24
Halkın Günlüğü Halkın Günlüğü 10-20 EYLÜL 2011 Yıl: 1 Sayı: 18 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Halkın Günlüğü Açılım aldatmacasıyla Kürt ulusal soru- nunda tasfiyecilik ve teslimiyeti hakim hale getirmeye çalışan TC, havuç politikası işe yaramayınca sopa politikasıyla kanlı kat- liamlarını daha görünür hale getirdi. Son aylarda siyasi, askeri, kültürel vb her türlü saldırı devreye girdi. Kürt ulusu ve PKK’ye karşı imha ve inkar saldırıları söylenenin aksine yoğunlaşmış durumda. Sorunun çözümünü sınır ötesi askeri ope- rasyonlarda arayan TC, sınır içlerinde ise PKK tarafından yapılan eylemlerde büyük kayıplar vermekte. Böylesi bir süreçte ya- pılan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) kongresine Demokratik Özerklik damgasını vurdu. Yapılan kongre sonrası BDP hedefe konularak faşist devlet linç kampanyası başlattı. Sayfa 7 Maoist Komünist Partisi ’ne bağlı Halk Kur- tuluş Ordusu gerillaları Dersim-Ovacık’ta operasyona çıkan askeri birliğe yönelik bir eylem gerçekleştirdi. Yapılan eylemde Türk ordusunun özel savaş birliğine bağlı beş asker öldürülerek saf dışı bırakıldı. Bu devlet adaleti sağlayamaz Dosya Sf. 14-15 HKO’dan özel savaş birliğine darbe f GÜNCEL 04-05 Karataş Kadın Hapishanesi’nde bulunan devrimci tutsaklara gardiyanlar tarafından taciz saldırıları yapılıyor. Gazetemize mek- tup aracılığıyla yaşanan işkence uygula- marını aktaran devrimci kadın tutsaklar, kamuoyuna duyarlılık çağrısı yaptı Kadın tutsak- lara yönelik taciz saldırısı f güncel 10-11 ABD’nin yenilenen yeni itti- fakları sınır tanımayan ve böl- ge halkları açısından da büyük tehlike içeren özel savaş rejimi yeni bir takım kanlı senaryo- larla ilerliyor Sayfa 6-7 Füze kalkanı ve tampon bölge 9 Eylül 1976 yılında aramızdan ayrılan komünist önder Mao Zedung, ölümsüzlüğünün 35.yıl dönümünde emperyalizmin azgın saldırılarıyla karşı karşıya olan dünya halklarına yol gös- termeye devam ediyor. TARİH ‘Emperyalizm kağıttan kaplandır’ BAŞKAN MAO ÖLÜMSÜZDÜR Enternasyonal proletaryanın öğretmeni yol- daş Mao ‘yu say- gıyla anıyoruz Devletten yeni açılım; sınır ötesi operasyon - iKiZLERiN OYNAMIYORUM MIZIKÇILIGI TC-İsrail arasında krize dönüşen sürece büyük abi ABD kayıtsız kalmadı. ‘Diplomasiye zarar vermeyin’ telkiniyle TC-İsrail ilişkilerinin normalleşmesini isteyen ABD; Erdoğan-Netanyahu ikizlerinin şımarıklığının kendi çıkarlarına zarar vermemesi gerektiğine dolaylı olarak vurgu yaptı kapak_Layout 2 9/9/11 12:01 PM Page 1

10-20 Eylül 2011

Embed Size (px)

DESCRIPTION

2011’den bu yana yayınlanan Halkın Günlüğü gazetesi.

Citation preview

Page 1: 10-20 Eylül 2011

Halkın GünlüğüHalkın Günlüğü10-20 EYLÜL 2011 Yıl: 1 Sayı: 18 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Halkın Günlüğü

Açılım aldatmacasıyla Kürt ulusal soru-nunda tasfiyecilik ve teslimiyeti hakim halegetirmeye çalışan TC, havuç politikası işeyaramayınca sopa politikasıyla kanlı kat-liamlarını daha görünür hale getirdi. Sonaylarda siyasi, askeri, kültürel vb her türlü

saldırı devreye girdi. Kürt ulusu ve PKK’yekarşı imha ve inkar saldırıları söyleneninaksine yoğunlaşmış durumda.Sorunun çözümünü sınır ötesi askeri ope-rasyonlarda arayan TC, sınır içlerinde isePKK tarafından yapılan eylemlerde büyük

kayıplar vermekte. Böylesi bir süreçte ya-pılan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)kongresine Demokratik Özerklik damgasınıvurdu. Yapılan kongre sonrası BDP hedefekonularak faşist devlet linç kampanyasıbaşlattı. Sayfa 7

Maoist Komünist Partisi ’ne bağlı Halk Kur-tuluş Ordusu gerillaları Dersim-Ovacık’taoperasyona çıkan askeri birliğe yönelikbir eylem gerçekleştirdi. Yapılan eylemdeTürk ordusunun özel savaş birliğine bağlıbeş asker öldürülerek saf dışı bırakıldı.

Bu devlet adaletisağlayamaz

Dosya Sf. 14-15

HKO’dan özel savaş birliğinedarbe fGÜNCEL 04-05

Karataş Kadın Hapishanesi’nde bulunandevrimci tutsaklara gardiyanlar tarafındantaciz saldırıları yapılıyor. Gazetemize mek-tup aracılığıyla yaşanan işkence uygula-marını aktaran devrimci kadın tutsaklar,kamuoyuna duyarlılık çağrısı yaptı

Kadın tutsak-lara yöneliktaciz saldırısı fgüncel 10-11

ABD’nin yenilenen yeni itti-fakları sınır tanımayan ve böl-ge halkları açısından da büyüktehlike içeren özel savaş rejimiyeni bir takım kanlı senaryo-larla ilerliyor Sayfa 6-7

Füze kalkanı ve tampon bölge

9 Eylül 1976 yılında aramızdanayrılan komünist önder MaoZedung, ölümsüzlüğünün 35.yıldönümünde emperyalizminazgın saldırılarıyla karşı karşıyaolan dünya halklarına yol gös-termeye devam ediyor.

TARİH ‘Emperyalizm kağıttan kaplandır’

BAŞKAN MAO ÖLÜMSÜZDÜREnternasyonal

proletaryanınöğretmeni yol-

daş Mao ‘yu say-gıyla anıyoruz

Devletten yeni açılım; sınır ötesi operasyon

-

iKiZLERiN‘OYNAMIYORUM’

MIZIKÇILIGI

TC-İsrail arasında krize dönüşen sürece büyük abi ABD kayıtsız kalmadı. ‘Diplomasiye zarar vermeyin’ telkiniyle TC-İsrail

ilişkilerinin normalleşmesini isteyen ABD; Erdoğan-Netanyahuikizlerinin şımarıklığının kendi çıkarlarına zarar vermemesi

gerektiğine dolaylı olarak vurgu yaptı

kapak_Layout 2 9/9/11 12:01 PM Page 1

Page 2: 10-20 Eylül 2011

Devlet, halkın sorunlarını çözmek bir yanadayattığı siyasi ve ekonomik koşullarla, hal-kın yaşadığı sorunları daha bir katmerleştirirve kurduğu bu düzeni içerisinde halkın emekgücünü sonuna kadar sömürür.Devlet tarafından çıkarılan her bir yasa, hal-kın bu sömürü düzen içerisinde eli kolu bağlıbir şekilde yaşamasını, sömürü düzeninin sı-nırlarının dışına çıkmamasını sağlar. İnsanlar aç yaşar, iş bulamaz, bulduğu iştegüvenceli çalışamaz, sağlık hakkı olmaz. To-hum alacak parası olmaz, toprağını işleye-mez, büyük emek harcayarak topladığı ha-satı ise zararına satar, karşılığını alamaz. Dil-leri yasaklanır, konuşamaz, demokratikhakları elinden alınır düşünemez, yazamaz,örgütlenemez. Eğitim hakkı metalaştırılır,okuyamaz, güvenceli bir gelecek kuramaz vehayali bile zdr. Suyu özelelleştirir suya ulaşa-maz, doğası altın tröstlerinin sallayalı ağızınaverilir, köylerinde huzur içinde yaşayamaz. İstanbul’dan Ağrı’ya, Trobzon’dan Hatay’akadar her yerde yaşanan bu sorunlar içeri-sinde yaşamaktan yorulan halkın bilincinde

çürüyen devlet ise kendi imajını tazelemekiçin çeşitli politikalar yapar.Bu politikaların başında ise sözde halkın ce-vaplarıyla şekillenen anketler gelir. Bu an-ketlerde, orduya, hükümete, polise, yargıya,parlemantoya güveniyormusunuz sorularıyöneltilir. Ve nerede nasıl yapıldığı bilinme-yen bu anketlerden çıkan sonuçlar her za-man devletin ilgili kurumu şişirilip halkayutturulmak istenir.

AKP’nin imdatına Genar ve Star Gazetesi yetişti2002’den bu yana devletin siyasal ve ekono-mik çıkarlarını işleten AKP hükümeti, halkauygulanan faşizm karşısında yıpranmışlığınıgizlemek ve halkı kendi siyasal çıkarları et-rafında toplamak için verdiği uğraşına Genararaştırma şirketi ve Star Gazetesi yetişti. Star Gazetesi yıpranan AKP hükümetini şiringöstermek ve halkın bilincinde iyi şeyler olu-yor algısını güçlendirmek için, Genar araştır-ma şirketinin AKP hükümetini iyi gösterenanketini yayınladı. Anket sonuçlarında tabiki açlık yok, siyasal kriz yok ve halk hükü-

mete, bürokratlara güveniyor. Ayrıca söz ko-nusu ankette TSK üzerinde hegomanyasınıgüçlendiren AKP’nin son icraatlarının meş-rulaştırılması isteği gözleniyor.

Sivillere güven yükselişteymiş Söz konusu haberin içerisinde yer verilenankette “En güvenilir kurum hangisidir”sorusuna şimdiye kadar, her araştırmadabirinci sırada yer alan “ordu” cevabının Ge-nar’ın son çalışmasında ikinci sıraya düş-tüğü görülüyormuş. Ankette Cumhurbaş-kanlığı’nın birinci sırada, TBMM ise üçüncüsırada.

Halkımız açlığı sevmişAnkette ülkedeki değişimin artık insanlara

huzur ve rahatlık olarak gösterilen yurt dışı-nın eskisi kadar ilgi görmediği ve bununüzerinden AKP’nin yarattığı “Yeni Türkiye”vurgusu çıkartılıyor. Ankette “İmkanınızolsa Türkiye’de mi yoksa yurt dışında mı ya-şarsınız” sorusuna halkın yüzde 81.4’ü “Tür-kiye’de yaşamak isterim” derken, yüzde18.6’sı da “Yurt dışında” cevabını vermiş.

Yine ankette AKP’yi şişirmek için yapılan“Sivil anayasa” konusundaki soruya denek-lerin yüzde 76.9’u “yeni anayasa gerekli” ya-nıtını verirken, katılımcıların yüzde 65.9’lukoranı da Türkiye’de bir rejim tehlikesi bulun-madığı yönünde yanıt vermiş.

Söz konusu ankette 5 yıl öncesine göre eko-nomik durumu iyi görenlerin oranı yüzde 43

Devlet ve AKP hükümeti halkın bilincinde çürüyen siyasetini gizle-mek adına yıllardır sürdürdüğü anket devletçiliğinden vazgeçecekgibi gözükmüyor. AKP yanlısı Star Gazetesi tarafından yayınlananyeni ankete göre ‘AKP herkesin gözbebeği’ymiş

Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısın-da, AKP hükümetiyle yürütülen pazar-lıkta anlaşamayan Genelkurmay eskiBaşkanı Orgeneral Işık Koşaner’in isti-fasıyla birlikte, komprador bürokratikburjuvazinin Susurluk fosebtik çukuru,bu sefer de bir CD ses kaydıyla yeniden,tüm kadavrasıyla açıldı.Koşener’in de kabul ettiği ses kaydındagerillaya karşı kontrolsüz mayın döşe-dikleri ve Türk ordusunun kendi asker-lerini vurduğu itiraf ediliyor. Gerillakarşısında güçlü ordu imajı ise, çatışmasırasında rütbelilerin ellerindeki silah-ları bırakıp kaçtıklarını anlatan Koşa-ner’in itirafıyla tuzla buz oluyor.

Ordunun gerçekliğiIşık Koşaner’in 10-20 yıl önce döşeyipsonrasında da başı boş bırakıp gittikleriyerlerde bıraktıkları mayınların MKE ya-pımı 120 mm’lik havan mühimmatınıngörevli komutanın emriyle döşenmesini“Ne derler? Döşerken aklınız nerdeydiderler. Maalesef döşeyen yine biziz” diyeaçıklaması Türk devletinin haksız savaşiçerisinde “insani değerle”re verdiğiönemi tüm gerçekliğiyle dışa vuruyor.

Gerillanın üstün gücü Koşaner’in ağzındaMayınların temizlenmesi rantından tu-talım da sınır karakollarının yenideninşasına kadar, “tim komutanı” ve “un-sur komutanı”n ın mevzilerini terk et-mesine canı sıkılan Koşaner’in “…Rüt-besi de var kolunda… O arada silahınıbırakıp da mevzisinden kaçarsa tabi kimevzimiz çöker, Tabii ki zayiat veririz..İşte Hantepe’de İHA’nın görüntüsündenbile belli. Koştular içine girdiler değilmi? Seyreden var mı? Vardır herhalde.Adam da geldi el Bombasını üzerlerineatıyor. Şey atar gibi. Tam bir kepazelikhalimiz.” açıklamasıysa, Türk ordusuve burjuva feodal basının gerilla karışı-sında şişirdiği ordunun yapılanmasınıngerçekliğini ifade ediyor.

İntihar etti yalanını Koşaner açıklıyorYayınlanan konuşmada Koşaner su-baylarıyla görüşürken: “Eğitim zafi-yeti nedeniyle terörist diye masumerimizi kendimiz vurduk. Kabahatlibiziz, bakın yine örnek dilimin ucuna

Bir de Koşaner’in ağzındanGenelkurmay eski

başkanı Orgeneral IşıkKoşaner’in internetedüşen itiraflarından,

Türk ordusunun bili-nen iç yüzü bir kezdaha ‘hatırı sayılır’ağızdan açığa çıktı

Anket devletçiliği ve yalan pazarı

2-3_Layout 2 9/9/11 12:26 PM Page 1

Page 3: 10-20 Eylül 2011

olurken, yüzde 27.7 “daha kötü”, yüzde29.2 ise “değişmedi” yanıtını vermiş.Genar ve Star Gazetesi bu soruyu ye-terli görmemiş ki birde ek olarak, hal-kın ekonomik algısını değerlendirmiş.Bu soruya ise yüzde 41.9 “daha iyi ola-cak”, yüzde 28.4 “daha kötü olacak”,yüzde 30.2 ise değişmeyeceği yanıtınıvermiş ve başka bir ek soruda ise de-neklerin yüzde 22’si bir yıl içinde araba,yüzde 17.5’i ise bir ev almayı düşündü-ğünü belirtmiş.

Çöken sağlık hizmeti ankete göre çok iyiHükümetin faaliyetlerinin de değerlen-dirildiği ankette en beğenilen hükümet

faaliyeti olarak yüzde 78.5 sağlık, yüzde71 sosyal yardım, yüzde 68.8 eğitim,yüzde 65.2 dış politika, yüzde 64.4 eko-nomi, yüzde 61 demokratikleşme, yüzde60.8 çetelerle mücadele konuları ön pla-na çıkartılıyor. Ve anketin neye hizmetettiğiyse, bu sorunun ardından gelen eksoruda kendisini gösteriyor: Üç ay önce-ki araştırmaya göre de hükümete duyu-lan güvende yüzde 10’luk artış meydanagelmiş.

Tabii ki güvenilir lider ErdoğanAnket baştan sona AKP ve devlet pro-pagandasına dayalı. Liderlere güven so-rusunda ise tabii ki deneklerin yüzde53.4’lük oyunu Recep Tayyip Erdoğanalarak ilk sırada yer alıyor. Erdoğan’ıyüzde 17.5 ile Kılıçdaroğlu, yüzde 9.0 ileDevlet Bahçeli izledi. Bu sorunun eki ise“Başbakan Erdoğan’a güveniyor musu-nuz” sorusu ve verilen cevap ise şaşırtıcıdeğil; deneklerin yüzde 62.3’ü evet yanı-tı verir.Anketin bitirilişi ise AKP üzerinden ya-pılıyor. “Bugün seçim olsa hangi partiyeoy verirsiniz” sorusuna ise yüzde 51.4oranında AKP cevabı veriliyor, diğerpartilere verilen oy ise anketin teferrua-tı oluyor.

Anket devletçiliğiTürk devleti iç sorularını ve halka uygu-ladığı faşizmi kapatmak adına giriştiğibu baştan sona yalanla dolu anketlerlegizleyemez. Üzerinde inşi ettiği sömürüsistemi hergün halkını acılarını kat bekat arttırırken, anket devletçiliğiyle halkkitlelerini nereye kadar kandırabilir. Buanketlerin iç yüzü devletin sömürü sis-temini koruyan burjuva feodal basınınattığı bu taklalarla bile, günü kurtar-maktan öte bir anlam ifade etmeyecekniteliktedir. Yaşadığımız toplumsal ve si-yasal gerçekler hergün bize bunu gös-termiyor mu?

03

geliyor söylemek istemiyorum. Böyletimi mimi sahip olmazsa orda bir tanekaraltı görür tak diye ateş eder, başlarsesi duyan herkes ateş etmeye basıldıkdiye. Arkadaşımızı bir erimizi alnındanvururuz. Vurduk mu? Haberiniz var mı?Var değil mi? Olayı takip ediyorsunuz.Bunu gayet kolay yapmak ama eğitimlebunu yaparsanız olur. Bırakırsanız key-fine gider adam ateş et der. Vay basıldıkdiye herkes silaha sarılır. Bir masum eri-mizi alnından pat diye vururuz. Kaba-hatli biziz.” sözleriyse bu zamana kadarordu içerisinde ölenlerin akıbetini açık-layan netlikte. Hiç uzağa gitmeye gerekyok, burjuva-feodal medyanın aktardığıraporlara göre yirmi yılda iki tabura ya-kın askerin, şüpheli şekilde öldüğü belir-tiliyor.

Koşaner sadece itiraf ettiÜlkede devrimci komünistlerin can be-deliyle yıllarca bu topluma anlatamadığıgerçeklik; Koşaner’in görev başındaykenyapılanları açıklaması, Nazi işgali döne-mindeki Sovyetlerin ‘Bizim yıllarca anla-tamadığımızı Hitler bir gecede anlattı’demesini anımsatıyor. Gerçeklerin bal-

çıkla sıvanmayacağını ve üç maymunuoynayan devletin bilinçli dezenformas-yonunu da devrimci-komünistlere yö-nelik yargılı-yargısız infazlarından bilin-mektedir. Tarihin kimin kanıyla yazıldığıda silinmeyecek kadar belleklere kazılı-dır. İnsan Hakları Derneği tarafındanaçıklanan raporla Jandarma Genel Ko-mutanlığı’nın resmi rakamlarıyla örtüş-tüğü ve bilgisinden sonra şüpheli ölüm-lerin TSK kayıtlarına ‘askeri zayiat’ ola-rak yer aldığı açıklandı. ‘Meçhul Asker’ailelerine ise; ‘kaza kurşunu’, ‘intihar’,‘elektrik ya da yıldırım çarpması’, ‘yük-sekten düşme’, ‘trafik kazası’, ‘eğitim sı-rasında mühimmat patlaması’, ‘yılansokması’ ve ‘kalp krizi’ diye bildirilmeside “Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye”nin kimincanı-kanı üzerinden hangi, yöntemleoluştuğunu da doğallığında açıklıyor. Koşaner’in marifetli CD’si yıllardır bu ül-kede yürütülen haksız savaşın ırkçı, fa-şist yerli uşak kontrasından medyasınaOsmanlı oyunun hinliğini iyiden iye açı-ğa çıkarmış olsa da esasta bir sonra kitopyekün imha savaşının da zihin kıv-rımlarında büyüyen kurtun kaplanlaş-masıdır.

dinleyelim devleti Biz aktif ideolojik mü-

cadeleden yanayız;çünkü bu mücadele,

Parti ve devrimci örgütler için-de savaşımızın yararına olanbirliği sağlayan silahtır. Herkomünist ve her devrimci busilaha sarılmalıdır.Buna karşılık liberalizm, ideo-lojik mücadeleyi reddeder veilkesiz barıştan yanadır; buyüzden yozlaşmış ve bayağıbir tavra yol açar, Parti ve dev-rimci örgütler içindeki bazı bi-rimlerde ve bireylerde siyasi soysuzlaşmayıdoğurur.Liberalizm, kendisini çeşitli biçimlerde gös-terir.Bir kimse açıkça hata işlediğinde, barış vedostluk uğruna işi oluruna bırakmak; eski birtanıdık, bir hemşeri, okul arkadaşı, yakın birdost, sevilen biri, eski bir meslektaş ya da altkademeden eski bir arkadaştır diye ilkelerebağlı tartışmadan kaçınmak. Ya da arayı boz-mamak için, meseleye derinliğine girmeyip,şöyle bir dokunup geçmek. Bunun sonucundahem örgüt, hem de o kişi zarar görür. Bu, li-beralizmin birinci biçimidir.Düşüncelerini örgüte aktif olarak iletmek ye-rine, özel çevrelerde sorumsuz eleştirilere gi-rişmek. Kişilerin yüzlerine karşı hiç bir şeysöylemeyip arkalarından çekiştirmek ya datoplantıda birşey söylemeyip sonradan dedi-kodu yapmak. Kollektif hayatın ilkelerinekulak asmayıp kendi bildiğini okumak. Bu, li-beralizmin ikinci biçimidir.Kendini şahsen ilgilendirmeyen işlere kayıtsızkalmak; yanlış olanı pek iyi bildiği halde, müm-kün olduğu kadar az şey söylemek, açıkgözdavranıp, kaçak güreşmek; sadece, suçlan-mamaya bakmak. Bu, liberalizmin üçüncü bi-çimidir.Emirlere uymayıp kendi görüşlerini herşeyinüstünde tutmak. Örgütten özel bir ilgi bekle-mek, buna karşılık örgüt disiplinini tanımamak.Bu, liberalizmin dördüncü biçimidir.Birlik, ilerleme ya da çalışmanın gerektiği gibiyapılması için hatalı görüşlere karşı tartışmakve mücadeleye girişmek yerine, kişisel saldı-rılarda bulunmak, hır çıkarmak, kişisel kingütmek ya da öç almaya bakmak. Bu, libera-lizmin beşinci biçimidir.Karşı çıkmaksızın yanlış görüşleri dinlemekve hatta karşı-devrimci düşünceleri duyupda haber vermemek, bunları sanki hiçbirşeyolmamış gibi kayıtsızlıkla karşılamak. Bu, li-beralizmin altıncı biçimidir.Kitleler arasında olup da propaganda ve aji-tasyon yapmamak ya da kitle toplantılarındakonuşmamak, kitleler içinde araştırma ve in-celeme yapmamak; tersine, kitleler karşısındakayıtsız kalmak, kitlelerin dertleri ile hiç ilgi-lenmemek, bir komünist olduğunu unutarakkomünist olmayan sıradan biri gibi davranmak.Bu, liberalizmin yedinci biçimidir.Birinin kitlelerin çıkarlarına zarar verdiğinigörüp de tepki duymamak, onu vazgeçirme-mek, engellememek, ya da ikna etmemek vebunu sürdürmesine göz yummak. Bu, libera-lizmin sekizinci biçimidir.Belli bir plan ya da yön olmadan, gönülsüz,baştan savma çalışmak, gün doldurmaya bak-mak, “gözlerimi kaparım vazifemi yaparım”tavrı takınmak. Bu, liberalizmin dokuzuncu

biçimidir.Kendisini devrime büyükhizmetlerde bulunmuşsaymak, kıdemli olmaklaböbürlenmek, büyük gö-revler için yetersiz olduğuhalde küçük görevlere du-dak bükmek. Çalışmadasavruk, öğrenmede gev-şek olmak. Bu, liberalizminonuncu biçimidir.Hatalarının farkında ol-mak, ama onları düzeltmeyolunda hiç bir çaba gös-

termemek, kendine karşı liberal bir tavır ta-kınmak. Bu, liberalizmin onbirinci biçimidir.Daha bir çoğunu sayabiliriz. Ama bu onbir ta-nesi başlıca biçimleridir.Bunların hepsi de liberalizmin birer ifadesi-dir.Liberalizm devrimci bir topluluğa son derecezararlıdır. Birliği kemiren, dayanışmayı zayıf-latan, kayıtsızlığa yol açan ve ayrılık yaratanyıkıcı bir şeydir. Devrimci safları sağlam birörgütlenmeden ve sıkı bir disiplinden yoksunkılar, politikaların uygulanmasını engeller.Parti örgütlerini Partinin önderlik ettiği kit-lelerden koparır. Bu, son derece kötü bir eği-limdir.Liberalizm, küçük-burjuva bencilliğinden kay-naklanır, kişisel çıkarları birinci plana alır,devrimci çıkarları ikinci plana iter ve bu daideolojik, politik ve örgütsel liberalizme yolaçar.Liberal kimseler Marksizmin ilkelerini soyutbirer dogma olarak görürler. Marksizmi kabulederler, ama onu uygulamaya ya da hakkıylauygulamaya yanaşmazlar; liberalizmlerininyerine Marksizmi koymaya yanaşmazlar. Bukimselerde Marksizm vardır, ama aynı za-manda liberalizm de vardır. Marksizmden sözeder, liberalizmi uygularlar. Marksizmi baş-kalarına, liberalizmi kendilerine uygularlar.Bunlar her iki malı da dağarcıklarında bulun-dururlar ve her birini kullanacak yer bulurlar.Bazılarının kafası işte böyle işler.Liberalizm, oportünizmin bir ifadesidir veMarksizme tamamen aykırıdır. Olumsuzdurve nesnel olarak düşmana hizmet eder; içi-mizde sürüp gitmesinden düşmanın hoşnutolması bundandır. Bu niteliğinden dolayı li-beralizmin devrim saflarında yeri olmama-lıdır.Olumsuz bir özü olan liberalizmin üstesindengelmek için olumlu bir özü olan Marksizmikullanmalıyız. Bir komünist meselelere etraflıbir şekilde bakmalı ve sağlam ve faal olmalıdır;devrimin çıkarlarını canı gibi korumalı ve ki-şisel çıkarlarını devrimin çıkarlarına tabi kıl-malıdır; Partinin kollektif hayatını sağlamlaş-tırmak ve Parti ile kitleler arasındaki bağlarıgüçlendirmek için her zaman ve her yerde il-kelere bağlı kalmalı ve bütün yanlış düşüncelerve eylemlerle bıkmadan usanmadan mücadeleetmelidir. Parti ve kitlelerle, herhangi bir kimseile ilgilendiğinden daha fazla ve gene başka-larıyla, kendisi ile ilgilendiğinden daha fazlailgilenmelidir. Ancak böylelikle komünist adınahak kazanabilir.Bütün sadık, dürüst, faal ve açıksözlü komü-nistler, aramızdaki bazı kimselerin gösterdiğiliberal eğilimlere karşı koymak için birleşmelive onları doğru yola getirmelidir. Bu, ideolojikcephemizdeki görevlerden biridir.

Liberalizmle MücadeleTasfiyeciliğin yalnızca düşman saldırılarına endeksli olmadığı, bununyansımalarının günlük yaşamımızda dahi ortaya çıktığı, çıkacağı su gö-türmez bir gerçekliktir. Proletaryanın büyük öğretmeni, Başkan MaoZedung’un ölüm yıl dönümü nedeniyle önemli gördüğümüz “Liberalizmlemücadele” adlı makalesini yayımlıyoruz.

güncel haber

2-3_Layout 2 9/9/11 12:26 PM Page 2

Page 4: 10-20 Eylül 2011

Halkın Günlüğü 10-20 EYLÜL 2011güncel04

Dersim’de gerilla güçlerine karşı Türk dev-letinin özel savaş birlikleriyle başlattığıimha harekatının bilançosu netleşmeyebaşladı.

