmiĢtir. Bu nedenle toprakları çiftlikten koyun otlağına döndürmek, daha

fazla para kazanma imkânı sağlaması nedeniyle tercih edilmekteydi. Ancak koyun

yetiĢtirmek, çiftlikte çalıĢan insan sayısından daha azıyla halledilecek bir iĢti;

dolayısıyla bu çevirme iĢlemi pek çok kiĢinin topraktan kovulmasına ve geçimini

sağlayamaz duruma düĢmesine yol açmıĢtır.136

Topraktan daha fazla para elde etmek

için rantı ve vergileri yükseltmek ya da toprağı daha fazla para verecek bir baĢkasına

kiralamak da aynı Ģekilde, çok sayıda (eski) kiracının fahiĢ fiyatlar yüzünden toprağı

bırakması ve sefalete düĢmesi sonucunu doğurmuĢtur.137

Dolayısıyla, yersiz

yurtsuzlaĢan serseriler ve dilenciler yığını endiĢe verici bir biçimde etrafı

kaplamaktadır:

“Koca köyler ıssız kaldı, yerlerinden edilen halk yollarda aç kaldı, dilendi ya

da hırsızlık etti. … Krallar gerçekten endiĢeliydi. Köylerin terk edilmesini

önlemek istiyorlardı. Korkularının bir nedeni ordunun köylülerden ve küçük

mülk sahibi sınıflardan meydana gelmesiydi. Ayrıca, geçimleri ellerinden

koparılan bu köylüler vergi öderler ve kraliyetin baĢlıca gelir kaynaklarından

birini oluĢtururlardı. Üstelik bu gezginci dilenci çeteleri de gerçek bir tehlike

haline geliyorlardı – yakıp yıkıyor, çitleri söküyor, ayaklanıyorlardı.”138

Bununla beraber, 16. yüzyılda yaĢanan ani nüfus artıĢı, yoksulluk ve

baĢıboĢluk halinin Ģiddetlenmesine, artan sayıda insanın ekonomik açıdan

136

A.g.y., s. 121. 137

A.g.y., s. 122, 123. 138

A.g.y., s. 124.

Page 52: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

47

gereksizleĢmesine, dolayısıyla toplumsal açıdan dayanaksız kalmasına sebep

olmuĢtur. Bauman‟ın belirttiği gibi, “toprak mülkiyetinin yeniden düzenlenmesi ve

tarım teknolojisinin verimliliğindeki bununla bağlantılı artıĢ, geleneksel köy

cemaatlerinin yeni nüfusa iĢ ve yiyecek sağlamasını engellemiĢtir.”139

Bütün bu geliĢmeler toplumsal düzeni derinden sarsan etkiler yaratmıĢtır.

Çünkü yaĢanan değiĢimler, geleneksel denetim mekanizmalarının kontrol etmekte

yetersiz kaldığı bir insan grubu üretmiĢtir. Bu grubu oluĢturanlar için, “Efendisiz

insanlar” da denmektedir, “aylaklar” da, “gezginci dilenci çeteleri” de.

“Efendisizler”, davranıĢlarından dolayı sorumluluk taĢıdıkları bir üstleri ve

geçimlerini karĢılama karĢılığında itaat talep edebilen bir cemaatleri bulunmayan,

aidiyetsiz insanlar topluluğunu ifade etmektedir. Kırdan koparak zorunluluktan kente

yönelmiĢlerdir; sayıları da durmadan artmaktadır.140

“Aylaklar” da aynı Ģekilde her

türlü bağdan azadedir; ama daha ziyade göçebe nüfus olarak tanımlanmaktadırlar.

Tehlikeli oluĢlarını da, yerel cemaatlerin yaĢamlarına beklenmedik ve keyfi bir

biçimde dalmalarına yol açan bu tekinsiz göçebeliklerine borçludurlar: “Onlar, hiçbir

uyarıda bulunmaksızın ortaya çıkıp yok oluyorlar, inatla yabancı olarak kalıyorlar ve

cemaat onları, her yere nüfuz eden bakıĢına tabi tutmak suretiyle içinde eritemeden

ortadan kayboluyorlardı.”141

Sonuç olarak, kırda ve kentte, ne yapacağı kestirilemeyen ve denetlenemeyen

akıĢkan bir kitle kol gezmekte, güvenli bir düzen kurmaya uğraĢan çalıĢan kesime

139

Zygmunt Bauman, Yasakoyucular ile Yorumcular, çev: Kemal Atakay, Metis Yayınları,

Ġstanbul, 1996, s. 52. 140

A.g.y., s. 53. 141

A.g.y., s. 53.

Page 53: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

48

büyük korkular yaĢatmaktadır. Güvenlik bunalımına sebep olması nedeniyle

korkulan bu efendisiz ve aylak kalabalığın, belli değerler süzgecinden geçirilmek

suretiyle dıĢlandığı da söylenebilir. Ancak belirtmek gerekir ki, modern anlamda

sınır çekme giriĢimleri/dıĢlama mekanizmaları henüz tam anlamıyla oluĢmamıĢtır;

bu yönde bir eğilim, niyet ve bir ilk adım söz konusu olmakla birlikte, somut

gerçekliğin ürettiği çaresizlikle Ģekillenen iĢlevsel bir anlamlandırma daha ön

plandadır. Nitekim koĢullar, “istenmeyen”le birarada bulunmaya engel olamayarak,

dıĢlamanın konforundan ziyade, yabancıyla burun buruna durmanın katlanılmaz

korkutuculuğunu taĢımaktadır:

“Yoksulların toplumsal olarak kabul edilen yeni tanımı, bir insanın geçimini

sağlamaktaki yeteneksizliğinden kaynaklanan ahlaki ayıp üzerine

odaklanmıĢtı. ĠĢin insanı yücelten etkisi o kadar önemli değildi; asıl önemli

olan, çalıĢmanın, her zaman bir efendiye sahip olmak, bir cemaate ait

bulunmak ve diğer durumlarda da göz önünde, dolayısıyla denetim altında

olmak anlamına gelmesiydi. Öte yandan, iĢsiz olmak, toplumsal denetimden

kaçmak, „toplumsal açıdan görünmez‟ kalmak demekti.”142

O halde, çalıĢma görevini yerine getirmeyen insan ordusunun kontrol altında

tutulması bir Ģekilde sağlanmalıdır; bunun için de, denetim iĢlevini yitirerek eskimiĢ

yöntemler değiĢmeli, yeni bir toplumsal düzen acilen inĢa edilmelidir.

“Ötekinin inĢa edilmesi ve böylece uzaklaĢtırılması, yani ötekinin insanlığın aynı zaman-uzamından

kovulması” yoluyla gerçekleĢen “tüm modern sınır çekme giriĢimlerinin kökünde, akıl ve akıl dıĢı

arasında yapılan ayrım” yatmaktadır. Wagner, a.g.y., s. 69, 70. 142

Bauman, a.g.y., s. 54.

Page 54: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

49

1. ESKĠ DÜZEN

Feodal dönemde birey, bağlı olduğu grubun görüntüsünden ibaretti, anlamını

gruptan alıyordu. Birey ve grup ayrılmaz bir bütün olarak düĢünülüyor; yalnız kalan

kiĢinin uğursuzluk ve kötülük yaymaktan baĢka bir iĢe yaramayacağına inanılıyordu.

Maddi ve manevi güvensizlikten kurtulmanın tek yolu olarak, bağlı olunan zümre ile

birlikte dayanıĢma içinde hareket etmek gerekiyordu. Feodal dönemde grup

kendisine bağlı olan tüm bireylerin hayatını izlemek ve denetlemek zorundaydı:

“Güvenlik, bir dizi toplumsal dayanıĢma aracılığıyla sağlanmaya çalıĢılıyordu.

Ayazdan korunmak için bedenlerine giysiler giydikleri gibi, kendilerini aile,

akrabalık, köy ya da kasaba cemaati adını verdikleri, birbiri ardı sıra gelen insan

iliĢkileri katmanlarıyla kuĢattılar …” 143

Feodal dönemin nispeten küçük ve sınırları belirli cemaatlerden oluĢan

parçalı yapısı, ancak kısıtlı bir alan içinde mümkün olabilecek olan, herkesin yakın

iliĢkiler yoluyla izlenmesine ve denetlenmesine dayalı bu tarz bir güvenlik üretimine

olanak tanımaktaydı. Ġnsanları birbirlerinin bakıĢına sunan söz konusu yakın iliĢkiler,

feodal güvenlik ortamının temel niteliğini oluĢturan “ötekini bilinir kılma”

becerisinin kaynağında yer alıyordu. Bauman‟ın ifadesiyle, “bu beceri, ancak tam

olarak “görüĢ alanı içinde” kaldıkları sürece tüm “öteki”lere uygulanabilirdi.” 144

143

Muchembled‟dan aktaran: Bauman, a.g.y., s. 51. 144

A.g.y., s. 52.

Page 55: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

50

Feodal toplumun yoğun sosyalliği içinde sahip olduğu baĢkalarını izleme ve

denetleme imkânları, yukarıda bahsettiğimiz gibi, kalabalıklaĢan ve para

ekonomisinin geliĢimini yaĢayan modern çağın eĢiğindeki Avrupa dünyasında,

geniĢleyen toplumsal mekâna ve giriftleĢen toplumsal iliĢkilere uyum

sağlayamayarak imkânsızlığa düĢmüĢtür. Dolayısıyla, 16. ve 17. yüzyılın korku

yüklü atmosferi, esas itibariyle, “efendisiz-aylak nüfus”u yatay düzlemde,

geleneksel tanıdık kılma yöntemleriyle zaptedemeyen cemaat denetim sisteminin

yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Bu durumun üstesinden gelerek yeni bir

toplumsal düzen yaratma iĢini güçlü bir iktidar baĢarabilirdi. O tarihlerde geliĢmekte

olan mutlak devlet bu görevi üstlenecektir. Ancak sürecin iĢleyiĢi, mutlak

hükümranlık anlayıĢının yerini yeni bir iktidar biçiminin almasını sağlayacaktır.

Dolayısıyla, denetimden kaçan kalabalığın toplumda yarattığı korku, yeni iktidar

tekniklerinin keĢfedilmesine yol açarak, iktidarın dönüĢümünde ve

kurumsallaĢmasında önemli bir rol oynayacaktır.

2. “KAPAT(IL)MA”NIN ĠCADI

Mutlak iktidar, iĢsizlik veya dilenciliği ortadan kaldırmak için bir takım

önlemler almaya çalıĢmıĢtır.* Bunların baĢarısızlığa uğraması sonucu keĢfettiği

sonuncu tedbir, önemli sonuçlar doğuracak olan “kapatma” uygulamasıdır. 17.

yüzyılın ekonomik açıdan geliĢme kateden toplumu, iĢsizlik ve sefaletten

* Dilencilik ve aylaklık devletin yasaları aracılığıyla bir suç olarak tanımlanmıĢ ve bu durumlara karĢı,

bedensel azap çektirme, zorla çalıĢtırma, kentten kovma gibi çeĢitli cezalar öngörülmüĢtür. Bkz.

Bauman, a.g.y., 56, 57 ve Michel Foucault, Deliliğin Tarihi, çev: Mehmet Ali Kılıçbay, 2. Baskı,

Ġmge Kitabevi, Ankara, 1995, s. 104-106.

Page 56: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

51

kaynaklanan isyanları bastırma konusunda, insanları katledip mülkleri yok ederek

ekonomik felaketlere yol açan eski yöntemleri terk etmek durumunda kalmıĢtır.

Bunun yerine, nüfusun “tehlikeli” görülen bölümünün bir kenarda zorunlu olarak

kapalı tutulması Ģeklindeki daha zararsız yöntem keĢfedilmiĢtir.145

Paris‟te Genel Hastane‟nin kurulmasını düzenleyen 1656 tarihli kararname,

çok sayıda, çeĢitli kurum ve yapının fakirlere tahsis edilmek üzere tek bir yönetim

altında toplanmasını öngörmektedir. Fakirlere iliĢkin gerekli görülen tüm muameleyi

–yönetim, idare, asayiĢ, yargı, ıslah ve ceza- yerine getirmekte yetkili olma görevi

için ise, ömür boyu atanacak olan müdürler düĢünülmüĢtür.146

Foucault‟nun

ifadesiyle: “Genel hastane tıbbi bir kurum değildir. Daha çok yarı adli bir yapı olup,

daha önceden oluĢmuĢ yetkilerin yanı sıra ve mahkemelerin dıĢında karar veren,

yargılayan ve infaz eden bir cins yönetsel bütündür. … Bir düzenin, bu dönemde

Fransa‟da örgütlenmekte olan monarĢik ve burjuva bir düzenin bir yürütme

makamıdır.”147

Ġngiltere‟de, 1575 tarihli daha eski bir yasa, “serserilerin cezalandırılması ve

fakirlerin rahatlatılması iĢlevini üstlenecek ıslahevlerinin (house of correction)

kurulmasını hükme bağlamıĢtır.148

17. yüzyılın ikinci yarısında ise, daha büyük

baĢarı vadeden kapatma kurumları, çalıĢma evleri (workhouses ) adıyla ortaya

çıkacak ve birkaç yıl içinde kapatma uygulamasının bütün önemli yapıları tüm

145

Michel Foucault, “Büyük Kapatılma”, Büyük Kapatılma, çev: IĢık Ergüden, 2. Basım, Ayrıntı

Yayınları, Ġstanbul, 2005, s. 105. 146

Foucault, Deliliğin Tarihi, s. 84. 147

Foucault, Deliliğin Tarihi, s. 85. 148

Foucault, Deliliğin Tarihi, s. 90.

Page 57: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

52

Avrupa‟ya yayılmıĢ olacaktır.149

Sonuç olarak, Avrupa‟nın çeĢitli ülkelerinde

nüfusun herhangi bir nedenle çalıĢmayan, yeri yurdu olmayan önemli bir kısmı,

resmi denetim altındaki kurumlara, aralarında ayrım yapılmaksızın – “yaĢlılar,

sakatlar, çalıĢamayan veya çalıĢmak istemeyen kimseler, eĢcinseller, akıl hastaları,

müsrif babalar, hayırsız evlatlar”150

gibi- kapatılmıĢtır.

17. yüzyıl Avrupa‟sının genelinde rastlanan kapatma, her Ģeyden önce bir

“asayiĢ” uygulamasıdır. “AsayiĢ” kelimesi klasik dönemde, çalıĢma edimini

mümkün kılan önlemler bütünü ile özdeĢliği çerçevesinde anlamlandırılmaktadır.

Buna göre, yönetimde söz sahibi olmaya baĢladıklarından beri zenginlerin, fakirleri

çalıĢmaya zorlamalarının sebebi, asayiĢi sağlamakla istihdam zorunluluğu arasındaki

ilginin farkına varmıĢ olmalarıdır.151

Bu farkındalık bir dizi kovma tedbiri ve

cezalandırmaya sebep olmuĢtur; fakat ardından “kapatma”, bu amacı gerçekleĢtirmek

üzere yeni bir çözüm olarak devreye sokulmuĢtur: “iĢsiz artık kovulmamakta veya

cezalandırılmamaktadır; ona masrafları ulusa ait olmak üzere, ama kiĢisel

özgürlüğünü kaybettiren bir Ģekilde bakılmaktadır. Onunla toplum arasında adı

konulmamıĢ bir zorunluluklar sistemi yerleĢmektedir: beslenecektir, ama

kapatılmadan doğan fizik ve ahlâki zorlamaya razı olması gerekmektedir.”152

Ekonomik bunalım, kapatma kurumlarının oluĢumunu tetiklemiĢtir. Kapatma

uygulamasının, ekonomik bunalımın yaĢandığı dönemlerdeki asıl iĢlevi de, esas

itibariyle, dilenenleri sabit bir yere tıkmak suretiyle dilenciliğin önünü kesmek

149

Foucault, Deliliğin Tarihi, s. 91, 92. 150

�Fo�cault,�

� �ük Kapatılma”, A 106. 151

Foucault, Deliliğin Tarihi, s. 104. 152

Foucault, Deliliğin Tarihi, s. 106.

Page 58: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

53

olmuĢtur. Nitekim Paris Genel Hastanesi, ilk kurulduğu zamanlarda, kapatılanlara

istihdam sağlamaktan çok böyle bir amacı gerçekleĢtirmeyi hedeflemektedir.153

Ancak, kapatmanın iĢlevi bununla sınırlı değildir; bunalım dönemlerinin dıĢında

baĢka bir görevi daha üstlenerek yeni bir görünüm edinecek ve yeni bir yarar

sağlayacaktır: “Artık iĢsizleri kapatmak değil de, kapatılmıĢ olanlara iĢ vermek ve

onları herkesin refahı doğrultusunda çalıĢtırmak söz konusudur. Yer değiĢtirme

açıktır: tam istihdam ve yüksek ücret dönemlerinde ucuz emek gücü; ve iĢsizlik

dönemlerinde aylakların emilmesi ve çalkantı ile ayaklanmalara karĢı toplumsal

korunma.”154

Dolayısıyla, kapatma kurumlarının ikili bir iĢlevi yerine getirdiği söylenebilir:

Bir yandan, ekonomik kriz anlarında çoğalan iĢsiz ve aylak nüfusun ayaklanma

tehlikesine karĢı önlem almak suretiyle bu durumun sıkıntı yaratacak toplumsal

sonuçlarını ortadan kaldırmak; öte yandan, ekonomik canlanmanın yaĢandığı

dönemlerde ucuz ve kolay denetlenebilir bir iĢgücünün oluĢmasını sağlamak.155

Foucault, klasik dönem kapatma kurumlarının, kendilerinden beklenen iĢlevi

yerine getirme konusunda baĢarısız olduklarını belirtir. Bunun nedeni, iĢsizlerin

kapatılarak zorunlu çalıĢmaya maruz bırakılması durumunun, rekabet tehlikesi

yaratarak baĢka bölgelerde iĢsizlerin ortaya çıkmasına sebep olmasıdır.156

Ayrıca,

çalıĢmayan kesimin çalıĢabilir hale getirilmesi için yapılan harcamalar, karĢılığında

153

Foucault, Deliliğin Tarihi, s. 111. 154

Foucault, Deliliğin Tarihi, s 109. 155

Ferda Keskin, “Sunuş: Büyük Kapatılma”, s. 12 Michel Foucault, Büyük Kapatılma, çev. IĢık

Ergüden – Ferda Keskin, 2. Baskı, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2005. ve Foucault, Deliliğin Tarihi, s.

112. 156

Foucault, Deliliğin Tarihi, s. 110, 113.

Page 59: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

54

elde edilen yarardan çok zarar göz önünde bulundurulduğunda, kapatma

uygulamasını pahalı ve verimsiz bir yöntem haline getirmektedir. Nitekim, 19.

yüzyılın baĢında kapatılma kurumunun, fakirlerin yer aldığı sefalet merkezleri olarak

miyadını doldurması, baĢarısızlıklarının bir göstergesi niteliğindedir.

Ancak asıl önemli olan, klâsik dönemin bu baĢarısızlık içinde meydana

getirdiği, geri döndürülmesi imkânsız “deneyim alanı”dır. Önemlidir, çünkü aynı

zamanda, pahalıya mal olmalarına rağmen kapatma kurumlarının devamlılığını*

sağlayan ilkenin**

oluĢumunu haber vermektedir. Bu deneyim alanı, “akıldan

yoksunluk” çatısı altına sokulmak suretiyle saptanan bir takım deneyimleri

içermektedir – “ahlâk tanımazlık”, “kutsal olanı küçümseme” gibi-.157

Böylelikle,

ahlâki bir değerlendirme iĢe koĢulmaktadır. Bu durum, toplumdan dıĢlanan deliliğe

iliĢkin deneyim biçiminin de habercisi ve belirleyenidir.***

Fakirleri kamuya yararlı

hale getirecek önerileri içeren bir raporda vurgulanan ifade, yukarıda bahsedilenler

açısından değerlendirildiğinde manidardır; ifadeye göre fakirliğin nedeni, “disiplinin

zayıflaması ve adetlerdeki gevĢeme”ye bağlanmaktadır – kıtlık ve iĢsizliğe değil- 158

Dolayısıyla, kapatma uygulaması ile çalıĢtırma talebi arasındaki iliĢkinin de,

esas itibariyle, ahlâki bir algılamaya dayandığı söylenebilir. Bu çerçevede çalıĢtırma

* Kapatma kurumlarında ısrar edilmektedir. Üstelik, 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl baĢında, yani

Fransız Devrimi döneminde önemli bir değiĢiklik meydana gelmiĢ, ilk baĢlardaki külliyen aynı yere

kapatma terk edilerek, kapatılanlar arasında ayrım yapılmaya baĢlanmıĢtır: “akıl hastaları

tımarhaneye, gençler ıslahevlerine, suçlular hapishaneye…” Foucault, “Büyük Kapatılma”, s. 106. **

Bu ilke, kapatma pratiğinin gerçekleĢtirme becerisine sahip olduğu, insanlara uysallık ve disiplin

aĢılama niyetine iliĢkindir. 157

Bkz. Foucault, Deliliğin Tarihi, s. 131. ***

18. yüzyılın sonunda deliliğin akıl hastalığı olarak kurulması, akıl ile akıl-olmayan arasındaki derin

yarılmanın bir göstergesi olacaktır: “Kurucu olan, deliliği bölüp ayıran edimdir, yoksa bu bölme bir

kez yapılıp da ortalık yatıĢtığında yerleĢik hale gelen bilim değil. ÇıkıĢ noktası, akıl ile akıl-olmayan

arasındaki mesafeyi koyan yarılmadır; aklın akıl-olmayan üzerinde, onun hakikatini delilik, suç veya

hastalık biçiminde çekip çıkarmak için uyguladığı etkiyse fazlasıyla bu yarılmadan kaynaklanır, ama

uzaktan.” Michel Foucault, “Deliliğin Tarihi‟ne Önsöz”, Büyük Kapatılma, çev: Ferda Keskin, 2.

Baskı, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2005, s. 21. 158

Aktaran Foucault, Deliliğin Tarihi, s. 117.

Page 60: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

55

edimine, ahlâki yozlaĢmayı ortadan kaldırarak yoldan çıkmıĢların dünyasını hizaya

sokacak bir sağaltma iĢlevi yüklenmiĢtir: “ÇalıĢma ve fakirlik basit bir zıtlık haline

getirilmiĢlerdir, her birinin karĢılıklı kapsamı diğerinin tersine geniĢleyecek veya

daralacaktır. Ve çalıĢmanın kendine özgü bir Ģekilde sahip olacağı sefaleti yok etme

gücü, klasik çağ düĢüncesi açısından çalıĢmanın üretken güçlerinden çok, ahlâki

cazibesinden kaynaklanmaktadır. … Böylece çalıĢma, kapatma evlerinde ahlâki bir

anlam kazanmaktadır: madem ki tembellik isyanın mutlak biçimi haline gelmiĢtir, o

halde aylaklar ne yararı, ne de kazancı olan belirsiz bir çalıĢmaya zorlanacaklardır.”

159

17. yüzyılda Ģekillenen söz konusu kapatma pratiği, “ahlâkın hükmünü

yönetim marifetiyle sürdürdüğü zorlama yerleri”160

; diğer bir deyiĢle, “ahlâki düzen

hapishaneleri” yaratmakla kalmamıĢ; aynı zamanda, baĢlı baĢına bir cezalandırma

Ģekli olarak “kapatılma”nın ve cezalandırma mekânı olarak hapishane kurumunun da

temellerini atmıĢtır.161

159

Foucault, Deliliğin Tarihi, s. 113, 116. Ayrıca bkz. Michel Foucault, “Hapishane Üzerine SöyleĢi:

Kitap ve Yöntemi”, Ġktidarın Gözü, çev: IĢık Ergüden, 2. Baskı, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2007, s.

26: “Asıl kavranıĢı içinde cezalandırıcı çalıĢma herhangi bir mesleğin öğrenilmesi değil, çalıĢma

erdeminin öğrenilmesidir. BoĢuna çalıĢmak, çalıĢmak için çalıĢmak, bireylere ideal emekçi biçimini

vermeliydi.” 160

Foucault, Deliliğin Tarihi, s. 119. 161

Keskin, “Sunuş: Büyük Kapatılma”, s. 13.

Page 61: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

56

II. GÖZETLEME VE DENETĠMĠN YENĠ ĠMKÂNLARI

1. DĠSĠPLĠNE EDĠCĠ KURUMLAR

Toplum düzenine ve ahlâka karĢı sorun oluĢturduklarına inanılanlar

kapatılmaktadır. Kapatma kurumlarının, 17. yüzyılda kendini gösteren, ancak henüz

belli belirsiz olan bu ahlâki yönü, 18. yüzyıla gelindiğinde, toplumsal denetim ve

iktidar alanlarını temelden sarsacak bir boyut kazanacaktır. Büyük keĢfinin orduda

yapıldığı* bu kurumsal dönüĢümle birlikte bir çok kurum, disiplini iyi bir terbiye

etme sanatı olarak sistematik bir biçimde iĢlev edinecek olan yeni bir iktidar

mekanizmasının, çok yönlü ve hedefine ulaĢmada baĢarılı uygulamalarına sahne

olacaktır.

Disiplinci iktidarın disiplin icra etmek, yani düzeni denetlemek ve yeniden

üretmek için kullandığı aletlerden biri hiyerarĢik gözetimdir. Hemen belirtmek

gerekir ki, gözetim olgusunun toplumsal düzeni sağlamadaki rolü bu dönemde

keĢfedilmiĢ değildir; modernlik öncesi dönem boyunca, ortaçağın her yaĢamı

baĢkalarının bakıĢına açan ve düzenini birbirini izleme yoluyla gerçekleĢtiren

“Ģeffaf” cemaatlerinde, “gözetim”, önemli bir toplumsal denetim yöntemi olarak

* 16. yüzyılın sonu 17. yüzyılın baĢından 18. yüzyılın sonuna kadar orduda büyük bir dönüĢüm

meydana gelmiĢtir. Tam anlamıyla bir iĢbölümünün olmadığı ve bir Ģefin etrafında örgütlenen

bireylerin küçük birliğinden ibaret olan ordu; bu süreçte, bir dizi aracı Ģef, astsubay ve teknisyenden

oluĢan büyük bir birliğe geçmiĢtir. Bu dönüĢüm teknik bir keĢfe dayanmaktaydı: görece çabuk ateĢ

alan ve niĢan alınabilen tüfek. Artık, ordunun etkili olabilmesi, tüfeklerin etkili bir biçimde

kullanılabilmesi için, her bireyin geniĢ bir cephede belirli bir konum iĢgal etmesini sağlayacak

biçimde iyi yetiĢtirilmiĢ olması gerekiyordu. Bu ise, hiyerarĢik bir düzenlemeyi gerektiren ve yeni bir

iktidar tekniği içeren bir disiplin sorunuydu. “Bu Ģekilde ordu, her bireyin, konumunun spesifikliğine

ve rolüne göre yer aldığı bütünün birliğiyle birlikte, azami baĢarısı garanti edilerek, çok karmaĢık ve

hiyerarĢik bir birlik olarak ele alınabildi.” Michel Foucault, “İktidarın Halkaları”, Özne ve Ġktidar,

çev: IĢık Ergüden, 2. Baskı, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2005, s. 146.

Page 62: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

57

kullanılmıĢtır. Modern dönemde yeni olan Ģey, söz konusu yöntemin kullanılıĢ

biçimidir. Daha önce belirttiğimiz gibi, nüfusun artması ve mekânın geniĢlemesi,

gözetim görevini bireylerde bitiren geleneksel sistemin iflasına yol açmıĢ ve disipline

dayalı denetim sorununun geçmiĢteki gibi sıradan bir Ģekilde değil; daha özenle ele

alınması, örgütlenmesi, idare edilmesi gereğini gündeme getirmiĢtir.162

Ancak yine

de, hiyerarĢik gözetimi devletin salt yukarıdan uyguladığı bir teknik olarak

algılamamak gerekir; modern anlamda disiplinci iktidar, bireylerin kendilerini ve

baĢka bireyleri gözetim altında tuttuğu çok daha karmaĢık bir açılıma sahiptir.

Nitekim, gözetime dayanan bu yeni denetim mekanizmasının ortaya çıkmasının

kaynağında da, toplumun alt kademelerinde belli ihtiyaçlara cevap vermek için

vaktiyle oluĢturulmuĢ olan denetim biçimleri vardır. Örneğin, 18. yüzyıl Fransa‟sının

güçlü monarĢik devlet yapılanmasının aygıtlarından biri olan polis kurumu, Lettre de

cachet gibi bir kurumsal bileĢene sahipti: “Lettre de cachet bir yasa ya da kararname

değildi, kralın, bireysel olarak tek bir kiĢiyi ilgilendiren, onu bir Ģey yapmaya

zorlayan bir emriydi. Hatta bir kimse, lettre de cachet ile evlenmeye bile

zorlanabilirdi. Yine de, birçok durumda bir cezalandırma aracıydı.” 163

Mutlak monarĢinin önemli iktidar aygıtlarından biri olan lettre de cachet‟nin,

krallığın keyfi bir uygulaması olarak sınıflandırılması yaygındır; ancak tek

uygulanma biçimi tek taraflı değildi, hatta çoğunluğu çeĢitli kiĢilerin talebi üzerine

gerçekleĢmekteydi: “EĢlerinin hakaretine uğrayan kocalar, çocuklarından memnun

olmayan aile babaları, birinden kurtulmak isteyen aileler, biriyle baĢı dertte olan dini

cemaatler, papazlarından memnun olmayan komünler. Tüm bu kiĢiler ya da küçük

162

Bauman, a.g.y., s. 155. 163

Michel Foucault, “Hakikat ve Hukuksal Biçimler”, Büyük Kapatılma, çev: IĢık Ergüden, 2.

Baskı, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2005, s. 231.

Page 63: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

58

gruplar”164

Ģikayetçi oldukları kiĢilerin tutuklanması için lettre de cachet talep

ediyorlardı, yapılan soruĢturmanın ardından iddialar uygun bulunduğu takdirde

talepleri yerine getiriliyordu. Dolayısıyla bu kurum, toplumun kendi üzerinde

uyguladığı aĢağıdan denetim aracı iĢlevi görmekteydi165

. Ahlâksız davranıĢlar,

tehlikeli ve muhalif dinsel tavırlar, ortaya çıkmakta olan iĢçi nüfusun yarattığı

çalıĢma sorunları lettre de cachet ile cezalandırılan davranıĢlar arasındaydı.

Foucault‟ya göre hapishanenin kökenini, klasik hukuk mekanizmalarının yanı sıra

varolan bu uygulamada, krallık iktidarının grupların kendiliğinden denetimi

aracılığıyla kullanılmasında, adaletin dıĢındaki bu toplumsal denetim sisteminde

aramak gerekir.166

Nitekim, bir kimseye lettre de cachet gönderildiğinde, henüz ceza

usul sistemine göre yasal bir ceza söz konusu olmamasına rağmen hapse atılmakta ve

talepte bulunan kiĢi ıslah olduğuna karar verene kadar orada kalmaktadır.

Bireylerin davranıĢlarının gözetimi, denetimi ve ıslahına dayanan bu iktidar

tekniği, baĢka bir çok kuruma yayılacaktır. Ancak, 18. yüzyıldaki esas amacı

davranıĢlarıyla marjinalleĢmiĢ kiĢiyi dıĢlamak olan kapatma uygulanmasının 19.

yüzyılda anlamı değiĢecek ve dıĢlamaktan ziyade sabitlemek olacaktır. “Fabrika

bireyleri dıĢlamaz, onları bir üretim aygıtına bağlar. Okul, bireyleri, kapatırken bile

dıĢlamaz; onları bir bilgi aktarım aygıtına bağlar. Islahevi ya da hapishane de

böyledir. Bu kurumların sonuçları bireylerin dıĢlanması olsa da, ilk amaçları bireyleri

164

Foucault, “Hakikat ve Hukuksal Biçimler”, s. 232. 165

“17. yüzyılın sonundan itibaren, birbiriyle bağlantılı ve aĢağı yukarı eĢzamanlı iki kurum geliĢir.

Bir yandan, her bir mahallede bulunan komiserler, sokaklarda cirit atan müfettiĢler ve fahiĢeleri,

homoseksüelleri, vs yakalatan muhbirler yoluyla büyük Ģehirlerin polisiye olarak güvenlik bölgelerine

ayrılması. Diğer yandan ve bununla aynı zamanla, kesinlikle genel uygulamalar olan ve her önüne

gelenin … mahalle komiserine yakalatma ve kapattırma talebinde bulunabilmesini sağlayan bu lettres

de cachet‟ler…” Michel Foucault, “Kapatılma, Psikiyatri, Hapishane”, Ġktidarın Gözü, çev: IĢık

Ergüden, 2. Baskı, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2007, s. 126. 166

Foucault, “Hakikat ve Hukuksal Biçimler”, s. 233.

Page 64: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

59

normalleĢtirme aygıtına bağlamaktır. Fabrika, okul, hapishane ya da hastanelerin

hedefi bireyi bir üretim sürecine, bir üretici oluĢturma ya da ıslah etme sürecine

bağlamaktır.”167

“Disiplinin icra edilmesi, bakıĢlar aracılığıyla zorlayan bir düzenleme;

görmeye olanak veren tekniklerin iktidarın olanaklarını artırdıkları ve bunun

yansıması olarak, baskı altına alma araçlarının, bu baskıların uygulandığı kiĢileri

açıkça görülebilir kıldıkları bir makine gerektirmektedir.”168

18. yüzyılda önemli bir

mimari sorunsal gündeme gelmiĢtir: görülmeden görmek biçimindeki tek taraflı bir

gözetimi mümkün kılarak, yapıların içinde ayrıntılı bir denetime olanak sağlamayı

dert edinen bir mimari sorunsal. Bu sayede, tamamen yeni bir nitelik; gözlenenlerin

tüm yaĢam tarzları, hal ve gidiĢleri bilinebilecek ve denetlenebilecektir:

“Tam bir disiplinci aygıt, tek bir bakıĢla her Ģeyi sürekli olarak görmeye

olanak verecektir. Merkezi bir nokta aynı anda hem her Ģeyi aydınlatan ıĢıkların

kaynağı, hem de bilinmesi gereken her Ģeyin yoğunlaĢma yeri olacaktır.”169

Foucault, Hôtel-Dieu Hastanesi‟ne iliĢkin çeĢitli mimari projeleri incelerken,

“bedenlerin, bireylerin, Ģeylerin, merkezi bir bakıĢ altında tümüyle görünür

olmalarının en sabit yönetici ilkelerden biri haline geldiğini” fark etmiĢtir. Öncelikle

tıp kurumlarında uygulanan bu mimari, sonradan, hapishanelerin yeniden

167

Foucault, “Hakikat ve Hukuksal Biçimler”, s. 245. 168

Michel Foucault, Hapishanenin DoğuĢu, çev: Mehmet Ali Kılıçbay, 2. Baskı, Ġmge Kitabevi,

Ankara, 200, s. 169

Foucault, Hapishanenin DoğuĢu, s. 260.

