Upload
akkarafanzin
View
239
Download
11
Embed Size (px)
DESCRIPTION
AKKARA FANZİN AYLIK ÖZGÜN İÇERİKLİ FANZİN...
Citation preview
FANZINKARAAK
Aylık
Özgü
n İçerik
li Fan
zinA
ylık
Özgü
n İçerik
li Fan
zin
Sayı: 03 - Nisan 2013 Fiyat: 3.00 TL. No:201303Sayı: 03 - Nisan 2013 Fiyat: 3.00 TL. No:201303
Jean ChristopheGRANGE
Jean ChristopheGRANGE
Trabzon'a niyetBatum'a kismet...
.
E s k i i n s a n l a r tuvaletlerini nasil yapiyorlardi..?
. .. .
Trabzon'a niyetBatum'a kismet...
.
E s k i i n s a n l a r tuvaletlerini nasil yapiyorlardi..?
Yedinci Muhur . . . . . .. . . . . .
Yedinci Muhur
Adim Adim Jazz Armonisi Ders 3 )Adim Adim Jazz Armonisi Ders 3 )
"insanin Tanri ile olan iliskisini ele almayan tum dramatik yapitlar onemsizdir."
. . . . .. .. ......"insanin Tanri ile olan iliskisini ele almayan tum dramatik yapitlar onemsizdir."
.. ....................
.... ........ .... ................
.. ..
« Masallardaki gibi bir ambiyans...""
.. ..
SÜMELA YOLU
3
2nisan 2013 akkara fanzin
PERABAND orkestrası, uzun yıllardır Pera Sanat Kurumları bünyesinde çalışmalarını sürdüren PERA GAENÇLİK ORKESTRASI'nın bakır üflemeli ve brass bölümü üyelerinden, büyük orkestradan farklı ve jazz ağırlıklı müzik anlayışı ile yeni bir oluşum olarak 2011 yılının Aralık ayında kurularak, Serhat AKYOL yönetiminde çalışmalarını sürdürmektedir.
Pera Gençlik Orkestrası/ İletişim: Serhat AKYOL ( Orkestra şefi) : Tel: 0 536 5445120 e-mail: [email protected]
PERABAND ORKESTRASI
PERABAND ORKESTRASI KONSER REPERTUARI
ESERLER MÜZİK ORKESTRA DÜZENLEME
Erik Morales Erik Morales
DON'T KNOW WHY Jesse Harris(Norah Jones) P.Martha 3) RESPECT Otis Redding Roger Holmes
4) SPAIN Chick Corea P.Jennıngs 5) THE LOOK OF LOVE Burt Bacharach & Words By: Hal David Mark Taylor 6) NO MORE BLUES A.Carlos Jobin N.Tailor 7) Mr. ZOOT SUIT Mark Cally Roger Holmes8) KNOCK ON WOOD E.Floyd-S.Cropper R.Holmes 9) FEVER john Davenport /Eddie Cooley Roger Holmes 10) TICLETOE Lester Young Dave Wolpe 11) JONA JAM Victor Lopez Victor Lopez
1) FEELIN' THE FUNK
2)
Fanzin EkibiOktay KULAOĞLU
Nilay OĞURGökhan DAMGACIArzu Cihan UĞUR
Murathan BeŞİ
Çizimler & Kapak ResimleriÖn Kapak Fotografı
Oktay KulaoğluArka Kapak Çizim
Aysel Yılmaz
EditörMurathan BEŞİ
Araştırma EditörleriOktay KULAOĞLUGökhan DAMGACI
Yazı İşleriNilay Oğur
Yayın YönetmeniMurathan BEŞİ
İletişime-mail : [email protected]
Tel : 0543 667 53 67
Satış Noktaları****Senan /Sahaf & Kitabevi****
Meşrutiyet Cad. Sahne Sok. Aslıhan Pasajı No: 18/39
Beyoğlu/İstanbul
****Ada Kitapevi****Beyoğlu Sahaflar Çarşısı
Meşrutiyet Cad. No: 18/33 80090 Galatasaray/İstanbul
****Atlantis****Mühürdar Cad. Akmar Pasajı
No: 70/15 Kadıköy/İstanbul
****Meyman Kafe****Osmanağa Mah. Piriçavuç Sk.
No: 3/A Kadıköy/İstanbul
Aysel Yılmaz
KiTAPLIĞIMDAN Jean Christophe Grangé.................................................................... 5
GEZ, GÖR, ARPACIKTrabzon'a niyet Batum'a kısmet......................................................... 7
TRABZON & BATUM'DAN TATLARHınkal, Haçapuri................................................................................. 10
GARiP BiLGiLEREski insanlar tuvaletlerini nasıl yapıyorlardı?..................................... 11
YEDİNCİ MÜHÜR"Hep Eugene O'Neill'in ünlü sözünü anıyorum: "İnsanın Tanrı ile olan ilişkisini ele almayan tüm dramatik yapıtlar önemsizdir."............................................................ 12
ADIM ADIM JAZZ ARMONiSi Ders 3................................................................................................. 16
3Nisan 2013 akkara fanzin
FANZINKARAAK
Küçük şeylere gereğinden çok önem verenler, elinden büyük iş gelmeyenlerdir.
Eflatun
Çok dinlememiz, az konuşmamız için iki kulağımız ve bir dilimiz vardır.
Diyojen
Bir adam yetiştirirsen bir kişi yetiştirmiş olursun, bir kadın yetiştirirsen bir aile yetiştirmiş olursun.
Afrika Atasözü
Eğer yürüdüğümüz yolda hiçbir engel yoksa, o yol sizi hiçbir yere götürmez.
Bernard Shaw
S ZÖ L E Z ÖÜ L R
Merhaba dostlar;
Bir aylık aradan sonra tekrar birlikteyiz. "Neden bir ay ara verdiniz?" sorusuna cevap olarak şunu söyleyebilirim. Bizler sıkıştırılmış zamana göre hareket ederek kalıplaşmış oluşumlara uygun hareket etmek istemeyiz. Zaten fanzin kavramı da belirli bir zamana sıkıştırılmış samimiyetsiz bir kavram olmadığından, bizde ancak samimi olarak bir şeyler söylemek ve paylaşmak istediğimiz zamanlarda burada olabiliriz.
Bu ay üçüncü sayımızla karşınızdayız. Ö
sizlerden gelen olumlu/olumsuz birçok eleştiri oldu. Bizlerle görüş ve düşücelerinizi paylaştığınız için sizlere çok teşekkür ediyoruz. Yapmış olduğunuz eleştirilerin bizim için çok değerli olduğunu, uğraşımızın yönelik katkı sağladığını bilmenizi istiyoruz. Bu yüzden eleştirilerinizin devamını görmek bizi mutlu edecektir. Gelen doğrul-tusunda ilk sayımızdaki baskı kalitesini ve kullanılan kağıdı tamamen değiştirerek kitap kağıdı kullandık. Böylelikle kitap sayfalarındaki sıcaklığı yakalamak istedik ve gözü yormayan bir baskı seçerek sayfa yapımızı tamamen değiştirdik. Yapmış olduğumuz yenilikler göz yorulması yaşamadan rahat bir okuma kolaylığı sağlayabilmek için yapıldı. Bu ay yapmış olduğumuz yeniliklerden bir taneside fanzinimizin fiyatını 4TL'den, 3TL'ye indirmek oldu. Keşke imkan olsa ve sizlerden ücret almadan dağıtım yapabilsek. Ama baskı masrafları ne yazık ki şu an için buna izin vermiyor.
nceki sayılarımız hakkında, sayfa yapımızdan içeriğine kadar
gelişimine
görüş ve düşüceleriniz
Bu ayki sayımızda neler var bir bakalım. "Kitaplığımdan" bölümümüzde, kitapları birçok dile çevirilmiş olan ünlü yazar Jean Christophe Grangé'i tanıyacağız. Grangé'in ilgi çekici hayat öyküsünü, kitaplarındaki yorum anlayışını ve yayımlanan kitap-larının ayrıntılarını Nilay Oğur'un anlatımı ile bu bölümde bulabilirsiniz.
Tatil yapma isteği özellikle yaz döneminde hepimizin iş yoğunluğundan uzaklaşarak biraz olsun kafa dinlemek için hayalini kurduğu bir kavramdır. Artık havalar ısınmaya başladı. Eminim sizlerde benim gibi bu hayali gerçeğe dönüştürmeyi yavaş yavaş düşünmeye başlamışsınızdır. "Gez, Gör, Arpacık" bölümümüzde tatil zamanlarında yapmış olduğu gezilerini anlatarak bizlerin ufkunu genişleten ve görmediğimiz yerleri tanıma fırsatı veren Oktay Kulaoğlu, bu ay bizlere Trabzon ve Batum maceralarını anlatıyor. Bu güzel yerlerin güzel lezzetlerini ise Nilay Oğur'un sunumu ile "Trabzon & Batum'dan Tatlar" adlı bölümde bulabilirsiniz.
"Garip Bilgiler" bölümümüzde bu ay, İkibin yıl öncesinde yaşamış insanların tuvalet alışkanlık-larını tarihi verilerle görme imkanı bulacağız. Sümerler'den, Mısırlılar'dan, Hindistan'da ve Roma'da yaşayan insanlardan günümüzün modern tuvalet anlayışına uzanan serüvenin ayrıntılarını bu bölümümüzde bulabilirsiniz.
Yedinci Mühür, Ingmar Bergman'ın yönetmenliğini yaptığı 1957 yapımı bir İsveç filmidir. Gökhan Damgacı, "Yedinci Mühür" bölümümüzde çok detaylı ve güzel bir sinema tarihi araştırma örneğini gözler önüne seriyor.Yaşamın ve ölümün bir satranç oyunu üstünden betimlendiği filmde yaşama bağlılığın savaşının boyutlarını görme imkanı bulacaksınız.
"Adım Adım Jazz Armonisi" bölümümüzde, temel armoni kurallarını sağlam bir alt yapı oluşturacak şekilde merhum Adnan Özalaşar'ın özenle hazırlamış olduğu değerli kaynak kitabını klavuz olarak alarak sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz. Bu ay, adım adım jazz armonisi üçüncü dersimizde, akor blokları sistemi ile minör akor yapısının nasıl oluşturulduğunu inceleyeceğiz.
Bir sonraki sayıda görüşmek üzere kendinize çok iyi bakın.
Murathan BEŞİ [email protected]
EDiTOR..
4nisan 2013 akkara fanzin
1
2
1
2
3
KitaplIgImdan
Jean Christophe Grangé Merhaba,
Bir önceki sayımızda Maxime Chattam'dan
bahsettikten sonra roman yazarı, gazeteci, senarist,
Avrupa'nın Stephen King'i, romanları yirmiyi aşkın
dile çevrilmiş ve Hollwood ve Avrupa sinemasının
esin kaynağı olan kişiden, Jean Christophe
Grangé'den bahsetmemek olmazdı.
15 Temmuz 1961'de Paris'te doğan Grangé,
Sorbonne Üniversitesi'ni bitirdikten sonra serbest
gazeteci olarak çalışmaya başladı. "Paris Match"
dergisi için gezi/macera röportajları, "Figaro
Magazine" için bilimsel araştırmalar yaparken bir
yandan da kısa öyküler yazıyordu. Serbest
gazetecilik yaptığı dönemde leyleklerin göçü üzerine
yazdığı yazı dizisi ilk romanı olan "Leyleklerin
Uçuşu"na ilham kaynağı oldu. 1994 yılında
yayımladığı "Leyleklerin Uçuşu" Fransa'da 450,000
adet sattı ve sekiz bölümden oluşan TV dizisi oldu.
Grangé'in anlatımındaki gizem, macera, olayları ele
alış tarzı ve mizansen yaratışındaki ustalığı,
okuyucuyu sıkmadan sürüklerken, çağdaş Fransız
edebiyatının da en çok öne çıkan ismi olmasını
sağlamıştır.
Grangé'in ikinci romanı "Kızıl Nehirler"
(Türkiye'de 2001) 20 dile çevrildi ve yönetmenliğini
Mathieu Kassovitz'in yaptığı, baş rollerini Jean Reno
ve Vincent Cassel'in paylaştığı aynı isimli film ile
beyaz perdeye taşındı. "Le Figaro" tarafından
"Kuzuların Sessizliği'nden sonra yazılmış en iyi
roman" olarak tanımlandı.Türkiye'de 2001 yılında
yayımlanan "Taş Meclisi"nde Türk ve Moğol
şamanların arasındaki savaşı, parapsikolojik
olguları, mucize tedavileri, sürükleyici anlatımı ile
perçinleyip tarihi öğelerle süsleyerek bir çok yayın
organı tarafından "Edebiyat Keşişi" olarak kabul
edildi. Guillaume Nicloux yönetiminde beyaz
perdeye aktarıldı.
Yine 2001 yılında Pitof ile birlikte"Vidocq"
filminin senaryosunu yazdı ve "Zener'in Laneti" isimli
çizgi romanını çıkardı.
2005 yılına geldiğimizde Türkiye'de 2003
yılında yayımlanan "Kurtlar İmparatorluğu"nu aynı
isimle Chris Nohan'ın yönettiği, Jean Reno'nun
başrolünde olduğu ve ülkemizden Emre Kınay'ın da
dahil olduğu film ile sinemalarda görürüz.
Benim Grangé'i tanımamı ve onun koyu
hayranı olmamı sağlayan, zekice tasarlanmış
cinayet ritüelini okuyucuya yavaş yavaş anlatarak
meraktan çıldırttığı kitabı "Siyah Kan" 2005'te
yayımlandı. Bir yıl gibi kısa bir sürede yazdığı
romanında bir gazetecinin, cesetleri bulunamayan
kişilerin katiliyle yaptığı röportajı ve bu röportajın
doğurduğu ilginç sonuçları anlatmıştır.
2007 yılında "Şeytan Yemini" ile okuyucu-
larıyla buluştu. Bu kitapta insanın tüylerini
ürpertecek metafizik temalı bir konuyu ustaca işledi.
İnsanlığın sürekli sorguladığı din, şeytan, satanizm,
ölüm, iyilik, kötülük, dostluk konularını bilimin ger-
çekliği ve mantıkla harmanlayarak okurlarına unuta-
mayacakları bir kitap sundu. Öldükten sonra geri
dönenler, ölüme yakın deneyimlerle dolu bir kitap.
Birbirinin benzeri cinayetler işlenmeye başlandı
ancak tüm cinayetlerin ortak noktası öldükten sonra
hayata döndürülmüş ve uzun süre komada kalmış
insanlardır. Sonraki kitabı "Koloni" 2009 yılında yayım-
landı. Saf, lekesiz, günahsız çocuklardan kurulmuş bir ordu.
Jean Christophe GRANGE
KitaplI Imdan - Jean Christophe Grangég
5nisan 2013 akkara fanzin
Ülke içinde ülkeler, örgütler, Yahudiler,
Naziler.. Tüm bunların kaçırılan çocuklarla ve
işlenen cinayetlerle nasıl bir bağlantısı olabilir?
Tempo ve heyecanın hiç bitmediği bir roman.
2010'da ise "Ölü Ruhlar Ormanı" ile
soluklarımızı kesti. Kitapta psikolojik evrimler, ilk
çağ insanı, coğrafi bilgilerle harmanlanarak
geçmişten günümüze geçirdiğimiz evrim,
okuyucuyu sıkmadan başarılı bir şekilde aktarılıyor.
Olay bir yargıcın seri cinayetlerin katilini tesadüfen
keşfetmesiyle başlıyor başlar ve hız kesmeden sizi
Guatemala, Nikaragua ve Arjantin'e götürüyor..
Yargıç katili biliyor ancak elinde delil olmadığından
bir türlü ispatlayamıyor.
2011'de çıkardığı son kitabı "Sisle Gelen
Yolcu" da ise bambaşka bir Grangé kitabı ile
karşılaşıyoruz. Bu kitap hiçbir kitabına benzemiyor.
Bir anda elinde kesik bir kafayla ortaya çıkan çıplak
bir adam. Kim olduğunu bilmiyor. Elindeki kafanın
kime ait olduğunu da bilmiyor. Hastaneye
kaldırılıyor, cinayet araştırmaya başlanıyor. Cinayet
zanlısını tedavi etmeye çalışan doktor da bu ilginç
cinayetlerin peşine düşüyor. Doktor acaba cinayet
faillerini mi arıyor, yoksa kendi benliğini mi?
Nilay OĞUR [email protected]
MAXIME CHATTAM
FANZINKARAAK
MAXIME CHATTAM
SEVGi VE ASKIN SULTTANI
MEVLANAMEVLANASEVGi VE ASKIN SULTTANI
GÖKÇE ADAGÖKÇE ADAGÜNESiN ELVEDA DEDiGi YER-GÜNESiN ELVEDA DEDiGi YER. -
GARiP BiLGiLERGARiP BiLGiLER.
NiÇiN TRAFiK LAMBALARI NiÇiN TRAFiK LAMBALARI
KIRMIZI, SARI VE YESiLDiR?.KIRMIZI, VE DiR? SARI YESiL.
ADIM ADIM JAZZ ARMONiSiADIM ADIM JAZZ ARMONiSi
..
Aylık
Özgü
n İçerik
li Fan
zinA
ylık
Özgü
n İçerik
li Fan
zin
TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA SANAT-TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA SANAT-
TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA MÜZİK ENSTRÜMANLARI
-TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA MÜZİK ENSTRÜMANLARI
-&&
Sayı: 02 - Şubat 2013 Fiyat: 4.00 TL. No:201302Sayı: 02 - Şubat 2013 Fiyat: 4.00 TL. No:201302
DERS 2DERS 2
Sevgi Ve AskIn SultanI
Mevlana Bir zerre güzellikte, kainatı
yaratanın tecellisini gösteren, Celaleddin Rumi'nin müsamahasına sığınarak, bende 2. sayımızda sizlere Mevlana'nın çok sevdiğim bir kaç yazısını, şiir ve sözlerini anlatmak ve paylaşmak istedim.
O'nu anlatmaya çalışmak, bir okyanusun içine bir kovayı daldırıp uzaklara taşıdıktan sonra “alın okyanus budur..!” eye benzer. O kovadaki su, eve lana'dır, hem de asla Mevlana r.
Sevg i v k ın su l tan ı evlana'ya göre Allah'a akıl ile
az. Kulu llah'a ulaşmakçi ol bir deni benzetili de yü aşk ise gemiuzun bir yo için lıklı değildir. Vusl rek ulaşmak isteyen insa yu pek çok müşkülata hayatından olabilir. G güvenilir bir yolcu na, bu yolda nenin kurtul
çek aşk a, iba iba ola ceh emde ede Cenn det ede ler ise t r lerdir. Tüccarlar kazanç getirmeyen bir işin yanına uğramazlar. Hak katında, asıl ibadet edenler ise aşk ehlidir. Çünkü onlar ne cehennem korkusu nede cennet sevdası taşırlar. Yalnızca Allah rızası için ibadet ederler.
Bazen diyorum ki; “ne olacak söyle gitsin..” sonra diyorum; “söyleyince ne olacak, sus bitsin.”
demt M v
değildie aş
M insanulaşam n A i n aşması gereken y ze
rse; akıl bu deniz zücü,dir. Yüzmek güzel olsada
lculuk sağata yüze
n, yol bouğrar, hatta
emiye binen iseluk yapar. Mevla
aşk gemisine biacağını müjdeler.
Hakiki ibadet erlerinin gerehli olduğunu söyleyen Mevlan
deti kölenin, tüccarın ve aşığındeti rak üçe ayırır. Köleenn n korktuğu için ibadetr. et vaadi için iban üccar uhlu kimse
e
Sevgi ve AskIn SultanI Mevlana
2subat 2013 akkara fanzin .
. Sevgide güneş gibi ol,Dostlukta ve kardeşlikte akarsu gibi ol,Hataları örtmede gece gibi ol,Tevazuda toprak gibi ol,Öfkede ölü gibi ol,Her ne olursan ol,Ya olduğun gibi görün Yada göründüğün gibi ol.
Mevlana
Arz
u C
ihan
UĞ
UR
YazarlarımızOktay KULAOĞLU
Nilay OĞURGökhan DAMGACIArzu Cihan UĞUR
Murathan BEŞİ
Çizimler & Kapak TasarımMevlana Çizim
Arzu Cihan UĞURArka Kapak Uygulama
Zeynep BALOĞLU
EditörMurathan BEŞİ
Araştırma EditörleriOktay KULAOĞLUGökhan DAMGACI
Yazı İşleriNilay Oğur
Yayın YönetmeniMurathan BEŞİ
İletiş[email protected]
www.facebook.akkarafanzin.com
Satış Noktaları****Senan /Sahaf & Kitabevi****
Meşrutiyet Cad. Sahne Sok. Aslıhan Pasajı No: 18/39
Beyoğlu/İstanbul
****Ada Kitapevi****Beyoğlu Sahaflar Çarşısı
Meşrutiyet Cad. No 18/33 80090 Galatasaray/İstanbul
****Atlantis****Mühürdar Cad. Akmar Pasajı
No: 70/15 Kadıköy/İstanbul
SEVGi VE ASKIN SULTANI - Mevlana 2
KiTAPLIGIMDAN - Maxime Chattam 5
GEZ, GÖR, ARPACIK - Gökçe Ada 7
GARiP BiLGiLER - Trafik LambalarI ? 10
TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA MÜZiK ENSTRÜMANLARI
11
TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA SANAT 13
ADIM ADIM JAZZ ARMONiSi - Ders 2 17
3subat 2013 akkara fanzin .
FANZINKARAAK
-
-
-
KÖTÜYÜ DEGiL, KÖTÜLÜGÜ YOK ETMELi. iYi
iNSANLAR ANCAK BÖYLE ÇOGALIR.
TUTUSTURAN ELLE DEGiL, KIVILCIMLA
MÜCADELE ETMELi. iYiLiK iSTiYORSAK EGER
DÜNYADA, ATESi KIVILCIMKEN SÖNDÜRMELi!..
Lev Nikolayeviç TOLSTOY
--
-
.-
-
.
Herkese merhaba;
Yeni yıla girdik gireceğiz derken birde bakmışız ki 2013 yılının birinci ayını devirmişiz bile. Herkes ayrı bir dünya. Bir sene boyunca iç ve dış dünyalarımızda kim bilir neler yaşadık her birimiz? Ne yaşandıysa yaşandı. Umarım iyiliklerimizden, kötülüklerimizden ve yaşa-dığımız her şeyden ders alabilmişizdir.
Kar temizlik ve saflığı ifade eder. Sizi bilmem ama kış mevsimi ve kar bana her zaman çocukluk yıllarımı hatırlatır. Bilen bilir, eskiden komşuluk diye bir kavram vardı. Temizliğin ve saflığın yaşanır olduğu çocukluk yıllarımda, Yenibosna'da oturduğumuz apart-manda karnım acıktığı zaman istediğim herhangi bir dairenin kapısını çalar binadaki amcaların, teyzelerin evinde kendi evimdeymiş gibi yemek yiyebilirdim. Güzel zamanlardı. Kar yağdığı zaman herkesin içini bir neşe kaplar ve akşam olması beklenirdi. Her evin çalışan bireyi eve geldiğinde, akşam yemeği dışarı bir an önce çıkabilmenin telaşı ile hızlıca yenirdi. Sonra apartman kapıları birer birer açılır ve bütün binayı neşe içinde boşaltırdık. “Neden, delirdiniz mi?” dediğinizi duyar gibiyim... Evet delirirdik. Kar yağdığında delirme duygusunu bastırmak insanın kendisine yapacağı büyük bir kötülüktür bence. Bütün apartman dışarıya kar topu savaşı yapmaya çıkardık. Yorulana kadar kar ile deliler gibi oynardık. Eldivenlerimin ıslandığını, parmak uçlarımın buz tuttuğunu hala hatırlıyor ve ellerimin sızladığını hala hissedebiliyorum. Ellerimizin sızlamasına aldırmadan, bıkmadan kar ile oynardık. Sonra biz çocuklar hasta olmayalım diye anne ve babalarımız tarafından zorla eve götürülürdük. İliklerimize kadar buz tuttuğumuzu, sıcacık kömür sobası yanan evlerimize girdiğimizde ve soba üstünde közlenen, kestane ve mandalina kabuklarının yaydığı o muhteşem kokuyu içimize çektiğimizde anlardık. Hemen üst baş değiştirilir ve sıcak bir bardak dolusu süt ile sobanın yanına yanaştırılan sandalyeye oturtulurdum...
İnsanları mümkün olduğu kadar gözlemlemeye ve anlamaya gayret ederim. “Otuz altı yaşına geldin anlayabildin mi bari?” diye soracak olursanız eğer, evet anladım diyemeyeceğim malesef. Hamallık mesleği ile uğraşan, temizlik görevlisi olan, üst düzey yönetici, öğretmen, doktor, hemşire, arkeolog, müzisyen, ticaret erbabı ve daha bir çok değişik meslek grubundan arkadaşım var. Bu insanlarla fırsat bulup sohbet ettiğim zaman- larda ağırlıklı olarak yaşamlarındaki olumsuz-luklardan konuştuklarına tanık oluyo-
rum. Mutlu olmak ya da olmamak, olumlu/olumsuz düşünmek, kişinin hayata bakış açısı ve hayatın içindeki durumu ile ilgili olarak yaptığı kıyaslamalarla doğru orantılıdır. Malesef kimse olduğu yerden memnun değil. Her nedense kimse aşağıya bakmak istemiyor. Hayat standardı ne olursa olsun herkesin gözü yukarıda, kendisinden daha iyi durumda olduğunu düşündüğü kişi yada konumda. İnsanlar kendileri dışında var olan insanlara “ben çok iyi durumdayım” mesajını vermek için sahip olduklarını ve bulundukları konumlarını kullanabiliyorlar.
Dünyamızda bir “AVM” çılgınlığıdır
almış başını gidiyor. Allah sonumuzu hayır etsin... Bu AVM'lere girdiğimizde bol miktarda yiyecek, içecek, giyecek ve daha birçok işimize yarar/yaramaz şey olduğunu görüyoruz. Alışveriş merkezlerindeki bu bolluğa o kadar aşina olmuşuzdur ki bu duruma hiç şaşırmadan alışkanlığın vermiş olduğu doğallıkla almak istediklerimizi alır, büyük buz dolaplarımızı doldurmak için sıcak evlerimize götürürüz. AVM... Adı üstünde AV Merkezi. Öyle sistematik ve konforlu bir düzen ki bu, bizi kendisine çekebilmek için her şey düşünül-müş. Kışın sıcak, yazın serin bir ortam, karnımızı doyurmak için yiyecek alanları ve bir sürü alış veriş mağazası. Hatta alış veriş yaparken (belli bir ücret karşılığında) çocuklarımızı özel olarak hazırlanmış alanlara bile bırakabilme imkanı sunulmuş..! Normalde hiç tanımadığınız bir insana çocuğunuzu emanet edebilir misiniz? Tam bir av hayvanı gibiyiz. Bu sistem bizi öyle bir kıvama getirmiş ki nasıl oluyorsa hiç tanımadığımız insanlara çocuklarımızı teslim edebiliyoruz. Çocuk-larımızı teslim etmekle kalmıyor birde üstüne üstlük bunun için para bile veriyoruz. Dedim ya burası AV Merkezi. Bizlerde av olduğumuza göre, bu durumda ceplerimiz de soyulan
EDiTOR..
