116
T.C SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİMDALI DEPRESYON VE DİNDARLIĞIN BAZI TEZAHÜRLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA: DENİZLİ İLİ ÖRNEĞİ Alaaddin Attar DEBGİCİ 1330206204 YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMAN Prof.Dr.Hüseyin CERTEL ISPARTA - 2016

Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

T.C

SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİMDALI

DEPRESYON VE DİNDARLIĞIN BAZI TEZAHÜRLERİ

ARASINDAKİ İLİŞKİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA:

DENİZLİ İLİ ÖRNEĞİ

Alaaddin Attar DEBGİCİ

1330206204

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

Prof.Dr.Hüseyin CERTEL

ISPARTA - 2016

Page 2: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

i

T.C.

Page 3: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

ii

T.C

SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YEMİN METNİ

Yüksek Lisans tezi olarak sunduğum “Depresyon ve Dindarlığın Bazı Tezahürleri

Arasındaki İlişki Üzerine Bir Araştırma: Denizli İli Örneği” adlı çalışmanın, tezin proje

safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel ahlak ve geleneklere

aykırı düşecek bir yardıma başvurulmaksızın yazıldığını ve yararlandığım eserlerin

Bibliyografya’da gösterilenlerden oluştuğunu, bunlara atıf yapılarak yararlanılmış

olduğunu belirtir ve onurumla beyan ederim.

Alaaddin Attar DEBGİCİ

15/04/2016

Page 4: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

iii

ÖNSÖZ

Günümüzde insanoğlunun karşı koyamadığı en önemli olgu hiç şüphesiz

sosyalleşmedir. İletişim çağı ile birlikte bir başkasıyla etkileşim içerisine girmediğimiz

bir gün bile olmamaktadır. Fakat sosyalleşmenin artması insanoğlunun kendi içinde git

gide yalnızlaşmasını engellememektedir. İşte bu yüzden psikolojik açıdan dayanıklılık,

ruh sağlığı açısından oldukça önemli bir hal almaktadır. Psikolojik dayanıklılık ya da

diğer bir yönüyle insanların depresyon eğilimi onların kişiliklerinin en önemli

şekillendiricilerinden birisi olan dinden hiç şüphesiz etkilenmektedir. Çünkü din, insan

kişiliğini doğrudan etkilemekte bu da davranışlarında ve olaylara bakış açısında dolaylı

etki sağlamaktadır.

1980’li yıllarda “Sizin için hayatta en önemli şey nedir?” sorusuna “Sevgi”

cevabı verilirken günümüzde bu cevabın yerini “Para” almıştır. İnsanlar parayı yani

maddesel gücü tüm sorunların bir çözümü gibi görse bile, paranın insanı mutlu

etmediğinin birçok örneği vardır. Para, ihtiyaçları giderme veya yaşam kalitesini artırma

adına önemliyken, kişinin mutlu olması ya da hayatta her şeyin istediği gibi gitmesinde

hiçbir güce sahip değildir. İşte bu durum, insanın içindeki boşluğun ve yalnızlaşmanın

esas sebebinin manevî boşluktan kaynaklandığını düşündürmektedir. Bu nedenle din ve

insan ilişkisi, din ve insanın ruhsağlığı ilişkisi, bilim dünyasında gittikçe artan bir merak

uyandırmaktadır.

Alan araştırması olarak tasarladığımız bu çalışmada, dindarlık ve depresyon

arasındaki ilişki ve etkileşim, demografik özellikler dikkate alınarak, Denizli örneklemi

üzerinden incelenmiştir. Bu araştırmamızda bireylerin depresyon düzeylerini ortaya

çıkarmak ve bireylerin depresyon düzeyleri ile dindarlık düzeyleri arasında nasıl bir

ilişki olduğunun araştırılması temel problem olarak kabul edilmiş ve böylece son

yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması hedeflenmiştir.

Bu çalışmanın gerçekleşmesi için büyük bir özveriyle destek veren, teşvik eden,

önerileri ile yol gösteren tez danışmanım ve değerli hocam Prof. Dr. Hüseyin

CERTEL’e ve akademik eğitimim süresince değerli zamanını ayırarak bilgi ve

deneyimlerini benimle paylaşan hocam Prof. Dr. Habil ŞENTÜRK’e sonsuz

teşekkürlerimi sunuyorum.

Page 5: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

iv

(DEBGİCİ, Alaaddin Attar, Depresyon ve Dindarlığın Bazı Tezahürleri Arasındaki

İlişki Üzerine Bir Araştırma: Denizli İli Örneği, Yüksek Lisans Tezi, Isparta, 2016)

ÖZET

Bu araştırmanın amacı, cinsiyet, medeni durum, yaş, eğitim durumu, aylık gelir

gibi bir takım değişkenleri değerlendirerek dindarlık nitelikleri ile depresyon düzeyleri

arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Veri toplamak amacıyla bu çalışma için

oluşturulmuş anket ve “Beck Depresyon Envanteri” uygulanmıştır. Katılımcıların

%47,1’i 23-32, %22,2’si 33-40 yaş grubundadır. Yarısından çoğu (%71,9) kadındır.

Yine yarısından çoğu (%69,8) üniversite mezunudur. %48,7’si 1500-3000 TL arası

gelire sahiptir. Yarısından fazlası (%55,9) ailesini dindar olarak ifade etmiştir.

Katılımcıların yaşları arttıkça depresyon düzeylerinin düştüğü görülmüştür. Aynı

zamanda depresyon düzeyi kadınlarda erkeklere oranla daha fazla görülmüştür. Eğitim

ve aylık gelir arttıkça depresyon azalmaktadır. Medeni durum ve hayatının herhangi bir

döneminde din eğitimi alma durumu ise depresyonda faktör sebebi olarak

belirlenmemiştir. Ailesinin dindar olmadığını ifade eden katılımcıların en düşük toplam

depresyon düzeyine sahip oldukları görülmektedir. Nadiren dua edenlerin yüksek

depresyon ortalamaları saptanmıştır. Namaz kılma sıklığı açısından en düşük depresyon

puan ortalaması beş vakit namaz kılanlara aittir. Diğer bir ibadet türü olarak

katılımcıların oruç tutma sıklıklarına göre ortalamaları incelendiğinde; tamamını

tutanların yine depresyon puan ortalamalarının en düşük düzeyde oldukları fark

edilmektedir. Dolayısıyla, dindarlığın etki boyutunda dini yönelim arttıkça depresyon

düzeyleri düşmektedir.

Anahtar Kelimeler: Din, depresyon, dindarlık

Page 6: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

v

(DEBGİCİ, Alaaddin Attar, A Research About a Relationship Between The Appearance

of Depression and Religion The City of Denizli Sample, Isparta, 2016)

ABSTRACT

The purpose of this research is evaluating the relationship between religiosity

and depression in order to characteristics such as income level, sex, marital status, age,

education level. An Questionnaire is constructed for this study to collect data and "Beck

Depression Inventory" was applied. 47.1% of the participants were between age 23-32

and 22.2% of them were 33-40. More than half (71.9%) were female and university

graduates (69.8%). 48.7% of them has 1500-3000 TL monthly income. More than half

(55.9%) stated that they have a religious family. The results indicated that with age the

level of depression decreases. Moreover, the level of depression is higher in females

than in males. Depression rates correlates negatively with income and the level and

educational level of the participants. The study identified no variable relationships

between marital status and having religious education during any period of their life

with depression. Participants expressing coming from non-religious families reported

having the lowest levels of depression. Participants who declared that they are praying

rarely have higher depression scores. When participants were analyzed according to the

frequency of prayer, those who pray five times a day were seen to have the lowest

meanscore of depression. When participants were segmented according to frequency of

fasting during Ramadan as another kind of worship; it is seen that participants that fast a

whole month during Ramadan have the lowest level of depression scores. Overall the

level of piety is negatively correlated with depression: as religious orientation increases

the level of depression decreases.

Keywords: Religion, depression, religiosity

Page 7: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

vi

İÇİNDEKİLER

Sayfa No

TEZ SAVUNMA SINAV TUTANAĞI ......................................................................... 1

YEMİN METNİ .............................................................................................................. 1

ÖNSÖZ ............................................................................................................................. 1

ÖZET ................................................................................................................................ 1

ABSTRACT ..................................................................................................................... 1

İÇİNDEKİLER ............................................................................................................... 1

TABLOLAR DİZİNİ ...................................................................................................... 1

KISALTMALAR DİZİNİ .............................................................................................. 1

GİRİŞ ............................................................................................................................... 1 A) ARAŞTIRMANIN KONUSU .................................................................... 1

B) ARAŞTIRMANIN AMACI ........................................................................ 1

C) ARAŞTIRMANIN ÖNEMİ ........................................................................ 2

D) ARAŞTIRMANIN TEMEL PROBLEMLERİ ........................................... 3

E) ARAŞTIRMANIN HİPOTEZLERİ ............................................................ 4

1) Temel Hipotez ......................................................................................... 4

2) Depresyon Düzeyi ve Demografik Değişkenlerle İlgili Hipotezler ........ 4

F) ARAŞTIRMANIN VARSAYIMLARI ....................................................... 5

G) ARAŞTIRMANIN SINIRLILIKLARI ....................................................... 6

H) KONUYLA İLGİLİ ÇALIŞMALAR ......................................................... 6

1) Türkiye de Yapılan Araştırmalar ............................................................ 6

2) Türkiye Dışında Yapılan Araştırmalar ................................................... 9

BİRİNCİ BÖLÜM

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

1.1. DİN VE DİNDARLIK KAVRAMLARI ........................................................................... 14

1.1.1. Din Nedir ........................................................................................................ 14

1.1.2. Dindarlık Kavramı ........................................................................................ 16

1.1.3. Dindarlığın Boyutları ..................................................................................... 19

1.1.3.1.İnanç Boyutu ................................................................................. 21

1.1.3.2.İbadet Boyutu ............................................................................... 21

1.1.3.3.Duygu Boyutu .............................................................................. 22

1.1.3.4.Bilgi Boyutu ................................................................................. 23

1.1.3.5.Etki Boyutu ................................................................................... 23

1.1.4. Dindarlık Tipleri ............................................................................................ 27 1.2. DEPRESYONUN TANIMI ............................................................................................... 32

1.2.1.Tarihçesi ........................................................................................... 34

1.2.2. Depresyonun Nedenleri ................................................................... 35

1.2.2.1. Psiko-sosyal Faktörler ................................................................. 35

1.2.2.2. Kalıtsal Faktörler ......................................................................... 36

1.2.3.3. Biyolojik Faktörler ...................................................................... 37

Page 8: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

vii

1.2.3. Tanı Kriterleri ....................................................................................................... 37

1.2.4. Depresyonun Risk Faktörleri ............................................................................... 38

1.2.4.1. Sosyal Yaşam Olayları ................................................................ 39

1.2.4.2. Irk ve Etnik Gruplar ..................................................................... 39

1.2.4.3. Cinsiyet ........................................................................................ 39

1.2.4.4. Yaş ............................................................................................... 40

1.2.4.5. Medeni Durum ............................................................................. 40

1.2.4.6. Sosyo Ekonomik Durum ............................................................. 41 1.2.5. Türleri ................................................................................................................... 41

1.2.5.1. Major Depresyon ......................................................................... 41

1.2.5.2. İki Uçlu Depresyon ...................................................................... 42

1.2.5.3. Distimik Depresyon ..................................................................... 42

1.2.5.4. Reaktif Depresyon ....................................................................... 43

1.2.5.5. Maskeli Depresyon ...................................................................... 43

1.2.5.6. Doğum Sonrası Depresyonu ........................................................ 43

1.2.5.7. Çocukluk ve Ergenlik Depresyonu .............................................. 44 1.2.6. Depresyonun Belirtileri ......................................................................................... 45

1.2.6.1. Bilişsel (Kognitif) Belirtiler.......................................................... 46

1.2.6.2. Duygusal Belirtiler ....................................................................... 49

1.2.6.3. Davranışsal Belirtiler .................................................................... 50

1.2.6.4. Fizyolojik Belirtiler ...................................................................... 51 1.2.7. Depresyonun Tedavisi ........................................................................................... 53

1.2.7.1. İlaç Tedavisi ................................................................................ 53

1.2.7.2. Psikoterapi ................................................................................... 53

1.2.7.3. Dini (Pastoral) Danışmanlık ........................................................ 54 1.3. DEPRESYON VE DİNDARLIK ....................................................................................... 55

1.3.1. Depresyon ve Dindarlık İlişkisi ...................................................... 55

1.3.2. Dindarlık ve Ruh Sağlığı İlişkisini Etkileyen Demografik Değişkenler . 57

1.3.3. Dindarlık ve Kaygı ......................................................................... 58

1.3.4. İbadetler ve Psikolojik Destek ........................................................ 60

İKİNCİ BÖLÜM

YÖNTEM

2. YÖNTEM ............................................................................................................................... 63

2.1. Araştırmanın Modeli ......................................................................... 63

2.2. Evren ve Örneklem ............................................................................ 63

2.3. Veri Toplama Araçları ....................................................................... 63

2.3.1. Kişisel Bilgi Formu ........................................................................ 63

2.3.2. Beck Depresyon Ölçeği .................................................................. 63

2.4. Uygulama .......................................................................................... 65

2.5. Verilerin İstatistiksel Analizi ............................................................. 65

Page 9: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

viii

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ARAŞTIRMA BULGULARI VE DEĞERLENDİRME

2. ARAŞTIRMA BULGULARI VE DEĞERLENDİRME .................................................... 67

3.1. Katılımcıların Demografik Özelliklere Göre Dağılımları ..................... 67

3.2. Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği Puan Ortalamaları ................... 69

3.3. Katılımcıların BDÖ. Puanlarının Demografik Özelliklere Göre Ortalamaları 69

3.3.1. Yaş ve Depresyon Düzeyi .................................................................. 70

3.3.2. Cinsiyet ve Depresyon Düzeyi ........................................................... 70

3.3.3. Eğitim Durumu ve Depresyon Düzeyi ............................................... 71

3.3.4. Sosyo-Ekonomik Durum ve Depresyon Düzeyi ................................ 72

3.3.5. Medeni Durum ve Depresyon Düzeyi ................................................ 74

3.4. Subjektif Dindarlık Algısı ve Depresyon Düzeyi .................................. 74

3.4.1. Ailenin Subjektif Dindarlık Algısı ve Depresyon Düzeyi .................. 75

3.4.2. Bireylerin Subjektif Dindarlık Algıları ve Depresyon Düzeyi .......... 76

3.4.3. Din Eğitimi Alma Durumu ve Depresyon Düzeyi ............................. 78

3.4.4. Din Eğitimi Alınan Yer ve Depresyon Düzeyi ................................... 79

3.4.5. Namaz Kılma Sıklığı ve Depresyon Düzeyi....................................... 80

3.4.6. Oruç Tutma Durumu ve Depresyon Düzeyi ....................................... 81

3.4.7. Dua Etme Sıklığı ve Depresyon Düzeyi ............................................. 82

3.5. SONUÇ VE ÖNERİLER ...................................................................... 85

KAYNAKÇA .............................................................................................. 91

EKLER ....................................................................................................... 101

ÖZGEÇMİŞ ............................................................................................... 105

Page 10: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

ix

TABLOLAR DİZİNİ

Tablo 1. Beck Depresyon Ölçeği Güvenirlik Analizleri………………………………………..64

Tablo 2. Demografik Özellikler………………………………………………………………...67

Tablo 3. Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği Ortalamaları………………………….………69

Tablo 4. Katılımcıların Yaş Grubuna Göre Beck Depresyon Ölçeği Ortalamaları……….…….70

Tablo 5. Katılımcıların Cinsiyete Göre Beck Depresyon Ölçeği Ortalamaları…………………70

Tablo 6. Katılımcıların Eğitim Durumu Göre Beck Depresyon Ölçeği Ortalamaları…………..71

Tablo 7. Katılımcıların Aylık Gelir Düzeyine Göre Beck Depresyon Ölçeği Ortalamaları……72

Tablo 8. Katılımcıların Medeni Durumuna Göre Beck Depresyon Ölçeği Ortalamaları……….74

Tablo 9. Katılımcıların Ailesinin Dindarlık Düzeyine Göre BDÖ Ortalamaları……………….75

Tablo 10. Katılımcıların Dindarlık Düzeyine Göre Ortalamaları Beck Depresyon Ölçeği…….76

Tablo 11. Katılımcıların Din Eğitim Durumuna Göre Beck Depresyon Ölçeği Ortalamaları….78

Tablo 12. Katılımcıların Din Eğitimi Aldığı Yere Göre Beck Depresyon Ölçeği Ortalamaları..79

Tablo 13. Katılımcıların Namaz Kılma Sıklığına Göre Beck Depresyon Ölçeği Ortalamaları...80

Tablo 14. Katılımcıların Oruç Tutma Durumuna Göre Beck Depresyon Ölçeği Ortalamaları...81

Tablo 15. Katılımcıların Dua Etme Sıklığı Göre Beck Depresyon Ölçeği Ortalamaları……….82

Page 11: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

x

KISALTMALAR DİZİNİ

a.g.e. Adı geçen eser

a.g.m. Adı geçen makale

agmd Adı geçen madde

Akt Aktaran

Ark. Arkadaşları

BDÖ. Beck Depresyon Ölçeği

bknz. Bakınız

C. Cilt

Çev. Çeviren

der. Derleyen

Diğ. Diğerleri

DSM. Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı

Ed. Editör

nakl. Nakleden

No Numara

s. Sayfa

S. Sayı

vb. Ve benzeri

vd. Ve devamı

vs. Vesaire

P Anlamlılık

R Korelasyon

N Toplam

Üniv. Üniversitesi

Yay. Yayınları

BDÖ Beck Depresyon Ölçeği

GİRİŞ

A)

B) ARAŞTIRMANIN KONUSU

Page 12: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

1

GİRİŞ

A) ARAŞTIRMANIN KONUSU

Bugün psikolojik rahatsızlıkların birçoğunda dikkati çeken durum, bu

rahatsızlıkların temelinde; hayatı anlamlandıramama, güvensizlik ve kaygı duyma gibi

problemlerin izlerine çokça rastlanmasıdır. Horney, kaygıları ve bunlara karşı

oluşturulan savunmaları bütün nevrozlarda temel etken olarak görmektedir. Ona göre

nevrotik süreci devreye sokan ve etkinliğini sürdüren motor güç kaygıdır (Horney

1998:19). Bu ve bunun gibi birçok nedenden dolayı insan ve insan psikolojisiyle ilgili

yapılan çalışmalar gittikçe önem kazanmaktadır. İnsan psikolojisinin kalıtımsal ya da

sosyal süreçlerden nasıl etkilendiği araştırılmakta fakat özellikle manevî etki üzerinde

pek durulmamaktadır. Bunda içinde bulunduğumuz çağda insanların manevî olarak

inandıkları değerlerden uzaklaşmaya başlamaları ve değerlerin sadece birer slogandan

ibaret olmaya başlaması etkili olmaktadır. Fakat buna rağmen din, sosyal olarak da

birey olarak da hala gizli ya da açık etkisini sürdürmektedir. Siyasetten ekonomiye,

sosyal hayattan gündelik yaşama, hatta ülkeler arası ilişkilere kadar birçok konuda din

birey üzerinde etkisini yitiriyor gibi görünse bile ciddi bir etkiye sahiptir. Özellikle,

modernleşmeyle birlikte, değer yargılarımızın ve dünyaya bakış açımızın yeni bir

düzleme çekilmesiyle, sadece günlük yaşantılarımız değişmekle kalmadı, yeni bazı

problemler de bu süreçle birlikte hayatımıza girmiş oldu (Giddens 2004: 104). Din, işte

bu dönemde insanı ruhsal olarak rahatlatan, ona iç huzuru sağlayan, enerji veren bir güç

olarak karşımıza çıkmaktadır.

Alan araştırması olarak tasarlanan bu çalışmanın konusu, “Yetişkin bireylerin

dindarlık derecesi ile depresyona yatkınlık ve depresyonla başa çıkma durumları

arasındaki ilişki” dir.

B) ARAŞTIRMANIN AMACI

Depresyon ve dindarlığın bazı tezahürleri arasındaki ilişkiyi konu edinen bu

araştırmanın amacı, bireylerde depresyon ve dindarlık olgularının tespiti ve birbirleriyle

ilişkilerinin analizidir. Diğer bir ifadeyle, araştırmamızın temel amacı, “Depresyon ve

Page 13: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

2

dindarlığın bazı tezahürleri arasında bir ilişki var mıdır, varsa ne yönde bir ilişki

vardır?” sorusuna cevap aramaktır.

C) ARAŞTIRMANIN ÖNEMİ

Din; bireyleri sabretmeye, fedakarlıklara ve mücadele etmeye yönlendirerek

yaşamlarında karşılaşacakları acıların ve çeşitli rahatsızlıkların kötü etkilerini azaltan,

hayatla bağlarını güçlendiren ve motive eden bir olgu olarak kişinin ruhsal durumunu

stabilize edebilmekte, bununla beraber hayatla ilgili sorularına cevap vererek

sorumluluk bilincini geliştirip kişilik gelişimine yardım etmektedir. Hayata anlam

kazandırabilmek tüm dinlerin ve inançların temelinde yatmaktadır. Bireyler, dinî

inançlarından güç alarak karşılarına çıkacak problemleri çözebilmekte, yaşadıkları stres

ve depresyonu engelleyebilmektedirler (Cengil 2003: 129-147).

Dinin depresyon üzerindeki etkisi 3 şekilde açıklanabilmektedir. İlk olarak,

toplumsal bağlılık argümanı doğrultusunda din bireylere toplumsal bir destek

sunmaktadır. Kişiyi duygusal anlamda destekleyen bu toplumsal birlik, kişilik

gelişiminde depresyon risklerini de azaltacak bazı yararlar sağlamaktadır. Bir diğeri,

tutarlılık argümanı üzerinden bakıldığında din, kişinin kaderine razı gelmediği zor

durumlarda umut verme ve iyimserliğe yönlendirme ile depresyon eğilimini

azaltacaktır. Üçüncüsü ise theodicy argümanıdır ve dinin kişilerin yaşadıkları keder ve

acıya kötü bakmalarını önleyerek iyimserliğe yönlendirmesidir (Stack 1980: 75-84).

Azhar ve Varma (1994) yaptıkları bir klinik araştırmada, dinî terapinin

sonuçlarını önemli kayıplar vermiş dindar 30 Malezyalı üzerinde analiz etmişlerdir.

Tüm denekler kısa süreli psikoterapi almışlar ve anti-depresan kullanmışlardır. Ayrıca

deneklerden 15 tanesi kayıplara dair dini konuların da konuşulduğu bir psikoterapiye

daha katılmışlardır. Dini terapi gören grubun 6 ay sonunda kontrol grubundakilere göre

daha fazla iyileşme gösterdikleri saptanmıştır. Elde ettikleri sonuçlara göre kayıp

yaşamış dindar hastalarda normal tedavinin yanında dinî psikoterapinin de

kullanılmasının yararlı olduğunu vurgulamışlardır. Çeşitli bozukluklara sahip

Müslümanlar üzerinde yapılmış çalışmalarda da buna benzer sonuçlar elde etmişlerdir

(Azhar 1995:1-3).

Page 14: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

3

Literatürdeki din ile depresyon arasındaki bağlantıyı araştıran çalışmaların

incelenmesi sonucunda, dindarlık ve depresyon arasındaki ilişkinin eğrisel olduğu fark

edilmiştir. Buna bağlı olarak hem aşırı dindarların hem de hiç dindar olmayanların

depresyon belirtileri daha yüksek seviyelerde görülmüştür. Araştırmacılar, din ve

depresyon bağlantısında kalıtımsal ve çevresel olarak sayılabilecek tüm gelişimsel

etkilerin, dinin madde bağımlılığını engelleyici etkisinin, din ile gelen toplumsal

desteğin, dinin başa çıkmaya yardımcı oluşunun, dinin ıstıraplar ve hastalıklara mana

vererek bilişsel bir plan kurmasının, fedakârlığa yönlendirerek kişinin kendi

problemlerinden uzaklaşmasını sağlamasının da etkili olma ihtimalleri üzerinde

durmuşlardır (Dein 2006:2).

Görüldüğü gibi günümüzde depresyonun giderek yaygınlaşması, bu alanda dinin

de önemi artırmıştır. Günümüz insanlarının sahip oldukları değerlerden uzaklaşmaları

onları gün geçtikçe inançsızlığa sürükleyebilmekte bu da ciddi bir ruhsal boşluğa yol

açmaktadır. Birey olarak insanın yaşadığı bu ruhsal çökkünlük hali, aynı zamanda onun

toplumsal ilişkilerine de zarar vermektedir. Sadece bireyin manevî hayatı üzerinde

değil, toplumsal hayatı üzerinde de etkiye sahip olan dinin depresyon üzerindeki etkisi

işte bu yüzden oldukça önemlidir. Bu araştırmanın amacı da alan uzmanlarının henüz

yeterince yönelmediği bu konuda bir fikir ortaya koyabilmektir.

D) ARAŞTIRMANIN TEMEL PROBLEMLERİ

Araştırmanın temel problemi, yetişkinlerde depresyonla dindarlık arasında bir

ilişki var mıdır, varsa bu ilişkinin yönünün ne olduğudur. Ayrıca çalışmada, şu alt

problemlere cevap aranacaktır.

1- Araştırmaya katılan bireyler sosyo-demografik değişkenler (eğitim durumu,

medeni durum, cinsiyet, yaş, gelir durumu, bireyin algılanan dindarlığı, din eğitimi alıp-

almama durumu, din eğitiminin alındığı yer ve ailenin dindarlık düzeyi) açısından nasıl

bir dağılım göstermektedirler?

2- Araştırmaya katılan bireyler öznel dindarlık algıları bakımından nasıl bir

dağılım göstermektedirler.

3- Bireylerin Beck Depresyon Envanteri’nde yer alan alt ölçeklerdeki düzeyleri

nedir?

Page 15: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

4

4- Bireylerin öznel dindarlık algıları sosyo-demografik değişkenlere (eğitim

durumu, medeni hal, cinsiyet, yaş, gelir durumu, bireyin algılanan dindarlığı, din eğitimi

alıp-almama durumu, din eğitiminin alındığı yer ve ailenin dindarlık düzeyi) göre

farklılaşmakta mıdır? Dindarlık düzeyleri ve öznel dindarlık ile sürekli değişkenler (yaş,

gelir durumu vs.) arasında nasıl bir ilişki vardır?

5- Bireylerin depresyon düzeyleri ile sosyo- demografik değişkenlere (eğitim

durumu, medeni hal, cinsiyet, yaş, gelir durumu, bireyin algılanan dindarlığı, din eğitimi

alıp-almama durumu, din eğitiminin alındığı yer ve ailenin dindarlık düzeyi) göre

değişmekte midir? Bireylerin depresyon düzeyi ile sürekli değişkenler (yaş, gelir

durumu vs.) arasında nasıl bir ilişki vardır?

6- Bireylerin öznel dindarlık algıları ile depresyon düzeyleri arasında nasıl bir

ilişki ve etkileşim vardır? Öznel dindarlık algılarına göre depresyon düzeylerinde bir

farklılaşma söz konusu mudur?

E) ARAŞTIRMANIN HİPOTEZLERİ

Dindarlık düzeyi, depresyon ve demografik değişkenler arasındaki ilişki

bakımından araştırmamızın hipotezleri şunlardır;

1- Temel Hipotez

Bireylerin algılanan dindarlık düzeyi ile depresyon düzeyleri arasında anlamlı

bir ilişki vardır. Bireylerin algılanan dindarlık düzeyi yükseldikçe depresyon düzeyleri

düşmektedir.

2- Depresyon Düzeyi İle Demografik Değişkenlerle İlgili Hipotezler

1. Depresyon düzeyleri bireylerin algılanan dindarlık düzeyine göre anlamlı

farklılık göstermektedir. Kendilerini dindar ve çok dindar olarak algılayan bireylerin

depresyon düzeyleri daha düşüktür.

2. Depresyon düzeyleri ailenin dindarlık düzeyine göre anlamlı farklılık

göstermektedir. Ailelerini dindar ve çok dindar olarak algılayan bireylerin depresyon

düzeyleri daha düşüktür.

3. Bireylerin depresyon düzeyleri din eğitimi alma durumuna göre anlamlı

farklılık göstermektedir. Dini eğitim alan bireylerin depresyon düzeyleri daha düşüktür.

Page 16: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

5

4. Bireylerin depresyon düzeyleri din eğitim alınan yere göre anlamlı farklılık

göstermektedir. Dini eğitimini cami ve okul kursunda aldığını söyleyenlerin depresyon

düzeyleri daha düşüktür.

5. Bireylerin depresyon düzeyleri namaz kılma sıklığına göre anlamlı farklılık

göstermektedir. Beş vakit namaz kılanların depresyon puanı en düşüktür.

6. Bireylerin depresyon düzeyleri ile oruç tutma durumu arasında anlamlı bir

farklılık göstermemektedir. Oruç tutma sıklığı bireylerin depresyon düzeyleri üzerinde

bir etkiye sahip değildir.

7. Bireylerin depresyon düzeyleri dua etme sıklığına göre anlamlı farklılık

göstermektedir. Her zaman dua edenlerin depresyon puanı nadiren dua edenlerden daha

düşüktür.

8. Yaş değişkeni ile depresyon arasında anlamlı bir ilişki bulunmaktadır. Yaş

arttıkça bireylerin depresyon puanı artmaktadır.

9. Cinsiyet değişkeni ile depresyon arasında anlamlı bir ilişki bulunmaktadır.

Kadınların depresyon puanı erkeklere göre daha düşüktür.

10. Mezuniyet değişkeni ile depresyon arasında anlamlı bir farklılık

bulunmaktadır. Kişilerin eğitim seviyesi arttıkça depresyon puanı düşmektedir.

11. Aylık gelir değişkeni ile depresyon arasında anlamlı bir farklılık

bulunmaktadır. Katılımcıların gelir seviyesi arttıkça depresyon puanı düşmektedir.

12. Medeni hal değişkeni ile depresyon arasında anlamlı bir farklılık

bulunmaktadır. Evlilerin depresyon puanı bekârlardan daha yüksektir.

3- ARAŞTIRMANIN VARSAYIMLARI

1. Araştırmaya katılan bireylerin anketlere verdikleri cevaplar, gerçek algılarını

yansıtmaktadır.

2. Seçilen örneklem evreni temsil edebilecek büyüklüktedir.

3. Araştırma kapsamı içerisindeki bireyler, evren grubunu yeterli düzeyde temsil

etmektedir.

4. Kullanılan istatistiksel teknikler amaca uygundur.

5. Kullanılan anketler istatistiksel açıdan güvenilirdir.

Page 17: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

6

4- ARAŞTIRMANIN SINIRLILIKLARI

1- Araştırma Denizli ilinde yaşayan bireyler üzerinde uygulandığından, sonuçlar

Denizli ilinde yaşayan bireylerle sınırlıdır.

2- Araştırma verileri 2014 yılında Denizli İlinde yaşayan örneklem grubundan

elde edildiği için araştırma yapıldığı zaman kesitiyle sınırlıdır.

3- Araştırmada elde edilen veriler, bu araştırmada kullanılan “Beck Depresyon

Ölçeği” nin geçerlik ve güvenirliği doğrultusunda ölçtüğü kadarıyla ve bu ölçeklerdeki

değişkenlerle sınırlıdır.

4- Araştırma, “Dindarlık”, “Depresyon” düzeylerini etkileyeceği düşünülen

incelediğimiz faktörler ile sınırlı olup, dindarlık ve depresyon üzerinde etkili olabilecek

başka faktörler araştırmada ele alınmamıştır.

5- Bulgular kullanılan yöntem ve tekniklerle sınırlıdır.

6- Bulgular veri toplama araçlarıyla sınırlıdır.

7- Konu, araştırmacının ulaşabildiği kaynaklardan elde ettiği verilerle sınırlıdır.

H) KONUYLA İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

1. Türkiye de Yapılan Araştırmalar

Literatürde, Türkiye’deki dindarlık ve depresyon arasındaki bağlantıyı inceleyen

araştırmalar oldukça az sayıdadır. Spesifik olarak Türk Müslüman toplum yapısındaki

dindarlık ve depresyon bağlantısı hakkında veri girişi yok denecek kadar azdır. Bu

konudaki en geçerli sebep, psikologların depresyon çalışmalarını yürütürlerken

dindarlığı genel geçer etkiler yaratan bir faktör olarak saymamalarıdır. Dini inançların

insan psikolojisine etkileri Batı ülkelerinde araştırılması gereken konular arasına

girebilmişken, Türkiye’de tercih edilmemenin yanında kaçınılan da bir konu olmakta

devam etmektedir. Din psikolojisi üzerine yapılan çalışmaların benzer konuları

aydınlatmadaki önemini buradan anlayabiliriz. Ancak henüz din psikologlarının

araştırmaları literatürde bir açık kapatacak yeterliliğe ulaşmamıştır. Alan dahilinde olan

araştırmalardan belli başlı olanlarını sayabiliriz. Şöyle ki:

Tevfik Özcan’ın (1966) Angoisse (Sıkıntı) (Dynamique Psychiatrie’de Dinî

Nazariye) çalışması, ruhsal bunalımların temel sebebinin dinden uzaklaşma ve

Page 18: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

7

tatminsizlik faktörü olduğunu aktarmaktadır. Özcan’a göre, akıl sağlığında bozulma

dinden uzaklaşma ile ortaya çıkmaktadır ve eserinde de bunu anlatmıştır.

Recep Yaparel tarafından 1987 yılında yapılan “Yirmi-Kırk Yaşlar Arası

Kişilerde Dinî Hayat ile Psiko-Sosyal Uyum Arasındaki ilişki Üzerine Bir Araştırma”

isimli çalışmada, ilk yetişkinlik diye tabir edilen 20-40 yaş aralığında kişinin içinde

bulunduğu dinî yaşayış süreci ve kişinin psikolojik sağlığı arasındaki bağlantı

incelenmiştir. Dinî yaşayışın yaşa bağlı değişimi de bu çalışmanın parametrelerinden

biri olmuştur. Çıkan sonuçlar sabit bir etkinin olmadığını, 23 ile 28 yaş arasındaki

bireylerin ibadetle beraber depresyon özellikleri artma gösterirken 29 ile 33 yaş

aralığında ibadet depresyonu azaltır niteliğe dönmüştür.

Yine Yaparel’in 1994 yılında yaptığı “Depresyon ve Dinî İnançlar ile Tabiatüstü

Nedensel Yüklemeler Arasındaki İlişkiler” ismindeki farklı bir araştırmasında 139

öğrenciden oluşan bir grup üzerinde çalışarak depresyon ve doğaüstü nedensel

yüklemeler arasındaki bağlantıyı kurmaya çalışmıştır. Araştırmasındaki temel

paradigma Beck Depresyon Ölçeği’dir. Elde ettiği sonuca göre depresif olarak

gruplanmış ancak gerçekten depresyonda olmayan kişilerin başlarına gelen negatif

durumları Allah ya da kader benzeri kişiden bağımsız sebeplere bağladıkları çıkarımını

yapmıştır. Bireyi umutsuzluğa sürükleyecek kadar büyük sakatlık, kanser gibi

örneklerde kesinlikle kaderci yaklaştıkları ve özellikle “dindar yüklemeciler” tarafından

sıklıkla tercih edildiği tespit edilmiştir.

Bir diğer çalışma olarak Doğan’ın (1997) “Duanın Psikolojik ve Psikoterapik

Etkileri”; isimli çalışmasına bakabiliriz. İsminden de anlaşılacağı üzere Doğan dua

etmenin kişinin ruh sağlığına etkileri ve terapi özelliği olup olmadığını incelemiştir.

Farklı yaş gruplarından örneklemeler yapılan ve Türkiye’nin üç şehrinde yürütülen

anket çalışmasının sonucuna göre, duanın iyileştirici özelliğinin olduğu olaylarla

örneklendirilerek açıklanmıştır.

Güngördü (2001) tarafından hazırlanan yüksek lisans tezinin başlığı ise oldukça

dikkat çekicidir. “Allah’a Atfedilen Özellikler ile Depresyon Arasındaki İlişki Üzerine

Bir Çalışma”; isimli bu eserde İzmir’in önde gelen iki üniversitesinden olan Dokuz

Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ve Ege Üniversitesi Sosyoloji Bölümü

öğrencilerinden oluşan 152 kişilik bir grup üzerinde Spilka Ölçeği, Beck Depresyon

Envanteri ve Spilka Allport Tutum Ölçeği kullanılarak inceleme yapılmıştır. Elde edilen

Page 19: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

8

bulgularda, Allah’a atfedilen özelliklerin depresyonla bağlantısı tespit edilememiştir.

Etkili olanın dindarlık değil, inanış biçimi olduğu ortaya çıkmıştır. Kimi zaman inancın

insanı depresyona ittiği de görülmüştür. Bireyin Allah’la ve dinle ilişkili duygularına

göre din kimi zaman güvenli bir liman, kimi zaman da korkulu bir rüya haline

gelebilmektedir.

Başka bir çalışma da Cengil (2003) tarafından hazırlanmıştır. “Depresyonu

Önlemede Dinî İnancın Koruyucu Rolü” isimli teorik seviyeli araştırmasında Cengil,

dindarlık ve depresyon arasındaki ilişkinin iki farklı biçimi olduğunu tartışmıştır.

Bunlardan ilki insanın iç huzurunu arttıran dinsel insancın depresyonu atlatmada gerçek

bir yardımcı olduğunu vurgularken ikincisi kimi zorlamaların ve hurafe seviyesine

erişmiş kulaktan dolma bilgilerin kişiler üzerindeki olumsuz etkileridir. Bir yandan da

dinî inançların kişinin sabır gibi meziyetlerini arttırdığı ve kişiye ümit verdiği

düşünüldüğünde depresyona karşı korunmada da etkili olacağı söylenmektedir.

