7
tasavvuf ve Akademik Dergisi Ankara, 2001

Tasavvuf Edebiyatında Hulul ve İttihada Dair Bir Risale: "Risale-i Redd-i Hulul ve İttihad "

  • Upload
    uludag

  • View
    0

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

tasavvuf İlnll ve Akademik Araştırma Dergisi

Ankara, 2001

Tasavvuf Edebiyatında Hulôl ve İttihada

Dair Bir Risale: "Ristile-i Redd-i Hulill ve İttihtid"

Bilal KEMİKLİ Yrd. Doç. Dr., Yüzüncü Yıl ü. ilahiyat Fakültesi

Giriş

Kul varlığından rnuklal1 olarak yok olmadıkça O'ıum

ka/ında hMik gerçekleşmez. TetJbid/Birlik bulıli değildir;

senin yok olmaklığmdır. Yoksa saçma sözlerle, olmayacak

işlerle hak, haııl olmaz. Mevlana Celiileddin-i Rı/mi

Son dönemlerde animistik dinlerin bir kısım inanç esasları ve het.erodoks grup­ların bazı düşünceleri, yeni bir kısım ilkeler ya da İslam'ın özünden kaynaklanan unsurlar olarak suotılmaktadır. Bu noktadan olmak üzere tenasüh düşüncesi ve bu düşünce ile kanştırılan hulül ve ittihad nazariyeleri, ram anlamıyla tanımlanma­

dan, nitelik ve nicelilderine ilişkin sağlam bir bilgiye ulaşılmadan tartışma ortaını­na dahil edilmektedir. Bu yapılı.rken de tasavvuf düşüncesi , tasavvufun ve tasav­vuf şiiıinin eliline valuf olunmadan temel referans olarak alınmaktadır. Daha çok tasavvuf düşüncesine dönük bir teşviş hareketi olarak kabul edilmesi muhtemel olan bu yönelişin, doğnıdan ımıtasavvıf düşünürlerin eserlerindeki doğnıların or­taya konulmasıyla yanlışlanması mümkündür. Nitekim süfileıin hulül, ittihad ve

tenasülı hakkında ileri sürdüğü görüşleri, başta dem-i:yeler olmak üzere, mehde' ve me 'ad risatel.eri ile vahdeı-rıame isimli eserlerden yola çıkılarak ayıu1tılı bir şekil­de ele alınabilir. Bu makalede söz konusu kavramlar etrafında cereyan eden taıtlş­malara, tasavvuf şüriınizin önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilen Sun'ul­lah-i Gaybi'nin' düşünceleri etrafında katkı sağlanmak amaçlanmaktadır.

1 Gaybi'nin hayalı ve eserleri hakkında ayrı ntılı bilgi için bkz. Bilal Kenıikli, Sım '11/llib-ı c:ay ht Hawuı., Eserleri, Şiir/art, Akçağ Yay., Ankara 2000.

, 1 ı 2 rasawııf

Tenasi.ih kelimesi ile kanştırılan hulGl ve ittihad kavramlanna ilişitin düşüncele­

rini m ustakil bir r,isalede ele alan Sun'ullall-1 Gaybl, ikinci devre ınelamilerindendir.

Şiirlerinde işlediği devir nazariyesine müstenit olarak devir konusunu iyi aniayama­

yan dönenun uleması tarafından ittihad ve hult'ıle kail olarak görülerek zıodıklıkla

itharn edilrrıiştir. < Ancak o, RistUe-i Redd-i Hıdat ve İtıihlid isimli küçük bir risale ka­

leme alarak, hulCıle !dil olmadığını, ittihad konusunu ise süfi literatürdelti .fena ve cem kavramlarıyla birlikte değerlendirdiğini ifade etmjştir. Risfilesinde, Seyyid Şe­

rifin Httş~ye-i Tevrfdi başta olmak üzere Şerb-1: Makasid, Aynü'l-Vabde Hilşi:yesi,

