40
ZAMAN GAZETESÝ’NÝN ÜCRETSÝZ AYLIK KÝTAP EKÝDÝR. YIL: 9 SAYI: 108 5 OCAK 2015 PAZARTESÝ 38 USTA GÖZÜYLE İrfan Külyutmaz ve Recai Güllapdan 19 ARDINDAN Talât Sait Halman’ın ardından 14 DİN Kur’an’ın kaynağını ispat üzerine Ahmet Kurucan 16 EDEBİ YAT Ahmet Mithat Efendi’nin kaleminden Beşir Fuat Szai Coşkn 21 TARİH Demokrasi serüvenimiz 70 yıldır aynı Osman İridağ 24 BİYOGRAFİ Romanlarında saklanan Jane Austen A. Esra Yalazan 12 Günseli Işık Geoff Dyer ile ‘Zona’ üerine söyeşi 08 Orhan Pamuk yeni romanını anattı Zehra Onat Yasemin Çongar Doris Lessing’in anıarı Türkçede 1 7    K    O    L    A    J   :    O    R    H    A    N     N    A    L    I    N

2015 Ocak KITAP ZAMANI

Embed Size (px)

Citation preview

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 1/40

Z A M A N G A Z E T E S Ý ’ N Ý N Ü C R E T S Ý Z A Y L I K K Ý TA P E K Ý D Ý R . Y I L : 9 S AY I : 1 0 8 5 O C A K 2 0 1 5 PA Z A R T E S Ý

38USTA GÖZÜYLE

İrfanKülyutmaz

veRecai

Güllapdan

19ARDINDAN

Talât SaitHalman’ın

ardından

14DİN

Kur’an’ınkaynağını ispat

üzerine

Ahmet Kurucan

16EDEBİYAT

Ahmet MithatEfendi’nin

kalemindenBeşir Fuat

Szai Coşkn

21TARİH

Demokrasiserüvenimiz70 yıldır aynı

Osman İridağ

24BİYOGRAFİ

Romanlarındasaklanan

Jane Austen

A. Esra Yalazan

12 Günseli Işık

Geoff Dyer ile ‘üerine söyeşi08

Orhan Pamuk yeniromanını anattıZehra Onat Yasemin Çongar

Doris Lessing’inanıarı Türkçede17

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 2/40

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 3/40

er yılın i lk sayısında olduğugibi, bu sayıda da önceki yıldanöne çıkan k itapları derledik.İyi teli eserlerin, iyi çevirilerin

 yayımlandığı 2014’ten 30 kitap yer alıyor l istemizde. Elbettegeçen yıl boyunca okura ulaşanbaşka iyi kitaplar da vardı ama

listemizi 30 kitapla sınırlı tuttuk.Bu sayıda iki söyleşi konuğumuz var: Orhan

Pamuk’la altı yıldır üzerinde çalıştığı KafamdaBir Tuhaık’ı, Geo Dyer’la Tarkovski’nin Stal-ker  (İz Sürücü) flmi üzerine bir fl m eleştirisi

 ve edebi anlatı say ılabilecek Zona’yı konuştuk.İki iyi kitap hakkında iki söyleşi...

Muhittin Akgül’ün Fethullah Gülen Hocaeendi’nin Kur’an’ın Kaynağını İspat Yöntemi adlı kitabı, “âlim” kimliği üzeri ne sığ tartışma-

ların yapıldığı günümüzde daha da önem kaza-

nan bir eser. Bu emek ürünü incelemeyi AhmetKurucan tanıttı. Doris Lessing’in dilimizde tekciltte yayımlanan Anılar ’ını Yasemin Çongardeğerlendirdi. Kitap, son dönemde Türkçede

 yayımlanan en iy i otobiyograflerden. Geçen ayhayata veda eden, Türk edebiyatına çok emeğigeçmiş Talât Sait Halman’ı öğrencilerinin vedostlarının dilinden anıyoruz.

 Jane Austen’dan Recaizade MahmudEkrem’e arklı edebi tatların yanı sıra elsee,sosyoloji, dilbilim, tari h üzerine iyi k itaplar dasayalarımızda... Özellikle İran Külyutmaz

 ve Recai Güllapdan ustala rımızın yazılarınıkaçırmamanızı öneririz.  Bol kitaplı bir yıl dileğiyle.

Geçen yıla bakarken

ÝMTÝYAZ SAHÝBÝ: FEZA GAZETECÝLÝK A.Þ. GENEL YAYIN MÜDÜRÜ: EKREM DUMANLI GENEL YAYIN MÜDÜR YARDIMCISI: MEHMET KAMIÞ GENEL YAYIN EDÝT

ALÝ ÇOLAK EDÝTÖR: CAN BAHADIR YÜCE GÖRSEL YÖNETMEN: FEVZÝ YAZICI SAYFA TASARIM: YUNUS EMRE YILDIRIMSORUMLU MÜDÜR VE YASAHÝBÝNÝN TEMSÝLCÝSÝ: HARUN ÇÜMEN REKLAM GRUP BAÞKANI: MELİH KILIÇ REKLAM GRUP BAÞKAN YARDIMCISI: İsKEndEr YILMAZ REK

SEKTÖR YÖNETÝCÝSÝ: CENK AYTUĞU REKLAM SEKTÖREEL YÖNETİCİSİ: KAZIM ARSLAN REKLAM SEKTÖREEL UZMANI: MELEK TINMAZ  YAYIN

TÜRÜ: YAYGIN SÜRELÝ ADRES: ZAMAN GAZETESÝ 34194 YENÝBOSNA-ÝSTANBUL TEL: 0212 454 1 454 (PBX)  FAKS: 0212 454 14 96 REKLAM TEL

0212 454 82 47 BASKI:  FEZA GAZETECÝLÝK A.Þ TESÝSLERÝ HTTP://KÝTAPZAMANÝ.ZAMAN.COM.TR E-POSTA: KÝTAPZAMANÝ@ZAMAN.COM.TRHER AYIN ÝLK PAZARTESÝ GÜNÜ YAYIMLANIR

twitter.com/kitap_zamani facebook.com/kitapzamanicom

H

B U S A Y I D A

MUSTAFA CANVEREN İnsan ruhunun eşiğinde 25

Bu dünyadan Talât Halman geçti 19

GÜNSELİ IŞIK  Tarkovski’nin peşindeki... 12

2014’ün kitapları 4

CEM MERT Sürgünde bir devlet adamı 32

MUSA GÜNER Büyüklerin en çok okuduğu... 36

EBRU ARAP Zamanda yolculuk 28

AZRA İNCİ Kopuşların, yitişlerin romanı 25

İNAN ÇETİN Madde madde Türk öykücülüğü 20

AHMET KURUCAN Kur’an beşer sözü olamaz 14

ZEHRA ONAT Orhan Pamuk’la söyleşi 8

İLYAS KOÇ Üç karasevdalının hikâyesi 33

AHMET ÇAKIR Her yanımız futbol! 37

EMRAH PELVANOĞLU Araba sevdası bitmez! 29

MEHMET TUNÇ Ölümün mavi yüzü 26

OSMAN İRİDAĞ 70 yıldır değişen bir şey yok 21

ZEKERİYA BAŞKAL Musiki inkılâbı: Sitenin... 22

AHMET DOĞRU Ehl-i Beyt ocağı 15

YAVUZ AKENGİN Edebiyatın izinde bir Ortadoğu 30

MUSA İĞREK Yazmayanlara hayran olan yazar 26

SÜREYYA SU Maço kültürün bir incelemesi 23

SEZAİ COŞKUN Mezardan bir seda: Beşir Fuat 16

YUSUF BÜLBÜL Tatile çıkarken yanınıza... 35

RECAİ GÜLLAPDAN Felâsife niree siz nire ayol! 38

YAVUZ ULUTÜRK Katilin değil, maktulün peşinde 34

İRFAN KÜLYUTMAZ Osmanlıcaya ve necib Türk... 38

AHMET HAMİT YILDIZ Dilin mimarisini anlamak 30

V. B. BAYRIL Dünya şânı böyle geçer 27

A. YAVUZ ALTUN Kimin mekân meselesi? 23

YASEMİN ÇONGAR Uyumlu Tigger asi Doris’e karşı 17

İSA DARAKCI Mümkün hayallerin kıyısında 31

SONER ÖZCAN Durrell’ın sihirli âlemi 28

A. ESRA YALAZAN Romanlarında saklanan bir yazar 24

AYŞE BAŞAK İstanbul’un kaybolan güzelliği 18

HARUN ODABAŞI ‘Babam sağolsun’ dönemi 31

ÖMER AYHAN Öteki İstanbul’un hikâyesi 10

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 4/40

4

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI KAPAK 

Krmaca (Öykü, Roman Şiir)

GALîZ KAHRAMAN, İHSAN OKTAYANAR, İLETİŞİM YAYINLARI

“İhsan Oktay Anar, Galîz Kah-ramanadlı yeniromanında sıra dışıkahramanı İdris Âmil ile tanıştırıyor

okuru. Bu güve-nilmez kahra-manın arayışları,Osmanlı Devleti

 ve Türkiye’nin modernleşme çabaları,daha doğrusu eğreti modernleşmesiüzerinden okunmaya elverişli.” (“Lu-naparkta Vakit Geçirmek Gibi...”, Ömer Ayhan, Sayı: 97)

DÜNYA AĞRISI, AYFER TUNÇ,CAN YAYINLARI

“Bu kitabı yazar-ken yaşadığım, hu-

zursuzluktan çoksızı oldu. Meselaben melankoliyi

severim, lezzetli birtaraı vardır. Me-lankolinin renginibana sorarsanız,griye kaçan turku-

az diyebilirim, çünkü lodoslu havalardaİstanbul boğazının rengi budur ve çokmelankolik bir şehirdir burası öyle za-manlarda. Ama buradaki başka bir şey,daha içerden bir varoluş acısı, ağrısı.”(“Nasıl Unutarak Yaşayabiliyor Herkes?”,Söyleşi: Musa İğrek, Sayı: 97)

REDDEDİYORUM, PERPETTERSON, ÇEV.: BANUGÜRSALER SYVERTSEN,METİS YAYINLARI

“İskandinavedebiyatının son yıllarda dikkatiçeken isimle-rinden Norveçli yazar Per Petter-son yeni romanı Reddediyorum’da yine bir par-çalanmış aile

hikâyesi anlatıyor. Daha önce AtÇalmaya Gidiyoruz  ve Lanet OlsunZaman Nehrine adlı kitapları dilimize

çevrilen romancı, yalın ve etkileyiciüslubuyla eserlerinde zaman, doğa,çocukluk gibi temalara yer veri- yor.” (“Son Cümle Yazılana Kadar Anlatmak İstediğimin Ne OlduğunuBilemem”, Söyleşi: Can Bahadır Yüce,Sayı: 97)

HAw, KEMAL VAROL,İLETİŞİM YAYINLARI

“Kemal Varol,anlatıcının birköpek olduğu yeniromanı Haw’da,kendi dilinin içinderahatça dolaşa-mayan insanlarınderdini başkabir dil kurarakanlatma yolunu

seçmiş. Olaylar yine yazarın ilk roma-nından hatırladığımız, hayalî ‘Arkanya’bölgesinde geçiyor.” (“Ben KonuşmasınıBilmem Melsa”, Ethem Baran, Sayı: 97)

KORKAĞIN TÜRKÜSÜ, NECATİTOSUNER, TÜRKİYE İŞ BANKASIKÜLTÜR YAYINLARI

“NecatiTosuner’in yenikitabı KorkağınTürküsü, 2008’de Attilâ İlhanRoman Ödülü’nedeğer görülen Kasırganın Gözü ve2012’de yayım-

lanan Susmak Nasıl da Yoruyor İnsanı adlı romanlarlabir üçleme oluşturuyor. Tosunerbu yapıtıyla ustalığını pekiştiriyor.” (“Korkaklar Türkü Söylemez”, AliEmin Tunç, Sayı: 98)

ATOCHA’DAN AYRILIŞ, BENLERNER, ÇEV.: HAKAN TOKER,JAGUAR KİTAP

“Kitabın kahrama-nı Adam Gordon,roman teorisyen-

lerinin ‘güvenilirgüvenilmez’ diyekategorize ettikleri,gerçeği saklayan ya da çarpıtan amaokuyucunun nezaman sakladığını

 ya da çarpıttığını bildiği için sözüne

güvendiği o kaypak anlatıcılardan. Ancak Atocha’dan Ayrılış’ı ilginç yapan,başka güzel romanlara benzeyen ta-raarından çok, kolayca başka bir şeyebenzetemediğimiz taraarı ve Adamda başka meşhur kaypak anlatıcılardan(mesela Italo Svevo’nun Zeno’su ya daNabokov’un Humbert’ı) pek çok açıdanarklı.” (“Her Yazar Bir Soyağacına Bağlı-dır”, Söyleşi: Emre Ayvaz, Sayı: 99)

49 NUMARALI PARÇANINNİDASI, THOMAS PYNCHON,ÇEV.: FERİDE EVREN SEZER,İTHAKİ YAYINLARI

“Günümüzünsıra dışı ve gizemli yazarlarındanThomas Pynchonilk kez Türkçede.Nerede yaşadığınısır gibi saklayanmünzevi roman-

cı, kimilerinegöre Amerikan

edebiyatının yaşayan en önemli ismi. 49 Numaralı Parçanın Nidası , Pynchon’ıtanımak için iyi bir başlangıç kitabı.”(“Gizemli Bir Kâhin: Thomas Pynchon”,Ömer Ayhan, Sayı: 101)

ARALIĞIN ONU, GEORGESAUNDERS, ÇEV.: NİRAN ELÇİ,DELİDOLU YAYINLARI

“Saunders’ın ritmi yüksek, devinimihızlı kısa cümlele-riyle soluk soluğaokunan öykü-

leri okuru elceuğratmayı başa-rıyor. 2014 FolioÖdülü’nü alan Aralığın Onu’ndaki

öyküler, adeta hayatla aramıza giri-

 yor, bizi bir süreliğine de olsa ondankoparıyor: ‘Öykü, bir kez daha nakavtlakazanıyor.’” (“Aralıkta Açan Öyküler”, Mehmet Tunç, Sayı: 101)

DERT DİNLEME UZMANI, ADALETAĞAOĞLU, EVEREST YAYINLARI“Dert Dinleme Uzmanı’nın sadecehikâyesi değil, üslubu da onu çağdaşTürk edebiyatının iyi romanları arasına yerleştirecek. Hikâye tüm metni saran‘–mekte, –makta’ kipiyle muğlâk birşimdiki zamanda anlatılıyor, ama yine

de bir dar zamda. Ağaoğlu’eleştirel duruda destekleyeromanlarındbaşlıca öğeleden olan hiciironi Dert DiUzmanı’nda en önemli üs

özelliklerinden. Ağaoğlu, ilk romalarından bu yana hep bir üslup usoldu; ben’in ustası, hicvin ustası oDert Dinleme Uzmanı da bu özellile bir Adalet Ağaoğlu romanı.” (“YDemokrat”, Rüya Karlıova, Sayı: 10

BİR ADIN YOLCULUKTU, ÜLKTAMER, ISLIK YAYINLARI

“Yaşam bir yculuktur. Okğunuz bir kiokşadığınız papatya bile yolculuklarasizi. Yoldan bir otobüsün

penceresinddüğünüz iht yüzü bir yolculuk başlatır içinizdnim yaşamım da yolculuklarla örO yolculuklarda görmek istediğişeyi görmeye çalıştım. Anlatabildkadar da anlattım.” (“Şairseniz, HŞeye Şair Olarak Bakarsınız”, SöylErcan Yılmaz, Sayı: 101)

ALEV PÜSKÜRTENLER,RACHEL KUSHNER, ÇEV.: SUAERTÜZÜN, CAN YAYINLARI

“‘Alev püskten’ sözünüsadece askeda şiddet içebir çerçeveydeğil; ateşli,bırakmak içretoriğe başinsanlarla ddeşleştiriyor

bir insan giyim tarzıyla bile bir ‘apüskürten’ olabilir. Kışkırtıcı davgörünüş, eylemler çeşitli biçimleölçülerde, hem doğrudan hem sebolik olarak ortaya çıkabilir.” (“NYazmam Gerektiğini Anlamam Za

 Aldı”, Söyleşi: Başak Bingöl, Sayı:

2014’ün kitapları2014 ülkemizde iyi kitapların yayımlandığı bir yıl oldu. Dünya edebiyatından

seçkin eserler dilimize kazandırıldı. Her yıl olduğu gibi yine öne çıkan 30kitabı derledik. Kronolojik sırayla hazırlanan listemizin yarısını kurmaca (şiir

ve öykü kitapları, romanlar), yarısını ise kurmaca dışı eserler oluşturuyor.

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 5/40

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 6/40

6

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI KAPAK 

RENKSİZ TSUKURU TAZAKİ’NİNHAC YILLARI, HARUKİ MURAKAMİ,ÇEV.: HÜSEYİN CAN ERKİN,DOĞAN KİTAP

“Haruki Muraka-mi, Renksiz Tsu-kuru Tazaki’nin Hac Yılları adlıson romanında,lise yıllarında aldığı

bir yaranın peşinedüşen Tazaki’ninhikâyesini an-

latıyor. Yazarınbaşyapıtlarından biri değil ama anlatımustalığı açısından romanın Sahilde Ka -ka ya da İmkânsızın Şarkısı’ndan gerikalır yanı yok.” (“Silik Bir Kahramanın Romanı”, Zehra Onat, Sayı: 106)

MUHTEŞEM VAHŞİ DÜNYA,ANDREY PLATONOV,ÇEV.: GÜNAY ÇETEO KIZILIRMAK,METİS YAYINLARI

“Maksim Gor-ki taraındankeşedilen, Stalin

taraından hayatıkarartılan Rus yazar AndreyPlatonov’un Muh-teşem Vahşi Dün- ya adlı kitabındainsanın, doğanın

 ve canlıların ‘sistemlerüstü’ olduğunuanlatan öyküler var.” (“Vahşi Dünyadan Muhteşem Öyküler”, Ee Ertem, Sayı: 106)

GöLGELER VE HAYALLER ŞEHRİNDE,MURAT GÜLSOY, CAN YAYINLARI

“Gölgeler ve Hayaller Şehrinde benim yedinciromanım ve ondördüncü kitabım.Diğer kitaplarım-dan arklı olarak19. yüzyıl sonu

 ve II. Meşrutiyet’ianlatan özel

bir araştırma gerektiren bir roman.Üzerinde uzun zaman çalıştığım, belkide en çok emek verdiğim kitap oldu.Bana Sedat Simavi gibi önemli bir ödülkazandırdığı için çok mutlu oldum.” (“Herkes Yazarlığı Öğrenebilir”, Söyleşi:Yavuz Ulutürk, 9 Aralık 2014, Zaman)

KAFAMDA BİR TUHAFLIK,ORHAN PAMUK, YKY

“Artık iyi bir edebi- yat okuru değilim.Gençliğimde iyi biredebiyat okuruy -dum. Şimdi bakı- yorum, bütün Batıdergileri bahsedi- yor bu genç yazar

ne yapmış, benondan ne öğrene-bilirim diye, yani yararcılıkla okuyorum.Bu dokuzuncu romanım. Deterimdedaha 11 tane romanın planı var. Hep-

sini yazamayacağım, o kadar ömrümolmayacak ne yazık ki.” (“Deterimde 11 Roman Planı Var, Hepsini Yazamayaca- ğım”, Söyleşi: Zehra Onat, Sayı: 108)

Krmaca Dş

MEMLEKET YAZILARI, REFİK HA-

LİD KARAY, İNKILâP KİTABEVİ“İnkılâp Kitabevigeçtiğimiz yıllardaRefk Halid’inkitaplarını özgündiliyle basmakgibi hayırlı bir iş

 yapmıştı. Şimdi de yazarın gazetelerdekalmış yazılarını,‘Memleket Yazıları’

üst adıyla yayımlamaya başladı. Onsekiz kitap olarak tasarlanan bu dizideİstanbul, edebiyat, hatıra, tarih, dil, sanat,siyaset, tabiat, yemek, mizah konuları-na ayrılmış kapsamlı seçkilerle beraber yazarın ikisi gezi kitabı olmak üzereşimdiye kadar kitaplaşmayan üç terikası yer alacak. Yazıların tespiti, derlenmesi,konulara ayrılması ve diğer hazırla-ma işlerini Tuncay Birkan üstlenmiş.”(“Yazının Tadına Varmak: Refk Halid’in Anadolu’su”, Turan Karataş, Sayı: 97)

KöPEĞİM CHARLEY İLE AMERİKAYOLLARINDA, JOHN STEINBECK,ÇEV.: ASLI BİÇEN, SEL YAYINCILIK

“John Steinbeckdilimizde ilkkez yayımlanan Köpeğim Char -ley ile AmerikaYollarında adlıkitabında, 58

 yaşındaykençıktığı Amerika

 yolculuğunuanlatıyor. Yazar, Rocinante isimlikaravanıyla Texas’tan Caliornia’yaDon Kişot misali yol alırkenköpeği Charley bu seyahatte birtür Sanço Panza rolü oynuyor.”(“Amerika’nın Ruhuna Seyahat”, Kaya Genç, Sayı: 97)

ENİS BATUR’A MEKTUPLAR,İLHAN BERK, NOKTÜRN YAYINLARI“Enis Batur’a Mektuplar ’da iki şairindostluk çizgisinin ötesine taşan par-çalar da var. Şair-yayıncı, şair-editörilişkisinin sırlarını ortaya seren satır-lar; sitemler, küskünlükler, yakınma-

lar. Gerçi Enis Batur kitabın sunu-

şunda, Berk vasiyetini yegetirdiğini slüyor ama bmektuplar kalınmasa olumuydu, soruakla gelecek[...] Şiirli birkitap Enis B

 Mektuplar , şiir kitabı gibi okunuMemet Fuat haklıydı, İlhan Berdokunduğu şiir oluyor.” (“ŞiirinYaptığı Şu İşlere Bak”, Can BahaYüce, Sayı: 99)

DİN VE SİYASET, ALİ BULAÇ,İNKILâP KİTABEVİ

“Ali Bulaç, Dve Siyaset  ad yeni kitabın‘İslam’ın siymodeli ne ddir?’ sorusu rinde yoğun yor. Yazara Muaviye’denbaşlayarak 1

 yüzyıldaki İslamcı hareketlere vdern çağdaki ‘İslam cumhuriyetkadar tecrübe edilen İslam-siyapratiği, İslami olmaktan hayli uz(“Din ve Siyaset Birlikte Yaşar mı Kemal Suskun, Sayı: 101)

VİCDAN ZORBALIĞA KARŞI,STEFAN ZwEIG, ÇEV.: ZEHRAKURTTEKİN, CAN YAYINLARI

“Zweig okukatı Protest

 Jean Calvindiktatörlüğükiliseleri, soları, şehirlerbireyselliği,

muhali ses yakıp kavur16. yüzyıl C

re’sine götürüyor. Aykırı din adServeto’nun katledilmesi, oradSebastian Castello’nun sahneyçıkışı, zorbalığın vicdana galip mesi ve nihayetinde kendi dönlerinde eriyen ideolojilerin mağlubiyetiyle düşünce özgürlüğükaçınılmaz zaerine uzanıyor. Vsiz bu dönemlerin kahramanlasayalar arasında dolaşırken ça

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 7/40

7

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI KAPAK 

arasına sıkışmış zehirli düşüncelereitiraz eden cesur tavrın bugünündünyasıyla şaşırtıcı benzerliğini tıl-sımlı bir masal misali anlatan bilge

 yazara yeniden hayran oluyorsu-nuz.” (“Zorbalık Karşısında Vicdan”,

 A. Esra Yalazan, Sayı: 101)

SCHOPENHAUER,DAVID E. CARTwRIGHT,ÇEV.: SİBEL ERDUMAN,

İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI“Cartwright,kitabıyla üç şeyibirden başarıyor:Schopenhauer’ınhayat hikâyesiniakıcı bir üsluplaanlatıyor, elsee-sini nasıl kurdu-

ğunu betimliyor ve elsef sistemi

ile ilgili kuşatıcı bir çerçeve sunuyor. Yazar Beckett, Borges, Durkheim,Freud, Nietzsche ve Wittgens-tein gibi ünlü düşünür ve edebi- yatçıları derinden etkilemiş olanSchopenhauer’ın parçalanmış aile

hayatını, erken dönemlerde üzerin-de etkili olan kişileri, Kant’a eleştirelbağlılığını, Hegel’e yönelik neretini,elseesinin tanınması için verdiğimücadeleyi ve geç gelen şöhretkarşısında tavrını belgelerle detay -landırmış.” (“Münzevi Bir Kötümser:Schopenhauer”, Cem Mert, Sayı: 101)

BATI KANONU, HAROLD BLOOM,ÇEV.: Ç. PALA MULL, İTHAKİ YAY.

“Bloom BatıKanonu’nu oku-manın dünyayıkurtarmayacağı-nı, sosyal ya dapolitik bir ayda

sağlamayaca-

ğını belirtiyorısrarla. O haldeneden okumalı

Bloom’un listesini? Cevabı şöy -le veriyor ünlü eleştirmen: ‘BatıKanonu’nun bir kişiye verebileceğitek şey kişinin tek başınalığını,son kertede kendi ölümlülüğüy -le karşılaştığı yalnızlığını doğrubir şekilde kullanmasıdır.’” (“Bir

 Nostalji Olarak Batı Kanonu”, Rüya Karlıova, Sayı: 104)

OKUMADIĞINIZ İÇİN TEŞEKKÜRLER,DUBRAVKA UGRESİÇ, ÇEV.: GöKÇEMETİN, AYRINTI YAYINLARI

“Okumadığınız İçin Teşekkürler , liberal ve elbette serbestpiyasacı Batı yayındünyasında edebiyatajanslarının, editörle-rin, pazarlamacıların,

süpermarket olmuşkitapçıların, ‘meslek-taşların’, tekelleşen

dağıtım ağlarının güncel halini seriyorgözlerimizin önüne. Apaçık. Çıplak. Tabiiki yer yer çok eğlenceli hatıralar, içeridengözlemler, keskin ve sorgulatan çözümleme-ler eşliğinde.” (“Neden Raarı Kötü KitaplarDoldurmaya Başladı?”, V. B. Bayrıl, Sayı: 105)

İYİ YAZMAK ÜZERİNE, wILLIAMZINSSER, ÇEV.: BARIŞ TANYERİ,ALTIKIRKBEŞ YAYINLARI

“Zinsser, insanlar ve yerler, bilim veteknoloji, tarih vetıp, iş ve eğitim,

spor ve sanat ve var olan her şeyhakkında nasıl ya-zılması gerekiyorsaonu öğretiyorkitabında. 1976’da

ilk baskısı yapılan ve o günden berimilyonlarca satan kitap yazarın kendideyişiyle, öğrenciler, yazarlar, editörler,öğretmenler ve nasıl yazı yazılmasıgerektiğini öğrenmek isteyenler içinbir rehber.” (“Yazar Adaylarına Kılavuz Kitaplar”, Musa İğrek, Sayı: 105)

HOTEL GLASGOw,ŞAVKAR ALTINEL, YKY

“ Hotel Glasgowher şeyi arkalarında

bırakıp hayatla-rından (kaldıklarıo ‘otel’den) çıkıpgitmek isteyen

 ve tabii sonundabunun imkânsızolduğunu keşedenbir dizi kurmaca

karakter ve gerçek insanla ilgili. Kendim-den üçüncü tekil kişiyle söz etmeyi, böylebir çıkışın hiç gelmeyeceğini, olduğumuzinsandan başka bir şey olamayacağımızıişin başından kabul etmek için seçtim

 ve kitabın daha ilk kelimesinin ‘Şavkar’olmasına özen gösterdim.” (“DüzyazıylaŞiiri Büsbütün Farklı Görmüyorum”, Söyleşi:Can Bahadır Yüce, Sayı: 105)

BİR İ’CâZ HECELEMESİ, M. FETHULLAHGÜLEN, NİL YAYINLARI

“Bir İ’câz Hecele-mesi, isminden deanlaşılacağı üzere,Kur’an’ın önceliklemucize, bilhassabelâgat mucizesioluşuna dayanı-

 yor ve bu mucizeoluşun ibrişimdenatkıları ile en az bir

kitaplık meseleleri bir cümlede anlatıvereniadeleri üzerinden gidiyor. Bazı ayetlerçerçevesinde Kur’an’ın îcâz-ı beyanın-daki i’câzını birtakım misallerle nazarlarasunan bu şaheser, Bakara Sûresi’nin özeti

 ve üzerinde hem de uzman pek çok kişitaraından samimi ve derinlikli çalışılmayıbekleyen, diğer tesirlerde çok görmedi-ğimiz bir hususiyet olarak, Bakara Sûresiayetlerinin cevherinde gizli bazı küllî kai-deleri, meyveli dallar gibi, Rahmet nâmına

takdim ediyor.” (“Sonsuz Kur’an Hazinesin-den Cevherler”, Ali Ünal, Sayı: 106)

KAPİTAL, THOMAS PIKETTY, ÇEV.: HAN-DE KOÇAK, İŞ BANKASI KÜLTÜR YAY.

“Kitap iktisat bili-minin, insan yaşa-mına dair can alıcıkonularının başındagelen gelir dağılı-mında eşitlik veyaadalet konusunuişliyor. İktisat, belkide araştırdığı hiçbirkonuyu, gelir dağı-

lımında eşit(siz)lik konusu kadar muğlakbırakmamıştır. Bu çözümü son derece zor,

bulanık alan üzerine çok uzun zamandırPiketty’nin kitabı kadar derinlikli bir analiz yapılmadı. Dolayısıyla, Piketty’nin kitabınıbu kadar popüler yapan en temel unsu-run, uzun bir aradan sonra bu muğlakalana getirdiği derinlikli analiz olduğunusöyleyebiliriz.” (“Gelir Eşitsizliğinin Çözümü

 Ne?”, Tamer Çetin, Sayı: 107)

NECİP FAZIL: SICAK YARADA KEZZAP,ORHAN OKAY, DERGâH YAYINLARI“Orhan Okay Hoca’nın yetmiş yılıaşan Necip Fazıl ilgisinin meyvesi

olarak karşımduran eseri, Fazıl’ı anlamisteyen her oiçin önemli tler sunuyor. akademik üstan uzak, bilnitelikten tav vermeden, h

sete düşmeden, Necip Fazıl’ı tanistiyorum diyen herkes için bir bakitabı...” (“Sıcak Yarada Kezzap”, Coşkun, Sayı: 107)

ANILAR, DORIS LESSING, ÇEV.: DBERİLGEN CENCİLER, KIRMIZI K

“Lessing birdçok hayatı antıyor Anılar ’dKitabı yirminasrın sosyal tniyetine –yansik– okuyabilniz gibi, gözüoynadığı bütrolleri orasın

dan burasından çekiştirip sündür

bir kadının içindeki isyana dikebiannelerin kızlarını, savaşların sava yanları nasıl etkilediği gibi nice müzerine uzun uzadıya düşünebilirLessing’in, içinizde apayrı bir mobaşlatabilecek türden itiraarı da kitapta, bazı sırlarının sır kalacağısezip onunla birlikte susacağınız ada. Aynı zamanda, otobiyograf üdüşünen bir otobiyograf bu.” (“Ulu Tigger Asi Doris’e Karşı”, YasemÇongar, Sayı: 108)

ZONA, GEOFF DYER, ÇEV.: CEALPAN, EVEREST YAYINLARI

“Nuri BilgeCeylan’ın Uz

flmindeki yakahramanınkuzeniyle birStalker ’ı ( İz Sizlediği o muşem sahnehakkında uzudipnot düştü

çok memnunum. Belki bu bile kitTürkiye’deki edebiyat ve sinemaçevrelerince ilgi görmesine yetecek(“Tarkovski’nin Peşindeki İz Sürücüleşi: Günseli Işık, Sayı: 108)

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 8/40

8

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI SÖYLEŞİ 

ZEHRA ONAT

afamda Bir Tuhak ’nkahraman Mt n sağc

n soc, n dindar n aik...Arafta bir karaktr odğn

söyleyebilir miyiz?

 Aynen öyle, Mevlut arata diyebiliriz. Sorunşuydu: Bir dea bu özelliğiyle bence MevlutTürkiye insanının çoğunluğuna benziyor.Çok sert bir siyasi kavga var; 2012’de kaldıama Mevlut onu görüyor, o sertliğe girmekistemiyor. Ben romanımda sağcı, solcu, laik,geleneksel dediğiniz ailelerin hepsini aynı

romanda, aynı mesaede görmek istiyor-dum, bunun için de Mevlut gibi bir kahra-manı geliştirmem gerektiğini düşündüm.