Yapıcı (2007) tarafından hazırlanan “Ruh Sağlığı ve Din: Psiko-Sosyal Uyum ve

Dindarlık” isimli araştırmada, Çukurova Üniversitesi öğrencisi olan 634 kişilik bir grup

üzerinde inceleme yapmış ve “dini inanç ruh sağlığını pozitif yönde etkiler” argümanını

temel alarak depresyon, intihar eğilimi, umutsuzluk hissi ve kişinin duyduğu özsaygının

din bileşeniyle ilişkisini kurmuştur. Yapıcı tarafından kullanılan Dinin Etkisini

Hissetme Ölçeği, Özsaygı Ölçeği, Dinsel Eğitim Ölçeği, İntihar Olasılığı Ölçeği ve

Beck Depresyon ve Umutsuzluk Ölçekleri sayesinde, Allah inancıyla birlikte intihara

meylin azaldığı ve kişinin kendisine saygısının arttığı görülmüştür.

Şengül (2007), “Ruh Sağlığı ve Dindarlık”; isimli yüksek lisans tezinde Kısa

Semptom Envanteri ve Dindarlık Ölçeğini kullanarak 336 kişilik bir deney grubu

üzerinde inceleme yapmıştır. Elde ettiği sonuçlara göre, kişinin dini bilgileri ve

ibadetlerini yerine getirme oranları arttıkça depresyon belirtilerinin azaldığı yani

aralarında negatif korelasyon olduğu görülmüştür. Hatta düzenli ibadetin koruyucu

etkilerinin de olduğu tespit edilmiştir.

Yine Güven’in (2008) 18-85 yaş arasında 305 kişi üzerinde yaptığı “Depresyon

ve Dindarlık İlişkisi” isimli yüksek lisans tezi sonuçlarına göre, öznel dindarlık algısı ile

depresyon düzeyleri arasında anlamlı negatif bir ilişki mevcuttur. Buna göre öznel

dindarlık algısı arttıkça depresyon düzeyleri azalmaktadır. Genel dindarlık eğilimi ve

Page 20: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

9

depresyon düzeyleri arasında da negatif anlamlı bir ilişki vardır. Deneklerin dindarlık

puanları arttıkça depresyon düzeyleri azalmaktadır.

Türkiye’de yapılan güncel çalışmalara baktığımızda karşımıza Kımter’in (2014)

“Gençlikte Din ve Depresyon: Üniversiteli Gençler Üzerinde Ampirik Bir Araştırma”

adlı çalışması çıkmaktadır. Bu çalışmada Kımter Uludağ Üniversitesi ve Onsekiz Mart

Üniversitesi’nde öğrenim gören 322 kız, 310 erkek öğrenciye “Kişisel Bilgi Formu”,

“Dindarlık Ölçeği” ve “Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği”’nin “Depresif Duygulanım

Alt Ölçeği” ni uygulamıştır. Çalışmanın sonucunda ‘üniversite öğrencilerinin dini

yaşantı biçimleri ya da dindarlık boyutları (inanç, ibadet ve etki) ve öznel dindarlık

algıları ile depresif duygulanım alt ölçeğindeki depresif belirti düzeyleri arasında

anlamlılık derecesinde bir ilişki olmadığı görülmüştür.

Ülkemizde yapılan çalışmalara son olarak Ayten (2014)’in Dindarlık, Dinî Başa

Çıkma ve Depresyon İlişkisi: Suriyeli Sığınmacılar Üzerine Bir Araştırma isimli

çalışmasını gösterebiliriz. Bu araştırma da Ayten, Suriyeli sığınmacılarda dindarlık, dinî

başa çıkma etkinliklerine başvurma ile depresif eğilimler arasındaki ilişkileri tespit

etmeyi amaçlamıştır. Ayten’in bu araştırmasının örneklemi, Suriye’deki iç savaştan

kaçarak Türkiye’ye sığınan ve hali hazırda Kilis’te yaşayan 553 sığınmacıdan

oluşmaktadır. Araştırmanın sonucunda dindarlığın depresif eğilim üzerinde etkisi tespit

edilemezken, hem olumlu hem de olumsuz dini başa çıkmanın depresif eğilimler

üzerinde olumlu etkisinin olduğu tespit edilmiştir.

2. Türkiye Dışında Yapılar Araştırmalar

Yurt dışında yapılan çalışmalar Türkiye’dekilerden oldukça zengindir. Fakat

genellikle araştırmaların çoğu Hristiyan gruplar üzerinde yapıldığından bizim

çalışmamız açısından dar kapsamlı sayılabilir. Literatürdeki taramalar sonucunda

Türkiye dışında yapılan bazı çalışmalar şu şekildedir;

Ross’a (1990) göre yüksek inanç seviyesi gösteren insanlarda depresyon ve

ruhsal çökkünlük alt seviyelerdedir. Dinin umut verici özelliğini vurgulayan bu

araştırmaya göre, dindarlık depresyonun olumsuz etkilerini azaltmaktadır. Fakat

diğerlerinden farklı olarak Ross, dinsiz yani dine mensup olmayan insanlarda da

depresyonun düşük düzeyde olduğunu tespit etmiştir. Yani ya hep ya hiç durumlarında

Page 21: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

10

din depresyon üzerinde etkilidir. Bu şekilde bakıldığında etkinin doğrusal değil eğrisel

olduğu söylenebilir.

Yine Afro-Amerikalılar üzerinde araştırma yapan Brown, Gary ve Ndubusi

(1990), 451 denek üzerinde yapılan araştırmada, dindarlığın depresyon belirtilerini

azalttığını sonucuna ulaşılmıştır. Fakat yaş, aile konumu, evlilik durumu gibi faktörlerin

hem kadınlar hem de erkekler üzerinde farka yol açtıkları görülmektedir. Kadınların

ibadetler açısından daha yoğun bir dindarlık sergiledikleri bilinmektedir. Fakat bu

farkları bir yana bıraktığımızda, cinsiyetten bağımsız olarak dindarlığın olumlu etkileri

olduğunu söyleyebiliriz.

Spesifik olarak bir yakınını kaza sonucu ya da intihar yüzünden kaybetmiş

bireylerin geçirdikleri depresyon sürecine dindarlığın ya da din etkili sosyal yardımın

etkileri Sherkat ve Reed (1992) tarafından araştırılmış ancak düzenli olarak kilise ye

devam etmenin depresyon üzerinde etkisi bulunamamıştır.

10 yıl sürecek bir araştırma yürüten Miller ve arkadaşları (1997), depresyon

geçmişi olan 60 anne ve onların 151 çocuğunu incelemişler ve dindar annelerin

kızlarının depresyon geçirme ihtimalinin %60 azaldığı görülmüştür. Bu süreçte

annelerin tekrar depresyon geçirme ihtimalleri %80 azalmıştır.

44 kişilik anksiyete ve depresyondan mustarip bir deney grubu ve psikolojik

olarak sağlıklı 45 kişiden oluşan kontrol grubu üzerinde inceleme yapan Pfeifer ve

Waelty (1999) de dinin hem depresyon belirtileriyle hem de anksiyeteyle savaşma

konusunda önemli bir yardımcı eleman olduğunu söylemektedirler.

Alanda önemli araştırmacılardan olan Larson ve McCullough (1999) dindarlık

belirtileri ve depresyon semptomları arasındaki bağlantıyı araştıran 80 çalışmayı

incelemişlerdir. Dindarlık göstergeleri; belli bir dine bağlılık, dinî ibadetlere katılım,

dinî bilgi, dua, dinî inançlar, içe ve dışa dönük dinî motivasyonlar olarak

adlandırılabilir. İncelenen 80 çalışmada görülmüştür ki kişinin içsel dindarlık ve

ibadetlere katılımı yükseldikçe depresiflik bulguları azalmaktadır. Fakat bireysel

ibadetlerin depresyonla bağlantısı dikkate değer bir aralıkta değildir. Tam tersi olarak

ise dışadönük dindarlar depresyona daha yatkın çıkmışlardır. Anlaşılan o ki, belirli tip

dindarlık depresyona karşı koruyucu özellikte olabilir.

Page 22: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

11

Idler (2000), diğerlerinden farklı olarak yaşlı insanlar üzerinde çalışmış ve 2811

denek kullanarak araştırmasını gerçekleştirmiştir. Kiliseye düzenli gitmenin kişinin

cinsiyetinden bağımsız olarak depresyonu azaltan etki yarattığı görülmüştür.

Protestanlar üzerinde inceleme yapan Park (2000) ve çalışma arkadaşlarının elde

ettikleri bulgulara göre, Protestanlar ellerinde olmayan durumların verdiği sıkıntılar

karşısında dini rahatlamak amacıyla kullanmaktadırlar. Fakat müdahale edebilecekleri

durumlarda Katolikler ve Protestanlar aynı tavrı sergilemektedirler ve dine

yaslanmadıkları görülmektedir.

Stack (2000) tarafından Amerika Midwest bölgesi sınırlandırılarak yapılan

çalışmaya göre dindarlık ve ruhsal bunalım arasında bağlantı gözlenmemiştir. Stack’ın

Martin ile beraber ülke genelinde örneklem ve kontrol metoduyla depresyon faktörünü

kullanarak yaptıkları incelemede bir bağlantı kurulmuştur ancak bu araştırmada

dindarlığın koruyucu etkisinin oldukça az olduğu da tespit edilmiştir.

Koenig ve Larson (2001), dindarlık ve depresyon ilişkisini inceleyen 101

araştırmadan 65’inin negatif korelasyonu yansıttığı yani dindarlıktaki artışın depresyonu

azalttığı sonucuna ulaşmışlardır. Webb, Tompkins ve Johnson (2002) tarafından yapılan

taramada ise benzer sonuçlar elde edilmiştir. İncelenen 103 araştırmanın 70’inde

dindarlığın depresyona karşı koruyucu özellik gösterdiği ve 30 araştırmanın 25’ine

bakıldığında dindar kişilerin daha pozitif insanlar oldukları tespit edilmiştir.

Dindar oluş ile depresyon arasında bağlantının olmadığını ortaya çıkaran

çalışmalar oldukça kısıtlıdır. Yukarıda saydığımız tüm çalışmalar, dindarlığın özellikle

de içe dönük dindarlığın depresyonun belirtilerini azaltma konusunda etkili olduğuna

dair bulgular elde ederken O’Connor, Cobb ve O’connor’ın (2003) yürüttüğü çalışma

bağlantı bulamayanlar arasındadır. 17-44 yaş aralığına sahip üniversite öğrencilerinden

177 tanesi rastgele seçilerek bir grup oluşturulmuş ve bağlantı incelenmiştir.

Araştırmanın sonucuna göre depresyon ya da stres ile dindarlık arasında dikkate değer

bir bağlantı bulunamamıştır.

Meta-analiz yöntemi kullanarak dindarlık ve depresyon belirtileri bağlantısını

araştıran Poll, McCullough ve Smith (2003) alandaki en geniş analizi yaparak toplam

denek sayısı 98.975 olan 147 çalışmayı kullanıp yeni bir çıkarım geliştirmişlerdir. Elde

ettikleri sonuca göre dindarlık ve depresiflik ters korelasyon içerisindedir. Fakat asıl

dikkate alınması gereken nokta yaş, cinsiyet ya da kültür gibi faktörler yok sayıldığı

Page 23: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

12

takdirde bu korelasyonun etkisi azalmaktadır. Negatif dinsel başa çıkma taktikleri ve

dışa dönük dindarlık, depresyon ile doğrusal bir bağlantı içerisindedir. Anlaşılacağı

üzere dindarlığın kişi tarafından nasıl yansıtıldığı ve yaşantıya nasıl entegre edildiğiyle

bağlantılı olarak dinin etkisi değişmektedir.

Jang ve Johnson’ın (2004) Afro-Amerikalılar üzerine gerçekleştirdikleri

araştırmaya göre; dindarların, dindar olmayan ya da dindarlık seviyesi düşük olanlara

kıyasla daha az ve seyrek depresyon semptomları sergiledikleri görülmüştür. Yine aynı

çalışma göstermektedir ki, depresyon belirtilerini azaltan etken doğrudan doğruya

dindarlık değildir. Dinin getirdiği sosyal ortam ve sosyal destek depresyonu önlemekte

ve iyileştirmektedir.

Milevksy ve Lewitt (2004) tarafından yürütülen çalışmada 11-15 yaş

aralığındaki farklı kökenlere (Avrupa, Afrika, Meksika) sahip 694 ergen incelenmiş ve

yine beklenen bulgulara ulaşılmıştır. Elde edilen verilere göre içe dönük dindarlar

negatif korelasyonu kanıtlar şekilde daha az depresyon semptomu göstermişlerdir. Yine

aynı çalışmada ne içe ne de dışa dönük yönelimi olan dindarların da depresyon belirti

seviyesinin düşük olduğu tespit edilmiştir. Genel anlamda dindarlığın ve özel anlamda

içe dönüklüğün depresyon engelleyici faktörler olduğu böylece söylenebilir ve

anlaşılacağı üzere içe dönük dindarlar daha yüksek bir potansiyel korumaya sahiptirler.

Southwich, Charney ve Vythilingam (2005) meta-analizle çalışılmış

araştırmaları tarayarak dinin koruyucu işlevi olduğunu belirtmiş ve bu iki konunun

negatif korelasyon içerisinde olduklarını vurgulamışlardır. Özellikle de dini aktiviteler

ve ibadetlerin kişiyi depresyonun belirtilerinden koruyacağı görülmüştür.

16 yaş ortalamasına sahip 134 kolej öğrencisinden oluşan grup üzerinde Cotton

ve takım arkadaşları (2005) inceleme yapmıştır ve sonuçları dikkat çekicidir. Cotton bu

çalışmasında depresyon riski, manevîyat, dindarlık ve depresyon belirtileri faktörlerini

temel almıştır. Bilinen dindarlık anlayışının dışında Allah’ın mutlak sevgisi ve

gözetimine iman edenlerde daha az depresif semptomların yanında depresyon riskinin

de oldukça düşük olduğu görülmüştür. Cotton’un çalışmasında vurgulanan ibadet bazlı

dindarlık değil, yoğun yaşanan manevîyat duygusunun mental sağlığa olumlu etkisidir.

Wink, Larsen ve Dilson (2005) da yaşlılar üzerine inceleme yapmışlardır.

Araştırmada, özellikle sağlık sorunlarının yol açtığı kaygı ve depresyon durumlarında

dinin oldukça yardımcı olduğu ve hatta koruyucu özellikler taşıdığı görülmüştür. Ancak

Page 24: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

13

kendini düşük seviyede dindar olarak tanımlayan kişilerde depresyonun daha yüksek

oranlarda belirdiği tespit edilmiştir. İbadet içermeyen inanç ile depresyon belirtileri

arasındaysa dikkate değer bir ilişki kurulamamıştır. Anlaşılan o ki, manevîyat tek başına

engelleyici bir etken değildir, ritüellerle beraber dinî hayat sürmek daha önemlidir.

Genel nüfus içerisinden seçilen 2836 yetişkin birey kullanarak yürüttüğü çalışma

da Schnittker (2006), dindarlık ve depresyon semptomlarının görülme sıklığı arasındaki

bağlantıyı incelemiştir. Elde ettiği sonuca göre bu bağlantı doğrusal değil, eğriseldir.

Nüfus dağılımına bağlı olanlar ve fiziksel faktörler sabit olarak alındığında korelasyon

değer kazanmaktadır. Orta seviye dindarların keskin uçtakilere kıyasla daha az

depresyon semptomları geçirdikleri tespit edilmiştir.

Literatürdeki tüm bu araştırmaları tek tek ele aldığımızda bir noktada

yoğunlaşabilmekteyiz: Dindarlık ve depresyon arasındaki ilişki dinin kendisinden, dinin

tanımlanışından ve kişi tarafından nasıl yaşandığından doğrudan etkilenmektedir.

Page 25: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

14

BİRİNCİ BÖLÜM

1.1. DİN VE DİNDARLIK KAVRAMLARI

1.1.1. Din Nedir

Din üzerine yapılmış çeşitli tanımlamalar bulunmaktadır. Fakat din yapısal

olarak birden fazla yönlü ve karmaşık olduğu için tanımında fikir birliği

sağlanamamıştır. (Hökelekli 2005:63).

Felsefe, sosyoloji, psikoloji, dinler tarihi, teoloji gibi her disiplin dinin tanımını

yaparken kendi oluşumlarından yola çıkmışlardır (Sezen, 1998). Dünya dinleri üzerine

yayımladığı kitabında John Ferguson on yedi farklı din tanımından bahsetmiştir. Teoloji

üzerinden yapılmış tanımlamalar üstün varlığa duyulan inancı öne çıkarmışlardır (Cox

2004:32). Psikoloji ise bireyin hisleri üzerinden tanımlamaya girişmiştir (Cox

2004:32).

Draz dini ele alırken “bağlılık” kelimesinin üzerinde durmuştur (Draz 19?:53).

Kutub ise dini, insanın fıtratında görür ve bu tarzda geliştiğini söyler (Kutub 1992:12).

Akseki’nin din tanımı ise şu şekildedir: Din, “Allahu Tealâ tarafından vaz’

olunmuş bir kanundur. İnsanlara saadet yollarını gösterir, onların saadete erişmelerine

delalet eder, yaratılışlarındaki gaye ve hedefi, Allah’a ne suretle ibadet yapılacağını

bildirir. İnsanları (kendi arzularıyla dini kabul eden akıl sahiplerini) hayrolan işlere sevk

eder” (Akseki 1959:22).

Modern Batı bilim dünyasında din tanımı, üstün bir varlığa duyulan bağlılık ve

itaat diye açıklanmaktadır. Tüm ideolijileri de içinde barındıran bir tümel anlam olarak

ele alınmaktadır (Sönmez 2008:103-105).

Dinin duygusal tarafına dikkat çeken William James, “tek başına ferdin

kendisini ilahî kabul ettiği şeyle münasebet halinde olarak mülahaza ettiği durumdaki

duyguları, hal ve hareketleri ve tecrübeleri” diyerek bir tanım geliştirmiştir. Tylor ise

dini ruhsal varlıklara dair inanç bütünü olarak görür (Akt. Günay 2000: 103-104).

Otto, dini kutsal bir varlığa inanma ve onunla bağlantıda olma ihtiyacı sonucu

ortaya çıkan davranışlar olarak görür. İnsanın yüce gördüğü ve saygı duyduğu varlıkları

kutsal diye tanımlanır (Pazarlı 1982:61). Dinin özüne baktığımızda insanı korkutan,

Page 26: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

15

titreten, hiçlik hissi veren, hayrete düşüren ve eşsiz bir numinous deneyimi diyebiliriz

(Tüzer 2006:9).

Freud dini incelerken indirgemeci bir yaklaşımda bulunmuştur (Akt. Karaca

2007:17-26). “Saplantılı Davranışlar ve Dini İbadetler” ismindeki 1907 yılında yazmış

olduğu makalede ibadetler ve nevrozların benzer noktalarına değinmiştir (Köse

2000:82). Freud “Bir Yanılsamanın Geleceği” isimli diğer bir eserinde, dinin

gelecekte etkisini kaybedeceğini, bilimin ilerleme sürecinin dini sileceğini söylemiştir

(Köse 2000:82).

Jung’a göre din, insan zihni için yegane tutumdur. Jung, insanın dinsel

fonksiyonunun varlığını, bu durumun insanı en az saldırganlık ve cinsellik kadar

etkileyebileceğini kollektif bilinçdışı temalarını analiz ederek söylemiştir (Fordham,

2001).

Dinin toplumun ortak paydası oluşunu ve o toplumun bireyleri için hedef

oluşturan, belli bir davranış kalıbı hazırlayan sistem bütünü olarak ele alınabileceği

Fromm tarafından söylenmiştir (Fromm 1993:38).

İnsan din olarak kendisine Allah’a inanmayı, başarıyı, sevgiyi, parayı ya da zarar

vermeyi seçebilir. Fromm yönelinen odak noktasından çok kişinin gelişimine etkilerini

önemser (Fromm 1993:38).

Glock ve Stark daha ayrıntılı bir tanım kurmuşlar ve dini ya da inanılan şeyi,

hayatın anlam türevi, problemler hakkında düşündüren değerler, inanışlar ve

ritüellerden meydana gelen kurum haline gelmiş bir sistem olarak açıklamışlardır (Akt.

Mehmedoğlu, 2004).

Özbaydar, insan mutluluğuna odaklanmış ve mutlu olabilmek için çevresiyle

uyumlu yaşaması gerektiğini; bilim ya da çeşitli toplumsal kurumların yardımı olsa da

doğa ile uyumu sağlayanın din olduğunu söyler (Özbaydar 1970:23-32).

Armaner, dinin hem toplumsal hem de bireysel olarak etkileri olan bir kurum

olduğunu vurgular. Bu etkiler birbirine girgin bir halde olduğundan ayrıştırarak

açıklamak olası değildir. Din, hayatın sosyal, siyasal, fiziki ve daha birçok noktasında

etkilidir ve tüm bu etkiler birbirleriyle bağlantılı konumdadır (Armaner 1980:3).

Dinleri kurumsal hale gelmiş inanç sistemleri olarak ele alırken ölümden sonraki

hayat, Allah olgusu, varoluşsal sorular ve sorunlar gibi faktörleri de içinde

barındırdığını göz önünde bulundurmak gereklidir (Reber 1985:62).

Page 27: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

16

1.1.2.Dindarlık Kavramı

Bilindiği gibi her din, insanı kendi istediği istikamette değiştirip şekillendirerek

ideal insan tipini gerçekleştirmek ister. Bunun sonucu olarak aynı dine inanan

insanlarda, dini inançlarından kaynaklanan ortak kişilik özellikleri ortaya çıkar. Bu

özellikler bilhassa ortak değer yargıları, inançlar, kanaatler, tavır alışlar ve davranışlarda

kendini gösterir. (Certel 2003: 137-139)

Tüm dinler hayatı örgütleyen bir yapıdadır. Eğer bir kişinin dindar olduğu

söyleniyorsa, sahip olduğu inanç alanı içinde bireysel varoluşu belirtilmektedir. Kişinin

içsel olarak sahiplendiği Allah ve ona duyulan bağlılık günlük hayatının her noktasında

kendini gösterecektir (Subaşı 2004:71). Her insanın dindarlık kelimesini anlayışı ve

tanımlaması farklıdır (Yıldız 2006:1-73).

Batı dillerinde bulunan religiosité, religiosity, religiousness benzeri kelimeler

din demek olan religion kökeninden gelmektedirler. Türkçe de benzer bir yapılanmayla

din kelimesinden dindarlık kelimesini türetmiştir. Bilim terminolojisi ve gündelik dil

arasında din ve dindarlığın tanımları arasında büyük farklılıklar yoktur. Tekin tarafından

yapılan tanımda “dinin insan hayatına nüfuz derecesi” denilmiştir. Bu tanımla beraber

dini ibadet ve yaşam gibi tüm yönleri kapsamıştır (Tekin 2006:32).

Wach’a göre dinlerin amacı; toplumsal dengeyi sağlama ve bu dengeyi daha

yüce bir bilinç ve inanç bağlamında düzenlemektir. Bununla beraber dinin sosyal

topluluklar üzerindeki etkisi ve değişime yol açan baskısı da önemsenmektedir (Günay

2003: 1-59).

Türkiye’de dindarlık üzerine yapılan çalışmalarda hâlâ Batı’dan alınan ölçütler

kullanılmaktadır. Bu sebepten dolayı yapılan araştırmalarda metodolojik olarak

eksiklikler ve uyum sorunları vardır (Subaşı 2004:71).

Türkiye’de dindarlık analizi için yapılmış çalışmalar, dini hayatı gözlem

seviyesindedir. Türkiye’deki değerler bütününü temel alarak yapılmış metodolojik

çalışmalar vardır. Alanda bilinen ilk çalışma Mehmet Taplamacıoğlu (1962) tarafından

hazırlanmıştır. Bunun haricinde Erdoğan Fırat (1977), Kayhan Mutlu (1989), Ünver

Günay (1978/1999), Mustafa Arslan (2004), Recep Yaparel (1987), Münir Koştaş ve

M. Emin Köktaş’ın araştırmaları da sıralanabilir. Müslüman dindarlar hakkında yapılan

araştırmalarda Glock, King, Lenski ve Hunt gibi önemli araştırmacıların 60’lı yıllardaki

örneklerinden ve verilerinden yararlanma söz konusudur (Subaşı 2004:71).

Page 28: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

17

Meadov ve Kahoe (1984) dindarlığı dört aşamasıyla ele almışlardır ve bunlar:

dış beklentiye yönelik, kurumsal geleneksel, derunî ve bağımsız bireyleşmiş

dindarlıktır.

Dış Beklentiye Yönelik Dindarlık: Dini koruyucu bir araç olarak görerek

dışsal nedenlerle yönelinmesi durumudur.

Kurumsal veya Geleneksel Dindarlık: Dinin uygulamalarını, otoritelerini ve

ritüellerini bütün olarak ele alarak kurumsal bir inanca sahip olma durumudur.

Derunî Dindarlık: Birey benliğinden yüksek bir mertebeye ulaşır.

Geleneksel dindarlığın üst noktasıdır.

Bağımsız ve Bireyselleşmiş Dindarlık: İnanç ve ibadetlerinde kendi

özgürlükleri kapsamında hareket eden dindarları kapsar (Akt.Kayıklık 2006: 491-499).

Weber, dinlerin tümüne uygulanabilecek bir dindarlık tasarısı sunmuştur.

Bunlar; çiftçi dindarlığı, şövalye ve feodal beyler dindarlığı, bürokrasi, burjuva, küçük

burjuva, zanaatkar dindarlığı olarak sıralanabilir. Yine bunun yanında dindarlığın içsel

durumları da gözetilerek dünyevî zahitlik, uhrevî zahitlik, büyüsel dindarlık, ayinci

dindarlık türevi sınıflandırmalar da üretilmiştir (Akt.Köktaş, 1993).

Gabriel Le Bras dindarlığı 4 grupta ele almıştır ve bunları koyu dindarlık,

ibadetleri düzenli yerine getirenler, doğum-evlenme-ölüm benzeri durumları

önemseyenler ve dinden uzak yaşayanlar olarak ayırmıştır (Köktaş 1993:82-106) .

Allport, her bireyin din karşısındaki tutumunun farklı olduğunu iddia etmektedir.

Dinin kökleri ve etkileri farklılaştığından tek formda ele alınması mümkün

görünmemektedir (Allport 2004:17).

Allport “dış güdümlü dindarlık” (extrinsic religiousness) ve “içgüdümlü

dindarlık” (instrinsic religiousness) ayrımı ortaya konmuştur. Dış güdümlü bireyler dini

araç olarak görür ve dini toplumsal destek ve konum elde etmek için basamak olarak

kullanabilirler. Onlar için din yardımcı bir faktördür. Oysa Allport iç güdümlü

dindarları açıklarken onların dini içselleştirdiklerini söyler (Gürses 2001:43). Allport ve

Ross’a göre dış güdümlü dindarlar diğerlerine göre daha fazla önyargılıdırlar. Yapılan

araştırmalar, iç güdümlü dindarların depresyon ve kaygı seviyelerinin düşük olduğunu

ve özsaygılarının yüksek seviyelerde bulunduğunu göstermiştir (Pargament 2005: 1-79).

Page 29: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

18

Allport, iç güdümlü dindarların kişiliklerinde dini inancın yer ettiğini söyler. Bu

kişiler dini emirlere uymakta daha istekli olacaklardır. İç güdümlü insanlar dini yaşayış

biçimi yaparlarken dış güdümlü dindarlar sadece araç olarak görürler (Gürses, 2001).

Himmelfarb 1975 yılında dindarlığı, “kişinin dinine ait ilgiler, inançlar ya da

faaliyetlerle meşgul olma düzeyi” olarak tanımlamaktadır (Kıraç 2007:22).

Roof ise 1979 yılında yaptığı çalışmasıyla dindarlığın, doğaüstü veya ulvi

değerlere dair kişinin inançlarının, tutumlarının ve hareketlerinin hem kurumsallaşmış

hem de kurumsallaşmamış biçimlerini kapsadığını söylemiştir (Kıraç 2007:22).

Holm (2004) dindarlığı tanımlarken dinî düşünceler ve yargılar, dinî tutum ve

davranışlar ile dinî deneyimler diyerek üç boyutta yansımaları görülen dinsel yaşayışın

kişi üstündeki yönü olarak ele alır.

W.James’e göre dindarlık, ulu ve kutsal bir varlığın davranışlarımızı ve

eylemlerimizi koruyup kolladığına dair duyulan inançtan kaynaklanır ve bu inancın

boyutları bireyin dindarlığının göstergesidir (Mehmetoğlu, 2004).

Tapmacıoğlu kendi sınıflandırmasını yaparken grupları şöyle sıralamıştır; gayr-i

amil, idareyi maslahatçı, dini bütün ve âmil zümre, sofu zümresi, softa zümresi

(Taplamacıoğlu 1962:141-151). İstatistikler Türkiye’de toplumun çoğunun Müslüman

olduğunu söylese de tek tip bir dindarlık söz konusu değildir. Dini yaşayışlarda kültürün

çok önemli etkileri bulunmaktadır. Mezhepler, etnik kökenler, coğrafyalar, siyasi

görüşler dinde belli farklılaşmalar ortaya çıkarabilmektedir. Bireysel bazda bakacak

olursak eğitim, yaş, cinsiyet benzeri kişisel farklılıklarla ve modern-geleneksel türü

farklılaşmalarla ayrımlar ortaya çıkmaktadır (Subaşı 2004:71).

Bayındır (1996), “İslâm’a göre doğru dindarlık, Allah’ın gönderdiği kitaba

uymayı ve aklını bu yolda kullanmayı gerektirir” demiştir.

Elmalılı’ya (1960) göre “Dindarlık; dinin koymuş olduğu kurallara bağlı

kalınarak insanın emek ve çabaları sonucunda elde ettiği bir vasıftır. Ona bu değeri

veren ise dindir”.

Günay dindarlığı tanımlarken, “Kutsal olanın yahut onun özel bir formu olmak

itibariyle belli bir dinin muayyen zaman ve şartlarda belli kişi, grup ya da toplum

tarafından yaşanması” olarak açıklamakta ve Wach’ın onu, “yaşanan din” diyerek

kısaca özetlediğini söylemektedir (Karakaya 2008: 23).

Page 30: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

19

Uysal’a (2006) göre dindarlık, “İnançlı ya da her hangi bir dine mensup kişilerin

dini yaşantılarıdır.”

Doğan (1990), dindarlık kavramını “Dinin yapılmasını emrettiklerini yapma,

yasaklarından kaçınma hâli” şeklinde tanımlar.

Okumuş’a (2006) göre dindarlık, “insanın iman-amel temelinde ortaya koyduğu

dinî tutum, deneyim ve davranış biçimini, yani dinî yaşantıyı; inanılan dinin emir ve

yasakları doğrultusunda yaşamayı ifade eden ve inanç, bilgi, tecrübe/duygu, ibâdet, etki,

organizasyon gibi boyutları olan bir olgu olarak anlaşılabilir”.

Bir insanın dini inancına bağlı olarak gelişip kökleşen, kendine özgü dini

özelliklerinin toplamına dini şahsiyet diyebiliriz. Kişinin dini inançları, duyguları,

düşünceleri, kanaatleri, şüpheleri, tutumları, davranışları, din anlayışı, dini esasları

algılama ve değerlendirme biçimi vb. onun dini şahsiyetini oluşturan başlıca öğelerdir.

(Certel 2003: 137-139; Şentürk 2008: 159-172)

Gerek İslâm dünyasında, gerekse de Batı’da dindarlık ile ilgili yapılmış olan

birçok sınıflandırma mevcuttur. Yapılan bu çalışmalarda psikologlar, sosyologlar,

ilahiyatçılar ve diğer araştırmacılar, insanların dinî yaşayışlarını, bu yaşayışa bağlı

olarak dindarlık tiplerini farklı şekillerde değerlendirmiş ve kategorize etmişlerdir.

Yapılan bütün bu sınıflandırmalar araştırmacıların sahip oldukları meslekî eğilimlere,

birikimlere ve sahip oldukları sosyal, kültürel ve dinî yapılara göre farklılık arz

etmektedir. Buradan hareketle dindarlık tipleri hakkında yapılan sınıflandırmalarda çok

çeşitli ve farklı değerlendirmelerin söz konusu olduğunu söylemek mümkün olacaktır.

Bu çeşitlilikte, dindarlığın değerlendirme açısından çok farklı özelliklere sahip olması

etkili olmaktadır; çünkü dindarlığın hangi kritere göre belirli bir sınıflandırmaya tabi

tutulacağı meselesi, yapılan sınıflandırmaların yapısını ve oluşumunu kaçınılmaz bir

şekilde etkilemektedir. Ayrıca; din, dindarlık ya da bu iki kavramla ilgili olan başka

faktörlerin bağımlı ya da bağımsız değişken olarak ele alınıp değerlendirilmesi de,

yapılan sınıflandırmaların şekillenmesinde oldukça önemli bir nokta olarak karşımıza

çıkmaktadır. (Certel 2003: 137-139)

1.1.3.Dindarlığın Boyutları

Tüm dinlerin inanan bireylerden beklediği çeşitli inanç ve davranışlar vardır.

Örneğin; İslam’da Müslümanların en az bir kez hacca gitmeleri, her ramazan oruç

Page 31: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

20

tutmaları, kurban kesmeleri ve günde beş vakit namaz kılmaları beklenirken;

Hristiyanlığın çoğu mezhebinde kutsal komünyon ayinine (mayasız ekmek ve üzüm

suyu kullanılarak İsa Peygamber’in ölümünü anmak için yapılan ayin) ve kudas ayinine

(İsa Peygamber'in yediği son akşam yemeğini anmak adına, kilisede bir kap içinde

ekmek ve şarabı kutsayarak yapılan tören) düzenli olarak katılım göstermeleri beklenir.

Dünyadaki tüm dinlerin kendilerince ritüelleri farklı olsa da dindarlığın boyutları

bağlamında çok da farklı sonuçlara yol açmazlar. Dindarlığın yansımaları olarak sayılan

bu çeşitli boyutlar tüm dinlerde gözlenebilir durumdadır (Glock 2007:92-109).

1940’larda dindarlığın ölçümünü yapabilmek üzere araştırmalar yapılmaya

başlanmıştır, fakat ileri ölçüm dediğimiz yöntemler 60’lı yıllarda uygulamaya

konulmuştur. Bu tip çalışmalar ilk olarak Amerika’da yapılmaya başladığından

çalışmaların geneli Hristiyan dindarlığı ölçümleri üzerinedir (Onay 2004: 439-449).

60’lı yıllara kadar bu tip araştırmalarda Allah’ya duyulan inanç, ibadetlere aktif katılım

ve bir dinî gruba bağlılık gibi faktörler dindarlık ölçütleri olarak kullanılmıştır. Fakat

din sosyologlarının açıklamalarına göre dini tek boyutuyla ele almak oldukça yetersizdir

(Köktaş 1993:82-106) . İlerleyen zamanlarda Fichter bireysel dindarlığın farklı

yönlerini incelemeye alarak Katolikleri “gerçek dindar”, “şekilci”, “kenarda” ve

“kapalı” dindar olarak kategorileştirmiştir (Akt.Mehmedoğlu, 2004). Glock’un yaptığı

araştırmalarla birlikte dindarlık çalışmaları çok boyutlu özellik kazanmışlardır (Onay

2001: 3-85).

Literatürdeki dindarlık ölçümlerine baktığımızda, üç temel yaklaşım olduğunu

görürüz. Bunlardan ilki, Allport ve Ross’un hazırladığı “içe dönük” ve “dışa dönük”

olmak üzere iki tipoloji üzerine kurulan yaklaşım; ikincisi, dindarlığı ele alırken tüm

boyutlarını düşünen yaklaşım; sonuncusu ise, bireylerdeki dini yaşayış seviyelerini

davranış, his ve düşünce boyutlarıyla ele alan yaklaşımdır (Onay 2004: 439-449).

Allport ve Ross tarafından öne sürülmüş olan içe dönük ve dışa dönük dindarlık

gruplandırması, günümüzde de geçerli ve kabul gören bir yaklaşımdır. Fakat daha sonra

yapılmış bazı araştırmaların sonucunda dışa dönük dindarlığın da kendi içinde iki alt

gruba ayrıldığı gözlenmiştir. Bu iki grup kişisel fayda ve toplumsal ödül olarak

isimlendirilmektedir (Onay 2004: 439-449).

Din, doğaüstü durumları da bağlantıda tutarak hayatı bütünleştirmeye yönelik bir

çalışma halindedir. Bu bütünleştirme sadece kavramsal boyutlarda değildir, kişinin

Page 32: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

21

hayatını da her düzlemde etkilemek ister. Dindar bireylerin bu ilişkiyi hayatlarının

önemli unsuru haline getirdikleri görülür. Bu şekilde din, hayatlarının her yönünde etki

edebilir. Kişinin ya da bir topluluğun dini yaşantılarını analiz etmek için sadece inanç

ve ibadet düzeylerini incelemek yeterli değildir. Bu nedenle çoğu araştırmacı, dini çok

boyutlu olarak incelemeyi tercih etmişlerdir (Hökelekli 2005:1-52).

Dindarlığın çok boyutlu yapısıyla beraber ele alınmasının önünü sistemli bir

biçimde açan Glock (2007), hem tüm dünya dinlerini de içine alacak bir çalışma

yürütmüştür hem de dindarlığı “tecrübe boyutu, inanç boyutu, ibadet boyutu, bilgi

boyutu ve etki boyutu” diye sıralanan beş boyut üzerinden analiz etmiştir.

