108
T.C. EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ NÜKLEER TIP ANABİLİM DALI SOL VENTRİKÜL KONTRAKTİL FONKSİYONLARININ DEĞERLENDİRİLMESİNDE EQUILIBRIUM RADYONÜKLİD VENTRİKÜLOGRAFİ İLE MİYOKART PERFÜZYON GATED SPECT GÖRÜNTÜLEMENİN KARŞILAŞTIRILMASI Dr. FİLİZ HATİPOĞLU Uzmanlık Tezi Tez Danışmanı Prof. Dr. Zeynep BURAK İZMİR 2011

ege üniversitesi tıp fakültesi

Embed Size (px)

Citation preview

T.C.

EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

NÜKLEER TIP ANABİLİM DALI

SOL VENTRİKÜL KONTRAKTİL FONKSİYONLARININ

DEĞERLENDİRİLMESİNDE EQUILIBRIUM RADYONÜKLİD

VENTRİKÜLOGRAFİ İLE MİYOKART PERFÜZYON GATED

SPECT GÖRÜNTÜLEMENİN KARŞILAŞTIRILMASI

Dr. FİLİZ HATİPOĞLU

Uzmanlık Tezi

Tez Danışmanı

Prof. Dr. Zeynep BURAK

İZMİR

2011

T.C.

EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

NÜKLEER TIP ANABİLİM DALI

SOL VENTRİKÜL KONTRAKTİL FONKSİYONLARININ

DEĞERLENDİRİLMESİNDE EQUILIBRIUM RADYONÜKLİD

VENTRİKÜLOGRAFİ İLE MİYOKART PERFÜZYON GATED

SPECT GÖRÜNTÜLEMENİN KARŞILAŞTIRILMASI

Dr. FİLİZ HATİPOĞLU

Uzmanlık Tezi

Tez Danışmanı

Prof. Dr. Zeynep BURAK

İZMİR

2011

i

TEŞEKKÜR

Uzmanlığımın her döneminde olduğu gibi, tez çalışmam sırasında sabır ve

anlayışla yardımlarını esirgemeyen değerli hocam Sayın Prof. Dr. Zeynep Burak’a,

uzmanlık eğitimim süresince bilgi ve deneyimleri ile yetişmemde emekleri bulunan

anabilim dalı başkanımız Sayın Prof. Dr. Hayal Özkılıç ve değerli tüm hocalarıma,

hayatımın bir dönemini paylaştığım tüm araştırma görevlisi arkadaşlarıma, bugünlere

gelmemde sonsuz destek ve sevgileriyle yanımda olan annem, babam ve eşim Anıl’a

teşekkürlerimi sunarım.

Dr. Filiz Hatipoğlu

ii

ÖZET

Sol ventrikül fonksiyonlarının değerlendirilmesi sol ventrikül disfonksiyonu

olan hastaların takibinde önemlidir. Çalışmamızda, sol ventrikül fonksiyonlarının

değerlendirilmesinde altın standart kabul edilen ‘Equilibrium Gated Radyonüklid

Ventrikülografi (ERVG)’ verileri ile ‘Miyokart Perfüzyon Gated SPECT’ ile elde

edilen fonksiyonel parametreler arasındaki uyum araştırılmıştır. Bu amaçla Ocak

2010 ile Eylül 2010 tarihleri arasında miyokart perfüzyonu ve sol ventrikül

fonksiyonlarının değerlendirilmesi için kliniğimize başvuran 48 hastaya, aynı hafta

içinde çift gün Tc99m-MIBI protokolü ile miyokart perfüzyon Gated SPECT

(GSPECT) ve ERVG çalışmaları yapıldı. GSPECT Myometrix yazılım programı ile

ejeksiyon fraksiyonu (EF), Cedars-Sinai Quantitatif Gated SPECT analiz programı

ile duvar hareket ve kalınlık skorları belirlendi. ERVG çalışmasında sol anterior

oblik görüntüleri kullanılarak EF değerleri hesaplandı. GSPECT ve ERVG ile elde

edilen görüntülerde; sol ventrikül duvar hareketleri görsel olarak değerlendirilip;

normokinetik = 1, hipokinetik = 2, akinetik = 3, diskinetik = 4 olacak şekilde

skorlandı. Olguların ekokardiyografi (EKO) raporlarındaki sol ventrikül EF değerleri

ve duvar hareket bilgileri not edildi. Tüm olguların GSPECT ile hesaplanan ortalama

EF ile ERVG verileri arasında iyi derecede korelasyon bulundu (r = 0,75). EKO ile

ölçülen nümerik EF değeri olan 30 olgunun; GSPECT ve EKO ile hesaplanan

ortalama değerleri arasında belirgin fark olmadığı görüldü (p > 0,05). ERVG ve

GSPECT ile görsel olarak duvar hareketlerinin değerlendirilmesinde interobserver

uyum tüm duvarlarda anlamlı bulundu. 48 hastadan elde edilen 240 segment

incelendiğinde, görsel duvar hareketleri açısından GSPECT ile ERVG arasında

% 77,5 segmentte, GSPECT ile EKO arasında % 75,4 segmentte uyum saptandı.

Görsel olarak normokinetik olarak değerlendirilen segmentlerin QGS bilgisayar

yazılımı kullanılarak hesaplanan hareket ve kalınlık skorlarının, kontraksiyon kusuru

izlenen segmentlere oranla belirgin yüksek olduğu görüldü. Sonuç olarak;

GSPECT’in sol ventrikül fonksiyonlarının değerlendirilmesi amacıyla klinik pratikte

güvenle kullanılabileceği, kantitatif olarak hesaplanan duvar hareket ve kalınlık

skorlarının vizüel değerlendirmeyi desteklediği, ancak öncelikli olarak miyokart

perfüzyonunun sorgulandığı durumlarda tercih edilmesi gereken bir uygulama

olduğu düşünülmektedir.

iii

ABSTRACT

Evaluation of left ventricle functions is important when managing patients

with heart failure. In our study we aimed to investigate the accordance between

functional parameters derived from Myocard Perfusion Gated SPECT with

Equilibrium Gated Radyonuclid Ventriculography (ERVG) data which is the gold

standart for evaluation of left ventricle functions. We enrolled 48 patients for the

study who were referred to our department for the evaluation of myocard perfusion

and left ventricle functions between January 2010 and September 2010. In the same

week double day Tc99m-MIBI protocol, Myocard Perfusion Gated SPECT (GSPECT)

and ERVG studies were performed for each patient. Ejection fraction (EF) was

calculated with GSPECT Myometrix software, wall motion and thickness was

calculated with Cedars-Sinai Quantitatif Gated SPECT analysis program. In ERVG

study EF values were calculated using left anterior oblique images. In images derived

from GSPECT and ERVG left ventricular function was evaluated visually and

scorred as normokinetic=1, hypokinetic=2, akinetic=3, diskinetic=4. EF values and

wall motion data mesaured with Echocardiography was noted. For all cases there was

significant correlation between mean EF and ERVG values calculated by GSPECT (r

= 0,75). Numeric EF values of 30 patients measured with ECHO showed no

significant difference from the mean values measured with GSPECT and ECHO (p >

0,05). In visual evaluation of wall motion with GSPECT and ECHO there was

significant interobserver accordance in all walls. When 240 segments obtained from

48 patients were examined, the accordance was % 77,5 between GSPECT and

ERVG and % 75,4 between GSPECT and ECHO in visual wall motion. The motion

and thickness scores calculated with QGS software of segments visually defined as

normokinetic were significantly higher when compared to contraction defect

presenting segments. In this study we concluded that GSPECT can be safely used in

clinical practise in order to evaluate left ventricle functions. Quantitatively calculated

wall motions and thickness scores are tought to be supporting the visual evaluation

but we believe it should be preferred in conditions such as myocard perfusion is

investigated.

iv

İÇİNDEKİLER

ÖZET ………………………………………………………………………………...ii

ABSTRACT ………………………………………………………………………...iii

SİMGELER ve KISALTMALAR …………………………………………………..vi

ŞEKİLLER DİZİNİ ………………………………………………………………...vii

TABLOLAR DİZİNİ ………………………………………………………………..ix

GİRİŞ …………………………………………………….…………………….…….1

1. GENEL BİLGİLER ……………………………………………………...………..2

1.1. Kalp Anatomisi ……………………………………………………………….2

1.2. Kalp Fonksiyonunun Düzenlenmesi ……………………………………….....4

1.2.1. Kalp Pompalamasının İntrensek Regülasyonu ve Frank-Starling Yasası..4

1.2.2. Kalbin Parasempatik ve Sempatik Sinirlerle Kontrolü ...………………..5

1.3. Sol Ventrikül Fonksiyonlarının Ölçülmesinin Önemi …………………….….8

1.4. Kardiyak Fonksiyonların Değerlendirilmesinde Kullanılan Klinik Yöntemler.9

1.4.1 Kontrast Ventrikülografi (Sol Ventrikülografi) ………………………….9

1.4.2. Ekokardiyografi ………………………………………………………..10

1.4.3. Çok Kesitli Bilgisayarlı Tomografi (ÇKBT) …………………………..12

1.4.4. Manyetik Rezonans Görüntüleme ……………………………………..14

1.5. Kalp Fonksiyonlarının Nükleer Tıp Yöntemleri ile Değerlendirilmesi ……..17

1.5.1. Radyonüklid Anjiyografi ………………………………………………17

1.5.1.1. First-pass Radyonüklid Anjiyografi ……………………………..17

1.5.1.2. Equilibrium Gated Radyonüklid Ventrikülografi (ERVG =

Multipl-Gated Acquisition = MUGA) ……………………………………...18

1.5.1.2.1. Planar Equilibrium Gated Radyonüklid Ventrikülografi …18

1.5.1.2.2.Tomografik Gated Blood Pool Görüntüleme (GBPS) …….29

1.5.2. Miyokart Perfüzyon Sintigrafisi ……………………………………….29

1.5.2.1. EKG Gated Miyokart Perfüzyon Sintigrafisi ……………………...33

1.5.2.2.Gated Miyokart Perfüzyon SPECT’in Değerlendirilmesi …………34

1.5.3. Pozitron Emisyon Tomografi …………………………………………..37

2. GEREÇ ve YÖNTEM ……………………………………………………………40

2.1.Olgular ……………………………………………………………………….40

2.2. Miyokart Perfüzyon Gated SPECT Protokolü ………………………..…….40

v

2.3. Planar Equilibrium Radyonüklid Ventikülografi (ERVG) ………….….…..43

2.4. İstatistiksel Analiz ……………………………………………………….…..44

3. BULGULAR …………………………………………………………………..…46

4. TARTIŞMA ………………………………………………………………….…..64

5. SONUÇ ve ÖNERİLER …………………………………………………………74

6. OLGU ÖRNEKLERİ ……………………………………………………………76

7. KAYNAKLAR ……………………………………………………………….….82

8. EKLER …………………………………………………………………………..96

vi

SİMGELER ve KISALTMALAR

BT: Bilgisayarlı tomografi

CABG: Koroner arter by-pass greft

ÇKBT: Çok kesitli bilgisayarlı tomografi

EDV: End-diyastolik volüm

EF: Ejeksiyon fraksiyonu

EKG: Elektrokardiyografi

EKO: Ekokardiyografi

ERVG: Equilibrium Gated Radyonüklid Ventrikülografi

ESV: End-sistolik volüm

GSPECT: Gated SPECT

KAH: Koroner arter hastalığı

MI: Miyokard infarktüsü

MPS: Miyokard perfüzyon sintigrafisi

MR: Manyetik rezonans görüntüleme

MUGA: Multipl Gated Acquisition

PET: Pozitron emisyon tomografisi

PTCA: Perkütan translüminal koroner anjiyoplasti

QGS: Quantitative Gated SPECT

Tc99m: Teknesyum 99m

Tl201: Talyum 201

2D-EKO: İki boyutlu ekokardiyografi

vii

ŞEKİLLER DİZİNİ

Şekil 1.1. Kalbin anatomisi ve ileti sistemi …………………………….………………...2

Şekil 1.2. Koroner arter anatomisi …….…………………………………………………4

Şekil 1.3. Apikal dört boşluk ve iki boşluk görüntülerde modifiye simpson yöntemi

ile iki boyutlu hacim ölçümleri ...……………………..……………………..11

Şekil 1.4. BT kardiyak görüntüleme planları (a- kısa aks, b-vertikal uzun aks, horizantal

uzun aks) .……………………..……………………………………………...14

Şekil 1.5. MR kısa aks görüntülerde, simpson metodu ile sistol ve diyastol sonrası

endokardiyal ve epikardiyal sınırların belirlenmesi .........................………...16

Şekil 1.6. First-pass radyonüklid anjiyografide radyoaktif maddenin geçişi ile birlikte

kalbin sağ yarısı, akciğerler ve kalbin sol yarısının sırasıyla vizüalizasyonu .18

Şekil 1.7. Planar ERVG’de LAO projeksiyonda end diyastol ve end sistol görüntüsü ve

bu projeksiyonda izlenen miyokart duvarları (1), anterior ve sol lateral

projeksiyonlar ile bu projeksiyonlarda izlenen miyokart duvarları (2 ve 3) ...25

Şekil 1.8. Normal bir olgunun end diyastolik, end sistolik ve geri plan ilgi alanlarının

manuel olarak çizilmesini takiben elde edilen zaman aktivite eğrisi, bu eğriden

hesaplanan sol ventrikül EF değeri ve parametrik görüntüleri ...…….…........26

Şekil 1.9. Normal bir hasta ile kardiyomiyopatisi olan bir hastanın faz imajı ve faz

histogramı ……….……………………………………………………..…….28

Şekil 1.10. Diyastol ve sistol sonu imajlarda epikardiyal (yeşil hat) ve endokardiyal

(kırmızı hat) sınırlar. GSPECT Myometrix yazılımı ile hesaplanan EF değeri

ve volüm eğrisi ……………………………………………………………....36

Şekil 2.1. Miyokardın 5 segment modeli ile haritalanması ..……………………………42

Şekil 3.1. Gated SPECT ve Equilibrium Gated Radyonüklid Ventrikülografi ile

hesaplanan ejeksiyon fraksiyonu değerlerinin korelasyon analizi (n=48) ..…48

Şekil 3.2. Olguların ekokardiyografik ejeksiyon fraksiyonu değerlerine göre dağılımı ..49

Şekil 3.3. Equilibrium Gated Radyonüklid Ventrikülografi ve Ekokardiyografi ile

hesaplanan ejeksiyon fraksiyonu değerlerinin korelasyon analizi (n=30) ..….50

Şekil 3.4. Gated SPECT ve Ekokardiyografi ile hesaplanan ejeksiyon fraksiyonu

değerlerinin korelasyon analizi (n=30) ….……………………………..........50

Şekil 3.5. Olguların miyokart perfüzyon sintigrafisi sonuçlarına göre dağılımı (n=48) ..53

Şekil 3.6. Normokinetik segmentlerde duvar hareket skoru ortalamaları ...…………….60

Şekil 3.7. Hareket kusuru izlenen segmentlerde duvar hareket skoru ortalamaları ...…..60

Şekil 3.8. Normokinetik segmentler ile duvar hareket kusuru izlenen segmentlerin

duvarlara göre hareket skorları dağılımı ….………………………………….60

viii

Şekil 3.9. Nomokinetik segmentlerde kalınlık skoru ortalamaları ..…………………….61

Şekil 3.10. Hareket kusuru izlenen segmentlerde kalınlık skoru ortalamaları ...………....61

Şekil 3.11. Normokinetik segmentler ile duvar hareket kusuru izlenen segmentlerin

duvarlara göre kalınlık skorları dağılımı …………………………………….62

Şekil 3.12. MPS verilerine göre duvar hareket ve kalınlık skoru ortalama değerleri ...….63

ix

TABLOLAR DİZİNİ

Tablo 1.1. Otolog eritrositlerin 800 MBq Tc99m perteknetat ile işaretlenmesi ile absorbe

edilen radyasyon dozları …………………………………………………….21

Tablo 1.2. 800 MBq Tc99m-HSA ile absorbe edilen radyasyon dozları ...……………....22

Tablo 1.3. Miyokart perfüzyon sintigrafisinde en sık kullanılan radyofarmasötikler ve

özellikleri .…………………………………………………………………...31

Tablo 3.1. Olguların klinik karakterizasyonu (n=48) ..………………………………....46

Tablo 3.2. Olguların risk faktörleri açısında klinik karakterizasyonu (n=48) ..………...47

Tablo 3.3. Olguların GSPECT ve ERVG ile hesaplanan EF değerleri (n=48) ..……….48

Tablo 3.4. ERVG, Gated SPECT ve EKO ile hesaplanan ortalama EF değerleri ……...49

Tablo 3.5. Tüm olguların Ekokardiyografi, Gated SPECT ve Equilibrium Gated

Radyonüklid Ventrikülografi ile hesaplanan ejeksiyon fraksiyonu değerleri

(n=48) ……………………………………………………………………….51

Tablo 3.6. Miyokart perfüzyon sintigrafisi verilerine göre ERVG ve Gated

SPECT ile hesaplanan EF değerleri (n=48) .……………………………..54

Tablo 3.7. İki değerlendirici tarafından Gated SPECT ve Equilibrium Gated

Radyonüklid Ventrikülografi ile belirlenen duvar hareket skorlarının segment

bazında interobserver uyum dereceleri …..…………………………………55

Tablo 3.8. Gated SPECT segmentel duvar hareket skorları ..………………………......56

Tablo 3.9. ERVG segmentel duvar hareket skorları ...………………………………….57

Tablo 3.10. Olguların ekokardiyografide rapor edilen duvar hareket bilgilerine göre

segmental değerlendirmesi (n=48) ………………………………………….57

Tablo 3.11. Segmental olarak belirlenen duvar hareket skorlarının her üç yöntem arasında

uyum dereceleri ……………………………………………………………..58

GİRİŞ

Sol ventrikül fonksiyonlarının değerlendirilmesi, koroner arter hastalığının

yanı sıra konjestif kalp yetmezliği, valvuler darlık ve/veya yetmezliği gibi çeşitli

nedenlerle sol ventrikül disfonksiyonu olan tüm hastaların takibinde ve bu hastalarda

cerrahi veya medikal tedavi kararının verilmesinde önemlidir. Klinik pratikte

ventriküler fonksiyonların değerlendirilmesinde, kardiyoloji uzmanlarının en çok

tercih ettiği yöntem iki boyutlu ekokardiyografidir. Bu tetkikin en önemli avantajları

kısa işlem zamanı, düşük maliyeti ve kolay ulaşılabilir olmasıdır. Ancak işlemler ve

işlemciler arası değişkenlik belirgin derecede yüksektir (1-3). Ekokardiyografinin bu

teknik dezavantajları klinik problemlerin daha güvenli ve hızlı bir şekilde

cevaplandırılmasına yönelik diğer noninvaziv görüntüleme yöntemlerinin

araştırılmasına neden olmuştur. Bu yöntemlerden biri Equilibrium Gated

Radyonüklid Ventrikülografi (ERVG) / Multipl Gated Acquisition (MUGA)’dır.

Kontraktil fonksiyonların değerlendirilmesinde başvurulan temel nükleer tıp yöntemi

olan ERVG/MUGA; tekrarlanabilirlik özelliğinin yüksek oluşu nedeniyle, özellikle

kardiyotoksik ilaçların yan etkilerinin takibi esnasında tercih edilmektedir (4).

Kontrast ventrikülografi, manyetik rezonans görüntüleme ve bilgisayarlı tomografi

ejeksiyon fraksiyonu ölçmek ve duvar hareketlerini değerlendirmek amacı ile

kullanılan diğer yöntemlerdir (5). Bu yöntemlerin tümü geniş bir kullanım alanı

bulamadığı gibi sonuçlar otomatik olarak elde edilememektedir.

Koroner arter hastalığı (KAH) olan olgularda; miyokart perfüzyonu ve

viyabilitesinin gösterilmesinde kullanılan miyokart perfüzyon sintigrafisine Gated

SPECT görüntülemenin eklenmesi ile, sol ventrikül fonksiyonlarının da

değerlendirilmesi mümkün olabilmektedir. Diğer taraftan Gated SPECT ile elde

edilen ejeksiyon fraksiyonu değerlerinin klinik rutinde kullanılması konusunda

yeterli bilgi birikimi henüz oluşmamış görünmektedir (6,7).

Bu çalışmada, Miyokart Perfüzyon Gated SPECT ile değerlendirilen sol

ventrikül fonksiyonel parametrelerinin; güvenilirliği ve klinik rutinde

kullanılabilirliği araştırılmıştır. Bu amaçla elde edilen veriler yüksek doğruluk oranı

ve tekrarlanabilirlik özelliği açısından altın standart kabul edilen ERVG sonuçları ile

karşılaştırılmıştır.

2

GENEL BİLGİLER

1.1. Kalp Anatomisi

Kalp, orta mediastende, sternum ile sol 4. ve 6. ön kostaların arkasında yer

alan, sağda ve solda akciğerlerin mediastinal yüzlerine, altta diyafragma, önde

sternuma, kıkırdak kostalara, timus artıklarına ve kısmen akciğerlere, arkada

özefagusa komşu organdır (8). Kalbin anterior (sternokostal), inferior

(diyafragmatik) ve posterior (bazal) olmak üzere üç yüzü bulunmaktadır. Kalbin

posterior yüzünü sol atriyum, ön yüzünü sağ atriyum ve sağ ventrikül şekillendirir.

İnferior veya diyafragmatik yüzey, özellikle sol olmak üzere her iki ventrikül

tarafından oluşturulur.

Kalbin ileti sistemi sinoatriyal nod, atriyoventriküler nod, atriyoventriküler

demet (his demeti) ve onun sağ ve sol terminal kolları ile birlikte, purkinje liflerinden

meydana gelir (Şekil 1.1). Sinoatriyal düğüm, kalp kası kontraksiyonlarının

başlatıldığı yerdir ve sulkus terminalisin üst kısmında yer alır. İmpuls,

atriyoventriküler düğüme ulaşmak için tüm atriyal miyokarda yayılır.

Atriyoventriküler düğüm, atriyal septumun alt kesiminde, triküspit kapağın hemen

yanındadır. Kardiyak impuls buradan ventriküllere atriyoventriküler demet aracılığı

ile ulaştırılır. Atriyoventriküler demet, septumun muskuler kısmının üst kesiminde

iki parçaya ayrıldıktan sonra purkinje lifleri ile devamlılık gösterir (9).

Şekil 1.1. Kalbin anatomisi ve ileti sistemi

3

Kalbin besleyici kan akımı, sağ ve sol ana koroner arterden oluşan sistem

tarafından sağlanır. Sol ana koroner arter, ana pulmoner arter ile sol atriyal apendiks

arasından geçtikten hemen sonra, sol ön inen koroner arter ve sirkumfleks koroner

arter olarak iki ana dala ayrılır. Sol ön inen koroner arter, anterior miyokardı

besleyen major arterdir ve anterior interventriküler sulkusta seyreder. Bu seyri

sırasında septumun ön 2/3’ünü ve apikal kısmını besler. Birçok hastada, sol ön inen

koroner arter, kalp apeksinden dönerek, posterior interventriküler sulkusta yer alan

posterior inen arter ile anastomoz yapar. Sirkumfleks koroner arter, sol

atriyoventriküler sulkusta ilerler. Kalbin arkasına yönlenerek kalbin lateralini ve

arkasını kanlandırır. Hastaların yaklaşık % 10’unda sirkumfleks koroner arter,

posterior interventriküler sulkus boyunca posterior inen arter olarak devam eder,

ayrıca atriyoventriküler nod arterini verir. Bu dallanma paternine ‘sol dominant

dolaşım’ adı verilir.

Sağ koroner arter, sağ atriyoventriküler sulkusta ilerler. Sol ventrikülün

diyafragmatik yüzü (inferior miyokart alanı) hangi arter tarafından kanlanıyorsa,

cerrahi bakımdan o koronere ‘dominat koroner’ adı verilir. Sağ koroner arter % 90

hastada posterior interventriküler sulkusta seyreden posterior inen arter dalını verir.

Hastaların % 90’ında sağ koroner arter dominant olup ‘sağ dominant dolaşım’ olarak

nitelendirilir. Daha az sıklıkla posterior inen arter, hem sirkumfleks koroner arter

hem sağ koroner arterden beslenir ve bu durum ‘kodominant dolaşım’ olarak

adlandırılır. Posterobazal miyokardın beslenmesi de birçok olguda sağ koroner arter

ve daha az olarak sirkumfleks koroner arter tarafından sağlanır (10). Sinüs nodu

arteri % 50 hastada proksimal sağ koroner arterden köken alır (11) (Şekil 1.2).

4

Şekil 1.2. Koroner arter anatomisi

1.2. Kalp Fonksiyonunun Düzenlenmesi

Kardiyak siklus, diyastol adı verilen gevşeme periyodu ile onu izleyen ve

sistol adı verilen kontraksiyon periyodundan meydana gelir. Kalp debisi, atım

volümü ile kalp atım sayısının çarpımı sonucu oluşan ve birim zamanda metrekare

başına litre olarak perifere pompalanan kan miktarıdır. Kalp istirahat halinde,

dakikada yaklaşık 4-6 litre kadar kan pompalar. Şiddetli egzersiz sırasında bu

miktarın yaklaşık 4-7 katını pompalaması gerekebilir. Kalbin pompalama faaliyetini

düzenleyen temel iki mekanizma, kalbe gelen kan miktarındaki değişmelere cevap

olarak pompalamanın intrensek regülasyonu ile otonom sinir sistemi tarafından

kalbin refleks kontrolüdür.

1.2.1 Kalp Pompalamasının İntrensek Regülasyonu ve Frank-Starling

Yasası

Kalp tarafından dakikada pompalanan kan miktarını belirleyen temel faktör,

venlerden kalbe akan kanın hızıdır. Kalbin değişik miktarlarda gelen kanla,

yüklenmelere gösterdiği intrensek uyum yeteneğine ‘Frank-Starling Yasası’ adı

verilir. Temel olarak Frank-Starling yasası, diyastol sırasında kalp ne kadar fazla

kanla dolarsa, sistolde o kadar fazla kanın aorta pompalanacağını bildirir. Kalbin

5

değişen kan akımına uyumunu sağlayan temel mekanizma, gerilmiş kasın daha

büyük bir güçle kasılma yeteneğine bağlı olarak, daha fazla kanı arterlere

pompalamasıdır. Kontraksiyon gücünün böyle artmasının nedeni, bu koşullarda aktin

ve miyozin filamentlerinin kontraksiyon için optimal bağlanma derecesine getirilmiş

olmasıdır. Ayrıca artan hacme bağlı olarak sağ atriyum çeperinin gerilmesi, direk

olarak kalp hızını % 10-30 arttırır.

