Upload
others
View
10
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
TÜRK ADININ ANLAMI VE KÖKENİ
1)- Ziya Gökalp'e göre; Töre kelimesinden gelir. Buna göre Türk demek "Türeli=Nizamlı,geleneklerine
bağlı" demektir.
2)- Danimarkalı Bilgin WAMBERY'e göre Türemekten(Türük) gelir. Buna göre Türk demek TÜREMİŞ,
ÇOĞALMIŞ demektir.
3)- Kaşgarlı Mahmut'un "Divan-ı Lügatıt Türk" adlı eserinde Türk demek "OLGUNLUK ÇAĞI" demektir.
4)- Genel olarak Türk demek, GÜÇLÜ,KUVVETLİ manasında kabul edilir.
TÜRKLERİN KULLANDIĞI TAKVİMLER:
1-12 Hayvanlı Takvim: 1 yıl 365 gün ve 12 aya, Gün 12 kısma ayrılmıştır.
2-Hicri Takvim: İslamiyeti kabulden sonra benimsenmiştir. Hicri takvimin başlangıcı (miladi 622)
Hz.Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göçüdür. Ay yılı esasına dayanır. 1 yıl 354 gündür.
3-Takvim-i Meliki: Selçuklu sultanı Melikşah adına düzenlenmiştir.
4-Rum-i Takvimi: 1.Mahmut zamanında (1676) Mali işlerde kullanılmaya başlanmıştır.
5-Miladi Takvim: 1925 yılında çıkarılan bir kanunla kabul edilmiştir. Hz.İsa’nın doğumuyla başlar.
ASYA VE MISIRDA KURULAN İLK UYGARLIKLAR
MEZEPOTAMYA: İlkçağın ilk ve en önemli uygarlıklarının geliştiği bölgedir. Mezepotamya, Fırat
ve Dicle nehirleri arasında kalan bereketli toprakları ifade eder. Sümerler, Elamlar, Akatlar, Babiller,
Asurlular uygarlıkları mezepotamya uygarlıklarıdır.
Sümerler: Şehir devleti kurmuşlar. Merkeziyetçilik ve mutlakiyetçilik vardır. Çivi yazısını icat ettiler.
İlk hukuk devletidir. Tarihte bilinen ilk yazılı kanunlar Urgakina tarafından hazırlandı. Sümerler, edebi
copyright : kpss mail grubu [email protected]
1
metinler yazmışlardır. Gılgamış destanı, Tufan menkıbesi… matematik, geometri ve astronomi alanında
temel teşkil eden çalışmalar yapmışlardır. İlk gözlemevini kurup burçları bulmuşlardır. Düzenli posta
örgütleri kurmuşlar. Sümerler, köleci bir toplumdur.
Akadlar: Samiler kurmuşlardır. Akadlar, Sümer uygarlığını ön Asya’ya yaymışlardır.
Elamlar: Sümerleri yıkan toplumdur.
Babiller : Kral Hammurabi 282 maddelik kanun hazırladı. Mutlak krallık denilen devlet yönetiminin
ilk örneğidir. Babil’in asma bahçeleri, Babil kalesi üstün sanat değeri taşır.
Asurlular: Kayseri yakınlarında Kaniş’te(Kültepe).Anadolu’da ticaret kolonileri kurmuşlardır.
Karum denilen pazar yerleri ve suvari birlikleri kurmuşlardır. Başkent Ninova’da saray ve tapınak
yapmışlardır.
ÇİN UYGARLIKLARI : Tunguz, Türk, Moğol ve Tibet kültürüdür. Resim yazısı, 11.YY’da
Mürekkep, 200 yılında Kağıt, M.S.8.YY’da Matbaayı bulmuşlardır. Toprak eşya ve ipek yapımında
ustalaşmışlar bunları ipek yolu ile batıya aktarmışlardır. Türk akınlarından kurtulmak için Çin Seddini
yapmışlardır. Hun ordu kıyafetlerini kullanmışlar, barut ve pusulayı icat etmişlerdir.
Hint Uygarlığı: Kast sistemi; Sint medeniyetine son veren asilerin başlattığı sistemdir. Bu kast sistemi
Hindistan’ın millet haline gelmesini engellemiştir.
İskit Uygarlığı : Kadın egemenliğine dayalı bir toplumdur. At, bu kültürde önemlidir. Üzengi ilk defa
İskitler tarafından kullanılmıştır.
İran Uygarlığı : İran uygarlığı, Medler ve Persler tarafından gelişmiştir. Ülke satraplık denilen
eyaletlere bölünmüştür. Medler, Ticareti canlandırdılar. Posta örgütü kurdular. Düzenli ve güçlü ordu
birlikleri kurdular. Dinleri Zerdüşlük (Ateşe tapan)
copyright : kpss mail grubu [email protected]
2
Fenike Uygarlığı : Tüccar bir kavimdir. Gemicilik sanatı gelişmiştir. Latin alfabesinin temelini
oluşturdular. Fildişi işlemesi ve camı buldular.
İbraniler: Hz.Musa zamanında Kudüs’ü başkent yaptılar. Tarihte ilk tek tanrılı inanca sahip
toplumdur. Bu dinin yalnız İbrani halkına gönderildiğine inanırlar. Bunun sonucu Musevilik dünya dini
olamamış, buna karşılık Musevilerin, eriyip yok olmasını önlemiştir.
ANADOLU UYGARLIKLARI : Hitit (Eti), Frigya, Lidya, İyon, Urartu uygarlıkları kurulmuştur. İlk
bölgesel yönetimler orta asya kökenli proto Hititler tarafından kurulmuştur. Yerleşim merkezleri:
Çanakkale : Truva Burdur : Hacılar
Çorum : Alacahöyük Antalya: Karain
Yozgat : Alişar Konya : Çatal höyük
Hititler (M.Ö.2000-M.Ö.1200): Kafkasya’dan gelerek Kızılırmak çevresine yerleştiler. Başkenti
Hattuşaş’tır (Boğazköy) Hititler, Anadolu da ilk merkeziyetçi krallığı kurdular (Pankuş). Tarihte bilinen ilk
meclisi kurdular. Hitit hiyerogrif yazısını kullandılar. İlk tarih yazmacılığı örneklerini verdiler. Anal denilen
yıllıklara kayıt yaptılar. Kanunları tabletlere yazdılar. Mısır ordusu ile tarihin ilk büyük meydan muharebesi
olan kadeş savaşını ve kadeş anlaşmasını yaptılar. Tarihin en eski ve önemli anlaşması kadeş anlaşmasıdır.
Anlaşmanın bir metni Mısır da karnak tapınağında, diğeri Boğazköy de ki Eti devlet arşivinde bulunmuştur.
Frigya (M.Ö.1200-M.Ö.676) : Frigyalılar, trak kökenli bir kavimdir. Başkenti Gordion’dur.
Ekonomileri tarıma dayanıyor. En büyük tanrısı kibale, en ünlü hükümdarı Milas’tır. Kaya mezarları
ünlüdür. Geçmeli mobilya yapmışlardır.
Lidya (M.Ö.680-546): Gediz ve Menderes ırmağı civarında kurulmuştur. Başkenti Sard’dır. Batı
kültürünün etkisinde kalmışlardır. Kimmerler’i Anadolu’dan çıkardılar. Sard’dan Elam’da sus şehrine kadar
copyright : kpss mail grubu [email protected]
3
uzanan, en eski ticaret yolu “Kral Yol”unu yaptılar. Tarihte ilk kez para kullanan toplumdur. Paranın
icadıyla ticaret hacmi artmıştır. Ücretli askerlerden oluşan ordu kurdular. Savaşta med’lere yenildiler ve
pers’ler tarafından tarih sahnesinden silindiler.
İyon (M.Ö.1200-334): Aka’ların İzmir civarına yerleşerek yerli halkla meydana getirdiği uygarlıktır.
İyonlar uygarlıkta çok ileri gitmişlerdi. İlk kez demokratik yönetim oluşturdular. Mimaride İyon düzeni
olarak bilinen yapı tarzını oluşturdular. Matematikte: Tales ve pisagor, Fizikte; Aneksinemes, Tıpta;
Hipokrat, Tarihte; Heredot, Şiirde; Şair Homeros, Felsefede; millet okulunun kurucusu iyonlardır. Yunan
kültürünün oluşmasında İyon’lu bilginlerin katkısı vardır. Persler tarafından yıkılmıştır.
Urartu (M.Ö.900-600) : Başkenti Van Tuşba’dır. Sulama kanalları yaparak tarımı geliştirdiler. Kale,
saray, tapınak yapmışlardır. Kabartma kaya oymacılığı, maden işlemeciliğinde ileri gitmişlerdir. Med’ler
tarafından yıkılmışlardır.
EGE UYGARLIKLARI: Girit, miken, yunan
Girit Uygarlığı : Ege bölgesindeki en eski uygarlıktır. Coğrafi konumu. Knossos rasayı Girit’in en
önemli sanat eseridir. Ticaret ve denizcilikle uğraşmışlardır. Tiyatro ve kanalizasyon tertibatı kurmuşlardır.
Günümüze ulaşan kabartma freskler dikkat çekicidir.
Miken Uygarlığı : Mora yarımadasının doğunda miken uygarlık merkezidir. Krallar için yapılan kuyu
mezarlar, trins ve miken şatoları eserleridir. Miken kralı Aga Memun’un Truva’yı alış öyküsü Momerosun
ilyada destanında anlatılmıştır.
Yunan Uygarlığı : Isparta, Atina, Korint, Tebai,… küçük şehir devletlerinden kurulmuştur.
Demokratik bir toplum yapısı oluşturulmuştur. Drakon ve solon kanunlarıdır. Ege, Akdeniz ve Karadeniz de
koloniler kurdular. M.Ö.5.YY siyasi, sosyal ve kültürel alanlarda geliştiler. Helen klasik çağı. Tarihçi
copyright : kpss mail grubu [email protected]
4
Heredot ve Tukidides bu devirde yaşadı. Akademi ve okulların kurulmasıyla, bilimsel çalışmalar yapıldı.
Aristo, bütün yönetim şekillerini incelemiş; monarşi, Aristokrasi ve Demokrasi olarak üç’e ayırmıştır.
Mimari de iyon, dor korint etkisinde kalmışlardır. Dört yılda bir olimpiyat düzenlemişlerdir.
Helenizm Uygarlığı : Yunanistan’ın dışında, yunan etkisiyle gelişmiş olan uygarlığı Helenizm adı
verilir. Makedonya kralı İskender Doğu-Batı sentezinde dünya devleti kurmak istemiştir. İskenderiye ve
Bergama da büyük kütüphaneler, Antakya da bilim merkezi kurulmuştur. Arşimet, Matematiğin; Öklit ve
Apollonios, Geometrinin temelini atmışlardır. Eratosten dünyanın çevresini hesapladı. Anatomi bilgisi
(İnsanın fiziki yapısını inceleyen bilim) gelişti.
Roma Uygarlığı: İtalya’da doğmuştur. (375 Kavimler Göçü) 395’te Kavimler Göçünün etkisi ile ikiye
bölünmüştür. İlk çağın en büyük köleci devletidir. Hristiyanlığı resmi devlet dini yapmışlardır.
Aristokratlarla (Particiler) halk (Plep) arasında ki sınıf mücadelesi sonucunda 12 Levha Kanunları
çıkarılmıştır. Latince bilim kültür dili olarak Akdeniz’e yayıldı. Yunan ve Helen uygarlıklarının geliştirerek
Avrupa’ya yayılmasını sağlamışlardır. Lejyon adı verilen askeri birliklerden daimi ordu kurmuşlardır.
TÜRK TARİHİNİN KARAKTERİ: Dağınık yaşamışlar, değişik bölgelerde yaşamışlar. Sürekli yeni
yurt ve iklimler aramışlar. Ortak bir milli kültürün sahibi olmuşlar. Birisi siyasi hayatını kaybederken diğeri
iktidarın zirvesine ulaşmıştır. Türk tarihi: Çeşitli Türk Devlet ve zümrelerinin ayrı ayrı bölgelerde ortaya
koyduğu “Tarihlerin” bütünüdür.
ANAYURTTAKİ TÜRK KÜLTÜRLERİ: Anav, Kelteminar, Afanesyeva, Andronova, Karasuk, ve
Togar kültürleridir. Anayurt: Türklerin ilk ve anayurdu Orta Asya’dır. Orta Asya’nın sınırları şöyledir :
Doğuda Kingan ( Kadırgan ) Dağları, Güneyde Hindikuş, Karanlık dağları, Batıda Hazar Gölü, Kuzeyde
Sibirya ovaları ile çevrili toprak parçasıdır.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
5
Göçler: İklim, kıtlık ve kuraklık, salgın hayvan hastalığı nüfus kalabalığı, kavimler arasındaki güç
kavgaları, anlaşmazlıklar ve Çin saldırıları göçe neden olmuştur.
Hunlar : Afganistan, Kuzey Hindistan
Kuzey Hunları : Avrupa’ya
Oğurlar : Güney batı Sibirya ve güney Rusya
Sibirler : Kafkasya’ya
Avarlar : Orta Avrupa’ya
Bulgarlar : Balkanlar ve Volga nehri boylarına
Macarlar : Orta Avrupa’ya
Uygurlar : İç Asya’ya
Oğuzlar : İran ve Anadolu’ya
Hazarlar : Kafkasya’ya
Peçenekler : Doğu Avrupa ve Balkanlar
Kumanlar : Doğu Avrupa ve Balkanlar
Uzlar : Doğu Avrupa ve Balkanlar
İLK TÜRK DEVLETLERİNDE KÜLTÜR ve UYGARLIK
Devlet Yönetimi : Devletin başında Kağan ( Hakan ) adı verilen bir hükümdar bulunurdu Hakan’ın
eşine Katun (Hatun) denilirdi . Kağan devlet işlerini danıştığı Kurultay denilen meclis vardı .
Din ve İnanış :Türkler Gök Tanrı’ya inanırlardı . Buna göre bütün Dünyayı yaratan Gök Tanrı idi ,
Din adamlarına kam ( taman ) denirdi . Ölüleri için yapılan törene yuğ , mezarlarına kurgan denirdi . Ölenler
copyright : kpss mail grubu [email protected]
6
eşyaları ile gömülürdü . Türkler arasında sonraları bilhassa Uygurlar döneminde diğer dinler de yayıldı .
Türkler daha sonraları ( 10. yy ) Müslümanlığı kabul ettiler .
Sosyal ve Ekonomik Yaşam :Türkler önceleri yarı göçebe olarak yaşadılar. İlk şehirlerini Göktürkler
zamanında kuran Türkler Uygurlar döneminde de yerleşik yaşama geçtiler . Göçebe olanlar kıldan yapılmış
yurt adı verilen çadırlarda yaşarlardı .
Yazı Dil ve Edebiyat :Türk devletlerinde ilk yazı Göktürk Devletinde kullanıldı . Göktürk Alfabesi
denilen bu yazı 38 harften oluşur . Orhun Yazıtları Göktürk Alfabesi ile yazılmıştır . Yazıtlar Türk edebiyat
tarihinin ilk yazılı bellgelerindendir . Yazıtlar Kültigin , Bilge kağan ve Tonyukuk adlarına dikilmiştir .
Kitabelerin yazarı olan Yuluğ Tigin bilinen ilk Türk edebiyatçılarındandır .
Toy: Toy veya kurultay denilen devlet meclisi. Halk “Töre” düzeni ile yönetiliyordu. Federal yönetim,
Ülkenin prensler arasında paylaşımı.
Todun : Eski Türk toplumunda Vergi Memuru
İLK TÜRK DEVLETLERİNDE KÜLTÜR VE MEDENİYET
1)- DEVLET YÖNETİMİ
A) DEVLET: İslamiyetten önce Türkler devlete İL veya EL demişlerdir.Hükümdarların Ünvanları:
Türkler Hükümdarlarına Şanyü,Tanhu, Hakan, Han, Yabgu, İlteber, İdi-kut, Erkin gibi ünvanlar vermişledir.
Türk Hükümdarlarının Tahta Çıkışı :1- Hanedan üyeleri arasında siyasi ve askeri mücadeleyi kazanan
hükümdar olarak tahta çıkıyordu. (En sık rastlanan durum) 2- Hükümdarın rakipsiz aday olması(Bu
durumda taht kavgası olmadan başa geçiyordu.) 3- Seçim Usulü (Kengeş, toy veya kurultay denilen devletin
ileri gelenlerinden oluşan meclisin toplanarak hanedan üyelerinden birini tahta geçirmesi. 4)-Ekber ve
copyright : kpss mail grubu [email protected]
7
Erşed(En yaşlı ve Olgun) olanın başa geçmesi. (Bu yöntem III. Ahmet zamanından itibaren sadece Osmanlı
Devletinde uygulanmıştır.
Türk Devletlerinde Hükümdar: Hanedandan olan bütün erkeklerin hükümdar olma hakları vardı.
(Kardeşler, kardeş çocukları, amca, amca çocukları ve diğer hanedan üyeleri.)
Kut Anlayışı : Türkler devleti yönetme yetkisinin TANRI tarafından verildiğine inanıyorlardı. Tanrı
tarafından verilen bu yönetme hakkına KUT diyorlardı.KUT'un kan yoluyla hükümdarın tüm erkek
çocuklarına geçtiğine inanıyorlardı. Bütün hanedan üyelerinde KUT olduğundan kendine siyasi ve askeri
bakımdan güvenen kişi TAHT KAVGASINA girebiliyordu. Bu durum Türk devletlerini ya iç savaş sonucu
istkrarsızlığa, yada bölünmeye götürüyordu. Türk töresinde ana-babaya itaat esas olmasına rağmen,
hükümdar bunun dışında tutulmuştur. Devletin devamı için baba-oğul veya kardeşlerin birbirleriyle
mücadelesi normal karşılanmıştır. Çünkü bu sayede en güçlü ve en yetenekli kişi devletin başına
geçecektir.
İkili Yönetim(Çifte Krallık): Türk Devletlerinde hükümdar yönetimi kolaylaştırmak için ülkeyi
SOL(Doğu) ve SAĞ(Batı) olmak üzere ikiye ayırırdı. Ortada (Merkezde) ise asıl hükümdar bulunurdu. Sağ
ve Solda ise Hanedan üyelerinden YABGU'lar bulunurdu.
B) MECLİS VE HÜKÜMET: Türk Meclislerine TOY, KURULTAY veya KENGEŞ denilirdi. Kurultay'da
devletin ana meseleleri görüşülür, hükümdarın ölümü, savaş veya milli felaketlerde kurultay toplanırdı.
AYGUCI : Hükümet başkanı(başbakan)
BUYRUK : Bakan
TAMGACI: Dış siyaset işlerini yürüten görevliler
TİGİN: Hükümdar çocukları (Tekin)
copyright : kpss mail grubu [email protected]
8
ŞAD : Diğer Hanedan mensupları
Bunların dışında İnal, inanç, tarkan, bağa, tudun, çor, külüğ, apa, ataman gibi devlet görevlileri de vardı.
2)- TOPLUM TAPISI: Türk toplumu;
Oguş : Aile
Urug :Soy=Aileler birliği
Bod(Boy) :Kabileler
Budun : Millet denilen birimlerden oluşuyordu.
Boyların başında bulunan BEY'ler, töreye göre boyu idare ederlerdi. Boyların bir araya gelmesiyle
Devlet(İL) kurulurdu.
Türk Toplumunun Özellikleri: Halk hürdü. Herkes aynı işi yaptığından(hayvancılık) aralarında kesin
olarak SINIF'ların ortaya çıkması imkansızdı. Yaşam biçimleri GÖÇEBE olduğundan savaşta elde ettikleri
esirleri çalıştırmaya elverişli değildi. Bu yüzden Türk toplumunda KÖLE sınıfı yoktu. Din adamları
diğer toplumlarda olduğu gibi imtiyazlı değillerdi.
3)- ORDU: Türk Ordusunun başlıca özellikleri şunlardı:
a)- Türk ordusu ücretli değildi.
b)- Türk Ordusu daimiydi. (Kadın-erkek her an savaşa hazırdı.)
c)- Türk Ordusunun temeli ATLI askerlerden meydana geliyordu.
Türk ordu teşkilatını ilk kuran METE HAN olmuştur. Mete Orduyu 10'luk sisteme göre
teşkilatlandırmıştı. Onluk sistem daha sonra tüm Türk devletlerinde kullanılmıştır. (Türk ordusu; Çin,
Roma,Bizans, Rus ve Moğol Ordu teşkilatı üzerinde etkili olmuştur.) Türk Ordusunu Silahları: Ok, yay,
kement, kılıç, kargı, süngü, kalkan vb...
copyright : kpss mail grubu [email protected]
9
4)- HUKUK: Türklerde yazılı olmamakla beraber, gelişmiş bir hukuk anlayışı vardı. Bu hukuk kurallarına
TÖRE(Türe) denilirdi. Hükümdarın başkanlık ettiği ve siyasi suçlara bakan yüksek mahkemeye YARGU
adı verilirdi. YARGANLAR(Yargucu) idaresindeki mahkemeler ise adi suçlara bakarlardı.
5)- DİN VE İNANIŞ: İslam öncesi Türklerin din ve inanışlarını şu 4 grupta toplayabiliriz:
1- Tabiat Kuvvetlerine İnanma: Dağ,ağaç, göl, kaya gibi varlıkların gizi güçlere sahip olduklarına
inanırlardı.
2- Atalar Kültü: Ölmüş büyüklere ve atalara ait hatıralar kutsal sayılır ve saygı gösterilirdi.
3- Şamanizm: Kam veya Şaman adı verilen kişilerin, kötü veya iyi ruhlarla temas sağladıklarını inanılarak,
bunların büyücülük ve sihir özelliklerine başvururlardı. Şaman inançları Anadolu'da hala varlığını
sürdürmektedir. Örneğin; Gelinlerin üzerine buğday veya para atmak, Eşikten atlamanın uğursuz kabul
edilmesi, tahtaya vurmak, kurşun dökmek gibi...
4- Göktanrı Dini: Türklerin İslamiyetten önceki dini Göktanrı diniydi. Bu dine göre Türkler; Tek bir
Tanrının evreni yarattığına ve gökte oturduğuna inanıyorlardı. Öldükten sonra dirileceklerine
inandıklarından, ölülerini atı,eşyaları ve silahıyla birlikte gömüyorlardı. Cennet'e UÇMAĞ, cehenneme ise
TAMU diyorlardı.Mezarlara ölünün,sağlığında öldürdüğü düşman sayısı kadar BALBAL adı verilen küçük
heykeller dikerlerdi. İnanışa göre, yeniden dirilecek kişi atıyla cennete gidecek, ve öldürdüğü düşmanlar
sonraki yaşamında ona hizmet edeceklerdir. Ölüleri içöin YOĞ adı verilen cenaze törenleri yapar, ve
ardından yas tutarlardı. Türkler arasında ayrıca Maniheizm(Mani dini), Budizm, Musevilik, Hırıstiyanlık
gibi dinlerde yayılmıştı.
6)- EKONOMİK HAYAT: Göçebe bir hayat yaşayan Türkler belirli iki merkez arasında (yaylak-kışlak)
copyright : kpss mail grubu [email protected]
10
hayatlarını sürdürürlerdi. Hayvancılık temel geçim kaynağıydı. Koyun, keçi, at en çok beslenen
hayvanlardı. Bunun dışında sığır, katır ve deve de yetiştirilirdi. Beslenme ve giyimde hayvan ürünlerinden
yararlanır ve
bunları satarak geçimlerini sağlarlardı. Tarım da gelişmişti. Arpa, buğday, darı gibi tahılları yetiştiriyorlardı.
Savaşlarda elde edilen ganimetler ve devletlerden alınan vergiler gelir kaynaklarıydı. Ticaret önemli bir
gelir kaynağıydı. Türk ülkeleri İPEK YOLU üzerindeydi. Çin-Türk mücadelesinin temel nedeni İpek
Yoluna hakim olmaktı. Ayrıca Hazar ve Bulgar ülkelerinden başlayıp, Ural, Sibirya ve Altaylar üzerinden
Çin'e giden yola KÜRK YOLU deniliyordu. Türkler bu yolun üzerinde de olduklarından sanar, samur,
kunduz, vaşak gibi
av hayvanlarının kürklerinin ticaretini yapıyorlardı.
7)- YAZI, DİL VE EDEBİYAT: Türkler tarih boyunca Göktürk, Uygur, Soğd, Brahmi, Süryani, Arap,
Kiril ve Latin alfabelerini kullanmışlardır. Göktürk (Orhun) Alfabesi: 38 harften meydana gelir. Göktürk
yazısına ilk defa Orhun Nehri kıyısındaki kitabelerde rastlandığı için ORHUN ALFABESİ de denir. Uygur
Alfabesi: 18 harften meydana gelir. Uygurlar bu alfabeyi Soğd alfabesinden yararlanarak hazırlamışlardır.
Başlıca Türk Destanları:
Hunların(Oğuzların)--> Oğuz Kağan Destanı
İskitlerin (Saka)------> Alper Tunga Destanı
Göktürklerin----------> Ergenekon Destanı
Uygurların------------> Göç ve Türeyiş Destanları
Kırgızların-------------> Manas Destanı
copyright : kpss mail grubu [email protected]
11
Orhun Yazıtları (Göktürk Kitabeleri): Türklerin en eski kitabeleri VI. yüzyıla ait YENİSEY
kitabeleri ile, VIII. yüzyıla ait ORHUN KİTABELERİ'dir. Yenisey kitabeleri Kırgızlar'ın mezar taşlarına
yazdıkları yazılardı. Orhun Kitabeleri II. Göktürk Devleti zamanında Bilge Kağan, Kültigin ve vezir
Tonyukuk adlarına
dikilmişlerdir. YOLLUĞ TİGİN isimli bir Türk prensi tarafından yazılmışlardır. Bu yazılar 1893 yılında
Danimarkalı Bilgin THOMSEN tarafından okunmuştur.
Orhun Yazıtlarının Önemi: a)- Türk Tarihinin ve Türk Edebiyatının ilk yazılı belgeleri olmaları
bakımından önemlidir. b)- Bu kitabelerden Türklerin o günkü yaşayışlarını, inançlarını öğreniyoruz. Ayrıca
kitabeler gelecekteki Türk Milleti içinde çarpıcı öğütler vermesi bakımından önemlidirler.
8)- BİLİM VE SANAT: Türkler 1 yılı 365 gün 6 saat olarak hesaplayarak, 12 hayvanlı Türk Takvimini
oluşturmuşlardır. Uygurlar tahta harflerden matbaayı ve pamuktan kağıdı yapmışlardır. Madencilikte
özellikle de demircilikte ileri gitmişlerdir. (Kazakistan'ın başkenti Alma Ata yakınlarında bir kurgandan
çıkarılan "Altın Adam Heykeli" Türk maden sanatının ne kadar geliştiğini gösterir.) Eşya ve binalarda
HAYVAN USLUBÜ denilen, hayvan figürlerini kullanmışlardır. HALI Türklerin Dünya medeniyetine bir
katkısıdır. (Altaylarda Pazırık Kurganı'nda bulunan halı dünyanın en eski halısıdır.)
TÜRK KÜLTÜRÜNÜN ÇEVRE KÜLTÜRLERLE MÜNASEBETLERİ:
1)- Türklerin Çin Kültürüne Katkıları: a)- Askerlik alanında b)- Devlet Teşkilatında c)- At kültüründe(Atı
evcilleştirmede) d)- Gök Tanrı inancıyla... Çinlileri etkilemişlerdir.
2)- Çinlilerin Türkleri Etkilediği Alanlar: a)- Tarım ve yerleşik kültür b)- Felsefe( Taoizm, Konfiçyüs ve
Budizm) c)- Giyim ... konularında Çinliler Türkleri etkilemişlerdir.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
12
3)- Türklerin Moğol Kültürüne Katkıları: Askerlik alanında, Devlet teşkilatında , Dil ve Alfabede (Uygurca
ve Uygur Alfabesini kullandılar.), Kımız yapmayı öğrettiler, Türk Töresi ve geleneklerinden, Göktanrı
dininden.... etkilendiler.
HUN DEVLETİ (MÖ 318 – 216): Tarihi bilinen en eski Türk devletidir. M.Ö.318’de kuruldu.
Orhun-selenga ırmağı ile Ötüken'de Noyun-Ula dolayları merkezidir. İlk hükümdarı Tuman (Teoman)
Yabgu. Mete M.Ö.209’da babasını yenerek yönetime geçti. Mete zamanında, imparator ünvanı aldı. Ordu
10’lu sisteme göre teşkilatlandırıldı. Mete;Tüm Türk, Moğol, Tunguz gibi Altay kavimlerini yönetimine
aldı. M.Ö.197’de Doğu Asya’nın ilk anlaşmasını Çin’lilerle yaptı. İpek yolunu kontrolüne alarak ticareti
geliştirdi.
İpek yolunun Çin denetimine geçmesi ekonomiyi zayıflattı. M.Ö. 48’de Hun Devleti ikiye bölündü.
Bu bölünme M.S.375’te Kavimler Göçüne neden oldu. Avrupa’da ilk çağdan ortaçağa geçiş başladı. Hun
Devletinin ikiye bölünmesi 375-395-476 gelişmelerini tetiklemiştir.
Mete Han’ın ölümünden sonra Hunlar bir süre daha Asya’daki güçlerini korudular. Türk beyleri ile
evlenen Çin Prensleri beyleri birbirine düşürdüler. Çinliler Türkleri savaş yoluyla yenemeyeceklerini
anlamışlardı. Bu nedenle “Böl ve Yönet “ uygulamasıyla Hun Devleti’ni yıkmayı başardılar. Parçalanan
Hun Devleti önce Kuzey ve Güney Hunlar olarak M.S. 48 yılında ikiye ayrıldı. Çinliler bundan sonra önce
Kuzey HunDevleti’nin daha sonra da Güney Hun Devleti’nin varlığına son verdiler (M.S. 3. Yüzyıl)
Tarihte ilk defa bütün Türkleri tek bayrak altında toplayan Türk Devleti Asya Hun devletidir. Büyük Hun
Devleti VERASET SİSTEMİ ve ÇİN SİYASETİ nedeniyle Doğu ve Batı Hun Devleti diye ikiye
ayrıldı.Batı Hunları ARAL GÖLÜ civarına göç etmek zorunda kaldılar. Doğu Hunları ise Kuzey ve Güney
olarak ikiye ayrıldı. Ve daha sonra Çinliler tarafından ortadan kaldırıldı.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
13
TÜRKLERDE VERASET SİSTEMİ : Türklerde devlet hükümdar ailesinin ortak malı sayılırdı. Ve
ülke hükümdarın sağlığında oğulları arasında paylaştırılırdı. Her prensin(TEKİN) hükümdar olma hakkı
vardı.
Bu anlayış Türk devletlerinde sık sık taht kavgalarının çıkmasına ve Türk devletlerinin parçalanmasına
sebep olmuştur.
375 Kavimler göçü ile Roma imparatorluğu üzerinde yığılma, Roma-Germen gruplaşmasını
oluşturmuştur. Asya Hun Devleti’nin yıkılmasından sonra Hunlar dağıldı. Hunlar’ın bir bölümü Balkaş gölü
ile Aral gölü arasındaki topraklarda yaşamaya devam etti. Bir süre sonra buradaki Hunlar diğer Türk
boylarının da onlara katılmasıyla yeniden güçlendi. Balamir zamanında Türkler Hazar Gölünün
Kuzeyinden batıya doğru ilerlemeye başladılar. Avrupa’da bütün kavimler birbirine baskı yaparak yer
değiştirdiler. Avrupa’nın siyasi haritasının değişmesine neden olan ve toplumları etkileyen bu olaya tarihte
Kavimler Göçü denir ( 375 ).
KAVİMLER GÖÇÜNÜN SONUÇLARI:
1)- Roma İmparatorluğu; Doğu ve Batı Roma İmparatorluğu olmak üzere ikiye ayrıldı.(395). Batı Roma
İmparatorluğu 476 yılında bu Germen kavimleri tarafından yıkıldı.
2)- Avrupa'nın ETNİK yapısı değişti. (Germen kavimlerinin Avrupa'daki yerli kavimlerle karışması
sonucu yeni milletler ortaya çıktı.)
3)- Türkler Avrupa'da BATI HUN DEVLETİ'ni(AVRUPA HUN) kurdular.
4)- İngiltere, Fransa gibi Avrupa devletlerinin temeli atıldı.
5)- Avrupa'da FEODALİTE (DEREBEYLİK) rejimi ortaya çıktı.
6)- İlk çağ kapandı, Ortaçağ başladı.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
14
AVRUPA HUN DEVLETİ ( 475-469): BATI HUN DEVLETİ EGEMENLİK YILLARI: 374 - 469
MERKEZİ: Segedin civarı (bugünkü Macaristan'da) İLK HÜKÜMDARI: Balamir Han Uldız ve Rua
zamanında orta avrupaya hakim oldular. En parlak dönemi Atilla zamanıdır. Avrupa Hun Devleti, Ural
dağlarından Tuna nehrine kadar uzanan Orta ve Doğu Avrupa topraklarında kuruldu. Devletin en ünlü
hükümdarı Atilla ‘dır. Atilla önce Doğu Roma İmparatorluğu üzerine seferler yaptı daha sonra Batı Roma
İmparatorluğu üzerine de seferler yaptı. Devlet bir süre sonra yıkıldı.Atilla, Bizansla konstantia (margos) ve
Anatolios barış anlaşmalarını yaptı.
AK HUNLAR (EFTALİTLER) : 420 - 564 MERKEZİ: Varvaliz (Kunduz civarında) İLK
HÜKÜMDARI: Aksuvar Kagan. Hun devleti yıkılınca Çin denetimine girmek istemeyen bir kısım hunlar
4.YY.da Afganistan, Kuzey Hindistan ve İran’a yerleştiler. 567’de Sasani ve Göktürklerce yıkıldı.
GÖKTÜRKLER : KÖK TÜRK DEVLETİ 552 - 745 MERKEZİ: Ötüken İLK HÜKÜMDARI:
Bumin Kağan. Türk adı ile kurulmuş ilk Türk devleti Göktürklerdir. 552’de Bumin Han önderliğinde
Ötigen’de kuruldu. Bumin Kağan Orta Asya’daki bütün Türk boylarını egemenliği altında topladı. Kardeşi
İstemi‘yi Batı ülkelerine "yabgu" olarak atadı. İstemi Yağbu, sasanilerle anlaşarak Ak hunları yıktı ve İpek
yolunu denetime aldı. Batı Türkistan hızla Türkleştirilmiştir. Asya da kurulan ikinci büyük Türk devletidir.
Millet ve devlet bilinci gelişmiştir. Doğu Roma’ya resmi heyet gönderilmiştir.
Bumin kağan ölünce yerine oğlu Murat Kağan Hükümdar oldu. Murat kağan, devleti İstemi Yabgu ile
birlikte yönetti. İstemi Yabgu; bu defa Sasanilere karşı BİZANS ile işbirliği yaparak, Sasani devletinin
zayıflamasını sağladı. Göktürk- Bizans işbirliğinin Sasanileri zayıflatması, Hz. Ömer Devrinde İslam
Ordularının Sasanileri yenmesini kolaylaştırmıştır.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
15
Bu dönemde İpek Yolu, Türklerin denetimine girdi. Türkler, Çin’e üstünlüklerinin kabul ettirdiler.
Devlet 582 yılında önce Doğu Göktürk Devleti ve Batı Göktürk Devleti olmak üzere ikiye ayrıldı. Ayrılıştan
bir süre önce Doğu Göktürk Devleti 630 yılında çin egemenliğine girdi. Daha sonra 658 yılında Batı
Göktürk Devleti de Çin egemenliğine girdi.
KUTLUK DEVLETİ ( 2. Göktürk Devleti ) : Çin egemenliğinde yaşamak istemeyen Türkler her
fırsatta isyan ettiler. Bağımsızlığa alışkın olan Türkler sonunda Kutluk adındaki bir kahraman yönetiminde
bağımsızlıklarını kazandılar(682). 630-680 Göktürklerin fetret devridir ve Orhun kitabelerinde anlatılır.
Kutluk Kağan Çine karşı "Ulusal Kurtuluş Savaşına" girişerek II. Göktürk devletini kurmuştur. Bu özelliği
ile Kutluk Kağan Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran M.Kemal Atatürk'e benzer. Kutluk kağan, Ötüken’e sahip
olarak 2. Göktürk Devletini kurdu. Bu devlete kurucusundan dolayı Kutluk Devleti de denir.
Kutluk kağan Çinlilere karşı başarılar kazanarak devletin topraklarını genişletti. Onun en önemli
yardımcısı değerli devlet adamı vezir Tonyukuk idi. Kutluk Kağan Devletinin en parlak dönemi Bilge
Kağan zamanıdır. Bilge Kağan, devlet başkanı kardeşi Kültigin ise ordu komutanı idi. Yaşlı ve tecrübeli
Tonyukuk da vezir görevi ile Bilge Kağan’nın yanında yer aldılar, Göktürk devletine en parlak dönemini
yaşattılar. Önce Tonyukuk sonra Kültigin‘nin ölümü üzerine yalnız kaldı Bilge Kağan‘ın da ölümü üzerine
devlet zayıfladı ( 734 ) Uygur Basmil ve Karluklar ayaklandılar, Kutluk Devleti’ni yıktılar ( 744 )
Asya Hun Devleti'nden sonra Türkleri tarihte ikinci defa tek bayrak altında toplamayı başarmışlardır.
Milliyetçilik duygusu, Fransız ihtilalinden 1000 yıl önce Göktürkler döneminde en yüksek seviyede
yaşanmıştır. Orhun Anıtlarını dikerek (II.Göktürk zamanında) Türk tarihi ve Türk edebiyatının ilk yazılı
kaynaklarını oluşturmuşlardır.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
16
UYGUR DEVLETİ: EGEMENLİK YILLARI: 745 - 840 MERKEZİ: Ötüken'de Ordu-Balıg (Kara-
Balasagun) Selanga Irmağı çevresinde kurulmuştur. 9 uygur + 9 oğuz= 10 uygur devleti. Merkezi Orhun
kıyısındaki karabalasagundur. İLK HÜKÜMDARI: Kutlug Bilge Köl Kagan. Uygurlar önceleri Hunların,
daha sonra da sıra ile Avarların, Göktürklerin egemenliğinde yaşadılar. Daha sonra Karluklar ve Basmiller
ile birleşip 2. Göktürk Devletine son verdiler. Kutluk Bilge Kül, Karabalgasun merkez olmak üzere Uygur
Devletini kurdular ( 744 ).
Uygur egemenliği Yüzyıl kadar sürdü. Çin mücadeleleri ve kıtlıktan dolayı 839’da zayıfladılar.
Uygur‘lar önceleri Kırgızların saldırılarına dayanamayıp 840’ta iki Uygur devletine bölündü. 13. yy
başlarında Moğolların egemenliği altına girdiler. Bundan sonra siyasi varlıkları sona erdi. Uygurlar; yerleşik
hayata geçen ilk Türk devletidir. Kutluk Bilge Kül Kağan Türklerin şehir kuran ilk hükümdarıdır. İlk Türk
şehri Ordubalık (Karabalsagun)'dur. Kağıt ve matbaayı kullanmışlardır. Mani dinine inanmışlardır. Mani
Dini; Avlanmayı, et yemeyi ve savaşmayı yasaklayan bir dindir. Uygurlar Savaşçılıklarını kaybettiler.
Kırgızlar; Orhun Bölgesinden Uygurları kovarak, buradaki Türk nüfusunun azalmasına sebep
olmuşlardır. Bu yüzden bu en eski Türk Yurdu, daha sonra Kırgızları yenen Moğolların eline geçerek
kolayca Moğollaşmış, MOĞOLİSTAN olarak anılmıştır.
TURFAN( DOĞU TÜRKİSTAN) UYGUR DEVLETİ: Kırgızlar tarafından kovulan Uygurların bir
kısmı Turfan Bölgesi'ne gelerek, burada yeni bir devlet kurdular. Bu devletleri de Moğollar tarafından
1207'de yıkıldı. Uygurlar günümüzde Doğu Türkistan diye anılan bu bölgede Çin'e bağlı özerk bir devlet
olarak yaşamaktadır.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
17
KANSU(SARI UYGUR) DEVLETİ: Kırgızlardan kaçarak Kansu Bölgesi'ne gelen Uygurlar
tarafından kurulan bu devlete Sarı Uygur Devleti de denilmektedir. 1209'da Moğolların hakimiyetine
girmiştir.
UYGURLARLA İLGİLİ DİĞER ÖNEMLİ HUSUSLAR: 18 harfli Uygur Alfabesini hazırladılar.
Cengiz Han'ın egemenliğine girmelerine rağmen medeniyette geliştiklerinden Moğollar'ı devlet teşkilatı,
ticaret, bilim, sanat, alfabe gibi konularda etkilediler. Moğolların Türkleşmesinde önemli bir rol oynadılar.
(Özbek ve Çağatay Türkleri) İlk Müslüman Türk Devleti Karahanlılar'la savaştılar.(Sebep Uygurların
Budizmi, Karahanlıların İslamiyeti yaymak istemeleri.) Tahta harflerden MATBAA'yı oluşturdular,
pamuktan KAĞIT yaptılar. Uygurlar Yerleşik hayata geçen ilk Türk topluluğudur.
KIRGIZLAR: (M.Ö.206-M.S.220) beri mevcudiyetleri bildirilmektedir. Asya Hunları zamanında
kuzey-batıda Baykal’ın batısında İrtiş Nehri havalisinde bir Türk kavmi olan Ting-lingler’le karışık olarak
oturmuşlardır.
Kırgızlar kaynaklarda Türk asıllı gösterilmekte ve tahminen 5-6. asırlarda, Türkleşmiş kavimlerden
sayılmaktadır. 6. asır sonlarında Çin kaynaklarında Hia-kia-sseu diye zikredilen Kırgızların Gök-Türk
hakanı Mu-kan zamanında, 560’a doğru, hakanlığa bağlandıktan sonra (630-680) arasındaki fetret devrinde
müstakil bir “kagan”a sahip olmalarından anlaşılıyor. II. Gök-Türk hakanlığı devrinde tekrar Gök-Türk
idaresine alınan Kırgızlar, Mo-yen-çur Kağan tarafından Uygur hakanlığına bağlanmış (758), fakat 840
yılında şiddetli bir hücumla Uygur devletini yıkarak Ötüken’de kendi devletlerini kurmuşlardı.
En eski Türk kavimlerinden biri olan Kırgızlar, ilk başta Yenisey Irmağı çevresinde yaşıyorlardı. M.S.
1. yüzyılda Asya Hun Devleti'ne bağlandılar ve Tanrı Dağları yönünde yerleştiler.Asya Hun devleti'nin
yıkılışı üzerine IV. yüzyılda güçlü bir devlet kurdular. Göktürk Devleti kurulunca da ona bağlandılar.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
18
Göktürk Devleti'nin yıkılmasından sonra bir süre bağımsız yaşayan Kırgızlar, Uygur Devleti kurulunca bu
yeni siyasi teşkilatın içine girdiler. Daha sonra tekrar bağımsızlıklarını ilan ettiler ve Uygur Devleti'ni
yıktılar.Bu yeni Kırgız Devleti 80 yıl bağımsız yaşadı. Daha sonra beliren Hitaylar, Kırgızları kuzeydeki
eski yurtlarına sürdüler. Kırgızlar daha sonra Karahanlılar Devleti'ne bağlandılar, ancak yarı bağımsız
hayatlarını da sürdürdüler.XIII. yüzyılda beliren Moğol Devleti bütün Asya'nın kaderini değiştirdi.
1207’Moğol egemenliğine girmişlerdir. Pek çok devlet bağımsızlığını yitirdi. Kırgızlar da uzun bir süre
siyasi varlıklarını kaybettiler. Yenisey ırmağı dolaylarındaki Kırgızlar, bugün bağımsız Kırgızistan
Cumhuriyetidir. Manas Destanı Kırgızlara aittir.
Kırgız kavminin, Uygur Hakanlığı’nı, yıkarak işgal ettiği Ötüken’de tutunamayıp, buranın Moğol K’i-
tanlara geçmesine ve tam idrak ve intibak edemediği “Orhun kültüründen ortadan kalkmasına” sebep olmak,
dolayısı ile eski Türk Hakanlar yurdunu, bir daha geri gelmemek üzere Moğollar’a intibak ettirmek suretiyle
Türk tarihinde oynadığı menfi rol dikkatten kaçmamıştır. Nitekim Karluklar Ötüken’de Kırgız hakimiyetini
reddetmişlerdir.
SİBİRLER : (SABARLAR=SABİRLER): Önceleri Hun devletinin egemenliğinde yaşayan Sibirler,
VI. yüzyıl başlarında Avarların baskısıyla batıya göç ederek Ural dağlarının güney doğusuna yerleştiler.
Sasanilerle anlaşarak, Bizans'a karşı savaştılar. Anadolu'ya akınlar yaptılar. Anadolu’da Kayseri, Konya ve
Ankara’ya Kadar geldiler. Anadolu'ya ilk Türk akınları Avrupa Hunları tarafından, ikinci akın Sibirler
tarafından yapılmıştır. Bugünkü SİBİRYA adı Sibir Türklerinden gelir. Avarlara yenilince Hazar Türklerine
karıştılar. Hazar Devletinin asıl kitlesini oluşturdular.
AVARLAR: 552 yılında Orta Asya'daki Avar İmparatorluğuna Göktürkler son verince, batıya doğru
ilerleyerek Romanya'ya giren AVARLAR merkezi MACARİSTAN olan yeni devletlerini kurdular. Çin
copyright : kpss mail grubu [email protected]
19
kaynakları Avarlara JUAN- JUAN demektedir. 619 yılında tek başına, 629 yılında da Sasanilerle ortaklaşa
İstanbul'u kuşattılar. İlk defa İstanbul’u kuşatan Türkler, Avarlar’dır. Slav topluluklarının göç etmesine
neden olarak, bunların doğu Avrupa ve Balkanlara inmesini sağladılar. Böylece Balkanların Slavlaşmasında
etkili oldular. 805 yılında Franklar tarafından yıkıldılar.
HAZARLAR : Avrupa'da kurulan ilk Türk devletleri için de en kuvvetli ve uzun ömürlü olanı Hazar
devletidir. Karadeniz'in kuzeyine kadar hâkimiyetini genişleten Batı Göktürk Devleti'nin bir devamı olarak
ortaya çıkmıştır. Göktürkler, VII. yüzyılın başında, Hazar Denizi ile Karadeniz arasında dağınık bir hâlde
yaşayan, Sabar, Ogur ve Onogur gibi Türk kavimlerini kuvvetli bir birlik hâlinde teşkilâtlandırırlar. İşte bu
birliğe Hazar adı verilmiştir. Hazarlar için Bizans ve Çin kaynaklarında Türk veya Türk-Hazar adı da
kullanılmıştır. Hazar Devleti'nin kurucuları, Göktürk hükümdar ailesinin mensup olduğu Aşına
soyundandırlar. Hükümdarlarına da Göktürkler gibi, kağan diyorlardı. Güney Rusya’da Volga dinyester
Irmakları arasında kurulmuş Macaristan’a kadar genişlemiştir. Avarlar Asya' dan Avrupa' ya geçerken
Kuzey Kafkasya bölgesindeki Sabarlar' ın yurtlarını ellerinden almışlardı. Fakat Sabar Türkleri Avar
fırtınası geçtikten sonra tekrar toparlandılar, Göktürk İmparatorluğu' nun Batı ucunda Göktürkler adına
Bizans ve İran İmparatorlukları ile mücadeleye devam ettiler. 630' dan sonra Göktürk İmparatorluğu Çin
hakimiyeti altına girince Sabarlar müstakil bir devlet haline geldiler. İşte Hazar Hakanlığı bunların eseridir.
Hazarlar, İran' daki Sasani İmparatorluğu' nu devamlı baskılarıyla çok zayıf düşürmüşlerdi. İslam
orduları Sasaniler' in böyle zayıf zamanlarında İran' a girerek onları kolayca çökerttiler. İran aradan kalkınca
Emevi orduları Hazar ülkesine doğru yürüdülerse de Hazarların şiddetli direnişi karşısında Ermenistan
sınırından öteye geçemediler.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
20
Hazarlar bütün Doğu Avrupa' yı ellerine geçirerek büyük bir devlet oldular. Arapların Doğu Avrupaya
girişlerini engellemişlerdir. Hazar Hakanlığı Kafkaslar' dan Macaristan' a kadar uzanan geniş bir saha içinde
yaşayan kavimler bu sayede ticaretle, san' atla, din hayatının gelişmesiyle uğraşma fırsatını bulabildiler.
Hazarlar' ın yıkılması ve dağılması Türk tarihinde büyük ibret alınması gereken olaylardan biridir. Bu devlet
Türkler bakımından başarısız bir şehirleşmenin sonucu olarak dağılmıştır. Hazarlar eskiden olduğu gibi yarı
göçebe kabilelere dayanmadıkları için ücretli bir ordu kurmuşlardı. Fakat bu ücretli ordu sadece kendi
kavimlerinden değil, birbiri ile uzlaşması çok zor olan birçok kavimlerin insanlarından meydana geliyordu.
Hazarlar aynı hatayı, din konusunda da işlediler. Memlekette bir din birliği sağlamayı düşünmediler. Hazar
ülkesinde her dinin misyonerleri at oynatıyor, böylece Hazar halkı dini inanç bakımından bir yamalı bohça
haline geliyordu. Hazar Hakanları Sekizinci Yüzyıl' da Museviliği kabul etmişlerdi.
Hazarlar' ın zayıflamasından en çok faydalanan İslavlar, yani bugünkü Ruslar' ın dedeleri oldu. Hazar
topraklarının büyük bir kısmı onların eline geçti. Ayrıca Macaristan da o devirde ayrı bir güç halinde ortaya
çıktı. Rus Knezliği tarafından yıkılmıştır. 2.Dünya savaşında torunları A.Hitler tarafından fırınlarda
pişirilmiş yada kıyma yapılmıştır.
BULGARLAR : "Bir kısım Hunlar' la Dinyeper-Volga arasında yaşayan Ogur Türkleri' nin
karışmasından Bulgar kavmi doğmuştur." "Bulgar" kelimesi Türkçe "Bulgamak" (=birbirine karışmak)
fiilinden gelir. Bir kısım Hunlar' la Dinyeper-Volga arasında yaşayan Ogur Türkleri' nin karışmasından
Bulgar kavmi doğmuştur. Üç’e bölünmüştür. 1) Hazarlara karışmışlardır. 2) Slavlara karışan Tuna
Bulgarları 3) İslamiyeti benimseyen Kazan Türkleri.
İlk Bulgar Devleti, Göktürk İmparatorluğu' nun 630' da dağılması üzerine kuruldu. İlk Bulgar
hükümdarı, Asya Hun Tanhularının sülalesinden gelen Kurt Han idi. fakat Kurt Han' ın devleti, kendisinin
copyright : kpss mail grubu [email protected]
21
665' te ölümünden sonra Hazarlar' ın baskısıyla dağıldı. Bu ilk Bulgar Devleti, Kafkasya' nın kuzeyinde idi.
Kurt Han' ın küçük oğlu bir kısım Bulgarlar' la birlikte Balkanlar' a geçti ve orada bir Bulgar Devleti kurdu
(679). Şimdiki Bulgaristan topraklarında kurulan bu devletin toprakları üzerinde İslav kitleleri yaşıyordu.
Bizans bunlardan Arap kuşatmasın karşı yardım görmüş ve kendilerine birtakım ticari kolaylıklar
sağlamışlardı. Bulgarlar 814' te İstanbul kapılarına dayanarak şehri kuşattılar. Ancak bu sırada Bulgar Kralı
Kurum Han öldü. Yerine geçen oğlu Omurtag Han Bizans' la barış yaptı. Tuna Bulgar Hanlığı' nın en parlak
devri, bu Omurtag zamanıdır.
Bulgarlar, kalabalık İslav kitleleri arasında yavaş yavaş erimeye başlamışlardı. Boris Han' ın 864' te
Ortadoks Hıristiyanlığı kabul etmesinden sonra Bulgarlar iyice İslavlaştılar ve Türk karakterini tamamen
kaybettiler. Bugünkü Bulgaristan bir İslav devletidir.
Kazan Bulgarları (İtil Bulgarları)' nın hükümdarı Almış Han zamanında (Onuncu yüzyıl başı) İslam
Dini kabul edildi. on üçüncü Yüzyıl' da Moğollar bunların ülkelerini talan ederek halkı kılıçtan geçirdiler.
Ama Bulgarlar tekrar toparlandılar. Ardından Altınordu Hanı polat Timur ve en sonunda Timur gürgan,
Bulgar ülkesini tahrip ettiler. İtil Bulgarları Kazan bölgesine giderek oraya yerleştiler.
TÜRGİŞLER: Adlarının “Türk+ş” şeklinde gelişmiş olduğu bildirilen Türgişler, Talas-Çu-İli-Isık
Göl sahasında oturuyor ve Batı Gök-Türklerin (On-Oklar) To-lu kolunun bir kısmını teşkil ediyorlardı. Çin
kaynaklarında ilk defa 651 hadiseleri ile ilgili olarak zikredilen Türgiş (To-ki-şi’ler, şüphesiz Gök-Türk
hakanlığının kuruluşundan önceki devirlerdenberi burada bulunuyorlardı, zira İstemi Kağan 552’de
Türgişler’in de dahil olduğu On-Okların başımda “yabgu” tayin edilmişti. 630’u takip eden yıllarda
Türgişler’in diğer Türk toplulukları gibi teşkilatlı bir mukavemet unsuru halinde ortaya çıktıkları anlaşılıyor.
Türkistan'da kurulan bu devletin merkezi Balasagun'dur.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
22
Göktürk devletinin yıkılmasıyla güçlerini artırdılar. Emevilerle mücadele etmişlerdir.İlk para basan
Türk Devleti Türgişler olmuştur. Çin politikaları sonucu sarı ve kara türgişler ikiye ayrıldılar. 657 yılından
sonra Çin'in baskısı ile batıya göçüp etrafa yayılmışlardır. 681 yılında Göktürk Devletinin yeniden
kurulmasıyla Türgeşler, Göktürkler'in hâkimiyetini kabul etmek zorunda kalmışlardır. 712 yılında ise
Göktürk Kağanı Kapagan, Türgeş Kağanı'nı öldürerek onun hanedanına son vermiştir. 717 yılında
Türgeşlerin batı kesimlerinin yeniden bir birlik oluşturmuşlar ve 766 yılında Batı Göktürk sahasında hâkim
olmaya başlayan Karluklar, Türgeşlerin siyasî varlıklarına son verirler.
KARLUKLAR : Karluklar’ın Türk soyundan geldikleri ve Gök-Türkler’in bir boyudur. Altaylar’ın
batısındaki Kara-İrtiş ve Tarbagatay çevresi. On-oklar’ın bir kısmının meydana getirdikleri anlaşılan
Karluklar bu arada üç kabileden kurulu birlik halinde bulunuyorlardı (Üç-Karluk). Daha İstemi Kağan
zamanında Türk hakimiyetinin Hazar'ın kuzeyi ve Maveraünnehir’e doğru genişlemesinde şüphesiz büyük
rolleri olmuştur. Her iki Gök-Türk hakanlığı devrinde Karluklar’ın durumu yukarıda açıklanmıştı. 630-680
yılları arasında, diğer Türk boyları, gibi, bunların da zaman zaman Çin’e başkaldırmışlardır. Kül-Erkin
ünvanını taşıyan Üç-Karluk beyi bu tarihlerde “Yabgu” ünvanını almıştı ve kuvvetli bir orduya sahip idi.
Daha sonra Kapagan Kagan tarafından II. Gök-Türk hakanlığına bağlanmışlardır, Çin’in de teşvik ve
tahriki ile Gök-Türklere karşı ayarlanarak şiddetli mücadelelerde bulunmuşlardı. Bilge Kagan’ın ölümünden
sonra, tekrar faaliyete geçerek Uygur ve Basmıllar’la birlikte, Gök-Türk hakanlığının yıkılmasında müessir
oldular. Basmıllar hakim duruma geldikleri sırada (742) “Sağ yabgu” mevkiini alan Karluk başbuğu, Uygur
hakanlığının kurucusu Kutlug Kül Bilge zamanında daha üstün sayılan “Sol Yabgu”luğa yükseltildi. Fakat
bu Karlukların tamamını temsil etmiyordu. Beş-balık havalisinde oturan Karlukların kendi seçtikleri ayrı bir
copyright : kpss mail grubu [email protected]
23
yabguları vardı: Ton-Bilge. Ancak Ötüken’de yeni kurulan Uygur hakanlığı bütün Karluklar tarafından üst
tanınıyor ve yabgular hakana bağlı bulunuyorlardı.
Batıda Emevi-Arap ilerlemesini durdurmuş olan Türgiş hakanlığının çöküntüye doğru gittiği tarihlerde
Orta Asya Türk ülkelerinin korunması gibi bir tarihi vazife, bu defa, Karluklar’a düşmüştü.
Arap bakısının iyice hafiflemesi sonucu, Çinliler eski Orta Asya siyasetlerini canlandırarak,
Karluklar’ın dahil bulunduğu bölgeye yeniden el koymak istemişlerdi. Talas Savaşı; arap-Çin savaşı (751
Temmuz). İslamlarla Çinliler arasında cereyan eden bu savaşta Araplarla işbirliği yaparak, Çinlilerin ağır
mağlubiyete uğramasını sağladılar. Tarım havzasından itibaren batı Karluklar’a, doğu bölgesi Uygurlar’a ait
olmak üzere Orta Asya’nın yeniden Türk hakimiyetinde kalmasını temin eden bu savaşta uğradığı hezimet
yüzünden Çin ağır iç buhranlara sahne olmuş ve artık bir daha batı ile ilgilenememiştir.
Karluklar, İslamiyeti kabul eden ilk Türk boyu olarak, İlk Türk-İslam devleti olan Kara Hanlı devletini
kurmuşlardır. 8.YY’da Moğol hakimiyetine girmişlerdir.
MACARLAR: Fin Ugor kavmi ile OGUR Türklerinin karışmasıyla MACAR kavmi ortaya çıkmıştır.
896 yılında kendi adlarını verdikleri MACARİSTAN'a gelerek devletlerini kurdular. X. yüzyılda
Hrıstiyanlığın Katolik mezhebini benimsediler. (Bundan sonra Türklük özelliklerini kaybetmeye başladılar.)
Almanların (Germenlerin) doğuya doğru yayılmasını engelleyerek, Balkan topluluklarının(Slavların)
Germenleşmesini önlediler.
PEÇENEKLER : İlk yurtları Aral gölü çevresi. Hristiyanlığı kabul edip savaşlarda Bizansa destek
vermiştir. Karadeniz'in kuzeyinde Don ve Dinyesper nehirleri arasındaki bölgeye yerleştiler.Kiev Prensliğini
yenerek, Rusların Karadeniz'e inmelerini engellediler. 1071 Malazgirt Savaşına Bizans ordusu içinde ücretli
asker olarak katıldılar. Ancak Selçukluların kendileri gibi Türk olduklarını anlayınca Selçuklu ordusu
copyright : kpss mail grubu [email protected]
24
saflarına katıldılar. Edirne ve Trakya'nın Marmara kıyılarına kadar olan toprakları Bizans'tan aldılar. İzmir
Beyi ÇAKA BEY Peçeneklerle temas kurdu. Buna göre Çaka Bey Peçeneklerle birlik olarak Anadolu ve
Rumeli'den İstanbul'u kuşatmak istiyordu. Ancak Bizans kurnaz bir politikayla, yine bir Türk topluluğu olan
KUMANLAR'ı Peçenekler üzerine saldırtarak, Peçeneklerin dağılmasına sebep olmuştur.
UZLAR (OĞUZLAR):Tarihte Türk Milletinin siyasi, kültür ve medeniyet alanında en büyük rolü
oynayan koludur. Selçuklular, Osmanlılar, bir kısmı Macarlaşmış, diğer bir kısmı Rusya’nın batısında
Gagauz (Gökoğuz), bambaşka bir kulu ise hristiyanlığı benimsemiş ve 1071 Malazgirt savaşında Selçuklu
ordusuna geçmiştir. Oğuzlara; Bizanslılar UZ, Ruslar TORKİ veya TORK, Araplar TÜRKMEN, GUZ
demişlerdir. 24 Oğuz Boyu vardır. Hazar denizinin kuzeyinden bir kolu "UZ" adı ile Avrupa ve Balkanlara
göç etti. Balkanlara gelen UZLAR Bizans ordusunu ve Bulgarları yendi. Ancak Peçenek akınları, soğuklar,
salgın hastalıklar yüzünden dağılıp yok oldular. Uzların bir kısmı Malazgirt Savaşı sırasında Bizans Ordusu
saflarından, Selçuklu Ordusuna geçtiler.
KUMANLAR (KIPÇIKLAR) : 11.YY’da Orta Avrupa ve Balkanlar üzerine akınlar yapmışlardır.
Türk soyunun en güzel boyudur. 1239’da Moğollarca yıkılmıştır. Doğudaki kumanlar, Eyyübi ordusuna
ücretli asker olmuşlardır. Volga'yı aşarak Avrupa'ya ve Balkanlara girmişlerdir. Kıpçakların Karadeniz'in
kuzeyinde hakim oldukları topraklara "KIPÇAK BOZKIRLARI" denilmektedir. Macaristan'a giden
Kıpçaklar ROMEN devletinin kurulmasında etkili olmuşlardır. Kıpçakların Oğuz Türkleriyle yaptığı
mücadeleler DEDE KORKUT HİKAYELERİ'nin ortaya çıkmasına sebepolmuştur. CODEX
CUMANİCUS(Kodeks Kumanikus); Kıpçak Türk şivesi ile yazılan Latin, Fars ve Kuman dilleri üzerine
yazılmış bir sözlüktür.
İSLAM TARİHİ
copyright : kpss mail grubu [email protected]
25
MEDİNE: Yemen’le Suriye’yi birleştiren baharat yolu üzerinde bulunur. İslamiyet öncesi Arap
yarımadasında cahiliye dönemi yaşanıyordu. Lat, menat, hubel ve uzza taptıkları putlarıydı.
HİCRET: 622 Yılında Hz. Peygamber (s.a.s) ve ashabinin Islâm devletini kurmak üzere Mekke'den
Medine'ye göç etmeleri.
624 BEDİR SAVAŞI: BEDİR GAZVESİ
İslâm devletinin Medine'de kurulmasından sonra müslümanlarla müşrikler arasında meydana gelen ilk
savaş. Bu savaşa, yapıldığı kasabanın adıyla anılarak, Bedir Gazvesi denilmiştir. Müslümanların ilk askeri
başarısıdır.
625 UHUT SAVAŞI: Uhud dagi civarinda müsriklerle yapilan savas. Uhud savasindan önce
Kureys'in öfkesi kabarmis, kin ve intikam duygulari artmisti. Putperest Kureysliler Mekke disindaki Arap
kabilelerinin de katilmasiyla 3000 kisilik bir askerî kuvvet hazirladilar. Bu kuvvette 700 zirhli, 200 atli
süvari, 3000 deve vardi. Aralarinda, basta Ebu Süfyan'in karisi Hind oldugu halde 14 tane de kadin vardi. 11
Sevval 3 (27 Mart 625) Cumartesi günü savas teke tek vurusmalarla basladi; Hz. Ali, Hz. Hamza ve öteki
0slâm savasçilari hasimlarini öldürdüler. Sonra savas kizisti. Resulullah (s.a.s) almis oldugu askerî tedbirler
ve uygulamis oldugu planlar sayesinde ilk safhada Müslümanlar galip geldiler. Hazma şehit edildi.
Resulullah (s.a.s)'in disi kirilmis, yanagi yarilmisti. Mekkeliler savaşı kazanmış ama sonuç alamamışlardır.
627 HENDEK SAVAŞI : Uhud savaşından iki yıl sonra, Hicret'in beşinci yılının şevval ayında (23
şubat 627) Medine'nin kuzeyinde cereyan etmiştir. İslam’ın savunma savaşıdır.
628 HUBEYDİYE BARIŞI: Hz. Peygamber ve ashabinin Kabe'yi ziyaret maksadiyla Mekke'ye
gitmek istemeleri ve bunun müsrikler tarafinda engellenmesi üzerine çikan olaylardan sonra müslümanlarla
müsrikler arasinda yapilan anlasma. Mekkelilerin siyasi olarak islam’ı tanımaları.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
26
629 HAYBER KALESİNİN FETHİ: Hz. Peygamber'in hicretin 7. yilinda fethettigi, Sam-Medine
yolu üzerinde Medine'nin 15I km. kuzeyinde Yahûdilerin oturdugu bir yerlesim merkezi. İslamiyetin
yayılması hızlanmıştır.
630 Mekkenin Fethi: On ikibin kisilik büyük islam ordusu hiç bir büyük olaya karismadan kolayca
Mekke sehrini fethetmislerdir.Hicretin sekizinci yilinda Resulullah (s.a.s.)'e boyun egen Mekke, bu tarihten
sonra yeni bir dönemi yasamaya basladi. Allah Teâlâ'nin mübarek kildigi, Islâm dininin merkezi olan bu
belde, sirkten, putperestlikten ve bütün diger hurafelerden arindirilmis yeni bir hayata kavustu. Daha önce
bagimsiz bir sehir devleti olan Mekke'nin, fetihten sonra ekonomik ve sosyal durumu da degismisti.
630 Huney savaşı: Mekke'nin fethinden sonra Müslümanlarla Havazin Müsrikleri arasinda meydana
gelen savas. Rasûlüllah'in Havazin kabilesi kendi üzerlerine gelebilecegi endisesiyle savas hazirliklari
yapmisti. Müslümanlar Mekke üzerine yürüyüp orayi fethedince, Havazin kabilesi artik siranin kendilerine
geldigini anladilar ve savas hazirliklarini tamamlayip kendilerinin saldirmalarinin daha uygun olacagini
hesapladilar. Mekkedeki putların kırılması bahanesiyle çıkan savaşı Müslümanlar kazandı.
630 Taif seferi : Huney savaşındaki kabileler Taife sığındı. Sefer Müslümanlar için başarısız.
630 Tebük seferi : Gassani İslam olmuş, kaleler alınmıştır. Muammedin son seferidir.
MUHAMMET: İslamiyeti yaymış, Arabistan’da siyasi birliği sağlamıştır.
632-661 DÖRT HALİFE DÖNEMİ : Halifeler seçilmiştir. Yalancı peygamber sorunu çözülmüştür.
1.Ebu Bekir(632 - 634): Hire seferini düzenlemiş, Arabistanı yönetimine almıştır. Yalancı peygamberler
ortadan kaldırıldı. Ridde Hareketi bastırıldı. Vergi vermeyenlerin ayaklanması önlendi. Kur'an toplanarak
kitap haline getirildi. İlk defa Arap Yarımadası dışında toprak alındı. Dağılmakta olan Arap-İslam devletleri
yeniden toparlandı.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
27
2.Ömer (634 - 644) : İran ve Irak'ı alarak Sasaniler'e son verdi. Bizans’tan, Suriye, Antakya, Kudüs,
Filistin ve Mısır’ı aldı. Sınırların genişlemesi ile devlet kurum ve kurallarını yeniden düzenleme ihtiyacı
doğdu. Bunun sonucunda;a- Alınan yerler yönetim birimlerine ayrıldı. b- Adli teşkilat kuruldu. c- Askeri
iktalar oluşturuldu. d- Sürekli ordugahlar kuruldu. e- Hicri takvim düzenlendi
3.Osman (644 - 656) : İlk İslam donanması oluşturuldu. Bizans’la deniz savaşı yapıldı. Kuzey Afrika'da
ilerleme devam etti. * İran alındıktan sonra tarihte ilk defa Türk-Arap ilişkileri başladı. Kur'an çoğaltılarak
dağıtıldı. Kendi soyu olan Emevileri kayırması sonraki ayrılıklara ortam hazırladı. Tunus, Kıbrıs, Horasan,
Harezm alınmış arap-Türk savaşları başlamıştır. Arap ordusu, Kafkas dağlarında Hazarlarla karşılaştı.
4-Ali(656 - 661) Halifeliğini tanımayan peygamberin eşi Ayşe ile yapılan savaşı kazandı Bu olaya Deve
olayı veya Cemel Vakası denir. Halifeliğini tanımayan Muaviye ile yapılan Sıffin Savaşı sonuçsuz kaldı.
Halifeyi belirlemek için başvurulan Hakem Olayı sonucunda is1am dünyasında ilk ayrılıklar ortaya
çıktı.Buna göre; a- Ali taraftarları Şiiler b- Muaviye taraftarları Emeviler c- ikisine de karşı çıkan Hariciler
olmak üzere İslam dünyası üçe ayrıldı.
657 SIFFİN SAVAŞI: Dördüncü Raşid Halife Hz. Ali (r.a) ile ona isyan eden Suriye valisi Muaviye
b. Ebu Süfyan arasında M. 657 yılında, Fırat'ın sağ kıyısına yakın Rakka'nın doğusunda bulunan Sıffın'da
yapılan savaş. Hz. Ali'nin Cemel vak'asında karşı grubu yenmesinden sonra onun hilafetine muhalif olarak,
Suriye bölgesini idare etmekte olan Muaviye ve taraftarları kalmıştı. Hz. Ali'ye isyan edenler, davalarının,
Hz. Osman (r.a)'ın intikamını almak olduğunu iddia ediyorlardı. Devir iç mücadeleler içinde geçtiğinden dış
savaşlar yapılmadı. Dört Halife Devri Hz. Ali'nin Hariciler tarafından öldürülmesiyle sona erdi.