4subat 2013 akkara fanzin .
Mu
rath
an
BE
Şİ
KitaplIgImdan
Maxime Chattam Merhaba,
Bu haftaki yazımda Fransız yazar
Maxime Chattam'dan bahsetmek istiyorum.
Maxime, 19 Şubat 1976 tarihinde Fransa'nın
Herblay kentinde dünyaya gelmiştir; çocuklu-
ğu Amerika Birleşik Devletleri'nde geçmiştir;
ancak 11 yaşında Fransa'ya geri dönmüştür.
Genellikle kan ve vahşet dolu hikayeler
yazan yazar yazıdığı kahramanları canlan-
dırmayı hayal ediyordu. Lise yıllarına geldiğin-
de aktör olmak istediği için tiyatro dersleri aldı.
Üniversitede küçük roller oynadı ama aynı
zamanda öykü ve roman denemelerine de
devam etti.
Maxime tiyatroya devam ederken tiyatro
oyuncusu olan Pierre Hatet ile tanışması ve
Pierre'in, Maxime'in yazdığı hikâyeleri
görmesiyle hayatı değişti. Pierre Maxime'i
yazarlıkta ilerlemesi konusunda oldukça
destekledi. Maxime, 1 yıl kriminoloji eğitimi
aldı ve adlî tıp, suçlu psikolojisi ve kriminal
polislik konularında kendini geliştirdi. İki
senelik araştırmalar ve hatta kitabının daha
gerçekçi olması için otopsilere bile katılarak ilk
Kitabı Kötü Ruh'u (2002) bitirdi. Kötü Ruh,
dünya çapında büyük ilgi gören bir ilk roman
oldu. Maxime, dünya çapında tanınan ve Jean
Christopher Grange tarzında yazdığı kitaplarla,
Grange'in tahtının veliahtı gibi görünüyor.
Kötü Ruh'ta suçlu profili çıkarmada
usta bir kahraman olan Joshua Brolin ikinci
romanı Karanlığın Soluğunda (2003) ve Kara
Büyü'de (2004) de karşımıza çıkar. Ben aynı
karakterin diğer kitaplarda da karşımıza
çıkmasını seviyorum çünkü tanıdığımız,
bildiğimiz bir karakter olduğu için çoğu zaman
olaylar karşısında kahramanın nasıl
davranacağını daha yazar söylemeden tahmin
edilebiliyor ve bu bana keyif veriyor. Maxime
yazarlık kariyerinde Zamanın Kanı (2005),
Kaosun Sırları (2006), Gaia Teorisi (2008) ve
uzun bir aradan sonra Leş (2012) kitaplarıyla
emin adımlarla ilerlemektedir.
Beni en çok etkileyen kitapları kara
Büyü ve Leş olmuştur. Hangi kitabı tanıtaca-
ğıma karar veremediğim için bu sayımızda her
iki kitabı tanıtmak istedim.
Kara Büyü, benim gibi örümcekten
korkan insanların korkulu rüyası olabilecek bir
kitap.
Örümceğe dönüşen bir seri katil,
uyuyan kocalarının yanından hiçbir zorlama
olmadan kaçırılan kadınlar, ayakkabılardan,
gardıroplardan ve en kuytu köşelerden çıkan
karadullar…
Oregon ormanlarında dehşet saçan bir
gölge dolaşıyor. Portland'da evler ölümcül
örümcekler tarafından işgal edilirken ormanın
içinde insanların ulaşamayacağı yerlerde dev
örümcek ağları içinde cesetler bulunmaya
başlar. Cesetlerin yüzlerinde ölüm anlarının
dehşet veren son yüz ifadeleri maskeleşmiştir.
Aynı zamanda Portland'da garip bir salgınla
birlikte ailelerde birbiri ardına ölümler ve
yaralanmalar başlayacaktır. Tüm bu olayların
arkasında kim vardır? Eski FBI ajanı Joshua
Brolin ve New York Polis Teşkilatı'ndan
Annabel O'Donnel dev örümcek ağlarının
Maxime CHATTAM
KitaplI Imdan - Maxime Chattamg
5subat 2013 akkara fanzin .
arasına girerken ölümlerin ardındaki kişi ya da
kişileri bulabilecekler mi?
Son romanı Leş'de ise korkuyu
hissetmek için nereye kadar gidebileceğinizi
göreceksiniz… Maxcime bu kitapla korkuyu
iliklerinize kadar hissetmenizi sağlayacak. Bir
savaş gemisinde savaşmaya giden bir asker ya
da aynı savaş gemisinde yaralıları tedavi
etmekle görevli gönüllü bir hemşire olduğu-
nuzu düşünün. Uyurken, yemek yerken ya da
eşyalarınızı almaya giderken acımasız bir katil
tarafından inanılmaz acılarla öldürülebilir ya
da en yakın arkadaşınızın acımasızca öldürül-
düğünü görebilirsiniz. Üstelik bulunduğunuz
gemi bir savaş gemisi…Hareket emri bekleyen
geminin ambarında bir askerin asılmış cesedi
bulunur. Kurbanın kafası kesilmiş ve yerine
ağzı parçalanmış bir koç başı koyulmuştur.
Ölen karısına mektuplar yazan Askeri Polis Şefi
Teğmen Craig Frewin olayı çözmeye çalışırken
hemşire Ann Dawson ile karşılaşır. Her ikisi de
geçmişinden kaçmaya çalışırlar. Ann,
korkularıyla yüzleşmek için Teğmene yardım
etmek istediğini belirtir. Frewin, katilin işlediği
cinayeti sergilemiş olmasından cinayetlerin
devamının geleceğini ve katilin gemi
mürettebatından biri olduğunu düşünmek-
tedir; ancak askerler arasında huzursuzluk
çıkmasını istememektedir. Hareket emri gelir
ve katil her defasında daha vahşi yöntemlerle
kurbanlarını teşhir etmeye devam eder. Savaş
ortamında işlenen cinayetler ve bir türlü
bulunamayan katil askerler arasında
huzursuzluğa sebep olurken herkes
birbirinden şüphelenmeye başlar çünkü
herkesin bir sırrı vardır.
Maxime, zamanı ve mekânı belli
olmayan bir savaşa doğru giderken aslında
okuru insanın karanlık psikolojisine doğru
korkulu bir yolculuğa çıkarır. Bir solukta
okuyacağınız bu muhteşem kitabı şiddetle
tavsiye ediyorum.
Keyifli okumalar… Nilay OĞUR
6subat 2013 akkara fanzin .
KitaplI Imdan - Maxime Chattamg
Gez, Gör, ArpacIk - Gökçe Ada
Güneşin elveda dediği yer..
Hafta sonunu değerlendirmek üzere nereye
gidebiliriz diye Google maps Türkiye haritası
üzerinde buluyoruz kendimizi. Bu yer hem yakın
olmalı hem de ulaşım maliyeti açısından düşük
olmalıydı. Haritada sürekli sağa doğru kayıp
Amasra'ya kadar gidip geri geliyoruz. Gerek
kilometre gerekse üç kişinin özel araçla
yükleneceği maliyet bizi gerisin geriye Maşukiye'ye
kadar getirdi. Neyse ki daha öncesinde
Maşukiye'ye gitmiş olmamızdan dolayı fikir cazip
gelmedi ayrıca içimizde alabalık sevende yoktu.
Harita üzerinde sola doğru kaydığımızda
Saroz açıklarında ben de buradayım diye bize göz
kırpan “Gökçe Ada” takılıyor mouse'umuzun
ucuna.. Aslında maliyeti Amasra gezisi kadar olsa
da “acaba Gökçe Ada yerli Mykonos olabilir mi?”
düşüncesiyle tilkiler dönmeye başlıyor beynimizde
ve hakkında çok şey bilmediğimiz Gökçe Ada'da
karar kılıyoruz nihayetinde.
İstanbul'dan Gökçe Ada yolu boyunca
bilumum çay ocağı, kahvaltı salonu, umumi
tuvalet ve benzin istasyonuna uğradığımız için
“Gökçe Ada-İstanbul arası şu kadardır”
diyemiyorum size; ancak Saroz körfezinin en
ucunda bulunan Eceabat'a geldikten sonra
yaklaşık 1,5 saatlik arabalı feribot yolculuğu ile
ulaşıyoruz Ada'ya..
Gökçe Ada;
Gökçe Ada Türkiye'de güneşin en son
battığı yerdir. Adanın batısındaki Uğurlu Köyü
ülkemizin en batı ucudur.
Gökçe Ada, Lozan antlaşması ile Türkiye'ye
bırakılmış olup 1960'lı yıllarda Rum nüfus
çoğunlukta iken 1980'li yıllarda Yunanistan'a ve
Kıbrıs'a başlayan göçler nedeniyle günümüzde çok
az sayıda Rum nüfusu kalmıştır. Adada şu an
çoğunlukla Karadenizliler, Bulgaristan'dan gelen
göçmenler ve Ispartalılar bulunmaktadır.
Kilise
Zeytinli Köyü
Gez, Gör, ArpacIk - Gökçe Ada
7subat 2013 akkara fanzin .
Gökçe Ada kendi kendine yeten su
kaynakları ile yaşamını idame ettirmekle birlikte
en büyük su kaynağına sahip dördüncü adasıdır
dünyanın. Zeytinli, Kaleköy, Yeni Bademli, Tepe
Köy, Dereköy ve Uğurlu başlıca köylerindendir.
Yaz aylarındaki nüfusu adaya gelen tatilciler ve
rüzgar sörfçüleri tarafından hatırı sayılır oranda
artmaktadır. Yazları da rüzgarlı olan hava
nedeniyle profesyonel rüzgar sörfçülerininde
antrenman sahası olmuş bir bakıma.
Adanın mitolojik tarihinde Achilles, Limni,
Troya Prensi Lycaon gibi zat-ı muhteremler yer
alsa da bu derinlikte bir anlatımda bulun-
maktansa şu anda geçmişe ait ne kalmış ondan
haberdar etmek isterim. Ada da klasik Rum
mimarisinin etkisini görüyoruz doğal olarak. Taş
evler, köy meydanında kahvehane, çama-
şırhaneler, kiliseler, Arnavut kaldırımlı sokaklar,
boş sokaklarda rüzgarla sallanıp ses çıkaran
süsler ve isimleri Eleni, Yorgo, Calisto olan çok az
sayıdaki nineler ve dedeler.. Sırasıyla geziyoruz
köyleri, Zeytinli köyünde meşhur dibek kahvesini
içiyoruz. Dibek ise kahvenin dövüldüğü taşın adı
oluyor. Bu köy ayrıca Rum patriği Bart-
holemeos'un doğduğu köydür. Köyde bir kilise, on
şapel bulunmaktadır.
Bademli için ise adanın en kalabalık köyü
diyebiliriz. Tarihi yapılara bu köyde daha fazla
rastlıyoruz. Kilise ve çamaşırhane muhakkak
görülmeli, özellikle çamaşırhanedeki yıkama ve
durulama oyukları, su ısıtma şömineleri köye
yerleşen Türk nüfus tarafından halen kulla-
nılmaya devam etmektedir.
Sıradaki köyümüz ise Uğurlu. Gelmişken
ülkemizin en batısını görmeden gitmek olmazdı.
Sanırım adadakilere uzak gelmiş olacak ki plajda
kimse yoktu ama adanın girilecek en güzel denizi
burasıydı. Sığ, yer yer taşlık ve mavinin en güzel
tonlarında sessiz mi sessiz bir sahil..
İnsana huzur veren bu köyün meydanında
bulunan dev çınar ağacının altında yaklaşık dört
saat sinekleniyoruz..
Rüzgarın, kuş seslerinin, dağlardan gelen
kekik kokusunun vermiş olduğu huzur adada
Dibek Taşı
Çamaşırhane
8subat 2013 akkara fanzin .
Gez, Gör, ArpacIk - Gökçe Ada
Bu arada restorantlardaki
balık çeşitleri oldukça iyiydi.
Size güveçte fener balığını
tavsiye ediyorum.
İ k i n c i v e s o n
günümüzün sabah ında
adanın soğuk sularında çok
fazla yüzülmemesi gerektiğini
bilmeyen ben, sağ böbreğimdeki 0,4 cm
büyüklüğündeki swarovski böbrek taşımı
düşürmeye başladım. Gece boyu süren kıvranma-
larım sonucunda sabahın ilk saatlerinde Gökçe
Ada Devlet Hastanesinde buluyoruz kendimizi.
Neyse ki İstanbul trafiği gibi bir trafik olmadığı için
iki dakika sonra hastanedeyiz. Sabahın ilk saatleri
ya da ada halkının gayet sıhhatli olmasındandır
sanırım, hastane filmlerdeki terk edilmiş Teksas
kasabası gibiydi. “Kimse yok mu ?” çağrımıza
esneyerek gelen bir hemşire cevap verdi. Durumu
anlattım hemşire hemen nöbetçi doktoru çağırdı.
Tetkik için hemen idrar tahlili istendi. İdrar
numunesi için su bardağı ebadındaki verilen kaba
istinaden “hepsini doldurmam gerekiyor mu?”
soruma (sabahın köründe kaldırılmış olmak
hoşuna gitmemiş olacak ki) hemşire hanım sert bir
şekilde “yok dudak payı da bırakınız” şeklinde bir
geri bildirimde bulunuyor. Neyse ki tatlı sert
personel, özel hastane hızında tüm tahlilleri 30
dakika içerisinde bitirip, tedavi olarak da beni
İstanbul'a kadar götürecek bir iğne kokteyli
yapıyor.
Dibek Taşı
Çamaşırhane
Uğurlu Köyü (T
ürkiye nin En Batı
Ucu)
'
Ada Geceler
i
Kilise Zeytinli Köyü
9subat 2013 akkara fanzin .
Güneşin Elveda Dediği Yer; Gökçe Ada
Kaleköy Kilisesi
Oktay KULAO LUĞ
Gez, Gör, ArpacIk - Gökçe AdaGarip Bilgiler - Niçin trafik lambalarI kIrmIzI, sarI ve yesildir?
Niçin trafik lambaları kırmızı, sarı ve yeşildir?
Trafik ışıkları uygulaması, önceleri
demir yollarının trenleri kontrol için uyguladığı
sinyaller Örnek alınarak başlamıştır.
Demiryolları idaresi kırmızı rengi 'dur' sinyali
olarak seçmişti. Kırmızı renk kan rengi
olduğundan asırlarboyu tehlikenin, tahribatın
ve ölümün simgesi olmuştur. Demiryolları ilk
faaliyete geçtiği 1830'lu yıllarda 'ikaz' ışığının
rengi yeşil, 'geç' ışığının ise beyazdı.
Bir süre sonra beyaz sinyal problem yaratmaya başladı. Beyaz renkli 'geç' sinyali diğer sokak lambaları ile karıştırılabiliyordu. Ama daha da kötüsü 'dur' işaretlerine konulan kırmızı mercekler yerlerinden düşünce ışık beyazlaşıyor, 'geç' sinyali olarak algılanıyor ve kazalara yol açabiliyordu.
Sonunda demiryolcular kırmızıyı 'dur', yeşili 'geç' sarı rengi de 'ikaz' sinyali olarak kullanmaya başladılar. Bilindiği gibi sarı, renk spektrumu içinde en göz alıcı renktir. Böylece makinist bir sinyalin bulunması gereken yerde beyaz ışığı görürse, bir şeylerin yanlış olduğunu anlıyor ve tedbirini alıyordu.
Karayollarına gelince, yollarda sadece atların ve at arabalarının bulunduğu tarihlerde bile dünyanın büyük şehirlerinde trafik sorundu. İlk trafik lambası otomobillerin ortaya çıkmasından çok önce 1868'de Londra'da kullanıldı. Gazla yakılan ve bir eksen etrafında döndürülebilen kırmızı ve yeşil lambalar bir yıl sonra patlayıp, kendilerini çeviren polisi de yaralayınca bu uygulama ortadan kalktı.
Ama öte yandan otomobillerin ortaya çıkması ve şehirlerde dolaşmaya başlama-larıyla birlikte durum iyice kötüleşti. Çeşitli şehirlerde değişik uygulamalar yapıldı. Demir-yollarındaki uygulama örnek alındı ama demir-yollarında birbirine paralel iki hat vardı. Bu sistem iki yolun kesiştiği kavşaklarda işe yaramıyordu.
Sonunda günümüzdekilere benzeyen ilk elektrikli otomatik trafik lambasını, ilkokul mezunu ve ABD'deki Cleveland'da otomobil sahibi ilk siyah olan Garrett Morgan geliştirdi. 1914'de ilk denemelerine başlayan Morgan 1923'de de patentini aldı. Morgan 1963'de ölümünden az önce patentini 40 bin dolara General Electric firmasına sattı.
Morgan'ın lambaları demiryollarına benzer şekilde bir "T" üzerinde kırmızı ve yeşil iki lambadan ibaretti. Çok geçmeden ikaz anlamında sarı lamba da ilave edildi ve uygulama bütün dünyaya süratle yayıldı.
Aradan geçen yıllara rağmen sarı renk
hala 'ikaz' anlamındadır ama günümüz
sürücüleri onu 'geç' sinyali olarak algılıyorlar.
Kaynak : L.B.A.
Garip Bilgiler - Niçin Trafik LambalarI KIrmIzI, SarI Ve Yesildir?
10subat 2013 akkara fanzin . 11subat 2013 akkara fanzin .
Tarih Öncesi Çaglarda Müzik EnstrümanlarI
Tarih Öncesi Çaglarda Müzik EnstrümanlarI
İlk müzik enstrümanının insan sesi olması
mümkündür. İnsan sesi şarkı söylemekten,
mırıldanmaktan, ıslık çalmaktan, klik sesi
çıkarmaya, öksürmeye esnemeye kadar çok çeşitli
sesler çıkarır. Bilinen en eski Neanderthal hyoid
kemiği 60000 yıllıktır, bu da en eski kemik flütten
25000 yıl önce var olduğu anlamına gelir. Ama
bulgular özgün olduğundan gerçek tarihler çok
daha geriye gidebilir.
Büyük ihtimalle ilk ritim enstrümanları
veya perküsyon enstrümanları arasında ellerin
çırpılması, taşların birbirine veya başka bir şeye
vurularak ritim elde edilmesi sayılabilir. Yontma
Taş Devri'ne kadar müzik enstrümanları örneğine
rastlanmaktadır. Ama müzikal veya müzikal
olmayan (alet) enstrümanlarla ilgili arkeolojik
olarak bir belirsizlik vardır. Yontma Taş Devri
nesnelerinin örnekleri arasında kemik flütler
vardır. Müziğin Yontma Taş Devri'nin Oldowan
dönemine kadar izi sürülebilmektedir.
FLÜTLER
Bulunan en eski flütlerin adı Divje Babe
Flütü'dür ve 1995'te Slovenya'daki Divje Babe'deki
bir mağarada bulunmuştur. Söz konusu nesne
genç bir mağara ayısının femur kemiğinin
parçasıdır ve 43000 yıl öncesine aittir. Buna
rağmen kesinlikle bir müzik enstrümanı mıdır,
yoksa bir yırtıcının çiğnediği bir kemik midir, bu
hala tartışılmaktadır.
2008'de arkeologlar Ulm, Almanya
yakınlarındaki Hohle Fels Mağarası'nda bir kemik
flüt keşfetmiştir. Beş delikli flütün V şeklindeki
ağız bölümü bir akbabanın kanat kemiğinden
yapılmıştır. Keşfe katılan araştırmacılar
bulgularını Haziran 2009'da Nature'da yayınla-
mıştır. O çağa ait birçok benzer enstrümandan
birisidir ve 35000 yıl öncesine aittir. Bu da tarihte
doğrulanmış ilk müzik enstrümanı özelliği taşır.
Hohle Fels flütü, en eski insan eseri Venus of
Hohle Fels'in kısa bir mesafe ötesinde
bulunmuştur. Bilim adamları flütün keşfinin ilk
insanların nasıl hayatta kaldığını ve Nean-
derthal'lerin soylarının tükendiğiyle ilgili bilgi
vereceğini düşünmektedir.
Div
je B
abe F
lütü
Hohle Fels flütü
12subat 2013 akkara fanzin .
En eski ahşap flütler ise 2004'te Greystones, İrlanda'da bulunmuştur. Porsuk ağacından yapılan
30 ila 50 santim uzunluğunda altı flüt bulunmuştur. Bir ucundan birleşik olmaları ve parmak deliklerinin
bulunmadığı gözlemlenmiştir. Bir zamanlar birbirlerine bağlı olabilirler.
İrlanda'da bulunan ahşap flütler
1986'da birçok Gudi (Kemik flüt) Çin'in Henan
eyaletindeki Jiahu'da bulunmuştur. M.Ö. 6000 yılına ait
oldukları düşünülür. Her birinde 5 ila 8 delik vardır ve bir
kuşun kemiklerinden yapılmıştır. Keşif sırasında biri
Çin'de bulunan Gudi (kemik flüt)
Tarih Öncesi Çaglarda Müzik EnstrümanlarI
Gök
han
DA
MG
AC
I
13subat 2013 akkara fanzin
Tarih Öncesi Ça larda Sanatg
Tarih Öncesi Çaglarda Sanat
Sanat tarihinde, tarih öncesi sanat son
jeolojik dönemde bir yerde başlayan ve tarih öncesi
kültürlerin yazıyı veya kayıt tutma tekniklerini
geliştirene veya başka bir kültürle önemli bir
temas kurup tarihe geçecek önemli olaylar
yaşayana kadar ürettikleri sanat ürünlerinin
hepsini kapsar.Ardından antik dönem sanatı gelir. İnsanın
estetik duygusu, modern insan sayılan Homo sapiens sapiens'in Homo sapiens Neanderthalen-sis'in yerini aldığı zamana rastlar. İnsanoğlunun bu iki alt türü arasındaki en belirgin fark Neanderthalensis'in modern insan gibi dik yürümesine ve büyük bir beyni olmasına karşın daha iri bir kemik yapısına sahip olması idi.
Dünyanın ilk sanat eserlerinin hemen
hemen tamamı Homo sapiens sapiens'in avcılık
ekonomisiyle ilgiliydi. Neandertal insanı
döneminde ayinler, belki dinler bile vardı. Ölüler
törenle gömülürdü. Ama bu dönem insanının
kendini resimlerle ifade etmeye çalıştığına dair
herhangi bir kanıt yoktur. Öte yandan Güneybatı
Fransa ve Kuzeydoğu İspanya'daki mağaralarda
bulunan ilk sanat ürünleri belirli bir ustalığın
izlerini taşır. 40000 yıl önceki Üst Paleolitik
(Yontmataş) dönemine ait bu yapıtlar 1875 yılında
keşfedildiğinde, kimse bunların gerçek olduğuna
inanmak istememişti. Saygın bir Fransız arkeolog
bunlarla ilgili olarak “Bu sanatın çocukluğu, ama
çocuk sanatı değil” demişti. 1900 yılına kadar
kuşkular devam etti. Kuzey İspanya'daki Altamira
dehlizlerini bulan Macerlino de Sautuola
sahtekârlıkla suçlandı ve söz konusu resimleri
kendisinin yaptığı öne sürüldü. Ancak daha sonra
Fransa'nın Pair-non-Paiar ve La Mouthe
bölgelerinde Paleolitik devre ait yeni resimler
bulununca, tarih öncesine ait yapıtların gerçek
olduğu kabul edildi. Paleolitik sanatın sahte
olmadığını kanıtlamak ve bu konuyu dünyaya
tanıtmak başarısı bir papaza, Henri Breuil'e
(1877-1961) aittir. Breuil, sanatın evrimsel bir
gelişim çizgisi izlediğini öne sürdüyse de daha
sonraki arkeolojik bulgular evrimsel bir
gelişimden çok ani gelişimlerin söz konusu
olduğunu gösterdi.
Orta Paleolitik Dönemde Sanat
Tarih öncesi sanata ait en belirgin kanıt
50000 ila 40000 yıl öncesindeki Üst Paleolitik
döneme rastlar. Bu dönemde dinler ve modern
insan toplumlarının diğer kültürel öğeleriyle
birlikte figüratif sanatın ortaya çıkışı tam bir
davranışsal modernliği gösterir. Buna rağmen
estetik duygusu ilk olarak 200000 ila 50000 yıl
önce Orta Paleolitik (Orta Taş Devri) dönemden
Üst Paleolitik dönemin başlangıcına kadar Homo
sapiens sapiens'lerde görülür. Özellikle taş
aletlerdeki yüksek simetri büyük önem taşır.
Konseptin yeri
En erken sanat eserlerinin yerini tespit
etmek, sanat eseri olarak tarif edilen şeyin
mevcudiyetine ve sanatsal yaratıcılığın amacını
yerine getiren bir şeyin gerekli karakteristik
özelliklerine bağlıdır.
Homo sapienler öncesi
Ach
eule
an
el b
alta
sı
Homo erectus'lar uzun süre önce aletlerin
üzerine bir amacı yokmuş gibi görünen dokular
kazımaya başlamıştır. Tıpkı Almanya'nın
Thuringia eyaletindeki Bilzingsleben'de bulunan-
lar gibi. Bunlar sanatın atası olarak görülebilir.
Zira aleti yapan kişi pratik gereksinimden çok
süsleme yapmak için bu dokuları kazımıştır.
Simetri ve alete verilen şekle gösterilen özen
Kent'te bulunan Acheulean el baltalarında sanat-
sal ifade izlenimi yaratmıştır.
Ayrıca 1975'te bulunan ve 33000 yıl
öncesine dayanan La Roche-Cotard Maskesi de
Neanderthal figüratif sanatının bir kanıtı olarak
görülür. Müzik tarihi bölümünde anlattığımız
Divje Babe flütü de aynı dönemlerde yapılmıştır.
Orta Paleolitik heykeltıraşlığına dair diğer ör-
nekler de Tan-Tan Venüsü ve Berekhet Ram
Venüsü diye bilinen heykellerdir. İkisi de insan
formuna benzeyen doğal taş formasyonu olabilir
ama bazı bilginler onların bilerek insan formunda
kazıldıklarını düşünmüştür.
Tan-Tan Venüsü
14subat 2013 akkara fanzin
Blombos Mağarası
2002'de Güney Afrika'daki Blombos
Mağarası'nda 70000 yıl öncesine dayanan toprak
boyasıyla boyanmış ve üzerinde çapraz çizgiler
olan taşlar bulunmuştur. Bunlar araştırmacıları
ilk Homo sapienlerin soyut sanat veya sembolik
sanat ürünleri yapabilme kabiliyeti olduklarına
inanmaya itmiştir. Ayrıca Blombos Mağarası'nda
70000 yıl öncesinden kalan kabuktan boncuklar
da bulunmuştur. Stanford Richard Klein dahil
birçok arkeolog Blombos mağarasını sanatın ilk
örneklerini içeriyor olarak görmekte tereddüt
etmiştir.
Metropolitan Sanat Müzesi'ne göre bilinen
ilk sanat ürünleri MÖ 40000 yıllarında Kuzey
Avustralya'daki Ubirr'de yapılmıştır. Görsel sanat,
40000 yıl önce Avrupa, Afrika, Amerika ve
Avustralya'da bulunan Homo sapienler'in yaptığı
heykeller, boncuklar ve mağara resimleriyle
başlamıştır.