Frank-Starling yasasına göre, belirli sınırlar içinde, kalbin pompa gücü

karşısındaki arteryel basınç yükünde ortaya çıkan değişiklikler, kalbin dakika hacmi

(kalp debisi) üzerine hemen hemen hiç etkili olmamaktadır. Normal çalışma sınırları

içinde kalp dakika hacmi, arteryel basınçtan bağımsızdır. Kalp kasılması için önyük,

‘diyastol sonu’ hacmi adı verilen, diyastol sonunda ventrikülde bulunan kanın hacmi

olarak kabul edilir. Bu nedenle bazen önyük ventrikülü dolduran diyastol sonu

basınçla da ifade edilir. Ventrikülün artyükü de ventriküllerden çıkan arterlerdeki

basınçtır. Ventrikül hacmi 150 ml’nin üzerine çıkıncaya kadar, diyastolik basınç

fazla yükselmez. Bu hacmin üzerinde, kısmen kalpte fibröz dokunun daha çok

gerilememesi, kısmen de kalbi saran perikardın gerilme sınırlarına ulaşması

nedeniyle, diyastolik basınç hızla yükselir. Sistolik basınç ise ventrikül

kontraksiyonu sırasında ventrikül hacmi 150-170 ml olduğu zaman maksimum

değere ulaşır. Daha sonra ventrikül hacmi artmaya devam etse de, sistolik basınç

düşer. Bunun nedeni çok geniş hacimde, kalp kası liflerinin aktin ve miyozin

filamentlerinin, optimal kontraksiyondan daha küçük bir gerim yaratacak şekilde

birbirinden uzaklaşmış olmasıdır.

1.2.2. Kalbin Parasempatik ve Sempatik Sinirlerle Kontrolü

Sempatik ve parasempatik sinirler, kalbin çalışmasını, kalbin atım sayısını

(frekansını) ve kalbin kasılma gücünü değiştirerek etki ederler. Parasempatik sinirler,

kalp frekansını azaltırken, sempatik stimülasyon frekansı yükseltir. Kontrol sınırları,

maksimum vagal uyarı ile dakikada 20-30 atım olacak kadar küçük bir değerle,

maksimum sempatik uyarı ile 250 atım olacak kadar yüksek değerler arasında

değişmektedir. Genelde dakikadaki kalp atım sayısı ne kadar yüksek olursa, kalp o

kadar fazla kanı pompalayabilir. Ancak kalp frekansı, kritik bir düzeyin üzerine

çıktığı zaman, kalp kasında substratların aşırı kullanımı sonucu, kalbin pompalama

6

gücü düşer. Ayrıca diyastol periyodu kısaldığı için, kanın atriyumlardan ventriküllere

akımı için yeterli zamanı olmaz. Bu nedenle elektriksel uyarı ile kalp frekansı suni

olarak yükseltildiğinde, kalbin en büyük pompalama yeteneği, atım sayısı 100-150

iken görülür. Sempatik stimülasyonla kalp hızlandığı zaman ise en yüksek

pompalama gücüne, atım sayısı 170-250 olduğu zaman ulaşır. Bu farkın nedeni,

sempatik stimülasyonun sadece kalbin atım sayısını artırmakla kalmayıp, kalbin

kasılma gücünü de yükseltmesi ve aynı zamanda sistol süresini kısaltarak, diyastolde

kalbin dolması için daha fazla zaman sağlamasıdır. Her iki atriyum, bol miktarda

sempatik ve parasempatik sinirlerle donatılmıştır, ancak ventriküller başlıca sempatik

ve çok az sayıda parasempatik liflerle innerve edilmiştir. Sempatik stimülasyon kalp

kasının kontraksiyon kuvvetini arttırırken, parasempatik uyarı kontraksiyon gücünü

azaltır.

Fonksiyonel parametreler

Diyastol sırasında ventriküler hacim gittikçe artarak yaklaşık 110-120 ml

seviyelerine ulaşır. Ulaşılan bu hacme end diyastolik hacim adı verilir. Sistol

sonrasında bu hacim yaklaşık 40-50 ml seviyelerine dek düşer ve bu hacim end

sistolik hacim olarak adlandırılır. Bu iki hacim farkına atım hacmi denir. Atım hacmi

her bir sistolde ventrikülün pompaladığı kan miktarıdır. Birimi mililitredir. Kalbin

dakikada pompaladığı kan miktarı ise kardiak output olarak ifade edilir.

Kardiyak output = Atım hacmi x Kalp Hızı formulü ile militre/dk cinsinden

hesaplanır.

Ejeksiyon fraksiyonu, sol ventrikülün pompa fonksiyonunu gösteren çok önemli bir

parametre olup, atım hacminin, ilgili kalp ventrikülündeki diyastol sonu hacme

bölünmesiyle elde edilmektedir.

EF = Atım hacmi / End diyastolik volüm × 100

Genellikle bu değer sağlıklı bireylerde ortalama % 55-75’tir. EF değeri % 40’ın

altında ise ağır, % 40 ile % 50 arasında ise hafif sistolik disfonksiyondan

bahsedilebilir. Kalpte hasara neden olan herhangi bir faktör kalbi zayıf çalışan bir

pompa durumuna getirir. Bu koşullar altındaki kalbe hipoefektif kalp adı verilir.

KAH, valvuler kalp hastalığı, dilate kardiyomiyopati, miyokardit, aritmiler,

hipertansiyon, konjenital kalp hastalığı gibi nedenler kalbin kasılma yeteneğinin

azalmasına ve dolayısıyla hipoefektif kalp oluşumuna neden olurlar (12).

7

Koroner arter hastalığında ventriküler fonksiyonlar

Kalbi besleyen koroner arterlerin, beslediği bölgelere herhangi bir nedenle

yeterli kan taşıyamaması sonucu miyokartta oluşan iskemi ve nekrozun derecesine

göre gelişen hastalıklar ve bu hastalıkların komplikasyonlarının tümü koroner kalp

hastalıkları başlığı altında incelenmektedir. Koroner arter hastalıkları anjina pektoris,

unstabil anjina, kronik miyokart iskemisi, miyokart infarktüsü, konjestif kalp

yetmezliği, aritmi veya ani kardiyak ölüm ile birlikte karşımıza çıkabilir. KAH’ın %

85’i aterosklerozdan kaynaklanır. Bunun dışında vazospazm, vaskülit, emboli,

diseksiyon, konjenital çıkış anomalisi ve kapak hastalıkları da koroner arter

patolojilerine neden olabilir. (8,11)

Miyokart perfüzyonunun azalması hücresel düzeyde miyositlerin sistolik

fonksiyonlarını etkiler. Organ düzeyinde ise, miyokart hareketlerinde, bölgesel duvar

kalınlığında ve ejeksiyon fraksiyonunda azalma, diyastol sonu hacimde artış

gözlenir. Bunun nedeni kronik skar oluşumu, stunning (sersemleme, şok) veya

hibernasyon (kış uykusu) olabilir. İskemi sonucunda miyositlere yeterli enerji

sağlanamayınca miyokardın önce gevşeme ardından kasılma fonksiyonlarında

bozulma meydana gelir. İskeminin devam etmesi hücre zarında hasar ve hücre ölümü

ile sonuçlanmaktadır (13). İnfarkttan iki hafta sonra ölü miyositlerin yerini kollajen

lifleri alır. Nekrozun skar formasyonuna dönüşümü, devam eden miyosit kaybına

bağlıdır. Bu nedenle erken revaskülarizasyon, miyokart fonksiyonlarının

düzeltilebilmesi açısından çok önemlidir.

Canlı miyokart dokusunun geçici fonksiyon kaybı olarak bilinen hibernasyon

veya stunning durumunda, normal miyokart histolojisi korunmuştur. Stunning; kısa

süren akut bir iskemik olay sonrasında tekrar reperfüzyon sağlanmasına rağmen

kontraktil disfonksiyonun bir süre daha devam etmesidir. İskeminin şiddet ve

süresine bağlı olmakla birlikte canlı dokunun reperfüzyonu sağlandığında bu

fonksiyonel bozukluk düzelme gösterir. Genellikle tromboliz sonrası akut koroner

oklüzyonu takiben veya global iskemi (kardiyak arrest) sonrasında, by-pass cerrahisi

sonrasında veya egzersizin indüklediği iskemiye bağlı olarak gelişebilir (14).

Tekrarlayan (repetitive) stunning ise iskemi nedenli oluşan kontraktilite kusurunun

epizodlar halinde yinelenmesini tanımlayan bir fenomendir. Mekanizmalardan

birinin kontraktil proteinlerin değişimi ve buna bağlı miyokardın Ca+2 duyarlılığının

8

azalması olduğu düşünülmektedir (15). Bu hastalarda, iskemi sonrasında erken post-

perfüzyon periyodu sırasında hemodinamide dengesizlik ve kardiyojenik şok bile

gelişebilmektedir. Bu nedenle, özellikle akut miyokart infarktüsü (MI) geçiren

hastalarda stunned miyokart ile irreversibl hasarı olan miyokart dokusunun ayrılması,

tedavi ve dolayısıyla prognoz açısından oldukça önemlidir.

Miyokart iskemisinin diğer bir fonksiyonel sonucu ‘hibernasyon’ olarak

tanımlanan klinik durumdur. Kronik hipoperfüzyona yanıt olarak, bir çeşit kendini

koruma mekanizması ile kontraktil fonksiyon azalmıştır. Miyositler non-kontraktil

pozisyonda stabil, hücre zarı ve metabolizma intakt durumdadır (16). Strüktürel

proteinlerin ve hücresel metabolizmanın daha gerilemiş ve disorganize formu, ayrıca

miyofilament kaybı ve geniş glikojen alanları dikkat çeker (17). Kontraktil

fonksiyonlar reperfüzyonun sağlanması ile tekrar düzelir. Hiberne miyokardın

fonksiyonlarının iyileşme süresi; iskeminin süresi ve şiddetine, revaskülarizasyon

zamanına ve gelişen miyokart değişikliklerin yaygınlığına bağlıdır.

KAH’ın yaygınlığına bağlı olarak, iskemik kardiyomiyopatinin belirtileri ile

EF düşüklüğü, bölgesel duvar hareket kusurları mevcuttur. Bölgesel perfüzyonun

arttırılması ile sol ventrikül fonksiyonlarında düzelme beklenir.

1.3. Sol Ventrikül Fonksiyonlarının Ölçülmesinin Önemi

Sol ventrikül fonksiyonlarının değerlendirmesinde amaç, bölgesel hareket

bozukluğu gösteren segmentlerin tespit edilmesi ve kalbin global fonksiyonlarının

kantitatif olarak değerlendirilmesidir. Kardiyak fonksiyonların değerlendirilmesi,

infarkt sonrası iyileşme döneminde, sol ventrikül hipertrofisinde, kronik kalp

yetmezliğinde, valvuler kalp hastalığı, dilate kardiyomiyopati, miyokardit, aritmi,

hipertansiyon ve konjenital kalp hastalığı gibi nedenlerle sol ventriküler

disfonksiyonu olan hastalarda tanısal ve prognostik önem taşıyan bulgular

sağlamaktadır (1,18,19). Özellikle kalp krizinden sonra ve hipertansiyon gibi

hastalıklarda, kalbin fonksiyonlarını geri kazanabilmek için, ventrikülün şeklinde,

hacminde ve duvar kalınlığında meydana gelen değişmelere ‘ventriküler remodeling’

(kardiyak yeniden yapılanma) adı verilir. Remodeling esnasında etkin olan mekanik

ve nörohumoral faktörler, miyokart hasarını takiben miyositlerin gerilmesine ve

hücre membranının protein salınımını arttırarak hipertrofi ve kardiyak dilatasyona

9

yol açarlar. Bu dönemde miyosit hipertrofisiyle beraber nekroze miyokart alanlarının

yanı sıra normal miyokart dokusunda da intersitisyel doku kollajeninde artış

meydana gelmektedir. Miyokardiyal kompansasyon mekanizması olan ‘ventriküler

remodeling’ bazı durumlarda kontrolsüz bir gelişim süreci içerisine girerek, hastanın

klinik durumunu daha da kötüleştirebilir. Bütün bunların sonucunda sol ventrikül

boşluğunda dilatasyon ve ejeksiyon fraksiyonunda düşme meydana gelir. Bu

hastaların kalp fonksiyonlarının geri dönüşümsüz olarak bozulmasının önüne geçmek

için, kalp fonksiyonlarının takibi önem kazanmaktadır. Bu yüzden kullanılacak tetkik

yönteminin, global ve bölgesel fonksiyon bozukluklarındaki küçük değişiklikleri

hassas ve doğru bir şekilde saptaması gerekmektedir. Takip incelemelerde

kullanılması da klinik süreç içerisinde gerekli olduğundan bu tetkik yönteminin

doğruluk ve tekrar edilebilirlik değerlerinin yüksek olması gerekmektedir (1).

Temel olarak kardiyak fonksiyonları değerlendirmek için rutin pratikte dört

tetkik yöntemi kullanılmaktadır. Bu yöntemler ekokardiyografi (EKO), nükleer tıp

yöntemleri, bilgisayarlı tomografi (BT) ve manyetik rezonans (MR) görüntülemedir.

1.4. Kardiyak Fonksiyonların Değerlendirilmesinde Kullanılan Klinik

Yöntemler

1.4.1. Kontrast Ventrikülografi (Sol Ventrikülografi)

Koroner anjiyografi, periferik bir arterden yerleştirilen kateterin, koroner

arterin orjinine kadar ilerletilmesi ve kateterin içerisinden verilen radyopak

maddelerle, koroner arter lümen anatomisinin radyografik olarak görüntülenmesi

yöntemidir. Kontrast ventrikülografi her koroner anjiyografik çalışmanın bütünleyici

bir parçasıdır. Sol ventrikülografi, arteriyel yaklaşımla, aortik valvden kateterin

geçmesiyle uygulanır. Ventrikülün yeterince opak madde ile dolması için yüksek

miktarda (30-60 ml) kontrast madde, kısa zamanda (1-3 sn) verilir. Sol ana koroner

arterde ileri derecede darlık olanlar, ileri derecede aort darlığı olanlar, akciğer ödemi

riski taşıyanlar, ciddi sol ventrikül disfonksiyonu olan hastalar ile kontrast nefropatisi

riski olanlarda ventrikülografiden kaçımak gerekir (20). Sol ventrikülografi

segmentel ve global miyokart fonksiyonlarının değerlendirilmesine olanak

vermesinin yanı sıra ventriküler boşluklar ve kapakların da demonstre edilmesini

sağlar (21). Ventirikülografi ile sistolde ve diyastolde sol ventrikül volümleri

10

kantitatif olarak elde edilerek buradan hareketle EF hesaplanır. Ventriküler

volümlerin doğru hesaplanması, atım volümü ve ejeksiyon fraksiyonu hesaplarında

esastır. Sağ anterior oblik pozisyonda çekilen diyastol ve sistol sonu

ventrikülografileri üst üste çizilerek duvar hareketlerinin durumu incelenir (20).

1.4.2. Ekokardiyografi

Koroner arter hastalığında ekokardiyografi proksimal koroner arterlerin

görüntülenmesi, miyokart infarktüsünün ve komplikasyonlarının saptanması, duvar

hareket bozukluklarının tetkiki, ventriküllerin sistolik ve diyastolik fonksiyonlarının

değerlendirilmesi gibi çeşitli alanlarda kullanılan radyasyon riski taşımayan

noninvaziv bir yöntemdir (22,23). Bir mikrofon yardımıyla kalbe gönderilen ses

dalgalarının geri yansıması ile kardiyak görüntüler oluşturulur. Transmural

infarktüslerin dışlanmasında özellikle değerlidir (24). Ancak Q dalgasız

infarktüslerin teşhisi, hafif derecede bölgesel hipokinezi veya bazı durumlarda

normal duvar hareketleri gözlenebilineceğinden EKO ile zor olabilmektedir (25).

Kullanıcı bağımlı bir modalite olup, bazı olgularda akustik pencere sınırlıdır. Ayrıca

EKO’da ventriküler fonksiyonun ölçülmesi için kullanılan geometrik tahminler,

normal ventriküllerdeki tahminleri etkilememesine karşın remodeling’e uğrayan

ventriküllerde daha az belirleyicidir (1,2) Ekokardiyografik uygulamalar iki boyutlu

görüntüleme, M-mod EKO, doppler teknikleri, kontrast EKO, stres EKO ve

transözefajiyal EKO alt gruplarından oluşur.

İki boyutlu ekokardiyografi

İki boyutlu ekokardiyografi (2D-EKO), sol ventrikül sistolik fonksiyonları ve kalp

boşluklarının değerlendirilmesi için ilk tercih edilecek yöntemdir. 2D-EKO sol

ventrikül duvar kalınlığının ve çaplarının ölçülmesi, duvar hareketlerinin

değerlendirilmesi, sol atriyum büyümesinin saptanması ve sol ventrikül EF değerinin

hesaplanmasında kullanılır (26). M-mod ve doppler EKO, iki boyutlu

ekokardiyografi eşliğinde yapılmaktadır. 2D-EKO’da iki ve dört boşluk apikal

görüntüleri kullanılarak modifiye Simpson yöntemi veya alan uzunluk yöntemi ile

hacimler hesaplanabilir. En sık kullanılan yöntem modifiye Simpson yöntemi olup,

bu yöntemde apikal dört ve iki boşluk planlarda EKG yardımı ile alınan end

diyastolik ve end sistolik görüntülerden endokart sınırları manuel olarak çizilir. Sol

11

ventrikül kavitesi eşit yüksekliğe sahip disklere bölünür. Ventrikül uzun ekseninin

disk sayısına bölünmesi ile elde edilen disk yüksekliği, disk alanı ile çarpılarak disk

hacmi elde edilir (Şekil 1.3). Disk hacimleri toplamı ventrikül iç hacmini verir. Sistol

ve diyastol sonu hacimleri kullanılarak EF = (EDV – ESV) / ED × 100 formülü ile

EF değeri hesaplanır. Endokart sınırlarının belirlenmesindeki güçlükler, bazı

transduser konumlarında tatmin edici görüntülerin alınmaması ve yöntemin kullanıcı

bağımlı olması 2D-EKO’nun tanısal değerini sınırlamaktadır. 2D-EKO ile elde

edilen sol ventrikül hacim değerleri, gerçek hacimden daha düşük olmakla beraber,

MR ile elde edilen verilerle uyumludur. Çözünürlük değerlerinin arttırılabilmesi ve

dolayısıyla endokart lümen ayrımının daha doğru yapılabilmesi için

ekokardiyografik incelemede kontrast madde kullanılması önerilmiştir. Bu yöntemle

ekokardiyografik ventriküler hacimler ve EF değerlerinin standart yöntemlerle olan

uyum değerlerinin arttırılabildiği ifade edilmektedir (27). Ayrıca hiberne miyokart

varlığını saptamada ve kontraktil rezervi göstererek fonksiyonel düzelmeyi

öngörmede de yardımcıdır (28). Ancak kontrast madde kullanımı, rutin kardiyoloji

pratiğinde kolay kullanımlı bir tetkik yöntemi olarak görülen EKO’ya fazladan

zorluk ve maliyet artışı getirdiği için tercih edilmemektedir (29).

Şekil 1.3. Apikal dört boşluk ve iki boşluk görüntülerde modifiye simpson yöntemi ile iki

boyutlu hacim ölçümleri (30).

12

Transözefajiyal EKO

Özefagus ve mideye ilerletilen bir prob ile kalp ve torasik vasküler yapıları

görüntüleyen yöntemdir. Göğüs duvarı ve akciğer parankiminin aradan çıkmasından

dolayı, ses dalgalarının penetrasyonun artması, yöntemin en büyük avantajıdır.

Stres EKO

Kardiyak stres esnasındaki sol ventrikül fonksiyonlarının ve viyabilitenin

değerlendirilmesi amacıyla kullanılmaktadır. Prensip olarak hareket artefaktlarını

engellemek için farmakolojik stres ajanları (dobutamin, dipridamol vaya adenozin)

tercih edilmektedir. Dobutamin ile canlılık olan segmentlerde kasılma iyileşirken

infarktüs dokusunun kasılması iyileşmez. Düşük doz dobutamin ile stunned ve

hiberne dokular ile tüm canlı dokularda kasılmada iyileşme görülür. Yine düşük doz

dobutamin ile artan kasılmanın dobutamin dozu artırıldıkça tekrar bozulması canlılık

yanısıra ileri derecede stenotik koroner arter nedeniyle iskeminin de varlığını gösterir

(31).

Üç boyutlu EKO

Viyabiliteyi değerlendirmede kullanılan diğer yöntem üç boyutlu EKO’dur. 1

ile 4 kardiyak siklus boyunca, çok sayıda tomografik görüntüler alınarak, sağ ve sol

ventrikül kontraktilitesi değerlendirilebilmekte, EF değeri hesaplanabilmektedir (32).

En önemli dezavantajı zaman alıcı olması ve doğru görüntüleme yapılabilmesi için

çok düzgün manüpülasyona ihtiyaç duymasıdır.

Doppler EKO

Doppler EKO, kapaklarda, damarlarda ve miyokart hasarının olduğu

bölgelerdeki kan akımını görüntüleme, kan akım hızını ölçme imkanı verir.

Pulmoner arter basıncının hesaplanması, anevrizma içindeki akımın belirlenmesi,

papiller kas ve ventriküller arası septum rüptürünün tanısı; şantların görüntülenmesi

ile kapak darlıklarının ve yetersizliklerinin derecesinin belirlenmesinde kullanılır

(33).

1.4.3. Çok Kesitli Bilgisayarlı Tomografi (ÇKBT)

Kardiyak bilgisayarlı tomografi, invaziv anjiyografiye alternatif olarak ortaya

çıkan bir yöntemdir. Çok kesitli bilgisayarlı tomografi ile kalsiyum skorlama,

13

kardiyak BT anjiyografi ve ventriküler fonksiyon analizi, eş zamanlı olarak yapılıp,

koroner arterler ile kalp, noninvaziv ve kolay bir şekilde değerlendirilebilmektedir

(34). Kalbin ve koroner arterlerin BT ile görüntülenebilmesi için yüksek uzaysal

çözünürlük (görüntüdeki birbirinden ayrılabilen en yakın iki nokta), yüksek

zamansal çözünürlük (bir görüntünün alınma süresi) ve kalp siklusu ile uyum

gereklidir. Aynı zamanda solunum artefaktlarının azaltılması için tarama süresi

mümkün olduğunca kısa olmalıdır (35). Zamansal çözünürlükteki artış ile kalp

hareketine bağlı artefaktlar azalır ve hastanın nefes tutma süresi kısalır (34). Koroner

BT anjiyografi, antekübital venden iyotlu kontrast maddeyi otomatik enjektörle

verdikten sonra arteryel fazda görüntüler alınarak yapılır. Tetkik öncesinde en az 4

saatlik açlık gereklidir. Tarama zamanı, detektör sayısına göre değişmekle beraber

bir nefes tutum süresini (5-15 sn) geçmemektedir (36). Kardiyak BT, kalp siklusunun

aynı fazında görüntü alınabilmesi için elektrokardiyografi (EKG) eşliğinde yapılır.

Bu amaçla prospektif ve retrospetif tetikleme uygulaması kullanılır. Prospektif

tetiklemede kardiyak siklusun geç diyastolik fazına denk gelen EKG’deki R

dalgasından sonra görüntüleme otomatik olarak başlar. Bu işlem her R dalgasından

sonra çekim sonuna kadar devam eder (37). Retrospektif tetikleme yönteminde ise,

kardiyak siklusun her safhasında çekim yapılır. İşlem bittikten sonra siklusun geç

diyastolik fazındaki optimal olan görüntüler seçilerek, rekonstrüksiyon işlemleri

yapılır (38). Koroner arter değerlendirmesi amacıyla sistol sonu ve geç diyastolik

fazdaki görüntüler kullanılırken, kalbin fonksiyonel değerlendirilmesi amacıyla, kalp

atımının tüm fazlarından oluşturulan görüntüler (retrospektif gating) kullanılır (39).

Tetkik esnasında farklı düzeydeki görüntüler, farklı kalp atımlarında alındığından

hastanın sinüs ritminde olması gereklidir (40). Retrospektif gating yöntemiyle

yapılan kardiyak BT tetkikinde elde edilen verilerle ÇKBT’nin teknik özelliklerine

bağlı olarak 10-20 fazlı sine görüntüler oluşturulur. Aksiyal görüntü serilerinden R-R

intervalinde % 0-100 arasında % 10 aralıklarla 0,75 mm kesit kalınlığında

multisegmenter rekonstrüksiyon yolu ile oluşturulan görüntüler iş istasyonuna

gönderilir. İş istasyonunda mevcut yazılımlar kullanılarak, sol ventrikül

fonksiyonları hesaplanabilir. Rekonstrükte görüntüler sistol ve diyastol boyunca kalp

hareketlerinin değerlendirilmesine izin verir (Şekil 1.4). Özellikle sol ventrikül duvar

hareketleri, duvar kalınlığı ve tüm planlarda kapak hareketleri incelenebilir (41). Veri

14

analizi için ‘alan-uzunluk yöntemi’ veya ‘simpson yöntemi’ kullanılarak sol

ventrikül hacmi end diyastol ve end sistol için ayrı ayrı ölçülür (42).

Hastanın aldığı doz, görüntüleme parametrelerine (kV, mA), hasta kilosu ve

kesit kalınlığına bağlı olarak değişmekle birlikte kardiyak BT’de ortalama radyasyon

dozu 5-20 mSv arasında değişmektedir (43). Bilinen kontrast madde alerjisi, böbrek

fonksiyon bozukluğu (serum kreatinin > 1.5 mg/dl), gebelik ve solunum sıkıntısı

varlığında, koroner BT anjiyografi kontrendike olup, kalp hızı yüksek hastalarda beta

bloker kullanımının kontrendike olduğu durumlarda ve solunum egzersizlerine

rağmen nefes tutamayan hastalarda önerilmemektedir. Negatif tahmin değerinin

yüksek olması klinisyenlerin, invaziv bir girişimi gerektirecek kesin bir kanıt

bulamadıkları vakalarda koroner BT anjiyografiyi tercih etmelerine neden olmaktadır

(44).

Şekil 1.4. BT kardiyak görüntüleme planları

(a- kısa aks, b-vertikal uzun aks, c- horizantal uzun aks)

1.4.4. Manyetik Rezonans Görüntüleme

Kardiyak manyetik rezonans görüntüleme, iskemik kalp hastalığının

değerlendirilmesinde, ventriküler fonksiyonun, miyokart iskemisinin varlığı ve

yaygınlığının saptanması, miyokart canlılığının değerlendirilmesi ve koroner

arterlerdeki daralmanın görüntülenmesinde kullanılmaktadır. Kardiyak MR, iyonizan

radyasyon içermemesi, yüksek zamansal ve uzaysal çözünürlüğü ve görüntü

kontrastı nedeni ile kalp hastalıkları ve fonksiyonlarının değerlendirilmesinde önemli

bir görüntüleme yöntemidir (45). Hastanın çekim esnasında hareketsiz kalması, çok

sayıda nefes tutması ve nefes tutmalarının hep aynı seviyede olması gerekmektedir

15

(46). Kalp hareketlerinden kaynaklanan artefaktları engellemek için EKG tetiklemeli

görüntüleme yapılır. Retrospektif veya prospektif EKG tetikleme yöntemleri

kullanılabilir.