Ta'dflu'l-Uh1m ve Levti.kih adlı eserleri referans alamk, vücud ve meucı/.d kavram­

ları çevresinde hulül ve ittilıad konusuna açıklık gerinneye çalışmıştır. Risalede or­

todoks düşüneerin yaklaşınu egemendir. Zira yazarfena/i 't-tevhid maldmında bu­lunan bazı süfilerin halleri ve kendilerinden sadır olan sözlerin (şathiyat) mahiyeti­

ne dair bır kısım bilgiler vererek, ''müktışeje gayra hüccet olmaz" düşüncesinde ol­

duğunu açıkça belinmektedü. Nitekim tasavvufi epistemolojinin önemli kaynakla­

rından biri olan keşfve şuhad, fena makımıru idrak edenlerde göriilen bir durum­

dur. Bu durumda olan kimse halini gizler. Eğer remizlerle şathiyye olarak bir kısım sözler sad11· olımış ise bu ifadeler, "herfennin ve her ilmin mahs-Us ıstılti.hı vardır"

kaidesinden hareketle anlamlandırılmalıdır. Kısaca ınuhtevasına işaret edilen ıisa­

lenin metni, anlaşılınasına katkı sağlamak amacıyla , hulül ve inihad kelimelerinin

anlamhmna ilişkin muhtasar bir değerlendirme yaptıktan sonra verilecektir.

Bir şeyi çözmek, bir yere intikal etmek ve konup yerleşmek anlamlarında mas­

dar olan hulül, gül suyunun güle sirayet etmesi gibi iki cismin birleşmesi, varlıklı

onun mahalli veya arazia cevher arasındaki ınünasebet ve bir şeyin mevcüdiyeri­

run eliğerinin mevcüdiyeti ile aynı olması gibi anl;unlarda kulbmıJan bir kavramdır.'

Bu anlamda rlıhun bedenle ve faal aklın insanla birleşmesine hulül denilmekte ise

de bu kavram il~ daha çok İHilıl Zat'ın insan veya bir başl«ı maddi varlık göıiinü-, münde ortaya çıkması düşüncesi kasredilmektedir.'' Bazı araştırmacılara göre, bu-lül, tenasuh ve enkamasyon gibi kavramlarla aynı veya yakın anlamlar taşıdığı dü ..

şünülınekte; bazen bu kelimelerden biri ötekinin yerine knllanılm~kt.adır. B~tzı es­

ki gelenekler ve felsefeler ile bu gelenek ve düşüncelerden etkilenen heterodoks

gruplarda görülen tenasülı, nıhun bir bedenden ayrıldıktan sonra başka bir bede­

ne geçmesidir. Enkarna:5yon d.a P,u anlamda tenasüh kelimesinin ifade ettiği anla­mı içermektedir ' Bu tanımla;·d.an yola çıkarak, Allalı'ın yaratıkianna ve özellikle

2 Gaybi 'nin devriyyesi iç in bkz. Keıııikli, "Türk Tasavvı.ıf Edebiyatı nda Devriyy~· ve Sun'ullah· i

Gaybl'nin De-vriyyesi", Iskimf Araştırma/m; Xnı (2">. 2000, 217-226 3 1-luiOI kelimesinin ayrıntılı bir tanıım için bkz. L. Ma.ssignon, "Huhll''. /. A ., V/ 1, 584-585.

4 1-Iu liıl kelinıe.s!nin anlamı ve İslam'dan önceki dinlerde anianıları hakkında özet bir bilgi iç in bkz. Kiırşad Denıirci, ''HuiOI", DiA, XVIII, 340-341.

5 Enkamasyon ve tenasüh arasındaki anianı il işkisi hakkında bkz. Al i İhsan Yitik. 1-litıt Kiilıen/i Dinlerde Kanııcı inancının Teı-ıi/sıUı inancıylcı ilişııisi, isıanbul19%.

hulı7! /le illibdda dair bir risale.. . 113

insan bedenine intikal etmesi anlamında kullanılan huiGI kelimesi, tenasüh ve en­karnasyon kavramlannın ifade ettiği gibi bir ruhun yeni bir bedende şekillenmesi

anlamına gelmez. Hulül kelimesinin menşe'ine ilişkin değerlendirmelerde, bu dü­şüncenin Sablıler ve animistik dinlere kadar uzandığı görüşü egemendir. Hindu­iznı ve Hıistiyanlıkta bir inanç unsuru olarak görülen hulül telakkisi, İslam dünya­sında Hristiyanlann ve Yeni Etlatuncu felsefenin tesiri ile varlık kazaruruştır. Aşırı

