20
FANZIN KARA AK Aylık Özgün İçerikli Fanzin Aylık Özgün İçerikli Fanzin Sayı: 03 - Nisan 2013 Fiyat: 3.00 TL. No:201303 Sayı: 03 - Nisan 2013 Fiyat: 3.00 TL. No:201303 Jean Christophe GRANGE Jean Christophe GRANGE Trabzon'a niyet Batum'a kismet... . Eski insanlar tuvaletlerini nasil yapiyorlardi..? . . . . Trabzon'a niyet Batum'a kismet... . Eski insanlar tuvaletlerini nasil yapiyorlardi..? Yedinci Muhur . . .. .. . . .. .. Yedinci Muhur Adim Adim Jazz Armonisi Ders 3 ) Adim Adim Jazz Armonisi Ders 3 ) "insanin Tanri ile olan iliskisini ele almayan tum dramatik yapitlar onemsizdir." . . .. . . . . . . . . . . "insanin Tanri ile olan iliskisini ele almayan tum dramatik yapitlar onemsizdir." . . . . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . « Masallardaki gibi bir ambiyans..." " . . . . SÜMELA YOLU 3

Akkara Fanzin Nisan 2013 - Sayı 3

Embed Size (px)

DESCRIPTION

AKKARA FANZİN AYLIK ÖZGÜN İÇERİKLİ FANZİN...

Citation preview

Page 1: Akkara Fanzin Nisan 2013 - Sayı 3

FANZINKARAAK

Aylık

Özgü

n İçerik

li Fan

zinA

ylık

Özgü

n İçerik

li Fan

zin

Sayı: 03 - Nisan 2013 Fiyat: 3.00 TL. No:201303Sayı: 03 - Nisan 2013 Fiyat: 3.00 TL. No:201303

Jean ChristopheGRANGE

Jean ChristopheGRANGE

Trabzon'a niyetBatum'a kismet...

.

E s k i i n s a n l a r tuvaletlerini nasil yapiyorlardi..?

. .. .

Trabzon'a niyetBatum'a kismet...

.

E s k i i n s a n l a r tuvaletlerini nasil yapiyorlardi..?

Yedinci Muhur . . . . . .. . . . . .

Yedinci Muhur

Adim Adim Jazz Armonisi Ders 3 )Adim Adim Jazz Armonisi Ders 3 )

"insanin Tanri ile olan iliskisini ele almayan tum dramatik yapitlar onemsizdir."

. . . . .. .. ......"insanin Tanri ile olan iliskisini ele almayan tum dramatik yapitlar onemsizdir."

.. ....................

.... ........ .... ................

.. ..

« Masallardaki gibi bir ambiyans...""

.. ..

SÜMELA YOLU

3

Page 2: Akkara Fanzin Nisan 2013 - Sayı 3

2nisan 2013 akkara fanzin

PERABAND orkestrası, uzun yıllardır Pera Sanat Kurumları bünyesinde çalışmalarını sürdüren PERA GAENÇLİK ORKESTRASI'nın bakır üflemeli ve brass bölümü üyelerinden, büyük orkestradan farklı ve jazz ağırlıklı müzik anlayışı ile yeni bir oluşum olarak 2011 yılının Aralık ayında kurularak, Serhat AKYOL yönetiminde çalışmalarını sürdürmektedir.

Pera Gençlik Orkestrası/ İletişim: Serhat AKYOL ( Orkestra şefi) : Tel: 0 536 5445120 e-mail: [email protected]

PERABAND ORKESTRASI

PERABAND ORKESTRASI KONSER REPERTUARI

ESERLER MÜZİK ORKESTRA DÜZENLEME

Erik Morales Erik Morales

DON'T KNOW WHY Jesse Harris(Norah Jones) P.Martha 3) RESPECT Otis Redding Roger Holmes

4) SPAIN Chick Corea P.Jennıngs 5) THE LOOK OF LOVE Burt Bacharach & Words By: Hal David Mark Taylor 6) NO MORE BLUES A.Carlos Jobin N.Tailor 7) Mr. ZOOT SUIT Mark Cally Roger Holmes8) KNOCK ON WOOD E.Floyd-S.Cropper R.Holmes 9) FEVER john Davenport /Eddie Cooley Roger Holmes 10) TICLETOE Lester Young Dave Wolpe 11) JONA JAM Victor Lopez Victor Lopez

1) FEELIN' THE FUNK

2)

Page 3: Akkara Fanzin Nisan 2013 - Sayı 3

Fanzin EkibiOktay KULAOĞLU

Nilay OĞURGökhan DAMGACIArzu Cihan UĞUR

Murathan BeŞİ

Çizimler & Kapak ResimleriÖn Kapak Fotografı

Oktay KulaoğluArka Kapak Çizim

Aysel Yılmaz

EditörMurathan BEŞİ

Araştırma EditörleriOktay KULAOĞLUGökhan DAMGACI

Yazı İşleriNilay Oğur

Yayın YönetmeniMurathan BEŞİ

İletişime-mail : [email protected]

Tel : 0543 667 53 67

Satış Noktaları****Senan /Sahaf & Kitabevi****

Meşrutiyet Cad. Sahne Sok. Aslıhan Pasajı No: 18/39

Beyoğlu/İstanbul

****Ada Kitapevi****Beyoğlu Sahaflar Çarşısı

Meşrutiyet Cad. No: 18/33 80090 Galatasaray/İstanbul

****Atlantis****Mühürdar Cad. Akmar Pasajı

No: 70/15 Kadıköy/İstanbul

****Meyman Kafe****Osmanağa Mah. Piriçavuç Sk.

No: 3/A Kadıköy/İstanbul

Aysel Yılmaz

KiTAPLIĞIMDAN Jean Christophe Grangé.................................................................... 5

GEZ, GÖR, ARPACIKTrabzon'a niyet Batum'a kısmet......................................................... 7

TRABZON & BATUM'DAN TATLARHınkal, Haçapuri................................................................................. 10

GARiP BiLGiLEREski insanlar tuvaletlerini nasıl yapıyorlardı?..................................... 11

YEDİNCİ MÜHÜR"Hep Eugene O'Neill'in ünlü sözünü anıyorum: "İnsanın Tanrı ile olan ilişkisini ele almayan tüm dramatik yapıtlar önemsizdir."............................................................ 12

ADIM ADIM JAZZ ARMONiSi Ders 3................................................................................................. 16

3Nisan 2013 akkara fanzin

FANZINKARAAK

Küçük şeylere gereğinden çok önem verenler, elinden büyük iş gelmeyenlerdir.

Eflatun

Çok dinlememiz, az konuşmamız için iki kulağımız ve bir dilimiz vardır.

Diyojen

Bir adam yetiştirirsen bir kişi yetiştirmiş olursun, bir kadın yetiştirirsen bir aile yetiştirmiş olursun.

Afrika Atasözü

Eğer yürüdüğümüz yolda hiçbir engel yoksa, o yol sizi hiçbir yere götürmez.

Bernard Shaw

S ZÖ L E Z ÖÜ L R

Page 4: Akkara Fanzin Nisan 2013 - Sayı 3

Merhaba dostlar;

Bir aylık aradan sonra tekrar birlikteyiz. "Neden bir ay ara verdiniz?" sorusuna cevap olarak şunu söyleyebilirim. Bizler sıkıştırılmış zamana göre hareket ederek kalıplaşmış oluşumlara uygun hareket etmek istemeyiz. Zaten fanzin kavramı da belirli bir zamana sıkıştırılmış samimiyetsiz bir kavram olmadığından, bizde ancak samimi olarak bir şeyler söylemek ve paylaşmak istediğimiz zamanlarda burada olabiliriz.

Bu ay üçüncü sayımızla karşınızdayız. Ö

sizlerden gelen olumlu/olumsuz birçok eleştiri oldu. Bizlerle görüş ve düşücelerinizi paylaştığınız için sizlere çok teşekkür ediyoruz. Yapmış olduğunuz eleştirilerin bizim için çok değerli olduğunu, uğraşımızın yönelik katkı sağladığını bilmenizi istiyoruz. Bu yüzden eleştirilerinizin devamını görmek bizi mutlu edecektir. Gelen doğrul-tusunda ilk sayımızdaki baskı kalitesini ve kullanılan kağıdı tamamen değiştirerek kitap kağıdı kullandık. Böylelikle kitap sayfalarındaki sıcaklığı yakalamak istedik ve gözü yormayan bir baskı seçerek sayfa yapımızı tamamen değiştirdik. Yapmış olduğumuz yenilikler göz yorulması yaşamadan rahat bir okuma kolaylığı sağlayabilmek için yapıldı. Bu ay yapmış olduğumuz yeniliklerden bir taneside fanzinimizin fiyatını 4TL'den, 3TL'ye indirmek oldu. Keşke imkan olsa ve sizlerden ücret almadan dağıtım yapabilsek. Ama baskı masrafları ne yazık ki şu an için buna izin vermiyor.

nceki sayılarımız hakkında, sayfa yapımızdan içeriğine kadar

gelişimine

görüş ve düşüceleriniz

Bu ayki sayımızda neler var bir bakalım. "Kitaplığımdan" bölümümüzde, kitapları birçok dile çevirilmiş olan ünlü yazar Jean Christophe Grangé'i tanıyacağız. Grangé'in ilgi çekici hayat öyküsünü, kitaplarındaki yorum anlayışını ve yayımlanan kitap-larının ayrıntılarını Nilay Oğur'un anlatımı ile bu bölümde bulabilirsiniz.

Tatil yapma isteği özellikle yaz döneminde hepimizin iş yoğunluğundan uzaklaşarak biraz olsun kafa dinlemek için hayalini kurduğu bir kavramdır. Artık havalar ısınmaya başladı. Eminim sizlerde benim gibi bu hayali gerçeğe dönüştürmeyi yavaş yavaş düşünmeye başlamışsınızdır. "Gez, Gör, Arpacık" bölümümüzde tatil zamanlarında yapmış olduğu gezilerini anlatarak bizlerin ufkunu genişleten ve görmediğimiz yerleri tanıma fırsatı veren Oktay Kulaoğlu, bu ay bizlere Trabzon ve Batum maceralarını anlatıyor. Bu güzel yerlerin güzel lezzetlerini ise Nilay Oğur'un sunumu ile "Trabzon & Batum'dan Tatlar" adlı bölümde bulabilirsiniz.

"Garip Bilgiler" bölümümüzde bu ay, İkibin yıl öncesinde yaşamış insanların tuvalet alışkanlık-larını tarihi verilerle görme imkanı bulacağız. Sümerler'den, Mısırlılar'dan, Hindistan'da ve Roma'da yaşayan insanlardan günümüzün modern tuvalet anlayışına uzanan serüvenin ayrıntılarını bu bölümümüzde bulabilirsiniz.

Yedinci Mühür, Ingmar Bergman'ın yönetmenliğini yaptığı 1957 yapımı bir İsveç filmidir. Gökhan Damgacı, "Yedinci Mühür" bölümümüzde çok detaylı ve güzel bir sinema tarihi araştırma örneğini gözler önüne seriyor.Yaşamın ve ölümün bir satranç oyunu üstünden betimlendiği filmde yaşama bağlılığın savaşının boyutlarını görme imkanı bulacaksınız.

"Adım Adım Jazz Armonisi" bölümümüzde, temel armoni kurallarını sağlam bir alt yapı oluşturacak şekilde merhum Adnan Özalaşar'ın özenle hazırlamış olduğu değerli kaynak kitabını klavuz olarak alarak sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz. Bu ay, adım adım jazz armonisi üçüncü dersimizde, akor blokları sistemi ile minör akor yapısının nasıl oluşturulduğunu inceleyeceğiz.

Bir sonraki sayıda görüşmek üzere kendinize çok iyi bakın.

Murathan BEŞİ [email protected]

EDiTOR..

4nisan 2013 akkara fanzin

1

2

1

2

3

Page 5: Akkara Fanzin Nisan 2013 - Sayı 3

KitaplIgImdan

Jean Christophe Grangé Merhaba,

Bir önceki sayımızda Maxime Chattam'dan

bahsettikten sonra roman yazarı, gazeteci, senarist,

Avrupa'nın Stephen King'i, romanları yirmiyi aşkın

dile çevrilmiş ve Hollwood ve Avrupa sinemasının

esin kaynağı olan kişiden, Jean Christophe

Grangé'den bahsetmemek olmazdı.

15 Temmuz 1961'de Paris'te doğan Grangé,

Sorbonne Üniversitesi'ni bitirdikten sonra serbest

gazeteci olarak çalışmaya başladı. "Paris Match"

dergisi için gezi/macera röportajları, "Figaro

Magazine" için bilimsel araştırmalar yaparken bir

yandan da kısa öyküler yazıyordu. Serbest

gazetecilik yaptığı dönemde leyleklerin göçü üzerine

yazdığı yazı dizisi ilk romanı olan "Leyleklerin

Uçuşu"na ilham kaynağı oldu. 1994 yılında

yayımladığı "Leyleklerin Uçuşu" Fransa'da 450,000

adet sattı ve sekiz bölümden oluşan TV dizisi oldu.

Grangé'in anlatımındaki gizem, macera, olayları ele

alış tarzı ve mizansen yaratışındaki ustalığı,

okuyucuyu sıkmadan sürüklerken, çağdaş Fransız

edebiyatının da en çok öne çıkan ismi olmasını

sağlamıştır.

Grangé'in ikinci romanı "Kızıl Nehirler"

(Türkiye'de 2001) 20 dile çevrildi ve yönetmenliğini

Mathieu Kassovitz'in yaptığı, baş rollerini Jean Reno

ve Vincent Cassel'in paylaştığı aynı isimli film ile

beyaz perdeye taşındı. "Le Figaro" tarafından

"Kuzuların Sessizliği'nden sonra yazılmış en iyi

roman" olarak tanımlandı.Türkiye'de 2001 yılında

yayımlanan "Taş Meclisi"nde Türk ve Moğol

şamanların arasındaki savaşı, parapsikolojik

olguları, mucize tedavileri, sürükleyici anlatımı ile

perçinleyip tarihi öğelerle süsleyerek bir çok yayın

organı tarafından "Edebiyat Keşişi" olarak kabul

edildi. Guillaume Nicloux yönetiminde beyaz

perdeye aktarıldı.

Yine 2001 yılında Pitof ile birlikte"Vidocq"

filminin senaryosunu yazdı ve "Zener'in Laneti" isimli

çizgi romanını çıkardı.

2005 yılına geldiğimizde Türkiye'de 2003

yılında yayımlanan "Kurtlar İmparatorluğu"nu aynı

isimle Chris Nohan'ın yönettiği, Jean Reno'nun

başrolünde olduğu ve ülkemizden Emre Kınay'ın da

dahil olduğu film ile sinemalarda görürüz.

Benim Grangé'i tanımamı ve onun koyu

hayranı olmamı sağlayan, zekice tasarlanmış

cinayet ritüelini okuyucuya yavaş yavaş anlatarak

meraktan çıldırttığı kitabı "Siyah Kan" 2005'te

yayımlandı. Bir yıl gibi kısa bir sürede yazdığı

romanında bir gazetecinin, cesetleri bulunamayan

kişilerin katiliyle yaptığı röportajı ve bu röportajın

doğurduğu ilginç sonuçları anlatmıştır.

2007 yılında "Şeytan Yemini" ile okuyucu-

larıyla buluştu. Bu kitapta insanın tüylerini

ürpertecek metafizik temalı bir konuyu ustaca işledi.

İnsanlığın sürekli sorguladığı din, şeytan, satanizm,

ölüm, iyilik, kötülük, dostluk konularını bilimin ger-

çekliği ve mantıkla harmanlayarak okurlarına unuta-

mayacakları bir kitap sundu. Öldükten sonra geri

dönenler, ölüme yakın deneyimlerle dolu bir kitap.

Birbirinin benzeri cinayetler işlenmeye başlandı

ancak tüm cinayetlerin ortak noktası öldükten sonra

hayata döndürülmüş ve uzun süre komada kalmış

insanlardır. Sonraki kitabı "Koloni" 2009 yılında yayım-

landı. Saf, lekesiz, günahsız çocuklardan kurulmuş bir ordu.

Jean Christophe GRANGE

KitaplI Imdan - Jean Christophe Grangég

5nisan 2013 akkara fanzin

Page 6: Akkara Fanzin Nisan 2013 - Sayı 3

Ülke içinde ülkeler, örgütler, Yahudiler,

Naziler.. Tüm bunların kaçırılan çocuklarla ve

işlenen cinayetlerle nasıl bir bağlantısı olabilir?

Tempo ve heyecanın hiç bitmediği bir roman.

2010'da ise "Ölü Ruhlar Ormanı" ile

soluklarımızı kesti. Kitapta psikolojik evrimler, ilk

çağ insanı, coğrafi bilgilerle harmanlanarak

geçmişten günümüze geçirdiğimiz evrim,

okuyucuyu sıkmadan başarılı bir şekilde aktarılıyor.

Olay bir yargıcın seri cinayetlerin katilini tesadüfen

keşfetmesiyle başlıyor başlar ve hız kesmeden sizi

Guatemala, Nikaragua ve Arjantin'e götürüyor..

Yargıç katili biliyor ancak elinde delil olmadığından

bir türlü ispatlayamıyor.

2011'de çıkardığı son kitabı "Sisle Gelen

Yolcu" da ise bambaşka bir Grangé kitabı ile

karşılaşıyoruz. Bu kitap hiçbir kitabına benzemiyor.

Bir anda elinde kesik bir kafayla ortaya çıkan çıplak

bir adam. Kim olduğunu bilmiyor. Elindeki kafanın

kime ait olduğunu da bilmiyor. Hastaneye

kaldırılıyor, cinayet araştırmaya başlanıyor. Cinayet

zanlısını tedavi etmeye çalışan doktor da bu ilginç

cinayetlerin peşine düşüyor. Doktor acaba cinayet

faillerini mi arıyor, yoksa kendi benliğini mi?

Nilay OĞUR [email protected]

MAXIME CHATTAM

FANZINKARAAK

MAXIME CHATTAM

SEVGi VE ASKIN SULTTANI

MEVLANAMEVLANASEVGi VE ASKIN SULTTANI

GÖKÇE ADAGÖKÇE ADAGÜNESiN ELVEDA DEDiGi YER-GÜNESiN ELVEDA DEDiGi YER. -

GARiP BiLGiLERGARiP BiLGiLER.

NiÇiN TRAFiK LAMBALARI NiÇiN TRAFiK LAMBALARI

KIRMIZI, SARI VE YESiLDiR?.KIRMIZI, VE DiR? SARI YESiL.

ADIM ADIM JAZZ ARMONiSiADIM ADIM JAZZ ARMONiSi

..

Aylık

Özgü

n İçerik

li Fan

zinA

ylık

Özgü

n İçerik

li Fan

zin

TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA SANAT-TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA SANAT-

TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA MÜZİK ENSTRÜMANLARI

-TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA MÜZİK ENSTRÜMANLARI

-&&

Sayı: 02 - Şubat 2013 Fiyat: 4.00 TL. No:201302Sayı: 02 - Şubat 2013 Fiyat: 4.00 TL. No:201302

DERS 2DERS 2

Sevgi Ve AskIn SultanI

Mevlana Bir zerre güzellikte, kainatı

yaratanın tecellisini gösteren, Celaleddin Rumi'nin müsamahasına sığınarak, bende 2. sayımızda sizlere Mevlana'nın çok sevdiğim bir kaç yazısını, şiir ve sözlerini anlatmak ve paylaşmak istedim.

O'nu anlatmaya çalışmak, bir okyanusun içine bir kovayı daldırıp uzaklara taşıdıktan sonra “alın okyanus budur..!” eye benzer. O kovadaki su, eve lana'dır, hem de asla Mevlana r.

Sevg i v k ın su l tan ı evlana'ya göre Allah'a akıl ile

az. Kulu llah'a ulaşmakçi ol bir deni benzetili de yü aşk ise gemiuzun bir yo için lıklı değildir. Vusl rek ulaşmak isteyen insa yu pek çok müşkülata hayatından olabilir. G güvenilir bir yolcu na, bu yolda nenin kurtul

çek aşk a, iba iba ola ceh emde ede Cenn det ede ler ise t r lerdir. Tüccarlar kazanç getirmeyen bir işin yanına uğramazlar. Hak katında, asıl ibadet edenler ise aşk ehlidir. Çünkü onlar ne cehennem korkusu nede cennet sevdası taşırlar. Yalnızca Allah rızası için ibadet ederler.

Bazen diyorum ki; “ne olacak söyle gitsin..” sonra diyorum; “söyleyince ne olacak, sus bitsin.”

demt M v

değildie aş

M insanulaşam n A i n aşması gereken y ze

rse; akıl bu deniz zücü,dir. Yüzmek güzel olsada

lculuk sağata yüze

n, yol bouğrar, hatta

emiye binen iseluk yapar. Mevla

aşk gemisine biacağını müjdeler.

Hakiki ibadet erlerinin gerehli olduğunu söyleyen Mevlan

deti kölenin, tüccarın ve aşığındeti rak üçe ayırır. Köleenn n korktuğu için ibadetr. et vaadi için iban üccar uhlu kimse

e

Sevgi ve AskIn SultanI Mevlana

2subat 2013 akkara fanzin .

. Sevgide güneş gibi ol,Dostlukta ve kardeşlikte akarsu gibi ol,Hataları örtmede gece gibi ol,Tevazuda toprak gibi ol,Öfkede ölü gibi ol,Her ne olursan ol,Ya olduğun gibi görün Yada göründüğün gibi ol.

Mevlana

Arz

u C

ihan

UR

YazarlarımızOktay KULAOĞLU

Nilay OĞURGökhan DAMGACIArzu Cihan UĞUR

Murathan BEŞİ

Çizimler & Kapak TasarımMevlana Çizim

Arzu Cihan UĞURArka Kapak Uygulama

Zeynep BALOĞLU

EditörMurathan BEŞİ

Araştırma EditörleriOktay KULAOĞLUGökhan DAMGACI

Yazı İşleriNilay Oğur

Yayın YönetmeniMurathan BEŞİ

İletiş[email protected]

www.facebook.akkarafanzin.com

Satış Noktaları****Senan /Sahaf & Kitabevi****

Meşrutiyet Cad. Sahne Sok. Aslıhan Pasajı No: 18/39

Beyoğlu/İstanbul

****Ada Kitapevi****Beyoğlu Sahaflar Çarşısı

Meşrutiyet Cad. No 18/33 80090 Galatasaray/İstanbul

****Atlantis****Mühürdar Cad. Akmar Pasajı

No: 70/15 Kadıköy/İstanbul

SEVGi VE ASKIN SULTANI - Mevlana 2

KiTAPLIGIMDAN - Maxime Chattam 5

GEZ, GÖR, ARPACIK - Gökçe Ada 7

GARiP BiLGiLER - Trafik LambalarI ? 10

TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA MÜZiK ENSTRÜMANLARI

11

TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA SANAT 13

ADIM ADIM JAZZ ARMONiSi - Ders 2 17

3subat 2013 akkara fanzin .

FANZINKARAAK

-

-

-

KÖTÜYÜ DEGiL, KÖTÜLÜGÜ YOK ETMELi. iYi

iNSANLAR ANCAK BÖYLE ÇOGALIR.

TUTUSTURAN ELLE DEGiL, KIVILCIMLA

MÜCADELE ETMELi. iYiLiK iSTiYORSAK EGER

DÜNYADA, ATESi KIVILCIMKEN SÖNDÜRMELi!..

Lev Nikolayeviç TOLSTOY

--

-

.-

-

.

Herkese merhaba;

Yeni yıla girdik gireceğiz derken birde bakmışız ki 2013 yılının birinci ayını devirmişiz bile. Herkes ayrı bir dünya. Bir sene boyunca iç ve dış dünyalarımızda kim bilir neler yaşadık her birimiz? Ne yaşandıysa yaşandı. Umarım iyiliklerimizden, kötülüklerimizden ve yaşa-dığımız her şeyden ders alabilmişizdir.

Kar temizlik ve saflığı ifade eder. Sizi bilmem ama kış mevsimi ve kar bana her zaman çocukluk yıllarımı hatırlatır. Bilen bilir, eskiden komşuluk diye bir kavram vardı. Temizliğin ve saflığın yaşanır olduğu çocukluk yıllarımda, Yenibosna'da oturduğumuz apart-manda karnım acıktığı zaman istediğim herhangi bir dairenin kapısını çalar binadaki amcaların, teyzelerin evinde kendi evimdeymiş gibi yemek yiyebilirdim. Güzel zamanlardı. Kar yağdığı zaman herkesin içini bir neşe kaplar ve akşam olması beklenirdi. Her evin çalışan bireyi eve geldiğinde, akşam yemeği dışarı bir an önce çıkabilmenin telaşı ile hızlıca yenirdi. Sonra apartman kapıları birer birer açılır ve bütün binayı neşe içinde boşaltırdık. “Neden, delirdiniz mi?” dediğinizi duyar gibiyim... Evet delirirdik. Kar yağdığında delirme duygusunu bastırmak insanın kendisine yapacağı büyük bir kötülüktür bence. Bütün apartman dışarıya kar topu savaşı yapmaya çıkardık. Yorulana kadar kar ile deliler gibi oynardık. Eldivenlerimin ıslandığını, parmak uçlarımın buz tuttuğunu hala hatırlıyor ve ellerimin sızladığını hala hissedebiliyorum. Ellerimizin sızlamasına aldırmadan, bıkmadan kar ile oynardık. Sonra biz çocuklar hasta olmayalım diye anne ve babalarımız tarafından zorla eve götürülürdük. İliklerimize kadar buz tuttuğumuzu, sıcacık kömür sobası yanan evlerimize girdiğimizde ve soba üstünde közlenen, kestane ve mandalina kabuklarının yaydığı o muhteşem kokuyu içimize çektiğimizde anlardık. Hemen üst baş değiştirilir ve sıcak bir bardak dolusu süt ile sobanın yanına yanaştırılan sandalyeye oturtulurdum...

İnsanları mümkün olduğu kadar gözlemlemeye ve anlamaya gayret ederim. “Otuz altı yaşına geldin anlayabildin mi bari?” diye soracak olursanız eğer, evet anladım diyemeyeceğim malesef. Hamallık mesleği ile uğraşan, temizlik görevlisi olan, üst düzey yönetici, öğretmen, doktor, hemşire, arkeolog, müzisyen, ticaret erbabı ve daha bir çok değişik meslek grubundan arkadaşım var. Bu insanlarla fırsat bulup sohbet ettiğim zaman- larda ağırlıklı olarak yaşamlarındaki olumsuz-luklardan konuştuklarına tanık oluyo-

rum. Mutlu olmak ya da olmamak, olumlu/olumsuz düşünmek, kişinin hayata bakış açısı ve hayatın içindeki durumu ile ilgili olarak yaptığı kıyaslamalarla doğru orantılıdır. Malesef kimse olduğu yerden memnun değil. Her nedense kimse aşağıya bakmak istemiyor. Hayat standardı ne olursa olsun herkesin gözü yukarıda, kendisinden daha iyi durumda olduğunu düşündüğü kişi yada konumda. İnsanlar kendileri dışında var olan insanlara “ben çok iyi durumdayım” mesajını vermek için sahip olduklarını ve bulundukları konumlarını kullanabiliyorlar.