Miyokardiyal MR perfüzyon tekniğinde, intravenöz yolla, hızlı bolus tarzında,

Gadolinyum-DTPA verilmesini takiben, her kalp atımında veya iki kalp atımında

Gadolinyum-DTPA’nın ilk geçiş (first-pass) kinetiğinin incelenmesi amacıyla

görüntüleme yapılır. İnfarkt alanında ekstrasellüler kontrast madde verilmesinden

sonra, geç dönemde kontrast tutulumu izlenmektedir (geç tutulumun ortaya konması

için enjeksiyondan 30 dk sonra alınan görüntüler önerilmektedir) (47). Ekstrasellüler

MR kontrast ajanı iv yolla verildikten sonra ilk dakikalarda intravasküler alandan

hızla intersitisyel alana difüze olur. 15–30 dakika sonra normal miyokart dokusundan

tamamen yıkanıp kapiller yataktan üriner sisteme ulaşır (48,49). Akut infarkt alanları

hücre membran bütünlüğünün bozulması ve intrasellüler boşluk ile ekstrasellüler

boşlukların birleşmesi ile karakterize olduğundan kontrast ajanın dağılım hacmi

artar. Eşlik eden yoğun kapiller eritrosit stazı nedeniyle kontrast maddenin geçiş

zamanı (wash-in) ve yıkanma zamanı (wash-out) uzar. Bu nedenle infarkt bölgesine

kontrast madde geçişi normal miyokart dokusuna göre daha yavaş ve daha büyük

miktarda olur ve geç dönemde T1 ağırlıklı MR kesitleri parlak olarak izlenir. Kronik

infarkt alanında ise nekrotik doku zeminindeki hücreler arası ekstrasellüler boşluğun

normal miyokart hücreleri arasındaki boşluktan daha geniş olmasına bağlı olarak

Gadolinyum-DTPA konsantrasyonu artmakta, wash-out fazı gecikmekte ve geç

dönemde kontrast tutulumu olmaktadır (50). İskemiyi değerlendirmek için yapılan

istirahat perfüzyon incelemesi, farmakolojik stres (dobutamin) altında tekrar

edildiğinde miyokart kontraktilitesi büyük bir doğrulukla gösterilebilir. MR’ın

komplikasyon riskini azaltmak için kontraktil rezervin ölçümünde düşük doz

dobutamin tercih edilir (51).

Sol ventrikül fonksiyonlarının değerlendirilmesi için kontrast madde

kullanımına ihtiyaç yoktur. Fonksiyonel değerlendirmenin doğru yapılabilmesi için,

kalbin kendi eksenine göre paralel veya dik kesitler elde etmek gerekir. Bunun içinde

dört boşluk, iki boşluk, üç boşluk ve kısa aks sine görüntüler elde edilir (52). Sine

görüntüleme içinse retrospektif EKG tetikleme ile kardiyak siklusun tümü boyunca

hareketli görüntüler elde edilir. Sine görüntüler, kardiyak siklus boyunca kalp

16

hareketinin görüntülendiği, kısa hareketli görüntülerdir. Segment görüntüleme ile her

bir kardiyak siklus 10-12 segmente bölünür. Her bir segmente frame adı verilir. 10-

20 sn’lik nefes tutma periyodlarında birkaç kalp atımından elde edilen segmenter

görüntüler hareketli video şeklinde kaydedilir. Bu görüntüler, miyokart, ventrikül ve

kapak fonksiyonları, kalp içerisinde kanın hareketi hakkında yararlı bilgiler verir.

Kan ile miyokart dokusu arasında sağlanan yüksek kontrast sayesinde gerçeğe yakın

fonksiyonel değerlendirme yapılmaktadır. Kardiyak MR ile sol ventrikül volümleri,

EF, atım hacmi ve miyokart kütlesinin değerlendirilmesi için pek çok yöntem

kullanılır. Temel olarak, sine görüntülerde en geniş ve en dar sol ventrikül

kavitesinin olduğu görüntüler seçilir. Kalp bazali (mitral kapak düzeyi) ve apeksi

belirlenir. Endokardiyal sınırlar yarı otomatik olarak saptanır (Şekil 1.5). Simpson

metodu kullanılarak, ventrikül hacimleri, EF, strok volüm değerleri hesaplanır (46).

Miyokart kütlesi tayini için endokardiyal ve epikardiyal sınırlar belirlenerek hacimler

hesaplanır. Hacimlerin farkı miyokart özkütlesi ile çarpılarak miyokart kütlesi elde

edilir.

MR tetkiki, görüntü elde etme özellikleri nedeniyle insan vücudu için zararlı

olabilecek bir etkileşim oluşturmaz. MR cihazının dev bir mıknatıs olması nedeniyle,

manyetik etkileşime girecek sabit protez ya da tıbbi materyaller (çelik anevrizma

klipsleri, kardiyak pacemaker) taşıyan hastalara bu tetkikin yapılması mümkün

olmamaktadır (53). Halen teknik sınırlamalar nedeniyle klinik uygulamada diğer

tetkik yöntemlerinin yerini alma aşamasında değildir.

Şekil 1.5. MR kısa aks görüntülerde, simpson metodu ile sistol ve diyastol sonrası

endokardiyal ve epikardiyal sınırların belirlenmesi

17

1.5. Kalp Fonksiyonlarının Nükleer Tıp Yöntemleri ile Değerlendirilmesi

1.5.1. Radyonüklid Anjiyografi

İstirahat halinde, fizik egzersiz veya farmakolojik stres eşliğinde

uygulanabilir. Başlıca iki uygulama yapılmaktadır.

1.5.1.1. First-pass Radyonüklid Anjiyografi

First-pass çalışması, kalbin kasılma fonksiyonunun kantitatif, semikantitatif

ve kalitatif indekslerinin yanısıra vasküler anomaliler hakkında bilgi veren bir

tetkiktir. Bilinen ve şüphe edilen KAH’da atım fonksiyonunun belirlenmesinde, kalp

kapak hastalıklarında prognozun ve cerrahi girişim gerekliliğinin

değerlendirilmesinde önemli bilgiler sağlar. Konjenital kalp hastalıklarında ise

soldan sağa şantların saptanması ve kantifikasyonunda yararlıdır. Kayıt sırasında çok

az sayıda kalp siklusu kullanıldığından ritm bozukluklarında yeterli klinik bilgi elde

edilememektedir. Bu nedenle çalışmadan önce hastanın EKG’si gözden

geçirilmelidir. İntravenöz enjeksiyon ile verilecek radyofarmasötiğin hacmi 1-1,5

cc’den fazla olmamalı ve bolus enjeksiyonun ardından 10-20 cc serum fizyolojik ile

yıkama yapılmalıdır. Çalışma, stres veya istirahat halinde uygulanabilir. Başarılı bir

çalışma için, sağ-sol kalp boşluklarının ayrımının iyi yapılması gerekmektedir. En

çok bilgi veren ve sıklıkla kullanılan görüntüler, her iki ventrikül aktivitesinin aort ve

atriyal aktiviteden kolaylıkla ayrımının yapıldığı 20-30° sağ anterior oblik ve anterior

pozisyonlardır. Şant çalışması genellikle anterior pozisyonda uygulanır ve akciğerler

mümkün olduğunca görüntü alanının içine alınır. First-pass çalışmalarının uzaysal

rezolüsyonu genelde yüksek kalitedeki ERVG çalışmaları kadar iyi değildir.

Verilerin kalitesi ve doğruluğu için görüntüleme sisteminin % 20 sayım kaybı ile

saniyede en az 150.000-200.000 sayım toplayabilmesi gerekir. Rutinde Tc99m ile

işaretli bileşikler kullanılmaktadır (Tc99m ile işaretli eritrositler, Tc99m-MIBI, Tc99m-

DTPA gibi). Yeterli dozda uygulanabilecek (20-25 mCi) Tc99m ile işaretli herhangi

bir radyofarmasötik, kuramsal olarak first-pass çalışması için kullanılabilir.

Pediyatrik hasta grubunda daha düşük dozlar kullanılması ve radyofarmasötik olarak

Tc99m-DTPA tercih edilmesi gerektiği gözardı edilmemelidir. Bilgisayar kaydı, bolus

enjeksiyon ile birlikte başlar (54). Periferik venden radyofarmasötik enjeksiyonu ile

18

birlikte ajanın, vena kavadan sağ atriyuma, sağ ventriküle, pulmoner arter, akciğerler,

sol atriyum, sol ventrikül ve aortaya geçişi sırasında dinamik görüntüler alınır (Şekil

1.6) (55). Çalışma sırasında veri toplama bilgisayarı trigger ile bağlantılı olmalıdır.

İşlem bir dakikadan kısa sürede tamamlanır. Sağ veya sol ventrikül analizinde

ventrikül çevresinden çizilen ilgi alanı ile zamana göre aktivite değişiklikleri

belirlenerek zaman aktivite eğrileri elde edilmekte, hem sağ hem sol ventrikül

ejeksiyon fraksiyonu ölçümleri yapılabilmektedir. Sol ve sağ ventrikülün

superpozisyonu söz konusu olmadığından ilk geçiş yöntemi özellikle sağ ventrikül

fonksiyonlarının değerlendirilmesi amacıyla kullanılmaktadır (56). Sinematik

formatta ekrana getirilen görüntüler incelenerek duvar hareketleri değerlendirilebilir.

Şekil 1.6. First-pass radyonüklid anjiyografide radyoaktif maddenin geçişi ile

birlikte kalbin sağ yarısı, akciğerler ve kalbin sol yarısının sırasıyla vizüalizasyonu SVC: superior vena cava, RA: sağ atriyum, RV: sağ ventrikül, PA: pulmoner arter, Lu: akciğerler,

LA: sol atriyum, LV: sol ventrikül, Ao: aort, TV: triküspit kapak

1.5.1.2. Equilibrium Gated Radyonüklid Ventrikülografi (ERVG =

Multipl-Gated Acquisition = MUGA)

1.5.1.2.1. Planar Equilibrium Gated Radyonüklid Ventrikülografi

Kan havuzu radyonüklid anjiyografisi hastanın eritrositlerinin işaretlenip

hastaya verilmesinin ardından, EKG ile senkronize kardiyak görüntülerin elde

edildiği bir prosedürdür. Bu yöntem ile yüzlerce kalp siklusundan veriler toplanarak

19

global ventriküler sistolik fonksiyon, bölgesel duvar hareketleri, ventrikül hacimleri

(görsel veya kantitatif), sistolik ve diyastolik indeksler, atım hacmi oranları gibi

parametreler hesaplanabilmektedir (54). Kalbin anatomik konfigürasyonundan dolayı

sol ventriküle ait veriler sağ ventriküle göre daha doğru olarak hesaplanabilir.

Bu yöntemin başlıca klinik uygulamaları şöyle sıralanabilir;

1. Akut miyokart infarktüsü sonrası prognozun değerlendirilmesi

2. Bilinen veya şüpheli koroner arter hastalarında, prognozun değerlendirilmesi,

tedavinin yönlendirilmesi ve tedavi etkinliğinin saptanması, orta ve yüksek

riskli KAH’da nonkardiyak cerrahi öncesi fonksiyonel sol ventrikül

kapasitesinin belirlenmesi

3. Bilinen veya şüpheli konjestif kalp yetmezliğinde tanı ve prognozun

değerlendirilmesi

4. Dilate kardiyomiyopatilerde, özellikle sitotoksik kemoterapi alacak hastalarda

ve kemoterapi (adriyamisin doksorubisin, trastuzumab) almakta olan

hastalarda kardiyak fonksiyonların değerlendirilmesi (57). Valvuler darlık

ve/veya yetmezliğinde, özellikle aort ve mitral kapak hastalıklarında, optimal

kapak değişim zamanının belirlenmesi

5. Kalp transplantı kardiyak resenkronizasyon tedavisi adaylarında; kardiyak

transplantasyon zamanının belirlenmesi ve postoperatif hasta takibi (58).

Kullanılan radyofarmasötikler

Erişkin hasta için sıklıkla uygulanan yöntem, in vivo, modifiye in vitro veya

in vitro teknikler kullanılarak, otolog eritrositlerin 555-1110 MBq (15-30 mCi) Tc99m

ile işaretlenmesidir. İşaretleme etkinliği in vivo teknikte en az, modifiye in vitro

teknikte orta, in vitro teknikte ise en yüksektir (54). İşaretlemede temel mekanizma

her üç yöntemde de aynıdır.

İn vivo işaretleme

İlk olarak Tc99m’in eritrositlere bağlı kalışını kolaylaştırmak için indirgeyici

ajan olan kalay iyonu (Sn+2) intravenöz enjekte edilir. İndirgeyici ajan pasif

difüzyonla eritrositlerin içine girer ve sellüler komponenetlere sıkıca bağlanır. Kalay

enjeksiyonundan 20-30 dk sonra diğer koldan Tc99m perteknetat enjekte edilir. Hücre

membranını serbestçe geçebilen Tc99m perteknetat hücre içindeki kalay varlığında

20

indirgenerek, hemoglobinin beta zincirine bağlanır. Böylece kan havuzu görünür hale

gelir. Serbest kalay iyonları fizyolojik Ph’ta hidrolize olmaya ve çökelmeye müsait

olup, retiküloendotelyal sistem tarafından hızla alınırlar (59). Optimal işaretleme için

kalay miktarı 0.03-0.15 mg/ml kan veya 10-20 mg/kg vücut ağırlığıdır (60). İn vivo

işaretleme, basit ve hızlı olması nedeniyle tercih edilir (61). Bu yöntemin en büyük

dezavantajı genellikle düşük ve değişken bağlanma etkinliğidir. Ventriküler

hacimlerin hesaplanmasında tercih edilmez. Bağlanma oranının düşüklüğü hücre

içindeki kalay miktarının yetersiz olması, hemoglobin veya hemotokrit değerlerinin

düşüklüğüne bağlı olabilir. Bağlanma oranının düşük olması nedeniyle Tc99m

perteknetat eritrosit dışında indirgendiğinde hücre membranını geçemez ve yüksek

geri plan aktivitesine neden olur.

İn vitro işaretleme

Pahalı, tecrübe gerektiren ve zaman alan bir tekniktir. 1-10 ml gibi küçük bir

kan volümü aseptik koşullarda heparin veya sitrat dekstroz solüsyonu gibi

antikoagülan içeren kapalı bir şişede 1-50 mikrogram kalay iyonu ile 5-10 dk enkübe

edilmelidir. İşlem sırasında atmosferik oksijen maruziyetinden kaçınılmalıdır.

Eritrositleri işaretleme için hazır kitler kullanıldığında (Ultratag RBC, Mallinckrodt

gibi) enkübasyonu % 0,1’lik sodyum hipoklorid ve asit sitrat dekstroz solüsyonunun

ilavesi izlemelidir. Bu bileşikler eritrosit dışındaki fazla Sn+2’nin, Sn+4’e

oksidasyonuna sebep olarak plazmadaki serbest kalay iyonunun Sn-sitrat kompleksi

şeklinde uzaklaştırılmasına imkân verirler. Enkübasyon sonrasında hücreler sanrifüj

ile ayrılır. Plazma uzaklaştırılır ve eritrositler Tc99m ile 5-20 dk sıradan bir karıştırma

sonrasında enkübe edilir. Enkübasyon sonrası bağlanmamış aktivite birkaç ml salin

ilavesi ve santrifuj ile uzaklaştırıldıktan sonra işaretli eritrositler steril şartlar altında

hastaya enjekte edilir. İn vitro işaretleme yüksek bağlanma etkinliğine sahiptir.

ERVG ile sol ventrikül volüm hesaplama yapılacaksa in vitro işaretleme yöntemi

kullanılmalıdır.

Modifiye in vitro işaretleme

İndirgeyici ajanın iv verilişinden 15-30 dk sonra 3-10 ml kan, asit sitrat

dekstroz veya heparinli antikoagulan ile Tc99m içeren bir enjektöre geri alınır. Kan

21

karıştırılır ve 10-20 dk oda sıcaklığında inkübasyona bırakılır. Hazırlanan işaretli

eritrositler hastaya enjekte edilir.

Erişkinler için genelde 800 MBq (500-1.050 MBq) radyoaktivite kullanılır.

(58). Çocuklarda kiloya göre değişmekle birlikte yeterli görüntü kalitesi elde

edebilmek için minimum 80 MBq olmak üzere 7-15 MBq/kg aktivite verilir (62).

İlaç etkileşimleri

Bazı ilaçlar indirgeyici iyon ile yarışarak, hücre membranını etkileyerek veya

hemoglobin veya hemotokrit konsantrasyonunu azaltarak indirgeyici ajanın hücreye

girişini ve bağlanmayı azaltabilirler. Klinik olarak en önemlileri arasında antrasiklin

doksorubisin, epirubisin vb gibi bazı antineoplastikler sayılabilir (63).

Dozimetri

İn vivo veya in vitro işaretlemede 800 MBq radyoaktivite verilişinden sonra

efektif radyasyon dozu 5,6 mSv’tir (58). En yüksek radyasyon dozunu alan organ

kalptir (18 mGy).

Tablo 1.1. Otolog eritrositlerin 800 MBq Tc99m perteknetat ile işaretlenmesi ile absorbe

edilen radyasyon dozları

Kritik organlar Adrenal Kalp Böbrek Dalak Karaciğer

Absorbe edilen doz (mGy) 8 18 14 11 10

Hamilelik ERVG için rölatif kontrendikasyondur. Emzirmeye in vitro

işaretlemeden sonra devam edebilir. İn vivo yöntem kullanıldığında, serbest Tc99m

plazma ve meme glandında bulunacağından enjeksiyon sonrası 12-24 saat

(radyasyon dozu 1 mSv’ in altına düşene kadar) emzirme kesilmelidir (64,65).

Teknesyum ile işaretli eritrositlere alternatif olarak, insan serum albumini

(HSA) de kullanılabilir. Erişkin hastalar için 800 MBq (370-925 MBq), çocuk

hastalar için ise kiloya göre değişmekle birlikte minimum 80 MBq aktivite verilir

(58). İlaç etkileşimi yoktur ve enjeksiyonu takiben nadiren yan etki gözlenir (66).

800 MBq aktivite verilişini takiben efektif doz, 4,9 mSv’tir. HSA ile bağlanma

etkinliği değişken olduğu için eritrosit kullanımı daha çok tercih edilir. Hamilelikte

kullanımı rölatif kontrendikedir (58).

22

Tablo 1.2. 800 MBq Tc99m-HSA ile absorbe edilen radyasyon dozları

Kritik organlar Adrenal Kalp Böbrek Karaciğer Dalak

Absorbe edilen doz (mGy) 7 16 6 6 11

Prosedür

Hasta hazırlığı

İstirahat ERVG için özel bir hazırlık gerekmemektedir. Egzersiz ERVG için

hasta hemodinamik ve klinik olarak stabil olmalıdır. Tanısal inceleme öncesi klinik

öykü ve kardiyovasküler muayene gereklidir. Test endikasyonları, kullanılan ilaçlar,

semptomatoloji, kardiyak risk faktörleri ve önceden yapılmış kardiyak prosedürler

gözden geçirilmelidir. Belirgin kalp atım hızı değişkenliği, ERVG'nin hem

uygulanmasını hem de değerlendirilmesini kısıtlayabileceğinden, hastanın kardiyak

ritmi de kayıt edilmelidir. Egzersiz çalışmasından önce bazal EKG kaydedilmelidir.

Genelde stres yöntemi olarak egzersiz tercih edilmekle birlikte kardiyak patoloji dışı

nedenlerle egzersiz yapamayan hastalara farmakolojik stres uygulanır.

Kontrendikasyon yoksa kalp hızı yanıtını değiştirebilecek beta blokerler, kalsiyum

kanal blokerleri ve uzun etkili nitratların çalışmadan en az 48 saat önce kesilmesi

önerilir (61).

Görüntüleme

Kan havuzunu gösterecek Tc99m perteknetat ile işaretlenmiş eritrositler

enjekte edildikten sonra dolaşımda dengelenmesi beklenir, ardından birden fazla

siklusta, bilgisayar ile bağlantılı bir gamma kamera ile frame modda görüntüleme

yapılır. İmajlar, düşük enerjili genel amaçlı veya düşük enerjili yüksek rezolüsyonlu

paralel delikli kolimatör ile elde edilir (58). Bilgisayar, trigger ile bağlantılı olmalı ve

çalışma başlatılmadan önce, trigger R-dalgası ile hastanın QRS kompleksinin eş

zamanlı olduğu kontrol edilmelidir. Bilgisayarda görüntü kaydı EKG’den gelen R

sinyalleri ile başlar. Hastanın EKG’sindeki R-R aralığı istenen parametrelere göre 8-

64 aralığa bölünüp, her zaman aralığından ayrı ayrı sayımlar toplanır. 400-800 kalp

siklusundaki veri toplanarak yeterli sayıma ulaşılması amaçlanır (67,68). Ejeksiyon

fraksiyonu ve duvar hareketlerinin doğru değerlendirilebilmesi için R-R aralığı en az

23

16 frame’e bölünmelidir. Diyastolik dolum parametrelerinin ayrıntılı ölçümü için

daha yüksek sayıda frame tercih edilir. Kalp hızı değişkenliğini kompanse etmek ve

ektopik vuruları bir ölçüde ekarte etmek için R-R aralığının kabul edilebilirlik

penceresi ± % 10 olmalıdır. Sol ventrikülün tüm segmentlerini görebilmek için en az

3 projeksiyonda, supin konumda çekim yapılır. Sol ventrikül EF'nin en yüksek

doğrulukla belirlendiği görüntü 30-45° sol anterior oblik pozisyonda veya sağ ve sol

ventrikülün en iyi ayırt edildiği açıda (en iyi septal ayrım görüntüsü) alınan

görüntüdür. Anterior görüntüleme, 0° veya en iyi septal görüntüden -45° daha düşük

açıda yapılır. Lateral görüntüleme, 90° veya en iyi septal görüntüden +45° daha

yüksek açıda yapılır. Sol lateral görüntü yerine +70° sol anterior oblik görüntü

alınabilir. Görüntüleme işlemi ortalama 10-15 dakikada sonlandırılır.

Stres çalışması

Stres çalışması yapıldığında, görüntü toplama süresi 2 dakikaya kadar

kısalabilir. Genelde stres çalışmasında radyoaktivite miktarı istirahat çalışması ile

aynıdır. Ancak çekim süresini kısaltmak için daha yüksek dozda aktivite verilebilir

(58). Supin pozisyonda hareketsiz bisiklet egzersizi, göğüs duvarının hareketini

kısıtladığı için en uygun stres formudur. Ancak supin pozisyonda egzersiz uzun

süreli tolere edilemeyebilir (69). Bu nedenle kamera dizaynı uygunsa dik ya da

oturur pozisyonda egzersiz yapılabilir. Egzersiz ERVG’de maksimum egzersiz

genelde sınırlı olup, hasta hareketi önlenemez. Bu nedenle sol ventrikül EF

hesaplamada, kesin kantifikasyon için istirahat imajı tercih edilir (58). Radyonüklid

anjiyografide hareket artefaktlarından dolayı ilk geçiş çalışması dışında treadmill

egzersiz kullanılmaz (70). Egzersize genelde 25 W’luk yük ile başlanıp, her 2-3

dakikada bir bu yük artırılarak hastanın yaşına göre öngörülen % 85’lik maksimum

kalp hızına çıkıncaya kadar çalışmaya devam edilir (69). Egzersizin her düzeyinde,

stabil kalp hızı olduğu an 2-3 dakikalık görüntüleme yapılabilir (genelde her egzersiz

düzeyinin 1. dakikasından sonra) (54). Çalışma boyunca hastanın EKG’si ve kan

basıncı izlenir, hasta ile ilgili klinik ve egzersiz bulguları kaydedilir. Çalışma

sırasında anjinal ağrı, sistolik kan basıncında düşme, ciddi ritm bozukluğu, pozitif

EKG değişikliği ve aşırı yorgunluk görülürse egzersize son verilir. Egzersizden sonra

hastanın kalp hızı normale döndüğünde düzelmeyi değerlendirmek için istirahat

24

ERVG çalışması yapılabilir. Egzersiz yapamayan hastalarda inotropik ajanlar veya

vazodilatörler ile farmakolojik stres uygulanabilir.

Değerlendirme ölçütleri

Vizüel değerlendirme

Her iki ventrikülün duvar hareketleri bilgisayar ekranında değişik

pozisyonlarda sinematik olarak izlenir. Bu izleme esnasında kalp boşluklarının ve

büyük damarların morfoloji ve boyutları görsel olarak incelenebilir. Perikardiyal

silüet ve ventrikül boşluklarındaki dolum defektleri gözden geçirilir (58). Planar

ERVG ile üç standart pozisyonda alınan dinamik imajlar değerlendirilir (Şekil 1.7).

Konvansiyonel skorlama sistemi yardımı ile duvar hareketleri normal, hipokinezi,

akinezi ve diskinezi şeklinde tanımlanmalıdır. Genel olarak hipokinezi ve akinezi

hasarlı dokunun, diskinezi ve akinezi ise anevrizmanın belirtileridir (54). Normal bir

kalpte en düşük amplitüd bazalde, maksimum amplitüd ise daima apekste gözlenir.

Sol ventrikül EF hesaplanmasından önce her iki ventrikül boşluk boyutlarındaki

değişiklikler, bölgesel duvar hareketleri ve global ejeksiyon fraksiyonu görsel olarak

değerlendirilmeli ve raporlanmalıdır. Stres imajları alınırsa sinematik modda istirahat

görüntüsü ile birlikte ekrana getirilerek aynı anda karşılaştırılabilir.

25

Şekil 1.7. Planar ERVG’de LAO projeksiyonda end diyastol ve end sistol görüntüsü ve bu

projeksiyonda izlenen miyokart duvarları (1), anterior ve sol lateral projeksiyonlar ile bu

projeksiyonlarda izlenen miyokart duvarları (2 ve 3). ERVG: Eqilibrium radyonüklid ventrikülografi, LAO: S ol anterior oblik, RV: sağ ventrikül, LV: sol ventrikül

Kantitatif değerlendirme

Bilgisayarda sol ventrikül çevresinden diyastolik ve sistolik ilgi alanları ile

sol ventrikülün dışından geri plan ilgi alanının otomatik veya manuel çizilmesi ile

zaman aktivite eğrileri oluşturularak sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu (EF)

hesaplanır (Şekil 1.8) (58). Zamana bağlı ventrikül aktivite eğrisi, aslında zamana

bağlı rölatif hacim eğrisidir (71).

EF şu formülle hesaplanır:

EF = (EDS-ESS) / EDS × 100

EDS: end diyastolik sayım, ESS: end sistolik sayım

Otomatik yöntemlerin verimliliği, sayım istatistiğinden, hedef organ/geri plan

aktivite oranından, duvar hareketlerinden ve piksel boyutundan etkilenir. Manuel

modifikasyonlar ilgi alanı tanımlamada genellikle gereklidir.

1) Sol anterior oblik (en iyi Septal ayrım)

2) Anterior

3) Sol lateral

1) Bazal 2) Posterior-

lateral 3) İnferior-

apikal 4) septal

1) Anterior-lateral

2) Apikal 3) inferior

1) Posterior 2) İnferior 3) Apikal 4) Antero-septal 5) bazal

26

Şekil 1.8. Normal bir olgunun end diyastolik, end sistolik ve geri plan ilgi alanlarının manuel

olarak çizilmesini takiben elde edilen zaman aktivite eğrisi, bu eğriden hesaplanan sol

ventrikül EF değeri ve parametrik görüntüleri. EF: ejeksiyon fraksiyonu, SV: stroke volüm, LAO: sol anterior oblik

Sağ ventrikül EF, ERVG ile hesaplanabilmekle birlikte sol anterior oblik

pozisyonda sağ atriyum ve büyük damar aktiviteleri ile sağ ventrikül aktivitesi üst

üste geleceğinden bulunan değerler sağlıklı olmayabilir (58).