1.1.3.1.İnanç Boyutu

Dindar bireylerin bağlı oldukları dinin inanç gerekliliklerini yerine getirdikleri

varsayımı üzerinden inanç boyutu ele alınmaktadır. Kapsadığı alan olarak bu

gereklilikleri ayrıştırabiliriz. Fakat her dinin kendine özgü inanç sistemleri vardır ve

bunları kabul etmek dinin temelinde yer alır. İnancın manası ve işlevleri de bu boyut

üzerinden analiz edilmektedir (Köktaş 1993:82-106) .

Her dinin kendine özgü bir inanç sistemi bulunmaktadır. Bu boyutta inancın

kapsamı ve yoğunluğu, içeriği, gücü gibi özellikler ele alınır. Her din kendi

inananlarından belirli ilkelere bağlılık beklemektedir. Dindar insanların bu bilgileri

bilmeleri ve onlara inanmaları beklenir (Yıldız 2006:1-73). Aynı zamanda her dindar

insanın da kabul ettiği bazı inanç faktörleri vardır ve bu faktörlerin içeriği ile kapsamı

dinler hatta mezhepler arasında bile farklılık göstermektedir. Her din, kendi ilkeler

bütününü oluşturur ve bağlı bireylerden bu ilkelere inanmaları beklenir. Bu boyut ele

alınırken dindarların tam olarak “neye” inandıkları önemli olmaktadır.

1.1.3.2.İbadet Boyutu

Dinin gerekliliklerinden olan her tür dua, ayin, ritüel, oruç ve benzeri dinî

uygulamalar bu boyutun kapsamındadır. Bu boyutun temel sorusu “din için kulluk

ifadesi olarak ne yapıldığı” dır.

İlkel toplumlardan, modern karmaşık toplumlara kadar Allah inancı ve ibadetler

her zaman görülmektedir. Aslında ibadetler, dini inançları canlı tutabilmek için

yinelenen uygulamalardır. Her inanç sisteminin kendine özgü bir ibadet biçimi ve

Page 33: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

22

yöntemi vardır, bu sebeple de ibadet boyutuna sahip olmayan bir din ya da inanç sistemi

olası değildir (Bahadır 2002:63).

Bu boyut dinin bütün uygulamalarını kapsamaktadır. Ayinler, dualar, özel dini

törenler, oruçlar gibi ibadetlerin tümü ibadet boyutu içerisinde incelenmektedir (Glock

1998:43-98). Bu boyut analiz edildiğinde ortaya çıkan duygularla kişinin hayatında

ibadetin yeri ve önemi anlaşılabilecektir (Mehmedoğlu 2004:47) .

Dindarlığın hayatta yansımaları birçok şekilde olabilir. Dua, oruç, namaz, hac ve

kurban bunların sadece birkaç tanesidir. Hem bireysel hem de toplumsal uygulamalar

üzerinden kişilerin ibadetlere katılımı analiz edilebilir (Hökelekli 2005:1-52).

1.1.3.3.Duygu (Tecrübe) Boyutu

Dinin tecrübe (duygu) boyutuna baktığımızda “nihaî gerçekliğe katılma” ya da

“dinî bir duyguyu tecrübe etme” durumundan bahsedildiğini görürüz. İnanç ve

ibadetlerden ayrı düşünemesek de benzer ama daha az görünür durumda olan yaşama

biçimlerini da kapsar (Mehmedoğlu 2004:47) . Bu boyutun alt başlıkları olarak duygu;

korku ya da vecd hali, huşû ya da mutluluk sayılabilmektedir. (Köktaş 1993:82-106) .

Dindarlığın duygu boyutunda kişinin bir dine inanma ihtiyacı, dinle ilgii

korkuları ve duygusal dünyasıyla ilgilidir. Her dinin yaşattığı içsel deneyim başkadır.

Mistik olaylar Doğu dinlerinde gözlenirken Batı dinlerinde temel duygu coşkudur

(Şahin 2005: 147-180).

Her dinde, dindar kişilerin dinî duygulanımları deneyimledikleri kabul edilir.

Bazı bireylerde bu deneyim gerçeklik olarak kabul edilebilir ya da çeşitli ayrımlar

gözlenebilir. Bununla beraber bu duygulanım kişide korku ya da huşu hissine, ruhsal

huzura kavuşmaya, Allah ile canlı bir ilişki kurabilmeye yol açabilmektedir.

Vergote (1999), Glock ve Stark tarafından yapılmış çalışmalarda dinî tecrübe

boyutunun kendi içinde dört alt gruba ayrıldığı görülmektedir. Birincisi, kabul edilmiş

inanç bütünün gerçekliğine dair duygu, bilgi ya da sezgisini meydana getiren tasdik

edici tecrübedir. İkincisi, karşısındaki yüce varlığın mevcudiyetine dair yaşanan ilahi

cevap tecrübesidir. Üçüncüsü, varlığa dair bilgi halinden dost muhabbetine yakın bir

ilişkiye geçiş hali olan vecd tecrübesidir. Sonuncusu ise, ilahi mesajların kendisine

geldiğini çok özel bir aydınlanış yaşandığına inanılan iham (vahiy) tecrübesi olarak

sıralanabilir.

Page 34: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

23

1.1.3.4.Bilgi Boyutu

Her dinin koşullarından biri, inancın temel noktalarını ve kutsal metinlerine

iman edilmesi ve bilgi sahibi olunmasıdır. Bir inanca bağlı olabilmek için kişinin o

konuda bilgi sahibi olması gerekmektedir, bu nedenle inanç ile bilgi boyutları arasında

yakın bir ilişki bulunur.

Bilgi boyutu, kişilerin kutsal kitaplarından ya da öteki kaynaklardan elde ettiği

din hakkındaki bilgileri kapsayan bir boyuttur. Bu boyut düşünüldüğünde dindar

kişilerin bilgiye sahip oldukları varsayılır. Dikkat edilmesi gereken nokta, farklı dinlere

bağlı kişilerin edindiği bilgilerin de farklılık göstereceğidir. Bununla beraber Allah

inancı olmayan kimseler de dini bilgiye sahip olabilirler (Glock 1998:43-98). Fakat

inanç olmadan bir din hakkındaki bilginin, tek başına dindarlığın bir boyutu olduğu

düşünülemez. Bu bilginin analiz edilmesinde literatürü okumuş ve çeşitli unsurlara

sahip olmuş bireyler olmasına da dikkat edilmelidir (Glock 1998:73).

Her dinin önemsediği bilgi boyutu birbirinden farklıdır. Kimi dinlerde inanç,

iman ve ibadetler öne çıkarılırken, bazı dinler insani ve ahlaki değerlerin önemini

vurgularlar. Hatta kimi zaman dini kuran insanın hayatı bile önemli olabilir (Şahin

2005: 147-180).

1.1.3.5.Etki Boyutu

Dindar bireylerin ne zaman, nerede ve ne yapacaklarına dair bilgiyi veren ve dini

etkiler altında kişinin hangi zihin süreçlerinde olacağını söyleyen dinî kuralların etkisel

alanı bu boyutun kapsamındadır.

Dinin etki boyutunda kişilerin inançları, bilgileri ve pratiklerinin gerçek hayatta

etkilerinin incelenmesi söz konusudur (Köktaş 1993:82-106) . Din insanlara ölümden

sonra hayatı vaat eder. Bu sayede kişi kimi kaygılarından arınabilir ve manevî huzura

kavuşabilir (Glock 1998:43-98).

Glock, her dinde bağlılık ve imanın belirli şeylere yol açması durumunun

olduğunu söylemiştir. Dindar bireylerden beklenenlerle ve onun yaptıklarıyla ilgili olan

bu durum dinî bağlılıkla beraber yaşayış tarzının oluşturulmasını sağlayacaktır

(Mehmedoğlu 2004:47) .

Page 35: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

24

Kayıklık (2006), Smart tarafından açıklanan din boyutları ve dindarlık

boyutlarının birbirinden ayrışmamış olduğuna dikkat çekerek aslında dindarlığı altı

boyut üzerinden incelemiş olduğunu söyler ve şu şekilde sıralar;

a) Tecrübe ve Duygu Boyutu: Dinlerin meydana gelmesi ve yayılması

sürelerinde özellikle önemli etkileri olan tecrübe boyutu aynı zamanda diğer boyutları

da etkilemektedir.

b) Hikâye ve Mitsel Boyut: Din üzerine yapılmış betimlemeler ve çeşitli

anlatıları kapsayan bu boyut, peygamberlere dair olayları da içerir.

c) Öğretisel ve Felsefi Boyut: Bir dinin öğretisi ve düşüncesinin felsefi

boyutu dini açıklayan kutsal metinlerde ve bu metinler hakkındaki açıklamalarda yer

almaktadır. Dine inanan kişilerin yapılarına göre de hayatlarında kendini gösterir.

d) Etik ve Hukuki Boyut: Her din insanlara belirli kurallar koyar ve bu

kurallarla hayatı düzenler. Kurallar ahlak ya da hukukla, bazen de her ikisiyle ilgilidir.

e) Toplumsal ve Kurumsal Boyut: Toplumsal durumların dinden etkileniyor

oluşunu açıklayan bu boyut, dinin insan hayatı üzerine etkileri ve dinsel kurumların

nasıl harekete geçtiğini açıklar.

f) Maddi Boyut: Cami, kilise gibi sayabileceğimiz çeşitli ibadet mekanlarında

bulunan süslemelerin dinsel manaya sahip olanlarının insan yaşayışındaki etkileri bu

kapsamda ele alınır.

Hökelekli (2005) bireylerin dinî yaşayışlarını genişlemesine, uzunlamasına ve

derinlemesine diye sıralanan üç boyutuyla analiz etmektedir;

a) Dinin Genişlemesine Boyutu: Bu boyutta Glock ve Stark tarafından

yapılmış olan sınıflandırma kullanılmaktadır ve Hökelekli buna ek olarak bu boyutu beş

kategori kapsamında incelemektedir.

i) İdeolojik Boyut: İnanç bazında ele alınan bu boyut kişinin Allah’ya

bağlılığını içerir.

ii) İbadet Boyutu: Dindar bireylerin dinî hareketlerini ve aktivitelerini ele alır.

iii) Tecrübe Boyutu: İlahi varlığa dair kişinin sezdiği, hissettiği ya da

algıladığı durumlar bütünüdür.

iv) Zihni (Entelektüel) Boyut: Dindar bireylerin inandıkları dine dair

edindikleri ve edinmeleri gereken bilgi boyutudur.

Page 36: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

25

v) Etki Boyutu: Kişinin dine her anlamda inanmasıyla beraber, hayatının

dinden etkilenmesi durumudur.

b) Dinin Uzunlamasına Boyutu: Hökelekli argümanını Gazali’nin fikirleriyle

temellendirerek gelişim süreci tamamlanmış dindarlığı üç faktör üzerinden ele

almaktadır. Bu üç faktörü “iman”, “ilim” ve “marifet” olarak sıralamak mümkündür.

Kişinin dini yaşayışının başlarında geçtiği kabullenme, onaylama, bağlılık ve itaat

evreleri iman safhasının içerisindedir. İnanışa dair görüşler geliştirilmesi ve mantık da

kullanılarak çeşitli kanıt arayışlarına gidilerek bir dünya görüşü oluşturulması ile fikri

(ilim) safhası gerçekleşir. Allah ile birebir bağlantı haline geçilmesi ile ortaya çıkan

çeşitli psikolojik deneyimler ise marifet (zevk/şevk) safhasını meydana getirir.

c) Dinin Derinlemesine Boyutu: Aynı dine mensup bireylerde bile dini

yaşayışta aynı düzeye ya da aynı yoğunluğa erişememe söz konusudur. Her bireyin dini

yaşayışı farklı derinlikte olmaktadır. Bu boyutu ele alırken Allport’un iç güdümlü ve dış

güdümlü dindarlık tanımlarının kullanılma durumu vardır.

Watch dindarlığın boyutlarını “akide” (teori/doktrin), “ibadet” (kült) ve “dini

toplum” (communion) diye sıralanabilecek olan üç boyut üzerinden ele almaktadır.

Freyer kendi çalışmalarını da bunun üzerine koyarak Weber’in açıkladığı “dini zihniyet

/ ahlak” boyutunu da dördüncü kategori olarak eklemiştir (Günay 2006: 42-59).

Hackney ve Sanders, genelleme kurarak dindarlığı üç temel kategoriye indirgemişlerdir.

Birincisi, dinsel uygulamaları kapsayan inançları odak alan ideolojik dindarlık; ikincisi,

dinin ortaya çıkardığı sosyal durumları öne çıkaran kurumsal dindarlık; sonuncusu ise,

içselleştirilmiş dinî değerlerin ve kişisel fedakarlıkların dikkate alındığı kişisel

bağlılıktır. Dinî bağlanma, dinsel başa çıkma, kurumsal dindarlık gibi dindarlığın başka

boyutları da vardır (Salsman & Charles 2004:119-131).

Çelik (2003), yapmış olduğu çalışmada dinî inancın yaşa bağlı olarak çeşitli

değişimler geçirdiğini gözlemlemiştir. Tecrübe ve ibadet boyutlarında, ilerleyen

yaşlarda daha bir yoğunluk ve dine karşı olumlulaşan bakış açısı ortaya çıkmaktadır.

Fukuyama, 50-60 yaş aralığındaki kişilerden oluşturduğu örnekleminde ibadet

boyutunun oldukça kuvvetli olduğunu ifade etmiştir. Yaparel (1987), Fukuyama’nın

çalışmasının sonuçlarını inceleyerek cinsiyet bazında bir dindarlık analizine girişmiştir

ve sonuçlara göre kadınların inanç, ibadet ve duygu boyutlarında daha yüksek

düzeylerde oldukları fakat buna karşılık bilgi boyutunda düşük seviyede kaldıklarını

Page 37: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

26

açıklamıştır. Buradan da bilgi düzeyleri yüksek olan erkeklerin inanç, ibadet ve duygu

boyutlarında yetersiz kaldıkları söylenebilmektedir.

Özetlemek gerekirse, literatürdeki ilk araştırmalarda tek boyut üzerinden

incelenen dindarlık, zamanla yetersiz bulunmakta ve ortaya çeşitli dindarlık boyutları

çıkmaktadır. Bu boyutların taraması yapıldığında inanç, ibadet, tecrübe, bilgi ve etki

diye sayılabilecek olan beş boyutun öne çıktığını görürüz. Kabul görmüş bu beş

boyutun Glock tarafından geliştirilmiş beş boyut olduğunu fark etmek mümkündür ve

bu boyutlar birbirleriyle oldukça ilişkilidirler.

Lenski ve Glock gibi bazı sosyologlar 1960’lı yıllarda dindarlığı tek yönlü

olarak ele almanın yetersiz kaldığını bildirmişlerdir (Köktaş 1993:82-106) . Yapılmış

araştırmalar genellikle ya inanç ya da ibadetlere aktif katılım dikkate alınarak

yapılmıştır ve bu tek odaklı araştırmaların çok yönlü dindarlığı açıklama konusunda

tatmin edici sonuçlar vermediğini söylemişlerdir (Glock 1998:43-98). Lenski, Detroit

şehri sınırlarında yürüttüğü çalışmasında dindarlığı 4 boyutta ele almıştır ve bunları

zühd, öğreti, ayinsel davranış ve formel organizasyon olarak sıralamıştır (Köktaş

1993:82-106) .

Ursula Boos-Nünning (1972) ’de dindarlığı çok yönlü olarak ele alır.

Almanya’daki Katolikler üzerinde yaptığı çalışmada 78 maddeli ve altı boyutlu bir

indeksten yararlanmıştır. Dini bilgi, kiliseye duyulan bağlılık, genel dindarlık, iman,

açık ibadetler, evlilik ve cinsel boyuttaki ahlak düzeyi kabul ettiği altı boyuttur. King ve

Hunt (1969, 1972), yaptıkları analizlerde on faktörlü çıkarımlara ulaşmışlardır ve

bunları şu şekilde bildirmişlerdir: İtikadî kabul, duygu, kiliseye gitme, düzenli faaliyet,

malî destek, dinî bilgi, gelişmeye ve gayret etmeye yönelim, dışsal yönelim, dikkati

çekme, davranış ve idrak.

Harold S. Himmelfarb (1975) daha önce kabul edilmiş boyutları da kapsayan bir

çalışma hazırlayıp dokuz boyut oluşturmuştur. Chicago’daki yetişkin Yahudiler

üzerinde yaptığı çalışmada dört yönelime indirgemiştir ve bunlar; doğaüstü, toplumsal,

kültürel ve kişiler arası yönelimler olarak kabul edilir (Yıldız 2006:1-73).

Türkiye’de bu sayılan modeller arasında en kabul göreni Glock tarafından

sunulmuş olan beş boyutlu modellemedir (Fırat, 1977; Yaparel, 1987; Yavuz, 1987;

Köktaş, 1993; Koştaş, 1995; Yıldız, 1998: 87-108). Glock’un tüm dinler üzerinde

çalışma yapmış olmasını bunun sebebi olarak gösterebiliriz (Yıldız 2006:1-73).

Page 38: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

27

1.1.4.Dindarlık Tipleri

Dindarlık kavramı kuramsal olarak çeşitlendirilen bir yapıya sahiptir ve bu

sebeple algılanışında farklılıklar gözlendiğinden gruplandırılma yapılmasının zorunlu

olduğu görülmektedir (Çelik 2003:153-174). Bu açıdan bakıldığında, farklı şekillerde

görülen inançlı bireylerin dinî yaşamlarındaki çeşitliliği açıklamak üzere tipler

oluşturulmuştur. Fakat Yapıcı (2002), dindarlık tiplerini belirlerken hangi kriterleri

ölçü alarak gruplandırma yapılacağının ve dini yaşama biçimlerinin birbirinden oldukça

farklı olduğu kişilerin o gruplara nasıl yerleştirileceğinin temel sorun olduğu fikrine

sahiptir. Anlaşılacağı üzere hem İslam hem de Hristiyan topluluklar üzerinde yapılmış

olan araştırmalarda çalışan sosyologların, psikologların ve hatta teologların dinî

yaşayışlar ve dindarlık biçimlerini ele alırlarken kendi kişisel ve mesleki görüşleri

üzerinde şekillendirme yapmakta oldukları görülür. Bundan dolayı, hazırlanan

kategoriler ve tipler çalışmayı hazırlayan kişilerin mesleklerine bağlı olarak çeşitli

eğilimler ve karakterler göstermektedir.

Her insanın zekâ, mizaç ve yetenekler ve benzeri kalıtsal özelliklerde

farklılaşmalar yaşadığı, dinî eğitimlerine bağlı olarak oluşan tutum ve algılarında

önemli ayrımlar ortaya çıktığı gerçeğini göz önünde bulundurarak Yavuz (1982),

birbirinin aynısı olduğu iddia edilebilecek iki insanın yeryüzünde olamayacağı gibi aynı

Allah inancı ve görüşleri olan iki insan da dünyada bulunamaz diye bildirmiştir. Bu

yüzden insanları gruplandırabilmek, tümüyle anlamak, tanıyabilmek ve gerçek

tipolojisini oluşturmak olası değildir. Kısmi olarak düşünürsek belli tipler oluşturmak

belki söz konusu olabilmektedir. Anlaşılacağı üzere bu alanda yapılmış hiçbir çalışma

henüz dindarlık sınıflandırmasını kesin ve kat’i olarak yapmayı başaramamıştır. Yani ne

yazık ki sunulmuş olan tiplerin sadece taslak niteliğindeki gruplandırmalardan

oluştuğunu, detayları kapsamasının olası olmadığını kabul etmek zorundayız.

James’in görüşlerini temel alarak dindarlığı bireysel ve toplumsal olarak

isimlendirilebilecek iki temel grupta ele alan Yapıcı’ya göre (2007), kişinin deneyim ve

duygu boyutlarında yaşadığı bireysel dindarlık, dinin temelini oluşturan durumdur.

Kişinin ilahi güçle kurduğu ilişki doğrultusunda yaşadığı duygu durumları ve bunlar

üzerinden gözlemlenebilen korku, ümit, huşu, tövbe gibi çeşitli ruhsal durumlar

dindarlığın ferdi yansımaları olarak açıklanmaktadırlar. Ayırt edilmesi gereken

durumlardan biri de, çoğunlukla her insanın dinî deneyimler yaşaması ancak herkesin

Page 39: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

28

hayatında bu durumun faklı biçimde ve farklı yoğunlukta yaşanıyor olmasıdır. James,

toplumsal dindarlığı açıklarken törenlere, ayinlere ve çeşitli dinî organizasyonlara

katılımla yani dindarlığın ibadetsel kısmında kendini gösterdiğini vurgulamaktadır

(Yapıcı 2007:75-117). James’in hazırladığı diğer bir gruplandırmada ise dindarlar

ruhsal durumlarına göre “sağlıklı bir zihne sahip olanlar” (healty-minded) ve “hasta

ruhlular” (sick-soul) olarak ikiye ayrılmışlardır. James’in tanımlamalarına göre sağlıklı

zihni olanlar hayata pozitif bakar ve her şeyin güzel tarafını görmeye odaklanırlar. Bu

tavırları dini yaşamlarında da kendini gösterir. Bununla beraber, hasta ruhlu dindarlar,

pesimist bakış açısına sahip oldukları için dinî yaşayışlarında da temel konular çile,

ölüm, hastalık gibi olumsuz kavramlardır (Mehmedoğlu 2004:47) . Bu sebeple, kişinin

zihninin yapısı, dini yaşayışını da doğrudan etkiler durumdadır.

Günay (2006), dindarlığın toplumsal boyutunu ele almış ve bu durumun dinin

gruplar tarafından içselleştirilmesi ile birlikte grup üyelerinin ibadetlere ve ayinlere

beraber katılım gibi ortak hareketler içerisinde bulunmalarını öne çıkarmıştır. Toplum

yapısal olarak karmaşıktır ve etki-tepki sürekliliği içerisinde ilerler, dini yaşayış

yansımaları da bu toplumun yapısından etkilenmektedir. Kayıklık (2006), toplumsal ve

bireysel dindarlık arasındaki ayrımı açıklayarak kişinin iç dünyasındaki yansımaların

bireysel dindarlığı meydana getirdiğini, yaşanan bu duygulanımların ortak davranışlara

dökülmesiyle toplumsal dindarlığın meydana geldiğini ortaya koymuştur.

Çelik (2003) dindarlığı, “halk dindarlığı” ve “popüler dindarlık” olarak iki

grupta incelemiştir. Günümüzde halk dindarlığı, kalabalık topluluklarca kabul gören

inançlar, normlar ve pratikler bütünü olarak kabul edilebilecek popüler kültür

yaratılarıyla beraber baştan oluşturulmaktadır. Aslında popüler dindarlık gelenekler,

kültürün kattığı inançlar ve uygulamalardan kopuk değildir. Değişim süreci de

düşünüldüğünde yeni, özgün bir dindarlık ortaya çıkmış ve bu dindarlığın yaşandığı

bölgelerde dini hayat beklenilenin çok daha üzerinde bir düzeydedir.

Günay (2003) da benzer şekilde halk dindarlığı konusuna yoğunlaşmış ve halk

dindarlığının kendini türbe, tekke, yatır, önemli insanların mezarları hatta kutsal sayılan

ağaçlar çevresinde gösterdiğini belirtilmiştir. Kişilerin günümüzde bile keramet

kültürüne inandıkları, istekleri yerine gelsin diye bu mitoloji kökenli uygulamalara bel

bağlayıp dileklerinin yerine gelmesini umdukları görülmektedir. Günay’ın (2003) bir

diğer açıklamasında, halk dindarlığın uygulamalarına göz atıldığında büyü ve mistik

Page 40: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

29

öğelerin inaçları ve adetleri çok derinden etkilediği vurgulanmaktadır. Çoğunlukla

yaşlılarda, eğitim düzeyi düşük kişilerde ve sıklıkla kadınlarda bu tip inanç ve

etkinliklere yönelimin daha yüksek olduğu yapılmış olan çalışmalarda onaylanmıştır

(Günay 2003:23-41; Aslan 2004:55).

Weber ise kişinin mesleğine göre farklı dindarlık kategorileri oluşturmuştur.

Çiftçi dindarlığı, şövalye ve feodal beyler dindarlığı, bürokrasi dindarlığı ya da burjuva

dindarlığı benzeri kategoriler bunların bir kısmına örnektir. Weber bununla beraber

sınıflar arası dindarlık farklarına ve şehirler ile kırsal kesim arasındaki ayrımlara da

dikkat çekmektedir (Köktaş 1993:82-106) . Weberin odak noktası, sosyal

konumlarının insanların din algılarını ve dinî yaşamlarını etkiliyor olması ve bu sebeple

sosyal sınıflar arası farklılaşan dindarlık şekilleri görüldüğünü öne sürmektedir.

Maslow, dinlerin kuralları ve ortaya koydukları düzen tasarılarını temel alarak

“kuralcı” (legalist) ve “kuralcı olmayan” (mistik) olarak adlandırdığı iki kategori

oluşturmuş; kuralcı bir biçimde dine bağlılık yaşayan kişileri “düzen insanı” ve dinin

kuralcı olmayan kısımlarına yönelen kişileri “mistik insan” olarak ele alarak iki farklı

dindarlık tipini vurgulanmıştır. Maslow, dini gerçek manasıyla yaşayanların dinî

deneyimleri hayatına yedirmiş dindarlar olduklarını söylemektedir. Öte yandan düzen

insanı diye kategorize edilen kişiler dinî deneyimleri yaşamazlar, yalnızca gerekli olan

ritüelleri yerine getirerek bir yansıma oluştururlar (Ayten, 2006).

Cropps, “otoriter din”, “arayış dini” ve “kendiliğinden din” diye adlandırdığı üç

farklı dinsel yaşayış grubunu dini temel alarak dindarlık üzerine geliştirmiştir. Ona göre

otoriter dinin grubunda önemli olanın boyun eğme, saldırgan yapıdaki dışsal bir

otoriteyi kabullenme olduğunu; arayış dinindeki yaşayışın ifade edebilme, tarih ve bilim

doğrultusunda yeniden yapılanmaya gidilmesi, ahlak kurallarına insani bir biçimde

bakılmasına önem verildiğini; kendiliğinden dinin dinî yaşayış biçiminde ise benliğin

zaman ve mekandan soyutlanması, Allah ile bağlantının, engelleri kaldırarak doğrudan

bağlantı kurulabilmesinin temel alındığını söylemektedir (Kayıklık 2000: 157-174).

Yavuz (2001) toplumda dindarların nasıl tavırlar sergilediklerini gözleyerek

“samimi dindarlar”, “halk arasında dindar olarak anılsın diye dindar görünenler”, “içi

boşaltılmış ve yaşayışında samimiyet olmayan, yani şeklen dindarlar”, “toplumda ticaret

ya da siyaset gibi çıkarları için dindarlaşanlar”, “herhangi bir dini gruba ya da dinî

Page 41: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

30

cemaate mensup olan dindarlar” ve “fanatik dindarlar” gibi bir dindarlık sınıflandırması

oluşturmuştur.

Yapıcı (2002), dinin etkileme yönüne de dikkat çekerek sosyo-kognitif bir

dindarlık kategorizasyonu oluşturmuştur, dindarlığı ise “liberal”, “muhafazakâr”,

“dogmatik” ve “fanatik” olarak dört kategoride ele almıştır. Liberal dindarlar genel

geçer dini düşünce ve duygularla yola çıkmazlar, inançlı ve kutsal metinler konusunda

hassas, alt ve üst kimlikler konusunda duyarlı, din hakkında ortaya çıkan yeni

gündemleri takip eden ve bunları özümseyen yapıdadırlar. Algılarının temeli dinî duygu

ve düşüncelerden oluşan muhafazakâr dindarlar, inançlarını günlük hayatlarında da

uygularlar. Bu dindarlık tipini sergileyenler, alt ve üst kimlikleri söz konusu olduğunda

hassas tavırlar sergilerler. Genel anlamıyla muhafazakârlık “mevcut yapıyı koruma”

amacıyla hareket ettiğinden muhafazakâr dindarlarda yenilikler karşısında direnmekten

çok temkinli yaklaşma gözlenmektedir. Dogmatik dindarlarında görülen en temel

belirti konu din olduğunda sevap-günah, helal-haram, caiz-caiz değil gibi keskin hatlı

bir ikili tutumları olmasıdır. Bu tipteki insanlar, kendilerinden olmayanlara karşı son

derece tahammülsüz ve hoşgörüsüz yaklaşırlar, bununla beraber yeni fikirler karşısında

dehşete düşerek her türlü modernlik ve değişimin karşısında yer alırlar. İnandıkları

konulara karşı körü körüne bağlılık duyan fanatik dindarlar zihinsel olarak çok katı

tavır takınırlar. Farklı görüşler ve diğer dinî oluşumlara karşı şiddete bile yönelebilen,

kendileri gibi olmayan herkesi ötekileştirerek onlara saldırmaya meyilli bir yapıda

hareket ederler.

Rokeach, kategorileri oluştururken inanç sistemleri bağlamında düşünmüş ve

insanları “açık” ve “kapalı” zihinsel yapıya sahip olanlar şeklinde iki gruba ayırmıştır.

Ancak günlük hayatta iki tipin ortasında ya da konuya bağlı zihinsel yapısı

değişebilecek insanlar olduğu da göz ardı edilmemelidir. Rokeach açık zihinsel yapıdaki

insanları iyimser, çevreye karşı hoşgörülü ve yenilikler konusunda rahatsızlık

duymayan kişiler olarak görmektedir. Sayılan özellikleri bu kişiler, dinî hayatlarına ve

dindarlıklarına da yansıtırlar. Kapalı zihinsel yapısı bulunanlar için hayat keskin hatlarla

birbirinden ayrılır, her şey ya ak ya karadır, aradaki insanları hiçe sayan, yeniliklere

tamamen kapalı, mevcut duruma karşı aşırı korumacı bir tavır sergileyen, dogmatik ve

baskıcı tavırlar sergilerler. Dindarlıkları da buna benzer şekilde katıdır. Kişilerin kapalı

zihinsel yapı oluşturmasında toplumsal ve bireysel etkenler, kişisel kaygılar, mensup

Page 42: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

31

olduğu grubun kapalı ve tek tip oluşu, ilkel yapıda bir zihni oluşu, dini daha dışsal bir

biçimde kabul etme, meydan okuma isteği, eğitim durumu ve çevresel etkenler oldukça

önemlidir (Vergote, 1999).

Günay (1999) sınıflandırmasını yaparken insanların dini yaşamalarının

şiddetinin yoğunluğuna ve şekline bağlı iki kategori oluşturmuştur. İlk grup şiddetin

yoğunluğu temel alınan beş alt gruplu bir kategorizasyondur. Bunları; dini gerekliliklere

körü körüne bağlı olan ve günlük yaşamını neredeyse işgal edecek biçimde dini yasaklar

ve farzlara uyan ateşli dindarlar; dini inancına bağlı olan ve dinin gerekliliklerini

içtenlikle kabullenen ancak pratiğe döküldüğünde bazı fireler verebilen alaca dindarlar;

dini inançlara saygıda kusur etmezken konu ibadet olduğunda sadece kolektif olanlarına

katılım gösteren ve o dönemlerde yoğun dindarlık yaşayan mevsime göre dindarlar; dini

inançlara çoğunlukla saygı gösteren fakat dini uygulamaların çoğuna katılım gösterme

eğilimi olmayan sadece özel durumlarda bazı ibadetleri yerine getiren başka zamanlarda

ilgi göstermeyen beynamaz dindarlar; dine karşı tümden alaka göstermeyen ilgisiz

dindarlardır. Günay’ın öne sürdüğü diğer dindarlık sınıflandırmasında dinî yaşayış

bağlamında dört grup oluşturmuştur. Birincisi, kentlerin aşağı sınıflarıyla kırsalda

görülen geleneksel yapıdaki halk dindarlığıdır. Diğeri, aslında geleneksel halk

dindarlığı temelli olsa da İslami faktörlerle bezenmiş, kültür ve eğitim seviyesi yüksek

dinî elit diye tabir edilen sınıfa özgü seçkinlerin dindarlığıdır. Üçüncü gruptakiler,

Allah ve kulları arasındaki kutsal bağa inanan, ahiret ve dünya hayatlarını birbirinden

tamamen ayıran, dini sadece öte dünya sorularına cevap olarak gören ve öyle yaşayan

lâik dindarlıktır. Sonuncusu ise, geleneksel dindarlık ve laik dindarlık arasında geçiş

köprüsü gibi görülebilecek olan tranzisyonel dindarlıktır.

Allport kişilerde iki tip dindarlığın görüldüğünü söylemiştir ve bunlar: “Dış

güdümlü (Intrinsic) dindarlık” ve “iç güdümlü (Extrinsic) dindarlık” tır.

Dış güdümlü dindarlıkta davranışların temel tetikleyicisi din değildir ve dini bir

araç olarak görme durumu söz konusudur. Dış güdümlü dindarlık kategorisindeki

insanlar dini, kendi özel amaçları için kullanmaya meyillidirler. Hatta bu gruptaki

kişiler dini inanç ve algılarına, kendi ihtiyaçlarıyla uyumlu bir biçim verirler

(Akt.Hökelekli, 2005).

Page 43: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

32

İç güdümlü dindarlık grubundaki insanlar için temel motivasyon kaynağı dindir,

bu kişilerin dini inançları oldukça yüksektir ve dini gereklilikleri yerine getirirler

(Yıldız 2006:1-73).

Hökelekli (2005), “iç güdümlü dindarlar için din, benliğin hizmetinde olması

sebebiyle dıştan gelen bir değer olmayıp benlikten daha geniş bir alana yayılan içten

doğma bir değerdir” diye açıklama yapmıştır.

Özetlersek, hem ülkemizde hem de dünyanın birçok yerinde dindarlık kavramı

çeşitli araştırmalarla kavramlaştırılmaya uğraşılmıştır. Ortaya çıkan farklılaşmaların

bunca farklı dindarlık kategorisi oluşmasında büyük rol oynadığı bilinmektedir. Dinsel

yaşayış ve başka çeşitli ortak noktalar üzerinde durularak tipolojiler kurulmuş ve

bunlardan her birinde belli bir biçim de dindarlık ele alınmıştır.

1.2. DEPRESYONUN TANIMI

Depresyon, bireyin yaşam olaylarını ve geleceğini olumsuz değerlendirmesi

sonucu ortaya çıkan ve yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyen psikolojik bir hastalıktır

(Köknel,1989). Depresyon genel olarak; derin üzüntülü bir duygudurum içinde

düşünme ve konuşma, durgunluk, yorgunluk, isteksizlik, dikkat, konsantrasyon ve

motivasyon azalması, değersizlik, suçluluk ve karamsarlık gibi duygu ve düşünceler ile

fizyolojik fonksiyonlarda yavaşlamayı içeren bir sendromdur (Preskorn,1999).

Depresyon sözcüğünün kökeni olan ‘depress’, Latince ‘depressus’ tan

gelmektedir. Depresyon ve diğer ruhsal rahatsızlıklarla ilgili tanımlama ve sınıflandırma

çalışmaları ise Antik çağlara kadar uzanmaktadır. Sümer ve Mısır kaynaklarında

konuyla ilgili bilgilere rastlansa da ilk kez Hipokrat bu sendromun belirtilerini

tanımlayarak etiyolojisiyle ilgili bazı açıklamalarda bulunmuştur. Hipokrat ekolünde;

insan vücudundaki duygularla ilintili kan, sarı safra, kara safra ve lenf gibi sıvıların

bulunduğu ve bu sıvılardan kara safra ve lenfin mani, melankoli ve paranoyaya

sebebiyet verdiği yönünde bir görüş bulunmaktadır. Hipokrat’ın ‘eğer üzüntü uzun

sürerse artık melankolidir’ sözü, depresyonun ruhsal bir rahatsızlık olarak kabul

edildiğinin bir göstergesidir (Işık,2003). Ancak depresyonun bir rahatsızlık olarak

tanımlanabilmesi yalnızca geçen yüzyılın sonunda Kraepelin ile mümkün olmuştur

(Öztürk 2008: 337-427).

Page 44: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

33

Kraepelin, mani ve depresyonun tek bir hastalığın farklı evreleri olduğunu

belirtmiş ve bu hatalığa manik depresif psikoz adını vererek (Klerman,1980) hastalığın

belirtileri, gidişi ve sonlanışı üzerinde durmuştur. Sıkıntılı durumlar karşısında

bireylerin yoğun üzüntü yaşayabildiklerini dile getirerek keder ve yasın aşırı boyutlarda

olmadığı ve psikotik belirtiler görülmediği takdirde bu durumun normal olarak

değerlendirilebileceğini ifade etmiştir. Bu ayrım DSM-II’de depresif nöroz, DSM-III’te

majör depresyon ve son olarak DSM-IV’te majör depresif bozukluk olarak

tanımlanmıştır. Ayrıca DSM-IV’te hastalığın tanı ölçütlerine, belirtilerin sosyal ve

mesleki işlevselliği bozması ve bireyi yoğun sıkıntıya maruz bırakması gibi koşullar da

eklenmiştir (akt.Ürün Özer, 2012).

Normal bir duygu, semptom ya da sendrom grubu olarak nitelendirilebilen

depresyon psikolojide; algısal, bilişsel ya da motor performanstaki düşüşü, klinik

psikiyatride ise normal duygu durumlarından melankoliye uzanan oldukça geniş

nitelikteki duygusal değişiklikleri açıklamak için kullanılmaktadır. Depresyon bir

sendrom olarak ele alındığında değersizlik ve suçluluk duyguları, ümitsizlik, çaresizlik,

ilgisizlik, isteksizlik, intihar düşünceleri ve kaygı gibi belirtilerle birlikte iştahsızlık, kilo

değişiklikleri, kabızlık, psikomotor yavaşlama veya ajitasyon, baş ağrısı ve diğer

bedensel belirtiler baş göstermektedir (Tuncer,1999).