Üst Paleolitik dönem sanatı
Üst Paleolitik dönem sanatı en eski ve
Blombos Mağarası'nda bulunan taşlar
La Roche-Cotard Maskesi
Tarih Öncesi Ça larda Sanatg
15
Tarih öncesi sanata dair en eski ve tartışmasız çalışma Schwäbische Alb, Baden-Württemberg, Almanya'da bulundu. En eskisi 40000 yıl öncesine dayanan Hohle Fels Venüsü olarak bilinen bir Venüs figürüdür. Üst Paleolitik dönem (yaklaşık 40000 ila 10000 yıl öncesi) sanatına dair diğer bazı eserler arasında Chauvet, Lascaux, Altamira, Cosquer ve Perch Merle'de bulunan mağara resimleri, hayvan heykelleri, Venus of Willendorf gibi Venüs figürlerini içeren taşınabilir sanat eserleri, Portekiz'deki Coa Vadisi, Mazouco'daki ve İspanya'daki Domingo Garcia, Siega Verde'deki ve Fransa'daki Fornols-Haut'tak anıtlar gibi açık hava sanat eserleri bulunmaktadır. Ayrıca Fransa'da bir mamut şeklindeki bir mızrak atıcıyla birlikte bulunan Yüzen Ren Geyiği gibi kemik ve fil dişi oymacılığı örnekleri de bulunmuştur.
Yüzen Ren Geyiği
Doğu Asya sanatı
Güney Kore'deki Turobog'ta insan kalıntıları içeren bir mağarada, 40000 yıl öncesine dayanan oyulmuş geyik kemikleri bulunmuştur. Sokchang-ri'de bulunan geyik veya ren geyiğini içeren mağara resimleri de Üst Paleolitik döneme aittir. Jeju Adası'ndaki Kosanri'de ilk Japonsanat eserlerine benzeyen çömlek parçaları bulun-muştur. O dönemde deniz seviyesi düşük oldu-ğundan Japonya'dan oraya erişim olduğu düşünülmektedir.
Afrika sanatı
En eski Afrika mağara resimleri Mezolitik ve Üst Paleolitik dönemin sonlarına, yaklaşık 10000 ile 12000 yıl öncesine aittir. Zimbabwe'deki en eski sanat eseri kalıntıları en azından 10000 yıl öncesine dayanır. En eski ve tartışmasız Afrika kaya sanatı örnekleri, yaklaşık 10000 yıl öncesine dayanır. Kökenleri Nil Nehri Vadisi'nden batıda Mali'ye kadar uzanmaktadır. Namibya'daki Apollo 11 Mağara kompleksinden 22500 ila 27500 yıl
subat 2013 akkara fanzin
Avrupa ve Doğu Akdeniz sanatı
Hohle Fels Venüsü
Tarih Öncesi Ça larda Sanatg
16subat 2013 akkara fanzin
Amerika sanatı
Ekvador'dan kuzeyde
Şili'ye kadar uzayan Peru'daki
And Dağları'nda MÖ 10000 yıl
öncesine dayanan insan yerleşi-
mi kanıtları bulunmuştur. Böl-
gedeki en erken sanat örnekleri
ise MÖ 9500 yılına dayanan
Toquepala Mağaraları'ndaki
çizimlerdir. Peru'daki Telarmac-
hay gibi gömü bölgelerinde de
MÖ 8600-7200 yıllarına dayanan
boncuklu kolyeler gibi eserler
bulunmuştur.
Toquepala mağara resimleri
Bradshaw mağara resimleri
Avustralya sanatı
Batı Avustralya'da bulu-nan Bradshaw kaya resimleri özgün bir taş sanatı formu olarak görülür. Çizimlerde doğru ana-tomik oranlarla detaylı insan figürleri bulunmaktadır. Yakla-şık 17000 yıl öncesine dayan-maktadırlar.
Tarih Öncesi Ça larda Sanatg
Gök
han
DA
MG
AC
I
17subat 2013 akkara fanzin .
AdIm AdIm Jazz Armonisi - Ders 2
Bir önceki dersimizde temel müzik kurallarından olan nota değerlerine, yarım ses, tam ses, aralık ve derece gibi bazı müzikal terimlere değinerek Tetrakord yöntemi ile majör dizi oluşturmayı öğrenmiştik. Bu ayki dersimize, bir önceki dersimizle paralel doğrultuda olan
AKOR KURULUŞLARI
" "
"akor kuruluşları" konusuyla devam ediyoruz.
AdIm AdIm Jazz Armonisi - Ders 2 - Bu Sayfa Adnan ÖZALASAR AnIsIna HazIrlanmaktadIr...
Örnek-1
Do Re Mi Fa Sol La Si Do
Do Majör Dizisi
Do majörüçül - Triad
Modern armonide "üçül" akor nadiren kullanılmaktadır. Biz daha zengin bir yapısı olan "majör 6'lı akor ile devam edeceğiz. Majör 6'lı akorlar, majör
Örnek-2
Do Re Mi Fa Sol La Si Do
Do Majör DizisiDo majör
6 lı'
Her akor dizilerden oluşur. Şu aşamada bizim için en önemlisi majör akorları ve kuruluşlarını öğrenmektir. Bu konuyu iyi kavrayabilmek için
"akor blokları sistemini"
kullanacağız.
6531 Do
Do
Do
Do
Örnek-3 Örnek problem : Açık bkokları doldurunuz.
Bu çalışma majör akorlarla alakalıdır. Do
b:
" " notası rastgele seçilmiş olup birinci, üçüncü, beşinci ve altıncı dereceler kullanılmıştır.
Do 3 iken aşağıya doğru"1"e kadar sayın yukarıya doğru "5" ve "6" ya kadar sayın...Sol La Si Do Re Mi Fa Sol La Si...
1) Öncelikle boşluklara nota adlarını bemol ve diyez değiştiricilerini kullanmadan yazarız.a: Do'dan yukarıya doğru sol kutulardaki numaraya göre sırası gelen notaları yazınız.......Do Re Mi Fa Sol La.........
a b c d
1 2 3 4 5 6
1 2 3 4 5 6 7 8 9
18subat 2013 akkara fanzin .
AdIm AdIm Jazz Armonisi - Ders 2 - Bu Sayfa Adnan ÖZALASAR AnIsIna HazIrlanmaktadIr...
Mu
rath
an
BE
Şİ
c: Do 5 ikende aynı şekilde aşağıya doğru "3" ve "1" e kadar,yukarıya doğru "6" ya kadar sayınız....Re Mi Fa Sol La Si Do Re Mi Fa...
d: Aynı işlemi Do "6" iken yapınız. ...Si Do RE Mi Fa Sol La Si Do Re...
1 2 3 4 5 6 7 8
1 2 3 4 5 6 7
6531 Do
Do
Do
Do
a b c d
Örnek-5
2) İkinci adımda majör akorlarımızın bemol ve diyezlerini k o n t r o l e d e r e k yerlerine yerleştiriniz. Bu işlemi yaparken verilen nota (daire içindeki do notası) k e s i n l i k l e değiştirilmemelidir.a: Do "1" iken, Do (nature l ) nun 1. derece olduğu dizi hiç d i y e z v e b e m o l almayan "do majör" dizisi olduğundan "a" satırındaki notaları " d o , m i , s o l , l a "
Mi
Sol
La Fa
Mi
La Fa Mi
SolLa
Re
Si
6531 Do
Do
Do
Do
a b c d
Mi
Sol
La Fa
Mi
La Fa Mi
SolLa
Re
Si
b
b
b
b
*****ÖDEVLER*****Derste anlatılanları düşünerek ve inceleyerek
6531 Do
Do
Do
Do
Örnek-4
6531
6531 La
6531 Fa
Fa
Fa
Fa
6531
6531
6531 Si
6531
6531
Si
Si
Si
b
b
b
b
MibMib
MibMib
Si
Si
Si
Si
Mi
Mi
Mi
Mi
La
La
La
Re
Re
Re
Re
Re Sol
Sol
Sol
Sol
Böylelikle çözümün birinci aşaması tamamlanmış oldu. Örnek 4'e bakınız.
Orkestramız Pera Güzel Sanatlar bünyesinde,Serhat AKYOL'un titiz ve profesyonel rehberliğinde yaklaşık beş yıl ö n c e k u r u l m u ş v e ç a l ı ş m a l a r ı n a d e v a m etmektedir.Orkestramızın en önemli özelliği,orkestra da çalan kişilerin büyük oranının profesyonel olarak müzik dışında başka bir işle uğraşmalarıdır.Bunların içersinde doktor,mühendis,bankacı,mimar,tüccar,öğretmen vb. gibi mesleklerden olmasının yanında bir kısmının da müziği meslek e d i n m i ş , k o n s e r v a t u a r v e m ü z i k o k u l l a r ı n d a okuyan,öğrencilerden kurulu olmasıdır. Amatör ruhla, profesyonel müzik yapan bireylerden meydana gelen orkestramız ülkemizde, kendi alanındaki tek orkestradır.
Pera Gençlik Orkestrası yaylı nefesli ve vurmalı çalgılardan oluşan 42 kişiden meydana gelmiştir.Orkestranın
1)GONNA FLY NOW-Bill Conti/Carol Connors V.Lopez /S.Akyol 2)FAME-Michael Gore Victor Lopez 3)PIRATES OF THE CARIBBEAN-Klaus Badelt Ted Ricketts The curse of the Black Pearl4) YOU RAISE ME UP-Brendan Graham/Rolf Lovland/John Wasson 5) BİR ÇOCUK SEVDİM-Sezen AKSU/Onno TUNÇ Tuğrul Özer 6) Mr. ZOOT SUIT-Mark Cally Roger Holmes 7)COPACABANA-Barry Manilow M.Saurer /S.Akyol
******************ARA 8)THE CHILDREN OF SANCHEZ-Chuck Mangione /B.Phillips/J. Dennisson 9)NO MORE BLUES-A.Carlos Jobin N.Tailor /S.Akyol 10)DON'T KNOW WHY-Jesse Harris(Norah Jones)/P.Martha/S.Akyol 11)PİYANO SOLO-ÖZHAN KAYGISIZ/AYNANIN İÇİNDEN' Özhan Kaygısız12)SPAIN-Chick Corea P.Jennıngs – S.Akyol 13)RESPECT-Otis Redding Roger Holmes 14)KNOCK ON WOO-D E.Floyd/S.Cropper R.Holmes/S.Akyol 15)KARADENİZ-Anonim/S.Akyol 16)THE LOOK OF LOVE-Burt Bacharach Mark Taylor/Words By: Hal David 17)AMADEUS-From Symphony No. 25 W. Amadeus Mozart /Jamin Hoffman 18)PIRATES OF THE CARIBBEAN-Dead Man's Chest' Hans Zimmer Paul Lavender 19) THE PHANTOM OF THE OPERA-Calvin Custer 'The Phantom of the opera' /'Think of me' /'Angel of music' 'The music of the night' /'Masquerade' /'All l ask of you' 20) ANONİM TÜRKÜLER-Anonim/Serhat Akyol 21) RHAPSODY IN BLUE- George Gershwin/Jerry Brubaker 22) FEVER-john Davenport/Eddie Cooley/Roger Holmes
******************
PERA GENÇLİK ORKESTRASI
PERA GENÇLİK ORKESTRASI KONSER REPERTUARI
19subat 2013 akkara fanzin .
V
nisan 2013 akkara fanzin 6
KitaplI Imdan - Jean Christophe Grangég
Gez, Gör, ArpacIk - Trabzon & Batum
Trabzon'a niyet Batum'a kısmet...
Hemen hemen birçoğumuz Trabzon Uzun
Göl'ün resimlerini görüp hayran kalmışızdır diye
düşünüyorum. Birçok kartpostala konu olan bu güzellik
çıplak gözle de görülmeliydi. Yazdan beri fırsatını bulup
gidemediğimiz bu cennet mekana Ocak ayında gitmek
nasip oluyordu. Aylar öncesinden planımızı yapmış,
uçak biletlerimizi almıştık..
Trabzon
Bir Cumartesi günü sabahı, otuz küsür
yaşlarındaki beş ergen arkadaş yola çıkıyoruz. 1,5
saatlik uçuştan sonra Trabzon'a varıyoruz. Sahil
kenarına kurulu olan hava alanı denize iniş
yapıyormuşsunuz hissini veriyor. Sahil hattındaki diğer
illere göre Trabzon'un daha düzenli yapılaşması ve
yeşili de dikkat çekiyordu. Hava alanında kiraladığımız
araç ile öncellikle Giresun'a geçiyor ve oradaki
programımız sonrasında tekrar Trabzon'a dönüyoruz;
çünkü geliş nedenimiz Uzun Göl'ü keşfetmek, doğa ile iç
içe bir hafta sonu geçirmekti. Merkezde karnımızı
doyurduktan sonra şehri tepeden gören ve her yaştan
insanın uğrak yeri olan, Çamlıca tepesine benzettiğimiz
Boztepe'ye çıkıyoruz. Hafif yağmur altında şehrin
karmaşasından uzakta; kulakta rüzgarın sesi, tepeden
insanların hayat telaşını izliyoruz. Buraya kesinlikle bir
yaz akşamı gelip semaver ile çay söyleyip saatlerce
sohbet etmeli ve manzarayı seyretmelisiniz.
Boztepe'de hayran hayran etrafa bakarken bir yandan
da yakınımızdaki Trabzonlular ile sohbet ediyoruz. Ocak
ayı olması sebebiyle Uzun Göl'ün yolunun kar nedeniyle
kapalı olduğunu ve ulaşımın çok riskli olacağı bilgisini
alıyoruz. Herhangi bir "B" planımız olmadığından ufak
çaplı şok geçiriyoruz. Gece nerede kalacağımız bile belli
değildi çünkü... Battı balık yan gider anlayışıyla akşam
muhakkak bir yerler buluruz diye günü daha fazla
öldürmemek adına koyuluyoruz Sümela Manastırı
yoluna..
Sümela Manastırı
Bir saatlik yolculuk sonrasında deniz seviyesin-
den 400 metre yükseklikteki Karadağ'a varıyoruz.
Soludukça insanın ciğerlerini açan çam kokulu tertemiz
bir hava eşliğinde muhteşem bir yürüyüş yoluna giri- 7
yoruz. Bir yandan da kocaman taneleri olan kuru kar
yağıyor her yere… Masallardaki gibi bir ambiyans vardı
diyeceğim ama bu kadarı masallarda bile olamazdı..
Sümela manastırı Trabzon'un Maçka ilçesine
bağlı Altındere Köyü sınırları içerisindedir. Bizans
İmparatoru I.Teodosius zamanında (375-395) Atina'dan
gelen Barnabas ve Sophanios isimli iki rahip tarafından
kurulan bu mekan, 13.yüzyıldan bu yana varlığını
sürdürmektedir. Manastır 18. ve 19. yüzyılda ek yapılar
ile büyütülmüştür. Manastırın başlıca bölümleri: Ana
kaya kilise, şapel, mutfak, öğrenci odaları, misafirhane,
kütüphane ve kutsal ayazmadır. nisan 2013 akkara fanzin
Gürcü Mimarisi
Gez, Gör, ArpacIk - Trabzon & Batum
Manastır içerisinde birçok duvarda İncil'den
alınmış sahneler ve Hz. İsa ve Hz. Meryem'in hayatı ile
ilgili tasvirler resmedilmiştir. Burada yaşayan insanların
manastıra ulaşmak için verdiği çabayı, manastırın
dışarısı ile günlük iletişimini sağlayacak ilkel araçlarını
mutlaka görmelisiniz. Kısacası bu hava teneffüs edilmeli
tarih gözlerinizde canlanmalı yani Sümela kesinlikle
görülmeli. Akşam kalacağımız yer belli olmadığından
Trabzon Müzesi, Ayasofya Müzesi gibi yerleri görme
imkanımız olmadı; ancak aldığım duyumlara göre,
buralar da Trabzon'a yolu düşen herkes tarafından
görülmeliymiş.
Uzun Göl planı suya düşen ve bu tür durumları
göz önünde bulundurmayan "B" plansız beş arkadaş
düşüyoruz yollara... Hava artık kararmıştı. Yolda hem
gidiyor hem de nerede kalmamız gerektiğini
konuşuyorduk. Her kafadan ses çıkınca önümüze gelen
tabeladan artık Rize'ye sadece 30 km kaldığını
öğreniyoruz. Artık kritik yapmak manasızdı. Akşam
Rize gezilecek ve bir otelde kalınacaktı. Benim için pek
anlamı olmayan; ancak yerel halk için bir anlamı
olduğunu düşündüğüm "Kadayıflı Sütlaç" yemek için bir
mekana giriyoruz. Bildiğimiz sütlacın altında şerbetli bir
top kadayıf konulmuş ve fırına verilmişti. Hem kadayıfın
şerbeti hem de sütlacın şekeriyle oldukça tatlılaşan bu
sütlaç, şeker hastaları için bir tatlı değil olsa olsa altın
vuruşu yapmak üzere hazırlanmış bir karışım olabilirdi.
Özetle ben beğenmedim, damak tadıma uymadı.
Mekandan dışarı çıkıyoruz ve Rize'de yaya
olarak dolaşıyoruz. Birden bastıran yağmurla arabaya
geçiyor ve gezinin devamını araçla yapıyoruz. Dolaşır-
ken birden tabelada bir yazı görülüyor.. "Batum 90 km."
- Ş : Nee Batum 90 km mi?
- O : Yaa hani nerde yazıyo?
- U : Batum neresi ki?
- İ :1 km bile gitmem vallahi bacaklarım kilitlendi!
- Ö :Haaaa Pişşşşşşş Haaaaa Pişşşşşşş
Zavallı Ö. gözlerini açtığında artık ülkesinin sınırları
içerisinde değildi…
Batum Yolu…
Dizginleri olmayan çılgın grup artık sarp sınır
kapısına dayanmıştı. Öncelikle Türk tarafında giriş
işlemleri için sıraya giriyoruz. Gürcistan'a sarp sınır
kapısından pasaportsuz, kimliğinizle 1 lira karşılığında
geçebiliyorsunuz. Türk tarafındaki büro 20 metre
karelik, içerisinde dört görevlinin size küçücük bir
delikten sesini duyurmaya çalıştığı bir yer. Sıra bana
geldiğinde görevli rutin sorular soruyor ancak hem az
gelen ses hem de Artvin şivesi nedeniyle memur ile
anlaşmakta güçlük çekiyorum.
- "İlç çez mi celeysun Batum'a" (cümle içerisinde
bir Batum geçiyor ama soru neydi?)
- "Efendim?!"
- "İlç çez mi celeysun diyirum haburaya daa
anlamayi misun?" (nasıl ya! Türk tarafına da mı yabancı
memurlar bakıyordu? Sanki Teşvikiye Türkçesi
kullanıyordu da ben anlamıyordum. Bir de kızıyor..)
Sonunda vizeyi aldık.
Türk tarafındaki kontrolden sonra Batum
tarafına geçiyoruz. Modern mimarili sınır kapısı içeride
güler yüzlü bayanlar bizi karşılıyor. Sınır kapıları
arasındaki farkı görünce insan bizim ülkenin daha fakir
bir ülke olduğunu düşünüyor; ancak durum tam tersi:
Gürcistan, Türkiye'ye göre ekonomik anlamda küçük bir
ülke; fakat ülke imajı için daha sınır kapısında çalışmalar
başlamış görünüyor. Batum tarafındaki Gürcü görevlinin
"İlk kez mi geliyorsunuz?" şeklindeki düzgün Türkçesi
bizi şaşırtıyor. "Evet" diyoruz ve Batum'a giriş yapıyoruz
(hayır deyince ne değişecekti bilmiyorum).
Sümela Freskleri
8
Ba
tum
'da
Bir
Ta
be
la
Gez, Gör, ArpacIk - Trabzon & Batum
nisan 2013 akkara fanzin
Birden karşımıza bir grup geliyor. Kendileri
taksici, herhangi bir sıraları yok. Anlaşılan birden
etrafımızı sarıyorlar ve anlaştığımız bir taksici ile 20 Lari
karşılığında şehir merkezine gidiyoruz. Gürcistan'ın
para birimi Lari olup 1 Lari 0,90 Lira 'ya tekabül ediyor.
Saatler 24:00'ı gösteriyordu. Hemen bir otel bulup gece
gezmesine gidelim diye düşünürken, taksici şu anda
saatin 02:00 olduğunu belirtiyor. Gürcistan ile aramızda
2 saat zaman farkı bulunuyor. Yerleşeceğimiz oteli bulup
odalarımıza çıktık. Batum'un keşfi yorgunluğumuz
nedeniyle ertesi güne kalmıştı..
Batum
Batum, Gürcistan'a bağlı Acara özerk bölgesinin başkentidir. 2011 yılı verilerine göre nüfusu 180.000'dir. Kanuni Sultan Süleyman 1564 yılında Batum'u fethetmiş ve burayı Lazistan Sancağının merkezi yapmıştır. 314 yıl Osmanlı egemenliğindeki Batum, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sırasında Ruslar tarafından işgal edilerek Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları ile Ruslara bırakılmıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Rusya'nın bölgeden çekilmesiyle şehir, Brest-Litovsk Antlaşması uyarınca tekrar Osmanlı Devleti'ne geri verildi ve bağımsız bir sancak merkezi oldu. Mondros Mütarekesi uyarınca önce İngilizlere, sonra Gürcistan'a bırakıldı. Batum'da görülmesi gereken yerler ise: Osmanlı döneminden kalma Orta Cami, Acara Devlet Müzesi, Batum Botanik Bahçesi, İsa'nın 12 havarisinden Aziz Matthias'ın anıt mezarını barındıran Roma döneminden kalma Apsaros kalesi, 9nisan 2013 akkara fanzin
20. yüzyılda yapılmasına karşın Gürcü Mimari karakte-rini yansıtan Eski Postane Binası, Karadeniz kıyı sındaki Batum Devlet Parkı sayılabilir. Bu arada Gürcistan dünyada Hristiyanlığın ilk doğduğu ülke olarak bilinmektedir.
Batum'u, Gürcistan'ın Bodrumu diye tarif etmemiz yanlış olmaz sanırım. Yazları nüfusu 400.000 'i buluyormuş. Konyaaltı plajına benzeyen uzun sahil şeridi üzerine kurulu olan bir kent... Şehrin merkezi ise geleceğin Las Vegas'ı olmaya çalışan büyük bir şantiye gibi. Yaya şehir turumuzdan sonra karnımızı doyurmak için mekan arıyoruz. Hopa'nın bir parçası gibi duran bu şehirde birçok insan Türkçe konuşabiliyor, zaten restoranların birçoğunu da Türkler işletiyor. Gürcistan'da yemek ucuz ancak içmek ve giyinmek ülkemize göre pahalıydı. Geleneksel yiyecekleri arasın-da Haçapuri, Hınkal, Armut suyu gazozu denenmesi gerekenlerden.
Tüm gün Batum'da gezdikten sonra dönüş uçağımız için yola koyuluyoruz. Batum'dan Trabzon havaalanına 2,5 saatte varıyoruz. Uçağa bindiğimizde ise Trabzon diye evden çıkıp Gürcistan'a gitmiş olmanın dengesizliğiyle içimizden kıkırdayıp, birbirimize "Allah bize akıl fikir versin” bakışı atıyoruz..
Oktay KULAOĞLU
Batum Kilisesi
Batum Tiyatrosu
Sümela Yolu
Batum Caddeleri
Batum Adalet Sarayı
Batum'da SanatBatum'da Sanat
Batum Poseidon HeykeliBatum Poseidon Heykeli
Batum Mimarisi
Gez, Gör, ArpacIk - Trabzon & Batum
Nilay Ogur - Trabzon & Batum'dan Tatlar
HAÇAPURİMalzemeler:
Ÿ
Ÿ 1 küçük paket yaş mayaŸ yarm tatlı kaşığı karbonatŸ 2 yumurtaŸ 1/4 paket tereyağıŸ su İc malzemesi icin: Az tuzlu erimeyen köy peyniriDış kısmına sürmek için: Tereyağı
YAPILIŞI:Havuz şeklinde açılan unun ortasına maya,
yumurta, karbonat tereyağı ve su koyup kulak memesi yumuşaklığından daha yumuşak bir hamur elde edilir. Yarım saat dinlendirilerek hamurun mayalanması sağlanır.
Kabaran hamurdan bolca unlanmış bir zemine yumruk büyüklüğünde alınan parçalar kalınca açılır ve ortasına, çatalla ezip elimizle yogurduğumuz peynir konur. Sonra hamur elimizle inceltilir. Peynirin, hamurun her tarafına yayılmasına dikkat edilid.
Artık hazır olan hamurumuz önceden ısıtılmış sıvı yağlı tavamızda (veya varsa demir sacda) altlı üstlü pişirilir. Pişirilen Hacapurilerin üzerindeki unlar fırçayla temizlendikten sonra, her iki tarafina bolca tereyağı sürülür ve servis yapılır. Tereyağı hem daha lezzetli, hemde daha yumuşak olmasını sağlar.
Afiyet olsun...
1kg un
HINKALHınkal bildiğimiz mantı ile aynı gibi görünmesine
karşın katlama şekli farklıdır. Kendi türküsüyle birlikte işte Hınkalın tarifi. Yaparken söylemek istersiniz diye türküsünü de ekledik.
Doymah olmaz lezzetine tadınaBir kez olup ataş vurun odunaÇoh çetindir beklemesi hınkalınKurban olem hınkal yapan ellereÇoh çetindir beklemesi hınkalın...Kurban olem et hınkalın adına…
Malzemeler:Ÿ 400 gr koyun kıyması(dana kıymasıda olabilir)Ÿ 4 adet iri soğanŸ 3 su bardağı unŸ 3 adet yumurtaŸ suŸ tuz, karabiberŸ 250gr tereyağıŸ
YAPILIŞI:Mantı hamuru yapar gibi su, 2 çay kaşığı tuz ve 3
su bardağı un ile hamur yoğrulur. Bu hamur dinlenmeye bırakılır. Üstü kurumaması için bir kapakla kapatılır. 10 dk. dinlendirilir. Bu arada soğanlar çok ince olacak şekilde doğranır. Üzerine karabiber ve 2 çay kaşığı tuz katılarak yoğrulur. Koyun kıyması da katılır, karıştırılır. Dinlenen hamur etrafına un serperek tekrar yoğrulur. İkiye ayrılır. 2 yumak yapılır, dinlenmeye bırakılır. Üstü kapalı olarak 5 dk dinlendirildikten sonra ilk yumak, mantı hamuru gibi ince bir şekilde açılır. Mantıdan daha büyük olacak şekilde 5x5 cm. eninde kareler kesilir. İçlerine hazırladığınız kıymalı içden bırakılır. Sıra geldi kapatma şekline buraya dikkat..! Karenin köşeleri ortaya gelecek şekilde üstten büzülen bohça gibi olacak ama bir içeri bir dışarı hareketi ile kenarlar birleştirilecek. Mantıları un serptiğiniz bir tepsiye dizin, altları yapışmasın ki kolayca şekilleri bozulmadan kaynama suyuna atabilesiniz. Mantılarımız hazır, sıra geldi pişirmeye... Büyükce bir tencerenin yarısından çoğunu su ile doldurarak kaynatın. 2 çay kaşığı tuz atın. Kaynayan suyun içine mantıları atın, çabucak pişip su yüzüne çıkıyorlar. Su üstünde de 3-5 dakika kadar durduktan sonra süzgeç kepçe ile alın. Geniş bir tabakla servis yapın. Eritmiş olduğunuz tereyağının yarısını pişen mantıların üzerine dökün ve karıştırın.