Page 65: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

60

düzenlenmesine yönelik projelerde yer alacak ve Bentham‟ın büyük tasarımı olan

Panopticon modelinde ilk defa dile getirilerek adı konacaktır.170

19. yüzyılda, hastane, okul, fabrika, atölye gibi kurumların binaları,

bahsedilen mimari ilkeye uygun olacak biçimde yeniden düzenlenmiĢtir. Böylelikle

hedeflenen, farklılaĢmıĢ, uzmanlaĢmıĢ, hiyerarĢik, iĢlevsel ve sürekli bir gözetimi,

prensip olarak aĢırılığa ve Ģiddete baĢvurmayan bir disiplini örgütlemektir. Bu

örgütlenme biçimi, kurumların iĢlevlerini –hastane: tedavi etme, okul: terbiye etme

gibi- en mükemmel ve ekonomik biçimde yerine getirmelerini sağlayacak; yalnızca

tepeden kaynaklanmayan, hem her yerde olan hem de sessizce davranan, kurumun

tümüne yayılmıĢ, çoklu, anonim ve kendiliğinden iĢleyen bir iktidar tekniğini

üretmesi nedeniyle önemlidir, bu nedenle yaygınlaĢmıĢtır. Foucault‟nun ifadesiyle:

“gözetimin iĢleyiĢinin yukarıdan aĢağı doğru olan bir iliĢkiler ağının iĢleyiĢi olduğu

doğruysa da, bu ağ aynı zamanda belli bir noktaya kadar aĢağıdan yukarı ve yanlara

doğru da olmaktadır; bu ağ “bütünün” tutunmasını ve iktidarın birbirlerinden destek

alan etkilerinin onun içinden bütün olarak geçmelerini sağlamaktadır: sürekli olarak

gözetim altında tutulan gözetmenler.”171

170

Michel Foucault, “İktidarın Gözü”, Ġktidarın Gözü, çev: IĢık Ergüden, 2. Baskı, Ayrıntı

Yayınları, Ġstanbul, 2007, s. 86, 87. Bentham Panopticon‟u ideal hapishane olarak tasarlamıĢtır.

Sonradan tüm toplumsal kurumlara yayılacaktır. “Panopticon, halka biçimli bir binadır, ortasında bir

avlu ve avlunun ortasında da bir kule vardır. Halka, hem içeriye hem dıĢarıya bakan hücrelere

bölünmüĢtür. Bu küçük hücrelerin her birinde, kurumun hedefine uygun olarak, yazı yazmayı öğrenen

bir çocuk, çalıĢan bir iĢçi, ıslah eden bir mahkûm, deliliğini yaĢayan bir deli vardır. Merkezi kulede bir

gözetmen vardır. Her hücre hem içeriye hem dıĢarıya baktığından gözetmenin bakıĢı tüm hücreyi kat

edebilir; hiçbir karanlık nokta yoktur ve sonuç olarak bireyin yaptığı her Ģey bir gözetmenin bakıĢına

açıktır; bu gözetmen, kendisinin her Ģeyi görebileceği, buna karĢılık kimsenin kendisini göremeyeceği

Ģekilde, panjurlar, yarı açık bölme pencereleri arasından gözlemde bulunur. Bentham‟a göre, bu küçük

ve harikulade mimari kurnazlığı bir dizi kurum kullanabilir. Panopticon, aslında, bir toplum ve bir

iktidar türünün ütopyasıdır …” Foucault, “Hakikat ve Hukuksal Biçimler”, s. 224. 171

Foucault, Hapishanenin DoğuĢu, s. 264.

Page 66: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

61

Disiplinci iktidar, “yapay” nitelikteki yasal düzenlemelerin uygulanmasından

ibaret olmayan bir düzeni sağlamak durumundadır. Bu nedenle, kurumların

iĢlevlerinin zorunlu kıldığı “doğal” normlara atıf yapılarak, adli cezalandırma

sisteminden tamamen farklı normalleĢtirici bir yaptırım mekanizması devreye

sokulur.172

Bu mekanizma, mikro-cezalar yoluyla bireylerin davranıĢ bütününü

nitelemeye, bastırmaya ve ıslah etmeye yönelmiĢtir. Bu yönelim boyunca

cezalandırmaya konu olan, kurallardan uzaklaĢan her Ģeydir; yani, “uygun

olmamanın belirsiz alanı cezalandırılabilir niteliktedir.”173

Islahın gerçekleĢebilmesi için, çift yönlü bir denetim iĢletilecektir. Bir

yandan, bireylerin sahip olduğu özelliklerin tüm farklılıkları içinde mümkün

olduğunca bilinmeye ve birbirleriyle kıyaslanma çalıĢılması; diğer bir deyiĢle,

bireylerin, kendilerine özgü hatlarının ayrıntılı bir tasvirinin yapılması suretiyle

yoğun bir bireyselleĢtirme sürecine tabi tutulmaları söz konusudur; öte yandan,

bireyselleĢtirme aracılığıyla düzeyleri saptanan bireysel kimliklerin, hedeflenen

davranıĢsal rutinden gösterdikleri sapma ölçüsünde düzenlenmeleri,

dönüĢtürülmeleri, kısaca türdeĢleĢtirilmeleri. Dolayısıyla bu tür cezaların, intikam

almayı değil, belli bir yapma biçiminin öğrenilmesini hedefledikleri söylenebilir.174

Disiplinci iktidarın baĢvurduğu bir baĢka teknik, gözetim ile normalleĢtiren

yaptırımı bir araya getirerek kendinde toplayan sınav aygıtıdır. Sınav, öğrenim

sürecinin hem yaptırımı hem sürekli unsurlarından biridir ve esas itibariyle, karĢılıklı

172

Foucault, Hapishanenin DoğuĢu, s. 267, 273. 173

Foucault, Hapishanenin DoğuĢu, s. 267. 174

Foucault, Hapishanenin DoğuĢu, s. 274.

Page 67: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

62

bir bilgi aktarım/üretim yoludur.175

Örneğin, hastanenin bir eğitim ve bilgi verme

yeri haline gelmesiyle birlikte; “iyi disiplinli” bu yer, aynı zamanda tıbbi “disiplin”in

de en uygun mekânı olmaya baĢlayacaktır.176

Sınav, yazı usûlleri aracılığıyla,

bireysel verileri belgeleme, sicil tutma iĢlevini de yerine getirir. Böylece birey,

çözümlenebilir, hesaplanabilir bir nesne olarak oluĢturulmaktadır. Bu durum

“birey”in bilgi alanına girmesi sorununa karĢılık gelir: insan bilimleri bu noktada

mümkün hale gelmiĢtir.177

Toplumun alt kademelerinde yer alan denetim mekanizmaları, bir ilk adım

olarak, sanayi ve mülk sahipleri tarafından yoksul kesim üzerinde uygulanmak üzere

devreye sokulmuĢ, böylece kutuplaĢma yaĢanmıĢtır. Bir sonraki adım, yukarıda

bahsettiğimiz, tüm topluma nüfuz edecek biçimde merkezi iktidar tarafından

kurumsallaĢtırılmalarıdır. KutuplaĢmanın baĢlamasının, sanayi ve tarım zenginliğinin

niteliğine ve toplumdaki dağılımına iliĢkin iki sebebi vardır. Birinci sebep,

Fransa‟dan ziyade 18. yüzyılın sonunda Ġngiltere‟de görülen, üretimin aldığı yeni

biçimdir; diğer bir deyiĢle, zenginliğin yatırım maddesinin değiĢmesidir.178

Artık,

parasal olmayan, hammadde, makine, atölye gibi sermaye mallarına yatırılan bir

servet söz konusudur.179

Bu yeni zenginliğin tahribata açık olması nedeniyle de,

korumayı sağlayacak bir denetim mekanizmasının oluĢturulması gerekmiĢtir.180

Ġkinci sebep, hem Fransa hem Ġngiltere için aynı oranda geçerlidir: büyük, boĢ,

175

Foucault, Hapishanenin DoğuĢu, s. 277. 176

Foucault, Hapishanenin DoğuĢu, s. 276. 177

Bkz. Foucault, Hapishanenin DoğuĢu, s. 280-282. 178

Foucault, “Hakikat ve Hukuksal Biçimler”, s. 235. 179

Bkz. Braudel, Maddi Uygarlık – Dünyanın Zamanı, s. 520. 180

Foucault, “Hakikat ve Hukuksal Biçimler”, s. 235.

Page 68: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

63

iĢlenmemiĢ toprakların kalmaması; mülklerin bölünmesi; küçük mülkiyetin

çoğalması, yani yağma tehdidi.

19. yüzyılda yerleĢiklik kazanan disipline edici kurumlar genel olarak üç

iĢlevi yerine getirmektedir.181

Ġlki, bireylerin zamanının neredeyse tümünün

üstlenilmiĢ olunmasıdır. Nitekim, üretim aygıtı insanların zamanının kullanımı

üzerine kurulu olduğundan modern toplum için bireylerin zamanının gidiĢatını elinde

bulundurmak önem kazanmıĢtır; bireylerin zamanı çalıĢma zamanına dönüĢmelidir .

Ġkincisi, bedenlerin denetimine iliĢkindir. Beden, düzeltilmesi gereken bir Ģey olarak

görülmekte; çalıĢabilir hale gelmesi, ıslah edilmesi, bir takım yetenekler edinmesi,

yani iĢgücü niteliği kazanması gerekmektedir. Üçüncü iĢlev, yeni ve farklı

görünümlere sahip bir iktidarın yaratılmasıdır. Disipline edici kurumlarda hem

ekonomik, hem siyasi, hem hukuksal, hem de epistemolojik bir iktidar iĢlemektedir.

Nitekim, emir verilir, karar oluĢturulur, ceza ve ödül mekanizması çalıĢtırılır,

önlemler alınır, bireylerden bilgi edinilir vb.

Epistemolojik iktidara örnek verecek olursak; bilginin içeriğine göre iki tür

bilgi edinme Ģekli söz konusudur: hem bireylerin çalıĢma sırasında geliĢtirdiği teknik

bilgiler, hem de gözlem yoluyla elde edilen kiĢinin kendisine iliĢkin bilgiler

kaydedilmektedir: “Böylece, üzerinde iktidar uygulanan bireyler, ya kendilerinin

oluĢturduğu ve yeni normlara göre biriktirilecek olan bilginin elde edildiği yerdir, ya

da yeni denetim biçimlerine imkân tanıyacak bir bilginin nesneleridir.”182

181

Bkz. Foucault, “Hakikat ve Hukuksal Biçimler”, s. 247-251. 182

Foucault, “Hakikat ve Hukuksal Biçimler”, s. 251.

Page 69: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

64

2. YENĠ BĠR ĠKTĠDAR KAVRAYIġI

Foucault modern toplumu disiplinci bir toplum, bir normalleĢtirme toplumu

olarak kavramsallaĢtırır. Bu kavrayıĢ, tek iĢlevi baskı uygulamak, dıĢlamak,

engellemek olmayan, aynı zamanda ve daha önemli olarak pozitif etkiler üreten yeni

bir iktidar biçimine vurgu yapmaktadır; yani “üretken, yaĢamı destekleyen, yaĢamın

sağladığı güçleri sınırlamaya değil arttırmaya yönelik”183

bir iktidar biçimi.

Dolayısıyla, Ġnsanların yönetiminde yeni bir iktidar teknolojisinin geliĢtirilmesi;

diğer bir deyiĢle, iktidar tekniklerinin geliĢme yönünün giderek bireyler olması,

bireyleri sürekli ve kalıcı bir biçimde yönetmeyi amaçlaması söz konusudur.*

Foucault, bu yeni iktidar türünün hükümranlık terimleriyle ifade

edilemeyeceğini, bir “yönetim” sorunu olarak tanımlanması gerektiğini belirtir.

Çünkü hükümranlık kuramı, esas itibariyle, toprak ve toprağın ürünleri üzerinde

iĢleyen, hükümdarın fiziksel varlığından, mutlak tasarrufundan yola çıkan bir iktidar

biçimine bağlıdır. Yeni iktidar tekniği ise, bedenlerle ve bedenlerin ne eylediğiyle

ilgilenmekte, düzenli ve süreklilik arz eden gözetim sistemleri çevresinde “yönetim

sanatı”nı icra etmeyi önemsemektedir.184

183

Keskin, “Sunuş: Özne ve İktidar”, s. 16. Ayrıca bkz. Michel Foucault, “Tımarhaneler, Cinsellik,

Hapishaneler”, Ġktidarın Gözü, çev: IĢık Ergüden, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, s. 49: “Ġktidarın

yalnızca baskı uygulamaktan – bastırmak, engel çıkarmak, cezalandırmak- ibaret olmadığını, arzu

yaratarak, zevki kıĢkırtarak, bilgiyi üreterek bundan daha derine nüfuz ettiğini de göstermelidir. …

Ġktidar bedeni çalıĢtırır, davranıĢa nüfuz eder, arzu ve zevkle iç içe girer …” , * Geleneksel iktidar anlayıĢının eleĢtirisi için ayrıca bkz. Pierre Clastres, Devlete KarĢı Toplum, çev:

Mehmet Sert – Nedim DemirtaĢ, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 1991, s. 14-25. 184

Michel Foucault, Toplumu Savunmak Gerekir, çev: ġehsuvar AktaĢ, 3. Baskı, Yapı Kredi

Yayınları, Ġstanbul, 2008, s. 49.

Page 70: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

65

“Yönetim sanatı” deyimi, devletin merkezileĢmesiyle birlikte 16. yüzyılda

çeĢitli biçimler altında gündeme gelen yönetim sorunsalı –baĢkalarının eylem alanını

yönetme/yönlendirme/yapılandırma sorunu- bağlamında geliĢmiĢtir. Buna göre

yönetim sanatı, hükümdarın devleti yönetmesi anlamında tek ve mutlak bir yönetim

biçimini değil, devlete içkin olarak varlığını sürdüren yönetim biçimleri çoğulluğunu

–babanın aileyi, papazın manastırı, öğretmenin öğrenciyi devletin içinde yönetmesi

gibi- ifade etmektedir. Diğer bir deyiĢle, iyi bir devlet idaresinden bahsedilebilmesi

için hem yukarıya hem de aĢağıya doğru bir süreklilik olmalıdır; yani hem hükümdar

yönetim konusunda iyi eğitimli olmalı, hem de örneğin aile reisi gerektiği gibi

davranmasını bilmelidir.185

Esas olarak yönetim, belirli bir toprak parçasında değil, insanlar ve Ģeylerin iç

içe geçmiĢ iliĢkilerinde etki göstermekte ve bu etki, yönetilenlerin bir dizi “uygun”

amaca göre doğru bir biçimde düzenlenmesini içermektedir, yani kendine özgü bir

erekselliği söz konusudur:

“[Y]önetimin ilgi alanına giren Ģeyler insanlar, ama iliĢkileriyle, bağlarıyla,

zenginlik kaynakları, geçim araçları, kendine göre özellikleri toprak parçası,

iklim, sulama koĢulları, verimlilik, vb. baĢka Ģeylerle iç içe geçmiĢ olan;

âdetler, alıĢkanlıklar, hareket etme ve düĢünme biçimleri, vb. baĢka Ģeylerle

iliĢkilerindeki insanlar, son olarak, gene açlık, salgın hastalık, ölüm gibi

kazalar ve talihsizliklerle iliĢkilerindeki insanlardır. … yönetimin ereği

kendisinin idare ettiği Ģeylerde, yönlendirdiği süreçlerin

185

Michel Foucault, “Yönetimsellik”, Entelektüelin Siyasi ĠĢlevi, çev: Osman Akınhay – Ferda

Keskin, 2. Baskı, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2005, s. 270, 271.

Page 71: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

66

mükemmelleĢtirilmesi ve yoğunlaĢtırılmasındadır; ve yönetim araçları artık

yasalar yerine bir taktikler dizisidir.”186

Ġlk ifadesini 16. yüzyıl sonu 17. yüzyıl baĢında bulan yönetim sanatı, keyfi bir

yönetime değil; devletin spesifik gerçekliğine özgü rasyonel ilkeler doğrultusunda

yönetimine karĢılık gelmektedir. Ancak tam anlamıyla geliĢmesi ve engellerden

kurtulması, 18. yüzyılda yaĢanan demografik büyüme ile birlikte nüfus sorununun ve

yönetim biliminin –nüfusla ilgili tüm süreçlerin bilgisi- ortaya çıkması sonucu

gerçekleĢmiĢtir. Çünkü bu sayede, yönetim sanatının önemli noktalarından olan

ekonomi kavramı baĢka bir düzleme kavuĢmuĢtur: daha önceleri bir ailenin

yönetilmesi modeli üzerinden kavranan ve devlet yönetimine bu modelden yola

çıkılarak uyarlanmaya çalıĢılan ekonominin, nüfus olgusunun ortaya çıkmasıyla

birlikte aileye indirgenemeyeceği anlaĢılmıĢtır. Nüfusun yönetimi açısından aile

artık, nüfus hakkında bilgi edinmeyi sağlayacak bir araç konumundadır. Sonuç

olarak, yönetimin nihai amacı, nüfusun, hem tek tek bireylerden oluĢtuğu göz önünde

bulundurularak ayrıntılarıyla ve derinlemesine, hem de daha genel bir perspektiften

yönetilmesidir; ve nüfusun bu Ģekilde yönetilmesi durumu, hem egemenlik hem de

disiplin sorununun daha Ģiddetli bir hal almasını sağlamıĢtır.187

Foucault, bu açıdan

modern devleti, “esas olarak nüfusa dayanan ve ekonomik bilgiye gönderme yapan

ve bu bilginin araçlarını kullanan” bir yönetim devleti olarak nitelendirmekte; bu

durumun da “güvenlik aygıtları tarafından denetlenen bir topluma” karĢılık geldiğini

belirtmektedir.188

186

Foucault, “Yönetimsellik”, s. 273, 276. 187

Foucault, “Yönetimsellik”, s. 277-284. 188

Foucault, “Yönetimsellik”, s. 287. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için ayrıca bkz. Mitchell Dean,

Governmentality – Power and Rule in Modern Society, Sage Publications, California, 2007, s. 10-

Page 72: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

67

Ġktidarın pozitif mekanizmaları içinde analizi özetlenecek olursa belli baĢlı

unsurlardan bahsetmek gerekir.189

Öncelikle, tek bir iktidarın değil, birçok iktidarın,

iktidar bölgelerinin varlığı söz konusudur: “Bir toplum, bir iktidarın, sadece tek bir

iktidarın uygulandığı üniter bir gövde değildir; bir toplum, gerçekte, farklı ama yine

de spesifiklerini muhafaza eden iktidarların yan yana gelmesi, iliĢkisi, koordinasyonu

ve hiyerarĢisidir.” 190

Diğer yandan, bu çoklu iktidar yapısı, merkezi bir iktidarın

türevi niteliğinde olmayıp, aksine, belirleyici bir konuma sahiptir. ĠĢlevi bakımından

değerlendirildiğinde ise, asıl olarak, bir verimliliğin, yeteneğin, ürünün üretilmesini,

daha iyi bir üretkenliği hedeflediği belirtilmiĢtir. Dolayısıyla nihai iĢlevi,

yasaklamak, engellemek, “yapmamalısın” demek değildir.* Bir diğer unsur, iktidar

mekanizmalarının, sürekli geliĢtirilen, yetkinleĢtirilen teknikler olarak kabulüdür;

yani yalnızca hukuksal olmaktan öteye giden bir iktidarlar teknolojisi söz konusudur.

Böylesi bir iktidar kavrayıĢı, Avrupa‟nın 17. ve 18. yüzyıllar boyunca tanık

olduğu, iktidar biçimleri düzeyinde meydana gelen teknolojik dönüĢüme iĢaret

etmektedir. Bu dönüĢümü, monarĢi iktidarının baĢarmakta yetersiz kaldığı iki hedefe

ulaĢma kaygısının tetiklediği söylenebilir. Denetimden kaçan unsurlara yer

bırakmayacak sürekli bir iktidar ile masraflı olmayan, iktisadi akıĢa engel teĢkil

20 ve Colin Gordon, “Governmental Rationality: An Introduction”, The Foucault effect :: studies in

governmentality, with two lectures by and an interview with Michel Foucault, The University of

Chicago Pres, Chicago, 1991, s. 1-51. 189

Foucault, “Ġktidarın Halkaları”, s. 145-147. 190

Foucault, “Ġktidarın Halkaları”, s. 145. * Örneğin, büyük atölyelerin oluĢması iĢbölümünü gerekli kılmıĢtı; iĢbölümü de, davranıĢların

hiyerarĢik biçimde gözetlenmesi ve denetlenmesine dayanan belli bir disiplinin, yeni bir iktidar

yönteminin varlığını. Bu yöntem, bir takım Ģeyleri yasaklamaya baĢvuruyordu elbette, baĢvurmak

zorundaydı; ama esas hedefi daha iyi bir üretimi sağlamak noktasında düğümlenmekteydi. Foucault,

“İktidarın Halkaları”, 147.

Page 73: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

68

etmeyen, ekonomik süreç yönünde faaliyet gösteren bir iktidar hedefi.191

Bu hedefi

gerçekleĢtirmek devletin rasyonalizasyonunu, belli bir tür rasyonalitenin kullanımını

gerektirmiĢtir. Bu yeni tür rasyonaliteye Ģeklini veren, bir takım teknikler ve

pratiklerden oluĢan “yönetim teknolojisi”; yani yukarıda bahsettiğimiz, hayatın her

alanına düzenleyici olarak müdahale eden yönetim olgusuna iliĢkin bir bilgi ve

teknikler bütünüdür**

. O halde yönetim teknolojisi, toplumu ihya etme hedefi, “kamu

yararı” adına hizmette bulunma ödevi gibi pozitif yükümlülükler dolayısıyla bilgi ve

iktidar arasında kurulan yeni ve üretken bir iliĢkiyi içinde barındıran bir rasyonalite

dahilinde düĢünülmelidir.192

ġimdi, modern anlamda devletin doğurduğu, “devlet

aklı” düĢüncesi ve “polis” diye adlandırılan yönetme teknikleri yoluyla geliĢen193

bu

siyasi rasyonalite tipine değinilecektir.

3. YÖNETĠM, RASYONALĠTE VE TEKNĠK

“Devlet aklı” ile kastedilen esas itibariyle, devlet yönetiminin ilke ve

yöntemlerinin karakteristiğiyle ilgili, devletleri yönetme sanatına özgü bir

191

Bkz. Foucault, “İktidarın Halkaları”, s. 148, 149. **

Yönetim teknolojisinin kökeni, Hıristiyan geleneğinde yer alan eski bir iktidar tekniğine; pastoral

tekniğe dayanır. Pastoral teknik, din adamı ile inanlar arasındaki iliĢkiyi çoban-sürü metaforu

üzerinden kurar. Buna göre, çobanın sürüsünü refaha ulaĢtırma görevinin, sürüyü oluĢturan her bir fert

hakkında bilgi sahibi olmasına bağlı olması gibi, din adamı da, inanların öbür dünyada refaha

ulaĢmalarını sağlamak için onlar hakkındaki hakikatleri bilmek durumundadır. Dolayısıyla, din adamı

ile inananlar arasında ikincileri hakikati ifĢa etmeye zorlayan bir bilgi-iktidar iliĢkisi kurulmuĢ olur.

Modern yönetim teknolojisi, söz konusu pastoral tekniğin dünyevileĢmesi ile aynı doğrultuda, onun

yeni bir biçimi olarak ele alınmaktadır. Bkz. Michel Foucault, “Özne ve İktidar”, Özne ve Ġktidar,

Osman Akınhay, 2. Baskı, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2005, s. 65-68; Dean, a.g.y., s. 74-83; Levent

Tezcan, Modern Devlet ve Yönetim Teknolojisi.

http://www.birikimdergisi.com/birikim/dergiyazi.aspx?did=1&dsid=99&dyid=2341.

192

Tezcan, a.g.y. 193

Michel Foucault, “Bireylerin Siyasi Teknolojisi”, Özne ve Ġktidar, çev: IĢık Ergüden, 2. Baskı,

Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2005, s. 109.

Page 74: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

69

rasyonalitedir. Bu, geleneklere, alıĢkanlıklara, doğal, insani, dinsel yasalara dayanan

bir yönetim sanatı değildir; saygı göstermesi gereken aĢkın bir düzen yoktur. Asıl

yöneldiği Ģey, devletin etkinliği ve gücünü arttırabilecek kurallar bütününe uygun

olan bir tekniktir; yani devletin gücünün kendinde bir amaç ve değer olarak

görülmesi ve kutsanması söz konusudur.194

Dolayısıyla, devletin kapasitesine ve bu kapasiteyi geniĢletecek araçlara

iliĢkin rasyonel bir bilgiyi gerektirmektedir.195

Devlet hem kendinin, hem de baĢka

devletlerin gücünü bilmek durumundadır. Nitekim, rekabet halindeki çok sayıda

devletten oluĢan yeni düzen sürekli geliĢme gösteren bir gücü zorunlu kılmıĢtır. Bu

durum yeni bir tarihsel algılamaya iĢaret etmektedir. Bu algılama, devletlerin ayakta

kalabilmelerini sağlama bağlamak için birbirleriyle mücadele etmeleri gereken

sonsuz bir zamana açılmakta, ve devlet güçlerini sağlamlaĢtırmaya ve geliĢtirmeye

yönelen bir diplomatik-askeri teknoloji içinde bir yönüyle somutluk

kazanmaktadır.196

O halde öncelikle, devletin gücüne dair, somut, ölçülebilen

spesifik bir bilgi -siyasi istatistik- gereklidir; yönetim ancak bu bilgiyle mümkün

olacaktır.197

194

Mithat Sancar, “Devlet Aklı” Kıskacında Hukuk Devleti, 3. Baskı, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul,

2004, s. 17, 25. Foucault‟nun deyiĢiyle, “… ilkeleri, geleneksel erdemlerden (bilgelik, adalet,

bağıĢlayıcılık, tanrısal yasalara ve insani törelere saygı) ya da ortak meziyetlerden (uzak görüĢlülük,

düĢünüp taĢınıp karar vermek, en iyi danıĢmanları çevresinde toplamak) kaynaklanan bir yönetme

sanatından, akılsallığı, kendine gerekli ilkeleri ve özgül uygulanma alanını devlette bulan bir yönetme

sanatına” geçiĢ söz konusudur. Michel, Foucault, Ders Özetleri, çev. Selahattin Hilav, Yapı Kredi

Yayınları, Ġstanbul, 2001, s. 102. 195

Amaç/araç iliĢkisi, en değerli aracın amacı gerçekleĢtirmede en yetenekli olmaya göre belirlenmesi

konusunda bkz. Sancar, Devlet Aklı” Kıskacında Hukuk Devleti, s. 48. 196

Foucault, Ders Özetleri, s. 102, 103. 197

Foucault, “Bireylerin Siyasi Teknolojisi”, s. 112. Ayrıca bkz. Tezcan, a.g.y. Ġstatistiğin geliĢimi

hakkında tarihsel bir perspektif için bkz. Burke, Bilginin Toplumsal Tarihi, s. 135-139. Erken yeniçağ

dönemi, basımcılığın icadı, merkezileĢmenin sağlanması gibi nedenlerden dolayı, toplanan

enformasyonun depolanması ve arĢivlerin oluĢturulması konusunda bir dönüm noktasıdır.

Enformasyon tekelinin sağlanması iktidar tekeline ulaĢmanın bir yolu olarak görülmeye baĢlanmıĢtır:

“ArĢivler arcana imperii‟nin, yani devlet sırlarının bir parçasıydı –bu deyim 17. yüzyılda, kamu

Page 75: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

70

Bireylerin konumuna gelince, modern siyasi rasyonalite içinde birey de bu

bağlamda ele alınmaktadır: devletin gücünü arttırıcı bir unsur olarak birey

keĢfedilmiĢtir: “Devletin bakıĢ açısıyla birey, ancak devletin gücüne, asgari düzeyde

bile olsa, ister olumlu ister olumsuz yönde olsun, bir değiĢim getirebilecek durumda

ise vardır. Demek ki, birey sadece bu değiĢimi meydana getirebildiği ölçüde devlet

bireyle ilgilenmek zorundadır. Ve devlet kimi kez bireyden yaĢamasını, çalıĢmasını,

üretmesini ve tüketmesini ister, kimi kez de ölmesini.”198

Bireylerin devletin

faydalılığıyla bütünleĢmesi sorunu, bir takım siyasi tekniklerin, yönetme

teknolojilerinin uygulanmasını gündeme getirir: polis.*

“Polis”, devleti yönlendiren yönetim teknikleri olarak, insan yaĢamına

rasyonel bir biçimde müdahale etmektedir. Bu müdahalenin amacı, bireylerin ortak

faaliyetlerini –çalıĢma, eğitim, üretim, mübadele, yerleĢim gibi: toplumsal iliĢkileri

içinde bireyler- düzenlenme yoluyla onlara daha iyi, yararlı bir yaĢam sunmak;

böylece devletin biraz daha fazla güçlenmesini sağlamaktır.199

Daha öne belirttiğimiz

gibi, üretim iliĢkilerinin sürekliliğinin sağlanması ile büyük devlet aygıtlarının

geliĢimi birbirine paralel süreçlerdir. Dolayısıyla, bireylerin yaĢamı üzerinde olumlu

görevlilerinin belirli türde siyasal enformasyon üstündeki tekellerinin ihlal edileceği endiĢesiyle,

gittikçe artan bir sıklıkta kullanılmıĢtır.” Burke, Bilginin Toplumsal Tarihi, s. 139, 141. 198

Foucault, “Bireylerin Siyasi Teknolojisi”, s. 113. * Foucault‟nun belirttiği gibi, 17. ve 18. yüzyıl yazarlarının “polis”ten anladıkları Ģey, bizim

alıĢageldiğimiz anlamdan farklıdır: “bu yazarların „polis‟ten anladıkları devlet bünyesi içinde iĢleyen

bir kurum ya da mekanizma değil; devlete özgü olan bir yönetim teknolojisi, yani devletin müdahale

ettiği alanlar, teknikler ve hedeflerdir.” Foucault, “Özne-İktidar”, s. 48. 199

Michel Foucault, “Omnes et Sıngulatim: Siyasi Aklın Bir Eleştirisine Doğru”, Özne ve Ġktidar,

çev. Osman Akınhay, 2. Baskı, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2005, s. 50, 53. Söz konusu yönetim

teknikleri, Foucault‟nun ifadesiyle, “… devletin iktidarını pekiĢtirmeye ve artırmaya, güçlerini iyi

kullanmaya, uyruklarına mutluluk sağlamaya ve özellikle düzenin ve disiplinin korunmasına,

uyrukların yaĢamını iyi duruma getirmeye ve geçimleri için gerekli Ģeyleri sağlamaya” yönelmektedir.

Foucault, Ders Özetleri, s. 104.

Page 76: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

71

etki gösterme, yaĢam güçlerini yükseltme, denetleme, düzenleme sorumluluğunu

yüklenen iktidar mekanizmalarının, iktisadi süreçlerin geliĢiminin vazgeçilmez

unsurları olacağı açıktır.

Foucault, insanların yaĢamlarına her açıdan müdahale etmeyi sorunsallaĢtıran

siyasi teknoloji keĢiflerini iki baĢlık altında toplar.200

Ġlki, yukarıda değinmeye

çalıĢtığımız; ordu, okul, atölye, hapishane gibi birçok kurumda iĢleyen “disiplin”

teknolojisidir.201

“Disiplin, aslında, toplumsal gövdedeki en ufak unsurlara varıncaya kadar

denetleyebilmemizi sağlayan iktidar mekanizmasıdır. Ġktidarın

bireyselleĢtirme teknikleridir. Birini nasıl gözetlemeli, davranıĢını, tavırlarını,

becerilerini nasıl denetlemeli, performansını nasıl pekiĢtirmeli, yeteneklerini

nasıl çoğaltmalı, en yararlı olacağı yere onu nasıl yerleĢtirmeli.”202

Dolayısıyla, aynı anda hem bireysel bedenlerin mekânsal dağılımını ve

görünürlük alanını düzenleyen usûller, hem de bedenlerin iĢe yarar güçlerinin

yükseltilmesine yarayan tekniklerdir. Bu disiplin teknolojisi, 17. yüzyıl sonu ve 18.

200

Bkz. Michel Foucault, Cinselliğin Tarihi, çev: Hülya Uğur Tanrıöver, 2. Basım, Ayrıntı Yayınları,

Ġstanbul, 2007, s. 102-105. 201

Foucault, “İktidarın Halkaları”, s. 149. 202

Foucault, “İktidarın Halkaları”, s 150. Ayrıca bkz. Michel Foucault, “Delilik, Bir İktidar

Sorunu”, Büyük Kapatılma, çev: IĢık Ergüden, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2005, s. 282: “Güncel

denetim biçiminin karakteristik özelliği olarak gördüğüm Ģey, her bir bireye uygulanıyor olmasıdır:

Bize bir bireysellik dayatarak bizim için bir kimlik imal eden bir denetim. Her birimizin bir

biyografisi, bir okul dosyasından kimlik kartına, pasaporta kadar, herhangi bir yerde her zaman

belgelenen bir geçmiĢi vardır. Herhangi bir anda her birimize kim olduğumuzu söyleyebilecek bir

yönetim organizması her zaman vardır ve devlet, istediğinde, tüm geçmiĢimizi bir uçtan diğerine kat

edebilir.”

Page 77: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

72

yüzyıl boyunca yerleĢik hale gelir.203

Diğeri ise, 18. yüzyılın ikinci yarısında

geliĢmeye baĢlamıĢtır. Bedenle değil de insanların yaĢamlarıyla ilgilenen; ama

disiplinci tekniği de dıĢlamayan, onu kısmen değiĢtiren ve kullanan nüfusa iliĢkin

teknolojilerdir. Bu teknolojiler, biyolojik süreçlerin nüfuz ettiği, yönettiği canlı varlık

olarak insanla/tür olarak insanla ilgilenirler; diğer bir deyiĢle, doğum oranı, ölüm

oranı, yaĢ eğrisi, hastalanma hali, sağlık durumu, yaĢam ortamı gibi belirleyicileri

olan nüfusun düzenlenmesiyle.204

Ġktidarın biyo-politikası denilen bu geliĢme (bu

yönelim) ilk bilme nesnelerini ve denetim hedeflerini, 18. yüzyılın ikinci yarısında

yaĢanan nüfus artıĢı ve yaĢam süresinin uzaması süreçlerine borçludur. Nitekim,

nüfusbilimi bu dönemde doğmuĢ ve istatistiksel bir ölçüm gerçekleĢebilmiĢtir.205

Bu yeni iktidar teknolojisi, hem toplumu ve bireyi –ve onun bedenini- aĢan

baĢka tür bir ilgiyi gündeme getirecek –çok sayıda bedenden oluĢan nüfus ve nüfus

içinde meydana gelen rastlantısal olaylar-; hem de söz konusu ilgiyi global ölçekte

saptamaya –ve global bir müdahaleye, dengelemeye, düzenlemeye- imkân veren

mekanizmalar kuracaktır. Sonuç olarak, bir yanda ayrıntılarına inilen birey, öte

yanda biyolojik yaĢamı düzenlenen tür-insan206

: Siyasi rasyonalitenin kaçınılmaz

etkileri olarak bireyselleĢtirme ve bütünselleĢtirme: “Disiplin, insanların çokluğunu

yönetmeye çalıĢır öyle ki bu çokluk gözetlenecek, eğitilecek, kullanılacak, belki de

cezalandırılacak bireysel bedenlere dönüĢebilmeli ve dönüĢmelidir. Ve sonra,

yerleĢen yeni teknoloji, insanlar asal olarak bedenlerden ibaret oldukları için değil,

tersine, yaĢama özgü ve doğum, ölüm, üretim, hastalık vesaire gibi süreçler olan

203

Foucault, Toplumu Savunmak Gerekir, s. 248. 204

Foucault, “İktidarın Halkaları”, s. 152. 205

Foucault, Toplumu Savunmak Gerekir, s. 249. 206

Foucault, Toplumu Savunmak Gerekir, s. 251, 252.