Yukarıda sıralanan depresif belirtiler günümüzde pek çok insanın günlük

yaşamında gözlemlenebilmektedir. Bu tür semptomların görüldüğü bireyler, içinde

bulundukları durumdan yakınmakta ve bunu birtakım jest, mimik, hareket ve sözleriyle

belirmektedirler. Esasen bireyin gündelik yaşamının parçalarından olan dikkati

odaklayamama, dalgınlık, unutkanlık, düşüncelerin dağılması gibi zihinsel işlev

bozukluklarının depresyona işaret edebilmesi için bu gibi belirtilerin sıklığı, şiddeti ve

süresinin uzunluğunun bilinmesine ihtiyaç vardır (Köknel,2005). Depresyonun ortaya

çıkması ya da var olan depresyonun daha derine inmesi ise sevgi nesnesinin yitimi, iş

yaşamındaki çatışmalar ve doyumsuzluklar, benliği inciten onur kırıcı durumlarla

karşılaşılması, ekonomik sorunlar, aile bunalımları ve fizyolojik sağlığın bozulması gibi

değişkenlerle ilgilidir (Kelleci,1998).

Depresyonun tedavisinde önemli olan adımlar; hasta ve doktor arasındaki iyi

iletişim, uygun bir antidepresan tedavisi, psikososyal ve psikoterapötik müdahaleler

olarak sıralanabilirler.

Page 45: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

34

1.2.1. Tarihçesi

Depresyon geçmişi Eski Ahid’e ve klasik Hindu tıp metinlerine dayanan, en eski

ruhsal bozukluklardan biridir. Literatürdeki ilk tanım Hippokrates (İ.Ö.460 - 357)

tarafından yapılmıştır. Hippokrates durumu fazla kara safra bulunmasına bağlamış ve

“melaine chole” ismini vermiştir. Galen (İ.S. 131 - 201) ise melankoliyi “korku ve

depresyon, yaşamdan hoşnutsuzluk, tüm insanlardan nefret” şeklinde tanımlamıştır.

Mevsimlerden sonbaharın melankoliyle uyumlu olduğu düşüncesi vardı. Soranus (İ.S 1.

- 2. yy) tedavi yöntemi olarak tiyatro izletmeyi ve melankoli hastalarında komedi, mani

durumunda trajedi oyunlarında aktif rol almalarını kullandığı görülmüştür.

“Melankolinin Anatomisi” adlı eser, duygudurum bozuklukları üzerine yazılmış ilk

İngilizce eserdir ve 1621’de Burton tarafından kaleme alınmıştır. Hipokondriyazis, yas

ve aşk melankolileri benzeri çeşitli kategorilerin yanında nedensiz oluşan melankolilerin

de bulundurduğunu ve Burton da o dönemdeki diğer tüm araştırmalardaki gibi görülme

sıklığının erkeklerde fazla olduğunu söylemiştir. Mani Pinel, melankoli de Esquirol

tarafından analiz edilmiş ve açıklanmıştır. “Affektif bozukluk” ilk olarak Maudsley

tarafından kullanılmıştır. Kraepelin daha ayrıntılı bir çalışma içerisine girerek mani ile

melankolinin tüm çeşitlerini ele almış, tekrar gösterdiklerini ve birbirlerini takip

edebildiklerini hatta atak döneminde üst üste bile olabildiklerini gözlemiştir. 1899’da

hazırladığı kitapta manikdepresif bozukluğu ayrı bir nozolojik antite olarak

kategorileştirmiştir. Kraepelin’in açıklamalarında depresyonun en temel patolojisi,

duygusal çöküş ve hem fiziksel hem de mental durumda yavaşlamalardır. DSM-IV’e

bakıldığında bu durumun “majör depresif bozukluk, melankolik özellikli” sınıfına

girdiğini görürüz ayrıca yine bu kitapçıkta “bipolar bozukluk” durumunun süreklilik

içerisinde olduğu da görülmüştür. Fransa’da 17. yüzyılla beraber başlayan düşünce

özgürlüğü ile birlikte beden ve zihin birbirinden ayrı ele alınabilmiş ve kilisenin baskısı

hafiflemiştir. Kreapelin’in çalışmalarıyla dikotomik yaklaşım su yüzüne çıkmış fakat

biyolojik indirmecilik seviyesini geçememiştir. İsviçreli bilim insanı Meyer, erken

20.yüzyılda psike ve soma ayrımını birleştirmek için “psikobiyoloji” kavramını

kullanmaya başlamıştır. O dönemde kullanılan melankoli yerine isebiyolojik sebeplere

vurgu yapmayan depresyonu kullanmaya başlamıştır (Öztürk 2004: 337-427).

Page 46: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

35

1.2.2. Depresyonun Nedenleri

Depresyonun nedenleri üzerinde yapılmış birçok çalışma vardır ancak hâlâ kesin

bir bulgu elde edilememiştir. Buna sebep olarak da depresyonun hastalık değil de

sendrom olması, tek tip olmaması ve birçok sebeple tetiklenebilir oluşu

gösterilmektedir. Depresyonun nedenlerini araştıran birçok çalışma yapılmış ve teoriler

ortaya atılmıştır ancak kabul edilen görüşe göre depresyon çoğul nedenlerden

etkilenmektedir. Kalıtsal, biyolojik ve psikososyal etkenlerin birleşmesiyle çoğu

durumda depresyon meydana gelmektedir. Örneğin, kayıp yaşamış bireylerde bilişsel

işlevlerde bozulma ortaya çıkar, bu durum kimyasal yapıda değişikliklere yol açabilir ve

kişinin kalıtsal bir eğilimi varsa depresyon geçirebilir (Yemez ve Alptekin 1988:21-25).

Aile öyküsü, cinsiyet, rahatsız edici olaylar, stres artışı, yetersiz ebeveyn desteği,

erken yaşta görülen olumsuz yaşayışlar, bağımlılıklar, psikiyatrik ve bedensel hastalık,

sosyal yalnızlıklar gibi faktörler kişiyi depresyona itebilir. (Ünal ve ark. 2002: 8-25).

1.2.2.1. Psiko-sosyal Faktörler

Hayvanlar üzerinde yapılan bir deneyde görülmüştür ki, kaçmalarının mümkün

olmadığı ve tekrarlayan elektro şok uygulanan hayvanlar en sonunda pes ederek

kaçmaya çalışmaktan vazgeçmişlerdir. Hayvanların çaresizliği öğrendikleri kabul edilir.

Bireyler üzerinde depresyon da benzer etkiye yol açarak çaresizlik hissi

verebilmektedir. Öğrenilmiş çaresizlik kuramında, klinisyenin kişiye başa çıkma yolları

konusunda yardım etme durumunda depresyondan kurtulabildiği görülmektedir.

Klinisyenlere olumlu pekiştirme ve ödüllendirici yaklaşımlar kullanmaları tavsiye edilir.

Acı ve keder içerisinde olmak her insanda gözlenebilir. Fakat kişinin tüm hayatını

kaplayan bir biçimde yaşanmasına depresyon denmektedir. Kişinin kötü sosyo-

ekonomik konumda olması bu riski arttırır (Cimilli 2001:157-168). 11 yaşından önce

ebeveynlerden birinin kaybını yaşamış olmak depresyon riskini keskin bir biçimde

yükseltir. Eş ve çocukların kaybı da önemli etkenler arasındadır (Güleç ve Köroğlu,

1997). Bu tip yaşam olayları herkes için depresyon tetikleyicisi olacak diye bir kural

yoktur. Fakat eğer kişinin yatkınlığı da varsa önemli faktörler haline gelmektedirler

(Öztürk 2004: 337-427).

Page 47: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

36

1.2.2.2. Kalıtsal Faktörler

Günümüzde bazı psikiyatrik bozuklukların temelinde kalıtsal faktörlerin etkili

olduğu kabul edilmiş bir durumdur. Tek yumurta ikizleri üzerinde yapılmış çalışmalar

bunun en kesin örnekleridir. Ayrıca aile ve popülasyon prevalansları incelendiğinde,

ailenin daha yüksek sonuçlar vermesi de bu argümanı güçlendirmektedir. Tek yumurta

ikizlerinde iki tarafın da rahatsızlığa sahip olma durumu %40-50 oranındadır. Yapılmış

farklı çalışmaların sonuçlarına göre beraber rahatsızlanma oranı %50-92,5 seviyesine

çıkmakta ve çift yumurta ikizlerinin oranından 3,6 kat fazla olduğu ortaya çıkmaktadır.

Kabul gören açıklama, depresyonda kalıtsal geçişin olduğu fakat bu geçişin heterojen

olduğudur. Depresyonun biyolojik etkisi denildiğinde nöroadrenalin ve serotonin

eksikliği dikkat çekilen konulardır. Fakat durumun sadece yetersizlikten değil

dengesizlikten de kaynaklandığı gözlenmektedir (Alper, 1999).

Bireylerin karakter özellikleri, depresyon ve diğer psikolojik bozukluklara

eğilim konusunda önemli etkendir. Ancak hiçbir karakter özelliğinin özellikle

depresyona eğilim kazandırdığı tespit edilmemiştir. Her kişilik tipinden insan depresyon

geçirebilmektedir (Özmen 2001: 283-287).

Depresyona eğilimli kişilik yapıları üzerinde bir genelleme yapacak olursak

şöyle sayabiliriz;

İnsanları incitmemeye yönelik hareket ederler,

Herkesi mutlu etme çabasındadırlar,

İyilikseverdirler,

Aşırı duyarlılık gösterirler,

Titizdirler,

Güçlü sorumluluk duygusuna sahiptirler,

Aile ve arkadaşlarına aşırı bağımlıdırlar,

Mükemmeliyetçidirler,

Onurlarına düşkündürler,

Öfkelerini yansıtmazlar,

Kolay etkilenirler

Meraklıdırlar,

İçe dönüktürler (Doğan 2000:29-38; Öztürk 2004: 337-427).

Page 48: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

37

1.2.2.3. Biyolojik Faktörler

Biyolojik faktörlerin en etkilileri olarak norepinefrin ve seretonin aminleri kabul

edilmektedir. Bunlarla beraber dopamin ve asetilkolin eksiklikleri ya da dalgalanmaları

sonucunda duygudurum bozuklukları ortaya çıkabilir. Depresyonun biyolojik nedenleri

araştırılırken ilk karşılaşılan sebep kalıtım olmaktadır. Eğer kişinin aile içinde ya da

birinci dereceden akrabalarında çeşitli ruhsal bozukluklar varsa, risk oranında artış

olduğu tespit edilmiştir (Öztürk 2004: 337-427). Aile geçmişinde depresyon olan kişi,

ille de depresyon geçirecek değildir, fakat bu durumun ihtimalleri arttırması söz

konusudur (Köroğlu, 2004).

Depresyon üzerinde ailenin etkisi artık tartışma konusu değildir ancak bu

durumun kalıtsal yollarla mı yoksa öğrenmeyle mi geçtiği henüz netleştirilememiştir.

Ebeveynlerin depresif olması, kişinin ihtiyaçlarının karşılanmaması, maddi ve manevî

yetersizlik kişiyi depresyona sürükleyebilmektedir. Bir diğer açıdan, öz ebeveynleri

depresif olan ve evlat edinilmiş çocuklarda da depresyon görülme oranları oldukça

yüksektir (Ersan ve Abay 2001: 277-282).

İkizler üzerinde yapılmış çalışmalar genetik bağın varlığını kanıtlamıştır. Tek

yumurta ikizlerinden birinin depresyona girmesi durumunda diğerinin de %65

depresyon geçireceği görülmüştür. Çift yumurta ikizlerinde bu oran %14’e düşmektedir.

Farklı ailelere evlatlık verilen tek yumurta ikizlerinde eş zamanlı depresyonlar da

görülmektedir. Çift yumurta ikizlerinde böyle bir durum yoktur (Shapiro, 1997).

1.2.3. Tanı Kriterleri

Amerikan Psikiyatri Birliği depresyonu aşağıdaki gibi sınıflandırmıştır (DSM-IV

çev. Köroğlu,1994) :

1. Majör depresif bozukluk

2. Distimik bozukluk

3. Bipolar bozukluktaki depresyon

4. Genel bir tıbbi durumla ilişkili depresyon

5. Depresyonla uyum bozukluğu

6. Başka türlü adlandırılamayan depresif bozukluk

Premenstrüel disforik bozukluk

Minör depresif bozukluk

Yineleyen kısa depresif bozukluk

Page 49: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

38

Genel olarak depresyon denilince ilk akla gelen majör depresyondur. Depresif

bozukluklar içerisinde en şiddetli form olan majör depresyonun (Bodur ve Üneri

2008:105-110) DSM-IV’teki ölçütleri şu şekildedir (2001) :

A. İki haftalık bir dönemde daha önce işlevsellik düzeyinde bir değişiklik

yaşanmasıyla birlikte aşağıdaki semptomlardan en az beşinin bulunması;

semptomlardan en az birinin depresif duygudurum ya da ilgi kaybı/zevk alamamayla

ilişkili olması gerekmektedir.

1. Hemen her gün yaklaşık gün boyu süren depresif duygudurum

2. Hemen her gün yaklaşık gün boyu süren tüm faaliyetlere karşı ilgi kaybı ya

da herhangi bir zevk alamama (anhedoni)

3. Önemli derecelerdeki kilo kaybı/alımı

4. Hemen her gün uykusuzluk/aşırı uyku

5. Hemen her gün psikomotor ajitasyon/reterdasyon

6. Hemen her gün bitkinlik ya da enerji kaybı

7. Hemen her gün aşırı/uygunsuz değersizlik ya da suçluluk duyguları (sanrısal

düzeye ulaşabilir)

8. Hemen her gün konsantrasyon güçlüğü ya da kararsızlık

9. Tekrarlayan ölüm düşünceleri ya da girişimi

B. Bu semptomlar bir karma epizotun ölçütlerini karşılamamaktadır.

C. Bu semptomlar, toplumsal ve mesleki alanlarda ya da diğer işlevsellik

alanlarında bozulmalara neden olmaktadır.

D. Bu semptomlar, madde kullanımı ya da genel tıbbi bir durumun doğrudan

fizyolojik etkilerine bağlı olarak oluşmamaktadır.

E. Bu semptomlar, yaşla daha iyi açıklanamamaktadır. Yani sevilen birinin

kaybedilmesinden sonra bu semptomlar iki aydan daha uzun sürer ya da bu semptomlar

belirgin bir fonksiyonel bozulma, intihar düşünceleri, psikotik semptomlar, psikomotor

reterdasyon ve değersizlik düşünceleriyle hastalık derecesinde uğraşmaya yol açtığında

bu tanı koyulabilir.

1.2.4. Depresyonun Risk Faktörleri

Cinsiyet, aile öyküsü, stresli yaşam olayları, hayal kırıklıkları, aile işlev

bozuklukları, yetersiz anne-baba bakımı, erken olumsuz yaşantılar, bağımlı ve obsesif

Page 50: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

39

özellikler gibi kişilik özellikleri, güvenli olmayan bağlanma stili, kronik psikiyatrik ve

bedensel hastalık, sosyal destek azlığı gibi etkenler depresyona öncüldürler ve hastalığın

sonucunu etkilerler. (Ünal 2002:8-25)

1.2.4.1. Sosyal Yaşam Olayları

Acı, elem ve keder insanlığın ortak duygularıdır. Bu duyguların insanın tüm

varoluşuna egemen olduğu bir hastalık yaşantısı olan depresyon, sosyal ve kültürel

etmenlerden önemli ölçüde etkilenmektedir. Olumsuz sosyal ve ekonomik koşulların

depresyon riskini artırdığı gösterilmiştir. (Cimilli 2001:157-168) Anne veya babanın on

bir yaşından önce kaybı daha sonra depresyon gelişebileceğinin öngörülmesini sağlayan

en önemli yaşam olayıdır. Bir kişinin eşini veya çocuğunu kaybetmesi ise depresyonun

başlamasına neden olabilecek en önemli çevresel stres kaynağıdır. (Güleç,1997) Yaşam

olaylarının çoğu özgül değildir; yani her kişide böyle bir bozukluğu başlatmaz. Ancak

biyolojik ve ruhsal yatkınlık olduğunda bu etkenler rahatsızlığın başlamasında önemli

etken olurlar (Öztürk 2004: 337-427).

Çevresinden tutarlı, anlamlı ve uygun destekler alan bireyler kendilerini yıkıcı

çevresel streslere karşı daha iyi korurlar. Sosyal desteğin psikiyatrik durumlardaki

önemini ilk kavrayanlardan biri Emile Durkheim'dir. Durkheim, "Toplum ile

bütünleşemeyen bireyler intihar için büyük risk altındadırlar." demiştir. Sosyal destek

ağı kalabalık olan kişilerde psikiyatrik rahatsızlıkların görülme ihtimali azalmaktadır.

(Blazer,1995)

1.2.4.2. Irk ve Etnik Gruplar

Loosen ve arkadaşlarının 2000 yılında yaptıkları bir çalışmada; majör depresyon

dağılımının ırklara ve etnik gruplara göre farklılık göstermediği ve ırklar arasında

görülen bazı farklılıkların da, daha çok bu sosyo-ekonomik durumundan kaynaklandığı

bunun yanı sıra, siyah ırkta daha az oranda majör depresyon izlendiği ileri sürülmüştür.

(Charney,1988)

1.2.4.3. Cinsiyet

Majör depresyon kadınlarda erkeklere göre iki kat daha fazla görülmektedir.

Cinsiyet göre ortaya çıkan bu farklılık genç ve orta yaşta daha belirgindir. Yaş

Page 51: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

40

ilerledikçe iki cins arasındaki fark git gide azalmaktadır. Kadınlarda erkeklere göre daha

sık görülmesi iki şekilde açıklanabilir: Biyolojik ve psikolojik nedenler. Menopoz,

hamilelik, doğum, hormon ve doğum kontrol ilaçlarının etkileri depresyonun ortaya

çıkmasında rol oynayabilmektedir. Psikolojik etkenlerle ilgili olarak; kadına toplum

içinde biçilen rol, bu konuda ona karşı verilen tepkiler, yaşadığı stresler, çatışmalar ve

çoğu kez bunlarla başa çıkamamanın verdiği çaresizlik sorumlu tutulmaktadır. (Navaro,

2002)

Günümüz koşullarında maddi manevî büyük yük altında olan kadınlar eş, anne,

iş kadını ve ev hanımı gibi rollerin ağırlığını yüklenmişlerdir. Kadınlar minör depresyon

için de hekimlere başvururken erkekler daha çok ağır depresyonda ve genellikle ailenin

zorlanması ile doktora başvurmaktadır. Depresif erkekler kadınlara göre alkol ve

uyuşturucu kullanmaya daha eğilimlidirler. Bu nedenle alan araştırmalarında

depresyona sekonder olarak alkol ve madde bağımlısı erkeklerin depresyon değil de

alkol ve madde bağımlısı teşhisi almalarının cinsler arasındaki bu farklılığı meydana

getirdiği iddia edilmiştir. Depresif bozukluklar kadınlarda daha sık görülmesine rağmen,

intihar sonucu ölen erkeklerin sayısı kadınlardan daha fazladır. (Savrun 1999:11-17)

1.2.4.4. Yaş

Depresyon başlangıcının yaş ortalaması 40 olarak tespit edilmiştir. Ağırlıkla 20

ve 50 yaş arasında başlangıç gözlemlenir. Fakat toplumsal değişimlerden kaynaklı

olarak, yapılan araştırmalarda yaşlı depresyonunda bir artış olduğu saptanmıştır. Benzer

şekilde 20 yaş altında görülen depresyon da eskiye oranla artmıştır. Kadınlarda daha

çok 35 ile 45 yaş aralığında, erkeklerde ise 55 ile 70 yaş aralığında depresyon eğilimi

tepe noktasına ulaşmaktadır. (Charney,1988)

1.2.4.5. Medeni Durum

Boşanmış ya da ayrılık yaşamış kişilerde daha sık depresyon görülür. Depresyon

ve boşanma arasında ilişkinin hangi yönde olduğu henüz netleştirilememiştir. Evli

erkekler diğer tüm kategoriler arasında en düşük riske sahip olan grubu

oluşturmaktadırlar. Sıralamak gerekirse ardından evli kadınlar; yalnız yaşayan ve dul

kadınlar; yalnız, dul veya boşanmış erkekler; boşanmış ya da ayrılmış kadınlar

gelmektedir. Yapılan bir diğer araştırmada yalnız erkekler ve evli kadınların en eğilimli

Page 52: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

41

kategoriyi oluşturduğu belirtilmiştir. Türkiye’de yapılan araştırmaların sonuçlarına göre

65 yaş üstü, kadın, dul ve başkalarına bağımlı hayat sürme durumlarının riski yüksek

dozda arttırdığı görülmüştür. (Charney,1988)

1.2.4.6. Sosyo Ekonomik Durum

Net veriler üzerinden argüman kurulamasa da sosyo-ekonomik durumdaki

düşüklük ve depresyon arasındaki ilişkinin varlığı düşünülmektedir. Yapılan

araştırmalara göre düşük eğitim ve gelir seviyesindeki gruplarda depresyon görülme

oranı daha fazladır. Uzun süreli çalışmalarda, aile kazancındaki ani kayıplar ve genç

erkeklerin işsiz kalma durumlarıyla depresif belirtilerde artış görülür. (Weich, 1997)

1.2.5. Türleri

1.2.5.1. Major Depresyon

En sık karşılaşılan depresyon çeşidi majör depresyondur. Erkeklerin %5-12’si,

kadınların ise %10-25’i hayatlarında en az bir kez majör depresyon geçirmektedirler.

Toplumun alt sınıflarındaki düşük ekonomik düzeye sahip bireylerde ve aile geçmişinde

depresyon olan kişilerde majör depresyon ortaya çıkma ihtimali daha fazladır. Majör

depresyon tanısı konulurken kişinin önceden herhangi bir psikiyatrik bozukluk tanısı

olmaması ve depresyona sebep olabilecek organik bir faktörün bulunmamasına dikkat

edilir (Işık, 1991; Köroğlu, 2004).

Köroğlu (2004)’nun belirttiğine göre, majör depresyona sahip kişilerde sayılan

belirtilerin minimum dört tanesi hemen her gün görülmektedir;

Kiloda gözlenebilir boyutta değişim,

Uyku bozuklukları,

Hareketlerde yavaşlama ve huzursuzluk hali,

Bitkin hissetme, enerjide düşüş,

Özsaygı düzeylerinde azalma ve sanrısal olabilen suçluluk hissi,

Kendini değersiz görme,

Çaresiz ve umutsuz hissetme,

Düşünme sürecinde bozulmalar ve odaklanma problemleri,

Page 53: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

42

Cinsel arzuda azalmalar,

Tekrarlayan ölüm düşünceleri ve intihara yönelim

Majör depresyonu tanımlarken bu sayılan semptomların görülme sıklığı ve

yoğunluğuna bağlı olarak hafif düzeyde depresyon, orta düzeyde depresyon ve ağır

majör depresyon sınıflandırmaları yapılmaktadır.

Kişi eğer hafif bir depresyon geçirmekteyse, depresif belirtiler ortaya çıksa da

kişinin günlük hayatı sekteye uğramaz. Depresyon orta düzeyde ise günlük hayatta

aksamalar görülür ve yeni işlere karşı isteksiz yaklaşım söz konusudur. Ağır majör

depresyon geçiriliyorsa, kişi çevresiyle iletişim kurmayı bırakır ve günlük aktivitelerini

kapamaz duruma gelir. Ağır majör depresyonda psikotik semptomlarda görülmeye

başladıysa, halüsinasyonlarla da beraber gerçeklik algısında kopmalar meydana gelebilir

(Köroğlu, 2004).

1.2.5.2. İki Uçlu Depresyon

Bipolar bozukluğu olan bireylerde depresif duygudurum ve mani hali birbirini

takip eden niteliktedir. Kişiyi uç duygulara sürükleyen bu bozukluğa bipolar bozukluk,

manik depresif bozukluk ya da manik depresyon gibi çeşitli isimler verilmiştir. Bilinen

depresyonun tam tersi olarak mani evresinde, kişi aşırı enerjik ve durdurulamaz bir

duruma girer (Köroğlu, 2004).

Kişide gerçek temellere dayanmayan bir özgüven artışı, bağırarak konuşma,

düşünceleri yakalayamama, risk almaya meyillilik, cinsel arzuda artış, alkol ya da

madde kullanımı, uykuya düşkünlükte düşüş ve ani öfke çıkışları gözlenebilir (Köroğlu,

2004; Öztürk, 2004; Shapiro, 1997).

1.2.5.3. Distimik Depresyon

Nörotik depresyon kendisini en az iki yıl süreyle ve hafif sayılabilecek

semptomlarla göstermektedir. Bazen kişi bir iki gün süreyle iyilik durumuna geçse de

çoğunlukla depresyon semptomları göstermeye devam etmektedir. Uzun süre kendini

hafif düzeyde gösteren bir depresyon türüdür ve geçmeyen bir melankolik ruh halinin

oluşmasına neden olur (Işık, 1991).

Bu tür süreklilik halinde kişinin mesleki ve toplumsal hayatında bozulmalar

meydana gelmeye başlar. Distimik depresyon da görülen semptomlar aslında majör

Page 54: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

43

depresyonla benzeşmektedir fakat bu durumda daha hafif görülür. Majör depresyondan

ayrımı yapılırken belirtilerin yoğunluklarına ve sıklığına dikkat edilmesinin de sebebi

budur. Toplumda görülme oranı % 6 düzeyindedir. Majör depresyona göre distimi

sahibi bireylerde daha az semptom gözlenir ancak bu belirtilerin süreleri oldukça

uzundur (Aşkın 2000: 44-47).

1.2.5.4. Reaktif Depresyon

Kişinin başına gelen çeşitli olayların tetiklemesiyle oluşur. Reaktif depresyon

hastalarında kendini suçlu hissetme hezeyanları görülmez. Oluşan uyku bozuklukları

genellikle zor ve çok geç saatlerde uykuya geçebilme şeklinde görülür, erken kalkma

ortaya çıkmaz. İştahsızlık ve kilo kaybı belirtileri görülmeyecek kadar düşük

düzeydedir. Kişinin kaygı seviyesi oldukça yüksektir ve gün içerisinde geceye doğru

artış gösterir. Bu tip depresyon 2-3 ay gibi sürelerde uzayabilse de çoğunlukla tedavi

edilebilir. (Köknel, 1992).

1.2.5.5. Maskeli Depresyon

Maskeli depresyon tipi genellikle klasik duygulanım gösterilerinin ve bilinen

depresyon semptomlarının ön planda olmadığı fakat yerine somatik yakınmaların,

karakter bozukluklarının, cinsel veya iştah düzeninde meydana gelen bozuklukların ya

da alkol ve madde kullanımına yönelimlerin daha dikkat çekici olarak gözlendiği

depresyonlar “maskeli depresyon” diye adlandırılmaktadır. Bu tip hastalarda kişi

depresyonunun bilincinde değildir. Genellikle kendini savunma amacıyla bir

gülümseme takınırlar. Depresyon semptomlarında motor ve psikomotor inhibisyon,

uyku düzeninde bozulmalar ve ilgi ile odaklanma düzeylerinde düşüş haricinde başka

belirtiler neredeyse hiç görülmez (Aşkın 2000: 44-47).

1.2.5.6. Doğum Sonrası Depresyonu

Doğum sonrası depresyonu denilen rahatsızlık, doğumun ertesinde beyin

kimyasında oluşan değişimlerin sebep olduğu biyolojik bir sorundur. Doğum yapmış

annelerde görülen depresyon üç grupta incelenebilir. Bunlardan ilki, doğumu takip eden

3-5 günde ortaya çıkan “anksiyete”dir ve bu tipte ağlama nöbetleri gerçekleşir,

Page 55: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

44

detekleyici yaklaşımlarla düzelebilir. Bir diğeri doğumdan sonra 20-25 gün içerisinde

görülür ve kişide yoğun üzüntü, karamsarlık benzeri tipik depresyon semptomları olarak

kendini gösterir.

Üçüncü ve son tip ise, doğum sonrası ilk üç ayda kendini gösteren ve klinik

depresyona uyumlu olan tiptir (Işık, 1991). Bu tip depresyonun gelişiminde annenin ilk

doğumu olması, gebelik süresince kaygıları olması, geçmişinde depresyon olması,

evliliğinde sorunlar yaşaması ve gebelikte komplikasyonlar meydana gelmesi gibi

etkenler söz konusudur (Köroğlu, 2004).

1.2.5.7. Çocukluk ve Ergenlik Depresyonu

Çocukluk döneminde meydana gelen depresyonların, çocuğun yetişkinlik

hayatını da etkileyecek olan karakter gelişiminde önemli etkiler yaratacağı için

tedavisine önem verilmektedir. Bebeklerde depresyon sık olarak görülmese de bakıcının

yol açtığı rahatsızlık depresyona dönebilir. Bakıcıyla ayrılma ya da kötü ilişkiler bu

duruma sebep olabilir. Bir diğer sebep de bakıcının bebeğin ihtiyaçlarını

karşılayamamasıdır (Shapiro, 1997). Bakıcı diye tabir ettiğimiz kişi para ile tutulan

dadı olabileceği gibi, anne, babaanne, abla gibi akrabalar da olabilmektedir.

Bebeklerde depresyon belirtileri uyuşukluk, mızmızlık ve tepkisizlikle beraber

anneye ilgi göstermeme, gülümsememe ve yetişkinlerden yüzünü gizleme durumlarıdır.

Gerekli miktarda yemek yeme, uykuyu uyuma, emekleme ve oturma konusunda

eksiklikler yaşarlar. Büyümeleri beklenenin altında kalır. Anlaşılacağı üzere bir bebeğin

yapması gereken normal görevleri yerine getirmede zorluklar oluşur. Okul öncesi

dönemdeki çocuklarda ise depresyonu davranışları aracılığı ile anlamak mümkündür

(Shapiro, 1997).

Çocuklardaki depresyonu yakalamak o kadar da kolay değildir. Depresif

çocuklar birbirinden farklı semptomlar gösterebilir ve farklı klinik görünümler

oluşturabilirler. Erken çocukluk dönemindeki belirtiler genellikle davranış düzeyindedir

ve değişkenlik gösterir. Çocuklar aşırı hareketli ve hırçın olabilir, kendisine ve çevreye

zarar verme eğiliminde, içine kapanık ve sessiz olabilirler. Duygusal dalgalanmalar,

sevgi ve ilgi isteği ile yetişkinlere yönelip sonra hemen kaçabilirler. Uykuda ve iştahta

bozulmalar da bu dönemde ortaya çıkabilir (Katz ve Kahn, 1997).

Page 56: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

45

Depresyondaki yetişkin bireylere benzer olarak depresyon geçiren çocuklarda da

kendini toplumdan soyutlama, etkinliklere katılmak istememe gibi belirtiler ortaya

çıkmaktadır. Arkadaşlık ilişkilerinde bozulmalar meydana gelir. İlk gözlenen

belirtilerden biri de ders başarısındaki düşüştür (Göğüş 2000:39-43).

Çocuklukta ve ergenlikte büyüme ile dalgalanan hormonları göz önünde

bulundurunca depresyon tanısı koymakta zorlanılabilmektedir ve ergenlikte yaşanan

öfke patlamaları ve diğer belirtiler yüzünden karıştırmalar olmaktadır (Köroğlu, 2004).

Ebeveynlerdeki depresyon geçmişi, sevilen kişinin kaybı, sömürüye uğrama,

ayrılık yaşama, davranış ve öğrenme bozukluklarının olması gibi faktörler çocukluk ya

da ergenlik döneminde depresyon ortaya çıkması riskini arttırırlar (Köroğlu, 2004).

Ergenlik döneminde ortaya çıkan depresyon hem yetişkinlikte depresyon yaşama

ihtimalini arttırdığı için hem de ergenlerde intihar eğilimi ile bağlantılı olduğu için

önemli kabul edilmektedir. Bu durum göz önüne alındığında yetişkin depresyonu ile

paralel ilerlediği düşünülebilir fakat çocuksu öğeleri de içinde barındıran bir depresyon

şeklidir. Çocuksu özelliklerine bir de dürtüsellik eğilimi katıldığında yetişkin

depresyonundan farkları ortaya çıkacaktır (Köroğlu, 2004).

1.2.6. Depresyonun Belirtileri

WHO ‘Temel Sağlık Hizmetlerinde Ruhsal Bozukluklar’ adlı çalışmasının

Türkiye bölümünde, depresif bozukluğu bulunan hastaların %60’ının fiziksel,

%24’ünün ruhsal yakınmalarla yardıma başvurduklarını tespit etmiştir (Üstün,1995).

Ruhsal yakınmalarla ilgili Köknel (1989) de nesnel ortamın algılanması bağlamında

öznel algı ortamının etkilediği illüzyonların (kişi, nesne ve olayların, görülen, işitilen ve

dokunulanların hatalı olarak algılanması, seslerden kolay ve çabuk etkilenilmesi,

konuşmaların kötü yorumlanması, görülenlerden korkulması vs.) olabileceğini öne

sürmektedir.

Depresyon belirtileri üzerinde çalışan Beck, bu semptomları üç ana başlık

etrafında toplamıştır (akt. Sarman,2012):

Depresyon; duygusal yönüyle bakıldığında; üzüntü, anksiyete, bilişsel alanda;

değersizlik ve çaresizlik hissi, özsaygıda azalma, karamsarlık, umutsuzluk, kendini

küçük görme, sanrısal olabilen suçluluk duyguları, konuşma ve düşüncede yavaşlama,

varsanılar, obsesif düşünceler, hipokondriyak uğraşlar, ölüm ve intihar düşünceleri,

Page 57: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

46

hafıza, dikkat ve odaklanma bozuklukları, vejetatif alanda; enerjide düşüş, yorgunluk,

bitkinlik, güçsüzlük, iştah değişiklikleri, kilo kaybı (nadiren kilo alımı), uyku

bozuklukları, ajitasyon, cinsel arzu ve etkinlikte azalma, kabızlık, harekette yavaşlama,

somatik yakınmalar, kadınlarda adet düzensizlikleri, sosyal alanda ise; toplumdan

soyutlanma, sosyal ve mesleki işlevlere karşı ilgi kaybı, intihar girişimleri gibi belirtileri

içeren bir sendromdur (Tezcan 2000: 77-98).

Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından hazırlanan DSM-IV (Diagnostic and

Statistical Manual of Mental Disorders-Fourth Edition) kapsamında majör depresif

sendrom şöyle tanımlandırılmıştır: İki haftalık bir dönemde normal işlevlerde bir

değişim gözlenmesi ve aşağıda sayılan semptomların en az beşinin gözlenmesi, bu

belirtilerin en az bir tanesinin depresif duygu durum, ilgide azalma veya artık zevk

alamama olması gerekmektedir (Gökçakan, 1997).

Kişinin kendisini mutsuz hissettiğini bildirmesi ya da bu durumun çevresi

tarafından fark edilmesi ile neredeyse her gün görülen “depresif duygu durum”,

Neredeyse her gün ve gün boyu aktivitelere karşı ilgide azalma ya da zevk

alamama,

Rejim yapmıyorken ani kilo kayıpları ya da alımları, iştahta değişiklikler,

Her güne yakın insomnia ya da hipersomnia problemleri görülmesi,

Hemen her gün görülen psikomotor ajitasyon ya da retardasyonunun

dışarıdan gözlenebilir olması,

Sürekli yorgunluk ve bitkinlik hali, enerjide düşüş,

Kendini değersiz hissetme ve gerçekçi olmayan suçluluk hisleri,

Odaklanmakta ve belli bir konu üzerine yoğunlaşmakta güçlükler,

Ölüm hakkında tekrarlayan düşünceler ve intihara eğilim.

1.2.6.1. Bilişsel (Kognitif) Belirtiler

a) Düşünce bozuklukları:

Düşünce Süreci: Konuşmada yavaşlama, tek tip ve geç cevap verme,

konuşmakta zorlanma belirtileri görülür.

Düşünce İçeriği: Duygu durumunun özelliklerine göre kişide yetersizlik ve

suçluluk hissi, eleştirel yaklaşma, umutsuz ve karamsar bakış, geleceğe olumlu

Page 58: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

47

bakamama ve yoksul olma korkuları gibi belirtiler sıklıkla ortaya çıkar. Hastaların %75

gibi bir çoğunluğunda intihara meyil vardır. Depresyon bozukluğuna sahip bireylerde

özsaygı azalması dikkat çeker. Takıntılı ve yineleyen ölüm düşünceleri gözlenir. Karar

vermede bozulma neredeyse her hastada görülür. Bitkinlik, fiziksel ağrılar, yoğun baş

ağrıları en sık rastlananlar arasındadır.

Algı: Kişinin kendinde gördüğü hatalı davranışlar ve kusurlara karşı sürekli bir

azarlama duyma durumu olarak algı bozukluğu görülebilir. Seyrek durumlarda koku

halüsinasyonları da gözlenir.

Hafıza ve Dikkat: Sık görülen şikâyetlerden biri, hatırlamada sorunlar ve

unutkanlıklardır. Unutma ve hafızada zayıflamalar depresyon hastalarında sıklıkla

gözlenir. Bu durumun bozukluğun ortaya çıkardığı odaklanamama ve düşüncelerini

toplayamama özellikleri nedeniyle de alakalı olabileceği görüşü vardır (Güleç ve

Köroğlu, 1997).

