52
kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113 2006/09 say› 53 2.25 YTL-KDV’li) eylül 2006 herkes kendi tecridini yafl›yor karikatürün filistinli küçük generali: handala. bir ezgili yürek: ruhi su . da¤lar›n sevdal›s› sabahattin ali . ecelsiz ölümlerin 盤l›¤›: a¤›tlar

›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

  • Upload
    others

  • View
    0

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

k ü l t ü r s a n a t y a fl a m › n d a

› s s n 1 3 0 3 - 9 1 1 3 • 2 0 0 6 / 0 9 • s a y › 5 3 • 2 . 2 5 Y T L - K D V ’ l i )

eylül

200

6

herkes kendi tecridini yafl›yorkarikatürün filistinli küçük generali: handala. bir ezgili yürek: ruhi su

. da¤lar›n sevdal›s› sabahattin ali

. ecelsiz ölümlerin 盤l›¤›: a¤›tlar

Page 2: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113
Page 3: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

merhaba

Bir oyun gibiydi en baflta. Bir saat, iki saat, üç saat derken toplam alt› saat tecritte

kal›n›nca, bunun bir oyun olmad›¤›, F tipi hücrelerde insanlar›n oyun için hapiste

tutulmad›¤› anlafl›ld› ayd›nlar›m›z, sanatç›lar›m›z taraf›ndan... Tecrit belki de en çok o

an hissedildi, belki de en çok o an içeridekilerle ayn›laflt› düflünceler. O an› anlatt›lar

“Hepimiz Tecritteyiz” oyununu(!) oynayanlar... O an›, öncesini, sonras›n›,

duygular›n›...

Belki de hayat›n insana en a¤›r ac›lar› yaflatt›¤› günlerdeyiz. Asl›nda hayat›n ayr›lmaz

bir parças› ac›lar›m›z... ‹flte bu ac›lar›n sonucunda yak›lan a¤›tlar neredeyse insanl›k

tarihiyle eflit. Anadolu tarihinin belki de yaz›l›-sözlü olarak bugüne tafl›nan en ac›

edebiyat› var sayfalar›m›zda.

Gülebilmesi, Filistin’in özgürlü¤üne ba¤l›, on yafl›nda do¤mufl bir çocuk: Handala, hiç

büyümüyor… O hep on yafl›nda… Çizeri Naci Ali’nin yarat›¤› bir karikatür kahraman›...

Filistin’in, Lübnan’›n ac›l›, öfkeli yüre¤i Handala. O gülen yüzünü bir gün Tav›r’›n say-

falar›nda herkes görecek Handala. Çünkü Filistin bir gün mutlaka kazanacak!

Devlet, özel tiyatrolara yapt›¤› yard›m› kesti. Devletin bu yard›m›n(!) diyetini mutlaka

istedi¤ini ve karfl›l›¤›n› fazlas›yla ald›¤›n›; parasal ba¤›ml›l›¤›n, ideolojik, kültürel

ba¤›ml›l›¤› beraberinde getirdi¤ini art›k herkes biliyor. Evet, külahlar masaya konul-

mal›, ne yap›laca¤›na karar verilmeli... Görev tiyatrolar›n...

Sar› s›caklar yavafl yavafl sona eriyor... Sonbahar›n serin günlerinde görüflmek

dile¤iyle... Hoflça kal›n...

Dostlukla...

Sahibi‹dil Kültür Yay›n Org. Rek.

Film. Tic. Ad›na: Muharrem Cengiz

Genel Yay›n YönetmeniGamze Mimaro¤lu

Sorumlu Yaz›iflleri MüdürüAhu Zeynep Görgün

Yaz›flma Adresi‹stanbul

‹dil Kültür Merkezi Mahmut fievket PaflaMah. Mektep Sk. No:4 Zemin kat

Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 253 78 88 - 253 78 81

Faks: 235 44 11 e-posta: [email protected]

Ankara‹dilcan Kültür Merkezi

fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara

Tel: (312) 390 38 05

Hesap no (YTL)1042- 30000 596147

Gamze Mimaro¤lu‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.

Hesap no (EURO)1042- 3010000 129062

Gamze Mimaro¤lu‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.

Ofset haz›rl›kTAVIR YAYINLARI

Bask›ASPAfi

Da¤›t›mD-R

Yerel süreli yay›n

tavır

tavırtavır

a y l › k s a n a t d e r g i s i

Page 4: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

3 GÜNCELdevlet, tiyatrolara para yard›m› keserken

6 B‹YOGRAF‹mehmet akan ve bir özür

9 fi‹‹Rbir anadolu vard›r

10 NOTAgrup yorum

12 SÖYLEfi‹ruhi su ile konuflma

16 fi‹‹R555 K

17 ‹NCELEMEben de öleyimde kara toprak bafl›ma saç›ls›n

20 ‹ZLEN‹Malt›n›n siyah rengi

23 MAKALEtek bayrakta birleflmek

25 AYIN FOTO⁄RAFIfatih p›nar

26 OKURDANdeneme

28 DE⁄ERLEND‹RMEezilenlerin tiyatrosu

31 GEZ‹z›mex’te bir gün

33 RÖPORTAJherkes kendi tecridini yaflar

39 fi‹‹Rkaydet ben bir arab›m

40 DE⁄ERLEND‹RMEdirenifl karikatürü: handala

42 B‹YOGRAF‹sabahattin ali

46 HABERLER

‹Ç‹NDEK‹LER09/2006

devlet, tiyatrolara parayard›m› keserken

güncel

33

herkes kendi tecridiniyaflar

röportaj

3

kapak 3

ben de öleyim de karatoprak bafl›ma saç›ls›ninceleme

3

direnifl karikatürü:handalabiyografi

317

33

40

Page 5: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

EYLÜL 2006 | TAVIR | 3

güncel

Tiyatro çevrelerinde birkaç gün f›s›lt›lar ha-linde konuflulan bir konu, Resmi Gazete’deyay›nlanan iki sat›rla gerçeklik kazand›; ya-y›mlanan yaz› flöyleydi:

"Özel Tiyatrolara Devlet Deste¤i Yönetmeli-¤inin Yürürlükten Kald›r›lmas›na Dair Yö-netmelik:

Madde 1 - (1) 18/7/1995 tarihli ve 22347say›l› Resmi Gazete’de yay›mlanan Özel Ti-yatrolara Devlet Deste¤i Yönetmeli¤i yü-rürlükten kald›r›lm›flt›r.

YürürlükMadde 2 - (1) Bu Yönetmelik yay›m› tarihin-de yürürlü¤e girer.

YürütmeMadde 3 - (1) Bu yönetmelik hükümleriniKültür ve Turizm Bakan› yürütür."

Bu sat›rlar 12 Eylül günlerinden bu yanasürmekte olan bir oyunun son perdesiydi.Neydi oyun? Ülkede darbe olmufl, yüz bin-lerce insan cezaevlerine doldurulmufltu. ‹fl-kenceler, idamlar 盤 gibiydi. Ülkede tümyasalar darbecilerin a¤z›ndan ç›kan sözlereindirgenmiflti.

‹flte tam bu s›rada asker kökenli bir bakan-l›k müsteflar› olan Kemal Gökçe, tiyatroçevrelerine devletin para yard›m› yapaca¤›-n› duyurdu. Tiyatro çevreleri bu duyuruyu

önce yar›m bir ilgiyle karfl›lad›lar. ‹lk top-lant›lar›n› barlar›n salonlar›n› sabah saatle-rinde açt›rarak yapt›lar. Ankara’ya gidipgelmeler, devlet kat›yla görüflmeler baflla-d›. ‹lk görüflme Zeki Alasya ile Orgeneral Ke-nan Evren aras›nda oldu. Bafllang›çta “Ol-maz herhalde” diye konuflmalar yapan ti-yatro sanatç›lar›n›n gözleri, ilk ödemelerlefal tafl› gibi aç›ld›.

O güne kadar Naz›m Hikmet’inden R›fat Il-gaz’›na bir dolu sanat insan›n› hapisleredoldurarak hayat›n› söndürmeye çal›flan“devlet baba”, sanata yard›m elini uzat›-yordu. Bundan böyle art›k tiyatro sanat› ge-liflecek, oyun yaz›m›ndan dekoruna, ›fl›¤›n-dan, efektinden tiyatro salonuna her fleyyenilenecek ve geliflecekti.

Aç›klanan yard›m miktarlar›n›n düflük dü-zeyde olmas› ilk baflta düfl k›r›kl›¤› yaratt›y-sa da cebinde “s›cak para” bulan tiyatropatronlar› ilk kez devlete ba¤l›l›klar›n› bil-dirme gereksinimi duydular. Resmi bayramgünlerinde yap›lan kokteyllere koflarak, si-yah fraklara bürünerek, bakanlar›n önündeiki büklüm oldular.

Yard›m, geçen y›llar içinde geliflti. Tiyatro-lar›n yan› s›ra yazar örgütleri, sinema ve ki-mi organizasyonlarla plastik sanatlara dekyay›ld›. ‹ki sat›r dosya ile devlete baflvuranherkes birkaç kurufl koparmaya bafllad›.

‹fl giderek 盤›r›ndan ç›kt›. Sinema alan›nayard›m için yap›lan bir toplant›da bakanl›kyetkilisinin “Haydi biz Ankara’ya dönme-den baflvuru yap›n.” sözleri üzerine sokak-lara f›rlayan anl› flanl› sinemac›lar›n bul-duklar› dosya ka¤›tlar›na ayaküstü uyduruk

mehmet esato¤lu

devlet, tiyatrolara para yard›m›n› keserken

Page 6: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

‹Y‹MSERL‹K

fiiirler yazar›m bas›lmaz bas›lacaklar ama

Bir mektup beklerim müjdeli belki de öldü¤üm gün gelir mutlaka gelir ama

Ne devlet ne para insan›n emrinde dünya belki yüz y›l sonra olsun mutlaka bu böyle olacak ama

Naz›m H‹KMET

4 | TAVIR | EYLÜL 2006

güncel

projeleri yazmalar› ve bakanl›k yetkililerininpeflinden sokaklarda, otel lobilerinde kofl-malar› hala belleklerdedir. Bu arada da¤›t›-lan yard›m miktar› çok yüksek olmasa da,baflta tiyatro olmak üzere tüm sanat çevre-lerini birbirine düflürdü. Herkes daha fazlayard›m alan sanatç› arkadafl›na sövmeyebunun bir haks›zl›k oldu¤una, hatta yard›m›alan›n asl›nda sanatç› bile olmad›¤›n› söyle-meye koyuldu. Ama iflin “güzel” bir yan›vard›: Devlet para veriyordu ama hiç kar›fl-m›yordu.

Zaman içinde bunun böyle olmad›¤› da aç›-¤a ç›kt›. Ankara Sanat Tiyatrosu “Bir HalkDüflman›”, Ali Poyrazo¤lu ise “ O¤lum ÇiçekAç›yor” oyunlar›n› (bunlar bas›na yans›yan-lar) proje olarak sunduklar› y›l yard›m ala-mad›lar. Böylece sisteme ya da ahlaka mu-halefetin “k›rm›z› çizgileri” bizzat devlet ta-raf›ndan çizilmifl oldu. Para için birbirlerinedemedik söz b›rakmayan tiyatro çevreleri,nedense bu haks›zl›¤a ses ç›karmad›lar.

Devlet kat›ndan verilen para ve destek ger-çi tiyatroya, yazar›na, dekoruna, salonunabir katk› sa¤lamad› ama tiyatro patronlar›bu iflten karl› ç›kt›lar. Geçen y›llar içindedernekler kurarak devletle iliflkilerini “ku-rum”sallaflt›rd›lar. Para paylafl›m› konusun-

da aralar›nda bölünmeler oldu. Ali Poyra-zo¤lu bir grubun para da¤›t›m iflinin bafl›nageçerken öbür tarafta Hadi Çaman bulunu-yordu. Televizyonda düzenlenen kimi aç›koturumlu toplant›larda bu iki grup birbiri-ne k›yas›ya sald›rd›lar. Tiyatro alan› bu yar-d›m s›ras›nda alabildi¤ine çürüdü ve yoz-laflt›. Yazara para vermemek için uydurukmetinler yaz›ld›. E¤itimi olmayan kiflileroyuncu ilan edildi. Birkaç prova ile ç›rp›flt›r›-lan oyunlar sahnelendi. Mankenler canl› etteflhiri amaçl› sahnelere ç›kar›ld›. Tiyatrooyuncular› sayg›n birer sanatç›yken, parau¤runa medyada kendilerini düflürdükçedüflüren oyuncaklar haline geldi. Bugünyard›m›n kald›r›ld›¤› ilan ediliyor. Oysa biray önce yard›m için Kültür Bakanl›¤› sitesibaflvuru ça¤r›s› yapm›flt›. fiimdi ise devletsanat alan›na verdi¤i bir hakk› geri al›yor.Para alanlar a¤l›yor, almayanlar ise suskun.

Tiyatro alan› bu sorunu demokratik bir haktalebi ile ortaya ç›karak çözmek yerine kapa-l› kap›lar ard›nda pazarl›klarla çözme yolunuseçecek. Çünkü kendisi de bunu bir hak yeri-ne “k›yak” olarak görüyor. ‹fl çözülmezseda¤-fare iliflkisiyle kimi tiyatrolar perdelerinikapatacak. Perspektif de¤iflmedikçe sorunasa¤l›kl› bir çözüm bulunamayacak.

Bugün yeniden, “Sanat ve sanat›n maddikayna¤› ne olmal›?”, “Tiyatro devlete miyoksa kendi izleyicisi olan halka m› güvene-rek yola ç›kmal›?” sorular›n› bir kez daha

sorman›n, sa¤l›kl› bir perspektif oluflturma-n›n tam zaman›. �

Page 7: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

EYLÜ 2006 | TAVIR | 5

güncel

Devletin özel tiyatrolardan deste¤ini çekmekarar› resmi gazetede yay›mland›. Bu konu-da neler düflünüyorsunuz?

Zeliha Berksoy:Tabi ki tiyatrolara yard›m›n kesilmesi bü-yük bir talihsizlik eseri. Böyle bir fley ola-maz. Geliflmifl ülkelerde devletin ve özellik-le özel sektörün çok yüksek oranda bu türetkinliklere deste¤i var. Bu baflka türlü yü-rümez. Çünkü bu ticari bir sanat de¤il. Ti-yatro sanat›ndan konufluyorsak, ticari birsanat de¤il.

O yüzden devlet taraf›ndan desteklenmesilaz›m. Hatta bugüne kadar yap›lan destek-ler çok az miktardayd›. Asl›nda buna büyükbir mebla¤ ayr›lmas›, büyük bir yat›r›m ya-p›lmas› laz›m.

Büyük salonlar›n yap›lmas› laz›m. Bütünbunlar gerekirken deste¤i çekmesi benceçok ilkel bir davran›fl. Tiyatrolara iane miveriliyor ki destek, yard›m kesiliyor. Böylebir fley söz konusu olamaz. Kültüre-sanatave birçok sanat›n ana unsuru olan tiyatroyakarfl› büyük bir darbe bu, bunu göze al›yor-lar herhalde. Böyle bir ça¤d›fl›l›k yok. Dün-yada bunun baflka bir örne¤i görülmemifl,duyulmam›fl…

Cengiz Gündo¤du:Ben zaten bafltan beri karfl›yd›m devletin

para yard›m› yapmas›na. Kimi y›l vermiyor,verilmeyenler yak›n›yor, ertesi y›l sorunlarç›k›yor. Dolay›s›yla ben devlet, tiyatrolarayard›m etse bile -ki bu bir ihtiyaçt›r- bu yar-d›ma karfl›y›m. Y›llard›r bunu söylemifltim.Bu görüflümde de ›srarl›y›m. ‹yi olmuflturbence.

Kendi ya¤›yla kavrulup, kendi yapaca¤›oyunu sergilemesi, hiçbir yerden izin alma-dan yahut daha önceden B‘en flu oyunlar›oynayaca¤›m.’ gibi herhangi bir sansüre ta-bi tutulacak iliflkiye girmeden, özel tiyatrokendi iflini yapmal›.

Ben parasal ba¤›ml›l›¤a karfl›y›m. Parasalba¤›ml›l›k sorun getiriyor. Zaten flu da var,devletin tiyatroya yard›m›ndan sonra, tabibaflka birçok nedenler de var, tiyatronundüzeyi de düflmüfltür. Daha estetik, dahasa¤l›kl›, bilinç aç›c› oyunlar oynanmam›flt›r.

Hasan Erkek Öncelikle bu b›çak s›rt› bir konu asl›nda. Sa-nat, özellikle tiyatro sanat›, deste¤e muh-taç bir sanat, öyle diyelim. Çünkü bir malde¤il, ticari bir meta de¤il.

Dolay›s›yla desteklenmesi gerekir. Yanikendi seyircisinin paras›yla, gifle geliriylekendini geçindirmesi, geliflmesi, yayg›nlafl-mas›, yetkinleflmesi çok kolay de¤il.

Bu nedenle elbette desteklenmesi gerekir.Fakat bu deste¤in tiyatroyu, tiyatrocular›,tiyatro sanatç›lar›n› güdülememesi, gü-dümlü hale getirmemesi de gerekir. Bununiçin özellikle tedbir almal›.

Çünkü bir taraftan para verirken, öte yandantiyatro oyunlar› üzerine sansür uygularsa-n›z, bu sansür ille do¤rudan yasal bir sansürolmayabilir, dolayl› olarak da bu sansür uy-gulanabilir. Nitekim mevcut durum da buyönlü bir biçimde geldi asl›nda.

Çünkü bu para, bu destek bir kurul taraf›n-dan da¤›t›l›yor. Ama bu kurulda bakanl›¤›nyetkililerinin say›s› hayli yüksek. Hatta bir-kaç sivil toplum örgütünden kat›lanlar var,onlardan daha çok. Dolay›s›yla bir taraftanpara verirken, bir taraftan da güdümlemifloluyor. Dolayl› olarak da olsa sanat›n özgür-lü¤ü zedelenmifl oluyor. Bu nedenle bir dü-

zenleme yap›lmal›. Yani tabi kesilmemeli,mutlaka artarak devam etmeli bu destekama öte yandan da buna bir düzenleme ge-tirmek gerekir. Bugüne kadar böyle dolayl›bir sansür uyguland›, öte yandan tiyatro sa-natç›lar›n›n da tabi bunda pay›, sorumlulu-¤u var. Bu deste¤e, bu paraya güvenip s›rt›n›buna dayay›p beklememeleri gerekir. Seyir-ciye ra¤men kendilerini gelifltirmeleri gere-kir.

Daha genifl bir seyirci kitlesine ulaflmak, yeniseyircileri yetifltirmek için daha çok çal›flma-lar› gerekir. Elbette bu bak›mdan da tiyatrosanatç›lar›n›n, meslektafllar›m›z›n da so-rumlulu¤u var. Ve devletin dolayl› sansürü-nün yan›nda, kendileri de oto sansür uygula-mamal› kuflkusuz. Bu çok önem tafl›yor.

E¤er bu devlet deste¤i, yard›m da demek is-temiyorum çünkü böyle yard›ma muhtaçbir konum da yarat›ls›n istemiyorum. Budestek bir sadaka gibi düflünülmemeli. Do-lay›s›yla devletin bu deste¤i nesnel, adil birbiçimde ve kaliteden yana kullan›lmal›.

Bu da ancak özerk bir kurulla mümkün. Ya-ni uzmanlardan oluflan; sivil toplum örgütütemsilcilerinden, üniversite temsilcilerin-den oluflan özerk bir kurul taraf›ndan da¤›-t›l›r ve takip edilirse bu verilen destek dahayerli yerine oturacak ve daha iyi sonuçlaraulaflmam›z› sa¤layacakt›r. Bu bizimle debafllayan bir fley de¤il. Geliflmifl Avrupa ül-kelerinde de bu tür destekleri veren kurul-lar var. Yüksek miktarda destekte bulunu-yorlar ama bu destek gerçekten özerk kuru-lufllar taraf›ndan veriliyor. Örne¤in ‹ngilte-re’de Art Cancel diye bir kurulufl var, birözerk sanat konseyi var.

Onun eliyle da¤›t›l›yor. Yani hükümetin için-de bulunan kifliler taraf›ndan da¤›t›ld›¤›nda,bunun dolayl› bir sansüre yol açaca¤› kesin.Buna bir de tiyatrocular›n kendili¤inden top-lumsal, tarihsel durumumuzdan dolay› uy-gulayacaklar› oto sansürü de ekleyince buparan›n bir yarar getirmeyece¤i kesin.

Son olarak bu destek mutlaka devam etme-li, ama özerk bir kurul taraf›ndan, adil birbiçimde da¤›t›larak ve tiyatronun hem yet-kinleflmesine hem de yayg›nlaflmas›na kat-k›da bulunacak biçimde da¤›t›lmal›.�

Page 8: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

ne. Genç bir k›z›n umuduna, hasretine, hüznüne, yüre¤ini kor koryakan sevdas›na. Sevdi¤ine ayr›l›k hat›ras› olarak verdi¤i oyas›na ifl-ledi¤i kederini görürsünüz.

Bir k›nan›n k›rm›z›s›na vurulursunuz bazen, kokusuna... Sayfalarcayazars›n›z, bitirmek gelmez içinizden. Bazen de böyle durup kal›rs›-n›z bembeyaz ka¤›tla siz, bafl bafla.

Ben bu ka¤›tla söyleflirken bir yandan da Mehmet Akan’› düflün-mekteyim. Birkaç gün önce kat›ld›¤›m›z anma gecesinde bir za-manlar hayat›n› da paylaflt›¤› Alev Akçin konuklara, onu anlat›rken“Bazen bir yemeni bile onu çok heyecanland›r›rd›” diye bahsetmifl-ti konuflmas›n›n bir yerinde. Akl›mda kalm›fl iflte yemeni. Bir yeme-ni iflte ama ne çok iz tafl›r üzerinde...

Genco Erkal ise bir oyunun haz›rl›k aflamas›nda Mehmet Akan’›nKars’tan getirdi¤i bir meddah› dört gün dört gece sabahlara kadarkendilerine dinletti¤inden bahsetmiflti tatl› bir an› olarak.

fiimdi ben bir yandan bunlar› düflünürken, bir yandan da kendisinibiraz geç tan›m›fl olman›n verdi¤i hüznü tafl›y›p onu hak etti¤i gibianlatabilmenin derdindeyim. S›k›nt› biraz da bundan.

Ancak biliyorum ki yazd›kça bu s›k›nt›m geçecek. Ben de bir an›m›z-dan bahsetmek istiyorum.

Mehmet Akan çok yak›ndan tan›¤›m›z bir insan de¤ildi ama dost ol-du¤unu bildi¤imiz bir insan, bir sanatç›yd› bizim için, Tav›r için. Gü-zel günlere dair ortak duygu ve düflüncelere sahiptik, bunu biliyor-duk. Bir gün tan›flmak istedik. Ona ulaflmam›z› sa¤layan BilgesuErenus “En iyi Bedreddin uyarlamas› onundur çocuklar, mutlaka ta-n›flmal›s›n›z” diye ö¤ütlüyordu. “Bizimkiler dizisinde oynad›¤› ka-rakterdeki gibi asabi biri de¤ildir umar›m, insan biraz çekiniyor”fleklinde ifade etti¤imiz endiflemize ise bir kahkaha atarak cevapvermiflti Erenus.

‹flte böyle bir yaz günü bafllad› tan›fl›kl›¤›m›z. Kap›y› çald›k, açt›; içe-ri girer girmez bu endiflemiz kayboldu desek abart› olmaz. S›cak vesevecenlikle karfl›lad› bizi.

6 | TAVIR | EYLÜLÜ 2006

biyografi

Bembeyaz bir sayfa duruyor önümde. Yaz› yazanlar bilir, bir yaz›y›yazmakta zorlan›yorsan›z bu bembeyaz sayfaya bakmak insana ay-r› bir s›k›nt› verir. Bir nokta arars›n›z. Bir yerlerden bafllay›versenizgerisi hemen geliverir.

Bazen bir yemeninin oyas› al›r götürür sizi derin bir kültürün izleri-

mehmet akan ve bir özürtav›r

Page 9: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

EYLÜL 2006 | TAVIR | 7

biyografi

Sebebi ziyaretimiz, Grup Yorum’un 2004 Harbiye Konser haz›rl›¤›içindeyken kendisinden yap›lacak etkinli¤in kareografisi ile ilgilidüflüncelerini almakt›. Projemizi anlatt›k, uzun uzun. Dinledi hiçkesmeden. Bitirdikten sonra 15 günlük süre içinde ne yapabilece¤i-mizin kayg›s›na düfltü. Koskocaman salonda teatral bir etkinlik ya-paca¤›m›z› söylüyorduk ve 15 gün süremiz vard›. Düflündü tafl›nd›,“Büyük balonlar m› kullansak... Bir gösteri haz›rlasak bu sürede ye-tiflmez… Falanca kiflide bahsetti¤im dev balonlardan vard›... Yanizaman o kadar az ki, haz›r olanlardan yola ç›kmak laz›m...”

Sohbetimiz boyunca ne yapabilece¤imizi konufltuk. Ve bir dahakietkinli¤imize bir Bedreddin sözü alarak ayr›ld›k yan›ndan. Ömrüyetmedi bir Bedreddin’i bizimle birlikte haz›rlamaya ama bellekle-rimizde o k›sac›k ziyaretteki sohbet, örnek al›nabilecek sanat anla-y›fl›n› ve o dost tavr›n› b›rak›p gitti. Geç tan›d›k ve erken kaybettikbiz Mehmet Akan’›.

Geçen süre boyunca belki bir daha kap›s›n› çalamad›k ama Tav›r,her ay konu¤u oldu onun. Bizi anlatt›, bizden selam ve sevgiler gö-türdü.

Ve bir yaz günü ayr›ld› aram›zdan. Aram›zdan diyorum çünkü biz-dendi, “onlar”dan hiç olmad›. Bu nedenle flimdi Tav›r’›n sayfalar›Mehmet Akan’›n ard›ndan, onu yaz›yor okurlar›na.

Kimdir Mehmet Akan?

Meddahl›k, halk danslar›, saz flairli¤ini araflt›r›p ça¤dafl boyuta tafl›-yarak halka tekrar sunmufl bir araflt›rmac›, sanatç›. Tiyatronun ustabir emekçisi. Geleneksel tiyatroyu ça¤dafllaflt›rarak halka sunan,yapt›¤› araflt›rmalarla halkbilime önemli katk›lar› olmufl bir ayd›n...

1950’li y›llar›n tiyatro adam›, koreograf, oyun yazar›, yönetmen,60’l› y›llar›n devrimci sanat tavr› olan “Dostlar Tiyatrosu”nun kuru-cular›ndan. 60’l› y›llar›n Dostlar Tiyatrosu, tiyatro alan›nda toplum-cu sanat› savunan bir anlay›flt›r. Mehmet Akan, bu tiyatronun kuru-cular›ndan biridir. Bu toplulukta oyuncu olarak “Abdülcanbaz”dan,“Alpagut Olay›”na, “fiili’de Av”dan “Büyük Dümen”’e kadar çok çe-flitli oyunlar›n sahnelenmesinde yer ald›.

Ard›nda b›rakt›¤› onlarca esere bakt›¤›m›zda mayas›n› Anado-lu’nun derin kültüründen ald›¤›n› görürüz. 1939’un Urfa’s›nda do-¤an Mehmet Akan, bir ömür adayacak kadar çok sevmifl tiyatroyu.Halk› da sevmifl, tiyatroyu sevdi¤i kadar. Bunu eserlerine bakarakda görmek mümkün. Eserleri burjuva sanat anlay›fl›na karfl› al›nm›flbir tav›rd›r ayn› zamanda.

Tiyatroyu özünden kopar›p elitlefltirme anlay›fl›na karfl› “elbirlikçiçal›flma” modelini savunmufl, bunu yaratmaya çal›flm›fl ve tiyatro-yu geleneksel halde sürdürmek isteyenlere örnek bir model b›rak-m›flt›r.

“Eserlerinde Anadolu’nun derin izleri nelerdir?” desek hemen ilkolarak akl›m›za geliveren “Hikaye-i Mahmud Beddreddin’i” sayabi-

liriz. Hikaye-i Mahmud Bedreddin, Alevi ayinleri kültüründen yolaç›karak, dans ve müzi¤in yo¤un deste¤i ile Anadolu insan›n›n hofl-görülü yap›s›n› ve yaflad›¤› ekonomik-toplumsal-politik çeliflkilerisergilemektedir.

Bu eserlerdeki karakterler ve anlat›lanlar, bu ülkenin insanlar›n›nderdini anlat›r ve ça¤lar öncesinden bugüne ulaflan solu¤udur.

Akan, çeflitli ödüllere lay›k görülen bu oyunundan sonraki y›llardaBilgesu Erenus’un “Misafir”ini yönetir.

Yazd›¤› oyunlardan baz›lar› ise “Kiraz Çiçek Aç›yor Ayk›r› Dal Üstün-de”, “Feleknaz Hatunla Gülizar K›z›n Anal›k Davas›”d›r. Bu oyun ün-lü Alman yazar Brecht’in “Kafkas Tebeflir Dairesi”nden bir uyarla-mad›r. Oyunda, Brecht'in Kafkas Tebeflir Dairesi oyunundaki ana te-ma arac›l›¤›yla, Anadolu insan›n›n yaflam› ve Osmanl› dönemininüretim iliflkileri irdelenir. Oyunda, meddah-saz flairli¤i geleneklerive halk danslar›m›zdan esinlemeler bulunur.

Midirfillik Oyunu (Ham Hum fiaralop) ve Hikâye-i Mahmud Bedred-din oyunlar› gelenekselle evrenseli özenle yo¤urmufl çal›flmalard›r.

Page 10: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

8 | TAVIR | EYLÜLÜ 2006

biyografi

Midirfillik Oyunu, geleneksel seyirlik oyunlar›m›zdan olan ortaoyu-nu biçiminde yaz›lm›fl, ortaoyunu ö¤eleri tafl›yan, ama ça¤›m›z›ntoplumsal ve politik olaylar›n› hicveden bir oyundur.

Dans alan›nda önceleri tiyatro sahnesinde gerçeklefltirdi¤i deneme-lerini 70’lerin ortas›nda Dostlar Tiyatrosu bünyesinde oluflturdu¤u“HASAD”›; Ça¤dafl Halk Oyunlar› Toplulu¤u’nda olgunlaflt›r›r. Butoplulukla “‹fl Halay›”, “Savafl Oyunu”, “Börklüce Semah›” ve “RuhiSu Semahlar›” adl› dans gösterilerini üretir. Özellikle 1976 y›l› iflçibayram› için haz›rlad›¤› “1 May›s Halay›”, caddelerden geçen korte-jin içinde parlayan ve kitleleri coflturan bir çal›flmad›r.

