Upload
erkan-yazarkan
View
552
Download
10
Embed Size (px)
DESCRIPTION
Tebder Yayınlarınca yayınlanan kitap "yönetişim" kavramını işlemektedir.
Citation preview
YÖNETİŞİM İmam Ali’nin Yönetim Biçimi
Hasan Aksu’nun ekleri ile
“Dört Kapı Yayınları” için hazırlanan çalışmadır
TEB-DER TOKAT EHLİBEYT DERNEĞİ
Eğitim Yayınları
Kurumsal Eserler Serisi
İlk Yayın Tarihi: Ağustos 2014
Seri Numarası: 9060072014278
Hazırlayan: Erkan Yazargan
Dağıtım: TebDer Dağıtım
İletişim Telefon: +90 535 063 84 23
Kitabın Adı: Yönetim (İmam Ali’nin Yönetim Biçimi)
Kitabın Sloganı: Hasan Aksu’nun ekleri ile
Adresi: Semerkant Mahallesi Murat Apartmanı No. 32 Tokat
Sayfa Düzeni: TebDer Dizayn Ofisi
Danışmanlık: TebDer Hukuk Ofisi
Dizayn: TebDer Dizayn Ofisi
Web Adresi: www.manayazilari.tr.gg
SAYFA ADEDİ: 172
Dağıtım Adedi: 425.000
Dağıtım Şekli: Küresel
Satış Bedeli:
Hasan Aksu ile iletişim: Almanya el telefon: 0 152 105 552 63
Türkiyeden arama el telefon : +49 152 105 552 63
E-posta Adresi: [email protected]
Önsöz Alevi yönetimi dayatma bir yönetim değildir. İnsanların tercihini doğru yapması doğru kılınandan olması beklenir. Aleviliği kabul etmek hem Muhammed Ali’ye bırakılan emanete yani Kur´ana bağlanmak, adaletli olmak Ali’nin adaletinden yana olmaktır, Ali’nin adaletini yaşayan yaşatan Alevilikten şikâyet ve şüphe etmez. Alevilik yönetimiyle laik çağdaştır. Alevilik dışında olanlar grubun dışında kalanlardır. Yetmiş iki milleti bir gören Alevilik. İnsana bir bakan Alevilik doğru çabalarla her kişiye üstün olmanın üzerinde haklar kazandırır, toplumların çalışmalarında fayda getirir sosyal bilim alanlarında da sosyal gerçeğin araştıran felsefi tarzın da ilmi yaklaşım mahiyetini taşır, Alevilikte materyallere kaynaklara dayanak olarak yolunda iri diri olanlar peygamber ailesi tarafından gelenler Ali evlatları tarafından gelenler belden yoldan gelenler Ali’nin mensup olduğu yoluna ait anlamlarını taşır. Her hususta bağlı olmakla yolunu seven sayan yolunu kabul eden “Ehl-i Beyitten olan, Ehli beyte yoluna kastedilmeyen, Ali sevgisi Allah sevgisidir, Ali demek Muhammed’dir, Muhammed demek Alidir ayrılamaz, Alevilikte, Hz. Muhammed kızı Fatma, damadı Hz. Ali ve torunları Hasan ile Hüseyin’i hırkasının, abasının altına alarak, bendensin dedi gözyaşı döktü onları korudu, ya Allah’ım dedi onları koru ehlibeytimi koru şefaat verdiğimi korku, şefkat göstermiş olan hak Muhammed Alinin belinden yolundan gelenlere, Alevilikte, iri diri olmak yaşamak yaşatmaktır Aleviliği, eline diline beline sahip olanlar alevidir,72 milleti bir gören bir görmesini isteyen Yaradan’dan ötürü seven; Allah’ın âdemde (insanda) olduğunu bilen hakkin insanda olduğunu gören engin alçak gönüllü olmayı seçer, yolunda üstün olmayı seçer, bu kitapta çok öğreneceğiniz vardır, okumakla yaşamaktır, kitap insandır insan kitaptır, bizler ise konuşan kur´andan olduk hak eyvallah gerçeğe hü erenler Allah’ın Selamı Ehlibeyt ‘in üzerine olsun, Allah onlardan Razi olsun Allahümme salli ala Muhammed ve ala Ali Muhammed Meryem suresi 50. ayet : Ve vehebna lehum min rahmetina veceelna lehum lisane sidqin Aliyyâ“ Onlara kendi rahmetimizden bahsettik ve onlara dogru dil olarak Ali’yi karar kildik. ”Hisam bin Hakem, Imam Caferi Sâdik aleyhisselam’dan rivayet eder ki o söyle buyurdu:“Haza siratu Aliyyin Mustaqim. ”Bu Ali’nin yoludur ve sağlamdır. Zuhruf suresi 4. ayet : Ve innahu fi ummil kitabi ledeyna le Aliyyun Hakim “Süphesiz o, kitabın özünde bizim yanımızda Ali’dir ve hikmet sahibidir.”
Alevî Yönetim
Birinci Bölüm: İmam Ali’ye Göre Yönetim
Yönetimin Emanet Olması
İnsanın yaşamı ömrünün sonuna kadar, haklarını korumak, adaletli olmak adalet sahibinden getirdiği yönetiminde mesuliyetin bilirken her hükmünde uymaktır, insanı var eden ilelebet eden, ölümsüz kılacak olanda bırakılan emanetine ihanet etmemek bilmek ehline teslim etmek güvenir vazifesini yerine getirmektir iradede müstakim kılınan mesuliyetlere zarar vermeden iyi idarecilerinden olmak eğitimini iyi almak iyi tamamlamaktır, bu alınacak eğitim ise insanlık okuludur, insanı okumaktır, insanı bilmektir, kendini bilen Alevilikte aksine bir yanlış yapamaz, yanlışta bulunamaz anne karnında başlayan insanın sevgisi ehlibeyt sevgisidir Aleviliktir, Ali’nin adaleti insanı cesaretlendirir, bırakılan emanet cesaret vermiştir kendini bilmesinde çözmesinde üstün kılmıştır başarılar sağlamıştır, gerçek İslam’ın dini Aleviliktir, gerçek Alevilik ise Alidir adaletinde titiz olmak kendini atacağı adımlarda yolunu bilmesi, vereceği yolunda kazandığı malını mülkünü parasını pulunu Allah yolunda diye kazanmak vermektir, kefenin içine almayacak olan evvel yolunda ölmekle kendini yola kazandırır, Alevilikte iyi örnek olmak kötü olmaktan değil iyi çalışmaktan Alın teri dökmekten bağlanmaktan emanetlerine geçer, insan ölümünden sonra bile adaletli olması yüz yıllar geçse bile anlatırlar olmasıdır, hakkını savunduğu, har vurup harman savurmadığı insanlığa kurtarıcı olduğu faydalarını gözler önüne almaktır, Hz Aliyi anlatmak İslam’ı anlatmaktır, İslam Aleviliktir, Hz. Muhammed buyurur Ali hakkında bir yazı, Alinin adaleti evvelidir âdemden evvelidir, Aliden olmak o´nun dogmadan evvel yolunda olanlar, âdeminde buyurduğu gibi, evveli olan zülfikarın adaletine sığındım, bir peygamber bile her zaman Alinin adaletinden işaretleriyle bilindiği konularda açıklama getirmiştir, her zaman Hz Aliden örnekler vermiştir, Alinin dini sevgi hak dinidir, haddini aşanlar ise şefaat vermeyecek olduğum Ehlibeytimi bilmeyen ehlibeytime kıyanlar ise cehennemlik olanlardır.
Genel olarak İslam açısından ve özel olarak İmam Ali’nin (a.s) bakışından yönetim ve
mesuliyet, müdüre teslim edilen bir emanet hükmündedir. Belli bir süre boyunca emanetçi
sıfatıyla o konumda vazifesini yerine getirmesi beklenir. Yönetim ve mesuliyet, ehline teslim
edilmesi gereken ağır bir emanettir. Zira işlerin doğru düzgünilerlemesini sağlayacak olan, bir
taraftan görevin ve yönetimin emanet olarak algılanması, diğer taraftan ise bu konumun
liyakatli ve becerikli kişilere verilmesidir. Mesuliyete bu şekilde bakılması, yönetime veya
diğer herhangi bir mesleğe birisini seçerken liyakatin dikkate alınmasını ve layık olanların
seçilmesini sağlar. İmam Ali (a.s) idarecilerinden birine yazdığı bir mektupta mesuliyetin ve
yönetimin emanet olduğu konusunda uyarıda bulunarak şöyle buyuruyor: “Elinde olan iş,
yem değildir. Aksine senin boynunda olan bir emanettir.”1 Bazı kimseler yönetimin emanet
oluşuna aldırmadan ve gerekli liyakate ve beceriye de sahip olmadan yöneticiliği ve
mesuliyeti kabul ediyorlar.Böyle kimseleri seçenler de hıyanet etmiş olurlar. İmam Ali (a.s)
Rıfae adlı diğer bir idarecisine şöyle buyuruyor: “Ey Rıfae! Bil ki bu emirlik ve yönetim bir
1 Nehcu’l-Belağa, 5. Mektup.
emanettir ve her kim buna ihanet ederse Allah’ın laneti kıyamet gününe dek onun üzerine
olsun.”2
Planlama
İnsanın zarureti tek kendine olmayacaktır yanlış planlama da başarısızlığın ötesinde tarihe zarar getirecektir, yanlışı doğru gibi karar vermek karar kılmak, ancak aklı bozukların işidir, eksikliğine yol acar, kaçınılmaz başarısızlıkları önceden görmektir, yanlış planlama, sel gibi afetler depremler gibi savaşlar gibi insan güvenliğini yok eder, görmeyen geleceği insanı ve geleceği tarafını yanlışın tamamlanmamsa ile yıkılıma yol acar, aklın kaybı idarelerin kaybı birimlerin kaybı, insanları dağınık yönüyle ayırır birleştiremez aklı bozukların işlemleri olur yürüttükleri olur her mevzuata uygun olmayan her yanlış tutum hususların fayda görülmeyeceği gibi adaletine zarar getirir, Planlamada zati ihtiyaç vardır ihtiyacın dışında olanı vardır, dışında olanı kabullenmemektir, tek başına felakete uğramasına yol açan cehennemi yaşatan olur, her zaman olumlu sonuçlar ise aklın kaybetmeyen zarureti bilen gören aklı girişimciliği ile yönlenen yaşama değer katan yaşam verimini arttıran en başta büyük başarıdır, büyük başarılara destek veren katılımcı olan ihsanı âlimin mürşit-i kâmilin aşka yola dahi olması vasıflarına dair olması adaletin, bütün gayretin gösteren, amirliğini vazifeye katan bütün ilimler bilimler ile materyalin oluşumu aklın zekanın marifetin hazinelerini gönülleri ilahi sevgi ummanların genişlemesiyle yoluna adaleti Allaha şirk koşulmadan mümin kılınmasıdır, Hidayetine ulaşanlarsa takva yolunda sevgi hazinesi sermeyesi ile tevhidine erenlerdir. Bütün gayretleri yok eden akli salim olmayan, aklını kullanmayan kendini ve geleceğini bile şaşıranlar kaybeder. Zahiri batını bütün kıymeti şerefin bilmesi hükmün adaletinden olunmasıdır dost doğru kılınan kıldan ince yolunda kalpleriyle rızasından olması, hakkin Muhammed Ali’nin rızasından ayrılmamasıdır, asıl üstünlük şeref hazinenin adaletin korunması, mümini sevindirmesi inkâr edenin terk edilmesi, inkâr edene planlamanın verilmemesi eline bırakılmamasıdır.
Planlama, yönetimin rükünlerinden ve müdürlerin esas vazifelerindendir. Kurumların
başarısı ve ilerlemesinde temel role sahiptir. Her türlü girişimden önce planlama yapma
zarureti ve bunun özel öneme sahip olması aklî bir meseledir, hakkında delil sunmaya bile
gerek yoktur. Açıktır ki bir işe girişileceğinde çeşitli yönlerinin incelenmemesi ve gerekli
planlamanın yapılmaması aklın eksikliğine veya bu büyük ilahi nimetten münasip biçimde
faydalanılmadığına işarettir ve insan o işte başarı ve zafere ulaşamayacaktır. Hz. Ali (a.s)
planlama konusunun aklî bir mesele olduğunu onaylayarak şöyle buyuruyor: “Aklın kemâlinin
en iyi delili, iyi planlama yapmaktır.”3İmam Ali’den (a.s) nakledilen bazı rivayetlerde
planlamanın olumlu sonuçlarına değinilmiştir. Örneğin yanlışın önlenmesi, verimliliğin
artması, tehlikelere karşı önlem alınması, etkili karar almaya yardımcı olması, iç huzur
2 Mahmudî, Muhammed Bâkır, Nehcu’s-Saadeti fi Mustedrek-i Nehcu’l-Belağa, c. 5, s. 36. 3 Âmedî, Abdu’l-Vahid, Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Kelem, 3151. Hadis.
sağlaması, kurumun sorunlarını halletmeye yardım etmesi ve pişmanlıktan koruması gibi.
Elbette tek başına planlamanın, kurumun başarılı olmasına yetmeyeceğini gözden
kaçırmamak gerekir. Kurumun başarısına ve ilerlemesine ön hazırlık olabilecek bir planlama;
esaslı, mantıklı ve kurumun imkânları ve şartları dikkate alınarak hazırlanmış olandır. Esaslı
ve uygun olmayan bir planlama kurumun ilerlemesine yardım etmeyeceği gibi üstüne üstlük
kurumun başarısızlığına, fiyaskoya uğramasına ve hatta dağılmasına yol açabilir. Müminlerin
emiri Ali (a.s) şöyle buyuruyor: “Planlama yapmamak, helâk ve dağılma sebebidir.”4
Karar alma
Karar alma, yanlışın kurbanı etmemek, söz sahibi olanlar, suç sahibinden olmamak, yolun yezit inden olmamak, adaletinden ayrılmamak, hiç bir canlıyı incitmemek, yürürken başını dik etmek, nefsine yönlenmeden belden aşağı düşlememek, başın dik tutmak ile alnın akından tarafı olmaktır adaletten taraftar olmaktır, zaman aşımına yer vermemek, Atılımcı olmak, anın için kararın iki cihanda var kılmak, iyi adaletli kararın hak yoluna sahip uygulanacağını iyi düşünmek bilmek yanılgılara, şüphelere yer vermemek, kararında hak deriz, karar alma ikrarın vermeyen ikrardan evveli hali sonrası hali ile değişir, yanlışa taviz vermeyen, yönetiminde her çeşitli alternatifler vardır içlerinden daha doğrusuna secim yapmak her acık seçenekler arasında değerlendirme ile yaşamımızın en cesur tarafı karardır, ikrarını aşk, gönlünü meylin ışığı aşkın dolusu çırasın uyandıranın varı ol imanıdır, türküyü tutuşturan karardır, sazı tutuşturan ateşe adaletsizliktir, ozanı yakan ozana alınan yanlış karar olduğu gibi tarihi aşımın da çıkmazın kararıdır, insanı yaşama bağlayan, Akılın görüşü birliğin hak görüşü mantıklı akıllıca zaferin hedeflerine ulaştıran ozanın ateşinde telafi zararlarına uğratmamak gibidir, yetmiş iki millet için verilen karar birdir karar alırken, insani dengeleri bilmek vazifeleri bilmek yerine getirilene getirilmeyene bakmak, titiz olmanın kontrolü altında insanı bakışları bir ölçü ile tutmak garantilerini göstermek kanıtlamaktır, nefesin almak kadar özgürdür ve hayatîdir kararda kâmil olmak, bilgin olmak, pire yönlenmek pirin kararı ile Muhammed Ali divanında yüzleri kara çıkartmadan nübüvvetin aydınlığındadır ol emir, hak iledir
Yönetimde karar alma, özel bir konuma sahiptir ve çok önemlidir. Hatta bazı
araştırmacılar karar alma ile yönetimi eş anlamlı kabul etmiş ve yönetimin karar alma demek
olduğuna inanmışlardır. Karar alma, yönetimin odak noktasını oluşturur. Aslında karar alma;
planlama, organizasyon veya kontrol gibi vazifelerin yerine getirilmesinde işin nasılını
belirler. Müdürler kurumlarda ortaya çıkan çeşitli konularla ilgili birçok kararlar verirler. Bu
konulardan bazıları çok önemli ve hayatîdir. Eğer iyi, yerinde ve zamanında kararlar
alınmazsa büyük ve telafi edilemez zararlara uğranılabilir. Böyle durumlarda akıllı ve
mantıklı kararlar verilmesinin zarureti daha fazla kendini göstermektedir. Sadece bu tür
kararlar, kurumları sorunlardan kurtarabilir ve daha iyiye götürebilir. İmam Ali’nin (a.s) de
4 A.g.e., 5571. Hadis.
buyurduğu gibi: “Âkilin görüşü kurtarır.”5Mantıklı, doğru ve akıllıca kararlar, kurumun
çeşitli işleri üzerinde derin tesir bırakır ve kurumsal hedeflere ulaşma yolunda kuruma
yardımcı olur. Karar alma dikkat, ileri görüşlülük ve konulara derinlemesine bakışla beraber
olursa kurumsal hedeflere ulaşma, kurum başarısı ve etkisi büyük ölçüde garantilenir. Hz. Ali
(a.s) şöyle buyurmuştur: “Karar, ileri görüşlülükle beraber olursa saadet kâmil olur.”6
Organizasyon
Görevleri herkesin ayrıdır, sorumlulukları ise belirleyici olması, gününü tarihi kararı bilmesi, hedefinde dayanır ciddiyetin korunması, görevinde ise ancak yoluyla ulaşılır, yolsuz olmaz, her bölümün bütünleştirici kalıcı yetkileri vardır, belirlenir, engelleri kaldırmak ise birleşen güçlerin başarısı iledir, alınan kararlar bölücü değil koordine edilen faaliyetler tavsiyeden öte her emir ile yerine getirileceğine inanan, imanın bozmayan tayin etmekle görevini bilerek vazifesinde, doğrunun yanında akıl mantık ile tüm detayları kendisi yapması ile mümkündür, hatadan günahtan çekinmek tarihin yargılamasından darında durmaktır, kaliteye el vermek insan kalitesini ucuza düşürmemek, insani değerlerini hiç saymadan hizmetini sunmak, yetmiş iki millete hizmetin götürebilmek ayrımcılık ile yapılmadan, tecrübesini kazandırmak, şeması ise müsait olunması zamanın hesaplanmasında, zamanla yarışında başarısını seferberliğini göstermesidir, hesap sorması, kurum kurulum idare yapılanma güçlenme ile çalışması üyelikten yükselme ile yolun talibi pirin talibi sınavını yaşamı bilmesidir, faaliyetleri ilgili görüşleri ile tartışmakla mevcut taşınılmaz kayıtsız şartsız teslimiyetini kabullenmeden, zarara uğratmadan zaruri olacak her mevcudun duyarlık göstermekle şema biçimlenmesinde ayrılımlar oluşmadan koparılmalara izin vermeden, yönetimi ile vizyona misyonunu ulaştırmak, şema oluşturulurken, her kişinin ayrı görevinden yararlanmalı, basit bir çalışma olmadığını nelerin yapıldığını yapılabileceğini kanıtlamaktır, delil ile raporlarıma üstünlüğünü taşır, manada ise der o ne büyük bir ulu idi elçi idi gerçekten ayrılmaz idi, Hz Aliden ayrılmayan edebin erkânın bilen engelleri tanımayan, zulme boyun eğmeyen Her beklenenin doğru kılınmasında rolün alan sorumluluk ile vazifesini yerine bırakılan emanetlere sahip olmakla getiren, tayini kararlar idarecilerin yapımcıların, desteği iledir, yolun alanların sürenlerin sağlamış olduğu esaslara dayanan vücudun bir bulanlarındır,
Müdürlerin temel vazifelerinden biri de kurumların organize edilmesidir. Günümüz
kurumlarının karmaşıklığı ve büyüklüğü, bu konunun zaruretini ve önemini iki katına
çıkarmıştır. Organizasyon yardımıyla kurumun genel hedeflerine ve esas görevine, daha
küçük hedefler, daha küçük ve belirli vazifeler ve faaliyetler tanımlanması yoluyla ulaşılması
mümkün kılınır. Organizasyonda çeşitli bölümlerin ve kişilerin görevleri, yetkileri ve
sorumlulukları belirlenir. Ayrıca aralarındaki iletişimin nasıl kurulacağıda belirlenir.
Organizasyon, kurumdaki herkesin vazifesinin ne olduğunu ve beklenen neticeden kimin
sorumlu olduğunu göstermelidir. Bu şekilde görevler ve sorumluluklar hakkındaki belirsizlik
ve güvensizlik kaynaklı engeller giderilir ve sorumlulukların birbirine karışması önlenir.
5 A.g.e., 5424. Hadis. 6 A.g.e., 4067. Hadis.
Esasında hiçbir kurum veya camia, organizasyon ve koordinasyon olmadan bir işi yapmayı
başaramaz. Organizasyon ve koordinasyon olmadan ipin ucu kaçırılır ve işler birbirine karışır.
Emiru’l-Muminin Ali (a.s) kendi büyük ölçekli hükümetini organize ederken her zaman bu
önemli esasa teveccüh etmiş, işleri bölerek ve koordine ederek işlerin organizasyonuna hususi
bir özen göstermiştir. İmam, değerli evladı İmam Hasan’a (a.s) şöyle tavsiye buyurmuştur:
“İdarecilerinden her birine bir iş tayin et ki onu o konuda uyarabilesin. Bunu yapman,
onların işleri birbirlerinin üzerine atmalarını engeller.”7
Gözetim ve Kontrol
İnkâr edenleri ayıklamak, inkâr etmeyene yol vermek ilerlemek demek geri adım atmadan, kontrol dengesini korumak, geleceğin dengesi kontrol mekanizmalarının çalışmasından, çark iyi dönmese sağlam olmadığındandır, yolunda üstün olmayan ise çarkı döndürmez, gözetim çarkın kontrolün dengeleridir, eğer değirmenin çarkı bozuk ise garantileyemezsiniz, ne kadar çalışsanız bile kontrol gerektirir, daha görevini bilmesi tamamlaması için, yolunu sürmeyenlerin açtığı zaruri zararlar maddi manevi zararlar geleceğe olmuştur, geçmişe olmuştur, tebliğin amacı kuruluşları kanun dışı bırakmamak kanun kapsamına almaktır. Hz. Alinin adaleti yönetmeliğin hükümlerinin düzenlenmesinde işlemine ulaşması istenir, gerçek olmayan yanlış işlemlerden kaçınılır, denetim standartları kurumların gözetimidir, yetkili denetimi kuruluşun listesinde yolsuzluk yapılamaz, güvenlik bozulamaz, gözetim faaliyetlerin yürütülmesinde hesap vermek zorundadır, kendi ödemesi, başkalarına ödetmemesi, kendi hesabına kaydetmemesi, darını vermeyen darda kaçan yolsuzlukları açacak açılımlar yoktur kapalıdır, yapma emri, ödeme emri, tüzük emri, geliştirme emri, güçlenme emri sunduğu doğrulama ile gerçekleştirilir insanlığa ait güvenimi arttırır, erişilebilecek bilginin bütünlük sağlanması iyi yetiştirilmesi irşat edilmesi iledir, hangi mevkide olursanız idarecilerin kontrolü zayıf tavsiyelerden şüphe eden tavsiyelerden uzak tutulması ile incelendiğinde hangi mevkide yüksek olsanız bile insanlık adına İslam adınadır. Bağlı kaldığınıza yola ihanet etmeden, tefrişlerin arttırılması emanetin korunması lanet edilmeyene izin vermeden lanet halkasına girmeden vefalı olmak gerçekler ile ehli olmak acık olsun kapalı olsun kontrol şartlarında amellerini iyi davranışlarıyla yüzleri kızartmadan terazisin bilen siyasetin dinin de gözetim kontrol altına alınmasıdır, yolun yezidine izin verilmeden, gözetim ve kontrol altında tutacaksanız, hakların yetmiş iki milletin özgürlüğünü kısıtlamadan, dünyasını cehenneme çevirmeden, müzakere yeteneğini kullanmak akıl mantık yoluyla çözmek, yolunda ise talibin pirini gözetim ve kontrolü iledir, pirin ise talibini yoluna talip olanı gözetim kontrolu iledir, manada ise Kur’an ile bütünleşmek emanetler ile bütünleşmektir.
Bütün sistemlerdeki yönetimin hayatî unsurlarından biri de gözetim ve kontrol esasıdır.
Bu mühim esasın muhtelif kurumlardakiönemi ve zarureti inkâr edilemez. Kurumların
büyümesi ve karmaşıklaşmasıyla gözetim ve kontrolün zarureti daha fazla hissedilmekte ve
7 Nehcu’l-Belağa, 31. Mektup.
kontrol bölümlerinin faaliyetleri de aynı oranda genişlemektedir. Gözetim ve kontrol,
kurumun belirlenmiş hedefleri yolunda hareketini sağlamakta ve neticede kurumun
ilerlemesini ve devamını garantilemektedir. Esasen hiçbir kurum, gözetim ve kontrol
boyutunda münasip ve kuvvetli bir sisteme sahip olmadan kendi devamını ve ilerlemesini
garantileyemez. Muhtelif kurumlar,çeşitli kontrol mekanizmaları geliştirerek kurumun ve alt
birimlerinin sapmasını ve neticede belirlenmiş hedeflerden uzak düşülmesini engellemeye
çalışırlar. Aynı zamanda kurumun bütün etkenlerinin ilgili görevlerini, amaçlanan hedeflere
ulaşmak doğrultusunda kullanarak doğru yönde hareket ettiklerinden emin olurlar. İmam Ali
(a.s) kendi yönetimi altındakiidarecilerin davranışlarını ve yaptıklarını kontrol ederken çok
dakik ve akıllıca hareket ediyordu, bu konuya hususi özen gösteriyordu. Aynı şekilde yüksek
mevkideki idarecilerine dekendi emirleri altındakiidarecileri dikkatli bir şekilde izlemelerini,
davranışlarını ve amellerini gözetmelerini sıkıca tembihliyordu. İmam, Malik Eşter’e yazdığı
meşhur mektubunda, idarecilerinin yaptıklarını kontrol etmeyle ilgili şöyle buyuruyor:
“Doğruluk ve vefa ehli olan gizli memurlar göndererek işlerini gözlemle; zira devamlı ve gizli
teftişlerin, onları emaneti korumaya ve halkla iyi geçinmeye yönlendirir.”8İmam (a.s)
özellikle hükümet idarecilerinin yaptıklarının kontrol edilmesi gerektiğini söylerken ve
hükümetteki yüksek mevkili idarecilere astlarını kontrol etmeleri emrini verirken kendisi de
idarecilerinin davranışlarını ve amellerini kontrol etmeyi ihmal etmiyordu. Her zaman onların
yaptıklarını gözlemleyerek zayıf ve güçlü yönlerini öğrenmeye çalışırdı. Böylece güçlü
yönlerini takviye etmeye, zayıf noktalarını ise ortadan kaldırmaya çaba gösterirdi. İmam
Ali’nin (a.s) yüksek makamlardaki idarecilerine yaptığı konuşmaları ve verdiği tavsiyeleri
genel olarak incelediğimizde ve gözetim ve kontrolle ilgili amelî siyerine baktığımızda onun
açısından kontrolün iki şekilde olduğunu görüyoruz: Açık kontrol ve gizli kontrol. Şu noktayı
da zikretmemiz gerekir ki İmam’ın (a.s) kendi idarecilerini kontrol ederken gösterdiği dikkat
ve titizlik, aralarından birisinin bir eşraf misafirliğine gittiğinden haberdar olacağı ölçüdeydi.
Öz-kontol
Emek veren hizmetin verenlere zarara uğramamak için yanında olmaktır, yaptığını görmek tespit etmek değerlendirmek güvenini işine yoluna katarak yaşamından memnun kılmaktır, alt üst diye bir şey yoktur, eşitlik vardır, yolda da eşitlik vardır, yönetim hata işlemeden baskıcı olmadan zulümden olmadan ayrımcılık bilmeden vazifesini insanlık uğruna idari ihlallerin etmeden, öz kontrol ile güvenden öte dostluğun sağlamak yoluna birliğin diriliğin sağlamak, yanlış davranışlara izin vermemek, kendini bilen öz kontrolundadır, kendini bilmeyen ne kadar kaçsa bile öz kontrole yakalanır, yaratandan kaçınılmaz, defterini dürenken kaçınılmaz, kendinde eksikliği olan kaygısı tasası bitmez, pişmanlık içinde kalır, “kul oldum kul kaldım kul hakka yürürüm” demektir, manada bir çiçek bitişinle açacaksın der, dilin bülbül olacak, tasavvufla ilim bilim dört kapı kırk makam bilecek kültürleri harmanlayacak doğruları uygulayan olacak manada ise, kur´ana bağlılığın öz bağlılığın yıkmadan verdiğin salavat-i ismi imamların ola dilde zikrinde ola, ismin yazılan kayıt edilen ola, öz güvenin hakka yürüdüğünde ölümsüz olduğunu bilmek, evvel kendine rahmet okuduğunda ölmeyeceğini
8 A.g.e., 53. Mektup.
bilmek, öz güvenin kazanan kuran okur, okuyan özün dildir, bağlılık özünden özü hak ile ola Allah, Allah ya hak Muhammed Ali
Sağlıklı ve işlevsel bir yönetim için hayatî olan unsurlardan biri, kontrol için tam ve
dakik bir sistemin varlığıdır. Çalışanların vazifelerini ve programların olabildiğince iyi işleyip
işlemediğini kontrol etmek bir zarurettir ve müdürlerin vaktinin büyük bölümünü almaktadır.
Diğer taraftan idarecilerin yaptıklarının müdürler tarafından kontrolü çalışanların buna karşı
koymasına sebep olmakta ve müdürler ile çalışanlar arasına güvensizlik duvarı örmektedir.
Eğer çalışanların kendi içlerinde kontrol mekanizması oluşturulabilirse bu sonucun ortaya
çıkmaması, aynı zamanda da yapılanların kontrol edilmesi mümkün olabilir. İşte burada öz-
kontrol meselesi şekilleniyor. İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: “Kendinden, kendine bir
gözetleyici karar kıl.”9 Öz-kontrol, kişinin kendi amel ve davranışlarını gözlemleyerek dikkat
etmesi ve neticesinde vazifelerini güzel bir biçimde, meslekî ve idarî sapmalardan
veihlallerden sakınarak yapması anlamındadır. Bu yöntem, dış kontrol (çalışanların kurum
tarafından kontrolü) yöntemiyle kıyaslandığında daha az maliyetlidir, daha iyi uygulanabilir
ve işlevseldir. Dış kontrol, çalışanların öz-kontrolüyle beraber olursa daha etkili olur. Zira dış
kontrolde kişinin bazı davranışlarını ve yaptıklarını, gözlemcilerin görmemesi ve bunları asla
değerlendirmemesi mümkündür. Neticede yapılan kontrol eksik olacaktır. Diğer taraftan
genellikle dış kontrollerde, yapılan gözlemin güvenilir olup olmadığı, bir şaibenin, garezin,
dostluğun veya düşmanlığın işe karışıp karışmadığına dair endişeler mevcuttur. Bu yüzden
her zaman gözlemcileri gözlemleyecek başkalarını da görevlendirmek gerekir. Bu şekilde üst
düzey gözlemciler de başka gözlemcilerin varlığını gerektirir. Oysa gözlemcilerin kendileri
öz-kontrole sahip olsalar, bu endişeler ciddi oranda azalır; raporlarına ve doğruluklarına
duyulan güven düzeyi artar.
Değerlendirme
İyilik yap, iyilik yapılmasını teşvik et, doğrudan olmakla yanlışı bilmek, bağlı kalmak ile yolunu özünü kalbini ruhunu değerlendirmek, özü çürük çıkan yola gelmez- Yolun yezitti olan, iyilik yapmaz, nefsine tapan iyilik teşvik etmez, yanlıştan dönmeyen, hata sonuçlarına katlanır, ölümünde lanet halkasında ise kurtulamayacağına elsiz kalan cehenneme katlanır, insan bir cevherdir değerlendirme olacaktır, merkezin uygulaması yönetimin idarenin uygulaması, her kişinin mevcudiyetinden yetkinliklerinin potansiyellerin bilmektir, yetkilik ile görevlerini adayları seçebilmek, zaman akımında aşamalar değerlendirme, uygulamaklar ile irşat olanın görevinde mevkiinde iş yapması konusunda net fikir atmak, üzerine durmak danışmak, çalışmalarını görmek karar vermesi ile eğitim alanında kültürel alanında faaliyetin gösteren danışmanlık ile rehber mürşit mevkisinden pirliğe, pirinde talibi ile yolunda uygun görülmesi, talibin yoğu var edenin bütünleşen yolunda yolun delili kaynakları bölünmemesinden değerlendirmedir, bir yere gidecek olan postuna oturacak olan, yoluna bağlı alanında karar verilmiş midir, değerlendirme kerbelanın kararı da vardır mutlak geçerlidir, davranış alanında ise, profesyonel tanınmış olmasıdır, değerlendirme süreçten geceni bilmek, ister rütbe sahibi olsun ister post sahibi, değerlendirme
9 Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Kelem, 2429. Hadis.
olmalıdır, kariyer hedeflemesi uygun olmaz değerlendirmeden, değerlendirme kaybeden proje kapsamına alınmaz, adaletli olmayanı değerlendirme lanet edilmesine yol acar, el verilmez
Çalışanların liyakatinin değerlendirilmesi ve çalışmalarının ölçülmesi müdürlerin,
özellikle de insan kaynakları müdürlerinin görevlerindendir. Genel olarak her kurumda,
kuruma ileri derecede bağlı ve müessesenin hedeflerine ulaşmak için her türlü çabayı
göstermeye hazır kimseler vardır. Bunların karşısında bazılarının da pek böyle bir bağlılıkları
yoktur ve kurumun hedeflerine ulaşması için yeterli düzeyde çaba göstermezler. Etkili ve
işlevsel bir sistemin en önemli görevi, bu iki gurup çalışanı birbirinden ayırmaktır. Zira
insanların motivasyonlarını kuvvetlendiren ve artıran temel etkenlerden biri, onların işlerine
değer verilmesi ve onlara çalışmalarına uygun ve makul davranılmasıdır. İmam Ali (a.s)
Malik Eşter’e yazdığı ahitnamesinde onu çalışanlarını değerlendirmeye ve çalışmalarına göre
aralarında fark gözetmeye teşvik ediyor. İyi ve kötü çalışanlar arasında fark gözetmemenin
hoşa gitmeyecek sonuçları hakkında onu uyararak şöyle buyuruyor: “İyilik yapan kişiler
iyiliğe rağbetten vazgeçmemelidir ve kötülük yapanlar kötü işlere teşvik edilmemelidir. Bunun
için her birine yaptığına uygun karşılık ver.”10Eğer kurumda kişileri değerlendirmek için
doğru ve işlevsel bir sistem olmazsa veya çalışmalar ve faaliyetler doğru ve dakik biçimde
değerlendirilmezse kurum çalışanlarının, kurumun hedeflerine ulaşma yönünde çalışmaları
için bir motivasyonları olmayacaktır. Neticede kurum, kendi hedeflerine ulaşmak ve
görevlerini yerine getirmekten geri kalacaktır. Elbette bütün değerlendirme sistemleri kurum
için uygun olamaz. Hatta değerlendirme sisteminin uygun olmaması kurum için bazı sorunlar
doğuracaktır. Öyle ki bu sorunlar, bir değerlendirme sisteminin yokluğu durumundakinden
çok olmayacak ama daha az da olmayacaktır. Bununla beraber değerlendirme sisteminin
sonuç vermesi için bazı özelliklere sahip olması gerekir. İmam Ali’ye (a.s) göre çalışanları
değerlendirme sisteminde şu özellikler olmalıdır: Değerlendirme dakik ve adil olmalıdır; her
kişinin çaba ve çalışması olduğu kadarıyla hesap edilmelidir, ne daha az ne daha çok; kişilerin
çalışmaları ve özenleri birbirlerine mal edilmemelidir; değerlendirme kurumun bütün
üyelerini kapsamalıdır; değerlendirmede hem kuvvetli yönleri, hem de zayıf yönleri dikkate
alınmalıdır; sonuncu olarak kişilerin karakterleri, değerlendirilmelerini etkilememeli, asıl
değerlendirme ölçüsü her şahsın gerçek çalışması olmalıdır. “Nitekim bir kimsenin şerafeti,
onun küçük ve değersiz işini büyük ve değerli saymana ve bir kimsenin hakirliği, onun değerli
hizmetini küçük saymana sebep olmasın.”11
Seçim
Faydalı olan faydasız ile bir kıyas edilemez, yolun eri diri piri ile yolun yezitti bir olmaz, seçim doğru uygun mevkide postunda olan yolunda ikrarı güden, doğruluktan dönmeyen kıl pay şaşmayan, yolunda görevini bilen vazifesinde
10 Nehcu’l-Belağa, 53. Mektup. 11 A.g.e.
şüphe etmeyen, seçimini inkârdan koruyan, secimin dosta yapan, Allah dostları ile olan, faydalı olması, kaçınılmaz ile olmaması, eğer der bir daha dünyaya gelecek olsam secimim Aliye, Ali evladına yapardım, temelin taşları bağlılık ile bedir, sabittir yerinden kıpraşamaz, fazileti bir irşadı bir olan, evvel icazetin almış bulunan kutb-i cihanın yürütme davasında geri bırakmayan, dönmeyen, der manada ise mahşer gününe koymayan davasın haktır, mandada ise, seçimini iyi yapmak beceriyi bilmektir, kurumsal vazifesin, dünya dengesin alt üstü etmeden, seçimini der ehlime göre ola, emanete ihanet etmeyen asaleti olan dini siyasi değerlerin bir gören koruyun, insan kuran der, manada Aliyi gösterir Ali kuran, kuran Alidir, secimi kurana göredir, kavram olarak demokrasi kavramda kurandır, yaşatmak yaşamaktır, manada firavunu yok bilen Musa’dan olan, Manada Alinin kılıcı zülfükârından olan. Analiz yaparken âlem içinde irade secimi olmalıdır, zorlayıcı dayatma olmamalıdır, yezittin yezit uydurulan dini gerçeği yoktur yaşamında nefsine yezitte bel bağlamadan secimi iyi yapmalıdır, lanetlenenin davranışları birdir, seçimi ise lanetlenenden olmamaktır
Müdürün esas ve mühim vazifelerinden biri, kurum için işe yarar insan kaynaklarının
seçimidir. Kurumda muhtelif işler için doğru ve uygun kişilerin seçilmesi inkâr edilemez bir
zarurettir. Çünkü insan gücü, kurumun düşünsel ve operasyonel kollarıdır ve de hedeflere
ulaşmada mühim bir rükündür. Amaçlanan görevleri başarıyla yerine getirmek, ancak
liyakatli ve becerikli kişilerin hizmetlerinden faydalanmakla mümkündür. Bununla beraber
çalışanların seçimi uygun bir şekilde yapılmazsa ve liyakatli ve becerikli olmayan kişiler
seçilirse, bu kişiler kurumsal vazifelerini yerine getirmeyerekkurumun hedeflerine ulaşmasına
yardım etmeyecekleri gibi, kendileri kurumun başarısının önünde büyük bir engel olarak
duracaklar, fırsatların kaçırılmasına ve kurumun değerli bütçesinin boşa gitmesine sebep
olacaklardır. Kurumda seçimin önemi ve insan gücünün rolünün derecesini anlatabilmek için
İmam Ali’nin (a.s) liyakate değer verilmesini seçimin temel mihveri olarak gördüğünü
söylememiz yeterlidir. Kişilerin seçiminde ölçünün uzmanlıkları ve bağlılıkları olduğunu
söylemiştir. İslamî hükümette çalışanların bağlılıklarına göre kişilerin seçilmesi, ehline
verilmesi gereken bir emanettir. O işe liyakati ve becerisi olan kimselerin seçilmesi gerekir.
İmam, Malik Eşter’e şöyle buyuruyor: “İşleri onların en iyisine ver.”12İmam Ali’ye (a.s) göre
muhtelif işlere seçilecek en iyi ve en liyakatli kişi, bir taraftan o işle ilgili gerekli uzmanlığa
sahip olmalı, diğer taraftan dindar, temiz aile çocuğu olmalı, hayâ ve güvenilirlik gibi olumlu
özelliklere sahip olmalıdır.İmam bu hususta şöyle buyuruyor: “Aralarından tecrübeli, hayâlı,
namuslu, ailesi temiz ve İslam’da daha önde olanları seç.”13İmam Ali’nin (a.s) ısrarlı
tavsiyeleri esasınca İslamî düzen müdürlerinin ve mesullerinin, devlet memurluklarını ailevî
veya siyasi bağlara göre dağıtma hakları yoktur. Onlar, halkın yürütme işlerini aile asaleti
olmayan ve ahlaki faziletlerden uzak olan kimselere devredemezler. Aynı şekilde gerekli
beceriye, uzmanlığa, takvaya ve bağlılığa sahip olmayan kimselerin de İslami düzenin kurum
ve kuruluşlarındaki muhtelif işlere ve memuriyetlere gelmeye hakları yoktur. Zira müdürlük,
liyakatli ve uzman kişilere emanet edilmesi gereken çok önemli bir emanettir. Gerekli liyakate
12 A.g.e. 13 A.g.e.
sahip olmadan idare mevkisine geçenler veya liyakat yoksunu ve ehliyetsiz kimseleri bu
makam için seçenler büyük bir ihanet işlemişler ve kurumun ve kendilerinin yok olma
sebeplerini hazırlamışlardır.
Çevre
Kendini yakını gören çevresinde diğerlerinde yakını olduğunu bilmeli, eşit hakların herkese acık olduğunu görmeli eşit davranıldığını anlamalı, anlatılmalıdır, insani dostluklar yakın çevreler eşler akrabalar olacaktır, yolunda bağlı olanlarda, yolunda üstün olmayanlar sınavını vermeyenler özellikler taşımayanlar, yoluna emek vermeyen hizmet çekmeyenler kendini bir yerde beklemesin, rüşvetle yolsuzlukla bir yere varılamaz, seni görevine çağırdık demekle görevini yapmasıdır, yapmadığı takdirde görevinden alınmasıdır, görevinde ihanet yaparsa, yoluna düşmanlık ederse yolun haini olursa af edilemez, görevinden alınır Alevilikte düşkün ilan edilir, irtibatın kuralları yüz kızarmakta değildir yakınlığın akrabalığın eşin dostun irtibatı bozmak değildir yoluna engel olmak değildir, ayırımcılık ile alt üst sınıf haline getirilmemelidir, çevrenin cevreler ile irtibatı olmalıdır, şehrin diğer şehir ile kardeş şehir ilan edildiği gibi, ülkenin komşu ülkesi ile ülkenin düğer ülkeler kıtalar iledir, çevrenin cevreler ile yakınlığı haktır doğrudur, her engellemeden vazgeçilmelidir, parti kuranlar siyaseti dini karıştıranlar evvel kendi çevrem diyenler yandaşın yalakasını yanına alanlar asla yolumuzdan değildir, hak yolundan kıl payı şaşanlar yolumuzun engelidir, itibarı kesilenlerdir, kendilerine hak beklemek yanlıştır, bizlerin hakkı demesi bile yanlıştır, ilk hak yolun sürenindir, yolunda iri diri olanındır, nefsine uyanlar yakın ilişkileri kötüye gider, Yolun yezidine lanet okunur, görevini hak için yapmadığından görevini insan görevi bilmediğinden evladı resule kıydığından, her kim evladı resulü bilmez ise aliden değildir Muhammenden haktan değildir, bırakılan emanetlerden değildir, Alevilikte belden yoldan gelenle, idarenin içinde olanlar yakınlık ile yoluna bağlı kalanlar kurumlar kurulumlar çevresinde yerin mevkiin iyi bilenler bencilden olmayan halka zulmedenden olmayandır, Alevilikte Özsel çevre demek yola bağlı kalanlardır, yola bağlı kalmayanlar öz cevreden çerçeveden olamaz, menfaatleri ayrıdır nefsine uyanların yolun yezidine belin bağlamasındandır, halkına zarar verenler aslına evlatlarına zarar verenler yolunda üstün olamazlar, çevre İslamda bırakılanın bilincidir, yerleşen İslamın doğuşudur, evveli yolunda ölenlerin ölümsüzlüğüdür
Kurumların mesul müdürlerinin çevresindekiler ve yakınları, onlarla daha fazla irtibatta
olanlardır ve aralarında dostluk ve yakınlık kurulmuştur. Kurumun içinde de bazı kişiler
müdürle daha çok ve daha yakın irtibat kurarlar ve aralarında yakın dostluklar gelişir. Bu iki
guruba ilaveten kurum dışından da zamanla müdürle tanışan, dostluk ve yakınlık kuran
kimseler olur. Bu özel irtibatlar, bu kişilerde bazı beklentilerin oluşmasına sebep olur.
Neticede onlar kendilerini diğerlerinden ayrıcalıklı olarak görürler ve kendilerine bir takım
haklar ve ayrıcalıklar tanırlar. Müdürün çevresinin, yani bir şekilde müdürle yakın ilişki
kurabilen, kolayca iletişime geçebilen, onun hususi toplantılarına katılabilen veya evine gidip
gelebilen kimselerin müdürün başarısı veya başarısızlığı üzerinde fazlasıyla tesiri vardır.
Bunlara ilaveten müdürün çevresi unvanıyla tanınan kişiler, müdürün kişiliğini de
göstermektedir. Emiru’l-Muminin Ali (a.s) Malik Eşter’e yazdığı ahitnamesinde müdürün
çevresindekilerin bazı özelliklerine teveccüh ederek şöyle buyuruyor: “Nitekim devlet
adamlarının despot, bencil, halka zulmeden ve insaflı davranmayan bazı yakınları vardır.
Öyleyse onların zulmünün kökünü, sebeplerini ortadan kaldırarak yok et.”14Çevre, genellikle
müdürlerle olan özel irtibatından dolayı beklenti içine girmekte, bu yakınlık ve özel irtibattan
faydalanarak kendilerine fevkalade yararlar sağlamaya çalışmakta, konumlarından istifade
ederek ülkenin ve kurumun imkânlarını kendi menfaatleridoğrultusunda kullanmaktadır. Bu,
günümüzde rant sağlamak diye tabir edilen şeydir. Müdürün yakınlarının ve çevresinin rant
sağlama ve kurumun imkânlarını izinsiz kullanma yanında başkalarının haklarını çiğnedikleri
ve korku bile duymadıkları çok görülmüştür. Çünkü bu kişiler müdürle olan irtibatlarını ve
yakınlıklarını bir tür koruyucu şemsiye, bir güvence olarak görürler, bir dokunulmazlıkları
olduğunu düşünürler ki genellikle de onlardan hesap sorulmaz. Hatta hesap sorulduğunda
savunulurlar. İmam Ali (a.s) Malik Eşter’e çevresindekilere dikkat etmesini ve onlara imtiyaz
tanımamasını tavsiye ediyor: “Çevrendeki ve yakınındaki kimselerin hiçbirine Müslümanların
arazilerinden bir yer verme; hiçbiri senden, kendileriyle halkın zararına sebep olabilecek bir
anlaşma yapmanı beklemesinler… bu durumda kârı onların olur, bunun ayıbı ve utancı ise
ahirette senin…”15Buna göre müdür öyle davranmalıdır ki çevresindekiler tamah ederek
kendilerinin menfaatine, diğerlerinin zararına olacak bir iş yapabileceğini beklemesinler.
Diğer bir deyişle müdür amelî davranışlarıyla, çevresindekilerin ve yakınlarının yersiz ve
gereksiz tamahlara dayanan beklentilerini önlemelidir. Esasen yönetim üslubu, onlarda böyle
bir beklentinin oluşmayacağı şekilde olmalıdır.
Bilgi
Bilgi başarıdır, iyi bir eğitimden gecen irşat olan kontrolün uygulamış olan
faaliyetlerini başarıldığı ile yapmış olandır, yolunda uygulamaları
haksızlığa karşı savaşı doğru süreçten geçmekle gözetim kontrolün
mekanizmasında bilgi komutandır, akıl vahiyler kaynaklarda delil, manada
nişandır, duyular başta olmak üzere yürütmeyi denetlemeyi yargıyı darın
meydanını bilgi kuşatır, iyiyi kötüyü zahiri, batın ile batılın ayırımını bilir,
bilgi doğruyu yanlıştan ayırır, karayı aktan ayırır, doğru özelliğe sahiptir,
konuşan kurana sahiptir bırakılan Kur’an-ı Kerim'de ilim, Kur’an-ı Kerim'de
ilim "Ben ilim şehriyim; Ali ise kapısıdır." Dört kapı kırk makam benlikten uzak
Senlik bilmeyen, manada biziz der, bilgi bilgeliktir, cahil kalmamak cahiller
meclisine girmemek teslim olmamaktır, kapısına yürüyenin kapısından
ayrılmamaktır ilim şehriyim diyenler aşkına Allah, Allah, doğru bilgi güneştir,
elbisenden bedenine yansır ruhuna yansır, bilgi organları tecrübe eder, gönül
gözünü tecrübe eder, cahiller meclisine girilmez, cahilden bilgiyi karar kılınmaz,
bilgi esaslarına yaklaşmayan Kuran’la bütünleşmez bırakılan emanetten uzaktır,
delil sahibi değildir şeceresi yoktur, meclisi yezit olan lanetlenir, beşeri tecrübeler
kaynağında ise oda ilim bilim yol edep erkân hak Muhammed Ali der,
14 A.g.e. 15 A.e.
Bilgi, her kurumda değerli kaynaklardandır ve özel bir öneme sahiptir. Kurumların ve
müdürlerinin karar alma, ilke belirleme, planlama, gözetim ve kontrol gibi çeşitli
faaliyetlerdeki başarı oranı ve etkisi, onların bilgi toplama, organizasyon, dağıtım, işlem ve
kontrol becerilerine çok bağlıdır. Bu süreçte onlar, çok karışık ve değişken bir çevre ve de
etkileyici çevresel etkenler karşısında ihtiyaç duydukları bilgileri toplar ve çeşitli birimlerin
müdürlerine sunarlar. Çeşitli konularda bilgi toplama ve haber alma, Hz. Ali’nin (a.s)
yönetiminde özel bir öneme ve konuma sahipti. O, her zaman haber alma ve bilgi toplama için
çeşitli yerlere tanınmayacak özel görevliler yollardı. Bunlar da çalışanların vaziyetiyle, dahilî
emniyetle ve askerî hareketlerle ilgiligerekli olan bilgi ve haberleri toplayıp İmam’a (a.s)
sunarlardı. Mevcut tarihî metinler ve deliller, İmam Ali’nin (a.s) hükümetinde işlevsel ve
dakik bir teşkilatlanmanın var olduğunu gösteriyor. Bu delillerden biri İmam’ın (a.s) kendi
çalışanlarına yazdığı mektuplardır. Bunlara dikkat edilirse İmam’ın (a.s) her zaman birilerini,
gerekli bilgileri toplayıp kendisine ulaştırması için görevlendirerek çeşitli yerlere gönderdiği
görülecektir. Bu mektuplardan biri, kendi çalışanlarından birine yolladığı bir mektuptur.
Mektubun bir yerinde şöyle yazıyor: “Şimdi bana haber verdiklerine göre sen heva ve
hevesine uymaktan vazgeçmiyorsun ve ahiretin için geriye bir şey bırakmıyorsun…”16
Danışma ve Görüş Alma
Yanlışın kararına varmadan yanlışın kararı ile yola çıkmadan helak
olacağını bilmek bırakılan emanete ters düşeni izin verilmeyeni bilmek, her hükümde manada zorbalık kabul edilemez, zorbalık yolun yezittin zorbalığıdır denir, her baskı zulüm zorbalık kanla başlar kanla sonuçlanır, kan dökenler döktürenlerden yana olanlar kaybetmiştir helak olmuşlardır, görevinden olanlar mevkiinde postunda rütbesinde nerde olursa olsun, her konuşmaları bilecek, öğrenecek herkesin nasıl düşündüğünü neye yönlendiğini bilecek, iyi inceleyecek her konunun detaylarına kadar bilgi sahibi olacak asla kendi hükmü ile baskıcı ezici yanı olmamalıdır, danışmada daha tecrübe sahibi olmak geleceği bilmek sorunları çözmek, görüş almak ise kendi atacağı adımlarda yanlış adımlar olabilir geri atmalıdır, her zaman tek ben bilirim ben yaparım benim dediğim olacaktır olmalıdır diye bir şey yoktur, öyle bir kaide yoktur, düşmanın bile olsa görüşlerini alacaksın, nasıl düşündüğünü bileceksin, savaş açılmadan evvel çözüm aranmalıdır, savaştan uzak durulmalıdır, kan dökülmesine izin verilmemelidir, kendine hâkim olmayanlar tek nefsi ile yol alanlar dünyevi olan dünyaya bel bağlayanlar yolun yezididir, danışmada uzmanlık olmaktır, idareciliğin getirdiği anlayış tolerans dayanışmayı arttırır bağları arttırır, faydalarını görür anlatır, zaruriyetten korur, maddi manevi zararlardan korur, dayanışma asla hükümdarın emrine uymak değildir, zulmedenin emrine uymak değildir, Allah dostlarını bilmek yolun dostlarını bilmek akıl zekâ ile sıralamak, yoluna bağlı olmayandan uzak durmak, açacağı tarihi yaralar kalıcıdır, eğer bir kerbela daha yaratılırsa açılacak yara kalıcıdır, rehber, ihsan olmak kâmili mürşit olmak, Allah yolunda birliğinde uyarıcı olmak, kötülüklerden uzak durmak halkları ayırımcılık yapanlardan uzak durmak, kin nefret tohumları dökenler ekenlere izin vermemek, sahip yolunda Allah’ın bırakılan emanetin hususunda uyarıda olmak bulunmak, yanlış karar alan
16 A.g.e., 71. Mektup.
terkedilir, tek kendi görüşünün üstün olmasını sağlayan baskıcı zulümden yanadır terkedilir yolun piri kabul etmez
Konuların kapsamına, meselelerin karmaşıklığınave de bilginin genişliğine teveccühle
müdür yalnız başına bütün meseleleri incelemeye, bir konu hakkında gerekli bilgilerin hepsini
toplamaya ve muhtelif açılarını incelemeye kadir değildir. Bunun neticesinde mantıklı ve
doğru bir karar alması beklenemez. Kurumun hedeflerine ulaşmak için danışma ve
diğerlerinin görüşlerini alma, İmam Ali’nin (a.s) ehemmiyeti ve zarureti üzerinde durduğu
konulardan biridir. Bazı konuşmalarında bunun zarureti hususunda uyarıda bulunmuş ve
zorbalık ve kendi bildiğini okumayı şiddetle men etmiştir. İmam şöyle buyuruyor:
“Hükmünde zorbalık eden kimse helâk olur ve (tecrübeli) adamlarla meşveret eden kimse,
onların akıllarına ortak olur.”17Emiru’l-Muminin (a.s), meşveretin yerini anlatmak
amacıylagörüş almanın çeşitli etki ve faydalarını anlatmıştır. Bunlardan bazıları diğerlerinin
parlak fikirlerinden faydalanılması, yok olmanın önlenmesi, hataların öğrenilmesi, uygun
yöntemlere ulaşılması ve pişmanlığın önlenmesidir. Herkesin görüşünün alınmasının faydalı
olmayacağı ve başarı getirmeyeceği de açıktır. Bu esasa göre İmam Ali (a.s), danışılacak
kişinin taşıması gereken özellikleri şöyle sıralamıştır: Allah korkusu, zekâ ve akıl, danışılacak
konuyla ilgili tecrübe ve uzmanlık sahibi olma, doğru sözlülük ve yalandan sakınma, cimri
olmama, cesaretli olma ve açgözlü olmama. Hz. Ali (a.s) Allah vergisi kâmil bir düşünceye
sahip olduğu, bu ilahi hediye kendisinin danışma ve görüş alma ihtiyacı duymamasını
sağladığı halde yine de muhtelif konularda diğerleriyle meşveret ediyordu. Şunu da belirtelim
ki meşveret, karar aşamasında mutlaka görüşü alınan kişilerin dediğinin yapılacağı anlamında
değildir. İmam Ali (a.s), danışmanlarından biri olan İbn-i Abbas’a hitaben şöyle buyuruyor:
“Senin meşveret maksadıyla görüşünü bana söylemeye hakkın var, benim de üzerinde
düşünmeye. Öyleyse eğer senin görüşüne aykırı karar alırsam bana itaat etmelisin.”
Tecrübeden faydalanmak
Talimatları uygulamak bildiğini tecrübe edilenden faydalanmakla başarıların sıralamak takdir edilen konusunda yardımcı olandır, insan yaşamında boşlukları dolduran tecrübedir, her maddenin yanında canlı cansızın yanında tecrübe aktivitenin uygulamaktır insani değerler o zaman derecelendirme yapılır, Allah yolunda birliğine taraf duyguların taraflı olmasına çeker yönlendirir, zihnin bedenin ruhun çekimidir yoluna birleşimin, savaştan olanları düşünürsün birde geri dönmelerini birde Savaşa gidenlerin bıraktıklarını birde kansız olmasını dilemektir, barışçıl olmaktır, gözyaşı dökülmeden faydalanmak, zaman puanlamadır, yol almak bir oyunda rol allamak okulda okumak gezmek dolaşmak konuşmak bile, akvaryumda balık bile okçuluk bile ata binmek bile tecrübedir, en iyi dost edinmek Allah dostu edinmek ehlibeytini sevmek bırakılan emanetine yaklaşmak sahiplenmek tecrübeden geçer faydalanmayan yoldan uzaklaştığı gibi, savaşlar der savaşları düşler kan dökülmesini düşler, nefsine uymayı düşler bunlar faydasız olanlardır, kuşların bile kanat açması tecrübedir, uçuşan turnalar tecrübedir, mektup taşıyan mektup güvercinleri bile tecrübeden geçer
17 A.g.e., 161. Hikmet.
faydalanmaktır, vücut, beyin zeka geliştirmesi akıl mantık geliştirmesi kolsuza kol olmak elsize el olmak ayaksıza ayak olmak, yolun ışığında olmayana mum ışığı olmak tecrübedir faydalanmaktır, ağaca tırmanmak ağaçtan düşmek sağlam olmayan dalına basmak veya ağacın dalına çıkıp Nasrettin hoca gibi ağacı kesmek düşmek bile tecrübedir, kitap okumak doğruyu okumak kitap ile bütünleşmek okunan kitap olmak tecrübedir, ölümü bilmek ölmeden evvel yaşayanı bilmek görmek öldükten sonra eyvah dememek tecrübesinden faydalanmak, yeryüzünde merdiven olmak tecrübe merdiveni yürüyen merdiven olan insandır, denizde balık olmak balık yerine koyulmak bile bir tecrübedir, ak ile karayı seçmek, batıl ile batını ayırmak tecrübedir, yolun yezitti ile yolun ehlibeytini ayırmak tecrübedir belden yoldan gelenden tecrübe edinmek faydalanmaktır,
Tecrübeleri doğru şekilde kullanmak, müdürlere artı değer katarak bu tecrübelerden
karar alırken faydalanmalarını sağlayabilir. Şüphesiz bir kimse, kendisinin ve başkalarının
tecrübelerinden ve edinimlerinden doğru ve uygun biçimde faydalanırsa, aldığı kararların hata
oranı azalacak ve kararları daha fazla değere ve itibara sahip olacaktır. İmam Ali (a.s)
tecrübelerin korunması ve bunlardan doğru bir şekilde faydalanılması gerektiği üzerinde
duruyor, olumlu sonuçlarından birinin istenilen hedeflere ulaşma başarısı olduğunu zikrediyor
ve şöyle buyuruyor: “Tecrübeleri saklayan (ve gerektiği zaman onları kullanan) kimsenin
işleri doğru neticeye varır.” İmam Ali’nin (a.s) diğer rivayetlerinde, her şahsın tecrübesinin
oranının, işlerinin sağlamlığı ve neticeye ulaşması üzerinde etkili olduğu noktasına da
değinilmiştir. Zira bu durumda insanın çözüm yollarının en iyisini ve en uygununu seçme
hususunda önü açık olur ve hata katsayısı kendine has biçimde düşer. İmam Ali (a.s) bununla
ilgili şöyle buyuruyor: “Tecrübenin semeresi iyiyi seçmektir.”18Usulen kişinin birikimi ne
kadar fazla olursa muhtelif meseleleri algılama gücü ve sorunlara çözüm yolu bulması o
oranda fazla olur. Neticede onun görüşleri daha değerli ve makbul olacaktır. Hz. Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: “Her kişinin düşüncesi ve görüşü, tecrübesi ölçüsündedir.”19
Tevekkül
Derece makamı Hak Muhammed Alinin makamıdır Hz Alinin vasıfları yolunda bağlılığın ile eline diline beline ulaştırandır, iyi yönetim İslami yetin hakkin temeli çatısı direksiz yapısı mülkiyetin varın yoğun kaybın hâkimi mühürüm tapusu elinde bulunduran, yaratıcıdan olan bir vücuttan ayrılmayan hakka inanan inkâr etmeyen bağlılığını on iki imamlardan üçer beşler yediler kırklardan masumu paklardan kemerbestlerden kırklardan haktan ayrılmayan, alnında olan (b) sırrın bilen yüzünün akıdır nübüvvetin nurudur, Hızır Şahın çarkıyla unvanıyla dönmesidir, aşkına birlik iri diri derecesidir, tevekkül etmeyene Allah üzerinde duasını vermez bütün işlerde tevekkül vardır, insani âdem kılan hak Teâla´ya yüzlerini kara çıkartmayan, iradesini üstünlükleri ile azaba gazaba düşmeden lanete uğramadan sevdiğine yakın olan kalan, hakkı tevekkül etmek tevhidin
18 A.g.e., 4617. Hadis. 19 A.g.e., 5426. Hadis.
bilmek ermektir, şah damarından yakın olmakla yokluğundan varlığını bilmektir. Tevekkül bilmeyenler Allah yardımcısı olmaz, müminlerden olması sayılması tevekkül bilmesidir, nefsine tapan yezitte imanımız diyenler ayrı ümmettir şefaatin beklemesin, yolun velisi sultanı evliyası nebisi resulü, iman ederken imandan ayrılmamak üzere hakka bağlanın emreder, sen tevekkül edenlerden ol şüphesiz kılınandan ol, Allah yardımını esirgemez, Allahın rahmeti ehlibeytin sayesindedir, ol gemiye binenlerin sayesindedir ol geminin batırmayanların batmayacak olanların sayesindedir. Allah, tevekkül edenleri sever kendinden bilir, ol sultanı vekil veliyi vekil eden Allah hatırlatır yalan uydurulmuş olana inanmayın onlar inkâr edenler ehlibeytimi tevekkül etmeyenlerdir, ehlibeytime bağlı hükmedenlerin en hayalîsidir, Ali Aba’dan olanlar elinden belinden yolundan onlar şüphesiz sağlam yoldadır, tevekkül edenlerdir, İslamın yönetimi tevekküldür, karar alacaksan alacağın an tehlikeyi görenle ol, tevekkül edenle ol, kalbini sağlam tutanlarla ehlibeytimle kuvvetin bulanlarla ol
Tevekkül, İslami yönetimin temel konularından biridir ve İmam Ali’den nakledilen
rivayetlerde de üzerinde durulmuştur. Tevekkül, bütün işlerde Allah Teala’ya dayanma ve
güvenme, âlemin yaratıcısının, sebeplerin yaratıcısı ve hepsinin hâkimi olduğuna inanarak
iradesine sığınma demektir. Sebepler O’nun iradesiyle sebebiyetlikte kemâle ulaşır ve tesir
bırakırlar. Tevekkül, değer etkenlerinden biri unvanıyla bütün yönetim meselelerini etkiler.
Fakat karar alma üzerindeki etkisi daha çok kendini göstermektedir. Karar alma sırasında
Allah Teala’ya, özellikle de önemli işler hakkında –ki çok fazla sonucunun olması
mümkündür, diğer bir deyişle yüksek tehlike derecesindedir- tevekkül, kişinin uygun ve
makul kararı vermesine ve insanın kaygılarını, korkularını ve ikilemini yenmesine yardımcı
olur. Tevekkül, kişinin iradesi üzerinde etkili olan etkenlerden biridir. Başka hiçbir araç,
tevekkül ve Allah Teala’ya itimat gibi insan iradesini sağlamlaştıramaz; başarıya ulaşma
sebeplerini hazırlayamaz. Emiru’l-Muminin Ali (a.s) konuşmalarından birinde şöyle
buyuruyor: “Kalbin kuvvetinin esası, Allah’a tevekküldür.”20 Tevekkül, insanın gaybî
yardımlardan faydalanmasının asıl sırrıdır. İnsan, işlerinde Allah Teala’ya dayandığı vakit,
Allah da rahmet kapılarını onun yüzüne açar ve gaybî yardımlarını gönderir. İmam Ali (a.s)
şöyle buyuruyor: “Her kim O’na tevekkül ederse Allah Teala ona yeter.”21 Önemli olan nokta
şudur: Allah Teala’ya tevekkül ve itimat etmek, maddî sebeplere itina etmemek anlamında
değildir. İnsanın, işi yapmak için gerekli olan maddî hazırlıkları yapmaktan gaflet ederek
maddî ve somut araçların hedefe ulaşma yolunda bir etkisi olmadığını tasavvur etmesi
anlamında da değildir. Aksine tevekkül, insanın asıl teveccühünü –varlığın hakikati ve esas
sebebi olan- Allah Teala’ya yöneltirken aynı zamanda maddî araçlardan da istifade etmesi
anlamındadır. Bu iddianın şahidi, devesini bırakarak “Allah’a tevekkül ettim” diyen bir
Arabın hikâyesidir. Değerli İslam peygamberi (s.a.a) ona cevaben şöyle buyurmuştur:
“Devenin dizlerini bağla ve (o zaman) tevekkül et.”22
İmtiyaz
20 A.g.e. 3082. Hadis. 21 Nehcu’l-Belağa, 90. Hutbe. 22 Meclisî, Muhammed Bâkır, Biharu’l-Envar, c. 71, s. 138.
İmkâna ulaşacaksan, Allahın dediği ile ol ehlibeytim ile ol fesat edenler nefsine uyanlarla değil, malına mülküne varlığına zarar gelmeyecektir, duasını verenle ol mesuliyetlerini bilenle yönetimiyle kurumuyla irşat etmesiyle ocağıyla dergâhıyla veliliğiyle sultanlığı ile kapılarını açıp imkân yaratan elini veren elleri ellerin üstünde olan, inkâr etmeyesin, imtihanlardan gecensin, büyük sınavını yaşamında verecek olan nice imkânlara kavuşacaksın seni bekliyor, doğru yoldan ayrılmayan gerçekler mülküne konacaksın, bitmez rahmete ereceksin, yiyeceğin içeceğin bol olacak açlık susuzluk çekmeyeceksin, Allah katında her teminatın hazır kendini yoluna bağla imkânların elinde gel dedikçe yolun açmadık mı dualar etsen de dualarını kabul etmedik mi, kendini bilmeyene yollar kapalıdır, rüşvetten olan yolsuzluktan olan nefsine bağlanan yolun yezitti çıkan her imkâna ermeyecek, iyilik bekliyorsan edeceğin iyilik karşısında cenneti dileme, cennetin varlığını dileme, bırak derecenle üstün olmaya, iftiradan, yalandan kalbini karartmaktan alnını karartmaktan sakın manada ise çok istekli olursun isteklerin ile boğulursun nefsine uymaktan kaçınacak huzuruna vardığında yüzünün akı ile esaslara dayanarak ol bırakılan emanetine sahip çıkarak gerçeklerin elini alarak döndüğünde sana verilmeyecek demedik mi, sana verilmiş olacak diye sözümüz vardır, sana verileni dünyada iyi bilmek iyi değerlendirmek, acı doyurmak susuza su vermek gibi tek şahsı menfaatleri ile gelme nefsine tapan olarak gelme, eli kanlı yolun yezit inden olup gelme, eğer o zaman yüzsüzlerden olursan şerefini kaybedenlerden olursun, gündüz gece ibadet edenler vardır hak derler cennet derler, onlara verecek bir sözümüz yoktur, onlar cehennemi kazandı Allah in verdiklerine karşı geldiler az dediler şirk koştular kayıt şart koştular, gözlerini toprak doyursun dedik, döndüklerinde ise onları cehennem bekliyordu, onlar orayı hak etmişlerdi ehlibeytimi bilmediler incittiler kırdılar Kâbelerini yıktılar, onlardan olmayasın geldiğinde
Kurumların müdürleri ve mesulleri, konumları nedeniyle birçok mala-mülke ve imkâna
ulaşabilirler. Doğal olarak çeşitli malî kaynaklar ve kredi onların ihtiyarındadır. Bu imkân
fesada, imtiyaz istemeye ve umumi kaynakların yasadışı kullanımına zemin hazırlayabilir.
Bununla beraber müdürlerin, mesuliyetleri sırasında bu fesada düşmemeye dikkat etmeleri
gerekir. Bu amaçla sadece umumi mülkü ve imkânları kendilerine ihtisas etmekten
kaçınmaları yeterli değildir; çevrelerinin, akrabalarının ve dostlarının da imkânlardan yasadışı
faydalanmasına ve her türlü imtiyaz isteklerine yol açabilecek bir ortam oluşturmamalı,
çalışanların da umumi mülk ve imkânlardan hususi ve şahsi menfaatleri doğrultusunda
istifade etmelerine izin vermemelidir. Emiru’l-Muminin (a.s) kendi çalışanlarına her zaman
bu noktayı hatırlatıyor ve çeşitli şekillerde onları imtiyaz istemekten sakındırıyordu. Malik
Eşter’e yazdığı ahitnamenin bir bölümünde şöyle buyurmuştur: “İmtiyaz istemekten ve halkın
üzerinde eşit haklara sahip olduğu bir şeyi (birine) ihtisastan sakın.”23İmam Ali (a.s)
çalışanlarını imtiyaz istemekten sakındırıyor ve onların kendilerine veya çevrelerine özel
imtiyaz tanımalarına izin vermiyordu. Müdürlerine de bir emanet aldıklarını ve bu emanet
hususunda halka cevap vermek zorunda olduklarını hatırlatıyordu. Bu hususta İmam’ın
tavsiyesi, kendi yönetim davranışları esasına dayanmaktadır ki her türlü imtiyazdan uzaktı.
İmam, Irak’a girdiğinde halka şöyle buyurdu: “Ben bu giysilerle ve bu yük ve eşyalarla sizin
23 Nehcu’l-Belağa, 53. Mektup.
vatanınıza geldim. Eğer sizin vatanınızdan bu geldiklerimden başka bir şeyle çıkarsam,
hainlerden olurum.”24İmam Ali (a.s) idarecilerinin imtiyaz talebi hususunda çok hassastı ve
bu konuda kesinlikle onların halka karşı kişisel çıkarlarını gözetmelerine, imtiyaz istemelerine
ve halkın varlıklarından bir şeyi kendilerine, akrabalarına veya yakınlarına ihtisas etmelerine
izin vermezdi. Bu yüzden idarecilerinden birinin imtiyaz edindiğine dair bir haber kendisine
ulaşır ulaşmaz bunu ortadan kaldırmak için girişimde bulunurdu. İmam’ın idarecilerinden biri,
halkın malına el uzattığında ona yazdığı mektupta şöyle buyurmuştu: “Öyleyse Allah’tan kork
ve bu halkın malını kendilerine geri ver. Eğer sen bunu yapmazsan ve Allah seni benim
ihtiyarıma bırakırsa sana dair Allah’a karşı olan vazifemi yerine getireceğim ve bu kılıcımla
ki kime vurduysam cehenneme gitmiştir, sana vuracağım.”25
Umumi mülkte tasarruf
Dinde varmış gibi sahiplenmek başkasın malına mülküne varına yoğuna yasaktır,
dinde temel hak özgürlükleri vardır, devletinde temel hak özgürlükleri mülk sahip
imkânları özgürlükleri vardır, devlet asla zarar ettireceği geçim kaynağını yok edecek
güce gelmesi yasaktır, çalışanlar gelirlerini din adamlarına bağışlayamaz, geçimleri
vardır aileleri vardır çocukları vardır geleceği var eden adına çalışan kazanan
verecektir olduğu gibi demek yanlıştır kitap da yeri yoktur, çalışan kazanan dikkat eder
kumardan kaçar, nefsine uymaktan kaçar elinde olan varın yok etmekten kaçar,
tasarruf yanı ise, toprağını iyi kullanmak değerini bilmek mahsulünü değerlendirmek
ektiğini biçmek, kendi malını ve diğerlerin malını israf etmemek boşa çıkartmamak,
yakıp yıkıp kül etmemek, elinde edindiğini başkasından zorla aldığını zulüm ederek
kanla sahiplendiği malı mülkü, şahsı meselesi haline getirmekle yok etmek harcamak
tüketmek yasaktır, ne kazanırsan hayırlısını dile devletten hayırlısını bekle dile,
toprağın yoksa bile toprak edinirken devletin vereceği toprak bile iyi kullanılmalı,
değerlendirilmeli, çıkmayacak için uğraşmamalı, toprağından verimi arttırmak için
uğraşmalı, toprağından arttırdığı israfa çevirmemeli, manada ise mülk sahibi Allah tır
her şey Allah in mülkündedir, istediğini alır verir elde etmeni dilerse elde edersin,
dünyaya gelen belini bağlama yezitten olma dünya mülküne konan tahta oturan ahiretin
mülküne konamaz ahirette yeri olmaz oturamaz, dünyada yaşarken ahiretin nimetlerini
terkeden umumi oluşumu sebepleriyle o kişiye büyük azap gazap vardır, hak zuhur
ettiği an, kötülükler duracak, mülkün sahibi benim diyecek, o Malik’le-Mülk-i Zülcelâl’den dile onun vermeyeceğinden bir şey bekleme, umumi yerlerde ibadet et, pis olmayan yerlerde pisliğe batan umumi yerlerde ibadet etsen bile ibadetin hak
kılınmaz, Umumi mülkte tasarruf, manada ise yatarken geç yatarsan mum yakarsın
mum ışığında okursun kitabin, yakacağın mumdan tasarruf etmek, mumu ışığı
olmayana mum vermek, gece olduğunda göz gözü görmeyene kadar zamanı
değerlendirmek, manada ise tembel olup gündüz yatmak değil gece kitap okumak değil,
tasarruf etmek yakacağın mumu okulunda okuyana ver, ışığı olmayana ver, doğruyu
hakaret etmesi zararlıdır, umumi olarak gayrimenkuller edinmek, zarara uğramak
yanlışı seçmektir, yanlıştan dönmek ise zarar edeceğin umumi gayrimenkullerden,
rüşvetten yolsuzluktan geçmektir,
24 Biharu’l-Envar, c. 40, s. 325. 25 A.g.e., c. 33, s. 500.
Kurumlarda, özellikle de devlet kurumlarında, devletin ve umumun mülk ve
imkânlarından bir kısmı kurum müdürlerinin ve mesullerinin ihtiyarındadır. Böylece belirli
durumlarda veya ihtiyaç ve zaruret hissedilen zamanlarda kanunî yetkilere dayanarak
bunlardan faydalanabilir ve kullanabilirler. Tasarruf yapılması ve israfın önlenmesi İslamî bir
esas olarak özel yaşamda da itina gösterilmesi gereken bir konudur ama umumi mallar ve
beytülmal hususunda tasarrufa riayet edilmesi üzerinde daha tekitle durulmuştur. İmam Ali
(a.s) çalışanlarına beytülmalin harcanması sırasında azami dikkat göstermelerini, tasarrufa
riayet etmelerini, israftan ve saçıp savurmaktan kesinlikle kaçınmalarını tembihlemiştir.