Kişi, tüm dikkatini ve düşüncesini tek bir konuya odaklayamaz. Yaşlılarda

istemedikleri durumlardan kaçınmak için sorulara unuttuklarını söyleyerek cevap

vermeme durumu görülür. Bu durum yüzünden (pseudo demans) demans tanısı sıklıkla

yanlış konulabilir.

Olumsuz Beklentiler: Depresif hastaların beklentilerinde kötümserlik hakim

olup fiziksel, ekonomik ve toplumsal sorunların gelecekte de süreceği ve hatta artarak

devam edeceği yönünde görüşler bulunmaktadır. Depresyon düzeyi yükseldikçe gelecek

beklentisi daha karanlık ve umutsuzluklarla doludur. Ayrıca bu gibi düşünceler intihara

da temel oluşturmaktadır.

Kendini Eleştirme ve Suçlama: Suçluluk duygusu, hastanın gerçek ya da

hayali konularla ilgili kendini uygunsuz şekilde eleştirmesi/kınaması/suçlamasıdır (akt.

Nesrin Özer, 2013). Hafif derecedeki depresyonda kişinin davranışları kendi kusursuz

ölçütleriyle uymadığı takdirde kendini suçlama eğilimine girer. Orta derecede acımasız

şekilde olan bu eğilim ciddi depresyonda aşırı boyutlardadır.

Kendini Aşağı Görme (Düşük Kendilik Değeri) : Depresif hastalar suçluluk

duygularının yanında özgüven ve özdeğer puanlarını da düşürmüşlerdir. Bu hastalar, bir

işe yaramadıkları değersiz oldukları ve kendilerini uğraşılmaya değer olarak

görmedikleri gibi düşüncelere sahip olabilirler (akt. Nesrin Özer,2013). Hafif ve orta

Page 59: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

48

düzeydeki hastalar, karşılaştığı güçlükleri ve yaptığı hataları abartma eğilimindedir.

Ciddi düzeydeki hastaların kendini değerlendirmeleri ise en olumsuz şekildedir.

Kararsızlık: En sıklıkla yaşanılan belirtilerdendir. Hafif depresyondaki kişi,

daha önce kolayca verebildiği kararlarda bile uzun uzun düşünür. Orta düzey

depresyondaki kişinin kararsızlık hali, günlük yaşam olaylarının bütününü kapsamaya

başlar. Ciddi depresyondaki kişi ise çoğunlukla karar verme yetisini kaybettiğini

düşünür.

Çarpıtılmış Beden İmgesi: Kadınlarda daha çok görülen bir belirtidir. Hafif ve

orta derecedeki depresyonda olan kişi, dış görünümünde bir değişiklik olmadığı halde

kendini çirkin olarak algılar. Ciddi düzeyde ise bu durum saplantı haline gelebilir.

Motivasyon Azalması: Sıklıkla ifade edilen şikayetler arasında yer alan

unutkanlık ve dalgınlık yaşayan birey (akt.Nesrin Özer,2013) en temel yaşamsal

faaliyetlerini yapmak için dahi bir istek duymaz. Orta depresyondaki kişi, yapılması

gerekenleri yapmak için kendini zorlar, ciddi depresyonda ise başkaları tarafından

zorlanmadıkça hiçbir şey yapmaz.

İntihar İstekleri: İntihar istekleri depresyonun önemli belirtilerindendir. Hafif

depresyonda bu istekler, eyleme geçmeyen edilgen bir istek şeklindedir. Orta düzeyde

söz konusu istek daha sık, ciddi düzeyde ise daha yoğundur. Depresyondaki bireylerin

intihar sonucu ölüm oranları %15 civarındadır (akt.Nesrin Özer,2013).

İletişim İsteksizliği: Kişinin kendini sözel olarak ifade edebilme gücünde

yavaşlamalar görülür. Konuşmak aşırı çaba gerektirir. Ağır depresyon geçiren

bireylerde bu, tek kelimelik cevaplara ve bazen konuşmayı tamamen kesmeye dönebilir

(Işık, 1991). Sorulara tek kelimelik cevap verme ve cevabı geciktirme gibi de kendini

gösterebilir (Güleç ve Köroğlu, 1997). Düşünce bazında ortaya sıklıkla çıkan durumlar

umutsuzluk, kendini yetersiz görme, aşırı özeleştiri, kendini suçlama eğilimi ve

olmayan şeyler için kendine ceza verme dürtüsü gibi örneklerdir (Işık, 1991).

Kendini Suçlama: Depresyondaki bireyler kendilerine karşı acımasız olurlar,

ortaya çıkan her olumsuz durumdan kendilerini sorumlu görürler ve bir şeyler

başaramayacaklarına dair inanç geliştirirler (Köroğlu, 2004).

Felaketleştirme: Depresyondaki hastaların gelecek algıları da oldukça

karamsardır. Kişi, takıntılı bir biçimde ölüm düşüncesine hapsolur ve intihar riski artar,

fobiler ve obsesif hareketler de gözlenebilir. (Işık, 1991).

Page 60: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

49

1.2.6.2. Duygusal Belirtiler

Kişilerde en dikkat çeken durum ilgi kaybıdır. Bunun yanında zevk alamama,

keder ve elem hissi, çaresizlik durumu ve karamsarlık gözlenir. Gün içindeki duygu

durumu dalgalanma gösterir. Özellikle sabah saatlerinde depresif belirtiler artar. Akşam

saatlerinde kısmi bir normale dönme gözlenir. Gece uykusu sık sık bölünür, erken

uyandıktan sonra uykuya tekrar dalamama bilinen özelliklerdendir. Aksiyete, depresyon

hastalarının çoğunda bulunmaktadır ve bu sıkıntı genellikle sabahları uykusuzlukla

beraber seyreder. Kişinin toplumsal ve mesleki görevlerini aksatması da depresyona

bağlı olarak çoğalabilir. Depresyon yaşayan insanlarda obsesif, fobik ve histerik

belirtiler de ortaya çıkabilir. Panik bozukluklarla beraber görülebilir.

Kederli Duygu Durum: Duygu durumdaki değişmeler depresyonun düzeyiyle

doğru orantılıdır. Bu, depresyonun en temel kriterlerindendir.

Kendinden Hoşnutsuzluk: Depresyonun derecesi yükseldikçe kendinden

hoşnutsuzluk duyguları kendinden nefret etmeye dönüşebilir.

Doyumsuzluk: Öncelikle günlük yaşamdaki aktivitelerde kendini gösteren

doyumsuzluk, depresyon ilerledikçe diğer tüm yaşamsal olayları da içine alır.

İlgi Azalması: Doyumsuzluk duygusuna eşlik eden bir semptom olan ilgi

azalması, hemen hemen her hastada bulunan tipik bir depresyon belirtisidir

(Güler,2006). Daha önce ilgi ve zevkle yapılan işlere karşı belirgin bir isteksizlik hali

başgösterir. Orta düzeydeki depresyonda bu durum kayıtsızlığa, ciddi düzeydeki

depresyonda ise duyumsamazlığa dönüşebilir.

Ağlama Nöbetleri: Bir başka temel belirti olan bu nöbetler, hafif ve orta

düzeydeki depresyonda bulunmaktadır. Ciddi depresyonda ise ağlayamamaktan şikayet

ederler.

Neşesizlik: Hafif düzeydeki depresyonda birey, şakalardan hoşlandığını ancak

eskisi kadar zevk almadığını, orta düzeydeki depresyonda neşelenmek için kendini

zorladığını, ciddi düzeydeki depresyonda ise başkalarının şakalarından hiç zevk

almadığını belirtir. Karşılaşılan olayları her zamankinden daha ciddi değerlendirdiği son

evrede yapılan şakalara düşmanca ve saldırgan tepkiler verebilir.

Depresyon belirtileri en yoğun duygusal boyutta kendini göstermektedir. Bu

konudaki en önemli belirti kişideki çökkün duygudurumdur. Bu ruh halini çaresizlik,

mutsuzluk, hüzün, çökkünlük gibi kavramlarla tanımlayabilmekteyiz. Çökkün durum,

Page 61: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

50

bilindik mutsuzluktan farklı bir yapıdadır.Neredeyse her depresyonda elem, keder ve

hüzün gözlenmektedir (Köroğlu, 2004).

Duygusal manada çökkünlük hisseden kişilerde atalet duygusu hakimdir ve karar

verme, harekete geçme ve ilgi duyma konularında eksiklikler yaşar. Kendini yetersiz ve

değersiz görerek bu konuyu takıntı haline getirebilir, ağlama krizleri geçirerek intihar

fikrine kapılabilir (Aydın, 2004).

Depresyon hastalarının duygu durumları gün içerisinde sürekli bir dalgalanma

halindedir. Sabahları genellikle depresif belirtilerin üst noktaya ulaştığı görülürken

akşama doğru kişi kendini kısmen toparlar (Işık, 1991).

Anksiyete genellikle depresyonla paralel ilerleyebilir. Kişi sürekli olarak bir

endişe, kaygı, sakinleşememe ve korku içerisinde olma durumlarını yaşar. Karşısına

çıkan engellerle savaşmakta zorluk çekerler, tahammülleri düşüktür ve çabuk

sinirlenirler. Anksiyete aynı zamanda odaklanma zorluğuna da yol açar (Özmen ve ark.,

1997).

1.2.6.3. Davranışsal Belirtiler

Kişinin genel bir çöküş içinde olduğu çevre tarafından gözlenebilir durumdadır.

Donuk bir surat ifadesi, çökük omuzlar ve kambur oturuş vardır. Konuşmada

yavaşlama, sanki enerjisi kalmamış gibi hareketler görülür. “Psikomotor Retardasyon”

diye tabir edilen bir durum söz konusudur. Hatta hiç konuşmama (mutizm) bile

görülebilir. Anksiyeteli olan durumlarda ise sürekli bir hareket hali, elleri ovuşturma,

şikâyet etme, her şeye itiraz halinde olma gibi belirtiler de bulunur. Kişide psikomotor

huzursuzluk durumu vardır. Bu durum genellikle yaşlılarda olmaktadır. Bireylerde

sürekli huzursuzluk, zihinsel ve fiziksel etkinliklerde gözlenebilir bir yavaşlama, madde

bağımlılığı, kişilere bağımlılık, intihara yönelik düşünceler ve eylemler, kendine özen

göstermeme ve intihar görülebilir.

Depresyonun ilerlemesiyle beraber kişinin hareketlerinde yavaşlama ve istek

eksikliği artmaktadır. Yeni bir hareket içerisine girme konusunda başlangıç ve süreklilik

konusunda ilgisizlik görülür. Eğer depresyon ağır ilerliyorsa bu durum çok belirgin hale

gelir, hasta kambur biçimde oturur ve suratı ifadesizdir. Konuşması kısık sesle ve

düzdür. En ufak hareket için bile aşırı çaba sarf etmesi gerekmektedir (Güleç ve

Köroğlu, 1997).

Page 62: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

51

Kişi git gide daha az mimik yapmakta, yürüyüşünde belirgin bir yavaşlama

oluşmakta, başı genellikle öne eğik ve yere bakar bir biçimde çevreyle ilişiğini keserek

davranabilirler (Özmen ve ark., 1997). Sık görülen yavaşlama ve istek eksikliğine

karşın bazı ağır depresif hastalarda psikomotor ajitasyon da ortaya çıkabilir. Bu durum,

genellikle anksiyete ile birlikte görülmektedir ve oturma, elleri ovuşturma gibi

belirtilerle ortaya çıkan huzursuzluk halinin yansımasıdır. Hastanın işe başladığında

sonunu getirememesi ve kendini kontrol edememesi gözlenir (Güleç ve Köroğlu, 1997).

1.2.6.4. Fizyolojik Belirtiler

İlk görülen belirtiler uyku düzeninde ve iştahta büyük değişmelerdir. Bununla

beraber cinsel işlevlerde bozulma, yoğun baş ve sırt ağrıları, en ufak engelde ani öfke

çıkışları, ses ve kalabalık karşısında aşırı rahatsız olma semptomları sıralanmaktadır.

Uykuda bozulmalar çoğunlukla gece dalamama, kesintili uyku, sabah çok erken uyanma

ve tekrar uyuyamama şeklinde cereyan eder. %20’lik bir dilimde aşırı uyuma

(hypersomnia), günlük 15 saate kadar uyuma durumları görülür.

Özet olarak:

1. Çökkün ruh durumu, keder ve elem, umutsuzluk, çaresizlik hissi, kendini

değersiz görme görülür.

2. İştahta ve dolayısıyla kiloda belirgin değişimler olur.

3. Üç farklı tipte uyku bozukluğu gözlenir: Gece uykuya dalmada güçlük

çekme, uykunun sıklıkla kâbuslarla bölünmesi yüzünden kaliteli ve kısa süreli uyuma,

çok erken uyanma ve tekrar dalamama.

4. Bitkinlik hali, çabucak yorulma ve bunların sebep olduğu düşünülen bir

enerji azlığı söz konusudur.

5. Normal durumlarda yapmaktan hoşlandığı işlerle ilgilenirken dahi dikkatini

toparlayamama ve buna bağlı olarak üretkenlikte azalma görülür.

6. Neredeyse her hastada ilgide ve zevk alma durumda bir azalma vardır.

7. Kişinin kendine saygısı azalır, kendini değersiz görür, bazen sanrısal

boyutlarda suçluluk hisseder, kendini sürekli olarak acımasızca eleştirir ve suçlar.

8. Ölüm düşüncelerinden kurtulamama ve intihara meyletme görülür. Hafif ve

orta düzeyde depresyonu olan hastalarda bile normalden fazla bir şekilde ölüm

düşünceleriyle boğuşma vardır.

Page 63: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

52

İştahsızlık: Ağır iştahsızlık durumları -hatta haftada 5 kilodan fazla bir kayıp-

ilgili doktora depresyonun şiddetiyle ilgili bilgi veren bir mahiyettedir (Güler,2006).

Depresyondaki bireylerde bu gibi kilo kaybı yaşanabileceği gibi aşırı yeme ve buna

bağlı olarak şişmanlama da görülebilmektedir (akt. Nesrin Özer,2013).

Uyku Bozukluğu: Uyku bozukluğu, uykusuzluk ve aşırı uyku şeklinde ortaya

çıkmakla birlikte uykusuzluk daha yüksek bir orandadır. Uykusuzluğun; uykuya

dalamama, uyku sürdürmede güçlük ve erken uyanma gibi çeşitleri vardır ancak

depresyonun en tipik özelliği sabah erken uyanmanın yaşanmasıdır (akt.Nesrin

Özer,2013).

Cinsel Dürtü Kaybı: Hafif depresyonda cinsel istek ve uyaranlara verilen

tepkinin zayıfladığı, orta depresyonda cinsel isteğin azaldığı, ciddi depresyonda ise

uyaranlara hiçbir tepkinin verilmediği bir durum söz konusudur.

Yorgunluk: Somatik belirtilerden olan gücün yitirilmesi en temel

özelliklerdendir (akt. Nesrin Özer,2013). Hafif depresyondaki bireylerin alışılagelenden

çok daha kolay yorulması, orta depresyonda yorgunluğun yaygın olması, ciddi

depresyonda ise herhangi bir şey yapıldığında çok yorgun hissedilmesi gibi özellikler

göze çarpmaktadır.

Yukarıda sayılanlarla birlikte çoğu fiziksel hastalıklar ve ilaç kullanımları da

depresyon belirtisi verebildiğinden depresyonun ayrıntılı bir şekilde analiz edilmesi

gerekmektedir. Depresyonun klinik açıdan değerlendirilmesinde pek çok farklı araç ve

biyolojik ölçümlerden yararlanılmasının yanında iyi bir klinik gözlem ve fiziksel

hastalıkların bazı tetkiklerle saptanması da önem teşkil etmektedir. Ayrıca geçmişe

yönelik tıbbi ve ayrıntılı psikiyatrik bir öykü almak da tanı koyma sürecinde etkili

olacaktır (Yüksel 1998:13-20).

Uyku bozuklukları, hastaların % 90 gibi büyük bir oranında gözlenen ve ilk

ortaya çıkan semptomların başında gelir (Güleç ve Köroğlu, 1997). Genellikle

insomnia görülse de depresyonun bazı tiplerinden aşırı uyuma da ortaya çıkabilir.

Kişiler uykuya dalmakta problem çekmekte, uykuları sürekli kesilmekte, sabah

istenilenden erken ve oldukça yorgun uyanmak gibi çeşitli problemler yaşamaktadırlar.

Aynı zamanda rahatsız edici rüyalar görmeleri ve uyku esnasında ağlayarak uyanmaları

da ortaya çıkmaktadır (Özmen ve ark., 1997).

Page 64: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

53

Depresyon ortaya çıktığında, iştahta azalmalar ve gözlenebilir miktarda kilo

kaybı meydana gelir. Kimi durumlarda aşırı iştah görülse de büyük oranda iştah kaybı

ortaya çıkar. Aşırı iştah durumunda kişi, sanki içindeki boşluğu yiyecekle doldurmaya

çalışmaktadır. İştahı kesilenler normalde sevdikleri yiyeceklere karşı ilgisizleşirler ve

zorlama yoluyla yiyebilirler. Depresyondaki hastalarda sıklıkla kabızlık da görülür, bu

durumun az yemek yemeye bağlı olabileceği gibi az hareket etmeye bağlı olabileceği de

düşünülmektedir. (Işık, 1991).

Diğer bir evrensel semptom da cinsel istekte azalmadır. Erkeklerde alınan

öykülerde libido genellikle düşüştedir ve cinsel aktiflik neredeyse yok düzeydedir. Yine

aynı şekilde ereksiyon problemleri gözlenebilir. Kadın hastalarda ise isteksizlik

olmasına rağmen cinsel işlev kaybolmayabilir (Öztürk 2004: 337-427).

Cinsel işlevlerini yapamayan erkek hastaların özgüvenleri de olumsuz etkilenir

(Güleç ve Köroğlu, 1997). Antidepresan kullanımıyla birlikte sertleşme ve boşalamama

problemleri de başgösterebilir (Öztürk 2004: 337-427).

1.2.7. Depresyonun Tedavisi

1.2.7.1. İlaç Tedavisi

Antidepresanların neredeyse tümünde etkiler 1-3 hafta aralığında görülmeye

başlanmaktadır. Zamanla kişinin uyku düzeni, iştahı, duygudurumu ve sosyal

aktivitelere katılımında belirgin düzelmeler ortaya çıkar. Antidepresan tedavisinde en

önemli şey, doz ve kullanım süresi belirlenmesidir. Etkinliğini gözlemek için 4-6 hafta

süresince kullanılması gereklidir. Eğer istenilen sonuçlar bu sürede gözlenmemişse,

ısrarcı olmak yerine farklı yapıdaki bir ilaca geçilmesi gerekir. Semptomları kontrol

etmeyi başardıkran sonra, eğer ilk ataksa minimum 6 ay, daha çok atak geçirilmişse

minimum 12 ay kullanım gereklidir (Durat,2003).

1.2.7.2. Psikoterapi

a) Dinamik Psikoterapi

Bu yaklaşımdaki terapistler önce hastanın öyküsünü alırlar, bu sayede

depresyonun sebeplerine ulaşırlarken hasta da terapiye bağlanır. Terapist yeterli

bilgilere ulaştığında araştırmacı ve açıklama yapıcı bir yol izler. Hastanın bu zamana

kadar kendini öne koymadığının fark edilmesi için uğraşılır. Farkındalığın

Page 65: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

54

oluşmasından sonra terapist hastasına yaşamını yönlendirme konusunda önerilerde

bulunur ve destek olur (Özmen 1999).

b) Destekleyici Psikoterapi

Bu terapi, özellikle önemli kayıplar yaşayan ve yas sürecindeki hastalar için

kullanılmaktadır. Terapi süresince hastanın yakınlarıyla da sıklıkla iletişime girmek

gözlem açısından önemlidir (Durat,2003).

c) Bilişsel (Davranışçı) Psikoterapi

Bu tip terapi sürecinde seans başlarında önceki seansın irdelemesi yapılır, çeşitli

hedefler konulur ve gerekli durumlarda kişiye ev ödevi de verilir. Terapist, pasif kalarak

hastayı sadece dinlemek yerine iletişime geçer ve aktif olarak katılır. Terapist kendini

eğitici bir konuma koyar. Hastanın başa çıkmaya çalıştığı negatif ve neredeyse

otomatikleşmiş düşünceleri bulup yerlerine daha gerçekçi bakış açıları yerleştirmeyi

hedefler (Türkçapar 2012).

1.2.7.3. Dini (Pastoral) Danışmanlık

İnsanın temel ihtiyaçları yanında ruhsal ve manevî ihtiyaçları da vardır. Bunlar

arasında inanma, bağlanma, sadık olma, dayanma, güvenme, korunma, dürüstlük, iyilik,

doğruluk, adalete sahip olma vb. ihtiyaçları görmemek mümkün değildir.

Günümüzde pastoral danışmanlık öncelikle Hristiyan ve az da olsa Yahudi

inançlarında yer almaktadır. Son yıllarda depresyonun tedavisinde manevî değerlerin ve

dinin öneminin artmasıyla birlikte, dini danışmanlık ülkemizde de gittikçe artan bir

öneme sahip olmuştur.

Pastoral danışmada 3 yaklaşım önemlidir.

1- Hastanın anlattıkları,

2- Danışmanın anlattıkları,

3- Sorunun manevî ve dinsel boyutu.

Pastoral danışmanlıkta ilişkinin bu 3 boyutu da irdelenmelidir ki daha iyi hizmet

verilebilsin. Sorunun manevî ve dinsel boyutu çözüm açısından büyük önem taşır.

Manevîyat yaşamsal ve cesaret veren bir enerjidir. Bütün insanların içsel ve özgün

olarak ortaya koyduğu kapasite ve yönelimdir. Manevîyat, insan ruhunun, kendine ve

başkalarına mutluluk veren sevgi, şefkat, sabır, hoşgörü, affetme, uyum duygusu ve

sorumluluk nitelikleriyle iletişim kurmasıdır (Özdoğan 2006: 127-141).

Page 66: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

55

1.3. DEPRESYON VE DİNDARLIK

1.3.1.Depresyon ve Dindarlık İlişkisi

Din; sabır, fedakarlık, mücadele vb. duyguları kuvvetli tutmak suretiyle hayatın

acı ve ızdıraplarını hafifleten, yaşam gücünü besleyen motive edici bir güç olarak kişiyi

psikolojik olarak koruyabilmekte ayrıca hayatın manasını öğreterek, mesuliyet

duygusunu geliştirip şahsiyet bütünlüğü sağlamaktadır. Nitekim insan hayatına bir

anlam kazandırması dinî inanç ve değerlerin başta gelen işlevlerindendir. Birey böylece

dinî inancı sayesinde sağlam ve güçlü bir manevîyata sahip olarak hayatın getirdiği

çeşitli engeller karşısında mücadele edebilme gücü bulabilmekte, stres ve depresyondan

kendini koruyabilmektedir (Cengil 2003:129-147).

Yapılan tecrübî çalışmalarda genellikle dindarlık ile bedensel ve psikolojik

sağlık arasında olumlu ilişkiler olduğunu ortaya koymaktadır. Dini bağlanmanın insanın

ruh sağlığına olumsuz yönde etkide bulunduğunu öne süren görüşler de bulunmaktadır.

Freud ve takipçilerinin başını çektiği ilk psikanalistler; dini ilkel bir yönelim olarak

değerlendirerek, dinler tarafından yapılan sınırlamaların insan psikolojisini bozduğu,

dolayısıyla dinin nevroz etkisi yarattığını iddia etmişlerdir. Özellikle Freud’un din

hakkında yaptığı değerlendirmelerin, sayıları sınırlı ve ruh sağlığı bozuk bir denek

grubundan elde edilen verilere dayandığı, göz ardı edilmemesi gereken bir durumdur

(Karaca, 2011).

Dinin depresyonu en azından üç yol veya şekilde etkileyebildiği bildirilmektedir

(Idler, 1987). Birincisi, toplumsal bağlılık hipotezine göre din, dinî çevreden gelen

toplumsal destek sağlar. Böyle bir destek hem duygusal, hem entellektüel, hem de

depresyon riskini azaltan diğer bazı özellikleri bireye kazandırmaktadır. İkincisi,

tutarlılık (cohesion) hipotezine göre din, kadere boyun eğme (fatalism) yerine ümit ve

iyimserlik (optimism) duygusu vererek depresyonu azaltmaktadır. Üçüncüsü theodicy

hipotezidir ki, buna göre din, elem ve ızdırabı negatif olarak algılama potansiyelini

olumlu yönde değiştirmektedir. (Stack 1980:75-84)

Azhar ve Varma (1994) tarafından yürütülen klinik çalışmada, ciddi kayıp

yaşamış dindar 30 Malezyalı’da dinî terapinin etkileri incelenmiştir. Deneklerin tamamı

kısa, seküler psikoterapi ve anti-depresan tedavisi almış; ama çalışma grubundaki 15

Page 67: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

56

denek konuyla ilgili dini meselelerin tartışıldığı ek bir psikoterapiden geçmiştir. 6 ayın

sonunda çalışma grubundaki denekler kontrol grubuna nazaran anlamlı iyileşme

kaydetmiştir. Araştırmacılar, kayıp yaşayan ve yas sürecinde olan dindarlığı yüksek

hastaların seküler tedavi programlarına dinî psikoterapi eklendiğinde daha çabuk

iyileştikleri sonucuna varmışlardır. (Azhar,1995) Aynı araştırmacılar benzer sonuçları

çeşitli psikolojik bozukluklar yaşayan Müslüman hastalarla yaptıkları çalışmalarında da

bulmuşlardır.

Din-depresyon ilişkisini inceleyen araştırmaların meta-analizleri sonucunda

dindarlık ile depresyon arasında eğrisel bir ilişkinin olduğu tespit edilmiştir. Buna göre,

aşırı dindar ve dindar olmayanlarda depresyon belirti düzeyleri daha yüksek çıkmıştır.

Araştırmacılar din-depresyon ilişkisinde genetik ve aile ortamı gibi gelişimsel

faktörlerin, dinin uyuşturucu ve alkol gibi zararlı madde kullanımını azaltan etkisinin,

dinin sağladığı sosyal desteğin, dinî başa çıkma tarzlarının, dinin hastalığa ve acı

çekmeye anlam yüklemesini sağlayan bilişsel çerçeve sunmasının, teşvik ettiği özverili

davranışlarla dikkati kişinin kendisinden diğer insanların ihtiyaç ve sorunlarına

kaydırmasının etkili olabileceğini ileri sürmektedir. (Dein 2006:2)

Günümüz psikanalistleri dine eskisi kadar olumsuz bakmamaktadır. Hatta bazı

psikologlar biraz daha ileri giderek; din adamlarının, ruhsal sağlığı koruma hareketinin

ilk halkasını oluşturduklarını kabul etmektedir. Özellikle son dönemde, dini inanç ve

uygulamalar (iç güdümlü din) ile ruh sağlığı arasında anlamlı derecede olumlu ilişkiler

tespit eden birçok tecrübî araştırma yapılmıştır. Konuyla ilgili 43 araştırmayı inceleyen

Rew ve Wong, çalışmaların % 84’ünde din ile sağlık arasında olumlu bir ilişki

bulunduğunu tespit etmiştir (Güven, 2008).

Tüm bu çalışmalar göstermektedir ki din ve depresyon birbirleriyle yakından

ilişkilidir. Dinler bireylerdeki ahlâki seviyeyi olumlu yönde yükseltmektedir. İnançlı

kişiler davranışlarını daha iyi kontrol etmekte, daha disiplinli ve sorumlu bir hayat

yaşamaktadır. Dinin manevî etkisi aynı zamanda bencillik, kin, nefret, öfke, kıskançlık

vb. gibi olumsuz duygu ve düşüncelerin gelişimini engellemekte, diğer yandan

yardımsever, suç işlemekten kaçınan, fiziksel ve sosyal çevresiyle uyumlu, toplum

huzurunu bozmayan davranışları ise teşvik etmektedir (Yapıcı 2007: 115-117).

Page 68: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

57

1.3.2. Dindarlık ve Ruh Sağlığı Arasındaki İlişkiyi Etkileyen Demografik

Değişkenler

Aile-din ilişkisi üzerinde çalışan araştırmalarda dini sosyalleşmenin aile ile

başlamasından dolayı çocukların da ebeveynleriyle benzer dini ve mezhebi paylaştığı

sonucu ortaya çıkmıştır. Ayrıca aile dindarlığının çocukların genel sosyalitelerini de

(evlilik, boşanma , aile büyüklüğü, evlilik öncesi cinsel ilişki gibi) etkilediği birçok

çalışmada kanıtlanmıştır (Darren-Ellison vd. 2006:255-276).

Batı’da cinsellik-din ekseninde yapılan araştırmalarda inançlı ve ibadetlerini

düzenli bir şekilde yapan kişilerin diğerlerine göre cinsel faaliyetlerinin daha düşük

olduğu ve heteroseksüel evliliklerinin süresinin daha uzun olduğu bulgulanmıştır.

Bununla beraber 1980’lerden sonra Protestan beyaz kadınlar arasında evlilik öncesi

bekarette bir artış yaşandığı belirlenmiştir (Zuckerman 2006:261).

Cinsiyet temelinde araştırılan Batı’daki dindarlık çalışmaları genellikle iki

cinsiyet arasında belirgin farklar bulmuş ve kadınların nicelik ve niteliksel anlamda

daha dindar oldukları ifade edilmiştir. Türkiye’deki araştırmalar ise ihtilaflı sonuçlar

açıklamıştır (Bayyiğit 2001:101-122).

Yaş-dindarlık bağlamında yapılan araştırmaların verileri homojen olmamakla

birlikte Batı’da 30-60 yaş aralığında dinsel yönelimlerin arttığı gözlemlenmiştir. Bu

aralık sonrası dönemlerde yaşın da ilerlemesiyle birlikte kiliseye katılım oranları

düşerken dua ve dini tutumlarda bir artış olduğu belirlenmiştir. Türkiye’de yapılan bir

araştırmada ise 50 yaş ve üzerinde dindarlığın yükseldiğine dair bulgular elde edilmiştir

(Uysal 1995:263-271).

Kırsal/kentsel yaşam tarzı açısından Batı’daki araştırmalarda çiftçilerin diğer

mesleklere göre kiliseye katılımlarının düşük ancak dini literatür bakımından daha

radikal ve geleneksel oldukları belirlenmiştir. Türkiye’deki bir çalışmada ise kırsal

kesimin ibadetleri yerine getirme oranlarının daha yüksek olduğu tespit edilmiştir

(Günay 1999:103-104).

Sosyo-ekonomik düzey ve dindarlık açısından Batı’da yapılan araştırmalarda

uygulanan dindarlık ölçeklerine göre farklı sonuçlar ortaya çıkmıştır. Türkiye’de bu

doğrultuda yapılan çalışmalarda ise gelir düzeyinin yükselmesiyle birlikte dine

bağlılıkta bir düşüş ve ilgili yaşayışta bir azalmanın meydana geldiği saptanmıştır

(Günay 1999:103-104).

Page 69: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

58

1.3.3.Dindarlık ve Kaygı

Kaygı ile başaçıkma süreci tanımlanırken, kişilerin başlarına gelen olayların

bütününü algılamaya başlamaları, çevreyle diğer tüm gereklilikler doğrultusunda uyum

içerisinde olmalarını kapsayan olumlu özellikleri vurgulanır. Dinsel başaçıkma durumu

da benzer özellikler gösterir ve kişinin olaylar karşısında nasıl davranacağını belirleyen

tercihler bütününü kapsar.

Dini inançlar sayesinde kişi, şüphe ve kaygılarından sıyrılarak problemleriyle

yüzleşmeye başlayabilir. Din, çözüme duyulan inançla pekişeceğinden, kişinin

anlamlandırma yetisini ve farkındalık seviyesini yükselterek özgüvenini arttırır.

Başaçıkma sürecini ele alırken çeşitlik ruhsal denklemleri de hesaba katmak

gerekir. Örnek olarak dostluk kurabilme ve sürdürebilme, samimiyet, ümit etme, kişisel

saygı, anlamlılık, duygu kontrolü bunlar arasında sayılabilmektedir.

Pruyser, dini “bir problem çözme yolu” olarak tanımlamaktadır. Başaçıkma ve

dinin beraber olduğu üç farklı biçim söz konusudur. Bunlar dinin; yardımcı, iç unsur ya

da ürün olduğu durumlardır. (Pargament 1968:76).

Karşılaşılan olayları anlamlandırırken din bize birden farklı cevap sunabilir.

Kimi zaman rahmet, kimi zaman gazap bazen de ders olarak tanımlanabilecek bu

olaylar, Allah’ın insanlara nasıl yaklaştığına göre değişebilir. Kabullenilmesi zor olan

durumlar karşısında kişiler, kendi ihtiyaçları doğrultusunda bir cevap yaratıp çektikleri

acıyı bu şekilde elimine edebilirler.

Bireylerin depresyon süreçlerinde dinden sıklıkla destek aldıkları bilinmektedir.

Böyle bakıldığında din, bir nevi terapi olarak da sayılabilir. Spilka ve arkadaşlarının

çalışmasında din ve dini ritüellerin yaşamı anlamlandırmak, özsaygı yaratmak ve

kontrol yetisi vermek gibi üç önemli faydası olduğunu göstermişlerdir. Dinin aynı

zamanda huzur ve umut verme işlevi olduğu da gözardı edilmemelidir.

İnsanoğlu, sürekliliği olmayan şeylere karşı korkuyla yaklaşmakta ve bu tür

durumlarda Allah’ya sırtını yaslayarak huzur bulmaktadır. Dinin, bireyler ve

problemleri arasında durarak gelen zararlardan da koruduğu bulgulanmıştır.

Manevîyat duygusunu geliştiren dinin, sorunlarla karşılaşıldığında yardımcı

olduğu Pargament ve arkadaşları tarafından tespit edilmiştir. Allah’ın el uzatacağına

dair duyulan inanç sayesinde sıkıntıları rahatlıkla atlatabilen insanların, kendilerine daha

Page 70: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

59

çok güvendikleri de görülmüştür. Pargament’in Newman ile yaptığı 327 kişilik

araştırma bulgularına göre %28-47 arasındaki volatil bir oranla insanların dindarlıkları

sayesinde rahatladıkları açıklanmıştır. (akt. Küçükcan-Köse 1994)

İnsanın başına gelen her şeyde söz sahibi olamadığı, bilinen bir gerçektir. Din

sayesinde gelen kader olgusuyla kişilerin dayanma gücü artacak, öngörülü hale

gelebilecekler ve varlıklarının anlamını kavrayabileceklerdir.

Kişileri endişe ve korkuya sevk eden temel duygu güvensizliktir. Bunu

manevîyatla bertaraf etmek mümkündür. Örneğin Vergote yaptığı çalışmasında,

dindarlık sayesinde kişinin güveninin pekiştiği, problemler karşısında dine dönmenin

huzurlu yaşamı sağlamlaştırdığını vurgulamıştır. Başka bir araştırmacı olan Lenes ise,

dinin bireylerin bakış açısı değiştirerek yaşama adapte olmalarına yardımcı olduğunu

söylemektedir. Dinden bu şekilde yararlanan insanlarda endişe ve suçluluk hissi

karşısında dindarlıkta teselli bulma görülmektedir. (akt.Yapıcı 2004)

Yaşamı boyunca her insan bir sürü kötü durumla karşılaşacaktır. Bu durumlarda

gelen çaresizlik ve değersizlik hislerinden kurtulmak için yaratıcıya sığınma, ondan

yardım dileme sıklıkla görülür. Her dinden insan, bu amaçla dine yönelmiş ve ondan

destek almıştır. Literatürdeki araştırmalarda, dindarlık ve depresyonla başaçıkma

arasında ilişki incelenirken kişiyi dindarlığa yönelten sebeplere bakılmıştır. Özellikle

çaresizlik rahatsızlık, felaketler, kazalar gibi olaylar kişinin dine dönmesini sağlayabilir.

Kapana kısıldığını hisseden insan dinden destek bulmaya çalışabilir.

Kişinin hayatında dönüm noktası sayılabilecek kadar kötü olan doğal afet, maddi

çöküş, çaresiz hastalık, kalıcı sakatlık gibi durumlarda dine sığınmanın olumlu etkisi

görülmektedir. Özellikle dinin gösterdiği yöntemler sayesinde kişinin dayanma gücü

artmaktadır. Kendini yalnız ve çözümsüz hisseden kişinin dinin sağlam temellerine

dayanması ve olumlu yönde etkilenmesi tabiidir.

Bireylerin olaylar üzerindeki kontrolleri kaybolduğunda ve kendilerini güçsüz

hissettiklerinde çözüm üretemediklerinden ruhsal olarak zarar görürler. Ancak kendileri

güçsüzken dışarıda onları kuşatan ve gücü her şeye yeten bir yaratıcı olduğunu

düşündüklerinde, en azından kollandıklarına inanarak bir rahatlama yaşarlar.

Korunduğuna inanan birey, derin bir nefes alarak hayatına devam edebilecektir. Stresi

araştıran çalışmalarda görülmüştür ki, dindar insanlar diğerlerine kıyasla stresle daha

rahat başa çıkmaktadırlar. Kanser benzeri hastalıklarla cebelleşen ve ölümle burun

Page 71: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

60

buruna yaşayan insanlarda dindarlık metanetle paralel ilerlemektedir. Hatta Allah’ya

kavuşma dürtüsü rahatlama bile getirebilir.