80’li y›llarda Ah Belinda, Teyzem, Asiye Nas›l Kurtulur, Bez Bebek,Kad›n›n Ad› Yok gibi filmlerde rol al›r. Ne yaz›k ki kitlelerce yo¤un birbiçimde tan›nmas› ise Umur Bugay’›n televizyon dizisi “Bizimki-ler”de oynad›¤› apartman yöneticisi Sabri Bey rolüyle olmufltur.

Bir yaz gecesinde Mehmet Akan için yap›lan anma töreninde, tamda bunlar› düflünüyorum. Kad›köy’de Naz›m Hikmet Kültür Merke-zi’nde yap›l›yor anma. A¤açlarla kapl› bir bahçedeyiz. Sinema perde-sinin önüne büyükçe bir Mehmet Akan foto¤raf› as›lm›fl. Hava yu-muflak. Dostlar› ve sevenleri kat›lm›fl anma gecesine, oldukça kala-bal›k. Önce, de¤iflik dönemlerde ayn› sahneyi paylaflt›¤› dostlar›, ça-l›flma arkadafllar› onunla ilgili an›lar›n› anlat›yor. Kiflili¤ine ve sanatanlay›fl›na de¤iniyorlar.

Ancak Doç. Dr. Nurhan Tekerek’in okudu¤u OYÇED’in (Oyun Yazar-lar› ve Çevirmenleri Derne¤i) bildirisi bütün dikkatleri üzerine toplu-yor. Her cümlesi kurflun gibi a¤›r. Mehmet Akan’›n sosyalistçe dü-flünceleri ve hak etmedi¤i flekilde yap›lan cenaze töreninden bahse-diliyor bildiride… Ve sahnede as›l› duran Mehmet Akan foto¤raf›natak›l›yor gözlerim. Bildirinin tam metnini bu yaz›n›n devam› olarakyay›mlayaca¤›z ama o bildirinin son sat›r›, bir düflünceyi büyütüyorkafam›zda:

“Mehmet Akan, seni esirgeyemedik. Bizi ba¤›flla” diyordu OYÇED’li-ler ve bir özür borcundan bahsediyorlard›. Evet, bir özür borçlu her-kes Akan’a. Herkes bu özürden üzerine düfleni almal›.

Bu özürden sonra biz de flöylesi bir soruya yönelmedik desek yalanolur.

Mehmet Akan ne zaman ba¤›fllar?

Belki de, sanatla u¤raflacak olan genç kufla¤›n “elbirlikçi çal›flma”modeli ve devrimci tiyatro gelene¤ini sürdürmesi en güzel özürdürkendisinden.

Ve sanat anlay›fl›m›zda hayran oldu¤u bir yemeniyi bile heyecanlainceledi¤i, derin kültürün izlerini hiç kaybetmemek bir özürdür...

Bir meddah› sabahlara kadar dinleme sabr›n› ve heyecan›n› yitir-mezsek ve genç kuflaklara bunu afl›layabilirsek ba¤›fllar.

Yüzümüz bat›ya de¤il halka dönük oldukça ba¤›fllar.

Çünkü Anadolu binlerce medeniyeti ba¤r›nda tafl›m›fl bir cennettir,bizimdir. Onca yozlu¤a, bat› hayranl›¤›na, emperyalist ahlaks›zl›¤ara¤men, haks›zl›klara, adaletsizliklere karfl› duran devrimci sanatç›-lar› da yetifltirecektir.

Bir yaz gecesinde bunlar› düflündük bir kez daha.Sen rahat uyu Mehmet Akan...

“... Sosyalist düflünce ve ahlak›n temsilcilerinden, devrimci bir tiyat-ro adam› Mehmet Akan, ciddiyetsiz bas›nda seksen darbesi sonras›bir televizyon dizisinin figürlerinden biri, Sabri Bey'le özdefllefltirile-rek gömülmek istendi. ‹tiraz edenler olsa da, yayg›nlaflt›r›lamad›.

‹ki y›l önce, kendi yazd›¤› fieyh Bedreddin oyununun sahnelendi¤iDT Taksim Sahnesi'ndeki törende, onu sahneye tafl›yanlar aras›ndasar›kl› bir hoca da vard›. Sahnede konuflma iste¤i, Mehmet Akan'›nbir yak›n›nca engellense de, hocaefendi, cami ve mezarl›ktaki gö-revleriyle yetinmeyerek, Devlet Tiyatrosu'nun en ön s›ras›n› kendi-ne uygun gördü ve asli görevlerine tören izlemeyi de ekledi.

Dine sayg›l›, ancak dinin iktidarlarca kitlelerin afyonu olarak kulla-n›ld›¤›n› bilen Mehmet Akan'a, Kültür Bakan› ve ANAP Genel Baflka-n› birer mesaj yollam›flt›. Mesaj›n geldi¤inin anonsuyla yetinilece¤iyerde, Mehmet Akan'›n kimli¤ine yönelik izler tafl›mayan, aram›z-dan herhangi birine de yönelik olabilecek bu iki mesaj›n dinsellik ta-flan cümleleri sahneden sonuna dek okundu.

Halklar›n kardeflli¤ine özlemi ömrünce duyup, yaflayan MehmetAkan, cenaze haz›rl›kç›lar›nca Türk bayra¤›na sar›lm›flt›. KurtuluflSavafl›'ndan bu yana flehitleri kucaklayan bayra¤›m›z, bir süredir po-püler ünün örtüsü olarak alg›lanmakta... Törende, camide, mezar-l›kta, kimse ‘Neden?’ diye sormad›. Kimileri kendi kendilerine sor-mufl olabilirler, ancak duyulmad›.

OYÇED kurulufl aflamas›ndayken Mehmet Akan'›n u¤urlanmas›,seksen darbesiyle toplumumuza biçilen hayat tarz›n›n bir özetiydisanki: Her alanda ölçüsüz bir din dayatmas› sonucu edilgenlik, sorusorma ve ak›l yürütmenin tüm toplumsal de¤erlerimizle birlikte yi-tip gidifli, demokrasi aldatmacas›n›n sonucu, sürüleflme...

Örgütlü mücadelenin önemine her zaman inanm›fl Mehmet Akan'a,ne yaz›k ki, kurulufl müjdemizi veremedik. fiöylesi bir sözü ise vere-biliyoruz:

Bundan böyle, yaflarken ve ölümünde hiçbir meslektafl›m›z› ‘kimlikh›rs›zlar›’na teslim etmeyece¤iz. Gücümüz birlikteli¤imizden geli-yor.

Mehmet Akan, seni esirgeyemedik. Bizi ba¤›flla.” �

Page 11: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

EYLÜL 2006 | TAVIR | 9

fliir

Bir Narhan›mc›k vard›r. Cin da¤lar›n›n arkas›nda. Bir çukur köyde. Ya üç ya dört yafl›ndad›r görseniz, Süt sa¤ar, yün e¤irir ufak elleriyle. Babas›yla diz dize oturur akflamlar›, Ne laflar söyler büyük insan gibi, Hayret edersiniz..

Bir Gergisüban köyü vard›r. Cin da¤lar›n›n arkas›nda. Bizim Narhan›mc›¤›n köyüdür. Fena geçmez baharlar› k›tl›k olmazsa. Elma yetiflir, kartopu yetiflir topraklar›nda. Gelgelelim ya¤mursuz yazlar gelince, Bir dert herkesi dilsiz eder. Narhan›mc›k a¤lar. K›fl da kötü bast› m›yd› üstüne, Açl›ktan s›¤›rlar bile ölür gider...

turgut uyar

bir anadolu vard›r

Bir Mihrali marangoz vard›r. Babas› Mihrali koymufl ad›n› ne yaps›n. Narhan›mc›¤›n akrabas›d›r.. Alinin, Memiflin, Sat›lm›fl›n akrabas›d›r. Terini çevre ile siler Mihrali Potur giyer, çar›k giyer Bütün ömründe afla¤› yukar› Sacta piflmifl mayas›z yufka ekme¤i yer. ...Arpa yetifltirir, sel al›r gider. Bir yar sever, ona da el al›r gider...

Bir Anadolu vard›r. Yazlar›, k›fllar›, k›tl›klar›yla, Afl›lmaz duvarlar›n arkas›d›r. Cin da¤lar›n›n arkas›d›r. Bir Anadolu vard›r, Anadolu, Bir lüks banyo sabununun markas›d›r..

Page 12: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

10 | TAVIR | EYLÜL 2006

nota

grup yorum

kay›plar›n ard›ndan

Page 13: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

EYLÜL 2006 | TAVIR | 11

nota

Page 14: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

Anadolu. Gö¤sünde bir ak güvercin tutuyor gibi. Gö¤sündetuttu¤ugüvercini kendi elinden, kendi kolundan, kendi gövdesindenkoruyor, k›skan›yor gibi.

“Ooo, çok severim çay›! Dudak rengi, dudak s›cakl›¤›, dudakduda¤a...”

Elindeki çay barda¤›n› gözleri hizas›na kald›r›yor, sevgiyle bak›yorçay›n rengine: “‹flte böyle... S›cak olmal›, keklik kan› olmal› ve silmedolu olmal›. Severim çay›!”

Ve çay birdenbire güzellefliyor.

“Kimi Adanal› bilir sizi, kimi Vanl›, kimi S›vasl›...” diyorum.“Do¤um yerim Van. Adana’da büyüdüm,” diyor.“Benim de lise y›llar›m Adana’da geçti. Güzel yer, Adana.”

Çay›n› hazla yudumluyor.

“Güzel ve de¤iflik... Çocuklu¤umun ve gençli¤imin geliflmesini,insan›ndan bitkisine kadar, Çukurova’ya ve çevresine borçluyum.”“Aile çevrenizde müzi¤in yeri nedir? Bugünkü çal›flmalar›n›z› kon-servatuvar y›llar›na kadar uzatmak mümkün mü?”“Türkülerle olan iliflkim, çocuklu¤uma kadar uzanmaktaysa da, bukonuda bilinçlenmem Devlet Konservatuvar›’nda bafllad›.”

Duvarda as›l› saz› al›p oturuyor sedire. Dik ve usta. Tafllar› yontuphaz›rlam›fl. Bu tafllarla ne yapaca¤›n› iyi biliyor. Onun sanata sayg›s›karfl›s›nda son derece duygulan›yor insan. Ruhi Su, ifllenmifl sesinötesinde baflka bir fley. Örne¤in bilinç, örne¤in sesin baflkald›r›fl›,örne¤in halk›n diri yan›, durmadan yenilenen yan›. Ruhi Su’yu din-lerken tarih bilinciyle coflmamak elde de¤il.

“Kaç y›l sustunuz Usta? Bu susuflun bugünkü sanat›n›zdaki pay›,etkisi, rengi sizce nedir?”

Ba¤lamay› b›rak›p sedire, çay›na dönüyor.“1945 y›l›na kadar radyolarda söyledim. Türkü söyleyenin susmas›,türkülerin susmas› demek de¤ildir. Bu türküleri ortaya koyan,hayat›n kendisidir, halk›n içinde bulundu¤u koflullard›r. Bu hayat,bu koflullar sürüp gidecek, fakat bu türküler söylenmeyecektir,

12 | TAVIR | EYLÜL 2006

söylefli

“B‹R YERDE TÜRKÜLER NE KADAR GEL‹fiM‹fiSE, ANLATIM GÜCÜ NEKADARARTMIfiSA, ORADAK‹ KOfiULLAR O ORANDA A⁄IR DEMEKT‹R”

Ak› karas›ndan çok, dalgal›, gür saçlarla çevrili vakur bir yüz. Ve buyüzü gizli bir el gibi dolaflan, ac›, öfke, umut, sevgi ve dostlukkar›fl›m›, ince, ipince bir gülümseme. Tok, ifllenmifl, ölçülü bir ses.Uyan›k, bilinçli, tane tane sözcükler. F›rt›na öncesi gibi bir adam.

Bu adamla kötü fley konuflulamaz, diyor insan. Bu adamla sanatkonuflulur, türkü konuflulur, halk konuflulur, güzel ve güzellikkonuflulur, dostluk konuflulur, kötü fley konuflulamaz. O ince ‹stan-bullulu¤un alt›nda gürül gürül, inim inim, inifl-yokufl, eflk›ya bir

hasan hüseyin korkmazgil

ruhi su ile konuflma

Page 15: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

EYLÜL 2006 | TAVIR | 13

söylefli

denilemez.”Birden bir f›rt›na yalay›p geçiyor yüzünü, sesi daha tok, daha öfkeli,daha kesin bir ton kazan›yor:

“Akflam öten kufltan kork, sabah solunda uyanmaktan kork,fukaradan kork, dostluktan, türkülerden kork. Bir düzen; türkü-lerinden korkmaya bafllad› m›, art›k o düzeni kimse ayakta tutamaz.

Nesimi’nin derisi yüzülmüfl, Pir Sultan Abdal as›lm›fl; fakat bütünasmalara kesmelere ra¤men, ne o düzen kalm›fl, ne de o debdebelisultanlardan bir kimse...”Konuflmuyor, türkü söylüyor sanki. K›r›k dökük bir tek sözcük ç›km›yora¤z›ndan, her sözcü¤ü yontmatafl gibi sa¤lam, ölçülü, dengeli.

...“Sabahacak kandilleri yanard›Soytar›lar f›r›l dönerdiHa diyende befl yüz atl› binerdiAln› top zülüflü beyler nic’oldu” diyor sanki.

Hayat ak›p gidiyor. Beyler, sultanlar göçüyor. Saltanat da, zulüm de,debdebe de kimseye kalm›yor. Yaflay›p giden sadece türküler,türkülerde halk.‹flte bitmeyen, susmayan sadece bu ses! Ruhi Su, bu damaraba¤lam›fl kendini.“En son yapt›¤›n›zla ilk yapt›¤›n›z türkünün adlar› ve aralar›ndakiayr›m sizce nedir? ‹kisi aras›nda kaç y›l geçti?”“Yapmak sözcü¤ünü ‘söylemek’ anlam›nda kullan›yorsan›z, ilk

Page 16: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

14 | TAVIR | EYLÜL 2006

söylefli

söyledi¤im türkülerle bugün söylediklerim aras›nda k›rk befl y›layak›n bir zaman geçti. Yok, ‘bestelemek’ anlam›nda kullan›-yorsan›z, benim iflim genellikle icrac›l›kt›r.”

“Halk türkülerinin do¤ufl nedenlerine, yani -bir bak›ma- özlerineinmek ve sanat›n›z› oradan bafllatmak gerekti¤i görüflüne ilknerede, hangi tarihte, ne gibi etkiler ve koflullar alt›nda vard›n›z? Os›rada bat›da bunun örnekleri var m›yd›?”

“Söyledi¤im gibi, türküler üzerinde bilincim konservatuvar y›llar›narastlar. Bu bilinçlenmeye yaln›z müzik e¤itiminin yetti¤ini söyle-mek, tabii, eksik olur. Bütün eylemlerde oldu¤u gibi, müzikçal›flmalar›n› da etkileyen, insan›n genel kültürü, çevresi, içindeyaflad›¤› koflullar ve dünya görüflü oluyor.”

“Hakl›s›n›z... Müzik e¤itimi yetseydi, o güzelim halk melodilerini,motiflerini çorba yap›p armonize müzik diye pazara sürmezlerdi.Peki, Ustam, türkülerin de toplumun geliflmesine paralel birgeliflmeleri oldu¤u düflünülürse, ortaya bir ‘zaman’ faktörü ç›kmak-tad›r. Türkülerin köklerine, do¤ufl nedenlerine inerken, acaba bu‘zaman’ faktörünü nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Bunda ölçünüz,sadece türkünün sözleri midir?”

Eksik fazla bir fley söylememe kayg›s›yla bir an susuyor, sonra, ses-leri birlefltirir gibi s›ral›yor sözcükleri:“Türkülerin melodi örgüleri olsun, tonalite özellikleri olsun, insanabir ‘zaman’ kavram›n› düflündürebilirse de, mimaridekine ya da tar-ihsel kal›nt›lardakine benzer kesin bir fley söylenemez. Sözgelifli,Yunan heykelleriyle bugünkü heykeller aras›nda bir Hitit heykeligörülse, kesinlikle ay›rt edilir de, bugün dinledi¤imiz türküleraras›nda hangisinin bir Hitit türküsü ya da Hitit üslubunda bir türküoldu¤u ay›rt edilemez. Oysa, bu heykeller, çanak-çömlekler, kabart-malar nas›l kalm›fl ve bugünkü sanat› etkilemiflse, türkülerinden veoyunlar›ndan da bir fleyler kald›¤› ve bugünkülerin aras›nda bulun-du¤u muhakkakt›r. Yaln›z bunlar de¤il, Hitit insan›n›n da bugünküAnadolu insan›nda devam etti¤ini söylemek bir kehanet olmasagerek. Tabii, türkülerde sözün zaman›n› tespit etmek melodiye göredaha kolayd›r. Bir türkünün icras›nda, sözleri de¤erlendirmektirbütün çaba. Çünkü türkünün gerek melodi örgüsünün, gerek rit-minin de çabas› bu sözleri de¤erlendirmektir. Dikkat ederseniz,halk, oyun havas›n› a¤›t gibi, a¤›d› kafl›khavas› gibi söyler. Türküler,zamanla, amac›ndan, do¤ufl nedeninden uzaklafl›yor halk›na¤z›nda. Bunlar› düflünen icrac›da bir yorum sorunu ç›kar ortaya.”

“Çay”“Memnun olurum...”

Ruhi Su, yöntem bak›m›ndan, kaz›larda ele geçen bir çömlekparças›ndan o ça¤›n ekonomik ve sosyal yap›s›n›, kültür ve sanat›n›ortaya ç›karmaya çal›flan bir bilim adam›na benziyor.

“Say›n Ruhi Su, bugüne kadar, çal›flmalar›n›zda izledi¤iniz yöntem,uygulad›¤›n›z ilkeler, kulland›¤›n›z araç ve gereçler neler oldu? Bariflöyle soray›m. Yapt›¤›n›z iflin bat›daki karfl›l›¤›, yeri nedir?

Armonizasyon yoluyla üzerinde çal›flt›¤›n›z baflar›l› yap›tlar ve varsae¤er, orijinal yap›tlar›n›z nelerdir?”

“Ben türkü söylerken iki araç kullan›yorum: Biri sesim, biri saz›m.Bazen, yanl›fl olarak, benim yapt›¤›m ifle ‘armonize etmek’ diyorlar.Armonize etmek, kolay bir tan›mla, teksesli bir müzi¤i, bir melodiyi,çoksesli hale getirmek demektir. Ben, teksesli olan bu türküleri,görüyorsunuz ki, yaln›z kendi sesimle söylüyorum. Benim yapt›¤›miflte armonize etmek deyimi ancak türkü söyledi¤im s›rada sazda,türkünün melodisinden ayr› sesleri ve akorlar› duyurabilirsemgerçekleflebilir. Bu anlamda, saz›n olanaklar› içinde bunu bazenyapt›¤›m› söyleyebilirim.”

“Örne¤in hangilerinde?”“Örne¤in, bir masal türküsü olan ‘Bebek’te...”

Güzel türkü ‘Bebek’! Plak Ankara’ya ilk geldi¤inde, Ruhi Su’yu hiçdinlememifl olanlar› deli etmiflti. Gecenin geç saatlerine dek,ellerinde “Bebek” pla¤›, dolmufl dolmufl dolaflarak dolmufllar›npikaplar›nda “Bebek”i çalanlar› hat›rl›yorum.

“Bugünkü çal›flma olanaklar›n›z nas›l, yeterli mi? Karfl›laflt›¤›n›zbelli bafll› güçlükler ve içinde bulundu¤unuz zorluklar, bunlar›nsanat›n›za etkisi sizce nedir? fiu anda, hangi çevrede daha etkilioldu¤unuz kan›s›ndas›n›z?”“Konserler, kulüpler ve plaklardan ibaret çal›flma olanaklar›m.Yapt›¤›m ifl, geri kalm›fll›¤›n al›flkanl›klar›n› zorlayan bir ifloldu¤undan, güçlükler ve zorluklar bu al›flkanl›klar›n› sürdürmekisteyenlerden geldi. Sanat›mda bunlar›n etkisiyse daima olumluoldu. Bu bak›mdan, ayd›nlar ve ayd›nlanm›fl insanlar çevresindedaha etkili oldum kan›s›nday›m.”

Çay içiyoruz.

“Ustam, merak etti¤im bir fley daha var: Y›llarca sustuktan sonra, ilkolarak nerede ve hangi tarihte topluluk karfl›s›na ç›kt›n›z? O günküdinleyicilerin tepkilerini bugün berrakl›kla de¤erlendirebiliyormusunuz?”

Az önceki gülümseyen adam gidiyor, yerine çetin bir adam geliyor:

“Hiçbir zaman, hiçbir yerde susmad›m!”

Sesi dalga dalga dolafl›yor salonu, “Yama’dan gel Yama’dan” oluyor,“Kalkt› göç eyledi Avflar elleri” oluyor, “Bebek” oluyor, “Kaleninbedenleri” oluyor, “Debreli” oluyor, “Hayali gönlümde yadigârkalan” oluyor!Devam ediyor:

“Tepkileri de¤erlendirme sorunuysa, bu, az önce söyledi¤im gibioldu her zaman.”“Peki, sanat hayat›n›zda, bugüne kadar en çok neye sevindiniz, neyeüzüldünüz, neye k›zd›n›z, neden nefret ettiniz, neyi be¤endiniz?”“Sevindi¤im, üzüldü¤üm, k›zd›¤›m, be¤endi¤im, nefret etti¤im

Page 17: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

EYLÜL 2006 | TAVIR | 15

söylefli

fleylerin hepsini türkülerle söylüyorum.”“Böyle bir araca sahip olmak ne büyük mutluluk!” diyorum.

Dostça gülüyor.“Söz yetmiyor bir yerde!” diyorum dostça gülüyor.

“Türk halk müzi¤i, özellikle türkülerimiz üzerindeki görüflleriniz?”“Tarih süreci içindeki özel durumundan dolay›, folkloruyla, folklormüzi¤iyle, türküleriyle dünyan›n en güzel birikimine sahip mem-leketlerden biri de bizim memleketimizdir. Fakat bu zengin birikimça¤dafl bir kültüre dönüflemedi¤inden, ancak evvel gelenin çilesinisonra geleninkine eklemekle yetinmektedir. Bir yerde türküler nekadar geliflmiflse, anlat›m gücü ne kadar artm›flsa, oradaki koflullaro oranda a¤›r demektir. Türkülerden korkulmas› bofluna de¤ildir!”“En çok emek verdi¤iniz ve en çok sevdi¤iniz yap›tlar›n›z hangi-leridir?”

Do¤rusu bu soruyu bana sorsalard›, ne karfl›l›k verece¤imi bile-mezdim.

Ruhi Su:“Türkülerdir. Bu türküleri ben kendim yapm›fl›m gibi seviyorum,”deyiveriyor.

Birden akl›ma geliyor:“Son birkaç y›l içinde büyük kentlerde görülen saz flairi bollu¤undasizin sanat›n›z›n ve size benzeme iste¤inin büyük rolü oldu¤ugörüflüne ne dersiniz? Son günlerde halkta saz flairlerine karfl› biristeksizlik, bir kan›ksama oldu¤u gözden kaçm›yor. Bu, ekonomide-ki,’ arz-talep’le aç›klanabilir mi, yoksa halk›n müzik be¤enisinde birincelme, bir yükselme mi söz konusudur? Plak furyas›n›n kötü etk-isinin önüne geçilip geçilemeyece¤i konusunda ne düflünüyor-sunuz?” diyorum.

“Türkülerin radyolarda, gazinolarda, plaklarda gittikçe a¤›r bas-mas›n›n nedenini türkülerdeki yaflama gücünde ve hayata ba¤l› biranlat›ma sahip olmas›nda aramal›. Kentlerde yaflayan halk›nbe¤enisinde kültürünün ve görgüsünün etkisi su götürmez birgerçek oldu¤u gibi, son günlerde bu be¤eninin geliflti¤i de birgerçektir. Bütün di¤er sanatç›lar gibi, ben de bu be¤eniningeliflmesine bir emekle kat›ld›¤›mdan dolay› mutluyum. Plakfuryas›na gelince:

Devlet’in flu s›ra ivedilikle ele ald›¤› konu, be¤enileri bozanlar de¤il,fikirleri bozanlar oldu¤undan, kötünün iyiyi kovmas› bir süre dahadevam edece¤e benzer,” diyor.

“Acaba sorabilir miyim: Eski ve yeni saz flairlerimizden hangilerinibe¤enirsiniz?”“Hepsini ayr› ayr› yönleriyle be¤eniyor ve seviyorum.”

“Size bir soru daha, say›n Ruhi Su: ‹lkel halk türkülerini malzemeolarak alan ve onlar› caz tekni¤iyle iflleyen Pop’çular hakk›nda nedüflünüyorsunuz? Caz tekni¤iyle ortaya konan ürünler Türk halk›n›n

ruhuna ayk›r› m›d›r, de¤il midir?”

“Sokaktaki dilenciden ve sat›c›dan tutun da senfonik müzik usta-lar›na kadar herkes, kendi ölçüleri içinde halk türkülerinden yarar-lanmaktad›r. Pop’çularla cazc›lar da bizim dünyam›z›n d›fl›ndainsanlar de¤ildir, onlar da elbet bu halk kaynaklar›ndan yarar-lanacaklard›r. Kim olursa olsun, bu yararlanmadaki baflar›-s›zl›¤›tutulan yolun yanl›fll›¤›nda de¤il, yapt›klar› iflin gerektirdi¤iyetenek ve olanaklardan yoksun olmalar›nda aramal›y›z. Halk›-m›z›n diliyle yap›lan baflar›l› bir iflte ayk›r›l›k düflünülemezkan›s›nday›m.”

“Son y›llardaki sosyal ve politik geliflmenin Türk halk müzi¤ine etk-isi ve katk›s› sizce olumlu mudur, de¤il midir?”

“‹ster sosyal ve politik geliflmelerin halk müzi¤ini, ister halkmüzi¤inin sosyal ve politik geliflmeleri etkilemesi olsun, bunlar, biroluflumun bütünü içinde kaç›n›lmaz gerçeklerdir. Bunun olumlu yada olumsuz say›lmas› kiflilere göre de¤iflen bir fleydir.”“Bugüne kadar Türkiye’nin hangi bölgelerinde, hangi kentlerindekonser verdiniz?”

“Daha çok Ankara, ‹zmir, Zonguldak, ‹stanbul’da konserler verdim.”

“Size, sanat çal›flman›zla ilgili bütün olanaklar sa¤lansa, Türkiye’deilk gidece¤iniz ve inceleme yapaca¤›n›z bölge neresi olur? Bugünedek en çok hangi bölgelerden ve kaynaklardan yararland›n›z?”

Bafl›n›, Ruhi Su’ca, yan öne e¤iyor, bir süre susuyor, sonra gözlerinik›sarak:“Hiçbir ayr›m yapmadan, yurdumun bütün bölgelerine giderdim”,diyor. “En çok yararland›¤›m bölge, flüphesiz, çocuklu¤umu vegençli¤imi geçirdi¤im Toros ve Çukurova çevresi oldu.”

Bafl›n› kald›r›yor ve:“Zaman yetmiyor Hasan Hüseyin”, diyor, “su gibi ak›p gidiyorzaman. Oturup flöyle hoflbefl etmeye bile vakit bulam›yoruz!”“Ne yaz›k ki... Ömrümüz yaflayarak de¤il, ekmek paras› içindidinerek geçiyor. Günlük ekmek derdine biz yaflamak demiflizyanl›fll›kla. Bütün dava bu yanl›fl› düzeltmek! Haa, akl›magelmiflken soray›m: Ruhi Su Ekolü diye bir ekolden söz ediliyor.Acaba bu ekol birtak›m kurallardan çok, sizin kiflili¤inizedayanm›yor mu?”

“Be¤enilen bir sanatç›y› izlemek ve ona benzemeye çal›flmakola¤an bir fleydir. Halk ozanlar›na özenen ayd›n sanatç›lar oldu¤ugibi, ayd›n sanatç›lara özenen halk sanatç›lar› da vard›r. Fakat, ekoldiye tan›mlanabilecek bir fleyin herhalde biçimsel özentileri aflmas›gerekir; yoksa, bir taklit olmaktan ileri gidemez. Ama taklidin deinsanlar›, özellikle çocuklar› gelifltiren bir fley oldu¤unu unutma-mak gerekir.”

* Bu konuflma 1 Nisan 1968 tarihli Forum’un 336. say›s›nda ve RuhiSu’yu anlatan Ezgili Yürek adl› kitapta yer alm›flt›r.�

Page 18: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

fiimdi saat sekizdir bafllar gecemizGündüzü k›saltt›lar geceyi uzatt›larfiimdi ac›n›n ve hüznün göklerindeUmudun y›ld›z› sar› y›ld›z mavi y›ld›zUykumuzun bir ucunda bombalarBir ucunda hürriyet inanc› sabaha kadar‹ngiliz usulü piyade tüfekleriyle‹nsanca yaflaman›n onuru aras›ndaMilletcek bir gidip bir geliyoruzfiimdi saat sekizdir bafllar gecemiz

fiimdi ay do¤ar bulutlar aras›ndanKavat derebeyleri yüreksiz bolu beyleriH›rs›zlar, yüzde oncular, kumar erleriCebren ve hile ile haklar›m›z› alanZulmü ve alçakl›¤› yöneten murdar üçkenBiliyor musunuz bir orman gelifliyor flimdiTürküleri duyuyor musunuz nice derinYak›lm›fl çoban ateflleriyle da¤lardaKaranl›¤› tutuflturup bir köflesindenGeceyi gündüze çevirenlerin

Biz flimdi alçak sesle konufluyoruz yaSessizce birleflip sessizce ayr›l›yoruz yaAnam›z çay demliyor ya güzel günlereSevgilimizse çiçekler koyuyor ya barda¤aSabahlar› iflimize gidiyoruz ya sessiz sedas›zBu, böyle gidecek demek de¤il bu ifllerBiz flimdi yan yana geliyoruz ve ço¤al›yoruzAma bir a¤›zdan tutturdu¤umuz gün hürlü¤ün havas›n›‹flte o gün sizi tanr›lar bile kurtaramaz.

* 555 K: 5 May›s 1960 günü Ankara’da K›z›lay Meydan›’nda AdnanMenderes iktidar›na karfl› düzenlenen büyük bir gösterinin kodu.“Beflinci ay›n beflinde, saat beflte K›z›lay’da” anlam›na gelir.