Afiyet olsun...
HAÇAPURİ
10nisan 2013 akkara fanzin
HINKAL
Garip Bilgiler - Eski insanlar tuvaletlerini nasll yaplyorlardl?
İnsanlar tarihlerinde çok uzun bir süre tuvalet kullanmadılar. Başlangıçta hayvanlar nasıl yapıyorlarsa, onlar da öyle yaptılar. İşlerini en yakın çalının dibinde veya bir ırmak kenarında görebiliyorlardı. Ancak toplumlar geliştikçe, köyler, kasabalar ortaya çıktıkça tuvalet ihtiyacını karşılamak için daha uzak mesafelere gitme zorunluluğu doğdu. Ayrıca açıkta bırakılan atıkların yarattığı kötü koku ve hastalık tehlikeleri de insanlarda bu konuda bazı önlemler almanın zamanının geldiği bilincini oluşturdu.
Binlerce yıl önce Sümerler, Mısırlılar ve Hindistan'da yaşayanlar oturakta oturup, ihtiyaçlarını giderdikten sonra oturağa düşenleri uzakta bir yerlere döküyorlardı. İki bin yıl önce ise Romalılar ilk basit tuvaleti kullanmaya başladılar. Atıklar oturdukları deliğin içine düşüyor, deliğin altından akan su onları uzağa taşıyordu. Çiftçilerin, açık arazide çalışanların ise zaten böyle bir dertleri yoktu. Tarlanın bir köşesine çukur kazıyor, çukur yeterince dolunca, toprakla dolduruyor ve başka bir çukur kazıyorlardı. Geceleri ise yataklarının altında bir lazımlık bulunduruyorlardı. Ortaçağda kale ve şatolarda atık bir delik vasıtası ile binanın etrafındaki su birikintisine düşürülüyordu. Bir yere tuvaletini yapıp, onu bir tanktan gelen su ile sürükleyip, uygun bir yere bırakma fikri ilk olarak Kraliçe 1. Elizabeth zamanında, 1589 yılında John Harrington'dan geldi. Ancak o zamanlar İngiltere'deki evlerde ne böyle bir tankı dolduracak, ne de atığı alıp götürecek su sistemi vardı.
Günümüzdekilere benzer bir tuvalet ancak iki yüzyıl sonra 1778'de İngiltere'de bir saat yapımcısı olan Alexander Cumming tarafından tasarlandı ve Joseph Bramah tarafından geliştirildi. Tuvaletlerden evlere yayılan kötü koku ise 1849 yılında Stephen Green'in "U" şeklinde bir boruyu tuvaletin çıkışına monte etmesi ile son buldu. Tuvaletlerin ve günümüzde lavaboların da altında bulunan bu "U" şeklindeki boruda her zaman bir miktar su kalır ve kokunun oluşmasını önler. Tabii o zamanlar tuvaletler dökme demirden yapılıyordu. Sonra düzgün yüzeylerinin temizlenme kolaylığı bakımından seramik tuvaletler üretilmeye başlanıldı. 1888 yılında ise tuvaletlere zinciri çekilince suyu akan klozetler ilave edildi.
Bizde tuvaletler için hela, kenef, ayakyolu, WC., 00, 100 numara gibi birçok isim kullanılır. "WC." İngilizce ismindeki "Water Closet"in baş harfleridir. 100 numaranın hikayesi ise değişik. Eskiden Fransa'da otellerde tuvaletler koridorların uçlarındaydı. Odaların her birine birer numara verirken, tuvaletlere numarasız demişler ve "00" diye işaretlemişlerdi. Fransızca'daki "numarasız" kelimesi ile "100 numara" kelimesi hemen hemen aynı telaffuz edildiğinden, bizde Fransızcası biraz kıt birinin tercüme hatası sonucu "100 numara" olarak yerleşmiştir.
Kaynak : L.B.A.
Garip Bilgiler - Eski insanlar tuvaletlerini nasll yap yorlard l l ?
11Nisan 2013 akkara fanzin
12
Yedinci Mühür
"Hep Eugene O'Neill'in ünlü sözünü anıyorum: "İnsanın Tanrı ile olan ilişkisini ele almayan tüm dramatik yapıtlar önemsizdir."
Ingmar Bergman
Yedinci Mühür (İsveççe : Det sjunde inseglet), Ingmar Bergman'ın yönetmenliğini yaptığı 1957 yapımı bir İsveç filmidir. Bir Orta Çağ şövalyesi olan Antonius Block (Max Von Sydow canlandırır) ile onun canını almaya gelen Ölüm'ün (Bengt Ekerot canlandırır) oynadığı satranç oyunu sırasında yaşananları konu alır. Bergman bu filmi kendi oyunu olan Wood Painting'ten uyarlamıştır.
Konusu
Orta Çağ'da süren savaşlardan bıkmış olan Antonius Block ve yardımcısı Jöns (Gunner Björnstrand canlandırır) Haçlı Seferleri'nden sonra vebanın kasıp kavurduğu ülkelerine dönerler. Gelir gelmez bir sahilde Block, siyah kıyafetli, soluk yüzlü, bir papazı andıran görünümüyle Ölüm'le karşılaşır. Yalnız başına satranç oynayan Block canını almaya gelen Ölüm'e bir satranç oyununda meydan okur. Oyun sürdükçe hayatta kalacağına inanıyordur. Ölüm kabul eder ve yeni bir oyuna başlar. Filmdeki diğer karakterler Ölüm'ü görmez ve filmin çeşitli sahnelerinde satranç tahtası göründüğünde Block'un her zamanki gibi yalnız başına satranç oynadığını düşünürler. Block ve Jöns, Block'un kalesine doğru yola çıkarlar. Yolda gezgin oyuncular olan Jof ve eşi Mia, oğulları Mikael ve menajerleri Skat'la karşılaşırlar. Jof, hayal gücü kuvvetli biriyken, Mia şüpheci biridir. Şövalye ve yardımcısı Ölüm Dansı'nın bir freskinin çizildiği bir kiliseye girer. Orada şövalye bir papaz kıyafetine bürünmüş Ölüm'e kendi şüphelerinden bahseder, ona hayatının boş ve anlamsız olduğunu ama nisan 2013 akkara fanzin
anlamlı bir şey kurtaracak satranç stratejisinden bahsederken Block, papazın aslında Ölüm olduğunu anlar. Ölüm ona taktiklerini hatırlayacağına söz verir. Kiliseden ayrılırken şeytana ruhunu sattığı için diri diri yakılma cezasına çarptırılan bir kızla konuşur. Kısa süre sonra Jöns terk edilmiş bir köyde su arar. Bir köylü kızın cesetleri soyan bir adam tarafından tecavüze uğramasını engeller ve onu kurtarır. Adamın on yıl önce Antonius'u eşini bırakıp, Kutsal Topraklar'a Haçlı Seferleri için gitmeye ikna eden Raval olduğunu fark eder. Köylü kız Jöns'e katılır. Üçü, küçük bir oyun grubunun gösteri yaptığı bir kasabaya giderler. Skat, Jof ve Mia'yı kalabalığa takdim eder. Sonra demircinin karısı Lisa'ya dikkat kesilerek, oyunculardan uzaklaşır. Birlikte kaçarlar. Jof ve Mia'nın gösterisi kendilerini kırbaçlayan dindarların gelişiyle yarım kesilir.
Bir handa Jof, Raval'la karşılaşır. Raval, Jof'u bir
ayı gibi masaların üzerinde dans etmeye zorlar. Jöns
gelir ve onu kurtarır. Daha sonra demirci de gruba katılır.
Bir sahnede Block kırsal kesimde Mia'nın topladığı
yaban çilekleri ve süt eşliğinde pikniğin tadını çıkarır.
Oyuncuları vebaya karşı güvende olacakları kalesine
davet eder. Yolda Skat ve Lisa'ya rastlarlar. Lisa,
Skat'tan bıkmıştır ve kocasına dönmüştür. Diğerleri
gittikten sonra Skat geceyi geçirmek için bir ağaca
tırmanır. Ölüm, ağacı keser ve aktörün zamanının
dolduğunu bildirir. Daha sonra grup tekrar yakılmaya
mahkum edilmiş kızla karşılaşır. Block, kadından
Şeytan'ı çağırmasını ister, böylece ona Tanrı'yı
soracaktır. Kız bunu çoktan yaptığını söyler. Ama Block
şeytanı göremez, sadece onun dehşetini görür. Ona
acılarını dindirmek için otlar verir. Raval tekrar ortaya
çıkar. Vebadan ölmek üzeredir ve su dileniyordur.
yapmak istediğini söyler. Hayatını
Gökhan DamgacI - Yedinci Mühür
13
Köylü kız ona biraz su götürmeye yeltenir, ama Jöns onu durdurur. Jof, Mia'a şövalyenin Ölüm'le satranç oynadığını görebildiğini söyler ve ölüm hala meşgulken ailesiyle birlikte kaçmaya karar verir. Ölüm'ün “Kimse benden kaçamaz” ifadesini duyduktan sonra Block satranç tahtasını devirerek, aile kaçarken Ölüm'ü oyalar. Ölüm taşları yeniden tahtaya yerleştirir ve ertesi hamlede oyunu kazanır. Tekrar görüştüklerinde, Block'un ve onunla birlikte yolculuk yapanların zamanının dolacağını söyler. Ayrılmadan önce Ölüm, Block'a o anlamlı şeyi yapıp yapmadığını sorar ve Block da yaptığını söyler.
Şövalye kalesinde tekrar karısıyla bir araya gelir. Bütün hizmetçiler kaçmıştır. Grup, Ölüm kendileri için gelmeden önce son bir yemek yerler. Block, Tanrı'ya dua eder. "Bize merhamet et, çünkü biz küçük, korkmuş ve cahiliz." der. Bu sırada küçük aile Jof'un Ölüm Meleği'nin yarattığını söylediği fırtınadan kaçar ve onu çok büyük olarak tasvir eder. Ertesi sabah Jof, ikinci bir şey görür. Şövalye ve yoldaşları, bir tepede Ölüm Dansı yaparken görülür.
B-Satranç ve Kara Ölüm ilişkisi
Filmde satranç oyunu başladığında şövalye
elinde iki taş tutar. Bunlardan birisi beyaz, diğeri ise
siyahtır. Ölüm bunlar arasında seçim yaptığında siyah
taş ona gelir. "Siyahlar senin" der Şövalye. "Beni iyi
tasvir ediyor" der Ölüm. Ölümün filmde siyah olarak
tasvir edilmesi aynı zamanda Orta Çağ'da 1348-1350
yılları arasında Avrupa'da meydana gelen insanlık
tarihinin en yıkıcı salgınlarından biri olan Kara Ölüm
(Black Death) olayıyla da ilgilidir. Kara Ölüm'ün dünyada
75 milyon ila 200 milyon arasında insanın ölümüne
neden olduğu düşünülmektedir. Kuzey ve Güney
Avrupa'daki kurbanların DNA'larından yapılan
araştırma sonucunda salgına Hıyarcıklı Veba'ya neden
olan Yersinia pestis bakterisinin neden olduğu
belirlenmiştir. Kara Ölüm'ün Çin veya Orta Asya'da
başlayıp, batıya yağıldığı düşünülmektedir. Salgın İpek
Yolu vasıtasıyla 1346'da Kırım'a ulaşmıştır. Buradan,
ticari gemilerde bulunan, siyah farelerin üzerinde
yaşayan Doğu fare pireleri adı verilen parazitler
vasıtasıyla Akdeniz ve Avrupa'ya yayılan Kara Ölüm,
Avrupa nüfusunun yüzde 30 ila 60'ını öldürmüştür. Kara
Ölüm sonucunda nüfusu büyük ölçüde azalan
Avrupa'nın toparlanması 150 yıl almıştır. Kara Ölüm
sırasında dini fanatikler Yahudileri, yabancıları,
dilencileri, hacıları ve benzeri çevreleri salgından
sorumlu tutup infaz etmiştir. O dönemde 2000 kadar
Yahudi'nin bu infazlar neticesinde öldürüldüğü tahmin
edilmektedir.
nisan 2013 akkara fanzin
[Filmin son sahnesinde grubun Ölüm Dansı]
Filmin Orta Çağ ile bağlantıları
Bergman Yedinci Mühür filminde istediği mesajı
Orta Çağ'da geçen olaylarla ilişkilendirerek aktarmıştır.
Filmin Orta Çağ ile bağlantısı bazen bir sanat eserinde,
bazen bir ritüelde karşımıza çıkar. Ancak Orta Çağ ile
ilgili verilen bilgilerde çelişkiler ve tutarsızlıklar da göze
çarpmaktadır. Ancak filmin Orta Çağ ile bağlantılarının
çoğu zaman mecazi ve sembolik olarak ele alındığı
unutulmamalıdır.
A - Albertus Pictor ve Satranç Oynayan Ölüm eseri
Filmde geçen çizimlerin birçoğu Orta Çağ
eserlerinden alınmıştır. Bunun yanında şövalyenin
ölümle satranç oynaması fikri de, eserleri Güney ve Orta
İsveç civarındaki birçok kilisede günümüze kadar gelen
bir geç Orta Çağ ressamı olan Albertus Pictor'un (1440-
1507) İsveç'in Stockholm şehrinin kuzeyindeki Taby
bölgesindeki Taby Kilisesi'nde (Taby kyrka) yer alan
"Satranç oynayan ölüm" eserinden gelmektedir.
Satranç Oynayan Ölüm
Gökhan DamgacI - Yedinci Mühür
C- Ölüm Dansı
Filmde sıkça geçen bir imge de Ölüm Dansı'dır.
Ölüm Dansı (İngilizce : Dance of Death, Almanca :
Totentanz, Fransızca : Danse Macabre, İspanyolca:
Danza de la Muerte) geç Orta Çağ alegorisinde (Not:
Alegori, bir fikrin daha iyi kavranmasını sağlamak için
göz önünde canlandırılıp dile getirilmesidir. Orta Çağ
alegorisi kurgusal kullanımların ardındaki hakikat olarak
düşünülmüştür) bir sanatsal türdür ve ölümün
evrenselliğini, kişinin yaşamdaki konumu ne olursa
olsun ölüm dansının herkesi bir araya getireceği fikrini
işler. Ölüm Dansı'nda ölüm veya ölümün
kişiselleştirilmiş hali (tıpkı filmdeki gibi) hayatın her
yerinden insanları (Papa, İmparator, Kral, Çocuk, İşçi
gibi) mezara kadar bir dansa davet eder. Bu dans
hayatlarının ne kadar kırılgan olduğunu ve dünyevi
yaşamın zaferlerinin ne kadar beyhude olduğunu
insanlara hatırlatır. Kökenlerinin Paris'te Kutsal
Masumlar Kilisesi Mezarlığı'nda (Orta Çağ'da ölülerin
toplu olarak gömüldüğü en geniş mezarlıklardan
birisidir) bulunan resimli vaiz metinlerinden geldiği kabul
edilmektedir. (1424-1425)
14Nisan 2013 akkara fanzin
Ÿ Senfoni No 4, 2nci bölüm – Gustav Mahler (1901)Ÿ Totentanz der Prinzipien – Arnold Schoenberg
(1914)Ÿ Piyano üçlüsü No 2 Mi minör Op. 67, 4ncü bölüm
“Ölüm Dansı” – Dmitri Shostakovich (1944)
D-Orta Çağ bilgileriyle Yedinci Mühür'deki çelişkiler
Yedinci Mühür filminde Orta Çağ'a dair bilinen gerçeklerle tutarsızlık gösteren bazı noktalar bulunmak-tadır. Bunlar şu şekildedir :Ÿ Son Haçlı Seferi (9. Haçlı Seferi) 1271'de bitmiştir.
Kara Ölüm denilen salgının Avrupa'yı vurması ise 1348'de gerçekleşmiştir. Yani filme göre şövalyenin Danimarka'ya döndüğü sırada salgınla karşılaşması bir çelişkidir.
Ÿ Kendini kırbaçlama ritüeli Danimarka'ya yabancı olan bir şeydi, yani orada kullanılmıyordu.
Ÿ Büyük ölçüde infazlar 15inci yüzyılda başlamıştır.
Filmin İncil ve Hıristiyanlık ile bağlantıları
Filmle ilgili Bergman'ın sözleri şu şekildedir: "Yedinci Mühür, serbestçe kullanılmış Orta Çağ
malzemeleriyle sunulan modern bir şiirdir. Filmimde Şövalye, bugünün askerinin savaştan dönmesi gibi, Haçlı Seferi'nden dönüyor. Orta Çağda insanlar vebadan ölesiye korkarlardı. Bugün de atom bombası korkusuyla yaşıyorlar. Film, teması hayli basit bir alegoridir: İnsan, onun ebedi Tanrı arayışı ve tek mutlaklık olarak ölüm."
Vahiy
Vahiy bölümü Yeni Ahit'in son kitabı olmakla birlikte zulümlerden ve dünyanın çekiciliğinden ötürü inanç-larında cesareti kaybeden Hıristiyanlar'a cesaret ver-mek için yazılmıştır. Vahiy kitabı Apokaliptik bir yazıdır.
Apokalips ve Yedi Mühür
Apokalips (İbranice: , Yunanca: אפוקליפסהAποκάλυψις), "Vahiy" adıyla da bilinen, Yuhanna tarafından Anadolu kıyılarına yakın Patmos Adası'nda yazılan, insanlığın geleceğinden sembolik anlatımlarla söz eden metindir. Grekçede "vahiy, ifşa olunma" anlamına gelen bu sözcük (apocalypse), Fransızcada "vahiy" ve "kıyamet" anlamlarında kullanılır.
Mezarı Selçuk, İzmir'de bulunan Yuhanna'nın
kendisine gösterilen yedi "vizyon"da gördüklerini
kaleme aldığı, 3,7 ve 12 sayılarının sıkça kullanıldığı bu
metin 22 bölümden oluşur. Metinde kısaca, Dünyadaki
ilk Hıristiyan merkezleri sayılan Anadolu'daki yedi
kiliseden, insanlığın uğrayacağı doğal felaketlerden,
büyük depremlerden, insanlığın çekeceği acılardan,
Deccal'in hükümranlığından ve "kurtarıcı"nın gelişiyle
insanlığın yaşayacağı yeni dönemden söz edilir. Kimi
yazarlar Apokalips'teki bazı kehanetlerin Nos-
tradamus'un bazı kehanetleriyle paralellik gösterdiğini
ileri sürerler.
Ölüm Dansı (1493) Michael Wolgemut(Orta çağda ölüm dansını tasvir eden bir resim)
Ölüm Dansı Bernt Notke (Alman ressam ve heykeltıraş), Michael Wolgemut (Alman ressam ve baskıcı), Guy Marchant (Fransız matbaacı, sanat eğitmeni) , Kastavlı John (Hırvat fresk ressamı) gibi birçok sanatçıya ilham kaynağı olmuştur.
Ölüm Dansı ve Müzik
Ölüm Dansı temasını içeren müzik eserlerinden bazıları aşağıdaki gibidir.
Ÿ Mattasin oder Toden Tanz – August Nörmiger (1598)Ÿ Totentanz (Dies irae'de parafaz) – Franz Liszt (1849)Ÿ Ölüm dansı – Camille Saint-Saëns (1874)Ÿ Ölüm şarkıları ve dansları – Modest Mussorgsky
(1875-77)
MAXIME CHATTAM
FANZINKARAAK
MAXIME CHATTAM
SEVGi VE ASKIN SULTANI
MEVLANAMEVLANASEVGi VE ASKIN SULTANI
GÖKÇE ADAGÖKÇE ADAGÜNESiN ELVEDA DEDiGi YER-GÜNESiN ELVEDA DEDiGi YER. -
GARiP BiLGiLERGARiP BiLGiLER.
NiÇiN TRAFiK LAMBALARI NiÇiN TRAFiK LAMBALARI
KIRMIZI, SARI VE YESiLDiR?.KIRMIZI, VE DiR? SARI YESiL.
ADIM ADIM JAZZ ARMONiSiADIM ADIM JAZZ ARMONiSi
..
Aylık
Özgü
n İçerik
li Fan
zinA
ylık
Özgü
n İçerik
li Fan
zin
TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA SANAT-TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA SANAT-
TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA MÜZİK ENSTRÜMANLARI
-TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA MÜZİK ENSTRÜMANLARI
-&&
Sayı: 02 - Şubat 2013 Fiyat: 4.00 TL. No:201302Sayı: 02 - Şubat 2013 Fiyat: 4.00 TL. No:201302
DERS 2DERS 2
Sevgi Ve AskIn SultanI
Mevlana Bir zerre güzellikte, kainatı
yaratanın tecellisini gösteren, Celaleddin Rumi'nin müsamahasına sığınarak, bende 2. sayımızda sizlere Mevlana'nın çok sevdiğim bir kaç yazısını, şiir ve sözlerini anlatmak ve paylaşmak istedim.
O'nu anlatmaya çalışmak, bir okyanusun içine bir kovayı daldırıp uzaklara taşıdıktan sonra “alın okyanus budur..!” eye benzer. O kovadaki su, eve lana'dır, hem de asla Mevlana r.
Sevg i v k ın su l tan ı evlana'ya göre Allah'a akıl ile
az. Kulu llah'a ulaşmakçi ol bir deni benzetili de yü aşk ise gemiuzun bir yo için lıklı değildir. Vusl rek ulaşmak isteyen insa yu pek çok müşkülata hayatından olabilir. G güvenilir bir yolcu na, bu yolda nenin kurtul
çek aşk a, iba iba ola ceh emde ede Cenn det ede ler ise t r lerdir. Tüccarlar kazanç getirmeyen bir işin yanına uğramazlar. Hak katında, asıl ibadet edenler ise aşk ehlidir. Çünkü onlar ne cehennem korkusu nede cennet sevdası taşırlar. Yalnızca Allah rızası için ibadet ederler.
Bazen diyorum ki; “ne olacak söyle gitsin..” sonra diyorum; “söyleyince ne olacak, sus bitsin.”
demt M v
değildie aş
M insanulaşam n A i n aşması gereken y ze
rse; akıl bu deniz zücü,dir. Yüzmek güzel olsada
lculuk sağata yüze
n, yol bouğrar, hatta
emiye binen iseluk yapar. Mevla
aşk gemisine biacağını müjdeler.
Hakiki ibadet erlerinin gerehli olduğunu söyleyen Mevlan
deti kölenin, tüccarın ve aşığındeti rak üçe ayırır. Köleenn n korktuğu için ibadetr. et vaadi için iban üccar uhlu kimse
e
Sevgi ve AskIn SultanI Mevlana
2subat 2013 akkara fanzin .
. Sevgide güneş gibi ol,Dostlukta ve kardeşlikte akarsu gibi ol,Hataları örtmede gece gibi ol,Tevazuda toprak gibi ol,Öfkede ölü gibi ol,Her ne olursan ol,Ya olduğun gibi görün Yada göründüğün gibi ol.
Mevlana
Arz
u C
ihan
UĞ
UR
YazarlarımızOktay KULAOĞLU
Nilay OĞURGökhan DAMGACIArzu Cihan UĞUR
Murathan BEŞİ
Çizimler & Kapak TasarımMevlana Çizim
Arzu Cihan UĞURArka Kapak Uygulama
Zeynep BALOĞLU
EditörMurathan BEŞİ
Araştırma EditörleriOktay KULAOĞLUGökhan DAMGACI
Yazı İşleriNilay Oğur
Yayın YönetmeniMurathan BEŞİ
İletiş[email protected]
www.facebook.akkarafanzin.com
Satış Noktaları****Senan /Sahaf & Kitabevi****
Meşrutiyet Cad. Sahne Sok. Aslıhan Pasajı No: 18/39
Beyoğlu/İstanbul
****Ada Kitapevi****Beyoğlu Sahaflar Çarşısı
Meşrutiyet Cad. No 18/33 80090 Galatasaray/İstanbul
****Atlantis****Mühürdar Cad. Akmar Pasajı
No: 70/15 Kadıköy/İstanbul
SEVGi VE ASKIN SULTANI - Mevlana 2
KiTAPLIGIMDAN - Maxime Chattam 5
GEZ, GÖR, ARPACIK - Gökçe Ada 7
GARiP BiLGiLER - Trafik LambalarI ? 10
TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA MÜZiK ENSTRÜMANLARI
11
TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA SANAT 13
ADIM ADIM JAZZ ARMONiSi - Ders 2 17
3subat 2013 akkara fanzin .
FANZINKARAAK
-
-
-
KÖTÜYÜ DEGiL, KÖTÜLÜGÜ YOK ETMELi. iYi
iNSANLAR ANCAK BÖYLE ÇOGALIR.
TUTUSTURAN ELLE DEGiL, KIVILCIMLA
MÜCADELE ETMELi. iYiLiK iSTiYORSAK EGER
DÜNYADA, ATESi KIVILCIMKEN SÖNDÜRMELi!..
Lev Nikolayeviç TOLSTOY
--
-
.-
-
.
Herkese merhaba;
Yeni yıla girdik gireceğiz derken birde bakmışız ki 2013 yılının birinci ayını devirmişiz bile. Herkes ayrı bir dünya. Bir sene boyunca iç ve dış dünyalarımızda kim bilir neler yaşadık her birimiz? Ne yaşandıysa yaşandı. Umarım iyiliklerimizden, kötülüklerimizden ve yaşa-dığımız her şeyden ders alabilmişizdir.
Kar temizlik ve saflığı ifade eder. Sizi bilmem ama kış mevsimi ve kar bana her zaman çocukluk yıllarımı hatırlatır. Bilen bilir, eskiden komşuluk diye bir kavram vardı. Temizliğin ve saflığın yaşanır olduğu çocukluk yıllarımda, Yenibosna'da oturduğumuz apart-manda karnım acıktığı zaman istediğim herhangi bir dairenin kapısını çalar binadaki amcaların, teyzelerin evinde kendi evimdeymiş gibi yemek yiyebilirdim. Güzel zamanlardı. Kar yağdığı zaman herkesin içini bir neşe kaplar ve akşam olması beklenirdi. Her evin çalışan bireyi eve geldiğinde, akşam yemeği dışarı bir an önce çıkabilmenin telaşı ile hızlıca yenirdi. Sonra apartman kapıları birer birer açılır ve bütün binayı neşe içinde boşaltırdık. “Neden, delirdiniz mi?” dediğinizi duyar gibiyim... Evet delirirdik. Kar yağdığında delirme duygusunu bastırmak insanın kendisine yapacağı büyük bir kötülüktür bence. Bütün apartman dışarıya kar topu savaşı yapmaya çıkardık. Yorulana kadar kar ile deliler gibi oynardık. Eldivenlerimin ıslandığını, parmak uçlarımın buz tuttuğunu hala hatırlıyor ve ellerimin sızladığını hala hissedebiliyorum. Ellerimizin sızlamasına aldırmadan, bıkmadan kar ile oynardık. Sonra biz çocuklar hasta olmayalım diye anne ve babalarımız tarafından zorla eve götürülürdük. İliklerimize kadar buz tuttuğumuzu, sıcacık kömür sobası yanan evlerimize girdiğimizde ve soba üstünde közlenen, kestane ve mandalina kabuklarının yaydığı o muhteşem kokuyu içimize çektiğimizde anlardık. Hemen üst baş değiştirilir ve sıcak bir bardak dolusu süt ile sobanın yanına yanaştırılan sandalyeye oturtulurdum...