Page 78: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

73

toplu süreçlerden etkilenen, global bir kitle oluĢturması nedeniyle insanların

çokluğuyla ilgilenir. Demek ki, ilk olarak, bireyselleĢtirme yöntemiyle, beden

üzerinde iktidar kurulmasının ardından, bireyselleĢtirici olmayan ama beden-insan

yönünde değil, tür-insan yönünde gerçekleĢen, bir anlamda yığınlaĢtırıcı olan ikinci

bir iktidar kuruluĢu vardır.”207

Nitelemek, ölçmek, değerlendirmek, sınırlar oluĢturmak için bedenin

performanslarına ve yaĢamın seyrine dikkat kesilen bir iktidar teknolojisi, hüküm

kurmaktan çok düzene sokucu mekanizmaları gereksinecektir. Bu durum, yasa

temelli hukuk toplumundan, norma dayalı topluma geçiĢe iĢaret etmektedir.208

Yani,

adalet kurumları ile iĢlevleri düzenleyici nitelikte olan mekanizmaların gittikçe daha

çok bütünleĢmesi, yasanın norm biçiminde iĢleme eğilimi ve sonuçta, insanları

normlara uymaya zorlayan, onları itaatkâr ve uysal hale getiren bir normalleĢtirme

toplumunun oluĢumu söz konusudur.209

Foucault, düzene sokucu mekanizmaları ifade etmek için, somut

düzenlemelere karĢılık gelen “dispositif” terimini kullanır. Bu terimle anlatmak

istediği Ģey, söylemler, kurumlar, mimari biçimler, düzenleyici kararlar, yasalar, idari

tasarruflar, bilimsel, felsefi, ahlâki önermelerden oluĢan heterojen bir bütün; diğer bir

deyiĢle, söylemsel ve söylemsel olmayan unsurlar arasındaki değiĢken ve stratejik

207

Foucault, Toplumu Savunmak Gerekir, s. 248. 208

Michel Foucault, Normun Toplumsal Yayılımı, Ġktidarın Gözü, çev: IĢık Ergüden, 2. Baskı,

Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2007, s. 77. 209

Foucault, Cinselliğin Tarihi, s. 106. Ancak

Page 79: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

74

iliĢkilerin oluĢturduğu bir sistemdir.210

Dolayısıyla dispositif, hem güç iliĢkilerinin

yönlendirilmesi –geliĢtirilmesi ya da geliĢiminin engellenmesi- anlamında stratejik

bir iĢleve sahiptir, yani her zaman bir iktidar oyununun odağında yer alır; hem de

iktidarı koĢullandıran birtakım bilgi koordinatlarına bağlıdır: “Dispositif Ģudur: Bilgi

türlerini destekleyen ve bilgi türlerince desteklenen iktidar iliĢkileri stratejileri.”211

Bu durum, iktidar ve bilginin karĢılıklı olarak birbirini ilgilendirmesinden

kaynaklanmaktadır: “KarĢılığında bir bilgi alanı oluĢturmayan iktidar iliĢkisi

olmadığı gibi iktidar iliĢkileri varsaymayan ve oluĢturmayan bilgi de yoktur. Bu bilgi

alanının ve hakikatlerinin oluĢturduğu söylemin üretimi, birikimi, dolaĢımı ve iĢleyiĢi

olmadan iktidar iliĢkileri ne yerleĢtirilebilir ne güçlendirilebilir ne de

yürütülebilir.”212

III. BĠLGĠ / ĠKTĠDAR ĠLĠġKĠSĠ

Foucault, evrensellik hâlesi taĢıyan, kendinden menkul bir insan varlığı

düĢüncesini reddeder. Belirli bir tarihsel zamanın özgül koĢullarında kurulmuĢ belli

bir insanlık fikri ve modelinin varlığından ancak bahsedilebileceğini savunur ve

insanların mevcut durumlarının, evrensel zorunluluklar olmamalarından dolayı

210

Michel Foucault, “Michel Foucault‟nun Oyunu”, Entelektüelin Siyasi ĠĢlevi, çev: Osman

Akınhay, 2. Baskı, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2005, 119, 120 ve Keskin, “SunuĢ: Özne ve Ġktidar”,

s. 18. 211

Foucault, “Michel Foucault‟nun Oyunu”, s. 122. 212

Keskin, “SunuĢ: Özne ve Ġktidar”, s. 18.

Page 80: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

75

reddedilebileceğini, özgürlük alanlarının, değiĢim imkânlarının mümkün olduğunu

göstermeye çalıĢır.213

Ancak bunun için, nasıl kurulduğumuzu ve ne olduğumuzu

bilmemiz gerekmektedir. Eserlerindeki temel amacı, modern çağla birlikte batı

kültüründe toplumsal öznenin inĢa edilme biçiminin gerçekleĢtiği düzlemlerin bir

tarihini oluĢturmak –ve bir analizini gerçekleĢtirmek- Ģeklinde nitelendirmek sanırım

yanlıĢ olmaz. Dolayısıyla, özne ve öznel deneyim sorunları Foucault‟nun

düĢüncesinde temel bir yere sahiptir.

Foucault‟ya göre, öznel deneyim ya da öznellik biçimleri sorunsallaştırma;

diğer bir deyiĢle nesneleştirme yoluyla oluĢturulmaktadır. SorunsallaĢtırma ile ifade

etmek istediği, “herhangi bir Ģeyi doğru ve yanlıĢ oyununa sokan ve onu (ister ahlâki

düĢünce biçiminde, ister bilimsel bilgi, isterse siyasi analiz, vb. biçiminde olsun) bir

düĢünce nesnesi olarak kuran söylemsel ya da söylemsel olmayan pratikler

bütünüdür.”214

Buna göre, delilik, hastalık, cinsellik, suç, dil, emek, yaĢam gibi

varolma biçimleri, düĢüncelerin belirlediği doğru ve yanlıĢ oyununa; daha genel bir

ifadeyle, hakikat oyununa215

sokularak sorunsallaĢtırılmakta ve haklarında belli

213

Michel Foucault, “Hakikat, İktidar ve Kendilik”, Özne ve Ġktidar, çev: IĢık Ergüden, 2. Baskı,

Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2005, s. 100, 104. 214

Michel Foucault, “Hakikat Kaygısı”, Özne ve Ġktidar, çev: Osman Akınhay, 2. Baskı, Ayrıntı

Yayınları, Ġstanbul, 2005, s. 86. 215

“Hakikat oyunu” terimi, hakikat üretiminin kurallar bütününü ifade etmektedir. “Özne-İktidar”, s.

242. Foucault, geleneksel bir evrensel hakikat anlayıĢını reddeder. GeliĢtirdiği hakikat eleĢtirisi, insan

bilimlerinin “insan” hakkında keĢfettiğini iddia ettiği hakikatleri kapsamaktadır. Ferda Keskin,

“SunuĢ: Ġktidar, Hakikat ve Entelektüelin Siyasi ĠĢlevi”, s. 21, Michel Foucault, Entelektüelin Siyasi

ĠĢlevi, çev: IĢık Ergüden – Osman Akınhay – Ferda Keskin, 2. Baskı, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul,

2005. Buna göre, hakikat ne iktidarın dıĢında ne de iktidardan yoksun bir Ģeydir; çok sayıda zorlama

sayesinde ortaya çıkmakta ve düzenli iktidar etkileri yaratmaktadır. Her toplumun kendi hakikat rejimi

vardır; yani, doğru ile yanlıĢı birbirinden ayırt etmeye ve doğruya birtakım iktidar etkileri yüklemeye

yarayan mekanizmaları vardır. Foucault, “Hakikat ve İktidar”, s. 82. “ „Hakikat‟, bilimsel söylem

biçiminin ve bu söylemi üreten kurumların merkezinde ortaya çıkar; hakikat, sürekli ekonomik ve

siyasi teĢvik altındadır (siyasi iktidar kadar ekonomik üretim için de hakikat ihtiyacı); hakikat, çeĢitli

biçimlerde, çok geniĢ çaplı bir dağılımın ve tüketimin nesnesidir (birtakım kesin sınırlamalara rağmen,

toplumsal yapıda görece geniĢ bir yer kaplayan eğitim ve enformasyon aygıtlarının içinde dolaĢır);

hakikat, birkaç dev siyasi ve ekonomik aygıtın (üniversite, ordu, yazı, medya) yegâne olmasa bile

Page 81: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

76

hakikatler üretilerek özel birer deneyim haline dönüĢtürülmektedir. Böylece

oluĢturulan hakikatlerin insanlar tarafından kendilerine dair hakikatler olarak

benimsenmesi ile de, özneleĢme; yani söz konusu deneyimin öznesi olmayı

kabullenme durumu gerçekleĢmektedir. Sonuçta, insanların öznesi haline geldikleri

deneyimlerin içerdiği bilimsel, ahlâki, siyasi, hukuksal vb. normlara göre hareket

etmeleri ve kendilerini sınırlamaları söz konusudur. Örnek verecek olursak, delilik

deneyiminin tıbbi söylem ve pratikler yoluyla “akıl hastalığı” olarak

değerlendirilmesi “akıl hastası” öznel deneyimini kurmuĢtur; aynı Ģekilde ceza teori*

ve pratiği tarafından suçun sorunsallaĢtırılması “suça eğilimlilik” deneyimini

oluĢturmaktadır.

ÖzneleĢtirme süreci birbirine yakından bağlı üç ana sorunsallaĢtırma

ekseninde gerçekleĢmektedir.216

Ġlki bilgi ekseni; yani belli kavramlar ve

kuramlardan oluĢan, bilim statüsü edinmeye çalıĢan, hakikatler üreten bir bilgi

alanıdır. Örneğin, insanları konuĢan, çalıĢan, yaĢayan özneler olarak kuran 19. yüzyıl

ekonomi, dilbilim ve biyoloji çalıĢmaları. Ġkincisi deneyimlere iliĢkin belli normlar

ve kurallar içeren, “bölücü pratikler” yoluyla insanları karĢıtlıklar içinde kuran ve

“normallik” için uygun bir altyapı hazırlayan iktidar alanıdır. “Özne, ya kendi içinde

bölünmüĢ ya da baĢkalarından bölünmüĢtür. Bu süreç onu nesneleĢtirir. Bunun

baskın denetiminde üretilip iletilir; nihayet hakikat, bütün bir siyasi tartıĢmayı ve toplumsal çatıĢmayı

(„ideolojik‟ mücadeleler) ilgilendiren bir sorundur.” Foucault, “Hakikat ve İktidar”, s. 83. Bu konuda

ayrıca bkz. Zygmunt Bauman, Modernlik ve Müphemlik, çev: Ġsmail Türkmen, Ayrıntı Yayınları,

Ġstanbul, 2003, s. 296, 297.

* 19. yüzyılda ceza usulünün amacı, bireylerin tavır ve davranıĢlarının biçimlenmeye baĢladığı anda

denetimi halini alır: bireylerin yaptıkları Ģeyin değil de, yapacakları, yapmaya muktedir oldukları

Ģeyin denetimi. DavranıĢ potansiyellerinin denetimi anlamına gelen tehlikelilik kavramı da 19.

yüzyılın sonuna doğru ortaya atılmıĢtır. Foucault, “Hakikat ve Hukuksal Biçimler”, s. 223. 216

Bkz. Orhan Tekelioğlu, Michel Foucault ve Sosyolojisi, Bağlam Yayınları, Ġstanbul, 1999, s. 151;

Foucault, “Özne ve İktidar”, s. 58; Keskin, “Sunuş: Özne ve İktidar”, s. 14, 15.

Page 82: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

77

örnekleri deli ile akıllı, hasta ile sağlıklı, suçlular ile „iyi çocuklar‟dır.”217

Üçüncü ve

sonuncusu ise, bilgi ve iktidar alanları dolayımıyla insanın kendisiyle kurduğu

iliĢkiye, kendini özneye dönüĢtürme biçimine; etik* alanına iliĢkindir.

Toparlarsak, psikiyatri, psikoloji, pedagoji, kriminoloji gibi bir deneyim

hakkında araĢtırma yapan ve hakikatlik iddiası taĢıyan önermeler üreten söylemsel

pratikler ile bu araĢtırma alanlarına uygun ortamı hazırlayan hastane, akıl hastanesi,

hapishane, okul gibi kurumlar; yani tedavi, ıslah, cezalandırma, tecrit gibi söylemsel

olmayan pratiklerin gerçekleĢtiği mekânlar insanın kendisiyle kurduğu iliĢkiyi

Ģekillendirmektedir. Ancak bu Ģekillenme, kaba bir zorlamadan ya da safi baskıdan

ziyade, belirli bir rasyonalitenin öğretilmesi ve öğrenilmesi, kabul ettirilmeye

çalıĢılması ve kabul edilmesi yoluyla olmaktadır. Dolayısıyla, kiĢinin bilinçli

hareketi de sürecin kurucu unsurudur. O halde, mevcut bilgi ve iktidarın ürettiği

öznellik biçiminin reddedilmesi, baĢka bir bilgi ve iktidar dolayımıyla baĢka bir

öznellik biçiminin kurulması anlamına gelmektedir: kendiliğin kendilik üzerinde

çalıĢmasının farklı biçimleri. Bu nedenle, bilgi ve iktidara olumsuz anlamlar

yüklendiği düĢünülmemelidir. Foucault‟ya göre iktidar, insan iliĢkilerinde geniĢ bir

alanı kaplayan, bir kiĢinin baĢkasının davranıĢlarını yönlendirmeye çalıĢtığı stratejik

bir iliĢkidir. “Bireyler arasında, aile bünyesinde, eğitim iliĢkilerinde, siyasi yapıda

vb.” etkisini gösteren, farklı biçimler alabilen ve içinde mutlaka direniĢ imkânı

217

Foucault, “Özne ve İktidar”, s. 58. * Foucault “etik” terimini, insan davranıĢlarına rehberlik eden kurallar bütünü olarak değil, insanın

kendisiyle kurduğu iliĢki; diğer bir deyiĢle, özgürlüğün düĢünülerek hayata geçirilmesi, düĢünülmüĢ

bir özgürlük pratiği anlamında kullanmaktadır. Bkz. Michel Foucault, “Bir Özgürlük Pratiği Olarak

Kendilik Kaygısı Etiği”, Özne ve Ġktidar, çev. Osman Akınhay, 2. Baskı, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul,

2005, s. 221-247.

Page 83: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

78

barındıran -geniĢ veya kısıtlı- bir iktidar iliĢkileri ağı söz konusudur218

–ancak

iktidar iliĢkileri tahakküm durumları yaratabilir; bu soruna birazdan değineceğiz-.

Dolayısıyla, iktidar iliĢkilerinin, ilk kertede, baĢkasının davranıĢlarını etkilemeye

yönelen stratejilerle iĢledikleri söylenebilir. Strateji oluĢturabilmenin yolu da hakikat

yükümlülüğünden geçmektedir; bu ise, hakikat oyunlarını analiz etmeyi, nasıl

kurulduklarının farkında olmayı gerektirir:

“…[H]akikat sorununu kapsamayan bir strateji belirleyebileceğimizi Ģimdiye

kadar hiçbir Ģey kanıtlayamamıĢtır. Hakikat yapılarıyla ya da hakikatten

sorumlu kurumlarla ilintili olabilen tahakküm etkilerine karĢı zaman zaman

Ģu ya da bu biçimde yine bu hakikat yükümlülüğü alanında hareket edebiliriz.

…[B]ir hakikat tahakkümünden hakikat oyununa tamamen yabancı nitelikteki

bir oyun oynayarak değil de, hakikat oyununun diğer kozlarını kullanarak,

oyunu baĢka bir biçimde oynayarak ya da oyunu değiĢtirerek kurtulmuĢ

olunur … Siyasi olanın –örneğin belli bir haksız siyasetin tahakküm

durumunun sonuçlarından hareketle- eleĢtirisi yapılabilir; ama bu, ancak belli

bir hakikat oyununu oynayarak, bu siyasetin sonuçlarını göstererek, baĢka

rasyonel imkânlar olduğunu göstererek … yapılabilir.”219

Foucault, öznenin belli bir hakikat oyununa nasıl dahil olduğu temel

sorusuyla uğraĢırken iktidar meselesini ele almak durumunda kalmıĢtır. Ġktidar

analizinde üç düzey bulunur: stratejik iliĢkiler, yönetim teknikleri ve tahakküm

218

Foucault, “Bir Özgürlük Pratiği Olarak Kendilik Kaygısı Etiği”, s. 224, 235, 236. 219

Foucault, “Bir Özgürlük Pratiği Olarak Kendilik Kaygısı Etiği”, s. 240.

Page 84: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

79

durumları.220

Taraflar arasında etkileme ve tepki gösterme biçiminde geliĢen stratejik

iliĢkiler tahakküm etkilerine açıktır. GeniĢ anlamıyla yönetim teknikleri, stratejik

iliĢkiler ile tahakküm durumları arasında aracı iĢlevi görür; yani tahakküm durumları

bu tür teknikler aracılığıyla yerleĢik hale gelir. Örneğin, bir çocuğun, otoritesini kötü

ve yararsızca kullanan bir öğretmenin etkisine maruz kalması durumu gibi.221

Dolayısıyla denebilir ki, iktidar iliĢkileri insanların kullandığı (yönetim) teknikler

aracılığıyla iĢlemekte ve bu tekniklerin niteliğine göre tahakküm durumları

doğabilmektedir. Ancak, iktidar iliĢkileri güçlü hakikat etkileri yarattığı oranda bu

tahakkümün hissedilme ve reddedilme oranı da gittikçe düĢmektedir.

17. ve 18. yüzyıllardan itibaren uygulamaya sokulan yeni iktidar teknolojileri

–ve modern devlet aygıtı- gücünü yarattığı hakikat etkilerinin gücünden almaktadır;

bu hakikat etkileri de uygulanan iktidar teknikleriyle birebir bağlantı içindedir.

Nitekim 17. ve 18. yüzyıllarda, kaba bir tahakkümden çok bireyleri Ģekillendirmeyi,

üretken hale getirmeyi, teĢvik etmeyi, bilgisini arttırmayı; böylece bilgi oluĢturmayı

ve söylem üretmeyi hedefleyen pozitif karakterli iktidar teknikleri, iktidar etkilerinin

bütün toplumsal bünyeye nüfuz ederek dolaĢımını ve modern kapitalist toplumun

ihtiyaç duyduğu disiplini sağlayabilmiĢtir: “17. ve 18. yüzyıllarda, etkisini toplumsal

üretim ve toplumsal hizmet yoluyla kurmaya baĢlayan bir iktidar biçimi doğar. Söz

konusu olan artık, bireylerden somut yaĢam koĢullarında üretken hizmet elde

etmektir. Bunun için, iktidarın bireylerin bedenlerine, hareketlerine, tutumlarına ve

gündelik davranıĢ kalıplarına ulaĢabilmek zorunda olması anlamında, iktidarın

gerçek ve etkili bir biçimde “bedenselleĢtirilmesi” zorunlu olmuĢtur. … Ama aynı

220

Foucault, “Bir Özgürlük Pratiği Olarak Kendilik Kaygısı Etiği”, s. 245. 221

Foucault, “Bir Özgürlük Pratiği Olarak Kendilik Kaygısı Etiği”, s 244, 245.

Page 85: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

80

zamanda bu yeni iktidar teknikleri, nüfus sorunuyla uğraĢmak, kısacası insan

birikimini idare etmek, denetlemek ve yönlendirmek ihtiyacı duymuĢtur (sermaye

birikimini destekleyen ekonomik sistem ile insan birikimini yöneten iktidar sistemi,

17. yüzyıldan itibaren birbirine koĢut ve birbirinden ayrılmaz fenomenlerdir) …” 222

Modern iktidar, insanları, söylemsel ve söylemsel olmayan pratikler

aracılığıyla; yani insanın olumluluğunu -konuĢan, yaĢayan ve çalıĢan varlık- ve bu

olumluluğu içinde toplumsal gerekliliğinin anlamını belirleyen beĢeri bir bilgi ve bu

bilgiyi üreten, uygulayan, kısaca ortamını hazırlayan kurumlar ve faaliyetler

aracılığıyla, oluĢturulmuĢ deneyimlerin özneleri olarak kurar. Bu sürecin analizi,

bilgi/iktidar iliĢkisini mümkün kılan tekniklerin açığa vurulmasını gerektirir.

Panopticon‟un ya da daha genel ifadeyle “gözetleme/inceleme”nin icadı ve

yaygınlaĢması bu bağlamda değerlendirilmelidir; yani modern bir bilgi/iktidar ağının

temelindeki ilke/teknik olması bağlamında. Bu temelden türeyen, bireyselleĢtirici ve

bütünselleĢtirici; disipline edici ve düzenleyici bir dizi baĢka teknik, insan bilimleri

ve insan‟a dair üretilen hakikatler ile hakikatlerin üretilmesi için oluĢturulan

kurumsal mekânlar yoluyla, “hakikat üretimlerini kendinde bizi bağlayan, birleĢtiren

iktidar etkileri”223

yoluyla gündelik yaĢama nüfuz eder. Bu düzen, rasyonelleĢme ile

iktidar arasındaki bağın, “bilginin kurumsal biçimlere, toplumsal ve siyasi biçimlere

bağlanma tarzının”224

bir ifadesidir.

222

Foucault, “Hakikat ve İktidar”, s. 76. 223

Foucault, “İktidar ve Bilgi”, s. 173. Ayrıca bkz. Foucault, “Hapishane Üzerine SöyleĢi: Kitap ve

Yöntemi”, s. 35, 36: “Ġktidarın bilgiye, bilginin iktidara sürekli eklemlendiği kanısındayım. …

Ġktidarın iĢleyiĢi sürekli olarak bilgi yaratır ve aksi yönde, bilgi de iktidar etkilerine yol açar. … Bilgi

olmadan iktidarın sürdürülmesi olanaksızdır, bilginin iktidar doğurmaması olanaksızdır.” 224

Foucault, “Delilik Bir İktidar Sorunu”, s. 279.

Page 86: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

81

Her toplum belli bir bilgi/iktidar iliĢkisi ve hakikat rejimine dayanır

kuĢkusuz; ancak modern toplum, yöneldiği hedeflerin –ki bunlar, insan davranıĢının

ve insan çokluğunun denetiminde, insan bilgisinin bu iki rol etrafında geliĢmesinde

düğümlenmektedir- ve geliĢtirdiği tekniklerin rasyonalitesi boyutunda çok daha fazla

bilgi üretimine, bilgi birikimine, uzmanlığa; bilginin dolaĢım ve belli bir Ģekilde iĢlev

görmesine ihtiyaç duymaktadır.

“Hakikat talep eden ve iĢlev görmek için ona ihtiyaç duyan iktidar tarafından

hakikati üretmeye zorlanıyoruz; hakikati söylemek zorundayız, hakikati itiraf

etmeye ya da bulmaya mahkûmuz. Ġktidar sorgulamaktan, bizi sorgulamaktan

vazgeçmez; iktidar hakikat arayıĢını kurumsallaĢtırır, meslekileĢtirir,

ödüllendirir; sonuçta, nasıl zenginlik üretmek zorundaysak, aynı Ģekilde

hakikat üretmek zorundayız ve hakikati zenginlik üretebilmek için üretmek

zorundayız.”225

225

Foucault, “İki ders”, s. 103.

Page 87: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

82

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ALTERNATĠF BĠR BĠLGĠ / ĠKTĠDAR ĠLĠġKĠSĠ

ve BĠLGĠ EDĠNME HAKKI

I. ALTERNATĠF BĠR BĠLGĠ/ĠKTĠDAR ĠLĠġKĠSĠ

Yukarıda belirtildiği gibi, modern siyasal iktidarın disipline edici ve

normalleĢtirici karakteri belli bir siyasal ussallık/rasyonalite biçimine dayanmaktadır.

Modern siyasal iktidar bireyselleĢtirici ve bütünselleĢtirici tekniklerle –bir bilim ve

uygulama haline gelmek suretiyle- toplumun yanı sıra bireyi yakından

yönetmektedir. Foucault‟nun analizleri çerçevesinde, söz konusu yönetimin güçlü bir

yönlendirme/güdüleme olduğu, yani bireyi yöneten gücün iktidarın zorlayıcılığı

değil, esas itibariyle, bireyin tercihlerini etkileyecek ve belirleyecek bir “siyasal

ussallık” olduğu vurgulanmaktadır.226

–tercihlerin yönlendirilmesinin meĢruiyeti

sağlamanın bir yolunu oluĢturduğu da bu noktada belirtilmelidir.-*

226

Tekin Akıllıoğlu, “Temel Hakların GeliĢmesi Üzerine Bazı DüĢünceler”, AÜ SBF Dergisi, Cilt:

44, Sayı: 1-2, 185. * Burada vurgulanmak istenen, modern devletin “ethik” niteliğidir. “Ehtik” ve “politik” terimleri

birbirine sıkı sıya bağlı bulunmakta ve devletin (moral ve yarar da denilen) iki uğraĢını birlikte

tanımlamaktadır. Gramsci‟nin önerdiği tanım Ģu Ģekildedir: “Ethik devlet konusunda daha usa yatkın

ve daha somut olarak söylenebilecek Ģey, bence Ģudur: en önemli iĢlevinden biri de büyük halk

yığınını, üretici güçlerin geliĢme zorunluluklarına ve dolayısıyla egemen sınıfların çıkarlarına karĢılık

düĢen belli bir kültürel ve moral düzeye (tipe) yükseltmek olduğu ölçüde, her devlet ethiktir. Eğitsel

ve olumlu iĢlev olarak, okul; eğitsel, bastırıcı ve olumsuz iĢlev olarak da yargıevleri, bu anlamda

devletin en önemli etkinlikleridirler …” Antonio Gramsci, Hapishane Defterleri, çev: Kenan Somer,

Onur Yayınları, Ġstanbul, 1986, s. 181.

Page 88: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

83

Bir özgürleĢmenin ise ancak siyasal usun köklerine düzenlenecek bir

saldırıyla gerçekleĢebileceği söylenebilir.* Akıllıoğlu‟nun ifadesiyle, “… birey,

günümüzde siyasal iktidar tarafından belirlenen bir ussallık çerçevesinde hareket

etmekte, farkına bile varmaksızın buna zorlanmaktadır. Dolayısıyla, bu yapı veya

sistem karĢısında yapılacak iĢ önce söz konusu ussallığın verilerini çözümlemek

(analiz etmek) daha sonra da değiĢtirmektir. Bunu sağlamak için sistemi “karĢıya

almak” veya ondan ayrı bir kimlik ve niteliğe (karaktere) sahip olmak gerekir.”227

Batı düĢüncesinde temel hakların “Devlete karĢı” haklar olarak geliĢimi bu

bağlamda değerlendirilebilir. Bu demektir ki, insan hakları ve temel haklar, özünde,

bireylerin (veya birey kümelerinin/örgütlerin) siyasal iktidarı eleĢtirme ve değiĢimini

sağlama amacına yönelik bir iĢlev taĢıyan politik faaliyetlerdir; dolayısıyla “resmi

ussallık”tan farklı bir düĢünce yapısını içermektedirler.228

Siyasal iktidara karĢı hak talepleri biçimindeki söz konusu karĢıtlık,

yöneten/yönetilen gerilimini ve meĢruiyet arayıĢlarını gündeme taĢır. Bu bağlamda,

özellikle, yönetimin, devletin üstün çıkarlarını ilgilendiren dıĢ güvenlik, uluslararası

iliĢkiler gibi konularda faaliyet göstermesinin ötesinde vatandaĢların günlük

yaĢamına artan Ģekilde müdahale etmeye baĢlaması (refah devleti uygulamaları),

* Foucault‟nun kuramı özgürlük açılımına kapalı olmamakla birlikte, liberal özgürlük anlayıĢıyla

bağdaĢmamaktadır. Buna göre özgürlük asla doğuĢtan edinilmez, ona ancak riskler alarak ve

toplumsal beklentiden biraz da olsa saparak ulaĢılabilir. Orhan Tekelioğlu, “Moderniteye SıkıĢan

Özgürlük: Foucault‟nun Kendilik Teknolojileri‟ne Bir BakıĢ”, Doğu Batı DüĢünce Dergisi, Yıl: 3,

Sayı: 9, 1999, S. 49. 227

Akıllıoğlu, “Temel Hakların Gelişmesi Üzerine Bazı Düşünceler”, s. 185. 228

Akıllıoğlu, “Temel Hakların Gelişmesi Üzerine Bazı Düşünceler”, s. 185.

Page 89: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

84

yönetimi etkileme, yönetime katılma, yönetimde Ģeffaflığı sağlama taleplerini

yoğunlaĢtırmıĢtır.229

Yönetimin gizlilik eğilimini de, talepleri hızlandıran bir faktör olarak bu

tabloya eklemek gerekir. Yönetimdeki bilgi, belge ve diğer verilerin açıklanmaması

anlamında gizlilik, toplumların idari ve siyasi yönden kurumsallaĢmaya baĢlaması ile

ortaya çıkmıĢ ve devlet yönetiminin hem siyasi hem de idari boyutuna egemen

olmuĢtur. Siyasal iktidarın merkezileĢmesi ve bürokrasinin hakim bir sektör olarak

ortaya çıkması gizlilik derecesinde de artıĢa yol açmıĢtır.230

Nitekim Weber‟in

belirttiği gibi, bürokrasinin çıkarları gereği gizlilik, salt teknik alanlarla sınırlı

kalmamakta, parlamentoyla olan mücadelesinde de “resmi sır” kavramı özgün bir

buluĢ olarak korunmaktadır: “Bürokratik yönetim her zaman için „gizli oturumlar‟

yönetimi olmak eğilimindedir; bilgisini ve eylemlerini eleĢtirel gözlerden

olabildiğince saklamaya özen gösterir.”231

Yönetimin yapı ve iĢleyiĢ itibariyle karmaĢık bir nitelik arz etmesi, elindeki

imkanların ve araçların geniĢlemesi, günlük hayata artan oranda müdahalesi etkin bir

toplumsal denetimi gerekli kılmıĢ; özellikle 1960‟lı yıllardan itibaren yönetimin

faaliyetlerinde açık olması gerektiği düĢüncesi ve bu yöndeki hukuki düzenlemeler

yaygınlık kazanmaya baĢlamıĢtır. Açıklığı sağlamanın en eski uygulaması, yönetimin

faaliyetlerinden yönetilenlerin haberdar olması ilkesidir –düzenleyici iĢlemlerin

229

Ramazan ġengül, “Bilgi Edinme Hakkı Kanunu Türk Kamu Yönetimini „Camdan Eve‟ DönüĢtürür

mü?”, SBF Dergisi, 60 (3), 2005, s. 219, 220. 230

Musa Eken, “Kamu Yönetiminde Gizlilik Geleneği ve Açıklık Ġhtiyacı”, Amme Ġdaresi Dergisi,

Cilt: 27, Sayı: 2, 1994, s. 26, 28, 29. 231

Weber, Sosyoloji Yazıları, s. 315, 316.

Page 90: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

85

yayınlanması, alınan kararların gerekçelerinin açıklanması gibi-.232

Yönetilenlerin

yönetimden bilgi edinme talebinde bulunma hakkına sahip olması, yönetimin de bilgi

verme yükümlülüğü ile donatılması ise bu ilkenin mantıksal bir uzantısı

niteliğindedir. Bilgi edinmeye iliĢkin dünya çapında hayata geçirilen yasal

düzenlemelerin de, bir talep hakkı olarak bilgi edinme hakkını düzenlemek suretiyle,

yönetimin faaliyetlerinden yönetilenlerin haberdar kılınması konusunda üst bir

güvence sağlamayı hedeflediği söylenebilir.

“Alternatif bir bilgi/iktidar iliĢkisi” ifadesi, siyasal usu eleĢtirme, dönüĢüme

uğratma imkanlarına gönderme yapmaktadır. Bir eleĢtirinin, dönüĢüm ihtimalinin

mümkün olabilmesi ise kuĢkusuz bilgiyi (bilmeyi), eleĢtirilecek Ģeyin bilgisini

gerektirmektedir. Bu noktadan hareketle, “bilgi edinme hakkı”nın hukuki bir

mekanizma olarak söz konusu gereği sağlamadaki iĢlevi/katkısı/konumu ortaya

koyulmaya çalıĢılacaktır. Ancak öncesinde, konuyla iliĢkili olduğu düĢünülen bir dizi

kavrama (sivil toplum, toplumsal katılım, kamusal alan) değinilecektir.

1. SĠVĠL TOPLUMUN DOĞUġU VE MEġRUĠYET

Akal, devlet/sivil toplum ikilemini tanımlarken her iki kavramın ait oldukları

alanın sınırlarının çizilmesi gerektiğini; bu sınırın da belli bir tarihsel dönemden -16.

yüzyıl Batı‟sı-ve modern siyasi-hukuki kavramsallaĢma düzeyinden geçtiğini

232

ġengül, a.g.y., s. 224.

Page 91: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

86

belirtir.233

Gerçekten de, yöneten/yönetilen, Bir/kalabalık, egemen/ulus, devlet/sivil

toplum seklinde değiĢik ifadelerle dile gelen söz konusu karĢıtlığın kurucu zemini,

“zor” ile “rıza” iliĢkisinin oluĢtuğu, meĢruiyet arayıĢının gündeme geldiği modern

Batı dünyasında aranmalıdır. Nitekim, zor kullanma tekeline sahip siyasi iktidar tipi

modern devletin doğuĢu ile yönetilenlerin rızasının sağlanmaya çalıĢılması olguları

bir madalyonun iki yüzüne karĢılık gelmekte234

ve iki temel dönüĢümden

kaynaklanmaktadır. Bunlardan biri, liberal kuramın temellendiği, devlet/toplum

ayrımını mümkün kılan geliĢmelerdir. Diğeri ise, bu ayrımın felsefi temellerini

oluĢturan, siyasal iktidarın meĢruiyet kaynağının dünyevileĢmesi meselesidir.235

Modern devletin mutlakiyetle birlikte belirdiğine yukarıda değinilmiĢti. Buna

göre mutlakiyet, modern devletin kurucu unsuru olan egemen/halk ayrımını ilk defa

gündeme getiren gerçek bir kopuĢ dönemi olarak nitelendirilebilir. Bunun anlamı,

toplumları, toplumu düzenleyen kurallar bütününün kaynağını düĢünme biçimi

bakımından iki temel kategori halinde farklılaĢtıran yapısal değiĢimin yaĢandığı geçiĢ

sürecinin; yani toplum düzenini dıĢsal yasaya bağlı kılan toplumlardan toplum

düzenini dünyevi yasa aracılığıyla gerçekleĢtiren* toplumlara dönüĢümün mutlakiyet

döneminde nihayetlendiğidir. Toplum düzenini kuran ilkenin ruhani iktidara

dayanmayarak dünyevileĢmesi sonucu, ayırt ediciliğini meĢruiyetini belirleyen

sosyal temelden alan modern anlamda devlet düĢüncesi doğabilmiĢtir. Ancak

233

Akal, a.g.y., s. 45, 46: “Sivil toplum olarak düĢünülen toplum, ancak devletle ve devlet içinde

varolabilirdi. Ya da sivil toplum, kavramsal açıdan, insanlar devleti düĢünebilmeye baĢladıktan sonra

varolabilirdi.” 234

Antonio Gramsci, Hapishane Defterleri, çev: Kenan Somer, Onur Yayınları, Ġstanbul, 1986, s.