Geometrik ve nongeometrik yöntemler kullanılarak ventrikül volümleri de

hesaplanabilir. Ancak üç boyutlu bir parametrenin iki boyutlu bir yöntem

kullanılarak mutlak ölçümü zordur. Bu limitasyonun üstesinden gelmek için önerilen

yöntemlerin birçoğu kan örneklemesi (72) veya termodilüsyon gibi invaziv teknikler

gerektirir (73). Ancak Massardo ve arkadaşlarının sayım oranı tekniği gibi geometrik

End diyastol

End sistol

paradox

EF SV

27

yöntemler kullanılarak geliştirilen yarı otomatik teknikler ile de ventrikül volümleri

ölçülebilir (61).

Planar ERVG, diyastolik fonksiyonların değerlendirilmesinde değerli olan tek

radyonüklid tekniktir. Optimum değerlendirme için; kabul edilen kalp atım oranı

% 90’dan fazla, frame hızı veya süresi 30 msn’den kısa, frame sayısı döngü başına

en az 32 ve R-R kabul edilebilirlik penceresi ± % 10 olmalıdır. Sol ventrikül

diyastolik dolumunun doğru tanımlanması için zaman aktivite eğrisinin çok daha

detaylı bir şekilde değerlendirilmesi gerekir (58). Zaman aktivite eğrisinden pik

dolum oranı ve pik dolum oranına ulaşma zamanı gibi diyastolik parametreler elde

edilir. Pik dolum oranı, erken diyastolde maksimum dolma oranını göstererek sol

ventrikül kompliyansını yansıtır. Pik dolma zamanı, sistol sonu ile pik dolma

oranının meydana gelmesi arasındaki zamandır ve sol ventrikül gevşemesini yansıtır.

Bu parametrelerin uzaması sol ventrikül kompliyansının azalmasından kaynaklanır

(74,75).

Kapak bölgelerinin değerlendirilmesinde, ventrikül anevrizmasının

saptanmasında ve ileti bozukluklarındaki kontraksiyon anomalîlerini tanımlamada ise

fonksiyonel görüntülerden yararlanılır. Ayrıca bölgesel duvar hareketlerinin

değerlendirilmesinde fonksiyonel ve parametrik imajların değerlendirmeye

eklenmesi, ham verilerin tek başına incelenmesinden daha üstündür. Amplitüd

görüntüleri, renge göre, kalp boşluklarında oluşan hareketlerin derecesini, faz

görüntüsü ise renge göre hareket zamanını göstererek ventriküler kontraksiyon

asenkronizasyonunu tespit etmede yararlanılan fonksiyonel imajlardır (61). Sol

ventrikülün faz imaj histogramı tek ve dar bir pikten oluşur. Bu sol ventrikülün tüm

bölümlerinin aynı anda kontrakte olduğunu gösterir (76). Atriyum ve ventriküller ters

fazlı olup, yaklaşık 180 derecelik açı farkı ile kontraksiyon gösterirler (61). İskemik

miyokart, azalmış, gecikmiş ve paradoksal kontraksiyona sahiptir. Bu bölgesel

anomalîler faz pikini genişletir. Diffüz olarak kontraksiyon bozukluğu yapan kalp

hastalıklarında (iskemi dışı nedenlerle oluşan kardiyomiyopatiler ve antrasiklin

toksisitesi gibi) kontraksiyon bozukluğu ilk apeks bölgesinde fark edilir ve genellikle

apikal gecikme veya apikal yavaşlama olarak tanımlanır. Parodoksal septal hareket,

sol dal bloğu olan hastalarda veya açık kalp cerrahisi sonrasında görülür (76).

28

Fibrozis, iskemi, sol dal bloğu ve sağ dal bloğu gibi kontraksiyonu geciktiren kalp

hastalıkları faz histogramını genişletir. (Şekil 1.9) (58).

Şekil 1.9. Normal bir hasta (a) ile kardiyomiyopatisi olan bir hastanın (b) faz imajı ve faz

histogramı

Strok volüm imajı, diyastol sonu görüntüsünden sistol sonu görüntüsünün

çıkarılması ile elde edilir, bölgesel volüm değişikliklerini yansıtır. Fokal

hipokinezide o bölgede aktivite daha azdır. Akinezi ve diskinezi ise fokal defekt

şeklinde görülür.

Ejeksiyon fraksiyonu imajı, strok volüm imajının diyastol sonu görüntüsüne

bölünmesi ile elde edilir. Normalde at nalı şeklinde görülür. Aktivitenin az olduğu

yerler hipokineziyi gösterir.

Paradoks imaj, sistol sonu görüntüsünden diyastol sonu görüntüsünün

çıkarılması ile elde edilir. Normalde sol ventrikül bölgesinde herhangi bir aktivite

görülmez sadece atriyumlar ve büyük damarlar görülür. Bölgesel diskinezide ise

fokal aktivite varlığı gözlenir.

Hata kaynakları

1. Bazı ilaçlar (ör. heparin) ve hastalıklar (ör. kronik böbrek yetmezliği)

işaretlenme etkinliğini düşürür ve hedef/zemin aktivite oranını azaltır.

2. Zayıf EKG sinyali veya QRS dışında bir kompleksin dominant olduğu bir

EKG'de hatalı gating olur ve veriler yorumlanamaz.

3. Kalp hızının değişken olması, diyastolik dolum indekslerinin belirlenmesini

önleyebilir.

a b

29

4. Sayım/frame yetersiz ise kantitatif ölçümlerin istatistiksel güvenilirliği azalır

ve görüntülerin yorumlanması zorlaşır.

5. Ventrikül dışı aktivitenin çizilen ilgi alanına girmesi, EF’nin olduğundan

daha düşük, ventrikül aktivitesinin bir kısmının çizilen ilgi alanının dışında

kalması ise olduğundan daha yüksek hesaplanmasına neden olur.

6. Dalak veya inen aorta gibi yapıların zemin aktiviteye ait ilgi alanının içine

girmesi de sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonunu değiştirebilir (54).

1.5.1.2.2.Tomografik Gated Blood Pool Görüntüleme (GBPS)

Kan havuzunu işaretleyen radyoaktif ajanlarla uzun süre görüntü almak

mümkün olduğundan, ERVG yönteminde SPECT ile çalışmak ta mümkündür (67).

Planar görüntülemelerin aksine, SPECT yöntemi ile kalp boşluklarının

superpozisyonu engellenebilir. QBS, BPSPECT, QUBE ve 4D-MSPECT gibi

bilgisayar programları, sağ ve sol ventrikülün fonksiyonlarının ve sol ventrikül

volümlerinin eş zamanlı değerlendirilmesini sağlar. Görüntüleme iki başlı gama

kamera ile miyokart perfüzyon Gated SPECT çalışmasına benzer enerji penceresi,

matriks boyutu ve büyütme oranı kullanılarak yapılırken (77) farklı olarak R-R

interval tolerans penceresi ± % 10-20, frame sayısı 8 yerine 16’dır. Teorik olarak

planar ERVG’ye göre daha üstün bir yöntem olmakla birlikte klinik kullanımı henüz

yaygınlaşmamıştır. Diyastolik fonksiyonların değerlendirilmesi düşük frame sayısı

nedeniyle yapılamaz (58). Kardiyak fonksiyonların gösterilmesinde GBPS egzersiz

için uygun bir teknik değildir. ERVG'nin yerine zamanla tamamen GBPS'in geçeceği

düşünülmekte, birden fazla dedektöre sahip kameraların yaygınlaşması ve bilgisayar

yazılımlarının gelişmesi ile GBPS uygulamasının daha da yaygınlaşacağı

beklenmektedir.

1.5.2. Miyokart Perfüzyon Sintigrafisi

Miyokart perfüzyon sintigrafisi (MPS), intravenöz radyofarmasötik

enjeksiyonu sonrasında miyokardı besleyen kan akımının dağılımını gösteren bir

yöntemdir (54). Miyokart perfüzyon sintigrafisinin EKG ile senkronize olan şekline

‘Gated Single Photon Emission Computerized Tomography’ (GSPECT)

denmektedir. Bununla tek seferde miyokart perfüzyonu, ventrikül hacimleri, sol

30

ventrikül EF, duvar hareketleri, duvar kalınlaşması ve miyokart canlılığı tespit

edilebilmektedir (78,79). Perfüzyon imajları planar veya tomografik olarak elde

edilebilir. Elde edilen görüntüler vizüel olarak, ayrıca otomatik bilgisayar yazılımları

ile kantitatif olarak değerlendirilir.

Miyokart perfüzyon sintigrafisinin başlıca klinik uygulamaları şu şekildedir:

1-Miyokart iskemisinin veya skarın varlığı, lokalizasyonu, yaygınlığı ve

şiddetinin değerlendirilmesi

2-Anjiyografideki koroner stenozun bölgesel perfüzyona etkisinin

değerlendirilmesi

3-Miyokart canlılığının değerlendirilmesi ve revaskülarizasyon sonrası

fonksiyonel düzelmenin öngörülmesi

4-Miyokart infarktüsü sonrası ve non-kardiyak cerrahi öncesi risk ve prognoz

değerlendirilmesi

5-Koroner revaskülarizasyon işlemleri, yaşam tarzı değişikliği ve tıbbi

tedavinin etkinliğinin izlenmesi

6-İskemik kardiyomiyopatinin idiyopatik olandan ayırt edilmesi

7-Akut göğüs ağrısı sendromlarında koroner ve koroner dışı nedenlerin ayırt

edilmesi (54).

Miyokart perfüzyon sintigrafisinde kullanılan radyofarmasötiklerin özellikleri

Tablo 1.3’te özetlenmiştir.

31

Tablo 1.3. Miyokart perfüzyon sintigrafisinde en sık kullanılan radyofarmasötikler ve

özellikleri

MPS görüntülemede en sık kullanılan radyofarmasötiklerin özellikleri

Talyum201 Tc99m sestamibi Tc99m tetrofosmin

Kimyasal yapısı Element İzonitril Difosmin

Üretim metodu Siklotron Jeneratör-kit Jeneratör-kit

Hücreye giriş Aktif transport Pasif difüzyon Pasif difüzyon

Hücre içi lokalizasyonu Sitoplazma Mitokondri Mitokondri

Hücre içi durumu Serbest katyon Bağlı ajan Bağlı ajan

Miyokardiyal dağılımı Kan akımı ile orantılı Kan akımı ile orantılı Kan akımı ile orantılı

Enerji (keV) 69-83,135-167 140 140

Yarı ömür 73 saat 6 saat 6 saat

Doz (mCi) 3–4 20 20

Ekstraksiyon oranı % 82–88 % 55–68 % 54

Atılım yolu Üriner Hepatobiliyer Hepotobiliyer

Enj. sonrası imajlama Hemen 30-60 dk. 15-30 dk.

Sayım hızı Düşük Yüksek Yüksek

Kontrast rezolüsyonu Düşük Yüksek Yüksek

Redistribüsyon Var Yok Yok

Gated SPECT + + +

Firs-pass çalışması - + +

Viyabilite göstergesi Mükemmel İyi İyi

Tc99m bağlı radyofarmasötikler kısa yarı ömürleri (6 saat) nedeniyle yüksek

dozda uygulanabilirler. Ayrıca 140 keV’lik optimum enerji seviyeleri ile yüksek

görüntü rezolüsyonu sağlarlarken yüksek sayım istatistiği nedeniyle Gated imajlama

yapılmasına imkan verirler.

Radyasyon dozu

Miyokart perfüzyon SPECT uygulamalarında olguların radyasyona maruz

kalma düzeyleri konvansiyonel radyolojik tekniklerle benzerdir. MPS’de tüm vücut

32

için radyasyon dozu 1.000 MBq (27 mCi) tetrofosmin ile 10 mSv, aynı doz sestamibi

ile 12 mSv, 80 MBq (2,1 mCi) Talyum-201 ile 18 mSv olarak bildirilmektedir (80).

Prosedür

Hasta hazırlığı

En az 4 saatlik açlık gereklidir. Klinik olarak kontrendikasyon yoksa

kalsiyum kanal blokerleri ve beta blokerlerin, kalp hızının ve kan basıncının

artmasını engelledikleri için çalışmanın yapılacağı günden 48 saat, uzun etkili

nitratların da 24 saat önce kesilmesi gerekir. Radyoopak materyaller atenüasyon

nedeniyle toraks bölgesinden uzaklaştırılmalıdır. Hastanın ayrıntılı klinik öyküsü ve

bazal vital parametreleri dikkate alınarak hastanın egzersize uygunluğu gözden

geçirilmelidir.

Stres çalışması

Treadmill veya bisiklet kullanılarak egzersiz uygulanan hastaların maksimum

kalp hızının % 85’ine ulaşması amaçlanır. Tüm egzersiz esnasında hasta monitörize

edilmeli, EKG ve kan basıncı izlenmelidir. Egzersiz yapacak hastaların en az 48 saat

süre ile hemodinamik ve klinik açıdan stabil olması gerekmektedir. Egzersiz

esnasında radyofarmasötik enjeksiyonu yapılabilmesi için önceden damar yolu açık

olmalıdır. Egzersiz sırasında fiziksel yorgunluk, progresif anjina, dispne, sık

ventriküler aritmi, sistolik kan basıncında 10 mmHg’dan fazla düşüş veya 2 mm’den

fazla ST depresyonu gelişmesi halinde egzersiz sonlandırılmalıdır. Dinamik stres

testi yapamayan olgulara (alete uyumsuzluk, periferik damar ve eklem hastalığı gibi)

farmakolojik stres testleri uygulanır. Bu amaçla vazodilatör (adenozin, dipridamol)

veya pozitif inotropik-kronotropik adrenerjik ajanlar (dobutamin) kullanılmaktadır.

Test sırasında bilinen kriterlere ek olarak ilaçlara bağlı yan etkiler geliştiğinde de test

sonlandırılır (81).

Görüntüleme protokolleri

Talyum201 ile MPS

3 mCi Tl201’in, maksimum stres esnasında enjeksiyonundan 5-7 dk içerisinde

stres, 3-4 saat sonra da redistribüsyon imajları alınır. Stres ve rest görüntülerinde

defektif saha izlenmesi durumunda, rest çekiminden 4-24 saat sonra geç

33

redistribüsyon görüntüleme yapılabilir. Ayrıca benzer amaçla 1-1,5 mCi’lik ilave

radyofarmasötik enjeksiyonu yapılabilir. Klinik durumu nedeniyle egzersiz

yapamayan ve farmakolojik stres uygulanamayan veya düşük ejeksiyon fraksiyonu

olan hastalarda ise 3 mCi Tl201 enjeksiyonunu takiben rest imajlama yapılır. 3-4 saat

sonra redistribüsyon görüntüleri alınarak istirahat iskemisi değerlendirilir.

Tc99m-MIBI ile MPS

Tc99m-MIBI ile uygulanan MPS’de stres ve istirahat olmak üzere iki ayrı

enjeksiyon yapılması gerekmektedir. Tc99m-MIBI MPS’de değişik görüntüleme

protokolleri uygulanmakla birlikte en sık kullanılan tek gün stres-istirahat

görüntülemesidir. Bu protokolde 7-10 mCi Tc99m

1.5.2.1. EKG Gated Miyokart Perfüzyon Sintigrafisi

-MIBI enjeksiyonunu takiben,

ortalama 45-90 dk sonra rest görüntüleri alınır. İlk enjeksiyondan 2-3 saat sonra

stres sonrasında 25-30 mCi’lik ikinci enjeksiyon yapılır ve 15-30 dk sonra stres

imajları alınır. Çift gün protokolünde, birbirini takip eden iki günde, iki ayrı doz

şeklinde 15-30 mCi radyofarmasötik enjeksiyonu yapılarak stres ve rest imajları

alınır. İlk gün çekilen stres imajlarının normal olması durumunda hasta ikinci gün

yapılacak rest çalışmasına alınmayabilir. Bu protokolde daha iyi defekt kontrastı ve

düşük geri plan aktivitesi sağlanır.

1980 yılında geliştirilen EKG Gated SPECT (GSPECT) çalışması hızla kabul

görmüş ve miyokart perfüzyon sintigrafisinde rutin haline gelmiş, noninvaziv ve

kolay uygulanabilir bir tetkiktir. EKG Gated miyokart perfüzyon SPECT ile stres ve

istirahat çalışması sırasında sol ventrikül miyokart perfüzyonu duvar hareket ve

kalınlaşması değerlendirilirken sol ventrikül volümü ve ejeksiyon fraksiyonu

hakkında da bilgi edinilebilmektedir. Multidedektör gama kameralar ve gelişmiş

bilgisayar sistemleri yardımıyla elde edilen görsel ve sayısal veriler, bu tekniği basit

ve pratik hale getirmektedir. Gated SPECT imajlamada hasta EKG ile monitörize

edildikten sonra, çekim, ilk R dalgası ile başlar (end diyastol). EKG’deki R-R aralığı

8-16 eşit parçaya bölünür, her frame ise ardışık görüntüler halinde bilgisayara

kaydedilir. Sabit bir R-R intervali tespit edilerek genel olarak ortalama sürenin ± %

10’u çalışmaya alınır (tolerans % 20). Bunun dışında kalan sikluslar bilgisayar

34

tarafından çalışma dışı bırakılır. En çok uygulanan protokol R-R aralığındaki

atımların tümünün alındığı ve her kalp siklusunu 8 zaman dilimine bölen

görüntüleme protokolüdür (54). Toplanan tüm görüntüler dinamik bir görüntü

oluşturacak şekilde bilgisayar tarafından yeniden düzenlenir. Kaliteli görüntü için

yeterli sayım istatistiği oldukça önemlidir. Aritmi varlığında (atriyal fibrilasyon,

prematür ektopik vuru, kardiyak blok gibi) Gated görüntünün sayım istatistiği ve

kalitesinin yeterli olmayacağı bilinmelidir. Normalden daha uzun veya kısa R-R

dalgalarının oluşması çekim süresinin uzamasına neden olur. EKG’sinin dikkatli

izlenmesi koşuluyla pacemaker hastaları çekime alınabilir. GSPECT görüntüleme ile

meme yumuşak dokusunun veya kalbin diyafragmatik yüzünde görülebilen

atenüasyon artefaktlarının infarktüsten ayırımı mümkündür. Ayrıca GSPECT ile

perfüzyon bozukluğu olan (skar dokusu olmayan) segmentlerde sistolik

kalınlaşmanın ve normal duvar hareketlerinin gösterilmesi MPS yorumlamada yanlış

pozitiflik oranını % 14’ten % 3’e kadar düşürmüştür (82). Bugüne kadar yapılan

çalışmalarda, Gated SPECT’in, sol ventrikül EF için altın standart kabul edilen

yöntemlerle uyumunun yüksek olduğu gösterilmiştir (83).

1.5.2.2.Gated Miyokart Perfüzyon SPECT’in Değerlendirilmesi

Egzersiz sonrası elde edilen MPS görüntülerinde izlenen perfüzyon defekti,

dinlenme görüntülerinde normale dönüyorsa buna redistribüsyon veya reversibilite,

stres ve dinlenme görüntülerinde defektte değişiklik izlenmiyorsa, fiks veya reversibl

olmayan defekt olarak adlandırılır. Anormal perfüzyon saptanan bölgenin yaygınlığı

en önemli prognostik göstergedir. Defekt yaygınlığının yanı sıra dinlenme

görüntülerinde akciğer tutulumu, stres görüntülerinde geçiçi sol ventrikül dilatasyonu

diğer kötü prognoz göstergeleridir (84).

Miyokart perfüzyonunun daha doğru değerlendirilmesi, yorumcuya ait veya

yorumcular arası raporlama farklarının azaltılması amacıyla verilerin kantifiye

edildiği çeşitli bilgisayar yazılımları kullanılmaktadır. Bu yazılımlar üç boyutlu

olarak hazırlanmış kardiyak görüntüleri normal şablonlarla karşılaştırarak defektif

alanların lokalizasyonlarını, genişlik ve şiddetini tespit etmektedir. Bu amaçla en sık

kullanılan yazılımlar; Cedars-Sinai Quantitative Perfusion SPECT (QPS), Emory

Cardiac Toolbox (ECT), 4D-MSPECT’tir. Bu yöntemlerde ham kısa aks imajları,

35

ana koroner damar sulama alanlarına göre (3 segment), miyokart duvarlarına göre (5

segment) veya 17/20 eşit alan halinde segmentlere bölünerek incelenir. En yüksek

sayımın toplandığı nokta ile her segment ayrı ayrı karşılaştırılarak, her segmentin

perfüzyon, reversibilite, defekt skoru ve yayılımı, hareket ve kalınlık oranları

hesaplanabilmektedir. Oluşturulan polar haritalarda her bir segmentin perfüzyonuna

0-4 arası bir değer verilerek defekt skoru otomatik olarak hesaplanır. Böylece stres

ve rest görüntüleri için Toplam Stres Skoru (SSS), Toplam Rest Skoru (SRS) ve Fark

Skoru (SDS) otomatik olarak hesaplanır (85).

Sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu ve sol ventrikül hacmi

Fonksiyonel değerlendirme için öncelikle bir kardiyak siklus boyunca

endokardiyal ve epikardiyal hattın belirlenmesi gerekmektedir. Bunun için miyokart

perfüzyon datası kullanılarak manuel çizim yapılabilir (86), sayım profilleri

kullanılarak bilgisayar yardımıyla otomatik olarak çizilebilir (87) ya da üç boyutlu

yüzey modeli kullanılarak sınırlar belirlenebilir (88). En çok sayım toplanan alan

midmiyokardiyum olarak kabul edilir. Endokardiyal sınır ile mitral kapak tarafından

sınırlanan alan sol ventrikül kavitesini, endokart, epikart ve mitral kapak arasındaki

alan ise sol ventrikül miyokardını verir. Miyokart sınırlarının belirlenmesini takiben

sol ventriküle ait duvar hareketleri ve fonksiyonel parametreler elde edilebilmektedir

(Şekil 1.10).

36

Şekil 1.10.Diyastol ve sistol sonu imajlarda epikardiyal (yeşil hat) ve endokardiyal (kırmızı

hat) sınırlar. GSPECT Myometrix yazılımı ile hesaplanan EF değeri ve volüm eğrisi. EF: ejeksiyon fraksiyonu, EDV: end diyastolik volüm, ESV: end sistolik volüm, SV: strok volüm, inf: inferior,

ant: anterior, sep: septum, lat:lateral.

Sol ventrikül EF değeri kardiyak performansın ve prognozun en önemli

göstergesidir. Sol ventrikül EF’nin Gated perfüzyon SPECT ile ölçümü planar

tekniklerden farklı olarak elde edilen sayıma göre değil, hacim değerlerine

dayanılarak gerçekleştirilmektedir (87). Endokardiyal ve epikardiyal sınırlar

belirlendikten sonra çizilen yüzey alanları içerisinde kalan voksel değerleri

kullanılarak miyokart volümleri hesaplanabilmektedir. Bir kardiyak siklus sırasında

tanımlanan en büyük kavite volümü end diyastolik volüm (EDV), en küçük kavite

volümü end sistolik volümdür (ESV). ESV >100 ml olarak ölçülen hastaların

kardiyak olay açısından yüksek riskli olduğu kabul edilir (78). Sol ventrikül

kavitesine ait hacimlerin mutlak ölçümlerinde bazı sebeplerden dolayı (geniş

anevrizmalarda, küçük ventriküllerde, düşük rezolüsyonlu radyoizotoplar

kullanıldığında) hatalı sonuçlar elde edilebilmektedir. Bundan dolayı üç boyutlu

değerlendirmeyi mümkün kılan GSPECT, sol ventrikül EF ölçümünde altın standart

kabul edilen iki boyutlu tekniklere üstünlük sağlamaktadır (87). Pratik olarak (EDV-

ESV)/EDV×100 denklemi kullanılarak EF değeri hesaplanmaktadır (78). Sekiz

End diyastol End sistol

37

frame kantitatif Gated SPECT ile ölçülen EF > % 50 ise normal, EF < % 40 ise

anormal kabul edilmektedir (89). Boyutları küçük olan kalplerde EF’nin hatalı olarak

yüksek saptanabileceği, anormal duvar hareketi varlığında da EF ölçümünde hatalar

olabileceği unutulmamalıdır (78).

Duvar hareketleri ve duvar kalınlığı

Endokardiyal hattın her alandan toplanan sayımlara göre belirlenmesini

takiben, bir noktanın sistol ve diyastol sonu konumlarının hesaplanarak otomatik

program yardımıyla duvar hareketleri tespit edilmektedir. Bölgesel duvar kalınlığı

ise, diyastol sonundan sistol sonuna geçişteki miyokart kalınlığının artış yüzdesi ile

değerlendirilir.

Kalınlık hesaplamada kullanılan formül

% kalınlık = {(ES sayım-ED sayım)/ED sayım}×100

ES: end sistol ED: end diyastol

Bölgesel duvar hareketi standart isimlendirme kullanılarak analiz edilmelidir;

normal, hipokinezi, akinezi ve diskinezi. Hipokinezi de hafif, orta ve şiddetli olarak

alt gruplara ayrılabilir.

1.5.3. Pozitron Emisyon Tomografi

Pozitron emisyon tomografisinin (PET) kardiyolojide kullanım alanları

arasında rölatif ya da mutlak miyokart kan akımının belirlenmesi, metabolik

parametrelerin ve hücresel fonksiyonların incelenmesi ve in vivo olarak miyokart

reseptörlerinin değerlendirilmesi yer alır (90). Kardiyolojide PET görüntülemede

kullanılan en önemli dört radyoizotop siklotronda üretilmektedir (fiziksel yarı ömür

değerleri 015: 2 dk, N13: 10 dk, C11: 20 dk, F18: 110 dk). Bunların dışında perfüzyon

çalışmasında kullanılan Rb82 jeneratör ürünü bir radyofarmasötiktir. Genelde

miyokart perfüzyon PET çalışmalarında maruz kalınan radyasyon dozu, yüksek

enerjili radyoizotoplar kullanılmasına rağmen bu maddelerin çok kısa yarı ömürlü

olması nedeniyle diğer sintigrafik yöntemlere oranla daha düşüktür. Bu nedenle,

küçük çocuklarda bile uygulanabilmekte ve gerektiğinde kısa aralıklarla

tekrarlanabilmektedir. Kan akımı ajanları ile gerçekleştirilen stres perfüzyon

çalışmalarında kullanılan radyoizotopların fiziksel yarı ömrü çok kısa olduğu için

38

egzersiz testi uygulanamaz. Bunun yerine dipridamol, adenozin gibi vazodilatatörler,

respiratuvar kontrendikasyonlar varlığında ise dobutamin kullanılmaktadır. PET

sistemlerinin klasik nükleer tıp görüntüleme yöntemlerinden en önemli farkı sistemin

sayım etkinliği ve uzaysal rezolüsyonunun konvansiyonel gama kameralardan üstün

olması ve tetkikin kısa sürede tamamlanmasıdır. MPS’nin özgüllük yönünden

taşıdığı sorunlar PET perfüzyon görüntüleme tekniği ile aşılabilir. PET’te doku

kalınlığı düzeltmesinin yapılabilmesi ve sistem rezolüsyonunun konvansiyonel

SPECT görüntülemeden çok daha yüksek olması nedeniyle tanısal değeri yüksek

veriler elde edilebilmektedir. Ancak bu yöntemin klinik kullanımını sınırlayan en

önemli faktör, miyokart perfüzyonu ve kan akımının, koroner akım rezervinin görsel

ve kantitatif saptanabilmesini sağlayan radyofarmasötiklerin elde edilme ve

kullanılma olanaklarının sınırlı olması ve yüksek maliyetidir. Rb82 EKG-gated rest-

stres ve Tc99m-MIBI EKG-gated perfüzyon çalışmalarının KAH’da tanısal

doğruluğunun karşılaştırıldığı bir çalışmada PET’in doğruluğu ve özgüllüğü belirgin

olarak daha üstün bulunmuştur (özgüllük PET % 100, SPECT % 66; doğruluk PET

% 91, SPECT % 76) (91). Kalp çalışmalarında kullanılacak PET tarayıcıların, EKG

ile senkronize görüntü alabilecek (Gated) ve hareket düzeltmesine olanak

tanıyabilecek yazılım özelliklerine sahip bilgisayarlarla kullanılması gerekir. Gated

perfüzyon SPECT çalışmalarında olduğu gibi otomatik bilgisayar yazılımları

kullanılarak Gated PET ile sol ventrikül EF hesaplanabilir (58). Yapılan çalışmalar

EF kantifikasyonunda QGS ve 4D-MSPECT otomatik yazılım programlarının; Gated

PET ile uyumluluğunu ve bu yazılımların Gated PET’te kullanımı ile miyokart

perfüzyon SPECT çalışmasına benzer sonuçlar alındığını göstermiştir (92). Miyokart

canlılığının değerlendirilmesinde tek metabolik görüntüleme yöntemi olan F18

PET ile BT birlikteliğinde stres ve istirahat koşullarında miyokart kan

akımının kantitatif değerlendirilebilmesi, gated uygulamalar ile duvar hareketlerinin

değerlendirilebilmesi, buna ek olarak aynı seansta uygulanan BT anjiyografi

sayesinde anatomik detayların ortaya konulabilmesi en çok bir saatlik süre içerisinde

koroner arter hastalığının pek çok değişkeninin bir incelemede

-FDG

PET invaziv olmayan uygulamalar için altın standart özelliği taşımaktadır. Yakın

gelecekte yeni ajanlar ve çok kesitli BT ile kombine PET/BT kullanımının

yaygınlaşması ile PET’in kardiyolojik uygulamalardaki önemi artacaktır.

