Upload
gerodi
View
79
Download
4
Embed Size (px)
DESCRIPTION
ATATÜRK ve ÇOCUK SEVGİSİ. Mustafa Süreyya SEZGİN. - PowerPoint PPT Presentation
Citation preview
Mustafa Süreyya SEZGİNMustafa Süreyya SEZGİN
Mustafa Süreyya SEZGİNMustafa Süreyya SEZGİN
Büyük önder Atatürk’ü, bugüne kadar bir çok yönleriyle tanırız. Onun büyük bir
asker, büyük bir devlet adamı olduğu defalarca dinlendi ve okundu. Bu defa
sizlere bu büyük insanın bilinen fakat çok işlenmemiş bir özelliğini anlatmaya
çalışacağım.
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini oluşturacak her temel taşı özenerek
oluşturan bir önderdir. Bu sunum ile Atatürk’teki çocuk sevgisini de yeniden
görmüş olacağız. Atatürk için çocuk; “Vatan gibi sevilmeli, ulus haklarını korur
gibi korunmalı.” Onun cephede bulunduğu en bunalımlı günlerinde bile
çocuklarla yakından ilgilenmesi, onları kendi koruması altına alması, onun ruh
yüceliğini gösterir.
Birinci Dünya Savaşı’nda Doğu Anadolu’da görevdeyken tuttuğu “ Hatıra
Defteri”nden , onun yetim çocuklarıyla yakından ilgilendiğini öğreniriz. Birinci
Dünya Savaşı sırasında Mustafa Kemal iki çocuğu evlatlık alır. Bunlardan biri
Van vilayetinden alınan kimsesiz bir çocuk, Abdürrahim’dir. Sekiz yaşında olan
bu çocuğu Beşiktaş Akaretler’deki evinde oturan annesi Zübeyde Hanım’a
emanet eder.
Atatürk ve Abdürrahim (Tunçok)
Büyük zaferden sonra da Abdürrahim’i Ankara’ya getirerek “ Sanayi Mektebi”
ne yollar ve 1929 yılında Berlin Üniversitesi’ne gönderir. Abdürrahim’e soyadı
kanunu çıkınca “ Tunçok” soyadı verilir. Abdürrahim, Berlin dönüşü “ Ankara
Elektrik ve Havagazı İşletmesi’nde elektrik mühendisi olarak görev alır.
Zübeyde hanım vasiyetnamesinde Abdürrahim’e 20 lira verilmesini vasiyet
eder. 1955 yılında Ankara’da Atatürk’ün hastalanan kız kardeşi Makbule
Atadan’ı ziyaret eden Gazeteci Şemsi Belli, Abdürrahim’i de hastaneye götürür
ve Makbule hanıma Atatürk’ün kaç manevi evladı olduğunu sorar.
Makbule hanımın hatırladığı kadarıyla Atatürk’ün dört manevi çocuğu vardır.
Bunlar; Zühre, Afife, Abdürrahim ve İhsan adındaki çocuklardır. Ancak Zühre,
henüz dört yaşındayken ölmüştür.
Makbule Atadan
Türk Kurtuluş savaşında kahramanlık gösteren çocuklar, piyeslere, romanlara,
öykülere, şiirlere konu olur. Kurtuluş Savaşı günlerinde kurtuluş bilinci okullara
da sokulur.
Mersin’de protokolü delen iki çocuk
Mustafa Kemal, yurt gezilerinde kendisine kahramanlık şiirleri okuyan
çocuklarla yakından ilgilenir, onlara sevgisini gösterir ve kimilerini değerli
ödüllerle ödüllendirir. O günlerin bir anısı, Mustafa Kemal’in önünde asker
duruşuyla şiir okuyan çocuklardır.
Lefke (Osmaneli) şiir dinlerken ( 16 Ocak 1923)
Büyük zaferden dört ay önce 15 Mayıs 1922 tarihinde Ankara’da İzmir’in
işgalini kınamak üzere bir “İzmir Gecesi” düzenlenir. Bu gecede bir oyun
sergilenir ve Gültekin isimli bir küçük çocuk “ Hınç” isimli bir şiir okur. Bu
şiirden Atatürk o kadar çok duygulanır ki dayanamaz çocuğu yanına çağırır ve
bir Mısır prensinin kendisine hediye ettiği çok değerli altın saatini Gültekin’e
hediye eder.