Bölgede Halk Kurtuluş Ordusu (HKO) veHPG gerilla güçlerine karşı imha saldırısıdüzenleyen Türk devletinin özel savaş bir-likleri ağır kayıplar vermeye devam ediyor.

Burjuva feodal basında ise bu ağır kayıplarbilinçli olarak yer almıyor. Gerilla güçleri-nin etkili darbelerini gizleyen Türk devletive burjuva feodal medya böylece arazidemorali çöken askerine destek vermeyeçabalıyor. Çatışmalar “Tunceli’de büyükoperasyon” başlığı altında basına servisedilerek, askerin bölgeyi ve gerillayı kıs-kaca aldığı iddiaları öne sürülüyor.

HKO’dan özel savaş birliğine darbeBölgede gerçek ise burjuva feodal basınınyansıttığı gibi değil. Ovacık’ın Burnak veHanuşağı köylerine yakın kırsal alandagerilla güçlerine karşı arazide pusuya ya-tan Türk ordusunun özel savaş birliklerini20 Ağustos günü takibe alan HKO güçleriözel savaş birliğine sızma yaparak 5 askerisavaş dışı bıraktı. Yine aynı gün HPG güç-leri karakollara sızma yaparak birçok as-keri savaş dışı bıraktı.

HKO’ya bağlı gerilla güçlerinin sızma giri-şimi yukarıda aktardığımız aynı başlıklıhaberin içerisinde “Ovacık’ın Burnak veHanuşağı köyleri arasında konuşlanan

jandarma özel harekat timlerine kalabalıkbir PKK’lı grubu tarafından uzun namlulusilahlarla saldırı düzenlendi.” şekilinde ve-rildi.

Maoist Komünist Partisi (MKP) MerkezKomitesi-Siyasi Bürosu Dersim ve KuzeyKürdistan bölgesinde imha saldırılarına veyakın zamanda yaşanan gelişmelere iliş-kin açıklama yaptı.MKP tarafından yapılan açıklama şu yekil-de:“T.C. devleti/AKP iktidarının son günlerdeKürt ulusal hareketi şahsında Kürt ulusu-na ve tüm Türkiye- Kuzey Kürdistan dev-rimci hareketiyle halklarına yönelik gericisavaş konseptiyle geliştirdiği azgın faşist

terör dalgası, özellikle silahlı mücadele vegerilla güçlerine dönük kapsamlı saldırı-larla tırmanışını sürdürmektedir. AKP iktidarı savaş çağrısı yaparak, gericisavaşını sınır ötesi harekat kapsamındaKandil ve sivil yerleşim alanlarını hedefle-yerek Kürt köylerini bombalarken; gerçeksaldırılarını aslen sınır içinde yoğunlaştı-rarak kafatasçı katliam operasyonları yü-rütmektedir.

AKP iktidarı kapalı bir olağan üstü hal ilanederek, Kuzey Kürdistan illeri olan Hakka-ri, Şırnak, Dersim gibi bir çok ili katliamsaldırıları için pilot bölge olarak seçmiştir.

T.C. devletinin bu kapsamda operasyonla-rını yoğunlaştırdığı illerden biri şüphesiz ki

Gerilladanözel savaş birliğine darbe

Maoist Komünist Partisi, Türkdevletinin AKP üzerindenKürt ulusal hareketine ve

devrimci güçlere yönelik yeni yöneli-mine ilişkin açıklama yaptı.MKP yaptığı açıklamada “Demokrasihavariliğine dönük söylenenlerin hep-sinin aldatmaca ve hileden ibaret oldu-ğu öz sahipleri tarafından teyit edildi.Savaş çağrısı ve çığırtkanlığı ‘yeni dö-

nem’ olarak deklare edildi.” ifadelerinikullandı.

Maoist Komünist Partisi Merkez Ko-mitesi Siyasi Bürosu tarafından yapı-lan açıklamada öne çıkan yönler şuşekilde:

Amaç Kürt ulusal hareketinitasfiye etmektir“Kürt ulusal hareketi PKK ile T.C. dev-leti AKP iktidarı arasında belli bir uz-laşma zemini yakalanmış ve uzunca birsüreçtir gelgitli ateşkesler süreci hü-küm sürüyordu. Kürt ulusunun varlığı-nın kabul edilmesini de içeren bu süreç,Abdullah Öcalan ile devlet arasındaresmi görüşmelerin yapılmasına kadarbir dizi önemli gelişmeyi barındırıyordu.Gelinen aşamada, T.C. devleti AKP ikti-darının özetlediğimiz kapsamdaki ‘yu-muşama’ politikasının içinin boş olup,bir oyundan- hileden ibaret olduğu,gerçek amacın Kürt ulusal hareketinitasfiye etmek olduğu bir kez daha açığaçıktı.

Oyalama, aldatma (ve tasfiye) sürecinintıkanıp, uzlaşmadan kopma realitesiylegerçek özüne dönmesinin sebebi; AKP-devlet iktidarının PKK’ ye (Kürt ulusalhareketine) dayattığı teslimiyet vekendini ret yaklaşımının PKK tarafın-dan kabul edilmemesidir. AKP iktidarı,PKK’ yi getirmek istediği çizgiye geti-remedi, dayattığı teslimiyet ve kölelikkoşullarını kabul ettiremedi. İşte, biruçtan öteki uca keskin dönüş yapanAKP iktidarıyla PKK arasındaki müna-sebetin keskin ters orantı çizmesininturnusolu bu politik realitedir.

PKK, T.C. devletinin son derece çıplakolan komplo, hile ve oyunları, dayattığıtasfiyeyi- teslimiyeti görerek pozisyonaldı, AKP iktidarı da (devlet de) PKK’nin teslimiyet ve tasfiyeyi kabul etme-yerek çekildiği meşru zemin ve hazır-lıkları görerek “yeni” stratejiye geçti.

‘Tarihi fırsat’, ‘demokratikleşme’, hatta‘ileri demokrasi’, ‘çözüm- açılım’, ‘ana-ların gözyaşı dökülmesin’, ‘inkâr ve asi-milasyon siyaseti bitti’ gibi tüm dema-

gojik argümanlar dili geride kaldı. Yeri-ni, ‘ağır bedel ödeyecekler’ repliğindesaklı olan azgın baskı ve terör dili aldı.Demokrasi havariliğine dönük söyle-nenlerin hepsinin aldatmaca ve hiledenibaret olduğu öz sahipleri tarafından te-yit edildi. Savaş çağrısı ve çığırtkanlığı‘yeni dönem’ olarak deklare edildi.Kürt ulusal hareketine yönelik Kandilve bir dizi kamplara yapılan saldırılar,özellikle Hakkâri ve BDP hedef gösteri-lerek Kürt ulusuna yönelik linç girişim-leri körüklenmekte, halklar etnik kış-kırtıcılıkla birbirine düşmanlaştırılarakçatışmaya sürüklenmektedir.

Tehditler anlamsızdırBugün savrulan tehditlerin en azgın iç-eriği, dün ve bugüne kadar yapılanlar-dan daha vahim olamaz. Onlar ezilenulus ve halklarımıza faşizmi uygulayageldiler. Bundan öte yapacakları dahakötü bir şey yoktur- kalmamıştır. Ohalde, Erdoğan’ın kuru sıkı salvolarlatoplumu terörize edip Kürt ulusunakarşı psikolojik baskı desteğinde kanlı

Dersim’de gerillaya karşı imha saldırısı başlatan Türk ordusu ağırkayıplar vermeye devam ediyor. Ovacık kırsalında HKO gerillaları,bölgede pusuya yatan özel harekat birliklerine sızma yaparak, 5özel savaş askerini savaş dışı bıraktı.

Maoist Komünist Partisi; Kürt ulusunun MKP: Erdoğan

savaş çağrısı yaparakkanlı dişlerini göster-

di! Kürt ulusal hare-keti ve Kürt ulusunun

meşru mücadele vedirenişini destekle-

yelim!

4-5_Layout 2 9/8/11 9:20 PM Page 1

Page 5: 10-20 Eylül 2011

05güncel

ir tarafta dünya zen-ginliklerini haksızcave zorbaca gaspeden gerici sınıflarınsefa içindeki cafcaflı

yaşamı, öte yanda maddi-manevideğerlerin yaratıcısı olan yoksul dü-nyanın esaret, açlık ve cefa içindeboğuşan çilekeş yaşamı… İşte em-peryalist dünya sisteminin çıplakyüzü budur. Afrika’da çocuklar şah-sında insanlığın dramı olarak dışavuran gerçek, emperyalist dünyanınbu köhne yüzüdür. Somali’de sadece her altı dakikadabir, bir çocuk annesinin kucağındaama emperyalist dünya gericiliğinindoğrudan ürünü olan açlığın pen-çesinde can veriyor. Çocuğununaçlığına ve ölümüne çare olamayananne kulakları sağır eden çığlıklarasığınıyor O’rada!Çocuklar körpe bedenleriyle gökteninen açlığa değil, emperyalist sis-temin açlığına yenik düşüyor.Çağımızda yaşanan açlıktan ölümgerçeğinin utancı emperyalist dü-nyanın boynuna asılıdır.Yaşama sarılırcasına kocaman açıl-mış gözleriyle o erimiş çocuk be-denler, emperyalist gericiliğin yoksuldünyaya vergisi olan açlığın kemir-genliğine dayanamayarak yaşamagözlerini kapamaktadır. Bu, emper-yalizm meletinin insanlığa armağanettiği utançtan başka bir şey ola-maz.“Çağdaş“ ve gelişmiş modern top-lumların 21. yy dünyasında emper-yalist kokuşmuşluk ve ikiyüzlülüğünutancı düşüyor Afrika bebeleriningöz bebeklerine. Dünya hegemonyası uğruna en kor-kunç suçlar işlemekten geri kal-mayan, insanlığı açlığa ve emekçihalkları sefalete sürükleyen, işgal-ilhak saldırılarıyla, biyolojik ve ki-myasal silah üretimiyle katliamlargerçekleştiren ve aynı zamandadoğayı tahrip eden, her türlü insanlıksuçu işleyen ve tüm hüneriyle in-sanlığı felakete iten emperyalistler,açlığın ve ölümlerin dolaysız sor-umlusu ve suçlularıdır. Afrika kıtası çocuklarının açlığınkoynunda ölüm yazgısını tayin edenşey; kan emici emperyalist barbar-lığın azgın sömürü sistemi, kudurgankar hırsı, çocukların nafakasına gözdiken doyumsuzluğu ve özel mül-kiyet sistemleridir. Hiçbir emper-yalist demagoji, yalan ve göz boyamauğraşı bu gerçeği karartamaz.Dünya pazarı için dalaşan ve dünyahalklarıyla ezilen mazlum uluslarınıkana boğan ağzı kanlı haydutlar,açlığa mahkum edip diri diri mezaragömdükleri çocuk kurbanlarına “Tim-sah gözyaşı“ dökmekten geri dur-mamaktadırlar.

Türk hakim sınıfları gıda kolileri gön-dererek iyilik meleği kesilmektedirler.Hesap numaraları açarak yardımçağrıları yapan hortumcu, hırsız tay-falarıdır ölümleri çoğaltan. 17 Aralıkdepreminde uluslar arası yardımkapsamında gelen ceset torbalarınınbile sümen altı edenlerin, Afrika’nınaçlıktan ölen çocuklara yapılan yar-dımlara göz dikmeyeceğin garantisiolamaz. Çünkü, burjuvazinin ahlakıbu kadar çürümüş, bu kadar ko-kuşmuş ve bu kadar iğrençtir. On-ların tüm değerleri para üzerine ku-ruludur çünkü. Açık ki, bilumum gerici sınıflarınhalk kitlelerine verecekleri tek şey;açlık, sefalet, acı, zulüm ve ölümdür.Afganistan, Irak gibi işgallerin vahşisonuçları ve gerçekleştirilen katli-amlar, emperyalist güçlerin müda-halesinin kabul edilemez gerici sal-dırganlığına karşın, Suriye/Esat dik-tatörlüğünün gösterici kitlelere uy-guluyor olduğu katliamlar, Türk ha-kim sınıflarının Kürt ulusu baştaolmak üzere devrimci halklarımızauyguladığı faşist terör ve zulüm,gerici hakim sınıfların evrensel ni-teliği olarak halk kitleleri karşısındakigerçeğinin tipik aynasıdır. Tüm tecrübe ve tarih kanıtlar ki,emperyalistler ve tüm uzantısı gericigüruhlar yarattıkları sonuçlarlasavaşamaz ve baskıya dayalı sö-mürü sistemleri içinde muhtaçdüşürdükleri emekçi halklara yardımedemezler. Çünkü, bencil çıkarlarıve sınıf karakterleriyle insanlığadüşman olan hakim sınıflar her türlükötülüğün kaynağıdırlar. Açlığınyaratıcıları açlığı ortadan kaldıra-mazlar. İnsanı doğasıyla birlikte fe-lakete sürükleyenler Afrika’da ço-cukları yaşatamazlar.O halde açık ki, açlık ve sefaletinpençesinde boğazlanan tüm dünyaproletaryası ve çilekeş halklarınınsınıf savaşımını yükseltmektenbaşka şansı yoktur. Bağımsızlık,halk demokrasisi, sosyalizm ve ko-münizm için mücadele tek kurtuluşyoludur. Kaçınılmaz olan açlık değil,büyük özgürlük uğruna devrimcisavaşımdır. Afrika’daki açlık ölüm-lerine karşı mücadele, mutlak birşekilde emperyalist dünya gericiliğive onun her parçada biçimlenen ge-rici iktidarlarına karşı savaşma gö-revine bağlanır. Dünya proletaryası ve halklarınınbirliği şiarı kılavuzluğunda dünyagericiliğine karşı anti-emperyalistmücadelelerin yükseltilmesi elzem-dir. Bununla birlikte, dünya prole-taryasının her parçadaki kolu olansomut ülke devrimlerinin gerçe-kleştirilmesidir. Dünya gericiliği tektek ülkelerdeki devrimlerin başarı-sıyla geriletilecektir.

B

YAŞAMI YOK EDENLER ÇOCUKLARI YAŞATAMAZ

UFUK ÇİZGİSİ ≫ bakış can

dişlerini gösteren açıklaması ve muhtemel fa-şist terörü, ne halklarımıza ne de Kürt ulusalhareketine sökmeyecektir. Kürt ulusal hare-ketinin başarılı gerilla saldırıları, tehdit ve da-yatmalara karşı mevcut tutarlı tavrı- duruşu,Erdoğan’ın havanda su dövdüğünü göster-mektedir.

‘Ölümden korkmayanların ölümle tehdit edil-mesi kadar anlamsız- boş bir şey olamaz.’ Sa-vaşanlara savaş çağrısı yapmak, bedel ödeyen-leri bedel ödetmekle tehdit etmek de boş bir ge-vezeliktir.

Kürt ulusal hareketi desteklenmelidirKürt ulusal hareketinin mevcut duruş ve silahlıaskeri eylemde billurlaşan pratik eğilimi sonderece olumlu olup, sınıf hareketi tarafındanmutlak olarak desteklenmesi gerekendir. Dahada önemlisi; bütün veriler keskin bir çatışma,direniş ve mücadele sürecinin yaşanacağınıişaret etmektedir. Kaba tanımlamayla, Türk hâ-kim sınıflarıyla Kürt ulusal hareketi arasında,yeniden yoğun çatışmalı bir savaş dönemi be-lirmekte ve muhtemelen keskin bir savaş yaşa-nacaktır.

Gerçekleştirilen faşist saldırı dalgasının bütündevrimci dinamiklere yöneleceği gibi, özelliklebaşta gerilla savaşı alanı olmak üzere Partimizede doğrudan yöneldiği- yöneleceği kuşku gö-türmez.

Bütün bu gelişmeler, proleter devrimci hareketolarak önümüze ciddi görevler koyar! Keskinsavaş koşullarının ortaya çıkaracağı sorunlarkapsamlı hazırlıklara girişmemizi gerektirir-ken, Kürt ulusal hareketinin bu haklı savaşındadesteklenmesi görevi hayati ödevdir! Kürt ulu-suna yönelik yoğunluklu olarak gerçekleşecekolan faşist, ırkçı saldırı ve katliamlara karşı, ke-sin bir şekilde Kürt ulusunun yanında yer ala-rak desteklemek ve bizzat direnişin öznesi ol-mak zorunlu sınıf tavrı ve görevidir!Zaman kaybetmeden, Kürt ulusuna yönelik ge-liştirilen faşist baskı ve terör saldırganlığı teşhiredilmeli, protestolar gerçekleştirilmeli, Kürtulusal hareketiyle dayanışma etkinliklerindebulunulmalıdır! Kitlemiz bu sürece hazırlanmalı,demokratik eylem ve etkinliklere yoğun biçim-de katılması sağlanmalıdır! Derhal harekete ge-çilmeli tepki örgütlenerek, AKP iktidarının fa-şist saldırganlığı teşhir edilmelidir”

Dersim’ dir. Dersim ve ilçelerine on binler-ce asker ve ağır savaş gereçleriyle yığınakyapılmış, özel hareket kuvvetlerinden olu-şan kudurgan katliam mangalarına iş başıyaptırılmıştır.

Maoist gerillalar gerici savaş tırmanışınadevrimci savaşla cevap verdiler. Dersim veilçelerinde yoğun operasyonlar olduğu gibi,gerilla güçleri de bu operasyon ve genelsaldırı dalgasına karşı yoğun eylemler ger-çekleştirmektedir. PKK’nin gerçekleştirdi-ği karakol baskınlarında düşmana kayıplarverdirilirken, bölgede PKK’li bir kadın ge-rilla da şehit düşmüştür. Aynı günlerdeHalk Kurtuluş Ordusu gerilla güçleri, pusu-da bulunan düşman güçlerine saldırı ger-çekleştirerek kayıp verdirmiştir. Maoist

gerillaların bu eylemi hakim sınıflarının fa-şist saldırı dalgasına yanıtken; öte taraftanırkçı saldırılara maruz kalan Kürt ulusu-nun yanında olma ve hareketiyle dayanış-ma anlamı taşımaktadır.

‘Ava giden avlanır!’AKP’nin ezme, imha etme ve hatta bitirmehayaliyle kalkıştığı faşist saldırganlık dal-gasının bir parçası, Dersim/Ovacık ilçesin-de gerçekleştirilen operasyon, pusu ve sal-dırılardır. Faşist ordu güçlerinin özel eği-timli (özel harekat) birimleri, Halk KurtuluşOrdusu gerillalarını pusuya düşürüp imhaetme gibi hain emellerle Dersim/Ovacık’ınBurnak ile Hanuşağı köyleri bölgesinde,20.08.2011 tarihinde akşam saatlerinde pu-suya yattılar.

Pusu atılan alanda bulunan Maoist HalkSavaşçıları düşmanı denetleyerek kontrol-lerine aldılar. Düşmanın pusu konumlanışı-nı izleyerek tespit eden gerilla güçlerimiz,başarılı bir sızma hareketiyle pusudakidüşman güçlerine sokulup, kızıl namluları-nı hedefe doğrultup tetiğe bastılar!.. Düş-manın karşı ateşiyle süren çatışma birmüddet devam ettikten sonra, güçlerimizbaşarılı eyleminin ardından geri çekilmiştir.

Gerilla güçlerimizin bu saldırı eylemindebeş düşman askerinin öldüğü öğrenildi.Ancak düşman kayıplarını saklama yolunagitmektedir. Eylem de PKK saldırısı olarakbasına verilmiştir.

Düşman kayıplarının yoğunlaştığı son ge-lişmelerle birlikte, gerillanın amacına hiz-met etmemek için kayıplarını yansıtma-maktadır. Burjuva basına bu doğrultudabalans ayarı çekilmiştir.

Gerilla güçlerimizin düşmana beş kayıpverdirdiği bu başarılı eylemin gerçekleştiğibölgenin, daha önce Ozan, Abidin ve İsmailyoldaşların pusuya düşürülerek katledil-dikleri bölge olduğuna dikkat çekelim!

Bu vesileyle kahraman şehitlerimizin anısıönünde bir kez daha saygıyla eğiliyor; on-lara ve halklarımıza verilmiş sözümüzüntakipçisi olduğumuzu beyan ediyoruz!

direnişini destekleyelim

4-5_Layout 2 9/8/11 9:20 PM Page 2

Page 6: 10-20 Eylül 2011

Halkın Günlüğü 10-20 EYLÜL 2011güncel061Eylül 2011’de basına sızdırılan, daha

sonra Birleşmiş Milletler Genel Se-kreteri’nin onayıyla resmileşen

Mavi Marmara Raporu Türk devletiyleİsrail arasında gerginlik atmosferininyeniden yaratılmasına neden oldu. Türkdevleti rapora karşı çıktıktan sonra İsra-il’ile olan diplomatik ilişkilerini alt sevi-yeye çekip efelenirken,İsrail ise rapor-dan çıkan sonucun memnuniyetiyle veBM nezdinde meşruyiyetinin yarattığıatmosferle “iyi niyet” açıklamalarıylasürece yaklaşıyor. Bölgede halklara kankusturan iki şımarık devletin efendisiABD ise Ortadoğudaki çıkarları gereği,iki devlete “kavga etmeden oynayın”mesajını verdi.

T.C. Raporda umduğunu bulamadıBM, hazırladığı raporda Türk devletininraporda yer almasını istediği üç bek-lentiden ikisine yer vermedi.Türk Devleti’nin özür talebi raporda,“uygun bir dille üzüntüsünü ifade et-mesi gerekir” ibaresiyle geçiştirildi.T.C.’nin kendisininde inanmadığı Filis-tin’e uygulanan ablukanın “kaldırılma-sı” tabeliyse BM tarafından rededildi.BM’nin T.C.’nin taleplerinden sadeceİsrail’in katledilenlere tazminat öde-mesi isteğini kabul etti.

Bir Davos sendromu dahaBM’nin Mavi Marmara Raporu’nun ar-dından efendileri tarafından isteklerikabul edilmeyen T.C devleti ABD’ninOrtadouğu’daki çıkarları eksenindekendisine düşen uşaklık payının verdi-ği güvenle, İsrail devletine AKP kur-mayları üzerinden sert çıkışlarına de-vam etti. Dışişleri Bakanı Ahmet Davu-toğlu İsrail ile olan diplomatik ilişkilerinseviyesinin düşürüleceğini ve beş ayrıyaptırımla İsrail’e karşı olan tepkinindozunun yükseltileceğini açıkladı.Er-doğan İsrail devletinin şımartıldığınıifade ederek, “Aynı şekilde Türkiye’dekionların diplomatlarının da aynı seviye-ye düşürülmesi, ticari ilişkilerimiz, as-keri ilişkilerimiz, savunma sanayiineyönelik bunları tamamen askıya alıyo-ruz. Bu süreci çok daha farklı yaptırım-lar da takip edecektir” diye konuştu.Erdoğan’ın Davos çıkışında yaptığı gibiefelenerek söylediği yaptırımlar biran-da geri çekilmiş ve olayın yanlış anla-şıldığı belirtilmişti. BM raporunun ar-dından Erdoğan’ın dile getirdiği “ticari,askeri ilişkilerimizi, savunma sanayiineyönelik ilişkiler, bunları tamamen askı-ya alıyoruz” yatırımları başbakanlıkkurumu tarafından düzeltilerek söz ko-nusu yaptırımların yanlış anlaşıldığı vesadece diplomatik ilişkilerin ikinci se-viyeye indirildiği belirtildi.

Ekonomik ve askeri yaptırım yok AKP, İsrail’in Filistin üzerindeki siyonistişgaline karşı durduğu izenimini versede gerçekte bu işgali güçlendirecek as-keri ve ekonomik ilişkiler içerisinde,yer almaktadır. Ekonomi Bakanı ZaferÇağlayan BM raporu sonrasında İsrail’ekarşı alınan yaptırım kararlarını değer-lendirirken İsrail ile ekonomik ilişkilerindevam ettiğini belirtti ve “Ekonomikyaptırımlar şu an için söz konusu değil”dedi. Yine İsrail askeri yetkilisi Türkdevleti ile herrangi bir askeri ilişkiyikesmediklerini belirtti. Öte yandanT.C.’nin İsrail ile ticaret hacmi sürekliartan bir seyir izliyor. 2009 yılında 2.5milyar dolar olan ticaret hacmi, 2010 yı-lında 3.1 milyar dolara ulaştı. 2011 yılınınilk altı ayında ise yüzde 26 büyüyerek 2milyar dolara ulaştı. Bu rakam, geçenyılın aynı döneminde 1.59 milyar dolardı.

ABD: Kavga etmeden oynayınTC ve İsrail’in arasındaki çıkar savaşın-da efendi konumunda olan ABD, her ikidevlete de Ortadoğu’daki emperyal çı-karlarına zarar vermeyecek davranış-larda bulunmalarını istedi. ABD DışişleriBakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland,hem TC’nin, hem de İsrail’in müttefikülke olduğunu hatırlatarak, iki ülkeninde bu sorunu çözmeye gayret etmeleri-ni istedi.

Fethullah GülenBM’i dinleyin demişti

Hatıranacağı üzere AKP’nin akıl hocasıFethullah Gülen, Mavi Marmara olayın-da İsrail devletini haklı bularak yardımfilosunu eleştirmiş ve yaşananları “fay-dalı sonuçlar doğurmayacak şekildeotoriteye baş kaldırmak” olarak tanım-lamıştı.Gülen, bu olayda suçluyu bulma işininBirleşmiş Milletler’e bırakılmasının eniyi seçenek olduğunu eklemiş veAKP’ye İsrail ile olan ikili ilişkilerini yıp-ratmaması yönünde telkinlerde bulun-muştu.

Ne olmuştu31 Mayıs 2010 (Pazar) günü çeşitli ülke-lerden onlarca “yardımsever” kurulu-mu, İsrail’in yaklaşık dört yıldır Filis-tin’e uyguladığı ağır ambargo koşulla-rına karşın, “Rotamız Filistin, Yükümüzİnsani Yardım” sloganıyla Gazze şehri-ne 6 gemilik bir filo göndermişti. Yar-dım filoları tüm dünyanın gözleri önün-de İsrail donanmasının azgın saldırısınamaruz kalmış, İsrail savaş gemilerivehelikopterlerle yaptığı saldırıda 9 kişiyiöldürmüştü.

Uzun süredir kanser tedavisigören Bedi Avcı 6 Eylül’de ya-şamını yitirdi. Tüm mücadeleyoldaşlarının, siper yoldaşları-nın ve dostlarının, tüm ezilen-lerin başı sağolsun!

Yakalndığı kanser hastalığı ne-deniyle 29 Temmuz’da yitir-diğimiz Rıza Ayık’ı anıyoruz. Tümdostlarına başsağlığı diliyoruz.

Avrupa Demokratik Haklar Konfederasyonu(ADHK)

Almanya Demokratik Haklar Federasyonu(ADHF)

KAVGA ETMEDENOYNAYIN

TC ve İsrail devleti arasında çıkar dövüşü yeniden hortladı. Türk veİsrail devleti karşılıklı birbirlerine efelense de ABD her iki devletekavga etmeden oynayın ültimatonu vererek, Ortadoğu’daki emper-yal çıkarlara zarar vermemelerini istedi.

6-7_Layout 2 9/8/11 9:14 PM Page 1

Page 7: 10-20 Eylül 2011

07güncel10-20 EYLÜL 2011 Halkın Günlüğü

BDP’nin 4 Eylül tarihinde Ankara’da yapı-lan 2. Olağan Büyük Kongresi’nde Selahat-tin Demirtaş ve Gültan Kışanak BDP EşGenel Başkanlığı’na seçildi. Kongrede ayrı-ca 80 kişilik Parti Meclisi de belirlendi.

Siyasi Partiler Kanunu nedeniyle Eş Baş-kanlık için iki kişi gösterilmediği için Sela-hattin Demirtaş’ın Genel Başkanlık için tekaday olduğu seçimde, PM’ye seçilen GültanKışanak da Eş Genel Başkanlık göreviniyürütecek.

Koşullar olgunlaşırsa meclisegirilecekBDP’nin 1 Ekim günü açılacak Meclis çalış-malarına katılıp katılmayacağının cevabını

ise Demirtaş verdi. Demirtaş, parlamento-dan çekilmediklerinin altını çizdi, “AncakGenel Kurul çalışmalarına katılabilmemiziçin asgari demokratik siyaset ortamınınoluşturulması gerekir. Bugün itibariyle bukoşulların olgunlaştığını görmüyoruz”dedi.