Bireylerin kendilerini sakinleştirebilmesi fiziksel olarak yararlıdır. Bunu gerek

dua gerekse diğer ibadetlerle sağlayan insanlarda bağışıklık sistemi araştırmalarda daha

sağlam çıkmıştır. Batı ülkelerinde hastane bünyelerinde din görevlilerinin olması bu

nedenle teşvik edilmektedir. Dindarlık tedaviye cevap verme ihtimalini arttıracaktır.

(Tarhan 2005)

1.3.4. İbadetler ve Psikolojik Destek

Sosyal desteğin sağlanması adına din bağlamında öncelikle ibadet kavramı öne

çıkmaktadır. İbadet kelimesinin sözlükteki anlamları incelendiğinde “boyun eğme, itaat,

tapınma” gibi farklı şeyler yazdığını görmekteyiz. Günlük kullanımda Allah’ya

bağlılığını göstermek için uygulanan ritüelleri kasteden bir kelimedir. İnsanın dinsel

davranışları, tutumları da bu kavram bünyesinde yer almaktadır. Büyük anlamda

bakıldığında kişinin Allah’yla dinsel bağıdır.

Psikoloji kapsamında ibadet kavramını incelediğimizde kişinin Allah’ya

duyduğu muhabbet, şükran gibi hislerini yansıttığı hareketleridir. Bireylerin içsel

disiplini için ibadetler oldukça önemlidir. Dinin ve ibadetlerin insana yüklediği

sorumluluk beraberinde disiplini de getirmektedir. Eğer ki bu sorumluluklar yerine

getirilmek istenmezse disiplin de gelişmez. Örneğin namaz ibadeti sayesinde Müslüman

insanlar her gün belli saatler içerisinde fiziksel ibadetlerini yerine getirmekte ve

bedenlerini sabah ezanında dahi uyanmaya disipline etmektedirler. Disiplin sayesinde

düzen sağlanmaktadır. Disiplin eksikliğinde zincirleme olarak toplumun kargaşaya dahi

sürüklenmesi beklenmektedir.

Karakter gelişimi açısından bakıldığında, kişinin dengeli ve toplumla uyumlu bir

yaşayış içerisinde olması hayati önem taşımaktadır. Duygu ve düşüncelerinin

davranışlarına yansıması ve benliğin sorunsuz gelişebilmesi bu dengeye bağlıdır.

Dindarlığın, benzer hayat tarzları oluşturmaya ve toplumu birbirine yaklaştırmaya

yönelik uygulamaları insanı yalnızlık hissinden kurtarır. Eğer dine uymayan tavırlar

içerisine girilirse, kişinin ruhsal durumu da bundan etkilenir ve çatışma haline geçilir.

Bu iç çatışma hali kişiyi depresyona götüren sebeplerden birisi haline dönüşebilir.

Page 72: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

61

İbadetlerin imanla birleştirilerek yapılması gerekmektedir. Kişinin sadece uyum

sağlamak amacıyla gösteriye dönüştürdüğü ibadetler yine bireye zarar verecektir.

İnançlar ve yansıtılanlar arasındaki derin farklılık kişinin kendine duyduğu saygıyı ciddi

bir biçimde azaltacaktır. Kişinin dengeli bir yaşayışa sahip olabilmesi için aklı, kalbi ve

davranışları arasında farklılık olmamalıdır. Dinin hem içsel hem de dışsal kısmını eşit

bir biçimde sahiplenmelidir.

İmanı sağlamlaştırmadan yapılan ibadetler ve dindar görünüm gerçek dinsel

hayata geçişi sıkıntıya sokacaktır. Dinde toplumla bağlantılı hareket etmek gerekli kabul

edilse de içsellikle birleştirilmeden yapılan ibadet, sadece dış kabuk olarak kalmaya

mahkum olacaktır. İstenen içsel sürecin dış uygulamalarla paralel ilerleyebilmesidir. Bu

durum dinsel yasaklar kısmında da önemlidir. Bir yasağı olduğu gibi kabul edip ona

göre davranmak tabii ki önemlidir, ancak asıl birey için iyi olan bunun altındaki sebebi

kavrayıp içselleştirirken davranışı gerçekleştirmektir.

Sorumluluk bilincinin gelişme sürecinde kişi hareketlerinin sebeplerini bilmek

isteyecektir. Zamanla iradenin oturması için durumların ve gerekliliklerin bilincine

varmak gerekir. Bu konuda en önemli yardımcılardan biri de vicdan duygusunun

gelişmesidir.

İbadet eden kişilerde sabır duygusunun geliştiği ve karşılaştıkları sorunlar

karşısında fevri hareket etmedikleri gözlemlenir. Aynı zamanda belli aralıklarla eyleme

geçme zorunluluğu, kişinin rehavete kapılmasının da önüne geçer. Dinçliği korur ve iş

hayatında dahi olumlu etkiler gözlenebilir.

İbadetleri yerine getirmek dindar insanların Allah’ya karşı olan görevleri

arasındadır ve sorumluluklarını yerine getiren insan iç huzura ulaşır. Sorumluluk

bilincine erişmiş, hayatını disipline edebilmiş kişilerin daha dengeli yaşamları olduğu

görülür. İbadetlerin gerekliliklerinin farklı olduğu düşünüldüğünde her ibadetin farklı

bir amaca hizmet ettiği de anlaşılabilir. Kimileri kişiyi ruhsal bir sürece sokarak görünür

ve olumlu şekilde değişime yol açar. Örneğin günde 5 kere namaz kılmak Allah’la bağı

sürekli olarak pekiştirecektir ki bu bağ kişinin hayatında önemli bir ruhani destektir.

Karşılarına çıkan zorluklarda Allah’ın verdiği güvenle her şeyle başa çıkabilirler. Diğer

bir ibadet olan oruç, kişiyi her hayat şartına hazırlar ve aynı zamanda nefsi de terbiye

eder. Oruçla mümin, sahur ile iftar arasındaki zaman diliminde fiilen ibadet halinde

Page 73: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

62

olduğunun bilincinde ise kötülüklerden geri durma konusunda teyakkuz halinde, üyeleri

işleme konularında ise normal zamanlara göre daha çok güdülenmiş durumdadır.

Dindarlığı hayat tarzı olarak düşündüğümüzde ibadetleri yerine getirmenin ve

dua etmenin ruhsal anlamda etkisini anlayabiliriz. Depresyonun temel sebepleri sayılan

yoğun stres, güven eksikliği, hayatın anlamını yitirmesi gibi etkenlerden dini

uygulamalar sayesinde korunabildiği literatürdeki çalışmaların çoğunda açıklanmıştır.

Dinin koruyucu özelliği hakkındaki araştırmalar özellikle son yıllarda artışa geçmiştir.

Page 74: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

63

İKİNCİ BÖLÜM

2.YÖNTEM

2.1. Araştırmanın Modeli

Bu araştırma “tarama modeli” olarak tasarlanmıştır. “Tarama modelleri,

geçmişte ya da halen var olan bir durumu, var olduğu şekilde betimlemeyi amaçlayan

araştırma yaklaşımlarıdır. Araştırmaya konu olan olay, birey ya da nesne, kendi

koşulları içinde ve olduğu gibi tanımlanmaya çalışılır. Onları herhangi bir şekilde

değiştirme, etkileme çabası gösterilmez” (Karasar, 2009).

2.2. Evren ve Örneklem

Araştırmanın evrenini Denizli merkezinde yaşayan 18 yaş ve üzeri bireyler

oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemi, evren içinden tesadüfi örneklem yoluyla

seçilen 739 gönüllü bireyden oluşmaktadır.

2.3. Veri Toplama Araçları

Araştırmada örneklemin sosyo-demografik özelliklerini öğrenebilmek için

Kişisel Bilgi Formu (EK-1), depresyon düzeylerini ölçmek için 21 maddeden oluşan

Beck Depresyon Ölçeği (EK-2) kullanılmıştır.

2.3.1. Kişisel Bilgi Formu

Bu form ile deneklerin demografik özellikleri (Eğitim durumu, cinsiyet, yaş,

gelir durumu, medeni hal, dini eğitim düzeyi) ile öznel dindarlık algısı ve ailenin

dindarlık durumu, namaz ve oruç ibadetleri ile dua etme sıklığı gibi bilgiler

toplanmıştır.

2.3.2. Beck Depresyon Ölçeği

Beck Depresyon Envanteri (BDE), Beck ve arkadaşları tarafından adolesan ve

erişkinlerde depresyonun davranışsal bulgularını ölçmek amacıyla 1961 yılında

geliştirilmiştir. Depresyonun şiddetini ölçmek, tedavi ile olan değişimleri izleyebilmek

ve hastalığı tanımlayabilmek amacıyla tasarlanmıştır. BDE’deki maddeler asıl olarak

Page 75: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

64

depresyonlu hastaların psikoanalitik tedavileri sonucunda yapılan gözlemlere

dayanmaktadır (Hisli 1989: 13-23).

Depresyona özgü davranışlar ve semptomlar bir dizi cümle ile tanımlanmıştır ve

her bir cümleye sayı olarak 0-3 arasında numara verilmiştir. Yirmi bir maddeden

oluşmaktadır ve maddeler hafif formdan şiddetli forma göre sıralanmıştır. Hastalardan

şimdiki durumlarını en iyi tanımlayan ifadeyi işaretlemeleri istenmekte ve sonuç

maddelerin toplamı ile elde edilmektedir (Kılınç 2011: 39-47).

Uygulayıcının aldığı puanlar aşağıdaki şekilde değerlendirilir;

0-9= Minimal Düzeyde Depresif Belirtiler

10-16= Hafif Düzeyde Depresif Belirtiler

17-29= Orta Düzeyde Depresif Belirtiler

30-63= Şiddetli Düzeyde Depresif Belirtiler

Ölçeğin amacı depresyon tanısı koymak değil, depresyon yönünden riski

belirlemek ve depresif belirtilerin düzeyini ve şiddet değişimini ölçmektir. Toplam 21

kendini değerlendirme cümlesi içermekte ve dörtlü Likert tipi ölçüm sağlamaktadır.

Beck depresyon ölçeğinin genel güvenirliği α=0,886 olarak yüksek derecede güvenilir

bulunmuştur. Ölçeğin alt boyutlarının güvenirlikleri Tablo 1’de gösterilmiştir.

Ölçeği doldurmak yaklaşık 15 dakika sürmektedir. Ancak bu süre hastanın

eğitim düzeyine göre değişebilir. Ayrıca, ciddi obsesyonu olan hastalarda uygulama

daha da uzun sürebilir (Kılınç 2011: 39-47).

Tablo 1. Beck Depresyon Ölçeği Alt boyutları Güvenirlik Analizleri

Boyutlar Cronbach’s Alpha

Performansta Bozulma 0,791

Kişinin Kendine Yönelik Olumsuz Duyguları 0,739

Somatik Rahatsızlıklar 0,772

Suçluluk Duyguları 0,721

Cronbach’s Alpha Katsayısının değerlendirilmesinde kullanılan değerlendirme

kriteri (Özdamar, 2004);

Page 76: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

65

0,00 ≤ α < 0,40 ise ölçek güvenilir değildir.

0,40 ≤ α < 0,60 ise ölçek düşük güvenilirliktedir.

0,60 ≤ α < 0,80 ise ölçek oldukça güvenilirdir.

0,80 ≤ α < 1,00 ise ölçek yüksek derecede güvenilir bir ölçektir.

2.4. Uygulama

Öncelikle kişisel bilgi formu, Beck Depresyon Ölçeği kitapçık haline getirilerek

çoğaltılmıştır. Anketin uygulaması Denizli İli’nde gerçekleştirilmiştir. Demografik

özelliklerle, ibadet ve dua etme sıklığı ile ilgili sorulardan oluşan anket ve Beck

Depresyon Ölçeği’nden oluşan anket, 18 yaş üstü bireylere uygulanmıştır. Uygulamaya

739 kişi katılmıştır. Anketler uygulanırken araştırmanın amacı ve önemi anlatılarak

katılımcılardan anket formlarının ilk sayfasındaki uyarıları dikkate almaları istenmiş,

ayrıca gizlilik için formlara isimlerini yazmamaları uyarısında bulunulmuştur.

2.5. Verilerin İstatistiksel Analizi

Araştırmada elde edilen veriler SPSS (Statistical Package for Social Sciences)

programı kullanılarak analiz edilmiştir. Veriler değerlendirilirken tanımlayıcı

istatistiksel metotlar (sayı, yüzde, ortalama, standart sapma) kullanılmıştır.

Niceliksel verilerin karşılaştırılmasında iki grup arasındaki farkı t-testi, ikiden

fazla grup durumunda parametrelerin gruplar arası karşılaştırmalarında Tek Yönlü

Anova testi ve farklılığa neden olan grubun tespitinde Tukey Post Hoc testi

kullanılmıştır.

Araştırmanın bağımlı ve bağımsız değişkenleri arasındaki ilişki Pearson

korelasyon, etki ise regresyon analizi ile test edilmiştir. Ölçekler arasındaki korelasyon

ilişkileri aşağıdaki kriterlere göre değerlendirilmiştir (Kalaycı 2006:66);

R

İlişki

0,00-0,25

Çok Zayıf

0,26-0,49

Zayıf

0,50-0,69

Orta

0,70-0,89

Yüksek

0,90-1,00

Çok Yüksek

Page 77: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

66

Elde edilen bulgular, %95 güven aralığında %5 anlamlılık düzeyinde

değerlendirilmiştir.

Bulgular ve değerlendirme kısmında Beck Depresyon Ölçeğinin bir bütün olarak

değerlendirilmesi ve tez konusun “Yetişkinlerde Depresyon ve Dindarlık İlişkisi”

olması sebebiyle alt ölçeklere ait bulgular paylaşılmamış, yalnızca testin tamamından

elde edilen depresyon ortalamalarına ait sonuçlar değerlendirmiştir.

Page 78: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

67

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3. ARAŞTIRMA BULGULARI VE DEĞERLENDİRME

Bu bölümde, araştırma probleminin çözümü için, araştırmaya katılan

katılımcılardan ölçekler yoluyla toplanan verilerin analizi sonucunda elde edilen

bulgular yer almaktadır. Elde edilen bulgulara dayalı olarak açıklama ve yorumlar

yapılmıştır.

3.1. Katılımcıların Demografik Özelliklere Göre Dağılımları

Tablo 2. Katılımcıların Demografik Özelliklere Göre Dağılımları

Tablolar Gruplar Frekans

(n)

Yüzde

(%)

Yaş Grubu

18-22 148 20,0

23-32 348 47,1

33-40 164 22,2

41-60 79 10,7

Toplam 739 100,0

Cinsiyet

Erkek 208 28,1

Bayan 531 71,9

Toplam 739 100,0

Eğitim Durumu

Lise Ve Altı 126 17,1

Üniversite 516 69,8

Yüksek Lisans Ve üstü 97 13,1

Toplam 739 100,0

Aylık Gelir Düzeyi

0-1500 TL 237 32,1

1500-3000 TL 360 48,7

3000-4500 TL 142 19,2

Toplam 739 100,0

Medeni Durumu

Evli 350 47,4

Bekar 389 52,6

Toplam 739 100,0

Ailesinin Dindarlık Düzeyi

Çok Dindar 49 6,6

Dindar 413 55,9

Az Dindar 222 30,0

Dindar Değil 55 7,4

Toplam 739 100,0

Dindarlık Düzeyi

Çok Dindar 27 3,7

Dindar 346 46,8

Az Dindar 272 36,8

Dindar Değil 94 12,7

Toplam 739 100,0

Hayatının Herhangi Bir

Döneminde Din Eğitimi Alma

Evet 649 87,8

Hayır 90 12,2

Page 79: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

68

Durumu Toplam 739 100,0

Din Eğitimini Aldığı Yer

Aile 77 11,9

Okul 168 25,9

Kur'an Kursu 184 28,4

Cami 133 20,5

Diğer 87 13,4

Toplam 649 100,0

Namaz Kılma Sıklığı

Hiçbir Zaman 204 27,6

Beş Vakit 263 35,6

Cuma Ve Bazen Vakit 208 28,1

Yalnız Cuma Ve Bayramlar 30 4,1

Yalnız Bayramlar 34 4,6

Toplam 739 100,0

Ramazan Ayında Oruç Tutma

Durumu

Tamamını Tutarım 457 61,8

Bir Kısmını Tutarım 158 21,4

Hayır Tutmam 124 16,8

Toplam 739 100,0

Dua Etme Sıklığı

Hiçbir Zaman 35 4,7

Nadiren 99 13,4

Sık Sık 166 22,5

Genellikle 169 22,9

Her Zaman 270 36,5

Toplam 739 100,0

Katılımcılar yaş grubu değişkenine göre 148'i (%20,0) 18-22, 348'i (%47,1) 23-

32, 164'ü (%22,2) 33-40, 79'u (%10,7) 41-60 olarak dağılmaktadır.

Katılımcılar cinsiyet değişkenine göre 208'i (%28,1) erkek, 531'i (%71,9) bayan

olarak dağılmaktadır.

Katılımcılar eğitim durumu değişkenine göre 126'sı (%17,1) lise ve altı, 516'sı

(%69,8) üniversite, 97'si (%13,1) yüksek lisans ve üstü olarak dağılmaktadır.

Katılımcılar aylık gelir düzeyi değişkenine göre 237'si (%32,1) 0-1500 TL, 360'ı

(%48,7) 1500-3000 TL, 142'si (%19,2) 3000-4500 TL olarak dağılmaktadır.

Katılımcılar medeni durum değişkenine göre 350'si (%47,4) evli, 389'u (%52,6)

bekâr olarak dağılmaktadır.

Katılımcılar ailesinin dindarlık düzeyi değişkenine göre 49'u (%6,6) çok dindar,

413'ü (%55,9) dindar, 222'si (%30,0) az dindar, 55'i (%7,4) dindar değil olarak

dağılmaktadır.

Katılımcılar dindarlık düzeyi değişkenine göre 27'si (%3,7) çok dindar, 346'sı

(%46,8) dindar, 272'si (%36,8) az dindar, 94'ü (%12,7) dindar değil olarak

dağılmaktadır.

Page 80: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

69

Katılımcılar hayatının herhangi bir döneminde din eğitimi alma durumu

değişkenine göre 649'u (%87,8) evet, 90'ı (%12,2) hayır olarak dağılmaktadır.

Katılımcılar din eğitimini aldığı yer değişkenine göre 77'si (%11,9) Aile, 168'i

(%25,9) Okul, 184'ü (%28,4) Kur'an kursu, 133'ü (%20,5) Cami, 87'si (%13,4) Diğer

olarak dağılmaktadır.

Katılımcılar namaz kılma sıklığı değişkenine göre 204'ü (%27,6) hiçbir zaman,

263'ü (%35,6) beş vakit, 208'i (%28,1) Cuma ve bazen vakit, 30'u (%4,1) yalnız Cuma

ve Bayramlar, 34'ü (%4,6) yalnız bayramlar olarak dağılmaktadır.

Katılımcılar Ramazan ayında oruç tutma durumu değişkenine göre 457'si

(%61,8) tamamını tutarım, 158'i (%21,4) bir kısmını tutarım, 124'ü (%16,8) hayır

tutmam olarak dağılmaktadır.

Katılımcılar dua etme sıklığı değişkenine göre 35'i (%4,7) hiçbir zaman, 99'u

(%13,4) nadiren, 166'sı (%22,5) sık sık, 169'u (%22,9) genellikle, 270'i (%36,5) her

zaman olarak dağılmaktadır.

3.2. Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği Puan Ortalamaları

Bu bölümde Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeğine verdikleri cevaplarla ilgili

aldıkları toplam puana yer verilmiştir.

Tablo 3. Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeğinden Aldıkları Puan Ortalamaları

Ölçek N Ort Ss

BDÖ Toplam Puanı 739 11,093 8,472

Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeğine verdikleri cevapların puan

ortalamasının (11,093±8,472) düzeyde olduğu görülmektedir. BDÖ puanları

değerlendirme kriterleri incelendiğinde katılımcıların 10-16 puan aralığına denk düşen

“Hafif Düzeyde Depresif Belirtiler” gösterdiği düşünülebilir.

3.3. Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği Puanlarının Sosyo-Demografik

Özelliklere Göre Ortalamaları

Bu bölümde, Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği puanlarının sosyo

demografik özelliklerle ilgili verdikleri cevaplara göre ortalamalarına yer verilmiştir.

Page 81: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

70

3.3.1. Yaş ve Depresyon Düzeyi

Tablo 4. Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği Puanlarının

Yaş Grubuna Göre Ortalamaları

Grup N Ort Ss F p Fark

BDÖ Toplam Puanı

18-22 148 11,439 8,519

1,094 0,351

23-32 348 11,509 8,461

33-40 164 10,268 8,514

41-60 79 10,329 8,328

Katılımcıların BDÖ toplam puanı ortalamaları yaş grubu değişkenine göre

incelendiğinde, tüm yaş grubundaki katılımcıların BDÖ puanlarına göre “Hafif Düzeyde

Depresif Belirtiler” (Puan Aralığı: 10-16) gösterdiği anlaşılmaktadır. Katılımcıların

BDÖ toplam puanı ortalamalarının yaş grubu değişkenine göre anlamlı bir farklılık

gösterip göstermediğini belirlemek amacıyla yapılan tek yönlü varyans analizi (Anova)

sonucunda, grup ortalamaları arasındaki fark istatistiksel açıdan anlamlı bulunmamıştır

(p>0.05).

Bu sonuçlar; “Yaş değişkeni ile depresyon arasında anlamlı bir ilişki

bulunmaktadır. Yaş arttıkça bireylerin depresyon puanı artmaktadır.” şeklindeki

hipotezimizi desteklememektedir. Yani yaş arttıkça ya da azaldıkça depresif belirtilerde

bir farklılık görünmemektedir. Ortalama puanlar sayısal olarak değerlendirildiğinde ise,

gençlik yıllarındaki depresyonun yetişkinlik yıllarına göre azda olsa yüksek olduğu

görülmektedir. Elde edilen veriler, Güven’in 2008 yılında 18 yaş ve üstü 305 kişiyle

yaptığı Depresyon ve Dindarlık isimli çalışması ile karşılaştırıldığında benzer sonuçlar

elde edilmiştir. Güven’in yaptığı bu çalışmada da depresyon düzeyleri ile yaş grupları

arasında anlamlı bir farklılık bulunamamıştır. Ayten’in 2014 yılında Kilis’te 553

Suriyeli mülteci üzerinde yaptığı çalışmada ise bireylerin yaşları arttıkça dindarlık

düzeylerinin de arttığı sonucuna ulaşılmıştır.

3.3.2. Cinsiyet ve Depresyon Düzeyi

Tablo 5. Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği Puanlarının

Cinsiyete Göre Ortalamaları

Grup N Ort Ss t p

BDÖ Toplam Puanı Erkek 208 10,159 8,184

-1,880 0,060 Bayan 531 11,460 8,562

Page 82: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

71

Katılımcıların BDÖ toplam puanı ortalamalarının cinsiyet değişkenine göre

anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini belirlemek amacıyla yapılan t-testi

sonucunda grup ortalamaları arasındaki fark istatistiksel açıdan anlamlı bulunmamıştır

(p>0,05). Erkek ve kadınların testten aldıkları puan ortalamaları değerlendirildiğinde,

her iki grubun da “Hafif Düzeyde Depresif Belirtiler” (Puan Aralığı: 10-16) gösterdiği

anlaşılmaktadır.

Bu sonuçlar; “Cinsiyet değişkeni ile depresyon arasında anlamlı bir ilişki

bulunmaktadır. Kadınların depresyon puanı erkeklere göre daha düşüktür.” şeklindeki

hipotezimizi desteklememektedir. Her ne kadar sonuçta cinsiyetler arasında anlamlı

farklılık görülmese de ortalama puanlar incelendiğinde erkeklerin BDÖ’den aldığı

10.159 ortalama puanın kadınların aldığı 11,46 ortalama puandan düşük olduğu

görülmektedir.

Bugüne kadar yapılan araştırmalarda kadınların depresyon düzeyinin erkeklere

göre daha yüksek olduğunu gösteren bulgular elde edilmiştir (Yapıcı,2007) Yine

Ayten’in 2014 yılında 553 Suriyeli sığınmacı üzerinde yaptığı çalışma da bu verileri

destekler niteliktedir.

Elde ettiğimiz bu sonuç değerlendirildiğinde depresyonda cinsiyet farklılığı ile

ilgili Navaro’nun (2002) kadının toplumdaki yerinin depresyonu tetiklediği düşüncesine

de ters düştüğü söylenebilir.

3.3.3. Eğitim Durumu ve Depresyon Düzeyi

Tablo 6. Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği Puanlarının

Eğitim Durumu Göre Ortalamaları

Grup N Ort Ss F p Fark

BDÖ toplam

Puanı

Lise ve Altı 126 16,087 9,357

37,837 0,000

1 > 2

1 > 3

2 > 3

Üniversite 516 10,661 7,909

Yüksek Lisans ve Üstü 97 6,907 7,125

Katılımcıların BDÖ toplam puanı ortalamalarının eğitim durumu değişkenine

göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini belirlemek amacıyla yapılan tek yönlü

varyans analizi (Anova) sonucunda, grup ortalamaları arasındaki fark istatistiksel açıdan

anlamlı bulunmuştur (F=37,837;p=0,000<0.05). Farklılıkların kaynaklarını belirlemek

amacıyla tamamlayıcı post-hoc analizi yapılmıştır. Eğitim durumu lise ve altı olan

Page 83: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

72

katılımcıların BDÖ toplam puanı (16,087±9,357), Eğitim durumu üniversite olan

katılımcıların BDÖ toplam puanından (10,661±7,909) yüksek bulunmuştur. Eğitim

durumu lise ve altı olan katılımcıların BDÖ toplam puanı (16,087±9,357), eğitim

durumu yüksek lisans ve üstü olan katılımcıların BDÖ toplam puanından (6,907±7,125)

yüksek bulunmuştur. Eğitim durumu üniversite olan katılımcıların BDÖ toplam puanı

(10,661±7,909), eğitim durumu yüksek lisans ve üstü olan katılımcıların BDÖ toplam

puanından (6,907±7,125) yüksek bulunmuştur.

Bu sonuçlar; “Mezuniyet değişkeni ile depresyon arasında anlamlı bir farklılık

bulunmaktadır. Kişilerin eğitim seviyesi arttıkça depresyon puanı düşmektedir.”

şeklindeki hipotezimizi desteklemektedir.

Sonuçlar değerlendirildiğinde eğitim seviyesinin kişinin hayata ve olaylara

bakışını olumlu yönde etkilediği, psikolojik dayanıklılığın eğitim seviyesiyle doğru

orantılı olarak arttığı düşünülebilir. Bunda kişilerin kendilerini gerçekleştirme,

ekonomik olarak bağımsız olma, toplumda akademik yer edinme gibi durumlarının da

depresyona girme örüntüleri üzerinde etkili olduğunu göstermektedir.

Sonuçlar Güven’in 2008 yılında 18 ile 85 yaş arasındaki 305 kişiyle yaptığı

“Depresyon ve Dindarlık” isimli çalışması ile karşılaştırıldığında benzer sonuçlar elde

edilmiştir. Güven’in yaptığı çalışmada da eğitim seviyesinin yükselmesiyle birlikte

depresyonun azaldığı görülmüştür.

3.3.4. Sosyo-Ekonomik Durum ve Depresyon Düzeyi

Tablo 7. Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği Puanlarının

Aylık Gelir Düzeyine Göre Ortalamaları

Grup N Ort Ss F p Fark

BDÖ toplam Puanı

0-1500 TL 237 13,971 9,163

26,463 0,000

1 > 2

1 > 3

2 > 3

1500-3000 TL 360 10,458 7,860

3000-4500 TL 142 7,901 7,257

Katılımcıların BDÖ toplam puanı ortalamalarının aylık gelir düzeyi değişkenine

göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini belirlemek amacıyla yapılan tek yönlü

varyans analizi (Anova) sonucunda, grup ortalamaları arasındaki fark istatistiksel açıdan

anlamlı bulunmuştur (F=26,463;p=0,000<0.05). Farklılıkların kaynaklarını belirlemek

amacıyla tamamlayıcı post-hoc analizi yapılmıştır. Aylık gelir düzeyi 0-1500 TL olan

katılımcıların BDÖ toplam puanı (13,971±9,163), aylık gelir düzeyi 1500-3000 TL olan

Page 84: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

73

katılımcıların BDÖ toplam puanından (10,458±7,860) yüksek bulunmuştur. Aylık gelir

düzeyi 0-1500 TL olan katılımcıların BDÖ toplam puanı (13,971±9,163), aylık gelir

düzeyi 3000-4500 TL olan katılımcıların BDÖ toplam puanından (7,901±7,257) yüksek

bulunmuştur. Aylık gelir düzeyi 1500-3000 TL olan katılımcıların BDÖ toplam puanı

(10,458±7,860), aylık gelir düzeyi 3000-4500 TL olan katılımcıların BDÖ toplam

puanından (7,901±7,257) yüksek bulunmuştur.

Bu sonuçlar; “Aylık gelir değişkeni ile depresyon arasında anlamlı bir farklılık

bulunmaktadır. Katılımcıların gelir seviyesi arttıkça depresyon puanı düşmektedir.”

şeklindeki hipotezimizi desteklemektedir.

Sosyo-ekonomik statü, gerek din psikolojisi, gerekse diğer sosyal bilim

araştırmalarında diğer sosyo-demografik ve kültürel değişkenler gibi bağımsız bir

değişken olarak sıklıkla kullanılmaktadır.

Özdel ve arkadaşlarının (2002) gençler üzerinde gerçekleştirdikleri araştırma

sonuçları da bizim araştırma sonuçlarımızla paralellik göstermektedir. Söz konusu

araştırmada ekonomik sorunu olan, arkadaş bulmakta sorun yaşayan ve genel olarak

sorun belirten öğrencilerde depresyon puanları daha yüksek bulunmuştur.

Yapıcı’nın (2007) gerçekleştirdiği araştırmada da bizim bulgularımızla kısmen

benzerlik gösteren sonuçlar elde edilmiştir. İlgili araştırmada ‘orta’ gelir düzeyine sahip

olanların en düşük depresyon düzeyine sahip olduğu, ‘alt’ gelir düzeyine sahip olanların

ise en fazla depresif belirti gösterenler olduğu görülmüştür. ‘Üst’ ekonomik düzeyde

olanların ise bu ikisinin arasında yer aldığı görülmüştür.

Şahin’in (2006) gerçekleştirdiği araştırmada ise tam tersi sonuçların ortaya

çıktığı görülmektedir.

Araştırma sonuçlarından da anlaşılacağı üzere insanların ekonomik durumları

kötüleştikçe yaşamları boyunca daha fazla problemle karşılaşacakları, bu durumun da

onları duygusal çökkünlüğe iteceği söylenebilir. Ekonomik olarak güçlü bireyler yaşam

kalitelerini artırabilmekte, kendilerini mutlu eden seçimler yapabilmektedirler. Aynı

zamanda para insanların yaşadıkları problemleri çözmelerini de kolaylaştıran bir araçtır.

Page 85: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

74

3.3.5. Medeni Durum ve Depresyon Düzeyi

Tablo 8. Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği Puanlarının

Medeni Durumlarına Göre Ortalamaları

Grup N Ort Ss t p

BDÖ toplam Puanı Evli 350 10,671 8,388

-1,285 0,199 Bekar 389 11,473 8,540

Katılımcıların BDÖ toplam puanı ortalamalarının medeni durum değişkenine

göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini belirlemek amacıyla yapılan t-testi

sonucunda, grup ortalamaları arasındaki fark istatistiksel açıdan anlamlı bulunmamıştır

(p>0,05).

Bu sonuçlar; “Medeni hal değişkeni ile depresyon arasında anlamlı bir farklılık

bulunmaktadır. Evlilerin depresyon puanı bekârlardan daha yüksektir.” şeklindeki

hipotezimizi desteklememektedir.

Güven’in (2008) yaptığı çalışmada elde edilen sonuçla bizim araştırma

sonucumuz birbirini destekler niteliktedir. Güven, 184 evli 89 bekar kişi üzerinde

yaptığı araştırmada, depresyon düzeyleri bakımından evlilerle bekârlar arasında anlamlı

bir farklılık bulunmadığını ortaya koymuştur.

Bununla birlikte aritmetik ortalamalara göz attığımızda da bekârların BDÖ’den

aldıkları puan ortalamalarının evlilerden yüksek olduğu görülmektedir. Bu durum da

literatürde yer alan, boşanmış, ayrı yaşayan veya yalnız yaşayanlarda depresyona düşme

oranının evlilerden daha fazla olduğu yönündeki araştırmaları destekler niteliktedir

(Shaprio, 1994).

Buraya kadar olanlar sosyo demografik değişkenlerle depresyon ilişkisine dair

bulgulardı. Bundan sonraki kısım ise dindarlık ve depresyon ilişkisine dair bulgulardan

oluşmaktadır.

3.4. Subjektif Dindarlık Algısı ve Depresyon Düzeyi

Bu bölümde Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği puanlarının kişisel bilgi

anketinde algılanan dindarlıkla ilgili sorulara verdikleri cevaplara göre ortalamalarına

yer verilmiştir.

Page 86: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

75

3.4.1.Algılanan Aile Dindarlık Düzeyi ve Depresyon Düzeyi

Tablo 9. Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği Puanlarının

Algılanan Aile Dindarlık Düzeyine Göre Ortalamaları

Grup N Ort Ss F p Fark

BDÖ toplam Puanı

Çok Dindar 49 10,429 8,900

2,701 0,045 3 > 2

3 > 4

Dindar 413 10,634 8,147

Az Dindar 222 12,405 8,828

Dindar Değil 55 9,836 8,634

Katılımcıların BDÖ toplam puanı ortalamalarının ailesinin dindarlık düzeyi

değişkenine göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini belirlemek amacıyla

yapılan tek yönlü varyans analizi (Anova) sonucunda, grup ortalamaları arasındaki fark

istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur (F=2,701;p=0,045<0.05). Farklılıkların

kaynaklarını belirlemek amacıyla tamamlayıcı post-hoc analizi yapılmıştır. Ailesinin

dindarlık düzeyi az dindar olanların BDÖ toplam puanı (12,405 ± 8,828), ailesinin

dindarlık düzeyi dindar olanların BDÖ toplam puanından (10,634 ± 8,147) yüksek

bulunmuştur. Ailesinin dindarlık düzeyi az dindar olanların BDÖ toplam puanı (12,405

± 8,828), ailesinin dindarlık düzeyi dindar değil olanların BDÖ toplam puanından

(9,836 ± 8,634) yüksek bulunmuştur.

Bu sonuçlar; “Bireylerin depresyon düzeyleri ailenin dindarlık düzeyine göre

anlamlı farklılık göstermektedir. Ailelerini dindar ve çok dindar olarak algılayan

bireylerin depresyon düzeyleri daha düşüktür.” şeklindeki hipotezimizi

desteklemektedir.

Ailesi az dindar olanların BDÖ’den aldıkları puan ortalamalarının yüksek

olmasında, aile üyelerinin birbirlerini manevî açıdan desteklemiyor olmalarının etkili

olduğu düşünülebilir.

Kımter’in (2014) yaptığı çalışma sonuçları da bu sonuçları destekler niteliktedir.

Aynı araştırmada, ailenin algılanan dindarlık düzeyi ile depresyon arasında anlamlı

ilişki tespit edilmiştir.

Aritmetik ortalama sonuçları incelendiğinde, algılanan aile dindarlık düzeyi az

dindar olanların depresyon düzeyleri diğer tüm gruplara göre yüksektir. İnanç

konusunda kararsızlık yaşayan bireylerin bu durumdan dolayı ruhsal rahatsızlık

duydukları düşünülebilir. Bir diğer sonuçta ailesini “Dindar Değil” olarak görenlerin

yaşadığı depresyon düzeyi diğer tüm gruplara göre en düşük çıkmıştır. Bu bulguyu

Page 87: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

76

destekleyen araştırmalar da mevcuttur. Şahin’in (2006) ilgili çalışmasında,

katılımcıların ailelerinin dindarlık düzeyleri ile dine bağlı yaşanan stresin arttığının

ifade edildiği gözlemlenmektedir. Diğer bir deyişle, ailesi çok dindar olanlarda dine

bağlı stress ve kaygı daha fazladır. Bu durumun “Dindar” ve “Çok Dindar” olan grubun

dinin emir ve yasaklarını yerine getirme konusunda eksiklik hissetmelerinin onları

dindar olmayanlara göre daha depresif yapmasından kaynaklandığı düşünülebilir.

Dindar olmayan grupların sorumluluk hissetmemelerinin, ahiret, cennet cehennem,

kader gibi kavramlara inanmamaları, daha çok günlük yaşamın hazlarına yönelik

yaşamalarının onların daha az depresif olmasına neden olduğu varsayılabilir.

3.4.2. Bireylerin Subjektif Dindarlık Algıları ve Depresyon Düzeyi

Tablo 10. Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği Puanlarının

Dindarlık Düzeyine Göre Ortalamaları

Grup N Ort Ss F p Fark

BDÖ toplam Puanı

Çok Dindar 27 10,185 10,919

12,893 0,000 3 > 2

3 > 4

Dindar 346 9,910 7,823

Az Dindar 272 13,518 8,523

Dindar Değil 94 8,692 8,311

Katılımcıların BDÖ toplam puanı ortalamalarının dindarlık düzeyi değişkenine

göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini belirlemek amacıyla yapılan tek yönlü

varyans analizi (Anova) sonucunda, grup ortalamaları arasındaki fark istatistiksel açıdan

anlamlı bulunmuştur (F=12,893;p=0,000<0.05). Farklılıkların kaynaklarını belirlemek

amacıyla tamamlayıcı post-hoc analizi yapılmıştır. Dindarlık düzeyi az dindar olan

katılımcıların BDÖ toplam puanı (13,518±8,523), dindarlık düzeyi dindar olan

katılımcıların BDÖ toplam puanından (9,910±7,823) yüksek bulunmuştur. Dindarlık

düzeyi az dindar olan katılımcıların BDÖ toplam puanı (13,518±8,523), dindarlık

düzeyi dindar değil olan katılımcıların BDÖ toplam puanından (8,692±8,311) yüksek

bulunmuştur.