39

değerlendirilebilmesine olanak tanımaktadır. Bu anlamda PET/ BT’nin KAH tanı ve

takibinde en uygun noninvaziv görüntüleme biçimi olabileceğine dair veriler

sunulmaktadır (90).

40

GEREÇ VE YÖNTEM

2.1.Olgular

Retrospektif olarak yürütülen çalışmamıza, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi

Nükleer Tıp Anabilim Dalı’na Ocak 2010 ile Eylül 2010 tarihleri arasında, miyokart

perfüzyon ve sol ventrikül fonksiyonlarının değerlendirilmesi amacıyla başvuran ve

önceden yapılmış ekokardiyografik inceleme raporları bulunan, 30-78 yaş grubunda,

18’i kadın 30’u erkek, toplam 48 hasta katıldı.

Çalışma grubuna dahil edilen 48 hastadan 26’sında bilinen koroner arter

hastalığı mevcuttu ve bu hastaların 19’unda geçirilmiş miyokart infarktüsü öyküsü

bulunmaktaydı. Koroner arter hastalığı bilinen 26 hastadan 20’si, önceden yapılan

koroner anjiyografileri ile iskemik kalp hastalığı tanısı almıştı.

Tüm olgulara aynı hafta içinde çift gün Tc99m

Çalışmaya katılan hastalardan ayrıntılı anamnez alındı, klinik özellikleri,

semptomatoloji ve risk faktörleri ayrıntılı olarak gözden geçirildi. Ayrıca yapılan

diğer kardiyolojik tetkiklerinin sonuçları ile laboratuvar verilerinin dökümü yapıldı.

Tüm hastaların işlemler öncesi ayrıntılı bilgilendirme formunu okumaları ve onam

belgesini imzalamaları sağlandı.

-MIBI protokolü ile miyokart

perfüzyon Gated SPECT uygulaması ve ayrı bir günde planar ERVG çalışması

yapıldı.

Etik Kurul Onayı

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kurulu’nun 05.10.2010 tarihli 10-10.1/2

Karar no’lu yazısı ile Etik Kurul onayı alındı. Etik Kurul onay yazısı ekte

sunulmuştur (EK 1).

2.2. Miyokart Perfüzyon Gated SPECT Protokolü

Hasta hazırlığı ve stres protokolü

Miyokart perfüzyonunu etkileyebilecek antihipertansif ilaçların kullanımı

herhangi bir kontrendikasyon yoksa miyokart perfüzyon Gated SPECT

görüntülemeden 48 saat önce sonlandırıldı. Tüm olgular en az 8 saat açlık sonrası

çalışmaya alındı. Miyokart perfüzyon sintigrafisi, çift gün protokolü şeklinde

41

uygulandı. Stres imajları normal olarak değerlendirilen hastalara rest görüntüleme

yapılmadı. Klinik bilgiler ve hastanın fiziksel durumu göz önüne alınarak hastalara

treadmill egzersiz testi, fiziksel durumları nedeniyle egzersiz yapamayacak olanlara

farmakolojik stres uygulandı. Klinik durumu nedeniyle egzersiz ve farmakolojik

stres uygulanmayan hastaların, sadece istirahat görüntüleri elde edildi. Treadmill

egzersiz öncesinde hastalara branül takılarak, radyofarmasötik enjeksiyonu için

çalışma boyunca damar yolunun açık kalması sağlandı. Bazal elektokardiyografi

çekimi ve kan basıncı kontrolleri sonrasında treadmill egzersiz cihazı kullanılarak

modifiye Bruce protokolüne uygun şekilde egzersize alınan hastalar tüm egzersiz

boyunca EKG ve kan basıncı monitorizasyonu ile izlendi. Egzersiz sırasında ST

depresyonu izlenen, dispne ve göğüs ağrısı oluşan hastalarda maksimun kalp hızına

{hedef kalp hızı = (220 - yaş) x 0,85} ulaşılamadan egzersiz sonlandırıldı. Egzersiz

sırasında hedef kalp hızına ulaşıldığında veya egzersiz sonlandırma kriterleri

gözlemlendiği anda, famakolojik stres uygulanan hastalarda ise 300 mg per oral

dipridamol verildikten 45 dk sonra 20 mCi Tc99m-MIBI enjeksiyonu yapıldı.

Enjeksiyondan 15–30 dk sonra EKG-Gated stres görüntüleri alındı. Alınan stres

görüntülerinde iskemi veya iskemi kuşkusu taşıyan hastalara ayrı bir günde 20 mCi

Tc99m-MIBI iv enjeksiyonundan 45-90 dk sonra rest MPS çekimi uygulandı.

Görüntüleme ve verilerin işlenmesi

Görüntüleme için aralarında 90 derece açı olan çift başlıklı gama kamera

(Infinia, General Electric Medical Systems) ve yüksek rezolüsyonlu düşük enerjili

paralel delikli kolimatör kullanıldı. Hastalar supin pozisyonda iken 45° sağ anterior

oblik ve 45° sol posterior oblik projeksiyonlar arasındaki bölgeden toplamda 180

derecelik rotasyon ile step&shot tekniği kullanılarak, 1.33’lük büyütme oranı, 140

keV’lik enerji piki, ± % 10 enerji penceresinde görüntüleme yapıldı. 64×64

matrikste, her bir çekimde 3 derecelik açılarla toplam 60 imaj elde edildi. Gated

SPECT çalışması için tüm hastalar 3 derivasyonlu EKG ile monitorize edildi.

Birbirini izleyen iki R dalgası arasındaki süre 8 eşit frame halinde bilgisayara

kaydedildi.

Elde edilen ham görüntüler konvansiyonel filtrelenmiş geri yansıtma (Filtered

Backprojection) tekniği ve Butterworth filtresi kullanılarak otomatik olarak yeniden

yapılandırıldı. Myometrix kantitatif yazılım programı ile EF değerleri hesaplandı.

42

Cedars-Sinai Quantitatif Gated SPECT (QGS) analiz programı ile duvar hareket ve

kalınlık skorları belirlendi.

Görsel değerlendirme

Gated SPECT verilerinin, Myometrix otomatik yazılım programı ile analizi

sonucu üç boyutlu görüntüler üzerinden hastanın klinik durumu bilinmeden sol

ventrikül kontraktilitesi değerlendirildi. Birbirinden bağımsız iki değerlendirici

tarafından; miyokart alanı, kısa eksen üzerinde dört ana duvar ve apeks olmak üzere

toplam 5 bölge (Şekil 2.1) üzerinden incelenip; duvar hareketleri normokinetik = 1,

hipokinetik = 2, akinetik = 3, diskinetik = 4 olacak şekilde sınıflandırıldı.

Şekil 2.1. Miyokardın 5 segment modeli ile haritalanması

Kantitatif değerlendirme

Bilgisayara kaydedilen Gated imajlar üzerinden üç boyutlu endokardiyal ve

epikardiyal yüzeyler elde edilerek, Myometrix otomatik yazılımı ile Ejeksiyon

fraksiyonu (EF) değerleri elde edildi. Hesaplamadan sonra Cedars-Sinai Quantitative

Gated SPECT (QGS) analiz programı kullanılarak 5 segmentlik polar harita

üzerinden duvar hareketi (0-10 mm aralığında) ve duvar kalınlaşması (%

cinsinden) skorları belirlendi. QGS programı aracılığıyla duvar hareketlerinin

ölçümü için, endokart yüzeyindeki bir noktanın end diyastol ve end sistol sırasındaki

konumunun dikey olarak midmiyokardiyal yüzeye oranı milimetre cinsinden

hesaplandı. Her segment için 0–10 mm arası bir ölçüm kaydedildi. Duvar kalınlığı

ise endokart ve epikart yüzeylerinin birbirlerine uzaklıklarının diyastol ve sistol sonu

43

farkları ile sayım istatistikleri (end diyastol ve end sistol arasındaki sayım farkı)

üzerinden yüzde olarak hesaplandı.

2.3. Planar Equilibrium Radyonüklid Ventikülografi (ERVG)

İstirahat planar equilibrium radyonüklid ventrikülografi çalışması

eritrositlerin in vivo yöntemle işaretlenmesi ile yapıldı. Bunun için intravenöz yolla

13 hastaya 2 mg pirofosfat bileşiği (Amerscan stannoz agen, Amersham), 35 hastaya

5 mg kalay pirofosfat kompleksi enjekte edildi. 20 dk sonra tüm hastalara 20 mCi

Tc99m intravenöz olarak verildi. Enjeksiyondan sonra 10 dk içinde hastalar sırt üstü

konumda yatırılıp, EKG senkronizasyonunda çift başlıklı gama kamera (Infinia,

General Electric Medical Systems) ve yüksek rezolüsyonlu düşük enerjili paralel

delikli kolimatör kullanılarak görüntüleme yapıldı. Görüntüler septal duvar ayrımının

en iyi izlendiği sol anterior oblik (45°) pozisyonda ve sol ventrikül duvar

hareketlerini değerlendirmek amacıyla sol lateral (90°) ve anterior projeksiyonlarda

elde olundu. 140 keV’lik enerji piki, ± % 10 enerji penceresi, 1.28’lik büyütme oranı

ile her kardiyak siklusta 24 görüntü olacak şekilde 10 dk süresince görüntü kaydı

yapıldı. Diyastol sonu ve sistol sonu sol ventrikül sınırları bilgisayarda ‘manuel’

olarak çizilerek hazır paket analiz programı ile % EF değerleri hesaplandı.

Görsel değerlendirme

Vizüel değerlendirme gama kamera sistemine entegre bilgisayar sistemi ile

hastanın klinik durumu bilinmeden gerçekleştirildi. Sol ventrikülün duvar hareketleri

bilgisayar ekranında her üç projeksiyonda alınan görüntülerde sinematik olarak

izlendi. Gated SPECT değerlendirme ile benzer biçimde 5 segment modeline göre iki

değerlendirici tarafından birbirinden bağımsız olarak incelenen duvar hareketleri;

normokinetik = 1, hipokinetik = 2, akinetik = 3, diskinetik = 4 olarak skorlandı.

Vizüel değerlendirmenin sorunlu olduğu olgularda parametrik, faz ve amplitüd

imajlarından yararlanıldı.

Kantitatif değerlendirme

Ejeksiyon fraksiyonu hesaplamaları için interventriküler septum ayırımının en

iyi yapıldığı sol anterior oblik görüntüleri kullanıldı. Sol ventrikül çevresine manuel

olarak diyastol ve sistol sonu sınırları, otomatik olarak sol ventrikülün dış

44

lateralinden zemin aktivite ilgi alanı çizildi ve zaman aktivite eğrileri oluşturuldu.

Hesaplanan sol ventrikül EF değeri kaydedildi. ERVG yöntemi ile EF aşağıdaki

formül kullanılarak belirlendi.

EF = (diyastol sonu sayımları - sistol sonu sayımları) / diyastol sonu sayımları

Diğer klinik ve laboratuvar verileri

Tüm olguların klinik dosyaları incelenerek ekokardiyografi ve varsa

anjiyografi gibi tetkiklerden elde edilen verileri gözden geçirildi. Ekokardiyografi

raporlarındaki sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu ve duvar hareketleri not edildi.

Raporlanan duvar hareket bilgileri 1 = normal, 2 = hipokinetik, 3 = akinetik, 4 =

diskinetik şeklinde modifiye edilerek gruplandırıldı ve Gated SPECT görüntüleme ve

ERVG bulguları ile segment bazında karşılaştırma yapıldı. 48 olgu içinde ejeksiyon

fraksiyon değeri nümerik olarak belirtilen 30 hasta bir alt grup (grup 2) olarak ayrıca

incelendi.

Çalışma grubunu oluşturan tüm olgular ayrıca miyokart perfüzyon sintigrafi

sonuçlarına göre perfüzyonu normal olan hastalar, iskemi saptananlar, infarktlı

hastalar ve iskemi + infarkt birlikte olan hastalar şeklinde 4 gruba ayrıldı. Her hasta

grubunda ERVG ve Gated SPECT ile elde edilen veriler arasındaki uyum ayrıca

değerlendirildi.

2.4. İstatistiksel Analiz

Tüm istatistiksel analizler Windows için SPSS 15.0 (SPSS, Chicago, llinois)

paket programı kullanılarak gerçekleştirildi. Olgulara ait özellikler ve tüm

semikantitatif analiz sonuçlarının ortalama, standart sapma, minimum ve maksimum

değerleri hesaplandı. ERVG, GSPECT ve EKO çalışmaları ile elde edilen EF

değerleri arasındaki korelasyonu belirlemek amacı ile Spearman Korelasyon Testi

kullanıldı. Korelasyonun gücü r değeri ile saptandı. Korelasyon katsayısı r < 0.25 ise

zayıf, 0.25 ≤ r < 0.5 ise orta, 0.5 ≤ r < 0.75 ise güçlü, 0.75 ≤ r ise çok güçlü ilişki

olarak kabul edildi. Vizüel duvar hareket skorlarının uyumu kappa analizi ile

belirlendi ve kappa uyum katsayısı ile gösterildi. Kappa uyum katsayısı; ≤ 0.2 ise

zayıf, 0.21 - 0.4 arasında orta, 0.41 - 0,6 arasında iyi, 0.61 - 0.8 arasında çok iyi, ≥

0.81 ise mükemmel derecede uyum olarak kabul edildi. Fark analizi için

45

nonparametrik Mann-Whitney ve Wilcoxon testi kullanıldı. İstatistik sonuçları p <

0.05 düzeyinde anlamlı kabul edildi.

46

BULGULAR

Olguların tanımlayıcı bulguları

Çalışma grubunda yer alan 18’i kadın (% 38) 30’u erkek (% 62) toplam 48

olgunun yaşları 30 - 78 arasında değişmekte olup, ortalama yaş 56,60 ± 9,54 olarak

hesaplandı. Tüm olguların % 54’ü (n = 26) önceden koroner arter hastalığı tanısı

almıştı ve hastaların % 40’ında (n = 19) geçirilmiş miyokart infarktüsü öyküsü

mevcuttu. 20 hastaya (% 42) daha önce koroner anjiyografi yapılmış, bu hastalardan

8’i perkütan translüminal koroner anjiyoplasti (PTCA) ile tedavi edilmişti. Çalışma

grubunu oluşturan hastaların % 19’una (n = 9) koroner arter bypass greft (CABG)

cerrahisi uygulanmıştı (Tablo 3.1). Klinik dosyaları risk faktörleri açısından

incelenen hastaların % 40’ı (n = 19) sigara kullanıcısı, % 58’i (n = 28) hipertansif, %

33’ü (n = 16) diyabetik, % 56’sı (n = 27) hiperlipidemik olup, % 42’sinde (n = 20)

koroner arter hastalığı açısından aile öyküsü pozitif bulunmuştur (Tablo 3.2).

Tablo 3.1. Olguların klinik karakterizasyonu (n = 48)

sayı yüzde (%)

Yaş aralığı 30 - 78 -

Yaş ortalaması 56,60 ± 9,54 -

Erkek hasta 30 62

Kadın hasta 18 38

Bilinen KAH 26 54

MI öyküsü 19 40

CABG 9 19

Koroner anjiyografi 20 42

PTCA 8 17

PTCA: perkütan translüminal koroner anjiyoplasti, CABG: koroner arter bypass greft,

KAH: koroner arter hastalığı, MI miyokart infarktüsü

47

Tablo 3.2. Olguların risk faktörleri açısında klinik karakterizasyonu (n = 48)

Risk faktörleri sayı yüzde (%)

Sigara 19 40

Hipertansiyon 28 58

Diyabet 16 33

Hipelipidemi 27 56

KAH açısından aile öyküsü 20 42

KAH: koroner arter hastalığı

Miyokart perfüzyon sintigrafisi çalışması sırasında hastalara ait klinik bilgiler

ve hastanın fiziksel durumu göz önüne alınarak 44 (% 92) olguya treadmill egzersiz

testi, fiziksel durumları nedeniyle egzersiz yapamayacak 2 (% 4) hastaya

farmakolojik stres uygulandı. Klinik durumu nedeniyle egzersiz ve farmakolojik

stres uygulanamayan 2 (% 4) hastanın sadece istirahat görüntüleri elde edildi.

Egzersiz sırasında 1 hastada ST depresyonu izlenmesi, 4 hastada yorgunluk, 3

hastada dispne ve 2 hastada göğüs ağrısı oluşması nedeniyle maksimun kalp hızına

{hedef kalp hızı = (220 - yaş) x 0,85} ulaşılamadan egzersiz sonlandırıldı.

Verilerin analizi

Sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu

Tüm olguların Gated SPECT Myometrix otomatik yazılım programı ve

ERVG ile hesaplanan EF ortalamaları sırasıyla 55,69 ± 19,47 (min = 15, max = 87)

ve 54,25 ± 13,95 (min = 20, max = 76) olarak bulundu (Tablo 3.3). Yapılan

istatistiksel analizde ERVG ve Myometrix yazılımı ile hesaplanan sol ventrikül EF

değerleri arasında çok iyi derecede korelasyon (Spearman r = 0,75, p = 0.000)

saptandı (Şekil 3.1). Wilcoxon testi kullanılarak yapılan değerlendirmede Gated

SPECT Myometrix programı ile hesaplanan EF değerleri ve ERVG ile elde edilenler

arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı (p > 0,05) dikkat çekti.

48

Tablo 3.3. Olguların GSPECT ve ERVG ile hesaplanan EF değerleri (n=48)

EF ortalaması (%) Minimum ve maksimum EF

değerleri (%)

Fark analizi

GSPECT Myometrix 55,69 ± 19,47 15 - 87 P > 0,05

ERVG 54,25 ± 13,95 20 - 76)

EF: Ejeksiyon Fraksiyonu, ERVG: Equilibrium Gated Radyonüklid Ventrikülografi,

GSPECT: Gated Single Photon Emission Computerized Tomography

Şekil 3.1. Gated SPECT ve Equilibrium Gated Radyonüklid Ventrikülografi ile hesaplanan

ejeksiyon fraksiyonu değerlerinin korelasyon analizi (r = 0,75, p = 0.000, n = 48). EF: ejeksiyon fraksiyonu, MUGA: Multipl Gated Acquisition (Equilibrium Gated Radyonüklid Ventrikülografi),

SPECT: Single Photon Emission Computerized Tomography

Hastaların önceden yapılmış ekokardiyografi sonuçları incelendiğinde, 48

hastanın 30’unda EF değeri nümerik olarak raporlanmıştı. Diğer 18 hastanın EF

değeri ise nümerik değer verilmeden normal olarak rapor edilmişti. Çalışmaya dahil

edilen tüm olguların ekokardiyografideki EF değerlerine göre dağılımı Şekil 3.2’de

gösterilmiştir.

49

Şekil 3.2. Olguların ekokardiyografik ejeksiyon fraksiyonu değerlerine göre dağılımı (n=48).

EF: ejeksiyon fraksiyonu

Ekokardiyografik EF değerleri incelenen hastalardan EF değeri nümerik

olarak bilinen 30 olgu bir alt grup (Grup 2) olarak incelendi. Grup 2 olarak

tanımlanan bu hastaların ERVG ile hesaplanan EF değeri ortalaması, Gated SPECT

ve EKO ile hesaplanan EF değeri ortalamaları Tablo 3.4’te gösterilmiştir.

Tablo 3.4. ERVG, Gated SPECT ve EKO ile hesaplanan ortalama EF değerleri (n = 30)

ERVG Gated SPECT EKO Fark analizi

ERVG/EKO

Fark analizi

GSPECT/EKO

EF değeri

ortalaması (%)

50,60 ± 15,59

47,60 ± 19,17

46,63 ± 11,84

P < 0,05* P > 0,05

Minimum

maksimum EF (%)

20 - 76 15 - 75 25 - 66

EF: ejeksiyon fraksiyonu, ERVG: Equilibrium Gated Radyonüklid Ventrikülografi, EKO: Ekokardiyografi,

SPECT: Single Photon Emission Computerized Tomography

(*) Fark istatistiksel olarak anlamlıdır.

Spearman’s korelasyon analizinde EKO ile ölçülen EF değerleri ile ERVG

verileri arasında iyi derecede korelasyon (Şekil 3.3) olmasına karşın (r = 0,73, p =

0,000) Wilcoxon testi ile yapılan değerlendirmede istatistiksel olarak belirgin fark

gözlendi (p < 0.05).

Ekokardiyografik EF değerleri

50

Şekil 3.3. Equilibrium Gated Radyonüklid Ventrikülografi ve Ekokardiyografi ile

hesaplanan ejeksiyon fraksiyonu değerlerinin korelasyon analizi (r=0,73, p=0,000, n=30). EF: ejeksiyon fraksiyonu, EKO: ekokardiyografi,

MUGA: Multipl Gated Acquisition (Equilibrium Gated Radyonüklid Ventrikülografi)

Gated SPECT ve EKO karşılaştırmasında ise iki yöntemle ölçülen EF

değerlerinin çok iyi derecede korelasyon (spearman r = 0,78, p = 0.000) gösterdiği

dikkati çekti (Şekil 3.4).Wilcoxon fark analizinde ise iki yöntem arasında istatistiksel

olarak anlamlı fark olmadığı (p > 0,05) görüldü.

Şekil 3.4. Gated SPECT ve Ekokardiyografi ile hesaplanan ejeksiyon fraksiyonu

değerlerinin korelasyon analizi (r = 0,78, p = 0.000, n = 30). EF: ejeksiyon fraksiyonu, SPECT: Single Photon Emission Computerized Tomography, EKO: ekokardiyografi

51

Özetle, bu üç yöntemin verileri arasında iyi düzeyde korelasyon izlenmesine

karşılık, EKO ve ERVG yöntemleriyle ölçülen sol ventrikül EF değerleri arasında

istatistiksel olarak fark mevcuttu.

Çalışmaya dahil edilen olguların EKO, Gated SPECT ve ERVG ile

hesaplanan EF değerleri Tablo 3.5’te gösterilmiştir.

Tablo 3.5. Tüm olguların Ekokardiyografi, Gated SPECT ve Equilibrium Gated

Radyonüklid Ventrikülografi ile hesaplanan ejeksiyon fraksiyonu değerleri (n=48)

Sayı İsim eko EF (%) Gated SPECT EF (%) manuel ERVG EF (%)

1 SK N 74 70

2 MK N 85 75

3 AA N 65 60

4 YK N 68 53

5 KS 50 49 45

6 ZÇ N 87 66

7 AB 50 55 38

8 EA N 62 54

9 KG 40 15 37

10 Yİ 65 68 55

11 DS 40 49 57

12 KE 55 75 67

13 Oİ 34 22 31

14 JT 50 56 61

15 SH N 74 55

16 HO N 58 53

17 YK 50 40 48

18 MD N 55 51

19 HA N 60 62

20 YG 65 51 56

21 MP N 65 61

22 KA N 81 60

23 TÖ 56 65 57

52

24 SCN 30 21 30

25 RK 50 75 70

26 MK 50 70 67

27 EU N 75 52

28 GT 50 56 59

29 ST N 51 58

30 İA N 79 65

31 ED N 58 50

32 HY 65 72 71

33 MO 55 64 64

34 AA 66 72 63

35 MŞ 56 52 76

36 YY 35 54 48

37 NK N 69 68

38 OS 25 21 20

39 AŞİ 38 26 45

40 MK 25 18 29

41 İT 45 41 57

42 KY 52 47 45

43 İÜ 52 59 65

44 NO 50 55 66

45 MG 35 23 29

46 İE 35 36 36

47 HY 30 21 26

48 ED N 79 73

EF: Ejeksiyon fraksiyonu, N: normal, EKO: ekokardiyografi,

GSPECT: Gated Single Photon Emission Computerized Tomography,

ERVG: Equilibrium Gated Radyonüklid Ventrikülografi

MPS sonuçları olgu bazında değerlendirilip, hastalar perfüzyonu normal

olanlar (Grup A), iskemi saptanan olgular (Grup B), infarktlı hastalar (Grup C) ve

iskemi ve infarktlı alanların birlikte izlendiği olgular (Grup D) olarak sınıflandırıldı.

Perfüzyonu normal olarak değerlendirilen hasta sayısı 20 olup, tüm hastaların %

53

42’sini oluşturmaktaydı. Olguların % 29’unda (n= 14) iskemi, % 10’unda (n = 5)

infarkt mevcut olup % 19’unda (n = 9) ise iskemi ve infarkt alanları bir aradaydı

(Şekil 3.5).

Şekil 3.5. Olguların miyokart perfüzyon sintigrafisi sonuçlarına göre dağılımı (n= 48).

MPS: miyokart perfüzyon sintigrafisi

MPS bulgularına göre 4 gruba ayrılan hastaların Gated SPECT ve ERVG ile

ortalama EF değerleri hesaplandı. Miyokart perfüzyon sintigrafisi normal (Grup A)

olan hastalarda (n = 20), iskemi saptanan olgularda (Grup B, n = 14), infarktlı

hastalarla (Grup C, n = 5), iskemi ve infarktlı miyokart alanlarının birlikte bulunduğu

hastalarda (Grup D, n = 9) ERVG ve Gated SPECT ile hesaplanan EF değerleri

Tablo 3.6’da gösterilmiştir.