Mektuplarında yer alan tek bir örneği vereceğiz: “Kalemlerinizi sivriltin, satırlarınızı
birbirine yakın yazın, fazla yazmaktan kaçının, kastınızı daha kısa anlatın. Sakın ola ki fazla
yazmayın, gevezelik etmeyin. Zira Müslümanların malı israf kaldırmaz!”26İmam Ali (a.s)
diğerlerine beytülmalde tasarrufu tembihlerken, muhatap aldığı herkesten daha çok kendisi
beytülmal hususunda dakik idi ve her türlü israftan kaçınıyordu. O, Müslümanların
beytülmaline o kadar dikkat ediyordu ki akşam vakti kendisine hususi bir iş için başvuran
kimselere cevap verirken beytülmale ait ışığı kullanmaya yanaşmamıştı. Tarihî kaynaklarda
şöyle geçer: Bir akşam Talha ve Zübeyr, şahsî bir takım meseleleri için İmam Ali’nin (a.s)
huzuruna vardılar. İmam o sırada beytülmalin işleriyle uğraşıyordu. O ikisi içeri girdiğinde
beytülmalin kandilini söndürdü ve evinden bir kandil getirmelerini buyurdu! Birkaç dakika
için bile olsa beytülmalin kandilinin ışığının şahsî meseleler için kullanılmasına razı olmadı.27
Elbette bazı kıt akıllıların bazı cüz’i konularda beytülmalin kullanılmasına vesvese
derecesinde dikkat ederken, büyük meselelerde israf etmesi mümkündür! Şüphesiz İmam
Ali’nin (a.s) bu tembihi (küçük-büyük) bütün meselelerde tasarrufa dikkat edilmesi gerektiği
yönündedir. Belki de İmam’ın cüz’i konulardaki bu dikkatinin asıl hedefi, çalışanlarının
tasarruf ruhunun güçlenmesini ve umumi malların özellikle büyük çapta israfından, saçıp
savrulmasından kaçınmalarını sağlamaktır.
İleri Görüşlülük
En akıllı olmak geleceği iyi bilmek geleceği gelmeden görebilmek kestirebilmek, sezebilmek, geleceği tahmin etmek kötüyü görüp önlem almak yanlışın, önüne geçmek yanlışın doğu ile olmak doğrudan da kıl payı şaşmamak olağan üstü zekâlı olması hızlı cevap vermesi, her gidişatından durumu bilmesi getirilen anlaşmayı şartlarını kaidelerini bilmeli hemen mühürünü basmamalı hemen anlaşmaya varmamalı, eğer bir anlaşma yapılacaksa mutlak ileri görüşlü olanla tavsiyesi ile yardımı ile iyi ifadelerini görüşmesinde sunabilmek harcama imkanını çabalarını göstermek büyük başarısını vurgulamak genel olarak bakıldığında özellikleri taşıyanın olması, çöküşüne yol açan olmamalı kaybına zararına uğratan olmamalı dengeleri koruyan olmalı, sabretmesini bilmeli, zamanı iyi görüp zamanın önüne geçebilmeli, her başarının arkasında aldığı eğitimdir yolunda birliğidir yürüyen ufka acılan ufkun ötesini de görmesidir, takdirini kazanmış, tarihine yara açmamış var olmasıyla adından övgüyle söz edilmesini sağlamış olmaktır, İslamın doğuşu İslamın güvencesi İslamın getirdiği özgürlükler taarruz gücünü kaybedenden, yaşamın keşfetmesi günahsız kalması, arınmış olunması ile
26 A.g.e., c. 41, s. 105. 27 Muhammedî Reyşehrî, Muhammed, Mevsuatu’l-İmam Ali bin Ebî Talib (a.s), c. 4, s. 221.
adaletsizliklere boyun eğmeyen haksızlığa isyan eden, çok patlamaların olacağını gören, deprem benzeri olayların yaşanacağını bilen, ulaşmış bilgilerin kaynağından komutan olarak vasilin bilmek olduğunu ileri düşünmek olduğunu irşat eden tarafından silah kadar güce sahip atamdan olan güce akıl mantık ile ileri iradeye idaresi eğitimi ile yönetimin kapsamın her noktalarını bilmekle tek tek incelemekle her sonuçların görüp katlanmak iledir, dünyada çok savaşlar çok ülkeler hep ileri görüşlük savunulmadığından, cahillerin meclisi olduğundan cahillerin meclisine baş vurulduğundan cahillerin aldığı din adına siyaset fetva ile okudukları ferman ile yolun düşmanları olmuşlardır, ileri görüşlük dünyayı cennete kavuşturur ol cennete bile girmek ileri görüşlülüktendir,
İlerigörüşlülük, akıllı ve mantıklı yönetimin şartlarından biridir. Bu mühim noktaya
teveccüh göstermeyen bir yönetim, kurumu hedeflerine ulaştıramaz. Bir işe girişmeden önce o
işin muhtelif yönleri incelenmeli ve muhtemel sonuçları öngörülmelidir. Girişimde
bulunmadan önce ileri görüşlülükle konunun çeşitli yönlerini inceleyen, gereken şartları ve
hazırlıkları öngören müdürler daha sağlam kararlar alırlar, başarı ve etki oranlarını arttırırlar.
İleri görüşlülüğün zarureti aklî bir konudur; akıllı olan bütün insanlar buna inanırlar. Zira ileri
görüşlülük, bir işin mantıklı ve doğru yapılabilmesinin şartlarından biridir. Her işin muhtemel
sonuçları, ancak girişimden önce kendisine yeteri derecede teveccüh edildiyse telafi edilebilir
olacaktır. İmam Ali (a.s) ileri görüşlülüğü akıllı olmanın göstergelerinden biri olarak görmüş
ve en akıllı insanın en ileri görüşlü olan kimse olduğunu buyurmuştur: “Halkın en akıllısı,
akıbetini en çok düşünendir.”28Kurumdaki müdürlerin faaliyetleri ve girişimlerinin, belki de
kurum için pek de hoş olmayacak sonuçları vardır. Bununla beraber müdürler ve mesuller
geleceği iyi okumalı ve girişimlerinin muhtemel sonuçlarını ve etkilerini öngörebilmelidirler.
Böylece istenmeyen sonuçlardan korunabilirler. Bu yüzden İmam Ali (a.s) ileri görüşlülüğün
zaruretinin delilleri arasında sorunlardan korunmayı saymış ve şöyle buyurmuştur: “İşin
sonuçları üzerinde düşünen kimse, sıkıntılardan korunur.”29
Acelecilikten ve gevşeklikten sakınmak
Eğer bir kılıç iyi yapılmadıysa zırhınızda güvence olamaz, ata binseniz bile
yol alamazsınız, eğer bir tarlaya tohum ekseniz o tarladan yeterli bekleneni ekin alamazsınız iyi çalışılmadığından tembellik ile acelecilik ile işini sağlam almayan gevşeklikten sonucu acı olur, bir iş yerinde tamir edilen bir arabanın 10 cıvatası varsa sıkılması gerekiyorsa acele gidecek olan biri her şeyin acele olmasını bekliyorsa acele yapmakla işi yapan hemen diğer bir işi yapmaya kalkışırsa, cıvataları yerleştirse bile iyi sıkmasa gevşeklik kalır, Acelecilikten ve gevşeklikten sakınmak, o zaman yola gidemezsiniz güvenliğiniz olmaz mutlak geri dönmek zorunda kalırsınız ve taşıtınızın yeniden kontrolden geçilmesi gerek yeniden cıvataların sıkışması gerek gevşeklikten sakınmak büyük kazayı önlemek demektir, eğer kazaya yol açacaksanız, büyük tehlike ölüm bekliyor demek, burada taşıtı süren kadarda, taşıt tamircisi sorumludur ve ustasından kalfasından
28 Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Kelem, 3367. Hadis. 29 A.e., 8039. Hadis.
çırağına kadar sorumludur ve taşıtı sürende sorumludur, işlerin yapılmasında hatırlanmasında takdir beklenir takdir belgeleri olanlar işten anlar onlara iş verilir, asla bir çırak usta yerini tutamaz veya bir kalfa usta yerini tutamaz, mala cana zarar verdiği gibi, birde bunların günahı vardır, yanlış kazanma yanlış para edinme, haramdır alın teri dökülecek hak edilecektir, alın terin karşılığımda verilecektir, diğer anlamda sözler geçerlidir, meclis kuracaksanız acele edemezsiniz, gevşeklik demek belirli kişileri seçmeden iş yapacakları seçmeden kararı iş yapanlara bırakmadan, is yapmazlar isten kaçanları iş ile ilgisi olmayanları toplamakla görevini vermekle mevki getirmekle veya koltuğuna oturtmakla çok tehlikeli sonuçlar getirecektir, büyük tarihi günah işlenecektir, onların vereceği kararlar, çok tehlikeli olacaktır vahşete dönüşecektir, İleri Görüşlülük sahibi olmadığından meslek sahibi olmadığından sanat zanaatkâr olmadığından, siyasetten dinden anlamadığından, mana olarak derki bir çobanı getirsen meclise başbakan edemezsin, cumhurbaşkanı edemezsin, başbakan olsun cumhurbaşkanı olsun çoban olabilir, eğitimini alır sonra çoban olur, çoban ise eğitimini almak zorunda okumak zorunda belirli yerlerden geçmek zorunda, bunlar şarttır,
İşlerin, özellikle de geniş çaplı ve temel olanların yapılması, uygun bir giriş ve ortam
gerektirir. Öyle ki eğer gerekli giriş yapılmaz ve ortam hazırlanmazsa o işe girişilemez.
Girişildiği takdirde de genellikle istenilen neticeye ulaşılamaz. Gerekli hazırlıklar yapılmadan
ve ortam hazırlanmadan işlerin yapılması makul ve mantıklı değildir. Bunun sonucunda
kişinin veya kurumun birçok sorunla karşı karşıya kalması ve çok zarara uğraması da uzak bir
ihtimal değildir. İşlerde acelecilik iyi değildir ve yönetim sistemine sorun yaratır ama aynı
şekilde gevşeklik de iyi değildir ve fırsatların kaçmasına, imkânların heder olmasına ve zarara
yol açar. Bununla beraber müdürler hem aceleden ve acelecilikten kaçınmalı ve gerekli şartlar
temin edilmeden bir işe girişmemelidirler, hem de şartlar temin edilip ortam hazırlanırken
gevşeklik göstererek fırsatları kaçırmamalıdırlar. İmam Ali (a.s) bu konu hakkında Malik
Eşter’i uyararak şöyle buyuruyor: “Kaçın, vakitleri gelmeden işleri yapmak için acele
etmekten; işlerin yapılması mümkünken gevşeklik ve ihmalden; belirsiz işleri yapmak için
inattan ve açık olan işlerde zaaf göstermekten. Öyleyse her işi yerinde yap ve her işi vaktinde
yerine getir.”30 Akıldan nasiplenmek ve akıllı olmak, insanın hiçbir işi acelecilikle ve ölçüp
biçmeden yapmamasını gerektirir. Bununla beraber akıllı müdürler asla ölçüp biçmeden
eylemde bulunmazlar ve eylemleri sırasında aceleci olma hatasına düşmezler. Çünkü doğru ve
mantıklı yönetimin gereğinin, bir işe girişmeden önce o işin muhtelif yönlerinin ve açılarının
düzgün biçimde araştırılarak ortaya konması olduğunu bilirler. Böylece işler kıvamına
gelmeden, yanlış şekilde yapılmaz. Zira aceleci ve olgunlaşmamış işler, bilhassa yönetim
işlerinde, çok ağır zararlara sebep olabilir ve birçok sorun ve hasar ortaya çıkarabilir. Elbette
işler yapılırken acele ve acelecilikten sakınılması gerektiği gibi, gevşeklik ve ihmalden de
sakınılmalıdır. Çünkü gevşeklik ve gecikme, fırsatların kaçırılmasına sebep olur ve fırsatın
geri gelmesi ya mümkün değildir veya çok zordur.
30 Nehcu’l-Belağa, 53. Mektup.
Kararlılık
İlim kapısını açanlar, cehaletin kapısında değildir, nübüvveti ak olanlar karanlık bilmezler, Ali abadan ayrılanlar karanlık içinedir, emanetten ayrılanlar karanlık içinde kalanlardır, hedefine varmayan başaramayan yolunda kalan yol almayan idrak etmeyen itikattın kaybeden ikrarın bilmeyen inkâr eden karanlık içinde kalır, yoluna koyulan gideceği yolu bilir varacağı yeri bilir kaç saat zaman içinde neler ile karşılaşacağını bilir, başarı ya koşan takdir almış olan zarara uğratmayan faydalı olan çok özellikler taşıyan hayati dengeleri koruyan sahiplenen, kötü kararlar almayan verdiği kararlarında pişmanlık duymayan girişimci olan çözeceğini kesin bilen ulaşmasında bir sakınca görmeyen üzerinde bir şüpheye yol açacak iz olmayan, aydınlığa erenler Aydın yolda yol aldıklarından aydınlığı iç dünyasında gördüğünden özü ile mayası ile bozulmadığından kuran ile bütünleşen Allah dostları ile bütünlesen karanlık içinde olamaz, içinde imanı olmayan münkir münafık kâfir olan karanlık içindedir lanetlenendir yolun yezitti çıkan karanlık içindedir, şefaat bulmayacak olan zamanın içerisinde kendini gösteremediğinden Allah yolundan kaçtığından ayrı ümmetçiliği seçtiğinden, manada ise der karanlık içinde gözleri görmez olan iç dünyasında özü ile bir olan aydınlık içindedir, gözleri acık olanlar halen özü kapalı olduğundan duvarını kaldıramaz, kendini hapsedenler aydınlık görmezler, dünyasını cehenneme çevirenler evladı resule kıyanlar lanetlenmiştir, karanlık içindedir,
Kararlılık ve şüphe duymamak, yönetimin başarısının temel şart ve
gerekliliklerindendir. Bu nokta, kurumun başarısı, işlerinin yola koyulması, görevlerinin
yerine getirilmesi ve önceden belirlenmiş hedeflerine ulaşması üzerinde önemli bir role
sahiptir. Müdürün, özellikle önemli ve hayati konularda karar almadan ve girişimde
bulunmadan önce düşünmesi, muhtelif açılarını değerlendirmesi, dikkatle incelemesi gerektiği
doğrudur ama konunun çeşitli açılarını inceledikten ve uzmanlara danıştıktan sonra alınan
karar üzerinde durarak işe başlaması da zaruridir. Bazı müdürler karar alma ve uygulama
aşamasında normalden fazla tereddüt etmektedirler. Bütün hazırlıklar yapıldıktan, gerekli tüm
şartlar sağlandıktan sonra bile kesin karar alma cesaretini gösterememekte veya karar alırken
endişe duymaktadırlar. Bu durum, şüphe ve tereddüdün, kurumun bütün yapısına sirayet
etmesine ve işlerin zamanında yapılamamasına sebep olmaktadır. Kurum, kendi görevlerini
yapmaktan geri kalmakta ve planlanan hedefe ulaşamamaktadır. İmam Ali (a.s) yersiz şüphe
ve tereddütten men ederek şöyle buyuruyor: “İlminizi cehalete ve yakininizi şüpheye
çevirmeyiniz. Bildiğinizde amel edin ve yakin ettiğinizde yapın.”31İmam Ali’nin (a.s) bazı
kararlarına dikkatle bakıldığındaher zaman meselenin muhtelif açılarını göz önünde
bulundurarak mantıklı ve doğru bir karar verdiği görülmektedir. İmam, olayın çeşitli yönleri
ve olası sonuçları aydınlığa kavuştuğunda ve de ortam karar vermek için uygun hale
geldiğinde kesin bir kararlılıkla karar alıyor ve uyguluyordu. Kararını uygularken gevşeklik
göstermekten de kaçınıyordu.
31 A.g.e., 274. Hikmet.
Zaman ayarı
Zamanı iyi bilmek, zaman içinde zaman yaratmak, kısıtlı olan zamanı
değerlendirmesi bakımından büyük ciddiyetini korur, her görev sonuna kadar tamamlanması beklenir, insan kendini zamana bölmelidir, akıl mantık ile esasa dayanan büyük sınavını veren hazırlıklı olmalı, hazırlıklı olmayan başarısını gösteremez yanlışın ihtimalin yol acar, garanti vermesi ise yarışmasından zamanla zaman bir sistemdir çarktır, geri dönülemez çoğu zamanda ertelenmeye bilinir, kurumu idareyi ayakta tutan garantilemesi noktalarıdır, saat kendine mekândır, insan ise evrene iki cihana mekândır, mevkisi yoldur, yolu haktır, zaman ayarı merkezi sınavdır, dinlenmesi yazması konuşması başarısını sergilemesi zamanın hacmine bağlıdır, özel zaman planlaması doğru seçeneğini arttırır etkinleştirir kampanyanın planlanması, işlerin planlanması, tıkanan işlerin aksatılmaması, teklifin ayarlanması teklifleri üzerine çekmesi, varsayılanı bilmek, olmayan varsayımı yaratmak, manada zaman ayarı bir çalışan saatli bombadır, yaşamı yok eder yâda yaşama bağlar, yaşamında insanın her atacağı adım zaman ayarlaması iledir, her saat bir olamaz kimi geç kalır kimi ileri gider, insanlarda bir olamaz ileri dönük zamanı hızlandırmaktır geleceğini iyi belirlemektir, zaman aşımında bile, Acelecilikten ve gevşeklikten sakınmaktır, zamanı kontrol altına almaktır gücü ile adaleti ile işi varsa işinde ürünü ile kalitesi ile müşterisi ile memnuniyeti kazanmak hedefini şaşmamaktır, tanıtımınım iyi bilmeli iyi yapmalı, doğru yolunda olanları kazanmalı, bırakılan emanet yaşaması yaşatması için yoktan vara kendini var etmesidir kendini var etmesinde zaman ayarıdır, bir öğrencinin okuması akademisyen çıkması ilim bilimi adamı olması yâda dergâhından bir dervişin yetişmesi bir yere gelmesi zaman ayarı iledir, evvel zamanı kabullenmek, zaman ile dolu olmaktır,
Sistem ve planlama, müdürün başarısında müessir olan etkenlerden biridir. Çünkü
kurum müdürünün bir taraftan çeşitli işleri ve görevleri vardır ve diğer taraftan zamanı
kısıtlıdır. Bununla beraber eğer bütün işlere yetişmek ve bütün görevlerini yerine getirmek
isterse zamanını mantıklı bir şekilde bölmesi ve kurumun işlerini, hazırladığı zaman
çizelgesine göre yapması gerekir. Müdürün, bu mühim esasa teveccüh etmeden görevlerini ve
sorumluluklarını uygun bir şekilde ve zamanında yapması ve de kendisinin ve kurumun
başarısını garantilemesi uzak bir ihtimaldir. İmam Ali (a.s) zaman ayarını ve planlamasını her
zaman dikkate almış ve çalışanlarına da bu hayati esasa riayet etmelerini tavsiye etmiştir.
Malik Eşter’e yazdığı ahitnamenin bir bölümünde şöyle buyurmuştur: “Her günün işini o gün
yap. Zira her günün kendine mahsus bir işi vardır.”32İmam Ali (a.s) ahitnamenin bu
bölümünde Malik Eşter’e sistem ve zaman çizelgesi hazırlamasını tavsiye etmenin yanı sıra
işleri ertelememeyi ve bugünün işini yarına bırakmamayı da tembihliyor. Zira her gün için
geçmiş günlerinkinden başka bir iş vardır ve gelecek günler de değişim halindedir. Yarının
şartlarının değişmesi ve bugünün ertelenmiş işlerinin kesinlikle yapılamaması mümkündür.
32 A.g.e., 53. Mektup.
Bununla birlikte çeşitli faaliyetlerin yapılması için zaman ayarlaması ve uygun bir zaman
çizelgesinin hazırlanması, müdürün başarısının temel şartlarından biridir. Sahip olduğu
zamana göre işlerini ve faaliyetlerini düzenlemesi ve her bir işi yapmak için bir süre
belirlemesi gereken, müdürün kendisidir.Böylece vakit yetmezliğiyle karşı karşıya kalmaz,
bütün görevlerini en iyi şekilde yerine getirir ve kendisinin ve kurumunun başarısını garanti
altına alır.
Yüce gönüllülük
İşini sevmeli, evveli yolunda ölmeli, ölmeli derken nefsini öldürmeli nefsine yönelmeyen yüce gönüllülük kazanır, Sabrı büyüktür, cemin yürütenler hak erenleri ol kırklar ol evliyalar yüce gönüllüdür, yüce gönüllü olmayan ol makama varamazlar, başarılı olan kanıtlayan delili meydanda olan şeceresin açan doğru olduğunu ispatlayan akıl mantık ile sorunları çözen davranışlarında incitmeyen kırmayan Kâbe yıkmayan, zorlukları gören engelleri tanımayan becerikli dayanıklı olması ile zikredilen biri olmasıdır, konuşulan sözü geçerliliğini taşıyan bırakılan emanete sahibi çıkan, yolunda elin verdiklerini kurtaran elini çekmeyen ihtiyaçlarını gören, doğruya tavsiye eden kötüye izin vermeyen hizmetin hak gören emeklerin üstün gören eli ile lokmaları pişiren yetmez yetiren yüce gönüllülüktür, dinden dönenlerin dine girmesi için mücadele eder doğru olanı kınamayın Allah dostunu kınamayın yolunda bütündür, iyi bilenler arasındadır, merhamet eden şefkati bol olan terbiye edip edebin erkanın bilen kendilerini riske atan onun adını ansınlar yüce gönüllülük odur şiddete başvurmaz kan dökülmesini istemez, yeryüzünde tevazu ile yürür incitmez incitmeksizin son nefesinde hak iledir ´selam derler gerçeklerin yoluna ulusuna pirine, alçak gönüllülük ile doğru konar doğru uçar, doğru yürüyen müminlerdendir, vazifesin bilen cihat açan cihat nefsine açandır,
Yüce gönüllülük, ruhen ve fikren geniş bir kapasiteye, tahammüle ve çokça sabra sahip
olmak anlamındadır. Bu, işlevsel ve başarılı bir yönetimin temel şart ve etkenlerinden biridir.
Yüce gönüllülüğe ve yeterli kapasiteye sahip olmayan bir müdür, kurumun işlerini doğru ve
mantıklı biçimde idare edemez ve kurumu amaçlanan hedefe doğru götüremez. Bir yapıyı
istenilen şekilde idare edecek kişinin tahammüle, kapasiteye ve yeteri kadar sabra sahip
olması gerekir. Kapasitesiz, dar görüşlü ve tahammülsüz olmaktan kaçınmalıdır. Emirü’l-
Muminin Ali (a.s) yüce gönüllülüğü, işlerin idaresi için gerekli olan vesilelerden biri sayarak
şöyle buyuruyor: “İdare (yönetim) vesilesi ve aracı yüce gönüllülüktür.”33 Kurumlar her
zaman sorunlarla, zorluklarla ve muhtelif meselelerle yüz yüzedirler. Bu yüzden müdürler
bunları bertaraf etmek için doğru ve mantıklı şekilde hareket etmek zorundadırlar. Sorunlar ve
zorluklar karşısında da ancak becerikli, sabırlı ve dayanıklı kimseler mantıklı bir çözüm
bulabilirler. İşte bu sıfatlar, genel şekilde kendisine yüce gönüllülük dediğimiz şeydir. Şu
noktayı da zikretmemiz gerekir ki kişinin yönetim alanı ne kadar geniş olursa o kadar fazla
33 A.g.e., 176. Hikmet.
yüce gönüllülüğe, kapasiteye ve sabraihtiyacı vardır. İmam Ali (a.s) çalışanlarına yüce
gönüllülüğe, yüksek bir kapasiteye ve sabra sahip olmalarını tembihler ve onlara halkın
ihtiyaçlarına teveccüh göstermelerini tavsiye ederdi. Sabır ve tahammülle onların istek ve
ihtiyaçlarını gidermeye çalışmalarını, bu alanda da kesinlikle kendilerini halktan alacaklı
görmemelerini, aksine onların hizmetçisi olduklarını kabul ederek hilim ile halka daha fazla
hizmet etmeye çabalamalarını buyururdu. Emirü’l-Muminin Ali (a.s) sadece çalışanlarına
yüce gönüllülüğü tavsiye etmekle kalmazdı, kendisi onlardan daha fazla hoşgörü ve sabra
sahipti. İslam toplumunun idaresini üstlendiği zaman da halkın geneline, hatta kendisine
muhalif olanlara bile yüce gönüllülük, geniş görüşlülük, sevgi, hilim ve sabır gösterir; her
türlü dar görüşlülük, kapasitesizlik ve tahammülsüzlükten kaçınırdı.
Yumuşaklık ve hoşgörü
Dost bağı insanlık bağı manada ise iki cihan bağı denir yolu sağlam tutanın
yolunda destek verenin desteği ile el verenin eli ile kolu ile köprüsünden geçenlerin ile derin bağ bozulmayacak olan ile bet kalıcı bağdır, Ali ile Muhammedîn bağı birdir, Yumuşaklık ve hoşgörü ile örnekler vermiştir, insanlar arasında savaşların olmasını istememiş insanların kaynaşmasını yakınlaşmasını hakka yakın olmakla şahdamarından yakın kılınmasını istemiştir, iş yerinde iyi davranmayan hoşgörüsü olmayan işini yaptıramaz, çalışanlar birbiri ile zıtlaşırsa erdemliği olmaz yolunda ahiretin bilmeyen evveli ölmeyenler ise azaba gazaba uğramışlardan olur, siyasetin dengeleri bile şiddetle değildir olamaz halkı anlamalı halkın içinde olmalı, yüzsüzse yüzü olmayan, yüzü karadır lanetlenen yolun yezitti çıkandır, su veren verdiğinde yumuşaklık göstermezse suyu veren düşmanlık yaratandır, kerbelada suyu vermeyenden olur sayılır, selamını verdiğinde hoşgörü ile selamına karşılık vermeyen yetmiş iki milleti bilmeyenden sayılır, yetmiş iki millete savaş açmıştan sayılır, insan haklarını eşit kıl, kız oğlan erkek kadın birdir, canlı cansız mahlükat hayvanlarda birdir, haklarını eşit kıl yumuşaklık göster, sınıf böldüm diyenlerin vay haline Vay bölünenlerin birlik olmayanların haline, karısı kocasına, kocası karısın eşleri çocuklarına, devleti devletin büyükleri mevki sahipleri yumuşaklık hoşgörü ile olmak zorundadır, evinde olan kedine köpeğine hayvanına bile yumuşaklık hoşgörü ile karşılayacaksın incitmeyeceksin kırmayacaksın üzmeyeceksin kötü konuşmayacaksın, asla küfür etmeyeceksin, onurunu şerefini zedelemeyeceksin sahipleneceksin,
Kurumun başarıya ulaşması, müdürler ve çalışanlar arasında samimi bir bağın
kurulmasıyla mümkün olur. Bu bağ, çalışanların birbirine destek olmasını sağlamalıdır. Başka
hiçbir etken, yumuşaklık ve hoşgörü gibi müdürler ve çalışanlar arasında derin bir bağ
oluşturamaz ve onların uyumunu garantileyemez. Müdürler mülayimlikten başka bir yolla
kendileri ve çalışanlar arasındaki mesafeyi kaldıramazlar, onların kalplerinin derinliklerine
nüfuz edemezler ve onları kendi yanlarına çekemezler. Allah Teala bu mühim noktayı
Peygamberine (s.a.a) hatırlatarak şöyle buyurmuştur: “Allah'ın rahmetiyle onlara karşı
yumuşak davrandın, yoksa kaba ve katı yürekli olsaydın mutlaka yanından ayrılıp
giderlerdi.”34 Emiru’l-Muminin (a.s) yumuşaklık ve hoşgörüyü kendi hükümet ve
yönetiminin temeline oturtmuştu. Çalışanlarına da her zaman toplumun idaresinde ve halkla
ilişkilerde yumuşaklık ve hoşgörü esasını ölçü edinmelerini ve mümkün olduğunca sert
davranmaktan kaçınmalarını tavsiye ediyordu. Çalışanlarından birine yazdığı bir mektupta
şöyle buyuruyor: “Yumuşak davranmanın daha iyi olduğu yerde yumuşak davran ama sert
davranılmadığında işlerin ilerlemediği yerde sert davran. (Tevazu) Kolunu kanadını halkın
üzerine ger ve güler yüzle karşılarına çık. Onlara yumuşak huylu davranmayı adet
edin.”35İmam Ali’nin (a.s) yönetim anlayışında yumuşaklık ve hoşgörünün özel bir konumu
vardır. Öyle ki sert davranmanın gerektiği durumlarda bile yumuşaklık ve hoşgörüye teveccüh
edilmesini zaruri görmüş ve böyle durumlarda bile hoşgörüden gaflet edilmemesi gerektiğini
tembihlemiştir. İmam aynı çalışanına şöyle buyurmuştur: “Sertliği ve şiddeti, biraz
yumuşaklık ve müsamahayla karıştır.”36Yumuşaklık ve hoşgörü, kurum müdürleri ve
çalışanları arasında sağlam bir bağ ve derin bir dostluk kurulmasını sağlamaktadır. Böyle bir
durumda çalışanlar, müdürlerle samimi bir işbirliğine girmekte ve bu yolla kurumun
hedeflerinin gerçekleşmesini sağlamaktadırlar. Müdürlerin, kurumun hedeflerine ulaşmak için
çalışanları kendileriyle işbirliğine teşvik etmeleri, yumuşaklık ve hoşgörü siyasetini
benimsemeleri zaruridir. Kurumun başarısını garantilemek ve hedeflerini gerçekleştirmek için
işlerini merhamet ve yumuşaklık üzerine kurmalıdırlar. Müdürler, çalışanlarla samimi
ilişkilerin kurulduğu, muhabbet temeline dayalı bir siyaset uygulayarak onların kalplerine
nüfuz etmeyi başarabilirler. Bu onların, müdürün beklentilerine ve isteklerine daha iyi cevap
verebilmelerini sağlar. Aynı şekilde yumuşaklık ve muhabbet üslubunun seçilmesi,
muhalefetin ve gerilimin önünü alır ve var olan muhalefeti ve gerilimi de azaltır. İmam Ali
(a.s) muhabbet ve yumuşaklığın zaruretini Malik’e hatırlatarak şöyle buyuruyor: “Reayaya
karşı kalbini rahmet, muhabbet ve lütuf ile doldur. Vahşi bir hayvan gibi olup da onları
yemeyi ganimet sayma.”37
Çalışanların malî ihtiyaçlarının temini
Her imkân sunmalı, zaman zaman imkânlar daralmış olsa da ihtiyaçlar giderler çok olsa bile biraz kısıtlamalar ile sunulmalı verilmeli, asla kâfi değildir, hakların önüne geçilmesi hakların gasp edilmesine karşı çıkılmalıdır gelişmesiyle çalışanların güçlerine birlik katmasıyla korunması ile iş yerlerin iş dengelerin mekanizma çarkı sistemi ezmek yerine faydaları olmalıdır doğacak ihtiyaçları karşılamakla, geçmişte karşılanmamış olan ihtiyaçlar yâda kesilmiş olan imkânlar yeniden açılmalı yeniden kazanıma dönüştürülmeli hakları verilmeli, çalışanlara kovmama işten atılmama temini verilmelidir, yolun sürenlerde böyle bir temini verilmiştir üstünlük derecesi sağlayanların her temini vardır, karşılığında ise zaferidir, Allah yolunda olanları yoluna sahip çıkması ile imkân tavsiye etmekle hedeflerine ulaşması gücünü sağlamaktır ayrımcılığı yok etmektir ayrı gayrı yol olamaz bölme parçalama fesatlık kötü nefsin tohumları ekilemez, evinden ayrılan evine döneceği zamanı iyi bilmelidir evinde olanı ailesini kötü duruma
34 Âl-i İmran/159. 35 Nehcu’l-Belağa, 46. Mektup. 36 A.g.e. 37 A.g.e., 53. Mektup.
düşürmemektir maddi manevi desteğini kesmemelidir, bir işyerimde çalışanın kötü durumlarda işinin iyi gitmemesi sebebiyle de olsa çalışanını koruması ailesini koruması altında yapılacak olan anlaşmalar çalışanı işe bağlamak ailesini kötü duruma düşürmemektir, yolunda olanlarda yoluna kazanmak yolundan etmemektir, eğitim alanların ihtiyaçlarını, irşat olanların ihtiyaçlarını dergâha teslim olanların yetişen dervişlerin ihtiyaçlarını karşılamaktır, asla kendi menfaatine göre olmamalıdır, asla devletin haksızlık menfaatleri üzerine olmamalıdır, her faildeler halkın geleceği üzerine yatırımları olmalıdır, maddi manevi gücü ile sahip çekilmelidir, çalışanların emek verenlerin haysiyetini şerefini korumaktır, tehlikeye düşürmemektir, çocuk hakları vardır insan hakları vardır ve hayvan hakları vardır tehlikeye düşürmemektir korumaktır, iş yerinden görevlendirilenler görevlerini yanlış yapamazlar işine ihanet edemezler, ayrı kazanç sağlayamazlar haram alamazlar rüşvet ve yolsuzluklara karışamazlar başkalarının malına mülküne parasına puluna el koyamazlar kendi zimmetine geçiremezler, güveni sarsar adaletini sarsar, işçinin de güvenin sarsılmaması için işine bağlılığı yoluna bağlılığıdır, hak edilmeyeni istememektir, kendi zimmetine hak etmediğini geçirmemektir, yolundan sapmalar yoluna ihanettir bırakılan emanete ihanettir, yeterli maaş alan isyan etmez, hakkını alanda isyan etmez hakkın verende yeterli isyan etmez, rızalığını kazanmaktır işverenin iş alanın çalışanın, işletmenin, her kul haktan yolunda rızalığını almaktır şerefince yaşayabilmesi hakka şerefli yürüyebilmesi içindir,
Kurumlar, çalışanların hizmetleri karşısında maaş ve bazı imkânlar sunarlar. Eğer
kurum, çalışanlarına yeteri kadar maaş verir ve maddi ihtiyaçlarını temin ederse, çalışanlar da
daha iyi bir motivasyon ve ruhiyeyle çalışırlar. Doğal olarak da kurumun planladığı
hedeflerine ulaşması için çaba sarf ederler. İmam Ali’ye (a.s) göre çalışanların kafi miktarda
maaş almaları gerekir. Zira çalışanların münasip bir gelire sahip olması, fesadın önlenmesi ve
ıslah ortamının oluşturulabilmesi için zaruridir. İmam (a.s), Malik Eşter’e yazdığı
ahitnamenin paragraflarından birinde şöyle buyuruyor: “Ve onlara (idarecilere) bolca rızık
(maaş) ver.”38İdarecilerin uygun ve yeterli miktarda maaş ve imkâna sahip olması, hem
çalışanlar hem de kurum için güzel ve olumlu etkileri ve de birçok faydaları ardından
getirecektir. Nitekim İmam, idarecilerin maaşının artırılmasını tavsiye ettikten sonra bunun
bazı faydalarını hatırlatarak şöyle buyurmaktadır: “İşte bu (iş) onları, kendilerini ıslah etmeye
teşvik eder, ellerinin altındaki mallara el uzatma ihtiyacı duymazlar ve senin fermanını kabul
etmez veya emanete hıyanet ederlerse de üzerlerine bir hüccettir.”39İmam Ali (a.s)
ahitnamenin bu bölümünde çalışanlara uygun maaş ödenmesi için üç genel sebebe dikkat
çekiyor: 1- İdareci yeterli miktarda maaş alırsa ve bununla yaşamını sürdürebilirse kendisini
ıslah etmekle uğraşabilir. Elbette bu da kendisinin ve kurumun menfaatine olacaktır. Zira
kendisini düzelten bir çalışan diğerlerinden daha iyi ve daha çok çalışır ve atandığı görevleri
layıkıyla yerine getirir. 2- Yeterli miktarda maaşın ödenmesi, çalışanın rüşvet, zimmete para
geçirme veya hırsızlık gibi mali fesatlara bulaşmamasını sağlar. Zira bu tür sapmalar
çoğunlukla maddi baskılardan ve kişinin yaşamını sürdürecek bütçeye sahip olmamasından
kaynaklanır. Bu bütçe sağlanırsa kimse haysiyetini ve şerefini, ihtiyacı olmayan bir şey için
38 A.g.e. 39 A.g.e.
tehlikeye atmaya yanaşmayacaktır. 3- Çalışanların mali ihtiyaçları giderilirse müdürlerin ve
mesullerin ellerinde ihlallere karşı koymak için kesin ve yeterli delilleri olacaktır. Çalışanlar
hiçbir şekilde ihlal, gevşeklik veya muhalefet için bir bahane bulamayacaklardır.
Çalışanlarla dertleşme ve onlarla ilgilenme
Koltuğa oturan koltuk meraklısı olan taht meraklısı dünyaya belini bağlayan
yolun yezidine lanet okunur, hangi mevkide hangi rütbede olursan ol evvel insan olmak ihsanı kâmil olmak, halkın içinde olmak halkın görüşünü almak adaleti korumak, adaletsizliğe yol açmamak, taliplerini ziyaret etmek soruşturmak darın durdurmak arındırmak pak kıldırmak, hakkın katında ol rızalığın şehrinde mutlu razı, rızalığını verdirmek, yüzleri kızartacak olan her şeyden sakınmak, kötüye yol izin vermemek, Allah yolunda olmakla yoluna devam etmesini beklemek dilemek, işinde ekmeğinde alın terinde ülkesinde mevkiinde postunda iyi olmasını sağlamak, adaletli olmasını sağlamak adaletsiz olanın karşısın da durmak adaletsizliğini savunmamak, adaletsizliğine karşı önlemler almak, mücadele vermek, isyan ederken kanla değil zulümle değil savaşmakla değil evvel barışçıl yolları aramaktır evvel sorunları çözecek yöntemle birliği baş vurmaktır, evvel atılacak her türlü kötü adımlardan kötü örneklerden kötü hedeflerden varılması istenmeyen adaletsizliklerden çekinmektir, inisiyatifini her zaman insanlık uğuruna koymaktır, kurumlar idarelerin çalışmalarını bilmektir görmektir değerlendirmektir ilerlemesinden olmaktır, gülmesini sağlamak gözlerinden yaş akıtılmasına izin vermemektir, çözümün her alanında halletmesi gereken yardımını esirgemeden yapmalıdır, tüm etkinlikler ile kampanyalar ile dayanışmalar ile yanlışlığı önlemek çözümler aramak şüpheleri kaldırmak, yanlış ilişkilere izin vermemek, ezici kırıcı gönül kırıcı olmamak gönül inciten olmamak, her devasına hakkında gelmek, yapamadığı çözemediği geliştiremediği her durumlarda çözüm arayışını geliştirmeli paketler açmalı projeler üretmeli, hem kendini dinleyen hem dinletilen olmalı hem yanlışından dönen, hem de yanlıştan dönülen olmalıdır, anne baba bağı gibi, dostluk bağı iş hayatın bağı yaşamın bağı bütünleştirilmelidir, düşünür fikri maddeler korunmalıdır zedelenmemelidir, sorunlara karşı sıkıntılar aşılmalıdır, böylelikle güveni arttırmak, dostunum dediğinde arkadan hançerleyen olmadığını ispatlamaktır, dostum dediğinde bir anne baba gibi bir tanrı gibi yakınlığı ile dertleşmek görüşmek aralarını bulmak birim gücünü artırmak ilim kapısından girmekle vazifelerin değerini bilmek kitabın bütünlüğü ile bırakılanın bütünlüğünü bilmek, her insanın bir kredisi vardır kredisini düşürmemelidir, iş vereninde işçiye bir kredisi olmalıdır güveni olmalıdır, yolunda güveni bütünleştiği kitabıdır bırakılan emanetleridir, insani görevlerini yerine getirmek, gevşetilmeden tembelleştirilmeden getirmektir, yolları tıkayan olmayan engeller koyan olmadan insani suç işlemeden, ilgili alanında ilgilerin duyarlılığını var etmek, atılımlarını beklemek bilgilerinden yararlanmak görüşlerini düşüncelerini savunmaların izin vermek, her ne fikirden görüşten ideolojiden olsa bile dinlemek savaş açmamak, ekmeğine son vermemek saygılı olmak hoşgörülü olmak, zalim dahi olsa Allahın yargılayacağını bilmek yargılamaya kalkışmamak, sicil işlememesine karşı çıkmak siciliz beklemek, suç teşkil edecek her konumdan uzak tutmak, yolsuzluğa rüşvet yol açacak her şeyden uzak tutmak izin vermemek, görevinde ister müdür olsun ister pir olsun ister talip olsun ister başbakan veya cumhurbaşkanı insan olmasını ülkesine devletine faydalı olacağına faydalı işler yapacağına her yapacağı işlerin gelişmelerin ahiretine yarar vereceğine güvence vermek, onurun şerefin satmadan lekelemeden,
Kurumların ve müesseselerin çalışanları, diğer insanlar gibi günlük hayatlarında
sorunlarla ve sıkıntılarla karşılaşacaklardır. Bunlardan bazılarının halledilebilmesi,
başkalarının fikrî ve maddî yardımını gerektirir. Şüphesiz bu gibi durumlarda kurumun ve
müdürlerinin sorunlarına ortak ve bunların çözümüne yardımcı olmalarını beklerler. Bununla
beraber bazen müdürlerin, çalışanlarıyla dertleşerek sorunlarını halletmelerine yardım
etmelerini gerektiren şartlar oluşur. Çalışanların meseleleriyle ilgilenmek ve onlarla
dertleşmek, ruhiyeleri üzerinde şaşırtıcı etkiler bırakır ve kurumun hedeflerine ulaşması için
çalışma şevkleri artar. Çalışanlar, kurum müdürlerinin kendi zahmet ve çabalarının değerini
bildiğini ve sorunlarına-sıkıntılarına ortak olduklarını hissettiklerinde daha bir canla başla
kurum için çalışırlar. Kurumun hedef ve görevlerini yerine getirmek için maksimum düzeyde
çaba gösterirler. İmam Ali (a.s) Malik Eşter’in dikkatini bu konuya çekerek şöyle buyuruyor:
“Onların işleriyle, aynı anne ve babanın kendi evlatlarıyla ilgilendikleri gibi ilgilen.”40
İmam, ahitnamenin bu bölümünde Malik’e aynı anne-babaların kendi evlatlarıyla dertleştiği
ve işleriyle ilgilendiği gibi çalışanlarıyla ilgilenmesini ve onlarla dertleşmesini emrediyor.
Çünkü müdür kendi çalışanlarına ilgi göstermez ve onlarla dertleşmezse, onlar da
motivasyonlarını kaybeder ve vazifelerini yerine getirmek için çalışmaktan soğurlar.
Çalışanlarla doğrudan irtibat
Gerektiği an görevini bilmesi, görevinin uzatılması, görevinin tamamlanması, memnuniyetin göstermesi, iş güvencesini sağlaması, iş vereninde isçiye doğrudan ayrımlaşmaması, elini çekmeden yapmış olduğu iyiliğin altından boş çıkmaması, işçi ile iş verenin dengeleri korumada sağlaması birbirine zararda bulunmaması, bulunacak zararlardan kaçınılması, iş teklifin sonuçlarında yapılmadık işlerin konuşulması bilgi sahip edilmesi, yönlenmesi yönlendirilmesi, her zaman doğru güvenli itibarini kesmeden yollara engel koymadan arayanda mesafe koyulmamalıdır, her caba göstermesi olağan üstünlüğünü sergilemesi demektir katkıda bulunması, yolun alanlarda böyledir pirin talibine kavuşması görevini vermesi, talibinde görevini bilmesi, pirinde vereceği görevin ağır olmaması, gerektiği an ağır olsa bile desteğini çekmeden yardımda bulunmasıdır, ister bir mevkii sahibi olun veya rütbe sahibi fark etmez, insanlık adına irtibatı kesmemek, bulunduğunuz göreve karşı ihanet etmeden karşı gelmeden hoş olmayandan uzak durmak nefsin iradesine düşmemek, ilmi vasiyetin, ilmi tercihlerin irşadın verenin icazetin verenin alanında doğru tamamlamasıdır, halka hakka olmalıdır, uzak tutumlardan kaçınılmalıdır, evvel yol hedeflerini belirlemek emri yerine getirmektir, gerektiği an emir yücede olsa yerine gelmesidir, irtibat olarak karakterinizi olumsuz hale kötü hale düşürmeyen, karakterinizi sözleriniz ile yolunuz ile içiniz dişiniz bir iman etmekle ikrarından uzaklaşmadan yüzlerin kızartıcı işlerde bulunmadan hiç bir zaman, kötüye fırsat vermemektir, yolun yezitti olmamaktır, irtibatta müddet çok önemlidir zamanında gerekmesi yapılması olandan kaçınılmaz, eğer erteleme olacaksa asla ertelemenin gizlenmesi olmamalıdır, her şüphe duyulandan sezilenden uzak olmalıdır ayrı bir yol çizgisinde olmadan birleştirici olmaktır, iri diri kılan olmaktır, yine de her görüşleri incelemek, müddet içinde değerlendirmek sıkıntıları aşabilmektir asla
40 A.g.e.
bırakacak zararları taşımamaktır, her neticeler görüşme olsun kapalı kapılar ardında olsun veya gizliliği titizliği korunma altında olsun yinele asla toplumdan halktan uzaklaşmamaktır, hakka halka karşı en küçük bir kötü niyette bulunmamalıdır, her iki tarafında çalışmalarına imkân vermek imkân tanımak kurum olsun kurulumlar olsun idareler olsun hep birbiri ile itibari içinde olmalıdır itibarini bozmamalıdır makbul olmayacaktan geri durmaktır, çarkı sağlam tutmaktır tutulan çarkında sağlam dönmesini istemektir arzulamaktır,
Müdür, haftalık veya günlük vaktinin bir bölümünü astlarıyla doğrudan irtibat kurmaya
ayırırsa iki büyük faydasını görür: 1- Müdür bu yolla astlarının ihtiyaçlarından, sorunlarından
ve sıkıntılarından haberdar olur ve gücü yettiğince bunları halletmeye çalışır. Bu vesileyle
çalışanların ruhiyesi daha fazla çaba gösterme yönünde takviye olur. 2- Çalışanların
sorunlarıyla aşina olmaya ilaveten, müdür bu vesileyle kurumun sorunlarından da haberdar
olur. Bunları çözmek için girişimde bulunması da kurumun başarısını ve ilerlemesini
garantiler. Müdürün çalışanlarla doğrudan irtibat kurması, kurumun ve çalışanların
sorunlarının giderilmesinde işe yaradığı ve kurumun ilerlemesine katkı sağladığı gibi,
müdürün çalışanlarla irtibat kurmayarak ayrı düşmesi de pek hoş olmayan sonuçlar doğurur.
Müdürlerin çalışanlarından ayrı düşmesi, çalışanların ve kurumun vaziyetinden habersiz
kalmasına sebep olur. Neticede bildirdikleri görüşler veya aldıkları kararlar gerekli itibarı ve
dikkati taşımaz. Çünkü esasen onların gerçeklerinden habersiz olarak alınan kararlar akıllıca
ve makbul olmayacaktır. Yol, hedeflerden sapmaya daha müsait olacaktır. İmam Ali (a.s)
Malik Eşter’e halkla doğrudan irtibat kurmasını, sözlerine ve görüşlerine yakından kulak
vermesini ve onlardan uzaklaşmaktan sakınmasını emretmiştir. İmam şöyle buyuruyor:
“Sakın ola uzun bir müddet için kendini halktan uzak tutmayasın!”41
Adalet
Adalet her yerde olmalıdır adaletin olmadığı hiç bir yer olmamalıdır kabul edilmemelidir, yolun erleri pirleri nebileri resulü bile adaletli olan ol hidayetinden şaşmayın dönmeyin emretmiştir, yaratan Allah bile adaletli olmamızı istemiştir, üstün olmamız için doğru olmamız iman sahibi olmamız ikrarımızı hak bilmemizle bırakılan emanetini taşımamız olmasıdır, adalet, geliştirilir delinemez, adalet elinden alınamaz özgürlüklerin yolu kapanamaz modern kölelik yaratılamaz, yolun yezidine asla yer verilemez, adalet ilahi adaletin varlığı bütünlüğü iledir, doğrudan dönmeyen hakkın tecelli etmesi ile ol hakkin sıfatlarını bilmesi ile varlığından ayrılmaması iledir, iyi düşünmek iyi fikir elde etmek mantık ile çözmek, yanlış hükmedenin adaletsizin yanında yerini almamaktır, doğru karar mercileri ise evliyalar enbiyalar hak erenleri pirleridir, yolunda iri diri olanlardır doğru karar almalarında zorlanmazlar kitabın hükmüne göre karar alırlar bırakılan emanetlerdendir, adaletin hükmü imamların imamet postunda olanın belden yoldan gelenin evladı kerbelanın kararını verdiği postta oturtturduğu bizdensin dediği adalet üstünlüğünü taşır, iyi amelinden geçmez, nefsine tapmaz,
41 A.g.e.
yolun yezidine bağlanmaz, hangi siyaset hangi din adamı olursa olsun adaletli değil ise uyarmaktır, yoluna bağlanmamaktır dönen çarkında olmamaktır, kan döken eli kanlı olanlar yolun yezitti olanlar çıkanlar asla adalet sahibi olamazlar, Aliyi evladını sevmeyen sevdirmeyenler asla adalet sahihi olamazlar, lanet halkasında olanlar ikrar bilmeyen inkâr toplulukları yetmiş iki milleti bir görmeyen hoş görülmeyen adaletten yana olamaz, adalet hakkı halkı görmesi gözetmesi iledir haklı ile hâksizin ezen ile ezilenin sömüren ile sömürülenin kan döken ile canını verenlerin farkına varmak iledir adalet, adalet mahkemeleri vardır ayını cem evlerindedir, adaletsizler giremez düşkün ilan edilir, eline diline beline sahip olmayanlar ceme alınamaz, adalet sahibinden olmadığı tespit edilir, adalet diye dini dili ırkı mezhebi ayırmak değildir renkleri ayırmak değildir karşı çıkmaktır, adalet eşit görmek eşit hakların savunmak birinin diğerinden üstün olmadığını herkesin üstünlük sağladığını göstermektir bildirmektir, adalet sosyal adaletin sosyal güvencenin adalet sosyal gelişimin düzeylerinin dengesini sağlar hak hukuk devlet mekanizmalarını işletir, doğru sağlar, ona da diğer bir isimle demokrasi denir, adalet hak Muhammed Alinin adaletidir zülfükarın adaletidir zülfü karın biçtiği zalimdir eli kanlıdır yolun yezit inden olandır canı cehenneme gitmiş olan gidecek olandır,
Adalet, Allah Teala’nın sıfatlarından biridir. İlahi peygamberler ve evliya, onun doğru
sözlü davetçileridirler ve halkı adaleti sağlamaya davet etmişlerdir. Değerli İslam Peygamberi
(s.a.a) de diğer peygamberler gibi toplumda adaleti sağlamak için Allah Teala tarafından
görevlendirilmiştir. Allah Teala adaleti her şeyden daha çok takvaya yakın görmüş ve bütün
dindarları ve müminleri, kendilerinin ve yakınlarının zararına olsa bile adaleti ve insafı
canlandırmaya davet etmiştir. Allah Teala toplumun ileri gelenlerinin ve karar mercilerinin
adaletli olmasını sever. Allah’ın mahbubu olan kimsenin ise ruhuna ilahi inayet şelalesi akar
ve Allah’ın sıfatları varlığında tecelli eder. İmam Ali’nin (a.s) seçkin özelliklerinden biri
adalet idi. O, bütün işlerinde, hatta en basit ve küçük olanlarında bile adaleti dikkate alırdı.
Adalet Hz. Ali’nin (a.s) bütün varlığını kaplamıştı; düşüncesinden, sözünden, amelinden,
hükümetinden ve yönetiminden, yargısına, halkçılığına, ailevi ve içtimai bağlarına kadar.
İmam’ın (a.s) adaleti o kadar dakik ve derindi ki şöyle buyuruyordu: “Allah'a yemin ederim
ki, karıncanın ağzındaki arpanın kabuğunu alarak Allah'a isyan etmem karşılığında bana yedi
iklimin altındakileri verseler yine de yapmam.”42 İmam Ali (a.s) bunlara ilaveten kendisi
yönetimin ve hükümetin heralanında adaleti uyguluyordu. Çalışanlarına da bunu tavsiye ve
tembih ediyordu. Malik Eşter’e yazdığı ahitnamenin bazı bölümlerinde, ona adalete riayet
etmesini emrederek şöyle buyurmuştur: “Senin yanında işlerin en sevgilisi (güzeli) hak
hususunda en mutedili ve adalet hususunda en kapsamlısı olsun.”43
İtidal
42 A.g.e., 224. Hutbe. 43 A.g.e., 53. Mektup.
İnsanlığa yol almak, iyi, ileriyi bilenlerin görenlerin sağlaması iledir, yeri göğü deryayı nezdinde görenlerin enel-hak diyenlerin hedeflerinde olmasıdır menziline ermeyen dini gelişmelerde yaşanacak olumsuzluklar, yol alanın değil, yolunu sürmeyenlerin olmasındandır, yolunu sürmeyenlerin görevlendirilmesi ile İslam’ın yaşanmamasıdır İslam’a bağlılığın terk edilmesi iledir, bu hususlarda çok büyük önlemler almaktır baştan yönetimleri değiştirmek kurumları birimleri direğini dört direğini iman ile sağlamaktır eğer bir direği eksik olursa çatısı olmaz tutmaz, her direğin bir eşit olması halinde doğruluğu kavuşulur, Ali birliğinde yolunda menziline erilir, hak Muhammed Ali’nin hükmüne uymakla adaletli olmakla asla bir an bile adaletinden çıkmamaktır doğruya güzele esasen dayanan aklı bari dengeler ile düşünce fikir ile birliğini korunumun akıl ile çözmektir bilgilerinde şart koşulan ise ileriye dönük iyi planlamanın sonradan aşamasına girmekledir, eğer doğrular ile bir olunmazsa doğru adım atılamaz bir yere varılamaz, Ali Aba birliğinde yanlıştan olanlar idare edilemez, yolun yezitti sayılır, yoluna ulaştırmayan, turnayı kılavuz olamaz, rehberliğin bilmeyen mürşidine talibi mürşidine hazırlayamaz, mürebbinin kendini bilmemesi cahil olması rehberinde cahil olması cahili yoldan terk ettiren olur, pirine ulaştıran makam ise talibi iyi yetiştirmektir, irşat olmayan bağlı kılınmayan halka hakka yönetimler iktidarlar adaletsiz olur bu model asla adalet diye yutturulamaz, değişik model arayaşı da olsa değişik projelerde olsa hamle yapmakla yapılan hamlede meclisi cahil olanlar yolun birliğine eremezler, itidal asri olmamak, aşırıda ayrı gaye olmamak, ilimde dik başlı alnı açık olmakla sağlayan ölçüler denir asla ılımlılık kabul edilemez, manada ise bir cay sıcak içilir soğu içilemez, ılımlılık budur, ortamın ılımlılığı ise cahil devreye denir adaletten olmayanıdır, manda ise ifrat veya tefrite düşmemek, eski dil ile vasat derece olmak denir ol anlamı ise dayana bilen dereceden daha fazla taşkın demektir, taşkın olması asri bozar, gelişimi bozar nihai noktaya erdiremez, önemini kaybeder, gerektiği an öteye gidilmez gidilmesi tıkanmıştır, dikkat edilecek hususlar ise, Ali Abanın ışığında aydınlığında olmak bağlı kalmakla bağlılığın sürenlerin ışığında aydınlığında olmaktır ol derecede üstün derecedir, insani derecesi hani kâmil eder ihsanı kâmili mürşit eder, aşk ile
İtidal, özellikle yönetim ve kurumsal birimlerin yönlendirilmesi hususunda önemli
konulardan biridir. İfrat ve tefritten sakınma konusuna dikkat edilmezse kurum iyi bir şekilde
idare edilemez ve önceden belirlenmiş hedeflerine doğru yol alamaz. İslam dininin
programları, önemli bir esas olan itidale dayalıdır. Bu esası dikkate almayan, aşırılık veya
alakasızlığın her türlüsünden sakınmayan hiçbir program istenilen neticeyi sağlamayacaktır.
İmam Ali’nin (a.s) yönetim ve hükümet modeliyle ilgili siyerinin genel olarak incelenmesi,
yaşamının tüm merhalelerinde, özellikle İslam toplumunun yönetiminde itidal esasına bağlı
kaldığını ve kesinlikle ifrat-tefritten uzak durduğunu göstermektedir. İlaveten çalışanlarına da
işlerini itidal esasına uyarak yapmalarını, asla ifrat-tefrit vadisine yönelmemelerini
tembihliyordu. Esasen itidal konusu aklî bir konudur. Akıl, işleri yapmanın en iyi yolunun
itidal olduğu, ifrat ve tefrit yoluyla asla işlerin düzene sokulamayacağı ve hedeflere
ulaşılamayacağı yargısına varmaktadır. Bu esasa göre İmam Ali (a.s) bir taraftan itidali
tavsiye etmiş ve şöyle buyurmuştur: “İşlerde mutedil ol.”44 Diğer taraftan da ifrat ve tefriti
44 Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Kelem, 6116. Hadis.
cahilliğin bir göstergesi saymış ve şöyle buyurmuştur: “Cahili ancak ya ifrat ya da tefrit
yaparken görebilirsin.”45
İkinci Bölüm: Planlama
Planlamanın tanımı
Bir iş yapıyorsanız bir temel atılırken iyi bağlamak temelleri iyi direğini atmak iyi çatısını atmak, her çivisine kadar bilirkişilerin usta kişilerin ilim görmüş mevkisin bilenler tarafından denetlenmesi kontrol edilmesi hataların düzetilmesi, en küçük hataya bile izin verilmemesi, sağlamlığında ulaşılacak sonuçlar ise orada oturacak olanların yaşamıdır, bir anda binanın çökmemesidir, kayıplar verilmemesidir, verilecek en küçük bir zarardan kaçınılmalıdır, bu planlamalar ise iyi iş yapmanın kaliteli iş yapmanın kaliteli yetişmenin imkan sahip olmanın titizlik ile yerine getirmenin esaslarına dayanır alın teri dökmekle başarıya ulaşılabileceğini sağlar, planlama devresinde ise yapılmadık bir şeyi bir temeli iyi planlamak bir ev yapacaksanız onca emeği boşa harcamamaktır dere yerlerine ev yapılamaz toprağın kaydığı yerlere ev yapılamaz deprem fay hatların bulunduğu yere ev yapılamaz temel atılamaz, planlama bölümünde ise gelmeden gelecek doğacak zararları bilmektir, ey gelecek doğacak karları bilmektir maddi manevi gelişimi iyi bilmektir, insani hizmetleri ile zamanında yardım etmektir, ev isteyene evine girmesini istemektir, ev isteyene evin yapılacak diye yıllarca aldatılması değildir yollarca yapılacak diye bekleme projesine alınmamalıdır iyi planlama olmadık zararı olacak faydaları bilmektir, bir köprü yaparken bile, karar alırken verirken iyi değerlendirmektir bilim kişilerinin raporunu okumak değerlendirmektir ciddiyetini bilmektir, gereksinimi bilmek değerlendirmektir, gereksinmenin olmadığı mecbur olmadığı mecburi koşulmadığı bir yere kimsenin geçmediği geçemeyeceği bir yere ne köprü kurabilirsiniz nede bir ev, açacak zararların ne halka nede halkın devlete nede devletin halkına zararı olmalıdır, bir iş yerinde ise işlerin anlaşması iş verenlerin iş kurumların anlaşması iş dünyasında gelişmenin artması ile ihtiyaçların gereksinimi bilmektir değerlendirmektir olacak zararlardan kaçınılmaktır, siyasi dini konularda ise asla adaletsiz davranmamaktır kötü oluşumlara izin vermemektir, kurumlarda idarelerde ise stratejik değerler oluşmalar ulaşımlar vardır yolları vardır süreci vardır değerlendirmek bilmektir, planlama zamansız yapıldığında zarar getirir, gelişmiş ülkelerde ise planlama yapılırken on yıl yirmi yıl veya elli yıl ilerisini görüşte değerlendirip planlamalar yapılmıştır, örnek yollar kanununda diş ülkelerde gelişmedik sokaklarda yüksek binaların olduğu yerlerde alanlarda iki yol yapılmıştır bir gidiş birde geliş, ama bu iki yoldan hariç çok geniş yer alanda boş bırakılmıştır ileri dönük gelişimde nüfusun patlaması ile yolların daralmadan, boş bırakılan alanın yola katılması ile dört olma yolu seçimimi yapılmıştır iki gidiş iki geliş, bunlardan hariç motosiklet bisiklet yolu yaya yolu da eklenmiştir ve taşıtların park etmesi içinde ayrı yol bırakılmıştır proje çizilirken, planlama yapılırken zaman ötesini iyi görmektir, yolda yol ile planlama derken bırakılan emanete sahip çıkanların çıkacak olanların yöntemlerimde vardır neler yapılır neler yapılmalıdır neler yapılacaktır planlamalar ile bilinir çözülür, kültürel değerlerin korunması aşılanması adaletin
45 Nehcu’l-Belağa, 70. Hikmet.
korunması aşılanması halkını hakki sevmesi Ali evladını sevmesi iledir planlama geniş aralıksızdır, planlama hem bir ülke için geçerlidir hem de diğer ülkeler içindir, örnek turizm işletmesinde yüksek derecede turist bekleyemezsiniz gelmeleri için gereksinmeleri bilmektir boşlukları doldurmaktır hazırlıklı olmaktır gelecek turistlere hizmetin sağlanması için imkânların verilmesidir tanınmasıdır, otellerin yapılması gibide bir ülkeye yatırımı istendiği gibide açacak zararlardan korumaktır, adaletli olmaktır ister halkına ister dünya halkına hepsinde birdir eşit olduğunu bilmektir,
Planlama, bir köprü gibi bugünü geleceğe bağlamaktadır. Herkes planlama yaparak,
hedef belirleyerek ve bu hedefe ulaşma yollarını öngörerek doğru bir yöne hareket edebilir ve
gereken başarıya ulaşabilir. Planlama, kurumların temel esaslarındandır. Kurumların
varlıklarını sürdürebilmeleri ve amaçladıkları sonuçlara ulaşabilmeleri, bir planlamaları
olmadan mümkün değildir. Kurumda planlamanın olmaması, kurumun başarısızlığını ve
üstlendikleri görevleri layıkıyla yapamamalarını beraberinde getirir. Yönetim alanındaki
yazarların ve uzmanların her biri, planlamayla ilgili kendilerine has tanımlamalar
yapmışlardır. Yönetim alanının meşhur uzmanlarından biri olanPeter Drucker46, planlamayı
şöyle tanımlamaktadır: Planlama, geleceğe dair edinilmesi mümkün olan en iyi bilgilerle
stratejik kararların alınması sürecidir. Planlama, bu kararların yerine getirilmesi için yapılacak
çalışmaların düzenlenmesi ve elde edilen sonuçların beklenenlerle karşılaştırılarak
değerlendirilmesi yoluyla tüm bu sürecin okunmasıdır.47 James Stoner48, Edward Freeman49
ve yönetim konusunda uzman diğer iki kişi de planlamayı şöyle tanımlamaktadır: Planlama,
hedeflerin ve bu hedeflere ulaşma yollarının belirlenmesi sürecidir. Cyril Hudson’a50 göre
planlama, gelecekte muayyen bir zaman diliminde ve belli bir bütçe ile belirlenmiş sonuçları
garantileyen operasyonların yapılması için yollar bulunmasıdır.51 Bu tanımların ve
planlamayla ilgili sunulan diğer tanımların tahliliyle iki önemli neticeye varılabilir: İlki,
planlamanın iki temel esası olduğudur; hedefin belirlenmesi ve hedefe ulaştıracak yolların
öngörülmesi. İkincisi, planlamada her zaman şu iki önemli noktanın dikkate alınması
gerektiğidir; belli bir zaman dönemi belirlemek ve belli bir bütçeye sahip olmak. Bununla
beraber planlamayı muhtasar ve genel bir ibareyle şöyle tanımlayabiliriz: Planlama, belli bir
zaman diliminde ve belli bir bütçeyle gerçekleştirilecek olan hedeflerin belirlenmesi ve bu
hedeflere ulaşma yollarının öngörülmesidir.
Planlamanın önemi ve zarureti
Planlamada uzlaşma uyuşma önemi ciddiyeti korur, kültürün hâkimiyeti,
adaletin hâkimiyeti, anlaşmaların korunması, geleneğin korunması, her insani bakışın değerlerin ölçülerine zarar getirmeden korunması, düşünür fikir edinmek
46 Practice, s. 57. 47 Drucker, Peter, Management Theory. 48 Stoner, James. 49 Freeman, Edward. 50 Hudson, Cyril, Management, s. 186. 51 A.g.e.
ile tanışmak tartışmak ile sebeplerini aramak arada olan sorunları çözmek ile mecburiyet derken zorunluluk sahibi olmakla sakıntılardan uzak durmak zorlayıcı yıprandırıcı maceralı zaruretler memnu olan şeyleri mubah kılar hükmü vardır der, serbestlik tanınırken planlamada yanlışa yol açmaması tecavüze uğratılmaması diğerlerin malına mülküne ihanet edilmemesi, başkalarının kazanmış olduğu haklara el konulmaması, başkalarının zorda darda bırakılmaması isyanda bulunmamasıdır çıkacak olan anlaşmazlıklarda isyanlarda doğacak olan büyük zararlardan veya küçük zararlardan çekinmektir, kazanmış hak etmiş kişilerin değerini vermek bilmek asla başkalarını cezalandırmamaktır, eğer zaruret diğerin muhtaçlık yoksulluk verecekse çaresizlikte bırakacaksa haramı elde etmeye der sebebiyet verir, bu ihtimamlardan, ihtiyariyle, gayr-ı meşru sebeplerle zaruret olmuş der, halifeliklerde şeriat ile yönetimlerde harami helal kılma vardır, yolun yezitti denir bunlar, manada ise bunu yapanlar, manada ise, talâkı vaki olur. Bir cinayet etse, ceza görür ayaklanmadan cinayet işlenmeden, önlenmelidir, hak hukuk ancak bırakılan adalet ile kuran ve ehlibeytimle adalet korunur buyurur, yanlış karar almak celp eder sebep-i teshil olur der darlık olur fukaranın ahkâm-ı der açlık olur susuzluk olur, kat’i bulunan asi olamaz adaleti üstün olamaz, halkın rızası olmaksızın geleceğine ait rızası olmaksızın kimseyi memnun edemez, bunlardan kaçınılmalıdır, manada temiz olmayan elbise giydirilemez, dar olan elbise giydirilemez, Planlamanın önemi ve zarureti, kendisini başkası engellediğinde adalet olamaz başkasının da kendisini engellediğinde adalet olmaz, tehlikeden korkunç korunmak ise işlenmedik işlenecek suçlardan korunmak dostluk derken arkadaşlık derken ihanet edenden korunmak misafir sever vatansever derken hainden korunmaktır, yoluna hain olmamaktır,
Planlama, yönetimin temel esaslarından biri olarak müdürlerin mühim ve hayati
vazifelerinden biridir ve kurumların ilerlemesi, başarısı ve müdürlerin işlevselliği ve etkinliği
üzerinde çok önemli bir role sahiptir. Müdürler her zaman kendilerinin ve kurumlarının
işlevselliğini arttırmak isterler. Şüphesiz onların bu çabaları, planlama konusu olmadan
istenilen sonuca ulaşmayacaktır. Çünkü bir kurumda planlamanın olmaması, doğru ve dakik
planlamaların yapılmaması, kurumun hedeflerinin ve bunlara ulaşma yollarının ve araçlarının
da belirlenmediği anlamına gelmektedir. Kurumun hedefleri ve bu hedeflere ulaşma yolları
belirlenmediğinde de etkinlik ve işlevsellik tahakkuk etmeyecektir. Herhangi bir işe
girişmeden önce planlama yapılması zarureti ve sahip olduğu önem, aklın kabul ettiği bir
gerçektir. Muhtelif yönleri araştırılmadan ve bir planlama yapılmadan girişilen işlerin ise akıl
noksanlığını veya bu büyük ilahi nimetten doğru ve uygun biçimde yararlanılmadığını
gösterdiği ise açıktır. İmam Ali (a.s) planlama konusunun aklî olduğunu tekit ederek şöyle
buyuruyor: “Tedbirden daha akıllıca bir şey yoktur.”52Planlama gibi kişinin akıllı olduğunu
gösteren başka bir şey yoktur. İmam (a.s) bu sözüyle planlamanın, insanın akıllı ve aklının
kâmil olduğunu gösteren en sağlam ve en açık delil olduğunu buyurmaktadır. Değerli
konuşmalarından birinde planlamanın aklî olduğuna değinerek şöyle buyurmuştur: “İsraftan
kaçınmak ve iyi planlama yapmak aklın nişanesidir.”53 Bu önemli konuya dikkat etmemek ve
aklın, bir işe girişmeden önce planlama yapılması gerektiğini söyleyen sesine kulak
52 Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Kelem, 10445. Hadis. 53 A.g.e., 9320. Hadis.
vermemek, kurum için hoş olmayan sonuçlar doğurabilir. Kurumun önemli ve kader
belirleyici işlerinde de bu dikkatsizlik olur ve planlama yapılmazsa, kurumun fiyaskoya, iflasa
ve dağılmaya maruz kalması kaçınılmaz olacaktır. Elbette dikkat edilmelidir ki sadece
planlama yapmak başarılı olunacağı anlamına gelmez. Kurumun başarısını ve ilerlemesini
sağlayacak olan esaslı, mantıklı ve kurumun imkân ve şartları göz önünde bulundurularak
hazırlanmış olan planlamadır. Esaslı ve uygun olmayan planlama, kurumun ilerlemesine
yardımcı olmayacağı gibi, dağılmasına bile sebep olabilir. Emiru’l-Muminin Ali (a.s) bu
önemli noktayı şöyle beyan ediyor: “Tedbirin (planlamanın) kötülüğü (ve uygunsuzluğu)
dağılma sebebidir.”54 Aynı şekilde İmam, tedbirsizliği yok olma sebebi görerek şöyle
buyuruyor: “Tedbiri kötü olan kimse daha çabuk yok olur.”55
Planlamanın etkileri ve faydaları
Geleceğe dönük tespiti arttırmak ile nüfus planlanması, çalışmayana iş sağlamanın planlanması, çalışamaz olanların yardıma muhtar ihtiyaçların giderilmesi sosyal yârdim alanların genişletilmesi, az yârdim ile değil çok kaynakların aktarılması, faydalanabilecek geleceğine dönük planlanma, yaşama ve doğaya çevreye tehdit saçan kötü tehditlerin önlenme planlaması, doğayı çevreyi evreni insan temizliği ile temiz ahlak yapısı ile tutmanın planlanması, gelecek açılacak fırsatların değerlendirilmesi yararlanması zararından korunması planlanması, temel hedeflere ulaşmanın kültürel değerlerin aşılanmasında planlanması, dünyaya geniş alandan pencereden bakmanın planlanması, belirli bir sürecin içinden geçeceğimizin dikkat alınması maddi manevi desteklerin olacağı veya olmasa olmanın yaratmanın sebeplerin planlanması, derin işler derken devletin iktidarın çeteleşmeden, ağa patron devleti olmadan halkçılık devrimcilik laikçilik cumhuriyetin esaslarının korunması planlanması, alevi dergâhların ocakların pirlerin belden yoldan gelenlerin korunması huzur esaslara dayanması, gerçeklerden uzaklaşılmaması şüphelerden asla olmaması nefsine yönlenmemesi halkı hakki bir görmesi gözetlemesi planlanması, ilimin ilim alanlarında genişletilmesi azalmaması irşat kapıların olması icazetlerin alanların dört kapıdan kırk makama ermesi erdirilmesi bunlarda bu planlanmanın içerisindedir, okuyan okutulan kitaplar yararı zararı, yayını basını medyası faydası zararı planlanması, dinin siyasetten ayrılması, siyaset edenlerin dini kirletmemesi yargılama aşamasının planlanması, iç ve diş güvenliğin zarara sokanların hain olanların yolunu terk etmesi eline diline beline sahip olmayanların uzaklaştırılması planlanması, bunlarda içindedir, emeğin hizmetin götürülmesi eşit tutulması, israftan kaçınılması, haramdan kaçınılması, ülke toprakların alanların iyi bilinmesi kullanılması için araştırmanın yapılması, toprakların analiz edilmesi, verimin arttırılması, açlık susuzluk için önlemlerin arttırılması, olmadık oluşacak depremlerin toprak kaymaların önüne geçilmesi izin verilmemesi, hataların olmaması göz yaşların olmaması, olmadık hastalıklardan korunması, dini dili ırkı rengi mezhebi ayıranları bilmek izin vermemek gözetim denetleme altına almak müsaade etmemek, propagandalara izin vermemek, yalan dolan soygun iflah edenlere özü mayası bozuklara izin vermemek, bir birilinde ise ülkelerin zarardan korunması, alınacak önlemler ile ithalat ihracatın yasalar hükümler ile korunması, iç kaynakların korunması, ucuza verilmemesi, dış egemen güçlere teslim
54 A.g.e., 5571. Hadis. 55 A.g.e., 7906. Hadis.
edilmemesi, emperyalizme kucak açılmaması, işgal edilmemesi toprakların vatanın karşı çıkılması, vatandan çekilmesin istenmesidir, ülkenin toprakların peşkeş çekilmesine karşı çekilmesi planlanmalar içerisindedir, meyve sebze tamircilik alanında çiftçilik alanında iş sağların açılması korunması, endüstri ağır sanayinin korunması, yatırımlar yapılması, uçağını trenin tankını her şeyini donatımını kendisi devletin yapabilir hale getirilmesi siyasi güç dengenin korunması alanına girer bunlarda bu planlamalarda gereklidir, verilen vergilerin indirilmesi, faizin korunması, yüksek dış faizın artmaması, para birimini sağlaması, altın birimini ve ona benzer birimleri, borsayı mevduatları, aydalar ücretin denetimi askeri gelirin arttırılması, bunlarda geçerlidir, emin işler ile yapılması planlanması bilirkişiler tarafından denetlenmesi, korunması akıl mantıklı ile planların yaratımına güç birliğin katılımın arttırılması, doğru çizenlerin birlik ile nihai kararların hedeflerin ulaşılmasına zaferlerin kazanılması, yıkımdan çekinmek, bilgisizlikten cahillikten çekinmek, yolun yezidine yer aman vermemek, lanet okunanın eline bırakmamak, her zaman iyi ciddiyetle üzerine gitmek kararlılığını hak kılmak hak katında didarın katında darını bilerek hesabını vermek yanlışlıklara yol açmamak, kötü olmamak israfa uğratmamak,
Planlama, kurumda yönlendirme ve rehberlik rolünü üstlenmenin yanında, kurum
müdürlerine kurumun kaynak ve imkânlarından doğru ve faydalı biçimde yararlanma fırsatını
da vermektedir. Planlama, doğru karar almaları için müdürlere yardımcı olabilir. Fırsatları ve
tehdit unsurlarını zamanında tespit ederek fırsatlardan gerektiği gibi faydalanmalarını ve
tehditlere zamanında karşı koyabilmelerini sağlar. Emiru’l-Muminin Ali (a.s) çeşitli
durumlarda planlamanın faydalarına ve olumlu etkilerine işaret etmiştir. Bunlardan bazılarını
özetleyelim: 1- Hata ve sapmaların önlenmesi: Kurumlarda planlamanın önemli faydalarından
biri, kurumda yapılması gereken işler hakkında yeterli inceleme ve mütalaada bulunabilmeleri
için müdürlere yardım etmesidir. Bunların muhtelif yönlerini, etkilerini ve sonuçlarını
öngörebilir ve bu vesileyle kurumu sapma ve yanlışlardan koruyabilirler. Kurumlarda hata ve
sapmalar, yapmak istedikleri işle ilgili yeterli bilgiye sahip olmadıklarında, işin akıbetini
öngöremediklerinde ortaya çıkar. Bununla birlikte planlama, kurumun hata ve sapmaya maruz
kalmasını engelleyecektir. Zira planlama, kurumun bir işe girişmeden önce o işi mütalaa
etmesini, yapılması durumunda olası etki ve sonuçlarını öngörmesini ve bilinçli olarak işe
başlamasını gerektirir. Bu mesele, kurumun sapmalara ve hatalara düşmekten korunmasını
sağlar. Alevî yönetimde bu nokta üzerinde durulmuştur. İmam (a.s) şöyle buyuruyor: “İşe
başlamadan önce tedbir (ve planlama), hata ve sapmalardan korur.”56 2- Verimliliğin
artması: Kurum her zaman kaynaklarını ve imkânlarını uygun ve verimli kullanmaya çalışır.