Dünyamızda bir “AVM” çılgınlığıdır

almış başını gidiyor. Allah sonumuzu hayır etsin... Bu AVM'lere girdiğimizde bol miktarda yiyecek, içecek, giyecek ve daha birçok işimize yarar/yaramaz şey olduğunu görüyoruz. Alışveriş merkezlerindeki bu bolluğa o kadar aşina olmuşuzdur ki bu duruma hiç şaşırmadan alışkanlığın vermiş olduğu doğallıkla almak istediklerimizi alır, büyük buz dolaplarımızı doldurmak için sıcak evlerimize götürürüz. AVM... Adı üstünde AV Merkezi. Öyle sistematik ve konforlu bir düzen ki bu, bizi kendisine çekebilmek için her şey düşünül-müş. Kışın sıcak, yazın serin bir ortam, karnımızı doyurmak için yiyecek alanları ve bir sürü alış veriş mağazası. Hatta alış veriş yaparken (belli bir ücret karşılığında) çocuklarımızı özel olarak hazırlanmış alanlara bile bırakabilme imkanı sunulmuş..! Normalde hiç tanımadığınız bir insana çocuğunuzu emanet edebilir misiniz? Tam bir av hayvanı gibiyiz. Bu sistem bizi öyle bir kıvama getirmiş ki nasıl oluyorsa hiç tanımadığımız insanlara çocuklarımızı teslim edebiliyoruz. Çocuk-larımızı teslim etmekle kalmıyor birde üstüne üstlük bunun için para bile veriyoruz. Dedim ya burası AV Merkezi. Bizlerde av olduğumuza göre, bu durumda ceplerimiz de soyulan

EDiTOR..

4subat 2013 akkara fanzin .

Mu

rath

an

BE

Şİ

KitaplIgImdan

Maxime Chattam Merhaba,

Bu haftaki yazımda Fransız yazar

Maxime Chattam'dan bahsetmek istiyorum.

Maxime, 19 Şubat 1976 tarihinde Fransa'nın

Herblay kentinde dünyaya gelmiştir; çocuklu-

ğu Amerika Birleşik Devletleri'nde geçmiştir;

ancak 11 yaşında Fransa'ya geri dönmüştür.

Genellikle kan ve vahşet dolu hikayeler

yazan yazar yazıdığı kahramanları canlan-

dırmayı hayal ediyordu. Lise yıllarına geldiğin-

de aktör olmak istediği için tiyatro dersleri aldı.

Üniversitede küçük roller oynadı ama aynı

zamanda öykü ve roman denemelerine de

devam etti.

Maxime tiyatroya devam ederken tiyatro

oyuncusu olan Pierre Hatet ile tanışması ve

Pierre'in, Maxime'in yazdığı hikâyeleri

görmesiyle hayatı değişti. Pierre Maxime'i

yazarlıkta ilerlemesi konusunda oldukça

destekledi. Maxime, 1 yıl kriminoloji eğitimi

aldı ve adlî tıp, suçlu psikolojisi ve kriminal

polislik konularında kendini geliştirdi. İki

senelik araştırmalar ve hatta kitabının daha

gerçekçi olması için otopsilere bile katılarak ilk

Kitabı Kötü Ruh'u (2002) bitirdi. Kötü Ruh,

dünya çapında büyük ilgi gören bir ilk roman

oldu. Maxime, dünya çapında tanınan ve Jean

Christopher Grange tarzında yazdığı kitaplarla,

Grange'in tahtının veliahtı gibi görünüyor.

Kötü Ruh'ta suçlu profili çıkarmada

usta bir kahraman olan Joshua Brolin ikinci

romanı Karanlığın Soluğunda (2003) ve Kara

Büyü'de (2004) de karşımıza çıkar. Ben aynı

karakterin diğer kitaplarda da karşımıza

çıkmasını seviyorum çünkü tanıdığımız,

bildiğimiz bir karakter olduğu için çoğu zaman

olaylar karşısında kahramanın nasıl

davranacağını daha yazar söylemeden tahmin

edilebiliyor ve bu bana keyif veriyor. Maxime

yazarlık kariyerinde Zamanın Kanı (2005),

Kaosun Sırları (2006), Gaia Teorisi (2008) ve

uzun bir aradan sonra Leş (2012) kitaplarıyla

emin adımlarla ilerlemektedir.

Beni en çok etkileyen kitapları kara

Büyü ve Leş olmuştur. Hangi kitabı tanıtaca-

ğıma karar veremediğim için bu sayımızda her

iki kitabı tanıtmak istedim.

Kara Büyü, benim gibi örümcekten

korkan insanların korkulu rüyası olabilecek bir

kitap.

Örümceğe dönüşen bir seri katil,

uyuyan kocalarının yanından hiçbir zorlama

olmadan kaçırılan kadınlar, ayakkabılardan,

gardıroplardan ve en kuytu köşelerden çıkan

karadullar…

Oregon ormanlarında dehşet saçan bir

gölge dolaşıyor. Portland'da evler ölümcül

örümcekler tarafından işgal edilirken ormanın

içinde insanların ulaşamayacağı yerlerde dev

örümcek ağları içinde cesetler bulunmaya

başlar. Cesetlerin yüzlerinde ölüm anlarının

dehşet veren son yüz ifadeleri maskeleşmiştir.

Aynı zamanda Portland'da garip bir salgınla

birlikte ailelerde birbiri ardına ölümler ve

yaralanmalar başlayacaktır. Tüm bu olayların

arkasında kim vardır? Eski FBI ajanı Joshua

Brolin ve New York Polis Teşkilatı'ndan

Annabel O'Donnel dev örümcek ağlarının

Maxime CHATTAM

KitaplI Imdan - Maxime Chattamg

5subat 2013 akkara fanzin .

arasına girerken ölümlerin ardındaki kişi ya da

kişileri bulabilecekler mi?

Son romanı Leş'de ise korkuyu

hissetmek için nereye kadar gidebileceğinizi

göreceksiniz… Maxcime bu kitapla korkuyu

iliklerinize kadar hissetmenizi sağlayacak. Bir

savaş gemisinde savaşmaya giden bir asker ya

da aynı savaş gemisinde yaralıları tedavi

etmekle görevli gönüllü bir hemşire olduğu-

nuzu düşünün. Uyurken, yemek yerken ya da

eşyalarınızı almaya giderken acımasız bir katil

tarafından inanılmaz acılarla öldürülebilir ya

da en yakın arkadaşınızın acımasızca öldürül-

düğünü görebilirsiniz. Üstelik bulunduğunuz

gemi bir savaş gemisi…Hareket emri bekleyen

geminin ambarında bir askerin asılmış cesedi

bulunur. Kurbanın kafası kesilmiş ve yerine

ağzı parçalanmış bir koç başı koyulmuştur.

Ölen karısına mektuplar yazan Askeri Polis Şefi

Teğmen Craig Frewin olayı çözmeye çalışırken

hemşire Ann Dawson ile karşılaşır. Her ikisi de

geçmişinden kaçmaya çalışırlar. Ann,

korkularıyla yüzleşmek için Teğmene yardım

etmek istediğini belirtir. Frewin, katilin işlediği

cinayeti sergilemiş olmasından cinayetlerin

devamının geleceğini ve katilin gemi

mürettebatından biri olduğunu düşünmek-

tedir; ancak askerler arasında huzursuzluk

çıkmasını istememektedir. Hareket emri gelir

ve katil her defasında daha vahşi yöntemlerle

kurbanlarını teşhir etmeye devam eder. Savaş

ortamında işlenen cinayetler ve bir türlü

bulunamayan katil askerler arasında

huzursuzluğa sebep olurken herkes

birbirinden şüphelenmeye başlar çünkü

herkesin bir sırrı vardır.

Maxime, zamanı ve mekânı belli

olmayan bir savaşa doğru giderken aslında

okuru insanın karanlık psikolojisine doğru

korkulu bir yolculuğa çıkarır. Bir solukta

okuyacağınız bu muhteşem kitabı şiddetle

tavsiye ediyorum.

Keyifli okumalar… Nilay OĞUR

[email protected]

6subat 2013 akkara fanzin .

KitaplI Imdan - Maxime Chattamg

Gez, Gör, ArpacIk - Gökçe Ada

Güneşin elveda dediği yer..

Hafta sonunu değerlendirmek üzere nereye

gidebiliriz diye Google maps Türkiye haritası

üzerinde buluyoruz kendimizi. Bu yer hem yakın

olmalı hem de ulaşım maliyeti açısından düşük

olmalıydı. Haritada sürekli sağa doğru kayıp

Amasra'ya kadar gidip geri geliyoruz. Gerek

kilometre gerekse üç kişinin özel araçla

yükleneceği maliyet bizi gerisin geriye Maşukiye'ye

kadar getirdi. Neyse ki daha öncesinde

Maşukiye'ye gitmiş olmamızdan dolayı fikir cazip

gelmedi ayrıca içimizde alabalık sevende yoktu.

Harita üzerinde sola doğru kaydığımızda

Saroz açıklarında ben de buradayım diye bize göz

kırpan “Gökçe Ada” takılıyor mouse'umuzun

ucuna.. Aslında maliyeti Amasra gezisi kadar olsa

da “acaba Gökçe Ada yerli Mykonos olabilir mi?”

düşüncesiyle tilkiler dönmeye başlıyor beynimizde

ve hakkında çok şey bilmediğimiz Gökçe Ada'da

karar kılıyoruz nihayetinde.

İstanbul'dan Gökçe Ada yolu boyunca

bilumum çay ocağı, kahvaltı salonu, umumi

tuvalet ve benzin istasyonuna uğradığımız için

“Gökçe Ada-İstanbul arası şu kadardır”

diyemiyorum size; ancak Saroz körfezinin en

ucunda bulunan Eceabat'a geldikten sonra

yaklaşık 1,5 saatlik arabalı feribot yolculuğu ile

ulaşıyoruz Ada'ya..

Gökçe Ada;

Gökçe Ada Türkiye'de güneşin en son

battığı yerdir. Adanın batısındaki Uğurlu Köyü

ülkemizin en batı ucudur.

Gökçe Ada, Lozan antlaşması ile Türkiye'ye

bırakılmış olup 1960'lı yıllarda Rum nüfus

çoğunlukta iken 1980'li yıllarda Yunanistan'a ve

Kıbrıs'a başlayan göçler nedeniyle günümüzde çok

az sayıda Rum nüfusu kalmıştır. Adada şu an

çoğunlukla Karadenizliler, Bulgaristan'dan gelen

göçmenler ve Ispartalılar bulunmaktadır.

Kilise

Zeytinli Köyü

Gez, Gör, ArpacIk - Gökçe Ada

7subat 2013 akkara fanzin .

Gökçe Ada kendi kendine yeten su

kaynakları ile yaşamını idame ettirmekle birlikte

en büyük su kaynağına sahip dördüncü adasıdır

dünyanın. Zeytinli, Kaleköy, Yeni Bademli, Tepe

Köy, Dereköy ve Uğurlu başlıca köylerindendir.

Yaz aylarındaki nüfusu adaya gelen tatilciler ve

rüzgar sörfçüleri tarafından hatırı sayılır oranda

artmaktadır. Yazları da rüzgarlı olan hava

nedeniyle profesyonel rüzgar sörfçülerininde

antrenman sahası olmuş bir bakıma.

Adanın mitolojik tarihinde Achilles, Limni,

Troya Prensi Lycaon gibi zat-ı muhteremler yer

alsa da bu derinlikte bir anlatımda bulun-

maktansa şu anda geçmişe ait ne kalmış ondan

haberdar etmek isterim. Ada da klasik Rum

mimarisinin etkisini görüyoruz doğal olarak. Taş

evler, köy meydanında kahvehane, çama-

şırhaneler, kiliseler, Arnavut kaldırımlı sokaklar,

boş sokaklarda rüzgarla sallanıp ses çıkaran

süsler ve isimleri Eleni, Yorgo, Calisto olan çok az

sayıdaki nineler ve dedeler.. Sırasıyla geziyoruz

köyleri, Zeytinli köyünde meşhur dibek kahvesini

içiyoruz. Dibek ise kahvenin dövüldüğü taşın adı

oluyor. Bu köy ayrıca Rum patriği Bart-

holemeos'un doğduğu köydür. Köyde bir kilise, on

şapel bulunmaktadır.

Bademli için ise adanın en kalabalık köyü

diyebiliriz. Tarihi yapılara bu köyde daha fazla

rastlıyoruz. Kilise ve çamaşırhane muhakkak

görülmeli, özellikle çamaşırhanedeki yıkama ve

durulama oyukları, su ısıtma şömineleri köye

yerleşen Türk nüfus tarafından halen kulla-

nılmaya devam etmektedir.

Sıradaki köyümüz ise Uğurlu. Gelmişken

ülkemizin en batısını görmeden gitmek olmazdı.

Sanırım adadakilere uzak gelmiş olacak ki plajda

kimse yoktu ama adanın girilecek en güzel denizi

burasıydı. Sığ, yer yer taşlık ve mavinin en güzel

tonlarında sessiz mi sessiz bir sahil..

İnsana huzur veren bu köyün meydanında

bulunan dev çınar ağacının altında yaklaşık dört

saat sinekleniyoruz..

Rüzgarın, kuş seslerinin, dağlardan gelen

kekik kokusunun vermiş olduğu huzur adada

Dibek Taşı

Çamaşırhane

8subat 2013 akkara fanzin .

Gez, Gör, ArpacIk - Gökçe Ada

Bu arada restorantlardaki

balık çeşitleri oldukça iyiydi.

Size güveçte fener balığını

tavsiye ediyorum.

İ k i n c i v e s o n

günümüzün sabah ında

adanın soğuk sularında çok

fazla yüzülmemesi gerektiğini

bilmeyen ben, sağ böbreğimdeki 0,4 cm

büyüklüğündeki swarovski böbrek taşımı

düşürmeye başladım. Gece boyu süren kıvranma-

larım sonucunda sabahın ilk saatlerinde Gökçe

Ada Devlet Hastanesinde buluyoruz kendimizi.

Neyse ki İstanbul trafiği gibi bir trafik olmadığı için

iki dakika sonra hastanedeyiz. Sabahın ilk saatleri

ya da ada halkının gayet sıhhatli olmasındandır

sanırım, hastane filmlerdeki terk edilmiş Teksas

kasabası gibiydi. “Kimse yok mu ?” çağrımıza

esneyerek gelen bir hemşire cevap verdi. Durumu

anlattım hemşire hemen nöbetçi doktoru çağırdı.

Tetkik için hemen idrar tahlili istendi. İdrar

numunesi için su bardağı ebadındaki verilen kaba

istinaden “hepsini doldurmam gerekiyor mu?”

soruma (sabahın köründe kaldırılmış olmak

hoşuna gitmemiş olacak ki) hemşire hanım sert bir

şekilde “yok dudak payı da bırakınız” şeklinde bir

geri bildirimde bulunuyor. Neyse ki tatlı sert

personel, özel hastane hızında tüm tahlilleri 30

dakika içerisinde bitirip, tedavi olarak da beni

İstanbul'a kadar götürecek bir iğne kokteyli

yapıyor.

Dibek Taşı

Çamaşırhane

Uğurlu Köyü (T

ürkiye nin En Batı

Ucu)

'

Ada Geceler

i

Kilise Zeytinli Köyü

9subat 2013 akkara fanzin .

Güneşin Elveda Dediği Yer; Gökçe Ada

Kaleköy Kilisesi

Oktay KULAO LUĞ

Gez, Gör, ArpacIk - Gökçe AdaGarip Bilgiler - Niçin trafik lambalarI kIrmIzI, sarI ve yesildir?

Niçin trafik lambaları kırmızı, sarı ve yeşildir?

Trafik ışıkları uygulaması, önceleri

demir yollarının trenleri kontrol için uyguladığı

sinyaller Örnek alınarak başlamıştır.

Demiryolları idaresi kırmızı rengi 'dur' sinyali

olarak seçmişti. Kırmızı renk kan rengi

olduğundan asırlarboyu tehlikenin, tahribatın

ve ölümün simgesi olmuştur. Demiryolları ilk

faaliyete geçtiği 1830'lu yıllarda 'ikaz' ışığının

rengi yeşil, 'geç' ışığının ise beyazdı.

Bir süre sonra beyaz sinyal problem yaratmaya başladı. Beyaz renkli 'geç' sinyali diğer sokak lambaları ile karıştırılabiliyordu. Ama daha da kötüsü 'dur' işaretlerine konulan kırmızı mercekler yerlerinden düşünce ışık beyazlaşıyor, 'geç' sinyali olarak algılanıyor ve kazalara yol açabiliyordu.

Sonunda demiryolcular kırmızıyı 'dur', yeşili 'geç' sarı rengi de 'ikaz' sinyali olarak kullanmaya başladılar. Bilindiği gibi sarı, renk spektrumu içinde en göz alıcı renktir. Böylece makinist bir sinyalin bulunması gereken yerde beyaz ışığı görürse, bir şeylerin yanlış olduğunu anlıyor ve tedbirini alıyordu.

Karayollarına gelince, yollarda sadece atların ve at arabalarının bulunduğu tarihlerde bile dünyanın büyük şehirlerinde trafik sorundu. İlk trafik lambası otomobillerin ortaya çıkmasından çok önce 1868'de Londra'da kullanıldı. Gazla yakılan ve bir eksen etrafında döndürülebilen kırmızı ve yeşil lambalar bir yıl sonra patlayıp, kendilerini çeviren polisi de yaralayınca bu uygulama ortadan kalktı.

Ama öte yandan otomobillerin ortaya çıkması ve şehirlerde dolaşmaya başlama-larıyla birlikte durum iyice kötüleşti. Çeşitli şehirlerde değişik uygulamalar yapıldı. Demir-yollarındaki uygulama örnek alındı ama demir-yollarında birbirine paralel iki hat vardı. Bu sistem iki yolun kesiştiği kavşaklarda işe yaramıyordu.

Sonunda günümüzdekilere benzeyen ilk elektrikli otomatik trafik lambasını, ilkokul mezunu ve ABD'deki Cleveland'da otomobil sahibi ilk siyah olan Garrett Morgan geliştirdi. 1914'de ilk denemelerine başlayan Morgan 1923'de de patentini aldı. Morgan 1963'de ölümünden az önce patentini 40 bin dolara General Electric firmasına sattı.

Morgan'ın lambaları demiryollarına benzer şekilde bir "T" üzerinde kırmızı ve yeşil iki lambadan ibaretti. Çok geçmeden ikaz anlamında sarı lamba da ilave edildi ve uygulama bütün dünyaya süratle yayıldı.

Aradan geçen yıllara rağmen sarı renk

hala 'ikaz' anlamındadır ama günümüz

sürücüleri onu 'geç' sinyali olarak algılıyorlar.

Kaynak : L.B.A.

Garip Bilgiler - Niçin Trafik LambalarI KIrmIzI, SarI Ve Yesildir?

10subat 2013 akkara fanzin . 11subat 2013 akkara fanzin .

Tarih Öncesi Çaglarda Müzik EnstrümanlarI

Tarih Öncesi Çaglarda Müzik EnstrümanlarI

İlk müzik enstrümanının insan sesi olması

mümkündür. İnsan sesi şarkı söylemekten,

mırıldanmaktan, ıslık çalmaktan, klik sesi

çıkarmaya, öksürmeye esnemeye kadar çok çeşitli

sesler çıkarır. Bilinen en eski Neanderthal hyoid

kemiği 60000 yıllıktır, bu da en eski kemik flütten

25000 yıl önce var olduğu anlamına gelir. Ama

bulgular özgün olduğundan gerçek tarihler çok

daha geriye gidebilir.

Büyük ihtimalle ilk ritim enstrümanları

veya perküsyon enstrümanları arasında ellerin

çırpılması, taşların birbirine veya başka bir şeye

vurularak ritim elde edilmesi sayılabilir. Yontma

Taş Devri'ne kadar müzik enstrümanları örneğine

rastlanmaktadır. Ama müzikal veya müzikal

olmayan (alet) enstrümanlarla ilgili arkeolojik

olarak bir belirsizlik vardır. Yontma Taş Devri

nesnelerinin örnekleri arasında kemik flütler

vardır. Müziğin Yontma Taş Devri'nin Oldowan

dönemine kadar izi sürülebilmektedir.

FLÜTLER

Bulunan en eski flütlerin adı Divje Babe

Flütü'dür ve 1995'te Slovenya'daki Divje Babe'deki

bir mağarada bulunmuştur. Söz konusu nesne

genç bir mağara ayısının femur kemiğinin

parçasıdır ve 43000 yıl öncesine aittir. Buna

rağmen kesinlikle bir müzik enstrümanı mıdır,

yoksa bir yırtıcının çiğnediği bir kemik midir, bu

hala tartışılmaktadır.

2008'de arkeologlar Ulm, Almanya

yakınlarındaki Hohle Fels Mağarası'nda bir kemik

flüt keşfetmiştir. Beş delikli flütün V şeklindeki

ağız bölümü bir akbabanın kanat kemiğinden

yapılmıştır. Keşfe katılan araştırmacılar

bulgularını Haziran 2009'da Nature'da yayınla-

mıştır. O çağa ait birçok benzer enstrümandan

birisidir ve 35000 yıl öncesine aittir. Bu da tarihte

doğrulanmış ilk müzik enstrümanı özelliği taşır.

Hohle Fels flütü, en eski insan eseri Venus of

Hohle Fels'in kısa bir mesafe ötesinde

bulunmuştur. Bilim adamları flütün keşfinin ilk

insanların nasıl hayatta kaldığını ve Nean-

derthal'lerin soylarının tükendiğiyle ilgili bilgi

vereceğini düşünmektedir.

Div

je B

abe F

lütü

Hohle Fels flütü

12subat 2013 akkara fanzin .

En eski ahşap flütler ise 2004'te Greystones, İrlanda'da bulunmuştur. Porsuk ağacından yapılan

30 ila 50 santim uzunluğunda altı flüt bulunmuştur. Bir ucundan birleşik olmaları ve parmak deliklerinin

bulunmadığı gözlemlenmiştir. Bir zamanlar birbirlerine bağlı olabilirler.

İrlanda'da bulunan ahşap flütler

1986'da birçok Gudi (Kemik flüt) Çin'in Henan

eyaletindeki Jiahu'da bulunmuştur. M.Ö. 6000 yılına ait

oldukları düşünülür. Her birinde 5 ila 8 delik vardır ve bir

kuşun kemiklerinden yapılmıştır. Keşif sırasında biri

Çin'de bulunan Gudi (kemik flüt)

Tarih Öncesi Çaglarda Müzik EnstrümanlarI

Gök

han

DA

MG

AC

I

13subat 2013 akkara fanzin

Tarih Öncesi Ça larda Sanatg

Tarih Öncesi Çaglarda Sanat

Sanat tarihinde, tarih öncesi sanat son

jeolojik dönemde bir yerde başlayan ve tarih öncesi

kültürlerin yazıyı veya kayıt tutma tekniklerini

geliştirene veya başka bir kültürle önemli bir

temas kurup tarihe geçecek önemli olaylar

yaşayana kadar ürettikleri sanat ürünlerinin

hepsini kapsar.Ardından antik dönem sanatı gelir. İnsanın

estetik duygusu, modern insan sayılan Homo sapiens sapiens'in Homo sapiens Neanderthalen-sis'in yerini aldığı zamana rastlar. İnsanoğlunun bu iki alt türü arasındaki en belirgin fark Neanderthalensis'in modern insan gibi dik yürümesine ve büyük bir beyni olmasına karşın daha iri bir kemik yapısına sahip olması idi.

Dünyanın ilk sanat eserlerinin hemen

hemen tamamı Homo sapiens sapiens'in avcılık

ekonomisiyle ilgiliydi. Neandertal insanı

döneminde ayinler, belki dinler bile vardı. Ölüler

törenle gömülürdü. Ama bu dönem insanının

kendini resimlerle ifade etmeye çalıştığına dair

herhangi bir kanıt yoktur. Öte yandan Güneybatı

Fransa ve Kuzeydoğu İspanya'daki mağaralarda

bulunan ilk sanat ürünleri belirli bir ustalığın

izlerini taşır. 40000 yıl önceki Üst Paleolitik

(Yontmataş) dönemine ait bu yapıtlar 1875 yılında

keşfedildiğinde, kimse bunların gerçek olduğuna

inanmak istememişti. Saygın bir Fransız arkeolog

bunlarla ilgili olarak “Bu sanatın çocukluğu, ama

çocuk sanatı değil” demişti. 1900 yılına kadar

kuşkular devam etti. Kuzey İspanya'daki Altamira

dehlizlerini bulan Macerlino de Sautuola

sahtekârlıkla suçlandı ve söz konusu resimleri

kendisinin yaptığı öne sürüldü. Ancak daha sonra

Fransa'nın Pair-non-Paiar ve La Mouthe

bölgelerinde Paleolitik devre ait yeni resimler

bulununca, tarih öncesine ait yapıtların gerçek

olduğu kabul edildi. Paleolitik sanatın sahte

olmadığını kanıtlamak ve bu konuyu dünyaya

tanıtmak başarısı bir papaza, Henri Breuil'e

(1877-1961) aittir. Breuil, sanatın evrimsel bir

gelişim çizgisi izlediğini öne sürdüyse de daha

sonraki arkeolojik bulgular evrimsel bir

gelişimden çok ani gelişimlerin söz konusu

olduğunu gösterdi.

Orta Paleolitik Dönemde Sanat

Tarih öncesi sanata ait en belirgin kanıt

50000 ila 40000 yıl öncesindeki Üst Paleolitik

döneme rastlar. Bu dönemde dinler ve modern

insan toplumlarının diğer kültürel öğeleriyle

birlikte figüratif sanatın ortaya çıkışı tam bir

davranışsal modernliği gösterir. Buna rağmen

estetik duygusu ilk olarak 200000 ila 50000 yıl

önce Orta Paleolitik (Orta Taş Devri) dönemden

Üst Paleolitik dönemin başlangıcına kadar Homo

sapiens sapiens'lerde görülür. Özellikle taş

aletlerdeki yüksek simetri büyük önem taşır.

Konseptin yeri

En erken sanat eserlerinin yerini tespit

etmek, sanat eseri olarak tarif edilen şeyin

mevcudiyetine ve sanatsal yaratıcılığın amacını

yerine getiren bir şeyin gerekli karakteristik

özelliklerine bağlıdır.

Homo sapienler öncesi

Ach

eule

an

el b

alta

Homo erectus'lar uzun süre önce aletlerin

üzerine bir amacı yokmuş gibi görünen dokular

kazımaya başlamıştır. Tıpkı Almanya'nın

Thuringia eyaletindeki Bilzingsleben'de bulunan-

lar gibi. Bunlar sanatın atası olarak görülebilir.

Zira aleti yapan kişi pratik gereksinimden çok

süsleme yapmak için bu dokuları kazımıştır.

Simetri ve alete verilen şekle gösterilen özen

Kent'te bulunan Acheulean el baltalarında sanat-

sal ifade izlenimi yaratmıştır.

Ayrıca 1975'te bulunan ve 33000 yıl

öncesine dayanan La Roche-Cotard Maskesi de

Neanderthal figüratif sanatının bir kanıtı olarak

görülür. Müzik tarihi bölümünde anlattığımız

Divje Babe flütü de aynı dönemlerde yapılmıştır.

Orta Paleolitik heykeltıraşlığına dair diğer ör-

nekler de Tan-Tan Venüsü ve Berekhet Ram

Venüsü diye bilinen heykellerdir. İkisi de insan

formuna benzeyen doğal taş formasyonu olabilir

ama bazı bilginler onların bilerek insan formunda

kazıldıklarını düşünmüştür.

