Upload
others
View
5
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
1-30 haziran 2017ETKİNLİK RAPORU
2.Basamakta sağlık hizmeti sunan
meslektaşlarımızın sorunları tartışıldı
5 Haziran DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ
Birleşmiş Milletler kararıyla her yıl 5 Haziran “Dünya Çevre Günü” olarak
kutlanmaktadır.
Doğanın korunması konusunda duyarlılık yaratmayı, sorunlara dikkat çekmeyi
amaçlayan Dünya Çevre Günü, 1972 yılından beri kutlanıyor. O tarihten bugüne
kamuoyunun duyarlılığı artmış, ancak bir yandan doğanın başa çıkmaya çalıştığı
sorunlar daha da büyümüştür.
Küresel iklim değişikliği, su sorunu, nükleer enerjinin yarattığı belirsizlik, doğal
alanların tahribi, yaban hayat üzerindeki baskı, giderek artan dünya nüfusunun
gereksinim ve yarattığı yük bizi koruma anlayışımızı ve yaşam biçimlerimizi
gözden geçirmeye zorlamaktadır.
Sanayi atıkları, spreyler, ısınmadan kaynaklanan dumanlar, petrol ve ilaç
atıkları, plastik ürünler, suni gübreler ve çöpler, çevre kirlenmesine sebep olan
en önemli etkenlerdendir.
Çevre kirlenmesini, insanın doğaya verdiği zarar olarak da tanımlayabiliriz.
Doğanın korunmasını ve tahribatının engellenmesi zorunludur. Gelecek
nesillere iyi bir çevre bırakmak için kirlenmeleri mutlaka önlemek, yeşil
alanları ve hayvanları koruyup çoğaltmak gerekir. Bilinçsizce sağa sola attığımız
plastik ürünlerin doğada 400 yıl kadar çürümeden kalabildiğini söylersek, karşı
karşıya kaldığımız tehlikenin boyutlarını biraz olsun anlayabiliriz.
Anayasanın 56. maddesinde “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama
hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre
kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir. Devlet herkesin
hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlama; insan ve madde
gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık
kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu
görevini kamu ve özel kesimdeki sağlık ve sosyal kurumlardan yararlanarak,
onları denetleyerek yerine getirir. …” denilmektedir.
Anayasal hak olarak güvence altına alınan sağlığın ve çevrenin korunması ve
çevre kirliliğinin önlemek için kişi, kurum,kuruluşlar,kamu ve özel sektör olarak
hep birlikte üzerimize düşen sorumlulukları mutlaka yerine getirmeliyiz.
MESLEKTAŞLARIMIZA HATIRLATMA!...
1219 sayılı TABABET VE ŞUABATI SAN'ATLARININ TARZI İCRASINA DAİR KANUN :
Madde 70 – (Değişik: 23/1/2008-5728/38 md.) Tabipler, diş tabipleri ve dişçiler yapacakları her nevi ameliye için hastanın, hasta küçük veya tahtı hacirde ise veli veya vasisinin evvelemirde muvafakatınıalırlar.
Sağlıkta ŞİDDET bitmiyor,
bitiril(e)miyor..
Ne yazık ki sağlık camiasını üzüntüye boğan sağlıkta şiddet
olayları hız kesmeden devam etmektedir.
Bursa’da Kestel Devlet Hastanesi acil servisinde görevli Dr.
İlknur Çelik, 4 Haziran 2017 tarihinde görevi başında hasta
yakınları tarafından sözlü ve fiziksel şiddete maruz kalmıştır.
Tedavisini yaptığı çocuğun ismini barkoda yanlış girdiği
gerekçesiyle hasta yakınları tarafından tartaklanan, tekme
tokat dövülen ve makasla saldırıya uğrayan meslektaşımız Dr.
İlknur Çelik’in girişimleri sayesinde, saldırganın tutuklandığı
öğrenilmiştir.
Yılda 110 milyon başvurunun olduğu acil servislerde yaşanan şiddetolaylarının temelinde, hükümetin uyguladığı sağlık politikaları bulunmaktadır.