EMEVİLER (661 - 750): Kureyş kabilesinin bir koludur. Şam valisi muaviye kurmuştur. Suriye,
mısır, Filistin muaviyeyi halife kabul etti. Muaviye'den sonra yerine oğlu Yezit'in geçmesi ile halifelik
copyright : kpss mail grubu [email protected]
28
babadan oğula geçen bir saltanat haline geldi. Muaviye zamanında Müslümanlar ilk defa İstanbul’u
kuşattılar. Yezit zamanında Kerbela Olayı meydana geldi. Bu olay sonucu İslamdaki ayrılıklar kesinleşti.
Abdülmelik devrinde altın ve gümüş para basıldı. Arapça resmi dil ilan edildi.Velid devrinde Kadiks
Savaşıyla ispanya alındı. Avrupa’daki ilerleme sonucu Avrupalılar ilk kez aralarında birleştiler. Puvatya
yenilgisi ile Avrupa 'daki ilerleme durdu.Emeviler zamanında Orta Asya'daki Türk Devleti Türgişlerle
Maveraünnehir için uzun savaşlar yapıldı.
1-Muaviye Dönemi: Hazreti Ömer, onu Şam valiliğine getirdi. Hazreti Osman'ın zamanında aynı
vazîfeye devam etti. Kendisini Şamlılar'a sevdirdi, 16 yıl bu vazifede kaldı. Güçlü bir orduya ve hazîneye
sahipti. Hazreti Ali'nin zamanında Şam Emîri olarak 4 sene daha vazîfe yaptı. 19 sene de saltanatını
sayarsak, tam 39 yıl yöneticilikte bulundu. Hazreti Osman'ın katillerini bulmadıkça Hazreti Ali'ye biat
etmeyeceğini bildirdi. Hazreti Ali'yle, Hazreti Muâviye'nin 80 bin kişilik orduları Sıffin'de karşılaştı. Hâkem
usulüyle anlaşmak istediler; Haricîler, Hazreti Ali'yi şehid edince Muâviye güç kazandı. Hazreti Hasan da
hilâfetten vaz geçince, Emevî Devleti'nin hâkimi Hazreti Muâviye oldu. Müslümanların kurduğu devlete ilk
defa bir isim veriliyordu: Emevîler. Devlet Başkanı Muâviye (r), 661 den 680'e kadar 19 sene hilâfette
bulundu Hz. Osman zamanında Şam valiliğine getirilen Muaviye, 661 yılında halife oldu. Muaviye Emevi
Devleti'nin ilk hükümdarıdır. Bu dönemde halifelik seçim sisteminden çıkarılarak saltanat haline getirildi.
İstanbul kuşatıldı fakat alınamadı. İslam tarihinde ilk defa Emeviler İstanbul'u kuşatmıştır. Ölmeden önce
oğlu Yezid'i halife tayin etti ve böylece halifelik resmen saltanat haline geldi.
2-Yezit Dönemi : 681 kerbela olayı Hüseyin öldürülmesi. Bu dönemde Atlas okyanusuna kadar
ilerlenmiştir. Muaviye 680 yılında öldükten sonra yerine oğlu Yezid halife oldu. Kufeliler de Hz. Hüseyin'i
copyright : kpss mail grubu [email protected]
29
halife seçtiler. Bu dönemde Kuzey Afrika'nın fethi tamamlanmasına rağmen, Berberilerin ayaklanması ile
bölge tekrar elden çıkmıştır. Kuzey Afrika ancak Abdülmelik zamanında kontrol altına alınabilmiştir. Yezid
ve Hz. Hüseyin taraftarları 681 yılında Kerbela denilen yerde karşılaştı ve Hz. Hüseyin ve taraftarları, Yezid
ordusu tarafından öldürüldü. İslamiyet toplumu bu olaydan sonra Sunniler ve Şiiler olarak ikiye ayrıldı.
3-Abdülmelik Dönemi : Yezid'in 683 yılında ölmesi ile II. Muaviye halife oldu. II. Muaviye, 685
yılında halifeliği Abdülmelik'e bıraktı. Bizans, Kuzey Afrika, Anadolu ve Hindistan üzerine seferler
düzenlendi. Bu fetihler sırasında Kuzey Afrika'da yaşayan Berberiler kitleler halinde İslamiyet'i kabul
etmeye başladılar. Bizanslar, Kuzey Afrika'dan tamamen çıkartılarak sınırlar, Atlas Okyanusu'na
dayandırıldı. Arapça resmi dil oldu ve ilk İslam parası olan sikke bastırıldı. Böylece İslam Devleti'nin
ekonomisi Bizans ve Sasani etkisinden kurtulmaya başlamıştır.
4-Velid Dönemi : Abdülmelik'in 705 yılında ölümü üzerine oğlu Velid halife oldu. Tarık Bin Ziyad
komutasında İspanya'ya geçildi. 711 yılında Kadisk'de Vizigot ordusu yenilgiye uğratıldı. Puvatya Savaşı
(732) ile Müslümanlar'ın Avrupa'daki ilerleyişi duruduruldu. 732'de Franklarla Puvetye savaşı kazanılsaydı
Fransa da İslâm sınırlarına katılacaktı. Kavimler göçü; emevilerin, Avrupadaki fetihlerini kolaylaştıran en
önemli unsurdur. (Merkezi Krallıklar yıkılmıştı) Hazar Türkleri ile yapılan savaş kaybedildi. Türklere karşı
2.cephe açıldı. Hişam'dan sonraki halîfeler Emevî Devletinin yıkılşını hızlandırdı, bu süreç 750'de sona
erdi.Şarl Martel ile 732 tarihinde yapılan Puvatya Savaşı'nda yenilindi ve İspanya'ya geri çekilindi.
Emevi Devleti'nin Yıkılışı : 1. Devlet yönetiminde meydana gelen bozukluklar 2. Emeviler'in Arap
milliyetçiliği yaparak Müslümanlar arasında ikilik çıkarmaları 3. Bu politikalarından dolayı İranlılar ve
Türkler Emeviler'e karşı sürekli ayaklanmışlar ve yıkılmalarında etkili olmuşlardır. Örnek olarak Horasan
valisi Kuteybe Bin Müslim'in isyanını verebiliriz. 4. Halifelerin, fetihlerde ordunun başında bulunmayıp,
copyright : kpss mail grubu [email protected]
30
saraya kapanmaları 5. Abbasoğulları'nın, Emeviler aleyhinde propagandaları 6.Muaviye ve Yezid
döneminde Müslümanlar'a ve Hz. Muhammed'in soyundan gelenlere yapılan kötü muameleler.7. Şii ve
Harici grupların aleyhte çalışmaları 8. Kerbela Olayı 'nın etkileri nedenleriyle yıkılmışlardır.
ABBASİLER (750 - 1258) : Abbasiler, Emevilerde olduğu gibi Arap olan olmayan ayrımı
yapmadılar. Emeviler, arap devletiyken, Abbasiler İslam devleti olmuştur. Bu durum Arap olmayan
kitlelerin örneğin Türklerin, İslamiyeti benimsemelerinde etkili oldu. Bu nedenle bir İslam devleti sayılır.
Başkenti Bağdat’tır. Abbasiler’in iktidara geçmesinden hemen sonra gerçekleşen Talas Savaşı’nda
(751), Araplar Türklerle birlikte Çinlilere karşı savaştılar.Abbasi hizmetine giren Türkler giderek ön plana
çıktılar. Türkler için Avasım denilen savunma şehirleri kuruldu. Böylece Bizans'a karşı önlem alınmış
olundu. Bilim ve uygarlığa önem vermişler, tarihte ilk çağdaş öğretim başlamıştır. Askeri ağırlıklı samerra
şehri kurularak vezirlik, komutanlık, valilikler Türklere verilmiştir. Türkler kitleler halinde İslam ülkelerine
geldiler. Me’mun zamanında dünyanın yuvarlaklığı ispatlandı. Vezirlik makamı ve divan oluşturuldu.
Tımarın ilk şekli olan ikta sistemi ilk defa Abbasiler döneminde uygulanmıştır. 1258’de Moğollarca
yıkılmıştır.
En parlak dönem Harun Reşit devridir. Mansur zamanında Yunanca ve Hellence klasikler Arapça’ya
çevrildi ve bir İslam Rönesans’ı yaşandı. Bağdat kuruldu ve bu şehir bilim-kültür merkezi haline geldi.
Abbasiler; a- İslamiyetin ilk heyecanının azalması b- Yeteneksiz halifelerin işbaşına gelmesi c- XI
yüzyıldan itibaren Ön Asya 'nın Selçuklu Türkleri’nin egemenliğine girmesi d- Merkezi otoritenin
zayıflaması ile halifeye ait topraklar üzerinde ''Tevaifül Mülük'' denilen devletlerin kurulması (örn: Mısır'da
Tulunoğulları ve Akiştler, Irak'ta Büveyhiler, İran’da Tahiriler, Maveraünnehir'de Samanoğulları) sonucu
yıkılmışlardır.Abbasilere 1258 de Moğollardan Cengiz Han'ın torunu Hülagu Han, Bağdat'ı alarak son
copyright : kpss mail grubu [email protected]
31
darbeyi vurmuştur. Emeviler yıkıldıktan sonra İspanya Abbasiler'e bağlanmadı. Endülüs Emevileri ayrı bir
devlet olarak yaşadı. Daha sonra Beni Ahmer Devleti (Gırnata Devleti) varlığını XV. yüzyıla kadar korudu
Abbasi hanedanlığı Osmanlılardan sonra en uzun egemenlik sürdüren hanedanlıktır.
1-Ebu'l Abbas Dönemi :Abbasi Devleti, Hz. Muhammed'in amcası Abbas'ın torunlarından Ebu'l
Abbas tarafından 750 tarihinde kuruldu. Abbasi hükümdarları, Emeviler gibi Arap üstünlüğüne dayalı bir
devlet kurmadılar. Ebu'l Musa, Haşimiye şehrini devlet merkezi yaptı, iç karışıklıklarla uğraştı, kanlı bir
şekilde siyasi birliği sağladı. Ebu'l Abbas, siyasi birliği sağlarken yaptığı çalışmalar yüzünden "Seffah" (kan
dökücü) lakabını almıştır.
2-Ebu Cafer El- Mansur Dönemi: Ebu Cafer El-Mansur, 754 yılında halife oldu. 754 yılında Abbasi
Devleti'nin başkenti Bağdat'a taşındı. 751 yılında Çinlilerle Talas savaşı yapıldı. Bu dönemde kültür
hareketleri oldukça ilerledi.
3-Harun Reşit Dönemi :Harun Reşit, 786 yılında Abbasi Devleti'nin başına geçti. Bu dönem
Abbasilerin en parlak dönemi oldu. Binbir Gece Masalları'nda geçen Bağdat halifesi Harun Reşit'tir. Binbir
Gece Masalları'nda özellikle bu dönemdeki İslam hazinesinin zenginliği vurgulanır. Anadolu'ya akınlar
yapıldı, İstanbul kuşatıldı fakat başarılı olunamadı. Bu dönemde de iç isyanlar sürdü.
4-Me'mun Dönemi :Harun Reşit'in ölümü üzerine yerine oğlu Emin geçti. Kısa süre sonra yerine
Harun Reşit'in diğer oğlu Me'mun geçti. Mu'tezile Mezhebi bu dönemde ortaya çıktı. Bu dönemde Antik
Çağ Yunan eserleri Arapça'ya çevrildi. Arap-İslam Devleti kültür ve sanat alanında dışarıdan
(Helenizm'den) en çok bu dönemde etkilenmiştir.
5-Mu'tasım Dönemi :Me'mun'un ölümü üzerine 833 yılında kardeşi Mu'tasım halife oldu. Bizans
sınırlarında "Avasım" denilen Türk ordugahları kurdurdu. Avasım kentlerinin oluşturulma nedeni; İslam
copyright : kpss mail grubu [email protected]
32
dünyasına karşı Bizans saldırılarını kırmaktır. Mu'tasım'ın ölümü üzerine merkez otorite zayıfladı.
Türkler'in sınır boylarında, yerleşim yerlerinden uzak bölgelerde Emir'ül Ümera görevi verilerek merkezden
uzaklaştırılmasının ve ordugahlarda toplanmasının nedenleri savaşçı özelliklerini kaybetmelerini önlemek
ve merkezde tehlike oluşturmalarını engellemekti. Devlete bağlı Tavaif-i Mülk'ler bağımsızlıklarını ilan etti.
Abbasi Devleti'nin yıkılışı : Abbasi Devleti, Mu'tasım'ın ölümü ile zayıfladı ve Moğollar'ın Bağdat'ı
istilası ile yıkıldı. Selçukluların yıkılması ile koruyucuları ortadan kalktı. Şiilerin ve Emevilerin olumsuz
çalışmalarından zarar gördü. Zayıflama döneminde fetihlerin durgun geçmesi nedeniyle ekonomi zayıfladı.
Moğol Hükümdarı Hülagu'nun Bağdat'ı istilası ile Abbasi Devleti ortadan kalktı
Endülüs Emevi Devleti (756-1031): Abbasi Devleti yıkıldıktan sonra Emevi halifesi Hişam’ın torunu
Abdurrahman bin Muaviye tarafından Kurtuba merkez olmak üzere ispanya’nın iber adasında 756 yılında
kuruldu. Endülüs Emevi Devleti askeri alanda değil, bilim ve kültür alanında ileri gitti. En parlak dönemini
III. Abdurrahman zamanında yaşadı.Endülüs Emevileri zamanında yapılan Kurtuba Medresesi dünyanın en
ünlü medresesidir. Bu medrese Avrupa Üniversiteleri'nin temelini oluşturmuştur, rönesansın temelini
oluşturmuştur. Buradan eski Yunan ve Roma dönemine ait eserler hakkında da Avrupa'ya ilk bilgiler
yayılmıştır. Franklar'ın saldırıları sonucunda zayıfladı ve 1031 yılında yıkıldı. Endülüs Emevi Develeti'nden
sonra bölgede Beni Ahmer Devleti kuruldu.
Beni Ahmer Devleti (1232-1492): Endülüs Emevi Devleti'nin yıkılmasından sonra, Gırnata merkez
olmak üzere Muhammed Bin Ahmer tarafından kuruldu. Gırnata kartubanın güney doğusu. Kısa sürede
güçlenerek deniz ticaret filosu kurdu. Elhamra Sarayı gibi büyük eserlerle mimaride ilerledi. İspanya'da XV.
yüzyılda Ferdinandın, Hristiyan birliğini kurulması ile Hristiyan saldırıları sonucunda yıkıldı. Beni Ahmer
copyright : kpss mail grubu [email protected]
33
Devleti 1492'de yıkıldı. Böylece İspanya'da Müslüman etkinliği sona erdi. Hızır ve Oruç reis Müslümanları
getirmiştir.
İSLAM KÜLTÜRÜ VE UYGARLIĞI : Eski Mezopotamya, Mısır, Anadolu, Çin ve Hint
uygarlıklarından yararlanılmıştır. Doğuşunda ve yükselişinde en çok Yunan ve Hellenizm uygarlıkları etkili
olmuştur. Müslüman olan bütün kavimlerin ortak eseridir. İslam dininin Müslümanlara maddi ve manevi
ayrıcalıklar tanıması 1slam devletinin sınırlarının genişlemesi ile ilişkilidir. İslam mimarisi ulusal kültür ve
coğrafi özelliklerin etkisiyle değişik ülkelerde üslup ve biçim bakımından farklılaşmıştır. Resim ve heykel
günah sayılarak yasaklanınca hat sanatı, oymacılık, kakmacılık, nakkaşlık gibi süsleme sanatları gelişmiştir.
Hz Ömer zamanında devlet teşkilatı alanında Sasaniler, ordu alanında ise Bizans örnek alınmıştır. İslami
bilimler gelişmiştir; tefsir - Kuran’ı anlam bakımından açıklar. Hadis - Peygamberin söz ve davranışlarını
açıklar Fıkıh - İslam hukukunu inceler Kelam - İslam felsefesine denir. Kıraat - Kuran'ın usulüne göre
okunmasıdır. İslam devletinin hazinesine Beytülmal denir. Beytülmale dahil olan gelirler; a-
Müslümanlardan Alınan zekat ve sadaka b- Savaşlarda alınan ganimetin beşte biri c- Müslümanlardan
Alınan toprak vergisi öşür d- Müslüman olmayanlardan alınan sağlık vergisi cizye e- Gümrük, maden,
orman ve tuzla gelirleri f- Bağlı beylik ve devletlerin gönderdiği vergilerdir.
İslam mimarisi ilk defa Emeviler zamanında Hıristiyan mimarisiyle yarışabilecek bir düzeye gelmiştir
İslam dünyasında ilk medreseler Abbasiler döneminde kurulmuştur.
İslam Kültür ve Uygarlığı
1-Devlet Yönetimi : Devletin başında bulunan kişi, hem dini, hem de siyasi açıdan tüm yetkilere
sahipti.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
34
İslamiyetin kurulduğu ilk yıllarda, devlet başkanı Hz. Muhammed idi. Hz. Muhammed'den sonra devlet
başkanlığı görevi için halifeler seçildi. Halifeler, Hz. Muhammed'in peygamberlik görevi dışındaki dünyevi
bütün görevlerini yerine getirdiler. Hz. Ömer döneminde sınırların genişlemesi ile devlet yapısında
yenilikler yapılarak vali ve kadılar atanmaya başlandı. Devlet hazinesi olarak bilinen Beytül Mal
oluşturuldu.
Emeviler Dönemi'nde halifelik babadan oğula geçmeye başladı. Hz. Muhammed'in ölümünden sonra ilk
dört halife (Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali) seçimle belirlenmiştir (Seçimden dolayı Arapların Cumhuriyet
dönemi). Emeviler Dönemi'nde sınırların genişlemesi ile yeni devlet görevlileri ortaya çıktı.
2-Ordu : Sınırların genişlemesi ile ordu önem kazanmaya başladı. Hz. Muhammed ve Hz. Ebubekir
döneminde düzenli bir İslam ordusu yoktu. İslam Devleti'nde, eli silah tutan her erkek asker olarak kabul
edilirdi. İlk düzenli İslam ordusu Hz. Ömer devrinde kuruldu. Abbasiler devrinde, Türkler ve diğer milletler
İslam ordusunda görev almaya başladı. Hz. Osman devrinde ilk defa donanma kuruldu.
3-Sosyal Hayat : Sosyal hayata dair düzenlemeler Kur'an-ı Kerim'den alınırdı. İslamiyette insanlar
arasında fark olmamasına rağmen, Emeviler Dönemi'nde Araplar kendilerini diğer uluslardan üstün
görmüşlerdi. Arap olmayan Müslümanlar ise Mevali olarak adlandırılmıştı. Abbasiler döneminde Araplarla
Mevali eşit duruma geldi. İslam Devleti'nde, Hristiyan ve Yahudiler'den oluşan topluma Ehl-i Kitap denir.
Ehl-i Kitap haricinde Müslüman olmayan kesime de Ehl-i Küfür denir. Müslüman olmayan bu toplumlar
haraç ve cizye vergileri verirdi.
4-Ekonomik Hayat : Ekonomi daha çok tarım, hayvancılık, ticaret ve el zanaatlarına dayalıydı.
Abbasiler Dönemi'nde el zanaatları ile uğraşanlar, Fütüvvet Birlikleri denilen meslek örgütleri
oluşturmuşlardır. Hayvancılığın gelişmesi ile halı ve kilim dokumacılığı da gelişti. Seramik, cam
copyright : kpss mail grubu [email protected]
35
işlemeciliği ve dokumacılık da ilerledi. Ticaret, İslamiyet ile birlikte Arap Yarımadası'nda oldukça hızlandı.
En çok ticaretin yapıldığı devlet Bizans'dı. İslam hukukuna göre, tarımsal araziler devlet mülkiyetindedir.
İslam Devletleri'nde, devlete ait gelirlere Beyt-ül Mal denir.
Devlete ait gelir kaynakları : 1. Savaş ganimetlerinin beşte biri 2. Gayrimüslimlerden alınan Haraç 3.
Müslümanlar'dan alınan Öşür 4. Gayrimüslümlerden alınan Cizye 5. Maden, tuz, gümrük gelirleri 6.
Emevi halifesi I. Velid zamanında ilk İslam parası basıldı.
5-Dil ve Edebiyat : İslamiyet'te dil ve edebiyatın kaynağı Kur'an-ı Kerim'dir. Arapça, Emevi halifesi
Abdülmelik zamanında resmi dil olarak kabul edildi. İslamiyet'ten önce, sözlü edebiyat gelişmişken, Hz.
Muhammed'in hayatını yeni nesillere aktarmak amacıyla yazılı edebiyata da önem verildi. Düşünce hayatı
Abbasiler ile birlikte gelişmiştir.
6-Bilim : Abbasilerde, bilimdeki gelişmelerden dolayı İslam rönesansı yaşanmıştır. İslam
medeniyetlerinde bilim; İslami bilimler ve pozitif bilimler olmak üzere ikiye ayrılır. İslam bilimlerinin
temeli Kur'an-ı Kerim'dir. Tefsir : Kur'an-ı Kerim'in ayetlerinin yorumlanması bilimidir.
Hadis : Hz. Muhammed'in söylediği sözler ve yaptığı işlerin bütününe hadis denir. Hadis biliminin önde
gelenlerinden biri Sahih-i Buhari'nin yazarı İmam Buhari'dir. Fıkıh : İslam hukukudur. Temeli Kur'an-ı
Kerim'dir. Kelam : İslam felsefesidir. Ünlü İslam bilginlerinden başlıcaları; Razi, İbn-i Cemşit, Farabi, İbn-i
Sina, İbn-i Rüşt, Biruni, Taberi, Mesud-i, İbnül Esir ve İbn-i Haldun'dur.
7-Sanat : Sanat İslamiyet ile birlikte büyük gelişme gösterdi. İslamiyet'in yayılması ile İslam
sanatında İran, Türk ve Bizans sanatlarının etkisi görüldü. İslam sanatı denince akla ilk gelen, mimaridir. En
önemli mimari eserler arasında; Ömer Camii, El Ezher Camii, İbn-i Tulun Camii, El Hamra Sarayı ve
copyright : kpss mail grubu [email protected]
36
Kurtuba Camii sayılabilir. El sanatlarında; oymacılık, kakmacılık, nakkaşlık, hat ve tezhip sanatları oldukça
gelişti.
751 TALAS SAVAŞI: Türkistan'da hakimiyet kurmak için fırsat gözleyen Çin, 747 yılında büyük bir
ordu ile Batı'ya doğru ilerlemeye başlamıştır. Ancak Çin'i sert tutumu ve bilhassa Taşkent beyi Bagatur
Tudun'un öldürülmesi Türkleri Abbâsîlerin Horasan vâlisi Ebû Müslim'den yardım istemeğe sevketti. Ebû
Müslim yardım teklifini derhal kabûl ederek Ziyâd b. Salih kumandasında bir orduyu Çin kuvvetlerine karşı
gönderdi. Karluk, yağma ve çiğil Türkleri-Müslüman müttefik kuvvetleri 751 yılında Talas suyu kenarında
bugünkü Alma-ata yakınında Çin kuvvetleri ile karşılaştı. Temmuz 751'de beş gün devam eden çetin savaşta
Çinliler ağır kayıplar vererek savaş meydanını terkettiler. Orta asyanın çin kontrolüne geçmesi
engellenmiştir.Talas Savaşı Türk-Müslüman münasebetlerinde bir dönüm noktasıdır. Bu savaşla, yıllardan
beri devam eden savaşlar yerini sulh devresine terketmiştir. Başta karluklar (karahanlılar) olmak üzere
Türklerin islamiyeti kabul ettiği savaştır.
TÜRKLERİN İSLAMA HİZMETLERİ: Türkler, İslamı dünya dini yapmışlardır. Türk komutanları
arap devletlerindeki yöneticilik anlayışlarını geliştirdi. Haçlılarla mücadele edilerek islamın zarar görmesi
engellendi. …
Karahanlılar (ilek =ilig) (840 - 1212) :Merkez Balasagun olmak üzere, 840 yılında Karluk, Yağma
ve Çiğil Türkleri tarafından kuruldu. Başkenti Balasagundur. Devletin kurucusu ve ilk hükümdarı Bilge Kül
Kadir Han'dır. Samanoğullarını yıkarak maveraün nehiri almışlardır. 920 yılında Abdülkerim Saltuk Buğra
Han zamanında İslamiyet'i kabul ettiler. Karahanlılar, İslamiyet'i resmi dini olarak ilk kez kabul eden Türk
devletidir. Bu devlet Türk kültürü ile İslam değelerinin sentezini yapmıştır. Türkler'in yaşadığı topraklar
üzerinde kurulan bir devlet olduğu için Türkçe'yi resmi dil olarak kabul ettiler. Türklük özellikleri devam
copyright : kpss mail grubu [email protected]
37
ettirdiler. 1042 yılında, Doğu Karahanlılar (karahitaylar) ve Batı Karahanlılar olmak üzere ikiye ayrıldılar.
Sultan sencer zamanında büyük Selçuklu devletine katıldı.
Kaşgarlı Mahmut; XI. yüzyılda yaşayan Türk dil bilginidir. Divân-ı Lügati’t-Türk adlı eseriyle
ünlüdür. Karahanlılar soyundandır. 1072 yılında yazmaya başladığı eserini 1074'te tamamlayarak Bağdat'ta
Abbasî halifesi El-Muktedî Billah'a sunmuştu.Kaşgarlı, eserini Araplara kabul ettirmek için iki yerde;
Peygamberin iki hadisini zikreder ki, şunlardır:
“Yüce Tanrı: Benim bir ordum vardır ki onlara Türk adını verdim. Onları doğuda birleştirdim. Bir millete
kızarsam cezalandırmak görevini onlara veririm...” buyurmuştur. “Yüce Tanrı: Türkçe öğreniniz, çünkü
Türkçe’nin uzun bir saltanatı vardır...” diye buyurur. Divanü Lügati't-Türk dünyanın her yanında, Türkoloji
ilmiyle uğraşan pek çok bilgin için paha biçilmez bir kaynak olmuştur. Üzerinde şimdiye kadar yerli,
yabancı, uzmanlar çok çeşitli incelemeler yapmışlardır.
Gazneliler (963 - 1187) : Merkez Gazne olmak üzere, Samanoğullarından Herat Valisi Alp Tekin
tarafından tarafından 963 yılında kuruldu. Pencap’ta harzem ve horasan’a kadar olan bölgede kurulmuş
Türk devletidir. Alp tekinin yerine geçen sebük tekin, Toharistan ve Gur’u aldı. Gazneliler, en parlak
devrini, ünlü hükümdarları Gazneli Mahmut zamanında yaşadı. Kuzey Hindistanı hakimiyetine aldı.
Abbasileri şii tehlikesinden korudu. Gazneli Mahmut , İslamiyet'in koruuculuğunu yapan ilk Türk
hükümdarı olmuştur. Bu yüzden Abbasi halifesi kendisine "Sultan" ünvanını vermiştir. Gazneli Mahmut,
Hindistan'a toplam 17 sefer düzenledi. Bu seferler sonucu İslamiyet, Hindistan'da yayıldı. Bu durum ileride,
bölgede kurulacak Türk-İslam Devletleri için temel teşkil etti. Gazneliler döneminde ilk kez İran
topraklarına yerleşildi. 1040 tarihinde Gazneliler, Dandanakan Savaşı ile Büyük Selçuklulara yenildi.
Gazneliler, 1187 yılında Gurluların isyanı sonunda yıkıldı. İslamiyeti Hindistan, Pakistan ve afganistana
copyright : kpss mail grubu [email protected]
38
yerleştirdiler. Resmi dil, ilim dili Arapça, edebiyat Farsça, ordu halk Türkçe kullanıyordu. Gazneliler fars ve
arap kültürünü benimsemişlerdir.
Tulunoğulları (868-905) : Mısır'da Abbasi halifesine bağlı olarak, Ahmet bin Tulun tarafından 868
yılında kuruldu. Tolunoğlu Ahmet, Abbasiler döneminde Mısır'a vali olarak atandı. Bir süre sonra
bağımsızlığını ilan etti (868).Fustat(Kahire)’ı kurarak başkent yaptı. Maliyede düzenlemeler yapmıştır.
Filistin, Suriye ve Kuzey Irak hakimiyet altına alındı. Oğulları zamanında devlet, eski gücünü kaybetti.
Abbasiler, Mısır'ı ele geçirerek Tolunoğulları Devleti'ne son verdiler (905). Mısır'da kurulan ilk Müslüman
Türk devletidir. Suriye topraklarını ele geçirerek, Orta Doğu bölgesine egemen olan ilk Türk devletidir.
Tulunoğulları 905 yılında Abbasiler tarafından yıkıldı.
İhşitler (Akşitler) (935-969) : Mısır’da kurulan ikinci Türk devletidir. Türkistan’ın Fergane
Bölgesi'nden boy beyi olan Toğaç, Abbasi Devleti'nin hizmetine girdi. Oğlu Mehmet, Mısır'a vali olarak
atandı. Bir süre sonra bağımsızlığını ilan etti (935). Suriye ve Hicaz bölgesini ele geçirdi. Oğulları
döneminde iç karışıklıklar başladı. Fatımiler, Mısır'ı işgal ederek bu devlete son verdiler (969). Mısır'da,
Muhammed bin Toguç tarafından 935 yılında kuruldu. Akşidler, Suriye ve Mekke, Medine’yi (Müslümanlar
için kutsal yerleri almışlardır) Hicaz bölgesini ele geçiren ilk Türk devletidir. Akşidler, 969 yılında
Fatimiler tarafından yıkıldı.
Büyük Selçuklular ( 1040 - 1157 )
Selçukluların Kökeni :Selçuklular Oğuzların Kınık Boyu'na mensuptur. Boyun başı olan Dukak
Bey'in ölümü üzerine boyun başına Selçuk Bey (ordu komutanı) geçti. Kınık Boyu'nun Oğuz hükümdarı ile
arası açılınca Cend Bölgesine göç etti ve İslamiyet ile tanıştı. Samanoğularından Nur(nurata) Kentini aldı.
Karahanlılara karşı Saman oğullarına yardım etti. Saman oğulları hükümdarı bu yardıma karşılık Buhara ve
copyright : kpss mail grubu [email protected]
39
Semerkant arasını yurt olarak verdi. Selçuk Bey'in ölümü üzerine Selçukluların başına Aslan Bey, yabgu
oldu (1009).
Aslan bey sınırlarını buharaya kadar genişletti. Gazneli Mahmut sultan, Aslan bey’i tutuklattı. Aslan
bey 7 sene sonra öldü. Kınık Boyu'nun başına daha sonra Tuğrul ve Çağrı Beyler geçti.
1-Tuğrul ve Çağrı Bey Dönemi : Tuğrul Bey , Nişapur'da devlet düzenini kurduktan sonra seferlere
başladı. Rey'in alınması ile hükümet merkezi Nişapur’dan Rey'e taşındı. Doğuda Tabaristan ve Gürcan
bölgeleri ele geçirildi. İran’ın tamamı fethedildi. Anadolu'ya akınlar düzenlenmeye başlandı. Çağrı bey,
1038’de van civarındaki vaspuragan ve Ani krallığı ordularını yendi.
Oğuzlar, Horasan'a girmeye başladılar. Gazne sultanı Mesut, Büyük bir ordu ile Horasan'a girdi.
Dandanakan Savaşı, Selçukluların üstünlüğü ile sona erdi (1040). Selçuklu devleti bu zaferle imparatorluk
oldu. Dandanakan Savaşı'ndan sonra Tuğrul Bey , sultan unvanı ile devletin başına getirildi. Çağrı bey
belh’i ele geçirdi. Tuğrul bey Abbasilerin yıkılmasını önledi. Abbasi halifesi Tuğrul Beyi doğunun ve
batının sultanı ilan etti. 1048 yılında Pasinler savaşında Bizansı, “Kutalmış ve İbrahim Yınal” yendi. Van
gölünden Trabzon’a kadar olan topraklar Selçuklular’a geçti. Abbas halifesinin yardım istemesi üzerine,
1051'de Bağdat'a girdi. Bu devlet İran kültürü üzerine kurulmuştur. Gulam, halkı yakınlaştırmak ve
yönetimi kolaylaştırmak için getirilen askeri sistemdir. Benzerini Abbasiler köleman olarak uygulamışlardı.
Yeniçeri ocağı bu sistemin benzeri olarak Osmanlı devletinde uygulanmıştır. Kafkasyada Ermenistan,
Gürcistan ve Azerbaycan fethedildi.
Merv Valisi sultan Alparslan sultanlığını ilan etti. İranlı Nizam’ül mülk vezirliğe getirildi. Nizamül
mülk devlet, ordu, maliye ve eğitimi sağlam temeller üzerine kurdu. Bu sistemler daha sonra Türk devletleri
tarafından alınarak geliştirilmiştir. Nizamül mülk Bağdat’ta ki nizamiye medresesini geliştirdi. İlk Selçuklu
copyright : kpss mail grubu [email protected]
40
medresesi Tuğrul bey zamanında Nişabur da kuruldu. Alparslan oğlu Melikşahla Azerbaycan, Erivan
harizm bölgelerini alarak Anadolu’nun fetihlerine devam etti.
2-Alp Arslan Dönemi : Bizans İmparatorluğu'na bağlı olan Kars'ı Ermeniler'den aldı. Malazgirt'te
karşılaşan iki ordu arasında, 1071 yılında çıkan savaşta Bizanslılar yenildi. Böylece Bizans
İmparatorluğu'nun İslam dünyası üzerindeki olumsuz baskısı sona erdi. Bu savaştan sonra Anadolu'ya Türk
yerleşimi hızlandı, Anadolu Türk Beylikleri kurulmaya başladı. Ticaret yolları Türklere geçti. Haçlı
seferlerinin başlamasına neden olmuştur. Alparslan 1072’de öldü.
3-Sultan Melikşah Dönemi :İran asıllı vezir Nizamülmülk devlet yönetiminde ona yardım etti. Alp
Arslan döneminde başlayan Anadolu ve Suriye'nin fethini tamamladı. Melikşah zamanında büyük Selçuklu
devleti en geniş sınırlarına ulaştı. Başkent İsfahandı. Sınırları doğuda Türkistan, kuzeyde Kafkasya, batıda
eğe denizi, güneyde yemene kadar uzanmıştır.Bu dönemde, ilk defa divan teşkilatı kuruldu, ikta sistemi
uygulandı. Vezir Nizamülmülk "Siyasetname" adlı eseri yazdı. Dönemin sonlarına doğru "Batınilik"
mezhebi ortaya çıktı. Batiniler, 1092 tarihinde ilk önce Nizamülmülk'ü daha sonra da Melikşah'ı öldürdü.
Taht kavgalarından Sultan Sencer üstün çıktı.
4-Sultan Sencer Dönemi :1118'de tahta geçti ve iç karışıklıklara rağmen devlete eski gücünü
kazandırmaya çalıştı. İki tehlike vardı. Suriye ve Anadoluya saldıran Haçlılar ile doğudan gelen
Karahitaylar. Karahitaylarla 1141’katvan savaşını kaybedince oğuz boyları isyanıyla Selçuklu dağıldı. 1157
yılında Sultan Sencer'in ölmesi üzerine Büyük Selçuklu Devleti yıkıldı.
Büyük Selçuklu devletinin yıkılmasının önemli nedenleri : Önemli mevkilere iran kültürlü kişilerin
atanması, Batınilerin yıkıcı çalışmaları, Abbasilerin siyasi güç edinmek için hanedanları kışkırtması, Atabey
(Osmanlıda lala) bağımsızlık ayaklanmaları, Haçlı seferleri ve katvan savaşı. Büyük Selçuklu devletinin
copyright : kpss mail grubu [email protected]
41
yıkılmasından sonra kurulan devletlerden; ırak ve horasan, kirman, Suriye Selçukluları aynı yüzyıl, Anadolu
Selçukluları devleti 14.YY’da yıkıldı.
ATABEYLİKLER: Gönderildikleri bölgelerde, devlete bağlı kalmak şartıyla kendi idaresini kuran
bu kişiler, Melikşah'ın ölümünden sonra (1092) bağımsızlıklarını ilân etmeye başlamışlardır. Bu dönemde
ülke dörde bölünmüştür: Irak ve Horasan, Kirman, Suriye ve Anadolu.
Irak ve Horasan Selçukluları (1092-1194): Irak ve Horasan Selçuklu Devleti'nin merkezi
durumundaydı. Sultan Mehmet Tapar'dan sonra Selçuklu tahtına geçen oğlu Mahmut tahta geçtiği sırada
amcası Sencer Horasan meliki idi. Sencer Mahmut'u tahttan indirdi ve himayesine aldı. Mahmud, merkezi
Hemedan olan Irak Selçuklu Devleti sultanlığına getirilirken, Sencer büyük sultan sıfatıyla Horasan'daki
Merv'de tahta oturdu.(1119) Irak Selçukluları, Azerbaycan'dan Fars bölgesine, Horasan Selçukluları ise
Maverâünnehir' den Afganistan'a kadar uzanan bölgeleri içinde barındırmaktaydı. Irak Selçuklularının son
sultanı III. Tuğrul devrinde yönetim aslında atabeylerin eline geçmişti. Sultan Tuğrul'un HarezEmşah
Tekiş'e yenilmesiyle Irak Selçuklularının toprakları Harzemşahlara geçti (1194).
Kirman Selçukluları ( 1092-1187): Çağrı Bey'in oğlu Kavurd , Selçukluların Kirman kolunun başı idi.
İran'ın güneyinde yer alan Kirman'dan başka Fars, Hürmüz ve Umman'ı da zapt etmişti. Birkaç kez isyan
eden Kavurd Sultan Melikşah tarafından boğdurulmuştu. Yerine geçen oğulları Selçuklulara bağlı kaldılar.
Bir ara Gurlular'ın hâkimiyetine giren Kirman Selçuklularına Oğuz Başbuğu Dînar tarafından son
verilmiştir (1187).
Suriye Selçukluları ( 1092-1117): 1077 yılından beri Suriye Selçuklu meliki olan Tutuş, kendini
sultan ilân ederek, Berkyaruk'un üzerine yürümüş, fakat yenilmişti (1095). Oğullarından Rıdvan Halep'te, ve
Dokak Şam'da hâkimiyetlerini ilân ettiler. Halep hakimi Rıdvan Haçlılarla mücadele etti. Bir ara sınırlarını
copyright : kpss mail grubu [email protected]
42
Güney Anadolu'ya kadar genişletti. 1117'ye gelindiğinde her iki bölgede de hâkimiyet, atabeylerin eline
geçmişti.
Türkiye Selçukluları (1075-1308): Türkiye Selçukluları kolu, Arslan Yabgu'nun oğlu Kutalmış'ın
neslindendir. Kutalmış'ın oğlu Süleyman Şah 1075'te İznik'i almış ve oğlu I. Kılıçarslan burada
hükümdarlığını ilân etmiştir (1092). Daha sonraları Konya başkent olmuştur. Türkiye Selçukluları İlhanlılar
tarafından ortadan kaldırılmıştır (1308).
Atabeylikler:Ülke idaresini öğrenmek için çeşitli bölgelere gönderilen şehzadeleri eğitmek ve onlara
vekillik etmekle görevlendirilen tecrübeli komutanlara atabey denilmektedir. Atabeyler Selçuklu Devleti'nin
zayıfladığı zamanlarda bölgedeki gücünü ve nüfuzunu artırarak, idareyi tamamen ellerine geçirmişlerdir.
Böylece atabeylik adı verilen sülâleler ortaya çıkmıştır. Büyük Selçuklular zamanında ortaya çıkan
atabeylikler şunlardır:
Salgurlular (SALGUROĞULLARI) (1147-1284): Oğuzların Salgur (Salur) boyundan Atabey
Sungur tarafından kurulmuştur. Güney İran'daki Fars bölgesinde kurulduğu için Fars Atabeyliği olarak da
bilinir. Merkezi Şiraz idi. İlhanlıların hâkimiyetinden sonra 1284'te sülâle sona ermiştir.
İldenizoğulları (1146-1225):İldenizliler veya Azerbaycan Atabeyliği de denir. Kıpçak Türklerinden
Şemseddin İl-deniz'in kurduğu Atabeyliğin merkezi Tebriz idi. Zamanla çok güçlenen ildenizliler,
Azerbaycan'dan başka bütün Irak'a, Hemedan ve İsfahan'a da hâkim oldular. Celâlettin Harzemşah 1225'de
Tebriz'i ele geçirince bu atabeylik sona ermiş oldu.
Beg-Teginoğulları (1146 -1232): Musul Atabeyi Zengî'nin valilerinden Beg-tegin oğlu Zeyneddin
Ali Küçük tarafından kurulmuştur. Merkezi Erbil olup, Şehr-i Zor, Hakkari, Sincar ve Harran atabeyliğin
copyright : kpss mail grubu [email protected]
43
sınırları içerisindeydi. Ülkeyi 44 yıl başarıyla yöneten Kök-Böri, Anadolu Selçuklularına bağlıydı. Ölünce,
vasiyeti gereği Erbil Abbasi halifeliğine verildi (1225).
Böriler (BÖRÜOĞULLARI) (Şam Atabeyliği) (1128-1154): Suriye Selçukluları'nın Şam kolu,
Atabey Tuğtekin tarafından yönetiliyordu. Oğlu Tacü'l-mülk Böri babasının ölümü üzerine idareyi ele aldı.
Pek güçlü olmayan bu atabeylik, Zengî Atabeyi Nureddin Mahmut tarafından ortadan kaldırıldı (1154).
Zengîler (ZENGİNOĞULLARI) (1127-1259): Melikşah'ın Halep Valisi Ak-Sungur'un oğlu
İmadeddin Zengi'nin Musul valiliğine getirilmesiyle kuruldu (1127). Haçlılara karşı verdikleri
mücadelelerle öne çıkmışlardır. İmadeddin Zengî, Haçlılardan Urfa'yı alınca Avrupalılar II. Haçlı Seferi'ni
düzenlemişlerdir (1137). Zengî'nin ölümünden sonra atabeylik Musul ve Halep olmak üzere iki kola ayrıldı
(1146). Halep'teki oğlu Nureddin Mahmut haçlı kontluklarına karşı başarılı mücadeleler verdi. Şam'daki
Börileri kendine bağladı. Haçlılarla iş birliği yapan Mısır Fâtımî Devleti'ni ortadan kaldırdı (1171).
Nureddin Mahmut ölünce atabeylik Eyyûbî ailesine intikal etti (1174). Nihayet 1259'da İlhanlılar
atabeyliğin tamamını işgal ettiler.
Alparslan’ın komutanlarının Anadoluda fethettikleri yerlerde, genellikle kendi isimleriyle kurdukları
beyliklerdir. Bunlar: Saltuklular, mengücekliler, Danişmentliler, Artuklular. Anadolu’da kurulan İlk Türk
Devleti Atabeylikler’dir.
Malazgirt Zaferi’nden sonra yapılan anlaşmaya Bizans’ın yeni yönetimi uymayınca, Sultan Alp Arslan
komutanlarına Anadolu’nun tamamen fethedilmesi emrini vermişti. Alp Arslan’ın yerine geçen Melikşah
zamanında da bu fetih hareketleri devam ettirildi. Kutalmışoğlu Süleymanşah ve kardeşi Mansur gibi
hanedan üyeleri ile Artuk Bey, Tutak, Danişment Gazi, Mengücek, Ebulkasım gibi komutanlar emrindeki
Türkmenlerle Anadolu içlerine akınlar düzenlediler. Anadolu’nun fatihi olan bu değerli komutanlar veya
copyright : kpss mail grubu [email protected]
44
oğulları hâkim oldukları bölgelerde kendi devletlerini kurdular.Bu devletler, Anadolu’da kurulan ilk Türk
devletleridir. Melikşah’ın ölümünden sonra (1092) bu Türkmen beylikleri daha bağımsız hareket etmişlerse
de çoğu siyasî bakımdan Irak Selçuklularına bağlıydılar. Anadolu’nun Türkleşmesinde önemli rol oynayan
ilk Türk devletleri, genellikle küçük, mahallî devletlerdi. Ancak Saltuklular, Danişmentliler, Mengücekler
ve Artuklular diğerlerinden daha güçlü idi. Zamanla Türkiye (Anadolu) Selçukluları, bu devletler üzerinde
hâkimiyetini kurarak, Anadolu’da Türk birliğini sağlamıştır.
DANİŞMENTLİLER (1080-1175): Sivas merkez olmak üzere Tokat, Niksar, Amasya ve Kayseri
civarında kurulmuştur. Devletin kurucusu Melikşah'ın komutanlarından Danişment Gümüştekin Gazi
Ahmed Bey'dir. Rivayete göre Türkmenlere öğretmenlik yaptığı için Dânişmend Gazi diye anılan Ahmed
Bey,Türkiye Selçukluları Sultanı Süleymanşah’ın ölümüyle nüfuzunu daha da artırdı. Ankara, Kastamonu,
Çankırı’yı ele geçirdi. I.Kılıçarslan ile beraber Haçlılara karşı savaştı ve Antakya Haçlı Prensi Bohemond’u
esir ederek Malatya’yı ele geçirdi. Yerine geçen oğlu Gazi Bey zamanında devlet en güçlü devrini
yaşamıştır (1104).
Öyle ki Türkiye Selçukluları ve Bizans’ın iç işlerine müdahale eder oldular. Gazi Bey, Haçlılardan
Konya’nın geri alınmasına (1116) ve taht mücadelesinde desteklediği I.Mesud’un burada sultan ilân
edilmesine yardım etti. Danişmentliler, her zaman Haçlılara ve Bizans’a karşı başarılar kazanmışlar ve
fethettikleri toprakların Türkleşmesini sağlamışlardı. Bu sebeple Türkiye Selçukluları, Türkler arasında
itibarı çok fazla olan Danişmentlileri en büyük rakipleri olarak görmüşlerdir. Nitekim taht mücadelelerinden
faydalanan II.Kılıçarslan, Danişmentli şehirlerini ele geçirerek bu devlete son vermiştir (1178).
SALTUKLULAR (1071-1202): Beyliğin merkezi olan Erzurum ve civarı, Alp Arslan’ın
komutanlarından Ebûlkasım Saltuk tarafından fethedilmişti . Oğlu Ali Bey ise devletin asıl kurucusu sayılır.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
45
Ali Bey’in oğlu İzzettin Saltuk zamanında Saltuklular en güçlü dönemlerini yaşamışlardır (1132-1174).
Bayburt, Kars, Oltu, İspir, Tercan ve Trabzon havalisi beyliğe dahil edilmiştir. İzzettin Saltuk, bölgedeki
diğer Türk beyleri ile iş birliği yaparak Gürcülere karşı başarılı savaşlar yaptı. Ayrıca Trabzon Rumlarıyla
da mücadele etti. Gürcüler üzerine sefere çıkan Türkiye Selçukluları hükümdarı II.Rüknettin Süleyman Şah,
Saltuklu Beyi Melikşah’tan Erzurum’u alarak bu devlete son vermiştir (1202).
MENGÜCEKLİLER(1072-1228):Alp Arslan’ın komutanlarından emir Mengücek, Erzincan ve
Kemah çevresini fethederek bu devletin temelini atmıştır. Beylik hakkındaki ilk bilgiler oğlu İshak
zamanında başlar (1118-1142). Danişmentlilerin hâkimiyetini tanıyan İshak’ın ölümünden sonra devlet iki
kola ayrıldı (1142). Oğullarından Davud Erzincan ve Kemah’a; Süleyman ise Divriği’ye hakim oldu.
a- Erzincan-Kemah Kolu; Şebinkarahisar’ı da içine alan bu kol, Alaaddin Keykubad tarafından ortadan
kaldırıldı (1228).
b- Divriği Kolu: Bu kol hakkında fazla bir bilgi olmamakla birlikte, 1250 yılına kadar Selçuklu hâkimiyeti
altında varlığını sürdürdüğü bilinmektedir.Mengücekler zamanında özellikle Erzincan ve Divriği birer
kültür ve ticaret merkezi durumuna gelmiştir.
ARTUKLULAR(1102-1409) Devlet adını Oğuzların Döğer boyundan Eksük-oğlu Artuk Bey’den
alır. Anadolu’nun fatihlerinden olan Artuk Bey, hizmetlerinden dolayı Suriye Meliki Tutuş tarafından
Kudüs valiliğine getirilmişti. Ancak Kudüs’ün Fatımîlerin eline geçmesi üzerine (1098) Artuk’un oğulları
Sökmen ve İl-Gazi burada tutunamadılar. Suriye’nin kuzeyi ve Güneydoğu Anadolu bölgesine geldiler.
Selçuklular tarafından kendilerine verilen bölgede, üç kol hâlinde, Artuklu devletini kurdular. Hasankeyf-
Amid (Diyarbakır)
copyright : kpss mail grubu [email protected]
46
Artuklu Kolu (1101- 1231): Artuk Bey’in oğlu Sökmen tarafından Hasankeyf’te (Hısn-ı Keyfâ) kuruldu.
Nurettin Mehmet zamanında, Selahaddin Eyyubî‘nin de yardımıyla Diyarbakır (Amid) ele geçirildi (1183)
ve burası Artukluların merkezi oldu. Eyyubîler Hasankeyf ve Amid’i ele geçirerek bu kola son verdiler
(1231).
Sökmen ve oğulları Haçlılar’a karşı mücadeleleriyle ün kazandılar. Nitekim Sökmen, Türkmen
liderlerinden Çökürmüş ile birlikte, Urfa Haçlı Kontu II.Boudain’i esir etmeyi başarmıştır.Artuklular
zamanında Diyarbakır ve çevresi Türk kültürünün en önemli merkezi hâline gelmişti.Mardin Artuklu Kolu
(1108-1409):Artuklu şubeleri içerisinde en güçlü ve uzun ömürlü kolu oluşturur . Artuk Bey’ in diğer oğlu
İl-Gazi tarafından Mardin’de kurulmuştur(1108). İl-Gazi Halep halkının isteği üzerine Halep’e girmiş ve
oğlu Temurtaş’ı burada bırakmıştır. Oğlu Temur- taş, İl-Gazi gibi bölgedeki Haçlılarla mücadele
etmiş; 1144’de Urfa’yı Haçlılardan alması İslâm dünyasında sevinçle karşılanmıştır.Güçlü devletler
arasında kalan Mardin Artukluları, Eyyubîler ve Selçukluların hâkimiyetini tanımışlardı. 1243’ de ise
İlhanlılar’a bağlandılar . Nihayet, Mardin’i alan Karakoyunlular bu devlete son verdiler (1409). Harput
Artuklu Kolu (1185-1234): Hasankeyf koluna hükümdar olamayan Ebûbekir, Harput’a gelerek, Harput
Artuklu kolunu kurmuştur (1185). Alaaddin Keykubad’ın Harput’a girmesiyle bu kol sona ermiştir (1234).
AHLAT ŞAHLAR( ERMEN ŞAHLAR) Sultan Alp Arslan’ın yeğeni Kutbettin İsmail’in
komutanlarından Sökmen El -Kutbî tarafından, Van Gölü havzasında kurulmuştur. Sökmen, Müslüman
Mervanoğulları’ndan Ahlat’ı alarak burayı merkez yaptığından bu beyliğe Ahlat Şahlar veya Ermen Şahlar
da denilmektedir. Son Sökmen beyi İzzettin Balaban zamanında idare Eyyubîler’in eline geçmiştir. (1207)
Togan-Arslanoğulları-Dilmaçoğulları (1084-1394)Bitlis-Erzen dolaylarında kurulmuştur. Beyliğe adını
veren Dilmaçoğlu Mehmet Bey, Malazgirt Savaşı’na katılmış komutanlardandır. 1104 yılında başa geçen
copyright : kpss mail grubu [email protected]
47
Mehmet Bey’in oğlu Togan Arslan, büyük bir üne sahipti. Bu sebeple kendi soyundan gelen Erzen beyleri
için Togan-Arslanoğulları denmiştir. Gürcü ve Haçlılarla mücadele eden bu beylik, oldukça uzun ömürlü
olmuştur. Selçuklulardan sonra Harzemşah ve İlhanlı hâkimiyetine girmişler; Akkoyunlular tarafından
beyliğe son verilmiştir (1394).
İNALOĞULLARI: Diyarbakır ve çevresinde kurulmuştur. Suriye Selçuklu meliki tarafından Amid
(Diyarbakır) valiliğine getirilen Tuğ Tegin, Haçlılarla mücadele için ayrıldığı şehri Türk beğlerinden İnal’a
vermişti. İnal Bey 1103’de Amid’de kendi hükûmetini kurdu. Yaklaşık 80 yıl süren beylik, Amid’in
Selahaddin Eyyubî tarafından ele geçirilmesiyle sona ermiştir (1183). İnaloğulları, Amid’de(Diyarbakır)
birçok eser bırakmıştır. Onlar zamanında şehirde 40 bin ciltlik bir kütüphane kurulmuştur
Ankara Ahi Beyliği : Ankara'yı merkez edinen ve şehirle civarında teşekkül eyliyen Ahi hükümeti,
bir derviş-esnaf cumhuriyeti olup, bir bakıma Ortaçağ İtalyan site cumhuriyetlerine benzemektedir.
Takriben 1290'da başlamış, 1354'e kadar aşağı yukarı 64 yıl devam etmiştir. 1308'e kadar Selçukoğulları'na,
1335'e kadar İlhanlılar'a, sonra Eretnaoğulları'na, nihayet Karamanoğulları'na bağlanmıştır, hiç bir zaman
tam müstakil olmamışlardır. 1354'te Osmanoğlu Gazi Süleyman Paşa (Rumeli Fâtihi olan Velîahd-
Şehzâde), Ankara'yı fethetmiş, Osmanlı devletine bağlamıştır. Bir ara Ankara, Karamanoğulları'nın eline
geçmişse de, hemen yetişen Süleyman Paşa'nın kardeşi I. Sultan Murad, Ankara'yı kesin şekilde almıştır.
Ankara, garip bir tecelli olarak 570 yıl kadar sonra, bu kere çok büyük bir Türk cumhuriyetine başkent
olmuştur. Türkler'de cumhuriyet idaresi Atatürk'ten önce tamamen meçhul olduğu için, Ahi Cumhuriyeti
dikkate değer. Ahiler, teşkilâtlanmış ve tasavvufî dervişlik esaslarına dayanan esnaf loncası başkanlarıdır.
Osmanlı devletinin kuruluşunda rolleri mühimdir. Bununla beraber Ahi cumhurreislerinin, aynı aileden
copyright : kpss mail grubu [email protected]
48
geldikleri anlaşılıyor. Ahi Şemseddin Yusuf Efendi'nin ailesi, çok nüfuz kazanmış olacaktır. Oğulları Ahi
Hüseyin Efendi ile Ahi Kemâleddin Hasan Efendi'dir. …
Çaka Beyliği (1084-1094): Çaka Bey Devleti 1081 tarihinde İzmir'de kurulmuştur. Kurucusu Çaka
Bey'dir. İlk denizci Türk devleti olan bu beylik bazı Ege Adaları'na sahip olmuştur. Beyliğin kurucusu Çaka
Bey, İstanbul'u kuşatmak isteyince, Bizans'ın kışkırtmaları sonucu I. Kılıç Arslan tarafından
öldürtülmüştür. İslamiyet döneminde İstanbul’u kuşatan ilk Türk devletidir. Çaka Beyliği 1093 tarihinde
Bizans tarafından yıkıldı. Böylece Batı Anadolu'daki ilk Türk egemenliği sona ermiş oldu.
Müslüman-Türk Devletlerinde Kültür ve Uygarlık
1-Hükümdar ve Saray : Devlet hanedanın ortak malı olarak kabul edilirdi. Bu durum hükümdarın
ölümünden sonra taht kavgalarına sebep olur, devleti zayıflatırdı. Bazı Türk-İslam Devletleri'nde hükümdar,
Sultan sanını kullandı. İlk Türk-İslam Devletleri'nde hükümdar tahta çıkınca Abbasi halifelerinin tasdiğini
istedi.
2-Merkez Teşkilatı :Hükümet, Divan-ı Saltanat denilenBüyük Divan'dan meydana gelirdi. Divanın başkanı
hükümdardı. Selçuklular bu kurumu Abbasilerden almışlardır. Büyük Divan'a bağlı olan dört divan şunlardı:
İstifa Divanı; Mali işlerle ilgilenen divandır. Başkanlığını müstevfi yapardı.Tuğra Divanı; Devletin
yazışmalarının yapıldığı divandır. İsraf Divanı; Mal işlerin yolunda gidip gitmediğini kontrol eden divandır.
Başkanına müsrif denirdi. Divan-ı Arz; Ordu ve asker maaşları ile ilgilenen divandır.
3-Taşra Teşkilatı : Başkent dışındaki idari birimlere vilayet denirdi. Vilayetlerin başında şehzadeler veya
vali statüsünde naipler bulunurdu. Anadolu Selçuklularında üç tip vilayet bulunurdu. Meliklerin yönettiği
vilayetler; bunlar hanedan tarafından gönderilen meliklerin doğrudan hükümdara bağlı olduğu vilayetlerdi.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
49
Divan Dairesi vilayetleri; yönetimi divana ait olan vilayetlerdi. Bizans sınırında bulunan vilayetler; Başında
uç beyi denilen sınır koruyucu beylerin bulunduğu vilayetlerdi.
4-Hukuk :İslamiyet'in kabulü ile hukuk kuralları değişikliğe uğradı, Türk töresi ile İslami kurallar bir
sentez haline getirildi. Adli teşkilat; Şeri Yargı ve Örfi Yargı olmak üzere ikiye ayrılırdı. Şer'i Yargı;
kadıların başkanlığındaki mahkemeler tarafından yürütülürdü. Örfi Yargı; vergilere, askeriye ile, ikta
sahipleri ve ticarete ilişkin kanunlarla ilgilenirdi. Hükümdarların halkın şikayetlerini dinlemek amacıyla
düzenlediği Mezali Divanları da görülürdü. Askeri davalara kadı askerler denilen kadılar bakardı.
5-Ordu : İlk Türk-İslam Devletleri'nde ordu Türkmenlerden oluşurdu. Karahanlılarda ordu Hassa ordusu,
Eyalet askerleri ve Türkmen kuvvetleri olmak üzere üç bölüme ayrılmıştı. Selçuklularda, Karahanlılar'dan
farklı olarak ikta askerleri, bağlı devletlerin askerleri ve gönüllü askerler vardı. Hassa Ordusunda, askerlik
için ayrılan çocuklar belirli merkezlerde yetiştirilir, sultanlar Hassa Birliklerini burada yetişen askerler
arasından seçerlerdi. Eyalet askerleri; Şehzadelerin ve valilerin yönetimindeki askerlerdi. Türkmen
birlikleri; Göçebe Türkmen boylarının savaş anında orduya katılmaları ile oluşan birliklerdi.
6-Toprak Yönetimi :Devlete ait ve miri arazi olarak adlandırılan topraklar dört bölüme ayrılmıştı. Has
arazi ; Geliri hükümdara ait olan arazilerdi. İkta arazi; Gelirlerine göre önemli devlet görevlilerine dağıtılan
arazilerdi. Mülk arazi; Başarılı devlet adamlarına verilen arazi idi. Bu topraklara sahip olanlar toprak
hakkında her türlü tasarrufa sahipti. Vakıf arazi; İlmi ve sosyal kuruluşların masraflarını karşılamak
amacıyla bu kuruluşlara tahsis edilen arazilerdi.Haraci arazi; Müslüman olmayan halka ait arazilerdi.
7-Din :İslamiyet'in kabulünden sonra İslam dinini yaymak için önemli çalışmalar yapmışlardı. İslamiyet'te
gaza denilen Müslüman olmayan ülkelere yönelik savaşlar ile önemli fetihler gerçekleştirmişlerdi. İslam
dini ile İslamiyetten önceki kültürlerin birleşmesi ile Babalik, Bektaşlik, Ekberilik ve Mevlevilik gibi çeşitli
copyright : kpss mail grubu [email protected]
50
tarikatlar oluşturulmuştu. İslamiyeti yaymak amacıyla eserler yazılmış, Kur'anı'ın yayılması amacıyla
çalışmalar yapılmıştı.
8-Ekonomik Hayat : Tulunoğulları ve Akşidler, doğu ve batı ticaret yolları arasında oldukları için ticarette
oldukça gelişmişti. Eyyubiler ve Memlüklüler'de ise Mısır'la ticaret çok gelişmişti. Memlüklüler döneminde
Trablus, Şam, İskenderiye, Dimyat, Yafa ve Akka önemli ticaret merkezleri haline geldi. Ümit Burnu'nun
buluması ile bu ticaret merkezleri önemini yitirdi. Gazneliler, Hindistan topraklarını ele geçirerek
ekonomilerini canlandırmıştı. Büyük Selçuklular'da, Orta Asya ve Hindistan'dan gelen ticaret yollarının
geçmesi ülkeyi zengin bir hale getirmişti. Anadolu Selçuklu Devleti, ticaret yolları üzerinde yaptığı vakıf
kuruluşları, han ve kervansaraylarla ticari alanda gelişmişti.
9-Sosyal Hayat : Türk-İslam Devletleri'nde göçebe bir hayat görülmüş, göçebecilikten dolayı hayvancılık
gelişmişti. Yerleşik hayata geçildikçe köylerde oturanlar tarımla, şehirlerde yaşayanlar ise ticaret ve el
sanatlarıyla uğraşmışlardı. Şehirlerde ticaretle uğraşanlar Ahi teşkilatını oluşturmuşladı. Anadolu
Selçukluları zamanında Türkler zengin ve mutlu bir hayat sürmüşlerdi.
10-Bilim :Türk İslam Devletleri'nde medreseler bilim merkezi idi. Büyük Selçuklu Devleti zamanında,
dünyanın ilk üniversitesi olarak kabul edilen Nizamiye Medresesi yapıldı. Medreselerde Kur'an, hadis,
kelam, fıkıh, Arap dili ve edebiyatı, matematik, mantık geometri ve tarih okutulurdu. Önemli bilim
adamlarının başlıcaları; Farabi, Biruni, İbn-i Türk, İbn-i Sina, Gazali, Ömer Hayyam'dır.
11-Sanat : Türk-İslam devletlerindeki sanat eserlerinde mimari ağırlıkta idi. Türk-İslam Devletleri
tarafından yapılan ve günümüzde hala ayakta duran sanat eserlerinden bazıları şunlardır: Tulunoğlu Camii,
Baybars Camii, Mescid-i Cuma, Sultan Sencer Türbesi, Alaaddin Camii, Burmalı Minare
Anadolu Selçuklu Devleti (1077-1308)
copyright : kpss mail grubu [email protected]
51
Kuruluş Devri :Büyük Selçuklu Hükümdarı Melikşah tarafından Anadolu hükümdarlığına tayin
edilen Kutalmış'ınoğlu Süleyman Şah tarafından İznik’te 1077 tarihinde kuruldu. Büyük Selçuklular'a bağlı
olan bu devletin başkenti İznik idi. Ermenilerin elinden Çukurova ve Antakya alındı. Süleyman Şah, halife
tarafından onaylanarak "Sultan" ünvanı ile şereflendirildi.
Süleyman Şah Dönemi :1077 tarihinde Anadolu Selçuklu Devleti'ni kurdu. İlk önce Konya, Afyon,
Kütahya'yı alarak İznik'e kadar ilerledi. Tarihte ilk kez Boğaz'ın Anadolu yakası Türkler tarafından kontrol
altına alındı. 1086 yılında yapılan Habur Savaşı'nda Suriye Selçuklu hükümdarı Tutuş'a yenildi ve öldü.
Boğazın Anadolu yakası ilk defa kontrol altına alınmış ve Boğaz'dan geçen gemilerden gümrük alınmıştır.
I. Kılıç Arslan Dönemi : Melikşah'ın ölümü üzerine Berkyaruk, Süleyman Şah'ın oğlu Kılıç Arslan'ı
1092'de Anadolu hükümdarlığına tayin etti. 1.Kılıç Arslan; Türk birliğini sağladı. Çaka beyi öldürttü.
Bizanslılardan Ankara ve Kayseri’yi almıştır. 1096 yılında başlayan I. Haçlı Seferi'nde, tutunamadı. Bu
durum Bizans'ın işine gelmiş, Türklere karşı savunmayı bırakıp taarruza geçmiştir. Anodolu’nun çeşitli
yerlerinde Haçlı ordularına Danişmentlilerinde desteğiyle Vurkaç taktiği uyguladı. Zarar verdi. . İznik 'in
kaybedilmesi üzerine devletin merkezi Konya'ya taşınmıştır. Bu durum Türkler'in Batı'ya ilerleyişini bir
süre engellemiştir. I. Kılıç Arslan, 1107 tarihinde Büyük Selçuklularla yaptığı savaşta Büyük Selçuklu
komutanı Çavlıyla savaşırken Habur Irmağı'nda boğularak öldü
I. Mesud Dönemi : 1116 tarinde Anadolu Selçuklu Devleti'nin başına geçti. Bir süre Danişmentlilere bağlı
olarak hareket etmek zorunda kaldı. 1147 tarihinde II. Haçlı seferi başladı. 1.Mesut oğlu 2.Kılıç Arslan ile
Haçlıları bozguna uğrattı. Bozulan Anadolu birliği yeniden sağlandı. İlk bakır bara bu dönemde basıldı.
Sultan I. Mesut 1155 tarihinde vefat etti. Anadolu'daki ilk bayındırlık ve kurumlaşma hareketleri bu
dönemde başlamıştır.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
52
II. Kılıç Arslan Dönemi : I. Mesut'un 1155 tarihinde ölümü üzerine oğlu II. Kılıç Arslan başa geçti. 1176
tarihinde Miryakefalon'da Bizanslılar bozguna uğratıldı. Bir daha Anadolu için "Türkler'in işgali altındaki
ülke" deyimi kullanılmadı. Miryakefalon'dan sonra Türkler'in Anadolu'ya yerleşmesi kesinleşti. 1178
tarihinde Danişmenliler Beyliği'ne son verildi. II. Kılıç Arslan, 1192 yılında öldü. Selçuklu tahtına
Gıyaseddin Keyhüsrev geçti.
Süleyman Şah Dönemi :Rükneddin Süleyman, 1192 tarihinde tahta geçen Gıyaseddin Keyhüsrev'i
tanımayarak, 1196 tarihinde başa geçti. Bizans'ı vergiye bağladı, Çukurova Ermenilerini Torosların
güneyine çekilmeye zorladı. Saltuklu Beyliği'ne son verdi. Süleyman Şah, 1204 tarihinde öldü. Bu tarihten
itibaren Anadolu Selçukluları Gürcülerle komşu oldu.
I. Gıyaseddin Keyhüsrev Dönemi :Süleyman Şah'ın 1204 yılında ölümü üzerine tahta Gıyaseddin
Keyhüsrev yeniden geçti. Karadeniz seferi sonunda Trabzon Rum Devleti'ni yendi. Akdeniz seferi sonunda
Antalya'yı aldı. Anadolu Selçukluları ilk kez Akdeniz'e indi. Antalya ithalat ve ihracat yapılan yer haline
geldi. Ticareti geliştirmek amacıyla Venedik'le ilk defa ticaret anlaşması yaptı. İlk defa bir ticaret anlaşması
Venediklilerle bu dönemde yapıldı. Gıyaseddin Keyhüsrev 1211 tarihinde öldü.
I. İzzeddin Keykavus Dönemi : Gıyaseddin Keyhüsrev'in 1211 yılında ölmesi üzerine tahta geçti. Trabzon
Rum İmparatorluğu'nu yenerek Sinop'u fethetti. Böylece Anadolu Selçukluları ilk defa Karadeniz'e ulaştı.
Kıbrıs Krllığı ve Venedik Cumhuriyeti ile ticaret antlaşmaları imzaladı. I. İzzettin Keykavus 1220 yılında
öldü.
Alaaddin Keykubat Dönemi :İzzettin Keykavus'un 1220 yılında ölümü üzerine tahta geçti. Kırım'a bir
donanma göndererek Kırım'ın Suğdak Limanı'nı fethetti. Anadolu Selçuklu Devleti böylece ilk deniz aşırı
sefer yapmış oldu. Karadeniz ticareti tam güvenliğe kavuştu. 1228'de Mengücek Beyliğine son verdi. 1230
copyright : kpss mail grubu [email protected]
53
tarihinde Yassı Çimen Savaşı'nda Harzemşahları yendi. Bu savaşın tek olumsuz yönü Anadolu'yu Moğol
istilasına açık hale getirmesidir. Bunun nedeni Harezmşahların Anadolu Selçukluları ile Moğollar arasında
tampon bölge olmasıdır. Bu tampon bölge ortadan kalkınca Anadolu Moğollarla komşu oldu. I. Alaaddin
Keykubat 1237 yılında bir ziyafet esnasında zehirlenerek öldü.