Tan-Tan Venüsü

14subat 2013 akkara fanzin

Blombos Mağarası

2002'de Güney Afrika'daki Blombos

Mağarası'nda 70000 yıl öncesine dayanan toprak

boyasıyla boyanmış ve üzerinde çapraz çizgiler

olan taşlar bulunmuştur. Bunlar araştırmacıları

ilk Homo sapienlerin soyut sanat veya sembolik

sanat ürünleri yapabilme kabiliyeti olduklarına

inanmaya itmiştir. Ayrıca Blombos Mağarası'nda

70000 yıl öncesinden kalan kabuktan boncuklar

da bulunmuştur. Stanford Richard Klein dahil

birçok arkeolog Blombos mağarasını sanatın ilk

örneklerini içeriyor olarak görmekte tereddüt

etmiştir.

Metropolitan Sanat Müzesi'ne göre bilinen

ilk sanat ürünleri MÖ 40000 yıllarında Kuzey

Avustralya'daki Ubirr'de yapılmıştır. Görsel sanat,

40000 yıl önce Avrupa, Afrika, Amerika ve

Avustralya'da bulunan Homo sapienler'in yaptığı

heykeller, boncuklar ve mağara resimleriyle

başlamıştır.

Üst Paleolitik dönem sanatı

Üst Paleolitik dönem sanatı en eski ve

Blombos Mağarası'nda bulunan taşlar

La Roche-Cotard Maskesi

Tarih Öncesi Ça larda Sanatg

15

Tarih öncesi sanata dair en eski ve tartışmasız çalışma Schwäbische Alb, Baden-Württemberg, Almanya'da bulundu. En eskisi 40000 yıl öncesine dayanan Hohle Fels Venüsü olarak bilinen bir Venüs figürüdür. Üst Paleolitik dönem (yaklaşık 40000 ila 10000 yıl öncesi) sanatına dair diğer bazı eserler arasında Chauvet, Lascaux, Altamira, Cosquer ve Perch Merle'de bulunan mağara resimleri, hayvan heykelleri, Venus of Willendorf gibi Venüs figürlerini içeren taşınabilir sanat eserleri, Portekiz'deki Coa Vadisi, Mazouco'daki ve İspanya'daki Domingo Garcia, Siega Verde'deki ve Fransa'daki Fornols-Haut'tak anıtlar gibi açık hava sanat eserleri bulunmaktadır. Ayrıca Fransa'da bir mamut şeklindeki bir mızrak atıcıyla birlikte bulunan Yüzen Ren Geyiği gibi kemik ve fil dişi oymacılığı örnekleri de bulunmuştur.

Yüzen Ren Geyiği

Doğu Asya sanatı

Güney Kore'deki Turobog'ta insan kalıntıları içeren bir mağarada, 40000 yıl öncesine dayanan oyulmuş geyik kemikleri bulunmuştur. Sokchang-ri'de bulunan geyik veya ren geyiğini içeren mağara resimleri de Üst Paleolitik döneme aittir. Jeju Adası'ndaki Kosanri'de ilk Japonsanat eserlerine benzeyen çömlek parçaları bulun-muştur. O dönemde deniz seviyesi düşük oldu-ğundan Japonya'dan oraya erişim olduğu düşünülmektedir.

Afrika sanatı

En eski Afrika mağara resimleri Mezolitik ve Üst Paleolitik dönemin sonlarına, yaklaşık 10000 ile 12000 yıl öncesine aittir. Zimbabwe'deki en eski sanat eseri kalıntıları en azından 10000 yıl öncesine dayanır. En eski ve tartışmasız Afrika kaya sanatı örnekleri, yaklaşık 10000 yıl öncesine dayanır. Kökenleri Nil Nehri Vadisi'nden batıda Mali'ye kadar uzanmaktadır. Namibya'daki Apollo 11 Mağara kompleksinden 22500 ila 27500 yıl

subat 2013 akkara fanzin

Avrupa ve Doğu Akdeniz sanatı

Hohle Fels Venüsü

Tarih Öncesi Ça larda Sanatg

16subat 2013 akkara fanzin

Amerika sanatı

Ekvador'dan kuzeyde

Şili'ye kadar uzayan Peru'daki

And Dağları'nda MÖ 10000 yıl

öncesine dayanan insan yerleşi-

mi kanıtları bulunmuştur. Böl-

gedeki en erken sanat örnekleri

ise MÖ 9500 yılına dayanan

Toquepala Mağaraları'ndaki

çizimlerdir. Peru'daki Telarmac-

hay gibi gömü bölgelerinde de

MÖ 8600-7200 yıllarına dayanan

boncuklu kolyeler gibi eserler

bulunmuştur.

Toquepala mağara resimleri

Bradshaw mağara resimleri

Avustralya sanatı

Batı Avustralya'da bulu-nan Bradshaw kaya resimleri özgün bir taş sanatı formu olarak görülür. Çizimlerde doğru ana-tomik oranlarla detaylı insan figürleri bulunmaktadır. Yakla-şık 17000 yıl öncesine dayan-maktadırlar.

Tarih Öncesi Ça larda Sanatg

Gök

han

DA

MG

AC

I

17subat 2013 akkara fanzin .

AdIm AdIm Jazz Armonisi - Ders 2

Bir önceki dersimizde temel müzik kurallarından olan nota değerlerine, yarım ses, tam ses, aralık ve derece gibi bazı müzikal terimlere değinerek Tetrakord yöntemi ile majör dizi oluşturmayı öğrenmiştik. Bu ayki dersimize, bir önceki dersimizle paralel doğrultuda olan

AKOR KURULUŞLARI

" "

"akor kuruluşları" konusuyla devam ediyoruz.

AdIm AdIm Jazz Armonisi - Ders 2 - Bu Sayfa Adnan ÖZALASAR AnIsIna HazIrlanmaktadIr...

Örnek-1

Do Re Mi Fa Sol La Si Do

Do Majör Dizisi

Do majörüçül - Triad

Modern armonide "üçül" akor nadiren kullanılmaktadır. Biz daha zengin bir yapısı olan "majör 6'lı akor ile devam edeceğiz. Majör 6'lı akorlar, majör

Örnek-2

Do Re Mi Fa Sol La Si Do

Do Majör DizisiDo majör

6 lı'

Her akor dizilerden oluşur. Şu aşamada bizim için en önemlisi majör akorları ve kuruluşlarını öğrenmektir. Bu konuyu iyi kavrayabilmek için

"akor blokları sistemini"

kullanacağız.

6531 Do

Do

Do

Do

Örnek-3 Örnek problem : Açık bkokları doldurunuz.

Bu çalışma majör akorlarla alakalıdır. Do

b:

" " notası rastgele seçilmiş olup birinci, üçüncü, beşinci ve altıncı dereceler kullanılmıştır.

Do 3 iken aşağıya doğru"1"e kadar sayın yukarıya doğru "5" ve "6" ya kadar sayın...Sol La Si Do Re Mi Fa Sol La Si...

1) Öncelikle boşluklara nota adlarını bemol ve diyez değiştiricilerini kullanmadan yazarız.a: Do'dan yukarıya doğru sol kutulardaki numaraya göre sırası gelen notaları yazınız.......Do Re Mi Fa Sol La.........

a b c d

1 2 3 4 5 6

1 2 3 4 5 6 7 8 9

18subat 2013 akkara fanzin .

AdIm AdIm Jazz Armonisi - Ders 2 - Bu Sayfa Adnan ÖZALASAR AnIsIna HazIrlanmaktadIr...

Mu

rath

an

BE

Şİ

c: Do 5 ikende aynı şekilde aşağıya doğru "3" ve "1" e kadar,yukarıya doğru "6" ya kadar sayınız....Re Mi Fa Sol La Si Do Re Mi Fa...

d: Aynı işlemi Do "6" iken yapınız. ...Si Do RE Mi Fa Sol La Si Do Re...

1 2 3 4 5 6 7 8

1 2 3 4 5 6 7

6531 Do

Do

Do

Do

a b c d

Örnek-5

2) İkinci adımda majör akorlarımızın bemol ve diyezlerini k o n t r o l e d e r e k yerlerine yerleştiriniz. Bu işlemi yaparken verilen nota (daire içindeki do notası) k e s i n l i k l e değiştirilmemelidir.a: Do "1" iken, Do (nature l ) nun 1. derece olduğu dizi hiç d i y e z v e b e m o l almayan "do majör" dizisi olduğundan "a" satırındaki notaları " d o , m i , s o l , l a "

Mi

Sol

La Fa

Mi

La Fa Mi

SolLa

Re

Si

6531 Do

Do

Do

Do

a b c d

Mi

Sol

La Fa

Mi

La Fa Mi

SolLa

Re

Si

b

b

b

b

*****ÖDEVLER*****Derste anlatılanları düşünerek ve inceleyerek

6531 Do

Do

Do

Do

Örnek-4

6531

6531 La

6531 Fa

Fa

Fa

Fa

6531

6531

6531 Si

6531

6531

Si

Si

Si

b

b

b

b

MibMib

MibMib

Si

Si

Si

Si

Mi

Mi

Mi

Mi

La

La

La

Re

Re

Re

Re

Re Sol

Sol

Sol

Sol

Böylelikle çözümün birinci aşaması tamamlanmış oldu. Örnek 4'e bakınız.

Orkestramız Pera Güzel Sanatlar bünyesinde,Serhat AKYOL'un titiz ve profesyonel rehberliğinde yaklaşık beş yıl ö n c e k u r u l m u ş v e ç a l ı ş m a l a r ı n a d e v a m etmektedir.Orkestramızın en önemli özelliği,orkestra da çalan kişilerin büyük oranının profesyonel olarak müzik dışında başka bir işle uğraşmalarıdır.Bunların içersinde doktor,mühendis,bankacı,mimar,tüccar,öğretmen vb. gibi mesleklerden olmasının yanında bir kısmının da müziği meslek e d i n m i ş , k o n s e r v a t u a r v e m ü z i k o k u l l a r ı n d a okuyan,öğrencilerden kurulu olmasıdır. Amatör ruhla, profesyonel müzik yapan bireylerden meydana gelen orkestramız ülkemizde, kendi alanındaki tek orkestradır.

Pera Gençlik Orkestrası yaylı nefesli ve vurmalı çalgılardan oluşan 42 kişiden meydana gelmiştir.Orkestranın

1)GONNA FLY NOW-Bill Conti/Carol Connors V.Lopez /S.Akyol 2)FAME-Michael Gore Victor Lopez 3)PIRATES OF THE CARIBBEAN-Klaus Badelt Ted Ricketts The curse of the Black Pearl4) YOU RAISE ME UP-Brendan Graham/Rolf Lovland/John Wasson 5) BİR ÇOCUK SEVDİM-Sezen AKSU/Onno TUNÇ Tuğrul Özer 6) Mr. ZOOT SUIT-Mark Cally Roger Holmes 7)COPACABANA-Barry Manilow M.Saurer /S.Akyol

******************ARA 8)THE CHILDREN OF SANCHEZ-Chuck Mangione /B.Phillips/J. Dennisson 9)NO MORE BLUES-A.Carlos Jobin N.Tailor /S.Akyol 10)DON'T KNOW WHY-Jesse Harris(Norah Jones)/P.Martha/S.Akyol 11)PİYANO SOLO-ÖZHAN KAYGISIZ/AYNANIN İÇİNDEN' Özhan Kaygısız12)SPAIN-Chick Corea P.Jennıngs – S.Akyol 13)RESPECT-Otis Redding Roger Holmes 14)KNOCK ON WOO-D E.Floyd/S.Cropper R.Holmes/S.Akyol 15)KARADENİZ-Anonim/S.Akyol 16)THE LOOK OF LOVE-Burt Bacharach Mark Taylor/Words By: Hal David 17)AMADEUS-From Symphony No. 25 W. Amadeus Mozart /Jamin Hoffman 18)PIRATES OF THE CARIBBEAN-Dead Man's Chest' Hans Zimmer Paul Lavender 19) THE PHANTOM OF THE OPERA-Calvin Custer 'The Phantom of the opera' /'Think of me' /'Angel of music' 'The music of the night' /'Masquerade' /'All l ask of you' 20) ANONİM TÜRKÜLER-Anonim/Serhat Akyol 21) RHAPSODY IN BLUE- George Gershwin/Jerry Brubaker 22) FEVER-john Davenport/Eddie Cooley/Roger Holmes

******************

PERA GENÇLİK ORKESTRASI

PERA GENÇLİK ORKESTRASI KONSER REPERTUARI

19subat 2013 akkara fanzin .

V

nisan 2013 akkara fanzin 6

KitaplI Imdan - Jean Christophe Grangég

Page 7: Akkara Fanzin Nisan 2013 - Sayı 3

Gez, Gör, ArpacIk - Trabzon & Batum

Trabzon'a niyet Batum'a kısmet...

Hemen hemen birçoğumuz Trabzon Uzun

Göl'ün resimlerini görüp hayran kalmışızdır diye

düşünüyorum. Birçok kartpostala konu olan bu güzellik

çıplak gözle de görülmeliydi. Yazdan beri fırsatını bulup

gidemediğimiz bu cennet mekana Ocak ayında gitmek

nasip oluyordu. Aylar öncesinden planımızı yapmış,

uçak biletlerimizi almıştık..

Trabzon

Bir Cumartesi günü sabahı, otuz küsür

yaşlarındaki beş ergen arkadaş yola çıkıyoruz. 1,5

saatlik uçuştan sonra Trabzon'a varıyoruz. Sahil

kenarına kurulu olan hava alanı denize iniş

yapıyormuşsunuz hissini veriyor. Sahil hattındaki diğer

illere göre Trabzon'un daha düzenli yapılaşması ve

yeşili de dikkat çekiyordu. Hava alanında kiraladığımız

araç ile öncellikle Giresun'a geçiyor ve oradaki

programımız sonrasında tekrar Trabzon'a dönüyoruz;

çünkü geliş nedenimiz Uzun Göl'ü keşfetmek, doğa ile iç

içe bir hafta sonu geçirmekti. Merkezde karnımızı

doyurduktan sonra şehri tepeden gören ve her yaştan

insanın uğrak yeri olan, Çamlıca tepesine benzettiğimiz

Boztepe'ye çıkıyoruz. Hafif yağmur altında şehrin

karmaşasından uzakta; kulakta rüzgarın sesi, tepeden

insanların hayat telaşını izliyoruz. Buraya kesinlikle bir

yaz akşamı gelip semaver ile çay söyleyip saatlerce

sohbet etmeli ve manzarayı seyretmelisiniz.

Boztepe'de hayran hayran etrafa bakarken bir yandan

da yakınımızdaki Trabzonlular ile sohbet ediyoruz. Ocak

ayı olması sebebiyle Uzun Göl'ün yolunun kar nedeniyle

kapalı olduğunu ve ulaşımın çok riskli olacağı bilgisini

alıyoruz. Herhangi bir "B" planımız olmadığından ufak

çaplı şok geçiriyoruz. Gece nerede kalacağımız bile belli

değildi çünkü... Battı balık yan gider anlayışıyla akşam

muhakkak bir yerler buluruz diye günü daha fazla

öldürmemek adına koyuluyoruz Sümela Manastırı

yoluna..

Sümela Manastırı

Bir saatlik yolculuk sonrasında deniz seviyesin-

den 400 metre yükseklikteki Karadağ'a varıyoruz.

Soludukça insanın ciğerlerini açan çam kokulu tertemiz

bir hava eşliğinde muhteşem bir yürüyüş yoluna giri- 7

yoruz. Bir yandan da kocaman taneleri olan kuru kar

yağıyor her yere… Masallardaki gibi bir ambiyans vardı

diyeceğim ama bu kadarı masallarda bile olamazdı..

Sümela manastırı Trabzon'un Maçka ilçesine

bağlı Altındere Köyü sınırları içerisindedir. Bizans

İmparatoru I.Teodosius zamanında (375-395) Atina'dan

gelen Barnabas ve Sophanios isimli iki rahip tarafından

kurulan bu mekan, 13.yüzyıldan bu yana varlığını

sürdürmektedir. Manastır 18. ve 19. yüzyılda ek yapılar

ile büyütülmüştür. Manastırın başlıca bölümleri: Ana

kaya kilise, şapel, mutfak, öğrenci odaları, misafirhane,

kütüphane ve kutsal ayazmadır. nisan 2013 akkara fanzin

Gürcü Mimarisi

Gez, Gör, ArpacIk - Trabzon & Batum

Page 8: Akkara Fanzin Nisan 2013 - Sayı 3

Manastır içerisinde birçok duvarda İncil'den

alınmış sahneler ve Hz. İsa ve Hz. Meryem'in hayatı ile

ilgili tasvirler resmedilmiştir. Burada yaşayan insanların

manastıra ulaşmak için verdiği çabayı, manastırın

dışarısı ile günlük iletişimini sağlayacak ilkel araçlarını

mutlaka görmelisiniz. Kısacası bu hava teneffüs edilmeli

tarih gözlerinizde canlanmalı yani Sümela kesinlikle

görülmeli. Akşam kalacağımız yer belli olmadığından

Trabzon Müzesi, Ayasofya Müzesi gibi yerleri görme

imkanımız olmadı; ancak aldığım duyumlara göre,

buralar da Trabzon'a yolu düşen herkes tarafından

görülmeliymiş.

Uzun Göl planı suya düşen ve bu tür durumları

göz önünde bulundurmayan "B" plansız beş arkadaş

düşüyoruz yollara... Hava artık kararmıştı. Yolda hem

gidiyor hem de nerede kalmamız gerektiğini

konuşuyorduk. Her kafadan ses çıkınca önümüze gelen

tabeladan artık Rize'ye sadece 30 km kaldığını

öğreniyoruz. Artık kritik yapmak manasızdı. Akşam

Rize gezilecek ve bir otelde kalınacaktı. Benim için pek

anlamı olmayan; ancak yerel halk için bir anlamı

olduğunu düşündüğüm "Kadayıflı Sütlaç" yemek için bir

mekana giriyoruz. Bildiğimiz sütlacın altında şerbetli bir

top kadayıf konulmuş ve fırına verilmişti. Hem kadayıfın

şerbeti hem de sütlacın şekeriyle oldukça tatlılaşan bu

sütlaç, şeker hastaları için bir tatlı değil olsa olsa altın

vuruşu yapmak üzere hazırlanmış bir karışım olabilirdi.

Özetle ben beğenmedim, damak tadıma uymadı.

Mekandan dışarı çıkıyoruz ve Rize'de yaya

olarak dolaşıyoruz. Birden bastıran yağmurla arabaya

geçiyor ve gezinin devamını araçla yapıyoruz. Dolaşır-

ken birden tabelada bir yazı görülüyor.. "Batum 90 km."

- Ş : Nee Batum 90 km mi?

- O : Yaa hani nerde yazıyo?

- U : Batum neresi ki?

- İ :1 km bile gitmem vallahi bacaklarım kilitlendi!

- Ö :Haaaa Pişşşşşşş Haaaaa Pişşşşşşş

Zavallı Ö. gözlerini açtığında artık ülkesinin sınırları

içerisinde değildi…

Batum Yolu…

Dizginleri olmayan çılgın grup artık sarp sınır

kapısına dayanmıştı. Öncelikle Türk tarafında giriş

işlemleri için sıraya giriyoruz. Gürcistan'a sarp sınır

kapısından pasaportsuz, kimliğinizle 1 lira karşılığında

geçebiliyorsunuz. Türk tarafındaki büro 20 metre

karelik, içerisinde dört görevlinin size küçücük bir

delikten sesini duyurmaya çalıştığı bir yer. Sıra bana

geldiğinde görevli rutin sorular soruyor ancak hem az

gelen ses hem de Artvin şivesi nedeniyle memur ile

anlaşmakta güçlük çekiyorum.

- "İlç çez mi celeysun Batum'a" (cümle içerisinde

bir Batum geçiyor ama soru neydi?)

- "Efendim?!"

- "İlç çez mi celeysun diyirum haburaya daa

anlamayi misun?" (nasıl ya! Türk tarafına da mı yabancı

memurlar bakıyordu? Sanki Teşvikiye Türkçesi

kullanıyordu da ben anlamıyordum. Bir de kızıyor..)

Sonunda vizeyi aldık.

Türk tarafındaki kontrolden sonra Batum

tarafına geçiyoruz. Modern mimarili sınır kapısı içeride

güler yüzlü bayanlar bizi karşılıyor. Sınır kapıları

arasındaki farkı görünce insan bizim ülkenin daha fakir

bir ülke olduğunu düşünüyor; ancak durum tam tersi:

Gürcistan, Türkiye'ye göre ekonomik anlamda küçük bir

ülke; fakat ülke imajı için daha sınır kapısında çalışmalar

başlamış görünüyor. Batum tarafındaki Gürcü görevlinin

"İlk kez mi geliyorsunuz?" şeklindeki düzgün Türkçesi

bizi şaşırtıyor. "Evet" diyoruz ve Batum'a giriş yapıyoruz

(hayır deyince ne değişecekti bilmiyorum).

Sümela Freskleri

8

Ba

tum

'da

Bir

Ta

be

la

Gez, Gör, ArpacIk - Trabzon & Batum

nisan 2013 akkara fanzin

Page 9: Akkara Fanzin Nisan 2013 - Sayı 3

Birden karşımıza bir grup geliyor. Kendileri

taksici, herhangi bir sıraları yok. Anlaşılan birden

etrafımızı sarıyorlar ve anlaştığımız bir taksici ile 20 Lari

karşılığında şehir merkezine gidiyoruz. Gürcistan'ın

para birimi Lari olup 1 Lari 0,90 Lira 'ya tekabül ediyor.

Saatler 24:00'ı gösteriyordu. Hemen bir otel bulup gece

gezmesine gidelim diye düşünürken, taksici şu anda

saatin 02:00 olduğunu belirtiyor. Gürcistan ile aramızda

2 saat zaman farkı bulunuyor. Yerleşeceğimiz oteli bulup

odalarımıza çıktık. Batum'un keşfi yorgunluğumuz

nedeniyle ertesi güne kalmıştı..

Batum

Batum, Gürcistan'a bağlı Acara özerk bölgesinin başkentidir. 2011 yılı verilerine göre nüfusu 180.000'dir. Kanuni Sultan Süleyman 1564 yılında Batum'u fethetmiş ve burayı Lazistan Sancağının merkezi yapmıştır. 314 yıl Osmanlı egemenliğindeki Batum, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sırasında Ruslar tarafından işgal edilerek Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları ile Ruslara bırakılmıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Rusya'nın bölgeden çekilmesiyle şehir, Brest-Litovsk Antlaşması uyarınca tekrar Osmanlı Devleti'ne geri verildi ve bağımsız bir sancak merkezi oldu. Mondros Mütarekesi uyarınca önce İngilizlere, sonra Gürcistan'a bırakıldı. Batum'da görülmesi gereken yerler ise: Osmanlı döneminden kalma Orta Cami, Acara Devlet Müzesi, Batum Botanik Bahçesi, İsa'nın 12 havarisinden Aziz Matthias'ın anıt mezarını barındıran Roma döneminden kalma Apsaros kalesi, 9nisan 2013 akkara fanzin

20. yüzyılda yapılmasına karşın Gürcü Mimari karakte-rini yansıtan Eski Postane Binası, Karadeniz kıyı sındaki Batum Devlet Parkı sayılabilir. Bu arada Gürcistan dünyada Hristiyanlığın ilk doğduğu ülke olarak bilinmektedir.

Batum'u, Gürcistan'ın Bodrumu diye tarif etmemiz yanlış olmaz sanırım. Yazları nüfusu 400.000 'i buluyormuş. Konyaaltı plajına benzeyen uzun sahil şeridi üzerine kurulu olan bir kent... Şehrin merkezi ise geleceğin Las Vegas'ı olmaya çalışan büyük bir şantiye gibi. Yaya şehir turumuzdan sonra karnımızı doyurmak için mekan arıyoruz. Hopa'nın bir parçası gibi duran bu şehirde birçok insan Türkçe konuşabiliyor, zaten restoranların birçoğunu da Türkler işletiyor. Gürcistan'da yemek ucuz ancak içmek ve giyinmek ülkemize göre pahalıydı. Geleneksel yiyecekleri arasın-da Haçapuri, Hınkal, Armut suyu gazozu denenmesi gerekenlerden.

Tüm gün Batum'da gezdikten sonra dönüş uçağımız için yola koyuluyoruz. Batum'dan Trabzon havaalanına 2,5 saatte varıyoruz. Uçağa bindiğimizde ise Trabzon diye evden çıkıp Gürcistan'a gitmiş olmanın dengesizliğiyle içimizden kıkırdayıp, birbirimize "Allah bize akıl fikir versin” bakışı atıyoruz..

Oktay KULAOĞLU

[email protected]

Batum Kilisesi

Batum Tiyatrosu

Sümela Yolu

Batum Caddeleri

Batum Adalet Sarayı

Batum'da SanatBatum'da Sanat

Batum Poseidon HeykeliBatum Poseidon Heykeli

Batum Mimarisi

Gez, Gör, ArpacIk - Trabzon & Batum

Page 10: Akkara Fanzin Nisan 2013 - Sayı 3

Nilay Ogur - Trabzon & Batum'dan Tatlar

HAÇAPURİMalzemeler:

Ÿ

Ÿ 1 küçük paket yaş mayaŸ yarm tatlı kaşığı karbonatŸ 2 yumurtaŸ 1/4 paket tereyağıŸ su İc malzemesi icin: Az tuzlu erimeyen köy peyniriDış kısmına sürmek için: Tereyağı

YAPILIŞI:Havuz şeklinde açılan unun ortasına maya,

yumurta, karbonat tereyağı ve su koyup kulak memesi yumuşaklığından daha yumuşak bir hamur elde edilir. Yarım saat dinlendirilerek hamurun mayalanması sağlanır.

Kabaran hamurdan bolca unlanmış bir zemine yumruk büyüklüğünde alınan parçalar kalınca açılır ve ortasına, çatalla ezip elimizle yogurduğumuz peynir konur. Sonra hamur elimizle inceltilir. Peynirin, hamurun her tarafına yayılmasına dikkat edilid.

Artık hazır olan hamurumuz önceden ısıtılmış sıvı yağlı tavamızda (veya varsa demir sacda) altlı üstlü pişirilir. Pişirilen Hacapurilerin üzerindeki unlar fırçayla temizlendikten sonra, her iki tarafina bolca tereyağı sürülür ve servis yapılır. Tereyağı hem daha lezzetli, hemde daha yumuşak olmasını sağlar.

Afiyet olsun...

1kg un

HINKALHınkal bildiğimiz mantı ile aynı gibi görünmesine

karşın katlama şekli farklıdır. Kendi türküsüyle birlikte işte Hınkalın tarifi. Yaparken söylemek istersiniz diye türküsünü de ekledik.

Doymah olmaz lezzetine tadınaBir kez olup ataş vurun odunaÇoh çetindir beklemesi hınkalınKurban olem hınkal yapan ellereÇoh çetindir beklemesi hınkalın...Kurban olem et hınkalın adına…

Malzemeler:Ÿ 400 gr koyun kıyması(dana kıymasıda olabilir)Ÿ 4 adet iri soğanŸ 3 su bardağı unŸ 3 adet yumurtaŸ suŸ tuz, karabiberŸ 250gr tereyağıŸ

YAPILIŞI:Mantı hamuru yapar gibi su, 2 çay kaşığı tuz ve 3

su bardağı un ile hamur yoğrulur. Bu hamur dinlenmeye bırakılır. Üstü kurumaması için bir kapakla kapatılır. 10 dk. dinlendirilir. Bu arada soğanlar çok ince olacak şekilde doğranır. Üzerine karabiber ve 2 çay kaşığı tuz katılarak yoğrulur. Koyun kıyması da katılır, karıştırılır. Dinlenen hamur etrafına un serperek tekrar yoğrulur. İkiye ayrılır. 2 yumak yapılır, dinlenmeye bırakılır. Üstü kapalı olarak 5 dk dinlendirildikten sonra ilk yumak, mantı hamuru gibi ince bir şekilde açılır. Mantıdan daha büyük olacak şekilde 5x5 cm. eninde kareler kesilir. İçlerine hazırladığınız kıymalı içden bırakılır. Sıra geldi kapatma şekline buraya dikkat..! Karenin köşeleri ortaya gelecek şekilde üstten büzülen bohça gibi olacak ama bir içeri bir dışarı hareketi ile kenarlar birleştirilecek. Mantıları un serptiğiniz bir tepsiye dizin, altları yapışmasın ki kolayca şekilleri bozulmadan kaynama suyuna atabilesiniz. Mantılarımız hazır, sıra geldi pişirmeye... Büyükce bir tencerenin yarısından çoğunu su ile doldurarak kaynatın. 2 çay kaşığı tuz atın. Kaynayan suyun içine mantıları atın, çabucak pişip su yüzüne çıkıyorlar. Su üstünde de 3-5 dakika kadar durduktan sonra süzgeç kepçe ile alın. Geniş bir tabakla servis yapın. Eritmiş olduğunuz tereyağının yarısını pişen mantıların üzerine dökün ve karıştırın.