5 Haziran 2017 tarihinde de Mersin İli Toroslar İlçesi Halkkent Aile SağlığıMerkezinde çalışan meslektaşımız Dr. Ahmet Öztürk, baskı ve dayatmayla raporalmak isteyen bir vatandaş tarafından görevi başında darp edilmiştir. Ağır vetehlikeli işler için gerekli işe giriş raporu talep eden söz konusu kişi, bu tür birrapor hazırlamanın kendi yetki ve sorumluluğunda olmadığını belirten Dr. AhmetÖztürk’ü, kesici alet kullanılarak darp etmiştir.
Balıkesir Tabip Odası olarak meslektaşlarımız Dr. İlknur Çelik ve Dr. AhmetÖztürk’e geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
Bursa ve Mersin’de 1 gün ara ile yaşanan darp olayları, sağlık çalışanlarınayönelik şiddetin ulaştığı boyutu bütün vahametiyle gözler önüne sermektedir.Şiddet gören arkadaşlarımızın bir an önce sağlıklarına kavuşmalarını diliyoruz.
Önleyicilik ve koruyuculuk işlevinin sağlanarak sağlık çalışanlarına yönelikşiddete asla hoşgörü gösterilmeyeceği, aksine şiddet suçlarının mutlakacezalandırılacağı düşüncesinin oluşturulması için, Türk Tabipleri Birliği tarafındanhazırlanan “Sağlıkta Şiddet Yasa Tasarısı” önerisi bir an önce TBMM’de görüşülerekyasalaşmasını istiyoruz.
Nitelik yerine, niceliği önceleyen, sağlık çalışanlarını güvenliksiz ortamlarda,performansa dayalı sistemde çalıştırıp her türlü şiddete maruz bırakan sağlıkpolitikalarından bir an önce vazgeçilmesini talep ediyoruz.
BALIKESİR TABİP ODASIYÖNETİM KURULU
DAHA ÖNCE 2 KEZ ERTELENEN
İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ UYGULAMALARI
TEKRAR ERTELENEMEZ!...
6331 sayılı İş Sağlığı Kanunu çok büyük bir sosyal yara olan iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önüne geçebilmek amacıyla 30 Haziran 2012 tarihinde çıkarılmıştır.
Türkiye’de her yıl ortalama 2000’e yakın çalışanımızın yaşamını kaybettiğini ve sayısını bile bilemediğimiz meslek hastalıkları göz önüne alınırsa İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunun ne kadar büyük bir önem taşıdığını anlayabiliriz.
Kanun uygulamalarının amacına ulaşılabilmesi için çalışma yaşamında iş sağlığı ve güvenliği kültürünün oluşumu ve gelişimine destek verilmesi öncelik taşımaktadır. Bu kültürün oluşumunda 20 milyondan fazla çalışanın olduğu ve sayıları 2 milyona ulaşan özel işletmeler ve 3 milyondan fazla çalışanı olan kamu kurumlarına büyük görev düşmektedir. Ülkemizdeki çalışan sayısına bakıldığında; yoğunluğun 50’den az çalışanı olan işyerlerinde olduğu görülmektedir.
6331 sayılı iş sağlığı ve güvenliği kanunun 1 Temmuz 2017 tarihinde yürürlüğe girecek kamu işyerlerinde ve 50’den az çalışanı olan az tehlikeli işletmelerde iş sağlığı ve güvenliğine ait yükümlülüklerin yerine getirilmesi yönündeki maddelerin 1 Temmuz 2020 tarihine ertelenmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinde önerge verilmiş ve komisyonda kabul edilmiştir. Önerge’de sadece yukarıda bahsi geçen işletmelerde uygulamaların ertelenmesinin dışında 50 den az çalışanı olan işyerlerinde iş güvenliği uzmanlığını işverenin yapabilmesi yönünde çalışmalar bulunmaktadır.
İş Sağlığı ve Güvenliği konusunda yeterli bir mevzuat olmasa da; Kanun, 1 Temmuz 2014 tarihinde yürürlüğe girmesi gerekirken, önce 1 Temmuz 2016 tarihine daha sonra ise 1 Temmuz 2017 Tarihine ertelenmiştir. Bu ertelemeler daha önce yeterli sayıda iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi bulunmadığı ve alt yapının hazır olmadığı gibi nedenlerle gerçekleştirilmiştir. Fakat bugün geldiğimiz noktada hem iş güvenliği uzmanı hem de işyeri hekimi olarak yeterli sayıya ulaştığı düşünülmektedir.