şrı gruplarda ortak bir inanç haline gelen hulül, ilahi bir cüzün Hz. Ali'ye ve onun ölümünden sonra da takip eden imarnlara intikal ettiği şeklinde anlaşılmaktadır. Bu fırkalann geliştirdikleri hulfıl inancı bazı süfi çevrelerde de benimsenıniş, wsav­vı.ıf şiirinin verdiği iınkanlar dahilinde işlenerek geliştirilmiştir."

Hulfıl düşüncesi ile birlikte zikredilen ittihad ise, birleşme ve bir olma anla­mına gelmekte; hakiki ve mecazl olarak iki şekilde anlamlandırılmaktadır. ilkin­

de iki şeyin bir tek şey haline gelmesi şeklinde bir anlamı içermektedir; A şahsı­

nın 1:3 şahsı, B şahsının A şahsı olması gibi. İkincisinde ise, bir şeyin daha önce

olmayan bir şey h:Hine gelmesidir; A'nın daha önce olmayan B olması gibi. Te­

ologlar bu tanımlardan ilkinin imkansızlığı üzerinde duıurlar; A A'dır ve B l3'dir.

A B'ye ve B A'ya dönüşemez. Kelimenin mecaz! anlamı olan ikinci tanım ise üç

kategoride anlaşılmaktadır. İlki ani ve tedrlcl bir değişim ile bir şeyin başka bir

şey olması ; örneğin suyun hava olması, siyalun beyaz olması gibi. Bu durumda

değişime uğrayan şey kendi özelliğini yitirerek değiştiği şeyin özelliğini kazamr. Suyun hava olın...ısı, su özelliğini yitirerek yeni bir özellik kazanması anlamına

gelir. İkincisi bileşim yoluyla iki şeyin bir şey olmasıdır; su ile kanştırılan topra­

ğın balçık olması gibi. Üçüncüsü ise, bir şahsın başka bir şalus şeklini almasıdır;

meleğin insan sOretinde görünmesi gibi. Bu üç dunıma hakikatte rastlanmakta­

dır. Tasavvuf literatüründeki ittihad, mahllıkun balık ile birleşmesini veya böyle bir birleşmenin mümkün olduğu görüşünü ileri süren bir nazariyedir. Nitekim

süfiler, örneğin MevHina , varlığı mutlak ve rnukayyed olarak ikiye ayıımaktadır­

lar; mutlak tarife sığmaz, diğerleri ise O'nun izafetleridir.- Süt'i:lerin varlık anlayı­

şını özetleyen bu anlayış vahdet düşüncesinin de temelini teşkil eder. Mevcüdun

başlı başına var olmadığı , varlığını vücüda borçlu olduğu ve bu anlamda Allalı ile bir tek şey teşkil ettiği düşüncesinden münderiç olan ittihadı, vahdet düşün­

cesinden tefrik etmek güç olsa gerektir. Bir başka ifade ile insanın Allah ile olan

birlikteliği, İbnü'l Arab'i'nin sembolik tasviri ile ı.ıınman, dalga, .köpük, damla gi­

bi bir birliktelih:tir; bunlar her seferinde başka görünseler yine de sı.ıdur.

6 Bizde özellik!~- Bel<ti§ilik ve Türkmen Alevlliğinde görülen bir inanç olan huhi le ilişkin bkz. Yusuf Ziya Yörükan, Anado/.u.'da Aleı•flerııe Tahtacı/ar; Ankara 1998, ss. 25, 29, 31, 32. 88, 114, 130. 247 vb.