186. 235

Tuğba Asrak Hasdemir, Kamusal ĠletiĢimde Bilgi Edinme Hakkı, Dipnot Yayınları, Ankara,

2007, s. 22. Ayrıca bkz. Antonio Gramsci, Hapishane Defterleri, Onur Yayınları, Ġstanbul,1986, s.

179-187. * Dünyevi yasa insan iradesinin ürünü iken, dıĢsal yasa insanın keĢfedebileceği ancak

değiĢtiremeyeceği ezeli ve ebedi hakikatlerden ibarettir.

Page 92: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

87

belirtmek gerekir ki, söz konusu ilkenin ya da Yasa‟nın uygulanma tarzına göre

modern devlet nitelik değiĢtirmekte; bu nedenle, kiĢiselleĢmiĢ siyasi iktidar tipine

karĢılık gelen “kral-devlet”ten ve kurumsallaĢmıĢ siyasi iktidar tipine karĢılık gelen

“ulus-devlet”ten bahsedilmektedir.236

KopuĢtan önceki evrede, toplumu düzenleyen Yasa‟nın dıĢsal oluĢu ve tabii

hukukun belirleyiciliği nedeniyle siyasi iktidarın kullanımı meĢruiyet açısından sorun

yaratmamaktadır. Siyaset dünyevi bir alanda düĢünülmeye baĢlandığında, insanları

yasaların yaratıcısı yapan düĢünce doğduğunda ise, özellikle “Yasa/uygulama”nın

Kralın (egemenin) kiĢiliğinde ayrıĢmaz bir bütün olmaktan kurtulup birbirinden ayrı

düĢünülebildiği “ulus-devlet”te, iktidarın kullanımının meĢruiyeti gündeme

gelmekte, kaynağını modern yasa yaratıcıdan alan iktidar kullanımı meĢru kabul

edilmektedir.237

MeĢruiyet, rıza kavramı ile yakından iliĢkilidir. Devletin hükmettiği topluluğa

yönelik eylemlerinin direniĢle karĢılaĢmaması, toplum tarafından devletin hükmetme

gücüne rıza gösterilmesi / itaat edilmesi anlamını içermektedir. Dolayısıyla, Yasa

yaratıcı toplumlarda meĢruiyetin kaynağı dünyevi olmakta ve meĢruiyet olmaksızın

devletin varlığını sürdürebilmesi mümkün görünmemektedir –dünyevileĢmenin

doğası gereği zaten bu böyledir- . Bu yüzden her devlet için, meĢru bir otoriteye

236

Akal, a.g.y., s. 323. Akal, Yasa ve uygulama arasındaki iliĢkiyi siyasi iktidar kavramını

tanımlamak için kullanır. Buna göre, Yasa/uygulama ya da ilke ve kullanım, en basitinden en

karmaĢığına kadar her toplum için söz konusu olan siyasi iktidar iliĢkisinin iki unsurudur. Dolayısıyla,

böyle bir iliĢkinin doğması için devlet biçiminde örgütlenme Ģart değildir, devlet yalnızca Yasa ile

uygulama arasında kurulan özgül bir iliĢkiyi göstermektedir. Akal, a.g.y., s. 15, 359. 237

Akal, a.g.y., s. 327.

Page 93: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

88

sahip olmak, toplumun iradesini cisimleĢtirdiği ve ifade ettiği yolundaki kanaat

hayati önem taĢımaktadır.

MeĢruiyet ile Ģiddet kullanma tekeli birlikte düĢünüldüğünde, Yasa/uygulama

iliĢkisinin özel bir biçimi olan ve modern devletin karakteristiğini oluĢturan

egemenlik açığa çıkmaktadır. Buna göre modern devlette, Yasa‟nın toplum

iradesinden kaynaklanması nedeniyle meĢruiyetin kaynağını toplum oluĢturmakta ve

Ģiddet kullanımının toplumdan farklılaĢan tek bir odakta toplanması sonucu,

uygulama bir bütün olarak toplum eliyle ya da toplum içindeki birden çok güç odağı

aracılığıyla değil, tek bir dünyevi merkez tarafından gerçekleĢtirilmektedir. Bu tarz

bir Yasa/uygulama iliĢkisi de modern devlet egemenliğini tarif etmekte; deyim

yerindeyse egemenlik, meĢru otoriteye karĢılık gelmektedir.238

Yasa‟yı dünyevileĢtiren modern toplum tipi uygulama unsurunda gözlenen

değiĢim açısından yukarıda değinildiği gibi iki alt tipe ayrılmaktadır: kral-devlet ve

ulus-devlet. Kral-devlet, Yeni Çağ‟ın baĢlangıcı olan monarĢiler döneminde; yani

ulus fikrinin tam anlamıyla olgunlaĢmamıĢ olduğu bir dönemde, Yasa söyleme ve

uygulama iĢlevlerinin dünyevi bir alanda kralın elinde toplandığı, varlık nedenini ve

amacını kendinde bulan bir siyasi iktidar tipine karĢılık gelmektedir. Dolayısıyla

kral-devlette, Yasa ve uygulamanın, kralın kiĢiliğinde ayrıĢmaz bir biçimde

kaynaĢmıĢlığı söz konusudur.239

Ulus-devlette ise, Yasa‟nın söylenmesi iĢlevi

toplum tarafından gerçekleĢtirilmekte iken, uygulama toplumdan farklılaĢmıĢ ve

kurumsallaĢmıĢ bir aygıta bırakılmıĢtır. “Böylece modern devlet, meĢruiyetini

238

Egemenlik ve meĢruiyet konusunda ayrıca bkz. Max Weber, Toplumsal ve Ekonomik

Örgütlenme Kuramı, çev: Özer Ozankaya, Ġmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1995, s. 311-315. 239

Akal, a.g.y., s. 326, 327.

Page 94: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

89

kendisinden değil, modern dünyevi ilke olarak karĢısına oturtulan modern yasa

yaratıcıdan ya da ulustan alacaktır.”240

Bu aynı zamanda modern demokrasi diye

adlandırılabilecek aĢamayı oluĢturmaktadır.241

Ulus-devletin kral-devletten ayrıldığı nokta, birtakım yeni kavramlarla

birlikte düĢünülmelidir; “anayasallık” ve “kiĢisel olmayan iktidar” kavramları242

bu

açıdan önem taĢımaktadır. “Anayasallık” kavramı, hukukun üstün kabul edildiği,

toplumun her kesiminin ve iktidarın, eylemlerinde hukukla bağlı kılındığı bir devlet

düzenini ifade etmektedir. Anayasalar siyasi sürecin temel kurallarını belirlemekte

kullanılan metinlerdir. Anayasa maddi anlamda tanımlanacak olursa, belli bir

devletin siyasi yapısı, iktidarın kullanıĢı ve yetkileri ile ilgili kuralların bütününü

kapsayıcı bir niteliğe sahip olduğu görülür.243

Dolayısıyla anayasa için, devletin

varlığını somutlaĢtıran ve güvence altına alan bir metindir denebilir. Ancak aynı

zamanda anayasanın, temel hak ve özgürlükler lehine devlet iktidarını sınırlama

iĢlevini de unutmamak gerekir.244

O halde anayasanın, bir toplumda siyasi iktidarı

kullananların nasıl iĢ baĢına geldiği, siyasal iktidarı kullanacak kurumların kuruluĢ,

iĢleyiĢ, görev, yetki ve sorumluluklarının neler olduğu ile siyasal iktidar karĢısında

vatandaĢların hak ve yetkilerinin kapsamı sorunlarını çözümlemesi

beklenmektedir.245

240

Akal, a.g.y., s. 327. 241

Akal, a.g.y., s. 358. 242

Pierson, a.g.y., s. 38-42. 243

Erdoğan Teziç, Anayasa Hukuku, Yedinci Bası, Beta Yayınları, Ġstanbul, 2001, s. 143. 244

Mehmet Turhan, Anayasal Devlet, 3. Bası, Naturel Yayınları, Ankara, 2004, s. 69. 245

Bülent Daver, Siyaset Bilimine GiriĢ, Doğan Yayınevi, Ankara, 1969, s. 165.

Page 95: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

90

Ulus-devleti kral-devletten; diğer bir deyiĢle mutlakiyetçi dönemden ayıran

önemli bir özellik anayasaya bağlılık noktasında toplanmaktadır. Ulus-devletin

anayasaya bağlılığı yönetimin meĢruti niteliğini açığa çıkartmaktadır. Devlet ile ulus

arasındaki, ağırlığı devlet karĢısında ulusa veren bu iliĢki biçimi, her Ģeyden önce

devlet iktidarının mutlak değil, kısıtlanmıĢ olmasını gerektiriyordu ve 18.-19.

yüzyıllarda anayasa bu yeni iliĢki biçimini tarif etmek için kullanılmaktaydı.246

“KiĢisel olmayan iktidar” kavramı da anayasal düzen kavramıyla yakından

ilgilidir ve yönetimin belirli kiĢilerin öznel ve keyfi iradesine bağlı olmayıp,

yurttaĢların oylarıyla iĢ baĢına gelen parlamentonun belirlediği yasalara dayanması

anlamını taĢımaktadır; yani yasanın yaratıcısı ile uygulayıcısı birbirinden ayrılmıĢtır.

Bu ise, devlet iktidarını uygulayanların, yasal, anayasal ve kamu hukukuna uygun

yöntemlerle sınırlı olarak görevlerini yerine getirmek zorunda oluĢlarını ve

görevlerinin geçiciliğini ifade etmektedir.

Toplumun kendisini yasa yaratan olarak tanımlaması; diğer bir deyiĢle,

toplum düzeninin dünyevi yasalara göre oluĢturulmaya baĢlanması; yani tabii halden

sivil hale geçilmesi modern düĢüncenin pozitivist karakterine iĢaret etmektedir.

Böylelikle, hukuk ve siyaset alanlarının birbirlerinden farklılaĢmak suretiyle

kendilerine özgü terimlerle açıklanması gündeme gelmiĢtir. Örneğin hukuk, hem

toplumu bağlayıcı kurallarla düzenleme, hem iktidar karĢısında toplumu tarihsel

geliĢime göre değiĢen bir içerikle hak sahibi kılma, hem de modern devletin Ģiddet

tekeline sahip devasa gücünü sınırlandırma ve denetleme iĢlevlerini yüklenerek;

246

Poggi, Modern Devletin GeliĢimi, s. 75.

Page 96: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

91

deyim yerindeyse, kendisinden türediği siyaseti bağlayan kurallar bütününü ifade

etmeye soyunmaktadır.

Bu noktada, modern dünyada siyaset ve hukuk arasındaki ayrım açısından,

yasallık ve meĢruluk üzerinde kısaca durmak gerekir. Hukuk devletinin meĢruluğu

“maddi” ve “biçimsel” olmak üzere iki biçimde ele alınmaktadır.247

Biçimsel hukuk

devleti anlayıĢına göre meĢruluk yasallıkla özdeĢ kabul edilmekte, içeriği ne olursa

olsun kendi koyduğu yasalara uyan her devlet meĢru hukuk devleti sıfatını

kazanmaktadır. Maddi hukuk devleti anlayıĢına göre ise, hukuk devletinden

bahsedilebilmesi için, yasallığın yanı sıra belli bir amaca da ihtiyaç vardır ve bu

amacı özgürlüğün (insan haklarının) korunması oluĢturmaktadır. Siyasete dair bir

kavram olan meĢruiyetin asgari ölçütünün yasallıkta; yani yürürlükteki hukuk

kurallarına uygunlukta aranması, hukukun, siyasal eylemin biçiminin nasıl olması

gerektiğine yönelik ilkeleri güvence altına alan bir yapı olarak ele alındığını

göstermektedir. BasitleĢtirecek olursak, modern düĢüncede pozitif hukuk, siyaset için

bir ölçüdür, sınırdır, devlet faaliyetlerini çerçeveleyen biçimdir denebilir.

247

Bu konuda bkz. Sancar, a.g.y., s. 85-88.

Page 97: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

92

2. TEMSĠLĠ DEMOKRASĠDEN KATILIMCI DEMOKRASĠYE

2.1. TEMSĠL MESELESĠ

“Temsil düĢüncesi sistematik bir devlet kuramı içinde nihai yerini almıĢtır.

DıĢsallığın içselleĢmesiyle, siyasi iktidarı kullanan ya da kullananlar, Tanrı‟nın değil

toplumun temsilcileri olarak sunulacaklar, ve tabii toplumun aynası olarak

insansızlaĢtırılmıĢ Bir‟in de temsilcileri… gerçek persona‟dan (kiĢi), yapay ya da

kurgusal persona‟ya geçiĢ imkânı …”248

Ulus kavramı hakkında bugün bildiklerimizin ilk nüvesinin Hobbes‟un sosyal

sözleĢme kuramında yer aldığı söylenebilir. Hobbes‟un kuramına göre devletin varlık

nedeni doğal yaĢamdaki savaĢ halinin son bulması, güvenliğin sağlanmasıdır.

Toplum üyeleri (bireyler) ölüm korkusu/güvenlik isteği nedeniyle aralarında anlaĢıp,

sözleĢmenin tarafı olmayan, bu nedenle kendi yapacağı yasalarla bağlanmayan,

yurttaĢların koyacağı kurallara yön veremeyeceği bir mutlak egemene güçlerini

devrederler. Böylelikle, sözleĢenlerin güçlerin toplamından oluĢan egemen güç

Leviathan meydana gelir.

Devletin (Leviathan‟ın), kendi yaratıcısı olan insanları içermesi; diğer bir

deyiĢle, devletin hem insanların dıĢında hem de içinde olması durumu Hobbes‟ta

siyasal temsil mekanizması ile açıklanır.249

Buna göre, yaratıcının yapıtında kendini

248

Akal, a.g.y., s. 100, 101. Ayrıca bkz. Akal, a.g.y., s. 99-102. 249

Ağaoğulları –Köker, Kral-Devlet ya da Ölümlü Tanrı, s. 218. Hobbes‟un, siyasal temsil

mekanizmasına açıklık kazandıran kiĢi (persona) kavramına bu noktada değinmek gerekir. Hobbes,

kiĢiyi iki açıdan ele alır: doğal kiĢi ve yapay kiĢi. “Sözler ve eylemler kiĢinin kendisine ait ise, o bir

Page 98: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

93

görmesi gibi, Leviathan‟ı yaratan bireyler de kendilerini onunla özdeĢleĢtirirler ve bu

özdeĢleĢmeden bireyler toplamına karĢılık gelen halk (ya da ulus) meydana gelir250

Yani sözleĢme kurulmadan önce halk Ģeklinde bir birlik ortada yokken, sözleĢmeyle

ve devletin kurulmasıyla birlikte, temsil iliĢkisinin tarafı olabilecek, tek tek bireyleri

aĢan halk yaratılır:

“…Temsil yansıtmaz, fakat gerçekleĢtirir, yaratır. Daha açıkçası, her ne kadar

insanlar devleti yaratmıĢlarsa da, “bir” olan halkı yaran devletin (ya da egemenin) ta

kendisidir. … Bireyler, kendisini meĢru temsilcileri olarak kabul edip itaat ettikleri

egemene göre olan durumları bakımından bir birlik oluĢtururlar. Demek ki birlik

oluĢları, yani halk haline geliĢleri tümüyle kendilerinin dıĢında gerçekleĢir.”251

O halde egemenlik onu yaratan halktadır (ya da ulus); yani temsil iliĢkisinin

sonucudur. Tek bir kiĢilik halinde birleĢmiĢ olan topluluk/Devlet/Leviathan‟ın

“Bir”liğini siyaset sahnesinde canlandırması için gereksinim duyulan canlı-kanlı

insan (kral) ya da insanlardan oluĢan kurul (meclis); kurgusal kiĢiliği taĢıyan, halkın

temsilcisi olan egemendir. Egemen, bütün bireylerden aldığı yetkiyle, onların adına

konuĢup eylemde bulunur.252

Bireyler, temsil ile birlikte kendilerini temsilcinin

içinden yeniden yaratarak yurttaĢa dönüĢürler.253

Bu Ģekilde devletle toplum üyeleri

doğal kiĢi olarak adlandırılır. Bir baĢkasının sözlerini ve eylemlerini temsil ediyorlarsa, o bir yapma

veya yapay kiĢidir. … KiĢileĢtirmek (“to personate”), rol yapmak (“to act”) veya kendini veya baĢka

birini temsil etmektir (“to represent”); ve baĢka birini temsil edenin, onun kiĢiliğini üstlendiği veya

onun adına hareket ettiği söylenir …” Thomas Hobbes, Leviathan, çev. Semih Lim, Yapı Kredi

Yayınları, Ġstanbul, 1995, s. 117. 250

Ağaoğulları –Köker, Kral-Devlet ya da Ölümlü Tanrı, s. 219. Ancak modern anlamda bir

halk/ulus kavramsallaĢtırması söz konusu değildir; çünkü Hobbes‟a göre halk, egemen güçten

bağımsız bir kiĢiliğe sahip değildir. Ayrıca bkz. Akın, a.g.y., s. 109: “(Hobbes‟un) sözünü ettiği

anlaĢmanın özelliği iki yönlü olmasında, hem toplumu hem de iktidarı bir çırpıda ortaya

çıkarmasındadır.” 251

Ağaoğulları –Köker, Kral-Devlet ya da Ölümlü Tanrı, s. 221. 252

Ağaoğulları –Köker, Kral-Devlet ya da Ölümlü Tanrı, s. 219, 220; Hobbes, a.g.y., s. 130. 253

A.g.y., s. 222.

Page 99: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

94

arasındaki bağı kuran ve simgeleyen “ulus”un en büyük özelliği yapay oluĢudur; onu

meydana getiren toplum üyelerinin her birinin somut varlığının ötesinde soyut bir

niteliğe sahip olmasıdır. Kalabalığın Bir‟e dönüĢmesine karĢılık gelen bu durum ise,

herkesin rızası üzerine inĢa edilen, “temsille belirlenmiĢ çağdaĢ demokrasi

düĢüncesini”254

akla getirir.

ġöyle ki, en basit haliyle halk gücü anlamına gelen demokrasi kelimesi,

baĢına temsili sıfatını almak suretiyle bu gücün kullanılma biçimini ifade etmektedir.

Temsili demokrasiye göre halkın yönetimi, halk için, halk adınadır, ama halk

tarafından gerçekleĢtirilmez. Düzenli aralıklarla yapılan seçimler aracılığıyla halk,

tek tek bireyler değil bütün adına hareket edecek olan temsilcileri belirler. Siyasi

iktidarı kullanan temsilcilere itaat de meĢruluğunu söz konusu temsil iliĢkisinden,

temeldeki halkın “kurucu” fonksiyonundan alır. Dolayısıyla, Akal‟ın belirttiği gibi,

temsil iliĢkisinden yola çıkarak Bir‟i kalabalığın aynası Ģeklinde konumlandıran

Hobbes‟un kuramı ile günümüz siyasi-hukuki kavramsal alanı içinde yer alan çağdaĢ

temsili demokrasi arasında yapısal bir farklılık bulunmamaktadır. Devlet ve ulus

arasındaki mesafeye iliĢkin algı değiĢirken, iki soyut bütünün temsile dayanan

birbirini belirleme özelliği, aralarındaki soyut bağ aynı kalmaktadır.255

Hobbes‟un kuramında devlet ile ulusun birbiriyle özdeĢ olması, devletin

kurulmasıyla eĢ zamanda ortaya çıkan ve farklı bireysel iradelerin tek bir iradeye

dönüĢmesinden ibaret olan halkın iradesinin egemenin iradesine eĢit olması anlamına

gelir. Bu nedenle, egemen güç olarak yetkilendirilen temsilci hem Yasa‟yı hiçbir

254

Akal, a.g.y., s. 100. 255

A.g.y., s. 102.

Page 100: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

95

sınırlamaya tabi olmaksızın belirleyen hem de uygulayan konumundadır.

Dolayısıyla, Yasa/uygulamanın kendisinde toplandığı kiĢiselleĢmiĢ bir siyasi iktidar

tipine karĢılık geldiği söylenebilir. Hobbes‟tan sonra gelen düĢünürlerde ise devlet ile

ulusun birbirinden ayrılması gündeme gelecektir*; devlet ile sivil toplumun karĢı

karĢıya gelmesi de denilebilir: Yasa yaratıcı sivil toplumun karĢısında yasayı

uygulayıcı aygıt olarak devlet. Bu düĢünce, devletin iĢlevleri –“bütünün iyiliği

doğrultusunda özgürlüğü, barıĢı, düzeni ve adaleti sağlamak”256

- meselesini ön plana

çıkararak ulus-devletin ilk iĢaretlerini sunmaktadır. Hak ve özgürlükleri koruyup

gözeten ve ortak iyiliği sağlayan böyle bir devletin yaratılıp sürdürülebilmesi,

“yasaların egemenliği, iktidarın sınırlanması, erkler ayrımı ve siyasal temsil” gibi

düzenlemeleri gerekli kılmaktadır.257

Ancak, Akal‟ın belirttiği gibi, devlet yerine ulusa ağırlık vermeye çalıĢan söz

konusu kuramlar*, “siyasi iktidarın ilkesiyle kullanımını kaynaĢtıran bu kuramı

bütünüyle aĢamamıĢ, bir Gordion düğümünü çözememiĢlerdir. Yasa yaratıcı olarak

* Örneğin Locke‟ta baĢtan gücü sınırlandırılmıĢ bir devlet anlayıĢı vardır. Buna göre, her insanın

yalnızca cezalandırma hakkının üstün bir kuvvete devredilir. Çünkü doğal yaĢamdaki özgür ve mutlu

hayatı tehdit eden unsur, bu herkese ait olan kontrolsüz cezalandırma hakkından ibarettir. Dolayısıyla

insanlar sivil hayata geçerken diğer haklarından vazgeçmemiĢlerdir. Devletin görevi de sivil topluma

müdahale etmek yerine, tabii halin benimsenen Ģekliyle sürmesi için gerekli korumayı sağlamaktır;

yani hem tabii hayatta hem de sivil hayatta ortak hak olan mülkiyet hakkını –insanların öncelikle

bedenlerine sonrasında ürettiklerine malik olma hakkını- korumaktır. Totaliter yanı kuvvetli olan

Hobbes devleti ile sivil toplum özdeĢleĢirken; yani aradaki mesafe yok denecek kadarken, Locke‟un

liberal devlet kuramında devlet/sivil toplum farklılaĢmasının ilk emareleri görülebilir; yani araya bir

mesafe koyulmaya baĢlanmıĢtır. Hobbes‟ta esas zıtlık devletli toplum ile devletsiz toplum, tabii hal ile

sivil hal arasında iken; Locke‟ta tabii hale yaklaĢan, devletten uzaklaĢan bir sivil toplum tasarısına

rastlanır: “… Locke‟un tabii halinin sivil halde de sürdürülmesi gereken bir yanı vardır: Ġnsanlar tabii

olarak önce kendi bedenlerine, sonra da ürettiklerine malik oldukları için, tabii bir hakkın varlığı…

Kabaca liberalizm diye adlandırılabilecek bu kuramsal çaba, sivil hali, Hobbes‟ta karĢıt kutup olan

tabii hale yaklaĢtırırken, gücü sınırlanmak istenen bir devletten de uzaklaĢtırmaya baĢlar.” Akal,

a.g.y., s. 48. 256

Ağaoğulları – Zabcı – Ergün, Kral-Devletten Ulus-Devlete, s. 338, 339. 257

Ağaoğulları – Zabcı – Ergün, Kral-Devletten Ulus-Devlete, s. 340.

Page 101: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

96

ulusun kendini kurallandırdığına ve devletin yalnızca bu kuralların uygulanmasını

sağlayan bir aygıt olduğuna iliĢkin sav, devletin bu düzlemde ulustan yeterince

uzaklaĢtırılarak düĢünülebilmesini sağlayamamıĢtır.”258

Bunun öncelikli nedeni

ulusun soyut bir niteliğe sahip olmasıdır. Ġnsanların bireysel özelliklerinin

silikleĢmesi neticesinde “bir” araya gelerek kendi varlıklarının toplamından farklı bir

bütün oluĢturduklarının düĢünülmesi nedeniyle iki soyut bütün (ulus ve devlet)

birbiriyle çakıĢmakta ve deyim yerindeyse, birbirini aynı sözcüklerle anlatmaktadır.

Ulus ve devleti birbirinden ayırma güçlüğü, toplumu düzenleyecek ve

uygulanması meĢru olacak olan Yasa‟nın belli bir sosyal bütünün yaratısı olması

gereğinden, “konsensus” ihtiyacından kaynaklanır. Çünkü Yasa‟yı uygulamak, ancak

bu Ģartlar altında, kendisine uygulanacak bütünün yaratısı olduğunda meĢru kabul

edilmektedir. Dolayısıyla böylesi bir sistemin temsil mekanizmasını kullanması

kaçınılmazdır. Seçimle gelen temsilciler, kendisini oluĢturan bireylerinkinden farklı

bir kiĢilik ve iradeye sahip egemen irade adına hareket ederek toplumu düzenleyecek

kuralları belirleyecek ve genel iradeyi gerçekleĢtirecektir.

2.2. TOPLUMSAL KATILIM VE DEMOKRASĠ

“Adına konuĢmak” olarak tarif edilerek eleĢtirilen temsil politikalarına

yönelik itirazlar, günümüz “yeni toplumsal hareketlerinde”* dile getirilmektedir.

258

Akal, a.g.y., s. 329. * Kapitalist refah devletinin meĢruiyet krizinin belirginleĢtiği 1968‟lerde, devlet ve toplum arasındaki

iliĢkinin, iktidarın yaĢamın her alanına müdahale eden politikalarının sorgulandığı; yeni toplumsal

söz, eylem ve yaĢam biçimi arayıĢlarının dile getirildiği özgür, gönüllü, çoğul hareketlerin tümüne

Page 102: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

97

Örneğin Zapatistalar adındaki grup, 1994‟te federal devletten “kurtardığı” Chiapas

bölgesi halkı için, onlar adına değil, onlarla birlikte hareket ettiğini özellikle

vurgulamıĢtır. Bu vurgunun, halk adına konuĢmak yerine halkı dinlemeyi önemseyen

bir politik tercihi ifade ettiği söylenebilir.259

Temsile dayanan siyasi-hukuki sistemlerin ve söylemlerin eleĢtirilmesi,

yukarıda bahsettiğimiz, devlet karĢısında konumlandırılan soyut bütünü

somutlaĢtırma çabaları olarak nitelendirilebilir; yani “devlet karĢısında …” Ģeklinde

formüle edilen slogandaki üç noktalık ya da vs.‟lik belirsizliği (sivil toplum, ulus

halk, kalabalık vs.) belirgin kılma, boĢluğu doldurma giriĢimleri olarak*. Nitekim,

homojen bütünün “konsensus”a varma hali, aslında pek çok farklılığın dıĢlanması ya

da Aynı‟ya indirgenmesiyle mümkün olabilmektedir; gerçekçi değildir: “… temsilci

iĢlev, oldukça açık bir biçimde, dînî ve dünyevi otoritenin çöküĢüyle oluĢan politik

“yeni toplumsal hareketler” adı verilmiĢtir. Devlete karĢı sivil yaĢam alanları geliĢtirme perspektifi,

devlet ve sivil toplum karĢıtlığı meselesini gündeme getirmiĢtir. Bkz. Meral Özbek, Giriş: Kamusal

Alanın Sınırları, Kamusal Alan, der: Meral Özbek, Hil Yayınları, Ġstanbul, 2004, s. 25. (19-89)

Ayrıca, bu dönemden itibaren giderek normalleĢtirme toplumunun ilkesi olan norm‟un sorgulanmaya

baĢlandığı görülmekte; disiplinci toplumun değerlerine karĢı yükseliĢe geçen toplumsal dönüĢüm

talepleri, kamusal mekanlarda yürütülen toplumsal ve siyasal protestolar aracılığıyla dile

getirilmektedir. Söz konusu protesto hareketlerine verilen ilk tepki, bunları “düzen bozucu

faaliyetler”, “dizginlenmemiĢ bireycilik” olarak kodlayan ve siyasi katılım biçimi olarak gayrı-

meĢrulaĢtıran muhafazakâr tepki olmuĢtur. Bu ilk tepkiden farklı bir mantığın Ģekillenmesiyle birlikte

yeni bir iktidar paradigmasının oluĢumu ve denetim toplumuna geçiĢ gündeme gelecektir. Dolayısıyla,

normalliğin sınırlarının toplumsal geliĢme tarafından zorlanması, önceleri anti-sosyal bulunan pek çok

davranıĢın normalleĢmeye baĢlaması karĢısında, sosyal denetim sisteminin daha etkin bir denetim

mantığını benimsemeye yöneldiği söylenebilir. Bkz. Alev Özkazanç,”Biyo-Politik Çağda Suç ve

Cezalandırma: Denetim Toplumunda Neo-Liberal Yönetimsellik”, Toplum ve Bilim, Sayı: 108,

Birikim Yayınları, Ġstanbul, 2007, s. 23- 28. (15-51) 259

Simon Tormey, “Kendi Hesabına Konuş”: Deleuze, Zapatizm ve Temsil Eleştirisi, Siyahi, No: 3,

Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2005, s. 67. (66-75) * Aynı zamanda, devlet iĢlerine bulaĢmayan, muaf, kendinden menkul bir özerklik içinde devinen sivil

toplum algısı da eleĢtirilmektedir. Dolayısıyla, “devlet iktidarının sınırlanması ve meĢruluğuyla

uğraĢma kapasitesi, … insan deneyiminin karmaĢıklığına iliĢkin artan duyarlılıklara kılavuzluk etme”

niyeti söz konusudur. Bkz. Özbek, a.g.y., s. 27. Liberal-demokratik temsili sistemi “katılımcı

demokrasi” açısından eleĢtiren eleĢtirel siyaset teorisinin, siyasal iktidar kavramıyla karĢıt kutuplarda

konumlandırmadığı, insanın baĢka insanlarla birlikte kamusal bir faaliyetin içinde gerçekleĢtirdiği

iradi bir eylem (praxis) olarak ele aldığı özgürlük kavrayıĢı için ayrıca bkz. Levent Köker, Ġki Farklı

Siyaset, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 1990, s. 68-74.

Page 103: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

98

otorite boĢluğunu doldurmak üzere bir araç olarak kullanıldı. Bu, bizi eski liberal

düĢüncenin sorunsalına götürdü: devlet vardır, nasıl meĢrulaĢtırılır? Liberallere göre

(ve aslında liberal olmayanlara göre) yanıt, sonradan yönetenler tarafından temsil

edilecek benzerleĢmiĢ bir kitle, yani Halk yaratmaktı … Ancak, … Halk figürü,

„pasif bir yığın‟ ya da „çoğunluk‟, „ulus‟ ya da „gençler‟ gibi „sayılamaz bir

topluluk‟tur. Bu demek oluyor ki, Halk „o‟nu oluĢturan‟ kiĢilerin gerçek görüĢlerine

danıĢılmadan, eylemleri haklı çıkarmak için retorik anlamda kullanılabilen kolektif

öznelerdir. „Halkın istediği Ģey‟, halkın istediği Ģey değil, birinin halkın istediği Ģey

olduğunu düĢündüğü Ģeydir. Halkın istediklerini „temsil edenlerin‟ istedikleri

Ģeydir.”260

Sayılabilir bir sosyalliğin daha somut biçimde kendini ifade etmesi, uyacağı

kuralları gerçek anlamda belirleyebilmesi, değiĢtirebilmesi, karar alma süreçlerinde

etkinleĢebilmesi hedeflerine ulaĢmada “temsil ediliyor olma”nın yetersizliği

ortadadır. Bu koĢulları sağlamak için, toplumsal katılımı artıran mekanizmaların ve

bu yönde bir anlayıĢın geliĢtirilmesi gerekir. Çelebi‟nin belirttiği gibi, “kendi

konumunu evrensel ve rasyonel bir çerçevede baĢkalarının konumuyla bitiĢtirebilen

bütün siyasal talepler „toplum‟, „insanlık‟ vb. adına söz alabilirler.”261

Bahsedilen

gerekler, modern kapitalist toplumlarda demokrasinin konumu ve imkânları, siyasal

meĢruiyet gibi konulara iliĢkin sorgulamalarla yakından ilgilidir. Bu bağlamda

“kamusal alan” kavramının, süregiden tartıĢmaların gündemini oluĢturduğu

söylenebilir.

260

Tormey, a.g.y., s. 70, 71. 261

Aykut Çelebi, Kamusal Alan ve Sivil Toplum, Kamusal Alan, der: Meral Özbek, Hil Yayınları,

Ġstanbul, 2004, s. 238. (237-284)

Page 104: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

99

“Kamusal alan” ya da diğer bir deyiĢle, “demokratik meĢruiyet ilkesi olarak

kamusallık” hakkındaki çeĢitli yaklaĢımlar, “Kamusallığın Yapısal DönüĢümü”262

kitabıyla kavramla tanıĢıklığı sağlayan Habermas‟ın saptamalarının bazı yönleriyle

eleĢtirilmesi, olanaklarının ve sınırlarının gösterilmesi, yeni formülasyonlar ve

açılımlar önerilmesi Ģeklindedir. Habermas‟a göre demokratik meĢruluğun kaynağı,

kanaat ve irade oluĢumunun gerçekleĢtiği, böylece kamuoyunun oluĢtuğu müzakere

etme sürecinde ve sürecin sağlıklı iĢlemesini sağlayan iletiĢim koĢullarının

varolmasındadır.* Dolayısıyla Habermas, önceden oluĢmuĢ iradelerin toplamı

Ģeklindeki Rousseau‟cu “genel irade” anlayıĢına karĢı çıkarak, “meĢru yasanın genel

iradenin ifadesi değil, genel müzakerenin bir sonucu olduğunu” kabul etmekte263

ve

kamusal alanı kamuoyunu biçimlendiren merkezi bir alan olarak göstermektedir.

