18
1 18 Aralık 2015 www.sorularlaislamiyet.com

Aralık 2015  · Musa gibi hissi mucizelerdir. (Maverdi, ilgili ayetin tefsiri) Bu ayetteki ifadeler de daha önceki benzer ayetlerde geçtiği üzere, mucizelerin Allah’ın yaratmasıyla

  • Upload
    others

  • View
    23

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Aralık 2015  · Musa gibi hissi mucizelerdir. (Maverdi, ilgili ayetin tefsiri) Bu ayetteki ifadeler de daha önceki benzer ayetlerde geçtiği üzere, mucizelerin Allah’ın yaratmasıyla

1

18 Aralık 2015

www.sorularlaislamiyet.com

Page 2: Aralık 2015  · Musa gibi hissi mucizelerdir. (Maverdi, ilgili ayetin tefsiri) Bu ayetteki ifadeler de daha önceki benzer ayetlerde geçtiği üzere, mucizelerin Allah’ın yaratmasıyla

2

İçindekiler

İki şehir arasında imsak farklı olduğu halde neden iftar vakti aynı oluyor? ............................ 3

Eski ümmetlere gösterilen mucizelerden sonra azabın gelmesi, Peygamberimize mucize

verilmediği anlamına mı gelir? .................................................................................................... 4

Kuran’da cinsel ilişkiden bahseden ayetlerde, neden kadınlara hitap edilmez? ....................... 8

Kur'an apaçık bir kitap ise, o zaman Kur'an da bizim bilmediğimiz gizemler var mıdır? ........ 9

Buhari, neden hüküm verirken kıyas ve akla karşıydı? ........................................................... 12

Alem-i Misal, İslam'da var mıdır? ............................................................................................. 14

Türklerle Arapların savaşıp, Türklerin tamamının öleceğine dair bir hadis var mı? ............. 15

İmam Rabbani Garanik olayını kabul ediyor mu? ................................................................... 16

Kafirin duası kabul olmazsa, şeytanın isteği neden yerine getirildi? ....................................... 17

Üzerinde kul hakkı olan kişinin duası kabul olmaz mı? .......................................................... 18

Page 3: Aralık 2015  · Musa gibi hissi mucizelerdir. (Maverdi, ilgili ayetin tefsiri) Bu ayetteki ifadeler de daha önceki benzer ayetlerde geçtiği üzere, mucizelerin Allah’ın yaratmasıyla

3

İki şehir arasında imsak farklı olduğu halde neden iftar vakti aynı oluyor?

Bunun sebebi yaz aylarında kuzeye gidildikçe günün uzaması ve oruç tutma süresinin

artmasıdır. Meridyen ve paralel daireleriyle ilgili bir konudur. Batıda, doğuya göre daha geç

vakit girer. Kuzeyde ise yaz aylarında güneye göre oruç tutma süresi daha fazladır.

Balıkesir İstanbul'a göre batıda ve İstanbul ise Balıkesir'e göre kuzeydedir. Normalde İstanbul

Balıkesir'e göre doğuda olduğu için iftar vaktinin daha erken girmesi gerekirken, kuzeyde yer

aldığından dolayı gündüzler daha uzun olur ve Balıkesir ile iftar vakti aynı olur. İmsakta ise

İstanbul Balıkesir'e göre hem doğuda hem de kuzeyde olduğundan imsak vakti daha erken

oluyor.

Adana İstanbul örneğinde ise imsak vakitleri birbirine yakın iken iftar vakitler çok farklıdır.

Bunun sebebi de yaz aylarında İstanbul'da oruç tutma süresinin Adana'dan daha fazla olmasıdır.

Page 4: Aralık 2015  · Musa gibi hissi mucizelerdir. (Maverdi, ilgili ayetin tefsiri) Bu ayetteki ifadeler de daha önceki benzer ayetlerde geçtiği üzere, mucizelerin Allah’ın yaratmasıyla

4

Eski ümmetlere gösterilen mucizelerden sonra azabın gelmesi, Peygamberimize mucize verilmediği anlamına mı gelir?

- Kur’an’ın hiç bir ayetinde Hz. Muhammed (asm)’e mucizeler verilmediğine dair bir açıklama

yoktur. Bu konuda yanlış yorumların dayandığı en önemli ayetlerden bir kısmı şunlardır:

Bunları Kur’an’daki tertip sırasına göre takdim edeceğiz:

a) “Ona (bizim ısrarla istediğimiz) bir mûcize indirilse ya!” deyip duruyorlar. De ki:

Şüphesiz Allah öyle bir mûcize göndermeye kadirdir, fakat onların çoğu bunu

bilmezler”(Enam, 6/37)

- Bu ayetin nüzul sebebi şudur: Alimlerin bildirdiğine göre, bu ayette yer alan “Dediler ki:

“Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” mealindeki ifade, Furkan suresinde yer

alan: “Ne oluyor bu Peygambere, böyle Peygamber mi olur: Yemek yiyor, çarşı pazarda

dolaşıyor! Bari yanında heybetli bir melek olsaydı da etrafındaki insanları korkutup uyarıda

bulunsaydı! “Yahut kendine bir hazine verilse, yahut kendisinin içinden yiyeceği bir

bahçesi olsaydı!” Hasılı o zalimler: “Doğrusu siz, sadece büyülenmiş bir adamın peşine

düşmüşsünüz.” Dediler.” (Furkan, 7-8) mealindeki ayetlere atıfta bulunmakta ve o alaycı

isteklerine işaret etmekte ve “De ki: “Kuşkusuz, Allah bir mucize indirmeye Kâdir’dir. ”

mealindeki ifadeyle onlara cevap verilmiş olmaktadır. (Taberî, ilgili ayetin tefsiri)

Demek ki, onların istekleri Allah tarafından makul görülmediği, onların alaycı ve de şımarık

tavırlarına karşı bir mucizeyle onların ödüllendirilmesi ilahî hikmetçe uygun bulunmadığı için

istekleri yerine getirilmemiştir. Yoksa bu ayette Hz. Peygambere hiç bir mucize

verilmeyeceğine dair herhangi bir ifade söz konusu değildir. Nitekim, Ayetin sonunda yer

alan“Fakat çokları bilmiyorlar..” mealindeki ifadede onların bu gibi hikmetleri

bilmediklerine işaret edilmiştir.

b) “Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” De ki: “Gayb, Allah’ın tekelinde. Hadi

bekleyin; sizinle birlikte ben de bekleyenlerdenim.” (Yunus, 20)

Bu ayette, inkârcıların inatlarına karşı verilen bir cevap söz konusudur. Zemahşerî gibi

alimlerin de ifade ettiği gibi, Hz. Muhammed’e verilen mucizeler daha önceki peygamberlere

verilenlerden çok daha fazladır. Mekke halkının “inşikak-ı kamer” denilen ayın ikiye ayrılması

mucizesini görmelerine rağmen yeni bir öneride bulunmaları, özellikle Kur’an gibi onlara

meydana okumuş ve onları âciz bırakmış bir mucize ortada olduğu halde, onların önerdikleri

bir mucizenin getirilmesinde ısrar etmeleri, bu konudaki samimiyetsizliklerini, şımarık

inatlarını ve iman etmeye niyetlerinin olmadığını göstermektedir.