Erteleme asla çözüm değildir. İş Sağlığı ve Güvenliği uygulamaları ne yazık ki işveren tarafından maliyet olarak görülmektedir, Uzun vadede yaşanacak kayıplar, bu alana yapılacak yatırımlardan çok daha fazla olacaktır. Kazanımlarımız ise yaşamda kalan çalışanlar olacaktır.
Ülkemiz, çalışanlarını sağlık ve güven içerisinde tutabilecek ve bunun gelişebilecek uygulamamaları esas almalı, palyatif önlemlerle geçiştirilmemelidir
Adından “İşçi sağlığının” çıkarıldığı İş Sağlığı ve Güvenliği kültürünün oluşumu, iş kazalarından ve meslek hastalıklarından dolayı çalışanlarımızı kaybetmemek için kararlı politikalarla, ertelenmeksizin ve ısrarcı bir şekilde kanun uygulamalarını etkin hale getirmek gerekmektedir.15.06.2017
Balıkesir Tabip OdasıYönetim Kurulu
https://www.change.org/p/eski-balikesir-göğüs-hastaliklari-
hastanesi-müze-
olsun?recruiter=41819726&utm_source=share_petition&ut
m_medium=facebook&utm_campaign=share_petition
100 YILLIK HASTANE KORUNSUN...Balıkesir Sağlık İş kolundaki STK lar
olarak yeşile,doğaya,tarihe ve kültürel mirasa sahip çıkıyoruz.
TARİHE, TARİHSEL YAPILARA, KÜLTÜREL
MİRASIMIZA SAHİP ÇIKIYORUZ…
Göğüs Hastalıkları Hastanesi 27 Dönüm arazi üzerinde 1915 yılında Mutasarrıf
(Vali) Doktor Reşit Bey tarafından inşa edilmiş olup, daha sonra onarım geçirmiştir.
1954 yılına kadar Millet Hastanesi olarak hizmet veren hastane, 1954 yılında
meydana gelen kazan patlaması sonrası Millet Hastanesi şu anki Devlet
Hastanesi’ne taşınmıştır. Tek katlı, iki katlı ve 4 katlı 9 ayrı binadan oluşmaktadır.
Hastanenin A Bloğu, Bursa Anıtlar Yüksek Kurulu’nca tescillidir.
Erkekler ve Kadınlar Servisi ayrı binalar halinde olup, hasta odaları koğuşlar
halindedir. Kadınlar Servisinin yanındaki boş alana 300 m2 arsaya oturan bina
yaptırılmıştır. Bu binanın zemin katı poliklinik diğer 2 katı tek kişilik ve iki kişilik
olmak üzere banyolu, tuvaletli, klimalı, tv, buzdolabı ve telefonlu hasta odaları
olarak kullanılmakta idi. Burada toplam 36 hasta yatağı mevcuttu.
Erkekler Servisinin bulunduğu ana bina ve 27 dönüm arsanın tamamı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından tescil edilerek SİT ALANI kapsamına alınmıştır.
Ayrıca sonradan yaptırılan Firdevs Hattatoğlu Servisi yanındaki otopark olarak kullanılan arsaya 644m2 zemine oturacak şekilde 3+1 katlı ek bina inşaatı yapılarak Erkekler Servisi olarak kullanılmaya başlanmış, daha önce Erkekler servisi olarak kullanılan tarihi bina ise restore edilerek poliklinik binası haline getirilmişti.
Balıkesir’in ilk hastanesi olması nedeni ile özel bir öneme sahip olan Göğüs Hastalıkları Hastanesi 9 Haziran 2017 itibarı ile yeni yapılan Atatürk Devlet Hastanesine taşınmıştır.
Balıkesir Tabip Odası olarak konu ile ilgili yazılı talebimizi Sağlık Bakanlığına ive Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanlığına ilettik.