2.GIYASETTİN KEYHÜSREV: Vezirlerin, etkin rol oynayarak güçlü komutanları öldürtme ve
uzaklaştırmasıyla Anadolu selçulku devleti dağılma dönemine girdi. Harzem beylerine iyi davranılmaması
hoşnutsuzluk yaratmıştır. Baba ishak (Babailer) ayaklanması Adıyaman ve Maraş’ta başlayıp, Tokat ve
Amasyaya yayıldı, orduyu yıprattı. Anadoluyu almak isteyen Moğolların karışıklıklardan istifade etmesi
üzerine Sivas yakınlarında Kösedağda yapılan 1243 kösedağ savaşında Anadolu Selçuklu devleti birliğini
koruyamamıştır. 2.Mesut’un ölümüyle devlet tamamen yıkıldı. Anadolu’da beylikler dönemi başladı.
Yıkılış :Alaaddin Keykubat'ın ölümü üzerineoğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev tahta geçti. Asya'da
başlayan Moğol istilası bir çok Türkmen boyunun Anadolu'ya göç etmesine neden oldu. Baba İshak, 1240
tarihinde devlete karşı ayaklandı. 1242 yılında Moğollar, Anadolu'ya girdi. 1243 yılında Kösedağ Savaşı'nda
Selçuklular yenildi. II. Gıyaseddin'in ölümü üzerine Rükneddin Kılıç Aslan tahta geçti. Memlük hükümdarı
Baybars Anadolu'yu Moğol baskısından kurtarmak için Anadolu'ya gelerek Moğolları yenilgiye uğrattı.
Anadolu Selçukluları döneminde Ahi teşkilatı kuruldu. (Avrupa da lonca) Ahi teşkilatı ticari hayatın
canlılık kazanmasını sağlamıştır.
Anadolu Türk Beylikleri: Malazgirt Savaşı (1071) ile başlayan ve bugünkü sınırlarımız üzerinde,
Türklerin kurduğu devletlerin tamamının birden oluşturduğu Türkiye Tarihi'nin üçüncü bölümünü Anadolu
Türkmen Beylikleri oluşturur.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
54
1-Karamanoğulları :Karamanoğulları Beyliği, Oğuzların Afşar Boyu'ndan olup Karaman merkez olmak
üzere 1256 tarihinde Ermenek, Karaman (Larende) ve Konya’da kurulmuştu. Anadolu Selçuklu Devleti'nin
yıkılması üzerine Anadolu'da en güçlü devlet olmuşlardı. Karamanoğlu Mehmet bey döneminde Türkçe'yi
resmi dil olarak kabul ettiler. Kendilerini Anadolu Selçuklu devletinin varisi olarak gördükleri için. Anadolu
Türk Birliği'nin kurulmasında Osmanlılara karşı en çok mücadele eden beylik Karamanoğlu Beyliği
olmuştur. Osmanlılara karşı; Akkoyunlular, Memlüküler, Venedik ve Macarlarla iş birliği yapmışlardır.
Yıldırım Bayezıt döneminde Osmanlılara katılan beylik, Ankara Savaşı'ndan sonra tekrar bağımsız olmuş,
Fatih Sultan Mehmet döneminde etkisizleştirilerek, II. Bayezıt döneminde 1487 tarihinde yıkılmıştı.
2-Germiyanoğulları : 1299 yılında kurulan Germiyanoğlu Beyliği'nin kurucusu Yakup Bey'dir. Kütahya,
Denizli, Afyon civarında kurulmuştur. Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılmasından sonra Anadolu'da en
güçlü devlet olmuşlardır. Ege ve Marmara kıyılarına kadar ilerlemişlerdi. Germiyanoğlu Süleyman Şah
Karamanoğullarına karşı topraklarını koruyabilmek amacıyla kızını I. Murat'ın oğlu Bayezıt'a vermiş, çeyiz
olarak da Kütahya, Simav, Emet ve Tavşanlı'yı bırakmıştı. Germiyanoğlu Beyliğinin varlığına 1390
tarihinde Yıldırım Bayezıt son vermişti. 1402 Ankara Savaşı'ndan sonra yeniden kurulan beylik 1428'de
2.Murat zamanında Osmanlı Devleti'ne katıldı.
3-Aydınoğulları :Aydınoğulları Beyliği, Germiyanoğulları Beyliği'ne bağlı komutanlardan Aydınoğlu
Mehet Bey tarafından Birgi merkez olmak üzere 1308 tarihinde Selçuk izmir’de kurulmuştur. Denzicilikte
gelişen bu beylik güçlü bir donanma oluşturmuştu. Haçlılarla savaşmışlardır. En ünlü denizcileri Gazi Umur
Bey'dir. Aydınoğulları Beyliği 1390'da Osmanlı Devleti'ne katılmıştı. 1402 Ankara Savaşı'ndan sonra
Cüneyt Bey tarafından yeniden kurulmuşsa da 1425 tarihinde II. Murat zamanında Osmanlı Devleti'ne
katılmıştır.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
55
4-Saruhanoğulları : Saruhan beyliği, Germiyanoğulları Beyliği'ne bağlı komutanlardan Saruhan Bey
tarafından Manisa'da kurulmuştu. Denizciliğe önem veren Saruhan Beyliği, 1390 yılında Yıldırım Bayezıt
tarafından ortadan kaldırılmış Ankara Savaşı'ndan sonra yeniden kurulmuşsa da, Çelebi Mehmet döneminde
tamamen Osmanlılara katılmıştı.
5-Karesioğulları :Karesioğulları Beyliği, Germiyanoğulları beylerinden olan Karesi Bey tarafından
Balıkesir, Bergama, Edremit ve Çanakkale çevresinde kurulmuştu. Denizcilikte oldukça ilerleyen
Karesioğlu Beyliği 1345 yılında Orhan Bey tarafından ortadan kaldırılmıştır. Osmanlı donanmalarını
rumeliye geçişte kullandı.
6-Hamidoğulları : Hamidoğulları Beyliği, Felekeddin Dündar Bey tarafından 1300 yılında Uluborlu
merkez olmak üzere Antalya, Isparta ve Burdur çevresinde kurulmuştur. Yalvaç, Beyşehir, Seydişehir ve
Akşehir’i Osmanlılara satmışlardır. Denizcilikle uğraşan Hamidoğulları Beyliği Yıldırım Bayezıt zamanında
Osmanlılara katılmasına rağmen Ankara Savaşı'ndan sonra yeniden kurulmuş, 1423 yılında da II. Murat
tarafından yıkılmıştır.
7-Eşrefoğulları : Eşrefoğulları Beyliği, Seyfeddin Süleyman tarafından Beyşehir merkez olmak üzere 1284
tarihinde kurulmuştur. 1326 yılında İlhanlılar tarafından ortadan kaldırılmıştır.
8-Menteşoğulları :Menteşoğulları Beyliği, Menteş Bey tarafından Milas merkez olarak Muğla, Fethiye de
kurulmuştur. Denizcilikle uğraşan bu beylik, Yıldırım Bayezıt zamanında 1391'de Osmanlılara katılmıştı.
Ankara Savaşı'ndan sonra yeniden kurulan beylik, II. Murat tarafından 1425'te tamamen ortadan kaldırıldı.
9-Candaroğulları (İsfendiyaroğulları) :Diğer adı İsfendiyaroğulları olan Candaroğulları Beyliği,
Şemseddin Yaman tarafından 1292 yılında Sinop ve Kastamonu civarında kurulmuştur. 1461 yılında Fatih
Sultan Mehmet tarafından ortadan kaldırılmıştır.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
56
10-Eretna Beyliği : Eretna Devleti 1335 yılında Uygur Türkleri'nden Eretna Bey tarafından Orta
Anadolu'da kurulmuştur. Devletin merkezi önce Sivas, sonra da Kayseri olmuştur. 1381 yılında Vezir’i
Kadı Burhaneddin tarafından yıkılmıştır.
11-Kadı Burhaneddin :Kadı Burhaneddin 1381 yılında merkezi Sivas olmak üzere Kadı Burhaneddin
Devleti'ni kurdu.Candaroğulları, Karamanoğulları ve Taceddinoğulları ile mücadele eden Kadı Burhaneddin
Devleti, Timur tehlikesi karşısında Sivas halkının 1389 tarihinde şehri Yıldırım Bayezıt'e teslim etmesi ile
Osmanlı'ya katılmıştı.
12-Dulkadiroğulları :1337 yılında Zeyneddin Karaca Bey tarafından Elbistan'da kurulan Dulkadiroğulları
Devleti, Osmanlılar'la, Memlüklülerin arasını açan devlet olarak bilinir. Yavuz Sultan Selim tarafından 1515
Turnadağ Savaşı ile Osmanlı'ya katılmıştır. Bu beylik Osmanlı'ya katılan son beylik olup, bu beyliğin
alınmasıyla Anadolu'da Türk birliği sağlanmış oldu.
13-Ramazanoğulları :Ramazanoğulları Beyliği, Ramazan Bey tarafından 1353 yılında Adana ve
çevresinde kurulmuştur. İlk önce Memluk devletine bağlı iken Yavuz Sultan Selim ile birlikte Memlüklere
karşı savaşmış, bundan sonra da Osmanlı Devleti'ne bağlı bir beylik olarak yaşamışlardır. 1608 tarihinde
Osmanlı Devleti'ne bağlı bir vilayet haline getirilmiştir.
14-Tacettinoğulları : Ordu ve Bafra yörelerinde kurulmuş Anadolu beyliği. 1378-1428 tarihleri arasında,
yaklaşık 50 yıl ömrü olan bir beyliktir.Tacettinoğulları Ordu, Tokat ve Amasya yörelerinde.Yörede 1428
yılına kadar hakimiyet sürdü. Bu tarihte Osmanlı Sultanı Çelebi Mehmet, Tacettin Beyliği'ne son verdi.
15-Pervane Oğulları Beyliği: 1276-1322 yılları arasında 46 yıllık bir süre içinde, Sinop'ta kurulmuş bir
beyliktir.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
57
16-Sahip Ata Oğulları Beyliği: 13.yüzyıl sonları ile 14.yüzyıl başlarında yaklaşık 90 yıllık bir devrede,
Afyon Karahisarı ile yakın çevresinde hüküm sürmüş olan bir beyliktir.
Anadolu beyliklerinin hepsi Osmanlı devletine katılarak güçlenmesini sağladı. Bu dönemde, Yunus
Emre, Mevlana, Dehhani, Sadrettin Kanevi yetişmiştir.
Orta Asya ve Yakın Doğu'da kurulan Diğer Müslüman Türk Devletleri
Diğer Müslüman Türk Devletleri
Fatimiler : Şii Müslümanlar tarafından 969 yılında Tunus'ta kuruldu. 969 yılında Mısır'ı alarak Akşid
devletine son verdiler. Abbas halifesine saldırılarda bulunması üzerine Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey
tarafından Suriye'den çıkarıldılar. Haçlı saldırılarına karşı koyamayan Fatimiler, 1171 yılında Selahaddin
Eyyubi tarafından yıkıldı. Batıni mezhebinden olan Fatimilerin 972'de kurdukları El-Ezher medresesi
dönemin en önemli eğitim kuruluşudur.
Eyyubiler :Mısır'da, 1174 tarihinde Selahaddin Eyyubi tarafından kuruldu. Selahaddin Eyyubi,
Filistin, Suriye, Irak ve Yemen'i fethetti. Selahaddin Eyyubi, Haçlılarla büyük savaşlar yaptı. Haçlıların
elinden Kudüs'ü geri aldı. Eyyubi Devleti, 1250 yılında Kölemen komutanlarından Aybeg tarafından yıkıldı.
Memlük Devleti: 1250 tarihinde Aybeg Türkmeni tarafından Mısır'da kuruldu. Haçlılar ve
Moğollarla büyük mücadeleler yaptılar. Abbasi halifeliğinin koruyuculuğunu üstlendiler. Ayn-ı Calud
Savaşı ile Memlük hükümdarı Baybars, Mısır ve Avrupa'yı Moğol istilasından kurtardı. Hicaz, Filistin ve
Suriye'de egemen olna Memlüklüler bahrat yolu ticaretini ele geçirerek ekonomik yönden güç kazandı.
Anadolu üzerindeki emelleri nedeniyle Osmanlılarla uzun süre mücadele ettiler. Memlüklüler, Yavuz Sultan
Selim'in Mısır seferi sırasında yapılan Merc-i Dabık ve Ridaniye Savaşları sonunda yıkıldı. Hükümdarlığın
veraset yoluyla geçmediği tek Türk devletidir. Memlük Sultanları komutanlar arasından seçimle gelirdi.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
58
Harzemşahlar : Merkez Gürgenç olmak üzere 1097 tarihinde Atsız tarafından kuruldu. Moğol
saldırıları sonucunda zayıfladılar. Anadolu Selçukluları ile 1230'da yaptıkları Yassı Çimen Savaşı'nda
yenildiler. Moğol istilası sonrasında topraklarını terkedip Selçuklulara sığındılar. Selçuklulara bağlı
atabeylerden imparatorluğa dönüşen tek devlettir.
Moğol İmparatorluğu :1196 yılında Temuçin, yani Cengiz Han tarafından başkent Karakurum olmak
üzere kuruldu. Cengiz Han 1227 yılında öldü. Cengiz Han ölmeden önce eski bir Türk geleneğine uyarak
topraklarını oğulları ve torunları arasında paylaştırdı. Ülke 4’e bölündü. Not: Moğollar (Cengiz Han) 1-
Altınordu Hanlığı(1256 - 1502) 2-İlhanlılar (1256-1335) 3-Çağatay Hanlığı(1227 - 1370) 4-Kubilay Hanlığı
(1206-1368) (Hazar Denizi'nin (İran ve Doğu (Türkistan) (Çin) Kuzeyinden Kırım'a Anadolu) kadar uzanan
topraklar)
Timur İmparatorluğu : 14. yüzyılın en önemli devletlerinden biri ise Timurlular Devleti'dir (1370-
1507). Timurlular Devleti, Çağatay hanlıklarından birinin başında bey olan Timur tarafından 1335 yılında
Semerkant merkez olmak üzere Belh şehrinde kuruldu. 1401 yılında Karakoyunlu Devleti'nin topraklarının
büyük bir kısmını ele geçirdi. Karakoyunlu Hükümdarı Kara Yusuf'un Osmanlı Devleti'ne sığınması üzerine
Anadolu'ya girdi. 1402 yılında Çubuk Ovası'nda Osmanlı Devleti ile Ankara Savaşı'nı yaptı ve Yıldırım
Bayezıt'ı yendi. Timur'un ölümünden sonra devlet parçalandı.. Devletin sınırları Volga nehrinden Ganj
nehrine, Tanrı dağlarından İzmir ve Şam'a kadar uzanıyordu.
Sert bir mizaca sahip olan Timur, seferleriyle büyük yıkım yaptı. Otuz beş yıl gibi kısa bir sürede
imparatorluk haline gelen Devlet, onun ölümünden sonra kurulduğu gibi süratle parçalandı; torunlarından
Muhammed Semerkand'da, diğer torunu Pir Muhammed ile İskender İran'da, oğlu Miranşah Bağdat ve
Azerbaycan'da ve küçük oğlu Şahruh da Horasan'da devlet kurdu. Bunlardan Devletin sınırlarını
copyright : kpss mail grubu [email protected]
59
genişleterek birlik sağlamaya çalışan Şahruh zamanında parlak bir kültür hayatı başladı. Oğlu Uluğ Bey ise
tanınmış bir astronom olarak tahta çıktı. Timurlular'dan sadece Hüseyin Baykara Horasan'da tutunabildi,
başkent Herat Türk tarihinin sayılı kültür merkezlerinden biri haline geldi. Türk şairi ve devlet adamı Ali Şir
Nevai burada yetişti. Baykara'dan sonra Herat, Özbeklerin eline geçecek ve Timurlular ortadan kalkacaktı.
Bu dönem, ticaret ve bilimde özenli gelişmelerin olduğu bir dönemdir. Astronomi alalında Uluğ Bey,
Edebiyat alanında Ali Şir Nevai ve Matematik alanında Ali Kuşçu gibi ünlü isimler yetişti.
BABÜR DEVLETİ: Timur hanedanından olan ve Türkçe yazdığı "Vekayi Babürname" eseriyle ün
salan Zahirüddin Babür, Hindistan'a giderek Türk-Hint (Babür) İmparatorluğu'nu (1526-1858) kurdu.
Onun ölümünden sonra hükümdar olan oğulları Humayun ve Ekber zamanlarında Devlet daha da gelişti ve
Hindistan yarımadasının büyük bir kısmı tek idare altında birleştirildi.
Şah-cihan adıyla hükümdar olan Hürrem devrinde,siyaset ve sanat alanlarında en parlak devir yaşandı.
Agra'da dünyanın en güzel mimari eseri sayılan ünlü Tac Mahal inşa edildi. Osmanlı Devleti'nden de eserin
inşası için mimarlar gönderildi. Osmanlı Devleti ile kurulan bu iyi münasebetler, yerine geçen oğlu I.
Alemgir zamanında da devam etti.
Hint sularında ve Basra Körfezi'nde Portekizliler ile mücadele eden Osmanlıların Basra valilerine
sığınma hakkı tanındı. I. Alemgir'in ölümünden sonra başlayan iç karışıklıklar II. Bahadır Şah zamanına
kadar sürdü. 1857'de çıkan bir isyanı bastıran İngilizler, Hindistan'ı İngiltere'ye bağladılar ve Kraliçe
Victoria Hindistan İmparatoriçesi ilan edildi.
AKKOYUNLU DEVLETİ: Diyarbakır bölgesinde yurt tutan Türkmen boylarına dayanan Akkoyunlu
Devleti (1350-1502), Tur Ali Bey'in liderliğinde bir birlik olarak ortaya çıkmıştı. Bu dönemde Kuzey'de
Trabzon Rum İmparatorluğu ile mücadele eden devletin asıl kurucusu ise Kara Yülük Osman Bey olarak
copyright : kpss mail grubu [email protected]
60
bilinir. Akkoyunlu Devleti'nin en güçlü dönemi Uzun Hasan devridir. Onun zamanında Devletin sınırları
Hazar Denizi'nden Suriye'ye, Azerbaycan'dan Bağdat'a kadar uzandı. Bu nedenle Uzun Hasan kendini Türk
birliğini kuracak kişi olarak görmüş ve Timur'a benzetmiş, Osmanlı Devleti ile Mısır Sultanlığı'nı ortadan
kaldırma planları yapmıştı.
Bu amaçla ateşli silahlar temin etmek için Avrupa devletleri ile siyasi ilişkiler kurmuştu. Fakat
Osmanlı hükümdarı Fatih Sultan Mehmet ile yaptığı Otlukbeli Savaşı'nı kaybetmesi (1473) Uzun Hasan için
ağır bir darbe oldu. Bu yenilgi Akkoyunlu Devleti'nin yıkılmasına ve dini bir heyecanla Ustaçlı, Rumlu,
Musullu, Tekeli, Bayburtlu, Karadağlı, Dulkadırlı, Karamanlı, Varsak ve Avşar gibi Türkmenleri yanına
alan Şah İsmail'in Safevi Devleti'ni (1501-1736) kurmasına yardımcı oldu. Şah İsmail'in İranda Türk siyasi
birliğini kurduğu dönemlerde, Hindistan yarımadasının büyük bir kısmı Türk idaresi altında birleştirilmiş,
Anadolu'nun hemen hemen tamamını hakimiyeti altına alan Osmanlı Devleti doğu ve batı sınırlarını
genişletmeye başlamıştı.
İran'da siyasi birliği kuran Şah İsmail, katı bir şiilik heyecanıyla, ülkenin sınırlarını genişletti, ancak
Anadolu'daki faaliyetleri ve Anadolu'yu kendi topraklarına katma düşüncesi, Osmanlı hükümdarı Yavuz
Sultan Selim'in tepkisini çekti. Nitekim, Çaldıran'da (1514) yapılan savaşta Şah İsmail büyük bir yenilgiye
uğradı. Yerine geçen başta Şah Tahmasp olmak üzere bütün Safevi hükümdarları Osmanlılar ile mücadele
ettiler. Fakat yapılan hemen her savaşı da kaybettiler. Hanedandan III. Abbas'dan sonra iktidarı Avşar
boyuna mensup Nadir Şah ele geçirdi ve Safeviler dönemi sona erdi.
Safeviler devri tarihte önemli bir yere sahip oldu. Şah İsmail ve diğer hanedan mensupları sanatsever
olarak tanındı. Bu dönemde İran'da edebiyat, mimari ve çinicilik, çömlekçilik, dokumacılık gibi el sanatları
gelişti, bilhassa ciltçilik süslemesi ile hat sanatında büyük ilerlemeler oldu.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
61
KARA KOYUN DEVLETİ: Timurlular Devleti kurulduğu sıralarda, Erbil-Nahçıvan arasında yurt
tutan Karakoyunlu Türkmen grubu merkezi Tebriz olan bir Devlet oluşturdu. Oğuzlar'ın Yıva, Yazır, Döğer,
Avşar boylarından oluşan bu devlete Karakoyunlu Devleti (1380-1469) denildi. Karakoyunlular Timur'la
mücadele ettiler. Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf, Timur'un baskısı karşısında Osmanlı hükümdarı
Yıldırım Beyazıt'a sığınmak zorunda kaldı.
Bu durum Timur'la Osmanlıların arasını açtı ve Ankara Savaşı'nın (1402) nedenlerinden sayıldı.
Ankara Savaşı'ndan sonra yeniden toparlanan Kara Yusuf, 1406'dan sonra eski Devletini yeniden kuracak
ve Mardin, Erzincan, Bağdat, Azerbaycan, Tebriz, Kazvin ve Sultaniye'yi alacaktı. Kara Yusuf'un
ölümünden sonra ülkede karışıklıklar çıktı. Cihan-şah devleti yeniden birleştirmeyi başardıysa da
Akkoyunlu Uzun Hasan'a karşı Mardin'de yenilgiye uğradı ve ülke Akkoyunlular'ın egemenliğine girdi.
ORTAÇAĞ AVRUPASINA GENEL BAKIŞ
SÜZEREN(DEREBEYİ): Toprağın asıl sahibi, üstün güç sahibi. Derebeyi.
VASOL: Süzerenin koruyuculuğu altında bulunan ve emirleri doğrultusunda savaşan.
FİYAJ:Süzerenin vasala bağış olarak verdiği toprak. Bir nevi tımar gibi
SENJÖR: Senyör olan derebeyi, hem toprağın hem de çiftiçinin sahibidir.
SERF: Senyörlerin üretimi denetlemesi ve üretim fazlasına el koyması.
AFOROZ: Hristiyanlık dininde kişileri dinden atma.
ENTERDİ: Klisenin dini görevlerini durdurması(lokavt). Ülkeyi yöneticileriyle birlikte cezalandırma.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
62
Siyasi ,Sosyal ve Ekonomik Durum :Kavimler göçü sonrası Avrupa'da krallıklar güçlerini kaybettiler.
Soyluların güç kazanmalarıyla birlikte tüm ortaçağ boyunca Avrupa'da etkili olacak olan siyasi yönetim
biçimi " Feodalite ( Derebeylik) " ortaya çıktı. Toplumsal eşitsizlik üzerine kurulan bu düzen içinde halk,
farklı toplumsal sınıflara ayrılmıştır :
1. Soylular (Senyörler): Soylular, oturdukları toprakların sahibiydiler. Her türlü hakka sahip olan ve
şatolarda oturan soylular, yönetim ve askerlik işleri ile ilgilenirlerdi. Soyluluk babadan oğula geçerdi.
Soyluların en üstünde senyör denilen derebeyler yer alırdı. Senyörlerin en büyüğü kral idi. Bundan sonra
sırasıyla dük, kont, baron ve şövalyeler gelirdi.
2. Rahipler; Rahipler, kiliselerin sahip olduğu toprakların geliriyle rahat bir yaşam sürerlerdi. Dinin
toplum üzerindeki etkilerinden dolayı halk üzerinde söz sahibi idiler.
3. Burjuvalar: Ticaret ve sanatla uğraşırlardı. Bağlı bulundukları derebeylerine vergi verirlerdi.
4. Köylüler: Bunlar ikiye ayrılırlardı:
a. Özgür Köylüler: Üzerinde yaşadıkları toprakları, istedikleri gibi ekip biçme hakkına sahip olup bağlı
oldukları soyluya, vergi vermek zorundaydılar. Ayrıca topraklarını satabilme, çocuklarına bırakma hakları
vardı.
b. Serfler (Köle Köylüler); Hiçbir hakka sahip değildiler. Soyluların malı sayılırlardı. Toprakla birlikte
alınır ve satılırlardı.
Orta Çağ boyunca Avrupa'da zenginlik kaynağı topraktı. Bu nedenle geri, kapalı bir ekonomik yapı görülür.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
63
Ortaçağ Avrupa'sının düşünce biçimine skolastik felsefe egemendir.Skolastik düşünce Hıristiyanlık
dininin esasları ile Aristo'nun görüşlerinin kaynaştırılmasıyla oluşmuş , dogmatik, bilim ve deney'i reddeden
bir düşünce yapısıdır.
Yeniçağ başlarında Avrupa’nın bu yapısının bozulmasında coğrâfî keşifler birinci etken oldu. Coğrafi
keşiflerden önce yapılan Haçlı Seferleri de (1096 - 1270) soyluların fakir ve zayıf düşmelerine neden oldu.
Coğrafi keşifler, dünya ticaret yollarını değiştirdi. Akdeniz eski önemini kaybetti. Ve burjuva sınıfı
zenginleşti. Yönetimde hak iddia etmeye başladı. Bu sınıf, demokrasi ve özgürlük fikirlerinin öncüsü oldu.
Bu arada, Avrupa’da barutun öğrenilmesi ve topta kullanılması ile, derebeylerin şatoları yıkıldı. Derebeylik
rejimi tarihe karıştı. Bunun yerini güçlü krallıklar aldı. Coğrâfî keşiflerden sonra zenginleşen burjuva sınıfı,
bilim ve sanat hareketlerinde öncü oldu. Rönesans ve reform hareketleri Avrupa’nın değer yargılarını
değiştirdi. Bu dönemde Avrupa’da ölümsüz eserler yapıldı. Rönesans, konumu nedeniyle İtalya’da, reform
da Almanya da başladı.
Bu hareketler giderek bilimde ilerlemeyi ortaya çıkardı. Bilim ve teknikteki ilerlemeler de, Endüstri
İnkılâbı’nı doğurdu. El tezgahları, yerini kömür, petrol, su gücü ile çalışan fabrikalara bıraktı. İç pazarları
doyum noktasına gelen ülkelerde, dış pazarlara açılma başladı. Bu da, sömürgecilik hareketlerini ortaya
çıkardı. Sömürgecilikte başı, konumu ve sahip olduğu demir - kömür madenleri nedeniyle endüstrisini kuran
İngiltere çekti. İngiltere denizaşırı sömürgeler kurdu. Bunu Fransa, İspanya, Portekiz, Belçika, Hollanda
izledi. Bu gelişim, tüm Avrupa ülkelerinde aynı anda olmadı. Bu hareketlerde geri kalan ülkeler oldu.
Örneğin: Feodal yapıdan kurtulamayan Almanya, İtalya prenslikleri gibi.
Her yenilikte olduğu gibi Endüstri İnkılâbı da çelişkisini beraberine getirdi. Endüstrinin gelişmesi ile,
işçi sınıfı çoğaldı ve güçlendi. İşçiler, ağır çalışma koşullarının ve yaşam koşullarının düzeltilmesi için
copyright : kpss mail grubu [email protected]
64
fabrika sahipleriyle mücadeleye girişti. Bu kavgalar, yüzyıllarca sürdü. Amerika kıtasında, İngiltere’nin
sömürgesi olan Kuzey Amerika’nın bu ülkeye karşı bağımsızlık mücadelesi vermesi ve insan haklarına
dayalı ilk anayasalı demokrasi yönetimini kurması gözlerin bu ıtaya çevrilmesine neden oldu. 1774’da
A.B.D. Cumhurbaşkanlığı’na George Washington seçildi Avrupa’da fikir adamları ve düşünürler
yapıtlarında, insan hakları, özgürlük, ulusçuluk fikirlerini işlemeye başladılar. Bu düşünceler, ekonomik
açıdan halk sınıfları arasında büyük uçurumların oluştuğu Fransa’da ilk meyvelerini verdi. 1789’da
Fransa’da yönetime karşı büyük bir ihtilal oldu. Bu ihtilal’de, zengin olan fakat yönetimde hak ve yetkileri
olmayan Burjuva sınıfı, fakir halka öncülük etti. Bundan sonra Avrupa’daki bütün sosyal patlamalarda ve
hareketlerde Burjuva Sınıfı’nın öncülüğü görülecektir.
Böylece Avrupa’nın ortaçağ halk sınıfları arasındaki egemenlik yetkisinin soylular ve din
adamlarından sonra burjuva sınıfına geçtiğini görüyoruz. Hatta bazı ülkelerde güçlenen işçi sınıfı yönetimi
ele geçirdi.
Özgürlük, eşitlik, adalet, demokrasi, ulusçuluk düşünceleri de kralların ve imparatorlukların
yıkılmasına, onun yerine ulus esasına dayanan devletlerin kurulmasına neden oldu. (Bunda 1789 Fransız
ihtilâlinin etkisi büyüktür) Bu ihtilali Avrupa’daki diğer ihtilaller tâkip etti.
Birinci Dünya Savaşı: Osmanlı İmparatorluğu, Avusturya Macaristan İmparatorluğu, Rus çarlığı gibi
imparatorlukların yıkılmasına neden olunca, Avrupa’da imparatorluklar dönemi sona erdi. Demokrasi
esasına dayanan devletler bu idare biçimi içinde serbest ekonomi (kapitalizm) yolu ile geliştiler. II. Dünya
Savaşı’nda dünyanın büyük bölümünde bağımsız devletler kuran toplumlar, yeni ekonomik bağımlılıkların
ve sömürü biçiminin içine girdiler.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
65
Ortaçağ Avrupasında Din ve Düşünce Yaşamı :Hıristiyanlık dininde iki büyük mezhep ortaya
çıkmıştı; Katoliklik ve Ortodoksluk.
Katolik Mezhebi : Daha çok, Orta , Kuzey ve Batı Avrupa'da yaşayanlar bu mezhebi benimsemişti.
Dini merkezi Roma, dini lideri ise "Papa " dır.
Hz.İsa'nın yeryüzündeki vekili sayılan papaların Aforoz ve Enterdi gibi güçlü yetkileri vardı. Aforoz, kişiyi
dinden çıkarma ve toplum dışına itme anlamına, Enterdi ise kralıyla birlikte bir ülkenin cezalandırılması
anlamına gelmektedir.
Ortodoks Mezhebi : Daha çok Balkanlılar ve Rus'lar ( Slavlar) bu mezhebi benimsemişti. Dini
merkezi İstanbul ,dini liderleri ise "Patrik" tir.
MAGNA CHARTA ( Büyük koşul ) : 1215 yılında İngiltere'de kralla halk temsilcileri arasında karşılıklı
olarak imzalanan bir belgedir. Bu belgeyle kralın halka karşı yetkileri ilk kez kısıtlanmış ve toplumsal
ilerlemenin hızlanmasının koşulları yaratılmıştır. İgilterede parlemento oluşturuldu. Dünyada ilk Anayasal
harekettir. Bu belgeye göre;
1. Kral, uyruklarının oluru olmadan yeni vergi koyamayacak ve vergi oranlarını artıramaya-caktı.
2. Özgür kişiler haksız yere tutuklanamayacak ve yargılanmadan cezalandırılamayacaktı.
Magna Charta bir anayasa niteliğindedir. Kralın yargı ve yürütme yetkilerinin kısıtlanma-sıyla başlayan
süreç, parlamentonun kurulmasına, meşrutiyete ve hukuk devletine geçilme-sine, parlamentonun
üstünlüğünün kabul edilmesine, insan hakları ilkelerinin yayınlanması-na ulusal egemenlik ve demokrasinin
uygulanmasına kadar gelişmiştir. Amerikan Bağımsızlık Savaşı'nın gerekçesini oluşturan Magna Charta;
karşılıklı imzalanan bir belge olması ve ilk kez hükümdarın yetkilerinin kısıtlanması açısından ( biçimsel )
copyright : kpss mail grubu [email protected]
66
Osmanlı tarihinde 1808 yılında imzalanan Sened-i İttifak'a benzer. Hükümdarın yetkilerinin ilk kez halka
karşı kısıtlanması, ilerici-devrimci bir eylem olması, hukuk devletine ve meşrutiyete yol açması açılarından
( özünde ) 1839'da yayınlanan Tanzimat Fermanı'na benzer.
HAÇLI SEFERLERİ(1096-1272)
Orta çağda Avrupalıların Akdeniz Ticaretinden, dolayısıyla dünya ticaretinden yararlanmak,Akdeniz ticaret
yollarını Avrupalılara kapayan İslam birliğini yararak Doğu Akdeniz limanları aracılığıyla ipek ve baharat
ticaret yolları ile bağlantı kurmak amacı ile yaptıkları seferlere “Haçlı Seferleri” denir. 1096- 1272 yılları
arasında sekiz haçlı seferi yapıldı. Bunlar arasında en önemli dört tanesi sırası ile şunlardır:
-1.Haçlı Seferi(1096-1099)
-2.Haçlı Seferi(1147-1149)
-3.Haçlı Seferi (1189-1192)
-4.Haçlı Seferi(1202-1204)
HAÇLI SEFERLERİNİN NEDENLERİ:
Dini nedenler;
a)Hıristiyanların kutsal yerleri geri almak istemeleri: Hz . Ömer Kudüs’ü aldıktan sonra oradaki
Hıristiyan ve Musevilere dini bir takım haklar ve imtiyazlar vermişti .Abbasiler devrinde Harun Reşit ile
Şarlman arasında yapılan anlaşmaya göre de:Hıristiyanlar, Kudüs ve dolaylarındaki kutsal yerleri serbestçe
ziyaret edebileceklerdi. Bu durum 11. yüzyıla kadar böylece devam etti. Bu yüzyılda .Ön Asya’nın siyasal
durumunda bazı değişiklikler olmuştu. Mısırdaki Fatimilerle Abbasiler ve Selçuklularla Fatimiler arasında
birçok anlaşmazlıklar çıkmış ve savaşlar başlamıştı. Ön Asya ‘ nın bu karışık durumundan yararlanmak
copyright : kpss mail grubu [email protected]
67
isteyen kimi mutaassıp papazlar , Müslümanlar aleyhine birçok yalanlar uydurarak Hıristiyanları kutsal
yerleri almak için kışkırtmaya başladılar.
b) Papa tarafından kurulan kluni tarikatının faaliyetleri :Orta çağda Avrupa’da Müslümanlarla
çarpışmak için kurulmuş olan Kluni tarikatına bağlı bir çok papazlar ve kimi papalar da Hıristiyanları ve
özellikle derebeyleri ve şövalyeleri Müslümanlarla savaşa kışkırtıyorlardı(Piyer LERMİT).
c) Hıristiyanların Taassupları : Orta çağ Hıristiyanları, cennete gitmek için Kudüs’ü ziyaret etmenin şart
olduğuna inanırlardı. Ayrıca, günah işleyen kimseler de bu günahlarından kurtulmak için kutsal yerleri
ziyaret etmek zorunda idiler. Gene Hıristiyan inanışına göre, Hz. İsa uğruna ölen bir kimse doğruca cennete
giderdi. İşte Hıristiyanlardaki bu inanışlar ve koyu taassup Haçlı seferlerinin en önemli nedenlerinden idi.
Siyasi nedenler;
a) Türklerin Anadolu’ya girerek Bizans İmparatorluğu’nu tehdit etmeleri
b) Bizans İmparatorluğunun Avrupalıları Müslümanlara karşı kışkırtmaları:
Bizanslılar, 11. Yüzyılda Selçuklu Türklerinin baskısı karşısında kalmışlar,
Anadolu’yu ellerinden çıkarmışlardı. Türkleri tek başlarına Anadolu’dan çıkaramayacaklarını anlayan
Bizanslılar, Avrupa krallarına başvurarak, Hıristiyanlığın bir doğu kalesi, dünyanın Akropolisi olarak kabul
olunan Bizans’a yardım edilmesini istiyorlardı.
c) Papanın nüfuzunu arttırmak istemesi
d) Senyör ve şövalyelerin serüven arzuları:Derebeylerin, şövalyelerin savaş ve dövüşe olan merakları,
serüvenli bir hayat yaşamak, seyahat etmek, bilinmeyen ülkelere gitmek, buralarda kendilerine ün
kazandıracak işler görmek gibi arzuları da Haçlı Seferlerinin önemli nedenlerinden biridir.
Ekonomik nedenler;
copyright : kpss mail grubu [email protected]
68
Avrupa’nın fakirliği, İslam Dünyası’nın zenginliği ve Doğu ticaret yollarının Müslümanların elinde olması :
Orta çağda doğu ülkeleri ve özellikle İslam memleketleri bolluk ve zenginlik içindeydiler. O zamanlar
dünyanın en büyük ticaret yolları olan İpek ve Baharat yolları, Türklerin ve öteki Müslüman milletlerin
ellerinde idi. Avrupalılar orta çağda kendilerine gerekli olan her şeyi, Suriye, Filistin ve Mısır limanlarından
alırlardı. Oraları gören ve Kudüs’ü ziyaret eden Hıristiyanlar, İslam ülkelerinin zenginliğini çok abartarak
halka anlatıyorlardı. Orta çağda yokluk ve sefalet içinde bulunan Avrupalılar bu zengin İslam ülkelerine
gitmek, büyük ticaret yollarını ve bunların Orta Doğudaki limanlarını elde etmek, dolayısıyla zengin olmak
istiyorlardı.
I. HAÇLI SEFERİ(1096): Bu ilk Haçlı kitlesinin Türkler tarafından bozulup dağılmasından
sonra Avrupa’dan prens, kont ve düklerin idaresinde, çoğunlukla zırhlı askerlerden oluşan düzenli
ordular harekete geçti.İstanbul’da toplanan bu Haçlı askerlerinin sayısı yaklaşık 600.000 kadardı.
1097 ilkbaharında Haçlı orduları Anadolu yakasına geçirildiler. Bu Haçlı ordularının ilk hedefi
Selçuklu başkenti İznik’ti. Bu sırada Sultan I.Kılıç Arslan Malatya’yı kuşatmıştı. Haçlılar da İznik’i
kuşatmaya başladılar. Sonunda I. Kılıç Arslan İznik önlerine gelerek Haçlı ordusuna saldırdı. Bütün
gün süren savaşta Türkler başarılı olamadılar. İznik'teki Türk birliği şehri Bizans’a teslim ederek
katliamdan ve yağmalanmaktan kurtardı. Haçlılar İznik’ten sonra Eskişehir yönünde harekete
geçtiler.
Kılıç Arslan, Eskişehir’den uzak olmayan bir yerde karargah kurmuş olan Haçlılara saldı. Fakat
Türkler üstün sayıdaki düşman karşısında çekilmek zorunda kaldı(1097). Kılıç Arslan bundan sonra
Haçlılar’ı yıpratmak istedi.
Sonunda Haçlı ordusu Antakya’ya kadar ilerleyerek şehri kuşattı. Selçuklu Sultanı Berkyaruk,
Musul emiri Kürboğa’yı Haçlılar’ın üzerine bir seferle görevlendirdi. Bu sırada Haçlılar Antakya’ya
copyright : kpss mail grubu [email protected]
69
girdiler(1098). Selçuklu ordusu şehrin düşmesinden üç-dört gün sonra Antakya önüne geldi.
Ancak bu Selçuklu ordusu Kürboğa’nın idaresizliği yüzünden Haçlılar’a yenildi.
Haçlılar bu olaydan sonra Kudüs’e doğru ilerlediler ve Ortaçağ’ın en müstahkem yerlerinden biri
olan bu şehri kuşattılar. Haçlılar Fatımiler’in idaresindeki Kudüs’ü 1099’da ele geçirdiler. Haçlılar
böylece hedeflerine ulaştılar ve Kudüs’te Latin Devleti’nin ilk krallığını kurdular. I. Haçlı Seferi
sonunda Ortadoğu’nun siyasi durumu değişmiş, Urfa Kontluğu’nun ve Antakya Prinkepsliği
(princeps: başkan, hükümdar) kurulmuştu. Daha sonra 1101 yılında düzenlenen üç Haçlı Seferi
ise tam bir başarısızlıkla sonuçlandı. Türkler Eskişehir önündeki yenilginin acısını çıkarmış oldular.
Haçlılar da artık Türkler’in Anadolu’dan çıkarılamayacağını kesin olarak anlamışlardı.
İKİNCİ HAÇLI SEFERİ(1147-1149) :Haçlılar ancak İznik-Balıkesir-Bergama-İzmir-Efes-Denizli-
Antalya yolu ile Akdeniz kıyılarına indiler ve Antalya’dan deniz yolu ile Suriye‘ye geçebildiler.İkinci Haçlı
ordusu daha sonra Şam’ı kuşattı ama bir sonuç elde edilemedi. İmadettin Zenginoğlunun (Musul Atabeyi)
Urfa’yı alması üzerine. Anadolu Selçuklu 1.Mesut, alman imparatorunun komutasındaki haçlı ordusunu
konyada yenmiştir.
ÜÇÜNCÜ HAÇLI SEFERİ(1189-1192) Selahhaddin Eyyubi bu başarılarının ardından ,1187
Temmuzunda Hattin’de büyük bir Haçlı ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu savaşta Kudüs Latin kralı
Gui de Lusignan başta olmak üzere ,krallığın ileri gelenlerinden pek çoğu Selahaddin Eyyübiye tutsak
düştü. Bu zaferden sonra, Selahaddin Eyyübi, Haçlılardan 4 Temmuz 1187’de Taberiye‘yi 9 Temmuz 1187
‘de Akka’yı, 29 Temmuz 1187’de Sayda’yı ,Ağustos 1187’de Beyrut’u ,Eylül 1187 ‘de Askalan’ı ve Gazze
‘yi aldı. 1174’te Nureddin Mahmud bin Zengi’nin ölümü üzerine mısır‘da bağımsız bir devlet kurup
durumunu sağlamlaştırdıktan sonra Haçlılarla mücadeleye girişen Selahadin Eyyübi ,Haçlıları önce Merc-i
Uyun’da yendi daha sonra ellerinde tuttukları Beyt-u Ahzan kalesini aldı.2 Ekim 1187’de de Kudüs Latin
copyright : kpss mail grubu [email protected]
70
krallığının başkenti olan Kudüs de Selahaddin Eyyübi’nin eline geçti. Selahaddin Eyyübi’nin kazandığı bu
başarılar Üçüncü Haçlı Seferi’nin başlamasına neden oldu.
Alman İmparatoru Friederic I. Barbarossa çok büyük bir ordu ile Anadolu’ya girdi. Haçlıları yine
başlarında Kılıç Arslan II.nin bulunduğu Anadolu Selçukluları karşıladı. Ancak yaşlanmış olan Kılıç Arslan
II. ,Haçlılar Anadolu’ya girdikleri sırada, ülkesini on bir oğlu arasında bölüştürmüştü; dolayısıyla Anadolu
Selçuklu Devleti siyasal birlikten yoksundu. Almanlar Anadolu‘da ilerlerken önce göçebe Türkmen
boylarının saldırılarına uğradılar. Konya önlerinde de asıl Anadolu Selçuklu Devletinin kuvvetleri ile
karşılaştılar. Haçlılar Anadolu Selçuklu Devleti’nin başkenti olan Konya’yı almayı başardılar. Burada
Haçlılar ile Selçuklular arasında yapılan bir anlaşma gereğince, Anadolu Selçuklu Devleti’nin ileri
gelenlerinden yirmi beş kişi rehin olarak Haçlılara verilmiştir .Bu sayede Haçlıların savaşmadan ve bir
saldırıya uğramadan Anadolu’yu geçmeleri sağlandı. Haçlılar Konya’dan sonra Karaman yönünde harekete
geçtiler. Ancak Toroslar’da Anadolu Selçuklu denetiminden bir dereceye kadar bağımsız olan göçebe
Türkmen boylarının saldırılarına uğradıklarından, ellerinde rehin bulunan yirmi beş Selçuklu beyini
öldürdüler. Ama Friederich I. Barbarossa Kudüse ulaşmadan, Tarsus çayı olarak bilinen Kydnos çayında
boğularak öldü. Ordusu Akdeniz kıyılarını izleyerek Filistin’e ulaştı.
Alman imparatorunu karadan Kudüs’e gitmeyi seçmesine karşılık İngiltere kralı Aslan Yürekli
Richard ile Fransa kralı Philippe-Auguste ,İtalyan kentlerinin de yardımı ile ,deniz yolu ile Filistin’e
geldiler. Haçlılar ilk iş olarak, Akka kalesini karadan ve denizden kuşatıp ele geçirdiler. Ancak yine aynı
sırada Philippe-Auguste , Richard ile anlaşamadığından seferi terk ederek ülkesine döndü. Böylece , hem
Haçlıların gücü azalmış ,hem de başlarına iyi bir asker, ama kötü bir siyasetçi ve devlet adamı olan Richard
geçmiş oldu.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
71
Üçüncü Haçlı seferinden Haçlıların tek başarıları Akka kalesini almak oldu.
4. HAÇLI SEFERİ (1202-1204): Alman imparatoru Heinrich 3’ün düzenlediği 3. Haçlı Seferine
Venedikliler de bütün deniz kuvvetleri ile katıldılar. Ancak bu haçlı seferi Kudüs yerine Ortodoks Bizans’a
karşı yapıldı.
Seferin Bizans’a yönelmesinin temel nedeni Akdeniz ve Karadeniz ticaretinde Bizans ve Venedik arasındaki
rekabet , Bizans’ta Angeloslar arasındaki imparatorluk çekişmeleri ve Latinlere karşı duyulan derin
düşmanlık duyguları idi. Bizans’taki taht kavgaları , gerek Venediklilerin , gerekse öbür haçlıların Bizans’ın
iç işlerine karışmalarına olanak tanıyordu .
1195’te tahttan indirilen ve gözleri kör edilen İsaakios 2’nin Angelos’un oğlu prens Aleksios hapisten
kaçıp Venedik’e gelmiş ve babasının yerine geçmiş olan Aleksios 3 Angelos’a karşı Venedikliler ve öbür
haçlılardan yardım istemişti. Bunun üstüne , Haçlı ordusu , Kudüs seferinden vazgeçerek , Aleksios’un
isteğini Bizans’ın kendilerine büyük bir para vermesi karşılığında kabul etti. Venedikliler de Haçlı
ordusunun atlarını ve erlerine, para karşılığı Bizans önüne taşımayı kabul ettiler . Haçlı ordusu 24 Haziran
1203’te İstanbul’a geldi ve kent 17 Temmuz 1203’te Haçlıların eline geçti. Daha önce tahttan indirilmiş
olan İsaakios 2 Angelos yeniden tahta çıkarıldı , oğlu Aleksios da , Aleksios 4 adı ile ortak imparator ilan
edildi. Ancak bu durum çok sürmedi , Bizanslılar haçlılara vermeyi vaat ettikleri parayı ödemeyince haçlılar
davranışlarını değiştirdiler . Önce İstanbul önlerinde Venedikliler ile öbür Haçlılar,Bizans İmparatorluğu
topraklarını aralarında bölüştüren bir anlaşma imzaladılar; ardından da 13 Nisan 1204’te saldırıya geçerek
kente girmeyi başardılar .
Bizans üç gün süre ile yağma edildi yakılıp yıkıldı . Haçlılar kente egemen olduktan sonra daha önce
Mart 1204’te İstanbul önlerinde kendi aralarında yaptıkları ve Bizans imparatorluğu topraklarının
copyright : kpss mail grubu [email protected]
72
bölüştürülmesi ile ilgili anlaşmaya uygun olarak imparatorluk topraklarını kendi aralarında payettiler. Daha
sonrada Haçlı komutanlarından Marki Bonifacio di Monferratto’yu imparatorluk tahtına çıkardılar . Böylece
İstanbul’da bir Katolik Latin imparatorluğu kurulmuş oldu. (1204-1261) İznik, Trabzon’da rum devleti
kuruldu.
HAÇLI SEFERLERİNİN SONUÇLARI: Anadolu Selçuklu, Eyyubiler ve Musul Atabeyliği
haçlılarla savaşan Türk devletleridir. Bu sıralar Abbasiler’in sadece dini gücü kalmıştır. Doğu-batı ticareti
gelişti. Venedik, cenova, Marsilya limanları önem kazandı. Hristiyanların kiliseye balılığı azaldı. Kudüs
Müslümanlarda kaldı. Akılcı ve bilimci düşünce yayılmaya başladı. Derebeyliklerin gücü zayıfladı.
Burjuvalar güçlendi. Coğrafi keşifler başladı. Merkezi krallıklar güçlenmeye başladı. Barut, pusula, kağıt ve
matbaayı öğrendiler. Barut: Derebeyliklerin yıkılmasına, Pusula: Coğrafi keşiflere kağıt ve matbaa:
Rönesans ve Reforma neden olmuştur.
OSMANLI İMPARATORLUĞU
Türkler'in tarih boyunca kurdukları sayısız devletler arasında en uzun ömürlüsü Osmanlı Devleti olmuştur.
Altı yüz yıldan fazla yaşayan Osmanlı İmparatorluğunu beş dönem halinde inceleyebiliriz:
A-Kuruluş Dönemi 1299-1453: Osman Gazi’nin Söğüt’te (Domaniç) bağımsız bir devlet kurmasından -
1453 istanbulun fethine kadar olan dönem.
B-Yükseliş Dönemi 1453-1579: Fatih Sultan Mehmet’in 1453’te istanbulun fethinden -1579 vezir sokulu
Mehmet paşanın ölümüne kadar olan dönem
C-Duraklama Dönemi 1579-1699: 1579 Sokullu Mehmet paşa’nın ölümünden - 1699 karlofça anlaşmasına
kadar olan dönem.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
73
D-Gerileme Dönemi 1699-1792: 1699 karlofça anlaşmasından – 1792 yaş anlaşmasının imzalanmasına
kadar olan dönem
E-Dağılma Dönemi 1792-1918: 1792 yaş anlaşmasının imzalanmasından - 1 kasım 1922 saltanatın
kaldırılmasına kadar olan dönem
KURULUŞ DÖNEMİ (1299 - 1453 ):
Osmanlılar, Oğuz Türklerinin Kayı boyundandırlar. Osman Bey döneminde bu beylik 1299 yılında
bağımsızlığını ilan eder ve Osmanlı Devleti kurulur. Osman Bey zamanında bir çok Bizans yerleşim yeri ele
geçirilir. 1324 yılında Orhan Bey başa geçer. Bursa, Balıkesir ve Ankara Osmanlı topraklarına katılır. 1353
yılında Süleyman Paşa döneminde Türkler RUMELİYE (Avrupa topraklarına) geçerler. 1362 yılında başa
Murat Bey (1. Murat) geçer. Doğu Trakyanın fethi tamamlanır. Edirne şehri başkent olur. Sırpsındığı
mevkiinde bir Haçlı ordusu yok edilir. Bu dönemde bir Haçlı ordusu da Kosova'da yenilgiye uğratılır
(1389). Bu savaşta 1. Murat şehit edilir. 1389 yılında başa Yıldırım Beyazıt geçer. Bu dönemde Batı
Anadolu ve Sivas'a kadar Orta Anadolu ele geçirilir. Anadolu Türk birliği sağlanır. 1396 yılında büyük bir
Haçlı Ordusu Niğbolu'da mağlup edilir. Bu savaşla Osmanlıların Rumeli'de yayılışı daha da genişledi. Bu
sırada bir çok Anadolu beyi Moğol İmparatoru Timur'dan yardım istedi. Bunu bahane eden Timur, Osmanlı
topraklarına girdi. 1402 yılında Ankara Savaşı'nda Yıldırım Beyazıt yenildi. Ankara Savaşı devleti sarstı.
Osmanlılar yıkılmadılar ama Avrupa devletleri bundan yararlanmasını bildiler. 1402'den 1413 yılına kadar
geçen bu döneme FETRET (AYRILIK) Devri denir. 1.Mehmet Çelebi kardeşleriyle uzun bir mücadele
yaptıktan sonra, Osmanlı Devletinde ki birliği yeniden sağladı. (1413)
copyright : kpss mail grubu [email protected]
74
1-Osmanlı Devleti'nin Genel Özellikleri :Osmanlı tarihi, Anadolu Türkiye tarihinin 4. dönemini
oluşturur. Türk devletleri içinde en uzun süre yaşayan ve en geniş sınırlara ulaşanıdır. Türk Devletleri içinde
merkezi otoritesi en güçlü olanıdır. Kültür ve uygarlık alanında en çok ilerleyen Türk Devleti'dir. Mutlak
egemenlik haklarını hükümdar kullanır. Ancak, I. Ahmet dönemine kadar veraset yasası belirgin değildir.
Şeriat hukuku ile yönetildiğinden Teokratik, mutlak egemenlik haklarını hükümdar kullandığından
Monarşik devlet yapısı görülür. Fetih temeline dayandığından askeri, etnik yapı çeşitli olduğundan çok
uluslu bri imparatorluktur. Fetih politikası, dinsel (cihat) ve ekonomik (ganimet) amaçlı olmuştur.
2-Osmanlıların Kökeni : 1243 Kösedağ Savaşı'ndan sonra Anadolu'da Moğol hakimiyeti başladı. Bu
tarihten önce Kayı Boyu, Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaaddin Keykubat zamanında Anadolu'ya gelmişti.
Kayı Boyu Anadolu'ya ilk geldiğinde başında Ertuğrul Gazi bulunmaktaydı. Anadolu Selçuklu Sultanı
tarafından Kayı Boyu'na Söğüt ve Domaniç kışlak olarak verildi.
3-Kuruluş Sırasında Anadolu ve Çevresi : Kayı boyu Söğüte geldiğinde Anadolu'da Beylikler
dönemi başlamıştı. Anadolu Selçuklu Devleti henüz yıkılmamış fakat İlhanlı Devleti'nin egemenliği altına
girmişti. IV. Haçlı seferi sırasında İstanbul'dan kaçan Rumlar Karadeniz Bölgesi'nde Trabzon Rum
Devleti'ni kurmuştu. Batı Anadolu ve Marmara Bölgesi Bizans hakimiyetindeydi. Moğol istilası nedeniyle
Anadolu'ya Türkmen akını başlamıştı. Türkmen göçleri sonunda Anadolu'daki Hristiyan nüfus azaldı,
Hristiyanlar şehirlere yerleşti. Türkmenler Selçuklu etkisinden kurtardıkları mistik liderleriyle tarikatlar
kurmuştu. Zanaat loncaları yani ahiler zamanla güçlenerek, halkı askeri ve siyasal kargaşaya karşı
korumuştu. Türkmenlerin çoğu köylere yerleşerek tarım ve hayvancılıkla uğraşmıştı. Göçebe yaşamı
sürdüren boylar daha çok Güney Anadolu'da, Toroslar'ın eteklerine ve Çukurova'ya yerleşmişti. Ege,
Marmara ve Doğu Karadeniz'de Rumlar, Kayseri ve Sivas'ta Moğollar, Çukurova ve Doğu Anadolu'da
copyright : kpss mail grubu [email protected]
75
Ermeniler yaşamaktaydı. Anadolu'nun Kuzey Doğu'sunda Altınordu Devleti hüküm sürmekteydi. Doğu
Anadolu ve İran Bölgesi'nde İlhanlılar bulunmaktaydı. Trakya Bölgesi ve Marmara'nın güneyi ile Batı
Anadolu'da Bizans egemendi. Yakın Doğu'da en önemli siyasi güç Memlük Devleti idi. Balkanlar'da
derebeylik rejimi ile yönetilen, Sırp Krallığı, Bulgar Krallığı, Arnavut Beyliği, Macar Krallığı, Eflak ve
Boğdan Beylikleri, Mora Despotluğu, Bosna ve Hersek Beylikleri, Erdel Beyliği bulunmaktaydı.
4-Osmanlı Devleti'nin Büyüme Nedenleri :İslam dini ve İslam dininin öngördüğü cihat inancı.
Türkmen desteğinin alınması ve beyliklerle iyi geçinilmesi. Anadolu'ya gelen Türkmenlerin fethedilen
yerlere yerleştirilmesi yani düzenli iskan politikası Balkanlardaki düzensiz siyasi birlik ve Bizans'taki taht
kavgaları. Yetenekli ve deneyimli yöneticilerin iş başına geçmesi. Merkezi otoritenin güçlü olması.
Fethedilen bölgelerde halka karşı adil davranılması ve dinsel hoşgörünün olması.
1-Osman Bey Dönemi (1299-1326) :Ertuğrul Gazi'nin 1281 yılında ölümü üzerine boyun başına
Osman Bey geçti. 1299 tarihinde Osmanlı Beyliği'nin bağımsızlığını ilan etti. Bu tarih Osmanlı Devleti'nin
kuruluş tarihi olarak kabul edilir. Osmanbey, Ahi teşkilatı ile iyi geçindi. 1302 Koyunhisar savaşında
bizansı yendi. Birlik politikası izlemiştir. Harmankaya tekfuru Köse Mihalin osmanbeye yakınlığı ve
Osmanlı devletine hizmeti oldu.Osman Bey, Yenişehir, Karacahisar, Yarhisar, Bilecik, Mudurnu ve İnegöl'ü
aldı. Osman Bey'e en büyük desteği Anadolu ahileri ve Türk beyleri sağladı. Bölgede bulunan Bizans
tekfurlarına karşı büyük başarılar kazandı. 1308 tarihinde Koyunhisarı'nda Bizans ile ilk savaş yapıldı ve
başarı sağlandı. 1308'de Anadolu Selçukluları'nın yıkılışı üzerine Osman Bey İlhanlılar'a bağlılığını bildirdi.
Bu dönemde ilk defa para basıldı. 1281 yılında Karacahisar'ı ele geçirdi. 1320 tarihinden itibaren ordunun
başına Orhan Bey geçti. Orhan Bey 1326'da Bursa'yı kuşattı. Şehir ele geçirildiği gün Osman Bey öldü.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
76
2-Orhan Bey Dönemi (1326-1362) :Orhan Bey 1324 tarihinde Osmanlı Beyliği'nin başına geçti.
Bursa şehir alınarak başkent yapıldı. 1329'da İznik üzerine yürüdü ve Bizans ile yapılan Maltepe(Palenakon)
Savaşı'nda İznik ele geçirildi. Kocaeli Yarımadası'nın fethi tamamlandı. 1342'de Ulubat ve Mihaliç Kaleleri
alınarak Karesioğulları ile komşu olundu. Karesioğulları Beyliğine son verildi. Edirne önlerine kadar
gelindi. Bizans’a yardım karşılığında Çimpe kalesi alındı. Ankara ve çevresi alındı. İlk medrese İznik’te
açıldı. İlk Osmanlı donanması bu dönemde kuruldu. İlk defa 1353 tarhinde Rumeli'ye geçildi. Marmara'nın
kuzey ve batı kesimlerinin fethi tamamlandı. Gelibolu'nun tamamı, Malkara ve Keşan ele geçirildi. İlk defa
divan teşkilatı kuruldu. İlk vezir de bu dönemde atandı. İlk Kaptan-ı Derya (Karamürsel Paşa) bu dönemde
atandı.
3-I. Murat Dönemi (1362-1389) :I. Murat kardeşlerini öldürerek tahta geçen ilk Osmanlı padişahıdır.
1362 yılında Sazlıdere Savaşı ile Bizans ordularını yenerek Edirne'yi fethetti. Gümülcine ve Filibe alınarak
Bizans'ın Balkanlarla olan bağlantısını kesildi. Bu durum Balkan uluslarının Osmanlı'ya karşı birleşik haçlı
ordusu oluşturmalarına sebep oldu. 1364 yılında oluşturulan bu Haçlı ordusu tarihte Osmanlı Devleti'ne
karşı oluşturulan ilk Haçlı ordusudur. 1364 tarihinde Sırp Sındığı savaşı ile Haçlı ordusu bozguna
uğratılarak yukarı Bulgaristan alındı. 1366 sırplarla çirmen savaşını Osmanlı kazandı. Bu savaş ile
Balkanlar'da Macar etkisi kırıldı. 1371'de Sırplarla Çirmen Savaşı yapıldı ve Sırplar bozguna uğratıldı. 1389
tarihinde ikinci bir Haçlı ordusu Osmanlı Devleti'ne saldırdı. 1389 tarihinde Kosova Savaşı ile Haçlı
orduları ikinci kez yenildi. Bu savaş sonunda, muhafızlara rağmen I. Murat'ı hançerledi. Sırplı hemen
oracıkta paramparça edildi. Anadolu'da Germiyanoğulları'ndan Kütahya, Simav ve Tavşanlı çeyiz olarak
copyright : kpss mail grubu [email protected]
77
alındı(Yıldırım Beyazıt için). Hamitoğlu hüseyinbeyden; Akşehir, Seydişehir, Beyşehir ve Karaağaç satın
alındı. Ankara geri alındı. Çandarlı Halil'in teklifi ile Yeniçeri Ocağı'nın ve kapıkolu örgütlerinin temeli
atıldı. İlk defa devşirme sistemi uygulanmaya başlandı. Tımar sistemi oluşturuldu. Rumeli Beylerbeyliği
kurularak, merkeze bağlı eyalet sistemi oluşturuldu. Balkan halklarının sempatisi kazanıldı.
4-I. Bayezit (Yıldırım) Dönemi (1389-1402) :Beyliklerler mücadele ederek Anadolu'nun siyasi
birliğini sağladı. İlk kez Anadolu’da Türk Birliği sağlandı. İstanbul iki kez kuşatıldı fakat başarı
sağlanamadı. İlk kuşatmada Bizans Avrupa'dan yardım istedi ve Haçlı ordusu harekete geçti. 1396 Niğbolu
Savaşı ile Haçlı ordusu bozguna uğratıldı. Bu savaş sonunda Mısır'da bulunan Abbasi Halifesi I.
Mütevekkil, Yıldırım Bayezit'e gönderdiği mektupta ona "Sultan-ı İklim Rum" diye hitap etmiştir. Bu
savaşla Bulgaristan ele geçirildi, Eflak ve Bosna Osmanlı Himayesine girdi. İkinci İstanbul kuşatması
sırasında Boğaz'ın Anadolu yakasına Güzelcehisar da denilen Anadolu Hisarı inşa edildi. Bu kuşatma
Timur'un Anadolu topraklarına girdiği haberi üzerine kaldırıldı.
Ankara Savaşı'nın Nedenleri :1. Timur'un cihan hakimi olma amacıyla büyük bir imparatorluk
kurmak istemesi 2. Timur'un, Çin'e yapacağı seferde Batı'da güçlü bir devlet bırakmak istememesi. 3.
Ahmet Celayir ve Kara Yusuf'un Osmanlı Devleti'ne sığınması 4. Türkmen Beylerinin Timur'a sığınması ve
Beylerin Timur'u kışkırtması. 5-Beyazıt’ın doğuya yayılma siyaseti.
Ankara Savaşı (1402) :Timur, 1402 yılında Anadolu'ya girerek, Sivas'ı aldı. Yıldırım Bayezit ve
Timur Çubuk Ovası'nda karşılaştı. 1402 yılında meydana gelen Ankara Savaşı'nda Osmanlı ordusu yenildi
ve Yıldırım Bayezit esir düştü.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
78
Ankara Savaşı'nın Sonuçları :1. Yıldırm Bayezit Timur'a esir düştü ve esaret altında öldü. 2.
Anadolu'da Türk birliği bozuldu ve beylikler yeniden kuruldu. 3. Batı'ya olan Türk ilerleyişi yavaşladı ve
İstanbul'un fethi gecikti. 4. Bizans İmparatorluğu geçici bir süre de olsa kendini toparlama fırsatı buldu. 5.
Fetret Dönemi başladı.
Fetret Devri (1402-1413) :I. Bayezit'in oğullarından Süleyman Rumeli'de, Musa Bursa'da, İsa
Balıkesir'de ve Mehmet de Amasya'da hükümdarlığını ilan etti. Kardeşler arasında taht kavgası başladı ve
Anadolu'nun siyasi birliği sarsıldı. Mehmet Çelebi 1413'te kardeşlerini ortadan kaldırarak Osmanlı tahtına
geçti. Osmanlı Devleti, 11 yıl süren Fetret Devri'nde, sağlam devlet örgütü ve yerleşmiş sosyal kurumlar
sayesinde yıkılmaktan kurtuldu. Fetret Devri'nde Musa Çelebi İstanbul'u kuşattı.
5-I. Mehmet (Çelebi) Dönemi (1413-1421) : Anadolu'da siyasi birliği yeniden sağladı. (Osmanlı
devletinin ikinci kurucusu) Aydınoğlu Beyliği'nden İzmir'i aldı. Karamanoğlu Beyliği'nden Akşehir ve
Beyşehir'i geri aldı. Candaroğlu Beyliği'ni de ortadan kadırdı. Eflak Beyi'ni yenerek bu beyliği hakimiyeti
altına aldı. Fetret Devri'nde Osmanlı Devleti'nin Balkanlar'da toprak kaybetmemesinin nedeni Balkanlar'da
izlediği hoşgörü politikasıdır. Çanakkale abluka altına almıştır. Venedikle ilk deniz savaşı yapılmıştır.
Batınilik mezhebini yaymaya çalışan Şeyh Bedrettin Mahmut'un müritlerinden Börklüce Mustafa ve Torlak
Kemal ile birlikte isyan etti. Fakat isyan bastırıldı. 1420'de Mustafa Çelebi isyan etti.
6-II. Murat Dönemi (1421-1451):Bizans'ın desteklediği Mustafa Çelebi hükümdarlığını ilan etti fakat
1422 yılında yakalanarak öldürüldü. İstanbul'u kuşattı fakat kardeşi Çelebi Mustafa'nın isyanı sonucu,
kuşatma yarım bırakıldı. Menteşoğulları, Candaroğulları, Aydınoğulları ve Taceddinoğulları Beyliklerine
copyright : kpss mail grubu [email protected]
79
son verdi. Germiyanoğlu Yakup Bey, oğlu olmadığı için topraklarını Osmanlı Devleti'ne vasiyet etti.
Selanik, teselya, yanya alındı. Arnavutluk, Osmanlı himayesine girdi.
Osmanlı-Venedik Savaşı (1425-1430) :Ankara Savaşı'nı fırsat bilen Bizanslılar, Eflaklar, Arnavutlar
ve Sırplar, Osmanlı aleyhine harekete geçmişti. Osmanlı Devleti'nin Adriyatik ve Ege'nin Batı kıyılarına
sarkması, Venediklilerin işine gelmiyordu. Osmanlı Devleti de Balkanlar'da daha güvenli ilerleyebilmek
için Venediklilerin elinden Selanik'i geri almak istiyordu. 1425-1430 yılları arasında meydan gelen savaşta
Osmanlı Devleti Selanik, Yanya ve Serez'i ele geçirdi. Orta ve Güney Arnavutluk'ta Osmanlı egemenliği
sağlanmış oldu. 1444 yılında Osmanlı ordusu Haçlılara karşı yenilgiler aldı. Osmanlı Devleti, 1444 yılında
kendi lehine olmayan Edirne Segedin Antlaşması'nı imzaladı. 2.Mehmetin 12 yaşında tahta çıkmasından
istifade etmek isteyen haçlılar Osmanlıya saldırdı. 1444 varna savaşında 2.Murat haçlı ordusunu bozguna
uğrattı.
II. Kosova Savaşı (1448) :1444 Varna yenilgisinden sonra intikam için yeni bir haçlı ordusu
oluşturuldu. Jan Hunyad önderliğindeki Haçlı ordusu Mora seferine çıkmış bulunan II. Murat'ın ordusuna
saldırdı. 1448 tarihinde meydana gelen Kosova Savaşı'nda Haçlı Ordusu bozguna uğratıldı. Balkanlardaki
Osmanlı hakimiyeti kesin olarak sağlanmış oldu. Bu tarihten itibaren, Avrupalılar, Osmanlı Devleti'ne karşı
bir daha Haçlı ordusu oluşturma cesareti bulamadı. Bu tarihten sonra Avrupalılar 1683 yılına kadar sürekli
savunmada kalmış, Osmanlı saldıran taraf olmuştur.
XIV. ve XVI. Yüzyıl Osmanlı Kültür ve Uygarlığı
copyright : kpss mail grubu [email protected]
80
Osmanlı Devletinde merkezi bir yönetim vardı. 2.Mehmet kardeş katlini yasallaştırmıştır. 1.Ahmet
döneminde “ekber-i erşet” sistemi getirildi. Böylece, şehzadelerin sancaklara çıkma esasını kaldırarak
“kafes sistemi” geldi.
Devlet Yönetimi
Padişah : Osmanlı Devleti'nin yönetimine Al-i Osman diye adlandırılan Osmanlı ailesi dışında başka
bir sülaleden hükümdar getirilmemiştir. Devletin ve milletin devamı ilkesine uyularak, bir isyan çıkmasının
önüne geçmek amacıyla diğer şehzadeler öldürülürdü. Bu nedenle yıkılışına kadar, Osmanlı Devleti'nde
Roma ve Bizans'ta olduğu gibi bir çok sülale iş başına geçmemiştir. I. Ahmet Dönemi'nden itibaren, kardeş
katli kaldırılarak, oda hapsi uygulaması başlamıştır. Padişah, törelere göre, bütün güç ve kudreti elinde
bulunduran ve memleketin sahibi sayılırdı. Padişah, şer'i hukuka aykırı olmamak şartıyla, birtakım
hükümler verir, bunlar örf olarak adlandırılırdı.