Onların bu samimiyetsiz ve gayr-ı ciddi tutumlarını çok iyi bilen Allah, yine de hakettikleri sert

bir cevap yerine, onların ümitlerini tamamen kırmayacak, hem de elçisini zora sokmayacak bir

şekilde bu işin gaybî bir mesele olup Allah’ın elinde olduğunu, dilediği zaman getirebileceğini

ifade etmiştir. (krş. Zemahşerî, İbn Kesir, ilgili ayetin tefsiri)

Burada Hz. Peygambere bir mucizenin verilmeyeceğine dair herhangi bir ifade söz konusu

değildir. Bilakis mucizelerin verilebileceğine dair işaret vardır. Beklemeyi tavsiye etmesi

bunun delilidir.

c) “Küfre sapmış olanlar şöyle derler: ‘Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!’ Sen

sadece bir uyarıcısın ve her topluluk için doğruyu ve iyiyi gösteren bir önder vardır.”

(Rad, 13/7)

Page 5: Aralık 2015  · Musa gibi hissi mucizelerdir. (Maverdi, ilgili ayetin tefsiri) Bu ayetteki ifadeler de daha önceki benzer ayetlerde geçtiği üzere, mucizelerin Allah’ın yaratmasıyla

5

- Yukarıdaki ayetlerde olduğu gibi bu ayette de alaycı bir tavır, inatçı bir küfür, şımarık ve

cahilane yapılan bir ısrara işaret eden ifadeler söz konusudur.

Evet, “ Kâfirler diyorlar ki: “Ona Rabbinden bir mûcize indirilmeli değil miydi?” Sen, ey

Resulüm, sadece bir uyarıcısın. Her millete bir yol gösteren vardır” mealindeki bu ayette, Hz.

Peygambere başka mucizelerin verilmeyeceğine dair hiç bir ifade söz konusu değildir. Burada,

Hz. Peygamberden “safa tepesini altına çevirmesi” ve “Ya Rabbî, eğer bu Kur’ân senin

tarafından gelmiş hak bir kitap ise hemen üzerimize gökten taş yağdır yahut bize acı bir azap

ver!” (Enfal, 8/32) mealindeki ayette yer alan ve inattan başka bir şey ifade etmeyen bu gayr-ı

ciddi önerilerine karşı, onu teselli mahiyetinde şu hususlara vurgu yapılıyor: “Sen sadece bir

uyarıcısın, insanları zorla veya mucizelerin zoruyla imana getirecek değilsin. İnsanları hidayete

erdirmek senin görevlerin arasında değildir. Bu iş Allah’a attir. Onun için inkârcılıkta ısrar

eden bu samimiyetsiz insanların bu tavırlarından ötürü üzülme. Bu konuda senin hiç bir

sorumluluğun yoktur.” (krş İbn Kesir, Kurtubî, ilgili ayetin tefsiri)

d) “Şöyle de dediler: “Saçma sapan rüyalar bunlar! Belki de uydurduğu bir yalandır.

Belki de bir şairdir o. Hadi bir mucize getirsin bize, öncekilere gönderildiği gibi.

Kendilerinden önce imha ettiğimiz hiç bir şehir halkı iman etmedi, şimdi bunlar mı iman

edecekler?”(Enbiya, 21/5)

- Bu iki ayette de inkârcıların inatçı ve küfürde akılsızca sürdürdükleri ısrarlarına dikkat

çekilmiştir. Örneğin Kur’an gibi mucizeler hazinesi bir kitap için -cehaletlerini gösteren- farklı

farklı yargılarda bulunuyorlar. “Bazen bu bir sihirdir, bazen bu bir şairin sözüdür, bazen bu bir

kâhinin sözüdür, bazen bu uydurulmuş bir masaldır” diyorlar. Bu kararsızlıkları Kur’an’a ve Hz

Peygambere yakıştırdıkları çirkin şeyler konusunda kendileri dahi inanmamakta ve belli bir

konuda kararlı bir tavır sergilemekten uzak olduklarını göstermektedir.

Onların bu tutarsız hezeyanlarına; Kur’an’da “Bak Resulüm, seni nelere kıyas ettiler (gâh şair,

gâh büyücü, gâh kâhin, gâh mecnûn dediler) de nasıl dalâlete düştüler? Hem öyle sersemleştiler

ki artık yol bulacak halleri kalmadı”(İsra, 17/48); “Yine: “Ne oluyor bu Peygambere, böyle

Peygamber mi olur: Yemek yiyor, çarşı pazarda dolaşıyor! Bari yanında heybetli bir melek

olsaydı da etrafındaki insanları korkutup uyarıda bulunsaydı! Yahut kendine bir hazine verilse,

yahut kendisinin içinden yiyeceği bir bahçesi olsaydı!” Hasılı o zalimler: “Doğrusu siz, sadece

büyülenmiş bir adamın peşine düşmüşsünüz.” dediler. İşte bak senin hakkında nasıl tutarsız

misaller getiriyorlar. Doğrusu onlar saptılar, artık asla yol bulamazlar!” (Furkan, 25/7-9)

mealindeki ifadelerle işaret edilmiştir. (krş. İbn Kesir, ilgili ayetin tefsiri)

- Bu saçma sapan ifadeleriyle Kur’an gibi mucizeli bir kitaba karşı bu kadar inatçı ve ön yargılı

bakan bu insanlara önerileri doğrultusunda mucizelerin gösterilmesinin ne anlamı olabilir ki...!

Gözleri önünde bulunan bir çok yönden mucize olan Kur’an’ı kabul etmeyenlerin, gösterilecek

başka mucizeleri kabul etmeleri de pek mümkün görülmemektedir.

Burada iki şık kalır; Ya bu mucizele gösterilir ve onlar inanmadıkları zaman eski kavimlerde

geçerli olan Allah’ın prensibi gereğince kökten helak edilecekler.. Bu ayetin ardından

gelen“Kendilerinden önce imha ettiğimiz hiç bir şehir halkı iman etmedi, şimdi bunlar mı iman

edecekler?” (Enbiya, 21/6) mealindeki ayette bu sahnenin durumu açıkça ortaya konmuştur.

Yahut da, önerileri kabul edilmeyerek -Hz. Peygamberin hurmetine- onlara tövbe ve rahmet

kapısı açık bırakılacak ve imana gelmelerine fırsat tanınacaktır. Allah sonsuz rahmetiyle bu

ikinci şıkkı tercih etmiş ve takdir buyurmuştur. (krş. İbn Aşur, ilgili ayetin tefsiri)

Page 6: Aralık 2015  · Musa gibi hissi mucizelerdir. (Maverdi, ilgili ayetin tefsiri) Bu ayetteki ifadeler de daha önceki benzer ayetlerde geçtiği üzere, mucizelerin Allah’ın yaratmasıyla

6

e) “Onlar diyorlar ki: “Ona Rabbinden ayetler (mûcizeler) indirilseydi ya! De ki: ‘Âyetler

sadece Allah’ın nezdindedir. Sizin keyfinize göre değil, kendi hikmeti gerektirdiğinde

Peygamberine verir. Ben ancak gerçek durumu bildiren, uyaran bir elçiyim.’ Hem

kendilerine okunan bu kitabı indirmemiz onlara kâfi gelmiyor mu? Elbette bunda iman

edecek kimseler için bir rahmet ve yeterli bir ders vardır.” (Ankebut, 29/50-51)

- Bu iki ayette söz konusu edilen mucizelerden maksat ya -daha önce geçtiği üzere- safa

tepesinin altın olması ve benzeri saçmalıklarıdır; ya da eski peygamberlerin gösterdiği Asa-yı

Musa gibi hissi mucizelerdir. (Maverdi, ilgili ayetin tefsiri)

Bu ayetteki ifadeler de daha önceki benzer ayetlerde geçtiği üzere, mucizelerin Allah’ın

yaratmasıyla olabileceği, hiç bir peygamberin Allah’ın izni olmadan bir mucize getiremeyeceği

gerçeğine işaret edilmiştir.