Kongreden notlar:*) “Özerklik Kürdistan, demokratik Türki-ye” sloganı altında gerçekleşen Kongre sa-lonunda Türkçe, Kürtçe ve Ermenice “De-mokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçütoplumu yaratalım”, “Askeri ve siyasi ope-rasyonlara son” pankartlarının yanı sıracanlı kalkan yürüyüşünde askerler tara-

fından katledilen BDP Van İl Meclis üyesiYıldırım Ayhan’ın fotoğrafı asıldı.*) Kogrede Kemal Pir, Mahir Çayan ve İbra-him Kaypakkaya’nın fotoğrafları asıldı*) ‘Demokratik Özerklik’ vurgusu. BDP’nin2. kongresinde açılış konuşmasını Sela-hattin Demirtaş yaptı. Demirtaş, yaptığıkonuşmada “Demokratik özerklik olaraktanımladığımız yönetim ve toplumsal ör-gütlenme modelini ulaşabildiğimiz her yerinşa etmeliyiz” dedi.*) BDP Siirt Milletvekili Gültan KışanakAnkara’da devam eden BDP 2. Olağan Bü-yük Kongresi’ne ‘Demokratik Çözüm Pro-tokolü’ sundu. Protokolünde, yeni anaya-sada çok kimlikli realitenin tanınarak, de-

mokratik ulus tanımı çerçevesinde, özerk-lik hukukunu esas alan ademi merkezi-yetçi yönetim biçimine geçilmesi istendi.

*) Kongrede yapılan konuşmalarda Kürtsorununun çözümünde Öcalan’ın aldığırole dikkat çekildi, Öcalan’ın çözüme ve di-yaloğa açık olduğu açıklandı.

BDP Kongresi’ne soruşturma Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, BDP’nin2. Olağan Kongresi’nde atılan sloganlar veyapılan konuşmalardan dolayı soruşturmabaşlattı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcı tarafındanbaşlatılan, soruşturmanın ‘örgüt propa-gandası’ kapsamında yürütülecek.

BDP Ankara’da yapılan 2. Olağan Kongresi’nde“demokratik özerklik” vurgusu ön plana çıkarkenayrıca müzakerelerin başlatılması için hükümeteçağrı yapıldı

BDP’DENöZERKLiKVURGUSU

Emperyalist-kapitalist sistemiçine düştüğü siyasi ve askeriyönelimini yeniden yapılandırı-yor. Füze Kalkanı projesininamacı da emperyalistlerin sö-mürge savaşlarını halkın müca-delesi karşısında güvence altınaalma girişimidir

AKP sözde Filistin halkının kanını emenİsrail siyonizmine karşı İsrail ile yaşadığısuni gerginlikler arasında dünya halkları-na karşı tarihi bir suça imza attı. Dünyahalklarına kan kusturacak. Yeni emperye-list işgallerin güvenliğini sağlayacak em-peryalist ordu birliğinin yenilenmiş silahıfüzeleri, “savunma” adı altında ülke top-raklarına yerleştirilecek.

Ülkemizde füze kalkanı savunma radarları

için dört yer planlanmaktadır: Adana-İn-cirlik Hava Üssü, İskenderun-Hatay, Muş-Malatya, Diyarbakır-Batman illerinde ko-numlandırıp Doğu Akdeniz’i görebilmesidüşünülmektedir.

Savaş sanayisinin yenilenenkalkanı füzelerABD’nin yenilenen yeni ittifakları sınır ta-nımayan ve bölge halkları açısından dabüyük tehlike içeren özel savaş rejimi yenibir takım kanlı senaryolarla ilerliyor. Böl-gedeki halkların isyanlarının devrimci sa-vaş kazanımlarının kitlelerce kavranması-nın nasıl bir gücü ortaya çıkaracağınınkorkusu egemen sömürücü güçlerini birbaşka savaş basamağına taşıdı. Ezilenhalk kitlelerinin devrimci savaşın gücününbirleşeceği noktada emperyalistler FüzeKalkanı’na sarıldı.

Buna paralel olarak “Demokrasi ve özgür-lük” dağıtıcıları, dünya halklarına kan kus-

turacak füze kalkanları için hassas-kırmı-zı sınırları yeniden belirleniyor. Emperya-listlerin kullanımına sınırsızca açarak,uyuşturucu, kara para aklama ve silah ti-careti trafiğini füzeler ve patroitle savaşsanayisine taşıyor. İçi boş “barış”, “demokrasi”, “özgürlük” ve“Kürt açılımı”yla doldurulmuş balonlarınınpatlatılması gibi “savunma” saldırısınınfüze kalkanında savaş teminatının; direnenhalkların toprağında garantilenmesidir. Emperyalistlerin kah Kafkaslarda, kahBalkanlarda, kah Afrika’da ve en nihaye-tinde Ortadoğu’da vahşi bir dalaşla kaldırı-lan füzelerin, ekonomik-politik belirsizlik-lerindeki yapısal krizlerini aşmada, savaşbatağındaki “ölümsüzlük iksiri”ni “etniktemizliğin önlenmesi” temelinde halklaraiçirme sarhoşluğudur. Füze kalkanı emperyalist-kapitalist siste-min içine düştüğü siyasi ve askeri yöneli-min “yeniden yapılandırılması”dır. Eskiyi

yenileyerek, ekonomi-politik iflasların sa-vaş tekniğinde yenilenen, savaşı kontrollüsürdürmesinin silahıdır füze kalkanları.

Ortadoğu’daki pastadan pay kapma oyu-nunda faşist TC Devleti’nin İsrail ile Davosşovunda açığa çıkan rolün Lizbon G20 Zir-ve’sinde karara bağlanan Füze Kalkanı’nın“savunma” amaçlı İran’a karşı korumaamacıyla yerleştirilmesi esasen devrimle-rin fırtına merkezi konumundaki ezilenhalkların başına yağdırılacak emperyaliz-min haksız savaşlarındaki “vurucugücü”dür.

Füze kalkanının nerede kurulacağı LizbonZirvesi’nden beri tartışmalı, ancak bir ger-çek var ki nereye konuşlanırsa konuşlan-sın “yeni düzen”li dünya isteyen emperya-listlerin huzur bulamadıkları, çatışma vehaklı savaşlardan kurtulamayacağı gerçe-ğidir. Diğer bir husus ise kumandası em-peryalizmin elinde ve tetikçinin kuyruğuda katillerin iki dudağına sıkışmıştır.

Füze kalkanı ve ‘tampon bölge’

6-7_Layout 2 9/8/11 9:14 PM Page 2

Page 8: 10-20 Eylül 2011

Halkın Günlüğü 10-20 EYLÜL 2011emek haber 08

Patronların her dönem dillendirdiği kıdemtazminatı düzenlemesini yapmayı AKPhükümeti kendine görev edindi. Dahaönce ne 12 Eylül askeri faşist cunta yöne-timinin ve de Özal’ın teşebbüs ettiği budüzenlemeyi yapamadığı, fakat ardıllarıAKP, bu sefer yapmakta kararlı görünü-yor. Kıdem tazminatının kaldırılmasının ya dafona devredilmesinin en önemli sonucupatronların çok rahat bir şekilde işçi çı-karmasının önünün açılmasıdır. Yani ça-lışma yaşamında işçiningüvencesizleştirilmesinde patronlarınönü fütursuzca açıldı.AKP, sendikaları avucunun içine aldığı,sokak muhalefetininse dağınık olduğu bir

dönemde, işçi sınıfının elinde kalan enönemli kazanımlardan biri olan kıdemtazminatını patronların istediği şekildedüzenlemek istiyor.

Kıdem kalkarsa ne olacak?1- Kıdem tazminatına hak kazanma sü-resi 10 yıl olursa, daha az çalışan işçi hiçbirşekilde tazminat alamayacak. 2- Yıllık kıdem tazminatı miktarı 15 günolursa, şu anki düzenlemeye göre alacağıtazminatın ancak yarısını alabilecek. 3- İşçinin maaşının yüzde 3’ü oranında pa-rayı patron her ay fona prim olarak ödeye-cek, deniyor. Yani yılda işçinin aylıkkazancının yüzde 36’sı fona ödenecek.Kıdem tazminatı şu an her yıl için 30 gün-

Zonguldak’ta 30 madencininölümüne sebep olan grizu facia-sının, 12 dakika öncesinden gö-rüldüğü ancak çalışmalarındurdurulmadığı ortaya çıktı

Başbakan Erdoğan’ın “kader” olarak nite-lediği maden faciasında ölen 30 işçininkurtarılabileceği ortaya çıktı. Zonguldak’ta17 Mayıs 2010’da yaşanan ve 30 madenci-nin ölümüyle sonuçlanan katliamda ikincibilirkişi raporu açıklandı. Raporda yaşana-nın katliam olduğu teyit edilirken, “12 da-kikada ocakta metan gazının %4’ün üze-rinde seyrettiği, patlama olasılığının çokyüksek olduğu halde, acil kaçış planınınuygulanmadığını anlamak mümkün değil”denildi.

İhmal varODTÜ Maden Mühendisliği bölümü öğretimüyeleri Prof. Dr. Tevfik Güyagüler ve Doç.Dr. Hasan Aydın Bilgin ile Ankara Üniversi-tesi Hukuk Fakültesi’nden Süleyman Baş-terzi’den oluşan bilirkişi heyetinin 16 say-falık raporunda, galeri-1’de yapılan çalış-malar kapsamında dinamit atımı sonrasıdegaj (ani gaz boşalması) meydana geldiği,açığa çıkan büyük miktardaki gazın havaile galeri-2’ye taşındığı, burada oluşan kı-vılcımın, sıcak yüzey gibi tutuşturucuylatemas etmesi sonucu patlamanın meyda-na geldiği belirtildi.Raporda, TTK bakım rapor defterindekikayıtlara göre galeri-2’de saat 13.15’ten,patlamanın meydana geldiği 13.27’ye kadargeçen 12 dakikada metan gazı miktarınınyüzde 4’ün üzerinde seyrettiğine dikkatçekildi. Raporda, “Son 12 dakikada, patla-ma olasılığının çok yüksek olduğu bilindiğihalde, Uzaktan Gaz İzleme Merkezi görev-lilerince nasıl bir çalışma yapıldığı, görevli-lerin aşağıda çalışan Yapı-Tek çalışanları-na neden haber ulaştırmadığı, neden tümekipmanların durdurulmadığı, neden acilkaçış planının uygulanmadığını anlamakmümkün değildir” denildi.Soruşturmada tutuklu yokGeçen yıl ağustos ayında Zonguldak Kara-elmas Üniversitesi’nin (ZKÜ) hazırladığı ilkrapor doğrultusunda tutuklanan 6 kişi, birüst mahkemeye yapılan itiraz sonucu ser-best bırakılmıştı. Soruşturmayı yürütenZonguldak Cumhuriyet Savcılığı, suçlarınkişiselleştirilmediği gerekçesiyle tatminedici bulmadığı ZKÜ’nün raporunu kabuletmeyerek, ikinci bir rapor istemişti.

Başbakan “kader” demiştiTürkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Kara-

don Müessese Müdürlüğü’ne ait KaradonYeni Servis Kuyusu’nda grizu patlamasısonrası bölgeye giden Başbakan Erdoğan,iş cinayetleri için “kader” açıklaması yap-mıştı: “Bu bölgenin insanı zaten bu türolaylara alışık. 20 yıl öncesine kadar ince-lediğimizde 90’lı yıllardan bugüne kadarZonguldak bölgesinde birçok kaza, grizufaciaları yaşadık. Ben de geldim bu ocaklarnasıl bir ocaktır diye indim. 2000 metrederinlikteki o kömür madeni ocaklarındaçalışan kardeşlerimin nasıl çalıştıklarınıgördüm. Bu mesleğin de kaderinde maale-sef bu var. Bu mesleğe giren kardeşlerimde bu mesleğin içinde bu tür şeyler olabile-ceğini bilerek giriyor.”

Madenler ve tersaneler ölüm saçıyorÜlkemizin geçmişten beri iş cinayetleriylefazlasıyla iç içe yaşayan bir ülke olduğunuhatırlamakta fayda var. Güvenlik önlemle-rinin adının dahi anılmadığı, kuralsız çalış-manın kural olduğu pek çok sektördeölümler ve yaralanmalar istatistiksel veri-ler olarak kanıksanmış durumda. Özellikletersaneler ve madenler kar oranlarında ol-duğu gibi cinayet sıralamasında da başıçekmekte.

Güzel öldülerBasit önlemlerle engellenebilecek kazala-rın dahi ölümle sonuçlandığı, patronlarınkar için işçileri feda ettiği devletin de buölümlerin sorumlusu olduğunu unutma-mak gerekir. Başbakanın “kader” olarakyorumladığı aslında “kader” olmadığı açık-lanan raporlarla bir kez daha gün yüzüneçıkmış oldu. Dün, tersane işçilerini “cahil-lik”le suçlayanlarla bugün madencilerin“güzel öldüler” diyen, kaderde ölüm de vardiyenler aynı sistemin sözcülerinden baş-kası değil.

İşçiler ölmeye devam ediyorSon iki buçuk yıl içerisinde sadece maden-lerde 180 kişinin öldüğü Maden Mühendis-leri Odası’nın yayınladığı istatistiklerde gö-rülüyor. Kayda geçmeyen ölümler de dü-şünüldüğünde bu sayının daha da yüksekolduğunu tahmin etmek zor değil. Birkaçayda bir yeni bir maden -grizu patlamasıhaberi medyaya düşüyor. Ülkenin Başba-kanı “kader”den bahsediyor, bakanı “güzelöldüler” diyor. Birkaç günün ardından ula-şılan işçi cenazeleri defnediliyor ve birbaşka kazaya kadar konu kapatılıyor. Nealınmayan güvenlik önlemleri, ne kaçakmaden ocaklarının tablosu, ne taşeron uy-gulamaları, ne de denetim yetersizlikleri...Bunların hiçbiri bir anlam ifade etmiyor, iş-çiler beşer onar tetbirsizlikten ölmeye de-vam ediyor.

“Kader” değil, ihmal var

TORBAACILMAYABASLADI

Devlet, kamuoyuna ilan ettiğisilahlanmayla bütçenin aslanpayını nereye aktarcağını daaçıklamış oldu. Bu durum kar-şısında sendikalar, meslekodaları ve demokratik kitle ör-gütlerinin gösterdikleri tepkidurumu değiştirmezken, yenisavaş araçları alımı da başla-mış oldu

Sendika konfederasyonlarının; sistemeentegre bir anlayışla karşıtına dönmesigerçeği bugün emek cephesinde kabuledilir bir hal alması en geri yanıdır. Bun-dan hareketle; dar grupçu ve reformistmuhalif güçlerin kontrolündeki bu müca-dele mevzilerinin başta işçi-kamu emek-çilerinin ve devrimci kadroların kazanım-

ları olduğunu her zaman için akılda tut-mak gerekir.

Devrimci hareketlerin güç kaybıyla ‘mu-halif-ittifakların girdabında ekonomist vesendikalist yaklaşımlarla içten içe çürü-meye yüz tutan, politikasızlıkla içi boşal-tılan, işçi-emekçilerin bedelleriyle kaza-nılmış olan bu emek örgütlerine/sendi-kalarına devrimci dinamizmle sarılmakgerekir. Bugün hakim sınıflar savaş büt-çesine bile tepki göstermeyen ve ekono-mik taleplerine sessiz kalan bir işçi ör-gütlenmesi ve işçiyi de sisteme yedekle-yen bir yaklaşımın hak kazanım mücade-lesi verdiğini söylemek söz konusu biledeğildir.

Bütçenin açığı nasıl kapanır?Sendikalardaki ve emek cephesindekimevcut durum buyken; devletin bütçeplanlaması suç üretmeyi hedefleyen biriçerik taşımaktadır. Vergilendirme, özel-

Bütçede aslan pa

Kıdem tazminatının fona devredilmesi, çalışma yaşamındaAKP’nin “ustalık” döneminin en önemli hükmü ve güvencesiz-leştirme siyasetinin temel hedeflerinden biri olarak öne çıktı

,

,

8-9_Layout 2 9/8/11 5:41 PM Page 1

Page 9: 10-20 Eylül 2011

leştirme vb şekillerde elde edilengelirlerle giderilemeyen bütçe açığı,kesilmesi planlanan cezalarla ka-patılmaya çalışılmaktadır. Bir dev-let bütçe açığını kesilecek cezalaraendeksli ele alırsa, bu cezalara ne-den olacak suçların da alt yapısınıhazırlamak ve bunlara dair de yasalönlemler almak durumundadır. Ya-pılanın bu olduğu her yıl Resmi Ga-zete’de yayınlanan bütçe planla-masında görülmektedir.

Bütçe planlamasında açık kalanbütçenin yüzde on civarındaki birbölümü kesilecek cezalardan eldeedilecek gelirler arasına eklen-mektedir. Tabii ki bu cezaları kes-mek için suç durumunu oluştura-cak düzenleme de buna göre eleayınmalıdır. Böyle bir planlamaylaancak suç üreten bir devletin olu-şacağı görülecektir.

Bu suçu üreten mekanizma oluştu-ğunda bununla mücadele de “terör”kapsamında ele alınarak güvenlikönlemleri de had safhaya çıkarıl-mak durumundadır. İşte bunun içinde giderler kısmında “savunma vegüvenlik” kapsamına giren başlığıgayet açıklayıcı oluyor. Diğer har-camalarla karşılaştırıldığında bufark gözükecektir. Devletin örtülüolarak harcadığı ve kamuoyunasunmadığı kısım da bunun içerisinedahil değildir. Ona rağmen ayrılanbütçedeki kabarıklık gözükecektir.

“Suç”a karşı mücadeleHer yıl bütçe planlaması yapan ha-kim sınıflar, planlanan bütçenin as-lan payını savunma adı altında imhasilahlarına ayırıyor. Ayrılan paraları“terör”le mücadele adı altında askeriteçhizat yığınağı yaparak toplumuzorla baskı altında tutan hakim sı-

nıflar, özel savaş mangalarıyla ya-pacağı katliam için harcıyor.

Özellikle gerilla karşısında ciddi ka-yıplar vererek mevcut yenilgisiniyeni askeri donanımla aşmanınderdinde olan devlet güçleri diğerbütün alanlara ayrılan bütçenin ne-redeyse üçte birini ‘savunma vegüvenlik’ adı altında silahlanmayaayırıyor. Son iki yıl içerisindeki si-lahlanmaya ayrılan bütçe dahi buyığınağı görmeye yetecektir. Alı-nan tanklar, insansız savaş uçakla-rı, yakın zamanda ise kirpi adıylaanılan mayına dayanıklı zırhlı araç,m-16 silah, panzer vb...

Bundandır ki; devlet istediği gibikalem oynatıp savaşa güç aktarı-yor, ama sendikalar ve emek ör-gütleriyse ekonomik talepleri için-bile kılını kıpırdatamaz kadar ses-siz…

payı haksız savaşa

10-20 EYLÜL 2011 Halkın Günlüğü 09

lük brüt ve patronun ödediği primkıdem tazminatını karşılamıyor. Buhalde patronun ödemediği kısımnasıl karşılanacak?

Patrona fon desteğiSöz konusu yasada kıdem tazmina-tının sağladığı iş güvencesine dairhiçbir madde yok. Sermaye sınıfınında kıdem tazminatının fona devre-dilmesini isterken asıl amacı şudur:Kıdem tazminatı fona devredilinceişçi atmaya niyetlenmiş patronunkarşısına dikilen ekonomik baskıunsuru ortadan kalkacaktır. Bugünpazarlık konusu olan da bu durum-dur. Yani fonun kullanımını isteyenpatronlarla AKP arasındaki bu pa-zarlıkta mütabakat sağlanacak.İşsizlik Sigortası Fonunun serma-

yeye aktarılması da işin başka birboyutu. İşsizlik Sigortası Fonundanişsizlik ödemelerinin üç katı ser-maye, kaynak olarak “istihdamsağlayan” komprodor burjuvazininkasasına aktarıldı. Kıdem tazminatıfonu da herhangi bir “kriz” de istik-rarı koruma adına sermayeye akta-rılacaklar arasında.

İşsizlik büyüyecekKıdem tazminatının gaspının birdiğer sonucu ise toplu işçi çıkarmave iş güvencesiyle ilgili. Toplu işçiçıkarmanın patronlar üzerindekiyükü düşünüldüğünde, fon uygu-lamasıyla toplu işten çıkarmalarkolaylaşacak ve güvencesizleş-mede daha fazla yol alınacaktır.Böylelikle, patronlar üzerindeki

yükü azaltarak ilave istihdamyaratmak amacıyla getirilen birdüzenlemenin işsizliği körük-leme riski de ortaya çıkacak.Görüldüğü gibi kıdem tazmina-tına ilişkin yasal girişim, hakkaybı olmadan yaşama geçiri-lemez. Tazminata erişebilmekiçin ise ihtiyaç duyulun ucuz veuyumlu işçi tipi daha çabuk vekolay benimsenecek; bu isesendikal örgütlülüğü engelle-menin yanında emeğin serma-yeye olan bağımlılığını daarttıracaktır. Öte yandan ça-lışma ilişkilerinin gerek ücretgerekse istihdam edilen işçi sa-yısı bakımından esnekleştiril-mesinin önünü açılacaktır.

fkenin mayalandığı yerde, mücadele de kaçı-nılmaz olarak varlığını hissettirir. Ve eskininyıkımı bu mücadelenin izleyeceği seyirle ala-kalıdır. Eğer ki bağrında eskiyi yıkarken, yeniyiyaratacak bir eğilim taşımıyorsa, eski kendinien güçlü şekliyle organize edecektir.

Başlangıcın olduğu yerde bir sondan bahsetmek yanlış olma-yacaktır. Zira insan aklının sınırlarında olan ya da insanın bi-linciyle kavradığı her başlangıcı bugünden net bilinmese debir sona gittiği kesindir. İnsanlık tarihi onlarca yokoluşu taşıdı. Her bitişten önce yenibir başlangıç yarattı. Kendi varlığını bu karşılıklı savaşım içe-risinde geliştirdi. Koca bir insanlık mirası bu minvalde yara-tıldı.Sınıflı toplumlar bir başlangıcın ilk nüveleriydi. Doğayı kendimülkiyetine geçirmekle birlikte yabanıllıktan kurtulan insan,modern barbarlar yarattı. Ilk mülkiyet deneyimi kendi türüüzerine olan insan bu tutkusunu onu yok etmekle sürdürdü.Kendisiyle savaştı. Bu savaşlardan elde ettiği ganimetleri bi-riktirerek koca bir servet yarattı ve binlerce yıllık insanlık ta-rihinin yarattığı mirası azınlık bir grubun elinde topladı. Bugün hala bu serveti elde etme hırsı ezen sınıfların gerçeksavaş nedeni olarak dururken, milyonlarca insan bu savaş-larda ölüyor. Modern barbarların modern kölelere çevirdikleribüyük bir çoğunluk ise kendi kurtuluşundan bihaber barbar-ların işaret ettiği yere doğru sürükleniyor. Çoğu kez bu barbarlarla birlik olup kendi cinsine saldırıyor, onuyok ederek kendisini daha geniş bir alanda yaşayacağını dü-şünüyor. Ancak savaş ganimetleri savaşanlara değil savaşıbaşlatan barbarlara kalıyor. Insanlığın özel mülkiyeti var etmesiyle kadında bu savaşlardamülki araç olarak barbarların eline geçiyor. Kendi kurtuluşunuyaratacağı nasırlı elleriyle barbarların hizmetinde modern birköle olarak hizmet ediyor.Onun yarattıkları mücadele edenler de var elbette. Ama on-larda küçük küçük parçalar halinde ve barbarın kalbine değil,parmaklarına vuruyor. Modern devletin yaratmış olduğudeğer biçimi kuşkusuz meta dünyasında sinai bir kazanç sağ-layan araca dönüşüyor. Ancak ne var ki faizlerin düşmesi içinverilen mücadele metalaşmayı getiriyor. Dolayısıyla gerçek birkurtuluşu ifade etmiyor. Buna karşı bir mücadele hattınınörülmesi esası değil tali içerisinde bile en geri pozisyonu ifadeeder. Esasa dair bir bağ kurulabilecek örgütsel ve teorik bü-tünlük varsa, bunlara dair bir çalışma örgütlemek elbette ge-reklidir. Ancak bu durum mevcut olanın içeriğini güçlendirecek,barbarların sınıf düzenini yeniden tesis edecek şekilde hiz-mete amade olmamalıdır.Emeğin ya da toplumun gerçek kurtuluşunu sağlayacak ye-gane şey barbarı barbar yapan özel mülkiyeti hedef almaktır.Onu hedef almayan, doğrudan ona yönelmeyen hiç bir eylemya da mücadele biçimi yeniyi doğurmaz. Eskinin biraz dahasağlamlaşmasını sağlar o kadar. Ötesi olmaz. Büyük alt-üst oluşlar büyük çatışmalarla yaratılır. Özel mül-kiyet dünyasına karşı gelişen her eylem mevcut sınıf çatış-malarının bir sonucudur. Eskinin temsilcisi ezen sınıflarlayeninin temsilcisi ezilen sınıflar arasındaki bu kıyasıya savaşbelli bir önderlik altında yürütülmek durumundadır. Ezilen sı-nıfların çıkarı olan sınıfsız toplum ancak bu sınıfsız toplumuarzulayan, onu programatik olarak savunan ve pratik zemindebunun gereklerini yerine getiren bir örgütün önderliği altındainşa edilebilir. O örgütün ülkemiz koşullarındaki varlık biçimisilahlı mücadele içerisinde yaratılan Maoist Parti’nin kendisi-dir. Yılları bulan mücadele deneyimi ve pratik-teorik mirası yüz-lerce şehidin kanıyla yazıldı. Bugün gelinen durumda ise HalkSavaşı’nın bütünlüğü içerisinde yıkım gücünü örgütleme işl-evini omuzlamaktadır. Halk Savaşı’nın pratik adımları halkınenginliğine kavuştuğunda teknolojik savaş aygıtlarını yerle biredeceği mevcut pratiklerle sabittir. Bunu görmek için dikkati-mizi Maoist gerillanın namlusundan çıkan kızıl alevlere çevir-mek yeterlidir.Özel mülkiyeti kutsayarak liberal söylemlerle değil, ona karşıçıkarak sınıfsız toplumu savunarak, barbarların zulmündenkurtulacağız. Gerillayı kucaklayan halk, devrimi doğuracaktır.Zira gerçek kurtuluş oradan doğrulacak büyük bir orduyla inşaolacaktır.

Ö

BIÇAĞI VAMPİRİN KALBİNESAPLAYALIM

EMEĞİN KÜRSÜSÜ≫ dursun baştuğemek

8-9_Layout 2 9/8/11 5:41 PM Page 2

Page 10: 10-20 Eylül 2011

Halkın Günlüğü 10-20 EYLÜL 2011güncel haber10

Karataş Kadın Hapishanesi’ndedevrimci kadın tutsaklara yö-nelik tecrit uygulamaları arasınatecavüz saldırısı da eklendi. Gar-diyanlar tarafından elleri kollarıbağlı bir şekilde “ince arama”dangeçirilen tutsakların üzerindekigiysiler parçalanarak, saldırı sı-rasında çağrılan askerlere teşhirediliyor.