MPS Bulguları

54

Tablo 3.6. Miyokart perfüzyon sintigrafisi verilerine göre ERVG ve Gated SPECT ile

hesaplanan EF değerleri (n = 48)

MPS Ortalama EF değeri (%)

Minimum (%)

Maksimum (%)

Fark analizi

Grup A (n=20)

(normal)

ERVG 61,45 ± 7,29 50 75 P < 0,05*

GSPECT 68,25 ± 9,68 51 85

Grup B (n=14)

(iskemi)

ERVG 58,43 ± 10,81 37 87 P > 0,05

GSPECT 58,50 ± 17,40 15 76

Grup C (n=5)

(infarkt)

ERVG 37,4 ± 14,29 20 57 P > 0,05

GSPECT 34,20 ± 14,34 18 40

Grup D (n=9)

(iskemi+infarkt)

ERVG 41,11 ± 13,89 26 66 P > 0,05

GSPECT 35,33 ± 19,47 21 55

ERVG: Equilibrium Gated Radyonüklid Ventrikülografi, EF: ejeksiyon fraksiyonu,

GSPECT: Gated Single Photon Emission Computerized Tomography

(*) Fark istatistiksel olarak anlamlıdır.

Mann-Whitney testi kullanılarak, Gated SPECT ve ERVG ile bulunan EF

değerlerinin gruplar arası karşılaştırması yapıldı. Grup A ve grup B arasında her iki

yöntemle de istatistiksel olarak farkın önemli olmadığı görüldü (p > 0,05). C

grubundaki hastalar ile D grubundaki hastalar arasında da fark her iki yöntemle de

istatistiksel olarak anlamlı değildi (p > 0,05). Ancak infarkte miyokart alanları

bulunan tüm olgu gruplarında (grup C ile D) hesaplanan ortalama EF değerlerinin,

hem grup A, hem de grup B’de bulunan olguların EF ortalamaları ile belirgin

farklılık gösterdiği dikkati çekti (p < 0,05).

MPS sonuçlarına göre sınıflandırılan olguların, ERVG ile hesaplanan EF

değerleri ile Gated SPECT verileri, her grubun kendi içinde olacak şekilde

karşılaştırıldı. Wilcoxon fark analizinde miyokart perfüzyonu normal olan hastalarda

(Grup A) ERVG ile hesaplanan EF değerinin, Gated SPECT ile hesaplanan EF

değeri ile arasında fark anlamlı iken (p < 0,005), diğer gruplarda (Grup B, Grup C,

Grup D), ERVG ve Gated SPECT verilerinin arasında istatistiksel olarak anlamlı

fark bulunmadı (p > 0,05).

55

Duvar hareketlerinin vizüel değerlendirmesi

Hem ERVG hem de Gated SPECT çalışmalarında elde olunan görüntülerde,

sol ventrikül duvar hareketleri 5 segment modeline göre (dört ana duvar ve apeks)

birbirinden bağımsız iki değerlendirici tarafından incelenerek, normokinetik = 1,

hipokinetik = 2, akinetik = 3 ve diskinetik = 4 olarak gruplandırıldı ve

ekokardiyografi verileri ile karşılaştırıldı. Hem ERVG hem de Gated SPECT ile

yapılan vizüel değerlendirmede interobserver segmenter skor uyumunun kappa

analizi ile anlamlı (p = 0,000) olduğu görüldü. İki farklı yorumcu arasında ERVG ile

% 85,4 (205/240), Gated SPECT yöntemi ile % 87,5 (210/240) segmentte duvar

hareket skorları uyumlu bulundu. Gated SPECT ile yorumcular arasında anterior

duvarda, lateral duvarda, inferior duvarda ve apekste çok iyi derecede, septumda

mükemmel derecede uyum saptandı. ERVG yöntemi ile interobserver uyumun,

septum ile lateral duvarda çok iyi, anterior duvarda iyi, apekste mükemmel derecede

olduğu görüldü. ERVG ile yapılan vizüel incelemede kappa analizi ile yorumcular

arasında en düşük uyum inferior duvarda bulundu (Tablo 3.7).

Tablo 3.7. İki değerlendirici tarafından Gated SPECT ve Equilibrium Gated Radyonüklid

Ventrikülografi ile belirlenen duvar hareket skorlarının segment bazında interobserver uyum

dereceleri

Miyokart duvarları

İnterobserver uyum

Gated SPECT ERVG

Kappa değeri Uyum derecesi Kappa değeri Uyum derecesi Anterior 0,69 Çok iyi 0,55 İyi

Lateral 0,74 Çok iyi 0,70 Çok iyi

İnferior 0,71 Çok iyi 0,40 Orta

Septum 0,81 Mükemmel 0,64 Çok iyi

Apeks 0,78 Çok iyi 0,88 Mükemmel

ERVG: Equilibrium Gated Radyonüklid Ventrikülografi,

SPECT: Single Photon Emission Computerized Tomography tüm duvarlarda uyum analizi p = 0,000*

(*) uyum istatistiksel olarak anlamlı

56

Duvar hareketlerinin vizüel incelenmesinde interobserver uyumun bütün

duvarlarda istatistiksel olarak anlamlı bulunması nedeni ile (p = 0,000) istatistiksel

analize tek bir yorumcunun duvar hareket skorları değerlendirmeye alınarak devam

edildi. Gated SPECT ile değerlendirilen 240 segmentin vizüel duvar hareket

skorlarına göre; 155 segment (% 64,6) normokinetik, 53 segment (% 22,1)

hipokinetik, 31 segment (% 12,9) akinetik, 1 segment (% 0,4) diskinetik olarak

bulundu (Tablo 3.8).

Tablo 3.8. Gated SPECT segmentel duvar hareket skorları

Miyokart duvarları

Gated SPECT duvar hareket skorları

Normokinetik Hipokinetik Akinetik Diskinetik Toplam

Anterior 31 15 2 0 48

Lateral 33 13 2 0 48

İnferior 28 13 7 0 48

Septum 31 8 9 0 48

Apeks 32 4 11 1 48

Toplam 155 53 31 1 240

SPECT: Single Photon Emission Computerized Tomography

Vizüel incelemede ERVG ile 174 segment (% 72,5) normokinetik, 44

segment (% 18,3) hipokinetik, 21 segment (% 8,8) akinetik, 1 segment (% 0,4) ise

diskinetik olarak yorumlanmıştır (Tablo 3.9).

57

Tablo 3.9. ERVG segmentel duvar hareket skorları

Miyokart duvarları

ERVG duvar hareket skorları

Normokinetik Hipokinetik Akinetik Diskinetik Toplam

Anterior 34 13 1 0 48

Lateral 37 10 1 0 48

İnferior 37 5 6 0 48

Septum 33 10 5 0 48

Apeks 33 6 8 1 48

Toplam 174 44 21 1 240

ERVG: Equilibrium Gated Radyonüklid Ventrikülografi

Çalışma grubundaki tüm hastaların ekokardiyografik incelemelerinde

raporlanan duvar hareketleri, 5 segment modeline göre modifiye edilerek

skorlandığında, hastalardan elde edilen toplam 240 segmentin % 67,9’u (163

segment) normal, % 24,6’sı (59 segment) hipokinetik, % 7,1’i (17 segment) akinetik,

% 0,4’ü (1 segment) diskinetik olarak bulundu (Tablo 3.10). Ekokardiyografik

inceleme ile en sık duvar hareket kusuru septumda gözlenmektedir.

Tablo 3.10. Olguların ekokardiyografide rapor edilen duvar hareket bilgilerine göre

segmental değerlendirmesi (n=48)

Normokinetik Hipokinetik Akinetik Diskinetik Toplam

Anterior 31 15 2 - 48

Lateral 37 10 1 - 48

İnferior 32 13 3 - 48

Septum 28 14 6 - 48

Apeks 35 7 5 1 48

Toplam 163 59 17 1 240

58

Kappa testi kullanılarak yapılan değerlendirmede Gated SPECT ile ERVG ve

EKO verileri arasında anterior duvar dışında tüm duvarlarda duvar hareketlerinde

istatistiksel olarak uyum anlamlı bulundu (p < 0,05). Görsel olarak incelenen duvar

hareketleri açısından GSPECT ile ERVG arasında % 77,5 (186 / 240) segmentte,

GSPECT ile EKO arasında % 75,4 (181 / 240) segmentte, EKO ile ERVG arasında

% 70 (168 / 240) segmentte uyum saptanmıştır. Segmental olarak belirlenen duvar

hareket skorlarının her üç yöntem arasındaki uyumu Tablo 3.11’de gösterilmiştir.

Septumun vizüel incelenmesinde Gated SPECT-ERVG, Gated SPECT-EKO ve

ERVG-EKO verileri arasında iyi derecede uyum olduğu görüldü (p = 0.000).

Apekste her üç yöntem arasında uyum anlamlı olmakla birlikte (p = 0,000) en düşük

uyum katsayısı Gated SPECT ile EKO arasında idi. Apeksin vizüel duvar hareket

skorlarına göre Gated SPECT-ERVG ve ERVG-EKO verileri birbiri ile iyi derecede

uyum gösterdi. Anterior duvarda ise Gated SPECT-ERVG verileri arasında çok iyi

derecede, Gated SPECT-EKO verileri arasında iyi derecede uyum varken; EKO-

ERVG karşılaştırmasında istatistiksel olarak uyum anlamlı bulunmadı (p = 0,16).

İnferior duvar her üç yöntem arasındaki uyumun en düşük olduğu duvar olup, lateral

duvar vizüel hareket skorlarına göre her üç yöntem verileri arasında iyi derecede

uyum saptandı.

Tablo 3.11. Segmental olarak belirlenen duvar hareket skorlarının her üç yöntem arasında uyum dereceleri

Miyokart duvarları

Gated SPECT-ERVG

Gated SPECT-EKO

ERVG-EKO

kappa değeri

uyum derecesi

p değeri

kappa değeri

uyum derecesi

p değeri

kappa değeri

uyum derecesi

p değeri

Anterior 0,63 Çok iyi 0,000 0,48 İyi 0,000 Ø Uyumsuz > 0,1

Lateral 0,55 İyi 0,000 0,55 İyi 0,000 0,42 İyi 0,001

İnferior 0,42 İyi 0,000 0,29 Orta 0,009 0,21 Orta 0,030

Septum 0,50 İyi 0,000 0,43 İyi 0,000 0,41 İyi 0,000

Apeks 0,53 İyi 0,000 0,34 Orta 0,000 0,46 İyi 0,000

ERVG: Equilibrium Gated Radyonüklid Ventrikülografi, EKO: ekokardiyografi,

SPECT: Single Photon Emission Computerized Tomography

59

MPS sonuçları baz alınarak dört gruba ayrılan hastalardan, perfüzyonu

normal olarak değerlendirilen 20 hastanın 19’unda (% 95) Gated SPECT ile duvar

hareket kusuru izlenmezken, ekokardiyografik incelemelerinde bu hastalardan

2’sinde, ERVG ile 3’ünde duvar hareket kusuru izlenmiştir. MPS sonuçlarına göre

infarktı olan hasta grubu içinde, Gated SPECT yöntemi ile kontraktilite kusuru

gözlenmeyen hasta bulunmadığı dikkati çekmektedir.

Semikantitatif değerlendirme

Cedars-Sinai Quantitative Perfusion SPECT (QPS) otomatik yazılım sistemi

kullanılarak 5 segment üzerinden, vizüel olarak normal ve anormal kontraksiyon

izlenen segmentlerdeki hareket ve kalınlık skorları ayrı ayrı incelendi.

Hareket skorları

Vizüel incelemede Gated SPECT ile normokinetik olarak değerlendilen 155

segmentin (% 64,6) ortalama duvar hareket skoru 8,02 ± 2,28 iken hipokinetik,

akinetik veya diskinetik bulunan 85 (% 35,4) segmentin ise 4,00 ± 2,87 olarak

bulundu. Her segment alanı için hareket skorları ayrı ayrı incelendiğinde; vizüel

olarak normokinetik bulunmasına karşın en düşük skora sahip olan duvarın septum

(ort: 5,56 ± 1,65) olduğu dikkati çekti (Şekil 3.6). Ayrıca kontraktilite kusuru olsa

bile hareket skoru en yüksek olan alanın lateral duvar (ort: 6,12 ± 2,29) olduğu

görüldü (Şekil 3.7). Anormal kontraksiyon gösteren segmentler içinde en düşük

ortalamaya sahip olan duvar ise septumdu (ort: 1,45 ± 1,68). Normokinetik olarak

değerlendirilen segmentler içinde en yüksek hareket skoru lataral duvarda 9,54 ±

1,56 saptandı.

Yapılan istatistiksel değerlendirmede vizüel incelemede Gated SPECT ile

vizüel hareket kusuru olan segmentlerin normokinetik olarak değerlendirilen

segmentlere göre duvar hareket skorlarının anlamlı düşük (p = 0,000) olduğu görüldü

(Şekil 3.8).

60

Şekil 3.6. Normokinetik segmentlerde duvar hareket skoru ortalamaları.

Şekil 3.7. Hareket kusuru izlenen segmentlerde duvar hareket skoru ortalamaları

Şekil 3.8. Normokinetik segmentler ile duvar hareket kusuru izlenen segmentlerin duvarlara göre hareket skorları dağılımı

7,67

5,56

9,02

9,54 8,52

1,45

5,47

2,18 6,12

4,22

61

Kalınlık skorları

Vizüel değerlendirmede normokinetik olarak değerlendirilen segmentlerin

QGS analizinde, kalınlık skoru ortalamasının % 46,26 ± 16,93 olduğu görüldü (Şekil

3.9). Hipokinetik veya akinetik olarak raporlanan segmentlerin ise hesaplanan

kalınlık skoru ortalaması % 19,49 ± 13,37 olarak bulundu (Şekil 3.10). Mann-

Whitney testi kullanılarak yapılan değerlendirmede normal ve anormal kontraksiyon

gösteren segmentlerin kalınlık skorları arasında anlamlı fark (p = 0,000) bulundu

(Şekil 3.11).

Şekil 3.9. Normokinetik segmentlerde kalınlık skoru ortalamaları

Şekil 3.10. Hareket kusuru izlenen segmentlerde kalınlık skoru ortalamaları

68,25

%18,71

% 19,85

%19,19 %20,07 %18,06

% 40,58

% 40,87 % 41,94

% 39,43

% 68,25

62

Şekil 3.11.Normokinetik segmentler ile duvar hareket kusuru izlenen segmentlerin duvarlara göre kalınlık skorları dağılımı

MPS verilerine göre 4 gruba ayrılan olguların duvar hareket ve kalınlık

skorları incelendi, gruplar arası karşılaştırma yapıldı. MPS’ye göre infarkt olarak

değerlendirilen hastaların toplam hareket skoru ortalaması 3,36 ± 1,24; iskemi ve

infarktın bir arada izlendiği hastaların 4,22 ± 1,64 iken; iskemik (n=14) hastalarda bu

değer 6,99 ± 2,33; perfüzyonu normal olarak değerlendirilen hastalarda (n=20) ise

8,20 ± 1,33 olarak hesaplandı. Kalınlık skorları; perfüzyonu normal olan olgularda %

47,85 ± 10,28; iskemi saptanan olgularda % 39,08 ± 15,34; infarktlı olgularla iskemi

ve infarktın birlikte gözlendiği hastalarda ise sırasıyla % 14,92 ± 5,22 ve % 20,73 ±

10,13 olarak bulundu (Şekil 3.12). Mann-Whitney testi ile yapılan istatistiksel

analizde infarktlı alanları olan tüm hasta gruplarında bulunan hareket ve kalınlık

skorları (Grup C ve Grup D) ile Grup A ve Grup B’deki olguların hareket ve kalınlık

skorları arasında anlamlı fark saptandı (p < 0,05).

63

Şekil 3.12. MPS verilerine göre duvar hareket ve kalınlık skoru ortalama değerleri.

WM: duvar hareketi WT: duvar kalınlığı

NORMAL İSKEMİ

İNFARKT İSKEMİ VE İNFARKT

WM

WT 0 5

10 15 20 25 30 35 40 45 50

WM WT

QGS Programı ile Belirlenen Duvar Hareket ve Kalınlık Skorlarının MPS verilerine göre Dağılımı

64

TARTIŞMA

Koroner arter hastalığında etkili tedavi modelinin seçilmesi için hastanın

kardiyak olay veya kardiyak nedenlerle ölüm açısından taşıdığı riskin doğru olarak

saptanması gerekir. Bu anlamda miyokart perfüzyon sintigrafisinde saptanan

perfüzyon defektinin yaygınlığı ve şiddeti güçlü bir prognoz göstergesidir (93).

Ayrıca GSPECT uygulaması ile elde edilen sol ventrikül kontraktil fonksiyon

parametreleri MPS’nin prognostik değerini arttırmaktadır (94).

Ejeksiyon fraksiyonu, sistolik fonksiyonun değerlendirilmesinde en sık

kullanılan hemodinamik indekstir. Sharir ve arkadaşları KAH ve sol ventrikül

disfonksiyonu olan 14 hastada yaptıkları çalışmada, tedavi kararının verilmesinde sol

ventrikül EF değerinin önemini vurgulamışlar; stres sonrası EF % 30’ un altında ise

kardiyak ölüm riskinin arttığını belirtmişlerdir. Ancak medikal tedavi alan hastalarla

karşılaştırıldığında, sol ventrikül EF % 30’un altında olup koroner revaskülarizasyon

yapılanlarda, sol ventrikül fonksiyonları ve kalp yetmezliği semptomlarında düzelme

ve daha iyi prognoz saptamışlardır (95). Bir başka çalışmada ise ciddi perfüzyon

kusuru olsa da EF değeri % 45 ve üstünde olan olgularda, yıllık ölüm oranı % 1’den

düşük, ılımlı perfüzyon kusuru bulunan ancak EF değeri % 45’in altında olan

olgularda ise yıllık ölüm oranının % 9,2 olduğu belirtilmiştir (96). Sol ventrikül

fonksiyonlarının değerlendirilmesi, KAH’da olduğu gibi sol ventrikül hipertrofisi,

kronik kalp yetmezliği, valvuler kalp hastalığı, dilate kardiyomiyopati, miyokardit,

aritmi, hipertansiyon veya konjenital kalp hastalığı gibi çeşitli nedenlerle sol

ventrikül disfonksiyonu olan tüm hastalarda tanısal ve prognostik önem taşıyan

bulgular sağlamaktadır (1,18,19)

Gated SPECT ile belirlenen sol ventrikül fonksiyonel parametrelerinin planar

ERVG (86,97), 2D-EKO (98-100) ve MR (101-103) görüntüleme verileri ile büyük

ölçüde benzerlik gösterdiği bildirilmiştir. Biz de çalışmamızda GSPECT’in

güvenilirliğini klinik pratikte sol ventrikül EF hesaplanmasında doğruluğu ve

tekrarlanabilirlik özelliği nedeniyle altın standart kabul edilen radyonüklid

anjiyografi verileri ile karşılaştırarak değerlendirdik. Çalışma grubumuzu oluşturan

48 hastanın miyokart sınırları otomatik olarak belirlenmiş, yapılan çalışmalardan

farklı olarak GSPECT EF değerleri Myometrix bilgisayar yazılımı kullanılarak

65

hesaplanmıştır. Sonuç olarak GSPECT ve ERVG verileri arasında çok iyi derecede

korelasyon bulunmuştur (r = 0,75, p = 0.000). Chua ve arkadaşları sol ventrikül

disfonksiyonu ve perfüzyon defekti olan 62 hasta ile yaptıkları çalışmada, bizim

çalışmamıza benzer şekilde Tc99m-tetrofosmin Gated SPECT QGS yazılımı programı

ve ERVG ile hesaplanan sol ventrikül EF değerleri arasında iyi derecede korelasyon

olduğunu tespit etmişlerdir (r = 0,94 p < 0,0001) (104). Benzer şekilde bir başka

çalışmada EF değerleri açısından GSPECT ve ERVG arasında yüksek konkordans

olduğu görülmüştür (r = 0,94) (105). Ancak QGS yazılımı ile hesaplanan sol

ventrikül EF değerleri ile radyonüklid anjiyografi verileri arasındaki uyumun zayıf

olduğunu bildiren çalışmalar da vardır (106).

Gated SPECT görüntülemede farklı otomatik yazılımların ve polar haritaları

oluştururken farklı algoritmaların kullanılması nedeniyle, hesaplanan EF değerleri

arasında değişkenlik yüksek oranlardadır. Ölçülen EF değerleri, kullanılan otomatik

yazılım programına, kullanıcının seçtiği miyokart sınırlarına, büyütme oranına,

matrix boyutuna, filtre kullanımına, subdiyafragmatik aktivite hatta kardiyak anatomi

gibi çekim sırasında veya verilerin işlenmesi sırasında değişen birçok parametreye

göre, hastadan hastaya farklılık gösterebilir (107). Sıklıkla kullanılan Cedars-Sinai

Quantitative Gated SPECT ve ECT yazılım programı ile hesaplanan EF değerlerinin

iyi korelasyon (108) göstermesine rağmen her algoritmin spesifik

karakteristiklerinden dolayı aynı hastanın izleminde iki farklı yazılım programı

arasında değişiklik önerilmemektedir (109).

Gated SPECT ile hesaplanan EF değerlerindeki varyasyonların diğer bir

nedeni de siklus başına düşen frame sayısıdır. Sekis frame yerine 16 frame ile

görüntü kaydı yapıldığında daha doğru EF tahmini yapılmaktadır (107). Sol ventrikül

EF hesaplamada GSPECT’in doğruluğunun araştırıldığı bazı çalışmalarda, EF

ölçümünde standart kabul edilen ERVG referans alındığında; en iyi uyumunun 32

frame ile sağlandığı belirtilmiştir (110). GSPECT yönteminde 16 frame yerine 8

frame kullanımı temporal rezolüsyonun düşmesine ve sol ventrikül EF değerinin

yaklaşık olarak % 3,71 oranında azalmasına sebep olmaktadır (87). Çalışmamızda

GSPECT görüntülemede frame sayısının 8 olması, ERVG’de ise 24 frame halinde

görüntü kaydı yapılmasına karşın, tüm olgu grubu değerlendirildiğinde, GSPECT ve

ERVG verileri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır. Diğer

66

çalışmalardan farklı olarak GSPECT görüntülemede Myometrix otomatik yazılım

programının kullanılmasının bu bulguya sebep olabileceği düşünülmektedir.

Prospektif olarak yürütülen bir araştırmada iskemik kalp hastalığı tanısı olan veya

KAH şüphesi bulunan 49 hastada GSPECT ile hesaplanan EF değerleri, ERVG ile

hesaplanan ortalama değere göre yüksek bulunmuş; ancak çalışmamıza benzer

şekilde veriler arasında istatistiksel fark saptanmamıştır (r = 0,75; p = 0,139) (111).

Gated SPECT görüntülemenin EKO ve ERVG gibi yöntemlere en büyük

üstünlüğü, sttunned miyokart gibi postiskemik sendromların değerlendirilmesine

olanak sağlamasıdır. Ayrıca GSPECT görüntüleme ile iskemiye bağlı olan ve

olmayan kardiyomiyopati ayrımı yapılabilmektedir. Ancak düşük maliyetli olması ve

hasta başında uygulanabilir olması nedeniyle EKO klinik rutinde en sık başvurulan

yöntemdir. Bu nedenle çalışmamızda Gated SPECT ile elde edilen EF değerleri

EKO ile belirlenen değerlerle karşılaştırılmıştır. EF değeri nümerik olarak

tanımlanan 30 hasta bu karşılaştırmaya dahil edilmiştir. Sonuç olarak GSPECT

Myometrix programı kullanılarak hesaplanan EF ile ekokardiyografik EF değerleri

arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı (p > 0,05) ve EF değerlerinin çok

iyi derecede korelasyon (r > 0,78, p = 0.000) gösterdikleri saptanmıştır. Benzer

şekilde Choragudi ve arkadaşları, 51 hastanın 2D-EKO ve GSPECT ile EF

değerlerini hesaplamışlar, her iki yöntem verilerinin iyi derecede korelasyon

gösterdiğini belirtmişlerdir (r = 0,93 p < 0,0001) (100). Literatürde noninvaziv

teknikler arasında yapılan karşılaştırmalarda; bizim çalışmamızdaki sonucu destekler

şekilde GSPECT ile ölçülen EF değerleri EKO ile korelasyon göstermektedir

(7,108). Çalışmamızda EKO ile ölçülen EF ile ERVG verileri arasında ise iyi

derecede korelasyon olmasına karşın (r = 0,73, p = 0,000) istatistiksel olarak belirgin

fark olduğu tespit edilmiştir (p < 0.05). Bu farklılığın olguların klinik verilerinde

mevcut EKO çalışmalarının farklı merkezlerde yapılmasına bağlı olarak kullanıcı

veya cihaz bazında bir standardizasyon olmamasından ve yöntemin görüntüleme

esnasındaki kısıtlılıklarından kaynaklandığı düşünülmektedir. EKO yöntemi ile sol

ventrikül fonksiyonlarının belirlenmesinde ERVG yönteminden farklı olarak

geometrik varsayımların kullanılması ve bu varsayımların ventrikülün şekli ile tam

örtüşmemesi veya görüntüleme esnasında probun gerektiği şekilde

yerleştirilememesi gibi nedenler EF ölçümünde iki teknik arasında farklılıklara neden

67

olmaktadır. Anjiyografi ile noninvaziv yöntemler olan ERVG, EKO ve GSPECT’in

karşılaştırıldığı 5558 hastalık retrospektif bir çalışmada elde edilen EF değerleri

açısından ERVG-GSPECT (r = 0,94), EKO-GSPECT (r = 0,94), ERVG-EKO (r =

0,97) arasında çok iyi derecede korelasyon bulunmuştur. Ancak bizim

sonuçlarımızdan farklı olarak, ERVG ile hesaplanan EF değerleri ile EKO ile elde

edilenler arasında istatistiksel fark saptanmamıştır (p = 0,59) (107). Çalışmamızda

EKO ve ERVG ile hesaplanan ortalama EF değerleri arasındaki farklılığa,

değerlendirmeye alınan hasta sayısının sınırlı olması (n=30), bu olguların % 77’sinin

(n = 23) önceden KAH tanısı almış olmaları ve ek olarak ERVG ile EF

hesaplanmasında sol ventrikül sınırlarının manuel olarak belirlenmesinin neden

olabileceği düşünülmektedir.

Çalışmamızda ayrıca, MPS bulgularına göre 4 gruba ayrılan hastaların Gated

SPECT ve ERVG ile hesaplanan ortalama EF değerleri karşılaştırılmıştır. Miyokart

perfüzyon sintigrafisi normal olarak değerlendirilen 20 hastanın (Grup A), GSPECT

ile elde edilen EF değerlerinin ERVG ile hesaplanan EF değerlerine göre istatistiksel

olarak anlamlı yüksek olduğu tespit edilmiştir. Buna, boyut olarak küçük olan

kalplerde GSPECT ile belirlenen end sistolik volümün end diyastolik volüme göre

olduğundan daha düşük ölçümü nedeniyle, EF değerinin olduğundan daha yüksek

hesaplanmasının sebep olduğu düşünülmektedir. Veriler küçük boyutlu kalplerde

GSPECT görüntülemede EF değerinin normale oranla % 10’un üzerinde yüksek

hesaplanabildiğini göstermektedir (112). Buna bağlı olarak bazı olgularda

GSPECT’in sol ventrikül EF ölçümünde diğer görüntüleme yöntemleri ile

korelasyonu, daha düşük düzeyde olabilmektedir (113).