 Yani dediğiniz gibi, ne kuvvetli sağcı dü-şüncede olacak, ne kuvvetli solcu... Ferhatgibi kuvvetli solcu düşünceleri olursa ülkücü,muhaazakâr arkadaşları arasında var olamaz

 ya da bunun tersi... Kuvvetli muhaazakârdüşünceli olursa Ferhat’la, Marksistlerledüşüp kalkamaz. Halbuki özellikle çocuk-luğunda iki dünyaya da girebiliyor ve bunudevam ettirebiliyor. Bu önemliydi. Kahramanülkenin siyasi yelpazesinin ortasında dursun,

iki taraa da gidip gelebilsin, bu sayede bütünsorunları tartışabileyim istedim. Kitapta sk sk “niyt ksmt” konsndan söz aç-yorsnz. Sizi b konda b kadar düşünmy itn s-

bp n? Yoksarn dünyasna mrck tttğnzdan sk karşaştğnz kimr mi bnar?Değil… Yoksulların dünyasında en sıkkarşılaştığım kelimelerin “niyet” ve “kıs-met” olduğunu söyleyemem. Ama kita-bımda bunu destekleyen bir durum var.Mevlut’umuz bir kıza niyet ediyor, kısmetitam o olmuyor. Bunu hikâyenin kalbinealınca, ki başta öyle değildi, ne olur diye

merak ettim… Aslında olay 80’lerdeydi.Bunu oraya koyarsam, bütün kitabı dahaelsef, ahlâki bir kavramsal tartışmayaçekebileceğimi hissettim, daha okunaklıkılabileceğimi düşündüm. Kitabın –dahasüslü kelimeyle– sorunsalını, ilgilendiğimeseleleri bu kavramları derinleştirerek,şahsi görüş resmi görüş, kalbin niyeti dilinniyeti gibi başka payandalarla destekleye-rek daha büyük bir şeye doğru çevirdim. Amca ockar gündn gün zngin orknMt hayat boynca bozack yapyor, sknt

iind yaşyor n sonnda on hayata bağ-

ayan, yaşama sinci rn şyin d yin bozasatmakta odğn karyor...Bozacılık ya da eski karısını hatırlamak.Bozacılığa bir bağlılığı var ve Mevlut’unbu dürtüsünde yalnızca para değil, birbaşka şey olduğunu savunuyorum.Bunu da bozacılarla yaptığım röportajla-ra borçluyum. Küçük bir hesap yapalım.Bir bozacı günde üç saat çalışır, 60-70 lirakazanır, 15 kilo satarsa iyi. Hadi yüz lirakazansın. Ekim ortasından şubat ortası-na kadar 120 günde bir insan bütün birseneyi döndüremez. Bütün bozacıların

 ya ikinci bir işi vardı r ya da emeklidirler.İki saat gezinmek, eğer bir de düzenlimüşteri olursa, dünyanın en kolay işi. Ama becerikli bir adamın işi. Yazarkn Mt i nas bir iişki krdnz? Siz n-

r düşündürüyor, hissttiriyor?Bir dea onu konuşturamıyordum, yabancıbiriydi. Ama öyle birini icat etmem, geliş-tirmem gerektiğini düşünüyordum. SonraMevlut’u konuşturmaya başladım ardındanarkadaşlarını ikinci tekil şahısla konuştura-bileceğimi keşettim ki bu epey ilerledikten

sonra oldu. Bu sesleri duymaya başsevindim. Nihayetinde bir yazar ikahraman sestir. Bir kahramanı konmaya başlıyorsan, bir odadan içeri incı bir şekilde sokuyorsan, şurada biriçirebiliyor ya da romanda birine kızökelendirip sevindirilebiliyorsan, o manı sahici yapabilmişsin demektirben romanın ikinci cildini de yazaçok da kolay olur çünkü kahramanlarçıkmış, o sesleri yeniden konuşturab Başangçta böy çok ssi bir roman yazmamamştnz yani…

Bütün roman üçüncü tekil şahıstılut gitti, Mevlut geldi… Sonra bupabileceğimi düşündüm, küçük bde oldu kendimce. Sonra da bun

 yaradığını gördüm. Benim Adımmızı’daki tecrübem. Bu dünya, rokuyacak insanların dünyasındanBenim Adım Kırmızı  da öyleydibirinci tekil şahısla, gittim, ettimkundum deyince daha bir inand

 ve çabukluk geliyor. Öbür türlü, imem kaç yılında şu oldu bu oldu fBirden güçlü bir doğrudanlık oluy

‘Defterimde 11 roman planı var, hepsini yazamayacağımOrhan Pamuk’la altı yıllık bir eöeğin ürünü olan romanı Kafamda Bir Tuhaflık ’ı,değişen Türkiye’yi ve İstanbul’u, roman kahramanlarını, okurluk hayatını ve

çalışma temposunu konuştuk. Yazar, “Defterimde daha 11 tane romanın planıvar. Hepsini yazamayacağım, o kadar ömrüm olmayacak ne yazık ki.” diyor.KAFAMDA BİR TUHAFLIK, ORHAN PAMUK, YAPI KREDİ YAYINLARI, 480 SAYFA, 22 TL

K Orhan

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 9/40

9

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI SÖYLEŞİ 

 Romann çkş noktas şhir miydi, kahraman myd?Bir bozacıydı ve kısa bir roman olacaktı.Ben bir bozacının bir hatasını, bir ayını

 yazmak istedim. Bir bozacım vardı. Eneski bozacı. Şu bakımdan da elverişliydibozacı, biliyorsunuz boza Osmanlı içki-si, geleneksel, bence bugün hâlâ ayaktadurmasının sebebi tadı flan değil. Yal-nızca sokakta, kar yağarken bir ses, amao sesin iki özelliği var: Bir modern ha-

 yat, huzur içinde yaşadığımız konorluevlerimizde soğukta üşüyen bir adam,ona bir sevgi ya da merak duyuyoruz,çocuklar meraklıdır ayrıca bozacıya.İki, Osmanlı’dan gelen bir şey. Üç, bozaalkollü bir içecektir ve Osmanlı’da alkol

 yasaktır ama kılıına uydurmalı bir ko-

nudur ve kitapta da bunu tartışıyorlar. Bir sürü taihsiziğin başna gmsin, yaşadğ oncaskntya rağmn Mt’n mtszğa düşmmsi-nin sebebi ne?

Belki hayal gücü var ve iyimser olma-

 yı biliyor. Aynı şey iki kişinin başınagelir, bazısı bardağın yarısı boş der,bazısı da dolu. Mevlut hayata bardağın

 yarısı dolu diye bakıyor. Ama unutma-

 yalım, kitapta en başında söylüyorum,

Mevlut’un bütün bu sıkıntılarına rağ-men kendisinin de arkında olduğu-

nu düşündüğüm bir yanı var. Mevlut yakışıkl ı ve bütün kadınlar onu be-ğeniyor. Bu da onun hayattaki önemlihazinelerinden. Bir de dürüstlüğü vekahramanlığı var. Pki, kahramanarnzn hr birini karşnza adğ-nzda, Mt onarn arasnda nas bir yr dinirdikndin? On sizin gözünüzd diğrrindn ayranözikri nr?Bir dea, onları dizsek böyle, Mevlut yan-larında rahatsız olur,  Kara Kitap’ın kah-ramanı Galip’le Mevlut arasında yüzler-ce kilometre var. Ya da hele,  Masumiyet

 Müzesi’nin Kemal’i, Mevlut’tan boza alır ve ilgilenmez bile belki, ama hepsinde

de benden bir şey var. Yani, en sonundaMevlut’un kaasının tuhaığında, benimkaamdaki tuhaıktan bir şeyler var. Amaonun ne olduğunu size söyleyemem. Mt “Kafamda bir thak ar, n yapsam bâmd yapayanz hissdiyorm.” diyord… “Kafamda Bir Thak” ad Wordsworth’ün diz-

sindn ant sizin d daha öncki kitaparnzardiğiniz isimr bnzmiyor. İsmin hikâysiniöğrnbiir miyiz?

 Anlatmak istediğim hikâyeye yakın ol-duğu için. Ben de kendimi kaasında bir

tuhaık olan bir insan olarak gördüğümiçin, o sırada bu kitabı düşündüğüm içinböyle oldu. Bu güzel bir kitap başlığı olurdediğim için.

Rüya, Füsn, Rayiha... Romanarnzdaki kadn karak-

trrin isimri hp şiirs b isimrd zik âminötsini çağrştran bir şy ar. N drsiniz? “Rayiha”isminin öz bir hikâysi ar m?Bir gün aklıma geldi, aslında önce Rayiha vardı, kız kardeşleri yoktu. Ben Rayiha’yıçok sevdim. Sonra bütün bu olaylarıngelişebilmesi için iki kız kardeş ve bir debaba buldum. Romann bir yrind “bozann n odğn bimyndünya okrarna” b içcğin tarini yapma ihtiyacdyyorsnz. Roman yazarkn artk hr didn, hrükdn okra hitap ttiğiniz dygsn kafanzdanatabiliyor musunuz?

Dünya ve gelecek Türk okurlarına, evet…Şimdi kitaplarım 62 dile çevriliyor. Bu ki-tap da 40-45 dile çevrilecek. Dürüst olma-lıyım. Genellikle kitaplarımın en çok sattı-

ğı ülke Türkiye ama Türkiye’de kitaplarımiki satıyorsa dünyada on satıyor. Bir kereGuardian gazetesi, oranın ünlü yazarlarınasormuştu, kimin için yazıyorsunuz, diye.

 A. S. Byatt ben yalnızca İngilizler için ya-zıyorum, demişti. Kazuo Ishiguro dürüst-çe, beni okuyan herkes için yazıyorum,diye cevap vermişti. Ben de aynen o cevabı

 veriyorum. Ben bu kitabı, bundan öncekitabımı kim okumuşsa onlar için yazıyo-rum, 12 milyon kişi (gülüyor). Romann sonnda dizin kronooi ar. Sanki okr

şaşrtmak, krg i grçk arasndaki çizgiri bir-siz ha gtirmk istr gibisiniz?

 Masumiyet Müzesi’nin sonunda da di-zin var. Bakın teknolojik devrimler olu-

 yor. Ee niye uygulanmıyor bu? Hepimizmuhaazakârız. Eskiden bunu yapamaz-

dınız, büyük masra; tekrar bütün romanokunacak, saya numaraları düzenle-necek. Şimdi böyle programlar var, beşdakikada yapıyor. Büyük yardım. Bir deşunu diyorum: Bazı sahneleri yeniden miokumak istiyorsun, en sevdiğin yerler…İşte burada! Kitabımın saydam olmasınıda seviyorum, her yerine ulaşabilirsin.Kitabımı yazdım, hiçbir şeyi saklamayaniyetim yok. Her şeyine hâkimim demegibi bir mesajı da var. Ya da baştaki aileağacı, o da seni romana hazırlıyor. Romanda Türkiy tarihinin pk çok krma noktasnagöndrmr ar. Gzi oayarna dğinmiyorsnzama Kitap Zaman ’nn 100. saysnda yaymananmtninizd “Gzi oayar Taksim’ çkp ‘siyasi oarakgörübiir oma’ gnğinin şimdiik son hakas”

dmiştiniz. Gzi topmn tansiyonn düşürdü müsizc, yoksa griim sürüyor m?Bir dea romanda Gezi yok, çünkü ben buromanı altı yıldır düşünüyorum, bir deaçıkçası Gezi çok yakın ve sıcak bir olay,romanın dengesini bozardı. Bakın, benimkuşağımdaki solcu arkadaşlar, 12 Martoldu, hepsi 12 Mart romanı yazdı. Evet ca-zip bir konuydu, kitabı da sattırır. Ama benöyle ilgi çekmek istemiyorum. Diyelim,büyük bir yangın olsun, bakın İstanbuldepremi, onu ben köpürtüp uzun uzun ya-zabilirdim, hepimiz yaşadık ve uzun uzun

okumak isteriz. Çok yakın, herkesinlu ya da olumsuz ilgilendiği bir olaba ekleseydim, Mevlut Gezi’de şunbunu dedi, diyeceklerdi. Herkes buzacaktı ve kitabın dengesi bozulacak

Pki, dbiyat okrğnz yazdğnz zamnas tkiniyor?

 Artık iyi bir edebiyat okuru dGençliğimde iyi bir edebiyat okuruŞimdi bakıyorum, bütün Batı d

bahsediyor bu genç yazar ne yapmondan ne öğrenebilirim diye, yani ylıkla okuyorum. Bu dokuzuncu romDeterimde daha 11 tane romanın

 var. Hepsini yazamayacağım. O ömrüm olmayacak ne yazık ki. Benliğimde zevk için, romanlar beni betığı için, ruhumu şekillendirdiği içidum. Hâlâ edebiyat zevkim öyle, yromancının beni soktuğu dünyayı ediyorum.  Alev Püskürtenler ’i büyzevkle okudum. Çağdaş sanat dünanlattığı için de ilgimi çekti. Ama keşier nadir, senede bir kere oluyoGençliğimde hatada bir olurdu.

 yeni yazacağım kitap için okuyorumedebi olarak bu ne yapmış, ne numçekmiş, ne yöntemler kullanmış diy

raktan okuyorum, bitirmeyebilirimbir okura dönüştüm. Gençliğimdedeğildim, kötü yola düştüm galiba.

Paris Review   söyşinizd günd 10 saat çasöymiştiniz. Hââ ayn tmpoda m çaşyorBu kitabı yazarken daha çok çalıştımka bir hayatım yok. Ben çalışmayı sehayatta en büyük talihim, başkaçalışma dediği şeyi ben oyuncakoynayan çocuk gibi yapıyorum. İstşeyleri yapıyorum hayatta. Hiçbir sekiz saat uyuyamam, dört saat sonkar kalkmaz çal ışmaya devam ediyEğleniyorum ve mutlu oluyorum

 yazarlar var, ben öyle değilim All yazıyor yazıyor kimseye göstermiy yazdıkça k ız arkadaşıma, kızıma

 yorum. Bazen pek inandırıcı değibunu diyorlar, çıkarıyorum. Söz dinrsiniz yani?Dinlerim. Bitmemiş kitapta yazarın ne güveni yoktur. Söz dinlemeyi bkaş kaldırsalar, hiçbir şey demese

 yüzlerinden okurum. Kafamda Bir Tuhak yabanc dird n zaymanacak?Sanıyorum gelecek sonbahardan içeşitli dillerde çıkar.

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 10/40

10

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI ROMAN 

ÖMER AYHAN

rhan Pamuk’un romanlarıbiçim yönünden incelendi-

ğinde, genellikle modernistromanın imkânlarıyla postmodern tek-nikleri nasıl bir arada kullandığı üzerindeduruldu. Oysa Pamuk, klasik yahut gele-neksel diyebileceğimiz 19. yüzyılın romananlayışına da aynı tutkuyla bağlı bir yazar.Bugünden bakıldığında, onun romancı-

lığında  Kara Kitap’ın bir milat olduğu gö-rülüyor. Salt öncesi ve sonrası olarak değil,

 Kara Kitap  genellikle bir zirve olarak ad-landırılıyor (buna bir itirazım yok) ve her

 yeni romanı için acaba yeni bir Kara Kitap mı beklentisi de az çok mevcut. Belki ge-reksiz bir beklenti bu, zira Pamuk her ro-manında, giriştiği zorlu ve arklı yöntemaraştırmalarının sonuçlarını paylaşıyor bi-zimle. Yine de son altı romanını yazılış sı-rasıyla iki öbeğe ayırdığımızda Pamuk’untercihlerinin seyri sanırım görülecektir.

 Kara Kitap-Yeni Hayat-Benim Adım Kırmı- zı: Bu kitaplarda yazarın son üç romanınagöre daha komplike, postmodern anla-tım biçimlerinin metnin gövdesinde yer

 yer kök saldığı bir çizgi söz konusuydu.Hatta Beyaz Kale’yi de bu üçlünün çok

uzağında saymamalı. Sonrasında,  Kar , Masumiyet Müzesi ve nihayet Kafamda BirTuhaık. Özellikle son ik i romanla Pamukdozu gittikçe artırarak geleneksel ro-man anlayışını selamlıyor. Adeta gururlaPamuk’un romanlarını okuyamadığınısöyleyen şaşkın bir kitleye, bu romanı daokuyamıyorsanız okumayı toptan bıra-kın serzenişini yapıştırabileceğimiz ölçü-de zahmetsiz, ancak dikkatle okunmasıgereken bir roman bu.

GeRçeKTeN FARKlı Mı?Pamuk’un yeni romanıyla ilgili söyleşileri-ni takip ediyorum. Yazar hem arklı kişile-ri konuşturduğunu hem de her şeyi bilenüçüncü tekil anlatıcıyı devreye soktuğunu,“arklı” bir şey yaptığını söylüyor. Acaba

gerçekten öyle mi? Cevaplar romanın ilkiki paragraında. Girişe bir bakalım: “Bu,boza satıcısı Mevlut Karataş’ın hayatının

 ve hayallerinin hikâyesi. Mevlut, Asya’nınen batısında bir yerde, puslu bir göle uzak-tan bakan yoksul bir Orta Anadolu köyün-de 1957’de doğdu.” Şimdi bu girişi bir kezdaha, ama 60’ların ve 70 başlarının yerliflmlerinde, oyuncular devreye girmedenönce eko verilmiş dış sesin hikâyeyi baş-lattığını hayal ederek okuyun. Bu nostaljikeekt, sanırım sizde de yerini bulacaktır.

İkinci paragraa geçebiliriz: “Okur-

larım benim gibi Mevlut’la tanışsalardı,onu yakışıklı ve çocuksu bulan kadınla-ra hak verirler, hikâyemi renklendirmekiçin abartmadığımı teslim ederlerdi. Bu vesileyle, bütünüyle gerçek olaylara da- yanan bu kitap boyunca hiç abartma- yacağımı, zaten olup bitmiş bazı tuhaolayları, okurlarımın daha iyi takip edipanlamasına yardım edecek bir şekildesıralamakla yetineceğimi belirteyim.”Burada yazar okurlarıyla konuşuyor.

 Ama hangi yazar? Mesela Ahmet MithatEendi. Pamuk okura la atmayı seven vebirkaç romanında “ey okur!” diye seslen-miş bir yazar. Ama bu paragrataki kadaraçık bir göndermesini hatırlamıyorum.Nasıl bir roman okuyacağımızın anah-tarı bence bu iki paragrata. O yüzdenhem ben-anlatıcının hem de üçüncü tekilanlatıcının aynı andaki varlığı, romandaörnekleri olsa da olmasa da, arklı veyaözgünmüş duygusu uyandırmıyor.  Kimileyin, Pamuk’un kurduğu ilkcümle okurunu etkiler ve kulaktan ku-lağa yayılır. Yeni romanda da böyle bircümle var ama kitabın orta yerinde:“‘Kaamda bir tuhaık var,’ dedi Mev -lut. ‘Ne yapsam bu âlemde yapayalnızhissediyorum kendimi.’”

  Mevlut’un ‘tuhaığı’, bir ölçüde nai -liğinden, hiç eksilmeyen merhamet duy -gusundan ileri geliyor. Amcasının oğluKorkut’un üç kız kardeşten Vediha’yladüğününde Mevlut bir an göz göze geldiğiSamiha’nın siyah gözlerine vurulur. Ona

 yıllarca aşk mektupları yazar ve diğer am-caoğlu Süleyman’ın kendisini ketenpereyegetirişiyle, mektupları yanlışlıkla ortancakardeşin adını kullanarak Rayiha’ya yaz-dığını çok geç ark eder. Aldatıldığına kızıpRayiha’yı ortada bırakmaz, evlenir onunla.  Orhan Pamuk, bir aile romanı yazmış.Bu dea bize köyden İstanbul’a göç eden vebir süre sonra çoğunluğu oluşturan gece-kondu kuşaklarını anlatıyor. Kitabın giri-şinde (Pamuk’un sözleriyle) okurun kaasıkarışmasın diye bir aile ağacı düzenlen-

miş. Sır bu ağacın altındaki tarihlerle veya sona eklenen kronojiyle bile kitabındönüm noktalarını, sözgelimi Rayiha’nınöleceğini öğreniyoruz. Pamuk bize, bütüniyi yazarların yaptığı gibi, bir mesaj iletiyorsanki. Onu hayalen konuşturmayı gözealarak bağlayayım: “Olaylar bir taraa, neyinasıl anlatmışım, onun keyfni çıkarın.”  Yerimiz dar, o yüzden Mevlut’un ser-güzeşti, köyden kente göç eden ailenin ro-manda ele alınışı gibi temel unsurlara azlasokulmadan Pamuk’un yazarlık naturası-na dair, cımbızla seçip ayırdığım cümleler-

le bir iki şey söylemek isterim. Mevlut elinisürmediği ve nikâha kadar dokunmaya-cağı Rayiha’yı Tarlabaşı’ndaki eve getirir

 ve çekindiğini görerek bir saatliğine evde yalnız bırakır. O bir saat geçmek bilmez,bir kahvede oturup çay içen Mevlut’un

dikkatini çeken şey, ruh halini bize ince-likle gösterir: “Vakit çok yavaş geçiyordu.Çay bardağının dibinde yapayalnız bir çay

 yaprağı gördü Mevlut.”  Mevlut’un tuhaığı, biraz da dik-katinden kaynaklanıyor. Boza doldur-mak için çağrıldığı apartman daire-lerinde gördüğü her şeye dikkat eder,bütün gün başka işlerde çalışıp yorulsada, bozacılıktan kimi zaman zahme-tine değecek parayı kazanamasa da,ki bu sırada yeğenleri sürekli kazanır,bu dünyadan vazgeçmez. Mevlut için,

şehrin kalbinde ve sürekli geniçeperlerinde dolaşan bir âneur  dliriz. “Ben kıyamete kadar bozacağım” der, yazılarını okuyamadımezar taşları içini rikkatle dolşehir onunla konuşur. Romanın sda Mevlut da bir cümleyle karşılışehre, ki o cümle, boğazınıza dömamur yumruyu bir güzel oturta

KARA KİTAP’ıN HAYAleTİ Kaamda Bir Tuhaık’ın kanımca Türbiyatına en büyük getirisi bir zarevaçta olan, ancak bir tez ortaya endişesi taşıyan ve genellikle sinanlatım kalıplarının içinde sıkışmışderinliğine işleyemeyen sosyal gerçmanların yapamadığını, üstelik bu

 yunmadan yapabilmesi. Çoğul okaçık romanı salt bu yönden ele alsaroman sanatının derinliklerine vâ

 yazarın sıradan bireyleri nasıl da ç yutlu hale getirdiğini, mekânla vekoşullarla ilişkilendirdiğini görüyor  Pamuk’un kadınları azla anlatda söylenegeldi, oysa Rayiha, en azlut kadar hatırlanacak bir roman manı. Ölüp geri çekildiğinde bile vhissettirecek kadar etkileyici. Öte y

 Kara Kitap  anatiklerini mutlu edeccümle var romanda. Özellikle Megeceleri boza satarken hissettikleri,na metafziğin görünmez yasalarınişleyen bir boyut katıyor. Nadiren Pamuk kendini tutamayıp, mesela kgelen Abdurrahman Eendi’ye, “...dumanlarının içinde şehrin hatları,içinde yattığı için belli belirsiz görü

 yaratık gibi, ancak seçiliyordu.” d yor. Üçüncü tekil anlatıda yazarıni zaman zaman biraz azla duyuözellikle Pamuk’un çok sevdiği şeyler”den bahis açıldığında.  Şehre 1969’da bir yabancı olarakMevlut, sonunda şehirdeki dönüşü

 yeni gelen insanlara yabancılık duyğal’ bir şehirliye dönüşüyor. Roman

manla ilgi li bir hata var. 1969’da Mevbasının yanına gelip Kültepe’ye yer1981’de baba veat ediyor, Mevlut asizinle gelip eve bakarken hayallere d“İçeride yirmi yıl boyunca pişen çorın...” Birlikte evde geçirdikleri süre   Bir aile romanı olduğu kadar İsromanı da diyebileceğimiz Kafamdahaık, Pamuk’un başyapıtı değil. 2014’te yayımlanan birçok teli romsında okuduklarımın açık ara en iy

 yet yanılmamışsam, nedenlerini hlikte düşünmeliyiz.

Öteki İstanbul’un hikâyesiOrhan Pamuk’un yeni romanı Kafamda Bir Tuhaflık ’ın Türk edebiya-

tına en büyük katkısı, bir tez ortaya koyma endişesi taşıyan, belli

anlatım kalıplarının içinde sıkışmış ve insanı derinliğine işleyemeyensosyal gerçekçi romanların yapamadığını yapabilmesi.

O

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 11/40

Bütün Kitapçılarda   www.kaynakyayinlari.com.trkitapkaynagi

Fethullah Gülen Hocaefendi ve onu sevenlere reva

görülen tutumun tarihteki izdüşümü bu kitapta!

  Eser, bugünü doğru anlamak için hepimize

  önemli ipuçları, dersler ve ibretler sunuyor.

  Zulüm Payidar Olmaz!

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 12/40

12

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI SÖYLEŞİ 

GÜNSELİ IŞIK

ona , Türkçd büyük bir yaynitarafndan yaymanan ik kitab-

nz. Daha önc İçimdeki Yağmur ,(Yoga For People Who Can’t Be Bothered To Do ıt )daha küçük bir yayninc basmş ama Türkiy’dpk doaşma girmmişti. Zona sizi Türkiy’dkiokrara bştrmak için doğr bir sçim mi?(Gülüyor) Herhalde daha kötü bir seçimolamazdı diye düşünüyorum, çünkü

kitabın ticari çekiciliğinin azla olduğusöylenemez. Diğer taratan, Nuri BilgeCeylan’ın Uzak  flmindeki yazar kah-ramanın kuzeniyle birlikte Stalker ’ı ( İzSürücü ) izlediği o muhteşem sahne hak-kında uzun bir dipnot düştüğüme çokmemnunum. Belki bu bile kitabın Tür-kiye’deki edebiyat ve sinema çevrelerinceilgi görmesine yetecektir! Kitaptaki baz yazarn daha önc kam and -ğn söyüyorsnz (The Guardian ’da DrhamKitap Fstiai’nd dğrndirinr). Bir bütünoarak Stalker’  amaya tam n zaman naskarar rdiniz?Tenis hakkında bir kitap yazmak üzereanlaşma yapmıştım, aslında bu pek akıllı-ca değildi, çünkü ne bir kitap için anlaşma

 yapmayı seviyordum ne de o tenis kitabını yazmak istiyordum. Sonra Britanya FilmEnstitüsü’nde Stalker   gösterildi, ben deflmin benim için ne iade ettiğini anlat-tığım ve aslında hoşuma giden bir üslubuda tutturduğum kısa bir deneme yazdım.Böylece o tenis kitabını yazmamak için,tamamen eğlence amaçlı belki de pekde uygun olmayan, yine de çok hoşumagiden bir şekilde Stalker ’ı özetlemeye gi-riştim. Nihayet basılması için tenis kitabı

 yerine Tarkovski kitabını teslim ettim vehem Amerika’daki hem İngiltere’deki ya-

 yıncım, haklarını teslim edeyim, kitabın yazılmaya başladığı ve dönüştüğü halarasındaki ark konusunda takdire şayanbir şekilde anlayış gösterdiler. 

Fim ştirirind kramara, idooik yakaşm-ara daima yr riir ancak kişis tarih üzrindnyapan okmaya pk rastanmaz. B, üzrind dü-şündüğüm bir konyd kitabnz okdynca baçdan çok mmnn odm. Bir anamda sözü tarihçaşmas da sayabick sinma tarihinin ‘s-

yirci’ ayağndaki ksiği d kapayan b üsb trcihtm sbbiniz nydi? Aslında tam olarak bir seçim yoktu.Benim için kuram bir ölçüde ölmüştür.Goethe’nin, önce Walter Benjamin sonrada John Berger taraından alıntılanan şucümlesindeki hali hariç: “Ampirik ola-

nın, kendisini incelenen nesneyle çok yakından özdeşleştiren hassas bir biçimi var ki, bu nihayet kurama dönüşüyor.”Üslup, flmle ilgili yazmaya başladığımandan itibaren beliren üsluptu. Seyircikonusundaki bakış açımda önemli nok-ta şu: Hiçbir zaman belirli bir seyircinintemsilcisi olmaya çalışmadım ve tek birseyirci türünü de tutmadım. Anatnn üsb kişis osa da çağrşmar rf-

ransar çok gniş fark disipinrdn. Fimi tk-

rar (ya da tkrar tkrar) izmk dşnda kitap içinm igii başka çaşmaar yaptnz m?Tam olarak araştırma yaptığım söylene-mez ama flmin her boyutuyla son dereceilgiliydim ve bu şekilde flmle ilgili bu la-bildiğim her şeye ulaştım. Bir başka önmi sanatç, D.H. lawrnc hakkndada bir kitap yazdnz. lawrnc’n sizd yazar omaistği yandrdğn söymiştiniz. Tarkoski’yi siziniçin öz yapan n? O da sizd bir yöntmn omaistği mi doğryor?Film yapmaya yönelik hiçbir arzum yok.

 Yazı hayatında sevdiğim nokta, bir kitap yazmak için kimseden izin almak zorun-da olmamanız; öneri taslakları hazırla-mak, ödenek bulmak zorunda değilsiniz.Zamanınız olduğu sürece sadece yazı- yorsunuz. Öte yandan, flm yapmak içinher zaman izne ihtiyacınız var ve elbettebir sonraki aşamaya geçebilmek için deparaya. Benim için bu, sonucunun ve ge-tirisinin devasa olacağını görebilsem de,bir tür cehennemi andırıyor. Şimdi Los Angeles’ta yaşadığım için bunu çok daha

güçlü bir şekilde hissediyorum. Bnca izm, b kadar çaşma sonnda bir şan -

snz osa Tarkoski’y m hakknda n sormakistrdiniz?Bir şey sormak istemezdim, pek çoksöyleşisini okudum ama söylediği şey -lerin çoğu benim için pek de aydınlatıcıdeğildi. Başka insanların görüşlerindeneklemeler yapmayı isterdim ama kitabıbitirdikten sonra öğrendiğim şeyler oldu.Film editörü Walter Murch örneğin, ki-tabın yayımlanması sırasında yapılan

sempozyumda flm hakkında muhşeyler söyledi.Doğr anadysam, Tarkoski’nin, inancn ta sonna kadar bir snama odğ yönündn katyorsnz. Öyys ‘Oda’ ‘Bög’ h–Tarkoski’dn antar da yaparak- omsksin hükm armanzn sbbi ndir?Filmle ilgili nihai bir sonuca varsanmıyorum. Oda’nın etkisi kondaki bütün o şüpheler de zaten fkadar muhteşem yapan şeylerden.

 Sizin d zaman zaman yaptğnz gibi m Hrimotiriy yormanabick özikr sad baz şyrin birsiz kadğ ya da tam trrmara imkân rdiği d ortada. Öt yandarfransarya baktğmda pk çok şyin doarak yri yrin otrabidiğini gördüm. Bya da Tarkoski’nin inanca bakşnn İsam’a kn oma ihtimai hakk nda n düşünürsünüzBu konuda bakış açımın son dereceolduğuna eminim, çünkü din konda oldukça cahilim. Film sürekli bizi bir tür alegorik ve dinî okuma vik ediyor ama daha sonra alegorhızla parçalanmaya başlıyor. Ogerektiği gibi. Alegoriler ilgi çekicmaz, sizce de öyle değil mi? Benciyi yapan en önemli unsurlar, he

bir alegorik düzene yenik düşmeykoyan unsurlar. Nihaytind kndi ‘oda’nza rişbidiniz m Aslında ‘oda’ya yaza rken erişt immak bir süre için benim en derin oldu. Bu elbette geçici bir tamamışlık haliydi.

Krmaca grçk arasnda ksin bir ayrdttiğinizi biiyorm. Bidiğiniz gibi, Kzhakkndaki Röportaj   (The ınterview ) mbir kriz yaşand. Öy görünüyor ki kimi drkrmaca grçkik arasndaki çizgi siiyor. Kitabnz bağamnda b konda n yorsunuz?

Bu kitabın yapısına bağlı biraz da. Btapların doğru olması ve anlatılanla

 venilir bir belgesinin bulunması gerBenim ilgi alanıma daha çok bu yüklüğün pek olmadığı türler giriyor. Badaşlarımın inandığı gibi ben, özelligünün konvansiyonlarına bağlıromanın, belgesel doğruluk fkrinolmayan şeyleri iade etmek için otbir araç olduğuna inanmıyorum. Zgelince, o Davis Thomson’un reertabı  A Biographical Dictionary o Fi yografk Sinema Sözlüğü) için sögibi, bazı açılardan sinemaya gitmekında bir roman.

Tarkovski’nin peşindeki ‘iz sürücü’Bir yazar, sinema tarihinin en gizemli filmlerinden Stalker ’ın peşine düşerse ne olur? Tarkovski’nin,seyirciyi eşiğine kadar götürdüğü ‘oda’ya erişmek yazara nasip olur mu? Günümüzün sıra dışı yazar-

larından Geoff Dyer, Zona adlı kitabında bu sorulara cevap arıyor. Yazarın alışılmadık bir film okuma-

sıyla kişisel bir yolculuk olarak ele aldığı Stalker  yorumu, şimdi Türkçede. Dyer ile kitabını konuştuk.ZONA, GEOFF DYER, ÇEV.: CEM ALPAN, EVEREST YAYINLARI, 220 SAYFA, 18 TL

 Z 

Geo Dyer 

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 13/40

ÇANAKKALE

SAVAŞI GÜNLÜĞÜ İsmail Bilgin

AŞK ÇÖLÜ Bahadır Yenişehirlioğlu

MEKÂNLAR VE OLAYLARIYLA

HZ. MUHAMMED’İN(SAS) HAYATITalha Uğurluel 

ZEMZEM’İN ANNESİ Sibel Eras lan

MEÇHUL SUBAY Lokman Erdemir İsmail Güneş

DÜNYA MEDYASINDA

ÇANAKKALE SAVAŞLARIHalil Ersin Avcı

HİTLER’İN ORDUSUChris McNab

TİMAŞ YAYIN GRUBU iyi ki kitaplar var...

Y     E    N    İ     

Y     E    N    İ     

Y     E    N    İ     Y     E    N

Y     E    N    İ     Y     E    N    İ     

Y     E    N    İ     

NEZAKET VE ZARAFET İÇİN

MAHREMİYET EĞİTİMİ Adem Güne ş

MOTİVAKSİYONDr. Faruk Öndağ

İLLUMİNATİENTRİKA ÇEMBERİTexe Marrs

İNTERNET ÇAĞINDA

POZİTİF EBEVEYNLİKDr. Faruk Öndağ

Y     E    N    İ     Y     E    N    İ     

Y     E    N    İ     

Y     E    N    İ      K     A    P    A    Ğ     I    Y     L   A    

OCAKKİTAPLARI

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 14/40

14

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI DİN 

AHMET KURUCAN

985 yılındaydı kendisiyle ilk ta-nışmamız. Bursa’da ilahiyat a-

kültesinde öğrenciydi o zamanlar.Kader bizi Fethullah Gülen Hocaeendi’nintalebeliğinde buluşturdu. Aynı halkada

 yıllarca beraber arz ve takrir usulüyle dersokuduk. Sonra kader yollarımızı ayırdı.O akademik hayata geçerken ben başka

 yerlerde ama hep aynı alan içinde çalış-

tım. Türkiye’deki kitap piyasasını çok ya-kından takip etmeme rağmen, nedendirbilmem, Muhittin Akgül’ün Fethullah Gü-len Hocaeendi’nin Kur’an’ın Kaynağını İspatYöntemi adlı kitabından geç haberim oldu.Daha kitabı görmeden ‘ehil bir kalem’dedim. İki sebebi var: Birincisi, Akgül’ünakademik hayatını tesire adamış olması.Nitekim bir ilahiyat akültesinde proesör.İkincisi, Hocaeendi’ye talebe olma ayrıca-lığı. Bilhassa bu ikinci nokta mezkur ça-lışmayı Hocaeendi’nin yirmi kitabındanspesifk bir konunun tarandığı masa başıincelemenin ötesine taşıyor. Önemli mibu? Cevabı kitabın sayaları arasına dalın-ca, Hocaeendi taraından getirilen temel-lendirmelere yapılan değerlendirmeleriokuyunca kendiniz vereceksiniz ve arkı

teslim edeceksiniz.  Bir hususa daha işaret edip kitabınmuhtevasına geçeyim. Şahsi kanaati-me göre kitap, ülkemizin bir yıldan beriiçinde bulunduğu ve devlet imkânlarıylaHocaeendi’nin ve Cemaat’in düşmanlaş-tırıldığı dönemi daha iyi anlamaya vesileoluyor. Çünkü söz konusu edilen mese-le, Eendimize (aleyhissalatü vesselam ) veonun peygamberlik adına ortaya koymuşolduğu her şeye itiraz ile alâkalı. Bir başkabeyanla, kitap Eendimizin (aleyhissalatüvesselam ) şahsına ve Kur’an’ın kaynağına

 yönelik itirazları esas alıyor. Bu gözle oku- yunca “dün Hazreti Peygamber’e (aleyhis-salatü vesselam ), bugün O’nun varisi olanulemaya” diyorsunuz ve aradaki benzer-likleri birebir tespit etme imkânınız oluyor.

Bazen benzerlikler öyle örtüşüyor ki, şaş-kın bir halde, “böyle gelmiş böyle gider”demekten kendinizi alamıyorsunuz.

KuR’AN’A YAPılAN SAlDıRılARKitaba gelince; tarih boyunca Allah’ınrahmetinin göstergesi olarak insanlığagönderdiği her peygambere çeşitli ne-denlerle itiraz edilmiştir. Eendimiz debundan müstesna değildir. Yalancı de-memiş, diyememişlerdir ama sihirbaz,kâhin, şai r, mecnun demişler ve bununla

 Allah Resulü’nü (aleyhissalatü vesselam )

toplum nezdinde itibarsızlaştırmak, ge-tirdiği mesajı etkisizleştirmek istemiş-lerdir. Söz konusu itirazlar Eendimizinhayatı ile de sınırlı kalmamış, tarih bo-

 yunca değişik kesimler aynı türden iddi-aları sürekli seslendirmiştir. Bu saldırılarkarşısında ulema elbette boş durmamış,cevabî veya inşaî çalışmalarla üzerlerinedüşeni yapmışlardır.  Bu bağlamda getiri len itirazlara bağ-lı olarak Kur’an’ın kaynağı sorusu ayrıbir önem taşımıştır, çünkü Kur’an metinmerkezli bir din olan İslam’ın temelinioluşturur. Burada meydana gelecek birkırılma dinin bütününe, hatta inşa ettiğimedeniyete sirayet edecektir. Buna bir de

Kur’an’ın sair ilahi kitaplardan arklı olarakkelime kelime Allah’ın beyanı oluşunu ila-

 ve ederseniz, Kur’an’a yapılan saldırılarınehemmiyeti daha net anlaşılacaktır.  Muhittin Akgül, Hocaeendi’nin 20kitabını işte bu gözle taramış ve önceKur’an’ın kaynağını tespit adına ortayakoyduğu düşünceleri tek tek ayıklamış, ar-dından bu düşüncelerin analizini yapmış.