Afiyet olsun...

HAÇAPURİ

10nisan 2013 akkara fanzin

HINKAL

Page 11: Akkara Fanzin Nisan 2013 - Sayı 3

Garip Bilgiler - Eski insanlar tuvaletlerini nasll yaplyorlardl?

İnsanlar tarihlerinde çok uzun bir süre tuvalet kullanmadılar. Başlangıçta hayvanlar nasıl yapıyorlarsa, onlar da öyle yaptılar. İşlerini en yakın çalının dibinde veya bir ırmak kenarında görebiliyorlardı. Ancak toplumlar geliştikçe, köyler, kasabalar ortaya çıktıkça tuvalet ihtiyacını karşılamak için daha uzak mesafelere gitme zorunluluğu doğdu. Ayrıca açıkta bırakılan atıkların yarattığı kötü koku ve hastalık tehlikeleri de insanlarda bu konuda bazı önlemler almanın zamanının geldiği bilincini oluşturdu.

Binlerce yıl önce Sümerler, Mısırlılar ve Hindistan'da yaşayanlar oturakta oturup, ihtiyaçlarını giderdikten sonra oturağa düşenleri uzakta bir yerlere döküyorlardı. İki bin yıl önce ise Romalılar ilk basit tuvaleti kullanmaya başladılar. Atıklar oturdukları deliğin içine düşüyor, deliğin altından akan su onları uzağa taşıyordu. Çiftçilerin, açık arazide çalışanların ise zaten böyle bir dertleri yoktu. Tarlanın bir köşesine çukur kazıyor, çukur yeterince dolunca, toprakla dolduruyor ve başka bir çukur kazıyorlardı. Geceleri ise yataklarının altında bir lazımlık bulunduruyorlardı. Ortaçağda kale ve şatolarda atık bir delik vasıtası ile binanın etrafındaki su birikintisine düşürülüyordu. Bir yere tuvaletini yapıp, onu bir tanktan gelen su ile sürükleyip, uygun bir yere bırakma fikri ilk olarak Kraliçe 1. Elizabeth zamanında, 1589 yılında John Harrington'dan geldi. Ancak o zamanlar İngiltere'deki evlerde ne böyle bir tankı dolduracak, ne de atığı alıp götürecek su sistemi vardı.

Günümüzdekilere benzer bir tuvalet ancak iki yüzyıl sonra 1778'de İngiltere'de bir saat yapımcısı olan Alexander Cumming tarafından tasarlandı ve Joseph Bramah tarafından geliştirildi. Tuvaletlerden evlere yayılan kötü koku ise 1849 yılında Stephen Green'in "U" şeklinde bir boruyu tuvaletin çıkışına monte etmesi ile son buldu. Tuvaletlerin ve günümüzde lavaboların da altında bulunan bu "U" şeklindeki boruda her zaman bir miktar su kalır ve kokunun oluşmasını önler. Tabii o zamanlar tuvaletler dökme demirden yapılıyordu. Sonra düzgün yüzeylerinin temizlenme kolaylığı bakımından seramik tuvaletler üretilmeye başlanıldı. 1888 yılında ise tuvaletlere zinciri çekilince suyu akan klozetler ilave edildi.

Bizde tuvaletler için hela, kenef, ayakyolu, WC., 00, 100 numara gibi birçok isim kullanılır. "WC." İngilizce ismindeki "Water Closet"in baş harfleridir. 100 numaranın hikayesi ise değişik. Eskiden Fransa'da otellerde tuvaletler koridorların uçlarındaydı. Odaların her birine birer numara verirken, tuvaletlere numarasız demişler ve "00" diye işaretlemişlerdi. Fransızca'daki "numarasız" kelimesi ile "100 numara" kelimesi hemen hemen aynı telaffuz edildiğinden, bizde Fransızcası biraz kıt birinin tercüme hatası sonucu "100 numara" olarak yerleşmiştir.

Kaynak : L.B.A.

Garip Bilgiler - Eski insanlar tuvaletlerini nasll yap yorlard l l ?

11Nisan 2013 akkara fanzin

Page 12: Akkara Fanzin Nisan 2013 - Sayı 3

12

Yedinci Mühür

"Hep Eugene O'Neill'in ünlü sözünü anıyorum: "İnsanın Tanrı ile olan ilişkisini ele almayan tüm dramatik yapıtlar önemsizdir."

Ingmar Bergman

Yedinci Mühür (İsveççe : Det sjunde inseglet), Ingmar Bergman'ın yönetmenliğini yaptığı 1957 yapımı bir İsveç filmidir. Bir Orta Çağ şövalyesi olan Antonius Block (Max Von Sydow canlandırır) ile onun canını almaya gelen Ölüm'ün (Bengt Ekerot canlandırır) oynadığı satranç oyunu sırasında yaşananları konu alır. Bergman bu filmi kendi oyunu olan Wood Painting'ten uyarlamıştır.

Konusu

Orta Çağ'da süren savaşlardan bıkmış olan Antonius Block ve yardımcısı Jöns (Gunner Björnstrand canlandırır) Haçlı Seferleri'nden sonra vebanın kasıp kavurduğu ülkelerine dönerler. Gelir gelmez bir sahilde Block, siyah kıyafetli, soluk yüzlü, bir papazı andıran görünümüyle Ölüm'le karşılaşır. Yalnız başına satranç oynayan Block canını almaya gelen Ölüm'e bir satranç oyununda meydan okur. Oyun sürdükçe hayatta kalacağına inanıyordur. Ölüm kabul eder ve yeni bir oyuna başlar. Filmdeki diğer karakterler Ölüm'ü görmez ve filmin çeşitli sahnelerinde satranç tahtası göründüğünde Block'un her zamanki gibi yalnız başına satranç oynadığını düşünürler. Block ve Jöns, Block'un kalesine doğru yola çıkarlar. Yolda gezgin oyuncular olan Jof ve eşi Mia, oğulları Mikael ve menajerleri Skat'la karşılaşırlar. Jof, hayal gücü kuvvetli biriyken, Mia şüpheci biridir. Şövalye ve yardımcısı Ölüm Dansı'nın bir freskinin çizildiği bir kiliseye girer. Orada şövalye bir papaz kıyafetine bürünmüş Ölüm'e kendi şüphelerinden bahseder, ona hayatının boş ve anlamsız olduğunu ama nisan 2013 akkara fanzin

anlamlı bir şey kurtaracak satranç stratejisinden bahsederken Block, papazın aslında Ölüm olduğunu anlar. Ölüm ona taktiklerini hatırlayacağına söz verir. Kiliseden ayrılırken şeytana ruhunu sattığı için diri diri yakılma cezasına çarptırılan bir kızla konuşur. Kısa süre sonra Jöns terk edilmiş bir köyde su arar. Bir köylü kızın cesetleri soyan bir adam tarafından tecavüze uğramasını engeller ve onu kurtarır. Adamın on yıl önce Antonius'u eşini bırakıp, Kutsal Topraklar'a Haçlı Seferleri için gitmeye ikna eden Raval olduğunu fark eder. Köylü kız Jöns'e katılır. Üçü, küçük bir oyun grubunun gösteri yaptığı bir kasabaya giderler. Skat, Jof ve Mia'yı kalabalığa takdim eder. Sonra demircinin karısı Lisa'ya dikkat kesilerek, oyunculardan uzaklaşır. Birlikte kaçarlar. Jof ve Mia'nın gösterisi kendilerini kırbaçlayan dindarların gelişiyle yarım kesilir.

Bir handa Jof, Raval'la karşılaşır. Raval, Jof'u bir

ayı gibi masaların üzerinde dans etmeye zorlar. Jöns

gelir ve onu kurtarır. Daha sonra demirci de gruba katılır.

Bir sahnede Block kırsal kesimde Mia'nın topladığı

yaban çilekleri ve süt eşliğinde pikniğin tadını çıkarır.

Oyuncuları vebaya karşı güvende olacakları kalesine

davet eder. Yolda Skat ve Lisa'ya rastlarlar. Lisa,

Skat'tan bıkmıştır ve kocasına dönmüştür. Diğerleri

gittikten sonra Skat geceyi geçirmek için bir ağaca

tırmanır. Ölüm, ağacı keser ve aktörün zamanının

dolduğunu bildirir. Daha sonra grup tekrar yakılmaya

mahkum edilmiş kızla karşılaşır. Block, kadından

Şeytan'ı çağırmasını ister, böylece ona Tanrı'yı

soracaktır. Kız bunu çoktan yaptığını söyler. Ama Block

şeytanı göremez, sadece onun dehşetini görür. Ona

acılarını dindirmek için otlar verir. Raval tekrar ortaya

çıkar. Vebadan ölmek üzeredir ve su dileniyordur.

yapmak istediğini söyler. Hayatını

Gökhan DamgacI - Yedinci Mühür

Page 13: Akkara Fanzin Nisan 2013 - Sayı 3

13

Köylü kız ona biraz su götürmeye yeltenir, ama Jöns onu durdurur. Jof, Mia'a şövalyenin Ölüm'le satranç oynadığını görebildiğini söyler ve ölüm hala meşgulken ailesiyle birlikte kaçmaya karar verir. Ölüm'ün “Kimse benden kaçamaz” ifadesini duyduktan sonra Block satranç tahtasını devirerek, aile kaçarken Ölüm'ü oyalar. Ölüm taşları yeniden tahtaya yerleştirir ve ertesi hamlede oyunu kazanır. Tekrar görüştüklerinde, Block'un ve onunla birlikte yolculuk yapanların zamanının dolacağını söyler. Ayrılmadan önce Ölüm, Block'a o anlamlı şeyi yapıp yapmadığını sorar ve Block da yaptığını söyler.

Şövalye kalesinde tekrar karısıyla bir araya gelir. Bütün hizmetçiler kaçmıştır. Grup, Ölüm kendileri için gelmeden önce son bir yemek yerler. Block, Tanrı'ya dua eder. "Bize merhamet et, çünkü biz küçük, korkmuş ve cahiliz." der. Bu sırada küçük aile Jof'un Ölüm Meleği'nin yarattığını söylediği fırtınadan kaçar ve onu çok büyük olarak tasvir eder. Ertesi sabah Jof, ikinci bir şey görür. Şövalye ve yoldaşları, bir tepede Ölüm Dansı yaparken görülür.

B-Satranç ve Kara Ölüm ilişkisi

Filmde satranç oyunu başladığında şövalye

elinde iki taş tutar. Bunlardan birisi beyaz, diğeri ise

siyahtır. Ölüm bunlar arasında seçim yaptığında siyah

taş ona gelir. "Siyahlar senin" der Şövalye. "Beni iyi

tasvir ediyor" der Ölüm. Ölümün filmde siyah olarak

tasvir edilmesi aynı zamanda Orta Çağ'da 1348-1350

yılları arasında Avrupa'da meydana gelen insanlık

tarihinin en yıkıcı salgınlarından biri olan Kara Ölüm

(Black Death) olayıyla da ilgilidir. Kara Ölüm'ün dünyada

75 milyon ila 200 milyon arasında insanın ölümüne

neden olduğu düşünülmektedir. Kuzey ve Güney

Avrupa'daki kurbanların DNA'larından yapılan

araştırma sonucunda salgına Hıyarcıklı Veba'ya neden

olan Yersinia pestis bakterisinin neden olduğu

belirlenmiştir. Kara Ölüm'ün Çin veya Orta Asya'da

başlayıp, batıya yağıldığı düşünülmektedir. Salgın İpek

Yolu vasıtasıyla 1346'da Kırım'a ulaşmıştır. Buradan,

ticari gemilerde bulunan, siyah farelerin üzerinde

yaşayan Doğu fare pireleri adı verilen parazitler

vasıtasıyla Akdeniz ve Avrupa'ya yayılan Kara Ölüm,

Avrupa nüfusunun yüzde 30 ila 60'ını öldürmüştür. Kara

Ölüm sonucunda nüfusu büyük ölçüde azalan

Avrupa'nın toparlanması 150 yıl almıştır. Kara Ölüm

sırasında dini fanatikler Yahudileri, yabancıları,

dilencileri, hacıları ve benzeri çevreleri salgından

sorumlu tutup infaz etmiştir. O dönemde 2000 kadar

Yahudi'nin bu infazlar neticesinde öldürüldüğü tahmin

edilmektedir.

nisan 2013 akkara fanzin

[Filmin son sahnesinde grubun Ölüm Dansı]

Filmin Orta Çağ ile bağlantıları

Bergman Yedinci Mühür filminde istediği mesajı

Orta Çağ'da geçen olaylarla ilişkilendirerek aktarmıştır.

Filmin Orta Çağ ile bağlantısı bazen bir sanat eserinde,

bazen bir ritüelde karşımıza çıkar. Ancak Orta Çağ ile

ilgili verilen bilgilerde çelişkiler ve tutarsızlıklar da göze

çarpmaktadır. Ancak filmin Orta Çağ ile bağlantılarının

çoğu zaman mecazi ve sembolik olarak ele alındığı

unutulmamalıdır.

A - Albertus Pictor ve Satranç Oynayan Ölüm eseri

Filmde geçen çizimlerin birçoğu Orta Çağ

eserlerinden alınmıştır. Bunun yanında şövalyenin

ölümle satranç oynaması fikri de, eserleri Güney ve Orta

İsveç civarındaki birçok kilisede günümüze kadar gelen

bir geç Orta Çağ ressamı olan Albertus Pictor'un (1440-

1507) İsveç'in Stockholm şehrinin kuzeyindeki Taby

bölgesindeki Taby Kilisesi'nde (Taby kyrka) yer alan

"Satranç oynayan ölüm" eserinden gelmektedir.

Satranç Oynayan Ölüm

Gökhan DamgacI - Yedinci Mühür

Page 14: Akkara Fanzin Nisan 2013 - Sayı 3

C- Ölüm Dansı

Filmde sıkça geçen bir imge de Ölüm Dansı'dır.

Ölüm Dansı (İngilizce : Dance of Death, Almanca :

Totentanz, Fransızca : Danse Macabre, İspanyolca:

Danza de la Muerte) geç Orta Çağ alegorisinde (Not:

Alegori, bir fikrin daha iyi kavranmasını sağlamak için

göz önünde canlandırılıp dile getirilmesidir. Orta Çağ

alegorisi kurgusal kullanımların ardındaki hakikat olarak

düşünülmüştür) bir sanatsal türdür ve ölümün

evrenselliğini, kişinin yaşamdaki konumu ne olursa

olsun ölüm dansının herkesi bir araya getireceği fikrini

işler. Ölüm Dansı'nda ölüm veya ölümün

kişiselleştirilmiş hali (tıpkı filmdeki gibi) hayatın her

yerinden insanları (Papa, İmparator, Kral, Çocuk, İşçi

gibi) mezara kadar bir dansa davet eder. Bu dans

hayatlarının ne kadar kırılgan olduğunu ve dünyevi

yaşamın zaferlerinin ne kadar beyhude olduğunu

insanlara hatırlatır. Kökenlerinin Paris'te Kutsal

Masumlar Kilisesi Mezarlığı'nda (Orta Çağ'da ölülerin

toplu olarak gömüldüğü en geniş mezarlıklardan

birisidir) bulunan resimli vaiz metinlerinden geldiği kabul

edilmektedir. (1424-1425)

14Nisan 2013 akkara fanzin

Ÿ Senfoni No 4, 2nci bölüm – Gustav Mahler (1901)Ÿ Totentanz der Prinzipien – Arnold Schoenberg

(1914)Ÿ Piyano üçlüsü No 2 Mi minör Op. 67, 4ncü bölüm

“Ölüm Dansı” – Dmitri Shostakovich (1944)

D-Orta Çağ bilgileriyle Yedinci Mühür'deki çelişkiler

Yedinci Mühür filminde Orta Çağ'a dair bilinen gerçeklerle tutarsızlık gösteren bazı noktalar bulunmak-tadır. Bunlar şu şekildedir :Ÿ Son Haçlı Seferi (9. Haçlı Seferi) 1271'de bitmiştir.

Kara Ölüm denilen salgının Avrupa'yı vurması ise 1348'de gerçekleşmiştir. Yani filme göre şövalyenin Danimarka'ya döndüğü sırada salgınla karşılaşması bir çelişkidir.

Ÿ Kendini kırbaçlama ritüeli Danimarka'ya yabancı olan bir şeydi, yani orada kullanılmıyordu.

Ÿ Büyük ölçüde infazlar 15inci yüzyılda başlamıştır.

Filmin İncil ve Hıristiyanlık ile bağlantıları

Filmle ilgili Bergman'ın sözleri şu şekildedir: "Yedinci Mühür, serbestçe kullanılmış Orta Çağ

malzemeleriyle sunulan modern bir şiirdir. Filmimde Şövalye, bugünün askerinin savaştan dönmesi gibi, Haçlı Seferi'nden dönüyor. Orta Çağda insanlar vebadan ölesiye korkarlardı. Bugün de atom bombası korkusuyla yaşıyorlar. Film, teması hayli basit bir alegoridir: İnsan, onun ebedi Tanrı arayışı ve tek mutlaklık olarak ölüm."

Vahiy

Vahiy bölümü Yeni Ahit'in son kitabı olmakla birlikte zulümlerden ve dünyanın çekiciliğinden ötürü inanç-larında cesareti kaybeden Hıristiyanlar'a cesaret ver-mek için yazılmıştır. Vahiy kitabı Apokaliptik bir yazıdır.

Apokalips ve Yedi Mühür

Apokalips (İbranice: , Yunanca: אפוקליפסהAποκάλυψις), "Vahiy" adıyla da bilinen, Yuhanna tarafından Anadolu kıyılarına yakın Patmos Adası'nda yazılan, insanlığın geleceğinden sembolik anlatımlarla söz eden metindir. Grekçede "vahiy, ifşa olunma" anlamına gelen bu sözcük (apocalypse), Fransızcada "vahiy" ve "kıyamet" anlamlarında kullanılır.

Mezarı Selçuk, İzmir'de bulunan Yuhanna'nın

kendisine gösterilen yedi "vizyon"da gördüklerini

kaleme aldığı, 3,7 ve 12 sayılarının sıkça kullanıldığı bu

metin 22 bölümden oluşur. Metinde kısaca, Dünyadaki

ilk Hıristiyan merkezleri sayılan Anadolu'daki yedi

kiliseden, insanlığın uğrayacağı doğal felaketlerden,

büyük depremlerden, insanlığın çekeceği acılardan,

Deccal'in hükümranlığından ve "kurtarıcı"nın gelişiyle

insanlığın yaşayacağı yeni dönemden söz edilir. Kimi

yazarlar Apokalips'teki bazı kehanetlerin Nos-

tradamus'un bazı kehanetleriyle paralellik gösterdiğini

ileri sürerler.

Ölüm Dansı (1493) Michael Wolgemut(Orta çağda ölüm dansını tasvir eden bir resim)

Ölüm Dansı Bernt Notke (Alman ressam ve heykeltıraş), Michael Wolgemut (Alman ressam ve baskıcı), Guy Marchant (Fransız matbaacı, sanat eğitmeni) , Kastavlı John (Hırvat fresk ressamı) gibi birçok sanatçıya ilham kaynağı olmuştur.

Ölüm Dansı ve Müzik

Ölüm Dansı temasını içeren müzik eserlerinden bazıları aşağıdaki gibidir.

Ÿ Mattasin oder Toden Tanz – August Nörmiger (1598)Ÿ Totentanz (Dies irae'de parafaz) – Franz Liszt (1849)Ÿ Ölüm dansı – Camille Saint-Saëns (1874)Ÿ Ölüm şarkıları ve dansları – Modest Mussorgsky

(1875-77)

MAXIME CHATTAM

FANZINKARAAK

MAXIME CHATTAM

SEVGi VE ASKIN SULTANI

MEVLANAMEVLANASEVGi VE ASKIN SULTANI

GÖKÇE ADAGÖKÇE ADAGÜNESiN ELVEDA DEDiGi YER-GÜNESiN ELVEDA DEDiGi YER. -

GARiP BiLGiLERGARiP BiLGiLER.

NiÇiN TRAFiK LAMBALARI NiÇiN TRAFiK LAMBALARI

KIRMIZI, SARI VE YESiLDiR?.KIRMIZI, VE DiR? SARI YESiL.

ADIM ADIM JAZZ ARMONiSiADIM ADIM JAZZ ARMONiSi

..

Aylık

Özgü

n İçerik

li Fan

zinA

ylık

Özgü

n İçerik

li Fan

zin

TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA SANAT-TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA SANAT-

TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA MÜZİK ENSTRÜMANLARI

-TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA MÜZİK ENSTRÜMANLARI

-&&

Sayı: 02 - Şubat 2013 Fiyat: 4.00 TL. No:201302Sayı: 02 - Şubat 2013 Fiyat: 4.00 TL. No:201302

DERS 2DERS 2

Sevgi Ve AskIn SultanI

Mevlana Bir zerre güzellikte, kainatı

yaratanın tecellisini gösteren, Celaleddin Rumi'nin müsamahasına sığınarak, bende 2. sayımızda sizlere Mevlana'nın çok sevdiğim bir kaç yazısını, şiir ve sözlerini anlatmak ve paylaşmak istedim.

O'nu anlatmaya çalışmak, bir okyanusun içine bir kovayı daldırıp uzaklara taşıdıktan sonra “alın okyanus budur..!” eye benzer. O kovadaki su, eve lana'dır, hem de asla Mevlana r.

Sevg i v k ın su l tan ı evlana'ya göre Allah'a akıl ile

az. Kulu llah'a ulaşmakçi ol bir deni benzetili de yü aşk ise gemiuzun bir yo için lıklı değildir. Vusl rek ulaşmak isteyen insa yu pek çok müşkülata hayatından olabilir. G güvenilir bir yolcu na, bu yolda nenin kurtul

çek aşk a, iba iba ola ceh emde ede Cenn det ede ler ise t r lerdir. Tüccarlar kazanç getirmeyen bir işin yanına uğramazlar. Hak katında, asıl ibadet edenler ise aşk ehlidir. Çünkü onlar ne cehennem korkusu nede cennet sevdası taşırlar. Yalnızca Allah rızası için ibadet ederler.

Bazen diyorum ki; “ne olacak söyle gitsin..” sonra diyorum; “söyleyince ne olacak, sus bitsin.”

demt M v

değildie aş

M insanulaşam n A i n aşması gereken y ze

rse; akıl bu deniz zücü,dir. Yüzmek güzel olsada

lculuk sağata yüze

n, yol bouğrar, hatta

emiye binen iseluk yapar. Mevla

aşk gemisine biacağını müjdeler.

Hakiki ibadet erlerinin gerehli olduğunu söyleyen Mevlan

deti kölenin, tüccarın ve aşığındeti rak üçe ayırır. Köleenn n korktuğu için ibadetr. et vaadi için iban üccar uhlu kimse

e

Sevgi ve AskIn SultanI Mevlana

2subat 2013 akkara fanzin .

. Sevgide güneş gibi ol,Dostlukta ve kardeşlikte akarsu gibi ol,Hataları örtmede gece gibi ol,Tevazuda toprak gibi ol,Öfkede ölü gibi ol,Her ne olursan ol,Ya olduğun gibi görün Yada göründüğün gibi ol.

Mevlana

Arz

u C

ihan

UR

YazarlarımızOktay KULAOĞLU

Nilay OĞURGökhan DAMGACIArzu Cihan UĞUR

Murathan BEŞİ

Çizimler & Kapak TasarımMevlana Çizim

Arzu Cihan UĞURArka Kapak Uygulama

Zeynep BALOĞLU

EditörMurathan BEŞİ

Araştırma EditörleriOktay KULAOĞLUGökhan DAMGACI

Yazı İşleriNilay Oğur

Yayın YönetmeniMurathan BEŞİ

İletiş[email protected]

www.facebook.akkarafanzin.com

Satış Noktaları****Senan /Sahaf & Kitabevi****

Meşrutiyet Cad. Sahne Sok. Aslıhan Pasajı No: 18/39

Beyoğlu/İstanbul

****Ada Kitapevi****Beyoğlu Sahaflar Çarşısı

Meşrutiyet Cad. No 18/33 80090 Galatasaray/İstanbul

****Atlantis****Mühürdar Cad. Akmar Pasajı

No: 70/15 Kadıköy/İstanbul

SEVGi VE ASKIN SULTANI - Mevlana 2

KiTAPLIGIMDAN - Maxime Chattam 5

GEZ, GÖR, ARPACIK - Gökçe Ada 7

GARiP BiLGiLER - Trafik LambalarI ? 10

TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA MÜZiK ENSTRÜMANLARI

11

TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA SANAT 13

ADIM ADIM JAZZ ARMONiSi - Ders 2 17

3subat 2013 akkara fanzin .

FANZINKARAAK

-

-

-

KÖTÜYÜ DEGiL, KÖTÜLÜGÜ YOK ETMELi. iYi

iNSANLAR ANCAK BÖYLE ÇOGALIR.

TUTUSTURAN ELLE DEGiL, KIVILCIMLA

MÜCADELE ETMELi. iYiLiK iSTiYORSAK EGER

DÜNYADA, ATESi KIVILCIMKEN SÖNDÜRMELi!..

Lev Nikolayeviç TOLSTOY

--

-

.-

-

.

Herkese merhaba;

Yeni yıla girdik gireceğiz derken birde bakmışız ki 2013 yılının birinci ayını devirmişiz bile. Herkes ayrı bir dünya. Bir sene boyunca iç ve dış dünyalarımızda kim bilir neler yaşadık her birimiz? Ne yaşandıysa yaşandı. Umarım iyiliklerimizden, kötülüklerimizden ve yaşa-dığımız her şeyden ders alabilmişizdir.