İnsanları mümkün olduğu kadar gözlemlemeye ve anlamaya gayret ederim. “Otuz altı yaşına geldin anlayabildin mi bari?” diye soracak olursanız eğer, evet anladım diyemeyeceğim malesef. Hamallık mesleği ile uğraşan, temizlik görevlisi olan, üst düzey yönetici, öğretmen, doktor, hemşire, arkeolog, müzisyen, ticaret erbabı ve daha bir çok değişik meslek grubundan arkadaşım var. Bu insanlarla fırsat bulup sohbet ettiğim zaman- larda ağırlıklı olarak yaşamlarındaki olumsuz-luklardan konuştuklarına tanık oluyo-
rum. Mutlu olmak ya da olmamak, olumlu/olumsuz düşünmek, kişinin hayata bakış açısı ve hayatın içindeki durumu ile ilgili olarak yaptığı kıyaslamalarla doğru orantılıdır. Malesef kimse olduğu yerden memnun değil. Her nedense kimse aşağıya bakmak istemiyor. Hayat standardı ne olursa olsun herkesin gözü yukarıda, kendisinden daha iyi durumda olduğunu düşündüğü kişi yada konumda. İnsanlar kendileri dışında var olan insanlara “ben çok iyi durumdayım” mesajını vermek için sahip olduklarını ve bulundukları konumlarını kullanabiliyorlar.
Dünyamızda bir “AVM” çılgınlığıdır
almış başını gidiyor. Allah sonumuzu hayır etsin... Bu AVM'lere girdiğimizde bol miktarda yiyecek, içecek, giyecek ve daha birçok işimize yarar/yaramaz şey olduğunu görüyoruz. Alışveriş merkezlerindeki bu bolluğa o kadar aşina olmuşuzdur ki bu duruma hiç şaşırmadan alışkanlığın vermiş olduğu doğallıkla almak istediklerimizi alır, büyük buz dolaplarımızı doldurmak için sıcak evlerimize götürürüz. AVM... Adı üstünde AV Merkezi. Öyle sistematik ve konforlu bir düzen ki bu, bizi kendisine çekebilmek için her şey düşünül-müş. Kışın sıcak, yazın serin bir ortam, karnımızı doyurmak için yiyecek alanları ve bir sürü alış veriş mağazası. Hatta alış veriş yaparken (belli bir ücret karşılığında) çocuklarımızı özel olarak hazırlanmış alanlara bile bırakabilme imkanı sunulmuş..! Normalde hiç tanımadığınız bir insana çocuğunuzu emanet edebilir misiniz? Tam bir av hayvanı gibiyiz. Bu sistem bizi öyle bir kıvama getirmiş ki nasıl oluyorsa hiç tanımadığımız insanlara çocuklarımızı teslim edebiliyoruz. Çocuk-larımızı teslim etmekle kalmıyor birde üstüne üstlük bunun için para bile veriyoruz. Dedim ya burası AV Merkezi. Bizlerde av olduğumuza göre, bu durumda ceplerimiz de soyulan
EDiTOR..
4subat 2013 akkara fanzin .
Mu
rath
an
BE
Şİ
KitaplIgImdan
Maxime Chattam Merhaba,
Bu haftaki yazımda Fransız yazar
Maxime Chattam'dan bahsetmek istiyorum.
Maxime, 19 Şubat 1976 tarihinde Fransa'nın
Herblay kentinde dünyaya gelmiştir; çocuklu-
ğu Amerika Birleşik Devletleri'nde geçmiştir;
ancak 11 yaşında Fransa'ya geri dönmüştür.
Genellikle kan ve vahşet dolu hikayeler
yazan yazar yazıdığı kahramanları canlan-
dırmayı hayal ediyordu. Lise yıllarına geldiğin-
de aktör olmak istediği için tiyatro dersleri aldı.
Üniversitede küçük roller oynadı ama aynı
zamanda öykü ve roman denemelerine de
devam etti.
Maxime tiyatroya devam ederken tiyatro
oyuncusu olan Pierre Hatet ile tanışması ve
Pierre'in, Maxime'in yazdığı hikâyeleri
görmesiyle hayatı değişti. Pierre Maxime'i
yazarlıkta ilerlemesi konusunda oldukça
destekledi. Maxime, 1 yıl kriminoloji eğitimi
aldı ve adlî tıp, suçlu psikolojisi ve kriminal
polislik konularında kendini geliştirdi. İki
senelik araştırmalar ve hatta kitabının daha
gerçekçi olması için otopsilere bile katılarak ilk
Kitabı Kötü Ruh'u (2002) bitirdi. Kötü Ruh,
dünya çapında büyük ilgi gören bir ilk roman
oldu. Maxime, dünya çapında tanınan ve Jean
Christopher Grange tarzında yazdığı kitaplarla,
Grange'in tahtının veliahtı gibi görünüyor.
Kötü Ruh'ta suçlu profili çıkarmada
usta bir kahraman olan Joshua Brolin ikinci
romanı Karanlığın Soluğunda (2003) ve Kara
Büyü'de (2004) de karşımıza çıkar. Ben aynı
karakterin diğer kitaplarda da karşımıza
çıkmasını seviyorum çünkü tanıdığımız,
bildiğimiz bir karakter olduğu için çoğu zaman
olaylar karşısında kahramanın nasıl
davranacağını daha yazar söylemeden tahmin
edilebiliyor ve bu bana keyif veriyor. Maxime
yazarlık kariyerinde Zamanın Kanı (2005),
Kaosun Sırları (2006), Gaia Teorisi (2008) ve
uzun bir aradan sonra Leş (2012) kitaplarıyla
emin adımlarla ilerlemektedir.
Beni en çok etkileyen kitapları kara
Büyü ve Leş olmuştur. Hangi kitabı tanıtaca-
ğıma karar veremediğim için bu sayımızda her
iki kitabı tanıtmak istedim.
Kara Büyü, benim gibi örümcekten
korkan insanların korkulu rüyası olabilecek bir
kitap.
Örümceğe dönüşen bir seri katil,
uyuyan kocalarının yanından hiçbir zorlama
olmadan kaçırılan kadınlar, ayakkabılardan,
gardıroplardan ve en kuytu köşelerden çıkan
karadullar…
Oregon ormanlarında dehşet saçan bir
gölge dolaşıyor. Portland'da evler ölümcül
örümcekler tarafından işgal edilirken ormanın
içinde insanların ulaşamayacağı yerlerde dev
örümcek ağları içinde cesetler bulunmaya
başlar. Cesetlerin yüzlerinde ölüm anlarının
dehşet veren son yüz ifadeleri maskeleşmiştir.
Aynı zamanda Portland'da garip bir salgınla
birlikte ailelerde birbiri ardına ölümler ve
yaralanmalar başlayacaktır. Tüm bu olayların
arkasında kim vardır? Eski FBI ajanı Joshua
Brolin ve New York Polis Teşkilatı'ndan
Annabel O'Donnel dev örümcek ağlarının
Maxime CHATTAM
KitaplI Imdan - Maxime Chattamg
5subat 2013 akkara fanzin .
arasına girerken ölümlerin ardındaki kişi ya da
kişileri bulabilecekler mi?
Son romanı Leş'de ise korkuyu
hissetmek için nereye kadar gidebileceğinizi
göreceksiniz… Maxcime bu kitapla korkuyu
iliklerinize kadar hissetmenizi sağlayacak. Bir
savaş gemisinde savaşmaya giden bir asker ya
da aynı savaş gemisinde yaralıları tedavi
etmekle görevli gönüllü bir hemşire olduğu-
nuzu düşünün. Uyurken, yemek yerken ya da
eşyalarınızı almaya giderken acımasız bir katil
tarafından inanılmaz acılarla öldürülebilir ya
da en yakın arkadaşınızın acımasızca öldürül-
düğünü görebilirsiniz. Üstelik bulunduğunuz
gemi bir savaş gemisi…Hareket emri bekleyen
geminin ambarında bir askerin asılmış cesedi
bulunur. Kurbanın kafası kesilmiş ve yerine
ağzı parçalanmış bir koç başı koyulmuştur.
Ölen karısına mektuplar yazan Askeri Polis Şefi
Teğmen Craig Frewin olayı çözmeye çalışırken
hemşire Ann Dawson ile karşılaşır. Her ikisi de
geçmişinden kaçmaya çalışırlar. Ann,
korkularıyla yüzleşmek için Teğmene yardım
etmek istediğini belirtir. Frewin, katilin işlediği
cinayeti sergilemiş olmasından cinayetlerin
devamının geleceğini ve katilin gemi
mürettebatından biri olduğunu düşünmek-
tedir; ancak askerler arasında huzursuzluk
çıkmasını istememektedir. Hareket emri gelir
ve katil her defasında daha vahşi yöntemlerle
kurbanlarını teşhir etmeye devam eder. Savaş
ortamında işlenen cinayetler ve bir türlü
bulunamayan katil askerler arasında
huzursuzluğa sebep olurken herkes
birbirinden şüphelenmeye başlar çünkü
herkesin bir sırrı vardır.
Maxime, zamanı ve mekânı belli
olmayan bir savaşa doğru giderken aslında
okuru insanın karanlık psikolojisine doğru
korkulu bir yolculuğa çıkarır. Bir solukta
okuyacağınız bu muhteşem kitabı şiddetle
tavsiye ediyorum.
Keyifli okumalar… Nilay OĞUR
6subat 2013 akkara fanzin .
KitaplI Imdan - Maxime Chattamg
Gez, Gör, ArpacIk - Gökçe Ada
Güneşin elveda dediği yer..
Hafta sonunu değerlendirmek üzere nereye
gidebiliriz diye Google maps Türkiye haritası
üzerinde buluyoruz kendimizi. Bu yer hem yakın
olmalı hem de ulaşım maliyeti açısından düşük
olmalıydı. Haritada sürekli sağa doğru kayıp
Amasra'ya kadar gidip geri geliyoruz. Gerek
kilometre gerekse üç kişinin özel araçla
yükleneceği maliyet bizi gerisin geriye Maşukiye'ye
kadar getirdi. Neyse ki daha öncesinde
Maşukiye'ye gitmiş olmamızdan dolayı fikir cazip
gelmedi ayrıca içimizde alabalık sevende yoktu.
Harita üzerinde sola doğru kaydığımızda
Saroz açıklarında ben de buradayım diye bize göz
kırpan “Gökçe Ada” takılıyor mouse'umuzun
ucuna.. Aslında maliyeti Amasra gezisi kadar olsa
da “acaba Gökçe Ada yerli Mykonos olabilir mi?”
düşüncesiyle tilkiler dönmeye başlıyor beynimizde
ve hakkında çok şey bilmediğimiz Gökçe Ada'da
karar kılıyoruz nihayetinde.
İstanbul'dan Gökçe Ada yolu boyunca
bilumum çay ocağı, kahvaltı salonu, umumi
tuvalet ve benzin istasyonuna uğradığımız için
“Gökçe Ada-İstanbul arası şu kadardır”
diyemiyorum size; ancak Saroz körfezinin en
ucunda bulunan Eceabat'a geldikten sonra
yaklaşık 1,5 saatlik arabalı feribot yolculuğu ile
ulaşıyoruz Ada'ya..
Gökçe Ada;
Gökçe Ada Türkiye'de güneşin en son
battığı yerdir. Adanın batısındaki Uğurlu Köyü
ülkemizin en batı ucudur.
Gökçe Ada, Lozan antlaşması ile Türkiye'ye
bırakılmış olup 1960'lı yıllarda Rum nüfus
çoğunlukta iken 1980'li yıllarda Yunanistan'a ve
Kıbrıs'a başlayan göçler nedeniyle günümüzde çok
az sayıda Rum nüfusu kalmıştır. Adada şu an
çoğunlukla Karadenizliler, Bulgaristan'dan gelen
göçmenler ve Ispartalılar bulunmaktadır.
Kilise
Zeytinli Köyü
Gez, Gör, ArpacIk - Gökçe Ada
7subat 2013 akkara fanzin .
Gökçe Ada kendi kendine yeten su
kaynakları ile yaşamını idame ettirmekle birlikte
en büyük su kaynağına sahip dördüncü adasıdır
dünyanın. Zeytinli, Kaleköy, Yeni Bademli, Tepe
Köy, Dereköy ve Uğurlu başlıca köylerindendir.
Yaz aylarındaki nüfusu adaya gelen tatilciler ve
rüzgar sörfçüleri tarafından hatırı sayılır oranda
artmaktadır. Yazları da rüzgarlı olan hava
nedeniyle profesyonel rüzgar sörfçülerininde
antrenman sahası olmuş bir bakıma.
Adanın mitolojik tarihinde Achilles, Limni,
Troya Prensi Lycaon gibi zat-ı muhteremler yer
alsa da bu derinlikte bir anlatımda bulun-
maktansa şu anda geçmişe ait ne kalmış ondan
haberdar etmek isterim. Ada da klasik Rum
mimarisinin etkisini görüyoruz doğal olarak. Taş
evler, köy meydanında kahvehane, çama-
şırhaneler, kiliseler, Arnavut kaldırımlı sokaklar,
boş sokaklarda rüzgarla sallanıp ses çıkaran
süsler ve isimleri Eleni, Yorgo, Calisto olan çok az
sayıdaki nineler ve dedeler.. Sırasıyla geziyoruz
köyleri, Zeytinli köyünde meşhur dibek kahvesini
içiyoruz. Dibek ise kahvenin dövüldüğü taşın adı
oluyor. Bu köy ayrıca Rum patriği Bart-
holemeos'un doğduğu köydür. Köyde bir kilise, on
şapel bulunmaktadır.
Bademli için ise adanın en kalabalık köyü
diyebiliriz. Tarihi yapılara bu köyde daha fazla
rastlıyoruz. Kilise ve çamaşırhane muhakkak
görülmeli, özellikle çamaşırhanedeki yıkama ve
durulama oyukları, su ısıtma şömineleri köye
yerleşen Türk nüfus tarafından halen kulla-
nılmaya devam etmektedir.
Sıradaki köyümüz ise Uğurlu. Gelmişken
ülkemizin en batısını görmeden gitmek olmazdı.
Sanırım adadakilere uzak gelmiş olacak ki plajda
kimse yoktu ama adanın girilecek en güzel denizi
burasıydı. Sığ, yer yer taşlık ve mavinin en güzel
tonlarında sessiz mi sessiz bir sahil..
İnsana huzur veren bu köyün meydanında
bulunan dev çınar ağacının altında yaklaşık dört
saat sinekleniyoruz..
Rüzgarın, kuş seslerinin, dağlardan gelen
kekik kokusunun vermiş olduğu huzur adada
Dibek Taşı
Çamaşırhane
8subat 2013 akkara fanzin .
Gez, Gör, ArpacIk - Gökçe Ada
Bu arada restorantlardaki
balık çeşitleri oldukça iyiydi.
Size güveçte fener balığını
tavsiye ediyorum.
İ k i n c i v e s o n
günümüzün sabah ında
adanın soğuk sularında çok
fazla yüzülmemesi gerektiğini
bilmeyen ben, sağ böbreğimdeki 0,4 cm
büyüklüğündeki swarovski böbrek taşımı
düşürmeye başladım. Gece boyu süren kıvranma-
larım sonucunda sabahın ilk saatlerinde Gökçe
Ada Devlet Hastanesinde buluyoruz kendimizi.
Neyse ki İstanbul trafiği gibi bir trafik olmadığı için
iki dakika sonra hastanedeyiz. Sabahın ilk saatleri
ya da ada halkının gayet sıhhatli olmasındandır
sanırım, hastane filmlerdeki terk edilmiş Teksas
kasabası gibiydi. “Kimse yok mu ?” çağrımıza
esneyerek gelen bir hemşire cevap verdi. Durumu
anlattım hemşire hemen nöbetçi doktoru çağırdı.
Tetkik için hemen idrar tahlili istendi. İdrar
numunesi için su bardağı ebadındaki verilen kaba
istinaden “hepsini doldurmam gerekiyor mu?”
soruma (sabahın köründe kaldırılmış olmak
hoşuna gitmemiş olacak ki) hemşire hanım sert bir
şekilde “yok dudak payı da bırakınız” şeklinde bir
geri bildirimde bulunuyor. Neyse ki tatlı sert
personel, özel hastane hızında tüm tahlilleri 30
dakika içerisinde bitirip, tedavi olarak da beni
İstanbul'a kadar götürecek bir iğne kokteyli
yapıyor.
Dibek Taşı
Çamaşırhane
Uğurlu Köyü (T
ürkiye nin En Batı
Ucu)
'
Ada Geceler
i
Kilise Zeytinli Köyü
9subat 2013 akkara fanzin .
Güneşin Elveda Dediği Yer; Gökçe Ada
Kaleköy Kilisesi
Oktay KULAO LUĞ
Gez, Gör, ArpacIk - Gökçe AdaGarip Bilgiler - Niçin trafik lambalarI kIrmIzI, sarI ve yesildir?
Niçin trafik lambaları kırmızı, sarı ve yeşildir?
Trafik ışıkları uygulaması, önceleri
demir yollarının trenleri kontrol için uyguladığı
sinyaller Örnek alınarak başlamıştır.
Demiryolları idaresi kırmızı rengi 'dur' sinyali
olarak seçmişti. Kırmızı renk kan rengi
olduğundan asırlarboyu tehlikenin, tahribatın
ve ölümün simgesi olmuştur. Demiryolları ilk
faaliyete geçtiği 1830'lu yıllarda 'ikaz' ışığının
rengi yeşil, 'geç' ışığının ise beyazdı.
Bir süre sonra beyaz sinyal problem yaratmaya başladı. Beyaz renkli 'geç' sinyali diğer sokak lambaları ile karıştırılabiliyordu. Ama daha da kötüsü 'dur' işaretlerine konulan kırmızı mercekler yerlerinden düşünce ışık beyazlaşıyor, 'geç' sinyali olarak algılanıyor ve kazalara yol açabiliyordu.
Sonunda demiryolcular kırmızıyı 'dur', yeşili 'geç' sarı rengi de 'ikaz' sinyali olarak kullanmaya başladılar. Bilindiği gibi sarı, renk spektrumu içinde en göz alıcı renktir. Böylece makinist bir sinyalin bulunması gereken yerde beyaz ışığı görürse, bir şeylerin yanlış olduğunu anlıyor ve tedbirini alıyordu.
Karayollarına gelince, yollarda sadece atların ve at arabalarının bulunduğu tarihlerde bile dünyanın büyük şehirlerinde trafik sorundu. İlk trafik lambası otomobillerin ortaya çıkmasından çok önce 1868'de Londra'da kullanıldı. Gazla yakılan ve bir eksen etrafında döndürülebilen kırmızı ve yeşil lambalar bir yıl sonra patlayıp, kendilerini çeviren polisi de yaralayınca bu uygulama ortadan kalktı.
Ama öte yandan otomobillerin ortaya çıkması ve şehirlerde dolaşmaya başlama-larıyla birlikte durum iyice kötüleşti. Çeşitli şehirlerde değişik uygulamalar yapıldı. Demir-yollarındaki uygulama örnek alındı ama demir-yollarında birbirine paralel iki hat vardı. Bu sistem iki yolun kesiştiği kavşaklarda işe yaramıyordu.
Sonunda günümüzdekilere benzeyen ilk elektrikli otomatik trafik lambasını, ilkokul mezunu ve ABD'deki Cleveland'da otomobil sahibi ilk siyah olan Garrett Morgan geliştirdi. 1914'de ilk denemelerine başlayan Morgan 1923'de de patentini aldı. Morgan 1963'de ölümünden az önce patentini 40 bin dolara General Electric firmasına sattı.
Morgan'ın lambaları demiryollarına benzer şekilde bir "T" üzerinde kırmızı ve yeşil iki lambadan ibaretti. Çok geçmeden ikaz anlamında sarı lamba da ilave edildi ve uygulama bütün dünyaya süratle yayıldı.
Aradan geçen yıllara rağmen sarı renk
hala 'ikaz' anlamındadır ama günümüz
sürücüleri onu 'geç' sinyali olarak algılıyorlar.
Kaynak : L.B.A.
Garip Bilgiler - Niçin Trafik LambalarI KIrmIzI, SarI Ve Yesildir?
10subat 2013 akkara fanzin . 11subat 2013 akkara fanzin .
Tarih Öncesi Çaglarda Müzik EnstrümanlarI
Tarih Öncesi Çaglarda Müzik EnstrümanlarI
İlk müzik enstrümanının insan sesi olması
mümkündür. İnsan sesi şarkı söylemekten,
mırıldanmaktan, ıslık çalmaktan, klik sesi
çıkarmaya, öksürmeye esnemeye kadar çok çeşitli
sesler çıkarır. Bilinen en eski Neanderthal hyoid
kemiği 60000 yıllıktır, bu da en eski kemik flütten
25000 yıl önce var olduğu anlamına gelir. Ama
bulgular özgün olduğundan gerçek tarihler çok
daha geriye gidebilir.
Büyük ihtimalle ilk ritim enstrümanları
veya perküsyon enstrümanları arasında ellerin
çırpılması, taşların birbirine veya başka bir şeye
vurularak ritim elde edilmesi sayılabilir. Yontma
Taş Devri'ne kadar müzik enstrümanları örneğine
rastlanmaktadır. Ama müzikal veya müzikal
olmayan (alet) enstrümanlarla ilgili arkeolojik
olarak bir belirsizlik vardır. Yontma Taş Devri
nesnelerinin örnekleri arasında kemik flütler
vardır. Müziğin Yontma Taş Devri'nin Oldowan
dönemine kadar izi sürülebilmektedir.
FLÜTLER
Bulunan en eski flütlerin adı Divje Babe
Flütü'dür ve 1995'te Slovenya'daki Divje Babe'deki
bir mağarada bulunmuştur. Söz konusu nesne
genç bir mağara ayısının femur kemiğinin
parçasıdır ve 43000 yıl öncesine aittir. Buna
rağmen kesinlikle bir müzik enstrümanı mıdır,
yoksa bir yırtıcının çiğnediği bir kemik midir, bu
hala tartışılmaktadır.
2008'de arkeologlar Ulm, Almanya
yakınlarındaki Hohle Fels Mağarası'nda bir kemik
flüt keşfetmiştir. Beş delikli flütün V şeklindeki
ağız bölümü bir akbabanın kanat kemiğinden
yapılmıştır. Keşfe katılan araştırmacılar
bulgularını Haziran 2009'da Nature'da yayınla-
mıştır. O çağa ait birçok benzer enstrümandan
birisidir ve 35000 yıl öncesine aittir. Bu da tarihte
doğrulanmış ilk müzik enstrümanı özelliği taşır.
Hohle Fels flütü, en eski insan eseri Venus of
Hohle Fels'in kısa bir mesafe ötesinde
bulunmuştur. Bilim adamları flütün keşfinin ilk
insanların nasıl hayatta kaldığını ve Nean-
derthal'lerin soylarının tükendiğiyle ilgili bilgi
vereceğini düşünmektedir.
Div
je B
abe F
lütü
Hohle Fels flütü
12subat 2013 akkara fanzin .
En eski ahşap flütler ise 2004'te Greystones, İrlanda'da bulunmuştur. Porsuk ağacından yapılan
30 ila 50 santim uzunluğunda altı flüt bulunmuştur. Bir ucundan birleşik olmaları ve parmak deliklerinin
bulunmadığı gözlemlenmiştir. Bir zamanlar birbirlerine bağlı olabilirler.
İrlanda'da bulunan ahşap flütler
1986'da birçok Gudi (Kemik flüt) Çin'in Henan
eyaletindeki Jiahu'da bulunmuştur. M.Ö. 6000 yılına ait
oldukları düşünülür. Her birinde 5 ila 8 delik vardır ve bir
kuşun kemiklerinden yapılmıştır. Keşif sırasında biri
Çin'de bulunan Gudi (kemik flüt)
Tarih Öncesi Çaglarda Müzik EnstrümanlarI
Gök
han
DA
MG
AC
I
13subat 2013 akkara fanzin
Tarih Öncesi Ça larda Sanatg
Tarih Öncesi Çaglarda Sanat
Sanat tarihinde, tarih öncesi sanat son
jeolojik dönemde bir yerde başlayan ve tarih öncesi
kültürlerin yazıyı veya kayıt tutma tekniklerini
geliştirene veya başka bir kültürle önemli bir
temas kurup tarihe geçecek önemli olaylar
yaşayana kadar ürettikleri sanat ürünlerinin
hepsini kapsar.Ardından antik dönem sanatı gelir. İnsanın
estetik duygusu, modern insan sayılan Homo sapiens sapiens'in Homo sapiens Neanderthalen-sis'in yerini aldığı zamana rastlar. İnsanoğlunun bu iki alt türü arasındaki en belirgin fark Neanderthalensis'in modern insan gibi dik yürümesine ve büyük bir beyni olmasına karşın daha iri bir kemik yapısına sahip olması idi.
Dünyanın ilk sanat eserlerinin hemen
hemen tamamı Homo sapiens sapiens'in avcılık
ekonomisiyle ilgiliydi. Neandertal insanı
döneminde ayinler, belki dinler bile vardı. Ölüler
törenle gömülürdü. Ama bu dönem insanının
kendini resimlerle ifade etmeye çalıştığına dair
herhangi bir kanıt yoktur. Öte yandan Güneybatı
Fransa ve Kuzeydoğu İspanya'daki mağaralarda
bulunan ilk sanat ürünleri belirli bir ustalığın
izlerini taşır. 40000 yıl önceki Üst Paleolitik
(Yontmataş) dönemine ait bu yapıtlar 1875 yılında
keşfedildiğinde, kimse bunların gerçek olduğuna
inanmak istememişti. Saygın bir Fransız arkeolog
bunlarla ilgili olarak “Bu sanatın çocukluğu, ama
çocuk sanatı değil” demişti. 1900 yılına kadar
kuşkular devam etti. Kuzey İspanya'daki Altamira
dehlizlerini bulan Macerlino de Sautuola
sahtekârlıkla suçlandı ve söz konusu resimleri
kendisinin yaptığı öne sürüldü. Ancak daha sonra
Fransa'nın Pair-non-Paiar ve La Mouthe
bölgelerinde Paleolitik devre ait yeni resimler
bulununca, tarih öncesine ait yapıtların gerçek
olduğu kabul edildi. Paleolitik sanatın sahte
olmadığını kanıtlamak ve bu konuyu dünyaya
tanıtmak başarısı bir papaza, Henri Breuil'e
(1877-1961) aittir. Breuil, sanatın evrimsel bir
gelişim çizgisi izlediğini öne sürdüyse de daha
sonraki arkeolojik bulgular evrimsel bir
gelişimden çok ani gelişimlerin söz konusu
olduğunu gösterdi.