Bu sonuçlar; “Bireylerin depresyon düzeyleri bireylerin dindarlık düzeyine göre

anlamlı farklılık göstermektedir. Depresyon düzeyleri bireylerin algılanan dindarlık

düzeylerinde kendilerini dindar ve çok dindar olarak algılayan bireylerin depresyon

düzeyleri daha düşüktür.” şeklindeki hipotezimizi desteklemektedir.

Page 88: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

77

Bu bulgu daha önce yapılan araştırmalarla kıyaslandığında, birbirlerini destekler

niteliktedir. Mesela, Gürsu (2011) Konya’da 1009 ergen üzerinde yaptığı araştırmada

dindarlık ile depresyon arasında negatif ilişki olduğunu tespit etmiştir. Güven (2008)

305 kişi üzerinde yaptığı araştırmasında, depresyon ile dindarlığın etki boyutu arasında

negatif yönde anlamlı bir ilişki tespit etmiştir. Şengül (2007) 336 kişi üzerinde yaptığı

araştırmasında, dindarlığın bilgi ve ibadet boyutu ile depresyon arasında negatif ilişki

olduğunu tespit etmiştir. Cirhinlioğlu (2013) ve arkadaşlarının Türkiye genelinde 1783

kişi üzerinde yaptıkları araştırmada, dindarlık ile depresyon arasında negatif ilişki

bulmuştur. Ansari (2006)’nin yaptığı araştırmada da kendilerini daha dindar olarak

tanımlayanların psikolojik sağlıkları daha iyi, psikolojik sıkıntılarının ise daha az

olduğu görülmüştür.

Araştırmalara bakıldığında (Yapıcı, 2007), dini inançların dindar insanların

performanslarını ve diğer alanlardaki başarılarını güçlendirdiğini ortaya koymaktadır.

Din, insanlara günlük hayatın zorluk ve sıkıntılarıyla baş etmek konusunda da yardım

etmektedir. Din ile iş memnuniyeti arasında genellikle pozitif bir ilişki bulunmakta, dini

inanç ve pratiklerin iş stresini azaltmakta olduğu bildirilmektedir. Din, insanların hayata

daha pozitif bir şekilde sarılmalarına yardım ederek yaptıkları işi daha anlamlı hale

getirmektedir (Altın 2015: 15-42).

Dinler, aynı inancı paylaşanları bir araya getirerek bir grup oluşturmakta ve grup

içi dayanışmayı emrederek önemli bir sosyal destek üretmektedir. Grupla bütünleşme

düzeyi arttıkça, bireyin gruptan aldığı sosyal destek de artmakta ve bu şekilde

mensuplarına sosyal destek sağlayan dinler, dolaylı olarak ruh sağlığını koruyucu bir

işlev görmektedir (Altın 2015: 15-42).

Dinler ahlâki seviyeyi yükseltmektedir. Dindarlar davranışlarını daha iyi kontrol

etmekte, daha disiplinli ve sorumlu bir hayat yaşamaktadır. Dinler müntesiplerindeki

bencillik, kin, nefret, öfke, kıskançlık vb. gibi olumsuz duygu ve düşüncelerin

gelişimini törpülerken, yardımsever, suç işlemekten kaçınan, fiziksel ve sosyal

çevresiyle uyumlu, toplum huzurunu bozmayan davranışları teşvik etmektedir (Yapıcı,

2007).

Dini pratikler, depresyon, kaygı, korku, öfke, aşağılık duygusu, yabancılaşma

vb. gibi ruh sağlığını tehdit eden duygular üzerinde hafifletici etkiye sahiptir.

Page 89: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

78

Psikoterapi sürecinde, hastanın Allah’yla kurduğu içsel temasın, terapist ile kurulan

ilişki gibi olumlu bir fonksiyon icra ettiği bildirilmektedir (Yapıcı, 2007).

Dindarlar, bir taraftan hayatlarında meydana gelen tüm olayların Allah’ın

iradesiyle gerçekleştiğini düşünüp hayattan memnuniyet konusunda yüksek bir

potansiyele sahipken, diğer taraftan olumsuzluk ve mahrumiyet durumlarında mazhar

oldukları diğer nimetleri düşünerek, kendilerini yoksunluk ve terk edilmişlik

duygularının oluşturacağı olumsuz etkilerden koruyabilmektedirler. Haksızlığa ve

zulme maruz kalan dindar insan ise, inancı sayesinde daha güçlü bir direnç

gösterebilmektedir. Zira dini inançlar metafizik boyutları ile ölümü ve ölüm sonrası

“adil dünya” inancını barındırmaktadır (Altın 2015: 15-42).

Kendisini hiç dindar görmeyenlerin ise BDÖ puanı en düşük ortalamaya sahiptir.

Bu dine inanmayanların, dinden uzak yaşayanların, ibadetleri yerine getirmeyenlerin

vicdanı muhasebelerinin zayıfladığını düşündürebilir.

Dini inançlar, pek çok insanın kişilik ve benlik oluşumunu yönlendirici ve

düzenleyici bir etkiye sahiptir. Aynı zamanda kişinin dini inancı ve ibadetleri ona,

hayatın anlamına ilişkin daha tatmin edici cevaplar sunarak bir dünya görüşü

sağlamaktadırlar. Hiç şüphesiz bu dünya görüşü kişinin olaylara bakışını etkilemekte,

çoğu zaman psikolojik dayanıklılığını artırmaktadır.

3.4.3. Din Eğitimi Alma Durumu ve Depresyon Düzeyi

Tablo 11. Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği Puanlarının Hayatının Herhangi

Bir Döneminde Din Eğitimi Alma Durumuna Göre Ortalamaları

Grup N Ort Ss t p

BDÖ toplam Puanı Evet 649 11,014 8,516

-0,685 0,494 Hayır 90 11,667 8,175

Katılımcıların BDÖ toplam puanı ortalamalarının hayatının herhangi bir

döneminde din eğitimi alma durumu değişkenine göre anlamlı bir farklılık gösterip

göstermediğini belirlemek amacıyla yapılan t-testi sonucunda, grup ortalamaları

arasındaki fark istatistiksel açıdan anlamlı bulunmamıştır (p>0,05).

Bu sonuçlar; “Bireylerin depresyon düzeyleri din eğitimi alma durumuna göre

anlamlı farklılık göstermektedir. Dini eğitim alan bireylerin depresyon düzeyleri daha

düşüktür.” şeklindeki hipotezimizi desteklememektedir.

Page 90: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

79

Bu sonuçlar değerlendirildiğinde teorik bir din eğitiminin tek başına kişinin

hayatı üzerinde etkili olmadığı düşünülebilir. Öğrenilen dini bilgilerin sadece bilişsel

düzeyde kalması, kavrama, uygulama, analiz ve sentez basamaklarına ulaşmaması,

dinin, kişinin hayatındaki etkinliğini azaltan önemli unsurlardır. Bu da göstermektedir

ki dindarlığın etki ve ibadet boyutları, kişinin ruh sağlığı üzerinde donun bilgi

boyutundan daha etkilidir.

3.4.4. Din Eğitimi Alınan Yer ve Depresyon Düzeyi

Tablo 12. Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği Puanlarının

Din Eğitimini Aldığı Yere Göre Ortalamaları

Grup N Ort Ss F p Fark

BDÖ toplam Puanı

Aile 77 12,104 9,543

2,731 0,028 5 > 4

Okul 168 10,577 8,581

Kur'an Kursu 184 11,207 8,418

Cami 133 9,421 7,093

Diğer 87 12,920 9,264

Katılımcıların BDÖ toplam puanı ortalamalarının din eğitimini aldığı yer

değişkenine göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini belirlemek amacıyla

yapılan tek yönlü varyans analizi (Anova) sonucunda, grup ortalamaları arasındaki fark

istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur (F=2,731;p=0,028<0.05). Farklılıkların

kaynaklarını belirlemek amacıyla tamamlayıcı post-hoc analizi yapılmıştır. Din

eğitimini aldığı yer diğer olan katılımcıların BDÖ toplam puanı (12,920±9,264), din

eğitimini aldığı yer cami olan katılımcıların BDÖ toplam puanından (9,421±7,093)

yüksek bulunmuştur.

Bu sonuçlar; “Bireylerin depresyon düzeyleri din eğitimi alınan yere göre

anlamlı farklılık göstermektedir. Dini eğitimini cami ve okul kursunda aldığını

söyleyenlerin depresyon düzeyleri daha düşüktür.” şeklindeki hipotezimizi

desteklemektedir.

Camide din eğitimi alanların BDÖ’den aldıkları puanın diğer eğitim alanlarına

göre düşük olmasında caminin aynı zamanda manevî anlamda insana huzur veren bir

ibadet yeri olması, kişinin camide yaptığı ibadetlerde kendisini Allah’a daha yakın

hissetmesi, caminin aynı zamanda kişiye sosyal destek sağlayan bir sisteme sahip

olması etkili olabilir. Bu sonuçlar Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı din eğitimi veren

kurumlara duyulan güveni de göstermektedir.

Page 91: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

80

3.4.5. Namaz Kılma Sıklığı ve Depresyon Düzeyi

Tablo 13. Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği Puanlarının

Namaz Kılma Sıklığına Göre Ortalamaları

Grup N Ort Ss F p Fark

BDÖ Toplam Puanı

Hiçbir Zaman 204 11,466 8,710

5,331 0,000 3 > 2

Beş Vakit 263 9,384 7,825

Cuma ve Bazen Vakit 208 12,875 8,474

Yalnız Cuma ve

Bayramlar

30 11,967 9,554

Yalnız Bayramlar 34 10,412 8,746

Katılımcıların BDÖ toplam puanı ortalamalarının namaz kılma sıklığı

değişkenine göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini belirlemek amacıyla

yapılan tek yönlü varyans analizi (Anova) sonucunda, grup ortalamaları arasındaki fark

istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur (F=5,331;p=0,000<0.05). Farklılıkların

kaynaklarını belirlemek amacıyla tamamlayıcı post-hoc analizi yapılmıştır. Namaz

kılma sıklığı Cuma ve bazen vakit olan katılımcıların BDÖ toplam puanı

(12,875±8,474), namaz kılma sıklığı beş vakit olan katılımcıların BDÖ toplam

puanından (9,384±7,825) yüksek bulunmuştur.

Bu sonuçlar; “Bireylerin depresyon düzeyleri namaz kılma sıklığına göre

anlamlı farklılık göstermektedir. Beş vakit namaz kılanların depresyon puanı en

düşüktür.” şeklindeki hipotezimizi desteklemektedir.

Literatürde yapılan bazı çalışmaların sonuçları incelendiğinde de bizim araştırma

sonuçlarımızı destekleyen bulgular olduğu gibi tam tersi sonuçlara da ulaşılmıştır.

Örneğin Ansari (2006)’nin yaptığı araştırmada, günlük olarak namaz kılma ile

psikolojik sağlık arasında pozitif, psikolojik sıkıntı düzeyi ile negatif ilişki bulmuştur.

Cuma namazına katılım ile psikolojik sağlık pozitif ilişkili iken fiziksel sağlık negatif

ilişki göstermiştir. Yine, Yapıcı’nın (2007) gerçekleştirdiği araştırmada namaz kılma ile

depresyon arasındaki ilişkide ‘hiç namaz kılmam”, diyenlerin lehine anlamlılık

derecesinde bir ilişki olduğu tespit edilmiştir.

Katılımcıların elde ettikleri BDÖ puan ortalamaları incelendiğinde “Cuma” ve

“Bazen Vakit” namazı kılanların en yüksek ortalamaya sahip olduğu görülmektedir. Bu

sonucun kısmen kişilerde dine karşı görevlerini yerine getirmemenin verdiği suçluluk

hissinden kaynaklandığı düşünülebilir. Bireylerin hem kendileriyle hem de aileleriyle

ilgili sübjektif dindarlık algıları ve depresyon ilişkisi incelendiğinde de “Az Dindar”

Page 92: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

81

olanların BDÖ puan ortalamalarının en yüksek olduğu görülmüştü. Bu sonuç da dinin

emir ve yasaklarını yerine getirme konusunda istikrarlı davranmayanların depresyona

daha eğilimli olduğunu göstermektedir.

Namaz kişiyi beş vakitte Allah’a yöneltmesi sebebiyle, kişinin Allah’a olan

sevgi, saygı ve güven duygularını geliştirir. Allah’a olan güven, kişi için büyük bir

manevî dayanak ve destek durumundadır. Allah’a güvenen kişiler, hayatın zorlukları

karsısında pes etmezler, üzüntü, keder ve sıkıntı onları fazla etkilemez veya Allah’a

olan güvenleri, onların birtakım olumsuz olaylar ve şartlar karsısında aşırı derecede

üzülmelerini engeller. Oruç, hayatın değişik şartlarına ve durumlarına karşı kendi

özelliğine uygun şekilde kişiyi hazırlar,intibak gücü kazandırır (Şentürk 2008:159-172).

3.4.6. Oruç Tutma Durumu ve Depresyon Düzeyi

Tablo 14. Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği Puanlarının

Ramazan Ayında Oruç Tutma Durumuna Göre Ortalamaları

Grup N Ort Ss F p Fark

BDÖ Toplam Puanı

Tamamını Tutarım 457 10,320 8,078

6,992 0,001 2 > 1 Bir Kısmını Tutarım 158 13,215 8,489

Hayır Tutmam 124 11,242 9,418

Katılımcıların BDÖ toplam puanı ortalamalarının Ramazan ayında oruç tutma

durumu değişkenine göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini belirlemek

amacıyla yapılan tek yönlü varyans analizi (Anova) sonucunda, grup ortalamaları

arasındaki fark istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur (F=6,992;p=0,001<0.05).

Farklılıkların kaynaklarını belirlemek amacıyla tamamlayıcı post-hoc analizi

yapılmıştır. Ramazan ayında orucun bir kısmını tutan katılımcıların BDÖ toplam puanı

(13,215±8,489), ramazan ayında orucun tamamını tutan katılımcıların BDÖ toplam

puanından (10,320±8,078) yüksek bulunmuştur. Bu da göstermektedir ki ibadetlerini

tam anlamıyla yerine getirdiği hissi yaşayanlarda depresyon belirtileri daha azdır. Eksik

ya da yetersiz yaptığını düşünen katılımcılarda, Allah’a karşı vazifelerini yerine

getirmemenin yarattığı vicdani suçluluk, cezalandırılma korkusu, onların kendilerini

ruhsal olarak daha kötü hissetmelerine neden olmaktadır.

Bu sonuçlar; “Bireylerin depresyon düzeyleri ile oruç tutma durumu arasında

anlamlı bir farklılık göstermemektedir. Oruç tutma sıklığı bireylerin depresyon

Page 93: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

82

düzeyleri üzerinde bir etkiye sahip değildir.” şeklindeki hipotezimizi

desteklememektedir.

Sonuçlar yapılan diğer çalışmalarla karşılaştırıldığında da birbirini destekler

sonuçlar elde edildiği gibi karşı sonuçlara da ulaşılmıştır. Örneğin Yapıcı’nın (2007)

gerçekleştirdiği araştırmada oruç tutma ile depresyon arasında ‘hiç oruç tutmam’

diyenlerin lehine anlamlılık derecesinde bir ilişki olduğu tespit edilmişken, Ansari

(2006)’nin yaptığı araştırmada ramazan orucu tutmak ile psikolojik sağlık ilişkisi pozitif

çıkmıştır.

Oruç kişiyi de, ibadet bilinciyle tutulduğunda bu durumun yarattığı manevî hissi

koruma eğilimi oluşturmaktadır. Kişi oruçlu olduğu gün boyunca duygularını ve

düşüncelerini de kontrol etmeye çalışmakta, günün tamamını Allah’la irtibat halinde ve

şükür içinde geçirmektedir. Yine sonuçlar incelendiğinde BDÖ puan ortalamasının

Ramazan ayı oruçlarının “Tamamını Tutarım” şeklinde cevaplayanlara ait olması,

orucun bu manevî öneminden kaynaklandığını düşündürebilir.

3.4.7. Dua Etme Sıklığı ve Depresyon Düzeyi

Tablo 15. Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği Puanlarının

Dua Etme Sıklığı Göre Ortalamaları

Grup N Ort Ss F p Fark

BDÖ Toplam Puanı

Hiçbir Zaman 35 8,000 7,219

2,720 0,029 2 > 1

Nadiren 99 13,051 8,955

Sık Sık 166 11,090 8,754

Genellikle 169 11,296 7,907

Her Zaman 270 10,652 8,497

Katılımcıların BDÖ toplam puanı ortalamalarının dua etme sıklığı değişkenine

göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini belirlemek amacıyla yapılan tek yönlü

varyans analizi (Anova) sonucunda, grup ortalamaları arasındaki fark istatistiksel açıdan

anlamlı bulunmuştur (F=2,720;p=0,029<0.05). Farklılıkların kaynaklarını belirlemek

amacıyla tamamlayıcı post-hoc analizi yapılmıştır. Dua etme sıklığı nadiren olan

katılımcıların BDÖ toplam puanı (13,051±8,955), dua etme sıklığı hiçbir zaman olan

katılımcıların BDÖ toplam puanından (8,000±7,219) yüksek bulunmuştur.

Page 94: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

83

Bu sonuçlar; “Bireylerin depresyon düzeyleri dua etme sıklığına göre anlamlı

farklılık göstermektedir. Her zaman dua edenlerin depresyon puanı nadiren dua

edenlerden daha düşüktür.” şeklindeki hipotezimizi desteklemektedir.

Dünya genelinde yapılan araştırmalar incelendiğinde, bizim bulgularımızı

destekleyen birçok araştırma vardır. Chicago’daki Rush Üniversitesi’nin araştırmasına

göre, düzenli olarak ibadet ve dua edenlerdeki erken ölüm oranının, dine bağlı

olmayanlara göre yüzde 25 daha az olduğu tespit edildi. Dua eden kalp hastalarının,

ameliyattan sonraki birkaç yıl içindeki ölüm oranlarının, etmeyenlere nazaran yüzde 30

daha az olduğu ortaya çıktı. Columbia Üniversitesi’nde yapılan araştırmada ise, üreme

sorunları yaşayan kişiler için düzenli olarak dua okundu ve bir süre sonra bu kişilerdeki

döllenme başarı oranının yüzde 8’den yüzde 16’ya çıktığı gözlemlendi. San Francisco

Hastanesi’nde 393 kalp hastası üzerinde yapılan bir başka araştırmada ise, 150 hasta

için düzenli olarak dua edildi. Tanımadıkları kişilerin kendilerine dua ettiği bu

hastaların, ilaç tedavisine daha çabuk cevap verdikleri tespit edildi. ‘Dua ile terapi’nin

yoğun olarak kullanıldığı Duke Üniversitesi’nden kardiyaloglar da dua eden hastaların

daha hızlı iyileştiğini kanıtladı. Üç yıl süren bu çalışmada 795 kalp hastasına dünyanın

çeşitli yerlerinden, aralarında Amerika’da yaşayan Müslümanların, Nepalli Budist

rahiplerin ve Manchester’li Hıristiyanların oluşturduğu 26 ayrı grup dua etti. Yine

1998’de yayınladığı bir araştırmayla Dr. Elizabeth Targ, Afrika’daki bazı AIDS

hastalarının toplu yapılan dualarla iyileşme gösterdiklerini kaydetti. Bazı araştırmalarda

hasta ve dua edenin karşılıklı olarak birbirlerinden haberdar olmasa bile, ‘dua’nın yine

şifa verici etkisini göstermesi, bilim adamları tarafından meselenin en etkileyici kısmı

olarak nitelendiriliyor. (Çimen; Yılmaz 2005: 10)

Readers Digest’te yayımlanan Alexis Carrel’ın makalesinde dua, “Hiçbir ilacın

kâr etmediği yüzlerce hastam dua ile iyileştiler. İnsanlar dua ederek bütün kudretlerin

ana kaynağı olan büyük kudrete ulaşırlar. Kudretin yaratıcısına varırlar. Kudretin

sahibinden kendi paylarına düşen kudreti arttırmasını isterler. Dua ederken kâinatı

kuşatmış büyük gücün halkasına gireriz. Bu gücün bir kısmının bizim arzularımızın

tahakkukuna tahsis edilmesi için dua ederiz. Daha dua sırasında insani noksanlarımız

tamamlanır. Yaralıyken iyileşmiş, bozukken onarılmış olarak doğruluruz. Allah’ın adını

andıkça üzerimize celbettiğimiz o büyük nurla rahatlar, zindeleşiriz” diyerek dile

getirilmiştir. (Çimen; Yılmaz 2005: 10)

Page 95: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

84

Zorluklarla başaçıkabilme, negatif durumlar karşısında olumlu bakış açısını

kaybetmeme ve amaca yönelik çalışabilme gibi durumlarda duanın güç verdiği

bilinmektedir. Psiko-Sosyal Uyum ve Dini Pratikler isimli Hayta tarafından hazırlanan

çalışmada, oluşturulan grubun anket cevaplarına göre gençlerde samimiyetle edilen dua

ile rahatlamanın gerçekleştiği söylenmektedir. (Hayta 2000:9)

Yapıcı’nın (2007) gerçekleştirdiği araştırmada da dua etme sıklığı ile depresif

belirtiler gösterme arasında istatiksel olarak anlamlılık derecesinde bir ilişkiye

rastlanmamış olması, bizim bulgularımızla tamamen farklılık göstermiştir. Ansari

(2006)’nin yaptığı araştırmada ise günlük dua etme ile psikolojik sıkıntıların

birbirleriyle ters ilişkili olduğu tespit edilmiştir.

Dua sayesinde kişi aklındaki meseleyi sanki yazıp önüne koymuşçasına açık bir

biçimde görme ve değerlendirme fırsatı bulur. Bu sayede sorunun çözümüne de

kolaylıkla ulaşılabileceğinden ruhsal rahatlama meydana gelir. Dua, kişisel sorunlarda

bakış açısını genişletme olanağı verir. Ayrıca dua ile kişi, yaratıcı ile sürekli iletişim

halinde olduğunu düşünmekte, bu durum da onun kendisini yalnız hissetmesini

engellemektedir.

Page 96: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

85

3.5. SONUÇ VE ÖNERİLER

Literatürde yer verildiği üzere dinin psikopatolojik birçok durumda etkisi

büyüktür. Depresyon ile dini eğilim arasındaki ilişki ifade edilirken genellikle iki yönlü

bir ilişkiden bahsedildiği dikkat çekmektedir. Bunlardan ilki, birçok çalışmada ifade

edildiği üzere insanları derinden etkileyen ve huzur veren, yaşamlarını bir amaca

indirgeyen dinin iyileştirici etkisidir (Propst, 1991). Dindarlığın depresyon gibi

amaçsızlık ve çaresizlik ile ilişkili bir sorunla başa çıkmada oldukça faydalı olduğu

düşünülmektedir. Dine ait olmayan hurafelerdense etkin bir din inancının koruyucu

etkisi ifade edilmektedir (Armaner, 1979). Bu doğrultuda gerçekleştirilen çalışma,

dindarlık ve depresyon ilişkisini saptamayı amaçlamıştır. Veri toplamak amacıyla bu

çalışma için oluşturulmuş anket ve “Beck Depresyon Envanteri” uygulanmıştır.

Katılımcıların 47,1’i 23-32, %22,2’si 33-40 yaş grubundadır. Yarısından çoğu (%71,9)

kadındır. Yine yarısından çoğu (%69,8) üniversite mezunudur. %48,7’si 1500-3000 TL

arası gelire sahiptir. Yarısından fazlası (%55,9) ailesini dindar olarak ifade etmiştir.

Yine yarısına yakını (%46,8) kendini dindar olarak tanımlamaktadır. Büyük çoğunluğu

(%87,8) herhangi bir dini eğitim almamıştır. Namaz kılma durumları sorulduğunda

204'ü (%27,6) hiçbir zaman, 263'ü (%35,6) beş vakit, 208'i (%28,1) Cuma ve bazen

vakit, 30'u (%4,1) yalnız Cuma ve Bayramlar, 34'ü (%4,6) yalnız bayramlarda namaz

kıldığını belirtmiştir. Yarısından çoğu (%61,8) Ramazan ayında oruçların tamamını

tutmaktadır. 270'i (%36,5) her zaman dua etmektedir.

Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği puanlarının demografik özelliklere göre

ortalamaları incelendiğinde; BDÖ puan ortalamaları yaş değişkenine göre

farklılaşmamaktadır. Genç yaştakilerin BDÖ’den aldıkları puan ortalamaları yüksekken

yaş ilerledikçe BDÖ puanlarının düştüğü görülmüştür.

Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği puanlarının demografik özelliklere göre

ortalamaları incelendiğinde; katılımcıların depresyon düzeyleri, cinsiyet değişkenine

göre farklılaşmamaktadır. Buna rağmen yine de kadınların BDÖ’den aldıkları puanların

erkeklere oranla daha fazla olduğu görülmektedir.

Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği puanlarının eğitim durumuna göre

ortalamaları incelendiğinde; en yüksek depresyon puan ortalaması lise ve altı

mezuniyete sahip olanlara aittir. Yani, katılımcıların depresyon düzeyleri, mezuniyet

Page 97: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

86

düzeyi değişkenine göre farklılaşmaktadır. Eğitim durumu yükseldikçe kişilerin depresif

eğilimleri de düşmektedir.

Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği puanlarının ekonomik durumlarına göre

ortalamaları incelendiğinde; aylık gelir düzeyleri arttıkça azalan depresyon düzeyleri

dikkat çekmektedir. Yani, katılımcıların depresyon düzeyleri, aylık gelir düzeyi

değişkenine göre farklılaşmaktadır. 1500-3000 TL ve 3000-4500 TL arası gelir

düzeyine sahip olanların, ortalamaları birbirlerine oldukça uzak çıkmıştır. Böylelikle;

sosyo ekonomik durum depresyon için, belirleyici önemli bir faktör olabilmektedir. Bu

sonuç gelir düzeyi düşük olan bireylerin, gelir düzeyi yüksek olan bireylere nazaran

daha yaygın depresyon yaşadığını göstermektedir.

Medeni durum değişkeninin ise depresyonda belirleyici bir etkiye sahip olmadığı

sonucuna ulaşılmıştır. Katılımcıların depresyon düzeyleri, medeni durum değişkenine

göre farklılaşmamaktadır. Fakat aritmetik ortalamalar incelendiğinde bekârların

(11,473) evlilere oranla (10,671) daha yüksek ortalamaya sahip olduğu görülmüştür.

Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği puanlarının ailenin dindarlık düzeylerine

göre ortalamaları incelendiğinde anlamlı bir farklılaşmaya ulaşılmıştır. Ailesini az

dindar olarak algılayan katılımcılarda BDÖ puan ortalaması en yüksek düzeydedir.

Ailesinin dindar olmadığını ifade eden katılımcıların en düşük toplam depresyon

düzeyine sahip oldukları görülmektedir.

Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği puanlarının katılımcıların dindarlık

düzeylerine göre ortalamaları incelendiğinde BDÖ toplam puanı ilişkisi açısından

anlamlı farklılaşma olduğu belirlenmiştir. Kendisinin az dindar olduğunu ifade

edenlerin en yüksek depresyon ortalamalarına sahip oldukları görülmektedir. Kendisini

“Dindar” olarak görenler ise en düşük BDÖ puan ortalamasına sahiptir. Buradan

hareketle kendini dindar olarak görenlerin hissettikleri kaygı ve depresyonun daha

düşük olduğunu belirtmek mümkündür, çünkü onlar türlü problemlere karşı daha

temkinli ve iradeli görülmektedir. Bu sebeple dindarlığın depresyon üzerinde

fonksiyonel bir işlevi olduğunu söylemek mümkündür.

Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği puanlarının din eğitimi alma durumu ile

ilişkisi incelendiğinde grup ortalamaları arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır.

Kişilerin dini eğitim alma durumunun onların depresyon düzeylerini etkilemediği

görülmüştür.

Page 98: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

87

Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği puanlarının katılımcıların din eğitimi

aldığı yere göre ortalamaları incelendiğinde aradaki ilişki istatistiksel açıdan anlamlı

farklılık göstermiştir. Aile, okul, kuran kursu ya da cami dışında eğitim alanların daha

yüksek depresyon düzeyleri dikkat çekmiştir. Okul ve cami gibi kendi isteği ve tercihi

ile yönelebileceği yerlerden dini eğitim alanlarda daha düşük düzeyde depresyon dikkat

çekmektedir.

Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği puanlarının katılımcıların namaz kılma

sıklıklarına göre ortalamaları incelendiğinde anlamlı bir farklılık görülmüştür.

Depresyon toplam puanı en düşük olanların beş vakit namaz kılanlar olduğu

görülmektedir. Diğer yandan şaşırtıcı bir sonuçta, “Cuma ve Bazen Beş Vakit”

kılanların BDÖ puan ortalamalarının “Hiçbir Zaman” kılmayanlara göre yüksek

olmasıdır.

Diğer bir ibadet türü olarak Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği puanlarının

katılımcıların oruç tutma sıklıklarına göre ortalamaları incelendiğinde aralarındaki ilişki

anlamlı bulunmuştur. Sonuçlar incelendiğinde Ramazan orucunun tamamını tutanların

BDÖ puanı açısından en düşük düzeyde ortalamaya sahip oldukları fark edilmektedir.

Yine namaz örneğinde olduğu gibi “Bir Kısmını Tutarım” diyenlerin BDÖ puanları

“Hayır Tutmam” diyenlere göre yüksek bulunmuştur.

Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği puanlarının katılımcıların dua etme

sıklıklarına göre ortalamaları incelendiğinde de aralarındaki ilişki anlamlı bulunmuştur.

Fakat ilginç olan hiçbir zaman dua etmeyenlerde en düşük depresyon düzeyi gözlenmesi

olmuştur. Ondan sonra ise her zaman dua edenlerin depresyon puan ortalaması

gelmektedir.

Sonuç olarak medeni durum ve hayatının herhangi bir döneminde din eğitimi

alma dışında tüm değişkenlerin depresyon üzerinde anlamlı etki oluşturduğu

söylenebilir. Ana hipotez olan “dindarlık ve depresyon düzeyleri arasında pozitif yönde

anlamlı bir ilişki mevcuttur” desteklenmiştir. Bu bağlamda dindarlığın depresyonu

önlemedeki etkisi üzerinde durulabilir. Literatürde konuya dair çalışmaların oldukça az

olduğu dikkat çekmektedir. Birkaç tez dışında akademik kaynaklarda konuya yer

verilmediği, yabancı kaynakların daha çok olduğu fark edilmektedir. Bu bağlamda ilgili

literatürün arttırılması ve karşılaştırılabilir veri elde edilmesi adına önemlidir. Diğer

Page 99: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

88

taraftan dindarlık ve depresyon düzeylerinin ilişkisini etkileyecek diğer faktörler

üzerinde de durulabilir.

ÖNERİLER

Yaptığımız araştırma sonucunda dini yaşayışın depresyon üzerinde kısmen etkili

olduğunu, bazı durumlarda ise bir etkisinin olmadığı görülmektedir. Din, insan

kişiliğinin oluşmasında nasıl en etkili belirleyicilerden biriyse aslında insanın hayata

bakışı açısından da önemli etkiye sahiptir. Fakat günümüzde dini yaşayışın bilişsel

olarak varlığını korumasına rağmen özellikle dini aktivitelerin zayıfladığı

gözlemlenebilmektedir. Bu da dinin etki gücünü azaltmaktadır.

Araştırma sonuçlarıyla ilgili olarak dini eğitimlerin ortak bir müfredat

çerçevesinde yürütülmesi, teorik eğitimin yanında dinin ibadet ve etki boyutunu

artıracak çalışmaların yapılması, ailelerin dini eğitimlerinin bütün bireyler üzerinde

etkili olması sebebiyle medyada dini eğitime yönelik programların düzenlenmesi,

namaz kılma sıklığının depresyonu azalttığı sonucundan hareketle kamu kurum ve

kuruluşları da dahil toplumun tüm kesimlerinde bireylerin ibadetlerini yerine

getirebilmesi için gerekli imkanların oluşturulması en önemli öneriler arasında

gösterilebilir.

Günümüzde dinin insanlar üzerine etkisi incelendiğinde, özellikle davranış

boyutu konusunda zayıflık olduğu görülmektedir. İnsanlar dini, bir düşünce sistemi

olarak gördükleri sürece din olumlu gücünü yitirecek bir dayatma gibi algılanacaktır. Bu

da dinin depresyon üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olmasına neden olur. Bu yüzden

din sadece hayatın her alanında yaşanmalı, insanın yaşamının genel referansını teşkil

etmelidir. Aksi halde manevî destek zayıf kalacaktır. Çünkü yerine getirilmeyen

sorumluluklar kişide suçluluk duygusuna neden olacaktır.

Dini yaşayış hiç şüphesiz emir ve biat kültürünü de içinde barındırır.

Günümüzde bu konuda ciddi tartışmalar olmasına rağmen bazı dini pratiklerin ruh

sağlığı üzerinde zorlayıcı bir etkiye sahip olduğunu da kabul etmek gerekir. Din,

insanda içsel huzuru sağladığı gibi, yarattığı iç çatışmayla rahatsızlık verici boyuta da

gelebilmektedir. Bunun önlenebilmesi için bilişsel olarak dini eğitim sürecinin

referanslarının doğru ve güvenilir kaynaklar olmasında fayda vardır. Aksi halde insanlar

davranışlarını bir kişi ya da yanlış bir kaynağı referans edinerek sürdürdüklerinde

Page 100: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

89

yaptıklarıyla inançları arasında tutarsızlık oluşabilmekte bu da ruh sağlığını olumsuz

yönde etkileyebilmektedir.

Dini kavramların gündelik hayatın içerisinde yanlış yorumlanması da dinin

depresyon üzerindeki psikolojik etkilerini değiştirmektedir. Örneğin “kader”,

“tevekkül” veya “dua” gibi kavramlarının insanların bazılarında boş vermişliğe,

umursamazlığa, eylemsizliğe dönüşen bir algı yaratması ve bunun neticesinde yaşamda

karşılaştıkları problemleri değiştirmek için çaba sarf etmemeleri hiç şüphesiz

depresyona zemin oluşturmaktadır. Bu açıdan dinin en önemli emirlerinden birisinin

“çalışmak” olduğu yani çabalamak olduğu her kesimde vurgulanmalıdır. Din insanlara

başkaldırmamayı, kabullenmeyi emrediyor olsa bile boş vermişliği kesinlikle

emretmemektedir.

Din aynı zamanda sosyal bir süreçtir. Bu açıdan tam anlamıyla yaşanılan dini

hayat, insanların ihtiyaç duyduğu sosyal desteği de artıracaktır. Dinin bu sosyal boyutu,

kişilerin yaşadığı depresyonu dolaylı yoldan bile olsa olumlu yönde etkileme gücüne

sahip olacaktır. Bu da gösteriyor ki dini etkinliklerin bireysel yaşanmasının yanında

topluluk bağlarını güçlendirecek şekilde yaşanması da sosyal destekle birlikte insanların

ruhsal gelişimine katkı sağlayacaktır.

Geçmiş yıllara göre günümüzde insanların yaşadığı sorunlar somut olmak yerine

daha soyuttur. Günümüz depresyon sebeplerinden birçoğu insanların birçok imkâna

sahip olmalarına rağmen yaşama bakış açılarından kaynaklandığı görülmektedir. Din

insanın hayata bakışında rol oynamadığı sürece manevî etkisini yitirmektedir. Geçmiş

yıllarda güvenlik, iş, aile, para, sağlık gibi sorunlar depresyonun zeminini oluştururken

günümüzde yalnızlık, yabancılaşma, umutsuzluk, çaresizlik, yetersizlik, değersizlik gibi

duygular depresyonunun temelini oluşturmaktadır. İşte din tam anlamıyla hayata

entegre edildiğinde bu duygular konusunda etkili çözümler sunabilmektedir. Özellikle

bu konularda dini araştırma ve kaynakların yetersizliği de dinin pozitif etkisinin

görülmesini zorlaştırmaktadır.

Dini bilgisi yeterli olmasına rağmen davranış boyutunda dinin emrettiği şekilde

yaşamakta zorlanan insanlarda dini hayatla ilgili bir kaygı görülebilmektedir. Bu kaygı

düzeyi de kişiyi depresyona sürükleyebilmektedir. Bunun aşılabilmesi için insanların

inançlarını yaşayacakları hayatlar özendirilirken nefse hitap eden hayatların

özendirilmemesi gerekir. Oysa günümüzde medya dâhil birçok alanda dini hayatın

Page 101: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

90

dışındaki yaşam formu özendirilmektedir. İnsanlar bu yaşam biçimlerini gördükçe ve

izledikçe günah olarak kabul edilen birçok şey kabul görmeye, normalleşmeye

başlamaktadır. Bu da insanların dini yaşayışlarının kişiden kişiye değişmesine yol

açmaktadır. Din herkese göre farklı yorumlanır bir referans olmaya başlamıştır. Oysa

dinin emrettiği şeylerden uzaklaşmak ruhsal rahatlığın aksine kaygıyı beslemekte,

özellikle ileriki yaşlarda suçluluğu artırmaktadır.