Atatürk ve Gültekin ( Mayıs 1922 )
23 Nisan 1920’de kurulup açılan ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi
Cumhuriyetimizin temeli olduğu gibi, ilk ulusal bayramımızın da temelidir. 23
Nisan’ın Ulusal Egemenlik Bayramı’nın yanı sıra “ Çocuk Bayramı” olarak da
kutlanması Atatürk’ün çocuklara verdiği değerden kaynaklanır. Bu bayram
Dünyada ilk çocuk bayramı olma özelliği taşır. 1921 yılından bu yana
Hakimiyet-i Milliye ve Çocuk Bayramı yasal bir düzenleme olmadan kutlanır.
Kurtuluş Savaşı günlerinde çocuklara açılan bir güven kapısı olan “ Himaye-i
Etfal Cemiyeti”, yani bugünkü adı ile “Çocuk Esirgeme Kurumu” kurulur.
Ailelerini savaşlarda kaybeden çocukların himayesi için kuruculuğunu ve
koruyuculuğunu Atatürk’ün üstlendiği bu cemiyet 01 Ekim 1921 tarihinde işe
başlar.
Atatürk çocukların korunmasını o kadar önemli görüyordu ki bir konuşmasında ;
“Memleket çocuklarını korumayı üzerine alan Himaye-i Etfal’e vatandaş yardıma
mecburdur.” der. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu kurumu olanca gücüyle
destekler ve her imkanı sağlamaya çalışır. Çocuk bayramı lafta kalmaz ve bu
kurum ile çocuklara verilen önem vurgulanır.
Atatürk ve Ömer İnönü ( 23 Nisan 1929 )
23 Nisan Çocuk Bayramı’na Atatürk’ün verdiği önemi Prof. Dr. Afet İnan şöyle
anlatır;
“Atatürk, bu çocuk bayramına çok önem vermiştir. Her 23 Nisan’da Himaye-i
Etfal Cemiyeti’nden çocuklar Çankaya’ya gelmişler ve orada Atatürk tarafından
karşılanmışlardır.”
23 Nisan 1927 günlü Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nde 23 Nisan gününün
Himaye-i Etfal Cemiyeti tarafından Çocuk Bayramı olarak kabul edildiği
belirtilerek, kutlama programı açıklanır. Aynı gazete çocukların otomobille
gezmeleri için, Reis-i Cumhur hazretlerinin kendi otomobillerini 23 Nisan’da
çocuklara tahsis ettiğini yazmaktadır. 23 Nisan için bir çok ünlü şairimiz de
çocuklar için şiirler yazar.
23 Nisan daha sonra kutlanan bir gün olmaktan çıkar ve bir çok etkinliklerin yer
aldığı Çocuk Bayramı haftasına dönüşür. Yunus Nadi 23 Nisan 1929 tarihli “ En
Büyük Mesele” başlıklı baş yazısında şunu yazar;
Atatürk ( Sol Baştaki Yunus Nadi )
“Bugün bütün Türkiye’de büyük bir meselenin haftası başlıyor, hepimizin bildiği
gibi Çocuk Haftası; işte günün ve Türk İnkılap Tarihinin en büyük meselesi
budur. Çocuk demek ve o konu üzerinde düşünmek insanı zaten en büyük
mesele içine sokmaya kafidir.”
Atatürk ve Yunus Nadi
İlk Çocuk Bayramı haftasında çocuklar için bir çok yazı şiir ve makale yayınlanır.
Dönemin başbakanı İsmet İnönü’de “ Çocuk Sevgisi” isimli bir yazı yayınlar.
Burada da rahmetli İnönü’yü bu vesile ile anmış olalım.
İsmet İnönü – İdil Biret – Suna Kan
1929 Nisan’ında çocukların Türkiye Büyük Millet Meclisine ilettikleri istekler,
bugün de tüm dünya çocuklarının dilekleri ve hakları olarak kabul edilebilir.
Atatürk ilk “Çocuk Hakları Beyannamesi”ne imza atan ilk devlet adamlarından
biridir.
Atatürk Büyük Zaferden sonra TBMM başkanı olarak Güney Anadolu’ya ilk
gezisini 1923 yılı Mart ayında yapar. Bu seyahati sırasında da sırayla bir çok il
ve ilçeyi dolaşır. Uğradığı her yerde okulları gezer, öğrencilerle yakından
ilgilenir, onları dinler ve onları yönlendirir.