Habermas‟ın, eleĢtirel kamusal alanı, hem tarihsel bir olgu hem de normatif

bir ilke (ideal) olarak ele aldığını da belirtmek gerekir. Buna göre, mutlakiyetçi

dönemden modern topluma geçilmesiyle birlikte devlet anlayıĢında ve bu doğrultuda

kamusallık anlayıĢında da bir değiĢim yaĢanmıĢtır. Söz konusu değiĢim burjuva

kamusal alanının oluĢumuna iĢaret etmektedir: “Ortaya yeni çıkan burjuvazi, mutlaki

devletin gizli/saklı ve bürokratik pratikleriyle çarpıĢma süreci içinde giderek kralın

262

Jürgen Habermas, Kamusallığın Yapısal DönüĢümü, çev: Tanıl Bora – Mithat Sancar, 5. Baskı,

ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul, 2003. * Bu koĢullar, kamusal alan oluĢturabilmeyi mümkün kılan haklara iliĢkindir; yani kamusal alan

ilkesine karĢılık gelmektedir. Habermas, kamusal alan ilkesini, kamusal iletiĢimde eĢit katılım ve

özgür söylem ilkesi olarak tarif eder. Söz konusu ilkenin gerçekleĢmesi için sivil hakların –düĢünce,

ifade, toplanma, gösteri ve örgütlenme, seçme-seçilme hakları- sağlanmıĢ olması gerekir: “YurttaĢlar

ancak, genel yarara iliĢkin meseleler hakkında kısıtlanmamıĢ bir tarzda, yani toplanma, örgütlenme,

kanaatlerini ifade etme ve yayınlama özgürlükleri garantilenmiĢ olarak tartıĢabildiklerinde kamusal bir

gövde biçiminde davranmıĢ olurlar.”Jürgen Habermas, Kamusal Alan, Kamusal Alan, çev: Mearl

Özbek, der: Meral Özbek, Hil Yayınları, Ġstanbul, 2004, s. 95. (95-102) Ayrıca bkz. Özbek, a.g.y., s.

28, 29. 263

Habermas, Kamusallığın Yapısal DönüĢümü, s. 43. Ayrıca bkz. Hasdemir, a.g.y., s. 26 ve Meral

Özbek, “Giriş: Kamusal Alanın Sınırları”, s. 26. (19-89)

Page 105: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

100

iktidarının yalnızca halkın önünde temsil edilmesine dayanan bir kamusallık yerine,

devlet otoritesinin halk tarafından bilgili ve eleĢtirel tartıĢma aracılığıyla kamusal

olarak denetlendiği bir kamusal alan oluĢ”muĢtur.264

Aynı zamanda, Habermas‟ın

belirttiği üzere, burjuva kamusal alanı, sosyal refah devleti Ģeklinde örgütlenen

endüstriyel olarak geliĢmiĢ kitle demokrasileriyle birlikte dönüĢüme ve çözülüĢe

uğramıĢ, ulaĢılması gerek bir ideal olarak kalmıĢtır.265

Siyasal iktidarın uygulanıĢına iliĢkin meselelerin, eleĢtirel niteliğe sahip

kamusal tartıĢmalar, bilgi ve görüĢ alıĢ-veriĢi yoluyla ele alındığı anlaĢma ve eylem

alanı olarak “siyasal kamu”, devletten ayrı olarak kurulan kamusallığın kurucu

unsuru/temel öğesidir. Nitekim, “… devlet otoritesi için kamusal alanın bir parçası

deniyor olsa da, devlet aslında kamusal alanın bir parçası değildir. KuĢkusuz devlet

otoritesi genellikle „kamu‟ otoritesi olarak ele alınır; ama bu kabul, kamusal alanın

özelliğinden, yani devletin tüm yurttaĢların selametiyle ilgilenmesi görevinden

türetilmiĢtir.” 266

Frazer da “kamusal alan”a, kavramsal olarak devletten ayrı, ilke

olarak ise devlete karĢı –özellikle, devletin, yaĢam alanlarına müdahalesinin gittikçe

arttığı disiplinci iktidar mekanizmaları düĢünüldüğünde- söylemlerin üretildiği ve

dolaĢımda olduğu, kurumsallaĢmıĢ bir söylemsel etkileĢim/müzakere alanı olarak

dikkat çekerek, eleĢtirel toplumsal kuram ile demokratik politika pratiği açısından

önemini vurgulamaktadır.267

264

Thomas McCarthy, “Kamusal Alanın Yapısal Dönüşümü”nün 1989 İngilizce Baskısına Giriş,

Kamusal Alan, çev: Meral Özbek, der: Meral Özbek, Hil Yayınları, Ġstanbul, 2004, s. 91. (91-93) 265

Bkz. Habermas, Kamusal Alan, s. 100-102. 266

Habermas, Kamusal Alan, s. 95, 96. 267

Nancy Frazer, Kamusal Alan Yeniden Düşünmek: Gerçekte Varolan Demokrasinin Eleştirisine Bir

Katkı, Kamusal Alan, çev: Meral Özbek – Cemal Balcı, der: Meral Özbek, Hil Yayınları, Ġstanbul,

2004, s. 104, 105 (103-132) ve Özbek, a.g.y., s. 28, 29.

Page 106: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

101

Demokratik meĢruiyet ilkesi olarak kamusallığın, devlet aygıtları ve onların

icraatları, yani siyasal düzen için “örgütlenme ilkesi” olarak geliĢtiği söylenebilir.268

Dolayısıyla, yasa ile kamuoyu arasında gerçek anlamda bir bağ olabilmesi, siyasal

iĢlevle donatılmıĢ “demokratik katılım ve söylem alanı” olarak kamusal alana ve

devlet iĢlerinin kamunun bilgi ve denetimine açık olmasına –idarenin,

parlamentonun, mahkemelerin aleniyetine- bağlıdır.269

Bu noktada belirtmek gerekir ki, Habermas‟a göre, parlamentonun* katılımını

içeren ve kamuoyuna dayanan yasama faaliyeti, bir “erk” olarak tasarlanmıĢ

olmasına rağmen, siyasal bir iradenin (egemenliğin) değil, rasyonel bir uzlaĢmanın

ürünü olmalıdır: “Kamuoyunun „egemenliği‟, kendi fikri gereğince, içinde genel

olarak egemenliğin çözüldüğü bir düzendir. … Siyasal iĢlevli kamu,voluntas‟ı bir

ratio‟ya tahvil eder; bu ratio, özel savlar arasındaki kamusal rekabet içinde, kamu

yararı için fiilen zorunlu olan Ģey üzerindeki mutabakat (konsensus) olarak ortaya

çıkar.”270

Rasyonalite kavramı, liberal- demokratik teoride, insanın somut bir durum

karĢısında kendi yararını azamileĢtirmesine dayanırken, eleĢtirel teoriye göre

268

Özbek, a.g.y., s. 31; Habermas, Kamusallığın Yapısal DönüĢümü, s. 61. 269

Özbek, a.g.y., s. 31. * Habermas, politikaların oluĢturulduğu yasa yapım sürecinde tartıĢmaların gerçekleĢtirildiği bir

kurum olarak parlamentoyu önemsemektedir. Hasdemir, a.g.y., s. 39. 270

Habermas, Kamusallığın Yapısal DönüĢümü, 170, 171. “ġayet yasa, tartıĢma ve kamusallıkla

belirlenen bir süreç içinde halk temsilciliğinin onayıyla geçerlik kazanan bir genel norm olarak

anlaĢılacak olursa, akli hukukun belirtilen her iki unsuru da bu kavramda buluĢmuĢ olur: özneler arası

yoldan geçerek oluĢan iradenin iktidarı ile meĢrulaĢtırıcı iĢlev gören sürecin akılcılığı. Demokratik

yasaya özelliğini veren husus, bu durumda, hukuksal kararların (tercihlerin) içeriğinin keyfice

belirlenebilmesi imkânı ile bu kararların alınması konusunda öngörülmüĢ usûli Ģartların gayrı keyfiliği

arasındaki kombinasyondur. Yasanın adil olmasını sağlayan Ģey, bu durumda, yasanın uygun düĢmek

zorunda olduğu önsel (apriori) hukuk ilkeleri değil, demokratik Ģekilde ortaya çıkıĢıdır ya da ortaya

çıkıĢ sürecinin demokratikliğidir.” Aktaran Mithat Sancar, “Demokrasi-Ġnsan Hakları-Hukuk Devleti:

Zorlu Bir Birlikteliği Çözümleme Denemesi”, Toplum ve Bilim, Sayı: 87, Birikim Yayınları,

Ġstanbul, 2000-2001, s. 20. (7-27)

Page 107: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

102

iletiĢimi gerektirir; çünkü ilgili kiĢilerin “temellendirme” –eleĢtirebilme ya da

savunabilme- yetisiyle alâkalıdır.271

Habermas‟a yönelen en yaygın eleĢtiri, burjuva kamusal alanından hem bir

olgu hem de normatif bir ilke olarak bahsederken, idealleĢtirmenin aĢırı ve

körleĢtirici noktasına vardığı yönündedir. Dolayısıyla söz konusu idealleĢtirmenin,

liberal ve burjuva olmayan baĢka kamusal alanların (birbiriyle çatıĢan kamuların)

ihmaline ya da söz konusu ihmalin konsensusa dayanan, rasyonel, ideal bir burjuva

kamusunun kurgulanmasına yol açtığı ve sonuçta kamusal alanın dönüĢümünün bir

idealin çöküĢü Ģeklinde yansıtıldığı dile getirilmektedir.272

Ayrıca bazı düĢünürlere

göre, burjuva kamusal alanın çeliĢkili yapısı oluĢumu sürecine zaten içkindir,

çöküĢüyle birlikte ortaya çıkmıĢ değildir: “… burjuva kamusal alanı herhangi ve

bütün tekilliklere (particularity) karĢı sürdürülen kavgada kullanılan soyut bir

genellik (generality) ilkesi üzerine kurulmuĢtur. Bu soyutluk içindeki genellik ilkesi

(burada, toplumsal statü ve özel çıkarın yokmuĢcasına paranteze alınması) bir kenara

koymaya çalıĢtığı liberal kapitalist piyasanın evrenselleĢtirici eğiliminden daha çok

insani ya da demokratik (ve daha az Ģiddet dolu) değildir. Böylece burjuva

kamusunun genel iradeyi temsil ettiği iddiası, ta baĢından beri güçlü bir dıĢlama

mekanizması olarak çalıĢır … asimile edilemeyen, rasyonelleĢtirilemeyen ve

kapsanamayan her türlü farklılığın dıĢlanması söz konusudur.”273

271

Köker, a.g.y., s. 74. 272

Bkz. Özbek, a.g.y., s. 65-68. 273

Miriam Hansen, Yirmi Yılın Ardından Hegt ve Kluge‟nin “Kamusal Alan ve Tecrübe”si: Değişen

Karışımlar ve Genişlemiş Alanlar, Kamusal Alan, çev: Meral Özbek, der: Meral Özbek, Hil

Yayınları, Ġstanbul, 2004, s. 161. (141-177)

Page 108: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

103

Çelebi ise Habermas‟ı, statükocu ve dıĢlayıcı konsensus siyasetini aĢamadığı,

küresel kapitalizmin yarattığı kriz ortamını düzene bağlılıkla çözmeye çalıĢtığı,

hukuki güvence gereğini yeterli bir unsur olarak algıladığı* için eleĢtirmekte, mevcut

siyasal yapıyı dönüĢtürme iddiası içindeki eleĢtirel bir siyasetin bulunduğu yerde

ancak kamusal alandan bahsedilebileceğini belirterek, kurucu iktidarın bu yöndeki

potansiyelini hatırlatmaktadır. ġöyle ki, Çelebi‟ye göre demokrasi üç farklı momenti

aynı anda içinde barındırır. Siyasal düzeni Ģekillendiren ve meĢruluğunu sağlayan

kurucu iktidar, bunların ilkini, demokratik momentin baĢlangıcını oluĢturur. Kurucu

iktidarın, devlet organları (kamu otoritesi) tarafından sınırlarının çizilmesi suretiyle

yeniden yapılandırılması, demokrasinin ikinci momenti olan tali iktidara karĢılık

gelir. Tali iktidar düzeni, mevcut güçler dengesince belirlenen bir konsensus sonucu

Ģekillenmektedir. Ancak, oluĢturulan konsensusun kapsamına dahil edilmeyenler, her

zaman için, bir kurucu iktidar unsuru olarak tali iktidar düzenini sınırları içinde

tanınma mücadelesini sürdürürler. Üçüncü momenti ise, kamusal alanda sesini

duyurmaya çalıĢan “demokratik kitle örgütleri, hükümetdıĢı örgütler, taban

insiyatifleri, sistemdıĢı hareketler ve toplumsal hareketler” oluĢturmaktadır.274

Çelebi, demokrasinin üç momentinden yola çıkarak kamusal alana iliĢkin Ģu

saptamalarda bulunur:

* Balibar da aynı doğrultuda çekinceler sunmuĢtur: “… Uluslar arası hukukun dünya çapında

demokrasinin elzem bir boyutu olduğunu kabul etsem bile, bir sivillik siyasetinin temelinin basitçe

bunun üzerinde ısrar etmekle oluĢacağı fikri bana tatminkar gelmiyor. Örneğin buna bir iletiĢim etiği

vurgusu da ekleyen Jurgen Habermas istikrarlı bir biçimde bu yönde hareket etti. Ama Habermas,

„iletiĢimin‟ kapılarının bazen zorla, hatta bazen Ģiddetle açılması gerektiğini, yoksa sonsuza kadar

kapalı kalacaklarını unutuyor. Uluslararası hukuk burada zorunludur, ama yeterli değildir.”Etienne

Balibar, Bir Zulüm Topografyasının Anahatları: Küresel Şiddet Çağında Yurttaşlık ve Sivillik, çev:

Mahmut Mutman – Meyda Yeğenoğlu, Toplum ve Bilim, No: 87, Birikim Yayınları, Ġstanbul, 2000-

2001, s. 42, 43. (28-43) 274

Çelebi, a.g.y., s. 239, 240.

Page 109: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

104

“… [K]amusal alan, tali iktidarın mutlak egemenliğindeki koĢullarda, kurucu

iktidar unsurlarının el yordamı ile de olsa yaĢamaya devam ettiği yerdir; ateĢ

sönmüĢ, ama kor kalmıĢtır. Kamusal alan, kurucu iktidar ateĢinin kor halinde

de olsa yanmaya devam ettiği bütün mekânsal, siyasal ve kültürel pratiklere

ve deneyimlere karĢılık gelir. … Kamusal alan kurucu iktidar için sadece bir

potansiyeldir. Kurucu iktidar ancak kamusal alanda biçimlenebilir; eski

ve/veya kurucu iktidar unsurları ancak kamusal alandaki deneyimlerde vücut

bulabilir.”275

Toparlarsak, Özbek‟in belirttiği gibi, Habermas ve kamusal alan konusunda

fikir yürüten diğer pek çok düĢünür, kamusal alanın “politikanın kabı” ya da

“mücadelelerin Ģiddet dıĢı yollarla sonuçlandırıldığı yer” olduğu konusunda

anlaĢıyorlarsa, onların çıkarımlarından genel geçer bir “uzlaĢma diline” ulaĢılmaması

gerekir. Çünkü bu dil “diyalog dahil her bir yolu birbirine boca edip anlamını

değiĢtirecek olan bir politika anlayıĢına, kolektif iradeye, hakiki bir çoğulluk

anlayıĢına, isyana, ütopyaya, mucizeye imkân tanımıyor.”276

Disiplinci ve düzenleyici iktidarın –tavandan baĢlayıp tabanda biten bir

güzergâhtan ibaret olmayan- yönlendirdiği geç kapitalist toplumlarda demokrasinin

sınırlılığı ve imkânları üzerine düĢünmek, tek bir kamuya karĢı çoklu kamuların

varlığını ve aralarındaki eĢitsiz iliĢkileri –toplumsal eĢitsizliklerden kaynaklanan ve

sırf hukuki düzenlemelerle aĢılması güç olan- es geçmemeyi gerektirir.

275

A.g.y, s. 240. 276

Özbek, a.g.y., s. 86.

Page 110: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

105

ġimdi, yukarıda söylenenleri göz önünde bulundurarak, yani hukukun gerekli

ama tek baĢına yeterli olmadığı gerçeğini unutmayarak, bilgi edinme hakkına iliĢkin

düzenlemelerin, katılımcı bir demokrasi, eleĢtirel bir kamusal alan, alternatif bir

bilgi/iktidar iliĢkisinin tesis edilmesi açısından konumu, Türkiye örneğine de yer

verilmek suretiyle değerlendirilmeye çalıĢılacaktır.

II. BĠLGĠ EDĠNME HAKKI

1. BĠLGĠ EDĠNME HAKKI KAVRAMI

Öncelikle, bilgi edinme hakkı ile bilgi alma hakkı ya da özgürlüğü arasındaki

ayrımı belirtmek gerekir. Bunun için de hak ve özgürlük kavramlarına iliĢkin çeĢitli

düĢüncelere değinmek gerekecektir. Hak kavramı yaygın olarak yetki kavramı ile bir

karĢılıklılık iliĢkisi içinde tanımlanır. Buna göre, bir hakka sahip olmak, bir Ģey

yapmaya yetkili olmak anlamını taĢımaktadır. Dolayısıyla bir tarafta haktan

yararlanmaya ve hakka dayanan talepler ileri sürebilmeye yetkili bir kimsenin, diğer

tarafta ise bu hakka riayet etme yükümlülüğü bulunan ödevli bir kimsenin olduğu

ikili bir iliĢki gündeme gelmektedir.277

Hak aynı zamanda, sıradan bir talep edebilme yeteneğini ifade etmekten öte,

hukuken güvence altına alınan bir talep niteliği taĢımaktadır. Hak, hukukun tanıdığı

277

Jack Donnely, Teoride ve Uygulamada Ġnsan Hakları, çev. Mustafa Erdoğan – Levent Korkut,

Yetkin Yayınları, Ankara, 1995, s. 19, 20.

Page 111: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

106

ve koruduğu bir yetkidir.278

Donnelly‟nin insan hakları bağlamında belirttiği gibi,

“insan haklarından … sırf hak iddiaları olarak sözetmek tuzağına düĢmemeye dikkat

etmeliyiz. Ġnsan hakları iddiaları, kiĢinin belli bir nesne üzerinde hukukî bir hakka

sahip olması gerektiği gibi bir iddiayı ima eder.”279

Hukuken tanınan bir talep olarak hak kavramı özgürlük kavramı ile birlikte

düĢünüldüğünde ise, hak ve özgürlüğü birbirinden ayıran, özgürlükten hakka doğru

giden bir kavrayıĢın genelde kabul gördüğü söylenebilir. Doğal hukuk öğretisi

ekseninde geliĢen bu kavrayıĢa göre özgürlükler hakların kökenini oluĢturmakta;

haklar, hukuken korunan özgürlükler olarak tanımlanmaktadır. Yani insan, insan

olması sebebiyle özgürlüklerle donatılmıĢ olarak doğmakta, ancak doğuĢtan sahip

olduğu bu özgürlükleri kullanabilmesi için teknik bir iĢlem, bir güvence

gerekmektedir; iĢte hak bu güvenceye karĢılık gelen, özgürlükleri kullanma olanağı

sağlayan biçimdir.280

MeĢruiyet ölçütüne bağlanan hak normatif alanda yer

almaktadır: “Hak, biçimi sağlar; bununla özgürlük ifade edilir, dıĢa vurulur; onun

varlığı anlaĢılır. Hak, daha çok özgürlüğün usuli güvencesi ve gerçekleĢme aracı

olarak nitelendirilebilir.”281

278

ġeref Gözübüyük, Hukuka GiriĢ ve Hukukun Temel Kavramları, Sevinç Matbaası, Ankara,

1973, s. 92; Aydın Aybay –Rona Aybay, Hukuka GiriĢ, Ġstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları,

Ġstanbul, 2007, s. 179. 279

Donnely, a.g.y., s. 25. Bununla birlikte, insan haklarını insanın doğasına bağlı bir ideal, kamu

özgürlüklerini ise hukuk düzeni tarafından tanınan, pozitif hukuk alanında yer alan somut bir

düzenleme olarak gören görüĢ için bkz. Ġbrahim Kaboğlu, Kolektif Özgürlükler, Dicle Üniversitesi

Basımevi, Diyarbakır, 1989, s. 21, 22; Server Tanilli, Devlet ve Demokrasi Anayasa Hukukuna

GiriĢ, Say Yayınları, 1990, s. 161; Münci Kapani, Kamu Hürriyetleri, Ankara Üniversitesi Hukuk

Fakültesi Yayınları, Ankara1981, s. 14. 280

Mehmet Semih Gemalmaz, Ulusalüstü Ġnsan Hakları Hukukunun Genel Teorisine GiriĢ, Beta

Yayınları, Ġstanbul, 1997, s. 316-318; Akın, a.g.y., s. 264. 281

Ġbrahim Kaboğlu, Özgürlükler Hukuku, Ġmge Kitabevi, Ankara, 2002, s. 15, 16.

Page 112: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

107

Söz konusu anlayıĢa göre özgürlük, baĢkalarının müdahalesine kapalı kiĢisel

bir serbesti alanına, özerkliğe iĢaret etmekte iken, hakkın kullanımı, baĢkaları

açısından etkin bir konumu gerekli kılmaktadır.282

Bu anlayıĢ, hak ve özgürlük

kavramları arasındaki somut bağı kestiği, hakları hukuken tanınma aĢaması olarak

bellediği, dolayısıyla özgürlükleri soyut bir değere indirgediği düĢüncesiyle

eleĢtirilmekte ve yerine, özgürlük ile hakkı farklı seviyeler/aĢamalar olarak

görmektense ikisi arasındaki iliĢkiyi açığa çıkarmayı, özgürlük kavramını da hukuk

sistemi içerisinde ifade etmeyi önemseyen bir yaklaĢım olarak Hohfeld‟in

“özgürlüğün de hakkın farklı bir hukuki kullanımı olduğunu gösteren”

kavramsallaĢtırması önerilmektedir.283

Hohfeld‟in hak tanımı, hukuki bir karĢılıklılık iliĢkisi içindeki iki tarafın

konumunu imleyen dört farklı içeriğe sahiptir:

1) Dar anlamda hak olarak tarif edilen “talep/istem” olarak hak

(bir tarafın hakkına karĢılık diğer tarafın ödevi söz konusudur)

2) “Ayrıcalık/özgürlük” olarak hak (bir tarafın özgürlüğüne

karĢılık diğer tarafın herhangi bir hakkı bulunmamakta, herhangi bir ödevle

yükümlü olmamaktadır)

3) “Güç/yetki” olarak hak (bir tarafın yetkisine karĢılık diğer

tarafın sorumluluğu söz konusudur)

282

Kaboğlu, Kolektif Özgürlükler, s. 14. 283

Cavidan Soykan, Bir Ġnsan Hakkı Olarak Bilgi Edinme Hakkı, YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans

Tezi, (Tez DanıĢmanı: Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak), (Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü), Ankara, 2006, s. 10, 11.

Page 113: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

108

4) “BağıĢıklık” olarak hak (bir tarafın yetkiden muaf olma

durumuna karĢılık diğer taraf yetkisizlikle donatılmıĢtır)284

Bilgi edinme hakkı ile bilgi alma hakkı/özgürlüğü arasındaki ayrımı

netleĢtirmek açısından Hohfeld‟in ilk iki hak tanımı yol gösterici niteliktedir. Bu iki

tanım bir arada Ģu Ģekilde ifade edilebilir: “Özgürlük, birinin bir Ģey yapmaya yetkili

olması ile ilgilenirken, talep hakkı diğerlerinin ne yapmakla yükümlü oldukları

üzerine yoğunlaĢmaktadır.”285

Bu çerçevede değerlendirecek olursak, bilgi alma

özgürlüğü iletiĢim bağlamında tanımlanarak, geniĢ anlamda “bilgi”yi, yani her türlü

düĢünceyi, iletiyi arama, edinme, kısaca bilgilenme özgürlüğüne karĢılık gelmekte ve

pek çok yasal düzenlemenin de gösterdiği gibi ifade özgürlüğü ile yakından iliĢki

içinde bulunmaktadır.286

Dolayısıyla bilgi alma özgürlüğünü, radyo, televizyon, söz,

yazı gibi bilginin bir toplumda iletilmesinin araçlarıyla, yani ifade özgürlüğünün

çeĢitli kullanım yollarıyla ve bunun hukuken düzenlendiği biçim olan basın

özgürlüğüyle birlikte düĢünmek gerekir.

284

Ayrıntılı bilgi için bkz. Soykan, a.g.y., s. 12-19. Ayrıca bkz. Gemalmaz, a.g.y., s. 320. 285

Jones‟dan aktaran Soykan, a.g.y., s. 15. Dolayısıyla dar anlamda hak biçiminde düzenlenmemiĢ

olsa da, yasaların açıkça yasaklamadığı ya da bir özerklik olarak öngördüğü alanlar özgürlük alanları

olarak hukukun kapsamına dahildir. Bununla birlikte, bazı hakların kullanımı salt bir özgürlük

alanından öte yasal güvencelerin varlığını, devletin pozitif edimini gerektirebilmektedir. Bu durumda,

özgürlük olarak hak alanından talep/istem olarak hak alanına geçiĢ gündeme gelecektir. Yani negatif

korumanın pozitif korumaya dönüĢme ihtimali mevcut bulunduğundan araya keskin bir sınır koymak

doğru değildir. Bkz. Soykan, a.g.y., s. 17. Her yasal düzenlemenin zorunlu olarak özgürlüğü

sınırlandırıcı bir iĢleve sahip olmadığı, hakkı güçlendirici nitelikler de taĢıyabileceği konusunda ayrıca

bkz. Fazıl Sağlam, Temel Hakların Sınırlandırılması ve Özü, SBF Ġnsan Hakları Merkezi Yayınları,

Ankara, 1982, s. 18-24. 286

Halit Yılmaz, Ġdarenin Görsel-ĠĢitsel ĠletiĢim Alanındaki ĠĢlevi, Ġmaj Yayınevi, Ankara, 2006, s.

24. Örneğin BM Ġnsan Hakları Evrensel Bildirgesi‟nin 19. maddesi ile Avrupa Ġnsan Hakları

SözleĢmesi‟nin 10. maddesinin 1. fıkrası, ifade özgürlüğünün, kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke

sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerdiğini belirtmiĢtir.

Türk hukukunda da 1982 Anayasası‟nın “DüĢünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” baĢlığını taĢıyan

26. maddesinin 1. fıkrası aynı yönde bir düzenlemeye sahiptir.

Page 114: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

109

1982 Anayasası‟nın “Basın hürriyeti” baĢlığını taĢıyan 28. maddesinin 2.

fıkrası “Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır” ibaresini

içermektedir. Bu düzenleme, bilgi alma özgürlüğü söz konusu olduğunda devletin

konumu meselesine iĢaret eder. Soru Ģu Ģekildedir: Devlet bu hakkın korunması ve

devamlılığı için bir takım ödevlerle yüklenmiĢ midir, yurttaĢların bilgi alma

özgürlüğüne dayanarak yayın içeriğine müdahale edebilir mi; yoksa konumu

tamamıyla negatif midir? TartıĢmalı bir konu olmakla birlikte* genel kanı, bu alanda

devletin konumunun mümkün olduğu kadar negatif olması gerektiği yönündedir.

Bilgi edinme hakkının bilgi alma özgürlüğünden farkı da bu noktada ortaya

çıkar. Çünkü bilgi edinme hakkı, tam tersine, devlete belli bir ödev yüklemesi

nedeniyle, herkese karĢı ileri sürülebilen bilgi alma hakkı gibi mutlak bir nitelik

taĢımamakta ve bu yönüyle daha üst bir koruma mekanizması sağlama amacını

yansıtmaktadır. Nitekim bilgi edinme hakkında resmi bilgi ve belgelere eriĢim söz

konusu olduğundan devletle birey karĢı karĢıya gelmektedir. Bireyin devlet

tarafından tutulan bilgi ve belgelere ulaĢabilmesi için öncelikle bir talepte bulunması

gerekirken, devlet de bu talep karĢılığında istenilen bilgiyi iletme ödeviyle yüklenmiĢ

olmaktadır.

* Basın ve görsel-iĢitsel iletiĢim alanı eksenindeki tartıĢmalar için bkz., Yılmaz, a.g.y., s. 27-29.

Page 115: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

110

2. BĠLGĠ EDĠNME HAKKININ NĠTELĠĞĠ

Bilgi edinme hakkı her ne kadar dar anlamda hak alanına iĢaret etse de, bir

özgürlük alanı olarak bilgi alma hakkı ile ortak bir kökene sahiptir. Bu ortak kökeni

düĢünce ve ifade özgürlüğü oluĢturur. Nitekim YaĢamıĢ‟ın da belirttiği gibi, düĢünce

özgürlüğü olmadan ifade özgürlüğü geliĢemeyeceğinden ve düĢüncenin oluĢabilmesi

için de bilgi edinme hakkının güvence altına alınması gerektiğinden, bilgi edinme

hakkı düĢünce ve düĢünceyi ifade özgürlüğünün asıl ve tamamlayıcı bir unsuru

olarak geliĢmiĢtir.287

DüĢünce ve ifade özgürlüğünden türeyen bilgi edinme hakkı, daha özelde,

yukarıda belirtildiği gibi, özgürlük alanının somut bir ifadesine, talep hakkına

dönüĢmüĢ biçimine, yani daha üst bir koruma düzeyine iĢaret etmektedir*. Bu

yönüyle bilgi edinme hakkı, hizmet ettiği amaç göz önünde bulundurulmak suretiyle

iki açıdan ele alınmaktadır. Ġlki, devlet yönetimine katılımın sağlanması amacına

iliĢkindir. Bu amaç bilgi edinme hakkının siyasal bir hak olma niteliğini ön plana

287

F. Demir YaĢamıĢ, “Anayasa ve Ġnsan Hakları Bağlamında Bilgi Edinme Hakkı Kanunu BaĢlıklı

Oturumda Sunulan Tebliğ”, Bilgi Edinme Hakkı Paneli, Türkiye Barolar Birliği Yayını, Ankara, s.

35. Aslında pek çok temel hak ve özgürlüğün gerçekleĢmesi açısından bilgi edinme hakkı bir ön

koĢul, usuli bir güvence niteliğindedir. Nitekim temel hak ve özgürlükler, “bilgi” niteliğindeki verilere

ve donanıma sahip olunabildiği, “bilerek” hareket edilebildiği takdirde iĢlerlik kazanabilmekte, bir

anlam ve sonuç doğurabilmektedir. Örneğin, “hak arama hürriyeti”, “yaĢama, maddi ve manevi

varlığını koruma ve geliĢtirme hakkı”, “bilim ve sanatı serbestçe öğrenme (…) bu alanlarda her türlü

araĢtırma hakkı”, “basın ve haber alma hürriyeti”, “adil yargılanma, iddia ve savunma hakları” gibi

pek çok temel hak ve özgürlüğün akıbeti bilgi edinme hakkının varlığına yakından bağlıdır. Öder‟in,

Türkiye‟de bilgiye eriĢim hakkının anayasal temellerini tartıĢtığı tebliğinde belirttiği gibi, “… bilgiye

eriĢim hakkına anayasal referans arandığında, bu hakkın anayasada düzenlenmiĢ temel hak ve

hürriyetlere hizmet eden usuli bir hak olduğunu kabul etmenin mantıksal bir gereklilik olduğu sonucu

çıkmaktadır. Deyim yerindeyse, bilgiye eriĢim ve hatta eriĢilen bilgi bir araç, bu eriĢimi gerekir kılan

temel hak ve hürriyetse araçtır. Ancak, özellikle vurgulamak gerekir ki, bilgiye eriĢim hakkı, sadece

“kiĢisel” olanla tükenmemektedir; temel hak ve hürriyetler alanını aĢan “kamusal” bir niteliği de

vardır.” Öder, a.g.y., s. 90, 91. Ayrıca bkz. Sait Güran, “Hak Arama Özgürlüğünün Ġki Boyutu”,

Anayasa Yargısı, Sayı:9, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, s. 29. * Bilgi edinme hakkının gereğini yerine getirecek devlet bakımından pasif ve aktif olmak üzere iki tür

yükümlülükten bahsedilebilir: KiĢinin kendi olanaklarıyla bilgiye eriĢimini engellememek ve bilgiyi

eriĢilebilir kılmak. Öder, a.g.y., s. 87.

Page 116: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

111

çıkarmaktadır. Ġkincisi, bireylerin sahip olduğu temel hak ve özgürlüklerin

korunması amacını gerçekleĢtirmeye yöneliktir. Bilgi edinme hakkının temel hak ve

özgürlükleri garanti altına alan kiĢisel ve en temel insan haklarından biri olma

niteliğinin ise bu Ģekilde açığa çıktığı söylenebilir.*

Devlet iktidarını etkilemeye yönelik hakların tümünü siyasal katılma hakları

olarak nitelendirmek mümkündür. Bu etkileme doğrudan olabileceği gibi dolaylı bir

biçimde de gerçekleĢebilir. Örneğin seçme ve seçilme hakkı doğrudan katılımı

amaçlarken, basın özgürlüğü ya da örgütlenme özgürlüğünde iktidarın politikalarına

dolaylı yoldan etkide bulunma amacı söz konusudur. Dolayısıyla aslında pek çok

* Bazı yazarlar bilgi edinme hakkını dayanıĢma haklarından biri olarak sınıflandırmaktadır. KiĢi

özgürlükleri ve siyasal haklardan oluĢan birinci kuĢak haklar ile iktisadi, sosyal ve kültürel hak ve

özgürlüklerden oluĢan ikinci kuĢak hakların ardından, Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın yaĢattığı geliĢmeler

sonucu insan haklarının devletlerin iç sorunu olmaktan öte uluslararası topluluğun bütününü

ilgilendiren bir sorun olduğu bilincinin doğması ve özellikle bağımsızlıklarına yeni kavuĢan eski

sömürge ülkelerin baskısı ile “dayanıĢma” adı verilen haklar, diğer bir deyiĢle üçüncü kuĢak haklar

gündeme gelmiĢtir. Büyük uluslararası toplantılar ya da belgelerde olgunlaĢan söz konusu haklar

evrensel değerleri içermekte ve devlet sınırlarını aĢan insanlık ailesinin bütün üyeleri arasındaki

dayanıĢmayı ifade etmektedir. DayanıĢma hakları içinde yaygın olarak, çevre hakkı, insanlığın ortak

malvarlığına saygı hakkı, barıĢ ve geliĢme hakkı sayılmaktadır. Ancak özellikle 20. yüzyılın ikinci

yarısından itibaren devletin sosyo-ekonomik ve kültürel alana müdahalesindeki artıĢlar, yönetimde

yaĢanan yozlaĢma ve yolsuzluklar, teknolojik geliĢmeler sonucu yönetimin ĢeffaflaĢması/yönetimde

açıklık ilkesinin benimsenmeye baĢlanması bilgi edinme hakkının da –çevre hakkı ve geliĢme hakkı

ile arasındaki yakın iliĢki de göz önünde bulundurulacak olursa- dayanıĢma hakları bağlamında

değerlendirilmesine yol açmıĢtır. Soykan‟ın bu konudaki çekincesi dikkate değer niteliktedir.