Kurumun kaynaklarının ve imkânlarının sınırlı olması bu çabayı gösterme zaruretini iki katına
çıkarır. Kurum yönetiminin dikkatini, her zaman kurumun mevcut kaynaklarını layık olduğu
şekilde kullanmaya yöneltir. Açıktır ki kurumun kaynaklarının doğru şekilde kullanılabilmesi,
müdürlerin kurum kaynak ve imkânlarını kurumun muhtelif departmanlarına dakik bir
planlama yaparak dağıtmasıyla mümkün olabilir. Ancak bu şekilde mevcut kaynak ve
imkânların heder olmasının önüne geçilebilir. Zira etkili ve işlevsel bir planlamanın
gölgesinde kurumun aktif ve potansiyel kaynakları doğru bir şekilde tanınabilir ve gereken
56 A.g.e., 1482. Hadis.
verimin alınması için çalışılabilir. Bununla beraber planlama, kurumun verimliliğini arttırır,
kurumların ve müdürlerin mevcut kaynak ve imkânlardan doğru şekilde faydalanmalarına
yardım eder ve kaynak sıkıntısı çekmelerinin önüne geçer. Emiru’l-Muminin (a.s) bir
konuşmasında bu hakikati zikrederek şöyle buyuruyor: “İyi bir tedbirle (planla) fakirlik
(kaynak sıkıntısı) çekilmez.”57Bu sözden şunu anlıyoruz ki planlama sadece kurumun mevcut
kaynaklarının boşa gitmesini önlemekle kalmaz, kurumun başka kaynak ve imkânlara
ulaşmak için çalışmasını da sağlar. Zira her kurumun, aktif kaynaklarına ilaveten potansiyel
kaynakları da vardır ve sadece esaslı ve dakik bir planlamayla bunlara ulaşabilir ve de
verimlilik oranını olabildiğince arttırabilir. Kaynakların ve imkânların, kurumun etkinliği ve
işlevselliği üzerinde çok etkisi olduğu açıktır. Kurumun ne kadar fazla kaynağı ve imkânı
olursa başarı ve ilerleme oranı da o ölçüde artacaktır. Lakin kuruma kaynaklardan ve
imkânlardan daha çok yardım edecek olan, mevcut kaynakların ve imkânların verimli ve etkin
kullanımıdır. Bu, İmam Ali’nin (a.s) başka bir konuşmasında zikrettiği bir noktadır ki şöyle
buyurmuştur: “Tedbir ile kullanılan az bir imkân, israf edilen fazla imkândan daha
kalıcıdır.”58Emiru’l-Muminin (a.s) konuşmaların birinde doğru ve esaslı planlamanın,
imkânları ve kârı artıracak bir ortam hazırlayacağını, tedbirsizliğin ise birçok imkânın ve
sermayenin kaybedilmesine yol açacağını söyleyerek şöyle buyurmuştur: “İyi tedbir
(planlama) az malı (ve imkânı) çoğaltır, kötü tedbir (planlama) ise çok malı (ve imkânı) yok
eder.”59Bununla beraber kurum müdürleri, imkânlardan verimli ve etkin şekilde
faydalanabilmek için doğru bir planlama yapmaya ekstra özen göstermelidirler. Haddinden
fazla kaynak edinip sonra bunları israf etmemelidirler. 3- Tehditlere karşı koyabilmek: İleri
görüşlülüğün ve planlamanın olumlu etkilerinden biri, tehditlere karşı koyarak uygun
tepkilerin verilebilmesi ve istenmeyen sonuçlardan korunmaktır. Emiru’l-Muminin Ali (a.s)
şu sözüyle bu önemli faydayı hatırlatmıştır: “(İşlerin) Sonuçlarına bakarak felaketlerden
korunulur.”60Planlama ve ileri görüşlülük, kurumun önüne çıkan fırsatları değerlendirmesine
yardımcı olurken, kuruma, varlığını ve temel hedeflerini tehdit eden tehlikelerle de doğru ve
akıllıca savaşma imkânı verecek hazırlığa sahip olmasını sağlamaktadır. Zira planlama
sürecindeki önemli işlerden ve temel adımlardan biri, kurumu tehdit edebilecek, kurum için
tehlike yaratabilecek sorun ve tehlikelerin doğru tanımlanmasıdır. Bu yolla kurum, bunlara
doğru ve esaslı şekilde karşı koyabilme üzerinde çalışabilir ve kurum için istenmeyen ve
beklenmeyen sonuçların ortaya çıkmasını önleyebilir. 4- Etkili kararlar alınmasına yardım
etmesi: Planlamanın ve ileri görüşlülüğün etkilerinden bir diğeri, etkili karar alımına yardım
etmesidir. Karar almanın başarılı ve müessir olması birçok etkene bağlıdır. Lakin bu
etkenlerin en önemlilerinden biri karar almadan önce planlama yapılması ve ileri görüşlü
olunmasıdır. Planlama, kurumsal hedeflerin belirlenmesi ve bu hedeflere ulaşma yollarının
öngörülmesi demektir. Kurumun hedeflerini bilmenin ve bu hedeflere ulaşma yollarına aşina
olmanın, karar alma sürecinin belirsizliklerini ortadan kaldıracağı açıktır. Neticede karar alma
daha kolay olur, kuvvetli ve zayıf noktalar şeffaflaşır ve kararların kurumun genel
hedeflerinden ve siyasetlerinden bilinçsizce sapma oranı büyük ölçüde azalır. Bu mesele,
planlamanın özel önemi ve değeriyanında, karar alma ve planlama arasındaki derin ilişkiyi de
57 A.g.e., 10920. Hadis. 58 A.g.e., 1948. Hadis. 59 A.g.e., s. 4833. Hadis. 60 A.g.e., 4833. Hadis.
göstermektedir. Emiru’l-Muminin Ali (a.s) karar alma ve planlama arasındaki ilişkiyi ifade
ederken şöyle buyurmaktadır: “Karar almanın temeli ileri görüşlülük ve neticesi zaferdir.”61
İmam’ın bu sözlerinden, karar almanın başarılı ve etkili olması ve de kurumun başarısını ve
ilerlemesini sağlaması için öncesinde planlama yapılması gerektiğini, karar almadan önce ileri
görüşlü olunması lazım geldiğini anlıyoruz. 5- İç huzur: Esaslı ve doğru bir planlama, iç
huzur ve güven sağlar. Birçok davranış bozukluğunun ve ruhsal sıkıntıların ortaya çıkmasını
engeller. Zira dakik bir planlamayla söz konusu meselenin bütün boyutlarını ve açılarını
incelemek, tam bir bilgiyle, işin sonuçlarını öngörerek iç huzura ve güvene kavuşmak
mümkündür. Neticede işin nasıl ilerleyeceğine dair endişe ve muhtemel tehditlerden korku
duyulmayacak veya en azından bunlar olabildiğince azalacaktır. Hz. Ali (a.s) ileri
görüşlülüğün değerli sonuçlarından birinin bu nokta olduğunu buyurmuştur: “İleri görüşlülük
(ve planlama) ardından kalp huzurunu ve itminanı getirir.”62Şüphesiz kurumun en temel ve
en hayati unsurları, kurumun insan kaynaklarıdır. Eğer bir kurumun, işleri ve hedeflerine
ulaşmak için belli bir programı olursa, kurumun insan kaynakları, yani müdürler ve çalışanlar
daha fazla huzur ve itminan ile işlere yönelirler, endişeye ve başıboşluğa kapılmazlar.
Neticede daha fazla istek ve itminanla faaliyetlerinin sürekliliği sağlanır. Bu durumda
kurumun başarısı ve etkinliği büyük ölçüde artar. 6- Kurumun sorunlarının halledilmesine
yardımı: Kurumda muhtelif sorunların olması doğaldır. Her kurum, hedefleriyle paralel olarak
muhtelif meselelerle yüz yüzedir. Kurum, sorunlarını önceden öngörebildiyse veya sorunlarla
karşılaştığında uygulayacağı bir plana sahipse sorunların başarıyla halledilme oranı
yükselecektir. Ancak kurum, sorunlarla karşı karşıyayken elinde de hâlihazırdaki sorunu
çözmek için esaslı bir plan veya mantıklı bir çare yoksa sorunlar dallanıp budaklanacak ve
çözüm hususunda aciz ve çaresiz kalacaktır. İmam Ali (a.s) bu noktayla ilgili şöyle
buyuruyor: “Akıbetini düşünmeden işe girişen kimse, muhakkak kendisini ağır musibetlerle
karşı karşıya bırakmıştır.”63Buna göre planlama yapmanın güzel özelliklerinden biri de
kurumun gelecekte karşılaşabileceği sorunları öngörmesi ve bunlara karşı koyabilmek için
yöntemler sunması, kurumun, kurumsal sorunlarla karşılaşmasını önlemesidir. 7-
Pişmanlıktan koruması: Planlamanın ve iler görüşlülüğün diğer olumlu etkilerinden biri de
kişiyi ve kurumu pişmanlıktan korumasıdır. Emiru’l-Muminin Ali (a.s) şöyle buyuruyor: “İşe
başlamadan plan yapmak, pişmanlıktan korur.”64 Eğer her işi yapmadan önce o işin çeşitli
yönleri araştırılsa ve yapılması için doğru ve mantıklı bir plan çizilerek nihaî hedef belirlense,
bu hedefe ulaşma yolları ve gerekli kaynaklar öngörülse, hedeflere ve amaçlara ulaşma ve
başarı ihtimali artacak ve hata oranı düşecektir. Neticede kişi veya kurum pişmanlık
yaşamayacaktır. Bunun aksine kişi veya kurum, yapacağı işler ve faaliyetlerin çeşitli boyutları
üzerinde tefekkür etmeden girişimlerine başlasa, çeşitli yönlerini araştırmadığı, gerekli
mütalaalarını yapmadığı işlerle meşgul ve bu faaliyetler genel planlarda tanımlanmamış olsa,
şüphesiz başıboşluğa düşecek, hata oranı yükselecek ve böyle bir ciddiyetsizliğin neticesinde
pişmanlığın olması pek de uzak bir beklenti olmayacaktır.
61 A.g.e., 3095. Hadis. 62 Hekimî, Muhammed Rıza, el-Hayat, c. 1, s. 162. 63 Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Kelem, 2777. Hadis. 64 A.g.e., 1417. Hadis.
Planlamanın Temel Unsurları
Giriş
Bütçeyi ayakta tutan toplumlar çalışan kazanan askeri paranın değerini koruyan
gelişmiş ülkelerdir, borç yatağında olmayan bırakılmayan akıl mantık ile bilirkişilerin
ilerlemenin getirdiği büyük süreçten gecenler, ülke kaynakların korunmasından, dışa
satımın büyük gelir sağlamasından, her ulaşımların boşa çıkmamasından, büyük
hedefleri belirleyenlerin güvenliği süreçten geçtiğinden büyük sınavlar verdiğinden
büyük imkânlara kavuşmanın yollarına sahip olmakla doğru denetleme uygulama
yönlendirme fark etme, kalitenin zararından kaçınmakla kaliteyi arttırmakla ve ülke
turizme turist çekmekle, kendi ülkelerinde olmayan imkânları tanırken yaslalar hak
verdiği hakların zedelenmeden, imkânlar derken, fuhuşsa yol açmadan uyuşturucuya
yol vermeden, kalitenin yanlış olması sebebiyle telafi edilmesi yerine kaliteye dayanırın
verilmesi, dostluğun arttırılması, güvenin arttırılması, yapılanmanın arttırılması,
insanlık ölçüleriyle kötüye yönlenmesine zarar verilmemesi, dine dile ırkı mezhebe rengi
siyasetine karışılmaması, yetmiş iki milleti bir görmek ile temel unsurlarını bilmesi,
öngörülen hedeflerin planlamalar içinde hedefinde belirlemesi ilerlemeler göstermesi
birlik noktalarda açılımların desteklerin projelerin olması yaratılması, düşünür fikir
adamların kazandırılması, ileriyi bilenlerin ileriye dönük iyi düşünenlerin fikir elde
edenlerin buluş yapanların yollarını açmak imkânları daraltmadan genişletmek,
Söylendiği üzere planlama, hedeflerin belirlenmesi ve bu hedeflere belirli bir zaman
içinde belli birbütçeyle ulaşma yollarının öngörülmesidir. Aynı şekilde şu da söylendi:
Hedeflerin belirlenmesi ve amaca ulaşmak için gerekli imkânların ve yolların öngörülmesi,
planlama sürecinin iki temel unsurudur ve bu süreçte önemli role sahiptirler. Peter
Drucker’a65 göre bir müdürün çalışması iki ölçü baz alınarak değerlendirilmelidir: Etkinlik66
(konuları doğru ve uygun seçme gücü) ve işlevsellik67 (işleri liyakatli ve uygun yapma gücü).
Drucker, bu iki ölçü arasından etkinliğin çok daha önemli olduğuna inanmaktadır. Zira eğer
yanlış hedefler seçilirse, işlevsellik ölçüsüyle bunun telafi edilmesi mümkün değildir. Bu iki
ölçü, planlamanın iki temel yönüdür. Yani doğru hedeflerin belirlenmesi ve sonra bu
hedeflere ulaşmak için doğru yolların seçilmesi.68 Bununla beraber hedef belirlemenin ve bu
hedeflere ulaşma yollarının öngörülerek seçilmesinin, planlamanın iki temel sütunu olduğu ve
planlama sürecinde hayati role sahip olduğu söylenebilir. Bu iki konunun muhtelif açılarıyla
aşina olmak ve önemlerini anlamak için bu bölümde daha ayrıntılı bir şekilde işleyeceğiz.
1- Hedef belirleme
Açıklama
65 Drucker, Peter, Management; Freeman, James, Stoner, Edward, Management, s. 186. 66 Effectiveness 67 Efficiency 68 Bovee, Cortland ve diğerleri.
Bir iş sahası açacaksanız işinizi iyi bilmek dostunuzu iyi bilmek iş yapanı, görevini
iyi bilmek, satacağı her mali iyi bilmek hedeflerini planlamalarını süreçten geçirmek
değerlendirmek, kurumun idarenin yönetimin yön vermesi ile atacağı adımlarını
rollerini bilmek, şekillendirmek, kazancın maddi manevi değerini hedeflemek, iş
dünyasında dışa acılımın hedeflerini bilmek zarara uğratmamak diğer Alım güçlerin
karşısında malini koruması kalitesini koruması patentini koruması, uzmanların
yetişmesi sanat adamların zanaatkârların yetişmesi çıraktan kalfadan kalifiye alanına
büyük üstat alanına girilmesin hedeflenmesi, temel güçlerin örgütsel güçlerin vatanı
bilginin çatısında temelin güçlerini boşa çıkartmamak stratejilerini iyi bilmek
belirlemek ve dışın kendisine karşın gösterdiği yıkmak istediği hedeflerini bilmesi
araştırması, diğerlerin stratejik alanlarını bilmesi, uygulanabilecek en yanlışlıktan
korunması, böylelikle zararların yok olmasına yol acar ve karın artmasına yol acar ve
askeri gelirin yüksek olmasına çok gelir ile verginin sağlanmasında alınacak yararlarını
bilmek, faydalarını görmek, planlama sürecin de çok gelişmesi ile kar yapanların
verdiği vergilerin zaman zaman düşürülmesi indirilmesi nedeni ise iş sağların daha
genişletilmesi iş sağların iş dengelerin bozulacağı ağır açacağı yıkımlardan korunması,
vergisini ödeyenleri ödüllendirilmeli, çalışanları ödüllendirilmeli akıl fikir elde eden
üretenleri zarara uğratmayanları ödüllendirilmeli buluş yapanlarda ödüllendirilmeli
maiyetin gelirin kaynağı insanlara iş yerleri açması için teşvik yasaların yaratılamasa
imkânların yaratılması ulaştırılması amaçlanması,
Planlama sürecinde önemli ve hayati olan ilk nokta hedef veya hedeflerin
belirlenmesidir. Hedefler, planlamanın temel unsurudur ve bunlara ulaşmak için planlar
çizilir, sonra icra edilirler. Kurum müdürlerinin bütün işleri ve vazifeleri, bu hedeflere ulaşma
amaçlı planlama, karar alma, organizasyon ve kontroldür. Yani hedefler, planlamanın kaynağı
ve müdürlerin bütün işlerinin ve vazifelerinin ana çekirdeğidir. Aynı şekilde kurumsal
hedefler kurumun faaliyetlerine, çalışmalarına ve hareketine yön verir ve onları belli bir
çizgide ilerletirler. Yönetim alanındaki bazı uzmanlar ve yazarlar, hedefleri ve kurumdaki
rollerini bu şekilde açıklıyorlar. Hedefler, kurumun nereye gitmesi ve ne elde etmesi
gerektiğini ortaya koyar. Aynı şekilde hedefler, müdürlere kurumun amaçlarına uygun
programlar hazırlayarak bu hedefleri gerçeğe dönüştürme imkânı vermektedir.69 Aslında
kurum hedefinin, kurumun ulaşmayı amaçladığı, bir tür istenilen durum olduğu söylenmelidir.
Bu alanda üst yönetimin temel rolü, büyük hedefin ve kurum stratejilerinin belirlenmesi ve bu
hedeflere ulaşma yönündeki stratejileri uygulayabilmek için uygun ortam ve şartların
oluşturulmasıdır. Kurumun etkinliğini ölçmek amacıyla kurumun amaçladığı hedefler
tanınmalı, sonra gidişatı değerlendirilmelidir. Zira kurumun etkinliği, kurumun amaçladığı
hedeflere yakınlaşma derecesi veya oranıdır. Bütün kurumlar bir aşamada zaman
belirlemelidir. Böylece hedeflerine ulaşma yönünde neler yaptıklarını ve ne ölçüde başarı elde
ettiklerini anlayabilirler. Hedef esasına göre yönetim70, Peter Drucker’ın71 tasarladığı ve
1950’lerden beri kurumsal hedeflerin belirlenmesinde kullanılan tanınmış yöntemlerdendir.
Bu yönetim şekli, çalışanların katılımı felsefesine dayalıdır. Çalışanların katılımı, müdürler ve
çalışanlar arasındaki irtibatı güçlendirecek ve neticede onların meslekî motivasyonlarını
69 Freeman, Edward, Management, s. 207. 70 Stoner, Management; by Objective (MBO). 71 Drucker, Peter, Management.
arttıracaktır. Bununla beraber hedef esasına göre yönetim için çok iyi ve açık bir teşhise ve
müdürlerle çalışanlar arasında irtibat kurulmasına ihtiyaç vardır. Hedef esasına göre yönetim
modeli, kurumların hedeflerine yaklaştıkça etkinleşecekleri noktası üzerinde de durmaktadır.
Kurumun hedefleri belli olmazsa kurumun hareket edeceği çizgi de belli olmayacaktır.
Kurumun hareket çizgisi ve faaliyetlerinin yönü belli olmadığı zaman da belirsizlik ve
başıboşluk kurumu kaplayacak ve çalışanlar ne yapacaklarını bilemeyeceklerdir. Şüphesiz bu
mesele ardından kurumun etkinlik oranının azalmasını getirecektir. Hedef belirlemenin
zarureti ve kurumsal hedefleri belirlemeyle ilgili Emiru’l-Muminin Hz. Ali’nin (a.s) amelî
siyerine bakabiliriz. İmam görünürdeki o kısa hükümeti döneminde ne zaman birisini idareci
veya temsilci unvanıyla bir bölgeye gönderse, beklentilerini dakik biçimde o kişiye
aktarıyordu. Ulaşmak için çalışması gereken hedefleri belirliyordu. İmam, esas hedeflerini ve
vazifelerini açık ve dakik olarak anlatıyor, genellikle de yazıya döküyor ve bir mektup
şeklinde bölge çalışanlarının, muhtelif şehirlerin veya ordu komutanlarının ihtiyarına
sunuyordu. Rivayet kaynaklarında ve tarihî metinlerde bu mektupların birçok örneği
zikredilmiştir. Değerli Nehcu’l-Belağa kitabında da bu mektuplardan birkaç tanesi vardır.
Bunların en kâmil ve kapsamlı olanı da İmam’ın, kendisini Mısır valisi unvanıyla atamaya
karar verdiğinde Malik Eşter’e hitaben yazmış olduğu mektuptur. İmam bu ayrıntılı mektupta
–ki Malik Eşter Ahitnamesi diye meşhurdur- esas hedeflerini ve Malik’ten beklentilerini
aydınlığa kavuşturmuş, kapsamlı ve açıklayıcı bir biçimde görevlerini ve yetkilerini
zikretmiştir. İmam mektubun ilk bölümünde genel hedefleri ve esas görevleri anlatarak şöyle
buyuruyor: “Bu, Allah’ın kulu, müminlerin emiri Ali’nin, o bölgenin vergisini toplaması,
düşmanlarıyla savaşması, halkını düzene sokması ve şehirlerini onarması için Malik bin
Haris Eşter’i Mısır’a vali tayin ettiğinde ona verdiği fermandır.”72 İmam Ali (a.s) mektubun
bu bölümünde Malik Eşter’i Mısır’a atayıp göndermesinin esas sebebinin vergi toplamak,
düşmanlarla savaşmak, halkın işlerini düzene sokmak ve o bölgenin şehirlerini yapılandırmak
olduğunu ilan etmiş ve mektubun devamında Malik Eşter’in görevlerini ve bu amaçlara
ulaşmak için gerekli yöntemleri açıklamıştır.
Hedef belirleme zarureti ve önemi
Atacağınız bir adımla illeri gidemiyorsanız karınca gibi kaldıysanız sizde sorun var demektir, eğer ayakta duramıyorsanız yıkılıyorsanız sorun sizde demektir, bu bir hastalık gibidir insan psikolojisinde dengeleri yok eder hedefleri yok eder gerçek çabalar gösterilmez ancak tembelleşen kendini geliştirmeyen feodal yapılandırma cahil bırakılma, cahiliyet devrinde olduğu gibi bir yöntem başlar acı biter, ilerlemeye yön almaz esas değerleri yok eder yaratılan imkânları yok bilir güçleri yıkar, nefse cihat açan kazanır, insanlık yolunda adım atan kazanır, güçlü olmak için evvel ilim ile bilim ile aç susuz kalmamak ile ve huzur içinde bulunmak ile olunur, insanın geleceğini tanımlaması bilmesi kendini zaman ötesinde görmesi hedefini belirlemekten geçer çırak olur kalfa olur usta olur, ilkokul ortaokul lise üniversite derken okur sonunda diplomasında olsun insan diye geçer, vardığı bulunduğu mevkide doğru olacağı bulunacağı hak hakikat
72 Nehcu’l-Belağa, 53. Mektup.
yolunda birlik ile, ihanet etmesi mümkün değildir, doğruyu yaptığından doğrudan şaşmadığından yanlışa meyil vermediğinden kendini geliştiren geliştirirken toplumdan faydalanan devletinde desteğinden halkın desteğinden faydalanan aile eğitiminden de aldığı ocağından dergâhından pirinden aldığı eğitimindedir kendini tamamlamış olur, insan değerlerini bilen koruyan, hatalara düşmeyen hedeflerini belirleyenlerdir, hak Muhammed Ali yolunda yolun yezitti olmayanlar, lanetlenmeyenler hedeflerini belirleyenlerdir, bütün faaliyetleri gelişimleri çalışmaları doğru çabalarına ulaşması ile kötülüklerden arınması iledir, başı boş kalanlar ise nefsine düşer eğitim almaz feodal yapının içinde bulunur, yanlışa sürüklenir yanılış hedef alanlar ise her zaman kaybeden olmuşlardır, savaşların çıkması bile yanlış hedefin alınmamsa hedefine varılmamasındandır, yanlış ok yanlış çıkarsa gider başka yere, eğer yaydan ok atılırken hedefine çıkarsa hedefine yetişir, insanda böyledir, belirlediği hedefine varmak için yollarını almak çizmek zorundadır, hedeflerin genişletilmesi için bir zarar yoktur, tek ölçü satan art değerlerini bilmektir zarardan korumaktır görülen belirleyici gözüyle görmek çizmektir, başvurduğuna vuracağı alanlar bulunacağı yârdim edeceği yardım ile dokunacağı yardım iledir, her zaman hedefinde vatanına ulusuna atasına bağlılığını sürmek, insanlığını geliştirmek, yolunda yolunu almaktır, özgürlüğün ölçülerinizde korumaktır,
Hedef; kurumun bütün faaliyetlerinin kendisine yöneldiği ve bütün çabaların ona
ulaşmak için gösterildiği bir noktadır. Buna göre hedef, kurumun esas yönünü ve hareket
çizgisini belirleyicidir, kurumun ulaşmayı istediği nihaî neticedir. Hiç kimsenin veya
kurumun kaynakları ve imkânları sınırsız değildir. Bu yüzden her kişi ve kurumun
kaynaklarını, imkânlarını ve güçlerini göz önünde bulundurarak ve çeşitli siyasi, toplumsal,
ekonomik ve kültürel şartları da dikkate alarak, belli ve açık hedef veya hedefleri kendisi için
tanımlaması, bütün faaliyetlerini ve çalışmalarını da o hedeflere ulaşma yönünde yapması
gerekmektedir. İmam Ali (a.s) bu esas noktayı hatırlatarak şöyle buyuruyor: “Senin düşüncen
her şeyi kapsayamaz; öyleyse onu, olabilecek önemli şeyler için sakla.”Hedef belirlemenin ve
tanımlamanın zaruretini ve de planlamanın özel önemini ispatlayacak birçok delil vardır.
Burada sadece birkaç tanesine değineceğiz: a) Kurumun ilerleyeceği yolun belirlenmesi:
Hedef belirlenmesi gerektiğine dair delillerden biri, hedeflerin, kurumun ilerleyeceği yönü
belirlemesi ve kurum çalışanlarının çaba gösterecekleri yolu aydınlatıyor olmasıdır. Kişiler ve
kurumlar, hedefe sahip olmadan şaşkın ve başıboş kalırlar. Çevresel değişimler karşısında,
gerçekten neyi elde etmek istediklerini bilmedençalışır, faaliyet gösterirler. Hedef
belirlenmesiyle, kişiler ve kurumlar, motivasyonel etkenleri tespit ederler ve ilham veren
kaynakları ortaya çıkarırlar. Bunu yapmak, karşılaşacakları engelleri ve kısıtları aşmalarına
yardım eder.73 İmam Ali (a.s) hedef belirlemenin zaruretini ve önemini anlatırken, bu
zaruretin delillerinden birinin kişilerde motivasyon oluşturması olduğunu şöyle ifade ediyor:
“Çabalar ve gayretler, hedefler ölçüsündedir.”74Buna göre eğer açık ve belirli hedeflere
sahip olunursa, kişi ve kurumların o hedeflere ulaşmak için çalışma motivasyonları daha fazla
olacaktır. b) Odaklanma: Her kurumun veya kişinin, bir hedefe veya hedef gurubuna ulaşmak
için kullanacağı imkânlar ve kaynaklar sınırlıdır. Bir hedef veya birbiriyle bağlantılı bir hedef
73 Stoner, James, Freeman, Edward, Management, s. 186. 74 Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Kelem, 4277. Hadis.
gurubu seçilerek kısıtlı imkânların nasıl kullanılacağı ve öncelikler belirlenebilir.75 Kurum
için belli ve açık hedefler belirlendiğinde kurumun ilerleyeceği yol ortaya çıkar ve bütün
çalışmalar o hedeflere yönelir. Kurumun faaliyetleri de amaçlanan hedeflere ulaşma yönünde
odaklanacaktır. Özel hedeflere ulaşma amacıyla çalışmaların ve faaliyetlerin odaklanması,
kurumu başıboşluktan ve dağınıklıktan kurtarır ve ilerlenecek açık bir yol gösterir. Kurumlar
çeşitli kısıtlamalarla karşı karşıyadırlar. Kaynak ve imkân kısıtı, insan gücü kısıtı, zaman kısıtı
ve diğer kısıtlar gibi her biri kurumu bir şekilde sorunla karşı karşıya bırakan kısıtlamalar
vardır ve bunlar kurumun ilerleyeceği yolun ve hedeflerinin belirlenmesi gerekliliğini ortaya
koymaktadır. Emiru’l-Muminin Ali (a.s) birçok kereler belli işler üzerinde odaklanmanın
zarureti ve dağınık iş yapmaktan kaçınılması hususunu hatırlatmıştır. Konuşmalarından
birinde bu hususta şöyle buyuruyor: “Senin için mühim olmayan şeyi bırak ve mühim bir işle
meşgul ol. Bu seni kurtaracaktır.”76Bununla beraber kurumun kendisine belli ve açık hedefler
belirlemesi ve çalışanların bütün faaliyetlerini bu hedeflere ulaşmak için yönlendirmesi
gerekir. c) Karar almak için çerçevenin belirlenmesi: Kurum için açık ve belirli hedeflerin
belirlenmesi ve tanımlanması, kurum müdürlerinin karar alırken dayanacakları temellere
sahip olmalarını sağlayacaktır. Kurum müdürleri karar almak için açık bir çerçeve çizecek
olurlarsa karanlıkta yürümekten ve başıboşluktan kurtulacak, uygun ve yerinde kararlar
alacaklardır. Bu yolla kurumu başarıya ve ilerlemeye götüreceklerdir. d) İlerleme ölçüsünün
belirlenmesi: Belli bir zaman içerisinde ulaşılması planlanan açık ve ölçülebilir bir hedef,
standart bir uygulamaya dönüşür. Kişilere ve müdürlere kendi ilerleme oranlarını
değerlendirme imkânını verir. Bu yüzden hedefler, kontrol sürecinin temel bir parçasıdır. Bu
süreç, faaliyetlerin ve programların hedeflere ulaşma yönünde ilerlediğini gösteren süreçtir.77
Kurumsal hedefler, ölçü ve standart görevini görürler. Nitekim bu vesileyle kurumun ve
çalışanlarının ilerleme ve başarı ölçüsü değerlendirilip ölçülebilir.
Hedefin şartları ve özellikleri
Her yol sonuçta bir yola bağlanmalıdır, hedefi olmayan planlamalardan
geçmeyen yaşama bağlılığı iddialı olarak hedeflemelidir, kendine yaratılacak olan performans kendini üstün kılacaktır, arzularından öte nefsine arzusunda bulunmadan hedefinde bağlı kalacağı ilkelere adalete hak Muhammed Aliye eline diline beline öngörülen ulaşım, hedefin şartlarını ve özelliklerini bilmek olmasa olmaz diye görmektir, hayalin hedefi, düşünce fikirlerin hedefi, ideolojinin hedefleri, iş şartların hedefleri, mutlu olmanın yaşamanın hedefleri, izle gelişen teknolojide yaşamın getirdikleri hafifletme hedefleri, eğitimin kavramları, ötekileştirilmeyecek hedefler, yoldan saptırmayan yolunu gözeten yüklendiği görevi bilen yanılış gören yanlışı terekeden hedefler, stratejik geliştirme, kavramları vizyonları, misyonları, misyoner göçlerini hedefleme, hainleri yıkıma uğratma hedefleri, eğitimde amaç davranış geliştirme model arayışı vizyonları hedefleri, milli menfaat, kalite, tüketim ithalat ihracat, milli gelirin milli giderin koruma hedefleri, yıkılmaya karşı ayakta durma hedefleri, tanıma tanıtma hedefleri, turizm dengeleri korumaları, ulaşım hedefleri, usul planlama, iade
75 Stoner, James, Freeman, Edward, Management, s. 186. 76 Stoner, James, Freeman, Edward, Management, s. 186. 77 Stoner, James, Freeman, Edward, Management, s. 186.
şartları, tamir şartları, kaydın şartları, temsilci şartları teminat şartları, bağımsız şartlar, kayıtsız şartsız özellikler, kullanım koşulların şartları hedefleri, yoluna bağlı mesafe hedeflerin, hedefi vurma gereken hedefler, askeri güç hedefler, sivil toplum güçlerin hedefleri, seferber şartları, istikamet istiklal şartları hareketin hali Vasfi eşya canlı cansız korunma, koruma şartları, En ideal edeler ise merdiven hedefleridir, insanın yükselişidir kat kat çıkmasıdır, genç nesiller yetiştirmesi irşat etmesidir, her hangi bir iyi mevki getirmektir, mesleki alanındadır rıza kıldan hayatın meçhul ihsan eden gayret ve niyetine göre tecelli eden tercihin tespiti hassasiyetleri, şerefi değerlerin şartları, riyalaya ulaşmanın rızasına ermenin ümmeti halleri şartları emrettiğini bilme görevini kötü karşılamadan geleceğin teminatın alacağı yürekli neferin gönül dokusunun şartları, icabeden mü’min müsteşrik hedefleri hak Muhammed Ali yolundan geri durmayan tevhide eren şaşmaz tabiatın insani dengelerin kanunu gibi istikbali parlak olmanın şartları faziletin, ulvi duyguların nefsine alet olmaması arzularında bulunmaması bütünleşmesi kuran ile bırakılan emanet ile
Yönetim uzman ve teorisyenlerinden biri, hedefleri açıklarken ve özelliklerini
anlatırken şöyle diyor: “Kurumun nihaî bir hedefinin olması gerekir, geçici değil. Hedefler
belli olmalı ve iyi tanımlanmalıdırlar ki çalışanlar bunları net bir şekilde görebilmelidirler.
Hedeflerin tartışmalı olmasından kaçınılmalıdır.”78Hedef, kurumlarda eksen rolü
oynadığından ve kişi ve kurumun bütün çalışmalarını yönlendirdiğinden dolayı bu önemli rolü
kurumda en iyi şekilde ifa edebilmesi için bazı özellikleri bünyesinde barındırması gerekir.
İmam Ali’nin (a.s) değerli konuşmalarında üzerinde durulan bu özelliklerden bazıları
şunlardır: a) Büyük ve iddialı olmak: Hedef için zikredilebilecek ilk önemli özellik, hedefin
büyük ve iddialı olmasıdır. Çünkü büyük hedefler, kişilerin çalışma motivasyonlarını daha
fazla arttıracak, bunun neticesinde performans düzeyi de artacaktır. Büyük hedeflere sahip
olmak, Masumların (a.s) rivayetlerinde ve konuşmalarında üzerinde durdukları ve tavsiye
ettikleri konulardandır. Belki de bu kadar üzerinde durmalarının asıl sebebi, büyük hedeflere
sahip olmanın, o hedeflere ulaşma yönünde kişilerin çalışma arzularını arttıracak olmasıdır.
Emiru’l-Muminin Ali (a.s) bu noktayı açıklarken şöyle buyuruyor: “Bir insanın himmeti
(çabası) hedefi kadardır.”79Bununla beraber öngörülen hedefler ne kadar büyük olursa kişiler
daha fazla motivasyona sahip olurlar ve o hedeflere ulaşmak için birkaç kat fazla çaba
gösterirler. Çünkü büyük hedeflere ulaşmak daha zordur ve daha fazla çaba gerektirir.
Neticede hedefler ne kadar zor olursa performanslar da daha üst düzeyde olacaktır.
Çalışanlardan biri zor bir işi üstlendiğinde de söz konusu hedefe ulaşmak için neredeyse
elinden gelen her şeyi yapacaktır.80 Diğer bir deyişle hedefler ne kadar büyük ve iddialı olur
ve onlara ulaşmak daha fazla çalışmayı gerektirirse, kurum çalışanları bütün güçlerini o
hedeflere ulaşmak için kullanacaklardır. Bu da kişilerin performanslarının kabul edilebilir en
üst düzeyde olmasını sağlayacaktır. İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: “Hedefi büyük olanın
himmeti (çalışması) de çok olacaktır.”81Bununla birlikte denilebilir ki kurum çalışanları
arasında motivasyonu arttırma ve neticede performans düzeylerini yükseltme yollarından biri,
78 Stoner, James, Freeman, Edward, Theory Organization, s. 55. 79 Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Kelem, 10059. Hadis. 80 Stephen, Robbins, Behaviour Organization, s. 222. 81 Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Kelem, 7850. Hadis.
kurumun kendisine büyük hedefler seçmesidir. Böylece bu hedeflere ulaşmak zor olacak ve
daha fazla çalışma gerektirecektir. Kurumun büyük hedeflere sahip olması, kurum
çalışanlarının motivasyonlarını arttırmasının yanında kişinin ve kurumun gelişmesini ve
kalkınmasını sağlayacaktır. Yani bu, aynı zamanda kişi veya kurumun gelişme ve kalkınma
kararı aldığını göstermektedir. Bu yüzden de büyük bir iftihar sayılabilir. Nitekim Hz. Ali
(a.s) de şöyle buyuruyor: “Hedeflerin büyük olmasıyla iftihar edilebilir.”82Yine İmam,
konuşmalarından birinde bu nokta üzerinde durarak şöyle buyuruyor: “Halkın büyükleri,
derin düşünceli akıl sahipleri ve onurlu hedefleri olanlardır.”83Şu noktayı söylememiz de
zaruridir ki Emiru’l-Muminin Ali’nin (a.s) büyük hedeflere sahip olmakla ilgili tavsiyesi,
dünyevî ve maddi büyük hedeflere sahip olmakla sınırlı değildir. Bunların esas ve kesin
karşılıklarından biri uhrevî ve manevî büyük hedeflerdir. Nitekim bazı konuşmalarında bu
nokta açıkça belirtilmiştir. İmam şöyle buyuruyor: “Hedefin ahiretin olsun.”84b) Açık ve net
olmak: Kurum için belirlenen hedef veya hedefler açık ve net olmalıdır. Hedefin açıklığı ve
netliği, işi yapmaktaki hedefin dakik tanımına bağlıdır. Genellikle açıklık, açık ve mümkünse
az ibarelerle hedefin anlatılması anlamındadır. Bazı yönetim uzmanları, hedefin açık ve net
olmamasının, onun temel problemlerinden biri olduğunu düşünerek şöyle demişlerdir:
Kurumsal hedeflerin en yaygın zaaflarından biri çok genel ibarelerle tanımlanmış
olmalarıdır.85 Bununla beraber iyi ve etkili hedefin önemli sıfat ve özelliklerinden biri,
tamamen açık ve net olmasıdır. Zira hedef, kurumun ilerleyeceği yönü ve faaliyetlerinin
yolunu belirleyicidir. Bu görevi iyi bir şekilde yerine getirebilmesi için de açık ve net bir
biçimde açıklanmalıdır. İmam Ali’nin (a.s) yönetim siyerine dikkat edilirse İmam’ın bu
konuya her zaman teveccüh gösterdiği açıkça görülecektir. Daha önce söylendiği gibi, kendisi
ne zaman birini bir bölgeye idareci unvanıyla atasa, o kişi atandığı bölgeye doğru yola
çıkmadan önce hedeflerini ve beklentilerini açık ve net şekilde yazarak o kişiye veriyordu. c)
Gerçekçi olmak: Hedeflerde aranılan özelliklerden bir diğeri, gerçekçi ve ulaşılabilir
olmasıdır. Kurum için seçilen hedefler, kurumun imkânları ve güçleriyle uyumlu olmalı,
kurumun bu hedeflere ulaşabilmesi mümkün olmalıdır. Büyük hedeflerin belirlenmesi
gerektiği doğrudur ancak bu, hedeflerin ulaşılamayacak ölçüde hayali ve gerçek dışı olması
anlamında değildir. Seçilen hedefler büyük oldukları kadar ulaşılabilir ve mümkün de olmalı,
çok çaba gerektirse de elde edilebilir olmalıdırlar. Gerçekleşmesi imkânsız hedeflerin
seçilmesi ve kurumun imkânları ve kapasitesiyle uyumlu olmayan hedefler, kurumu hedefine
ulaşmaktan mahrum bırakacağı gibi bir de sorunlar ve sıkıntılara sokacak, kurumun varlığını
tehlikeye atacaktır. Emiru’l-Muminin Ali (a.s) ulaşılamaz hedefler seçmenin kötü sonuçları
hakkında şöyle buyuruyor: “On güruh kendisini bela ve sıkıntıya düçar eder: (Diğerlerini
söyledikten sonra)… ve elde edemeyeceği şeyin peşinde olan kimse.”86 Bazı yönetim
uzmanlarına göre hedefler zor ve iddialı olmalıdır ama aynı zamanda gerçekçi ve mevcut
kaynaklarla uyumlu da olmalıdır. Eğer hedefler çok zor olur veya çevresel etmenlere, yönetim
kabiliyetine ve kapasitesine bakılmadan belirlenirlerse müdürler ve çalışanlar ümitsizliğe
82 A.g.e., 10953. Hadis. 83 A.g.e., 3914. Hadis. 84 A.g.e., 2453. Hadis. 85 Boone, Louis, Kurtz, David, Management, s. 155. 86 Biharu’l-Envar, c. 73, s. 159.
düşerler ve zayıf veya yanlış performans göstermeye sevk edilmiş olurlar.87 Bununla birlikte
kurumun kendisi için belirlediği hedeflerin gerçekçi olması zaruridir. Hakikaten imkânlar ve
kapasite göz önünde bulundurularak belirlenmelidirler. Zira kurumun ve müdürlerinin imkân
ve kapasiteleri dikkate alınmadan belirlenen hedefler, kurumun ilerlemesine ve gelişmesine
yardım etmediği gibi kurumun ilerlediği yolda büyük bir engel dahi olabilmekte ve kurumun
performansını negatif etkileyebilmektedirler.
2- Öngörü
İleriyi görmeyen hareketin göstermeyen plansız sayılan bağlı olmayan
içinde özellikleri bulunmayan yaşama kapsamı içine alınmayan, hazırlıklı olmayan sevmeden korkan, yola bağlanmadan çekinen, nuru özelliklerin insani dengelerin yok eden sağlayamayan, mümin olmakla gelişmeyi görmeyen, edilen tespite karşı çıkan faaliyetin ilgisiz, özelilerin kaybettiren, karar vermesinde güçlük çeken, yola çıkmadan çıkacağı yolu iyi bilme, bir hastalık duyulduğunda yayıldığında tespitin erkenden yapılması hastalığın yayılmasını önler kötü korkunç sonuçlar ile karşılanmasını önler, zamanın ilerisini iyi bilmek kestirebilmek yol alınmadan alınacak hedefini görmek belirlemek, noktasına ilişkisine değin bilmek, oturduğu yerde kalkabilecek yorulmada kalkacak, uyunsa da az kestirmede uyanabilecek kendine gelebilecek kendine önemini vermekle hataya düşmekten kaçınacak, uzatmanın çabasını verecek, sıkı sarılacak, bütün gelişmeleri ile kullanımda söz sahibi olması, yanlış biçiminde bulunmadan sakinliği belirlemekle kaleminden satır kan damlasa bile okumak vermek değerin, başına gelmeden önce geleceğini bilmek ona göre davranmak, bir tarlayı sürmeden ekmeden o kadar zahmete yönlenmeden tarlanın verimsiz olacağını veya verimli olacağını iyi bilmek, manada ise der kehanetin durumu görüşü uzaklıktan halkı bilmesi sezmesi hakkında bulunulur iç dünyası ile aslına karışan gerçeğin yolundan olandır, tehlikelerin algılanmasını bilen duru görüş, manada ise der rüyalara yatan gerçeğini görür, bilemez değil, iki cihanında hakkı halkı gören olmaktır, anabilim bilimsel yöntemlerin bilmek, bilgi edinirken bilgisinden yararlanmak haksızlık etmemek, yasaları anlamak, çözmek, tarihsel seyrine dalarken konuşulacak olanı bilmek,
Planlamanın ikinci temel unsuru ve en önemli mihverlerinden biri öngörüdür. İleriyi
görmeden yapılan planlama, başarılı ve müessir bir sonuç vermeyecektir. Planlama geleceğe
dairdir ve aslında kurumun gelecekte hareket edeceği yönü belirlemek için makul bir yöntem
sayılmaktadır. Buna bağlı olarak öngörü, planlamanın, özellikle de kurumun kapsamlı ve
stratejik planlamasının temel ve hayatî bölümlerinden biridir. Çünkü stratejik planlama,
genellikle kurumun uzak geleceği için ve uzun süreli hazırlanır. Bu yüzden burada
öngörülüolmak daha çok kendini göstermektedir. Öngörü, gelecekteki şartları ve durumları
tahmin ve mütalaa etmek, onların muhasebesini yapabilmektir. Genellikle de şimdiki bilgi ve
istatistiklere ve de müdürlerin gelecekte ortaya çıkacak olaylar ve gelişmeler hakkındaki
kişisel görüşlerine dayanır. İmam Ali (a.s) birçok kereler öngörünün önemi ve zarureti
87 Bovee, Cortland ve diğerleri, Management, s. 209.
üzerinde durmuş, ileriyi görmeden ve araştırmadan çeşitli işlere girmekten sakındırmıştır.
İmam akıbeti düşünmeyi, geleceğin takatleri kıracak sorunlarından ve sıkıntılarından
kurtulmanın yolu ve temel etkeni olarak tanıtmıştır. Nurlu sözlerinden birinde şöyle
buyuruyor: “(Her işin) Sonuçları hakkında düşünmek, hoşa gitmeyen hadiselerden ve
musibetlerden korur.”88Öngörülüolmanın zarureti ve işlerin sonuçlarınıdikkatealmak, aklın
bir gereğidir. Kendi aklına başvuran herkes, bunun zaruri olduğunu anlayacaktır. Emiru’l-
Muminin Ali (a.s) değerli konuşmalarından birinde işlerin sonuçlarınıdikkatealmayı ve
girişimde bulunmadan önce ilerisini görmeyi akıllı olmanın bir nişanesi sayarak şöyle
buyuruyor: “Aklın ölçüsü öngörülüolmak ve ilahi kazâya göre gerçekleşen şeye razı
olmaktır.”89Kurumlar gelişim halindedirler ve kurumların müdürleri ve mesulleri sürekli
kurumun işlevselliğini ve etkinliğini arttırmaya çalışarak gerekli gelişmeyi ve kalkınmayı
sağlamak isterler. Bu amaca ulaşmak için kurumda çeşitli faaliyetler gösterilir. Lakin dikkat
edilecek nokta, her türlü faaliyete, özellikle de yeni ve yaratıcı bir faaliyete başlamadan önce,
o faaliyetten kaynaklanacak sonuçların iyi bir şekilde öngörülmesi gerektiğidir. Eğer kurumun
etkinliğini, işlevselliğini ve kalkınmasını sağlayacaksa girişimde bulunulmalıdır. Eğer kuruma
bir fayda sağlamayacaksa veya kurum için istenmeyen sonuçları olacaksa girişimde
bulunmaktan kaçınılmalıdır. Bir diğer seçenek de planlamanın, istenmeyen sonuçları en aza
indirecek veya ortadan kaldıracak şekilde yapılmasıdır. İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: “Bir
iş yapmaya karar verdiğinde, o işin kötü sonuçlarından sakın.”90
Öngörülü olmanın faydaları:
Bilinmeyen tehlikeleri görmek bilmek sezmek ileriye dönük gelecek her tehditlere karşı savunmak, savunmasında mekanizmasını kurmak güçlü olmasını sağlamak çıkabilecek her sorunun engelin aşılmasında faktörleri tanımak ortaya koymak sorunları tartışmak mümkün olmasa bile sorunları çözebilir adımlar atmak her şüpheleri gidermek sürekli gelişen işlerin eğitimlerin şartlarının tavsiyelerini zorluklarını olağan üstü bilmek, hatalar giderilirse maddi manevi güç elde edilecek tecrübelerin korunması ile geleceğe dair değer ölçülerin öngörülere artırımlara azaltılabilecek zararların neticelerini mesuliyetlerini bilmek ileri görüşlü etkileyebilen doğru yolda şaşmadan bir hataya kıl payı düşmeden kurtarmak, insani tercihe ise sihirli bir kalem gibidir sihirli bir kelime bir tecrübe gelecek kavramı yaratır empatisi yapar çalışma ruhuna dayatılmış eder, çalışan sektör emin elde olur bilginin sorgulanması, tecrübenin sorgulanması kazancın giderin gelirin sorgulanması, atılmadık adımların engellerin sorgulanmazsa, insani olan değerler ile kariyerlerin açılması, yaratılması, doğru hitap secimi yapılması, kişisel kurumsal sitemin çökertilmemesi kişisel zararlara kurumlarda uğratılmaması, secimi iyi yapmakla beraber, geçmişi iyi bilmesi geçmişin hedeflerinin araştırılması nitelik kazandığı yılların araştırılması bilginin tecrübenin depolanması, fikir üretebilen şüphesiz önünü açabilmek, düşünmek gerçekleşirken diğer öngörülere dayanan gerçekleşmesi gereken planlamanın şansını beraberinde taşıması ile asla müdahale etmemeli, prensip olaraktan, önemini bilmeli yönelmesinde yaşanmamış tecrübeden çekinmek, duyulmamış
88 Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Kelem, 1573. Hadis. 89 A.g.e., 4901. Hadis. 90 A.g.e., 4119. Hadis.
dokunulmamış geleceği bakmadan görebilmek imkânını arttırmak, sezgi açmak, adalete çark olmak, iyi çarkı yağlamak gibidir, içinde bulunduğu sorunlardan çıkabilmek her konunun detaylı bahsettiğinde tek tek atlatılmaksızın kararı alırken kararın yetip yetmediğini elbette ayılması gereken öngörünün sonuçlarının gözlemlendiğini bilmek ortaya çıkartmak, insani tavır ise hedefin bilmesi konması yerinde veri gücün dengesinin oluşturulması genel ifadelerin sayısal kaynakların öz güvenini sarstırmamak, güncelini bilmek, en önemlisi her zaman az hatalı bulunulacağını bilmek analiz edilmesini sağlamak veya hiç hatasız olacağını tatbiki bu takdiri şayandır, analizin başarısı, Öngörülü olmanın faydaları: çelişkilerden kurtulmak bilimsel felsefelerin açmak materyalizm bilimini faydalarını oluşturmak, geleceğin birimini katılım enstrümanlarını sağlamak, anlaşımlarını, kıtaları bilmek kıtlar ile ilişkilerde bulunmak iş sağların açılmasında faydalı Ímkanları yaratmakla mevcuttu miktarı bilmek arttırmak veya azalma tarafı olmak ancak sürecin içerisinde boşa dayanmadan zararı azaltmak, her riskin katılımın imkânlardan faydaların iş sağlamak mükemmellikten faydalanmak atılımcı olmak iş dengelerin sağlamak verimi arttırmak, hareketlerin güçlerin motivasyonunu arttırmak planlama öncüsü başlatılmasın alanında, her zaman ağır sucun cezası olmadan bütün aydınlık aydınlatması ile hükümlerin gayretini arttırmak doğruyu buldurmak eğriden ayırmak, ak ile karayı ayırmak, akıl fikir zekâ rolün ön güven de işe iyi dershaneler açmak iyi eğitimler vermek faydalarını sağlamak, geleceğe dair yetişenleri kazandırmak
Kurum her zaman problemlerle karşı karşıyadır. Kurum müdürleri ve mesulleri
kendilerini bunlarla karşılaşmaya ve bunları çözmeye hazırlamalıdırlar. Açıktır ki gelecekte
kurumun karşısına çıkabilecek problemleri makul ve münasip biçimde çözmenin en iyi ve en
emin yolu, daha en başında doğru bir şekilde öngörülmeleri ve bunları çözecek makul ve
münasip yöntemin seçilmesidir.Eğer kurum müdürleri ve mesulleri bir sorunla karşılaşmadan
önce onu öngörmüş olurlarsa, sorun daha ortaya çıkmadan önlemeye çalışacaklardır. Sorunun
ortaya çıkmasını engellemek mümkün olmazsa da, sorunları doğru ve esaslı şekilde halletmek
için uygun çareler bulmaya çalışacaklardır. Böyle yaptıklarında da sorunlar ortaya çıktığında
kendilerini kaybetmeyeceklerdir. Aksine mantıklı çözüm yolları bularak sorunları halletmeye
çalışacaklardır. İmam Ali (a.s) bu hususu hatırlatarak şöyle buyuruyor: “İleriyi gören, bela ve
musibet esnasında hayret etmez.”91Şüphesiz kurumlar sürekli fırsatlarla ve tehditlerle karşı
karşıyadır. Gelecek fırsatları ve tehditleri iyi bir şekilde öngörebilen, kendisinin ve
çalışanlarının güçlü ve zayıf noktalarını doğru değerlendirebilen her kurum, eksikliklerinden
kurtulacak ve muhtemel sorunları ve tehditleri kolayca aşacaktır. Hz. Ali (a.s)
konuşmalarından birinde ileri görüşlülüğü ve işlerin sonuçlarına teveccühü tavsiye ederken,
bunun sorunlardan ve zorluklardan kurtuluş sebebi olduğunu da buyurmaktadır: “Sonuçlara
dikkat et ki sıkıntılardan kurtulasın.”92
Öngörülü olmaya tesir eden etkenler:
91 A.g.e., 10696. Hadis. 92 A.g.e., 5435. Hadis.
İncelemek ile hatalardan kurtulmak, oluşacak zararlardan kurtulmak,
tecrübesizlikten kurtulmak, cahiliyeden kurtulmak, iyi yetiştirilmeyen elamanlar
almadan iyi yetiştirilmesi elamanlar almak ustalar ile olmakta, yanında ise
kalfaların bulunması çırakların alınması iş sağların açılması ile oluşacak güçlerin
birlik içinde ölüce değerlerini koruması, tecrübe edinmesi, doğruluğundan
şaşmaması, toprağında ekilebilecek her alanların esir altında kalmadan zarara
uğramadan evvel vaziyetini görmesi planlaması ile geleceğini bilmesi kaçınılmaz
hataları kabul edilmemesi, çalışanların yola çıkanların yolunu sürenlerin değer
ölçülerini bilmesi ileri görüşlü olması, bir biri ile ilişkili olmayan arasında sorunları
olan becerilerde bulunmayan düşük performans gösterenler, iyi iş dengelerinde iş
kâsesini tüzüğüne uymayanlar yolunda bırakılan emanete uymayanlar ayni
zamanda biliniş bakımından mücadelesi olmayan, şefini liderini tanımayan veya
şefi lideri komutanı olmayan, tarihi bozulmuşa benzer. Yıkılmak üzere ayağında
durmayana benzer bozuk düzenin çarkından uzaklaşmaktır, doğru düzenin
kurulması öngörür, işçiyi alırsanız elaman yetişmiş değilse usta, üstat değilse o
verimli olamaz işyerin ayakta tutması için bilirkişi olması geleceği görür olması
mesleğini geçmişinde geleceğe dönük yapmış olması, her iş verildiğinde yapabilir
derecede bulunması, gastronomide yemek yapma hazırlama sunma denir aşçılar
vardır, eğer yemek tetikleyen yemekten kesen yeme alışkanlığı olmayan veya
olan bunları her alanda becerilerde etkenlerdir, bilim teknik kaynaklarında ise he
olayları arasında neden olduğunu hesaplamak matematiksel becerilerde dâhildir,
ya düşük performans gösterenler tesir eden doğru etkenler değildir,
Öngörülü olmaya tesir eden etkenler: Mustafa Kemal Paşanın Millî Mücadele'nin
lideri olması denir, bozuk düzenin yıkılmasıyla doğru bir düzen laik çağdaş
cumhuriyete bağlı düzenin kurulmasını öngörür, bunlar doğru beklentilerdir,
devletin felakete gitmesini yuvarlanmasını yok olmasını beklemeden kendi
kaderini belirleyen yeniden çizen bir tarihin sonucu olan doğru görüsü hakkini
elde eder, islerin sonuçlarını atılan her adimin sonuçlarını iyi bilmektir, gerçek si
yönü ile uzak görüşten ayırmaktır, düşmanlığa yol açacak ikilikten ayırmaktır,
insani kaynaştıran, kinin nefretin tohumların yok edilmesidir, sevgi tohumların
ekilmesidir, uyanan ve uyandırılan toplumun gelişmesi mücadelesi felaketten
kurtulması geleceğe dönük durumun tespiti ile kararın alınması
Kurum müdürleri, daha sağlıklı öngörülerde bulunabilmek için ileriyi görme üzerinde
tesirli olan etkenleri tanımalı ve bunlardan faydalanmalıdırlar. Çünkü öngörülerin her zaman
bir hata payı vardır. Hata oranını azaltmak için öngörülere tesir eden etkenleri ciddi olarak
incelemek gerekir. Öngörü sürecinde birçok etken müessirdir ve bu süreci etkiler. Burada
sadece iki etkenden bahsedilecektir. a) Tecrübe: Öngörüyü etkileyebilecek ve doğruluğunu
arttırabilecek olan önemli etkenlerden biri tecrübedir. Zira geçmiş, geleceğin yolunu
aydınlatır ve usulen gelecek, geçmişin kendisine göre şekillendiği sürecin aynısını
izleyecektir. Bununla beraber geçmişin vaziyeti ve geçmişteki meselelerle elde edilen
tecrübeler, geleceği değerlendirmek için bir ölçü olarak kullanılabilir. Gelecek ve gelecekle
ilgili meseleler, geçmişin vaziyetinden elde edilen bilgiler ve istatistikler doğrultusunda
öngörülebilir. Önceki tecrübelerin korunması ve geçmişe dair bilgi ve istatistiklerin yerinde
ve münasip kullanılması, kurumun gelecekteki meselelerle ilgili öngörülerinin doğruluk
oranını arttıracak ve bu durum, öngörülerde hata olması ihtimalini azaltacaktır. Neticede
kurum müdürleri ve mesulleri, dikkate değer ölçüde öngörülere güvenebileceklerdir. İmam
Ali (a.s) tecrübeyi, ileri görüşlülüğü arttıran bir etken olarak görmekte ve şöyle
buyurmaktadır: “Tecrübe edinen kimse, daha ileri görüşlü olur.”93 Kurumun hedeflerine
ulaşma yolunda başarılı olması, geleceğe ve olası değişimlere dair nispeten dakik ve doğru
öngörülerde bulunmasına bağlıdır. Daha dakik ve doğru öngörülerde bulunmanın yollarından
biri geçmişle ilgili bilgilerden ve tecrübelerden faydalanmaktır. Bu yüzden müdürler ve
planlamacılar geçmişe dair tecrübelerden faydalanarak ve yeterince bilgiyi ve istatistiği
dikkate alarak kurumlarının başarısı için çalışmalıdırlar. Emiru’l-Muminin Ali (a.s) bu önemli
nokta hususunda uyarıda bulunarak şöyle buyuruyor: “Zafer ileri görüşlülükte, ileri
görüşlülük ise tecrübe sahibi olmaktadır.”94 Tecrübemiz ne kadar çok olursa ve geçmişe dair
bilgimiz ne kadar dakik ve kâmil olursa, öngörülerin o kadar dakik ve doğru olacağı açıktır.
Elbette bu nokta, hata ihtimalinin ortadan kalktığı anlamında değildir. Zira dakik ve kâmil
bilgiye sahip olunsa bile hata ihtimali yüzde yüz bertaraf edilemez. Şu noktayı da
zikretmemiz gerekir ki tecrübeden faydalanma lüzumu, sadece kişinin veya kurumun
tecrübelerinden faydalanmaya münhasır değildir. Diğer kişilerin ve kurumların, özellikle de
benzer kurumların tecrübelerinden faydalanılmalıdır. Kurumla ilgili öngörülerde, onlar da
öngörünün ölçülerinden biri olarak dikkate alınmalıdır. b) Uzmanların görüşleri: Öngörüler
üzerinde çok tesirli ve doğruluk ve dakiklik oranlarını arttırabilecek olan temel etkenlerin
ikincisi, uzmanların görüşleridir. Müdürler ve kurumlarda planlama görevini üstlenenler,
uzmanların ve bilirkişilerin görüşlerini ve onların gelecekle, ilerde olabilecek olaylarla ilgili
öngörülerini bir araya toplamalı, bunları dikkatle değerlendirmeli ve kurumun gelecekteki
meseleleriyle ilgili öngörülerinde kaynak unvanıyla dikkate almalıdırlar. Uzmanların ve
bilirkişilerin görüşlerinden faydalanırken iki önemli etken dikkate alınmalıdır. İlki, söz
konusu mevzu hususunda gerçekten uzman olan kişilerin seçilmesidir. İkincisi ise ilk aşamada
sunulan görüşler ve öneriler hakkında yargıda bulunmaktan ve eleştiriden kesinlikle
sakınılmasıdır. Böylece kişiler görüşlerini söyleme cesareti bulabilirler ve gurupla aynı renge
bürünerek uzman görüşlerini gizlemeye kalkışmazlar. Emiru’l-Muminin Ali (a.s) uzmanların
görüşlerine başvurmayı ve akıl sahipleriyle meşveret etmeyi tavsiye ederek şöyle buyuruyor:
“İleri görüşlü insan, her zaman daha doğru ve daha iyi görüşe ihtiyaç duyar.”95Bununla
beraber müdürlerin ve kurumda planlama görevini üstlenenlerin, geleceğe dair sorunları ve
meseleleri güzelce öngörebilmeleri ve bunlara göre planlama yapabilmeleri için diğerlerinin,
özellikle de uzmanların görüşlerinden faydalanmaları gerekir. Kendi görüşleriyle yetinmekten
kaçınmalıdırlar. İmam Ali’nin (a.s) de buyurduğu gibi: “İleri görüşlü şahıs, kendi görüşü
üzerinde dayatmaz.”96
Üçüncü Bölüm
93 A.g.e., 7986. Hadis. 94 A.g.e., 42. Hadis. 95 A.g.e., 10878. Hadis. 96 Biharu’l-Envar, c. 78, s. 13.
Karar almanın tanımı
Birleşik kararın verilmesi için farklı olmakla çözümü içeren ilgiyi kesmeyen, doğru yapmış doğruluklardan şaşmamış karar almakta da zorlaşmayan, emelini bilen, hedefinde uygun olmakla yönetiminin dayatılması olmadan, heyet tanıtımın yaptığı araştırmalarına bağlıdır. Daha başka düşünenlerin başka fikir edenlerin sürecin değerlendirmenin getirebileceği alternatiflerde olabilir, her zaman makul olan, sistemin bilgiyi iletmesi doğruyu yayması için yardımda bulunulması, yöneticilerin görevlerinde tanımlayıcı sorumlusu toplanabilecek roller işi gereği yolu gereği başarısı gereği kişiliklerin kişilerarası temsil rolü, irtibat rolü önderlik rol bilgi ağı geliştirmem çökertmeme faaliyetlerin rolü, bu başlıklarda incelemek mümkündür. Zayıf ezmek için değil, mazlumun yanında olmak, organizasyonun stratejik yönlerini belirleme, operasyon kademlerini belirleme, örgütsel kademlere göre, vakfı belirleme, kaynakların etkili olmasını belirleme, dinin bırakılan sevgi dinin kitabin emanetin üzerine karar verme işlemidir, insani değerlerin korunması, hizmetlerin korunması, ilgili alanların fikirleri değerlendirmenin yeni iletme yayma dayanışmanın yollarıyladır strateji ortak yöntemler iledir, manada ise asisten olabilirsiniz doktorda olabilirsiniz doktor değil iseniz karar vericiliğinizi kaybedersiniz, tanıtımda ise kararın izlek zaman zaman vardır yâda yoktur, hükme varmak kararların tamamı, problemleri çözme karar almanın tahminleri, yolunu kaybetmişlerin yol arayışlarının üstün kılınması yola kabul edilmesi, sınıflandırılmadan, ayrım yapılmadan ayrı gayri denilmeden, 18 bin Âlemleri yöneten Yüceler Meclisidir bu meclis Alevilikte kırklar meclisidir, pir makamının meclisidir, kutsal yasalar Meclisi, Allah adına her şeyi yapmakla Allah tarafından yetkili kılınmıştır. Manada ise faydaları dokunanların zararı gelmeyenlerin âlemleri idari sistemine bağlayan Allah´ın yolunda varlık dirlik yokluk birlik iri diri kılmak ile bu mekanizma, manada ise evrim boyutunda dinin boyutunda doğanın insanlığın vasıtası ile bırakılan konuşan kur´andan olanın (Beyt-i Dost) (Beyt-i mutlak ) (Beyt-i enel-hak) (Beyt-i dört kapı kırk makam) (Beyt-i hakikatten öte sırrı hakikattır)üstünlük karar ise, insani aptal yerine koymamak, akıl mantık ile zeki ile ortam yaratmak, Ehli Beytine Kuran-ı Kerime ol kelamına yüce bilgileri taşıyana dayanılır irşadın pirine, Ali Aba dergâhın pirine ocakların pirine, pir lokman Ahmet ye sevi, hünkâr hacı Bektaş veli, insani tesis noktasından ilahi sistemine acılan kapısı ile kabul buyuran, Allah tarafından bir ayrıcalıkla yol almazlar, levh-i mahfuz denilir hak erenlerin kararıdır, zahiridir bâtınıdır manada ise kozmik beyinden karar gönderilir, insan beyni kalbinin aydınlığındadır, kalbin Aydınlığı ise ruhun aydınlığındadır, ruhun aydınlığı ise nübüvvettir, sevgi dini katında müşterek kararlar kabul edilir, Allah in olduğu birliği bütünlüğü yol içinde yolun üstün olunduğu ehlibeytinin gemisinin ince ol âlemin var olduğudur bindiği kabul ettiği gemidir, kararın temeli, karar almanın teminatıdır takdiridir,
Yönetim uzmanlarından ve düşünürlerinden her biri, karar almayı anlatabilmek için bir
tanım sunmuştur. Bunlar ilk bakışta farklı görünse de tanımların her biri dikkatle
incelendiğinde ve birbirleriyle kıyaslandığında, karar almanın çözüm yolları ve farklı
alternatifler arasından en uygun ve makul olanının seçilmesi süreci olduğu neticesine
ulaşılmaktadır. Uzmanların ve yazarların yaptıkları karar alma tanımlarıyla aşina olmak için
birkaç tanesini zikrediyoruz: 1- Bazı yönetim uzmanları karar almayı şöyle tanımlıyorlar:
Karar alma, çözüm yolları arasından bir tanesini seçmektir.97 2- Bazılarına göreyse tanımı
şöyledir: Karar alma, belli bir meseleyi halletmek için bir iş yönteminin tanımlanması ve
seçilmesi sürecidir.983- Bazıları da karar almayı tanımlarken şunları söylüyorlar: Karar alma,
belli bir meseleyi çözme yolunun seçildiği bir süreci anlatmaktadır.99Bununla beraber karar
almanın, muhtelif seçenekler arasından uygun olanın seçilmesi olduğu söylenebilir.
Karar almanın önemi
Yaşamınızda tecrübe sahibi iseniz, bilgelik ister yol ister stratejileri iyi
belirleyen yasamı ölümü strateji belirlemeyi, ikilikten gecen ayrımcılığı kabul etmeyen, yolun yezidine bağlanmayan, vazifesini yerine getirecek olandan şüphenin edilmemesi, doğruyu sağlayan görevinde iyi kararı kılınan çizgisi belli olan yönlendirmesi ulaşılması belli olan, turnalara kılavuzluk edenden olmak, rehberden mürşide eren pir makamına varandan olmak dini siyaseti belirlemek, hayati gecen yasaları hükümleri niteliğine bağlamak, hedefini koyarken engeller tanımamak yollarını açmak kendini kontrol etmek, faaliyetlerin hakkında her sürecini bilmek değerlendirmek, Kuranı Kerim akıl ve mantıkla bilimle izah edilebilen, kitapları akıl. Mantık ve bilim çerçevesinde, sırları sır olmakta gören bilen hakikatten öte varan, imtihan sıralarını bilen anlatan mahrum kalmayan mahrum koymayan , (Tevrat, İncil, Zebur ve Kuran) insan sevgisin arındırabilen felsefesine inanan ilhamları yolu ile alan hak katında kazanılmış olan kazandıran, gurur şeref hakiki bilgilere ulamları ile konuşan Kur’an olmasıdır, dört kitabı bir eden tamamlayan kendisidir, kararın önemi ise yeryüzünde her insan için geçerli olanın önemidir, insan boğazlamak insan öldürmek günahtır, der iki cihanı yıkmış, kebeyi yıkmış olursunuz, yolun yezit inden lanetlenmiş olursunuz, kararın önemi Kâbe yıkmamak insan incitmemek sevgi din yararların âlimlerin ulaştıkları alan birlik mertebesidir, bünyesindeki kararlar ise birlik Alanlarıdır, karar almanın önemi, dini doyumu sevgi doyumu zehirlenmemek zehirleyenden olmamak zehir sunulan olmamak, kutsallık meşruiyet acısından ise, ehlibeytin bırakılan emanetin yaşatılmasıdır, doğruluğa güven katan, benzersiz doğruluk olan kıldan ince şaşmamak şaşırtmamaktır,
Karar almanın yönetimde özel bir yeri ve fazlasıyla önemi vardır. Öyle ki bazı seçkin
uzmanlar ve araştırmacılar, yönetim ve karar almayı birbirine eşit görmüş ve yönetimin karar
almadan başka bir şey olmadığını savunmuşlardır. Bu gurup araştırmacıların görüşüne göre
yönetimin temelini karar alma oluşturmaktadır. Planlama, düzenleme veya kontrol gibi
vazifeleri yerine getirmek de aslında bu faaliyetlerin nasıl yapılacağı hakkında karar alma
sürecinden başka bir şey değildir. Karar alma, müdürün asıl ve esas görevidir. Çünkü hedef
belirlemeyi, siyaset gütmeyi, strateji, kanun ve kuralları belirlemeyi, yolu ve yöntemi, insan
97 Koontz, Harold, Weihrich, Heinz, Management of Essentals, s. 248. 98 Stoner, James, Freeman, Edward, Management, s. 108. 99 Rızaiyan, Ali, Usul-i Mudiriyet, s. 57.
gücünü seçmeyi ve istihdam etmeyi, çalışanların görevlerini ve sorumluluklarını belirlemeyi,
onların çalışmalarının değerlendirilmesini ve kontroledilmesini sağlamayı müdürün görevleri
arasında sayarsak, bütün bu eylemlerin gereği karar almadır. Bununla beraber şöyle
söylenebilir: Karar alma, müdürün kurumda yaptığı bütün görevlerin temeli ve esasıdır. Bazı
uzmanlar yönetimin niteliğinin karar almanın niteliğine tabi olduğunu kabul etmekte ve karar
almanın tek başına müdürün en önemli vazifesi olduğuna inanmaktadırlar. Zira karar almanın
niteliği plan hazırlama, stratejilerin etkinliği ve işlevselliği ve de bunların uygulanması
sonucu elde edilen neticelerin niteliğiyle ortaya çıkar. Hepsi müdürün aldığı kararların
niteliğine bağlıdır. Her ne kadar hedef koyulması, genel ana hatların çizilmesi ve siyaset
belirlenmesiyle kurumun ilerleyeceği çizgi belli olsa da, bu çizgi boyunca kurumu
yönlendirmek ve hedefe ulaşmak için müdürün birçok önemli ve hayatî kararlar alması
gerekmektedir. Böylece elde edilen imkânlardan ve yakalanan fırsatlardan uygun biçimde
yararlanabilir ve engellerle ve tehditlerle karşılaşmaktan korunabilirler. Karar alma, kurumun
faaliyetleriyle hedeflerini birbiriyle uyumlu kılmada da önemli bir role sahiptir. Bununla
beraber müdürler genellikle karar almayı esas görevleri sayarlar. Zira onlar, kurumun
hedeflerini ileriye götürmenin hangi yolu seçtiklerine, hangi işi yaptıklarına, kimi hangi işle
görevlendirdiklerine, işlerin nasıl, nerede ve ne zaman yapıldığına bağlı olduğunu
bilmektedirler. Karar alma, kapsamlı bir kavramdır ve sadece kuruma ve yönetime mahsus
değildir. Birçok alana karar almanın doğrudan veya dolaylı olarak karışması, araştırmacıların
ve bilim adamlarının ilgisini çekmiştir. Herkes yaşamı boyunca çeşitli kararlar alır. Mesela
hangi okula gideceğine, ne öğrenimi göreceğine, hangi mesleği seçeceğine, nasıl bir aile
kuracağına ve diğer birçok hususa dair herkes birtakım kararlar alır. Ancak kurumda ve
yönetimde karar almanın özel bir konumu ve önemi vardır. Her zaman yönetimin ayrılmaz bir
parçası olarak yönetim edebiyatında işlenen bir konu olmuştur. Yönetimde karar almanın
önemini gösteren meselelerden biri de şudur: Müdürlerin kararları, kurum çalışanlarının
davranış ve çalışmalarını istenilen yöne doğru değiştirebilir. Diğer bir deyişle müdürün kararı,
çalışanların kurumsal davranışlarını ve çalışmalarını, kurumun hedeflerine mutabık kılabilir
ve daha fazla uyum içerisinde olmalarını sağlayacak şekilde yönlendirebilir. Çünkü müdürün
kararları kurumun hedeflerini açıklayıcı ve yansıtıcıdır. Bununla birlikte müdürün karar
alması, çalışanların bu hedefleri daha iyi anlamalarına yardımcı olur. Aynı şekilde müdürün
kararları, kurumun çeşitli departmanlarındaki çalışanlardan beklenen davranış ve çalışma
türünü de belirler. 100
Karar almayla ilgili önemli konular ve anahtar unsurlar
1- Bilgi toplama
Faydalı kararlar her zaman günümüzde ihtiyaç vardır müşkül koymaz darda bırakmaz, faktörler farklıdır, kurumların kararları idarelerin kararları, devletlerin kararları ülkelerin kararları evinde olanların aile kararları yolun bağlılığı kararları, mevzu ilse şehirse köyüne kadar toprağının her yerinde dünyanın her yerinde bırakılan emanetin kararlarıdır, insanlığı üstün müessir faydalı sayan kılan, teşkil eden bağlayıcı kararlardır, il ebet kararlardır, bir yasa çıkartırsınız zaman zaman değiştirebilirsiniz, yasası içinde olan adaleti içinde olanı değiştiremezsiniz,
100 Saadet, İsfendiyar, Ferayend-i Tesmimgiri der Sazman, s. 15.
bırakılan emanetten vazgeçemezsiniz, il ebet kalacaktır, özellikle karar alanların verenlerin bulundukları etkili kaldıkları etkenlerin bilgeliklerin tek kademede denir, alt üst diye bir şey yoktur, hak erenlerin kırklar meclisinde bulunanların aldığı karara bağlılığını korur, yolun ipuçları sırların ipuçları insani doğayı evreni bilmenin tanımanın ipuçları, felsefeleri özünden tanımanın güvenine sahiplenmenin ipuçları, insani sevgi dini ile hakiki dine hürriyetine kavuşturan köle etmeyen kölelikten kurtaran kölelik devrimini yıkan, savaşan adaletsizlikten olmayan adaletin fevkalade benzeri bulunmayan doğruluğa eriştiren, mevkii alanından insani kat kat erdiren, sevgi kardeşliği, ana sırrı, kinden nefretten ayrılmanın bencilliği terk etmenin sırrı, her canlının merak ettiği irdelediği kendini bulmanın sırrı, kendini keşfeden çözmenin sırrı, hikmetin ol kerametin sırları, göğe baktığında yıldız konseyin sırları seslenişi muhatap dostların sırları manevi yolculuğunda rehberden mürşide pire dayanan mesajların sırları, insan kalbinin seslendiği benliğimden geçtim dediği ikrarını hak bildiği ikrar kapısından ayrılmadığı yaklaşımın sırları ölümüne kadar eline diline beline bağlı kalmanın sırları, bu kararlar insanı yanılmaktan kurtarır, gözleri ile gören delil ile inanan dilden evvel iman sahibi olarak içten ikrar veren evveli ölendir, hidayete ermek için vaktin geldiğini beklemenin sırları, birleştiren olan kavuştururum olan Hızır boz atlı Hızır’ın güçleri sırları, dünyaya bel bağlamadan yolu ile hak Muhammed Aliye bağlanan sancağında mehdinin sırları, bırakılan emanetin sonsuz olduğu konuşan kuranın belden yoldan gelenlerin kelamın görevlendirdiği postunda oturanların elini vermesi ile yaşamlarının kolaylaşma sırları, sırattan öte geçerken geçmenin sırları bunlar anahtar hususlarıdır, halkçılıktan uzaklaşan devleti ile birlikte yıkmak isteyenleri etkisiz hale getirmek, her çeşitli görüşler olabilir, değerlendirilebiliniz ancak, gelişmenin faktörlerine bakmak incelemek din adına siyaset adına devleti siyaseti ile kurumları ile yıkmaya kalkışmamak, asırlardır kazanılmış hakları kültürleri medeniyetleri çatısı altına alıp dağıtmamak yıkılmasını önlemek, gelişmekte olan kötü sistemleri tanımamak yer vermemek, ne amaçla kurulmuş olduğunu kurulması zaruridir dense bile ilerleme olmayan gerçekleri tanımayan gerçek esaslı temel çatı meclisini edinmeyenler özünden ayrı olsa da olsa gayri olanlar arasındandır, bilginin ulaştırılması idarecilerin kurumların doğru çalışmasıdır, noktaların görevlerini bilmesindendir, edep kervanında imana karşı gelmemektir, izlenecek rolünü getirdiği sorumlulukları ister siyasi olsun ister dini olsun mantıklı akıllı illeri görüşlü olarak bilgeliğin hak, her canlının karar verebilmeleri için büyük bir olanaktır, aksi takdirde güvensizliğe düşünülür, güvenliği yok eder fayda payını bağlılığını koparır, gelişmenin bilgileri ile faydalı etkili kılınmamasıdır, Karar alma sırasında önemli olan bahislerden biri, bilgi ve bilgi toplamanın zaruretidir. Bir
karar, ancak karar alan şahıs karar alırken mevzu bahis mesele hakkında gerekli bilgiye sahip
olur ve bu bilgilerden iyi şekilde faydalanabilirse müessir ve faydalı sayılabilir. Bilgi,
kurumun faaliyetlerinin daha uyumlu ve dayanışmaya dayalı yürüyebilmesi için, kurumu
teşkil eden bütün unsurları birbirine bağlayan halkadır. Neticesi, kurumun başarısının ve
devamının garantilenmesidir. Günümüzde bilgi ihtiyacı, geçmişe oranla daha fazla ve daha
gereklidir. Çünkü meselelere etki eden sebep ve etkenler geçmişe göre daha fazladır. Muhtelif
meseleler üzerinde tesirli ve önemli etkenlerden biri çevre ve çevresel faktörlerdir. Bir mesele
hakkında karar alırken, kararı etkileyecek çevresel faktörler ve bunlardan kaynaklanabilecek
muhtemel tesirler araştırılmalıdır. Karar almanın başarısını ve etkinliğini sağlayacak olan, o
meselenin çevresinin ve çevresel faktörlerinin iyi bir şekilde incelenmesi ve söz konusu
kararın, bunların tesirleri göz önünde bulundurularak alınmasıdır. Bununla beraber karar
alma, özellikle de kurumsal kararlar, çevre ve etkili olabilecek çevresel etkenlerin ve
faktörlerin araştırılmasıyla gerçekleşmelidir. Çevreyi tanımak ve çevresel etkenleri araştırmak
için bu alanda geniş bilgiye sahip olunması gerektiği açıktır. Örneğin kurumun muhtelif
meselelerle ilgili alacağı kararları etkileyebilecek olan çevresel etkenler arasında şunlar
sayılabilir: Devlet kanun ve hükümleri, çalışanların tutumları, müşterilerin veya müracaat
edenlerin çeşitli görüşleri; aynı şekilde alt kademelerin kültürleri, inançları, beklentileri ve
toplumsal ihtiyaçları ve de öngörülemeyecek olan bazı diğer faktör ve etkenler. Bilgi,
kurumun temel ve değerli kaynaklarından biridir. Kurumda, özellikle de kurumun aldığı
kararlarda özel bir öneme ve konuma sahiptir. Bilgi sahibi olmanın zarureti ve itminan
edilemeyen şartlarda sahip olduğu özel değeri, daha fazla kendini göstermektedir. Bu şartlar,
müdürlerin uygun kararlar alabilmeleri ve kurumu istenilen yolda ilerletebilmeleri için bütün
çabalarını gerekli bilgiyi elde etme yönünde harcamalarını sağlamaktadır. Değindiğimiz
üzere, çevre ve çeşitli çevresel etkenler, kurum ve aldığı kararlar üzerinde tesir bırakan,
önemli unsurlardan biridir. Diğer taraftan çevrenin ve çevresel etkenlerin hızla değişim
halinde olduğunu, aynı şekilde kurumların günden güne gelişerek karmaşıklaştığını da
biliyoruz. Bu meselelerin varlığı, müdürlerin ve kurumun karar alma mekanizmasında
olanların bilgiye duyduğu ihtiyacın artmasına sebep olmaktadır. Buna göre kurumların ve
müdürlerinin karar alma ve çizgi belirleme gibi çeşitli faaliyetlerdeki başarı ve etkinlik
oranları, bilgi toplama, düzenleme ve geliştirerek kontrol etme alanlarındaki yeteneklerine ve
yaratıcılıklarına oldukça bağlıdır. Buna dayanarak çok karmaşık ve değişim halinde olan
çevre ve tesirli çevresel etkenler karşısında doğru tepkiyi verebilmeli ve kurumun muhtelif
meseleleri için müessir ve işlevsel kararlar alabilmelidirler. Muhtelif kurumlar ve şirketler,
çeşitli faaliyetlerini, özellikle de aldıkları kararları zamana uygun, işlevsel ve etkili kılabilmek
için sürekli olarak ihtiyaç duydukları bilgileri elde etmeye ve müdürlerin ve çeşitli
departmansorumlularının kullanımına sunmaya çalışırlar. Bu amaçla kurumlarda dakik ve
işlevsel bilgi sistemleri oluşturularak kurulur. Kurumların daha basit ve çevresel karmaşa ve
değişimlerle daha az karşı karşıya olduğu geçmişte, kurumun bilgi sistemleri de daha basitti.