Orta Paleolitik Dönemde Sanat
Tarih öncesi sanata ait en belirgin kanıt
50000 ila 40000 yıl öncesindeki Üst Paleolitik
döneme rastlar. Bu dönemde dinler ve modern
insan toplumlarının diğer kültürel öğeleriyle
birlikte figüratif sanatın ortaya çıkışı tam bir
davranışsal modernliği gösterir. Buna rağmen
estetik duygusu ilk olarak 200000 ila 50000 yıl
önce Orta Paleolitik (Orta Taş Devri) dönemden
Üst Paleolitik dönemin başlangıcına kadar Homo
sapiens sapiens'lerde görülür. Özellikle taş
aletlerdeki yüksek simetri büyük önem taşır.
Konseptin yeri
En erken sanat eserlerinin yerini tespit
etmek, sanat eseri olarak tarif edilen şeyin
mevcudiyetine ve sanatsal yaratıcılığın amacını
yerine getiren bir şeyin gerekli karakteristik
özelliklerine bağlıdır.
Homo sapienler öncesi
Ach
eule
an
el b
alta
sı
Homo erectus'lar uzun süre önce aletlerin
üzerine bir amacı yokmuş gibi görünen dokular
kazımaya başlamıştır. Tıpkı Almanya'nın
Thuringia eyaletindeki Bilzingsleben'de bulunan-
lar gibi. Bunlar sanatın atası olarak görülebilir.
Zira aleti yapan kişi pratik gereksinimden çok
süsleme yapmak için bu dokuları kazımıştır.
Simetri ve alete verilen şekle gösterilen özen
Kent'te bulunan Acheulean el baltalarında sanat-
sal ifade izlenimi yaratmıştır.
Ayrıca 1975'te bulunan ve 33000 yıl
öncesine dayanan La Roche-Cotard Maskesi de
Neanderthal figüratif sanatının bir kanıtı olarak
görülür. Müzik tarihi bölümünde anlattığımız
Divje Babe flütü de aynı dönemlerde yapılmıştır.
Orta Paleolitik heykeltıraşlığına dair diğer ör-
nekler de Tan-Tan Venüsü ve Berekhet Ram
Venüsü diye bilinen heykellerdir. İkisi de insan
formuna benzeyen doğal taş formasyonu olabilir
ama bazı bilginler onların bilerek insan formunda
kazıldıklarını düşünmüştür.
Tan-Tan Venüsü
14subat 2013 akkara fanzin
Blombos Mağarası
2002'de Güney Afrika'daki Blombos
Mağarası'nda 70000 yıl öncesine dayanan toprak
boyasıyla boyanmış ve üzerinde çapraz çizgiler
olan taşlar bulunmuştur. Bunlar araştırmacıları
ilk Homo sapienlerin soyut sanat veya sembolik
sanat ürünleri yapabilme kabiliyeti olduklarına
inanmaya itmiştir. Ayrıca Blombos Mağarası'nda
70000 yıl öncesinden kalan kabuktan boncuklar
da bulunmuştur. Stanford Richard Klein dahil
birçok arkeolog Blombos mağarasını sanatın ilk
örneklerini içeriyor olarak görmekte tereddüt
etmiştir.
Metropolitan Sanat Müzesi'ne göre bilinen
ilk sanat ürünleri MÖ 40000 yıllarında Kuzey
Avustralya'daki Ubirr'de yapılmıştır. Görsel sanat,
40000 yıl önce Avrupa, Afrika, Amerika ve
Avustralya'da bulunan Homo sapienler'in yaptığı
heykeller, boncuklar ve mağara resimleriyle
başlamıştır.
Üst Paleolitik dönem sanatı
Üst Paleolitik dönem sanatı en eski ve
Blombos Mağarası'nda bulunan taşlar
La Roche-Cotard Maskesi
Tarih Öncesi Ça larda Sanatg
15
Tarih öncesi sanata dair en eski ve tartışmasız çalışma Schwäbische Alb, Baden-Württemberg, Almanya'da bulundu. En eskisi 40000 yıl öncesine dayanan Hohle Fels Venüsü olarak bilinen bir Venüs figürüdür. Üst Paleolitik dönem (yaklaşık 40000 ila 10000 yıl öncesi) sanatına dair diğer bazı eserler arasında Chauvet, Lascaux, Altamira, Cosquer ve Perch Merle'de bulunan mağara resimleri, hayvan heykelleri, Venus of Willendorf gibi Venüs figürlerini içeren taşınabilir sanat eserleri, Portekiz'deki Coa Vadisi, Mazouco'daki ve İspanya'daki Domingo Garcia, Siega Verde'deki ve Fransa'daki Fornols-Haut'tak anıtlar gibi açık hava sanat eserleri bulunmaktadır. Ayrıca Fransa'da bir mamut şeklindeki bir mızrak atıcıyla birlikte bulunan Yüzen Ren Geyiği gibi kemik ve fil dişi oymacılığı örnekleri de bulunmuştur.
Yüzen Ren Geyiği
Doğu Asya sanatı
Güney Kore'deki Turobog'ta insan kalıntıları içeren bir mağarada, 40000 yıl öncesine dayanan oyulmuş geyik kemikleri bulunmuştur. Sokchang-ri'de bulunan geyik veya ren geyiğini içeren mağara resimleri de Üst Paleolitik döneme aittir. Jeju Adası'ndaki Kosanri'de ilk Japonsanat eserlerine benzeyen çömlek parçaları bulun-muştur. O dönemde deniz seviyesi düşük oldu-ğundan Japonya'dan oraya erişim olduğu düşünülmektedir.
Afrika sanatı
En eski Afrika mağara resimleri Mezolitik ve Üst Paleolitik dönemin sonlarına, yaklaşık 10000 ile 12000 yıl öncesine aittir. Zimbabwe'deki en eski sanat eseri kalıntıları en azından 10000 yıl öncesine dayanır. En eski ve tartışmasız Afrika kaya sanatı örnekleri, yaklaşık 10000 yıl öncesine dayanır. Kökenleri Nil Nehri Vadisi'nden batıda Mali'ye kadar uzanmaktadır. Namibya'daki Apollo 11 Mağara kompleksinden 22500 ila 27500 yıl
subat 2013 akkara fanzin
Avrupa ve Doğu Akdeniz sanatı
Hohle Fels Venüsü
Tarih Öncesi Ça larda Sanatg
16subat 2013 akkara fanzin
Amerika sanatı
Ekvador'dan kuzeyde
Şili'ye kadar uzayan Peru'daki
And Dağları'nda MÖ 10000 yıl
öncesine dayanan insan yerleşi-
mi kanıtları bulunmuştur. Böl-
gedeki en erken sanat örnekleri
ise MÖ 9500 yılına dayanan
Toquepala Mağaraları'ndaki
çizimlerdir. Peru'daki Telarmac-
hay gibi gömü bölgelerinde de
MÖ 8600-7200 yıllarına dayanan
boncuklu kolyeler gibi eserler
bulunmuştur.
Toquepala mağara resimleri
Bradshaw mağara resimleri
Avustralya sanatı
Batı Avustralya'da bulu-nan Bradshaw kaya resimleri özgün bir taş sanatı formu olarak görülür. Çizimlerde doğru ana-tomik oranlarla detaylı insan figürleri bulunmaktadır. Yakla-şık 17000 yıl öncesine dayan-maktadırlar.
Tarih Öncesi Ça larda Sanatg
Gök
han
DA
MG
AC
I
17subat 2013 akkara fanzin .
AdIm AdIm Jazz Armonisi - Ders 2
Bir önceki dersimizde temel müzik kurallarından olan nota değerlerine, yarım ses, tam ses, aralık ve derece gibi bazı müzikal terimlere değinerek Tetrakord yöntemi ile majör dizi oluşturmayı öğrenmiştik. Bu ayki dersimize, bir önceki dersimizle paralel doğrultuda olan
AKOR KURULUŞLARI
" "
"akor kuruluşları" konusuyla devam ediyoruz.
AdIm AdIm Jazz Armonisi - Ders 2 - Bu Sayfa Adnan ÖZALASAR AnIsIna HazIrlanmaktadIr...
Örnek-1
Do Re Mi Fa Sol La Si Do
Do Majör Dizisi
Do majörüçül - Triad
Modern armonide "üçül" akor nadiren kullanılmaktadır. Biz daha zengin bir yapısı olan "majör 6'lı akor ile devam edeceğiz. Majör 6'lı akorlar, majör
Örnek-2
Do Re Mi Fa Sol La Si Do
Do Majör DizisiDo majör
6 lı'
Her akor dizilerden oluşur. Şu aşamada bizim için en önemlisi majör akorları ve kuruluşlarını öğrenmektir. Bu konuyu iyi kavrayabilmek için
"akor blokları sistemini"
kullanacağız.
6531 Do
Do
Do
Do
Örnek-3 Örnek problem : Açık bkokları doldurunuz.
Bu çalışma majör akorlarla alakalıdır. Do
b:
" " notası rastgele seçilmiş olup birinci, üçüncü, beşinci ve altıncı dereceler kullanılmıştır.1) Öncelikle boşluklara nota adlarını bemol ve diyez değiştiricilerini kullanmadan yazarız.a: Do'dan yukarıya doğru sol kutulardaki numaraya göre sırası gelen notaları yazınız.......Do Re Mi Fa Sol La.........
Do 3 iken aşağıya doğru"1"e kadar sayın yukarıya doğru "5" ve "6" ya kadar sayın...Sol La Si Do Re Mi Fa Sol La Si... a b c d
1 2 3 4 5 6
1 2 3 4 5 6 7 8 9
18subat 2013 akkara fanzin .
AdIm AdIm Jazz Armonisi - Ders 2 - Bu Sayfa Adnan ÖZALASAR AnIsIna HazIrlanmaktadIr...
Mu
rath
an
BE
Şİ
c: Do 5 ikende aynı şekilde aşağıya doğru "3" ve "1" e kadar,yukarıya doğru "6" ya kadar sayınız....Re Mi Fa Sol La Si Do Re Mi Fa...
d: Aynı işlemi Do "6" iken yapınız. ...Si Do RE Mi Fa Sol La Si Do Re...
1 2 3 4 5 6 7 8
1 2 3 4 5 6 7
6531 Do
Do
Do
Do
a b c d
Örnek-5
2) İkinci adımda majör akorlarımızın bemol ve diyezlerini k o n t r o l e d e r e k yerlerine yerleştiriniz. Bu işlemi yaparken verilen nota (daire içindeki do notası) k e s i n l i k l e değiştirilmemelidir.a: Do "1" iken, Do (nature l ) nun 1. derece olduğu dizi hiç d i y e z v e b e m o l almayan "do majör" dizisi olduğundan "a" satırındaki notaları " d o , m i , s o l , l a "
Mi
Sol
La Fa
Mi
La Fa Mi
SolLa
Re
Si
6531 Do
Do
Do
Do
a b c d
Mi
Sol
La Fa
Mi
La Fa Mi
SolLa
Re
Si
b
b
b
b
*****ÖDEVLER*****Derste anlatılanları düşünerek ve inceleyerek
6531 Do
Do
Do
Do
Örnek-4
6531
6531 La
6531 Fa
Fa
Fa
Fa
6531
6531
6531 Si
6531
6531
Si
Si
Si
b
b
b
b
MibMib
MibMib
Si
Si
Si
Si
Mi
Mi
Mi
Mi
La
La
La
Re
Re
Re
Re
Re Sol
Sol
Sol
Sol
Böylelikle çözümün birinci aşaması tamamlanmış oldu. Örnek 4'e bakınız.
Orkestramız Pera Güzel Sanatlar bünyesinde,Serhat AKYOL'un titiz ve profesyonel rehberliğinde yaklaşık beş yıl ö n c e k u r u l m u ş v e ç a l ı ş m a l a r ı n a d e v a m etmektedir.Orkestramızın en önemli özelliği,orkestra da çalan kişilerin büyük oranının profesyonel olarak müzik dışında başka bir işle uğraşmalarıdır.Bunların içersinde doktor,mühendis,bankacı,mimar,tüccar,öğretmen vb. gibi mesleklerden olmasının yanında bir kısmının da müziği meslek e d i n m i ş , k o n s e r v a t u a r v e m ü z i k o k u l l a r ı n d a okuyan,öğrencilerden kurulu olmasıdır. Amatör ruhla, profesyonel müzik yapan bireylerden meydana gelen orkestramız ülkemizde, kendi alanındaki tek orkestradır.
Pera Gençlik Orkestrası yaylı nefesli ve vurmalı çalgılardan oluşan 42 kişiden meydana gelmiştir.Orkestranın
1)GONNA FLY NOW-Bill Conti/Carol Connors V.Lopez /S.Akyol 2)FAME-Michael Gore Victor Lopez 3)PIRATES OF THE CARIBBEAN-Klaus Badelt Ted Ricketts The curse of the Black Pearl4) YOU RAISE ME UP-Brendan Graham/Rolf Lovland/John Wasson 5) BİR ÇOCUK SEVDİM-Sezen AKSU/Onno TUNÇ Tuğrul Özer 6) Mr. ZOOT SUIT-Mark Cally Roger Holmes 7)COPACABANA-Barry Manilow M.Saurer /S.Akyol
******************ARA 8)THE CHILDREN OF SANCHEZ-Chuck Mangione /B.Phillips/J. Dennisson 9)NO MORE BLUES-A.Carlos Jobin N.Tailor /S.Akyol 10)DON'T KNOW WHY-Jesse Harris(Norah Jones)/P.Martha/S.Akyol 11)PİYANO SOLO-ÖZHAN KAYGISIZ/AYNANIN İÇİNDEN' Özhan Kaygısız12)SPAIN-Chick Corea P.Jennıngs – S.Akyol 13)RESPECT-Otis Redding Roger Holmes 14)KNOCK ON WOO-D E.Floyd/S.Cropper R.Holmes/S.Akyol 15)KARADENİZ-Anonim/S.Akyol 16)THE LOOK OF LOVE-Burt Bacharach Mark Taylor/Words By: Hal David 17)AMADEUS-From Symphony No. 25 W. Amadeus Mozart /Jamin Hoffman 18)PIRATES OF THE CARIBBEAN-Dead Man's Chest' Hans Zimmer Paul Lavender 19) THE PHANTOM OF THE OPERA-Calvin Custer 'The Phantom of the opera' /'Think of me' /'Angel of music' 'The music of the night' /'Masquerade' /'All l ask of you' 20) ANONİM TÜRKÜLER-Anonim/Serhat Akyol 21) RHAPSODY IN BLUE- George Gershwin/Jerry Brubaker 22) FEVER-john Davenport/Eddie Cooley/Roger Holmes
******************
PERA GENÇLİK ORKESTRASI
PERA GENÇLİK ORKESTRASI KONSER REPERTUARI
19subat 2013 akkara fanzin .
V
Gökhan DamgacI - Yedinci Mühür
Apokalips'te sözü edilen, üzerinde çeşitli
yorumlar yapılmış sembollerden ve sembolik
ifadelerden bazıları, sırasıyla şunlardır:
Yedi yıldız, iki ağzı keskin kılıç, gökte bir kapının
açılması, yeşim taşı, gökkuşağı, 24 ihtiyar, 6 kanatlı
arslan ve kartal, mühürlerini çözmeye kimsenin layık
olamadığı 7 mühürle mühürlenmiş kitap, yay, terazi,
Doğu'dan bir meleğin çıkması, meleklerce 7 borunun
öttürülmesi (metne göre, zaman sürecinde sırayla
çalınacak bu borulardan her birinin çalınışında
aşağıdaki olaylardan bir kısmı, sırasıyla, meydana
gelecektir), Dünya'ya büyük bir yıldızın düşmesi,
yaşadıkları olaylardan sonra insanların ölümü
kendilerinin ister hale gelmeleri, demirden zırhları olan
savaş çekirgelerinin insanlara zararlar vermeleri, Fırat
nehri yanında bağlı dört meleğin çözülmesi,
ağızlarından ateş-duman ve kükürt çıkan yaratıklar,
insanların üçte birinin ölmesi, insanların tüm
yaşadıklarına rağmen tövbe etmemeleri, başında
gökkuşağı ve elinde açılmış küçük bir kitap bulunan
güneş yüzlü melek, ağza alındığında tatlı ve
hazmedilirken acı gelen bir kitap, 12 yıldızdan tacı olan
bir kadının tüm ulusları demir çomakla güdecek bir oğul
doğurması, göğün yıldızlarının üçte birini kuyruğuyla
sürükleyen kızıl bir ejder, başları üzerinde küfür adları
yazılı yedi başlı bir canavar, bir meleğin emriyle
yeryüzünde "hasadın biçilme vakti"nin gelmesi, güneşin
insanları kavurması, canavarın yok edilmesi, Doğu'dan
gelen kralların yolunun düzenlenmesi için Fırat nehrinin
hazırlanması, büyük kentlerin depremlerle yıkılması,
Tanrı'nın kelamı adıyla anılacak olan ve ulusları demir
çomakla güdecek olan krallar kralının ortaya çıkması,
şeytan olan ejderin bin yıl boyunca hapis kalacak
şekilde bağlanması ve insanların kurtarıcı ile 1000 yıllık
yeni bir döneme girmesi, kitabın açılması, parlak sabah
yıldızı (Apokalips vahyini veren kaynak, metnin 22'nci
bölümünde kendisinin bir yıldız olduğunu, “parlak sabah
yıldızı” olduğunu belirtir).
Psalm (mezmurlar)
Mezmurlar (Zebur diye de bilinir) ilahi ve dua
kitabıdır. Uzun bir süre içinde farklı yazarlar tarafından
yazılmıştır. İsrailliler bu dua ve ilahileri kendi
tapınmalarında kullanıyorlardı. Bu ilahileri birkaç sınıfa
ayırabiliriz: Övgü ve tapınma ilahileri, ağıtlar; yardım,
korunma ve kurtuluş için edilen dualar; bağışlanmak için
yalvarışlar; Tanrı'nın kutsamasına karşı şükran ilahileri;
düşmanın cezalandırılması için dilekler. Bu dualar kişi
ve ulus adına edilirdi. Bazıları kişinin en derin duy-
gularını yansıtırken, bazıları da Tanrı halkının duygu ve
gereksinimlerini dile getirir.
Mezmurlar şiir kitabıdır. İbrani şiirinin en belirgin
özelliği paralelizmdir. Paralelizm birinci dizedeki konuyu
ikinci ya da üçüncü dizelerde de farklı biçimlerde
tekrarlamaktır. İkinci ve üçüncü dizeler aynı konuyu
karşıt biçimde geliştirir, tasvir eder ya da doruğa ulaştırır. 15
Yedinci Mühür Mezmurlar İlişkisi
Filmin sonunda şövalyenin o ana kadar varlığına
şüpheyle yaklaştığı ama inanmak istediği Tanrı'ya
"Karanlığımızdan dışarı, seni çağırıyoruz, Yüce Rab-
bim!" şeklinde başlayan yakarışı Psalm (Mezmurlar)
130'dan alınmıştır. Tam metni aşağıdaki gibidir.
" 1- Derinliklerden sana sesleniyorum, ya RAB,
2- Sesimi işit, ya Rab, Yalvarışıma iyi kulak ver!
3- Ya RAB, sen suçların hesabını tutsan, Kim
ayakta kalabilir, ya Rab?
4- Ama sen bağışlayıcısın,Öyle ki senden
korkulsun.
5- RAB'bi gözlüyorum,Canım RAB'bi gözlüyor,Umut
bağlıyorum O'nun sözüne.
6- Sabahı gözleyenlerden, Evet, sabahı gözleyen-
lerden daha çok, Canım Rab'bi gözlüyor.
7- Ey İsrail, RAB'be umut bağla! Çünkü RAB'de
sevgi,Tam kurtuluş vardır.
8 - İsrail'i bütün suçlarından O fidyeyle
kurtaracaktır."
İnancın Şövalyesi
Yedinci Mühür filmindeki şövalye karakterinin
aynı zamanda Hıristiyan inanışında "İnancın şövalyesi"
olarak nitelendirilen bir kavramla ilgili olduğu
söylenmektedir. İnancın şövalyesi kısaca kendisine ve
Tanrı'ya tam bir inanca sahip ve dünyadan özgür ve
bağımsızca hareket edebilen bireydir. Bu durumda
filmde şüphelerine yanıt bulmaya çalışan şövalye
karakteri bu inanışla bir ironi oluşturmaktadır.
DIES IRAE (GAZAP GÜNÜ)
Yedinci Mühür filminde kendini kırbaçlayan dini
fanatiklerin bu ritüeli sırasında seslendirdiği Dies
Irae'nin (Gazap Günü) Celano'lu Thomas (1200-1265)
tarafından yazılan Latince bir i lahi olduğu
düşünülmektedir. Latince bir Orta Çağ şiiri olan Dies
Irae, Mahşer Günü'nü, son borazanın çalınıp ruhların
Tanrı'nın tahtının huzuruna çağırılmasını, orada
kurtulanların belli olacağı, kurtulamayanların sonsuz
alevlere atılacağını işler. İlahi Roman Katolik Ağıt
Missası (Ölüm Missası veya Cenaze Missası) olarak
bilinen bir ayinin parçası olarak kullanılmaktadır.
Gökhan DAMGACI
Nisan 2013 akkara fanzin
Gökhan DamgacI - Yedinci Mühür
16nisan 2013 akkara fanzin
AdIm AdIm Jazz Armonisi - Ders 3
Merhaba arkadaşlar.Akor kuruluşları konusu armoni yapısının en önemli konularının başında gelmektedir. Akor kuruluşları
konusunda atacağımız bu ilk adımları ne kadar sağlam atarsak konuyu o kadar iyi kavramış ve iyi bir temel alt yapı oluşturmuş oluruz. Birinci sayımızda; temel müzik kurallarından olan nota değerlerine, yarım ses, tam ses, aralık ve derece gibi bazı müzikal terimlere değinerek " " yöntemi ile majör dizi oluşturmayı öğrenmiştik. İkinci sayımızda; bir önceki dersimizle paralel doğrultuda olan "akor kuruluşları" konusuna başlangıç yaparak "akor blokları sistemi" ile majör akorlarının nasıl oluşturulacağını öğrenmiştik. Bu ayki sayımızda da yine akor kuruluşları konusuna devam ederek farklı yapıları öğreneceğiz.
AKOR KURULUŞLARI (Devam)
Bu dersimizde bazı standart akor biçimlerini göreceğiz. İlk olarak "minör üçül akor" yapısını inceleyelim. Minör üçül akorunu oluştururken, majör üçül akora bakarız ve bu akorun üçüncü derecesini yarım ses pesleştiririz. Üçüncü dereceyi yarım ses pesleştirirken dikkat etmemiz gereken bir hususa değinmek istiyorum. Majör akorun üçlüsünü pesleştirirken; üçlü diyez ise pesleştirirken natürel, natürel ise pesleştirirken bemol, bemol ise pesleştirirken çift bemol olacağını aklınızdan çıkarmayın.
Tetrakord
Örnek - 1
Birinci dersimizde modern armonide üçül akorların çok fazla kullanmadığını söylemiştim. Bu noktadan sonra dersimize modern armonide daha çok kullanılmakta olan "minör 6'lı" akor kuruluşlarının anlatımı ile devam etmek istiyorum. "Minör 6'lı" akorları "majör 6'lı" akorların sadece üçüncü derecesini yarım ses pesleştirerek oluşturabiliriz.
Re majör üçül akor Re minör üçül akor Do majör üçül akor Do minör üçül akor
La bemol majör üçül akor La bemol minör üçül akor
b bb bb
Birinci dersimizde oluşturulduğunu öğrenebilmek için tekrar "akor blokları sistemi" ile yolumuza devam ediyoruz.
akor bloklarını kullanarak majör akorları oluşturmayı öğrenmiştik. Minör akorların nasıl
Örnek - 2
b
Do majör 6'lı akor Do minör 6'lı akor Mi majör 6'lı akor Mi minör 6'lı akor
AdIm AdIm Jazz Armonisi - Ders 3 - Bu Sayfa Adnan ÖZALASAR AnIsIna HazIrlanmaktadIr.
17
65
1 Do
Do
Do
Do
a b c d
nisan 2013 akkara fanzin
AdIm AdIm Jazz Armonisi - Ders 3 - Bu Sayfa Adnan ÖZALASAR AnIsIna HazIrlanmaktadIr.
***** Minör akor bloklarıyla ilgili bir örnek problem yapalım. *****
Örnek - 3
Örnek blok şemasındaki boş yerleri dolduralım.
Not: Yapacağımız çalışma "minör" akorlar ile ilgili olacaktır. Minör yapı kullanılacağından 1. derece, 3.(pesleşmiş) derece, 5. ve 6. derecelerden yararlanarak problemimizi tamamlayacağız..
3PESLEŞM
İŞ
Çözüm
65
1 Do
Do
Do
Do
a b c d
3PESLEŞM
İŞMib
Sol
La Fa
Mi
La Fa
Lab
Mi
Re
Solb
Si
Adım 1 : Herhangi bir değiştirici kullanmadan (diyez/bemol) notaları yerlerine sırasıyla yerleştirelim.
!!! Bu arada, sadece pesleştirilmiş 3. derece sırası haricindeki bütün notaları naturel olarak yani diyez, bemol gibi değiştiriciler kullanmadan yazıyoruz. Daire içindeki notaları ise verildiği gibi bırakıyor ve yanlarına kesinlikle herhangi bir değiştirici yazmıyoruz. !!!
a) Do, kök ses olarak do, mib, sol ve la şeklinde yazarız.
b) Do, pesleşmiş üçlü olarak la, do, mi ve fa şeklinde yazarız. c) Do, beşli olarak fa, lab, do ve re şeklinde yazarız.
d) Do, altılı olarak mi, solb, si ve do şeklinde yazarız.
Örnek - 4
Minör akor yapısına uygun değiştiricileri (diyez/bemol) bularak yerlerine sırasıyla yerleştirelim.
a) : Do majör dizisinde herhangi bir değiştirici olmamasına rağmen, minör akor yapısının diziyle ilişkisinde dizinin üçüncü sesinin pesleştirilmesi gerektiğinden "mi
Adım 2 :
Do, kök ses olarak
" sesini bemol (b) yaparız.
65
1 Do
3PESLEŞM
İŞMib
Sol
La
Örnek - 5
a b c d
Bu aşamada "do" sesini herhangi bir dizinin pesleşmiş üçüncü derecesi olarak düşünmeliyiz.
b) : La majör dizisinde Do, pesleşmiş üçlü olarak "do" nun diyez olduğunu biliyoruz. Bu sebepten dolayı, naturel "do" notası la majör dizisinin pesleşmiş üçlüsüne denk gelmektedir. La majörde altıncı derece "fa #" dir.
65
1 Do
3PESLEŞM
İŞMib
Sol
La
Örnek - 6
a b c d
Do
Fa#
Mi
La
18 nisan 2013 akkara fanzin
AdIm AdIm Jazz Armonisi - Ders 3 - Bu Sayfa Adnan ÖZALASAR AnIsIna HazIrlanmaktadIr.
Do sesi beşinci dereceyken "fa majör" dizisine başvuracağız.
c) Do, beşli olarak: Fa majör dizisine baktığımızda şekildeki sıralamanın doğru olduğunu görürüz. Ancak bizim amacımız minör dizi oluşturmak olduğuna göre sıralamadaki üçüncü dereceyi pesleştirilmeliyiz. Bu durumda üçüncü derece olan "la" notasını "lab" olarak değiştiriyoruz.