 Yazar tespitlerini üç ana başlık halindetasni etmiş. İlki, Kur’an’ın i’cazı yani lazı-nın mucize oluşu açısından. İki , muhtevasıaçısından. Ve üç, Eendimizin (aleyhissalatü

vesselam ) hayatı açısın-dan. Mesela ilk bölümde,Kur’an’ın üslubundaki eşsizlik,edebi tasvirler, tasvirlerdeki karakterlerinmükemmel bir şekilde yansıtılması, belâgatüstünlüğü, her seviyeye hitap etmesi, taze-liğini hiç kaybetmemesi, bütün zaman vemekânlardaki kimselere, benzerini getir-me açısından meydan okuması, gayba aithaberler içermesi, içinde hiçbir tenakuzunolmaması gibi alt başlıklarda derinlikli tah-

lillere yer vermiş ve ardından son cümlesinisöylemiştir: Kur’an beşer sözü olamaz .  İkinci bölümde insanı aynı sonucaulaştıracak ayetler ele alınmış. Kur’an’ınmuhtevasının bütün insanlığı ve kıya-mete kadar bütün zamanları içine alacakşekilde geniş olması, hayata ait hemen hersahada beyanlarının bulunması sadece ikiara başlıkta işlenen iki konu. Eendimizin(aleyhissalatü vesselam ) hayatına gelince,bu da en azından diğer ikisi kadar önemlibir başlık. Çünkü oryantalistlerin çalışma-larından da gördüğümüz üzere, mesajın

taşıyıcısı olan insana ait menf şeybii olarak mesajın kendisine yansıya

 Allah kelâmı olması hasebiyle Kutenkide medar bir şey bulamayankarşıtları, tarih boyunca Peygambedimize bu gözle odaklanmaya çalışdır. Tenkide medar diye nitelendirher şeyi de büyüterek kamuya yaniçin bütün imkânlarını kullanmışSanırım bu satırları okurken sizin lınıza gelen onlarca örnek vardır. H

 Aişe Validemiz’le evlilik yaşından HZeynep ile evliliğine, esirlere muammünaıklarla olan münasebetlerinebirçok örnek...  Netice itibarıyla, Kur’an ilk nüzubugüne üzerinden geçen 15 asrın dadetiyle sabittir ki, Allah kelâmıdır. O

Resulü başta olmak üzere hiçbir nispet edilemez. Muhittin Akg

kitabı ile Hocaeendi’nin mezksendeki görüşlerini toplamış. eserde dağınık halde bulunrüşlerin bir araya getirilmesi vlizi, bizim gibi okuma özürlü tiçin hayati önem taşıyor. KaldHocaeendi’nin Kur’an hakk

düşünceleriyle alâkalıilk çalışma değil. Yazarın

önsözde de iade ettiği gibi,Suat Yıldırım ve İsmail Al-bayrak Hocaların da yaptığı çalışmaİnancım o ki, bundan sonra da olaFethullah Gülen “Hocaeendi” lakâbıkazanan ilmî yönü ile daha iyi tanBugün onu bu bağlamda keşedemtahf eder bir tarzla “cami imamı” deminin duvarları arasına sıkıştırmaya dar düşünce sahipleri de belki utanac  Muhittin Akgül’e ve kitabın oku

 ya ulaşacağı sahaya kadar emeğiherkese teşekkürler.

Kur’an beşer sözü olamazProf. Dr. Muhittin Akgül, Kur’an’ın Kaynağını İspat Yöntemi adlı yeni kitabındaFethullah Gülen Hocaefendi’nin Kur’an’ın kaynağını ortaya koyduğu düşünceleri

tek tek ayıklıyor ve bunların analizini yapıyor. 20 farklı eserde yer alan görüş-

lerin derlendiği çalışma, bu konuda derli toplu bir kaynak niteliğinde.FETHULLAH GÜLEN HOCAEFENDİ’NİN KUR’AN’IN KAYNAĞINI İSPAT YÖNTEMİ, PROF. DR. MUHİTTİN AKGÜL, IŞIK YAYINLARI, 270 SAYFA, 12 TL

1    İ   L   L    Ü   S   T   R   A   S   Y   O   N  :   Z   A   M   A   N ,

   C   E   M    K

   I   Z   I   L   T   U    Ğ

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 15/40

15

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI DİN 

AHMET DOĞRU

ize Allah’a karşı takvasahibi olmanızı tavsiye

ediyorum. Dünya ve için-dekiler size yönelse dahi siz onlara yö-nelmeyin. Kaybettiğiniz hiçbir şeye ağ-lamayın. Her zaman hakkı ve hakikatisöyleyin. Yetime merhamet edin. Yardımisteyenin yardımına koşun. Ahiret içinhazırlanın, zalimin hasmı, mazlumun

 yardımcısı olun. Kınayanın kınama-sından çekinmeden kitap ve sünnetegöre amel edin.” Işık Yayınları’ndan çı-kan  Hazreti Ali ve Ailesi  isimli kitapta, Aliyyü’l-Mürteza’nın (kerremallahü vec-heh ) veatından önce vasiyet makamındasöylediği sözler böyle naklediliyor.  Ahzab Sûresi’nde “Ey Ehl-i Beyt! Allahsizden sadece günahı gidermek ve sizi ter-temiz yapmak istiyor.” buyuruluyor. Haz-reti Ali, pâk pâkize zevcesi Fatıma valide-miz, cennet gençlerinin seyyidleri Hasan

 ve Hüseyin eendilerimiz, Allah’ın “terte-miz yapmak istiyor” müjdesinin mazhar-ları. Gelin görün ki bu ailenin reisi, ilimşehrinin kapısı Hazreti Ali’nin ismi, İslâmtarihi boyunca birçok tartışmanın ortasın-da yer almış, alıyor. Hadiselerin bu şekilde

cereyan edeceğini Resûl-u Ekrem Eendi-miz, daha işin başında haber vermiş. Yinekitaptan alıntıl ıyoruz:

“Hz. Ali dostları ile otururken onlaraEendimiz’in ikazını şöyle anlattı: ‘Bir gün

 Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem )beni yanına çağırdı.  - Senin ümmet arasındaki yerin İsaibn-i Meryem’in (aleyhisselam ) insanlararasındaki yeri gibidir. Yahudiler ona kı-zıp annesine itira attılar. Hıristiyanlar iseaşırı sevgilerinden dolayı onu olmadığı birmakama yücelttiler, buyurdu. Hz. Ali, ha-disi naklettikten sonra insanların kendinekarşı tavrını şöyle özetledi:  - Bir kısım insanlar beni sevmekte iratakaçtılar. Bende olmayan hasletleri varmışgibi görüp bana mâl ettikleri için helak ol-

dular. Bazıları bana kızmakta ve kin duy -makta aşırı gittiler. Bana haksız yere çeşitlikötülükler isnad ederek itira attılar. Bununiçin hüsrana uğrayanlardan oldular. Üçüncügrup beni ölçülü bir şekilde sevdi. Onlar busevginin karşılığını alarak elah buldular.”

SAHİH KAYNAKlARA İHTİYAç vAREhl-i Beyt özellikle de Hazreti Ali hak-kında böylesi bir irat ve terit mevzubahisolunca onlar hakkında yazılmış kaynak-lardaki bilgilerin de bundan etkilenmesikaçınılmaz. Hazreti Ali ve  Ailesi, içerdiği sa-

hih bilgilerle okura güvenilir bir kaynaksunuyor. Daha önce de  Hanım Saha-beler , Ashab-ı Sue gibi sahabe neslihakkında eserler hazırlayan Hilal

 ve Abdullah Kara, verdikleribilgilerin sıhhatini saya altın-daki dipnotlarla teyid ediyor.Kitabın başında ise “Eseri-mizi Ehl-i Beyt’in güzideevlatlarından hocamızSeyyid İbrahim Güneş

ile anne taraından de-demiz Seyyid Hacı Ha-şim Köseoğlu’na ithaediyoruz.” şeklinde biritha var.  Kitapta Hazreti Ali’nin dünyaya geli-şinden veatına kadarolan hadiseler nakledi-lirken geniş bir yelpazeçizilmiş. İktida edildi-ğinde hidayete ulaştıracak yıldızlardan müteşekkil buailenin hayatının her anın-dan kesitlerle, okuyucuya bir‘rol model’ sunulmuş. Modelalınacak zamanlar arasında bah-tiyar günler de var, ftnelerin zu-

hur etmeye başladığı demler de. Arkakapakta yer alan konu başlıklarındanözetler bu zenginliğin ipuçlarını veriyor:“Ehl-i Beyt geçimlerini nasıl sağlardı?Hz. Fâtıma’nın çeyizinde neler vardı,mihri ne kadardı? Hz. Ebû Bekir’e ne za-man biat etti? Hz. Ali ile Hz. Fâtıma ailehayatında nasıl bir iş bölümü yapmıştı?Hz. Osman’ın şehadetiyle sonuçlananftne olaylarında Hz. Ali’nin duruşu na-sıldı? Hz. Ali’nin vasiyeti nedir?”

ÜMMeTTeN BeŞ Yıl ÖNCe YAPılAN İBADeTHazreti Ali, Eşre-i Benî Adem’in (aley-hissalatü vesselam ) şere bahşett iği ailede yetişmiş müstesna bir insan. Kıyametekadar yeryüzüne bereket vesilesi olacaksâdât neslinin atası. İlim şehrinin kapı-

sı. Raşit halielerin sonuncusu. HazretiHatice validemizden sonra, insanlık budavetten bîhaberken Allah Resûlü’neiman eden, ikrar veren ilk bahtiyar. Müs-lümanlığı, İslam’ın Mekke’de zuhuruylabaşlamış. İlk namaza şahit olmuş, çocuk-luktan son neesine kadar bunu muhaa-za etmiş. “Ben bu ümmetten henüz hiç-bir kişi Allah’a ibadet etmeden tam beş yıl önce Allah’a ibadet etmeye başladım.”diyerek anlatıyor bu durumu.

O günlerde kılınan namazlar kitaptaşöyle hikâye ediliyor. “Namaz vakti yakla-

şınca Hz. Ali’nin kalbini tedirginlikle karı-şık bir heyecan kaplardı. Aklını istila eden‘Kimseye görünmeden gidebilecek miyiz?’sorusu ile Peygamberimiz’in yanına koşar-dı. Gizlice Mekke’den ayrılır, şehir dışınaçıkarlardı. Rablerine yöneldikleri anda tümkorku ve endişeleri kaybolur. Huşu içindenamaz kılar, huzur içinde geri dönerlerdi.Namazdan sonra halkın içine karışır, hiçbirşey olmamış gibi işlerine devam ederlerdi.”  Bu gizlice şehir dışına çıkışların

birinde Ebû Talib, Nahle mevkiindenamaz kılarken kendilerini görür. Bu-nun yeni bir din mi olduğunu sorar.“Allah’ın, meleklerinin, peygamber-lerinin ve Hazreti İbrahim’in dini” ol-duğunu öğrenir. Atalarının dinindenayrılmayacağını ancak hayatta olduğumüddetçe Allah Resûlü’nü koruyaca-ğını söyler. “Babacığım, ben Allah’a veO’nun Resûlüne iman ettim. Getirdiğihakikatleri kabul ettim. Şimdi buradaonunla birlikte Allah için namaz kılıyo-rum.” diyen oğlu Hazreti Al i’ye de yeğe-

ni Muhammed Aleyhisselâm’ı karek “O, seni hayırdan başka şeyeetmez.” cevabını verir.

GeRçeK SeveNleRe MÜjDeDavet edildiği bu hayra en güzel ştâbi olan Hazreti Ali hakkında SEnbiya (sallallahü aleyhi vesellem ) tdan verilmiş bir müjde, Ümmü S

 validemizden nakille kitapta şöyletılıyor: “Allah Resûlü’nün benim e

olduğu günlerden biriydi. Hazreti kuşluk vaktinde eşi ile birlikte bize

 Allah Resûlü başını kaldırdı. Üç kez  - Ey Ali! Seni ve arkadaşlarını Cle müjdeliyorum. Ancak seni sevdiğdia ettikleri halde İslam’dan uzak du

 ve okudukları Kur’an boğazlarındakçereleri geçmeyenler hariç. Onlarınleri vardır, buyurdu.  - İşaretleri nedir ya Resûlallahsorulunca:  - Cuma ve cemaatte bulunmazl

 yurdu.”

Ehl-i Beyt ocağıEhl-i Beyt ve Hazreti Ali hakkında ifrat ve tefrit arasında gidip gelenyaklaşımlar, ister istemez bu konudaki eserlere de yansıyor. Hilal

Kara ile Abdullah Kara’nın kaleme aldığı Hazreti Ali ve Ailesi , içerdiğisahih bilgilerle okura güvenilir bir kaynak sunuyor.HAZRETİ ALİ VE AİLESİ, DR. HİLAL KARA - ABDULLAH KARA, IŞIK YAYINLARI, 400 SAYFA, 16 TL

S“ 

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 16/40

16

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI EDEBİYAT 

SEZAİ COŞKUN

anpınar, “Şiir ve Rüya” baş-lıklı makalelerinin ikincisinde,

“Her sanat eserinin başında birOreus hikâyesi vardır.” der. Oreus, yarımkalan bütün arzuların trajedisinden doğanşarkıdır. Yine Tanpınar’ın “Tanzimat Ferma-nı kadar mühim” saydığı Beşir Fuat’ın inti-har mektubu da Oreus’un lirinden yükselenacı bir çığlık olarak, bir buçuk asırdır, yarım

kalan hikâyeyi dillendirir. Ahmet MithatEendi’nin kaleme aldığı Beşir Fuat  kitabı, buhikâyeye eğilen ilk iyi niyet hamlesi.  Kendini devrinin “hâce”si olarak gören

 ve her meseleden okuyucusuna bir “hisse”çıkarma gayreti güden Ahmet Mithat Een-di, özellikle Batı ilmiyle münasebeti ve ça-lışkanlığı sebebiyle takdir ettiği Beşir Fuat’ınintiharından da bir ders çıkarma çabasında-dır. “Kanımı dondurarak vücudumu buzlariçinde bırak[tı]” dediği intihar haberininhemen ardından kalemine sarılır ve OrhanOkay Hoca’nın da vurguladığı gibi, BeşirFuat hakkında en sağlam bilgilerin yer al-dığı yazılarını Tercüman-ı Hakikat ’te terikaetmeye başlar. “Bedbaht” diye nitelediğiBeşir Fuat’ın intihar etmeden önce kendinemektup bırakması da eserin vücuda gelme-

sinde etkilidir. Beşir Fuat’la tanışmasındanbaşlayıp “Bu Faciadan Alınacak İbret” baş-lıklı ders bölümüne kadar toplam yedi kü-çük kısımdan meydana gelen eser, edebiyattarihi açısından belge niteliğinde.

AKADeMİ BeŞİR FuAT’A İlGİSİZTarihte bazı insanların hikâyesi, dramlarınınönünde bir set gibi yükselir ve biz o dramdançok, hikâye etraında dönüp dururuz. BeşirFuat’ın intiharı da böyle. Türk düşüncesini,edebiyatını sarsan bu hadise üzerine, birhikâye olarak çok konuşulmasına rağmen,maalese çok yönlü incelemelerin yapılma-dığı bir gerçek. Orhan Okay Hoca’nın kita-bını hariç tutarsak, Beşir Fuat akademininilgisine pek mazhar olamamış. Oysa intihar

 vakası başlı başına bir mesele olarak anlaşıl-

mayı gerektiriyor. Ahmet Mithat Eendi’nineseri, bu yönde eksik ama önemli bir hamle.Kitap boyunca, “hikmet-i batıla” olarak ad-landırdığı materyalizmin zehirlediği “biçare”Beşir Fuat’ı, dramı yaşayan bir insan olarakdeğil, romanında kurguladığı kahramanolarak ele alıyor; onu yargılıyor, azarlıyor,seviyor, ona üzülüyor… Böylece okuyu-cusuna Beşir Fuat’ı nasıl göreceğini telkinediyor. Çünkü Ahmet Mithat Eendi, BeşirFuat’ı Cemil Meriç’in gördüğü gibi bir “İslammücahidi” olamasa da Tanpınar’ın “bir me-deniyet buhranının çocuğu olduğunu hiçbir

zaman unutmaz” cümlesindeki gerçeği hersatırına sindirir.  Ahmet Mithat Eendi, Beşir Fuat’ın Batıile ilişkisini takdir ederken İslam’ı bilmeme-

sini büyük bir eksiklik sayar. Onu MuallimNaci ile mukayese eder. İkisine de tavsiye-lerde bulunur. Aslında ikisinden de RâkımEendi olmalarını istemektedir. MuallimNaci, Doğu’yu iyi bildiği halde Batı’ya ya-bancıdır. Beşir Fuat ise tam tersidir: Arap-ça ve Farsçayı Fatih Rüştiyesi’ndeki kadargörmemiş; hadis, tesir, kelâm ve tasavvugibi İslami alanlarla ilgilenmemiş, Kur’an-ıKerim’i Fransızcadan etüt etmiştir. MithatEendi, onun buhranının kaynağını Batı’yıbilip Doğu’yu bilmemesi sayar. İntiharınasebep gösterilen “hovardalık söylentilerine”ise itibar etmez; “Bir adama o kadarcık bir

 yaşayış çok mu görülür? Ayıp mı sayılır?”diyerek Râkım’a bakışında tecessüm edenahlâk tasavvurunu ortaya koyar.

 Ahmet Mithat Eendi “Suret-i İntihar”

bölümünde intihardan önceki süreci anla-tarak olayı Tarik gazetesinde yer aldığı ha-liyle aktarıyor. Burada Beşir Fuat’ın zabıtaya

 yazdığı kısa mektuba da yer veriliyor. Ancakeserin en mühim taraı bu bölümden sonra

 Ahmet Mithat Eendi’ye yazılan uzun mek-tup. “Mezardan bir seda!” cümlesiyle baş-layan mektupta Beşir Fuat, intihar fkrininiki senedir kendinde yer ettiğini belirttiktensonra, en-şiir-gerçeklik etraında devrindecereyan eden tartışmalara ilişkin kısa sa-

 vunmasını yapar; sanatta tabii hayale değil,gayritabii hayale karşı olduğunu, Batı’dan da

örnekler vererek söyler. Ardından “sebeb-iintiharım” diyerek gerekçelerini sıralar: An-nesinde delilik emareleri görüldüğündenkendisinin de delireceği zannına kapılmış-

tır. Doktor dostunun tavsiyesi ile bu fkridağıtmak için eğlenceye önem verir; seahatâlemlerine girer. Gayrimeşru ilişkiler yaşar.Bir gayrimeşru çocuğu da olur. Babalık duy -gusuyla iki aileyi de idare etmeye çabalarama bunun üstesinden gelemez. Bu esnadaparası da her geçen gün azalır. Kendini ikisorumluluk arasında, “iki cami arasındabeynamaz” olarak görmeye başlar. “İntihar

 vasıtasıyla bu halden” kurtulduğunu söy -leyerek “tele-i nes etmekliğinin” sebebinibüyük oranda bu ailevi duruma bağlar.

İNTİHAR, KAHRAMANlıK Deİl Ahmet Mithat Eendi, mektubun ardından“Muahezat” başlığıyla Beşir Fuat’ın sıraladığıtüm bu meseleleri tek tek ele alarak eleştirir.

 Annesini delilik emareleri göstermesindendolayı hastaneye yatırmasını kabul edilemezbulur. Hatta cenazede bir yakınının, intiharınanneye yapılan bu muameleden dolayı ola-bileceği fkrine önem verir. Burada biraz dadevrine anne-baba hakkını telkin etmektediraslında. Beşir Fuat’ın saydığı bütün gerekçele-ri yersiz bularak meseleyi yine materyalizmebağlar ve intiharın kahramanlık olmadığını,“büyük bir leke” olduğunu söyler: “Ettiğin di-

 vanelik ile bütün dostlarını ağlattın. Mübaha-satta muarızın olanları da ağlattın. Bahusussair âza-yı ailenden de maada iki kadın ile üççocuğu eryatlar, fganlar içinde bıraktın. Se-

nin mertliğin, hamiyetin, insaniyetin bibaret miydi Fuat’ım?” Ahmet Mithat,

 vakasının erdî boyutuna eğilme gemi hiç duymaz. Belirlenmiş gerçek

izahları zaten hazırdır. “Hiçbir hikmemediği intihar vakasının sebebi olaraettiği materyalizme reddiye yazmayı mal etmez. Beşir Fuat’ın “bazı kocaktandırnamesi”ni İslamiyet zannettiğinİslamiyet’in tüm sorularına cevap versöyleyerek materyalizmin tutarsıznı, hatta Beşir Fuat’ın Batı’yı zaman

 yanlış anladığını varsaydığı noktaları Ahmet Mithat Eendi’nin bu yönde B yim? adıyla müstakil bir eser de kaledığı hatırlanırsa, “müdaaaya” verdiğanlaşılır. Onun, büyük bir dramı barmektubun hemen ardından materreddetmeye girişmesinde, gözlerinin öcereyan eden bir acianın izlerini çocukzihninden silmeye çabalayan babanıncanı belirgindir.

  Ahmet Mithat Eendi’de Beşir dramı değil edebiyat tarihi var. Ama kBedenine hâkim olmanın anlamı, vason vermenin özgürlüğü (!), ölüm kayda geçirilmesi, ölümü varlığa terciçabası ve bütün bunların ardında yatrin elseî açmazlar… Ahmet Mithatbunlarla ilgilenmiyor ama metin, yaşarak çok arklı bir portre ortaya kohatta belki yazarına rağmen bir dramliyor. Söylenmeyen sözler, özellikle msayesinde, satırlara sinen dramı dahgin hale getiriyor.

Mezardan bir seda: Beşir FuatAhmet Mithat Efendi’nin Beşir Fuat’ı anlattığı kitabı edebiyat tari-himiz hakkında belge niteliğinde. Yazarın Beşir Fuat’la tanışma-

sından başlayan eser, “Bu Faciadan Alınacak İbret” başlıklı dersbölümüyle beraber yedi küçük kısımdan meydana geliyor.BEŞİR FUAT, AHMET MİTHAT EFENDİ, DERGÂH YAYINLARI, 83 SAYFA, 7 TL

 Ahmet Mitha

Beşir Fuat 

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 17/40

17

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI  ANI 

 YASEMİN ÇONGAR

izde hâlâ istisna ama ya-şadıkları veya tanıklıkları

başkalarınca şu ya da bunedenle önemsenen herkesin kendi hayathikâyesini yazması Batı dillerinde kuralbir nevi. Bu hikâyeleri okumaya merak-lıysanız, en lezzetli yalanları en acemikurgularda heba eden anlatıların başındaotobiyograflerin geldiğini siz de ark et-

mişsinizdir sanırım. Tabii, hikâyesini tıp-kı hayatın kendisi gibi konusuz akıtmayarazı olan bir yazarın otobiyografsinin,

 varoluşun keskin sızısını damıtırcasınaiçinizde iz açarak ilerlediğini hissetmişde olabilirsiniz. Otobiyografler, okurla

 yazarın birbirine en çok benzediği yerler-den biri değil mi nihayetinde? Her okuruniçinde yazılmayı bekleyen bir kitap olma-

 yabilir ama birilerine parça parça anlattığıbir hayatı elbette vardır. Parça parça vebinbir şekilde… Başlangıçların Aşkı’nda

 J.-B. Pontalis, insanın tek değil onlarcaotobiyograf yazması gerektiğini söyler-ken, binbir şekilde anlatılması mümkünbir hayata tek bir hikâyeyi reva görmeninhaksızlığını hatırlatmıyor muydu?  Kırmızı Kedi Yayınevi’ne beni benzer

bir haksızlıktan döndürdüğü için minnet-tarım. Doris Lessing’in otobiyografsini1990’larda ilk yayımlandığında almış, bazıbölümlerini göz ardı ederken diğerlerininotlarla bezemiş, o bölümlerde eski bir ko-münistin geçmişiyle hesaplaşması üzerineepey düşünmüştüm. Ya da şöyle denebilir:Lessing’in biyografsini tam okumamış-tım. Binbir şekilde okunabilecek bir hayatatek bir hikâyeyi reva görmüştüm. Okurbazen zalim olabiliyor. Aradan yirmi yılgeçti. Lessing’in Tenimin Altında ve Göl -gede Yürümek   diye adlandırdığı iki cilt,Türkçede Anılar  başlığıyla tek kitap halin-de yayımlandı. Bu hacimli otobiyografyiçevirtip basmakla bizdeki yayınevlerininekseriya kaçındığı türden bir iş kotaranKırmızı Kedi, Türkçedeki eksiği giderdi,

bana da ikinci bir ırsat verdi.  Lessing birden çok hayatı anlatıyor Anılar ’da. Kitabı yirminci asrın sosyal ta-rihi niyetine –yani eksik– okuyabileceğinizgibi, gözünüzü oynadığı bütün rolleri ora-sından burasından çekiştirip sündüren birkadının içindeki isyana dikebilir; annelerinkızlarını, savaşların savaşmayanları, cin-selliğin yaratıcılığı nasıl etkilediği gibi nicemesele üzerine uzun uzadıya düşünebilir-siniz. Lessing’in, içinizde apayrı bir mono-log başlatabilecek türden itiraarı da varkitapta, bazı sırlarının sır kalacağını sezip

onunla birlikte susacağınızanlar da. Aynı zamanda,otobiyograf üzerine düşü-nen bir otobiyograf bu.

1919 YılıNDA DOMAKSavaş çocuğu Lessing.Kırım’dan çite madalya-lı bir dedenin torunu, birbacağını ve bölüğündekiherkesi Büyük Savaş’ta yi-

tirmiş bir baba ile nişanlısıcephede ölünce askerlerehemşirelik yapan bir an-nenin kızı. Savaş bitmişama 29 milyon insan “birnedenle o dönemin tarihi-nin dışında tutulan” gripsalgınında ölüyor Lessingdoğarken: “Avrupa’nın ya-rısının mezarlığa dönüştü-ğü ve dünyanın her yerindemilyonlarca insanın öldüğü1919 yılında doğmak – buönemli bir şeydi.”  İran’da açıyor gözlerini,Güney Rodezya’da, kur-dukları küçük çitliklerdekıt kanaat geçinen, “sava-

şın sakat bıraktığı [İngiliz]aileler” arasında büyüyor.“Zehirli gaz gibi, kara bulu-ta benzeyen bir şey” var çocukluğunun üs-tünde; “hepimizi savaş yarattı, savaş büktü

 ve çarpıttı” derken birkaç kuşağı anlatıyor.  Babası “hiç kimsenin içeri girip ona

 yardım edemediği soğuk, karanlık birodada bulunmaya benzeyen gerçek birdepresyon” yaşıyor. “Bebeklerin okşanma-sının, kucağa alınmasının, emzirilmesininonları şımartmak anlamına geleceğinidüşünen katı, disiplinli, kendi yaşadığı e-laketten daha azını yaşadıkları için çocuk-larını hep çok şanslı sayan, onların min-nettar ve çok başarılı olması gerektiğinidüşünen yüksek beklentili” annesini isebir tehdit sayıyor Lessing. Otobiyografsini

 yazdığı yetmişli yaşlarında bile annesiylebarışamamış bir kız çocuğu o; bunu anlı-

 yorsunuz, onun bunu anlamanızı isteyipistemediğini bilmeseniz de.  Ailesi, arkadaşları ve âşıklarıyla süreklisaklambaç oynuyor Lessing. İngiliz yazar

 A.A. Milne’nin Winnie-the-Pooh masalınınsevimli kaplanı Tigger, Doris’e takma adını

 vermekle kalmıyor, “bir anlamda ev sahi-besi” oluyor benliğinin. Misafrperver birmaske!  “Hareketli ve şişko Tigger” olmak işi-ne geliyor çocukken. Evlendikçe değişen

soyadlarıyla “Tigger Tayler, Tigger Wis-dom, Tigger Lessing” diye tanınmaktanda memnun: “Bu kişiliğin atılgan, şakacı,hantal ve her zaman uyumlu olmaya ha-zır, yani kendine gülebilen, özür dileyen,soytarı, beceriksizliğini itira edebilen biriolması bekleniyordu. Dışadönük biri. Buaçıdan gerçekte olduğum insan için bir ko-ruma oluşturuyordu.”  İki küçük çocuğunu ve kocasını terketmesinden kısa süre sonra bir başkasın-dan çocuk doğuran, yazmak isteyen amanasıl yazacağını bilemeyen, giderek hayatıkarşılanmayan beklentilerin birbirine ek-lendiği bir zincire benzeyen Lessing, nice

parçaya bölündüğü yirmili yaşlarda büs-bütün dağılıp ualanmamasını içindekiTigger’a, yani “o sağlıklı, yerinde durama-

 yan enerji dolu canavara” borçlu.  Parçalardan birinde Yoldaş Tigger’a dö-nüşüyor adı. Komünistlik yıllarını anlatır-ken, “Olgular” [kitapta “gerçekler” diye çev-rilmiş] diyor Lessing, “kolaydır. Anlaşı lmasızor olan, bu olguları mümkün kılan atmos-erdir.” Irkçılık ve Soğuk Savaş söylemiylezehirlenen atmoserin ona komünistliktenbaşka seçenek bırakmadığına inanıyorama komünizmin günahlarını Stalin’in ya

da bir başkasının marieti saymayı ddediyor: “Bu cinayetler kendilerini Knist Parti’ye adamış genç eylemcileından gerçekleştirildi.” Lessing onbiri olabilir miydi? Cevabı cesur: “Böşeyi asla yapamayacağımı düşünmnim, ‘Sovyetler Birliği’nde, Çin’de ve

 yerlerde öldüren, işkence yapan, köamele eden o çoğu genç yüz binlesandan çok daha iyi olduğumu’ söyanlamına geliyor. Neden, nasıl böyle

nebilirim? Benim ve sevgili yüce g yoldaşlarımın […] vicdanen rahat katillerle aynı hamurdan olduğumubullenmem gerekiyor.”

leSSıNG Bu KİTABı NİYe YAZMıŞ?“Asla açıklanmayacak sırlarının ikinci cildin başında, bir gemi güvede görüyoruz Lessing’i: İki kez boşiki çocuğunu terk etmiş, üçüncü çoctek başına bakan, ilk romanı Türkü

 yor Otlar ’ın basılmasını beklerken Rodezya’dan İngiltere’ye göç ede

 yaşında yalnız bir kadın. İngiltere’dlı adreslerde arklı insanlarla yakarklı kitaplar yazdığı dönemi anlacilt, Lessing kırklı yaşların başındbitiyor. Bir asra yaklaşmış bir hayatı

sından azını kapsıyor kitap.  Lessing bu kitabı niye yazmış?ğini sorularla deşmeyi sevdiğinden“Neden bunu hatırlamıyorsun dahatırlıyorsun? Hatırladığın şeylerinlamadıklarından daha önemli oldnereden biliyorsun?” Ya da belkibir masal anlatmak için: “Geçmişlkendimiz yaratırız. Aklınızın gerbunu yaptığını, küçük bir gerçek paalıp, bundan bir masal yarattığını sebilirsiniz.” Otobiyograflere, “hiç kuromanlar gerçekleri daha iyi anlatıy

 yerek ayar vermek istediği için de ol  Hayır! “Neden otobiyograf?rusuna cevabı kısa Lessing’in: kü biyografler yazılıyor.” Başkaahkâmına karşı bir önlem onun

 yatına sahip çıkıyor bir bakımahangi hayatına? Yazmayı düşü“Alternati Hayatlarım” adlı kitabtari etmiş: “Bölünmüş kişilikli inrın, içlerindeki diğer kişiyi yavaşark etmeleri gibi bu kitabın kahrkadın da (arz edelim ki ben) kend

 yalarının bu diğer hayatları yaşaolduğunu yavaş yavaş ark edecek  17 Kasım 2013’te öldü Lessing. alternati hayatlarını yazmaya yetmeki ama  Anılar ’ı okuyunca onları yadenediğinden emin oluyorsunuz.

Uyumlu Tigger asi Doris’e karşıDoris Lessing’in Tenimin Altında ve Gölgede Yürümek  adını verdiği iki ciltlik anıları,Türkçede Anılar  başlığıyla tek kitap halinde yayımlandı. ‘Alternatif Hayatlarım’ adıy-

la bir kitap yazmayı düşünen yazarın ömrü alternatif hayatlarını yazmaya yetmediama Anılar ’ı okuyunca onları yaşamayı denediğinden emin oluyorsunuz.ANILAR, DORIS LESSING, ÇEV.: DİLEK BERİLGEN CENKCİLER, KIRMIZI KEDİ, 852 SAYFA, 50 TL

B

Doris Lessing (1919-2013)

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 18/40

AYŞE BAŞAK

imari yapıtlar, bu-lundukları toprak-

lara özgü bir biçim-de tasarlandığında, iklimle, doğayla,coğrayayla uyumlu olduğunda anlam-lıdır. Farklı koşulların hâkim olduğucoğrayalarda, evlerin de arklı üslûp ile yapılması gerekir. Konutların malzeme-leri, yapım biçimleri, çatı tipleri bölgesel

bir mimari oluştururken yaşam kültürü ve gelenekler silsilesini de doğu rur, birmedeniyet meydana getirir. İstanbul’unahşap konutları, doğa ile insan yapısı-nın ahenkli bir birleşimi ve bu şehirdebir vakit var olan medeniyetin önemlibir göstergesidir. Tam da bu yüzden bu-gün yıkıntıları dahi içimizde bir şeylerititretmeye yeter.  Yaşama mekânı olarak İstanbul,modern hayattan, onun dayatmala-rından önce şekillendi. Bu bakımdanİstanbul’da ahşap konutların hükümsürdüğü mimari, doğayla çelişkili değil,içiçeydi. Ahşap konutlar insan, doğa vetoplum birlikteliğini mümkün kıldığıiçin bu kadar kıymetliydi.  Kesintisiz olarak yıllard ır ranta

kurban edilen ahşap konutlar, artıkparmakla sayılacak kadar az. Çilelerimaalese bitmiş değil. Hâlâ yıkılıyor, yerlerine hâlâ “girişimci” müteahhitlerinmal sahibine de birkaç dairesini verdiğiçirkin apartmanlar dikiliyor. Çoğu çü-rümeye terk ediliyor ve en acısı da ancaküç arabanın sığacağı otoparklar için birgecede yakılıyor. Onlarla beraber herseerinde büyük bir miras kül oluyor.Kentsel dönüşüm adı altında, rant içinrestore edilirken özelliklerini yitirenle-rin de daha şanslı olduğunu söyleyeme- yiz. Bugün gördüğünüz bir ev i yarın ye-rinde bulamamak vaka-i âdiyeden artık.