Atatürk Diyarbakır’da
18 Mart 1923 tarihinde Tarsus’ta bir sınıfta zeki bir çocuk ezbere Arapça parça
okuyunca şöyle der; “ Ben çocukken hiç ezberlemezdim. Öğretmenlerimden
ceza alırdım. Ancak bundan memnunum. Her ezberlettiklerini belleyeydim,
dimağımda düşünmeye yer kalmayacaktı.”
Atatürk Tarsus’ta ( Çağlayan Park, 18 Mart 1923)
Atatürk Cumhurbaşkanı seçildikten sonra da çocuklara yakın ilgi göstermeye
devam etti. Çocuklarla kolay diyalog kurdu. Aldığı cevaplar hoşuna gittiğinde
duygulandı, gururlandı. Onlarla konuşmak için fırsatlar yarattı.
Atatürk, 16 Ekim 1925 tarihinde Uşak’a geldi, yetim ve öksüz çocukların
barındığı “ Şefkat Yurdu”na uğradı. Öksüz bir yavru birden onun kucağına atladı.
Yaşından beklenmeyen içli ve duygulu sözler söyledi. Atatürk’ün gözlerinden
yaşlar süzüldü ve çocuğu bağrına basarak şöyle dedi ; “ Ben hayatta çok az
ağlayan bir adamım. O da Uşak’ta burada oldu.”
Atatürk Uşak’ta
Atatürk’e rastlayan çocuğun yaşamının akışı değişmektedir. Bunlardan biri de
Sabiha Gökçen’dir. Bursa’da karşılaştığı öksüz ve yetim Sabiha’yı manevi evlat
edinen Atatürk, bu kızın ilk kadın Türk pilotu olmasını da sağlar.
Vasiyetnamesinde Sabiha Gökçen’e bir ev alınmasını ve yaşadığı sürece
kendisine 600 lira aylık verilmesini belirtir.
Atatürk ve Sabiha Gökçen
Atatürk bir Konya gezisinde Rukiye’yi tanır. Kimsesiz bu çocuğu Ankara’ya
getirir ve okumasını sağlar, daha sonra bir jandarma yüzbaşısı ile evlendirir.
Düğün Dolmabahçe Sarayında yapılır. İlk dansı da Rukiye ile kendisi yapar ve
onu onurlandırır.
Atatürk ve Rukiye
Atatürk’ün vasiyetnamesinde yer alan bir diğer çocuk da Afet İnan’dır. Daha
sonra Prof. Olan Afet İnan Türk Tarih Kurumu’nun kurucu üyesi olup, bu kuruma
uzun yıllar as başkanlık yapar. Atatürk’ün vasiyetnamesinde Afet İnan’a ayda
800 lira verilmesi belirtilir.
Atatürk ve Afet İnan
Atatürk’ün manevi kızlarından biri de Nebile’dir. Öğrenim için İstanbul’dan
Ankara’ya getirilen Nebile daha sonra Viyana Büyükelçiliği başkatibi Tahsin Bey
ile evlendirilir.
Atatürk’ün ölümünden birkaç gün önce kendisini ziyaret ederek ağlayan
Nebile’ye Atatürk; “ Sana emrediyorum, ağlamak yasak !..” der ve onun
ağlamasını istemez.
Atatürk ve Nebile
1940-1950 yıllarında ilkokula gidenlerimiz, alfabelerinin kapağında Atatürk’ün
en küçük manevi kızı Ülkü’yü hatırlar. Ülkü’nün annesi Vasfiye hanım da
Zübeyde hanım tarafından evlatlık alınıp büyütülür. Zübeyde hanım ölünce,
Vasfiye hanım Atatürk’ün kız kardeşi Makbule hanımla birlikte oturur ve
doğurduğu kız çocuğuna Atatürk, daha çocuğun yüzünü görmeden Ülkü adını
koyar. Atatürk vasiyetinde Ülkü’ye ayda 200 lira ödenmesini ister.
Atatürk ve Ülkü
Atatürk Yalova’da karşılaştığı sığırtmaçlık yapan, Mustafa’nın kaderini
değiştirerek onun Harp Okulunu bitirerek subay olmasını sağlar. Mustafa
15.01.1987’de Yalova’da vefat eder.
Atatürk ve Sığırtmaç Mustafa
Atatürk Kayseri’de 20.10.1928
Atatürk’ün eğitim tarihimizde ayrı bir yer tutmasının başlıca nedenlerinden
birisi de eğitimimize ilişkin gözlem ve teşhislerde bulunmasıdır. Öğretim
programları ve ders kitaplarıyla da yakından ilgilenen Atatürk, öğrencilere
yönelik ders kitapları da yazar. Kısaca ulusunun eğiticisi olur.