16 | TAVIR | EYLÜL 2006

fliir

fiimdi Bursa’da ipek çeken k›zlarBir karasevda halinde söylemektedir:Görme¤e al›flt›¤›m›z nice yazlarKimleri al›p götürdüler ama kimleriKaranfil b›y›kl› genç te¤menleriAk saçl› profesörleri, ö¤rencileriAdlar› fluram›za ifllemektedirAh dayanmaz dayanmaz bakmaya gözlerBir karasevda halinde söylemektedirfiimdi Bursa’da ipek çeken k›zlar

fiimdi Erzurum’da çift sürenlerinGeçit vermez kafllar›n›n alt›ndaDerindir, ›ss›zd›r, korkunçtur gözleriSaban›n demiri girdikçe topra¤aH›nçlar›n› gömmektedir içine yerin.Çünkü millet hay›nlar› Ankara’lardaÇünkü ‹zmir’lerde, çünkü ‹stanbullardaÇünkü baflka yerlerinde memleketinKan›na girdiler masum gençlerin‹flte onun için karanl›kt›r gözlerifiimdi Erzurum’da çift sürenlerin.

cemal süreya

555 K

Page 19: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

EYLÜL 2006 | TAVIR | 17

inceleme

Afla¤›dan çam söküldüDal› buda¤› döküldüGadan alay›m illerGenç iken belim büküldü

Ecelsiz ölenler… Ölmeden mezara konanlar…

A¤›t… A¤›tlar›m›z… Bazen ezgili, bazen sade-ce bir fliir… Hayat›n kendisi gibi inen ve ç›kanama hep yürek yakan, göz p›narlar›m›z› açana¤›tlar. Söylenmesini hiç istemedi¤imiz amainsan oldu¤umuzu hat›rlatt›¤› için sevdi¤i-miz a¤›tlar…

Ölenin ard›ndan duyulan ac›y› ifade etmekiçin insano¤lunun çok fley yapt›¤› aç›k: A¤la-d›, hayk›rd›, karalar giyindi, atefller yakt›,ölüsünü türlü çiçeklerle süsledi, törenleryapt›. Bu davran›fl hem ölenin ard›ndan du-yulan ac›y› hem de ölüye duyulan sayg›y› ifa-de etmesi aç›s›ndan önemlidir. ‹lk olarak avya da savafllar s›ras›nda haberleflme,av›/düflman› korkutma amac›yla ortaya ç›k-t›¤› söylenir müzi¤in. Kim bilebilir bunu?Belki ölüsünün bafl›nda u¤unan, ac›dan k›v-ranan biri yaratt› ilk ezgiyi… Belki bir kuflu ›s-l›k çalarak taklit etmeye çal›flan bir delikanl›.Belki de çocu¤unu uyutmak isteyen bir an-ne… Müzi¤in kökeni baflka bir yaz›n›n konu-su olur ama a¤›d›n kökeninin insanl›k kadareski oldu¤unu da düflünmeden edemiyoruz.

Dil bilimine göre a¤›t, “a¤lamak” kökündentüremifl. A¤›t; bir tören dâhilinde ya da tö-rensiz, ac›kl› bir olay› –ço¤unlukla ölümü-konu edinen müzikli ya da müziksiz “deme”olarak tan›mlanabilir. Ölü bafl›nda a¤lama,s›zlama, ölenin giysilerini sergileme, gibi ge-leneklerin bütünü demek belki de daha do¤-

ru olacakt›r. Buna ra¤men örne¤in evlenmetörenlerinde evden ayr›lan genç k›z›n ard›n-dan yak›lan a¤›tlar da vard›r. “Gelin a¤›d›”denilen bu örnekler halk›n “a¤›t”› ne kadargenifl anlamlarda kulland›¤›n›n da bir gös-tergesidir. Yaz›m›zda as›l olarak ölenin ar-d›ndan söylendi¤i biçimiyle de¤inmeye çal›-flaca¤›m›z a¤›d›, belirli bir tören ya da türkübiçimiyle s›n›rlamak oldukça zor görünüyor.Ölüye a¤lama törenini düzenleyen, ölününsoyundan ve baflkaca yak›nlar›ndan, dostla-r›ndan, komflular›ndan, kad›nlar, ölünün

evinde, cenaze kalkmadan da, kalkt›ktansonra da toplafl›p, fliir düzenine uygun olsunolmas›n, "a¤›t" deyimiyle adland›r›lan söz-lerle a¤lafl›rlar; bu a¤lamalara çeflitli yak›n-ma hareketleri de kat›l›r. Deprem, sel gibibüyük do¤al afetler ya da büyük yenilgilerlesonuçlanan savafllar, hastal›klar, ayaklan-malar›n ezilmesi, halk nezdinde ünlü kiflile-rin ölümü de bir a¤›da konu olabilir. A¤›tlarço¤unlukla ilk kimin yakt›¤› bilinmeyecekflekilde “anonim” olarak bugüne ulaflm›flsada bu alanda, tan›nm›fl flairlerin ve müzis-

kayhan demir

ben de öleyim de kara toprak bafl›ma saç›ls›n

Page 20: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

18 | TAVIR | EYLÜL 2006

inceleme

yenlerin üretimlerine de rastlan›r.

Yukar›da ad› geçen a¤›t yakma törenlerininkendi içinde kimi kurallar› var. Divri¤i’de ger-çekleflen bir törende flu aflamalar görülmüfl-tür:-Söylenen türküye orada bulunan hemenherkes kat›l›r.-Odaya her yeni gelen kad›n, ölünün en yak›-n› ve yaflça en büyük olan›n›n boynuna sar›l›rve a¤lar, baflörtüsünün ucuyla gözlerini siler,daha sonra kendine bir yer bulup oturur vea¤›tç›n›n sesine kendi sesini katarak “figan”eder.-Ac› feryatlar, zaman zaman törene kat›lanbütün kad›nlar taraf›ndan koro halinde tek-rarlan›r.

Bolu’da gerçekleflen bir törende de flunlargörülmüfltür:-Kad›nlar a¤›d›, oturduklar› yerde bafl bafla

vererek söylerler.-Aileden olan kad›nlar, ac›lar›n› ifade etmekiçin a¤›t yakman›n d›fl›nda yumruklarla gö-¤üslerine vurmak, saçlar›n› yolmak gibi çe-flitli davran›fllarda bulunurlar.

‹skenderun’da ölünün anas› gö¤süne vurur,gelin ise “toprak bafl›ma” diyerek ba¤›r›r vesaçlar›n› yolarken Kayseri’de kad›nlar a¤›tyakma eylemi s›ras›nda t›rnaklar› ile kendiyanaklar›n› y›rtarlar.

Anadolu’da ezgi ve türkü eflli¤inde “ölüyea¤lama” törenlerini yaln›zca kad›nlar›n dü-zenledi¤i ve yürüttü¤ünü görüyoruz. Bu ka-d›nlar ço¤unlukla ölenin k›z kardefli, annesi,yak›n akrabalar›, dostlar› ve komflular›d›r:“… Evlerinin önü f›nd›k

F›nd›¤›n dal›n› k›rd›kSözde biz de gelin olduk.Uyan Ali’m, uyan da bir tanem sar beni…”

(Anonim)“… Befl döflekten yer etti¤imFitilli çarflaf örttü¤ümKüsüp de ayr› yatt›¤›mPeriflan›m Sar› Bey’im…” (Anonim)

A¤›tç›, genel olarak ölen kiflinin k›z kardefli,anas›, k›z›, amcak›z› gibi bir yak›n›d›r. Bazenbu bir yabanc› da olabilir; hatta a¤›tç›l›¤› ifledinmifl, emeklerinin karfl›l›¤› para ya dabaflkaca hediyelerle ödenen kad›nlar da var-d›r. Bu tür a¤›tç› kad›nlar›n, çok uzak mesa-felerden a¤›t yakmas› için davet ald›¤› görül-müfltür. A¤›tç› -yabanc› oldu¤u durumlarda-kendi ad›na da söyler ama sözlerinin büyükço¤unlu¤u, aile üyelerinin ve yak›n akraba-lar›n›n a¤z›ndand›r.

Tören s›ras›nda a¤›d› uzun süre bir tek kiflisöyleyebilece¤i gibi, törene kat›lanlar›n nö-betleflerek söylefltikleri de olur. A¤›t, ölününyak›n, uzak geçmiflini, ço¤u kez geçmifli bu-güne getirerek, ölüyü de konuflmalara kata-rak anlat›r. Bu yan›yla a¤›t ayn› zamanda,bir anlat› ve dramlaflt›rmal› bir gösteri niteli-¤i kazan›r:

“… Çal›n davullar› çaydan afla¤›Mezar›m› kaz›n dostlar belden afla¤›Koyun sular›m› kazan doluncaAman ölüm, zal›m ölüm üç gün ara verAl bafl›mdan bu sevday› götür yare ver…”(Anonim)

Kimi bölgelerde a¤›tç›, ezgili-ezgisiz sözlerisöylerken bir yandan da ölünün giysilerinibir bir eline alarak etrafa gösterir. Hatta biraraflt›rmac› flöyle ilginç bir örnek de tespitetmifltir: Genç yaflta ölen bir k›z›n anas›, a¤›tyap›ld›¤› s›rada k›z›n›n niflanl›s›n›n geldi¤inigörünce -canl› bir insan giydiriyormufl gibi-ölü k›z›n› giydirir. K›z›n baz› giysilerini de de-likanl›n›n kuca¤›na atar ve bu konuyla ilgilia¤›d›na iki dize daha ekler.

Siverek’te rastlanan bir töreye göre ölü-ünat› sokakta gezdirilir, ya da cenaze alay›n›nyan›nda, üstü sahibinin elbiseleriyle örtül-müfl olarak, mezara kadar götürülür. Bu dav-ran›fl, ölmüfl kiflinin, toplulu¤un yaflant›s›nason defa olmak üzere bir türlü "kat›l›fl›" ola-rak yorumlanabilir. Ayr›ca ölenin kim oldu¤uhakk›nda da çevreye bilgi de verilmifl olur:

Page 21: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

EYLÜL 2006 | TAVIR | 19

inceleme

“… Çaml›¤›n bafl›nda tüter bir tütünAc› çekmeyenin yüre¤i bütünZiya’m›n at›n› pazara tutunGelen geçen Ziya’m ölmüfl, desinler…” (Ano-nim)

Ölü, ö¤leden sonra geç saatte can vermifl isegömme ifli o gün yap›lamayaca¤› için tören-ler ve a¤›t yakmalar bütün gece sürebilir.A¤›t, gömme iflinden sonra da devam eder.Gömme töreninden sonra a¤›da Siverek’teüç gün, Divri¤i’de üç ya da befl gün devamedildi¤i görülmüfltür.

A¤›tlar genel olarak ölünün evinde yak›l›r.Bu genel yarg›ya ra¤men, ‹zmir’in Bademlerköyünde yaflayan Tahtac› Alevilerinde ka-d›nlar›n mezarl›¤a giderek mezar bafl›nda daa¤›t yakt›¤› görülmüfltür.

Bazen kifli kendi evinden uzakta, gurbetteölür. Bu durumda, öldü¤ü yerde a¤›t yaka-cak kad›nlar bulunursa a¤›da orada bafllan›r.Ankara’da hastane önünde ölüsünü almayagelen kad›nlar›n a¤›t yakt›¤› görülmüfltür.Gurbetten ölüm haberi geldi¤inde kiflininköyünde ve evinde de a¤›da bafllan›r:

“… Mezar›m› kaz›n bay›ra düzeYönünü çevirin s›ladan yüzeBenden selam söylen sevdi¤imizeBafl›na koysun karalar ba¤las›nGurbet elde kald›m diye a¤las›n…” (Anonim)

A¤›tç›lar genel olarak siyah renkli elbiselergiyer. Buna ra¤men Konya Cihanbeyli’dea¤›tç›lar›n beyaz elbiseler giydi¤i, bafllar›nabeyaz yemeniler ba¤lad›klar› görülmüfltür.Baz› durumlarda a¤›tç›lar elbiselerini -astar›d›fla gelecek flekilde- tersten giyerler. Süs efl-yas› takmazlar, yas süresi boyunca da tak-maktan kaç›n›rlar. ‹nan›fl›n tam tersine görekad›nlar›n saç açmas›, örtülerini atmas› dayas kurallar›ndand›r.

“… Ötmesin bülbüller solmufltur gülümDöküldü çiçe¤im kurudu dal›mDostlar omzunda giderse sal›m (tabut –bn-)At›ver çemberi (baflörtüsü –bn-) sal›m üstü-neKaralar m› giydin al›n üstüne…” (Anonim)

A¤›tlar do¤al olarak ölü ve ölümden sözeder. A¤›tç› genel olarak ölünün vücutça ve

huyca övülecek yönlerini say›p döker; güzel-li¤ini, yüreklili¤ini, cömertli¤ini, boyunu bo-sunu över. Ölü yoksulsa çektiklerini, ac›lar›-n›, yoksullu¤unu; varl›kl›ysa da mal›n›, mül-künü, davar›n›, tarlas›n› anlat›r.

A¤›tlar bu yönüyle toplumsal kay›tlard›r.A¤›tç› gösteriflsiz, hiçbir özenti kayg›s› gös-termeksizin, köy ve kasaba yaflant›s›ndan vegünlük olaylardan haber verir: Aile içindekigeçimsizlikler ve çekiflmeler, tamamlanma-m›fl dü¤ün haz›rl›klar›, yüzüstü kalm›fl har-man, ödenecek borçlar gibi. Örne¤in genç birköy ö¤retmeninin ölümüne yak›lan bir a¤›tonun okuluna, ö¤rencilerine ba¤l›l›¤›n›, köy-lülerin yollar› kapam›fl olan zorlu k›fl günle-rinde onu kurtarma umudu ile flehirden dok-tor getirebilmek için ellerinden geldi¤incenas›l çabalad›klar›n› say›p döker.

A¤›t, a¤lanan kiflinin hangi flartlar içinde öl-dü¤ü üzerinde de çok durur. En çok konuedinilenler bir kaza kurflunu ile ya da düfl-man eliyle gelmifl hesaps›z ölümlerdir: Cina-yete kurban gidenlerin, bir kavga sonundacan verenlerin ölümleri... Yine ayn› flekildeeflk›yalara yak›lm›fl a¤›tlar; onlar›n güçlüoluflu, devlete meydan okumalar› üzerindedurur. Eflk›yalara ya da baflkald›rm›fllara ya-k›lan a¤›tlarda jandarmalar›n takibi, pusu-lar, çarp›flmalar›n çeflitli yönleri, as›lma sah-neleri canland›r›l›r:

“… Buhurcular bölük bölük geldiler Akba¤r›m› delik delik deldiler Duvar›n dibinde resmim ald›lar Ak k⤛t üstünde tan›y›n beniGardafl n’idelim oy Dayan ince Memed dayan n’idelimGardafl n’idelim oy Tut elimden ince Memed Gidelim da¤lar gidelim oy…” (Anonim)

“… Konak avlusunda dizili tafl›mLivaya yollad›m cans›z gövdesiz bafl›mNe anam var ne babam ne kardafl›m…” (Ano-nim)

“… N’olayd› da Kozano¤lu n’olayd›Sen ölmeden ecel bana geleydiBir ç›k›ml›k can›m› da alayd›Böyle sensiz kalmasayd›k cihanda…” (Dada-lo¤lu)

Halk kültüründe böyle flekillenen a¤›t yakmaeylemi, 20. yüzy›lla birlikte özellikle kentler-de baflka biçimlerle ortaya ç›km›flt›r. Bugünk›rsal bölgelerde eski haliyle yaflat›lmaya ça-l›fl›lan bu gelenek kentlerde neredeyse unu-tulma durumundad›r. Bu kültür, k›rdan ken-te göçle birlikte k›smen kentlere tafl›nsa dabugün oldukça geri durumdad›r.

Bununla birlikte kent yaflam›nda a¤›t ve a¤›tyakma eylemi yeni bir görüntüye de bürü-nür. 60’l› y›llarla belirginleflmeye bafllayantoplumsal mücadele ve bu mücadelenin ge-tirdi¤i ölümler yeni bir a¤›t türünü de bera-berinde getirmifltir. fiiir ve müzikle geliflenbu a¤›tlar eskiden oldu¤u gibi ölünün bafl›n-da ve hatta ço¤unlukla ölünün mezar›n›nbafl›nda söylenmektedir:

“… Mormor olmufl gül yaz›s› bedeninDüflmüfl sanki erguvanlar içindeEn genç burcu y›ld›zdan bir kalenin…” (CanYücel)

“… Has›na can›m has›naHaber sal›n babas›naODTÜ’de bir yi¤it ölmüflKufllar dönüyor yas›na…” (Gülten Ak›n)

“… Hele Ulafl’a Ulafl’a Ulafl benzerdi günefle Ulafl gardafl can veriyor Yüre¤im düfltü atefle...” (Anonim)

“… Bu toprakta kal›r ad›nTohumlar›n aras›ndaYeflilinde tarlalar›nBaflaklar›n sar›s›nda…” (Ülkü Tamer)

Yaflam›n vazgeçilmez bir gerçe¤i olan ölümoldukça insan›n “insan” oldu¤u gerçe¤inihat›rlatan a¤›t da ölümün bir parças› olma-ya devam edecek. Hem ölene sayg› hem deonun için duydu¤umuz ac›y› ifade etmekiçin.

Kaynakça:Türk Halk Türkülerinde fiiirlik Motifler, Per-tev Naili Boratav, Türk Dili Dergisi, 1972.100 Soruda Türk Halk Edebiyat›, Pertev NailiBoratav, 1973.Anadolu A¤›tlar›, Ahmet fiükrü Esen.�

Page 22: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

mezler. Umuda yolculuk ço¤u için hüsran-la sonuçlan›r. Kimi de kendi sonunun yak-laflt›¤›n› anlay›nca baflkas›n›n ya da en ya-k›n arkadafl›n›n sonunu haz›rlamaya bafl-lar… Alt›n bulma, zengin olma düflünün ye-rini açl›k ve umutsuzluk al›r.

1848'de 800 nüfuslu küçük bir kasaba olanSan Francisco, 5 y›l içinde 50.000 kiflininbar›nd›¤› bir kente dönüflür. Ayr›ca, her y›lmadenlerde çal›flmak için on binler burayaak›n eder. Yiyece¤e, bar›nmaya ve giysiyeihtiyaçlar› vard›r ve ellerindeki alt›nlar›bunlara harcarlar. Hatta Levi Strauss, iflçi-lerin daha sa¤lam pantolonlara ihtiyaçduyduklar›n› kavram›fl ve sa¤lam dikiflli"blue-jean"leri alt›n iflçilerine satarak Levi'sefsanesini bafllatm›flt›r. Sadece bunlar m›-

20 | TAVIR | EYLÜL 2006

izlenim

Tarih, insanlar›n alt›n sahibi olma istekleri-nin yol açt›¤› savafllar›n ve serüvenlerin öy-küleri ile doludur. Alt›n, zenginli¤in ve bol-lu¤un bir simgesi... Büyük uygarl›klar›nyükselifl ve düflüflleri, sahip olduklar› alt›nmiktar›n›n artma veya azalmas› ile do¤ruorant›l› olmufl. Alt›n o uygarl›¤›n kaderinibelirler olmufl… Ortaça¤da kimyac›lar bafl-ka metallerden alt›n elde etmek için yön-temler bulmaya çal›flm›fllar, fakat bu u¤ra-fl›lar› sonuçsuz kalm›fl; insanlar kendilerinizengin edecek alt›n› bulabilmek umudu ileyeryüzünü dolaflm›fl, bu umutla büyükgüçlüklere gö¤üs germifl.

Alt›n, topra¤›n alt›nda ve denizlerin diple-rindeki yer kabuklar›nda bulunur. Ne var kibulundu¤u her yerde az miktarda vard›r.Alt›n›n de¤erlili¤ini yaratan nedenlerdenbiri de, zaman geçince bozulmuyor olmas›-d›r. Herkesin dikkatini çekmifltir; binlercey›l önce yap›lm›fl olan alt›n paralar ve hey-keller, daha dün yap›lm›fl gibi par›lt›lar›n›korurlar. Birçok metal hava ile temas edin-ce afl›n›ma u¤rar, paslan›r, bozulur. Alt›nise özelli¤ini hiçbir zaman yitirmez.

Bundan dolay› birçok insan umutla yollarakoyulmufl. Zengin olma, açl›ktan kurtulmadüflü… Ama bu yolcular›n serüvenleri bü-yük hayal k›r›klar›yla sonuçlanm›fl... Yaln›z-l›k, ev özlemi, fiziksel tehlikeler ve ölüm, içiçe yaflad›klar› bahts›zl›klar ve olaylard›r buyolcular için… Ç›kmazdan kurtulmak için,kendilerini kumara ya da içkinin kollar›nab›rakan ve sokaklarda boylu boyunca ya-tan insanlar. Bunlar öyle hayallerle gelmifl-lerdir ki, alt›n› bulunca zengin olacaklar-d›r… Ama hayat ac›mas›zd›r… Hiçbir fleyhayal edilen gibi olmaz... Yani alt›n› bul-

mak zengin olmak anlam›na gelmez.

“Alt›na Hücum”u duymuflsunuzdur… Film-lere, kitaplara konu olan hücum. “Dünyatarihinde “Alt›na Hücum” olarak an›lan ilkhareket; 1849 y›l›nda California’da SierraNevada’n›n da¤lar›nda yafland›.

Dünyan›n dört bir yan›ndan gelen alt›n av-c›lar›, kaderlerini de¤ifltirecekleri inanc›ylakay›klarla, trenlerle, yürüyerek bölgeyeak›n ettiler.

Ço¤u 1849’da yola koyulurlar. Her fleyi gö-ze alarak ç›k›lan ve bir y›l süren çetin yolcu-luklardan sonra, alt›n tarlalar›n›n zalimgerçe¤iyle karfl›lafl›rlar. Gelecekleri ufukta-d›r. Ama o ufka nas›l varacaklar›n› bile-

alt›n›n siyah rengitav›r

Page 23: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

EYLÜL 2006 | TAVIR | 21

izlenim

d›r? De¤il tabi ki…

San Francisco'lu tüccar Sam Brennan da buticari f›rsat› de¤erlendirir ve bir gün bile al-t›n aramaya tenezzül etmeden, Californi-a'n›n en zengin adam› ünvan›n› kazan›r.Alt›na hücumun bafllayaca¤›n› duydu¤uzaman, bölgedeki bütün kazma, kürek veelekleri sat›n al›r. ‹lk alt›n avc›lar› bölgeyegeldiklerinde 20 sente sat›lan gereçleri,Brennan, üzerine yüzde 750'lik bir kar ora-n› koyarak satar. Tüccarlar›n ellerindekiler,sat›n al›nan umutlard›r art›k… Marka hali-ne gelen umutlar…

Kendimizi cazibesine kapt›rd›¤›m›z bumaddenin bu kadar ac›mas›z oldu¤unukim bilebilirdi ki? Alt›n, asaletin simgesi ol-mas›n›n yan› s›ra süs olarak da kullan›l›r.Kendisine bir sektör oluflturmufltur tarih-ten bu yana. Kuyumculuk tarihi, ilkel-ko-münal topluma kadar uzan›r.

De¤erli madenler ve tafllar, insanl›k tarihiboyunca kimi zaman güzellik, kimi zamanzenginli¤in ve asaletin simgesi olarak ifl-lendi, kullan›ld›. O dönemler bunu iflleyenbir sektör kendili¤inden oluflmaya baflla-m›fl olmal›.

Tak› tarihine dergimizin önceki say›lar›ndayer vermifltik. Ancak uzmanlar, gerçek an-

lam›yla kuyumculu¤un, Mezopotamya'da,M›s›r'da ve Anadolu'da, M.Ö. 4000 y›l›n›nsonlar›na do¤ru bafllad›¤›n› belirtiyorlar.

Antik tak›lar oldukça karmafl›k ve onlar›çözmek zor. Ayr›nt›l› ve özenli iflçilikleri in-celendi¤inde, el sanatlar›n›n muazzaml›¤›ve eme¤in yüceli¤i insan› hayrete düflürü-yor. Çok eskilere dayanan bu ince emek,akla hemen bunlar›n hangi aletlerle, hangiüstün teknik bilgiyle yap›ld›¤› sorusunu ge-tiriyor. ‹nsan›n yarat›c› gücünün bir uzant›-s› olan bu teknik geliflimleri, ayn› zamandainsan›n çevresindeki malzeme ile savafl›m›-n›n da bir göstergesi olarak kabul etsekyanl›fl olmaz.

Kültürün en eski ça¤lar›ndan itibaren tek-nik ve insan iç içe... Plastik deformasyonuçok yüksek olan alt›n›n bu özelli¤i, ilk ola-rak Tunç Ça¤›'nda biliniyordu.

Eski ça¤lar›n ustalar›, saf alt›n› döverek zargibi inceltebiliyorlard›. Varak ve varak kap-lama denilen bu teknik M›s›rl›lar, Çinliler,Yunanl›lar taraf›ndan kullan›lm›flt›. ‹slamsanat›nda alt›n ve gümüfl varaklar, ahflapve metal eflyan›n yan› s›ra minyatürlerinrenklendirilmesinde, bask› motiflerinde veelyazmalar›nda genifl ölçüde kullan›lm›fl.

“Kuyumculuk tarihinin bafllang›c› gibi ka-

bul edilebilecek varakç›l›k sanat›, 19. yüz-y›l sonlar›nda savafl döneminin ekonomiks›k›nt›lar› ve de¤iflen sosyal ve kültürel ko-flullarda h›zla geriledi ve unutuldu.Kuyumculu¤un tarihi, do¤al olarak say›s›ztekniklerle dolu. Günümüz kuyumculu-¤unda seri ve standart üretim için kullan›-lan santrifüj (merkezkaç) veya vakum gibidöküm tekniklerinin temeli olan, kaybolanmum tekni¤i, delikli süslemeler yapmakiçin kullan›lan ajur, kaz›ma tekni¤i, tanele-me anlam›na gelen granülasyon ya da dili-mizdeki karfl›l›¤›yla güherse, tombaklamave mine tekni¤i bunlar›n belli bafll›lar›...”

Gedikpafla’ya gidip alt›n›n ifllendi¤i me-kânlar› gördük. Asaletin simgesinin nas›lflekil ald›¤›n› görelim istedik. Daha soka¤agirince bile farkl› bir dünyaya geldi¤ini his-sediyorsun. Dar sokaklar ve sokaklar›n tümcamlar› demir parmakl›klarla kapat›lm›fl.Gürültülü ve küçücük atölyeler. Parmakl›k-lar oldukça so¤uk geliyor bize. Burada çal›-flan insanlar yoksul ve sanki o zenginli¤insimgesi firar edecekmifl gibi kap›lar› s›k›cakapatm›fllar.

Alt›n’›n nas›l ifllendi¤ine bak›yoruz merak-la. Tahta bir masan›n etraf›nda toplananiflçiler ince ince iflliyorlar alt›n›. Bizi görün-ce bafllar›n› kald›r›p selaml›yorlar. Elimiziuzat›yoruz ama onlar elleri alt›n›n tozun-dan siyahlaflt›¤› için, ilkin pek uzatmak is-temeseler de biz s›k›ca s›k›yoruz ellerini,merhabalafl›yoruz. ‹flçilerin ellerindekimadde zenginli¤in ve asaletin simgesi olsada ellerine sinen yoksullu¤un rengi dahaçok göze çarp›yor… Siyah toz… Alt›na par-lakl›¤›n› veren makinenin gürültüsü, konu-flurken anlaflmam›z› zorlaflt›r›yor.

Duvarlar dikkatimizi çekiyor Y›lmaz Gü-ney, Ahmet Kaya vb. foto¤raflar as›l›. Biranda kendimizi hapishanede bir ko¤ufltasan›yoruz. Belki de demir parmakl›klar›nolmas› bu düflünceyi uyand›r›yor.

Ifl›lt›l› ve insan›n gözlerini kamaflt›ran alt›-n›n ilk halinin hiç de bir cazibesinin olma-d›¤›n› gördük. “Bu haliyle sokakta görsenize¤ilip almazs›n›z de¤il mi?” diyor usta.Gerçekten de öyle...

Nas›l çal›flt›klar›n› merak ediyoruz ve bir

Page 24: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

22 | TAVIR | EYLÜL 2006

izlenim

yandan izliyor bir yandan da sohbet etme-ye devam ediyoruz. “Evet. Biz atölyeciyiz. Biz al›r›z mal› A’danZ’ye bitiririz, kataloglardan, müflterininyönlendirmesinden, çizimcilerle, tasar›m-c›larla, ya da iflte baflka insanlar›n ak›llar›y-la… Kal›pç›lar›m›z var.

Modeller yapar›z, bunlar› pazarlar›z. Kendipazarlamam›z› da kendimiz yapar›z. Kendimal›m›z› götürürüz. Direk mal olabilir, dö-küm mal olabilir. Çok genifl bir derya yani.Adam küpe yap›yordur ama flarlar küpe ya-p›yordur. Kendi aras›nda dallara ayr›l›yor.

Burada bile bir atölyede her mal› bulamaz-s›n›z. Bir atölyede yüzlerce mal içerisindesadece bir iki mal› bulabilirsiniz. Hepsinekimsenin gücü yetmez. Ancak büyük fir-malar. Alt›nbafl gibi, Favori gibi... Fabrikas-yon ürünlerde bulabilirsiniz. Mesela biz ta-k›, sadece tak›… Baflka da bir fley yapm›yo-ruz yani. Kal›plar›m›z›, projelerimizi, he-deflerimizi bunun üstüne kurmufluz.”

Her atölyenin kendine has bir tekni¤i var.Yüzlerce atölyede ç›kan ürünler birbirininayn›s› olmuyor; çünkü kal›p yap›s› farkl›hepsinin.

Telkarilerden bahsediyoruz. “Yok” diyorusta. Telkari tel ile yap›lan sanatt›r. Bu sa-nat›n kayna¤›n›n Mezopotamya ve eskiM›s›r oldu¤u san›lmaktad›r.

Buralardan Uzak Do¤u’ya, baflka bir koldanise Anadolu üzerinden de Avrupa’ya yay›l-d›¤› bilinmektedir. Anadolu’da ise enönemli telkari merkezi Mardin’in Midyat il-çesi olmufl.

Midyat ifllerinin son derece zarif ve k›ymet-li oldu¤u söylenmektedir. Burada telkariiflini yapan iki usta varm›fl ama onlar daMardin’e geri gitmifller. fiimdi daha çok ka-l›plarla çal›fl›l›yor.