Padişahlar aynı zamanda ordunun başkomutanı idi. XVI. yüzyıla kadar padişahlar, şehzadelikleri
döneminde savaşlara katılır, ülke idaresi ve savaş teknikleri konusunda tecrübe kazanırlardı. Padişahlar, dini
anlamda yetkilere de sahiptiler. Bu yetki Yavuz Sultan Selim'in, Mısır'ı alması ile Halife-i Müslimin, yani
Müslümanların halifesi sanı ile belirtilmişti.
Padişah çocuklarına, çelebi veya şehzade denir, şehzadeler, babalarının sağlığında büyük bir sancağa
tayin edilirdi. Buralarda, başlarında da "Lala" denilen devlet adamları olmak üzere, devlet yönetimi
konusunda yetiştirilirlerdi. Her şehzade hükümdar olma hakkına sahipti. Tahta çıkma konusunda herhangi
bir veraset sistemi yoktu. Osman Bey ve Orhan Bey döneminde padişahlık hakkı hanedanın bütün erkek
üyelerine aitti.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
81
Ancak, I. Murat döneminden itibaren padişahlık, padişah ve oğullarına bırakılmış, bu durum
şehzadeler arasında zaman zaman taht kavgalarına sebep olmuştu. Fatih Kanunnamesi'nde bu durum;
"şehzadelerin hangisine saltanat nasip olursa onun tahta geçeceği" şeklinde belirtilmiş, böylece bu
kanunname ile kardeş katli yasallaşmıştır. I. Ahmet dönemi ile birlikte, ekber ve erşad yani en akıllı ve en
yaşlı kişinin tahta geçmesi kuralı getirilerek veraset sistemi belirgin bir duruma gelmişti.
Osmanlı padişahları Halifelik yetkilerini ilk defa 1774'te imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması'nda
Kırım Müslümanlarını dini açıdan kendilerine bağlıyarak kullanmışlardır.
Merkez Yönetimi
Saray :XV. yüzyılla birlikte Osmanlı Devleti giderek gelişmiş ve büyümüş, buna paralel padişahların
oturduğu saraylar da büyümüş ve ihtişamı artmıştı. Bursa'nın başkent olduğu dönemlerde, burada bir saray
yapılmış, ardından Edirne'nin alınması ile buraya da saraylar yapılmaya başlanmıştı. Fatih'in İstanbul'u fethi
ile, önce bugünkü İstanbul Üniversitesi'nin bulunduğu alana, Saray-ı Amire yani "büyük saray" diye bilinen
bir saray yapılmış, zamanla bu sarayın yetersiz kaldığına inanılarak, yine Fatih döneminde Topkapı
Sarayı'nın yapımına başlanmıştı. Dört tarafı duvarlarla çevrili olan bu saray,değirmenleriyle, fırını ve
bostanıyla, silah depolarıyla, ahırlarıyla, mescidleriyle adeta bir kasabayı andırmaktaydı. Bu dönemde saray,
padişahın ailelerine ayrılan harem, devşirmelerden ve savaşlarda esir alınıp yetiştirilen gençler ve
gönüllülerden oluşan Enderun ile sarayın dış hizmetlerine bakanlar için ayrılan Birun olmak üzere üç ana
bölümden oluşurdu.
Birun :Osmanlı Devleti'nin zamanla gelişip büyümesi sonucu, başlangıçta basit ve sade olan saray
teşkilatı yetersiz kalmış, sınırların hızla büyümesi ile devlet memurlarının sayısı artmıştı. Bu durum saraya
da yansımış, saray görevlilerinin sayıları da artmıştı. Bu durumda iki terim ortaya çıkmıştı; Enderun ve
copyright : kpss mail grubu [email protected]
82
Birun. Farsça bir kelime olan ve "dış" analamına gelen Birun, Osmanlı sarayında dış hizmetlere bakan,
sarayda yatıp kalkmak zorunda olmayan padişah hocası, hekimbaşı, cerrahbaşı, hünkar imamı gibi kişilerin
bağlı olduğu kısımdı. Bu insanlara "Birun Halkı" ya da "Dış Halkı" denirdi. Birun Halkı, Enderun Halkı'na
göre daha üst seviyede idi. Birun terimi Tanzimat'ın ilanı ile kullanılmamaya başlanmıştı.
Enderun : Farsça bir kelime olan Enderun "iç" anlamına gelir. Enderun ve Enderun'a mensup halk,
devşirme denilen hristiyan çocukları ile savaşlarda esir alınıp yetiştirilen gençler ve gönüllülerden oluşurdu.
Devşirme kanununa göre sekiz ve on sekiz yaşları arasında toplanan ve daha sonra boy, gösteriş, ahlak ve
zeka olarak seçilen bu gençler, önce Edirne Sarayı, Galat Sarayı ve İbrahim Paşa Sarayı gibi saraylarda
Türk-İslam adet ve geleneklerine göre yetiştirilir, ardından Enderun'daki ihtiyaca göre buraya alınıp,
kendilerine birer oda tahsis edilir, saray adabını öğrendikten sonra, yeteneklerine göre devlet
memurluklarına atanırlardı. Bu odaların en önemlisine Hasoda denirdi. Kısaca Enderun, Osmanlı Devleti'ne,
devlet memuru yetiştiren bir yüksek okuldu. 2.Mehmet İstanbulda sanh-ı seman medresesi, kanuni de
süleymaniye medresesini açmıştır. Devlet halkın eğitimi ile ilgilenmemiştir.
Harem :Arapça'da girilmesi yasak ve kutsal olan yer anlamına gelen harem, Osmanlı saray yapısında
önemli bir yer tutar. Harem-i Humayun veya Harem Dairesi adı verilen bu kısım da tamamen padişah
kadınlarına ayrılmıştı. Haremde bulunan kadınlar, Harem Ağası denilen, erkekliği yok edilmiş kişilerin
kontrolündeydiler. Hareme alınacak kadınlar itina ile seçilir, bunlar ya değişik ırklardan seçme güzel
kadınlar, ya da padişaha bazı devlet adamlarının göndermiş olduğu kadınlardan oluşurdu. Bununla birlikte
bir takım cariyeler, yani savaşlarda esir alınan kadınlar da, Harem Ağası'nın seçimi ile hareme girebilirlerdi.
Harem-i Humayun aynı zamanda bilinenin aksine, padişahın giyim ve kuşamı dahil tüm özel işlerinin
düzenlendiği bir kurumdu.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
83
İstanbul Yönetimi : İstanbul, Osmanlı Devleti için kuruluş yıllarından itibaren hem siyasi hem de
ticari açıdan önemini korumuştu. 1453 yılında İstanbul'un fethi ile, Osmanlı Devleti'ne başkentlik yapmaya
başlayan şehir, Osmanlı tarihinde "payı taht-ı saltanat", yani "saltanatın başkenti" olarak anılmıştır.
İstanbul, ülke yönetiminde özel bir yere sahipti. Bütün merkez teşkilatının bulunduğu İstanbul'a özel
memurluklar vardı. Bunlardan bazıları; İstanbul Ağası, İstanbul Kadısı, Şehremini idi.
Yeniçeri Ağası'nın bir görevi de İstanbul'un güvenliğini sağlamaktı. İstanbul Kadısı, şehirdeki şer'iyye
mahkemelerinin başında bulunan, yani adalet işleri ile uğraşan kişi idi. Bu arada şehirde bulunan saray ve
hükümete ait binaların onarım ve tamir işlerine bakan kişiye "Şehremini" denirdi. Şehremini (şehir emini)
İstanbul belediye başkanı. Sadece istanbulda belediye var.
Divan-ı Hümayun :Osmanlı Devleti'nde bugünkü anlamda Bakanlar Kurulu, Danıştay, Yargıtay,
Anayasa Mahkemesi gibi devlet kurumlarının görevlerini yerine getiren ve bizzat padişahın başkanlık
yaptığı, birinci derecede devlet işlerinin görüşüldüğü divana Divan-ı Hümayun denir. En yüksek yargı
organıdır. Selçuklu, İlhanlı gibi Türk Devletlerinden örnek alarak oluşturulan Divan Teşkilatı ilk defa Orhan
Bey zamanında kurulmuştu (Divan 2.Mahmut döneminde kaldırılmıştır.). Fatih Sultan Mehmet'e kadar
divana padişahlar başkanlık ederken, Fatih'ten sonra divana sadrazamlar başkanlık etmeye başlamıştı.
Divan, padişah nerde ise orda kurulurdu. Fatih devrine kadar Divana padişahlar başkanlık ederken, bu
tarihten itibaren Vezir-i Azamlar başkanlık yapmış, padişah divan toplantılarını kafes arkasından dinlemişti.
Divan toplantılarında, birinci veya ikinci derecede siyasi, idari, askeri, örfi, şer'i, adli, mali işlerle
birlikte, halkın şikayetleri ve davaları görüşülüp karara bağlanırdı. Divan hangi din ve mezhepten olursa
olsun herkese açıktı. Divan üyelerinin başında, asli üye olarak kabul edilen; Vezir-i Azam, Vezirler,
copyright : kpss mail grubu [email protected]
84
Kadıaskerler, Defterdarlar ve Nişancı sayılabilir. Bunlardan başka, Rei'sü'l Küttab, Kaptan-ı Derya, Yeniçeri
Ağası da toplantılara katılırdı. Şeyhülislam Divan üyesi değildi.
Ayak divanı: Padişahın halk ve askerle görüştüğü divandır.
Galebe divanı: Yabancı elçilerin kabul edildiği divandır.
Seyfiyye :Divanda padişaha ait yetkileri kullanmak üzere görevlendirilen sınıflardan biri olan
Seyfiyye (ehl-i Örf), yürütme gücünü elinde bulunduran sınıftı. Seyfiyye; Sadrazamdan, en alt rütbedeki
kapıkulu ve tımarlı sipahiye kadar uzunan bir sınıftı. Bu sınıfın Divan-ı Hümayun'daki temsilcileri
vezirlerdi.
Sadrazam :Bugünkü anlamda başbakana eş olan Vezir-i Azam, Osmanlı Devleti'nin başlangıçta sayısı
bir olan vezirlerin giderek sayısının artması üzerine, birinci vezire verilen addır. Vezir-i Azam, diğer
Vezirler ve devlet ileri gelenlerinin başı ve hepsinin en ulusu sayılırdı. Vezir-i Azam, padişahın da mutlak
vekiliydi. Vekilliğin işareti ise padişah tarafından kendisine verilen mühür, yani Mühr-ü Hümayun idi. Fatih
devri ile birlikte divana başkanlık etmeye başlayan Vezir-i Azamlar, padişah savaşa gitmediği zamanlarda
da ordu komutanı olarak sefere çıkar ve Serdar-ı Ekrem ünvanı alırdı. Vezir-i Azamlar XVI. yüzyılla
birlikte, en büyük vezir anlamına gelen Sadr-ı Azam diye anılmaya başlanmış, sadrazamların yönetimdeki
ağırlığı XVII. yüzyılla birlikte giderek artmıştı. Bu dönemde sadrazamlar devlet işlerini kendi saraylarında
yönetir olmuş, bu nedenle sadrazam sarayı, "yüksek kapı" anlamında olan "Bab-ı Ali" denmeye başlanmıştı.
Vezirler :Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarında vezir sayısı birdi. Zamanla vezirlerin sayıları artarak,
Orhan Bey döneminde iki, Fatih döneminde dört, Kanuni döneminde yedi olmuştur. Vezir sayısının
çoğalması ile birinci vezire Vezir-i Azam denmiştir. Kaynaklara göre ilk Vezir-i Azam, Çandarlı Halil
Hayrettin Paşa'dır. Vezirler Divan-ı Hümayun'da Kubbe Altı'nda toplanıp kendilerine verilen görevlerle
copyright : kpss mail grubu [email protected]
85
uğraştıkları için, Kubbe Veziri veya Kubbenişin diye de adlandırılmışlardır. Divanın doğal üyeleri olan
Vezirler, üç tuğ taşır, maaş yerine kendisine tahsis edilen Has gelirlerinden faydalanırlardı.
Kaptan-ı Derya :Osmanlı Devleti'nde donanmanın başında bulunan kişiye (Donanma Komutanı)
Kaptan-ı Derya denirdi. Kaptan-ı Derya, divan üyesi olmakla birlikte, sadece İstanbul'da olduğu zamanlarda
toplantılara katılırdı. Osmanlı Devleti, kuruluş yıllarında sınırları denizlere ulaşıp, denzi ötesi fetihlere
başlanınca, gemiler yapmak ihtiyacı doğmuş, yapılan gemilerin her birine de "reis" ünvanı ile birer kaptan
atanmıştı. Bu resilerin başındaki kişiye de "Derya Beyi" denmişti. Donanma büyüdükçe, donanmanın
başında bulunan komutana Kapan-ı Derya denmeye başlanmıştı. Osmanlı Devleti'nde ilk Kaptan-ı Derya,
Orhan Bey zamanında atanmış, bu göreve ilk gelen kişi de Karasioğulları kökenli, "Karamürsel Paşa"
olmuştu. Kaptan-ı derya vezir rütbesinde. Kanuni döneminde divan üyesi olmuştur. Tanzimat'ın ilanı ile
birlikte Kaptan-ı Derya, Bahriye Nazırı olarak anılmaya başlandı.
Yeniçeri Ağası :Divan üyelerinden biri olan Yeniçeri Ağası, Yeniçeri Ocağı'nın en üst kademedeki
komutanıydı. Yeniçeri Ağası, hem Yeniçeri Ocağı hem de Acemi Ocağı işlerinden sorumluydu. Ayrıca
İstanbul'un asayişinden de sorumlu olan Yeniçeri Ağası, padişahın Cuma Selamlığı'na çıkışında, emrindeki
Yeniçeriler ile namaz çıkışında selamlıkta bulunurlardı. Savaşlarda padişahın koruyucusu ve en yakın askeri
olan Yeniçeri Ağası, Yeniçeri Ocağı'nın komutanı olması ve padiaşhın tahtta kalmasının çoğu zaman
Yeniçerilerin elinde olması nedeniyle, padişahın bir numaralı adamı idi. 1826 yılında Yeniçeri Ocağı'nın
kaldırılması ile Yeniçeri Ağalığı da tarihe karışmıştır. Yeniçeriler, “orta” denilen taburlar halinde
teşkilatlandırılmışlardır.
İlmiyye :Divanda padişaha ait yetkileri kullanmak üzere görevlendirilen diğer bir sınıftı. Ehl-i Şer
olarak da bilinen İlmiyye sınıfı, medrese eğitimi almış alimlerden oluşurdu. Bu sınıfın devlet içindeki
copyright : kpss mail grubu [email protected]
86
görevleri; tedris (bilgi aktarma), kaza (İslam hukukuna göre hüküm verme) ve ifta (yapılan işlerin şeriata
uygun olup olmadığını kontrol etme) idi. İlmiyye sınıfının Divan-ı Hümayun'daki temsilcisi Şeyhülislam
yani müftüydü.
Şeyhülislam :Şeyhülislam; kendisine sorulan genel veya özel konulardaki şeriata veya hukuka ait
noktalara, Hanefi Mezhebi'ne göre cevap veren kişiydi. Verdiği bu cevaba da "fetva" denirdi. Şeyhülislam'ın
ilk defa ne zaman görevlendirildiği bilinmemektedir. Bazı kaynaklara göre şeyhülislam veya müftü tabiri ilk
defa II. Murat zamanında kullanılmaya başlanmıştır. Yine kaynaklarda geçen ilk şeyhülislam, II. Murat
dönemindeki Molla Şemseddin Fenari'dir. Osmanlı Devleti'nde, 1920'de bu göreve getirilen son
Şeyhülislam, Medeni Mehmet Nuri Efendi'ye kadar toplam 129 kişi bu makama geçmiştir. Osmanlı
tarihinde birçok Şeyhülislamın padişaha ters düştüğü veya ona sert söz söylediği görülmüştür.
Örneğin, Şeyhülislam Zenbilli Ali Efendi, kendisine görüşme teklif eden II. Bayezit'in teklifini reddetmişti.
XVIII. yüzyıl ile birlikte bir ülkeye savaş ilan edilip edilmemesi Şeyhülislam'ın fetvasına göre belli olmaya
başlamıştı. Önceleri Divan üyesi olmayan Şeyhülislamlar, XVI. yüzyıl ile birlikte Divan'a katılmaya
başlamışlar, protokolde Kazaskerlerden sonra gelmişlerdi. Kanuni sultan döneminde divan üyesi oldu.
1.Mahmut zamanında şeyh-ül İslam adını aldı.
Kazasker :Kaynaklara göre, Osmanlı Devleti'nde, 1362'de I. Murat zamanında kurulan Kazaskerlik
makamı, ilk defa Abbasiler döneminde görülmüştür. Anadolu Selçuklu Devleti'nde de benzer bir makam
göze çarpar. Yine kaynaklara göre Osmanlı Devleti'nde Kazaskerlik makamına ilk kez Bursa kadısı Çandarlı
Kara Halil getirilmiştir. Kazasker'in anlamı; asker kadısı, ordu kadısıdır. 1480'e kadar Kazasker sayısı
birken, bu tarihden itibaren Anadolu ve Rumeli Kazaskeri olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Rumeli Kazaskeri,
derece ve rütbe olarak Anadolu Kazaskerinden daha üstündü. Bu arada Kazasker, rütbe ve protokol
copyright : kpss mail grubu [email protected]
87
bakımından vezirlerden hemen sonra gelirdi. Divan üyelerinden olan Kazasker, Divan'da büyük davalara
bakarlardı.
Kazasker aynı zamanda, padişah sefere çıktığında onunla birlikte sefere çıkmaya mecburdurlar. İlmiye
sınıfından olan Kazasker, XIX. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti'nin en önemli memurlarındandı.
Kalemiyye :Ehl-i Kalem olarak da adlandırılan bu sınıf, Osmanlı Devleti'nin idari ve mali
bürokrasisini oluşturur. Kalemiyye sınıfının Divan-ı Hümayun'daki temsilcisi Reis-ül Küttap'tır.
Nişancı :Türklerde hükümdar ferman ve beratlarına "nişan", bu işle sorumlu kişiye de Nişancı denirdi.
Divan-ı Hümayun üyelerinden olan Nişancı, derece ve protokole göre vezirlerden sonra gelirdi. Osmanlı
Devleti'nde ilk Nişancı'nın ne zaman görevlendirildiği bilinmemektedir. İlmiyye sınıfından seçilen Nişancı,
birinci dereceden memur sınıfına girerdi. Nişancı'nın asıl görevi, padişah adına yazılan fermanlara, beratlara
ve namelere, padiaşhın imzası demek olan tuğra çekmekti. Devlet bakanı.
Padişah mektuplarının yazım işi XVI. yüzyılla birlikte Reis'ül Küttablar'a devredilince, Nişancılar sadece
tuğra çekmekle görevlendirilmişlerdi. Nişancının bir başka görevi de Tahrir Defterleri'ni düzenlemek, yani
fethedilen toprakları Has, Zeamet ve Tımar olmak üzere gelirlerine göre ayırarak defterlere kaydedip, bu
toprakların dağıtımını yapmaktı.
Reis-ül Küttap :Katiplerin reisi anlamına gelen Reis-ül Küttap, XVII. yüzyıla kadar, Divan-ı
Hümayun Katipleri'nin şefi pozisyonunda olmasına rağmen, Divan'ın asıl üyesi değildi. Bu dönemde
Nişancı'ya bağlı bir memur olarak çalışırlardı. XVI. yüzyılda Divan üyesi olarak kabul edilmiş ve dış
işlerinden sorumlu hale gelmişlerdi. Reis-ül Küttap'ın görevleri kanunnamelerde şu şekilde tanımlanmıştı;
Padişah tarafından verilen hüküm ve kararları düzeltmek ve tamamlamak, fermana uygun olarak emirler
yazmak ve padişah ve Vezir-i Azam'a gelen mektupları tercüme ederek cevap yazmak idi.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
88
Defterdar :Osmanlı Devleti'nde mali işlerin başında bulunan, bugünkü anlamda Maliye Bakanı
görevini yerine getiren kişiye Defterdar denirdi. Kaynaklara göre Osmanlı Devleti'nde ilk Defterdar, I.
Murat'ın son zamanlarında veya I. Bayezit'ın ilk yıllarında göreve getirilmiştir. Diğer devlet
memurluklarında da olduğu gibi, Osmanlı Devleti'nin büyümesine paralel olarak, başlangıçta bir olan
Defterdar sayısı, Fatih devrinde Anadolu ve Rumeli Defterdatı olmak üzere ikiye çıkarılmıştı.
Divandaki yerleri Kazaskerler'den sonra gelen Defterdarlar, devletin gelir ve giderlerini yani bütçesini
hazırlarlardı.
Taşra Yönetimi :Taşra yönetiminin temeli tımar sistemi denilen, bir kısım asker ve devlet
görevlilerine belli bölgelerde vergi kaynaklarının tahsis edilmesi, ve buna karşılık onlardan devlet için
hizmet beklenmesi sistemine dayanırdı. Tımar sistemi sayesinde devlet, hem tahsis ettiği, miktarı
belirlenmiş vergileri toplamak gibi ikinci bir iş yapmıyor, hem de çağrıldığında askere gelecek hazır bir
kuvvet oluşturuyordu. Taşra Teşkilatı, küçükten büyüğe; köy (karye), nahiye, kaza, sancak (liva) ve
eyaletlerden oluşmakta idi. Nahiyelerin köylerle birleşmesinden kazalar, kazaların birleşmesinden sancaklar,
sancakların birleşmesi ile de eyaletler ortaya çıkmıştı. Bunlar arasında en fazla toprağa sahip birim kazalar
ve sancaklardı. Kzalarda yönetici olarak, kadı, alaybeyi ve subaşı bulunurdu. Kadılar adli işlere, subaşılar
ise asayişle ilgili işlere bakarlardı.
Sancakları ise Sancak Beyi denen kişi yönetir, bu kişi askeri ve idari işlerin tümünden sorumlu olurdu.
Sancakların birlşemesi ile oluşan eyaletlerde ise başta Beylerbeyi denilen yönetici birisi bulunurdu.
Beylerbeyi bulunduğu bölgede, padişahın temsilcisi olarak bütün yönetimden sorumlu idi. Bunlar
Anadolu ve Rumeli Beylerbeyi olarak ikiye ayrılmıştı.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
89
Özel Yönetimli (Saliyaneli) Eyaletler :Tımar sisteminde, devlet tarafından tahsis edilmiş ve miktarı
belirlenmiş olan vergiye dirlik denirdi. Saliyaneli eyaletlerde tımar sistemi uygulanmadığı için, buralardan
yıllık vergi alınır, bu vergiye de yıllık anlamına gelen "saliyane" denirdi. İl kez Kanuni Sultan Süleyman
zamanında oluşturulan bu birimlerin toprakları kesinlikle dirliklere ayrılmaz, yıllık gelirleri, iltizam denilen,
verginin peşin olarak alınması, şeklinde toplanırdı. Bu vergileri toplayan kişilere de "mültezim" denirdi.
Saliyaneli eyaletlerin başında; Trablusgarp, Tunus, Cezayir, Mısır, Bağdat, Basra, Yemen ve Habeşistan
geliyordu.
Merkeze Bağlı (Saliyanesiz) Eyaletler :Osmanlı Devleti'nde taşra teşkilatı üç bölümden oluşmuştu.
Bunlar; Merkez bağlı Eyaletler, Bağlı Beylik ve Hükümetler ile Özel yönetimi olan eyaletlerdi.
Tımar sistemi üzerine kurulmuş Osmanlı taşra teşkilatında, XVI. yüzyılla birlikte sınırların genişlemesi ile,
ülkenin her yanında tımar sistemi uygulanamamış, bazı bölgeler bu uygulamanın dışında tutulmuştu. Tımar
sisteminin uygulandığı eyaletlere, "saliyanesiz", tımar sisteminin uygulanmadığı yerlerede "saliyaneli"
eyalet denirdi. Saliyane, yıllık demektir. Tımar sisteminin uygulanmadığı eyaletlerden alınan yıllık vergiye
de bu ad verilir. Saliyanesiz eyaletlerin bazıları; Rumeli, Bosna, Temeşvar, Budin, Eğri, Anadolu,
Zülkadinye, Trabzon, Şam, Halep, Raka, Diyarbakır, Van, Kars ve Kefe idi.
Eyalet :Osmanlı Devleti'nde şimdiki anlamda "il" olarak bilinen temel idari birimdir. Eyaletlerin
başındaki yöneticiye "beylerbeyi" denirdi. Fakat beylerbeyi, bugünkü validen daha fazla yetkilere sahipti.
Eyalet valileri, sadece idari memur olmayıp aynı zamanda savaş durumunda mahiyetindeki adamları ve
askerleri ile savaşa katılırdı. Eyaletler sancaklara ayrılmıştı. Sancakların başında da "sancak beyi"
bulunurdu.
Eyaleti- beylerbeyi; sancakları- sancakbeyi; kazaları- kadılar; köyleri-tımarlıbeyler yönetir.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
90
Saliyanesiz Eyalet: Anadolu, Rumeli, Karaman, Erzurum, Halep ve Şam tımar sisteminin uygulandığı
yıllıksız eyaletlerdir.
Saliyaneli Eyalet: Mısır, Habeş, Bağdat, Basra, Yemen, Cezayir,… yıllıklı eyaletlerdir.
Sancak :Osmanlı Devleti'nde idari bir birim olan sancak, kazaların birleşmesi ile oluşurdu. Sancak,
liva olarak da isimlendirilirdi. Sancakların başında "sancak beyi" yani "mutasarrıf" bulunurdu. Sancakların
bir araya gelmesi ile eyaletler oluşurdu. Sancakların güvenlik işlerine subaşı (ordu komutanı) bakardı.
Şehzade sancakları: Manisa, Konya, Kütahya, Trabzon, Antalya, Amasya ve Kastamonudur.
Kaza :Osmanlı mülki yapılanmasındaki kaymakam idaresinde bulunan idari birime verilen addır.
Klasik dönemde taşra yönetiminde önemli bir yer tutan kazalar, kadıların idari yargı fonksiyonunun
azalmasından dolayı XVIII. yüzyılda önemini yitirmiştir.
Nahiye: Osmanlı taşra yönetiminde, en alt birimdir. Daha çok bir kaç köyden oluşurdu. Günümüzde
"bucak" olarak bilinen bu idari birimin başında "nahiye müdürü" bulunurdu.
Bağlı Beylik ve Hükümetler : Osmanlı Devleti idari teşkilatında, eyalet teşkilatı dışında kalan ve iç
işlerinde serbest ancak Osmanlı Devleti'nin hakimiyetini kabul etmiş, imtiyazlı, yani özel statülü beylik ve
hükümetler de vardı. Bunların başlıcaları Kırım Hanlığı, Sırbistan, Eflak, Boğdan, Erdel ve Hicaz Emirliği
idi. Bunların kralları veya beyleri kendi asilzadeleri arasından, Osmanlı Devleti tarafından seçilmekte ve
gördükleri himayeye karşı, Osmanlı Devleti'ne belirli miktarda vergi ve asker göndermek zorundaydılar.
Ancak Kırım Hanlığı ve Hicaz yanş Mekke-i Mükerreme Emirliği bu statünün dışındaydı. Bu yapılanma ilk
kez Fatih Sultan Mehmet zamanında oluşturulmuştu.
Toprak Yönetimi
copyright : kpss mail grubu [email protected]
91
Öşri Topraklar:Müslümanlara ait olan veya Müslümanların yerleştirildikleri topraklardır. Mülk
olarak verilmiştir. Öşür ve çift resmi (öşür ve arazi vergisi) ödemekle yükümlüdürler. Arazi-i Öşriyye olarak
da bilinen Öşri Arazi, ya fetihten önce Müslümanların elinde bulunan arazi ya da fethedildiği zaman
Müslümanlara verilmiş olan topraklardı. Bu topraklar sahiplerinin mülkü olup mülk sahipleri yaptıkları
ziraat oranında elde ettikleri ürünün onda birinden, beşte birine kadar devlete vergi vermekle
yükümlüydüler.
Haraci Topraklar:Müslüman olmayanlara bırakılan veya mülk olarak verilen topraklardır. Haraci
Mukaseme (Üretim vergisi) ve haracı muvazzafa (arazi vergisi) ödemkle yükümlüdürler. Arazi-i Haraciyye
olarak bilinir. Mülki arazinin bir çeşidi olan Haraci arazi, hristiyan halka ait topraklardı. Bu topraklar tıpku
öşri topraklar gibi, sahiplerinin elde ettikleri ürünün onda birinden beşte birine kadar toprak vergisi
vermekle yükümlü oldukları topraklardı.
Miri Arazi :Bu topraklar her türlü işletim hakkı devlete ait olan topraklardı. Bu topraklar, topraktan
alınan verginin büyüklüğü ve hizmete göre çeşitli bölümlere ayrılmıştı. Miri toprak üzerinde yaşayan kişiler,
bu toprakların asıl sahibi olmayıp, kiracı konumundaydılar.
Osmanlı Devleti'nde Miri toprağın kullanım şekli şu şekilde idi : Tımar sisteminde; bir kısım asker ve ya
devlet görevlilerine belirli bölgelerde vergi kaynakları tahsis edilir, karşılık olarak da onlardan devlet
görevlilerine belirli bölgelerde vergi kaynakları tahsis edilir, karşılık olarak da onlardan devlet için bir takım
hizmetler beklenirdi. Miri Arazi de de; Osmanlı Devleti, bir toprağı fethettiğinde, ki bu toprağın hıristiyan
toprağı veya Müslüman toprağı olması önemli değildi, toprak boş bırakılmayıp ekilmek şartıyla eski
sahiplerine verilir, bu topraklarda ziraat yoluyla elde edilne vergiler, direkt devlete değil de, o yerin geliri
hizmet karşılığı kime verilmişse ona verilirdi.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
92
Toprağı boş bırakan, yani üretim yapmayan köylüden "çift bozan" vergisi alınır, eğer köylü toprağı üç yıl
işlemeden bırakırsa, toprak elinden alınırdı. Kuralları yerine getirenler toprakların işleme hakkını
çocuklarına devredebilirler. Miri toprakların en önemli bölümünü savaşlarda yararlılık gösteren kişilere
verilen Zeamet ve tımarlar oluştururdu. Dirlik ismi verilen ve Osmanlı toprak yönetiminde genel adıyla
tımar olarak bilinen bu topraklar, gelir açısından çoktan aza doğru; Has, Zeamet ve Tımar olarak sıralanırdı.
Dirlik :Dirlik; terim olarak, tımar sistemi ile devletin bazı hizmetler karşılığında, bir takım asker ve
memurlara verdiği miktarı belirli gelir kaynaklarının genel adıdır.
Dirlik sistemi ile devlet, daha çok ürün olarak alınan vergileri toplayıp hazineye aktarmak gibi bir yükten
kurtuluyor, bu işi vergileri kaynağından toplayabilecek görevlilere bırakıyordu. Bu görevliler hem
kendilerine vergileri bırakılmış dirlik alanını yönetiyor, hem de çağrıldığı anda beslediği askerlerle savaşlara
katılabiliyordu. Miri arazinin en önemli bölümünü oluşturan bu dirlik sistemi ile devlet ordusunun büyük bir
bölümünü oluşturan atlı eyalet askerlerini meydana getiriyordu. Dirlik arazide toprak dirlik sahibinin mülkü
değildi, yani Miri arazinin, devlete ait arazi olmasından dolayı, bu toprakların asıl sahibi devlettir. Dirlik
sahibi, torağın sahibi değildi ama dirlik bölgesini koruma, kollama ve gözetme hakkına sahipti. Bu yönetim
hakkını hiçbir zaman keyfi olarak kullanamaz, kadı denetiminde dirliğini yönetirdi.
A-Has :Has ; yıllık geliri 100 bin akçe ve üzerinde olan topraklara verilen isimdi. Haslar genelde,
birinci derecedeki , padişah, vezirler, beylerbeyi, sancak beyi gibi devlet memurları ile hanedan üyelerine
verilirdi. Padişah hasları dışındaki devlet memurlarına verilen haslar, bu kişilerin görevde bulundukları
sürece kendilerine ait olur, görevden ayrılmaları veya ölmeleri halinde bu şahıslar dirliklerini kaybederlerdi.
Devlet memurları içinde yıllık geliri en fazla olan Vezir-i Azam hassıdı. Has olarak ayrılan toprakların
yönetimine bizzat padişah veya birinci derece devlet memurları karışmaz, onun yerine voyvoda denilen
copyright : kpss mail grubu [email protected]
93
kişiler yönetirdi. Ancak bu toprakların öşür ve diğer vergileri has sahibine ait olur, bölgede yaşayan köylü
üretim yapmazsa toprak elinden alınarak bir başkasına verilirdi. Burda önemli olan nokta, Has sahibinin
gelirinin her beşbin akçesi için, devlete cebelu denilen askerlerden bir asker beslemesidir.
B-Zeamet :Zeamet; yıllık geliri 20 bin akçeden 100 bin akçeye kadar olan dirliklere verilen isimdir.
Zeametler genelde, eyaletlerde bulunan hazine ve tımar deftardarlarına, sancaklardaki alay beylerine, divan
katiplerine, kadılara, subaşılarına kısaca ikinci derece devlet memurlarına verilirdi. Bu kişiler çok önemli bir
suç işlemedikçe Zeametleri ellerinden alınmazdı. Zaim adı verilen Zeamet sahipları, tıpkı Haslarda olduğu
gibi gelirinin ilk beşbin akçesi hariç, sonraki her beş bin akçe için bir cebelu beslemek zorunda idi. Zaim
öldüğü zaman, Zeamet başka bir kişiye verilirdi.
C-Tımar :Dirlik arazinin en önemli bölümünü oluşturan tımar; yıllık geliri 3.000 ile 20.000 akçe
arasında olan topraklara verilen isimdi. Tımar sistemi, Osmanlı Devleti'nde hem askeri gücü, hem de
ekonomik ve sosyal yapıyı doğrudan etkilemişti. Şöyle ki devlet, tımar sistemi ile bir kısım asker ve devlet
görevlilerine belli bölgelerdeki gelir kaynaklarını verir, buna karşılık, bu insanlardan devlet için hizmet
beklerdi. Bu gelir kaynaklarına da dirlik denirdi.
Tımar sistemi, yapı olarak, Dört Halife Devri'ndeki, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve İlhanlılardaki
ikta sistemine benzemekte idi. Osmanlı Devleti'nde tımarla ilgili ilk kayda I. Murat devrinde
rastlanmaktadır.
Tımar sisteminin uygulanış bakımından Avrupa'daki feodal sistemin aynısı olduğu iddia edilse de,
aralarında önemli farklar vardır. Birincisi, Feodal derebeyleri, toprağın gelirini almakla kalmaz, toprak
üzerindeki her şeyin sahibi sayılırlardı. Feodallerin toprağı istedikleri gibi kullanım hakları vardı. Kralın
bunları azletme yetkisi yoktu. Halbuki, tımar sahipleri, tamamen merkezi idareye bağlı olmakla beraber,
copyright : kpss mail grubu [email protected]
94
toprak üzerinde bir kiracı durumunda idiler. Toprakları her an ellerinden alınabildiği gibi, yetkileri
kanunlarla sınırlı idi. Yani, Sahib-i Arz denilen tımar sahipleri, ellerindeki arazinin değil, bu topraklardan
elde edilen üründen devlet adına topladığı verginin sahibiydiler. Bunu da belli sorumluluklar ve
yükümlülükler karşılığında yaparlardı. Tımar sahibi, kanunlara aykırı hareket ederse elindeki toprak alınırdı.
Ayrıca bu topraklarda yaşayan köylüler, feodalizmde olduğu gibi köle değildi.
Tımar sahipleri, elinde bulundurduğu tımarın gelirine göre savaşa asker götürmekle yükümlü idi.
Örneğin, 9.000 akçelik geliri olan tımar sahibi ilk 3.000 akçeyi kendisine ayırır, kalan 6.000 akçeyle de iki
cebelu beslerdi. Tımarlar, tımar sahiplerinin görevlerine göre isimlendirilirdi.
Bunlardan ilki olan Hizmet Tımarı, bazı cami imam ve hatipleri ile saray hizmetlerine verilirdi. Mustahfız
denilen ikinci grup tımar, kale komutanları ve askerlere bulundukları kaleyi korumaları için verilen tımardı.
Üçüncü grup tımar ise Eşkinci Tımarı idi. Savaşlarda yararlılık gösterenlere verilen bu tımar en çok görülen
tımardı. Tımar sistemi XVI. yüzyıl sonlarına doğru bozulmaya başlamış, tımar dağıtımında, kanunların
aksine, tımar gerekli kişilere verilmeyip, rüşvet yoluyla askerlikle ilgisi olmayan kişilere verilmeye
başlanmış ve giderek eski önemini kaybetmişti.
Vakıf Arazi :Vakıf Arazi ; gelirleri ya cami gibi dini kuruluşlara, ya medrese gibi eğitim kuruluşlarına
ve ya köprü, hastane gibi sosyal kurumlara aktarılan topraklardı. Bu topraktan sorumlu kişi, toprak hangi
vakfa bağışlanmışsa vergisini o vakfın harcamaları için kullanılmak üzere vakfa öderdi.
Ocaklık :Ocaklık arazi, Geliri kale koruyucuları ve tersane giderleri için ayrılan topraklardı.
Yurtluk :Miri arazi çeşitlerinden olan Yurtluk arazi, sınır boylarına yerleştirilen Türkmenlere
bırakılır, kendisine bu şekilde bir arazinin geliri verilen kişi, resmen o yerin sahibi sayılmaz, araziyi
copyright : kpss mail grubu [email protected]
95
satamaz, bağışlayamaz veya vakıf olarak değerlendiremezdi. Tımardan farkı ise, hizmet karşılığı
verilmemesiydi.
Mukata'a :Dört Halife devrinde, Büyük Selçuklular'da daha sonra Anadolu Selçuklularında ve
İlhanlılardaki görülen ikta sisteminin devamı olan Mukata'a arazi, devlete ait olan toprakların, gelirleri
doğrudan devlet hazinesine aktarılarak kiraya verildiği topraklardı. Bu toprakların gelirleri iltizam yoluyla
toplanırdı.
Paşmaklık: Geliri, padişahın ana ve bacısına ayrılan topraklardır.
Mulki Arazi :Arazi-i Memlüke de denilen mülk arazi, işletim hakkı tamamen sahiplerine ait olan
topraklardır. Kişilere özel diğer bütün mallar gibi, mülk arazi de sahipleri tarafından miras bırakılabilir,
satılabilir, hibe edilebilir, rehin bırakılabilir veya vakıf araziye çevrilebilirdi. Mülk arazi toprakları Öşri
Arazi ve Haraci Arazi olmak üzere ikiye ayrılıyordu.
Ordu Yönetimi
Kara Kuvvetleri :Osmanlı Devleti askeri teşkilatı daha çok, Anadolu Selçuklu Devleti'nin, İlhanlılar
ve Memlükluların askeri teşkilatlarına benzerlik göstermektedir. Kuruluş yıllarında merkeze bağlı beyler,
kendilerine bağlı aşiret kuvvetleri ile merkez emrinde savaşa katılmışlar, bu birliklerin tamamının atlı
olması nedeniyle, sürekli savaşa hazır bir kara kuvvetine ihtiyaç duymuşlardı. Oluşturulan bu kara
ordusunun atsız askerlerine "yay", atlı askerlere de "müsellem" denmişti. Onlu sistem denilen ve askerlerin
onar ve yüzer kişilik mangalar ve bölüklere ayrıldığı, on kişilik grupların "onbaşı", yüz kişilik grupların
"yüzbaşı", bin kişilik birliklerin de "binbaşı" denilen subayların emrine verildiği bu ordu teşkilatı, Kapıkulu
Ocakları'nın kuruluşuna kadar savaşlara katılmıştı. Osmanlı Devleti'nde kara ordusu temelde üç bölüme
ayrılırdı: Kapıkulu Askerleri, Eyalet Askerleri ve Yardımcı Kuvvetler.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
96
Kapıkulu Askeri
Kapıkulu Piyadeleri :Osmanlı Devleti, Rumeli yönünde gelişmeye başlayınca sürekli bir orduya
ihtiyaç duyulmuştu. Merkez ordusu, 1.Murat oluşturmuştur. İstanbul, Edirne, Bursada önce “Pençik” sonra
“Devşirme” yoluyla yetiştirildiler.Bu amaçla kullanılmaya başlanan Devşirme sistemi ile savaşlarda esir
alınan hristiyan gençlerden veya Osmanlı egemenliğindeki hristiyan erkek çocuklarından, en gözde ve en
yetenekli olanlar seçilir, bunlar önce Anadolu'da sekiz yıl Türk köylülerinin yanında Müslüman adet ve
gelenekleri ile yetiştirilir, ardından Acemi Ocağı'na alınırdı. Bu kurum Kapıkulu Ocağı'nın çekirdeğini
oluştururdu. Acemi Ocağı'nda sekiz yıl eğitim alan bu gençler daha sonra Yeniçeri Ocağı'na kaydedilirlerdi.
Üç ayda bir ulufe maaşı alırlardı. Kapıkulu Ocağı toplam altı bölümden oluşurdu.
Bunlar, Yeniçeri Ocağı'na eleman yetiştiren Acemi Ocağı, Yeniçeri Ocağı, ordunun silah ve cephanesinin
bakım ve onarım işini yapan Cebeciler, ordudaki top kullanımı ve top dökümü ile görevli Topçu Ocağı, bu
topları savaş alanına götürmekle görevli Top Arabacılar, havan topuna benzer toplar kullanan Humbaracılar,
kale kuşatmaları sırasında düşman surları altına tünel kazarak, surları yıkmakla görevli Lağımcılar ve son
olarak, ordunun savaş sırasında su ihtiyacını karşılayan Sakalar'dır.
Yeniçeri Ocağı :Osmanlı Devleti'nde bizzat padişah hizmetine ait yaya kuvvetlerine Yeniçeriler,
bunların bağlı olduğu kuruma da Yeniçeri Ocağı denirdi. Yeniçeri Ocağı'nın temelleri, ilk defa 1362 yılında
I. Murat zamanında atılmıştı. Yeniçeriler, padişahın emri altında ve bizzat ona bağlı oldukları için "kapı
kulu" diye de bilinirler. Yeniçeri Ocağı'nın başında bulunan kişiye Yeniçeri Ağası denirdi. Yeniçeriler,
Acemi Ocağı denilen, Yeniçeri Ocağı'na asker yetiştirmek için kurulmuş ocaktan yetişirlerdi. Acemi
Ocağı'na alınan gençler, ya savaşlarda elde edilen erkek hristiyan esirler, ya da Osmanlı egemenliğindeki
hristiyan halkın erkek çocuklarıydı. Devşirme sistemi denilen sistemle en gözde ve en yetenekli çocuklar
copyright : kpss mail grubu [email protected]
97
önce Anadolu'da sekiz yıl Türk köylülerinin yanında Müslüman adet ve gelenekleri ile yetiştikten sonra
Acemi Ocağı'na alınır, burda da sekiz yıl eğitim alanlar Yeniçeri Ocağına kaydedilirlerdi.
Yeniçeri Ocağı, orta denilen 196 bölükten oluşurdu. Yeniçeriler, askerlik dışında hiç bir işle
uğraşmazlardı ve XVI. yüzyıl başlarına kadar evlenmeleri yasakdı. Yeniçeri Ocağı, XVI. yüzyıl sonlarına
kadar Osmanlı ordusunun en güçlü yaya kuvveti iken, bu tarihten sonra bozulmaya başlamış, devşirme
kanununa aykırı ocağa alımların yapılması ile talimsiz başıboş kimseler ocağa girer olmuştu. Böylece Ocak,
devlet adamlarını tayin ettiren ve görevden alan, padişahları tahttan indiren veya tahta çıkaran bir kuvvet
haline gelmişdi. Zaman zaman ocak için yapılan düzeltme çalışmaları da bir sonuç vermemiş ve sonunda 15
Haziran 1826 tarihinde II. Mahmut tarafından kaldırılmıştı. Bu olay Osmanlı tarihinde "Vaka-yı Hayriye"
olarak bilinir.
Acemi Ocağı :Acemi Ocağı, Yeniçeri Ocağı'na asker yetiştirmek için kurulmuştu. Acemi Ocağı'na
alınacak gençler; ya savaşlarda elde edilen erkek Hristiyan esirlerden, ya da Osmanlı egemenliğindeki
hristiyan halkın erkek çocuklarından seçilirdi. Devşirme sistemi denilen bu sistemle en gözde ve en
yetenekli çocuklar önce Anadolu'da sekiz yıl Türk köylülerinin yanında Müslüman adet ve gelenekleri ile
yetiştikten sonra Acemi Ocağı'na alınır, burda da sekiz yıl eğitim alanlar Yeniçeri Ocağı'na kaydedilirlerdi.
Devşirme işinden Yeniçeri Ağası sorumluydu.
Cebeciler :Cebeci Ocağı, Yeniçerilere ok, yay, kılıç, tüfek, barut, zırh, tolga gibi savaş aletlerini
sağlardı. Cebeciler denilen bu sınıf, savaş zamanı Yeniçerilere silahlarını dağıtır, savaştan sonra da
toplayarak bozukları tamir ederlerdi. Acemi Ocağı'ndan meydana getirilen bu sınıfın komutanına Cebeci
Başı denirdi.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
98
Topçular :Savaş topu dökmek, top mermisi yapmak ve top kullanmak için kurulan bu sınıf, Kapıkulu
Ocağı'nın piyadeler denilen yaya kısmına dahildi. Kaynaklara göre, Osmanlı ordusunda ilk top I. Murat
zamanında meydana gelen 1389'da yapılan Kosova Savaşı'nda kullanılmıştı.
Topçu Ocağı, asıl Fatih Sultan Mehmet zamanında geliştirilmişti. Savaşlarda kullanılan toplar sadece devlet
merkezinde dökülmez, kuşatılan kalenin hemen yanında da dökülürdü.
Top Arabacılar :Osmanlı Devleti'nin ilk devirlerinde kullanılan toplar çok basit ve hafif olduğu için
deve, katır ve atlarla nakledilebilirdi. XV. yüzyılla birlikte topçuluğun gelişmesi üzerine, dökülen büyük
topların taşınması amacıyla Top arabacıları Ocağı kuruldu. Bu ocağa da gerekli eleman Acemi Ocağı'ndan
sağlanırdı. Top Arabacıları Ocağı'nın başında bulunan kişiye "Arabacıbaşı" denirdi.
Humbaracılar :Humbara, Osmanlı ordusunda kullanılan demirden yuvarlak, içi boş, barut, demir ve
kurşun parçaları doldurulmak suretiyle havan topu olarak kullanılan bir aletti. Humbaracı da bu aleti
kullananlara verilen isimdi. Humbaracıların komutanınan "Humbaracı Başı" denirdi. Humbaracı Ocağı,
Kapıkulu Ocağı'nın piyade sınıfına mensuptu.
Lağımcılar :Lağım, Osmanlı askeri terminolojisinde; Kale kuşatmalarında, surlarda gedik açmak ve
ya düşman ordugahına zarar vermek amacıyla açılan tünellere denirdi. Bu işi yapanlara da "lağımcı" olarak
isimlendirilirdi. Lağımcıların bir diğer görevi de; ordu ağırlıklarının geçirilmesi için, köprü yapmak ve
düşamn lağımlarını yok etmekti. Lağımcıların başında bulunan kişiye "Lağımcı Başı" denirdi.
Sakalar :Arapça, su taşıyan, su getiren anlamındaki "sakka" kelimesinden türetilmiş bir sözcük olan
Saka, savaşlarda Yeniçerilerin su ihtiyacını karşılamakla görevli kişilere verilen isimdi.
Kapıkulu Süvarileri :Kapıkulu Süvarileri; padişaha yani saraya bağlı atlı birliklerdi. Bütünüyle
Yeniçeri Ocağı'ndan terfi edenlerden oluşturulan bu sınıf, Türk olan tımarlı sipahilerle karıştırılmasın diye
copyright : kpss mail grubu [email protected]
99
Kapıkulu Süvarileri ismiyle anılmıştı. Bunlara sadece sipah da denirdi. Kapıkulu Süvarileri, I. Murat
zamanında sipah ve silahtar isimleriyle iki bölük halinde oluşturulmuş, daha sonra bunlara, Sağ ulufeciler ve
Sol Ulufeciler ile Sağ Garipler ve Sol Garipler eklenmişti. Sipah ve Silahtarlar savaş sırasında padişahın
çadırını, Sağ Ulufeciler ve Sol Ulufeciler saltanat sancaklarını, Sağ Garipler ve Sol Garipler ise ordunun
ağırlıkları ile hazineyi korumakla görevliydiler. Kapıkulu Süvarileri'nin tamamı atlı oldukları için,
İstanbul'da bulunmaz, Edirne ve Bursa'da yaşarlar, savaş öncesinde orduya katılırlardı.
Ulufeciler; Sağ Ulufeciler, Sol Ulufeciler
Garipler; Sağ Garipler, Sol Garipler
Tımarlı Sipahiler :Osmanlı Devleti'nin en önemli askeri kuvveti sayılan Tımarlı Sipahiler, tımar
olarak adlandırılan topraktan aldıkları gelir karşılığı savaş zamanında, kendi hayvanları ve yetiştirdikleri
Cebelu ile savaşa katılan atlı süvari askerlerine verilen isimdi. Yani devlet köylüden her sene alacağı vergiyi
bizzat kendisi almayarak bu vergiyi askeri hizmet kaşılığı Tımarlı Sipahiye devretmişti. Tımarlı Sipahiler
daha çok sınır boylarında, akıncılık, çapulculuk ve karakol görevlerini yerine getirir, aynı zamanda
savaşlarda piyadelerin korumasını da üstlenirlerdi. Bazı kaynaklara göre Tımarlı Sipajhiler ilk defa Orhan
Gazi zamanında kullanılmıştı.
Yardımcı Güçler: (Akıncılar, Azaplar )Öncü birlikler de denilen bu kuvvetler, genellikle sınır
boylarında yaşayan Türklerden oluşmaktaydı. Bunlar Akıncılar ve Azaplar denilen kuvvetlerdi ki, tamamı
atlı birliklerden oluşurdu. Akıncıların görevi, ordunun geçeceği yerlerin keşfini yapmak, düşman arazisini
tanımak, orduya yolaçmak ve düşmanın gözünü korkutmak, ordunun geçeceği yerlerdeki tarım ürünlerini
korumak ve elde edilen esirlerden düşamın durumunu öğrenmekti. Mükemmel bir yapıya sahip olan
Akıncılar, düşman topraklarına yaptıkları akınlarda, düşmanın yiyecek, içecek ve cephanesini tahrip ederek,
copyright : kpss mail grubu [email protected]
100
düşmanın moralini bozarlardı. Osmanlı Devleti'nde en meşhur akıncı komutanları, Evranosoğlu, Mihaloğlu,
Malkoçoğlu idi.
Azaplar ise, Akıncılar'ın aksine piyade yani yaya birliklerdi. Azap kelime olarak, evli olmayan bekar
anlamına gelmektedir. Anadolu'dan toplanan güçlü ve kuvvetli erkeklerden oluşturulan bu sınıf, savaş
esnasında Yeniçerilerin önünde bulunur ve düşmana ilkonlar saldırırdı.
Deniz Kuvvetleri :Osmanlı Devleti, kuruluş yıllarında gittilkçe genişleyince, donanmaya olan ihtiyaç
artmış, bu dönemde gemi ihtiyacı Karesioğulları Beyliği'nden sağlanmıştı. 1390 yılında Gelibolu'nun
alınması ile ilk tersane burada kurularak, denizcilik yolunda ilk adım atılmıştı.
Zamanla donanmaya sahip bir takım Türk beyliklerinin de Osmanlı topraklarına katılması ile yavaş
yavaş ilerde kurulacak olan büyük donanmanın çekirdeği oluşturulmuştur. Osmanlı donanması özellikler
Yıldırım Bayezit zamanında gelişme göstermiş, İstanbul'un fethi sırasında Fatih Sultan Mehmet tarafından
yaptırılan 400 parçalık donanma ile Osmanlı Devleti'nin o dönemde denizlerdeki rakipleri; Cenevizliler ve
Venediklilerle boy ölçüşebilecek düzeye gelmişti.
Fatih döneminde donanma güçlenmesine rağmen Venediklilere karşı denizlerde önemli bir başarı
sağlanamamıştı. Osmanlı donanmasının en mükemmel olduğu yıllar Kanuni Sulatn Süleyman dönemiydi.
Bu dönemde, Piri Reis gibi ünlü denizcilerin yanında Barbaros Hayreddin Paşa, Turgut Reis, Seydi Ali
Reis, Oruç Reis gibi kişilerin Osmanlı Devleti'ne katılması ile donanma Akdeniz'de Avrupa
donanmalarından üstün bir hale gelinmişti. Bu üstünlük 1539'deki Preveze Deniz Savaşı ile perçinlenmiş
Akdeniz Türk gölü haline gelmiştir. Osmanlı donanması Kanuni döneminin hemen sonra Kıbrıs'ın fethini
takiben, 1571 yılında İnebahtı'da bozguna uğramışsa da, kısa sürede 250 parça donanmayı denize
indirebilmişti. Donanmanın başındaki kişiye Kaptan-ı Derya denirdi.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
101
Osmanlı Ekonomisi
Maliye: Maliye işlerine defterdar bakardı. Rumeli defterdarına başdefterdar denir. Devletin gelirleri
hazinede toplanır. Hazine-i amire; devlet hazinesi, Hazine-i has; padişah hazinesidir. İlk Osmanlı bütçesi, I.
Murat zamanında Çandarlı Kara Halil Paşa'nın tavsiyesi üzerine hazırlandı. Osmanlı Devleti'nde en önemli
gelir kaynağı halkın ödediği vergilerdi. Ödenilen vergiye göre halk re'aya ve askeri olamak üzere iki sınıfa
ayrılırdı.
Gelirler: Osmanlı Devleti'nin diğer gelir kaynakları; gümrük vergisi, avarız vergisi, ganimetlerin beşte
biri, savaş tazminatları, maden, tuzla ve ormanlardan elde edilen gelirler ve ağnam vergisidir.
Giderler:Osmanlı Devleti'nin giderleri; ordu, donanma ve asker maaşları, cülüs bahşişleri, savaş
masrafları, bayındırlık hizmetleri ve ulemanın maaşlarıydı.
Mültezim: Mültezim, vergiyi devlete peşin öder. Yıllıklı eyaletlerde, iltizam (açık artırma) yoluyla
aldığı bölgenin vergisini Devlet güvencesinde toplar.
Osmanlı Devleti'nin duraklama ve gerilemesinde rol oynayan en önemli etken; gelir ve giderlerdeki
dengesizlikti.
Vergiler: Vergiler, şer'i ve örfi vergiler olmak üzere ikiye ayrılırdı.
A-Şer'i vergiler: (Tekalif-i Şerriye)
Şeriatın yani İslam hukukunun emrettiği vergilerdi. Öşür, haraç, cizye, gümrük-maden ve ormanlardan
elde edilen gelirlerle ganimetlerin 1/5’i
Öşür vergisi : Üreticiden ürünün onda biri oranında ayni olarak, alınan vergidir.
Harac vergisi : Osmanlı topraklarında yaşayan gayrimüslimlerden, ellerindeki topraklara karşılık
alınan vergidir.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
102
Cizye vergisi : Baş vergisi tabiriyle, gayrimüslimlerden her haneden yetişkin erkek başına alınan
vergidir.
Zekat : Zengin müslümanlardan malı oranında alınan vergidir.
B-Örfi Vergiler:(Tekalif-i örfiye)
Tüccar,esnaf ve imalatçıdan alınır. Bağlı beylik ve devletlerden alınan vergiler ve avarız vergisi
(Olağan üstü durumlarda alınan vergi) (Avarız vergisi, 2.Beyazıt zamanında sürekli olmuştur.)
Çift Bozan : Toprağının belirli bir süre boş bırakan köylüden alınan vergidir.
Çift vergisi : Toprak sahiplerinden mülkü oranında alınan arazi vergisidir.
Mücerred vergisi : Re'ayanın yetişkin bekar ve erkeklerinden, tarım yapacak herhangi bir yere sahip
olmadıkları takdirde alınan vergidir.
Bennak vergisi : Mücerred'in evlenmesi durumunda alınan vergidir.
İspenç : Çift vergisi gibi, Hristiyanlardan alınan arazi vergisidir.
Osmanlı Devleti'nde Para ve Fiat Hareketleri
Sikke: Osmanlı Devleti'nde genel kullanımdaki madeni paraya denir.
Akçe : Gümüş sikke demektir. Akçe'nin altından olanınaysa sikke-i hasene denir. Osmanlı Devleti’nde
ilk bakır akçe Osman Bey zamanında bastırıldı. Orhan Bey zamanında akçe gümüş olarak bastırıldı.
2.Mehmet döneminde altın sikke bastırılmıştır.XVIII. Yüzyılda sikke ile birlikte altın ve kuruş kullanılmaya
başlandı. Abdülmecit zamanında 1840 ilk kağıt para (Kaime) bastırıldı. 1848 yılında yirmi kuruş değerinde
Mecidiye bastırıldı.
Darphane : Sikke basılan yere verilen addır.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
103
Osmanlı Toplumu :Toplumun en üst makamı ve otorite sahibi padişahtı. Halk askeri ve reaya olmak
üzere iki ana gruba ayrılırdı.
Askeri : Görevleri gereği vergi vermeyen, devlet memurları, saray halkı, seyfiyye, ilmiyye kalemiye
gibi gruplardı.
Re'aya : Vergi vermekle yükümlü, şehirli, köylü ve göçebe halktı.
Seyfiyye : Askeri sınıftı. Sadrazam, vezir, subaşı, tımarlı sipahi bu sınıftandı.
İlmiyye : İlimle uğraşan sınıf olup, kadı, imam ve medrese hocası gibi adlar alırlardı.
Kalemiye : Üst seviyedeki bürokratlara verilen isimdi.
Osmanlı Devleti'nde toplum ırk esaslarına göre değil, düşünce ve inanç temellerine göre sınıflandırılmıştı.
Re'aya sınıfının en önemli kuruluşu esaf teşkilatı olan "Loncalar" dı.
Eğitim ve Öğretim :Eğitim ve öğretim "nakli" ve "akli" ilimler olmak üzere ikiye ayrılırdı.
Nakli ilimler : İslam dinine dayanan ve temeli Kur'an-ı Kerim olan, tefsir, hadis, kelam ve fıkıh gibi
bilimler.
Akli bilimler : Matematik, tıp, kimya, felsefe, tarih ve astronomi gibi bilimler.
Enderun : İlk defa II. Murat zamanında kuruldu. Enderun'a başlangıçta hristiyan teb'adan devşirme
sistemi ile toplanan gençler alınırdı. Enderun'a daha sonra Müslüman çocuklarda alındı.
Medrese : Osmanlı Devleti'nde eğitim ve öğretimin bel kemiğini oluşturan kuruluştur. Osmanlı
Devleti'nde ilk medrese İznik'de Orhan Bey zamanında kuruldu.
Medrese eğitiminin ilk aşaması Sıbyan (Mahalle) Mektebiydi. Medreseler, 1924 yılında çıkartılan bir
kanunla kapatıldı.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
104
Sanat :Güzel sanatlar alanında çinicilik, minyatür, hat, seramik, mimari ve müzik ilerlemişti. Osmanlı
Devleti'nde resim ve heykel dini açıdan yasaklandığı için bu sanatlar gelişme göstermemiştir. Bu nedenle
mimariye ağırlık verilmiştir. Resim ve heykel İslamiye öncesi putlara tapınmayı hatırlatabileceği
düşüncesiyle yasaklanmıştı.
Çinicilik Osmanlı Devleti'nin en ileri olduğu güzel sanat dalıydı. Osmanlı Devleti'nde resim yerine minyatür
sanatı gelişmiştir. Hat sanatı da Osmanlı Devleti ile birlikte zirveye ulaştı. Osmanlı Devleti'nde mimari
denince de akla Mimar Sinan ve onun eserleri gelir.
COĞRAFİ KEŞİFLER: Pusulanın bulunması, gemiciliğin ilerlemesi, coğrafya bilgisinin ilerlemesi,
cesur gemicilerin yetişmesi, çeşitli sınıfların zengin olma isteği coğrafi keşiflere neden olmuştur. Osmanlı,
zengin ve konumu iyi olduğu için coğrafi keşiflere iştirak etmedi. Coğrafi keşifler sonucunda; Asya ticareti
ümit burnuna kaydı. Osmanlı ve İslam ülkeleri ekonomik kayıplara uğradı. Portekiz ve ispanya ilk
sömürgeleri kurdular.Burjuva sınıfı doğdu. Sanayi devriminin ön koşulları oluştu. Keşiflerin ana nedeni:
İspanya ve Portekizin Akdeniz ticaretinden faydalanamamasıdır.
RÖNESANS: İtalyada başlayıp avrupaya yayılan bilim vs. alanındaki gelişme ve değişmelere
Rönesans denir. Soylularla halk arasında farklılık ve çelişki arttı. Hümanizm ve pozitif düşünce gelişti.
Dinsel konular tartışmaya açıldı. Bilim teknik gelişti.
REFORM: Almanyadan başlayan dinsel nitelikli hareketleri reform denir. Alman kilisesi papaya
bağlı. Martin Luter incili ilk defa tercüme etmiştir. Reform sonucunda yeni mezhepler ortaya çıkmıştır.
Protestan, kalvenizm, algini kalvenizm… Katolik kilisesi kendi içinde reform yaptı. Laik eğitime geçildi.
Yeni mezheplerden dolayı yeni tarikatlar çıktı. Mezhep savaşları başladı.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
105
YÜKSELME DÖNEMİ ( 1453 - 1579 ): Bu dönem; 1453 yılında Fatih'in İstanbul'u almasıyla başlar.
1579 yılında Sokullu Mehmet Paşa'nın ölümüne kadar sürer. Bu dönemde Osmanlı Devleti, Basra'dan
Viyana'ya, Kırım'dan Cezayir'e kadar uzanan bir imparatorluk haline gelmiştir. Bu dönemde Fatih, Yavuz
ve Kanuni gibi padişahlar ve büyük vezir Sokullunun başarıları göz kamaştıracak değerdedir.
FATİH DÖNEMİ (2.Mehmet) (1451-1481) : 1453’te istanbulu alarak başkent yaptı. Ortodoks
kilisesinin varlığı sürdürülmüştür. Veziri (çandarlı’yı) idam ettirdi. Kul kökenlilere vezirlik verilmeye
başlandı. Veziri azam padişahın mutlak vekili oldu. Arnavutluk, Sırbistan ve Bosna Osmanlı eğemenliğine
geçti. Belgrat dışında tüm sırbıstan alındı. Mora adasını alarak despotlukları yıktı. Eflak üzerinde Osmanlı
egemenliği kesinleşti. 1467 Bosna krallığı yıkıldı. Arnavutluk Osmanlı devletine katıldı. Cenevizlilerden
Amasra alındı. İsfendiyaroğulları beyliğine son verildi. 1466 Konya ve karaman alındı. 1461 yılında
Trabzon Rum İmparatorluğunu da sona erdirdi. 1473 yılında Otlukbeli Savaşı'ndan sonra Uzun Hasan'ın
kurduğu Akkoyunlu Devleti ortadan kaldırıldı. Anadolun'nun hakimiyeti tam olarak sağlandı. Anadolu
tamamen Türkleştirildi.
İstanbul'un Fethi
Nedenleri ve Hazırlıkları
İstanbul'un Fethinin Nedenleri 1. Osmanlı toprak bütünlüğünün sağlanmak istenmesi. 2. Bizans'ın
Balkanlar'da bulunan Osmanlı topraklarına asker sevkinin engellenmek istenmesi. 3. Bizans'ın Osmanlı taht
kavgalarını desteklemesi. 4. Hz. Muhammed'in fethi teşvik edici hadisi. 5. İstanbul'un dünya ticaret yolları
üzerinde bulunan önemli bir kent olması
copyright : kpss mail grubu [email protected]
106
Fetih Hazırlıkları :Hıristiyan aleminin Bizans'a yardım etmesini engellemek için bazı Avrupa ülkeleri ile
antlaşmalar yapıldı. Anadolu Hisarı'nın karşısına Rumeli Hisarı yapıldı. Bu hisarın yapılma nedeni
Balkanlar'dan karadeniz yolu ile yapılabilecek yardımları kesmek ve Boğazları kontrol altında tutmaktır.
400 parçalık bir donanma meydana getirildi. Muslihiddin, Saruca Sekban ve Macar Urban'a büyük kuşatma
topları döktürüldü.
İstanbul'un Fethi (1453) :Bizans İmparatorluğu İstanbul şehri ile civardaki birkaç kasabaya hakim bir
durumdaydı. Bizans elindeki donanmayı Haliç'e çekerek, Haliç'in ağzını zincirle kapattı. İstanbul, hem
karadan hem de denizden çok sağlam surlarla çevrilmişti. 6 Nisan 1453 sabahı kuşatma başladı. 21-22 Nisan
gecesi 72 parça donanma karadan Haliç'e indirildi. 29 Mayıs 1453 sabahı İstanbul'a girildi.
İstanbul'un Fethinin Türk Tarihi Açısından Önemi :1. İstanbul Osmanlı Devleti'nin başkenti yapıldı. 2.
Fetih ile Osmanlı Devleti için için İmparatorluk dönemi başladı. 3. Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğü
sağlandı. 4. Dünya ticaret yollarının önemli noktası Osmanlıların eline geçti. Bu durum Akdeniz ve
Karadeniz ticaretinde etkili olan Venedik ve Ceneviz'e zarar verdi. 5. İstanbul'da bulunan Ortodoks
Kililsesi'nin koruyuculuğu Osmanlıların eline geçti. Böylece Osmanlı Ortodoksların lideri konumuna
gelmiştir. Bu kilisenin denetim altına alınması, Hristiyan birliğini parçalama amacı taşımaktadır.
İstanbul'un Fethinin Dünya Tarihi Açısından Önemi :1. İstanbul'un fethi ile Orta Çağ kapandı, Yeni Çağ
başladı. 2. Doğu Roma imparatorluğu sona erdi. 3. Savaş toplarının üstünlüğü anlaşıldı, sur ve kalelerin
önemi azaldı. 4. Feodalizmin yıkılış süreci hızlanmış oldu. 5. İstanbul'un Türkler'in eline geçmesi üzerine
Avrupalılar yeni ticaret yolları aramaya başladı. Bu durum Coğrafi Keşifler'in zorlayıcı nedenini oluşturdu.
Anadolu'daki Fetihler :İlk önce 1459'da Cenevizliler'den Amasra alındı. 1460 yılında Candaroğulları
Beyliği'ne son verildi. 1461'de Trabzon Rum İmparatorluğu ortadan kaldırıldı. Böylece Büyük Selçukluların
copyright : kpss mail grubu [email protected]
107
başlattığı Anadolu'yu Türkleştirme politikası tamamlandı. 1466'da Karamanoğulları Beyliği'nden Konya ve
Karaman alındı.
Otlukbeli Savaşı (1473) :Osmanlılar ile Akkoyunlu Devleti arasında Anadolu'da egemenlik kurma
mücadelesi bulunmaktaydı. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Karakoyunlu Devleti'ni yıkarak, Sivas'a
kadar gelmişti. Candaroğulları ve Karamanoğlu beyleri de Uzun Hasan'a sığınmıştı. 1473 tarihinde yapılan
Otlukbeli Savaşı ile Akkoyunlu Devleti yenildi. Bu savaş Akkoyunlu Devleti'ni zayıflatmış ve onun Şah
İsmail tarafından yıkılmasına neden olmuştur.
Batıdaki Fetihler :1454 - 1459 arasında Sırbistan'a üç sefer düzenlendi, Sırbistan ele geçirildi. 1460'ta
Mora despotları ortadan kaldırıldı. 1462 yılında Eflak, 1476 yılında da Boğdan Beyliği alındı. 1463 yılında
Bosna, 1465'te de Hersek Osmanlı Devleti'ne bağlandı. Bu fetih hareketi ile Balkanlar'da siyasi birlik
sağlanmıştır.
Denizlerdeki Fetihler :Ege'de 1456 yılında Taşoz, Bozcaada, Semadrek, ve Limni, 1462 yılında Midilli,
1470 yılında da Eğriboz adaları alındı. 1475 yılında Kefe, Azak ve Menküp kaleleri alınarak Kırım Osmanlı
topraklarına katılıp Osmanalı'ya bağlı hanlık haline getirildi. Karadeniz Türk gölü haline geldi. Asya
Türkleri ile temas sağlandı. 1480’de İtalyada otronto alındı. Venedik, istanbul’da elçilik bulundurma
hakkını alan ilk devlettir.
Kırım'ın Alınması'nın Sonuçları : 1. Gedik Ahmet Paşa tarafından Kırım alındı ve Osmanlılara bağlı
hanlık haline getirildi. 2. İpek Yolu'nun kontrolü tamamen Osmanlıların eline geçti. 3. Karadeniz bir
Osmanlı gölü haline geldi. 4. Cenevizlilerin Karadeniz'deki etkinliğine son verildi. 5. Rusya'ya karşı tampon
bölge yaratıldı ve Rusya'nın Karadeniz'e inişi bir süre engellendi. 6. Kırım'ın bağlı hanlık olmasıyla
Osmanlılara savaşlarda asker ve ekonomik kaynak sağlandı.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
108
Osmanlı-Venedik Savaşları (1463-1479) :Nedeni : Osmanlı Devleti'nin İstanbul, Ege Adaları , Amasra,
Kırım, Mora Yarımadası ve Yunan Adaları'nı elegeçirmesi ile Venedik ve Cenevizlilerin ticari darbe
yemesi.