“Bana gelince, ben ancak açıkça uyaran biriyim.” mealindeki ifadeden hiç bir zaman “bana

mucizler verilmez” manası çıkmaz. Bilakis bunun manası şudur: “Benim elimde mucizeleri

yaratmak Allah’a aittir. O benim işim değil ve ben ondan sorumlu da değilim ve öyle bir

yetkim de yoktur. Sorumlu olduğum tek şey var; o da benim Allah’ın kitabını ve elçisine iman

etmeyenleri açıkça uyarmaktır.. Bu uyarı işi için zaten Kur’an yeterlidir. Kur’an gibi gözle

görülen bir mucizevî kitaba iman etmeyen bir kimse, başka mucizelere nasıl inanır ki..”

Bununla beraber, Enam suresinin şu ayetlerinde uyarıcılık vasfı bütün peygamberlerin

ortak özelliği olduğu vurgulanmıştır: “Biz peygamberleri sadece müjdeci ve uyarıcı

olarak gönderiyoruz. O halde kim iman eder, kendisini ve işlerini düzeltirse onlara asla korku

yoktur. Onlar hiçbir üzüntüye de mâruz kalmayacaklardır. Âyetlerimizi yalan sayanlar ise isyan

edip yoldan çıkmalarından ötürü azaba uğratılacaklardır.” (Enam, 6/48-49)

Özetlersek;

- Dikkatle bakılırsa görülecek ki, yukarıda söz konusu edilen ayetlerde genellikle işi yokuşa

sürmek isteyen inkârcıların alaycı tavırlarla önerdikleri önerilere karşı cevap verilmektedir.

Daha önce bazı inkârcıların istedikleri mucizeler gösterildiği halde, yine de iman etmedikleri

hatırlatılmakta ve tarihte tecrübe edilen aynı şeylerin tekrarlanmasının hikmete uygun

olmadığına işaret edilmektedir.

- Tarih ve siyer kitapları Hz. Muhammed (asm)’in binden fazla mucizesine şahitlik etmektedir.

- Kur’an, kâinat kitabının mucizeliğini nazara veren bir kitap olarak, diğer peygamberlerin

gösterdiği, mahalli, mevkii, maddî ve de hissî mucizelerinden ziyade, manevî, aklî ve evrensel

ontolojik mucizeleri ön plana çıkarmıştır. Çünkü, Hz. İsa’nın, Hz. Musa’nın hissi mucizeleri,

geçici, spesifik, zamanla –mucize görerek iman etmek isteyen kimse için-hiçbir kıymet-i

harbiyesi kalmamış türdendir. Sözgelişi, bir kimsenin iman etmesi için Hz. Musa’nın değneğini

veya Hz. İsa’nın ölüyü diriltmesi olayını görme imkânı artık yoktur. Oysa Kıyamete kadar

geçerli son bir kitap olan Kur’an’ın mesajlarının etkin olabilmesi için, her zaman tazeliğini

koruyan ilmî ve aklî mucizelere ihtiyaç vardır. “Hem kendilerine okunan bu kitabı

indirmemiz onlara kâfi gelmiyor mu?” (Ankebut, 29/51) mealindeki ayette yapılan vurgu

Kur’an’ın bu evrensel ve kıyamete kadar deevam eden mucizelik yönüne işarettir. Bu konu çok

derin altyapıya ihtiyaç duyan bir konu olduğundan bu kadarıyla yetinip, Hz. Peygamber

(asm)’in Kur’an’da geçen hissî mucizelerine birkaç örnek göstereceğiz

Page 7: Aralık 2015  · Musa gibi hissi mucizelerdir. (Maverdi, ilgili ayetin tefsiri) Bu ayetteki ifadeler de daha önceki benzer ayetlerde geçtiği üzere, mucizelerin Allah’ın yaratmasıyla

7

a) Sahih hadis kaynakları, tarih ve siyer kitaplarının ittifakla belirttiği gibi, Hz. Peygamber

(asm) Bedir savaşında, eline aldığı bir avuç çakılı “yüzler kara olsun” diyerek düşmana doğru

atmış ve o az bir avuç toprak/çakıl bütün düşman askerlerinin gözlerine girmiş, onları kaçırmış

ve hezimetlerine vesile ol muştur. “Resulüm! Sen (o çakılları) attığın vakit-gerçekte-sen

atmadın, lâkin Allah attı.” (Enfal, 8/17) mealindeki ayette bu gerçeğe işaret edilmektedir.

b) Hz. Peygamber (asm) hanımlarından birine gizli bir şey söylemiş ve kimseye açmamasını

tembih etmişti. Ancak, o Efendimizin diğer bir hanımına söylemişti. Vahiy ile bundan haberdar

olan Hz. Peygamber (asm), söz konusu hanımına kendi sırını başkasına açtığını söyleyerek

sitemde bulunmuştu. Hanımı, bundan nasıl haberdar olduğunu sorunca da Hz. Peygamber

(asm) “Bunu bana her şeyden haberdar olan Allah bildirdi” diye cevap verdi.

“Hani peygamber zevcelerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi, (o sözü) başkalarına

haber verip Allah da bunu peygambere açıklayınca, peygamber bir kısmını bildirmiş, bir

kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona haber verince hanımı: “Bunu sana kim haber

verdi?” dedi. Peygamber de şöyle dedi: Her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan Allah

bildirdi.” (Tahrim,66/3) mealindeki ayette bu olay anlatılmaktadır.

c) Ayı ikiye bölmesi hadisesi, hem hadislerde, hem tarih kaynaklarında geçtiği gibi, Kur’an ile

de sabittir.

“Kıyamet saati yaklaştı, Ay bölündü. Ama o müşrikler her ne zaman bir mûcize görseler

sırtlarını döner: “Bu, kuvvetli ve devamlı bir büyüdür!” derler. Onlar hakkı yalan saydılar,

heva ve heveslerine uydular. Halbuki (peygamberlik de dahil) her işin varacağı bir son durağı/

kararlaştırılmış bir son şekli elbette vardır. Oysa onlara kendilerini inkârdan vazgeçirecek ibret

derslerini ihtiva eden nice olaylar bildirilmişti!” (Kamer, 54/1-4) mealindeki ayetlerde Ayın

yarıldığı ve kâfirlerin bunu inkâr edemedikleri, yalnız bunun bir büyü olarak

değerlendirdiklerine vurgu yapılmaktadır.

d) İsra suresinin birinci ayetinde, Hz. Peygamber (asm)’in gecenin çok küçük bir zaman

diliminde Mekke’den Kudüs’e gidip, Mescid-i Akasa’yı ziyaret ettiği vurgulanmıştır. Hadis ve

siyer kaynaklarında, olayın detayları da anlatılmış, aynı gecede onun tekrar Mekke’ye döndüğü

ve yattığı yatağının ısının hala devam ettiği anlatılmaktadır.

Daha önce, Kudüs’e hiç gitmediği bilinen biri olarak, Mescid-i Akasa hakkında kendisine

sorulan sorulara doğru cevaplar vermek ve daha başka bilgiler vermek suretiyle bu olayın

doğruluğunu ispat etmiştir.

e) Kur’an’da, -fetihten iki sene önce inmiş olan-Fetih suresinde, çok açık bir ifadeyle

Mekke’nin fethedileceği haber verilmiş ve Hz. Peygamber (asm)’in bu hususta gördüğü

rüyanın tasdik edildiği vurgulanmıştır. İki yıl sonra gerçekten Mekke fethedilmiştir.