“Mesela pres kal›b›m›z var. fiarlar kal›plar›-m›z var, yani hadde. Bir de döküm kal›pla-r›m›z var. Üç farkl› kal›pç›yla çal›fl›yoruz.Karfl›m›zda mesela döküm kal›plar›m›z› ya-pan Pierre Ustam›z var.

fiarlar makinesi için kal›plar›m›z› yapt›rd›-

¤›m›z Sword diye bir yer var. fiefik Usta varayriyeten Bayrampafla’da.” Usta, iflinin ayr›nt›s›na girdikçe zevkle an-latmaya bafll›yor. Oldukça zorlu iflçili¤iolan bu sektörün ayr›nt›lar› ifli daha da zork›l›yor. Boyun ve bel f›t›klar›na s›kça rastla-n›yor.

Temizlemeyi yapanlar›n yan›na yaklafl›yo-ruz. Makinenin önüne tutulan alt›n simsi-yah ellerin içinde, par›ldamaya bafll›yor. Biryanda siyahlaflan eller, di¤er yandan o si-yahlaflan parmaklar›n aras›nda ›fl›ldayanalt›nlar… Biz onlar› merakla izlerken ustakonuflmas›n› sürdürüyor.

“Kayna¤a giren mal temizleniyor tabii.Kayna¤› Hidrozon makinesiyle yap›yorlar;hidrozon makinesi vurucu oldu¤u için alt›-n› mal›n üstüne da¤›t›yor. Z›mpara yapar-ken zaten onu ç›kart›yoruz. Z›mparadan ç›-kan mal için arkada bizim patlatma yeri-miz var. Biz alt›n› patlat›r›z orada. ‹çindekid›fl›ndaki ne kadar kiri varsa hepsini ku-sar.”

Bununla ifl bitmiyor daha devam ediyor.Alt›n›n kendi gerçek rengini almak için ya-p›lacak fleyler var:

“Evet. Siyanürlü suyun içine mal› koyuyo-ruz. Ele¤imiz var. Üstüne yar›m çay barda-¤› peroksidi koydu¤umuz zaman peroksitonu tetikliyor alttan alttan, bir on saniyekadar çalkal›yoruz kusuyor. Zaten kustu¤uzaman yo¤un bir koyu renkle mal p›r›l p›r›lç›k›yor ortaya.”

Uzun u¤rafltan sonra ne kadar haz›r yap›l-m›fl ve ifllenmifl alt›n ortaya ç›kt›¤›n› soru-yoruz. “A¤›r iflçilikli mallar da var yani. Onkifli 100 gram›n› bir günde atamaz. O kadarince iflçilik ama tabi onlar›n da fiyatlar› çokfarkl›, iflçilikleri çok farkl›, çok daha yük-sek.”

Evet, o a¤›r iflçilik sonunda, çok fazla birürün ç›km›yor ortaya. Kal›p ifli yapt›klar›n-da biraz daha rahatl›yorlar.

Asl›nda merak etti¤imiz o kadar çok fleyvar ki... Biraz daldan dala da olsa sohbeti-mize devam ediyoruz. Buralar atölyeler. Birde atölyelerin çal›flt›¤› büyük firmalar var...

“Onlarla yaflad›¤›m›z sorunlar›n hangi biri-ni anlatal›m ki? Çok kaliteli mal istiyorlar.Ucuz iflçilik istiyorlar. Uzun vadeyle istiyor-lar. Ayriyeten indirim... Bir de dört befl fir-ma birlefltikleri zaman bütün piyasa bütünmaddi gücü, gram›yla da nakitiyle de indi-riyor adamlar. Biz taleplerimizi çok fazlasunam›yoruz yani. Hani flu anda sistemi-miz alt›n üzerinden. Alt›n veriyorum, iflçili-¤ini de alt›n olarak al›yorum. Para ile de¤il.Ama iflte bu dört befl kafa birleflti mi beda-va iflçilik yap›yoruz.” Sömürü yaflam›n heralan›nda devam ediyor. “Tabi onlar izinvermiyor. Satmazsan satma veya alma ozaman, diyorlar. Çek, senet, fatura kesin-likle yok. O anda a¤›zlar›ndan ç›kan ney-se... Hepimiz kafalar›nda köleyiz.”

Alt›n›n y›llar önceki hayalleri k›rma serüve-ni de devam ediyor. Simsiyah ellerin ara-s›nda flekil alan alt›n, ›fl›lt›l› yüzünü hiçbirzaman yoksullara göstermedi. Hala alt›nahücum edenlerin serüvenleri devam edi-yor. Duvar boylar›na s›ralanan insanlar dahiç azalm›yor.

Buradan tafl›nmalar› da baflka bir sorun...“Kuyumcu atölyeleri, yani üretim yap›lanbütün atölyeleri kald›racaklar. Eminönübelediyesinin ald›¤› bir kararla buray› tu-rizme açacaklar. Kafeler, kafeteryalar, ga-zinolar, oteller… Burada en çok ma¤durolan biz olaca¤›z.

Bütün her fleyimiz burada, iflçilerimiz bura-da, müflterilerimiz, gözümüz, elimiz aya¤›-m›z burada. Çarfl›... Bizim çarfl›dan kopma-m›z, bana böbre¤imizin birini ç›kart›p bafl-ka bir yere koymak gibi geliyor.

Bize alternatif gösterdikleri yer, kuyumcukent. Ama afl›r› pahal›, kiralar›ndan tutunda, mallar›na kadar. Mütevaz› bir atölyeci-nin tafl›namayaca¤› flekilde pahal›.”

Kendilerini kuyumcu kentine ait hissetmi-yorlar, çünkü onlar› nelerin bekledi¤ini bili-yorlar. Buray› ellerinden al›rlarsa ne yapa-caklar?

Sömürüsüz bir dünya düflüyle kuyumcuatölyelerinden sessizce ayr›l›yoruz, o demirparmakl›kl› sokaklar ard›m›zda kal›yor. �

Page 25: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

EYLÜL 2006 | TAVIR | 23

makale

Politikada ideolojilerin flulaflt›¤›, hemen tümburjuva partilerin ayn› ideolojiyi savundu¤u,hatta neredeyse ideolojisizleflti¤i bir süreciyafl›yoruz. Bunun emperyalizmin eseri oldu-¤u aflikar.

‹deolojilerin önemli olmad›¤›, kazanan›n herdaim kapitalizm olaca¤› vaaz ediliyor medya-da her gün. Halihaz›rda sosyalist blok da yok;emperyalizm istedi¤i gibi at koflturuyor yafla-m›n her alan›nda.

Milliyetçilik, ›rkç›l›k ve faflizmin, hayata dairtüm alanlarda taraftar buldu¤u, daha do¤rubir deyimle emperyalizm taraf›ndan yayg›n-laflt›r›ld›¤› günlerdeyiz.

Bunun en koyu örneklerinden biri de stad-yumlarda, tribünlerde yaflan›yor. En son, üç

büyük tak›m›n taraftar gruplar›, kendi inter-net sitelerinde ayn› bildiriye imza att›lar vedevlet eliyle flahland›r›lan milliyetçili¤e fut-boldan destek ç›kt›lar.

“Afl›¤›y›z renklerimizin; ama bu vatan hepimi-zin. Vatan için flehit olan kardefllerimizin ac›s›-n› hep yüre¤imizde hissettik. Lige kat›lan bü-tün tak›mlar›n taraftarlar› olarak art›k akankana ve gözyafl›na YETER diyoruz.” Art›k bubildiriyle aç›l›yor bugünlerde Befliktafl’›n, Ga-latasaray’›n, Fenerbahçe’nin internetteki ta-raftar siteleri... Ne kadar masum görülüyorilk bak›flta de¤il mi? Söylemler herkesin ka-bul edebilece¤i fleyler gibi. Yok, öyle de¤il as-l›nda. Hiç de masum de¤il...

Futbolun asla sadece futbol olmad›¤›, iflte tri-bünlerde dalgalanan bayraklardan, as›lan

pankartlardan, tezahüratlardan anlafl›l›yor.Bir spor dal›n›n kitleleri bu kadar etkileyece-¤ini belki kimse tahmin etmiyordu ilk bafllar-da. Ancak futbol, herkesi flafl›rtacak kadaryayg›nlaflt›; alt› k›tada en sevilen ve kitlelerien fazla etkileyen spor dal› oldu zaman içeri-sinde. Egemenler durur mu, bu spor dal›n›daha da yayg›nlaflt›rmak için elinden geleniyaparken, bir yandan da halk› gerçeklerdenuzaklaflt›rman›n bir arac› olarak kullanmayabafllad›...

Bunlar herkesçe bilinen argümanlar. O yüz-den “flimdi”nin panoramas›n› çizmek dahado¤ru olacak. Hofl “flimdi”yi geçmiflten ay›r-man›n diyalektik aç›dan mümkün olmad›¤›da ortada... Çünkü politika ayn›, baflroller ay-n›, figürasyon ayn›, sadece taktiklerde küçükde¤iflimler var, stadyumlarda ve onun d›flar›-ya yans›malar›nda...

Normal flartlarda hiç de “tatl› rekabet” içindeolmayan, birbirlerine karfl› baz› zamanlarsanki düflmanm›fl gibi davranabilen tak›mla-r›n taraftarlar›n› bir araya getiren asgarimüflterekler ne ola ki? Kendilerine sorsak,belki de vatan sevgisinden girip, yurtseverlik-ten ç›kacaklar. Hay›r, o kadar uzun boylu de-¤il! Bu kavramlara inanman›n, bu kavramlariçin mücadele etmenin bedelini en a¤›r›ndanödeyenlerin herkesçe bilindi¤i bir co¤rafya-da, “Ben vatanseverim, ben yurtseverim, benülkemi çok severim” diye ortaya ç›kanlara, ifl-te gerçekten bu ülkeye can bedeli sahip ç›-kanlar›n bir kaç soru sorma hakk› do¤ar el-bette...

Ne yapt›n›z bu ülke için? Ne bedel ödediniz?Bu ülkenin insanlar› haks›zl›klara, adaletsiz-liklere u¤rarken, bu ülke sorunlar› u¤runa bi-

tav›r

tek bayrakta birleflmek

Page 26: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

24 | TAVIR | EYLÜL 2006

makale

rileri can›n› verirken nerelerdeydiniz?.. Vesai-re vesaire... Cevaplar›, tribünlerdeki milliyet-çili¤in yeni figüranlar› olan muhataplar› ta-raf›ndan verilecek sorular› artt›rman›n biranlam› var m›? Verecekleri bir cevab›n ola-ca¤›n› sanm›yoruz.

Evet, kat›l›yoruz, bu kavramlar kimsenin te-kelinde de¤ildir, olamaz! Ancak, dedi¤imizgibi, vatanseverli¤in, yurtseverli¤in, halksevgisinin karfl›l›¤›n›n en basitinden gözal-t›lar, iflkenceler, hücre tipi hapishaneler ol-du¤u bir yerde, herkesin bu kavramlar› fü-tursuzca sahiplenmesine, bu kavramlar u¤-runa bedel ödeyenlerin itiraz hakk›na sahipolmas› kadar do¤al bir fley olamaz de¤il mi?

Sorular› ve cevaplar› bir kenara b›rak›p, ko-nunun özüne do¤ru yola ç›kal›m. Tribünlerde bir bak›ma bu ülkenin vitrini oluyor. Ülkegündeminde ne varsa oralarda da yans›ma-s›n› buluyor bir flekilde. Haf›zalar›n›z› taze-leyin. TAYAD’l›lara Trabzon’da, Eskiflehir’de“Kahrolsun PKK!” sloganlar›yla birlikte ya-p›lan linç sald›r›lar›... Bozüyük’te seksenlikKürt analar›n›n, küçücük bebelerin bindi¤iotobüslere tafllarla sald›ran faflistler... Ör-neklerin giderek artt›¤› günlerdeyiz. Hertürden milliyetçili¤in, emperyalizmin ek-me¤ine ya¤ sürdü¤ü, bu gerçe¤i en bafltaemperyalizmin bildi¤i ve bunu çok iyi kul-land›¤› fark edilmiyor maalesef... PKK ileKürt halk›n›n özdefllefltirilmesi (Bunun yan-l›fll›¤› ayr› bir yaz›, ayr› bir tart›flma konusu-dur), sokaklara, Kürt halk›na, TAYAD’l›larayönelik linç giriflimleriyle yans›rken, yafla-m›n di¤er alanlar›nda da farkl› flekillerdekarfl›m›za ç›k›yor.

Dünyan›n bugün yüksel(til)en de¤eri milli-yetçilik ve iflte onun tribünlerdeki yans›ma-s›: Befliktafl-Gaziantep maç›nda tribünlerdesallanan ve 81 ili temsil eden Türk bayrakl›pankartlar... Bilinçalt›na yerlefl(tiril)mifl ko-yu bir Kürt düflmanl›¤›n›n göstergesi olarak“Kahrolsun PKK!” sloganlar›... Ülkenin enpolitik taraftar grubu olarak bilinen; ezilen-lerin, mazlumlar›n yan›nda yer al›p, tauzaklarda, ‹spanya’da ›rkç› bir linçe maruzkalan Barcelonal› Samuel Eto’o’ya selamgönderip, tribünlerde “Hepimiz Eto’o’yuz”pankart› aç›p herkesin yüre¤ine umut afl›la-yan Çarfl›’n›n, bugün koyu bir milliyetçili¤inkuca¤›na düflmesi ne ac›...

Üç büyük tak›m›n taraftarlar›n›n Diyarba-k›rspor’la yapt›klar› maçlarda att›klar› “PKKd›flar›” sloganlar› hala kulaklardad›r. Diyar-bak›rspor’u afla¤›lad›¤›n› zanneden bu akl›-evvellerin, asl›nda Kürt halk›na yönelik düfl-manl›klar›n› kustu¤unu biliyoruz. Tümüyleapolitik; gelecek konusunda hiçbir beklenti-ideal tafl›mayan; kendi sorunlar›na ve ülkesorunlar›na duyars›z koca koca güruhlar›nçok kolay yönlendirilebilece¤ini de...

Cehaletin en fazla tribünlerde a盤a ç›kmas›flafl›rt›c› de¤il. Bu, bütün dünyada böyle ol-masa da, özellikle sömürgelefltirilmifl, cahilb›rakt›r›lm›fl ülke halklar› aras›nda, buralardakolayca yayg›nlaflt›r›ld›¤› için ayakta duruyoro ülkenin iktidarlar›... Elbette ki tribünlerdekibütün herkesi mahkum etme gibi bir amac›-m›z yok. Onlar› tenzih ederek söylüyoruz söy-leyeceklerimizi.

Futbolu yaflam›n diyalekti¤inden de, politi-kadan da soyutlamak mümkün de¤il. Art›k,futbolun “f”sinden bile anlamad›¤›n› bildi¤i-miz politikac›lar, hükümetlerinin düflüncele-rini futbolla iliflkilendirerek aktar›yor, konufl-malar›n› futbol terimleriyle zenginlefltiriyor.En yak›n örne¤ini hükümet sözcüsü Cemil Çi-çek verdi geçenlerde. Lübnan’a gidecek “Ba-r›fl Gücü”ne asker gönderme konusunda,“Denizler ötesinden ülkeler asker gönderir-ken, biz maç› kalearkas›ndan seyredemeyiz”dedi. Lübnan halk›n›, ABD ve ‹srail’in ali ç›kar-lar› ad›na katletmenin, bir futbol maç›nabenzetilmesinin tüyler ürperten ironisi biryana; hayat›nda bir kez bile maç izlemedi¤i-ne neredeyse emin oldu¤umuz ( Çünkü dün-ya görüflü, futbolu günah olarak kabul edi-yor) Cemil Çiçek’in bile futbolu retori¤inemalzeme yapmas›, futbolun ne derece etkilioldu¤unu anlatmaya yetiyor.

Prof. Necmi Erdo¤an ve Tan›l Bora, “Dur TarihVur Türkiye” adl› yap›tlar›nda, Türkiye’de fut-bol ve milliyetçilik iliflkisi konusunda flu sap-tamay› yap›yorlar; “Türkiye’de medyatik fut-bol söylemi, milli kimli¤in yeniden kurulu-flunda; ihmal edilmez bir paya sahiptir. Oyunhakk›nda sadece basitçe haber veriyormufl,sadece sahada olup biteni aktar›yormufl gibiyapan medya, asl›nda bunu yap›laflm›fl biridelolojik söylemsel kompleksin içine yerlefl-tirerek sunar. Bunun en güzel örneklerindenbiri, uluslararas› maçlar›n milliyetçi bir ba¤-

lamda yeniden kurulmas›d›r. Medyatik fut-bol söylemi, uluslararas› maçlar› Türk Milletiaç›s›ndan ‘ölümkal›m’ meselesi (beka davas›)havas›nda sunarken, lig maçlar›nda da kul-land›¤› askeri söyleme özgü lügatçeye dahas›k baflvurarak milletleraras› ‘savafl’ efektinipekifltirir.”

Medya öylesine ateflliyor, öylesine ajite edi-yor ki kitleleri, stadyumun bir arena, tribün-lerin bir mabed, futbolcular›n da birer tanr›kat›na yükselmesi ola¤an bir sonuç olarakkarfl›m›za ç›k›yor. Bir insan›n iki saat boyuncatüm dertlerinden s›yr›lmas›, maçtan ve tut-tu¤u tak›mdan baflka fleyi (Belki uç bir örnekolacak ama mesela evde ölüm döfle¤indekikanser hastas› eflini, annesini, belki de çocu-¤unu…) bütünüyle akl›ndan ç›karmas›, birnevi iki saatlik amneziye u¤ramas› nas›l aç›k-lanabilir ki baflka türlü? Her fley bir bütün as-l›nda. Portekiz’in kanl› diktatörü Salazar’›nLizbon Stad›’n›n inflas›n›, “Bana onbinlerceinsan› uyutabilece¤im bir beflik yap›n” diye-rek bafllatmas›, faflizmin futbola bak›fl›n›,onun getirisini-götürüsünü çok önceden he-saplad›¤›n› en aç›k flekilde göstermiyor mu?Veya ‹talyan faflist diktatör Mussollini’nin;futbolun, mizansene uygun bir alan içindeönemli say›da kalabal›¤› toplayarak, bu kala-bal›klar üstünde yo¤un bask› kurmaya vemilliyetçi güdüleri harekete geçirmeye yara-yan ola¤anüstü potansiyelini keflfetti¤i vefutbolcular hakk›nda ilk kez “Milli davan›naskerleri” deyimini kulland›¤› gerçe¤i bize birfleyler anlatm›yor mu?

Sözün özü, herkes att›¤› ad›ma dikkat etmeli.Neye, kime hizmet etti¤ini bilmeli. Tribünler-de yaflanan ve giderek de azg›nlaflaca¤›nadair emarelerini her hafta gördü¤ümüz milli-yetçilik dalgas›, aç›kças› bu ülkenin gelece¤i,en az›ndan tribünlerin gelece¤i hakk›nda hiçde iyi fleyler düflündürmüyor insana. Fakatumut hala Pascal Nouma’ya yönelik ›rkç› sal-d›r› sonras› aç›lan “Hepimiz Zenciyiz” pan-kart›nda... Umut, yine Eto’o’ya yap›lan ›rkç›hakaretlerden, afla¤›lamalardan sonra aç›lan“Hepimiz Eto’o’yuz” pankart›nda... Umut,Aurelio’ya yönelik aç›lan ›rkç› “MehmetOlunmaz Mehmet Do¤ulur” pankart›ndansonra aç›lan “Irkç› Do¤ulmaz, Irkç› Olunur”pankart›nda… Umut, elbet bir gün tüm tri-bünlerden yükselecek “Bütün halklar kardefl-tir” slogan›nda...�

Page 27: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

EYLÜL 2006 | TAVIR | 25

ay›n foto¤raf›

Yoksullar›n hayalleri o kadar çok ki... Dünyalar› o kadar genifl ve o kadar dolu ki… Ekme¤ini eme¤iyle kazananlar›n hayalleri. Hiç ama hiç kim-senin daraltamad›¤› o hayaller kendine bir yer bulur... Büyük dünyam›z›n ustalar› var. Hayallerini yoksullukla infla edenler... Yoksulluk teslim alamam›fl onlar›n umutlar›n›... Hayallerini bulduklar›yerde toplay›p getirirler… Yoksullar›n dünyas› o kadar büyük ve genifl ki kimse onun var olmas›n›n önüne engel koymas›na gücü yetmiyor. Bu karenin içindekiler, her fley ama her fley çöplükten toplanm›fl.Çöplükten yarat›lan bir dünya. Yaflama bu kadar güzel bakan bir insan…Çöpten toplanan s›cac›k bir yuvan›n tu¤lalar›... �

foto

: fat

ih p

›nar

Page 28: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

büyüdükçe güçlenir, bileylenir, büyüdükçekinlenir, derinleflirsin...

Belki bilmezsin k›z›l›n güzelli¤ini o zaman-lar, anlayamazs›n paylaflman›n de¤erini…Belki ö¤retmemifllerdir sana direnmeyi…

Onlar da çocuktu: Sar›fl›n, kara, ak, mavi göz-lü, onlar›n da tenleri vard› dokunulacak, on-lar›n da elleri vard› tutulacak, onlar da üflür-dü kara ayazlarda, onlar da susard› flüphe-siz... Onlar da çocuktu: Adlar› çocuktu yürek-leri büyük... Çok büyük...

Erken büyüdüler onlar…Erken ald›lar ellerine tafllar›…Topra¤› erken koklad›lar...Mavzere erken sar›ld›lar…Türküleri erken tan›d›lar...Ölümü erken tatt›lar...

Kimi beflikte tan›d› ölümü, kimi onüçünde,kimi onyedisinde... Ama çocuktu onlar, sar›-fl›n, kara, ak, mavi gözlü... Çat›lar› yoktu ya-¤an ya¤murdan kaçs›nlar, sular› yoktu susa-y›nca içsinler... Bazen Diyarbekir oldu ölü-mün ad›, bazen Filistin, bazen ‹rlanda, bazenBolivya, bazen Irak...

Amcalar büyük uçaklarda getirdi ölümü, b›-rakt› avuçlar›na… “Özgürlük” dediler, “de-mokrasi” dediler, ölümün ad›n› de¤ifltirdi-ler... fiimdi binlerce küçük beden ölüme yü-rür korkmadan, yürekleri “Filistin” der,“Lübnan” der, “Ba¤dat” der, yürekleri “Ba-¤›ms›zl›k” der...

fiimdi binlerce küçük beden “Özgür vatan”der, hayk›r›r korkusuzca umutlar›n›... Geceyutamaz onlar›, kan bo¤amaz, iflkence sus-turamaz... Çocuk olmak ne zordur asl›nda…

26 | TAVIR | EYLÜL 2006

okurdan

SEN H‹Ç ÇOCUK GÖZÜ ÖPTÜN MÜ?

Dokundun mu hiç tenine bir çocu¤un? Elleri-ni tuttun mu üflüdü¤ünde?

Üstünü örttün mü kara ayazlarda? Avuttunmu ac›l›s›n›? Su verdin mi susam›fl›na? A¤la-d›n m› her a¤lad›¤›nda?

Peki, öptün mü bir çocu¤un gözünü? Siyah,mavi, yeflil… gözünün taa içini?

Gözünün taa içinden akt›n m› ›rmaklara?Solukland›n m› gözünün yafl›nda?

Sevmekle bafllar hayat... Hayat(lar) sevgilerleço¤al›r… Sevgiyle büyür insan ömrü yaflam›nher periyodunda… Bazen t›kan›p kal›r umut-lar›n ac›mas›z devinimin içinde, solu¤un ke-silir…

Dersin ki o zaman: Ne var yaflamaya de¤er?An›msa o zaman bir çocu¤un gözlerindeki p›-r›lt›y›... Direncin da¤ çiçeklerini...

Çocukken büyütürsün içindeki ilk umutlar›,

sizden gelenler

E¤er ki bir gün büyüyeceksen ve tafllara vesilahlara sar›lacaksan, çocuk olmak ne zor-dur o zaman...

Ama sen görmüyorsun, duymuyorsun. Halaçocuklar ölüyor bir yerlerde, hala s›cak demirparçalar› körpe bedenlere saplan›yor perva-s›zca... Hala analar a¤l›yor dünyan›n birucunda... Nas›ld›r bilir misin küçücük bede-nini vatan›na, topra¤›na siper etmek?

Bilir misin nas›l yakar teni kimyasal bomba-lar? Kim bilir nice analar çocuksuz, nice ço-cuklar anas›z kalacak?

Kim bilir daha kaç çocuk ellerinde k›z›l bay-raklarla tafllarla tanklar›n önüne yatacak?Ama sen duymayacaks›n görmeyeceksin...Senin umurunda olmayacak sokaklarda üs-tüne bast›¤›n kemikler, hiç anlayamayacak-s›n ölümün erkenini... Oysa ki sen de çocuk-tun bir zamanlar; umutlar›n vard›, düfllerinvard›...

E¤er insansan nas›l susturabilirsin içindekikini, göz göre göre; nas›l susars›n haks›zl›¤aölümlere? Hayat direnmektir oysa biraz da,çocuklar›n gözlerinde... Gözlerinin taa için-de... Gözlerinin en derininden akabilmektirkavgaya...

Ben Diyarbekir’im, Filistin’im, Lübnan’›m,Irak’›m; ben Vietnam’›m, Bolivya’y›m… Ba¤-dat’›m ben... ben bir çocu¤um... Yak›yorumflimdi bedenimi bir meflale gibi...

Ve çekiyorum yüre¤imin pimini... Kofluyo-rum kavgaya, kavgama, kavgam›za...

Ahmet Ali ÖZKAN. �

Page 29: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

EYLÜL 2006 | TAVIR | 27

okurdan

ÖLÜMLERDEN DO⁄UM BE⁄EN fi‹MD‹*

Alevler; binan›n her yan›n› sarm›flt›, günlerceaç kal›p henüz yiyecek bulmufl y›rt›c› bir hay-van gibi yalay›p yutmak istiyordu binay›.“Oysa ne kadar heybetliydi o yap›!” diye ge-çirdi akl›ndan. Sadece onun de¤il, önündengeçenlerin ya da onu uzaktan bile olsa gören-lerin içinde, korkuyla ve ürküntüyle kar›fl›kbir sayg› duygusu uyand›r›rd›.

‹flte bu yüzden itfaiye eri tereddütlüydü bafl-ta. Yang›n ç›kar ç›kmaz haberi al›p yetiflmifl-lerdi ama nafile, yap›y› kurtarmak mümkünde¤ildi. Heybetine ra¤men yap› o kadar çürü-müfltü ki, üzerine tonlarca köpük ve su püs-kürtmelerine ra¤men, “bana m›s›n” bile de-memiflti. Tereddüdü, duydu¤u ya da duydu-¤unu sand›¤› seslerle ilgiliydi. Eriyip giden bi-nadan sesler duydu¤unu sanm›flt› bir an, gö-revini yapmakta bir an tereddüt etmiflti. Yinede hemen kendini toplam›fl ve hummal› ça-l›flman›n içine dalm›flt›.

Sonunda sakinleflmiflti yang›n, adeta bir çivi-si kalmamacas›na yanan binan›n küllerin-den tek tük ç›t›rt›lar duyuluyordu. Herkesçok yorgun ve flaflk›nd›. Alevlerin egemenli-¤indeki gecenin ard›ndan, sabaha karfl›, al›n-lar›ndaki terleri ellerinin tersiyle s›y›r›rlarkenderin birer soluk ald›lar. Sadece kendisi halaenkaz halindeki binan›n karfl›s›nda, kulakla-r›n› dikmifl bir fleyler duymak istercesinebekliyordu. “Bana bir fleyler anlatmak isti-yor” diye geçirdi içinden, “F›s›lt›lar var, amaanlayam›yorum”. Tüm dikkatini vermeye ça-l›flt›, ama sonunda kendisi de di¤erleri gibielinin tersiyle terini sildi ve derin bir solukalarak evin yolunu tuttu.

Farecik karanl›k labirentte soluk solu¤a kal-m›fl, yine de peynire ulaflamam›flt›. Sa¤a dö-nüyor tosluyor, sola dönüyor olmuyor, ilerigidiyor o zaman da gerisin geri ilk bafllad›¤›yere dönüyordu. ‹mkan› olsa bafl›n› bu ç›ld›r-t›c› kapandan ç›kar›p yollar›n nereye vard›¤›-na bakabilirdi, yaz›k ki boynuna as›l› durana¤›r prangalar buna elvermiyordu. Karn› iyi-den iyiye ac›km›flt› ve giderek halsiz düflüyor-du.

Peyniri çok k›sa bir zaman içinde bulamazsa,oldu¤u yere y›¤›l›p kalacakt›. Nas›l bir iflken-ceydi bu böyle! O buram buram koku beyni-

nin tüm k›vr›mlar›nda defalarca peynir im-gesini yarat›yor, açl›¤›n› kamç›l›yordu. Gücü-nün son damlas›na kadar prangas›n› sürük-leyerek olanca yollar› denedi, dayanamad›ve gözleri istemsizce kapand› ve açl›k, bey-ninde bir damar gibi atarken kendinden geç-ti.

‹yice gerindi. Yaklafl›k sekiz saattir ayr›lma-m›flt› iflinin bafl›ndan, boynu ve s›rt› tutul-mufl, ayaklar› uyuflmufltu. “Bu ne biçim ifltiranlamad›m, yapt›kça azalm›yor da art›yor”diye m›r›ldand›. Yüzünü y›kamak için kalkt›,muslu¤u açt›, çamurluydu su. Biraz bekledi,su durulaflmad›, üstelik çok pis bir koku yük-seliyordu. “Bu kadar yorgunlu¤un üzerine,yüzümü dahi y›kayamayacak m›y›m?” diye-rek sinirlendi, tam s›rt›n› dönüp gidecektiki… Suyun içinden bir tak›m flekiller kopuplavabodan yere atlamaya bafllad›. Atl›yor veetrafa yay›l›yorlard›, say›lar› flimdiden yüzle-ri bulmufltu.

Böcek de¤illerdi, sürüngen de¤illerdi, kufl yada bal›k, insan ya da nesne de¤illerdi. Bunlarduygulard›, kirletilmifl duygular, bir zaman-lar temiz olan ama flimdi kanalizasyonlardaniçme suyuna kar›flan kirli duygular, vicdan-lard›. Bunlarla yüzünü y›kamas› mümkünde¤ildi, ferahlayaca¤›na daha fazla sersem-ler, verimlili¤i de düflerdi sonra. Çamurlafl-m›fl duygular ve vicdanlar oradaki herkesinüzerini kaplamaya bafllad›, hemen muslu¤ukapatt›, garip olan ise onun d›fl›nda kimse-nin bu olay›n fark›na varmam›fl olmas›yd›.