7 Buradaki Mevlana ile ilgil i değerlendirmelere ilişkin ayrımılı bilgi için bkz. Erdal Baykan. B'ir

Din Fels(i!(e.'li Prrıhleıni 0/.aı·ak Meultına'da Tanrı, Dokto ra Tezi. Ko nya J 999, 132 vd.

l l4 lfiSa-l'l'llj

Hulfı l ve ittihad kelimeleri her ne kadar birbirlerine yakın anlamlar taşısa­

lar da aralarında önemli bir nüans vardır. Bu farklılığı göstermek bakımından

Mevlana'nın şu sözleri önemli bir açılım iınldnı vermektedir: "Firavun lx:n

Hakk'ım dedi. alçaldı ; Mansür, ben Hakk'ım dedi kurtuldu. O, ben demenin

ardında Allah laneti var; bu ben demenin ardında Allah rahmeti var ey seven

kişi. Çünkü o kara taş idi, bu ise akik. o ışığın düşma nıydı , bu ise ışığa aşık

Ey boşboğaz bu ben deyiş, iç yüzde o demekti; hem de hulül yoluyla değil

ışıkların birleşmesi yoluyla. Çalış, çabala da taşlık vasfın azaJelıkça azalsın ; 1<1 1

oluş yüzünden i.aşlık vasfın, pan! panl aydınlansın." <Mesneof, V/20:-s -5 -20:~9>'

Mevlana, htılül kavramının ifade ettiği anlamın Mansih'un sözünde bulunına­

dığına ; aksine onun ifadesinde Allah nünıyla bir olma (ittihad-ı nürJ lıf.Hini

aramanın gerekliliği üzerinde durmaktadır. ÇünkCı lıulül, iki aynı cins arasın­

da olmayı iltizam eder. Oysa mLHiak vücfıd yanında mukayyed olan , ancak

mutlak'ın sıfar.l arıyla boyanabilir, mutlak anlamda bir ittihad ve hulfıl o lmaz.

Bir başka ifade ile insan-ı kamil, "bakın ldmyada eritir gibi varlığını Hakk'ın

varlığında eri ten" (Mesn.eui. Ii.3020) bir şahsiyet olarak, benliğini fena etmek­

tedir; yoksa O'nda hulül etmez. Bu durum, Gaybl'nin ifade ettiği gibi hen'in

o. o'nun ben alınası hiilidir; ki mulıakkikler indinde gerçek anlamda tevlıidi

idrakten kastedilen de budur. Bu nedenledir ki , Mansü r'un "ene'l-1-lal(' deme­

si . "ben fanl olaum, Hakk kaldı" anlamında bir tevazu göstergesinden başka

bir anlama gelmez.''

Burada ittihad ve hulülün olamayacağına dair Mevlana'nın Allah, insan ve

peygamber ilişkisinden hareketle geliştirdiği yaklaşım da zikre değer. Bu iti­

barla o, insaniann Allah ile hepsi bir beden olduğuna kail olanlara şu soru yu

yöneltmekteclir: Eğer Peygamberler insanları Tanrı'ya ulaştırmak için gclmi;;;­

lerse; insanlar da bir bedense, kulla Tanrı birleşmiş ise kime kime ulaş tıracak­

lar? (Mesnevf, li/2823-26> Çok esaslı manalar taşıyan bu soru, istifham sanat ı

ile zıınnen lıulülün redeli olarak okunabilir. Hulül ve ittilüldın anlamına ilişkin

yapılan bu kısa tahlilden sonra konuyla ilgili tartışmalara katkı sadedinde

Gaybl'nio konuya iliş.kin risalesi ilgililerin dikkatine sunulmaktadır. Takdim

edilen metin, Rısate-l Redd-i Hu!Ut ue ittihad'ın istanbul Belediyesi Atatürk

Kitaplığı Yazmaları O. Nuri Ergin koleksiyonu içerisinde bulunan 107/ 3 nu­

maralı nüshadır. Metinde yazann dilindeki sadelik ve üslübundaki kolay an­

laş ıl ı rlık da göz önünde bulundurularak herhangi bir sadeleşt irme yapılma­

mıştır. Ancak T~irkçesi verilmesi gereken bir ayet ve bir hadis ile bir Ara pça

iktibasın metin içi nde anlam ı verilmiştir.