Çalışmamızda infarktlı alanları olan hastaların (Grup C, Grup D) ise GSPECT

ile ölçülen EF ortalaması ERVG ile hesaplanan ortalama EF değerinden düşük

olmakla birlikte iki yöntem verileri arasında istatistiksel fark olmadığı dikkati

çekmektedir (p > 0,05). İnfarktlı hastalarda GSPECT ile ölçülen sol ventrikül EF

değerinin olduğundan daha düşük bulunmasının; ciddi perfüzyon defekti olan

hastalarda GSPECT ile endokardiyal sınırların net belirlenememesine bağlı olduğu

düşünülmektedir (114,115). GSPECT ve planar ERVG’nın karşılaştırıldığı Chua ve

arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada GSPECT ve ERVG ile ölçülen EF değerleri

arasında çok iyi derecede korelasyon gözlemlenmiştir. Aynı araştırmada yaptığımız

68

çalışmadaki bulguyu destekler şekilde geniş infarkt alanları olan hastalarda

korelasyon katsayısının daha düşük olduğu görülmüştür (r = 0,89) (104). Manrique

ve arkadaşları da geniş perfüzyon defekti ve sol ventrikül disfonksiyonu bulunan 50

hastalık serilerinde, tüm hastalara ERVG çalışması ve 19 hastaya Tc-99m MIBI ile

diğer 31 hastaya ise Tl-201 ile Gated miyokart perfüzyon SPECT çalışması

yapmışlardır. GSPECT QGS otomatik programı ile hesaplanan sol ventrikül EF

değerlerinin çalışmamızdaki sonuca benzer şekilde; ERVG’ya göre daha düşük,

ancak ERVG ile elde edilen değerlerle iyi düzeyde korele olduğunu (r = 0,82)

belirtmişlerdir. Olgular GSPECT çekiminde kullanılan radyofarmasötiğe göre iki

gruba ayrıldıklarında; Tc-99m MIBI ile çekilen GSPECT görüntülemede korelasyon

katsayısının daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Ancak sonuç olarak geniş

perfüzyon defekti ve sol ventrikül disfonksiyonu olan hastalarda, GSPECT QGS

otomatik yazılım programı ile kullanılan radyofarmasötiğe bağlı olmaksızın sol

ventrikül EF değerleri olduğundan daha düşük hesaplanabilmektedir (79). Gated

SPECT ve planar ERVG ile hesaplanan EF değerlerini karşılaştıran diğer

çalışmalarda, verilerin korelasyon göstermekle birlikte ölçülen değerler arasında

saptanan farklılığın; ERVG’da erirosit işaretlenme etkinliğine, GSPECT

görüntülemede ise endokart sınırlarının belirlenmesindeki limitasyonlara bağlı

olduğu düşünülmektedir (111). Literatürde mevcut bir başka araştırmada ise,

perfüzyon defektlerinin GSPECT ile hesaplanan EF değerine etkisi olmadığı

söylenmektedir (116).

Yöntemin tüm farklılıklarına rağmen Gated SPECT ile hesaplanan EF

değerleri, diğer tekniklerle genel olarak iyi korelasyon göstermektedir (117). Duvar

kalınlığı, duvar hareketleri ve sol ventrikül volümleri ile ilgili güvenilir tahminler

sunan gerçek üç boyutlu görüntüleme tekniği olarak bilinen kardiyak MR ile

GSPECT görüntülemenin karşılaştırıldığı bir çalışmada, kalp krizi öyküsü bilinen 35

hastanın her iki yöntemle hesaplanan EF değerleri birbiri ile çok iyi derecede (r =

0,93; p < 0,0001) korelasyon göstermektedir (102). Son yıllarda EF ölçümünde altın

standart kabul edilen MR ile kıyaslandığında GSPECT ile sol ventrikül volümlerinin

olduğundan daha düşük hesaplanmakla birlikte; sol ventrikül EF değerlerinin

doğruluk oranının volümetrik parametrelere göre daha yüksek olduğu

bildirilmektedir (118).

69

Literatürde GSPECT QGS otomatik yazılımı ile hesaplanan EF değerlerinin,

tomografik gated blood pool ile elde edilen verilerle de korelasyon gösterdiği

belirtilmektedir. Ancak GSPECT MPS ile endokardiyal sınırların perfüzyon defekti

olan olgularda belirlenmesinin güç olması nedeniyle, EF değerleri ortalaması

tomografik blood pool ile hesaplanan EF ortalamasından daha düşük

hesaplanabilmektedir (102).

GSPECT yönteminin EF ölçümünde doğruluğunu etkileyen faktörler cinsiyet,

miyokart perfüzyon defekti, ekstrakardiyak aktivite, sol ventrikül boyutları, enjekte

edilen radyoaktivite dozu ve görüntülemenin gecikmesi olarak sıralanabilir

(79,119,120). Bu limitasyonlara karşın, GSPECT’in sol ventrikül EF değerinin

belirlenmesi amacıyla klinik pratikte güvenle kullanılabileceği, ancak öncelikli

olarak miyokart perfüzyonunun sorgulandığı durumlarda tercih edilmesi gereken bir

uygulama olduğu düşünülmektedir.

Sol ventrikül fonksiyonlarının değerlendirilmesinde, duvar hareketleri ve

sistolik kalınlaşma oranlarının bilinmesi de önemli bir belirleyicidir. Yıllık kardiyak

olay riskinin duvar hareket kusuru izlenmeyen olgularda % 1,6; anormal duvar

hareketi izlenen olgularda ise % 6,1 olduğu tespit edilmiştir (121). Ayrıca akinetik

segmentlerde canlı doku bulunma ihtimali düşük olduğundan bu alanların

revaskülarizasyondan yararlanma olasılığı daha düşüktür (122). Çalışmamızda iki

farklı yorumcu arasında ERVG ile % 85,4 (205 / 240), Gated SPECT yöntemi ile %

87,5 (210 / 240) segmentte duvar hareket skorları uyumlu bulundu (p = 0,000).

Kronik iskemik sol ventrikül disfonksiyonu olan 32 hastada, sol ventrikül

fonksiyonlarının değerlendirilmesinde GSPECT ve 2D-EKO yöntemlerinin

karşılaştırıldığı bir araştırmada, bizim çalışmamızdaki sonucu destekler şekilde

GSPECT ile yapılan vizüel incelemede duvar hareketlerinde interobserver uyumun

% 92 olduğu tespit edilmiştir. Çalışmaya göre GSPECT ve 2D-EKO arasında

bölgesel duvar hareketleri açısından % 69 segmentte uyum saptanmıştır (kappa =

0,61) (123).

Çalışmamızda Gated SPECT bölgesel duvar hareketlerinin

değerlendirilmesinde interobserver uyumun anterior duvarda, lateral duvarda,

inferior duvarda ve apekste çok iyi derecede, septumda mükemmel derecede; ERVG

yöntemi ile septum ile lateral duvarda çok iyi, anterior duvarda iyi, apekste

70

mükemmel derecede olduğu görüldü. ERVG ile yapılan vizüel incelemede kappa

analizi ile yorumcular arasında en düşük uyum inferior duvarda bulundu (kappa =

0,40). ERVG yöntemi ile duvar hareketlerinin değerlendirilmesinde interobserver

uyumun inferior ve anterior duvarlarda GSPECT’e göre daha düşük olması, sol

anterior oblik projeksiyonda bu duvarların değerlendirilmesinin zor oluşundan, sol

lateral projeksiyonda ise sağ ventrikül, atriyum ve ana damar yapılarının sol

ventrikül ile üst üste gelmesi ve dalak aktivitesi nedeniyle yanıltıcı sonuçlar elde

edilmesinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Gated SPECT yönteminde sadece

miyokart duvarları görüntülendiğinden, anterior ve inferior duvar hareketlerinin daha

doğru olarak değerlendirilmesi mümkün olabilmektedir.

Yapılan bir çok çalışmada GSPECT yöntemiyle değerlendirilen duvar hareket

ve kontraksiyonlarının, MR ve ekokardiyografi ile kuvvetli korelasyon gösterdiği

bildirilmektedir (101,124). Çalışmamızda vizüel olarak değerlendirilen duvar

hareketleri açısından GSPECT ile ERVG arasında % 77,5 (186 / 240), GSPECT ile

EKO arasında % 75,4 (181 / 240), EKO ile ERVG arasında % 70 (168 / 240)

segmenter skor uyumu saptanmıştır. Benzer şekilde Magrina ve arkadaşlarının

iskemik kalp hastalığı olan 23 hastada, Tc99m tetrafosmin GSPECT ile EKO’yu

karşılaştırdıkları çalışmalarında, vizüel duvar hareket ve kalınlık skorlarının her iki

teknik arasında iyi uyum gösterdiğini belirtmişlerdir. Ayrıca GSPECT ve EKO ile

ölçülen EF değerleri arasında da korelasyon güçlü bulunmuştur (r = 0,81, p < 0,0001)

(125). Başka bir çalışmada da 43 hastada Tc99m sestamibi GSPECT ile EKO arasında,

duvar hareketleri ve duvar kalınlığı yönünden iyi derecede uyum olduğu

gösterilmiştir (99). Ancak Mohan ve arkadaşları iskemik kalp hastalığı olan 16

hastada vizüel olarak değerlendirilen duvar kalınlık skorları ve duvar hareket

skorlarının GSPECT ve EKO arasındaki uyumunu zayıf bulmuşlardır (126).

Çalışmaya göre sıklıkla uyumsuzluk gösteren alanın inferior bazal duvar olduğu ve

bu segmentte normal bireylerde dahi ekokardiyografik olarak hipokinezi ve diskinezi

görüldüğü bildirilmektedir. Bizim çalışmamızda da GSPECT ve EKO arasında duvar

hareketleri açısından en zayıf uyumun inferior duvarda olduğu tespit edilmiştir.

Ayrıca ekokardiyografik planlarda lateral bazal duvarın, kontrast madde verilmeden

değerlendirilmesinin teknik olarak zor olduğu ve infarktlı hastalarda GSPECT ile

duvar kalınlığının post-stres stunninge bağlı olarak olduğundan daha düşük

71

skorlanabileceği söylenmektedir (127). Literatürde duvar hareketleri ve EF

değerlendirmesinde, GSPECT ve EKO’nun uyumlu olduğunu gösteren çalışmalar

mevcut olup, geniş perfüzyon defekti ve sol ventrikül disfonksiyonu olan hastalarda

dahi sol ventrikül fonksiyonlarının değerlendirilmesinde GSPECT kullanımının

uygun olduğu belirtilmektedir (128). Duvar kalınlığı ve hareketleri değerlendirilirken

EKO, GSPECT ve ERVG ile tüm modaliteler arasında klinik pratikte uyum yeterli

görülmekte ancak aynı hastanın izleminde EKO ve GSPECT yöntemleri arasında

değişiklik önerilmemektedir (126).

Vizüel incelemenin yanı sıra miyokarttan alınan sayımların miyokart kalınlığı

ile doğru orantılı olması nedeniyle Gated SPECT QGS otomatik yazılım programı

kullanılarak sol ventrikül duvar kalınlığı ve hareketleri değerlendirilebilmekte ancak

elde edilen skorlar mutlak ölçümleri vermemektedir (107). Murashita ve arkadaşları,

revaskülarizasyon sonrası fonksiyonel düzelmenin; perfüzyon oranı % 50’nin

üzerinde, duvar hareket skoru 1,5 mm’den büyük veya kalınlık skoru % 10’dan fazla

olarak ölçülen segmentlerde daha belirgin olduğunu bildirmektedirler (129). Bir

duvarın hareketi komşu bölgeler tarafından sıklıkla etkileneceğinden özellikle

geçirilmiş kardiyak olay tanımlayan hastalarda duvar hareketlerinin

değerlendirilmesi güçleşir, bu hastalarda duvar kalınlığı sistolik fonksiyonların

değerlendirilmesinde daha değerli bir kriterdir (101,124). Literatürde de benzer

şekilde duvar hareketlerinin duvar kalınlaşmasından daha az bozulduğu bildirilmekte

(130), patolojik segmentlerin değerlendirilmesinde duvar hareketlerinin yanıltıcı

olabileceğinin göz önüne alınması önerilmektedir.

Çalışmamızda vizüel normokinetik olarak değerlendirilen segmentlerde,

GSPECT QGS otomatik bilgisayar programı ile hesaplanan kantitatif hareket skorları

arasında farklılık gözlemlenmiş, vizüel olarak normal hareket etmesine karşın en

düşük skora sahip olan duvarın septum olduğu tespit edilmiştir. Septumda gözlenen

düşük hareket skorunun, duvarın her iki ventrikül boşluğuna bağlı olmasından

kaynaklanan kısıtlı hareket alanı ve duvar üzerindeki yüksek intrakardiyak basınçtan

kaynaklanabileceği söylenmektedir (131). Sistolik fazda uzun aksta meydana gelen

kısalmaya bağlı olarak interventriküler septum hem sağ hem de sol ventriküle doğru

kalınlaşmakta ancak interventriküler basınç nedeniyle çok az hareket etmektedir. Bu

nedenle sol ventrikül hareketleri temel olarak sol ventrikülün serbest duvarlarına

72

bağlıdır (132). Çalışmamızda normokinetik olarak değerlendirilen segmentlerin QGS

otomatik programı ile hesaplanan duvar kalınlık skorlarına bakıldığında, sistol

sırasında sayım oranının belirgin artış göstermesi nedeniyle en yüksek kalınlık

skorunun apekste olduğu dikkati çekmektedir. GSPECT QGS yazılımı ile hesaplanan

duvar hareket ve kalınlık skorlarının MR görüntüleme ile elde edilen değerlerle

anlamlı bir şekilde korele olduğunu gösteren birçok çalışma yapılmıştır. Yapılan

araştırmalarda, çalışmamızda elde edilen bulguları destekler şekilde; perfüzyonu

normal olan olgularda GSPECT QGS yazılımı kullanarak hesaplanan duvar hareket

ve kalınlık skorlarının heterojenite gösterdiği belirtilmektedir (101,124). Duvar

hareket ve kalınlık skorları cinsiyet, ırk, kullanılan radyofarmasötik ve frame

sayısına göre değişiklik göstermekte ve standart bir sınır değeri olmadığı

bilinmektedir (133). Adachi ve arkadaşları normal miyokart perfüzyonu ve

fonksiyonu olan 35 hastada, bölgesel duvar hareketi ve kalınlaşmasını QGS yazılımı

ile değerlendirmişler; septum, inferior ve posterior segmentlerde duvar hareketi ile

duvar kalınlaşmasının farklılıklar gösterirken, anterior, apikal ve lateral segmentlerde

benzer olduğunu göstermişlerdir. Aynı çalışmada normal miyokart perfüzyonu ve

duvar hareketleri olan bu olgularda sistolik kalınlaşma yüzdelerinde bazalden apekse

doğru progresif artış gözlenmekte, end diyastol ve end sistol arasında uzun aks

boyunca total pozisyon değişikliği ise maksimum bazalde izlenmektedir (131). Sharir

ve arkadaşları yaptıkları çalışmada normal duvar kalınlığının apeksten bazale doğru

% 68’den % 24’e kadar azaldığını ve duvar hareketlerinde ise anlamlı derecede

yüksek varyasyonlar gözlendiğini belirtmekte ve ventrikülün uzun aksı boyunca

duvar kalınlığının, kısa aksı boyunca ise duvar hareketlerindeki varyasyonların

anlamlı olduğunu bildirmektedirler (134).

Çalışmamızda vizüel incelemede anormal hareket izlenen segmentlerde, QGS

kantitatif duvar hareket ve kalınlık skorlarının normokinetik olarak değerlendirilen

segmentlere oranla istatistiksel olarak anlamlı düşük olduğu görüldü. Ayrıca MPS’ye

göre infarkt saptanan hastalarda toplam hareket ve kalınlık skorlarının; iskemili

hastalar ile perfüzyonu normal olan hastalara oranla anlamlı düşük olduğu saptandı.

Bu sonucu destekler şekilde Sharir ve arkadaşları da çalışmalarında GSPECT QGS

ile hesaplanan duvar hareket ve kalınlık değerlerinin vizüel skorlarla korelasyon

gösterdiğini tespit etmişlerdir (duvar hareketi: % 80, kappa = 0,71; duvar kalınlığı: %

73

86, kappa = 0,68). Ayrıca düşük KAH riski olup normal perfüzyon ve fonksiyon

gösteren kalplerde segmental duvar kalınlaşması ve hareketindeki anormalliği

saptamada duyarlılık ve özgüllüğünün oldukça yüksek olduğunu göstermişlerdir

(duvar hareketi ve kalınlaşması için sırasıyla duyarlılık; % 88 ve % 87, özgüllük; %

92 ve % 89) (134). Germano ve arkadaşları 15’i MI’lı 79 hasta bulunan serilerinde

görsel ve kantitatif skorlar arasında uyumu, duvar hareketleri açısından % 72,6;

duvar kalınlaşması açısından ise % 74,7 olarak bildirmektedirler (5). Görsel ve

kantitatif duvar hareket skorlarının korele olduğunu gösteren diğer bir çalışmada,

korelasyonun segmentlere göre değişkenlik gösterdiği belirtilmektedir (135). Bu

sonuçlar eşliğinde değerlendirildiğinde QGS ile belirlenen duvar kalınlığı ve duvar

hareket verileri vizüel olarak duvar hareket kusuru belirlenen olgularda duyarlılığı

arttırmak için kullanılabilir.

74

SONUÇ ve ÖNERİLER

Koroner arter hastalığı ve sol ventrikül disfonksiyonu olan olgularda

prognozun ve tedavi seçeneklerinin belirlenmesi için bölgesel hareket

bozukluğu gösteren segmentlerin tespit edilmesi ve kalbin global

fonksiyonlarının kantitatif olarak değerlendirilmesi önemlidir. Bunun için

kullanılacak tetkik yönteminin, global ve bölgesel fonksiyon

bozukluklarındaki küçük değişiklikleri hassas ve doğru bir şekilde saptaması,

takip incelemelerinde kullanılması, doğruluk ve tekrar edilebilirlik değerinin

yüksek olması gerekmektedir.

Çalışmamızda GSPECT Myometrix programı ile hesaplanan sol ventrikül EF

değerleri ile EF ölçümünde altın standart olarak kabul edilen ERVG ile

hesaplanan EF değerleri karşılaştırılmıştır. İki yöntem arasında çok iyi

derecede korelasyon izlenmesi ve ortalama değerler arasında fark olmaması

(p > 0.05); GSPECT’in EF ölçümünde klinik pratikte güvenle

kullanılabileceğini düşündürmektedir. Ayrıca GSPECT ve ekokoradiyografik

EF değerleri arasında da anlamlı fark saptanmaması; GSPECT’in

güvenilirliğini desteklemektedir.

Çalışmamıza alınan 48 hastadan elde edilen 240 segment incelendiğinde,

EKO, GSPECT ve ERVG ile sol ventrikül fonksiyonlarının

değerlendirilmesinde tüm modaliteler arasında klinik pratikte uyum yeterli

görülmekte ancak hasta izlemi esnasında, değerlendirmeye aynı yöntemle

devam edilmesi önerilmektedir.

Görsel olarak normokinetik olarak değerlendirilen segmentlerin, QGS

bilgisayar yazılımı kullanılarak hesaplanan hareket ve kalınlık skorlarının,

kontraksiyon kusuru izlenen segmentlere oranla belirgin yüksek olması,

ayrıca MPS’ye göre infarkt saptanan hastalarda toplam hareket ve kalınlık

skorlarının; iskemili ve/veya perfüzyonu normal olan hastalara oranla anlamlı

düşük olması; kantitatif olarak hesaplanan duvar hareket ve kalınlık

skorlarının vizüel değerlendirmeyi desteklemek amacıyla kullanılabileceğini

düşündürmektedir.

75

Sonuç olarak; GSPECT miyokart perfüzyonunun ve fonksiyonunun birlikte

değerlendirilebildiği, prognozun belirlenmesine olanak tanıyan, hasta ve

çekim kaynaklı oluşabilecek birçok artefaktı minimize ederek tanısal

doğruluğu arttıran noninvaziv bir yöntemdir. GSPECT’in sol ventrikül

fonksiyonlarının değerlendirilmesinde klinik pratikte güvenilir olduğu ancak

öncelikli olarak miyokart perfüzyonunun sorgulandığı durumlarda tercih

edilmesi gereken bir uygulama olduğu düşünülmektedir.

76

OLGU ÖRNEKLERİ

Olgu 39: Nefes darlığı nedeniyle tetkik edilen 53 yaşında erkek olgunun,

ekokardiyografik olarak ölçülen EF değeri % 25 olup, anterior, septum ve inferior

duvarda akinezi; lateral duvarda hipokinezi rapor edilmişti. Önceden yapılmış

koroner anjiyografisinde anlamlı darlık saptanmamıştı. Olgunun GSPECT

myometrix bilgisayar programı ve planar ERVG görüntüleme ile EF değerleri

sırasıyla % 21 ve % 20 olarak hesaplandı. Planar ERVG görüntülerinde sol ventrikül

kavitesi belirgin dilate görünümdeydi ve faz histogramı genişti. Alınan sine

görüntülerde septumda akinezi diğer duvarlarda ise hipokinezi izlendi.

77

Aynı olgunun GSPECT görüntülerinde anterior ve inferior duvar ile apeks

hipokinetik; septum ve lateral duvar ise akinetik olarak değerlendirildi. GSPECT

QGS kantitatif analiz programı ile hesaplanan duvar hareket ve kalınlık skorları

vizüel normokinetik olarak değerlendirilen segmentlere göre düşüktü.

78

Olgu 10: Polimiyozit nedeniyle tetkik edilen, şikâyeti olmayan 50 yaşında erkek

olgunun; MPS’si iskemi ile uyumlu olarak rapor edilmişti. Ekokardiyografik

incelemesinde EF değeri % 40 olarak belirlenmiş; tüm duvarlar hipokinetik olarak

değerlendirilmişti. Hesaplanan EF değeri GSPECT ile % 15, ERVG ile % 37

bulundu. ERVG ile inferior duvar, septum ve apeks hipokinetik, anterior ve lateral

duvar normokinetik; GPSECT ile apeks akinetik, diğer duvarlar hipokinetik olarak

değerlendirildi.

79

80

Olgu 19: 2005 yılında hiperakut ön yüz MI öyküsü olan ve 2007 yılında sol anterior

inen koroner arter proksimaline PTCA uygulanan 57 yaşında erkek olgu tipik göğüs

ağrısı tanımlamaktaydı. Olgunun miyokart perfüzyon sintigrafisi iskemi ile uyumlu

değerlendirilmiş, ekokardiyografik EF değeri normal olarak rapor edilmişti.

GSPECT ile hesaplanan EF değeri % 55, ERVG ile elde edilen değer % 51 olarak

bulundu.

81

Olgu 12: 2006 yılında anteroseptal MI öyküsü bulunan, sol anterior inen koroner

artere PTCA uygulanan, tipik göğüs ağrısı şikayeti olan olgunun MPS bulguları

infarkt ile uyumlu olarak rapor edilmişti. Ekokardiyografik incelemesinde EF değeri

% 40 olarak belirlenmiş, septum akinetik, apeks diskinetik olarak değerlendirilmişti.

ERVG çalışmasında EF değeri % 57, GSPECT myometrix programı ile % 49 olarak

hesaplanan olgunun GSPECT ile apeks ve septum akinetik, diğer duvarlar

hipokinetik olarak değerlendirildi. Olgunun GSPECT QGS bilgisayar programı ile

hesaplanan duvar hareket ve kalınlık skorları, görsel olarak normokinetik

değerlendirilen duvarların kantitatif skorlarına göre oldukça düşüktü.

82

KAYNAKLAR

1. Bellenger NG, Marcus N, Davies LC et al. Left ventricular function and mass

aftermorthotopic heart transplantation: a Comparison of Cardiovascular Magnetic

Resonance with Echocardiography. J Heart Lung Transplant 2000; 19: 444–452.

2. Teichholz LE, Kreulen T, Herman MV, Gorlin R. Problems in Echcardiographic

Volüme Determinations: Echocardiographicangiographic Correlations in the

Presence or Absence of Asynergy. Am J Cardiol 1976; 37: 7–11.

3. Feigenbaum H, F.Armstrong W and Ryan T. Feigenbaum’s Echcardiography. 6 th

ed. Philadelphia, Lippincoot Williams and Wilkins 2005:138–179.

4. Klocke FJ, Baird MG, Lorell BH et al. Guidelines for clinical use of cardiac

radionuclide imaging. Circulation 2003; 108: 1404-18.

5. Germano G, Erel J, Levin H, Kavanagh P, Berman D. Automatic quantitation of

regional myocardial wall motion and thickening from gated Tc 99m sestamibi

myocardial perfusion single photon emission computed tomography. J Am Coll

Cardiol 1997; 30: 1360-7.

6. Bacher-Stier C, Muller S, Pachinger O et al. Thallium-201 gated single-photon

emission tomography for the assessment of left ventricular ejection fraction and

regional wall motion abnormalities in comprasion with two-dimensional

echocardiography. Eur J Nucl Med 1999; 26: 1533-40.

7. Patel CD, Nadig MR, Kurien S, Barai S, Narang R, Malhotra A. Left ventricular

ejection fraction and volümes on rest gated Tl201 perfusion SPECT: comparison

with two-dimensional echocardiography. Nucl Med Commun 2006; 27: 425-9.

8. Gök Hasan. Klinik Kardiyoloji. Nobel Tıp Kitapevleri Ltd. Şti, Tayf Ofset, 2.

baskı, 2002: 1-13.

9. Richard SS, Clinical Anatomy For Medical Students. 3th ed. Boston/Toronto.

Little Brown and Co. 1986; 101-111.

10. Lee GB, Wilson WJ, Amplatz K, Tuna N. Correlation of vectorcardiogram and

electrocardiogram with arteriogram. Circulation 1968; 38: 189–199.

11. Rong JX, Rangaswamy S, Shen L et al: Arterial injury by cholesterol oxidation

products causes endothelial dysfunction and arterial wall cholesterol accumulation.

Arterioscler Thromb Vasc Biol 1998;18: 1885-1894.

83

12. Arthur CG. Tıbbi Fizyoloji. 7. Baskı. Cilt 1. İstanbul, Nobel Tıp

Kitabevi/Saunders Co. 1986; 13: 227-235.

13. Mair J. Tissue release of cardiac markers: from physiology to clinical

applications. Clin Chem Lab Med 1999; 37: 1077–1084.

14. Braunwald E, Kloner RA. The Stunned Myocardium: Prolonged, Postischemic

Ventricular Disfunction. Circulation 1982; 66: 1146–1149.

15. Kloner RA, Bolli R, Marban E, Reinlib L, Braunwald E. Medical and cellular

implications of stunning, hibernation and preconditioning: an NHLBI workshop.

Circulation 1998; 97: 1848–1867.

16. Dispersyn GD, Ausma J, Thone F et al. Cardiomyocyte remodeling during

myocardial hibernation and atriyal fibrillation: prelude to apoptosis. Cardiovasc Res

1999; 43: 947–957.

17. Frangogiannis NG. The pathological basis of myocardial hibernation. Histol

Histopathol 2003; 18: 647–655.

18. O’Regan DP, Schmitz SA. Establishing a clinical cardiac MRI service. Clinical

Radiology 2006; 61: 211–224.

19. Jan R, Geuns V, Baks T et al. Automatic quantitative left ventricular analysis of

cine MR images by using three-dimensional information for contour detection.

Radiology 2006; 240: 215–221.