Atatürk tarihe özellikle Türk tarihine çok önem verir. Okullarda zeki ve çalışkan
öğrencilere tarihçi olmalarını tavsiye eder. Edirne Muallim mektebinde Refet
Angin isimli bir öğrenciye; “ Bak çocuk görev şimdi başlıyor. İyi bir tarih hocası
olacaksın. İnkılapları, cumhuriyeti, Çanakkale zaferini çok iyi anlatacaksın.” der.
Edirne Öğretmen Okulu 24 Aralık 1930
Prof. Dr. Aydın Sayılı 1933 yılında Ankara Erkek Lisesinde öğrenciyken,
Atatürk’ün bitirme sınavlarına gelip bizzat sözlü sınavlarda bulunduğunu ve not
cetvelini imzaladığını anlatır.
İstanbul Üniversitesi 05 aralık 1930
01 Temmuz 1933 tarihinde Galatasaray Lisesinde yapılan tarih, coğrafya ve
Yurt Bilgisi imtihanlarında da Atatürk hazır bulunmuş ve okulun hatıra defterini
imzalamıştır.
03 Şubat 1934 tarihinde Yozgat Lisesi’nde Vehbi Ulusoy isimli bir öğretmenle
Atatürk arasında şöyle bir konuşma geçer;
“ Vehbi bey seni bir yerden tanıyorum.”
“Evet paşam; Çanakkale Savaşları’nda yedek subay Teğmen Vehbi, Kurtuluş
Savaşı’nda Yedek Subay Talimgah Muhabere Öğretmeni Üsteğmen Vehbi.”
Atatürk Yozgat’ta
Gazi bu tanıtmadan çok duygulanır ve memnun kalır.
“Benden bir dileğin var mı ? “ diye sorar.
Vehbi bey ; “ Evet paşam milletvekili olmak istiyorum.” der.
Bunun üzerine Gazi; “ Bırak Vehbi. Ben milletvekilini nerede olsa bulurum, ama
bu sınıfa öğretmen bulamam.” der.
Sivas Lisesinde geometri dersine giren Atatürk Arapça kelimeleri söylemekte
zorlanan öğrenciler için, tebeşiri eline alır, zaviye için açı, dılı yerine kenar,
müselles karşılığı olarak üçgen gibi kelimelerin kullanılmasını ister. Öğrencilere
Pythagoras teoremini anlatır.
Atatürk, bugün dilimizde “koşut” olarak kullandığımız “muvazi” kelimesinin
yerine “paralel” kelimesini kullanır ve bu kelimeyi açıklarken, Orta Asya’daki
Türklerin kağnıdaki iki tekerliğin bir dingile bağlı olarak duruş biçimine “para”
dediklerini belirtir.
Atatürk Samsun Lisesi’nde ders dinliyor 1930
Atatürk’ün cebindeki saati çıkarıp armağan ettiği çocuklardan biri de küçük
Altan’dır. Saatin üzerinde gayet ince bir yazı ile “Turhal Şeker Fabrikası”,
arkasında da G.M.K. harfleri vardır. Saat Atatürk’e 19.10.1934 yılında hediye
edilmiş ve üretici firma bu saatin bir eşini daha yapmayacağını belirtmiş. Saatin
düzeneği 19 pırlantalıdır.
Atatürk Samsun Lisesi’nde Coğrafya dersinde
12 Nisan 1934’te Atatürk İzmir’de çocuk balosuna katılır. Burada küçük kız
öğrencilerle dans eder. Gazi Mustafa Kemal’in İzmir Gazi İlkokulunu ziyareti ve
çocuk balosuna katılmasını Riyaseti Cumhur Katibi Umumi vekili Hasan Rıza
Soyak, İç İşleri Vekili Şükrü Kaya Bey’e bir telgrafla bildirir.
Atatürk Harp Okulu Öğrencileriyle
Atatürk, 26 Mart 1937 tarihinde Ankara Halkevi’nde Bursalı öğrencilerin
gecesine katılır. Burada gençler “ Dağ başını duman almış” adlı marşı söyler.
Nazilli Halk Evi
Atatürk, 1937 yılında “ Ben bir İnkılap Çocuğuyum” adlı kendi hayatını anlatan
bir film senaryosu yazdırır ve bu senaryonun düzeltme notları altına kendi
el yazısıyla şöyle yazar ;
“Bir zaman gelir beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir.