65
1 Do
Do
Do
a b c d
3PESLEŞM
İŞMib
Sol
La
Mi
La Fa
Lab
Re
Örnek - 7
Fa#
Do sesi altıncı dereceyken "mib majör" dizisine başvuracağız.
d) Do, altılı olarak: Mib majör dizisine baktığımızda "mi" ve "si" notalarının bemol olduğunu görürüz. Majör diziyi miinör diziye dönüştürebilmek için üçüncü dereceyi pesleştirmemiz gerekmektedir. Bu durumda üçüncü derece olan "sol" notasını "solb" olarak değiştiriyoruz.
65
1 Do
Do
Do
a b c d
3PESLEŞM
İŞMib
Sol
La
Mi
La Fa
Lab
Re
Örnek - 8
Fa# Do
Mib
Solb
Sib
MAXIME CHATTAM
FANZINKARAAK
MAXIME CHATTAM
SEVGi VE ASKIN SULTANI
MEVLANAMEVLANASEVGi VE ASKIN SULTANI
GÖKÇE ADAGÖKÇE ADAGÜNESiN ELVEDA DEDiGi YER-GÜNESiN ELVEDA DEDiGi YER. -
GARiP BiLGiLERGARiP BiLGiLER.
NiÇiN TRAFiK LAMBALARI NiÇiN TRAFiK LAMBALARI
KIRMIZI, SARI VE YESiLDiR?.KIRMIZI, VE DiR? SARI YESiL.
ADIM ADIM JAZZ ARMONiSiADIM ADIM JAZZ ARMONiSi
..
Aylık
Özgü
n İçerik
li Fan
zinA
ylık
Özgü
n İçerik
li Fan
zin
TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA SANAT-TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA SANAT-
TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA MÜZİK ENSTRÜMANLARI
-TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA MÜZİK ENSTRÜMANLARI
-&&
Sayı: 02 - Şubat 2013 Fiyat: 4.00 TL. No:201302Sayı: 02 - Şubat 2013 Fiyat: 4.00 TL. No:201302
DERS 2DERS 2
Sevgi Ve AskIn SultanI
Mevlana Bir zerre güzellikte, kainatı
yaratanın tecellisini gösteren, Celaleddin Rumi'nin müsamahasına sığınarak, bende 2. sayımızda sizlere Mevlana'nın çok sevdiğim bir kaç yazısını, şiir ve sözlerini anlatmak ve paylaşmak istedim.
O'nu anlatmaya çalışmak, bir okyanusun içine bir kovayı daldırıp uzaklara taşıdıktan sonra “alın okyanus budur..!” eye benzer. O kovadaki su, eve lana'dır, hem de asla Mevlana r.
Sevg i v k ın su l tan ı evlana'ya göre Allah'a akıl ile
az. Kulu llah'a ulaşmakçi ol bir deni benzetili de yü aşk ise gemiuzun bir yo için lıklı değildir. Vusl rek ulaşmak isteyen insa yu pek çok müşkülata hayatından olabilir. G güvenilir bir yolcu na, bu yolda nenin kurtul
çek aşk a, iba iba ola ceh emde ede Cenn det ede ler ise t r lerdir. Tüccarlar kazanç getirmeyen bir işin yanına uğramazlar. Hak katında, asıl ibadet edenler ise aşk ehlidir. Çünkü onlar ne cehennem korkusu nede cennet sevdası taşırlar. Yalnızca Allah rızası için ibadet ederler.
Bazen diyorum ki; “ne olacak söyle gitsin..” sonra diyorum; “söyleyince ne olacak, sus bitsin.”
demt M v
değildie aş
M insanulaşam n A i n aşması gereken y ze
rse; akıl bu deniz zücü,dir. Yüzmek güzel olsada
lculuk sağata yüze
n, yol bouğrar, hatta
emiye binen iseluk yapar. Mevla
aşk gemisine biacağını müjdeler.
Hakiki ibadet erlerinin gerehli olduğunu söyleyen Mevlan
deti kölenin, tüccarın ve aşığındeti rak üçe ayırır. Köleenn n korktuğu için ibadetr. et vaadi için iban üccar uhlu kimse
e
Sevgi ve AskIn SultanI Mevlana
2subat 2013 akkara fanzin .
. Sevgide güneş gibi ol,Dostlukta ve kardeşlikte akarsu gibi ol,Hataları örtmede gece gibi ol,Tevazuda toprak gibi ol,Öfkede ölü gibi ol,Her ne olursan ol,Ya olduğun gibi görün Yada göründüğün gibi ol.
Mevlana
Arz
u C
ihan
UĞ
UR
YazarlarımızOktay KULAOĞLU
Nilay OĞURGökhan DAMGACIArzu Cihan UĞUR
Murathan BEŞİ
Çizimler & Kapak TasarımMevlana Çizim
Arzu Cihan UĞURArka Kapak Uygulama
Zeynep BALOĞLU
EditörMurathan BEŞİ
Araştırma EditörleriOktay KULAOĞLUGökhan DAMGACI
Yazı İşleriNilay Oğur
Yayın YönetmeniMurathan BEŞİ
İletiş[email protected]
www.facebook.akkarafanzin.com
Satış Noktaları****Senan /Sahaf & Kitabevi****
Meşrutiyet Cad. Sahne Sok. Aslıhan Pasajı No: 18/39
Beyoğlu/İstanbul
****Ada Kitapevi****Beyoğlu Sahaflar Çarşısı
Meşrutiyet Cad. No 18/33 80090 Galatasaray/İstanbul
****Atlantis****Mühürdar Cad. Akmar Pasajı
No: 70/15 Kadıköy/İstanbul
SEVGi VE ASKIN SULTANI - Mevlana 2
KiTAPLIGIMDAN - Maxime Chattam 5
GEZ, GÖR, ARPACIK - Gökçe Ada 7
GARiP BiLGiLER - Trafik LambalarI ? 10
TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA MÜZiK ENSTRÜMANLARI
11
TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA SANAT 13
ADIM ADIM JAZZ ARMONiSi - Ders 2 17
3subat 2013 akkara fanzin .
FANZINKARAAK
-
-
-
KÖTÜYÜ DEGiL, KÖTÜLÜGÜ YOK ETMELi. iYi
iNSANLAR ANCAK BÖYLE ÇOGALIR.
TUTUSTURAN ELLE DEGiL, KIVILCIMLA
MÜCADELE ETMELi. iYiLiK iSTiYORSAK EGER
DÜNYADA, ATESi KIVILCIMKEN SÖNDÜRMELi!..
Lev Nikolayeviç TOLSTOY
--
-
.-
-
.
Herkese merhaba;
Yeni yıla girdik gireceğiz derken birde bakmışız ki 2013 yılının birinci ayını devirmişiz bile. Herkes ayrı bir dünya. Bir sene boyunca iç ve dış dünyalarımızda kim bilir neler yaşadık her birimiz? Ne yaşandıysa yaşandı. Umarım iyiliklerimizden, kötülüklerimizden ve yaşa-dığımız her şeyden ders alabilmişizdir.
Kar temizlik ve saflığı ifade eder. Sizi bilmem ama kış mevsimi ve kar bana her zaman çocukluk yıllarımı hatırlatır. Bilen bilir, eskiden komşuluk diye bir kavram vardı. Temizliğin ve saflığın yaşanır olduğu çocukluk yıllarımda, Yenibosna'da oturduğumuz apart-manda karnım acıktığı zaman istediğim herhangi bir dairenin kapısını çalar binadaki amcaların, teyzelerin evinde kendi evimdeymiş gibi yemek yiyebilirdim. Güzel zamanlardı. Kar yağdığı zaman herkesin içini bir neşe kaplar ve akşam olması beklenirdi. Her evin çalışan bireyi eve geldiğinde, akşam yemeği dışarı bir an önce çıkabilmenin telaşı ile hızlıca yenirdi. Sonra apartman kapıları birer birer açılır ve bütün binayı neşe içinde boşaltırdık. “Neden, delirdiniz mi?” dediğinizi duyar gibiyim... Evet delirirdik. Kar yağdığında delirme duygusunu bastırmak insanın kendisine yapacağı büyük bir kötülüktür bence. Bütün apartman dışarıya kar topu savaşı yapmaya çıkardık. Yorulana kadar kar ile deliler gibi oynardık. Eldivenlerimin ıslandığını, parmak uçlarımın buz tuttuğunu hala hatırlıyor ve ellerimin sızladığını hala hissedebiliyorum. Ellerimizin sızlamasına aldırmadan, bıkmadan kar ile oynardık. Sonra biz çocuklar hasta olmayalım diye anne ve babalarımız tarafından zorla eve götürülürdük. İliklerimize kadar buz tuttuğumuzu, sıcacık kömür sobası yanan evlerimize girdiğimizde ve soba üstünde közlenen, kestane ve mandalina kabuklarının yaydığı o muhteşem kokuyu içimize çektiğimizde anlardık. Hemen üst baş değiştirilir ve sıcak bir bardak dolusu süt ile sobanın yanına yanaştırılan sandalyeye oturtulurdum...
İnsanları mümkün olduğu kadar gözlemlemeye ve anlamaya gayret ederim. “Otuz altı yaşına geldin anlayabildin mi bari?” diye soracak olursanız eğer, evet anladım diyemeyeceğim malesef. Hamallık mesleği ile uğraşan, temizlik görevlisi olan, üst düzey yönetici, öğretmen, doktor, hemşire, arkeolog, müzisyen, ticaret erbabı ve daha bir çok değişik meslek grubundan arkadaşım var. Bu insanlarla fırsat bulup sohbet ettiğim zaman- larda ağırlıklı olarak yaşamlarındaki olumsuz-luklardan konuştuklarına tanık oluyo-
rum. Mutlu olmak ya da olmamak, olumlu/olumsuz düşünmek, kişinin hayata bakış açısı ve hayatın içindeki durumu ile ilgili olarak yaptığı kıyaslamalarla doğru orantılıdır. Malesef kimse olduğu yerden memnun değil. Her nedense kimse aşağıya bakmak istemiyor. Hayat standardı ne olursa olsun herkesin gözü yukarıda, kendisinden daha iyi durumda olduğunu düşündüğü kişi yada konumda. İnsanlar kendileri dışında var olan insanlara “ben çok iyi durumdayım” mesajını vermek için sahip olduklarını ve bulundukları konumlarını kullanabiliyorlar.
Dünyamızda bir “AVM” çılgınlığıdır
almış başını gidiyor. Allah sonumuzu hayır etsin... Bu AVM'lere girdiğimizde bol miktarda yiyecek, içecek, giyecek ve daha birçok işimize yarar/yaramaz şey olduğunu görüyoruz. Alışveriş merkezlerindeki bu bolluğa o kadar aşina olmuşuzdur ki bu duruma hiç şaşırmadan alışkanlığın vermiş olduğu doğallıkla almak istediklerimizi alır, büyük buz dolaplarımızı doldurmak için sıcak evlerimize götürürüz. AVM... Adı üstünde AV Merkezi. Öyle sistematik ve konforlu bir düzen ki bu, bizi kendisine çekebilmek için her şey düşünül-müş. Kışın sıcak, yazın serin bir ortam, karnımızı doyurmak için yiyecek alanları ve bir sürü alış veriş mağazası. Hatta alış veriş yaparken (belli bir ücret karşılığında) çocuklarımızı özel olarak hazırlanmış alanlara bile bırakabilme imkanı sunulmuş..! Normalde hiç tanımadığınız bir insana çocuğunuzu emanet edebilir misiniz? Tam bir av hayvanı gibiyiz. Bu sistem bizi öyle bir kıvama getirmiş ki nasıl oluyorsa hiç tanımadığımız insanlara çocuklarımızı teslim edebiliyoruz. Çocuk-larımızı teslim etmekle kalmıyor birde üstüne üstlük bunun için para bile veriyoruz. Dedim ya burası AV Merkezi. Bizlerde av olduğumuza göre, bu durumda ceplerimiz de soyulan
EDiTOR..
4subat 2013 akkara fanzin .
Mu
rath
an
BE
Şİ
KitaplIgImdan
Maxime Chattam Merhaba,
Bu haftaki yazımda Fransız yazar
Maxime Chattam'dan bahsetmek istiyorum.
Maxime, 19 Şubat 1976 tarihinde Fransa'nın
Herblay kentinde dünyaya gelmiştir; çocuklu-
ğu Amerika Birleşik Devletleri'nde geçmiştir;
ancak 11 yaşında Fransa'ya geri dönmüştür.
Genellikle kan ve vahşet dolu hikayeler
yazan yazar yazıdığı kahramanları canlan-
dırmayı hayal ediyordu. Lise yıllarına geldiğin-
de aktör olmak istediği için tiyatro dersleri aldı.
Üniversitede küçük roller oynadı ama aynı
zamanda öykü ve roman denemelerine de
devam etti.
Maxime tiyatroya devam ederken tiyatro
oyuncusu olan Pierre Hatet ile tanışması ve
Pierre'in, Maxime'in yazdığı hikâyeleri
görmesiyle hayatı değişti. Pierre Maxime'i
yazarlıkta ilerlemesi konusunda oldukça
destekledi. Maxime, 1 yıl kriminoloji eğitimi
aldı ve adlî tıp, suçlu psikolojisi ve kriminal
polislik konularında kendini geliştirdi. İki
senelik araştırmalar ve hatta kitabının daha
gerçekçi olması için otopsilere bile katılarak ilk
Kitabı Kötü Ruh'u (2002) bitirdi. Kötü Ruh,
dünya çapında büyük ilgi gören bir ilk roman
oldu. Maxime, dünya çapında tanınan ve Jean
Christopher Grange tarzında yazdığı kitaplarla,
Grange'in tahtının veliahtı gibi görünüyor.
Kötü Ruh'ta suçlu profili çıkarmada
usta bir kahraman olan Joshua Brolin ikinci
romanı Karanlığın Soluğunda (2003) ve Kara
Büyü'de (2004) de karşımıza çıkar. Ben aynı
karakterin diğer kitaplarda da karşımıza
çıkmasını seviyorum çünkü tanıdığımız,
bildiğimiz bir karakter olduğu için çoğu zaman
olaylar karşısında kahramanın nasıl
davranacağını daha yazar söylemeden tahmin
edilebiliyor ve bu bana keyif veriyor. Maxime
yazarlık kariyerinde Zamanın Kanı (2005),
Kaosun Sırları (2006), Gaia Teorisi (2008) ve
uzun bir aradan sonra Leş (2012) kitaplarıyla
emin adımlarla ilerlemektedir.
Beni en çok etkileyen kitapları kara
Büyü ve Leş olmuştur. Hangi kitabı tanıtaca-
ğıma karar veremediğim için bu sayımızda her
iki kitabı tanıtmak istedim.
Kara Büyü, benim gibi örümcekten
korkan insanların korkulu rüyası olabilecek bir
kitap.
Örümceğe dönüşen bir seri katil,
uyuyan kocalarının yanından hiçbir zorlama
olmadan kaçırılan kadınlar, ayakkabılardan,
gardıroplardan ve en kuytu köşelerden çıkan
karadullar…
Oregon ormanlarında dehşet saçan bir
gölge dolaşıyor. Portland'da evler ölümcül
örümcekler tarafından işgal edilirken ormanın
içinde insanların ulaşamayacağı yerlerde dev
örümcek ağları içinde cesetler bulunmaya
başlar. Cesetlerin yüzlerinde ölüm anlarının
dehşet veren son yüz ifadeleri maskeleşmiştir.
Aynı zamanda Portland'da garip bir salgınla
birlikte ailelerde birbiri ardına ölümler ve
yaralanmalar başlayacaktır. Tüm bu olayların
arkasında kim vardır? Eski FBI ajanı Joshua
Brolin ve New York Polis Teşkilatı'ndan
Annabel O'Donnel dev örümcek ağlarının
Maxime CHATTAM
KitaplI Imdan - Maxime Chattamg
5subat 2013 akkara fanzin .
arasına girerken ölümlerin ardındaki kişi ya da
kişileri bulabilecekler mi?
Son romanı Leş'de ise korkuyu
hissetmek için nereye kadar gidebileceğinizi
göreceksiniz… Maxcime bu kitapla korkuyu
iliklerinize kadar hissetmenizi sağlayacak. Bir
savaş gemisinde savaşmaya giden bir asker ya
da aynı savaş gemisinde yaralıları tedavi
etmekle görevli gönüllü bir hemşire olduğu-
nuzu düşünün. Uyurken, yemek yerken ya da
eşyalarınızı almaya giderken acımasız bir katil
tarafından inanılmaz acılarla öldürülebilir ya
da en yakın arkadaşınızın acımasızca öldürül-
düğünü görebilirsiniz. Üstelik bulunduğunuz
gemi bir savaş gemisi…Hareket emri bekleyen
geminin ambarında bir askerin asılmış cesedi
bulunur. Kurbanın kafası kesilmiş ve yerine
ağzı parçalanmış bir koç başı koyulmuştur.
Ölen karısına mektuplar yazan Askeri Polis Şefi
Teğmen Craig Frewin olayı çözmeye çalışırken
hemşire Ann Dawson ile karşılaşır. Her ikisi de
geçmişinden kaçmaya çalışırlar. Ann,
korkularıyla yüzleşmek için Teğmene yardım
etmek istediğini belirtir. Frewin, katilin işlediği
cinayeti sergilemiş olmasından cinayetlerin
devamının geleceğini ve katilin gemi
mürettebatından biri olduğunu düşünmek-
tedir; ancak askerler arasında huzursuzluk
çıkmasını istememektedir. Hareket emri gelir
ve katil her defasında daha vahşi yöntemlerle
kurbanlarını teşhir etmeye devam eder. Savaş
ortamında işlenen cinayetler ve bir türlü
bulunamayan katil askerler arasında
huzursuzluğa sebep olurken herkes
birbirinden şüphelenmeye başlar çünkü
herkesin bir sırrı vardır.
Maxime, zamanı ve mekânı belli
olmayan bir savaşa doğru giderken aslında
okuru insanın karanlık psikolojisine doğru
korkulu bir yolculuğa çıkarır. Bir solukta
okuyacağınız bu muhteşem kitabı şiddetle
tavsiye ediyorum.
Keyifli okumalar… Nilay OĞUR
6subat 2013 akkara fanzin .
KitaplI Imdan - Maxime Chattamg
Gez, Gör, ArpacIk - Gökçe Ada
Güneşin elveda dediği yer..
Hafta sonunu değerlendirmek üzere nereye
gidebiliriz diye Google maps Türkiye haritası
üzerinde buluyoruz kendimizi. Bu yer hem yakın
olmalı hem de ulaşım maliyeti açısından düşük
olmalıydı. Haritada sürekli sağa doğru kayıp
Amasra'ya kadar gidip geri geliyoruz. Gerek
kilometre gerekse üç kişinin özel araçla
yükleneceği maliyet bizi gerisin geriye Maşukiye'ye
kadar getirdi. Neyse ki daha öncesinde
Maşukiye'ye gitmiş olmamızdan dolayı fikir cazip
gelmedi ayrıca içimizde alabalık sevende yoktu.
Harita üzerinde sola doğru kaydığımızda
Saroz açıklarında ben de buradayım diye bize göz
kırpan “Gökçe Ada” takılıyor mouse'umuzun
ucuna.. Aslında maliyeti Amasra gezisi kadar olsa
da “acaba Gökçe Ada yerli Mykonos olabilir mi?”
düşüncesiyle tilkiler dönmeye başlıyor beynimizde
ve hakkında çok şey bilmediğimiz Gökçe Ada'da
karar kılıyoruz nihayetinde.
İstanbul'dan Gökçe Ada yolu boyunca
bilumum çay ocağı, kahvaltı salonu, umumi
tuvalet ve benzin istasyonuna uğradığımız için
“Gökçe Ada-İstanbul arası şu kadardır”
diyemiyorum size; ancak Saroz körfezinin en
ucunda bulunan Eceabat'a geldikten sonra
yaklaşık 1,5 saatlik arabalı feribot yolculuğu ile
ulaşıyoruz Ada'ya..
Gökçe Ada;
Gökçe Ada Türkiye'de güneşin en son
battığı yerdir. Adanın batısındaki Uğurlu Köyü
ülkemizin en batı ucudur.
Gökçe Ada, Lozan antlaşması ile Türkiye'ye
bırakılmış olup 1960'lı yıllarda Rum nüfus
çoğunlukta iken 1980'li yıllarda Yunanistan'a ve
Kıbrıs'a başlayan göçler nedeniyle günümüzde çok
az sayıda Rum nüfusu kalmıştır. Adada şu an
çoğunlukla Karadenizliler, Bulgaristan'dan gelen
göçmenler ve Ispartalılar bulunmaktadır.
Kilise
Zeytinli Köyü
Gez, Gör, ArpacIk - Gökçe Ada
7subat 2013 akkara fanzin .
Gökçe Ada kendi kendine yeten su
kaynakları ile yaşamını idame ettirmekle birlikte
en büyük su kaynağına sahip dördüncü adasıdır
dünyanın. Zeytinli, Kaleköy, Yeni Bademli, Tepe
Köy, Dereköy ve Uğurlu başlıca köylerindendir.
Yaz aylarındaki nüfusu adaya gelen tatilciler ve
rüzgar sörfçüleri tarafından hatırı sayılır oranda
artmaktadır. Yazları da rüzgarlı olan hava
nedeniyle profesyonel rüzgar sörfçülerininde
antrenman sahası olmuş bir bakıma.
Adanın mitolojik tarihinde Achilles, Limni,
Troya Prensi Lycaon gibi zat-ı muhteremler yer
alsa da bu derinlikte bir anlatımda bulun-
maktansa şu anda geçmişe ait ne kalmış ondan
haberdar etmek isterim. Ada da klasik Rum
mimarisinin etkisini görüyoruz doğal olarak. Taş
evler, köy meydanında kahvehane, çama-
şırhaneler, kiliseler, Arnavut kaldırımlı sokaklar,
boş sokaklarda rüzgarla sallanıp ses çıkaran
süsler ve isimleri Eleni, Yorgo, Calisto olan çok az
sayıdaki nineler ve dedeler.. Sırasıyla geziyoruz
köyleri, Zeytinli köyünde meşhur dibek kahvesini
içiyoruz. Dibek ise kahvenin dövüldüğü taşın adı
oluyor. Bu köy ayrıca Rum patriği Bart-
holemeos'un doğduğu köydür. Köyde bir kilise, on
şapel bulunmaktadır.
Bademli için ise adanın en kalabalık köyü
diyebiliriz. Tarihi yapılara bu köyde daha fazla
rastlıyoruz. Kilise ve çamaşırhane muhakkak
görülmeli, özellikle çamaşırhanedeki yıkama ve
durulama oyukları, su ısıtma şömineleri köye
yerleşen Türk nüfus tarafından halen kulla-
nılmaya devam etmektedir.
Sıradaki köyümüz ise Uğurlu. Gelmişken
ülkemizin en batısını görmeden gitmek olmazdı.
Sanırım adadakilere uzak gelmiş olacak ki plajda
kimse yoktu ama adanın girilecek en güzel denizi
burasıydı. Sığ, yer yer taşlık ve mavinin en güzel
tonlarında sessiz mi sessiz bir sahil..
İnsana huzur veren bu köyün meydanında
bulunan dev çınar ağacının altında yaklaşık dört
saat sinekleniyoruz..
Rüzgarın, kuş seslerinin, dağlardan gelen
kekik kokusunun vermiş olduğu huzur adada
Dibek Taşı
Çamaşırhane
8subat 2013 akkara fanzin .
Gez, Gör, ArpacIk - Gökçe Ada
Bu arada restorantlardaki
balık çeşitleri oldukça iyiydi.
Size güveçte fener balığını
tavsiye ediyorum.
İ k i n c i v e s o n
günümüzün sabah ında
adanın soğuk sularında çok
fazla yüzülmemesi gerektiğini
bilmeyen ben, sağ böbreğimdeki 0,4 cm
büyüklüğündeki swarovski böbrek taşımı
düşürmeye başladım. Gece boyu süren kıvranma-
larım sonucunda sabahın ilk saatlerinde Gökçe
Ada Devlet Hastanesinde buluyoruz kendimizi.
Neyse ki İstanbul trafiği gibi bir trafik olmadığı için
iki dakika sonra hastanedeyiz. Sabahın ilk saatleri
ya da ada halkının gayet sıhhatli olmasındandır
sanırım, hastane filmlerdeki terk edilmiş Teksas
kasabası gibiydi. “Kimse yok mu ?” çağrımıza
esneyerek gelen bir hemşire cevap verdi. Durumu
anlattım hemşire hemen nöbetçi doktoru çağırdı.
Tetkik için hemen idrar tahlili istendi. İdrar
numunesi için su bardağı ebadındaki verilen kaba
istinaden “hepsini doldurmam gerekiyor mu?”
soruma (sabahın köründe kaldırılmış olmak
hoşuna gitmemiş olacak ki) hemşire hanım sert bir
şekilde “yok dudak payı da bırakınız” şeklinde bir
geri bildirimde bulunuyor. Neyse ki tatlı sert
personel, özel hastane hızında tüm tahlilleri 30
dakika içerisinde bitirip, tedavi olarak da beni
İstanbul'a kadar götürecek bir iğne kokteyli
yapıyor.
Dibek Taşı
Çamaşırhane
Uğurlu Köyü (T
ürkiye nin En Batı
Ucu)
'
Ada Geceler
i
Kilise Zeytinli Köyü
9subat 2013 akkara fanzin .
Güneşin Elveda Dediği Yer; Gökçe Ada
Kaleköy Kilisesi
Oktay KULAO LUĞ
Gez, Gör, ArpacIk - Gökçe AdaGarip Bilgiler - Niçin trafik lambalarI kIrmIzI, sarI ve yesildir?
Niçin trafik lambaları kırmızı, sarı ve yeşildir?
Trafik ışıkları uygulaması, önceleri
demir yollarının trenleri kontrol için uyguladığı
sinyaller Örnek alınarak başlamıştır.
Demiryolları idaresi kırmızı rengi 'dur' sinyali
olarak seçmişti. Kırmızı renk kan rengi
olduğundan asırlarboyu tehlikenin, tahribatın
ve ölümün simgesi olmuştur. Demiryolları ilk
faaliyete geçtiği 1830'lu yıllarda 'ikaz' ışığının
rengi yeşil, 'geç' ışığının ise beyazdı.
Bir süre sonra beyaz sinyal problem yaratmaya başladı. Beyaz renkli 'geç' sinyali diğer sokak lambaları ile karıştırılabiliyordu. Ama daha da kötüsü 'dur' işaretlerine konulan kırmızı mercekler yerlerinden düşünce ışık beyazlaşıyor, 'geç' sinyali olarak algılanıyor ve kazalara yol açabiliyordu.
Sonunda demiryolcular kırmızıyı 'dur', yeşili 'geç' sarı rengi de 'ikaz' sinyali olarak kullanmaya başladılar. Bilindiği gibi sarı, renk spektrumu içinde en göz alıcı renktir. Böylece makinist bir sinyalin bulunması gereken yerde beyaz ışığı görürse, bir şeylerin yanlış olduğunu anlıyor ve tedbirini alıyordu.
Karayollarına gelince, yollarda sadece atların ve at arabalarının bulunduğu tarihlerde bile dünyanın büyük şehirlerinde trafik sorundu. İlk trafik lambası otomobillerin ortaya çıkmasından çok önce 1868'de Londra'da kullanıldı. Gazla yakılan ve bir eksen etrafında döndürülebilen kırmızı ve yeşil lambalar bir yıl sonra patlayıp, kendilerini çeviren polisi de yaralayınca bu uygulama ortadan kalktı.