Lakin günümüzün büyük ve karmaşık kurumlarında bu amaçla daha dakik sistemlerin
kurulması zaruridir. Bu yüzden daha fazla çabalar gösterildi ve daha fazla da ilerleme
kaydedildi. Bilgisayarın çıkışıyla –ki büyük miktarlardaki bilgiyi toplayıp işleyebilen bir
alettir- yönetim bilgi sistemlerinin kurulması, resmi bir süreç ve bilimsel bir dal şeklini aldı.
Neticede bu alanda esaslı ve temel bir değişim gerçekleşti.İmam Ali’nin (a.s) sözlerinde ve
uygulamalarında bilgi toplama ve çeşitli meselelerle ilgili haberleri edinmenin özel önemi ve
yeri olduğu görülmektedir. İmam, İslami hükümet için gerektiğinde bilgi ve haber toplamak
için özel istihbarat memurlarını görevlendiriyor, tanınmayacakları şekilde çeşitli kişiler ve
guruplar hakkında gerekli bilgi ve haberleri toplamaları ve kendisine bildirmeleri için farklı
noktalara gönderiyordu. Böylece bu konular hakkında lazım ve yerinde kararlar verebiliyordu.
Örneğin Husayn bin Malik adında, Muaviye’nin yanında olup İmam Ali’yle (a.s) mektuplaşan
birisinden bahsedilebilir. Bu kişi, Muaviye’yle ilgili haberleri ve bilgileri İmam’ın ihtiyarına
sunuyordu.101 Elbette İmam’ın Şam’daki istihbarat memuru bu kişiden ibaret değildi, birçok
kişi Muaviye’yle ilgili haber ve bilgileri İmam Ali’ye (a.s) ulaştırıyordu. Aynı şekilde
İmam’ın istihbarat memurları sadece Şam’da da değildi, bütün bölgelere dağılmışlardı. Hatta
İmam, kontrolü altındaki bölgelerde bile bölgeyle, özellikle de idarecilerle ilgili haber ve
bilgileri toplayıp kendisine bildirmeleri için memurlar görevlendirmişti. Bunun açık
delillerinden biri, İmam’ın kendi idarecilerinden bazılarına yazmış olduğu mektuplardır. Bu
mektuplara dikkat edilirse, İmam’ın her zaman bir gurubu, gerekli bilgileri toplayarak
kendisine bildirmeleri amacıyla istihbarat memuru olarak muhtelif noktalarda görevlendirdiği
görülecektir. Bu mektuplardan biri, İmam’ın Fars şehirlerinden birine vali unvanıyla atadığı
Maskala bin Hubeyre Şeybanî’ye yazdığı mektuptur. Mektubun bir bölümü şöyledir: “Senin
101 Mevsuatu’l-İmam Ali bin Ebî Talib (a.s), c. 4, s. 269.
hakkında bana bazı haberler ulaştı. Eğer sen bu işi yaptıysan Rabbini öfkelendirmiş ve
İmam’ına karşı gelmiş oldun!..”102Yine İmam, başka bir idarecisine şöyle yazıyor: “Şimdi
bana haber verdiler ki sen heva ve hevesine uymaktan vazgeçmiyor, ahiretin için geriye bir
şey bırakmıyormuşsun!..”103 Örnek olarak verilen bu iki durum, İmam’ın çeşitli bölgelerde,
bu bölgelerle, özellikle de idarecileriyle ilgili haber ve bilgileri toplayıp kendisine ulaştıracak
çok sayıda istihbarat memuru olduğunu göstermektedir. İmam bu bilgileri değerlendirerek
onlar hakkında lazım ve yerinde olan kararlar almıştır. a) Bilginin taşıması gereken özellikler:
Şüphesiz bilgi, çeşitli konularda, özellikle de karar alma sürecinde önemli etkenlerden biridir
ve izlenecekpolitikayı belirler. Lakin bilginin kendi temel rolünü yerine getirebilmesi için
nitelik ve dikkat özelliklerini taşıması gerekir. Kurumun müdürlerinin ve politika
belirleyicilerinin, bir mesele hakkında doğru ve mantıklı karar verebilmeleri için o mesele
hakkında yeterli ve dakik bilgiye sahip olmaları gerekir. Bilgi ne kadar dakik olursa, niteliği
daha iyi olacak ve müdür karar alırken buna daha fazla güvenip dayanabilecektir. Bununla
beraber bilginin faydalı ve etkili olabilmesi için, gerekli dikkati ve sıhhati taşıması lazımdır.
Aksi takdirde karar alma sırasında bu bilgiye güvenilemez ve buna dayanarak politika
belirlenemez. Bilgi, sahih ve dakik olmanın yanı sıra zamanında da olmalıdır. Bir konu
hakkında karar alırken, konuyla ilgili bilgilerin olması gereken zamanda müdürlerin ve karar
alıcıların elinde olması gerekir. Bilgilerden uygun ve verimli şekilde faydalanabilmeleri için
bu şarttır. Gerekli bilgiler zamanında ve ihtiyaç duyulduğunda mesullerin ve politika
hazırlayanların ihtiyarına sunulmazsa önemini ve değerini kaybeder, işlevselliğini yitirir. Aynı
şekilde bilgi, münasip ve ihtiyaç ölçüsünde olmalıdır. Bilginin işlevsel olabilmesi için eksik
veya fazla olmaması gerekir. İkisi de sorun yaratır. Çünkü bir konuyla ilgili gerekli bilginin
tamamı toplanmazsa, kurum müdürleri ve politika belirleyicileri buna güvenerek bir karar
alamazlar.Aynı şekilde eğer toplanan bilgi ihtiyaç duyulan miktardan fazla olursa, müdürler
ve politika belirleyenler bir bilgi yığınıyla karşılaşırlar ve bu bilgilerden verimli biçimde
faydalanamazlar. Bununla beraber bilgi sisteminin, müdürlerin ihtiyacı olan bilgiyi genel,
muhtasar, rasyonel ve organize şekilde sunabilecek özellikte tasarlanması ve yürütülmesi
lazımdır. Böylece müdürler de bu bilgilerden faydalanmak için minimal zaman harcarlar.
Etkili ve uygun bilginin diğer özelliklerinden biri de birbiriyle irtibatlı olmasıdır. Müdürlere
ve mesullere verilen bilgi ve haberler, onların iş alanlarıyla ve karar alacakları konuyla
irtibatlı olmalıdır. İmam Ali’nin (a.s) şu sözlerinden bu nokta çıkarılabilir: “Dikkatini ve
düşüncelerini sadece seni ilgilendiren işlerle sınırla.”104Buna göre bilgi sisteminin, sadece
kendileriyle ilgili olan bilgileri kişilerin ihtiyarına sunacak ve alakasız bilgileri engelleyecek
şekilde tasarlanması gerekir. Kişilerin alakasız bilgilerle uğraşmaları, vakitlerinin bir kısmını
alacak ve onları asıl vazifeleriyle ilgilenmekten alıkoyacaktır. b) İmam Ali’nin (a.s) bilgi
toplamayla ilgili amelî siyeri: İmam Ali (a.s) meseleleri iyi anlama ve gerekli bilgileri
toplama hususlarına özel dikkat gösteriyordu. Bir meseleyle ilgili karar vermesi gerektiğinde
dikkatle ölçüp tartıyor, çeşitli açılarını ve olası sonuçlarını mercek altına alıyordu. Mesele
İmam’a güzelce anlatıldığında, o mesele hakkında gerekli ve münasip kararı veriyordu.İmam
hutbelerinden birinde bir mesele hakkında karar alma üslubunu şöyle anlatıyor: “Ben bu işi
(Muaviye ile kendisinin münasebetlerini) iyice ölçüp biçtim; içini, dışını, önünü, arkasını
derinlemesine gördüm. Şu neticeye vardım ki savaşmaktan veya Muhammed’in –Allah’ın
selamı üzerine olsun- getirdiğine kâfir olmaktan başka bir yolum olmadığını gördüm.”105
Diğer hutbelerinden birinde de kendisinin karar alma sürecini şöyle anlatıyor: “Bu meselenin
altını üstüne getirdim, bütün cihetlerini ölçüp tarttım, öyle ki uykuyu gözlerimden aldı.
Gördüm ki onlarla savaşmaktan veya Muhammed’in –Allah’ın selamı üzerine olsun-
102 Nehcu’l-Belağa, 43. Mektup. 103 A.g.e., 71. Mektup. 104 A.g.e., 69. Mektup. 105 A.g.e., 43. Hutbe.
getirdiğini inkâr etmekten başka bir çarem yok. Savaşa girmek, Yaradan’ın cezasına maruz
kalmaktan daha kolaydır. Dünyayı kaybetmek ve bu dünyanın mihneti, benim için öbür
dünyanın cezasından ve ahireti kaybetmekten daha kolaydır.”106Yine İmam, kısa süren
hükümeti ve yönetimi döneminde, düşmanın vaziyeti veya idarecilerinin uygulamaları
hakkında bilgi toplayarak kendisine bildirmeleri için bir takım kişileri görevlendiriyordu.
İlaveten idarecilerine de her zaman bilgi toplaması için birilerini görevlendirmelerini tavsiye
ediyordu. İmam’ın istihbarat toplamayla ilgili hassasiyetini gösteren örneklerden birisi de
Hürriyet bin Raşid olayıdır. Hürriyet, Haricilerin başlarından biriydi. Sıffin Savaşı’ndan ve
Hakem olayından sonra İmam Ali’nin (a.s) hükümeti aleyhine ayaklandı ve Medain’e, oradan
da Ahvaz ve Fars bölgesine gitti. Bir gurup insanı öldürdü. Beni Naciye aşiretlerini tahrik
ederek kendisine kattı. Bu aşiretlere mallarının zekâtını vermelerinin gerekmediğini
söylüyordu! Aralarından Müslüman olmuş bazıları mürted oldu ve Hz. Ali’nin (a.s)
Umman’daki Hulu bin Avf Ezdî adlı idarecisini katletti. İmam Ali (a.s) Hürriyet’in Harici
olduğunu ilk başta bilmiyordu. Bu yüzden idarecilerine yolladığı bildirisinde şöyle yazdı:
“Bismillahirrahmanirrahim. Allah’ın kulu, müminlerin emiri Ali’den bu mektubu okuyan
bütün idarecilere! Bize uyması gereken bir gurup kişi, firar etmiştir. Zannediyorum ki
Basra’ya doğru hareket ediyorlar. Şehirlerinizdeki halka sorun, kendi bölgelerinizin bütün
kesimlerine gizli memurlar yerleştirin. Size bir haber ulaşması halinde bana
bildirin!”107İmam’ın idarecilerinden biri olan Malik bin Ka’b, bu bildiri eline geçince, onların
Aynu’t-Temer bölgesini geçmiş oldukları haberini yolladı. İmam Ali (a.s) bu bilgiye
dayanarak Ma’kil bin Kays’ı iki bin kişiyle beraber onların peşine yolladı.108
2- Meşveret
Giriş
Yolda etkili kılınan kararlar karmaşıklığa yer verilmemelidir, helak olmasına yol açılmamalıdır, ilmi olmayan akıllı mantıklı olmayan zekâ düzeyi bozuk olan veya ilmi olmayan belirli bir mevkiye gelmeyen gelmemiş olan gelemeyecek olan üzerine alan rolü yerine getiremez ondan bir şey beklenilemez, ancak görevini yerine getirecek olan genellikle yolun bütünlüğüne bakar. Birliğine iri diri olmasına bakar hakkı seveni sevenden olana bakar hakka yakın olana yaklaşır Aliye Ali evladına kıymayana dost olana yaklaşır yoluna ihanet etmeyen yolu ile savaşmayan, nefsine cihat açan her noktayı bilen dayatmadan olmayan dayatmaya karşı çıkan boynunu bükmeyen boynunu bükmeyenlerden olandır ancak ulaşmaksa gücü sağlaması hayatı dengeleri koruması doğru neticede olması akıl bari ile mantıklı karar almasıyla manada ise hatalara hastalıklara yol vermeyen, ölümcül hastalıkları yok eden, yaşam veren görüşünü kolaylaştıran, insani yolunda tuzağına düşürmeyen, kuyuya indirmeyen atmayan, duvarlar ile dünyasını kapatmayan kapatılmış duvarları yıkan insan yaşamını cehenneme döndürmeyen, düşüncenin düşüncelerini bilmesi sorması danışması hükümleri aşamalar tanıması meşveret usulüne kabul denir manada ise, iyi düşünce iyi yol iyi kazançtır nefsine cihat açan ömrüne kar edendir, bağımsız olması, özgür kalması gayrimeşruya yol açmaması ele dile bele sahip olmakla yolun yezitti çıkmamasıdır, yaşam kitaptır vizyondur, ameldir, amaçların gelişmesi ile genel ölçülerin yönetildiği boyutları yolda bilmesi saptanmış olması olan nesne haline
106 A.g.e., 54. Hutbe. 107 İbn-i Ebi’l-Hadid, Şerh-i Nehcu’l-Belağa, c. 3, s. 130. 108 Zakirî, Ali Ekber, Sima-yı Kargozaran-ı Ali bin Ebi Talib Emiru’l-Muminin (a.s), c. 1, s. 367.
getirilmesidir, öğrenilecek öğretilecek boyut ise, yolu hak erenlerin etkileşimini sağlaması, işinde ise işi ile geleceğine bağlanmasını etkileşimini sağlaması, koşullarını değerlerine göre üretilmiş araçtır, manada ise der kendi görüşünü benimsetirken dikta ettiremezsin, hükümdar olarak uygulayamazsın ehil olanın kişiliği sözleri geçeklerin görüşü altına almak, aydınlatma altına almak, hususlarında meşveret eder, her gelişmesiyle ilgili yönüyle tespitte bulunulmasıdır, meşveret konumunda ise, savaşa girmeden nasıl bir savaş olacağını bildirmiş, ona göre önlemler almış konuşmalar yapılmış fikirlerini almakla diğer fikirler ile de ashabına değerlendirmiş ol resul, her zaman bilmediğini Hz. Aliye sorar danışırdı, bedir, uhde, hendek ve sine savaşların öncesi Hz. Muhammed ehlibeytine şahabına sevenlerine danışmıstır fikirlerini almıştır, kendi düşüncesi ile anda karar almamış yönleriyle incelenmiştir her yönüyle hususlarda ashaba düşen ehlibeytine düsen beyan ettiği görüşü ile ifadelerin alınması ile fikirlerin bir dönüşümün iledir meşveret, İnsana imkânları vermesi ise savaştan sonra nelerin yapılacağı nelerin önceden yapılması gerektiğini itaat etmektir, resule gelen vahiy esnasında, Hz. Ali’nin Ali kurandır kuran ise Alidir Ali evvelidir Halk erini Pirini hoşnut eder yolunda iri diri birliğini sağlar yürütülmesi ile bir vücuttun kılınmasını sağlar, (Al-i İmran Süresi, 159) emrinin gelmesi manidardır, orada resul savaş öncesi meşveret etmiş ol şehirde müdafaa savaşı yapılması şeklinde görüş belirtilmiştir, savunmadır, köleliğe karşı direnmedir, savaşın kurbanlarını bilmektir manada ise yolunda evvel ölenlerin ümmetinden olması terbiyesini almaşı geçişlerinden geçmesi şefaatin kılınmasıdır, İslam birliğinin Hz. Alinin talimi ümmetimi der zararlardan koruyan önleyendir, Manada ise meşveret kararı der, Hz. peygamber ol resul Ekrem zırhını giydiğinde ya Ali dedi sen yürü önde bu savaştan kaçınılmaz, kazamız geçmiş olsun, hakka yürürsek başımız sağ olsun ehlibeytin gemisindeyiz,
Başkalarıyla meşveret etmek ve onların görüşlerini almak, karar almada önemli ve
hayatî olan etkenlerden biridir. Bu nokta İslam’da özel bir öneme ve yere sahiptir. Konuların
genişliği, karmaşıklığı ve bilginin çokluğu dikkate alınırsa, bir müdürün genellikle bütün
meseleleri öğrenme ve bir meseleyle ilgili gerekli bütün bilgiye ulaşma gücü olmayacak,
neticede doğru ve mantıklı bir karar alamayacaktır. Başkalarıyla meşveret etmek ve onların
görüşlerini almak aklî bir noktayken, meşveret etmemek ve görüşünü dayatmak ise
müdürlerin karar almadaki ölümcül hastalıklarındandır. Zira müdür her ne kadar kendi iş
alanında uzman, iş bilir ve tecrübeli olursa olsun, yine de bir meselenin bütün açılarına hâkim
olması mümkün değildir. Bu yüzden sadece kendi görüşüyle söz konusu meseleyi
değerlendirmemelidir. Meselenin, alacağı kararda belirleyici rolü olan boyutlarından birini
görmemiş olabilir. “Görüşünü dayatan kimse helâk olur ve rical ile meşveret eden kimse
onların akıllarına ortak olur.”109Söylediğimiz gibi meşveretin zarureti, aklın hükmüne
dayanmaktadır. Her akil insan bu zarureti idrak eder ve meşverete ihtiyacı olmadığını
düşünmez. İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: “Akıllı olan hiç kimse, meşverete ihtiyacı
olmadığını düşünmez.”110 Başkalarının görüşlerine teveccüh etmemek ve görüşünü dayatmak,
müdürün tuzağına düşeceği en tehlikeli sıfattır. Emiru’l-Muminin Hz. Ali (a.s) bu noktayı
anlatırken şöyle buyuruyor: “Meşveret aynı hidayet gibidir. Başkalarının görüşlerine ihtiyacı
109 Nehcu’l-Belağa, 161. Hikmet. 110 Nehcu’l-Belağa, 211. Hikmet.
olmadığını düşünen kimse, kesinlikle tehlikeye düşmüştür.”111İmam Ali’ye (a.s) göre
meşveret, işlerin idaresi, özellikle de karar alma için temel gerekliliklerdendir. İmam,
başkalarının görüşlerini almayı en sağlam hami ve destekçi kabul ederek şöyle buyuruyor:
“Meşveret etmekten daha sağlam bir dayanak yoktur.”112 Meşveret etmek ve başkalarının
görüşlerinden faydalanmak, doğru ve makul kararlar almanın en önemli etkenlerindendir.
Meşveret ve başkalarının görüşlerini alma vesilesiyle insanın bilinci artar ve bir meselenin
muhtelif açıları onun için aydınlığa kavuşur. Meşveretten sonra alınan kararlar, genellikle
daha makul ve daha doğru olurlar. İmam Ali (a.s) bu nokta hakkında da şöyle buyuruyor:
“Başka hiçbir şey, meşveret etmeyle olduğu gibi doğru yola ulaştırmaz.”113
Meşveretin etkileri ve faydaları
Bir arada ortam yaratılmalıdır, ister sağ olun ister sol ister bin bir seçti yolda olun, en
sonunda bir yolda birleşmek zorundasınız, bir kişinin değil onca insanların
çoğunluğuyla kabul edilmesidir, örneklerden ise, düğün kararı alacaksınız, hafta içi
olamaz nedeni ise çok insanların çalışması ile zaman bulamayacaktır düğün davetiyesini
gösterseniz bile katılımı yüksek oranla olanaksızdır, her zaman kar, Ya zarar
olanaklar olumlu veya olumsuz her tecziyesinin getirdiği yok ettiği veya var ettiği
garantiyi vermektir, her zaman imkânlar topluluğunu yaratmaktır iyi düşünenin iyi
düşünmekle kötü karar vermeyeceğini bilmek, bilgi görüşü ile illeri görüşlü olduğunu
bilmek görüşlerinize düşünce fikirlerinize yol açacak genişletecektir, karar almanın
taraftarlığında incelenmesi zaruridir, meşveret edilmesi, yanlış şüphe edecek ihtimali
yok etmek mevcutlunu olgunlaştırmaktır, meşveretin vazifesi sonucu ibadetin olduğu
gibi istişarenin de prensipleri vardır sözleri sıralamaya devam eden, hakkın hatırını
yüksek tutan, meşverette tek şahısların değil veya ezici çoğunluk gücün değil olduğu gibi
her gücün doğru yolu bulması çalışması, yarattığı imkânlar ile incitmeden insanlığı
zedelemeden inan hakların hak edilmiş hakların esaslarını korumakla bağlı olan hükmün
yasaların katiyen itiraz etmemektir, manada ise der, kazanmış olduğun toprakların vatanın bırakılan emanetin senindir, görevini vazifesi ile iyi bilmektir meşveretin de ibadet
olduğundan, doğruyu temsil eden Allah rızasını anman için meşveretle onun yolunda olmaktır der mücadele etmektir der, maddi manevi güç ile olmaktır, kayıtsız şartsız
karşılığı istemeden, ehle-i meşveretin vazifesi en üstünlük denir, cihat etmek ise, neticeyi vermek der, netice ise arınmak pak kalmak, nefsine tapmamak yolun yezitti çıkmamak
Meşveret etmek ve başkalarının görüşlerinden faydalanmak, birçok faydalı ve olumlu
neticenin garantisidir. Meşveret etmeyle insana veya kuruma nasip olan bereketler ve etkiler,
asla bir kişinin tefekkürüyle elde edilemez. Meşveretin getirilerinden bazılarını muhtasar
olarak açıklayalım. a) Başkalarının görüşlerinden faydalanmak: Başkalarının görüşlerinden
faydalanmak, meşveretin en doğal getirisidir. Başkalarıyla meşveret, diğerlerinin, özellikle de
uzmanların düşüncelerinin bir araya toplanması imkânını verir. Onların düşüncelerini kendi
111 Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Kelem, 10693. Hadis. 112 A.g.e., 113. Hikmet. 113 A.g.e., 113. Hikmet.
düşüncelerimizin yanına koyarak düşünce ve görüşlerimize güç, genişlik ve derinlik
kazandırabiliriz. Başkalarının düşüncelerinin ışığından faydalanabiliriz. İmam Ali (a.s) akıllı
kimselerle meşveret etmeyi, bu olumlu sonucun garantisi olarak görmekte ve şöyle
buyurmaktadır: “Akıl sahipleriyle meşveret eden kimse, düşüncelerin nurundan
faydalanır.”114b) Dağılmanın önlenmesi: Karar alma meselesinin önem ve hassasiyetinin
delillerinden biri, yerinde olmayan bir kararın kişiyi felakete veya kurumu dağılmaya
sürükleme gibi sonuçlarının olabilmesidir. Eğer karar alma sırasında söz konusu meselenin
bütün tarafları dakik ve esaslı biçimde araştırılmazsa, ölçülmemiş ve yanlış kararlar alınması
ihtimali mevcuttur. Yanlış kararlar, ardından birçok beklenmeyen sonuç getirebilir. Bazı
durumlarda bir kişinin kaderini değiştirerek onu mahvedebilir veya kurumsal iflasa sebep
olabilir. Bununla beraber karar alma sırasında gerekli dikkatin gösterilmesi ve meselenin
muhtelif açılarının iyice incelenmesi zaruridir. Bu da ancak başkalarıyla meşveret edilmesiyle
mümkün olur. Öyleyse başkalarıyla meşveret etmek, kişiyi felaketten kurtarabilir ve kurumun
dağılmasını ve yok olmasını önleyebilir. Çünkü meşveret etmek, daha esaslı ve hesaplı
kararlar alınmasını sağlar. İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: “Meşveret eden kimse helâk
olmaz.”115c) Hataların görülmesi: İmam Ali’ye (a.s) göre meşveret etmenin olumlu
sonuçlarından bir diğeri, hataların görülmesidir. İmam şöyle buyuruyor: “Çeşitli görüşlere ve
düşüncelere açık olan kimse, hataları anlar.”116d) Uygun yöntemeulaşmak: Meşveret etmenin
ve başkalarının görüşünü dikkate almanın faydalarından biri de makul ve münasip kararların
alınması ve doğru yolunseçilmesidir. Emiru’l-Muminin (a.s) meşvereti ve başkalarının
görüşlerinden faydalanmayı tavsiye etmenin yanında meşveretin bu faydasına da işaret ederek
şöyle buyuruyor: “Fikir aykırılıklarınız olsun çünkü doğruluk ve hakikat bundan
doğar.”117Meşveret etmek, özellikle de akıllı ve uzman kimselerle meşveret, kişi veya
kurumu daha doğru ve daha iyi yollara doğru yönlendirebilir. Muvahhitlein emiri Ali (a.s)
şöyle buyuruyor: “Düşünce sahipleriyle meşveret eden kimse, doğru yola hidayet olur.”118 e)
Pişmanlığın önlenmesi: Meşveret etmenin faydalarından biri de pişmanlığın önlenmesidir.
Genellikle meşveret edilmeden ve muhtelif açıları tartılmadan alınan kararların sonucu
pişmanlık olacaktır. Bu da doğal bir durumdur. Emiru’l-Muminin Ali (a.s) bu noktayı
hatırlatarak şöyle buyuruyor: “Meşveret etmeyen kimse pişman olur.”119Buna karşın eğer
karar alırken akıllı ve uzman kimselerle meşveret edilirse ve meselenin bütün yönleri dikkatle
incelenirse doğru ve makul bir karar alınır ve ardından pişmanlık getirmez. Muttakilerin
emirinin buyurduğu gibi: “Nedametten korunmak için akıl sahibiyle meşveret et.”120Yine
İmam başka bir yerde şöyle buyurmuştur: “Meşveret eden kimse pişman olmaz.”121
Kiminle meşveret edilmelidir?
114 A.g.e., 8634. Hadis. 115 Biharu’l-Envar, c. 75, s. 105. 116 Nehcu’l-Belağa, 173. Hikmet. 117 Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Kelem, 2567. Hadis. 118 Biharu’l-Envar, c. 75, s. 105. 119 A.g.e., s. 104. 120 Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Kelem, 5755. Hadis. 121 Biharu’l-Envar, c. 78, s. 45.
Yoluna bağlı Allah yolunda üstünlükler taşıyanlar vardır tasdikleri görevini
bilen vazifesini bilen asla kötüye kullanmayan kötü teklifte bulunmayan insani değerlerini yok etmeyen sahipsiz bırakmayan elini verdiğinde kurtaran şüphesiz kılan faydası ile mümkün olan siyasetinde dini görevinde çıkmaza girmeyen, belirleyici yolunda meşveretten her hususların bilen riayet edilen riayet edilmesini sağlayan, dikkat edilen her zaman kıl payı kadar şaşılmayan insani metinlerin insani özelliklerin gariplere masumlara ezilenlere sömürülenlere haksızıma uğrayana dost olmuş Allah yanında dost kalmış Allah dostları ile arayı açmadan yoluna Allah dostlardan sadık kalmış aziz anlamında manada ise yüce insan yüce boyutları taşıyan ahlaki güzellikleri faziletleri taşıyan tevhide eren on iki imamların bütünlüğüne imamet imamların belirlediği meşveretten ilmin meşveretten almaşı ile faydayı sağlayandır, insanlar ile arayı açmayan, Allah dostları ile arayı açmayan, Allah´ı bilmelidir, Aliyi Ali evladını bilmelidir, Hak Teâla’nın birliğinde doğru yolunda hidayetine eren hidayetine erdirecek olan irşadın piridir, kâmili mürşittir, ,iş dünyasında ise iş haklarını bilen sendika haklarını bilen isçiyi zarara uğratmayan, iş alanla iş verende desteğini veren, askeri ücretin ödenmesini isteyen, hak hukukun gözetilmesini hakların karşılanmasını meşveret edilecek özelliği taşımasıdır, iyi ve hayırlı amellerde olanlar iyi emelini bilir kuvvetin meşveretin edilmesidir, akıl sahibi olunması, nübüvvet sahip olunması, ilahi yardımın alanın bilinmesi, yolunda yolun sahipleriyle meşveret edilmesi, insanın doğruluklara ulaşmasında zaferin tecrübesi iledir, belirleyen geleceğin güzel davranışların Ahlakın yoluna hazır nazir nazar kılınması iledir, duasını alanların birlik ceminde pirin nefesi ile diri olmasıdır,
Meşveret, sahip olduğu bütün üstünlüklere ve taşıdığı büyük öneme rağmen,
kurumlarda hak ettiği konuma sahip olabilmesi ve müdürlerin münasip yol ve yöntemleri
seçmelerine yardım edebilmesi için belli usullere ve kriterlere sahip olmalıdır. Şüphesiz
kurum müdürleri ve politika belirleyicilerinin meşveretten gerekli faydayı sağlayabilmeleri,
usullerine ve kriterlerine riayet etmeleriyle mümkün olur. Meşveretle ilgili önemli ve dikkat
edilmesi gereken meselelerden biri kiminle meşveret edileceğidir. Acaba her işle ilgili
herkesle meşveret edilebilir mi? Yoksa meşveret edilen kişinin, kendisine meseleyi
açabilmemiz ve meşveret edebilmemiz için, önümüze çıkan meseleyle paralel özellikleri mi
taşıması gerekir? Zengin İslam kaynaklarında ve metinlerinde, özellikle de Masumların (a.s)
rivayetlerinde, müşavirin taşıması gereken özellikler anlatılmıştır. Bu bölümde İmam Ali’nin
(a.s) beyan ettiği, müşavirlerin taşıması gereken özelliklerden ve şartlardan bahsedeceğiz. a)
Allah’tan korkmalıdır. Allah’tan korkmak, Allah Teala’ya karşı isyan etmekten ve
buyruklarına uymamaktan korkmak (havf), ahlaki faziletlerden ve Hak Teala’nın marifetinden
bir yudum içmiş dindar müminlerin seçkin sıfatlarından biridir. Kendisiyle meşveret edilecek
kişinin bu özelliği taşıması zaruridir. İmam Sadık (a.s) İmam Ali’den (a.s) şöyle naklediyor:
“İşlerinde Allah’tan korkan kimselerle meşveret et ki doğru yola hidayet olasın.”122 Allah’tan
korkan ve her zaman O’nun amellerine ve davranışlarına nazır olduğuna inanan kimseler,
meşveret sırasında meşveret eden kimseye hakikati söylemeye, doğru yöntemi ve uygun yolu
göstermeye çalışırlar.Çünkü Allah’ın kendi amellerini gördüğüne yakin ederler. Bildirdikleri
122 Testerî, Sehl bin Abdullah, Tefsir-i Testeri, s. 28.
görüşlerin, diğer amelleri gibi kaydedildiğini ve kıyamet gününde daha da ince hesabının
görüleceğini bilirler. Bu yüzden meşveret sırasında hainlik etmezler. Allah Teala böyle
kimselere, sahip oldukları kuvvetli iman sebebiyle nuraniyet bağışlar ve düşünceleri, ilahi
yardıma haizdir. b) Akıllı olmalıdır. Müşavirin taşıması gereken diğer bir özellik de zekâdır.
İmam Ali (a.s) birkaç örnekte akıllı insanlarla meşveret edilmesini tavsiye etmiştir. Zira akıl
ve düşünce ehli kimselerle meşveret, doğru yolu gözler önüne serer. İnsanı hata, sapma ve
pişmanlıktan korur. İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: “Akıl sahipleriyle meşveret eden kimse,
doğru yola hidayet olur.”123 c) Tecrübeli olmalıdır. Bir insanın tecrübesi ne kadar fazla olursa
muhtelif meseleleri algılama bilinci, becerisi ve gücü ve de sorunları halletmek için sunduğu
çözüm yolları o kadar fazla; görüşü de daha dakik ve verimli olur. Tecrübeli kimselerle
meşveret, insanı onların gücüne ortak kılar, geçmiştekilerin yaptıkları hatalara düşmekten
korur. Doğru yola yönlendirilir. İmam Ali (a.s) tecrübe ehliyle meşveret edilmesini tavsiye
etmiştir. İmam’a göre en iyi müşavir, tecrübeli olan kimsedir: “Meşveret ettiklerinin en
üstünü, tecrübeli olanlarıdır.”124Çok tecrübeli olanların görüşleri olgun ve düşünceleri
güçlüdür. Bu sayede iyi bir müşavir olabilirler. d) Cimri olmamalıdır. İmam Ali’ye (a.s) göre
müşavirin taşıması gereken özelliklerden biri de cimri olmamasıdır. İmam bu hususta Malik
Eşter’e şöyle buyuruyor: “Cimriyle meşveret etme. Zira seni ihsanda bulunmaktan vazgeçirir
ve yoksullukla korkutur.”125e) Korkak olmamalıdır. İmam Ali’ye (a.s) göre müşavirin taşıması
gereken diğer bir özellik, korkak olmamasıdır. İmam, Malik Eşter’e yazdığı ahitnamesinde,
cimriye danışmaktan kaçınmasını tavsiye ettikten sonra şöyle buyuruyor: “Ve de korkakla
meşveret etme. Zira işlerinde seni (ruhiyeni) zayıflatır.”126f) Açgözlü olmamalıdır. İmam
Ali’ye (a.s) göre müşavirin taşıması gereken şartlardan biri açgözlü olmamasıdır. İmam,
Malik’e yazdığı mektubun devamında şöyle buyuruyor: “Ve açgözlüyle meşveret etme. Çünkü
açgözlülüğü, zulümle gözüne güzel gösterir.”127g) Yalancı olmamalıdır. Hz. Ali’ye (a.s) göre
müşavirin taşıması gereken bir başka özellik, müşavirin yalancı olmamasıdır. İmam,
tavsiyelerinden birinde şöyle buyuruyor: “Ve yalancıyla meşveret etme. Zira o serap gibidir;
sana uzağı yakın, yakını uzak gösterir.”128
İmam Ali’nin (a.s) meşveretle ilgili amelî siyeri
Ne kadar bilgin olsan bilginle yeterli olmadığını kâmil olmakla iyi
düşünmekle fikir bağlayan ehliyle olmakla doğacak her türlü zararı ileriyi görmek tecrübenin ileri sahibi olmak, gelecekten bilmesi öğretiliyor, ilim olmadan devam edilmeyeceğini hakka erişilemeyeceğini bir anda itibarını kaybedenin ruhu gücünün sarsılacağını alacağı kararında mutlu edilmeyeceğini anlatır, ashabına hitaben yolunu sürenlere belinden gelenlere, dünya gözü ile bakılmadan özünün gözü ile bakılmasını idarecilerin kurumların din ile yönetimin ne olursa karşıtına olmanın doğru olmayanın dürüst davranmayanın acımasız zalim olanın karşıdansa güçlü olmayı hedefler, tavsiyesi ise yolunda üstün olana başvurulması, hak katında gelişiminin uygulamasıyla büyük tecrübelerin meşveret etmeyi öğretiyor,
123 Biharu’l-Envar, c. 77, s. 422. 124 Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Kelem, 3279. Hadis. 125 Nehcu’l-Belağa, 53. Mektup. 126 A.g.e. 127 A.g.e. 128 Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Kelem, 10351. Hadis.
eline ne geçerse dahi Allah katında Allah yolunda kullanılmayan hâksiz kazançlar elde eden savaşla kanlar döken malın mülkün mülkiyetin alan ezen güç olarak yolunda olduğun için ceza veren, kendi halsizliğini meşru sayan, kan dökmeyi kan içmeye kalp ciğer çıkartmayı meşru sayana karşı direnmek meşveret toplumsal görevini bilmek halkına olan bağlılığını bilmek ezdirmemek hakka bağlığını bilmek yüzün kara çıkmasını önlemek, meşveret sağlanması itibarin kesmeyen itibar kazandıran yolunda birliğin dirliğin kazandıran müminlerin emiri yoluna Hz. Aliye bağlılığını bildirmekle evlatlarına sığınmakla tavsiye edilen üzerinde olan hakkin yok edilmemesidir, elinden alınanına vermek verilmesi için ortamların sağlanmasıdır imkânların yaratılmasıdır, savaşında komutanlarını dinlemek, askerlerini dinlemek elçilerini dinlemek, iş dünyasında ise işçisini dinlemek isçiyi önemsemek her fikrin görüsün değerlendirmesi ile ilahi hüküm dışına çıkmamak doğru sonuçları meşveret kılmak, haklarını verirken haklarından kesmemek olduğu gibi vermek verilmesini sağlamak, aç isen açlığını gidermek susuz isen susuzluğunu gidermek, meşveretle meali ise, hangi dinden ırktan renkten mezhepten olursan ol insan olduğunu bilmek insan diye yaklaşmak incitmemek kebeyi yıkmamak, yanlıştan zülüm edenden kan dökenden insanlığı ezenden tarafa olmamak zalim tarafını sağlamamak, meşveret hükmün sultanı velisi Alisi ise Hz. alidir, halifedir yeryüzünün aslanıdır, vereceği kararı ile mevkie göndereceği atadığı kariyerinde karar kıldığı meşveret emrin müminlerin emri olandan der ol Hz. alidir
İmam Ali (a.s), kâmil bir düşünceye sahip olduğu halde başkalarıyla meşveret
etmekten çekinmiyordu. İşlerinde fikir ehliyle meşveret ediyordu. İmam bunu yaparak
Müslümanların ve kendi dostlarının dikkatini şuranın önemine çekiyordu. Onlara, bu siyeri
uygulamayı ve işlerinde her zaman düşünce ve tecrübe ehliyle meşveret etmeyi öğretiyordu.
İmam’ın kendi dostlarıyla meşveret etmesi, İslam toplumunda tefekkürün gelişmesini ve
düşünce ehlinin gerçek konumlarına ulaşmasını sağlıyordu. Meşveret toplumsal ülfet ve halk
arasında bağ oluşturur. İnfial ve inziva ruhiyesini ortadan kaldırır. Halka ve görüşlerine itibar
kazandırır. Halk arasında sorumluluk alma ve toplum meselelerine ortak olma ruhiyesi
güçlenir. İmam Ali (a.s), dostlarına kendisiyle meşverette bulunmaktan çekinmemelerini ve
her zaman görüşlerini bildirmelerini tavsiye etmiştir. Ashabına hitaben şöyle buyurmuştur:
“Hak sözü söylemekten veya adilce meşveretten çekinmeyiniz.”129Yine ordu komutanlarına
şöyle yazmıştır: “Allah’ın kulu müminlerin emiri Ali bin Ebi Talip’ten silahlı güçlere ve sınır
bekçilerine. Valilerin ve idarecilerin, ellerine çok miktarda bir mal geçtiğinde veya onlara bir
nimet verildiğinde değişmemeleri boyunlarının borcudur. Allah’ın kendilerine bağışladığı bu
nimet, onları daha da fazla Allah kullarına yaklaştırmalı ve kardeşlerine karşı rauf ve
mihriban kılmalıdır. Biliniz! Sizin benim üzerimdeki hakkınız, savaş sırları dışında sizden bir
sır saklamamam ve ilahi hüküm dışında bir durum olduğunda sizinle meşveret etmeden bir
şey yapmamamdır.”130Bu mektubun da gösterdiği üzere İmam Ali (a.s) ordu komutanlarının
görüşlerini almayı ve onlarla meşveret etmeyi, onların haklarından biri ve kendi vazifesi
bilerek üzerinde durmaktadır. İmam, halkla ilgili meselelerde onlarla meşveret ederek onların
görüşlerini alıyordu. Bu bölümde İmam’ın ashabıyla ve dostlarıyla meşveret ettiği birkaç
129 Nehcu’l-Belağa, 216. Hutbe. 130 A.g.e., 50. Mektup.
örnek vereceğiz. İmam’ın dostlarıyla meşveret etmesine dair örneklerden biri, Sıffin
Savaşı’ndan önce ensar ve muhacirin görüşlerini almasıdır. İmam, Şam’a hareket etmeden
önce ensar ve muhaciri çağırdı ve Allah’a hamd ve senadan sonra şöyle buyurdu: “Biz, benim
ve sizin düşmanınıza doğru harekete geçme niyetindeyiz. Meşveret için görüşlerinizi bize
bildiriniz.”131 İmam Ali’nin (a.s) meşveretle ilgili amelî siyerinden bir diğer örnek, Talha ve
Zübeyr hakkında Abdullah bin Abbas’la görüşmesidir. Bu iki kişi Emiru’l-Muminin’e biat
etmişti. Hz. Ali’nin (a.s) kendilerini hükümet işlerine dahil etmesini ve bütün konularda
kendilerine danışmasını bekliyorlardı. Yine bu iki kişi, içlerinden birinin Basra’ya, diğerinin
de Kufe’ye vali tayin edileceğini ümit ediyordu. Halife Osman’ın zamanında olduğu gibi,
İmam’ın da kendilerini diğerlerinden üstün tutarak Müslümanların beytülmalinden daha fazla
pay vereceğini düşünüyorlardı. İmam Ali (a.s) hilafetinin ilk günlerinde resmi siyasetini ilan
etti ve değerli İslam Peygamberinin (s.a.a) siyerini ve yöntemini ihya etmek için beytülmali
adil bir şekilde paylaştırma niyetinde olduğunu halkın anlamasını sağladı. İmam hilafetinin
üçüncü gününde Medine beytülmalindeki malların muhasebesinin yapılmasını emretti. Her bir
kişinin payına üç dirhem düştüğü ortaya çıktı. Medine eşrafı ve ileri gelenleri, İmam’ın bu
yöntemine itiraz ederek kendisini eleştirdiler! Talha ve Zübeyr de Emiru’l-Muminin’in (a.s)
yanına giderek “Ey müminlerin emiri! Medine şehrinde geçim masraflarının çok ve bizim
ekmeğimizi yiyenlerin ne kadar fazla olduğunu biliyorsun. Beytülmalden bize verilen bizim
eksiklerimizi temin etmiyor.” diyen kişiler arasındaydılar. İmam onlara kendisinden ne
beklediklerini sorunca şöyle dediler: “Bize beytülmalden, ihtiyaçlarımızı giderebileceğimiz
kadarını ver.” İmam şöyle buyurdu: “Halktan isteyin. Eğer hepsi kendi haklarından size bir
şey vermemi kabul ederlerse bunu yapacağım.” Cevabında dediler ki: “Halktan bir şey
istemeyeceğiz. İstesek bile vermeyeceklerdir.” İmam şöyle buyurdu: “Öyleyse Allah’a
andolsun ki ben böyle bir şeyi yapmamaya daha layığım.”132İlaveten Talha ve Zübeyr,
resmen İmam Ali’den (a.s) kendilerine Basra ve Kufe’nin verilmesini de istediler ve İmam
şöyle buyurdu: “Benim yanımda olmanız daha iyidir.”133Talha ve Zübeyr, Hz. Ali’nin (a.s)
onların isteklerine muhalif olduğunu görünce Kureyş’ten bir güruhla sohbet ettiler ve Hz.
Ali’den (a.s) duydukları memnuniyetsizliği dile getirdiler. İkisinin sözleri Emiru’l-Muminin’e
(a.s) ulaştığında, İmam müşavirlerinden biri olan Abdullah bin Abbas’la meşveret etti ve ona
şöyle buyurdu: “Acaba o ikisinin sözlerini duydun mu?” İbn-i Abbas “Evet” dedi. “Görüşün
nedir?” diye buyurdu. Abdullah bin Abbas şöyle dedi: “Bence idareye geçmek istiyorlar.
Zübeyr’e Basra’nın, Talha’ya da Kufe’nin idaresini ver.” İmam, İbn-i Abbas’ın sözlerine
gülerek şöyle buyurdu: “Eyvah sana! Basra ve Kufe, kalabalık ve zengin yerlerdir. Bu ikisi
halkın boynuna binerse akılsız kişileri besleyerek kendi taraflarına çekerler ve zayıf kişileri
bela ve musibete düçar kılarlar. Halka karşı güç kullanarak musallat olurlar. Eğer ben
birisini faydası ve zararı yüzünden bir yere atayacak olsaydım, Muaviye’yi Şam’ın başına
getirirdim. Eğer o ikisinin idareye geçme hırsları bana aşikâr olmasaydı ki oldu, onların
isteğine muvafakat gösterirdim (ve onlardan hükümet idaresinde faydalanırdım).”134İmam
Ali’nin (a.s) karar alırken ashabıyla ve dostlarıyla meşveret ettiği konulardan biri de Nâkisîn’e
(ahdini bozanlar) karşı nasıl davranılması gerektiğiyle ilgiliydi. Medine halkı İmam Ali’ye
131 Biharu’l-Envar, c. 32, s. 397. 132 A.g.e., s. 32. 133 Şerh-i Nehcu’l-Belağa, c. 11, s. 17. 134 Dinverî, Abdullah bin Müslim Kuteybe, el-İmametu ve’s-Siyase, c. 1, s. 52.
(a.s) biat ettikten bir süre sonra Beni Ümeyye’den ve henüz biat etmeyenlerden bir gurup,
Medine’den Mekke’ye gittiler. Talha ve Zübeyr de kendi siyasi geleceklerini karanlık
gördüklerinden ve Osman dönemindeki malî ayrıcalıklarından mahrum olduklarından (ve de
Muaviye’nin planıyla135 hükümet ve hilafet kokusu burunlarına ulaştığından) Mekke’ye gitme
ve diğer muhaliflere katılma kararı aldılar. Bu yüzden Hz. Ali’den (a.s) Mekke’ye gitmek için
umre yapma bahanesiyle izin aldılar. Ayşe de Mekke’den Medine’ye giderken Hz. Ali’nin
(a.s) hilafete geçtiğini öğrenince Mekke’ye geri döndü ve Hicr-i İsmail’e sığındı. Aişe, İmam
Ali (a.s) aleyhine, Osman’ın kanını bahane ederek yaptığı konuşmalarla siyasi ümidi
olmayanlardan birçoklarını ve Beni Ümeyye’den bir güruhu tarafına çekmeyi başardı. O,
yalnız kalmamak ve daha fazla cemiyeti etrafında toplayabilmek için Resulullah’ın (s.a.a)
değerli eşi Ümmü Seleme’nin yanına gitti ama Ümmü Seleme ona şöyle dedi: “Sen Osman’ın
kanını istemek için kıyam etmişsin. Oysa onun sıkı muhaliflerinden biriydin.” Ümmü Seleme
Ayşe’yi İmam Ali’ye (a.s) muhalefet etmemesi hususunda uyardı, İmam’ın bazı faziletlerini
saydı ve dedi ki: “Ey Ayşe! Sen Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydun: “Ali sizin
üzerinize benim halifemdir, hayatımda ve ölümümden sonra. Öyleyse kim ona muhalefet
ederse bana muhalefet etmiş olur” Peygamber’in (s.a.a) bu sözüne şahitlik ediyor musun?”
“Evet” dedi. Ayşe, Ümmü Seleme’yle olan görüşmesinden bir sonuç elde edemedi. Ondan
uzaklaştı ve Talha, Zübeyr, Beni Ümeyye ve Hz. Ali’nin (a.s) muhaliflerinden oluşan bir
gurupla beraber Basra’ya doğru hareket etme kararı aldı. Emiru’l-Muminin (a.s) biat etmiş
olanların Basra’ya doğru hareket ettiği haberini alınca İbn-i Abbas’ı, Muhammed bin Ebu
Bekir’i, Ammar Yasir’i ve Sehl bin Hanif’i çağırarak onları bu durumla ilgili bilgilendirdi.
Onlarla meşveret etti. Muhammed bin Ebu Bekir şöyle dedi: “Ey Müminlerin Emiri! Bunlar
ne istiyorlar?” İmam tebessüm etti ve şöyle buyurdu: “Osman’ın kanını istiyorlar.”
Muhammed bin Ebu Bekir şöyle dedi: “Allah’a and olsun, Osman’ı öldüren onlardan başkası
değildi.” Sonra Emiru’l-Muminin (a.s) şöyle buyurdu: “Şimdi bununla ilgili görüşlerinizi
söyleyin.” Ammar şöyle dedi: “Doğru olan bizim Kufe’ye doğru hareket etmemizdir,oranın
halkı bizi izleyenlerdir. Bu kavim de Basra’ya doğru gitmektedir.”İbn-i Abbas şöyle dedi: “Ey
Müminlerin Emiri! Benim görüşüme göre önce sana biat alması için birilerini gönder. Ebu
Musa Eş’ari’ye (Kufe emiri) biat etmesi için bir mektup yaz. Sonra Kufe’ye doğru yola
çıkalım ve Kufe’ye varınca o kavim Basra’ya ulaşmadan süratle harekete geçelim. Aynı
şekilde seninle birlikte hareket etmesi için Ümmü Seleme’ye bir mektup yazmalısın.”
Emiru’l-Muminin (a.s) şöyle buyurdu: “Ben, bana eşlik eden bir gurupla onların peşinden
gideceğim. Eğer yolda onlara yetişirsem onları yakalayacağım. Eğer onlara yetişmezsem Kuf
halkına mektup yazacağım ve şehirlerden yardım gücü isteyerek onların üzerine gideceğim.
Ümmü Seleme hususuna gelince ise, her ne kadar o ikisi (Talha ve Zübeyr) Ayşe’ye bu şekilde
davranmış olsalar da ben Ümmü Seleme’yi evinden çıkarmayı uygun bulmuyorum.”136 Hz.
Ali’nin (a.s) ashabıyla ve yakınlarıyla meşveret ettiği durumlardan bir diğeri de Mısır valisi
135 Muaviye, bir gurubun Medine’de Hz. Ali’ye (a.s) muhalefet ettiği haberini alınca ve Talha ve Zübeyr’in söyledikleri kendisine ulaşıp da Talha ve Zübeyr’in istedikleri makamları alamadıklarını öğrenince artık sakin kalamazdı. Bu yüzden Hz. Ali’nin muhaliflerini tahrik etmeye çalıştı. Onlardan bazılarına mektuplar yazdı. Hz. Ali’ye muhalefet etmeleri ve gücü ele geçirmeleri için onları tahrik etti. Talha ve Zübeyr’e yazdığı mektuplarda, onların faziletlerini saydıktan sonra şöyle yazdı: “Ben senin ve arkadaşın için Şam halkından biat aldım. Hanginiz halkın vahdeti ve gücü ele geçirmek için daha çabuk kıyam eder ve yanımıza gelirse İmam ve önder olacak, ondan sonra da diğeriniz İmam olacaktır…” 136Sima-yı Kargozaran-ı Ali bin Ebî Talip Emiru’l-Muminin (a.s), c. 2, s. 307.
Kays bin Sa’d mevzusudur. Kays bin Sa’d, Emiru’l-Muminin’in (a.s) şialarından,
müşavirlerinden ve hayrını isteyenlerden biriydi. Aynı zamanda cesur ve tecrübeli bir kişiydi.
Züht ve dindarlık açısından da büyük bir makama sahipti. İbadet sırasında huzu ve huşu
içindeydi. Kalp huzuruyla ve Allah’a teveccüh ederek namaz kılardı. Aynı şekilde Kays,
akıllı, işbilir ve ileri görüşlü olmasıyla meşhurdu. Kendisi de bu üstün özelliklerinin
farkındaydı ve şöyle diyordu: “Eğer Allah Resulünün (s.a.a) “Hile yapan ateştedir” diye
buyurduğunu işitmemiş olsaydım, ben bu ümmetin en hilekâr kişisi olurdum.” Yine şöyle
diyordu: “Eğer İslam inancına sahip olmasaydım öyle bir hile yapardım ki hiçbir Arabın,
onun karşısında durma gücü olmazdı.” Kays gibi akıllı, ileri görüşlü ve İmam Ali’nin (a.s)
sıkı taraftarı olan bir kişinin Mısır’da olması, Muaviye ve dostları için çok zordu. Zira Hz.
Ali’nin (a.s) Irak halkıyla, Kays’ın da Mısır halkıyla beraber Şam’a giderek Muaviye’yle
karşılaşması mümkündü. Bununla beraber Muaviye, Kays’ı kandırmaya karar verdi. Bu
niyetini gerçekleştirmek için Kays’a birçok mektup yazdı ve onu kandırmaya çalıştı. Lakin
Kays’ın zekâsı ve feraseti, Muaviye’nin tuzağına düşmeyeceği kadar çoktu. Muaviye Kays’ı
kandırmaktan ümidini kesince ve Hz. Ali’den (a.s) uzaklaştırmak için yaptığı hileler sonuç
vermeyince başka bir hileye başvurdu. Muaviye’nin yeni hilesi, Kays’ın inancını değiştirdiği
yönünde şayia yaymaktı. Muaviye, Şam halkına yalan söyleyerek şunları dedi: “Kays bizim
tarafımıza geçmiştir. Onu hayırla anın ve ona küfür etmeyin. Halkı onunla savaşmaktan
alıkoyun. O bizim taraftarlarımızdandır. Hayrımızı düşündüğünü gösteren mektupları bize
ulaşmaktadır.” Sonra sahte Kays’ın dilinden bir mektubu Şam halkının huzurunda okudu.
Muaviye, uydurma mektubu Kays’ın adına Şam halkına okuyunca, Şam topraklarında Kays
bin Sa’d’ın Muaviye’yle sulh yaptığı şayiası yayıldı. Emiru’l-Muminin’in (a.s) Şam’da
bulunan istihbarat kaynakları, bu haberi kendisine ulaştırdılar. İmam bu meseleye şaşırdı. Zira
Kays bin Sa’d’ın Muaviye’yle sulh yaptığını kabul etmek onun için çok zordu. Bu yüzden bu
meseleyi yakınlarından bazılarıyla meşveret etmeye karar verdi. Bu amaçla İmam Hasan’ı
(a.s), İmam Hüseyin’i (a.s), Muhammed bin Hanife’yi ve Abdullah bin Cafer’i çağırdı. Onları
konu hakkında bilgilendirdi ve görüşlerini istedi. Abdullah bin Cafer şöyle dedi: Ey
Müminlerin Emiri! Şüpheli olanı bırak ve şüpheli olmayanı al. Kays’ı Mısır’dan azlet.” İmam
Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Allah’a and olsun ben bu konuyu (Kays’ın Muaviye’yle sulhunu)
onaylamıyorum.” Abdullah bin Cafer “Kays’ı azlet. Eğer söylenenler (Muaviye’yle sulh)
doğruysa onu azlettiğinde senden ayrılmayacaktır.” dedi. İmam “Evet, onlar (ensar)
öyledirler.” diye buyurdu. Nihayetinde Emiru’l-Muminin (a.s) Kays’a güvendiği halde,
Muaviye’yle işbirliği yaptığı şayiası o kadar yayıldı ki Kufe halkı İmam Ali’ye (a.s) dediler
ki: “Kays ihanet etmiştir. Onu görevinden almalısın!” İmam şöyle buyurdu: “Ben Kays’ı
sizden daha iyi tanıyorum, o ihanet etmemiştir.” Kufe halkı “Biz razı olmuyoruz, Kays’ı
görevinden almalısın!” diye ısrar ettiler. İlaveten Kays, halk arasında Hz. Ali’ye (a.s) biat
etmekten kaçınan bir guruba karşı nasıl davranacağıyla ilgili kendini görüşünü İmam’a iletti.
Lakin o başka bir emir verdi. Kays kendi görüşü üzerinde diretti ve İmam’ın emrine uymadı.
Bu iki mesele, Emiru’l-Muminin’in (a.s) Kays’a duyduğu güvene rağmen onu Mısır
valiliğinden azletmesine ve yerine Muhammed bin Ebu Bekir’i atamasına sebep oldu. Elbette
Kays, Emiru’l-Muminin’in (a.s) hükümeti ve İmam Hasan’ın (a.s) hilafeti boyunca ismet ve
taharet hanedanına olan vefasını ispatladı. Muaviye’nin hilesine kanmayan, her zaman velayet
ve sırat-ı müstakim yolunda adım atan seçkin bir çehre olarak tanındı.
3- Tecrübeden faydalanmak
Bilgelik tecrübeleri, yenilgi tecrübeleri, zafer tecrübeleri, ölüm saçan tecrübeleri, geçmişin bilinmeyen tespitleri, alınmış geçmişin kararları, doğru diye nitelendirilmiş görülmemiş olan aranın zararları azaltılmak için alınmamış kararlar, ihtiyarlaştırmayan kararlar, korunmak amaçlı esasen sorun çözen başarıları sonuçlanmış tecrübeler, her alınacak kararlarda faydası olmayan fayda vermeyecek veya zararlar oluşturacak tarihi yaralar açacak veya il ebet kalıcı zararlar doğrultamaz zararlar açacak bilinerek olsun bilinmeyerek olsun helak olmaktan korunma tecrübeleri, geleceğe yol açma tecrübeleri, is sağları açma tecrübeleri, zalimle savaşmak tecrübeleri ilimle donatılmak, zırhla donatılmak tecrübeleri, mesleki hakiki adalet sağlayan tecrübeler, çıraklıktan kalfalığa ustalığa kavuşmanın götürülür olan değerlerin amaçlanması, gençliğinde başaramadığını yaşlılığına bırakmamak tecrübeleri, sağlığında yapılması gereken yapılmayan tecrübeler, elinde varken elindekini iyi bilmeyen kullanmayan yanlış kullanan kötü kullanan elinde olanı yok eden tecrübeler ve kazanılmış tecrübeler, ihtiyaçların karşılanması tecrübeler, toprak reformun tecrübeleri, siyasi dini adamların fikir düşünür adamların umursamayacağı üzerinde durduğu faydalı faaliyetli olmasa olmaz denilen dedirttiren tecrübeler, hastalıkları yaymayan hastalıktan korunma tecrübeleri doğayı katletmeden, doğayı kurtarma, canlı cansız eşya varlık her ortamın içinde bütün özellikleri taramak, sıkıntısını bilmek sıkıntılar çektirmemek, dört mevsiminde bir etmek tecrübeleri, toprağını iyi kullanması, emeğini alın terini alması, hakkını müdafaa etmesi tecrübeleri, nefsine uymayan yezit olmayan, cağını açmak, kara örümcek cağa dönmemek, gelecek nesilleri gelecek koşullara göre yetiştirmek tecrübeleri, geçmişin kazandırmış olduğu değerlerin kültürün medeniyetin yok etmeme günümüze kadar taşıyanların sonsuzluğa taşıması için tecrübeler, kurandan yararlanmak faydalanmak, tevhit ilimlerini yaymak Allah'ın buyurduğu hitabıdır. Resul’ünün dili Hz. Alinin üzere bırakılan emanetine sahip çıkmanın çıkanların tecrübesi ile apaçık özlü anlatımla, Ayet-i Kerime’de buyrulan, uydurma ayet yorumlarında hadislerinde değil uydurma kur ‘an yorumlarından değil, gerçeği gerçeğin boyutunu koruyan faydaları günümüze kadar korumuş olan apaçık bir Kur’an’dır. Diri olan resulün evlatlarıdır evladı seyitlerdir, Kur’an ile bütünlesen, konuşan Kur’an’dır, tecrübesi olmayandan uzak durmak, tecrübe kazandırmayandan uzak durmak, tecrübeli olduğunu iddia eden tecrübesi kan döken nefsine uyan yolun yezit inden uzak durmak, doğru seçeneği yapmak doğru yolunu seçmek Ali birliğinde Ali Abadan olmak tecrübelerin en büyüğüdür, cahiller meclisine uymamak sahte tuzağa düşmemek, gerçek olmayan pirleri kabul etmemek, gerçek olmayan rehberleri bilmek gerçek olmayan mürşide uymamak bunlar sizin rehberiniz mürşidiniz piriniz deseler bile dayatma ilete olsa kabul etmemektir, lanet edilene laneti etmektir lanet halkasına girmemektir, lanet halkasına girmemenin mücadelesini vermektir son nefesine kadar tecrübe sahibi olmak tecrübe sahibi edinmektir,
Karar almayla ilgili önemli meselelerden biri de geçmiş tecrübelerden faydalanmaktır.
Geçmiş tecrübelerden münasip biçimde faydalanmak, çok değerli bilgileri müdürlerin
ihtiyarına sunabilir, onlar da bu bilgileri karar alırken kullanabilirler. Geçmiş tecrübelerden
doğru ve münasip biçimde faydalanılırsa kararlardaki hata ve yanlış oranı azalır ve alınan
kararların değeri ve itibarı artar. İmam Ali (a.s) istenilen hedeflere ulaşma başarısı ve
imkânını, tecrübelerin ve tecrübelerden verimli şekilde istifade edilmesinin neticelerinden biri
kabul ediyor ve şöyle buyuruyor: “Tecrübeleri koruyan (ve onlardan yerinde istifade eden)
kimsenin işleri, neticeye kavuşur.”137Esasen kişinin tecrübesi ne kadar çok olursa muhtelif
meseleler hakkında bilgisi ve sorun çözme yöntemleri de o kadar çok olacaktır. Doğal olarak
görüşü de daha değerli ve daha makbul olacaktır. İmam Ali (a.s) bu noktayı beyan ederken
şöyle buyuruyor: “Herkesin görüşü ve düşüncesi, tecrübesi kadardır.”138Tecrübelerden
münasip biçimde faydalanılmasının, müdürlerin başarısı ve kararlarının etkinliği üzerinde
temel rolü olduğu ve onlara hedeflerine ve amaçlarına ulaşmada yardım ettiği gibi;
tecrübelerden istifade edilmemesi de istenmeyen sonuçları ardından getirebilir. İmam Ali (a.s)
bu hususta şöyle buyuruyor:“Kim tecrübeleriyle hükmederse helâk olmaktan
kurtulur.”139Aynı şekilde dikkat edilmelidir ki her kişinin tecrübesinin ölçüsü, aldığı
kararların kuvvetinin ve etkinliğinin ölçüsünü etkiler. Muhtelif tecrübeler edinen ve bunlardan
doğru biçimde faydalananlar, birçok sorunun üstesinden gelirler. Yeterli tecrübesi olmayanlar
ise sorunları çözüp halledemezler. Bunun asıl sebebi, insanın tecrübelerden faydalanarak en
iyi ve en münasip seçeneği seçmesi ve minimum hata yapmasıdır. Emiru’l-Muminin (a.s) en
iyi seçeneği ve en münasip çözüm yolunu seçmeyi, tecrübenin iyi neticelerinden biri saymış
ve şöyle buyurmuştur: “Tecrübenin semeresi, iyi seçimdir.”140İmam, çok tecrübenin diğer
neticeleri arasında daha az yanlış yapmayı ve kandırılmayı sayarak şöyle buyurmuştur:
“Tecrübesi az olan kimse tuzağa düşer ve tecrübesi çok olan kimse daha az aldanır.”141
4- Karar almada kesinlik
Dünyanın gelişmesine bakmak, çevrene bakmak yetişen yetiştirilene bakmak yetişmeyene bakmak, doğru olduğunu bilmek doğruluklar üzerinde hidayete ereceğini bilmek, ümmetler içinde ol Hz. Muhammedîn ümmeti olduğunu bilmek doğru tarafında olduğuna şüphesiz inanmak, Ali Abanin aşkına, yanlış olanları doğru yola çağırmak doğruluğa davet etmek yanlışlıktan kaçınmak yolun yezidine uymaktan kaçınmak, meclisi kâfirler ile dolu olan meclisi terk etmek, Aliye Ali evladına düşman olan kindar nefret besleyen buğz güdenleri terk etmek, münkir münafık kâfir olmamak lanetli olandan sakınmak manada ise, doğru olmayan kendine bir çukur kazar o çukurun içine düşer o çukurun içinde kendi ateşini tutuşturur, karar alan kuyusunu görmek düştüğün çukurdan kendini kurtarmak, düşülen çukurdan başkasını kurtarmak durmadan gömülmekte olan boğazına kadar nefessiz kalacak olan sonun cehennemliktir, dört kitap birdir ali abadandır bin bir ismi olan şahı mardandandır ol ali el- aliyye İslam dinini mutlaka tamamlayacak olandır, ol kitap tamamlamış olandır yeryüzüne gelen kendini ol kitap ile tamamlayacak olandır, kararını kitabına inanmakla ali abaya inanmakla
137 Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Kelem, 9180. Hadis. 138 A.g.e., 5426. Hadis. 139 A.g.e., 8040. Hadis. 140 A.g.e., 4617. Hadis. 141 A.g.e., 7899 ve 8038. Hadisler.
yolunda yolcu olmak ol kerbelanın evlatlarından olmak yolundan dönmemektir, yolundan dönenler ali evladından değildir hak Muhammed aliden değildir, kitabi ile bütünleşmeyenler doğru karar almazlar, karar almakta kesinlik sağlayanlar aliden ali evladından gelenlerdir gerçek ümmeti muhammenden olanlardır evvel ikrar veren yoluna başını koyanlardır, doğru yolun boyutlarını bilen geçmişini bilen geleceğinden asla kuşkusu olmaz geleceğin teminatı olanlardır, şüphe içinde kalmayan Aleviliği kabul etmiş alevi olmuşlardır, ben aleviyim diyenler yolunda etkili başarılı olmuşlardır doğru karar almada kesinlik sağalmışlardır, gerçeğin hedeflenmesi, hidayetine ermesi aşama iledir, ilerlenmesi görülen asla yolunda gevşeklik yapmayan şüphe etmeyen haddini bilenlerdir yoluna hainlik etmeyenler atasına vatanına kitabına ikrarına hainlik etmeyenlerdir, Allah ehlibeytini mükâfatlandırmıştır, der ol binenler benim ehlibeytimin gemisine bendendir, Hz. Muhammed buyurur, ali abadan olanlar benim tenimdendir terimdendir, ali belinden gelenler ali yolun şah hüseyninin imamların yolun sürenler belden geldiği kadarda yolunda olanlar bendendir ehlibeytimdir, karar almada kesinlikle üstündür,
Etkili ve başarılı karar almak için gerekli olan özelliklerden bir diğeri, karar almada
kesinlik ve sebattır. Karar alma, gerekli kesinliği ve sebatı taşıdığında etkili ve işlevsel
olacaktır. Bir meselenin bütün boyutları ölçülüp tartıldığında, muhtelif açıları dakik biçimde
incelendiğinde artık şüphe ve ikilem yaşamak doğru olmaz; uygulanması için kesin girişimde
bulunulmalıdır. Meselenin muhtelif yönleri incelendikten sonra makul bir kesinlik ve karar
üzerinde sebat, işlerin halledilmesi ve kurumun hedeflerine ulaşmasında önemli bir role
sahiptir. Gevşeklik, şüphe ve müdürün haddinden fazla ihtiyat etmesi, zaman içerisinde işlerin
gevşemesine ve kurumun hedefine ulaşmamasına yol açar. Bu sebeple kurum, telafisi
mümkün olmayan zararlar görür. Bununla beraber kesinlik, karar alma sırasında dikkat
etmemek, meselenin muhtelif yönlerini incelememek, acele karar vermek, fikrini dayatmak ve
karar alma ve uygulama sürecinde sert davranmak anlamında değildir. Bilakis kesinlik, bir
mesele hakkında lazım olan bilgi toplandığında, muhtelif öneriler geldiğinde, en iyi çözüm
yolu belli olduğunda ve uygulama ortamı her açıdan oluştuğunda tam bir kesinlik ve gereken
sebat ile uygun kararın alınması ve ciddiyetle aşama aşama ilerlenmesi anlamındadır. İmam
Ali (a.s) kesinliğin ve karar üzerinde ciddiyetin ve sebatın önemini ve zaruretini anlatırken,
bunun ilahi peygamberlerin üstün sıfatlarından biri olduğunu söyleyerek şöyle buyurmuştur:
“Subhan olan Allah, peygamberlerini ve elçilerini kararlarında güçlü ve kesin karar
kıldı.”142Bazı kurum müdürleri ve mesulleri, karar alma ve uygulama sırasında haddinden
fazla şüphe etmektedirler. Hatta bütün hazırlıklar tamamlandıktan ve bütün şartlar
sağlandıktan sonra bile uygun ve kesin bir karar alma gücüne sahip değillerdir veya ızdırap ve
endişeyle karar alırlar. Bu vaziyet, kurumun bütün departmanlarına şüphe ve belirsizliğin
sirayet etmesine yol açar. Doğal olarak işler, olması gereken sürede tamamlanmaz ve kurum,
planladığı hedeflere ulaşamaz. Emiru’l-Muminin Ali (a.s) haddinden fazla şüpheden ve yersiz
tereddütlerden sakındırarak şöyle buyuruyor: “İlminizi cehalete ve yakininizi şüpheye
dönüştürmeyin. Bildiğiniz zaman amel edin ve yakin ettiğiniz zaman yapın.”143Karar alma
sırasında kesinliğin ve fırsatları kaçırmamanın zaruretini gösteren noktalardan biri de zaman
142 Nehcu’l-Belağa, 192. Hutbe. 143 A.g.e., 274. Hikmet.
sınırlamasıdır. Zira fırsatlar hızla elden kaçmaktadırlar. Bununla beraber meselenin bütün
açıları değerlendirildiğinde, şartlar ve ön hazırlıklar tamamlandığında ve karar alındığında,
artık uygulama aşamasında gevşeklik ve gecikme gösterilmemeli, fırsatlar kaybedilmemelidir.