- Görüldüğü üzere, Kur’an’da zikredilen bu olayların hepsi önce Hz. Peygamber tarafından -

hissi ve gaybî haberler şeklinde- ortaya konmuş mucizelerdir. Kur’an’da da o mucizelere işaret

edilmiştir...

Page 8: Aralık 2015  · Musa gibi hissi mucizelerdir. (Maverdi, ilgili ayetin tefsiri) Bu ayetteki ifadeler de daha önceki benzer ayetlerde geçtiği üzere, mucizelerin Allah’ın yaratmasıyla

8

Kuran’da cinsel ilişkiden bahseden ayetlerde, neden kadınlara hitap edilmez? - Kur’an’da cinsel ilişki konularında kadınlara değil de yalnız erkeklere hitap edilmesi,

kadınlara karşı özel bir himayenin ifadesidir. Kadınların yaratılışında var edilen haya

duygularına gösterilen bir nezaket ve nezahet dersidir. Çünkü, bu gibi konularda kadınların

doğrudan muhatap alınması onların o fıtri haya duygularını rencide edebilir ve onları incitebilir.

Mesela: Yusuf Suresinde Hz. Yusuf ile Züleyha’nın arasında geçen olaydan uzun uzadıya

bahsedildiği halde, Hz. Yusuf’un ismi açıkça ve defalarca zikredildilirken, Züleyha’nın ismine

bir defa bile yer verilmemiştir.

Kur’an’ın bu gibi ifadelerinde başka hikmetlerin yanında, kadınlar hakkında pozitif

ayrımcılık yapılması, onlara karşı nazik davranılması konusunda insanlara adab-ı

muaşeret dersleri verilmiştir.

- “Neden eşlerinizle cinsel ilişkide bulunduğunuzda demez de kadınlarınızla ilişkide

bulunduğunuzda der?” sorusunda gelince:

Nisa 43, Maide 6. ayette kullanılan “lâmestüm” (dokunma) kelimesi yalnız cinsel ilişki

manasına değil, aynı zamanda tenlerin karşılıklı olarak birbirine dokunması manasına da gelir.

Ayrıca “bu kelime “lemestüm” şeklinde de okunmuştur ki, bu kıraate göre dokunma manası

daha da ön plana çıkar.

Nitekim, Şafii mezhebinde bu mana tercih edilmiş ve erkekle kadının tenleri birbirine

dokunması durumunda abdestlerinin bozulacağı hükmü kabul edilmiştir. (bk. Taberi, Maverdi,

Razi, ilgili ayetlerin tefsiri)

Bu dokunma ise, yalnız eşler arasında değil, namahrem bütün kadınlar için geçerlidir.

İşte Kur’an’ın bu değişik manaların kabul görmesini uygun gören ilahî hikmet gereği, ayette

“eşler” yerine “kadınlar” sözcüğünü kullanmayı tercih edilmiştir.

İlahi hikmet, kullarının bazı konularda farklı şekilde kulluk görevlerini yerine getirmelerini ön

gördüğü için, onlara farklı yorumlara imkân veren ifadelerle hitap etmiştir.

Page 9: Aralık 2015  · Musa gibi hissi mucizelerdir. (Maverdi, ilgili ayetin tefsiri) Bu ayetteki ifadeler de daha önceki benzer ayetlerde geçtiği üzere, mucizelerin Allah’ın yaratmasıyla

9

Kur'an apaçık bir kitap ise, o zaman Kur'an da bizim bilmediğimiz gizemler var mıdır?

Bu konuyu öğrenmek için Kur’an’da geçen “muhkem”, “müteşabih” ve “apaçık olma”

kavramlarını tahlil etmek gerekir. Konuyu bir kaç madde halinde açıklamakta fayda vardır:

1) Ali İmran suresinin 7. ayetinde Kur’an’ın bir kısmının muhkem bir kısmının ise müteşabih

olduğuna; Kur’an’daki mesajları ihtiva eden ifadelerin iki kısma ayrıldığına; bunlardan bir

kısmı manası açık, anlaşılabilir (muhkem) olduğuna; diğer bir kısmı ise, manası derin ve bu

derinlikten kaynaklanan bir kapalılığı olduğuna ve değişik manalara ihtimali olan (müteşabih)

ifadeler olduğuna vurgu yapılmıştır.

Bundan anlaşılıyor ki, Kur’an’daki müteşabih ifadeler, muhkem ifadelerinden farklı olarak

ancak ilimde derinleşmiş râsıh alimler tarafından bilinebilecek ifadelerdir.

2) "(Bu kur’an) ayetleri muhkem kılınmış bir kitaptır." (Hûd, 11/1) mealindeki ayette

Kur’an’ın tamamının nazım örgüsü ve harika üslubu bakımından sağlam, mükemmel

(muhkem) olduğu ifade edilmiştir.

Demek ki bu ayette yer alan “muhkem” kavramı, “müteşabih” kavramının zıddı değil, onları

da içine alacak şekilde bütün ayetlerin mükemmel ve sağlam bir şekilde hakikatleri ihtiva ettiği

ve mükemmel bir üslupla ifade edildiği manasına gelir.

3) “O gün her ümmetin içinden kendilerine birer şahit göndereceğiz. Seni de hepsinin üzerine

şahit olarak getireceğiz. Ayrıca bu Kitab'ı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidayet ve

rahmet kaynağı ve müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.” (Nahl, 16/89)

Bu ayette “her şeyin apaçık anlatıldığı” değil, “her şeyin açıklandığı”na vurgu yapılmıştır.

(Zemahşeri, Razi, ilgili ayetin tefsiri)

Bunu şöyle anlamak mümkündür:

a) Bu ayette zikredilen “her şeyin açıklaması”ndan maksat, (gerçek anlamda her şey değil)

insanların muhtaç olduğu helal-haram, ceza-mükâfat gibi hakikatlerdir. (Taberi ilgili ayetin

tefsiri)

b) Bu ayette zikredilen hususlar, müteşabih kısmıyla değil, açık olarak ifade edilen muhkem

denilen kısmıyla alakalı olup bunlara işaret edilmiştir. Ayetin sibakı/önceki ifadeleri bunu

desteklemektedir. Çünkü ayetin önceki ifadeleri ahiretle alakalıdır. Ceza ve mükâfat yeri olan

ahirette bütün insanlar müteşabihlerden değil, yalnız muhkemlerden sorumlu olacaklardır.

Yeter ki derinleşmiş olan alimler dışındaki insanlar bu müteşabihlerin manasını Allah’ın ilmine

havale etsinler ve Allah’ın muradının hak olduğuna iman etmiş olsunlar.

c) Dil bilimcilerine göre, ayette söz konusu edilen “Tibyan” kelimesi, bir ism-i masdar

olup “Beyan” anlamına gelir. Beyan ise, açık olmak değil, açıklamak manasınadır. (Razi ilgili

ayetin tefsiri)

Şunu da çok iyi biliyoruz ki, her açıklaması yapılan şey, herkes için açık-seçik anlamına

gelmez.