Sonuçları : Venediklilerin denizde, Osmanlılar'ın ise karada üstün olması nedeniyle taraflar birbirine
üstünlük sağlayamadı. Venediklilerin barış istemesi sonucu 1479'da Venedik Antlaşması imzalandı. Fatih'in
Venediklilere kapitülasyon vermekle ulaşmak istediği amaçlar şunlardır: Birincisi ticareti canlandırmak
ikincisi ise Avrupa Hristiyan birliğini parçalamaktır.
Otranto Kuşatması (1480) :1. Büyük bir imparatorluk kurmak isteyen Fatih'in, Batı Roma topraklarına
sahip olmak istemesi. 2. Avrupa'ya yapacağı seferlerde önemli bir üs kazanmak istemesi 3. Roma'ya
ulaşarak Katolik kilisesini denetleyip Avrupa Hristiyan Birliği'ni parçalamak istemesi.
Sonuçları : 1. 1480'de Otranto şehri ve kalesi, Napoli Krallığı'ndan alındı. 2. Fatih'in ölümünden sonra
Otranto Napoli Krallığı tarafından ele geçirildi.
Fatih Kanunnamesi :Sınırların genişlemesi ve ihtiyaçların artması üzerine düzenlenmişti.
İki bölümden oluşur :
Birinci Bölüm : Şehzadelerin hükümdar olması ile ilgilidir. Burada kardeş katli yasallaşmış ve şehzadelerin
sancaklara gönderilmesi zorunlu tutulmuştu.
İkinci Bölüm : Devlet memurlarının görev ve sorumluluklarıyla ilgilidir. Ayrıca bağlı beylik sistemi
uygulamaya geçirilmiştir. Sadrazamlar Divan toplantılarına başkanlık etmeye başlamıştır.
II.BEYAZIT DÖNEMİ (1481-1512) : 1481 yılında Fatih'in yerine geçti. İmparatorlukta bu dönemde
önemli gelişme olmadı.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
109
Cem Sultan Olayı Fatih'in ölümü üzerine Amasya sancağında bulunan Bayezit devşirmelerin desteğiyle
tahta geçti. Konya sancağında bulunan ve Türkmenlerin desteklediği Şehzade Cem bunun üzerine taht
mücadelesine başladı. Memluklerin'de desteklediği Cem Sultan, Bursa'yı aldı ve adına para bastırıp hutbe
okuttu. 1481'de Yenişehir Ovası'nda yenilen Cem, Konya'ya kaçtı. II. Bayezit'in gönderdiği kuvvetlere
yenilen Cem Sultan, önce Mısır'da Memlüklülere, ardından da Rodos şövalyelerine sığındı. Yıllarca
Avrupa'da dolaştırılan Cem Sultan, 1495 yılında Napoli'de öldü. Cem Sultan'ın Avrupalılara sığınması
Osmanlıların bu iç sorununu uluslararası bir sorun haline getirdi. II. Bayezit Cem'i ellerinde tuttukları için
Papalığa -1495'te Cem Sultan'ın ölümüne kadar- vergi ödedi. Bu dönemde İspanyolların saldırısına uğrayan
Beni Ahmer Devleti'ne destek gönderilemedi.
Osmanlı-Memluk İlişkileri :Osmanlı-Memluk ilişkileri II. Bayezit Dönemi'nde tamamen gerginleşti.
Memluk sorunu ileride kesin bir şekilde Yavuz Sultan Selim tarafından çözümlenecektir. Fatih Dönemi'nde
Memlüklüler, Osmanlı Devleti'nin Hicaz su yolları teklifini reddetmiş ve Dulkadiroğulları Beyleri arasında
çıkan iç çekişmelere karışmıştı. Memlükler, Cem Sultan'ı ve Karamanoğlu Beyi'ni de himaye etmişti. II.
Bayezit 1485 ve 1491’de Memlükler üzerine sefere çıktı. Bu savaşlar genel olarak Osmanlıların aleyhine
sonuçlandı. Ramazanoğulları Beyliği alındı.
Osmanlı-Venedik İlişkileri :1499'da Venediklilerin elinden İnebahtı, Modon ve Koron alındı. Navarin
Limanı Osmanlıların eline geçti. Karadeniz kıyılarında Kili ve Dinyester Irmağı'nın ağzında bulunan
Akkerman kaleleri alındı.
Osmanlı-İran İlişkileri :1501'de Akkoyunlu Devleti toprakları üzerinde Safavi Devleti kuruldu. Safavi
hükümdarı Şah İsmail, Anadolu ve çevresinde Şii birçok taraftar topladı. Doğu Anadolu'da Şahkulu Baba
copyright : kpss mail grubu [email protected]
110
Tekeli tarafından Şii kökenli bir ayaklanma çıkarıldı ve bastırıldı. II. Bayezit'ın izlediği gevşek politika ve
devlet işlerinden iyice elini çekmesi, Şehzade Selim'i kızdırdı. Selim, 1512'de Osmanlı tahtına geçti.
I. SELİM ( YAVUZ SULTAN SELİM ) (1512-1520) : Yeniçeri desteğinde tahta çıkan ilk
padişahtır.1514 yılında Şah İsmail'in ordusunu Çaldıran Savaşı'nda yenerek, Safevi Devleti'ni ortadan
kaldırdı. Amacı, bütün müslümanları bir bayrak altında toplamaktı. 1516 Mercidabık, 1517 Ridaniye
Savaşlarından sonra Memlük Devleti ortadan kaldırıldı. Yavuz, bu savaşların ardından Mısır, Hicaz be
birçok Arap ülkesinin tek hakimi oldu. Ayrıca Mısır seferinden sonra HALİFELİK de Osmanlı sultanlarına
geçti.
I. Selim (Yavuz) Dönemi Çaldıran Savaşı (1514) :Doğu Anadolu'ya sahip olmak isteyen Şah İsmail
bölgedeki Şii Türkmen aşiretlerini Osmanlı'ya karşı ayaklandırıyordu. Yavuz İran seferi öncesi
Dulkadiroğlu Alaüddevle'den yardım istedi fakat isteği reddedildi. 1514'te Osmanlı orduları İran ordularını
Çaldıran Savaşı'nda yendi. UYARI : Yavuz Sultan Selim Trabzon sancağında valilik yaparken Şah İsmail'le
savaşmış ve Şah İsmail'in savaş taktiğini öğrenmiştir. Bu savaş sırasında Osmanlılar hareketli topları
kullanmışlardır. Bu durum, teknolojik ilerlemenin savaşların sonucunu nasıl etkilediğini göstermektedir. Bu
savaş Osmanlı Devleti'ne Doğu Anadolu'yu kazandırdı. Şah İsmail kaçtığı için Safavi Devleti yıkılamadı.
Tebrize kadar olan bütün topraklar Osmanlı Devleti'nin eline geçti. Şii sorunu geçici olarak çözümlendi ve
Doğu Anadolu güvenlik altına alındı. Safavi hazinesi Osmanlı hazinesine aktarıldı.
Turnadağ Savaşı (1515) :Yavuz'un Çaldıran Savaşı öncesi Dulkadiroğullarından istediği yardım
reddedilmişti. Yavuz, Çaldıran zaferinden sonra 1515 yılında Dulkadiroğulları'nı yendi ve bu beylik yıkıldı.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
111
Turnadağ Savaşı sonunda Maraş, Mardin, Elbistan ve Diyarbakır Osmanlı topraklarına katıldı. Anadolu'da
siyasal birlik tamamlanmış oldu.
Mısır Seferi :Yavuz'un İran seferi sırasında Şah İsmail ile Memlüklüler Osmanlı'ya karşı bağlaşma
yapmıştı. Yavuz, 1516 yılında Mısır üzerine sefere çıktı. 1516 yılında Mercidabık Savaşı ile Memluk ordusu
bozguna uğratıldı. Mercidabık zaferi ile Osmanlı Devleti, Suriye ve Filistin'i ele geçirdi. Yavuz Sultan
Selim, 1517 yılında tekrar Mısır seferine devam etti.
Rıdaniye Savaşı ve Memlük Devleti'nin Yıkılışı :Kansu Gavri'nin yerine geçen Tomanbay Osmanlıları
Mısır'dan atmak istiyordu. 1517 yılında yapılan Ridaniye Savaşı ile Mısır Ordusu bir kez daha yenildi.
Rıdaniye Savaşı sonunda Memlük Devleti yıkıldı ve Mısır Osmanlı hakimiyeti altına alındı.
Mısır Fethi'nin Sonuçları :1. Memlük Devleti yıkıldı. 2. Suriye, Filistin ve Mısır Osmanlı topraklarına
katıldı. 3. Doğu Akdeniz Osmanlı hakimiyetine girdi. 4. Kutsal Topraklar (Mekke ve Medine) Osmanlı
hakimiyetine girdi. 5. Kutsal emanetler ve Mekke ile Medine'nin anahtarları Yavuz'a yollandı. 6. Halifelik
makamı Osmanlılara geçti. Halifelik böylece Kureyş kabilesinden çıkarak Osmanlı soyuna geçti. Ayrıca
Osmanlı'nın teokratik yapısı tamamlandı. 7. Memlük hazinesi, İstanbul'a getirildi. 8. Kıbrıs adasını ellerinde
bulunduran Venedikliler, Osmanlı'ya vergi ödemek zorunda kaldı. 9. Baharat yolu Osmanlıların eline geçti.
Bu durum Osmanlılar için büyük bir ekonomik kazançtır. Ancak Portekizliler Ümit Burnu'ndan Hindistan'a
ulaştığı için Osmanlılar buradan kazanç sağlayamadı.
I. Selim (Yavuz) Dönemi Genel Özelliği :Türk ve İslam alemini tek bir çatı altında toplamaya çalıştı.
Sadece doğu ülkelerine seferler düzenlendi. Bunun nedeni; Yavuz'un Türk-İslam devletlerini tek çatı altında
birleştirmek istemesi ve devlet bütünlüğünü sarsacak tehlikeyi Doğu'da görmesiydi. İlk celali ayaklanmaları
bu dönemde görüşmüştür.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
112
SÜLEYMAN (KANUNİ) (1520-1566):Yavuz'dan sonra başa Süleyman geçti. Tarihçiler en parlak
dönem olarak, Kanuni Sultan Süleyman dönemini belirlerler. Bu dönemde Avrupa'da en geniş sınırlara
erişildi. 1522 yılında kazanılan Mohaç Zaferi Osmanlıların Avrupa'daki etkinliğini artırdı. 1535 yılında
Fransa ile Kapitülasyon adı verilen ticaret anlaşması yapıldı. 1535’te kanuninin Fransızlara verdiği
kapitilasyonlar 1.Mahmut zamanında sürekli sürekli olmuştur 1840.) Ancak bu anlaşma, Osmanlı Devletinin
ekonomik gelişmesi bakımından çok zararlı oldu. Bu dönemde Osmanlı donanması denizlerde büyük
hakimiyet kurdu. Barbaros Hayrettin Paşa büyük deniz zaferlerine imza attı. Kuzey Afrika fethedildi.
Kanuni Sultan Süleyman, kanunları ve zaferleriyle büyük bir ün kazandı.
I. Süleyman (Kanuni) Dönemi İç ayaklanmalar :Kanuni Sultan Süleyman Dönemi'nde güçlü devlet
otoritesi sayesinde saltanat kavgaları olmamış, ancak bir takım iç isyanlar çıkmıştı. İlk isyanı 1520 yılında
Şam valisi Camberd Gazali çıkarmıştı. 1524 yılında sadrazam olamadığı için ikinci vezir Ahmet Paşa isyan
etti. 1526 Yozgat civarında, vergi yüzünden Baba Zennun isimli bir şafi isyan etti. 1527 yılında da, Şiiliği
yayma iddiasıyla Kalenderoğlu isyan etti. İlk iki isyan Memlük devletini kurma, son ikisi ise Aleviliği
yayma amaçlı yapılmıştır.
Batıya Yapılan Seferler :Batı'da en zor rakip Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu idi. Şarlken Avusturya
ve Macaristan'ı da yanına çekti. Fransa bu ittifaka karşı cephe aldı. Kanuni, Şarlken'e karşı Fransa kralı I.
Fransuva'yı destekledi. Fransızlara kapitülasyonlar verildi.
Belgrat'ın Fethi (1521) ve Mohaç Meydan Savaşı (1526) :Macaristan'ın Balkan milletlerini Osmanlı'ya
karşı kışkırtması ile 1521'de Macaristan'a sefer düzenlendi. 1521'de Osmanlı ordusu Belgrat şehrini ele
geçirdi. Kanuni, 1526 yılında Macaristan'a bir sefer daha düzenledi. 29 Ağustos 1526'da Mohaç Meydan
copyright : kpss mail grubu [email protected]
113
Savaşı ile Macar Ordusu bozguna uğratıldı. Osmanlı Ordusu Macaristan'ın başkenti Budin'i (Budapeşte) ele
geçirdi. Macaristan toprakları Osmanlı Devleti'ne katıldı. Bu durum Macaristan toprakları üzerinde emelleri
olan Avusturya'yı rahatsız etmiş, böylece Osmanlı Avusturya savaşları başlamıştır.
I. Viyana Kuşatması (1529) :Osmanlı Devleti 1522'de Macaristan'ı fethetmişti. Şarlken ve Avusturya
Arşidük'ü Ferdinand, Macaristan'dan Türkleri atmak istiyordu. 1529 yılında Ferdinand Macaristan'a saldırdı,
Macar kralı Yanoş'da Kanuni'den yardım istedi. Osmanlı ordusu 1529 yılında tekrar Macaristan seferine
çıktı. Avusturya topraklarına giren Osmanlı ordusu başkent Viyana'yı kuşattı fakat kış nedeniyle kuşatma
kaldırıldı.
Almanya Seferi (1532) :Avusturya Arşidük'ü Ferdinand, İstanbul'a elçi göndererek kendisinin Macaristan
kralı olarak tanınmasını istedi. İsteği reddedildi ve Ferdinand Budin'i işgal etti. Kanuni, yeniden Macaristan
seferine çıktı ve Almanya içlerine kadar ilerledi. Karşısına çıkan kimse olmayınca İstanbul'a döndü.
Avusturya ile Osmanlı Devleti arasında 1533 İstanbul Antlaşması imzalandı.
Macaristan Seferi :1533 İstanbul Antlaşması'na rağmen 1540'ta Macar kralı Yanoş'un ölmesi üzerine Kral
Ferdinand, Avusturya Macaristan topraklarında hak iddia ederek tekrar Budin'i işgal etti. Kanuni 1541
yılında Macaristan topraklarına yeniden girdi. Avusturyalıları Macaristan'dan attı. Macaristan'ın Osmanlılar
tarafından alınan bölgesi Budin Eyaleti adıyla Osmanlı topraklarına katıldı. I. Süleyman, Macaristan'ı ele
geçirdiği zaman iç işlerinde serbest dış işlerinde Osmanlı'ya bağlı duruma getirmişti. Fakat bu durumda
Macaristan üzerinde tam bir egemenlik sağlanamamış, Avusturya vakit kaybetmeden Macaristan
topraklarını işgal etmişti. Bunun üzerine I. Süleyman Macaristan'ı Budin ve Temeşvar eyaleti bir de Erdel
Beyliği olarak üçe ayırdı. Böylece Macaristan doğrudan merkeze bağlandı. Kanuni, 1566'da Avusturya
copyright : kpss mail grubu [email protected]
114
üzerine tekrar bir sefer düzenledi ve Zigetvar Kalesi'ni aldı. Zigetvar seferi Kanuni'nin son seferidir. Bu
savaş esnasında ölmüştür. Askerlerin morali bozulmasın diye ölümü bir süre gizlenmiştir.
Kapitülasyonlar; Fransa'ya Kapitülasyonların Verilmesinin Siyasal Nedenleri :Kanuni'nin, Avrupa'da
Şarlken'e karşı giriştiği mücadelede, Fransa'yı yanına çekmek istemesi. Kanuni'nin Avrupa Hristiyan
birliğini parçalamak istemesi. Avrupa'da bir bağlaşık elde etmek isteği. Fransa ile 1535 tarihinde bir
antlaşma imzalandı.
İran Seferleri (1533-1555) ve (1533-1547-1553) Amasya Antlaşması Nedenleri :1. Kanuni'nin daha çok
Batı'ya sefer yapıp, Doğu'yu ihmal etmesi. 2. İran'ın Şiilik propagandasına devam etmesi. 3. İran'ın Bağdat,
Basra ve Basra Körfezi civarında yaşayan Sunni halka baskı yapması ve halkın Kanuni'den yardım istemesi.
Kanuni, 1533-1553 (1533-1547-1553) tarihleri arasında İran üzerine topam üç sefer düzenledi. Bu
seferlerde başarı sağlanamadı. Çünkü seferlerde İran şahı Osmanlı Padişahının karşısına çıkmadı. 1555
yılında İran ile Amasya Antlaşması imzalandı.
Amasya Antlaşması (1555) :Bu antlaşma ile Erivan, Tebriz, Bağdat ve Doğu Anadolu Osmanlılara
bırakılmıştı. Amasya Antlaşması İran ile Osmanlı arasında imzalanan ilk resmi antlaşma oldu.
Deniz Seferleri; Rodos'un Fethi (1522) :Rodos Adası'nda St. Jean Şövalyeleri hüküm sürmekteydi. Rodos
adası, Papalığın Doğu Akdenizdeki ileri karakolu görevini yapmakta idi. Şövalyeler Müslüman ticaret
gemilerine saldırmakta ve Hristiyan korsan gemilerine yataklık yapmaktaydı. Rodos Adası, 1522 yılında
fethedildi. Barbaros hayrettin paşa ve Cezayir Osmanlı himaseyine girdi.
Cezayir'in Alınması :Kanuni, Şarlken'i Akdeniz'de zor duruma düşürmek için Cezayir Beyi Barbaros'u
İstanbul'a davet etti. Barbaros, Kaptan-ı Derya olarak Osmanlı donanmasının başına getirildi. Barbaros
copyright : kpss mail grubu [email protected]
115
Hayrettin Paşa Cezayir'i Osmanlı Devleti'ne hediye etti ve Cezayir savaşsız Osmanlı himayesine geçmiş
oldu. Barbaros Cezayir'e beylerbeyi olarak atandı.
1537 korfu kuşatması ve 1538 Preveze Deniz Savaşı : Avrupalılar Osmanlı'nın Akdeniz'deki üstünlüğüne
son vermek amacıyla Papa'nın önderliğinde Haçlı donanması hazırladılar. Haçlı donanması Andre Dorya
komutasında, Osmanlı donanması ise Barboros Hayrettin Paşa komutasındaydı. 27 Eylül 1538 tarihinde
meydana gelen Preveze Deniz Savaşı'nda Barbaros Haçlı donanmasını bozguna uğrattı. Bu savaşla Akdeniz
egemenliği tamamiyle Osmanlıların eline geçti. Akdeniz Türk gölü haline geldi. Venedik savaş tazminatı
ödedi. 1543 Fransızlara yardım edildi, Nis alındı. Turgut Reis Trablusgarpı aldı ve beylerbeyi atandı.
1553’te Korsika adası alındı.Cerbe savaşında ispanyayı yendi. Cerbe alındı. Cerbe savaşı ikinci büyük deniz
savaşı ve zaferidir. Batı Akdeniz ve Kuzey Afrikada hakimiyet sağlanmıştır.
Hint Seferleri :Portekizliler Ümit Burnu yolunu keşfederek Hint Okyanusu'na ulaşıp, bu bölgeyi ele
geçirerek hem Hindistan'ı ekonomik açıdan kullanmak, hem de Hristiyanlığı yaymak istemişti.Portekizliler
aynı zamanda Müslüman ticaret gemilerine ve hacca giden Müslüman gemilerine zarar vermeye başlamıştı.
Hindistan'daki Gücerat Müslümanları Kanuni'den yardım istemişti. Osmanlılar 1538-1553 yılları arasında
Hindistan'a dört sefer düzenledi. Osmanlılar Hindistan'a yaptıkları bu seferlerde başarı gösteremediler.
Bunun nedenleri : 1. Osmanlıların bu seferlerde siyasi veya ekonomik amaç taşımamaları. 2. Dönemin
devlet adamlarının Hindistan'ın ekonomik önemini kavrayamaması. 3. İç denizlere göre yapılmış Osmanlı
gemilerinin, Okyanus'ta Portekiz Donanması ile başedememesiydi. Sonuçta; yemen, aden alındı. Basra
körfezi ve kızıldeniz’de Türk hakimiyeti sağlandı.
II. SELİM: Kanuni'den sonra başa geçti. Fakat yönetim uzun süre Osmanlı veziri Sokullu Mehmet
Paşa'nın elinde kaldı. Sokullu, bilgi ve tecrübesiyle Kanuni'yi aratmadı. 1571 yılında Kıbrıs fethedildi.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
116
Lehistanla iyi ilişkiler kurularak, Osmanlıların Avrupa'daki üstünlükleri daha da güçlendirildi. 1579 yılında
Sokullu Mehmet Paşa'nın ölümü ile Osmanlı İmparatorluğu'nun Yükselme Devri sona erdi.
Sokullu Mehmet Paşa Dönemi (1564-1579) :Sokullu Mehmet Paşa; Kanuni, II. Selim ve III. Murat
dönemlerinde sadrazamlık yaptı. Bu dönemde 1568'da Sakız Adası Cenevizliler'den alındı. 1569 Endonezya
seferi. 1570 yemen isyanının bastırılması Yemen'in egemenliği sağlandı. 1571'de İnebahtı Savaşı'nda Haçlı
donanmasına yenildi. 1571 yılında Venediklilerden Kıbrıs Adası alındı. Sokullu bu fethin arkasından
kendisini ziyarete gelen bir Venedik elçisine şu sözleri söylemişti; "Ziyaretinizin sebebini anlıyorum,
İnabahtı yenilgisinin üzerimizdeki etkisini anlamaya çalışıyorsunuz. Fakat unutmayın ki, biz sizden Kıbrıs'ı
almakla kolunuzu kestik. Halbuki siz donanmamızı yakmakla bizim sakalımızı traş etmiş oldunuz. Kesilen
kol yerine gelmez. Lakin traş edilen sakal eskisinden daha gür çıkar. 1574 Tunus İspanyollardan alınarak
Osmanlı topraklarına katıldı. Lehistan 1575'te Osmanlı himayesine girdi. 1577'de Fas Portekizlilerden
alındı. İngilizlere ticari imtiyazlar sağlandı. 1568 Avusturya, 1578 İngilizlere kapitilasyonlar verildi.
Fransızlara verilen kapitilasyonlar genişletildi.
Sokullu Mehmet Paşa'nın Projeleri : Sokullu sadrazamlığı süresince Doğu Avrupa Türkleri ile Kafkasya
bölgesini Osmanlı Devleti'ne bağlamak istedi. Don ve Volga Irmaklarını bir kanalla birleştirerek,
Karadeniz'den Hazar'a geçmeyi planladı. 1579 yılında Süveyş Kanalı'nı açmayı düşündü, böylece, Hindistan
ve Endonezyadaki Müslümanlara yardım etmeyi planladı. Sokullu 1579 yılında hançerlenerek öldürüldü,
projeleri de uygulamaya konulamadan yarım kaldı.
DURAKLAMA DÖNEMİ 1579 – 1699:
Sokullu Mehmet Paşa'nın ölümünden, ilk kez toprak kaybedilen Karlofça Antlaşmasına kadar geçen
döneme tarihimizde "Duraklama Dönemi" denir.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
117
Duraklamanın çeşitli nedenleri vardır.Bunları; İç nedenler ve Dış nedenler diye iki grupta toplayabiliriz.
İÇ NEDENLER : a) Kanuni'den sonraki padişahlardan çoğunun yetersiz olması, b) Orduda eski disiplin ve
düzenin bozulması c) Devlet kasasının gittikçe boşalması, d) Değerli kişilerin yerine, iltimaslı ve rüşvet
verenlerin devlet memurluklarına getirilmesi.
DIŞ NEDENLER : a) Avrupa ülkelerinin teknik yöneden gelişmesi, b) Komşu ülkelerin askerlik alanında
ileri gitmeleri.
Duraklama Dönemi Duraklamanın Nedenleri
A. İç Nedenler :
1. Merkezi Yapıdaki Bozulmalar :
Padişahlık Makamının Bozulması :I. Ahmet ile birlikte şehzadelerin sancak eğitimi uygulaması kaldırıldı,
şehzadeler sarayda kapalı bir hayat yaşamaya başladı. Saraya kapanan şehzadelerin ruhsal yapılarında
bozulmalar görüldü. III. Mehmet; son kez sancağa çıkan Osmanlı padişahıdır.I. Ahmet Dönemiyle
hanedanın en yaşlı üyesi tahta geçmeye başladı. I. Ahmet, sancağa çıkmadan tahta çıkan ilk padişahdır.
Sadrazamalık Makamının Bozulması :Sadrazam padişahtan sonra en etkili olan ikinci kişi idi.
Sadrazamlar, önceleri eğitim ve tecrübelerine göre seçilirken, daha sonraki dönemlerde rüşvet ve iltimas
yolu ile göreve gelmişlerdi. Duraklama Dönemi'nde 61 sadrazam göreve gelmiştir. Duraklama Dönemi'nde
yeteneksiz kişiler sadrazamlık görevine getirildi. Bu durum halkın devlete olan güvenini azalttı, isyanların
çıkmasına neden oldu.
Saray Kadınlarının Yönetime Katılması :Kimi padişahların zamansız ölümü üzerine geride tahta geçecek
çocuk yaşta kişiler kalıyordu. Veraset sisteminden dolayı çocuk da olsa bu kişi tahta geçebiliyordu. Bu
çocuk hükümdarların tahta geçmesi ile anneleri devlet yönetiminde etkili olmaya başlıyordu. Kadınların
copyright : kpss mail grubu [email protected]
118
devlet işlerinde etkinliği Kanuni Dönemi'nde Hürrem Sultan ile başladı. Valide Kösem Sultan ve Turhan
Sultanla devam etti. Duraklama Dönemi'nde IV. Murat'ın annesi Kösem Sultan ile, IV. Mehmet'in annesi
Turhan Sultan yönetimde oldukça etkili olmuşlardı. Zamanla saray kadınları devlet adamlarının
atanmasında da söz sahibi oldu. Bu da bilgi ve beceriden yoksun kişilerin iş başına gelmesine neden oldu.
2. Orduda Meydana Gelen Bozulmalar; Yeniçeri Teşkilatındaki Bozulmalar :Askeri kanun ve
geleneklere saygı gösterilmemeye başlandı. Yeniçerilerin ve Kapıkulu Ocağı'nın bozulması ile orduya olan
güven kayboldu. Kanun-i Kadim'e aykırı askere alım işlemleri yapılmaya başlandı. Yeniçeri Ocağı'na
usülsüz asker kaydeden ilk padişah III. Murat'tır. Devşirme sistemi bozuldu. Yeniçeriler çeşitli nedenlerden
dolayı sık sık ayaklanmaya başladı. Merkeze her istediklerini yaptırabilen Yeniçeriler, bazan padişahları bile
tahttan indirmişti.
Eyalet Ordusundaki Bozulmalar :XVII. yüzyılda Tımar dağıtımındaki adaletsizlik ve haksızlık Eyalet
ordusunun itibarını zedeledi. Dirlik araziler askerlikle ilgisi olmayan kişilere verilmeye başlandı. Yükselme
Dönemi'nde Eyalet Ordusu Yeniçeri Ocağı'na karşı önemli bir denge unsuruydu. XVII. yüzyılda eyalet
askerlerinin sayısının azalması ile, Yeniçeri Ocağı güç kazanmış ve devlet yönetiminde Ocağın etkinliği
artırmıştır. Bir kısım dirlik arazi de peşin vergi amacıyla iltizama çevrildi.
Donanmadaki Bozulmalar : Osmanlı donanması Kanuni Sultan Süleyman Dönemi'nde en üst düzeye
ulaşmış, Barbaros Hayreddin Paşa'nın ölümüyle de giderek önemini kaybetmişti. Denizcilikle ilgisi olmayan
kişiler kaptan-ı deryalığa getirilmişti.
Ekonomideki Bozulmalar :Savaş ganimetlerinin azalması. Uzun süren ve genelde yenilgiyle sonuçlanan
savaşlar. Eskisi gibi yabancı devletlerden vergi ve hediye alınamaması. Artan saray masrafları ve devlet
copyright : kpss mail grubu [email protected]
119
ihtişamına paralel olarak lüks ve israfın artması. Sık sık padişah değişiklikleri yüzünden ödenen cülus
bahşişleri. Tımar sisteminin bozulması. Kapıkulu askerlerinin sayısının artması.
Eğitimdeki Bozulmalar :Osmanlı Eğitim sistemi Avrupa'nın oldukça gerisinde kalmıştı. Osmanlı
Devleti'nde en önemli eğitim kurumu medreselerdi. Medreselerin başında bulunan ulemalar gelişmeye ayak
uyduramadı. Medreselerde zamanla pozitif bilimler askıya alındı. Medrese eğitimi yapmamış bir çok insana
diploma ve ve rütbe verildi. Yeni doğmuş çocuklara müderris ünvanı verilerek beşik uleması zümresi
meydana geldi. Ulemalar zamanla askerle birlike isyanlara katılıp saraya hücum etti.
Toplum Yapısındaki Bozulmalar Siyasi, sosyal ve ekonomik yapının bozulması ile Anadolu'da Celali
İsyanları çıktı. Celali isyanları ile merkezi otorite tamamen sarsıldı. İsyanların artması üzerine Anadolu'da
yaşayan halk şehirlere göç etmeye başladı. İsyanların bastırılmasında kullanılan yöntemler, halkla devletin
arasının açılmasına neden oldu.
B. Dış Nedenler :
İmparatorluğun Doğal Sınırlarına Ulaşması :Osmanlı Devleti, XVI. yüzyılın sonunda yaklaşık 20 milyon
kilometre kare sınır ve 100 milyon nüfus ile en geniş sınırlarına ulaşmıştı. Üç kıtaya yayılan bu sınırların
korunmasında zorluk çeken Osmanlı Devleti, bazen birçok cephede savaşıyor ve bu nedenle mevcut gücü
bölünüyordu.
Avrupa'da Merkezi Krallıkların Kurulması :Osmanlı Devleti Kuruluş Dönemi'nde Batı'da çok rahat
ilerledi, çünkü Avrupa'da derebeylik rejimi (küçük kırallıklar) hüküm sürmekteydi. XV. yüzyıl ile birlikte
Avrupa'da güçlü merkezi krallıklar kuruldu. Avrupa, XV. ve XVI. yüzyıllarda Coğrafi Keşifler, Rönesans
ve Reform ile önemli adımlar atmış, Osmanlı Devleti'nde ise aynı gelişmeler görülmemişti.Bu dönemde
ülke çeşitli isyanlarla sarsıldı. Yeniçeri askerleri de çeşitli bahanelerle sıkça ayaklandılar. En önemlisi Genç
copyright : kpss mail grubu [email protected]
120
Osman'a karşı yapılan ayaklanmadır. Bu dönemde II.Osman (Genç Osman) ve IV.Murat ile sadrazam
Tarhuncu Ahmet Paşa ve Köprülüler durumu düzeltmek isteyen kimselerdir.
II. OSMAN :14 yaşında padişah oldu. İleri görüşlüydü. Devletin durumunu düzeltmek istiyordu.
Lehistan seferinde ordunun bozulmuş olduğunu gördü. İstanbul'a dönünce orduyu düzeltmek istedi. Bu
disipline dayanamayan Yeniçeriler ayaklanarak, Genç Osman'ı öldürdüler.
IV. MURAT: 12 yaşında padişah oldu. Çok akıllı, cesur ve kararlı bir hükümdardı. Orduya düzen
verdi. Anadolu'daki ayaklanmaları bastırdı. Maliyeyi düzeltti. Bu dönemde Kasr-ı Şirin barışı ile bugünkü
Türkiye - İran sınırı belirlendi.
SULTAN İBRAHİM: Tutarsız hareketlerinden dolayı saltanat önemli sarsıntılar geçirdi. Köprülü
Mehmet Paşa ve Fazıl Ahmet Paşa bu dönemin ünlü sadrazamlarındandır. Bu dönemde Avusturya ile
önemli savaşlar oldu. II. Viyana kuşatması bozgunla sonuçlandı. Bu bozgunun ardından Lehler,
Venedikliler, Avusturyalılar ve Ruslarla savaşmak zorunda kaldılar. 15 yıl süren bu savaşların ardından
1699 yılında Karlofça Antlaşmasını imzalamak mecburiyetinde kaldılar. Bu antlaşma, Osmanlı tarihinde bir
dönüm noktasını teşkil eder. Osmanlılar ilk kez bu anlaşmadan sonra toprak kaybettiler. Bu toprak kaybı
Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışına kadar devam etti. Bundan sonra "Gerileme Devri" başladı.
XVII. Yüzyıl Siyasi Tarihi
Osmanlı-İran Savaşları
III. Murat Dönemi (1577-1590) :III. Murat, 1579'da İran şahı Tahmasb'ın ölümü ile ortaya çıkan taht
kavgalarından faydalanarak İran üzerine sefere çıktı. Osmanlı Ordusu, Hazar Denizi'ne kadar ilerledi fakat,
1590'da İranlılar'ın barış İstemesi Üzerine Ferhat Paşa Antlaşması imzalandı. 1590 Ferhatpaşa anlaşması ile
Osmanlı doğudaki en geniş sınırlarına ulaşmış oldu. Bu antlaşma ile Azerbeycan, Luristan, Gürcistan ve
copyright : kpss mail grubu [email protected]
121
Dağıstan Osmanlılara bırakıldı. Osmanlı İmparatorluğu, bu antlaşma ile doğuda en geniş sınırlara ulaşmış
oldu.
I. Ahmet Dönemi (1603-1611) :Nedeni : Osmanlı Devleti'nin Batı'da Avusturya ile savaşta
bulunmasını ve Anadoludaki Celali İsyanlarını fırsat bilen İran'ın Ferhat Paşa Antlaşması ile Osmanlı
Devleti'ne verilen yerleri geri almak istemesi. Şah Abbas, 1603'te Tebriz ve Erivan'ı alarak Diyarbakır ve
Musul'a kadar ilerledi. Osmanlı başarısız oldu. 1611 yılında Nasuh Paşa Antlaşması imzalanarak bu savaşa
son verildi.
Nasuh Paşa Antlaşması (1611) :1. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti, Ferhat paşa Antlaşması ile aldığı
toprakları geri verdi. 2. İran her sene Osmanlı Devleti'ne ikiyüz deve yükü ipek verecekti. 1611 yılında
Nasuh Paşa Antlaşması Osmanlı Devleti'nin elde ettiği toprakları geri verdiği ilk antlaşmadır.
I. Mustafa Dönemi (1617-1618) :Nedeni : İran'ın antlaşmalarda verdiği sözü tutmayıp Osmanlı
Devleti'ne söz verdiği ekonomik yükümlülüğü yerine getirmemesi. 1617-1618 tarihleri arasında devam eden
bu savaşlarda önemli bir çatışma olmadı, 1618'de İran ile Serav Antlaşması imzalandı. 1618 yılında
imzalanan Serav Antlaşması ile Nasuh Paşa Antlaşması'nın koşulları her iki ülke tarafından da yeniden
kabul edildi.
IV. Murat Dönemi (1622-1639) : Nedeni : İran'ın hile ile Bağdat'ı işgal etmesi. IV. Murat, İran'a iki
sefer düzenledi. Bu seferler sonunda Revan ve Bağdat'ı tekrar ele geçirdi. 1639 yılında İran ile Kasr-ı Şirin
Antlaşması imzalandı ve altmış yıldır süren İran savaşları sona erdi.
Kasr-ı Şirin Antlaşması (1639) :1. Azerbaycan ve Revan İran'a bırakıldı. 2. Bağdat Osmanlı
Devleti'ne bırakıldı. 3. Zağros Dağları iki ülke arasında sınır oldu. 1639 yılında İran ile Kasr-ı Şirin
copyright : kpss mail grubu [email protected]
122
Antlaşması ile XVII. yüzyıl Osmanlı-İran savaşları sona erdi ve bugünkü Türkiye-İran sınırı büyük ölçüde
çizildi.
Osmanlı-Lehistan Savaşları
Genç Osman Dönemi (1618-1622) Nedeni : Lehistan'ın Boğdan'ın iç işlerine karışması. Genç Osman
1618 yılında Lehistan seferine çıktı. Leh ordusunu yendi ve Hotin Kalesi'ni kuşattı. Bu sefer, yeniçerilerin
gevşek davranması üzerine, 1621 yılında Hotin Antlaşması imzalanarak son buldu.
Hotin Antlaşması (1621) :1. Lehliler ve Osmanlılar birbirlerinin topraklarına saldırmayacaktır. 2.
Lehistan, Kırım Hanı'na 40 bin düka altını vergi olarak ödemeye devam edecektir. Hotin seferi'nde
Yeniçerilerin yetersizliği anlaşılmış ve ilk defa Genç Osman, Yeniçeri Ocağı'nı kaldırmak istemişti.
IV. Mehmet Dönemi (1672-1676) :Nedeni : Lehistan'ın, Türk himayesinde bulunan Ukrayna
Kazakları'nın iç işlerine karışması. Osmanlı ordusu 1672'de Lehistan seferine çıktı. Lehliler birçok defa
yenildi ve 1676'da Bucaş Antlaşması imzalandı.
Bucaş Antlaşması (1676) :a) Ukrayna Osmanlıların koruması altında kalacak. b) Podolya
Osmanlılara verilecek c) Lehistan her sene vergi ödeyecek 1672 Bucaş Antlaşması, Osmanlı
İmparatorluğu'nun topraklarına toprak kattığı son antlaşmadır(Podolya). Bu antlaşma ile Osmanlı
İmaparatorluğu Batı'da en geniş sınırlarına ulaşmıştı. Lehistan Diyet Meclisi, Bucaş Antlaşması'nın vergiyle
ilgili üçüncü maddesini kabul etmedi. Savaş yeniden başladı. Osmanlılar vergiyle ilgili maddeyi kaldırınca
1676 yılında Bucaş Antlaşması yenilendi. 1669 Köprülü Fazıl Ahmet Paşa giritin fethini tamamladı.
Osmanlı-Venedik Savaşları (1645-1669) :
copyright : kpss mail grubu [email protected]
123
Nedeni : Venediklilerin Osmanlı ticaret gemilerine saldırması ve Osmanlı Devleti'nin Girit Adası'nı
almak istemesi. 1645'te Girit yüzünden Osmanlı-Venedik savaşları başladı. 25 yıl alınamayan Kandiye
Kalesi'nin alınması ile Venedikliler barış isteğinde bulundu.
Osmanlı-Avusturya Savaşları (1593-1606) Nedeni : 1. Avusturya ile Osmanlı arasındaki sınır
mücadelesi. 2. 1593 tarihinde Bosna Beylerbeyi Hasan Paşa'nın Avusturyalılar tarafından pusuya
düşürülerek öldürülmesi
III. Murat Dönemi'nde Avusturya savaşları başladı. 1573 yılında Estergon ve Kanije kalelelerini
Avusturya'ya kaptırdı. III. Mehmet Dönemi'nde Avusturya'dan Eğri Kalesi alındı. 1596'da Haçova Savaşı ile
Avusturya ordusu bozguna uğratıldı. 1596'da Estergon ve Kanije Kaleleri geri alındı. İran sorunu ve Celali
İsyanları yüzünden Osmanlı Devleti barış istedi ve 1606'da Zitvatorok Antlaşması imzalandı.
Zitvatorok Antlaşması (1606) :1. Eğri, Kanije ve Estergon Kaleleri Osmanlılarda kalacaktır. 2.
Avusturya Kuzey Macaristan topraklarını elinde tuttuğu için her sene Osmanlılara ödediği vergiyi artık
ödemeyecektir. 3. Avusturya bir defaya mahsus olmak üzere savaş tazminatı ödeyecektir.4. Avusturya
arşidükası protokol bakımından Osmanlı padişahına denk olacaktır. Not : 1533 İstanbul Antlaşması'na göre
Avusturya arşidükası Osmanlı sadrazamına denkti. Zitvatorok Antlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu Orta
Avrupa'daki üstünlüğünü kaybetmiş, Avrupadaki devletlerle eşit seviyeye gelmişti.
Osmanlı-Avusturya Savaşları (1622-1664) :Avusturya'nın Erdel Beyliği iç işlerine karışması.
1662'de Avusturya seferine çıkan Osmanlı ordusu Uyvar, Zerinvar ve Novigrat kalelerini aldı. Bu savaşlar
1664 yılında imzalanan Vasvar Antlaşması ile son buldu.
Vasvar Antlaşması (1664) :a) Uyvar ve Novigrat kaleleri Osmanlılara bırakılacak, Zerinvar
Avusturya'da kalacaktır. b) Erdel Osmanlı Devleti'nde kalacak, Osmanlı Devleti ve Avusturya, Erdel'den
copyright : kpss mail grubu [email protected]
124
askerlerini çekecektir. c) Avusturya, Osmanlıların Erdel Beyi adayını tanıyacaktır. d) Avusturya savaş
tazminatı ödeyecektir. Bu antlaşmadan sonra Avrupalılar, Osmanlıların eski gücünü kazandığını zannederek
büyük bir paniğe kapılmıştı.
II. Viyana Kuşatması (1683) Nedenleri : 1. Koyu katolik olan Avusturya'nın, Protestan Macarlara
baskı yapması, 2. Macarların Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'dan yardım istemesi. 1682'de
Osmanlı Devleti Avusturya'ya savaş ilan etti. 1683'te Avusturya üzerine sefere çıkıldı. Merzifonlu Kara
Mustafa Paşa, 1683'te Viyana'yı kuşattı. Kutsal ittifak haçlı ordusunun yardıma gelmesi üzerine Osmanlı
ordusu Viyana önlerinde bozguna uğradı.
Bozgunun nedenleri : II. Viyana bozgunu ile, Kosova Savaşı'ndan sonra Avrupa'da taarruza geçen
Osmanlılar, artık savunmaya geçmiştir. 2.Viyana bozgunu 1922’de Sakarya savaşında durdu. Osmanlıları
Avrupa'dan atmak amacıyla "Kutsal İttifak" oluşturulmuştur. 1. Merzifonlu'nun deneyimli komutan ve
devlet adamlarının sözünü dinlememesi 2. Merzifonlu'nun şehrin yağmalanmasına izin vermemesi, 3.
Viyana'nın güçlü surlarla çevrili olması, 4. Kırım Hanı'nın zamanında yardım göndermemesi.
Kutsal Bağlaşma ve Savaşlar (1683-1699) Nedeni : Osmanlı Devleti'nin Viyana önünde bozguna
uğraması ve bu fırsattan yararlanmak isteyen Hristiyan Avrupa'nın Papa'nın önderliğinde kutsal ittifak
kurarak, Türkleri Avrupa'dan atmak istemesi. Avusturya, Macaristan ve Erdel'i alıp Bulgaristan'a girdi,
Osmanlı Devleti ile Haçlı ittifakı arasında 1683'te dört cephede savaş başladı. Lehistan, Podolya ve
Boğdan'ı, Venedik, Mora ve Dalmaçya'yı aldı. 1687 yılında II. Süleyman, 1695'de de II. Mustafa tahta geçti.
Yenilgilerin devam etmesi üzerine Osmanlı Devleti Karlofça Antlaşması'nı imzalayarak savaştan çekildi.
Karlofça Antlaşması (1699) :Avusturya, Lehistan, Venedik ve Osmanlı Devleti arasında imzalandı.
1. Temeşvar ve Banat Yaylası dışında kalan bütün Macaristan ve Erdel Avusturya'ya verildi. 2.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
125
Hırvatistan'ın bir bölümü Avusturya'ya verildi; Sava ırmağı sınır oldu. 3. Podolya ve Ukrayna Lehistan'a
verildi. 4. Dalmaçya kıyıları ve Mora, Venedik'e verildi. Korint Osmanlılarda kaldı. 5. Antlaşmanın süresi
25 yıl olacak ve Avusturya'nın garantisinde bulunacaktı. Rusya, Karlofça Antlaşması imzalanırken iki yıllık
bir ateşkes imzalamış ve barışa yanaşmamıştır. Amacı Kırım'a doğru ilerlemektir. Ancak, Avrupalı
Devletlerin baskısıyla 1700'de antlaşma masasına oturmuştur. Osmanlılar, 1699 Karlofça ve 1700 İstanbul
Antlaşmaları'yla (azak kalesi Ruslara verilmiştir) ilk defa toprak kaybına uğradı. Osmanlı Devleti'nde
Gerileme Dönemi Başladı.
XVII. ve XVIII Yüzyıl Osmanlı Kültür ve Uygarlığındaki Değişmeler
Merkez Teşkilatındaki Değişmeler :XVI. yüzyılda Osmanlı Devleti'nde padiah otoritesi ve merkezi
yönetim zayıflamıştı.
Hükümet otoritesinin zayıflamasından faydalanan bazı kimseler, tımar ve zeametleri kendi
tasarruflarına geçirip, sipahileri dirliksiz bıraktığı için sipahi ordusunun önemi kaybolmuştu.
Avrupa'da silah teknolojisinin gelişmesi üzerine, tımarlı sipahiler, savaşlarda yetersiz kaldı, bu nedenle
tüfekli kapıkulu askerlerinin sayısı artırıldı.
Tımarlı sipahiler ikinci dereceye düştü. XVII. ve XVIII. yüzyılda Osmanlı Devleti'nde tımar sistemi
çöktü.
Kapıkulu askerlerinin sayısının artması üzerine devlet bu askerlere ulufe yetiştirmekte zorlandı. Sayısı
giderek artan Kapıkulu askerleri devlete hükmeder hale geldi.
Yönetimde padişah otoritesi azaldığı için sadrazamlar güçlendi. XVIII. yüzyıldan itibaren Divan, Bab-
ı Ali (Sadrazam Kapısı) denilen yerde toplanmaya başladı.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
126
Taşra Teşkilatındaki Değişmeler :XVII. ve XVIII. yüzyılda taşra teşkilatında uygulamada bir takım
değişiklikler yaşandı. Tımar sisteminin bozulması ile taşra teşkilatı önemini kaybetti. Eyaletler ve
sancaklarda, arpalık usulü denilen bir yolla yüksek dereceli memurlar görevlendirilmeye başlandı. Eşraf ve
Ayanlar taşra teşkilatı yönetiminde söz sahibi olmaya başladılar. Devletin önemli gelir kaynağı olan tımar
sisteminin önemini yitirmesi üzerine, yeni yeni vergi türleri uygulamaya konulmuş, eski vergiler artırılmıştı.
Toplumdaki Değişmeler :XVI. yüzyılda dünyada yaşanan nüfus artışı Osmanlı Devleti'nde de
görüldü. 1554'ten itibaren dirlikler, Kapıkulu Askerleri'nin eline geçmeye başladı. Böylece; bir takım köy
zenginleri ortaya çıktı.
Coğrafi Keşifler ile Avrupa'da değerli maden birikimi oldu. Avrupa parasının Osmanlı pazarlarına sürülmesi
ile yıpranmış olan Osmanlı ekonomisi iyice sarsıldı. XVI. ve XVII. yüzyıllarda Osmanlı Devleti'nde fiyat
artışları görüldü. Anadolu'da yer yer büyük Celali İsyanları başladı.
Yönetim Kadrosundaki Değişmeler :Kalemiyye sınıfı diğer askeri zümrelerin önüne geçti.
ReisülKütaplık sadrazamlığa giden yol haline geldi. XVIII. yüzyılda Osmanlı devlet adamları, devleti çağa
uydurmak amacıyla yani reform yapmak amacıyla yabancı uzmanlardan yararlanmaya başladı. XVIII.
yüzyıl ile birlikte Osmanlı Devlet yöneticileri devşirme sistemi ile iş başına gelmemeye başladı. Ayan ve
eşraf, Celali isyanlarında, kiracı ya da tahsildar olarak tımar sahiplerinin yerini aldı. XVII. yüzyıldan
itibaren tımarların iltizama verilemsi ve yeni vergi türlerinin getirilmesi ile ayan ve eşrafın yönetimdeki
gücü arttı. Ayan ve eşrafların güçlenmesi ile XVII. ve XVIII. yüzyılda merkezi otoritenin zayıflaması
yüzünden devlet, güç kazanan ayanlarla işbirliği yapmak zorunda kaldı ve ayanların iktidardaki etkisi arttı.
Ekonomideki Değişmeler :Osmanlı Devleti'nde Kuruluş ve Yükselme döneminde etkili olan tımar
sisteminin XVI. yüzyılda bozulması ile tarımsal üretim azaldı. Avrupa'da meydana gelen Sanayi Devrimi ile
copyright : kpss mail grubu [email protected]
127
üretim arttı ve ürünler ucuzladı. Osmanlı pazarına giren ucuz mallar, küçük atölyelerin kapanmasına yol
açtı. Kanuni döneminde Fransa'ya verilen kapitülasyonlar, 1740 yılında daha da genişletildi, bu nedenle iç
ve dış ticaret Avrupalıların eline geçti. Osmanlı ekonomisinin bozulmasında, gelir ve gider dengelerinin
bozulması, tımar sisteminin önemini kaybetmesi, miri toprakların mukata'aya çevrilmesi etkili oldu. 1775'te
mukata'aların yıllık karlarının paylara ayrılarak bu payların satılması demek olan Esham Usülü
uygulanmaya başlandı. XVIII. yüzyılda tek hazine uygulaması bırakılarak, İrad-ı Cedit, Tersane, Darphane
Hazinesi gibi yeni hazineler kuruldu.
Kültür Alanındaki Değişmeler :XVIII. yüzyıldan itibaren Osmanlı kurumları Batı örneklerine göre
düzenlenmeye başlandı. Değişim, 1718-1730 Lale Devri'nde iyice arttı. Lale Devri'nde, Avrupa'ya
gönderilen geçici elçiler sayesinde, Avrupa Uygarlığı hakkında bilgi toplandı. Matbaanın kullanılmaya
başlanması ile düşünce hayatında canlılık belirdi. Edebiyatta, yerli söyleyiş olgunlaştı, halk anlatımlarına
önem verilmeye başlandı.
Eğitim ve Öğretim Alanındaki Değişmeler :XVI. yüzyılda medreselerde, pozitif bilimlere ikinci
derecede önem verildi. Din eğitimi ön plana çıkarıldı. Mederese ile ilgisi olmayan kişilere müderrislik
ünvanı verilmeye başlandı. Bu şekilde işbaşına geçen ulemanın, kendi çocuklarına müderrislik ünvanı
vermeye başlaması ile beşik uleması denilen sınıf ortaya çıktı. Lale Devri ile matbaa kullanılmaya başlandı.
1734'te Hendesehane, 1773'te Mühendishane açıldı. 1773 yılında Mühendishane-i Bahr-i Hümayun
açıldı.1795'te Mühendishane-i Berr-i Hümayun'un kuruldu
XVII. Yüzyıl İç İsyanları
copyright : kpss mail grubu [email protected]
128
İsyanların Genel Nedenleri :1. XVII. yüzyıl ile birlikte idari, askeri ve mali yapının bozulması 2.
Merkez ve taşra yönetiminin bozulması ile devlet otoritesinin zayıflaması 3. Eyaletlerde yaşanan denetim
güçlüğü
4. Beylerbeyi ve sancak beylerinin bu yüzyılda yapılan savaşların uzun sürmesi ile yönetmek zorunda
kaldıkları topraklarda bulunması 5. Tımar sisteminin dejenere olması nedeniyle üretimin azalması, fiyatların
artması, dolayısı ile ekonominin bozulması. 6. Ordu ve memurların disiplinsizliği yüzünden halkın devlete
karşı güveninin zedelenmesi.
İstanbul İsyanları
Özellikleri :1. XVII. yüzyılda meydan gelen İstanbul isyanlarının elebaşları Yeniçeriler ve sipahilerdi.
2. İsyanların çıkmasında bazı devlet adamları ve saray kadınlarının rolü de vardı. 3. Bazı isyanlar ulema
sınıfı ve halk tarafından da desteklendi. 4. İsyanların temel nedeni, kapıkulu askerlerine verilen ulufelerin
gecikmesi ya da değeri düşük akçe ile ödenmesi, cülus bahşişinin kimi zaman dağıtılmamasıdır. 5. Ordudaki
bozulmanın temel nedeni Kapıkulu ocaklarına kural dışı asker alınması. 6. İsyancılar zamanla her isyanda
istediklerini elde etmeye başladılar. "Ocak devlet içindir." anlayışının yerini "Devlet ocak içindir." anlayışı
aldı.
Önemli İsyanlar :1589 yılında, III. Murat zamanında yeniçeri ulufelerinin düşük ayardan ödenmesi
üzerine isyan çıktı. Sarayı basan yeniçeriler defterdarı öldürdüler.
1620 yılında, Hotin seferi sonunda disiplinsiz davranışlarından rahatsız olduğu için yeniçeri ocağını
kaldırmayı planlayan Genç Osman'a karşı isyan eden yeniçeriler sarayı basıp II. Osman'ı tahttan indirerek
Yedikule Zindanları'nda boğdular.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
129
IV. Mehmet döneminde, ulufelerin zamanıda ödenmediğini ve saray adamlarının devlet işlerine
karıtığını öne süre sipahiler isyan ettiler.
Padişahtan sarayda bulunan otuz devlet adamının idamını istediler. İdam edilen bu kişilerin cesetleri
Sultanahmet Meydanı'nda bir çınara asıldı. 1656 tarihinde meydana gelen bu olay "Vaka-yı Vakvakiye"
olarak bilinir.
Her isyanda istediklerini yaptıran askerler, önemli bir güç durumuna geldiler. İstanbul'da huzur ve
güvenlik bozuldu.
Anadolu (Celali) İsyanları
Özellikleri :1. Miri topraklarının iltizama çevrilmesi sonucu daha önce sipahilerin elindeki dirlik
gelirlerinin hazineye aktarılması. 2. Taşradaki yöneticilerin halka zulmetmesi ve devlet gelirlerinin
artırılması için vergilerin yükseltilmesi 3. Rüşvetin yaygınlaşması ile taşra yönetimine alakasız kişilerin
atanması 4. Savaşların uzun sürmesi ile taşrada görevli yöneticilerin görev yerlerine dönememesi 5. Avarız
vergisinin toplanamaması 6. Hakkı yenen devlet adamları ve işsiz kalan medrese öğrencileri ile leventlerin
isyanlara katılması
Önemli İsyanlar
Karayazıcı İsyanı : Haçova Savaşı'ndan kaçarak Anadolu'ya gelen Karayazıcı, ortamın elverişli
olmasıyal Urfa dolaylarında isyan etti. İsyanı Sokullu Mehmet Paşa bastırdı.
Deli Hasan isyanı : XVII. y.y'da Osmanlı Devleti'nin Avusturya savaşları ile uğraşmasını fırsat bilerek
isyan etti. İsyan bastırıldı.
Canbolatoğlu, Kalenderoğlu ve TavilAhmet de isyan ettiler fakat isyanları bastırıldı.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
130
1622 yılında Genç Osman'ın öldürülmesiyle kanını dava eden Erzurum valisi Abaza Mehmet Paşa ve
Sivas Valisi Vardar Ali Paşa isyan etti. Bu isyanlar da bastırıldı.
Anadolu'da çıkan Celali isyanları, Anadolu'nun yakılıp yıkılmasına sebep oldu. Ekonomik hayat
durgunlaştı, üretim azaldı, köyden kente göç başladı.
Eyalet İsyanları :Eyalet isyanlarının öncülüğünü, bu eyaletlerin başındaki hanedena üyeleri, ya da bu
beyliklerin başında bulunan beyler yaptı. Osmanlı Devleti'nden ayrılıp bağımsız olma ve ya yeniçerilerin
halktan keyfi vergiler toplaması nedeniyle isyan ettiler.
XVII. yüzyıl eyalet isyanlarının en önemlileri; Kırım, Eflak, Boğdan, Erdel gibi bağlı eyaletlerle,
Yemen ve Bağdat gibi Arap eyaletlerinde çıkan isyanlardır.
Bu isyanlar sonunda devletin eyaletlerdeki etkisi azaldı. Vergilerin toplanması imkansızlaştı.
İsyanların bastırılmasında şiddet ve kullanılması, eyalet halkında Osmanlı yönetimine karşı güvensizlik
başlamasına neden oldu.
XVII. Yüzyıl Islahatları
I. Ahmet Islahatları :Şehzadelerin sebep olduğu ayaklanmaları önlemek için şehzadelerin sancağa
gönderilmesi geleneğini kaldırdı. "Kafes Hayatı" uygulamasını başlattı. "Ekber ve erşet" (en yaşlı ve en
olgun) olan haneden üyesinin başa geçmesi kuralını getirdi.
Kuyucu Murat Paşa Islahatları :I. Ahmet dönemi sadrazamlarındandır. Ülkede asayişi yeniden
sağlamak ve Anadolu'da devlet otoritesini kurmak amacıyla askeri yöntemlerle düzeltmeler yaptı. Anadolu
Celali İsyanları'nı bastırmada, isyanın nedenlerini aramadan, korku ve şiddet yayarak, düzen sağlamaya
çalıştı. Celali İsyanları'nı bastırmışsa da, isyanın nedenlerini ortadan kaldırmadığı için başarılı olamadı ve
ölümü üzerine isyanlar yeniden başladı.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
131
II. Osman Islahatları :Fatih Dönemi'nden beri devam eden padişahların saray dışından bir kızla
evlenmemesi geleneğini yıkarak, saray dışından evlendi. 1620 yılında yapılan Lehistan Seferi'nde
aksaklıklar gördüğü için Yeniçeri Ocağı'nı kaldırmak istedi. 1622 yılında Yeniçeriler, ulemanın da desteğini
alarak isyan çıkardı. Genç Osman, Yeniçeriler tarafından Yedikule zindanlarında boğularak öldürüldü.
Kemankeş Mustafa Paşa Islahatları :Padişah İbrahim döneminde vezirlik yaptı. İlleri yeniden
kaydettirerek gelirlerini tespit etti. Piyasada bulunan ayarı düşük paraları kaldırarak, sikkenin yeniden değer
kazanmasını sağladı. Uzun süredir dağıtılmayan Yeniçeri ulufelerinin dağıtılmasını sağladı.
IV. Murat Islahatları :1623 yılında 11 yaşında padişah oldu. Başlangıçta devlet yönetimi Yeniçeri
Ağaları ve valide sultanların elindeydi. Develet yönetimini eline alan IV. Murat, şiddete dayalı bir yönetim
uyguladı. Yeniçeri ve sipah ağalarını ortadan kaldırdı. İçki ve tütünü yasakladı, meyhaneleri kapattı, gece
sokağa çıkılmasını engelledi. Yönetim ve askeri yapıdaki bozulmalarının nedenini anlayabilmek için, Koçi
Bey'e bir rapor hazırlattı.
Tarhuncu Ahmet Paşa Islahatları :IV. Mehmet dönemi sadrazamıdır. Devlet bütçesini düzeltti.
Bütçe açığının saray masraflarından kaynaklandığını ortaya çıkararak, ilk defa saray masraflarında
kısıtlamaya gidildi. Sokullu Mehmet Paşa'dan sonra denk bütçeyi hazırlayan ikinci kişi oldu.
Köprülüler Dönemi
Köprülü Mehmet Paşa Islahatları :IV. Mehmet dönemi sadrazamıdır. Sadrazamlığa şu şartlarla
gelmişti;
-Saray, devlet işlerine karışmayacak, -Devlet işleriyle ilgili alacağı kararlar saray tarafından kabul edilecek,
-Devlet memurları ile ilgili atamalar ve azletmeler kendi kontrolünde olacak,
-Hakkında şikayet olursa savunması alınacak, daha sonra karar verilecek.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
132
İlk önce iç işlerini ele alarak huzur ve asayişi sağladı. XVII. yüzyıl Osmanlı-Venedik savaşları
sırasında ablukaya alınan Çanakkale Boğazı'nı kurtardı. Erdel Beyi Rakoçi ve Abaza Hasan Paşa isyanlarını
bastırdı. Devlet otoritesini sağlarken şiddet ve zora başvurdu.
Köprülü Fazıl Ahmet Paşa Islahatları :IV. Mehmet dönemi sadrazamı ve Köprülü Mehmet Paşa'nın
oğludur. İlk olarak Erdel yüzünden Avusturya'ya savaş açtı. 1669 yılında Girit alındı. 1672 yılında Bucaş
Antlaşması imzalandı. Osmanlı Devleti'ne Sokullu Devri'ni bir ölçüde yaşatan Fazıl Ahmet Paşa da, devlet
otoritesini sağlamada şiddete başvurmadı.
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Islahatları :IV. Mehmet dönemi sadrazamı Köprülü Mehmet
Paşa'nın evlatlığı ve damadıdır. 1683 yılında Viyana'yı kuşattı fakat bu II. Viyana Kuşatması başarısızlıkla
sonuçlandı. II. Viyana Kuşatması'nda başarısızlığı görüldüğü için idam edildi. Bu dönemden sonra Osmanlı
Devleti Gerileme Dönemi'ne girdi.
Köprülü Fazıl Mustafa Paşa Islahatları :1683 yılında II. Viyana yenilgisinin ardından Avrupa
devletleri birleşerek Osmanlı Devleti'ne karşı harekete geçti. II. Süleyman dönemi sadrazamıdır. Fazıl
Mustafa Paşa, yönetim, askeri ve mali alanda ıslahat yaparak devletin iç işlerini halletti. 1691 yılında
Avusturya üzerine sefere çıktı fakat sefer sırasında vurularak öldü.
Amcazade Hüseyin Paşa Islahatları :1697 yılında Osmanlı Devleti Zenta'da Avusturya'ya yenildi. II.
Süleyman dönemi sadrazamı ve Köprülü Mehmet Paşa'nın yeğenidir. 1699 yılında imzalanan Karlofça ve
1700 yılında imzalanan İstanbul Antlaşmaları ile Osmanlı Devleti ilk defa toprak kaybetti. Köprülü
Sülalesi'nin iş başında olduğu dönem, Osmanlı Devleti'nin Duraklama içinde Yükselme Dönemi'ni yaşadığı
yıllar oldu.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
133
XVII. Yüzyıl Islahatlarının Özellikleri : 1. Baskı ve şiddet kullanılarak merkezi otoritenin yeniden
sağlanmasına çalışıldı. 2. Devleti gerilemeye götüren sorunların kökenine inilmediği için başarısız olundu.
3. Avrupa'nın etkisi görülmedi. 4. Yükselme Dönemi yeniden canlandırmaya çalışıldı. 5. Islahatlar devlet
politikası haline gelmediği için, ıslahatcıların kişiliğine bağlı kaldı, onların ölümü ile devlet düzeni eski
halini aldı. 17.yy ıslahatlarında batının etkisi yoktur. Sorunların nedeninden ziyade sonuçları üzerinde
durmuşlardır. Islahatlar askeri nitelikte ve genellikle çıkan isyanları önlemeye yöneliktir. Devlet politikası
olmamış, kişilere bağlı kalmıştır.
GERİLEME DÖNEMİ 1699 – 1792
Osmanlı İmparatorluğu 1699 yılında imzaladığı Karlofça Antlaşması ile ilk kez toprak kaybetti. Bu
tarihten itibaren de "Gerileme Devri'ne" girilmiş oldu. Bu dönemde Ruslarla, Avusturyalılarla ve
Venediklilerle savaşıldı. Yenilmek ve toprak kaybetmek Osmanlılara çok ağır geldi. Hazırlıksız yapılan
savaşlar yeni yenilgilere sebep oldu.
Edirne Olayı :II. Mustafa (1695-1703) 1699 Karlofça Antlaşması'ndan sonra Edirne'ye çekilip, devlet
yönetimini Feyzullah Efendi'ye bırakıp, kendini av ve eğlenceye vermişti. Bu durumdan memnun olmayan
ve Edirne'nin başkent olacağı söylentilerine inanan bir grup İstanbul'da isyan etti. Asiler 1703 yılında
Edirne'ye yürüyüp Feyzullah Efendi'yi idam ettikten sonra, II. Mustafa'yı tahttan indirerek, yerine III.
Ahmet'i tahta geçirdi. 3.Ahmet isyan sonucu tahta çıkarılmış isyanla tahttan indirilmiştir.
III. AHMET: II. Mustafa'dan sonra padişah olan III. Ahmet, Osmanlı hazinesini doldurmaya çalıştı.
Eski devlet otoritesini kurmak için çok uğraştı. Osmanlı gururunu kurtarmak istiyordu. Rusya'yı ve
Avusturya'yı yenerek eski gücünde olduğunu ispatlamak istedi. Rus ordusunu Prut ırmağında sıkıştırdı.
Karlofça Antlaşmasıyla Ruslar'a kaptırılan topraklar, 1711'de PRUT ANTLAŞMASI ile geri alındı. Venedik
copyright : kpss mail grubu [email protected]
134
ve Avusturya ile yapılan savaşlar aynı sonucu vermedi. 1718'de imzalanan PASAROFÇA ANTLAŞMASI
ile bir kısım topraklar da elden çıktı. III. Ahmet bu başarısızlıklardan sonra; savaşçı politikayı bırakarak,
barışçı bir politika izleme gereğini duydu. Bu barış döneminde kültür, sanat ve bilim alanında bazı
gelişmeler dikkati çekti. Bu dönemde ilk Türk basımevi açıldı. (1727) Kağıt fabrikası kuruldu. İtfaiye
bölüğü oluşturuldu. Bununla beraber, saray ve çevresinin zevke, sefaya düşkünlükleri de dikkati çeken bir
olaydı. Bu dönem lale çiçeğine olan düşkünlük nedeniyle "LALE DEVRİ" adını aldı. (1718 - 1730) Lale
Devri, Patrona Halil isyanı ile sona erdi. Lale Devrinden sonraki savaşlar sonunda; 1739'daki Belgrat, 1744
yılındaki Küçük Kaynarca ve 1792'deki Yaş Antlaşmalarıyla Avrupalılara çok büyük topraklar verildi. Bu
dönemde bazı iyi niyetli ve çalışkan padişahların da uğraşıları sonuç vermedi. I. Mahmut, III.Mustafa ve III.
Selim'in bu iyi niyetli çalışmaları gerilemeyi önleyemedi. İmparatorluk yavaş yavaş dağılmaya doğru gitti.
Çar 1.Petronun Politikası: Rusyayı Avrupa devleti yapmak, Balkanları egemenliğine alarak bir taraftan
baltık denizine, diğer taraftan akdenize inmektir. Bunun için Ortodoks Slavları (Panislavizm) kullandı.
XVIII. Yüzyıl Başlarında Osmanlı Devleti : Osmanlı Devleti, 1699'da imzalanan Karlofça ve
İstanbul Antlaşmaları ile kaybettiği toprakları geri alma siyaseti izledi. Osmanlı Devleti, Karlofça
Antlaşması'ndan sonra sürekli toprak kaybetmesine rağmen uzun süre varlığını koruyabilmiştir. Bunun
nedeni, Avrupa Devletleri arasındaki çıkar çatışmalarıdır. Osmanlı Devleti bu dönemde başarılı olamadı,
toprak kazanmak yerine, yeni toprak kayıpları yaşadı. Osmanlı Devleti'nde "Gerileme Dönemi" 1792'de
imzalanan Yaş Antlaşmasına kadar sürdü.
XVIII. Yüzyıl Dış Siyasal Gelişmeleri
Prut Savaşı ve Prut Antlaşması (1711) :Nedenleri : I. Petro'ya Poltova Savaşı'nda yenilen XII.
Şarl'ın Osmanlı Devleti'ne sığınması üzerine Rusların Osmanlı topraklarına saldırması.1711' de Sadrazam
copyright : kpss mail grubu [email protected]
135
Baltacı Mehmet Paşa Eflak'a girdi. Baltacı Mehmet Paşa'nın ileriyi göremeyen bir vezir olması ve
çevresindekilerin paraya düşkün olması nedeniyle bu seferden istenilen sonuç alınamamıştır. Baltacı
Mehmet Paşa'nın Rus ordusunu sıkıştırdığı bir sırada Rusya'nın barış istemesi üzerine Prut Antlaşması
imzalandı. Bu Tarihte “Baltacı&katherine” vakası olarak bilinir. 1711 prut savaşı ile 1700 İstanbul
anlaşmasıyla Ruslara verilen topraklar (azak kalesi ve çevresi) ve ayrıcalıklar alınmıştır. Katherina olayı ??
Osmanlı-Venedik, Avusturya Savaşları ve Pasarofça Antlaşması (1715-1718) :Nedenleri; Osmanlı
Devleti'nin Karlofça Antlaşması ile kaybettiği Mora ve Dalmaçya kıyılarını tekrar ele geçirmek istemesi ve
Venediklilerin Mora Rumlarına baskı yapması ile Mora Rumlarının Osmanlıdan yardım istemesi. Osmanlı
Devleti, 1715 yılında sadrazam Ali Paşa Mora'yı yeniden aldı. Osmanlı Devleti'nin Korfu Adası'nı
kuşatması üzerine Avusturya, Mora'nın tekrar Venediklilere verilmesini istedi. Osmanlı Devleti, 1716'da
Avusturya'ya savaş ilan etti. Osmanlı ordusunun Petervaradin'de yenilmesi üzerine, Avusturyalılar Belgrat'ı
ele geçirdi. Osmanlı Devleti'nin barış istemesi üzerine 1718'de Pasarofça Antlaşması imzalandı.