55 YıllıK BİR çABANıN ÜRÜNÜİşte bu yüzden mimar Reha Günay’ın

 İstanbul’un Kaybolan Ahşap Konutları kitabıönemli bir çalışma. Günay, ilk proesyo-nel kamerasını aldığı, bir mimar olarakİTÜ’den mezun olduğu 1960 yılından bu

 yana İstanbul’un konutlarını tutkuyla bel-gelemiş. Yaşadığı sokaktan, kendi çevre-sinden başlayarak İstanbul’un arklı semt-lerindeki ahşap yapıların otoğraarınıçeken yazar 55 yıl içinde çok çeşitli kame-ralar ve teknik malzemeler kullanmış. De-ğişen teknolojiyle değişen şehre tanıklıketmiş. Ahşap konutlara ait negati ve po-zitierin tamamını bizzat tarayıp seçtiğini

anlatan yazar, binlerce otoğra içinden bukitapta kullanılacakları belirlemiş.

Kitap iki ana bölümden oluşuyor.Birinci bölümde, ahşap konutlarıntarihi ve ”Türk evi”nin mimarisi gü-nümüze ulaşabilen, çoğu anıt/müzestatüsünde olan örnekler üzerindenotoğra, resim, gravür ve planlar ileanlatılmış. İkinci bölümde yazarın200’den azla otoğraı ile okuyucu-

 ya İstanbul ahşap konut mimar isinin yıllar içinde kaybolan arklı örneklerisunuluyor. Kitapta ayrıca Sedad Hak-

kı Eldem’in İstanbul evleri hakkında-

ki görüş ve fkirlerine, Reha Günay’ıngüncel notlarıyla yer veriliyor.  Yazar, şehrin haızasından birer bi-rer silinen evlerin otoğraarıyla, unutupuzaklaştığımız yaşam şeklimizi de hatırla-tıyor. Bu yönüyle kitap, mimarinin toplumhayatıyla sıkı bağlarını, büyük aile kavra-mını, mahalle kültürünü, günlük yaşantıiçinde kişilerin birbirleriyle olan ilişkilerinianlamak açısından da önem taşıyor.

Reha Günay bunu şöyle iade et-miş: “Fotoğraarı hazırlarken ve seçer-

ken evleri çevreleriyle beraber vermeyeçalıştım. Bazen henüz yapılaşmamışağaçlı yan parselle, bazen teleon veelektrik direkleri ve telleriyle, pencere-lerden uzanan soba boruları ve altınatakılan is toplayıcı konserve kutularıy -la, bunların bağlantı telleriyle, ahşap evkaplamalarındaki çürümüş bir parçayıçıkarıp kendine yuva kurmuş karga vegüvercinleriyle, içinden otlar sarkan kü-çücük serçe yuvalarıyla daha sonralarıçatılara konulan televizyon antenleriy -le… Bütün bunlar o zamanki ev yaşa n-

tısının bir parçası olarak tarihe geçecekbelgelerdir. Zaman zaman yıkılmış,bozulmuş ev resimleri de göreceksiniz. Yıkık evler yapım yöntemi hakkındabize önemli bilgiler verdiğinden benimçok beğendiklerim arasındadır. Ayrıcabozulan daha doğrusu apartmanlaşanbir çevre içinde kalan tek tük evler de omahallenin eski dokusu hakkında bizebilgi verdiği gibi zamanın değişimini vetoplumun, ekonominin, teknolojinin,kentleşmenin nereden nereye gittiğinigösteren belgelerdir.”

  Şehirlerin değişmesi kaçınılmZaman evleri, mekânları, mimarnüştürür. Bu süreç doğal akışındkarıldığında ise özgünlüğünü kden her bir unsuruyla şehir,  yavaş, parça parça ölür. Bugün İstözgün dokusunu, tarihin hiçbir minde olmadığı kadar büyük bikaybediyor. Özellikle son on yıllnemde şehre ait pek çok şeyi yİçinde yaşamaya çalıştığımız budern” kent, mekânla ilişkimizi artırdı, kendimizle, doğayla ve ge

mizle olan ilişkimizi parİstanbul’un her döneminde ranta kedilmenin sembolü olan ahşap evgeriye kalanların kıymetini bilmezaman daraldı, yine de İstanbul’ubolan Ahşap Konutları gibi önemli leme gayretleri sayesinde mimaripım tekniklerini anlamanın ötekaybettiğimiz toplumsal hayat, ilişkiler, ev hayatı hakkında düşlir, modernleşmenin, değişiminrüp getirdiklerinin sağlıklı bir mubesini yapmaya yaklaşabiliriz.

18

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI ŞEHİR

İstanbul’un kaybolan güzelliğiMimar Reha Günay, İstanbul’un Ahşap Konutları  adlı kitabında, yıllardır fotoğrafladığı ahşapkonutların tarihini anlatırken bu yıkımı belgeliyor. Günay, okuyucuyla, ahşap konutlara dair kişiselanılarını paylaşıyor, mimarîyle birlikte yitirilen gelenekleri hatırlatıyor. Çalışma, hayatı boyuncaTürk evini kendine uğraş edinen Sedad Hakkı Eldem’e de bir saygı duruşu niteliğinde.İSTANBUL’UN KAYBOLAN AHŞAP KONUTLARI, REHA GÜNAY, YEM YAYINLARI, 292 SAYFA, 120 TL

 M

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 19/40

19

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI  ARDINDAN 

BUKET UZUNER (Yazar): 

N mt on tandmÇok değerli yazar, çevirmen, kültür insanı,mizah zekâsı yüksek, ironiyi -evlat acısıy -la yaralı gönlüne rağmen- hayatında ko-ruyabilmiş, sevgili dostum ve hocam TalâtHalman’ın veatını çok üzülerek öğrendim.Üzerimde kültürel ve insani olarak büyükemeği olan, edebiyat dünyamızın son be-

 yeendilerinden bir zaraet timsaliydi Talât

Bey. Balık İzlerinin Sesi  yayımlandığındabaşlatılan kampanyaya karşı kitabın Türkedebiyatının önemli bir ütopya romanı ol-duğunu Amerika’da yayımladığı makaleylesavunup ihtiyaç duyanlara açıkladığındabeni kişisel olarak tanımıyordu bile. Öyletarasız, öyle adil ve hakiki edebiyatçı! Do-kunduğu herkeste mutlaka yapıcı izi kalmış,karizması doğuştan: Şimdi bu yazdıklarımıokusa, “Sayenizde meşhur olacağım BuketHanım!” diye bana takılacak, hınzır ve siv -ri Laz zekasıyla hep gurur duyan Talât SaitHalman! Sizi çok özleyeceğim ve anmayadevam edeceğim. İyi ki bu dünyada, bu kül-türde ve Türkçe dilinde yaşadınız, yaşaya-caksınız ve ne mutlu sizi tanıdım!

LAURENT MIGNON(Akademisyen):

Türkç dbiyatdünyaya tanttOn sekiz, on dokuz yaşlarındaydım. Azbuçuk İngilizce biliyordum. Nâzım’lı,

 Yunus’lu, abrika bacalarının minarelerle yan yana olduğu dünyalar hayal ederken,Talât Sait Halman’ın adına rast geldim.Sanırım ondan okuduğum ilk kitap, Ka-nuni Sultan Süleyman’ın, yani Muhibbi’nindivanından çevrilmiş seçmelerin olduğuSuleyman the Magnifcent Poet  (Dost, 1987)başlıklı antoloji olmuştur. İngilizce konuşu-lan dünyada Talât Hoca’nın Türkçe edebi-

 yatın tanıtılması konusunda olağanüstü bir

rolü olmuş ve çevirileriyle Türkçe edebiyatevreninin kapılarını birçok insana açmıştır.  Henüz yolumun başındayken çevi-rilerinden çok yararlandığım gibi, dahasonra genç bir akademisyen olarak BilkentÜniversitesi’nde kurduğu Türk Edebiyatıbölümünde vizyonundan aydalandım.Türkçe edebiyatın bilimsel bir biçimdeincelenebilmesi için bu kurumda önemli

 ve ender bulunan bir özgürlük alanı ya-ratmıştır. Talât Hoca, irdelenen fkirlere,izlenen yollara her zaman katılmasa dademokrat bir insan olduğundan hocalarını

 ve öğrencilerini desteklemiş, hatta bazenkorumak zorunda kalmıştır. Yapıtları veeylemleriyle Türkçe edebiyatın dünya ede-biyat haritasında hak ettiği yeri bulabilme-si için çok büyük emek sar etmiştir. NİlAY ÖzER (Şair): 

Türkçy irtifakazandrd

 Akademiye, kültüre, hayır işlerine ve gençzihinlere yatırım yaparak geleceği özgürleş-tirmeye adanmış bir insanın kaybı derin birüzüntü yaratıyor. Ömrü ve ölümü kavramışbir olgunluk, imrenilecek bir çalışkanlık.Shakespeare’i Türkçede yeniden yaratma-

sı, Yunus Emre ve Mevlana gibi paha bi-çilemez soyut değerlerin yanı sıra modernTürk şiirinden sayısız ismi de İngilizceyeçevirerek dünyaya tanıtması unutulmazhizmetlerindendir. Talât Sait Halman bu-lunduğu her konumda, aldığı her görevdeTürkçeye ve Türkçe edebiyata irtia kazan-dırmıştır. Ömrünün son yıllarını, birikimi-ni ve enerjisini verdiği Bilkent ÜniversitesiTürk Edebiyatı Bölümü eşsiz bir başarı ya-kalamıştır. Farklı branşlardan gelen öğ-rencilerin okuma hevesini onlardan birereleştirmen yaratmak hayaliyle birleştiren

Talât Halman, Türkiye’de edebiyata bakışınparadigmalarını sorgulatan bir başlangıç f-gürü olmuştur. Klasik anlayışa bir alternati

 yaratmıştır. Bugün onun kurduğu bölümdeçalışılmış yüksek lisans ve doktora tezleriardı ardına yayımlanıyor ve bunlardan ba-zıları daha şimdiden edebiyat akültelerindeders kitabı olarak okutulmaya başlandı. Birgün Türkçe edebiyatın tarihi yeniden yazı-lırsa Talât Halman’ın öğrencileri bunda et-kin bir rol oynayacaktır kuşkusuz. Hocamıtanıdığım an benim için “yıldızın parladığıan”lardan biridir. Mekânı cennet olsun vezihninin aydınlığı dünyaya yayılsın dilerim. 

WALTER ANDREWS

(Akademisyen): 

Hr şydn önc şairdiTalât’ın aklıma ilk getirdiği şey nasıl daüst sınıtan bir 19. yüzyıl İngiliz (ve Avru-

palı) yazar, şair ve halk aydınını andırdı-ğıdır. Bir beyeendi olmak onun için içgü-

düseldi, her şeyden önce bir şair ve Türkedebiyatı destekçisiydi, ister resmi istergayriresmi olsun mükemmel bir kültürelçisiydi. Belki de en çok sahnede rahathissediyordu kendisini, Türk edebiyatınıdinleyicilere sunmak konusunda olağa-

nüstü bir yeteneği vardı. Sunuml yüleyiciydi, hem İngilizceyi hem Tümükemmel kullanırdı bu sunum(Talât’ın zorlanmadan kullandığı bgilizce sözcükleri doğru anladığemin olmak için sık sık sözlüğe baolmuştur.) Bana, Türk edebiyatı çalıbaşlarkenki naiiğime rağmen heiyi, destekleyici davrandı. Hiçbir

 yaptığım işleri eleştirmedi (ki bunulıkla yapabilirdi) ya da kazanmış oceğim hiçbir başarıyı kıskanmadıTürk kültürünü dünyaya tanıtma

 vinde bir iş arkadaşıymışım gibi dav Aslında Talât (ciltlerce basılı yayınınmen) tam olarak bir akademisyen dçünkü akademik çalışmanın zorun

lığı onun geniş vizyonuna ve misylayışına uymuyordu. Bugün akadeentelektüel çalışmaları destekleyorum olması bir utançtır. Sanırımrikan akademisinin onun çoğuakademik kalıba sığmayan yetenkatkılarını yeterince tanımaması oraz hayal kırıklığına uğratmıştı. her zaman Türk kültürünün gezozanı olarak, zari bir akıcılıkla ağzçıkan kelimeleriyle ve onu izleymest edici bir şekilde gülümseyen yle hatırlayacağım.

Bu dünyadan Talât Halman geçtiTürkiye’nin eski kültür bakanlarından şair ve çevirmen Talât Sait Halman’ı 5 Aralık 2014’te kaybet-tik. 83 yıllık ömrüne İngilizce ve Türkçe olmak üzere seksenin üzerinde kitap ve binlerce şiir çevirisisığdıran Halman’ın özellikle Shakespeare’den yaptığı çeviriler onu büyük şairin Türkçedeki sesi yap -

mıştı. Talât Halman’ı ve çalışmalarının Türk edebiyatı için önemini dostlarına, öğrencilerine sorduk.

 Pro. Dr. Talât Sait Halman için Bilkent Üniversitesi’nde 8 Aralık 2014’te cenaze töreni düzenle

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 20/40

20

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI ÖYKÜ 

İNAN ÇETİN

özcüklerin edebiyatçı-lar, yazarlar için ne kadar

önemli olduğunu hepimizbiliriz. Söz, sözü kapatmak konusunda da,açmak konusunda da beceriklidir; kendini

 yadsımaktan, köreltmekten, yok etmek-ten, beslemekten, uzayıp gitmekten, ço-ğalmaktan zevk alır. Güzeldir, çirkindir,iyidir, kötüdür, korkunçtur, gülünçtür.

Daha da önemlisi, insan hayatının birbütünleyicisi olarak değerler dizgesininbaşındadır. Söz olmasa dünya gerçekolmazdı herhalde. Bu yüzdendir ki söz-cükler hayatımızın her alanında dünyayıdüşündüğümüzden daha arklı görüp al-gılamamızı sağlar.  Bu giriş, Yekta Kopan’ın editörlüğündehazırlanan  İpekli Mendil adlı “öykü sözlü-ğü” hakkında birkaç söz söylemek için-di. “Öykümüzde Nesneler, Karakterler,Mekânlar ve Daha Fazlası” alt başlığıyla

 yayımlanan çal ışma Eşik Cini  dergisindebaşlamıştı. İpekli Mendil’in önsözünde buserüvenin nasıl başladığını, “EşiklopedikSözlük” adını nasıl aldığını, derginin iki

 yıllık yayın hayatı boyunca yazılan sözlükmaddelerini, Eşik Cini’nin maddi güçlük-

lerden ötürü kapanmasından sonra busözlük maddelerini yazmaya nerede de-

 vam ettiğini ve çalışmanın nasıl kolekti birüretim haline geldiğini anlatıyor Kopan.“İpekli Mendil” Sait Faik Abasıyanık’ın biröyküsünün adı olunca, ister istemez fkrinflizlenip bir biçim almasının öyküsünü deokuyoruz önsözde.

HeYeCAN veRİCİ BİR çAlıŞMATürkçe öykünün gelişim serüvenini ark-lı bir bakış açısıyla görmek, yıllar içindedeğişen çehresini 300 arklı öykücüdenörneklerle göstermek bile başlı başınaheyecan verici ki, buna benzer bir yoldanbelki edebiyatımızda yeni üretimler desöz konusu olabilir. Sözgelimi, “UydurmaSözcükler Sözlüğü” gibi. Edebiyatımızda

 yer alan bu tür sözcüklerin hayalî kökleri,anlamları, metin içinde temsil ettikleri yer

 ve benzeri açılımlarla dilin sınırsızlığınısimgeleyen bir sözlük yapılabilir kuşku-suz. 2007’de yayımlanan ikinci kitabım

 İçimizdeki Şato’da yer alan “Konak” adlıöyküde “sırşah” sözcüğünü kullanmıştım,öyküyü okuyan birkaç dostumun dikkati-ni çekmiş ki sordular: Ne demek “sırşah”?Onlara şu yanıtı vermiştim: Söylenmesiolanaksız bir sırrı taşıyan kişiye “sırşah”deniyor. Tamamen uydurma bir cevaptıama kökünün sağlam olduğuna kaam ya-

tıyordu, şimdi de yatıyor, çünkü “sırşah”ınöyküdeki anlamı bu.  Sözü dağıtmadan  İpekli Mendil’edöneyim. Ciddi bir emeğin ürünü olankitap, Tanzimat döneminden bugününgenç isimlerine üç yüz yazarı bir ara- ya getir iyor. Yazarlar ın öyküler indenseçilmiş maddeler öykünün içeriğiyleaçıklanıyor; bazısı yazanın içsel bakı-şıyla, yorumlamasıyla, bazısı da öykü-den yapılan bir paragraık alıntıyla. Buda yazınsal nitelikli bir zihinsel tasarımolarak adlandırılabilir, çünkü seçilenmaddenin karşısında sözcük-düşün-ceyi, sözcük-öyküyü, sözcük-nesneyi,sözcük-anlamı, sözcük-rengi, sözcük-mekânı ve daha azlasını buluyoruz.

Tabii seçilen her maddenin buna hiz-met ettiğini söyleyemem, “daha iyisi vardı bu ya zarın öykülerinde” dediğimmaddeler de oldu ama bunun devamettirilmesi gereken bir çalışma oldu-ğunu belirtiyor Yekta Kopan. “Bütüno karakterler, diyaloglar, atmoserler,nesneler, sesler bize insan olmanın gü-zelliklerini ve çirkinliklerini an latırken,bizim yapmaya çalıştığımız sadece gölebir damla temiz su bırakma çabasıdır.Dileriz o damlanın yarattığı dalgalar yayıla yayıla okura ulaşı r.” diyor ki, o

bir damla temiz suyun göle katkısı el-bette yadsınamaz.   İpekli Mendil’de adını ilk kez duy -duğum yazarlar da var, artık kitapçıraarında, hatta sahaarda kitaplarınarastlayamadığımız yazarlar da. Kitabınboyutundan ve eski kitaplara, dergilereulaşmanın zorluğundan ötürü çalışma-da yer almamış öykücüler de vardır kuş-kusuz ama bu sözlük, Türk öykücülüğü-nün tarihini yeniden okura anımsatıyordiyebilirim. Genç öyküseverlere, yazaradaylarına veya kimi yazarlara FikretÜrgüp’ü, Feyyaz Kayacan’ı, Ahmet NaimÇıladır’ı, Nahit Sırrı Örik’i, İlhan Tarus’uanımsatıyor, okumamışlarsa okumalarıiçin bir vesile olabiliyorsa, bu bir edebi-

 yatsever için iştah gibi bir şeydir. İştahgibidir çünkü kısmi bir merak, arzu var

 İpekli Mendil’de. Maddelerdeki anlamınkendisine gelince, birer anlatı tohumu,öykü tohumu bunlar. Farklı olaylar, du-rumlar, mekânlar, sözler, karakterler,sesler ve dahası üzerine açılıyor ki, mad-deleri hazırlayanlar çoğunlukla yazınsalmetnin fgürünü belirtmekle yetiniyor-lar. Bu, şu demektir: Bu madde öykününmerkez noktasıdır, sözcüklerin cazibesibu merkezden başlar ve şu düşünceye varır, gerisi okunmaya muhtaçtır.

HeR MADDe MeRAKlA OKuNuYORÖrnek olması bakımından, Ferit Edokumamış ya da  İpekli Mendil’maddeyle yer alan öyküsünü oırsatı bulamamış bir okurun mekamçılayacak “Yılan” maddesini alıyorum: “YILAN: Hatırlarım, gügündü. Kır gezintimiz sırasında,

 yılan babamı sokup öldürdü. Böylbilenin başına ben geçtim.” Kitaptkısa madde bu. Ferit Edgü’nün kuğı yöntemle uyuşan, hem öykününkez noktasını belirlemesi hem deaçısından titizlikle seçilmiş.  Yukarıda sözünü ettiğim yöntemllandığını düşünüyorum  İpekli Mendibette seçilen maddelerin kitaptaki

 yukarıda söylediğim amaçla sınırlı deokura arklı bakış açıları getirebilir. çarpıcı, titizlikle seçilip öykücünün düiyi yansıtan maddelerin yanı sıra, bu özri barındırmayan maddeler de yok deher maddenin merakla okunduğunumeliyim. İpekli Mendil’i okuyan, Türkçnün geleneği, geçmişi hakkında azsahibi olmayan okurlar şunu kendilerracaklardır: Türk öykücülüğü sanıldıgüçlü bir köke sahip mi? Bu sorunun yaen azından güçlü ipuçlarını kitapta blar, gerisi de gelecektir kuşkusuz.

Madde madde Türk öykücülüğüYekta Kopan’ın editörlüğünde hazırlanan İpekli Mendil  adlı öykü sözlüğü, Tanzimatdöneminden bugünün genç yazarlarına üç yüz öykücünün metinlerinden seçilmiş

maddeleri bir araya getiriyor. “Öykümüzde Nesneler, Karakterler, Mekânlar ve DahaFazlası” alt başlığıyla yayımlanan kitap, sıra dışı bir Türk öykücülüğü tarihi...İPEKLİ MENDİL, E D.: YEKTA KOPAN, CAN YAYINLARI, 200 SAYFA, 16,50 TL

S

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 21/40

21

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI TARİH 

OSMAN İRİDAĞ

arih tekerrürden ibarettirsözü Türkiye için söylenmiş

dersek azlasıyla sübjekti birdeğerlendirme yapmış oluruz, ama dersalmayanlar için Türkiye’de tarihin süreklitekerrür ettiğini söylemek pek de sübjektibir değerlendirme olmaz. Türklerden kork-tuğu için Çin Seddi’ni inşa eden Çinlileringerek Hunlar gerekse Göktürkler karşısın-

da taktiği aynıydı. Önce ülkeyi Doğu-Batıdiye ikiye bölüp zayıatıyor, sonra da ikiparçayı sırayla yeniyordu. Tarihten dersalmayan Göktürkler kendilerinden birkaç

 yüzyıl önce Hunların başına gelen elaketinaynısını yaşamak zorunda kalmıştı. Ara-dan yüzyıllar geçti, bu sürede onlarca Türkdevleti kuruldu ve çoğunun kaderini belir-leyen, yine tarihten ders almamak oldu.  Bugün yaşadığımız topraklarda başı-mıza gelenlerin de dünden arklı olduğunusöylemek zor… Yakın siyasi tarihimize şöy -le bir göz atmak, bunu görmek için yeterliolacaktır. Her on yılda yaşanan darbeler,siyasi partiler arasındaki kavgalar, gücü eli-ne geçirenin tek parti özlemi, çoğunluğundesteğini kazananların azınlıkların hak-larını yok sayması… Örnekleri çoğaltmak

mümkün. Uuk Yayınları’ndan çıkan  İç veDış Gelişmelerle Türkiye’nin Demokrasi Tarihi kitabını okurken, bugün yaşadıklarımızınaslında çok partili siyasi hayatın başındanberi yaşandığını, değişenin sadece isimlerolduğunu görebilirsiniz.

SİYASİ HAYATıMıZA KuŞBAKıŞıTuba Ünlü Bilgiç ve Cihat Göktepe’nin edi-törlüğünü yaptığı çalışmada konusununuzmanı isimler Türkiye’nin 1946 yılındabaşladığı çok partili siyasi hayatı sekiz bö-lümde incelemiş. 1946-1950 dönemininincelendiği ilk bölümde, çok partili hayatageçiş sürecinde iç ve dış sebepler anlatıl-mış. İkinci bölümde, 1950 yılında başlayanDemokrat Parti iktidarı, 1960 darbesi ve1965 yılında yeniden tek parti iktidarının

kurulmasına kadar olan süre ele alınmış.1965’ten 1971 muhtırasına kadar olan dö-nemi kapsayan üçüncü bölümde, 1961

 Anayasası’nın getirdiği yeni şartlar ve aske-rin darbe sonrası siyaset üzerindeki kont-rolünün “nispeten” azalması ile birlikte, enazından kâğıt üzerinde önceki yıllara oran-la daha demokratik bir ortam olduğu vur-gulanmış. Dördüncü bölümde, 1971 muh-tırasından tek parti iktidarlarının tekrarişbaşına geldiği 1983 yılına kadarki dönemincelenmiş. Beşinci bölümde Turgut Özaldöneminin (1983-1993) iç gelişmeleri ele

alınırken, sonraki bölümde yine Özal dö-nemi araştırılmış; Özal’ın dış politikayı na-sıl şekillendirdiğine ve ekonomik çıkarlarınkorunması için nasıl pragmatik politikalarürettiğine dikkat çekilmiş. Yedinci bölümde1993’ten 2002 yılına kadar geçen süre araş-tırılırken, son bölümde ise AK Parti dönemidenilebilecek 2002 sonrasından günümüze

 yaşananlar analiz edilmiş.  Şüphesiz kitabın her bölümünde bugüniçin alınacak dersler var. Ancak biz günü-

müze de ışık tutması açısından, açık oy ve gizli tasnie tarihe geçen ilk çok partiliseçimin yapıldığı 1946 yılında yaşananlarıhatırlatacağız. Seçimlerdeki şaibe tartış-maları, sandıklardan oy çalınması, devletimkânları iktidar partisine seerber edilir-ken muhaleet partilerine yapılan kötü mu-ameleler… Kitabın ilk bölümünü okurkenaradan 70 yıl geçmesine rağmen o gün tar-tışılan konuların bugün yaşadıklarımızlanasıl benzerlik gösterdiğini, değişen tek şe-

 yin isimler olduğunu göreceksiniz. İşte 1946 yılında yaşanan tartışmalar:

* CHP’nin parti örgütüne verdiği tali-mata rağmen partiye bağlılıklarını göster-mek için CHP’li bürokratlar ve jandarmaDP’lilere her türlü zorluğu çıkardı.

* DP’lilere radyodan propaganda yap-

tırılmazken, CHP’liler radyoyu dilediklerigibi kullanıyordu.

* Seçim öncesinde meydanlarda kala-balığı DP’liler toplamasına rağmen seçim-leri CHP’nin kazanması “hileli oylar” tar-tışmasına neden oldu.

* Seçimler “açık oy gizli tasni” esasınagöre yapılmıştı. Oyların sayılı r sayılmaz ya-kılmasının yanı sıra, CHP üyesi olan yerel

 ve bölgesel yetkililerin sandık kontrolünüsağlaması manidardı.

* Adnan Menderes, başta Aydın olmaküzere seçimlerde birçok ilde yolsuzluk vehukuksuzluk yaşandığını iddia etti. Seçimkomisyonundaki üye ve görevlilerin CHPlistelerini içeren pusulayı bizzat sandıklaraattıklarını söylerken, CHP aday listelerininmühürlü zararda seçmenlere dağıtıldığı-

nı, bazı muhtar ve kaymakamların para ileseçmen kandırdığını iddia etti. DP’li görev -lilerin sandık başından uzaklaştırıldığını,seçmenlerin dövdürülüp köy odalarınahapsedildiğini ileri sürdü.

* DP’nin bu itirazlarını Tutanaklarıİnceleme Komisyonu (bugünkü YüksekSeçim Kurulu) inceledi ama herhangi birsorun görmedi. Görse de oylar yakıldığı için

 yeniden sayma imkânı yoktu.* 1947 yılı şubat ayında yapılan muh-

tarlık seçimleri ve nisandaki ara seçimlerdetablo 1946’dan arklı olmadı. Zira muhtarlık

seçimlerinde bile DP’liler sandığa yaklaştı-rılmazken, kazandıkları muhtarlıklara da

 vali marietiyle müdahaleler oldu.* Ara seçimler için güvence alama-

 yan DP’lilerin sandığı boykot edeceklerinisöylemesi sertlik yanlısı Başbakan RecepPeker’i kızdırmıştı. Çünkü DP’nin sandığagitmemesi, Amerikan yardımının kurtu-luş reçetesi olarak görüldüğü bir dönemdedış kamuoyunda olumsuz bir hava oluş-turacaktı. Bu nedenle Başbakan Peker,şikâyetleri dikkate almak yerine İstiklâlMahkemeleri’nin henüz kapanmadığını

hatırlatarak DP’ye gözdağı verdi.

İNÖNÜ Ne YAPMıŞTı?Perde önünde Recep Peker vardı, peki MilliŞe İsmet İnönü bu süreçte ne yapıyordu?İnönü, dünyanın değişen şartlarını görmüş

 ve çok partili siyasete geçişin kaçınılmazolduğunu ark etmişti. Amacı kendi kont-rolünde bir muhaleet partisi ortaya çıkar-maktı. Bu nedenle CHP içinden çıkan Ad-nan Menderes, Refk Koraltan gibi isimlerinarasına Celâl Bayar’ın da katılmasından,CHP kültürü almış isimlerin muhaleette

bulunmasından rahatsız olmamıştılik yanlısı Başbakan Peker’in DP’ygösterdiği tutumdan daha arklı bir lemişti İnönü. Hatta bazı demokratiklerin dikkate alınması karşılığında aşırı propaganda usullerinden vazgüzerine CHP ile DP arasında varTemmuz beyannamesi konusundapartisini desteklememişti. Peker, D“devrimci bir örgüt gibi” derken bsonra İnönü “ihtilalci bir teşekkül dekanuni siyasi parti” açıklamasında muştu. 12 Temmuz beyannamesiy

iki taraı da dinlediğini söyleyen İnönzeminde ben devlet reisi olarak kendiki partiye eşit derecede vazieli göraçıklamasını yapmıştı.  Türkiye benzer konuları bugün nuşuyor. Hileli oy tartışmaları, muhbaskı, devlet imkânlarının iktidar lehine kullanılması ve siyasi partiler daki şiddetli kavgaları bugün de yaşPeki dün İsmet İnönü’nün söylediğigün tarasız ve her kesime, her partuzaklıkta olması gereken Recep Taydoğan söyler mi?

70 yıldır değişen bir şey yokUfuk Yayınları’ndan çıkan İç ve Dış Gelişmelerle Türkiye’ninDemokrasi Tarihi  adlı kitap, bugün yaşadıklarımızın aslında yeni

olmadığını, çok partili siyasi hayatın başından beri demokrasimizdesorunlar yaşandığını, sadece isimlerin değiştiğini ortaya koyuyor.İÇ VE DIŞ GELİŞMELERLE TÜRKİYE’NİN DEMOKRASİ TARİHİ 1946–2012, HAZ.: TUĞBA ÜNLÜ BİLGİÇ-CİHAT GÖKTEPE, UFUK YAYINLARI, 394 SAYFA, 20 TL

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 22/40

22

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI İNCELEME 

ZEKERİYA BAŞKAL

lato, müziğini değiştirir-seniz sitenin duvarları yı-

kılır, diyor. Türk müziği sözkonusu olduğunda yapılan tam da budur.Sitenin (devletin) yüzyıllardır işlene işleneson derece gelişmiş ve toplumun hemenher kesimiyle bir bağ kurmuş müziği dev -let eliyle ve ürkütücü uygulamalar dizisiy -le değiştirilmeye çalışılmıştır. Güneş Ayas

temeli 2013 yılında sunduğu doktora tezi-ne dayanan Mûsiki İnkılâbı’nın Sosyolojisi  adlı kitabında, “Türk müziği geleneğinin...Batılılaşma politikaları karşısında göster-diği uyum ve direnç örüntülerini tespitetmeyi ve Osmanlı müziğini dışlamaya

 yönelik politikalar[a] geleneğin cevabını…analiz etmeyi amaçla[mış].”  Mûsiki İnkılâbı’nın Sosyolojisi  metinolarak üç ana bölümden ve pek çok altbölümden oluşsa da kitabı bu bölümler-den bağımsız, daha anlaşılır bir şekildeşöyle üçe ayırmak mümkün: Batılılaşmasürecinde Türk müziği aleyhinde neler yapıldı, bu müziği savunanlar hangi ta- vırları takındı ve söz konusu süreçleridaha iyi anlamak için yardımcı olabilecekkuramsal, tarih i, siyasi veriler nelerdir?

  Yazar, Osmanlı’nın son dönemin-den 1950’li yıllara gelinceye kadar kla-sik Türk müziğinin sosyolojik macera-sını büyük bir yetkinlikle analiz etmiş.İncelediği konu hem sosyolojinin hemde müzikoloji ve müzik tarihinin ala-nına giriyor. Dolayısıyla yazarın dabelirttiği gibi, böyle bir konuyu heriki alana aşina olan birinin çalışmasıgerekir. Kısa biyografsinden anladığı-mız kadarıyla yazar her iki alanda dakalem oynatabilecek yetkinlikte. Birtaratan sosyoloji eğitimi, bir taratanda ormal ve inormal şekilde müzikeğitimi almış.

Güneş Ayas, Türk müziği aleyhinde yapılanların müziğin kendisiyle doğrudanilgili olmadığını, bu müzik üzerinden yeni

devletin siyasi tercihinin doğrulanmaya ve geleneksel kimliğin mahkum edilmeyeçalışıldığını örnekleriyle ortaya koymuş.Klasik Türk müziğine taratar olanlar yo-bazlıkla, gericilikle, tek seslilikle, despo-tizmle, ataletle, meyhaneyle ilişkilen-dirilirken; klasik Türk müziğine karşıçıkmak ilericilikle, muasır medeniyetseviyesiyle, canlılı kla, bilimsel olmakla,özgürlükle ilişkilendirilmiş. Türk müzi-ği aleyhinde yapılan yayınları ve musikiinkılâbının çerçevesi içinde oluşturulanhavayı enes örneklerle ortaya koymuş.

ADı DeİŞTİRİleN MuSİKİ MAKAMlARıMusiki inkılâbı çerçevesinde 1926’da res-mi kurumlarda Türk müziği eğitiminin ya da 1934’te radyoda Türk müziğinin yasaklanması bilinen konulardan. An-cak devlet eliyle konulan bu yasaklarınhangi uç noktalara gidebileceği konu-sunda Ayas’ın verdiği örnekler son de-rece manidar: Örneğin saltanatın kal-dırılmasıyla birlikte bir makam adı olansultanıyegâhın adı “milli yegâh” olarakdeğiştirilmiş. Ya da devlet kurumlarınınTürk müziğini yasaklaması yetmiyormuşgibi bazı yazarlar taraından Türk müzi-ğini icra edenler, besteleyenler sürgünle ya da ölümle tehdit edilmiş. Örneğin ede-biyatçı kimliğiyle bildiğimiz Aka Gün-

düz, “Musikimiz için de bir yüzelliliklerlistesi yapmak lazım.” diyor. Bilindiğigibi yüzellilikler Kurtuluş Savaşı sonrasıdüşmanla işbirliği yaptığına inanılan üstdüzey görevlilerdir ve yurtdışına sürgünedilmişlerdir. Burada Türk müziğine ta-ratar olmanın ihanetle eşdeğer tutul-ması ve bunun iktidara yakın bir isimtaraından dile getirilmesi o dönemdekihavayı yansıtması açısından önemlidir. Aynı şekilde Türk müziği taratarlarınınidam edilmesi de o dönemin basınında yazılıp çizilen konulardan.

  Türk müziği aleyhinde oluşturulanhavayı anlamak için kitapta kısaca bah-sedilen bir olayı incelemek yeterli: Ya-kınlarda veat eden Talât Sait Halman1971’de Itri’nin 259. ölüm yıldönümünedeniyle Cumhurbaşkanlığı SenoniOrkestrası Salonu’nda klasik Türk mu-sikisi konseri verilmesini onaylar. Ancakkonser kısa sürede adeta bir rejim sorunuhaline gelir, irtica hortladı tepkilerininartması üzerine bu karardan vazgeçilir.1971’de hâkim olan bu havanın 1930’lardanasıl olduğunu tahmin etmek zor değil.