Page 10: Aralık 2015  · Musa gibi hissi mucizelerdir. (Maverdi, ilgili ayetin tefsiri) Bu ayetteki ifadeler de daha önceki benzer ayetlerde geçtiği üzere, mucizelerin Allah’ın yaratmasıyla

10

d) İbn Mesud’a göre ayette yer alan “her şeyin beyanı/açıklaması” ifadesi, dini ve dünyevi her

türlü ilmin Kur’an’da var olduğu anlamına gelir. (İbn kesir, ilgili ayetin tefsiri)

Buna göre insanların din ve dünya ile ilgili ihtiyaç duyduğu her ilim, her şeyin açıklaması

vardır. (İbn Kesir, a.y)

- Ancak her şeyin açıklanması, her şeyin açık-seçik olarak herkes tarafından bilinecek

türden olması anlamına gelmez. İnsanların faydasına her ilim Kur’an’da açıklanmıştır. Ancak

bir kısmı, açık-seçik olarak, bir kısmı da remiz ve işaretler nevinden yer almıştır. Hadislerin

beyan ettiği, sahabelerin anladığı, İslam ümmetinin kavradığı bütün ilimlerin kaynağı

Kur’an’dır. (krş. İbn Aşur, ilgili ayetin tefsiri)

4) "Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu/müteşabih ve ikişerli bir kitap olarak indirdi."

(Zümer, 39/23) mealindeki ayette ise, Kur’an’ın tamamının müteşabih, anlam bakımından

birbiriyle uyumlu, ifade tarzı bakımından birbirine benzeşen bir kitap olduğuna işaret

edilmiştir.

EK BİR AÇIKLAMA:

- Genel olarak Kur’an’ın açık bir kitap olduğu ifade edilmesine rağmen, pek de öyle açık

olmadığı meselesi üzerinde biraz durmakta ve -daha önce de sitemizde yer almış- aşağıdaki

bilgileri yeniden sunmakta fayda görmekteyiz:

- Her şeyden önce burada, Kur'an'ın Açık-Seçik Olmasının Boyutunu incelemekte fayda

vardır.

Evvela Kur'an'da yer alan söz konusu " Tafsil/açıklık/ açık-seçik/açıklama"dan maksat,

herkesin her konuyu kendi başına anlayabilecek açıklıkta olduğunu düşünmek mümkün

değildir. Böyle bir anlayış, pratikteki realitelerle açıkça çelişmektedir. Çünkü yüz binlerce

tefsirin varlığına rağmen, yine de Kur'an'ın bütün sırlarının tamamen anlaşılamadığı, inkâr

edilemez bir gerçektir.

Kur'an-ı Hakîm'in gün geçtikçe yeni yeni gerçeklere kaynaklık etmesi, âdeta zamanın

ihtiyarlanması nispetinde kendisinin kapsam olarak gençleşmesi ve değişik hakikatları

muhataplarına bildirmesi; bu kadar gelişen ilmî birikimlere rağmen, hâlâ araştırmacılar

tarafından her gün Kur'an-ı kerim'de açıklamaya ve incelemeye muhtaç yeni bakir

sahaların keşfedilmesi, sözkonusu "açıklık" kavramının sanıldığı kadar açık olmadığını,

aksine başka anlamlarının olduğunu göstermektedir.

Bunları teker teker sözkonusu etmek, böyle küçük bir soru-cevap hacmine sığdırmak mümkün

görünmemektedir. Bu sebeple genel bir bakış açısını sağlayacak bir kaç noktaya dikkat

çekmekte fayda vardır:

a. Kur'an'ın, "âyetleri açıklanmış kitap" olarak vasıflandırılması, onun herkes tarafından

bilinebileceğini değil, konuların Allah tarafından gerçeğe uygun olarak açıklandığını ifade

etmektedir.

b. Meşhur tâbirle ve daha doğru varyantıyla: " hem Arapça hem de Râbça" olan Kur'an

âyetlerinin açıklığı da Rabçadır. Eğer öyle olmasaydı, Arapçayı bilen herkesin birer allame;

birer Zemahşerî, Sekkâkî, Fahreddin Râzî, Kadı Beydâvî vs. olması gerekirdi.

Page 11: Aralık 2015  · Musa gibi hissi mucizelerdir. (Maverdi, ilgili ayetin tefsiri) Bu ayetteki ifadeler de daha önceki benzer ayetlerde geçtiği üzere, mucizelerin Allah’ın yaratmasıyla

11

c. "Şüphesiz, biz onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak, ilim üzere

açıkladığımız bir kitap getirdik."(Arâf, 7/52) ayetinde geçtiği üzere, Kur'an'daki bu"açıklama"

işi, ilmî kurallara bağlı olarak yapılmıştır. Onların bilinmesi ise ilmî birikimlere muçhtaçtır.

Her çağdaki bir takım yeni yorumların getirilmesi, farklı bilgi birikiminin bir yansımasıdır.

d. Şimdi şu ayete bakınız: "Biz, geceyi ve gündüzü birer âyet (delil) olarak yarattık. Nitekim,

Rabbinizin nimetlerini araştırmanız, ayrıca yılların sayı ve hesabını bilmeniz için gecenin

karanlığını silip (yerine eşyayı) aydınlatan gündüzün aydınlığını getirdik. İşte biz her şeyi açık

açık anlattık." (İsrâ, 17/12)

Evet biz iman ediyoruz ki, Allah Kur’an’da bu konu dahil her şeyi açık açık anlatmıştır. Ancak

biz bir şeye daha iman ediyoruz; o da şudur: Bu ayette söz konusu edilen ve açıklanmış olduğu

ifade edilen hususları, -itiraf etmeliyiz ki, bir parça Astronomi ve coğrafya bilgimize rağmen -

tamamen anlayamıyoruz. Demek oluyor ki, "açıklık" kavramı, farklı kesimlere farklı bir boyutu

ile boy göstermektedir. Normal bir vatandaş, yılın aylarını ve günlerini sayarak, bir takvim

dahilinde disiplinli bir hayat sürebilir. Ancak uzman bir bilim adamı bu konuda çok farklı

şeyler bilebilir ve Allah'ın o hayret verici sanatı ve azameti karşısında secde edebilir.

e. Kur'an'ın pek çok ayetinde ilme ve ilim erbabına özel bir önem atfedilmiştir. Halbuki, Eğer

bilenlerle bilmeyenler Kur'an'ı anlamada aynı seviyede iseler, ilmin hiçbir değeri yok demektir.

Bu ise bir safsatadır. Demek Kur'an'ın bilen kimseler tarafından açıklanmaya ihtiyacı vardır.

Bütün bu açıklamalardan anlaşıldığı üzere, Kur’an’ın açık bir beyana sahip olması, rastgele

herkesin anlayacağı tarzda olduğu anlamına gelmez. Kur’an’ın açık ifadesiyle, Hz.

Muhammed’in tebliğden başka bir görevinin de Tabyin/ Kur’an’ı açıklama olması, bu gerçeğin

açık göstergesidir. Tarih boyunca, İslam alimleri Hz. Peygamberin tebliğ vazifesini yürüttükleri

gibi, tebyin/açıklama vazifesini de sürdürmüşlerdir.

Page 12: Aralık 2015  · Musa gibi hissi mucizelerdir. (Maverdi, ilgili ayetin tefsiri) Bu ayetteki ifadeler de daha önceki benzer ayetlerde geçtiği üzere, mucizelerin Allah’ın yaratmasıyla

12

Buhari, neden hüküm verirken kıyas ve akla karşıydı?

İslam aleminde genel olarak “ehl-i hadis” ve “ehl-i rey” olmak üzere iki ekol oluşmuştur.