Pasarofça Antlaşması (1718) :Osmanlı Devleti ile Avusturya arasında imzalanan bu antlaşma ile : 1.
Yukarı Sırbistan, Belgrat, Sırmiyum, Batı Eflak ve Banat Yaylası (Temeşvar) Avusturya'ya bırakıldı. 2.
Venedik'ten alınan Mora ve Grit Osmanlılarda kaldı. 3. Arnavutluk ve Dalmaçya kıyılarındaki bazı kaleler
Venedik'e verildi.
Antlaşmanın Önemi : 1. Osmanlı Devleti, Batı'nın üstünlüğünü tamamen kabul etti ve toprak
kurtaramayacağını anladı. 2. Osmanlılar, Ortodoksları koruma görevini son kez yerine getirdi. 3. İngiltere ve
Hollanda'ya verilen ayrıcalıklar Kapitülasyona dönüştürüldü. 4. Pasarofça Antlaşması'nın yarattığı barış
ortamında Lale Devri'ne girildi ve ilk defa Batı tipinde ıslahatlara gidildi. 1718 pasarofça anlaşması;1739
Belgrat anlaşmasıyla iptal oldu.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
136
Osmanlı-İran Savaşları (1722-1746) :Nedenleri; Safavi Devleti'nin Sunni Müslümanları Şiiliğe
zorlaması üzerine Kafkasya ve Azerbaycan'da bulunan Sunnilerin isyan ederek Osmanlı Devleti'nden
yardım istemesi. Sunnilerle İran arasında çıkan savaşı fırsat bilen I. Petro Kafkasya'ya girip, Bakü taraflarını
işgal etti. Osmanlı Devleti, 1724'te Kafkasya'ya girdi. Fransa'nın araya girmesi ile İstanbul Antlaşması
imzalandı. İran tahtına geçen Şah Tahmasb, Şahkulu'nunda desteğini alarak , tekrar Osmanlı üzerine yürüdü.
1730 yılında İstanbul'da Patrona Halil İsyanı çıktı. İsyancılar III. Ahmet'i tahttan indirerek yerine I.
Mahmut'u tahta geçirdi. I. Mahmut Dönemi'nde İran ile 1732'de Ahmet Paşa Antlaşması imzalandı. 1639'da
İran ile Kasr-ı Şirin Antlaşması imzalandı.
İstanbul Antlaşması (1724) :1. Derbent, Bakü Kaleleri ve Dağıstan Rusya'ya bırakıldı. 2. Gence,
Karabağ, Revan ve Tebriz Osmanlı Devleti'ne verildi. İstanbul Antlaşması (1724) Osmanlılarla Ruslar
arasındaki ilk dostluk antlaşmasıdır.
Patrona Halil İsyanı (1730):Lale Devri'nde Avrupa tarzında yapılan ve Nevşehirli Damat İbrahim
Paşa'nın kişiliği ile özdeşleştirilen ıslahatlar, ulemadan ve yeniçerilerden bir takım kişilerin çıkarlarına ters
düşmüştü. Lale Devri ile birlikte artan Lüks yaşantı, fakir halkın tepkisine yol açmıştı. O yıllarda İran ile
yapılan savaşlar da devam etmekteydi. Sadrazam Damat İbrahim Paşa'nın İran seferine gitmek istememesi,
ona karşı olanlara bulunmaz bir fırsat vermiş, Bayezit Hamamı tellaklarından Patrona Halil ve Muslu Beşe
ismindeki iki Arnavut önderliğinde bir grup 1730 yılında isyana başlamışlardı. Vergilerden şikayet eden
halk ve İran Seferi'ne katılmak istemeyen Yeniçeriler de isyana katılınca, isyan giderek büyümüş, saraya
giden asiler, padişah III. Ahmet'ten Damat İbrahim Paşa'nın kafasını istemişlerdi. Kendilerine teslim edilen
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'yı idam eden asiler, tekrar saraya yürüyerek, padişah III. Ahmet'i tahttan
indirerek yerine I. Mahmut'u geçirdiler. Bu isyanla Lale Devri sona ermiş oldu.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
137
Ahmet Paşa Antlaşması (1732) :İran ile Osmanlı Devleti arasında imzalanan bu antlaşma ile; 1.
Gence, Tiflis ve Dağıstan Osmanlılarda kaldı. 2. Tebriz, Kirmanşah ve Hemedan Eyaletleri İran'a verildi.
Osmanlı-Rusya, Avusturya Savaşları ve Belgrat Antlaşmaları (1736-1739) Nedenleri 1. Rusya'nın
İran savaşları sırasında Kırım Hanı'nın İran'a gidişini engellemesi 2. Rusya'nın Lehistan'ın iç işlerine
karışması 3. Avusturya ile Rusya arasında bağlaşma yapılması Osmanlı Devleti, 1736 yılında Rusya ve
Avusturya ile savaşa girdi. 1739 yılında, Avusturya ile Belgrat Antlaşması imzalandı. Belgrat
Antlaşmaları'ndan sonra Avusturya ve Rusya aralarındaki bağlaşmayı yenileyip, Osmanlı Devletine
bildirdiler. Buna karşılık Osmanlı Devleti İsveç'te bir bağlaşma yaparak Avusturya ve Rusya'ya bildirdi.
Böylece, Batı'da uzun süren barış dönemi başladı. Rusya ile de Belgrat'ta ikinci bir antlaşma imzalandı.
1739 Belgrat anlaşması ile Rusların Karadeniz’e inmeleri bir süre engellenmiş oldu. 18.yy’da Osmanlının
imzaladığı en kazançlı anlaşmadır. 1740 kapitilasyonları: 1.mahmutun Fransızlara verdiği kapitilasyonlar
artırıldı ve sürekli hale getirildi.
Osmanlı-Rus Savaşı ve Küçük Kaynarca Antlaşması (1768-1774) Nedenleri : Rusya'nın geleneksel
Karadeniz'e inme, Boğazlardan geçerek sıcak denizlere açılma politikası. Bu politikanın sonucu olarak
Rusya, 1768 'de Lehistan'ın iç işlerine karıştı. III. Mustafa, 1768'de Rusya'ya savaş ilan etti. Osmanlı ordusu
birçok cephede yenilgiye uğradı. Baltık denizinden açılan Rus donanması, ilk defa Akdenize indi.1770'te
Çeşme'de Osmanlı donanmasını ilk defa yaktı. 1774 yılında III. Mustafa'nın yerine I. Abdülhamit tahta
geçti. 1774 yılında, Rusya ile Küçük Kaynarca Antlaşması imzalandı. Ruslar; Osmanlı donanmasını üç kere
yakmışlardır. Çeşme 1770, Navarin 1827, Sinop 1853 bir defada inebahtı deniz savaşında 1571’de de
Venedikliler yakmıştır.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
138
Küçük Kaynarca Antlaşması (1774) Küçük Kaynarca Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin o güne kadar
imzaladığı en ağır koşullu antlaşmadır. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti'nin egemenlik hakları
zedelenmiştir. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti'nin büyük devlet olma özelliği sona ermiş ayrıca Rusya,
Akdenize inme politikasını gerçekleştirmiştir. Yine Rusya, ilk defa Osmanlıların iç işlerine karışma hakkını
elde etmiş, Ortodoksları koruma görevi Rusya'ya geçmiştir. Ruslar; eflak, boğadan ve ege adalarından
çekildi. Kırıma bağımsızlık verildi.Ruslara savaş tazminatı ve kapitilasyon verildi.
Kırım Olayı :Ruslar, Küçük Kaynarca Antlaşması'ndan sonra, Kırım'ı kendilerine bağlamak istediler.
Ruslar 1778 yılında Kırım'a girerek, kendi yandaşı olan Şahin Giray'ı han seçtirdi. Osmanlı Devleti bu
hanlığı onaylamadı. 1779 tarihinde Fransa'nın devreye girmesi ile Rusya ile Aynalıkavak Tenkinamesi
imzalandı. Böylece, Kırım Rusya'ya bağımlı hale getirildi. 1783'te Şahin Giray'la anlaşan II. Katerina,
Kırım'ı Rus topraklarına kattı, Osmanlı Devleti bu olayı ancak protesto edebildi.
Osmanlı-Avusturya, Rusya Savaşları, Ziştovi ve Yaş Antlaşmaları (1787-1792) Rusya'nın,
Aynalıkavak'a rağmen, Kırım'ın iç işlerine karışması ve 1783 yılında Kırım'ı işgal etmesi. Osmanlı Devleti,
Kırım'ın Rusya'ya bağlanmasını kabul etmedi ve 1787 yılında Rusya'ya savaş açtı. Kısa bir süre sonra
Avusturya ile de savaşa girildi. 1789'da Rusların Ozi Kalesi'ni alarak halkı kılıçtan geçirmesi üzerine I.
Abdulhamit üzüntüden öldü. 1789 yılında III. Selim tahta geçti. 1789 yılında Fransız İhtilali oldu. Osmanlı
Devleti Avusturya ile Ziştovi Rusya ile de Yaş Antlaşmasını imzaladı. 3.Selimin Nizam-ı cedit islahatları
uygulanmaya başladı. Yaş anlaşması Osmanlının çöküşünü başlattı.
Ziştovi Antlaşması (1791) Avusturya ile Osmanlı Devleti arasında imzalandı. 1. Avusturya, savaşta
aldığı toprakları Osmanlı Devleti'ne geri verecektir. 2. Orsova ve Unna Irmakları arasındaki topraklar
Avusturya'ya bırakılacaktır.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
139
Yaş Antlaşması (1792) Rusya ile Osmanlı Devleti arasında imzalandı. 1. Kırım'ın Rusya'ya ait olduğu
kabul edildi. 2. Dinyester Irmağı Rusya ve Osmanlı Devleti arasında sınır olarak kabul edildi. 3. Rusya,
Boğazlar'dan geçip serbestçe ticaret yapabilecekti.
Osmanlı-Fransız İlişkileri :Fransa, Rusya'nın ve Avusturya'nın Osmanlı toprakları üzerinde
yerleşmesini istemiyordu. Lale Devri'nde Osmanlı-Fransız dostluğu iyice arttı. I. Mahmut zamanında 1740
yılında imzalanan antlaşma ile Fransa'ya kapitülasyonlar verildi. 1789 İhtilali ile Fransa'da başa geçen
Drektuvar hükümeti döneminde Osmanlı-Fransız ilişkileri bozuldu. 1789 yılında Napolyon Bonapart Mısır'ı
işgal etti. Fransa ile 1801 yılında El-Ariş Mukavelesi imzalandı.
Osmanlı devlet adamları, XVIII. yüzyılın sonlarında var olan topraklarını korumak için denge siyaseti
izlemeye başlamıştır. Denge siyaseti, Avrupalı devletler arasındaki çıkar çatışmalarından faydalanarak
toprak bütünlüğünün korunmasıdır. III. Selim Dönemi'nde ağırlık kazanmıştır. Öncelikle Akdenizdeki
Osmanlı varlığını korumaya yönelik bir amaç izlenmiştir.
El-Ariş Mukavelesi (1801) Fransa ile Osmanlı Devleti arasında imzalandı. Bu mukaveleye göre ; 1.
Fransızlar Mısır'ı boşaltacaklar 2. İngilizler deniz yolu ile Fransız askerlerini ülkelerine götüreceklerdir.
XVIII. Yüzyıl Islahatları
XVIII. Yüzyıl Islahatlarının Genel Niteliği :XVIII. Yüzyıl ıslahatlarında Osmanlı Devlet adamları,
gerilemenin nedenlerini araştırıp, bunlara çareler bulma yoluna gitti. Bu yüzyıl ıslahatları, XVII. yüzyıl
ıslahatlarına göre daha köklü, sonuç bakımından daha olumludur. Yapılan ıslahatlarda, ilk defa neden-sonuç
ilişkisi kuruldu.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
140
XVIII. yüzyıl ıslahatarı, daha öncekilerde olduğu gibi kişilerle sabit kalmayıp devlet politikası haline
getirildi. Avrupa'nın teknik ve askeri üstünlüğü kabul edildi. Yapılan ıslahatlar genelde, askeri alana
yönelikti. XVII. yüzyılın aksine Batı'daki gelişmelerden yararlanıldı.
Lale Devri Islahatları (1718-1730) :Lale Devri; 1718'de imzalanan Pasarofça Antlaşması ile
başlayan ve 1730'da çıkan Patrona Halil İsyanı ile son bulan dönemin adıdır. Lale Devri ıslahatlarının en
önemlisi, 1727 yılında Osmanlı Devleti'nde kullanılmaya başlanan matbaadır. Matbaanın kullanılmaya
başlamasından sonra, Üsküdar'da Dar-üt Tıbat-ül Amire adıyla devlet matbaası kuruldu. Çeşitli semtlerde
kütüphaneler, Yalova'da kağıt imalathanesi açıldı. Avrupa'yı yakından tanımak amacıyla Avrupa'ya ilk
elçiler bu dönemde gönderildi. Kumaş imalathaneleri açıldı. Yeniçeri Ocağı'ndan Tulumbacı Ocağı adıyla
ilk defa bir itfaiye bölüğü kuruldu. Çiçek aşısı ilk kez kullanıldı. Patrona Halil İsyanı Lale Devri'nde yapılan
ıslahatlar, ulemanın ve yeniçerilerin çıkarlarına ters düşmüştü. Lale Devri ile birlikte artan lüks yaşantı,
halkın tepkisine yol açmıştı. Sadrazam Damat İbrahim Paşa, İran seferine gitmek istememişti. Patrona Halil
ve Muslu Beşe ismindeki iki Arnavut önderliğindeki bir grup 1730'da isyanı başlattılar. Vergilerden
şikayetçi halk ve İran Seferi'ne katılmak istemeyen yeniçeriler de isyana katıldı. Saraya giden asiler, padişah
III. Ahmet'ten Damat İbrahim Paşa'nın kafasını istediler. Sadrazam kendilerine teslim edilince onu idam
ettiler. Asiler, padişah III. Ahmet'i tahttan indirerek yerine I. Mahmut'u geçirdiler. 1730 Patrona Halil İsyanı
ile Lale Devri sona erdi.
I. Mahmut Dönemi Islahatları Yabancı uzmanlardan yararlanarak askeri alanda ıslahatlar yaptı.
Aslen Fransız olan Humabaracı Ahmet Paşa'nın yardımıyla Osmanlı ordusunun Topçu ve Humbaracı
sınıflarında düzeltme yaptı.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
141
Humbaracı Ahmet Paşa orduyu, takım, bölük, tabur ve alay gibi birimlere ayırdı. Subay yetiştirmek
amacıyla ilk defa Kara Mühendishanesi açıldı. (1734 mühendishane-i berri humayun). Batılı anlamda askeri
ıslahatın yapıldığı ilk dönemdir.
III. Mustafa Dönemi Islahatları :İlk önce maliyeye düzen verdi. Lüzumsuz devlet masraflarını
keserek hazineyi rahatlattı. Sadrazam Koca Ragıp Paşa'nın tavsiyesi üzerine, Topçu Ocağı'nın başına Baron
de Tot isminde bir Macar getirildi. Baron de Tot, topçu ocağı ve tophaneyi düzenledi. Osmanlı ordusunda
sürat topçuları ismiyle yeni bir sınıf oluşturdu. III. Mustafa, maliyeyi düzletmek için "Esham-ı Tahvilat"
ismiyle borçlanma senetleri çıkardı. Deniz Mühendishanesi açıldı. (1773 Mühendishane-i Bahr-i Hümayun)
I. Abdulhamit Dönemi Islahatları :Sadrazam Halil Hamid Paşa'nın yardımları ile orduda ıslahatlar
yaptı. Topçu, humbaracı ve lağımcı ocaklarında yeni düzenlemeler yapıldı. Yeniçeri sayımı yapılarak ulufe
sahteciliği önlenmek istendi. Tersanelerin sayısı arttırıldı. Fransadan teknik ekip getirildi.
III. Selim Dönemi Islahatları :Dönemin ünlü devlet adamlarına yapılacak ıslahatlar konusunda rapor
hazırlattı. Ordu ve maliye işlerine öncelik vererek ıslahatlara başladı. Yeniçeri Ocağı'na el sürmeden Nizam-
ı Cedid Ocağı'nı kurdu. 3.Selimin tüm ıslahatlarına ve ordusuna nizamı cedit denir. 1795 yılında
Mühendishane-i Berr-i Hümayun açıldı. Selimiye kışlası kuruldu. Nizam-ı Cedid ordusunun masraflarını
karşılamak amacıyla İrad-ı Cedid hazinesi oluşturuldu. Dış siyasete önem verildi, Avrupa'ya sürekli elçiler
gönderildi. Nizam-ı Cedid ıslahatlarına karşı olanlar, Yeniçerilerin de desteğini alarak, 1807 yılında
Kabakçı Mustafa İsyanı'nı sonunda tahtını 4.mustafaya bıraktı.
DAĞILMA DÖNEMİ 1792 – 1918
Gerileme dönemindeki iyi niyetli çalışmalar dağılmayı önleyemedi.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
142
II. MAHMUT:Bu dönemin en ünlü padişahı II. Mahmut'tur. II. Mahmut döneminde birçok çağdaş
yenilkler yapıldı. Devlet örgütü yeniden düzenlendi. Yeni üniversiteler açıldı. Devlet eliyle bir gazete
yayımlandı. İlk nüfus sayımı yapıldı. Yeniçeri Ocağı kaldırıldı. 1826
ABDÜLMECİT: II. Mahmut'tan sonra başa geçmiştir. 1839 - 1861 yılları arasında padişahlık
yapmıştır. Toplum ve devlet düzeninde önemli değişiklikleri sağlayan Tanzimat Fermanı gerçekleşti.
Tanzimat Fermanı 1839'da ilan edildi. Tanzimat Fermanı'nda; İmparatorluk içerisinde yaşayan herkesin can,
mal ve namusunun korunması, Mahkemede yargılanmadan kimseye ceza verilmemesi, Vergilerin
vatandaşın gelirine göre alınması, Müslümanlarla Hırıstiyanların aynı haklara sahip olması gibi, ilkeler yer
aldı. Bu fermanla "Tanzimat Dönemi" adıyla bir dönem başladı. Fakat çeşitli nedenlerle bu ferman da
aranılan mutluluğu getirmedi.
ABDÜLAZİZ 1861 - 1867 yılları arasında padişahlık yaptı. Ülke ekonomik yönden çok hızlı geriledi.
Devlet dış borçlara sarıldı. Fakat durum yine de kurtarılamadı. Yüksek faizle alınan borçlar ödenemeyecek
duruma geldi. Bunlara ilaveten Orta Doğu'da ve Balkanlar'da ayaklanmalar oldu. Yunan Devleti kuruldu. M.
Ali Paşa Mısır'da ayaklandı. Fransızlar Cezayir'i aldı. Devlet tam bir çaresizlik içine girdi.
V. MURAT: Bu dönem de çeşitli çalkantılarla geçti.
II. ABDÜLHAMİT: Bu dönemde; Mithat Paşa, Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi Meşrutiyetçilerin
çalışmaları ile ilk Anayasa hazırlandı. Meşrutiyet kabul edildi (1876). Bir yıl sonra çeşitli siyasal
gelişmelerin sonunda padişah meclisi kapattı. Abdülhamit, 1908'de kabul edilen II. Meşrutiyete kadar katı
bir mutlakiyetçi düzen uyguladı. Bu dönemde yapılan anlaşmalar sonunda Balkanlarda, Ön Asya'da ve
Kuzey Afrika'da büyük toprak kayıpları oldu. 1909 yılında Harekat Ordusu İstanbul'a geldi ve Abdülhamit
yönetimine son verdi.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
143
İTTİHAT VE TERAKKİ DÖNEMİ: Abdülhamit'ten sonra yönetimi ele alan İttihat ve Terakki ileri
gelenleri de başarılı olamadılar. Trablus Savaşı (1911) ve Balkan Savaşı (1912) ile çok önemli kayıplar
oldu. 1914 yılında I. Dünya Savaşı başladı. İngiltere, Fransa ve Rusya birleştiler. Almanya, Macaristan ve
İtalya'da ayrı bir grup kurdular. 4 yıl süren bu savaşa zamanla başka devletler de katıldı. Osmanlı Devleti,
savaşın ilk yıllarında tarafsız kaldı. Daha sonra devlet yönetimi Almanların kazanacağına inandıkları ve
sempati duydukları için, Almanlarla bir dostluk anlaşması yaptılar. Osmanlılara sığınan iki Alman gemisi,
Rus limanlarını bombalayınca, Osmanlılar kendilerini savaşın içinde buldular. Osmanlılar birçok cephede
savaşa girdiler. Çanakkale Zaferi kazanıldı. Almanların teslim olmasıyla, Osmanlılar'da yenik sayıldılar.
1918 yılında koşulları çok çok ağır olan "MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI"nı imzaladılar. Böylece
600 yıldan fazla yaşayan koca imparatorluk, tarihe karışmış oldu.
Ulusçuluk Eylemleri
1789 Fransız İhtilali : Yalnız Fransa'da değil bütün dünyada etkileri görülen Fransız İhtilali, dünya
tarihinde yeni bir çağın başlangıcı olmuştur. Avrupa'da mutlakiyet idarelerinin yıkılışını başlatan bu olay,
Fransa'nın XVIII. yüzyılın başlarından itibaren sürüklendiği ekonomik ve sosyal bunalımların doğal bir
sonucu idi. 14 Temmuz 1789 tarihinde Fransız Kralı XVI. Lui'nin meclisi dağıtmak istemesi üzerien halk
ayaklandı ve Bastille Hapisanesi'ni bastı. Mahkumlar serbest bırakıldı ve isyan giderek büyüyerek bütün
Avrupa'ya yayıldı.
Sırp İsyanı (1804) 1. Osmanlı Devleti'nde merkezi otoritenin zayıflaması 2. Sırbistan'ı yöneten
Yeniçeri kodamanlarının halka baskı yapması 3. Rusya ve Avusturya'nın kışkırtması. 4. 1789 Fransız İhtilali
ile ortaya çıkan "ulusçuluk" akımlarının Sırplar arasında yayılması. 5. XVIII. yüzyılda Osmanlı-Avusturya,
Rusya arasında çıkan savaşların Sırp topraklarında yapılması
copyright : kpss mail grubu [email protected]
144
Sırplar , 1804'te, Kara Yogi önderliğinde ayaklanma başlattı. 1812'de imzalanan BükreşAntlaşması ile
Sırplara ayrıcalık verildi. Sırp ayaklanması, 1813'te Miloş Obronoviç önderliğinde yeniden başladı. 1829'da
Edirne Antlaşması ile Özerk Sırbistan Prensliği kuruldu. 1878 Berlin Antlaşması ile Sırbistan bağımsızlığını
elde etti. Sırp Ayaklanması, Fransız Devrimi'nin getirdiği ulusçuluk akımının Osmanlı Devleti'nde görülen
ilk etkisidir.
1806-1812 Rus savaşı ve 1807 İngiliz savaşları Bükreş Antlaşması (1812) :Osmanlı Devleti ile
Rusya arasında 1812 tarihinde imzalandı. Antlaşma maddeleri şu şekildeydi: 1. Eflak ve Boğdan Osmanlı
Devleti'ne geri verilecek, ancak Osmanlı Devleti, Eflak ve Boğdan beylerini görevine iade edecektir. 2.
Beserabya Rusya'ya verilecek, Prut ırmağı sınır olacaktır. 3. Osmanlı Devleti, Sırbistan'a ayrıcalık
verecektir. Bükreş Antlaşması ile Osmanlı Devleti ilk defa kendisine bağlı bir ulusa ayrıcalık verdi.
1829 Edirne Antlaşması : 1. Yunanistan bağımsız olacaktır. 2. Eflak ve Boğdan özerkleştirilecektir.
3. Sırbistan Prensliği kurulacaktır. 4. Tuna Irmağının kenarındaki bazı kaleler Rusya'ya verilecektir.5. Rus
ticaret gemileri Boğazlar'dan serbestçe geçecektir. 6. Osmanlı Devleti, Rusya'ya savaş tazminatı
ödeyecektir. 7. Doğu Anadolu'da bazı kaleler Rusya'ya bırakılacaktır.
Önemi : 1. Edirne Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin Küçük Kaynarca Antlaşması'ndan sonra
imzaladığı en ağır koşullu antlaşmalarından biridir. 2. İlk defa Osmanlı Devleti'ne bağlı bir ulus bağımsızlık
kazanmıştır. 3. Rusya, Orta Avrupa ticaretini denetlemeye başlamıştır. 4. Bugünkü Romanya'nın temelleri
atılmıştır. 5. Mısır Sorunu'nun başlamasına neden olmuştur. Osmanlı Devleri, bu antlaşmadan sonra
Rusya'ya karşı tek başına olamayacağını anladı ve kendi varlığını sürdürmenin Avrupa devletleri arasındaki
denge politikasına bağlı olduğunu gördü.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
145
1877-1878 Rus savaşı (93 harbi) Berlin Antlaşması (13 Temmuz 1878) :1. Sırbistan, Karadağ ve
Romanya'ya bağımsızlık verilecektir. 2. Bulgaristan 3 Bölüme ayrılacak; Makedonya Osmanlı Devleti'ne
verilecek, Doğu Trakya özerkleştirilecek, Bulgaristan Prensliği kurulacak. Böylece, Rusya'nın Balkanlar'da
güçlenmesi ve Balkanlar üzerinden Akdeniz'e inmesi engellendi. 3. Kars, Ardahan ve Batum Rusya'ya
verilecek, Doğu Bayezit Osmanlı Devleti'ne kalacaktır. (Kars, Ardahan ve Batum Brest Litowsk
Antlaşmasıile Osmanlı Devleti'ne geri verildi.) 4. Bosna Hersek, Osmanlı Devleti'ne bağlı olacak,
Avusturya tarafından yönetilecektir. (1908'de Avusturya, Bosna Hersek'i işgal etti.) 5. Girit ve
Ermenistan'da ıslahat yapılacaktır. 6. Teselya Yunanistan'a bırakılacaktır. 7. Osmanlı Devleti, Rusya'ya
savaş tazminatı ödeyecektir.
önemi : 1. Osmanlılara bağlı pek çok ulus bağımsızlığını kazandı. 2. Osmanlılarda çoküş dönemi
başladı. 3. Osmanlı Devleti'nin egemenlik hakları zedelendi. 4. Ermeni sorunu başladı. 5. Rusya'nın
Balkanlar'da güçlenmesi ve Akdeniz'e inmesi engellendi. 6. İngiltere ve Fransa'nın Osmanlı Devleti'ni
korumaktan vazgeçtiği anlaşıldı. 7. Osmanlı-Alman yakınlaşması başladı.
Yunan İsyanı (1820-1829) :1. Osmanlı Devleti'nde merkezi otoritenin zayıflaması 2. 1789 Fransız
İhtilali ile ortaya çıkan "ulusçuluk" akımlarının Yunanlılar arasında yayılması. 3. Rönesans ve Hümanizm
hareketleri ile Avrupa'da Yunan hayranlığının başlaması. 4. Rumlar'ın, gemicilik sayesinde Avrupa ile iyi
ilişkilere girmesi 5. Rumlar'ın, bağımsızlık amacıyla Etnik-i Eterya Cemiyeti'ni kurması.
Rumlar 1820'de Eflak'ta isyan etti. 1821 yılında Mora Yarımadası'nda isyan çıktı. Mora isyanı,
Mehmet Ali Paşa'nın yardımı ile bastırıldı. İngiltere, Fransa ve Rusya, Osmanlı Devleti'nin Yunanistan'a
bağımsızlık vermesi için 1827'de Navarin'de Osmanlı donanmasını yaktı. Ruslar doğuda Erzuruma Batıda
edirneye kadar geldiler. Bu yenilgide yeniçeri ocağının kaldırılmasının etkisi vardır. 1829'da Edirne
copyright : kpss mail grubu [email protected]
146
Antlaşması ile Yunanistan bağımsızlığını elde etti. Ulusçuluk akımının etkisiyle Osmanlılardan
bağımsızlığını elde eden ilk ulus Yunanlılar (Rumlar) olmuştur. 1878 Berlin Anlaşmasıyla Sırbistan,
Romanya ve karabağ devletleri kuruldu. 1908 2.Meşrutiyet ile Bulgaristan, 1912 1.Balkan savaşıyla
Arnavutluk, 1914 1.Dünya savaşıyla İngiltere güdümünde Araplar bağımsızlık kazanmışlardır.
Etnik-i Eterya Cemiyeti Bu cemiyet 1814'te Odessa'da ikisi Rum, biri Bulgar üç kişi tarafından
kurulmuştur. Cemiyetin asıl amacı eski Bizans İmparatorluğu'nu yeniden canlandırmaktı. İstanbul Patriği ile
Rus Çarı'nın da desteklediği bu derneğin başında Rus Çarı'nın yaveri olan Aleksandr Ipsillanti bulunuyordu.
Cemiyet kısa sürede güçlenmiş, Yunanistan ve İstanbul'da şubeler açmıştır.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa 1769'da Kavala'da doğdu. 1799'da Fransızlar'ı Mısır'dan çıkarmak üzere
gönderilen orduda bayraktar olarak görev aldı. Kısa sürede "başıbozuk alayı" komutanlığına atandı. Mısır'da
çıkan Kölemen ayaklanmalarını bastırdı. 1805'te Mısır valiliğine atandı. Mısır'da Avrupalı uzmanların
denetiminde kuvvetli bir ordu kurdu. Ayrıca Batı eğitim sistemine dayalı bir eğitim sistemi ve toprak
reformunu gerçekleştirdi. Bu arada İstanbul ile iyi geçinmeye de dikkat etti. Hicaz'da çıkan Vahhabi
İsyanı'nı bastırdı. 1820'de Sudan'ı ele geçirdi. 1824'te Mora ayaklanmasının bastırılmasında Osmanlı
ordusuna çok yardımı oldu. Oğlu için istediği Suriye valiliği yerine Girit valiliği verilince devlete karşı ilk
Müslüman isyanı başlattı. 2.Mahmut zamanında, Mısır Valisi kavalalı ve oğlu suriyeyi işgal ve ilhak ettiler.
Adana ve Konya civarında Osmanlı ordularını yendiler. Bu iç sorun uluslararası bir boyuta Rusya’dan
Osmanlı’ya yardım gelmesiyle oldu. Devreye giren İngiltere, Fransa 1833 Kütahya anlaşmasının
imzalanmasını sağladılar. Kavalalı Mehmet Paşaya Mısır, Girit ve Suriye valiliği oğluna da Cidde valiliği
verildi. 2.Mahmut ve Kavalalı memnun olmadılar.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
147
Osmanlı; İngiltere ve Fransa’ya güvenemediğinden 1833’te Ruslarla Hünkar İskelesi anlaşmasını
imzaladı. Buna göre savaşta Ruslar, Osmanlıya asker yardımı yapacak, Osmanlı da boğazları diğer
devletlere kapatacaktır. Önemi: Osmanlının boğazlar ile ilgili egemenlik haklarına dayanarak imzaladığı son
anlaşmadır. 1833 Hünkar iskelesi anlaşmasından sonra boğazlarla ilgili sorunlar uluslar arası anlaşmalarla
çözüldü.
1839 Nizip savaşında kavalalı Osmanlıyı yendi. Rusların müdahalesinden çekinen İngiltere, Fransa
Kavalalının ilerlemesine engel oldular. 1840’ta Londra Mukavelenamesi imzalandı. Mısır, Osmanlıya bağlı
kalacak, vergi verecektir. Suriye, Adana, Girit Osmanlılara verildi. 1841'de Suriye elinden alındıysa da
Mısır'da kendi hanedanını kurdu.
1841 Londra anlaşması ve boğazlar: Osmanlı, İngiltere, Fransa, Avusturya, Rusya Prusya arasında.
Boğazlar Osmanlıda kalacak ve barış zamanı savaş gemisi geçmeyecektir.
Eflak-Boğdan, Sırbistan, Karadağ, Bosna-Hersek İsyanları (1875-1878): 1. 1789 Fransız
İhtilali'nin getirdiği uluşçuluk akımı 2. Rusya'nın Panislavizm politikası. İlk ayaklanma 1875 yılında Bosna
ve Hersek'te meydana geldi. Aynı yıl Bulgarlar da ayaklandı. Kargaşadan yararlanan Sırplar ve Karadağlılar
da Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etti. Avrupa devletleri Balkanlardaki barışı sağlama amacıyla İstanbul'da
bir konferans düzenledi. Osmanlı Devleti, Avrupa'nın iç işlerine karışmasını engellemek amacıyla 1876
yılında Kanun-ı Esasiyi ilan etti.
Osmanlı-Rus Savaşları
1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı ve Bükreş Antlaşması : 1804 Sırp isyanında Rusya'nın Sırpları
kışkırtması ve çıkan isyanı desteklemesi. Osmanlı Devleti, 1806 tarihinde Boğazlar'ı Rusya'ya karşı kapattı.
1806 tarihinde Rusya Eflak ve Boğdan'ı işgal etti. 1807 tarihinde de Osmanlı Devleti Rusya'ya savaş ilan
copyright : kpss mail grubu [email protected]
148
etti. Fransa'ya güvenerek bu savaşa giren Osmanlı Devleti, Fransa'nın iki yüzlü politikası sonucu 1812'de
Bükreş Antlaşması'nı imzalayarak savaştan çekildi. Bükreş Antlaşması (1812) :Osmanlı Devleti ile Rusya
arasında 1812 tarihinde imzalandı. Antlaşma maddeleri şu şekildeydi: 1. Eflak ve Boğdan Osmanlı
Devleti'ne geri verilecek, ancak Osmanlı Devleti, Eflak ve Boğdan beylerini görevine iade edecektir. 2.
Beserabya Rusya'ya verilecek, Prut ırmağı sınır olacaktır. 3. Osmanlı Devleti, Sırbistan'a ayrıcalık
verecektir. Bükreş Antlaşması ile Osmanlı Devleti ilk defa kendisine bağlı bir ulusa ayrıcalık verdi.
1827-1829 Osmanlı-Rus Savaşı ve Edirne Antlaşması :1. Rusya'nın 1820 tarihindeki Yunan
isyanını desteklemesi 2. 1827 yılında da Navarin'de Osmanlı ve Mısır donanmasını yakılması olayına
katılması. 1827'de Rusya, Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etti. Osmanlı Devleti'nin savaşa hazır olmaması
nedeniyle, Rusya, Batı'da Edirne'yi, Doğu'da da Erzurum'u ele geçirdi. Osmanlı Devleti, 1829 tarihinde
Edirne Antlaşması'nı imzalayarak savaştan çekildi.
1829 Edirne Antlaşması : 1. Yunanistan bağımsız olacaktır. 2. Eflak ve Boğdan özerkleştirilecektir.
3. Sırbistan Prensliği kurulacaktır. 4. Tuna Irmağının kenarındaki bazı kaleler Rusya'ya verilecektir.5. Rus
ticaret gemileri Boğazlar'dan serbestçe geçecektir. 6. Osmanlı Devleti, Rusya'ya savaş tazminatı
ödeyecektir. 7. Doğu Anadolu'da bazı kaleler Rusya'ya bırakılacaktır.
Önemi : 1. Edirne Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin Küçük Kaynarca Antlaşması'ndan sonra
imzaladığı en ağır koşullu antlaşmalarından biridir. 2. İlk defa Osmanlı Devleti'ne bağlı bir ulus bağımsızlık
kazanmıştır. 3. Rusya, Orta Avrupa ticaretini denetlemeye başlamıştır. 4. Bugünkü Romanya'nın temelleri
atılmıştır. 5. Mısır Sorunu'nun başlamasına neden olmuştur. Osmanlı Devleri, bu antlaşmadan sonra
Rusya'ya karşı tek başına olamayacağını anladı ve kendi varlığını sürdürmenin Avrupa devletleri arasındaki
denge politikasına bağlı olduğunu gördü.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
149
Kırım Savaşı (1853) ve Paris Antlaşması: Rusya Akdenize inmek istiyordu. İngiltere ise 1838 Balta
Limanı anlaşmasıyla büyük imtiyazlar koparmıştı. 1. Rusya'nın Akdeniz'e inme emelleri. 2. Rusya'nın,
Eflak ve Boğdan'ı işgal edip, Sinop'ta Osmanlı donanmasını yakması. 1853 yılında İngiltere,Fransa,
Piyemonte (Sardunya) Osmanlı Devleti ile ittifak yaparak Rusya'ya savaş ilan etti. Rusları yenmişlerdir.
1856'da Kırım'ın Sivastopol ve Malakof şehirleri ele geçirildi. 1856 yılında Paris Antlaşması
imzalandı.Osmanlı ilk defa bu savaşla dış borçlanmaya gitmiştir 1854.
Paris Antlaşması (1856) :Koşulları : 1. Osmanlı Devleti bir Avrupa devleti sayılacak, Avrupa
Devletler Hukukundan yararlanacaktır. Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğü Avrupa devletleri tarafından
korunacaktır. 2. Karadeniz, tarafsız hale getirilecek, savaş gemisi bulunmayacak, yalnızca ticaret gemileri
geçecektir. 3. Rusya ve Osmanlı Devleti, Karadeniz'de savaş gemisi bulundurmayacaktır. 4. Eflak ve
Boğdan'a özerklik verilecek, Avrupa devletleri'nin garantisinde olacaktır. 5. Tuna ırmağında ticaret gemileri
serbestçe dolaşacak ve Avrupa Devletleri tarafından denetlenecektir. 6. Boğazlar, 1841 Londra Senedi'ne
göre düzenlenecektir. 7. Osmanlı Devleti'nde 1856 Islahat Fermanı izlenecek, ancak iç işlerine müdahale
edilmeyecektir.
Antlaşmanın Önemi : 1. Osmanlıların XIX. yüzyılda kazanan devlet olarak imzaladıkları tek
antlaşmadır. 2. Osmanlı Devleti'nin kendi toprak bütünlüğünü koruyamayacağı anlaşıldı. 3. Osmanlı
Devleti, bir Avrupa devleti olmanın diyetini Islahat Fermanı ile ödedi. 4. Osmanlı Devleti, savaşı kazanan
devlet olmasına rağmen yenik devlet durumuna düşürüldü. 5. Karadeniz tarafsız bir deniz haline getirildi. 6.
Rusya'nın Akdeniz'e inmesini engelleyerek İngiltere ve Fransa Akdeniz'de güvenliklerini sağladı. 7.
Rusya'nın Balkanlar'da egemenlik kurması engellendi. 8. Rusya, 1774'te imzalanan Küçük Kaynarca
Antlaşması ile elde ettiği haklarını kaybetti, bundan sonra Pan-Slavizm politikasını ortaya attı.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
150
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) ve Ayastefanos Antlaşması :1870 İtalya, 1871 Almanya
ile Avrupada güçler dengesi değişti….Pan slavizm politikası vs… 1. Paris Konferansı'nda çıkarları
zedelenen Rusya'nın Pan-Slavizm politikasına ağırlık vermesi 2. Rusya'nın Balkan uluslarını Osmanlı'ya
karşı ayaklanmaya kışkırtması Osmanlı Devleti, 1876'da toplanan Berlin, İstanbul ve Londra
konferanslarında alınan, kendi aleyhindeki kararları kabul etmedi. Bunun üzerine 1877'de Rusya, Osmanlı
Devleti'ne savaş ilan etti. Ruslar, Doğu'da Kars, Ardahan, Batum ve Erzurum'u, Batı'da da Edirne'yi aldı.
Osmanlı Devleti bütün cephelerde yenilince, 1878'de Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması imzalandı.
Ayastefanos Antlaşması, İngiltere ve Avusturya karşı çıktığı için uygulanmadı. İngiltere, Rusya'nın Doğu
Akdeniz'de; Avusturya da, Rusya'nın Balkanlar'da güçlenmesini istemediğinden, bu antlaşmaya karşı çıktı.
Ayastefanos Antlaşması (3 Mart 1878): 1. Sırbistan, Karadağ ve Romanya'ya bağımsızlık
verilecektir. 2. Büyük Bulgaristan Krallığı kurulacaktır. 3. Kars, Ardahan, Batum ve Doğu Bayezıt Rusya'ya
bırakılacaktır. 4. Bosna ve Hersek özerkleştirilecektir. 5. Girit ve Ermenistan'da ıslahat yapılacaktır. 6.
Teselya, Yunanistan'a bırakılacaktır. 7. Osmanlı Devleti, Rusya'ya savaş tazminatı ödeyecektir.
Mısır Sorunu
Mehmet Ali Paşa İsyanı : Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Napolyon'un Mısır'ı işgali sırasında Kahire'ye
geldi. 1804 yılında Mısır valiliğine getirildi. Mısır'da birçok ıslahatlar yaptı. 1821'de Mora'da ortaya çıkan
Rum isyanını bastırdı. Mora valiliği isteği reddedilince, Suriye ve Çukurova'ya girerek Kütahya'ya kadar
ilerledi. Bunun üzerine II. Mahmut, Rusya'dan yardım istedi. Osmanlı Devleti, ilk defa kendi valisi ile
savaştı. Mısır sorunu bir iç sorunken zamanla uluslar arası bir sorun haline geldi. 1833 yılında Rus
donanması İstanbul'a geldi. 1833 yılında Kütahya Antlaşması imzalandı. Osmanlı Devleti, 1833'de Rusya ile
Hünkar İskelesi Antlaşması'nı imzaladı.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
151
Kütahya Antlaşması (1833) :Koşulları : 1. Mehmet Ali Paşa'ya Girit Valiliğine ek olarak Suriye
Valiliği verilecektir. 2. Oğlu İbrahim Paşa'ya Cidde Valiliğine ek olarak Adana Valiliği verilecektir. 3.
Mehmet Ali Paşa, Osmanlı Devleti'ne vergi ödeyecektir.
Hünkar İskelesi Antlaşması (1833) Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalandı. Koşulları : 1.
Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya savaş durumunda birbirlerine yardım edecektir. 2. Osmanlı
İmparatorluğu'na saldırı olursa, Rusya asker gönderecek, masrafaları Osmanlı Devleti tarafından
karşılanacaktır. 3. Rusya'ya saldırı olursa Osmanlı Devleti Boğazları kapatacaktır. 4. Anlaşma sekiz yıl
geçerli olacaktır.
Önemi : 1. Osmanlı Devleti ile Rusya arasında ittifak kuruldu. 2. Rusya, Karadeniz'de güvenliğini
sağladı. 3. Osmanlı Devleti, Boğazlar'daki egemenlik haklarını kendi isteği doğrultusunda son kez kullandı.
4. Boğazlar sorunu başladı.
Nizip Savaşı (1839) Kütahya Antlaşması, ne Osmanlı Devleti'ni, ne de Mehmet Ali Paşa'yı memnun
etmişti. 1839 yılında Mehmet Ali Paşa, Osmanlı Devleti'ne ödemesi gereken vergiyi ödemedi. Mehmet Ali
Paşa, aynı yıl bağımsızlığını ilan etti. 1839 yılında Osmanlı ve Mısır orduları Nizip'te karşılaştı ve Osmanlı
ordusu yenildi. Avrupa ülkeleri, 1840 yılında, Londra'da bir konferans topladı. Konferans'ta Osmanlı
Devleti'nin Mehmet Ali paşa'ya karşı korunması kararı alındı. 1840 yılında Londra Antlaşması imzalandı.
Londra Antlaşması (1840) :1840 yılında Londra'da Osmanlı Devleti, İngiltere, Rusya, Avusturya ve
Prusya delegeleri bir araya gelerek Mısır Sorununu halletmek üzere bir mukavele imzaladılar. Bu
mukaveleye göre: 1. Mısır eyaleti hukuk bakımından Osmanlı Devleti'ne bağlı olmakla beraber, yönetim
açısından Mehmet Ali Paşa'ya bırakıldı. 2. Mısır'ın Osmanlı Devleti'ne yılda 80 bin kese altın vermesi
kararlaştırıldı. 3. Suriye, Adana ve Girit Osmanlı Devleti'ne geri verilecek.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
152
Berlin Konferansı'ndan Sonra Osmanlı-Avrupa ve Osmanlı-Balkan İlişkileri
İngiltere'nin Kıbrıs'ı Alışı (1878) :Kıbrıs, 1571 yılında Sokullu devrinde Osmanlı topraklarına
katıldı. Ada, İngiltere tarafından 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, güya adayı Rus saldırılarına
karşı korumak amacıyla, işgal edildi.
Tunus'un Fransızlar Tarafından İşgali (1881) Fransızlar, 1830'da Cezayir'i işgal etti. Fransızlar,
Berlin Konferansı'nda Tunus'a yerleşme arzularını bildirdi. Fransa, 1881 yılında Tunus'u işgal etti.
Mısır'ın İngilizler Tarafından İşgali (1882) Mısır, 1517 yılında Yavuz Sultan Selim zamanında
Osmanlı topraklarına katıldı. 1869'da Süveyş Kanalı'nın açılması ile Mısır'ın stratejik ve ekonomik önemi
iyice arttı. 1881'de Fransızlar'ın Tunus'u işgali üzerine İngilizler harekete geçti. İngitere 1882 yılında
Mısır'da çıkan isyanı bahane ederek Mısır'ı işgal etti.
Girit Sorunu ve Osmanlı-Yunan Savaşı (1897) 1878 Berlin Antlaşması'nda Girit'e imtiyaz
verilmesine rağmen, adada bulunan Rumlar ile İstanbul arasındaki anlaşmazlıklar devam etti. 1896 yılında
Girit'de çıkan isyan sonunda, Yunanistan adaya asker çıkardı. Ertesi yıl Osmanlı-Yunan savaşı başladı. 1897
yılında Yunanistan ile bir antlaşma imzalandı. Bu antlaşma ile; Girit'e muhtariyet verilemesi ve Yunanistan
krallık soyundan bir prensin Girit'e vali olarak tayin edilmesi kararlaştırıldı. 1908'de Venizelos, Girit'i
Yunan Krallığı adına yönettiğini ilan etti. Balkan Savaşları sonunda Osmanlı Devleti, Girit'in Yunanistan'a
ait olduğunu kabul etti.
Doğu Rumeli ve Bosna-Hersek 1878 Berlin Konferansı ile Bulgaristan üç kısıma ayrıldı. 1885
yılında Filibe'de, Doğu Rumeli'yi, Bulgaristan'a bağlamak amacıyla bir isyan çıktı. 1897'de Bulgaristan
Prensi, Osmanlı Devleti tarafından, Doğu Rumeli Valisi olarak kabul edildi. 1908'de (II. Meşrutiyet'in ilan
copyright : kpss mail grubu [email protected]
153
edildiği sırada) Bulgaristan bağımsızlığını ilan etti. Aynı yıl Avusturya Bosna-Hersek'i topraklarına kattığını
belirtti.
XIX. ve XX. Yüzyıl Islahatları
Genel Özellikler :XVIII. ve XIX. yüzyıl ıslahatlarının genelinde 1789 Fransız İhtilali ve onun
getirdiği ulusçuluk akımının izleri görülür. Sorunların çözümünde Avrupa'ya yakınlaşmanın gerekli olduğu
görüldü. Osmanlı Devleti'nin Avrupa'ya yaklaşması ile, Avrupalılar azınlıkları kullanarak Osmanlı
Devleti'nin içişlerine karışma fırsatı buldu.
Sanayi Devrimi sonucunda hammadde ve pazar ihtiyacı artan bazı Avrupa devletleri kapitülasyonları
kullanarak Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışmaya başaldı.
Alemdar Mustafa Paşa Islahatları :IV. Mustafa dönemi sadrazamıdır. Kabakçı İsyanı'ndan sonra
İstanbul'a geldi. Kabakçı Mustafa'yı yakalayarak öldürttü. Saraya giderek III. Selim'i tahta çıkarmak istedi
fakat IV. Mustafa tarafından öldürülen III. Selim'in cesedi ile karşılaştı. IV. Mustafa'yı tahttan indirerek II.
Mahmud'u tahta çıkardı. Ülkedeki bütün ayanları İstanbul'a toplayıp, Sened-i İttifak'ın imzalanmasını
sağladı. Nizam-ı Cedid ordusuna benzer Sekban-ı Cedid ordusunu kurdu.
Sened-i İttifak :II. Mahmut ile ayanlar arasında imzalanan bu belgeye göre : a) Ayanlar devlet
otoritesini tanıyacak ve yapılacak ıslahatlara karşı çıkmayacaktır. b) Buna karşılık ayanlar, bulundukları
yerlerde devlet adına asker ve vergi toplayabilecekler.
Sened-i İttifak ile ilk defa devlet, ayanların varlığını tanıdı. Bu durum devletin ayanlara bile söz
geçiremeyecek durumda olduğunu gösterir. İlk defa Osmanlı padişahının yetkileri sınırlandırıldı.
II. Mahmut Dönemi :
copyright : kpss mail grubu [email protected]
154
Askeri Alandaki Islahatlar :Alemdar Mustafa Paşa'nın Kabakçı Mustafa'yı ortadan kaldırmasıyla
tahta geçti. Osmanlı padişahları içinde askeri alanla birlikte diğer alanlarda da geniş boyutlu ıslahat yapan
ilk Osmanlı padişahı oldu. Alemdar Mustafa Paşa'nın yardımları ile Sekban-ı Cedid ordusu yeniçerilerden
tepki alınca, Eşkinci Ocağı'nı kurdu. 1826'da Vaka-yi Hayriye olayı ile Yeniçeri Ocağı'nı kaldırdı. Yeniçeri
Ocağı'nın kaldırılması üzerine Asakir-i Mansure-i Muhammediye adında yeni bir ordu kurdu. II. Mahmut,
Osmanlı Devleti'nde Yeniçeri Ocağı'nı kaldırmaya cesaret eden ilk Osmanlı padişahı oldu. II. Mahmut
ıslahatları Atatürk devrimlerine en yakın ıslahatlar olarak bilinmektedir. Atatürk'ün mezun olduğu
İstanbul'daki Kara Harp Okulu onun zamanında yapılmıştır.
Yönetim Alanındaki Islahatlar :Divan-ı Hümayun'u kaldırarak yerine, Nazırlık sistemi kuruldu.
Sadrazam ve Şeyhülislam'ın yetkileri sınırlandırıldı. Müsadere sistemi kaldırıldı.
Taşra yönetiminde eyalet, liva ve kaza örgütlenmesine gidilerek, köy ve mahalle muhtarları atandı. Böylece
ülke yönetiminin tek elden yürütülmesi amaçlandı.
Müsadere : Osmanlı Devleti'nde devlet adamlarının veya zengilerin ya eceliyle ölmeleri ya da idam
edilmeleri halinde, sahip oldukları mallara devlet tarafından el konulmasına "müsadere" denir. İlk defa Fatih
Sultan Mehmet zamanında uygulanan bu yöntem, II. Mahmut tarafından kaldırılmıştır. Müsadere sisteminde
kişilerin miras hakkı bulunmazdı. Sistemin kaldırılması ile miras bırakabilme hakkı doğmuş oldu.
Hukuk Alanındaki Islahatlar :Meclis-i Vaka-tı Ahkam-ı Adliye kuruldu. Dar 'uş Şura-yı Bab-ı ali
oluşturuldu. Müsadere sistemine son verildi.
Toplumsal Alandaki Islahatlar :İlk defa askeri amaçlı nüfus sayımı yapıldı. İlk defa posta ve
karantina teşkilatları kuruldu. Sivil kılık kıyafet değişikliği yapıldı. Memurlara fes ve pantolon giyme
copyright : kpss mail grubu [email protected]
155
zorunluluğu getirildi, maaş bağlandı. İlk resmi gazete olan Takvim-i Vakayi çıkarıldı. Padişah resimlerinin
devlet dairelerine asılması geleneği başlatıldı.
Eğitim Alanındaki Islahatlar :İlköğretim, zorunlu hale getirildi. Avrupa'ya ilk defa öğrenci
gönderildi.
Yüksek öğrenime öğrenci yetiştirmek amacıyla Rüştiye ve Mekteb-i Ulum-u Edebiye açıldı. Devlet
memuru yetiştirmek için Mekteb-i Harbiye, askeri doktor yetiştirmek için Mekteb-i Tıbbiye açıldı. Bando
okulu olarak Mızıka-yı Hümayun açıldı. Mekteb-i Maarif-i Adliye'nin açılması ile sarayda bulunan ve
devlet memuru yetiştiren Enderun dönemi sona erdi.
Tanzimat Dönemi Islahatları
1839 Tanzimat Fermanı :Dönemin padişahı Abdülmecid, Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa'dır.
Mustafa Reşit Paşa, memleketi kurtarmak için Avrupalı devletleri kazanmak gerektiğini, şimdiye kadar
yapılmamış çapta bir ıslahat yapılarak Avrupa kanun ve düzeninin kabul edilmesi gerektiğini düşünüyordu.
Abdülmecid, Mustafa Reşit Paşa'yı bu işle görevlendirdi. Mustafa Reşit Paşa, Tanzimat-ı Hayriye Fermanı
adıyla yapılacak işleri sıralayan bir Ferman hazırladı. Ferman, 3 Kasım 1839'da Topkapı Sarayı'nın Gülhane
Bahçesi'nde okundu. Tanzimat Fermanı olarak bilinen bu fermanın yayınlanmasından, 1876 yılında ilan
edilen I. Meşrutiyet'e kadar uzanan döneme Tanzimat Dönemi denir.
Tanzimat Fermanı'nın maddeleri : 1. Osmanlı tab'asının din, dil, milliyet farkı gözetilmeksizin can,
mal, namus güvenliği sağlanacaktır. 2. Herkesten gelirine göre vergi alınacaktır. 3. Askerlik işleri düzene
konulacaktır. 4. İnsanlar mahkeme edilmeden idam cezasına çarptırılamayacaktır. 5. Padişah'ın gücününde
üzerinde kanun gücü kabul edilecektir. 6. Rüşvet ve iltimas yasaklanacaktır. 7. Müsadere sistemi
kaldırılacak insanlar mal, mülk, sahibi olabilecektir.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
156
Tanzimat Fermanı'nın Özellikleri : 1. Osmanlı padişahının yetkileri sınırlandırılmıştır. 2. İnsan
hakları alanında önemli bir adım atılmış ve Osmanlı toplumuna ilk defa eşitlik getirilmiştir. 3. İngiltere'de
yayınlanan (1215) Magna Carta belgesiyle benzerlik göstermektedir. 4. Bu fermanla birlikte askerlik,
eğitim, yönetim, ekonomi ve hukuk alanında yenilikler yapılmış en çok da hukuk üzerinde durulmuştur.
Islahat Fermanı 1859: Tanzimat Fermanı ile beklediklerini bulamayan Avrupa ülkeleri, Osmanlı
Devleti'nin iç işlerine karışmaya başladı. Osmanlı Devleti, 1856 yılında katılacağı Paris Antlaşması'nda
Avrupalı devletlerinin herhangi bir sorun çıkarmaması için Islahat Fermanı'nı ilan etti. Islahat Fermanı,
Tanzimat Fermanı'nı tamamlayan bir fermandı. Islahat Fermanı'ndaki asıl amaç Tanzimat Fermanı'nın
eksiklerini gidermek ve Osmanlı Devleti'ni çöküşten kurtarmaktı.
Islahat Fermanı'nın Maddeleri : 1. Gayrimüslimler din ve mezheplerinde serbest olacaklardı.
2. Gayrimüslimler okul, kilise, hastane yaptırabilecek ve onartabilecekti. 3. Gayrimüslimler bedelli askerlik
yapabilecekti. 4. Mahkemeler açık yapılacak, gayrimüslimler kendi dinlerinde yemin edebilecek ve bir
Müslümanın şahitliğine karşı bir gayrimüslimin şahitliği denk kabul edilecekti. 5. Gayrimüslimler devlet
memuru olabilecekti. 6. Gayrimüslimler il genel meclislerine üye olabilecekti. 7. Gayrimüslimler vergisini
ödedikleri taktirde mal mülk edinebileceklerdi. 8. Şirket ve banka kurma hakları getirilmişti.
Yönetim Alanındaki Islahatlar :Padişah yetkileri yasalar ile sınırlandırıldı. İl yönetimleri
düzenlenerek, valilere yardımcı olmak üzere il genel meclisleri oluşturuldu. Belediye örgütleri kuruldu.
Askeri Alandaki Islahatlar :Askerlik görevi vatan görevi haline getirildi. Cizye vergisini toplama
yetkisi önce patrikhaneye bırakıldı, ardından bu vergi tamamen kaldırıldı. Azınlıkların askere alınması
konusunda, Bedel-i Nakdi uygulaması getirildi.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
157
Ekonomi Alanındaki Islahatlar :Azınlıklara banka kurma, mülk sahibi olma, devlet memuru olam,
şirket açma gibi haklar verildi. Vergilerin toplanmasında herkesin gelirini dikkate almak gerektiği
kararlaştırıldı.
Müsadere sistemi kaldırıldı. Maliye bakanlığı, Ticaret Mahkemeleri ve Adli Mahkemeler gibi kurumlar
açıldı. İlk kağıt para basıldı. İlk defa dış borç bu dönemde İngiltere'den 1854 yılında alındı.
Eğitim Alanındaki Islahatlar :İlk kez kız öğrenciler için sanat ve öğretmen okulları açıldı. Darü'l
Fünun, Darü'l Muallimin, Darü'l Muallimat, Mekteb-i Sultani ve Mekteb-i Mülkiye açıldı. Batı dillerinden
çeviriler yapıldı. İlk özel gazete olan Tercüman-ı Ahval çıkartıldı.
1. Meşrutiyet: 1876 Abdül Aziz tahttan indirildi. 5.murat padişah oldu. O da indirildi 2.Abdülhamit
padişah seçildi. II. Abdülhamit, 1876'da I. Meşrutiyet'i ilan etti. Kanun-i esasi yayınlandı. Osmanlı Devleti
anayasal bir döneme girdi. Fakat, yetki yine padişahtaydı. II. Abdulhamit, 93 Harbi'ni bahane ederek
Mebuslar Meclisi'ni kapattı. Böylece; I. Meşrutiyet dönemi sona erdi. "İstibdat Dönemi" başlamış oldu.
1889'da "İttihat ve Terakki" gizli olarak kuruldu.
2. Meşrutiyet'in İlan Edilme Nedenleri :İç Nedenler
I. Abdülhamit'in II. Meşrutiyet'in İlanını Kabul Etmesinin Sebepleri : 1. İttihat ve Terakki
Cemiyeti'ne bağlı olan bazı subayların Rumeli'de ayaklanması 2. Tahta, Osmanlı hanedanından başka bir
kişinin geçeceği söylentisi 3. Serez'den bir ordunun İstanbul'a yürüyeceğine dair padişaha gelen telgraf 4.
Ordu ve halk arasında isyan belirtilerinin ortaya çıkması
copyright : kpss mail grubu [email protected]
158
Dış Etkenler :En önemli dış etken "Reval görüşmesi" dir. Reval Görüşmesi'nde şu kararlar alınmıştır:
1. Ruslar, Balkanlar'da serbest bırakılacak 2. İstanbul ve Boğazlar Ruslara verilecek 3. Makedonya
Bölgesi'nde ıslahat yapılacak
İttihat ve Terakki Cemiyeti :İstanbul'da Askeri Tıbbiye öğrencilerinden İbrahim Temo, Abdullah
Cevdet, İshak Sükuti, Mehmet Reşit ve Hüseyinzade Ali tarafından 1889 yılında gizlice kurulan cemiyet,
aynı yıl, Paris'teki Jön Türkler ile temas kurup "Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti" adını benimsedi. II.
Abdulhamit döneminde üyelerin çoğu tutuklandı ve sürgün edildi. Bundan sonra yurt dışında örgütlenen
cemiyet, 1908 tarihinde II. Abdulhamit'in Kanun-i Esasi'yi yeniden yürürlüğe koymasını sağladı. Bu arada
cemiyet adını "Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti" ne çevirdi. 31 Mart'ta meydana gelen İttihat ve Terakki
karşıtı hareket ve 1911 Trablusgarp Savaşı ile aynı yıl kurulan muhalefet partisi "Hürriyet ve İtilaf Fırkası",
yönetimin iktidarını sertleştirmeye başlamasına yol açtı. 23 Ocak 1913 tarihinde yönetimi ele geçirmek
amacıyla Babıali Baskını'nı gerçekleştiren İttihat ve Terakki Partisi bilfiil ülke yönetimine el koydu. 1913-
1918 yılları arasında ülke "İttihat ve Terakki Partisi" yönetimi altında bulundu. Parti ileri gelenlerinden
Enver Paşa'nın Alman yanlısı siyaseti yüzünden Birinci Dünya Savaşı'na giren Osmanlı Devleti, savaşın
sonunda yenik düştü. 14 Kasım 1918'de Cemiyet kendini feshetti ve yerine "Teceddüt Fırkası" kuruldu.
II. Meşrutiyet'in İlan Edilmesi II. Abdülhamit, 1876'da I. Meşrutiyet'i ilan etti. Osmanlı Devleti
anayasal bir döneme girdi, fakat, yetki yine padişahtaydı. II. Abdulhamit, 93 Harbi'ni bahane ederek
Mebuslar Meclisi'ni kapattı. Böylece; I. Meşrutiyet dönemi sona erdi. "İstibdat Dönemi" başlamış oldu.
1889'da "İttihat ve Terakki" gizli olarak kuruldu. II. Abdulhamit'e muhalif harekete Genç Türk (Jön Türk)
hareketi denildi. 24 Temmuz 1908'de anayasa yeniden yürürlüğe konuldu. Bu anayasa ile meclisin yetkileri
artırıldı. İlk kez, siyasi parti kurmak serbest oldu. İttihat ve Terakki Partisi dışında "Ahrar Partisi" de
copyright : kpss mail grubu [email protected]
159
kuruldu. 31 Mart 1909'da, II. Meşrutiyet yönetimine karşı isyan çıktı. II. Abdülhamit tahttan indirilerek,
yerine Sultan Mehmet Reşat geçti.
Kanun-i Esasi'de Yapılan Değişiklikler :Hükümet meclise karşı sorumlu olacak. Padişahın meclisi
kapatma yetkisi; Ayan Meclisi'nin onayına bağlı olacak. Milletvekilleri, kanun teklifi için padişahtan izin
almayacak. Padişah, Yasalrı en geç iki ay içerisinde onaylayacak ve geri meclise gönderecek. Toplantı ve
dernek kurmak serbest bırakılacak. Padişahın kişileri sürgün etme yetkisi olmayacak. Uluslarası antlaşmalar
meclis tarafından onaylanacak. Nazırlar (Bakanlar) Sadrazam (Başbakan) tarafından belirlenecek.
93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) :1876 yılında, Avrupalı Devletlerin Balkanlar'da kalıcı
çözüm bulmak amacıyla topladıkları İstanbul Konferansı'nda Balkanlar konusunda ağır şartlar getirilmesi
üzerine, Osmanlı Devleti şartları kabul etmemiş, daha sonra düzenlenen Londra Konferansı da aynı şekilde
sonuçlanmıştı. İki konferansta da Osmanlı Devleti'nin şartları kabul etmemesi üzerine, Rusya 1877 yılında
Osmanlı Devleti'ne savaş açmıştı. Bu savaşta Plevne savunması ile Gazi Osman Paşa üyük kahramanlıklar
göstermiş, fakat Rusların, Yeşilköy'e kadar ilerlemelerine engel olunamamıştı. Bunun üzerine padişah II.
Abdülhamit, barış isteğinde bulunmuş ve 3 Mart 1878'de Yeşilköy (Ayestefanos) Antlaşması imzalanmıştı.
Genç Türkler (Jön Türkler) : Tanzimat döneminin sonlarına doğru, bazı Osmanlı aydınları (Namık
Kemal, Şinasi, Ziya Paşa, Hüseyin Avni Paşa) Genç Osmanlılar adıyla bir cemiyet kurdular. Bunlar;
Osmanlı ülkesinde yaşayan herkesin, din, dil, ırk farkı gözetmeksizin eşit tutulması halinde azınlıkların
ayrılmaktan ve devlet kurmaktan vazgeçeceklerini savunuyorlardı. Bu düşüncelerinin uygulanabilmesi için
de; Meşrutiyet'in ilan edilmesi, temel hak ve özgürlüklerin bir anayasa ile korunması gerektiğine
inanıyorlardı. Bu nedenle II. Abdülahamit'e baskı yapıp 1876 yılında Meşrutiyet'in ilanını sağladılar
copyright : kpss mail grubu [email protected]
160
31 Mart Olayı :1. İttihat ve Terakki Partisi'nin iktidarı yeterince ele geçirememesi 2. Ahrar Partisi'nin
meşrutiyet karşıtı çalışmaları 3. Volkan Gazetesi ve İttihad-ı Muhammedi derneğinin meşrutiyet karşıtı
çalışmaları 4. Halkın meşrutiyete ve gayrimüslimlerle olan eşitliğe sıcak bakmamaları 5. Ordudan atılan
Meşrutiyet karşıtı subayların kışkırtması 6. Bulgaristan'ın 5 Ekim 1908'de bağımsızlığını ilan etmesi 7. 6
Ekim 1908'de Avusturya'nın, Bosna-Hersek'i işgali
Volkan Gazetesi başyazarı Hasan Fehmi 6 Nisan 1909'da öldürüldü. Cenazesi meşrutiyet karşıtı
gösteriye dönüştü. Gösteri giderek isyana dönüştü. İsyan Selanik'te duyulunca, Hareket Ordusu adındaki
birlik İstanbul'a hareket etti. Hareket Ordusu'nun kurmay başkanı Mustafa Kemal'di. İsyan 24 Nisan 1909'da
bastırıldı.
31 Mart Olayı'nın Sonuçları :1. II. Abdülhamit tahttan indirildi ve yerine V. Mehmet Reşat geçti. 2.
Padişah'ın yetkileri kısıtlandı, meclisin yetkileri artırıldı. 3. Mustafa Kemal ilk kez bir siyasi olaya karışmış
oldu.
Tarblusgarp Savaşı:1. Siyasi birliğini geç sağlayan İtalya'nın sömürge arayışına çıkmış olması 2.
İtalya'nın sömürge elde etmek amacıyla Trablusgarp'a göz dikmesi. İtalya, Avrupa devletlerinin de onayını
alarak 28 Eylül 1911'de Trablusgarp'a asker çıkardı.
Osmanlı Devleti Trablusgarp'a deniz yolu ile asker gönderemedi. Mısır üzerinden de asker gönderemedi.
Gönüllü subaylar Trablusgarp'a gizlice gönderildi. Bu subaylar büyük başarılar elde ettiler. İtalya
Çanakkale'ye saldırdı, başarılı olamayınca On iki Ada'yı işgal etti. Bu arada Birinci Balkan Savaşı çıktı.
Osmanlı Devleti, 18 Ekim 1912 tarihinde İtalya ile Uşi Antlaşması'nı imzalayıp savaştan çekildi.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
161
Uşi Antlaşması :15-18 Ekim 1912 tarihinde imzalanan bu antlaşmaya göre 1. Trablusgarp ve Bingazi,
İtalyanların oldu. 2. Rodos ve On iki Ada, Osmanlılar'da kaldı, ancak buraları Balkan Savaşı sonuna kadar
İtalya elinde tutacaktı.
Balkan Savaşları
I. Balkan Savaşı eri :1. Osmanlı Devleti'ni Avrupa'dan atmak isteyen Rusya'nın Balkanlar'da yeni
kurulan devletleri bir araya getirip ittifak kurmalarını sağlaması.2. Balkan Devletleri'nin Tarblusgarp
Savaşı'nın çıkmasını fırsat bilmeleri. 3. Osmanlı ordusu ve yönetiminde ikiliklerin yol açtığı iç
karışıklıkların Balkan Devletlerince biliniyor olması ve bu devletlerin Osmanlı Devleti'nin zayıf olmasından
yararlanmak istemeleri.
I. Balkan Savaşı :Rusya'nın Pan-İslavizm politikası etkili oldu. Balkan devlertleri, Osmanlı'daki iç
karışıklıklardan yararlanarak, tek tek Osmanlı Devleti'ne Savaş açtı. Osmanlı'ya karşı ilk savaş açan
Karadağ oldu. Sırbistan ve Bulgaristan'a da Osmanlı Savaş açtı. Arnavutluk bağımsızlığını ilan etti. Osmanlı
Çatalca önlerine kadar çekildi. Büyük yenilgiler alan Osmanlı Devleti barış görüşmelerine başladı.
I. Balkan Savaşı'nın Sonuçları 1. Arnavutluk bağımsızlığını ilan etti. 2. Osmanlı Devleti savaşı
kaybetti ve Çatalca önlerine kadar çekildi. 3. Avrupalı Devletler Balkan yarımadasının yeni haritasını
belirlemek için Londra Konferansı'nı topladı. 4. Osmanlı Devleti Midye-Enez hattının batısında kalan bütün
topraklarını kaybetti. Arnavutluk ile Ege Adaları'nın durumu büyük devletlerin kararına bırakıldı. 5. Londra
Antlaşması'nın imzalanmasını engellemek isteyenler 23 Ocak 1913'te Bab-ı Ali Baskını'nı gerçekleştirdiler.