Hapishanelerde devrimci tutsakları tes-lim almak ve kimliksizleştirmek içinhapishane yönetimleri, burjuva feodalkültürün ne kadar kirli, yoz, faşist saldı-rısı varsa hepsini uyguluyor. Baskı, taciz,küfür, kaba dayak gibi işkence uygula-maları Karataş Kadın Hapishanesi’ndeyaşanan tecrit saldırılarının sadece kü-çük bir parçası. Hapishanede devrimcitutsakları teslim almak ve tecride biatettirmek için elindeki yetkileri sonunakadar kullanan faşist hapishane yöneti-mi, devrimci kadın tutsaklara yöneliksaldırılarını arttırdı. Gazetemize mektuparacılığıyla hapishanede yaşanan iş-kence uygulamalarını aktaran devrimcikadın tutsaklar, devrimci mücadeleninher koşulda kendisini devam ettirdiğiniifade ettiler.Devrimci kadın tutsaklar üzerinde tecrituygulamalarını derinleştirmek adınaelinden gelen bütün çabayı sarf eden fa-şist hapishane yönetimi, saldırılarınınarasına taciz ve tecavüzü de ekledi. Söz konusu taciz girişimi mektupta şusatırlarla ifade ediliyor: “Gözaltına alınıp08.06.2011 tarihinde Karataş Hapisha-nesi’ne getirilen iki tutuklu arkadaşımı-za hapishane idaresi tarafından aramadayatılmış, arkadaşlarımız ‘ince arama’denen onursuz uygulamayı kabul etme-dikleri için onlarca gardiyanın saldırısı-na maruz kalmışlardır. X-RAY cihazın-

dan geçirilirken üzerindeki iç çamaşırı(sutyen teli) ötünce, arkadaşlarımızTMŞ polislerin talimatı doğrultusunda içgüvenlik tarafından saldırıya uğradı.Daha sonra asker çağırılarak arkadaş-larımızı tutmaları istenmiş ve onlarınyanında arkadaşlarımızın iç çamaşırlarıçıkartılarak sağa sola atılmıştır. Amaç-lanan teşhirdir, teşhir edilenise kadınbedeni nezdinde kadının kimliği ve poli-tik duruşudur.Özlem Aydın kalp kapakçığındaki prob-lemden kaynaklı nefessiz kalma, tekmeatılması sonucu sağ ve sol bacakta mo-rarma, saçlarının çekilmesi kürek ke-

miklerinde ve kollarının aşırı burkul-masından kaynaklı ağrıları var. Ayrıca,başgardiyan Filiz… tarafından üstündekigömlek yırtılarak, asker ve erkek gardi-yanların görebileceği şekilde teşhireaçık hale getirilmiştir. Arkadaşımız “bı-rakın üstüm açıldı üstümü düzelteyim”dediğinde ‘bir şey olmaz kalsın’ denil-mesi daha öncede aynı şahsın askerle-rin yanında ve askere arkadaşlarımızıtutmaları ve (Arkadaşlarımız: HalimeKeçeli, Menekşe Tosun) üzerlerindekiüst iç çamaşırları çıkartmıştı kadın be-denini teşhir etme göreviyle görevlendi-rilmiş bu şahıs.”

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), Tekirdağ 1 NoluF Tipi Hapishanesi 2. Müdürü Haydar Ali Ak’ındevrimci tutsaklar üzerinde uyguladığı sistematikişkencelere dikkat çekerek, bu işkencelerin so-rumluları hakkında soruşturma açılmasını istedi.Başta Haydar Ali Ak olmak üzere, işkencecileringörevden alınıp yargılanmasını talep etti. ÇHD ha-zırladığı “Tekirdağ F Tipi Hapishanesi’nde NelerOluyor, Haydar Ali Ak’a İşkence Yapma İznini KimVeriyor” başlıklı raporla, hapishane müdürü HaydarAli Ak’ın devrimci tutsakların karşısında sistematikolarak tecrit işkencesini dayattığını belirtti. ÇHDtarafından hazırlanan raporda, uygulanan tecritletutsakların birbirleriyle iletişiminin engellenerekdevrimci tutsaklar arasındaki paylaşmanın ve da-yanışmanın önüne geçildiğini ve tutsakların ki-şiliksizleştirilmeye çalışıldığını aktardı.

Haydar Ali Ak’ın yaptığı işkencelerTekirdağ 1 Nolu F Tipi Hapishanesi’nin işkencemerkezi olarak kullanıldığına değinilen rapordahapishane 2. Müdürü Haydar Ali Ak’ın işkenceleriyaptığı ve süreci tutsaklara işkenceleri derinleş-tirerek devam ettirdiği belirtildi. Ak’ın bizzat başındaolduğu işkencelerin bazıları şu şekilde: Sabah sa-yımlarında tutuklu ve hükümlülere yönelik sal-dırılar normal uygulama halini almıştır. Süngerlihücreye atılan tutuklu hükümlü sayısı belirginşekilde artmıştır. Aylık, haftalık olağan arama dı-şında tutuklu ve hükümlülerin kaldığı yerlerdeani arama işlemi yapılmaya başlanmıştır. Tutuklu ve hükümlülerin havalandırma hakkıkeyfi bir şekilde kısıtlanmaktadır. Bizzat hapishane2. müdürü tarafından hücrelerde kullanılan ka-lemlik, resim, defter, radyo, paspas sapı, mutfakgereci, dergi, kitap, su peti, demlik vb. gibi pekçok eşya keyfi olarak alınmakta bu eşyalara elkonmaktadır. Tutuklu ve hükümlülere ait kitaplara ‘adına kayıtlıolmadığı’ gerekçesiyle el konmakta, kitaplarınbaşka hapishanelere ve dışarıya gönderilmesi en-gellenmektedir. Radyonun düzgün çekmesi içinanten olarak kullanılan küçük kulaklık kablosuparçalarına dahi el konmakta ve bu durum bahaneedilerek tutuklu ve hükümlülere saldırılar düzen-lenmekte; işkence yapılmaktadır. Sonrasında isedarp edilen tutuklu ve hükümlülere disiplin so-ruşturması açılıp cezalar verilmektedir. Böyleceher tutuklu ve hükümlü için ayrı ayrı disiplin ce-zaları verilmesi ve her birinin infazlarının yakılmasıamaçlanmaktadır.

Tutsaklara tecrit dayatılıyorDevrimci tutsakların kullandıkları eşyaları gas-beden Ak’ın itiraz eden birçok tutsağa hücre ce-zaları, soruşturmalar başlatarak disiplin cezalarıverdiği belirtildi.Hücreleri zorla aranan tutsaklardan yapılan ara-manın nedenini soran Ulvi Yalçın, Turgut Kaya veFevzi Oğuz Arslan’ın zorla maltaya çıkarılaraktehdit edildikleri belirtildi. Raporda Ak’ı uygula-malarından dolayı protesto eden bütün tutsaklaradisiplin cezaları verildiği aktarılıyor.

ÇHD’den duyarlılık çağrısı ÇHD, tutsaklara dayatılan tecridin Tekirdağ 1 NoluF Tipi Hapishanesi’nde özellikle Haydar Ali Akeliyle yapıldığını belirtti. Engin Ceber’in hapishanedekatledilmesi gibi pratiklerin Tekirdağ 1 Nolu F TipiHapishanesi’nde yaşanma olasılığının yüksek ol-duğuna değinen ÇHD, işkencelerden sorumlu Hay-dar Ali Ak’la birlikte diğer sorumlular hakkındasoruşturma başlatılarak görevden alınmalarınınönünün açılması gerektiğini ifade etti. Tecridi tut-saklara dayatan bu görevlilerin yargılanmasınında önemli olduğuna değinen ÇHD, kamuoyunuduyarlı olmaya çağırdı.

Polisin varsayımlarıyla tutuk-lanan beş üniversite öğrencisiaylardır hapishanede tutuklu,üstelik hiç bir delel olmadığıhalde, her biri dört ayrı örgüteüye olmaktan yargılanıyor.

Hukuksuzluk, tecrit, saldırı ve onlarcaşeye örnek bir olay… “Polisin saldırı ya-pacaklar düşüncesi”yle gözaltına alınan,bu da yetmez gibi tutuklanan ve 4 ayrıörgüte üye olmaktan yargılanan öğren-cilerin durumu. Ankara’da 20 Ocak 2011’de gözaltına alı-

nıp 23 Ocak’ta tutuklanan 5 öğrenci halaneden yargılandıklarını dahi bilmiyorlar.Tutuklanmaları ve yargılanma nedenleridevletin acizliğinin, trajikomik durumu-nun bir tablosu adeta…19 Ocak’ta Ankara Üniversitesi Dil TarihCoğrafya Fakültesi’nde sivil faşistler, solgörüşlü bir öğrenciyi dövdükten sonraSıhhiye tren istasyonundan aşağıya attı-lar. Olayın ardından sivil faşistler değilsaldırıya uğrayan öğrencinin arkadaşlarıcezalandırıldı. Olayın ertesi günü akşamsaatlerinde Yusufcan Yıldırım, Ali HaydarYıldız, Uğurcan Soybelli, Rıdvan Akbaşve Didem Ezgi Serap adlı öğrenciler göz-altına alındı. Gerekçe ise, “Başka bir öğ-renciyi dövmeyi planlamak” olarak ifade

edildi. Aylardır tutuklu bulanan öğrenci-ler, PKK, Devrimci Halk Kurtuluş Parti-si/Cephesi (DHKP-C), Türkiye KomünistEmek Partisi/Leninist (TKEP-L), MaoistKomünist Parti (MKP) isimli dört ayrı ör-güte üye olmakla yargılanıyorlar. Halamahkemeye çıkarılmayan öğrenciler 8aydır Sincan 1 Nolu F Tipi Hapishane-si’nde tutuluyorlar. Devrimci ÖğrenciBirliği’nden Ankara Üniversitesi SiyasalBilgiler Fakültesi İktisat Bölümü birincisınıf öğrencisi Yusufcan Yıldırım, 16Ağustos’ta, aylardır süren tutukluluklarıve 4 ayrı örgütten yargılanmalarına iliş-kin bir mektup yayınlattı. Gözaltına alın-ma süreçlerini ve polis ve medya işbirli-ğiyle ile kendileri üzerinden sunulan ya-

Üniversite öğrencileri 4 ayrı örgüte üye

Karataş’ta taciz ÇHD: Haydar AliAk yargılansın

10-11_Layout 2 9/9/11 12:31 PM Page 1

Page 11: 10-20 Eylül 2011

11oplumsal bellekte sınıf mücadelesi ve önemi silikleşti-rildikkçe yaralar daha derin kanıyor. Ülkeyi hapishanetecridine çevirme işlemi de sistematik işkencelerle sürüyorve en üst seviyeye çıkarılarak.Dünyada, tarım arazileri en geniş olan Etiyopya’da kıtlıksorunu yaşanıyor. Çünkü; tarlaları yabancı yatırımlarca

satın alınıyor, kiralanıyor, endüstriyel tarım için kullanılıyor. Büyük yatı-rımcılar Hindistan, Pakistan, Suudi Arabistan ve Çin’den Afrika ülkelerineakın ediyor. Biyo-yakıt ve gıda ihtiyacını karşılamak için ekim-üretim ya-pıyorlar. Somali, Kenya ve Cibuti’de son süreçte yaşanan 12 milyonkişinin açlık yolculuğuna bütün şatafatıyla eşlik eden timsahların göz-yaşından bir damla muruklığu düşmüyor.İnsanlık tarihini hızlıca tüketenlerin bıçağı kimin kemiğinde acaba? ‘Gıdayıkontrol ederseniz, insanları kontrol edersiniz’ öğretisiyle palazlananhakim sınıflar “yardımsever kampanyalar” düzenleyerek kendilerıni ak-lamaya çalışıyor. Tarihe nasıl ve nereden baktığımız, mücadelenin neresinde durduğumuzuda belirler.Afganistanlı bir devrimci kadının, “emperyalistler burkama dokunursabunu tecavüz sayarım” diyen içtenliğini anlamak, kaliteyi kadının bekaretiyleölçen tecavüzcü dünya ezen sisteminden kurtulmanın anahtarıdır esa-sında.Dersim festivalinde “şifa dışında ayaklarımızı bile suya dokundurmuyoruz”diyen bir köylü ananın doğaya bağlılığında kadın sevgisinin saflığınıgösteren örneğini, kaç insan önemsiyor? Talan ve açlık yayan, dünyaezilen halklarına saldıran emperyalistler bu insan saflığından, güzelliğinsembolü temiz yaşamı üreten kadının ve devrimin yıkıcılığından korku-yorlar…Gerici burjuva-feodal sistem bütün kirli yöntemleriyle yaşamı, doğayı,güzeli, doğruyu, tarihi ve insana dair her şeyi azgınca faşizmin batağınaçekiyor. Batağa karşı dirençle karşı koyan insanın isyanından korkuyor-lar…Ağalar, patronlar, siyasi kurtlar yıllarca sürdürdüğü işkenceleri, tacizleri,tecavüzleri döktüğü insan kanıyla temizleme girişimini yeniden üretereksürdürmektedir. Hapishaneye kapatma yöntemiyle uslandıramadığıezilen ulusu şehr-i Diyerbekir’e ‘iyi polis’ini göndererek çözmek istedilerama iyi polislerini de öldürdüler. Çünkü ABD’nin “iyi çocukları”nın tahtıravallioyununda “insan hakları” ninnisiyle uyutmaya çalıştıkları, dışkı yedirdikleriisyanın çocuğu Kawaları teslim alamadılar. Dersim’e yaptıkları seferlerisonuç vermeyince “iyi Dursun Paşa”ları görevlendirdiler. Çocuklu köylükadın ve genç kızları tuzağa düşürerek, kandırarak pala bıyıklı katil özeltimcilere pazarladılar. Direnişlerle destan yazan halkın kültürüyle oynayarak,onursuzluk dayattılar, ama bütünüyle batağa çekmeye güçleri yetmedi.Kültürde yozlaşma yarattılar zafere ulaşamadılar. Haksız savaşın kirliliğinebellendiler.Bugün fikir üretmek adına ağzında çerez öğütenler, devrimci-komünistlerincan bedelleriyle kazanılan tüm değerlerin üzerinden tepinmektedirler.Neredeyse devrimi yapma görevini üstlendiler. Ama kendileri de“devrimci”liklerinin sabahtan akşama sürmeyeceğini, süremeyeceğiniaslında bilmektedirler. Geçmişte faşist devletle kol kola halka kankusturan, gerilla eşi kadınları ihbar ederek karakollarda bekaret kontrolündengeçirdiler. Maoistler tarafından yapılan cezalandırma eylemlerini failimeçhul kapsamında değerlendirenlerin Kürdistan’ın çatısına ibiklenmesişaşırtıcı değildir. Dersim’e “isyan ettiğiniz için acı çekiyorsunuz” diyenler,bugün nasıl nemalanacağız hesabındadırlar.Bugün “kimse ölmesin” ozalitleriyle duvar süsleyen, yanı başında “gündebeş kadın öldürülüyor” afişlendeki gerçekliği görmüyor. Dört bine yakınköyden zorla göçettirilen binlerce insanın büyük kentlerde içine düşürül-dükleri yaşamdan bihaber maval okuyorlar. Zoru zor söker anlayışındano kadar uzak ki, gerçekleri hala bilerek çarpıtma tutumu devrimci savaşkarşısında kaybetmeye mecburdur kavrayışına hiç yaklaşmadı reformistler.Tasfiye sürecinin öğreteceği en güzel şey emperyalizmin kendisininneden olduğu bir çelişkiyi çözmesini beklemenin sadece bir hayal olduğudurhangi tarihte hangi “iyi şeyler olacak”la kavrayacakları ise meçhul. Kitlelere dayatılan ırkçı faşist düzenin saldırıları artmaktadır. Gündengüne “ılımlı Müslüman” maskesiyle hızla tırmanan açlığa, yoksulluğa,fuhuşa karşı direndiği için erkek egemen sistem tarafından öldürülenkadınlar ölmek istemiş de ölmüş! trajedi komedisinden korkuyorlar…Ağa-patron devleti; sistematik uyguladığı taciz, tecavüz, uyuşturucu ti-caretine, çeteleşmeye, mafyalaşmaya karşı yeni demokrasi kültürünününhalkla bütünleşmesinden korkuyorlar… Devrimci savaşın tarafı ezilenler;sınıfsal kurtuluşu için birleşirse, başlarına geleceklerden korkuyorlar… Yürüyelim devrimcileşen halkın devrim doğuran kadınları fırsatçılarınüzerine… Biz yürüyelim kadınlı-erkekli uzun yürüyüş sürüyor gerçekkurtuluşa doğru… Afganistan’dan Dersim’e yükselen Maoistlerin vurucugücüyle halkına kalkan olan ve savaşan bilimsel sosyalist ideolojinin ka-zanma azmiyle…

TBİYO-YAKITIN ÇEREZ ÖĞÜTÜCÜLERİ

ÖNCÜ KADIN ≫ rojda demirgüncel

lan yanlış haberleri, düzmece raporları aktaranYıldırım, 4 ayrı örgüt üyeliğine ilişkin şunları ifadeetti: “Bize yönelik iddialar ise öyle ‘ilginç’ ki. Herşey bir yana, bir insan aynı anda dört ayrı örgütünüyesi olabilir mi? Böyle bir şey nasıl mümkün ola-bilir? Ama bizim dosyamızda tam olarak bu var.Gözaltındayken ifadem için küçük bir odaya avu-katımla birlikte alındığımda, bilgisayar ekranındaiddia kısmında dört ayrı örgüt ismi yazılıp, ‘Bunla-ra üye olmak’ diye görünce şaşırdım, görevli polismemuruna sordum; ‘Dört tane örgüt yazmışsınızda, ben hangisine üyeymişim?’ diye. Aldığım ce-vabı hiç unutmuyorum, ‘İşte, bunlardan biri’ de-mişti bana.” Yolda yürürken gözaltına alınıyorlar, 4 örgütte bi-den üye olmak suçlamasıyla delilsizliklere rağ-men tutuklanıyorlar... Devletin devrimci, demo-

krat öğrencilere saldırılarının bir diğer örneği deBaran Nayır ve Ali Deniz Kılıç’ın durumu. SDP üye-si üniversite öğrencileri Baran Nayır ve Ali DenizKılıç iki yıl önce Abdullah Öcalan’ın hapishanekoşullarının iyileştirilmesi için DTP tarafındanyapılan eylemlere katılmış, eyleme polis saldırısıolurken gözaltılar yaşanmıştı. Polis tarafındanbulunduğu iddia edilen 6 adet molotofkokteyliiçin yapılan parmak izi araştırmasında bu iki üni-versite öğrencisine ait bir ize rastlanmadığı haldetutuklu yargılanma kararı alınmıştı. Üstelik mah-kemede savcı “tahliye edilsinler” şeklinde görüşbildirmişti.Ortada delil olmadığı halde tutuklu bulunan genç-lerin bir sonraki mahkemesi ise 20 Aralık 2011’eertelendi. Üniversiteli gençler mahkeme süresinekadar yine tutuklu kalacaklar.

oldukları iddasıyla yargılanıyor

Taciz eden değil protesto edenlerceza aldıHapishanede yaşanan disiplin cezalarına dik-kat çekilen mektupta verilen bir örnek devletinyürüttüğü tecrit uygulamasının sınırlarını açık-lıyor. Mektupta söz konusu ilgili bölüm şöyle:“Adli kadın tutsaklardan biri, ikinci müdür M.Ali Karataş’ın cinsel tacizine uğradığı bununkarşısında da tutum ve tavır sergilediğimiz içinsuçlu bizler olduk. Tacizden yargılanan suçu sa-bit olan değil de; yedişer günlük hücre cezası,kamu davasıyla üç yıl hapis cezası politik tut-saklardan iki kadın arkadaşımıza verilerek, hu-kuksuzluğun daniskası bu davayla birkez dahagözler önüne serilmiştir.”

Gardiyanlar yüzlerini gizliyorMektupta devrimci kadın tutsaklara yönelikuygulanan fiziki işkence saldırılarına örneklerveriliyor. Bu saldırılarda öne çıkan ise gardiyan-ların tutsaklara yaptıkları sistematik işkenceuygulamalarından kaynaklı devrimciler tara-fından cezalandırılma korkusu nedeniyle yüz-lerini gizlemeye çalışmaları oluyor. Mektuptabu durum şu şekilde aktarılıyor: Sistemin kü-çük bekçilerinden biri olan Arzu isimli müdür,yüzünü peçeyle kapatarak tanınmak, görün-mek istememiş, aklınca kendini kamufle et-miştir. Hayatlarını zulüm, baskı ve yalan üzeri-ne kuranlar onun altında kalacağını bilirler. Bu-nun için de tıpkı 19 Aralıkta olduğu gibi yüzleri-ni maskelerler. Ayrıca, yalandan kurduklarıdağların yıkılacağını bilmelerine rağmen, bu-gün dönüp boyunlarına sarılan, yakıcı sorun-lardan hapishaneler gerçeğini kitlelerden veyeni görev yapan personellerden şöyle diyerek‘siz merak etmeyin, her şey burada olur, buradakalır kimse onların sesini duymuyor’.

Savaşıp kazanıp özgürleşeceğiz Mektupta son olarak faşist saldırılar karşısındadevrimci mücadelenin kazanacağı şu sözlerlevurgulanıyor: “Sesimizin milyonlarla buluşaca-ğı yarınlar uzak değildir. Kaldı ki bizler hapisha-nelerde örgütlü güçleriz. Tek olmamız ve ya çokolmamız değildir sorun, asıl olan örgütlü bilinçlesavaşıp kazanmaktır. Bunu da yıllardır yapıyo-ruz, yapacağız.

Özelde, hemcinslerimiz olmak üzere genelde detüm halkımızın örgütlü gücü buluştukça, du-yulmadığını sandıkları seslerin çoğalacağı, cü-retle savaşıp kazanıp, özgürleşeceğiz. Bu bizdevrimci kadınların çağrısıdır.”

Hapishane yönetimi protesto edildiKarataş Kadın Kapalı Hapishanesi’nde bulunandevrimci tutsaklardan gelen mektup üzerinebir araya gelen devrimci-demokrat-yurtseverkurumlar, hapishane önünde basın açıklamasıgerçekleştirdi. DHF, İHD, BDP, DÖKH, TUHA-DER, DP, BDSP, Tunceliler Derneği adına yapılanaçıklamada siyasi tutsaklara yönelik uygula-nan tecrite son verilmesi istendi.

saldırısı

10-11_Layout 2 9/9/11 12:31 PM Page 2

Page 12: 10-20 Eylül 2011

10-20 EYLÜL 2011 Halkın Günlüğü

DEVRiMCi DEMOKRDünya halkları, değişik millet ve milliyetlerden Türkiye- Kuzey Kürdistan emekçi halkları ve BOZKURT ailesine;

Maoist Komünist Partisi (MKP), yaptığıyazılı açıklama ile 2009 yılında İstanbulGazi Mahallesi’nde planlanan bir cezalan-dırma eylemi neticesinde yanlışlıkla vu-rularak ölen İsmail Bozkurt’un ailesi vekamuoyuna yönelik bir açıklama yaptı.MKP-Merkez Komitesi(MK)- SiyasiBüro(SB) tarafından yapılan açıklamayıyayınlıyoruz;

“Partimize bağlı bir birim 2009 yılında İs-tanbul ili Gaziosmanpaşa (Gazi) semtindeİsmail BOZKURT isimli halktan bir insanıyanlışlıkla öldürmüştür. Bir hata sonucuda olsa, parti güçlerimizin gerçekleştirdi-ği bu elim olayın tüm sorumluluğu Parti-mize aittir.

Partimiz, bu olumsuz pratikten ötürüdevrimci halklarımızdan özür dilemeyizorunlu bir görev ve halka karşı sorumlu-luğunun bir gereği olarak görmektedir.Ne pahasına olursa olsun, özellikle halkakarşı işlediği suç ve hataları gizlemedenaçıklamayı, hataları karşısında açık vedürüst olmayı ve halka hesap vermeyivazgeçilmez prensipleri arasında gören

Partimiz; Komünist niteliği ve sorumlu-luklarına uygun tavırla hatalarına karşıacımasız olma ve hatalarıyla uzlaşmadankendi kendini eleştiri metoduyla onlarıyerme tutumunu benimsemektedir.

Partimiz, örgütlü birimimizin gerçekleş-tirdiği bu yanlış öldürme pratiğinin so-rumluluğunu sahiplendiği gibi, bu pratiğimahkum edip kınamaktadır. Partimiz,büyük bir mahcubiyetle aileye baş sağlığıdileklerini iletir, üzüntüsünü paylaşır. Karşı karşıya olduğumuz bu zor durumve üzüntü veren olay karşısındaki yü-kümlülüğümüz gereği olayı açıklamayızorunlu bir görev olarak görüyoruz.

Olayın gelişimiPartimizin, Haziran 1992 tarihinde gerillabölgesinde Ahmet KARGIN (Kod: MehmetZeki) yoldaşı görev sırasında katledereküzerindeki parayı alıp kaçan Erdal Aslanisimli hain hakkında ölüm kararı bulun-maktadır. Bu unsura dönük daha öncecezalandırma girişiminde bulunulmuş,fakat sonuç alınamamıştır. Partimizin şe-hir alanındaki örgütlü bir birimi ilgili hai-

nin izini bulmuş ve gerekli istihbaratıyaptıktan sonra, evinde cezalandırmayıuygun bulmayarak, cezalandırma eyle-mini gerçekleştirmek üzere hainin bu-lunduğu kahvehaneye giderek eylemi

Öldürme olayı, gerçekleştikten hemensonraki günler içinde öldürülen kişininyanlış kişi olduğu duyulmuş, öğrenilmiştir.Bunun üzerine bölgede bulunan hain un-surun kısa zamanda cezalandırılması he-deflenerek, bu cezalandırma gerçekleş-tirildikten sonra gerekli açıklamanın ya-pılması uygun görülmüştür. Hainin ce-zalandırılması için yeniden hazırlıklaragirişilmiş, ancak söz konusu hain izinikaybettirerek kaçmıştır. Dolayısıyla plan-landığı veya öngörülüp düşünüldüğü gibizamanında açıklama yapılamayarak ge-

cikme yaşanmıştır. Aynı zamanda veesasta da örgütsel güvenlik meselelerin-den kaynaklı olarak da açıklamanın ya-pılması zorunlu ya da gerekli olarak ge-cikmiş- geciktirilmiştir.

Daha sonra olayı gerçekleştiren yoldaşlaralan değiştirmiştir. Olayın sağlıklı ve doğrubilgilerle açıklanması için bizzat bu yol-daşlardan bilgi alınması gerekmiştir.

Bilginin alınıp gerekli açıklamanın yapıl-ması için gidilen görevlendirmede, irade-miz dışında cereyan eden bazı örgütselengel ve gelişmeler neticesinde sonuç-

Açıklamanın gecikmesinin sebepleri

Maoist Komünist Partisi (MKP), hakkında ölüm kararı bulunan ErdalAslan’ın cezalandırılması eyleminde İsmail BOZKURT adlı halktan bir-sinin yanlışlıkla öldürüldüğünü kamuoyuna duyurarak bu yanlış ce-zalandırma eyleminden dolayı dünya ve coğrafyamız proletaryasıylaemekçi halklardan ve Bozkurt ailesinden özür diledi

Page 13: 10-20 Eylül 2011

açıklama

RATiK KAMUOYUNA

gerçekleştirmek istemiştir.

Olayı gerçekleştiren birimimiz kah-vehanenin dışında güvenlik önlem-leri aldıktan sonra, cezalandırmayı

gerçekleştirecek olan yoldaşlar içerigirmiştir. Ki, cezalandırmayı yapa-cak yoldaşlar daha önce keşif-istih-barat aşamasında hain unsuru biz-zat görmüş durumdadırlar.

Kahvehaneye giren yoldaşlar, haininedindiği arkadaş çevresiyle süreklioturduğu masaya doğru giderek hai-nin ismini çağırarak, ayağa kalkma-sını istemişler. Masadan çağrılanisme yanıt gelmiştir. Masaya yakla-şan yoldaş silahını çıkardıktan sonramasadakiler ayağa kalkarak belli birkarmaşa meydana gelmiş. Bu sıradayoldaşın silahı kazara patlamış amamermi kimseye isabet etmemiştir.Silahın patlaması üzerine, masadabulunup daha sonra yanlışlıkla vu-rulan kişi o anki psikolojiyle olsa ge-rek yoldaşa sarılmış. İçeride belli birkarmaşa yaşanmıştır.