Bir kısım muhaddisler (hadisçiler)'e göre nass ve haberler, bütün olaylara cevap verecek

mahiyette olduğundan kıyas'a lüzum yoktur. Esasen kıyas, bir nevi re'y ve ictihâd olduğu için

yanılma ihtimali vardır. Halbuki nass'lar, hatâdan uzak ve kesin hükümler ifade ederler. O

halde kıyas'a değil, haber ve sünnetler'e başvurmak gerekir.

Bu maksatla hadîsciler, topladıkları hadîsleri, fıkıh kitaplarının babları gibi konulara göre tasnîf

ve tertip etmişlerdir. Bu arada Buhârî, İbn-i Mâce ve Dârimî gibi bazı hadîs bilginleri, kendi

hadîs koleksiyonlarında kıyas ve re'yi kınayan birer bap ayırmışlardır.

Mesela: Buhari, Sahihinde, Kitabu’l-İtisâm’ın 7. bölümünü, “Babü mâ Yüzkeru min

Zemmi'r-Re'y ve Tekellüfi'l-Kıyas” (Reyin ve tekellüflü/zoraki kıyas yapmanın kötülenmesi”

başlığını kullanmıştır.

Bu başlık altında -Abdullah b. Amr (b. el-As)’ın rivayeti olarak yer verdiği hadislerden biri

şöyledir:

“Muhakkak ki Allah insanlara ilim verdikten sonra onu onlardan çekip almaz. Fakat ilim

sahibi alimlerin canını alır da geriye bir cahil insanlar kalır ki kendilerinden fetva istenir,

onlar da kendi reyleriyle (kıyas yoluyla) fetva verirler. Böylece hem kendileri dalalete

düşer hem de başkalarını dalalete düşürürler.” (Buhari, İtisam,7)

Burada garipsenecek bir şey de yoktur. Çünkü, her insan hayatı boyunca bağlı olduğu

mesleğini sever ve en doğru olduğuna inanır. Nitekim, ehl-i rey olanlar ehl-i hadisi işin

gerçeğini bilmeyen ezbercilikle suçlarken, ehl-i hadis de ehl-i reyi Kitap ve sünnetin dışına

çıkarak kendi akıllarına göre işler çevirdiklerini söylemişlerdir.

- Buhârî, genel çerçeve itibariyle ehl-i hadis akîdesine bağlı olduğu ve kıyası kabul etmediği

halde naslarda sınırları çizilen bir akıl yürütmeyi caiz görür. (Buhârî, İtisâm, 12; Buhari,

Halku efâli’l-ibâd, s. 154)

Nitekim aklî dengesini kaybetmiş bir sarhoşun sarfettiği sözlerin hukukî bir değer

taşımadığına hükmetmesi de (Sübkî, II, 222) onun akla verdiği değeri gösteren bir delil kabul

edilmelidir. Özellikle Halku efâli’l-ibâd adlı eserinde yaptığı nakillerden anlaşıldığına göre

akaid konularında Abdullah b. Mübârek, Abdurrahman b. Mehdî, Ebû Ubeyd Kasım b. Sellâm,

Fudayl b. İyâz, Süfyân b. Uyeyne ve Nuaym b. Hammâd’ın görüşlerini benimseyerek onlardan

etkilenmiştir.

Buhârî’nin akaide dair görüşlerini şöylece özetlemek mümkündür:

İslâm’ın bütün hükümlerinin Müslümanların gerek dünyevî gerekse uhrevî maslahatlarını temin

etmeye yönelik teşrî kılınmıştır ve Cenâb-ı Hakk’ın bütün emirlerinde

bildiğimiz/bilemediğimiz sayısız hikmetler vardır. Bunları araştırıp bulmaya çalışmak, İslâm’ın

daha iyi anlaşılması ve yorumlanması adına önemli bir husustur.

Ancak taabbudî alana giren hükümlerin gerekçeleri bilinemediğinden, bunların illet ve sebebini

anlamaya yönelik sorular sormayı alimler hoş karşılamamıştır. Örneğin İmam Şatıbî, illet ve

sebebini aklın kavrayamayacağı ibadetler alanıyla ilgili konularda “neden” ve “niçin” gibi

sorular sormayı mekruh addetmiştir. Hayızlı kadının niye namazlarını kaza etmeyip de orucunu

kaza ettiği hakkında soru sormayı da buna örnek vermiştir. Zîrâ bu kişi aklının yetmeyeceği bir

meseleyi sormaktadır. (Şatıbi, el-Muvafakat, trc. Mehmet Erdoğan, İstanbul: İz Yayıncılık,

2003, s. 324)

Page 13: Aralık 2015  · Musa gibi hissi mucizelerdir. (Maverdi, ilgili ayetin tefsiri) Bu ayetteki ifadeler de daha önceki benzer ayetlerde geçtiği üzere, mucizelerin Allah’ın yaratmasıyla

13

Kadınların hayız zamanında yapamadığı ibadetlerin kazasıyla ilgili olarak İmam Buhârî, Ebu’z-

Zinad’ın şöyle dediğini nakleder: “Sünnetler ve hakkın çeşitli şekilleri (şer’î hükümler),

çoğu kez insan aklının kavrayamayacağı şekilde gelir. Müslümanların ona uymaktan

başka çaresi yoktur. Meselâ hayızlı kadın orucu kaza eder de, namazı kaza etmez.”

(Buhârî, Savm 41)

Hz. Âişe de hayızlı kadının orucu kaza ettiği hâlde niçin namazı kaza etmediğini soran bir

kadına; “Sen Harûra (Harici) meşrepli misin? Biz orucu kaza etmekle emrolunur, namazı

kaza etmekle emrolunmazdık.” diyerek cevap vermiştir. (Buhârî, Hayız 20)

Özetle: Buhari gibi İslam ümmetinin en makbul gördüğü Sahih-i Buhariyi telif ederken

herhalde herkesten çok aklı kullanmıştır. Zira, sahih bir eseri ortaya koymak, özellikle “hadisin

kabul şartları”nı binlerce rivayet arasında seçip almak büyük bir aklı gerektirir. Elindeki hadis

malzemesini “rey” ve “kıyas”a tercih etmesini, mesleğine bağlılığının bir tezahürü olarak

görmek gerekir.

Page 14: Aralık 2015  · Musa gibi hissi mucizelerdir. (Maverdi, ilgili ayetin tefsiri) Bu ayetteki ifadeler de daha önceki benzer ayetlerde geçtiği üzere, mucizelerin Allah’ın yaratmasıyla

14

Alem-i Misal, İslam'da var mıdır?

- Alem-i misal ile ilgili bu görüşler -kuvvetli ihtimalle ayet ve sünnette açıkça olmadığından

hareketle- verilmiştir.

- Ancak, ehl-i velayet bu alemin varlığından haber vermektedir.

Bu işin erbabından biri olan Bediüzzaman hazretlerinin şu ifadeleri bize ışık tutmaktadır:

“Eğer dersen: "Muhakkikîn-i sofiye, "Kaf"a dair pek çok tasviratta bulunmuşlardır?" Buna

cevaben derim: "Meşhur olan âlem-i misal, onların cevelangâhıdır. Biz elbisemizi

çıkardığımız gibi, onlar da cesedlerini çıkarıp seyr-i ruhanî ile o ma'rezgâh-ı acaibe temaşa

ediyorlar. "Kaf" ise; o âlemde onların tarif ettikleri gibi mütemessildir...” (Muhakemat,64 ).