Kar temizlik ve saflığı ifade eder. Sizi bilmem ama kış mevsimi ve kar bana her zaman çocukluk yıllarımı hatırlatır. Bilen bilir, eskiden komşuluk diye bir kavram vardı. Temizliğin ve saflığın yaşanır olduğu çocukluk yıllarımda, Yenibosna'da oturduğumuz apart-manda karnım acıktığı zaman istediğim herhangi bir dairenin kapısını çalar binadaki amcaların, teyzelerin evinde kendi evimdeymiş gibi yemek yiyebilirdim. Güzel zamanlardı. Kar yağdığı zaman herkesin içini bir neşe kaplar ve akşam olması beklenirdi. Her evin çalışan bireyi eve geldiğinde, akşam yemeği dışarı bir an önce çıkabilmenin telaşı ile hızlıca yenirdi. Sonra apartman kapıları birer birer açılır ve bütün binayı neşe içinde boşaltırdık. “Neden, delirdiniz mi?” dediğinizi duyar gibiyim... Evet delirirdik. Kar yağdığında delirme duygusunu bastırmak insanın kendisine yapacağı büyük bir kötülüktür bence. Bütün apartman dışarıya kar topu savaşı yapmaya çıkardık. Yorulana kadar kar ile deliler gibi oynardık. Eldivenlerimin ıslandığını, parmak uçlarımın buz tuttuğunu hala hatırlıyor ve ellerimin sızladığını hala hissedebiliyorum. Ellerimizin sızlamasına aldırmadan, bıkmadan kar ile oynardık. Sonra biz çocuklar hasta olmayalım diye anne ve babalarımız tarafından zorla eve götürülürdük. İliklerimize kadar buz tuttuğumuzu, sıcacık kömür sobası yanan evlerimize girdiğimizde ve soba üstünde közlenen, kestane ve mandalina kabuklarının yaydığı o muhteşem kokuyu içimize çektiğimizde anlardık. Hemen üst baş değiştirilir ve sıcak bir bardak dolusu süt ile sobanın yanına yanaştırılan sandalyeye oturtulurdum...

İnsanları mümkün olduğu kadar gözlemlemeye ve anlamaya gayret ederim. “Otuz altı yaşına geldin anlayabildin mi bari?” diye soracak olursanız eğer, evet anladım diyemeyeceğim malesef. Hamallık mesleği ile uğraşan, temizlik görevlisi olan, üst düzey yönetici, öğretmen, doktor, hemşire, arkeolog, müzisyen, ticaret erbabı ve daha bir çok değişik meslek grubundan arkadaşım var. Bu insanlarla fırsat bulup sohbet ettiğim zaman- larda ağırlıklı olarak yaşamlarındaki olumsuz-luklardan konuştuklarına tanık oluyo-

rum. Mutlu olmak ya da olmamak, olumlu/olumsuz düşünmek, kişinin hayata bakış açısı ve hayatın içindeki durumu ile ilgili olarak yaptığı kıyaslamalarla doğru orantılıdır. Malesef kimse olduğu yerden memnun değil. Her nedense kimse aşağıya bakmak istemiyor. Hayat standardı ne olursa olsun herkesin gözü yukarıda, kendisinden daha iyi durumda olduğunu düşündüğü kişi yada konumda. İnsanlar kendileri dışında var olan insanlara “ben çok iyi durumdayım” mesajını vermek için sahip olduklarını ve bulundukları konumlarını kullanabiliyorlar.

Dünyamızda bir “AVM” çılgınlığıdır

almış başını gidiyor. Allah sonumuzu hayır etsin... Bu AVM'lere girdiğimizde bol miktarda yiyecek, içecek, giyecek ve daha birçok işimize yarar/yaramaz şey olduğunu görüyoruz. Alışveriş merkezlerindeki bu bolluğa o kadar aşina olmuşuzdur ki bu duruma hiç şaşırmadan alışkanlığın vermiş olduğu doğallıkla almak istediklerimizi alır, büyük buz dolaplarımızı doldurmak için sıcak evlerimize götürürüz. AVM... Adı üstünde AV Merkezi. Öyle sistematik ve konforlu bir düzen ki bu, bizi kendisine çekebilmek için her şey düşünül-müş. Kışın sıcak, yazın serin bir ortam, karnımızı doyurmak için yiyecek alanları ve bir sürü alış veriş mağazası. Hatta alış veriş yaparken (belli bir ücret karşılığında) çocuklarımızı özel olarak hazırlanmış alanlara bile bırakabilme imkanı sunulmuş..! Normalde hiç tanımadığınız bir insana çocuğunuzu emanet edebilir misiniz? Tam bir av hayvanı gibiyiz. Bu sistem bizi öyle bir kıvama getirmiş ki nasıl oluyorsa hiç tanımadığımız insanlara çocuklarımızı teslim edebiliyoruz. Çocuk-larımızı teslim etmekle kalmıyor birde üstüne üstlük bunun için para bile veriyoruz. Dedim ya burası AV Merkezi. Bizlerde av olduğumuza göre, bu durumda ceplerimiz de soyulan

EDiTOR..

4subat 2013 akkara fanzin .

Mu

rath

an

BE

Şİ

KitaplIgImdan

Maxime Chattam Merhaba,

Bu haftaki yazımda Fransız yazar

Maxime Chattam'dan bahsetmek istiyorum.

Maxime, 19 Şubat 1976 tarihinde Fransa'nın

Herblay kentinde dünyaya gelmiştir; çocuklu-

ğu Amerika Birleşik Devletleri'nde geçmiştir;

ancak 11 yaşında Fransa'ya geri dönmüştür.

Genellikle kan ve vahşet dolu hikayeler

yazan yazar yazıdığı kahramanları canlan-

dırmayı hayal ediyordu. Lise yıllarına geldiğin-

de aktör olmak istediği için tiyatro dersleri aldı.

Üniversitede küçük roller oynadı ama aynı

zamanda öykü ve roman denemelerine de

devam etti.

Maxime tiyatroya devam ederken tiyatro

oyuncusu olan Pierre Hatet ile tanışması ve

Pierre'in, Maxime'in yazdığı hikâyeleri

görmesiyle hayatı değişti. Pierre Maxime'i

yazarlıkta ilerlemesi konusunda oldukça

destekledi. Maxime, 1 yıl kriminoloji eğitimi

aldı ve adlî tıp, suçlu psikolojisi ve kriminal

polislik konularında kendini geliştirdi. İki

senelik araştırmalar ve hatta kitabının daha

gerçekçi olması için otopsilere bile katılarak ilk

Kitabı Kötü Ruh'u (2002) bitirdi. Kötü Ruh,

dünya çapında büyük ilgi gören bir ilk roman

oldu. Maxime, dünya çapında tanınan ve Jean

Christopher Grange tarzında yazdığı kitaplarla,

Grange'in tahtının veliahtı gibi görünüyor.

Kötü Ruh'ta suçlu profili çıkarmada

usta bir kahraman olan Joshua Brolin ikinci

romanı Karanlığın Soluğunda (2003) ve Kara

Büyü'de (2004) de karşımıza çıkar. Ben aynı

karakterin diğer kitaplarda da karşımıza

çıkmasını seviyorum çünkü tanıdığımız,

bildiğimiz bir karakter olduğu için çoğu zaman

olaylar karşısında kahramanın nasıl

davranacağını daha yazar söylemeden tahmin

edilebiliyor ve bu bana keyif veriyor. Maxime

yazarlık kariyerinde Zamanın Kanı (2005),

Kaosun Sırları (2006), Gaia Teorisi (2008) ve

uzun bir aradan sonra Leş (2012) kitaplarıyla

emin adımlarla ilerlemektedir.

Beni en çok etkileyen kitapları kara

Büyü ve Leş olmuştur. Hangi kitabı tanıtaca-

ğıma karar veremediğim için bu sayımızda her

iki kitabı tanıtmak istedim.

Kara Büyü, benim gibi örümcekten

korkan insanların korkulu rüyası olabilecek bir

kitap.

Örümceğe dönüşen bir seri katil,

uyuyan kocalarının yanından hiçbir zorlama

olmadan kaçırılan kadınlar, ayakkabılardan,

gardıroplardan ve en kuytu köşelerden çıkan

karadullar…

Oregon ormanlarında dehşet saçan bir

gölge dolaşıyor. Portland'da evler ölümcül

örümcekler tarafından işgal edilirken ormanın

içinde insanların ulaşamayacağı yerlerde dev

örümcek ağları içinde cesetler bulunmaya

başlar. Cesetlerin yüzlerinde ölüm anlarının

dehşet veren son yüz ifadeleri maskeleşmiştir.

Aynı zamanda Portland'da garip bir salgınla

birlikte ailelerde birbiri ardına ölümler ve

yaralanmalar başlayacaktır. Tüm bu olayların

arkasında kim vardır? Eski FBI ajanı Joshua

Brolin ve New York Polis Teşkilatı'ndan

Annabel O'Donnel dev örümcek ağlarının

Maxime CHATTAM

KitaplI Imdan - Maxime Chattamg

5subat 2013 akkara fanzin .

arasına girerken ölümlerin ardındaki kişi ya da

kişileri bulabilecekler mi?

Son romanı Leş'de ise korkuyu

hissetmek için nereye kadar gidebileceğinizi

göreceksiniz… Maxcime bu kitapla korkuyu

iliklerinize kadar hissetmenizi sağlayacak. Bir

savaş gemisinde savaşmaya giden bir asker ya

da aynı savaş gemisinde yaralıları tedavi

etmekle görevli gönüllü bir hemşire olduğu-

nuzu düşünün. Uyurken, yemek yerken ya da

eşyalarınızı almaya giderken acımasız bir katil

tarafından inanılmaz acılarla öldürülebilir ya

da en yakın arkadaşınızın acımasızca öldürül-

düğünü görebilirsiniz. Üstelik bulunduğunuz

gemi bir savaş gemisi…Hareket emri bekleyen

geminin ambarında bir askerin asılmış cesedi

bulunur. Kurbanın kafası kesilmiş ve yerine

ağzı parçalanmış bir koç başı koyulmuştur.

Ölen karısına mektuplar yazan Askeri Polis Şefi

Teğmen Craig Frewin olayı çözmeye çalışırken

hemşire Ann Dawson ile karşılaşır. Her ikisi de

geçmişinden kaçmaya çalışırlar. Ann,

korkularıyla yüzleşmek için Teğmene yardım

etmek istediğini belirtir. Frewin, katilin işlediği

cinayeti sergilemiş olmasından cinayetlerin

devamının geleceğini ve katilin gemi

mürettebatından biri olduğunu düşünmek-

tedir; ancak askerler arasında huzursuzluk

çıkmasını istememektedir. Hareket emri gelir

ve katil her defasında daha vahşi yöntemlerle

kurbanlarını teşhir etmeye devam eder. Savaş

ortamında işlenen cinayetler ve bir türlü

bulunamayan katil askerler arasında

huzursuzluğa sebep olurken herkes

birbirinden şüphelenmeye başlar çünkü

herkesin bir sırrı vardır.

Maxime, zamanı ve mekânı belli

olmayan bir savaşa doğru giderken aslında

okuru insanın karanlık psikolojisine doğru

korkulu bir yolculuğa çıkarır. Bir solukta

okuyacağınız bu muhteşem kitabı şiddetle

tavsiye ediyorum.

Keyifli okumalar… Nilay OĞUR

[email protected]

6subat 2013 akkara fanzin .

KitaplI Imdan - Maxime Chattamg

Gez, Gör, ArpacIk - Gökçe Ada

Güneşin elveda dediği yer..

Hafta sonunu değerlendirmek üzere nereye

gidebiliriz diye Google maps Türkiye haritası

üzerinde buluyoruz kendimizi. Bu yer hem yakın

olmalı hem de ulaşım maliyeti açısından düşük

olmalıydı. Haritada sürekli sağa doğru kayıp

Amasra'ya kadar gidip geri geliyoruz. Gerek

kilometre gerekse üç kişinin özel araçla

yükleneceği maliyet bizi gerisin geriye Maşukiye'ye

kadar getirdi. Neyse ki daha öncesinde

Maşukiye'ye gitmiş olmamızdan dolayı fikir cazip

gelmedi ayrıca içimizde alabalık sevende yoktu.

Harita üzerinde sola doğru kaydığımızda

Saroz açıklarında ben de buradayım diye bize göz

kırpan “Gökçe Ada” takılıyor mouse'umuzun

ucuna.. Aslında maliyeti Amasra gezisi kadar olsa

da “acaba Gökçe Ada yerli Mykonos olabilir mi?”

düşüncesiyle tilkiler dönmeye başlıyor beynimizde

ve hakkında çok şey bilmediğimiz Gökçe Ada'da

karar kılıyoruz nihayetinde.

İstanbul'dan Gökçe Ada yolu boyunca

bilumum çay ocağı, kahvaltı salonu, umumi

tuvalet ve benzin istasyonuna uğradığımız için

“Gökçe Ada-İstanbul arası şu kadardır”

diyemiyorum size; ancak Saroz körfezinin en

ucunda bulunan Eceabat'a geldikten sonra

yaklaşık 1,5 saatlik arabalı feribot yolculuğu ile

ulaşıyoruz Ada'ya..

Gökçe Ada;

Gökçe Ada Türkiye'de güneşin en son

battığı yerdir. Adanın batısındaki Uğurlu Köyü

ülkemizin en batı ucudur.

Gökçe Ada, Lozan antlaşması ile Türkiye'ye

bırakılmış olup 1960'lı yıllarda Rum nüfus

çoğunlukta iken 1980'li yıllarda Yunanistan'a ve

Kıbrıs'a başlayan göçler nedeniyle günümüzde çok

az sayıda Rum nüfusu kalmıştır. Adada şu an

çoğunlukla Karadenizliler, Bulgaristan'dan gelen

göçmenler ve Ispartalılar bulunmaktadır.

Kilise

Zeytinli Köyü

Gez, Gör, ArpacIk - Gökçe Ada

7subat 2013 akkara fanzin .

Gökçe Ada kendi kendine yeten su

kaynakları ile yaşamını idame ettirmekle birlikte

en büyük su kaynağına sahip dördüncü adasıdır

dünyanın. Zeytinli, Kaleköy, Yeni Bademli, Tepe

Köy, Dereköy ve Uğurlu başlıca köylerindendir.

Yaz aylarındaki nüfusu adaya gelen tatilciler ve

rüzgar sörfçüleri tarafından hatırı sayılır oranda

artmaktadır. Yazları da rüzgarlı olan hava

nedeniyle profesyonel rüzgar sörfçülerininde

antrenman sahası olmuş bir bakıma.

Adanın mitolojik tarihinde Achilles, Limni,

Troya Prensi Lycaon gibi zat-ı muhteremler yer

alsa da bu derinlikte bir anlatımda bulun-

maktansa şu anda geçmişe ait ne kalmış ondan

haberdar etmek isterim. Ada da klasik Rum

mimarisinin etkisini görüyoruz doğal olarak. Taş

evler, köy meydanında kahvehane, çama-

şırhaneler, kiliseler, Arnavut kaldırımlı sokaklar,

boş sokaklarda rüzgarla sallanıp ses çıkaran

süsler ve isimleri Eleni, Yorgo, Calisto olan çok az

sayıdaki nineler ve dedeler.. Sırasıyla geziyoruz

köyleri, Zeytinli köyünde meşhur dibek kahvesini

içiyoruz. Dibek ise kahvenin dövüldüğü taşın adı

oluyor. Bu köy ayrıca Rum patriği Bart-

holemeos'un doğduğu köydür. Köyde bir kilise, on

şapel bulunmaktadır.

Bademli için ise adanın en kalabalık köyü

diyebiliriz. Tarihi yapılara bu köyde daha fazla

rastlıyoruz. Kilise ve çamaşırhane muhakkak

görülmeli, özellikle çamaşırhanedeki yıkama ve

durulama oyukları, su ısıtma şömineleri köye

yerleşen Türk nüfus tarafından halen kulla-

nılmaya devam etmektedir.

Sıradaki köyümüz ise Uğurlu. Gelmişken

ülkemizin en batısını görmeden gitmek olmazdı.

Sanırım adadakilere uzak gelmiş olacak ki plajda

kimse yoktu ama adanın girilecek en güzel denizi

burasıydı. Sığ, yer yer taşlık ve mavinin en güzel

tonlarında sessiz mi sessiz bir sahil..

İnsana huzur veren bu köyün meydanında

bulunan dev çınar ağacının altında yaklaşık dört

saat sinekleniyoruz..

Rüzgarın, kuş seslerinin, dağlardan gelen

kekik kokusunun vermiş olduğu huzur adada

Dibek Taşı

Çamaşırhane

8subat 2013 akkara fanzin .

Gez, Gör, ArpacIk - Gökçe Ada

Bu arada restorantlardaki

balık çeşitleri oldukça iyiydi.

Size güveçte fener balığını

tavsiye ediyorum.

İ k i n c i v e s o n

günümüzün sabah ında

adanın soğuk sularında çok

fazla yüzülmemesi gerektiğini

bilmeyen ben, sağ böbreğimdeki 0,4 cm

büyüklüğündeki swarovski böbrek taşımı

düşürmeye başladım. Gece boyu süren kıvranma-

larım sonucunda sabahın ilk saatlerinde Gökçe

Ada Devlet Hastanesinde buluyoruz kendimizi.

Neyse ki İstanbul trafiği gibi bir trafik olmadığı için

iki dakika sonra hastanedeyiz. Sabahın ilk saatleri

ya da ada halkının gayet sıhhatli olmasındandır

sanırım, hastane filmlerdeki terk edilmiş Teksas

kasabası gibiydi. “Kimse yok mu ?” çağrımıza

esneyerek gelen bir hemşire cevap verdi. Durumu

anlattım hemşire hemen nöbetçi doktoru çağırdı.

Tetkik için hemen idrar tahlili istendi. İdrar

numunesi için su bardağı ebadındaki verilen kaba

istinaden “hepsini doldurmam gerekiyor mu?”

soruma (sabahın köründe kaldırılmış olmak

hoşuna gitmemiş olacak ki) hemşire hanım sert bir

şekilde “yok dudak payı da bırakınız” şeklinde bir

geri bildirimde bulunuyor. Neyse ki tatlı sert

personel, özel hastane hızında tüm tahlilleri 30

dakika içerisinde bitirip, tedavi olarak da beni

İstanbul'a kadar götürecek bir iğne kokteyli

yapıyor.

Dibek Taşı

Çamaşırhane

Uğurlu Köyü (T

ürkiye nin En Batı

Ucu)

'

Ada Geceler

i

Kilise Zeytinli Köyü

9subat 2013 akkara fanzin .

Güneşin Elveda Dediği Yer; Gökçe Ada

Kaleköy Kilisesi

Oktay KULAO LUĞ

Gez, Gör, ArpacIk - Gökçe AdaGarip Bilgiler - Niçin trafik lambalarI kIrmIzI, sarI ve yesildir?

Niçin trafik lambaları kırmızı, sarı ve yeşildir?

Trafik ışıkları uygulaması, önceleri

demir yollarının trenleri kontrol için uyguladığı

sinyaller Örnek alınarak başlamıştır.

Demiryolları idaresi kırmızı rengi 'dur' sinyali

olarak seçmişti. Kırmızı renk kan rengi

olduğundan asırlarboyu tehlikenin, tahribatın

ve ölümün simgesi olmuştur. Demiryolları ilk

faaliyete geçtiği 1830'lu yıllarda 'ikaz' ışığının

rengi yeşil, 'geç' ışığının ise beyazdı.

Bir süre sonra beyaz sinyal problem yaratmaya başladı. Beyaz renkli 'geç' sinyali diğer sokak lambaları ile karıştırılabiliyordu. Ama daha da kötüsü 'dur' işaretlerine konulan kırmızı mercekler yerlerinden düşünce ışık beyazlaşıyor, 'geç' sinyali olarak algılanıyor ve kazalara yol açabiliyordu.

Sonunda demiryolcular kırmızıyı 'dur', yeşili 'geç' sarı rengi de 'ikaz' sinyali olarak kullanmaya başladılar. Bilindiği gibi sarı, renk spektrumu içinde en göz alıcı renktir. Böylece makinist bir sinyalin bulunması gereken yerde beyaz ışığı görürse, bir şeylerin yanlış olduğunu anlıyor ve tedbirini alıyordu.

Karayollarına gelince, yollarda sadece atların ve at arabalarının bulunduğu tarihlerde bile dünyanın büyük şehirlerinde trafik sorundu. İlk trafik lambası otomobillerin ortaya çıkmasından çok önce 1868'de Londra'da kullanıldı. Gazla yakılan ve bir eksen etrafında döndürülebilen kırmızı ve yeşil lambalar bir yıl sonra patlayıp, kendilerini çeviren polisi de yaralayınca bu uygulama ortadan kalktı.

Ama öte yandan otomobillerin ortaya çıkması ve şehirlerde dolaşmaya başlama-larıyla birlikte durum iyice kötüleşti. Çeşitli şehirlerde değişik uygulamalar yapıldı. Demir-yollarındaki uygulama örnek alındı ama demir-yollarında birbirine paralel iki hat vardı. Bu sistem iki yolun kesiştiği kavşaklarda işe yaramıyordu.

Sonunda günümüzdekilere benzeyen ilk elektrikli otomatik trafik lambasını, ilkokul mezunu ve ABD'deki Cleveland'da otomobil sahibi ilk siyah olan Garrett Morgan geliştirdi. 1914'de ilk denemelerine başlayan Morgan 1923'de de patentini aldı. Morgan 1963'de ölümünden az önce patentini 40 bin dolara General Electric firmasına sattı.

Morgan'ın lambaları demiryollarına benzer şekilde bir "T" üzerinde kırmızı ve yeşil iki lambadan ibaretti. Çok geçmeden ikaz anlamında sarı lamba da ilave edildi ve uygulama bütün dünyaya süratle yayıldı.

Aradan geçen yıllara rağmen sarı renk

hala 'ikaz' anlamındadır ama günümüz

sürücüleri onu 'geç' sinyali olarak algılıyorlar.

Kaynak : L.B.A.

Garip Bilgiler - Niçin Trafik LambalarI KIrmIzI, SarI Ve Yesildir?

10subat 2013 akkara fanzin . 11subat 2013 akkara fanzin .

Tarih Öncesi Çaglarda Müzik EnstrümanlarI

Tarih Öncesi Çaglarda Müzik EnstrümanlarI

İlk müzik enstrümanının insan sesi olması

mümkündür. İnsan sesi şarkı söylemekten,

mırıldanmaktan, ıslık çalmaktan, klik sesi

çıkarmaya, öksürmeye esnemeye kadar çok çeşitli

sesler çıkarır. Bilinen en eski Neanderthal hyoid

kemiği 60000 yıllıktır, bu da en eski kemik flütten

25000 yıl önce var olduğu anlamına gelir. Ama

bulgular özgün olduğundan gerçek tarihler çok

daha geriye gidebilir.

Büyük ihtimalle ilk ritim enstrümanları

veya perküsyon enstrümanları arasında ellerin

çırpılması, taşların birbirine veya başka bir şeye

vurularak ritim elde edilmesi sayılabilir. Yontma

Taş Devri'ne kadar müzik enstrümanları örneğine

rastlanmaktadır. Ama müzikal veya müzikal

olmayan (alet) enstrümanlarla ilgili arkeolojik

olarak bir belirsizlik vardır. Yontma Taş Devri

nesnelerinin örnekleri arasında kemik flütler

vardır. Müziğin Yontma Taş Devri'nin Oldowan

dönemine kadar izi sürülebilmektedir.

FLÜTLER

Bulunan en eski flütlerin adı Divje Babe

Flütü'dür ve 1995'te Slovenya'daki Divje Babe'deki

bir mağarada bulunmuştur. Söz konusu nesne

genç bir mağara ayısının femur kemiğinin

parçasıdır ve 43000 yıl öncesine aittir. Buna

rağmen kesinlikle bir müzik enstrümanı mıdır,

yoksa bir yırtıcının çiğnediği bir kemik midir, bu

hala tartışılmaktadır.

2008'de arkeologlar Ulm, Almanya

yakınlarındaki Hohle Fels Mağarası'nda bir kemik

flüt keşfetmiştir. Beş delikli flütün V şeklindeki

ağız bölümü bir akbabanın kanat kemiğinden

yapılmıştır. Keşfe katılan araştırmacılar

bulgularını Haziran 2009'da Nature'da yayınla-

mıştır. O çağa ait birçok benzer enstrümandan

birisidir ve 35000 yıl öncesine aittir. Bu da tarihte

doğrulanmış ilk müzik enstrümanı özelliği taşır.

Hohle Fels flütü, en eski insan eseri Venus of

Hohle Fels'in kısa bir mesafe ötesinde

bulunmuştur. Bilim adamları flütün keşfinin ilk

insanların nasıl hayatta kaldığını ve Nean-

derthal'lerin soylarının tükendiğiyle ilgili bilgi

vereceğini düşünmektedir.

Div

je B

abe F

lütü

Hohle Fels flütü

12subat 2013 akkara fanzin .

En eski ahşap flütler ise 2004'te Greystones, İrlanda'da bulunmuştur. Porsuk ağacından yapılan

30 ila 50 santim uzunluğunda altı flüt bulunmuştur. Bir ucundan birleşik olmaları ve parmak deliklerinin

bulunmadığı gözlemlenmiştir. Bir zamanlar birbirlerine bağlı olabilirler.

İrlanda'da bulunan ahşap flütler

1986'da birçok Gudi (Kemik flüt) Çin'in Henan

eyaletindeki Jiahu'da bulunmuştur. M.Ö. 6000 yılına ait

oldukları düşünülür. Her birinde 5 ila 8 delik vardır ve bir

kuşun kemiklerinden yapılmıştır. Keşif sırasında biri

Çin'de bulunan Gudi (kemik flüt)

Tarih Öncesi Çaglarda Müzik EnstrümanlarI

Gök

han

DA

MG

AC

I

13subat 2013 akkara fanzin

Tarih Öncesi Ça larda Sanatg

Tarih Öncesi Çaglarda Sanat

Sanat tarihinde, tarih öncesi sanat son

jeolojik dönemde bir yerde başlayan ve tarih öncesi

kültürlerin yazıyı veya kayıt tutma tekniklerini

geliştirene veya başka bir kültürle önemli bir

temas kurup tarihe geçecek önemli olaylar

yaşayana kadar ürettikleri sanat ürünlerinin

hepsini kapsar.Ardından antik dönem sanatı gelir. İnsanın

estetik duygusu, modern insan sayılan Homo sapiens sapiens'in Homo sapiens Neanderthalen-sis'in yerini aldığı zamana rastlar. İnsanoğlunun bu iki alt türü arasındaki en belirgin fark Neanderthalensis'in modern insan gibi dik yürümesine ve büyük bir beyni olmasına karşın daha iri bir kemik yapısına sahip olması idi.

Dünyanın ilk sanat eserlerinin hemen

hemen tamamı Homo sapiens sapiens'in avcılık

ekonomisiyle ilgiliydi. Neandertal insanı

döneminde ayinler, belki dinler bile vardı. Ölüler

törenle gömülürdü. Ama bu dönem insanının

kendini resimlerle ifade etmeye çalıştığına dair

herhangi bir kanıt yoktur. Öte yandan Güneybatı

Fransa ve Kuzeydoğu İspanya'daki mağaralarda

bulunan ilk sanat ürünleri belirli bir ustalığın

izlerini taşır. 40000 yıl önceki Üst Paleolitik

(Yontmataş) dönemine ait bu yapıtlar 1875 yılında

keşfedildiğinde, kimse bunların gerçek olduğuna

inanmak istememişti. Saygın bir Fransız arkeolog

bunlarla ilgili olarak “Bu sanatın çocukluğu, ama

çocuk sanatı değil” demişti. 1900 yılına kadar

kuşkular devam etti. Kuzey İspanya'daki Altamira

dehlizlerini bulan Macerlino de Sautuola

sahtekârlıkla suçlandı ve söz konusu resimleri

kendisinin yaptığı öne sürüldü. Ancak daha sonra

Fransa'nın Pair-non-Paiar ve La Mouthe

bölgelerinde Paleolitik devre ait yeni resimler

bulununca, tarih öncesine ait yapıtların gerçek

olduğu kabul edildi. Paleolitik sanatın sahte

olmadığını kanıtlamak ve bu konuyu dünyaya

tanıtmak başarısı bir papaza, Henri Breuil'e

(1877-1961) aittir. Breuil, sanatın evrimsel bir

gelişim çizgisi izlediğini öne sürdüyse de daha

sonraki arkeolojik bulgular evrimsel bir

gelişimden çok ani gelişimlerin söz konusu

olduğunu gösterdi.