Silahın patlaması ve arbedede çıkangürültüyü duyan dışarıdaki bir yol-daş içeri girerek, yanlışlıkla vurulanşahsın yoldaşa sarıldığını görünce,silahla bu kişiyi vurmuştur. Hemyoldaşa sarılması ve hem de hainunsura fiziksel ve sima olarak ben-zemesinden dolayı, yoldaş bu şahsıhain olan kişi olarak vurmuştur.Sonradan yanlışlıkla vurulduğu an-laşılan bu kişi yaralı halde kahveha-nenin dışına kadar kaçmış, fakat dı-şarıda yoldaşlar bir kez daha ateşederek öldürmüşler. Yanlışlıkla vu-rulan kişinin, arkadaşı olan ve ceza-landırılması gereken Erdal Aslanhainine benzemesinin ve olayda yol-daşlara müdahalede bulunmasınınyanlışlıkla vurulmasındaki etkenlerolduğunu tekrar edelim.

İstihbarata göre hain unsurun o ankahvehanede olması gerekmektedir.Ancak açığa çıkıyor ki, olay anında

Erdal Aslan haininin kahvehanedebulunup bulunmadığı şu an net de-ğildir.

Kısacası, istihbarata uygun olarakveya istihbarat gereği kişinin kahve-hanede olması gerektiği ve olay sı-rasında yanlışlıkla vurulan kişininhem cezalandırılacak unsura benze-mesi, hem de yoldaşa müdahaledebulunması, fiilen dikkati üstüne çe-kerek cezalandırılması gereken kişiolduğuna yol açarak öldürülmesinesebep olmuştur.

İsmail BOZKURT isimli kişinin suç-suz olduğu halde haksız yere öldü-rülmesine bu gelişmeler sebebiyetverse de, bu durum sorumluluğu-muzu ortadan kaldırmaz. Kendi ha-talarımızla halktan insanların ölü-müne sebep verecek davranışlaragirme hakkımız olamaz; bu olum-suzluk gerekçelendirilip meşrulaştı-rılamaz ve izah edilemez. Adalet an-layışımızı gölgeleyecek ve onda ya-ralar açacak tarzda basit, ciddiyetsizve sorumsuzca davranamayız. Hiç-bir sebeple sorumluluğu üstümüz-den atamayız.

… Aynı olayda, kahvehanede hainunsurun isminin çağrılmasındandolayı, isim benzerliği gibi gerekçe-lerle olayla alakası olmayan amakahvehanede bulunan kimi insanlardevlet tarafından olayın zanlılarıolarak tutuklanmıştır. Bu insanlarınne olay ile ne de Partimizle hiç biralakası yoktur.

landırılamamış, görev tamamlana-mamıştır. Dolayısıyla açıklamanınyapılması bugüne sarkarak, olum-suzluğumuza yeni hata ve eksik-liklerimiz eklenmiştir. Bu gelişme-lerden sonra, Partimiz ancak bugünaçıklama yapma imkanlarını yara-tabilmiştir. Bu gecikmeden dolayıBozkurt ailesi ve halkımızdan özürdiliyoruz.

Olayın içeriği veya parti güçlerimizingerçekleştirdiği bu talihsiz olaylaPartimizin hanesine geçen suç hak-

kında tavrımız şöyledir:

Büyük bir hataya düşerek halkımızakarşı suç işledik! Bir aileyi en ağırbiçimde ‘’mağdur’’ ettik ve telafisimümkün olmayan bir acıya boğduk;suç işledik! Suçsuz bir insanı yan-lışlıkla da olsa öldürüp onarılamazbir hataya düşerek suç işledik! İn-sana karşı suç işledik! Hatamız şah-sında devrimci değer, adalet ve il-kelere zarar verdik! Proleter adaletanlayışına zarar verdik; Partimizingüven ve itibarına zarar verdik. En

önemlisi de suçsuz bir insanı öldü-rerek yaşam hakkını en ağır biçimdeihlal ettik; halktan bir insana veamacımıza zarar verdik.

Büyük bir mahçubiyet ve gecikmeliolarak duygusuyla tüm halkımızdanve hatamıza ‘’kurban’’ giden İsmailBozkurt’un ailesiyle tüm yakınla-rından tekrar tekrar özür diliyoruz.Büyük üzüntü içindeyiz; aileninüzüntüsünü paylaşıyoruz. Hatamızınsomut içeriği ve tekabül ettiği kar-şılık suçtur. Suçumuzu üstlenerek,

yargısını halklarımıza bırakıyoruz.

…Amaç ve ilkelerimize ters düşenhiç bir davranış ve eylem benim-senemez, hiç bir söz savunulamaz,hiç bir pratik uygulanamaz. İnsanyaşamını ilgilendiren meselelerdehata yapma hakkımız yoktur. So-rumsuzluklarımız masum insanlarave halkımıza fatura edilemez. Bir kez daha tüm halklarımızdanve BOZKURT ailesinden özür diliyor,yargısına açık olduğumuzu ifadeediyoruz!”

Page 14: 10-20 Eylül 2011

güncel Halkın Günlüğü 10-20 EYLÜL 201114

Kırlık alanlarda yoksulluklar içerisindebaşlayan “umut” yüklü toplu göçler, büyükkentlerin yoksul ve yoksun yerlerinde bite-rek yeni acıların yaşanacağı yaşamlara bı-rakır kendisini. Kurtulmak istenen açlık, fa-kirlik omuzlarda sırtlanarak, büyük şehir-lerin ıssız kıyılarında kurulan yeni yerleşimyerlerinde yeniden yüzleşilir. Her şey oldu-ğu gibi burada devam etmektedir. Ancakbir farkla artık bilmediğin, içerisinde olma-dığın seninle aynı “kaderi” paylaşan binler-ce kişinin içerisinde yabancı olarak bir ba-şına.

İkitelli’de İstanbul’un kamu hizmetindenyoksun kalan ıssız yerlerinden biri duru-mundaydı. Kürt illerinden ve Karadeniz’denbüyük göçler alarak zamanla ıssız toprak-ları önce gecekondulara sonra 3 veya 5 katlıgecekondu tarzında apartmanlara dönüştü.Binlerce insan kır yaşamlarını İkitelli’ye ta-şıyarak küçük köy mahalleleri kurdu. Sos-yal ve kültürel olarak ayrışıma giden bu göçkavimleri İkitelli’de de kurdukları mahalle-lerin etnik ve doğum yeri adlarıyla; anılma-sına vesile oldu. Dersimliler mahallesi, To-katlılar mahallesi, Karadenizliler mahallesi,Aleviler, Sunniler mahallesi diye.

Karkız ailesi de bir umutla İstan-bul’a gelmiştiKarkız ailesi de Dersim’de yaşadığı açlık vefakirlik sorunundan kurtulmak için bir umut-la İstanbul’lun İkitelli semtine gelmişti. Zorun-lu olarak göç ettiklerini aktaran baba HüseyinKarkız, gelişlerini şu şekilde aktarıyor: “Bizyavruarımızı ne çilelerle büyüttük. Arpa ek-meği bulamıyorduk. Koşular çok kötüydü;yoksulluk içerisinde yaşıyorduk. Dersim’inBatman Köyü’ndeydik. Köyde yavrularımızyalın ayak geziyorlardı. Aç kalıyorlardı, susuzkalıyorlardı. Ailece çalıştık çabaladık bu zorkoşullarda. Gece gündüz her işi yaparak mi-demize bir lokma ekmek girsin diye uğraştık.Benim diğer oğlum Deniz; insanların yaşadığıaçlığa ve yoksunluğa karşı halk savaşı’na ka-tılarak devrimci mücadeleye katıldı. Köylülü-nün yaşadığı acılar onu dağlara taşıdı. 1996 yı-lında bir tank pususunda 4 yoldaşıyla katle-dildi. Bizde yaşadığımız acılardan kurtulmak içinsırtladık eşyalarımızı İstanbul’a geldik. Buradayaşam mücadelesine devam ettik. Bir oğlumuyitirmiştim. Ancak gel gör ki çocuklarıma za-rar gelmesin diye düştüğüm bu yollarda ölüm

gelip çaldı kapımızı. Burada da Savaş’ımı yitir-dim. Hastalıktan ölseydi anlardım. Fakat Savaş’ımfaşist köpeklerin kanlı ellerinde can verdi. Bubana büyük dert verdi.”

Çeteleşme ve İkitelliFarklı kültürlerin beşiğinden yola çıkarak İs-tanbul’da yeni yaşam yerleri kuran insanlar,devletin yarattığı yabancılaşmadan üstlerinedüşen payı fazlasıyla aldı. Birbirlerine selamvermez oldular, “ekmek aslanın ağzında” de-nilen koşullarda birbirlerini ezerek yükselmeöğretisiyle mahallelere, apartmanlarda, evle-rin ve odaların kuytu köşelerinde toplumdankendilerini yalıtarak yaşadılar. Bu süreçte sistemin yarattığı kirli ilişkilerdenkazanç sağlayan çete ve mafya organizatör-

leri mahallelere hakim olmaya başladı. Top-lumsal birliktelik devletin ekonomik ve kül-türel dayatmasıyla mahalleleride parçalamış,sorunlar karşısında birlikte müdahale etmekültürü geride bırakılmıştı. İşte Savaş Karkız-da devletin koruduğu bu sistemin içerisinde,çetelerin aldığı canlar arasında yerini aldı.2010 yılında İkitelli’de mahallesinde bulunanparkta oturduğu sırada haplanmış çete üyele-ri tarafından sokak ortasında 9 bıçak darbe-siyle öldürüldü. Baba Karkız, uyuşturucu madde satan çeteci-lerin tertemiz gençlerin canına kıyması karşı-sında elinden bir çözüm gelmemesine içerle-yerek başlıyor oğlunu anlatmaya: “Benim ço-cuğumu herkese sorun. Kafasını kaldırıp, in-sanlara ters bakmıyordu bile. İnsanların ma-lında canında gözü var mıydı? Hayır. Ölen

İstanbul İktelli’de sistemin yarattığı yozlaşmave çeteleşme yüzünden birçok can genç yaştatoprağa düştü. 21 Kasım 2010 yılında parktaarkadaşlarıyla otururken öldürülen DersimliSavaş Karkızda bunlardan biri.

Çeteciler serbest bırakıldıKarkız’ın ölümünün ardından açılan davanınilk duruşmasında tutuklu yargılanan 4 çeteüyesinden üçü, ilk duruşmada avukatlarıntüm itirazlarına rağmen tahliye edilmişti.22 Ağustos günü görülen ikinci duruşmadaise mahkeme heyeti, yine dava sürecini yavaş

işleterek, çetecileri aklayacak yöntemlere baş-vurdu. Karkız’ın ölümüyle sonuçlanan saldırıyakarışan diğer çete üyeleri hakkında sadeceyurt dışına çıkma yasağı getiren mahkeme,davayı 18 Kasım 2011 tarihine erteledi. Öteyandan tutuklu yargılanan ve suçu üstlenenGökçehan Büyükkaya’nın avukatları, Büyük-kaya’nın sağlık durumunun elverişli olmadığınıiddia ederek, mahkemenin bu durumu gözönünde bulundurmasını istedi.

Katilleri besleyen adaletDuruşmanın ardından açıklama yapan Karkız

ailesi, mahkemenin çetecileri koruduğunuaçıkladı.Adliye girişinde “Savaş’ın katili çetelerdir-Çe-teleri koruyan devlettir” pankartı arkasındatoplanan Karkız ailesi ve İkitelli halkı, “Analarınöfkesi katilleri boğacak”, “Katil devlet hesapverecek” sloganlarını attı.

ÇHD’den tepkiÇağdaş Hukukçular Derneği’nden (ÇHD) Avu-kat Müşvir Deliduman ise mahkemenin çe-telere ve bu türden oluşumlara yönelik verdiğihafif cezaları eleştirerek, “En basit bir trafik

Devleti çetecileri koruyor

BABA HÜSEYİN KARKIZ ANNE GÜLLÜ KARKIZ

Bu devlet adaleti sağlayamazKarkız ailesi, bir çete organizasyonun saldırısı sonucunda yi-tirdikleri çocuklarının arkasından yaşadıkları acının verdiğiöfkeyle sesleniyorlar, “bu devlet adaleti sağlayamaz” diye.Haklılar; eli kanlı çetecilerden sadece biri tutuklu. Mahalledeise çetevari örgütlenmeler devletin sağladığı kirli ortamdauyuşturucu madde satmaya devam ediyor.

14-15_Layout 2 9/8/11 5:36 PM Page 1

Page 15: 10-20 Eylül 2011

güncel

oğuk Savaş dönemiydi. O za-manlar Almanya da insanlar“Calışkan olup herseyi başarırım”rüyasıyla yaşıyorlardı. İnsanlarınçoğu buna inanıyordu. İnsanlarburda özgürlük ve gerçek de-

mokrasi olduğunu sanıyorlardı. Ve bu “gerçekliğin”insanların kafasında oturması için, DDR’in (De-mokratik Almanya Cumhuriyeti-Doğu Almanya)her an her yerde korkutucu ve negatif bir şekildepropagandası yapılıyordu. Siyasetçiler ve dolayısıylamedya, özgürlüksüz ve reel sosyalist çürümüş birsosyalist ekonomiden bahsediyorlardı DDR hak-kında. 1964’de İnşaatçı olarak mesleğime başladığımda,ben de bu söylentilere inanıyordum. Çalışmak vepara kazanmak benim için en önemli faktörlerdihayatımda. Ben kendi yoksul durumumu çalışıp,para kazanıp geride bırakmak istiyordum ve bunubu yolda başaracağıma inanıyordum. Benim mes-lektaşlarımın çoğu her zaman bunu bana anlatı-yorlardı. “Ben cok para kazanıyorum ve durumumdolayısıyla geleceğim çok iyi – iyi olacak. Amabiraz daha derinine inen soruları sorduğumdabunların hepsinin bir abartı olduğunun farkınavarıyordum. Gerçi bu abartmalar toplumda oldukçayaygındı. Biz gençliğimizde buna “Yalanı cebine doldurmak”diyorduk. Ama bu abartmalar ve yalanlar çokönemliydi. Almanya’da yaşayan çoğu insanın ak-rabaları DDR’de yaşıyorlardı ve kendilerini “dahaiyi bir ekonomik sistemde” yaşadıklarına inandırmakistiyorlardı. Ama realite, yani gerçek şu ki: Cebimdeçok para olmasını istiyorsam her zaman dahafazla çalışmam lazımdı. Örnek olarak, kaçak iş.Kaçak iş inşaat sektöründe bayağı yoğundu. Si-yasetçiler ve sendikacılar bunu “illegal iş” olaraktanımlıyorlardı. Onun için kaçak işe sahip olan in-sanlar BRD (Almanya'da) kriminal olarak gösteri-liyorlar. Siyasetçiler, yargı kurumları ve sendikalarbu konuda el ele işçilere karşı örgütlenmiş du-rumdalar. Sendikacılar kendi üyelerini böylesi in-sanları tesir etmeleri için gün be gün yönlendiriyor.Kısacası işçiler işçilere karşı örgütlendiriliyorlar.Meslek döneminde işverenimle bir defa tartıştım.İşçileri çok riskli koşullarda sömürdüğünü ve buişçileri hayatı tehlikeye soktuğunu dile getirdim.İşverenim, yani patronumun reaksiyonu tehditve baskıydı. “Ya sana verilen işi yaparsın, ya daseni sorumlu kişiye bildiririm” diye tehdit etti.Başka bir dönem aynı eleştiriyi yaptığında, sonuçolarak işten kovuldum. Atılmamın nedeniyse as-lında bir gerekçe olarak kabul edilemezdi. Ben iş-çilerin ve yapılacak işin daha iyi organize edilme-sinden yanaydım. Almanya’da bir işçinin açık konuşması, düşüncesinidile getirmesi, haklarını savunması, haksızlığa karşıçıkması, emirleri eleştirmesi veya düzeltmesi, ba-ğımsız hareket etmesi v.s. yasaktır. Bir firmadaveya tesiste bir işçi için özgürlük yoktur. Dolayısıylabu toplum içinde bana, bir işçi olarak, özgürlükyoktur. Biz işçiler için 24 saat baskı ve sömürü sözkonusudur. Bankaya gidip maaşımı almak istersem,bir dilenci muamelesi yapılıyor. Bir devlet dairesinegidip bir belge istediğimde ırkçılıkla karşılaşıyorum.Sigortaya gidip tazminatımı istediğimde bir do-landırıcı muamelesi görüyorum. Ev sahibine gidipyan giderlerimin fazlasını geri istediğimde bir eşkiyamuamelesi görüyorum. Kısacası, nereye gidersemgideyim banka, işveren kurumu v.s. her zamanbana baskı ve ilkel muamele yapılıyor.Birgün de işsiz kaldığımda İşveren Kurumu’na(Arbeitsamt) bağlı kaldığımda onların emir ve ya-salarına göre yaşamam lazım. Bunların yasalarınaemirlerine uymazsam, işsizlik param kesiliyor,halbuki bu para benim kendi param, neticedeben bunları çalıştığım dönemde ödedim. Özgürlükve demokrasiden bahseden siyasetçiler aslındaparanın çoğalmasının özgürlüğünden bahsedi-yorlar. Kendi egoistliklerini yaşamanın özgürlü-

ğünden bahsediyorlar. İnsanların hayatıyla oynamaözgürlüğünden bahsediyorlar. 30 senedir inşaatta çalışıyorum. 1948’de Alman-ya’nın Hamburg kentinde doğdum. Çocukluğumuyoksul koşullarda geçirdim. Liseye gittim. Sokaklardave okullarda yoksulluk ve Nazi kültürü yaygındı.İyi bir ortamda ders çalışıp ve okula gitme imkanımyoktu. Liseden sonra meslek yapmak zorunda kal-dım ve bütün çevrem, arkadaşlarım işçiydi. O zamanlar 68´lerin ve üniversite hareketinin neoldugunu tam olarak anlıyamıyorduk. Sendikalıarkadaslarımız ne bize bunu anlatabiliyorlardı nede anlatmak istiyorlardı. Bizim böylesi ve dahaileri hareketlere sempatimiz, RAF’ın (Kızıl OrduFraksiyonu) egemenlere karşı yaptıkları ilk ey-lemlerden sonra başladı. Onların eylemleri bizehitap ediyordu. Bizde Nazilere, zenginlere ve hak-sızlığa karşı şiddet uygulamak istiyorduk ve buarzu gittikçe büyüyordu. Ben ve iş arkadaşlarımınçoğunluğu RAF’a sempati duyuyorlardı. RAF, za-manında bizi örgütlemeyi yani işçi sınıfını örgüt-lemeyi ön plana koyup bizimle hareket etseydi, kibiz de tam bunu istiyorduk, o zaman bu tarih çokdeğişik şekilde yazılacaktı. Ben ve arkadaşlarımınçoğu buna hazırdık. Ama malesef RAF´ın bu gücü(işçileri) görmemesi, anlayamaması ve sonuçolarak örgütlememesinin nedenlerini hepimiz bi-liyoruz. RAF´ın militanları da burjuva ailelerdengeliyorlardı. Hiç kimse bu gerçeği görmedi ve gör-mek istemedi, genç işçiler iyi bir bilimle donanmışve silahlanmış şekilde, bu sistemi kökünden sal-layacak bir potansiyele sahiptir. Birden komünist düşünce her tarafta hakim oldu.Kurum ve örgütler mantar gibi her tarafta yerdensıçrıyorlardı. 10 sene icinde 150’yi aşkın K-Grupları(Komünist Grup ve Örgütler) mevcuttu. Her kurumkendi kendine şu propagandayı yapıyordu: EsasMarksizm Leninizm bizdedir. Ve sonuç olarakyaklaşık 150 K-Grubu çok bilmiş tarzla, açık açık“esas ve gercek Marsizm-Leninizm” için dövüşü-yorlardı. Bana ve meslektaşlarıma bu çok iticigeliyordu. Bütün bu K-Gruplarında sadece üni-versiteliler vardı ve bunların hepsinde aynı alış-kanlık veya hastalık gözlemleniyordu: Ben herşeyibiliyorum, bana iktidarı verin! Toplantılarda bana“bilinçsiz” işçi muamelesi yapılıyordu. Onlarınemirlerini ve rituellerine karşı çıktığım için sinir-leniyorlardı. Onların tarzları bana benim işverenleri hatırlatı-yordu. Ben de işyerinde emir ve komut verenşeflerle karşılaşıyordum. Onlar da çok okumuş,üniversite bitirmiş çok bilmiş emir veren, tecrübesizküçümseyen şeflerdi. Okumaya ve bilime karşıdeğilim, ama kitlenin güvenini kazanmak lazım,emirlerle olmaz, bu herkes için geçerlidir. Tersisubjektif, yüzeysel ve geçicidir. Ama bazı şeyleri öğrenebildim bu kısa zamanda:•Bir işçinin ekonomik durumu ve yerinin, sistemdeçok önemli bir güç, hem de en büyük güç olduğunuanladım. Bizim sadece iş gücümüz vardır ve onuniçin iş, çalışmak, isterse kaçak olsun doğrudur. •Tercübelerime güvenirsem hiçbir propagandabeni yanlış bir tarz ve çizgiye yönlendiremez. •Tecrübeler tekrar ve tekrar yaşanılırsa, değişimgerçekleşir. •Bir iş yerinde işçi için özgürlük demokrasi v.s.yoktur, dolayısıyla bu toplumda özgürlük ve de-mokrasi olamaz.•Doğru yerde doğru eylem, hareket insanları po-litize eder. Her bildiriden daha güçlüdür amabunun yerini almaz.•Önderlik ve güvenceyi kazanmak lazım. •Yeni siyasal değişimler işçilerle ve gençlikle be-raber gerçekleşir.•Tekelleşme ve zorunlu işler burjuva özgürlüğünve demokrasinin sömürü aletleridir.

*Eski bir RAF üyesi

STECRÜBE GERÇEK OLANDIR

KONUK YAZAR ≫ manny*

gençlerimiz, çeteleşme içerisinde ve maf-ya vari organizasyon içerisinde olsalarölümleri anlayacağız. Fakat ölenlerimizhepsi düzgün, temiz gençler. Aileleriyle,arkadaşlarıyla iyi ilişkiler içerisinde, pay-laşımcı dürüstlüğe önem veren gençlerdi.İşte böyle gençlerimizi çetelere kurbanveriyoruz. Buna içim yanıyor.”

Toplumsal duyarlılıkSokağa hakim olan sistemin kirli ilişkileriİkitelli’de de halkı evlerine kapatarak, ör-gütsüz bir şekilde, birbirlerinden uzak ya-şamasını dayatıyor. Devrimci güçlerin gö-rece zayıf olduğu bu yerlerde halkın so-runları, çektiği acılar sahipsiz bir şekildesessiz bir çığlık gibi sokaklarda dolaşıyor.Anne Karkızda oğlunun ölümüne nedenolan bu soruna dikkat çekiyor ve ekliyor“Toplum birbirinden uzaklaştırılmış. Oğlu-ma saldırı sırasında kimse sesini çıkarma-mış. Burada çeteleşme insanları korkuiçerisinde ses çıkarmadan yaşamaya zor-luyor. Birlik olamıyoruz. Birlik olmamız la-zım.”

Halk adalet istiyorBaba Karkız oğullarını yitirmelerinin ar-dından yaşanan hukuk süreci içerisindedevletin çeteleri koruduğuna dair ön gö-rüleri iyice somutlaşyacak şeyler öğren-miş. Baba Karkız mahkeme sürecini anla-tırken, devletin katilleri koruduğunu şu

şekilde aktarıyor: “Birinci mahkemedegittik, 4 kişilerdi içeride. İlk duruşmadamahkeme 3 kişiyi hemen serbest bıraktı.Ve bir kişiyi tutukladı. Aynı duruşmadabenim yeğenim karara itiraz ettiği içingözaltına alındı ve 1 ay tutuklu kaldı. Cina-yeti işleyenler serbest bırakılırken mağ-dur taraf yaptığı itirazdan dolayı, acısınıdışa vurduğu için 1 ay tutuklanıyor. Bu na-sıl adalet. Devlet, mağdurdan yana tarafolması gerekirken katilleri koruyor.”Abla Nesrin Karkız ise adliye koridorların-da yaşadıklarını şu şekilde aktarıyor: “İlkduruşmada katillerin serbest bırakılmasıgörülmüş bir şey değil. Ellerinde yeterlikanıt varken kan örnekleri ve tanıklarvarken mahkeme katilleri serbest bıraktı.İkinci duruşmada ise avukatlarımız aracı-ğılığıyla yaptığımız baskıdan dolayı, alınankararları kötünün iyisi olarak değerlendi-rebiliriz. İkinci duruşmada serbest bırakı-lanlara yurt dışı yasağı konuldu. Ve kayıpolan iki kişinin zorla mahkemeye getiril-mesi kararı alındı. Ülkemizde ekmek çalan çocuğa 9 seneceza veriyorlar. Demokratik hakları içinbasın açıklaması yapan insanlara uzunsüre hapis cezaları veriyorlar. Ancak katilve katile yardım edenler 6 ay içeride yat-tıktan sonra elini kolunu salayarak dışarıçıkıyor.”

Sorunlar karşısında örgütlenmek gerekiyorKarkız ailesinin yaşadıklarından çıkardık-ları sonuç ise sorunlar karşısında örgüt-lenmek oluyor. Tek başına mücadele et-menin sonuç getirmediğini ancak örgütlümücadeleyle sonuç alınabileciğini aktaranAbla Karkız şu şekilde ifade ediyor örgüt-lenmenin önemini: “Yaşadıklarımız bizebirçok şeyi öğretti. Özellikle insanlar dev-lete çok güveniyor. Oysa bu devlet katilleriçetecileri koruyor. Katilleri yedirip içiripbesleyecek, silihlandırıp daha sonra toplu-mun içerisine salıyor; yeni canlara kıysındiye. İnsanlarımızda toplumsal duyarlılıkne yazık ki azalmış. Ölen gençlerimiz içinyaptığımız yürüyüş sırasında bizi takipedenler okul bando ekibini izler gibi takipediyorlar. Toplumsal duyarlığın azalması-nın sebebi tabi ki sistem ve yarattığı ilişki-ler ağı. İnsanlarımızı bu bataklıktan kur-tarmamız gerekiyor. Bunun için de örgüt-lülük şart. Birlikte hareket etmemiz lazım.Biz devletin adaletine güvenmiyoruz. Dev-letin adaleti sağlayacağına inanmıyoruz.İnandığımız bir şey varsa bizim mücadeleetmemiz gerekti-ğidir. Adaletibiz sağla-yacağız.”

15

olayında bile yıllar süren tutukluluklar yaşanırken,bu organize olayı gerçekleştirenler ise tahliye edi-liyor ya da kısa süreli cezalara çarptırılıyor” dedi.Dersim Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Öz-kan Tacer ise, adaletin devasa adalet sarayları ku-rularak sağlanamayacağının bu davada da görüldü-ğünü ifade ederek, “Mahkeme başkanının yanlı tu-tumlarını biliyoruz. Bu haksızlığa dur demek içinburadayız. Son 1 yılda aynı bölgede 4 tane fi-danımız katledildi. Bunun Dersimlilere yö-nelik özel bir durum olduğunu düşünüyo-ruz.” dedi.

14-15_Layout 2 9/8/11 5:36 PM Page 2

Page 16: 10-20 Eylül 2011

Halkın Günlüğü 10-20 EYLÜL 2011dünya yorum16

Tunus ve Mısır’ın ardından Libya’da da eskidiktatör devrildi. Burjuva basın olayı günlercemanşetten verdi. Peki bundan sonra ne ola-cak? Mısır ve Tunus’taki yeni gelişmelere ba-kılırsa diktatörlük yeni iktidar sahiplerinedevredilecek

Sırça köşklerin bol hizmetkarlı, altın kaplamalı havuzlu bah-çelerinde süren rüya, en parlak yerinde bir kabusa dönüştü.Cennetin ilk bahçelerinin kurulduğu bu topraklar her zamanbir savaş malzemesi olarak vazgeçilmez bir adres oldu. İlkimparatorlukların, köleci devletlerin ortaya çıktığı ve nesildennesile geçen köle ilişkilerinin yeniden düzenlendiği uzun birtarihsel serüvene ev sahipliği yapan Ortadoğu toprakları...Tabi köleler için her zaman kötü şeyler olmadı, bazen onlarınlehine gelişmeler de yaşandı. Köle olmalarına itiraz etmedikleriya da başka bir deyişle kölelikleri daimi olmak koşuluyla.