Ama öte yandan otomobillerin ortaya çıkması ve şehirlerde dolaşmaya başlama-larıyla birlikte durum iyice kötüleşti. Çeşitli şehirlerde değişik uygulamalar yapıldı. Demir-yollarındaki uygulama örnek alındı ama demir-yollarında birbirine paralel iki hat vardı. Bu sistem iki yolun kesiştiği kavşaklarda işe yaramıyordu.
Sonunda günümüzdekilere benzeyen ilk elektrikli otomatik trafik lambasını, ilkokul mezunu ve ABD'deki Cleveland'da otomobil sahibi ilk siyah olan Garrett Morgan geliştirdi. 1914'de ilk denemelerine başlayan Morgan 1923'de de patentini aldı. Morgan 1963'de ölümünden az önce patentini 40 bin dolara General Electric firmasına sattı.
Morgan'ın lambaları demiryollarına benzer şekilde bir "T" üzerinde kırmızı ve yeşil iki lambadan ibaretti. Çok geçmeden ikaz anlamında sarı lamba da ilave edildi ve uygulama bütün dünyaya süratle yayıldı.
Aradan geçen yıllara rağmen sarı renk
hala 'ikaz' anlamındadır ama günümüz
sürücüleri onu 'geç' sinyali olarak algılıyorlar.
Kaynak : L.B.A.
Garip Bilgiler - Niçin Trafik LambalarI KIrmIzI, SarI Ve Yesildir?
10subat 2013 akkara fanzin . 11subat 2013 akkara fanzin .
Tarih Öncesi Çaglarda Müzik EnstrümanlarI
Tarih Öncesi Çaglarda Müzik EnstrümanlarI
İlk müzik enstrümanının insan sesi olması
mümkündür. İnsan sesi şarkı söylemekten,
mırıldanmaktan, ıslık çalmaktan, klik sesi
çıkarmaya, öksürmeye esnemeye kadar çok çeşitli
sesler çıkarır. Bilinen en eski Neanderthal hyoid
kemiği 60000 yıllıktır, bu da en eski kemik flütten
25000 yıl önce var olduğu anlamına gelir. Ama
bulgular özgün olduğundan gerçek tarihler çok
daha geriye gidebilir.
Büyük ihtimalle ilk ritim enstrümanları
veya perküsyon enstrümanları arasında ellerin
çırpılması, taşların birbirine veya başka bir şeye
vurularak ritim elde edilmesi sayılabilir. Yontma
Taş Devri'ne kadar müzik enstrümanları örneğine
rastlanmaktadır. Ama müzikal veya müzikal
olmayan (alet) enstrümanlarla ilgili arkeolojik
olarak bir belirsizlik vardır. Yontma Taş Devri
nesnelerinin örnekleri arasında kemik flütler
vardır. Müziğin Yontma Taş Devri'nin Oldowan
dönemine kadar izi sürülebilmektedir.
FLÜTLER
Bulunan en eski flütlerin adı Divje Babe
Flütü'dür ve 1995'te Slovenya'daki Divje Babe'deki
bir mağarada bulunmuştur. Söz konusu nesne
genç bir mağara ayısının femur kemiğinin
parçasıdır ve 43000 yıl öncesine aittir. Buna
rağmen kesinlikle bir müzik enstrümanı mıdır,
yoksa bir yırtıcının çiğnediği bir kemik midir, bu
hala tartışılmaktadır.
2008'de arkeologlar Ulm, Almanya
yakınlarındaki Hohle Fels Mağarası'nda bir kemik
flüt keşfetmiştir. Beş delikli flütün V şeklindeki
ağız bölümü bir akbabanın kanat kemiğinden
yapılmıştır. Keşfe katılan araştırmacılar
bulgularını Haziran 2009'da Nature'da yayınla-
mıştır. O çağa ait birçok benzer enstrümandan
birisidir ve 35000 yıl öncesine aittir. Bu da tarihte
doğrulanmış ilk müzik enstrümanı özelliği taşır.
Hohle Fels flütü, en eski insan eseri Venus of
Hohle Fels'in kısa bir mesafe ötesinde
bulunmuştur. Bilim adamları flütün keşfinin ilk
insanların nasıl hayatta kaldığını ve Nean-
derthal'lerin soylarının tükendiğiyle ilgili bilgi
vereceğini düşünmektedir.
Div
je B
abe F
lütü
Hohle Fels flütü
12subat 2013 akkara fanzin .
En eski ahşap flütler ise 2004'te Greystones, İrlanda'da bulunmuştur. Porsuk ağacından yapılan
30 ila 50 santim uzunluğunda altı flüt bulunmuştur. Bir ucundan birleşik olmaları ve parmak deliklerinin
bulunmadığı gözlemlenmiştir. Bir zamanlar birbirlerine bağlı olabilirler.
İrlanda'da bulunan ahşap flütler
1986'da birçok Gudi (Kemik flüt) Çin'in Henan
eyaletindeki Jiahu'da bulunmuştur. M.Ö. 6000 yılına ait
oldukları düşünülür. Her birinde 5 ila 8 delik vardır ve bir
kuşun kemiklerinden yapılmıştır. Keşif sırasında biri
Çin'de bulunan Gudi (kemik flüt)
Tarih Öncesi Çaglarda Müzik EnstrümanlarI
Gök
han
DA
MG
AC
I
13subat 2013 akkara fanzin
Tarih Öncesi Ça larda Sanatg
Tarih Öncesi Çaglarda Sanat
Sanat tarihinde, tarih öncesi sanat son
jeolojik dönemde bir yerde başlayan ve tarih öncesi
kültürlerin yazıyı veya kayıt tutma tekniklerini
geliştirene veya başka bir kültürle önemli bir
temas kurup tarihe geçecek önemli olaylar
yaşayana kadar ürettikleri sanat ürünlerinin
hepsini kapsar.Ardından antik dönem sanatı gelir. İnsanın
estetik duygusu, modern insan sayılan Homo sapiens sapiens'in Homo sapiens Neanderthalen-sis'in yerini aldığı zamana rastlar. İnsanoğlunun bu iki alt türü arasındaki en belirgin fark Neanderthalensis'in modern insan gibi dik yürümesine ve büyük bir beyni olmasına karşın daha iri bir kemik yapısına sahip olması idi.
Dünyanın ilk sanat eserlerinin hemen
hemen tamamı Homo sapiens sapiens'in avcılık
ekonomisiyle ilgiliydi. Neandertal insanı
döneminde ayinler, belki dinler bile vardı. Ölüler
törenle gömülürdü. Ama bu dönem insanının
kendini resimlerle ifade etmeye çalıştığına dair
herhangi bir kanıt yoktur. Öte yandan Güneybatı
Fransa ve Kuzeydoğu İspanya'daki mağaralarda
bulunan ilk sanat ürünleri belirli bir ustalığın
izlerini taşır. 40000 yıl önceki Üst Paleolitik
(Yontmataş) dönemine ait bu yapıtlar 1875 yılında
keşfedildiğinde, kimse bunların gerçek olduğuna
inanmak istememişti. Saygın bir Fransız arkeolog
bunlarla ilgili olarak “Bu sanatın çocukluğu, ama
çocuk sanatı değil” demişti. 1900 yılına kadar
kuşkular devam etti. Kuzey İspanya'daki Altamira
dehlizlerini bulan Macerlino de Sautuola
sahtekârlıkla suçlandı ve söz konusu resimleri
kendisinin yaptığı öne sürüldü. Ancak daha sonra
Fransa'nın Pair-non-Paiar ve La Mouthe
bölgelerinde Paleolitik devre ait yeni resimler
bulununca, tarih öncesine ait yapıtların gerçek
olduğu kabul edildi. Paleolitik sanatın sahte
olmadığını kanıtlamak ve bu konuyu dünyaya
tanıtmak başarısı bir papaza, Henri Breuil'e
(1877-1961) aittir. Breuil, sanatın evrimsel bir
gelişim çizgisi izlediğini öne sürdüyse de daha
sonraki arkeolojik bulgular evrimsel bir
gelişimden çok ani gelişimlerin söz konusu
olduğunu gösterdi.
Orta Paleolitik Dönemde Sanat
Tarih öncesi sanata ait en belirgin kanıt
50000 ila 40000 yıl öncesindeki Üst Paleolitik
döneme rastlar. Bu dönemde dinler ve modern
insan toplumlarının diğer kültürel öğeleriyle
birlikte figüratif sanatın ortaya çıkışı tam bir
davranışsal modernliği gösterir. Buna rağmen
estetik duygusu ilk olarak 200000 ila 50000 yıl
önce Orta Paleolitik (Orta Taş Devri) dönemden
Üst Paleolitik dönemin başlangıcına kadar Homo
sapiens sapiens'lerde görülür. Özellikle taş
aletlerdeki yüksek simetri büyük önem taşır.
Konseptin yeri
En erken sanat eserlerinin yerini tespit
etmek, sanat eseri olarak tarif edilen şeyin
mevcudiyetine ve sanatsal yaratıcılığın amacını
yerine getiren bir şeyin gerekli karakteristik
özelliklerine bağlıdır.
Homo sapienler öncesi
Ach
eule
an
el b
alta
sı
Homo erectus'lar uzun süre önce aletlerin
üzerine bir amacı yokmuş gibi görünen dokular
kazımaya başlamıştır. Tıpkı Almanya'nın
Thuringia eyaletindeki Bilzingsleben'de bulunan-
lar gibi. Bunlar sanatın atası olarak görülebilir.
Zira aleti yapan kişi pratik gereksinimden çok
süsleme yapmak için bu dokuları kazımıştır.
Simetri ve alete verilen şekle gösterilen özen
Kent'te bulunan Acheulean el baltalarında sanat-
sal ifade izlenimi yaratmıştır.
Ayrıca 1975'te bulunan ve 33000 yıl
öncesine dayanan La Roche-Cotard Maskesi de
Neanderthal figüratif sanatının bir kanıtı olarak
görülür. Müzik tarihi bölümünde anlattığımız
Divje Babe flütü de aynı dönemlerde yapılmıştır.
Orta Paleolitik heykeltıraşlığına dair diğer ör-
nekler de Tan-Tan Venüsü ve Berekhet Ram
Venüsü diye bilinen heykellerdir. İkisi de insan
formuna benzeyen doğal taş formasyonu olabilir
ama bazı bilginler onların bilerek insan formunda
kazıldıklarını düşünmüştür.
Tan-Tan Venüsü
14subat 2013 akkara fanzin
Blombos Mağarası
2002'de Güney Afrika'daki Blombos
Mağarası'nda 70000 yıl öncesine dayanan toprak
boyasıyla boyanmış ve üzerinde çapraz çizgiler
olan taşlar bulunmuştur. Bunlar araştırmacıları
ilk Homo sapienlerin soyut sanat veya sembolik
sanat ürünleri yapabilme kabiliyeti olduklarına
inanmaya itmiştir. Ayrıca Blombos Mağarası'nda
70000 yıl öncesinden kalan kabuktan boncuklar
da bulunmuştur. Stanford Richard Klein dahil
birçok arkeolog Blombos mağarasını sanatın ilk
örneklerini içeriyor olarak görmekte tereddüt
etmiştir.
Metropolitan Sanat Müzesi'ne göre bilinen
ilk sanat ürünleri MÖ 40000 yıllarında Kuzey
Avustralya'daki Ubirr'de yapılmıştır. Görsel sanat,
40000 yıl önce Avrupa, Afrika, Amerika ve
Avustralya'da bulunan Homo sapienler'in yaptığı
heykeller, boncuklar ve mağara resimleriyle
başlamıştır.
Üst Paleolitik dönem sanatı
Üst Paleolitik dönem sanatı en eski ve
Blombos Mağarası'nda bulunan taşlar
La Roche-Cotard Maskesi
Tarih Öncesi Ça larda Sanatg
15
Tarih öncesi sanata dair en eski ve tartışmasız çalışma Schwäbische Alb, Baden-Württemberg, Almanya'da bulundu. En eskisi 40000 yıl öncesine dayanan Hohle Fels Venüsü olarak bilinen bir Venüs figürüdür. Üst Paleolitik dönem (yaklaşık 40000 ila 10000 yıl öncesi) sanatına dair diğer bazı eserler arasında Chauvet, Lascaux, Altamira, Cosquer ve Perch Merle'de bulunan mağara resimleri, hayvan heykelleri, Venus of Willendorf gibi Venüs figürlerini içeren taşınabilir sanat eserleri, Portekiz'deki Coa Vadisi, Mazouco'daki ve İspanya'daki Domingo Garcia, Siega Verde'deki ve Fransa'daki Fornols-Haut'tak anıtlar gibi açık hava sanat eserleri bulunmaktadır. Ayrıca Fransa'da bir mamut şeklindeki bir mızrak atıcıyla birlikte bulunan Yüzen Ren Geyiği gibi kemik ve fil dişi oymacılığı örnekleri de bulunmuştur.
Yüzen Ren Geyiği
Doğu Asya sanatı
Güney Kore'deki Turobog'ta insan kalıntıları içeren bir mağarada, 40000 yıl öncesine dayanan oyulmuş geyik kemikleri bulunmuştur. Sokchang-ri'de bulunan geyik veya ren geyiğini içeren mağara resimleri de Üst Paleolitik döneme aittir. Jeju Adası'ndaki Kosanri'de ilk Japonsanat eserlerine benzeyen çömlek parçaları bulun-muştur. O dönemde deniz seviyesi düşük oldu-ğundan Japonya'dan oraya erişim olduğu düşünülmektedir.
Afrika sanatı
En eski Afrika mağara resimleri Mezolitik ve Üst Paleolitik dönemin sonlarına, yaklaşık 10000 ile 12000 yıl öncesine aittir. Zimbabwe'deki en eski sanat eseri kalıntıları en azından 10000 yıl öncesine dayanır. En eski ve tartışmasız Afrika kaya sanatı örnekleri, yaklaşık 10000 yıl öncesine dayanır. Kökenleri Nil Nehri Vadisi'nden batıda Mali'ye kadar uzanmaktadır. Namibya'daki Apollo 11 Mağara kompleksinden 22500 ila 27500 yıl
subat 2013 akkara fanzin
Avrupa ve Doğu Akdeniz sanatı
Hohle Fels Venüsü
Tarih Öncesi Ça larda Sanatg
16subat 2013 akkara fanzin
Amerika sanatı
Ekvador'dan kuzeyde
Şili'ye kadar uzayan Peru'daki
And Dağları'nda MÖ 10000 yıl
öncesine dayanan insan yerleşi-
mi kanıtları bulunmuştur. Böl-
gedeki en erken sanat örnekleri
ise MÖ 9500 yılına dayanan
Toquepala Mağaraları'ndaki
çizimlerdir. Peru'daki Telarmac-
hay gibi gömü bölgelerinde de
MÖ 8600-7200 yıllarına dayanan
boncuklu kolyeler gibi eserler
bulunmuştur.
Toquepala mağara resimleri
Bradshaw mağara resimleri
Avustralya sanatı
Batı Avustralya'da bulu-nan Bradshaw kaya resimleri özgün bir taş sanatı formu olarak görülür. Çizimlerde doğru ana-tomik oranlarla detaylı insan figürleri bulunmaktadır. Yakla-şık 17000 yıl öncesine dayan-maktadırlar.
Tarih Öncesi Ça larda Sanatg
Gök
han
DA
MG
AC
I
17subat 2013 akkara fanzin .
AdIm AdIm Jazz Armonisi - Ders 2
Bir önceki dersimizde temel müzik kurallarından olan nota değerlerine, yarım ses, tam ses, aralık ve derece gibi bazı müzikal terimlere değinerek Tetrakord yöntemi ile majör dizi oluşturmayı öğrenmiştik. Bu ayki dersimize, bir önceki dersimizle paralel doğrultuda olan
AKOR KURULUŞLARI
" "
"akor kuruluşları" konusuyla devam ediyoruz.
AdIm AdIm Jazz Armonisi - Ders 2 - Bu Sayfa Adnan ÖZALASAR AnIsIna HazIrlanmaktadIr...
Örnek-1
Do Re Mi Fa Sol La Si Do
Do Majör Dizisi
Do majörüçül - Triad
Modern armonide "üçül" akor nadiren kullanılmaktadır. Biz daha zengin bir yapısı olan "majör 6'lı akor ile devam edeceğiz. Majör 6'lı akorlar, majör
Örnek-2
Do Re Mi Fa Sol La Si Do
Do Majör DizisiDo majör
6 lı'
Her akor dizilerden oluşur. Şu aşamada bizim için en önemlisi majör akorları ve kuruluşlarını öğrenmektir. Bu konuyu iyi kavrayabilmek için
"akor blokları sistemini"
kullanacağız.
6531 Do
Do
Do
Do
Örnek-3 Örnek problem : Açık bkokları doldurunuz.
Bu çalışma majör akorlarla alakalıdır. Do
b:
" " notası rastgele seçilmiş olup birinci, üçüncü, beşinci ve altıncı dereceler kullanılmıştır.1) Öncelikle boşluklara nota adlarını bemol ve diyez değiştiricilerini kullanmadan yazarız.a: Do'dan yukarıya doğru sol kutulardaki numaraya göre sırası gelen notaları yazınız.......Do Re Mi Fa Sol La.........
Do 3 iken aşağıya doğru"1"e kadar sayın yukarıya doğru "5" ve "6" ya kadar sayın...Sol La Si Do Re Mi Fa Sol La Si... a b c d
1 2 3 4 5 6
1 2 3 4 5 6 7 8 9
18subat 2013 akkara fanzin .
AdIm AdIm Jazz Armonisi - Ders 2 - Bu Sayfa Adnan ÖZALASAR AnIsIna HazIrlanmaktadIr...
Mu
rath
an
BE
Şİ
c: Do 5 ikende aynı şekilde aşağıya doğru "3" ve "1" e kadar,yukarıya doğru "6" ya kadar sayınız....Re Mi Fa Sol La Si Do Re Mi Fa...
d: Aynı işlemi Do "6" iken yapınız. ...Si Do RE Mi Fa Sol La Si Do Re...
1 2 3 4 5 6 7 8
1 2 3 4 5 6 7
6531 Do
Do
Do
Do
a b c d
Örnek-5
2) İkinci adımda majör akorlarımızın bemol ve diyezlerini k o n t r o l e d e r e k yerlerine yerleştiriniz. Bu işlemi yaparken verilen nota (daire içindeki do notası) k e s i n l i k l e değiştirilmemelidir.a: Do "1" iken, Do (nature l ) nun 1. derece olduğu dizi hiç d i y e z v e b e m o l almayan "do majör" dizisi olduğundan "a" satırındaki notaları " d o , m i , s o l , l a "
Mi
Sol
La Fa
Mi
La Fa Mi
SolLa
Re
Si
6531 Do
Do
Do
Do
a b c d
Mi
Sol
La Fa
Mi
La Fa Mi
SolLa
Re
Si
b
b
b
b
*****ÖDEVLER*****Derste anlatılanları düşünerek ve inceleyerek
6531 Do
Do
Do
Do
Örnek-4
6531
6531 La
6531 Fa
Fa
Fa
Fa
6531
6531
6531 Si
6531
6531
Si
Si
Si
b
b
b
b
MibMib
MibMib
Si
Si
Si
Si
Mi
Mi
Mi
Mi
La
La
La
Re
Re
Re
Re
Re Sol
Sol
Sol
Sol
Böylelikle çözümün birinci aşaması tamamlanmış oldu. Örnek 4'e bakınız.
Orkestramız Pera Güzel Sanatlar bünyesinde,Serhat AKYOL'un titiz ve profesyonel rehberliğinde yaklaşık beş yıl ö n c e k u r u l m u ş v e ç a l ı ş m a l a r ı n a d e v a m etmektedir.Orkestramızın en önemli özelliği,orkestra da çalan kişilerin büyük oranının profesyonel olarak müzik dışında başka bir işle uğraşmalarıdır.Bunların içersinde doktor,mühendis,bankacı,mimar,tüccar,öğretmen vb. gibi mesleklerden olmasının yanında bir kısmının da müziği meslek e d i n m i ş , k o n s e r v a t u a r v e m ü z i k o k u l l a r ı n d a okuyan,öğrencilerden kurulu olmasıdır. Amatör ruhla, profesyonel müzik yapan bireylerden meydana gelen orkestramız ülkemizde, kendi alanındaki tek orkestradır.
Pera Gençlik Orkestrası yaylı nefesli ve vurmalı çalgılardan oluşan 42 kişiden meydana gelmiştir.Orkestranın
1)GONNA FLY NOW-Bill Conti/Carol Connors V.Lopez /S.Akyol 2)FAME-Michael Gore Victor Lopez 3)PIRATES OF THE CARIBBEAN-Klaus Badelt Ted Ricketts The curse of the Black Pearl4) YOU RAISE ME UP-Brendan Graham/Rolf Lovland/John Wasson 5) BİR ÇOCUK SEVDİM-Sezen AKSU/Onno TUNÇ Tuğrul Özer 6) Mr. ZOOT SUIT-Mark Cally Roger Holmes 7)COPACABANA-Barry Manilow M.Saurer /S.Akyol
******************ARA 8)THE CHILDREN OF SANCHEZ-Chuck Mangione /B.Phillips/J. Dennisson 9)NO MORE BLUES-A.Carlos Jobin N.Tailor /S.Akyol 10)DON'T KNOW WHY-Jesse Harris(Norah Jones)/P.Martha/S.Akyol 11)PİYANO SOLO-ÖZHAN KAYGISIZ/AYNANIN İÇİNDEN' Özhan Kaygısız12)SPAIN-Chick Corea P.Jennıngs – S.Akyol 13)RESPECT-Otis Redding Roger Holmes 14)KNOCK ON WOO-D E.Floyd/S.Cropper R.Holmes/S.Akyol 15)KARADENİZ-Anonim/S.Akyol 16)THE LOOK OF LOVE-Burt Bacharach Mark Taylor/Words By: Hal David 17)AMADEUS-From Symphony No. 25 W. Amadeus Mozart /Jamin Hoffman 18)PIRATES OF THE CARIBBEAN-Dead Man's Chest' Hans Zimmer Paul Lavender 19) THE PHANTOM OF THE OPERA-Calvin Custer 'The Phantom of the opera' /'Think of me' /'Angel of music' 'The music of the night' /'Masquerade' /'All l ask of you' 20) ANONİM TÜRKÜLER-Anonim/Serhat Akyol 21) RHAPSODY IN BLUE- George Gershwin/Jerry Brubaker 22) FEVER-john Davenport/Eddie Cooley/Roger Holmes
******************
PERA GENÇLİK ORKESTRASI
PERA GENÇLİK ORKESTRASI KONSER REPERTUARI
19subat 2013 akkara fanzin .
V
*****ÖDEVLER*****
şağıdaki minör altılı akor bloklarını tamamlayınız. Derste anlatılanları düşünerek ve inceleyerek a
6531 Do
Do
Do
Do
6531
6531 La
6531 Fa
Fa
Fa
Fa
6531
6531
6531 Si
6531
6531
Si
Si
Si
b
b
b
b
MibMib
MibMib
Si
Si
Si
Si
Mi
Mi
Mi
Mi
La
La
La
Re
Re
Re
Re
Re Sol
Sol
Sol
Sol
PESLEŞMİŞ
PESLEŞMİŞ
PESLEŞMİŞ
PESLEŞMİŞ
PESLEŞMİŞ
PESLEŞMİŞ
PESLEŞMİŞ
PESLEŞMİŞ
PESLEŞMİŞ
Murathan BEŞİ
Orkestramız Pera Güzel Sanatlar bünyesinde, Serhat AKYOL'un titiz ve profesyonel rehberliğinde yaklaşık beş yıl önce kurulmuş ve çalışmalarına devam etmektedir. Orkestramızın en önemli özelliği, orkestra da çalan kişilerin büyük oranının profesyonel olarak müzik dışında başka bir işle uğraşmalarıdır. Bunların içersinde doktor, mühendis, bankacı, mimar, tüccar, öğretmen vb. gibi mesleklerden olmasının yanında bir kısmının da müziği meslek edinmiş, konservatuar ve müzik okullarında okuyan, öğrencilerden kurulu olmasıdır. Amatör ruhla, profesyonel müzik yapan bireylerden meydana gelen orkestramız ülkemizde, kendi alanındaki tek orkestradır.
Pera Gençlik Orkestrası yaylı nefesli ve vurmalı çalgılardan oluşan 42 kişiden meydana gelmiştir. Orkestranın genellikle film müzikleri, klasik eserlerin symphonıc band yorumları, türkülerimizin bazılarının jazz versiyonları ve popüler eserlerden oluşan geniş bir repertuarı vardır. Dört yıldır birçok açılışlarda üniversitelerde ve festivallerde program yapan orkestra bu süre içersinde kendi seyircisini de oluşturmuştur.
Pera Gençlik Orkestrası/ İletişim: Serhat AKYOL ( Orkestra şefi): Tel: 0 536 5445120 e-mail: [email protected]
ESERLER MÜZİK ORKESTRA DÜZENLEME
1) GONNA FLY NOW Bill Conti - Carol Connors V.Lopez - Serhat Akyol 2) FAME Michael Gore Victor Lopez
3) PIRATES OF THE CARIBBEAN Klaus Badelt 4) YOU RAISE ME UP Brendan Graham - Rolf Lovland John Wasson 5) BİR ÇOCUK SEVDİM Sezen AKSU - Onno Tunç Tuğrul Özer 6) Mr. ZOOT SUIT Mark Cally Roger Holmes 7) COPACABANA Barry Manilow M.Saurer - Serhat Akyol
******************ARA******************8) THE CHILDREN OF SANCHEZ Chuck Mangione B.Phillips n - J. Dennisson 9) NO MORE BLUES A.Carlos Jobin N.Tailor - Serhat Akyol 10) DON'T KNOW WHY Jesse Harris (Norah Jones) P.Martha - Serhat Akyol 11) PİYANO SOLO Özhan Kaygısız Özhan Kaygısız12) SPAIN Chick Corea P.Jennıngs – Serhat Akyol
13) RESPECT
14) 15) KARADENİZ Anonim Serhat Akyol 16) THE LOOK OF LOVE Burt Bacharach - Words By: Hal David 17) AMADEUS(From Symphony No. 25) W. Amadeus Mozart Jamin Hoffman 18) PIRATES OF THE CARIBBEAN Hans Zimmer Paul Lavender 19) THE PHANTOM OF THE OPERA Calvin Custer "The music of the night" / "Masquerade" / "All l ask of you" 20) ANONİM TÜRKÜLER Anonim Serhat Akyol 21) RHAPSODY IN BLUE George Gershwin Jerry Brubaker 22) FEVER John Davenport - Eddie Cooley Roger Holmes 23) THE PINK PANTHER Henry Mancini Calvin Custer
Ted Ricketts
Otis Redding Roger Holmes KNOCK ON WOOD E.Floyd-S.Cropper R.Holmes – S.Akyol
(Aynanın İçinden)
Mark Taylor
"The Phantom of the opera" / "Think of me" / "Angel of music"
PERA GENÇLİK ORKESTRASI
PERA GENÇLİK ORKESTRASI KONSER REPERTUARI
19Nisan 2013 akkara fanzin