İmam Ali (a.s) zamanın geçmesiyle fırsatların kaçacağını ve fırsatlardan daha iyi
faydalanabilmek için çaba göstermenin gerekli olduğunu hatırlatarak şöyle buyuruyor:
“Fırsatlar, bulutların geçtiği gibi geçerler. Öyleyse iyi fırsatları ganimet sayın.”144 Buna göre
müdürlerin başarısının sırlarından biri, kurumun karşısına çıkan fırsatları en iyi şekilde
değerlendirebilmeleridir. Buna ilaveten başarılı müdür, sadece mevcut fırsatlardan uygun
biçimde faydalanan değil, kurumun önüne fırsatların çıkmasını sağlayacak şekilde kurumu
yönetendir. Bu yolla kurumun menfaatlerine zarar gelmediği gibi, ilerlemesi ve gelişimi için
önüne uygun fırsatlar çıkacaktır. Kesinlik, müdürün gücünü ve becerisini gösteren
hususlardan biri olabilir. Çünkü müdür, iş üzerinde dikkat gösterme ve işin muhtelif yönlerini
inceleme ile yersiz şüpheyi ve fırsatları kaçırmayı birbirinden ayırmalı; doğru, mantıklı ve
yerinde karar alabilmelidir. Bununla beraber becerikli, kuvvetli ve ileri görüşlü müdür, bir
mesele hakkında karar almak istediğinde onu dikkatle inceleyen, muhtelif açılarını
değerlendiren, sonra yeterli dikkatle meselenin bütün boyutlarını aydınlatarak kesin ve güçlü
biçimde karar alan ve kararını uygulayan kimsedir. İmam Ali’nin (a.s) aldığı bazı kararlara
dikkatli bakıldığında, her zaman meselenin bütün yönlerini dikkate alarak mantıklı ve doğru
bir karar almaya çalıştığı görülmektedir. Bu noktayı mülahaza ederek ve muhtemel sonuçları
göz önünde bulundurarak karar alıyordu. Tam bir kesinlikle uygulamaya geçiyordu ve
kararını uygularken gevşeklik göstermeyi doğru bulmuyordu. İmamın karar alma ve kararını
uygulamadaki kesinliğini gösteren örneklerden biri de üçüncü halifenin bozuk idarecilerini
tasfiyesi ve onları görevlerinden alması meselesidir. Osman katledildiği ve halk İmam Ali’ye
(a.s) biat ettiği zaman İmam, hükümet mevkilerinin arındırılmasının yapılması gereken en
önemli işlerden biri olduğunu görmüştü. Bununla beraber bozuk ve liyakatli olmayan
Muaviye, Abdullah bin Amir vb. gibi birçok cinayet işlemiş ve halka birçok zulmü reva
görmüş idarecileri görevden almaya karar verdi. Bu kararın çeşitli huzursuzluklara sebep
olması, o zamanın devrimci vaziyetini başka türlü siyasi heyecanlara düçar etmesi ve
bazılarının bu kargaşayı suistimaletmesi mümkündü. Ancak İmam, kararını uygulamaya kesin
kararlıydı. Engellerin varlığına rağmen hiçbir şekilde salih olmayan ve bozuk kişileri
oldukları konumda bırakmaya yanaşmadı. Bazı siyasetçiler İmam’ın kararına muhalefet ettiler
ve İmam’ı kararını gözden geçirmesi için ikna etmeye çalıştılar. Örneğin siyasi duruma vakıf
olan Muğire bin Şu’be, İmam Ali’nin (a.s) yanına gitti, biraz lafı dolandırdıktan sonra şöyle
dedi: “Sana Osman’ın idarecilerini yerlerinde bırakmanı nasihat ediyorum. Muaviye’yi kendi
işinde bırak. İbn-i Amir’i de bırak. Diğer idarecileri de kendi yerlerinde bırak. Sana biat
ederler, ülkeyi huzura kavuştururlar, halkı sustururlar.” İmam (a.s) Muğire’nin sözlerini
dinledikten sonra kesin kararını uygulayacağını tekit ederek şöyle buyurdu: “Allah’a yemin
olsun eğer günün bir saati kalsa bu görüşümü uygulamak için çaba sarfederim. Ne o
dediklerini vali yaparım ne de emsallerini.” Muğire dedi ki: “Öyleyse onlara mektup yaz ve
onları makamlarında bırak. Onların biatleri ve orduların itaatleri haberi sana ulaştığında ya
onları değiştir veya oldukları yerde bırak.” İmam şöyle buyurdu: “Dinime hile katma ve
işimde alçaklığı reva görme.” İmam’ın kararını uygulamadaki kesinliğini gören Muğire şöyle
144 A.g.e., 21. Hikmet.
dedi: “Eğer bu işi yapmaktan imtina ediyorsan, kimi istersen azlet ama Muaviye’yi yerinde
bırak. Zira Muaviye küstahtır ve Şam ehli onun sözünü dinler. Senin de onu yerinde bırakmak
için bahanen var zira Ömer bin Hattap onu oraya vali atamıştı.” İmam şöyle buyurdu: “Hayır,
Allah’a and olsun, Muaviye’yi iki gün bile yerinde bırakmam.” İbn-i Abbas da Muğire gibi
İmam Ali’ye (a.s) Muaviye’yi yerinde bırakmasını önerdi ve açıklamasını şöyle yaptı:
“Muaviye ve dostları dünya ehlidir. Bu yüzden eğer onları makamlarında bırakırsan, bu işin
(hilafetin) başında kimin olduğuna teveccüh etmezler.” İmam İbn-i Abbas’a cevaben şöyle
buyurdu: “Eyvah sana İbn-i Abbas! Beni hakka riayete mecbur kılan kimse, Osman’ın
idarecilerinin yaptıklarına da aşina kılmıştır. Kimse bu topluluğu benden daha iyi tanımaya
layık değildir. Eğer azledilmelerini kabul ederlerse ne iyi, eğer kabul etmezlerse kılıçla
karşılarına çıkacağım.” Bunlar, sadece İmam’ın doğru kararlarını uygulamadaki kesinliğini
gösteren birkaç örnektir. Ayrıca İmam’ın (a.s) dirayetle, uzak görüşlülükle ve bir meselenin
bütün yönlerini değerlendirerek mantıklı ve doğru bir karar aldığı vakit, tam bir kesinlikle o
kararı uyguladığını ve hiçbir şekilde o karardan vazgeçmediğini de göstermektedir.
5- İleri görüşlülük ve akıbeti düşünmek
Günahın varsa gizlesen bile Allah bilen işiten görendir, Allah cahil değildir yaratanın her şeyden haberdardır, herkesin karşılaşacağı kaçınılmaz dönem makul bir süredir, insan yaptıklarının cezasını çeker, çekecektir, insan psikolojik takatsızlık duyar kendinde görür ruhunu sinir sistemini sarsar, bedenini sarsar onurunu zedeler yaptığı ya namusunu şerefini zedeler yaşamı hayatında kendinde büyük kopmalar yaşar böylece kendi temelini atamaz, İslam ise güvence verir öfkeye kine nefrete kapılmamasını evvel nefsi ile savaşmasını önerir, Hayatı kavramasını keşfetmesini kendisine gelmesini bilmesini geleceğe kavuşmasına imkân tanır, kendisini bilme öğrenme yapısına sahip olduğunda farklılıklar gösterir, uğurlu olmanın en yararlı yönlerini tanır bulur, geleceğe vesilesi olur olmasını dilediği adaletten geçilmemesini hayati devam etmenin ahret gününe inanmalıların Allah in doğruluğunda şaşmayanların ali abadan olanların hiç şüphesiz Allahın gücü üstünde hikmet sahibidir, yolun erleri pirleri dirileri on iki imamlar yoluna bağlı olanlar kalanlar hakki daha önceliklidir, savunması kendisini zulme isyanda adaletsizliğe isyanda boynunu eğmeyen, sancağında erkeği kadının yanında kadını erkeğin yanında eşittir, ibadetlerinde birdir, cem ibadetlerinde kadın erkek cem ibadetinde kardeş bacıdır, - İleri görüşlülük ve akıbeti düşünmek, yaşamında sabır dilemek acele etmemek arzularını yansıtsa bile arzularında nefes yönlenmeyen, halka hakka yönlenen bekleyişe iten faktörler kendi kanıtlama kendini bulmada ruhunda güçlü bir durum tasvir eder, adaletli olmanın hükümlerini etkiler, o zaman yanlış olması yanlışa yön vermesi mümkün değildir helak olmasında mümkün değildir, imanın şartında ise gizlemeleri ibadetini gösteriş ile değil, ordusu ile giderek korumaları ile halkı dışlamak değil, hangi mevkide olursanız olun iman bilinçleri harekete geçirir, ikrarını hatırlatır, ellerini açtığında hakki zikrettiğinde, tek amacında doğru ilerleyen, baskısı altında olmadan dayatılma olmadan ibadetinde hür özgür olması bırakılmasıdır, zorlanmamasıdır, dinde zorlama yoktur, her zaman çözüm yolu ise aklın mantığın bir gücün oluşturması zekinin yarattığı ağırlıklı anlamı vardır, başvurulabilecek yol ise çözüm yoludur, insani yolundan çıkartmayan bütünleştiren kur ´anın
yoludur, her kula ölüm vardır her canlıya ölüm olduğu gibi yüzü kara olanlar nübüvvetinden olmayanlar gün geldiğinde yüzleri aydınlık yerine karanlık içinde bırakılacak, cesedi toprağa bırakacak, ruhu ise cesetlinden ayrılacak kefen ise doğduğunuzda birde öldüğünüzde manada ise der kundağa koyar gibi giydiniz toprağa verildiniz ey haberleriniz olsaydı cahiliyetten kurtulacaktınız kur ‘anın hükmüne uymadınız ali abaya bırakılan emanete uymadınız uzaklaştınız, akıbetiniz ise münkir münafık olmakla inkâr edenler lanet okunanlar yolun yezit inden çıkanlar toprak bile sizleri kabul etmiyor etmeyecek, ilebet cehennemliksiniz, geleceği akıbeti düşünmek, derecesini bilmek başarısını bilmek hangi mevkide rütbede olursanız olun ister postta olun ister yolda, bir öğrenci kendini bilir sınavlardan geçer gecen sınavlardan başarabileceğini iyi bilir, ne kadar not alacağında bilir veya saatlik ücreti karşılığı çalışan veya aylık askeri ücreti çalışan ne kadar alacağını bilir, ne kadar alacağını bilir ise o kadarda giderini karını zararını bilir, daha ileriyi düşünmek ise yüzünü karar çıkartacaktan korumak, katran olmasından koru der, ateşine düşmekten cehenneminde bulunmaktan kendini koru der, cehenneme düşenlerin oğulları süfyandan Muaviye’den yolun yezitlerdir, onları karanlıklara büründüler geleceğini görmediler görmek istemediler, lanet halkasında kalmaya yeminliydiler lanet olsun yolun yezidine
İleri görüşlülük, makul ve mantıklı karar almanın gerekli şartlarından ve temel
mukaddimelerinden biridir. Bir mesele hakkında karar alırken o meselenin çeşitli açılarının
incelenmesi ve toplumsal sonuçlarının öngörülmesi zaruridir. Bu incelemelerin neticesinde
alınan karar, ölçülmüş ve çok yönlü olacaktır. Karar alan herkesin ileri görüşlü olması ve işin
akıbetini düşünmesi zaruri olsa da bu ehemmiyet kurum müdürlerinin ve mesullerinin karar
alması sırasında iki kat artmaktadır. Zira onların aldıkları kararlar, kişisel kararlardan daha
mühimdir. Hatta bu kararlardan bazıları kurumun veya kurum çalışanlarının kaderini
değiştirebilmektedir. Emiru’l-Muminin Ali (a.s) ileri görüşlülüğü akıllılığın nişanesi olarak
görmekte ve en akıllı insanın en ileri görüşlü olan kimse olduğunu düşünmektedir. İmam
şöyle buyuruyor: “İnsanların en akıllısı, akıbetini en çok düşünendir.”145Karar alma sırasında
ileri görüşlülükle ve akıbeti düşünerek meselenin çeşitli yönlerini inceleyen, imkânları ve
gerekli hazırlıkları öngören müdürler, daha sağlam kararlar alırlar; başarı ve de etkinlik
oranlarını arttırırlar. Muttakilerin mevlası Ali (a.s) değerli konuşmalarından birinde ileri
görüşlülük hakkında şöyle buyuruyor: “İşin sonuçlarına bakan kimse, sıkıntılardan
korunur.”Bununla beraber doğru ve mantıklı karar, alınmadan önce çeşitli yönleri ve
muhtemel sonuçları araştırılan ve değerlendirilen karardır. Böylece doğru bir karar verilebilir
ve kurumun kabiliyetlerinden ve imkânlarından doğru ve mantıklı biçimde faydalanılabilir.
Eğer bütün yönleri araştırılmadan, ileri görüşlü olmadan ve muhtemel sonuçları dikkate
alınmadan bir karar alınacak olursa gerekli dayanak ve dirence sahip olmayacak, kurumun
kabiliyetlerinin, imkânlarının ve kaynaklarının heder olmasına yol açacaktır. Kararın
uygulanmasının da uygun sonuçları olmayacaktır. Kurumların müdürlerinin ve mesullerinin
aldıkları her kararın bazı sonuçları vardır ve bunların kurumun menfaatini zedeleyecek
nitelikte olması mümkündür.Bu yüzden onların ileri görüşlü olmaları ve aldıkları kararların
145 Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Kelem, 3367. Hadis.
muhtemel etki ve sonuçlarını öngörebilmeleri gerekir. Böylece istenmeyen neticelerden
korunabilirler. Emiru’l-Muminin (a.s) şöyle buyuruyor: “Bir iş hakkında karar aldığında
istenmeyen sonuçlarından sakın.”146Bu esasa göre müdürler, ileri görüşlü olmadan doğru
kararlar alamaz ve istenmeyen sonuçlarından sakınamazlar. Kurumları, alınan kararların
istenmeyen sonuçlarından koruyabilecek tek şey ileri görüşlülüktür. İmam Ali (a.s) bu mühim
noktayı beyan ederken şöyle buyuruyor: “İşlerin sonucu üzerinde düşünmek, helâk
unsurlarından kurtulma sebebidir.”147İleri görüşlülüğün zaruretine teveccüh göstermeden ve
meselenin çeşitli yönlerini araştırıp değerlendirmeden karar alan bazı müdürlerin (ki müdürler
aldıkları kararların kurum için istenmeyen sonuçlarını anladıklarında bu sonuçlardan
korunabilmek için birçok imkânlarını ve bütçelerini kullanırlar) çok çaba sarf etmelerine,
güçlerini, bütçelerini ve imkânlarını kullanmalarına rağmen istedikleri sonuca ne ölçüde
ulaşacakları belli değildir. Bununla beraber ileri görüşlülük, karar almada zarurî
etkenlerdendir. Alınan her kararın sonuçları, ancak karar alınırken yeterli teveccüh
gösterilmişse ve kaçınılması gerekenler öngörülmüşse telafi edilebilir olacaktır. İmam Ali
(a.s) diğer konuşmalarından birinde, bu meselenin aklî olduğunun üzerinde durarak şöyle
buyuruyor: “Muhakkak akıllılık… sonuçlara teveccühtedir…”148İmam (a.s), Malik Eşter’e
yazdığı ahitnamesinde, çalışanlarını seçerken tecrübe vb. gibi özelliklere sahip olan kimseleri
seçmesini öğütlemiştir. Zira bu kimselerin özelliklerinden biri de uzak görüşlü olmaları ve
işlerinin sonucunu daha iyi görmeleridir. İmam şöyle buyuruyor: “Ve Müslümanlıkta daha
önde olanları seç; zira onların ahlâkı daha yücedir, izzetleri daha mahfuz, tamahları daha az
ve ileri görüşlülükleri daha çoktur.”149 İmam Ali (a.s), başkalarına ileri görüşlülüğü tavsiye
ettiği gibi kendisi de karar alırken her zaman bu mühim ve temel etkeni dikkate almış ve
meselenin muhtelif açılarını göz önünde bulundurmaya ve muhtemel sonuçlarını dikkatle
ölçüp biçtikten sonra karar almaya özen göstermiştir. İmam’ın aldığı kararlara genel bir bakış,
bu mühim noktayı göstermektedir: İmam’ın karar alırken gösterdiği dikkate ve ileri
görüşlülüğe verilebilecek örneklerden birisi, Peygamber’in (s.a.a) vefatından sonra meydana
gelen Sakife meselesidir. İmam Ali (a.s), hükümeti ele almak ve Peygamber’in (s.a.a) tayin
ettiği ilahi çizgiye çekmek için ayaklanabilirdi. Lâkin böyle bir şey yapacak olsaydı, ortaya
çıkacak bir iç savaşın, yeni kurulmuş İslamî sisteme musallat olması ve İslamî sistem
düşmanlarının din esasını ciddî olarak tehdit etmeleri mümkündü. Bununla birlikte İmam,
doğru ve parlak bir ileri görüşlülükle, din esasının korunması ve Müslümanların vahdeti için
müsellem ve ilahî olan hakkından geçme kararı aldı. Talha ve Zübeyr, Cemel fitnesini
sahneye sürdüklerinde ve İmam bunu ortadan kaldırmak için Basra’ya gitme kararı aldığında
halka bir hutbe okudu ve o olayı anlattı. Allah’a hamd ve sena ettikten, Resulullah’a (s.a.a)
selam gönderdikten sonra şöyle buyurdu: “Allah Teala peygamberini kendi yanına
çağırdığında (Peygamber vefat ettiğinde) Kureyş aleyhimize ayaklandı ve bizi, bütün halktan
daha fazla lâyık olduğumuz haktan alıkoydu. Sonra gördük ki buna sabretmek, Müslümanları
dağıtmaktan ve kanlarını dökmekten daha iyidir. Çünkü halk yeni Müslüman olmuştu ve din,
sütle dolu bir kırba gibiydi; en ufak bir sallantı onu mahvederdi, en küçük yanlış onu yerle bir
146 A.g.e., 4119. Hadis. 147 A.g.e., 1460. Hadis. 148 A.g.e., 3887. Hadis. 149 Nehcu’l-Belağa, 53. Mektup.
ederdi.”150İmam’ın ileri görüşlü kararlarına bir diğer örnek de hilafetin gasp edilmesinden
sonra İslam’a ve Müslümanlara yardım etme kararı almasıdır. Resulullah’ın (s.a.a) vefat ettiği
haberi İslam ülkesinin her noktasına yayıldıktan sonra bir gurup, İslam dinine karşı
ayaklandılar. Hükümetin merkezinde ihtilaf ortaya çıktı ve bazı bölgelerde kargaşa ve
emniyetsizlik baş gösterdi. İmam (a.s) bu şartlarda tamamen ileri görüşlülükle İslam’ın
yardımına koştu, Müslümanların gevşemesini engelledi ve yeni kurulan İslam düzenini
korudu. İmam, Peygamber’in (s.a.a) vefatından sonra içinde bulunduğu konumu, Mısır
halkına yazdığı mektupta şöyle anlatıyor: “Subhan olan Allah, dünyadakileri korkutması ve
peygamberlerinin sözlerinin şahidi olması için Muhammed’i (s.a.a) yolladı. O –Allah’ın
selamı üzerine olsun- bu dünyadan göçünce Müslümanlar, hilafet için nizaya düştüler.
Allah’a andolsun asla düşünmemiştim ve zihnimden geçmemişti Arap’ın ondan sonra –
sallallahu aleyhi ve âlihi vessellem- rehberliği Ehl-i Beyt’ten alacakları (başka bir yere
verecekleri) ve benden uzaklaştıracakları! Beni rahatsız eden tek şey, halkın biat etmek için
falancanın etrafında toplanmasıydı. Elimi elimin üstüne koyup bekledim ta ki bir gurubun
İslam’dan döndüğünü ve Muhammed’in (s.a.a) dinini yok etmek istediklerini gözlerimle
görene kadar. (O zaman) eğer İslam’a yardım etmezsem İslam’ın parçalanmasına ve yok
olmasına şahit olmaktan korktum. Bu musibet, benim için size halife olmayı bırakmaktan
daha büyüktü. Çünkü bu (hilafet ve hükümet) kısa dünya yaşamının kârıdır ki zail olup biter.
Aynı bir serap gibi veya dağılan bulutlar gibi yok olur gider. Bu yüzden bu hadiseleri def
etmek için ayağa kalktım. Böylece batıl yok oldu ve din ayakta kalarak sağlamlaştı.151
6- Acelecilikten sakınmak
Dünyada bir kadın çocuk sahibi olmak istediği an aklına koyacağı yapması
gereken acele etmemesi, doğum öncesi, doğum sonrası, tecrübeleri bilmesi eğitimini alması, çocuk kontrolünü, çocuk gelişmesi, çocuk psikolojinin korunması, çocuk hakların bilmesi, çocuk eğitiminin verilmesini görmesini geleceğe dönük çocuğun aşamalardan geçmesinde yardımcı olması, aile görevini bilmesi yapması veya elinizde paranız olabilir, istediniz yere ev dikemezsiniz geçe kondu bir günde dikemezsiniz, der yatağına ev dikenlerin hali gözler önünde, deprem bölgelerinde korumaların olmadığı fayların geçtiği, toprak kaymaların olduğu yerlere patlayıcı ölüm saçan her an Çernobil gibi veya kimyasal artıkların olduğu yere evin yapılması veya indisti veya bir dağin yaylanın başına veya bir turizm olduğu yere izinsiz yapılması veya tapusuz olabilir yapılması için izin belgenizin alınması verilmesi şüpheleri içinizden giderilmesi atılmasıdır, her alınan diploma, belge, kazanacağınız akademiksen her çalışmalarınız sizlerin sağlığınız içindir, geleceğiniz içindir, size verilen imkânları bilmek araştırmak doğal olanı yapabilmektir, iş dünyasında ise çok şirketler kurulmadan anlaşmalar düzenlerler geleceğe dönük veya çok fabrikalar kurulmadan önce, yapılacak olanın satım gücünün değerini bilirler tasarımlar yaparlar araştırırlar zararları önlerler karlarına bakarlar, Acelecilikten sakınmak, insanlık görevidir bırakılan
150 Şerh-i Nehcu’l-Belağa, c. 1, s. 308. 151 Nehcu’l-Belağa, 62. Mektup.
emanetin görevidir, vazifesini iyi yerine getirecek olanlar doğru adımlar atarlar attıkları adımlarda zaman göre uygun çalışmaları ile atarlar tarihe uygun adımları ile adım atarlar açılımları ile projeleri ile geleceğine dönük adımlar atarlar, bir ameliyat doktoru cerrah bir kişiyi en azından 2 saatte veya 6 saatte veya 15 saatte ameliyat ediyorsa hemen aceleye getirmemek yaşamından eder, geleceğinden eder akıbetini düşünmeden eder yapacağı bir yanlışlık doğacağı zarar hem insan ölümüne yaralamasına sakat bırakmasına yol acar hem de kendi kazanmış olduğu hak edip yıllara uğraşmış emek alın teri dökmüş olduğu diplomasini elinden alırlar işyerinden atarlar belirli bir süre veya bir kaç yıl ceza getirirler ise alınmaz aynı iş alanlarından uzaklaştırılır ve cezası ile birde adalet verir, her zaman akıl mantık ile karar almaktır, sakınmaktır akılız mantıksız davranılmadan uzak durmaktır, bir ocakta bir dergâhta yetişen dervişin yetişmesi irşat olması yılları alır bir anlık zaman olur eline tapusu verilir mührü vurulur dergâhını açabilme ocağını tüttürme irşat edebilme imkânlarına kavuşturulur, bırakılan emanete yakın olanlar, bir kitap dahi okusanız Kur’an okusanız ayet, ayet aceleye getirmemek, manasını bilmek anlamak yaşamak yaşatmak, her zaman, zamanı mekanı akıl mantık ile bilmek sonuçlarını süzmek ile doğrular insanı değerler ise ali birliğinde diriliğindedir, aklınıza koymanız gereken ise, anneden olan bir çocuk birden dillenemez birden yürüyemez birde eline kılıcı alamaz birden zırhına kavuşamaz birden savaş edemez birden her şey bir anda beklenilmez zaman vardır, zamanda acelecilikten sakınmaktır
Karar alma, ancak acele ve acelecilikten sakınılırsa mantıklı olabilir. Ne zaman bir
meselenin hazırlıkları yapılmadan ve zaruri gereçleri temin edilmeden hakkında karar alınırsa,
o alınan karar acele ve acelecilik afetinden korunamaz. Açıktır ki işlerin sonuca ulaşabilmesi,
gerekli hazırlıkların ve şartların sağlanmış olmasına ve uygun zamanının gelmiş olması
şartına bağlıdır. Karar alma, gerekli hazırlıklarla beraber olmazsa kesinlikle işlerin istenen
neticeyi vermesi beklenmemelidir. İmam Ali (a.s) gereksiz acelecilikten sakınmanın zaruretini
Malik Eşter’e tembihleyerek şöyle buyuruyor: “Henüz vakti gelmemiş işleri yapmak için
acele etmekten veya yapma imkânı doğmuş olan işlerde gevşeklik göstermekten ya da açık
olmayan işlerde ısrar ve ayak diremekten veya açık ve net olan işleri yapmada gevşeklik
göstermekten sakın.Öyleyse her işi yerinde ve zamanında yap.”152Bir işi gerekli hazırlıkları
temin etmeden, uygun zamanı gelmeden yapmak ve de bir meselenin bütün açılarını
incelemeden, zamanı ve mekânı dikkate almadan, acelecilikle karar almak akılsızcadır. Zira
istenilen neticeyi sağlamayacağı gibi muhtelif sonuçları, hasarları ve zararları da ardından
getirebilir. Elbette acele ve acelecilik iyi olmadığı ve istenmeyen neticeleri beraberinde
getirebileceği gibi gevşeklik de istenmeyen sonuçlar doğurur. Şüphesiz karar almak ve
sonrasında işi yapmak için gerekli ortam oluşmuşsa, o vakit yersiz gevşeklik göstermek de
birçok imkânın ve fırsatın heder olmasına sebep olacaktır. Kişi veya kurum birçok sorunla
karşılaşacak ve bu yolla çok zarara uğranacaktır. Bu esasa göre İmam Ali (a.s) bahsedilen
nasihatte meselenin her iki yönünü de dikkate almış ve Malik’e hem yersiz aceleden, hem de
yersiz gevşeklikten sakınmasını tavsiye etmiştir. İmam’a (a.s) göre işlerde ve alınan
kararlarda acelecilik de gevşeklik de akılsızcadır. İmam bu hususta şöyle buyuruyor: “İmkân
oluşmadan acele etmek ve fırsat ele geçtikten sonra durmak akılsızlık göstergesidir.”153 Belki
152 A.g.e., 53. Mektup. 153 Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Kelem, 9325. Hadis.
de bunun sebeplerinden biri, ne zaman acelecilikle bir karar alınarak girişimde bulunulsa
verimli olmaması ve istenilen neticeyi vermemesidir. İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor:
“Aceleci insan (istenen) neticeye ulaşmaz.”154Hazırlıkların yapılmış ve gerekli şartların temin
edilmiş olup olmadığına bakmamak ve aceleyle işe girişmek ve karar almak, kişiyi veya
kurumu hedeflerine ulaşmaktan alıkoyar; yanlışa düşmeye yol açar. İmam (a.s) acele ve
acelecilikten kesinlikle sakınılması gerektiğini öğütlemekte, bunun hatayla beraber olduğunu
söyleyerek şöyle buyurmaktadır: “Acelecilikten sakın. Çünkü acelecilik hatayla
beraberdir.”155Acelecilik, kişi veya kurumun mevcut imkânlarından ve kaynaklarından
istendiği ve olması gerektiği gibi faydalanamamasına sebep olur. Neticede bu şekilde aldığı
karardan pişman olur. Nitekim İmam (a.s), pişmanlığın aceleciliğin istenmeyen sonuçlarından
olduğunu söyleyerek şöyle buyuruyor: “Acelecilikten sakın. Çünkü neticesi
pişmanlıktır.”156Yine İmam, acelenin, gerekli imkânları temin etmemenin ve zaruri
hazırlıkları yapmamanın üzüntüye sebep olduğunu beyan ederek şöyle buyuruyor: “İmkândan
önce acele, üzüntüye yol açar.”157 Toparlayacak olursak İmam Ali’ye (a.s) göre karar almada
acelecilik ve bu üslupla işlerin yapılması akılsızlık göstergesidir ve kişi veya kurumu
amaçladığı hedeflere ulaşmaktan ve istenilen neticeyi almaktan alıkoyar. Aynı şekilde zaman
ve mekân şartlarını dikkate almamak, gerekli hazırlıkları yapmamak ve imkânları
sağlamamak karar alanın hata yapmasına sebep olur; ardından pişmanlık ve üzüntü getirir.
İmam diğer sözlerinden birinde şöyle buyurmaktadır: “Hiçbir işte acele etmeyin; ta ki onu
açıp araştırana kadar.”158İmam ashabını ve dostlarını karar alırken acelecilik etmekten
alıkoyduğu gibi kendi kararlarında da bu mühim esasa dikkat ediyordu ve asla aceleyle karar
almıyordu. Bu noktayı gösteren örneklerden biri, İmam’ın Sıffin Savaşı hususunda aceleden
sakınmasıdır. İmam’ın (a.s) ordusu Sıffin’e girdiğinde, Muaviye, İmam’ın ordusuyla Fırat
nehri arasında kalabalık bir ordu yerleştirdi. Öyle ki İmam’ın (a.s) ve ordularının Fırat
nehrinin suyuna ulaşmasını engelledi. Bir süre bu minval üzere geçti ve İmam’ın (a.s)
ordusunun su zahiresi azalmaya yüz tuttu. İmam’ın dostları susuzluk tehdidiyle karşı
karşıyaydı. Bu durum, İmam’ın (a.s) askerleri bir hamleyle şimşek gibi Fırat’ın suyuna
ulaşana kadar sürdü. Muaviye’nin taraftarları Fırat’la bağlantılarını kaybettiler ama İmam’ın
(a.s) yüceliği, ruhî azameti ve İslamî ahlâkı, Muaviye’ye aynı karşılığı vermesine ve onun
askerlerinin suya ulaşımını kesmesine engel oldu. İmam’ın (a.s) ordusunun Fırat’a
tasallutundan sonra, savaşın başlaması için dostlarının şiddetli ısrarına rağmen İmam (a.s)
onları Şam halkıyla savaşma hususunda acelecilikten alıkoydu. İmam savaşı geciktirdiği için
ashabı, İmam’ın (a.s) savaşma niyeti olmadığını dahi düşündüler. Hatta bazıları daha ileri
giderek o yüce şahsiyete acizlik ve güçsüzlük atfettiler ve ölümden korktuğunu söylediler!
Bazıları Şam halkıyla savaşma hususunda tereddüt ve şüphe ettiğini söylediler! İmam Ali (a.s)
savaşın gecikmesinden rahatsız olanlara ve kendisine karşı vehmedenlere cevaben şöyle
buyurdu: “Ama savaşta bu kadar gecikme ve müsamaha acaba ölüm korkusundan mıdır
diyorsunuz, Allah’a andolsun ki benim ölüme doğru gitmekten veya ölümün bana doğru
gelmesinden bir korkum yoktur. Veya Şam halkıyla savaşma hususunda şüphem olduğunu
154 A.g.e., 10444. Hadis. 155 A.g.e., 6660. Hadis. 156 A.g.e., 2581. Hadis. 157 A.g.e., 1333. Hadis. 158 Nehcu’l-Belağa, 173. Hutbe, 161’den 306’ya kadar.
söylüyorsunuz, Allah’a andolsun ki ben hiçbir zaman savaşı geciktirmedim; yalnız onlardan
bir kısmının bize bağlanarak hidayet olmalarını, benim nurumun ışıklarını görmelerini ümit
ettiğim zaman hariç. Bu benim için onları yoldan çıkmışken öldürmekten daha sevimlidir,
öldürüldüklerinde günahları sebebiyle cezalandırılacak olsalar da.”159 Bu ve bu tür örnekler,
İmam’ın (a.s) aceleyle karar almadığını göstermektedir. Muaviye ve Şam ordusuyla savaştan
kaçınmasının ve savaşı geciktirmesinin sebebi, bu olayın başka türlü hallolmasını ve
Müslümanların kanının dökülmemesini ümit etmesiydi. Elbette karar almada acelecilikten
sakınmak her zaman ve her yerde doğru değildir Aksine bazı durumlarda bir mesele hakkında
süratle karar alınması ve icra edilmesi gereklidir. Mesela kurum bir buhranla karşı karşıya
olduğunda kurum müdürleri mümkün olan en kısa sürede ortaya çıkan buhranı halletmek için
karar almaları ve kurumu kurtarmaya çalışmaları gerekir. Bazen de işin bütün yönleri çok
basit ve nettir. Böyle bir durumda da karar almanın geciktirilmesi makbul değildir. Lakin söz
konusu mesele mühim bir iş olduğunda ve mühim sonuçları ardından getireceğinde üzerinde
daha fazla düşünerek karar alınmalı ve karar alırken acelecilikten sakınılmalıdır.
2- Tevekkül
Yer gök hakkın iradesindedir, uçak kuşlar kanaatin açanlar yürüyen insanlar karıncalara kadar canlı cansız ne varsa ol hakkin bütünlüğünde iradesine uymuş dayanmış güvenmekle yaratanın hâkimiyetine teslimiyetine girmişlerdir, hak nefesin verenler erler pirler yolunda diri olanlar zahiri batını olanlar sultanların velilerin evliyaların ali aba birliğinde esas eden temelin çırasın uyandıranlar manada ise bir vücuttun içişindedir onun faziletine erimiz tevhidindedir evvel hazırlıklarını yapmış olan sırra kadim basmış olan sırrı hakikata eren ol iradeye sahip yolunda davalar acılan dosyalar aranan haklar hep bir kaydı makamın üzerindedir tesir etmiştir, kalıcıdır iradesini sağlamlaştıran adaletinden sorulacak olandır, gücünden güç alan iradesini sağlamlaştıran evvel imanın ikrarın edebin erkenin dört kapısı kırk makamın başarı ile sebeplerini bilen kazanmış olan iradesinde bozukluğa yol açmayan, güçlü kuvvetli olan yönelen ümmetin aşkına Hz. Muhammedîn tabii olduğu aliden rızasın alanlar Hızır şahtan dilek dileyenler bin bir donda evvelin aşkına ismini zikredenler Allah’a tevekkül edenlerdir, başarılarını kararlarına borçludurlar yolun başına borçludurlar evveli şehadet getirenler dili ile getirilmeden kalbi ile kalbin dili ile şehadetin getirenler asla hakkin sevgi dinini gevşekliğe getirmeyen, küçümsemeyen, yoğu var eden varı yok eden kaybı sır eden şefaatin hak eden dualarını üzerinde hak kılan gerçeği bulduran Allah in katında göklere kavuşturan yerden göğe erdiren, ol miracın aşkına Muhammedî aliden ayırmayan aliyi muhammenden ayırmayan bir vücuttun bulanların aşkına ol kırkların aşkına gökte evveli asılı nurun nübüvvetin aşkına tevekkül etmek ehlibeytin gemisine binmektir ayrılmamaktır, eline diline beline sahip olmakla yolundan ayrılmamaktır
159 A.g.e., 55. Hutbe.
Tevekkül, İslamî yönetimde karar almanın önemli konularından ve temel cüzlerinden
biridir. Tevekkül, bütün işlerde Allah Teala’ya güvenmek ve de Onun iradesinedayanmak
anlamındadır. Bunun Allah’ın bütün sebeplerin yaratıcısı ve hepsine hâkim olduğuna
inanmakla beraber olması durumudur. Sebepler, Onun iradesiyle sebebiyette kâmil olurlar ve
tesir ederler. Bu bağlamda tevekkül, insanın kendi ihtiyaçlarını aramasına, bunların
hazırlıklarını yapmasına gerek olmadığı ve zahirî ve tabiî vesilelerin sebebiyet sağlamadığını
sanması anlamında değildir. İnsanın esas teveccühünün Allah Teala’ya yönelmesi, sadece
onun fazlının ümit edilmesi, bununla beraber tabiî araçlardan da istifade etmesi
gerektiğianlamındadır. Allah Teala’ya tevekkül ederek varlığın hakikatine, kendisinden daha
üstün bir sebebin olmadığı esas sebebe ve hiçbir iradeye mağlup olmayan iradeye muttasıl
olmak mümkündür. Aslında sebepler ve müsebbipler nizamı, hepsi Onun ilim ve iradesinden
kaynağını almaktadır. İnsan, Allah Teala’ya tevekkül ederek irade ve diğer ruhî sıfatlar
açısından öyle güçlü-kuvvetli olmaktadır ki fevkalade bir ciddiyet ve ümitle işe başlama
mecrasına adım atmaktadır. Bununla beraber Allah’a tevekkül ve bütün işleri Ona havale
etmek ve de varlık âleminde Allah Teala’nın gücünden ve iradesinden başka bir kudretin ve
iradenin cari olmadığına inanmak, insanın iradesi üzerinde tesir bırakan etkenlerden biridir.
Hiçbir şey, Allah’a tevekkül etmek gibi, insanın iradesini sağlamlaştırmamakta ve başarı
sebeplerini hazırlamamaktadır. Emiru’l-Muminin (a.s) sözlerinden birinde bu saf hakikati
hatırlatarak şöyle buyuruyor: “Kalbin kuvvetinin esası, Allah’a tevekküldür.”160 Tevekkül,
yönetimin bütün dallarına tesir eden değerli etkenlerdendir. Lakin karar alma üzerindeki tesiri,
kendini daha çok göstermektedir. Karar almada tevekkülün rolünün birçok mısdakı olabilir.
Mesela insan, ruhsal açıdan darboğaza girmişse ve sorunlara karşı koyma gücünü kendisinde
bulamıyorsa, Allah’a tevekkül etmek, ona sorunlar karşısında durabilme gücü vermektedir
veya alınan karar tehlikeler barındırabilir, Allah’a tevekkül etmek, bir karar vermeyi
kolaylaştırabilir. Diğer taraftan bazen alınan kararın uygulanmasıyla, istenmeyen sonuçlar
doğacaktır. Hoşa gitmeyecek olan bu sonuçlardan korkmak, karar almada gevşeklik
gösterilmesine sebep olabilir. Bu durumda gevşekliği ortadan kaldırarak ortamı uygun bir
karar alınması için hazırlayacak olan, bütün güçlerden daha büyük olan bir güce tevekkül
ederek güvenmektir. O da Allah Teala’nın mukaddes zatıdır. Tevekkül, gaybî yardımlardan
faydalanmanın şifresidir. Ne zaman insan, kendi işlerinde Allah Teala’ya tevekkül etse, O da
kendi rahmet kapılarını ona açar ve gaybî yardımlarını ona yollar. Emiru’l-Muminin Ali (a.s)
şöyle buyuruyor: “Ona tevekkül eden herkese kifayet eder ve Ondan bir şey isteyen herkese
(istediğini) verir.”161 Bununla beraber karar almada, özellikle de yapısı gereği çokça sonucu
ardından getirecek olan önemli işlerle ilgili olanlarda, Allah Teala’ya tevekkül etmek ve
güvenmek, korkuyu ve kararsızlığı yenebilir ve mutmain ve esaslı bir karar alma yolunu
açabilir. Elbette tevekkül, sadece endişe ve kaygıları gidermekle kalmamakta, ilaveten
insanda ruhsal sükûnet oluşturmakta ve insanın yüzüne ilahi rahmet kapılarını açarak gaybî
yardımların ulaşmasını sağlamaktadır. Hz. Ali’nin (a.s) de buyurduğu gibi: “Subhan olan
Allah’a tevekkül et; çünkü Allah Tealakendisine tevekkül edenlere kifayet ederek hamiliklerini
uhdesine almıştır.”162Bu değerli sözler, Kuran-ı Kerim’den ilham alınmıştır. Allah Teala
şöyle buyuruyor: “Kim Allah'tan korkup-sakınırsa, (Allah) ona bir çıkış yolu gösterirve
160 Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Kelem, 3082. Hadis. 161 Nehcu’l-Belağa, 90. Hutbe. 162 Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Kelem, 4504. Hadis.
onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah'a tevekkül ederse, O, ona
yeter.”163
3- Karar alma türleri
Zayıf notları yok etmek, güçlü notlarda yok etmek manada ise, karar alırken nefesin savaşın kazanmaktır, evvel nefsini öldürmektir, eğer bir bina hasar görmüşse depremden nerede hasar olmuş bilirkişi olmak değerlendirmek, yapıla bilinir mi yeniden kazanıla bilir mi, imkânlar var mı veya zararı çoksa vaz geçmek, olduğu gibi yıkmak çatısından temeline kadar yeniden temelinden çatısına kadar inşa etmektir, üzerinize gelen orduların gücünü bilmektir zayıf gücünü ve karşısın da olacak direncin gücünü bilmektir, kararlar ayrıdır, karar korunma alanları, karar alma türleri, yer topraktır toprağın koruma, deniz ve hava koruma alanları karar alma türleri ayrıdır, işgale karşı güçlü olmanın kararları, alınacak verilecek kararlar her türleri doğruya yönelmesi, hedefinde başarı göstermesi zaferin kazanmasıdır, zaferler kazanılmasa bile süreçten geçecektir geçeceği sürecin günler aylar veya yıllar veya asırlar alınacağı hesaplanmalıdır, her fikir bir fikre bir mantığa her düşünceyi düşünürün tabirlerini bir noktaya getirmek sonuçta bir noktada oluşturmaktır, asla kişisel ve nefese uyar yoldan kaçınılmalıdır, başakların zulmü altına girmeden, başakların çıkarları için kendi çıkarlarınızı yok etmeden, basakların hayati için kendi hayatınızı ölüme koysanız bile, alacağınız kararlar sizi geleceğinizi bağlar, komitelerin güçleri, örgütlerin güçleri komutanlığın birliği bir komut edilmesi, vatanın halkın korunması aşamasının değerlendirilmesi, operasyon el teknik güçler, komite güçler, hattı olağan üstü teknoloji güçler, beden vücut güçleri, insanın güçleri, zayıf noktaların yok etmek birlik güçten kuvvetli olunması şarttır, temel time oluşumu, düzenli devamlı oluşumu, atasına yolun bağlılığına güvence oluşumu, dağlık noktaların koruma oluşumu, dağ bağ bahçe bayır kir oluşum dengenin koruma güçleri, her saldırıya karşı karşılık verebilecek orduların geliştirmek, eğer kapsamlı gelişmeli haklar edinilecekse kazanımlar kendi bilgilerin tecrübelerin nihai kararların konuşturulması, kabul edilmesi, meşruiyeti hakların korunması, iman ahlak yapısın kültürel medeniyet hakların korunması bırakılan emanetlerin korunması, yer toprak zenginliklerin madenlerin kaynakların korunması, zarara uğratılmaması, elinden gitmemesi peşkeş çekilmemesi, kaybedilmemesidir, stratejik nokraların kazandırılması, kaybedilmemesi, çözüm yolunda durmadan değişik başka imkânlar alınması aranması bulunması, halkına zarar açmadan karar verme, tüketici hakları, tüketici davranışları satın alma satma hakları, ürün koruma hakları patent hakları, siyasi kararlarda dini kararlarda, karmaşıkları çözen birliğe dayanan ayrımcılıklara son verilen süreçlerin çıkarları şemaları ideal teorisi apraksisi ülkesel evrensel antlaşmalarda, takdirlere bağlanması, nihai kararların alınması sürmesi gündemine oturması, yapısı sürecin hizmetin alanları yapılandırma alanları, Allah yumuşak davranan kaba, katı yürekli olmayan Allah şerefli olmamızı isteyen, yolunda olmayanlar şüphe ederler karar verirken uygulamaya koyulduktan sonra isyanda bulunurlar gerçeğin yerine getirilmesine iman etmezler, birlik bütünlüğünü sağlayanlara şek şüphesiz birleşenlerden uzak dururlar, şart ve kırıcı olma dökücü olma Kâbe yıkan olma, topluma
163 Talak/2-3.
kazandırmak için yoluna davet et, Allah in yoluna bırakılan emanetlerine sahiplenmesini dile, aile üzerinde karar alırken karar verirken ailene sor çocuklarına sor, onların rızasını al Allah’ın rahmetin kazan böylelikle Allah’ın merhameti sayesinde yolunda olursun, manada ise aileni zora sokma dar durmalara getirme, koruma kalkanı ola, sosyal hayatın koru akılız mantıksız olma düşünür elinde fikir edilen ol, yanlışa icra kötüye icra etme Allah tevekkül sahibini güvenip Allaha dayananları bırakılan emanete dayananlar Allah sever
Günümüzde kurumların çoğunda kararlar, kişisel veya gurup olarak verilmektedir. İki
türün de kendisine has kuvvetli ve zayıf noktaları vardır. Günümüz kurumlarının gurup kararı
almaya yönelmesinin temel sebebi, her zaman iki fikrin işlevselliğinin bir fikre göre daha
fazla olduğuna dair inançtır. Bu inanç ve düşünce oldukça yaygındır. Halihazırda kurumların
kararlarının çoğu bir gurup veya teknik komite tarafından alınmaktadır. Hatta bazı kurumlarda
daimî operasyonel komiteler oluşturulmuştur ve düzenli ve devamlı oturumlar
düzenlemektedirler. Özel meseleleri çözmek için yollar aramaları, bulmaları ve ayrıntılarıyla
tahlil edebilmeleri için uzman guruplar veya timler teşkil edilmektedir. Yeni ürünler
sunabilmek için geçici timler kurulmaktadır. Üretimle ilgili sorunları halletmek için,
çalışanların ve müdürlerin içinde olduğu kalite çemberleri düzenlenmektedir. Bunlar,
kurumlarda özel amaçlar için oluşturulan uzman timlere veya guruplara örneklerdir.164 Kişisel
ve gurup kararlarının her birinin kuvvetli ve zayıf noktaları vardır demiştik ki şimdi bunların
en önemlilerine değineceğiz.
a) Gurup kararlarının kuvvetli noktaları
Gurup kararlarının kişisel kararlara göre daha kuvvetli ve üstün olan yönleri genel
olarak şunlardır:
1- Daha kapsamlı ve daha tam bilgi: Gurup olarak karar alınırken birden fazla kişi kendi
bilgilerini sunar. Bununla beraber gurubun karar alma için bilgi kaynağı daha kapsamlı ve
daha zengin olur.
2- Kararın daha hızlı kabul edilmesi: Sunulan çözüm yollarından veya nihaî kararlardan
çoğu herkes tarafından kabul edilmemektedir. Ancak bir çözüm yolu hakkında daha fazla
görüş bildirilirse ve nihaî çözüm için çalışan kimselerin çoğu karar almada pay sahibi olursa
nihaî karara daha az muhalefet edeceklerdir. Eğer bir şey çoğunluk tarafından kabul gördüyse
sadece kendileri bunu kabul etmekle kalmayacak, diğerlerini de kabule teşvik edeceklerdir.
Neticede söz konusu karar himaye edilecek ve daha fazla insanın onayını almış olacaktır.
3- Daha fazla meşruiyet: Gurup kararlarının meşruiyeti, kişisel kararlara kıyasla daha
fazladır. Zira bu tür karar alma, demokrasiyle –ki muhtelif cemiyetler buna değer
vermektedir- daha uyumludur.
164 Stephen Robbins, Organizational Behavior, s. 346.
4- Görüş çeşitliliğinin artması: Gurup üyeleri, gurubun bilgi kaynağını zenginleştirdiği
gibi karar alma sürecinde daha açık bir görüş açısı sunarlar. Bu durum, daha fazla çözüm
yolunun dikkate alınmasını sağlar.
b) Gurup kararlarının zayıf noktaları:
Şüphesiz gurup kararlarının da eksik noktaları vardır. Bunların en önemlileri şunlardır:
1- Vakit alması: Bir gurubu bir araya toplamak vakit alır, daha fazla zamanı gerektirir.
Gurubun teşkil edilmesinden sonra üyeler arasında kurulan karşılıklı ilişkiler sağlam ve
işlevsel değildir. Neticede gurup, bir çözüm yoluna ulaşmak için, bir tek kişinin karar alma
sürecine göre daha fazla zamana ihtiyaç duyar. Bu mesele kurum yönetiminin zaruret
durumunda süratle ve katiyetle harekete geçmesini engeller.
2- Sorumlulukların müphem olması: Her ne kadar gurup kararlarında alınan kararın
sorumluluğu bütün üyelere ait olsa da gerçekte hiç kimse kendisini kararların getirdiği
neticelerin nihaî sorumlusu görmez. Oysa bir kişi karar aldığında, o kişi şahsen, kararın nihaî
neticesinin sorumlusu olur. Gurup kararlarında gurup üyelerinin sorumluluğu azalır ve hiçbir
üye kararın sonuçlarının mesuliyetini açık biçimde üstlenmez. Neticede sorumluluk müphem
biçimde asılı kalır.165
c) Kişisel karar almanın kuvvetli ve zayıf yönleri:
Kişisel karar almanın da kuvvetli ve üstün noktaları vardır. Mesela kişi süratle karar
alabilir ve kararın sorumluluğunu üstlenir. Böylece sorumluluktan kaçınılamaz ve müphem
kalmaz. Lakin bu tür karar almanın da zayıf ve eksik noktaları vardır. Mesela kişisel karar
almada yaratıcılık ve yenilikçilik daha azdır ve karar alınırken daha az dikkat sarf edilir.
Karar almak için uygun mekanizma
Eğer bir değirmen varsa su yoksa dönmez demiştik, değirmen olduğu gibi tamir edilmiş eski haline getirilmiş ise suda yerinde akar cağlar ise ekilen ekinler un olur, karar sevgi tohumu olmak sürülmek toprağın işlenmesi ekilmek biçilmek değirmene getirilmek un olmak sofraya sunulmak, mekanizma dönen çark pervanedir, aşktır üstünlüklere sahip olmak olan üstünlükleri kendine bilmek yaratmaktır, kaçınılmaz olan sunulabilen imkânlar yaratılacak imkânlar mekanizma ile kabul edilir itaat etmekledir, emekler vermekle iledir, doğru mekanizma olmasa irade olamaz, manada vücut mekaniğine uygun pozisyonlar diye geçer, yanlış vücutta uygulamalar yanlış pozisyonlar insanı sakat eder, çalışamaz duruma getirir, Karar almak için uygun mekanizma, hastanın hatalıktan kurtulması hekimin tedavisini yürütmesi, ilimin bilimin tip alanlarında çaresini bulması sunması, mekanizmalar ayrıdır, ayrı hareket ederler iç içe veya içten dışa veya dıştan içe, her uygun koşullar engellemeyi kaldırır belirli bir pozisyon yapılmasına ihtiyaç duyulur buda çarkı dünyanın, insan hakları doğa hakları yolun hakları bırakılan emanetler iledir uygun mekanizması, teknikte ise endüstriyel mekanizma, otomasyon teknolojilerin yapımı mekanizması, parça yapım, eğitim yapım, kurulumların kurumlarında uygulanan yönelik rehberlik etmek amacıyla
165 Robbins, Stephen, Organizational Behavior, ss. 346-347.
hazırlanan tasarımlar, is sağların denetim mekanizması, kazaların belaların olmaması için geliştirilmiş koruma mekanizması, insana insanlığa yeterlikleri kazandırma yönelik mekanizmalar, bireysel olan ve materyal bilimine dayanan uygulamaların getirdiği yenilikçi devrim niteliği taşıyan mekanizma faktörleridir, mekanizma is sektörün gelişiminde industiriyal faaliyetleri, düzlemsel mekanizma tamimi, mafsal çeşitleri, kinematik zincirler, hareketi yapan, ileri geri çalışma, indeksleme kam, tedrisine içine dişine üreten, kayıcı mekanizmalar, doğrusal hareketlendirici, ölme değerlendirme, dairesel hareket, düzgün hareket, temeli hareket, vektörle ifade hareket, yüksek tehi teknolojide ise parça değerlendirme, el atletleri, kullanım aletleri, ortam sağlanma aletleri, standartlara uygun, pense, tornavida mengene markacı çizecek pergel nokta, gönyesi, mihengi, palet, çelik cetvel, bunlarda eğitim öğretim ortamların donanımlarıdır, tasarımda ise cisimlerin durumlarını inceler, statik, dinamik herekte halinde davranışın inceler, kinematik dinamiğin alt dalıdır, hız ve ivme yönünden, kinetik kuvvetleri alt dalıdır dinamiğin hareketi doğuran, mekanizmada, prizmatik mafsal, silindirik mafsal, helisel mafsal, küresel mafsal, eşli düzlem, şekil ürese mafsal, eş dişli, eşli düzlem, eşli kam, çeşitli kam yüzeyleri, cardan kavrama türleri mafsalların serbestlik dereceleri denir, krank-biyel mekanizması, şalinim hareketleri, yapan mekanizmalarda içerir, dört çubuk, birde yaltaklanmış dört çubuk, serbestlik derecesinin tayini denir, çevresel şalinim, geçiş şalinim, delme şalinim, çıkartma şalinim, kurtarım şalinim, işlem öz şalinim, devreyse şalinim, makinenin mekanizm ya pilimi krank biyel hareketleri, çalışma yolu dönüş yoldur, biyel kolu, sürgü bloğu, kitleme, açma biyel mekanizması, insani mekanizma ise, elbise örtü giyim kuşam laik olmak laik giyinmek çağdaş olmak, elbise giymek, et kemik su beden, amelinde insan olmak kötü olmamak, güzel işler yapmak, Allah in buyurduğunu İslam ´da olanı bırakılan emanetlerde emredileni yapmak, niyeti halis ve güzel olması kalbinin pak kalması ruhunun ak, yolunda alnında nübüvveti ile yakınlığı ile şahdamarından yakın olmak din ilmini saymak kapıların acımak ,Ben ilmin şehriyim, Ali ise kapısıdır, ilim okumak, kuranı bilmek yaşamak yaşatmak ali abadan ayrılmamak
Başlıca iki karar alma türünü genel olarak inceledikten sonra şu soru karşımıza çıkıyor:
Acaba iki karar alma türünün de üstünlüklerine sahip olan ve eksik noktalarını barındırmayan
başka bir karar alma türü sunulabilir mi? Bu sorunun cevabını İmam Ali’nin (a.s) değerli
konuşmalarından birinde görmekteyiz. Şöyle buyuruyor: “Senin kendi görüşünü bana
söyleme hakkın var ve ben onun üzerinde düşünürüm. Eğer senin görüşünün hilafına karar
alırsam bana itaat etmelisin.”166İbn-i Abbas, iyi bir danışman olarak bir mesele hakkındaki
görüşünü İmam Ali’ye (a.s) sundu fakat İmam (a.s) onun görüşüyle muvafakat etmedi ve
böyle buyurdu. Senin görüşünü bildirme hakkın var ama nihaî karar alma benim
sorumluluğumdadır ve benim nihaî kararım senin görüşünle muvafık olmazsa senin vazifen
onu kabul ve itaat etmektir. İmam’ın bu sözlerinden diğer bir karar alma türü çıkarılabilir. O
da kurum müdürünün ortaya çıkan meselelerde başkalarıyla meşveret edebileceği ve onlardan
görüş isteyebileceği ama tüm görüşleri topladıktan sonra nihaî kararı kendisinin vereceği bir
karar alma türüdür. Karar almada danışma diyebileceğimiz bu üslup, kişisel ve gurup
kararlarının kuvvetli ve üstün noktalarını taşımaktadır ve daha az sorun barındırmaktadır.
166 Nehcu’l-Belağa, 321. Hikmet.
İmam’ın (a.s) bu konuşması ilahi vahiyden ve Allah Teala’nın kelamından ilham almıştır.
Allah Teala, değerli İslam Peygamberine (s.a.a) hitaben şöyle buyuruyor: “…Ve iş
konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et.”167Bu ayet-i
kerimede önce değerli İslam Peygamberine (s.a.a) işlerde halkla meşveret etmesini, onlardan
görüş istemesini emrediyor, sonra meşveretin ardından karar aldığında Allah’a tevekkül
etmesini buyuruyor. Ayet-i kerimedeki ilgi çekici nokta, Allah Teala’nın meşveret emrini
verdikten sonra “Karar aldığınızda Allah’a tevekkül edin” diye değil, “Karar aldığında
Allah’a tevekkül et” diye buyurmasıdır. Yani tekil şahıs kullanmıştır, çoğul şahıs değil. Bu da
şunu göstermektedir ki her ne kadar Allah Teala değerli İslam Peygamberine (s.a.a) halkla
meşveret etmesini tavsiye etse de karar alma hakkını onlara vermemektedir. Nihaî kararı
Peygamber’in (s.a.a) kendisinin vermesi gerekmektedir. Bu da bahsettiğimiz karar almada
danışma üslubunun ta kendisidir. Bu karar alma üslubu, hem gurup kararlarının kuvvetli ve
üstün noktalarını taşımaktadır hem de kişisel karar almanın faydalarını barındırmaktadır.
Bununla beraber karar almada uygun ve işlevsel bir mekanizma olarak kendisinden
bahsedilebilir.
Dördüncü Bölüm: Gözetim ve Kontrol
Giriş
Akıl ve mantıkta eğer hasta iseniz hastalığınızdan siz sorumlusunuz, kendinizi hastalıktan kurtarmanın iyi olmanın yollarına bakılmalıdır, araştırılmalıdır, gevrekleştirilmemelidir, hastalığın günden güne artacağı boyutu tehlikesi göze alınmalıdır, tedavileri geciktirilmemelidir veya bir hastalığa düşmeden hastalık gelmeden sıhhatını iyi bilmek devamlılığını sürdürmektir, eğer sıhhatınızı korumaz önemsemez iseniz, hastalıkları tetikleyen olursunuz yaşamınızda hedefinizi kaybeden hedefler doğrultusunda olamazsınız, akıl mantıkta ise, bir doktorda sizden elini çekmemeli, geleceğinizi bilmeli kurtarmalı, sürecine bakmalı sürecini iyi değerlendirip yaşama bağlamalı, bir hastane ise, iyi donatım içinde olmalı her olanaksızlıkları yok etmeli elinde olan olanakları sunmalı kavuşturmalı, hastalık sigortası ise, ödemelerinizi yaptığınızdan, sizin sağlığınızı istemeli, sağlık yaşamınızda şüpheye düşürecek her türlü kötü imkânsızlıkları kaldırmalı, olanakların gücünü açmalı ve devlet olarak alınan yasalar çerçevesinde yasa yürütme yargı insanların iyiliğine olmalı kötü davranışlarında bulunanlara karşı çekilmelidir, hem devletin görevini yerine getirmekle halkını korumakla geleceğini korumak geleceğin nüfusunu korumak sağlıklı toplumlar kazandırmak, hastalıksız toplumlar kazandırmak, eğer bunların içinde ne devlet ne hastane ne çalışanları neden doktorlar profesörler nede hasta bir kötü gelişme içinde olmamalı her iyi gelişme sevindirici belirli gözetimler iledir, görevini yapıyormuş devlet, yasa yargı yürütme nasıl çalışıyor adaletlimi kimlerden yana ve her görevini bilen yerine getirecek olan görevinde başarısı var mıdır başarısını sağlamımsıdır, görevine karşı gelmişimdir, görevini hiçe sayarak hem devleti hem hastaneyi hem hastayı hem doktorları her kim olursa olsun görevini bilmeli şaşırtmamalı görevinde kıl payı kadar şaşmamalıdır, her şey denetim altında gözetim altında kontrol altındadır, Allah in her şeyden haberdar olduğu gibi, Allahın kullarının nasıl olduğunu bildiği gibi, devlette hastanesini
167 Âl-i İmran/159.
doktorunu hastasını ilaç industiriyalını ilaç fabrikalarını bilmeli denetlemeli iyi olduğuna iyi işler başardığına zayıf dengeleri olmadığını ispat etmek zorundadır ve halkında rahatsızlığını giderdiği güvenim içinde olduğu gözetim ve kontrol mutlaktır, dini ve siyasetin aldığı kararlar ise insanlar üzerine devletler üzerine toplumlar üzerine, barıştan kardeşlikten eşitlikten yana olduğu olmak istendiği savaşa karşı kan dökülmekten yana olunmak istenmediği açıklanmalıdır, deliller ile tespiti edilmelidir, kontrol bölümlerin faaliyetleri ayrı ayrıdır, sonuçta her birinin bir görevi olmada mevkisin bir olmak zorundadır, hedeflerin hızlanılması her zaman iyi yarara sonu vermiştir, bırakılan emanetler ise gözetim kontrol bölümünde, sınavdan gecen dervişlerin görevlerini bilir, ocaklarını kuracaklarını kendine yurt edineceklerin orada yaşam süreceklerine eline diline beline bağlı kalacaklarına güvence verilir, halka hakka zarar verilmeyeceği güvencesi verilir, lanet edilen yolun yezididir, yolun yezit inden olunmayacağı güvencesi verilir, böylelikle sitemin emin olduğu emin ellerde olduğu uygulamalar ile kuvvetlerin eşitliği dengesi ile sağlanacağı alanların devamlılığı garantilenir,
Gözetim ve kontrol, bütün sistemlerdeki yönetimlerin hayatî unsurlarından biridir. Bu
mühim esasın muhtelif kurumlardaki (özel ve devlet kurumları) ehemmiyeti ve zarureti açık
ve inkâr edilemezdir. Kurumların büyümesi sorunlarının karmaşıklaşmasıyla gözetim ve
kontrolün ehemmiyeti ve zarureti öncekinden daha fazla hissedilmekte ve kontrol bölümünün
faaliyet ve görev çerçevesi de aynı oranda büyümektedir. Muhtelif kurum ve kuruluşlar çeşitli
şekillerde kontrol yapıları kurmaya ve bu yapılarla programların ve kişilerin gözetim ve
kontrollerini kolaylaştırmaya çalışmaktadırlar. İnsanî kuruluşların, toplumsal sistemlerin,
özellikle de kurumların kendilerini geliştirme süreçlerinde muhtelif kontrol ve gözetim
yöntemlerine yönelmesinin sebebi, hedeften sapmayı önlemek ve kurum veya kuruluşun
bütün etkenlerinin belirlenmiş hedefler doğrultusunda hareket ettiğinden emin olabilmektir.
Bununla beraber gözetim ve kontrol, kurumun belirlenmiş hedefler doğrultusunda hareket
ettiğinin ve neticede devamının ve ilerlemesinin garantisi olmaktadır. Esasen hiçbir sistm,
uygun ve kuvvetli bir gözetim-kontrol programı olmadan devamlılığını ve ilerlemesini garanti
edemez. Şüphesiz kurumun ve müdürlerinin başarısının ve etkinliğinin göstergelerinden biri,
kurumun maddî ve insanî olmak üzere bütün kaynaklarından ve imkânlarından verimli
biçimde faydalanmasıdır. Hiçbir kurumun, kapsamlı ve uygun bir kontrol sistemi olmadan
kurumun mevcut kaynak ve imkânlarından verimli biçimde faydalanamayacağı açıktır. Böyle
bir durumun neticesinde istenen hedeflere ve tasarlanan programlara ulaşılamayacaktır. İmam
Ali (a.s) İslam toplumu üzerindeki kısa ama bereketli ilahi hükümeti ve yönetimi döneminde,
kendisi için görev yapan idarecilerinin ve çalışanlarının davranış ve amellerini gözetme ve
kontrol alanında çok dakik ve akıllıca hareket ediyordu. İdarecilerinin yaptıklarını gözetme
hususunda özel ihtimam gösteriyordu. İmam bir taraftan üst düzey idarecilerine, kendi
çalışanlarını gözlemlemelerini ve de davranışlarına ve amellerine dikkat etmelerini emrediyor,
diğer taraftan kendisi bütün cihetleriyle yönetimi altındaki idarecilerin ve kişilerin
yaptıklarına özel dikkat gösteriyordu. İmam Ali (a.s) Malik Eşter’e yazdığı kılavuz
niteliğindeki ahitnamesinin bir bölümünde, emri altındaki kişilerin ve idarecilerin yaptıklarını
gözetmesiyle ilgili şöyle buyuruyor: “Öyleyse gizli memurlar göndererek –ki doğruluk ve vefa
ehli olmalılar- onların işlerini gözlemle. Zira devamlı ve gizli soruşturmaların, onları
emanetdarlığa ve halkla iyi geçinmeye yönlendirecektir.”168İlaveten İmam her zaman kendi
idarecilerinin davranışlarını ve amellerini izleyerek araştırmaları ve araştırmalarının
sonuçlarını ona rapor etmeleri için müfettişler ve gözlemciler yollardı. Konunun devamında
İmam’ın gözetim-kontrol siyeriyle ilgili daha fazla açıklama yapacağız.
Kontrolün tanımı
Yönetim bilimcileri ve yazarları, gözetim ve kontrolün çeşitli tanımlarını yapmışlardır.
Bunların her biri gözetim ve kontrole bir açıdan bakarak incelemişlerdir. Burada gözetim ve
kontrol hakkında yapılmış en iyi ve en kapsamlı iki örneği vereceğiz. 1- Gözetim ve konrol
için yapılmış nispeten en kapsamlı tanımlardan biri Stephen Robbins’in tanımıdır. Ona göre
kontrol şöyle tanımlanabilir: Kontrol, faaliyetlerin, aynen planlandıkları gibi yapıldıklarından
emin olunması ve de önemli veya önemsiz sapmaların düzeltilmesi amacıyla izlenmesi
sürecidir.169Bu tanıma göre gözetim ve kontrol, kurumun cari faaliyetlerinin ve girişimlerinin
belirlenmiş hedefler doğrultusunda ve planlanmış girişimlere uygun yapılıyor olduğundan
emin olma sürecidir. Bununla beraber gözetim ve kontrol; olması gerekenleri olanla,
istenenleri var olanla ve öngörülenleri yapılanlarla kıyaslama sürecidir denilebilir. Bunun
sonucunda iki gurup etken arasındaki farklar veya benzerlikler net şekilde kurum müdürlerine
ve mesullerine sunulur. 2- Kontrol hakkındaki nispeten kapsamlı tanımlardan bir diğeri
Robert Maclear’e aittir. Bu tanımda kontrol sürecinin temel unsurlarını ve bölümlerini
göstermiştir. Ona göre kontrol, belirlenmiş hedeflere ulaşmak için iş standartlarının
belirlenmesi, geri besleme sisteminin kurulması, önceden belirlenmiş standartlarla fiilî
durumun kıyaslanması, sapma olup olmadığının ve ehemmiyet oranlarının belirlenmesi ve de
şirket kaynaklarının şirket hedeflerine ulaşma yolunda çok etkili ve mümkün olan en üst
düzeyde işlevsel olarak kullanıldığından emin olmak için düzeltmelerin yapılması amacıyla
yürütülen sistematik ve düzenli bir çalışmadır.170
Kontrol ve Gözetimin Ehemmiyeti ve Faydaları
Hayati unsurlar, hastayı iyi eden doktor, iyi bakım donanım ile hizmetlerin sunan hastane, iyi yarar ile mühim esaslara dayanan sağlıklı toplumların gelişmesi için ayrılan ödenek, devletin önerdiği hastalığa karşı savaş hastalıksız bir dünya bir ülke bir gelecek sağlam toplumların çalışması iyi yaşam koşullarına ermesini sağlanması, hiç bir zaman sağlığı yok eden sağlığa düşman açan her türlü bilinçsizlik sahtekârlık sahte uygulamalar sahte temelini hayatını son bulduranlar, kontrol ile yapamayan işlerini faydalı olmayanlar halkına devletine hastanesine ve hastalık sigortasına zarar açanlar faydası bulunmayanlar yanlış iş yapanlar, sağlam yapmaktan kaçınanlar, hakkında dosyaların açılması isimlerin
168 Nehcu’l-Belağa, 53. Mektup. 169Stoner, James, Freeman, Edward, Management, s. 600. 170 A.g.e.
yazılması suç dosyası altında sicillerin oluşturulması, o kişilerin ikna edilmesi, yola dönmesi için caba verilmesi, vaktinki olmuyor, devam ediyor uyarmalarına rağmen kontrol etmene gözetim altında olmasına rağmen, iş yerinden alınması, görevinden alınmamsa iş yerinden atılması, diğer devlet işlerine alınmaması veya o iş alanlarında asla bulunmasının önlenmesi, kimseye zararlı olacak olumsuzluklarını korumak ehemmiyetin kaybedenlerin elinden kontrol gözetimin altında o kişilerin diplomalarının alınması, kurum faaliyetlerin de böyledir, diğer idari ve çalışma yerlerin zarara uğratanların veya anlaşmalara karşı gelenlerin sağlıklı dikkatli olmadığı zarar ettiği tehlikeler saçtığı veya kimyasal zehirler saçtığı hayata zarar verdiği doğaya tabiata zarar verdiği görüldüğü tespit edildiği kontrol gözetimin ehemmiyeti faydalarından yararlanmayanlar hakkında dava açılması, cezalandırılması, hakaret ettiğinden yaşamı önemsemediğinden zarara uğrattığından sonucun neticesine o kişilerin katlanması, rehber dediğiniz rehberlik yapamaz ise, mürşit dediğiniz mürşitlik yapamaz pir dediğiniz pirlik görevini yapamaz ise onlar içinde geçerlidir, onlar rehber mürşit pir olamazlar, onlar halka hakka ihanet edenler vahşet saçanlar yolun yezitti çıkanlar asla kabul edilemez, kesin nihai kerbelanın kararıdır, Muhammed Aliden olanı Ali evladından olanı sevmeyen sevdirmeyen yoluna cihat açanlar insan boğazlayanlar yolun alevi değildir yolun yezitti çıkanlardır, lanetlenenler lanet halkasında olanlardır, Alevilikte verilen rızalara karşı savaş açmak yoktur, verilen rızalık ise der rıza lokması elinde, Helen içinde şek şüphemi olur halen bir mevkiye gelmek isteyen oturmak isteyen bir rütbeye kavuşan kökü yezitten olamaz lanetlenenden olamaz, Kontrol ve Gözetimin Ehemmiyeti ve Faydaları teşvik edilmelidir, hatırlatılmalıdır, yanlışlardan kaçınılmalıdır, her türlü zerre kadar işlenecek suçlardan kaçınılmalıdır, alnı ak nübüvvetinle var olmaktır yaşamaktır bırakılan emanetlerin ile
Daha önce değindiğimiz gibi kurumda gözetim ve kontrol, yönetimin temel ve hayatî
unsurlarından biri ve inkâr edilemez bir zarurettir. Bu mühim esas, sağlıklı ve işlevsel bir
yönetimin, kurumun işleyen bütün etkenlerinin belirlenmiş hedefler yönünde doğru şekilde
ilerlediğinden emin olması için zaruri ve önemli görünüyor. Kurumların müdürleri ve
mesulleri asla meydana gelen olayların ve gelişmelerin programlara uygun gerçekleştiğinden
ve kurumun tamamen belirlenmiş planlara uygun hareket ettiğinden emin olamazlar. Çünkü
kurumun öngörüleri ve operasyonel programları belli bir yüzde oranında hata barındırır.
Kurum faaliyetleri ve çalışanları da her zaman programlara uyamayacaktır. Bununla birlikte
müdürlerin gözetim ve kontrol sürecinden faydalanarak kurumu ve faaliyetlerinin devamını
hatadan korumaları veya hata oranını düşürmeleri ve de gerek duyulduğunda uygulamaları
ıslah etmeleri gerekir. Gözetim ve kontrol, kurumun faaliyetlerinin sağlıklı ve dikkatli
yapılmasını garantiler. Esasen uygun ve işlevsel bir kontrol sistemine sahip olmadan kurumu
idare etmek, yapılanların sağlıklı ve dikkatli olduğundan emin olmak ve programların
tamamen doğru uygulandığını garantilemek mümkün değildir. Aynı şekilde kurumda sunulan
hizmetlerin ve ürünlerin nitelik ve niceliğinden emin olmanın tek yolu, kurumda uygun ve
güçlü bir gözetim-kontrol sisteminin var olmasıdır. Kurumda uygun ve dakik bir gözetim-
kontrol sisteminin varlığının zaruretini gösteren birçok sebep vardır ve bu sebepler bunun
zaruretini ve ehemmiyetini daha fazla göstermektedir. Bu bölümde İmam Ali’nin (a.s),
kontrol ve gözetimin olumlu etkilerine, faydalarına ve önemine dikkat çeken nurlu sözlerini
özetle açıklayacağız. 1- Kurum çalışanlarının emaneti korumaları: Kurumların temel
ihtiyaçlarından ve kurum müdürlerinin kurumu iyi yönetme başarılarını belirleyen etkenlerden
biri, çalışanların kuruma, kaynaklarına ve imkânlarına karşı emaneti koruma duygusuna sahip
olmalarıdır. Müdürlerin ve mesullerin kurumun mevcut kaynaklarını ve imkânlarını koruması
ve bunları kurumun hedeflerine ulaşma yönünde uygun ve verimli biçimde kullanmasıancak
kurum üyelerinin ve çalışanlarının emanete riayet etmelerine ve kurumun imkânlarını yersiz
ve yanlış kullanmaktan ve de ihanetten sakınmalarına bağlıdır. Çalışanları emaneti korumaya
teşvik etmek ve kurum imkânlarından uygunsuz faydalanmalarını önlemek amacıyla onların
yaptıklarını gözlemleyerek kontrol edecek bir sistemin kurulması ve uygulanması zaruridir.
Elbette çeşitli kontrol sistemleri arasından gizli olan kontrol sistemleri, çalışanları emaneti
korumaya teşvik etmesi açısından daha faydalı ve etkilidir. Elbette çalışanların bu sistemden
genel olarak haberdar olması gereklidir. İmam Ali (a.s) Malik Eşter’e yazdığı meşhur
ahitnamesinin bir bölümünde ona, gizli memurlar göndererek idarecilerini gözlemlemesini,
davranış ve amellerini kontrol etmesini emretmiştir. Bunun sebeplerinden biri olarak da bu
yolla onların emaneti korumaya teşvik olacağı hususunu beyan ederek şöyle buyurmuştur:
“Onun gizli soruşturması ve gözlemi, onların (idarecilerin) emaneti korumaya teşvik
olmalarıdır.”171 2- Halkla iyi geçinmek: İmam Ali’ye (a.s) göre kurumda gözetim ve
kontrolün doğrudan olumlu etkilerinden biri de çalışanların halkla ve kendilerine müracaat
edenlerle iyi geçinmesi ve güzelce isteklerini yerine getirmeye çalışmasıdır. Bu konunun
zarureti, günümüzde halkın çeşitli kurumlardan ve idarelerden, özellikle de devlet
kurumlarından duyduğu memnuniyetin büyük ölçüde azalmış ve ilgili birimlere iletilmekte
olduğunu biliyorken, kendini daha fazla göstermektedir. Bu memnuniyetsizliğin ve şikâyetin
kökü, onların halkın işini yapma şekline ve müracaat edenlere davranış üsluplarına
dayanmaktadır. Halkın çoğu kurum çalışanlarının kendi istekleriyle ilgilenmemelerinden, az
çalışmalarından, bugün git yarın gel politikalarından ve işleri yapma sürecini gereğinden fazla
uzatmalarından çok rahatsızlardır. Sorunların çoğunun kaynağının bazı bayat ve eli kolu
bağlayan idari kanunlar ve yönetmelikler olduğu doğrudur ama halkın çoğunun
memnuniyetsizliği bu kanun ve yönetmeliklerin varlığı veya uygulanması değil, bazı
müdürlerin ve çalışanların davranış üsluplarıdır. Diğer bir deyişle halkın memnuniyetsizliği,
çoğu durumda kurumların ve idarelerinin çalışanlarının onlara iyi davranmaması ve
sorunlarını çözmekle ilgilenmemesidir. Bununla beraber kurum müdürlerinin ve mesullerinin,
muhtelif şekillerle ve çeşitli yollarla kurum çalışanlarını halkla iyi geçinmeye teşvik etmesi
gerekir. Böyle bir vazifeyi yapabilecek olan kapsamlı bir gözetim-kontrol sisteminin
varlığıdır. Elbette böyle bir durumda gizli bir gözetim-kontrolün daha fazla tesiri olacaktır.