Genel olarak araştırmamız da incelendiğinde de görülecektir ki, insanların

manevî açıdan zayıf olmaları onları ruhsal açıdan da zayıflatmaktadır. Bu nedenle hem

dini eğitim hem de dinin yaşanması desteklenmeli ve kolaylaştırılmalıdır.

Page 102: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

91

KAYNAKÇA

KİTAPLAR

Alper, Yusuf, Bütün Yönleriyle Depresyon, İstanbul, Gendaş Yayınları, 1999.

Allport,G., W., Birey ve Dinî, (Çev: B. Sambur), Ankara, Elis Yayınları, 2004.

Akseki, A. Hamdi, İslam Dini, Ankara, DB Yayınları, 1970.

Amerikan Psikiyatri Birliği, Mental Bozuklukların Tanısal ve Tanımsal El Kitabı, (Çev:

Ertuğrul Köroğlu), 4. Baskı (DSM-IV-TR), 2001.

Anthony, Giddens, Modenliğin Sonuçları, (Çev: Ersin Kuşdil), İstanbul, Ayrıntı

Yayınları, 2004.

Armaner, Neda, Din Psikolojisine Giriş, Ankara, Ayyıldız Matbaası, 1980.

Ayten, Ali, Psikoloji ve Din, Psikologların Din ve Tanrı Görüşleri, İstanbul, İz

Yayıncılık, 2012.

Bahadır, Abdülkerim, İnsanın Anlam Arayışı ve Din, İstanbul, İnsan Yayınları, 2011.

Bayındır, Abdülaziz, Kur’ân’da Dindarlık, Bursa, Kurav Yayınları, 1996.

Blazer, D., Mood Disorsers: Epidemiology. In Comprehensive Textbook Of Psychiatry,

Sixth Edition, Baltimore, 1995.

Certel, Hüseyin, Din Psikolojisi, Ankara, Andaç Yayınları, 2003.

Charney, E.; Weissman, M., Epidemiology Of Depressive And Nanic Syndromes In

Depression And Mania, New York, 1988.

Cirhinlioğlu, Zafer; Ok, Üzeyir; Cirhinlioğlu, Fatma Gül, Dindarlık, Ruh Sağlığı ve

Modernite, Ankara, 2013.

Cox, James.L, Kutsalı İfade Etmek, (Çev: Fuat Aydın), İstanbul, İz Yayınları, 2004.

Darren - Ellison, E.; Sherkat, G. Christopher, Din Sosyolojisinde Son Gelişmeler ve

Gündemdeki Tartışmalar, Konya, Çizgi Kitapevi, 2006.

Doğan, Mehmet, Büyük Türkçe Sözlük, Ankara, Rehber Yayınları, 1990.

Draz, M.Abdullah, Din ve Allah İnancı, (Çev:Bekir Karlıağa), İstanbul, Bir Yayınları,

19??.

Page 103: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

92

Elmalılı, Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, 2.Basım, İstanbul, Nebioğlu

Basımevi, 1960.

Fordham, Frieda, Jung Psikolojisinin Ana Hatları, (Çev: Aslan Yalçıner), 5.Baskı,

İstanbul, Say Yayınları, 2001.

Fromm, Erich, Psikanaliz ve Din, (Çeviren: Aydın Arıtan), İstanbul, Arıtan Yayınları,

1993.

Giddens, Anthony, Modenliğin Sonuçları, (Çev: Ersin Kuşdil), İstanbul, Ayrıntı

Yayınları, 2004.

Glock, Charles Y, Dindarlığın Boyutları Üzerine, (Çev: Günter Kehrer), İstanbul, Vadi

Yayınları, 1998.

Güleç,Cengiz; Köroğlu, Ertuğrul, Psikiyatri Temel Kitabı, Ankara, Hekimler Yayın

Birliği, 1997.

Günay, Ünver, Din Sosyolojisi, İstanbul, İnsan Yayınları, 2003.

Günay, Ünver, Dindarlığın Sosyolojisi, Adana, Karahan Yayınları, 2006.

Günay, Ünver, Erzurum ve Çevre Köylerinde Dinî Hayat, Erzurum, Erzurum Kitaplığı

Yayınları, 1999.

Gürses, İbrahim, Kölelik ve Özgürlük Arasında Din, İstanbul, Arasta Yayınları, 2001.

Horney, Karen, Çagımızın Nevrotik Kişiliği, (Çev: Selçuk Budak), Ankara, Öteki

Yayınları, 1998.

Holm, Nils G., Din Psikolojisine Giriş, (Çev: Abdülkerim Bahadır), İstanbul, İnsan

Yayınları, 2004.

Hökelekli, Hayati, Din Psikolojisi, Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2005.

Hökelekli, Hayati, Ölüm, Ölüm Ötesi Psikolojisi ve Din, İstanbul, Dem Yayınları, 2008.

Işık, Erdal, Duygulanım Bozuklukları, Depresyon ve Mani, İstanbul, Boğaziçi Matbaası,

1991.

Jung, Carl Gustav, Din ve Psikoloji, (Çev: Cengiz Şişman), İstanbul, İnsan Yayınları,

19??.

Karaca, Faruk, Dinî Gelişim Teorileri, İstanbul, Dem Yayınları, 2007.

Karaca, Faruk, Din Psikolojisi, Trabzon, Eser Ofset Matbaacılık, 2011.

Karasar, Niyazi, Bilimsel Araştırma Yöntemi, Ankara, Nobel Yayınları, 2005.

Page 104: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

93

Karen, Horney, Çağımızın Nevrotik Kişiliği, (Çev: Selçuk Budak), Ankara, Öteki

Yayınları, 1998.

Katz, Daniel; Kahn, Robert, Örgütlerin Toplumsal Psikolojisi, (Çev: Halil Can, Yavuz

Bayar) Ankara, Doğan Basımevi, 1997.

Kayıklık, Hasan, Değişen Dünyada Birey Din ve Dindarlık, Adana, Karahan Yayınları,

2006.

Klerman, Gl, Overview of Affective Disorders, In: Kaplan HI, Freedman AM, Sadock

BJ, Editors. Comprehensive Testbook of Psychiatry, Baltimore: Williams &

Wilkins Company, 1980.

Köknel, Özcan, Depresyon, İstanbul, Altın Kitaplar Yayınevi, 1992.

Köknel, Özcan, Ruhsal Çöküntü, Depresyon, İstanbul, Altın Kitaplar, 2005.

Köktaş, M.Emin, Türkiye’de Dinî Hayat İstanbul, İşaret Yayınları, 1993.

Köroğlu, Ertuğrul, Depresyon Nedir, Nasıl Baş Edilir?, Ankara, HYB Yayıncılık, 2004.

Köse, Ali, Freud ve Din, İstanbul, İz Yayınları, 2000.

Kutub, Muhammed, İnsan Psikolojisi Üzerine Etüdler, (Çev: Bekir Karlıağa), İstanbul,

İşaret Yayınları, 1992.

Lenes, E., Intrinsic Religiosity And Hospice Patients’ Life Satisfaction And Acceptance

Of Death, Journal of Undergraduate Research, 2004.

Navaro, Leyla, İki Boy Ufak Pabuç Depresyonda Kadın-Erkek Farklılıkları, İstanbul,

Remzi Kitabevi, 2002.

Mehmedoğlu, Ali Ulvi, Kişilik ve Din, İstanbul, Dem Yayınları, 2004.

Okumuş, Ejder, Gösterişci Dindarlık, İstanbul, Pınar Yayınları, 2006.

Onay, Ahmet, Dindarlık, Etkileşim ve Değişim, İstanbul, Dem Yayınları, 2004.

Özbaydar, Belma, Din ve Tanrı İnancının Gelişmesi, İstanbul, Baha Matbaası, 1970.

Özcan, M.Tevfik, Dini Nazariye, Ankara, Güven Matbaası, 1966.

Özmen, Erol; Aydemir, Ömer; Bayraktar, Erhan, Genel Tıpta Psikiyatrik Sendromlar,

Ankara, Hekimler Yayın Birliği, 1997.

Öztürk, Orhan, Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, İstanbul, Nobel Yayın Dağıtım, 2004.

Öztürk, Orhan; Uluşahin, Aylin, Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, 11.Basım, Ankara, 2008.

Page 105: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

94

Pazarlı, Osman, Din Psikolojisi, İstanbul, Remzi Yayınları, 1982.

Preskorn, Sheldon, Depresyonun Ayaktan Tedavisi, Bursa, 1999.

Pruyser,P. W., Dynamic Psychology of Religion, New York, Harper and Row, 1968.

Reber, Arthur S, Ruh Sağlığı, Dictionary of Psychology, Penguin Books, London, 1985.

Sezen, Yumni, Sosyoloji Açısından Din, İstanbul, İFAV Yayınları, 1998.

Shapiro, P.Gottlıeb, Çocukluk ve İlk Gençlik Depresyonu, (Çev: Mehmet Kesim),

Ankara, Papirüs Yayınları, 1997.

Sönmez, Bülent, Modern Batı Düşüncesi Hıristiyanlık ve Din Algısı, İstanbul, NKM

Yayınları, 2008.

Subaşı, Necdet, Gündelik Hayat ve Dinsellik, İstanbul, İz Yayınları, 2004.

Şahin, Adem, Ergenlerde Dindarlık ve Benlik, Konya, Adal Ofset, 2005.

Şentürk, Habil, Din Psikolojisi, Isparta, Tuğra Matbaası, 2008.

Tarhan, Nevzat, Kadın Psikolojisi, 15.Baskı, İstanbul, Nesil Yayınları, 2005.

Tekin, Mustafa, Dindarlık Bağkamında Amel-i Salih Kavramına Sosyolojik Bir

Yaklaşım, Dindarlık Olgusu: Sempozyum Tebliğ ve Müzakereleri, Bursa, Kur’an

Araştırmaları Vakfı Yayınları, 2006.

Tunçer, Ömer, Depresyon ve Somatizasyon, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp

Eğitimi Etkinlikleri, İstanbul, 1999.

Türkçapar, Hakan, Bilişsel Terapi Temel İlkeler ve Uygulama, Ankara, HYB Yayınları,

2012.

Tüzer, Abullatif Tüzer. Dinî Tecrübe ve Mistisizm, İstanbul, Dergâh Yayınları, 2006.

Uysal, Veysel, Türkiye’de Dindarlık ve Kadın, İstanbul, Dem Yayınları, 2006.

Vergote, Antoine, Din, İnanç ve İnançsızlık, (Çev: Veysel Uysal), İstanbul, Marmara

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, 1999.

Weich, S.; Churchill, R.; Lewis, G., Do Socio-Economic Risk Factors Predict The

Incidence and Maintenance of Pscyhiatric Disorder in Primary Care? Psychol

Med, 1997.

Yalom, Irwın, Varoluşçu Psikoterapi, (Çev: Zeliha İyidoğan Babayiğit) İstanbul,

Kabalcı Yayınevi, 2001.

Page 106: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

95

Yapıcı, Asım, Ruh Sağlığı ve Din: Psiko-Sosyal Uyum Dindarlık, Adana, Karahan

Yayınları, 2007.

Yıldız, Murat, Ölüm Kaygısı ve Dindarlık, İzmir, İzmir İlahiyat Vakfı Yayınları, 2006.

Zuckerman, Pinchas, Din Sosyolojisine Giriş, (Çev: İhsan Çapçıoğlu-Halil Aydınalp),

Ankara, Birleşik Kitapevi, 2006.

SÜRELİ YAYINLAR

Alptekin, Kamil, Depresyonun Etiyolojisi, Psikiyatri Dünyası; Sy:1: ss.21-25, 1988.

Altın, Rıza, Dindarlık ve Depresyon İlişkisi, International Journal of Humanities and

Education, Sy:1, ss,15-42, 2015.

Aşkın, Rüstem, Kronik Depresyon, Duygudurum Bozuklukları Dizisi, ss.44-47, 2000.

Azhar, M. Z.; S. L.Varma, Religious Psychotherapy as Management of Bereavement,

Acta Psychiatrica Scandinavica, 91, ss. 233- 235; Religious Psychotherapy in

Depressive Patients Psychotherapy and Psychosomatics, 63, ss. 165- 68;

Religious Psychotherapy in Anxiety Disorder Patients, Acta Psychiatry

Scandinavia , ss. 1-3, 1995.

Bodur, Şahin; Üneri, Özden, Çocuk ve Ergenlerde Majör Depresif Bozukluk: Bir

Gözden Geçirme, Anadolu Psikiyatri Dergisi, Sayı:9, ss.105-110, 2008.

Brown, D. R.; S. C. Ndubuisi; L. E. Gary, Religiosity and Psychological Distress

Among Blacks, Journal of Religion and Health, C. 29, ss.1, 1990.

Cengil, Muammer, Depresyonu Önlemede Dini İnancın Koruyucu Rolü, Din Bilimleri

Akademik Araştırma Dergisi, Sy:2, 2003.

Cimilli, Can, Depresyonda Sosyal ve Kültürel Etmenler, Duygudurum Bozuklukları

Dizisi, ss.157-168, 2001.

Cotton, S.; E. Larkin; A,Hoopes; B. A. Cromer; S. L. Rosenthal, The Impact of

Adolescent Sprituality on Depressive Symptoms and Health Risk Behaviors,

Journal of Adolescent Health, C. 36, ss.6, 2005.

Çelik, Celaleddin, Değişkenler ve Boyutlar Bağlamında Türk Toplumunda Dini Hayatın

İncelenmesi, Bilim Name I, ss.153-174, 2003.

Çimen, Ali; Yılmaz, Hakan, Tıp Duayı Yardıma Çağırıyor, Zaman Gazetesi, Turkuaz

Eki, Sy.10, 2005.

Daryl B.; O’Connor; Joanna, C.; Rory, C.O’Connor, Religiosity, Stress and

Psychological Distress: No Evidence for an Association Among Undergraduate

Students, Personality and Individual Differences, C. 34, ss.2, 2003.

Page 107: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

96

Dein, Smith; Timothy vd., Religiousness and Depression: Evidence for a Main Effect

and the Moderating Influence on Stressful Life Events, Psychological Bulletin,

C. 129, ss. 4, 2003.

Dein,Simon, Religion, Sprituality and Depression: Implications for Research and

Treatment, Primary Care and Community Psychiatry, C.11, ss.2, 2006.

Doğan, Orhan, Depresyonun Epidemiyolojisi, Duygudurum Bozuklukları Dizisi, Sy:1,

ss.29-38, 2000.

Ersan, Ersin; Abay, Ercan, Depresyonun Genetik Nedenleri, Duygudurum Bozuklukları

Dizisi; ss.277-282, 2001.

Göğüş, Ak. Depresyonun Klinik Belirtileri, Duygudurum Bozuklukları Dizisi, ss.39-43,

2000.

Hallahmi, B.Beit; Argyle,M; The Psychology of Religious Behavior, Akt.: Dindarlığın

Etkileri I, (Çev.Adem Şahin), Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,

S.10, 2000.

Hayta, Akif, İlahiyat Fakültesi Öğrencilerinin İbadet ve Ruh Sağlığı ( Psiko-Sosyal

Uyum) İlişkisi Üzerine bir İnceleme, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Dergisi, C.9, Ss.9 2000.

Hisli N., Beck Depresyon Envanteri’nin Üniversite Öğrencileri için Geçerliği

Güvenirliği, Psikoloji Dergisi, Sy:6, ss:13-23, 1989.

Jang, S. J.; B. R. Johnson, Explaining Religious Effects on Distress Among African

Americans, Journal for The Scientific Study of Religion, C.43, ss.2, 2004.

Johnson, B. R.; R. B. Tompkins; D. Webb, Objective hope assessing the effectiveness of

faith-based organizations: A review of the literature, Center for Research on

Religion and Urben Civil Society, ss. 118, 2002.

Kayıklık, Hasan, Bireysel Dindarlığın Boyutları ve İnanç-Davranış Etkileşimi, İslami

Araştırmalar, ss.19, 491-499, 2006.

Kılınç, Sibel; Torun, Fuat, Türkiye’de Klinikte Kullanılan Depresyon Değerlendirme

Ölçekleri, Dirim Tıp Gazetesi, Sy: 86, ss.39-47, 2011

Kımter, Nurten, Gençlikte Din ve Depresyon: Üniversiteli Gençler Üzerinde Ampirik

Bir Araştırma, Ekev Akademi Dergisi, Sy:60, 2014.

Koenig, H. G.; D. B. Larson, Religion and Mental Health: Evidence for an Association,

International Review of Psychiatry, C. 13, ss.2, 2001.

McCullough, M. E.; D. B. Larson, Religion and Depression: A Review of the Literature,

Twin Research, C.2, ss.2, 1999.

Page 108: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

97

Milewsky, A.; M. J. Levitt, Intrinsic and Extrinsic Religiosity in Preadoloscence: Effect

on Psychological Adjustment, Mental Health, Religion and Culture, C.7, ss.4,

2004.

Miller, L. vd., Religiosity and Depression: Ten Year Follow Up of Depressed Mothers

and Offspring, Journal of American Academy of Child and Adolescence

Psychiatry, C. 36, ss. 10, 1997.

Onay, A, Dindarlık Ölçme Çalışmaları, Dindarlık Ölçümünde Üç Farklı Yaklaşım ve

Ölçmenin Esasları, İslami Araştırmalar Dergisi, Sy.3, ss.439-449, 2001.

Özdel, L., Bostancı, M., Özdel, O., Oğuzhanoğlu, Nalan K., Üniversite Öğrencilerinde

Depresif Belirtiler ve Sosyo-Demografik Özelliklerle İlişkisi, Anadolu Psikiyatri

Dergisi, Sy.3, Ss.61, 2002.

Özdoğan, Öznur, İnsanı Anlamaya Yönelik Bir Yaklaşım: Pastoral Psikoloji, Ankara

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara, ss.127-141, 2006.

Özmen, Mine, Depresyonun Psikoterapisi, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi

Depresyon Sempozyumu, İstanbul, 1999.

Özmen, Mine, Depresyonda Dinamik Nedenler, Duygudurum Bozuklukları Dizisi,

Sy:6, ss.283-287, 2001.

Pargament, Kenneth I, Acı ve Tatlı: Dindarlığın Bedelleri ve Faydaları Üzerine Bir

Değerlendirme, (Çev: Ali Ulvi Mehmedoğlu), Çukurova Üniversitesi İlahiyat

Fakültesi Dergisi, Cilt.5, ss.1, 2005.

Pfeifer, Samuel, Waelty, U, Anxiety, Depression and Religiosity. A Controlled Clinical

Study, Mental Health, Religion and Culture, C.2, ss.35-45, 1999.

Ross, E. C, Religion and Psychological Distress, Journal for The Scientific Study of

Religion, C.29, ss. 2, 1990.

Salsman, John; Carlson, Charles, Dini Yönelim, Olgun İman ve Psikolojik

Rahatsızlıklar, (Çev: Ali Ayten) , Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Dergisi Sy:26, ss.119-131, 2004.

Savrun, B.Mert, Depresyonun Tanımı ve Epidemiyolojisi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi

Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri Bildirileri, Ss.11-17, 2008.

Sherkat, D.E.; M. D. Reed, The Effects of Religion and Social on Self-Esteem and

Depression Among The Suddenly Bereaved, Social Indicators Research, C. 26,

ss. 3, 1992.

Smith, T. B.; E. McCullough; J. Poll, Religiousness and Depression: Evidence for a

Main Effect and The Moderating Influences of Stressful Life Events,

Psychological Bulletin, C.129, ss.4, 2003.

Page 109: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

98

Southwick, S. M.; M. Vythilingam; D. S. Charney, The Psychobiology of Depression

and Resilience to Stres, Implications for Prevention and Treatment, Annual

Review of Clinical Psychology, C.1, 2005.

Stack, Steven, Dindarlık, Depresyon ve İntihar, (Çev: Talip Küçükcan), Akademik

Araştırmalar Dergisi, Sy.7-8, ss.79-84, 2000.

Şahin, Adem, Din Kaynaklı Stres Üzerine Bir Araştırma, Necmettin Erbakan

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sy.21, Ss.147-180, 2006.

Taplamacıoğlu, Mehmet, Yaşlara Göre Dinî Yaşayışın Şiddet ve Kesafeti Üzerinde Bir

Anket Denemesi, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C.10, ss.141-

151, 1962.

Tezcan, Ertan, Depresyonun Ayırıcı Tanısı, Duygudurum Bozuklukları Dizisi, Sy:1,

ss.77-98, 2000.

Timothy, B.Smith; Mccullough, Michael, E, Religiousness and Depression: Evidence

for a Main Effect and the Moderating Influence on Stressful Life Events,

Psychological Bulletin, C.129, ss. 69-71, 614636. 2003.

Uysal, Veysel, İslamî Dindarlık Ölçeği Üzerine Bir Pilot Çalışma, İslami Araştırmalar

Sy: 3-4, ss. 263-271, 1995.

Ünal, Süheyla; Küey, Levent; Güleç, Cengiz; Bekaroğlu, Mehmet; Evlice,Yunus Emre;

Kırlı, Selçuk, Depresif Bozukluklarda Risk Etkenleri, Klinik Psikiyatri Dergisi,

sy:5, ss.8-25, 2002.

Üstun, Bedirhan; Korff, Von, Primary Mental Health Services. Access and Provision of

Care. Mental Illness in General Health care: An International Study, ss.347-

360, 1995.

Wink, P.; M. Dillon; B. Larsen, Religion as Moderator of the Depression-Health

Connection: Findings from a Longitudinal Study, Research on Aging, C.127,

ss.2, 2005.

Yaparel, Recep, Depresyon ve Dini İnançlar ile Tabiatüstü Nedensel Yüklemeler

Arasındaki İlişkiler, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sy:8,

ss. 275-299, 1994.

Yapıcı, Asım, Dini Yaşayışın Farklı Görüntüleri ve Dogmatik Dindarlık, Çukurova

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sy:2, ss.75-117, 2002.

Yavuz, Kerim, Din Psikolojisinin Araştırma Alanları, Atatürk Üniversitesi İlahiyat

Fakültesi Dergisi, Sy:5, ss.87-108, Erzurum, 1982.

Yavuz, Kerim, Günümüz İnsanları ve Dini Görüntüleri, Adana, Çukurova Üniversitesi

İlahiyat Fakültesi Yayınları, ss.147-157, 2001.

Page 110: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

99

Yemez, B; Alptekin K., Depresyon Etiyolojisi, Psikiyatri Dünyası, Depresyon C.2, Sy.1,

1998.

Yüksel, Nevzat, Depresyonda Tanı ve Ayırıcı Tanı, Psikiyatri Dünyası, Sy:1: ss.13-20,

1998.

TEZLER

Ansari, G.A., Dealing With Negative Life Events: The Effect of Individual and

Collective Religious Participation and Religious Coping on Mental and Physical

Health in Muslims. Unpublished Doctoral Dissertation, American University,

2006.

Aydın, Kadir, Beden Eğitimi Öğretmenlerinin Tükenmişlik Düzeyleri ve Tükenmişliğe

Etkileyen Bazı Faktörlerin İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, Gazi

Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2004.

Ayten, Ali, Dindarlık, Dinî Başa Çıkma ve Depresyon İlişkisi: Suriyeli Sığınmacılar

Üzerine Bir Araştırma, Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, İstanbul

Sy:47, 2014.

Bayyiğit, Mehmet, Gençlik ve Din, Üniversite Gençliği Üzerine Karşılaştırmalı Bir

Araştırma, Ankara, 2001.

Doğan, Mebrûre, Duanın Psikolojik ve Psikoterapik Etkileri, (Yayımlanmamış Yüksek

Lisans Tezi), Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa, 1997.

Gökçakan, Nurcan, Çeşitli Derecelerdeki Depresyonun Giderilmesinde Beck’in Bilişsel

Terapisinin Etkinliğinin İncelenmesi, Doktora Tezi, Karadeniz Teknik

Üniversitesi, Trabzon, 1997.

Güler, Diler, Mastalji, Yaşam Kalitesi ve Depresyon, Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma

Hastanesi Aile Hekimliği, (Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi), İstanbul, 2006.

Gülgün, Durat, Sakarya İlindeki Gebe Kadınlarda Doğum Sonrası Depresyon

Risklerinin Belirlenmesi ve Yüksek Riskli Kadınlarda Hemşirelik

Uygulamalarının Etkinliği, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri

Enstitüsü, 2003.

Gürsu, Orhan, Ergenlik Döneminde Psikolojik Sağlık ve Dindarlık İlişkisi.

Yayınlanmamış Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,

Konya, 2011.

Güngördü, Melek, Allah’a Atfedilen Özellikler ile Depresyon Arasındaki İlişki Üzerine

Bir Araştırma, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Dokuz Eylül Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, 2001.

Page 111: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

100

Güven, Hülya, Depresyon ve Dindarlık İlişkisi, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi)

Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2008.

Karakaya, Semra, Dindarlık ve Kişilik Arasındaki İlişki, Allport ve Fromm’un

Karşılaştırmalı Analizi, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Çukurova

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana, 2008.

Kayıklık, Hasan, Dini Yaşayış Biçimleri, Psikolojik Temelleri Açısından Bir

Değerlendirme, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Dokuz Eylül Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, 2000.

Kelleci, Meral, Bedensel Hastalıkla Birlikte Depresyonu Olan Hastalara Hemşirelerin

Yaklaşımlarının İncelenmesi, Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Bilimleri

Enstitüsü, Sivas, 1998.

Kıraç, Ferdi, Dindarlık Eğilimi, Varoluşsal Kaygı ve Psikolojik Sağlık, Ankara

Üniversitesi, Felsefe ve Din Bilimleri Anabilimdalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara,

2007.

Özer, Nesrin, Yaşlı Bireylerde Depresyon, İstismar ve İhmalin Belirlenmesi, Yüksek

Lisans Tezi, Gaziantep Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Gaziantep, 2013.

Özer, Ürün, Major Depresyon Tanısı Alan Olgularda İntihar Düşünce Ve Davranışının

Bağlanma Biçimi Ve Aile Özellikleri İle İlişkisi, Tıpta Uzmanlık Tezi, Sağlık

Bakanlığı Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları

Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2.Psikiyatri Kliniği, İstanbul, 2012.

Pargament, K. I.; -K. Ishler; E. Dubow; P. Stanic; R. Rouiller; P. Crowe; E. Cullman;

M. Albert; B. J. Royster, Methods of Religious Coping with the Gulf War:

Cross-Sectional and Longitudinal Analyses, Journal for the Scientific Study of

Religion, 1994.

Sarman, Abdullah, Elazığ İli Karakoçan İlçesinde Yaşanan Yıkıcı Deprem Sonrasında,

Depremi Yaşayan İlköğretim Çağı Çocuklarda Kaygı Düzeyi, Depresyon

Belirtileri Ve Etkileyen Faktörler, Fırat Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Elazığ, 2012.

Şengül, Fatma, Dindarlık ve Ruh Sağlığı İlişkisi, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi),

Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2007.

Yaparel, Recep, Yirmi-Kırk Yaşları Arası Kişilerde Dini Hayat ile Psiko-Sosyal Uyum

Arasındaki İlişki Üzerine Bir Araştırma, (Yayımlanmamış Doktora Tezi),

Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1987.

İNTERNET SİTELERİ

www.xing.com/communities/posts/duanin-sirri-1001976908

Page 112: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

101

EKLER

EK:1

ANKET FORMU

Değerli Katılımcılar;

Bu anket formu, dindarlık ve depresyon arasındaki ilişkiyi tespit etmek amacıyla

gerçekleştirilen bilimsel bir araştırmaya esas teşkil etmek üzere hazırlanmıştır. Anket

sorularının cevaplandırılması hususunda göstereceğiniz gayret ve samimiyet araştırma

sonuçlarının güvenilir olması için son derece önemlidir. Lütfen hiç bir soruyu cevapsız

bırakmayınız.

Anket sorularına vereceğiniz cevaplar tamamen bilimsel bir amaç için

kullanılacağından ve toplu olarak değerlendirileceğinden anket formuna isim, soy isim

veya herhangi bir kimlik bilgisi yazmanıza gerek yoktur. Anketin doldurulması

konusunda göstereceğiniz sıcak ilgi, yardım ve işbirliğine şimdiden teşekkür ederim.

Yaşınız? 18-22 23-32 33-40 41-60 61 ve Üzeri

Cinsiyetiniz? Bay Bayan

Mezuniyetiniz? İlkokul Ortaokul Lise Üniversite Yüksek

Lisans Doktora

Aylık Geliriniz? 0-1500 1500-3000 3000-4500 4500-6000 6000 ve Üzeri

Medeni Haliniz? Evli Bekâr

Dindarlık bakımından ailenizi nasıl buluyorsunuz?

Çok Dindar Dindar Az Dindar Dindar Değil

Kendinizi dindarlık bakımından nasıl buluyorsunuz?

Çok Dindar Dindar Az Dindar Dindar Değil

Hayatınızın herhangi bir döneminde din eğitimi aldınız mı? Evet Hayır

Eğer cevabınız evetse, din eğitiminizi nereden aldınız?

Aile Okul Kuran Kursu Cami Diğer

Ne sıklıkta namaz kılarsınız?

Hiçbir zaman Beş Vakit Cuma ve Bazen

Vakit

Yalnız Cuma ve

Bayramlar Yalnız Bayramlar

Ramazan ayında oruç tutar mısınız?

Tamamını Tutarım Bir Kısmını Tutarım Hayır Tutmam

Ne sıklıkta dua edersiniz?

Hiçbir zaman Nadiren Sık sık Genellikle Her zaman

Page 113: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

102

EK:2

BECK DEPRESYON ÖLÇEĞİ (B D Ö)

AÇIKLAMA:

Sayın cevaplayıcı aşağıda gruplar halinde cümleler verilmektedir. Öncelikle her

gruptaki cümleleri dikkatle okuyarak, BUGÜN DÂHİL GEÇEN HAFTA içinde

kendinizi nasıl hissettiğini en iyi anlatan cümleyi seçiniz. Eğer bir grupta durumunuzu,

duygularınızı tarif eden birden fazla cümle varsa her birini daire içine alarak

işaretleyiniz.

Soruları vereceğiniz samimi ve dürüst cevaplar araştırmanın bilimsel niteliği

açısından son derece önemlidir. Bilimsel katkı ve yardımlarınız için sonsuz teşekkürler.

0. Kendimi üzüntülü ve sıkıntılı hissetmiyorum.

1. Kendimi üzüntülü ve sıkıntılı hissediyorum.

2. Hep üzüntülü ve sıkıntılıyım. Bundan kurtulamıyorum.

3. O kadar üzüntülü ve sıkıntılıyım ki artık dayanamıyorum.

0. Gelecek hakkında mutsuz ve karamsar değilim.

1. Gelecek hakkında karamsarım.

2. Gelecekten beklediğim hiçbir şey yok.

3. Geleceğim hakkında umutsuzum ve sanki hiçbir şey düzelmeyecekmiş gibi geliyor.

0. Kendimi başarısız bir insan olarak görmüyorum.

1. Çevremdeki birçok kişiden daha çok başarısızlıklarım olmuş gibi hissediyorum.

2. Geçmişe baktığımda başarısızlıklarla dolu olduğunu görüyorum.

3. Kendimi tümüyle başarısız biri olarak görüyorum.

0. Birçok şeyden eskisi kadar zevk alıyorum.

1. Eskiden olduğu gibi her şeyden hoşlanmıyorum.

2. Artık hiçbir şey bana tam anlamıyla zevk vermiyor.

3. Her şeyden sıkılıyorum.

0. Kendimi herhangi bir şekilde suçlu hissetmiyorum.

1. Kendimi zaman zaman suçlu hissediyorum.

2. Çoğu zaman kendimi suçlu hissediyorum.

3. Kendimi her zaman suçlu hissediyorum.

0. Bana cezalandırılmışım gibi geliyor.

1. Cezalandırılabileceğimi hissediyorum.

2. Cezalandırılmayı bekliyorum.

3. Cezalandırıldığımı hissediyorum.

0. Kendimden memnunum.

1. Kendi kendimden pek memnun değilim.

2. Kendime çok kızıyorum.

3. Kendimden nefret ediyorum.

Page 114: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

103

0.Başkalarından daha kötü olduğumu sanmıyorum.

1. Zayıf yanların veya hatalarım için kendi kendimi eleştiririm.

2. Hatalarımdan dolayı ve her zaman kendimi kabahatli bulurum.

3. Her aksilik karşısında kendimi hatalı bulurum.

0.Kendimi öldürmek gibi düşüncelerim yok.

1. Zaman zaman kendimi öldürmeyi düşündüğüm olur. Fakat yapmıyorum.

2. Kendimi öldürmek isterdim.

3. Fırsatını bulsam kendimi öldürürdüm. 0.Her zamankinden fazla içimden ağlamak gelmiyor.

1. Zaman zaman içimden ağlamak geliyor.

2. Çoğu zaman ağlıyorum.

3. Eskiden ağlayabilirdim şimdi istesem de ağlayamıyorum. 0.Şimdi her zaman olduğumdan daha sinirli değilim.

1. Eskisine kıyasla daha kolay kızıyor ya da sinirleniyorum.

2. Şimdi hep sinirliyim.

3. Bir zamanlar beni sinirlendiren şeyler şimdi hiç sinirlendirmiyor.

0.Başkaları ile görüşmek, konuşmak isteğimi kaybetmedim.

1. Başkaları ile eskiden daha az konuşmak, görüşmek istiyorum.

2. Başkaları ile konuşma ve görüşme isteğimi kaybetmedim.

3. Hiç kimseyle konuşmak görüşmek istemiyorum.

0.Eskiden olduğu gibi kolay karar verebiliyorum.

1. Eskiden olduğu kadar kolay karar veremiyorum.

2. Karar verirken eskisine kıyasla çok güçlük çekiyorum.

3. Artık hiç karar veremiyorum.

0.Aynada kendime baktığımda değişiklik görmüyorum.

1. Daha yaşlanmış ve çirkinleşmişim gibi geliyor.

2. Görünüşümün çok değiştiğini ve çirkinleştiğimi hissediyorum.

3. Kendimi çok çirkin buluyorum.

0.Eskisi kadar iyi çalışabiliyorum.

1. Bir şeyler yapabilmek için gayret göstermem gerekiyor.

2. Herhangi bir şeyi yapabilmek için kendimi çok zorlamam gerekiyor.

3. Hiçbir şey yapamıyorum.

0. Her zamanki gibi iyi uyuyabiliyorum.

1. Eskiden olduğu gibi iyi uyuyamıyorum.

2. Her zamankinden 1-2 saat daha erken uyanıyorum ve tekrar uyuyamıyorum.

3. Her zamankinden çok daha erken uyanıyor ve tekrar uyuyamıyorum.

0. Her zamankinden daha çabuk yorulmuyorum.

1. Her zamankinden daha çabuk yoruluyorum.

2. Yaptığım her şey beni yoruyor.

3. Kendimi hemen hiçbir şey yapamayacak kadar yorgun hissediyorum.

Page 115: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

104

0. İştahım her zamanki gibi.

1. İştahım her zamanki kadar iyi değil.

2. İştahım çok azaldı.

3. Artık hiç iştahım yok.

0. Son zamanlarda kilo vermedim.

1. İki kilodan fazla kilo verdim.

2. Dört kilodan fazla kilo verdim.

3. Altı kilodan fazla kilo vermeye çalışıyorum.

0. Sağlığım beni fazla endişelendirmiyor.

1. Ağrı, sancı, mide bozukluğu veya kabızlık gibi rahatsızlıklar beni endişelendirmiyor.

2. Sağlığım beni endişelendirdiği için başka şeyleri düşünmek zorlaşıyor.

3. Sağlığım hakkında o kadar endişeliyim ki başka hiçbir şey düşünemiyorum.

0. Son zamanlarda cinsel konulara olan ilgimde bir değişme fark etmedim.

1. Cinsel konularla eskisinden daha az ilgiliyim.

2. Cinsel konularla şimdi çok daha az ilgiliyim.

3. Cinsel konular olan ilgimi tamamen kaybettim.

Page 116: Alaaddin Attar DEBGİCİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMANtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS02129.pdf · 2016-05-12 · yıllarda gittikçe önemi artan din psikolojisi alanına katkıda bulunulması

105

ÖZGEÇMİŞ

Kişisel Bilgiler :

Adı ve Soyadı : Alaaddin Attar Debgici

Doğum Yeri ve Yılı : Kahramanmaraş / 1983

Medeni Hali : Evli

Eğitim Durumu :

Lisans Öğrenimi : Gazi Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık

Yüksek Lisans Öğrenimi : Süleyman Demirel Üniversitesi Din Psikolojisi

Yabancı Dil (ler) ve Düzeyi :

1. İngilizce (Beginner)

İş Deneyimi :

1. 2004 – 2012 Milli Eğitim Bakanlığı

2. 2012 – 2014 Nörobilim Tıp Merkezi

3. 2014 – Halen Ege Psikoloji ve Aile Danışma Merkezi

Bilimsel Yayınlar ve Çalışmalar:

1. Anne, Baba ve Çocuklara Okulda Başarı İçin Kitap 2005 Kahramanmaraş

2. Yeni Ufuk Dergisi Rehberlik Editörlüğü 2005-2009 Kahramanmaraş

3. Yüz Soruda Anne Baba Eğitimi Kitap 2007 Kahramanmaraş

4. Hayata Kılavuz Dergisi Genel Yayın Yönetmeni 2004-2008 Kahramanmaraş

5. Çocukla Çocuk Ol (Sistem Yayıncılık) 2010 İstanbul

6. Evde Grev Var (Sistem Yayıncılık) 2011 İstanbul

7. Ben Nasıl Başaracağım (Sistem Yayıncılık) 2011 İstanbul

8. Boşanma ve Çocuk Kitap 2012 Denizli

9. Aile ve Evlilik Terapisinde Metaforlar Kitap Editörü 2014 Ankara