Tunus’ta gördüklerimiz, Mısır’daki ateşin dumanları, Cezayir,Bahreyn gibi ülkelerde şöyle bir dolaştıktan sonra Libya’dakonakladı. En son gelinen nokta ise Muammer Kaddafi’ninsırra kadem basmasıyla nihayete erdi. Biraz içeriden, birazdışarıdan itmeyle tarihi diktatör, gördüğü rüyanın son kısmınıkabus olarak gördü. Daha önce de belirttiğimiz gibi buradayaşanan isyanlar, meşru bir talebin yansıması olarak halkıniçerisine girdiği bir boyut ifade etmekteydi. Ancak sadecebu kadar. Yani yaşanan isyanlar halkın haklı taleplerinin biryansıma düzeyini ifade etmesiyle birlikte ona hizmet ederekiçerikten yoksun bir seyirde devam etti. Ve yeni iktidar sa-hipleri daha Kaddafi’nin düşürülmesinden yani halkın ilkkımıldanışından sonra efendilerine göz kırpıp bizi görün de-diler. Hizmet edilmeye duyulan hürmet, burada yeşerenyeni temsilcileri hemen kucaklamaya götürdü.

Gelinen noktada halkın durumunun ise öncekine göre göreceliolarak iyileşeceği kesin ama taleplerinin neresinde olacağıise kuşku götürmeyecek kadar açıktır.

Yeni hükümdarlar sahnedeKaddafi’nin hükümdarlığının sona erdirilmesi sözde demokrasive özgürlük vaadleri, insan hakları vb bir sürü safsataylaişe koyulan emperyalist hegomanya ve yeni uşakları, yeniLibya’yı kurmak için harekete geçti. Aynı süreç Irak, Afga-nistan toprakları üzerinde de geliştirilmiş ve ağır kayıplarlahegomanyalarını kuran emperyalistler, burada da “demok-rasi”yi tesis etmeye koyulmuşlardı. Ama sürüklendikleribataklığa halkı da peşlerinden sürüklediler ve bugün hala obataklık emekçi halkı yutmaya devam ediyor. Ancak bu ül-kelerdeki zenginlikleri elde etmeyi, tamamen değilse bilekısmen başardılar. Şimdi aynı süreç Libya’da da işlemeyebaşladı.

Basına yeni malzemelerHem ülkemizde bulunan uşak basın, hem de dünya basınıbüyük bir iştahla verdikği haberlerde, bir diktatörün sonufilmini defalarca kez yayınladı. Manşetlere bu filmi taşıdılar,elbette sponsorları unutmadan. Libya temas grubu ve geçici

Açlık ve kuraklığın pençesindeölümle karşı karşıya olan Somalihalkı, emperyalistlerin ve Türkdevletinin sahte sevgi gösterile-rine ev sahipliği yapıyor. Erdoğanve şürekası uşaklığı dolayısıylaparçası olduğu bu tabloya yaptığıziyaretle yakından izledi

Somali’de yaşanan açlık, kıtlık, kuraklıkve katliamlar emperyalist-kapitalist sis-temin gerçek yüzüdür. ‘Kapitalistler fır-satını bulduğunda ağacın gölgesini bilesatar’ gerçekliği Somali vb. ülkelerde somutifadesini buluyor. Bu anlayış eksenindegelişen sistem, insanlığı kendine yabancıkılarak düşmanlaştırıyor. Açlıktan derilerive kemikleri bir birine yapışmış insanlarınüzerinden çıkar sağlamaya varan bu ya-bancılaşma, insanlığın geldiği en vahimnoktadır.

Alabildiğine azgınca bir sömürüye tabi tu-tulan halklar açlık, kıtlık ve ölümler ya-şarken; on binlerce çocuk yetersiz bes-lenmeden ve çeşitli hastalıklardan dolayıkatledilirken, bu ortamı yaratan “bir avuç”,“insan” servetlerine servet katıyor; açlıkordusu büyürken, bu açlıktan beslenenservetler de buna bağlı olarak katlanıyor.

Türk devletinin sözcülerinin ailece ger-çekleştirdiği Somali ziyaretinde sahte sevgigösterileri sergilendi. Emperyalist sisteminyarattığı tabloyu efendilerinden icazet ala-rak görmeye giden Türk devlet şürekasıgözyaşı dökme yarışıyla dünya halkların-dan yardım dilendiler. Elbette uşaklık po-litikalarıyla bu durumun bir parçası ol-dukları gerçekliğini maskeleyerek.

Somali’de kameralar karşısında çocuklara“şefkatle” yaklaşma çabası-rolü kabusadönen Erdoğan, aç çocukların saçlarınıyapmacık okşarken kameralara göründü,Açlıktan nefesi kokan ve kuraklıktan do-layı yıkanamayan, ceset kokusu ağırlığındakokuları yayılan çocukların rahatsızlığınıburnunu kameralara yansıttı. Acaba ziyaretesnasında yaratılan tabloya nasıl katkısunduklarını hiç düşündüler mi bilmeyizama yapacakları rantın hesabında ola-cakları kesin. Tabi bazı sermaye çevrele-rinin kara para aklama hesaplarını daunutmamak gerek. Gönderilenlerin gaspedilmesi bir yana bu yardım malzemelerinigönderenlerin burada insan ticareti ya-pacakları geçmiş pratik deneyimlerle is-patlıdır.

Açlıkla ve kuraklıkla gelen ölümBasına yansıyan haberlere göre 12 mil-yon nüfuslu ülkenin yarısı açlık tehli-kesiyle ‘yaşıyor’. Son üç ayda beş yaşınaltındaki yaklaşık 90.000 çocuk açlıktanölürken, gereken yardımın ulaşmamasıdurumunda 500.000 çocuğun daha öle-bileceği belirtiliyor. Birleşmiş Milletler(BM) ise bu durum karşısında Somali’deaçlık ilan edip yardım yapma çağrısındabulundu. Bölgede gıda yardımı dağıtankamyonlar yağmalanıyor. Ayrıca dişedokunur bir yardım bölgeye kesinlikleulaşmamakyor; ulaşanlarda çalınarakbüyük marketlerde satılıyor.

Emperyalist devletlerin bölgedeki esasdikkatini çeken ise oradaki açlığın ge-tirdiği trajedi değil. Somali birçok yeraltı ve yer üstü zenginliğine sahip; uran-yum, demir, kalay, bakır, doğal gaz vepetrol, bunlardan sadece bazıları. Buzenginlik, emperyalistlerin ve işbirlik-çilerinin gözetiminde. Gözleri Somali’nin üzerinde olan emperyalistler ve iş-birlikçileri önce yardım sonra hakça ya-tırımla gündemdeki yerlerini alıyorlar.İnsani yardım toplama işiyle kolları sı-vıyor sonra da büyük bir “demokrasi”savaşına tutuşuyorlar. Dünya halklarıise tüm bu gelişmeler karşısındasus-mayı tercih ediyor. Haydutların ise bun-dan rahatsız olduğunu söyleyemeyiz.Zaten istenen de odur. Ki deyim yerin-deyse “azrail Somali’ye gelse can alacakkimseyi bulamayacak”.

Açlığın kemiğe dayandığı ve hatta ke-mikleri erittiği ülkeye giden “kişiler” ve“yardımlar” tamamen açlığı, kıtlığı veölümleri yaratanları gizleme çabasındanbaşka bir şey değildir. Açlığı, kıtlığı, se-faleti, sömürüyü ve ölümü yaratanlarınmevcut gerçeği gizleme çabası boşuna!

Somali’ye gönderilen yardımlar, yardımtoplayan kurumların niteliği, kampan-yalar ve bu kampanyaları düzenleyensermayedarların çıkarları doğrultusun-da incelendiğinde tüm bu yürütülençalışmalar, açlıktan öldürdükleri So-mali halkının üzerinden sömürüyü ye-niden derinleştirmek ve açlıktan yineaçlık çıkartarak kendi “servetlerini”garantiye almaktan başka bir şey de-ğildir. Tıpkı bütün şaşalı görüntüleriyleSomali’deki “ölü hayat” kokularını so-luyan AKP ve şurekasının şovu gibi...

İki yüzlülüğün resmi

KADDAFidevrildi, pekisonra?

16-17_Layout 2 9/8/11 5:32 PM Page 1

Page 17: 10-20 Eylül 2011

17dünyakonseyin başarıları övmekle bitirilemedi. Ancak yeni dü-zenleme hakkında, çok derine inilmedi. Nedeni aslında çokbasit; sponsorlar aslında hem yönetmen hem de yapımcılığıüstlendi ve böyle olmasını salık verdiler. Burada asıl yaşanan; kurulan ya da kurulacak olan “yeni”Libya’nın durumudur. Halkın haklı muhalefetinin yanı sıradevrimden yoksun bir bakışla hareket edilmesi basınınçokça övdüğü gibi bir zafer değildir. Kuşkusuz bir diktatördevrildi, buna kaniyiz. Ancak bu yeni bir diktatörün kurulmasıpahasına oldu. Çünkü yeni Libya’nın kimler tarafından venasıl yönetileceği ve kime hizmet edeceği belli. Bu da em-peryalist güçlerin kendisidir. Emperyalizmin içerisinde bu-lunduğu buhrandan çıkabilmesi için kendisine yeni tazekanlar bulacağı Ortadoğu’da, canlı bir pazar bulunmaktadır.Haliyle de köhnemiş olan krallıkları, şeyhlikleri yenidenrevize edip kendi iktidarını kurmaya çalışarak, bulunduğukrizden çıkma gayretindedir.Burjuva basının öve öve bitiremediği temel gerçeklik bunokta üzerine örülüyor. Yani sahiplerinin işlerini kolaylaş-tıracak kamuoyu desteğini sağlamakla mükellef oldular.Şimdi de dikkatler birden “yeni” kurulacak Libya’ya değil,Muammer Kaddafi’nin ailesiyle birlikte nereye kaçtığıüzerine çevrildi. Kaddafi elbette isyancıların eline geçmemekiçin bir taraflara sığınmak durumunda kaldı. Bu zamanakadar yaptıkları karşısında bekleyecek değildi. Ama bundandaha önemli olan, Libya’da nelerin olacağı meselesidir.

Konferansla yazılan bilindik senaryoFransa’nın başkenti Paris’te Libya’nın “geleceğine” dair ya-pılan konferanstan bugüne dek uygulanan fiili uygulamalar,resmileştirilerek karar altına alındı. Türk devletinin dekatıldığı ve 60 ülkenin katılımıyla gerçekleşen konferanstaLibya’nın geleceğine dair çıkan “karar” şöyle oldu: Kaddafiyönetiminin Libya dışında dondurulan para ve mal varlıklarıülkenin yeniden inşası için Ulusal Geçiş Konseyi’ne verilecek.60 ülkenin katılımıyla gerçekleşen konferansta karar oybirliğiyle alındı.Fransa ve İngiltere’nin ev sahipliğinde düzenlenen konferansta,ayrıca emperyalistlerin ve uşaklarının kendi çıkarlarınınkorunması anlamına gelen Kaddafi sonrası “güvenlik ve is-tikrar” sağlanana kadar NATO desteğininde sürmesine kararverildi. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkoziy’nin kararıaçıkladığı konuşmasında, Ulusal Geçiş Konseyi’nden (kiminiçin istendiği açık olan) barış ve uzlaşma süreci başlatmasınıistediklerini de bildirdi.Sarkoziy’nin yaptığı açıklamada Kaddafi’nin “tehdit oluş-turduğu süre boyunca” NATO’nun operasyonlara devamedeceği duyurulurken ve İngiltere Başbakanı Cameron dabenzer ifadeler kullanırken, Libya’daki NATO operasyonlarının“sivil halkı korumak” için devam edeceği belirtilirdi. Bütünbunların Libyi gerçekliğinde ne anlam ifade ettiği somutolarak görülüyor. BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon ise kon-feranstaki konuşmasında, Libya’daki yeni sürece müdahilolmak istediklerini, ‘’Ulusal Geçiş Konseyi ile yakın bir şekildeçalışmak için bu ülkeye en kısa zamanda bir BM heyetigöndermek istiyorum” diyerek yinelemesi de aynı gerçekleriifade ediyor.

Uşaklık baki kaldıBizce durum gayet açık. Bir taraftan yeni uşak iktidar ilişkisikuvvetlendirilirken, öbür taraftan savaş sırasında yıkılıp ya-kılan yerlerin yeniden onarımı ve yapımı söz konusu. Dahaönemliyse; yer altı kaynaklarının kontrolü ve bu kontrolüdünya pazarlarına sunacak yeni bir organizasyon ve planlamayapılması olacak. İsyan sırasında öne sürülen talepler isebir an önce unutturulmalı. Unutturalamazsa da bu kez yineaynı bastırma planı devreye girecek. Dikkatlerin buradanuzaklaştırılmasının nedeni de budur. Diğer taraftan bir nokta daha var. Sokak ortasında işkenceve katliamların devam ettiği gerçeğidir. Bu durum emper-yalistlerin işini bir hayli kolaşlaştıracağa benziyor. Zira böl-gede istikrarsızlık hakim olursa, uzunca bir zaman “de-mokrasi”yi garanti altına almak için bölgeye konuşlanmakgerekecek. Böylece de uşaklığın baki kalmasını sağlamakiçin yeterli müdahaleyi yapacak bir gücün varlığı sağlanmışolacak. Halk yeniden harekete geçerse “demokrasi”ninmuhafaza edilmesi gerekir. Mısır veTunus’ta böyle olmuyormu? Sendikal çalışmaların dahi yasaklanması “devrim”iniçi yüzünü daha net ortaya koyuyor. Halkın sokağa çıkmasınıengellemek için en küçük gösteriler dahi bastırılıyor. Libyaiçin de aynı senaryo geçerlidir. Libya’dan sonra her nekadar kısa sürede çok mümkün gibi gözükmese de Suriyede aynı kaderle başbaşa kalacak izlenimi veriyor.

eçen hafta BaşbakanErdoğan bütün süla-lesi, Bakanlar Kuruluüyeleri, eşleri ve bilu-mum şarkıcı taifesiyleSomali’ye biraz da PR

çalışması kokan “insani yardım” çıkar-ması yaptı. Dünyanın büyük çoğunlu-ğunu acımasızca sömüren emperyalistgüç odakları on binlerle çocuk ölümlerikarşısında arazi vaziyetinde iken Er-doğan, Somali’yi kurtaracak proje, ya-tırımlar peşinde, öncülüğü gene kimseyebırakmadı…Somali, bir Türk firmasının mallarınıtaşıyan geminin 2009’da korsanlar ta-rafından kaçırılmasıyla gündeme geldi.Ne var ki hiç kimse “Neden Somali”sorusunu sormadı. Uluslararası diplo-maside çökmüş devlet olarak tanım-lanan Somali’de 21 yıldır bir devletyapısı bulunmuyor. Kuraklık ve açlıkkol geziyor. Ancak bugün yaşanan kıt-lığın iklim ve kuraklık meselesi olmaktanziyade, son 20 yıldır siyasi otoriteninçözülüşü ve alt yapının tamamen çök-mesiyle ilgili olduğunu da unutmamakgerekiyor.Afrika’nın kaderi 1885 Berlin Konferansı‘yla örüldü. Sömürgeciliğin resmi baş-langıcı olarak kabul edilen Berlin Kon-feransı Avrupalı devletlerin Afrika ül-kelerini aralarında paylaştığı ve bu ül-kelerin siyasi, sosyal ve kültürel du-rumlarına birinci derecede etki etmişolan sömürgecilik tarihinin dönüm nok-talarından biridir. Konferans Portekiz’intalebiyle Alman lider Bismarck’ın sö-mürgeci 14 Batı gücünü Afrika toprak-larını bölüştürmek üzere görüşmeyeçağırmasıyla toplandı. Bismarck’ın hedefiİngiltere ve Fransa’ya göre çok az olanAfrika’daki Alman sömürgelerini art-maktı. Kıtanın o tarihte başlayan talanedilmesi tarihi bugüne kadar farklı şe-killerde devam etti. Klasik sömürge im-paratorluklarından sonra bağımsızlaşmasüreci ardından ABD elebaşılığındakiemperyalizm ve Sovyet sosyal emper-yalizmi arasındaki dalaşmalar-vekaletensavaşlar yerini şimdi de ekonomik devÇin-ABD kapışmasına bıraktı.9.5 milyon nüfuslu Somali sömürgeci-liğin uygulanmasında sömürme, tü-ketme ve yok etme yöntemlerindenfazlasıyla nasibini almış bir ülke. Eko-nomik ve siyasal alanlarda olduğu kadartoplumsal alanda da sömürgeciliğintahrip ettiği bir ülke. Müslüman halkoldukça homojen bir yapıda. Ancak Af-rika’nın 19.yüzyılın sonlarında Avru-palılarca paylaşılması üzerine İngiltere,Fransa ve İtalya’nın Somali topraklarınagirmesi, Somali halkının farklı sömürgesınırlarında sıkışmasına neden oldu.Sömürge döneminin SOMALİ halkınabıraktığı bir diğer miras ise İngiltere’ninEtiyopya’ya bağışladığı Ogaden bölgesi.Burada yaşayan Somalili nüfus gözardı edilerek uygulanan bu politika, So-mali bağımsızlığını ilan ettikten sonraiki ülke arasında savaş nedeni oldu vehalen de sorun devam ediyor.1960 senesinde sömürgeci güçlerceSomali devleti kurdurulduktan sonrasiyasi sistem, çok kısa zamanda kabi-leler arası çıkar çatışmaları sonucuiflas etti. 1969 yılında General SiyadBarre, askeri darbe ile devlet başkanlığı

koltuğuna oturdu. SSCB ile işbirliği ya-parak sözüm ona “sosyalist ekonomi”modelini benimsedi. Ogaden bölgesisorunu nedeniyle Etiyopya’ya saldırdı.Barre’nin 20 yıl süren dikta rejimi 1991yılında Etiyopya destekli muhalif güç-lerce devrildi. Barre hükümetini devi-rerek Başkent Mogadişu’yu ele geçirengruplar sıra iktidar paylaşımına gelinceçatışmaya başladılar. Somali için sonunbaşlangıcı sayılan bu gelişmeler ülkede21 yıldır dinmek bilmeyen iç savaşınnedeni olarak nitelendirilebilir.Somali’de patlak veren iç savaş ve sa-vaşın oluşturduğu trajik koşullar çokgeçmeden yankı buldu. Mart 1992’de“insani yardım” amacıyla BM Somali’yeasker çıkardı, BM iç savaşla baş ede-meyince bu kez Kasım 1992’de ABDülkeye 36.000 asker çıkardı. Ama çokgeçmeden batağa saplandığını görenABD Ekim 1993’de birliklerini apar topargeri çekti. Bu arada SEBAB diye adlan-dırılan radikal İslamcılar örgütlenerekülkenin büyük bölümünü kontrol ederhale geldi. Bu hareketin El Kaide bağ-lantısı olduğu bahanesiyle 11 Eylül’densonra ülkenin güney kesimlerini bom-balayan ABD, 2007’de maşa olarak kul-landığı Etiyopya’ya ülkeyi işgal ettirdi.Şimdilerde Somali’yi ABD destekli birulusal geçiş hükümeti temsil ediyor.Ancak hükümet ülkenin bütününü kont-rol edemiyor. Yönetimi ayakta tutan,Etiyopya askerlerinden oluşan ve “AfrikaBirliği Somali Görevi” adı altında ülkedebulunan yabancı askerler.Afro-Arap güvenlik çemberi içinde ol-duğu için öteden beri tam bir kapışmaalanı içinde olan Somali “İslamcı terörlesavaş” döneminde de önemli bir ça-tışma alanı. Petrolü ve maden rezervlerifakir olan Somali, Batı’nın ham maddeve petrol trafiğinin bağımlı olduğu sugeçidi, Süveyş Kanalı’na açılan bir kapıniteliğinde. Bu açıdan Somali’de askerigüç bulunduran ülke kanalın “güvenli-ğini” de sağlamış oluyor. Ayrıca oldukçauzun kıyı şeridi dikkate alındığında So-mali’yi kontrol altına alma, Hint Okya-nusü’unda ve Doğu Afrika’da kontrolüsağlamak anlamına geliyor. Somali’yiemperyalist güçler için çekici kılan birdiğer unsur ise ülkenin İran körfezineyakınlığı. ABD-İran arasında süre gelengerilim, Somali’nin stratejik öneminitartışılmaz kılıyor. Somali’nin stratejikkonumunu hatırladığımızda gerek BMve gerekse ABD müdahalesinin hede-finin “insani” kaygılar değil, Soğuk Savaşsonrası dönemde çıkan “Yeni dünyadüzeni”nin devamını sağlamak ve Libyaoperasyonunda olduğu gibi, Çin’i kıtaAfrika’sından söküp atmak olduğu ger-çeği karşımıza çıkar.ABD elebaşılığındaki emperyalizmleküresel güç adayı Çin arasındaki karaAfrika’nın zenginliklerini talan etmekavgası bütün şiddetiyle devam ediyor.Bu arada Libya’dan hemen sonra Nisanayında Fransa’nın, eski sömürge alanıiçindeki Afrika ülkesi olan Fildişi Sahili’neyaptığı iç savaş ortamını körükleyenaskeri müdahale de gözlerden kaçtı.Klasik sömürge döneminden beri kendikaderini tayin hakkı engellenen Soma-li’nin geleceği ise emperyalizm var ol-dukça yine dış güçlerce belirleneceğebenziyor.

GSOMALİ: KARA AFRİKANIN KADERİ

EKSEN ≫ ahmet hacalişi k.

16-17_Layout 2 9/8/11 5:32 PM Page 2

Page 18: 10-20 Eylül 2011

yaşam18

Özelleştirmeler, kotalar ve çevre katliamla-rıyla yaşam alanlarını yok eden hakim sı-nıflar, hükümetleri aracılığıyle bu durumu

en üst aşamada devam ettiriyor. 17 Ağustos 2011tarihli Resmi Gazete‘de yayınlanan Çevre ve Şe-hircilik Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hak-kında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ileBazı Kanun ve KHK’larda Değişiklik YapılmasınaDair KHK ile tarım toprakları ve mera alanlarınınranta açılması kararı bu saldırının son olarakgeldiği noktayı işaret etmektedir.Bu rant politikasıyla tarım arazileri, yaylaklar,kışlaklar, meralar vb. kullanım alanları devletinkeyfi kullanım ve rant akınına dönüşecek. Ayrı-ca çıkarılan yasalar da tarafların herhangi biretki müdahil olma durumunu da ortadan kaldı-rıyor. Çıkarılan kararnameyle tarım arazilerininyanı sıra yerleşim alanları ve hayvancılıkta bü-yük bir darbe yemiş olacak. Diğer taraftan çevre boyutuyla de ciddi bir yokoluşun önü açıldı. İmar, ruhsatlandırma, dene-tim, kamulaştırma, kentsel dönüşüm ve tabiatvarlıklarına ilişkin tek yetkili olan Çevre ve Şe-hircilik Bakanlığı, Sit Alanı Koruma Kurulu üye-lerinin görevlerine son verdi. Bu sayede 1685 do-ğal sit alanının statüsü tekrar gözden geçirilecek.

Rantsal paylaşım üzerine kararnameKonuya ilişkin Ziraat Mühendisleri Odası yayın-ladığı bildiri ile bu değişikliğin mevcut düzenle-me ile nereye evrildiğini kamuoyuna açıkladı.24.08.2011 tarihli “HÜKÜMET NE YAPMAK İSTİ-YOR?“ başlığıyla yapılan açıklamada, çıkarılankararla köy yerleşim alanlarının sermayeyeaçıldığını ve tarım alanının niteliğine bakılmak-sızın serbestçe sermayenin bu alana gireceğinive 1. sınıf tarım alanlarının turistik tesis olacağıkaydedildi. Bu kanunla birlikte sadece meralarve verimli tarım arazileri bu süreçten etkilen-

mekle kalmayacak, ayrıca doğal sitler ile aynızamanda doğal sitlerle kesişen arkeolojik, kül-türel ve doğal sit alanlarında tehlike altında ola-cağı ifade edilen açıklamada; “KHK ile 3194 sayılıİmar Kanunu‘nun 27. maddesi değiştirilerek“Köylerde yapılacak yapılar ve uyulacak esas-lar” başlığı altında: “Köy yerleşik alan sınırı içe-risinde, 3.7.2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Ko-ruma ve Arazi Kullanımı Kanunu hükümleri uy-gulanmaz.”Bu değişikliğin anlamı şu; köy yerleşim alanla-rında her türlü yapı, tesis, işletme tarım arazisi-nin niteliği dikkate alınmadan serbestçe yapıla-bilir. Bu uygulamayla özellikle kıyı şeridindekiköy yerleşim alanları tamamen ranta açılacak.Birinci sınıf tarım arazilerine turistik tesisler,villalar, sanayi tesisleri yapılacak.Bir diğer konu ise mera alanlarına ilişkin. Sözkonusu kararname ile 3194 sayılı İmarKanunu‘na ek madde eklendi. Maddenin önemlibölümleri şöyle: “Mera, yaylak ve kışlakların ge-leneksel kullanım amacıyla geçici yerleşim yeri

Gerze’de polis, jandarmave patron “ortaklığı”

Köylerine termik santral ya-pılmasını engelleyen ve son-daj ekibinin geçiş yapmasınaizin vermeyen köylülere; pat-ron, jandarma ve polis işbirli-ğinde saldırı düzenlendi

Sinop'un Gerze İlçesi’ne bağlı Yaykıl Kö-yünde yapılması planlanan termik sant-

rale karşı direnen köylüler yine saldırı-ların hedefi oldular.Sondaj ekipleri yüzlerce jandarma vepolis eşliğinde Yaykıl Köyü'ne girmek is-tedi. Anadolu Grup tarafından yapılmasıplanlanan santral alanında çadır kura-rak nöbet tutan köylüler, şirket yetkili-lerinin ve sondaj ekibinin alana girmesi-ne izin vermedi. Köylülerin şirket yetki-lilerini engellemesi üzerine polis ve jan-darma ekipleri halka saldırdı. Saldırı so-

nucu çok sayıda köylü yaralandı.Daha sonra termik santrale karşı çıkanve sondaj ekiplerinin geçiş yollarına ba-rikat kuran köylülere polis tekrar bibergazı ve coplarla saldırdı. Saldırıda dörtkişi ağır yaralandı, polis ile köylüler ara-sındaki gerginlik uzun süre devam etti.Biber gazı ve cop kullanılan polis saldırı-sında 25 köylü yaralandı, gözaltına alı-nan köylülerden de 1 kişi tutuklundı.Saldırılara rağmen geri adım atmayan

Demokratik Haklar Fede-rasyonu, termik santral-lere karşı direnen Yaykılköylülerinin mücadelesiniülke genelinde destekle-me çağrısı yaptı

Sinop’un Gerze İlçesi’ne bağlı Yay-kıl köylülerinin termik santrallerekarşı vermiş olduğu mücadeleyedair bir açıklama yapan Demokra-tik Haklar Federasyonu (DHF),“Yaykıl köylülerinin militan müca-delesi, ülkemiz yoksul ve toprak-sız köylülüğünün HES, RES ve ter-mik santral yağmasına karşı dire-nişine yol gösteriyor!” dedi.AKP hükümetinin emperyalizmlekolkola girerek ülke halklarınınemeğini yağmaladığı, yaşam alan-larını peşkeş çektiği ifade edildi.Açıklamada, “Bir yanda ABD ve ABemperyalistlerine uşaklıkta sınırtanımayan AKP hükümetinin kır-ları yağma ve talan politikasınınyürütücülerinden olan patronlarkulübü Anadolu Grubu’na bağlıDOKAY şirketinin taşeron firmasıve onun hizmetine sunulan tümyerel devlet erkânı ile jandarma vepolis birlikleri… Diğer yanda isebaşta Yaykıl köylüleri olmak üzereçevre köylerden ve Gerze’den ge-len; toprağı için mücadele verenemekçiler…” ifadelerine yer verildi.Devletin azgın saldırılarının tümhızıyla sürdüğüne vurgu yapılanaçıklamada, “Yaykıl köylülerinindirenişiyle püskürtülen şirket vedevletin kolluk güçleri, son iki

gündür, köylülerin evlerini ateşeverecek derecede gözü dönmüşbir şekilde Yaykıl Köyü’ne taarruzediyor!Panzerlerin, yakın mesafeden atı-lan gaz bombalarının ve hatta si-lahların kullanıldığı saldırılardaonlarca köylü yaralanırken, bazı-larının ise durumunun ağır olduğubiliniyor!Öte yandan polis ve jandarma, atı-lan gaz bombalarının yoğunluğunedeniyle başlayan orman yangı-nına ve bazı köy evlerinin yanma-sına da göz yummaktadır!Bir yandan Yaykıl köylülerinin ev-leri ve ormanları yanarken, biryandan polis ve jandarma köylü-lerle çatışarak, şirketin sondajyapmasını sağlamaya çalışmakta-dır!İşte bu tablo, içerisinde yaşadığı-mız faşist diktatörlük koşullarınınve yoksul köylülüğün toprak veözgürlük mücadelesinin en barizresimlerinden birisidir!” denildi. Açıklama şu sözlerle sona eriyor;“AKP hükümeti, ABD ve AB em-peryalistlerinin emirleri doğrultu-sunda sömürü, baskı ve zorbalığındozunu arttırdıkça emekçilerin veezilenlerin öfkesi de kabarıyor, ya-yılıyor!Demokratik Haklar Federasyonu(DHF), Yaykıl köylülerinin onurlumücadelesini sahipleniyor.DHF, başta kendi örgütlülükleri ol-mak üzere tüm devrimci, demo-krat ve ilerici kamuoyuna, bu mü-cadeleyi ülke genelinde destekle-me çağrısı yaptı.