İmam Ali (a.s) Malik’e idarecilerini gözetmesini tavsiye ederken gözetim-kontrolün bu
önemli faydasını da hatırlatarak şöyle buyuruyor: “Senin gizli gözetimin onları (idarecileri)
emaneti korumaya ve halkla iyi geçinmeye teşvik edecektir.”172
İmam Ali’ye (a.s) Göre Kontrol Türleri
Açıklama
171 Nehcu’l-Belağa, 53. Mektup. 172 A.g.e.
Görevinde olan atanan, mevkiinde bulunan yaptığı her gelişmelerden sorumludur, kapısını açmakla içeri girmekle o kapısından çıkmakla görevinde olduğunu unutmamalıdır görevine ihanet etmemelidir, emri itaati yerine getirmekle kendini memnun kıldırmalıdır, evvel kendini haktan takdirini kazanmaktır, yolunda olmakla bağlılığına devam etmekle kalbine şek şüphe getirmeden nefsine yönelmeden çalışmasında eşit davranmakla kimseyi ezmeden kırmadan incitmeden haklarını korumakla amelini ahlak yapılandırması ile ikrarında doğrunun gözetimi Anında gizlenemeyeceğini Allahın nasıl bildiğini biliyorsa haberdar ise her yaptığı yapacak olduğu görüleceğinin bilineceğinin farkına varmalıdır, doğru üslupta olmalıdır, kimseye kötü konuşmamalıdır, eline diline beline sahip çıkmakla faydası evvel adaletli olduğundan adaletine, adaletli devletine adaleti devletin işyerine adaletli görevin makamına, yanlışa ihtimal vermeyen, incelenebildiği an kurumun idarenin, performansını vermekle çalışma ciddiyetini bağlılığını sürdürmesi hak edilen alın terin karşılığında, doğru davranması kalbi ile pak olması dikkat çekecek dikkat gösterecek her türlü kötü hareketlerde bulunmaması, açılacak olan davaların sonucunda lehine olsa bile faydasın bulunması, sicilinde kötü bir şeyin bulunmaması, kontrol noktaları her kulun kendi vazifesini görevini amelini bilmesi yürütmesi, çalışması ile sağladığı özgüvenin olması konumunu koruması, hatası olmaması, göz önünde bulunsa bile bulunmasa bile doğru olması, satıcı ise tüccarlığını iyi bilmesi yapması, altın sarrafı varsa pula çevirmemesi, iş yeri varsa iş yerini tehlikeye sokmaması, her türlü tehlikelerden geleceğini görmesi bilmesi iş yerinin sağlığını geleceğini düşünmesidir, kendi güvencesi ise adaletine olmalıdır, devletine olmalıdır, davranışları kötü olmamalı, ilgilenmeli kendi ile geleceği ile aile bağını kurmalı korumalı, komşu bağını dost bağını kurmalı korumalı, karınca türlerine bak, insanlarda böyledir, Kontrol türler manada ise, maden ocakların, kömür maden ocağında onca canların katledilmesi, iş güvencelerin olmaması, iş sağların iş alanların korunmaması, tek kar amaçlı bakılması çalışanın sömürülmesi ezilmesi, sonuçta ise ölenlerin alnında yazılan kaderi demek yanlıştır devletin imkânları kapatırsa iş sağlık yasaları çıkartmaz iş vereni iş alanı korursa ölenler tek ölsün işçi bol bulunur tek para tekel sermaye demek yasalara göre suçtur, birde insan haklarına evrensel haklarına halka hakka karşı bir suçtur, bırakılan emanetlere ihanet etmek kadar suçtur, makamını görevini bilmeyenler halka zulüm edenler ezenler tek çıkarı uğruna halkın çıkarlarını korumayanlar, devletin adaletin çıkarına ters düşenler suçludur, isyan edilmesine yol açan, kanların dökülmesine yol açan yanlış siyasetlerin güttükleri yol savundukları yanlışlıklar asla kabul edilmez, görevinden mevkiinden alınmayanların kalması asla kabul edilemez, yolun emridir, geçmişte ise alınan ele gecen toprakların iyi korunması yakılmaması viran edilmemesi, aile çatıların yıkılmaması, kimseye zülüm eziyet verilmemesi ve kimseye tecavüzde bulunulmaması, herkesin şanına şerefine hasiyetine sahip çıkılması eşit tutulması, toprakların eline geçmesi ile âlimin satımın arttırılmaması, istenilene göre keyfi fiyatlar konulmaması, Alış verişlerine zorluk getirilmemesi, sağlık getirilmesi ucuzluk getirilmesi alım güçlerinin imkânların yaratılması, iyi ve refah düzeyin faziletini oluşturmakla iyi dengelerin sağlanması, mazlumlara gariplere yetimlere paklara sahip çıkılması, sakatların mücrimlerin korunması dulların yaşlıların korunması evsiz barksızların korunması çatısı altına alınması devletin, devletin vereceği temel ihtiyaçların sosyal adalet ile sağlanması, kontrolün sağlanması öneminin arttırılması, susuzluğu su açlığa ekmek imkânların verilmesi, işsizlere iş imkânların açılması sağlanması, gelecek toplumlara iyi örnek verilmesi cabalar gösterilmesi yetişecek geleceğin teknik
bilimlerini bilmesi geleceğin şartlarını bilmesi çözümün geniş alanlara sahip olması ilimler bilimler ile geleceğin pazarını koruması, namusun şerefin zedelenmemesi, rüşvetlerin yolsuzlukların olmaması, namusun Şerefin satanların görevini yapmayanların cezalandırılması, bunlar kontörlü arttıran üzerinde durulması gereken maddelerdir
İmam Ali’nin (a.s) sözlerinin ve yüksek mevkili idarecilerine yaptığı tavsiyelerin geneli
ve de gözetim-kontrol ile ilgili amelî siyeri incelendiğinde, ona göre kontrolün aleni ve gizli
olmak üzere ikiye ayrıldığı görülüyor.
1- Alenî kontrol
Bu tür kontrolde kontrol edilenler bu süreçten haberdardırlar. Müdürün veya bu işle
görevlendirilenlerin yaptıklarını kontrol ettiklerini bilirler. Bu tür bir kontrol iki şekilde
yapılabilir. Müdürün kendisi şahsen, emri altında çalışanların yaptıklarını kontrol edebilir
veya müdür bu görevi yapması için başkasını/başkalarını görevlendirebilir. İkinci durumda
sadece onların işlerinin neticesini inceler, kurumun ve çalışanların yaptıklarını dolaylı yoldan
kontrol etmiş olur. Şimdi bu iki üslubu da İmam Ali’nin (a.s) görüşüne ve amelî siyerine
bakarak kısaca açıklayalım. a) Müdürün doğrudan gözetim-kontrolü: Bu üslupta kurum
müdürü, kurumun bütün departmanlarını ve bütün çalışanların yaptıklarını doğrudan kontrol
eder. Müdürün kurumu ve çalışanların yaptıklarını doğrudan kontrolünün kurum lehine birçok
faydası olacaktır; özellikle de bu kontrol beklenmedik bir zamanda ve önceden haber
verilmeksizin yapılırsa. Müdürün doğrudan ve beklenmedik kontrolü, çeşitli bölüm
çalışanlarının daha fazla dikkat göstererek çalışmalarını, performansı ve işlerin niteliğini
düşürmekten kaçınmalarını sağlayacaktır. Nitekim bu kontrol adet haline gelirse kurum
çalışanları müdürün bölümlerine haber vermeden gelebileceği ve çalışmalarını
inceleyebileceği ihtimalini her zaman göz önünde bulunduracaklardır. Bu zihniyet, onların
dikkat ve ciddiyetle çalışmalarını ve az çalışmaktan sakınmalarını sağlayacaktır. Neticede
kurumun verimliliği büyük oranda artacaktır. Diğer taraftan müdürlerin ve mesullerin,
özellikle de üst düzey yöneticilerin, kurumun çeşitli departmanlarına gitmeleri ve doğrudan
kontrol etmeleri, çalışanlarda kurum müdürlerinin kendileriyle ilgilendiği duygusunu
oluşturacaktır. Bu durum onların yakınlıklarını ve iş memnuniyetlerini artıracaktır. Hz.
Ali’nin (a.s) yönetim siyeri incelendiğinde onun bu tür kontrole özel ilgi gösterdiği ve
muhtelif işleri ve çalışmaları bu şekilde şahsen kontrol etmeye çalıştığı görülmektedir.
Örneğin İmam her gün sabah Kufe pazarına gidiyordu ve satıcıların ve tüccarların
davranışlarını gözlemliyordu. Emiru’l-Muminin’in (a.s) siyeri şu şekildeydi: Her gün sabah
elinde “Sebibe” adlı iki uçlu sopası olduğu halde bütün Kufe pazarlarına tek tek uğruyordu.
Bütün pazarlarda duruyor ve yüksek sesle şöyle diyordu: “Ey ticaret yapanlar! Her
alışverişten önce Allah’tan hayır ve iyilik isteyin. Alışverişte kolaylık sağlayarak Allah’tan
umun. Alıcılarla yakın olun (pahalı satmayın ki sizden kaçmasınlar). Kendinizi hilim ve
hoşgörüyle süsleyin. Yalan söylemekten ve yemin etmekten sakının. Zulümden uzaklaşın ve
mazlumlara insaflı davranın. Faiz yemeye yanaşmayın. Ölçüyü ve tartıyı tam yapın ve halkın
malından bir şey azaltmayın.173 Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.174” İmam Kufe’nin bütün
pazarlarına gidiyor ve bu sözleri söylüyordu.175Müdürün kurumu ve çalışanları şahsen
kontrolü çok önemli ve zaruri olsa da şu noktaya teveccüh göstermek de zaruridir: Kurumların
büyüklüğü ve genişliği ve içerisindeki işlerin ve mesleklerin çeşitliliği sebebiyle, özellikle
günümüzün büyük ve karmaşık kurumlarında kurum müdürlerinin ve mesullerinin esasen
bütün çalışanların yaptıklarını kapsamlı ve tam olarak kontrol etme kudretleri yoktur. İlaveten
müdür, bütün çalışanlarını doğrudan kontrol etmek isteyecek olursa diğer vazifelerini yerine
getiremez. İmam Ali (a.s) bir sözünde şöyle buyuruyor: “Önemsiz işlerle uğraşan kimse, daha
önemli işleri zayi edecektir.”176Bununla beraber müdürler, mahsusen üst düzey kurum
müdürleri, esasen tek başlarına kurumun ve çalışanların kontrolünü üstlenemezler ve
üstlenmemelidirler. Çünkü müdürün zamanı azdır ve şahsen kurumun bütün bölümlerini ve
çalışanları kontrol edecek olursa diğer işleriyle –ki belki de daha önemli olanlarla- ilgilenme
fırsatı bulamayacaktır. İmam Ali (a.s) müdürlerin güçlerinin sınırlı olduğunu, temel işlerle
ilgilenmelerinin gerekliliğini ve genel esasa riayetin ve önemli olanın önceliğini beyan
ederken şöyle buyuruyor: “Senin düşüncen her şeyi kapsayamaz, öyleyse onu önemli şeylere
bırak.”177Zikredilen iki rivayet geneldir ve bunları müdürün kontrolü konusuna da
uyarlayabiliriz. Buna göre müdür bütün vaktini doğrudan kontrole harcayamaz. Vaktinin
sadece bir kısmını bu işe ayırabilir. İmam Bâkır’dan (a.s) nakledilen rivayete göre İmam Ali
(a.s) de böyle yapmıştır. Kontrol görevini müdür şahsen yapamayacağına göre bu önemli
vazifenin istenilen şekilde yapılabilmesi için diğer kişilerden ve araçlardan faydalanılmalıdır.
Bu süreç, dolaylı gözetim-kontrolü isimlendirmekte ve şekillendirmektedir.b) Dolaylı kontrol:
Dolaylı kontrol ile kastedilen kurum müdürünün kurum departmanlarını ve çalışanlarını
başkaları vasıtasıyla kontrol etmesidir. Bu amaçla özel kişileri seçer veya özel bir departmanı
görevlendirir. Bunlar kurumun çeşitli departmanlarını ve çalışanların yaptıkları işleri kontrol
ederler, kontrol ve araştırmalarının neticesini kurum yönetimine sunarlar. Büyük, özellikle de
kendine has karmaşıklığı olan ve müdürün bütün departmanları ve çalışanları doğrudan
kontrol edemeyeceği kurumlarda dolaylı kontrol en iyi ve etkili yöntemdir. Dolaylı kontrolü
gerekli kılan bir diğer nokta, kurum müdürlerinin, özellikle de üst düzeyde olanların, kurumu
kontrol etmenin yanında, bütün kurumu yönetmek, uzun dönemli ve stratejik planlar
hazırlamak gibi başka önemli ve ciddi işlerinin olmasıdır.Bütün vakitlerini kurumu kontrol
etmeye ve küçük büyük bütün meselelerini takibe harcayamazlar. Güvenilir kişileri tayin
ederek bu önemli vazifeyi yerine getirmelidirler. Kurum ve çalışanlar hakkında karar
alacaklarında da bu kişilerin raporlarından faydalanmalıdırlar. İmam Ali (a.s) Malik Eşter’e
verdiği nasihatlerinde şöyle buyuruyor: “Sonra doğru sözlü ve vefalı memurları yollayarak
onların yaptıklarını gözlemle.”178 İmam Ali’nin (a.s) Malik Eşter’e verdiği nasihatin bu
bölümü, astların ve çalışanların davranış ve amellerinin kontrol edilmesinin gerekliliğini
gösteriyor. İmam, Malik Eşter’in tek başına kontrol işini üstlenemeyeceğini bildiğinden bu iş
için doğruluk ve vefa ehli olmak gibi seçkin sıfat ve özelliklere sahip başka kişilerden
173 A’raf suresi 85. âyete işaretle. 174 A’raf/74. 175 Biharu’l-Envar, c. 41, s. 104. 176 Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Kelem, 8607. Hadis. 177 A.g.e., 3638. Hadis. 178 Nehcu’l-Belağa, 53. Mektup.
faydalanmasını tavsiye ediyor. İmam’ın amelî siyeri de böyleydi. Yani bazı durumlarda
şahsen idarecilerinin uygulamalarını kontrol etse de bazı durumlarda da bu işi kendisine
güvendiği kişilere bırakıyordu. İmam’ın gözetim-kontrol işini kendisine verdiği kişilerden biri
Malik bin Ka’b Erhabî idi. Malik bin Ka’b, İmam’ın güvendiği kimselerden biriydi ve
Aynu’t-Temer bölgesinin idarecisiydi. İmam bir mektubunda ona Irak bölgesine gitmesini ve
İmam’ın (a.s) o bölgedeki idarecilerinin uygulamalarını gözlemlemesini ve kontrol etmesini,
sonra neticeyi kendisine bildirmesini emretti. Ona yazdığı mektubun bir bölümü şöyledir:
“Kendi yerine birisini bırak ve dostlarından bir gurupla beraber (Irak bölgesindeki
idarecilerin uygulamalarını ve davranışlarını gözlemlemek amacıyla) git. Irak’ın her tarafını
bölge bölge dolaşın ve idarecilerinin nasıl amel ettiklerini ve davrandıklarını soruşturun.
Siyerlerini ve amel yöntemlerine bak.”179 Bu mektupta İmam (a.s), Malik bin Ka’b’ın
omuzlarına birkaç vazife yüklüyor: Ona kendisi tarafından Irak’a gitmesini, idarecilerini
gözlemlemesini ve bu gözlem ve kontrolün neticesini kendisine rapor etmesini emrediyor.
2- Gizli Kontrol
İşlemleri takip etmek, memnuniyetsizlikleri önlemek, suç unsurlarını yok etmek, fayda sağlanması için imkân değerleri vermek, eğer gizli kontrol olmazsa, bir hasta ansızın kendini kaybeder, hastanede çalışan hastayı terk eder giderse, hastanede çalışan işinden sorumludur, bir hastanede müdür ise ve görevlilerin üstün makamında olan ise doktoru kontrol eder, hastayı kontrol eder, hastanın bakımlılığını durumunu kontrol eder, hastanın iç güvenliğini diş güvenliğini kont rol eder, bunlar yaşamın içerisinde olanıdır, olmazsa olmazıdır, manada ise, bir hasta evinde olursa gizli kontrol, hastanın yiyip yemediği, içip içmediği belirli hapları kullanıp kullanmadığı, hastanın güvenliği için ve topluma kazandırılması aileye, vatana dünyasına kazandırılması için bir ailenin yapmış olduğu gizli kontroldür, bir hasta ise güvenliğini almak için, geleceğini düşünmek zorunda mutlak kurtulmanın savasını vermelidir, sağlığı hakkında gelişmeleri bilmek zorundadır, hastaneye yatmadan alınmadan önce hastanenin güvenliğini bilmesi zorundadır, yapılan hizmetlerin yeterli olup olmadığını, eğer amali yet olacaksa ciddiyetin koruyup koruyamadığı veya sakat bırakıla bilinir mi veya bir doktor bir hastanın tutumunu hastasını iyi bilmelidir, yaşamı hakkındadır iyi bilmelidir, tedavisin edebilmesi için, devlette devletlik görevini yaparak, gizli kontrol etmelidir, alanlarında alınması gereken kararında kimler yükümlüdür, kimler o göreve sahiptir, kimler görevine ihanet edebilir veya etmiştir, tahribatın periyodlarını iyi bilmesi değerlendirmesi günlük aylık yıllık ve gerektiği an saatlik raporlar tutarak hazırlamalıdır, daha güven sağlık yaşam suna bilmektir, hastalar gizli testi nasıl yapar veya doktorlar gizli testi nasıl yapar, yapılması gerekiyorsa karar alınmışsa şarttır, yerine getirilmesi, kontrol olmak istemeyen bir hasta, gizli test yapılarak idarinde hastalık olduğu çıkar analiz ise derhal tedavi yapılması yükümlülüğünü getirir, eğer doktor görevini iyi yapmıyorsa gevşetilme varsa, görevin yerine getirmediğinden yükümlüğünü bozar, anlaşmalarını bozar, o zaman anlaşmaları hatırlatılır, iş güvencesinin olmayacağı hatırlatılır, bir hastanın da iş hastanede fazla kalamayacağı tedavisinden sonra veya amaliyatten sonra doktorların izin vermesiyle taburcu olunacağı hatırlatılır, devletin görevi ise, maliye bakanlığında alın anın giderin ne kadar olduğu tespit edilmesi, ödeneklerin
179 Gazi, Ebu Yusuf, el-Harac, s. 118.
alınması tutar olarak hazırlanması işlenecek raporda ise, görevlerini yapmışlardır devletten mal kaçırmamıştır, devlete vergisini ödemiştir, ithalat ihracat konularında ise, devletin görevi sağlam malların sağlamlığını kontrol edilir, gelenin gidenin, gizli kontrol, savaş alanlarında ise savaştan gelenlerin elinde geçirdikleri topraklarda, neler yaptıkları, eğer halka züllümde bulunmuş iseler kimlerin zülüm ettikleri, eğer mala cana mülke maddi manevi değerlere saldırılmış ise kötülükte bulunmuş ise ve zinada veya tecavüzlerde bulunulmuş ise, kimlerin olduğunu çıkartmak kimin komandosu altında kimin komutu emiri altında yapılmıştır ve onlar asla affedilmemelidir, vatana ihanet halkına ihanet yoluna ihanet ettiğinden cezalandırılmalıdır, dini hükümler ise kuranın bırakılan emanetlere ihanet ettiğinden cezalandırılmalıdır, manda ise hiç bir kul insan öldüremez, başkasının malını alamaz mülküne zarar getiremez canına malına zarar getiremez açamaz, namusunu şerefini kirletemez, onlarında canı canıdır onlarında şanı şanıdır şerefi şerefidir, ,züheydi bir savaş esnasını anlatır, savaştık çok kanlar döküldü, toprakları elimize geçirdik teslim oldular, teslim olanlar asla kendi dininden çıkabilsin demedik zorlamadık, mallarına canlarına namusuna zarar getirmedik, Allahın huzurunda yemin ederiz der ve ne paralarını aldık nede giyecek elbiselerini aldık, bir savaşçının söylediği ve tarihe ışık tutacak yazdığı yazıdır, gizli kontrol hakkında ise şöyle bildirir, bizi kontrol etmişler görevimizi nasıl kullanmışız yerine getirmiş miyiz, takdir edilmişiz der, diş gelişmiş ülkelerde ise, gizli kontrol aşaması, farklıdır, gizli müşteri çalışmaları, gizli denetim çalışmaları, gizli işlem tutar çalışmaları, gizli güvenlik çalışmaları, gizli devlet koruma yükümlülükleri, gizli yasaları koruma, gizli bireysel hakların koruma, gizli kabul edilen şartların korunması, gizlilik ilkelerine ters düşmemesini veya ters düşenlerin araştırılması, bunlar hep profesyonel gizli alışverişidir, büyük hizmetler, kontrolu sağlanır, seçmeli ve secim hizmetleri, firmaların üreticilerin, satıcıların farklı ölçeklerdeki sunmuş olduğu türlü hizmetleridir, ihale hizmetlerin korumu, kurumu, ileriye dönük kullanılabilince dönüştürülmesine uygun maddelerin taleplerin korunması, boşa atılmaması, doğa dengelerini sağlığını koruması, buda hedef kitlenin ihtiyaçları diye doğrultusunda gizli müşteri, gizli ziyaretçi, kontrolu denir, denetleme denetim, kritikleri, puanlanması, senaryolar eklenmesi ilgili tarihlerin denetlenmesi,
Bu kontrol türünde kurum müdürü, bu vazifeyi yapması için bir gurubu seçer ama
kurum çalışanları bu konudan haberdar olmaz ve bu kişileri tanımazlar. Bu kişilere
çalışanların kendilerini fark etmeyeceği şekilde ve gizli olarak kurum çalışanlarının işlerini
izleme, araştırma ve neticesini kurum müdürüne raporlama görevi verilir. İmam Ali (a.s) hem
kendisi bu yolla idarecileri hakkında araştırma yapıyor hem de üst düzey idarecilerine kendi
astlarını gözlemlemeleri için gizli memurlardan faydalanmalarını salık veriyordu. Elbette
yüce İmam’ın hükümeti döneminde gizli memurlar aşağılık sebeplerle, mevki hırsıyla veya
maddî arzularına ulaşmak için değil, İmam’ın adil hükümetini yaymak için çalışıyorlardı. Bu
yüzden İmam’ın hükümeti dönemindeki gizli memurların kontrollerini, günümüz
hükümetlerinde revaçta olan ve çalışanları siyasi sulta altına almayı hedefleyen casusluklarla
bir ve denk tutmamak gerekir. İmam Malik Eşter’e yazdığı mektubunda şöyle buyuruyor:
“Doğru sözlü ve vefalı gizli memurlarla onların yaptıklarını gözlemle.”180 Metnin
Arapçasında geçen “uyun” kelimesi “ayn” kelimesinin çoğuludur. Arap lügatinde “ayn”
180 Nehcu’l-Belağa, 53. Mektup.
kelimesinin çeşitli anlamları vardır. Bunlardan biri casusluk ve bilgi toplamak ve araştırma
yapmak için bir yere gönderilen kimse anlamıdır.181 Casusun her zaman aleni ve aşikâr değil,
gizli ve tanınmadan bu görevi yerine getirdiği açıktır. Bu tavsiyelere ilaveten İmam’ın ilahi
hükümeti ve yönetimi zamanındaki amelî siyeri, her zaman idarecilerinin davranışlarını ve
amellerini gözlem altında tutmak ve bu işi yapması için gizli memurlarını değişik noktalara
göndererek yaptıklarının kendisine bildirilmesini sağlamak şeklindeydi. İmam’ın değişik
bölgelerdeki idarecilerine yazdığı mektuplara dikkat edilirse her zaman idarecilerinin amel ve
davranışlarını kontrol edip raporlamaları için gizli gözlemciler gönderdiği görülür. Bu
bölümde bu mektuplardan bazılarına değineceğiz:
1- İmam Ali (a.s) valilerinden birine şöyle yazıyor: “Senin hakkında bazı şeyler bana
bildirildi ki eğer yaptıysan Rabbini öfkelendirdin, İmam’ına itaatsizlik ettin ve sana emanet
edileni (valiliği) rüsva ettin…”182
2- İmam, Fars vilayetlerinden birine vali atadığı Muskile Bin Hubeyre Şeybanî’ye
yazdığı mektupta şöyle buyuruyor: “Seni hakkında birtakım haberler bana bildirildi ki eğer
yaptıysan Rabbini öfkelendirdin ve İmam’ına itaatsizlik ettin...”183
3- İmam’ın (a.s) mektuplarından biri de valilik vazifesine ihanet eden Munzur bin
Carud Abdî’ye yazdığıdır. İmam mektubunun bir bölümünde şöyle yazıyor: “Şimdi bana,
senin heva ve hevesine kapılıp gittiğini ve ahiretin için geriye bir şey bırakmadığını haber
verdiler…”184
4- İmam idarecilerinden bir diğerine şöyle yazıyor: “Gönderdiğim kişi senin hakkında
şöyle bildirdi…”
5- Mektuplarından bir diğerinde idarecisine şöyle yazıyor:“Gönderdiğim elçi olayın
acayipliğini bana bildirdi…”
Bu beş örnek ve benzeri diğerleri, İmam’ın çeşitli bölgelerde, idarecilerini kontrol
ederek neticesini kendisine raporlamaları için gizli görevliler yolladığı gerçeğini açıkça
göstermektedir. Kurumda gizli kontrole yönelme zaruretinin birçok sebepleri vardır. Onlardan
biri, çalışanların yaptıkları her zaman aşikâr ve aleni olarak kontrol edilirse gerekli olan
dikkat ve doğruluktan nasibini alamayacaktır. Zira bu durumda çalışanlardan bazılarının
görünürde iyi çalışıyormuş gibi yaparak kontrolörleri kandırması mümkündür. Bu konu
kontrolün dikkat ve doğruluk oranını aşağıya çekmektedir. Çalışanlar arasında genellikle
faydalı üretken bir iş yapmayan, iyi ve istenildiği şekilde faaliyet göstermeyen kimseler
vardır. Lakin hile ile öyleymiş gibi göstererek yaptıklarının kurum için faydalı ve yapıcı
olduğuna inandırmaya uğraşıyorlar. Emiru’l-Muminin (a.s) bu tür kişilerin tehlikesine karşı
Malik Eşter’i uyararak şöyle buyuruyor: “Uyanık kimseler, gösteriş ve güzel hizmetle
idarecilerin dikkatini çekmeyi iyi biliyorlar. Oysa bu çekici ve aldatıcı görünümün arkasında
181 Mu’cemu Mekayisu’l-Lugat; el-Mu’cemu’l-Vasit, Larousse Sözlüğü; el-Muncid. 182 Nehcu’l-Belağa, 40. Mektup. 183 A.g.e., 43. Mektup. 184 A.g.e., 71. Mektup.
hiçbir hayır isteme ve emaneti koruma yoktur.”185Bununla beraber kurumda gizli kontrolden
de faydalanılması lazımdır. Böylece müdürler bu tür hatalara düşmekten korunurlar ve
kontrolün dikkat ve doğruluk oranı artar. Gizli kontrolün kurum için birçok faydaları ve
müspet tesirleri vardır. Müspet tesirlerinden birisi çalışanları emanete korumaya teşvik
etmesidir. Bu kontrol türü, çalışanların ihanetten kaçınmalarını ve emaneti korumalarını
sağlayacaktır. Gizli kontrolün faydalarından biri de çalışanların kendilerine müracaat edenlere
iyi davranmalarıdır. Hz. Ali (a.s) Malik Eşter’e gözetim-kontrol için gizli memurlar atamasını
tavsiye ederken bu iki faydasına da işaret ederek şöyle buyuruyor: “Senin gizli gözetimin,
onları (idarecilerin) emaneti korumaya ve halkla iyi geçinmeye teşvik edecektir.”186
Kontrolde Dikkat
Sağlığınızı tehlikeye sokacak olan çok sayıda haplar vardır günü gecen veya
yasaklanmış olan yasaklandığı halde toplatıldığı halde sizin bilmediğiniz ölüme davetiye çıkartan haplar, eğer bir doktor yazıyor veriyor diye içmek kullanmak değil, evvel doktor kadar bilgiye sahip olmaktır hapın tedavi sürecini bilmektir ne gibi zorlukları var kolaylıkları var ve insanda açacak hasarı zararı vardır, dikkat edilmesi gereken, sahte şirketlerin yapmış olduğunu ucuz diye kullanmamak ucuz diye almamak, sağlık bakanlığın sağlık kurumların önermesiyle güvenliği alınmış yerlerden alınmalıdır, üzerinde mühür vardır ve para sayısı gibi ilaçların firma yapım numarasın sayımı vardır ve nerden nereye satıldığına dair bilgiler elektronik hesaplar yüklemeler dağıtma alanında olan teknolojinin getirmiş olduğu denetimden gecen bunlar bizdendir diye kontrol edilmiştir bir sakıncası yoktur demekle güvenceyi güvenliler tam koruma yerinden almaktır, diğer tüketimde dikkat etmeniz gereken, bir ev yapabilmeniz için toprağı iyi araştırın, parselinizi iyi bilin araştırın toprağınızın içinde savaştan kalma bomba var mıdır, üzerine ev yapıla bilinir mi, bazı ülkelerde savaştan kalan bombalar üzerine evler binalar yapılmış sonra tek tek yasalar karar çıkartarak yeniden yıkılmıştır, insanların sağlığı tehlikede olmasıyla güvenceniz yoktur denilmiştir, bir araba ile hızlı surat yapamazsınız belirli sürati geçemezsiniz belirli bir hız kullanım konulmuştur, nedeni ise ölüme yol açmamaktır, hedefe doğru götürecek en iyi dostu seçmektir ne iyi yolu seçmektir, en iyi güvenceye bağlı kalmaktır, uçağa binmeden kontrolünde olan kişilerin güvenliği, uçağın ya kalkması uçması ıçin, tamiri, sağlam uçması kazasız inmesi yükselmesi inmesidir, pilotunda iyi kullanmasıdır, bir gemiye binecek olsanız bile sağlam olması batmaması, izin alanlarına gitmeden evvel, hotellerin gerçek olması hayali olmaması, tatilinizin iyi çıkması, kötü sonuçlara yol açılmaması, hastalığın tehlikelere yol açmaması hastalığın korolu, yâda kalbinde pil olanların belirli gün gelmeden bilmeleri derhal hastaneye gitmeleri veya ameliyat olacakların belirli bir günde gün alınmışların tehlikeyi arttırmaması, ölümüne yol açmaması, bebek büyümesinde çocuk gelişmesinde erişkin eksikliğin bilinmesi, her türlü bozukluğa yol açılmaması, nefsine hâkim olmak, eline diline beline bağlı kalmak yezit Atına binmemek yolu yezitti olmamak, balık tutmaya gidersiniz tutacağınız balığı yiyemezsiniz ilk kontrolde dikkat bulunduğunuz alanda balık tutmak serbest midir, serbest ise
185 A.g.e., 53. Mektup. 186 A.g.e., 45. Mektup.
kimliğiniz var mı tutabilir diye, hangi balık türünden tuttunuz, nesli tükenmiş balık türlerindenimdir veya dünyada bilinmez balık türünden midir, birde o bölgenin suyu nasıldır, zehirlimdir, zehir artığı var mıdır, bunlar hep kontrolde dikkat ister, Gireceğiniz bir alan tehlikeli midir, mayiin var mıdır bomba var mıdır askeri alan mıdır, kontrolde dikkat, gireceğiniz bir mağara giriş hakkınız var mıdır veya tarihi bir ev yıkılabilir derecede midir, güvenliğiniz var mıdır veya bölgeye gittiniz piknik yapacaksınız orada orman var mıdır, ateşe karşı ormanı yakmamak için kontrolde dikkat etmiş olduğunuz aldığınız önlem var mıdır, iş yerine gireceksiniz çalışacaksınız anlaşmaları imzaladınız, ya güvenliğiniz var mıdır, kontrolde dikkat edilen anlaşmaları imzalarken okudunuz mu, askeri ücretiniz kalacak mı öyle veya diğer bir taşeron şirket gelip iş yerini değişecek mi o iş güvenceniz yok edilmekle diğer taşeron firmaya mı güvenceni bırakılacak ve bu saymış olduklarıma özel önemi ver zarureti yapılandırmalar yetkiler dikkat çekisi hassasiyetler denir,
Kontrol konusunun özel önemi ve zarureti, yapılırken yeterli dikkatin ve hassasiyetin
gösterilmesini gerektirmektedir. Emiru’l-Muminin Ali (a.s) idarecilerin yaptıklarının kontrolü
hususunda dikkatle ve hassasiyetle hareket ediyor, hiçbir türlü mülahazayı reva görmüyordu.
İdarecilerinin yaptıklarını kontrol ederken gösterdiği dikkat ve hassasiyet, onların bir eşraf
misafirliğine iştirak ettiklerini bile gözden kaçırmayacak kadar fazlaydı. Öyle ki Basra valisi
ve oradaki idarecisinin, yani Osman bin Huneyf’in, Basra eşrafından ve ileri gelenlerinden
birinin düzenlediği misafirliğe katıldığı haberi İmam Ali’ye (a.s) ulaştığında bir mektup
yazarak onu şöyle kınadı:“Ey Huneyf’in oğlu! Basralı gençlerden birinin seni misafir
sofrasına çağırdığı ve senin de süratle ona koştuğun haberi bana ulaştı. Orada rengârenk
yemekleri ve büyük yemek kaplarını ardı ardına sana getirmişler. Senin ihtiyaç sahiplerini
(sofralarından) kovan ve zenginleri davet eden kimselere misafir olacağını
sanmazdım.”187Hz. Ali (a.s) idarecilerini ve yaptıklarını kontrol ederken yersiz duygusallık ve
gereksiz af göstermiyor, hiçbir şekilde halkın hukuku ve umumun malı üzerinde yersiz
tasarruflarına izin vermiyordu. Bu hususta azami dikkat ve şiddetle amel ediyordu. İmam’ın
gizli memurları, idarecilerinden birinin beytülmale el uzattığını haber verdiklerinde İmam
(a.s) en ağır şekilde müdahale ediyor ve ihanetine devam etmesine izin vermiyordu. İmam
asla geçici hükümet maslahatları hatırına, halkın hukukunu zayi edenlere ve ağır ihanetlere
müsamaha göstermiyor, hemen mütecavizin elini kesiyordu. İdarecilerine karşı olan dikkatine
ve şiddetine, Munzur bin Carud Abdî’ye gösterdiği tavrı örnek verebiliriz. Munzur, İmam’ın
valilerinden biriydi ve mesuliyetini kötüye kullanarak hıyanet etmişti. İmam’ın memurları
Munzur’un hıyanet ettiğini ve halkın hukukunu zayi ettiğini bildirince ona mektup yazdı ve
ağır ve sert bir üslupla kınadı. Konuyu her yönüyle ve ayrıntılı inceleyebilmek için yanına
gelmesini ve açıklama yapmasını istedi. İmam’ın (a.s) Munzur’a yazdığı mektubunun bir
bölümü şöyledir: “Şimdi bana, heva ve hevesine uymaktan vazgeçmediğini ve ahiretin için
geriye bir şey bırakmadığını haber verdiler. Dünyanı, ahiretini viran ederek âbâd ediyor,
dinini kaybetmek pahasına akrabalarınla bağ kuruyorsun. Eğer senin hakkında bana
bildirilenler doğruysa ailenin devesi ve ayakkabının bağı senden daha iyidir! Senin gibi olan
kimseye ne koruması için sınır emanet edilir, ne bir iş yaptırılır, ne kıymeti veya makamı
187 A.g.e., 45. Mektup.
arttırılır, ne bir emanete ortak edilir, ne de beytülmal toplanırken kendisine itimat edilir.
Mektubum eline ulaşır ulaşmaz yanıma gelmek için yola çık!”188Bu mektup, İmam’ın (a.s)
idarecilerinin amellerini ve davranışlarını gözetmeye ve kontrol etmeye ne kadar çok vakit
ayırdığını ve hassasiyet gösterdiğini beyan etmektedir. Ayrıca idarecilerinin yaptıklarını
kontrol ederken hiçbir şekilde yersiz müsamaha ve duygusallığı reva görmüyor, titiz ve çok
yönlü bir şekilde onlardan hesap soruyordu. İmam’ın (a.s) dikkatine diğer bir örnek de
beytülmale hıyanet ettiğine dair haber alması üzerine başka bir idareciye yazdığı mektuptur:
“Gerçekten Allah’a yemin ediyorum eğer bana Müslümanların beytülmalinden ve
ganimetlerinden az veya çok bir şeyi hıyanet ederek aldığın haberi ulaşırsa seni o kadar
zorlarım ki az bir malın kalır, aileni geçindiremez hale gelir, aşağılık ve perişan bir duruma
düşersin!”189
Kontrolde Adalet
Adaletli olmak, adaletini yerine getirmektir şahitlik etmekle, adaletin şehidi olmaktır der, manada ise adaletli olmak için şehit olanlarız, hak Muhammed ali nin adaletinden dönmeyen, evinde iç kontrol evin dişinde evin çevresinde dünyasında kontrol, içte diş da kontrol, devletin kontrol u adaleti sağlamaktır, iç diş güvenlik, bütçe güvenliği, mali güvenliği, genel kontrol güvenliği, mali yönetim kontrol, savaş strateji kontrol, para birimi kontrol, adalet yaşa yürütme yargı ile çerçeve iledir, tahnitim adalet, bağlı adalet, yıkılmayan adalet, iç kontlun standartları, diş kontrol standartları, siyaset adaletin kontrolü altında olmalıdır rüşvet yolsuzluklar olmamalıdır, rüşvet yolsuzluklara karşı çekilmelidir, her olumsuz yaşanan gelişmeler, eğer devlet kontrolünü yitirirse, strateji gelişmesi olamaz, kaybeder, işkal e kucak acar, siyaset, din bile adaletin kontrolüdür, isteyen kendi başına göre fetva veremez ferman yazamaz, insan katledilmesini isteyemez dinde var diye insan boğazlayanlara dinde yer yoktur, adaletinde yer yoktur, , gıda kontrolünde ise, merkez artırma enstitüsü sağlık bakanlığı enstitüsü olmalıdır, eğer devletin kontrolde yeri yoksa adaleti yok demektir, bir ülkeye giren, yiyecek içecek her şey kontrol altında olmalıdır sağlığı olmayan zarar içerenler kabul edilemez, dini kontrolde adalet ise, bırakılan emanetlere sahip çıkmayanların başa getirilmemesi, meclise alınmaması, rehber mürşit pir olarak tanıtılmaması, ele dile bele sahip olmayanların uzaklaştırılması, zina edenlerin kan dökenlerin sevilmemesi, sevilmesi için zorlanmaması dayatılmaması, lanet okunanların sevilmemesi, görevine ihanet edenler adaletten olamaz adaletine sahillenenler değildir, uyum çalışmaları, kont ol çalışmaların başındadır, adalet kontrolünde, ,adliyeler, başsavcılık, mahkemeler, mülhakatlar, cezaevleri, uyarı yasaları, yasa yürütme yargıları, adaletin kontrolüdür,
188 A.g.e., 71. Mektup. 189 A.g.e., 20. Mektup.
Tarihin şahitliğine bakıldığında Emiru’l-Muminin’in (a.s) seçkin özelliklerinden birinin
adalet olduğu görülür. İmam Ali’nin (a.s) adaleti ihya ve icra etmesiyle ilgili anlatılanlar,
yaşamının ve şahsiyetinin güzel noktalarındandır. O ilahi adam bütün işlerinde hatta hayatının
en basit ve en küçük yönlerinde bile adaleti dikkate alıyordu. Öyle ki Hz. Ali’nin (a.s) kendi
adaletinin şehidi olduğu dahi söylenmiştir. Meşhur Hıristiyan yazar George Jerdak şöyle
söylüyor: “Ali’nin en adaletli insan olmasında şaşılacak hiçbir şey yoktur. Aksine eğer böyle
olmasaydı şaşılması gerekirdi!”190Emiru’l-Muminin Ali (a.s) idarecilerin yaptıklarını kontrol
etme hususunda da diğer bütün işlerinde olduğu gibi adalet mihverinden uzaklaşmıyordu.
İmam’ın (a.s) idarecilerine yazdığı bazı mektuplar üzerinde düşünülürse, idarecileri izleyip
kontrol ederken gösterdiği dikkatin ve sertliğin yanında çok adil ve insaflı davrandığı
görülecektir. Sadece kendisine ulaşan haberlerle yetinmiyor, bunlara dayanarak idarecileri
hakkında yargıya varmıyordu. İdarecilerini yanına çağırarak kendilerini dinliyor veya onların
da kendisine yazılı bir rapor sunmalarını istiyordu. Bu yöntem İmam’ın kontrol üzerinde
dikkatle durmasıyla, işi çok sıkı tutmasıyla beraber adalet ve insafı da kesinlikle gözettiğini
göstermektedir. Bu konuda ifrata kaçılarak, ileri gidilerek neticede idarecilerden birinin zulme
ve haksızlığa maruz kalmasını ve haysiyetinin lekelenmesini istemiyordu. İdarecilerine
yazdığı bazı mektuplarda yer alan “Yaptıklarını bana bildir” ifadesi bu gerçeği anlatmaktadır.
Valilerinden birine gönderdiği mektupta şöyle yazmaktadır: “Senin hakkında bana bir şey
söylendi ki eğer yaptıysan Rabbini öfkelendirdin ve İmam’ına itaatsizlik ettin ve emaneti
(valiliği) rüsva ettin. Bana senin âbâd toprakları viran ettiğin, gücünün yettiğini
sahiplendiğin, elinin altındaki beytülmalı yediğin haberi geldi. Şimdi hesabını bana yolla ve
Allah’ın hesap sormasının halkın hesabından daha büyük olduğunu bil.”191Bu mektuba göre
İmam’ın valilerinden ve idarecilerinden biri yanlış işlere bulaşmış, hıyanet etmişti. Bu haber
İmam’a ulaştığında, o bu haberle yetinmedi ve sadece buna dayanarak karar almadı. Aksine
idarecisine bir mektup yazdı, kendisine ulaşan bilgileri anlattı ve vakit kaybetmeden
yaptıklarıyla ilgili bir rapor iletmesini istedi. Bazı durumlarda idarecilerden biri hakkında
haber aldığında o kişiye mektup yazarak, kendisini dinlemek için yanına çağırdı. Bunun en
açık örneği İmam’ın (a.s), valilerinden biri olan Munzur bin Carud Abdî’ye yazdığı
mektuptur. Ona kendisi hakkında bazı haberlerin eline ulaştığını ama daha dakik bir inceleme
için huzuruna gelmesi gerektiğini söylemiştir. Yine İmam (a.s) bazı mektuplarda“Eğer senin
hakkında bana bildirilenler doğruysa…” diye buyuruyor.Bu cümle de İmam Ali’nin (a.s)
idarecilerine karşı adaleti unutmadığını, insaf dairesinden çıkmadığını ve sadece bir rapora
dayanarak karar almadığını göstermektedir. Elbette bu genel kaidenin istisnası da vardır. O da
kurum çalışanlarından veya idarecilerinden birinin hakkındaki bir konunun müdüre muhtelif
yollardan nakledilmesi ve olay hakkında muhtelif memurlar tarafından hazırlanan birçok
raporun müdürün eline ulaşmasıdır. Bu durumda müdür bu raporlarla yetinebilir ve bunlara
dayanarak karar alıp uygulayabilir. İmam Ali (a.s) Malik’e verdiği nasihatlerde bu noktayı da
hatırlatarak şöyle buyuruyor: “Eğer onlardan (idarecilerinden veya çalışanlarından) biri
hıyanet eder ve gizli memurlarının hepsi ittifakla bu haberi sana ulaştırırlarsa bu şehadetle
yetin, onu kırbaçlat ve yaptığı hıyanet ölçüsünde cezalandır.”192
190 Jerdak, George, İmam Ali (a.s), Sedayi Adalet-i İnsanî, Seyyid Hâdi Hüsrev Şâhî, c. 1, s. 117. 191 Nehcu’l-Belağa, 40. Mektup. 192 A.g.e., 53. Mektup.
Çevrenin Kontrolü
Çevrenin kontrolü, bakımı, zulüm kurbanını seçerken, baskı zulümler artarken her gelişmeyi bilmeli kontrol edebilmeli, nerede zayıf noktalar üzerinde durmalı, yârdim edilmesi gereken elin verilmesi gecikmeden hizmetler götürülmelidir, kimler tutuklandı, hangi sebeple tutuklandı, tutuklananların hali nice oldu, tutuklananlar avukatsız mı haklarını anında koruma, ücretsiz davalar için avukat yardımı talep de bulunulması, istenilmesi, dava konusu olanlar için işten atılan çıkartılan haklarını aramamaya haklarını savunmayan, kamu malına zarar açanların yargılanması, teşebbüste bulunanların yargılanması, adli yârdim, anayasanın eşitlik ilkesini tanınması demektir, 10. maddesinde "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Mahkeme görevi yetkisinin tanınması, davaya bakmadan kaçınmaz düzenlemesi mevcuttur, açlık susuzluk var mıdır, yaşamlarını nasıl tedbirlikler alırlar, nasıl korunurlar, nasıl kışın ihtiyaçlarını görürler nasıl dört mevsim ihtiyaçlarını görürler, ekonomik imkânsızlıkları olanı bilmektir, işgal altına alınanları bilmektir, esir alınan tutsak olanları bilmektir, hak yolunda hizmetlerin sağlanmasında, çevrenin kontrolü çok önemlidir, belirli yapacak kişilerin tespit edilmesi görevlendirilecek kişilerin bilinmesi seçilmesi, bağlı düzeyde kalınması, itibarin kesilmemesi, yapılan yardımlar yerini bulmuşumdur, ihtiyaçlar giderilmişimdir, orada olanların gitmesi ile o çarenin yetkilileri ile olunması konuşulması veya orada bir yangın olmuş çıkmışsa kimleri yaktığını çıkartmak bilmek veya ormanlık alanlarına gidenlerin bir zarar getirmesini önlemek ormanlar yakılmadan kül edilmeden kül yığınından kurtarmaktır, yeniden kazandırılmaktır, çevrenin kontrolü alanında sağlık bireyler, hastaneler çalışanlar, doktorlar görevini yapabiliyor mu görevini yapmayanlar var mı, mesai saatleri var mı, işini bırakıp kendi özel işlerinde çalışanlar var mı o nedenle iki yerden hak talep eden iki yerden hâksiz kazanç sağlan var mı, bir doktorun bile hem hastanede çalışması ile sonrada evinde çalışması iledir, evini özel bakim merkezi tedavi merkezi haline getirenlerde vardır, parasını ödüyor mu, vergisini veriyor mu veya küçük sokaklar arasına gelenler işletme açanlar iş yerleri açanlar veya tedavi merkezi açanlar bu kişiler görevlerini yerine getiriyor mu belgeleri var mı, çalışma belgeleri ile diplomaları var mı ve o bölgede iş yeri açabilme belgesi var mıdır, bunlar hep çevre kontrolü içindedir, yârdim edecek olan yardıma hazır kişilerle irtibat kesilmemelidir, anında ise o kişileri belirlemek taleplere göre o kişilerden yararlanmak, o mahallede, örnek 3, 5 doktor vardır, diğer başka bir yerde doktor aranır veya diğer başka yerde öğretmen aranır orada öğretmen vardır, görevini yapabilecek imkânların taleplere göre arttırılması bilmesi hazırlanması, bazı kişilerinde kontlu gerekmektedir, sicili olanlar, sicil yaşamında sicilinden kurtarılması için topluma katılması için yardımda bulunulmasıdır, topluma kazandırılmasıdır, asla sicili olanı başka yöne yönlendirmemektir ve bomba patlatmasına, köprü uçurmasına okul yıkmasın izin verilmemelidir, ani zor durumlarda arabanız olabilir, aranızda kimin ehliyeti olduğunu bilmek anıdan kullanılması gereken araçı kullanması için veya bir hastayı hastaneye götürebilmesi için bilinmelidir, yârdim elini uzatacaklar, araştırılmalı bilinmelidir,
Kurum müdürlerinin ve mesullerinin çevresi ve yakınları, onlarla daha fazla irtibat
içinde olup bazen de aralarında dostluk veya akrabalık bağları olan kişilerdir.
Çevrelerindekilerin yaptıklarını gözlemlemek ve davranışlarını kontrol etmek müdürler için
inkâr edilemez zaruretlerdendir. Bu konuya ilgi gösterilmemesi telafi edilemez zararları
ardından getirebilir. Genellikle kurumlarda bazıları müdürle daha yakın ve daha fazla irtibat
kurarlar. Zamanla onların arasında dostluk ve yakın ilişkiler oluşur. Elbette bu kişiler arasında
kurumun dışından olup kurumla irtibat halinde olan veya kurum müdürleri ve mesulleriyle
tanıdık, dost veya akraba olan kimseler de vardır. Bu özel ilişkiler, bu kişilerde özel
beklentilerin meydana gelmesine, kendilerini diğerlerinden ayrıcalıklı görerek kendilerine
özel haklar ve imtiyazlar istemelerine sebep olmaktadır. Mesela kurumun içinde müdürle
yakın irtibatı olan kimselerin buna dayanarak kurumu korumamalarına, yersiz beklentiler
içinde olmalarına ve özel imtiyazlar talep etmelerine yol açabilir. Aynı şekilde müdürün
kurum dışındaki dostları ve akrabaları bu dostluğa ve yakınlığa dayanarak özel imtiyazlar
edinmeyi bekleyebilirler. Muhtelif kurumların müdürleri ve mesulleri, bu tür kimselerde
böyle yanlış beklentilerin ortaya çıkmasını engelleyecek şekilde davranmalıdırlar. Bu kişiler
kurum müdürünün veya mesulünün nazarında onlarla diğerleri arasında hiçbir fark
olmadığından emin olmalıdırlar. İmam Ali (a.s) hem kendisi çevresindekilere dikkat ederek
yersiz beklentilerinin karşısında duruyor, hem de idarecilerine çevrelerindekilere dikkat
etmelerini emrediyordu. İmam Malik Eşter’e verdiği tavsiyeler sırasında şöyle buyuruyor:
“Dostlarını sıkı şekilde izle.”193
İmam Ali’nin (a.s) Sözlerinde Çevrenin Siması
Eviniz gibi, sokakların temiz olması, çevrenin temiz olması, insan yüzü siması gibi temiz ellerin hazırlığı emekleri ile hizmetlerinde yenilgisi olmayan başarı gösterenlerin diğerlerin de büyük tesirler altıdan bırakan, yapılmasını isteyen beğendiren, iman ahlak doğa temizliği ile iç içedir, manada ise eğer savaşa gidersen bile en iyi elbiseni giy yolunda ölen şerefli şerefi ile ölüme kucak acar çekinmez ölümden, modern esnası denildiği an eskilerin onarımı halinde tarihini kaybettirmemesi kültürel değerin korunması kaybedilmemesi, medeniyetlerin bağlılığını rahatlıkla uygular, eğer iş yerinde çalışırsanız dağınık olamaz, aradığını bulunamaz halde olamaz, aradığınız bulunur istediğiniz imkânlar yaratılır, işinde bile temizlik ister iman ahlak eğitimin verilmesini ister, işine ihanet etmeyen temiz tutan temiz çalışan, alın terin döken, eğer temiz tutulmasa eviniz çöpe döner, içinde yaşayamazsınız, eğer doğanız temiz tutulmasa yer toprak su zehirlenir ne balıklar yüzer ne balıklar olur nede denize girebilirsiniz, nede suyu içebilirsiniz, temizlik evvel içten başlar içten dışa açılmak ile baslar, ev hayvanlarınız olsa bile temizliğini yapın temiz olmasını isteyin, uyku vakti geldiğine temizlik yapmayanlar uykuları kaçar, dinin temizliği insanın ilk şartlarındandır, bir top bezede sarılsanız top bezin temiz olması kirli olmaması, hakka yürüyen kirsiz geldiği gibi kirsiz yürümelidir, cennet temiz yaratılmıştır
193 A.g.e.
kirlilik kabul etmez kirli olanlarda kabul etmez, manada kirli olan arınmayan, pak kalmayan, ehlibeytine zulüm eden, buğz güden, meclise giden evvel abdest alır ikrarından dönmez temizliği sever ikrarı boldur, ,temiz olanlar cömerttir kapıları hiç kapanmaz, ol kapılar ise mahşer gününde bile temizliğinden açıktır onlar ki temiz olmakla çevresini de temiz tuttular, dünyasında temiz kirletmeyenlerdir, bana gelen kıyamet gününde yüzleri parlak ise evvel imanın temizliğindendir yürür ise ayakları nurludur, kalkar ise alnı nurludur, hakka yürür ise alnında nübüvveti vardır, ibadetlerinde temizlik edenler hürmeti boldur, bol yıkayın elinizi ayaklarınızı vücudunuzu arınmakta olduğunuz hatırlayın, temizlenin cünüpseniz gusül edin gusül temizliğin başıdır,
Müdürün çevresi, yani bir şekilde müdürle daha yakın irtibatı olanlar rahatlıkla müdürle
iletişim kurarak özel toplantılara katılabilirler ve müdürün başarısı veya yenilgisi üzerinde
büyük tesirleri vardır. Diğer taraftan müdürün çevresi veya yakını olarak tanınan kişiler,
müdürün şahsiyeti hakkında bilgi verirler. Müdürlerle ve mesullerle yakın ve özel ilişkileri
olan bazı kimseler zalim, bencil, başına buyruk gibi bazı özelliklere sahip olabilirler.
Müdürler, çevresindekilerin bu özellikleriyle aşina olmalı ve bunların üstünü örtmeye
çalışmamalıdırlar. İmam Ali (a.s) Malik Eşter’e yazdığı ahitnamenin iki bölümünde bu
özelliklerden bazılarının üzerinde durmuştur. İmam şöyle buyuruyor: “İdarecilerin bazı
yakınları vardır ki başına buyruk ve bencildirler. Halka zulüm eli uzatırlar ve halkla
alışverişte adalete ve insafa uygun davranmazlar. Öyleyse onların zulmünü, bu sıfatın
sebeplerini uzaklaştırarak yok et.”194Çevre, müdürlerle ve mesullerle olan özel irtibatı
sebebiyle çoğunlukla özel beklentiler içinde olur ve bu yakınlıktan faydalanarak maddi-
manevi menfaatler sağlamaya çalışır. Müdürlerin ve mesullerin nezdindeki konumundan
istifadeyle kurumun ve ülkenin imkânlarından ve kaynaklarından faydalanmaya çalışır.
Günümüzde bu durum rant sağlamak diye bilinmektedir. Müdürlerin ve mesullerin yakınları
ve has adamları rant sağlamanın yanında halka zulüm eli uzatmakta, haklarını zayi
etmektedirler. Bu yaptıklarından ötürü hiç endişe duymamaktadırlar çünkü mesullerle
yakınlıklarını, etraflarında bir emniyet çemberi olarak görmektedirler. Kimsenin kendilerini
sorgulamaya cesaret edemeyeceğini bilmektedirler. Sorgulasalar bile savunulacaklarından
emindirler. Bu tür kişiler halkla alışveriş yaparken de insaf ve adaleti gözetmemekte halka
zulmü reva görmektedirler. İmam Ali (a.s) bu üç örneği çevrenin öne çıkan özelliklerinden
sayıyor. Malik Eşter’e, bu sıfatlara sebep olan etkenleri keserek çevrenin zulmünün kökünü
kurutmasını emrediyor. Muttakilerin Mevlası Ali (a.s), Malik Eşter’e yazdığı ahitnamesinin
başka bir bölümünde idarecilerin ve müdürlerin çevrelerinin diğer bazı özelliklerine ve
sıfatlarına dikkati çekerek şöyle buyuruyor: “Halktan hiç kimse havas gibi valiye, barış
zamanında geçim bütçesi açısından daha ağır, zorluk zamanında daha az yardımcı, insaf
etmekten rahatsız olan, bir şey isterken ve soru sorarken daha ısrarlı, bağışta bulunduğunda
daha az müteşekkir, isteği yerine getirilmediğinde özrü daha geç kabul eden, sorunlarla
194 A.g.e.
karşılaşıldığında daha zayıf ve daha sabırsız olmayacaktır.”195Emiru’l-Muminin Hz. Ali (a.s)
ahitnamenin bu bendinde havasın (çevrenin) diğer özelliklerini şöyle sayıyor: 1- Barış ve
huzur zamanında geçim harçları herkesten daha fazladır. 2- Savaş ve huzursuzluk zamanında
yardımları herkesten daha azdır. 3- Bütün halktan daha fazla adaletin ve insafın
uygulanmasından rahatsız olurlar. 4- Bütün halktan daha fazla isteklerinde ısrar eder ve ayak
direrler. 5- İstekleri giderildikten ve kendilerine lütufta bulunulduktan sonra herkesten daha az
müteşekkirdirler. 6- Eğer istekleri bir sebep yüzünden yerine getirilmezse herkesten daha geç
sunulan özrü kabul ederler. 7- Zorluklarla karşılaşıldığında halkın en zayıfı ve en
sabırsızıdırlar.
Çevre ve Rant Sağlama
İstediğiniz yerde olabilirsiniz mevkide alanda makamda asla rant
sağlayandan olmayın, olana karşı çıkın, yandaşı yalakası yoktur, doğrulukta ancak iktidarın yandaşı yalak ası olanlar bunları yapmakta ilk yandaşlarına yakınlarına akrabalarına yalakalara rant sağlayanlar, halkına ülkeye zarar getirenlerdir asla bağışlanamaz, rant sağlamak adına çevre katliamı yapılıyor, ağaçlar kesiliyor, tarihi ağaçlar katliam oluyor, ormanlar yakılıyor kül ediliyor, ormanlar katliam ediliyor, denizler dolduruluyor sahiller dolduruluyor, siyasetçiler asla veya din adamları her kim olursa olsun din siyaset adına veya iktidar adına çevre rant sağlama yapamaz, manada ise, der, "Daha yaşanabilir, daha yeşil, daha nefes alabileceğimiz ve daha temiz bir dünyada yaşamak herkesin hakkıdır çevre katliamı yapanlar yeri uygun olmayan yerleri elde edenler, rantlarını elde edenler otel alanları villa alanları elde edenler, su kaynaklarını öldürenler kurutanlar doğanın eko yapısını bozanlar kurutanlar, çevrenin yitimini yapanlar ve nükleer santral yapımına taviz verenler, Çernobil’i görmeyenler ve Japonya’da yaşanan felaketi göremeyenler halen dayatma içinde birilerin kar yapmasını sağlayanlar birilerin ihaleden vurgun yapmasını zengin olmasını sağlayanlar kendi kirliliğine karşı dur demeyenler, bunlar örümcek zihniyettir, bunlar ileri görüşlü değildir, bunlar meclise gelmiş girmiş olsalar bile belirli bir yerlerde makam sahibi olsalar bile halen insan olmayanlar aldığı nefeste yolun yezit inden olanlar, nefes aldıkça nefes bırakmayanlar, rant sağlama çölleri yapanlar projeleri üretenler açılım adında ülkeyi felakete götürenler
Ülke edebiyatına yenilerde giren rant sağlama ıstılahı, yakınlarının ve havasının
müdürlerle ve mesullerle kurdukları özel irtibattan maddi-manevi faydalanmaları
anlamındadır. Bu kişilerin beklentileri vardır ve yakınlıklarından ve konumlarından istifade
ederek kurumun kaynaklarından ve imkânlarından, diğerlerinden daha fazla faydalanırlar,
maddi-manevi birçok menfaat elde ederler. İmam Ali (a.s) çevrenin bu hasletine teveccühle
Malik Eşter’e çevresine dikkat etmesini ve başkalarının bu işten zarar göreceği şekilde onlara
özel imtiyazlar tanımamasını tavsiye ediyor. Şöyle buyuruyor: “Çevrendekilerden ve
akrabalarından hiçbirine Müslümanların arazilerinden bir yeri verme. Onlarla halkın
zararına sebep olacak, maliyetini diğerlerine yükleyecekleri sulama veya müşterek başka bir
iş için anlaşma yapma. Bu durumda kârı onlara kalır, ayıbı ise dünya ve ahirette sana.”196
195 A.g.e. 196 A.g.e.
Muttakilerin Mevlası Hz. Ali’nin (a.s) bu sözlerinden, müdür veya mesulün ameli siyerinin
nasıl olması gerektiği çıkarılabiliyor. Öyle davranmalı ki çevreleri ve yakınları onun,
kendilerinin menfaatine ama geri kalan halkın zararına olacak bir iş yapmalarına izin
vermeyeceğini yakinen bilmelidirler. Bununla beraber müdür, kendi ameli yöntemiyle
yakınlarının ve çevresinin yersiz tamah ve beklentilerinin önüne geçmeli ve onların böyle
beklentiler içine girmeyeceği şekilde davranmalıdır.
İmam Ali’nin (a.s) Çevresine Gösterdiği Dikkat ve Tavırlara Örnekler
Annenize babanıza olan yakınlık gibi yakınlarınıza akrabalarınıza eşlerinize
dostlarınıza çevrelerinize bulundurun, eşit ilkelerinden çıkmayın yanlışta bulunmayan her zaman örnek verendir, ibret verendir evvel ne kadar iyi olursanız kendinize iyi olursunuz kendinize iyi davranırsanız kendinize iyilik ve geleceğinize iyilik yapmış olursunuz, kendinize kötülükte bulunur iseniz ilk kendinizi ateşe atanlardan olursunuz ileri görüşlü olmayanlar kendini ateşe atanlar olur akıbetini düşünmeyenlerden yerini alır, akıl mantık düzeyin önemi insan olmanın insanca düşünmenin fikir üretmenin düşünmesi ile düşünür olmasıdır, tavırla iyi yol alması iyi yol ile başarılar kazanmasıdır, kazandığı her başarı kendini ileri götürür kendi ileri yola koyulanlar yol ile olanları ileri götürür, susarak tavır koyulmayacağını küserek darılarak iyi tavır sergilenmeyeceğini göstermiştir, insanın küsmemesi, darılmaması gönül incitmemesi Kâbe yıkmamasıdır, bunlar doğru tavırlardır örneklerdir, doğru tavır ile anahtarı seçmemizi sağlayan etkenlerdir, doğru iyi ihtimaller kısa vadelide olabilir uzun vadelide olabilir bir kaç asırlıkta olabilir yeteri yol alınması ile hedefini kestirmektir, engelleri kaldırmakla yanlışa ihtimal vermemektir kötü nefse uyan tavırlara kucak açmamaktır dost diye sahiplenmemektir, iyi olmakla insan eksik olan yanını doldurur insan kendini temamlar insan bir aya benzer ay nasıl kendini tamamlarsa insanda öyledir, insan durmadan kendini son nefesine kadar doğruluklar üzerine yol alır kendini temam lamanın içerisindedir üstün dereceye sahip olmak içinde, yanlış tavırlardan geçmek değiştirmek, yeniden kendisini irşat edebilmektir, sanatçı iyi tavırlarını koyar, oyuncu ise iyi rolünü yapar tavırlarını koyar, sokağa çıkmanın hakkini almanın yanlışlara karşı çıkmakla dirilisini gösterir, protesto etmek tavırları ise kültürel medeniyetin aktivitelerin aktive etmesidir, çarpıcı tepkilerden uzak durmakladır, ataya dil uzatana tavır koymak karşı gelmek ise söylemektir, söyleyen neyzen Tevfik ´n yazıları gibi,işgaldeki hali sakın unutma, Atatürk’e dil uzatma sebepsiz. Sen anandan yine çıkardın amma,baban kimdi bilemezdin şerefsiz... Sahte dindarların yazdığı ikiyüzlülük ile bastırılan kitaplarda ataya dil uzatılmakta bırakılan emanetlere dil uzatılmakta, tavırlarını koyanlar ise, laik çağdaş olmasıdır atasına cumhuriyetine bağlı kalmasıdır, sahte hadisler ile bir yere gidilemeyeceğini sahte din adamları ile bir şeylerin olmayacağını huzuru gelmeyeceğini kanıtlamıştır, insan yaşamında her zaman doğru olmasını tavır koymasını yolumuz bize göstermiştir büyük ulu ozanlarımız bize göstermiştir, helalın haram olmayacağını göstermiştir, haramında helalıdan sayılmadığını sayılmayacağını davet edenin davetine gitmemekle gösterilmiştir, manda ise, bizim itlerimiz haram lokma yemez, kaldı ki biz yiyelim bizlerden yiyen olmamıştır, olamazda, yanlış kararlar alanlar bildikleri kararları doğru gibi nitelendirenlere karşı siyasetçilerin siyaseti alet edenlerin dindar görülenlerin dini alet edenlere izin verilmemesi konusun da bizlere ışık tutan olmuştur, tavırlara
örnekler ile an dolsun doğru yolda yürümekle hakaret etsellerde zülüm etsellerde ker belalar yaratsalardı karşı geldik karşı gelenlerden olduk, ayrı ümmeti olmadık süfyandan olmadık lanetlenenlerden olmadık bırakılan emanetlerden olarak belinden gelmekle yolumuza sahip çıkanlardanız
İmam Ali (a.s) sadece üst düzey idarecilerine çevrelerine dikkat etmelerini, ileri
gitmelerine ve imtiyaz isteklerine engel olmalarını tavsiye etmiyor, kendisi de çevresine ve
yakınlarına bu şekilde davranıyor, bu işi çok sıkı tutuyordu. Tarihî metinlerde ve rivayetlerde
İmam’ın çevresine gösterdiği tavırla ve onlara herhangi bir imtiyaz tanımaktan sakınmasıyla
ilgili birçok örnek vardır. Birkaç örnek verelim. Yakınlarının imtiyaz isteklerine karşı
İmam’ın sıkı tavrına dair gösterilebilecek örneklerden biri, kardeşi Akil’e karşı olan tavrıdır.
İmam, hutbelerinden birinde olayı şöyle anlatıyor: “Allah’a andolsun Akil’i çok fakirliğe
düşmüş bir halde gördüm. Kendisine sizin buğdaylarınızdan bir sa’ (üç kilo) vermemi istedi.
Çocuklarının açlıktan saçları darmadağın, renkleri fakirlikten değişmiş, yüzleri sanki çivitle
boyanmış gibiydi. Akil yine ısrar etti ve birkaç kez isteğini tekrarladı. Ben onu dinledim.
Dinimi ona satacağımı, onun istediği gibi hareket edeceğimi ve kendi yolumdan döneceğimi
zannetti! (Ama ben onun uyanması ve aklının başına gelmesi için) Bir demiri ateşte kızdırdım,
sonra hararetinden ibret alması için onu bedenine yaklaştırdım. Acısından bağıran hastalar
gibi bağırdı. Neredeyse demirin hararetinden yanacaktı. Ona dedim ki: Ey Akil! Ciğeri dağlı
kadınlar yasında ağlasın. Bir insanın oyun amaçlı kızdırdığı sıcak bir demirden dolayı
bağırıyorsun ama beni, Cabbar olan Allah’ın öfke ve gazapla alevlendirdiği bir ateşe doğru
mu çekiyorsun? Sen bunun acısından inliyorsun, ben o yakıcı ateşte inlemeyeyim mi?”197
Örneklerden bir diğeri İmam Ali’nin (a.s) kızının hikâyesidir. Ali bin Ebi Refî’ olayı şöyle
naklediyor: Ben Ali bin Ebi Talib’in (a.s) hazinedarı ve kâtibiydim. Beytülmal hazinesinde
Cemel Savaşı’nda elde edilen inci bir gerdanlık vardı. Bir gün Ali bin Ebi Talib’in kızı bana
haber yollayarak dedi ki: “Emiru’l-Muminin’in (a.s) beytülmalında inci bir gerdanlık
olduğunu duydum. Kurban Bayramı boyunca takmam için onu bana emanet etmeni
istiyorum.” Ona şöyle haber yolladım: “Ey Emiru’l-Muminin’in (a.s) kızı! Acaba emanet-i
mazmune-i merdude (geri vermek üzere alınan, kaybolması durumunda telafi edileceği
garantisi verilen emanet) şeklinde mi istiyorsunuz?” Cevabında şöyle dedi: “Evet, emanet-i
mazmune olarak istiyorum ve üç gün sonra geri vereceğim.” Sonra o gerdanlığı kendisine
verdim. Bir gün Emiru’l-Muminin (a.s) o gerdanlığı görüp tanıyınca kızına şöyle buyurdu:
“Bu gerdanlık nasıl senin eline geçti?” Kızı cevabında “Emiru’l-Muminin’in beytülmalının
hazinedarı olan Ali bin Ebi Rafi’den bayramda takıp sonra geri vermek için ariye aldım.”
deyince Emiru’l-Muminin beni çağırttı, ben de huzuruna vardım. Bana şöyle buyurdu: “Ey
Rafî’nin oğlu! Müslümanlara hıyanet mi ediyorsun?” Ben “Müslümanlara hıyanet etmekten
Allah’a sığınırım!” dedim. Buyurdu ki: “Müslümanların beytülmalında olan bir gerdanlığı,
benim ve Müslümanların rızası olmadan nasıl Emiru’l-Muminin’in kızına verirsin?” Ben
şöyle arz ettim: “Ey Emiru’l-Muminin! O sizin kızınızdır. Benden gerdanlığı ariye olarak
istedi, ben de geri almak üzere ariye olarak verdim. Kendim de bir şey olursa kendi malımdan
karşılamaya kefil oldum. Geri yerine koyulması benim sorumluluğumdadır.” Şöyle buyurdu:
197 A.g.e., 224. Hutbe.
“Öyleyse hemen bugün onu yerine koy. Bir daha da sakın böyle bir şeyi tekrarlama. Yoksa
benim tarafımdan cezalandırılırsın!” Sonra şöyle buyurdu: “Yemin ederim eğer kızım bu
gerdanlığı geri vermek üzere emanet olarak almamış olsaydı, Haşimî kadınları arasında
hırsızlık yüzünden eli kesilen ilk kadın olurdu!” İmam’ın bu sözü kızının kulağına gitti.
Babasına şöyle arzetti: “Ey Emiru’l-Muminin! Ben senin kızınım, canının parçasıyım, bu
gerdanlığı takmaya benden daha layık kim var?” Emiru’l-Muminin Ali (a.s) ona şöyle
buyurdu: “Ey Ali bin Ebi Talib’in kızı! Kendini hak yolundan saptırma. Acaba muhacir
hanımlarının hepsi bu bayramda böyle bir gerdanlığı takabilirler mi?” Ali bin Ebi Rafî’ şöyle
diyor: “Gerdanlığı ondan alıp geri yerine koydum.”198 İmam’ın çevresine karşı adil tavırlarını
gösteren bir diğer örnek yine kardeşi Akil’le arasında geçmiştir. İbn-i Şehrâşub olayı şöyle
naklediyor: Bir gün Akil, Hz. Ali’nin (a.s) huzuruna vardı. Hz. Ali (a.s), İmam Hasan’a (a.s)
buyurdu ki “Amcana bir tane elbise ver.” İmam Hasan (a.s) kendi gömleklerinden ve
abalarından birini ona verdi. Akşam yemeği vakti geldiğinde Akil, yemeğin ekmek ve tuzdan
ibaret olduğunu gördü! “Bunlardan başka bir şey yok mu?” diye sordu. İmam şöyle buyurdu:
“Bunlar Allah’ın nimetlerinden değiller mi? Öyleyse Allah’a çokça şükür.” Akil dedi ki
“Borcumu ödemem için bana bir şey ver. Bu isteğimi çabuk yerine getir de gideyim.” İmam
buyurdu: “Ey Eba Yezid! Borcun ne kadardır?” “Yüz bin dirhem” dedi. İmam “Allah’a
andolsun bende bu kadar yoktur. Lâkin beytülmalden payımı alana kadar bekle. O zaman
payımın yarısını sana veririm. Eğer bir kısmını kendi ailem için ayırmam gerekmeseydi
hepsini verirdim.” diye buyurdu. Akil şöyle dedi: “Beytülmal senin elinde ama sen beni kendi
payını alana kadar bekleteceksin öyle mi? Hem senin payın ne kadar, hepsini bile versen
benim müşkülümü halledebiliyor mu sanki?”İmam buyurdu ki: “Senin ve benim beytülmalde
iki Müslüman unvanıyla alacağımızdan başka bir hakkımız yoktur.” Bu hadise Pazar
erbabının sandıklarının bulunduğu Daru’l-İmare’nin üzerinde gerçekleşiyordu. Hz. Ali (a.s)
ona şöyle buyurdu: “Ey Eba Yezid! Eğer benim sözüme itina etmiyorsan sandıklardan birinin
yanına git, kilitlerini kır ve içinde ne varsa al!” Akil “Bu sandıklar nedir?” deyince buyurdu
ki: “İçlerinde tüccarların malları var.” Akil şöyle dedi: “Bana Allah’a tevekkül ederek
mallarını bırakıp giden halkın sandıklarını kırmamı mı emrediyorsun?” Emiru’l-Muminin
(a.s) şöyle buyurdu: “Peki sen bana Müslümanların beytülmalını açmamı ve sana vermemi mi
emrediyorsun? Oysa onlar da Allah’a tevekkül ederek mallarına kilit asmışlardır. Eğer
istiyorsan kılıcını al, ben de kılıcımı alayım ve beraber Hîre199 bölgesine gidelim. Orada
zengin tüccarlara baskın düzenleyelim ve mallarını alalım!” Akil dedi ki: “Ben buraya
hırsızlık yapmaya mı geldim?” İmam şöyle buyurdu: “Bir kişiden çalmak, bütün
Müslümanlardan çalmaktan daha iyidir.”200
Gözetmenlerin/Kontrolörlerin Özellikleri
198 Mevsuatu’l-İmam Ali bin Ebî Talib (a.s), c. 4, s. 214. 199 Hîre, Kûfe yakınlarında, suyu ve havası Kûfe’den daha iyi olan bir şehrin adıdır. Numan bin Munzur hanedanının evleri bu bölgedeydi. 200 Biharu’l-Envar, c. 41, s. 113.