Aynaya bakt›. Gözleri yoktu, erimiflti. ‹çi ya-n›yordu, kavruluyordu, daha fazla, daha faz-la kavruluyordu. Vücudunun geri kalan yer-leri de erimeye bafllad›, sesi bir türlü ç›km›-yordu, anlams›z bo¤uk h›r›lt›lar ç›kard›. Sestelleri de eridi, nefes borusu ve ci¤erleri yan-maya bafllad›. A¤z›ndan de¤il ama çok derin-lerinden ç›kan bir ses f›s›ld›yordu: “Kurta-r›n… beni… kurtar›n… beni… kurtar›n…”

‹tfaiye eri anahtar› çevirip kap›y› açt›. Eve gir-di ve yata¤a do¤ru ilerledi, üzerini örtmedenuzand›; “Biri yard›m istedi benden” diye m›-r›ldand›, “Ama insan sesi gibi de¤ildi, kapanak›s›lan, ne yapaca¤›n› bilemeyen, nefsine ye-nik düflmüfl ve köleleflmifl bir insan-farenin盤l›klar› gibiydi”. Düfl gördü¤ünü sand› ilk-ten. Hay›r, düfl de¤ildi akl›ndan geçenler...

Güçlükle do¤ruldu yerinden. S›rt› ve boynututulmufltu, bafl›n› kald›rmak istedi ama okadar yüklü idi ki boynuna as›lm›fl pranga,kald›ramad›. fiafl›rd›, “Bu kadar zaman nas›ltafl›m›fl›m bunlar›, kimin kölesi olmuflumben” diyerek yutkundu. Midesinin buruldu-¤unu hissetti. Daha önce hiç olmad›¤› kadaraç ve susuzdu, yerinden kalkam›yordu.

‹çinden yükselen ve onu aç bir hayvan›n tat-minsiz a¤z› gibi yalay›p yutmak isteyen kirliduygular ba¤›r›yordu ars›zca: “Ç›kmaza düfl-tün! Asla kurtulamayacaks›n! Yan›p kül ola-caks›n! Eriyeceksin, önce kifayetsiz gözlerin-den bafllayarak!”

Sordu “Niye?” diye ve piflmanl›klar içindeac›d› kendine. “Niye anlayamam›flt›m, nas›loldu da çözememifltim dediklerini/dedikle-rimi? Bu kadar m› yabanc›laflm›flt›m, bu ka-dar m› kay›ts›zlaflm›flt›m kendime, her fleye,herkese? Kay›ts›z oldum, küllerimi öyleceseyrettim, sonra da çekip gittim. Kendi so-numu kendim haz›rlad›m.” Piflmanl›klar daona ac›d› ve çekip gittiler.

Duyars›zl›¤›yla, katliamlar›yla, bitmemifl he-saplar›yla, açl›¤›yla, kirlenmiflli¤iyle, köleli-¤iyle, zaaflar›yla ve iradesizli¤iyle bafl baflakald›. Yaflamak için yaln›zca bir flans› vard›:Yüzleflmek. Kendisiyle, yapt›klar›yla ve yap-mad›klar›yla, fark›nda olup da kay›ts›z kal-d›klar›yla yüzleflmek, hepsinin hesab›n› dü-rüstçe vermek. Kay›ts›zl›k yarg›ç oldu, durufl-ma bafllad›: “Suçlan›yorsunuz cinayetle”. Sa-n›k bafl›n› e¤di: “‹tiraf ediyorum seve seve.Ama çürümüfltüm çok, hak etmifltim de. Za-man› gelmiflti evet sona ermemin. Zaman›geçmiflti çoktan zehirli meyvelerimin”.

Yarg›ç avukat oldu: “Bitmifl, kirlenmifl insan-l›k yan›p enkaz haline gelmeden nas›l s›yr›la-bilir ki dupduru denizin berrak k›z› y›ld›zlarado¤ru?” ‹nsan nas›l tekrar insan olabilir? Sa-n›k yarg›ç oldu: “Yok olmal› var olmak için,yok olmal›. Fare ölmeli, kay›ts›zl›k erimeli, it-faiye eri yitip gitmeli, çünkü y›kay›p ferahla-tacak bakir yang›n, açal›m kollar›m›z›!” Ger-çe¤i kabullendi ve reddetti. Kay›ts›zl›k, bafl-kald›r›yd› bundan böyle.

* “Bir flekilde do¤ar, fakat bin bir flekilde ölü-rüz.” (Bir Yugoslav Atasözü)

Sema Deniz. �

Page 30: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

dramatik) fliirin politikadan ba¤›ms›z oldu¤unu ilan etmifltir. Au-gusto Boal amac›n› flöyle aç›klar: “Benim bu eserde yapmay› hedef-ledi¤im fley tam tersine, Aristoteles’in, izleyicilerin ‘kötü’ ve yasad›-fl› e¤ilimlerini yok etmek için seyircinin korkutulup sindirilmesineyönelik ilk ve afl›r› derecede güçlü poetik-politik sistemi infla etti¤i-ni göstermektir. Bu sistem bugüne kadar sadece tiyatroda de¤il TVpembe dizilerinde ve western filmlerinde de bütünüyle kullan›lm›fl-t›r. Halk›n bast›r›lmas› amac›yla, sinema, tiyatro ve televizyon, Aris-totelesçi poetika ortak temelde birleflmifltir”.

TRAGEDYA NEY‹ TAKL‹T EDER?Tragedya insan edimlerini taklit eder. ‹nsan edimleri sadece insanfaaliyetlerinden ibaret de¤ildir. Aristoteles insan ruhunu iki k›sma ay›r›r: bunlar rasyonel ruh ve ir-rasyonel ruhtur. ‹rrasyonel ruh yemek yemek, su içmek, yürümek gibi fiziksel eylem-lerden oluflur. Tragedya bunlar› taklit etmez. Yaln›zca, insan›n rasyonel ruhu tara-f›ndan yap›lan eylemleri taklit eder:Bunlar üçe ayr›l›rlar:a) Yetilerb) Tutkularc) Al›flkanl›klar

a) Yeti: ‹nsan›n yapabilece¤i her fleydir. ‹nsan afl›k olmasa dahi afl›kolma yetisine sahiptir. Yani yeti, potansiyel olarak bulunand›r. b) Tutku: Tutku somut eylem haline gelmifl yetidir. Örne¤in aflk ola-s›l›k olarak kal›rsa yetidir ama gerçekleflirse tutkuya dönüflür. c) Al›flkanl›klar: Tutku tekrar tekrar ortaya konulursa al›flkanl›k hali-ne gelir.

O halde, tragedya insan›n rasyonel ruhunun al›flkanl›klar›n›n üretti-¤i eylemleri taklit eder. Tüm bu eylemler insanlar›n mutlulu¤unu amaçlar.

MUTLULUK NED‹R?Aristoteles mutlulu¤u üçe ay›r›r: 1) Maddi hazlardan al›nan mutluluk 2) fian ve flereften gelen mutluluk3) Erdemin do¤urdu¤u mutlulukAristoteles’e göre maddi hazlardan al›nan mutluluk tragedyada ele

28 | TAVIR | EYLÜL 2006

de¤erlendirme

“EZ‹LENLER‹N T‹YATROSU” ‹S‹ML‹ K‹TABIN YAZARI AUGUSTO BO-AL’IN AR‹STOTELES’‹N TRAGEDYASINI DE⁄ERLEND‹RMES‹:

AR‹STOTELES’‹N BASKICI TRAGEDYA S‹STEM‹

“[Atina] halk ad›na, fakat soylulu¤un ruhuyla yönetiliyordu... Mey-dana gelen tek “ilerleme” soy aristokrasisinin yerini para aristokra-sisinin, klan devletinin yerini plütokratik bir rantiye devletinin al-mas›yd›... Bedeli köleler ve halk›n savafl ganimetlerinden pay alma-yan kesimleri taraf›ndan ödenen kazan›mlar›, özgür vatandafllarave kapitalistlere da¤›tan bir politika izleyen emperyalist bir demok-rasiydi.

*****Tragedya, Atina demokrasisinin karakteristik ürünüdür; hiçbir sa-natsal biçimde, toplumsal yap›s›n›n iç çeliflkileri tragedyada oldu¤ukadar do¤rudan ve belirgin bir flekilde görülemez. Kitlelere sunuluflbiçiminin d›fl görünümü demokratikti, ancak içeri¤i, yani hayata da-ir trajik-kahramanca bir bak›fla sahip kahramanl›k destanlar›, aris-tokratikti... Tart›flmas›z bir flekilde yüce gönüllü bireyin, ola¤anüstüfarkl› insan›n standartlar›n› yaymaktad›r... Kökenini, flark›lar›n ko-lektif icras›n› dramatik diyalo¤a dönüfltüren “koro bafl›n›n korodanayr›lmas›” olgusuna borçludur...

*****Tragedya oyuncular› gerçekte devletin burslu elemanlar› ve levaz›m-c›s›d›rlar. Devlet onlara sahneledikleri oyunlar karfl›l›¤›nda para öder,ancak do¤al olarak devlet politikas›na ve yöneten s›n›flar›n ç›karlar›-na karfl›t eserlerin sahnelenmesine izin vermez. Tragedyalar aç›k birflekilde tarafl›d›r ve zaten tarafl› de¤ilmifl gibi de yapmazlar.”

(Arnold Hauser, The Social History of Art)

Augusto Boal, “Ezilenlerin Tiyatrosu” isimli eserinde tiyatronun zo-runlu olarak politik oldu¤unu göstermeyi amaçlad›¤›n› yazar. Tiyat-royu politikadan ay›rmaya çal›flanlar›n bizi yan›ltmak istedikleriniama asl›nda onlar›n bu tutumun da politik oldu¤unu söyler.

Tiyatronun politik olmad›¤›n› savunanlar›n bu tezlerini çürütmeyeilk önce Aristoteles’in Tragedya sisteminin asl›nda bask›c› politik birsistem oldu¤unu göstermekle bafllar. Oysa Aristoteles (lirik, epik ve

ezilenlerin tiyatrosugülnaz b›çakç›

Page 31: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

EYLÜL 2006 | TAVIR | 29

de¤erlendirme

al›nmamal›d›r. Bunlar zenginlik, itibar, gastronomik (iyi ve lezzetliyiyecekler yeme sistemi) ve cinsel hazlar gibi hayvanlar›n da yaflaya-bilecekleri mutluluklard›r. fian ve flereften al›nan mutluluk ise baflkalar› taraf›ndan tan›n›r veonaylan›rsa meydana gelir. Erdem ise rasyonel ruhun erdemli davran›fl›ndan meydana gelir.

PEK‹ ERDEM NED‹R?Erdem, verili herhangi bir durumdaki muhtemel afl›r› davran›fllar-dan en uzak olan davran›flt›r. Erdem afl›r› uçlarda bulunmaz. Örne-¤in çok az yemek yemek de, afl›r› yemek yemek de sa¤l›¤a zarar ve-rir. Erdemli davran›fllar de¤ildir. Ölçülü yemek yemek erdemli davra-n›flt›r. “Antigone”da, Antigone’un afl›r› aile sevgisi de, Kreon’un afl›r› devletsevgisi de erdemli sevgi de¤ildir. Afl›r› davran›fl kusurlu davran›flt›r. Erdemde ne afl›r› ne de eksik dav-ran›fl vard›r. Ama erdemli davran›fl› kusurlu davran›fltan ay›rmak için dört koflulgereklidir. Bunlar: ‹radilik, özgürlük, bilgi ve istikrard›r. Aristoteles’e göre, tragedya erdemli davran›flta bulunan, mutlulu¤uarayan insan›n rasyonel ruhunun eylemlerini (al›flkanl›k haline gel-mifl tutkular›n›) taklit eder. ‹nsan eyleminin erdemli olarak de¤erlendirilebilmesi için dört koflu-la uymas› gerekir. Bu koflullar flunlard›r:1) ‹radilik: ‹nsan rastlant›sal olarak de¤il, kendi iste¤iyle eyleme geç-meye karar verdi¤i için eylemde bulunur. 2) Özgürlük: Erdem, herhangi bir d›flsal bask› olmaks›z›n gerçeklefl-tirilen özgür davran›flt›r. 3) Bilgi: Bilgi, bilgisizli¤in karfl›t›d›r. Eylemde bulunan bir kiflininönünde koflullar›n› bildi¤i bir seçim bulunmaktad›r. 4) ‹stikrar: Yunan tragedyas›n›n bütün kahramanlar› tutarl› bir flekil-de ayn› tarzda davran›rlar.

Burada da erdemi ne rastlant› ne de flans belirler.

Dolay›s›yla, tragedyan›n taklit etti¤i insanlar, eylemde bulunurkeniradi, özgür, bilgili ve istikrarl› davranan kiflilerdir. Bunlar, insan›mutlulu¤a götüren yol olan erdemi uygulaman›n dört kofluludur.

Tragedya en yüksek amaca, politik “iyi”ye yönelik eylemleri takliteder. O halde, politik iyi nedir? Politik iyi, adalettir.

ADALET NED‹R?Aristoteles’e göre adalet, oldu¤u gibi gerçekli¤in kendisinde içeril-mektedir. Halihaz›rda varolan eflitsizliklerin dönüfltürülmesi olas›l›-¤›n› göz önünde bulundurmaz, sadece onlar› kabul eder. Ve bu ne-denle de, özgür erkekler ve köleler gerçeklikte var oldu¤undan, eflit-sizli¤in ilk ölçütü bu olacakt›r. Bir erkek olmak fazlal›k, bir kad›n ol-mak ise eksikliktir. Somut gerçekli¤in gösterdi¤i budur Aristoteles’egöre. O halde özgür erkekler en üst seviyede olacakt›r; sonra özgürkad›nlar gelecek ve onlar› erkek köleler izleyecektir; zavall› kad›n kö-leler de en alt seviyede yer alacakt›r.

‹flte, Atina demokrasisi buydu. Buradan ç›kan sonuca göre, adalet gerçeklik de¤ildir, adalet orant›-l›l›kt›r. Bu orant›l›l›¤›n ölçütleri belirli bir flehir devletinde fiilen ha-kim olan politik sistem taraf›ndan belirlenir. Adalet daima orant›l›-l›k olacakt›r, ancak orant›l›l›¤› belirleyen ölçütler sistemin bir de-mokrasi, oligarfli, diktatörlük, cumhuriyet veya baflka bir sistem ol-mas›na ba¤l› olarak de¤iflecektir.

Tragedya, insan›n afl›r›l›klardan uzak, erdemli davran›fl›ndan –ki buerdemli davran›fl›n yüce “iyi”si adalet, en büyük ifadesi anayasad›r– oluflan mutlulu¤unu arama sürecinde, rasyonel ruhunun eylem-lerini, al›flkanl›klara dönüflmüfl tutkular›n› taklit eder.

Son tahlilde mutluluk kanunlara uymaktan oluflur.

T‹YATRO HANG‹ ANLAMDA B‹R ARINDIRMA VE S‹ND‹RME ARACIOLARAK ‹fiLEV GÖREB‹L‹R? Görüldü¤ü gibi flehir nüfusu eflit derecede mutlu de¤ildir çünkü çe-flitli eflit olmayan s›n›flara bölünmüfltür. Eflit olmayan s›n›flar, sis-

Page 32: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

30 | TAVIR | EYLÜL 2006

de¤erlendirme

temden eflit flekilde memnun olamazlar. Ama onlar›n sistem karfl›-s›nda eflit flekilde edilgin kalmalar› sa¤lanmal›d›r. Bu da çeflitli bas-k› biçimleriyle sa¤lan›r: Politika, bürokrasi, al›flkanl›klar, geleneklerve Yunan Tragedyas›yla.

Yunan tragedyas›n›n ve Aristotelesçi tragedya sisteminin temelözelli¤i bask›c› ifllevidir. Bu bask›c› ifllevi de katharsis’le yapar. Kat-harsis izleyicilerde korku ve ac›ma duygular› uyand›rmakt›r. Korkuve ac›ma duygular› kendilerini trajik karakterlerde de¤il seyircidea盤a ç›kar›r. Seyirciler kahramanlara bu duygular arac›l›¤›yla ba¤la-n›rlar. Seyirciler kahramanlara as›l olarak korku ve ac›ma duygular›arac›l›¤›yla ba¤lan›r, çünkü Aristoteles’in dedi¤i gibi, kendimizebenzeyen bir karakterin bafl›na, hak edilmemifl bir fley gelir. Örne-¤in, Oidipus büyük bir krald›r ve halk onu sever; yönetimi kusursuz-dur ve böylesine ola¤anüstü bir kiflinin bir tek kusurundan, kibirin-den dolay› y›k›lmas› karfl›s›nda ac›ma hissederiz. Belki de kibir bizimde sahip oldu¤umuz bir fleydir: Korkumuz bu yüzdendir. Sonuç olarak, flunu söyleyebiliriz: ‹nsan eylemlerinde –kanunlarauymak olan en büyük erdem arac›l›¤›yla mutlulu¤u ararken göster-di¤i erdemli davran›fllar›nda –baflar›s›z oldu¤unda, bu baflar›s›zl›¤›düzeltmek üzere tragedya ve sanat devreye girer. Ar›nd›rma, kat-harsis arac›l›¤›yla, karakteri amaçlar›na ulaflmaktan al›koyan ya-banc›, istenmeyen unsurun ay›klanmas› arac›l›¤›yla olur. Bu yaban-c› unsur kanunlara ayk›r›d›r; toplumsal bir hata, politik bir eksiklik-tir.

AR‹STOTELES’‹N BASKICI TRAGEDYA S‹STEM‹ NASIL ‹fiLER?Gösteri bafllar. Trajik kahraman görünür. Seyirci onunla bir tür em-pati kurar. Eylem bafllar. fiafl›rt›c› bir flekilde kahraman davran›fllar›nda bir ha-ta, bir hamartia (Trajik hata. Toplumun istenilir olarak kabul etti¤ifleylerde uyum içinde olmayan tek özelliktir) gösterir; daha da flafl›r-t›c› olan›, kahraman›n mevcut mutluluk halini yine bu hamartia sa-yesinde kazand›¤›n›n ö¤renilmesidir. Empati arac›l›¤›yla, seyircinin de sahip olabilece¤i ayn› hamartiauyar›l›r, gelifltirilir ve etkinlefltirilir.

Bir hamartia sayesinde bu kadar yukar›lara ç›km›fl olan karakter,buradan düflme riskine girer. Bu Poetika’da peripeteia, karakterinkaderindeki köklü bir de¤iflim [baht dönüflü an›] olarak s›n›fland›r›-lan fleydir. Bu ana kadar “hamartia”s› uyar›lm›fl olan seyirci giderekbüyüyen bir korku hissetmeye bafllar. Karakter flimdi felaketinedo¤ru ilerlemektedir. Kreon o¤lunun ve kar›s›n›n öldü¤ünü haberalm›flt›r.

Karakterin yaflad›¤› peripeteia ayn› zamanda seyircide yeniden üre-tilir. Ama seyircinin peripeteia an›na kadar empati kurup bu nokta-dan sonra kendisini ondan ay›rmas› da muhtemel bir durumdur.Bunun önlenmesi için karakterin Aristoteles’in anagnorisis –yanihatas›n›n fark›na varma ve ak›l yürütme yoluyla onu aç›klama – de-di¤i duruma geçmesi gerekir. Kahraman hatas›n› kabul eder, bunuyapmaktaki beklentisi kendisiyle empati kurmufl olmas› sayesindeseyircinin de kendi “hamartia”s›n›n kötü oldu¤unu kabul etmesidir.Ancak seyirci sadece vekaleten hata yapma gibi büyük bir avantajasahiptir: Gerçekte bu hatan›n bedelini ödemez.

Son olarak, seyircinin hatay› sadece vekaleten de¤il, fiili olarak iflle-mesinin korkunç sonuçlar›n› zihinde tutmas›n› sa¤lamak amac›yla,Aristoteles, tragedyan›n katastrofi (felaket) olarak adland›rd›¤› kor-kunç bir sonu olmas› gerekti¤ini belirtir. Karakterlerin fiziksel y›k›-m›n›n mutlak olarak gerekmemesiyle birlikte tragedyada mutlu so-na izin verilmez. Baz›lar› ölür; di¤erleri sevdiklerinin ölümüne tan›kolur. Her iki durumda da her zaman katastrofi ölmemenin ölmek-ten beter oldu¤u bir hal al›r. Tragedyan›n birbirine ba¤l› üç ö¤esi (peripeteia, anagnorisis, katas-trofi) seyircide (kahramandaki kadar ya da daha fazla) bir katharsisyaratma nihai amac›n› güderler; amaçlar› afla¤›da aç›k bir flekildetan›mlanm›fl üç aflama arac›l›¤›yla hamartian›n ar›nd›r›lmas›n› sa¤-lamakt›r.

Birinci Aflama: Hamartian›n uyar›lmas›. Karakter seyircinin de em-patik bir biçimde kendisine efllik etti¤i, mutlulu¤a do¤ru yükselenbir yol izler. Sonra birdenbire ifllerin tersine döndü¤ü an gelir: Ka-rakter seyirci ile birlikte mutluluktan felakete do¤ru yol almayabafllar; kahraman›n düflüflü.‹kinci Aflama: Karakter hatas›n›n fark›na var›r –anagnorisis. Seyirciempatik iliflki arac›l›¤›yla kendi hatas›n›n, kendi hamartias›n›n, ka-nunlara ayk›r› davran›fl›n›n fark›na var›r. Üçüncü Aflama: Katastrofi. Karakter hatas›n›n sonuçlar›n› yaflar,bu, kendi ölümü veya sevdiklerinin ölümü gibi fliddetli bir biçimal›r.

Katharsis: Katastrofiyi izleyerek dehflete kap›lan seyirci kendi “ha-martia”s›ndan ar›n›r.

Aristoteles fliirin, tragedyan›n ve tiyatronun, politikayla hiçbir iliflki-si olmad›¤›n› söyler. Oysa, Poetika’n›n kendisi bunun böyle olmad›-¤›n› söyler. ‹nsan›n bütün faaliyetleri – bütün sanatlar, özellikle detiyatro – politiktir. Ve tiyatro, bask› oluflturman›n en kusursuz sa-natsal biçimidir.

SONUÇAristoteles’in bask›c› tragedya sistemi asl›nda güçlü bir korkutmave sindirme sistemidir. Bu sistemin temel görevi toplum karfl›t›olanlar›n ar›nd›r›lmas›d›r. Bu nedenle bu sistem devrimci gruplartaraf›ndan devrimci dönemler s›ras›nda kullan›lamaz. Bask›c› tra-gedya sistemi devrimden önce ya da sonra kullan›labilir... Ama asladevrim s›ras›nda de¤il! Bu sistem bütün de¤erlerin oluflturulmaktaoldu¤u veya sorguland›¤› bir “kültürel devrim” s›ras›nda uygulana-maz. Çünkü bu s›rada, karakterin karfl› karfl›ya kalabilece¤i toplu-mun kesin ve benimsenmifl bir de¤erler sistemi olamaz. Aristoteles devrim de dâhil genel kabul görmeyen her fleyi gerçek-leflmeden bertaraf etmek için çok güçlü bir ar›nd›r›c› sistem kur-mufltur. Onun sistemi bugün k›l›k de¤ifltirmifl bir halde televizyon-da, sinemalarda, sirklerde, tiyatrolarda görülmektedir. Birçok farkl›biçimde ortaya ç›kmaktad›r. Ama özü de¤iflmemektedir: Bireyi diz-ginleyecek ve önceden mevcut olana uyduracak flekilde tasarlan-m›flt›r. E¤er istedi¤imiz buysa Aristotelesçi sistem bu amaca di¤er-lerinden daha fazla hizmet eder. Tam tersine, e¤er seyirciyi yaflad›-¤› toplumu de¤ifltirmesi, devrimci eyleme kat›lmas› için uyarmakistiyorsak, baflka bir poetika aramal›y›z!�

Page 33: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

EYLÜL 2006 | TAVIR | 31

gezi

Yine bir Dersim yolculu¤una ç›km›flt›k, bu sefer orada olmam›zavesile olan fley, 6. Munzur Festivali’ydi. Toplam dört ilçede konser-ler verdik. Pertek, Hozat, Ovac›k, Naz›miye… Bu konserlerin hepsin-deki coflku gerçekten görülmeye de¤erdi. ‹nsan›n, oradaki ortam›gördükten sonra heyecanlanmamas› mümkün de¤il gerçekten.

O s›cakl›k, kabarm›fl duygular, a¤›zlarda ses, gözlerde ›fl›lt› olupgökyüzüne havalan›yor adeta. Binlerce Dersimli; Türkiye’nin dörtbir yan›ndan ve yurtd›fl›ndaki çeflitli ülkelerden memleketinekoflmufl. Festivalin Dersimli olmayan ama merak etti¤i için gelenkonuklar› da vard› elbette. Her ne kadar bu y›l, daha önceki y›llargibi çok kalabal›k geçmese de özellikle ilçelerdeki etkinliklere yük-sek kat›l›m sa¤lanm›flt›. Dersim’de dört günü festivalde olmaküzere, alt› günümüz geçti. ‹ki gün öncesinden Dersim’den

ç›kmam›z gerekirken, bir türlü ayr›lmay› baflaramam›fl ve ikigünümüzü daha orada de¤erlendirmifltik. Festival program›n›n birgün sonras› bizim Dersim’deki son günümüzdü. Son günümüzüHozat’›n Z›mex Köyü’ne bir ziyaretle doldurmufltuk.

Z›mex; Dersim Merkez, Hozat ve Pertek’i buluflturan, s›n›r noktadabir köy. Tahmini olarak 25–30 hanenin bulundu¤u, önünde yüksekve dik da¤lar›n durdu¤u ve da¤lar›n dibinde derin bir dere yata¤›olan, arkas›n› ise Dersim’e yaslayan bir köy.

Z›mexli bir arkadafl›m›z›n davetiyle köyü ziyarete karar vermifltik.Dedi¤imiz gibi küçük bir köy. Burada bir eve misafir olursan›zbütün evlerde de misafirmiflsiniz gibi hem duyulursunuz hem degitti¤iniz evdeki eksiklikler, ihtiyaçlar di¤er evler taraf›ndan

grup yorum

z›mex’te bir gün

Page 34: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

32 | TAVIR | EYLÜL 2006

gezi

kapat›l›r, tamamlan›r. Köyün giriflinde, köy ahalisi taraf›ndankarfl›lan›yoruz. Konuk oldu¤umuz evin sahibi, büyük bir heyecanlabizi eve do¤ru götürüyor. Hava s›cak, adeta yak›yor. Kendimizi eveat›yoruz. Evdeki so¤uk su yetmiyor çünkü hepsini bitiriyoruz. Evinsahibi, komflular›n›n k›zlar›yla birlikte su almaya gidiyor çeflmeden.

Bir hofl geldin ve ev ahalisiyle tan›flma sohbetinin ard›ndan yemekiçin haz›rl›klar bafll›yor. Bu arada o bölgeyle ilgili merak etti¤imizher fleyi soruyoruz heyecanla. Gruptan bir arkadafl›m›z da hemenkarfl›daki da¤lar›n arkas›ndaki köylerden. O daha bir heyecanlasoruyor sorular›n›.

Oturdu¤umuz evin bahçesi, o dik ve yüksek da¤lara bak›yor.Da¤lar›n tepesi filmlerde intihar edilen mekanlar› ça¤r›flt›r›yor. Oderece, uçurum… Dere, köyle dik da¤lar aras›nda kal›yor. Yani uçu-rumun en dibinden dere ak›yor. Bu dere Hozat taraflar›ndan gelipPertek’in köylerine do¤ru giden bir dere. Derenin bu taraf›nda köyevlerine ait tarla ve bahçeler var. Bu tarlalar›n oldu¤u yer dekarfl›daki da¤lar kadar yüksek olmasa da en az 70–80 metre yük-sekten bafll›yor. Tarla ve bahçelerin devam›nda iflte Z›mex geliyor.Evler bafll›yor.

Biz sohbet ederken; daha önceden f›r›na at›lm›fl hamur ç›k›yor,“kömbe” k›vam›na gelmifl. “Zérfet” yiyece¤iz. Buna “sir” de deniyor,“bab›ko” olarak da biliniyor. Yani bir yeme¤in böyle de¤iflik adlardabilinmesi de ilginç. Mutlaka bir sebebi vard›r. fiimdilik kafa yormay-aca¤›z. Tepsi içinde ortaya “kunçe”nin* üzerine getirilen zérfetmalzemesinden ç›kan buhar kapl›yor ortal›¤›. Bunun seveni çok…

Birkaç arkadafl yard›m için bafl›na toplan›yor. Bu malzemenin parçaparça ufalanmas› gerekiyor bir tepsinin içine. D›fl kabu¤unu s›caks›cak yemenin verdi¤i keyif, bu ifli yavafllatsa da elbirli¤iyle k›sasürede bu parçalama ifli bitiyor.

Sohbet daha koyulaflm›fl durumda art›k. Herkes bir yerde bir fleylerkonufluyor. Ufalanm›fl kömbenin üzerine sar›msakl› ayran

gezdiriliyor, ard›ndan k›zg›n tereya¤› da ekleniyor. fiimdi zerfet,yenmeye haz›r.

Herkesin heyecanla bekledi¤i an geliyor. Evin sahibi olan a¤abey,köyü ve burada yaflanan olaylar› anlatmaya devam ediyor.Sofradan ne zaman kalkt›k, çay› içmek ne kadar sürdü, hiçhat›rlam›yoruz. Bu öyküler eflli¤inde evden ç›k›yoruz ve hemenafla¤›da tarla ve bahçelerin bitimindeki dereye do¤ru ilerliyoruz.

Defalarca çat›flma alt›nda kalm›fl bir köy buras›. “Gerilla yuvas›”diye kaç kez uçaklarla, helikopterlerle bombalanm›fl, ormanl›kalanlar› yak›lm›fl. Daha bir hafta önce okudu¤umuz bir haberdeyine bu bölgenin bombaland›¤›, yak›ld›¤› yaz›yordu. “fiahanlar”›eksik olmuyor bu da¤lar›n.

Bu derenin etraf›ndaki her kayal›¤›n neredeyse bir öyküsü var.Ma¤aralar›n oldu¤u, onlarca metre afla¤›da derenin akt›¤› yerleregeliyoruz. fiimdi o dik da¤›n hemen karfl›s›nday›z.

Daha önceki y›llarda da defalarca Dersim merkeze giderken bu yolüzerinden geçti¤imizde bu dik da¤lar› görür ve hep merak ederdik.Daha önce baflka öykülerini de dinlemifltik buralar›n.

Geçti¤imiz yerlerde hep eskiden kalm›fl, asker yiyecek kon-servelerinin paslanm›fl kutular› var. Bir yandan arkadafl bizeburalar›n öyküsünü anlat›rken bir yandan derin düflünceleredal›yoruz. Bu izlenim ve an›msamalar›n ard›ndan köye geri dönüy-oruz.