Soykan‟a göre bilgi edinme hakkı, birey ve devlet arasında bir karĢılıklılık iliĢkisi yaratan bir talep

hakkı olması nedeniyle kiĢisel ve siyasal bir haktır. DayanıĢma haklarıyla iliĢkisi ise, esas itibariyle,

bu hakların –özellikle çevre hakkı ile geliĢme hakkı- gerçekleĢmesinde aracılık iĢlevine sahip olması

noktasına iliĢkindir. Örneğin 1986 tarihli BM GeliĢme Hakkı Bildirgesi ile tanınan ve doğal kaynaklar

üzerinde tam egemenlik, kendi kaderini tayin hakkı, geliĢimi sağlamada kamunun katılımı, fırsat

eĢitliği, diğer tüm kiĢisel, siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel hakların kullanımı için uygun

koĢulların yaratılması gibi unsurları içinde barındıran geliĢme hakkının, özünde yatan kamunun

siyasal katılımını destekleme amacı düĢünüldüğünde bilgi edinme hakkı ile iĢlevsel bir iliĢki içinde

olduğu bir gerçektir. Aynı zamanda bilgi edinme hakkı, hesap verir, Ģeffaf, sorumlu, katılımcı bir

yönetim anlayıĢına iĢaret eden ve geliĢme hakkının içeriğine dahil edilen “iyi yönetim hakkı” ile de

bağlantılı ele alınmaktadır. Ancak Soykan‟ın belirttiği gibi tüm bu iliĢkiler, bilgi edinme hakkının

aracı bir hak olarak özel niteliğinin bir göstergesidir. Dolayısıyla, gerçekleĢmeleri tek baĢına devlete

bağlı olmayan, kolektif bir sorumluluğu gerektiren dayanıĢma hakları ile esas itibariyle devleti

yükümlü kılan bilgi edinme hakkı arasındaki farklılığın ayırdında olmak gerekir. Bu konu için bkz.

Soykan, a.g.y., 29-39. Ġbrahim Kaboğlu, DayanıĢma Hakları, TODAĠE Ġnsan Hakları AraĢtırma ve

Uygulama Merkezi, Ankara, 1996, s. 32; YaĢamıĢ, a.g..y, s. 23, 24; Musa Eken, “Bilgi Edinme

Hakkı”, Ġnsan Hakları Yıllığı, Cilt: 17-18, s. 61, 75. Necat Akyıldız, 1982 Anayasası‟nın Ġnsan

Hakları Rejimi ve “Bilgi Edinme Hakkı”, Kazancı, Sayı:3, s. 40, 41;

http://www.unhchr.ch/development/right-02.html)

Page 117: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

112

hakkın dolaylı da olsa katılma amacı taĢıdığı söylenebilir. Bu noktada, devlet

yönetimine katılımın çeĢitli alanlarda cereyan ettiği belirtilmelidir. Devlet, çok çeĢitli

iĢlevleri yasama, yürütme, yargı gibi ayrı nitelikte organlar eliyle yerine

getirdiğinden, devlet düzenine katılımın türlü olanaklar içerdiği bir gerçektir.288

Bununla birlikte, yönetim yapısının somutlaĢtığı birimlerden yürütmeyi

oluĢturanların, devlet aygıtı içinde ağırlıklı bir yere sahip olduğu da gözden

kaçırılmamalıdır.289

Özellikle de, yürütme organı içinde ve onun bir uzantısı

konumunda olan, ama aynı zamanda kendi kendine davranabilme yeteneği de

bulunan ve birçok kamu hukuku tüzel kiĢisinden oluĢan “idare”290

, yönetilenlerin

katılımı söz konusu olduğunda ağırlıklı olarak ele alınmak durumundadır. Nitekim,

siyasal katılmanın, sadece bireylerin belirli aralıklarla yapılan seçimler yoluyla

tercihlerini ortaya koymaları anlamına gelmediği, gündelik yaĢamları içinde

kendilerini ilgilendiren konularda devlet yönetimini etkilemelerini sağlama amacını

da güttüğü291

ve esas bu yönüyle anlamlı olduğu göz önünde bulundurulacak olursa;

varlık sebebi, toplumun gündelik gereksinmelerini karĢılamak ve gündelik yaĢamının

sürdürülmesine yönelik kamusal iĢ ve faaliyetlerde292

(kamu hizmetleri – kolluk

faaliyetleri) bulunmak olan idare, toplumsal katılım meselesinde odak noktasını

oluĢturacaktır.

Ġdarenin faaliyetlerini yürütürken uyacağı kuralların belirginlik kazanması,

bireysel temel hak ve özgürlüklerin korunması açısından önem taĢımaktadır. Bu

288

Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Cem Eroğul, Devlet Yönetimine Katılma Hakkı, Ġmge

Kitabevi, Ankara, 1999, s. 135-165. 289

Eroğul, a.g.y., s. 164. 290

Ġlhan Özay, GünıĢığında Yönetim, Filiz Kitabevi, Ġstanbul, 2004, s. 113, 114. 291

Eroğul, a.g.y., s. 102; Soykan, a.g.y., s. 24, 25. 292

Metin Günday, Ġdare Hukuku, Ġmaj Yayıncılık, Ankara, 2002, s. 14.

Page 118: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

113

demektir ki, idarenin, önceden konmuĢ objektif hukuk kurallarına uygun hareket edip

etmediğinin ve bireylerin haklarına aykırı davranıp davranmadığının yargısal

usullerle denetlenmesi yeterli olmamakta, çağdaĢ toplumlarda idarenin gittikçe artan

müdahaleci faaliyetleri karĢısında, bağımsız Ġdare Mahkemelerinin sağladıkları

denetim tek baĢına yetersiz kalmaktadır. Nitekim, idare yargıcına kimi hallerde

baĢvurmanın imkansızlığı, yönetilenlerin hak ve menfaatlerini savunabilmek için

idari faaliyetin sona ermesini ve de kimi hallerde telafisi imkansız zararların

doğmasını beklemek zorunda bırakılmaları, idari iĢlemin oluĢumu esnasında

gerçekleĢtirilecek olan bir denetimin etkili bir hukuki himaye için gerekli olduğunun

göstergesi niteliğindedir.

Bu denetim, idarenin, bireylerin hak ve menfaat alanlarına kamu kudreti

araçlarıyla müdahale etmeden evvel, hukuken düzenlenmiĢ bir prosedür, yani genel

idari usul çerçevesinde soruĢturma yapması, ilgililere iddia ve savunmalarını ileri

sürme imkanı vermesi ve kendi kuruluĢu içinde yer alan belli kontrol

mekanizmalarıyla, yargısal usule benzer usullerle kademe kademe denetlenmesi

anlamına gelmektedir.293

Hemen belirtmek gerekir ki, genel idari usul, idare

makamlarının bireysel nitelikteki idari tasarrufları meydan getirirken uygulamak

zorunda olduğu genel usul kurallarını kapsamaktadır. Azrak‟ın deyimiyle, “… genel

idari usul, idari kararların üretilmesi sürecine egemen olan yetki, Ģekil ve usul

kurallarından oluĢan bir disiplindir. … idare makamlarının sadece kiĢilere etkili birel

idari iĢlemleri, yani idari kararları kapsadığından, 1) idarenin genel düzenleyici

iĢlemleri, 2) bir giriĢimci rolünde yerine getirdiği yaratıcı ve teknik faaliyetler, 3)

293

Ülkü Azrak, “Umumi Ġdari Usul ve Kodifikasyon Meselesi”, ĠÜ Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:

XXXIII, Sayı: 1-2, 1967, s. 72, 73. (66-82)

Page 119: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

114

dıĢa etkili olmamak koĢuluyla yaptığı genelge, direktif ve benzeri iç-düzen iĢlemleri

genel idari usul sektörü dıĢında kalmaktadır.”294

Ġdarenin bireysel nitelikteki iĢlemleri haklar ve özgürlükler üzerinde

doğrudan sonuç doğuran iĢlemlerdir. Dolayısıyla, devlet-birey iliĢkilerinin yeniden

düzenlenmesi bağlamında*, idarenin keyfi hareket alanını ortadan kaldırma, idari

kararların hukuka uygun bir biçimde alınmasını sağlama gayesi, içsel bir denetim

mekanizması öngören idari usul kurallarının yasalaĢmasını gündeme getirmiĢtir. Söz

konusu idari usul kanunları hukuk devletini gerçekleĢtirmeye yönelik bir takım

ilkeler içermektedir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi‟nin, 28 Eylül 1977 tarihli

ve (77)31 sayılı kararıyla, “Bireyin Yönetsel ĠĢlemler KarĢısında Korunması” baĢlığı

altında kabul ettiği beĢ ilke, “ortak asgari ilkeler”in saptanması açısından yararlı

olacağı düĢüncesiyle belirtilecek olursa Ģu Ģekildedir: 1) Dinlenilme hakkı; 2) Bilgi

kaynaklarına ulaĢabilme hakkı; 3) Hukuki yardım görme ve temsil edilme hakkı; 4)

Yönetsel iĢlemlerin gerekçeli olması zorunluluğu; 5) ĠĢleme karĢı baĢvuru yollarının

belirtilmesi zorunluluğu.295

294

Ülkü Azrak, “Ġdari Usul ve YasalaĢtırılması”, I. Ulusal Ġdare Hukuku Kongresi, II. Kitap “Kamu

Yönetimi”, DanıĢtay Yayınları, Ankara, 1990, s. 823. (821-834) * Kamusal sorumluluk ve denetim anlayıĢına yeni yaklaĢımlar “yönetiĢim” kavramını gündeme

getirmektedir. Buna göre, kamusal sorumluluk geniĢlemekte ve yönetilenler de yönetim sürecine dahil

edilmektedir. “YönetiĢim, esneklik, demokratiklik, çoğulculuk, açıklık, hesap verme ve yerellik,

performans ve toplam kalite unsurlarını barındırmaktadır. YönetiĢim, gücün nasıl kullanıldığını,

kararların nasıl alındığını ve vatandaĢların yönetim sürecine nasıl katıldığını belirleyen bir süreçtir.”

Bu yeni kamu yönetimi anlayıĢı, politikaların belirlenmesinden uygulanmasına kadar toplumu -

bireyler, özel sektör, sivil toplum kuruluĢları- önemli bir aktör olarak sürece dahil etmeyi hedeflediği

gibi, sorumluluğun da yönünü değiĢtirmektedir. Bu açıdan, sorumluluk dengesi hem yönetimde

yetkilerle donatılan sivil topluma doğru kaymakta, hem de yönetimin siyasal iktidarın yanı sıra

topluma karĢı da doğrudan sorumlu olması gerektiği düĢüncesi önem kazanmaktadır. Hamza Al,

a.g.y., s. 199, 238, 239. 295

Tekin Akıllıoğlu, “Bireyin Yönetsel ĠĢlemler KarĢısında Korunması ve Yönetim Hukukumuz”,

Amme idaresi Dergisi, Cilt: 14, Sayı: 3, 1981, s. 39. (37-56); Eroğul, a.g.y., s. 164, 165.

Page 120: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

115

Toparlayacak olursak, “idarede açıklık, iĢlemin gerekçeli olması, bilgi

edinme, iĢlemin yapılıĢına katılabilme, bu amaçla savunma, dinlenilme ve idari

baĢvuru hakları”296

gibi idari usul kanunları çatısı altında toplanan ilkeler, özellikle

temel hak ve özgürlüklerin sağlanmasında aracı olma niteliği bakımından bilgi

edinme hakkını akla getirmektedir. Bu açıdan bilgi edinme hakkının –hemen hemen

tüm idari usul kanunlarında yer alan-, bireyin devlet karĢısındaki zayıf konumunun

güçlendirilmesine katkıda bulunacağı söylenebilir.

Bilgi edinme hakkının, hem siyasal katılımın sağlanması hem de temel hak ve

özgürlüklerin korunması amacı “saydamlık”, diğer bir deyiĢle “açıklık” düĢüncesiyle

yakından ilgilidir. Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, geleneksel idarî

sistemin tartıĢılmaya baĢlanmasıyla ve kamu yönetimine güvenin yeniden tesisi için

halk iradesinin denetim mekanizmalarına yansıtılması gerektiği düĢüncesiyle birlikte

kamu yönetiminde açıklık kavramı gündeme gelmiĢtir.297

GeniĢ kapsamlı bir kavram

olan ve pek çok iĢlevi bulunan, ancak kabaca yönetimin herkesçe görülebilmesi

anlamına gelen298

kamu yönetiminde sağlıklı iĢleyiĢi hedefleyen açıklık, “kamu

erkini kullanan kurum ve kuruluĢların tüm etkinliklerine ve bu etkinlik süreçlerine

yönelik olarak yurttaĢlara bilgi sunma duyarlılığı içinde olmalarını zorunlu kılar*.

296

Soykan, a.g.y., s. 81. 297

Yüksel Hız –Zekeriya Yılmaz, Açıklamalı –Notlu –Gerekçeli Bilgi Edinme ve Dilekçe Hakkı,

Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2004, s. 40; Ġbrahim Yıldırım, “Kamu Yönetiminde Açıklık ve Bilgi

Edinme Hakkı Kanunu”, Hukuk ve Adalet, Bahar 2004, s. 80. (78-95) 298

Tekin Akıllıoğlu, “Yönetimde Açıklık, Gizlilik, Bilgi Alma Hakkı”, SBF Dergisi, Cilt: 46, Sayı: 3-

4, s. 11. (1-13) * Ġdarenin gerçekleĢtireceği faaliyetlerde önemli olan genel yararın korunmasıdır. Genel yararın

korunması ile açıklık ilkesi arasında denge sağlama çabaları, açıklık ilkesinin sınırları konusunda

tartıĢmalara yol açmaktadır. Söz konusu tartıĢma, yönetim belgelerinin halka açık tutulması ya da

yalnızca doğrudan doğruya ilgili olan taraflara açık bulundurulması ve yönetimin açıklığı belirlemede

sahip olduğu takdir yetkisi sorunu ekseninde cereyan etmektedir. Farklı ülkelerin bu konuda

gösterdikleri tutum hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Mümtaz Soysal, Halkın Yönetime Etkisi,

TODAĠE Yayınları, Ankara, 1968, s. 110-112

Page 121: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

116

Saydamlık, bir bilgi sunma ve sunulan bilgilerden yararlanım sürecidir.”299

“Bilgiye

eriĢim; kararların ardındaki düĢünceye eriĢim; karar alma süreçlerini hükümet dıĢı

katılıma açmak” Ģeklinde sıralanabilecek üç ayrı boyut içermektedir.300

Özay, saydamlık yerine “günıĢığında yönetim” terimini yeğler ve

“yönetimde demokrasi”nin ya da “demokratik yönetim”in bu Ģekilde

gerçekleĢtirileceğini belirtir. Özay‟a göre “yönetimde demokrasi”nin üç unsuru

bulunmaktadır. Bunlardan birincisi idarenin karar mekanizmasının, yargı yerleri

örneğindeki gibi, önceden belli bir “usul”e bağlanmasıdır. Ġkinci unsur kamu

yönetiminin elindeki bilgilere ulaĢabilme olanağı sağlayan “bilgi edinme

özgürlüğü”dür. Üçüncüsü ise idarenin karar almak üzere yaptığı toplantıların

katılıma açık, yani alenî olmasıdır.301

Dolayısıyla, “idari usulün düzenlenmesi”,

“bilgi edinme hakkı” ve “idarenin karar alma sürecine bireyin katılımı” birbirini

tamamlayarak demokratik yönetimin unsurlarını oluĢtururlar.302

Demokratik yönetim yönetime katılma ile mümkün olabilmekte; bu katılımın

gerçek bir anlam ifade etmesi de idare karĢısında ilgililerin bilgi edinme hakkının

güvence altına alınmasına bağlı olmaktadır.303

Nitekim, kararlardan etkilenmeleri

muhtemel kiĢilerin, kararın alınmasında/idari iĢlem ya da eylemin tesisinde göz

önünde bulundurulması gereken görüĢleri idareden edindikleri bilgiler doğrultusunda

Ģekillenecektir. “Bir birey için, müzakere, danıĢma ve karar organlarının

299

Ahmet Erol, Dilekçe Hakkı ve Bilgi Edinme Hukuku, YaklaĢım Yayıncılık, Ankara, 2005, s.

290. 300

Bkz. Soykan, a.g.y., s. 53, 54. 301

Özay, a.g.y., s. 2-5. 302

Gürsel Özkan, Demokratik Yönetimin Birinci Adımı: Bilgi Edinme Hakkı, Türkiye Kamu-Sen,

Ankara, 2004, s. 12. 303

Özkan, a.g.y., s. 12, 13.

Page 122: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

117

toplantılarına katılmadan, gerekli bilgilere ve dokümanlara ulaĢmadan “yönetime

katılma” olanaksızdır.”304

Demokratik yönetim, diğer bir ifadeyle açıklık ilkesi, bir yandan idarenin iç

iĢleyiĢindeki karar alma sürecine ve bu sürecin ortaya çıkardığı belgelere, bilgilere

ulaĢmak suretiyle yönetimin denetiminin sağlanması amacına hizmet etmekte, diğer

yandan da temel hak ve özgürlüklerin korunmasının gerçekleĢtirilmesini

sağlamaktadır. Akıllıoğlu‟nun yaptığı ikili ayrım bu açıdan değerlendirilebilir. ġöyle

ki, Akıllıoğlu‟na göre açıklık kavramının iki uygulama türü bulunmaktadır:

bireysel/ilgililere açıklık ve kamusal/herkese açıklık305

Bireysel açıklık, bir idari

iĢlemin taraf ve ilgililerinin sahip olduğu bilgi alma hakkını ifade etmektedir. Bu

yönüyle, ilgililerin, bir idari iĢlemin yapılmasından önce haklarını, özgürlüklerini ve

hukuki yararlarını savunmak üzere sahip oldukları olanakları kapsayan “dinlenilme

hakkı”na iliĢkin bir uygulama türü olarak karĢımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla, sadece

hakları, özgürlükleri ya da çıkarları etkileyen idari iĢlemler hakkında

uygulanabilmektedir. Kamusal açıklık ise, esas itibariyle, genel olarak idarenin

açıklığını içermekte ve idarenin elindeki bilgi ve belgelerin ilginin niteliğine

bakılmaksızın herkes tarafından istenebilmesine karĢılık gelmektedir. Bu niteliği ile,

idarenin faaliyetlerinin bireyler tarafından denetimi/yönetime katılma meselesine

iĢaret eden bir uygulama türü olduğu söylenebilir.306

304

Özkan, a.g.y., s. 13. 305

Tekin Akıllıoğlu, Yönetim Önünde Savunma Hakları, TODAĠE Yayınları, Ankara, 1983, s. 114;

Özkan, a.g.y., s. 18; Yıldırım, a.g.y., s. 79, 80. 306

Özkan, a.g.y., s. 19, 21.

Page 123: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

118

Sonuç olarak, bilgi edinme hakkı iki boyutlu bir haktır. Bir yandan, bireylerin

kendilerini ilgilendiren bilgi ve belgelere kamu makamları nezdinde ulaĢabilmelerine

olanak sağlaması, yani temel hak ve özgürlüklerin korunması ve gerçekleĢtirilmesi

amacı söz konusu iken, dolayısıyla özel hayatın gizliliğinin korunması, çevre hakkı,

hatta çok daha temel nitelikteki yaĢam hakkı gibi hak ve özgürlüklerin

kullanılmasına aracı olma niteliği ön plana çıkarken; diğer yandan,

toplumsal/kamusal faaliyet ve iĢlemler bakımından açıklığı sağlama boyutunu, yani

halkın yönetime katılımıyla alâkalı bir siyasi hak olma özelliğini içinde

barındırmaktadır.*

3. BĠLGĠ EDĠNME HAKKININ ĠġLEVLERĠ

Bilgi edinme hakkına iliĢkin yasal düzenlemeler çerçevesinde bireyler, kesin

sınırları çizilmiĢ kamusal ya da özel bir gizlilik alanına iĢaret eden istisnalar saklı

kalmak kaydıyla, idareden her türlü konuda bilgi talebinde bulunabilecek; idare de

gerekli araĢtırmayı yapıp istenen bilgiyi bireyin kullanımına sunacaktır. Bilgi ile

kastedilen, devletin elinde tuttuğu resmi kayıtlardır.

Bireylerin bilgilenme hakkı, sorumlu, hesap verebilir, açık bir idarenin

sağlanması açısından önem taĢımakta ve esas itibariyle üç iĢlevi içermektedir:

* Bilgi edinme hakkının, siyasi iktidarı etkileme amacı düĢünüldüğünde, siyasal katılımın bir aracı

olarak dilekçe hakkı ile iliĢkisi gündeme gelmektedir. Devlet faaliyetlerinin gizlilikten uzak tutulması,

bireylerin kamu politikalarından haberdar olması ve bu politikalara müdahale edebilmesi gayelerine

ulaĢma, bilgi edinme hakkından çok daha uzun bir geçmiĢe sahip olan dilekçe hakkının da

düzenlenme gerekçesini oluĢturmaktadır. Kabaca ifade edilecek olursa, dilekçe hakkı, bireylerin

kendilerini ya da kamuyu ilgilendiren konulara iliĢkin dilek ve Ģikayetlerini yönetenlere iletmeleri

imkanı sağlayan en temel siyasi haklardan biridir. Dilekçe hakkının iki cephesi bulunmaktadır;

Armağan‟ın deyiĢiyle, “Bir cephesi ile dilekçi kendi veya toplumun menfaatini korumaya çalıĢırken;

muhatabı olan yetkili makamlar ve TBMM, yahut kısaca Devlet de, kendisine sunulan dilekçeleri

kabul, muhtevasını tetkik ve neticeyi dilekçiye bildirmek vecibesi altında bulunmaktadır.” Servet

Armağan, Dilekçe Hakkı ve 1961 Anayasası, Ġstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları,

Ġstanbul, 1972, s. 53.

Page 124: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

119

“1-Bireylerin kendileri hakkında devlet tarafından tutulan verilere eriĢim

hakkı

2-Bireylerin devletin elinde tuttuğu her türlü resmi veriye eriĢim hakkı

3-Kamu yararı taĢıyan konularda bireylerin bilgilenme hakkı-devletin/özel

sektörün bilgi verme ödevi.”307

Ġlk iĢlevi oluĢturan “kiĢisel verilerin korunması hakkı”, geniĢ çapta ve tek bir

merkezde kiĢisel veri toplanmasına, kaydedilmesine ve iĢlenmesine imkan veren

bilgi teknolojilerinin, kamu hizmetlerinin kolaylaĢtırılması amacına yönelik olarak

günümüzde yaygın bir biçimde kullanılması nedeniyle ortaya çıkabilecek

sakıncaların* giderilmesi kaygısının bir sonucudur. Pek çok ülkede yasal olarak

tanınmaya baĢlanan bu hak çerçevesinde, özellikle, kiĢilerin haklarında tutulan

verilerden haberdar olmaları, bu suretle olası yanlıĢlıkları düzeltme ya da silinmesini

talep etme imkanına kavuĢmaları sağlanmak istenmektedir**

.

Bireylerin kendileri hakkında devlet tarafından tutulan verilere eriĢim hakkı,

bilgi edinme hakkının yanı sıra özel hayatın korunması ve gizliliği hakkı ile de

307

Soykan, a.g.y., s. 41. * “KiĢinin sürekli gözetimine imkan vermesi; bireyin bilgi akıĢının dıĢında tutulması; kiĢinin bilgisi

dahilinde olmaksızın sınırsız kiĢisel verinin toplanması ve saklanması; kiĢisel verilerin farklı

amaçlarla kötüye kullanılması ihtimali; demokratik ya da düzenleyici kontrol mekanizmalarının

varlığı olmaksızın kamu sektörünün ve özel sektörün bu konuda giderek daha fazla güç kazanması”

gibi sakıncalar sayılabilir. Early‟den aktaran Soykan, a.g.y.,s. 43. **

28.01.1981 tarihinde Avrupa Konseyi bünyesinde “KiĢisel Verilerin Otomatik ĠĢlemden Geçirilmesi

Sürecinde Bireylerin Korunması Hakkında SözleĢme” adıyla bir sözleĢme kabul edilmiĢtir.

Türkiye‟nin de imzaladığı bu sözleĢme, kiĢisel verilerin hukuka uygun bir biçimde elde edileceğini,

meĢru ve önceden belirlenmiĢ amaçlarla saklanıp kullanılacağını öngörmekte ve veri sahibine, kendisi

hakkında tutulan veri dosyasından haberdar olmasını, sözleĢmedeki ilkeler doğrultusunda hazırlanan

iç hukuk hükümlerine aykırı olarak iĢlemden geçirilen verileri silme veya düzeltme hakkına sahip

olmasını sağlayacak birtakım güvence yolları sunmaktadır. Bkz. Soykan, a.g.y., s. 45, 46.

Page 125: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

120

yakından iliĢkilidir. Dolayısıyla, kiĢisel verilerin üçüncü kiĢilere iletimi konusunda

veri sahibinin onayı gerekmektedir.

Ġkinci iĢlev olan “devlet tarafından tutulan verilere eriĢim hakkı”, kamu gücü

ve ayrıcalıklarını kullanan devlet ile birey arasındaki dengesiz iliĢkide bireyin

yönetsel iĢlemlerin oluĢumu sürecine katılımının ve sorumlu, hesap verebilir bir

idarenin tesisi yoluyla idarenin halkın denetimine açıklığının sağlanması gereğinin

bir sonucudur. Dar anlamda bir talep hakkı olarak bilgi edinme hakkı, idarenin

elindeki resmi verilere eriĢim hakkı anlamında kullanılmaktadır.308

Bu hakkın

sınırını gizlilik derecesine sahip bilgiler oluĢturmaktadır.

Üçüncü iĢlev, yani “kamu yararı taĢıyan konularda bireylerin bilgilendirilme

hakkı”*, devletin belli konulara iliĢkin bilgiyi –insan hakları, çevre, sağlık gibi-

kamuya açık hale getirmesinin önemine vurgu yapmaktadır. Örneğin çevre ile ilgili

alınan kararlar, hükümet politikaları, acil önlem paketleri, yalnız gündemdeki

olaydan birebir etkilenenlerin değil herkesin bilgi almaya hakkı olduğu konuları

oluĢturduğundan, bu yönde genel bir bilgilendirmenin yapılması gerekmektedir. Söz

konusu hak talebe bağlı olarak kullanılabileceği gibi, devleti kendiliğinden harekete

geçmeye yönelten bir içeriğe de sahip olduğundan herhangi bir talep olmaksızın

iĢlerlik kazanabilme potansiyelini de içinde barındırmaktadır. Ancak belirtmek

gerekir ki, devletin, bilgi edinme hakkı kapsamında, bireylerden herhangi bir talep

308

Soykan, a.g.y., s. 54. * Kamu yararı taĢıyan konularda bireylerin bilgilendirilmesine ve bu sayede katılımının sağlanmasına

iliĢkin olarak, Avrupa Konseyi bünyesinde “ifade özgürlüğü” kapsamında bir takım kararlar

alınmıĢtır: 23.01.1970 tarih ve 428(1970) sayılı karar ve Rec(2002)2 sayılı ve 21.02.2002 tarihli

Tavsiye Kararı. Bkz. Soykan, a.g.y., s. 60, 61.

Page 126: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

121

gelmeksizin bilgi verme yönünde pozitif bir ödevi olduğu Ģeklinde bir hukuki

düzenleme henüz yapılmıĢ değildir.309

4. BĠLGĠ EDĠNME HAKKININ KAPSAMI

Yukarıda da belirtildiği gibi, bilgi edinme hakkı esas olarak iki amaca hizmet

etmektedir. Bunlardan ilki, idarenin hesap verebilirliğini arttırmak suretiyle bireyler

tarafından denetimini kolaylaĢtırmak, ve dolaylı yoldan siyasal katılımı sağlamak;

diğeri ise, devlet-birey arasındaki eĢitsiz iliĢkide bireyin temel hak ve özgürlüklerini

devlet karĢısında koruyarak bir denge oluĢturmaktır.

Söz konusu amaçlar göz önünde bulundurulduğunda, gerek uluslararası

metinlerde, gerekse Türkiye‟deki ve diğer ülkelerdeki ilgili mevzuatta, hakkın

kapsamına iliĢkin olarak devletin, ve esas itibariyle de “idare teĢkilatı”nın temel

alınması normal karĢılanacaktır. Bilgi edinme hakkı konusunda dünya genelinde

hazırlanmıĢ olan kanunlara bakıldığında, tüm idari organ ve makamların kapsama

dahil edildiği görülür. Ancak bazı ülkelerin mevzuatı mahkemeler, yasama organları

ile güvenlik ve haber alma hizmetlerini kapsam dıĢında tutmuĢtur.310

309

Soykan, a.g.y., s. 63, 64. 310

Bkz. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi‟nin almıĢ olduğu tavsiye kararı: Recommendation Rec

(2002)2 adopted by the Committee of Ministers of the Council of Europe; David Banisar,

Freedominfo.Global Survey: Freedom of Information and Access to Government Record Laws

Around the World, http://freedominfo.org/survey.htm, s. 20, 21; HaĢmet Sırrı AkĢener –Ramazan

Çakmakçı, Açıklamalı, Gerkçeli Bilgi Edinme Hakkı Kanunu, Legal Yayıncılık, Ġstanbul, 2004, s.

192.

Page 127: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

122

Örneğin Türkiye açısından, bilgi edinme hakkının kullanılmasını düzenleyen

4982 Sayılı Kanun ve kanunun uygulamasına iliĢkin esas ve usulleri belirtmek

amacıyla çıkarılan yönetmelik hükümleri dikkate alındığında, idarenin kapsama esas

teĢkil ettiği ortadadır. Kanunun “Kapsam” baĢlıklı 2. maddesi, kamu kurum ve

kuruluĢları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢlarının faaliyetlerinden

bahsetmekte; yönetmeliğin aynı baĢlığa sahip 2. maddesi ise, daha ayrıntılı bir

ifadeyle, merkezi idare kapsamındaki kamu idareleri ile bunların bağlı, ilgili veya

iliĢkili kuruluĢlarının, köyler hariç olmak üzere mahalli idareler ve bunların bağlı ve

ilgili kuruluĢları ile birlik veya Ģirketlerinin, T.C. Merkez Bankası, ĠMKB ve

üniversiteler de dahil olmak üzere kamu tüzel kiĢiliğini haiz olarak enstitü, teĢebbüs,

teĢekkül, fon ve sair adlarla kurulmuĢ olan kamu kurum ve kuruluĢları ve kamu

kurumu niteliğindeki meslek kuruluĢlarının faaliyetlerini kapsama dahil etmektedir.

Belirtilen hükümler çerçevesinde denilebilir ki, Türkiye örneğinde de hakkın

kapsamı bakımından idare temel alınmakla birlikte, idareden kastedilenin esas

itibariyle “organik anlamda idare”* olduğu anlaĢılmaktadır. Söz konusu anlayıĢın,

bilgi edinme hakkının ortaya çıkıĢ amaçları ile hak ve özgürlüklerin

gerçekleĢtirilmesinde aracı olma niteliği göz önünde bulundurulduğunda, hakkın

kapsamını daraltıcı bir tercih olduğu söylenebilir. Bu konuda dünya genelindeki

düzenleme ve uygulama ise, idare teĢkilatının ulusal, bölgesel ve yerel düzeyde idari

ve siyasi kanadını ve yeri geldiğinde özel sektörde yer alan kuruluĢları da içerecek

biçimde daha geniĢ bir kapsama alanını yansıtmaktadır. Dolayısıyla Türkiye örneği,

siyasi fonksiyonları nedeniyle organik anlamda idarenin dıĢında kalan

* Organik anlamda idare, “Devletin Yasama ve Yargı organları ile Yürütme Organının da

CumhurbaĢkanı ve Bakanlar Kurulu dıĢında kalan tüm kuruluĢları olarak” tanımlanmaktadır. Günday,

a.g.y., s. 4.

Page 128: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

123

CumhurbaĢkanı ve Bakanlar Kurulu‟nun faaliyetlerinin denetimini sağlayacak

bilgilerin edinilmesinin bilgi edinme hakkı kapsamında neden mümkün olamayacağı,

ve özel hukuka tabi kamu kurumları ile yasama ve yargı organlarının acaba

tamamıyla kapsam dıĢı bırakılmasının yerinde bir tercih sayılıp sayılamayacağı gibi

soruları akla getirmektedir.311

Hakkın hizmet ettiği, siyasi denetim ve katılım ile temel hak ve özgürlüklerin

gerçekleĢtirilmesi amacı, BaĢbakan, Bakanlar ve CumhurbaĢkanı‟nın hem idari hem

de siyasi nitelikteki davranıĢları itibariyle hakkın muhatabı sayılmasını

gerektirmektedir. Nitekim bilgi edinme hakkının mahiyeti açısından, ülkenin genel

siyaseti, ekonomisi, diğer devletlerle olan iliĢkileri gibi konuları içeren siyasi

faaliyetlerin idari faaliyetlerden ayrılması anlamlı değildir. Yasama ve yargı

organlarını da bütünüyle hakkın kapsamı dıĢında tutmak yerine idari nitelik taĢıyan

karar ve iĢlemleri bakımından kapsama dahil etmek isabetli olacaktır. ÇeĢitli kamu

gücü ayrıcalıklarından yararlanan, ancak üçüncü kiĢilerle girdikleri iliĢkilerde özel

hukuk hükümlerine tabi olan; diğer bir deyiĢle, diğer özel hukuk tüzel kiĢilerinden

farklı olarak kanunla kurulan ve birtakım kamusal yetki ve ayrıcalıkları elinde

bulunduran kurumlar da –vakıf üniversiteleri, kamu bankaları gibi-, kamu gücü

ayrıcalıklarından yararlanmaları nedeniyle hakkın kapsamı içindedirler.

311

Soykan, a.g.y., s. 95.

Page 129: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

124

5. BĠLGĠ EDĠNME HAKKININ ĠSTĠSNALARI VE DENETĠMĠ

Diğer pek çok hak ve özgürlükte olduğu gibi, bilgi edinme hakkının da

hukuken korunan bir takım baĢka çıkarlarla çatıĢtığı alanlar bulunmaktadır. Hakkın

hizmet ettiği, devleti denetleme ve kiĢilerin temel hak ve özgürlüklerini koruma

amaçları, aynı zamanda, hakka istisna teĢkil edebilecek söz konusu alanlara

gönderme yapmaktadır. Bunlar, ilk amaç düĢünüldüğünde devletin çıkarları; ikinci

amaç düĢünüldüğünde ise öncelikle özel hayatın gizliliği olmak üzere üçüncü

kiĢilerin çıkarlarıdır. Bu bağlamda, bilgi edinme hakkına iliĢkin dünya ölçeğindeki

düzenlenmelerin, hakkın kullanıcıları ile talep edilen bilgi veya belgenin niteliği

bakımından, devletin ve üçüncü kiĢilerin çıkarlarını koruma saikiyle çeĢitli istisnalar

içerdiği söylenebilir.

Hemen belirtmek gerekir ki, bilgi edinme hakkının, kiĢilerin temel hak ve

özgürlüklerini koruma ve kullanmalarını sağlama amacını taĢıması; dolayısıyla temel

bir insan hakkı niteliğine sahip olması nedeniyle “herkes”e tanınması gerekmektedir.