Tarihi hastanenin bahçesi çam ağaçları ile kaplı olup, tarihi dokusu bozulmadan A bloğun İlimiz de eksikliği duyulan SAĞLIK MÜZESİ ve diğer binaların ise SAĞLIK PERSONELİ’ nin sosyal gereksinimlerinin karşılanması için SOSYAL TESİS olarak düzenlenmesini tarihe, tarihsel yapılara ve kültürel mirasımıza sahip çıkmak olarak değerlendiriyor ve talep ediyoruz. Uygulamanın ülke için de ilk örnek oluşturmasını diliyoruz.
İlimizde sağlık alanında faaliyet gösteren tüm sivil toplum kuruluşları olarak kamu oyonuduyarlı olmaya ve kampanyamıza destek vermeye çağırıyoruz.20 Haziran 2017
BALIKESİR TABİP ODASIBALIKESİR DİŞHEKİMLERİ ODASIBALIKESİR ECZACI ODASIBALIKESİR VETERİNER HEKİMLER ODASISAĞLIK-SEN BALIKESİR ŞUBESİTÜRK SAĞLIK SEN BALIKESİR ŞUBESİSAĞLIK ve SOSYAL HİZMET EMEKÇİLERİ SENDİKASI BALIKESİR ŞUBESİBİRLİK ve DAYANIŞMA SENDİKASI BALIKESİR ŞUBESİBALIKESİR AİLE HEKİMLERİ DERNEĞİBALIKESİR AİLE SAĞLIĞI ELEMANLARI DERNEĞİ
Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesinden
mezun olan genç meslektaşlarımızla
buluşmamız ...
Sevgili meslektaşlarım,
İnsanlığın tarihi kadar eski olan tıp mesleğine bugün ilk adımınızı
atıyorsunuz. Hastalık ve onu tedavi etmeye yönelik çabalar insanlıkla birlikte
var olmuştur. İnsanların en küçük sağlık problemlerinde başvuru adresi hekim
olduğundan, tarih boyunca hekimliğe kutsal bir misyon yüklenmiş ve çok
yakın zamana kadar el üstünde tutulan mesleğimiz ne yazık ki tarihinin en
kötü dönemlerinden birini yaşamaya başlamıştır.
En temel insan haklarından biri olan sağlık hizmeti; herkese nitelikli,
eşit ve ücretsiz olarak verilmesi gereken bir hizmettir.
-Yeterli altyapı oluşturulmadan, her geçen yıl öğrenci kontenjanlarının
arttırılmakta,
-Kimi üniversitelerin bünyesinde, bazı temel branşlarda öğretim üyesi dahi
bulunmamasına rağmen tıp fakülteleri açılmaktadır.
-Tıp Fakültelerinin sayısı 80’e,öğrenci kontenjanları 10 binlere çıkarılmıştır.
-Son 15 yılda Tıp Fakültesine alınan öğrenci sayıları % 100 artarken, Öğretim
Üyesi sayısı % 50 artmıştır.(ÖSYM Yüksek Öğretim İstatistikleri)
Ülkemizde halen 75 binden fazla Uzman hekim, 40 bin civarında Pratisyen
hekim ve 20 binin üzerinde Asistan Hekim olmak üzere 140 bine yakın hekim
mevcuttur.
Performansa dayalı hizmet anlayışı ile her hasta, hekimlerin hanelerine para-puan olarak yazılmakta, verilen sağlık hizmetinin niteliği göz ardı edilmektedir. Hekimlerin 2-3 dk içerisinde bir hastayı değerlendirip, tanısını koyup uygun tedavi rejimini belirleyip, reçete yazma durumunda kalmaları bazı hataları kaçınılmaz kılmakta ve ne yazık ki bu sistem hekimi ve hastayı mağdur ederken, iki tarafı karşı karşıya getirmektedir. Çünkü bu sistemde nitelikli sağlık hizmeti yerine sadece rakamsal veriler önemlidir.(Nicelik önemlidir)
Öyle ki poliklinik ve ameliyat sayıları 4 kat artmış, 1 yılda bir kişinin polikliniğe başvurma oranı OECD ülkeleri ortalamasının üstüne, 8.2 lere çıkmıştır. Maalesef hastalık ve hasta sayılarının azalması yerine toplumun bu kadar hastalanmasıyla övünen bir bakanlığımız vardır.