20. Ertaş FS. Koroner anjiyografi: Candan İ, Oral D. Kardiyoloji, Ankara Ünv Tıp

Fak A.Ş, Bölüm 2, Chapter 11, Sayfa: 229-261.

21. Mattleman S, Hakkı AH, Iskandrian AS, Kane SA. Effects of angiographic

contrast medium on left ventricular function: Evaluation by contrast angiography and

radionuclide angiography. Cathet Cardiovasc Diagn 1984; 10: 129.

22. Ryan T, Armstrong WF, Feigenbaum H. Prospective evaluation of the left main

coronary artery using digital two-dimensional echocardiography. J Am Coll Cardiol

1986; 7: 807-12.

23. Crawford MH, Petru MA, Amon KW, Sorensen SG, Vance WS. Comparative

value of 2-dimensional echocardiography and radionuclide angiography for

quantitating changes in left ventricular performance during exercise limited by

angina pectoris. Am J Cardiol 1984; 53: 42-6.

84

24. Peels CH, Visser CA, Kupper AJ, Visser FC, Roos JP. Usefulness of Two

Dimensional Echocardiography for immediate detection of myocardial ischemia in

emergency room. Am J Cardiol 1990; 6: 687-91.

25. Eaton LW, Weiss JL, Bulkley BH, Garrison JB, Weisfeldt ML. Regional cardiac

dilatation after acute myocardial infarction: Recognition by two-dimensional

echocardiography. N Engl J Med 1979; 2: 57-62.

26. Keller MW. Multicenter postinfarction study group: Risc stratification and

survival after acute myocardial infarction. N Engl J Med 1982; 307: 1487-1492.

27. Gillian A. Whalley, Greg D. Gamble, Helen J. Walsh et al. Quantitative

evaluation of regional endocardial visualisation with second harmonic imaging and

contrast left ventricular opacification in heart failure patients. Eur J

Echocardiography 2005; 6: 134-143.

28. Shimoni S, Frangogiannis NG, Aggeli CJ et al. Identification of hibernating

myocardium with quantitative intravenous myocardial contrast echocardiography:

comparison with dobutamine echocardiography and thallium-201 scintigraphy.

Circulation 2003; 107: 538–544.

29. Natesa G. Pandian. Clinical of contrast echocardiography. Eur J

Echocardiography. 2004; 5(suppl): S3–S10.

30. Lang RM, Bierig M, Devereux RB et al. Recommendation for chamber

quantification: a report from the american society of echocardiography’s guidelines

and standards committee and the chamber quantification riting group, developed in

conjunction with the european association of echocardiography a branch of the

european society of cardiology. J Am Soc Echocardiogr 2005; 18: 1440-1463.

31. Afridi I, Kleiman NS, Raizner AE, Zoghbi WA. Dobutamine echocardiography

in myocardial hibernation. Optimal dose and accuracy in predicting recovery of

ventricular function after coronary angioplasty. Circulation 1995; 3: 663-70.

32. Mondelli J, Di Luzio S, Nagaraj A et al. The validation of volümetric real-time 3-

dimensional echocardiography for the determination of left ventricular function. J

Am Soc Echocardiogr 2001; 14: 994–1000.

33. ACC/AHA Guidelines fort the clinical application of echocardiography. J Am

Coll Cardiol 1997; 29: 862-879.

85

34. Mahesh M, Cody DD. AAPM/RSNA Physics Tutorial for Residents Physics of

Cardiac Imaging with Multiple-Row Detector CT, RadioGraphics 2007; 27: 1495–

1509.

35. Öncel D, Öncel G. Bilgisayarlı tomografi koroner anjiyografinin klinik

uygulamaları: Türk Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Dergisi, 2009; 17: 54-65.

36. Vogl TJ, Abolmaali ND, Diebold T et al. Tecniques for the detection of

coronaryatheroscleosis: multi-dedector row CT coronary angiography. Radiology

2002; 223: 212-20.

37. McCollough C, Morin R. The technical design and performance of ultrafast

computed tomography. Radiol Clin North Am 1994; 32: 521-36.

38. Halliburton SS, Stillman AE, Flohr T et al. Do segmented reconstruction

algorithms for cardiac multi-slice computed tomography improve image quality?

Herz 2003; 28: 20-31

39. Ohneserge B, Flohr T, Becker C et al. Cardiac imaging by means of ECG gated

multisection spiral CT: Initial experience. Radiology 2000; 217: 564-571.

40. Manghat NE, Morgan-Hughes GJ, Marshall AJ, Roobottom CA. Multi-detector

row computed tomography: imaging the coronary arteries. Clinical Radiology 2005;

60: 939-952.

41. O’Brien JP, Srichai MB, Hecht EM, Kim DC, Jacobs JE. Anatomy of the Heart

at Multidetector CT: What the Radiologist Needs to Know. RadioGraphics 2007; 27:

1569–1582.

42. Juergens KU, Grude M, Fallenberg EM et al. Using ECG-gated multidetector CT

to evaluate global left ventricular myocardial function in patients with coronary

artery disease. American Roentgen Ray Society AJR 2002; 179: 1545–1550.

43. Jakobs TF, Becker JR, Ohnesorge B et al. Multislice helical CT of the heart with

retrospective ECG gating: reduction of radiation exposure by ECG controlled tube

current modulation. Eur Radiol 2002; 12: 1081-1086

44. Kantarcı M, Yalçın A. Koroner aterosklerozda ve patolojilerde BT anjiyografi.

30. Ulusal Radyoloji Kongresi 4-9 Kasım 2009 Antalya/Türkiye.

45. Bayraktaroğlu S, Alper H. Koroner arter hastalığının tanısı ve prognoz

belirlemede kardiak manyetik rezonans görüntüleme. Anadolu Kardiyoloji Dergisi

2008;8. Özel Sayı 1: 38-42.

86

46. Poustchi-Amin M, Gutierrez FR, Brown JJ et al. How to plan and perform a

cardiac MR imaging examination: Radiol Clin N Am 2004; 42: 497-514

47. De Roos A, Doornbos J, van der Wall EE, van Voorthuisen AE. MR imaging of

acute myocardial infarction: Value of Gd-DTPA. AJR 1988; 150: 531-4

48. Pflugfelder PW, Wisenberg G, Prato FS et al. Serial imaging of canine

myocardial infarction by in vivo nuclear magnetic resonance. J Am Coll Cardiol

1986; 7: 843–849.

49. Diesburg LD, Prato FS, Wisenberg G et al. Quantification of myocardial blood

flow and extracellular volumes using a bolus ınjection of Gd-DTPA: Kinetic

Modeling in Canine Ischemic Disease. Magn Reson Med 1992; 23: 239–253.

50. Flacke SJ, Fischer SE, Lorenz CH. Measurement of the gadopentetate

dimeglumine partition coefficient in human myocardium in vivo: normal distribution

and elevation in acute and chronic infarction. Radiology 2001; 201: 703–710.

51. Hamilton CA, Link KM, Salido TB, Epstein FH, Hundley WG. Is imaging at

intermediate doses necessary during dobutamine stress magnetic resonance imaging?

J Cardiovasc Magn Reson 2001; 3: 297–302.

52. Elmalı M. Kardiyak görüntülemede radyolojik yöntemler, hasta hazırlığı ve

değerlendirme. 30. Ulusal Radyoloji Kongresi 4-9 Kasım 2009 Antalya/Türkiye.

53. Diren HB: Manyetik Rezonans Görüntüleme: Temel Fizik (2. baskı). Mine Ofset

Basımevi, Ankara, 1994.

54. Akıncıoğlu Ç, Atasever T, Caner B, Kaya G, Kıraç S, Ünlü M. Türk Nükleer Tıp

Derneği, Nükleer kardiyoloji çalışma grubu. Nükleer kardiyoloji uygulama kılavuzu.

Turkish J Nuc Med 2001; 10: 41–61.

55. Bisi G, Sciagra R, Bull U, et al. Assesment of ventricular function with first-pass

radyonuclide angiography using tecnetium 99m hexakismethoxyisobutylisonitrile: A

Europen multicentre study. Eur J Nucl Med 1991;18(3):178-183.

56. Hallaç M. İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri

GörüntülemeYöntemleri Sempozyum Dizisi Kardiyovasküler Sistem 2010;69: 11-18

57. Mitani I, Jain D, Joska TM, Burtness B, Zaret BL. Doxorubicin cardiotoxicity:

prevention of congestive heart failure with serial cardiac function monitoring with

equilibrium radionuclide angiocardiography in the current era. J Nucl Cardiol 2003;

10: 132–9.

87

58. Hesse B, Lindhardt TB, Acampa W et al. guidelines for radionuclide imaging of

cardiac function. Eur J Nucl Med Mol Imaging 2008; 35: 851–885.

59. Ellis BL, Sampson CB. Radiolabelling of blood cells theory and practice. In:

Sampson CB, editor. Textbook of radiopharmacy theory and practice. 3rd ed.

Amsterdam: Gordon and Breach Science; 1999. p. 83–104.

60. Zanelli GD. Effect of certain drugs used in the treatment of cardiovascular

disease on the in-vitro labelling of red blood cells with Tc99m. Nucl Med Commun

1982; 3: 155–61.

61. Brateman L, Buckley K, Keim SG, Wargovich TJ, Williams CM. Left ventricular

regional wall motion assessment by radionuclide ventriculography: A comparison of

cine display with Fourier Imaging. J Nucl Med 1991; 32: 777-782.

62. Lassmann M, Biassoni L, Monsieurs M, Franzius C, Jacobs F. The new EANM

paediatric dosage card. Eur J Nucl Med Mol Imaging 2007; 34: 796–8.

63. Pauwels EKJ, Feitsma RIJ, Blom J. Influence of adriamycin on red blood cell

labelling; A pitfall in scintigraphic blood pool imaging. Nucl Med Commun 1983; 4:

290–5.

64. Ahlgren L, Ivarsson S, Johansson L, Mattsson S, Nosslin B. Excretion of

radionuclides in human breast milk after the administration of radiopharmaceuticals.

J Nucl Med 1985; 26: 1085–90.

65. Rubow S, Klopper J, Wasserman H, Baard B, van Niekerk M. The excretion of

radiopharmaceuticals in human breast milk: additional data and dosimetry. Eur J

Nucl Med 1994; 21: 144–53.

66. Silberstein EB, Ryan J. Prevalence of adverse reactions in nuclear medicine.

Pharmacopeia Committee of the Society of Nuclear Medicine. J Nucl Med 1996; 37:

185–92.

67. Moore ML, Murphy PH, Burdine JA. ECG-gated emission computed

tomography of the cardiac blood pool. Radiology 1980; 134: 233-235.

68. Tamaki N, Mukai T, Ishu Y et el. Multiaxial tomography of heart chambers by

gated blood-pool emission computed tomography using a rotating gamma camera.

Radiology 1983; 147: 547-554.

88

69. Hecht HS, Josephson MA, Hopkins JM, Singh BN. Reproducibility of ERNV in

patients with coronary artery disease: response of left ventricular ejection fraction

and regional wall motion to supine bicycle exercise. Am Heart J 1982; 104: 567–74.

70. Friedman JD, Berman DS, Kiat H et al. Rest and treadmill exercise first-pass

radionuclide ventriculography: validation of left ventricular ejection fraction

measurements. J Nucl Cardiol 1994; 1: 382–8.

71. Maddahi J, Berman DS, Matsuako DT et al. A new technique for assesment of

right ventricular ejection fraction by multiple gated equilibrium scintigraphy:

Description, validation and findings in chronic coronary artery disease. Circulation

1979; 60: 581-589.

72. Fearnow EC 3rd, Stanfield JA, Jaszczak RJ, Harris CC, Coleman RE. Factors

affecting ventricular volümes determined by a count-based equilibrium method. J

Nucl Med 1985; 26: 1042–7.

73. Wieshammer S, Hetzel M, Hetzel J, Henze E, Clausen M, Hombach V.

Reproducibility of left ventricular volüme measurements at rest and during bicycle

exercise in patients with congestive heart failure: A combined radionuclide and

haemodynamic study. Nucl Med Commun 1996; 17: 591–5.

74. Corbett JR, Akinboboye OO, Bacharach SL et al. Equilibrium radionuclide

angiocardiography. J Nucl Cardiol 2006; 13: 56–79.

75. Arrighi JA, Soufer R. Left ventricular diastolic function: physiology. Methods of

assessment, and clinical significance. J Nucl Cardiol 1995; 2: 525–43.

76. Muramatsu T, Matsumoto K, Nishimura S. Efficacy of the phase images in

Fourier analysis using gated cardiac pool–SPECT for determining the indication for

cardiac resynchronization therapy. Circ J 2005; 69: 1521–6.

77. Hesse B, Tägil K, Cuocolo A et al. EANM/ESC procedural guidelines for

myocardial perfusion imaging in nuclear cardiology. Eur J Nucl Med Mol Imaging

2005; 32: 855–97.

78. Berman F, Germano G. Evaluation of ejection fraction, wall motion, wall

thickening, and other parameters with gated myocardial perfusion single photon

emission computed tomography. J Nucl Cardiol 1997; 4: 169-71.

89

79. Manrique A, Faraggi M, Vera P et al: Tl -201, and Tc-99m MIBI Gated Spect in

patients with large perfusion defects and left ventricular dysfunction: Comparison

with equilibrium radionuclide angiography. J Nucl Med 1999; 40: 805-9.

80. Administration of Radioactive Substance Advisory Committee. Notes for

guidance on the clinical administration of radiopharmaceuticals and use of sealed

radioactive sources. Didcot, UK: ARSAC Support Unit, National Radiological

Protection Board, 1998.

81. Heller GA. Tracer selection with different stress modalities based on tracer

kinetics. J Nucl Cardiol 1996; 3: 15–21.

82. DePuey EG, Rozanski A. Using Gated technetium-99m sestamibi SPECT to

characterize fixed myocardial defects as infarct or artifact. J Nucl Med 1995; 36:

952–955.

83. Williams KA, Taillon LA. Left ventricular function in patient with coronary

artery disease assesed by gated tomographic myocardial perfusion images.

Comparison with assessment by contrast ventriculography and first-pass radionuclide

anjiyography. J Am Coll Cardiol 1996; 1: 173-81.

84. Thomas GS, Miyamoto MI, Hachamovitch R et al. Technetium 99m sestamibi

myocardial perfusion imaging predicts clinical outcome in the community outpatient

setting. The Nuclear Utility in the Community (NUC) Study. J Am Coll Cardiol

2004; 43: 213-23.

85. Berman DS, Kang X, Train KV, Lewin HC, Cohen I, Areeda J. Comparative

prognostic value of automatic quantitative analysis versus semiquantitative visual

analysis of exercise myocardial perfusion single photon emission computed

tomography. J Am Coll Cardiol 1998; 32: 1987–95.

86. DePuey EG, Nichols K, Dobrinsky C. Left ventricular ejection fraction assessed

from gated technetium-99m-sestamibi SPECT. J Nucl Med 1993; 34: 1871–1876.

87. Germano G, Kiat H, Kavanagh PB, et al. Automatic quantification of ejection

fraction from Gated myocardial perfusion SPECT. J Nucl Med 1995; 36: 2138–2147.

88. Faber TL, Cooke CD, Folks RD et al. Left ventricular function and perfusion

from gated SPECT perfusion images: An Integrated Method. J Nucl Med 1999; 40:

650–659.

90

89. Nichols K, Tamis J, De Puey EG, Mieres J, Malhotra S, Rozanski A.

Relationship of gated SPECT ventricüler function parameters to angiographic

measurements. J Nucl Cardiol 1998; 5: 295-303.

90. Unlu M. Positron emisyon tomografisi ve kardiyolojide kullanımı. Türk

Kardiyoloji Seminerleri 2006; 2: 237-47.

91. Bateman TM, Heller GV, McGhie AI et al. Diagnostic accuracy of rest/stress

ECG-gated Rb-82 myocardial perfusion PET: comparison with ECG-gated Tc- 99m

sestamibi SPECT. J Nucl Cardiol 2006; 13: 24-33.

92. Schaefer WM, Lipke CS, Nowak B et al. Validation of QGS and 4D-MSPECT

for quantification of left ventricular volümes and ejection fraction from gated 18F-

FDG PET: comparison with cardiac MRI. J Nucl Med 2004; 45: 74–9.

93. Anagnostopoulos C, Henein MY, Underwood SR. Non-invasive investigations.

Br Med Bull. 2001; 59: 29-44.

94. Berman DS, Hachamovitch R, Kiat H et al. Incremental value of prognostic

testing in Patients with known or suspect ischemic heart disease: a basis for optimal

utilization Excercise technetium-99m sestamibi myocardial perfusion single-photon

emission computed tomography. J Am Coll Cardiol 1995; 26: 639-47.

95. Sharir T, Germano G, Kang X et al. Prediction of myocardial infarction versus

cardiac death by gated myocardial perfusion SPECT: Risk stratification by the

amount of stres- induced ischemia and the poststress ejection fraction. J Nucl Med

2001; 42: 831-37.

96. Sharir T, Germano G, Paul B et al. Incremental prognostic value of post-stress

left ventricular ejection fraction and volume by gated myocardial perfusion single

photon emission computed tomography. Circulation. 1999;100:1035-1042.

97. Kumita S, Cho K, Mizumura S et al. Assessment of left ventricular systolic

function derived from ECG-gated myocardial SPECT with 99mTc-tetrofosmin:

automatic determination of LV epi- and endocardial surface. Kaku Igaku 1997; 34:

237–42.

98.Fleming RM. A tete-a-tete comparison of ejection fraction and regional wall

motion abnormalities as measured by echocardiography and gated sestamibi SPECT.

Angiology 2002; 53: 313–21.

91

99. Chua T, Kiat H, Germano G. Gated technetium-99m sestamibi for simultaneous

assessment of stress myocardial perfusion, postexercise regional ventricular function

and myocardial viability: correlations with echocardiography and rest thallium-201

scintigraphy. J Am Coll Cardiol 1994; 23: 1107–14.

100. Choragudi NL, Prakash AM, Sun Y et al. Comparison of echocardiography with

technetium-99m gated single photon emission computed tomography as diagnostic

tools for left ventricular ejection fraction. Echocardiography 2001; 18: 627–32.

101. Anagnostopoulos C, Gunning MG, Pennell DJ et al. Regional myocardial

motion and thickening assessed at rest by ECG-gated 99mTc-MIBI emission

tomography and by magnetic resonance imaging. Eur J Nucl Med 1996; 23: 909–16.

102. Vaduganathan P, He ZX, Vick GW et al. Evaluation of left ventricular wall

motion, volumes, and ejection fraction by gated myocardial tomography with

technetium 99m-labeled tetrofosmin: a comparison with cine magnetic resonance

imaging. J Nucl Cardiol 1999; 6: 3–10.

103. Wahba FF, Lamb HJ, Bax JJ et al. Assessment of regional myocardial wall

motion and thickening by gated 99mTctetrofosmin SPECT: a comparison with

magnetic resonance imaging. Nucl Med Commun 2001; 22: 663–71.

104. Chua T, Yın LC, Thiang TH, Choo TB, Ping DZ, Leng LY. Accuracy of the

automated assessment of left ventricular function with gated perfusion SPECT in the

presence of defects and left ventricular dysfunction: correlation with equilibrium

radionuclide ventriculography and echocardiography. J Nucl Cardiol 2000; 7: 301-

11.

105. Hambye AS, Van Den Branden F, Vandevivere J. Diagnostic value of Tc-99m

sestamibi gated SPECT to assess viability in a patient after acute myocardial

infarction. Clin Nucl Med 1996; 21: 19-23.

106. Vallejo E, Dione DP, Sinusas AJ, Wackers FJ. Assessment of left ventricular

ejection fraction with quantitative Gated SPECT: accuracy and correlation with first-

pass radionuclide angiography. J Nucl Cardiol 2000; 7: 461–470.

107. Godkar D, Bachu K, Dave B, Megna R, Niranjan S, Khanna A. Comparison and

co-relation of ınvasive and noninvasive methods of ejection fraction measurement. J

Nati Med Assoc 2007; 99: 1227-1234.

92

108. Nichols K, Lefkowitz D, Faber T et al. Echocardiographic validation of gated

SPECT ventricular measurements. J Nucl Med 2000; 41: 1308-1314.

109. Nakajima J, Higuchi T, Taki J et al. Accuracy of ventricular volume and

ejection fraction measured by gated myocardial SPECT: comparison of 4 software

programs. J Nucl Med 2001; 42: 1571-1578.

110. Everaert H, Bassuyt A, Franken PR. Left ventricular ejection fraction and

volumes from gated single photon emission tomographic myocardial perfusion

images: comparison between two algorithms working in three dimensional space. J

Nucl Cardiol 1997; 4: 472-476.

111. Castell-Conesa J, Aguadé-Bruix S, García-Burillo A et al. Reproducibility of

measurements of left ventricular function with gated myocardial perfusion spect and

comparison with blood pool radionuclide ventriculography. Rev Esp Cardiol 2004;

57: 931-8

112. Case JA, Bateman TM, Cullom SJ et al. Improved accuracy of SPECT LVEF

using numerical modeling of ventricular image in patients with small hearts.

(abstract) J Am Coll Cardiol. 1999; 33(suppl A): 436A

113. Hansen CL, Crabbe D, Rubin S. Lower diagnostik accuracy of thallium-201

SPECT myocardial perfusion imaging in women: an effect of smaller chamber size. J

Am Coll Cardiol 1996; 28: 1214-1219.

114. Yoshiaka J, Hasegawa S, Yamaguchi H et al. Left ventricular volumes and

ejection fraction calculated from quantitative electrocardiographic-gated 99mTc-

tetrofosmin myocardial SPECT. J Nucl Med 1999; 40: 1693-1698.

115. Hambye AS, Vervaet A, Dobbeleir A. Variability of left ventricular ejection

fraction and volumes with quantitative gated SPECT: İnfluence of algorithm, pixel

size and reconstruction parameters in small and normal sized hearts. Eur J Nucl Med

Mol Imaging 2004; 31: 1606-1613.

116. Shimotsu Y, Ishida Y, Murakawa K, Katafuchi T, Fukuchi K, Hayashida K,

Takamiya M. Evaluation of automatic quantification of left ventricular function

using ECG-Gated Tc99m MIBI myocardial SPECT. J Nucl Med 1997; 34: 1093-99.

117. Winter O, Sutter J, Dierckx RA. Clinical relevance of left ventricular volume

assessment by Gated myocardial SPET in patients with coronary artery disease. Eur J

Nucl Med 2002; 29: 957–966.

93

118. Hedeer F, Palmer J, Arheden H. Ugander M. Gatedimyocardial perfusion

SPECT underestimates left ventricular volumes and shows high variability compared

to cardiac magnetic resonance imaging: A comparison of four different commercial

automated software packages. BMC Medical Imaging 2010; 10: 10.

119. Achtert AD, King AM, Dahlberg TS, Pretorius HP, LaCroix JK, Tsui MWB.

An investigation of the estimation of ejection fractions and cardiac volumes by a

quantitative gated SPET software package in simulated gated SPECT images. J Nucl

Cardiol 1997; 5: 144–152.

120. Vallejo E, Dione PD, Bruni LW et al. Reproducibility and accuracy of gated

SPECT for determination of left ventricular volumes and ejection fraction:

experimental validation using MRI. J Nucl Med 2000; 41: 874–882.

121. Travin MI, Heller GV, Johnson LL et al. The prognostic value of ECG-Gated

SPECT imaging in patients undergoing stress Tc-99m sestamibi myocardial

perfusion imaging. J Nucl Cardiol 2004; 11: 253–262.

122. Cabin HS, Clubb KS, Vita N. Regional dysfunction by equilibrium radionuclide

angiocardiography: a clinicopathologic study evaluating the relation of degree of

dysfunction to the presence and extent of myocardial infarction. J Am Coll Cardiol

1987; 10: 743-7.

123. Vourvouri EC, Poldermans D, Bax JJ et al. Evaluation of left ventricular

function and volumes in patients with ischaemic cardiomyopathy: gated single-

photon emission computed tomography versus two-dimensional echocardiography.

Eur J Nucl Med 2001; 28: 1610–1615.

124. Tadamura E, Kudoh T, Motooka M et al. Assessment of regional and global left

ventricular function by reinjection T1-201 and rest Tc-99m sestamibi ECG-Gated

SPECT: Comparison with three-dimensional magnetic resonance imaging. J Am Coll

Cardiol 1999; 33: 991-7.

125. Magrina J, Vidal-Sicart S, Sola M et al. Evauation of left ventricular contraction

using heart tomography with tecnetium 99m tetrofosmin in synchrony with ECG.

correlation with bidimensional echocardigraphy. Rev Esp Cardiol 1998; 51: 33-37.

126. Mohan HK, Lıvıeratos L, Gallagher S, Baıley DL, Chambers J, Fogelman I.

Comparison of myocardial gated single photon emission computerised tomography,

planar radionuclide ventriculography and echocardiography in evaluating left

94

ventricular ejection fraction, wall thickening and wall motion. Int J Clin Pract

December 2004; 58: 1120–1126.

127. Katsuki K, Nakatani S, Kanzaki H et al. Clinical validation of accuracy of

Anatomical M-Mode measurement, effect of harmonic imaging. J Cardiol 2001; 37:

35–42.

128. Leoncini M, Marcucci G, Sciagra R et al. Nitrate-enhanced gated technetium-

99m sestamibi SPECT for evaluating regional wall motion at baseline and during

low-dose dobutamine infusion in patients with chronic coronary artery disease and

left ventricular dysfunction: comparison with two-dimensional echocardiography. J

Nucl Cardiol 2000; 7: 426–443.

129. Murashita T, Makino Y, Kamikubo Y, Yasuda K, Mabuchi M, Tamaki N.

Quantitative Gated myocardial perfusion single photon emission computed

tomography improves the prediction of regional functional recovery in akinetic areas

after coronary bypass surgery: useful tool for evaluation of myocardial viability. J

Thorac Cardiovasc Surg 2003; 126: 1328–1334.

130. Candell-Riera J, Pereztol-Valde’s O, Aguade’-Bruix S et al Regional wall

motion and wall thickening visual scores from gated SPECT in anterior and infero-

lateral myocardial infarctions. Nucl Med Commun 2004; 25: 201–206.

131. Adachi I, Morita K, Imran B et al. Heterogeneity of myocardial wall motion and

thickening in the left ventricle evaluated with quantitative Gated SPECT. Journal of

Nuclear Cardiology 2000; 7: 296-300.

132. Alfano B, Betocchi S, Pace L, Perrone-Filardi P, Chiariello M, Salvatore M.

Quantitation of left ventricular asynchrony on radionuclide angiography phase

images. Eur J Nucl Med 1990; 16: 801-6.

133. Akhter N, Nakajima K, Okuda K et al. Regional wall thickening in Gated

myocardial perfusion SPECT in a Japanese population: Effect of sex, radiotracer,

rotation angles and frame rates. Eur J Nucl Med Mol Imaging 2008; 35: 1608–1615.

134. Sharir T, Berman DS, Waechter PB. Quantitative analysis of regional motion

and thickening by gated myocardial perfusion spect: normal heterogeneity and

criteria for abnormality. J Nucl Med 2001; 42: 1630–1638.

135. Konno M, Morita K, Adachi I, Ito Y, Kohya T, Kitabatake A, Tsukamoto E,

Tamaki N. Quantitative analysis of regional wall motion and thickening by

95

quantitative gated SPECT: comparison with visual analysis. Clin Nucl Med 2001

Mar; 26: 202-7.

96

EK 1

97