“Evet nasıl cismaniyata cam ve su gibi şeyler âyine olur. Öyle de, ruhaniyata dahi hava ve esir

ve âlem-i misalin bazı mevcudatı âyine hükmünde ve berk ve hayal sür'atinde bir vasıta-i seyr

ü seyahat suretine geçerler ve o ruhanîler hayal sür'atiyle o meraya-yı nazifede, o menazil-i

latifede gezerler. Bir anda binler yerlere girerler… Acaba, maddeden mücerred ve muallâ ve

tahdid-i kayd ve zulmet-i kesafetten münezzeh ve müberra ve şu umum envâr ve bütün

nuraniyat onun envâr-ı kudsiye-i esmasının bir kesif zılali ve umum vücud ve bütün hayat ve

âlem-i ervah ve âlem-i misal nim-şeffaf bir âyine-i cemali ve sıfâtı muhita ve şuunatı külliye

olan bir Zât-ı Akdes…”(Sözler, 195 )

“...bu ُهَوanahtarı ile havanın maddî cihetindeki bu acaibi gördüğüm gibi, hava unsuru da bir

olarak âlem-i misal ve âlem-i manaya bir anahtar oldu.” (Sözler,162)ُهَو

“Küre-i Arz, âlem-i şehadette bir çekirdektir; âlem-i misaliye ve berzahiyede bir büyük ağaç

gibi, semavata omuz omuza vuracak bir azamettedir.” (Lem'alar, 66)

“Kâinatta Levh-i Mahfuz'un gayet kat'î bir delil-i vücudu ve bir nümunesi, insandaki kuvve-i

hâfızadır ve âlem-i misalin vücuduna kat'î delil ve nümune, kuvve-i hayaliyedir” (Lem'alar, 355

).

- Kur’an “alem-i gayb ve alem-i şehadet” olarak iki aleme işaret edilmiştir. Bu muhatabın

aklına göre kullanılmış bir irşat üslubunu gösterir.

Ancak “alem-i şahdet”, insanlık alemini, hayvanlar alemini, bazı yıldızlar alemini, güneş

sistemini ve benzeri pek çok alemi içine aldığı gibi, “alem-i gayb” da, alem-i esir, alem-i ervah,

alem-i misal, alem-i berzah gibi bir çok alemi ihtiva etmektedir. Bunların bir çoğu aynı yerde iç

içe de bulan bilir.

Örneğin; “Âlem-i ziya, âlem-i hararet, âlem-i hava, âlem-i kehrüba, âlem-i elektrik, âlem-i

cezb, âlem-i esîr, âlem-i misal, âlem-i berzah gibi âlemler arasında müzahame ve yer darlığı

yoktur. Bu âlemler, hepsi de ihtilâlsiz, müsademesiz küçük bir yerde içtima ederler.” (Mesnevi-

i Nuriye,138 )

İlave bilgi için tıklayınız:

Âlem-i Misal hakkında bilgi verir misiniz?

Alem, Alem-i Emir, Alem-i Misal, Alem-i Gayb, Alem-i Berzah gibi ...

Page 15: Aralık 2015  · Musa gibi hissi mucizelerdir. (Maverdi, ilgili ayetin tefsiri) Bu ayetteki ifadeler de daha önceki benzer ayetlerde geçtiği üzere, mucizelerin Allah’ın yaratmasıyla

15

Türklerle Arapların savaşıp, Türklerin tamamının öleceğine dair bir hadis var mı?

- Bu rivayetler daha müslüman olmamış Türklerle ilgilidir. Bazı rivayetlerde “Müslümanlar

Türklerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz” (Ebu davud, Melahim,9/h.no:4303) ifadesine yer

verilmesi, bu gerçeğin tartışmasız delilidir.

- Detaylara giremeyeceğimizi ifade etmekle beraber, soruda yer alan ve -Müslümanlar arasında

vuku bulacağı izlenimini veren- son hadis rivayetinin sahih olmadığını belirtelim. Şöyle ki:

a) Hadiste “küçük gözlü bir kavim” ifadesini açıklayan “yani Türkler” açıklaması hadis

değildir, ravilerin açıklamasıdır. Halbuki Orta Asya kökenli Türklerden başka kavimlerin de

gözleri küçüktür. Bu hadiste onlardan biri de kastedilmiş olabilir.

b) Bu hadis rivayeti İbn Hanbel’de farklı bir şekilde ele alınmıştır. Oradaki rivayete göre,

savaşta Müslümanlar perişan olacaktır. “Siz onları, üç kez önünüze katıp süreceksiniz…”

ifadesi yerine “Onlar sizi üç kez önüne katıp sürecekler….” şeklindedir. (bk.Avnu’l-Mabud,

11/278)

Yanı Türklerin müslümanları Arap yarımadasına kadar sürecekleri, ilk seferinde kaçanların

kurtulacakları, ikincisinde bir kısmının kurtulup bir kısmının helak edileceği üçüncüsünde ise

hepsinin kılıçtan geçirileceği ifade edilmektedir. Yani Ebu Davud'un rivayetinin tam tersidir.

Ahmed b. Hanbel'in rivayeti şu şekildedir:

"Abdulah b. Büreyde, babasının şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ben Rasûlullah (asm)'in

yanında otururken efendimizin şöyle buyurduğunu duydum:

"Şüphesiz geniş yüzlü, küçük gözlü sanki yüzleri deriden kalkan gibi olan bir kavim

benim ümmetimi, Arap Yarımadasına sokuncaya kadar üç kere sürecek birincisinde

onlardan kaçanlar kurtulacak, ikincisinde bir kısmı helak olup bir kısmı kurtulacak,

üçüncüsünde ise onlardan geri kalanların hepsi kılıçtan geçirilecek."

Rasûlullah'a: Onlar kimlerdir, ya Rasûlullah diye sordular,

"Onlar Türklerdir, nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki atlarını müslümanların

camilerinin direklerine bağlayacaklar." buyurdu.

Ravi der ki; Büreyde bundan sonra devamlı surette iki üç deve, yol azığı ve suyu bulundururdu.

Görüldüğü gibi, Ebu Davud'un rivayeti ile Ahmet b. Hanbel'in rivayeti biribirine taban tabana

zıttır. Bunların telif ve te'vili de mümkün değildir. Bu hadislerden birisini öbürüne tercih

gerekecektir. Hadislerin öncesi ve olaylar gözönünde bulundurulduğunda, Ahmed b. Hanbel'in

rivayetinin daha doğru olduğu fikri ağır basmaktadır. Çünkü:

Bir defa sürülen millet, Arap Yarımadasına kadar kovalanacaktır. Arap yarımadası da

müslüman olmayan tatarların değil, müslümanların yurdudur. Savaşta yenilenler, düşmanın

anayurduna değil, kendi anayurtlarına kaçarlar. Dolayısıyla galip devlet kovaladığı düşmanı

onların ülkesine doğru sürer.

İkincisi; Büreyde (r.a) Rasulullah'tan hadisi duyduktan sonra her an Türklerin saldırısını

beklemiş ve kaçabilmek için deve ve azığını hazır tutmuştur. Ayrıca Ebu Davud'un rivayetinin

sonundaki "veya dediği gibi" ifadesi ile de ravinin şüphesini ortaya koymaktadır. Ayrıca olaylar

da Ahmet b. Hanbel'in rivayetini te'yid etmektedir.

Page 16: Aralık 2015  · Musa gibi hissi mucizelerdir. (Maverdi, ilgili ayetin tefsiri) Bu ayetteki ifadeler de daha önceki benzer ayetlerde geçtiği üzere, mucizelerin Allah’ın yaratmasıyla

16

Anlaşılıyor ki, Ebu Davud'un rivayetinin ravileri vehme düşmüşler ve yanlış nakilde

bulunmuşlardır.