‘BAŞARıSıZ TARAF DeİŞTİRMe ÖRNeİ’ Ayas, Türk müziğine tara olanların duruş-larını da ana damarlar hal inde ele almış veincelemiş. Bunlar arasında sa değiştirenlerolduğu gibi, küçük tavizler vererek gele-neği savunanlar ya da Türk müziği ile Batımüziği arasında bir sentezi deneyenler var.Başlangıçta Türk müziğini savunan amaardından çok kısa sürede onun aleyhindeolmaya başlayan Mildan Niyazi Ayomakbir romana konu olabilecek bir örnek. Ayo-mak önce Türk müziğini savunan bir çizgi-de bulunurken, sa değiştiriyor. Ancak heriki gruba da yaranamadığı için yazar onu“başarısız tara değiştirme örneği” olaraksunuyor. Bu tara değiştirme sürecinde ge-

çimini sağlamak için evinin alt katkese kağıdı imalathanesi de açıyor Aybana Uğur Derman’ın Ömrümün Beadlı eserinde anlattığı, hat yazmasılandığından çocuklarının geçiminkırıp satarak sağlayan birkaç tarzdolan hüsnü hat ustasını hatırlattı. Adoktora tezinde olması gerektiği gibilerden, yazılı metinlerden hareket

 Ancak acaba ömrü boyunca biriksermayesi bir anda geçersiz hale ge

sanatkâr neler hissetti, neler düşünd

BATılı MÜZİK uZMANıNıN İTİRAZıEserin bize anlattığı, devlet Türk ğinin ait olduğu medeniyetten topkopma kararı almış ve bunu, müziğriğine, ne olduğuna, ne olmadığınmaksızın baskıcı bir şekilde uygu Ayas, bu olumsuz tavrın Cumhude başlamadığını, Gökalp’in “TürkçEsasları’nda müzikle ilgili yazdığı bokuyunca insan[ın] müzik ve müztarihi açısından yazılanların nereszelteceğini şaşır[dığını]” belirtiyor.taki ilginç anekdotlardan biri de Bdavet edilmiş bir müzik uzmBatı’nın taklit edilmesine karşı çıkTürk müziğinin korunmasını tavsiy

ği için alelacele gönderilmesi. Bu ada bana aynı şekilde tavsiyeleri bemediği için alelacele gönderilen meğitimci John Dewey’i hatırlattı.

 Ayas, müzik konusundaki tarları ele alırken önemli tespitler yBiri şu: “... bir müzik aynı çevreleından hem saray müziği, hem memüziği, hem tekke müziği, hem müziği olarak adlandırılabiliyorsa tek bir anlamı olabilir. Dışlanmak imüzik toplumun bütün damarlarınmiştir.” Yazar, devletin geleneksel ği mahkum etmek ve dönüştürmmüziği kullanmasının beklenmednuçlar doğurduğunu, bunlardan de toplumun hiç olmadığı kadar buğe sahip çıkması olduğunu söylüyo

 vadede, daha doğrusu bu müzik zkazanmış insanların hayatta oldurece bu tespit haklı olabilir. Ancak vadede Ayas’ın bu tezinin geçerli oğını düşünüyorum.  Güneş Ayas, hem sosyolojiyi hmüziği bilen biri olarak Türk müziğiken Cumhuriyet dönemindeki macbaşarılı bir şekilde kaleme almış.

 İnkılâbı’nın Sosyolojisi kuramsal çerçemetni sıkıcılıktan kurtaran anekdo

 yapılan analitik tespitlerle her okurymutlaka okuması gereken bir eser.

Musiki inkılâbı: Sitenin duvarlarını yıkmakGüneş Ayas, Doğu Kitabevi’nce yayımlanan Mûsiki İnkılâbı’nınSosyolojisi  adlı kitabında Türk müziğinin erken Cumhuriyet döneminde-

ki macerasını anlatıyor. Kuramsal çerçevesiyle, metni sıkıcılıktan kurta-

ran anekdotlarıyla, analitik tespitleriyle okunması gereken bir eser.MÛSİKİ İNKILÂBI’NIN SOSYOLOJİSİ, GÜNEŞ AYAS, DOĞU KİTABEVİ, 416 SAYFA, 30 TL

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 23/40

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 24/40

24

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI BİYOGRAFİ 

A. ESRA YALAZAN

azarların otobiyografkdürtülerine merak duyanlar

onların eserlerini mi yoksahaklarında iyi yazılmış biyog-

rafleri mi tercih eder? Hayathikâyelerini bir roman gibi oku-

mak her zaman eğlencelidir lâkin edebiyathazzı veren biyografk anlatıyla karşılaş-mak pek kolay değildir. Hele bizimki gibi

biyograf yazarlarının yok denecek kadar azolduğu bir toplumdan bahsediyorsak, za-ten tür olarak pek de ilgi çekmiyordur. Sizbakmayın son yıllarda artan “kişisel hayathikâyesi” dizilerine. Pek çoğu dedikodu vegüncel haber değeri olduğu için yayıncılarıda yazarları da ziyadesiyle kışkırtıyor. Za-ten 21. yüzyılın modern insanı neden otu-rup kalın kalın romanları, araştırmaları, in-celemeleri, tarih kitaplarını devirsin? Dijitalortamda edinebildiği yarım yamalak bilgi-lerle o yazar hakkında görüş beyan etmeye

 yetecek kadar ‘fkir’ sahibi oluyor nasılsa.Hal böyleyken hemen aklıma yazar,

nörolog Oliver Sacks geliyor. “Bir insanı ta-nımak istiyorsak, hikâyesi nedir –hakiki, eniç hikâyesi– diye sorarız. Çünkü her birimizbir biyograf, bir hikâyeyiz.” diyor. Okurla

 yazarın kesişen hikâyeleri onları edebiyatınara sokaklarında, beklenmedik durakla-rında buluşturur. Bu, yazı sanatının olağanrastlantılarındandır. Ama bir de ‘biyografkçarpışmalar’ vardır. İşte onlar sahiden ya-zarla okur arasında sürprizli bağlar kurar

 ve hiç umulmadık bir etkiyle bazen yazarıneserlerinden daha güçlü izler bırakır.

DAR DÜNYANıN SıNıRlARıNı AŞMAK18. ve 19. yüzyılların İngiliz yazarları-nın biyografleriyle tanınan ödüllü ClaireTomalin’in kaleme aldığı Jane Austen bi-

 yografsi sakin ancak meraklısını etkile- yecek güçte bir çalışma. Kendisi de beşçocuk annesi olan Tomalin’in o dönemintaşrasında yaşayan kadın edebiyatçıla-rı seçmesi tesadü olmasa gerek. Malum

 Austen da babasının papazlık görevi nede-niyle yaşadığı kasabada, kalabalık ve sakinbir ailenin çocuğu olarak büyüdü. Aileninözellikle babasının ve erkek kardeşlerininedebiyata, şiire, tiyatroya olan ilgisi belli kionun hayata, sanata bakışını şekillendir-miş. Bu sürecin detaylarını kitapta adımadım takip etmek mümkün. Ancak k itabınkapağında da yer alan şu keskin yorumunaşırı özgüvenli tonundan çok emin değilimdoğrusu: “Kendi evin i, kasabasını, evlilik-ler yoluyla bir ucu toplumun üst kesimle-rine kadar uzanan kalabalık akrabalarını,

komşularını, arkadaşlarını, yani ömrünügeçirdiği çevreyi, özellikle de o çevreninkadınlarını ve onların bakış açısını ro-manlarına yansıtarak içinde bulunduğu budar dünyanın sınırlarını aşabildi.” Elbetteromanlarında o çevreyi anlattı ama o ‘dardünyanın sınırlarını’ başka bir ‘hayat ihti-malini’ yazarak aşamaz mıydı acaba?  Evet, dönemin koşullarından ve

 yaşadığı sürece “A Lady” (Bir Hanım)mahlasıyla yazmak zorunda kalmış bi-rinden bahsedildiğinde başka bir hayatbiçimini edebiyatın diline tercüme et-mesi pek mümkün görünmüyor ama

 yine de o ‘i htimali’ sak lı tutmak iy i olur-du bana kalırsa. Austen gibi mizah duy -gusu güçlü, kendi koşullarında oldukça‘devrimci’, inatçı ve sabırlı bir yazar, iz-

lediği hayatın dışında arklı bir dünyayıda hikâye edebilirdi muhtemelen.

AuSTeN eFSANeSİNİN MuHTeMel SeBePleRİPeki, hiç evlenmediği ve çocuk bakmadı-ğı halde kendi çevresini anlatması kolaybir seçim miydi veya neden edebiyat tari-hinde eşine az rastlanır bir ilgi uyandıra-rak hiç tanınmamasına rağmen çok satan

 ve okunan bir yazar oldu? Son yıllardaHollywood flmlerine, dizilerine konuolan romanları bu beklenmedik başarıyıaçıklamaya yeter mi? Yayımlanmasından

iki yüz yıl sonra klasik roman okurununbeğenilerini aşıp popüler kültürün birparçası haline gelen Austen esanesininhakiki sebeplerini anlayabilmek için böy -le iyi araştırılmış, edebi lezzeti yüksekbiyografleri okumakta ayda var. Bir ya-zarın iç dünyasının çalkantılarını, döne-min sosyolojik panoramasını, onu ısrarla

 yazarlığa iten ve o tılsıml ı ‘oda’da tutansebepleri ancak başka bir yazarın güçlüanlatımıyla kavrayabilirsiniz çünkü. An-cak eserleriyle yazarın gizlenmiş hayatıarasında bağlar kurabilen bir yazar sizeonun otobiyografk dürtülerini, yazmamotivasyonunu, romanlarından sayalarasüzülmüş kederini, neşesini, zaaarını,eksikliğini ve yaşadığı dünyaya yabancı-laşmasını açıkça gösterebilir. Erkek oku-

lunda büyüyen ve erkek oyunlarına bayı-lan Jane’in, evde kanarya beslemek yerineerkeklerle beysbol oynamayı seven Cat-herine Morland karakterini ( Northanger

 Manastırı ) anımsatması gibi. Ya da “İnsansekiz yaşındaki kederli bir gönül için ıstı-rap duyuyor.” cümlesinin, yedi yaşındakikişisel sürgününü işaret etmesi…  Austen Gurur ve Önyargı’nın ilk taslağı-nı yazdığında karakteri Elizabeth Benet’in

 yaşındaymış. Sadece yirmi. Kitabın basıl-dığı 1813’te otuz yedisinde, Elizabeth’inannesi olacak yaşa gelmiş. “On yedi yıl bir

kitabın basılmasıyla yayımlanması da geçen en uzun sürelerden biri odiyor Tomalin. İlk taslağın yazılmasısılması arasında on altı yıllık bir boşlunan Akıl ve Tutku da aynı şekilde cemede kalmış.  Northanger Manasbir yayıncıya bırakılmasıysa yirmi ymüş ve kitap yazar ölene kadar basılm“Hal böyleyken hepsi pekâlâ kaybolabilirdi diye düşünmek hüzünl

 yor.” yorumu yine yazara ait.

  Aslında bu durumda, yani yadönemde romanlarıyla ve ismiylışığına çıkma şansı bu kadar düş

 Austen’ın ısrarla yazmaya devamsi her şeye rağmen bana umut v42 yaşında ölen bir “kadın yazar”bitirdiğinde ardında en az iki asır ocağını bilmediği üç önemli romanmıştı ama başarı o kadar kolay geOn yıl boyunca neredeyse hiçb

 yazmadığı uzun bir dönem olmuş.şında kitaplarından para kazanan vromanlar düşünen bir yazar olaramaya eskisinden daha enerjik bir dönüşü yakın çevresini de şaşırtm

jANe AuSTeN eNDÜSTRİSİ Yayımlanmış romanlarının tas

elyazmalarının son halleri bile bulmasına rağmen kitapları satış rekkoşan bir yazarın hikâyesini belli bsaeden incelikle anlatabilmek pekolmasa gerek. Jane Austen bir ‘enhaline döndükten sonra hakkındalan binlerce kitaba, binlerce denemakaleye, akademik araştırmalarlere rağmen onu içtenlikle seventanıtan Claire Tomalin’in tespitlerdar zari ve sade ki ancak kitabı oktan sonra iyi bir biyograf yazmaya

 vermenin hakiki anlamını kavrınuz: “Kendi için hiçbir şey istemekendine ait bir oda ne İngiliz romarasında bir yer edinmek; hatta görmüz kadarından yola çıkarak gösünü her yönüyle eksiksiz olarak

 yül etmek dahi zordur. Işıl ışıl paüniormaları ya da sade siyah kıyaetleriyle, etraını saran çoc

 vasiyet kaygıları , güzel evlere dolhalleriyle aile üzerimize üzerimizeken Jane Austen ise geceleyin gökydeki bir bulut tadar zor bulunur.”  Clarie Tomalin, Jane Austen’ın enği halinin başkalarının düşüncelerinegeçmesi olduğunu hatırlatmış. Romaokurken ben de o aldırmaz ‘tona’ batım doğrusu. Hâlâ onu “aşk romancnan milyonlara kahkahalarla gülüyor

Romanlarında saklanan bir yazarOn sekizinci ve on dokuzuncu yüzyılların İngiliz yazarları hakkındaki biyografileriyletanınan ödüllü yazar Claire Tomalin’in kaleme aldığı Jane Austen biyografisi sakin ancak

meraklısını etkileyecek güçte bir çalışma. Tomalin artık adı neredeyse efsaneye ve en-düstriye dönüşmüş yazarın hikâyesini belli bir mesafeden incelikle anlatmayı başarıyor.JANE AUSTEN, CLAIRE TOMALIN, ÇEV.: MİNE ZEYBEKOĞULLARI, TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI, 392 SAYFA, 50 TL

 Y 

 Jane Austen

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 25/40

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI ROMAN 

25

Kopuşların, yitişlerin romanıSelma Sancı yeni romanı İhtimal ’de yaşamı paylaştıklarını sanaslında birbirlerine tamamen sağırlaşan insanların öykülerini yor. Bir dönemde aynı davanın içinde yer almış kahramanlarısüre sonra nasıl değiştiğini okuyoruz romanda.

İHTİMAL, SELMA SANCI, SEL YAYINCILIK, 144 SAYFA, 12 TL

AZRA İNCİ 

ir çöldeyiz, kimse kim-seyi duymuyor.” diyen

Flaubert, her ne kadarbir metaor olarak “çöl” sözcüğünü yeğlemiş olsa da, kast ı pekâlâ kala-balıklardır. Yargı ise cümlenin ikincibölümüne saklanmıştır, Flaubertçölün kötücüllüğünü, karanlığını“kimsenin kimseyi duymaması”

metaoru üzerine kurmuştur. SelmaSancı da son romanı İhtimal ’de yaşa-mı paylaştıklarını sanırken aslındaaralarında bir çöl büyüten, kulaklarıbirbirine tamamen sağırlaşan in-sanların öykülerini anlatıyor.  Yazar 1980’li yılları panoramikbir bakış açısıyla öyküleştirirken,dönemin ruhunu romanın başkah-ramanı Nihan üzerinden okuyo-ruz. Nihan, 80’li yılların hayhuyudindikten sonra gittiği bir kitapçıda yılla r önce hapse girmiş Remzi ilekarşılaşıyor. Bunun sıradan bir kar-şılaşmanın çok ötesinden anlam-lar barındırdığını roman ilerledikçeark ediyoruz. Çünkü Remzi sadeceNihan’ı Fikret’e götürecek kişi değil,

aynı zamanda Güzin’in hikâyesini deışıklandıracak merkezî kahramandır.Roman, bu kahramanlar arasında,bir sol örgüt etraında zamanla ku-rulmuş ilişkilerin 12 Eylül sonrasıkesilmesini ve ardından tamamenkopmasını anlatıyor. Aslında bu ko-puş, darbeden önce arklı raksiyon-lara savrulan Remzi ve Fikret içinçok önceden başlamıştır. Birbirlerinibir dava uğruna seven insanlar, aynıdava için birbirlerinden kopmuş vedüşman haline gelmişlerdir.

ROMANıN SARSılAN DeNGeSİSelma Sancı geniş aralıklarla anlat-tığı ve bundan dolayı sarsılan ro-manın dengesini, Nihan’ın Güzin’e

 yazd ığı ve bu geniş aral ıkları, boş-lukları özetleyen mektuplarla sağla-maya çalışıyor. Roman yi ne Nihan’ınGüzin’e yazdığı bir mektupla topar-lanıyor ama yazar son sayalarındabile romana yeni bir kahraman al-maktan geri durmuyor. Kitapta sü-rekli adı geçmesine rağmen bir tü rlüokurun karşısına çıkmayan, roma-nın sonunda bile sisler ardında kalanFikret’in boyutlandırılıp görünür kı-lınmasını beklerken, Sancı bizi kita-bın son sayalarında birkaç cümleyle

de olsa Seyo ile tanıştırıyor. min koşullarının güçlü, çarpı yat hi kâyeleri vaat e tmesi, bu vkolayından roman olacağı anlgelmiyor. Roman için kritik kaygan zeminin bu dengede saduğunu düşünüyorum. Önemhikâyenin hayat yakasından  yakasına taşınma sı değil, nas ıldığıdır. Ne yazık ki Selma Saayrımı göz ardı etmiş. Gerek k

manlar arasındaki ilişkilerin gliği, gerekse romanın zayı örgüsavı doğrular nitelikte. Çünkü biliyoruz ki 80 öncesinde ve sında Türkiye’de çok çarpıcı, etci hikâyeler yaşandı. Ama o ha yaşamlardan kaç nitelik li röykü çıkarabildik? Tartışmançak sırt ı burası. Türkiye’deki iniçin belleğin henüz sıcak katmda duran bir dönem ve o döçalkantıları anlatılacaksa bu da romanın bilinenlerin dışın yerde kurulmasıyla ve yan öykzenginleştirilmesiyle kotarılabbu yoldan okurun önüne yeni preler açılıp yeni bir resim konu

HAYAT KeNDİNe BeNZeTİRRoman, hayatın bir döneminddavanın içinden geçen ve demdavaya sadakatten alan insaöykülerini anlatırken, bütün daaşkın bir güce sahip olan hayasüre sonra o insanları, davalasıl kendine benzettiğini de imÇünkü birbirlerinden bir dahleşmemecesine kopan dava arları, bir süre sonra hayatın çalkiçinde yitip gideceklerdir. Selmcı romanında özellikle bu savanlatırken ayarında kullandığı renklerle hayatın büyük iddiala yük yaşamları nasıl alt ettiğin i, duğunu da gösteriyor. İhtimal ’iramanları, karın serpiştirdiği

gecesinde pencereden dışarıya ğımızda ancak sokağın sonunu ken yakaladığımız, üzerine birkgün ışığın düştüğü ve esaslı hikbarındırdıklarına inandığımız lara benziyor. Bize hikâyelerinmamını vermemiş olsalar da bihayatlara çağırıyorlar.  Bir kitap, bir roman bazen tıklarından çok çağırdıklarıylakazanır. Hele kimsenin kduymadığı bir Tatar Çölü’ndemaya yazgılıysak…

B“ 

İnsan ruhunun eşiğindeAkif Kurtuluş, Ermeni meselesi etrafında kurguladığı yeni romanıUkde ’de, okurdan hayli ilgi görebilecek bir meseleyi politik birmelodrama dönüştürmeden anlatmayı başarıyor. Ukde , büyükbir sadelikle okuru meselenin özüne çeken bir kitap.

UKDE, AKİF KURTULUŞ, İLETİŞİM YAYINLARI, 124 SAYFA, 12,50 TL

MUSTAFA CANVEREN 

oplumsal meselelereedebiyatta yer açmak öte-

den beri bir sıkıntı olaraköne çıkmıştır. Söz konusu meseleler-den doğrudan ya da dolaylı olarak et-kilenen yahut bunların okur katındailgi uyandıracağını düşünen yazarlar,ister istemez güncelin tuzaklarına dadüşerler. Çoğu kez, anlatılan olayın

ayrıntılarını, tarihsel geçmişini etki-leyici roman kahramanları üzerindenanlatmak yeterli gelir bu yazarlara.Ne kurguyu ne de dili öne çıkarmaihtiyacı duyarlar. Anlatılan olayınkendisi yeterli görülür. Aki Kurtu-luş ise yeni romanını toplumsal birmeselenin (Ermeni trajedisi) üzerineinşa etmek yerine, belki bu meseleyledaha iyi anlatabileceği kimi duygu-lar etraında kurma yolunu seçiyor.Bir bakıma, romanına çerçeve olanErmeni meselesini tari etmektense,tari edilemeyeni anlatmayı deniyor yazar. Zaten Ukde’nin bir yerindeanlatıcının –Ermeni meselesiyle il-gili olmasa da– aşkla ilgili yaptığı şuaçıklama bir bakıma yazarın roman

boyunca izlediği yolu da özetliyor:“Aşka açık lama getirmek bir ergenlikalışkanlığıdır.”

BİR TÜRK İle BİR eRMeNİ’NİN DOSTluu Aki Kurtuluş’un  Mihman’ın ardın-dan yazdığı ikinci romanı Ukde, y u-karıda da değinildiği gibi çerçeveolarak Ermeni meselesini esas al ıyor.Mesleğinden istia etmiş bir mühen-dis olan Nuri ile tehcirden sağ kur-tulmuş Ermeni Benjamin arasındakidostluk hikâyesiyle açılan kitap, za-manla odağını değiştir ip mühendisinkarısı Cavidan ile arkadaşı Hamiyet,en sonunda da Cavidan ile Gurbetarasındaki ilişkiye geçiyor. Romanınilk bölümünde Nuri ile Benjamin

arasındaki ilişkiyi Nuri’nin tuttuğudeterden takip ediyoruz. Emekli birhâkim olan karısı Cavidan’dan bilegizli tuttuğu günlüklerde, zamanlaesas kimliğiyle karşılaşan ama kim-liğini saklamayı tercih eden Nuri’ninbu yalanla nasıl baş ettiğini okuyo-ruz. Üstelik bu yükü ölümündensonra eşine de devreden bir adamındünyasındaki yalan ve suçun üze-rinin hangi biçimlerde örtüldüğü-nü görüyoruz roman ilerledikçe.Nuri’nin kendi kimliğini sorgulama

sürecini, bunu eşinden bile gizlemegayretini takip ettiğimiz “Şüphe”bölümünün ardından “Utanç” bölü-mü başlıyor. Bu kez sadece Nuri’nindeğil, yaşananlara doğrudan ya dadolaylı olarak temas eden herkesinutancına odaklanıyor yazar.  Aki Kurtu luş, romanda Ermenimeselesini doğrudan Nuri karak-teri üzerinden sürdürebilecekken,aynı duyguyu (bir yalanın ve bu-

nun doğurduğu ıstırapla yaşama-nın utancını) başka kahramanlarınhikâyeleriyle ark etmemizi istiyorbir bakıma. Yazarın esas gayesi, butopraklarda yüz yıl önce yaşanan-ları yeniden hatırlatmak, birtakımtarihsel meseleleri okura göstermekdeğil. Esas gaye, bir suçun nasıl el-birliği ile örtbas edildiğini, dahasıen az bu suçu işleyenler kadar, yaşa-nanlara maruz kalanların da benzerbir istikamet izlediklerini gösterme- ye çal ışmak bir anla mda. Nitekimromanın son bölümünde yazarınasıl niyeti iyice gün yüzüne çıkıyor:Cavidan’ın en yakın arkadaşı Hami- yet, kocas ının bir Ermen i olduğu-nu bilir ama bunu bilmezden gelir.

Hamiyet’in kocası, kızı Gurbet’inbu gerçeği bilmediğini düşünür.Gurbet, soyunun izini sürdüğüSivrihisar’da, babasının bu gerçekle yüzleşip yüzleşmed iğin i sorgu lar.Ukde’deki neredeyse bütün kahra-manlar bir gerçeği saklamakla ma-luldür. Herkes bir yalanın üzerindeoturur. Çok sonra hakikatin peşin-den koşarken bile onu saklamanın yolların ı arar roman kahramanla rı.

BÜYÜlÜ BİR SADelİKPekâla tarihsel olaylar üzerine kuru-labilecek ve okurdan hayli ilgi görebi-lecek bir meseleyi politik bir melod-rama dönüştürmeden anlatan,zaman zaman yaşananları hatırlat-

makla birlikte asıl meselesini yalan ve suç kavramlar ı ü zerine inşa eden Aki Kurtuluş, önceki romanı Mihman’ın aksine uzun say ılabilecekdiyaloglara başvuruyor. Bu diyalog-larda sadece Ermeni meselesini değil,hayat üzerine hayli etkileyici başkagözlemleri de buluyoruz. Giderek,büyülü bir sadelikle ve bu diyaloglar yardımıyla anlatt ığı olayın özüne çe-kiyor bizi yazar. Suç kadar cezanın,gerçek kadar yalanın sarmaladığı in-

san ruhunun eşiğine bıra kıyor.

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 26/40

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI EDEBİYAT 

26

Ölümün mavi yüzü Yazmayanlara hayran olan yazarJoan Didion’un Mavi Geceler  adlı kitabı, bebekken evlat edindiği ve2005’te kaybettiği kızının ardından yazılmış bir metin. Kitabın temelduygusu, yazarın bir anne olarak kızına karşı gereken ilgiyi gösteripgöstermediği sorusunun cevabında gizli.

Marguerite Duras ile yapılmış uzun bir söyleşi olan Askıya AlınmışTutku ’da yazar kırgınlıklarını, annesiyle olan karmaşık ilişkisini, edeyata ve sinemaya bakışını, siyasi duruşunu, zaaflarını ve sevinçlerianlatıyor. Gayet açık ve çekincesiz bir yazar portresi var karşımızda

MAVİ GECELER, JOAN DİDİON, ÇEV.: PÜREN ÖZGÖREN, DOMİNGO YAYINEVİ, 200 SAYFA , 20 TL ASKIYA ALINMIŞ TUTKU, MARGUERITE DURAS, ÇEV.: BİRSEL UZMA, CAN YAYINLARI, 128 SAYFA, 12 TL

MEHMET TUNÇ 

nsanın çocuk sahibi ol-madan ölmesi korkunç

bir şey.” sözünü NapoleonBonaparte’tan okuduktan sonraEuripides’in, “Ölümlüler için çocuk-larının ölümünü görmekten dahaacı bir şey olabilir mi?” cümlesinigörüyoruz. Joan Didion Mavi Geceler  adlı kitabında bu iki sözü, “Ölüm-

süzlükten söz ederken çocukları-mızdan söz ederiz.” belirlemesiyleçerçeveliyor.  Mavi Geceler , çağdaş

 Amerikan edebiyatının önemli ya-zarlarından Didion’un 1966’da be-bekken evlat edindiği ve adını Qu-

intana Roo koyduğu kızını 2005’te“Borderline Kişilik Bozukluğu” has-talığı sonucu kaybetmesinin etraın-

da yazılmış harlı bir metin. Yazarınölen kızı ve akıp giden kendi hayatıüzerine notlarını okurken aklımı-zın bir köşesinde, “Ölümsüzlüktensöz ederken çocuklarımızdan sözederiz.” cümlesi André Gide’in “Anı

 yazmak, ölümün elinden bir şeylerkurtarmaktır.” sözüyle birlikte çın-

layıp duruyor.

  Joan Didion, ölümü merkezekoysa da elbette ölüm kadar hayat-tan da söz açıyor. Bir zamanlar ka-

tışıksız bir canlılıkla çalkalanmışhayat, bugün ölmüş birinin geçmişiolarak kayda geçiriliyorsa aslındaölüm, hayatı kuşatan bir gökyüzüdeğil midir? Fakat bunun ark edile-

bilmesi için o yaşamın sona ermesi, yitip gitmesi gerekiyordur. Tam bunoktada, bir parça çarpıtmak paha-sına, Doris Lessing’in “Bakmayın

 yaşadığıma, izne ç ıkmış bir ölüyümben.” sözünü anmak gerekir.

BİR ANNeNİN SuçluluK DuYGuSu Joan Didion,  Mavi Geceleri’ni 26Temmuz 2010’da yazmaya başlıyor,

 yani kızı Quintana’nın ölümündeniki yıl sonra. Bu hayata görkemli,büyük kapıdan sokulmak ister gibikitaba Quintana’nın düğün günüylegiriş yapıyor. O gün beyaz gelinliğiniçindeki kızının saçında Madagas-kar yaseminleri, duvağında yaseminıtırı, boynunda ise çiçek kolyesi var-dır. O büyük kapı açıldıktan sonra

 yazar, kızının çocukluğuna, biyolo-

 jik ailesine ulaştığ ı zamanla ra has-talık günlerine uzanıyor. Ama kita-bın temel duygusu, yazarın bir anne

olarak Quintana’ya karşı gerekenilgiyi gösterip göstermediği sorusu-

nun yanıtında gizli. Gözden kaçanher ayrıntının bu yaşamı eksik kı-lacağı inancı da bir başka suçlulukduygusu olarak yazarın kalemininucuna yapışıp kalıyor. O kalem bir

 yandan metin içinde belleğin dip-

lerine doğru ilerlerken, bir yandanDidion, “Yoksa her şey korunamazolanı korumaya ant içmek gibi bir

muammadan mı ibaret?” sorusuylakendisini sorguluyor.  Joan Didion, mavi gecelerinuzun yaz günlerinde New York’tagörüldüğünü belirtiyor. İngilizle-rin “akşam alacası” dediği bu an-

lar Fransızcada “mavi zaman” ni-telemesiyle karşılanır. QuintanaRoo’nun kısa hayatı niçin “Mavi Ge-celer” başlığıyla karşımıza çıkmış-tır? Yanıtı şu cümlelerde buluyoruz:“Mavi Geceler’, çünkü kitaba baş-ladığım sıralarda zihnimin dönüpdolaşıp hastalığa, vaatlerin sonuna,günlerin kısalığına, yok oluşun ka-

çınılmazlığına, aydınlığın ölümünekaydığını ark ettim. Mavi geceleraslında aydınlığın ölümün tam zıddı

aynı zamanda da ona dair bir uyarı.”

‘BelleK KeNDİNİ AYARlıYOR’ Joan Didion, kızını anlatırken toz-lu hayat çekmecelerini açıyor veanımsadıkları kadar unuttuklarıylada yüzleşiyor. Değil mi ki, hayataanımsadığımız kadar unutarak datutunabiliyoruz. Didion bu çekme-celeri açarken geçip gitmiş bir hayatsonrasında belleğin kendisini nasılkurduğunu, büyük bir düğümü çö-

zen şu cümleyle anlatıyor: “Belleksilikleşiyor, bellek kendini ayarlıyor,anılar kendilerini anımsadığımızainandığımız şeylere uyduruyor.”  Hayatımız , hayatlarımız aslındahep eksik yaşanmamış mıdır? Değilse

geriye dönüp baktığımızda nedenönümüze bir yığın pişmanlık ve hayı -lanma duygusu dökülür? Joan Didion,işte bu eksik kalmış ilişkinin, hayatındökümünü çıkar ırken, bir yandan dane yaparsak yapalım bu ilişkilerin, ha-

 yatın hep eksik kalmaya yazgılı oldu-ğunu anlatıyor. Yazar, kitabın sonundaperdeyi kapatırken bile dar bir aralık-tan yitip giden hayata bakmayı sür-dürdüğünü şu sözlerle iade ediyor:“Quintana’nın ömrünün tek bir günü

 yok ki gözümün önüne gelmesin.”

MUSA İĞREK azarlarla gerçekleştiri-

len söyleşiler kışkırtıcıdır.Orhan Pamuk’un deyişiyle

bu söyleşileri “onların yazar-lık sırlarını, roman dünyalarını nasılkurduklarını” anlamak için okuruz. Buçıplak gerçeklerin bize sunduğu, kitap-larından tanıdığımız yazardan apayrıbir portredir. İtalyan gazeteci Leopol-

dina Pallotta della Torre’nin Fransızedebiyatının usta ismi Marguerite Du-ras ile 1987-1989 yılları arasında yap-tığı uzun söyleşi  Askıya Alınmış Tutku bu halkaya eklenebilecek eserlerden.Duras’yı bütün halleriyle önümüze se-ren kitap, yazarın ülkesi Fransa’da dauzun bir unutuşun ardından ilk kez2012’de yayımlandı ve pek çok tartış-mayı yeniden başlattı. “Çocukluk”,“Paris Yılları”, “Yazının Güzergâhı”,“Edebiyat ve Eleştiri” gibi başlıklarlaon üç tematik bölümden oluşan söyle-şi, Duras’nın kırgınlıklarını, annesiyleolan karmaşık ilişkisini, yazarlık halle-rini, sinemaya bakışını, siyasi duruşu-nu, ilişkilerini, zaaarını ve sevinçleri-ni bir bir ortaya koyuyor. Soruları tüm

doğallığı ve umursamazlığıyla cevap-layan Duras, bu uzun söyleşide net veçekincesiz bir yazar olarak karşımızda.

“ACı TeRK eTTİ BeNİ”“Yazıyla canlandırılamayacak kadargüçlü, şimşek gibi çakıp yok olan” anılarıolduğunu söyleyen Duras on sekiz yaşı-na kadar, o dönemde Fransız sömürgesiolan Vietnam’da yaşadığını ve tüm ya-zılarının oradan, o çeltik tarlalarından,ormanlardan, o ıssızlıktan doğduğunusöylüyor: “Çıplak ayak dolaşan, zamankavramı olmayan, görgü kurallarını bil-meyen, nehrin üzerinden alacakaranlığabakmaya alışkın, yüzü güneşten kavrul-duğundan hiçbir zaman tam olarak be-

 yaz olamayan, Fransız’dan çok Vietnamlı

o cılız şaşkın çocuktan.” Dört yaşınday -ken babası ölünce, annesi ve iki erkekkardeşiyle birlikte kalan yazar, söyleşiningerçekleştiği dönemde tüm aile bireyleriölmüş olduğundan daha rahat konuşabi-liyor. “Acı terk etti beni” diyor Duras.  Yazar, Komünist Parti saarındageçen günlerini ise bir nevi pişmanlıklaanıyor: “Hâlâ komünistim ama komü-nizm içinde bulamıyorum kendimi. Birpartiye katılmak için otistik, nevrozlu,bir anlamda kör ve sağır olmak gereki-

 yor.” Parti deneyimlerinin edebi üre-

timini belirlemediğine ve okuyumesaj vermek için yazıldığına ina

 yan Duras, gerçek bir yazarın polnırlardan sıyrılması gerektiğini dü

 yor. Kitabın özellikle edebiyat ve yaüzerine Duras’nın kendisini açıkçaettiği bölümleri hayli değerli. Onaedebiyatın görevi: “Yasak olanı etmek. Normal koşullarda söylenmni söylemek. Edebiyat, skandal yolmalıdır: Günümüzde tüm zi

etkinlikler riskle, macerayla ilgili zorundadır. Bizim aksimize, kendi yattan korumayan şair bile, bu riskdi içinde barındırır. Rimbaud’ya

 Verlaine’e... Fakat Verlaine sonra gebüyüğü her zaman Baudelaire’dirdiyete ulaşmak için yirmi şiir yetti.