Art›k gitmemiz gerekiyor. Ç›kmadan önce köylülerle birlikte türküsöyleyelim istiyoruz. Onlar›n misafirperverli¤inin karfl›s›ndatürküler arma¤an etmek istiyoruz. K›sa sürede o anda orada olanbütün köylü, köyün meydan›na a¤açl›klar›n gölgesine toplan›yor.Biz de tafll›klar›n üzerinde yerimizi al›yoruz.

Köyün gençleri yafll›lar›, tarlada olmayanlar küme kümetoplanm›fllard›. Sa¤ taraf›m›zda genç k›zlar çökmüfl gülüflerek birfleyler konufluyorlar. Solumuzda ise yafll› büyüklerimiz yer al›yor.

Hep birlikte gerilla türküleri söylüyoruz. Cemo, Dersim’de Do¤anGünefl… Ard›ndan Zazaca ve Kürtçe türküler söylüyoruz. Köyüngençlerinden birine çok ›srar ediyoruz türkü söylemesini amamaalesef utangaçl›¤› bunu engelliyor. Biliyoruz ki orada, Z›mex’tesöyledi¤imiz türküler yan› bafl›m›zdaki da¤lar›n yücesine deulafl›yor.

Z›mexliler’le çok samimi bir flekilde ayr›l›yoruz. Sanki uzun zaman-dan beri arkadaflm›fl›z gibi hissediyoruz. Arabada Dersim’idüflünüyoruz, yaylalar›, karl› da¤lar›, uçurumlar›, kayal›klar›, sular›,dereleri… Ve içinde insan›yla güzeldir bütün bunlar… On y›llardanbugüne bir isyankar gelenektir, sürer Dersim’de…

*Kunçe: Bir nevi tahta sehpa. Ayn› zamanda üzerinde hamur daaç›l›r. �

Page 35: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

EYLÜL 2006 | TAVIR | 33

röportaj

‹nsanlar bir odaya kapat›l›yor. Hiçbir fleyduymadan görmeden konuflmadan, dokun-madan yaflamak zorunda kal›yor y›llarca.

Sonra insanlar ölüyor ayakta bir a¤aç gibiher gün bir yaprak dökerek. Sonra bir günkuruyup devrilir gibi ölüyorlar.

‹nsanlar ölüyor tecrit denen alçakl›¤a karfl›.K›pk›rm›z› bir mum gibi eriyorlar.

Bunlar bizim ülkemizde oluyor. ‹nsanlar›naçl›ktan gün gün ölmesine tan›k oluyoruz.Açl›k, bu sefer tercih edilen bir açl›k olsa da,ne flekilde olursa olsun gözümüzün önündeeriyip gidiyorlar. Bu gerçek de¤iflmiyor.

“Kimse bu insanlar›n neden öldü¤ünü vetecridi anlayam›yor mu? Yoksa biz mi anla-

tam›yoruz?”un derdine düflerek bir proje ç›-k›veriyor ortaya. Oyun yazar› Bilgesu Ere-nus’un önerisi olan do¤açlama tiyatro, hepi-mizi heyecanland›r›yor.

Tecritte ne yaflan›l›yorsa, ayn›s›n› yaflamaküzere kaleme al›n›yor senaryo. Tart›fl›l›yorüzerinde. Yer tutuluyor, davetliler aran›yor.1 haftay› bulan yo¤un çal›flma sonucundaoyun günü ve saatinde oraday›z... Tarih 26Temmuz saat 12:00. Hepimiz çok heyecanl›-y›z. Birazdan “hepimiz tecride” girece¤iz.

Guantanamo’yu an›msatan tek tip k›yafet-ler giyiliyor. Ve ilk komutlarla birlikte tek s›-ra halinde tecrit odalar›na al›n›yor ayd›nlar.Düflünen beyinlere düflünmesi yasaklan›yor.Her fley izne ba¤l›. Dilekçe, sayg› duymak veiste¤ini arz etmek... Kavramlar havada uçu-

flup duruyor. Bir gözün sürekli seni izledi¤inihiç unutmamak. Aya¤›n› bile uzatsan “Niza-ma uygun otur!” uyar›lar›. Bafl›nda dikilipduran, sana ters ters bakan robotlaflm›fl gar-diyanlar. Amatör Tiyatrolar Çevresi’ninoyuncular›, dostlar... Dost olduklar› için bu-radalar ve bunun için sana böyle düflman gi-bi bakmak zorundalar. Ancak yine de, bütünbunlar›n bir oyun oldu¤unu bilsen bile hu-zursuzsun.

Sen, bir, numaras›n. Kimli¤in, kiflili¤in, yete-neklerin ve be¤enilerin yok art›k. Bu kap›daniçeri girdi¤in andan itibaren bir numaras›nsadece. 21, 29, 12, 33, 19, 31... Ne fark eder?Sadece bir numaras›n. Burada bir fley üret-men yasak. Düflünmeyeceksin bu nedenle.Sadece ve sadece komutlara uyacaks›n.

‹yilefltirileceklerinden bahsediliyor. Hepsiiyileflecek. Beyinleri etkisiz hale getirilecek.Tehlikeli düflüncelerden ar›nd›r›lacak.

Düflünen beyinler düflünmeye bafll›yor ora-da. Komutlar ard› arkas›na geliyor. Sa¤a solabakma, önüne dön, göz temas› yasak, ko-nuflmak yasak, gülmek yasak...

Yan›ndakini görmek mümkün. Ancak do-kunmak ve konuflmak yasak.

Bir süre sonra s›k›nt› bafll›yor. ‹ç s›k›nt›s› vedüflünen beyinler hapishanedekilerle empa-ti kurmaya bafll›yor. Susup hiçbir fley isteme-yenler de var. Bir bardak su bile istemeyen-ler. Neden? Çünkü 12 saat sürecektir netice-de ve sona erecektir. Buradan istedi¤imiz anç›kabiliriz; peki ya içerdekiler? Suç, ceza,adalet kavramlar› ayr› bir tart›flma konusu.Peki ya tecrit? Hapishane içinde hapishane...

tav›r

herkes kendi tecridini yaflar

Page 36: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

34 | TAVIR | EYLÜL 2006

röportaj

Bunu nas›l anlatmal›?

Tecritteki beyinler düflündükçe üretiyor. Bir-biri ard›na flark›lar, türküler, marfllar söyleni-yor ve tecride karfl› tepkinin ilk reflekslerioluflmaya bafll›yor. fiiddet görseler de susupkonuflmamaktan kötü olamaz yaflad›klar›. Ç›kmak isteyenler 10 dakika yo¤un tecridetabi tutuluyor. Bu sefer görmek de yasak.

10 dakika sonra gözleri kamafl›yor ç›kanlar›n.Ve d›flar›ya do¤ru ad›mlan›yor yollar. Geridekalanlar›n hüznü yüreklerde. Hapishanededuvarlar›n ard›ndakilere bir selam olsun. Da-yan›n çocuklar, bu insanl›k utanc›n› yeryü-zünden silece¤iz.

“Tecride son” diyor bir avukat açl›¤›n›n120’li günlerinde fiiflli’deki evinde. Adana’dabir kad›n iki çocu¤unun gözlerinin içine ba-karak söylüyor 100’lü günlerinde: “TecritKalkacak!”

Sokaklara dal›yorsunuz ve akl›n›za tak›l›yorbelki de: “Niye herkes kendi tecridini yaflariçinde?”

AHMET TULGAR

“Hepimiz Tecritteyiz” oyununa hangi duyguve düflüncelerle kat›ld›n›z?Ben oraya üç dört saat en az›ndan bu tecritoyununu oynamak üzere gittim. Fakat ne za-man ki gardiyanlar› canland›ran arkadafllar›nseslerini duymaya bafllad›m çok uzun y›llar-

d›r hiç akl›m›n ucundan bile geçmeyen yaniher zaman cezaevindeki insanlarla aramdabir kardefllik duygusu… Kendimi hiç uzak his-setmedim onlara ama kendi kiflisel hayat›mözelinde cezaevi gerçekli¤i benim çok uza-¤›mdayd› art›k. Yani sadece ben bir habercibir yazar olarak ve daha önce cezaevindeyatm›fl bir insan olarak oradaki kiflilere karfl›bir sorumluluk hissediyordum. Ve elimdengeldi¤ince bu meseleyi gündeme getirmeyeçal›flt›m. Fakat o noktadan itibaren cezaevi-nin benim de asl›nda kiflisel olarak ne kadaryak›n›mda oldu¤unu hissetmeye bafllad›mtekrar. Ve cesaret edemedim uzun süre aç›k-ças› o gardiyanlar›n aras›ndan cezaevi bölü-münün sahnelendi¤i k›sma geçmeyi.

Daha sonra geçtim ve yaklafl›k iki saat filanbir karars›zl›k içinde kald›m ve o andan itiba-ren düflünmeye bafllad›m. Zaten o kadar ga-rip bir fleydi ki bu; ikinci salonda alt salondaoturuyorduk ve oraya da sürekli olarak tali-matlar yetifltiriyordu gardiyanlar ve samimiolarak söylüyorum çok rahats›z oldum ve burahats›zl›k iyi bir rahats›zl›k tabi rahat olma-mak laz›m bu kadar önemli bir sorun yafla-n›rken. O anlamda çok önemli bir ifllevi yeri-ne getirdi¤imi düflünüyorum. Bu konuda birfleyler yapmak bir fleyler yazmam gerekti¤igibi bir düflünce do¤uyor bende. Ama o günçok yak›n›mda oldu¤unu… Hüseyin’le de bu-nu konufltuk; ben tekrar oraya gitmek isti-yordum ama bu sefer gidip oyunda rol al-mak de¤il de neredeyse oyunu da¤›tmak is-tiyordum. Hani sanki oradaki oyuncu olarak

kalm›fl kiflileri kurtar›rsam cezaevindeki, tec-ritteki arkadafllar›m›z› da kurtaracakm›fl›zgibi gelmeye bafllad›.

“Hepimiz tecritteyiz” ne demek?E¤er tek bir insan› bile tecritte tutmay›,onun tecritte kalmas› durumunu hazmede-bilecek, görmezden gelebilecek, sadece za-man zaman hat›rlayabilecek durumdaysakhala insanl›k olarak, bütün insanl›k olarakbir kere hepimiz tecritte olabiliriz. ‹nsan›nsosyal bir varl›k olmas› d›fl›nda tecrit edilme-si bir insan›n, insan›n kendi kendisini bir özy›k›ma yönelmesi demek. Bütün dayan›flmaduygular›n›n, birlikte bir fleyler üretme, bü-tün o ideallerin yok edilmeye, unutturulma-ya çal›fl›ld›¤› bir dönemde son celsede zatenher insan yaln›z ve her insan tecrit edilmifldurumda asl›nda.

Tecriti kald›rmak mümkün mü, bir çözümöneriniz var m›?Tecridi kald›rmak elbette ki mümkün. Birdakika bile geçirilmeden kald›r›lmal› zaten.O kadar insanl›k d›fl› bir durum ki. Bencederhal, di¤er taraftan hiçbir flekilde, bir anbile beklemeden devletin bu uygulamay›durdurmas› gerekiyor. ‹nsanlar› flöyle ya daböyle kendi hukukuna göre kendi koydu¤uyasalar› kendi çi¤neyerek bir sürü insan› za-ten cezaevinde tutuyor. ‹nsanlara bakt›¤›n-da yani bu insanlarda baflka bir sistem bafl-ka bir dünya özlüyorlar o anlamda da siyasitutsak olduklar›n› düflünüyorum. Sadece fi-kir baz›nda bile mücadele etmifl olsa o an-lamda da tutsaklara uluslararas› yasalar uy-gulanmal›. Böyle tart›flman›n bu yan› daolabilir. Ama en önemlisi tabi ki dedi¤im gi-bi tekrar baflta yani tecrit korkunç bir fley.

Bu yüzden insanlar ölüyor. Bunun derhaldurdurulmas› gerekiyor ve bunu da yapma-s› gereken fley merkezi otoritenin bunu çöz-mesi gerekiyor. Bir ayd›n komitesi kural›mtekrar iki taraf aras›nda arabuluculuk yap-s›n, bir tarafta bütün fliddet mekanizmas›y-la devlet var, bir tarafta bütün haklar› elle-rinden al›nm›fl mahkumlar, tutuklular, tut-saklar, nelerse diyelim ve siz bunlar›n ara-s›nda bir arabuluculuk, tabi bir ad›m sen at,bir ad›m da sen at onu da yanl›fl buluyorum.Ayd›n inisiyatifinin direk devletten bu in-sanl›k suçuna dur demesi gerekti¤ini düflü-nüyorum.

Page 37: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

EYLÜL 2006 | TAVIR | 35

röportaj

AVN‹ SA⁄LAM

‘Hepimiz Tecritteyiz’ oyununa hangi duygu-larla kat›ld›n›z?Uzun süren beri ölüm oruçlar›n› takip ediyo-rum. Bir avukat›n da ölüm orucuna yatmas›ve ilginçtir art›k bir fley yapamamandan do-lay› ölüm orucuna yatmas›ndan sonra benneler hissedebilirim düflüncesiyle bu oyunakat›ld›m. Neler hissettim?

Kendime ait olan bedeni kullanamama. Or-da ilginç olan fluydu beynim bana aitti. Dü-flündüm, ben düflüncemden dolay› bu hüc-reye at›lm›flsam, kolumu k›p›rdatam›yorumaya¤›m› k›p›rdatam›yorum, ama beynim dü-flünüyor. ‹nsanlar›n bunu anlayabilmesi için,bunu yaflamas› gerekmiyor kesinlikle. D›fla-r›da da do¤rudur hayat›m›z tecritte.

Dünyan›n her taraf›nda ‹srail protesto edili-yor, Türkiye’de de bu zaman zaman yap›l›-yor. Ama Türkiye’de insanlar polisin vahflibir flekilde sald›r›s›na u¤ruyor. Bu kamuoyu-nun önünde yap›l›yor. Cezaevindeki insanla-r› düflünün tamam hücredeler tamamen on-lar›n elindeler.

Düflünün ki nelerle karfl›lafl›rlar. Kamuoyun-da yap›lanlar› düflündükçe cezaevinde bu-nunla k›yaslanamayacak derecede daha a¤›rfleylerin yap›ld›¤› bir gerçektir.

Tecrit ne demek?Kendinize ait olan bedeninizi kullanamama-n›z. Bu hakk›n›z›n elinizden al›nmas›. Amane olursa olsun insanlar›n oyunda olsa bunuyaflamamas› gerekir.

Tecridi kald›rmak mümkün mü? Devletten böyle bir fley beklememek gerekir.Çünkü bunu yapan devletin kendisi. Kald›r›-labilir flöyle ki toplumun duyarl› olmas› ge-rekir toplumun bunu görmesi duymas› gere-kir. Bu süreçte bu toplumun içinde önde ge-len sayg›n kifliler bu konuya el atmal›.

Bu aç›dan bunlar›n verece¤i mesaj önemlidir.Bu flekilde bir sonuç al›nabilir. fiuna inanm›-yorum yani -hay›r devlet iflte bu yapt›¤›ndanart›k buna bir nokta koyal›m- böyle bir bek-lentim yok. Bunu sonuçland›racak olan halk-t›r. Tecrit halk›n deste¤iyle kald›r›l›r.

AT‹LLA MER‹Ç

Tecrit ne demek? Tecrit bana göre insanlar›n, tepkisiz yaflama-ya mahkum edilip kifliliksizlefltirilmesi, kim-liksizlefltirilmesi ad›na yap›lm›fl olan bir ha-rekettir.

Hepimiz Tecritteyiz isimli oyunda hangi duy-gular içinde hareket ettiniz? Bas›ndan takip etti¤imiz kadar›yla duydu-¤um fleyler vard›, oradaki arkadafllar›n ne ya-flad›¤›n› bilmiyorum. Böyle bir giriflim oldu-¤unda da seve seve kabul ettim.

O arkadafllar›m›z›n orada neler yaflad›¤›n›daha iyi anlamak ad›na, iyi bir f›rsatt›. Çok dagüzel bir uygulamayd›, o bütünün içerisindeyer almaktan da çok mutluyum.

Tabi epey bir olay yaflad›ktan sonra kifliselgörüfllerim de de¤iflti bu konuyla ilgili olarak.

Oyun s›ras›nda neler hissettiniz, sizi çok etki-leyen bir an oldu mu? Yani kat›lmadan ön-ceki düflüncelerinizle kat›ld›ktan sonraki dü-flünceleriniz aras›nda de¤ifliklikler oldu mutecrit konusunda? Kat›lmadan önce zaten içeride neler yaflan-d›¤› ad›na bir fley bilmiyordum. Tabi kat›l-d›ktan sonra illa ki düflüncelerim de¤iflti.

Özellikle ç›k›fl aflamas›ndaki yo¤un tecrituygulamas›yla tamamen olay›n flokunu ya-flad›m aç›kças›. Tabi bu bire bir yaflamak de-¤ildi ama bu uygulama benim düflünsel ya-p›m üzerinde çok büyük bir de¤ifliklik yapt›diyebilirim.

“Hepimiz Tecritteyiz” çal›flmas›n›n içinde yeral›yorsunuz, hepimiz tecritteyiz ne demek?Neden bu ismi verdiniz kendinize?Tecridi sadece F tipi cezaevi uygulamas› ola-rak görmemek laz›m. Bugün yaflam›fl oldu-¤umuz ülkede hepimizin d›flar›da da olsaktecride dahil oldu¤unu düflünüyorum.

Devletin yap›s›na bakt›¤›m›z zaman halkadavran›fl biçimi ve halk›n yaflay›fl biçiminigarantiye almak ad›na hiçbir hareketi yok.Bu tip çal›flmalar›n muhakkak surettedevam›n› diliyorum çünkü çok sevdi¤im birsöz vard›r benim, “Baflar› diye bir fley yoktur,istikrar diye bir fley vard›r.” ‹stikrarl› birbiçimde bu çal›flmalar sürerse muhakkakses getirir diye düflünüyorum.

Tecridi kald›rmak sizce mümkün mü? Ya datecridi kald›rmak bu kadar zor mu? 122 kifliöldü.Tecridi kald›rmak bir kurumun ya da sadecesanatç› kesiminin ya da sadece ayd›n kesi-minin mücadelesiyle olacak bir fley de¤ildir.Bunun çok genifl bir mücadele biçimine dö-nüfltürülmesi gerekiyor.

Bununla ilgili de böyle bir bütünün bir par-ças› oldu¤unu tecrit tiyatro çal›flmas›ndansonra gördük. Bunun halka götürülmesi ge-rekti¤ini düflünüyorum.

Halk›n da art›k bu mücadelenin, bu bütü-nün bir parças› oldu¤unu, her bireyin bu bü-tünün bir parças› oldu¤unu düflünmesi ge-rekti¤ini düflünüyorum. Bunu da düflün-dürtmek herhalde bizim çal›flmalar›m›z da-hilinde olacakt›r.

Page 38: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

36 | TAVIR | EYLÜL 2006

röportaj

Av. BARKIN T‹MT‹K

Tecrit ne demek? Tecrit kelime olarak soyutlama demek. Alt›y›ld›r F tipi hapishanelerde uygulanan tecritdaha çok politik tutsaklara yönelik olarak,onlar› kifliliksizlefltirme, kimliksizlefltirme,onlar› düflüncelerinden ve inançlar›ndanar›nd›rma amaçl› olarak uygulan›yor. Sinsi-ce, sistemli bir flekilde uygulanan yok etmepolitikas›d›r.

“Hepimiz Tecritteyiz” oyununa kat›ld›n›z,oyun s›ras›nda ne hissettiniz?Avukat olmam sebebiyle F tipi hapishaneler-de tecrit uygulamalar›n›n bir k›sm›yla karfl›-laflmaktay›m. Biz de bu oyunun bir parças›olarak, avukat olarak orada yerimizi ald›k.

Oyuna bafllayana kadar çok da ciddiye alma-m›flt›m. Ama oyuna bafllad›ktan sonra flunufark ettim ki ciddi anlamda oyunun içine gir-dik ve sanki hapishane önündeyiz ve gardi-yanla tart›fl›yoruz. Bir duvarla karfl› karfl›yay-d›k yine derdimizi anlatam›yorduk.

Tecridi kald›rmak mümkün mü?Tabi ki mümkün. Zaten bütün yapt›¤›m›z buumut ve inanç üzre. Tecridi kald›rmak herfley kadar mümkün. fiu an ölüm orucunusürdüren Av. Behiç Aflc›, ‹stanbul Barosu eskibaflkan› Yücel Sayman’›n bir sözünü ölümorucuna bafllarken aktarm›flt› zaten. “Ölümoruçlar›n› ve F tipleri sorununu on dakikadaçözmek mümkün. Bunun bir dakikas› karar›yazmakla di¤er dokuz dakikas› da karar› F ti-pi hapishanelerin idarelerine fakslamaklageçer” fleklindeydi.

Bu kadar basit bir sorun ama yine de 122 in-san›n hayat›n› kaybetmesine, 600’den fazlainsan›n sakat kalmas›na ve çok çeflitli psiko-lojik ve fizyolojik rahats›zl›klar›n yaflanmas›-na yol açan büyük bir insanl›k sorunu olarakönümüzde duruyor tecrit.

Bir avukats›n›z; tecrit neden uygulan›r mü-vekkillerinize?Tecrit, emperyalizmin uygulad›¤› bir politi-ka. Halklar› birbirinden tecrit etmek, halk›niçindeki s›n›flar› birbirinden tecrit etmek -memurlar›, iflçileri, ö¤rencileri birbirlerindenve birbirlerinin sorunlar›ndan tecrit etmek-için uygulan›yor. F tipi hapishanelerinde de

kendi iktidar›na sistemine muhalif olan in-sanlar› sindirmek, düflüncelerinden ar›nd›r-mak, yok etmek, kimliksizlefltirmek, kiflilik-sizlefltirmek, hiçlefltirmek için yap›yor bunu.

Tecride karfl› neler yap›labilir, ayd›nlara birça¤r›n›z var m›, siz neler yap›yorsunuz?Alt› y›ld›r devam eden bir süreç bu. ‹nsanlarölmeye devam ediyorlar. F tipi hapishanele-rinde her gün tecritle, beyaz duvarlarla bo-¤uflmak durumundalar. Biz flimdiye kadarneler yapt›k? Çok yetersiz kald›k herhalde kibu süreç bu kadar uzad›.

fiuan Av. Behiç Aflc›’n›n da ölüm orucunabafllamas›ndan sonra hem meslektafllar›ndahem de di¤er ayd›n ve sanatç›larda bir hare-ketlenme zaten gözleniyor. Biz avukatlarolarak “Tecride Karfl› Dayan›flma Komitesi”ad›nda bir komite kurduk. Buna iliflkin afiflçal›flmalar›m›z, bildiri çal›flmalar›m›z, imzastandlar›, ayd›n ve sanatç›lardan imza iste-di¤imiz bildiriler, gazete ilanlar›yla bir flekil-de tecride karfl› ses vermeye çal›flt›k. Hala dabuna iliflkin çal›flmalar›m›z sürüyor.

Daha yarat›c›, daha sonuç al›c› neler yapabi-liriz diye tart›flmalar›m›z da devam ediyor.Adalet Bakanl›¤›’n› sürekli olarak eylemleri-mizle uyarmaya, bu ölümlerden do¤acak bü-tün sorumlulu¤unun kendi omuzlar›nda ol-du¤unu hat›rlatmaya çal›fl›yoruz. Tecridinkald›r›lmas› yolunda çözüm üretmesi içinbask›da bulunmaya çal›fl›yoruz. Bu flekildesürüyor çal›flmalar›m›z.

FEYYAZ YAMAN

“Hepimiz Tecritteyiz” isimli tecride karfl› ku-rulan sanatç› insiyatifi içinde yer alan bir sa-natç›s›n›z. Öncelikle bunu sormak istiyoruz.“Hepimiz Tecritteyiz” ne demek? Kendinizeneden böyle bir isim verdiniz?

Ben bunu sanatç› kimli¤inden öte insan ola-rak sahipleniyorum. Çünkü bugün için top-lumumuz giderek merkezi iktidar bask›s› al-t›nda yaflamaya itildi ki burada insan etra-f›ndaki hava nas›l kendisini sarmal›yorsa ar-t›k yaflama alanlar›n›n her noktada benzerbir bask› fleklinde etraf›m›z› sard›¤›na inan›-yorum. Bunu sanatç› kimli¤iyle özdefllefltirir-sem bir varl›k sorunu olarak görüyorum.Meflhur bir kavram vard›r panoktikom diye,bununla iliflkilendirdi¤imiz zaman e¤er her-hangi bir teknoloji, herhangi bir üst gözetimorgan› böyle bir imkana sahip olup da bizimgündelik davran›fllar›m›z› bir flekilde etkile-yip seçim yapma hakk› varm›fl gibi, dayat›laniki üç alternatiften birini tercih etmeye zor-lamak gibi bir durumda örgütleniyorsa vebiz bu örgütlenme karfl›s›nda bir iflgalle kar-fl› karfl›yaysak ve bir yapt›r›m gücümüz yok-sa o zaman içinde bulundu¤umuz durumgerçekten korkutucudur, ürkütücüdür ve va-himdir Ses duyars›n›z, koku duyars›n›z, his-sedersiniz, çekilirsiniz, saklan›rs›n›z, kaçars›-n›z yahut da birebir karfl›s›na geçersiniz amabu tür alanda öyle bir yapt›r›mla karfl› karfl›-yay›z ki siz bunu birebir gündelik hayat için-de direk hissedemiyorsunuz, dolayl› yoldan

Page 39: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

EYLÜL 2006 | TAVIR | 37

röportaj

hissediyorsunuz ve o dolayl› iliflkiyi de kura-mad›¤›n›z zaman onun yapt›r›m gücüne is-ter istemez esir durumda kal›yorsunuz. Hanibir kurba¤a projesi vard›r. S›cak bir suyaatars›n›z kurba¤ay›, mesela 40 derecelik birsuya atarsan›z kurba¤a z›plar ç›kar. Ancak suyavafl yavafl ›s›t›l›rsa kurba¤a ona al›fla al›flakaynama noktas›na kadar orada kal›r veölür. Bence insanl›k böyle bir deneyin içer-sinde yaflama ve ölüme karfl› b›rak›l›yor.

Tecridi nas›l tan›ml›yorsunuz? Bir ressams›-n›z, bir ka¤›t versek size ve tecridin resminiçiz desek ne çizersiniz o ka¤›da?Daha önce ‘78 kufla¤›ndan arkadafllardan bi-ri, flu anda ismini hat›rlam›yorum bir resmi-ni görmüfltüm. Yukardan çekilmifl, 50X50 birdörtgenler prizmas›na bakt›¤›n›z› düflününve onun içersine tabuta s›k›flt›r›lm›fl bir insa-n› düflünün. Öyle bir resmi vard›. Sizi sadeceçevreleyen de¤il ayn› zamanda varl›¤›yla daduvar ve s›n›r çekme gücünü de hissettirenbir dikdörtgen idi gördü¤üm fley. Mesela on-dan çok etkilenmifltim. Daha önce bizdeki yi-ne açt›¤›m›z tecridi ifade eden bir sergi var-d›. Hüseyin Karabey’in Sessiz Ölüm isimli fil-mini göstermifltik, IRA’l› iki arkadafl gelmiflti.Filmin gösterimi s›ras›nda onlarla röportajyapm›flt›k. Bunlar tecride at›lm›fl arkadafllar-d›. fiunlar› anlatm›fllard›. Renksizli¤in içineat›l›yorlar, iletiflimsizli¤in içerisine. Sestenuzaks›n›z.

Bir de flunu tan›mlad›lar, befl duyunun fonk-siyonsuz hale getirildi¤i. Duyular sonuçtaduygu psikolojisi üzerinden düflünürsek, al-g›, etki- tepki üzerinden oluflur. Atefle de¤di-¤i zaman s›cakl›¤› hisseder bir daha ateflegitmemeyi ö¤renir. Ac›y› öyle tan›mlar›z.Ama ac›y› hissetmek bile bir fleydir. Sizi ora-da tecrit ortam›nda e¤er tüm bunlardanuzak b›rakm›fllarsa sizin bütün alg›lama sis-teminiz, dolay›s›yla beyin sisteminiz çöker.Yine TAYAD sergisinde bu konuyla ilgili dahaönce uzman çal›flm›fl psikologlar›n benzerdeneyleri yapt›¤›na iliflkin bir köfle vard›. Ya-ni alg›y› s›f›r noktas›na çekmek... Dolay›s›yladüflünen beyni s›f›r noktas›na götürmek. Butür bir olayla iliflkilendirmifltim IRA’l› arka-dafllar›n anlatt›klar›n›. Çok kötü tecrübeleri-ni anlatt›lar, yaflam pratiklerinden kesit ver-diler. fiunu söylediler, biz buna karfl› diren-mek için, sessizlik vard›, beyazl›k vard›, herfley beyaz... Bir süre sonra kardaki insan gibi

ufuk çizgisini, mekan› kaybediyorsunuz. Me-sela çok yak›n bir duvarla m› karfl› karfl›yas›-n›z, yoksa bir sonsuzlukla m› karfl› karfl›yas›-n›z. ‹kisinde de limitsiz ve ölümcül. Ve bizbuna karfl› bir direnme oluflturduk, d›flk›m›z›yere yapt›k, ald›k ellerimize duvarlar› kirlet-tik çünkü beyaza bakmaktan ç›ld›rma nokta-s›na gelmifltik diyordu. Yani bu olay meselaçok ürkütücü ve gerçekçi bir deneyim.

Zaten belki konuflmam›z gereken nokta bu-dur, sanat›n gerçekle iliflkisi, onun tan›mlan-mas›nda bize kazand›rd›klar› üzerinden dü-flünecek olursak bence tecrit bu anlam›ylaçok önemli bir deney alan› ama belki aç›l›m›-n› sonra koymak gerekir, içinde bulundu¤u-muz sanat ortam›nda, d›fltalad›¤› bir sanattavr› gibi. O anlam›yla belki flu anda sanatç›-lar›m›z da s›f›r noktas›nda. Üretim sanat›n-da bu konuda bir refleks oldu¤unu düflün-müyorum.

Yani yine Troya Savafllar› yafl›yoruz, yine hakve özgürlüklerimizi kaybettik, yitirdik bunla-r› fark›nda olmadan bugüne kadar bahsetti-¤im çerçevede tafl›ya geldik, ama gerçeklersaklanam›yor, çuvala s›¤m›yor. Sanat›n datitreyip kendine dönece¤i nokta yani. ‹nsan-l›k kaçamaz art›k yani. Çünkü varl›k sorunuolarak karfl›s›na gelecektir. Ya delirir kendinikand›ra kand›ra ya da gider kafas›n› önünde-ki o gerçe¤e çarpar ve bunun flimdi konuflul-mas› çok do¤ru onun içinde bütün çal›flma-lar›n, iliflkilendirmelerin konuflmaya çekil-mesinin çok do¤ru oldu¤unu düflünüyorum.Bu proje gibidir. Herkes önündeki perdeyiçekip bakmay› görecektir, yoksa baflka türlüyaflayamaz.