Bununla birlikte kimi devletlerin, hakkın devlet yönetimine katılım boyutunu dikkate

almak suretiyle kullanıcılar açısından bir takım Ģartlar öngördükleri de bir gerçektir.

Söz konusu Ģartlar genellikle ülkede yaĢayan yabancılara iliĢkin olmakta ve esas

itibariyle “menfaat bağı” koĢuluna vurgu yapılmaktadır. Türkiye‟den örnek verecek

olursak, 4982 sayılı “Bilgi Edinme Hakkı Kanunu”nun 4. maddesinin ilk fıkrası

“herkes bilgi edinme hakkına sahiptir”* hükmünü taĢımakla birlikte, ikinci fıkra

hükmü, yabancıların bu haklarını kullanabilmelerini, gerçek kiĢiler açısından

* Hükümdeki “herkes” ifadesi gerçek kiĢiler ile tüzel kiĢileri kapsamakta ve hak talebi herhangi bir

“menfaat bağı” koĢuluna bağlanmamaktadır. Kural budur.

Page 130: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

125

Türkiye‟de ikamet ediyor olmalarına, yabancı tüzel kiĢiler açısından Türkiye‟de

faaliyette bulunuyor olmalarına ve ayrıca, isteyecekleri bilginin kendileriyle ya da

faaliyet alanlarıyla ilgili olması ile kendi ülkelerinin de bu hakkı karĢılıklılık ilkesi

çerçevesinde Türk vatandaĢlarına tanımıĢ olmasına bağlamaktadır.**

Ġstisnaya esas konu olan, nitelikleri itibariyle bazı bilgi veya belgelerdir.

Devleti denetleme ve hesap verilebilirliği sağlama amacıyla ileri sürülen bir bilgi

talebi, devlet tarafından gizliliği öngörülen kimi bilgi ve belgelere yönelecek olursa

veyahut temel hak ve özgürlüklerin korunması amacıyla kullanılan bir bilgi edinme

hakkı, üçüncü kiĢilerin hak ve özgürlüklerine dokunacak olursa çatıĢmalı çıkar

alanları gündeme gelecek ve söz konusu çıkarlar arasında denge kurabilmek adına,

bilgi veya belgenin açıklanmasına engel teĢkil eden kimi istisnaların devreye girmesi

gerekebilecektir.312

O halde, gizliliğin hukuken düzenlenmesi/korunması, diğer bir

ifadeyle istisna rejimi diye adlandırılabilecek bu durum karĢımıza iki gizlilik alanı

çıkarmaktadır: Devlet tarafından gizli kalması gerektiği düĢünülen kamusal gizlilik

alanı ile bazı kiĢilik haklarını koruma gayesiyle gizli tutulan özel gizlilik alanı.

Devletin açıklığını sağlamak, idarenin keyfi ve hukuka aykırı uygulamalarını

önlemek amacıyla her türlü bilgi ve belgenin kamunun eriĢimine sunulması bilgi

edinme kanunları kapsamında öngörüldüğü halde, devletlerin çıkarları gereği

açıklamaktan çekindikleri bilgiler de mevcuttur. Kamusal gizlilik alanına dahil olan

bu tarz bilgiler, devletin güvenliğini ve bütünlüğünü ilgilendirdiğinden “devlet sırrı”

**

Yabancılar açısından da herhangi bir sınırlama öngörmeyen, dolayısıyla istisna gözetmeksizin

gerçek anlamda herkese bu hakkı tanıyan ülkeler de mevcuttur. Örneğin Amerika BirleĢik Devletleri

bu tarz bir düzenlemeye sahiptir. Bkz. www.freedominfo.org. 312

Soykan, a.g..y, s. 112.

Page 131: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

126

olarak tanımlananlar ile kurumların karar alma mekanizmalarının iĢleyiĢine ve kamu

düzenine iliĢkin olanlar Ģeklinde iki kategori altında toplanabilir.

“Devlet sırrı”, esas itibariyle, devletin savunmasını, toprak bütünlüğünü,

ulusun birlik ve beraberliğini, uluslararası iliĢkileri, kamu güvenliğini tehlikeye

düĢüreceği varsayılan bilgilerin gizliliğini ifade etmekte ve dolayısıyla da devletler

tarafından gizli tutulmaya en çok gerek duyulan alanı oluĢturmaktadır. Diğer kategori

ise, gizlilik gereği “devlet sırrı” kadar hat safhada olmamakla birlikte gizliliği

öngörülen, kurum ve kuruluĢların kendi personeline, kurum içi uygulamalarına

iliĢkin düzenlemeler, ülkenin ekonomik çıkarları ile adli kovuĢturma ve

soruĢturmaya iliĢkin bilgi ve belgelerdir. Söz konusu bilgi ve belgeler, açıklanmaları

halinde, kurumların karar alma mekanizmalarının iĢleyiĢini bozacakları; suçun

araĢtırılması, kovuĢturulması ve önlenmesini engelleyecekleri; idari makamlarca

yürütülen soruĢturmaların güvenliğini sarsacakları gerekçesiyle istisna kapsamına

dahil edilmektedirler. Örneğin 4982 sayılı Kanun‟un 16, 17, 18, 19, 20 ve 25.

maddeleri bahsedilen kamusal nitelikteki istisna alanlarını düzenlemektedir.

Özel gizlilik alanı ise gerçek ve tüzel kiĢilerin kiĢilik haklarını* koruma

gayesiyle öngörülen, özel hayatın gizliliği, haberleĢmenin gizliliği, ticari sır ile fikir

* “KiĢilik hakkı”, kiĢinin toplum içindeki saygınlığını ve kiĢiliğini serbestçe geliĢtirmesini temin eden

öğelerin tümü üzerindeki hakları olarak tanımlanmaktadır. Bu açıdan, kiĢinin onur ve saygınlığını

toplum içinde yitirmesine sebep olacak tüm saldırılar, “kiĢilik hakkına” saldırı olarak kabul

edilmektedir. Çetin Özek, Basın Özgürlüğünden Bilgilenme Hakkına, Alfa Yayınları, Ġstanbul,

1999, s. 244. Örneğin 4982 sayılı Kanun‟un “Özel hayatın gizliliği” baĢlıklı 21. maddesi bilgi edinme

hakkı kapsamı dıĢında tutulacak bilgi ve belgeleri, “… açıklanması halinde kiĢinin sağlık bilgileri ile

özel ve aile hayatına, Ģeref ve haysiyetine, mesleki ve ekonomik değerlerine haksız müdahale

oluĢturacak…” ifadesiyle nitelendirmektedir. Özel gizlilik alanı konusunda ayrıntılı bilgi için bkz.

Tamer Ġnal, “Bilgi Edinme Hakkı ve Özel Hayata, HaberleĢmeye, Ticarî Sırlara, Fikir ve San‟at

Eserlerine ĠliĢkin Sınırlamalar”, Kazancı, Sayı:3, s. 12-29. KiĢisel verilerin korunması konusunda

Page 132: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

127

ve sanat eserlerini koruyucu nitelikte düzenlemelerdir. Kamu hizmetlerinin

planlanması ve yürütülmesinden sorumlu kamu kurumları ile benzer nitelikte çeĢitli

faaliyetler sunan özel kiĢi ve kurumlar, gördükleri hizmetler gereği birtakım kiĢisel

bilgileri ellerinde bulundurmakta ve kullanmaktadır. Bilgi edinme hakkı kapsamında

bu tür bilgilerin üçüncü kiĢiler tarafından talep edilmesi ve kamuya sunulması hali

özel hayatın gizliliğinin korunması hakkını gündeme getirmekte ve söz konusu

bilgilerin paylaĢımı ilgili kiĢinin rızasını gerektirmektedir. Dolayısıyla, kamusal ve

özel makamlar tarafından ilgili kiĢilerin rızası ile elde edilen kiĢisel verilerin, amacı

dıĢında kullanılması veyahut kamuya açıklanması durumunda özel hayatın gizliliği

hakkının ihlali ile karĢı karĢıya kalınacağı söylenebilir.

Bilgilenme hakkının en haklı sınırı olarak özel hayatın gizliliği gösterilmekte,

bu iki hak alanının birbiriyle çeliĢmek bir yana, birbirini tamamladığı

belirtilmektedir. Kamusal gizlilik alanı, özellikle de bu alan içindeki “devlet sırrı”

sistemi ise, tam tersine, saydam yönetimi engelleme konusunda en etken silah olarak

nitelendirilmektedir.313

Bu karĢıtlık çerçevesinde bir değerlendirme yapılacak olursa,

özel gizlilik alanı, aksine bir kamusal yarar olmadığı sürece -ilgililerin rızası saklı

kalmak üzere- koruma altındadır. Ġdarenin kendisini ve faaliyetlerini ilgilendiren

kamusal gizlilik alanı ise, açıklamaktan kaçınma konusunda yeterli derecede kamusal

yarar olmadığı müddetçe koruma dıĢıdır, gizli tutulamaz.314

ayrıntılı bilgi için bkz. Akıllıoğlu, “Ġdari Usul ve KiĢisel Verilerin Korunması”, 2004

(www.idare.gen.tr/akillioğlu-idariusul.htm) 313

Özek, a.g.y., s. 64, 65. 314

Scott‟tan aktaran Soykan, a.g.y., s. 112.

Page 133: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

128

Gerek özel gizlilik alanı, gerekse kamusal gizlilik alanı birlikte

düĢünüldüğünde, bilgi edinme hakkına getirilecek tüm istisnaların, keyfiliği ve

hakkın kullanım gücünden yoksun kalmasını önlemek adına, hukuken açık seçik bir

biçimde tanımlanması, birtakım genel ilkelere tabi tutulması gerekmektedir.* Bu

konuda dünya ölçeğindeki düzenlemeler, çatıĢan çıkarları dengelemek ve talep edilen

bilginin açıklanıp açıklanmayacağına karar verebilmek için “kamusal yarar testi”

diye adlandırılan bir uygulamayı devreye sokmaktadır. Buna göre, bilgi edinme

hakkının kamusal ya da özel bir çıkarla çatıĢması durumu gündeme geldiğinde,

bilginin açıklanması yönünde ağır basan bir kamusal yararın varolup olmadığı

değerlendirilmekte ve varılan sonuç ıĢığında karar verilmektedir. Bu testin amacı

belgenin açıklanması durumunda gözle görülür bir zarara neden olabileceğinin

ispatlanmasıdır. Kanıtlanamaması durumunda kurum bilgiyi açıklamak

zorundadır.*315

*Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi‟nin 21.02.2002 tarihinde aldığı Rec(2002)2 sayılı resmi

belgelere eriĢim konusundaki tavsiye kararının “resmi belgelere eriĢime iliĢkin olası sınırlandırmalar”

baĢlıklı maddesi, istisna rejiminin devreye girmesini mümkün kılabilecek on gerekçe/ilke

belirlemiĢtir. Bunlar Ģu Ģekilde sıralanabilir: ulusal güvenlik, savunma ve uluslararası iliĢkiler; kamu

güvenliği; suçun araĢtırılması, kovuĢturulması ve önlemesi; özel hayatın gizliliği ve diğer meĢru

çıkarlar; kamusal ya da özel ticari ya da diğer ekonomik çıkarlar; mahkemede tarafların eĢitliği; doğa;

idari makamlarca yürütülen soruĢturma, kontrol ve denetim faaliyetleri; devletin ekonomik, mali ya da

döviz kuru politikaları; bir kararın hazırlık aĢamasında kamusal makamlar arasında veya içerisindeki

tartıĢmaların gizliliği. Söz konusu nedenlerle sınırlama orantılı olmalı ve kanunla düzenlenmelidir. * Ġstisna olarak öngörülen düzenlemeleri teste tabi tutan söz konusu yöntem, Türkiye‟de yürürlükte

bulunan 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu‟nda öngörülmemiĢtir. Ancak Kanun‟un “Gizli

Bilgileri Ayırarak Bilgi veya Belge Verme” baĢlıklı 9. maddesi kısmi eriĢimi mümkün kılmaktadır.

Bu düzenlemeye göre, gizlilik dereceli veya açıklanması yasaklanan bilgiler ile açıklanabilir nitelikte

olanlar birlikte bulunuyor ve bunlar birbirlerinden ayrılabiliyorsa, söz konusu bilgi veya belge, gizlilik

dereceli veya açıklanması yasaklanan bilgiler çıkarıldıktan sonra baĢvuranın bilgisine sunulur. Ayırma

gerekçesi de baĢvurana yazılı olarak bildirilir. 315

Bkz. Banisar, a.g.y., s. 23; Oğuz Ġçimsoy, “Ġdari Belgelere EriĢim Hakkı: Bilgi Edinme Özgürlüğü

Kanunları”, Bilgi Edinme Özgürlüğü Paneli, (Edit. YaĢar Tonta, Ahmet Çevik), Türk

Kütüphanecileri Derneği, 1996, s. 51. Örneğin çevre, nükleer tehlikeler, gıda güvenliği gibi değiĢik tür

riskler konusunda yönetim tarafından bir hayli veri toplanmakta ve raporlar düzenlenmektedir.

Bunların, genelde olduğu üzere, ulusal güvenlik veya ticari sırların korunması gerekçesiyle kamunun

eriĢiminden saklanması halinde hangi kamusal ya da özel yararın baskın geldiği meselesi iyi bir

değerlendirilme sürecinden geçmeli ve somut durumun gerektirdikleri ıĢığında kamuya eriĢimin

sağlanması da mümkün olabilmelidir. Güran, a.g.y., s. 35. Bilgi edinme hakkının pek çok temel hak

ve özgürlüğün gerçekleĢtirilmesinde aracı olma niteliği bağlamında, değiĢkenlik arz eden farklı çıkar

çatıĢması olasılıklarının uzlaĢtırılmasına iliĢkin ayrıntılı bilgi için bkz. Soykan, a.g.y., s. 132-151.

Page 134: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

129

Bilginin gizli kalması gerektiğine hükmedilmesi halinde, söz konusu kararın

gerekçesi; diğer bir deyiĢle, bilginin açıklanması durumunda nasıl bir zararın ortaya

çıkacağı kamusal makam tarafından somut bir biçimde ortaya koyulmalıdır. Ġstisna

rejimi bağlamında, aynı zamanda, gizliliğine hükmedilen bilginin bu niteliğini

sürdüreceği belli süreler öngörülmekte ya da “sır” kapsamına alınan bilginin bu

niteliğinin devam edip etmeyeceği belli aralıklarla denetlenmektedir. Yani kurallara

uygun sır saptaması belli sürelere tabi tutulmaktadır.316

Sonuç olarak, bilgi edinme hakkına getirilecek sınırlamaların, çatıĢabilecek

tüm çıkarları uzlaĢtırmayı hedefleyen, hukuken belirgin kılınmıĢ bir istisna rejimi

çerçevesinde her somut olaya göre değerlendirilmesi, hiçbir biçimde mutlak

olmaması gerekir. Özellikle “devlet sırrı” kategorisi ayrı bir yasal düzenlemeyle çok

net biçimde tanımlanmalı, muğlaklığa yer verilmemeye çalıĢılmalıdır. Örneğin “sır”

belirleme yetkisi yönetsel gücün takdirine bırakılmamalı, düzenleyici iĢlemlerle “sır”

oluĢturma olanağı yönetsel güce tanınmamalıdır.317

Öngörülen istisnalara dayanılarak, gizlilik gerekçesiyle bilgi edinme

baĢvurusunun reddedilmesi halinde, hakkın etkin kullanımının parçası olan, idari

itiraz ve yargısal korunmaya iliĢkin birtakım denetim mekanizmalarını harekete

geçirme olanağı kiĢilere tanınmaktadır. Bu denetim sistemi, “kamu denetçisi” –

316

Özek, a.g.y., s. 69. 317

Türkiye örneğine bakılacak olursa, henüz yasalaĢmamıĢ olan devlet sırları kanunu tasarısında

devlet sırrı kavramı dar ve belirgin biçimde saptanmıĢ değildir. Ayrıca Türk Ceza Kanunu‟nun 334-

337. maddeleri, yönetsel gücü, düzenleyici iĢlemler yoluyla “sır alanı” yaratabilme konusunda yetkili

görmektedir. Bkz Özek, a.g.y., s. 70; Köksal Bayraktar, “Bilgi Edinme Hakkı ve Sır Kavramı”,

Kazancı, Sayı: 3, s. 10, 11. (7-12)

Page 135: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

130

“ombudsman”, “özel görevli komisyonlar”- “bağımsız idari otoriteler” ve

“mahkemeler” tarafından yerine getirilebilir.318

Türkiye‟den örnek verecek olursak,

4982 sayılı Kanun‟un 13. maddesi itiraz usulünü düzenlemiĢtir. Buna göre,

baĢvurusu herhangi bir sebeple* reddedilen baĢvuru sahibinin kararın tebliğinden

itibaren on beĢ gün içinde Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu‟na ihtiyari olarak

itiraz etme hakkı bulunmaktadır.*

Yargısal korunma konusunda ise 4982 sayılı Kanun‟da özel bir düzenleme

öngörülmemiĢtir. Ancak, Anayasa‟nın 125. maddesinin “Ġdarenin tüm eylem ve

iĢlemlerine karĢı yargı yolu açıktır” hükmü gereği, kanun koyucunun dahi yargı

yolunu kapatması mümkün olamayacağından, bu konuda idari yargılama hukukunun

genel ilke ve esasları geçerli olacaktır. Ayanoğlu‟nun belirttiği gibi, bilgi edinme

baĢvurusu, idari davaya konu olacak iĢlem talebi niteliğinde olmamakla birlikte,

idareden, istenilen bilgi ve belgeyi baĢvuranın yararlanmasına sunması talep

318

Cemil Kaya, Ġdare Hukukunda Bilgi Edinme Hakkı, Seçkin Yayınları, Ankara, 2005, s. 283. * Madde metninde yer alan “16 ve 17 nci maddelerde öngörülen sebeplerle” ibaresi, 17/11/2005

tarihli ve 5432 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle madde metninden çıkarılmıĢtır. Dolayısıyla, Bilgi

Edinme Değerlendirme Kurulu‟na baĢvurularda aranan, bilgi ve belgelerin, devlet sırrı ile ülkenin

ekonomik çıkarlarına iliĢkin oldukları gerekçelerinden biriyle reddedilmiĢ olmaları Ģartı ortadan

kalkmıĢtır. Herhangi bir gerekçeyle red hali baĢvuru için yeterlidir. Ancak bu durum idari itirazın

bypass edilmesi olanağını dıĢlamamaktadır. Ayanoğlu‟nun belirttiği gibi, “eğer bir bilgi ve belge

baĢvurusuna, idare hiçbir cevap vermemiĢse, yani baĢvuru zımni olarak ret olunmuĢsa, bu reddin

gerekçesi olmadığından Kurul itiraz olanağı da bulunmamaktadır.” Taner Ayanoğlu, “4982 Sayılı

Bilgi Edinme Hakkı Kanununu Değerlendirilmesi BaĢlıklı Tebliğ”, VatandaĢın Bilgi Edinme Hakkı

Uluslararası Konferansı, Tesev Yayınları, Ankara, 2006, s. 56. (51-57) * 4982 sayılı kanunda öngörülen idari itiraz usulünün ne gibi pratik ve hukuki yararları olacağı

konusunda belirsizlik söz konusudur. Nitekim Kurula itiraz prosedürü zorunlu bir idari veya yargısal

mekanizma niteliğine sahip olmamakta, ayrıca itiraz sonrasında dava açılması halinde dava konusunu

Kurulun kararı değil davalı idarenin red kararı oluĢturmaktadır. Taner Ayanoğlu “Bilgi Edinme Hakkı

ve Yargısal Korunmasına ĠliĢkin Bazı Sorunlar”, Legal Hukuk Dergisi, Sayı:18, Ġstanbul, 2004, s.

1537. Fransa‟da da benzer Ģekilde, bilgi edinme taleplerinde idarenin keyfiliğine karĢılık savunma

amacını sağlamak adına idari baĢvuru mercii olarak, bağımsız idari otorite niteliğindeki “Ġdari

Dokümanlara EriĢme Komisyonu” (CADA) öngörülmüĢtür. Ancak söz konusu komisyona baĢvuru

zorunludur. Kaya, a.g.y., s. 343; Mehmet Aydan Al, Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulları Kararları

IĢığında Bilgi Edinme Hakkı, YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, (Tez DanıĢmanı: Prof. Dr.

Bahtiyar Akyılmaz), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Ġdare

Hukuku), Ankara, 2007, s. 62; A. ġeref Gözübüyük –Turgut Tan, Ġdare Hukuku Genel Esaslar,

Turhan Kitabevi, Ankara, 2007, s. 369.

Page 136: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

131

edildiğinden, söz konusu baĢvuru “idari eylem baĢvurusu” niteliğine haizdir. Bilgi

edinme baĢvurusunun idarece reddedilmesi ise, ĠYUK‟un 10. maddesi anlamında

“idari eylem baĢvurusunun reddi” biçimindedir ve bu konudaki açık ya da zımni red

iradesinin idari davaya konu edilmesi her halükarda mümkündür.319

319

Ayanoğlu, “Bilgi Edinme Hakkı ve Yargısal Korunmasına İlişkin Bazı Sorunlar”, s. 1533.

Belirtmek gerekir ki, bilgi edinme hakkının yargısal korunmasının idari yargılama hukukunun genel

ilkelerine tabi bulunması bir takım sorunlara yol açmaktadır. Öncelikle, savunma hakkının güvence

altına alınması gayesiyle ĠYUK‟un 20/4. maddesindeki “Getirtilen veya idarece gönderilen gizli belge

ve dosyalar taraf veya vekillerine incelettirilemez” hükmünün 4001 sayılı Kanunla haklı bir biçimde

yürürlükten kaldırılması sonucu, idarenin gizlilik gerekçesiyle vermekten kaçındığı bilgi ve belgeye

eriĢim mümkün olacak, dolayısıyla davacı açısından davayı sürdürmenin bir anlamı kalmayacaktır.

Ayrıca, ĠYUK‟un 20/3. maddesindeki “istenen bilgi ve belgeler Devletin güvenliğine veya yüksek

menfaatlerine veya Devletin güvenliği ve yüksek menfaatleriyle birlikte yabancı devletlere de iliĢkin

ise, BaĢbakan veya ilgili bakan, gerekçesini bildirmek suretiyle, söz konusu bilgi ve belgeleri

vermeyebilir. Verilmeyen bilgi ve belgelere dayanılarak ileri sürülen savunmaya göre karar

verilemez.” hükmü gereği, bilgi ve belgelerin verilmemesi olanağının BaĢbakan veya ilgili bakan

tarafından kullanılması durumunda, idari yargı yerinin önündeki davayı yürütebilmesi ve olması

gereken bir yargılama sonucu oluĢacak bir kanaatle sonuçlandırabilmesi mümkün görünmemektedir.

Nitekim böyle bir durumda mahkemenin verilmeyen bilgi ve belgelere dayalı olarak yapılmıĢ

savunma hariç dosyada yer alan diğer bilgi ve belgeleri esas alarak ulaĢacağı kanaate göre karar

vermesi gerekmektedir. Sonuç olarak bu tür davalar için ayrı ve özel bir mekanizmanın öngörülmesi

yerinde olacaktır. Bkz. Ayanoğlu, “Bilgi Edinme Hakkı ve Yargısal Korunmasına İlişkin Bazı

Sorunlar”, s. 1537-1539.

Page 137: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

132

SONUÇ

“Bilgi toplumu” deyimi yaygın olarak, 20. yüzyılın son yirmi yılında

meydana gelen bir dizi büyük teknolojik geliĢmenin dönüĢüme uğrattığı toplumsal

yapıyı ifade etmek için kullanılmaktadır. Devrim niteliğindeki söz konusu teknolojik

geliĢmelerle birlikte bilginin hem bir hammadde hem de çıktı haline gelerek, odak

noktayı oluĢturduğu belirtilmektedir.

Ancak “bilgi toplumu” deyimi, bilginin sahne ıĢıkları altına girdiği bir

zamanı, bu zamanın bilgiyle iliĢkisini ve bu zaman içinde toplumun ve siyasal

iktidarın bilgiye dönüklüğünü imlemek için ele alındığında, insanlık tarihinin en

köklü dönüĢüm ve kopuĢ evresini oluĢturan modernite ile bağ kurmak kaçınılmaz

olmaktadır.

Modernlik deneyiminin insan uygarlığını her yönüyle çevreleyip

dönüĢtürmesinden bilgiyle kurulan iliĢki, bilginin konumlanma biçimi de payını

almıĢtır. Özellikle, keĢiflerin bir bilgi patlaması ve birikimini beraberinde getirmesi,

aklın doğrularına sıkı sıkıya bağlanılması, doğruyu yanlıĢtan ayırt etme yetisi ve

kapasitesiyle kendi kaderine hakim olan, geçmiĢi yorumlayıp geleceği planlayabilen

“insan”ın merkezi ve etkin bir konum edinmesi gibi olgular, bu dönemde, “bilme

edimi”nin toplum açısından öneminin bir göstergesi niteliğindedir.

Ġnsanın yeni etkin konumu siyasal iktidara da yeni bir biçim vermiĢ; iktidarın

anlamını yeniden kurgulayacak yeni bir söyleme, yani yeni bir meĢruiyet kaynağına

Page 138: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

133

ihtiyaç duyulmuĢtur. Söz konusu meĢrulaĢtırıcı söylem “egemenlik” kavramında

düğümlenmektedir. Buna göre, egemenliğin kaynağı toplumdur; egemen güç

yalnızca toplumdan kaynaklanabilir. Bu kavramsallaĢtırma, bir insan yaratısına

dönüĢen siyasal iktidar kavramını karĢımıza çıkarır; diğer bir deyiĢle, modernliğe

özgü bir kurum olan ve siyasetin dünyevileĢmesi ile toplumu düzenleyen yasanın

kaynağının yine toplumun kendisinin oluĢturmasında cisimleĢen kurumsallaĢmıĢ

siyasal iktidar tipi modern devleti.

Feodalitenin çözülmesiyle birlikte büyük bir demografik dönüĢüm

yaĢanmıĢtır. Birdenbire sahipsiz, iĢsiz ve yoksul kalan büyük ve denetimsiz bir

kalabalık ortaçağ kentlerine akmaya ve oradaki düzeni altüst etmeye baĢlamıĢtır.

Dolayısıyla, sarsılan toplumsal düzenin yeniden tesisi zorunlu hale gelmiĢtir. Bu

amacı gerçekleĢtirmek için bir önlem olarak Avrupa‟nın pek çok ülkesinde farklı

adlarla gözetim kurumları inĢa edilmiĢ ve “normal” kategorisi dıĢında kalanlar

buraya tıkılarak gözetim altında tutulmaya baĢlanmıĢtır. Burada önemli olan nokta,

modernite düĢüncesiyle Ģekillenen devletin, nüfusu artık salt bir kütleden ibaret

olarak görmemesidir. Tam tersine modern devlet, nüfusu çeĢitli kategorilere bölerek

gözlemleyen, nüfusu en alt birimine, yani bireye kadar inerek tanımlayan ve

değerlendirmeye tabi tutan bir yapı teĢkil etmektedir. Bu demektir ki, devletin kendi

toplumsal gövdesini, yani nüfusunu tanıma, ona iliĢkin veri toplama, onu oluĢturan

birey ve grupları gözleme, izleme, kurma, disipline etme faaliyetini yürüten yeni bir

yönetim zihniyeti, “polis” kurumuyla karĢılanan yeni bir gözetim örgütlenmesi söz

konusudur.

Page 139: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

134

Dolayısıyla modern devlet için bilgi, denetimi ve meĢruluğu sağlayıcı bir

iktidar aracı olarak önemli bir yere sahiptir. Nitekim Foucault‟nun belirttiği gibi

modern siyasal iktidar, disipline edici ve normalleĢtirici karakteriyle, tek iĢlevi baskı

uygulamak, dıĢlamak, engellemek olmayan, aynı zamanda ve daha önemli olarak

pozitif etkiler üreten bir iktidar biçimine karĢılık gelmekte, bu yönüyle, yaĢamı

desteklemekte, yaĢamın sağladığı güçleri sınırlamayı değil arttırmayı

hedeflemektedir. Bu yeni iktidar tekniğini, devletin merkezileĢmesiyle birlikte

gündeme gelen yönetim sorunsalı, yani düzenli ve süreklilik arz eden yönetim

sistemleri yoluyla baĢkalarının eylem alanını yönetme/yönlendirme/yapılandırma

sorunu çerçevesinde düĢünmek gerekir. Bu açıdan yönetim, belirli bir toprak

parçasından ziyade, esas itibariyle, insanlar ve Ģeylerin iç içe geçmiĢ iliĢkilerinde etki

göstermekte ve bu etki, yönetilenlerin bir dizi “uygun” amaca göre doğru bir biçimde

düzenlenmesini içermektedir. Dolayısıyla yönetimin keyfi bir biçimde değil rasyonel

ilkeler doğrultusunda iĢlediği söylenebilir.

Yeni tür bir rasyonalite söz konusudur. Bu rasyonaliteye Ģeklini veren, bir

takım teknikler ve pratiklerden oluĢan “yönetim teknolojisi”; yani hayatın her alanına

düzenleyici olarak müdahale eden yönetim olgusuna iliĢkin bir bilgi ve teknikler

bütünüdür. “Yönetim teknolojisi”; toplumu ihya etme, kamu yararı adına hizmette

bulunma gibi pozitif yükümlülükleri nedeniyle bilgi ve iktidar arasında kurulan yeni

ve üretken bir iliĢkiyi içinde barındıran, bireyselleĢtirici ve bütünselleĢtirici, disipline

edici ve düzenleyici yöntemler kullanan bir siyasi rasyonalite dahilinde

düĢünülmelidir. Söz konusu siyasi rasyonalite, söylemsel ve söylemsel olmayan

pratikler yoluyla öznellik biçimleri oluĢturmakta, kiĢinin kendisiyle kurduğu iliĢkiyi

Page 140: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

135

Ģekillendirmekte, bireylerin tercihlerini yönlendirmektedir. Modern devlet aygıtı

gücünü, 17. ve 18. yüzyıllarda uygulamaya sokulan bu yeni iktidar teknolojilerinin

yarattığı hakikat etkilerinin gücünden almaktadır.

Foucault, iktidar iliĢkilerinden özgürlük öğesini dıĢlamaz. Nitekim

baĢkalarının eylemi üzerinde bir eylem olarak iktidarın iĢleyiĢi, özgür özneler

üzerinde, özgür oldukları sürece mümkün olmaktadır. Özgürlüğe yüklenen anlam ise,

çeĢitli davranıĢ biçimleri ve tepkilerin gerçekleĢtirilebileceği bir imkanlar alanına

karĢılık gelmekte; yani özgürlük, davranıĢ ve eylem biçimlerimiz önündeki engelleri

aĢmak için sahip olduğumuz güçlerin kullanımını ifade etmektedir. KiĢinin

direnebilme gücü, aklı ve istenci özgürlüğün kaynağını oluĢturmaktadır. Özgürlüğün

bu niteliği, insanın kendisiyle kurduğu iliĢkiye gönderme yapmaktadır. Bu iliĢki,

söylemsel ve söylemsel olmayan pratiklerin, yani bilgi ve iktidar eksenlerinin bir

araya gelmek suretiyle dayattıkları sınırlar ve deneyim alanları yoluyla

kurulmaktadır. Ancak bu sınırlar, özgürlük potansiyeli nedeniyle aĢılamaz nitelikte

değildir; yani zorunlu değil olumsal niteliktedir. Bir özgürleĢme ise, dayatılan

sınırların, hakikat oyunlarının, genel bir tabirle siyasal rasyonalitenin eleĢtirisinden,

değiĢtirilmesinden ve kendimizi kendi davranıĢlarımızın öznesi olarak yaratıcı bir

biçimde yeniden kurmaktan geçmektedir. Dolayısıyla özgürlük, doğuĢtan edinilen bir

Ģey olarak değil, iktidar iliĢkileri içinde varlık kazanan, iktidarın akıĢıyla beraber

hareket eden, gücünü bizzat onun gücünden alan teknikler bütünü olarak

anlaĢılmalıdır.

Page 141: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

136

Bu noktada, siyasal rasyonalitenin ussallığını eleĢtirme ve değiĢimini sağlama

iĢleviyle yüklü olan, ve bu nedenle özünde politik faaliyetler olarak nitelenmesi

gereken “insan hakları” düĢüncesi devreye girmektedir. Ġnsan haklarının “Devlete

karĢı haklar” olarak tanımlanması “hangi insan?” sorusunu beraberinde getirmekte,

ve devlet karĢısında konumlandırılan soyut bütünü somutlaĢtırma çabalarını

gündeme taĢımaktadır. Bu çabalar, sayılabilir bir sosyalliğin daha somut biçimde

kendini ifade etmesi, karar alma süreçlerinde etkinleĢebilmesi, siyasal iktidarın

politikalarını dönüĢtürebilmesi, kendisine dayatılan sınırlardan, deneyim alanlarından

ve içine sokulduğu hukuki durumlardan haberdar olabilmesi hedeflerini

gerçekleĢtirmeye yönelmekte; ve bu koĢulların sağlanabilmesi için toplumsal katılımı

arttırıcı mekanizmaların geliĢtirilmesi gereğine vurgu yapmaktadır. Tek bir kamuya

karĢı çoklu kamuların varlığını ve aralarındaki, salt hukuki düzenlemelerle aĢılması

güç olan eĢitsiz iliĢkileri göz önünde bulundurmaya çalıĢan söz konusu gayretler,

siyasetin farklı biçimlerinin oluĢmasını, farklı siyasal taleplerin söz alabilmesini

teĢvik etmektedir.

Modern siyasal iktidarın toplumsal gövdeye artan müdahalesi, bilgi edinme

hakkı çerçevesinde yönetilenlerin kamusal politikalardan haberdar kılınması gereğini

gündeme getirmiĢtir. Bilgi edinme hakkına iliĢkin dünya ölçeğinde giderek yaygınlık

kazanan hukuki düzenlemeler, hakkın, katılımı sağlama, temel hak ve özgürlüklerin

korunmasını güvence altına alma doğrultusundaki iki temel amacını yansıtmaktadır.

Bilgi edinme hakkı ifade özgürlüğünden türeyen bir hak olmakla birlikte, diğer pek

çok hak ve özgürlüğün gerçekleĢtirilmesinde aracı olma niteliğine sahiptir. Ve bir

Page 142: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

137

talep hakkı olarak düzenleme konusu edildiğinden, devletin birey karĢısında pozitif

sorumluluğunu öngörmekte, dolayısıyla üst bir güvence mekanizması sunmaktadır.

Açık, hesap verebilir, katılımcı ve temel hak ve özgürlükleri kollayan bir

yönetimin sağlanabilmesi için bilgi edinme talepleri bağlamında açıklık kural,

gizlilik ise istisna olmalıdır. Ġstisnanın sırları belirgin bir biçimde çizilmeli, esnek

tutulmalı, somut durumun gerektirdikleri ıĢığında çatıĢan çıkarlar hakkın ortaya çıkıĢ

amaçları göz önünde bulundurulmak suretiyle uzlaĢtırılmaya çalıĢılmalıdır. Özellikle,

muğlak bir içeriğe sahip olan “devlet sırrı” kategorisinin ve gizlilik kültürünün

hakkın etkin kullanımı önünde engel oluĢturduğunu belirtmek gerekir.