Atatürk, “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz” demişti. Çünkü tıp veya hekimlik bir zamanlar tüm mesleklerin en çok saygı duyulanıydı. Bugün ise tıp veya hekimler hastalıkları tedavi etmek için pek çok bilgi birikimi, bilimsel yöntem ve teknolojiye sahip olmasına rağmen, her geçen gün saygınlığını yitirmekte ve aşağılanmaktadır.Ve sonuç, her gün hakarete uğrayan, darp edilen ve hatta öldürülen “ÖNCE ZARAR VERME “ ilkesini şiar edinen hekimler “ÖNCE ZARAR GÖRME” noktasına getirilmiştir.
Temel amacı hastalarına nitelikli sağlık hizmeti sunmak olan biz hekimler;sağlık sisteminden kaynaklanan aksaklık ve eksiklikler nedeni ile hemen her gün medyada yer almaktayız.
Bizler; hakaret duymak, darp edilmek, öldürülmek değil yaşamak ve yaşatmak istiyoruz!
BİZ HEKİMLER;
• Kendi yaşamımızı insanlığın hizmetine adayacağımıza,• Hasta ve toplumumuzun sağlığı en önde geleceğine,• Bize verilmiş sırları, hastalarımızın ölümünden sonra bile saklayacağımıza,• Meslektaşlarımızı kardeşlerimiz bileceğimize,• Din, ulus, ırk, parti politikaları ya da toplumsal durumla ilgili değerlendirmelerin görevimizle hastalarımızın arasına girmesine izin vermeyeceğimize,baskı altında kalmadan, özgür olarak onurumuz üzerine bütün varlığımızla AND İÇTİK”
Bizler, hekimler yeminini Hipokrat’tan beri yapmaktayız. Bugüne kadar baskı, şiddet, savaş, çatışma, işkence altında olsak ta hekimlik görevimizden ve hekimlik onurumuzdan taviz vermedik. Bundan sonrada vermeyeceğiz.Sevgili genç meslektaşlarım, hangi koşulda olursak olalım bizler gördüğümüz her hastaya her yaralıya müdahale etmeliyiz. Eğer bu bir suçsa biz bu suçu işlemeye hep devam edeceğiz.
Genç meslektaşlarım,
B.Ü. Tıp Fakültesinin 3. mezunlarısınız. Zor koşullarda okudunuz ve artık okulunuzu bitirdiniz. Çalışma koşullarınızın iyi olmasını dilemek istiyorum, ancak ülkemizin sağlık ortamının buna elvermediğini de biliyorum. Kiminiz aile hekimi, kiminiz uzman, kiminiz akademisyen, belki çocuklarımızın hocası olacaksınız.Bugüne kadar onlarca zorluğa; yakanıza tıp rozeti takmak, beyaz gömleği giyince oluşan değeri biçilmez duyguları yaşamak için katlandınız.
Dileğimiz, bir ömür boyu seçtiğiniz mesleğinizden pişmanlık duymadan, aynı sevecenlik ve aynı verimle, daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük, daha fazla barış, daha fazla emek, daha fazla ağaç, daha fazla doğa, daha fazla yeşil, daha fazla çevre, daha fazla sevgi, daha fazla saygı, daha iyi eğitim, daha nitelikli, ulaşılabilir ve parasız sağlık ve iyi hekimlikten yana çaba göstermenizdir.Balıkesir Tabip Odası Yönetim Kurulu adına sizlere yeni başlayacak olan zorlu meslek yaşamınızda başarılar diliyor ve hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Dr. Necdet UÇAN
Tabip Odası Başkanı
DAHA ÖNCE 2 KEZ ERTELENEN İŞ SAĞLIĞI VE
GÜVENLİĞİ UYGULAMALARI ERTELENEMEZ!...
dememize rağmen 3. kez ERTELENDİ.7033 sayılı SANAYİNİN GELİŞTİRİLMESİ VE ÜRETİMİN DESTEKLENMESİ
AMACIYLA BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN 18.06 2017 tarihinde T.B.M.M. de kabul edildi.