II. Balkan Savaşı : 1. Londra Antlaşması'nda en büyük payı Bulgaristan almıştı. Öteki Balkan
Devletleri bu duruma itiraz ettiler. 2. Yunanistan özellikle Bulgaristan'ın Ege Denizi'ne açılmasına karşı
copyright : kpss mail grubu [email protected]
162
çıkıyordu. 3. Paylaşılamayan yerlerin arasında başta Makedonya geliyordu. 4. Sonuçta Balkan Devletleri,
Bulgaristan'a saldırdı ve II. Balkan Savaşı çıktı.
Osmanlı Devleti I. Balkan Savaşı'nda yenilince bu bölgede boşluk doğdu. Osmanlı Devleti'nden
aldıkları toprakları paylaşamayan Balkan Devletleri birbirine düştü. Sırbistan Makedonya'nın Bulgaristan'a
verilmesine itiraz etti. Yunanistan Makedonya'dan daha fazla toprak istedi. Romanya Bulgaristan'dan
Dobruca'yı istedi. Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan'a savaş açtı. Romanya da Bulgaristan'a savaş açtı.
Osmanlı Edirne'yi geri aldı. Bulgaristan barış istedi.
Balkan Devletleri kendi aralarında savaşa başlayınca Osmanlı Ordusu Midye-Enez hattını aşıp, Edirne
ve Kırklareli'yi tekrar aldı. İkinci Balkan Savaşının sonucunda şu antlaşmalar yapıldı. 1-İstanbul Antlaşması
(29 Eylül 1913) 2-Atina Antlaşması (14 Kasım 1913) 3-Bükreş Antlaşması (10 Ağustos 1913)
Osmanlı Devleti, Ege adalarını kaybetti. İmroz, Bozcaada ve Meis dışındaki bütün Ege adaları
Yunanistan'da kaldı. Arnavutluk bağımsız oldu. Makedonya elimizden çıktı. Batı Trakya, Bulgaristan'a
verildi ve Osmanlı Devleti'nin elinde sadece Doğu Trakya kaldı.
İstanbul Antlaşması (29 Eylül 1913) :Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında yapılan bu
antlaşmaya göre; Meriç Nehri Osmanlı-Bulgar sınırı oldu. Ancak, Dimetoka Osmanlılar'da kaldı. Edirne ve
Kırklareli tekrar Osmanlı Devleti'ne bırakıldı. Bulgaristan'da kalan Türkler'in hakları belirlendi. Kavala ve
Dedeağaç, Bulgarlar'da kaldı.
Atina Antlaşması (14 Kasım 1913) :Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında imzalandı.
Buna göre; Girit, Yanya ve Selanik Yunanistan'ın oldu. Osmanlı Devleti, Avrupa Devletleri'nin Ege adaları
hakkındaki kararlarını kabul etmeyeceğini bildirdi. Yunanistan'da kalan Türklerin hakları saptandı.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
163
Bükreş Antlaşması (10 Ağustos 1913) :Bulgaristan ve diğer Balkan Devletleri aralarında
imzaladıkları bu antlaşma ile savaşı sona erdirdiler. Buna göre; Bulgarlar, Dobruca'nın büyük bir kısmını
Romanya'ya verdi. Manastır, Sırpların oldu. Makedonya'nın bir kısmı Bulgaristan'a bırakıldı.
Balkan Savaşlarının Sonuçları :Osmanlı Devleti, Ege adalarını kaybetti. İmroz, Bozcaada ve Meis
dışındaki bütün Ege adaları Yunanistan'da kaldı. Arnavutluk bağımsız oldu. Makedonya elimizden çıktı.
Batı Trakya, Bulgaristan'a verildi ve Osmanlı Devleti'nin elinde sadece Doğu Trakya kaldı.
I. Dünya Savaşı
Genel Nedenler
1. Fransız İhtilali :Fransız İhtilali'nin getirdiği "ulsçuluk" ilkesi, Batı Avrupa'da ve Balkanlar'da
birçok siyasi birliğin oluşmasına, yeni yeni devletlerin kurulmasına yol açtı. Bunlardan İtalya ve
Almanya'nın siyasi birliğini sağlaması ve bir güç olarak ortaya çıkması, özellikler İngiltere'nin
sömürgelerinin tehdit edilmesine neden oldu. Bu gerilim içinde Orta Avrupa, Balkanlar ve Orta Doğu'da yer
alınca, genel bir savaşın belirtileri ve şartları ortaya çıktı.
2. Sanayi Devrimi :Dünyada üretim artışına yol açan bu ekonomik gelişme hammadde ve pazar
kaynaklarının değerini de arttırdı. Dünya'nın ekonomik dengesini bozdu, ekonomik bakımdan gelişmiş
devletler arasında siyasi gerilimler arttı.
3. Doğu Sorunu (Hasta Adam Sorunu) Avrupalı devletler, her geçen gün zayıflayan ve kendi
ayakları üzerinde duramayacak duruma gelen Osmanlı Devleti'nin hiç beklenmedik bir anda yıkılması
halinde, bu devletin topraklarının paylaşılması konusunda, düna devletlerinin anlaşmazlığa düşeceğini ve bri
savaşın çıkacağını düşünüyorlardı. Bunu engellemek için de, Osmanlı Devleti yıkılmadan onun
copyright : kpss mail grubu [email protected]
164
topraklarının hangi parçasının, hangi devletin olacağının belirlenmesi gerekiyordu. Özellikle Almanya'nın
1870'de siyasi birliğini sağlayıp Osmanlı topraklarını ele geçirmek istemesi, Doğu sorununu tamamen açığa
çıkarttı. Bu durum Almanya'ya karşı bir ittifakın kurulmasında başlıca etkenlerden biri oldu. İngiltere kendi
sömürgesi olarak gördüğü Osmanlı topraklarının Almanlar'ın eline geçmesini engellemek için Fransa ve
Rusya'yı da yanına çekmeyi başardı.
I. Dünya Savaşı'nın Nedenleri :Sanayi devletlerinin hammadde ve pazar ihtiyacının artması, Alman-
İngiliz sömürgecilik yarışı, Rusların Pan-İslavizm politikasının Avusturya-Macaristan ve Osmanlı Devleti'ni
tehdit etmesi, Fransa'nın, Almanya'dan Alsace-Loraine (Alsas-Loren)i geri almak istemesi Osmanlı
Devleti'nin dağılma yolunda olması, İngilizlerin, Rusları Balkanlar'da serbest bırakması, Balkanlar'da yeni
kurulan devletlerin sınırlarını genişletmek istemesi.
Almanya ile İttifak :Almanya'nın savaşı kesin kazanacağı inancı İttihat ve Terakki Partisi
yöneticilerinin Alman hayranlığı, Osmanlı Devleti'nin üzerindeki emelleri açık olan Rusya'ya karşı onun
düşmanı olan Almanya'nın yanında yer almanın gerekliliğine inanılması, Osmanlı ordusundaki Alman
askeri uzmanların devlet adamlarını etkilemesi.
Savaşın Başlaması :Avusturya-Macaristan veliahtı Franz Ferdinand, Haziran 1914'te, Saray-
Bosna'da, bir Sırp fanatik tarafından öldürüldü. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu 28 Temmuz 1914'te
Sırbistan'a savaş açtı. Rusya'da Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'na savaş açtı. Almanya 1 Ağustos
1914'te Rusya'ya, 3 Ağustos'ta Fransa'ya, 4 Ağustos'ta da Belçika'ya savaş açtı. İngiltere'de Almanya'ya
savaş açtı.
Osmanlı Devleti'nin Savaşa Girmesi :Almanya ile gizli bir ittifak anlaşması yapıldı. Genel
seferberlik ilan edildi. Mebuslar Meclisi kapatıldı. Kapitülasyonlar kaldırıldı. İngiliz donanmasından kaçan
copyright : kpss mail grubu [email protected]
165
Goben ve Breslav adında iki Alman savaş gemisi İstanbul'a sığındı. Osmanlı Devleti gemileri satın aldı. Bu
gemilere Yavuz ve Midilli isimleri verildi. Gemiler Karadeniz'e açılıp, Rusya'nın Odessa ve Sivastapol
limanlarını bombaladı. Bunun üzerine, Rusya, 1 Kasım 1914'te Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etti. İngiltere,
Mısır ve Kıbrıs adasının İngiliz toprakları olduğunu ilan etti. İngiltere; Süveyş Kanalı'nı, Mısır'ı, Doğu
Akdeniz'i ve İran Körfezi'ni savunmak için bu bölgelere asker sevk etti ve Birinci Dünya Savaşı çok geniş
bir alana yayıldı.
Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Cepheleri :Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı'nda bir çok
cephede savaşmıştı. Bunlar daha çok, ya Almanlar'ın isteği sonucu veya Osmanlı savaş taraftarlarının
geçmişte kaybedilen toprakların geri alınabilmesi amacıyla açılmıştı.
Taarruz Cepheleri
Kafkas Cephesi :Kafkas Cephesi Ruslara karşı Aralık 1914'de açıldı. Cephe komutanı Enver Paşa'nın
komuta ettiği 150.000 kişilik ordudan 100.000'i soğuktan donarak öldü. Bunun üzerine Ruslar, Erzurum,
Muş, Bitlis, Trabzon ve Erzincan'ı ele geçirdiler. Çanakkale zaferinden sonra bu cepheye atanan Mustafa
Kemal, 1916 yılında Muş ve Bitlis'i kurtardı.
Kanal Cephesi : Süveyş Kanalı'nı ele geçirip, İngilizlerin sömürgeleri ile olan bağlantısını kesmek
için açılan bu cephe, Almanlar tarafından planlandı. Sonuçta 1916 yılında Osmanlı ordusu yenildi ve
İngilizler Sina Yarımadası'nı ele geçirip Suriye'ye kadar ilerledi.
Savunma Cepheleri
Hicaz Yemen :Bu cephede İngilizler'in kışkırtması ile Araplar isyan etti. Mekke Emiri Hüseyin
isyanın başına geçti. Sonuçta, 1916 yılında Hicaz elimizden çıktı ve Yemen bağımsızlığını ilan etti.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
166
Irak :İngilizler savaşın başında Basra'ya asker çıkardılar. Çünkü; bu bölgenin petrolüne sahip olmak
istiyorlardı. Ayrıca Türklerin İran'a girmesini ve Hindistan'ı tehdit etmesini engellemeye çalışıyorlardı.
Diğer yandan karayolu ile Rusya'ya ulaşmayı da amaçlıyorlardı. Osmanlı ordusu 1915'de Kutülamare'de
İngilizleri yendi. Ancak İngilizler daha sonraki yıllarda bu cephede başarılar elde etti.
Suriye ve Filistin :Bu cephede Mustafa Kemal'in komuta ettiği 7. ordu, Yıldırım Orduları Grubu ile
birlikte Halep'in kuzeyinde düşmanı durdurmayı başardı. Daha sonra buradaki Yıldırım Orduları'nın başına
Mustafa Kemal Paşa atandı.
Çanakkale :Çanakkale Cephesi, İngiltere ve Fransa'nın Osmanlı Devleti'nin savaşa girmesi üzerine
Boğazları ele geçirebilmek amacıyla açıldı. 19 Şubat 1915'de Kumkale ve Seddülbahir'e İngiliz ve Fransız
gemilerinin saldırısı ile açılan Çanakkale Cephesi, kara ve deniz savaşları olmak üzere iki safhada
gerçekleşmişti.
Çanakkale Savaşı :İngiltere ve Fransa 19 Şubat 1915'te Çanakkale'ye saldırdılar. 18 Mart'ta büyük bir
saldırıya geçen İngiliz ve Fransız donanması, büyük kayıp verip geri çekildi. İngilizler, sömürge ülkelerden
topladıkları kuvvetlerini Arıburnu'ndan karaya çıkardılar. Bu arada Yarbay Mustafa Kemal Çanakkale
cephesine atandı. 9 Ocak 1916'da Çanakkale düşmandan tamamen temizlendi.
Çanakkale Savaşı'nın Sonuçları :250 bin Türk asker ve subayı şehit düştü ve yaralandı. Rusya'ya
gerekli olan silah ve cephane ulaştırılamadı. Bu durum Rusya'nın çökmesi ve savaştan çekilmesine neden
oldu. Birinci Dünya Savaşı uzadı. Rusya'da ihtilal oldu ve Çarlık Rusya yıkılıp yerine Sovyet Rusya
kuruldu. Savaşın uzaması ve İngilizler'in Çanakkale'de yenilmesi sömürge yönetimlerini zorlaştırdı.
Savaşın uzaması, savaşla ilgili olmayan sanayi dallarının gerilemesine neden oldu, bundan da Japonya ve
copyright : kpss mail grubu [email protected]
167
A.B.D. kazançlı çıktı. Mustafa Kemal'in Çanakkale'de kazandığı başarı, O'nun daha sonra milli mücadelenin
lideri olmasında etkili oldu.
Rusya'nın Savaştan Çekilmesi : Savaş, Rusya'da ekonomik sıkıntı doğurdu. Halk, Lenin liderliğinde
ayaklandı. Ekim 1917'deki ihtilalle Çarlık Rusyası yıkıldı. Komunist iktidar başa geçti. Komunist iktidar
savaşa son vermek istediğini ilan etti. Brest Litowsk Antlaşması (3 Mart 1918) imzalandı.
Amerika'nın Savaşa Girmesi :Amerika Birleşik Devletleri (A.B.D.) savaşın başlarında tarafsızlığını
ilan etmişti. Ancak Alman denizaltıları, A.B.D.'nin İtilaf Devletleri'ne silah sattığı gerekçesiyle, A.B.D.'ye
ait ticaret gemilerini batırmaya başladı. 2 Nisan 1917'de A.B.D. Almanya'ya savaş ilan etti. A.B.D. Nisan
1918'de Avrupa'ya asker çıkartarak savaşa girdi.
Osmanlı Devleti'nin Savaştan Çekilmesi :Bulgaristan'ın işgal edilmesi üzerine Bulgar hükümeti 29
Eylül 1918'de Neuilly Antlaşması'nı imzalayarak savaştan çekildi. Böylece Osmanlı Devleti'nin İttifak
Devletleriyle bağlantısı kesildi. İttihat ve Terakki Partisi Hükümetten çekildi. Yeni kurulan Ahmet Paşa
Hükümeti ateşkes istedi. 30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandı. Almanya Versay
Antlaşması'nı, Avusturya St. Jermen Antlaşması'nı, Macaristan Trianon Antlaşması'nı imzalayarak savaştan
çekildi.
Neuilly (Nöyyi) Antlaşması :Bulgaristan ile İtilaf Devletleri arasında imzalandı. Buna göre, 1. Batı
Trakya, Yunanistan'a verildi. 2. Bulgaristan'ın Ege Denizi ile olan bağlantısı kesildi. 3. Makedonya,
Yuanistan ve Yugoslavya arasında paylaşıldı. 4. Bir kısım toprakları Romanya'ya verildi.
Versay Antlaşması :Almanya ile İtilaf Devletleri arasında imzalandı. Bu antlaşmaya göre, 1.
Almanya 1871'de aldığı Alsas-Loren'i tekrar Fransa'ya verdi. 2. Almanya'nın bir kısım toprakları yeni
copyright : kpss mail grubu [email protected]
168
kurulan Çekoslavakya ve Polonya'ya verildi. 3. Sar Havzası kömür madenleri, Fransızların oldu. 4. Bütün
sömürgelerinden vazgeçti. 5. Ordu ve donanmasını azaltmak zorunda kaldı.
Saint Germain (Sen Jermen) Antlaşması :Avusturya ile İtilaf Devletleri arasında imzalandı. Buna
göre, 1. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu yıkıldı. Yerine Avusturya Cumhuriyeti, Macaristan Krallığı ve
Çekoslavakya Cumhuriyeti kuruldu. 2. Avusturya-Macaristan'ın topraklarının bir kısmı, yeni kurulan
Polonya ve Yugoslavya'ya bir kısmı Romanya ve İtalya'ya verildi.
Trianon (Triyanon) Antlaşması :İtilaf Devletleri ile Macarstan arasında imzalandı. Buna göre, 1.
Macaristan'ın topraklarının bir kısmını Romanya, Yunanistan ve Yugoslavya'ya verildi. 2. Bosna-Hersek,
Yugoslavya'nın oldu.
I. Dünya Savaşı'nın Sonuçları :Savaşta yenilen devletlerin rejimleri değişti. Merkezi imparatorluklar
yıkıldı. Çarlık Rusya yıkıldı, yerine Sovyet Rusya kuruldu. Yıkılan imparatorlukların yerine yeni devletler
kuruldu. Arap topraklarında İngiliz ve Fransızların manda ve himayesi altında çeşitli devletler kuruldu.
İsrail Devleti'nin temelleri atıldı. Dünya barışını korumak için Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i Akvam)
kuruldu. Mondros'tan sonra Anadolu'da görülen işgallere karşı bağımsızlık mücadelesi başladı. Bu
mücadeleyi İngilizlerin diğer sömürgeleri de kendilerine örnek aldı. Versay Antlaşması'nın getirdiği şartlar,
Avrupa'nın siyasi dengesini bozdu ve bu durum İkinci Dünya Savaşı'nın çıkmasına neden oldu. İngiltere,
Dominyon denilen, Kanada, Güney Afrika, Avustralya, Yeni Zelanda sömürgelerine Arabistan, Filistin ve
Irak'ı da ekledi.
Mondros Mütarekesi
copyright : kpss mail grubu [email protected]
169
Mütareke'nin İmzalanmasının Nedenleri :Bulgaristan'ın yenilmesi üzerine; Alman yardımının
kesilmesi Anadolu'da silah ve cephane sıkıntısı çekilmesi Askere alınacak insan kalmaması, Wilson
İlkeleri'ne umut bağlanması, Halk ve ordunun savaştan bıkması
Mütareke'nin Maddeleri
Egemenlik Haklarını Sınırlayan Maddeler :Karadeniz'e geçiş için Çanakkale ve İstanbul Boğazları
açılacak ve Karadeniz'e serbestçe geçiş sağlanacak, Çanakkale ve Karadeniz istihkamları İtilaf Devletleri
tarafından işgal edilecek. İtilaf Devletleri güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde,
herhangi bir bölgeyi işgal edebilme hakkına sahip olacak. Altı Vilayet adı verilen Van, Bitlis, Erzurum,
Diyarbakır, Elazığ, Sivas vilayetlerinde bir kargaşalık olursa, İtilaf Devletleri bu vilayetleri işgal edebilecek.
Hükümet haberleşmesi dışında, telsiz, telgraf ve kabloların denetimi İtilaf Devletleri'ne geçecek.
Askeri Sınırlamalar Getiren Maddeler :Sınırların korunması ve iç güvenliğin sürdürülmesi için
gerekli askeri kuvvetlerin dışındakiler terhis edilecek. İtilaf Devletleri'nin bütün esirleri ile Ermeni esirleri
kayıtsız şartsız İstanbul'da teslim edilecek. Buna karşılık Türk esirleri İtilaf Devletlerinin elinde korunacak.
İran içlerinde ve Kafkasya'da bulunan Osmanlı kuvvetleri işgal ettikleri yerlerden geri çekilecek.
Ekonomik Sınırlamalar Getiren Maddeler : İtilaf Devletleri, Osmanlı tersane ve limanlarındaki
vasıtalardan yararlanabilecek. Bütün demiryolları, İtilaf Devletleri tarafından kontrol edilecek. İtilaf
Devletleri, kömür, mazot ve yağ maddelerini Türkiye'den sağlayacak.
Mütareke'nin Sonuçları :İtilaf Devletleri önceden imzaladıkları gizli antlaşmaları uygulamaya
koydular. Osmanlı Devleti'nin Boğazlar üzerindeki egemenliği sona erdi. Yedinci madde uyarınca işgaller
başladı. Osmanlı Devleti fiilen sona erdi. Osmanlı topraklarında Suriye, Lübnan ve Irak gibi devletlerin
copyright : kpss mail grubu [email protected]
170
kurulmasına zemin hazırlandı. İşgallere karşı bölgesel direnme cemiyetleri kuruldu. Padişah Mebuslar
Meclisi'ni kapattı.
İtilaf (Uzlaşma-Anlaşma) Devletleri :İngiltere, Rusya, Fransa, Sırbistan, Belçika, Lüksenburg,
Karadağ, Japonya, İtalya, Portekiz, Romanya, A.B.D., Yunanistan, Brezilya ve Çin gibi bir çok devletin
katıldığı bir topluluktu.
I. Dünya Savaşı Sırasında İmzalanan Gizli Antlaşmalar :Bu antlaşmalar Birinci Dünya Savaşı
sırasında Osmanlı topraklarını paylaşmak amacıyla yapılmıştır. Bu antlaşmaların başlıcaları şunlardır :
Sykes-Picot Antlaşması (1916) : Bu antlaşma ile Osmanlı toprakları Rusya, Fransa ve İngiltere arasında
paylaştırılmıştır. Mac-Mahon Antlaşması (1916) : Mısır'daki İngiliz valisi Mac-Mahon ile Hicaz Emiri
Hüseyin arasında imzalandı. Arapların Türklere karşı ayaklanması halinde, Arap bağımsızlığının
onaylanacağı kabul edildi. Londra Antlaşması (1915) : İtalya'nın İtilaf Devletleri'nin safına geçmesi
nedeniyle imzalandı. On iki Ada İtalya'ya verildi. İtalya'nın Trablusgarp ve Bingazi üzerindeki hakları kabul
edildi. Saint Jean de Maurienne (1917) : İtalya'ya Anadolu'nun Güneybatısı'nın büyük bir kısmı verilmişti.
Paris Barış Konferansı ve İzmir'in İşgali
Konferansın Amacı :I. Dünya Savaşı'ndan galip çıkan devletlerin, yenilen devletlerin durumunu
belirlemek istemesi. (asıl amaç) İtilaf Devletleri'nin Osmanlı Devleti'nin topraklarının paylaşım esaslarını
belirlemek istemesi. İtilaf Devletleri'nin aynı zamanda diğer devletlerle yapılacak olan antlaşmaların
şartlarını belirlemek istemesi.
Konferans'ta İngiltere'nin Tutumu :İngiltere, Ege Bölgesi'nin İtalya'ya değil de Yunanistan'a
verilmesini istedi. Nedeni, Akdeniz'de sömürgelerine giden yol üzerinde, güçlü bir İtalya yerine zayıf bir
copyright : kpss mail grubu [email protected]
171
Yunanistan'ın bulunmasıni istemesiydi. Batı Anadoludaki çoğunluğun Yunan olduğu savunuldu. Ege
bölgesinin Wilson ilkeleri'ne göre Yunanistan'a verilmesi kararlaştırıldı.
Wilson İlkeleri : 1 Milletler arasındaki gizli antlaşmalara son verilecek, açık diplomasi usulü
uygulanacak 2-Kara suları dışındaki denizlerde gerek savaş halinde, gerek barış halinde deniz trafiğinin
serbest olması sağlanacak 3-Milletlerin üzerindeki ekonomik engeller kaldırılacak ve milletler eşit sayılacak
4-Her millet silahlanmayı, iç güvenliğini sağlayacak seviyede tutacak 5-Sömürgelere ait bütün istekler,
egemenlik sorunlarının ilgili halkın çıkarları de dikkate alınarak bir karara bağlanacak 6-Osmanlı
İmparatorluğu'nun Türk nüfusunun yoğunlukta olan kısımları tartışmasız bir şekilde Türk egemenliğinde
kalacak, fakat Türklerin egemenliği altında bulunan diğer milletlerin güvenlikleri sağlanacak 7-Çanakkale
Boğazı uluslararası güvence altında bütün milletlerin ticaret gemilerine açık olacak 8-Dünya barışını ve
toprak bütünlüğünü korumak için bir uluslararası cemiyet kurulacak 9-Galip devletler, mağlup devletlerden
toprak ve savaş tazminatı alamayacak
Konferans'ın Sonuçları :1-Anadolu'nun paylaşılmasına Yunanistan da katıldı. 2-İngilizlerle
İtalyanlar'ın arası açıldı. 3-Yunanistan'a İzmir ve çevresi ile İstanbul önlerine kadar Doğu Trakya verildi. 4-
İtalyanlara ise Batı Akdeniz kıyıları bırakıldı.
İzmir'in İşgali :Paris Barış Konferansı gereği Yunanistan'a verilen İzmir, Yunanlılar tarafından
Mondros Ateşkes Antlaşması'nın Yedinci maddesine dayanılarak işgal edildi. Bu işgale tepki olarak da, bu
bölgede silahlı direnme güçleri kuruldu.
İşgalin Sonuçları :1-Yurdumuz parçalanmaya başlandı. 2-Ege Bölgesi'nde Kuva-yı Milliye güçleri
kuruldu. 3-Yunan ordusu büyük katliamlar yaptı. 4-Mustafa Kemal Havza'dan genelge yayınladı. 5-İşgale
copyright : kpss mail grubu [email protected]
172
karşı Amiral Bristol Raporu hazırlandı 6-İstanbul Hükümeti'nin yetersizliği ortaya çıktı. 7-İşgal üzerine
Rum ve Ermeniler ayrılıkçı faaliyetler başlattı.
Amiral Bristol Raporu (11 Ekim 1919) : 1-Katliamlardan Yunanistan sorumludur. 2-Mondros'tan
sonra İzmir ve dolaylarında Rum halkın hayatının tehlikede olduğuna ilişkin Paris Barış Konferansı'na
yanlış bilgi verilmiştir. 3-Yunan askerlerinin bu bölgeden derhal çekilmesi ve yerine İtilaf Devletleri'ne ait
askerlerin gönderilmesi gerekir. 4-İzmir ve dolaylarının Yunanistan'a verilmesi söz konusu olamaz, çünkü
burada Türk çoğunluğu vardır.
Zararlı Cemiyetler
Azınlıkların Kurduğu Zararlı Cemiyetler
Özellikleri :Mondros Mütarekesi'nden sonra, ordunun terhis edilmesi ve devlet otoritesinin kalmaması
üzerine ortaya çıktı. Azınlıklar tarafından, işgalci emellerine hizmet eden kuruluşlardı. Anadolu hareketine
ve Türklerin milli devletine karşıydılar. Bu cemiyetlerin hepsi Rum Patrikhanesi tarafından yönetiliyordu.
İtilaf Devletlerince ekonomik ve siyasi açıdan destekleniyorlardı. Wilson İlkeleri'ne göre bulundukları
yerlerin kendilerine verilmesini istiyorlardı. Mondros Mütarekesi'nin yedinci ve yirmidördüncü maddelerini
uygulatmak istiyorlardı. Mondros Ateşkes Antlaşması'nın 7. maddesi şu şekildeydi : "İtilaf Devletleri
güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde, herhangi bir bölgeyi işgal edebilecek."
Mondros Ateşkes Antlaşması'nın 24. maddesi şu şekildeydi : Altı Vilayet adı verilen yerlerde bir kargaşalık
olursa , bu vilayetlerin herhangi bir kısmı işgal edilebilecek.
Cemiyetler :Mondros Mütarekesi'nden sonra Türk ordusunun terhisinden cesaret alan bazı azınlıklar,
Milli Mücadele'ye karşı bir takım cemiyetler kurmuşlardı.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
173
Mavri Mira :İstanbul'daki Rum Patrikhanesi tarafından kurulan bu cemiyet, Bizans İmparatorluğu'nu
yeniden canlandırmak ve Ege Bölgesi'nde ilerleyen Yunan ordusuna yardımcı olmak amacını güdüyordu.
Çalışma alanı; Bursa, Kırklareli, Tekirdağ, İstanbul ve Bandırma idi. Yunan Kızılhaç, Resmi Göçmenler
Komisyonu, Rum okullarındaki izcilik kurumları, Mavri Mira'nın emrinde çalışıyordu.
Trakya ve Yunan Komitesi :Trakya'nın işgalinden doğan sorunları Yunanistan açısından çözmeye
çalışan bir örgüttür. Buradaki milli direnişi ortadan kaldırmak ve tüm Doğu Trakya'nın Yunanistan'a
verilmesini sağlamak temel amaçlarıydı.
Pontus Rum Cemiyeti :Yunanistan'ın milli örgütü olan ve Yunanistan'ın 1829'da bağımsız olmasını
sağlayan Etnik-i Eterya Cemiyeti Tarbzon ve dolaylarında bir Rum Pontus Devleti kurmak amacıyla Pontus
Rum Cemiyeti'ni meydana getirdi.
Kordos Cemiyeti :Yunanistan tarafından İstanbul'da "Rum Göçmenleri Merkez Komisyonu" adıyla
kurduruldu. Derneğe İstanbul, Trakya, Trabzon, Marmara kıyıları ve İzmir gibi yörelerde düzeni bozma,
Yunanistan'dan gelen özel görevlileri Rum göçmeni göstererek Doğu Karadeniz dolaylarına yerleştirme, bu
yörelerdeki Rum azınlığı sayıca çoğaltam görevi verilmiştir.
Ermenilerin Kurduğu Cemiyetler :Daha önceleri Ermenilerin krumuş oldukları "Taşnaksütyun" ve
"Hıncak" adlı gizli örgütler milli mücadeleye karşı çıktılar ve işgalcilerle işbirliği yaptılar.
Ermeni Patriği Zaven Efendi de Mavri Mira'ya benzer bir örgüt kurup Rumlarla işbirliği yaptı. Zaven Efendi
tarafından kurulan bu cemiyetin adı, "Rum-Ermeni Birliği Komitesi" idi. Ermeni İntikam Alayları da,
Fransızlardan aldıkları destek ile Adana ve dolaylarında faaliyet gösteriyorlardı.
Yahudi Cemiyetleri :Yahudilerin çok büyük bir çoğunluğu bölücü çalışmalarda bulunmadı, ancak
"Makkabi Cemiyeti" ve "Alyans israilit Cemiyeti" işgalcilere destek verdi.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
174
Milli Varlığa Düşman Cemiyetler
Özellikleri :Milliyetçi amaçlara tamamen karşıydılar. Osmanlıcı ve hilafetçiydiler. Başat Hürriyet ve
İtilaf Fırkası etrafına toplanmışlardı. Anadolu hareketine karşıydılar. Ulusal örgütlere karşı direniş
göstermişlerdir. Manda ve himaye taraftarıydılar.
Hürriyet ve İtilaf Partisi : Kasım 1911'de Trablusgarp Savaşı'nın yarattığı kaos döneminde Ahrar ve
Mutedil Hürriyetperveran Fırkalarının birleşmesinden oluşmuştur. İttihat ve Terakki karşıtı olan bu fırka,
bağımsızların ve gayr-i müslüm mebusların desteğiyle güçlendi. Fırka'nın temel amacı, İttihat ve Terakki
iktidarını yıkmaktı. Programında Osmanlcılığı, özyönetimi, özel girişimi, meşrutiyeti ve liberal iktisat'ı
savunmaktaydı. 1912 "sopalı seçimleri" ne kadar iktidarda kalan parti bu seçimde ancak 6 milletvekilini
Meclis'e sokabildi.
Bundan sonra parti sıkı bir muhalefete yöneldi. "İkdam" ve "Alemdar" gazeteleri partinin yayın organı oldu.
1913'deki Babıali Baskını'ndan sonra parti dağılmaya başladı. Mahmut Şevket Paşa suikastından sonra bir
kısım parti mensubu yargılandı, idam edildi, Sinop'a dürgün edildi ve ordan Avrupa'ya kaçtı.
Cemiyetler :Bu cemiyetler Mondros Mütarekesi'nden sonra Osmanlı Devleti'nin bağımsız
yaşayamayacağını düşünen, Milli Mücadele'ye karşı manda ve himaye yanlısıydılar.
Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası :Bu cemiyet milli mücadeleye karşı çıkan Damat Ferit
Hükümeti'ni desteklemiş, padişah ve halifeye bağlı kalmakla vatanın kurtulacağını savunmuştur.
Kürdistan Teali Cemiyeti :Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra kurulan bu cemiyet Wilson
İlkeleri'nden yararlanarak özerk bir Kürt devleti kurmak için mücadele etmiştir.
Teali-i İslam Cemiyeti :İşgalcilerle mücadele edilemeyeceğini, bundan dolayı halifenin etrafında
toplanmanın gerekliliğini savunmuşlardır.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
175
İngiliz Muhibleri Cemiyeti :Bu cemiyetin başkanı bir İngiliz din adamı olan Rahip Fru idi. İşgallere
karşı koymanın olanaksız olduğunu savunan bu cemiyete Damat Ferit de üye idi.
Wilson Prensipleri Cemiyeti :Ülkeyi Milletler Cemiyeti içerisinde diğer devletlerle eşit haklara sahip
bir varlık haline getirmek amacıyla kurulmuştur.
Kurucularının Amerika Birleşik Devletleri'nin manda ve himayesi altına girmekten yana oldukları
bilinmektedir.
Hürriyet ve İtilaf Fırkası :İttihat ve Terakki Partisi'ne düşman olarak çıkan bu cemiyet,
Anadolu'daki milli kurtuluş hareketine karşı en büyük tepkiyi göstermiştir. Bu parti (fırka) Damat Ferit
tarafından özellikle milli direnişe karşı yönlendirilmiştir.
Milli Cemiyetler ve Kuva-yı Milliye
Milli Cemiyetler
Kurulmalarındaki Amaç :1. Mondros Mütarekesi'nden sonra işgallerin başlaması 2. Mondros
Mütarekesi'ne göre Türk ordusunun terhis edilmesi 3. Devlet otoritesinin kalmaması 4. Birçok bölgede
azınlıkların ayrıcalıklı cemiyet kurması 5. Padişah ve hükümetin işgallere kayıtsız kalması 6. Halkın can ve
mal güvenliğinin sağlanamaması
Milli Cemiyetler :Bu cemiyetler, Mondros Mütarekesi'nin hemen ardından, Anadolu'nun işgali
üzerine Türk ulusu tarafından kurulmuştur.
Trakya Paşaeli Cemiyeti :Edirne'de Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan hemen sonra 2 Aralık
1918'de kuruldu. Amacı Trakya Bölgesi'nin Yunanistan'a verilmesini engellemek için Türkleri örgütlemekti.
Bu bölgedeki ordu komutanı Cafer Tayyar Paşa tarafından yürütülen çalışmaların sonucunda Lüleburgaz ve
Edirne Kongreleri'nde toplandılar ve TBMM'ye bağlanma kararını aldılar.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
176
İzmir Müdafaa-i Hukuk-i Osmaniye Cemiyeti :İzmir'in işgalinden önce bu cemiyet önceleri
Türklerin haklarını basın-yayın yoluyla savunmaya çalışmış, ancak 2-19 Mart 1919 tarihleri arasında
düzenledikleri "Müdafaa-i Hukuk Kongresi" sonrasında silahlı direnişi benimsemişlerdir. Direniş
örgütlerine silah sağlanmıştır.
Şark Vilayetleri Müdafaa-i Hukuk-i Milliye Cemiyeti :İzmir'in işgalinden sonra Ağustos 1919'da
Erzurum'da kurulan bu cemiyet, daha önce İstanbul'da kurulmuş olan "Vilayet-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı
Milliye Cemiyeti" ne bağlı olarak açılmış, daha sonra İstanbul'dan ayrılarak "Şark Vilayetleri Müdafaa-i
Hukuk-i Milliye Cemiyeti" adını almıştır. Dopu Anadolu'nun Ermenilere verilmesini engellemeye çalışan
bu cemiyet Erzurum Kongresi'nden sonra Mustafa Kemal bu cemiyet aracılığıyla öteki cemiyetleri
birleştirmiştir.
Klikyalılar Cemiyeti :Mondros'tan hemen sonra İstanbul'da çalışmalarına başlayan bu cemiyet, daha
sonra Adana ve dolaylarına geçerek orada Ermeniler ve Fransızlarla mücadele etmiştir.
Trabzon Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti :Bu cemiyet Karadeniz'de bir Pontus Devleti kurmak
isteyen Pontus Rum Cemiyeti'ne karşı kuruldu. Diğer yandan da ayrılıkçı emeller peşinde koşan "Trabzon
Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti" ile mücadele etti. Erzurum Kongresi'nden sonra "Doğu-Anadolu
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" nin şubesi haline geldi.
Hareket-i Milliye ve Redd-i İlhak Cemiyeti :İzmir'in işgaline karşı savunma amacıyla kurulmuştur.
Redd-i İlhak Dernekleri; Redd-i İşgal, Redd-i İlhak İstihlas-ı Vatan Heyet- Milli adları ile ortaya çıkmıştır.
Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti :Bu cemiyet Sivas Kongresi'nden sonra 9 Aralık
1919'da Sivas Valisi Reşit Paşa'nın eşi Melek Hanım'ın öncülüğünde kurulmuştur. A.B.D. Senatosu'na ve
copyright : kpss mail grubu [email protected]
177
Avrupa devletlerinin parlamentolarına telgraflar çekilmiş, ulusal mücadelenin haklılığı anlatılmış, ordu için
para ve malzeme toplanmıştır.
Milli Kongre Cemiyeti :Esat Paşa tarafından İstanbul'da kurulmuştur. (29 Kasım 1918). Basın ve
yayınla mücadeleyi benimsemişlerdir. Yazılarla halkın aydınlatılmasına çalışılmıştır.
Ortak Özellikleri Amaçları; Türk ulusunun bağımsızlığını sağlamaktı. Kendi bölgelerini korumak ve
işgalden kurtarmak için kurulmuşlardır. Silahlı mücadele ile birlikte, basın-yayın yoluyla da mücadeleyi
benimsemişlerdir. İhtiyaçlarını bölge halkı karşılamıştır. Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, Milli devlet
modelini benimsemişlerdir.
Kuva-yı Milliye
Kuva-yı Milliye Neden Kuruldu :Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkması,
İtilaf Devletleri'nin Mondros Ateşkes Antlaşması uyarınca Anadolu'da yer yer işgallere başlaması, Ordunun
terhis edilmesi ve ülkeyi savunacak bir gücün kalmamış olması, İstanbul Hükümeti'nin işgallere kayıtsız
kalması ve halkın can ve mal güvenliğini sağlayacak önlemler almaması.
Kuva-yı Milliye'nin Özellikleri :Kuva-yı Milliye, Ege Bölgesi'nde İzmir'in işgalinden sonra bölge
halkının cepheler kurması ile ortaya çıktı. İşgalcilere karşı silahlı direnişte bulunan, bağımsızlık ilkesini
benimsemiş olan kişiler tarafından meydana getirilmiştir. Kuva-yı Milliye birlikleri disiplinden yoksun olan
düzensiz birliklerdir. İhtiyaçları bölge halkı tarafından sağlanırdı. Sivas Kongresi'nden sonra Temsil
Kurulu'na, TBMM'nin açılmasından sonra da Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanmışlardır.
Kuva-yı Milliye'nin Faydaları ve Zararları :Temsil Kurulu'na ve TBMM'ye karşı çıkan
ayaklanmaları bastırdılar. Milli Teşkilat adına otoriteyi ve düzeni sağladılar. Cesaretli tutumları ile halkın
direnişe katılmasını sağladılar. Düşmanın ilerleyişini yavaşlattılar. Kuva-yı Milliye'nin şefleri ayaklanmaları
copyright : kpss mail grubu [email protected]
178
kendi yöntemlerine göre bastırıyordu. İsyancıları kendi hukuk dışı kurallarına göre cezalandırmaları, halkın
milli mücadeleye karşı güvensizlik duymasına neden oluyordu. Halktan zorla malzeme ve gıda maddesş
sağlıyorlardı. Bu durum halkın milli mücadeleden uzaklaşmasına neden oluyordu. Kuva-yı Milliye birlikleri
displinsiz tutumları ile devlet düzenine ters düşüyordu.
Düzenli Orduya Geçiş :Kuva-yı Milliye'nin düzenli Yunan ordusunu yurttan atacak güçte olmaması,
Kuva-yı Milliye'nin halka kötü davranması, devlet otoritesine ters bir tutum içerisine girmesi Kuva-yı
Milliye'den düzenli orduya geçilmesini gerektirmiştir.
10 Ağustos 1920 SEVR BARIŞ ANLAŞMASI: Osmanlı Devletinin fiilen sona erdiği ve
imzaladığı son anlaşmadır. Osmanlı parlamentosunun onayından geçmediği için kanun-i esasiye
ters düşmüştür. (Misak-ı Milli: Padişah anlaşmayı imzaladığı için Milli Misaka karşı gelmiş oldu.
İstiklal mahkemesinin ilk kararı padişah ve sevr’i imzalayanlar hakkında olmuştur.) TBMM ve Türk
halkı sevr barış anlaşmasını kabul etmedi. Sevr barış anlaşmasının ardından milli mücadeleye
katılım hızlanmıştır.
İstiklal Mahkemeleri; 29 Nisan 1920 Hiyanet-i Vatan Kanunun 21.maddesi ile 18 Eylül
1920’de kurulmuştur. Üyeleri TBMM tarafından seçilen millet vekilleridir. Ankara İstiklal
Mahkemesi en uzun süre görev yapan istiklal mahkemesidir. İstiklal Mahkemelerinin ilk kararı 7
Ekim 1920 tarihinde “ 10 Ağustos 1920 Sevr barış anlaşması”nı imzalayanlar hakkında olmuştur.
8 Kasım 1920 TBMM buyruğunda ordu örgütlendirilmiştir. Ordu gücünü ulusal egemenlikten
almıştır.
KURTULUŞ SAVAŞI
copyright : kpss mail grubu [email protected]
179
DOĞU CEPHESİ: 1878 Berlin Antlaşması sonucu Rusların Doğu Anadoluya getirdiği
Ermeniler, 1915 techir yasası ile suriyeye ve lübnana yerleştirildi. Rusya da çarlık rejiminin
yıkılmasıyla fırsattan istifade bağımsız Ermenistan devleti kuruldu. Ermeniler, Erzincan’a kadar
geldiler. Haziran 1920 TBMM doğu cephesini kurarak Kazım Karabekir Paşayı Doğu cephesi
komutanlığına atadı. 2-3 Aralık 1920 de Ermenilerle Gümrü barışı yapıldı. Bu günkü doğu Anadolu
sınırı tanındı. Ermenistan sevr’i geçersiz saydı. 2-3 Aralık 1920 Gümrü Barışı TBMM’nin hem
askeri hem de siyasi ilk başarısıdır. Bu anlaşmadan sonra doğu cephesindeki kuvvetler batı
cephesine kaydırılmıştır. Türkiye olarak imzalanan ilk anlaşmadır.
23 Şubat 1921 tarihinde Gürcülerle anlaşma yapılmıştır. Ardahan, Artvin ve Batum Türkiye
toprağıdır.
GÜNEY CEPHESİ: Düzenli ordu Güney Cephesinde görev almamıştır. Yoğun halk direnişi
Maraş’ta (Sütçü İmam) 2 Şubat 1920, Urfa’da 10 Nisan 1920’de işgalden kurtulmuştur. Antep
(Şahinbey) 12 aylık savunmadan sonra düşmüştür.
BATI CEPHESİ : 1920 sonunda Yunanistan da yönetim değişti. “Megala idea” (Eski Bizans-
Büyük Yunanistan) kurmak için Anadolu’dan toprak almak istiyorlardı;
6-10 Ocak 1921 1.İNÖNÜ ZAFERİ: 27 Aralık 1920’de Çerkez ethem ayaklandı. 29 Aralıkta
Kütahya 5 ocak 1921’de Gediz alındı. Ethem yunanlılara sığındı. 1.İnönü düzenli ordunun batı
cephesindeki ilk başarısıdır. Ulusal heyecanı kamçılamış, orduya katılım hızlanmıştır.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
180
1.İnönü zaferi sonrası Londra Konferansı toplanmıştır. İkilik yaratılması için Osmanlı ve TBMM
birlikte davet edilmiştir. Anadolu’nun dış siyasette söz sahibi olduğu İstanbul hükümetine kabul
ettirilmiştir.
16 Mart 1921 Moskava Anlaşması da 1.İnönü zaferinden sonra meydana gelen gelişmelerdendir.
Rusya Sevr barış anlaşmasını tanımamıştır. Rusya, TBMM’ne yardımı yükümleniyor. 1.İnönü’de
Millet Vekilleri Er olarak savaşmıştır. Bu zafer TBMM’nin dünyaya açılmasını sağlamıştır.
20 Ocak 1921 TEŞKİLAT-I ESASİNİN KABULÜ: Osmanlı Devletinin Anayasası 1876
Kanun-i Esasidir. Türkiye’nin ilk Anayasası Teşkilatı Esasi 20 ocak 1921 tarihinde yürürlüğe
girmiştir. Böylece, Güçler birliği TBMM’de toplanmıştır. Teşkilatı Esasi;Ulusal egemenliği
pekiştirmektedir, geçiş dönemi ve uyum Anayasasıdır. Demokratik ve İhtilalcidir. TBMM’nin
dayanağı “ulusal egemenlik” ile Kanun-i Esasi çeliştiği için Teşkilat-ı Esasiye ilan edilmiştir.
(TBMM Ulus iradesinin üzerinde güç yoktur; Kanun-i Esaside ise padişah iradesi üstün
tutulmaktaydı)
Bu anayasa savaş ortamının olağanüstü tehlikeleri içinde kabul edilmiş olduğu için, yasama,
yürütme, yetkilerinin T.B.M.M.'nde toplanması ölüm-kalım Savaşının başarıya ulaşmasında çok
yararlı oldu. Hatta olağanüstü yetkilere sahip İstiklal Mahkemeleri'ni Meclis içinden kurarken,
"Ulusal egemenliğin tekliği" ilkesine dayanmış, yargı yetkisinin de T.B.M.M.'ne ait olduğu
benimsenmişti.
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun Temel Maddeleri
1- Egemenlik kayıtsız ve şartsız ulusundur. Yönetim usulü halkın kendi geleceğini kendisinin
copyright : kpss mail grubu [email protected]
181
belirlemesi esasına dayanır.
2- Yürütme gücü ve yasama yetkisi, ulusun tek ve gerçek temsilcisi olan Büyük Millet
Meclisi'nde belirir ve toplanır.
3- Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi'nce yönetilir ve Hükümet'i "Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hükümeti" adını alır.
4- Büyük Millet Meclisi, iller halkınca seçilen, üyelerden kurulur.
5- Büyük Millet Meclisi'nin seçimi iki yılda bir yapılır. Seçilen üyelerin üyelik süresi iki yıldır,
bunlar yeniden seçilebilirler. Eski meclisin görevi yeni meclis toplanıncaya kadar sürer. Yeni bir
seçim yapılmayacağı anlaşılırsa, toplantı dönemi yalnız bir yıl uzatılabilir. Büyük Millet Meclisi
üyelerinin her biri, kendini seçen ilin ayrıca vekili olmayıp bütün ulusun vekilidir.
6- Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu, Kasım başında, çağrısız toplanır.
7- Din buyruklarının (Ahkam-ı Şer'iyenin) yerine getirilmesi, bütün yasaların konulması,
değiştirilmesi, kaldırılması, antlaşma ve barış yapılması ve savaş kararı verilmesi gibi temel haklar
Büyük Millet Meclisi'nindir. Yasalar ve tüzükler düzenlenirken, halkın işine en uygun ve zamanın
gereklerine en elverişli din ve hukuk hükümleriyle töreler ve önceki işlemler temel olarak alınır.
Bakanlar Kurulu'nun görev ve sorumluluğu özel yasayla belirtilir.
8- Büyük Millet Meclisi, çeşitli Bakanlıkları özel yasasına göre seçtiği Bakanlar aracılığıyla
yönetir. Meclis yürütme işleri için Bakanlara yönerge verir ve gerektiğinde bunları değiştirir.
9- Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nca seçilen Başkan bir seçim dönemi süresince Büyük
Millet Meclisi Başkanı'dır. Bu kimlikle Meclis adına imza atmaya ve Bakanlar Kurulu Kararları'nı
onaylamaya yetkilidir. Bakanlar Kurulu Üyeleri, içlerinden birini kendilerine başkan seçerler. Ancak
copyright : kpss mail grubu [email protected]
182
Büyük Millet Meclisi Başkanı Bakanlar Kurulu'nun da doğal başkanıdır.
10- Kanun-u Esasi'nin, işbu maddelerle çelişmeyen hükümleri eskiden olduğu gibi
yürürlüktedir.
1 Mart 1921 Afganistan Anlaşması.
12 Mart 1921 İstiklal Marşı’nın kabulü
23 Şubat- 12 Mart 1921 LONDRA KONFERANSI: TBMM, “Türkler; barışı istemiyor, savaşı
sürdürüyor” propagandasını çürütmek, ulusumuzun haklı davasını dünya kamuoyuna duyurmak
ve TBMM’nin hukuksal varlığını kanıtlamak için konferansa katılıyor. Konferans, sevr’in bir değişik
versiyonu olduğundan kabul edilemez.
16 Mart 1921 MOSKOVA ANLAŞMASI: Karşılıklı olarak, Osmanlı ve Rus çarlığının sona
erdiği kabul ediliyor. Sovyet Rusya, Misak-ı Milli sınırlarını kabul ediyor. İlk kez bir devlet TBMM ve
onun düzenini tanıyor. İtilaf devletlerine karşı güç birliği sağlanmıştır.
31 Mart- 1 Nisan 1921 2.İNÖNÜ ZAFERİ: İngilizlerin yunanlıları kışkırtarak, Londra barış
tasarısını kabul ettirmek istemesi. Yunanlıların da 1.İnönü yenilgisinin intikamını almak ve
Kütahya, Eskişehir’i alıp Ankara’ya geçerek TBMM’ni dağıtma hayali. Yunan yenilerek Afyon-
Bozöyük çizgisinin gerisine çekildi. İsmet Paşa generalliğe getirildi. İtalya bu gelişme üzerine
copyright : kpss mail grubu [email protected]
183
Anadolu’da ki kuvvetlerini çekmiştir. Türk birliklerinin moralleri yükseldi. TBMM otoritesi
kuvvetlendi. …
10-24 Temmuz 1921 KÜTAHYA-ESKİŞEHİR SAVAŞLARI: Yunanlar, Türklerin Aslıhanlar ve
Dumlupınar’da yeterli saldırı gücüne sahip olmadıklarını anladılar. Yunanlar, Türk ordusunun
saldıramaz ve kendini koruyamaz bir duruma gelmesini için saldırıya geçti….
Türk ordusu ufak çarpışmalarla geriye çekilmeyi uygun buldu. 24 Temmuz 1921 tarihinde
geriye çekilme işlemi tamamlandı. Afyon, Eskişehir ve Kütahya yunanlılara geçti. Sakarya Irmağı
sınır oldu. TBMM’de Meclisin Kayseri yada Sivas’a taşınması tartışıldı. Ama meclis Ankara’da
kalmayı uygun buldu. Ordunun Sakarya Irmağının doğusuna çekilmesinin nedenleri: Ordunun
saldırı gücüne erişene kadar fazla kayıp vermesini engellemek, yunanlıları mevzilerinden
uzaklaştırmak, orduyu dinlendirerek zaman kazanmaktır.
Sonuçları: Yunanlılar, Ankara’yı tehdit etmeye başladılar. Mustafa Kemal 5 Ağustos 1921
tarihinde Başkomutanlık Kanunuyla yetkileri aldı. 7 Ağustos 1921 tarihinde Tekalif-i Milli “Milli
Yükümlülükler” emirleri yayımlandı. (Toplumun her kesiminden gücüne göre orduya yardım
alındı) Başkomutanlık yetkisi süresi dolduktan sonra 20 Temmuz 1922 Mustafa Kemal’e süresiz
olarak verilmiştir. Atatürk, Başkomutanlık görevini; 29 Ekim de Cumhur Başkanı seçilene kadar
sürdürmüştür.
23 Ağustos- 12 Eylül 1921 SAKARYA MEYDAN SAVAŞI : “Hattı Müdafaa Yoktur, Sathı
Müdafaa Vardır. O Satıh, Bütün Vatandır. Vatanın Her Bir Karış Toprağı Vatandaş Kanıyla
copyright : kpss mail grubu [email protected]
184
Sulanmadıkça Düşmana Verilmeyecektir. Ben Size Savaşmayı Değil Ölmeyi Emrediyorum!”
Mustafa Kemal ATATÜRK
13 Eylül’de Sakarya Irmağı’nın doğusu, düşmandan arındırıldı. Yunan ordusunun saldırı
gücü kırılmıştır. Düşman, 2.Viyana bozgunundan beri ilk defa geri püskürtüldüğü dönüm
noktasıdır. “Milletin Makus Talihi Yenilmiştir” Türk ordusu saldırı gücüne erişir. 19 Eylül 1921
TBMM Mustafa Kemal’e Gazilik ve Mareşallik vermiştir. Anadolu’da kesin egemenlik kurulmuştur.
İtalya, birliklerini çekmiştir. İtilaf devletleri TBMM’ne yeni ateşkes önerileri sundu. ermeni,
Gürcü ve Azerbaycan adına Rusya ile 13 Ekim 1921 Kars Antlaşması yapıldı. Üç Kafkas
cumhuriyeti Rusya ile yapılan 16 Mart 1921 Moskova anlaşmasını tanıyordu. Rusya ile imzalanan
son ve kesin sınır belirlemesidir.
20 Ekim 1921 Ankara Anlaşmasıyla Fransa, TBMM ve Misak-ı Milliyi tanıyarak Anadolu’dan
çekilmiştir. Hatay, İskenderun dışında Suriye sınırı çizilmiştir. Suriye’deki Cober Kalesi Türk
toprağı sayılmıştır. Cober Kalesi bugün Türk Toprağıdır. Hatay, 1939’da Anavatana katılmıştır.
26 Ağustos- 18 Eylül 1922 BÜYÜK TAARRUZ: 26 Ağustosta Türk topçusunun atışıyla
taarruz başladı. “Ordular İlk Hedefiniz Akdeniz. İleri!” 2 Eylülde Uşak, 9 Eylül’de İzmir, 11 Eylül’de
Bursa işgalden kurtarıldı. 18 Eylül 1922’de Batı Anadolu tamamen düşmandan temizlendi.
Geldikleri Gibi Gittiler…
11 Ekim 1922 MUDANYA ATEŞKES ANTLAŞMASI : Yunanistan’ın yenilmesiyle İngilizlerin
yalnız kalması. Rusya’nın TBMM hükümetini desteklemesi. Görüşmeleri TBMM hükümeti adına
copyright : kpss mail grubu [email protected]
185
İsmet Paşa katılmıştır. Yunanlılar, 26 Ekim 1922 tarihine kadar Doğu Trakya’yı tahliye edecekler
ve Karaağaç’ı savaş tazminatı olarak Türk tarafına vereceklerdir. Barış imzalanıncaya kadar
İstanbul ve boğazları içinde yunanın olmadığı bir komisyon idare edecektir.
Önemi: Vatan parçasının (Doğu Trakya) TBMM’ne teslimidir. İngiltere de Loid corch hükümeti
görevden ayrılmıştır.
1 Kasım 1922 SALTANATIN KALDIRILMASI: İstanbul hükümeti TBMM’nin kazandığı
başarıdan pay istiyor. Bir ülkede iki ayrı hükümet yaşayamaz. Saltanat, ulusal egemenliğe ters
düşüyor. 27 Ekim 1922’de Lozan Barış Konferansına TBMM ile İstanbul hükümeti de çağrılır.
Amaç, Türk tarafını bölmektir. TBMM’nin 308 no’lu kararı ile 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırılır.
17 Kasım’da Vahdettin İngilizlere sığınır. 18 Kasım 1922’de TBMM veliaht Abdülmecid’i halife
seçti. TBMM’nin Abdülmecidi halife seçmesinin amacı: İngilizlere sığınan Vahdetinin Halifeliğinin
İngilizler tarafından kullanılması önlemektir.
1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılmasıyla Osmanlı saltanatı sona ermiş, Cumhuriyete geçiş
hızlanmıştır. Halifelik makamı, sembol durumuna düşmüştür. Refet Paşa, TBMM adına
İstanbul’daki idareye el koyduğunu itilaf devletlerine bildirmiştir. 4 Kasım 1922’de İstanbul
hükümetinde Teyfik Paşanın istifası ile Anadolu hükümeti İstanbul’a tamamen hakim olmuştur.
24 Temmuz 1923 LOZAN BARIŞ ANLAŞMASI: Dış İşleri Bakanı İsmet Paşa heyet başkanı
olarak katılmıştır.
Suriye sınırı: Fransa ile imzalanan 20 Ekim 1921 Ankara Anlaşması kabul edildi.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
186
Irak sınırı: Musul-Kerkük sınırında Anlaşılamadı. (Musul-Kerkük misak-ı millinin parçasıdır)
Batı Sınırı: 11 Ekim 1922 Mudanya Ateşkes Anlaşmasına göre kabul edildi. Bozcaada ve
Gökçeada dışındaki adalar yunanlarda kaldı. (Sisam, Sakız, Midilli ve Nekarya adaları silahsız
olacaktır)
Kapitilasyonlar: kaldırıldı. Azınlıklar Türk uyruklu kabul edildi. Devlet borçları paylaştırılarak,
kağıt para esasına göre taksitlendirildi. 1881’de kurulun duyunu umumiye idaresi olmayacaktır.
Boğazlar, Türkiye’ye verildi. Ancak, sınırlı asker bulundurulacaktı. İstanbul Fener rum patrikhanesi
kaldırılamamıştır.
24 Temmuz 1923 Lozan Barış Antlaşması ile, Osmanlı hukuken sona erdi. Türkiye’nin varlığı
dünya kamu oyuna duyuruldu. Lozan, 1.dünya savaşını bitiren son anlaşmadır.
18 Şubat 1923 İZMİR İKTİSAT KONGRESİ: Lozan’daki Türk heyeti askeri başarıyı siyasal
başarıya çevirme mücadelesi verirken toplanmıştır. Lozan’daki delegelerin işini
kolaylaştırmıştır.(Kapitilasyon kabul edilmez) Temel fikri ekonomik bağımsızlık olan “Misak-ı
İktisadi” ekonomik and kabul edilmiştir. “Devletçilik” ilkesinin uygulaması önplana çıkmıştır. Milli
ekonomi ilkesi kabul edilmiştir…:
-Hammadde yurt içinde olan sanayi dalları kurulmalıdır.
-Özel teşebbüse kredi sağlayacak devlet bankası kurulmalıdır.
-Sanayinin özendirilmesi ve devlet bankalarının kurulması gereklidir
-Kapitilasyonlar kaldırılmalıdır.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
187
-Sanayi dış rekabete dayanmak için her alanda gelişmelidir….
Yıllar süren savaşlar sonunda, meclis yıpranmış ve yorulmuştur. TBMM 1 Nisan 1923’te
seçimlerin yenilenmesine karar verdi. 9 Ağustos 1923’te ilk siyasal parti halk fırkası kuruldu. Bu
parti cumhuriyetin ilanından sonra Cumhuriyet Halk Partisi oldu. CHP; Müdafa-i Hukuk
cemiyetlerinin devamı sayılır.
11 Ağustos 1923 2.TBMM’nin AÇILIŞI : 2.TBMM hükümeti 1 Ekim 1927 yılına kadar görev
yapmıştır. İnkılap meclisidir. 24 Temmuz 1923 Lozan Barış anlaşması bu meclis tarafından
onaylanarak 23 Ağustos 1923 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 2 Ekim 1923 İstanbul’un kurtuluşu ve
13 Ekim 1923 Ankara’nın başkent oluşu (Payitaht tarihe karışmıştır. Payitaht Osmanlının başkenti)
bu hükümet icraatlarındandır.
29 Ekim 1923 CUMHURİYETİN İLANI: 1923 sonbaharında bir hükümet bunalımı doğdu.
Anayasa değişikliği ile 28-29 Ekim 1923 Cumhuriyet ilan edildi. Mustafa Kemal Cumhur
Başkanlığına, İsmet İnönü Başbakanlığa, Fethi Okyar TBMM başkanlığına seçildi.
Böylece,devlet rejiminin adı konuldu. Devlet Başkanı sorunu çözüldü. Kabine sistemi getirildi.
İnkılaplar için uygun ortam doğması sağlandı. Demokratikleşme için önemli bir adım atıldı.
3 Mart 1924 HALİFELİĞİN KALDIRILMASI : Türkiye Cumhuriyetini laik ve çağdaş bir yapıya
ulaştırma isteği. Osmanlı ailesi yurt dışına çıkarıldı. 3 Mart 1924 tarihinde Tevhid-i Tedrisat
(Öğretimin birleştirilmesi) kanunu kabul edilirken; Şeriye ve evkaf vekaleti (Din işleri bakanlığı) ile
Erkan-ı Harbiye vekaleti (Savaş bakanlığı) kaldırılmıştır.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
188
20 Nisan 1924 1924’ANAYASASI: 20 Nisan 1924'te 105 maddeden oluşan yeni Anayasa
kabul edildi.
1924 Anayasası, ikinci TBMM’de, anayasa komisyonu tarafından hazırlanmıştır. 1924 Anayasası
1945’e kadar tek partili bir rejimde uygulanmıştır. 1924 Anayasasının Esasını 1921 Anayasası
oluşturmuştur. “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Türk Milletine Aittir” Bütün kuvvet ve yetkilerin kaynağı
“Millet” görüşmüştür. Meclis hükümeti ile parlementer hükümet arasında köprü görevini görmüştür.
“Yürütme görevini” Hükümete bırakmakla 1921 Anayasasından ayrılır. MD.1. “Türkiye Devleti
bir Cumhuriyettir” yönetimin adı. MD.2. Devletin dini İslam, Dili Türkçe, Başkenti Ankara’dır.
1924 Anayasası, 1921 Anayasasından daha yumuşak bir kuvvetler ayrımına yer vermiştir.
Milli egemenlik ve meclisin üstünlüğü sistemini geliştirmiş, Anayasa alanını daha geniş ve yaygın
bir şekilde düzenlemiş, kamu özgürlüklerine geniş yer vermiştir.
1924 Anayasasında, 1928-1931-1934 ve 1937 yıllarında değişiklikler yapılmıştır.
1921 Anayasasında; Din ve devlet işlerini TBMM yönetir.
1924 Anayasasında; “T.C Devletinin Dini islamdır” anayasaya komuoyu tepkisine karşı
konulmuştur.
1928 Değişikliği ; “T.C Devletinin Dini islamdır” ibaresi kaldırılmış, Yemin metni değiştirilmiştir.
1937 Değişikliği ; “T.C Devleti Laiktir!” ibaresi anayasada ki yerini almıştır.
17 kasım 1924 Terakki Perver Cumhuriyet Partisi: Mustafa Kemal karşıtı olan ikinci grup
millet vekilleri tarafından; ittihatçılar saltanat ve hilafet yanlıları tarafından desteklenen; Kazım
karabekir, Rauf orbay, Refet Bele, Adnan Adıvar, Ali Fuat Cebesoy tarafından kurulan İLK
copyright : kpss mail grubu [email protected]
189
muhalefet ve ikinci siyasi partidir. Halkın dini duygularını sömürerek 13 Şubat 1925 Şeyh sait
isyanının çıkmasına neden olmuştur. Bu ayaklanmadan dolayı 5 Haziran 1925’te bu parti
kapatılmıştır.
13 Şubat 1925 ŞEYH SA’İT İSYANI : Tutucu kesimin Laik Cumhuriyete ve onun ilkelerine
darbe vurmak istemesi. İngiltere’nin gündemde olan Musul-kerkük harekatını engellemek için
provakate etmesi. (Tanpon Devlet amaçlı) Laik düzeni yıkmak isteyen ilk büyük ayaklanmadır.
Musul ve Kerkük kaybedilmiş, isyanı bastıran ordu yıpranmıştır.
16 Haziran 1926 Mustafa Kemal’e suikast girişimi
12 Ağustos 1930 Serbest Cumhuriyet Fırkası : 1929-1930 yıllarında dünyayı sarsan
ekonomik bunalımın Türkiye’yi de etkilemesi üzerine Mustafa Kemal tarafından Fethi Okyar’a
kurdurulmuştur. Bu parti zamanla inkılaplara karşı olanların odak merkezine dönüşünce yine Fethi
bey tarafından kapatılmıştır.
23 Aralık 1930 Menemen Olayı : Nakşibendi tarikatı üyesi derviş mehmet’in menemende
halkı ayaklandırması. Öğretmen, yedek subay Kubilay’ın kafası kesilmek suretiyle öldürülmesi
üzerine olaylar büyümüştür. Türkiye Cumhuriyeti düzenine karşı ikinci büyük isyandır.
İNKILAPLARIN GELİŞİMİ : Hukuk kuralları genellikle Kanun, Tüzük, Yönetmelik gibi yazılı
kurallardan oluşur. Osmanlı devletinde, hukuk bozuldu. Hukuk birliği yoktu. Müslüman şeriat
kurallarına göre yabancı ve azınlıklara kendi hukukları uygulanıyordu. Kapitilasyonlar yabancı
copyright : kpss mail grubu [email protected]
190
uyrukluların Osmanlı hukukuna uymasını da engelliyordu. Kadın-erkek eşitsizliği, Hakimler tek
kadı….
HUKUKTA LAİKLİĞE GEÇİŞ:
Saltanatın kaldırılması 1 kasım 1922
Halifeliğin kaldırılması 3 mart 1924
Şer’iye ve evkaf vekaletinin kaldırılması: 3 mart 1924
Tevhid-i Tedrisat kanunun kabulü: 3 mart 1924
Tekke ve Zaviyelerin kapatılması:
Kılık ve kıyafetin düzenlenmesi:
Medeni Kanunun Kabul edilmesi: 17 şubat 1926 (Mecelle kaldırılmıştır)
Kadınlara siyasal hakların verilmesi: 1930-1934
Laiklikle bağdaşmayan hükümlerin anayasadan kaldırılması: 1928
17 Şubat 1926 MEDENİ KANUNUN KABULÜ: Toplumdaki kişi hakları, borçları, aile kurması,
boşanma, miras ve bireylerin bir birleriyle ilgili kurallar bütünüdür. Şeriat karakterli mecelle, 1926
yılına kadar kullanıldı. İsviçre medeni kanunu örnek alınarak 17 şubat 1926 tarihinde TBMM’de
kabul edilerek 4 ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girdi. Medeni kanunun kabulü ile Avrupalı
devletlerin azınlık haklarını iddia ederek iç işlerimize karışması engellenmiş oldu.
Türk Ceza kanunu İtalya
Borçlar Kanunu İsviçre
Ticaret Kanunu Almanya-İtalya
copyright : kpss mail grubu [email protected]
191
İcra ve İflas Kanunu İsviçre
Hukuk ve CMUK
Basın ve CMUK
Avukatlık ve Baro Kanunu
EĞİTİM ALANINDA GELİŞMELER
Amaç; Eğitimi çağdaş, laik, demokratik ve ulusal bir hale getirmek, eğitimde ki dağınıklığı
kaldırarak eğitim birliğini sağlamaktır.
3 Mart 1924 Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kabulü: Öğretim birleştirildi. Dağınıklık giderildi.
Eğitim sisteminin düzeni MEB’e bırakıldı.
3 Mart 1924 Şer’iye ve Evkaf vekaletinin kaldırılması: Din işleri bakanlığı ile bu bakanlığa
bağlı okul ve medreseler kaldırıldı.
Maarif Teşkilatı Hakkındaki Kanun: Bugünkü sistemin temeli. Yabancı ve azınlık okulları
Türkiye
Cumhuriyetinin denetimi altına girmiştir.
1 Kasım 1928 Yeni Türk Harflerinin Kabülü: Okuma-yazma seferberliği…
-İlköğretimin mecburi ve parasız olması, Yüksek öğretmen okullarının açılması
-Meslek okullarının sayısı çoğaltıldı. Teknik öğretmen okulları açıldı
-1925’te ilk yüksek okul Ankara Hukuk Mektebi açıldı. Sonra, DTCF ve yüksek ziraat enstitüsü
açıldı.
-15 Nisan 1931 Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti “Türk Tarih Kurumu” kuruldu.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
192
-12 Temmuz 1932 Türk Dili Tetkik cemiyet “Türk Dil Kurumu” kuruldu.
-1933 İstanbul Dürulfunun kaldırıldı. İstanbul Üniversitesi açıldı. İ.Ü. 22 Haziran 1946’da özerk
oldu.
-1934 Güzel sanatlar akademisi ve devlet konservatuarı kuruldu.
EĞİTİMDE UYGULANACAK İLKELER
Cumhuriyetçilik: Cumhuriyetin en iyi yönetim biçimi olduğu, korunması ve geliştirilmesi
Milliyetçilik: Türk ulusunu sevmeyi, aynı tarihten geldiğimizi öğretir.
Halkçılık: Eğitimin yaygınlaştırılması ve fırsat eşitliğinin tanınması
Laiklik: Fikri hür, vicdanı hür gençler yetiştirilmesi…
Devletçilik: Milli eğitimin planlanması, yönlendirilmesi, denetlenmesi, devlet hizmetidir.
İnkılapçılık: Eğitim sisteminin, çağın gereklerine göre yenilenmesi…
25 Kasım 1925 Şapka Kanunu: Kastamonu gezisinde Paşa, şapka takmıştır.
30 Kasım 1925 Tekke, Türbe ve Zaviyeler kapatılmıştır. Aynı kanunla, şeyhlik, müritlik,
dedelik, dervişlik gibi ünvanlar halkın inançlarının istismar edilmemesi için kaldırılmıştır.
26 Aralık 1925 Miladi Takvimin kabulü: Türkiye de 1 ocak 1926 tarihinden itibaren hicri
takvim yerine miladi takvim kullanılmaya başladı. Böylece, ülke içinde saat birliği sağlandı. Hafta
sonu tatiline düzenlemeler getirildi.