‘Devlet, azgıncasaldırıyor!’

Tarım alanlarıranta açıldı

Sit alanlarını daha rahat peşkeş çekmekiçin önüne çıkan engelleri kaldırmaya dö-nük uzun zamandır çalışmalar yürütenAKP hükümeti, sit alanları için yetkili ko-ruma kurulunuda feshederek son noktayıkoymuş oldu. Konuyla ilgili açıklama ya-pan Çevre Mühendisleri Odası BaşkanıMurat Taşdemir çıkarılan kararnameyi şusözlerle eleştirdi; “Bakanlık, doğal sit alan-

Sit Alanı Koruma

18-19_Layout 2 9/8/11 5:27 PM Page 1

Page 19: 10-20 Eylül 2011

19

olarak uygun görülen kısımları valilikçe bu amaçla kurula-cak bir komisyon tarafından tespit edilir. Bu yerlerin ot be-deli alınmaksızın tahsis amacı değiştirilerek tapuda Hazineadına tescilleri yapılır. Bu taşınmazlar, bu madde kapsamın-da kullanılmak ve değerlendirilmek üzere, belediye ve mü-cavir alan sınırları içinde kalanlar ilgili belediyelerine, diğeralanlar da kalanlar ise İl Özel İdarelerine veya özel kanunlar-la belirlenen ilgili idarelere tahsis edilir.Mera, yaylak ve kışlakların 12.03.1982 tarihli ve 2634 sayılıTurizmi Teşvik Kanunu uyarınca ilan edilen turizm merkez-leri ile kültür ve turizm gelişim bölgeleri kapsamında kalankısımları, ot bedeli alınmaksızın tahsis amacı değiştirilerektapuda Hazine adına tescil edilir ve bu yerler, 2634 sayılı Ka-nun çerçevesinde kullanılmak ve değerlendirilmek üzereKültür ve Turizm Bakanlığı’na tahsis edilir.”Çok açık bir biçimde mera alanlarının kullanımı, bu konuda-ki yetkili komisyonlar devre dışı bırakılarak il özel idareleri-ne, belediyelere ve Kültür ve Turizm Bakanlığı‘na tahsisi ön-görülüyor.Yapılan değişikliklerle, tarım toprakları ve hayvancılığınvazgeçilmez beslenme kaynağı meralar amaç dışı kullanı-ma, ranta açılıyor.” ifadelerine değinildi.

Devlet, ülkedekibütün üretim ve

yaşam alanlarınırantsal dönüşü-mün hizmetineaçıyor. Tarfların

müdahil olmasınıengelleyen karar-name ile sit alan-

ları, meralar, tarımarazileri vb hepsibakanlığın ve bü-

rokratların keyfitutumu ile rant

alanına çevrilebi-lecek

iyaseten Said Nursi’nintarihsel fonksiyonu Said Nursi’nin en önemliözelliği, hayatı boyunca,başından beri son derecekararlı bir biçimde komü-

nizme karşı gelmiş olmasıdır. 1. Dünya Sa-vaşı sonrası, dünya çapındaki siyaset sah-nesinde oluşan kapitalist kampla komünistkamp arasındaki çatışmada Said Nursi, ter-cihini anti-komünizmden yana yapmıştır.Rusya’daki Ekim Devrimi’nden (1917) ikisene sonra kaleme aldığı bir eserinde Saidşöyle demektedir:“Kızıl Rusya’dan çıkarak, kızıl ateşler vekızıl kıvılcımlar saçan ve birer birer dünyaşehrinin mahallelerini saran ve oraları yakıpkavuran; bazı yerlerde de nifak ve şikakateşleri saçarak, kardeşine, ‘Kardeşini öldür!’diye bağıran ve en nihayette, âlem-i Hıris-tiyaniyeti yakıp kavurup harman gibi sa-vurduktan sonra âlem-i İslâm mahallesinisaran ve evimizin saçaklarına kıvılcımlarısıçrayan ve çok büyük ve çok dehşetli birbelâ olan komünizm gibi azîm bir yangınakarşı itfaiye vazifesini üzerine alan Risale-i Nur, Müslümanların ve beşerin en büyükve yegâne tahassüngahı (kalesi) ve enbüyük melceidir (sığınadır).” (Tarihce-i Hayat,sayfa, 497) İlkin Osmanlı İmparatorluğu’nun daha sonrada Türkiye Cumhuriyeti’nin Tanzimat’tan(1839) beri süre gelen “Batılılaşma” serüvenidoğrultusundaki münakaşaya, iki ana nok-tada Said Nurside katılmıştır. Birincisi, ideo-lojik saflaşma açısından, “âlem-i Hıristi-yaniyeti yakıp kavuran… Komünizm gibiazîm bir yangına karşı itfaiye vazifesiniüzerine alan” Said’in böylesi bir misyonunzaviyesi ile hareket ettiğidir. İkincisi, bumünakaşada Said, İslam diniyle Batı’nınsadece bilgi ve teknolojisinin harmanlan-masını esas almış ve önermiştir. Dolayısıylaardıllarının büyük önem atfettikleri “Dinlerarası diyalog” söylemine rağmen Said’in,Batı’ya bakışı ve yaklaşımı tamamen prag-matisttir. Türkiye’de yeni cumhuriyet reji-minin, Batı’yı model alarak, yapısal deği-şiklikten geçmekte olduğu 1930’larda Said,Batı hakkında şu fikirleri öne sürmüştür:“Avrupa ikidir: Birisi, İsevîlik din-i hakikî-sinden aldığı feyz ile hayat-ı içtimaiye-ibeşeriyeye nâfi’ san’atları ve adalet ve hak-kaniyete hizmet eden fünunları takip edenbu birinci Avrupa’ya hitap etmiyorum. Belkifelsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetinseyyiatını mehasin (iyilikler) zannederek,beşeri sefahete ve dalalete sevk eden bo-zulmuş ikinci Avrupa’ya hitap ediyorum.Şöyle ki: O zaman, o seyahat-ı ruhiyede,mehasin-i medeniyet ve fünun-u nâfiadan(faydalı) başka olan malayani (faydasız) vemuzır felsefeyi ve muzır ve sefih (eğlencedüşkünü) medeniyeti elinde tutan Avru-pa’nın şahs-ı manevîsine karşı demiştim:Bil ey ikinci Avrupa! Sen sağ elinle sakîm(hasta) ve dalaletli (azgın) bir felsefeyi vesol elinle sefih ve muzır bir medeniyetitutup dava edersin ki, beşerin saadeti buikisi iledir. Senin bu iki elin kırılsın ve şu ikipis hediyen senin başını yesin ve yiyecek.”(17. Lema, sayfa, 115.)1930’larda Batı’nın “muzır hayat ve felse-fesine” beddua eden Said Nursi, 2. DünyaSavaşı sonrasında Bağdat Paktı’nın (CENTOCentral Treaty Organization) 24 Şubat1955’de Türkiye, İran, Irak, Pakistan ve İn-giltere tarafından kurulmasını desteklemişti.O dönemde çok güçlü olup, yayılma istida-

dında olan Sovyetler Birliği’ni durdurmayıamaçlayan Bağdat Paktı’nın kuruluşunuSaid Nursi büyük bir sevinçle karşılamıştır.Bu vesileyle Türkiye’nin CumhurbaşkanıCelal Bayar’a ve Başbakanı Adnan Mende-res’e bir mektup yazarak CENTO’nun, Müs-lümanların ve dünyanın barışını sağlaya-cağını ifade etmişti. (Emirdağ Lahiası, sayfa,437)Said Nursi’de anlaşmakKendisinin ya da talebelerinin kaleme aldığı,Said Nursi’nin eserleri olarak bilinen Risa-le-i Nur’un tamamı altı bin sayfadır. Ku-ran’ın temel alındığı ve ondan yapılan alın-tıların ağırlıkta olduğu bu hacimli külliyattaspritüal bir dil hâkimdir. Said Nursi hakkında,Nur hareketi çevresinden gelen araştırma-cıların yaptıkları onca biyografik çalışmanınyegâne kaynağının Risale-i Nur olduğu gözönünde bulundurulacak olunursa, sonuçtabu biyografi çalışmalarının dönüp dolaşıp,örneğin, Türk Milli Marşı’nın söz yazarıMehmet Akif Ersoy’un “Viktor Hügo’lar,Sekspirler, Dekartlar edebiyatta ve felsefede,Said Nursi’nin bir talebesi olabilirler”(Sözler,sayfa, 764) gibi abartılı yorumlarınaatıfta bulunmalarına şaşmamak gerekir.Öte yandan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucuideolojisi olan Kemalizm’in tesiri altındakiakademisyenlerin de Said Nursi hakkındayapmış oldukları biyografik çalışmalar sonderece problemlidir. Başta Mustafa Kemal olmak üzere, cum-huriyetin kurucu kadroları dine ihtiyaçlarıolduğunun bilincindeydiler. O nedenle biryandan Halifeliği kaldırırlarken bir diğeryandan, rejimin ordudan sonra en büyükkurumu olan Diyanet İşleri Riyaseti’ni kur-muşlardı. 7 Şubat 1923’de, Mustafa Kemal’in,Balıkesir’de din hakkında yaptığı konuşmabu anlatılanları ispatlaması açısındanönemlidir:Millet! Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah’ınselameti, iyiliği ve hayrı üzerinize olsun.Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, CenabıHak tarafından insanlara hakikatleri tebliğememur ve resul olmuştur. Kanunu esasisi,hepimizce malumdur ki, Kur’anı azimüş-şandaki nusustur [dogmalardır yani]. İn-sanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz, sondindir. Ekmel dindir. Çünkü dinimiz akla,mantığa hakikate tamamen uyuyor ve denkdüşüyor. Eğer akla, mantığa ve hakikateuymamış olsaydı, bununla diğer tabii ilahikanunlar arasında zıtlık olması icap ederdi.Çünkü bütün kâinatın kanunlarını yapan,Cenabı Hak’tır. (Atatürk’ün Bütün Eserleri,Cilt 15, s. 117)Kemalist akademisyenler, Mustafa Kemal’eait bu tip sözleri bilmek ve duymak iste-medikleri için, laik cumhuriyet ile dini çevrelerarasındaki çelişkiyi, Bonapartist bir “yobazlık”kavramı üzerinden okumaya ve açıklamayaçalışmışlardır. Kemal ile Said Nursi ara-sındaki dine ilişkin özdeşliği görmemezliktengelmişlerdir. Fakat artık bugün söz konusu akademis-yenlere ve onların Kemalizmine gerek kal-mamıştır. Sistem bunları tedavülden kal-dırmaya çoktan başlamıştır. Bugün, oncatoz duman arasında, savaş tamtamlarınınayyuka çıktığı bir ortamda, Tayyip Erdoğan,Hüseyin Çelik ve Sırrı Süreyya Önder’in SaidNursi gibi ortak bir müşterekte buluşmalarımanidardır. Yeni resmi ideoloji ve para-digma, “ortak akılla” bulunduğuna göreşimdi, sıra yeni anayasadadır.

SMANİDAR ORTAKLIK: SAİD NURSİ -3-

ELEŞTİRİ SİLAHI ≫ emrah cilasunHalkın Günlüğü 10-20 EYLÜL 2011

köylüler şirketin sondaj aletlerini alanasokmadı. Traktör ve biçerdöverlerleyolu kapatan köylülerle kolluk kuv-vetleri arasında zaman zaman gergin-lik yaşandı. Çadırlarda bulunan köylü-lere üç kez saldırıldı..

Baskılara rağmen direneceğizYeşil Gerze Çevre Platformu SözcüsüŞengül Şahin, şirketin hukuk tanımazbir tavır takındığını söyleyerek, “Şirket

hukuk tanımadan Yaykıl Köyü’neşantiye kurmak istiyor. Biz meşru bizzeminde mücadele ediyoruz. Şirketinbu tavrına kolluk kuvvetlerinin ortakolmasıyla çok üzücü. Biz her türlübaskıya rağmen direnişimizi sürdüre-ceğiz. Bu saldırıda düşman toprakları-na girer gibi yapıldı. Bunu kınıyoruz.Gerze düşman toprağı değil” diye ko-nuştu.

larını yeniden ‘değerlendirecek’. Bu değerlendirmeyide bakanlığın ‘uygun’ gördüğü ‘konunun uzmanları’yapacak!.. Artık gerisini siz hesap edin! Bu, HES’ler ileilgili dava süreçlerine vurulacak çok önemli bir darbe-dir. Bu yeni değişiklik ile doğal sit alanları içinde kalanderelere de HES yapılabilecek. Yani bugüne kadar ilanedilen tüm doğal sit alanları, tekrar değerlendirilecek.Belli ki yetmemiş, belli ki işi kökten çözmek gerekmiş.İşin aslı, biz buna hamuduyla götürmek diyoruz.”

Kurulu feshedildi

18-19_Layout 2 9/8/11 5:27 PM Page 2

Page 20: 10-20 Eylül 2011

Halkın Günlüğü 10-20 EYLÜL 2011

Örgütleme süreci içerisinde olduğumuz “1.Devrimci ve Halkçı Belediyeler Sempozyu-mu” çalışmalarında geldiğimiz nokta ve or-taya çıkan emek yalnız olmadığımızı bir kezdaha kanıtladı. Farklı alan ve mesleklerdenmimarların, mühendislerin, şehir planlama-cılarının, sosyal bilimci ve akademisyenle-rin sempozyum çalışmaları kapsamındaMazgirt ve Hozat ilçelerine gerçekleştirdik-leri ziyaret, çalışmalarımızda bize güç veumut verdi. 11. Munzur Kültür ve Doğa Fes-tivali içerisine denk gelen ziyaret süreci,festival yoğunluğunun getirdiği koşuştur-

maya denk gelmiş olmasına rağmen, bu ilkadım ve sonrasında ilerleyen sempozyumçalışmaları bizce oldukça anlamlıdır. Dev-rimcilerin, sosyalistlerin, bilgiyi ve birikimibilimsel bir çabayla kolektifleştirerek, geri-de bıraktığımız iki yıllık sürecimizi yerindegörmeleri, sorunlarımızı dinleyip, doğru veyanlışlarımızı inceleme fırsatı bulmaları,önümüzdeki süreçte bizlere yol göstericiolacaktır.Göçler ve sürgünlerle yalnızlaştırılmış bir il-çede gerçekleştirdiğimiz bu buluşma, Maz-girt halkı açısından da son derece anlamlı

DHF’nin yerel yönetimler sorununu tar-tışmak, devrimci-halkçı belediyeciliği veyeni demokrasi kültürünün partik izle-nimlerini ve çoğulculuğu geliştirmekhedefiyle düzenleyeceği sempozyumunsomut çalışmalarından kesitler sunma-ya devam ediyoruz. Halka rağmen halk adına iş yapma kül-türünün alıp başını yürüdüğü günümüzdünyasında, geri yanlarını aşmakla bir-likte halkı siyasi yaşamda özne yapmakve onun adına değil, onunla birlikte işyapmak elzem bir noktada duruyor. Busempozyum da bu sürecin bir parçasıolacak. Sadece teknik anlamda bir plan-lama ya da sosyal bir test niteliğinde de-ğil, siyasi yaşamın güncel konular ekse-ninde pratik adımlarıyla birlikte tartışıl-ması ve bu çalışmalara sunacağı katkıaçısından önemlidir. Şimdi sözü Mazgirt Belediye Başkanı Te-kin Türkel ve Kocaeli Üniversitesi Siya-set Bilimi ve Kamu Yönetimi eğitmeniYücel Demirer’e bırakıyoruz.

“Devrimci, halkçı çabadayalnız değiliz!”Tekin Türkel – (Mazgirt Belediye Başkanı);29 Mart 2009 yerel seçimlerinde, Der-sim’in Mazgirt İlçesi’nde devrimci, halkçıbir program ve perspektifle ele aldığımızseçim çalışması sonucunda, AKP’de olanbelediye yönetimini halkımızla birliktedevraldık. 1945 yılında kurulan belediye-miz, sistemin Dersim politikasından payı-na düşeni fazlasıyla alan ilçe halkının,ekonomik ve sosyal sorunlarını çözen ve

yaşanan tahribat karşısında halkçı birmevzi olmaktan uzak bir yönetim anlayı-şıyla yönetile gelmiştir. Zaten yok dene-cek kadar az olan kaynaklarla hiçbir şeyyapılamayacağı sonucu, geride mevcutilçe gerçekliğini bırakmıştır. Evet, kaynakyok, gelirlerimiz giderlerimizi karşılamı-yor. Belediyenin borcu cüssesiyle karşı-laştırıldığında oldukça ağır ve malvarlık-larımız hacizli. Mevcut sorunları daha dasıralayabiliriz. Ama asla çaresiz ve umut-suz değiliz. Zira daha ilk günden biliyor-duk ki yalnız değiliz. Devasa dünya ni-metlerini paylaşan bir avuç egemenin veonların sistemlerinin karşısında maddikaynaklarımızın lafı dahi edilemez. Amabiz başka türlü bir şey yaratmanın müm-kün olduğunu gördük ve bundan sonra dabunun mümkün olacağını biliyoruz. Çün-kü parçası olduğumuz taraf daha güçlü vebiz bu gücü ortaya çıkarma mücadelesi-nin bir parçası olarak belediyemizi yöne-tirsek, yaşanabilir bir ilçe ve sisteme mü-tevazi de olsa model olacak yaşam alan-larının örneklerini yaratabiliriz. En azın-dan bu çabayı ısrarla sürdürebiliriz. Gerçeklikten ve somut koşulların zorlusonuçlarından azade “hayalperestler “değiliz. Doğru, bilimsel ve ortak aklı ko-lektifleştirip çoğaltırsak zorlu koşulları buküçük ilçede adım adım aşabileceğimizinbilincindeyiz. Zira yukarıda da ifade etti-ğim gibi kazandığımız bu mevzi, insancabir yaşam mücadelesinin bir parçası ola-rak, bu mücadele içerisinde olan toplum-sal tabakanın ortak paydasıdır ve yenidemokrasi perspektifiyle ele aldığımız bualanda, parçası olduğumuz “tarafın” ça-bası ve gücü bizimle olacaktır.

Geçen sayıda yayımlamaya başladığımız dosya-mızın bu bölümünde, Mazgirt Belediye Başkanı

Tekin Türkel, akademisyenler Şükrü Aslan ve Yü-cel Demirer’in izlenimlerine yer veriyoruz. Devrim-ci-halkçı yerel yönetimleri pratik zeminde örenDemokratik Haklar Federasyonu, geniş kesimleriçalışmalara katarak Dersim’in Hozat ve Mazgirt İl-çesi’nde faaliyetlerini sürdürüyor.

››

Belediyeler pratiğin bilgisinden kalkınarakkurumsallaştırılmış ortak bir algının olma-ması, daha sistemli ve bilimsel yöntemlerleilerlememiz önünde engel oluşturabiliyor.Sosyalist iddia sahipleri olarak, bugün güncelolan bu mevzilerin pratiklerinden hareketederek sonuçlar çıkarmak durumundayız

››

Her türlü katkı ve öneriye ihtiyaç var

Binlerle ifade edilen ko-nuk-katılımcı-izleyicikapasitesiyle başarıylakotarılan Munzur Festiva-li, yerel yönetimler ve si-yasal iradeler arasındakiişbirliğinin, deneyim vegelişimi açısından daönemli bir laboratuarolma özelliği taşımaktadır

11. Munzur Kültür ve Doğa Festiva-li’ni geride bıraktık. Çevre, toplum-sal cinsiyet sorunları, toplu mezar-lar ve güncel siyasal süreç, yozlaş-ma ve cemaatleşme gibi konularçevresinde yapılan tartışmalar,içerikli sergiler, paneller, konserler,film, tiyatro gösterileri ve şiir dinle-tileri ile zenginleşti. Etkinlik, Türki-ye’nin ve dünyanın dört bir köşe-sinden, değişik yaş gruplarındaninsanları bir araya getirdi. “Gör-mek,” “görünmek” ve “parçası ol-

mak” üzere Dersim’e gelenlerfarklı coğrafya ve toplumsal kesit-lerin ortak kaygılarını paylaşmışoldular. Dersim merkezin yanında,ilçelerde de yüksek katılımlarla et-kinlikler kitlesel olarak desteklen-di.

Öncelikle bu türden bir etkinliğibunca uzun bir süredir ve bu dü-zeyde bir canlılık içinde ayakta tut-manın önemi vurgulanmalıdır.Toplumsal muhalefet üzerindeki

Geliştirilmesi gereken bir başarı öyküsüYücel Demirer(Kocaeli Üniversitesi

Siyaset Bilimi veKamu Yönetimi)

Devrimci-halkçı yerel

20-21_Layout 2 9/8/11 5:21 PM Page 1

Page 21: 10-20 Eylül 2011

fDevrimci-Halkçı Yerel Yönetimler dosya 20-21

olmuştur. 2009’da yola çıkarken ısrarlayalnız olmadığımızı söylemiştik. Mazgirthalkı; bu kısa ama sonuçları ilerde dahanet görülecek geziyle ve sempozyum ça-lışmasıyla yalnız olmadığını görüyor.Üretimden kopartılarak sosyal ve kültürelaçıdan “an-lıklaştırılmaya” çalışılan Maz-girt halkının, belediye mevzisinden de, busaldırılara karşı koyma çabası içerisindeolması noktasında ısrarlıyız. “Uzakta” bir“köy” olamadığını gören Mazgirtliler, açığaçıkardıkları bu mevzinin güçlenip, ileriyetaşınmasında her türlü katkıya, öneriye veeleştiriye ihtiyaç duyuyor. Zira alternatifmekanlar ve kültürel yeniden inşa süre-cinde, mimara, sosyal bilimciye, mühendi-

se, şehir plancıya, akademisyenlere ihtiya-cımız var. Sosyalist bir iddianın sahibi biryönetim sürecinde, sempozyum vesilesiy-le ortaya çıkarılan bu emek sürecinin de-vamlılığının sağlanması oldukça önemlidir.Mazgirt ve Hozat dışında benzer iddia sa-hibi olan ve sempozyumumuza da çağırdı-ğımız belediyelerimizle de bu süreci baş-latmamız oldukça önemlidir. Bu çalışma,bu konuda var olan ısrarımızı pratikleşti-recektir. Yaşanabilir bir dünya mücadele-sinin parçası olarak gördüğümüz dost be-lediyelerle yan yana gelerek, bilgi, birikimve emeğimizi ortaklaştırmamız, bu sem-pozyum sürecinin önemli ayaklarındanbiri olacaktır.

Belediyeler alanında pratiğin bilgisindenkalkınarak, kurumsallaştırılmış ortak biralgının olmaması, daha sistematik ve bi-limsel yöntemlerle ilerlememiz önündeengel oluşturabiliyor. Sosyalist iddia sahipleri olarak, bugüngüncel olan bu mevzilerin pratiklerindenkalkınarak sonuçlar çıkarmak durumun-dayız. Çalışmalarını özverili bir emeklesürdürdüğümüz sempozyum ve bu kap-samda gerçekleştirilen geziler, bize bu so-nuçları oluşturmada ön açıcı yöntemlergöstereceği inancındayım.Mazgirt Belediyesi çalışmalarında dahayolun başındayız. Gerçekleştirilen geziyekatılan dostlarımız bu kısa sürede, bunugözlemlemişlerdir. Yok denecek imkânlar-la yürüttüğümüz çalışmalarda hedefimizrutin “belediyecilik” anlayışını aşmaktır.Ortaya koyduğumuz iddiayla, mekânımızınsomut gerçekliğini ve yaşadığımız döne-min ülke ve dünya gerçekliğini değerlendi-rerek adımlar atmaya gayret ediyoruz.Tam da bu noktada, sempozyum sürecinedahil olarak bizleri yerinde gözlemleyen vegelemese de bu çabada yanımızda olandostların katkıları oldukça değerli olmuş-tur. Bu noktada gerçekleştirdiğimiz top-lantılarda dostlarımızın olanaklarını, bilgive birikimlerini belediyelerimizle paylaş-ma kararlılığında olmaları bizleri daha dagüçlü kılmıştır.

Doğru ve yanlış pratiklerimiziderslere çevireceğiz“1.Devrimci ve Halkçı Belediyeler Sempoz-yumu” , bu alana dair teorik birikimimizigüncel pratiklerimizde sınayarak bizlereve yarına somut yol ve yön-temler oluş-

turma noktasında önemli bir adım olacak-tır. İçerisinde yaşadığımız ve ona alternatifolduğumuz dünya sistemi her pratiğindensonuçlar çıkararak, gerici emellerinin refa-hı için tecrübeler oluşturuyor. Yaşadığı tı-kanıkları aşmada geçmiş ve güncel dene-yimlerinden çıkardığı sonuçlara başvuru-yor. Toplumu, zamanın baş döndürücü akı-şında, tarihten kopuk bir kompozisyonolarak yeniden yeniden örgütlerken, kendigeleceğinin bekası için her seferinde halkkarşıtı tecrübelerinin ortaklaşmış mirası-na başvuruyor. Bizler de her pratiğimizdenonlardan daha güçlü sonuçlar çıkarmalı-yız. Doğrularımızı ve yanlışlarımızı bilimselve tarihsel bir yöntemle ele almak zorun-dayız. Tam da bunun için yerel yönetimler,dar anlamdaysa belediyeler alanında doğ-ru ve yanlış pratiklerimizi derslere çeviripyarına aktarmak güncel sorumluluğu-muzdur. Belediyeler alanında, sosyalistlerolarak mütevazi mevzilere sahibiz. Ve eli-mizde hikayeleşmiş anlatılar dışında prati-ğin bilgisine de yaslanan, güncelin somu-tuyla da uyumlu yöntemler oldukça sınırlı.Sempozyum ve o kapsamda ilçemize ger-çekleşen ziyaretler, bu sınırlılığı aşmadaönemli adımlardan biri olacaktır. Bu vesi-leyle çalışmaları genişletmek zorundayız. Son olarak, Mazgirt halkı adına yaşanabilirbir dünya mücadelesinde aynı tarafta ol-duğumuz kişi ve kurumları bu sürece kat-kı sunmaya çağırıyorum. Ayrıca halihazır-da bu çalışmada ortak emek harcadığımız,bizleri yerinde ziyaret eden kurum ve kişi-lere de Mazgirt halkı adına teşekkürleri-mizi iletiyorum.

2DevrimciHalkçı Yerel Yönetimlerçalışmala-

rından .BÖLÜM

Bütün çabalar ortaklaştırılarak yarına taşınmalıdır

sürekli baskı ve gölgeleme faaliyeti dik-kate alındığında bu durum hiç de küçüm-senmeyecek bir başarıdır. Binlerle ifadeedilen konuk-katılımcı-izleyici kapasite-siyle başarıyla kotarılan Munzur Festivali,yerel yönetimler ve siyasal iradeler ara-sındaki işbirliğinin deneyim ve gelişimiaçısından da önemli bir laboratuar olmaözelliği taşımaktadır.