Orta Paleolitik Dönemde Sanat

Tarih öncesi sanata ait en belirgin kanıt

50000 ila 40000 yıl öncesindeki Üst Paleolitik

döneme rastlar. Bu dönemde dinler ve modern

insan toplumlarının diğer kültürel öğeleriyle

birlikte figüratif sanatın ortaya çıkışı tam bir

davranışsal modernliği gösterir. Buna rağmen

estetik duygusu ilk olarak 200000 ila 50000 yıl

önce Orta Paleolitik (Orta Taş Devri) dönemden

Üst Paleolitik dönemin başlangıcına kadar Homo

sapiens sapiens'lerde görülür. Özellikle taş

aletlerdeki yüksek simetri büyük önem taşır.

Konseptin yeri

En erken sanat eserlerinin yerini tespit

etmek, sanat eseri olarak tarif edilen şeyin

mevcudiyetine ve sanatsal yaratıcılığın amacını

yerine getiren bir şeyin gerekli karakteristik

özelliklerine bağlıdır.

Homo sapienler öncesi

Ach

eule

an

el b

alta

Homo erectus'lar uzun süre önce aletlerin

üzerine bir amacı yokmuş gibi görünen dokular

kazımaya başlamıştır. Tıpkı Almanya'nın

Thuringia eyaletindeki Bilzingsleben'de bulunan-

lar gibi. Bunlar sanatın atası olarak görülebilir.

Zira aleti yapan kişi pratik gereksinimden çok

süsleme yapmak için bu dokuları kazımıştır.

Simetri ve alete verilen şekle gösterilen özen

Kent'te bulunan Acheulean el baltalarında sanat-

sal ifade izlenimi yaratmıştır.

Ayrıca 1975'te bulunan ve 33000 yıl

öncesine dayanan La Roche-Cotard Maskesi de

Neanderthal figüratif sanatının bir kanıtı olarak

görülür. Müzik tarihi bölümünde anlattığımız

Divje Babe flütü de aynı dönemlerde yapılmıştır.

Orta Paleolitik heykeltıraşlığına dair diğer ör-

nekler de Tan-Tan Venüsü ve Berekhet Ram

Venüsü diye bilinen heykellerdir. İkisi de insan

formuna benzeyen doğal taş formasyonu olabilir

ama bazı bilginler onların bilerek insan formunda

kazıldıklarını düşünmüştür.

Tan-Tan Venüsü

14subat 2013 akkara fanzin

Blombos Mağarası

2002'de Güney Afrika'daki Blombos

Mağarası'nda 70000 yıl öncesine dayanan toprak

boyasıyla boyanmış ve üzerinde çapraz çizgiler

olan taşlar bulunmuştur. Bunlar araştırmacıları

ilk Homo sapienlerin soyut sanat veya sembolik

sanat ürünleri yapabilme kabiliyeti olduklarına

inanmaya itmiştir. Ayrıca Blombos Mağarası'nda

70000 yıl öncesinden kalan kabuktan boncuklar

da bulunmuştur. Stanford Richard Klein dahil

birçok arkeolog Blombos mağarasını sanatın ilk

örneklerini içeriyor olarak görmekte tereddüt

etmiştir.

Metropolitan Sanat Müzesi'ne göre bilinen

ilk sanat ürünleri MÖ 40000 yıllarında Kuzey

Avustralya'daki Ubirr'de yapılmıştır. Görsel sanat,

40000 yıl önce Avrupa, Afrika, Amerika ve

Avustralya'da bulunan Homo sapienler'in yaptığı

heykeller, boncuklar ve mağara resimleriyle

başlamıştır.

Üst Paleolitik dönem sanatı

Üst Paleolitik dönem sanatı en eski ve

Blombos Mağarası'nda bulunan taşlar

La Roche-Cotard Maskesi

Tarih Öncesi Ça larda Sanatg

15

Tarih öncesi sanata dair en eski ve tartışmasız çalışma Schwäbische Alb, Baden-Württemberg, Almanya'da bulundu. En eskisi 40000 yıl öncesine dayanan Hohle Fels Venüsü olarak bilinen bir Venüs figürüdür. Üst Paleolitik dönem (yaklaşık 40000 ila 10000 yıl öncesi) sanatına dair diğer bazı eserler arasında Chauvet, Lascaux, Altamira, Cosquer ve Perch Merle'de bulunan mağara resimleri, hayvan heykelleri, Venus of Willendorf gibi Venüs figürlerini içeren taşınabilir sanat eserleri, Portekiz'deki Coa Vadisi, Mazouco'daki ve İspanya'daki Domingo Garcia, Siega Verde'deki ve Fransa'daki Fornols-Haut'tak anıtlar gibi açık hava sanat eserleri bulunmaktadır. Ayrıca Fransa'da bir mamut şeklindeki bir mızrak atıcıyla birlikte bulunan Yüzen Ren Geyiği gibi kemik ve fil dişi oymacılığı örnekleri de bulunmuştur.

Yüzen Ren Geyiği

Doğu Asya sanatı

Güney Kore'deki Turobog'ta insan kalıntıları içeren bir mağarada, 40000 yıl öncesine dayanan oyulmuş geyik kemikleri bulunmuştur. Sokchang-ri'de bulunan geyik veya ren geyiğini içeren mağara resimleri de Üst Paleolitik döneme aittir. Jeju Adası'ndaki Kosanri'de ilk Japonsanat eserlerine benzeyen çömlek parçaları bulun-muştur. O dönemde deniz seviyesi düşük oldu-ğundan Japonya'dan oraya erişim olduğu düşünülmektedir.

Afrika sanatı

En eski Afrika mağara resimleri Mezolitik ve Üst Paleolitik dönemin sonlarına, yaklaşık 10000 ile 12000 yıl öncesine aittir. Zimbabwe'deki en eski sanat eseri kalıntıları en azından 10000 yıl öncesine dayanır. En eski ve tartışmasız Afrika kaya sanatı örnekleri, yaklaşık 10000 yıl öncesine dayanır. Kökenleri Nil Nehri Vadisi'nden batıda Mali'ye kadar uzanmaktadır. Namibya'daki Apollo 11 Mağara kompleksinden 22500 ila 27500 yıl

subat 2013 akkara fanzin

Avrupa ve Doğu Akdeniz sanatı

Hohle Fels Venüsü

Tarih Öncesi Ça larda Sanatg

16subat 2013 akkara fanzin

Amerika sanatı

Ekvador'dan kuzeyde

Şili'ye kadar uzayan Peru'daki

And Dağları'nda MÖ 10000 yıl

öncesine dayanan insan yerleşi-

mi kanıtları bulunmuştur. Böl-

gedeki en erken sanat örnekleri

ise MÖ 9500 yılına dayanan

Toquepala Mağaraları'ndaki

çizimlerdir. Peru'daki Telarmac-

hay gibi gömü bölgelerinde de

MÖ 8600-7200 yıllarına dayanan

boncuklu kolyeler gibi eserler

bulunmuştur.

Toquepala mağara resimleri

Bradshaw mağara resimleri

Avustralya sanatı

Batı Avustralya'da bulu-nan Bradshaw kaya resimleri özgün bir taş sanatı formu olarak görülür. Çizimlerde doğru ana-tomik oranlarla detaylı insan figürleri bulunmaktadır. Yakla-şık 17000 yıl öncesine dayan-maktadırlar.

Tarih Öncesi Ça larda Sanatg

Gök

han

DA

MG

AC

I

17subat 2013 akkara fanzin .

AdIm AdIm Jazz Armonisi - Ders 2

Bir önceki dersimizde temel müzik kurallarından olan nota değerlerine, yarım ses, tam ses, aralık ve derece gibi bazı müzikal terimlere değinerek Tetrakord yöntemi ile majör dizi oluşturmayı öğrenmiştik. Bu ayki dersimize, bir önceki dersimizle paralel doğrultuda olan

AKOR KURULUŞLARI

" "

"akor kuruluşları" konusuyla devam ediyoruz.

AdIm AdIm Jazz Armonisi - Ders 2 - Bu Sayfa Adnan ÖZALASAR AnIsIna HazIrlanmaktadIr...

Örnek-1

Do Re Mi Fa Sol La Si Do

Do Majör Dizisi

Do majörüçül - Triad

Modern armonide "üçül" akor nadiren kullanılmaktadır. Biz daha zengin bir yapısı olan "majör 6'lı akor ile devam edeceğiz. Majör 6'lı akorlar, majör

Örnek-2

Do Re Mi Fa Sol La Si Do

Do Majör DizisiDo majör

6 lı'

Her akor dizilerden oluşur. Şu aşamada bizim için en önemlisi majör akorları ve kuruluşlarını öğrenmektir. Bu konuyu iyi kavrayabilmek için

"akor blokları sistemini"

kullanacağız.

6531 Do

Do

Do

Do

Örnek-3 Örnek problem : Açık bkokları doldurunuz.

Bu çalışma majör akorlarla alakalıdır. Do

b:

" " notası rastgele seçilmiş olup birinci, üçüncü, beşinci ve altıncı dereceler kullanılmıştır.1) Öncelikle boşluklara nota adlarını bemol ve diyez değiştiricilerini kullanmadan yazarız.a: Do'dan yukarıya doğru sol kutulardaki numaraya göre sırası gelen notaları yazınız.......Do Re Mi Fa Sol La.........

Do 3 iken aşağıya doğru"1"e kadar sayın yukarıya doğru "5" ve "6" ya kadar sayın...Sol La Si Do Re Mi Fa Sol La Si... a b c d

1 2 3 4 5 6

1 2 3 4 5 6 7 8 9

18subat 2013 akkara fanzin .

AdIm AdIm Jazz Armonisi - Ders 2 - Bu Sayfa Adnan ÖZALASAR AnIsIna HazIrlanmaktadIr...

Mu

rath

an

BE

Şİ

c: Do 5 ikende aynı şekilde aşağıya doğru "3" ve "1" e kadar,yukarıya doğru "6" ya kadar sayınız....Re Mi Fa Sol La Si Do Re Mi Fa...

d: Aynı işlemi Do "6" iken yapınız. ...Si Do RE Mi Fa Sol La Si Do Re...

1 2 3 4 5 6 7 8

1 2 3 4 5 6 7

6531 Do

Do

Do

Do

a b c d

Örnek-5

2) İkinci adımda majör akorlarımızın bemol ve diyezlerini k o n t r o l e d e r e k yerlerine yerleştiriniz. Bu işlemi yaparken verilen nota (daire içindeki do notası) k e s i n l i k l e değiştirilmemelidir.a: Do "1" iken, Do (nature l ) nun 1. derece olduğu dizi hiç d i y e z v e b e m o l almayan "do majör" dizisi olduğundan "a" satırındaki notaları " d o , m i , s o l , l a "

Mi

Sol

La Fa

Mi

La Fa Mi

SolLa

Re

Si

6531 Do

Do

Do

Do

a b c d

Mi

Sol

La Fa

Mi

La Fa Mi

SolLa

Re

Si

b

b

b

b

*****ÖDEVLER*****Derste anlatılanları düşünerek ve inceleyerek

6531 Do

Do

Do

Do

Örnek-4

6531

6531 La

6531 Fa

Fa

Fa

Fa

6531

6531

6531 Si

6531

6531

Si

Si

Si

b

b

b

b

MibMib

MibMib

Si

Si

Si

Si

Mi

Mi

Mi

Mi

La

La

La

Re

Re

Re

Re

Re Sol

Sol

Sol

Sol

Böylelikle çözümün birinci aşaması tamamlanmış oldu. Örnek 4'e bakınız.

Orkestramız Pera Güzel Sanatlar bünyesinde,Serhat AKYOL'un titiz ve profesyonel rehberliğinde yaklaşık beş yıl ö n c e k u r u l m u ş v e ç a l ı ş m a l a r ı n a d e v a m etmektedir.Orkestramızın en önemli özelliği,orkestra da çalan kişilerin büyük oranının profesyonel olarak müzik dışında başka bir işle uğraşmalarıdır.Bunların içersinde doktor,mühendis,bankacı,mimar,tüccar,öğretmen vb. gibi mesleklerden olmasının yanında bir kısmının da müziği meslek e d i n m i ş , k o n s e r v a t u a r v e m ü z i k o k u l l a r ı n d a okuyan,öğrencilerden kurulu olmasıdır. Amatör ruhla, profesyonel müzik yapan bireylerden meydana gelen orkestramız ülkemizde, kendi alanındaki tek orkestradır.

Pera Gençlik Orkestrası yaylı nefesli ve vurmalı çalgılardan oluşan 42 kişiden meydana gelmiştir.Orkestranın

1)GONNA FLY NOW-Bill Conti/Carol Connors V.Lopez /S.Akyol 2)FAME-Michael Gore Victor Lopez 3)PIRATES OF THE CARIBBEAN-Klaus Badelt Ted Ricketts The curse of the Black Pearl4) YOU RAISE ME UP-Brendan Graham/Rolf Lovland/John Wasson 5) BİR ÇOCUK SEVDİM-Sezen AKSU/Onno TUNÇ Tuğrul Özer 6) Mr. ZOOT SUIT-Mark Cally Roger Holmes 7)COPACABANA-Barry Manilow M.Saurer /S.Akyol

******************ARA 8)THE CHILDREN OF SANCHEZ-Chuck Mangione /B.Phillips/J. Dennisson 9)NO MORE BLUES-A.Carlos Jobin N.Tailor /S.Akyol 10)DON'T KNOW WHY-Jesse Harris(Norah Jones)/P.Martha/S.Akyol 11)PİYANO SOLO-ÖZHAN KAYGISIZ/AYNANIN İÇİNDEN' Özhan Kaygısız12)SPAIN-Chick Corea P.Jennıngs – S.Akyol 13)RESPECT-Otis Redding Roger Holmes 14)KNOCK ON WOO-D E.Floyd/S.Cropper R.Holmes/S.Akyol 15)KARADENİZ-Anonim/S.Akyol 16)THE LOOK OF LOVE-Burt Bacharach Mark Taylor/Words By: Hal David 17)AMADEUS-From Symphony No. 25 W. Amadeus Mozart /Jamin Hoffman 18)PIRATES OF THE CARIBBEAN-Dead Man's Chest' Hans Zimmer Paul Lavender 19) THE PHANTOM OF THE OPERA-Calvin Custer 'The Phantom of the opera' /'Think of me' /'Angel of music' 'The music of the night' /'Masquerade' /'All l ask of you' 20) ANONİM TÜRKÜLER-Anonim/Serhat Akyol 21) RHAPSODY IN BLUE- George Gershwin/Jerry Brubaker 22) FEVER-john Davenport/Eddie Cooley/Roger Holmes

******************

PERA GENÇLİK ORKESTRASI

PERA GENÇLİK ORKESTRASI KONSER REPERTUARI

19subat 2013 akkara fanzin .

V

Gökhan DamgacI - Yedinci Mühür

Page 15: Akkara Fanzin Nisan 2013 - Sayı 3

Apokalips'te sözü edilen, üzerinde çeşitli

yorumlar yapılmış sembollerden ve sembolik

ifadelerden bazıları, sırasıyla şunlardır:

Yedi yıldız, iki ağzı keskin kılıç, gökte bir kapının

açılması, yeşim taşı, gökkuşağı, 24 ihtiyar, 6 kanatlı

arslan ve kartal, mühürlerini çözmeye kimsenin layık

olamadığı 7 mühürle mühürlenmiş kitap, yay, terazi,

Doğu'dan bir meleğin çıkması, meleklerce 7 borunun

öttürülmesi (metne göre, zaman sürecinde sırayla

çalınacak bu borulardan her birinin çalınışında

aşağıdaki olaylardan bir kısmı, sırasıyla, meydana

gelecektir), Dünya'ya büyük bir yıldızın düşmesi,

yaşadıkları olaylardan sonra insanların ölümü

kendilerinin ister hale gelmeleri, demirden zırhları olan

savaş çekirgelerinin insanlara zararlar vermeleri, Fırat

nehri yanında bağlı dört meleğin çözülmesi,

ağızlarından ateş-duman ve kükürt çıkan yaratıklar,

insanların üçte birinin ölmesi, insanların tüm

yaşadıklarına rağmen tövbe etmemeleri, başında

gökkuşağı ve elinde açılmış küçük bir kitap bulunan

güneş yüzlü melek, ağza alındığında tatlı ve

hazmedilirken acı gelen bir kitap, 12 yıldızdan tacı olan

bir kadının tüm ulusları demir çomakla güdecek bir oğul

doğurması, göğün yıldızlarının üçte birini kuyruğuyla

sürükleyen kızıl bir ejder, başları üzerinde küfür adları

yazılı yedi başlı bir canavar, bir meleğin emriyle

yeryüzünde "hasadın biçilme vakti"nin gelmesi, güneşin

insanları kavurması, canavarın yok edilmesi, Doğu'dan

gelen kralların yolunun düzenlenmesi için Fırat nehrinin

hazırlanması, büyük kentlerin depremlerle yıkılması,

Tanrı'nın kelamı adıyla anılacak olan ve ulusları demir

çomakla güdecek olan krallar kralının ortaya çıkması,

şeytan olan ejderin bin yıl boyunca hapis kalacak

şekilde bağlanması ve insanların kurtarıcı ile 1000 yıllık

yeni bir döneme girmesi, kitabın açılması, parlak sabah

yıldızı (Apokalips vahyini veren kaynak, metnin 22'nci

bölümünde kendisinin bir yıldız olduğunu, “parlak sabah

yıldızı” olduğunu belirtir).

Psalm (mezmurlar)

Mezmurlar (Zebur diye de bilinir) ilahi ve dua

kitabıdır. Uzun bir süre içinde farklı yazarlar tarafından

yazılmıştır. İsrailliler bu dua ve ilahileri kendi

tapınmalarında kullanıyorlardı. Bu ilahileri birkaç sınıfa

ayırabiliriz: Övgü ve tapınma ilahileri, ağıtlar; yardım,

korunma ve kurtuluş için edilen dualar; bağışlanmak için

yalvarışlar; Tanrı'nın kutsamasına karşı şükran ilahileri;

düşmanın cezalandırılması için dilekler. Bu dualar kişi

ve ulus adına edilirdi. Bazıları kişinin en derin duy-

gularını yansıtırken, bazıları da Tanrı halkının duygu ve

gereksinimlerini dile getirir.

Mezmurlar şiir kitabıdır. İbrani şiirinin en belirgin

özelliği paralelizmdir. Paralelizm birinci dizedeki konuyu

ikinci ya da üçüncü dizelerde de farklı biçimlerde

tekrarlamaktır. İkinci ve üçüncü dizeler aynı konuyu

karşıt biçimde geliştirir, tasvir eder ya da doruğa ulaştırır. 15

Yedinci Mühür Mezmurlar İlişkisi

Filmin sonunda şövalyenin o ana kadar varlığına

şüpheyle yaklaştığı ama inanmak istediği Tanrı'ya

"Karanlığımızdan dışarı, seni çağırıyoruz, Yüce Rab-

bim!" şeklinde başlayan yakarışı Psalm (Mezmurlar)

130'dan alınmıştır. Tam metni aşağıdaki gibidir.

" 1- Derinliklerden sana sesleniyorum, ya RAB,

2- Sesimi işit, ya Rab, Yalvarışıma iyi kulak ver!

3- Ya RAB, sen suçların hesabını tutsan, Kim

ayakta kalabilir, ya Rab?

4- Ama sen bağışlayıcısın,Öyle ki senden

korkulsun.

5- RAB'bi gözlüyorum,Canım RAB'bi gözlüyor,Umut

bağlıyorum O'nun sözüne.

6- Sabahı gözleyenlerden, Evet, sabahı gözleyen-

lerden daha çok, Canım Rab'bi gözlüyor.

7- Ey İsrail, RAB'be umut bağla! Çünkü RAB'de

sevgi,Tam kurtuluş vardır.

8 - İsrail'i bütün suçlarından O fidyeyle

kurtaracaktır."

İnancın Şövalyesi

Yedinci Mühür filmindeki şövalye karakterinin

aynı zamanda Hıristiyan inanışında "İnancın şövalyesi"

olarak nitelendirilen bir kavramla ilgili olduğu

söylenmektedir. İnancın şövalyesi kısaca kendisine ve

Tanrı'ya tam bir inanca sahip ve dünyadan özgür ve

bağımsızca hareket edebilen bireydir. Bu durumda

filmde şüphelerine yanıt bulmaya çalışan şövalye

karakteri bu inanışla bir ironi oluşturmaktadır.

DIES IRAE (GAZAP GÜNÜ)

Yedinci Mühür filminde kendini kırbaçlayan dini

fanatiklerin bu ritüeli sırasında seslendirdiği Dies

Irae'nin (Gazap Günü) Celano'lu Thomas (1200-1265)

tarafından yazılan Latince bir i lahi olduğu

düşünülmektedir. Latince bir Orta Çağ şiiri olan Dies

Irae, Mahşer Günü'nü, son borazanın çalınıp ruhların

Tanrı'nın tahtının huzuruna çağırılmasını, orada

kurtulanların belli olacağı, kurtulamayanların sonsuz

alevlere atılacağını işler. İlahi Roman Katolik Ağıt

Missası (Ölüm Missası veya Cenaze Missası) olarak

bilinen bir ayinin parçası olarak kullanılmaktadır.

Gökhan DAMGACI

Nisan 2013 akkara fanzin

Gökhan DamgacI - Yedinci Mühür

Page 16: Akkara Fanzin Nisan 2013 - Sayı 3

16nisan 2013 akkara fanzin

AdIm AdIm Jazz Armonisi - Ders 3

Merhaba arkadaşlar.Akor kuruluşları konusu armoni yapısının en önemli konularının başında gelmektedir. Akor kuruluşları

konusunda atacağımız bu ilk adımları ne kadar sağlam atarsak konuyu o kadar iyi kavramış ve iyi bir temel alt yapı oluşturmuş oluruz. Birinci sayımızda; temel müzik kurallarından olan nota değerlerine, yarım ses, tam ses, aralık ve derece gibi bazı müzikal terimlere değinerek " " yöntemi ile majör dizi oluşturmayı öğrenmiştik. İkinci sayımızda; bir önceki dersimizle paralel doğrultuda olan "akor kuruluşları" konusuna başlangıç yaparak "akor blokları sistemi" ile majör akorlarının nasıl oluşturulacağını öğrenmiştik. Bu ayki sayımızda da yine akor kuruluşları konusuna devam ederek farklı yapıları öğreneceğiz.

AKOR KURULUŞLARI (Devam)

Bu dersimizde bazı standart akor biçimlerini göreceğiz. İlk olarak "minör üçül akor" yapısını inceleyelim. Minör üçül akorunu oluştururken, majör üçül akora bakarız ve bu akorun üçüncü derecesini yarım ses pesleştiririz. Üçüncü dereceyi yarım ses pesleştirirken dikkat etmemiz gereken bir hususa değinmek istiyorum. Majör akorun üçlüsünü pesleştirirken; üçlü diyez ise pesleştirirken natürel, natürel ise pesleştirirken bemol, bemol ise pesleştirirken çift bemol olacağını aklınızdan çıkarmayın.

Tetrakord

Örnek - 1

Birinci dersimizde modern armonide üçül akorların çok fazla kullanmadığını söylemiştim. Bu noktadan sonra dersimize modern armonide daha çok kullanılmakta olan "minör 6'lı" akor kuruluşlarının anlatımı ile devam etmek istiyorum. "Minör 6'lı" akorları "majör 6'lı" akorların sadece üçüncü derecesini yarım ses pesleştirerek oluşturabiliriz.

Re majör üçül akor Re minör üçül akor Do majör üçül akor Do minör üçül akor

La bemol majör üçül akor La bemol minör üçül akor

b bb bb

Birinci dersimizde oluşturulduğunu öğrenebilmek için tekrar "akor blokları sistemi" ile yolumuza devam ediyoruz.

akor bloklarını kullanarak majör akorları oluşturmayı öğrenmiştik. Minör akorların nasıl

Örnek - 2

b

Do majör 6'lı akor Do minör 6'lı akor Mi majör 6'lı akor Mi minör 6'lı akor

AdIm AdIm Jazz Armonisi - Ders 3 - Bu Sayfa Adnan ÖZALASAR AnIsIna HazIrlanmaktadIr.

Page 17: Akkara Fanzin Nisan 2013 - Sayı 3

17

65

1 Do

Do

Do

Do

a b c d

nisan 2013 akkara fanzin

AdIm AdIm Jazz Armonisi - Ders 3 - Bu Sayfa Adnan ÖZALASAR AnIsIna HazIrlanmaktadIr.

***** Minör akor bloklarıyla ilgili bir örnek problem yapalım. *****

Örnek - 3

Örnek blok şemasındaki boş yerleri dolduralım.

Not: Yapacağımız çalışma "minör" akorlar ile ilgili olacaktır. Minör yapı kullanılacağından 1. derece, 3.(pesleşmiş) derece, 5. ve 6. derecelerden yararlanarak problemimizi tamamlayacağız..

3PESLEŞM

İŞ

Çözüm

65

1 Do

Do

Do

Do

a b c d

3PESLEŞM

İŞMib

Sol

La Fa

Mi

La Fa

Lab

Mi

Re

Solb

Si

Adım 1 : Herhangi bir değiştirici kullanmadan (diyez/bemol) notaları yerlerine sırasıyla yerleştirelim.

!!! Bu arada, sadece pesleştirilmiş 3. derece sırası haricindeki bütün notaları naturel olarak yani diyez, bemol gibi değiştiriciler kullanmadan yazıyoruz. Daire içindeki notaları ise verildiği gibi bırakıyor ve yanlarına kesinlikle herhangi bir değiştirici yazmıyoruz. !!!

a) Do, kök ses olarak do, mib, sol ve la şeklinde yazarız.

b) Do, pesleşmiş üçlü olarak la, do, mi ve fa şeklinde yazarız. c) Do, beşli olarak fa, lab, do ve re şeklinde yazarız.

d) Do, altılı olarak mi, solb, si ve do şeklinde yazarız.

Örnek - 4

Minör akor yapısına uygun değiştiricileri (diyez/bemol) bularak yerlerine sırasıyla yerleştirelim.

a) : Do majör dizisinde herhangi bir değiştirici olmamasına rağmen, minör akor yapısının diziyle ilişkisinde dizinin üçüncü sesinin pesleştirilmesi gerektiğinden "mi

Adım 2 :

Do, kök ses olarak

" sesini bemol (b) yaparız.

65

1 Do

3PESLEŞM

İŞMib

Sol

La

Örnek - 5

a b c d

Bu aşamada "do" sesini herhangi bir dizinin pesleşmiş üçüncü derecesi olarak düşünmeliyiz.

b) : La majör dizisinde Do, pesleşmiş üçlü olarak "do" nun diyez olduğunu biliyoruz. Bu sebepten dolayı, naturel "do" notası la majör dizisinin pesleşmiş üçlüsüne denk gelmektedir. La majörde altıncı derece "fa #" dir.

65

1 Do

3PESLEŞM

İŞMib

Sol

La

Örnek - 6

a b c d

Do

Fa#

Mi

La

Page 18: Akkara Fanzin Nisan 2013 - Sayı 3

18 nisan 2013 akkara fanzin

AdIm AdIm Jazz Armonisi - Ders 3 - Bu Sayfa Adnan ÖZALASAR AnIsIna HazIrlanmaktadIr.