S M<"sne vi'den y:ıpılan :ıl ını ılard 3 AbchılbJki Gölpınarlı çevirisi (İn kil:tp ve Ab Y:ıyıııbn . l . Has.

kı. Jswnbul .1 984 ı esas alınm ıştır.

9 B:ıvk:uı, 13/ı.

IJ11lt1fı.oe ittihc1dcı dcıir bir ristlle. .. .1 ı 5

Haza Risale-i Redd-i Hulftl ve ittihad

Seyyid Şerif kuddise sırruhu Hc/.şf:ye-i Tecrfdde yazdığı bahsi Kad Mir nakle­

dip dediler ki, vücüd ayn- ı vacib iken mevcüdatın heyakili üzere mütebassit

olup anda zalıir olmuştur. Ol vücüdun hali, bir şey'i yoktur. Belki vücüd-ı eşya­

nın aynı ve hakikıyyelidir. Ve rnevcüdat beyninde olan temayüz ve te'addüd ve

cc ·ayyi.'ınat-ı i'tibariy)'e ileclir. Ol te'ayyünatın haricde vüclıdu yoktur. Uikin bu

ravr, tavr-ı alkın verasındadır. Buna vusOl ve iddik olmaz. 13u kel<1mın hakikati

ancak ilirnde rasih ehline ayan olur ve ınücerred bahs u tahrlr ile bu rnes'elede

Hakk'ı tahkik eylemek tamam olmaz. Elbette şuhüd-ı keşl'i derkardır. Hale tevaf­

fuk ile kal ile bittamam ihata muhaldir.

Mezlıeb- i Ehl-i Sünnet budur ki; Allah Te·aıa gayıe hulül etmez ki isbat-ı me­

kan lazım gelir. Amma huiGl eder diyenler birkaç fırkadır: Biri Nasaradır; Hakk

Te'alii isa'da hu!Gl eyledi, derler. Ve biri dahi Gulat-ı Şi'a'dan İshakiyye ve Nu­

sayriyye'dir ki, AH ve eviadında kenema'Ualm vedıe ve radiya'llahu anlıüın.

Hakk Te'ala hulül erdi derler. Ve biri dahi sfıfiyyeden olmak iddia eden bir ta'ife­

dir ki narın cemre ve duhntın siınsime ve abın varak-ı verde hulülü gibi hullıl

edip temayüzü mümkün olmaz derler. İsneyniyyet dahi bulunmaz: hüve ene ve

ene hüve deme.,. sahllı olur. Ve bu ınertebe emr ü nehy aklile heındeındir. Bu

da'va fasiddir. Ve lıulül ra'blri meydan-ı ibf.ıretinin olduğu içün ise şulıücl iddi­

asıyla dt'izdir; vücüdu olmaz; sari ve mahall-i sirayet sabit ü baki ike n tevhld bu­

lunmaz. Matlüb olan vahdetdir.

Şerh-i Makasid salıibi der ki; hulül ve ittil1adı ınuş'ir iki mezheb dahi vardır, la­

kin hulül ve ittihad değildir. Biri budur ki, salik sulükünde nilıayet bulsa, seyr-i

ila'llah, seyr-i fi'llah rLUbesine varsa, balır-i tevi:Udde istiğrak sebebiyle cemi-i

masivildan gii'ib olur; Hak'dan gayri vücüdda şey görünmez. Bu rlitbeye renfı

fi't-tevhld derler. İnne'l-abde !c/.yezillü yetek.arrebiJ elleıf hi'n-nevqfil(Kul Allah'a

nafile ibadetlerle yakınlaşır. Bkz. Ahmed ibn Hanbel, Müsned, VI, İstanbul 1 982,

256. J Hadls-i Kudsi'i am müş'irdir. Bu halde ol salikden b<ı·zı ibadat sadır olur;

en e 'l-Hakk ve sübhanf gibi. Eğerçi bu kelamlar hulül ve ittihadı müş'irclir, ol lı~i­

li be-keıni\le beyandan ibaret ldlsır olmak sebebiyledie Böyle ibaretler erbab- ı

zalıire helecan verirse de ashabından olan haJat u makamata delalet eder. Men

leınyezük !eın-ya ·r((!Tatmayan bilmez] kaziye-i mi.iselleınedir ki lakin hulül ve

ittihad bu kadar .anın vukü'ı ve vücfıdu olup yahu d şuhlıd1 olup 'alem-i misal va­kayi' gibi ınüşahecle kabllinden olmasındandır. Zikr-i mezheb dahi c:rlxilıı ckdi­

ler ki bulCil ve ittihad gayriyyeri iş'ar eder; bulül ve ittihad yokdur. Zira gayriyye[

vaki' değildir.