Avnü'l-Ma'bud müellifi yukarıya aktardığımız noktaları açıkadıktan sonra, Kurtubî'nin,

Tezkiresine her iki rivayeti de aldığını ve bunun sebebini anlayamadığını söyler. (bk.Avnu’l-

Mabud, 11/278 vd.)

İlave bilgi için tıklayınız:

Kıyamet alametlerinden Türklerle savaş hakkındaki hadisi açıklar mısınız?

"Türkler size saldırmadan siz sakın Türklere saldırmayın çünkü onlar ...

İmam Rabbani Garanik olayını kabul ediyor mu?

İmam Rabbani hazretleri, “rüyada şeytanın Hz. Peygamberin suretine giremeyeceğine dair

hadis olduğuna göre, bizim gördüğümüz bu gibi rüyaların hepsine sadık rüya nazarıyla

bakabilir miyiz?” şeklindeki bir soruya cevap verirken bunu kullanmıştır.

Muhyiddin Arabi’nin “şeytanın peygamberin suretinde temessül etmeyeceği rüya, Hz.

peygamberin Medine’de iken bulunduğu suretinin aynısının görüldüğü rüyadır”

şeklindeki yorumuna yer verdikten sonra, ayrıca -özetle- şu noktaya dikkat çekmiştir.

“Şayet şeytan Hz. Peygamberin suretinde temessül etmezse bile, onun rüya gören ile

rüyada görülen (Hz. Peygamber) arasına girip yanlış bazı şeyleri söyleyip, bazı işaretlerle

rüya gören kimseyi aldatması mümkündür.”

İmam buna bir misal olarak da kısaca Garanik olayını vermiştir. Ve “Hz. Peygamber ayetleri

okurken, müşriklerin taptıkları Lat, Menat gibi ilahlarının yer aldığı yere gelince,

şeytan o putları öven sözleri öyle bir şekilde seslendirdi ki, oradakiler bunların da Hz.

Peygamber tarafından okunduğunu sandılar…” (Arapça Mektubat. 273. Mektp)

- Öyle zannediyoruz ki, İmam rabbani bu olayın mutlaka doğru olduğunu belirtmekten ziyade,

zayıf da olsa “şeytanın insanları nasıl aldatabileceğine” bir örnek olarak takdim etmiştir.

İlave bilgi için tıklayınız:

Şeytan ayetleri ya da Garanik olayı diye anlatılan iddianın aslı nedir ...

Page 17: Aralık 2015  · Musa gibi hissi mucizelerdir. (Maverdi, ilgili ayetin tefsiri) Bu ayetteki ifadeler de daha önceki benzer ayetlerde geçtiği üzere, mucizelerin Allah’ın yaratmasıyla

17

Kafirin duası kabul olmazsa, şeytanın isteği neden yerine getirildi? Sorunuzda belirttiğiniz iki ayet grubu farklı bağlamlara, dolayısıyla farklı anlama sahiptir.

Kafirlerin duası ile ilgili ayetler, Allah’ın yanında O’na ulaşmak için putlara tapan, putlara dua

eden bu insanların dualarının makbul olmayacağını ifade etmektedir. Zira tanrı diye taptıkları o

varlıklar yaratan değil, yaratılmış varlıklardır; bu sebeple başkalarının ihtiyaçlarını

karşılamaktan acizdirler.

Şüphe yok ki kendisine el açıp yalvarılmaya layık olan tek tanrı yüce Allah’tır. Evrendeki her

şeyin yaratıcısı olan Allah, kullarına şah damarından daha yakındır, kalplerinden geçenleri dahi

bilir; onların açıktan ve gizli yakarışlarını işitir, ihtiyaçlarını karşılar, istedikleri şey mevcut

değilse yaratır.

Kendilerine tanrı diye tapılan şuursuz putlar veya diğer tanrılar ise yaratıcı güce sahip

olmadıkları için insanların dua ve isteklerine cevap verecek durumda değillerdir. Bu nedenle

onlara dayanıp sığınmak ve onlardan yardım istemek batıldır, yararsızdır; bu tanrılara yapılan

dualar boşa gitmiş, hedefini şaşırmış dualardır. Ra’d Suresinin 14. Ayetinin son cümlesi bunu

ifade etmektedir.

İblis’in Hz Adem kıssası içinde geçen kendisine mühlet verilmesi talebi için ise aynı şey söz

konusu değildir. Allah’ın onun bu dileğini kabul etmesi, insanoğlu için dünya hayatının bir

imtihan süresi olması yönündeki ilahi takdirinin bir sonucudur.

Ayrıca bu münasebetle şeytanın insanlar aleyhindeki kötü planları onlara haber verilerek, bir

bakıma insanlar dünya ve ahiret hayatlarını mahvedecek olan bu tehlike karşısında

uyarılmışlardır.

Page 18: Aralık 2015  · Musa gibi hissi mucizelerdir. (Maverdi, ilgili ayetin tefsiri) Bu ayetteki ifadeler de daha önceki benzer ayetlerde geçtiği üzere, mucizelerin Allah’ın yaratmasıyla

18

Üzerinde kul hakkı olan kişinin duası kabul olmaz mı?

Üzerinde kul olan kimsenin duası ve diğer ibadetlerinin kabul olmayacağına dair bilgi yanlıştır.

- Dinî imtihan, günahlar ve sevapların oranlarına göre değerlendirilir ve sonuca bağlanır.

Allah’ın rahmetinin gazabından daha önde olduğunu gösteren delillerden biri de, bu imtihanda

yanlışların doğruları götürmemesidir. “Zerre miskal hayır yapan onu görür, zerre miskal şer

işleyen onu görür.” (Zilzal, 99/7-8) mealindeki ayette bu prensibin altı çizilmiştir.

- “Artık kimin tartıları ağır basarsa, memnun kalacağı bir hayata girer. Kimin tartıları da hafif

gelirse, onun barınağı da Haviye olur. Onun ne olduğunu bilir misin?

Haviye bir ateştir: kızgın mı kızgın!” (Karia, 101/6-11) mealindeki ayetlerde -kul hakları istisna

edilmeksizin- bütün günah ve sevapların karşılaştırılacağı açıkça ifade edilmiştir. Yeter ki kişi

iman dairesinde imtihana girmiş olsun.

- Bu konuda kaynaklarda yer alan bazı rivayetler zayıftır. Bir kısmı da korkutmaya yönelik bir

üslubun ifadesidir.

- Hz. Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor: Hz. Peygamber (asm) “Müflis kimdir, bilir misiniz?” diye

sordu. Oradakiler: “Bizde müflis, parası ve malı olmayan kimse demektir” dediler. Bunun

üzerine Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurdu:

“Asıl müflis, kıyamet günü bir yandan, namazı ile, orucu ve zekâtı ile gelir. Öte yandan, buna

hakaret etmiş, ona iftira etmiş, berikinin malını yemiş, şunun kanına girmiş, bunu

dövmüş olarak gelir. Bu yüzden, yaptığı iyilik ve sevapları ona, buna dağıtılacaktır. Borcu

ödenmeden sevapları biterse, bu defa kendisi onların günahlarını yüklenecek ve sonra da

cehenneme atılacaktır.” (Müslim, Bir, 59)

Bu sahih hadisten açıkça anlaşılıyor ki, kul hakkına girenlerin de ibadetleri, duaları geçerlidir.