Do sesi beşinci dereceyken "fa majör" dizisine başvuracağız.

c) Do, beşli olarak: Fa majör dizisine baktığımızda şekildeki sıralamanın doğru olduğunu görürüz. Ancak bizim amacımız minör dizi oluşturmak olduğuna göre sıralamadaki üçüncü dereceyi pesleştirilmeliyiz. Bu durumda üçüncü derece olan "la" notasını "lab" olarak değiştiriyoruz.

65

1 Do

Do

Do

a b c d

3PESLEŞM

İŞMib

Sol

La

Mi

La Fa

Lab

Re

Örnek - 7

Fa#

Do sesi altıncı dereceyken "mib majör" dizisine başvuracağız.

d) Do, altılı olarak: Mib majör dizisine baktığımızda "mi" ve "si" notalarının bemol olduğunu görürüz. Majör diziyi miinör diziye dönüştürebilmek için üçüncü dereceyi pesleştirmemiz gerekmektedir. Bu durumda üçüncü derece olan "sol" notasını "solb" olarak değiştiriyoruz.

65

1 Do

Do

Do

a b c d

3PESLEŞM

İŞMib

Sol

La

Mi

La Fa

Lab

Re

Örnek - 8

Fa# Do

Mib

Solb

Sib

MAXIME CHATTAM

FANZINKARAAK

MAXIME CHATTAM

SEVGi VE ASKIN SULTANI

MEVLANAMEVLANASEVGi VE ASKIN SULTANI

GÖKÇE ADAGÖKÇE ADAGÜNESiN ELVEDA DEDiGi YER-GÜNESiN ELVEDA DEDiGi YER. -

GARiP BiLGiLERGARiP BiLGiLER.

NiÇiN TRAFiK LAMBALARI NiÇiN TRAFiK LAMBALARI

KIRMIZI, SARI VE YESiLDiR?.KIRMIZI, VE DiR? SARI YESiL.

ADIM ADIM JAZZ ARMONiSiADIM ADIM JAZZ ARMONiSi

..

Aylık

Özgü

n İçerik

li Fan

zinA

ylık

Özgü

n İçerik

li Fan

zin

TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA SANAT-TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA SANAT-

TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA MÜZİK ENSTRÜMANLARI

-TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA MÜZİK ENSTRÜMANLARI

-&&

Sayı: 02 - Şubat 2013 Fiyat: 4.00 TL. No:201302Sayı: 02 - Şubat 2013 Fiyat: 4.00 TL. No:201302

DERS 2DERS 2

Sevgi Ve AskIn SultanI

Mevlana Bir zerre güzellikte, kainatı

yaratanın tecellisini gösteren, Celaleddin Rumi'nin müsamahasına sığınarak, bende 2. sayımızda sizlere Mevlana'nın çok sevdiğim bir kaç yazısını, şiir ve sözlerini anlatmak ve paylaşmak istedim.

O'nu anlatmaya çalışmak, bir okyanusun içine bir kovayı daldırıp uzaklara taşıdıktan sonra “alın okyanus budur..!” eye benzer. O kovadaki su, eve lana'dır, hem de asla Mevlana r.

Sevg i v k ın su l tan ı evlana'ya göre Allah'a akıl ile

az. Kulu llah'a ulaşmakçi ol bir deni benzetili de yü aşk ise gemiuzun bir yo için lıklı değildir. Vusl rek ulaşmak isteyen insa yu pek çok müşkülata hayatından olabilir. G güvenilir bir yolcu na, bu yolda nenin kurtul

çek aşk a, iba iba ola ceh emde ede Cenn det ede ler ise t r lerdir. Tüccarlar kazanç getirmeyen bir işin yanına uğramazlar. Hak katında, asıl ibadet edenler ise aşk ehlidir. Çünkü onlar ne cehennem korkusu nede cennet sevdası taşırlar. Yalnızca Allah rızası için ibadet ederler.

Bazen diyorum ki; “ne olacak söyle gitsin..” sonra diyorum; “söyleyince ne olacak, sus bitsin.”

demt M v

değildie aş

M insanulaşam n A i n aşması gereken y ze

rse; akıl bu deniz zücü,dir. Yüzmek güzel olsada

lculuk sağata yüze

n, yol bouğrar, hatta

emiye binen iseluk yapar. Mevla

aşk gemisine biacağını müjdeler.

Hakiki ibadet erlerinin gerehli olduğunu söyleyen Mevlan

deti kölenin, tüccarın ve aşığındeti rak üçe ayırır. Köleenn n korktuğu için ibadetr. et vaadi için iban üccar uhlu kimse

e

Sevgi ve AskIn SultanI Mevlana

2subat 2013 akkara fanzin .

. Sevgide güneş gibi ol,Dostlukta ve kardeşlikte akarsu gibi ol,Hataları örtmede gece gibi ol,Tevazuda toprak gibi ol,Öfkede ölü gibi ol,Her ne olursan ol,Ya olduğun gibi görün Yada göründüğün gibi ol.

Mevlana

Arz

u C

ihan

UR

YazarlarımızOktay KULAOĞLU

Nilay OĞURGökhan DAMGACIArzu Cihan UĞUR

Murathan BEŞİ

Çizimler & Kapak TasarımMevlana Çizim

Arzu Cihan UĞURArka Kapak Uygulama

Zeynep BALOĞLU

EditörMurathan BEŞİ

Araştırma EditörleriOktay KULAOĞLUGökhan DAMGACI

Yazı İşleriNilay Oğur

Yayın YönetmeniMurathan BEŞİ

İletiş[email protected]

www.facebook.akkarafanzin.com

Satış Noktaları****Senan /Sahaf & Kitabevi****

Meşrutiyet Cad. Sahne Sok. Aslıhan Pasajı No: 18/39

Beyoğlu/İstanbul

****Ada Kitapevi****Beyoğlu Sahaflar Çarşısı

Meşrutiyet Cad. No 18/33 80090 Galatasaray/İstanbul

****Atlantis****Mühürdar Cad. Akmar Pasajı

No: 70/15 Kadıköy/İstanbul

SEVGi VE ASKIN SULTANI - Mevlana 2

KiTAPLIGIMDAN - Maxime Chattam 5

GEZ, GÖR, ARPACIK - Gökçe Ada 7

GARiP BiLGiLER - Trafik LambalarI ? 10

TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA MÜZiK ENSTRÜMANLARI

11

TARiH ÖNCESi ÇAGLARDA SANAT 13

ADIM ADIM JAZZ ARMONiSi - Ders 2 17

3subat 2013 akkara fanzin .

FANZINKARAAK

-

-

-

KÖTÜYÜ DEGiL, KÖTÜLÜGÜ YOK ETMELi. iYi

iNSANLAR ANCAK BÖYLE ÇOGALIR.

TUTUSTURAN ELLE DEGiL, KIVILCIMLA

MÜCADELE ETMELi. iYiLiK iSTiYORSAK EGER

DÜNYADA, ATESi KIVILCIMKEN SÖNDÜRMELi!..

Lev Nikolayeviç TOLSTOY

--

-

.-

-

.

Herkese merhaba;

Yeni yıla girdik gireceğiz derken birde bakmışız ki 2013 yılının birinci ayını devirmişiz bile. Herkes ayrı bir dünya. Bir sene boyunca iç ve dış dünyalarımızda kim bilir neler yaşadık her birimiz? Ne yaşandıysa yaşandı. Umarım iyiliklerimizden, kötülüklerimizden ve yaşa-dığımız her şeyden ders alabilmişizdir.

Kar temizlik ve saflığı ifade eder. Sizi bilmem ama kış mevsimi ve kar bana her zaman çocukluk yıllarımı hatırlatır. Bilen bilir, eskiden komşuluk diye bir kavram vardı. Temizliğin ve saflığın yaşanır olduğu çocukluk yıllarımda, Yenibosna'da oturduğumuz apart-manda karnım acıktığı zaman istediğim herhangi bir dairenin kapısını çalar binadaki amcaların, teyzelerin evinde kendi evimdeymiş gibi yemek yiyebilirdim. Güzel zamanlardı. Kar yağdığı zaman herkesin içini bir neşe kaplar ve akşam olması beklenirdi. Her evin çalışan bireyi eve geldiğinde, akşam yemeği dışarı bir an önce çıkabilmenin telaşı ile hızlıca yenirdi. Sonra apartman kapıları birer birer açılır ve bütün binayı neşe içinde boşaltırdık. “Neden, delirdiniz mi?” dediğinizi duyar gibiyim... Evet delirirdik. Kar yağdığında delirme duygusunu bastırmak insanın kendisine yapacağı büyük bir kötülüktür bence. Bütün apartman dışarıya kar topu savaşı yapmaya çıkardık. Yorulana kadar kar ile deliler gibi oynardık. Eldivenlerimin ıslandığını, parmak uçlarımın buz tuttuğunu hala hatırlıyor ve ellerimin sızladığını hala hissedebiliyorum. Ellerimizin sızlamasına aldırmadan, bıkmadan kar ile oynardık. Sonra biz çocuklar hasta olmayalım diye anne ve babalarımız tarafından zorla eve götürülürdük. İliklerimize kadar buz tuttuğumuzu, sıcacık kömür sobası yanan evlerimize girdiğimizde ve soba üstünde közlenen, kestane ve mandalina kabuklarının yaydığı o muhteşem kokuyu içimize çektiğimizde anlardık. Hemen üst baş değiştirilir ve sıcak bir bardak dolusu süt ile sobanın yanına yanaştırılan sandalyeye oturtulurdum...

İnsanları mümkün olduğu kadar gözlemlemeye ve anlamaya gayret ederim. “Otuz altı yaşına geldin anlayabildin mi bari?” diye soracak olursanız eğer, evet anladım diyemeyeceğim malesef. Hamallık mesleği ile uğraşan, temizlik görevlisi olan, üst düzey yönetici, öğretmen, doktor, hemşire, arkeolog, müzisyen, ticaret erbabı ve daha bir çok değişik meslek grubundan arkadaşım var. Bu insanlarla fırsat bulup sohbet ettiğim zaman- larda ağırlıklı olarak yaşamlarındaki olumsuz-luklardan konuştuklarına tanık oluyo-

rum. Mutlu olmak ya da olmamak, olumlu/olumsuz düşünmek, kişinin hayata bakış açısı ve hayatın içindeki durumu ile ilgili olarak yaptığı kıyaslamalarla doğru orantılıdır. Malesef kimse olduğu yerden memnun değil. Her nedense kimse aşağıya bakmak istemiyor. Hayat standardı ne olursa olsun herkesin gözü yukarıda, kendisinden daha iyi durumda olduğunu düşündüğü kişi yada konumda. İnsanlar kendileri dışında var olan insanlara “ben çok iyi durumdayım” mesajını vermek için sahip olduklarını ve bulundukları konumlarını kullanabiliyorlar.

Dünyamızda bir “AVM” çılgınlığıdır

almış başını gidiyor. Allah sonumuzu hayır etsin... Bu AVM'lere girdiğimizde bol miktarda yiyecek, içecek, giyecek ve daha birçok işimize yarar/yaramaz şey olduğunu görüyoruz. Alışveriş merkezlerindeki bu bolluğa o kadar aşina olmuşuzdur ki bu duruma hiç şaşırmadan alışkanlığın vermiş olduğu doğallıkla almak istediklerimizi alır, büyük buz dolaplarımızı doldurmak için sıcak evlerimize götürürüz. AVM... Adı üstünde AV Merkezi. Öyle sistematik ve konforlu bir düzen ki bu, bizi kendisine çekebilmek için her şey düşünül-müş. Kışın sıcak, yazın serin bir ortam, karnımızı doyurmak için yiyecek alanları ve bir sürü alış veriş mağazası. Hatta alış veriş yaparken (belli bir ücret karşılığında) çocuklarımızı özel olarak hazırlanmış alanlara bile bırakabilme imkanı sunulmuş..! Normalde hiç tanımadığınız bir insana çocuğunuzu emanet edebilir misiniz? Tam bir av hayvanı gibiyiz. Bu sistem bizi öyle bir kıvama getirmiş ki nasıl oluyorsa hiç tanımadığımız insanlara çocuklarımızı teslim edebiliyoruz. Çocuk-larımızı teslim etmekle kalmıyor birde üstüne üstlük bunun için para bile veriyoruz. Dedim ya burası AV Merkezi. Bizlerde av olduğumuza göre, bu durumda ceplerimiz de soyulan

EDiTOR..

4subat 2013 akkara fanzin .

Mu

rath

an

BE

Şİ

KitaplIgImdan

Maxime Chattam Merhaba,

Bu haftaki yazımda Fransız yazar

Maxime Chattam'dan bahsetmek istiyorum.

Maxime, 19 Şubat 1976 tarihinde Fransa'nın

Herblay kentinde dünyaya gelmiştir; çocuklu-

ğu Amerika Birleşik Devletleri'nde geçmiştir;

ancak 11 yaşında Fransa'ya geri dönmüştür.

Genellikle kan ve vahşet dolu hikayeler

yazan yazar yazıdığı kahramanları canlan-

dırmayı hayal ediyordu. Lise yıllarına geldiğin-

de aktör olmak istediği için tiyatro dersleri aldı.

Üniversitede küçük roller oynadı ama aynı

zamanda öykü ve roman denemelerine de

devam etti.

Maxime tiyatroya devam ederken tiyatro

oyuncusu olan Pierre Hatet ile tanışması ve

Pierre'in, Maxime'in yazdığı hikâyeleri

görmesiyle hayatı değişti. Pierre Maxime'i

yazarlıkta ilerlemesi konusunda oldukça

destekledi. Maxime, 1 yıl kriminoloji eğitimi

aldı ve adlî tıp, suçlu psikolojisi ve kriminal

polislik konularında kendini geliştirdi. İki

senelik araştırmalar ve hatta kitabının daha

gerçekçi olması için otopsilere bile katılarak ilk

Kitabı Kötü Ruh'u (2002) bitirdi. Kötü Ruh,

dünya çapında büyük ilgi gören bir ilk roman

oldu. Maxime, dünya çapında tanınan ve Jean

Christopher Grange tarzında yazdığı kitaplarla,

Grange'in tahtının veliahtı gibi görünüyor.

Kötü Ruh'ta suçlu profili çıkarmada

usta bir kahraman olan Joshua Brolin ikinci

romanı Karanlığın Soluğunda (2003) ve Kara

Büyü'de (2004) de karşımıza çıkar. Ben aynı

karakterin diğer kitaplarda da karşımıza

çıkmasını seviyorum çünkü tanıdığımız,

bildiğimiz bir karakter olduğu için çoğu zaman

olaylar karşısında kahramanın nasıl

davranacağını daha yazar söylemeden tahmin

edilebiliyor ve bu bana keyif veriyor. Maxime

yazarlık kariyerinde Zamanın Kanı (2005),

Kaosun Sırları (2006), Gaia Teorisi (2008) ve

uzun bir aradan sonra Leş (2012) kitaplarıyla

emin adımlarla ilerlemektedir.

Beni en çok etkileyen kitapları kara

Büyü ve Leş olmuştur. Hangi kitabı tanıtaca-

ğıma karar veremediğim için bu sayımızda her

iki kitabı tanıtmak istedim.

Kara Büyü, benim gibi örümcekten

korkan insanların korkulu rüyası olabilecek bir

kitap.

Örümceğe dönüşen bir seri katil,

uyuyan kocalarının yanından hiçbir zorlama

olmadan kaçırılan kadınlar, ayakkabılardan,

gardıroplardan ve en kuytu köşelerden çıkan

karadullar…

Oregon ormanlarında dehşet saçan bir

gölge dolaşıyor. Portland'da evler ölümcül

örümcekler tarafından işgal edilirken ormanın

içinde insanların ulaşamayacağı yerlerde dev

örümcek ağları içinde cesetler bulunmaya

başlar. Cesetlerin yüzlerinde ölüm anlarının

dehşet veren son yüz ifadeleri maskeleşmiştir.

Aynı zamanda Portland'da garip bir salgınla

birlikte ailelerde birbiri ardına ölümler ve

yaralanmalar başlayacaktır. Tüm bu olayların

arkasında kim vardır? Eski FBI ajanı Joshua

Brolin ve New York Polis Teşkilatı'ndan

Annabel O'Donnel dev örümcek ağlarının

Maxime CHATTAM

KitaplI Imdan - Maxime Chattamg

5subat 2013 akkara fanzin .

arasına girerken ölümlerin ardındaki kişi ya da

kişileri bulabilecekler mi?

Son romanı Leş'de ise korkuyu

hissetmek için nereye kadar gidebileceğinizi

göreceksiniz… Maxcime bu kitapla korkuyu

iliklerinize kadar hissetmenizi sağlayacak. Bir

savaş gemisinde savaşmaya giden bir asker ya

da aynı savaş gemisinde yaralıları tedavi

etmekle görevli gönüllü bir hemşire olduğu-

nuzu düşünün. Uyurken, yemek yerken ya da

eşyalarınızı almaya giderken acımasız bir katil

tarafından inanılmaz acılarla öldürülebilir ya

da en yakın arkadaşınızın acımasızca öldürül-

düğünü görebilirsiniz. Üstelik bulunduğunuz

gemi bir savaş gemisi…Hareket emri bekleyen

geminin ambarında bir askerin asılmış cesedi

bulunur. Kurbanın kafası kesilmiş ve yerine

ağzı parçalanmış bir koç başı koyulmuştur.

Ölen karısına mektuplar yazan Askeri Polis Şefi

Teğmen Craig Frewin olayı çözmeye çalışırken

hemşire Ann Dawson ile karşılaşır. Her ikisi de

geçmişinden kaçmaya çalışırlar. Ann,

korkularıyla yüzleşmek için Teğmene yardım

etmek istediğini belirtir. Frewin, katilin işlediği

cinayeti sergilemiş olmasından cinayetlerin

devamının geleceğini ve katilin gemi

mürettebatından biri olduğunu düşünmek-

tedir; ancak askerler arasında huzursuzluk

çıkmasını istememektedir. Hareket emri gelir

ve katil her defasında daha vahşi yöntemlerle

kurbanlarını teşhir etmeye devam eder. Savaş

ortamında işlenen cinayetler ve bir türlü

bulunamayan katil askerler arasında

huzursuzluğa sebep olurken herkes

birbirinden şüphelenmeye başlar çünkü

herkesin bir sırrı vardır.

Maxime, zamanı ve mekânı belli

olmayan bir savaşa doğru giderken aslında

okuru insanın karanlık psikolojisine doğru

korkulu bir yolculuğa çıkarır. Bir solukta

okuyacağınız bu muhteşem kitabı şiddetle

tavsiye ediyorum.

Keyifli okumalar… Nilay OĞUR

[email protected]

6subat 2013 akkara fanzin .

KitaplI Imdan - Maxime Chattamg

Gez, Gör, ArpacIk - Gökçe Ada

Güneşin elveda dediği yer..

Hafta sonunu değerlendirmek üzere nereye

gidebiliriz diye Google maps Türkiye haritası

üzerinde buluyoruz kendimizi. Bu yer hem yakın

olmalı hem de ulaşım maliyeti açısından düşük

olmalıydı. Haritada sürekli sağa doğru kayıp

Amasra'ya kadar gidip geri geliyoruz. Gerek

kilometre gerekse üç kişinin özel araçla

yükleneceği maliyet bizi gerisin geriye Maşukiye'ye

kadar getirdi. Neyse ki daha öncesinde

Maşukiye'ye gitmiş olmamızdan dolayı fikir cazip

gelmedi ayrıca içimizde alabalık sevende yoktu.

Harita üzerinde sola doğru kaydığımızda

Saroz açıklarında ben de buradayım diye bize göz

kırpan “Gökçe Ada” takılıyor mouse'umuzun

ucuna.. Aslında maliyeti Amasra gezisi kadar olsa

da “acaba Gökçe Ada yerli Mykonos olabilir mi?”

düşüncesiyle tilkiler dönmeye başlıyor beynimizde

ve hakkında çok şey bilmediğimiz Gökçe Ada'da

karar kılıyoruz nihayetinde.

İstanbul'dan Gökçe Ada yolu boyunca

bilumum çay ocağı, kahvaltı salonu, umumi

tuvalet ve benzin istasyonuna uğradığımız için

“Gökçe Ada-İstanbul arası şu kadardır”

diyemiyorum size; ancak Saroz körfezinin en

ucunda bulunan Eceabat'a geldikten sonra

yaklaşık 1,5 saatlik arabalı feribot yolculuğu ile

ulaşıyoruz Ada'ya..

Gökçe Ada;

Gökçe Ada Türkiye'de güneşin en son

battığı yerdir. Adanın batısındaki Uğurlu Köyü

ülkemizin en batı ucudur.

Gökçe Ada, Lozan antlaşması ile Türkiye'ye

bırakılmış olup 1960'lı yıllarda Rum nüfus

çoğunlukta iken 1980'li yıllarda Yunanistan'a ve

Kıbrıs'a başlayan göçler nedeniyle günümüzde çok

az sayıda Rum nüfusu kalmıştır. Adada şu an

çoğunlukla Karadenizliler, Bulgaristan'dan gelen

göçmenler ve Ispartalılar bulunmaktadır.

Kilise

Zeytinli Köyü

Gez, Gör, ArpacIk - Gökçe Ada

7subat 2013 akkara fanzin .

Gökçe Ada kendi kendine yeten su

kaynakları ile yaşamını idame ettirmekle birlikte

en büyük su kaynağına sahip dördüncü adasıdır

dünyanın. Zeytinli, Kaleköy, Yeni Bademli, Tepe

Köy, Dereköy ve Uğurlu başlıca köylerindendir.

Yaz aylarındaki nüfusu adaya gelen tatilciler ve

rüzgar sörfçüleri tarafından hatırı sayılır oranda

artmaktadır. Yazları da rüzgarlı olan hava

nedeniyle profesyonel rüzgar sörfçülerininde

antrenman sahası olmuş bir bakıma.

Adanın mitolojik tarihinde Achilles, Limni,

Troya Prensi Lycaon gibi zat-ı muhteremler yer

alsa da bu derinlikte bir anlatımda bulun-

maktansa şu anda geçmişe ait ne kalmış ondan

haberdar etmek isterim. Ada da klasik Rum

mimarisinin etkisini görüyoruz doğal olarak. Taş

evler, köy meydanında kahvehane, çama-

şırhaneler, kiliseler, Arnavut kaldırımlı sokaklar,

boş sokaklarda rüzgarla sallanıp ses çıkaran

süsler ve isimleri Eleni, Yorgo, Calisto olan çok az

sayıdaki nineler ve dedeler.. Sırasıyla geziyoruz

köyleri, Zeytinli köyünde meşhur dibek kahvesini

içiyoruz. Dibek ise kahvenin dövüldüğü taşın adı

oluyor. Bu köy ayrıca Rum patriği Bart-

holemeos'un doğduğu köydür. Köyde bir kilise, on

şapel bulunmaktadır.

Bademli için ise adanın en kalabalık köyü

diyebiliriz. Tarihi yapılara bu köyde daha fazla

rastlıyoruz. Kilise ve çamaşırhane muhakkak

görülmeli, özellikle çamaşırhanedeki yıkama ve

durulama oyukları, su ısıtma şömineleri köye

yerleşen Türk nüfus tarafından halen kulla-

nılmaya devam etmektedir.

Sıradaki köyümüz ise Uğurlu. Gelmişken

ülkemizin en batısını görmeden gitmek olmazdı.

Sanırım adadakilere uzak gelmiş olacak ki plajda

kimse yoktu ama adanın girilecek en güzel denizi

burasıydı. Sığ, yer yer taşlık ve mavinin en güzel

tonlarında sessiz mi sessiz bir sahil..

İnsana huzur veren bu köyün meydanında

bulunan dev çınar ağacının altında yaklaşık dört

saat sinekleniyoruz..

Rüzgarın, kuş seslerinin, dağlardan gelen

kekik kokusunun vermiş olduğu huzur adada

Dibek Taşı

Çamaşırhane

8subat 2013 akkara fanzin .

Gez, Gör, ArpacIk - Gökçe Ada

Bu arada restorantlardaki

balık çeşitleri oldukça iyiydi.

Size güveçte fener balığını

tavsiye ediyorum.

İ k i n c i v e s o n

günümüzün sabah ında

adanın soğuk sularında çok

fazla yüzülmemesi gerektiğini

bilmeyen ben, sağ böbreğimdeki 0,4 cm

büyüklüğündeki swarovski böbrek taşımı

düşürmeye başladım. Gece boyu süren kıvranma-

larım sonucunda sabahın ilk saatlerinde Gökçe

Ada Devlet Hastanesinde buluyoruz kendimizi.

Neyse ki İstanbul trafiği gibi bir trafik olmadığı için

iki dakika sonra hastanedeyiz. Sabahın ilk saatleri

ya da ada halkının gayet sıhhatli olmasındandır

sanırım, hastane filmlerdeki terk edilmiş Teksas

kasabası gibiydi. “Kimse yok mu ?” çağrımıza

esneyerek gelen bir hemşire cevap verdi. Durumu

anlattım hemşire hemen nöbetçi doktoru çağırdı.

Tetkik için hemen idrar tahlili istendi. İdrar

numunesi için su bardağı ebadındaki verilen kaba

istinaden “hepsini doldurmam gerekiyor mu?”

soruma (sabahın köründe kaldırılmış olmak

hoşuna gitmemiş olacak ki) hemşire hanım sert bir

şekilde “yok dudak payı da bırakınız” şeklinde bir

geri bildirimde bulunuyor. Neyse ki tatlı sert

personel, özel hastane hızında tüm tahlilleri 30

dakika içerisinde bitirip, tedavi olarak da beni

İstanbul'a kadar götürecek bir iğne kokteyli

yapıyor.

Dibek Taşı

Çamaşırhane

Uğurlu Köyü (T

ürkiye nin En Batı

Ucu)

'

Ada Geceler

i

Kilise Zeytinli Köyü

9subat 2013 akkara fanzin .

Güneşin Elveda Dediği Yer; Gökçe Ada

Kaleköy Kilisesi

Oktay KULAO LUĞ

Gez, Gör, ArpacIk - Gökçe AdaGarip Bilgiler - Niçin trafik lambalarI kIrmIzI, sarI ve yesildir?

Niçin trafik lambaları kırmızı, sarı ve yeşildir?

Trafik ışıkları uygulaması, önceleri

demir yollarının trenleri kontrol için uyguladığı

sinyaller Örnek alınarak başlamıştır.

Demiryolları idaresi kırmızı rengi 'dur' sinyali

olarak seçmişti. Kırmızı renk kan rengi

olduğundan asırlarboyu tehlikenin, tahribatın

ve ölümün simgesi olmuştur. Demiryolları ilk

faaliyete geçtiği 1830'lu yıllarda 'ikaz' ışığının

rengi yeşil, 'geç' ışığının ise beyazdı.

Bir süre sonra beyaz sinyal problem yaratmaya başladı. Beyaz renkli 'geç' sinyali diğer sokak lambaları ile karıştırılabiliyordu. Ama daha da kötüsü 'dur' işaretlerine konulan kırmızı mercekler yerlerinden düşünce ışık beyazlaşıyor, 'geç' sinyali olarak algılanıyor ve kazalara yol açabiliyordu.

Sonunda demiryolcular kırmızıyı 'dur', yeşili 'geç' sarı rengi de 'ikaz' sinyali olarak kullanmaya başladılar. Bilindiği gibi sarı, renk spektrumu içinde en göz alıcı renktir. Böylece makinist bir sinyalin bulunması gereken yerde beyaz ışığı görürse, bir şeylerin yanlış olduğunu anlıyor ve tedbirini alıyordu.