Festival bütün olarak değerlendirildiğindebir başarı öyküsü olarak ortaya çıkmak-tadır. Dar ve kötümser yaklaşımlarla ka-tılımcı sayısı, konuşmacıların bilinir ol-ması-olmaması, etkinliklerin ana-akımmedyada yer bulması-bulmaması gibi öl-

çütlerle yapılan kötümser yorumlar, fes-tivalin sosyal muhalefetin temsili ve inşa-sı bağlamında içerdiği önemi göreme-mektedir. Muhalif bir geleneği ortaya çı-karan, yeni kuşaklara devreden, yeni ko-şullara göre dönüştüren toplantılar, daristatistiklerle kavranamayacak işlevsel-likleri dikkate alınarak, daha olumlu biryaklaşımla değerlendirilmelidir.

Öte yandan toplumsal yaşamın her ala-nında olduğu gibi diyalektik bir yenilen-me gereksinimi Munzur Festivali için degeçerlidir. Her ne kadar Munzur Festivalidevrimci bir dönüşüm için ses üretme,sesleri birleştirme gibi doğrudan siyasal

içerikli bir festival olsa da, güncel siyasalgereksinimler yanında ve bunların öte-sinde sosyal ve tarihsel sorumlulukları daomzunda taşımaktadır. Hem bu gereksi-nime yanıt verecek ve hem de festivalinyarattığı kendini tekrar hissine çözümgetirecek yeni tartışma eksen ve ortam-ları düşünülmelidir. Siyasal gündemleilintisi dolaylı olsa da, tarihsel ve sosyolo-jik derinleşme imkanları toplumsal bü-tünleşmeyi besleyecektir ve bu yüzdenkritik öneme sahiptir.

Somut birkaç öneri olarak; her yılda birtemaya yoğunlaşılması, panellerde çokyüksek tutulan katılımcı sayısının üç,

dört gibi makul bir sayıya düşürülmesi,konuşmalardan sonra mutlaka soru-ya-nıt için zaman ayrılması, bunların dışındao yılın teması ve güncel siyasi meselelerüzerine dinleyenlerin söz alabileceği “açıkmikrofon” gibi demokratik katılım im-kanlarının oluşturulması sayılabilir. Fes-tivaller toplumsal dayanışma ve bilinç dü-zeyini artıran şenliklerdir. Bunların herşeyden önce birer kutlama ve varlık bilin-cini yükseltme ortamı olduğu akılda tutu-larak rekabetten çok dayanışma mecra-ları olması sağlanmalıdır. Munzur Festi-vali 101. yıldönümünün kutlanma garanti-si, mücadeleci olduğu kadar dayanışmacıbir dilin de kurulmasından geçmektedir.

yönetimler için ileri...

20-21_Layout 2 9/8/11 5:21 PM Page 2

Page 22: 10-20 Eylül 2011

kültür sanat22

1 Nisan 1937 yılında bir işçi ailesinin çocuğu olarak Ada-na’nın Yenice Köyü’nde doğan Yılmaz Güney, çocuklukyıllarında pamuk işçiliğinden, gazoz ve simit satıcılığınakadar birçok işte çalışır. 1959 yılında yönetmen Atıf Yılmaz ile tanışmasıyla birliktesinemaya adımını atar ve film senaryoları yazmaya baş-lar. Öyküler yazarak edebiyata giren sanatçı, On Üç dergi-sinde yayınlanan “ Üç Bilinmeyenli Eşitsizlik Sistemleri”

adlı öyküsünden dolayı komünizm propagandası yap-makla suçlanır ve yargılanarak 1961 yılında 18 ay hapisalır, hapisten sonra 8 ay Konya’ya sürgüne gönderilir. Hapishanede kaldığı dönemlerde mücadeleden kopmaz.Senaryolarıyla üretimlerini arttırırken yazılarıyla da dev-rimci sanat anlayışını derinleştirir. Yılmaz Güney, sanatınsınıf mücadelesiyle kopmaz bağlarına vurgu yaparken,sanatın yalnız ideolojik ve kültürel bir mücadele olmadığı-

Grup MunzurErdal BayrakoğluPınar sağYÇKM Tiyatro AtölyesiYÇKM Halk OyunlarıKursiyerler

SinevizyonTarih: 2 Ekim PazarSaat: 17.00 - 22.00Yer: Sibel Yalçın ParkıOkmeydanıTel: 0212 250 4993

3 gün süren 9. Geleneksel 1 Mayıs Ma-hallesi 2 Eylül Kuruluş Festivali, yapı-lan etkinlikler ve konserlerle sona erdi

2 Eylül 1977’de halkın barınma hakkına yapılansaldırılar sonucu 1 Mayıs Mahallesi halkı devrim-ciler önderliğinde, tarihe adını “Gecekondu Dire-nişi” diye yazdıran mücadeleyi örgütledi. Yaşanançatışmalar sonucu 12 kişi hayatını kaybederken,halk kanıyla ödediği bedelle mahallesini yıktır-madı. 2 Eylül Direnişi’ni yaşatmak için bu yıl 9’un-cusu düzenlenen Geleneksel 1 Mayıs Mahallesi 2Eylül Kuruluş Festivali, aralarında Demokratik

Dünden bugüne hakim sınıfların kültür, sanat politika-larına baktığımızda çok büyük farklılıkların yaşanma-dığını, her döneme denk düşecek şekilde her şeyi kendisınıf çıkarlarına göre şekillendirdiklerini görüyoruz. Gü-nümüz koşullarında sanatın, kültürün ve bilimin meta-laştırıldığını, emeğe saygının tüketildiğini; toplumu ay-dınlatmakla görevli bilim insanı, sanatçı ve aydınlarınbu görevlerinden alıkonulmaya çalışıldığını biliyoruz. Sistemin sömürüye dayalı dayatmalarını reddeden, bi-reyciliğin yerine, kolektif üretimi ve karşı duruşu be-nimseyen sanatçı- yazar ve aydınlara sopanın sık sıkgösterildiğinin bilincinde olan bizler, muhalif duruşumuzuhem örgütlemek ve hem de güçlerimizi birleştirerekemeğimizi sahiplenmek adına yaklaşık bir yıldan fazlabir süredir çeşitli uğraşlar içinde bulunduk. Süreci bizlerlepaylaşmak isteyen dostlarımızın öneri ve eleştirileriyledüşüncelerimizi zenginleştirerek çabalarımızı bugünetaşıdık. Gelinen aşamada ‘’Sanat-Edebiyat-Düşün Avrupa” olarakörgütlenmeyi düşündüğümüz kurumsallaşmanın, KuruluşKongresi aşamasına gelmiş bulunuyoruz. İnsanlığın vedoğanın aydınlık yarınlarına karşı sorumluluk duyansanat ve düşün emekçileri olarak, sanatımızın ve düşüngücümüzün olanaklarını birleştirerek özgür yarınlarayürümek istiyoruz. Bu bilinç ve sorumluluk duygusuyla, Frankfurt’a 17-18Eylül’de gerçekleştireceğimiz alternatif sanat ve düşünörgütlülüğünün Kuruluş toplantısı ve şenliğine baştatüm sanat ve düşün emekçileri olmak üzere ilgili herkesidavet ediyoruz.Kolektif Sanat ŞenliğiTarih: 18 Eylül 2011 (Pazar)Saat: 13.00Yer: Haus der Jugend Deutschherrenufer 12Frankfurt/MainSED (Sanat-Edebiyat-Düşün) Girişim Kolektifi

SED Girişimi Kolektifi’nden çağrı

“Yüz çiçek yan yana açsın,yüz fikir akımı birbiriyle ya-rışsın” perspektifi doğrul-tusunda Yeni DemokratikHalk Kültürünü yaratmayolunda ilerleyen Yüz ÇiçekAçsın Kültür Merkezi (YÇKM ) yeni dönem çalış-malarına başlıyor. YÇKM 2Ekim Pazar günü, Okmey-danı Sibel Yalçın parkındagerçekleştireceği açılış et-

kinliğinde tiyatro, fotoğrafçılık atölye çalışmalarının veüretimlerinin yanında gitar, koro, yan flüt, keman vehalkoyunları kursiyerlerine de sahnede yer verecek.“Müziği birlikte yaratacağımız, türkülerimizi birliktesöyleyeceğimiz ve yaşamın tüm gerçekliğini, bin birrengini karelerde yansıtacağımız, umudun resmini bir-likte çizeceğimiz kültür merkezimizde yaşamı yenidenyaratalım!” diyen YÇKM açılış etkinliğine, Grup Munzur,Pınar Sağ ve Erdal Bayrakoğluda ezgileriyle katkıdabulunacak. Yeni dönem kurs kayıtlarına da Eylül ayındabaşlayacak olan YÇKM iyiden, güzelden, halktan yanaolan herkesi açılış etkinliğine bekliyor.

Umudun resminibirlikte çizelim

Prog

ram

1 Mayıs’ta

Halkın sanatçısı halkın savaşçısı

YILMAZ GÜNEY

Bir köle olarak yasamaktansa,özgürlük savaşçısıolarak ölmek daha iyidir...‘

22-23_Layout 2 9/8/11 5:10 PM Page 1

Page 23: 10-20 Eylül 2011

23yandım. Bahçede bahar. Pencerede ışık ve kuşşamatası. Kalktım; ağır ve emin. Kitaplar, gecebıraktığım yerlerinde duruyorlar. Birkaç bin yılsonra hiçbirinden eser kalmayacak. Kitapların damezarlığı vardır. İnsanı, mezarından çıkarıp oku-yamayız. Ama ölmüş kitapları, istersek, mezarla-

rından çıkarıp okuyabiliriz. Tek üstünlükleri bu. Ayna’nın önündedurdum. Bilinçdışının sınırında parlayan bir çift göz. Muslukaçıldığında, basınçlı hava ile çalışan madenci martopikörü gibitakırdayıp duruyor. Kaç yıldır böyle. Yüzümü yıkarken, öncül ta-kırtılarla ardıl takırtılar arasındaki ses farkına takılıyor aklım.Takırtı yerini bazen, taş galeride işleyen lağım burgusunun sesineterk ediyor. Küçük havluyla yüzümü kuruluyorum. “Mecbursam,yapacağım,” diye mırıldanıyorum. Mutfağa doğru yürüyor, yıllardır,her sabah yaptığım şeyi aynen yapıyorum. Aynı çayı demliyor,aynı peyniri çıkarıyor, aynı ekmeği kesiyorum. Kancacı, kömürarabasına aynı kancayı bilmem kaçıncı bin kez aynı şekildetakıyor. Hiçbir hayvan, kendisini bu şekilde tekrarlamaz. Kahval-tıdaki tekrara bakınca, insana olan itimadım sarsılıyor. Aynısandalyeye aynı şekilde oturuyor ve başlıyorum yemeğe. TekTürk kanalı var: TRT-Türk. Basıyorum düğmeye. Gümüş Hilal.Karşımda, kültür sanat programı yapan o kadın. Bıkıp usanmadan,dünyanın bilmem neresindeki camilerden, iftar sofralarından,ramazan pidelerinden, bayramlardan, el öpmelerden sözediyor.Programın içeriğini, yani kültür sanatı unutmuş gibi konuşupduruyor. Garip olan, her sabah aynı şekilde, aynı yiyeceklerleyaptığım kahvaltının, bana her gün orjinal ve farklı bir tat ver-mesidir. Kadını seyrederken, kendimi, kahvaltımla birlikte, onunyerine koyarak düşünüyorum.Bahçeye çıktım; kendisini tekrar etmeyen hayata.. Çamaşırtoprağı ve çimen kokusu. Bahçe perişan. Bir yanda taşlar,demirler, camlar, aliminyumlar, bronzlar, teller; bir yanda çimentolar,kumlar, çakıllar, boyalar, fırçalar, malalar, kazmalar, kürekler. So-kaklardan toplayıp getirmişim hepsini. Bu malzemelerle içli dışlıolmasam, bunlarla birşeyleri biçimlendirmesem ve bunlar benibiçimlendirmeseler, ne roman yazabileceğim, ne de makale. Ara-larında geziniyorum. Hepsi, kafamdan geçenleri biliyor ve hareketegeçmeyi bekliyor. Çevremde evler, anlamsız anlamsız gezinipduran insanlar. Gidip habire alıyorlar, kullanmayınca atıyorlar.Retail Teraphy (alma hastalığı). Her şeyi atıyorlar ve attıkları herşeyi topluyorum. Doğaları birbirine zıt, iki tür hastalık. Geçenlerdeaçılmamış bir paket getirdim. Üzerinde, fiyatı: Elli dolar. Açtımbaktım, aybaşı bezleri. Kaliteli. Alt sınıfın kadınları alamaz; ortaveya üst sınıfların kanayan kadınlarına mahsus. Ne yapacağım?Resimde ve heykelde kullanamam. Arkadaşa sordum. “Koy birkenara,” dedi. “İlerde prostat ameliyatı olur da Ecevit gibi sidiğinitutamazsan, kullanırsın.”Son iki yıldır, ben de atmaya başladım. Topladıklarımdan bazılarıişime yaramayınca atıyorum. Küresel krizden türeyen, hırpanikılıklı bazı insanların attıklarımı alıp götürdüklerini görüyorum.İnsana olan itimadım güçleniyor.Bahçede biraz oyalandıktan sonra, malzemeleri kendi hallerinebırakıp eve girdim tekrar. Baktım, Kaddafi’yi arıyorlar. Diktatörlerdennefret ederim. Yine de içimde, büyük güçlere meydan okuyan,sonuna kadar direnen, diktatörlere karşı bir taktirde duygusuuyanır. İnsanlık galiba, “devrim”leri, NATO’yla birlikte yapmaçağına girdi. Devrimlerin, dört başı mamur, klasik bir devletiktidarı haline geldikten sonra yozlaşmaya başladıklarını biliyorduk.Libya, devrimlerin elde silah, iktidara yürürlerken ani bir yozlaşmave çürüme çukuruna da düşebileceklerinin örneği oldu. Dünyanın,bu kadar kalabalığı ve açlığı taşıyamayacağı açıkça görülüyor.İnsanlığın gelmiş geçmiş en büyük devrimi, ileri sanayinin vekültürün kalesi durumunda olan Avrupa’da patlayacak. Sokaklardantopladığım malzemelerin bana fısıldadıkları gerçek budur.Oturdum, roman yazımını sürdüreyim derken, telefon çaldı. Onaltı yaşındaki oğlum: “Baba, babalar günün kutlu olsun. Sana al-dığım hediyeleri, elektronik posta adresine bakarsan görürsün.”“Sağ ol oğulcuğum,” dedim. İnternete girdim baktım, kumbara-sındaki parayla iki hediye almış bana. Birisi, Somali’deki aççocuklara yardım olarak gönderilmiş, elli dolarlık bir bağış. Diğeride, Afrika’nın Mali’sinde, aç bir aileye verilmek üzere Mali’densatın alınan 40 dolarlık bir süt keçisi.İleri ülkelerin bağrında, böyle bir gençliğin ve hassasiyetin yetiş-mekte olduğu açık. Gençliğin derin hümanizminden beslenerekyükselen birleşik devrimlerin gücünü, tarih eninde sonunda gün-demine alacaktır.

UBABALAR GÜNÜ

ANTAGONİZMA ≫ muzaffer oruçoğlu

nı, aynı zamanda siyasi bir mücadele olduğunuda söyler. Sinema yoluyla insanların duyguları,güdüleri ve bilinçleri üzerine çalıştığını söyler.Bu yönüyle Yılmaz Güney sineması, devrimcile-rin elinde güçlü bir silaha dönüşür.1970 yılında çektiği Umut filmiyle, sinemamızdabir kırılma noktası yaratır. Anlatımındaki ger-çekçiliğin yanında, ülkemizde bir dönemin psi-

kolojisine ışık tutmasıyla da dikkat çeker. Film-de, eski faytonu ve atıyla kalabalık ailesini ge-çindirmeye çalışan Cabbar’ın mücadele dolu ya-şamı anlatılır. Film Adana Altın Koza Film Şenli-ği’nde en iyi film ödülünü alır. Film sansür kuru-lu tarafından yasaklanır. Danıştay’ın kararıylayeniden izleyiciyle buluşur. Umut filmi ülkemiz-de ve dünyada büyük ilgi görür.

Güney 1971 yılında yönettiği Ağıt, Acı ve Umut-suzlar adlı filmleriyle Adana Altın Koza FilmŞenliği’nde dereceye girer ve festival tarihindeüç filmiyle ödül alan ilk yönetmen olarak tarihegeçer. Baba filmini çeken Yılmaz Güney’in bufilmle aldığı ödül elinden alınır. Ancak Güney,politik kimliğinden ve devrimci sanat anlayışın-dan taviz vermeden çalışmalarına devam eder.Aynı yıl gözaltına alınır ve 3 ay süreyle Nevşe-hir’e sürgüne gönderilir.

12 Mart darbesinden sonra siyasi olaylara karış-tığı gerekçesiyle tutuklanan sanatçıya, 10 yılhapis verilir. Aynı yıl Boynu Bükük Öldüler ro-manıyla Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kaza-nan Güney’in tutukluluğu,1974 affıyla sona erer.Bu dönemde Arkadaş filmini çeker. Bu film ikiüniversite öğrencisi arasında yaşanan toplum-sal uçurumu anlatırken, bireylerin zamanla budurumu fark etmesini konu alır. Arkadaş filminiizlerken, onun devrimci sanat anlayışını filmeçok iyi uyarladığını ve halkın elinde bir silahadönüştürdüğünü görürüz. Yılmaz Güney, Endişefilminin Adana’daki çekimleri sırasında karıştı-ğı bir olay sırasında bir yargıcı öldürmekten 19yıl hapis alır. Hapishanede bulunduğu dönem-lerde Güney dergisini çıkaran sanatçı, senaryoçalışmalarına da devam eder.

Senaryolarını yazdığı Sürü ve Yol filmleri, ZekiÖkten ve Şerif Gören tarafından sinemaya ak-tarılır. Ülkemizde ve ülke dışında birçok ödülalır.

1981 yılında Isparta yarı açık hapishanesindenfirar eder ve Fransa’ya gider. Yol filminin kurgu-sunu yeniden yapan Güney, Cannes Film Festi-vali’nde en iyi senaryo ödülünü alır. Güney yur-da dönmesi çağrılarına uymaz ve 1983’de Türkvatandaşlığından çıkarılır.

Aynı yıl Fransa’da Duvar filmini çeker. Bu filmhapishanede kalan çocuk mahkumların yaşa-dıklarını anlatırken, toplumsal olaylara ayna tu-tan bir işlev görür.

Yılmaz Güney, 9 Eylül 1984’de yakalandığı midekanserine yenilir ve Paris’te hayatını kaybeder.Gerek filmlerinde verdiği mesajla gerekse ya-şamdaki duruşuyla devrimci sanatçı kimliğin-den ödün vermeyen Yılmaz Güney, geride yüz-lerce filmini ve halkın belleğindeki yerini koru-yarak aramızdan ayrılır.

Halkın Günlüğü 10-20 EYLÜL 2011

Haklar Federasyonu (DHF)’nun da bulunduğudevrimci-demokratik kurumlar tarafındanörgütlendi. Halkın yoğun ilgisinin gözlendiğifestival, 1-2-3 Eylül tarihlerinde 1 Mayıs Ma-hallesi Deniz Gezmiş Parkı’nda yapıldı.

Festival sırasında yapılan panellerde, “Mahal-lenin Tarihçesi, Kentsel Dönüşüm ve Yıkımlar”, “Güvencesiz Çalışma, Kriz ve Mücadele Bi-çimleri”, “Kadına Yönelik Şiddet” , “Ortado-ğu’daki Gelişmeler” konuları işlenirken panel-lere Yeni Demokratik Sendikal Birlik (YDSB)ile Demokratik Kadın Hareketi (DKH)’ndentemsilciler katıldı. Tiyatro gösterilerinin yapıl-dığı etkinliklerde, 2.gün Yüz Çiçek Açsın Kül-

tür Merkezi (YÇKM) Halk Oyunları Ekibi sah-neye çıkarken izleyicilerin büyük beğenisinitopladı. Festival’de sırayla her gün Grup Vardi-ya, Pınar Sağ ve Grup Munzur sahneye çıka-rak ezgilerini kitleyle paylaştı.

Festivalin 2.gününde 2 Eylül 1977’de katledilen12 kişi için anma yürüyüşü düzenlenirken,kitlesel geçen yürüyüş sonrası bir basın açık-laması yapılarak, Kentsel Dönüşüm Projele-ri’yle yıkılmak istenen mahallenin direniş ge-leneğine sahip çıkılması çağrısı yapıldı.

DHF’ninde yer aldığı devrimci - demokratikkurumlar stand açarak çalışmaları sürdürür-ken, yerel sanatçılar da sahne aldı,

festival coşkusu

22-23_Layout 2 9/8/11 5:10 PM Page 2

Page 24: 10-20 Eylül 2011

Êrişên dewleta Tirk yên li hember ge-rîlayan zêdetir berdewam dike. Li Dêr-simê navçeya Pulurê navbera hêzêndewletê û gerîlayên Artêşa FelatbûnaGel yên girêdayê Partiya KomunîstaMaoîst de di 20’ê Tebaxê de pevçûnderket.Daxûyaniya ku hêla Komîteya Naven-dê –ya MKP’ê ve hat kirin di hêla ope-rasyonan ve agahî hat dayîn. Di daxû-yaniyê de hat îfadekirin ku operasyo-nên ji bo komkujiyê ya ku derdoragundê Burnak û Hanuşaği ku girêdayêPulurê ye de kemîna ku hela tîmên biperwerde ve ku pêk hatinê de 5 leşke-rên dewletê hatin kuştin.Ev çalakiya ku hat kirin ji hêla çape-meniya burjuva–feodal ve wek çalaki-ya PKK‘ê hat dayîn. Lê belê daxûyani-ya ku hêla MKP-HKO’ê ve hat kirin dejî waha hat îfadekirin; “Ev çalakiya kuhêzên gerîlayên me pêk anîne, di vêçalakiyê de pênç kes hatin kuştin û embal bikişînin eva çalakiya serkeftî he-rêma ku rêhevalên me Ozan, Abîdîn ûÎsmaîl di wir de bûne şehîd ew dera bû!Ji ber yekê em ji ber bîranina şehîdênxwe yên qehreman carek dîsa bejnaxwe ditewînin; Em beyan dikin ku ewsoza ku me daye gelên xwe û şehîdênxwe emê heta dawiyê pêy biçin”

Ji hêlagerîlayênmaoîstve çalakî

mperyalîzm pevçûn ûataxên ku di binê kont-rola xwe de nagirê des-tûrê nade wan pevçûnan.Ji bilî emperyalîzmê, ser-bixwe “pergala cîhanê”nayê xeyalkirin. Sazkiri-na cîhanê li gorî hewceti-

ya emperyalîzmê ye. Ev şeren ku cî-hanê de pêk tênê (şerên k udi rêve-beriya emperyalîzmê de yên heremîû parvekirinê) sedemen daxwazênheza siyasî û bazarê wê ye.Pîşeyên leşkeriya cîhanê dîsa li sîrtêgelên herêma ku dixwaze nû ve sazbike derdixe. Bi awayê leşkeriya bipere ve budça xwe nû dike. Dîsa wanpêşveçûnan wek tehdîdek dibîne ûusên leşkerî ve di navenda van wela-tê cîhanê sêyemîn de sazdike û wanwelata têdixe binê kontrola xwe. Rê-xistiniya şer ango NATO ji bo ku hezaemperyalîzmê arenaya navnetewîde bide pejirandin ne îro hatiye saz-kirin, eva ne daraza ku îro tê îfadeki-rin ewe. Ev sedema vê rastiyê sazki-rina wê ji hela hemû kesî ve tê zanîn.Ev dema dawîde projeya kut ê sazki-

rin ya ku bi navê mertalê fûzeya tê bizanîn ne ji bo parastina cîhanê kul ihember tehdîdên nukleerê ye. Tê za-nîn ku ev çekên nukleerê û çekênkomkujiyê dîsa bi destê van zat-êmihterem tê çêkirin û di piyasêyêncîhanê de tên bazarkirin. Naha kîjancîhan wê kîjan tehdîdê bê parastin.

Wê kumandê kê bigireXwedayên cengê yên emperyalîzmêherêmên ku diyar kirine di seri dewelatê me û welatê wek welatê meyên nivî mêtingerî di nava van herê-ma de ne. Ev herêmana li gorî dîzay-na şerên nû tên sazkirin û bi vî awayîtêkiliyên wan yên nokeriya emper-yalîzmê tên saxlemkirn. Ev huku-metên van herêma di binê navê goti-nê “demokrasî”, “sivîlî” yê de di “tep-siya zêr” de serwês dikin û bi vî awa-yî dibin pêxemberên van xwedayêncengê yên nû.Bi awayê rojanebûnê ve be jî sazkiri-na fûzeyên patrîotê yên di welayême de “bazariya” heta vê demê nîşa-nê me dide. Lê belê ev bazariya mer-sela “kumande” yê nîne. Mersele

ewe ku emperyalîstan ji bilî kontrolaxwe desturê nadin tu projeyê. Mer-sela îro di welatê me de didome jîwew ku emperyalîstan çînên serwêrde yekî ku tercîh bike dixwaze yadinê jî bê xeyîd cem xwe cîh bike. Diserî de jî dixwaze vê yekê li serAKP’ê saz bike. Hêla din jî gavên kuhêla çareseriya “pirsgirêk” ên welatême de bên avêtin ewe. Di van welatade sazkirinên tehdîdên heremî venokeriya xwe berdewam dikeHevpariya stratejîka projeyên BOP ‘uGOP’ê li ser vê sonda nokeriyê saz bûye. Ev fûzeya patrîotê jî ajala vê demêye. Kumande destê kê de dibe bilabibe yên ku ferman dide yekî dinêye. Heke ferman jî hûn bidin serî deev yeka hewceye bê nirxandin.Welatê ku herçar aliyî wî b usên em-peryalîstan ve hatiye dorpêçkirin ûku bûye makîneya cenga emperya-lîsta, di vî welatî de daxwaza ku-mande girtinê, tê wateya daxwazanokeriya herî baş. Ne diyare ev fûze-yana ku wê kî derê bênê sazkirin ûwê kî derê “biparêzin”, dawiya sazki-rinî ji bo cîhê xwe yên nû disekinin.

Dewleta Tirk di nokeriya stratejîk de gavên nû avêt. Dewleta Tirk a ku kete çavên efendiyên xwe û serkanên wî yên şerkerji bo ku kumande destê wan de bimîne ABD “îqna” kirin. Wê cîhê fûzeyên patrîotê din ava sînorê dewleta Tirk de bibe.

ROJANEYA GEL

1 YILLIK ABONELİK ÜCRETİ: Yurtiçi 54 TL Yurtdışı 108 EUROHalkın GünlüğüHESAP NUMARALARI Ertaş ÖZTÜRK adına İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (TL) 1002 30000 1153314 İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (Euro) 1002 301000 1107308 İş Ban. İst. Aksaray Şubesi: (CHF) 1142699 İş Bank. İst. Aksaray Şubesi: (Sterlin) TR110006400000210021174906

KAR DE LEN BA SIM-YA YIM REK LAM GÖS TE Rİ OR GA Nİ ZAS YON Lİ MİTED ŞİRKETİ Sa hi bi ve Ya zı İş le ri Mü dü rü: Hıdır Gürz Ya yın Tü rü: 10 Günlük Siyasi Gazete-Bölgesel Sü re li- Yönetim Yeri: Şehit Muhtar Mah. Süslü Saksı Sokak NO: 11 Kat: 4 BEYOĞLU/İSTANBUL

Teknik Hazırlık: Kar de len YayımcılıkMahmut Şevket Paşa Mah. Sivas Sok. No:2 Kat:3 Okmeydanı/İSTANBUL Tel-Fax: (0212) 238 37 96

Bas kı: SM. Matbaacılık Adres: Çobançeşme Mah.Sanayi Cad. Altay Sokak NO:10 A- Blok YenibosnaBahçelievler-İST Tel ( 0212) 654 94 18

Wê êdî di welatê me defûzeya patriotê hebe

E

24_Layout 2 9/9/11 12:12 PM Page 1