Fikirlerimi inkar ederler ve bana karşı çıkabilirler. Hatta bunlar benim yakın
bildiğim ve inandıklarım arasından da çıkabilir. Fakat ektiğimiz tohumlar o kadar
özlü ve o kadar kuvvetlidir ki, bu fikirler Hint’ten, Mısır’dan döner dolaşır gene
gelir. Feyizli neticeleri kalpleri doldurur.”
Atatürk, bir başka konuşmasında şöyle der; “ Benim asıl kişiliğim
öğretmenliğimdir. Ben milletimin öğretmeniyim.” O ulusunun yediden
yetmişine baş öğretmenidir.
Atatürk Ankara Halkevi Çocuk Operetine de gitmişti.
Bazen o da çocuklaşırdı. Sakarya Savaşı’na giderken yanındakilere; “ Hey
çocuklar bum bum başladı bilesiniz” diye gülerek takılır.
İzmir Palas’ta verilen bir çocuk balosunda, Ali isimli bir öğrenci,
kollarını Atatürk’e doğru açarak içten gelen bir sesle; “ Senin
ismini andıkça, senin resmine baktıkça, seni karşımda görünce
damarlarımda bir şeylerin kaynadığını duyuyorum. Ah.. Seni
doya doya öpmek istiyorum.” diye haykırır, O da kollarını açar;
“ Öyleyse gel öp.” der.
Bursa konser çıkışı 29.05 1926
Ali koşarak Ata’nın boynuna sarılır, diğer bütün çocuklar da “Biz de biz de “
diyerek koşup Ata’ya sarılır. Bu manzara orada bulanan herkesi ağlatır. Bunun
üzerine Atatürk şöyle der ; “ İşte benim neslim bunlar, bunlarla biz akranız.”
Ata’nın yaveri Hasan Rıza Soyak’tan bir anı; “ Bir gün yanına gittiğimde küçük
Ülkü’yü yine büyük Ata’nın kucağında bulmuştum. Çocuk katıla katıla gülerek
O’nun altın sarısı saçlarını çekiyor, burnuna yapışarak, ara sıra yumuk elleriyle
Ata’nın yüzüne tokatlar indiriyordu. Bir ara Ata ile göz göze geldik. Gök mavisi
gözleri sevgi ve neşeden ışıl ışıldı.”
Atatürk Hasan Rıza Soyak’a dönüp ; “Çocuklar ne güzel şey, çocuklar ne
sevimli ne tatlı yaratıklar değil mi ? En çok hoşuma giden halleri nedir bilirmisin
? İki yüzlülük nedir bilmemeleri, bütün istek ve duygularını içlerinden geldiği
gibi açıklamalarıdır. der
Küçük Ülkü bir sofrada çocuk bayramında gördüklerini anlatmaya çalışırken
Atatürk sofradakilere şunu söyler; “ Eşini mutlu edecek herkes evlenmelidir.
Çoluk çocuk sahibi olmalıdır. Bana bakmayınız. Bu meselede örnek İsmet
Paşa’dır. Benim hayatım başka türlü düzenlenmiştir. Buna rağmen tecrübesini
yaptım. Sonradan anladım ki, bu iş benim başaracağım iş değilmiş.
Atatürk, İnönü’nün tenis oynayan oğlunu izlerken
Çocuk sevgisi insan için bir ihtiyaçtır. Hele yaş ilerledikçe bu ihtiyaç kendisini
daha kuvvetle hissettiriyor. Onun için Ülkü’yü yanımdan ayırmak
istemiyorum.” der.
Bir gün İsmet Paşa Kız Enstitüsü’nde çocuk bakımı dersleri için çocuk
bahçesini ziyaret eder. “ Biz niçin çocukları severiz ?” diye sorar. Herkes bir
cevap verir. Gazi en sonunda kendi fikrini söyler; “ Çocukları severiz. Çünkü
bizim devamımızdır. Her çocukta biz, ebediyete doğru uzanıp giden
iştiyaklarımızın tatminini buluruz.”
Çocukların seviyesine rahatlıkla inebilen Atatürk, Florya plajında tatil yaparken,
Bir Amerikalının hastalanman bebeği için, kendi özel doktorunu göndermiştir.
Son söz, bize ışık saçan, ışık bırakan bu önderimize Türk Milleti olarak sonsuz
minnettarız.