Karayollarına gelince, yollarda sadece atların ve at arabalarının bulunduğu tarihlerde bile dünyanın büyük şehirlerinde trafik sorundu. İlk trafik lambası otomobillerin ortaya çıkmasından çok önce 1868'de Londra'da kullanıldı. Gazla yakılan ve bir eksen etrafında döndürülebilen kırmızı ve yeşil lambalar bir yıl sonra patlayıp, kendilerini çeviren polisi de yaralayınca bu uygulama ortadan kalktı.

Ama öte yandan otomobillerin ortaya çıkması ve şehirlerde dolaşmaya başlama-larıyla birlikte durum iyice kötüleşti. Çeşitli şehirlerde değişik uygulamalar yapıldı. Demir-yollarındaki uygulama örnek alındı ama demir-yollarında birbirine paralel iki hat vardı. Bu sistem iki yolun kesiştiği kavşaklarda işe yaramıyordu.

Sonunda günümüzdekilere benzeyen ilk elektrikli otomatik trafik lambasını, ilkokul mezunu ve ABD'deki Cleveland'da otomobil sahibi ilk siyah olan Garrett Morgan geliştirdi. 1914'de ilk denemelerine başlayan Morgan 1923'de de patentini aldı. Morgan 1963'de ölümünden az önce patentini 40 bin dolara General Electric firmasına sattı.

Morgan'ın lambaları demiryollarına benzer şekilde bir "T" üzerinde kırmızı ve yeşil iki lambadan ibaretti. Çok geçmeden ikaz anlamında sarı lamba da ilave edildi ve uygulama bütün dünyaya süratle yayıldı.

Aradan geçen yıllara rağmen sarı renk

hala 'ikaz' anlamındadır ama günümüz

sürücüleri onu 'geç' sinyali olarak algılıyorlar.

Kaynak : L.B.A.

Garip Bilgiler - Niçin Trafik LambalarI KIrmIzI, SarI Ve Yesildir?

10subat 2013 akkara fanzin . 11subat 2013 akkara fanzin .

Tarih Öncesi Çaglarda Müzik EnstrümanlarI

Tarih Öncesi Çaglarda Müzik EnstrümanlarI

İlk müzik enstrümanının insan sesi olması

mümkündür. İnsan sesi şarkı söylemekten,

mırıldanmaktan, ıslık çalmaktan, klik sesi

çıkarmaya, öksürmeye esnemeye kadar çok çeşitli

sesler çıkarır. Bilinen en eski Neanderthal hyoid

kemiği 60000 yıllıktır, bu da en eski kemik flütten

25000 yıl önce var olduğu anlamına gelir. Ama

bulgular özgün olduğundan gerçek tarihler çok

daha geriye gidebilir.

Büyük ihtimalle ilk ritim enstrümanları

veya perküsyon enstrümanları arasında ellerin

çırpılması, taşların birbirine veya başka bir şeye

vurularak ritim elde edilmesi sayılabilir. Yontma

Taş Devri'ne kadar müzik enstrümanları örneğine

rastlanmaktadır. Ama müzikal veya müzikal

olmayan (alet) enstrümanlarla ilgili arkeolojik

olarak bir belirsizlik vardır. Yontma Taş Devri

nesnelerinin örnekleri arasında kemik flütler

vardır. Müziğin Yontma Taş Devri'nin Oldowan

dönemine kadar izi sürülebilmektedir.

FLÜTLER

Bulunan en eski flütlerin adı Divje Babe

Flütü'dür ve 1995'te Slovenya'daki Divje Babe'deki

bir mağarada bulunmuştur. Söz konusu nesne

genç bir mağara ayısının femur kemiğinin

parçasıdır ve 43000 yıl öncesine aittir. Buna

rağmen kesinlikle bir müzik enstrümanı mıdır,

yoksa bir yırtıcının çiğnediği bir kemik midir, bu

hala tartışılmaktadır.

2008'de arkeologlar Ulm, Almanya

yakınlarındaki Hohle Fels Mağarası'nda bir kemik

flüt keşfetmiştir. Beş delikli flütün V şeklindeki

ağız bölümü bir akbabanın kanat kemiğinden

yapılmıştır. Keşfe katılan araştırmacılar

bulgularını Haziran 2009'da Nature'da yayınla-

mıştır. O çağa ait birçok benzer enstrümandan

birisidir ve 35000 yıl öncesine aittir. Bu da tarihte

doğrulanmış ilk müzik enstrümanı özelliği taşır.

Hohle Fels flütü, en eski insan eseri Venus of

Hohle Fels'in kısa bir mesafe ötesinde

bulunmuştur. Bilim adamları flütün keşfinin ilk

insanların nasıl hayatta kaldığını ve Nean-

derthal'lerin soylarının tükendiğiyle ilgili bilgi

vereceğini düşünmektedir.

Div

je B

abe F

lütü

Hohle Fels flütü

12subat 2013 akkara fanzin .

En eski ahşap flütler ise 2004'te Greystones, İrlanda'da bulunmuştur. Porsuk ağacından yapılan

30 ila 50 santim uzunluğunda altı flüt bulunmuştur. Bir ucundan birleşik olmaları ve parmak deliklerinin

bulunmadığı gözlemlenmiştir. Bir zamanlar birbirlerine bağlı olabilirler.

İrlanda'da bulunan ahşap flütler

1986'da birçok Gudi (Kemik flüt) Çin'in Henan

eyaletindeki Jiahu'da bulunmuştur. M.Ö. 6000 yılına ait

oldukları düşünülür. Her birinde 5 ila 8 delik vardır ve bir

kuşun kemiklerinden yapılmıştır. Keşif sırasında biri

Çin'de bulunan Gudi (kemik flüt)

Tarih Öncesi Çaglarda Müzik EnstrümanlarI

Gök

han

DA

MG

AC

I

13subat 2013 akkara fanzin

Tarih Öncesi Ça larda Sanatg

Tarih Öncesi Çaglarda Sanat

Sanat tarihinde, tarih öncesi sanat son

jeolojik dönemde bir yerde başlayan ve tarih öncesi

kültürlerin yazıyı veya kayıt tutma tekniklerini

geliştirene veya başka bir kültürle önemli bir

temas kurup tarihe geçecek önemli olaylar

yaşayana kadar ürettikleri sanat ürünlerinin

hepsini kapsar.Ardından antik dönem sanatı gelir. İnsanın

estetik duygusu, modern insan sayılan Homo sapiens sapiens'in Homo sapiens Neanderthalen-sis'in yerini aldığı zamana rastlar. İnsanoğlunun bu iki alt türü arasındaki en belirgin fark Neanderthalensis'in modern insan gibi dik yürümesine ve büyük bir beyni olmasına karşın daha iri bir kemik yapısına sahip olması idi.

Dünyanın ilk sanat eserlerinin hemen

hemen tamamı Homo sapiens sapiens'in avcılık

ekonomisiyle ilgiliydi. Neandertal insanı

döneminde ayinler, belki dinler bile vardı. Ölüler

törenle gömülürdü. Ama bu dönem insanının

kendini resimlerle ifade etmeye çalıştığına dair

herhangi bir kanıt yoktur. Öte yandan Güneybatı

Fransa ve Kuzeydoğu İspanya'daki mağaralarda

bulunan ilk sanat ürünleri belirli bir ustalığın

izlerini taşır. 40000 yıl önceki Üst Paleolitik

(Yontmataş) dönemine ait bu yapıtlar 1875 yılında

keşfedildiğinde, kimse bunların gerçek olduğuna

inanmak istememişti. Saygın bir Fransız arkeolog

bunlarla ilgili olarak “Bu sanatın çocukluğu, ama

çocuk sanatı değil” demişti. 1900 yılına kadar

kuşkular devam etti. Kuzey İspanya'daki Altamira

dehlizlerini bulan Macerlino de Sautuola

sahtekârlıkla suçlandı ve söz konusu resimleri

kendisinin yaptığı öne sürüldü. Ancak daha sonra

Fransa'nın Pair-non-Paiar ve La Mouthe

bölgelerinde Paleolitik devre ait yeni resimler

bulununca, tarih öncesine ait yapıtların gerçek

olduğu kabul edildi. Paleolitik sanatın sahte

olmadığını kanıtlamak ve bu konuyu dünyaya

tanıtmak başarısı bir papaza, Henri Breuil'e

(1877-1961) aittir. Breuil, sanatın evrimsel bir

gelişim çizgisi izlediğini öne sürdüyse de daha

sonraki arkeolojik bulgular evrimsel bir

gelişimden çok ani gelişimlerin söz konusu

olduğunu gösterdi.

Orta Paleolitik Dönemde Sanat

Tarih öncesi sanata ait en belirgin kanıt

50000 ila 40000 yıl öncesindeki Üst Paleolitik

döneme rastlar. Bu dönemde dinler ve modern

insan toplumlarının diğer kültürel öğeleriyle

birlikte figüratif sanatın ortaya çıkışı tam bir

davranışsal modernliği gösterir. Buna rağmen

estetik duygusu ilk olarak 200000 ila 50000 yıl

önce Orta Paleolitik (Orta Taş Devri) dönemden

Üst Paleolitik dönemin başlangıcına kadar Homo

sapiens sapiens'lerde görülür. Özellikle taş

aletlerdeki yüksek simetri büyük önem taşır.

Konseptin yeri

En erken sanat eserlerinin yerini tespit

etmek, sanat eseri olarak tarif edilen şeyin

mevcudiyetine ve sanatsal yaratıcılığın amacını

yerine getiren bir şeyin gerekli karakteristik

özelliklerine bağlıdır.

Homo sapienler öncesi

Ach

eule

an

el b

alta

Homo erectus'lar uzun süre önce aletlerin

üzerine bir amacı yokmuş gibi görünen dokular

kazımaya başlamıştır. Tıpkı Almanya'nın

Thuringia eyaletindeki Bilzingsleben'de bulunan-

lar gibi. Bunlar sanatın atası olarak görülebilir.

Zira aleti yapan kişi pratik gereksinimden çok

süsleme yapmak için bu dokuları kazımıştır.

Simetri ve alete verilen şekle gösterilen özen

Kent'te bulunan Acheulean el baltalarında sanat-

sal ifade izlenimi yaratmıştır.

Ayrıca 1975'te bulunan ve 33000 yıl

öncesine dayanan La Roche-Cotard Maskesi de

Neanderthal figüratif sanatının bir kanıtı olarak

görülür. Müzik tarihi bölümünde anlattığımız

Divje Babe flütü de aynı dönemlerde yapılmıştır.

Orta Paleolitik heykeltıraşlığına dair diğer ör-

nekler de Tan-Tan Venüsü ve Berekhet Ram

Venüsü diye bilinen heykellerdir. İkisi de insan

formuna benzeyen doğal taş formasyonu olabilir

ama bazı bilginler onların bilerek insan formunda

kazıldıklarını düşünmüştür.

Tan-Tan Venüsü

14subat 2013 akkara fanzin

Blombos Mağarası

2002'de Güney Afrika'daki Blombos

Mağarası'nda 70000 yıl öncesine dayanan toprak

boyasıyla boyanmış ve üzerinde çapraz çizgiler

olan taşlar bulunmuştur. Bunlar araştırmacıları

ilk Homo sapienlerin soyut sanat veya sembolik

sanat ürünleri yapabilme kabiliyeti olduklarına

inanmaya itmiştir. Ayrıca Blombos Mağarası'nda

70000 yıl öncesinden kalan kabuktan boncuklar

da bulunmuştur. Stanford Richard Klein dahil

birçok arkeolog Blombos mağarasını sanatın ilk

örneklerini içeriyor olarak görmekte tereddüt

etmiştir.

Metropolitan Sanat Müzesi'ne göre bilinen

ilk sanat ürünleri MÖ 40000 yıllarında Kuzey

Avustralya'daki Ubirr'de yapılmıştır. Görsel sanat,

40000 yıl önce Avrupa, Afrika, Amerika ve

Avustralya'da bulunan Homo sapienler'in yaptığı

heykeller, boncuklar ve mağara resimleriyle

başlamıştır.

Üst Paleolitik dönem sanatı

Üst Paleolitik dönem sanatı en eski ve

Blombos Mağarası'nda bulunan taşlar

La Roche-Cotard Maskesi

Tarih Öncesi Ça larda Sanatg

15

Tarih öncesi sanata dair en eski ve tartışmasız çalışma Schwäbische Alb, Baden-Württemberg, Almanya'da bulundu. En eskisi 40000 yıl öncesine dayanan Hohle Fels Venüsü olarak bilinen bir Venüs figürüdür. Üst Paleolitik dönem (yaklaşık 40000 ila 10000 yıl öncesi) sanatına dair diğer bazı eserler arasında Chauvet, Lascaux, Altamira, Cosquer ve Perch Merle'de bulunan mağara resimleri, hayvan heykelleri, Venus of Willendorf gibi Venüs figürlerini içeren taşınabilir sanat eserleri, Portekiz'deki Coa Vadisi, Mazouco'daki ve İspanya'daki Domingo Garcia, Siega Verde'deki ve Fransa'daki Fornols-Haut'tak anıtlar gibi açık hava sanat eserleri bulunmaktadır. Ayrıca Fransa'da bir mamut şeklindeki bir mızrak atıcıyla birlikte bulunan Yüzen Ren Geyiği gibi kemik ve fil dişi oymacılığı örnekleri de bulunmuştur.

Yüzen Ren Geyiği

Doğu Asya sanatı

Güney Kore'deki Turobog'ta insan kalıntıları içeren bir mağarada, 40000 yıl öncesine dayanan oyulmuş geyik kemikleri bulunmuştur. Sokchang-ri'de bulunan geyik veya ren geyiğini içeren mağara resimleri de Üst Paleolitik döneme aittir. Jeju Adası'ndaki Kosanri'de ilk Japonsanat eserlerine benzeyen çömlek parçaları bulun-muştur. O dönemde deniz seviyesi düşük oldu-ğundan Japonya'dan oraya erişim olduğu düşünülmektedir.

Afrika sanatı

En eski Afrika mağara resimleri Mezolitik ve Üst Paleolitik dönemin sonlarına, yaklaşık 10000 ile 12000 yıl öncesine aittir. Zimbabwe'deki en eski sanat eseri kalıntıları en azından 10000 yıl öncesine dayanır. En eski ve tartışmasız Afrika kaya sanatı örnekleri, yaklaşık 10000 yıl öncesine dayanır. Kökenleri Nil Nehri Vadisi'nden batıda Mali'ye kadar uzanmaktadır. Namibya'daki Apollo 11 Mağara kompleksinden 22500 ila 27500 yıl

subat 2013 akkara fanzin

Avrupa ve Doğu Akdeniz sanatı

Hohle Fels Venüsü

Tarih Öncesi Ça larda Sanatg

16subat 2013 akkara fanzin

Amerika sanatı

Ekvador'dan kuzeyde

Şili'ye kadar uzayan Peru'daki

And Dağları'nda MÖ 10000 yıl

öncesine dayanan insan yerleşi-

mi kanıtları bulunmuştur. Böl-

gedeki en erken sanat örnekleri

ise MÖ 9500 yılına dayanan

Toquepala Mağaraları'ndaki

çizimlerdir. Peru'daki Telarmac-

hay gibi gömü bölgelerinde de

MÖ 8600-7200 yıllarına dayanan

boncuklu kolyeler gibi eserler

bulunmuştur.

Toquepala mağara resimleri

Bradshaw mağara resimleri

Avustralya sanatı

Batı Avustralya'da bulu-nan Bradshaw kaya resimleri özgün bir taş sanatı formu olarak görülür. Çizimlerde doğru ana-tomik oranlarla detaylı insan figürleri bulunmaktadır. Yakla-şık 17000 yıl öncesine dayan-maktadırlar.

Tarih Öncesi Ça larda Sanatg

Gök

han

DA

MG

AC

I

17subat 2013 akkara fanzin .

AdIm AdIm Jazz Armonisi - Ders 2

Bir önceki dersimizde temel müzik kurallarından olan nota değerlerine, yarım ses, tam ses, aralık ve derece gibi bazı müzikal terimlere değinerek Tetrakord yöntemi ile majör dizi oluşturmayı öğrenmiştik. Bu ayki dersimize, bir önceki dersimizle paralel doğrultuda olan

AKOR KURULUŞLARI

" "

"akor kuruluşları" konusuyla devam ediyoruz.

AdIm AdIm Jazz Armonisi - Ders 2 - Bu Sayfa Adnan ÖZALASAR AnIsIna HazIrlanmaktadIr...

Örnek-1

Do Re Mi Fa Sol La Si Do

Do Majör Dizisi

Do majörüçül - Triad

Modern armonide "üçül" akor nadiren kullanılmaktadır. Biz daha zengin bir yapısı olan "majör 6'lı akor ile devam edeceğiz. Majör 6'lı akorlar, majör

Örnek-2

Do Re Mi Fa Sol La Si Do

Do Majör DizisiDo majör

6 lı'

Her akor dizilerden oluşur. Şu aşamada bizim için en önemlisi majör akorları ve kuruluşlarını öğrenmektir. Bu konuyu iyi kavrayabilmek için

"akor blokları sistemini"

kullanacağız.

6531 Do

Do

Do

Do

Örnek-3 Örnek problem : Açık bkokları doldurunuz.

Bu çalışma majör akorlarla alakalıdır. Do

b:

" " notası rastgele seçilmiş olup birinci, üçüncü, beşinci ve altıncı dereceler kullanılmıştır.1) Öncelikle boşluklara nota adlarını bemol ve diyez değiştiricilerini kullanmadan yazarız.a: Do'dan yukarıya doğru sol kutulardaki numaraya göre sırası gelen notaları yazınız.......Do Re Mi Fa Sol La.........

Do 3 iken aşağıya doğru"1"e kadar sayın yukarıya doğru "5" ve "6" ya kadar sayın...Sol La Si Do Re Mi Fa Sol La Si... a b c d

1 2 3 4 5 6

1 2 3 4 5 6 7 8 9

18subat 2013 akkara fanzin .

AdIm AdIm Jazz Armonisi - Ders 2 - Bu Sayfa Adnan ÖZALASAR AnIsIna HazIrlanmaktadIr...

Mu

rath

an

BE

Şİ

c: Do 5 ikende aynı şekilde aşağıya doğru "3" ve "1" e kadar,yukarıya doğru "6" ya kadar sayınız....Re Mi Fa Sol La Si Do Re Mi Fa...

d: Aynı işlemi Do "6" iken yapınız. ...Si Do RE Mi Fa Sol La Si Do Re...

1 2 3 4 5 6 7 8

1 2 3 4 5 6 7

6531 Do

Do

Do

Do

a b c d

Örnek-5

2) İkinci adımda majör akorlarımızın bemol ve diyezlerini k o n t r o l e d e r e k yerlerine yerleştiriniz. Bu işlemi yaparken verilen nota (daire içindeki do notası) k e s i n l i k l e değiştirilmemelidir.a: Do "1" iken, Do (nature l ) nun 1. derece olduğu dizi hiç d i y e z v e b e m o l almayan "do majör" dizisi olduğundan "a" satırındaki notaları " d o , m i , s o l , l a "

Mi

Sol

La Fa

Mi

La Fa Mi

SolLa

Re

Si

6531 Do

Do

Do

Do

a b c d

Mi

Sol

La Fa

Mi

La Fa Mi

SolLa

Re

Si

b

b

b

b

*****ÖDEVLER*****Derste anlatılanları düşünerek ve inceleyerek

6531 Do

Do

Do

Do

Örnek-4

6531

6531 La

6531 Fa

Fa

Fa

Fa

6531

6531

6531 Si

6531

6531

Si

Si

Si

b

b

b

b

MibMib

MibMib

Si

Si

Si

Si

Mi

Mi

Mi

Mi

La

La

La

Re

Re

Re

Re

Re Sol

Sol

Sol

Sol

Böylelikle çözümün birinci aşaması tamamlanmış oldu. Örnek 4'e bakınız.

Orkestramız Pera Güzel Sanatlar bünyesinde,Serhat AKYOL'un titiz ve profesyonel rehberliğinde yaklaşık beş yıl ö n c e k u r u l m u ş v e ç a l ı ş m a l a r ı n a d e v a m etmektedir.Orkestramızın en önemli özelliği,orkestra da çalan kişilerin büyük oranının profesyonel olarak müzik dışında başka bir işle uğraşmalarıdır.Bunların içersinde doktor,mühendis,bankacı,mimar,tüccar,öğretmen vb. gibi mesleklerden olmasının yanında bir kısmının da müziği meslek e d i n m i ş , k o n s e r v a t u a r v e m ü z i k o k u l l a r ı n d a okuyan,öğrencilerden kurulu olmasıdır. Amatör ruhla, profesyonel müzik yapan bireylerden meydana gelen orkestramız ülkemizde, kendi alanındaki tek orkestradır.

Pera Gençlik Orkestrası yaylı nefesli ve vurmalı çalgılardan oluşan 42 kişiden meydana gelmiştir.Orkestranın

1)GONNA FLY NOW-Bill Conti/Carol Connors V.Lopez /S.Akyol 2)FAME-Michael Gore Victor Lopez 3)PIRATES OF THE CARIBBEAN-Klaus Badelt Ted Ricketts The curse of the Black Pearl4) YOU RAISE ME UP-Brendan Graham/Rolf Lovland/John Wasson 5) BİR ÇOCUK SEVDİM-Sezen AKSU/Onno TUNÇ Tuğrul Özer 6) Mr. ZOOT SUIT-Mark Cally Roger Holmes 7)COPACABANA-Barry Manilow M.Saurer /S.Akyol

******************ARA 8)THE CHILDREN OF SANCHEZ-Chuck Mangione /B.Phillips/J. Dennisson 9)NO MORE BLUES-A.Carlos Jobin N.Tailor /S.Akyol 10)DON'T KNOW WHY-Jesse Harris(Norah Jones)/P.Martha/S.Akyol 11)PİYANO SOLO-ÖZHAN KAYGISIZ/AYNANIN İÇİNDEN' Özhan Kaygısız12)SPAIN-Chick Corea P.Jennıngs – S.Akyol 13)RESPECT-Otis Redding Roger Holmes 14)KNOCK ON WOO-D E.Floyd/S.Cropper R.Holmes/S.Akyol 15)KARADENİZ-Anonim/S.Akyol 16)THE LOOK OF LOVE-Burt Bacharach Mark Taylor/Words By: Hal David 17)AMADEUS-From Symphony No. 25 W. Amadeus Mozart /Jamin Hoffman 18)PIRATES OF THE CARIBBEAN-Dead Man's Chest' Hans Zimmer Paul Lavender 19) THE PHANTOM OF THE OPERA-Calvin Custer 'The Phantom of the opera' /'Think of me' /'Angel of music' 'The music of the night' /'Masquerade' /'All l ask of you' 20) ANONİM TÜRKÜLER-Anonim/Serhat Akyol 21) RHAPSODY IN BLUE- George Gershwin/Jerry Brubaker 22) FEVER-john Davenport/Eddie Cooley/Roger Holmes

******************

PERA GENÇLİK ORKESTRASI

PERA GENÇLİK ORKESTRASI KONSER REPERTUARI

19subat 2013 akkara fanzin .

V

*****ÖDEVLER*****

şağıdaki minör altılı akor bloklarını tamamlayınız. Derste anlatılanları düşünerek ve inceleyerek a

6531 Do

Do

Do

Do

6531

6531 La

6531 Fa

Fa

Fa

Fa

6531

6531

6531 Si

6531

6531

Si

Si

Si

b

b

b

b

MibMib

MibMib

Si

Si

Si

Si

Mi

Mi

Mi

Mi

La

La

La

Re

Re

Re

Re

Re Sol

Sol

Sol

Sol

PESLEŞMİŞ

PESLEŞMİŞ

PESLEŞMİŞ

PESLEŞMİŞ

PESLEŞMİŞ

PESLEŞMİŞ

PESLEŞMİŞ

PESLEŞMİŞ

PESLEŞMİŞ

[email protected]

Murathan BEŞİ

Page 19: Akkara Fanzin Nisan 2013 - Sayı 3

Orkestramız Pera Güzel Sanatlar bünyesinde, Serhat AKYOL'un titiz ve profesyonel rehberliğinde yaklaşık beş yıl önce kurulmuş ve çalışmalarına devam etmektedir. Orkestramızın en önemli özelliği, orkestra da çalan kişilerin büyük oranının profesyonel olarak müzik dışında başka bir işle uğraşmalarıdır. Bunların içersinde doktor, mühendis, bankacı, mimar, tüccar, öğretmen vb. gibi mesleklerden olmasının yanında bir kısmının da müziği meslek edinmiş, konservatuar ve müzik okullarında okuyan, öğrencilerden kurulu olmasıdır. Amatör ruhla, profesyonel müzik yapan bireylerden meydana gelen orkestramız ülkemizde, kendi alanındaki tek orkestradır.

Pera Gençlik Orkestrası yaylı nefesli ve vurmalı çalgılardan oluşan 42 kişiden meydana gelmiştir. Orkestranın genellikle film müzikleri, klasik eserlerin symphonıc band yorumları, türkülerimizin bazılarının jazz versiyonları ve popüler eserlerden oluşan geniş bir repertuarı vardır. Dört yıldır birçok açılışlarda üniversitelerde ve festivallerde program yapan orkestra bu süre içersinde kendi seyircisini de oluşturmuştur.

Pera Gençlik Orkestrası/ İletişim: Serhat AKYOL ( Orkestra şefi): Tel: 0 536 5445120 e-mail: [email protected]

ESERLER MÜZİK ORKESTRA DÜZENLEME

1) GONNA FLY NOW Bill Conti - Carol Connors V.Lopez - Serhat Akyol 2) FAME Michael Gore Victor Lopez

3) PIRATES OF THE CARIBBEAN Klaus Badelt 4) YOU RAISE ME UP Brendan Graham - Rolf Lovland John Wasson 5) BİR ÇOCUK SEVDİM Sezen AKSU - Onno Tunç Tuğrul Özer 6) Mr. ZOOT SUIT Mark Cally Roger Holmes 7) COPACABANA Barry Manilow M.Saurer - Serhat Akyol

******************ARA******************8) THE CHILDREN OF SANCHEZ Chuck Mangione B.Phillips n - J. Dennisson 9) NO MORE BLUES A.Carlos Jobin N.Tailor - Serhat Akyol 10) DON'T KNOW WHY Jesse Harris (Norah Jones) P.Martha - Serhat Akyol 11) PİYANO SOLO Özhan Kaygısız Özhan Kaygısız12) SPAIN Chick Corea P.Jennıngs – Serhat Akyol

13) RESPECT

14) 15) KARADENİZ Anonim Serhat Akyol 16) THE LOOK OF LOVE Burt Bacharach - Words By: Hal David 17) AMADEUS(From Symphony No. 25) W. Amadeus Mozart Jamin Hoffman 18) PIRATES OF THE CARIBBEAN Hans Zimmer Paul Lavender 19) THE PHANTOM OF THE OPERA Calvin Custer "The music of the night" / "Masquerade" / "All l ask of you" 20) ANONİM TÜRKÜLER Anonim Serhat Akyol 21) RHAPSODY IN BLUE George Gershwin Jerry Brubaker 22) FEVER John Davenport - Eddie Cooley Roger Holmes 23) THE PINK PANTHER Henry Mancini Calvin Custer

Ted Ricketts

Otis Redding Roger Holmes KNOCK ON WOOD E.Floyd-S.Cropper R.Holmes – S.Akyol

(Aynanın İçinden)

Mark Taylor

"The Phantom of the opera" / "Think of me" / "Angel of music"

PERA GENÇLİK ORKESTRASI

PERA GENÇLİK ORKESTRASI KONSER REPERTUARI

19Nisan 2013 akkara fanzin

Page 20: Akkara Fanzin Nisan 2013 - Sayı 3