Bilgi edinme hakkı, kiĢisel verilere eriĢimi sağlama boyutuyla genellikle,

bireylerin tek baĢlarına kullanacakları hak kategorileri arasında yer almakla birlikte,

kamusal politikaların eleĢtirilmesi ve değiĢtirilmesine yönelik iĢlevi düĢünüldüğünde

örgütlü hak arama ve bilgiye ulaĢma çabalarının da odağında bulunmaktadır.

Foucault‟ya göre belli bir haksız siyasetin eleĢtirisi ancak hakikat oyununun diğer

kozlarını kullanarak, bu siyasetin sonuçlarını göstererek, baĢka rasyonel imkanlar

olduğunu göstererek, yani hakikat yükümlülüğü alanında hareket edilerek yapılabilir.

Bu açıdan, etkin kullanıma sahip bir bilgi edinme hakkının, resmi bilgi ve belgelerin

eriĢimini bireylere açmak suretiyle, resmi ussallığı eleĢtirmek ve dönüĢtürmek için

gerekli –ama elbette yeterli değil- malzemeyi sunduğu söylenebilir. Nitekim bir

eleĢtirinin gerçekleĢebilmesi eleĢtirilecek Ģeyin bilgisini gerektirmektedir.

Dolayısıyla bilgi edinme hakkı çok temel bir iĢlevi, bir ilk adımı yerine getirmekte,

Page 143: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

138

örneğin bilgisine varılmamıĢ haksız bir siyaset söz konusu olduğunda bunun

görünürlüğünü sağlamaktadır.

Page 144: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

139

KAYNAKÇA

AĞAOĞULLARI, Mehmet Ali /

KÖKER, Levent, Kral Devlet ya da Ölümlü Tanrı, 3.

Baskı, Ġmge Kitabevi, Ankara 2004.

AĞAOĞULLARI, Mehmet Ali /

ZABCI, Filiz Çulha /

ERGÜN, Reyda, Kral-Devletten Ulus-Devlete, Ġmge

Kitabevi Yayınları, Ankara, 2005.

AKAL, Cemal Bali, Ġktidarın Üç Yüzü, Dost Kitabevi

Yayınları, Ankara, 2005.

AKAY, Ali, Michel Foucault‟da Ġktidar ve

Direnme Odakları, 2. Basım, Bağlam

Yayınları, Ġstanbul, 2000.

AKILLIOĞLU, Tekin, “Bireyin Yönetsel İşlemler Karşısında

Korunması ve Yönetim Hukukumuz”,

Amme Ġdaresi Dergisi, Cilt: 14, Sayı: 3,

1981, (37-56).

Page 145: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

140

AKILLIOĞLU, Tekin, “Temel Hakların Gelişmesi Üzerine Bazı

Düşünceler”, AÜ SBF Dergisi, Cilt: 44,

Sayı: 1-2, (161-194).

Akıllıoğlu, Tekin, “İdari Usul ve Kişisel Verilerin

Korunması”,2004,

www.idare.gen.tr/akillioğlu-

idariusul.htm).

AKILLIOĞLU, Tekin, Yönetim Önünde Savunma Hakları,

TODAĠE Yayınları, Ankara, 1983.

AKġENER, HaĢmet Sırrı /

ÇAKMAKÇI, Ramazan, Açıklamalı, Gerkçeli Bilgi Edinme

Hakkı Kanunu, Legal Yayıncılık,

Ġstanbul, 2004.

AKYILDIZ, Necat, “1982 Anayasası‟nın İnsan Hakları

Rejimi ve “Bilgi Edinme Hakkı”,

Kazancı, Sayı:3, (38-48).

AL, Hazma, Bilgi Toplumu ve Kamu Yönetiminde

Paradigma DeğiĢimi, Vadi Yayınları,

Ankara, 2007.

Page 146: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

141

AL, Mehmet Aydan, Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulları

Kararları Işığında Bilgi Edinme Hakkı,

YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi,

(Tez DanıĢmanı: Prof. Dr. Bahtiyar

Akyılmaz), Gazi Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü, Kamu Hukuku

Anabilim Dalı, Ġdare Hukuku), Ankara,

2007.

ARMAĞAN, Servet, Dilekçe Hakkı ve 1961 Anayasası,

Ġstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Yayınları, Ġstanbul, 1972.

AYANOĞLU, Taner, “4982 Sayılı Bilgi Edinme Hakkı

Kanununu Değerlendirilmesi Başlıklı

Tebliğ”, VatandaĢın Bilgi Edinme

Hakkı Uluslararası Konferansı, Tesev

Yayınları, Ankara, 2006, (51-57).

AYANOĞLU, Taner, “Bilgi Edinme Hakkı ve Yargısal

Korunmasına İlişkin Bazı Sorunlar”,

Legal Hukuk Dergisi, Sayı:18, Ġstanbul,

2004, (1529-1540).

Page 147: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

142

AYBAY, Aydın /

AYBAY, Rona, Hukuka GiriĢ, Ġstanbul Bilgi Üniversitesi

Yayınları, Ġstanbul, 2007.

AZRAK, Ülkü, “İdari Usul ve Yasalaştırılması”, I.

Ulusal Ġdare Hukuku Kongresi, II.

Kitap “Kamu Yönetimi”, DanıĢtay

Yayınları, Ankara, 1990, (821-834).

AZRAK, Ülkü, “Umumi İdari Usul ve Kodifikasyon

Meselesi”, ĠÜ Hukuk Fakültesi

Dergisi, Cilt: XXXIII, Sayı: 1-2, 1967,

(66-82).

BALĠBAR, Etienne, “Bir Zulüm Topografyasının Anahatları:

Küresel Şiddet Çağında Yurttaşlık ve

Sivillik”, çev: Mahmut Mutman – Medya

Yeğenoğlu, Toplum ve Bilim, No: 87,

Birikim Yayınları, Ġstanbul, 2000-2001,

(28-43).

BANĠSAR, David, “Freedominfo.Global Survey: Freedom

of nformation and Access to Government

Page 148: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

143

Record Laws Around the World”,

http://freedominfo.org/survey.htm.

BAUMAN, Zygmunt, Modernlik ve Müphemlik, çev: Ġsmail

Türkmen, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul,

2003.

BAUMAN, Zygmunt, Yasakoyucular ile Yorumcular, çev:

Kemal Atakay, Metis Yayınları,

Ġstanbul, 1996.

BAYRAKTAR, Köksal, “Bilgi Edinme Hakkı ve Sır Kavramı”,

Kazancı, Sayı: 3, (7-12).

BERMAN, Marshall, Katı Olan Her ġey BuharlaĢıyor, çev:

Ümit Altuğ – Bülent Peker, 8. Baskı,

ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul, 2004.

BODĠN, Jean, Devlet Üstüne Altı Kitaptan Seçme

Parçalar, Batı‟da Siyasal DüĢünceler

Tarihi –SeçilmiĢ Yazılar- Yeni Çağ,

derleyen: Mete Tunçay, Sevinç

Martbaası, Ankara, 1969.

Page 149: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

144

BRAUDEL, Fernand, Maddi Uygarlık – Dünyanın Zamanı,

çev: Mehmet Ali Kılıçbay, 2. Baskı,

Ġmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1993.

BRAUDEL, Fernand, Uygarlıkların Grameri, çev: Mehmet

Ali Kılıçbay, Ġmge Kitabevi Yayınları,

Ankara, 1996.

BURKE, Peter, Avrupa'da Rönesans: Merkezler ve

Çeperler, çev: Uygar Abacı, Literatür

Yayınları, Ġstanbul, 2003.

BURKE, Peter, Bilginin Toplumsal Tarihi, çev. Mete

Tunçay, 2. Basım, Tarih Vakfı Yurt

Yayınları, Ġstanbul, 2004.

CASTELLS, Manuel, Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum

ve Kültür, Birinci Cilt: Ağ Toplumunun

YükseliĢi, çev: Ebru Kılıç, Ġstanbul Bilgi

Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul, 2005.

CHAUNU, Pierre, Aydınlanma Çağı Avrupa Uygarlığı,

çev: Mehmet Ali Kılıçbay, Dokuz Eylül

Yayınları, Ġzmir, 2000.

Page 150: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

145

CLASTRES, Pierre, Devlete KarĢı Toplum, çev: Mehmet

Sert – Nedim DemirtaĢ, Ayrıntı

Yayınları, Ġstanbul, 1991.

ÇELEBĠ, Aykut, Kamusal Alan ve Sivil Toplum, Kamusal

Alan, der: Meral Özbek, Hil Yayınları,

Ġstanbul, 2004. (237-284)

DAVER, Bülent, Siyaset Bilimine GiriĢ, Doğan

Yayınevi, Ankara, 1969.

DEAN, Mitchell, Governmentality – Power and Rule in

Modern Society, Sage Publications,

California, 2007.

DONNELY, Jack, Teoride ve Uygulamada Ġnsan

Hakları, çev. Mustafa Erdoğan – Levent

Korkut, Yetkin Yayınları, Ankara, 1995.

EKEN, Musa, “Bilgi Edinme Hakkı”, Ġnsan Hakları

Yıllığı, Cilt: 17-18, 1995-1996, (61-75).

Page 151: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

146

EKEN, Musa, “Kamu Yönetiminde Gizlilik Geleneği ve

Açıklık İhtiyacı”, Amme Ġdaresi

Dergisi, Cilt: 27, Sayı: 2, 1994, (25-54).

ELĠAS, Norbert, Uygarlık Süreci, Cilt 2, çev: Erol

Özbek, 3. Baskı, ĠletiĢim Yayınları,

Ġstanbul, 2007

EROĞUL, Cem, Devlet Yönetimine Katılma Hakkı,

Ġmge Kitabevi, Ankara, 1999.

EROL, Ahmet, Dilekçe Hakkı ve Bilgi Edinme

Hukuku, YaklaĢım Yayıncılık, Ankara,

2005.

FOUCAULT, Michel, “Aydınlanma Nedir?”, Özne ve Ġktidar,

çev. Osman Akınhay, 2. Baskı, Ayrıntı

Yayınları, Ġstanbul, 2005, (162-172).

FOUCAULT, Michel, “Aydınlanma Nedir?”, Özne ve Ġktidar,

çev. Osman Akınhay, 2. Baskı, Ayrıntı

Yayınları, Ġstanbul, 2005, (173-192).

Page 152: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

147

FOUCAULT, Michel, “Bir Özgürlük Pratiği Olarak Kendilik

Kaygısı Etiği”, Özne ve Ġktidar, çev.

Osman Akınhay, 2. Baskı, Ayrıntı

Yayınları, Ġstanbul, 2005, (221-247).

FOUCAULT, Michel, “Bireylerin Siyasi Teknolojisi”, Özne ve

Ġktidar, çev: IĢık Ergüden, 2. Baskı,

Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2005, (106-

122).

FOUCAULT, Michel, “Büyük Kapatılma”, Büyük Kapatılma,

çev: IĢık Ergüden, 2. Basım, Ayrıntı

Yayınları, Ġstanbul, 2005, (103-115).

FOUCAULT, Michel, “Deliliğin Tarihi‟ne Önsöz”, Büyük

Kapatılma, çev: Ferda Keskin, 2. Baskı,

Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2005, (20-

30).

FOUCAULT, Michel, “Delilik, Bir İktidar Sorunu”, Büyük

Kapatılma, çev: IĢık Ergüden, Ayrıntı

Yayınları, Ġstanbul, 2005, (279-283).

Page 153: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

148

FOUCAULT, Michel, “Hakikat Kaygısı”, Özne ve Ġktidar,

çev: Osman Akınhay, 2. Baskı, Ayrıntı

Yayınları, Ġstanbul, 2005, (83-97).

FOUCAULT, Michel, “Hakikat ve Hukuksal Biçimler”, Büyük

Kapatılma, çev: IĢık Ergüden, 2. Baskı,

Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2005, (163-

278).

FOUCAULT, Michel, “Hakikat ve İktidar”, Entelektüellerin

Siyasi ĠĢlevi, çev: Osman Akınhay, 2.

Baskı, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2005,

(59-85).

FOUCAULT, Michel, “Hakikat, İktidar ve Kendilik”, Özne ve

Ġktidar, çev: IĢık Ergüden, 2. Baskı,

Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2005, (98-

105).

FOUCAULT, Michel, “Hapishane Üzerine Söyleşi: Kitap ve

Yöntemi”, Ġktidarın Gözü, çev: IĢık

Ergüden, 2. Baskı, Ayrıntı Yayınları,

Ġstanbul, 2007, (21-37).

Page 154: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

149

FOUCAULT, Michel, “İki Ders”, Entelektüelin Siyasi

ĠĢlevi”, çev: Ferda Keskin, 2. Baskı,

Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2005, (86-

117).

FOUCAULT, Michel, “İktidar İlişkileri Bedenlerin İçine Nüfuz

Eder”, Ġktidarın Gözü, çev: IĢık

Ergüden, 2. Baskı, Ayrıntı Yayınları,

Ġstanbul, 2007, (106-116).

FOUCAULT, Michel, “İktidar ve Beden”, Ġktidarın Gözü,

çev: IĢık Ergüden, 2. Baskı, Ayrıntı

Yayınları, Ġstanbul, 2007, (38-46).

FOUCAULT, Michel, “İktidar ve Bilgi”, Ġktidarın Gözü, çev:

Isık Ergüden, 2. Baskı, Ayrıntı

Yayınları, Ġstanbul, 2007, (167-184).

FOUCAULT, Michel, “İktidarın Gözü”, Ġktidarın Gözü, çev:

IĢık Ergüden, 2. Baskı, Ayrıntı

Yayınları, Ġstanbul, 2007, (85-105).

Page 155: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

150

FOUCAULT, Michel, “İktidarın Halkaları”, Özne ve Ġktidar,

çev: IĢık Ergüden, 2. Baskı, Ayrıntı

Yayınları, Ġstanbul, 2005, (140-161).

FOUCAULT, Michel, “Kapatılma, Psikiyatri, Hapishane”,

Ġktidarın Gözü, çev: IĢık Ergüden, 2.

Baskı, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2007,

(117-149).

FOUCAULT, Michel, “Michel Foucault‟nun Oyunu”,

Entelektüelin Siyasi ĠĢlevi, çev: Osman

Akınhay, 2. Baskı, Ayrıntı Yayınları,

Ġstanbul, 2005, (118-157).

FOUCAULT, Michel, “Normun Toplumsal Yayılımı”,

Ġktidarın Gözü, çev: IĢık Ergüden, 2.

Baskı, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2007,

(76-81).

FOUCAULT, Michel, “Omnes et Sıngulatim: Siyasi Aklın Bir

Eleştirisine Doğru”, Özne ve Ġktidar,

Osman Akınhay, 2. Baskı, Ayrıntı

Yayınları, Ġstanbul, 2005, (25-56).

Page 156: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

151

FOUCAULT, Michel, “Özne ve İktidar”, Özne ve Ġktidar,

Osman Akınhay, 2. Baskı, Ayrıntı

Yayınları, Ġstanbul, 2005, (57-82).

FOUCAULT, Michel, “Tımarhaneler, Cinsellik,

Hapishaneler”, Ġktidarın Gözü, çev:

IĢık Ergüden, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul,

2007, (47-60).

FOUCAULT, Michel, “Yönetimsellik”, Entelektüelin Siyasi

ĠĢlevi, çev: Osman Akınhay – Ferda

Keskin, 2. Baskı, Ayrıntı Yayınları,

Ġstanbul, 2005, (264-287).

FOUCAULT, Michel, Cinselliğin Tarihi, çev: Hülya Uğur

Tanrıöver, 2. Basım, Ayrıntı Yayınları,

Ġstanbul, 2007.

FOUCAULT, Michel, Deliliğin Tarihi, çev: Mehmet Ali

Kılıçbay, 2. Baskı, Ġmge Kitabevi,

Ankara, 1995.

Page 157: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

152

FOUCAULT, Michel, Ders Özetleri 1970-1982, çev.

Selahattin Hilav, Yapı Kredi Yayınları,

Ġstanbul, 2001.

FOUCAULT, Michel, Hapishanenin DoğuĢu, çev: Mehmet

Ali Kılıçbay, 2. Baskı, Ġmge Kitabevi,

Ankara, 2000.

FOUCAULT, Michel, Toplumu Savunmak Gerekir, çev:

ġehsuvar AktaĢ, 3. Baskı, Yapı Kredi

Yayınları, Ġstanbul, 2008.

FOUCAULT, Michel, Power/Knowledge: Selected interviews

and other writings, 1972-1977 / Michel

Foucault, çev. Colin Gordon, edit: Colin

Gordon, Harvester Press, Brighton,

Sussex, 1980.

FRAZER, Nancy, Kamusal Alan Yeniden Düşünmek:

Gerçekte Varolan Demokrasinin

Eleştirisine Bir Katkı, Kamusal Alan,

çev: Meral Özbek – Cemal Balcı, der:

Meral Özbek, Hil Yayınları, Ġstanbul,

2004, (103-132).

Page 158: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

153

GEMALMAZ, Mehmet Semih, Ulusalüstü Ġnsan Hakları Hukukunun

Genel Teorisine GiriĢ, Beta Yayınları,

Ġstanbul, 1997.

GORDON, Colin, “Governmental Rationality: An

Introduction”, The Foucault Effect :

Studies in Governmentality, with Two

Lectures by and an Ġnterview with

Michel Foucault, The University of

Chicago Pres, Chicago, 1991, (1-52).

GÖKBERK, Macit, Felsefe Tarihi, 16. Basım, Remzi

Kitabevi, Ġstanbul, 2005.

GÖKER, Aykut, Bilim ve Teknoloji Politikalarına GiriĢ

Ġçin „Enformasyon Toplumu‟ Üzerine

Kavramsal Bir YaklaĢım Denemesi

http://www.inovasyon.org/html/AYK.M

ulkiye.Der.Ag.01.htm#_edn11.

GÖZÜBÜYÜK, A. ġeref /

TAN, Turgut, Ġdare Hukuku Genel Esaslar, Turhan

Kitabevi, Ankara, 2007.

Page 159: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

154

GÖZÜBÜYÜK, ġeref, Hukuka GiriĢ ve Hukukun Temel

Kavramları, Sevinç Matbaası, Ankara,

1973.

GRAMSCĠ, Antonio, Hapishane Defterleri, çev: Kenan

Somer, Onur Yayınları, Ġstanbul, 1986.

GÜNDAY, Metin, Ġdare Hukuku, Ġmaj Yayıncılık,

YenilenmiĢ BeĢinci Baskı, Ankara,

2002.

GÜRAN, Sait, “Hak Arama Özgürlüğünün İki Boyutu”,

Anayasa Yargısı, Sayı:9, Ankara

Üniversitesi Basımevi, Ankara, (23-41).

HABERMAS, Jürgen, Kamusal Alan, Kamusal Alan, çev:

Meral Özbek, der: Meral Özbek, Hil

Yayınları, Ġstanbul, 2004, (95-102).

HABERMAS, Jürgen, Kamusallığın Yapısal DönüĢümü, çev:

Tanıl Bora – Mithat Sancar, 5. Baskı,

ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul, 2003.

Page 160: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

155

HANSEN, Miriam, “Yirmi Yılın Ardından Hegt ve Kluge‟nin

“Kamusal Alan ve Tecrübe”si: Değişen

Karışımlar ve Genişlemiş Alanlar”,

Kamusal Alan, çev: Meral Özbek, der:

Meral Özbek, Hil Yayınları, Ġstanbul,

2004, (141-177).

HASDEMĠR, Tuğba Asrak, Kamusal ĠletiĢimde Bilgi Edinme

Hakkı, Dipnot Yayınları, Ankara, 2007.

HEKMAN, Susan, Bilgi Sosyolojisi ve Hermeneutik, çev:

Hüsamettin Arslan-Bekir Baldız, Engin

Yayıncılık, Ġstanbul, 1999.

HIZ,Yüksel /

YILMAZ, Zekeriya, Açıklamalı – Notlu – Gerekçeli Bilgi

Edinme ve Dilekçe Hakkı, Seçkin

Yayıncılık, Ankara, 2004.

HOBBES, Thomas, Leviathan, çev. Semih Lim, Yapı Kredi

ayınları, Ġstanbul, 1995.

Page 161: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

156

HOF, Ulrich Im, Avrupa'da Aydınlanma, çev: ġebnem

Sunar, Afa Yayınları, Ġstanbul, 2004.

HUBERMAN, Leo, Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla,

çev: Murat Belge, 3. Baskı, ĠletiĢim

Yayınları, Ġstanbul, 2003.

ĠÇĠMSOY, Oğuz, “İdari Belgelere Erişim Hakkı: Bilgi

Edinme Özgürlüğü Kanunları”, Bilgi

Edinme Özgürlüğü Paneli, (Edit. YaĢar

Tonta, Ahmet Çevik), Türk

Kütüphanecileri Derneği, 1996.

KABOĞLU, Ġbrahim, DayanıĢma Hakları, TODAĠE Ġnsan

Hakları AraĢtırma ve Uygulama

Merkezi, Ankara, 1996.

KABOĞLU, Ġbrahim, Kolektif Özgürlükler, Dicle

Üniversitesi Basımevi, Diyarbakır, 1989.

KABOĞLU, Ġbrahim, Özgürlükler Hukuku, Ġmge Kitabevi,

Ankara, 2002.

Page 162: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

157

KAPANĠ, Münci, Kamu Hürriyetleri, Ankara

Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları,

Ankara, 1981.

KAYA, Cemil, Ġdare Hukukunda Bilgi Edinme

Hakkı, Seçkin Yayınları, Ankara, 2005.

KESKĠN, Ferda, “Sunuş: Büyük Kapatılma”, Michel

Foucault, Büyük Kapatılma, çev. IĢık

Ergüden – Ferda Keskin, 2. Baskı,

Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2005, (11-

19).

KESKĠN, Ferda, “Sunuş: İktidar, Hakikat ve

Entelektüelin Siyasi İşlevi”, Michel

Foucault, Entelektüelin Siyasi ĠĢlevi,

çev: IĢık Ergüden – Osman Akınhay –

Ferda Keskin, 2. Baskı, Ayrıntı

Yayınları, Ġstanbul, 2005, (13-29).

KESKĠN, Ferda, “Sunuş: İktidarın Gözü”, Michel

Foucault, Ġktidarın Gözü, çev. IĢık

Ergüden, 2. Baskı, Ayrıntı Yayınları,

Ġstanbul, 2007, (11-20).

Page 163: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

158

KESKĠN, Ferda, “Sunuş: Özne ve İktidar”, Michel

Foucault, Özne ve Ġktidar, çev: IĢık

Ergüden-Osman Akınhay, 2. Baskı,

Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2005, (11-

24).

KÖKER, Levent, Ġki Farklı Siyaset, Ayrıntı Yayınları,

Ġstanbul, 1990.

MCCARTHY, Thomas, “Kamusal Alanın Yapısal

Dönüşümü”nün 1989 İngilizce Baskısına

Giriş”, Kamusal Alan, çev: Meral

Özbek, der: Meral Özbek, Hil Yayınları,

Ġstanbul, 2004, (91-93).

MUCHEMBLED, Robert, ĠĢkenceler Zamanı – Mutlak Krallar

Devrinde Ġtaat, çev: Ali Berktay,

Tümzamanlaryayıncılık, Ġstanbul, 1998.

ODER, Burak, “Bilgi Edinme Hakkının Sistem İçindeki

Yeri Başlıklı Tebliğ”, VatandaĢın Bilgi

Edinme Hakkı Uluslararası

Page 164: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

159

Konferansı, Tesev Yayınları, Ankara,

2006, (86-91).

ÖZAY, Ġlhan, GünıĢığında Yönetim, Filiz Kitabevi,

Ġstanbul, 2004.

ÖZBEK, Meral, Giriş: Kamusal Alanın Sınırları,

Kamusal Alan, der: Meral Özbek, Hil

Yayınları, Ġstanbul, 2004, (19-89).

ÖZEK, Çetin, Basın Özgürlüğünden Bilgilenme

Hakkına, Alfa Yayınları, Ġstanbul, 1999.

ÖZKAN, Gürsel, Demokratik Yönetimin Birinci Adımı:

Bilgi Edinme Hakkı, Türkiye Kamu-

Sen, Ankara, 2004.

ÖZKAZANÇ, Alev, ”Biyo-Politik Çağda Suç ve

Cezalandırma: Denetim Toplumunda

Neo-Liberal Yönetimsellik”, Toplum ve

Bilim, Sayı: 108, Birikim Yayınları,

Ġstanbul, 2007, (15-51).

Page 165: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

160

PELS, Dick, “Mixing Metaphors: Politics or

Economics of Knowledge”, Theory and

Society No: 26, 1997, (685-717).

PELS, Dick, “Strange Standpoints: Or, How to

Define the Situation for Situated

Knowledge, Telos, No: 108, 1996, (65-

91).

PĠERSON, Christopher, Modern Devlet, çev: Dilek Hattatoğlu,

Çiviyazıları Yayınları, Ġstanbul, 2000.

POGGĠ, Gianfranco, Devlet, çev: Aysun Babacan, Ġstanbul

Bilgi Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul,

2007.

POGGĠ, Gianfranco, Modern Devletin GeliĢimi, çev: ġule

Kut – Binnaz Toprak, 3. Baskı, Ġstanbul

Bilgi Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul,

2005.

SAĞLAM, Fazıl, Temel Hakların Sınırlandırılması ve

Özü, SBF Ġnsan Hakları Merkezi

Yayınları, Ankara, 1982.

Page 166: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

161

SANCAR, Mithat, “Devlet Aklı” Kıskacında Hukuk

Devleti, 3. Baskı, ĠletiĢim Yayınları,

Ġstanbul, 2004.

SANCAR, Mithat, “Demokrasi-İnsan Hakları-Hukuk

Devleti: Zorlu Bir Birlikteliği

Çözümleme Denemesi”, Toplum ve

Bilim, Sayı: 87, Birikim Yayınları,

Ġstanbul, 2000-2001, (7-27).

SENNET, Richard, Ten ve TaĢ, çev: Tuncay Birkan, Metis

Yayınları, Ġstanbul, 2001.

SOYKAN, Cavidan, Bir İnsan Hakkı Olarak Bilgi Edinme

Hakkı, YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans

Tezi, (Tez DanıĢmanı: Yrd. Doç. Dr.

Kerem Altıparmak), (Ankara

Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,

Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi

Bölümü), Ankara, 2006.

SOYSAL, Mümtaz, Halkın Yönetime Etkisi, TODAĠE

Yayınları, Ankara, 1968.

Page 167: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

162

SUNAR, Ġlkay, DüĢün ve Toplum, Doruk Yayınları,

Ankara, 1999.

ġAYLAN, Gencay, DeğiĢim KüreselleĢme ve Devletin

Yeni ĠĢlevi, Ġmge Kitabevi, Ankara,

2003.

ġENGÜL, Ramazan, “Bilgi Edinme Hakkı Kanunu Türk

Kamu Yönetimini „Camdan Eve‟

Dönüştürür mü?”, SBF Dergisi, 60 (3),

2005, (216-234).

TANĠLLĠ, Server, Devlet ve Demokrasi - Anayasa

Hukukuna GiriĢ, Say Yayınları, 1990.

TEKELĠOĞLU, Orhan, Michel Foucault ve Sosyolojisi, Bağlam

Yayınları, Ġstanbul, 1999.

TEKELĠOĞLU, Orhan, “Moderniteye Sıkışan Özgürlük:

Foucault‟nun Kendilik Teknolojileri‟ne

Bir Bakış”, Doğu Batı DüĢünce Dergisi,

Yıl: 3, Sayı: 9, 1999, (41-50).

Page 168: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

163

TEZCAN, Levent, Modern Devlet ve Yönetim

Teknolojisi,http://www.birikimdergisi.c

om/birikim/dergiyazi.aspx?did=1&dsid=

99&dyid=2341.

TEZĠÇ, Erdoğan, Anayasa Hukuku, Yedinci Bası, Beta

Yayınları, Ġstanbul, 2001.

TĠLLY, Charles, Zor, Sermaye ve Avrupa Devletlerinin

OluĢumu, çev: Kudret Emiroğlu, Ġmge

Kitabevi Yayınları, Ankara, 2001.

TORMEY, Simon, “Kendi Hesabına Konuş”: Deleuze,

Zapatizm ve Temsil Eleştirisi, Siyahi,

No: 3, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul, 2005,

(66-75).

TURHAN, Mehmet, Anayasal Devlet, 3. Bası, Naturel

Yayınları, Ankara, 2004.

ÜġÜR, ĠĢaya, Ma‟lûmât Toplumu ya da Buharlaşan

Her şey Katılaşıyor”, Türk-ĠĢ

Yıllığı‟97, Cilt: 2, Demircioğlu

Matbaacılık, Ankara, 1997, (293-320).

Page 169: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

164

WAGNER, Peter, Modernliğin Sosyolojisi, çev: Mehmet

Küçük, Sarmal Yayınevi, Ġstanbul, 1996.

WEBER, Max, Sosyoloji Yazıları, çev: Taha Parla,

ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul, 1996.

WEBER, Max, Toplumsal ve Ekonomik Örgütlenme

Kuramı, çev: Özer Ozankaya, Ġmge

Kitabevi Yayınları, Ankara, 1995.

YAġAMIġ, F. Demir, “Anayasa ve İnsan Hakları Bağlamında

Bilgi Edinme Hakkı Kanunu Başlıklı

Oturumda Sunulan Tebliğ”, Bilgi

Edinme Hakkı Paneli, Türkiye Barolar

Birliği Yayını, Ankara, 2004.

YILDIRIM, Ġbrahim, “Kamu Yönetiminde Açıklık ve Bilgi

Edinme Hakkı Kanunu”, Hukuk ve

Adalet, Bahar 2004, (78-95).

YILMAZ, Halit, Ġdarenin Görsel-ĠĢitsel ĠletiĢim

Alanındaki ĠĢlevi, Ġmaj Yayınevi,

Ankara, 2006.

Page 170: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

165

YĠĞĠTER, Cenk, Feodal Dönemden Modern Döneme

Geçişte Cezalandırma İktidarının

Dönüşümü, YayınlanmamıĢ Yüksek

Lisans Tezi, (Tez DanıĢmanı: Doç. Dr.

Mithat Sancar), (Ankara Üniversitesi,

Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu

Hukuku Anabilim Dalı, Genel Kamu

Hukuku), Ankara, 2005.

Page 171: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

166

ÖZET

“Bilgi-Ġktidar ĠliĢkisi Çerçevesinde Bilgi Edinme Hakkı” baĢlıklı bu tez

çalıĢmasında, bilgi edinme hakkı kavramı, modern siyasal iktidar kavramı ile

Foucault‟nun modern siyasal iktidara iliĢkin analizleri çerçevesinde

konumlandırılmaktadır. Ġlk bölümde, siyasi iktidarın modern dönemde aldığı biçimi

mümkün kılan tarihsel geliĢmelere değinilmiĢtir. Ġkinci bölümde, Foucault‟nun

bilgi/iktidar arasında kurduğu iliĢki ve bu bağlamda modern siyasal iktidara

yaklaĢımı incelenmiĢtir. Foucault‟ya göre modern siyasal iktidarın tek iĢlevi baskı

uygulamak değildir. Daha önemli olarak, pozitif etkiler üretmekte, yaĢamı

desteklemekte, yaĢamın sağladığı güçleri sınırlamayı değil arttırmayı

hedeflemektedir. Bu durum yeni bir gözetim örgütlenmesine iĢaret eder. Bunu,

devletin merkezileĢmesiyle birlikte gündeme gelen yönetim sorunsalı çerçevesinde

düĢünmek gerekir. Yeni tür bir rasyonalite, hayatın her alanına düzenleyici biçimde

müdahale etmeyi, kamu yararı adına hizmette bulunma gibi pozitif yükümlülükleri

içeren bir bilgi ve teknikler bütünü söz konusudur. Bu siyasi rasyonalite, kiĢinin

kendiyle kurduğu iliĢkiyi Ģekillendirmekte, tercihlerini yönlendirmektedir.

ÖzgürleĢme, söz konusu ussallığın verilerini çözümleme, siyasi iktidarı eleĢtirme,

dönüĢtürme, yeni ve farklı bir siyaset tesis etme çabası ile mümkün olabilir. Ġnsan

hakları da böylesi bir çabayı gerçekleĢtirme iĢlevi taĢıyan politik faaliyetler olarak

nitelendirilebilir. ÇalıĢmanın üçüncü bölümünde ele alınan, bir insan hakkı olarak

bilgi edinme hakkı, modern devletin imkan ve araçlarının geniĢlemesi, hem siyasi

hem de idari boyutuna egemen olan gizlilik eğilimi karĢısında özellikle 1960‟lı

yıllardan itibaren hukuki düzenlemelerde yaygınlık kazanmaya baĢlamıĢtır. En basit

haliyle bu hak, yönetimin faaliyetlerinden yönetilenlerin haberdar kılınması ilkesine

iliĢkindir ve yönetimi elindeki resmi bilgi ve belgeleri talep halinde verme

yükümlülüğü ile donatmaktadır.

Anahtar Sözcükler: Bilgi-iktidar iliĢkisi, bilgi edinme hakkı, siyasal iktidar,

modern devlet, insan hakları, siyasi rasyonalite.

Page 172: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

167

ABSTRACT

In this LLM thesis, titled “Right to Information in the frame of the Relation

of Power and Knowledge”, the right to information notion is located around the

modern political power notion and the analyses of Foucault related to the modern

political power. In the first chapter, the historical developments that have made the

form of the political power possible in the modern period have been mentioned. In

the second chapter, the relation developed by Foucault between knowledge and

power and his approach to the modern political power in this context have been

analyzed. According to Foucault, the sole function of the modern political power is

not oppressing. More importantly, it aims to create positive influences, support life

and increase the power of life rather than limit them. This situation indicates a new

organization of observation. This should be taken into consideration in the frame of

the governing problem that has become the current issue by centralization of the

state. Here, a new kind rationality, i.e., an information and techniques system that

include the positive responsibilities like interference all areas of life in an organizing

manner and making public services is taken into consideration. This political

rationality embodies the relation of the person with himself/herself and directs his or

her preferences. Liberalization can only be possible by analyzing the related

rationality data, criticizing, converting the political power and establishing a new and

different political approach. Human Rights can be described as political activities

that try to implement that kind of effort. With the development of possibilities and

instruments of the modern state, the right to information as a human right which have

been discussed in the third part of the study, have become widespread in the legal

arrangements especially since 1960s against the trend of privacy dominated both the

political and administrative dimensions of power. In the simplest way this right is

related with the informing the ruled ones about the activities of rules principle and

equips the administration with the responsibility to share official information and

documentation if they are requested.

Key Words: Relation of power and knowledge, Right to information, political

power, modern state, human rights, political rationality.

Page 173: BİLGİ İKTİDAR İLİŞKİSİ ÇERÇEVESİNDE BİLGİ EDİNME HAKKIacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/30460/secil_kavus.pdf · söylemsel olmayan pratiklerin incelenmesini gerektirir

168