Çalışmaların geliştirilmesi performans arttırması, hastalıkların yok edilmesi, yorgunlukların giderilmesi, kişisel sorunların aile çevresel sorunların önüne geçilmesi yardımda bulunması, daraltan cidarlarını yok eden güvenliğini tehlikeye atan, güvenliğin koruması düşmeye karşı koruması, yaşamın donanımlardan yararlanması, iş güvenliğinden yararlanması bir güneş gibi güneşinden yararlanmak kadarda iş güvenliğinden yararlanması tıbbi önlemlerden yararlanması, risk değerlendirilmesi korunması, tehlikeli maddelerden korunması, temel korumalardan takılma düşme risklerinden korunması, ulaşmaların ulaşımın sağlanması, umumu ihtiyaçların sağlanması, trafik alanların sağlanması emniyeti sağlanması, vardiyalı çalışmaların korunması saklanılması, koruma tesisatlar in, riskli altında olmasından korunması, toprak hafriyat makinelerin korunması araçlar yükleme araçları taşınır araçlar taşınmaz araçların korunması, el ile idare edilenlerin korunması, tezgâhlı dairelerin korunması iş alanlarında işletmenlerin tezgâhı şantiyeli bölümlerin devredilmesinde korunması, sayılan malların korunması, elle işletilenlerin korunması, emniyet iskeleleri, dümen emniyetleri, el merdivenleri tırmanma merdivenleri, yüzer donanımlar, yüzmeyenleri kurtarma donanımlar, yangınların olmasını önleyecek adımlar tabirler tavsiyeler gelişmeler, depolar, yük kaldırma yük boşaltma, yük bağlama yük inşaat maddelerin korumaları, laboratuarların korumaları, araç tamirhanelerin korumaları, patlama çalışmaların korumaları yekim islerinde gelecek zararların evvel tespit edilmesi korunmaları, koruyucu bakim çalışmaları, elektrik çalışmaları su çalışmaları, yel çalışmaları, tazyikli çalışmalar, alet ürün güvenliği korumaları, tehlikeli maddelerin arınması korumaları, tehlikeli madde yönetmeliğin olması, tekerlekli yükleyiciler, üstyapısı korkuları, yapı makinelerinde tekerlek değişimi, özel is iskelesi, oksijen veren alanları yaratılması, inek araçların olması bulunması, yükleme güvenliğinde tepirler, tertibatları, sıcak kül tıkanmaları yel tıkanmaları toz tıkanmaların korumaları, değerime koruyucu çalışmaları hava bastırıcı çalışmaları, yakıt maddelerin çıkmasında korunmalar, patlayıcı maddelerin anında tespit edilmesi, kimyasal yanıkların korunması, kâğıt karton ruloları korunmaları, güvenli şekildi tamir çalışmalarında ağ korkması, yük kancaları boş çuval ruloları korumaları, tesisin işletimi korumaları, kovalı elekvatörin bakımı, onarımı tesisi korumaları, dökme döküm boşaltma kaybetmeme değerlendirme artıkların değerlendirmesi ile korumalar, bilyeli silgilindir değirmenlerin oluşumları tümenliği, döllenme güvenimin korumaları, ıslak kalmanın korumaları, kuru kalmanın korumaları, belirli bir isinin önlenmesi, ışınların korunması, mobil geri dönüşüm tertibatlarına kurulması, korunması, kovalı asansör koruması, stabilite, emniyetin olması korunmaları, kimyasal olmakla biyolojik silahların esnasında olacak korunmalar, transfer güvenliğin korunumları, hava acık alanlarda veya hava kapalı alanlarda sızacak zehirli maddelerin korunumları rehber modellerin olmaları izni sistemin çökerilmeden korunumları, petrol doğalgaz maden alanlarında bulunana madenden çıkartılanların korunumları değerlendirilmesi, asitli gazin korunumları civanın korunumları, bilgisayar teknoloji desteğin verilmesi ile korunumların arttırılması, sondaların iyi yapılması tertibatlı yapılması izini beleğeler ile yapılması, nükleerin korunmaları, atomun korunmaları, diktanın diktaya karşı olmakla demokrasinin korunumları, özgürlüğün korunumları hüviyetin biçimsizliğin korunumlarla,
Şüphesiz kurum müdürleri, özellikle de günümüzün büyük ve karmaşık kurumlarının
müdürleri, gözetim ve kontrol vazifesini tek başlarına yapamazlar ve yapmamalıdırlar. Bu
ağır ve önemli vazifeyi yaparken başka kişilerden yardım almaları gerekir. Kontrolörlerin,
kontrol sisteminin etkinliği ve başarısı üzerinde önemli ve hayatî rolü olduğundan bu göreve
güvenilir ve becerikli kişilerin seçilmesi gerekir. Bununla beraber kurumda gözetim ve
kontrol sisteminin sağlıklı, işlevsel ve başarılı olabilmesi için gözetmenlerin ve müfettişlerin
seçkin nitelikler taşıması gerekir. Hz. Ali (a.s) bu meselenin önemine binaen gözetmenlerin
taşıması gereken birçok özellikten bahsetmiştir. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz: 1-
Allah korkusu: Emiru’l-Muminin’e (a.s) göre kurumda gözetim ve kontrol gibi hatırı sayılır
bir işi üstlenecek kişinin taşıması gereken en önemli sıfatlardan birisi Allah korkusudur. İmam
bu meseleyi beyan ederken Malik Eşter’e şöyle tavsiyede bulunuyor: “Öyleyse onların
yaptıklarını sana bildirmeleri için güvendiğin kişiler arasından Allah’tan korkan ve mütevazı
olan kişileri seç.”201Allah korkusu ahlakî faziletlerden biridir ve bütün Müslümanlar bu
özelliği taşımaktadırlar. Lâkin İmam Ali’nin (a.s) bu sıfatı özel olarak seçmesi ve bundan
bahsetmesi, kurumda kontrol gibi önemli bir vazifeyi üstlenenlerin, Allah’tan korkarlarsa ve
her zaman Allah’ın kendi davranışlarına ve amellerine nazır olduğunu bilirlerse işlerinde,
özellikle de kontrol vazifesinde ifrat ve tefritten kaçınacaklarını bildiğiiçindir. Böylece
kurumun programlarını gözlemlerken ve çalışanların işlerini kontrol ederken adalet ve insaf
çizgisinden çıkmazlar ve bir taraftan çalışanları yersiz biçimde sıkmak, diğer taraftan da
gereksiz biçimde görmezden gelmek gibi şeyler yapmazlar. 2- Doğru sözlülük: Hz. Ali’ye
(a.s) göre gözetmenlerin ve müfettişlerin özelliklerinden bir diğeri doğru sözlülüktür. Bu
özellik, insanın taşıması gereken en önemli ahlaki faziletlerdendir lâkin gözetim ve kontrolde
doğru sözlülüğün önemi kendisini daha fazla göstermektedir. Gözetmenlerde bu sıfatın
ehemmiyetli olmasının sebebi, gözetimin ciddiyetindendir. Bazen kurumun ve çalışanlarının
kaderi doğru ve esaslı bir gözetime ve gözetmenlerin raporlarının doğruluğuna bağlıdır. Bu
özellik çalışanların yaptıklarını kontrol ederken daha çok ortaya çıkar. Çünkü genellikle
kurumda, çalışanlar hakkında alınan kararlar gözetim ve değerlendirme sonucu elde edilen
sonuçlara göre alınır. Hz. Ali (a.s) Malik’in dikkatini bu konuya çekerek şöyle buyuruyor:
“Sonra –doğru sözlü ve vefalı- gizli memurlar göndererek onların yaptıklarını
gözlemle.”202İmam mektubun bu bölümünde idarecilerinin yaptıklarını gizli memurlar tayin
ederek gözlemlemesini tavsiye etmesinin yanı sıra onların taşıması gereken bazı sıfatları
zikrediyor ki bunlardan biri de memurların doğru sözlü olmasıdır. 3- Dindarlık: İmam Ali’nin
(a.s) gözetmenlerde olmasını gerekli gördüğü özelliklerden biri de dindarlık ve dinî kurallara
bağlılıktır. Bu hususta şöyle buyuruyor: “Bana göre idarecilerinin siyerleri, üslupları ve
şehirlerde yaptıkları işler hakkında araştırma yapmaları için dindarlıklarından ve emaneti
koruyacaklarından mutmain olduğun iffet ve salah ehli kimseleri görevlendirmelisin.”203 4-
Vefakârlık: İmam Ali’ye (a.s) göre gözetmenlerde olması gereken bir özellik de vefakârlıktır.
Vefakârlık herkesin kendisinde kuvvetlendirmesi gereken ahlaki faziletlerdendir. Çalışanlar
kuruma taahhütte bulunduklarını bilmeli ve kurumun hedeflerine ulaşması için ellerinden
gelen gayreti göstermelidirler. İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: “Sonra doğru sözlü ve vefalı
gizli memurlar göndererek onların (idarecilerin) yaptıklarını gözlemle.”204İmam bu sözünde
gözetimin zarureti üzerinde dururken gözetmenlerin ve müfettişlerin bazı özelliklerinden de
201 Nehcu’l-Belağa, 53. Mektup. 202 A.g.e. 203 El-Herac, s. 128. 204 Nehcu’l-Belağa, 53. Mektup.
bahsediyor. Bunlardan biri de vefakârlıktır. 5- Emaneti korumak: Hz. Ali (a.s) gözetmenlerin
sahip olması gereken özellikler arasında en önemlisinin emaneti korumak olarak görüyor. Bu
özelliğin ahlaki bir fazilet ve bütün insanlarda olması gereken seçkin bir sıfat olduğu
doğrudur. Lâkin bu özelliğin gözetmenlerde ve müfettişlerde olmasının önemi ve zarureti
daha fazladır. Çünkü gözlemciler her zaman kurum ve çalışanları hakkında önemli bilgilerden
haberdar olurlar. Kurum ve çalışanlarla ilgili bu bilgiler genellikle gizli kalması gereken
sırlardır. Gözetmenler, kurumu ve çalışanların yaptıklarını kontrol ederken kurumun zayıf ve
kuvvetli yönlerini, kurumu tehdit eden etkenleri, yakaladıkları fırsatları ve diğer önemli
bilgileri öğrenirler. Aynı şekilde çalışanların zayıf ve kuvvetli yönlerini, güçlü ve eksik
yönlerini ve onlarla ilgili diğer bilgileri edinirler. Bunlar bazen kurumun veya çalışanların
sırları kategorisindedir. Özel durumlar dışında alenileştirilmemelidirler. Belki de bu nokta,
Hz. Ali’nin (a.s) gözlemcinin emaneti korumasının gerekliliği üzerinde birçok kereler
durmasına sebep olmuştur. Konuşmalarından birinde şöyle buyuruyor: “Öyleyse onlara
halkın içinde emaneti korumaları ve hakkı söylemeleriyle tanınan kimseler arasından seçtiğin
gizli müfettişler göndermeyi ihmal etme!”205 Buna ilaveten İmam yine başka bir beyanında
gözetmenin ve müfettişin emin ve güvenilir olmasının üzerinde durarak şöyle buyuruyor:
“Bana göre idarecilerinin siyerlerini, üsluplarını ve amellerini ve de şehirlerde yaptıkları
işleri araştırması için dindarlıklarına ve emaneti koruyacaklarına itimat ettiğin iffetli ve salah
kimseleri görevlendirmelisin.”2066- Hakkı söylemek: İmam Ali’ye (a.s) göre gözetmenlerin ve
müfettişlerin taşıması gereken özelliklerden biri de hakkı söylemektir. Çünkü belki de bu
sıfatı taşıyan kişilerin elde ettikleri sonucun doğruluk ve dikkat oranı olabildiğince yüksek
olacaktır. İmam’ın bununla ilgili Malik Eşter’e tavsiyesi şu şekildedir: “Öyleyse onlara halkın
içinde emaneti korumaları ve hakkı söylemeleriyle tanınan kimseler arasından seçtiğin gizli
müfettişler göndermeyi ihmal etme!”207Hz. Ali (a.s) Malik’e yazdığı mektubun bu bölümünde
hem idarecilerin yaptıklarını kontrol edecek kimseleri göndermenin zarureti üzerinde duruyor,
hem de onların taşımaları gereken iki önemli özelliği, yani emaneti korumaları ve hakkı
söylemeleri gerektiğini beyan ediyor.
İdarecileri Kontrol Hususunda İmam Ali’nin (a.s) Amelî Siyeri
Birinci Bölüm
Hak etmeyenler kendilerine helal etmek içinde bulunanlar haram kılma hakkı kabul edilemez, harami Helál´ı etmek helalleştirmek hakka ortak koşmak kadar şirk koşmak kadar ağırdır, Haran’dan kaçınılmalıdır, şüpheli olan bilirse «Allah'ın helal kıldıklarını haram kılarlar ne kadar mal mülk edinseler bide ilk haramla edilenin üzerine gelenler kabul edilmez, helal ile edilenler emirlerine göre hüküm verir, Sahih olan da budur Yüce ALLAH, Allah’a Ali ve Resulüne itaati ayrı ayrı zikrettiği halde, kazanılan haram helal değilse, müminlere hitaben hak yolunda olamaz cenneti beklemesin, kaydıdır şefaati verilmeyecek olanın, Allah Kuran-ı Keriminde bütün insanlara helâl olan şeyleri yemelerini
205 Heranî, Hüseyin bin Ali bin Hüseyin bin Şu’be, Tuhefu’l-Ukul, s. 129. 206 El-Harac, s. 128. 207 Heranî, , Hüseyin bin Ali bin Hüseyin bin Şu’be, Tuhefu’l-Ukul, s. 129.
emrediyor. “Ey İnsanlar! Yeryüzünde bulunan gıdaların güzel ve temiz olanlarından yiyin, şeytanın yezit nefsin peşine düşmeyin, zira şeytan lanetli yezit sizin apaçık bir düşmanınızdır, haramı, bütün insanlara hitap etmektedir. 1. Helâl eşyanın aslındadır. Helâl ve haram kılma hakkı yalnız Allah (c.c.) ındır. Helâl’ı haramlaştırmak, Allah (c.c.) ‘a ortak koşmanın eşidir. Haram emri, bir şeyin çirkin ve zararlı oluşuna göredir Helâl’de, Haran’dan kaçınmak için her şey vardır. Harama götüren her şey haramdır Haramı helalleştirmek için hile yapmak haramdır. Sadece iyi niyet haramı helal yapmaz Şüpheli olan her şeyden kaçınmak esastır Haram herkes için haramdır Zaruretler mahzurları mubah kılar. Araf / 33. “De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.” İnsan yaratılan kendi nefesine karşı sorumludur, sorumluklarını taşır, yoluna bağlanan Allah u Teâlâ (cc)'ın imtihan için beyan buyurduğu emir ve nehiylerin tamamına teklif adı verilmiştir. Malûm olduğu üzere, insanın lehindeki ve aleyhindeki haklarına sahip olabilmesine de "ehliyet" denilmiştir Dillerinizin yalan yere vasıflandıra geldiği şeyler için: Şu helâldir bu haramdır demeyin. Diyenler yolun yezit inden olandır, rüşvetin olması alınması verilmesi yolsuzlukların olması kabul edilmesi bizzat haramdır, helal değildir, Alın terinizle hak ettiğiniz çalıştığınız kazandığınız helaldir, zorla alınan, başkasının malına mülküne el konulan haramdır, gaybı haramdır, yolunu kesmek haramdır, Devletin mali deniz demek devletin malını tüketmek haramdır, halkına zulüm etmek alınan vergileri kedi cebine indirmek haramdır, halka geri dönmeyen, kendi kişisel amaçlarda kullanılan veya tahtına köşküne varına kullanan haramdır,
Hz. Ali (a.s) kişilerin, özellikle hükümet idarecilerinin yaptıklarını gözlemleyip kontrol
etmenin zarureti üzerinde çok duruyordu. Üst düzey hükümet idarecilerine kendilerine bağlı
çalışanları gözlemlemelerini emrediyordu. Kendisi de böyle yapıyordu. İdarecilerini
gözlemliyor, kuvvetli yönlerini ve zaaf noktalarını öğrenmeye çalışıyor, kuvvetli yönlerini
güçlendirmeye, zaaflarını yok etmeye çalışıyordu. Bu bölümde Emiru’l-Muminin’in (a.s)
idarecilerini kontrol etmesiyle ve onların istenmeyen davranışlarını ve amellerini ıslah etmeye
çalışmasıyla ilgili bazı örnekler verilmeye çalışılacaktır.
Şerih bin Haris Kindî, yıllarca kadılık yapmış eski ve tanınmış kadılardandı. Şerih, Hz.
Ali’nin (a.s) hilafeti zamanında Kufe şehrinde kadılık yapıyordu. Nakledilir ki Şerih, İmam’ın
hükümeti zamanında 80 dinar kıymetinde bir ev satın aldı. Bu haber Hz. Ali’ye (a.s)
ulaştığında Şerih’i yanına çağırarak şöyle buyurdu: “Bana gelen habere göre 80 dinara bir ev
almışsın, bunun için bir senet yazmış ve buna birilerini şahit tutmuşsun?” Şerih dedi ki:
“Dediğiniz gibidir ey Emiru’l-Muminin!” İmam (a.s) ona öfkeli bir şekilde baktı ve şöyle
buyurdu: “Ey Şerih! Bil ki çok yakında birisi senin yanına gelecek, ne senedine bakacak, ne
de şahitlerine soracak, seni evinden çıkararak yalnız ve eli boş kabrine teslim edecek. Öyleyse
ey Şerih! Sakın ola bu evi kendi malından gayrısıyla almış olmayasın veya parasını helal
olmayan yollardan edinmiş olmayasın! Yoksa dünyanı ve ahiretini ziyan etmiş olursun.”
İmam yine şöyle buyurdu: “Eğer bu evi satın alırken benim yanıma gelseydin senin için öyle
bir senet yazardım ki bu evi bir dirheme bile satın almak istemezdin. O senet şöyle olurdu: Bu
evi aşağılık bir kul, mezara doğru gitmekte olan bir ölüden satın almıştır. Ondan, geçici
olanların yerleştiği, aldatıcı evlerden birini almıştır. Bu ev dört taraftan, şu dört duvar içinde
yer almaktadır: Birinci duvar zorlukların ve belaların pusuda olmasıdır. İkinci duvar
musibetlerin birbirinin yerini almasıdır. Üçüncü duvar mahveden hevestir. Dördüncü duvar
yoldan çıkaran şeytandır veevin kapısı dördüncüye açılır. Bu aldanmış haris, (bu evi) ecelin
kendisini yerinden söktüğü bir kimseden, yücelik kaynağı olan kanaatten uzaklaşma ve zillet
ve aşağılığa düşme pahasına satın almıştır. Öyleyse bu alışverişte olabilecek her türlü eksiklik
ve zarar padişahların cesetlerini çürüten, cabbarların canını alan, Kisra, Kayser, Teb ve Hamir
gibi firavunların saltanatını yok edenin uhdesindedir. Bir sürü mal biriktirdiler, üzerine
eklediler, saraylar yaptılar, sonra onu sağlamlaştırıp süslediler, yığıp topladılar ve kendi
çocuklarına bıraktıklarını zannettiler ama onların hepsi ilahi hesaba çekilecekler, ödül ve ceza
yerine sürülecekler. Orada hüküm verilip biter ve günahkârlar zarar eder.Heva, heves ve
dünya bağlarından kurtulmak şartıyla bu senede akıl şahitlik etmektedir.”208
Ziyad bin Ebih, İmam Ali’nin (a.s) idarecilerinden biriydi. İmam, topladığı malları ve
vergileri alması için ona bir elçi yolladı. Ziyad yanındakileri elçiye verdi ve şöyle dedi:
“Kürtler vergilerini ödemediler, ben de onlara hoşgörülü davranıyorum. Bu konudan Emiru’l-
Muminin’e bahsetme çünkü benim kusurum olduğunu düşünür.” Emiru’l-Muminin’in (a.s)
elçisi, Ziyad’ın sözlerini bildirdi. İmam, Ziyad’a yolladığı mektubunda şunları yazdı:
“Yolladığım elçi Kürtler hakkındaki sözlerini ve bunu benden sakladığını bana söyledi. Sen
kendin onun bana söyleyeceğini biliyordun, o yüzden söyledin. Ben de Allah Teala’ya yemin
ediyorum, gerçek bir yemin ki eğer bana Müslümanların servetine az veya çok hıyanet
ettiğine dair bir haber gelirse seni öyle zorlarım ki eli boş kalır, aileni geçindiremez hale
gelir, aşağılık ve perişan bir duruma düşersin!”209Hz. Ali’nin (a.s) mektubundan anladığımız
kadarıyla Ziyad bin Ebih vergilerin bir kısmını elinde tutmayı, İmam’a göndermemeyi
istiyordu. Bu yüzden değişik bir kurnazlıkla İmam’ın elçisine Kürtlerden bazılarının itaat
etmeyerek vergilerini ödemediklerini söyledi. Oysa Ziyad, vergileri toplama hususunda çok
dakikti. Hatta alması gereken vergiyi halktan zorla alıyordu. İmam Ali (a.s) başka bir yerde
halktan zorla vergi almayı men ederek şöyle buyuruyor: “Adaletli ol ve zor kullanmaktan ve
zulümden uzak dur. Zira zor kullanmak ve baskı, halkın kendi diyarını terk etmesine sebep
olur ve zulüm, halkı kılıca ve kıyama çağırır.”210
Diğer bir örnek de şudur: Ziyad, Basra’da Abbas’ın yerine geçince Emiru’l-Muminin
Ali (a.s) kölelerinden Sa’d adlı birisini Ziyad’ın yanına yolladı. İmam’ın yolladığı bu kişi
Basra’dan dönüp bölgeyle ve idarecilerin yaptıklarıyla ilgili bilgileri ve haberleri kendisine
iletince İmam, Ziyad’a bir mektup yazdı. Mektubun bir bölümü şöyledir: “Elçimin
söylediğine göre sen rengârenk yemekleri aynı gün içinde yiyor, her gün kendini süsleyip
tedhin (yağ ve koku kullanmak) yapıyormuşsun! Ne olurdu gündüzleri Allah için oruç
tutsaydın ve elinde olanlardan bir kısmını sadaka verseydin, nitekim bunlardan hesap
sorulacak? Yemeğini her zaman sade yeseydin? Zira sade yaşam, salihlerin şiarıdır. Acaba
nimetlere dalmışken ve onları komşu, miskin, zayıf, fakir, dul ve yetimlere vermek yerine
208 Nehcu’l-Belağa, 3. Mektup. 209 Mevsuatu’l-İmam Ali bin Ebî Talib, c. 4, s. 142. 210 Nehcu’l-Belağa, 476. Hikmet.
kendine ayırmışken sadaka verenlerin sevabından sana da verileceğine dair ümidin var mı?
Bana senin iyiler gibi konuştuğunu ama günahkârlar gibi davrandığını söyledi! Eğer böyle
davranırsan kendi nefsine zulmeder ve kendi amelini zayi edersin. Öyleyse Rabbine dönüp
tövbe et ki amelini düzeltsin. Yaptığın işte orta yolu izle. Malının fazlalığını ihtiyaç duyacağın
gün için Rabbine yolla. Gün aşırı, aralıklı olarak tedhin yap. Zira Allah Resulünden –Allah’ın
selamı ona ve ailesine olsun- şöyle buyurduğunu duydum: Aralıklı tedhin yapın, her gün
tedhin yapmayın.”211
Diğer örnek İmam Ali’nin (a.s) dostlarından, has Şialarından ve sırdaşlarından biri olan
Kumeyl bin Ziyad Neh’î hakkındadır. Hz. Ali’nin (a.s) kendisine öğrettiği meşhur Kumeyl
duası, Kumeyl’in onun nezdindeki manevî konumunu göstermektedir. Kumeyl, İmam Ali’nin
(a.s) Hit şehrindeki idarecisiyken zaaf göstermişti. Zira Muaviye’nin askerleri Irak etrafında
kargaşa çıkarıyorlar, Kumeyl onlara karşı duramıyordu. Bu zaafını Muaviye’nin sultası
altında bulunan yerlere, örneğin Karkisiya ve etrafına saldırarak telafi etmeye çalışıyordu. Hz.
Ali (a.s) Kumeyl’in bu zayıf ve yanlış hareketinden rahatsız oldu. Bir mektup yazarak onu
kınadı ve bunu yapmaktan men etti:
İkinci Bölüm
Hangi makama gelirseniz gelin devletin makamında iseniz, rant için başarı kazanması
ve sizin cebinize rantın sağlanması olanaksızdır yasaktır, kontrol edilir ne yapsanız bile,
aldığınız maaşınız ile satın aldığınız değerlendirilir gözden geçilir, devlet idaresi aleyhinde işlenen suçlardan basit ve nitelikli zimmet ile devlet alım ve satımlarında menfaat sağlama, irtikâp ve rüşvet suçları düzenlenmiştir. Basit ve nitelikli), zimmete neden olma, irtikâp ve rüşvet suçları incelenmiştir. Suç olarak teşkil eder, Zimmet suçu TCK’nin 202 neci maddesinde hüküm altına alınmıştır. Buna göre; “Görevi sebebiyle kendisine tevdi olunan veya muhafaza, denetim veya sorumluluğu altında bulunan para veya para yerine geçen evrak ve senetleri veya diğer malları zimmetine geçiren memura altı yıldan on iki yıla kadar ağır hapis ve meydana gelen zararın bir misli kadar ağır para cevazı verilir. Genel suç teorisinde her suçta bulunması gerekli unsurları; kanunilik (tipiklik), hukuka aykırılık, kusurlu hareket olarak sayılmıştır. Bundan başka bir suçun oluşması için bulunması gerekli unsurlar vardır ki bunlara da suçun özel unsurları denmektedir. Oluşan zararın giderilmesi veya tazmini suçun tamamlanmasına engel olmaz. Burada amaç oluşan zararın giderilmesi değil Devlet’ e karşı olan güvenin korunmasıdır. Basit rüşvet alma suçu 212 inci maddenin 1 inci fıkrasında şu şekilde tanımlanmıştır: “Kanun ve nizam hükümlerine göre yapmak zorunda olduğu şeyi yapmak veya yapmamak zorunda olduğu yapmamak için rüşvet alan veya bir vaat veya taahhüt kabul eden kimseye dört yıldan on yıla kadar ağır hapis cezası verilir“. Ya akıbeti belli olanın mahşer günü yargılanmasında sorulacağı soru ise niçin haramı seçtiniz, niçin rüşveti niçin yolsuzluğu, niçin yolun yezit inden oldunuz nefsine uydunuz lanet olsun yolun yezidine
“İnsanın uhdesindeki işleri yaparken gösterdiği zaaf ve mesuliyetinde olmayan bir iş
üzerinde ayak diremesi açık bir güçsüzlüğün ve viran eden düşüncenin göstergesidir. Senin
211 Nehcu’s-Saadet-i fî Müstedrek-i Nehcu’l-Belağa, c. 5, s. 151.
Karkisiya halkını yağmalama girişimin, buna mukabil seni görevlendirdiğimiz Kahta
sınırlarını korumaman –orayı koruyacak ve düşman ordularını sınırlardan uzaklaştıracak
kimsenin olmaması- yanlış bir düşüncedir. Sen orada düşmanlarının üzerinden geçip
dostlarına saldırdığı bir köprü olmuşsun. Ne seninle savaşacakları bir kudretin var, ne
senden korkup kaçacakları bir heybetin var. Ne bir sınırı koruyabiliyorsun, ne düşmanın
gücünü dağıtabiliyorsun. Ne diyarının ihtiyaçlarını karşılayabiliyorsun, ne emirini memnun
edebiliyorsun.”212
Diğer bir örnek İmam Ali’nin (a.s) yakın dostlarından ve danışmanlarından biri olan,
muhtelif siyasî ve toplumsal meselelerle ilgili görüşleriniona bildiren Abdullah bin Abbas’la
ilgilidir. İbn-i Abbas Cemel Savaşı’ndan sonra Basra valiliğine atandı, hicrî 40 yılına kadar da
bu mevkide kaldı. Basra idarecisi olarak vazife yaptığı 4 küsür yıldan sonra şehri kontrol
etmek ve bir hıyaneti ve ayaklanmayı önlemek amacıyla halka, özellikle de Benî Temim
kabilesi efradına zorluk çıkarıyordu. Zira onlar Cemel Savaşı’nda Aişe’nin dostları
tarafındaydılar. İmam Ali (a.s) idarecilerinin yaptıklarına hassas olduğundan, onların
muhtemel zulmünü önlemek amacıyla her zaman onların yaptıklarını gözlemliyor, üsluplarını
araştırıyordu. Abdullah bin Abbas’ın halka zorluk çıkardığından ve hoşgörülü
davranmadığından haberdar oldu ve yazdığı mektupta onu Basra halkına, özellikle de Benî
Temîm kabilesine kötü davranmaktan men etti. Bu mektubun bir bölümü şöyledir: “Bil ki
Basra Şeytan’ın indiği ve fitnelerin ekildiği yerdir. Halka iyi davran ve kalplerindeki vahşet
düğümünü çöz. Senin Benî Temîm’e karşı huşunetle ve kötü davrandığın haberi bana ulaştı.
Benî Temîm (güçlü erkeklerdir) ki ne zaman onlardan (dilaver) bir yıldız batsa onun yerine
başka bir yıldız parlamıştır. Savaşta ve kan davasında –İslam’da bile- kimse onların önüne
geçememiştir. Onların akrabalık bağları ve yakınlıkları vardır. Onlarla olan sıla-i rahimin ve
bağın ödülü, onlarla bağı koparmanın cezası vardır. Öyleyse ey Eba Abbas! Allah seni iyi
etsin ve kendi elinle zararına sebep olacak kötülükte sana rahmet etsin! Hoşgörülü ol. Zira
biz söz ve amelde ortağız (sen benim vekilim olarak orada hüküm sürüyorsun). Öyle ol ki
sana karşı iyi zan besleyeyim ve senin hakkındaki görüşüm değişmesin.”213
Diğer bir örnek de Abdullah bin Abbas’la ilgilidir. İbn-i Abbas Basra’daki idarecilik
döneminin sonlarında, oranın beytülmalinden bazı mallar alarak Mekke’ye kaçtı. Hz. Ali (a.s)
bu olayı duyunca İbn-i Abbas’a bir mektup yazarak bu yaptığının ilahi gazaba yol açtığı ve de
emanete hıyanet, imama itaatsizlik ve Müslümanlara ihanet olduğu uyarısında bulundu.
Ondan girdi ve çıktılarla ilgili tam ve dakik bir hesap yapıp kendisine yollamasını istedi. İbn-i
Abbas Basra mallarının dakik hesabını yollamaktan kaçındı ve kısa bir mektupla Emiru’l-
Muminin’e (a.s) ulaşan haberleri yalanladı. İbn-i Abbas, hakkındaki haberleri yalanlayıp
İmam’ın (a.s) isteğine müspet cevap vermeye yanaşmayınca, İmam ona başka bir mektup
yazdı: “Cizyeden aldıklarının nereden geldiğini ve onları nerede harcadığını bana
söylemeden seni bırakmam mümkün değil. Seni emin bilerek koruman için sana emanet
ettiğim şey hususunda Allah’tan kork. Zira senin topladığın mallar ve varlıklar azdır ama
onun sonuçları ve tesirleri vahim ve viran edicidir; hiçbir şekilde yok olmaz.”214
212 Nehcu’l-Belağa, 61. Mektup. 213 Nehcu’l-Belağa, 18. Mektup. 214 Nehcu’s-Saadeti fî Mustedrek-i Nehcu’l-Belağa, c. 5, s. 302.
İmam Ali’nin (a.s) idarecilerinin yaptıklarını gözlemleme konusuna özel ihtimam
gösterdiğine dair bir diğer örnek İstehr valisi Munzur bin Carud Abdî’ye karşı tavrıdır.
Munzur beytülmale hıyanet etmiş ve büyük bir miktarını zimmetine geçirmişti. Emiru’l-
Muminin (a.s) bu mevzudan haberdar olunca gönderdiği mektupta şöyle yazdı: “Babanın
iyiliği beni aldattı. Eğer nefsinin hevasına itaati bırakmazsan, bu benim yanımda
aşağılanmana sebep olacak. Şimdi bana senin çoğu zaman kendi işini bırakarak eğlence
peşine gittiğin haberi geldi. Avcılık yapıyor, köpeklerle oynuyormuşsun. Yemin ediyorum ki
eğer bunlar doğruysa kesinlikle seni bu yaptıkların için cezalandırırız, akrabalarından olan
cahil insanlar senden daha iyi olurlar. Öyleyse mektubu okuduğunda yanıma gel!”215
Munzur, İmam Ali’nin (a.s) mektubunu aldıktan sonra Kufe’ye geldi. İmam onu azletti ve
zimmetine geçirdiği meblağı beytülmale iade etmesini emretti.
Başka bir örnek Azerbaycan idarecisi Eş’as bin Kays’ın olayıdır. Emiru’l-Muminin (a.s)
Ziyad bin Merheb Hemedanî aracılığıyla ona bir mektup yolladı. Mektubun bir bölümü
şöyledir: “Bil ki iş (makam ve valilik) rızık ve ekmek-su vesilesi değil, boynunda olan bir
emanettir ve sen, senin üstünde olana karşı mesulsün. Halka istibdat uygulamaya, istediğin
gibi davranmaya ve emir almadan önemli bir işe başlamaya hakkın yoktur! Elinde olan Allah
Teala’nın servetlerinden bir kısım mallardır. Sen ise onları bana iletecek olan bir
hazinedarsın. Senin en kötü idarecin olmadığımı ümit ediyorum!”216 İmam (a.s) bu mektupta
Eş’as’ın dikkatini, idareciliğin üstlenilen bir emanet olduğuna, Müslümanların veliyyi emrine
hesap vermek zorunda olduğuna, yaptıklarının onun keskin gözlerinden gizli kalmadığına ve
idarecilerinin yaptıklarını izlediğine çekiyor. Emiru’l-Muminin’in (a.s) bu mektubu
okunduğunda Eş’as görünürde ve halkın arasında olumsuz bir tepki vermedi. Lâkin evine
gittiğinde dostlarını çağırdı ve şöyle dedi: “Ali’nin mektubu beni korkuttu. O, Azerbaycan
mallarını benden almak istiyor. Ben Muaviye’ye bağlanmayı düşünüyorum.” Dostları bunu
yapmasına engel oldular ve bu işin onun faydasına olmayacağını düşündüler. Emiru’l-
Muminin (a.s) Eş’as’ın Muaviye’ye bağlanacağına dair sözlerinden haberdar olunca ona
başka bir mektup yazdı. Onu kınadıktan sonra Kufe’ye gelmesini emretti. Bu kez İmam (a.s),
mektubu Eş’as’ın kabilesinden olan Hucr bin Adiyy Kindî vasıtasıyla Eş’as’a yolladı. Hucr,
Eş’as’ın yanına varıp mektubu verince onu ayıpladı ve şöyle dedi: “Kendi kavmini, halkını ve
Emiru’l-Muminin’i bırakıp Şam ehline mi katılacaksın?” Eş’as Hucr ile beraber Kufe’ye gitti.
Onun mallarını Hz. Ali’ye (a.s) getirdiklerinde yüz bin dirhem, bir rivayete göre dört yüz bin
dirhem kadardı. İmam onları geri aldı. Tarihî kaynaklarda Hz. Ali’nin (a.s) Eş’as’a yazdığı
başka bir mektup daha nakledilmiştir. Bu mektup muhtemelen Hucr’un götürdüğü mektuptur.
Mektubun metni şöyledir: “Seni mağrur eden ve diğerlerine karşı cesaretini artıran tek şey,
Allah’ın sana verdiği mühlettir. Zira eskiden beri Allah’ın rızkını yiyorsun ama ilahi ayetlere
karşı inkâr içindesin ve sana nasip olandan faydalanıyorsun. Bugüne kadar yaptığın iyilikleri
de yok ettin. Şimdi, elçim sana ulaşıp bu mektubu verdiği vakit yanıma gel ve Müslümanların
mallarından yanında olanları da getir inşaAllah!”217
Beşinci Bölüm: Öz-kontrol
215 A.g.e., s. 25. 216 Nehcu’l-Belağa, 5. Mektup. 217 Nehcu’s-Saadeti fî Müstedrek-i Nehcu’l-Belağa, c. 4, s. 98.
Mukaddime
Görevini getirmeyen uyarmalara rağmen görevinde başarılı olmayan sürekli gözetleme altında, geçmişinde hata etmiş olan kabul edilemez hata etmiş olanda gözetim altına girer, diğer yandan ise sicilli olanlar, sicillerinden kurtulamadığı sicillerin uzaması gerek duyulduğunda görüldüğünde gözetleme altındadır, görevini yerine getirmekte zorluk çeken sıkı şekildi işine bağlanmayan her an için sorun yaratan vazifelerini geciktiren tam görevlendiği an verimi olmayan yavaşlayan veya işini gevşeten büyük bakımda öz- kontrol altına girer, iç kontrol iç denge sistemini gerektirir iç dengeler ise diş dengelere dışlar ise iç dengeye bağlıdır, kontrol değerlendirme ilişkin hizmet değerlendirmesinde memnuniyet içinde olmayan sürecinde kendine sunulan götürülen hizmetinden mutlu olmayan başkasına kendi yoluyla yönelik çerçevede risk değerlendirilmesini bilmeyen, iç kontrolde izleme izlemenin önemi üst yönetici izleme yöntemleri yönlendirme kurulu, harcama kurulu yetkilileri, birim koordinatörün yetkileri, personelin yetkileri teşkilatın gelişmenin verdiği olumsuzluk veya olumluluk acısından değerlendirme sahipliğin gösterilmesi, doğru temel oluşumunda bir olmak üzere sarsılmayacak nitelikleri taşıması sistemin isleyişini görmek izlemek değerlendirmek, bunlar iç denetim raporları, diş denetim raporları sistemin raporları gelişmenin işlemlerin raporları, uyum raporları, eylem planı raporları, izleme takvimi raporları, sonuç ekler raporları, durum tespit raporu, durum formatı raporu, temel çalışmalar birlik çalışmalar risk yöntemin raporları, kazanç raporları oran faiz raporları, ileri dönük pirim raporları, yer alan standartlar; idarelerin,dikkate almaları gereken temel yönetim kurallarını gösterir, rehber; faaliyetlerin izlenmesi, yardımcı olanların amaçları izlenmesi, ayırım yapanların ideolojileri izlenmesi, birlikten uzaklaşanların izlenmesi, etkili ekonomik verim sağlamayanın verdiği neticede etkin olmayan hazırlıklı olmayan kontrolu kabul etmeyen izleme olmayan mümkün kılan ektin sitemine sahip olmayan, belirtilmeyen politikalarında siyasetlerinde uygun olmayan zeminin oluşturulmasını sağlamayan genel bir çerçevede değildir, risk idarenin hedeflerine ulaşmasındadır, temelin iyi oluşması ile sağlayan umut kaynakların varı hazırlığı hazinenin kaynakları kontolu, kontrol faaliyetleri içinde temelin oluşmasıdır, hedeflerine uzlaşması olmayan en büyük riskler taşır, amaç hedefleri zayıf oluşturulmuş yolsuzluk rüşvet kontrolün izleme yönetime etkili uygulamalarıyla zaman kazandırılmalı, ortamda risklerin modeline dayalı olan tasarımın yeninden değerlendirilmesi, eğer zarar varsa karşılanması için zaman harcanmalı en kısa zamanda sonuçlanmalıdır,İzleme prosedürleri, iç kontrol Tüzük anlaşmasında sistemin, sisteminin zaman içinde etkili bir biçimde işleyip işlemediğine dair bilgiyi sağlayacak biçimde tasarlanmalı ve uygulanmalıdır. İç diş kontrol eksiklikleri, yönetim ile düzeltici önlemleri almaktan sorumlu kişiler tarafından zamanında tespit edilmeli ve iletilmelidir.
Şüphesiz kurum müdürlerinin bazı vazifeleri vardır. Bunları yapmaları kendilerinin
başarılı olmasını ve kurumun hedeflerine ulaşmasını sağlar. Bu vazifelerden biri gözetim ve
kontroldür ve müdürlerin vaktinin büyük bölümünü almaktadır. Bu yüzden plan yapma ve
motivasyon gibi diğer işlerinden geri kalmaktadırlar. Cesaret ederek diyebiliriz ki ülkemizin
yönetimsel sorunlarından biri, çalışanların devamlı ve ciddi biçimde kontrolünün lüzumlu
olmasıdır. Zira çalışanların çoğu, sıkı şekilde kontrol edilmediklerinde vazifelerini doğru
dürüst yerine getirmemektedirler. Bu yüzden müdür onları sürekli gözlem altında tutmalı ve
kurumun hayat çarklarının dönmeye devam etmesini sağlamalıdır. İşte burada müdür doğal
olarak diğer vazifelerini yapmaktan geri kalmaktadır. Diğer taraftan araştırma sonuçlarına
göre böyle bir gözetim, uzman çalışanlarda ve üst sınıf insan gücünde verimliliği arttırmadığı
gibi kendisine güvenilmediği için kuruma duyulan bağlılığı büyük ölçüde yok etmekte, gerçek
verimliliği düşürmektedir. Genel olarak insan gücünün kontrolü, iş yapma motivasyonunu
düşürüyor ve yapılan gerçek işi azaltıyor. İnsan gücünün kontrolü, yaratıcılık yeteneğini yok
ediyor, sorumluluk ve kurum hedeflerine ortak olma duygularının ortaya çıkmasını
engelliyor.218 Bu yüzden kurum yapısı, kontrolün başka bir belasından etkileniyor. Elbette bu
konu, kontrolün reddi anlamına gelmemektedir ama kontrolde aşırıya kaçılması olumsuz
sonuçları ardından getirmektedir. Müdürlerin vaktinin çoğunu alan bu sorundan kurtulmak
için başka bir kontrol türü bulunmalıdır. Kontrolün diğer kötü yönlerini taşımamalı, aynı
zamanda tamamlayıcısı olmalıdır. Bu ancak her ferdin kendi içinde kendini kontrol etmesiyle
olur. O zaman şu soru ortaya çıkmaktadır: Kişilerin kurumda öz-kontrol yapmaları nasıl
sağlanabilir ve öz-kontrolün oluşması hangi yollarla mümkün olur? Öncelikle öz-kontrolün
nispeten doğru bir tanımı yapılmalı, sonra dışardan kontrol türlerine kıyasla rolü ve
ehemmiyeti beyan edilmelidir.
Öz-kontrolün Tanımı
Öz kaynaklarını bilmesi, özünü bilmesi, geçmişini geleceğini bilmesi ile kendini kontrol etmek dengeleri kontrol etmek, anlamlı güzel söz bilgelerden tekrar edilir görev gereken önemli tüm insani değerlerin kaynağıdır insan, insan bağımsız özgür kişiliği ile sahip olmakla farkına varmasında getirdiği kolaylıklar zorlukları aşmasındandır, kendini her yönde yürümesinde bulunduran düşünlerin fikirlerin davranışların ana kontrol etme demesidir, karşı tehlikeleri bilmek korumasını almak, durumlarda ise Nihai anlamda var olması ile kendini bilmesi yok olması ile kendini görmesi bilmesidir, yapılan her müdahaleler kendini güçlü tarafını bilerek güçsüzlüğün yok eden zayıf tarafında olmayan kişiliğe sahiptir yolunda diri olandır, hayatını daha iyi idare etmenin başarısı mutluluğa giden yolunu bulandır kendi anahtarı eline alandır, kendini üstün kılan varlık olarak kendini gören insan kendini tanrının parçası olduğunu bilir görür inanır, kendinde öz kontrolün tamımı demek, insani değerlerin kaynağıdır kendisini tanıyan bağımsız özgür olan kişiliği ile farkına varmasıdır, eğitiminden aldığı farklılık kendini geliştirici olmuş bir etkendir, bildiklerinde doğruluk vardır, yaşadığında düşündüğünde varlığın sınırın da bilginlik ölümüne göre genişlemiş olan kendini tamamlamış bulur, doğruyu arayan bulmuş anlamındadır, insanlık görevinde duygusal düşüncel süreçlerle ilişki ilgili bir anlayışa kültüre medeniyete kavuşması ile olmanın insanca yaşamanın getirdiği kolaylıklardır, insan kendini robotlaştırma değildir insan kendini yolun yezidine bağlayan olarak görmez, şartlandırmada söz edilen en yakınından ulaşılabilen en uzağından bile ulaşılabilin mutluluğa yol açtığı kendi varlığındadır, varlığın kaynağı ise ulaşılamaz duruma gelmiş başarıları ile mala cana cansıza zarar getirmeyen demektir, kanıtlanmış süre savunmada mekanizması olmuştur, sınırsız güvenme ile dostluklar kurulmuş köprüler inşa
218 Bir gurup yönetim üstadı, Yönetim Teorileri, 3. Dergi, s. 105.
edilmiş davranışlarda dikkat edilmekle ciddiyete atılan adımlarda hep üstünlük sağlanmıştır
Öz-kontrol hakkında özel bir tanım yapılmamıştır ama öz-kontrolün, dış gözetim-
kontrol söz konusu değilken bile verilen işlerin yapılmasını, uygunsuz ve kanunsuz
davranışların terk edilmesini sağlayan bir iç gözetim olduğunu söyleyebiliriz. Bir kimse dış
kontrol olmadan kendisine verilen işi yapmak için çaba gösteriyor ve az çalışma, savsaklama
gibi yanlışlara düşmüyorsa iç-kontrole sahiptir. Böyle bir durumda vazifeyi yapacağının ve
yanlışa düşmeyeceğinin garantisi olan bu davranış üzerinde dış kontrolün bir rolü yoktur ve
bu davranışın gösterilmesini sağlayan sadece iç gözetimdir. Buna göre şöyle bir formül
çıkarılabilir: Görevlerin (işin) yapılması+ Yanlıştan kaçınmak (İkisi de dış kontrol etkeni
olmadan)= Öz-kontrol.
Öz-kontrolün Önemi ve Faydaları
Hangi mevkide rütbede pozisyonlarda olursanız olun, kendinizi bilmek,
özünüzü bilmek kendinize gelmek ile kendinizi kontrol etmek, evvel her şeyi kendinizde görmek kaçınılmaz muhtemel sapmalar olmadan gevşekliğe yol amcamdan, yolunuza zarar olmadan kendinize ve ailenize çevrenize ülkemize ileriyi gören ileri görüşünüze zararınız olmadan yanlışa alıkoyulan olmanız, yanlışı durdurmanız iç ve diş güvenliğin sağlanması öz güven yaratmaktır özünüzde, iradenin geleceğin güçlenmesi akıl zekâ geliştirme teknikleri kazanılması doğal yollarla geliştirilmesi, iyileşme gücünüz faydaların göreceksiniz, yol bağlılığınız ile yol almanız mantık zeka gücünüzle vücutlunuzun ruhunuzun arasında bağlantıyı keşfetmekten geçer, tembelleşmeden geri adımlar atmadan iyi düşünmek çoğu insan egzersiz yapmanın metabolizmayı hislendirdiğini ifade alanında ihtiyacıdır, manada kurbanını arama sen kurban olursun, kendine güven vermekle insan olmaktan boğazlanmaktan başkasının boğazlanmasından sorumlusun, kaderi boğazlamak geçer, kader derken, üzerindeki kötü gelişmeleri adımın atmayan gelişmeyen topluluklar üzerine düşen görevini yapmadığından, karşısında olan kaderi suçlamaya devam etmişlerdir, erken kalkan erken yol almak, alarmdan önce kendini uykuya vermeyen alarm saati gibi uyanan, sağlıklı beslenen sağlıklı karar veren sağlıklı düşünen akil fikir mantık ile arayı açmayan, kendi ile yalnız değildir, kendi sorunlarını çözen iradeli bir insandır, toplumu geliştiren modern insan rahatlık veren sorunları çözen performans gösteren, insanlık derecesi ile öz kontrol eksikliğini bilen sonuçlarını gören, yapılması gerekeni yapan, araştıran hayatında yaşamına köklü ve bağlı oldukça iyi faydalar sağlandığı köz kontrolü ile kullanabilmiş başarılar sağlamıştır süpür gelişmeler, irada beyin alın korteksi ile tanışın der, fiziksel özellikleri yürüme ile kontrol etmede soruludur, konuşma başarı düşünce gelişme eliminde yeni fonksiyonlar kazandırmış iradenin özüne bağlı beynin geliştirdiği kapasitesi ile yüzlerce milyonlarca beyin hücrelerin bir olduğu harcama eğilimi göstermesi ile tatlı yeme acı yeme şekerli yeme her beyine gidenin ruh ile direnine yapıda deneyimlerin ışığında iradenin azalmayacağı arttığı görülmüştür, kızdığında kızmaktan vaz gecen kin nefret saçmayan düşmanlık beslemeyen insani potansiyel hazlara sahip uğraşmanın sahip olduğu çevrelemiş olan dikkat geliştirdikleri dağıtıcı her şekilde meditasyonun da iradeyi güçlendirmesi apaçık durumdadır –öz- kontrol kıpırdamak, bağdaş kurarak içgüdülerine karşı gelişmeye çalışmak, nefsini terekeden, dürtülere kapılmayan, gerçeği gören gözlerini kapatsa bile gerçeğin
nefesinde odaklanan fark ettiğinde hak nefesini aktive ederek beynin, yorulmasını stresini kaybeder, merkezlerini sessizleştiren güvenliğini arttırır, hissine bağlı iyi zihnin kelimeleri ile başıboş değildir, gelişmiş ülkelerde terapisi faydaları gelişmesi hedeflenen terapistler evvel çocukların oyun terapisi alanında faydaları sağladıkları görülmüştür, sonrada yetişkinler üzerinde oyunlar ile kendine öz güvenin yaratılmasını sağlamışlardır, çocuğun duygu isteklerini oyun yoluyla ifade etmelerini sağlamıştır, güvenli bir ortam yaratarak geçici sürelerin içinden kurduğu ilişkide tek yalnız olmayan bırakılmayan duyguların iyi anlamaları, ihtiyaçların anlamaları karşılanması faydaları, ifade etmenin yönleri çözme problem becerilerin gedişimi, sorunlu olmaları davranışların azalması, çatışmaları önlemek, çatışmalara izin vermemek, özgüvenlerin artmasından, konuşma bozuklukların giderilmesi, nefesine bağlı olanların nefsini terk etmesi için kontrol altına alınması süreçten geçirilmesi, hap bağlılığın içki bağlılığın ve diğer maddelerin bağlılığından tedavi ile vazgeçirilmesini istemek önermek, fırsat verildiğini göstermek, annenin babanın ailenin çevrenin iç diş belirlenen sürecin öz kontrolün gelişmesi hedeflerine alınmalıdır, faydaları ise tartışmalı ailede büyümesi, çocuğun istismara uğrayanın kendine kapanmadan güvenin kazandırılması, kıskançlığa yol açılmaması, içi kapanıklıktan vazgeçilmesi, uyku bozukluğu gibi uyanmanın rahatsızlıktan kurtulma görenin yârdim alması, aile çevre dünyada ile çevre devlet siyaset otoriter recimlerin dikta resimlerin şiddetinden kurtarılması şiddetine yol açılmaması, faydaların uygulanması, uygun olmayan davranış sergilenirse, tedavinin uzaması, faydalarını görmesi, çekingenlikten çıkmak faydaları, saldırganlıktan çıkmak faydaları özgüven eksikliği olanların kapasitesinin farkında olması doldurulması, boşluğundan mutsuzlukların görülmesi bilinmesi dikkate alınması dikkat eksikliği yanlış eksikliği olmamalı, bozucu eksiklikler ise yan yanlış faktörler içerir, inancına bağlanması bırakılan emanetine bağlanması da en büyük gelişmenin faydalarıdır, eline diline beline bağlanması
Genel olarak öz-kontrolün, dış kontrole kıyasla en iyi kontrol yöntemi olduğu
söylenebilir. Bu yöntem ortaya çıkarılıp güçlendirilecek olursa dış kontrollerden katbekat
daha işlevsel bir uygulama olur. Zira dış kontroller, kişiler de kendilerini kontrol ederlerse
etkili olacaktır. Aksi takdirde doğal olarak bazı hususlar kontrolörlerin gözünden kaçacak ve
kontrol alanına girmeyecektir. Hiçbir zaman değerlendirilemeyecek ve muhtemel sapmalar da
düzeltilemeyecektir. Neticede yapılan kontroller eksik kalacak ve Emiru’l-Muminin’in (a.s)
buyurduğu gibi etkisiz olacaktır: “Bilin ki kendisine yardım etmeyen, içinde bir öğüt vereni ve
manisi olmayan kimseye başkaları öğüt veremeyecek ve mani olamayacaktır.”219Emiru’l-
Muminin’in (a.s) sözü insanın içindeki imanla ilgilidir. Onu kuvvetlendiren kişi günahlardan
sakınır. İmanın zayıflaması durumunda ise dışardan verilen emirler, yasaklar ve öğütler onun
için yapıcı olmayacaktır. Bu söylenenlerle beraber başkalarının kontrolünün işe yaraması için
çalışanların da içinde alıkoyucu bir gücün hâkim olması gerekir. Ancak bu durumda kontrol,
kâmil hale gelir. Diğer taraftan dış kontrollerin bir parçasında hep şöyle bir endişe vardır:
Acaba elde edilen sonuçlar kâfi derecede güvenilir ve doğruluğa sahip mi? Yoksa işin içinde
başka şaibeler ve hedefler de var mı? Dostluk bağları veya düşmanlıkları bir rol oynamış
olabilir mi? Bu yüzden her zaman doğru gözlem yaptıklarından emin olmak için kontrolörleri
219 Nehcu’l-Belağa, 90. Hutbe.
ve müfettişleri de başka kontrolörler ve müfettişler vasıtasıyla izlemek gerekecektir. Bu
şekilde bu kontrolörler için de başka kontrolörlere ihtiyaç duyulacaktır ve yine…
Kontrolörlerin kendi içlerinde alıkoyucu bir etken olursa, yani öz-kontrole sahip olurlarsa bu
endişe önemli oranda azalacaktır. Hazırladıkları raporlara duyulacak güven de katbekat
fazlalaşacaktır. Bununla beraber çalışanların dışardan kontrolleri, iç kontrol olmadan tam
olamayacağı gibi müfettişlerin kontrolleri de kendi içlerinde alıkoyucu bir etkenin desteği
olmadan birçok durumda gerekli işlevselliğe sahip olmayacaktır. İlaveten öz-kontrolün
önemiyle ilgili ki buna iş takvası da denebilir, birçok rivayet vardır. Hatta takvayı öğütleyen
ayet ve rivayetlerin hepsinin –ilahi takvanın bir bölümü olan- iş takvasını da kapsadığı
söylenebilir. Bu bölümle ilgili daha fazla açıklama öz-kontrolün zarureti bölümünde
yapılacaktır ama örnek olarak Hz. Ali’den (a.s) nakledilen bir rivayeti veriyoruz: “Kendinden,
kendin için bir murakıp (denetçi, kontrolör) belirle.”220 Kendini kontrol etme, sadece birkaç
özel duruma mahsus değildir, hayatın bütün alanlarını kapsamaktadır. Bununla beraber
rivayetlerde kontrol adı altında geçen her şey, sadece içgüdüleri kontrol etmeyle, yani ahlaki
kurallara riayetle sınırlı değildir. Zira bilimsel ıstılahta rivayet mutlaktır ve özel bir duruma
mahsus kılınmamıştır. Bu yüzden bu düstur kurumlarda da, çalışanların işahlâklarına
uygulanabilir, onları öz-kontrole yönlendirebilir. Öz-kontrolün faydalarıyla ilgili olarak bu
yöntemin dış kontrollere kıyasla masrafının çok daha az olduğu söylenebilir. Zira dakik ve
sıkı kontrol sistemlerinin varlığı, kuruma çok ağır giderler yüklemektedir. Kurumun imkân ve
kaynaklarının büyük bir bölümünü bu işe ayırması gerekmektedir. Öz-kontrol ise ekonomik
açıdan neredeyse masrafsızdır. Diğer taraftan kurumda ve toplumda öz-kontrolün
yaygınlaşması, bütün iş imkânlarından ve araçlarından, en küçük bir israf yapılmadan,
dökülüp saçılmadan ve kaynaklar heba edilmeden, iş süresi olarak en fazla ve en yüksek
verimin alınmasını sağlar. Zira bu hususlar dinî kültürde karşıt değerdir. Öz-kontrol gücüne
sahip olan kimseler bu olgular karşısında en ufak bir yumuşama göstermezler. Aynı şekilde
öz-kontrol kültürünün yerleştiği bir çevrede genellikle kişiler faydalı bir iş yapmadan önce
beklenti içine girmezler ve başkalarının haklarını çiğnemeye yanaşmazlar. Onlar toplu
menfaatlere ve imkânlara zarar vermezler veya kendi vazifelerini yapmakta kusur etmezler.
Böyle bir durumun neticesi toplumsal adaletin yaygınlaşmasıdır. Nitekim öz-kontrol, ilahî
etkenlerle beraber olursa ilahî takvanın da mısdakı olacaktır. Takva için sayılan bütün etkiler
ve bereketler, iş takvasını da kapsamaktadır. Böyle bir takva veya öz-kontrol, kişinin
kendisinin üzerinde bile çok etki ve berekete sebep olmaktadır ki İslamî kaynaklarda bunlara
değinilmiştir.
Öz-kontrolün Zarureti
İnsani sevmeyenler, yolu sevmezler âlemlere rahmet olandan uzak kalırlar, gelmiş geçmişlerin bilmezler, sizlere güvenir biri olanı niçin yalanlarsınız, güveninizi kaybedersiniz o sizlerin güven vermenizi beklerken sizlere gelen davetten bilmez haberdar değil misiniz, gönüllerde İmam’a pencere açanlar devamında yolunun değilimdir, doğru yolda olanlar birlik ile aile örneğiyle terbiyesin almış göstermiş doğruluklar sergilemiş, muhatapları olmayan yanlış hareket ederler doğruya teslim olmazlar yanlış zeminlerin içinde bulunanlar
220 Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Kelem, 2429. Hadis.
doğruluktan elini çekenler, bak uykuya daldığın gibi ölürsün, hakaret etme, yalanla iç içe olma, iman edenlerden ol, başkaları üzerinde düşmanlık beslemen ihanet etmeye kalkışman dönüsünde lanetin kazandırır Allah’adır ant yoldan olmadılar, ibadet etmezler, güvenmek bırakılan emanetinedir güvenmek, iyilik yapmayanlar ibadetlerinden kaçanlar, yolun yezitine tapanlar Hayrı olmayacak el verilmeyecek ceza alacak olanlar, yolundan şaşanlar lanet halkası ile kalanlardır, sabırsız olmayın sabırlı olun neticede hayra olmasını dileyin şerden uzaklaşın, yolun yezit inden uzaklaşın şiddetli azaba uğrayanlar ezilenler, ebedi ile cenneti görmeyecek olanlar lanet kazananlar, mücazat da daimi mükâfat vardır, kendini kucaklama aileni kucaklama çevreni kucaklama grevini getirmektir, yolunu bilmeyenler karanlığa küfretmekle meşgul olurlar yoluna düşmanlık gütmekle düşman tohumu ekmekle meşkûk olurlar sen ise doğru ol özünü bil kontrol edip doğru ol, yanlış ile bir olma oturma kalkma, yalancının rüşvetçinin yolsuzun şerefsizin yanına varma oturma, karanlıkta kalanların yanında olma oturma, gerçeğin yolu ise alnın nübüvvetidir, ol nübüvvet hak Muhammed alidir, takva sahibi olmak yoluna bağlanmak hak Muhammed aliden olmaktır, hidayetin mutlak olmasıdır nokta bilemin vazifelerini yapmasıdır, ilahi takva evvel çalışmak alın teri dökmek, hizmetini vermek hıyanet etmemek bırakılan emanetten ayrılmamaktır,
Öz-kontrolün faydaları konusunda öz-kontrolün aslında iş vazifesinin yapılması
sırasında tecelli eden ilahi takva olduğuna değinilmişti. Takva Kuran-ı Kerim’de tavsiye
edilmiş,herkes takvaya riayete davet edilmiştir. Bu kelime “vegaye” kökünden türemiştir ve
koruma veya kendini koruma anlamındadır.221 Diğer bir deyişle insanı şehvetlerin tuğyanı
karşısında koruyan iç kontrol gücüdür. Bazen alıkoyarak, bazen de harekete geçirerek insan
vücudu denen makineyi uçurumlardan koruyor, gevşemekten ve hatalardan alıkoyuyor.222
Bazıları takvayı, dikenlerle dolu bir yerden, dikenlerin ucu ayağına batmasın diye yavaş ve
ihtiyatlı adımlarla geçmeye çalışan kimseye benzetirler.223 Takvanın hakikati bu içteki
mesuliyet duygusudur. Bu duygu olmazsa insan yapıcı hiçbir program doğrultusunda hareket
etmez.224 Böyle bir mesuliyet duygusunun hamurunun kaynağı iki şeydir: Allah’ı yâd etme;
yani Allah’ın her zaman izlediğine, her yerde ve her durumda huzuruna ve de Allah’ın adalet
mahkemesine, küçük veya büyük bütün işlerin kaydedileceği amel defterine teveccüh
etmektir. Bu sebeple hayatın başlangıcı ve sonu konuları enbiya ve evliyanın eğitim
programlarının başında yer almıştır. Bunun kişinin ve toplumun temizlenmesi üzerindeki
tesiri göz alıcıdır.225 Bu esasa göre takva ve güçlü manevî kontrol, başlangıç ve sona, yani
Allah’a ve dirilişe imanın en açık etkileridir. İnsanın fazilet ve iftihar ölçüsü ve onun
221 Ragıp, Müfredat kitabında şöyle diyor: Vegaye, eşyanın, kendisine zarar verecek şeylere karşı korunmasıdır. Takva ise ruhun tehlikelere karşı bir koruma örtüsüyle örtülmesidir. Bu yüzden bazen takvayı havf ve korku diye tefsir etmişlerdir. Oysa havf, takvanın sebebidir ve şeriat örfünde takva, günahlar karşısında korunmadır. Takvanın kemâli ise hatalardan dahi kaçınmaktır. 222 Mekarim Şirazî, Nasır, Tefsir-i Numune, c. 1, s. 79. 223 A.g.e., s. 80. 224 A.g.e., c. 17, s. 188. 225 A.g.e., c. 23, s. 540.
İslam’daki yerinin ölçüsü sayılmaktadır. Öyle ki “Allah katında en üstününüz en çok takva
sahibi olanınızdır.”226ayeti, İslam’da ölümsüz bir slogana dönüşmüştür.227 Takvanın çeşitli
dallarının olduğu dikkatlerden kaçmamalıdır: Malî ve ekonomik takva, cinsel ve toplumsal
takva, siyasî takva ve benzerleri gibi.228 Bu çalışmada daha çok iş takvasıyla ilgilenilmektedir.
Bu, işte kendini koruma ve öz-kontrollü olmaya karşılık gelmekte, işi yaparken kendini
kontrol etme ve de az çalışmaktan ve hıyanetten kaçınma anlamını taşımaktadır. Elbette şu
nokta gözden kaçırılmamalıdır:Kurumda öz-kontrolsadece kurumsal vazifeleri yapmayı değil,
bundan ötesini de kapsamaktadır. Şu anlamda ki ahlaki korunma ve başkalarıyla yanlış sosyal
ilişkiler kurmaktan sakınma da öz-kontrol alanına girmektedir. Kurum çatısı altındaki kişilerin
gıybet, iftira, kavga ve çekişme gibi durumlardan uzak durmaları ve kendi aralarındaki
ilişkilerde İslamî ahlaka riayet etmeleri gerekir.Zira ilahi takva mutlak olarak tavsiye
edilmiştir, yaşamın bütün alanlarını kapsar ve Müslüman insan ister kurumda ister başka
durumlarda buna riayet etmekle vazifelidir. Bir diğer önemli nokta, kurumda öz-kontrol
vazifesinin sadece çalışanlara mahsus olmadığıdır. Müdürler de kendi yönetim alanlarında iş
ve yönetim ahlakına riayet ederek ayrımcılık, rüşvet almak, kaynakları israf etmek gibi her
türlü yanlıştan uzak durmalıdırlar. Öz-kontrol vazifesini müdürler için birkaç kat daha zaruri
kılan, müdürlerin ve mesullerin rol model olmaları ve çalışanların onlardan etkilenmeleridir.
Müdürlerde öz-kontrol o kadar zaruridir ki Emiru’l-Muminin (a.s) valilerine yazdığı
mektuplarda her şeyden önce onlara bunu tavsiye ediyor ve bu vazifeyi kulaklarına küpe
yapmalarını buyuruyordu. Malik Eşter’e yazdığı ahitnamesinde şöyle buyuruyor: “(Önce) ona
ilahi takvayı ve Allah’ın kitabında (Kuran) emrolunduğu şeylere itaat ederek tabi olma
yolunda fedakârlığı buyuruyor… Yine ona yersiz isteklerini alt etmesini,nefsin vesveseleri
sırasında takvayı kendine ölçü edinmesini buyuruyor.”229 Yine İmam, idarecilerinden biri
olan İbn-i Abbas’a şöyle buyuruyor: “Ey Abbas’ın oğlu! Sana üzerlerinde velayet hakkı
verilen kimseler hakkında ilahi takvaya ve adalete riayet et.”230 Muhammed bin Ebu Bekir’e
mektubunda da takvaya ve öz-kontrole değinerek şöyle buyuruyor: “İmam ona ilahi takvaya
riayeti, gizlide ve açıkta itaati emrediyor.”231Hz. Ali’nin bu kadar tavsiyede bulunması, bütün
işlerde ilahi takvanın ve idarecilerde ve müdürlerde öz-kontrolün zaruretini gösterir
niteliktedir. Onların çalışanlardan daha fazla takvalı olmaları gerekmektedir. İmam (a.s)
özellikle idarecilerine böyle tavsiyelerde bulunduğundan, bu tavsiyelerin daha çok iş ve idare
alanında takvalı ve öz-kontrollü olmayla ilgili olduğu sonucu çıkarılabilir. Her ne kadar bu
tavsiyeler başka bir şekilde bütün kişileri ve alanları kapsasa da, özellikle idareciler, bütün
işlerde, özellikle de hükümet ve yönetim işlerinde öz-kontrolle vazifelidir. Müdürlerde öz-
kontrolün zarureti, onların yolsuzluklarını örtbas etmenin kanunî yollarıyla aşina olduklarını,
kolayca yolsuzluklarına bahane üretebileceklerini ve kanunî kaçış yollarıyla kendilerini
aklayabileceklerini bildiğimizde kendini daha çok göstermektedir.
Öz-kontrol Etkenleri
226 Hucurat/13. 227 Tefsir-i Numune, c. 1, s. 80. 228 A.g.e., s. 81. 229 Nehcu’l-Belağa, 53. Mektup. 230 Sima-yı Kargozaran-ı Ali bin Ebî Talib Emiru’l-Muminin (a.s), c. 2, s. 345. 231 Nehcu’s-Saadeti fî Müstedrek-i Nehcu’l-Belağa, c. 4, s. 109.
Dış güçlerin etkisi baskı zulmü altında kalmadan, dış güçlerin şekillendirilmesine boyun eğmeden tek taraflı, evvel insan olmakla insani değerli bilmekle, dış modeli altına girmeden hedeflerini içten temamlaysan, geleceği için yaratacağı imkânlar hedefler doğrultusunda olmalıdır, kendini bilenler görevini yaptığı sürece insanlığından ayrılmayan kendine garanti veren öz kontrolü elinde bulunduran kendinde şüphe yaratmayan, hedefi temelli projeleri ile yürüttüğü kararları aldığı kararlar ile teorisi apraksisi realitesi ile materyal dayanan, gözle görülen ilim bilimle kavram kazanan, gelişimci ilerici metotlar uygulayan kontrol sistemlerinin tasarımı tarafından plan acık sıkça gözlemlenmektedir, eksikliğin belirtilerini gideren, giderilir olan, benlik Senlik yok bilen ikilik olmayan insanın insana saygısı özgüveni arttırır, düşmanlıkları fesat çıkartanları yok eder, her kişinin kendi ile ilgili değerlendirmeleri ile kendinden memnun olmasıdır, insan olarak bedensel ve psikolojik alarak kendinde yeterli güçlü önemi başarıyı sağlamış olmasıdır, insanız değerlerin birlik öz güveni ile toplumların çevrenin pozisyon gücünü belirler övene sahip olarak tanımlanır, insanın doğumu ile bilinç ya da bilge davranışlar sergileyen, mutlak doğru davranışlara girecektir, diğer insanlarda aynı görevi yapacaktır, evrimi erdemi büyüme boyunca bebek çocuk yaptığı davranışların aldığı tepkilerin sergilerken takdir edilen saygı ile sevgi gösteriyorlarsa, davranışı anaylayım iyi şeyleri başardığını beğeniyorlarsa kendisinde etkenleri başaran başarısızlıktan kurtulur, bilgeliğe doğru hissini yaşar yaşatacak olur, yeterli insanlığı ile çevresinde sürekli bağıran çağıran kıran döken Kâbe yıkan insan incitenden olmaz, kendini yetersiz görenler ise, diğer gelişmedik ülkelerden insan haklarından veya iş dünyasında veya yolunda yanlış yapma eleştirilme doğru olmama zarar açan korkusuyla kendini değersiz kılan değersiz hissetsen, döneminde duygusal cinsel yâda fiziksel olarak istismara uğrayan uğratılan baskı zülüm gören hastalık dönemlerine girer kronik denir sağlık sorunları yaşar bireylerin benlik Senlik düşme iteleme cezalandırma davranışları ile engellenen kişilerin özgüvenleri daha düşük olur, olmaktadır, özgüven duygusu yaşayacak altı üstü boş özgüven doygusunu kazanmalıdır, yoğun yardım almakla ideal güç tarafından koşulsuza sevilme büyüme sürecinde ise duygu gerçek davranışlarını bastırdığı için nefsine kul olmayan yolun yezitti olmayan yolunu gerçeğe doğru kapıya acar, kendinde öz güveni kazanır, kazanmayan ise psikolojik depresyona düşer belirsiz hastalıklar vakasına yol acar belirsizlikler patlamalar vücut, bedensel zihinsel yıkılımlar gösterir, sosyal fobi gibi daha yakındırlar kaygı bozuklarına, çaresizlik bozuklarına iletişim bozukluklarına bunlar özgüven eksikliğin belirtileridir, toplumlar arasında küreselleşme kültürleri bozma medeniyetleri yıkma hali denir, öz güvenini kazanan, karar almada zorlanmaz, risk alanlarında zorlanmaz, ilişkilerde kendine tatmin etmede sorun getirmekte zorlanmaz, kullanma kullanılma alanlarında zorluk göstermez, sosyal ortamda rahatsızlık oluşturmaz kaçınma sorunu yaşamaz, konuşma düşünme fikir etme tartışma sorunu yaşamaz, yapmaktan çekinme ifadesinden çekinme yaşamaz, fikrini söyler, küçük düşüp düşmeyeceğini bilir, eleştirileri dinler karşı yanıt verir hassas olur, karşı güç koymadan şiddete başvurmadan çözer, fiziksel beğenme yönleri olur, olumlu olumsuz etkilendiğini bilir hızla veya yavaşla yol alınıp alınmadığını bilir gelmedik tehlikeleri bilir, bir otobanda seyir halinde iken hızını kontlunu bilir beklentilerine sahip olur, öz güven vermek kazandırmak için insani bireyin kişilik hakların yapısıyla doğrudan ilişkili olması ilişkilerin engellenmeden müdahale edilmeden müdahale gerektirmeden özgüven eksikliğini gidermenin ailenin çevrenin toplumların iç ve gelişen bireylerin ve devletin ve uzman alanlarında psikologdan destek alınması psikoloji desteğini görmesi, özgüvenini arttırabilmek için farklı psikoterapi yöntemi bulunmasıdır, tedavi zamanı yaklaşımı, düzlemenin geleceğine bakmanın, psikoterapi yönelimi
dinamik sağlar, sürecin ardından kişinin gününü etkileyen algılarının dününden bu güne yansıyan deneyimleri yanlışlıkları davranışları döngüleri yeniden ele alınarak düzenlenir, günahı sevabı ele alınır darı bilinir dara çekilir arınmanın pak kalmanın özgüvenini yaratır, özgüven olumlu yanlarını keşfeder, hayatta bağlar başardığınızın her listesi sizi ayakta tutar, her şeye ulaşabilmenin isteğini arttırır amaçlarını sergiler ulaşma yollarını araştırır, olumsuzluktan kaçınılır olumun iç konuşmalarını negatiflerden ayırır doğru dürüst pozitifleriyle değerlendirir, görünüş bozukluğunu kaldırır, özgüvenin artması ise sağlam giyinir sağlam yürür, sağlam ulaşma yapar, iletişim sağlar, kendinden şikâyetçi olmaz, nelerden vazgeçtiğini bilir nelerden vazgeçilmeyeceğini bilir, geleceğine dahi nelerin bekleyeceğini beklediğini görür ileri görüşlülük ile kendine destek bulur daha iyi bir iç ve dış destek ile güveni arttırmamsınız sağlar, insan psikolojisinde ise öz güveni bulması yaratması kendinde, geçmişini bilmesi çocukluk devrini iyi bilmesi üzerinde olan etkileri görmesi bilmesi, öfkesini kontrol etmesi, şiddete baş vurmaması, kan dökmemesi can incitmemesi, sınav kaygısından kurtulması korkuların yok etmesi, aldatan olmaması aile bozukluğu yaşayanlar mutsuzluk sanatı derler terimde, mutluya döndürmektir, yaşamış olduğu sürecinde neler yapmıştır, neler yarar sağlamıştır neler daha yıkıma götürmüştür, psikologdan psikiyatriden alacağı yârdim ise, kontrolün edemeyenler, içki içenler kumar oynayanlar, evini idare edemeyenler evini yıkanlar şiddet kullananlar, durmadan kaza edenler başlarını beladan çıkartamayanlar, her tedavinindi ayrı ayrı yeri vardır, boşanma danışmanlığı boşanmaktan vazgeçirmek topluma kazandırmak evli kalmasını önermek mutlu yuvasını sürdürmesini sağlamak, aile çift danışmanlığı ise, bilinmeyen soruların çözülmesi, cinsel sorunların cinsel işlev bozuklukların vücutsal zehinsel sorunların çözülmesi yardımına baş vurmak doğru ilim bilim uzmanlık alanında olması ile sahte kendini ilan edenlere değil noterlı tespitli diplomalı olanlara baş vurulmalı , yaşayanlar stres, depresyon geçirenler hap iğne ve diğer tedaviler alanlar ölüm kararlarını bilmesi yararlı faydalarını görmesi ölüm kavramı altında olmaması ölüm taşıyan risklerden kurtulması, umuttu kaybetmemek, tembelleşmemek, gevşememek, depresyonda kendini bilmek, psikolojik gelişiminde rolünü bilmek dikkat etikliği ve baş etme yollarını bulmak, hayal kurma tekniğini öğrenmek, vatanım demesini vatanını sevmesini atasını sevmesini yoluna bağlanmasını inancını kazanması kazandırılması öğrenimin ilkeleri ve psikolojinin ana birimi kayanlarını bilmesi, şiddetin durdurulması aile ve töre cinayetlerin durdurulması ve her cinayetlere izin verilmemesi, beynin boşatılması ile hücrelerin ölmesi ile hiperaktivite bozukluğu yaşanmaması veya depresyonların hayati tehdit etmesi, öz güveni sağlayan bu sorunları yaşayamaz, uzaklaştırılmış olur,
Öz-kontrol etkenlerinin neler olduğu konusunda şimdiye dek uzmanlar tarafından geniş
çaplı ve müstakil bir araştırma yapılmamıştır. Yazar kitaplar ve ilmî makaleler üzerinde
yaptığı araştırmalar ve mütalaalar sonucunda öz-kontrolün, henüz gelişme evresinde olan,
yönetim konuları arasında kendi yerini bulamamış ve bu alandaki uzmanların ilgisini fazla
üzerine çekememiş bakir bir konu olduğu neticesine varmıştır. Yine de kitapların ve
makalelerin içinden bu konuyla ilgili hususları toplayarak ve düzenleyerek bu konunun
yapısını oluşturmak mümkündür. Bu bölümün konusu öz-kontrol etkenlerinin anlatılması ve
sonra da değerlendirilmesidir. Muhtasar olması için önce öz-kontrol etkenlerini fihrist
biçiminde yazacak, sonra hepsini tek tek gözden geçireceğiz: 1- Kişi ve kurum hedeflerinin
birleştirilmesi. 2- Self istihdam. 3- Başarı motivasyonu. 4- Adhokrasi. 5- Millî değerler ve
duygular. 6- İş vicdanı.
1- Kişi ve kurum hedeflerinin birleştirilmesi: Kişi ve kurum hedefleri birleştirildiği
zaman bu birlik kişinin kendini kontrol etmesini sağlamaktadır. Zira kişi ve kurumun hedefi
işin yapılması olduğunda, kişinin bunu yapmayı istemesi doğal olacaktır. Bu istek, dış kontrol
dikkate alınmaksızın kişinin öz-kontrolüyle alakalıdır. Bu yüzden kişi ve kurumun hedeflerini
birleştirmeye yardım eden araçlar, gerçekte öz-kontrolün dolaylı etkenleri sayılabilirler. Bu
araçlar: 1- İşlevsel ve parça iş projeleri. 2- Karar almada ortaklık. 3- Hedef temelli yönetim.
Elbette kişi ve kurum hedefinin hiçbir zaman tamamen aynı olmayacağını itiraf etmeliyiz.
Ancak söz konusu hedeflerin olabildiğince birbirine yaklaştırılmasına ve aradaki zıtlık
düzeyinin azaltılmasına çalışılabilir.
2- Self istihdam: Self istihdamdan, yönetimin geleceğinde yeni bir ufuk olarak, genel bir
görüş şeklinde bahsedilmektedir. Bu görüşe göre iş modeli değişiyor, kişilerin durumlarına,
şartlarına ve tercihlerine göre şekilleniyor. İş ve eğlence iç içe geçiyor, ev ve mahalle iş
merkezleri haline geliyor. İnsan şahsen kendi işini kontrol ediyor, kendisi ve ihtiyaçlarını
gidermek için çalışıyor. Bu sistemde iş, kişinin kendisi içindir ve hedefleri doğrultusundadır.
Bu teori her ne kadar bir bilim-kurgu teorisi olarak yönetimde yeni bir bahsi başlatsa da içinde
bulunduğumuz çağda yaygın örnekleri görülmemektedir. Self istihdamın yaygınlaştığı farz
edilirse kurumda öz-kontrol mevzusu kalmayacaktır. Self istihdamın öz-kontrolü gerektirmesi
şüpheli olduğundan, self istihdam teorisinde öz-kontrolün olacağı garanti edilemez.
3- Başarı motivasyonu: Öz-kontrol etkenlerinden biri de başarılı olmayı istemektir. Bu
motivasyon veya başarıya ulaşma ihtiyacı, motivasyonu insanın dışından içine çeken ve
kontrolü kişinin kendisine aktaran en yaygın araçlardandır. Bu motivasyon her ne kadar kişiyi
vazifesini yapma yönünde harekete geçirse ve kişinin kendisini kontrol ederek vazifesini
yerine getirip başarılı olmasını sağlasa da genellikle kurumlarda bu tür kişilerin sayısı azdır.
Eğitim yoluyla da kişilerde motivasyon duygusu oluşturulamaz. Zira motivasyon bir noktaya
kadar sonradan edinilebilirdir ama daha çok zatîdir, sadece eğitimle elde edilemez. Bu yüzden
bu etken genel ve yaygın biçimde teveccüh konusu olamaz.