1 Nisan 1931 Modern Ölçülerin Kullanımı: Okka yerine KG; Endaze, arşın, kulaç yerine
Metre geldi
21 Haziran 1934 Soyadı kanunu ve Mustafa Kemal’e Atatürk soyadının verilmesi
copyright : kpss mail grubu [email protected]
193
25 Kasım 1934 Din adamlarına ibadet giysileriyle gezme yasağı getirildi.
EKONOMİK ALANDA GELİŞMELER: Ekonomik hayat her alanda üretime dayanır. Batıda
sermaye birikimi sağlandı. Teknoloji ve sanayi gelişti. Kapitilasyonlar, Osmanlı imparatorluğunu
batırdı. Osmanlı devleti 1854 Paris Anlaşmasıyla borç almaya başladı. 1881’de Duyun-u umumiye
kuruldu ve Osmanlı maliyesine el koydu.
TARIMDAKİ GELİŞMELER:
17 Şubat 1925 Aşar vergisinin kaldırılması
9 Aralık 1925 Yerli Malları Kanunu
Ziraat Bankasının olanakları artırıldı. Tarım Kredi Kooperatifleri oluşturuldu. Yüksek ziraat
enstitüsü kuruldu. Örnek Çiftlikler kuruldu (ATATÜRK 5 Mayıs 1925'te AOÇ Kurmuş ve 11 Mayıs
1937'de milletine armağan etmiştir, Ceylan pınar…). Şeker pancarı, çay, turunçgiller gibi yeni
ürünler üretildi.
TİCARİ GELİŞMELER:
24 Temmuz 1923 Lozan Barış anlaşmasının 23 Ağustos 1923’te TBMM onayından
geçmesiyle 23 Ağustos 1924’te kapitilasyonlar kaldırıldı.
İlk özel banka “İş Bankası” kuruldu.
1926 Kabotaj Kanunu: Yabancı demiryolları liman ve kuruluşlar satın alındı.
1933 Sümerbank kuruldu.
SANAYİ VE MADENCİLİK ALANINDA GELİŞMELER:
1926 Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkartıldı.
Türkiye sanayi ve maden bankası kuruldu
copyright : kpss mail grubu [email protected]
194
Yüksek Gümrük vergisi uygulandı ve yerli sanayi rekabetten korundu.
1933’te 1.beş yıllık kalkınma programı uygulanmaya başladı.
Devlet; tekstil, deri, cam, kağıt ve çimento sanayilerinin tesislerini kurdu.
Emlak Eytam bankası kuruldu.
Türkiye'de maden, enerji ve bankacılık alanlarında faaliyet gösteren İktisadi Devlet Teşekkülü
olarak 14 Haziran 1935 Eti bank kuruldu. Cumhuriyetin ilk yıllarında ulusal devlet politikaları ile
madencilik sektöründe önemli gelişmeler sağlanmıştır. 1933'te Petrol Arama ve İşletme İdaresi,
Altın Arama İdaresi kuruldu. 14 haziran 1935'te etibank; 22 Haziran 1935 tarihinde 2804 sayılı
yasayla Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü ve 24 Haziran 1935'te EİE (Elektrik İşleri Etüt İdaresi)
kuruldu. Bu kurumlaşma, enerji ve madencilik alanlarında nasıl bir bütünlüklü ulusal politikanın
başlatıldığının göstergesi oldu.
Devletçi Politika İzlenmesinin nedenleri:
a) Özel sektörün sermaye, bilgi, teknik ve techizat …vs yönünden yoksul olması.
b) 1929 Dünya ekonomik buranı.
BAYINDIRLIK ALANINDA GELİŞMELER: Ulaşıma önem verildi. Kara, hava, deniz ve demir
yolları taşımacılığına önem verildi. Yol, köprü, liman ve havaalanları yapıldı.
SAĞLIK HİZMETLERİ: Sağlık personelinin sayısı artırıldı. Doktorlara mecburi hizmet
zorunluluğu getirildi. Salgın hastalıklarla planlı mücadele yapıldı. Ankara da hıfsısıhha enstitüsü
açıldı. Spor özendirildi.
MUSUL SORUNU: Musul, Mondros imzalandığında savaş sonucunda kaybedilmemişti.
İngiltere mondrosun 7 md.’ne dayanak işgal etti. Şehy sait isyanının çıkması üzerine, isyanı
copyright : kpss mail grubu [email protected]
195
bastıran ordu yıprandığı için yapılması düşünülen Musul operasyonu iptal edildi. 5 Haziran 1926
yılında Türkiye ırak sınırı çizildi. Irak 25 yıl süreyle musul’un petrol gelirlerinden Türkiye ye %10
pay verecektir.
18 Temmuz 1932 Milletler Cemiyetine giriş
9 Şubat 1934 Balkan Antantı imzalandı : Türkiye, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya
20 Temmuz 1936 Montrö Sözleşmesi : 2.Dünya savaşı için durum ısınırken, Akdeniz
egemenliğimiz tehlikeye düşer. Lozan’da ki devletlere birer nota gönderilir. Montrö konferansı
toplanır. Boğazlarda ki egemenlik haklarımızı zedeleyen boğazların güvenliğini tehlikeye sokan
tüm sınırlamalar Montrö sözleşmesiyle kaldırılmıştır. 1833 Hünkar iskelesi anlaşmasıyla başlayan
boğazlar sorunu tamamen çözülmüş, Türkiye doğu Akdeniz de daha güçlenip itibar kazanmıştır.
9 Temmuz 1937 Sadabat Paktı: Türkiye, iran, ırak, Afganistan arasında imzalanmıştır.
HATAY: 1939 yılında Fransa, Suriye mandasına son verdi. Referandum sonucu 2 Eylül
1938’de Hatay Bağımsız Türk Devleti kuruldu. Hatay meclisi, halk oylaması ile 29 Haziran 1939
tarihinde Türkiye ye katılma kararı aldı. 30 Haziran 1939 Da TBMM başvuruyu kabul etti.
ATATÜRK’ÇÜLÜK : Temel esasları Atatürk tarafından belirlenen; Devlet hayatına, fikir
hayatına ve ekonomik hayata ilişkin gerçekçi fikirlere ve ilkelere denir. Atatürkçülük, Türk ulusuna,
bu gün ve gelecekte tam bağımsızlığa, huzur ve refaha sahip olması, devletin, ulus egemenliği
copyright : kpss mail grubu [email protected]
196
esasında, dayandırılmasına, aklın ve ilmin rehberliğinde, Türk kültürünün çağdaş medeniyetler
düzeyinin üzerine çıkarılmasını amaçlar.
Atatürk İlkelerinin Ortak Özellikleri: İlkeler, Türk toplumunun ihtiyaçlarından doğmuştur.
Kabul edilmelerinde zorlama yoktur. Akla, mantığa uygundur. Atatürk tarafından hem sözle hem
uygulama ile belirtilmiştir. İlkeler bir birinden ayrılmaz bir bütünü oluşturur. İlkeler, 5 Şubat 1937
tarihinde Anayasada yer almıştır.
Cumhuriyetçilik: Doğrudan doğruya ulus egemenliğine dayanan, yöneticileri halkın oyu ile
belirli bir zaman için seçilen devlet biçimine Cumhuriyet denir. Devletin temel yapısını ve biçimini
belirleyen ilkedir. Son söz ulusça seçilmiş meclisindir…
Milliyetçilik (Ulusçuluk) : Kurtuluş savaşı; bütün kurumlarıyla bir önceki devletten farklı,
milliyetçi bir Türk devleti kurmak için yapılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde Türk dili
konuşan, Türk kültürü ile yetişen ve Türk fikrini benimseyen her bir bireyi Türk kabul eder. Irkçılığı
rededer. Barışçıdır. İnsancıdır. Atatürk milliyetçiliği, birleştirici ve bütünleştiricidir…
Milli Birlik ve Beraberliğimizi Güçlendiren Unsurlar: -Milli Eğitim, -Misak-i milli, -Dil Tarih Kültür
ve amaç birliği, -Milli kültür, -Türklük şuuru ve manevi değerler.
Halkçılık : Cumhuriyetçilik ve milliyetçilik ilkesinin doğal ve zorunlu bir sonucudur. Hiçbir
kimseye, aileye, zümreye veya sınıfa ayrıcalık tanınamaz. Tüm bireyler kanun önünde eşittir.
Amaç; Devletin vatandaşa, vatandaşın devlete karşı hak ve ödevlerini çağdaş bir şekilde
düzenlemektir…
Devletçilik: Ekonomik kalkınmada özel girişim reddedilemez. Toplum yararına devleti
işletmeci kabul etmek gerekir. Amaç: Türk toplumunun çağdaş uygarlık ve refaha ulaşmasıdır…
copyright : kpss mail grubu [email protected]
197
İnkılapçılık: Her yönüyle çağdaş bir millet haline gelmek amacıyla, ilkelere canlılık ve
süreklilik getirir. Bu ilke Atatürk ilkelerini Osmanlı devleti yenileşme çabalarından ayıran temel
farkı gösterir…
Laiklik : Devlet düzeninin, hukuk kurallarının dine değil, insan aklının ürünü olan bilime
dayandırılmasıdır. Kişiler, dinsel inanışlarında özgürdür. Din, devlet işlerine ve politikaya
karışmaz. Hoşgörü, inanç ve vicdan hürriyeti esastır…
Atatürk’ün Kurduğu Kurumlar
6 Nisan 1920 Anadolu Ajansı kurulması: Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluş
hazırlıkları için Ankara'da bulunan önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, Ulusal Kurtuluş Hareketinin
haklılığını tüm dünyaya duyurmak için haber ajansı kurulması düşüncesini önce dönemin
aydınlarından, Halide Edip Hanım'a (Adıvar) açmıştır.
Ajansa "Anadolu" adının verilmesi fikrininde ilk kez Halide Hanım tarafından önerildiğini
söylenmektedir. Anadolu Ajansı, alınan bu kararla 6 Nisan 1920'de doğmuştur. Osmanlı
Bankası'ndan temin edilen bir daktilo ve sapiograf adı verilen ilkel bir teksir makinası ile ilk
haberini o gün, "Hey'et-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal" imzası ile yayımlamıştır.
Anadolu Ajansı, Kurtuluş Savaşı sırasında çok önemli görevler üstlenmiştir. Haber bültenleri,
telgraf imkanı olan yerlere maniple ile ulaştırılırken, işgal altında bulunan Anadolu'nun uzak
köşelerine, at sırtındaki görevliler tarafından taşınmıştır. Anadolu Ajansı'nın yayınladığı bültenler,
hem Ankara'daki gelişmeleri Türk halkına duyurarak milli şuurun şahlanmasını ve halkımızın
aydınlanmasını sağlamış hem de Anadolu ihtilalinin haklı sesini tüm dünyaya duyurmuştur.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
198
"Anadolu Ajansı, Türkiye'nin sesini bütün dünyaya duyuracaktır." Atatürk Anadolu Ajansı' nın
hedefini bu sözüyle çizmiştir.
Anadolu Ajansı, 1 Mart 1925'te Devletin %40 hissedarı olduğu bir anonim ortaklık haline
getirilmiştir. Merkezi Ankara'da bulunan Anadolu Ajansı; genel müdürlük birimleri dışında, yurt
içinde 22 bölge ve büro müdürlüğü ile hizmet vermektedir.
5 Aralık 1925 Ankara Hukuk Fakültesi: Ankara'da bir hukuk mektebinin açılması için ilk
teşebbüs 1921 yılında yapılmıştır. Kastamonu milletvekili Abdulkadir Kemal Bey Meclise üç
maddelik bir teklif vererek Ankara'da bir hukuk mektebi açılmasını önermiştir. Gazi Mustafa
Kemal'de 1922 yılında meclisi açış konuşmasında Ankara'da bir hukuk mektebinin açılması
gereğini belirtmiştir. Bu çabalar sonucunda Ankara Hukuk Fakültesi, 5 Aralık 1925 tarihinde,
"Ankara Adliye Hukuk Mektebi" adıyla kurulmuştur ve ilk olarak 301 öğrenci kayıt yaptırmıştır.
Ankara Adliye Hukuk Mektebi, Cumhuriyet Dönemi'nin ilk yükseköğrenim kurumu olma
özelliğini taşımaktadır. Okula uygun bir bina bulunamadığı için açılışı, Büyük Millet Meclisi'nin
toplantı salonunda yapılmıştır. Fakültenin açılış konuşmasını Gazi Mustafa Kemal yapmış ve ilk
dersi de Ahmet Bey (Ağaoğlu) vermiştir. Hukuk mektebi 1927 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile
"Ankara Hukuk Fakültesi" ismini almıştır.
5 Mayıs 1925 Ankara Orman Çiftliği : Atatürk; "Milli ekonominin temeli tarımdır. Bunun
içindir ki tarımda kalkınmaya büyük önem vermeliyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik
çalışmalar bu amaca ulaşmayı kolaylaştıracaktır. Fakat bu hayati işi isabetle amaca ulaştırabilmek
copyright : kpss mail grubu [email protected]
199
için, ilk önce ciddi etütlere dayalı bir tarım siyaseti uygulamak ve onun içinde her köylünün ve
bütün vatandaşların kolayca kavrayabileceği ve severek uygulayabileceği bir tarım rejimi kurmak
lazımdır." sözleri ile tarımın Türkiye ekonomisindeki yerini ve önemini vurgulamıştır.
Tüm yaşamı boyunca yeşile değer vermiş, "Yeşili görmeyen gözler renk zevkinden
mahrumdur. Burasını öyle ağaçlandırınız ki kör bir insan dahi yeşillikler arasında olduğunu fark
etsin." düşüncesi Atatürk Orman Çiftliğinin kurulmasında etken olmuştur. Elbette bu tek başına
çiftliğin kurulma nedeni değildir. Atatürk bozkır ortasına kurulmuş olan Ankara'da yaşayan
halkının, rahatlıkla gezebileceği, nefes alacağı, yaz ve kış yeşil kalabilecek bir yer, bir doğa
güzelliği oluşturmak istemiştir. Bu kararını gerçekleştirmek için 1925 yılının ilkbaharında, ülkenin
tanınmış tarımcılarını köşke çağırtarak, Ankara civarında modern bir çiftlik kurmak istediğini söyler
ve bu amaca uygun bir arazi bulmaları emrini verir.
Bu uzmanlar çiftlik yeri için fazla araştırma yapmaz ve hemen buldukları yeri Atatürk' bildirirler.
Çünkü toprakları çok kıraç olan, ağacın ve suyun olmadığı bu şehirde uygun koşullar taşıyan bir
yer bulmak oldukça zordur. Atatürk karar kendisine bildirildiğinde bu günkü çiftlik yerinin
bulunduğu yeri işaret etmiş ve orayı gezip gezmediklerini sormuştur. Oysa gösterdiği yer çiftlik
kurmak için uygun hiçbir özelliği hemen hemen barındırmamaktadır. Buna rağmen Atatürk çiftliğin
buraya kurulması emrini vermiş, bu batak ve çorak toprağın ıslah edilmesini istemiştir.
Bu kararı ile Atatürk; Türk çiftçisine, toprak ve tabiat şartları uygun olmasa dahi, bilgiyle ve
kararlılıkla çalışıldığı takdirde başarı sağlanabileceğini göstermek istemiştir. Bazı durumlarda ilmin
dahi gerçekleşmesini mümkün görmediği girişimlerinde gerçekleştirilebileceğini kanıtlamak gibi
çok önemli bir teşebbüste bulunmuştur. Bunun üzerine 29 Ocak 1925'te Gazi Çiftliği'ni kurmak
copyright : kpss mail grubu [email protected]
200
amacıyla bir miktar arazi satın almıştır.
5 Mayıs 1925'te kurduğu Orman Çiftliği'nde, çiftliğin her türlü faaliyetiyle uğraşan, bütün
masraflarını kendisi karşılayan Atatürk burada Atatürk Köşkü'nü yaptırmıştır.
Atatürk 11 Mayıs 1937'de çiftliklerini, içerisindeki köşklerle birlikte milletine armağan etmiştir.
2 Şubat 1938 Bursa Merinos Halı Fabrikası : Sümerbank Merinos Yünlü Sanayii
Müessesesi'nin (Bursa) temeli 28 Kasım 1935 tarihinde atıldı. İşletme, 2 Şubat 1938 tarihinde
Atatürk tarafından işletmeye açıldı. Atatürk Merinos Fabrikası'nın şeref defterine şunları yazmıştır:
''Sümerbank Merinos Fabrikası pek kıymetli bir eser olarak milli sevinci artıracaktır. Bu eser
yurdun, hususile bursa bölgesinin endüstri inkişafına ve büyük milli ihtiyacın giderilmesine yardım
edecektir." Fabrika faaliyetini sürdürüyor ve özelleştirilmeyi bekliyor.''
Çocuk Esirgeme Kurumu: Çocuk Esirgeme Kurumu, eski adıyla Himaye-i Eftal Cemiyeti
Atatürk'ün öncülüğünde kuruldu. Önceleri Kurtuluş Savaşına katılanların çocuklarını esirgeme ve
eğitmeyi amaç edindi. Sonraları muhtaç çocuklara yiyecek, giyecek ve okul malzemesi yardımı
yapmak, kimsesiz çocukların yönetimini üzerine almak, doğumevleri ve çocuk yuvaları, çocuklar
için hastane, prevantoryum, sanatoryum, dinlenme kampları kurmak, doğum ve çocuk sağlığı
konularında annelere öğüt vermek gibi görevler yüklendi.
Kurumun Görevleri:
a) Evleneceklerin beden ve ruhça denk olmalarına çalışmak,
b) Gebelik zamanında ananın göz önünde tutacağı sağlık kaidelerini ve çocuk bakımını öğretecek
copyright : kpss mail grubu [email protected]
201
yayınlar yapmak ve poliklinikler kurmak,
c) Çocuk bakım kursları açmak, çocuk bakım hemşireleri yetiştirmek,
ç) Doğumevleri açmak ve işletmek, mevcut doğumevlerine yardım etmek,
d) Zayıf gebe kadınlara doğum zamanında gereken kuvveti ve doğumdan sonra yavrusuna süt
verebilecek yeterliği sağlayacak ana bakımevleri açmak,
e) Yoksul emzikli annelere ve çocuklara ucuz veya parasız yiyecek ve giyecek maddeleri
sağlamak veya bu maksatla aşevleri kurmak,
f) Yoksul anneler ve çocuklar için ucuz veya parasız banyolar tesis etmek,
g) Hasta veya çocuğuna süt veremeyecek anneler için süt damları kurmak ve süt çağındaki
çocuklara verebilecek sütleri sağlık şartları altında temin edecek tedbirleri almak,
h) İşe giden annelerin yavruları için çocuk bakımevleri vücuda getirmek, kadın işçi çalıştıran
müesseselerde bakımevleri kurdurmayı sağlamak ve bunlara yardım etmek,
j) Çocuklar için yuvalar açmak ve muhtaç çocukları bunlardan parasız faydalandırmak, yuva
olmayan yerlerde parasız veya bakım parası kurum tarafından ödenmek üzere bunları aileler
yanına vermek ve durumlarını gözetlemek,
k) Muhtaç, fakir ve emzikli analara ve çocuklara parasız ilaç vermek,
l) Fakir okul çocuklarına okuma-yazma araçları, giyim eşyası sağlamak ve bunların beslenmeleri
için aşevleri, öğrenci sofraları getirmek,
m) Tatil devrelerinde okul çocukları için öğretmen idaresinde bakımlarını, beden ve ruh eğitimlerini
sağlayacak kamplar kurmak, fakir çocukları bunlardan parasız faydalandırmak,
n) Sağlık ve terbiye şartlarını haiz çocuk bahçeleri kurmak ve bu bahçelerin kurulmasında ve
copyright : kpss mail grubu [email protected]
202
bakımında belediyeleri desteklemek,
o) Çocuk tiyatro ve sinemaları ve benzeri yerleri açmak ve işletmek veya mevcut olanlara yardım
etmek suretiyle çocukların boş zamanlarını faydalı geçirmelerini sağlamak,
ö) Çocuk kitapevleri, okuma odaları vücuda getirmek ve faydalı çocuk mecmua ve kitapları
yayımlamak, bu kabil kitapların telifini teşvik için müsabakalar tertip etmek,
p) Çocukların ve çocuklu annelerin seyahatlerinde, umumi yerlerde ve çalışanların iş yerlerinde
durumlarıyla ilgilenerek kendilerini korumak ve gerekli yardımları yapmak,
r) Çocukların dairelerde veya mahkemelerde haklarını sağlayacak tedbirlere başvurmak, velisiz ve
vasisiz çocukların kanun hükümlerine göre vasiliğini almak ve bu sıfatla bunların her türlü mallarını
idare etmek, hak ve menfaatlerini korumak,
s) Çocuk mahkemeleri, çocuk ceza evleri açılmasını temine çalışmak; vücutça ve ruhça sakat
çocuklar için ıslah evleri kurmak, bunlara gereken maddi ve manevi yardımda bulunmak,
ş) İş görecek yaşta ve durumda bulunan çocuklara iş bulmak ve bunları müesseselere
yerleştirinceye kadar barındırmak ve bakmak,
t) Çocuk ölümünü azaltıcı tedbirler almak, bu tedbirleri maddi ve manevi şekilde desteklemek,
u) Çocuk düşürmeyi önleyici tedbirlere baş vurmak,
ü) Çok çocuklu ailelerin korunmaları tedbirlerine ve bu maksatla sosyal vergiler konulmasına veya
prim verilmesine çalışmak ve kendi imkanları nispetinde bunu tahakkuk ettirmek,
v) Özel veya tüzel kişiler tarafından yapılan veya yaptırılan kurumun maksatlarına uygun her türlü
tesislerin yapılışlarına, işletme ve gelişmelerine yardımda bulunmak; bunların yaşaması için
vücuda getirilen tesislerin idaresini üzerine almak veya bunlara iştirak etmek,
copyright : kpss mail grubu [email protected]
203
y) Belirli maksatlarla tahsis edilmek üzere yapılan bağışları kabul ederek bu maksatların tahakkuk
ettirilmesini sağlamak, zaruri ve faydalı görülen hallerde bunları kurumun yardımlarıyla
desteklemek,
z) Ananın gebeliğinden, çocuğun doğup büyümesine kadar bakım, sağlık ve eğitimini sağlayacak
her türlü faydalı diğer tedbirleri almak, bu maksada yarar tesisler vücuda getirmek, mevcutları
desteleyerek çalışma ve gelişmelerine yardım etmek.
Türkiye çocuk esirgeme kurumu 1951 yılından sonra da zaman zaman tüzük değişikliklerine
gitmiştir. Daha sonra Kurumun tüzükleri Bakanlar Kurulu kararı ile yayınlanmaya başlamıştır.
1927 Demiryolları ve Limanlar Genel Müdürlüğü Demiryollarının yapımı ve işletmesi için
kurulan ve Nafıa Vekaleti'ne bağlı olarak çalışan müdürlükler 1927'de birleştirilerek Devlet
Demiryolları ve Limanları İdare-i Umumiyesi olarak kuruldu. Bu kuruluşun adı, 1929'da Devlet
Demiryolları ve Limanları Umum Müdürlüğü, 1931'de ise Devlet Demiryolları Umum Müdürlüğü
olarak değiştirildi. Bugünkü adını aldığı 1953'e değin katma bütçeli devlet kuruluşu iken, o yıl
İktisadi Devlet Teşekkülüne dönüştürüldü. 1984'te ise Kamu İktisadi Kuruluşu konumuna getirildi.
DLH İnşaatı Genel Müdürlüğünün Görevleri:
Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki 3348 sayılı Kanunun 9.maddesinde
belirtildiği şekliyle Demiryollar, limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı genel Müdürlüğünün görevleri
şunlardır:
a) Devletçe yaptırılacak demiryolları, limanlar, barınaklar ve bunlarla ilgili teçhizat ve tesislerin, kıyı
koruma yapıları, kıyı yapı ve tesislerinin ve hava meydanlarının ve bunlarla ilgili tesislerin, alakalı
copyright : kpss mail grubu [email protected]
204
kuruluşlarla işbirliği yaparak, plan ve programlarını hazırlamak, gerçekleştirilmesi için gerekli
tedbirleri almak ve imkanları sağlamak, araştırma, etüt, istikşaf, proje, keşif, şartname ve inşaatları
ile bakım ve onarımlarını yapmak veya yaptırmak ve yapımı tamamlananları ilgili kuruluşlara
devretmek, yapılmış olanların bakım ve onarımlarının organizasyonu için esaslar hazırlamak.
b) Kamu Kurum ve Kuruluşları, Belediyeler, Özel İdareler, hakiki ve hükmi şahıslarla yaptırılacak
(a) bendinde yazılı işler ile teleferik, finiküler, şehiriçi raylı ulaşım sistemleri, metro ve demiryollar,
limanlar ve hava meydanları ile ilgili tünel gibi tesislerin proje ve şartnamelerini incelemek ve
onamak, şehiriçi raylı ulaşım sistemlerinin ülke ihtiyaçlarına uygun standartlaştırılması ve bakım
üniteleri ile ilgili düzenleyici tedbirlerin alınmasını sağlamak.
c) Yukarıda (a) ve (b) bendlerinde belirlenen işlerden her türlü kamu kurum ve kuruluşları,
belediyeler, özel idareler, tüzel ve gerçek kişilerce yaptırılacak olanların proje ve şartnamelerini
inceleyip tasdik etmek.
d) Bakanlıkça verilecek benzeri görevleri yapmak.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
205
1933 Devlet Hava Yolları İlk ulusal hava yolu şirketimiz olan Devlet Hava Yolları milli müdafaa
vekaleti bünyesinde 20 mayıs 1933 yılında kurulmuş ve 1935 yılında nafia vekaletine
bağlanmıştır. Air France'tan devralınan Yeşilköy tesisleri yanı sıra Ankara'da da bir terminal ve
hava alanı yapılmıştır. 1938 yılında devlet hava yolları 10 uçağa sahipti. 1 Haziran 1937 den 31
mayıs 1938 tarihine kadar Ankara-İstanbul arasında 306 gidiş ve geliş seferi yapılmış, 9 ayda 743
yolcu taşınmıştır.
1926 Devlet İstatistik Enstitüsü: Toplumların geleceğini görebilmesi, planlayabilmesi ve
gelişmesi için istatistiki bilgiler büyük önem taşır. Cumhuriyetimizin ilk yılllarında, çok önemli
sorunlar olmasına rağmen, istatistiki bilginin bu denli önem taşıması nedeniyle, bu işlevi yerine
getirebilmek için bir istatistik örgütünün kurulmasına karar verilmiştir. Savaştan çıkmış bir
toplumda, bilgi yoksulluğuyla, çözümü gereken çeşitli sorunlar olmasına rağmen, bütün bu
sorunlar içinde, her şeyi zamana ve mekana göre değerlendirmenin bilincinde olan büyük devlet
adamı Mustafa Kemal, istatistiği de düşünmüştür.
19. yüzyılın başından itibaren merkezi sisteme dayalı olarak merkezlerde ve taşrada istatistik
büroları açılmış ve bu çalışmaları takip ve kontrol etmek için ayrı bir merkezi organ kurulmuştur.
1891'de yürürlüğe giren "Bab-ı Ali İstatistik Encümeni Nizamnamesi" uyarınca, Bab-ı Ali'de
Merkezi İstatistik Encümeni kurulmuş ve istatistik hizmetleri kanuni bir esasa bağlanmıştır. 1918
yılında çıkarılan yeni bir kanunla istatistik faaliyetleri Sadaret'e bağlı İstatistik Müdüriyeti
Umumiyesi bünyesinde toplanmış, konunun uygulaması bir yıl devam ettikten sonra yürürlükten
kaldırılmış ve eski sistem Cumhuriyet dönemine kadar devam etmiştir.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
206
1926 yılında Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk'ün direktifleri ile Başbakanlığa bağlı
Merkezi İstatistik Dairesinin kurulması, Ulu Önder'in sınırsız dehalarından biri olarak
değerlendirilmektedir. Uluslararası boyutta istatistik teşkilatlarının kuruluş tarihleri
karşılaştırıldığında şu anda istatistik konusunda çok ileride olan ülkelerde bile istatistik
teşkilatlarının kuruluşu daha sonraki yıllara rastlamaktadır.
1926 yılında kurulan "Merkezi İstatistik Dairesi" 1930 yılına kadar faaliyetlerini sürdürmüş,
1930 yılında 1554 sayılı yasa ile "İstatistik Umum Müdürlüğü" adını almıştır.
1933 tarihinde 2203 sayılı yasa ile yeniden düzenlenmiş olan İstatistik Umum Müdürlüğü;
görevlerini Umum Müdürü, Müşavirlik, Muavinlik ve 10 Şube ile görevini sürdürmüştür. 1939
yılında 3656 Sayılı Yasa ile "Taşra Mıntıka Teşkilatı" ve "Fiyat İstatistikleri Müdürlüğü"nün teşkilata
dahil edilmesi karara bağlanmış ve bu organizasyonla faaliyetlerini 1950 yılına kadar
sürdürmüştür.
1950 yılında 3656 ve 4644 Sayılı Kanunlarla önemli bazı kadrolar kaldırılarak yeni kadrolar
ve yeni faaliyetlerin başlaması öngörülmüştür. Söz konusu kanun kapsamında "Tetkik ve
Araştırma Dairesi" kurulmuş İstatistik Genel Müdürlüğü'nce toplanacak istatistiklerin ilmi ve teknik
esaslarını hazırlamak, milli gelir tahminlerini yapmak, istatistik bilgilerin modern istatistik tekniklere
göre toplanmasını sağlamak, ulusal ve uluslararası istatistiklerin analiz ve karşılaştırmasını
yaparak, istatistiğin gelişimini takip etmek ve uygulama imkanlarını hazırlamakla
görevlendirilmiştir.
1955 yılında 6534 Sayılı Yasa ile Genel Nüfus, Genel Tarım ve Genel İşyeri Sayımlarının
hangi yıllarda yapılacağına dair hükümler getirilmiştir. Yasaya göre sonu (0) ve (5) ile biten yıllarda
copyright : kpss mail grubu [email protected]
207
Genel Nüfus Sayımı, sonu (0) ile biten yıllarda Genel Tarım Sayımı, sonu (1) ile biten yıllarda
Genel Sanayi İşyeri Sayımının yapılması hükme bağlanmıştır.
Devlet Planlama Teşkilatının kurulması kararı ile birlikte 53 sayılı yasayla İstatistik Enstitüsü
yeniden yapılandırılarak, bugünkü kimliğine temel teşkil eden organizasyon çatısı kurulmuştur.
DİE, ülkemizin sürekli olarak gelişme sürecini izleyerek, demokrasiyi tam anlamıyla
gerçekleştirebilmesi için gereken bilgileri bağımsız, tarafsız ve güvenilir olarak üreten önemli bir
kuruluş olmuştur. Bu nedenledir ki, DİE'nin ürettiği bilgiler, yayımladığı istatistik ve göstergeler;
kamu kurum ve kuruluşları, özel kuruluşlar, karar alıcılar ve araştırıcılar için güvenilir yol
göstericilerdir. DİE, ülkemizde ulusal ve uluslararası boyutta yararlar sağlayacağı inancıyla, en
uçtaki kullanıcıdan, karar alıcıya kadar geniş bir yelpaze içinde yer alan tüm kurum ve kuruluşların
veri ve bilgi ihtiyacını gidermeyi amaçlayan çalışmalarını geliştirerek devam ettirmektedir.
DİE'nin görevleri; ana faaliyet konularıyla ilgili ve alt yapının kurulması, geliştirilmesiyle ilgili olmak
üzere iki bölümde toplanabilir;
A. Ana Faaliyet Konularıyla İlgili Görevleri:
1. Ülkenin iktisadi, sosyal ve kültürel faaliyetleriyle ilgili her türlü istatistikleri derlemek,
değerlendirmek, yayımlamak.
2. Kalkınma planı ve yıllık programların hazırlanması, uygulanması ve takibi aşamasında gerekli
görülen verileri öncelikle derlemek ve değerlendirmek.
3. Ekonomik karar ve tedbirlerin sonuçlarının izlenmesi aşamalarında gerekli görülen verileri
öncelikle derlemek ve değerlendirmek.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
208
4. Genel Nüfus Sayımını; sonu (0) ile biten yıllarda, Genel Tarım Sayımını; sonu (1) ile biten
yıllarda, Genel Sanayi ve İşyerleri Sayımını; sonu (3) ile biten yıllarda yapmak.
5. Yapılması görev olarak belirtilen sayımlar dışında, ülkenin ihtiyaç duyduğu diğer konulardaki
genel sayımlar, anket ve araştırma projelerini planlamak, uygulamak, süresinde sonuçlandırarak
istatistiki bilgileri kullanıcı amaçlarına uygun bir biçimde, uluslararası standartlarda yayımlamak.
6. Kamuoyu araştırmaları yapmak, diğer kuruluşların bu konudaki çalışmalarına yardım etmek.
B. Alt Yapının Kurulması ve Geliştirilmesi ile İlgili Görevleri:
7. Bilimsel araştırma ve teknikleri izlemek amacıyla ulusal ve uluslararası seminerler, konferanslar
ve toplantılar düzenlemek.
8. Enstitü işlevlerini kamuoyuna duyurmak amacıyla ulusal ve uluslararası seminerler,
konferanslar ve toplantılar düzenlemek.
9. Ekonomik, sosyal, kültürel konularda Türkiye istatistik alt yapısını oluşturacak verileri kapsayan
bir 'Bilgi Bankası' kurmak.
10. Bilgi Bankasının devamını sağlamak amacıyla, veri derleme, veri işleme teknolojisi ve dağıtma
yöntemlerinde gerekli yenilikleri yapmak.
11. İstatistik tanım ve standartlarını tespit etmek, istatistik metodlarını geliştirmek, istatistik analiz
ve etüdleri yapmak.
12. Enstitü'nün görev alanına giren konularda, Yükseköğretim kurumlarının görevleri saklı kalmak
şartıyla, üniversite ve diğer eğitim kurumlarıyla işbirliği yaparak 'Ulusal ve Uluslararası Eğitim
Merkezleri' kurmak.
13. Enstitü personeliyle, diğer kurum ve kuruluşların elemanları için, kısa süreli istatistiklerle ilgili
copyright : kpss mail grubu [email protected]
209
konularda 'Hizmetiçi Eğitimler' ile uzun süreli 'İhtisas Eğitimleri' yapmak, konferanslar ve
seminerler düzenlemek.
14. Kamu kurum ve kuruluşları ile özel idare, belediye ve diğer gerçek ve tüzel kişilerin istatistik
çalışmalarına yardımcı olmak ve koordinasyonu sağlamak.
15. İstatistiklerin derlenmesinde ve düzenlenmesinde kamu ve özel kuruluşların uygulamalarıyla
ilgili ilkeleri tespit etmek .
16. Hangi kamu kuruluşlarının, hangi konularda istatistik derleyip düzenleyeceklerini ilgili kurum ve
kuruluşlarla işbirliği yaparak kararlaştırmak.
17. İstatistik çalışmaları için gerekli olan; adres, hava fotoğrafı, harita, kroki ve benzeri belgeleri
derlemek, bu konularda kamu kuruluşlarıyla işbirliği yapmak.
18. İstatistik çalışmaları için gerekli olan; adres kütüğü, kayıt sitemi ve numaralama çalışmalarını
düzenlemek ve bu konularda kamu kuruluşlarıyla işbirliği yapmaktır.
Elektrik İşleri Etüt İdaresi
Türkiye'yi elektriğe kavuşturma planını ve bu plan içinde yer alan kuruluşların ön projelerini
hazırlamak üzere düzenlenen kanunla, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na bağlı Kamu İktisadi
Teşebbüs'ü niteliğinde bir kurum olarak 24 Haziran 1935'te kuruldu.
EİE'nin görevleri;
- Ülkemizin su kaynaklarını ve diğer enerji kaynaklarını etüt ederek elektrik enerjisi üretimine
elverişli olanları saptamak,
- Hidrolojik etütler ve jeoteknik araştırmalar yapmak,
- Baraj ve HES tesislerinin istikşaf (ön inceleme), master plan, fizibilite (yapılabilirlik) ve kesin proje
copyright : kpss mail grubu [email protected]
210
aşamalarından oluşan mühendislik hizmetlerini yürütmek,
- Yenilenebilir enerji kaynakları (güneş, rüzgar, jeotermal vb.) ile ilgili araştırma, etüt ve
demonstrasyon çalışmaları yapmak,
- Sanayi, konut ve ulaşım sektörlerinde enerji tasarrufuna yönelik etütler, bilinçlendirme ve eğitim
çalışmaları yapmak,
- Enerji kaynaklarının rasyonel kullanımı ile ilgili çalışmaları yürütmek,
- Hidroelektrik santralların inşaat, işletme denetimi ve danışmanlık hizmetleri ile kamulaştırma
işlemlerini yürütmek,
- Görev ve uzmanlık alanı kapsamındaki etüt ve araştırma işlerini kurum ve kuruluşlara ücreti
karşılığında yapmaktır.
14 haziran 1935 Etibank : Kurtuluş Savaşı'nın sonrasında yapılan İzmir İktisat Kongresi'nde
alınan kararla madencilik önce özel şirketlere bırakılmıştır.
Bu ilk dönemde yabancı sermayenin elindeki madencilikte herhangi bir ilerleme
kaydedilemeyince bu alanda da ulusalcı politikaların uygulanması gündeme alınmıştır.
Bundan sonra, Cumhuriyetin ilk yıllarında ulusal devlet politikaları ile madencilik sektöründe
önemli gelişmeler sağlanmıştır. 1933'te Petrol Arama ve İşletme İdaresi, Altın Arama İdaresi
kuruldu. 14 haziran 1935'te MTA ve etibank ve 24 Haziran 1935'te EİE (Elektrik İşleri Etüt İdaresi)
kuruldu. Bu kurumlaşma, enerji ve madencilik alanlarında nasıl bir bütünlüklü ulusal politikanın
başlatıldığının göstergesi oldu.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
211
Özellikle MTA eliyle yapılan çalışmalar, ülkemiz açısından önem taşımaktadır. 1935 yılında
Maden Teknik ve Arama Enstitüsü'nün ve Etibank'ın kurulması bu politikaların başlangıcı olup
yakın tarihimize kadar sürmüştür.
Etibank'ta, aynı şekilde MTA verileri ile bu rezervlerin işletilmesi ve kamu yararına sunulması
amacıyla kurulmuştur. Bu verilerin ışığında Etibank çeşitli işletmelere başlamış ve günümüzde bu
işletmelerin büyük bölümü sürdürülmektedir. Metalurji ve madencilik alanında büyük hizmetlere
imza atan Etibank kurşun, bakır, alüminyum, krom, bor, gümüş ve elektrometalurji konularında
oldukça yoğun yatırım ve üretimlerde bulunmuştur.
MTA ve Etibank'ın kuruluş yıllarının sonrasında, 1930'lu yılların sonunda madencilik üretim
alanındaki artış hızı %30'ları geçmiştir. Bugün gelinen noktada bütün bu üretimleri sürdüren
Etibank, bir holdinge dönüştürülerek 7 ayrı A.Ş. kurulmuş; bunlar ise birer birer özelleştirilmektedir.
19 Şubat 1932 Halkevleri: Halkın eğitimine ve kültürel gelişmesine yardımcı olmak üzere 19
Şubat 1932'de kuruldu. Ankara'da yapılan açılış töreninde Atatürk teşebbüsün amacını şöyle
açıkladı: "Gençlik, gelişen ve yetiştiren bir çalışmanın içinde yaşatılmalıdır. Millet, şuurlu, birbirini
anlayan, birbirini seven, ideale bağlı bir halk kitlesi halinde teşkilatlandırılmalıdır. En kuvvetli ders
vasıtalarına yetişkin muallim olduklarına malik olmak kafi değildir. Halkı yetiştirmek, halkı bir kitle
haline getirmek için ayrıca bir milli halk mesaisinin tanzimini ihmal etmemeliyiz."
CHF (Cumhurieyt Halk Fırkası), 1931 Kogresinde parti tüzüğünün 72. Maddesi F fıkrasında
parti idare heyetlerine Halkevi açma yetkisi verilmiştir. 19 Şubat 1932'de Ankara Halkevi ile birlikte
toplam 14 Halkevi açılarak Halkevlerinin kültürel alandaki uzun koşusu başlamıştır. CHF Genel
copyright : kpss mail grubu [email protected]
212
Sekreterliğinde Halkevleri Bürosuna bağlı olarak çalışan Halkevleri dokuz kolda faaliyet
göstermişlerdir.
Dil, Edebiyat, Tarih, Güzel Sanatlar, Temsil (Tiyatro), Spor, Sosyal Yardım, Halk
Dershaneleri ve Kurslar, Kütüphanecilik ve Yayın, Köycülük, Müze ve Sergi kollarında yetişkinlerin
eğitimi, Halk Kültürünün açığa çıkarılması, derlenmesi ve korunması, halkın aydınlatılması, günlük
yaşamın modernleştirilmesi etkinliklerini yürüterek Türkiye'nin çağdaşlaşmasına katkıda
bulunmuşlardır
Halkevleri etkinlikleri kısaca şöyle tanımlanabilir:
- Halkevleri Vakfı aracılığı ile, Parasız Eğitim-Parasız Sağlık şiarı çerçevesinde yoksul öğrencilerin
üniversiteye hazırlanması, ''Yeni Yaşamevi Projesi'' kapsamında yoksul mahallelerde okul öncesi
çocukların zihinsel-bedensel eğitimi ve annelerin aydınlatılması, yoksul mahalle kadınlarına
okuma-yazma öğretilmesi,
- Kadınların kendi kimliklerine sahip olma ve özgürleşmeleri önündeki engellerin çıkarılması ve
yok edilmesini hedefleyen kadın çalışması,
- Kitap-dergi yayıncılığı ile, bilgi-kültür üzerindeki baskı-kontrol mekanizmalarının kısmen de olsa
kırılması, özgürce kültürel etkinlikler yapılacak Kültür Merkezi kurulma çalışması,
- Halkevlerinin ve toplumsal muhalefet hareketlerinin etkiliklerinin belgeleneceği ve sunulacağı
Video Belgeleme Merkezi,
- Halkevleri ve Türkiye tarihine Halkevinden ve Halkevci bakış açısından bakmayı ve kendi
tarihine sahip çıkmayı hedefleyen Halkevleri Belgesel Filmi yapımı.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
213
1951 yılında kuruluşa tüzel kişilik kazandırmak ve bunun o tarihte muhalefete geçmiş olan
C.H.P. ile ilişkisini kesmek amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan bir tasarı, tartışmalar
sırasında mahiyet değiştirdi ve halkevlerinin kapatılmasını, her türlü menkul ve gayrimenkul
varlıkların hazineye intikal ettirilmesini öngören 5830 sayılı kanun kabul edilerek gereği yerine
getirildi.
22 Haziran 1935 Maden Tetkik Arama Enstitüsü (MTA) : Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan
sonra, kalkınma çabaları içerisinde madencilik konusu da ele alınmış, yeraltı kaynaklarımızın
devlet eliyle çıkarılması ve değerlendirilmesi amacıyla, 1933 yılında Ekonomi Bakanlığı'na bağlı
"Petrol Arama ve İşletme" ile "Altın Arama ve İşletme İdaresi" adıyla iki bağımsız kurum
kurulmuştur.
Daha sonra madenlerimizin gerekli jeoloji ve madencilik yöntemleriyle sistemli olarak
araştırılması, çıkartılması, daha iyi duruma getirilmesi, işletilmesi ve faaliyet konusuyla ilgili
elemanları yetiştirmek amacıyla 22 Haziran 1935 tarihinde 2804 sayılı yasayla Maden Tetkik ve
Arama Enstitüsü kurulmuştur.
Enstitü, kuruluş kanununa göre; yurdumuzun maden ve taş ocakları kaynaklarını aramak, bulmak
ve işletmeye uygun olup olmadığını tespit amacıyla gerekli etütleri, kimyasal ve teknolojik
analizleri yapmak ve sektöre mühendis, yardımcı personel ve kalifiye işçi yetiştirmekle
görevlendirilmiştir.
Bugün MTA, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı, tüzel kişiliğe sahip, özel hukuk
hükümlerine tabi Kamu İktisadi Teşebbüsü olarak çalışmalarını; Maden Arama Projeleri, jeoloji,
copyright : kpss mail grubu [email protected]
214
jeofizik haritaları ve Bilimsel Araştırmalar, Harita Envanter ve Veri Bankaları, Hidrojeoloji Etütleri,
Jeotermal Etütler, Jeokimya, Yerkabuğu araştırmaları, MTA Sismik-1, Diri Fay Sismotektonik
Etütleri, Metropolitan Alanların Jeoloji Etütleri, Tip Mukaveleli Etütler ve Organize Sanayi Bölgeleri
Yer Seçimi, Sondaj Karot Bankası Araştırmaları, Laboratuvar ve Teknolojik Araştırmalar ile ilgili
Bilimsel Etütler, Ücretli İşler, Yurtiçi ve Uluslararası Teknik İşbirliği Projeleri konularına ağırlık
vererek yürütmektedir.
Ekim 1931 Merkez Bankası : Cumhuriyet'in ilk yıllarında siyasal yönetimin ana düşüncesi,
bir merkez bankası oluşturmaktan çok, ulusal ticaret bankaları yaratmaktı. Bunun için 1924'te,
önce Türkiye İş Bankası oluşturuldu. 1925'te süresi dolacak Osmanlı Bankası'nın imtiyazı 1935'e
değin uzatılmakla birlikte, yeni anlaşmada hükümetin banknot çıkaracak bir merkez bankası
kurabilmesi için kapı açık bırakıldı. Türk parasının değerindeki düşüşlere karşı duyarlı olan
Cumhuriyet yöneticileri 1926'da bir merkez bankası kurulması hazırlıklarını başlattı. Merkez
Bankasının yolunu açmak için Türk parasının kıymetini koruma hakkında kanun çıkarıldı. Haziran
1930'da kabul edilen bir yasayla Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Ekim 1931'de 15 Milyon
sermaye ile karma bir anonim şirket olarak kuruldu. Ocak 1932'de çalışmaya başladı.
27 Haziran 1928 Merkez Hıfzısıha Enstitüsü: Türkiye'de koruyucu hekimliğin gerektirdiği
tahlil, kontrol, üretim ve araştırma görevlerini yürütmek üzere, Sağlık ve Sosyal Yardım
Bakanlığına bağlı olarak 27 Haziran 1928 yılında kuruldu. 1267 sayılı kanuna göre "Türkiye
Cumhuriyeti Merkez Hıfzısıhha Müessesesi" adıyla çalışmaya başladı.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
215
1920 Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı : Koruyucu ve tedavi edici hekimlik hizmetlerini
düzenlemek, sosyal yardım çalışmalarını yürütmek, serbest hekimlik ve eczacılık faaliyetini
denetlemek amacıyla kurulan Sıhhat ve İctimai Muavenet Vekaleti adı altında 1920'de kuruldu.
1945'te Anayasa terimlerinin Türkçeleştirme sırasında, adı Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı
olarak değiştirildi.
19.04.1925 Sanayi ve Maadin Bankası :Cumhuriyetin ilk yıllarında benimsenen liberal
ekonomi politikası doğrultusunda milli sanayinin kurulması bir hedef olarak benimsenmiş ve bu
maksatla yapılan araştırmalarda; sermaye birikiminin yetersizliğinin yanı sıra, fertlerin şirket
şeklinde iktisadi teşebbüsler kurması hususunda da yeterli bir bilgi ve deneyime sahip olmadıkları
görülmüştür. Bu nedenle, ülkede sürekli bir kalkınmanın, ancak devletin ekonomi alanında daha
aktif bir rol alması yolu ile mümkün olabileceği anlaşılmıştır. Diğer taraftan, ülkede bol miktarda
bulunan ve mamul hale getirilemeyerek ihraç edilen hammaddelerin, daha sonra işlenmiş şekliyle
ithal edildiği anlaşılmıştır. Büyük sermaye ve teknik bilgi ile teçhiz edilmiş fabrikalar kurma ve
devam ettirme zarureti, önce sanayi bankalarının kurulmasını gündeme getirmiş, bu maksatla ilk
olarak 19.04.1925 tarihinde, 633 sayılı Kanun ile "Türkiye Sanayi ve Maadin Bankası"
kurulmuştur.
Banka, Osmanlı İmparatorluğu döneminde kurulmuş olan Feshane Yünlü Dokuma, Beykoz
Deri ve Kundura ile Hereke ipekli ve Yünlü Dokuma Fabrikalarını devralarak işletmeye başlamıştır.
Görevleri; kendisine devredilen devlet fabrikalarını, özel sektöre devredilinceye değin işletmek,
copyright : kpss mail grubu [email protected]
216
özel sektörle ortaklıklar kurmak, tek başına ya da ortaklıkları aracılığıyla, maden ayrıcalığı almak
ve bunları özel sektörle ortaklık yoluyla işletme ki sanayi ve madencilik alanlarında etkinlikte
bulunan özel girişimcilere kredi açmak ve bankacılık işlemleri yapmaktır.
1933 Sümerbank: Sümerbank, tüzel kişiliği ve özel kanununda belirtilen sınırlar içinde
muhtariyeti olan, sorumluluğu sermayesiyle sınırlı; sermayesinin tamamı devlete ait, iktisadi
alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere, özel hukuka tabi şekilde Sanayi Bakanlığına
bağlı, İktisadi Devlet Teşekkülü olarak 1933 yılında kuruldu. O dönem verimlilik ve karlılık ilkelerini
göz önünde tutarak, imalat sanayii kurdu, işletmecilik, sınai mamullerini pazarlama, bankacılık
işleriyle meşgul oldu.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
217
12 Temmuz 1932 Türk Dil Kurumu: Türk Dil Kurumu, Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla
Türkçe'nin incelenmesi, özleştirilmesi, geliştirilmesi amacıyla ve Atatürk'ün teşviki ve himayesiyle,
hepsi de milletvekili ve dönemin tanınmış edebiyatçıları olan; Semih Rıfat, Ruşen Eşref (Ünaydın),
Celal Sahir (Erozan), Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) tarafından 12 Temmuz 1932'de kuruldu.
26 Eylül 1932'de Dolmabahçe Sarayında toplanan Birinci Türk Dil Kurultayı, kurumun
çalışma programı olarak şu maddeleri tespit etti: 1.Türk dilinin başka dil aileleriyle karşılaştırılması,
2.Türk dilinin tarihi ve karşılaştırmalı gramerlerinin yazılması, 3.Anadolu ve Rumeli ağızlarından
kelimelerin derlenmesi, Osmanlıca kelimelere Türkçe karşılıklar bulunması, 4.Türkçe bir sözlük
hazırlanması, 5.Kurumun organı olarak bir derginin yayımlanması, 6.Türk dili üstüne yazılmış yerli
ve yabancı eserlerin toplanması ve gerekenlerin çevrilmesi, 7.Terimlerin Türkçeleştirilmesi.
Türk Dili Tetkik Cemiyetinin amacı; "Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana
çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek" olarak tespit
edilmiştir. Atatürk'ün sağlığında, 1932, 1934 ve 1936 yıllarında yapılan üç kurultayda hem
Kurumun yönetim organları seçilmiş, hem dil politikası belirlenmiş, hem de bilimsel bildiriler
sunulup tartışılmıştır. 1934'te yapılan kurultayda Cemiyetin adı, Türk Dili Araştırma Kurumu;
1936'daki kurultayda ise Türk Dil Kurumu olmuştur.
Atatürk'ün kendisi de Türk dili üzerindeki yerli ve yabancı araştırmaları bizzat inceleyerek,
dönemindeki bilginleri Türk dili üzerinde araştırmalar yapmaya yönlendirmiştir. Nitekim Türk dilinin
en eski anıtları olan Göktürk (Runik) yazılı metinlerinin ilk iki cildi onun sağlığında yayımlanmış;
1940'larda yayın hayatına çıkabilen Divanü Lügati't-Türk, Kutadgu Bilig gibi eserler üzerinde de
yine onun sağlığında çalışılmaya başlanmıştır. Daha sonra birçok cilt hâlinde ortaya çıkacak olan
copyright : kpss mail grubu [email protected]
218
Tarama ve Derleme Sözlüğü'yle ilgili çalışmalar da Atatürk'ün sağlığında başlamıştır. Tarama
Sözlüğü, 13. yüzyılda başlayan Batı Türkçesinin eski eserlerinin taranmasıyla; Derleme Sözlüğü,
Anadolu ağızlarında kullanılan kelimelerin derlenmesiyle oluşturulmuş büyük sözlüklerdir. Çağdaş
Türkçenin grameri, sözlüğü, imlâsı ve terimleriyle ilgili çalışmalar da Atatürk tarafından ilgiyle
izlenmiştir.
Atatürk, ölümünden kısa bir süre önce yazdığı vasiyetname ile mal varlığını Türk Dil Kurumu
ile Türk Tarih Kurumuna bırakmıştır. Bu iki kurumun bütçesi bugün de Atatürk'ün mirasından
karşılanmaktadır.
Atatürk, 1 Kasım 1936'da Türkiye Büyük Millet Meclisinin V. dönem 2. yasama yılını açış
konuşmasında Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun geleceği ile ilgili dileklerini şu sözlerle
dile getirmişti:
"Başlarında değerli Eğitim Bakanımız bulunan, Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumunun her gün
yeni gerçek ufuklar açan, ciddî ve aralıksız çalışmalarını övgü ile anmak isterim. Bu iki ulusal
kurumun, tarihimizin ve dilimizin, karanlıklar içinde unutulmuş derinliklerini ve dünya kültüründe
başlangıcı temsil ettiklerini, kabul edilebilir bilimsel belgelerle ortaya koydukça, yalnız Türk
Ulusu'nun değil, bütün bilim dünyasının ilgisini ve uyanmasını sağlayan, kutsal bir görev yapmakta
olduklarını güvenle söyleyebilirim. Tarih Kurumunun Alacahöyük'te yaptığı kazılar sonucunda,
ortaya çıkardığı beş bin beş yüz yıllık maddî Türk tarih belgeleri, dünya kültür tarihinin yeni baştan
incelenmesini ve derinleştirilmesini gerektirecektir. Birçok Avrupalı bilim adamının katılması ile
toplanan son Dil Kurultayının aydınlık sonuçlarını görmekle çok mutluyum. Bu ulusal kurumların
copyright : kpss mail grubu [email protected]
219
az zaman içinde ulusal akademilere dönüşmesini dilerim. Bunun için, çalışkan tarih, dil ve bilim
adamlarımızın, bilim dünyasınca tanınacak orijinal eserlerini görmekle mutlu olmanızı dilerim."
Atatürk'ün bu dileği dikkate alınarak her iki kurum da böylece akademik bir yapıya
kavuşturulmuştur
Türk Kuşu: Daha 1930'larda "İstikbal Göklerdedir" diyen Atatürk havacılığa gereken büyük
önem ve değeri vermesini bilmişti. Havacılığın bir spor dalı olarak benimsenmesi ve Türk gençleri
arasında yerleşmesini yürekten arzulayan Atatürk "Türk Kuşu" nun kuruluşunda olduğu gibi
çalışmalarında da verdiği emir ve direktiflerle başrolü oynamıştı.
Türk Kuşu'nu sıcak bir ilgi ve yürekten bir muhabbetle destekleyen Atatürk manevi kızı olan
Sabiha Gökçen'i de Türk havacılığına kazandıran kişi olmuştu. Sabiha Gökçen yalnız sivil
havacılık ve havacılık sporunda değil, askeri havacılık alanında da uluslararası üne ve değere
sahip bir havacı olmuştu.
Atatürk, genç ve yetenekli Türk havacılarının havacılık sporunda gelişmelerini sağlamak
amacıyla yurt dışına gönderilip orada ihtisas yapmaları arzulanmıştı. Onun emir ve direktifleriyle
başta Sabiha Gökçen olmak üzere bazı Türk havacıları 1935 yılı Temmuz ayında Sovyetler
Birliğindeki "Koktobel Planör Okulu" na giderek orada bu spor dalı üzerindeki bilgilerini
kuvvetlendirip tecrübelerini arttırmışlardır. Bu uzman planörcüler yurda dönüşlerinde "Türk Kuşu"
kadrosunda öğretmen olarak görev almışlar ve bildiklerini ve öğrendiklerini genç havacı kuşaklara
öğretmişlerdir.
"Türk Kuşu" 1935 yılından beri Atatürk'ün Türk sporundaki en büyük yadigarı olan havacılık
copyright : kpss mail grubu [email protected]
220
sporu yolundaki çalışmalarını sürdürmekte, planörcülük ve havacılığın yanı sıra paraşütçülük
alanında da büyük işler başarmaktadır.
15 Nisan 1931 Türk Tarih Kurumu : Türk Ulusu'nun büyüklüğüne ve üstün uygarlık
yeteneklerine içten inanmış olan Atatürk, onu en uygar milletlerin düzeyine çıkarmak için önce
tarihini bilmesi ve bunun içinde onu ilk kaynaklardan kendisinin araştırarak öğrenmesi gerektiğine
inanıyordu. Atatürk'ün direktifleriyle, Türk Tarihini bilimin en yeni verilerine dayanarak yeniden
incelemek ve Türkiye'nin dünya medeniyetine olan katkısını meydana çıkarmak amacıyla 16 üye
tarafından, 15 Nisan 1931' de "Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti" adı altında Türk Ocakları Merkez
Heyetine bağlı olarak kurulan Kurum, 3 Ekim 1935'te Türk Tarih Kurumu adını almıştır.
Atatürk'ün kurucusu ve koruyucusu olduğu Türk Tarih Kurumu'nun amacı; Türk Tarihi ile
Türkiye Tarihini ve bunlarla ilgili konuları incelemek ve elde edilen sonuçları her türlü yollarla
yaymaktır. Kurum bu amaçlarını gerçekleştirmek için anma törenleri, konferanslar, seminerler,
kongreler düzenler, kazılar yaptırır, Türk ve Türkiye Tarihine ait kitaplar yayınlar.
Kurum, yeni buluşları ve bilimsel konuları tartışmak üzere, geleneksel duruma gelen ve
günümüze dek aralıklarla toplanan Türk Tarih Kongreleri düzenlemektedir. İlk iki kongre Atatürk'ün
koruyucu başkanlığında yapılmıştır.
Atatürk, yaşamının son günlerine dek Kurum'un çalışmalarına kendisi önderlik etmiş, çalışma
planını kendisi çizmiştir. Türk ve Türkiye Tarihini aydınlatacak araştırmacılara yol gösterici nitelikte
aşağıdaki direktifleri vermiştir:
".... Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir, yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen
copyright : kpss mail grubu [email protected]
221
hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır."
"Biz daima hakikat arayan ve onu buldukça ve bulduğumuza kani oldukça ifadeye cüret gösteren
adamlar olmalıyız."
Kurum belli başlı dünya bilim kurumlarına üyedir ve 220'den fazla akademi, üniversite ve
bilim kuruluşuyla kitap ve dergi değişimi yapar. Atatürk, Türk Tarih Kurumu'nun daha çok bir
akademi niteliği taşımasını, üye sayısının sınırlı tutulmasını istemiştir. 16 üye ile kurulan kurum,
daha sonra üye sayısını 41 ile sınırlandırmıştır. Kurum üyeleri Eskiçağ, Ortaçağ ve Yeniçağ adları
altında üç uzmanlık koluna ayrılarak çalışmaktadır.
Türkiye Cumuriyeti Ziraat Bankası : Türkiye Cumuriyeti Ziraat Bankası'nın temelini 1863'te
tarımsal kredileri düzenleme girişimlerine başlayan Niş Valisi Midhat Paşa attı. Midhat Paşa'nın
Rusçuk kasabasının Pirot köyünde kurduğu bir tür tarım kredi kooperatifi olan Memleket Sandığı
uygulaması 1867'den sonra resmi nitelik kazandı ve yaygınlaştı. 1883'ten sonra aşar vergisine
yapılan %10 oranındaki "Menafi Hissesi" zammı sandıklara gelir olarak bağlandı. Böylece Menafi
Sandıkları adını alan kurum 1888'de merkezi İstanbul'da bulunan, 10 milyon Osmanlı lirası
sermayeli Ziraat Bankası'na dönüştürüldü. 1914'te bankanın yapısında ve çalışma ilkelerinde
yapılan yeni düzenlemeler, 1916'da yasallaştı. Şube sayısı 1923'te hızla artarak, 316'yı bulan
banka Cumhuriyet dönemine aktarılan en köklü ve yaygın mali kuruluş oldu. Cumhuriyet yönetimi
1924'te bir yasayla bankayı bir devlet kurumu olmaktan çıkarıp 30 milyon lira sermayeli bir anonim
şirkete dönüştürdü; etkinliklerini tarım dışına da taşırarak her türlü bankacılık işleminde bulunma
yetkisi tanıdı. 1926'da bankanın adına Türkiye sözcüğünü eklendi. 1937'de çıkarılan Türkiye
copyright : kpss mail grubu [email protected]
222
Cumhuriyeti Ziraat Bankası kanunuyla kendi yasası dışında özel hukuk hükümlerine bağlı, tüzel
kişiliği olan bir devlet kuruluşuna dönüştü.
19.4.1923 Türkiye Şeker Fabrikaları : Şeker Fabrikaları kurma teşebbüslerinin
gerçekleşebilmesi ancak, Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet döneminin sağladığı geniş imkanlar
sayesinde olabilmiştir. Bu istikametteki ilk ciddi teşebbüs Uşak'lı Molla Ömeroğlu Nuri (Şeker)
adında bir çiftçi tarafından başlatılmıştır.
Uşak'ta mahalli birçok müteşebbisin iştiraki ile 19.4.1923 tarihinde 600.000 TL sermaye ile
kurulan "Uşak Terakki Ziraat T.A.Ş." 6.11.1925 tarihinde ilk Şeker Fabrikasının temelini atmış ve
fabrika 17.12.1926 tarihinde işletmeye açılmıştır.
Uşak'ta Şeker Fabrikası kurma çalışmaları devam ederken yine aynı yıllarda İstanbul'da da
özel şahısların ve bazı milli bankaların iştiraki ile 14.6.1925 'de 500.000 TL sermayeli "İstanbul ve
Trakya Şeker Fabrikaları T.A.Ş." kurulmuştur. 22.Aralık.1925 tarihinde Alpullu Şeker Fabrikasının
temeli atılarak onbir ayda fabrikanın montajı bitirilmiş ve 26.11.1926 tarihinde fabrika işletmeye
açılarak ilk Türk şekerini üretmiştir.
1933 yılına kadar ülkemizin şeker ihtiyacı bu iki fabrikanın üretimi ile kısmen karşılanmıştır.
Bu iki fabrika ile pancar tarımında ve şeker fabrikası işletmesinde hayli tecrübeler edinilmiş
olduğundan yeni şeker fabrikaları kurulması gerekli görülmüştür.
Uluslararası İzmir Fuarı : Atatürk'ün talimatı ile Cumhuriyet'in ilanından 8 ay önce 17 Şubat
1923'te İzmir'de toplanan Birinci Türkiye İktisat Kongresi, İzmir Enternasyonal Fuarı'nın kurulması
copyright : kpss mail grubu [email protected]
223
sürecini başlattı. Kongre binası olarak İkinci Kordon'da Osmanlı Bankası Deposu olan
Hamparsomyan binası seçildi. Burada, el tezgahı ve küçük sanayi ürünleri; İsparta, Kula, Gördes,
Uşak kilimleri ve halıları, yağ ürünleri, sabunlar, makarna ve unlu yiyecekler, kolonyalar, helvalar,
ihraçlık pamuklar, ayakkabı, mobilyalar, deri ürünleri, tarım araçları, kiremit, tuğla, maden
örnekleri, tütün, sigara, şarap örnekleri, kereste çeşitleri sergilendi.
İktisat Kongresi Sergisi'nden sonra ilk sergi 4 -25 Eylül 1927'de, 9 Eylül Mahalli Sergisi adı
altında Mithatpaşa Sanat Enstitüsü'nde açıldı. İzmir Ticaret Odası'nın teklifi ve İzmir Valisi Kazım
Dirik'in kararı ile açılan sergide 71 resmi kuruluş, 195 yerli firma ve 9 ülkenin 72 kuruluşunun
ürünleri sergilendi. Sergiyi 80 bin 744 kişi gezdi.
İkinci 9 Eylül Sergisi 4-20 Eylül 1928 tarihleri arasında yine aynı binada uluslararası düzeyde
gerçekleşti. Sergiye 155'i yabancı olmak üzere 515 firma katıldı.
1935 İzmir 9 Eylül Panayırı'nı ise İktisat Vekili Celal Bayar açtı. 311 kişinin gezdiği panayır
uluslararası fuarın gerçekleşmesini hazırladı.
İzmir Fuarı'nın temeli, bugünkü yerinde 1 Ocak 1936'da törenle atıldı. 360 bin metre karelik
alanın Kültürpark haline getirilmesi ve yılın belirli bir ayında bu alan üzerinde uluslararası bir fuarın
gerçekleştirilmesi planlandı. 1 Eylül 1936'da İzmir Fuarı, kent yaşamında yerini aldı. Lozan Kapısı
önünde yapılan coşkulu törene Mısır, Yunanistan ve Sovyetler Birliği'nden 48 yabancı kuruluş, 32
vilayet pavyonu ve 45 yerli kuruluş katıldı.
1937 İzmir Enternasyonal Fuarı, diğer yıllara göre çok daha büyük bir coşkuyla hazırlandı.
Açılışı İktisat Vekili Celal Bayar yaptı. Fuar'ın en büyük özelliği Kültürpark'ın sürekli bir kurumuna
copyright : kpss mail grubu [email protected]
224
dönüşecek olan Paraşüt Kulesi'nin açılışı oldu.
104 yabancı şirketin katıldığı Fuar'da 424 yerli kuruluş temsil edildi.
26 Ağustos 1924 İş Bankası : "Vatanı kurtaracak ve yükseltecek tedbirlerin başında olarak,
halkın doğrudan itibar ve itimadından doğup meydana gelen tam manasıyla modern ve milli bir
banka kurulması..."
1924 yılının Temmuz ayında Bakanlar Kurulu'nu toplayan Mustafa Kemal, milli bir banka
kurulması konusundaki arzusunu böyle dile getirmiştir.
Cumhuriyet döneminin ilk ulusal bankası, Atatürk'ün direktifleriyle İzmir Birinci İktisat
Kongresi'nde alınan kararlar doğrultusunda 26 Ağustos 1924 tarihinde kuruldu. İş Bankası ilk
Genel Müdürü Celal Bayar'ın liderliğinde 2 şube ve 37 personel ile hizmete başladı. İş Bankası 1
milyon TL'lik nominal sermaye ile kuruldu. Bu sermayenin fiilen ödenen 250 bin TL'lik bölümü ise
bizzat Atatürk tarafından karşılandı.
Cumhuriyet'in kurulmasından önceki, Büyük Zafer'i izleyen günlerde ülkenin iktisadi ve sosyal
sorunlarının çözümlenmesi dönemi açılmıştı. Bu dönemde tasarrufu teşvik ederek toplanacak
fonlarla bütün ekonomik faaliyet kollarını finanse edebilecek, gerektiğinde çeşitli alanlarda
sanayileşme hareketinin başlatılmasına kendi kaynaklarıyla katılabilecek milli bir kuruluşun
doğması ve milli bankacılık sisteminin oluşturulması ihtiyacı derin bir şekilde hissediliyordu.
Türkiye'de tüm bankacılık işlemlerini gerçekleştirmek, sınai gelişmeyi başlatmak, ulusal
tasarrufları harekete geçirmek, temel ekonomik atılımları finanse etmek ve kredi ihtiyaçlarını
karşılamak, yeni kurulan bir ülke için yaşamsal önemde etkinliklerdi. I. Dünya Savaşı sonrasında
copyright : kpss mail grubu [email protected]
225
dünyada pek çok alanda olduğu gibi finansal sektörde de hızlı gelişmeler kaydedilmiş, yeni
teknolojiler, kriterler ve metotlar oluşturulmuştu. Ülkemiz bu yenilik ve gelişmelerden tümüyle
yoksun olduğu gibi bu alanda çalışacak yetişmiş elemanımız da yoktu. İş Bankası dönemin zor
ekonomik koşulları altında çalışmalarına başladı. Günümüzde çalışmaları devam etmektedir.
Ziraat Okulları ve Yüksek Ziraat Enstitüsü Türkiye tarım için elverişli ve büyük bir ülke
olmasına karşın, tarım işgücü bakımından yeterli olanağa sahip olmadığından, toprağın büyük bir
kısmı işlenemiyordu; ulaşım araçları yoktu, eterli uzman yoktu, endüstriden söz etmek olası
değildi, temel ihtiyaç maddeleri bile ithal edilmek zorundaydı. Yatırım yapacak güçte kapital sahibi
insanların sayısı hemen hemen yok gibiydi. Üretim konusunda yeterli bilgiye sahip yetişmiş
eleman yoktu. Demiryolları, limanlar, büyük kentlerin alt yapıları v.s. yabancı firmalar tarafından
işletiliyordu.
Bu nedenlerden dolayı İzmir İktisat Kongresinde alınan kararların ışığında tarımda bilgili ve
bilinçli teknisyenler yetiştirmek, çeşitli bölgelerin zirai yapılarını ve özellikleri hakkında incelemeler
yapmak amacıyla ziraat okulları açıldı ve bir de Ankara' da "Yüksek Ziraat Enstitüsü" kuruldu.
copyright : kpss mail grubu [email protected]
226