GÜLSEN TUNCER

26 Temmuz’da “Hepimiz Tecritteyiz” isimlisanatç› inisiyatifinin düzenledi¤i oyuna ka-t›ld›n›z. Siz de orada oyuncu olarak bulunu-yordunuz. Bu oyuna ne gibi duygu ve düflün-celerle kat›ld›n›z?E¤er bir hukuk devletine inan›yorsak, de-mokrasiye inan›yorsak bu hukuk devletininyasalar›n›n do¤ru olmas›n›n, bu yasalar›ndo¤ru ifllemesinin peflinde olmal›y›z. Çünküdemokrasi bunu gerektirir.

Çünkü ço¤ulcu kat›l›m, yolunda gitmeyenbir fleyleri belli tespitlerle, sonra hukuksalyollardan müdahalelerle de¤ifltirme hakk›nasahiptir. ‹flte bu hakk›n kullan›lmas›, yaniyurttafll›k hakk›n›n kullan›lmas› ad›na bu ça-l›flmaya kat›ld›m.

Oyun s›ras›nda neler hissettiniz?Bu bir deneydi ve ben profesyonel bir oyun-cuyum. Tabi kendimi tamam›yla soyutla-mam söz konusu olamaz . Sadece bir göz-lemci (hem iç gözlem hem d›fl gözlem ola-rak) bunu yapt›m. Tabii birçok tats›z duygu-yu yaflad›m orada. F tipini, veyahut F tipininyak›n›nda olanlar›n neler olabilece¤ini du-yumsamaya çal›flt›m. Tabi ki bu birebir ora-da yaflananlarla çok yak›n fleyler de¤il, bu-nun bir profesyonel olarak bilincindeyim.

Tecridi hiç birebir yaflad›n›z m›? Hapishanedeneyiminiz oldu mu? Böyle bir oyuna kat›l-madan önce ya da kat›ld›ktan sonraki duyguve düflüncelerinizde ne gibi de¤ifliklikler oldu?fiimdi flöyle diyebilirim. Benim öyle çok uzunbir hapis dönemim veya çok a¤›r bir tecrit

Page 40: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

38 | TAVIR | EYLÜL 2006

röportaj

dönemim olmad› ama flöyle 12 Eylül sonra-s›nda yo¤un fleyler yaflad›m. ‹kinci bar›fl da-vas›nda y›llarca süren mahkemeden varestetutulmad›¤›m›z uzun duruflma günlerimizoldu.

Mesela bir sabah çok erken saatte bafllay›pakflam mesai bitene kadar süren, hattabazen aralar verildi¤inde mahkeme salo-nundan ç›kmad›¤›m›z uzun duruflma gün-leriydi ve mahkemeden vareste olmad›¤›m›ziçin biz her an tutuklanma haz›rl›¤›ndayd›kbavullar›m›zla gidip geliyorduk.

Bu tats›z bir süreçti o aranmalar veya içeriyebir kalemin, bir ka¤›d›n, çantalar›m›z›n al›n-mad›¤›, tuvalet hakk›n›n bile çok k›s›tl› kulla-n›ld›¤› dönemler...

Ben flunu söyledim bir sanatç› olarak; bençok iyi fleyler de yaflad›m bu ülkede ama be-nim o¤lum, k›z›m, torunum olacak yafltakiinsanlar bile çok a¤›r cezalar ald›lar veyaidam edildiler. Sonra ben hem o süreçtehem de sonraki dönemlerde de 12 Eylül’lebirebir iletiflim kurmaya çal›flt›m. Yani yaz›-lanlar o konuda yap›lan tüm çal›flmalar izle-meye çal›flt›m.

Ben hem çevreme, hem de kendime söyle-mek istedi¤im flu var, sessiz tan›kl›klar ba-zen çok çok önemlidir. Ve bizim görevimizde tan›kl›kt›r. Bunu sanatç› olarak yapabilirizya da sadece bir yurttafl olarak yapabiliriz.Bunu Arjantin’de biliyoruz, Yunanistan cun-ta döneminden biliyoruz, fiili’den biliyoruz...Bu tan›kl›klar günü gelir çok yüksek de¤erlertafl›r. Veya o kiflinin yurttafll›k ve demokrasiinsan olma bilincine katk› da sa¤lar en az›n-dan. Bu da önemli deneydir.

Hapishanelerde tecrit alt›nda tutulanlar›nsesi size hiç ulaflt› m›?Ben bir radyoda iki y›l boyunca günlük politi-kadan bahsediyordum. Ülke ve dünya politi-kas›ndan bahsediyordum hem de düz yaz›olsun, fliir olsun nitelikli eserleri yay›nlama-ya çal›fl›yordum.

Bir de posta kutusu numaras› veriyordu:Posta Kutusu:174- Beyo¤lu. Hala da aç›k buposta kutum... Buraya mektuplar geliyordu.Daha çok F Tipi’nden, Tekirda¤’dan çok mek-tup geliyordu. Yo¤unlukla da Keyfo Baflak di-

ye birisinden mektup al›yordum. Keyfo Baflakçok güzel fleyler yazan bir insand›. Hem fikir-leri çok güzeldi, fliirler yazard›, düz yaz›lar ya-zard›, çok güzeldi. “Gülsen Arkadafl” diye hi-tap ediyordu.

Ama birbirimizin yüzünü hiç görmemifltik.Ben ona radyodan sözel olarak ulafl›yordum,o da bana yaz›yla ulafl›yordu. Bir dostlu¤u-muz oldu. Keyfo’dan sonra Mustafa Çapar-dafla bana ulaflt›. Ondan sonra yine ayn› ha-pishaneden Erdal Koç bana ulaflt›. Onlarla biriletiflim kurdum.

Ama en çok Keyfo Baflak’la bir dostluk kur-duk. Onlar›n mektuplar›n› hala sakl›yorum,üzerinde “GÖRÜLMÜfiTÜR” yazan mektupla-r›n›. Yani F Tipi Tekirda¤’la benim böyle biriletiflimim oldu.

“Hepimiz Tecritteyiz” ne demek? Neden böy-le bir isimle adland›rd›n›z kendinizi? Ne ifadeedilmek isteniyor?Ben fluna inan›yorum toplumun bir kesimisuçlu da görülse o toplumun kabul gören ya-salar› taraf›ndan... Bedenen ve ruhen sa¤l›kl›bir flekilde koruma alt›nda olmal›d›r. Bu hemonlar›n kiflisel olarak haklar›d›r, insan hakla-r›na giren bir fleydir. Bunun d›fl›nda da onlarhala toplumun bir parças›d›rlar.

Yani Türkiye Cumhuriyeti vatandafl›d›rlar,Türkiye Cumhuriyeti vatandafll›¤›n›n koru-mas› alt›nda olmal›d›rlar. Bir bütünüz. Fikir-lerimiz birbirine ayk›r› olabilir. Hatta baz› ar-kadafllar›n fikirleri bana tamamen ayk›r› ola-bilir. Yanl›fl da olabilir.

Bu insan›n daha çok okumas›n› sa¤lamal›y›z.Her türlü yay›n› okumas›n›, televizyon sey-retmesini sa¤lamal›y›z. Radyo dinlemesini,belli kültürel faaliyetlere gitmesini sa¤lama-l›y›z. O zaman bu insan farkl› bir dünyan›n dafark›nda olacak. O zaman yapt›¤› iflleri veiçinde bulundu¤u onu bu tünele sokan, ken-di d›fl›ndaki fikirlerinde fark›nda olacak.

6 y›lda 122 kifli öldü, 600 kifli sakat kald›. Tec-ridi kald›rmak mümkün mü?fiimdi tecridi savunmak mümkün de¤il. Tabiiki her uygulaman›n bir mant›¤› vard›r. En ba-sitinden bir tahtaya dokunam›yor, bir bitkiy-le, bir renkle buluflam›yor, bu insan›n psiko-lojisi üzerinde çok çok önemli.

Biriyle konuflup konuflmamas›n›n d›fl›nda.Hepimizin bir enerji tafl›d›¤›n› biliyoruz,elektrik tafl›d›¤›m›za inan›yoruz. Bunu yafla-d›¤›m›z ortamlara tafl›mam›z gerekti¤ine deinan›yoruz. Bu bir fiziki olay. Sa¤l›¤›m›z içinbu gerekli. Yaflamam›z aç›s›ndan.

Kendini imha etmen isteniyor bir anlamda FTiplerinde. Buna karfl› gelmek laz›m. Yaniiçeriden ve d›flar›dan. Belki kat›lmam›n yanö¤elerinden, ana temalar›ndan biriydi. ‹çeri-de, tecritte olan insanlar görmeyecekler bel-ki bu çal›flmalar›, belki de duymayacaklarama bir flekilde moral olmas›n› istedim. Birde flunun karfl›s›nday›m ben mesela flöyle bircümle telaffuz ediliyor “Bir gün bizim de ba-fl›m›za gelebilir” bu bana çok basit ve baya¤›geliyor.

Hay›r, benim ömrümce bafl›ma gelmeyebilir.Yahut “Yak›n›m›n bafl›na gelebilir.” diye bu-nun uza¤›nda kalamam. Buna karfl› olmambir gün benim de, yak›nlar›m›n da bafl›na ge-lebilir anlam›nda de¤ildir. Buraya “ülkemiz”diyorsak, “topraklar›m›z” diyorsak, “bu ülke-nin moral ve etik de¤erleri” diyorsak bununde¤iflmesi için u¤raflmal›y›z. Yurttafll›k göre-vi dedi¤imiz bu. �

Page 41: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

EYLÜL 2006 | TAVIR | 39

fliir

Kaydet, ben bir Arab›m... Kart numaram elli bin... Sekiz çocu¤um var... Dokuzuncusu önümüzdeki yaz geliyor. K›zd›n m›?

Kaydet, ben bir Arab›m... ‹flçi yoldafllarla tafl keserim... Kayay› s›kar›m... Bir ekmek... Bir kitap... Kazanmak için Sekiz çocu¤um... Ama ben merhamet dilenmem...

mahmut dervifl

kaydet, ben bir arab›m

S›¤›nmam kanad›n›n alt›na... K›zd›n m›?

Kaydet, ben bir Arab›m... Bir ismim ben... Bu ç›lg›n dünyada sebatl›... Ama lütfen yaz... Her fleyden öte... Kimseden nefret etmem ben... Kimseyi soymam... Ama aç b›rak›ld›¤›mda... Beni ya¤malayan›n etini yerim... Açl›¤›mdan sak›n... Sak›n gazab›mdan.

Page 42: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

40 | TAVIR | EYLÜL 2006

de¤erlendirme

Karikatür, sözün yetmedi¤i yerde en güçlü silahlardan biridir.Handala, dünyan›n ‹srail zulmünü ve Filistin dram›n›n en kanl› gün-lerini tan›mas›na yard›mc› olan, ünlü bir karikatür sanatç›s› ve ad›Filistin davas› ile özdeflleflmifl olan devrimci çizer Naci Salim ElAli'nin Filistinli küçük bir çocuk tiplemesidir.

Naci El Ali 1936'da Filistin'in Afl fiacara köyünde do¤du. 1948'de"nakba" (k›yamet) olarak bilinen olayda bu köyle birlikte 479 köy‹srail taraf›ndan yok edildi. Bu, ‹srail devletinin kuruluflu yolundakiilk ad›md›. Filistinliler topraklar›n›n yar›s›ndan ço¤unu kaybetti ve750 bin Filistinli göçmen olarak yollara düfltü. Naci El Ali, Filistin'denLübnan'daki Eyn El Hilve mülteci kamp›na sürgün edildi¤inde 10yafl›ndayd›.

Bir karikatür sanatç›s› olmaktan çok, kendini halk›n›n davas›naadam›fl biri olarak yaflamay› tercih eden Naci El Ali, 22 Temmuz1987’de Londra'da çal›flt›¤› El Kabas gazetesine do¤ru yürürkencadde ortas›nda vuruldu. 29 A¤ustos’ta yaflam›n› yitirdi.

Ölümünden sonra Naci Ali "Kan› ile Filistin'i çizen sanatç›" olaraktan›nd›. Naci Ali, geride 40 bin eser b›rakt›.

Naci Ali’nin her çizgisinin alt›nda s›rt› okuyucuya dönmüfl, k›zg›n veküskün küçük bir çocuk vard›r. Handala, 10 yafl›nda do¤mufltur vehep 10 yafl›ndad›r. Çünkü Naci El Ali yurdundan kopart›ld›¤›nda oyafltad›r. Handala’n›n büyüyebilmesi ve 10 yafl›n› geçebilmesinintek koflulu onun kendi topraklar›na, Filistin’e dönebilmesidir.Handala’n›n büyüyebilmesi gibi gülebilmesinin de bir tek kofluluvard›r. Onun gülen yüzünü ancak Ortado¤u halklar› özgürlü¤ünekavufltu¤u vakit görebilece¤iz.

Filistinlilerin “Devrimin Vicdan›” olarak nitelendirdi¤i Naci El Alikatledildi¤inde, Gazze fleridi ve Bat› fieria'da intifada bafllam›flt›.‹ntifada sürüyor, Handala gülünceye dek sürecek…

erhan canoba

direniflin karikatürü: handala

Page 43: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

EYLÜL 2006 | TAVIR | 41

de¤erlendirme

Handala kendini flöyle anlat›r:

"Sevgili okur,"Kendimi tan›tmama izin verin. Benim ad›m Handala. Babam›n ad›önemli de¤il. Annemin ad› Nakbah ve k›z kardeflime de Naksa ad›n›koydular. Ayakkab› numaram› bilmiyorum çünkü hiç giymedim. 5Haziran 1967'de do¤dum. (Birinci Arap-‹srail savafl›ndan sonraFilistin topraklar›n›n geri kalan›n›n ‹srail taraf›ndan iflgal veilhak›n›n duyuruldu¤u tarih.) Milliyetim: Filistinli de¤ilim, Ürdünlüde¤ilim, Kuveytli de¤ilim, Lübnanl› de¤ilim, M›s›rl› de¤ilim, hiçkimse de¤ilim. K›saca, bir kimlik kart›m yok ve herhangi bir mem-leketten olmakla de ilgilenmiyorum. Ben yaln›zca bir Arab›m…”

El Ali, Arap dünyas›n›n en popüler karikatürcüsü oldu. Ac›mas›zca ABD, ‹srail veArap rejimleri ile Filistin iflbirlikçileri aras›ndaki iliflkileri elefltirdi.

Time dergisi El Ali’yi "Bu adam insan kemikleriyle çiziyor" diye anlat›yordu. YineJaponya'da yay›nlanan Asahi gazetesi ise: “Naci El Ali fosforik asit kullanarakçiziyor.” diye yazm›flt›.

Handala'n›n etkisi o kadar güçlüydü ki, ‹srail, kendisine en az çocuklar›natt›klar› sapan tafllar› kadar büyük zarar veren bu çizgi karakterin çizeriniortadan kald›rmakta gördü çareyi.

Handala ölümsüzdür, o bir Aflil'dir. Ve Handala'n›n ölümü, ancak Aflil gibi, topra¤›ndan uzaklaflt›r›ld›¤›nda, topu¤undan vuruluphalk›ndan kopar›ld›¤›nda mümkün olur.

Page 44: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

"Başım dağ, saçlarım kardır Deli rüzgarlarım vardır Ovalar bana çok dardır Benim meskenim dağlardır."

Yukarıdaki bilinen dörtlük; dağları romanla­rında türküleştiren, Türk Edebiyatı'nın mu­halif sanatçısı Sabahattin Ali'ye ait. Bir aydı­nın duruşu, hayata bakış açısı elbette döne­min sosyal ve siyasal şartlarından bağımsız düşünülemez. Sabahattin Ali'nin kimliği, edebiyat yaşamı, düşüncelerinden ayrılma­dığı gibi; ne pahasına olursun olsun hayatı­nın sonuna kadar hep üretmiş, toplumu iler­letmek ve gerçekleri gösterebilmek için ha­yatını ortaya koyarak bedel ödemiştir.

Sabahattin Ali, 1906'da Gümülcine'de doğ­du. Babası askerdi ve babasıyla beraber önce Çanakkale, sonra İzmir ve daha sonra Edre­mit'e gitti. 1928-1930 yılları arasında Maa­rif Vekaleti'nin düzenlediği sınavı kazanınca Almanya'ya gönderildi, orada bohem bir ha­yat sürdü. 1943 yılında yazdığı kitabı "Kürk Mantolu Madonna" bu yaşamdan izler taşır. Özellikle Yunan trajedilerinden ve 19. yüzyıl Rus edebiyatından izler taşıyan roman; dü­zenin silikleştirdiği, kimsenin umursamadığı bir insanın, Raif Efendi'nin hayatını, tutkulu ama imkansız aşk macerasını, yalnızlığını süsten uzak bir dille anlatır.

Sabahattin Ali, 1931 yılında Almanca öğret­meni olarak Aydın'a atandı ama bazı öğren­cileri tarafından "yıkıcı propaganda" yaptığı gerekçesiyle ihbar edildi. 1932 yılında Cum­huriyet Halk Partisi yöneticilerini hedef alan bir şiir okumakla suçlandı, Mustafa Kemal'e hakaret ettiği gerekçesiyle tutuklandı. Bu dönemde verdiği savunma ise onun duruşu­nu apaçık ortaya koymaktadır:

"Ben bir kafa taşıyorum. Bu kafa yalnız kar­nını doyurmak, üstümü giydirmek, imkânla­rını ihzar edecek bir makine, uşak değildir.

42 | TAVIR | EYLÜL 2006

Sabahattin ali hale karadeniz

Page 45: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

Münevver adam diye 'ekmek parasından

başka şeyleri de düşünen' adam derler. Hü­

kümet gazeteleri 'Avrupa medeniyeti yıkılı­

yor ya, Amerika'nın yarısı medeniyetin ka­

bulüne mecburiyet hâsıl olacaktır.' derken

bir muallim bunların ne olduğunu bilmez,

mukayese yapmak iktidarına malik olmazsa

asıl olan ayıp budur." (1)

Sabahattin Ali, yurduna döndükten ve 1930

yılında "Resimli Ay" dergisinde çalışmaya

başladıktan sonra Nazım Hikmet'i tanıdı ve

Almanya'da tanıştığı sosyalist fikirleri bura­

da geliştirdi.

1930'lu dönemlerde yavaş yavaş Anadolu'ya

açılan Türk Edebiyatı, Anadolu'yu gerçekçi

bir şekilde tanımlamaya çalışır. Artık Anado­

lu, yazarların sadece dıştan gördüğü gibi çeş­

meleri ve doğal güzellikleriyle değil, halkın

yaşayış biçimiyle, üretimiyle ve savaş sonrası

sınıf farklarıyla yazılacaktır. Nazım Hikmet'in

öncülüğünü yaptığı "Resimli Ay" dergisi, bu

gerçekçiliğin başını çekti. Bu gerçekçiliği siya­

sette ise "Tan" gazetesi sürdürdü.

1934 yılında Sabahattin Ali, ilk şiir kitabı "Dağlar ve Rüzgâr"ı yayımladı. "Dağ" ve "Rüzgâr" imgelerini sık sık romanlarında kullanan yazar, 1935 yılında "Değirmen", 1936 yılında "Kağnı" ve "Ses" adlı öykü ki­taplarını, 1937 yılında ise "Kuyucaklı Y u s u f romanını yayımladı. "Kuyucaklı Yusuf ro­manı Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü­nün hızlandığı, II. Meşrutiyet in ilan edildiği dönemi anlatır. Romandaki olaylar, 1903 yı­lında başlar ve 1915 yılının sonuna kadar de­vam eder. Bu roman aynı zamanda Türk Ede-biyatı'nın dönüm noktasını oluşturur.

Osmanlı İmparatorluğu'nu dağılmaktan

kurtarmak için bir dizi reform öneren Namık

Kemal, Şinasi, Ahmet Mithat Efendi, Ziya Pa­

şa gibi Tanzimat aydınları, edebiyatta da Ba-

tı'yı örnek almışlar ve Batının tekniğini kul­

lanmışlardır. Zaman zaman sosyal meselele­

re de değinen edebiyatın amacı; dönemleri­

ne göre "sanat sanat içindir" ya da "sanat

t o p l u m içindir" beyannameleriyle ortaya

çıkmışsa da, özellikle Abdülhamit' in istibda­

dının sonuna kadar yani Mill i Edebiyat'a ka­

dar "ulusallık" fikri hem ideolojik olarak si­

yasi hayatta, hem de romanlarda oluşma­

mış, "Osmanlıcılık-lslamcılık-Batıcılık" çer­

çevelerinde kurtuluş çareleri aranmıştır. Batı

t o p l u m u 19. yüzyılda sınıf çatışmalarına

sahne olurken, Osmanlı İmparatorluğu da

buna karşı "Ümmetçilik" bayrağını açmıştır.

Türk romanında ise Boğaziçi'ndeki yalılar

mekan olarak kullanılmış, Fransız romantiz­

minin de etkisiyle kadınların sosyal hayatta­

ki yerlerine psikolojik açıdan bakılmış, başta

devlet yapısı olmak üzere İstanbul ve çevresi

de "aydınların" öncülüğünde kendini Batılı

yaşama hazırlamaya çalışmıştır. Bundan do­

layı; 1839 Tanzimat döneminden başlayarak

1935 dönemine kadar romanın ana sorunsa­

lını "Batılılaşma" oluşturur. O dönemde Ana­

dolu, romanda yoktur bile.

1919-1922 Ulusal Kurtuluş Savaşı sürecin­

de ise yazarlar Anadolu'ya farklı bir gözle

bakmaya başladı. Reşat Nuri Güntekin "Ça­

lıkuşu" romanıyla öğretmen olarak "Feri-

de"yi gönderdi ve Anadolu'nun yoksulluğu­

nu, geri bırakılmışlığını Feride'nin gözüyle

anlattı bize. Savaştan önce Batı yanlısı olan

Halide Edip Adıvar 1922 yılında yazdı-

ğı"Ateşten Gömlek" romanıyla savaştan ke­

sitler sundu. Yakup Kadri Karaosmanoğlu

ise savaş sürecindeki İstanbul'u "Sodom ve

Gomore"ye benzeterek aynı adlı romanı ka­

lem aldı, işgalci İngiliz emperyalizmini ve is­

tanbul'daki işbirlikçilerini yansıttı. Savaş sü­

recinde bilinçlendirilmemiş Anadolu köylü­

süyle iletişim kuramayan aydın "yaban" ola­

rak kaldı ve kendisiyle sürekli bir hesaplaş­

maya girdi. 1937 yılından itibaren ikinci dö­

nem romanının ana sorunsalını ise toplum­

sal gerçekçilik, sömürülen Anadolu, ezen-

ezilen çatışması oluşturdu. Roman; toplum­

sal ve tarihsel koşullara bağlı olarak gelişti.

İçerik olarak ilk Anadolu romanı olan "Kuyu­

caklı Yusuf, zengin eşraf ağalarla annesi

babası eşkıyalar tarafından öldürülen "Yu­

suf 'un karşıtlığı üzerinden anlatılır fakat ro­

man 14 Haziran 1937 yılında aile hayatı ve

askerlik aleyhinde olduğu gerekçesiyle top­

latılır. Bu durumun karşısında o dönem Mil­

li Eğitim Müfett işi olan Cumhuriyet Dönemi

romancılarından Reşat Nuri Güntekin şu

eleştiride bulunur:

'Kuyucaklı Yusuf romanı memleketimiz ve

edebiyatımızın yüzünü ağartacak kıymetli

bir sanat eseridir. Avrupa münekkitlerinin

örf ve adet romanı dedikleri nevinden bir ro­

mandır. Bu nevi eserler memleketin içtima-

i ve siyasi müesseselerini insanların ve

muhtel i f sınıf insanlarının ahlak, adet vesa-

irelerini inceden inceye tasvir ve tenki t

eder." (2)

Yazarın 1940 yılında "İçimizdeki Şeytan" adlı

romanı çıktı. Alman ırkçılığının yanında Türk

ırkının da yüce olduğunu söyleyen Nihal At­

sız ve ekibi, toplumsal kalkınmaya sınıfsal

bakan Sabahattin Ali'ye karşı "Moskova aja­

nı" haberlerini yayarak sürekli tahrikte bulu­

nuyordu. Savaşın başlarında ise Hitler'in

egemenliği sürüyor, ısrarla Nazi Almanyası

ile işbirliğine gitme teklifleri art arda geliyor­

du. O dönemde sol düşünen yazarların sayısı

azdı. Buna rağmen; Sabahattin Ali öncülü­

ğündeki bir grup aydın, faşizme karşı müca­

dele edilmesi konusunda bakış açılarını net

bir şekilde koymuş, yükselen işbirlikçi sınıfın

halka verdiği zararlara çıkarttığı dergilerde

ve kitaplarda dikkat çekmiştir. Komünizmi

tehlike olarak gören devlet ise Sabahattin Ali

için ardı ardına dava açmış ve kitaplarını sü­

rekli olarak toplattırmıştır.

"İçimizdeki Şeytan" adlı eseri bir sevda ma­salından yola çıkarak ırkçıların hayat tarzla­rını ve duruşlarını eleştirdiği için o dönemde Türkçülerin tepkisiyle karşılaştı. Turancı "Or­hun" dergisi karşı saldırıya geçti ve yazarı "yıkıcı faaliyetler"de bulunmakla suçladı. "Orhun" dergisinin başyazarı ve sahibi Nihal Atsız 1944 yılında Başbakan Şükrü Saraçoğ­lu'ya yazdığı ikinci açık mektubunda Saba­hattin Ali'yi "vatan haini" ilan etti.

İkinci Dünya Savaşı'na Türkiye girmese de,

savaşın ülkeye siyasi ve ekonomik etkileri

ağır oldu. İktidarda bulunan parti ise döne­

min tek partisi olan Cumhuriyet Halk Parti-

si'dir. Bu dönemde feodalite yavaş yavaş

tasfiye edilmeye çalışılmış ama sanayileş­

meyle birlikte palazlanan ve savaş ekonomi­

sinden faydalanan işbirlikçi bir sınıf türe­

miştir. Sınıf farklılaşmalarının belirgin oldu­

ğu bu dönemde hükümet sol muhalefete

izin vermemekte ve varolan muhalefette bir

avuç aydın tarafından temsil edilmektedir.

1943-1944 yılındaki tutuklamalar, Sansar-

yan Han'daki işkenceler ve tabutlukların ku­

rulması Almanya etkisindeki Nazi ideolojisi

ve İtalya etkisindeki faşist ideolojinin Türki­

ye'deki sonuçlarıdır. Bu dönemde Rıfat Il­

gaz'ın 1944 yılında yayımladığı "Sınıf" adlı

EYLÜL 2006 | TAVIR | 43

Page 46: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

biyografi

şiir kitabı ise bir sınıfı başka bir sınıfa kışkırt­

mak amacıyla anayasanın 141-142. madde­

lerine dayanarak toplatıldı ve Rıfat Ilgaz,

Cerrahpaşa Hastanesi'nde hasta yatmaktay­

ken, soruşturması olduğu gerekçesiyle has­

taneden atıldı. Sabiha Sertel ve eşi Zekeriya

Sertel'in çıkardıkları sosyalist gazete olan

Tan gazetesi dışarıda emperyalist ve içeride

ise işbirlikçi ve faşist politikaları eleştirerek

muhalif tavırlarını sürdürdüler. Tan gazetesi

Ulusal Kurtuluş Savaşı'na sahip çıkıyor fakat

ülkenin sanayileşme süreciyle beraber, sınıf

farklarına dikkat çekiyordu. CHP politikaları­

na muhalif bir tavır sürdüren gazetede bir

dönem Demokrat Parti'nin kurucularından

1950-1960 döneminin Cumhurbaşkanı Ce­

lal Bayar da yazmış fakat iktidara geldikleri

zaman Tan gazetesini çok ileri gitt iği gerek­

çesiyle kapattırmıştır.

Dönemin edebiyat dünyasına bakıldığı za­

man Tanzimat edebiyatından beri süren ile-

rici-gerici tartışması 1940-1945 sürecinde

farklı yorumlanmış, daha çok yazarların du­

ruşları ideolojik çerçevede irdelenmiştir.

Mehmet Akif Ersoy ve Tevfik Fikret'in İ t t ihat

Terakki Dönemi'nde yani 1908'li yıllarda çar­

pışan fikirleri buna örnektir. Mehmet Akif

Ersoy, Osmanlı İmparatorluğu'nun savaşçı,

gaza ruhuna inanıyor, İslami düşüncelerin

üzerine kurulmuş Türk-İslam devletini savu­

nuyordu. Tevfik Fikret ise bu görüşün tam

tersine; insanların eşit olmasını, insana veri­

len hükümlerden kurtulmanın gerekliliğini

bunun için de laiklik esasına dayanan dünya

görüşünü esas alıyordu. Cumhuriyetin olu­

şumundan sonra ise Mehmet Akif Ersoy'u

düşünsel anlamda Necip Fazıl Kısakürek ve

Peyami Safa takip ett i . Servet-i Fünun dergi­

sinin kapatılmasına sebep olan Hüseyin Ca­

hit Yalçın da, 1940'ın toplumcu-gerçekçi

edebiyatına saldırıyordu. Tevfik Fikret ise

toplumcu-gerçekçiler tarafından sahiplenili­

yor, Abdülhamit istibdadı'na karşı yazdığı

"Sis" şiiri ile anılıyordu. Tan gazetesi ise top­

lumcu-gerçekçi edebiyattan yana olduğu

için sürekli ırkçıların hedefi haline geliyordu.

Sabahattin Ali, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz ile

birlikte 1945 yılında "Markopaşa" dergisini

çıkarıyordu ve dergi Tan matbaasında basılı­

yordu. O dönemde Türkiye Sosyalist Fırka-

sı'na üye olan bu yazarlar, başta hükümetin

politikalarını eleştiriyorlar, ne istediklerini

açıkça ortaya koyuyorlardı. 4 Aralık 1946 gü­

nü TBMM'de sıkıyönetimin uzatılmasıyla il­

gili görüşmelerde Cemil Sait Barlas bir ko­

nuşma yapmış ve Markopaşa'yı "kökü dışa­

rıda" ve "yabancı ideoloji" nitelemeleriyle

suçlamıştır. Sabahattin Ali ise "Ayıp" başlıklı

başyazısıyla aynı zamanda yabancı sermaye

girişini çok sert bir dille eleştirir:

"Hâlbuki ben bu milletvekilinin kökü dışarı­

da olduğuna sahiden inanacak olsam, elini

sıkmak değil, suratına tükürürdüm. Bin bir

hileli yoldan bağrımıza sokulup bizi tekrar

yarı müstemlekeliğe sürüklemek isteyen sö­

mürücü yabancı sermayeye karşı uyanık bu­

lunmayı istediğimiz için mi kökümüz dışarı­

da? Yoksa şu veya bu yabancı devletin, ken­

di parlamento ve gazetelerinde bile şiddetle

tenkit edilen yanlış siyasetini bazı başyazar­

larımız gibi dalkavukça övmediğimiz için mi

kökümüz dışarıda? Siyasi ihtiraslar bir insa­

nı, başkalarının kutsal saydıklarına dil uzata­

cak kadar mı ileri götürmeli? Ayıp değil mi?"