Meslek hastalıklarının sayısı maalesef Çalışma Bakanlığı bilinmezken
Ülkemizde, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin verileri ile 2016 yılında 1970 işçi
iş cinayetlerinde kaybedildi. 18.06 2017 tarihinde çıkarılan kanundaki
düzenlemeyle, milyonlarca kamu emekçisi ve özel sektörde çalışan işçi, işçi
sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerinden mahrum olacaklardır. İş kazaları, meslek
hastalıları artmaya devam edecektir. Çalışma Bakanlığı’nın “İş kazalarında
hedefimiz sıfır” söyleminin ne kadar gerçeği yansıtmaktadır.
Çıkarılan yasa ile yapılan ertelemeler nedeniyle, bu söylemin propagandadan
öteye bir anlam ifade etmediği de görülmüş oldu. İşçi sağlığı hizmetlerini
özelleştiren 6331 sayılı yasanın işçilerin sağlık ve güvenliklerini koruyamadığı
biliniyorken, bu yasanın ilgili maddelerinin uygulanmasının ertelenmesi
milyonlarca kamu emekçisi ve işçimizin beden bütünlüklerini bozacaktır.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği çalışmalarında tüm meslek odaları, sendikalar ve bu alanda faaliyet gösteren kurum ve kuruluşların görüşleri alınmadan 6331 sayılı yasanın bazı maddelerinin 2020 yılına ertelenmesi ile iş cinayetlerinin önlenmesinin mümkün olamayacaktır.
7033 sayılı yasa ile 1 Temmuz 2020’ye erteleme adımı özellikle 2 noktada önem arz ediyor;
1-50’den az işçi çalıştırılan, az tehlikeli sayılan işyerleri dışında, kamusal alan da bu ertelemeye dahil ediliyor. Yani kamusal alan iş güvenliğinden yoksun bırakılmış durumda. Örneğin sağlık alanında tehlikeli ve çok tehlikeli işler yapılmakta ama bu ertelemeyle kapsam dışı bırakılıyor.
2-Diğer yandan 50’den az işçi çalıştırılan ya da az tehlikeli denilen iş yerlerinde de İş yeri Hekimi ve İş Güvenliği Uzmanı bulundurma zorunluluğunun ertelenmesiyle çok vahim olaylar yaşanabilinecektir.
Yakın zamanda Kumkapı’ da yaşanan otel yangınını, Maltepe’de bir iş yeri yangınını ve benzeri olayları, ölümlerin yaşandığını hatırlıyoruz. Yaşanan bu örnekler İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği alanında atılacak adımların aciliyetini ortaya koymasına rağmen ne yazık ki daha önce 2 kez ertelenmesine rağmen 3. kez ertelemeye gidilmektedir. Yasanın ertelenmesi,bir yönü ile de “İşe giriş raporları” nedeni ile Aile Hekimlerine ve kamuda çalışan hekimlere şiddet olarak geri dönecektir. 21.06.2017
Balıkesir Tabip OdasıYönetim Kurulu
Erdek Körfezi Dayanışma Platformu Sözcüsü ve
Tabip Odamız Erdek Temsilcisi
Dr. Kadir DADAN'ın açıklaması
SÜT İZNİ, BEBEKLERİMİZİN EN TEMEL İNSANLIK HAKKIDIR
“Ailenin ve Dinamik Nüfusun Korunması Programı” yaklaşık bir yıllık tartışma sürecinin ardından geçtiğimiz Şubat ayında Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. “Kadınların çalışma yaşamında yer almasını teşvik etme” amacı taşıdığı belirtilen bu yasal düzenlemenin, çalışma yaşamındaki fiili karşılığı ne yazık ki “kadının yeri evidir”edenk düşmektedir..Sigortalı çalışan kadınlar, analık izni sonrasında, ücretsiz izin, süt izni gibi haklarını kullanmakta sorun yaşıyor, gebelik ve sonrasındaki izinleri nedeniyle uzun süre işyerinden uzakta kaldıkları gerekçesiyle işini kaybetme riski taşıyorken, yasal düzenlemelerle “yarı zamanlı çalışma”yı dayatmak, kadınlara “evinde otur, çocuğuna bak, çalışma!” demekten başka bir şey değildir. Nihayet bu anlayışın son örneği olan genelge ile yarı zamanlı çalışan kadının süt izni hakkı iptal edilmiştir.