Allalnı Te'ala vüclıd-ı mutlakın aynıdır. Anda asla kesret yokdur, vabdet var­

dır. Kesret izafeti ıe·ayyünardadır ki. hayal ü serab gibidir. Belki ınevcudat haki-

116 ıasaı'ln~f' · ~- · '

katde vahiddir, mezahirde mütekerrirdir; muhiHata tarlkıyla değildirler. Ve Celal Devvaru rüvvada tenrJh ve ihtimam eder. Ve Molla Cami Seyyid-i Seneel Abdtıl­

gani bu babcia müstakil risaleler yazdılar. La.kin mükaşefe gayra hüccet olmaz; bir salik hiile müşahede eylemesi sa'ire sened olmaz. Rüya gibidir. Her biri ken­di keşf ü ştıbudu ile itimaci gerektir. Bu halat-ı sekr ile ve isriğrak ile ve keşf ile seyr ü sülükl'ın enva'ından kangı şıkkıncia olduğu ancak halin sahibine z~Hıir olur. Salik olm« yan bi-hal ol şubüdatı kal ile fehm edemez. Bal leziz demek, ase­li ekieylemeyen kirnesneye mechCıldür ve mestGrdur. Ta ki bir mürşid-i sahib-i saffet ve teslik damenine teşebbüs eyleyüp şer'in kanununa mutabık tedbir ve mücadele ile seyr ü sülük eyleyüp ol haHitı vazifesi olmadıkça itikadı dahi men­hldir, cleyü Şeyh-i Ekber Kudclise Sırruh yazar. ... . .

Ştıhud dahi rü'ya gibi ta'n u teşnl olunmaz. Vakayı'-ı siyeriyye ve halat-ı keş­

fiyye bir hükümdedir; fena fi't-tevhid yani müınkinih ına'düm olur demek değil­

dir. Belki mesrOr ve muhtefi olur demekdir. Murad- ı kibar-i kiram, bu keHiında nefy-i mahz değildir. Adeın-i muraddır demek, esiaf-ı kiram ıstıl<lhlanna vasıl polmak alametidir. Anlara iftira ne 'Cızü bi'Wih her fennin ve her ilmin ınahsüs-ı

.ıstılahı vardır, deyü Aynü 'l-V ah de Hdşiyesı'nde Hoca İbrahim Halebi dahi r.asrih eder. Leı.N1kih'dc İmam Şa'raru Ebü'l-Fazl Alımedi'nin tercümesinde eler ki, mü­tekellinlin sözüyle evliya-yı eslafın aka'idinde tavrıruza tezelzül verilmesin. Zira şü' lıı!;:ı'ilalı.iyye muktezasınca akayid-i kibar-ı kiram her an teceddüd eylenıek­

redir. Bu madde üzere ınüre'akkid ve mün'akid olmazlar. Her an küliii yemnin hüuefl şe'n. [O,, l:ıer an yaratma halindedir. er-Rahman, 29] hükmü cereyan eyle­mek anlarda derkardır. Zahir ve batın mizanında süfi !isan gibidir. Sakli ra rafa şa­

lün terazül.eri elbette ma'il olur deyu buyunırlar ki, Eşrefzade dahi şi 'ar olur. mezhçb eelinmez bir imam:i dediği bu babdandır. Sadn.ı 'ş-Şeri'a Ta'dflü'l­

Ul'um'da buyurur ki sıfat-ı Rabbaniyye la-'ayn ve lagayr olduğunu keşf ü şuhüd

ile Şeyh Hasan Bulgar! tahkik eder ve tarlk-ı talıkll<l dahi gayrı yokdur. Ve's-selam. Temmet er-Risale.