İNSANlAR YAZMıYORlARSA Ne YAPARDuras nasıl bir okur olduğunu cümlelerle anlatıyor: “Ben gecelerrum, sabah üçe, dörde kadar: Kainsanı sarmalayan karanlık kitaplmızda kurulan mutlak tutkuya çoekliyor. Siz de öyle düşünmez mGün ışığı yoğunlukları bir biçimdetıyor.” Yazarın günlüklere olan meda yine söyleşiden öğreniyoruz. Sen

gazetelerde yazılar kaleme alan Dumesleğin işlevini şöyle açıklıyor: “türlü kimsenin ark etmeyeceği hakkında bir kamuoyu yaratmakmesleki bir nesnelliğin var olabine inanmıyorum: Net bir ‘duruş atercih ediyorum. Bir tür ahlaki dur

 yazarın kendi kitaplarında kolaycgeçebileceği bir duruş.” Duras’nın nımı özellikle ülkemizdeki şu gürzamanlar düşünüldüğünde epey an  Peki, Duras’yı yazmaya iten neydi? Yazardan dinleyelim: “Acihissettiğim ama tam olarak gerçekme gücüne sahip olmadığım bir şe

 yaz bir saya üzerinde var etme ihtCamus ve Sartre gibi çağdaşlarınındisini sıktığını belirten yazarın şu k

tıcı sorusu kaydedilmeye değer: “İn yazmıyorlarsa ne yaparlar? Yazmaysanlara karşı gizli bir hayranlığım nasıl yapabildiklerini tam olarak bilrum.” Kitapta Duras’nın tiyatro ve süzerine eleştirileri de dikkat çekici.  Okur kitabın sonunda yazarkında çok şey öğrenirken, zihinleDuras portresi daha arklı bir yerruyor. Kitabı bitirdikten Duras’nın şu sözleri epey anlam nıyor: “Yazarlar, asla başkalarınıların olmasını istediği yerde olma

İ    Y “ 

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 27/40

Dünya şânı böyle geçerUtku Şiirleri okunmalı, sadece entelektüel bir şiiri, kendisinden sonraBatı şiirinde uzun süre etkiler dağıtan bir şairi tanımak için değil,mühim kişilerin törenlerinde söylenen şu Latince deyişin de hakkınıvermek için: Sic transit gloria mundi (dünya şânı böyle geçer).

UTKU ŞİİRLERİ, FRANCESCO PETRARCA, ÇEV.: KEMAL ATAKAY, EVEREST YAYINLARI, 225 SAYFA, 15 TL

V. B. BAYRIL 

tku Şiirleri ’ne şöyle birkuşbakışı bakarsak, kla-

sik Yunan-Roma edebi- yatıyla yoğrulmuş ve zamanının yenigeleneği Rönesans hümanizmininkurucu babalarından olan entelektüelbir şairin, Petrarca’nın, dünya ile top-lumsal hayat arasındaki alegorik ge-çişkenlikleri seyre daldığını görürüz.

Kitabın özgün başlığı çevirmen Kemal Atakay’ın önsözde de belirttiği gibiLatince bir kelime: Triumphi . Dilimiz-de “‘Zaer Alayı” anlamına geliyor.Petrarca, Eski Roma’nın bu görkemligeleneğine atı yaparak eserin genel yapısını çatıyor.  Zafer Alayı geleneğine göre savaş-tan zaerle dönen komutan ve ordusuiçin senato kararıyla bir tören yapılır.Tören elbette bir dizi öğe ve hiyerar-şik bir simgesellik içerir: “Kutsal Yolboyunca en önde yüksek görevliler vesenato üyeleri, en sonda zincire vu-rulmuş savaş tutsakları olmak üzere,Capitolium’a kadar sıra halinde ilerle-

 yiş, dene yapraklarından tacıyla, dörtbeyaz atın çektiği zaer arabasına binen

komutan; bütün alayın çiçeklerle bezeli yollara dizilen halkın arasından geçiş.”  Kişiler, ordular ve Roma’yı övmekiçin yapılan bu görkemli ve epik törenPetrarca’nın Utku Şiirleri ’nde yeriniidealler ve ânilikle savaşan türlü in-san hallerine bırakır.  Sezar’ların haşmetle şehre girdi-ği o törenlerde, tarihî kişilerin yerinibu kez Aşk, İet, Ölüm, Ün, Zaman,Ebedilik gibi kavramlar alır. UtkuŞiirleri’nde Petrarca bu kavramlararacılığıyla hayata ve düşünceye zaeralayları düzenler. Eser ilginç bir şeki ldeikili karşıtlıklarla ilerler. Negati kutbugerçekleştiren Aşk, Ölüm ve Zaman ile

 yapıtın Poziti kutbunu oluşturan İet,Ün ve Ebedilik karşı karşıya konur.

“Her zaer töreni, bir öncekinin aşıl-ması niteliğini taşır; başka bir deyişle, Aşk’ın yıkıcı etkisi İet ile, Ölümün yı-kıcı etkisi Ün ile, Zaman’ın yıkıcı etkisiise Ebedilik ile aşı lır.”  Dante’den başlayıp bağlantılı birzincir olarak Petrarca’dan Boccaccio’yaulaşan Rönesans hümanist geleneğin-de düşünmenin hep ağırlıklı bir değeriolmuştur. Fakat insanın bu dünyadakiebedi geçiciliği de hep ibret alınması,akıldan hiç çıkarılmaması gereken birşeydir. Şu dizelerde işaret edildiği g ibi:

“Ey arzulu zihin, hep bilgiye aç olan,amacı ne bunca düşüncenin? Bir saat dağıtır  yıllarca zorlukla biriktirileni.  Ruhumuzu ezip dolduran her şey,önce, şimdi, dün, yarın, sabah ve akşam,hepsi bir anda geçip gidecek gölge gibi.” Utku Şiirleri tıpkı Petrarca’nın diğereseri Canzoniere   gibi sürekli yeniden

 ve yeniden düzenlenir. Bu düzenleme

 ve mükemmelleştirme tutkusundandolayı da kitap bir türlü bitmez. Yarımkalmıştı r. Fakat bu kez yarım kalmanında kendince başka bir görkemi olduğu-nu bize ark ettirir Petrarca.  Utku Şiirleri  okunmalı, sadeceentelektüel bir şiiri, kendisindensonra Batı şiirinde uzun süre etkilerdağıtan bir şiiri tanımak için değilmühim kişilerin törenlerinde söyle-nen şu Latince deyişin de hakkını

 vermek için: Sic transit gloria mundi(dünya şânı böyle geçer).

27

 5 OCAK 2015 PAZARTESÝKÝTAP ZAMANI ŞİİR

 Francesco Petrarca

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 28/40

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI  ANI-ROMAN 

28

Durrell’ın sihirli âlemiRomancı Lawrence Durrell’ın kardeşi Gerald Durrell, Büyülü Ada 

adlı kitabında ailesiyle birlikte Korfu’da geçirdiği beş yılı anlatıyor.Bir doğabilimci ve çevreci olan, insanlara doğayı sevdirmeyi amaç-layan yazarın bu kimliği kitabında açıkça fark ediliyor.

BÜYÜLÜ ADA, GERALD DURELL, ÇEV.: AYŞEN ANADOL, HELİKOPTER YAYINLARI, 292 SAYFA, 25 TL

SONER ÖZCAN

 

nsanlık ilk şehirlerini inşaetmeye başladığında, ken-

disiyle tabiat arasına ilk setide çekmiş oldu. Başlangıçta devletide iade eden bu şehirlerde, doğaylaiç içe yaşayan barbarı (!) kötüleye-cek ve insana usulünce davranmayı(!) öğretecek medeni kültür/şehir-lilik de tomurcuklanmaya başladı.

 Yine de medeniliğin temelinde ta-rım kültürü vardı. Uzunca bir süre

daha insan, korkuyla karışık birsaygı duyduğu doğanın parçası ola-rak kalacaktı. Ancak sanayi devrimi

 ve ardından gelen tüketim kültürü,insanı doğaya büyük oranda ya-bancılaştırdı. Artık çoğu insan içindoğa, deprem ve sel gibi aetleriylebir düşmandan, soyu tükenmekteolan birkaç canlı türünden azlasınıiade etmiyor.  Ancak pek iç açıcı olmayan butablo dışında insanın, doğanın birparçası olduğunu, onun dostlu-ğunu ve büyüsünü zaman zamananımsadığı da olmuyor değil. He-nüz tahrip edilmemiş bir koruluk-

ta neeslenirken, ışık kirliliğininaz olduğu bir tepecikten yıldızlarıseyrederken, nesli şimdilik tü-kenmemiş bir canlı türü üzerinebelgesel-flm izlerken yahut birkitabı okurken doğayla bağımızıanımsatan o kadim hissi duyum-

sayabiliriz. Gerald Durrell’ın Bü- yülü Ada  kitabını okurken benimde hissettiğim tam olarak buydu.

İNSANlARA DOAYı SevDİReNGerald Durrell doğabilimci, çevreci

 ve yazar. Aynı zamanda ,  İskenderi- ye Dörtlüsü’nden tanıdığımız, İn-

giliz edebiyatının en önemli isim-

lerinden Lawrence Durrell’ın dakardeşi… Durrell, hayatını doğa-

 ya vakedip yaşamı boyunca neslitükenmekte olan canlılara dikkatçekmeye ve onları koruma altınaalmaya çalıştı. Yalnız kurduğu va-kıa ve parklarla değil, yazdığı ki-taplarla da pek çok insanın “sihirliâleme” sevgi ve saygı duymasınısağladı. Arkasında dev bir külliyatbırakan yazarın, ne yazık ki yal-nızca  My Family and Other Animalskitabı dilimize kazandırılmış du-

rumda. Kitap, 2006 yılında Ayşen Anadol çevi risiy le Kitap Yayınları

taraından  Ailem ve Öteki Hayvan-lar   ismiyle basılmıştı. Geçtiğimizay ise aynı yayınevinin bir alt kuru-

luşu olan Helikopter Yayınları’nca, yeniden düzenlenerek Büyülü Ada ismiyle okura sunuldu.

KORFu’DA GeçeN YıllARBüyülü Ada, Gerald Durrell’ın aile-

siyle birlikte Koru’da geçirdiği beş yıl ı anlat tığı otobiyografk kitabı…

Gerald’ın henüz on yaşında olduğu1935 yılında, annesi Louisa, ablasıMargo, abileri Lawrence ve Leslieile köpekleri Roger’dan oluşan altıkişilik aile, Lawrence’ın arkadaşıGeorge’un tavsiyesiyle bir Yunanadası olan Kor u’ya gidiyorlar. Dahaadaya varışlarının ilk gününde ko-

mik ve eğlenceli olaylar yaşamayabaşlayan ailenin adadaki rengârenk

 yaşant ısı okuyucuyu pek çok deagülümsetiyor. Yemek yapmaya vebitki toplamaya bayılan anne, uka-la entelektüel Lawrence, silah ve avdüşkünü Leslie, diyetler konusundauzmanlaşmış Margo ve hayvan me-

raklısı Gerald… Zamanla aileninparçası haline gelecek taksici Spi-

ro, doğabilimci ve yazar TheodoreStephanides, Kralesky gibi dost-larla ve adanın sıcak insanlarıylagenişleyen bu samimi atmoserde,kendimizi Gerald’la birlikte sihir-li âlemi keşederken ve canlılarladostluk kurarken buluyoruz.

DOANıN ANlAMıNı HATıRlAMAK Ailenin taşındığı üç v illa ve oradageçen olaylar kitabı da üç bölümeayırıyor: “Çilek Pembesi Villa”,“Papatya Sarısı Villa” ve “Kar Be-

 yazı Villa”… Ada, birbirinden gü-zel manzaralara ve –Gerald için–canlı türlerine sahip. Bahçelerinidikkatle gözlemleme ve patika yü-rüyüşleriyle doğayı keşetme alış-

kanlıklarını edinen Gerald, bu ev -leri de birer hayvanat bahçesine

çeviriyor. Kaplumbağa Akhilles,Baykuş Ulysses, Kertenkele Gero-nimo, Peygamberdevesi Cicely veMartı Aleko, Gerald’ın dostların-dan yalnızca birkaçı. Gerald dost-larıyla eğlenirken, akreplerindanslarını, yunusların şovunu sey -rederken ve pek çok böcek türüyletemas ederken, biz de doğanın birzamanlar bizim için iade ettiği an-lamı anımsıyoruz.

İ 

Zamanda yolculukBilimkurgu ya da fantastik kurgu olarak tanımlanan türün öncülerden H. G. Wells’in Zaman Makinesi , felsefe ve bilimin harmanlanlağı bir roman. Aydınlanma çağına edebi bir perspektiften bakmak yenlerin kütüphanelerinde bulunması gereken bir eser.

ZAMAN MAKİNESİ, H. G. WELLS, ÇEV.: VOLKAN GÜRSES, İTHAKİ YAYINLARI, 128 SAYFA, 12 TL

EBRU ARAP 

n dokuzuncu yüzyılınsonunda yayımlanan

Zaman Makinesi, yazarıH. G. Wells’in etkilendiği sosya lizm veDarwinizm akımlarının izleriyle dis-topik bir kurgu sunuyor. On sekizinci

 yüzy ılda etkisini gösteren Aydınlan-ma unsurlarını da içeren roman, gü-nümüz bilimkurgu hikâyelerine temel

teşkil ediyor. Bir Hollywood flmindede izleyebileceğiniz zaman makine-siyle helezonlar içerisinde seyahatetme temasını romanda güçlü bir şe-kilde hissedebilirsiniz. Bu temayı an-latırken bilimsel bir dil kullansa da

 Wells’in okuru teknik ayrıntı lara boğ-madığını söylemek mümkün.  H. G. Wells çağdaşı Jules Verne gibibilimkurgunun temelini atan yazar-lardan biri olarak bilinir ama Wells’i Jules Verne’den ayıran en önemliözellik, bilimsel ayrıntıları sunarkenonların bireyi ve toplumu nasıl etki-lediğinden detaylıca bahsetmesidir.Bu bağlamda Zaman Makinesi, zaman yolculuğunun teknik ayrıntılar ını ver-menin yanı sıra, “sekiz yüz iki bin yedi

 yüz bir y ılı”nı gören 19. yüzy ıl insanı-nın neler hissettiğini de anlatıyor.

DÖRDÜNCÜ BOYuT: ZAMAN Wells, zaman kavramını uzayın üçboyutuna ek olarak dördüncü boyutşeklinde sunuyor. Zaman, insan ha-

 yatının “başından sonuna tek yönlühareket eden” bir kavram olduğu içininsanların onu ark edemediğini önesürüyor. Kitabın kahramanının zaman

 yolculuğuna inanmayan ahbaplarıy -la elsef bir tartışmaya girerek tariettiği zaman olgusu, Wells’in Aydın-lanma çağı flozou olan Kant’ın uzay

 ve zaman fkrinden etkilendiğini degösteriyor. Wells de kurgusunda, tıpkıKant gibi zamanın a priori  yani insan

deneyiminden bağımsız var olduğuiddiasında. Böylelikle kitabın kahra-manı, varlığı hiçbir şeye bağlı olmayan‘zaman’ın içinde seyahat edebiliyor.  Zaman Makinesi distopik bir roman,insanlığı ve dünyayı bekleyen hazinsonu karamsar bir şekilde anlatıyor.

 Wells kurgusunda dünyanın sonunugetirdiği gibi, baş kahramanını da za-man yolculuğunun içine hapsediyor.

 Wells’in i lk roman denemesi olan bukitap aslında ütopik romanların bireleştirisi. Wells’in daha sonra yazdığı

 Modern bir Ütopya  gibi ütopik ede var, akat bu değişiklik için aon yıl geçmesi gerekmiş.

GeleCee DAİR TAHMİNleRZaman Makinesi’nde Wells, 19

 yılda yaşayan biri için uzak gedair ince düşünülmüş tahminlnuyor. Genetik ıslahla üretilen

 veler, genetik iyileşme sonucuinsan ırkını oluşturan Eloiler v

arklılığından ötürü yeraltında  yaşayan, zamanla mutasyona urak adeta insanlığını kaybetmiMorlocklar gibi şaşırtıcı bir ukurgulanmış unsurları kullanartükenmesi temasını işliyor yaza

Genlerin iyileştirilerek soyuzeltilmesi aynı zamanda evrimlemin de merkezine oturur. Darwin’in arkadaşı olan T. H. Huöğrencisidir ve her ikisinin delerinden büyük oranda etkilenZaman Makinesi’nin önsözünü Patrick Parrinder, Huxley’i “evlozou”, Wells’i ise “evrimin roşairi” diye tanımlar. Romantik şnımının sebebi, Wells’in o dönesosyal problemleri bilimsel bir

şıma sahip olsa bile güçlü bir dustalıklı tasvirlerle iade edebilm  Wells hayatı boyunca inandıanlatmak için akti olarak çalışm

 yazar. Zaman Makinesi de kurgureği bu amaca hizmet eder. Robir dostuna yazdığı mektupta kavramının sosyalizmi anlatmaiyi bir araç olduğunu söyler; bu rzaman üzerinden kurgulamasıönemli sebebi de budur. Wellsçağının toplum düzenini ve sosnıar arasındaki arklılıkları eleşiçin gelecekteki iki insan ırkı EloMorlocklar arasında uçurum gark kurgulamıştı r. Buna göre Mlar yer altında yaşamaktan ayçıkamaz olan, sadece Eloilerin ih

nı gidermek için çalışan, ama aymanda onların etiyle beslenen cadır. Eloiler ise sadece bu hizmeti agünlerini eğlenceyle geçiren ço

 yaratıklardır. Wells bu karamsaile sınıar arasındaki ekonomiklığın toplumu hızlı bir çöküşe sü

 yeceğini anlattığı için romanı dolarak okumak da mümkün.  Zaman Makinesi aydınlanma edebi bir perspektiten bakma

 yenlerin kütüphanelerinde buluması gereken bir eser.

O

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 29/40

Araba sevdası bitmez!Recaizade Mahmud Ekrem’in (1847-1914) başyapıtı Araba

Sevdası ’nın tefrikası ve ilk baskısı karşılaştırmalı olarakyayımlandı. Çalışmada romanın tefrikadan kitaba gidensüreçte geçirdiği değişiklikler tek tek gösteriliyor.

ARABA SEVDASI, RECAİZADE MAHMUT EKREM, İLETİŞİM YAYINLARI, 311 SAYFA, 19,50 TL

EMRAH

PELVANOĞLU 

odern Türk ede-biyatının roman

merkezli bir tarihi var. Başlangıçları 19. yüzyılda yer alan butarihin bir dizi ilklerle çerçevelenen büyükanlatısının olmazsa olmaz izleği ise “ku-sur” ya da “özür”. Türkçe romanın baş-langıçları kusurludur, çünkü emekleme

dönemindeki modern edebiyat söylemi,henüz hakkı ile içselleştiremediği Batılırol modelin “yüksek” anlatı kurma yön-temlerini, kurtulamadığı yerli anlatmaimkânları ile çeşnilendirmekte, bu du-rum da (Tanpınar’ın Ahmet Mithat’a dairsöylediğini hatırlayalım) “deniz seviyesi”mahsuller doğurmaktadır. Çok şükür ki“medeniyet değiştirmenin özrü”, bu ilk ro-manların estetik kusurlarının göz ardı edi-lip Türkiye modernleşmesine dair önemlikaynaklar olarak değerlendirilmelerinisağlar ama belki de bütün bu anlatıları dö-nüp buraya bağlamak da kusurludur.  Dahası 1839 yılında ilan edilen Tan-zimat Fermanı’nın isim babalığını yaptığıbu romanların tasnif kusurludur; oku-ma hataları ile dolu eleştirel baskılarının

tipografleri, mizanpajları kusurludur;klişe kapak illüstrasyonları ile kamueedilmiş sadeleştirmeleri de kusurludur!

 Ancak bir “Pardon!” diyeni bile olmayanbu işlerin böyle gitmesine kusur bulun-maz, çünkü asıl bu işler böyle gitmesindiyenlerin oturup beklemesi kusurludur.

 Yine de iyi bir başlangıç var: RecaizâadeMahmud Ekrem’in (1847-1914) baş yapıtı

 Araba Sevdası’nın bütün bu özür / kusursilsilesinden kurtulup, çok nitelikli biredisyon kritik ve iyi tasarlanmış bir baskıile buluştuğunu gördük. Fatih Altuğ’un

 Araba Sevdası’nın terika ve ilk baskıyıkarşılaştırmalı olarak kitaplaştıran özenliçalışmasının yayımlanmış olması gerçek-ten de umut verici bir gelişme.

BİR BASKı DAHA vAR1896 yılında Servet-i Fünûn’da terika edi-len Araba Sevdası, 1898’de kitaplaşır. Al-tuğ metnin yayıma hazırlanma sürecinianlattığı “Sunuş” yazısında iki noktayıözellikle vurguluyor: 1) Araba Sevdası’nın“musavver” yani resimli olarak hazırlan-ması ve kitabın reklam sürecinde bu ni-teliğinin ön plana çıkarılması. Halil Paşataraından yapılan bu resimlerin, temsilîillüstrasyonların çok ötesinde sadece ki-tap için hazırlanmış olması gerçektende çok önemli. Aslında yayın için esas

alınan ilk baskının haricinde bu resim-leri dikkate alan bir baskı daha var: Fazıl

 Yenisey’in 1963’te yayımlanan sadeleşti-rilmiş metni. Altuğ’un atladığı bu önemliistisna dışındaki “dolaşımda olan  ArabaSevdası nüshalarında bu resimler yer al-mamakta”. Şüphesiz ki “kendisini ‘millîmusavver roman’ olarak sunan ve gör-selliğin temel izlek olarak ele alındığı birmetin için” bu eksiklik önemli bir kusur,lâkin çok da umursayan yok.

2) Terikadan kitaba giden süreçtekibirtakım değişiklikler. Recaizade MahmudEkrem 1898 yılındaki baskının “Erbab-ıMütalaaya” başlıklı önsözünü “İstinye 16Teşrinisâni Sene 1305” (28 Kasım 1889) ta-rihi ile bitirir. Altuğ’un da belirttiği gibi budurum Araba Sevdası’nın 1889’da yazıldı-ğını ancak 1896’daki terika i le okur karşı-sına çıktığını iade eder. Kitabın terikadankitaba geçerken geçirdiği değişiklikleredikkat çeken Altuğ, Ekrem’in bu ilk nüsha-

 yı terika ederken de birtakım değişiklikler yapmış olmasını kuvvetle muhtemel bulur.Bu bağlamda metnin kitaplaşma serüve-ninde üç tarih öne çıkar: ilk nüsha 1889,terika 1896 ve kitap 1898.  Terika ve ilk baskı arasındaki ark-ların listelendiği “Ek VI” ve bilinmeyenkelimelerle bazı önemli göndermelerin

 verildiği dipnotların ötesinde Altuğ’unçalışmasını başarılı bir edisyon kritik

 yapan birkaç önemli husus daha var.İlki  Araba Sevdası’nın “kendi tarih vezamanına yaptığı göndermeler üzerin-den oluşturulan” ve anlatı zamanınımerkeze alarak ilerleyen “Ek VII: Za-man Çizelgesi”. Kısa bir Bihrûz krono-lojisi olarak da okunabilen bu bölümde,Ekrem’in haızasının azizliğine uğradı-ğı birtakım zamansal sapmalar açık birşekilde ortaya konuluyor. İkincisi ise1870 olarak verilen anlatı zamanınıntarihselliğini takip etmemizi sağlayanharita ve krokiler.  Araba Sevdası’nınalâmetiarikası olan ironik anlatı kipi

 yanında, ilk gerçekçi roman olarak

değerlendirmemizi sağlayan mekânbetimlemeleri ve bu betimlemelerin

 yerleştirildiği şehi r bağlamını daha iyianlamak için gerekli olmazsa olmazaraçlar ve bu araçlara eşlik eden ilanlar,resimler ve başka görseller…  Jale Parla’nın Babalar ve Oğullar  baş-lıklı çalışmasından alınan “Metinler Labi-rentinde Bir Sevda” başlıklı Araba Sevdası bölümünün de “Önsöz” olarak kullandığıbu değerli çalışmayı bütün uzman ve öğ-rencilere hararetle tavsiye ediyorum. Genelokur için sadeleştirilmişi de var.

 M

29

 5 OCAK 2015 PAZARTESÝKÝTAP ZAMANI ROMAN 

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 30/40

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI İNCELEME-DİLBİLİM

30

Edebiyatın izinde bir Ortadoğu okumasıKan ve gözyaşının eksik olmadığı Ortadoğu’da gelişen edebiyatın dünyada-

ki yeri nedir? Bu coğrafyada gelişmiş özgün bir edebiyattan bahsedilebilirmi? Ortadoğu’nun Batı’yla bin yıllardır devam eden çatışması neyin dışavu-

rumudur? Hayri K. Yetik, Romantik Ortadoğu ’da bu sorulara cevap arıyor.

ROMANTİK ORTADOĞU, HAYRİ K. YETİK, AYRINTI YAYINLARI, 640 SAYFA, 45 TL

 YAVUZ AKENGİN 

rtadoğu’nun son iki yüz- yıllık tarihine tanıklıkiçin edebiyata başvurula-

cak olsa ilk akla gelecek sorular han-gileri olurdu? Hayri K. Yetik bu sorula-rın peşinden giderek yazmış  RomantikOrtadoğu’yu. İstilaların, savaşların,çatışmaların, kan ve gözyaşının hiç ek-sik olmadığı bir coğrayada gelişen ede-

biyat, dünyada nasıl bir yere sahiptir?Bu coğrayada gelişmiş özgün bir dü-şünceden, elseeden, romandan bah-sedilebilir mi? Ortadoğu’nun Batı’ylabin yıllardır devam eden çatışması ne-

 yin dışavurumudur? Arkeolojik kazısı yapılacak olsa Ortadoğu metinlerininaltından ne çıkar? Bu gibi soruların ar-dında yüzlerce yazarın, kitabın, metniniçerisinde gezinen yazar, geçmişin de-rinliklerine inerek geleceğin dünyasınaışık tutmaya çalışıyor.  Kitabın adındaki “romantik” keli-mesi, hem romantizm akımına vurgu

 yaparak Doğu’nun bir elseesinin olupolmadığını tartışmaya açıyor, hem de‘roman’ üzerinden yaptığı okumalarıbir çerçeveye oturtuyor. Ortadoğu, or-

 yantalistlerin düşündüğü gibi masalsı ve egzotik yönleri de olsa esasında “ro-mantik” değildir, acımasız gerçekleriyleinsanı şaşırtı r, hatta çoğu zaman derinbir umutsuzlukla birlikte hayal kırıklı-ğına uğratır. Hayri K. Yetik, “romantikOrtadoğu” derken, bir yanıyla bu coğ-rayanın kuralsızlığını da vurguluyor.

ORTADOu: BİR lABİReNTKitap sözgelimi bir sayada Mısır’a uza-nıp Kahire sokaklarını romanlar üzerin-den okurken, oradan İstanbul’a geçerekHalide Edib Adıvar’ın kadın sorunu-nu ele alış biçimini sorguluyor. Yazarİran’ın, Cezayir’in, Lübnan’ın, Filistin’in,Suriye’nin, Türkiye’nin ve başka ülkele-rin yaşadığı toplumsal değişimleri, dö-

nüşümleri geniş bir çerçevede ele almış.Bu birbirinden arklı dinamikleri olanama bir o kadar da ‘yakın’ ülkelerin ben-zerlikleri dikkati çekiyor.  Hayri K. Yetik bir labirent gibi do-lambaçlı yolları andıran Ortadoğusokaklarında geçmişi derinlemesinekazarken geleceğe dair ümitlerini veendişelerini paylaşmış. Pek çok arklıdisiplini ve çalışma alanını bir araya ge-tiren yazar, karşılaştırma yoluyla Türk-çe, Farsça, Arapça, Kürtçe, Ermenice,İbranice ve Süryanice gibi Ortadoğu

dillerinde üretilmiş edebi metinlerinarasında dolaştırıyor okurunu. Kitap,Ortadoğu’ya ilişkin sorulara cevap ve-ren bir çalışma değil. Daha doğrusuşöyle söylemeliyiz, sadece sorulara ce-

 vap vermiyor, aynı zamanda yeni soru-lar üreterek okura düşünmesi için genişbir alan sunuyor.  Yetik, Batı’nın değişmeyen kibrini,Doğu’ya bakışını, Doğu’nun kendi-ni “ezik” görüşünü anlatırken, Doğu

romanının dünya edebiyatındaki ye-rini derinlemesine irdeliyor. Yazar,Batı’dan çok sonra gelişen bir tür olsa daOrtadoğu’da iyi romanların yazıldığı,büyük romancıların çıktığı görüşünde.Doğulu yazarların daha az Nobel Ede-biyat Ödülü almasını, Batı’nın “yanlı”tutumuna bağlıyor.

DOu YAZıNı MİSTİK ve KADeRCİDoğu anlatısıyla Batı anlatısını karşılaş-tırırken ilginç bir önermede bulunuyor

 yazar. Ona göre Doğulu yazar Allah’ın, yüce bir aşkın, ulvi bir amacın yani “so- yut” olanın peşinden koşarken, Batılı yazar daha “somut” bir anlatıyı yaka-lar. Yazar, Doğu edebiyatının kaderci vemistik bir söylemden serpilip geliştiğini

savunurken, Batılı yazarın bu yönüyle“gerçeğe” daha çok yaklaştığını, insanıbir birey olarak ele alıp bugünkü mo-dern dile ulaştığını vurguluyor.  Kadın-erkek meselesine genişçe yerayıran Yetik, onlarca eserin kadın kah-ramanları üzerinden bütün coğraya-nın ‘kadın’ algısına dair ipuçlarının izi-ni sürüyor. Kadın hareketlerinin ortayaçıkışını, ilk eminist edebiyat örnekleri-ni, kadına yönelik şiddetin kaynağını,kadın yazarların yaşadıkları sıkıntılarıderinlemesine inceleyen yazar her şeyerağmen gelecekten umutlu.  Kitabın göze çarpan bir kusuru,

 yazarın tercih ettiği ağdalı dil. Anla-mayı zorlaştıran, hatta zaman zamanokumayı bile zorlaştıran öz Türkçe ke-

limelerin bolluğu metnin akıcılığını ak-satıyor. Ayrıca yazarın, bilhassa İslamülkelerinde kadının örtünmesi konu-sunda Batı’nın önyargılarını andıran

 yargılar taşıdığını düşünmemize yolaçan cümleleri dikkati çekiyor.   Romantik Ortadoğu zengin içeriği, re-eranslarının bolluğu ile Ortadoğu edebi-

 yatı ve düşüncesi üzerine yazılmış önemlibir kaynak kitap. Özellikle yazarın ree-rans verdiği eserlerin zenginliği ve çeşitli-liği, Ortadoğu’yu bütüncül bakışla incele-mek isteyenlere yol gösterecektir.

O

Dilin mimarisini anlamakNoam Chomsky, Dilin Mimarisi  kitabında Üretici Dilbilgisi Kuramdilbilim içinde kendisine nasıl yer açtığını ve hangi sorular etraftartışıldığını anlatıyor. Tartışmalı noktalarına rağmen, bilimin “dsoruları sorarak ilerlemek” olduğunu hatırlatan bir kitap.

DİLİN MİMARİSİ, NOAM CHOMSKY, ÇEV.: İSA KEREM BAYIRLI, BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ YAYINEVİ, 96 SAYFA, 16 TL

AHMET HAMİT YILDIZ ilin Mimarisi, Noam

Chomsky’nin (d. 1928)1996’da Delhi’de dilbi-

lim üzerine yaptığı konuşmayı ve onuizleyen soru-cevap bölümünü bir ara-

 ya getiriyor. Chomsky, kendi iadesiyle“özgürlükçü sosyalist” ya da “anarko-sendikalist” olarak, başta ABD dış poli-tikası olmak üzere, yeni dünya düzenine

 yaptığı eleştirilerle aktivist kimliği öneçıkan bir düşünür, bir bilim adamıdır.1967’de ABD’nin Vietnam’ı işgal etmesiüzerine seslendirmeye başladığı politikeleştirilerini Kosova’dan Doğu Timor’a,Ortadoğu’dan Türkiye’ye hassas coğ-rayalara taşıyarak ilham verici etkileroluşturmuştur. Chomsky’nin aktivist,düşünür ve dilbilimci olması yönüyle üçkimliğinden yansıyan birikimi, bugünedeğin bir kısmı Türk okuruna ulaşmışolan bir külliyat ortaya çıkardı. AncakTürkçede yayımlanan yapıtları göz önü-ne alındığında, Chomsky’nin dil ve zihinelseesi çalışmalarının henüz yeteri dü-zeyde çevrildiği söylenemez. Bu anlamdaDilin Mimarisi’nin, daha önce Türkçede

 yayımlanmış olan Dil ve Zihin, Bilgi So-

runları veDil ve Doğa veDil Üzerine yapıt-larının açtığı yolda, düşünürün dilbilimçalışmalarını kavramamızı kolaylaştı-racağını söyleyebiliriz. Dilin Mimarisi,Chomsky taraından ortaya konulan vedilbilim çalışmalarında çığır açan Üre-tici Dilbilgisi Kuramı’nın dilbilim içindekendisine nasıl yer açtığını ve hangi so-rular üzerine döndüğünü anlamamızısağlıyor.

ÜReTİCİ DİlBİlGİSİ KuRAMıChomsky, uzman dilbilimcilere yaptığıkonuşmasına “dil yetisi” kavramını açık-layarak başlıyor. Dil yetisi, görme yetisigibi belli bir işe yönelmiş bir dil organıolarak düşünülebilir; ancak dil organı,herhangi bir ‘yer’ belirlenmeksizin bey -

nin bir işlevi olmasının yanı sıra, bede-ne ait bir işlevdir. Dolayısıyla dil yetisi,başka sistemlerin üzerine eklenmiş birşeydir. Dil, “sonsuz sayıda iade üretenbir sistem”dir ve bu nedenle bir dilin ku-ramına “üretici dilbilgisi” denir. Dil yetisitaraından üretilen iadeler, “ses iadele-ri” ve “anlam iadeleri” olmak üzere ikiyeayrılır. Ses ve anlamdan oluşan bir iade,iki simgesel nesneden oluşuyor demektir.Bu nesneler, dil yetisiyle beynin başkasistemleri arasında bir “ara yüz” olarakdüşünülebilir. Sesin simgesel nesnesine

duyu-motor sistemleri aracılığıylamın simgesel nesnesine ise kavra

 yet sistemleri aracılığıyla erişim saDolayısıyla dil, sadece biyolojik beynin işlevlerine indirgenemeadeta tüm bedenle ilişkili kompl

 yapıdır. Örneğin, çocuk bedensel bir yansıması olan “tırmanma” kavna soyut anlamda sahiptir ve bununda bu şekilde telauz edildiğini ziçerisinde öğrenmek durumundad

 yetisinin aldığı belli bir durumdanarklı bir şey olmayan diller, beyden işlevleriyle ilişkili bu karmanın yanı sıra son derece basit ve bibenzer olmalıdır. Üretici Dilbilgisimı, son yirmi yılda geliştirdiği “İlkParametreler” yaklaşımıyla GeleDilbilgisi Kuramı’ndaki kuralların bilgisi yapılarının yapay kategorilerğunu göstermektedir. Dolayısıyla dkural ya da dilbilgisi yapıları tamitibaridir.