"Topunuzun Köküne Kibrit Suyu" başlıklı im­

zasız yazıdan (bu yazıyı Aziz Nesin yazar) Ce­

mil Barlas'a hakaretten dört ay; "Biliyor mu­

sunuz?" başlıklı yazıdan Falih Rıfkı Atay'a

hakaretten üç aya mahkûm olur.

"...Yabancı sermayeye kapıları ardına kadar

açarak kul köle oldunuz. Fikre ve ilme güm­

rük duvarları çektiniz. Bu marifetiniz yetiş-

miyormuş gibi şimdi de bir kök tutturmuş­

sunuz: kökü dışarıda, kökü içerde, kökü ha­

vada ve sizin gibi kökü suda. Çok muzip

adamsın vesselam. Nereden de bulursun bu

acayiplikleri? Neden bizim kökümüz dışarı­

da? Biz hürriyetin yüzüne çul mu örttük?

Cüzdanlarımızda yabancı bankaların defter­

leri mi var? Neden bizim kökümüz dışarıda?

Tapuları karılarımızın üzerine yapılmış

apartmanlarımız mı var?

Biz misalini dahi gördüğümüz ve her gün ku­

lağımıza bir haberi uçurulan dayak, yağma,

talan, ölüm, zindan ve sürgün pahasına da

olsa mil letin menfaatine olan hakikatleri

söyleyeceğiz. Bunun için mi kökümüz dışarı­

da? Ellerim rahattır Cemil Barlas.

Bir şeycikler demem vatan, millet, namus

gibi mukaddes kelimelerin, manalarıyla de­

ğil, yalnız lafızlarıyla milleti en hassas yerin­

den avlamak arzusu ile keselerine ve menfa­

atlerine köle yapmak isteyen ve bize kökü dı­

şarıda diyenlerin kökleri kurusun, topunu­

zun köküne kibrit suyu!

Ellerini bahtiyardır

Ellerim ve sen Cemil Barlas!"

Bu yazıdan sonra yani daha ikinci sayıdan

sonra "Markopaşacılar" hemen hedef haline

getirilmiş ve Tan matbaası basılarak yakılıp

yıkılmıştır. Markopaşa'nın ise dördüncü sa­

yısı matbaada bastırılamamıştır. Aziz Nesin

bu durumu şöyle açıklar:

"Gazeteyi Tan matbaasında bastırıyorduk.

Dördüncü sayı baskı makinesine verildi, an­

cak makineden çıkarlar, basmadılar. Tan

matbaasının bilinen biçimde yıktırılmasın­

dan sonra, Halil Lütfi'nin haklı olarak gözü

korkmuştu. Bu korkusunun bir nedeni de ga­

zetelerde Markopaşa'ya yapılan hücumlardı.

Hüseyin Cahit, başyazısında ilk hücum işare­

tini vermişti.

Arkadan öbürleri saldırmaya başladı. Bütün

basımevlerini dolaştım, hemen çoğu işsiz ol­

masına karşın, Markopaşa'yı basmak istemi­

yorlardı. Afişlerimiz yırtt ır ı lmıştı. Birçok

kentte aleyhimize mitingler yaptırılıyor, re­

simleri gazetelere konuyordu. Sonradan öğ­

rendik ki, polis basımevlerine gazetemizin

basılamaması için tembihte bulunmuş."

Tan matbaasının basılmasından sonra Mar­

kopaşa da polis tarafından basılır, Aziz Nesin

ve Sabahattin Ali gözaltına alınır.

Bu yazıları yazan Markopaşacılar 1940 yılla­

rında da "vatan haini"ydiler. Ama maalesef

gelinen nokta o ki; hangi hükümet olursa ol­

sun sistem, işbirlikçilerin sistemi olduğu için

tarih; Sabahattin Ali'leri haklı çıkardı. Onlar

1940'lı yıllarda bunları söylediklerinde defa­

larca tutuklanmış ve son nefeslerine kadar

memleketlerini bırakıp gitmeyi bile düşün­

memişlerdir. Bu tarihten 33 yıl sonra 2 Tem­

muz 1993'te ise yine bu topraklarda Sivas

Katliamı yaşanmış, faşizm 35 aydını otele

kapatarak yakmıştı. Suçlu ise hazırdı. Yine

Markopaşa kadrosu! Aziz Nesin fikirleriyle

35 aydını "tahrik ederek" "olayların başla­

masına sebebiyet vermişti." Ama Rıfat Ilgaz;

Sivas katliamından sonra böyle bir vahşeti

kaldıramayarak 7 Temmuz 1993'te yaşamı-

44 | TAVIR | EYLÜL 2006

Page 47: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

nı yitirecekti. 1 Aralık 1945 tarihinde Saba­

hattin Ali, Cami Baykurt ile beraber "Yeni

Dünya" gazetesini de çıkardı ve 14 Aralık

1945 tarihinde Mill i Eğitim Bakanı Hasan Ali

Yücel'e açık mektup yazarak politik görüşle­

rini açıkladı. Milletini çok sevdiğini, yollarda

şoförlerle, hanlarda köylü kadınlarla, kasa­

balarda ve şehirlerde işçilerle. Köy Enstitülü

çocuklarla haşır neşir oldukça kafasında

ümitler belirdiğini, onlara hizmet etmek is­

tediğini söyler fakat insanların kültür ve sos­

yal seviyelerinin bulundukları dünya ile kı­

yaslanamayacak kadar geri olduğunu söyle­

di. Bizim gibi tahsil seviyesi düşük medeni­

yetin ancak sosyalizmle ileri gidebileceğini

savundu. Ve kendi amaçlarının sosyalist ce­

miyete geçiş için şarttarın hazırlanmasına

hizmet edebilmek olduğun vurguladı ve

kendi görüşleri hakkında özeleştiride bulun­

duğunu, karşı tarafın mücadelesine bakınca

haklı olmadığı sonucuna vardığını anlattı.

(3)

Sabahattin Ali'nin sosyalist olmasında top-

lumcu-gerçekçi eserler yazmasında ve bu­

nun için hayatını ortaya koymasının temel

nedenleri neler olabilirdi?

1940 kuşağı şairleri ve yazarları özellikle; Rı­

fat Ilgaz, Nazım Hikmet, Vala Nurettin ve Sa­

bahattin Ali; Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı gör­

müş, yaşamış ve Anadolu'ya öğretmen ola­

rak giderek halkın yaşamına bizzat tanıklık

etmişlerdir. Sosyalist düşüncelerinin teme­

linde bu bakış açısı yatar. Diğer bir neden

ise; 1940-1945 tarihleri dünyada ikinci Dün­

ya Savaşı'nın yaşandığı bir dönemdir, faşizm

halklara acımasızca saldırmaktadır ve ırk üs­

tünlüğü ön plana çıkmıştır.

Özellikle İspanya'da, İtalya'da, Fransa'da ve

Sovyetler Birliği'nde faşizme karşı halklar

mücadele vererek sınıfsal mücadelelerini

güçlendirmektedir. Aynı dönemde emperya­

lizme karşı Ulusal Kurtuluş Savaşları veril­

mektedir. Türkiye'de ise 1940 kuşağı halkı

sosyalizme hazırlamak için gerekli şartları

oluşturmak ve gerici odak noktalarına karşı

halkın seviyesini yükseltmek görevini üst­

lenmişlerdir. 1946 yılında çıkan Markopaşa

dergisi bu amacı taşır. Bu dergi politik mizah

niteliğinde olsa da o dönem iktidar çevresini

ve buna bağlı olarak emperyalistleri ve ırkçı­

ları çok fazla rahatsız etmiştir. Başyazısını

Sabahattin Ali'nin yazdığı dergi birçok kere

saldırıya uğramış, kapatılmış ama başka

isimlerle çıkmıştır. Markopaşa, Merhum Pa­

şa, Alibaba, Yedi-Sekiz Paşa dergileri; taklit­

leri çıksa da, aralarına ajanlar yollansa da

duruşundan asla ödün vermez. Dergi ilk çıkı­

şından itibaren yabancı sermayenin ülkeye

girişine dikkat çekmiş ve uyarılarda bulun­

muştur. Amerikan emperyalizminin 1946 yı­

lında Marshall Yardımı bahanesiyle Türki­

ye'ye girmesiyle ilgili olarak 19 Mayıs 1947

tarihli yazısında Sabahattin Ali şunları yazar:

"Amerikan yardımı hakkında şimdiye kadar

duyduklarınızdan ve okuduklarınızdan bir

şey anlayabildiniz mi? Ben kendi hesabıma

işin içinden hala çıkmadım. Bu yardımın yüz

milyon mu, yüz elli milyon mu, askeri mi, ik­

tisadi mi, karşılıklı mı, karşılıksız mı, borç

mu, hediye mi velhasıl memleket için iyi mi,

yoksa fena mı, olduğunu kime sorsam kesin

bir cevap veremedi.

Çünkü yasaktır. Ama öyle resmi yasaklardan

değil. Şu nereden geldiğini bile bilemediği­

miz hürriyet ve demokrasi maskesi altında

elimizi kolumuzu bağlayan, dilimiz kurutan

yasaklardandır. Amerikan yardımının asaleti

hakkında şüpheye mi düşüyorsunuz? Vatan

hainisiniz."(4)

"Mil leti Aldatmasınlar" yazısında ise şu dü­

şüncelere değinir:

"Hasan Saka hükümeti, güya hayatı ucuzla­

tacak tedbirler alıyormuş. İlk tedbir Ameri­

ka'dan ucuzlatma mütehassısı getirmek ola­

cakmış. O tedbiri alacaklar biliyoruz. En ala-

mot tedbir odur zaten. Bugün Türk piyasası­

na Amerikan malları hâkimdir. Dışardan ge­

len malların yüzde yetmişi bu mallardır. Yu­

nanistan'a, İngiltere'ye, daha başka yerlere

gıda maddeleri gönderiyoruz. Bu maddeler

istihsal fazlamız değildir. Bizim yiyeceğimiz­

den kesilerek, midemizden çekip çıkarılarak

ihraç ediliyor. Hasan Saka hükümetin in

Amerika karşısında eli kolu bağlıdır ve bu hü­

kümet hayatı ucuzlatmak gibi müstakil ve

milli bir iktisadi politika takip etmek imkânı­

na malik değildir. Anlaşılan Hasan Saka hü­

kümeti, yine Halk Partisi hükümetlerinin o

meşhur yalan vaatleriyle işe başlıyor. Milleti

aldatmaktan artık vazgeçsinler."

Sabahattin Ali birçok kez tutuklandı, tehdit

edildi ama düşüncelerini sonuna kadar söy­

lemekten vazgeçmedi. 1948 yılında yayım­

ladığı "Sırça Köşk" adlı öykü kitabından son­

ra baskılara daha fazla dayanamadı, Bu ara­

da Rıfat Ilgaz'ın "Yaşadıkça" adlı şiir kitabı.

Aziz Nesin'in "Nereye Gidiyoruz" başlıklı ya­

zıları, Bakanlar Kurulu kararı ile toplatıldı.

Sabahattin Ali 1947 yılından sonra tahliye

edildi; fakat ortalıktan kayboldu. Parasal sı­

kıntısı artmış ve gazeteyi devrederek borçla­

rını ödemişti. Kızı, babasının bu dönemine

ilişkin şunları anlatır:

"... Babamın durumu ciddiyetini korumakta.

Kapana kısılmıştır artık. Gazeteyi çıkarması

mümkün değil, hakkında kesinleşmiş ya da

kesinleşecek mahkûmiyet kararları var. Kı­

saca işsiz, özgürlüğü her an elinden alınacak

gibi, eli ayağı bağlanmak üzere. Son çare

yurtdışına gitmek. Ancak pasaport alması

olanaksız. O halde tek bir çıkar yol kalıyor, o

da kaçmak..."

Sabahattin Ali, Bulgaristan'a gitmek isterken

sınırda öldürüldü. Tam olarak, nerede, kim

ve kimler tarafından öldürüldüğü ise belli ol­

madı yalnız cesedi bulunduğunda tanınma­

yacak halde idi. Ali Ertekin adlı şahıs çok mil­

liyetçi olduğu için Sabahattin Ali'yi öldürdü­

ğünü itiraf etti fakat gerçek bugüne kadar

tam olarak aydınlatılamadı. Katil Ali Ertekin

ise akıl hastası olduğu gerekçesiyle dört yıl

cezaya çarptırıldı ve Demokrat Parti'nin çı­

kardığı afla serbest bırakıldı ve bir zamanlar

MAH'ta çalışmış olduğu tespit edildi.

İkinci Dünya Savaşı'nın sona erdiği günlerde

iktidarın baskılarını çok fazla arttırdığı ve

buna karşı olarak muhalefetin bu aydınlar

tarafından yapıldığını görüyoruz. Mehmet

Kemal'in deyişiyle "Acılı Kuşak" o dönem

için tam olarak görevini yapmıştır. Sabahat­

t i n Ali ise Amerikan emperyalizmine karşı

"Tam Bağımsız Türkiye" için verilen savaşta

bedel ödeyen "ilk fail i meçhul yazar" olarak

hem tarihimizde hem de edebiyatımızda

bugünlere miras bıraktığı onuruyla ve duru­

şuyla yerini almıştır.

KAYNAKÇA

1-Nükhet Esen, Nezihe Seyhan "Sabahattin

Ali Mahkemelerde", Yapı Kredi Yayınları

2-Mehmet Saydur, "Markopaşa Gerçeği"

Çınar Yayınları.

EYLÜL 2006 TAVIR 45

Page 48: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

46 | TAVIR |EYLÜL 2006

6 A¤ustos’ta Selçuk’ta yap›lmas› planlanan Grup Yorum konseri, be-lediye baflkan› taraf›ndan engellendi. Grup Yorum konuyla ilgili yap-t›¤› yaz›l› aç›klamada flunlar› söyledi:

Selçuk’ta yap›lmas› planlanan konserin tan›t›m›, konser tarihindenyaklafl›k 1 ay önce ilgili yerlere yap›lan yasal baflvurular›n ard›ndanbafllad›. Konserin yap›laca¤› yer olan Amfi Tiyatro, Selçuk Belediye-si’ne ait oldu¤undan ilk olarak belediye’den izin al›nd›, bununla ilgiliilk olarak belediye baflkan›n›n bizzat kendisi ile görüflüldü. Belediyebaflkan›n›n onay vermesinin ard›ndan, Emniyet izni baflvurusu yap›l-d› ve çok k›sa sürede konserin izin yaz›s› emniyetten de al›nd›. Bu izin-lerin ard›ndan konserin tan›t›m çal›flmalar›na baflland›. Konserle ilgi-li, ilçede çok olumlu bir hava olufltu.

Ancak konsere birkaç gün kala, konseri organize eden flirkete beledi-ye baflkan›n›n imzas› ile bir faks geçildi. Gelen faksta “‹lgili tarihteyapmak istedi¤iniz Grup Yorum konseri ile ilgili talebiniz uygun bu-

lunmam›flt›r.” fleklinde bir cümle yer al›yordu. Faks›n tamam› bucümleden olufluyordu. (...)Selçuk Belediye Baflkan›’n›n bu konudaki tutumu “Burada kanun be-nim, benim keyfim neyi isterse onu uygular›m.” fleklinde oldu. Kendi-sini, halk›n oyu ile yönetime gelmifl bir kifliden çok, o ilçenin a¤as›, sa-hibi, amfi tiyatroyu da babas›n›n mal› sanan bir zihniyet, belediyeninbafl›nda bulunuyor. Halk›n beklentileri de¤il, kendi düflmanca tutu-mu ve orman kanunlar› belirleyici oluyor.�

Baflbakan Recep TayyipErdo¤an’›n avukatlar› Fatih fia-hin ve Muammer Cemalo¤lu ta-raf›ndan Ankara Asliye HukukMahkemesi’ne sunulan dilekçe-de, dava konusu karikatürün Le-man Dergisi’nin 6 Temmuz2006 tarihli say›s›n›n kapa¤›ndayer ald›¤› hat›rlat›ld›. BaflbakanRecep Tayyip Erdo¤an’›n, "RECOKONGO KENES‹ TÜRK‹YE’N‹NANASINI A⁄LATIYOR" bafll›kl› ka-rikatürde, keneye benzetilerek,flahsiyet haklar›na tecavüz edil-di¤i öne sürüldü. Karikatürün,

"sözlü anlat›mdan daha etkili,dikkat çekici ve güçlü bir anla-t›m tarz› oldu¤u" vurgulanandava dilekçesinde, "Baflbakan’›nhabis, kan emici, asalak ve mu-sallat oldu¤u, canl› için ölümcülbir hayvan olan K›r›m Kongo ke-nesine benzetilerek a¤›r ve hak-s›z bir sald›r›ya u¤rad›¤›" iddiaedildi. Erdo¤an, karikatüristMehmetÇa¤ça¤ ve yay›nc›s› ol-du¤u LM Bas›n Yay›n Ltd.’den25 bin YTL manevi tazminat is-tedi.�

59. Locarno Uluslararas› FilmFestivali’nde Alt›n Leopar Ödü-lü’nü Andrea Staka’n›n yönetti¤i‹sviçre-Almanya ortak yap›m›‘Das Fraulein’ (The Waitress) adl›film kazand›. Da¤›lan Yugoslav-ya’dan iç savafl s›ras›nda kaçarak‹sviçre’ye geçen üç mülteci kad›-n›n öyküsünü dile getiren film,geçmiflleri ile gelecekleri aras›n-da gidip gelen bir sorgulamay› vekarakterlerin kültürler aras› ge-çifl sanc›lar›n› anlat›yor. Staka,Locarno’da FIPRESCI Uluslararas›Film Elefltirmenleri Birli¤i Ödü-lü’nü de kazanan ‘Das Fraulein’filmini çekmeden önce, yine da-

¤›lan Yugoslavya sonras› ülke in-sanlar›n›n sanc›lar›n› iflleyen‘Hotel Belgrade’ (1999) adl› birk›sa filmi ve ‘Yugodivas’ (2000)adl› belgesel filmini üretmiflti.Jüri Özel Ödülü’nü Ryan Fleck’inABD yap›m› ‘Half Nelson’ filmi-nin kazand›¤› festivalde, bir bafl-ka ABD yap›m› film olan ‘Stepha-nie Daley’de oynayan AmberTamblin En ‹yi kad›n Oyuncu;‘Der Mann von der Botschaft’(The Man from the Embassy) ad-l› Almanya yap›m› filmde oyna-yan Burghart Klaussner ise En ‹yiErkek Oyuncu dal›nda Leopar ka-zand›. �

Alt›n Leopar Ödülü’nü DasFraulein filmi kazand›

Tayyip Erdo¤an bir karikatürdavas› daha açt›

Grup Yorum’un Selçuk konseri engellendi

haberlerhaberler

Page 49: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

EYLÜL 2006 | TAVIR | 47

327-30 Temmuz: 6. MunzurFestivali kapsam›nda 27 Tem-muz’da Pertek, 28 Temmuz’daHozat, 29 Temmuz’da Ovac›kve 30 Temmuz’da Naz›miye’deverdi¤i konserlerde yaklafl›k20000 kifliye seslendi.

33 A¤ustos: Ege Turnesi kapsa-m›ndaki ilk konserinde ‹zmirAlia¤a’da yaklafl›k 750 kifliyeseslendi. Konser halaylarla sonbuldu.

36 A¤ustos; ‹zmir Selçuk’ta ve-rece¤i konser, belediye baflka-n›n›n keyfi tutumu sonucuengellendi. Konser salonuönünde durumu protestoederek dinleti verdi, yaklafl›k50 kifliye seslendi.

37 A¤ustos: ‹zmir Gümül-dür’de verdi¤i konserde yakla-fl›k 200 kifliye seslendi.

38 A¤ustos: Didim(Ayd›n)’deApollon tap›na¤›nda verdi¤ikonserde yaklafl›k 800 kifliyeseslendi.

310 A¤ustos: Datça’da Anfi Ti-yatro’da verdi¤i konserde yak-lafl›k 300 kifliye seslendi.

312 A¤ustos: Marmaris (Mer-kez) Anfi Tiyatro’da verdi¤ikonserde yaklafl›k 500 kifliyeseslendi.

315 A¤ustos: Antalya Manav-gat’ta verdi¤i konserde yakla-fl›k 400 kifliye seslendi.

320 A¤ustos: Kad›köy’de yap›-lan ‹srail karfl›t› mitingde 10bin kifliye seslendi.

326 A¤ustos: Harbiye CemilTopuzlu Aç›k Hava Tiyatro-su’nda 4 bin kifliye seslendi.

haberler

GRUP YORUM g ü n c e

Tar›k Ali, Noam Chomsky, Edu-ardo Galeano, Howard Zinn,Ken Loach, John Berger veArundhati Roy, ‹ngiliz Guardiangazetesine ortak bir mektupgöndererek, ‹srail’in Lübnan’dasavafl suçu iflledi¤ini söyledi.

Mektupta flunlara de¤inildi:ABD destekli ‹srail sald›r›s›, Lüb-

nan'› felç etti, atefle ve öfkeyebo¤du. Kana'daki katliam vecan kay›plar›, sadece "orant›s›zgüç kullan›m›ndan" ibaret de¤il.Uluslararas› yasalara göre, bubir savafl suçu. Lübnan'›n sosyalaltyap›s›n›n, ‹srail hava kuvvet-leri taraf›ndan kas›tl› ve siste-matik imhas› da savafl suçu. Buvahfletin kurbanlar›n› ve onakarfl› direnenleri destekliyoruz.

Hükümetlerimizin bu eylemler-deki suç ortakl›¤›n› teflhir etmekiçin elimizdeki bütün araçlar›kullanaca¤›z. Filistin ve Irak ifl-galleriyle Lübnan'a yönelik geçi-ci olarak "durdurulan" bombar-d›manlar sürdükçe, Ortado-¤u'da bar›fl da olmayacak. �

Yaklafl›k bir y›ll›k bir aran›n ar-d›ndan 26 A¤ustos akflam› Har-biye Aç›k Hava Tiyatrosu'ndakonser veren Yorum, dinleyicile-rine unutulmayacak bir gece ya-flatt›.

Program›na "Ferhat" isimli flark›ile bafllayan Yorum, "O¤ul'aA¤›t" ve "Bir Görüfl Kabininde"isimli flark›lar›n›n ard›ndan, kon-serde çok özel bir konuklar›n›noldu¤unu, bu kiflinin ölüm orucueylemi yapmakta olan Behiç Afl-c› oldu¤unu ve bu nedenle heye-canlar›n›n çok daha fazla oldu-¤unu söyleyerek Aflç›'y› sahneyedavet etti.

Yo¤un alk›fl ya¤muru alt›ndasahneye gelen Behiç Aflc›, uzunsüre tüm kitlenin att›¤› "Yaflas›nÖlüm Orucu Direniflimiz" ve "Be-hiç Aflc› Onurumuzdur" slogan-lar›n›n ard›ndan bir konuflmayapt›. Konuflmay› tüm kitleayakta alk›fllarken, Aflc› dinleyi-ciler içinde kendisine ayr›lan ye-re geçti.

Program boyunca eski ve yeniflark›lar›n› iç içe söyleyen Yorum,"Kuflatma", "Filistin Günlü¤ü" ve"Zafere Kadar" isimli flark›lar›n-dan oluflan Filistin bölümünü,belgesel film eflli¤inde sundu.

Belgesel filmdeki görüntüler bü-yük be¤eni toplarken, seyircile-

rin bir k›sm›n›n program› a¤la-yarak izledi¤i görüldü.

Birinci bölümün sonlar›na do¤ruhaz›rlad›¤› Kürtçe potpori ile ha-laylara ça¤r› yapan Yorum'a sah-ne'de Beflik Halkoyunlar› Ekibide haz›rlad›¤› oyunla efllik etti.Yorum, birinci bölümü "Vur UlanKöpek Dölü" isimli flark› ile ta-mamlad›.

‹kinci bölüme "Haziranda ÖlmekZor" ile bafllayan Yorum, "SolukSolu¤a" ve "Evindar" gibi klasik-lerin ard›ndan yeni albümden"Kay›plar›n Ard›ndan", "Felluce"ve "S›ra Neferi" flark›lar›n› arkaarkaya seslendirdi.

"Felluce" isimli flark›ya, ‹smailY›ld›z okudu¤u fliir ile kat›l›rken,"S›ra Neferi", Beflik Halkoyunlar›Ekibinin haz›rlad›¤› moderndans kareografisi eflli¤inde su-nuldu. Yine "Davet" isimli flark›-da Beflik Haloyunlar› Ekibi'ninhaz›rlad›¤› "Çepki" oyunu büyükbe¤eni toplad›.

Bafl›ndan sonuna dek büyük bircoflku içinde geçen konser, çeki-len halaylar›n ve "Cemo" flark›s›-n›n ard›ndan söylenen “Avustur-ya ‹flçi Marfl›" ve "Enternasyonal"isimli flark›larla sona erdi.

Yorum'a sahnede kimi müzis-yenler de efllik etti.�

Ayd›nlar, ‹sraili protestoiçin imza metni yay›nlad›

Grup Yorum Harbiyedekonser verdi

Page 50: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113

48 | TAVIR |EYLÜL 2006

haberler

DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD...

3Tiyatro ve sinema sanatç›s› Tuncer Necmio¤lu,

bir y›ld›r tedavi gördü¤ü Özel Okmeydan›

Hastanesi’nde hayat›n› kaybetti.

Geçti¤imiz günlerde 50. sanat y›l›n›, düzenlenen

özel bir gece ile kutlayan Necmio¤lu 1936

y›l›nda do¤du. ‹stanbul Üniversitesi T›p

Fakültesi’nde ve ‹TÜ Makine Mühendisli¤i

Bölümü’nde ö¤renim gördü. Ö¤renim y›llar›nda

tiyatro çal›flmalar›na bafllad›. “Jül Sezar” oyu-

nunda Jül Sezar rolünde oynad›, Halk

Oyuncular›’n›n kuruculu¤unu ve genel sanat

yönetmenli¤ini yapt›. Arena, Ankara Sanat,

Küçük Sahne ve Devlet Tiyatrolar›’nda profesy-

onel olarak çal›flan Necmio¤lu, sinemada karak-

ter oyuncusu olarak yüzlerce filmde oyuncu,

senarist ve yönetmen olarak görev ald›.

Hudutlar›n Kanunu, K›z›l›rmak Karakoyun, Pir

Sultan Abdal, Kuma, Estergon Kalesi, Dar Alanda

K›sa Paslaflmalar, Hoflçakal Yar›n, Dil Yaras›,

Elveda Dostum gibi filmlerde rol alarak; 1990

y›l›nda 27. Antalya Film fienli¤i’nde Kar›lar

Ko¤uflu adl› filmdeki, 1992 y›l›nda 29. Antalya

Film fienli¤i’nde de Ya¤mur Beklerken filmindeki

rolleriyle En ‹yi Yard›mc› Erkek Oyuncu ödüller-

ine de¤er görüldü. Necmio¤lu, 42. Antalya Alt›n

Portakal Film Festivali’nde de Y›ld›r›m Önal An›

Ödülünü alm›flt›.

3Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Alman yazar

Günter Grass, II. Dünya Savafl› s›ras›nda, Nazi

polis örgütü SS saflar›nda görev yapt›¤›n›

söyledi. Yazar, Frankfurter Allgemeine gazete-

sine verdi¤i demeçte, henüz 17 yafl›ndayken,

Dresden kentinde SS tank bölü¤üne al›nd›¤›n›

aç›klad›. Art›k bu yükü kald›ramad›¤›n› belirten

Grass, o günlerde SS bölü¤ünde görev yapt›¤›

için utanç duymad›¤›n›, ancak daha sonralar›

bu utanc›n kendisine yük oldu¤unu söyledi.

“Yafl›t›m olan çok say›da Alman genci de ayn›

yoldan geçti” diyen Grass, SS bölü¤üne

kat›ld›¤›n› da ancak Dresden kentine gitti¤inde

ö¤rendi¤ini vurgulad›.

38–18 Mart 2007 tarihleri aras›nda Alman-

ya’n›n Nürnberg kentinde gerçekleflecek olan 12.

Türkiye/Almanya Film Festivali program›na film

baflvurular› al›nmaya bafllad›. Festivalde filmler-

le ifllenecek olan konular›n yan›s›ra, ödüllü yar›fl-

ma bölümü üç dalda sürdürülecek: Uzun Metraj

Film Yar›flmas›, K›sa Film Yar›flmas› ve Belgesel

Film Yar›flmas›.

3Geçti¤imiz temmuz ay›nda yitirdi¤imiz yazar,

yönetmen, koreograf ve oyuncu Mehmet Akan,

13 A¤ustos akflam› Kad›köy Naz›m Hikmet

Kültür Merkezi’nde an›ld›. ‹lk konuflmay› yapan

Mehmet Esato¤lu konuflmas›nda flu tespitleri

yapt›; “... Mehmet Akan 60’lar›n güzel

insanlar›ndan biriydi. Neydi bu ‘güzel’ insanlar›n

ortak özelli¤i? Bu insanlar öncelikle yurtsever

insanlard›. Ülkelerini gerçekten severlerdi. Bu

sevgi öyle kuru kuruya bir sevgi de¤ildi. Kafa pat-

lat›rlard›, ülkelerindeki politika, insan yaflam› ve

üretilen sanat üstüne. Bunu yapabilmek için de

okurlard›, yazarlard›, düflünürlerdi ve çözümler

üretirlerdi. Örgütlenmeler yarat›rlard›.” Etkinlik

semah gösterisiyle sona erdi.�

sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s

3 vedat sakman

konser

Sakman Müzik

3 vedat ülger

telkari türküler

Güvercin Müzik

3 rahman

ayr›l›k

Duygu Müzik

3 yaflar kabaosmano¤lu

rakani

Beyo¤lu Metropol

Page 51: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113
Page 52: ›ssn 1303-9113 • 2006/09 • say› 53 • 2.25 YTL-KDV’li)2016.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/08/2006_53_eylul.pdf · kültür sanat yaflam›nda ›ssn 1303-9113