Sağlık Bakanlığı Yönetim Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 81 ilin Sağlık Müdürlüklerine “3710678 sayılı 6 no’lu Kamu Personeli Genel Tebliği” başlıklı bir genelge gönderdi. Genelgede süt izni kullanan kadınların bu saatlerinin “çalışmadığı saat” olarak işlenmesi ve döner sermaye ek göstergelerinin buna göre hesaplanması istenmiştir. Bu genelgeyle kadın memurların süt izninde geçen süreleri, döner sermaye gelirlerinden kesilmesi demektir.
Oysa süt izni yıllar süren mücadelenin sonunda kazanılmış yasal bir
haktır ve 657 sayılı Kanununda "Kadın memura, çocuğunu emzirmesi için
doğum sonrası analık izni süresinin bitim tarihinden itibaren ilk altı ayda
günde üç saat, ikinci altı ayda günde bir buçuk saat süt izni verilir. Süt
izninin hangi saatler arasında ve günde kaç kez kullanılacağı hususunda,
kadın memurun tercihi esastır" amir hükmü mevcuttur.
Süt izninin “çalışmadığı süre” olarak sayılması ve döner sermayeden
kesilmesi, kadınların çocuklarını emzirmek, beslemek için para ödemesi
anlamına gelmektedir. Zaten yoksulluk sınırında olan maaşlar ile yaşamak
zorunda olan kadınlar gelirlerinden kesinti yapılmasını istemedikleri
durumda süt izni kullanamayacaklardır. Bu da bebeklerin sağlıklı büyümesi
için en temel gereksinimleri olan anne sütünden mahrum kalmaları
anlamına gelecektir.
Bu düzenleme ile kadınların istihdam edilme koşullarının zora
sokularak çalışma yaşamından dışlanması, eve hapsedilmesi, hayatlarının
doğurma ve çocuk bakımı ile sınırlandırılarak kuluçka makinesine
dönüştürülmesinden başka bir şey değildir.
Emzirme bebekle anne arasında özel sevgi bağı kurulmasını sağlar. Doğumdan hemen sonra emzirme doğum sonrası kanama miktarını azaltır. Bebeğin annesini emmesinin anneyi idrar yolu enfeksiyonlarından, meme ve yumurtalık kanserinden koruduğu bilinmektedir.
Ülkemizde İlk altı ayda sadece anne sütü ile beslenen bebeklerin oranı %1.3 tür.
Beş yaşın altındaki çocukların %25’inde beslenme eksikliği görülmektedir. Türkiye nüfusunun yaklaşık %15’i beş yaşın altındadır ve ne yazık ki bu çocukların 63,000 i her yıl önlenebilir hastalıklardan dolayı hayatını kaybedilmektedir. Bu çocukların 50,000 ise bir yaşın altındadır.
Dünya Sağlık Örgütü ve UNICEF, anne sütü ile beslenmenin doğumdan hemen sonra başlanmasını, ilk altı ayda sadece anne sütü verilmesini ve emzirmenin altı aydan sonra uygun besin takviyeleriyle iki yaş ve üzerine kadar devam etmesini önermektedir.
“İlk 6 ay sadece anne sütü” kampanyalarını ve programını yürüten sağlık personelince bebekler için anne sütünün ne kadar yaşamsal olduğunu her anneye özenle anlatılmakta olup, emzirmeyi teşvik eden hekimler ve sağlık personelinin izlemlerini yaptıkları bebekler ve kendi bebekleri için süt izni hakkının gasp edilmesi doğru bulmadığımızı kamuoyu ile paylaşırız.
Balıkesir Tabip OdasıYönetim Kurulu
HAZİRAN AYINDA YAYINLANAN
DERGİLERİMİZ
Balıkesir Hekim Dergisinin 24.sayısı
üyelerimize ulaştırılmıştır.Bato Aktüelin 9.sayılı
abonelerine ulaştırılmıştır.
BASINDA TABİP ODAMIZ
ÖNCELİĞİMİZ
MESLEKİ HAKLARIMIZ