‘KuSuR’ HAKKıNDADilin Mimarisi’ni okurken insanmahsus dil yetisini Üretici Dilbilgiramı çerçevesinde anlamaya çalış

 Ancak Chomsky’nin geleneksel di

kurallarını yapay kategoriler olarak yaklaşımı birtakım açıklamalarınddisiyle çelişiyor. Örneğin, dile es

 veren birtakım iade biçimlerinisur” olarak adlandırılması: Ali Ayşviyor  ile Ayşe’yi Ali [Ayşe’yi] seviyorlerinde yer alan ve yer değiştirdiğizihnin ilk konumunda gördüğü/saiadelerin “kusur” olarak algılanmruma açık görünüyor. Diğer tarataayçiçeğinin ne şekilde olduğunu

 yamıyorsanız, doğal dilin ne şekiduğunu açıklama olasılığınız çok dderken, Chomsky doğada var olşeyin, bir olgunun “neyse o” olduğneden böyle olduğunun anlaşılamğını iade ediyor. Bu noktada, bütüaçıcı sorularına rağmen Chomsky’

 yüzyıl materyalizminden gelen  yüzyıl biliminin malul bulunduğlinemezciliğin’ sınırlarında gezinsöylemek gerekir.  Her şeye rağmen Chomsky’ntap boyunca sorularla ilerlemesi,

 yapmanın “yanlış soruları doğrgetirebilmek ve doğru soruları silerleyebilmek” olduğunu bir kezgösteriyor. Ayrıca onun aktivist vadamı kimliklerini bir paydada bren ‘entelektüel sermaye’nin soru cesareti olduğunu ortaya koyuyor

D

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 31/40

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI ROMAN-ARAŞTIRMA

31

Mümkün hayallerin kıyısındaRecep Şükrü Güngör’ün Yüksek Uçuş  adlı kitabı, birtakımdil ve anlatım sorunlarına rağmen, sentetik uyuşturucubağımlılığının iyice görünür olduğu günümüzde dikkatle-

ri bu konuya çekebilecek nitelikte bir ilk roman.

YÜKSEK UÇUŞ, RECEP ŞÜKRÜ GÜNGÖR, PALTO YAYINEVİ, 128 SAYFA, 12 TL

İSA DARAKCI azı yolculuğunda yir-mi yılı geride bırakmış,

bu süre zarında birçoköykü kitabının yanı sırabirer deneme ve anı kita-

bında imzası olan bir isim RecepŞükrü Güngör. Öyküde ısrar et-mek, romana gönlünü kaptırma-mak tartışmaları zaman zaman

alevlenedursun, Güngör de ilkromanını yayımlayarak romancı-lığa adım atmış bulunuyor. Hemolumlu hem olumsuz çağrışımasahip bir ismi var kitabın: YüksekUçuş. Kitap bu çoklu çağrışımlarauygun olarak, yüksekten uçma-nın hayattaki olası yansımalarınımerkeze almış. Başlarda, okumazevkinden bahsedilen bir diya-logda bir karakter, “… [okumak]kalbimin yumuşamasını, aklımındoyuma ulaşmasını ve yüksek birestetik zevke sahip olmamı sağlı- yor.” deyince diğeri, “Yüksektenuçuyorsun, desene.” diye atılıyor.İlerleyen sayalarda iyi bir üni- versite kazanmanın ya da bir ar-

kadaşın ameliyatı için hiç de cüziolmayan bir meblağı bulup buluş-turmanın da yüksekten uçuş sa- yıld ığını görüyoruz.

ROMAN İçİNDe ROMANKavramın özellikle bugünlerde he-pimizi ilgilendiren bir karşılığı da var bununla birlikte. Hulki Aktunç,Büyük Argo Sözlüğü’nde “uçma”yı,“bir uçucu maddenin etkisi altındakendinden geçmek, esrimek” diyetanımlamış. Kitapta bunun karşı-lığı olarak, üniversite hazırlık öğ-rencilerinden Sadık’ın yazdığı birromanı görüyoruz. Sadık’ın deteridiye anılan bu roman içinde roman,uyuşturucu batağına saplanan ve

şimdilerde haber bültenlerindeneksik olmayan gençlerden birinin, Yusu Çiçek’in dramını yansıtıyor;bu hale nasıl düştüğünü, dostları-nın ilgi ve sevgisiyle hayata tekrarnasıl döndüğünü anlatıyor. BuradaRecep Şükrü Güngör’ün bir söyle-şide dile getirdiği “kötülüklerin ço-ğalmaması için toplumsal sorumlu-luklara duyarlı olma” düşüncesininizdüşümüne rastlıyoruz.  Bireysell iğin -işimize öyle gel-diğinden olsa gerek- bencillik şek-

linde algılandığı, kişisel menaat ve hazzın yaşam biçimi hal ine gel-diği günümüzde, bir grup gencinarkadaşlarına yardım için el ele vermesinde eskimeyen bir güzellik var. Ki mileyin umutsuzluğa kapıl-dığı için sınav yarışından kopmasımuhtemel arkadaşı kollamak daöyle. Aynı sıralardan vaktiyle geç-miş herkesin bu hikâyede bir yeriolmalı. Birçoğumuz, çevresine ve

insanlığa yapabileceği iyiliği men-aate bağlamamış kişilerle karşı-

laşmış ve bu gerçek olamaz deyipşaşırmışızdır. Ama hepsi gerçektir ve vakidir. Lakin nadirattandır.

YAlıN AMA AKMAYAN DİlRomanın üslubuyla ilgili de bir-kaç şey söylemek isterim. Okur-ları -yazarın kendi iadesiyle-Güngör’ün dilinin Mustaa Kutluile Rasim Özdenören arasında bir

 yerde olduğunu söyleseler de ben-

ce aradaki arklılıklar benzerlik-lerden azla. Evet, kitapta yalın biranlatım var. Buna rağmen yazarın,tabir yerindeyse, daldan dala atla-

 yan, eylemi önceleyen dili ; karak-

terlerin duygularının okur üzerin-

de istenen etkiyi oluşturmasınınönünde engel gibi görünüyor. Arkakapakta söylendiği gibi, maale-se bir oturuşta biten bir romandeğil Yüksek Uçuş. Anlatıcının bir

 yere yetişecekmiş gibi her şeyiaceleyle anlatması; yalınkat, ikiboyutluluktan kurtulamayan ka-rakterler ortaya çıkmasına sebepolmuş. Borges “Büyülemiyorsabeş para etmez” dermiş; eğer dilidoğru kullanamıyorsanız, kurguaksıyorsa, Kemal Tahir’in tabiriyleek yerlerini belli ediyorsa, oradabüyü de olmuyor, büyülenme de.Dil jandarmalığına soyunup kim-

seyi incitmek değil niyetim ama

“Okulun havası neşeye döndü”,“pazartesi kıran t uvalet gelin” gibiiadeler Recep Şükrü Güngör’ünöykülerine yapılan “basit, açıkdile rağmen bir türlü akmıyor”eleştirisinin niçin haklı olduğunugösteriyor.

Yüksek Uçuş, sentetik uyuşturu-cu illetinin iyice ayyuka çıktığı birzamanda yayımlandığı, o dünyayaküçük de olsa bir ışık düşürdüğü veempati olanağı sağladığı için dik-katleri çekebilecek bir ilk roman.

 Y 

‘Babam sağolsun’ dönemiGazeteci Bayram Kaya’nın Babam Sağolsun kitabı 17 Aralık’ı amak isteyenler için yol gösterici bir çalışma. Konunun birçok olmasına rağmen titizlikle ve dengeli bir şekilde bir araya getbilgiler okuyucunun anlayacağı bir üslupla sunuluyor.

BABAM SAĞOLSUN, BAYRAM KAYA, UFUK YAYINLARI, 310 SAYFA, 15 TL

HARUN ODABAŞI 

ir açıdan her şey bir etvaile başladı. Kısa bir süre

önce “Yolsuzluk hırsızlıkdeğildir” diyen Pro. Dr. Hayrettin Kara-man özetle, devletle iş yapan şirketlerinkendileri istemese dahi hayır kurumları-na bağışta bulunmaya zorlanabileceğine

 yönelik bir etva verdi. İlk bakışta belkiKaraman’ın bile ark edemeyeceği ma-

sumlukta görünen bu etva kısa sürededevletin işleme biçimine dönüşüver-di. Yani rüşvetsiz (bir hayır kurumunaihalenin en az yüzde 10’u kadar bağış!)hiçbir ihale yapılamaz hale geldi. Kaza-nacak frma ihale öncesinde tespit edili-

 yordu. AK Parti acemilik dönemlerinde Ali Dibo olayında olduğu gibi pek çokSayıştay raporundan kaçamamıştı. Yol-suzluğu yasal hale getirebilmek amacıy -la AB Kriterleri dikkate alınarak hazır-lanan ve 2003 yılında yürürlüğe girenKamu İhale Yasası’nda tam 164 kez de-ğişikliğe gidildi. Önceleri üç madde olanistisnalar kısmı 25 maddeye çıktı.  Bir başka açıdan da her şey 17 Aralık2013 sabahı düğmeye basılan rüşvet ve

 yolsuzluk operasyonu ile başladı. Ope-

rasyonu yürüten eski mali şube müdürü Yakub Saygılı’nın tabiri ile dünya tarihinegeçecek ölçüde kuvvetli delillerin top-landığı bir yolsuzluk operasyonuydu bu.Reza Zarrab adlı bir İranlı’nın kara paraaklaması ve bu parayı aklarken bazı ba-kan ve bürokratlarla girdiği akçeli ilişki ler.Sekiz ay önce bizzat başbakana sunulanMİT raporu da kirli ilişkileri teyit ediyor-du. Hatta bu MİT raporu daha sonra baş-bakana soru olarak sorulmuş, o da olayıdoğrulamakla birlikte “bunun bir bilginotu” olduğu gibi tuha bir açıklamadabulunmuştu. O zamana kadar bilinen AKParti imajı şunu gerektiriyordu: Devletin

 ve milletin parasına göz diken bakan daolsa kanun önünde yargılanmasını sağla-

 yacak bir siyasi irade ortaya konulmalıydı.

Fakat hiç de öyle olmadı. Hükümet kana-dının yolsuzluk ve kara para aklayanlarıhede alması gerekirken, soruşturmayı

 yürüten savcı, hâkim ve polisler hedealındı. Ve Türkiye yepyeni bir dönemegirdi. Seçimle gelen bir siyasi iktidar, yol-suzluk iddialarından kurtulmak için birkesimi darbe yapmakla suçlayarak ancakdarbe dönemlerinde rastlanan yepyeni bir

 vesayet düzenini başlattı.  Gazeteci Bayram Kaya’nın Babam Sa-

 ğolsun kitabı 17 Aralık’ı anlamak isteyenleriçin yol gösterici birçok materyali barındı-

rıyor. Konunun birçok boyutu olmrağmen titizlikle ve dengeli bir şekaraya getirilen bilgiler okuyucunun

 yacağı bir üslupla sunuluyor. Dünyhinden ve Türkiye’nin yakın tarih

 verilen yolsuzluk örnekleriyle 17 Aaslında ne olduğunu anlamak içönemli hatırlatmalar var. Kitaba t

 yazısı yazan Pro. Dr. Mehmet Altadediği gibi, genç gazetecinin kitabımi bir bütün olarak görüp haızamzelemeye katkı sağlıyor.”

TÜBİTAK’TA Ne OlDu?Kitapta dikkat çekici pek çok detay vdece TÜBİTAK olayı bile içinden gmiz olağanüstü süreci anlamak içinli. Malum 17 Aralık sonrası pek çotape bir şekilde sosyal medya üzekamuoyu ile paylaşıldı. Özellikle döbaşbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ıile yaptığı beş görüşme çok öne

 ABD merkezli ve yetkinliği tartışmfrma, bu konuşmaların montaj ya dlaj olamayacağı yönünde açıklamaBunun üzerine hükümet TÜBİTAK

 vurarak ses kayıtlarının montaj  yönünde rapor yazılmasını istedi. Bakanı Nihat Ergün’e baskı yapıldıErgün bu konuda dik bir duruş serrek sahte rapora geçit vermedi. Erbunun üzerine Ergün’ü görevden

 yerine Fikri Işık’ı getirdi. TÜBİTAKkılar artınca istialar ve görevden aarttı. En sonunda TÜBİTAK’ın başırumla hiç alâkası olmayan bir habahçesi müdürü atandı. İstenilen rada bundan sonra çıkartılabildi. Du

 vahametini TÜBİTAK Başkan Yarsı Hasan Palaz’ın şu sözleri özetli“Başbakanın odasında bulunan bilgili raporda tahriat yapmam isten  Hükümet yargıda yapılan değlerle üç dosyanın üzerine süngerTevhid-Selam Örgütü, dört bakalendiren 17 Aralık operasyonu ve prin savcının sözünü dinlememesi üortaya çıkarılamayan 25 Aralık TÜdosyası. Peki, Türkiye darbe yöntile bu kadar kirli bagajı sonsuzaunutabilir mi? AKP ve Erdoğan hiçolmamış gibi yoluna devam edebiMümtaz’er Türköne’nin de işaregibi, bu kadar delili barındıran bdosyasının kapatılması mümkünEngellenemez, sadece geciktirilebirihte pek çok kez maalese güç, haksında galebe çalmış. Bu seer hakkkarşısında zaer kazanacağına umudumuzu koruyoruz.

B

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 32/40

32

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI  MEKTUP 

CEM MERT li Fethi Okyar, OsmanlıDevleti’nin son devrinin veTürkiye Cumhuriyeti’nin

kuruluş döneminin en önemli devletadamlarından biridir. Cumhuriyeti kuranöncü kadro içinde yer almış, Başbakan-lık ve TBMM başkanlığı yapmış, MustaaKemal’in en yakın arkadaşlarından biri

olmuştu. Ali Fethi Bey ırtınalı ve hareket-li bir hayat yaşadı. 1880’de Makedonya’dadoğdu. 1903 yılında Harp okulundan me-zun olup 1908’e kadar Manastır, Edirne veSelanik’te görev yaptı. Bu sırada İttihat veTerakki Cemiyeti’ne girdi. II. Meşrutiyet’inilanından sonra Paris askeri ataşeliğindebulundu. 1911’de Mustaa Kemal ve En-

 ver Bey’le birlikte Trablusgarp ve Balkansavaşlarına katıldı. Aralık 1911’de yapılanMeclis-i Mebusan seçimlerinde Manastırmilletvekili oldu. 1913 yılında askerliktenistia edip İttihat ve Terakki Partisi’nin genelsekreterliğini yapmaya başladı. Fakat cemi-

 yetle fkir ayrılığına düştü ve Soya büyü-kelçiliğine atanarak İstanbul’dan uzaklaş-tırıldı. 1917’de İstanbul’a döndü, İstanbulmilletvekili olarak yeniden meclise girdi,

 Ahmet İzzet Paşa hükümetinde dâhiliyenazırı olarak görev yaptı. Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası öteki İttihat ve Terakki yöneticileriyle birlikte İngilizler taraındantutuklanıp Malta adasına sürüldü. Burada

 yaşadığı 2,5 yıllık sürgün hayatı sonrası Ankara’ya dönüp Milli Mücadele’ye katıldı.İstanbul milletvekili olarak TBMM’de yeraldı, bir yıl da içişleri bakanlığı yaptı. Cum-huriyetin ilanından sonra seçilen ilk meclisbaşkanıydı. 1924’te başbakan oldu, ŞeyhSait isyanıyla istia etti ve Paris’e büyükel-çi olarak atandı. 1930’da çok partili sistemegeçmek isteyen Mustaa Kemal’in isteğiyleSerbest Fırka’yı kurdu. Parti kısa zamandakapandı. Fethi Okyar, Atatürk’ün veatın-dan sonra kurulan Refk Saydam hüküme-tinde de adalet bakanlığı yaptı.

  Ali Fethi Bey üç ayrı dönemin üçündede ılımlı kişiliği ile siyasette var olabilmişilginç bir fgür. Hakkında yapılmış birçokçalışma içinden Cemal Kutay’ın ve İhsanSabri Balkaya’nın araştırmaları dikkatçekiyor. Oğlu Osman Okyar’ın derlediği

 Atatürk, Okyar ve Çok Partili Türkiye,  FethiOkyar’ın Anıları isimli kitap ise özelliklecumhuriyetin kuruluş dönemini incele-

 yenler için başvuru kaynağı niteliğinde. Bueserlere Türkiye İş Bankası Yayınları’nca

 yeni yayımlanan İki Gözüm Galibem: Mal-ta Sürgününden Mektuplar   isimli anı ki-tabı da eklendi. Kitap, Fethi Okyar’ın 10

Mart 1919’da tutuklanarak önce BekirağaBölüğü’ne ardından 28 Mayıs’ta Malta ada-sına gönderildiği günden itibaren eşi GalibeHanım’a yazdığı mektuplardan oluşuyor.Giriş bölümünde Ali Fethi Bey’in torunu

 Ali Fethi Okyar, “Bugüne kadar elimizdebulunan arşivin daha çok soğuk yönü iletarihçileri ve konuya ilgi duyanları ilgilen-diren taraarı incelemeye açılmıştı. Şimdiise ilk dea bu arşivin daha kişisel ve özel

 yanını oluşturan bu mektupları okuyucu- ya sunarak, Fethi ve Galibe Okyar’ın özel yaşamları, günlük düşünce, kaygı ve birbir-lerine duydukları sevgi ve muhabbeti pay -laşıyoruz.” diyor. Kitap gerçekten de soğukbir tarih anlatısı olmanın ötesinde, bir dev -let adamı ve bir entelektüelin düşünce ve içdünyasına ışık tutarak sürgünlük üzerinefkir sahibi olmamızı sağlıyor.

uMuDu DİRİ TuTAN MeKTuPlARMondros Ateşkes Antlaşması sonrası İn-

gilizler İstanbul’u işgal ettiler ve Osmanlıhükümeti üzerinde baskı kurup özellik-le bir direnişi örgütleme potansiyelinesahip devlet adamı ve aydınların tutuk-lanmasını sağladılar. Bu insanların çoğuİttihatçı olmakla beraber tutuklanmasebepleri arklıydı. Ali Fethi Okyar, Ka-sım 1918’de ülkeyi terk eden ve İngilizlertaraından Ermeni tehcirinden sorumlututulan Talât, Enver ve Cemal paşalarınülke dışına çıkışlarını kolaylaştırmak id-diasıyla tutuklanmıştı.  Ali Fethi Bey mektuplarında bu iddiayıhep reddetmiş, tutuklu oluşunu hep hak-

sız görmüş ve sürgünlüğü boyunca birçokmakama başvurup durumu düzeltmeyeçalışmıştır. Sürgünlüğü kabul edememe,kurtuluş için çareler arama ile eşine veçocuklarına duyduğu özlem ve onlar içinkaygılanması mektupların ana temasınıoluşturuyor. Bunların yanında sürgün ha-

 yatının nasıl geçtiğini, sürgünlerin gün-delik yaşamını, memleketin içinde bulun-duğu durumun sürgünler taraından nasılgörüldüğünü de bulabiliyoruz mektuplar-da. Fethi Bey’in Malta’da geçirdiği günle-rin çok sıkıntılı olmasının en büyük sebebibelirsizliktir. Neden tutuklu olduğunu tamolarak bilememek, İstanbul hükümetininmi yoksa İngilizlerin mi asıl sorumlu ol-duğunu anlayamamak ve bu sürgünlükhalinin ne kadar süreceğini kestirememekgibi meselelerin sıkıntısını şiddetlendirdiği-ni anlatıyor döne döne. Tüm bu sıkıntılarakatlanmanın en iyi yolu ise eşiyle mektup-laşmalarıdır. Galibe Hanım’a yazdıkları ve

ondan gelen mektuplar sayesinde umu-

dunu hep diri tutuyor. Kitabı bir çırpıdaokuduktan sonra keşke Galibe Hanım’ınona yazdığı cevabi mektupları da okuyabil-seydik diye düşündüm. Ama bu metinlerinne yazık ki arşivde bulunmadığını söylüyorFethi Bey’in torunu.

Fethi Okyar’ın anıları yakın tarihi-mizin ilginç bir kesitini aydınlatmasının yanı sıra vea, bağlılık , aşk gibi unutul-maya yüz tutmuş varolma biçimlerini yeniden duyumsamamıza ve sürgünlüküzerine derin düşünmemize sebep olu-

 yor. Bu da az şey mi?

Türkiye İş Bankası Yayınları’nca yayımlanan İki Gözüm Galibem: MaltaSürgününden Mektuplar  isimli kitap, Fethi Okyar’ın 10 Mart 1919’da tutuk-

lanarak önce Bekirağa Bölüğü’ne ardından Malta adasına gönderildiğigünden itibaren eşi Galibe Hanım’a yazdığı mektuplardan oluşuyor.

Sürgünde bir devlet adamı

İKİ GÖZÜM GALİBEM: MALTA SÜRGÜNÜNDEN MEKTUPLAR, FETHİ OKYAR,TÜRKİYE İŞ BANKASI YAYINLARI, 272 SAYFA, 14 TL

 A

 Karanlıkta Kelimeler , nümüz roman ve öynün üretken isimler

 Ayer Tunç ile yapılmbir nehir söyleşi. Ha

dan İnci, yazarlıkta 25. yılını kutlayTunç’un kelimeleri arasında bir kaz

lışması yürütüyor. Ayer Tunç, Hanİnci’ye yazar olma sürecini ve edebhayatının son yirmi beş yılını anlatKonuşmayı ve görünmeyi sevmeyezar, öykü ve romanlarının satır araaçarken bugüne, edebiyatın sorunldair önemli gözlemler de yapıyor. Karşivlik bir çalışma.

Bu yıl 100. ölüm yınümünde anacağı

Servet-i Fünun şairTevfk Fikret, şii rimçığır açan, yenilikç

irlerinden biriydi. A. Kadir, Fikrşiirlerini bugünün diliyle söyledbu derlemede, günümüz okuyusunun esas olarak şairin şiirlerizevk almasını ve eylemci şiir dü

 yasına tanıklık etmesini sağlamgözetiyor. Kitap, şiirlerin sadecegünümüz diline aktarılmasını dbugünün dili ve şiir tekniğiyle ylenmesini hedeiyor.

Çetin Altan’ın eserlrinden bir seçki Ens

 Karartmayın adıyla cilt halinde yayımla70 yıllık yazı hayatı

hemen her türde eser veren AltanCumhuriyet tarihinin önemli bir dnemine de eserleriyle tanıklık ediKitapta, Büyük Gözaltı ile romancıÇemberler  ile oyun yazarı, Üçüncü

 Mevki ile şair, Yeryüzü Tanrıçaları denemeci, Al İşte İstanbul ile gezi yÇetin Altan çıkıyor karşımıza. Se

 Altan’ın Türkiye’nin sancıl ı tarih ilik etmeyi bugün de sürdüren düş

 ve eleştir i dünyasını yansıtıyor.

Bugünkü İspanya toraklarında kurulanasırlar boyunca medeniyetin gelişmesiönemli katkılar sağ

Endülüs, 15. asırda Avrupa toprakrına veda etti. Mesut Doğan’ın kitEndülüs medeniyetinin bugün sısayıdaki kalıntılarından hareketlehin izinde yapılan bir yolculuk. YEndülüs medeniyetini az sayıdak

 ve çevresiyle birlikte gözlemleyerhazırladığı kitabında bugünden tolay ve mekânlarına iz sürüyor.

Ayfer Tunç ile enine boyuna

Bugünün diliyle Fikret

Tek ciltte Çetin Altan

Endülüs güzellemesi

AYFER TUNÇ’LA KARANLIKTA KEL

HANDAN İNCİ, CAN YAY., 403 SAYF

BUGÜNÜN DİLİYLE TEVFİK FİKRET, İŞ BANKASI KÜLTÜR YAY., 150 SAYF

ENSEYİ KARARTMAYIN, ÇETİN ALTAREST YAYINLARI, 728 SAYFA, 35 TL

ENDÜLÜS: DÜŞLERİN SON SIĞINAĞDOĞAN, İZ YAYINCILIK, 176 SAYFA, 1

 Fethi Okyar ve eşi Galibe Hanım

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 33/40

33

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI HİKÂYE 

İLYAS KOÇ 

üksek düşünceleri, yüksekgayeleri, büyük ve evrenselprojeleri ancak her zaman

 yüksek uçabilen, uzun so-luklu; yürüdüğü yolda hız kesmeden yürüyen, durduğu yerde kararlı duran,uhrevî zevklerle gerilmiş karasevdalılargerçekleştirebilir.” Yıllar ev vel yazdığı birmakalede, “yaşama hislerinden vazge-çip yaşatma duygu ve düşüncesiyle meş-bu” olan adanmış ruhların misyonunuböyle iade etmişti M. Fethullah GülenHocaeendi. Aynı makalede, günümüzkarasevdalılarının “hacca gidiyor gibidünyanın dört bir yanına seyahatlertertip ettiklerini, seyahatlerini hicretruhuyla taçlandırdıklarını, uğradıkla-rı herkese hal ve gönül diliyle bir şeylerısıldadıklarını, çevrelerine hep sevgimırıldandıklarını” belirtmişti. Gelinennokta itibarıyla bu idealin, dünyanındört bir yanında surete büründüğünüsöylersek zannediyorum yanılmış ol-mayız. Niyazi Sanlı’nın Gri Güneş adlıkitabı, bize tam da bu hayalin gerçek-

leşmesinde yaşanan zorlukları, çekilençileleri, yapılan edakârlıkları ve sıkın-tılar karşısında adanmışların kendi ruhdünyalarında yaşadıklarını resmediyor.

HAYATıNı BAvulA SıDıRıP GİDeNleRKendisi de bir eğitim gönüllüsü olarakKırgızistan’a hicret eden ilk öğretmenler-den olan Niyazi Sanlı’nın Aşka Son Bakışadlı kitabı bu yıl sinemaya uyarlanarakBirleşen Gönüller  adıyla seyirciyle buluş-muştu. Yeni kitabında bu kez üç hikâyeüzerinden ailelerini, sevdiklerini, hayal-lerini bırakıp başkaları için uzak diyar-lara giden, yüksek bir mekûreye gönül vermiş üç “karasevdalının” yaşadıklarınıgözler önüne seriyor yazar. Hayatlarınıbir bavula sığdırıp dünyanın dört bir ya-

nını çemenzâra çevirmek için yola çıkan ve giderken arkalarına dahi bakmayan yüzlerce meçhul kahramandan sadeceüçü anlatılıyor kitapta.  Kitap, birbirinden bağımsız üç hika-

 yeden oluşsa da, aynı duygu ve düşün-

cede bir araya gelen, aynı amacı payla-şan, aynı sabırla yoğrulmuş, aynı çileyiçekmiş, aynı sıkıntılara göğüs germişkutsîlerden bahsediyor. İlk hikâye, li-seden yeni mezun olan Galip’in, üni-

 versite sınavlarına hazırlanmanın ari-esinde kendisine yapılan “Yurtdışına

gidecek insan lazım, gelir misin?” tek-

liiyle başlayan hicret yolculuğu. Üç ar-kadaş, “Hüzün Peygamberi”nin yolun-

dan Endonezya’ya okul açma niyetiylegiderler ama oranın ne dilini bilmekte-dirler ne de kültürünü. Adeta başka birgezegene ışınlanmış gibi kendilerinetümüyle yabancı bir ülkede yaşama-

 ya başlarlar. Tek sermayeleri olan “haldili, gönül şivesi” ile etralarına burcuburcu samimiyet yayarlar. Onların bu“evkalbeşer” tavırları kısa sürede evsahipleri Firman Bey’in de dikkatiniçeker ve Endonezya’da eğitime başla-

 yacak “Türk okullarının” tohumları bu vesileyle atılmış olur.

HACı MuAMMeR AABeY’İN DuASıİkinci hikâye biraz daha buruk. Hizmet

zincirinin ilk halkasını oluşturanlar-

dan Hacı Muammer Ağabey’in oğluUbeyd’in Türkmenistan’da veat edi-şinin hazin öyküsünü okuyoruz. HacıMuammer Ağabey’in evlatları ile im-

tihan olmaktan büyük endişe duyuponların Allah’ın rızasının dışında birhayat yaşamaları ihtimaline karşı tir tirtitremesinden etkilenmemek mümkündeğil. “Fenâi’l-hizmet” olan Hacı Mu-ammer Ağabey’in, “Eğer evlatlarımdanbiri İslam’a ters bir şey yapacaksa canınıal Yarabbi! Ben böyle bir evlat istemiyo-

rum!” duasını da kaydetmekte ayda

 var. Uçarı, haylaz, bir o kadar da zekibir genç olan Ubeyd, Türkmenistan’dakaldığı evdeki gaz sızıntısı sebebiyle

 veat eder. Veat haberi babasına ulaş-tırıldığında Hacı Muammer Ağabeyhizmet için Mardin’e seyahat etmekte-dir. Kendisini arayanlara cenazeye ye-tişmesinin zor olduğunu, oğlunu bek-letmeden denetmelerini söyler. AncakHocaeendi’nin teleonda kendisinecenazeye gitmesi gerektiğini söylemesiüzerine Türkmenistan’a hareket eder.  Son hikâye kitaba da adını vermiş:“Gri Güneş”te gencecik yaşında hicretkervanına katılan başka bir kutlu an-

latılıyor. Adını daha önce duymadığı,haritada yerini bilmediği Yakutistan’agiden Kadir’in hikâyesi... Henüz ço-

cukken annesinden ayrı kalan ve onunsevgisini yıllarca içinde saklayan, hic-retten sonra dayanamayıp ilk iş olarakonu bulan ancak hayallerinde yaşattığıanneyi karşısında göremeyen bir gencinruh dünyasında yaşadığı ırtınalar... Buhikâye gerek kurgudaki ustalığı gereksedili bakımından oldukça etkileyici.  Adanmış ruhlar dünyanın dört bir yanına Sevgi Okulları’nı açmaya devamederken, Niyazi Sanlı gibi kalemler birnevi tarih yazıcılığına soyunarak geleceknesillere önemli bir miras bırakıyorlar.

Niyazi Sanlı, Kaynak Yayınları’ndan çıkan Gri Güneş  adlı kita-

bında üç farklı hikâye anlatıyor. Ailelerini, sevdiklerini, hayal-lerini bırakıp başkaları için uzak diyarlara hicret eden, yüksekbir mefkûreye gönül vermiş üç “karasevdalının” hikâyesi...

Üç karasevdalının hikâyesi

GRİ GÜNEŞ, NİYAZİ SANLI, KAYNAK YAYINLARI, 147 SAYFA, 8,50 TL

 Y 

Oğuz Ünal, ilk olarahilaet sancağı altınd

 Anadolu’ya gelen Türin, ardından 11. yüdan itibaren bir etih

 ve gaza ideolojisiyle bu topraklardatutma, yeni bir vatan ve devlet kur

mücadelesini anlatıyor. Horasan’d Anadolu’ya dalgalar halinde gelenboylarının, Selçuklu sultanlarının

 ve idaresinde ve Selçuklu ordularınöncülüğünde, bugün üzerinde yaşmız topraklarda yeni bir devlet kubelgelerle anlatılıyor.

Felseede yön bulmateyenler için zorlu da

 vazgeçilmez bir pusugibi olan Heidegger,nem Kurtar’ın epey

tini almış. Bu büyük elseeciyi anlaiçin gayret sar eden Kurtar, okuru yolda kendisine yoldaş olmaya çağ Yazar, Heidegger’le birlikte düşünerek “düşünmeye açılan yeni yollar”kapılarını bir bir aralıyor; Heideggemeşakkatli düşünce yolculuğuna ydan bakma imkânı sağlıyor.

Osmanlı dönemi emecmualarının, başhukuk tarihi olmaküzere Osmanlı tarihçalışmalarının hem

her alanında birinci kaynak olarakönemli bir yeri var. Bu ihtiyacı gidmek üzere yayımlanan Ahmed E ve Haız Mehmed el-Gedûsî’nin,1143-1210/1730-1795 tarihleri arasmeşîhat makamında bulunmuş şelislamların verdiği etvalardan dedikleri Netîcetü’l-etâvâ, 19. yüzyıldçok kullanılan mecmualardan. Kietvahane taraından muteber kabedilen dört mecmuadan biri.

2007’de yayımlandıgünden bu yana dü

 ya çapında ses getir ve Templeton ödülükazanan Seküler Ça

Charles Taylor, beş yüzyıla yayılmsekülerleşme sürecini anlamak içmodern bilimin doğuşuyla kaybeşeylere değil, bu bilimi mümkün “toplumsal tahayyüldeki” değişimbakmamız gerektiğini söylüyor. TBatı kültür tarihinin bu uzun kesiincelikle yansıtırken, bir yandan dgünümüz koşullarında, aşkın bir lıkla bağlantılı bir hayatın olanaküzerine elsef bir tartışmaya gir iş

Horasan’dan Anadolu’ya…

Düşünmenin yolları

Şeyhülislam fetvaları

Kayıp çağın izinde

HORASAN’DAN ANADOLU’YA TÜRKİYOĞUZ ÜNAL, ÖTÜKEN NEŞRİYAT, 600 SA

HEIDEGGER VE POETİK DÜŞÜNME, SETAR, PHARMAKON YAYINEVİ, 288 SAY

NETİCETÜ’L-FETÂVÂ, AHMED EFENDİ-HAMED EL GEDÛSÎ, KLASİK YAY., 464 SAY

SEKÜLER ÇAĞ, CHARLES TAYLOR, TBANKASI YAYINLARI, 1048 SAYFA, 4

   F   O   T   O    Ğ   R   A   F  :   Z   A   M   A   N ,

   M   A   H   M   U   T   B   U   R   A   K   B    Ü   R   K    Ü   K

 Niyazi Sanlı

“ 

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 34/40

POLİSİYE 

34

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI

 YAVUZ ULUTÜRK 

lgan Sezgintüredi’yi çe- virmen olarak tanıdım.

Polisiyeden bilimkurguya, romandanelseeye geniş bir yelpazede pek çok ki-tabı dilimize kazandıran yazarın çevir-diği isimler arasında Ursula K. Le Guinde var, Alberto Manguel, Kurt Vonnegut,Leonard Cohen, Jonathan Saran Foer,

Octavia Butler, Alan Lightman gibi isim-ler de... Kimi zaman eleştirilse de (uakkelime hatalarını yapmayan çevirmen

 var mıdır?) kötü çevirisiyle karşılaştığımısöyleyemem. Geçen ay bu sayalarda datanıttığımız Bölge Bir   (Colson Whitehe-ad, Siren Yayınları, 2014), hayli temiz birTürkçeye sahipti. Sezgintüredi’nin dilimi-ze kazandırdığı kitapların çoğunun polisi-

 ye, gerilim ve bilimkurgu olması, yazarınbu türlere ilgisinden ve yatkınlığından.

 Algan Sezgintüredi, aynı zamanda Türkçepolisiyenin nadir dedektilerinden biri-nin yazarı. Vedat ve Teo, yazarın  KatilinŞeyi  ile başlayan polisiye roman serisininkahramanları. Vedat Kurdel ve dedektiarkadaşı Tevik’in on yıl önce “Katilin …”

diye başlayan serüveni, yıllar içinde Katilin Meselesi, Katilin Uşağı ve Katilin Şahidi iledevam etti. Serinin dört kitaba sığmayaca-ğını tahmin etmek zor değildi ama “Ka-tilin” tekerrürünün bozulacağı kimseninaklına gelmezdi. Sezgintüredi okurlarınışaşırttı ve Vedat ile Teo’yu bu seer katilindeğil maktulün peşine düşürdü. Kitabınismi de elbette bundan nasibini aldı:

 Maktulün Şansı.

BİR KAYıP vAKASı Vedat ve Teo, Sherlock Holmes ve yar-dımcısı Doktor Watson’ı hatıra getiren ikiözel dedekti. Fakat büründükleri karak-terler biraz zıt. Kaasında bin bir tilki gezi-nen, olayları engin sezgileri ile çözüverenSherlock’a Watson yardım etmektedir.

Oysa Sezgintüredi’nin sadece Vedat’labaşlayan dedekti serisinde Teo, sezgileri

 ve tahminleri ile olayı aydınlatıveren ikin-

cil karakterdir. Kitabın arka kapağındanödünç alarak söyleyecek olursak, Vedatişin vitrin kısmı iken muammanın çözül-mesinde mahir kişi, ortağı Teo’dur.  Roman, ikilinin arkadaşları ve aynızamanda avukatları Seyettin Çomak’ın,nam-ı diğer Seyo’nun, bir ricası ile başlı-

 yor. Bir arkadaşının oğlu (Umut) Seyo’yuarar ve acil bir durum için evine çağı-rır. Konuyu teleonda anlatamayacağını

söyler ve hayat memat meselesider. Seyo da şehir dışında birtoplantıda olduğu için ilgilene-

mez. Sonradan arasa da Umut’aulaşamaz ve işin içinde “hayatmemat meselesi” de olunca ar-kadaşları Vedat ve Teo’dan yal-nız yaşayan delikanlının evinegidip bir bakmalarını rica eder.

 Vakit gece yarısıdır akat ikili yanlarına Nilgün’ü de alarak et-raı kolaçan etmek için Umut’unevine giderler. Önce kapıcıylakonuşup tam geri dönecekkeniçeri girmeye karar verirler. Evdeumdukları gibi ceset yoktur.Cevval dedektilerimiz (polisiyegereği katilin değil) Umut’un,

 yani bir kayıp vakasının peşi-ne düşerler. Ardından, derindevletten masum bir hacker’a,Onur ile Armağan’dan Oğuz’a,Pamuk Prenses’ten tüm dünya-

 yı kurtaracak bir buluşa ve son-rasında gelen suikasta uzananbir macera başlar.  2014 Dünya Kitap Yılın Po-lisiye Romanı Ödülü’ne değer

görülen  Maktulün Şansı, yerlipolisiye sevenler için iyi bir ter-cih olabilir. Zira yazar serinin ilkkitabından beri yerli bir dedektihikâyesi anlatıyor. Elbette dün-

 yaca ünlü dedektilerden etki-lense de (yazar, Vedat’ı adeta ikiye bölerekTeo’yu hikâyeye dâhil etmesini Sher-lock-Watson ikilisinden ilhamla yaptığınısöylüyor) özgün ve “bizden” bir kahra-man çıkarmayı başarmış. Gelgelelim ka-rakterlerin yerli yersiz okurla konuşması,tavsiyelerde bulunması Tanzimat dönemi

romanlarını hatırlatıyor. “Ak-lınızda bulunsun, hatırlayançıkar belki” türünden cümlelersıkça yer alıyor romanda. Hat-ta bir yerde “okura hitap” hayliuzayınca karakter, “Neyse ta-kılmayın siz yazarın durduk

 yerde okura dönüp konuşması-na…” diyor. Romanın sonlar ınadoğru, kendisine yöneltilebile-cek, “Romanın ortasına geliyor-sunuz hâlâ bir şey yok. Gir artıkkonuya.” türünden eleştirilerecevap bile veriyor anlatıcı: “…ulan, hani aksiyon, ne güzel da-lardın, kaa göz yarardın, bun-ca durağan polisiye kahrolsun,okuduk buraya kadar yollu ha-

 yılananlar hatırına yumruğugözüne indiriverdim.”   Maktulün Şansı  ile birlikteserinin ilk dört kitabını da AslıTohumcu’nun editörlüğünde

 yeniden yayımlayan April Ya- yıncılık teşekkürü hak ediyor.Fakat bir noktaya dikkat çek-mek gerekiyor. Keşke daha öncebaşka yayınevlerince de okura

sunulan bu kitapların künyesin-de, ilk baskılarının ne zaman,hangi yayınevinden yapıldığı

 yazılsaydı. Bu durumda serininherhangi bir kitabını eline alanokur, 2014’te ilk kez basılmış

düşüncesine kapılmazdı. Algan Sezgintüredi bir söyleşisin-

de Vedat ile Teo’nun maceralarının yedi veya sekiz kitapta biteceğin i söy -lüyor. Bakalım yeni romanlarda Vedatile Teo, okuru hangi maceralara sü-

rükleyecek, bekleyip göreceğiz.

Algan Sezgintüredi, Türkçe polisiyenin nadir dedektifle-

rinden Vedat ve Tefo’nun maceralarını konu alan veKatilin Şeyi  ile başlayan dört kitaplık polisiye romanserisine yeni bir kitap ekledi: Maktulün Şansı .

Katilin değil, maktulün peşinde

MAKTULÜN ŞANSI, ALGAN SEZGİNTÜREDİ, APRİL YAYINCILIK, 299 SAYFA, 19 TL

 A

Martı Yayınları, Ame yazar Janet Evanovicaykırı kadın kahramanı Stephanie Plum’ın

maceralarından Beyaz Yakalı SerserilTürkçeye kazandırdı. Yalnız yaşayan

 Jerseyli bir şehir kızı olan Plum, kuz Vinnie’nin kealet ofsinde çalışıyor mahkemeden kaçan suçluların peşidüşüyor. Kendini nasıl mı tari ediyo“Kısacası hayat zor ama yine de en ikadaşım Lula sayesinde çok da eğleBir de buna beni sürekli evlendirmeçalışan ailemi, peşimdeki azılı düşmları ve âşıkları ekleyin. İşte karşınızdStephanie Plum’ın tuha hikâyesi!”

Londra’da yaşayan v yirmi beşten azla kiimza atan Philip KerNew York Times ÇoSatanlar listesinde h

talarca kalan romanı Mart MenekşeTürkçeye kazandırıldı. Roman, yazmeşhur dedektif Bernie Günther’inrolde olduğu serinin ilk kitabı. Bern

Günther, Türk cephesinde savaşmımadalyalı bir asker, Kripo’da çalışmeski bir polis. Şimdiyse Hitler’in batinde, 1936 Berlin’inde, uzmanlığı insanları bulmak olan bir özel dedBernie, bu romanda, çalınmış elmagerdanlık ve milyarder Hermann Skızı ile damadının yatağında vurulöldürüldüğü bir dava ile meşgul.

Aykırı bir kadın dedektif 

Bernie Günther başrolde

BEYAZ YAKALI SERSERİLER, JANET

EVANOVICH, ÇEV.: DİDEM UĞUR, M

YAYINLARI, 336 SAYFA, 17 TL

MART MENEKŞELERİ, PHILIP KERR,ZELİHA BABAYİĞİT, ALFA YAY., 355 SA

Gerilim romanları-nın usta ismi StephKing’in merakla belenen ve tüm dünyailgiyle karşılanan ro

Bay Mercedes, Altın Kitaplar etiketiyle Türkçeye kazandırıldı. Kitap

 yazarın gerilim romanları içindearklı bir yerde durmasıyla öne çıKing, gerilimden vazgeçmiyor abu seer bir dedektiik hikâyesiylokuru şaşırtıyor. Konuyu bir cümözetlemek gerekirse, iyi ile kötünsavaşı denilebilir: Amerika’nın kübir şehrinde yüzlerce işsiz gece ysıraya girmiş, iş uarının açılışınıbeklerken, bir anda sislerin içindeçıkan çalıntı bir Mercedes insanlezer geçer ve hızla kayıplara karıKatliamın boyutları korkunçtur. sonra, bu davayı sonuçlandıramaemekli edilen ve intiharın eşiğinegelen Billy Hodges’a, doğduğu evalkolik annesiyle birlikte yaşayanintiharı düşünen caniden bir mek

gelir. Sıkıcı yaşantısından bir andkurtulan emekli dedekti, başka bşeytani plan hazırlayan caninin kolduğunu bulmak için harekete g

İyi ile kötünün savaşıBAY MERCEDES, STEPHEN KING, ÇEV.:ATEŞ, ALTIN KİTAPLAR, 432 SAYFA,

 Algan Sezgintüredi

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 35/40

35

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI  MİZAH 

 YUSUF BÜLBÜL

odern dünyanındayattığı tatil an-

layışına karşıyım.Bütün kış biriktirdi-

ğini bir ay deli gibi harcamanın adı tatilolur mu?” diyor Mandıra Filozou... O dakim demeyin. Sinema ve özellikle televiz- yonla ilgili olanlar Mandıra Filozou’nu iyitanır. Yakın zamanda sinema flmi de ya-pılan, yapımcı ve senarist Birol Güven’inkaleminden çıkan bir karakter o... Aileyimerkeze alan yapımlarıyla televizyonda ve sinemada önemli meselelere dokunanBirol Güven daha önce  Midyeden Suşiye  ve Yatak Odası Diyalogları  adlı kitapları-nı yayımlamıştı. Güven, Tatil Diyalogları adlı yeni kitabında aileyi bu kez tatilde yakalıyor. Ala Yayınları’ndan çıkan kitap, yurtdışına tatile giden bir çitin yaşama-sı muhtemel diyalogları sunuyor okura. Yazarın, senaryo ve diyalog konusunda-ki ustalığını, İpek ve Ahmet karakterininRoma’ya gitmeden başlayan konuşmametinleri gösteriyor. Hangimiz tatile çık-madan önce eşimizin hazırladığı valizegöz ucuyla bakmıyoruz ki? Ya da bir ha -talık tatile, bir daha hiç dönmeyecek gibihazırlık yapmayan kadın var mıdır?

Bu KİTAP FİlM OlACAKBirol Güven Tatil Diyalogları’nı da sine-ma flmi olarak düşündüğünü saklamıyor.Kim bilir, belki de bu yüzden karakterlerinkonuşmalarını diyaloglar şeklinde yazma

 yolunu seçmiştir. Yazarın “önemsiz şeylerianlatan önemli bir kitap” diye tanımladığıTatil Diyalogları, yeni pasaport alıp Schen-gen vizesi için elindekini avucundakini

harcayan bir çitin Roma maceralarını anla-tıyor. İpek “tatil delisi”, Ahmet ise her şeyisorun eden, hele tatilden hiç hazzetmeyenbir karakter olarak çıkıyor karşımıza. Mese-la şu diyalog size de tanıdık gelecektir:

 İpek – Ben tatile Roma’ya gitmek istiyorum. Ahmet – Bırak, ne işimiz var Roma’da. İpek – Tamam Ahmet gitmiyoruz. Kendine ge-lince en pahalı teleonu alıyorsun, ben bir şeyisteyince ‘boş ver gitmeyelim’ diyorsun...

Kadının kendisini ailenin merkezi gibigörmesi, her istediğinin gerçekleşmesi ko-nusundaki ısrarı ve hoşlanmadığı bir cevapkarşısındaki tutumu, Birol Güven’in mizahidilinde ustaca gözlemlere dönüşüyor.  Kitap, tatil yolculuklarında gerçekleş-mesi muhtemel diyalogları yalnızca ka-dın-erkek ilişkisi üzerinden anlatmıyor. Aslında tatil anlayışımızı sorguluyor. Ya-zar, içinde bulunduğu sosyal çevrenin tatilanlayışını yerden yere vurmakla kalmıyor,kendi düşüncesini de Ahmet üzerindenanlatmayı deniyor. Ahmet’in Roma yerinebir Ege kasabasında tatili tercih etmesi, sa-dece masratan kaçmak için değil elbette.

Kendi memleketinde daha rahat edece-ğini düşünmesi, “yerele duyulan özlem”olarak da değerlendirilebilir.  Tatil için bir türlü ikna olamayan Ahmet’in teslim bayrağını çok çabukçekmesi ve her istenileni yapması, ai-lede gücün kadınların elinde olduğunugöstermesi bakımından da önemli. BirolGüven yıllar boyu ekrana gelen Çocuk-lar Duymasın’da da maço bir erkeğin birkadın taraından nasıl hizaya getirildiğinigöstermişti. Projelerinin uzun soluklu ol-masında ve geniş kitlelere ulaşmasındakadın-erkek ilişkilerini ve Türk aile yapı-sını çok iyi bilmesinin etkisi büyük. Yinede kendi sosyal çevresini ve onların tatilanlayışlarını sorguluyor olması cesur birdavranış gibi görülebilir.  Güven’in kitabı her ne kadar bir ro-man ya da hikâye lezzeti vermese de oku-ru kendisiyle yüzleştiriyor denilebilir. Di- yaloglar, okura senaryo okuyor hissi verebilir. Yurtdışı tatilinde karşılaşılmasımuhtemel sorunlara dikkat çekmesi, kita-bın en önemli özelliği. Eksik yönü ise tatilanlayışını tek taraı sorgulaması.

M

Birol Güven, Tatil Diyalogları  adlı kitabında yurtdışına tatile gidenbir çiftin yaşaması muhtemel diyalogları sunuyor okura. Uzun soluk-

lu projelerinde olduğu gibi bu kitapta da Güven’in kadın-erkekilişkilerine ve Türk aile yapısına dair ustaca gözlemleri öne çıkıyor.

Tatile çıkarken yanınıza almayacağınız tek şey...

TATİL DİYALOGLARI, BİROL GÜVEN, ALFA YAYINCILIK, 170 SAYFA, 15 TL

“ 

Nâzım Hikmet’in100. doğum yıldönmü için hazırlananNâzım belgeseli2005’te kitap olara

ilk baskısını yapmıştı. Kısa sür yeni baskılar yapan kitap bu keCan Yayınları etiketiyle okuraulaşıyor. Can Dündar imzalı begesel kitap, altı ülkede 50’ye yatanıkla yapılan görüşmeler sonbir yılda hazırlandı. Kitapta NâHikmet’in az bilinen sürgün yılarının öyküsü, siyasi mücadelegurbet şiirleri ve aşkları yer alıy

Yetenekli ÇocuğunDramı (1978) adlı k

bının 1995’te yenidbasımıyla birlikte anda okurların gü

demine giren psikolog yazar AlMiller, 2010’da 87 yaşında haya

 veda etmişti . Yazarın Beden AslYalan Söylemez  kitabı, duygularile bedenlerimizin kaydettiklerahlâk kurallarına uymak için hsetmek istediklerimiz arasındakçatışmayı ele alıyor.

Uzun yıllar gazete yapan Belma Aksu2009’da yayımlana

 Keşke adlı hikâye k

bının ardından dehikâyeleriyle bir kez daha okurukarşısına çıkyor. Yaşlılığa Methi

 ye, kimi zaman deneme türünükıvraklığına varan anlatım diliyhayatın içinden hikâyeler devşi

 yor. Aksun, umutsuzluğun semuğramayan, ihtiyarlığa bile övgüdüzebilen, kendiyle barışık insarın öykülerini anlatıyor.

 Amerika Birleşik Dletleri Senatosu seç

lerinde aday oluşundan bu yana çalışkaebeveynlerinden ilh

alan, rahat ve kendinden emin, hsanatında usta Obama’yı takip edgazeteci David Mendell’in yazdığObama: Vaatten İktidara, Obama’nbilinmeyenlerine ışık tutan bir biyraf. Mendell, umutsuzca yeni birarayan, siyasi anlamda bezgin birlumda soyadı umudun sloganı hagelen siyasetçinin derinlemesine kapsamlı bir portresini sunuyor.

Deneyimli oto muha-biri Süleyman Arat’ın

anı kitabı Yokuş Yuka-rı, üçüncü baskısıylaokurun karşısında.

Boynunda otoğra makinesiylehaber peşinde koşarken şahit olduğuönemli olayları kaleme alan Arat,okurlarına bir gazetecinin gözünden yak ın tarihe tanıkl ık etme ı rsatısunuyor. K itapta 1961’den 2013’ekadar değişen İstanbul ve Türkiyeotoğraında siyasetten iş dünyasına,utboldan sanat dünyasına kadaronlarca ‘yüz’ kadraja giriyor.

İslam hukukualanında dünya-

da saygın bir yeriolan akademisyen Wael B. Hallaq’ın

2009’da Cambridge Üniversitesi Yayınları taraından basılan İslam Hukukuna Giriş adlı eseri nihayetdilimize çevr ildi. NecmeddinKızılkaya’nın çevirisiyle basılaneserde İslam toplumunda ıkhîdüşüncenin oluşması, tarihsel ge-lişimi ve bu süreçte oluşan temelkavramlar günümüzle de bağlantıkurularak ele alınıyor.

Hâlen Yeditepe Üni- versitesi Fen-Edebiyat

Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı BölümBaşkanı olan Ali Budak,

 yıl larca gazetecilik ve televizyon-culuk yapmış bir akademisyen. İlkbaskısı 2005’te yapılan Edebiyatve Hayat  adlı kitabında, gazete vedergilerde yayımlanmış kültür-sanatüzerine yazıların yanı sıra denemeler

 ve akademik makaleler yer alıyor.Deneyimli bir gazeteci ve akade-misyenin kültür hayatımız üzerinesözleri uzun bir tecrübenin ürünü.

Yine yeniden Nâzım

Beden ile ahlâk arasında

Umuda öyküler

Vaatlerle büyüyen başkanYakın tarihimizin foto romanıİslam hukukuHayata yansıyan edebiyat

NÂZIM, CAN DÜNDAR, CAN YAYINL152 SAYFA, 16 TL

BEDEN ASLA YALAN SÖYLEMEZ, ALICOKUYAN US YAYINLARI, 224 SAYFA, 2

YAŞLILIĞA METHİYE, BELMA AKSUNNEŞRİYAT, 231 SAYFA, 16 TL

OBAMA: VAATTEN İKTİDARA, DAVIDDELL, KOTON KİTAP, 488 SAYFA, 30

YOKUŞ YUKARI, SÜLEYMAN ARAT, DESTEKYAYINLARI, 488 SAYFA, 25 TL

İSLAM HUKUKUNA GİRİŞ, WAEL B. HAL-LAQ, UFUK KİTAPLARI, 273 SAYFA, 15 TL

EDEBİYAT VE HAYAT, ALİ BUDAK, BİGBANGYAYINLARI, 447 SAYFA, 21 TL

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 36/40

36

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI ÇOCUK 

MUSA GÜNER 

ğer hâlâ  Küçük Prens’le ta-nışmadıysanız, yaşınız kaç

olursa olsun, şimdi zama-nıdır. 6 Nisan 1943’te doğdu, bugün 72

 yaşında küçük bir prens olarak yaşamayısürdürüyor. Dünyanın var olan bütün dil-lerinde, hatta bazı lehçelerinde yaşıyor. 140milyondan azla kişi onu tanıyor. Serüven

tutkunu pilot Antoine de Saint-Exupéry,Fransız yazarların en Amerikalısı olarakNew York’ta kaleme aldı  Küçük Prens’i.Okurların kaasında sadece tek prensolsun istediği için belki de, resimlerinikendisi çizdi. Saint-Exupéry, 1944’te birkeşi uçağıyla Korsika’dan havalandığındamuhtemelen Küçük Prens de yanındaydı.Belki de birlikte Asteroid B 612’ye gitmeyekarar verdiler çünkü Saint-Exupéry o yol-culuktan dönemedi.

 Küçük Prens, yazarın kendi hayatındankurduğu gerçeklik düzlemine oturmuşantastik bir öykü. Bir anı olarak başlıyor.Büyük Sahra Çölü’nü geçerken uçağı arı-zalanarak çöle inmek zorunda kalan pilot,en yakın yerleşim yerinden bin kilometreuzakta, uçağına tamir etmeye uğraşırken

uyuyakalır. Buraya kadar pilot olan yaza-rın gerçeğidir anlatılan ama bundan son-rasında yeni bir kapı aralanıyor. Oradangeçtiğimizde gökyüzüne, asteroid’lere,baobap ağaçlarına, çiçeklere, kuyruklu vekuyruksuz yıldızlara ulaşıyoruz. KüçükPrens’in yalın evrenine yolculuk başlıyor.Bu evrende numaralarla anılan bir sürüasteroid vardır ve her birinde bir ilginçinsan yaşar. Küçük Prens bunlar arasındateklisizce geziyor. Bir gün 325, 326, 327,328, 329 ve 330’uncu asteroidlerin dolay -larında, kendini eğitmek ve boş zamanınıdeğerlendirmek için onlara da uğrama-

 ya karar veriyor. İlk asteroidde kürklü vekırmızı giysiler içinde bir kral var, süssüzama görkemli bir tahta kurulmuş. İkincigezegen bir kendini beğenmişe ait, Kü-

çük Prens’i hayranlarından biri sanıyor.Sarhoş’un ve İşadamı’nın gezegenindensonra bir sokak eneri ve bir bekçininbulunduğu gezegene uğruyor, sonra coğ-

rayacının gezegenine. Yedinci gezegenDünya. Dünya başka gezegenlere hiç ben-zemiyor. Bundan sonrası prensin dünyayı

 ve insanı tanıma serüveni. Yazar kitabın başındaki itha bölü-

münde, arkadaşı Leon Werth’ten söz edi- yor ve kitabı şu sözlerle arkadaşının çocuk-luğuna adıyor: “Bütün bu sayıp döktüğümözürler yetmezse ben de kitabımı onun birzamanki çocukluğuna adarım tabii. Bütünkoca adamlar bir zamanlar çocuktular.”Bu bir öneridir, insanın kendini tanımasıiçin içindeki çocukluğu ziyaret etmesiniistiyor Saint-Exupéry. Böyle bakınca bütüngezegenler, çiçekler, ağaçlar, hayvanlar ve

 yıldızlar insanın büyürken uğradığı du-raklara dönüşüyor.

 Küçük Prens’in yazarının hayatı ka-dar Türkçedeki yolculuğu da ilginç. Kitap

 ABD’de 1943’te basıldı, Türkçeye 1953’teilk kez Ahmet Muhip Dıranas aktardı.Ondan sonra Selim İleri, Azra Erhat, Ni-hal Yeğinobalı gibi çok ünlü çevirmenleri

oldu Küçük Prens’in. Ama eser bizde naianlatımı, güzel çizimleri, başarılı çevi-rileriyle değil, siyasi angajmanlara meze

 yapılan bir göndermesiyle tartışıldı. Güya

kitabın bir bölümünde Atatürk’e hakaretediliyor, “diktatör” deniyordu. Çevirmen-ler bu ‘hassas’ konuyu görmezden gelipesere sadık kalamadılar. Kimi çevirmenbu bölümü atladı, kimi yumuşatarak

geçiştirdi. Gerçek şu ki, bu tartışma-lar  Küçük Prens’i hak etmediği bir tarzdagündeme getirdi ve bazen de perdeledi.Teli hakları meselesi de tartışma konusuoldu. Türkiye’deki teli hakları Mavibulut

 Yayınları’nda olmasına rağmen birçokkorsan baskısı, kötü çevirileri yayımlandı.1 Ocak 2015’ten itibaren bu tartışma dason buldu, yazarın ölümünün üzerinden70 yıl geçtiği için artık herkes Küçük Prens’i

 yayımlayabilecek.Sözü Küçük Prens’ten açmamızın se-

bebi de bu. Can Yayınları, Cemal Süreyaile Tomris Uyar’ın yaptığı ve ilk kez1981’de yayımladığı çeviriyi yenidenokura sundu. Bilinçli okur Küçük Prens’iTürkçede yeniden yazan iki usta edebi-

 yatçının çevirisini beğeniyle okuyacak-

tır. Çünkü Küçük Prens çocuklar taraın-dan en çok okunmuş yetişkin kitabı,büyüklerin de en çok ilgi duyduğu, oku-

duğu çocuk kitabıdır.

Antoine de Saint-Eupéry’nin dünyaca ünlü eseri Küçük Prens ’intelif hakları, yazarın ölümünün üzerinden 70 yıl geçtiği için doldu.Bu vesileyle Can Yayınları da Cemal Süreya ile Tomris Uyar’ın yaptı-ğı ve ilk kez 1981’de yayımlanan çeviriyi yeniden okura sundu.

Büyüklerin en çok okuduğu çocuk kitabı

KÜÇÜK PRENS, ANTOINE DE SAINT-ExUPERY, ÇEV.: CEMAL SÜREYA-TOMRİS UYAR, CAN ÇOCUK, 108 SAYFA

Fransız yazar PatrickModiano’nun Nobelbiyat Ödülü almasıngüzel yanı, onun Tüde yayımlanmış Bab

Ben isimli çocuk kitabının varlığınırenmemiz oldu. Tudem Yayınlar ı’n

çıkan k itap, Haziran 2014’te birinciEkim 2014’te de ikinci baskısını yaKitap, okuru 1960’lı yılların Paris’indavet ediyor. Catherine, New York59. Cadde’de bir dans okulu yönetiKitabın başında kendisini ve ailesişöyle anlatıyor: “Aslında bizimle ilgsöylenecek çok bir şey yok. New Yosıradan insanlarıyız. Biraz tuha olşey Amerika’ya taşınmamızdan önbölgede (Paris) geçirdiğim çocukluBu cümleden sonra Catherine’in Pbabasıyla birlikte geçirdiği çocukludönüyoruz. Annesinden uzakta bala yaşayan Catherine’in gözlükleri boyunca kendini sık sık hatırlatıyoçük kızın gözlüğe getirdiği bakış açokura da arklı bir dünya algısı sun

“Gözlüksüz gördüğün dünyanın g ve çıkıntılar ı yoktu; yanağımı daya ve sonunda üzerinde uyuyakaldığıbüyük bir yastık kadar yumuşaktı.Gözlüğünü taktığı zaman “hayat amış ciddiyetine yeniden kavuşur, hkurmak güçleşir”. Catherine gözlüsayesinde iki ayrı dünyayı keşetmayrıcalığını yaşıyor.

Bilimkurgu-maceratüründe bir kitap okuisterseniz, “Ala KuzBölge” serisinin ikinkitabı Metal Böcek’e b

atın. Serinin birinci kitabı Süper Kahman Aranıyor ’u okumamışsanız, onda başlayabilirsiniz. Maceranın kahmanı Batuhan artık Ala Kuzey Böl33 numaralı üyesidir. Burada onu gidaha zorlaşan görevler bekler. Dünygelen ziyaretçiler de işin içine girincşey daha da karışacak. Batuhan bu görevlerin üstesinden gelebilecek mkimliğini gizli tutmayı başarabilece

Kapkara rengini sevmeyen bir kedi olan Gölge’nin hayali gökkuşağının altından geçmektir. Bunu yaparsa tüylerinin kararenginden kurtulacağını, hayatının tümden değişeceğini düşünür. Bir yağmurlu gün sonrası gökkuşağı aniden beliriverir vesanki Gölge’yi hayallerini gerçekleştirmeye çağırmaktadır. Sevinçle koşmaya başlar Gölge, yedi renkli kuşağa doğru. Amabu yolculukta onu sürprizler beklemektedir. Koşusu hiç de sandığı kadar eğlenceli olmaz. Gölge’nin başına neler gelir neler…

Hâlâ sokaklar olduğugöre sokak oyunları dbilir. Çocuklar, sokakoyun oynarken payla

 yı, işbirliğini, takım oöğrenebilir. Belki de büyükler onlarığa çıkaracak oyunlar icat etmeli. Oyçocuklara hatırlatmalı. İşte Behiç Ak

 yapıyor, çocuklara bilyeleri hatırlatıyile Pisi’nin lunaparkta kazandıkları kküpün içinden dökülen renkli küçükküreler önce İbo’nun hayatını değiştÇocuğunu sürekli bilyelerle oynamadan rahatsız olan babasının sayesindmahallenin hayatı değişiyor.

Gözlüklü ve gözlüksüz iki d

Alfa’dan tüm birimlere...

Gökkuşağını ararken kara başıma neler geldi?

Haydi sokakta oynayalım

BABAM VE BEN, PATRICK MODIANO, ÇÇEKMEN, RES: J. J. SEMPE, TUDEM, 96 S

METAL BÖCEK, MUSTAFA HAKKI KUMAVİBULUT, 205 SAYFA, 15 TL

GÖKKUŞAĞINI KOVALAYAN KEDİ, FİLİZ ÖZDEM, RESİMLEYEN: SEÇİL ÇOKAN, YKY, 36 SAYFA, 17 TL

BİLYELER, BEHİÇ AK, GÜNIŞIĞIKİTAPLIĞI, 28 SAYFA, 12 TL

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 37/40

37

 5 OCAK 2015 PAZAKÝTAP ZAMANI SPOR

AHMET ÇAKIR

ltı Üstü Futbol  aslındapek doğru seçilmiş bir

isim değil. Çünkü busöyleyişte önemsizlik vurgusu ağır bası- yor. Oysa utbolun hayatımızdaki yeri vebununla ilgili olarak kitapta anlatılanlarçok arklı. Dünya nüusunun neredeyse yarısının doğrudan ilgilendiği, çok bü- yük paraların döndüğü bir alandan söz

ediyoruz. Taner Karaman kardeşimizbelki de bu oyun üzerinde çok azla ko-nuşulmasına bir tepki olarak öyle demiş-tir. Doğrusunu isterseniz, özellikle Türkutbolunun altı bir dert, üstü ayr ı bir dert.Tepeden tırnağa sorunlar yumağı halinegelmiş ve her geçen gün daha da ağırla-şan bir alan söz konusu.  Peki, niye böyle? Bir yandan milyar-larca lira kazanç sağlanan bir alanda, bu-nun çok daha azlasının inanılması güç birsorumsuzlukla harcanması ve böylece birborç batağının oluşturulması “yöneticilik”diye adlandırılıyor. Kulüplerimizin anlışanlı yöneticileri olarak toplumda büyükbir ün ve kazanç elde eden kişiler bunlar.Bu durum la düzeyinde çokça konuşu-luyor ama rakamlara pek giren olmuyor.

Çünkü o iş emek ist iyor, bilgi istiyor, değer-lendirme yeteneği istiyor. Öteki türlüsünü

 yapan gereğinden azla insan var memle-kette, yani utbol üzerine boş konuşma akılalmaz bir yaygınlıkta. Buna karşılık TanerKaraman gibi birkaç arkadaşımız da işinzor yanına soyunmuş durumda.  Aslında Türkiye olarak sporun heralanında çok acıklı durumdayız. Ancakbunu kimseye kabul ettirebilmek müm-kün değil. Örneğin, ülkede spor yapan in-san sayısı “yok canım, bir yanlışlık vardır”denilebilecek kadar düşük. 80 milyonluk

 Almanya’da 24 milyon lisanslı sporcu var.Türkiye’de sayının bunun 10’da 1’i bile ol-duğu söylenemez. (Bir sorun da bu rakam-larla ilgili olarak ortada dolaşan yalanlar!)

‘DeHŞeT veRİCİ’ RAKAMlARTaner Karaman kitabında bunun utbol-la ilgili rakamlarını vermiş. Almanya’yı,İtalya’yı, Hollanda’yı, Belçika’yı flan bir

 yana bırakın, lisanslı utbolcu sayımız 197bin 657 (akti). Buna karşılık İran’da aynısayı 400 bin, Çek Cumhuriyeti’nde 680 bin,Ukrayna’da 690 bin… Almanya’daki sayıyısona bıraktım çünkü kavramak biraz zorolabilir: 4,1 milyon. Spor ve utbolla ilgili hertürlü rakamımız dehşet verici bir yetersizli-ği ortaya koyuyor. Bu, uzun yıllardır böyle.İyileştiri lmesi konusunda önemli adımların

atıldığını söyleyebilmek çok zor. Kuşkusuzbir kıpırdanma var ama pek anlamlı değil.Bunun uzantısı olarak “spor yapmayı değilseyretmeyi seviyoruz” sözü çok söylenir. Oda yalan! Sadece utbolda değil, her spordalında tribünler bomboş…  Taner Karaman boyut olarak kitap-çık diye nitelendirebileceğimiz 99 say -alık ve önemli bölümü çizelgelerdenoluşan çalışmasında utbolumuzun bü-tün can alıcı sorunlarını ele almış. Alt- yapıdan transere, bahis şirketlerindenhakemlere kadar akla gelebilecek her şey var kitapta. Hepsiyle ilgili bilgiler rakam

 ve çizelgelere dayalı olarak veriliyor.

GelİŞTİRİlMeSİ GeReKeN BİR çAlıŞMADoğrusunu isterseniz, yazar sözünü çok kes-tirmeden söylüyor. Hiçbir dayanağı olmayanbirtakım iddiaların televizyon kanallarındasaatler boyu konuşulduğu, gazete sütunla-rında çok geniş yer tuttuğu bir ortamda asılsöylenmesi gereken sözlerin bu kadar kısakesilmiş olması insanı biraz duraksatıyor.

 Aslına bakarsanız, ele alınan konuların herbiri ayrı kitap olacak kadar doğurgan. Örne-ğin, Alman utbolcuların büyük bir bölümü-

nün yüksek öğrenim görmesi, bizdeyse buoranın çok düşük olması üzerinde yıllarcadurulsa yeridir. Beşiktaş’taki sakatlıklardanuluslararası organizasyonlarda harcananparaların birkaç yoksul ülkenin toplam büt-çesini aştığına kadar her konu ayrı bir kitapolabilecek nitelikte. En azından çok daha ge-niş birer makale olmalı...  Taner Karaman kısa kesmekle iyi et-miş diyecek değilim. Yorumu okura bırak-masını anlarım ama durum bu değil; yaza-rın söylemesi gereken sözler eksikbırakılmış, mutlaka yapılması gereken de-ğerlendirmeler atlanmış. Karaman sonraki

baskılarda bunu dikkate almalı. Ayrıca,“nüus” ile “nüuz”un birbirinden arklıkavramlar olduğunu öğrenmeli. Ayrı ya-zılması gereken -de, -da’larla ilgili sorunlargöz tırmalıyor. Ama bunlar yazarın arklı

 ve ilginç bir çalışma ortaya koyduğu gerçe-ğini değiştirmiyor. Ancak daha azlasını

 yapabileceği açık. Üstelik bu ilgili verileriortaya koyup üzerine gerekli sözleri et-mekten kaçınmanın anlamı yok. TanerKaraman yeni baskılar için çalışmasınısürdürmeli. “Genişletilmiş” yeni basımlarımerakla bekleyeceğim.

Her yanımız futbol!Taner Karaman, Altı Üstü Futbol  adlı kitabında futbola dair 40konuyu rakamlara ve çizelgelere dayanarak anlatıyor. Yazar bu

küçük boyutlu çalışmasında altyapıdan transfere, bahis şirketlerin-

den hakemlere kadar futbolun bütün önemli sorunlarını ele almış.ALTI ÜSTÜ FUTBOL, TANER KARAMAN, SİNEMİS YAYINLARI, 99 SAYFA, 12 TL

 A

Daha önce spor dışınçalışmaları olan ÖmeSerim’in Son Kale Febahçe  adlı kitabındasonra yayımlanan Fu

Sanatı  adlı çalışmasıbir tartışmayı gündegetirmeyi amaçlıyormanın kimilerince ye

sanat olarak değerlendirilmden hareketle Serim “sekizinsanat da futboldur” diyor. Bula ilgili olarak, kendisi de futboynamış ve futbol üzerine önsözler etmiş bir edebiyatçı oAlbert Camus’nün şu deyişinkapağa alacak kadar önems“Futbol olmasa dünya çok dagri, kurşuni ve acımasız olur  Kitabın büyük bölümünde,futbolu sanat haline getirir-cesine kaliteli oynayan büyükyıldızların bu yönleri anlatılıyo

Dünya futbolunun gelmiş geçbütün yıldız futbolcularıyla bbizde de aynı özelliği taşıyan

yanlarıyla ele alınıyor. Böyle bir kitaptaalmasını yadırgayabileceğiniz bazı bölde bulunmakla birlikte, konuyu kitapboyutunda işleyen belki de ilk çalışma ğundan önemsenmeli. Kitabın sonundkaynakçaya göz attığımızda bir eksiklikdini gösteriyor; futbol ve sanat kapsamyararlanılabilecek başka yayınlar da va

(Futbol Sanatı , Ömer Serim, Bence Ki322 Sayfa, 25 TL)

    F    u

    t     b    o     l    s    a    n    a    t    m    ı     d    ı    r     ?

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 38/40

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 39/40

8/9/2019 2015 Ocak KITAP ZAMANI

http://slidepdf.com/reader/full/2015-ocak-kitap-zamani 40/40