4- Adhokrasi: Öz-kontrol etkenlerinden biri de adhokrasi yapısıdır. Bu yapının
özellikleri şunlardır: 1- Dikey ayrışmanın fazla olması. 2- Daha az resmiyet. 3- Temerküz
eksiikliği. 4- Esneklik. Adhokrasi kanunları ve kuralları sınırlı, çok esnek ve genellikle
derlenmemiştir. Esneklik ihtiyacı nedeniyle resmîleştirme azdır ama davranışların
standartlaştırılması ön plandadır. Bu yapısal özellikler, çalışanların işlerini yaparken kendi
yaratıcı güçlerini kullanmalarını, yeterli motivasyona ve öz-kontrole sahip olmalarını ve de
aldıkları kararların sadece kendileri için değil, kurum için en iyi kararlar olmasını sağlar. Bu
etken incelenirse adhokrasi yapısının öz-kontrol için uygun bir zemin hazırladığı söylenebilir.
Ancak bunun öz-kontrol etkeni rolü olduğunu söylemeden önce düşünmek gerekir.
5- Millî değerler ve duygular: Öz-kontrol etkenlerinden bir diğeri millî değerler ve
duygulardır. Kendine, diğerlerine ve ülkeye bağlılık, köklü bir vazife duygusu, devamlı
ilerleme gibi duyguların öz-kontrol ile yakın irtibatı vardır. Milliyetçilik ve vatanseverlik gibi
diğer değerlerin de öz-kontrol üzerinde kayda değer rolü vardır. Bu yüzden bazıları
milliyetçilik ve vatanseverlik duygularını güçlendirerek kişileri öz-kontrollü kılmaya
çalışmaktadırlar. Değerlerin öz-kontrol etkeni olduğu konusu, kabul edilebilir bir konudur
ama bu değerlerin etkenliğinin, kişilerin bunlara ilgisinin ölçüsüne ve değerlerin köküne bağlı
olduğu unutulmamalıdır.
6- İş vicdanı:İş vicdanı da öz-kontrol etkenleri arasında sayılmıştır. İş vicdanı şöyle
tanımlanabilir: İnsanın içinden gelen kaynakları israf etmeden, yüksek nitelik ve nicelikle
işini yapma eğilimi.Bu tanımda ve diğer tanımlarda, bu içten gelen eğilimin kökü vicdana
dayandırılmaktadır. Yani vicdan, insanlarda böyle bir duygunun kaynağıdır. Bu etken
incelenirken aşağıdaki noktaların beyan edilmesi zaruridir: a) Vicdan akıldan başka bir şey
değildir. b) Kişi tarafından kabul edilmiş olan değerler, onun aklına veya vicdanına
dayanmaktadır. Kaybedilmeleri durumunda içten bir teessür ortaya çıkar. Bu esasa göre
değerlerin akla veya vicdana yön vermedeki önemli ve kilit rolü gözden kaçırılmamalıdır.
Zira kişilerin kabul ettikleri değerler farklı veya birbirine zıt olduğunda vicdanlar da aynı
oranda zıtlığa ve farklılığa sahip olacaktır. Nitekim bir kişi küçük bir işi yaparken vicdanî
rahatsızlık duyarken başka bir kişi daha büyük bir işi yaparken hiçbir şekilde zihni
bulanmamaktadır. c) İçten gelen, işi israf yapmadan, yüksek nitelik ve nicelikle yapma eğilimi
öz-kontrolden başka bir şey değildir. Yani birazcık müsamahayla iş vicdanının öz-kontrol
olduğu, sebebi ve kökü olmadığı kabul edilebilir. Zira öz-kontrol, verilen görevlerin
yapılmasını ve kanunsuz davranışlardan kaçınılmasını sağlayan bir tür iç korumadır.
İmam Ali’ye (a.s) Göre Öz-kontrol Oluşturma Yolları
Giriş
Sosyolojik fizyolojik sıkıntının fazlasıyla bireyselleştirmelerini içeren
değişken tepkilerini gösterir, sosyal yardımlar dayanışma yardımları veya verilen şiddetli olmasını izlenirini kaybettirir, insanlık sevgisi ile süreçtir, her stres her ayrı bilinmez bedensel zihinsel hastalıklar kronik hastalıklar ana yatağı problem çözmek ile üretkenlik alanından uzaklaşmasıdır, yararlı olmayı uyaran işlev görevler kavramı başarılı olmasını sağlar olumlu motive eder, Gram D. der, O halde “stres” ne bir tanıdır ne de psikolojik sıkıntının yeterli bir tarifidir. Dayattığı gerçek ya da algılanan talepler, kişinin baş etme becerisini aştığında ya da o kişi tarafından aşırı olarak algılandığında, stres süreci öznel sıkıntı ve/veya hoş olmayan fizyolojik tepkilerle sonuçlanır. Talep ve baş etme arasında bir dengesizlik olduğu şeklindeki algılar, Var olan ya da olması yakın psikolojik ya da heyecansal bir tehdit durumu kadar, fizyolojik tepkilerde de bir rahatsızlığa yol açar ki; eğer bu süreğen olursa bedensel ve psikolojik süreçlerin homotetik işlevselliğine zarar verebilir. Stres sürecine verilen yanıtın örüntüsü değişkendir ve hem genetik faktörlere, hem de öğrenilmiş yanıt örüntülerine bağlıdır. Baş etme mekanizmalarının varoluşu ve kişisel hüküm sürme ana faktörlerdir ve sorunlu bir durum yerine, stresi tepki ile sonuçlandıran bir süreç olarak tanımlamak, onu daha da mantıklı kılar. Buna göre, stres yanıtı en geniş kapsamda bireysel özelliklere, yaşam deneyimlerine; diğer problemli ya da zorlayıcı durumlara; problem yaratan durumları çözmek için uygun baş etme stratejilerinin varlığına; hastanın bunları etkin biçimde kullanmak için kendine
olan güvenine ve zorlayıcı durumlara getirilen kısmı çözümlere talere etme yeteneğine bağlı olacaktır. PSİKOLOJİK VE PSİKİYATRİK TEDAVİ Psikiyatrik veya psikolojik bir rahatsızlığın tanısı konulduğunda ya farmakolojik ya psikolojik ya da ikisinin birden olduğu tedavi seçimleri olabilir. Bu kararı verirken var olan durumun doğası ve ciddiyeti dikkate alınacaktır. Stresin sonuçlarının tedavisinde etkili bir antidepresan ilaç kullanımı ya da benzodiapezinlerin dikkatli bir kullanımı da belli bir rol oynayabilir.Stresle ilgili bozuklukların ya da anksiyete bozukluklarının psikolojik tedavisi psikoterapik, davranışçı ve bilişsel ilkelere dayanan çok çeşitli teknikleri içerebilir. Davranışçı, bilişsel ve diğer psikoterapiler, var olan belirli bir durumun tedavisinde kanıtlanmış etkileri temelinde uygulanır. Eğer stres deneyiminin hızlandırdığı belli bir durum için seçilen tedavi psikoterapiyse, bu ilaç tedavisiyle birlikte ya da ilaçsız olarak uygulanabilir. Hipnoz, özellikle ikna edici bir iletişim tarzı olması nedeniyle tedaviyi güçlendirebilir. Bazı hipnoz olguları doğrudan psikolojik tedaviyi güçlendirmek için kullanılabilir. Etkili zaman yönetimi, egzersiz programı, gevşeme, eğlence, diyet değişiklikleri, alkol veya diğer madde kullanımı (sigara dahil) dikkate alınmalıdır. Hastalar, yaşam tarzlarıyla sağlıkları arasında bağlantı (sadece zihinsel olarak değil) kurana kadar bunları başarmak zordur. Hatta bu bağlantı yapılsa bile, değişim motivasyonu var olmalı ya da harekete geçirilmelidir. Hipnoz bu kişisel motivasyonu geliştirmekte kullanılabilir. Panik BozukluklarıPanik bozukluğunun en temel klinik özelliği belirgin ya da açıkça tanımlanmış hızlandırıcı olaylar olmaksızın, kaygı semptomlarının çabucak ortaya çıkmasıdır.
Giriş
Öz-kontrol etkenleri bahsinde yönetim uzmanları tarafından bilimsel kitaplarda ve
makalelerde işlenen konular genel bir araştırmaya tabi tutulmuştur. Bu bölümde Hz. Ali’ye
(a.s) göre öz-kontrol etkeni olabilecek veya bunu koruyup güçlendirebilecek etkenler ve
üsluplar üzerinde durulacaktır.
1- İmanın güçlendirilmesi ve İslamî değerlerin yaygınlaştırılması
Evvel insan olmak, yaratılışının farkın gelmek, Allah’ın hükmüne karşı sabretmek şek şüphe göstermemek, Allah’a tam teslim olmak." Kaza ve kadere rıza göstermek, Sabrın yeri yücedir başını yastığa korsun rahat edersin, sabır yorgan demektir üzerine çekersin, sabır demek döşektir altına seren üzerinde yatarsın, ya sabretmemek yataksız düzensizlikten yastıksızlıktan yorgansızlıktan mahrum kalma demektir, sabredenler ihsanla müjdelenir, haktan yolundan büyük nimet istemek ise ele dile bele sahip olmak, yoluna Razi olmak yolunda kendini rıza şehrinde Razi kıldırmak rahatlıkta kalmak, yoluna Razi olmayan bırakılan emanete karşı çıkan benden değildir, savaş açan belayı bulur her dua etmenin en güzeli her ibadetin en güzeli kalbi gönlü rahatlatacak olmasıdır, sabır dilemesidir, rıza gösteren, belana sabreden yoluna kavuşur kapıları açılır, iman alametidir, sabır etmeyenler duaları geri çevrilmiştir, yoldan döndüğünden ali abaya karşı savaşın açtığından cennetine alınmamış alınmayacak sözü verilmiştir, halen ne dururlar rakipler inkâr edenler münkir münafık kâfir olanlar yolun yezitti kalmayı seçtiler, "İmanınız varsa Allah’a tevekkül edin." "Allah tevekkül edenleri sever." Her kul ehlibeytime sığınırsa binerse binin dediğim gemiye onların çöküşü yoktur onları felaket beklemez mutlaka bir çıkış kapısı acarım kapılarını yolları gibi kolaylaştırırım, dua ediyorsanız "Biz sadece Allah’a teslim olduk, deyin!" inananlardan olun Allah mümin olanları
sever Allah’a teslimiyet, imanınızı kuvvetlendirir, boş vakitlerinizi değerlendirin içlerinizden en hayırlısı sevap isleyenler Allah katında en değerli, derecenizi en fazla yükseltecek, büyük makama getirecek alt üstü diye bir şey yoktur tek makamdır, makamda olmak hakka kulluk etmek hayırlısını beklemekle derecesin üstün olması ile cennetini kazandırmak evvel iman sahibinden olmasıdır, Kur'an okuyanlar (hükümleri ile amel edenlere adaletinden ayrılmayanlara hak Muhammed alinin birliğinde olanlara ikrarın hak bilip dönmeyenlere Allah, Muhammed ali şefaatçi olacaktır, yoksulların işlerin kolaylaştıran, aç ve susuzlara çaresizle dullara yetimlere Allah yolunda yârdim eden kimselere, Allah yolunda iman etmiş olur imanın güçlendirmişlerden kılındır sevap kazanır, Kim Allah için size sığınırsa hak Muhammed aliden ayrılmaz ise kendine iyilik yapmış olur iman sahibinden olur, hakka davet edilenler Allah icabet ediniz şahdamarımdan yakın olunuz buyurmuştur, manada ise ayrılmayan iyilikten doğruluktan mükâfatlandıran Allatır, "Allah cennete iyi kulun derecesin yükseltir. Her kim iman ikrar sahibi ise dili tek dili ile değil şahadet getiren imanı ile de getirmelidir, sevap kazanacak cenneti kazanacaktır, Allah dostlarından ayrılmayacaktır, ne kadar dünyada zengin olsanız ziynet eşyanızda olsa yâda haramla elde etseniz bile, ümmeti olmak zordur, ümmeti muhammenden olmak zimmet eşyanın sadakasın vermek takva etmek, zekât vermek, endişeli olmada sabırsız olmada kendini zora sokmamalı nefsine bağlanmamalı dünyaya bağlanmamalı lanet edilenlerden olursa ilebet lanetli kalır, Din, yol, sırdaşını musahip kardeşini eşini dostunu küçüğünü büyüğünü hastasını Allah rızası için ziyaret eden kimse de, cennetliktir. „nefsinden ayrılan yola çağıran kimseye, kendisine uyanların sevabı gibi sevap verilir. "İyiliğin en üstün mertebesi Allah yolunda olmak Allah dostu ile olmak, yezittin meclisine girmemek, yapmış olduğu hatalardan arınmak bağışlanmak, günahlar islememek bir günahta bile bulunmamak, gönül incitmemek Kâbe yıkmamak, sohbetin muhabbetin etmek, ecir kazanırsınız. Allah Nebisinin diliyle sevdiğini yapar." "İyilik ve (Allah’ın yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlaşın, nefsinize uymayın yolun yezit inden olmayın, aliden ali evladından ali abadan olun, insanlıkta doğruluk alışverişte bile doğruluk, pazarlığı iyi yapmak bozmamak, pulu altın niyetine satmamak haram elde etmemek, yalan beyanda bulunmamak, vergi kaçırmamak, ziynet eşyaların karşılığında sadakandan kaçınmamak, kazanmış olduğun karşılığında verecek olduğun sadakatin zekâtından kaçınmamak, "Yapılan iyilikler kişiyi kötülüklerden korur „Emanete riayetin etmeyenin imanı yoktur. Yolun yezitti olanın çıkanın imanı yoktur, verdiği sözünde durmayan yerine getirmeyen ahiret gününe inanmayan iman ekiyorum dese bile Allah bilir derecesini nefsin tohumunu ektidiğini, Allah’ım! Ümmetimin yönetimini üstündür adaleti üstündür Allah'ta kıyamet günü iman edenin yüzleri kızarmayacaktır nübüvveti ile kararmayan olacaktır, içlerinizden en hayırlısı ise iman edendir, merhameti olandır, cennet kapılarını açtırandır, Allaha şirk koşmayandır, Arsızlık edepsizlik imansızlık sahibini, yezitten olanı ateşe götürür cehennemlik eder, ellerini açan hak Muhammed aliye sığınan mı ‘minin sıkıntılarından birini giderir, dertlerinden birini giderir, en fazileti insan elinden zararı gelmeyen zarar göstermeyen, kıymetini bilen her gün kıymetini koruyandır, ölümde kalımda hastalıkta iyi kötü dar günde ayağını kaydırmayan sırtından hançerlemeyen, devamlı iyi olmanı dileyen, başarılarını bekleyen din kardeşini can dostunu, namusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa ayaklanan isyan eden Salih amelleri olan, doğru yolda gücü yeten haksızlığa haksızlıktan olmayan zayıf dereceye düşmeyen, darda kalsa
bile kolaylık gösterendir, Görevini yerine getirmeyen insani değerlerin kaybeden yolundan ayrılan hakka kulluk etmeyen bir anne babaya karşı gelmiş gibi sayılır veya anasına babasına karşı gelende (hakların ödeyemediği için) cennete giremez, iman sahibi olmayan ağaç yetiştirmez, meyvesini alamaz, ya yetiştirmiş ise keser meyvesini bırakmaz, yâda ağaçları keser, bir ağacı kesen kendi kolunu dalını kesmiş olur, ağaç kesmeyin ağaç kesenin ömür uzun olmaz, cennetine girmesi mümkün değildir ağacı bilerek kesmek insanı Allahın yarattığını bilerek kıymıştan sayılır, doğaya bakmak doğanın hakkını korumak, karışı kocasına itaat etmeli iman ile koçasıda karısın iyi kötü günde itaat etmeli sevgisini yıkmamalı, gönlünü incitmemeli çocukları olursa şayet çocuklarını iyi yetiştirmeli iman ahlak eğitimi ile kutsatmalı, iman ehlinin ibadetinde zikir ise Aallahı zikretmek yolunda Allah dostlarını zikretmek, niyaz niyet için gayret yolda olmak ibadet etmek için azabından kurtulmak hayırlı faydalı amelleri yapmak, duada bulunmak yüzlerini kara çıkartmamak yüzlerin kararacağı günde alnı ak nübüvvetiyle kalmak, Allahtan Allah yolunda toprağını düşmanlardan kurtarmak, işgalden kurtarmak esir düşmemek ibadetinde esir alınmamak boynun eğmemek, cenneti istemek Allahtan şehitlik dilemek imanın ile beraber olmak bırakılan emanetin ile bütün olmaktır, yalan hakaret edilmemelidir, iftira atılmamalıdır, ırıza namusa söz dil uzatılmamalıdır, insanı kıracak her sözden uzak durmaktır, PEYGAMBER E SALAT-U SELAM GETİRMEK, ehlibeytine, Allah dostlarına şehitlere gazilere selam getirmek, imanınla rahatsız olacağın pişman olacağın her şeylerden sakınmak düşünmek Allah in emirlerini yerine getirirken çiğnemeden evvel düşünmek, manada katil olmadan evvel düşünmek katillikten geçmektir, yüz kızartacak olandan geçmektir, büyük günde gelecek azabın gazabın ecrin kaçınılmaz işlenen günahların karşılığın da derecenin karşılığını bulacağından şüphe etmemek, Allaha itaat edenlerden olmak ibret alanlardan olmak, kıyamet günü Allah in huzurun çıkarılacağını bilmek düşünmek, dünyada yaptığını bilmek, yapılanları bilmek, kimsenin malına mülkün parasına eşyasına zimmetine zarar etmemek ırzına zarar getirmemek, namusu gibi bilmek şerefi gibi bilmek gözleri gibi korumak,
İman ve dinî inançlar, İslam’ın değerler sistemine bağlılıkla beraber öz-kontrol
oluşturmada çok önemli etkenlerdendir. Bu noktayı ispat için öncelikle dinî inançların ve
değerler sisteminin her birinin mahiyetinin bilinmesi lazımdır. Zira inançların ve İslamî
değerlerin anlatılmasıyla öz-kontrolün bunlardan kaynaklandığı ve birbirlerinden ayrılamaz
oldukları ortaya çıkmaktadır. İçten gelen koruma da gerçekte bunlardan doğmuştur ve İslamî
değerlerden birisidir. Dinî hakikatlere ve İslamî inançlara iman ne kadar kuvvetli olursa,
değerlere bağlılık da o kadar fazla ve neticede öz-kontrol daha güçlü olur. a) İman: İman
aslında kalpten inanıştır. İman, bir mefhumu bilme ve ona yönelme sonucu ortaya çıkan kalbî
ve ruhî bir durumdur. Bu iki etkenin kuvvetlenmesi veya zayıflamasıyla kemale veya
noksanlığa doğru gider.232 İman, marifet ve eğilim unsurlarını içinde barındırdığından amel ile
sıkı bir irtibat kurar ve amelsiz imanı imkânsız kılar. Zira imanlı şahsın, iman ettiği şeyin
gereklerini yapmak üzere genel bir karar alması, imanın gereklerindendir.233 Bu, kendisine
değerler veya değer sistemi denen, olması ve olmaması gereken ameller silsilesidir. İnançlar
232 Misbah, Muhammed Takî, Amurzeş-i Akaid, c. 3, s. 127. 233 A.g.e., s. 137.
arasında meada iman, değerlere bağlılıkta, dolayısıyla öz-kontrolde çok güçlü bir etkendir.
Kıyamet sonrasında her şeyin sorgulanacağına, insanın amellerinden ve davranışlarından
mesul olduğuna, ilahi hesaba, ödüle ve cezaya dair inanç, insan üzerinde şaşırtıcı bir tesir
bırakmakta ve onu öz-kontrollü hale getirmektedir. Böyle bir inancın canlı ve hâkim olduğu,
bütün damarlarında aktığı ve herkesin buna bağlı olduğu bir toplumda şüphesiz akla uygun
kanunların ve kuralların uygulanmasında ve başkalarına zulmün ve haklarına tecavüzün
önlenmesi için zor kullanmaya ve baskı yapmaya daha az ihtiyaç duyulacaktır. Yine şüphesiz
az çalışma ve müsamahakârlık kaynaklı sorunlar önemli ölçüde azalacak ve kişi yaptığı işlerin
sıhhatine dikkat edecektir. Kişisel ve toplumsal davranışlara yön vermede ve işlerin ıslahında
meada inancın önemi, Peygamberlerin sözlerinin ve halkla olan sohbetlerinin büyük bir
bölümünü kapsayacak kadar çoktur.Hatta onların, mead aslını ispatlamak için gösterdikleri
çabanın, tevhidi ispatlamak için gösterdikleri çabadan çok daha fazla olduğu söylenebilir. Zira
halkın çoğu bu esası kabullenmemek için daha fazla direnç gösterir. Bu direncin sebebi
kayıtsızlığa ve sorumluluktan kaçmaya olan meyil olabilir. Meada inanmak sorumluluk
yaratır, insanlardaki takvayı ve öz-kontrolü eğitir, onların harama ve günaha bulaşmalarını
önler. Meada ve amellerinin hesabının sorulacağına gerçekten inananlar, aldıkları ücret
karşısında vazifelerini nitelik ve nicelik açısından iyi bir şekilde yapmayı gerekli görürler.
Çünkü böyle yapmazlarsa eksik ve beğenilmeyen işleri karşılığında alacakları ücretin caiz
olmayacağını ve fıkhî açıdan haram sayılacağını, harcadıkları takdirde uhrevî cezayı ardından
getireceğini bilirler. Bu konu hakkında Emiru’l-Muminin (a.s) şöyle buyuruyor: “Dünyanın
helalinde (helal nimetlerinde) hesap vardır ve haram yoldan elde edileninde ceza.”234 İmam
Ali (a.s), Malik Eşter’e hitaben yazdığı mektubunda ona zulüm etkeni olan sıfatlardan uzak
durmasını buyurduktan sonra meadı anmanın, kendini koruma ve yanlış davranışlardan
kaçınma üzerindeki önemini şöyle anlatıyor: “Kıyameti ve Rabbine doğru geri döneceğini
çokça anmazsan asla kendine hâkim olamazsın!”235
İmanın dereceleri vardır. Zayıftan başlar, en yüksek dereceye kadar devam eder. Bu güç
ve zayıflık, bundan önce de söylendiği gibi marifet ve kalbî eğilim etkenlerine bağlıdır. Bu
ikisi ne kadar fazla olursa iman o kadar güçlenir. İman kemâle erdikçe de öz-kontrol
kuvvetlenir. Bu durum nihayetinde ismet dediğimiz hadde ulaşır ve ismet makamına ulaşan
kişi masum ismini alır. Masum, hiçbir şekilde hataya düşmeyen kimsedir. Zira takva ve öz-
kontrolün en üst derecesindedir. İmam Ali (a.s) marifet ve imanın gereği hakkında şöyle
buyuruyor: “Marifete ulaşan kendisini korur.”236Şüphesiz İmam Ali (a.s) bu noktanın bariz
karşılığıdır. İmam’ın marifetinin boyutu, kendi sözlerine göre, perdeler kenara çekilse bile
yakininin daha fazla artmayacağı bir derecededir. Bu konu, İmam Ali’nin (a.s) imanın ve
marifetin en yüce derecesinde olduğunu göstermektedir. İmam’ın öz-kontrol ve takva gibi
yüce cevherlerin en üstün derecesine sahip olması, ismet olarak ortaya çıkmaktadır. b)
Değerler: İslamî dünya görüşüne ve varlık âlemine tevhidî bakışa dayanan İslam değerleri,
aslında kökünü usul-u dinin oluşturduğu güçlü İslam ağacının dalları ve yaprakları
hükmündedir. İslam’ın değerler sistemine anlam kazandıran bu değerler mecmuası, olması ve
olmaması gerekenler veya İslamî emirler şeklinde geçer. Burada kurumla doğrudan irtibatı
234 Nehcu’l-Belağa, 82. Hutbe. 235 A.g.e., 53. Mektup. 236 Gureru’l-Hikem ve Durru’l-Hikem, 7645. Hadis.
olan, bir şekilde kurumda öz-kontrol alanıyla ilişkilenen değerlerle ilgilenilecektir. Yazara
göre bu değerlere bağlı olunması, kişileri doğal olarak öz-kontrole yönlendirmektedir veya bu
değerlerden bazıları öz-kontrole eşittir. Bu iddianın deliliöz-kontrol mısdakları incelendiğinde
ve öz-kontrollü kişilerden genellikle neler beklendiğine bakıldığında ortaya çıkmaktadır:
- İş yapmaya istekli olurlar, iş hususunda gevşek davranmazlar.
- İş sırasında bir yanlış yapmamaya sürekli dikkat ederler.
- Rüşvet almaktan ve imtiyaz tanımaktan kaçınırlar.
- İşi sağlam yaparlar, umursamazlıktan ve işi eksik yapmaktan sakınırlar.
- İşte hıyanet etmeyi reva görmezler ve iş yavaşlatmazlar.
- İş düzenine riayet ederler ve vaktinde iş başı yaparlar.
- Kaynakları imkânları kullanırken israf etmezler, heder olmalarının önüne geçerler.
- Başkalarının haklarını çiğnemezler, onların haklarına saygı duyarlar.
Yukarıdaki beklentiler, İslamî değerlerin kabul edilmesi ve kişilerin bu değerlere
bağlılık göstermesi durumunda karşılanacaklardır. Neticede öz-kontrolde tahakkuk edecektir.
Bu bölümde üzerinde durulan değerler şunlardır: 1- İşin değeri. 2- İş takvası. 3- İşte
sağlamlık. 4- İşte düzen ve intizam. 5- İşin tam olarak yapılması. 6- Kaynakların ve
imkânların tasarruflu kullanılması. 7- Adalet ve zulüm ve imtiyazdan uzak durmak. 8- Helal
kazanç. Bu değerlerden her biri için zikredilen ayetler ve rivayetler vardır ve bunlar mülahaza
edilebilirler. Burada muhtasar olarak sadece bu fihristle yetiniyoruz. Dikkat çeken nokta şu ki
kişiler ancak değerlerden ve değerler sisteminden haberdar olurlarsa değerlere bağlı olabilirler
ve bu, İslam’ın değerler sisteminin, özellikle de ilgili bölümlerin, öğretilmesini ve
yaygınlaştırılmasını gerektirmektedir. Elbette iş çevresinde bu değerlerin yaygınlaştırılması,
bu alanda yapılacak daha fazla araştırmayla ulaşılabilecek yöntemlerle mümkündür. Uygun
yöntemler kullanılarak iş muhitinde bu değerlerin yaygınlaştırılmasına çalışılabilir. Netice
olarak iş alanında bu İslamî değerleri yaygınlaştırmak ve imanı kuvvetlendirmek için bazı
çareler düşünülmelidir. Bunların çalışanlar ve müdürler için içselleştirilmesiyle öz-kontrol
hedefine ulaşılabilir. Bu yüzden öz-kontrol hedefine ulaşmak, büyük bir kültürel faaliyet
gerektirir. İslamî yönetimin özelliklerinden ve vazifelerinden biri, diğer sistemlerde yoğun dış
kontrole, müfettişliğe ve bilgiye harcanan bütçenin ve gücün büyük bir bölümünü çalışanların
manevî gelişimi ve kültürel ilerlemesi için kullanmaktır. Dinî ruhiyenin, takvanın ve Allah
korkusunun güçlendirilmesiyle, kişilerde iç kontrol etkeni ortaya çıkar. Kurumun hedeflerine
ulaşılmasının yanında insanların manevî gelişimi ve ilerlemesi de sağlanır. Buna göre İslamî
yönetimin gölgesinde bir taraftan bilgi sistemlerine ayrılan bütçe azalır, diğer taraftan
çalışanların kültür ve maneviyat düzeyi yükselir.
2- Seçim sürecinin ıslahı
İlim görmesi ileri görüşlü olması, yükümlü olduğu sorumluluğu hizmetini bilmesi is diş
kamu hizmetinden uzaklaştırılmaması, topluma çevresine ülkesine suç islememeli sicili
olmamalı, hırsızlık rüşvet yolsuzluk dolandırıcılık sahtecilik işlerine girmiş olmamalı,
geçmişte teşvik suçlarından dışa bırakılmış olmaması, devletin işlerini açığa veya iş
verenin veya hizmetlerin görevini yaptığı sırlarını açığa vurmamış olması, hüküm
giymiş olmaması, resmi ihale alım satım ve diğer Alım satım işlerinde bile fesat
karıştırma işlerine karışmaması olması, Hâkimler ve savcılar, yüksek yargı organları
mensupları, kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından yapacakları hizmet bakımında taşıyacağı görevlerine laik olması ihanet etmemiş olması, manada ise eline diline beline sahip olması, emanetini bilmesi, seçilmesinde zararı yoktur, kayıt yapıttanlar, ise alınanlar görevine atanacak olanlar, halkına hizmeti yolun atasına vatanına hizmeti doğru dürüstçe baskıya zulme karşı gelerek baskı zulüm altında kalmadan, iş tüzük maddesinin, kurullarda genel kurulda yapılan genel komisyonlarda karar verirken halka kamu yararı halkın çıkarları is denetimin çıkarları is yerinin korunması çıkarları ilişkin maddeler vardır, davranışlardan kaynaklanacak her türlü soruşturma açılacaktır, görevlerini yanlış etkileyecekler işten atılır görevinden uzaklaştırılır devlet veya iş veya belirli bir makamlarda olamazlar söz söyleme hakkına sahip olamazlar, seçme seçilme hakkına sahip olamazlar, her getirilecek olan özgürlük içinde yerine getirmelidir, yargı idare çevrelerinde kurulumlarda adli ve idari yargıda halkın iş çalışanların iş yapanların Kurul’a seçilebileceği Yolsuzluk soruşturmasının ardından rüşvetlerin skandalların artından yüksek yargıda hem de mahkemelerde yapılmak üzere veya seçme seçilme kütüklerinde tek oy kullanılması gerektiğini yasalaştırdığını teklifte, haklarında temiz olmayanların temize çıkmamış olanların kara çarşaf Liste’sinde yerini alması yüzler kızartıcı olduğundan farklı kural uygulanmasına geçilmesi eşitliğe haykırı bulmuş olmuşların çarşaf listete genel üzerinde maddeleri aynen bildirilmiştir itiraz edilmesi mümkün değildir, muhalefette olsa bile, Referandumla Anayasa’ya giren YSK’ya üye seçimi sisteminde yapılan değişikliğin yargı bağımsızlığıyla ilgili uluslararası belgelere aykırı olduğu belir, eğer diğerlerimde onay verse bile suçlu olanların sicili olanların ayrılacak kurul ikiye, yüzü kara olmayanın yanında yerini almak insani değerlerini bilenin koruyanın yanında yerini almak aykırı olmayan doğrudan akademisyen çalışmaları ile başarılar göstermiş uzlaşmanın komisyonun harekete gecemsin yapılan değişikliğin gözden geçirilmesin yol acarlığı uluslararası hukukların saygınlığında korunmasına öz güvenin korunmasına sulh ceza mahkemelerinindi sıkıntıya sokulmadan belirttiği uygulamaların üye aday liginin seçme seçilme adaylığının metni savunmasında kürsü üyelerin aday üyelerin belirli üyelerin mevcut durumda sınıfları bölmemesi, bölmeye kalkışmaması, sürecini doğruya götürene geliştiren, Yargıtay yasaların ve Danıştay’ından, masa toplantısı yapılması planlanır. . Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında ortaya konulan standartlar vardır, ifadeler başın özgürlüğün geliştirilmesi, baskı zülüm edilmemesi hakların düşünür fikir insanların amaçlayan toplunlar in çevrelerin çevrecilerin doğanın insan hakların terörle mücadelenin ülkesine bağlı kalmanın atasına laik çağdaşlığına bağlı kalması istenir, yargının ve yargıçların bağımsızlığı yürütmeden bağımsız bir otorite tarafından teminat altına alınması gerektiği vurgulanır, Avrupa Birliği Bakanlar Konseyini otoritenin yasama ve yürütme bağımsız, en az yarısının meslektaşları tarafından, en geniş temsili garanti altına alacak yöntemler uyarınca, seçilecek yargıçlardan oluşması" gerektiği vurgulanır, ABD´nin Avrupa’nın dayatması olmadan, hiç bir dikta recimlerine başvurmadan dikta olmadan, halk yüzde evet demesi veya iş yerinde veya iş dünyasına Atıla n adımların veya anlaşmaların yüzde kaçın evet oyu demesi söz konusudur, yasama yargı yürütme toptan değişirse "12 Eylül’deki gibi olur, insan hakları olmaz, demokrasi olmaz, diktanın diktatör recimlerin getirdi halkı boğmak, halka zülüm etmek temel yapılarını yıkmak, çatısı ile kökten yıkmaktır, oda laikliğin çağdaşlığın cumhuriyetin devamını yıkmaya kalkışmak demektir yasalara göre
suçtur, yani yeni demokrasinin yeni yeni büyümeye başladığı dönemde diye açıklanması yalandır, diş ülkelere bağlılığın kabullenmesindendir, dayatmalı
getirilen demokrasi diye yutturulan siyasetin çıkmazıdır, dinin çıkmazı denirse oda ılımlı İslam adına da getirilen dayatmanın İslamla bir ilgisi olmayan bırakılan emanete karşı savaş açan güçlerdir, bu güçler ise bir ülkenin kararını sistemini oyunu seçmesini seçilmesini sözde irade diye kararlaştırmak istediğidir nedeni ise kendi geleceğini gören diş güçler dış siyaset bir ülkeyi temelden yıkmanın içinde kendi çarkını oluştururken aydınları mezarlıklara doldurur aydınları hapishanelere doldurur aydınların dünyasını cehennem eder kerbelalar yaratır,
Günümüzde kuruma sistematik bakış, yeni ve mantıklı bir bakıştır. Kurumda veya iş
yerinde meydana gelenler, kurumun çevresinden kopuk değildir. Aksine kurum her zaman
çevresinden etkilenir ve kendisi de çevresini etkiler. Zira genellikle kurumlar açık toplumsal
sistemler şeklindedirler ve çoğu yüzlerce dış etkenle uğraşmaktadırlar.237 Çevresel
etkenlerden biri insan kaynaklarıdır ve kurumsal sistem girişlerinden birini teşkil etmektedir.
Genellikle kişiler, önceden edindikleri inançlar ve görüşlerle kuruma girerler. Zira şahsiyetleri
kurum dışında şekillenmiştir ve bu inançlara ve görüşlere göre olan davranışlarını aynen
kuruma taşırlar. Bu yüzden kurumların, iş çarkı için başvuranlar arasından daha iyi olanı
seçmeleri zaruri görünüyor. Kurumsal sisteme girmesi için daha iyi başvuruların cezbedilmesi
ve seçilmesi için çeşitli etkenler dikkate alınmalıdır. Bu etkenlerden biri başvuranın değerler
sistemidir. Başvuru sahibinin inançlarının ve değerlerinin, İslamî inançlar ve değerlerle ne
ölçüde uyumlu olduğuna bakılmalıdır. Bu uyum ne kadar fazla olursa öz-kontrole dair ümit o
kadar artabilir. Buna göre başvuranları seçerken izlenecek genel siyasetlerden biri, onların
İslamî inançlarını ve değerlerini dikkate almak olabilir. Bu yüzden değerli İslam Peygamberi
(s.a.a) Emiru’l-Muminin’e (a.s) sorumluların seçilmesindedindarlık ve takvanıngerekli
şartlardan olduğunu söyleyerek şöyle buyuruyor: “Kendini salih, mütedeyyin ve takvalı
ailelerden olan tecrübe, akıl ve hayâ sahiplerine yakınlaştır. Zira onlar ahlâk açısından daha
kerim, kendini koruma (öz-kontrol) ve ıslah etme açısından daha güçlüdürler, daha az
tamahkârdırlar ve de işlerin sonucunu daha iyi görürler. Öyleyse bunlar idarecilerin ve
yaverlerin olmalıdırlar.”238Emiru’l-Muminin (a.s) de kendi idarecilerinden birine,
sorumluları seçerken dindarlık ve takvayı dikkate almanın şart olduğunu söyleyerek şöyle
buyuruyor: “İşlerinin sorumlusu olarak takvalı, temiz ve İslam’da öncü olan ailelere mensup
kimseleri seç. Zira onların ahlâkı daha kerim ve tamahları daha azdır.”239 Bu sözlerden,
imansız kişilerin asla yönetime atanmamaları gerektiği anlaşılmaktadır. Hatta müminler
arasından bile dindarlığı ve takvası daha fazla olanlar seçilmelidir. Zira onlar kurumda öz-
kontrole daha yakındırlar ve işleri yaparken hıyanet etmezler.
3- Çalışanların kalkınmasının ve refahının temini
İşsizliğin azaltılması için istihdam yaratmak, ekonomik ve sosyal kalkınmanın yollarını bulmak araştırmak, Uygulanan teşvik politikalarının istihdam yaratmadaki etkisi görmek yaşatmak, yaratıcı ekonomi sektörü kurmak, sanayisin kurmak, holdinglerin iş firmaların iş sağları açanların büyük fabrikaların performanslarını arttırmak haklarını sağlamak değerlendirmek, Yeni Torba Yasa'dan Neler Çıkacak? Denirse, halkı ezici
237Design, F.C.,Daft, L.R., Theory Organization, Ed. 5, s. 107. 238 Gazi, Numan, Deaimu’l-İslam, c. 1, s. 361. 239 Sima-yı Kargozaran-ı Ali bin Ebî Talib Emiru’l-Muminin (a.s), c. 2, s. 182.
güce sahip olmamalı askeri ücretin yok eden modern kölecilik getiren olmamalı, sömürgeye izin verilmemeli emperyalizme izin vermemeli diş ülkelerin boyunduruğuna girmemeli, anlaşmalarını bilirkişiler tarafından değerlendirmeli, ülkeye zarar açacak
olanlara izin verilmemeli, yüksek tutarlı, teknoloji-yaratmalı, ulaşan çok bölgeli yatırımlarda öngörülen istihdam yaratma maliyetinin, sektör olan imalat sanayiinde istihdam, enerji sektöründe üretim tesisi yatırımlarının artması etkili olması, kendiüretir benzeri otomatik sektör araba otomatik istihdam yaratmak, potansiyel gücü arttırmakla kendi patent güçlerini sergilemek açmak tanıtımın yapmak istihdamı yaratama, iş eğitim meslek öğrenci alma koruma istihdamı yaratmak, Tam istihdam teoride mümkün ancak pratikte mümkün değildir.) gerekli durumlarda gereksiz harcamalar yapma’ politikalarıdır. Bunlara son verilmelidir, silahlanma politikalarına son verilmelidir, istihdam yaratılan ajanslar olmalı bölgelerin ekonomik kalkınmasını çalışmasını bilecek akademik öğrenecek projelerini geliştirecekler finansal destek bulanları verilenleri girişimcileri aramak teşvik etmek, teşvik sağlarken istihdama katkı verenleri teknik eğitim ile okulların firmaların iç içe olması durumunda istihdam yaratılır, keşfettirebilirler. Ancak eğitim sisteminin değişmesi uzun vadede söz konusu olabilir. Özel sektör bu değişimi beklemeden kendisi için de faydalı olacak firma-öğrenci ilişkilerini geliştirebilir. Okuryazarların olması öğrenim güçlerin arttırılması, eğitim düzeyinin kaliteli yüksek olması, İstihdam rakamlarındaki diğer gelişmeler arttırır, Eğitim durumuna göre cahillikten kurtulma, elamanlar yetiştirme sanatkârlar yetiştirme ilim bilim adamları düşünür fikir adamları yetiştirme istihdamı yaratmaktır, turizm sektöründe istihdam yaratılmalı, Veri Kaynakları Kullanma hizmetlerin kullanma istihdamı, kiriz de çıkacak olanların kurtulma krizi
atlatma istihdamları, Sağlık. Güvenlik hakların istihdamın yaratmak, hastalıklara karşı savaşma istihdamı yaratmak, dilin kültürün medeniyetin koruma geçmişini koruma, doğal zenginliklerin koruma hızla ilerleyen istihdamlar yaratmak, çevrenin doğanın güzelleştirilmesi, sağlık sorunların çözülmesi, hastalıkların olmaması, doğru tercihlerin etkilerinin tamamıyla tanıtımı, elde edilen başarının tanıtımı kişinin kariyerinde başarıları, hedeflerin doğrultusunda ilerlerken tavır tutumun yaklaşımın yavaşlaması veya hızlanması veya zararların veya karların gözetimi faydaları çalışma kişilikleri değerleri tesiri yönetme sorumluluğunu taşıdığımızdan hareketler, çalışan olarak algılanmak 360 derece değerlendirme ve geribildirim süreçleri, rehberlik/destek programları vb.) gelişimine “bütünsel” bir bakış açısıyla yaklaşmasının ne kadar kritik ve önemli olduğunu vurgulamaktadır. Az önce gündeme getirdiğimiz sorulardan bir tanesini ele alalım; “İşyerinde nasıl bir çalışan olarak algılanmayı tercih ediyorsunuz?”. “Rekabetçi”, “ güvenen” ve “değerli” mi? Yoksa “yeterli”, “ortalama” ve “feda edilebilen” mi? “İyi” çalışanlar işe zamanında gelir ve verilen görevleri başarıyla yerine getirirler. “Olağanüstü” çalışanlar ise tüm bunları gerçekleştirmekle birlikte görev tanımlarının ötesine geçerler. Nasıl mı? Hangi alanlarda mı? Tam olarak neyi mi farklı yaparlar? Olağanüstü liderlerin yarattığı artı değer farklı alanlarda olabilir. Hepsinin ortak özelliği ortalama performansın ve genel beklentilerin üzerine çıkabilen, gerek kurum içi ilişkilerin iyileşmesine ve etkinleşmesine gerekse verimlilik ve karlılık oranlarının artmasına direkt etki eden faaliyetleri devreye alabilmeleridir. Bunu başarabilmelerinin sırrı şirketin misyonu var. vizyonuna odaklanırken kendi amaçları ve vizyonları ile birlikte güçlü ve geliştirmeleri gereken yönleriyle ilgili olarak ta tamamıyla netleşmiş, yüksek bir farkındalık geliştirmiş olmalarıdır. İşte bu yüzden yeri geldiğinde mükemmel takım oyuncusu yeri geldiğinde ise olağanüstü liderler olabilirler. Çevrelerindeki kişilere karşı duyarlıdırlar ve bu kişilerin de hedeflerine ulaşmalarına destek olacak, diğer bir deyişle “çalışanların hayallerindeki kariyeri kendileri için yaratmaları”na imkan tanıyacak bir yönetim
anlayışı benimserler. Özetle, olağanüstü liderler yaratacakları artı değerin kendi çalışanlarının da kariyer adımlarında daha hızlı ilerlemelerini sağlayacağının ve bir anlamda yaratılacak “çarpan etkisi” ile kurumun toplamdaki performansının ciddi ölçüde kazanarak artacağının bilincindedirler.
Çalışanların işlerini doğru yapmalarını sağlayan önemli etkenlerden biri, kurum
yönetimi tarafından onların yaşamsal ihtiyaçlarıyla ilgilenilmesi ve maddî ihtiyaçlarının
giderilmesidir. Eğer müdürler çalışanlardan vazifelerini en iyi şekilde, iş yavaşlatmadan,
hıyanet etmeden, tek kelimeyle öz-kontrollü olarak yerine getirmelerini istiyorlarsa, onların
maddî ihtiyaçlarını gidermelidirler. Böylece çalışanlar daha fazla kafa rahatlığı ve iştiyakla
çalışabilirler. Zira çalışanlar, ancak yaşam şartlarına uygun, nispeten müreffeh bir hayat
sürdürebilecekleri bir maaş aldıklarında ilgiyle ve devamlılıkla çalışacaklardır. Çalışanların
kazandıkları, onların ortalama yaşam giderlerine denk olmaz ve daha aşağı olursa kurum
hedeflerinin ilerlemesi hususunda tehlike çanları çalacaktır. Çünkü böyle bir durumda
çalışanlar isteksiz biçimde çalışacak, işlerini sağlam yapmayacak veya iş yavaşlatacaklardır.
Sebepleri de yaptığımız iş, aldığımız maaş kadardır, olacaktır! Gerçekte çalışanlara az ve
yetersiz ödeme yapılması, onların motivasyonunun azalmasına, nihayetinde de iş
memnuniyetlerinin kalmamasına yol açmaktadır. Oysa onların yaşamsal ihtiyaçları temin
edildiğinde, çalışanların büyük ölçüde iş memnuniyetleri artmakta, her türlü iş
yavaşlatmaktan, hıyanetten, ciddiyetsizlikten ve umumun malına el uzatmaktan
kaçınmaktadırlar. Neticede öz-kontrol ruhları gelişmektedir. Emiru’l-Muminin (a.s) idarî bir
sistemde çalışanların doğru biçimde seçilmesinin zaruretini beyan ettikten sonra, onların
yaşamlarının ve geçimlerinin temin edilerek iyileştirilmesinin müdürlerin vazifesi olduğunu
hatırlatarak ciddi biçimde çalışanların refah ve geçimine teveccüh göstermelerini, rızıklarının
bol olmasını sağlamalarını salık vermektedir. Malik Eşter’e hitaben şöyle buyuruyor: “Sonra
çalışanlarının rızıklarını ferah tut ki rızık genişliği onlara güç versin. Böylece kendilerini
ıslah etme peşinde olsunlar. İhtiyaçları olmasın ki idare ettikleri mala el uzatmasınlar.
Fermanını kabul etmediklerinde veya emanete hıyanet ettiklerinde de onların aleyhinde bir
delil olsun.”240Emiru’l-Muminin (a.s), Malik Eşter’e çalışanlarının ve idarecilerinin
maaşlarını tamamen bollaştırmasını emrediyor. Bu emri için iki delil zikrediyor: a) Bu,
onların kendilerini ıslah etmelerini destekliyor. b) Ellerinin altında olan mallara hıyanet etme
ihtiyacı duymamalarını sağlıyor. İmam, fermanının ilk delilinde eğitimsel bir hakikate işaret
ediyor. Ona göre çalışanların maaşlarının tam ödenmesi ve rızıklarının bollaştırılması,
kendilerini ıslah yolunda adım atmalarına yardım ediyor ve onları dini ziyan eden, zihinleri
karıştıran ve perişan eden fakirlikten kurtarıyor. Zira yaşamın darlıkları insana vesvese verir
ve insanın geçim baskısı altında elini yanlışa ve hıyanete bulaştırmasına sebep olabilir.
Öyleyse idarî sistem, çalışanların yaşamını ve geçimini sağlayabilecekleri, bu açıdan gerekli
emniyete sahip olabilecekleri şartları sağlamalıdır. Böylece hıyanet ve zulüm ortamı yok olur,
ıslah ve hizmet yolları açılır. Bu yüzden İmam, ikinci delilinde çalışanların darlığa düşmesi
hususunda şöyle uyarıda bulunuyor ki eğer onlar gerekli olan –hayatlarını sürdürmelerini
sağlayacak- maaştan mahrum olurlarsa bazılarının tahammül edememesi, ister istemez yanlışa
yönelmesi ve ellerinin altındaki mallara ve imkânlara tecavüz etmesi mümkündür.Eğer
240 Nehcu’l-Belağa, 53. Mektup.
çalışanların ihtiyaçları nispeten giderilirse –bazılarını yanlışa sürükleyen bir darlığa
düşmezlerse- böyle bir durum ortaya çıkmayacaktır. Bir kimse de bundan sonra elini hıyanete
ve tecavüze bulaştırırsa, emaneti korumada ve hizmette kusur ederse onun için bir hüccet
kalmaz. Kişilerin yaşamları güzelce temin edildiğinde yolsuzluk yapanların, sorumlu
oldukları vazifeleri yapmakta kusur edenlerin veya yaparken gevşeklik gösterenlerin sayısı
azalacaktır. Bunlar için hüccet tamamdır ve öne sürdükleri bahaneler kabul edilmez.241 Bu
hakikat Malik Eşter Ahitnamesi’nin başka bir yerinde de beyan edilmiştir. İmam, halkı
muhtelif kısımlara ayırdıktan sonra askerlerin özelliklerini sayıyor ve onları şöyle tanıtıyor:
Allah’ın izniyle halkın koruyucuları ve sığınakları, idarecilerin ziyneti, dinin izzeti ve şevketi
ve de emniyetin yollarıdırlar. Sonra şöyle devam ediyor: “Askerlerin varlığını sürdürmesi
ancak haraç (İslamî vergiler) yoluyla mümkündür. Zira haraç sayesinde düşmanla cihada
teşvik olurlar, kendilerini ıslah için ona dayanırlar ve onunla ihtiyaçlarını
giderirler.”242İmam Ali (a.s) haracı, yani askerlerin maddî imkânlarının karşılanmasını,
askerlerin ıslahı ve kendini düzetmesi sebebi saymakta ve maddî ihtiyaçlarının giderilmesi
kapısından içsel temizliğin gerçekleşeceği müjdesini vermektedir. Islahın ve iç temizliğin,
takva ve öz-kontrol için uygun bir ortam olacağı açıktır. Bu imkânların sağlanmasıyla
çalışanların birden fazla işte çalışmalarının da önü alınacak ve kişiler daha fazla bir güçle
işlerini yapacaklardır.
Hz. Ali’nin (a.s) siyerinde takva ve öz-kontrol
Allah Resulü davetinin“Ya Ali, ... “Onlar (takva sahipleri) , bollukta da, darlıkta onlara doğru yolu göstermişiz, hidayetten ayırmamışız, Hz. Ali'nin müminlerin dostu Hz. ali kendisinden nasihat etmelerini kontrol etmelerini ister, ya ali Allah yolundan bırakılan emanetlerden ayrılmayanlar işkencelere uğruyor yürürken taşlanıyor, başlarına gelmedik kalmıyor mutlak onlar yargılanacaklar, mescit de olanlar senden olmadılar bırakılan emanette olmadılar, seni evlatların sevmediler savaş açtılar nefsine savaş açamayanlar bırakılan emanete savaş açmamayı cihat saydılar onlar lanetlenmiştir, iki cihanda ümmetinden kılınan gözyaşları döktüğünde hayrete düşürür bu ne hal diye sorarlar, ol resulüler aliden benden olanlar hasretine düşer ölene son nefesine kadar yolunda özlemden ayrılmaz bağlı kalan mümin gerçek Ashap-ı Kiram: ehlibeytimdendir, Hz. alinin cihana gelmesi evveli olduğu gibi sonrasında tüm cihana gelecek olanlarını emin kıldı verdiği nutkunda yolunu aldı, Allah katında seve seve Razi oluruz, yüzleri kararmayan nübüvvetinden ayrılmayandır, Hz. aliye kimse din öğretmesin ali evlatlarına din öğretmesin onlar evladı seyitler bendendir dini tamamlanmış binenlerdir gemiye, yolun yezit inden olanlar öyle bir din arıyorlar şefaat bulmak cenneti kazanmak demedik mi ali evlatlarını incitmeyin kıymayın, her kim incitir kıyarsa zülfü karin başını vurduğu vuracağı cehennemliktir, Ramazan ayının muhtemelen yirmi yedisi, pazartesi gecesiydi. Muhammed Aleyhisselam Hıra Mağarası’nda tefekkür ederken yeryüzünün en büyük hadisesi gerçekleşti. Ol ali haberdardı her sırları bilirdir ya Muhammed desin sana sonsuz birde Allah iman sığınanlardanım ehlibeytim, Efendimiz ve Hatice’nin yuvasında büyüyen nesil, İslam’ın öncüleri oldu. Onlar İslamdan Aliden Ali evlatlarından oluşuyla ilk İslam ailesi oluştu. İslam daveti
241 İmam’ın bu fermanı diğer bir nüshada az bir farkla nakledilmiştir: Çalışanların maaşlarını tam olarak ve çokça öde ve onların rızıklarını genişlet. (Nehcu’s-Saadeti fî Müstedrek-i Nehcu’l-Belağa, c. 5, ss. 79-80) 242 Nehcu’l-Belağa, 53. Mektup.
yeryüzüne bu evden ulaştı. Evveli aliden bu yeryüzünde toprağın atası göğün ataşı yerin göğün babası ismi verildi, ol ali evveli alevi kılındı , ehlibeytini belinden yolundan gelenleri Aleviliği davetin kıldı Öyleyse işe önce evden, aileden başlanmalıydı. Önce ailede İslam’ı yaşamak ol Aleviliği yaşamak ve hâkim kılmaktı, Muhammed aleyhi selam Nur Dağı’ndan şehre indiğinde yalnız başınaydı. Ol resul müjdelenendi Yeryüzünde hakkı iki cihanın cennetin hakkini temsil eden, yüreği Allah için Kalbi Ali ehlibeyti için çarpan idi, başka kimse yoktu. Olamazdı, ol nedenle Hz. Allah Aliyi ilk halifelerden yeryüzünün halifesi varisi velisi sultanı kıldı, ol aliden olan bendendir dedi ya hak el-hak verdi ismini el- Aliye Ali bendendir benim sırlarımı bilir vasfımı bilir benim ehlibeytim Muhammedî ev halkını koruyandır, şefaat ol muhammede ehlibeytime belinden yolundan gelene, Ol, Allah’ın sevgi dinine teslim Olan’dı. Kebesi kıblesi evvel Ali idi, ol levh-i kalem “Nun. Kaleme ve yazdıklarına yemin olsun ki sen Rabbinin nimeti sayesinde yüce olan göklere miracına eren alidendir, Senin için bitip tükenmez bir mükâfat vardır.” Ol mükâfat b sırrındadır, zerreye dönmektir, A- dan Z ye kadar Hak Muhammed Aliye sığınmaktır, Onlar Allah ve Resul’ünün Hz Allhın razı olduğu, imanlarını amelleriyle ispatlamış, yere göğe sığmamış şah damarından yakın olanların içine sığmış olanlarıdır, imanın hakikatine ermiş yüce adam o insan dediğimiz ihsanı kâmil ol veli ise kâmili mürşit , dört kapı kırk makamda topladığımız şeriat- tarikat- marifet- hakikat – sırrı hakikat ise Allahın vasfından olan kılınan Alinin sırlarıdır, bin bir ismi ile İslam önderleri Aleviligin önderidir, eline diline beline bağlı kalanı İslam’ı ulaştıran, imanımıza vesile olan, bizi cennete taşımak için dünyalarından vazgeçmiş fedakârlık gösterenler Ali evlatlarındandır, şerefli geçinenler şefaati verilenlerdir Alidendir ümmeti Muhammed’den Kılınana hükümdar! Biz cahiliye zihniyetine sahip bir kavim olmayan. Ağaçtan ve taştan yapılmış putlara tapmayan, sordular Allah gördünüz mü cevap verdi görmemiş bilmemiş duymamış konuşmamış olsaydım ben tapar mıydım, kendiliğinden ölmüş hayvanların etlerini yemeyiz, helal olmayanları yemeyiz haram kılınanı yemeyiz köleliği yıkanlarız, kız çocuklarını diri diri toprağa gömenlerden değiliz can inciten gönül kıranlardan Kâbe yıkanlarda değiliz, Ebu Bekir, Ömer, Osman, bunlar Hz. olamadılar, Hz Alidir, Alinin tırnağı bile olamazlar, onlar Müslümanlığı kabul edenlerdi dilleri ile kalpleri ile kâfir kalanlardı onlar, aklanmamış pak kalmamış yüzlerin karasıyla nübüvvetinden olmayanlardır, onlar bırakılan emanete karşı savaş açtılar, ehlibeytini sevmediler sevdirmediler, onlar Muhammedîn gadir Hum’da Sevgili peygamberimiz Hazret-i Muhammed’in (A.S.) son Kâbe ziyaretinde (VEDA HACCI’NDA) İslam tarihinin önemli bir olayı gerçekleşmişti. Bu çok önemli olay, GADİR HUM’da yaptığı konuşmadır. Peygamberimiz bütün Müslümanları Kâbe’yi ziyaret etmek için davet eder ve sayıları 124.000 olan topluluk kendisiyle birlikte Medine’den Mekke’ye hareket ederler. Hazret-i Ali de Peygamberin emriyle halkını İslam’a davet için gittiği Yemen’den dönüp Mekke’de buluşurlar. VEDA HACCI olarak anılan bu ziyarette Hazret Muhammed Müslümanlara birincisi Arafat’ta, ikincisi Mina’da, üçüncüsü de GADİR HUM’da olmak üzere üç önemli hutbede (konuşmada) bulunur. Hazret-i Muhammed Kâbe ziyaretinin kurallarını anlattığı konuşmasında, önce Yüce Allah’a şükretmiş sonra da Müslümanlara öğütler vermiştir: “Allahlım! Şükür ve minnet sanadır. Senden başka tapacak ve önünde eğilecek yoktur. Bütün yer, gök ve varlıklar senindir. Her şeye gücün yeter. Ey beni dinleyenler! Belki bu yıldan sonra bir daha sizinle böyle topluca buluşamam. İslamiyet’ten önceki cahillik döneminin geleneklerini ayaklarımın altına alıp, görün ki çiğniyorum. Her Müslüman birbirinin kardeşidir. Bütün kan davaları ve her türlü tefecilik kaldırılmıştır. Ne başkasına zulmedin ne de zulüm görün. Ey insanlar! Sizin
kadınlarınız üzerinde haklarınız vardır. Onlar sizin haklarınızı gözetmelidir. Onların da sizin üzerinde hakları vardır. Onlara karşı iyi davranın. Eşlerinize sevgi ve esirgemekle muamele ediniz. Ey Müslümanlar! Her birinizin kanı ve malı diğerine haramdır. Kıyamet günü Allah’ın huzuruna geleceksiniz. O da yaptıklarınızı soracak ve yaptığınız işlere göre karşılığını verecek. Sakın inanmayanlar gibi parça parça olup da birbirinizin kanına girmeyiniz. Ey beni dinleyenler! Her şeyde aşırılıktan sakının. Sizden önceki ulusların yok olmalarının nedeni, dinde aşırı olmalarıdır. Burada bulunmayanlara sözümü duyurunuz. Belki o bulunmayanlar içinde sözlerimi burada bulunanlardan daha çok ve uygulayacaklar vardır. Allah’ın size bildirmemi istediği şeyleri size böylece bildirmiş oluyorum.” Bu konuşmadan sonra: “Ey insanlar! Mesajımı vermiş oldum mu? (Size peygamberlik görevimi gerektiği gibi yaptım mı? Allah’ın emirlerini size ulaştırdım mı?)” diye sordu ve bütün orada bulunanlar: Evet, ey Allah’ın Elçisi, gereken mesajı verdin (tebliğ ettin). Bize güzel öğütlerde bulundun. Böylece şahitlik ederiz…” dediler. Bütün ARAFAT VADİSİ binlerce insanın bu sözleriyle yankılandı. O zaman Hazret-i Peygamber üç kez: “Şahit ol Ya Rabbi!” dedi ve sözlerini bitirdi. Hazret-i Muhammed’in yalnız VII. yüzyıl Araplarına değil bütün insanlığa yaptığı bu seslenişi, İslam devriminin en büyük söylevi idi. Bu hutbenin hemen ardından Yüce Allah şu ayeti gönderdi: “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı verip, ondan hoşnut (razı) oldum. ” (Maide -3) Hazret-i Muhammed, Kâbe ziyaretini tamamlayıp Müslümanlarla birlikte Medine’ye doğru yola çıktılar. Mekke ile Medine arasında bulunan “GADİR HUM” denilen yere gelip mola verdiler (17 Mart 632). Burada Yüce Allah’tan şu ayet indirildi “Ey sevgili Peygamberim! (ALİ hakkında) Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun sana sunduğu Elçilik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan (düşmanlarından) koruyacaktır.” (Maide -67) . Hazret-i Muhammed bu emri alınca, deve semerlerinde yapılan yüksekçe bir kürsüye çıktı, Hazret-i Ali’yi yanına çağırdı ve onu da kürsüye çıkarıp sağ yanına aldı. Allah’a Hamdettikten sonra yüksek sesle şöyle buyurdu “Ahirete göçmekte hepinizden önde bulunuyorum. O (Cennette) havuz başında bana ulaştığınız zaman sizden, değerli şeyi soracağım; size iki paha biçilmez EMANET bırakıyorum. Biri ötekinden daha da büyük: Biri, Allah’ın Kitabı olan KURAN, diğeri de EHL-İ BEYTİM’dir. Bu ikisi havuz başında bana ulaşıncaya kadar birbirinden ayrılmaz; bunu Rabbimden diledim… Benden sonra bu ikisine yapışır sarılırsanız, sonsuza kadar sapmaz, yolunuzu yitirmezsiniz… “ Ondan sonra şöyle buyurdu “Ben size sizin nefislerinizden daha ileri değil miyim? Sizin iyiliklerinizi sizden daha iyi bilmez miyim? “ Orada bulunan müminler hep bir ağızdan kendisini onaylayıp: “Evet ey Tanrı Elçisi! Sen bizim nefsimizden bize daha yakın (evla)sın. Dünya ve ahirette bizim faydalarımızı bizden daha iyi bilirsin!” dediler. Hazret-i Muhammed (A.S.) bunun üzerine sağ eliyle Hazret-i Ali’nin sağ elini tutup kaldırdı, onu överek buyurdu ki: “Ey insanlar! Biliniz ki, BEN HER KİMİN MEVLASI İSEM, BU ALİ DE ONUN MEVLASIDIR. Ali’nin nefsi benim nefsim, Ali’nin kanı benim kanım, Ali’nin ruhu benim ruhumdur. Her Kim beni severse, Allah ‘ı severse; her kim Allah ‘ı severse, Ali’yi sever. Her kim beni sevmezse, Allah ‘ı sevmez; her kim Allah ‘ı sevmezse Ali ‘yi sevmez. Hak ve adalet her zaman Ali ile beraberdir. Ya Rabbi! Şahit ol.Ey Allahım! Ali ‘yi seveni sev. Ali ‘ye düşmanlık edeni sevme. Ali’ye yardım edene yardım et. Ali ‘ye kötülük edeni aşağılandır!” Hazret-i Peygamber vefatında önce yaptığı bu açıklamalarla kendi yerine Hazret-i Ali’nin halife, vasi ve müminlerin önderi olduğunu ilan etmiştir. Demek ki Hz. Muhammed’in hak halifesi Hazret-i Ali’dir. Hazret-i Muhammed’in bu öğüt ve açıklamalarından sonra, orada bulunan binlerce insan birer birer gelip Hazret-i
Ali’ye biat ettiler ve kutladılar. Hattab Oğlu Ömer, İmam-ı Ali’nin elinden tutarak: “Kutlu olsun, ne mutlu sana ey Ali! Hem benim hem de kadın, erkek bütün müminlerin velisi (önderi) oldun.” diyerek ona biat etti. Gadir Hadisi’ni Hazret-i Peygamber kendiliğinden değil, TEBLİĞ ayeti indikten sonra, Allah’ın emriyle buyurmuştur. Tanrısal emirde elbette bir hikmet olacaktır. Bu hikmeti Hazret-i Ali’nin yalnız muhabbetine ve sevgisine bağlamak doğru ve yeterli olamaz. Gerçekte bu hadis Ali’ye muhabbetle birlikte, daha önemli bir görev için ferman buyrulmuştur. Bunu Ravzat-ül-Ahbab şöyle açıklıyor: “Görülüyor ki: Gadir Hum günü, üçüncü kez olarak İmam-ı Ali (a.s.) yaklaşık 124.000 Müslümanın önünde (MEVLA, VELİ, HALİFE) olarak atanmıştır. Ve ashabın çoğunluğu sırasıyla Hazret-i Ali’yi kutlamış ve O’na biat (ikrar, ahd) etmişlerdir.” Gadir Hum’da açıkça görülüyor ki İmam-ı Ali, resmen HALİFE tayin edilmiştir ve ALEVİLER, 1400 yıldır onu makta sevmekte haklıdırlar. Sağlam bir yapının (İslam’ın) temeli olan GADİR HUM hadisi, verdiği ikrardan/sözden dönenler tarafından ayaklar altına alındı. Nitekim Medine’ye döner dönmez işler değişti. Allah’ın emriyle, Hz. Muhammed’in verdiği görev Hz. Ali’nin elinden alındı. Eskiden beri Ehl-i Beyt’e karşı olan Emevi ağalar din kaygısını bir tarafa bırakıp türlü entrikalar çevirdiler. “Gadir Hum” ahdi geçerli olup da Hz. Muhammed’in yerini Hz. Ali alırsa, Arap kabileleri üzerinde bir daha egemenlik kuramayacaklarını anladılar. Aralarında türlü hileler kurup, planlar düzenleyip, Allah’ın ve Peygamberin emri olan “GADİR HUM BUYRUĞU ’nu kısa sürede yok ederek, Yüce Peygamberin “Tanrısal Emrini gümbürtüye getirdiler. Bu münafık Emevi ağalarının amacı, halifeliği Hz. Ali’ye vermemek, Hz. Muhammed’i ve İslam’ı yıpratmaktı. Ve başarılı da oldular. İşte bugün İslam ülkelerinin perişan bir durumda olması Emevilerin İslam üzerinde oynadıkları oyunun sonucudur. Sözün kısası: Tarihsel gerçekler yüzyıllarca hep hasıraltı edilip gizlenmiş, saf Müslümanlar yalan yanlış bilgilerle kandırılmış, açıkça günah işlenmiştir. Bu günahın failleri olan Ulema’yı elbette Cenab-ı HAK ahirette, Ulu Divan’da sorguya çekip cezalandırır inancındayız. Hazret-i Muhammed’e, ‘Ümmetin içinde kurtuluşa erecekler kimlerdir?” diye soranlara, O: “Ali ve Ali’ye uyanlardır!” buyurmuştu. O sırada inen bir ayet de Hazret-i Muhammed’in bu sözünü doğrulamıştır: “Fakat inanıp yararlı iş işleyenler, işte bunlar yaratılanların en iyileridir.” (Beyyine-7) Hazret-i Muhammed bu ayeti yorumlarken, Hazret-i Ali’ye dönmüş, “Sen ve sana uyanlar Kıyamet Günü Allah’tan razı olmuş ve onun razı lığını kazanmış olarak diriltileceksiniz” buyurmuştur. İşte, Aleviler bu ve daha nice apaçık belgelere (ayet, hadis, tarihsel olaylar…) dayanarak İmam-ı Ali’nin yanında yer almışlar, kendilerine 1400 yıldan beri bundan dolayı “ALİ YANDAŞI”, “ALİ PARTİSİNDEN OLANLAR” anlamında ALEVİ adı verilmiştir. Çoğunluğu Sünni olmak üzere 20 tarihçi, 54 hadisçi ve 26 tefsirci yani toplam olarak tam 100 bilgin, belgesel olarak yazmış oldukları kitaplarında GADİR HUM’da Hazret-i Ali’nin TANRI emriyle Hazret-i Muhammed (a.s.) tarafından, kendisinden sonra ve kendi yerine HALİFE olarak ümmetine tanıtıldığını teyid ve tasdik etmişlerdir. Bu bilginlerin en ünlüleri şunlardır Belazuri, Taberi, Şehristani, Hatib-i Bağdadi, Yakut-ı Ha-mevi, İbn-i Esir, İmam Şafii, İmam Malik, imam Ahmed b. Hanbel, Buharı, Tirmizi, Fahr-i Razi, Kadı Beyzavi, Sadeddîn-i Teftazani, Dr. Taha Hüseyin vd Sünni tarihçilerden Şehbender-zade-Filibeli Ahmed Hilmi Bey bakınız ne yazıyor:“Ashab hakkındaki hadis-i şerifler iyice tetkik edilirse gö-rülür ki Cenab-ı Nebi, Hazret-i Ali’nin kendisinden sonra Kafile-salar-i İslam (Mü’minlerin Önderi) olmasını istiyordu. Çünkü Ali’yi bizzat ve hususi ihtimam (özen) ile yetiştirmiş ve bütün sır ve işlerine mahrem (gizli sırlarına arkadaş) etmişti.Gerek kendisi ve gerekse eserleri, değil yalnız Doğu’da Batı dünyasında da şöhret kazanmış olan Mısırlı tarih bilgini ve Sünni Dr. Taha Hüseyin, “ALİ ve
EVLADLAR1″ adlı eserinde Hazret-i Ali ile ilgili tüm tarihsel olayları (Hicret, Kardeşlik, Vasiyet, Mübahale, CJhud, Hendek, Hayber, Tebük, Gadir Hum vb.) ve hadisleri naklettikten sonra şu sonuca varıyor, diyor ki:Sözün kısası; HAZRET-İ MÜHAMMED’DEN SONRA HALİFELİK HAKKI, ALİ’NİNDİR.”
Hz. Ali’nin (a.s) âlemlerin rabbi Allah Teala’ya karşı olan yüce marifeti, kulluğu ve
tavsif edilemez huzusu ve diriliş gününe ve meada olan derin imanı, İmam’ın bütün hayatında
var olan takva ve öz-kontrolü açıklar niteliktedir. Şimdi yüce İmam’ın siyerindeki takva ve
öz-kontrol örneklerinden birkaçını vermekle yetineceğiz:
Evlat yetiştirenler ayırımcılık yapmayın, kız oğlan ayırmayın, Rehberlik yapan ise öğretmen eğitimci veya ebeveynlerdir Hakiki ve kâmil bir mürşit, iman kurtarma noktasında adeta bir can Mürşit-i Kamil erdirecek kişinin daha önce irşat olmuş olmasıdır,kemal derecesine, Salihler makamına ulaştığı irşat makamının sahibi bir mürşit, kemal derecesine ulaşmış olması pir makamına yürümesi olmuştur, yolun pirine talip yoluna talip olmasıdır, İhsan ettiğim çeşitli kerametleri onlara göstermekten geri durma!” emrini verenden yerine getirir Allah’a ulaşmayı dilemek hak Muhammed aliden olmayı teslim olmayı dilemek, Rehberin mürşide tâbiiyetin bilmek yetişmek bedenin Allah yolunda Allah’a teslim olması, masumu paklardan kılınması kemerbesti kuşanması kurtuluş topluluğundan olması Masumu paklar makamına ermesi, nefsin bütün korumak yolun yezitti olmamak evvel yolunda ölmek iman ikrar sahibi olmak arınarak Allah’a teslim olması, makamına ermesidir, yer gök makamında bütün göklerin melekûtunu görerek irşat olmak. Yerden göğe çıkmaktır,salâha ulaşıp iradenin de Allah’a teslim olması, takva sahibi olması hidayetine ermesi, dört kap kırk makamından öte sırrı hakikat ermesidir, salâh makamı. Bilgelik makamı pirin irşadı olarak ocak dergâh kurma kandilin yakmasıdır, çırasın uyandırmasıdır, ayet-i kerimelerle ifade etmesi anlamını bilmesi manasını çözmesi İslâm’ın emirlerine uyması İslami Aleviliği yaşaması yaşatması, Allah dostu olmakla Allaha yakın kılınarak Tabiat âlemi zindanından çıkıp, kurtulmak, çile haneye girmek kurtulmak, iki dünya haklarını bilmek ahirette verilmesi gerekeni bu dünya dada verilmesi gerekeni bilmek, ilmi bilme kaybı bilmek zahiri batini olmak, bedenin zihinselliğin bilmek ruhun bilmek hakkın huzurunda belinden yolundan geleni sevmek sevdirmek, (Allah’ı) isteyip, sevgi dinine sarılmak elini ellerinin üstünde görmek elini dilemek şefaatin bulmak hep nimet bilmişlerden olmak kısmetleri görmek batını olmak zahiri olmak. Hakkın marifet şarabıyla daimî mest olmak manada ise ab-ı hayatı içmek, Muhabbet sohbet nübüvvetin zülçelal Ali ile olmak aşk ile zerreden dolmak, Halka hakka dünyada dünyadan göçün tutmakla ahirette verilmesi ,hak ile hak olmak enel-hak çağırmak ikrarından dönmemek Hakk’ın huzuruna çağırırlar. O halde ehlibeytini sevenler ile olmak incitmeyenler ile kabesin yıkmayanlar ile olmak müjdelenmek, ONLARIN IRŞADI ILE MEVLASINA HAK MUHAMMED ALIYE KAVUSANLARA müjdeler olsun.” BENLIM ABDAL
İmam Ali (a.s) Müslümanların beytülmalını korurken çok emin, onu bölerken ve
harcarken çok ihtiyatlıydı; ifrat ve tefrite kesinlikle izin vermezdi. İmam’ın ahvalinde şöyle
yazmışlardır: Hilafet zamanında bir gece, beytülmalde muhasebeyle meşguldü. Birden Talha
ve Zübeyr içeri girerek hususî sohbete başladılar. İmam Ali (a.s) hemen beytülmalin
lambasını söndürdü ve evinden bir lamba getirmelerini emretti. İmam, birkaç dakika için bile
Müslümanların beytülmalindeki lambanın yağının, hususî bir iş için harcanmasına razı
olmadı.243 Bu hareket, müdürler ve beytülmalin malî kaynağını yönetenler için büyük bir
derstir. Beytülmali kullanırken öz-kontrollü olmalı, hesapsız-kitapsız harcamamalı ve bu
mallardan kişisel istifadede bulunmamalıdırlar. İmam (a.s), idarecilerinin umumî gelirlerle
ilgili son derece tasarruflu olmaları ve israf etmelerinin önünü almak için, bir genelgeyle
onlara bir mektup yazarken bile tasarruflu olmayı tavsiye ediyor ve şöyle buyuruyor:
“Kalemlerinizin ucunu inceltin, satırları da inceltin, satırları birbirine yaklaştırın. Bana
(yazdığınız raporlarınızda) fazlalıkları çıkarın ve anlama yoğunlaşın. Fazla yazmaktan
sakının çünkü Müslümanların beytülmali ziyanı kaldırmaz.”244Bu bölümde Nehcü’l-
Belağa’da İmam’dan nakledilen iki olaydan bahsedeceğiz. Bu iki olayda İmam iki tür
inhiraftan, yani beytülmalin paylaştırılmasında imtiyazdan verant sağlama ile rüşvet almaktan
uzak olduğunu bildirmiş ve öz-kontrolünü Allah’a, resulüne ve meada imanına
dayandırmıştır. İmam ilk önce şöyle buyurmaktadır: “Allah’a andolsun ki geceyi se’danın
(kaktüs türü dikenli bir ağaç)dikenleri üzerinde uyanık geçirmem veya kelepçelerle ve
zincirlerle bağlanıp sürüklenmem, benim için kıyamet gününde Allah ve resulünü, kullardan
bazılarına zulüm etmiş ve dünya malından bir şey gasp etmiş olarak mülakat etmekten daha
sevimlidir.” İmam sonra şöyle devam ediyor: “Nasıl birisine zulmü reva görebilirim ki, hem
de bütün parçaları süratle eskiyen (ve birbirinden ayrılan) ve uzun süre toprak altında
kalacak olan bir beden için?”245İmam Ali (a.s) bu mukaddimenin ardından kendi hikâyesini
şöyle anlatıyor: “Allah’a andolsun ki kardeşim Akîl’i çok fakir bir halde gördüm ve benden
sizin buğdaylarınızdan ona vermemi istedi. Çocuklarının açlıktan saçları darmadağın olmuş
ve renkleri fakirlikten değişmişti. Sanki yüzleri kireçle boyanmış gibiydi. Akîl ısrar etti ve
birkaç defa isteğini tekrarladı. Ben ona kulak asmadım. Dinimi ona satacağımı, onun istediği
şekilde adım atacağımı, kendi yolumdan döneceğimi zannetti! Ama ben onun uyanması ve
aklının başına gelmesi için bir demiri ateşe tuttum, sonra hararetiyle ibret alması için onu
bedenine yaklaştırdım. Ağrısının şiddetinden feryat eden hastalar gibi bağırdı. Neredeyse
hararetinden yanacaktı. Ona dedim ki: Bak ey Akîl! Yaslı kadınlar senin yasında ağlasın!
Birisinin oyun için kızdırdığı demirle feryat ediyorsun ama beni, Cabbar olan Allah’ın öfke ve
gazapla alevlendirdiği bir ateşe doğru çekiyorsun. Sen bu acıyla feryat ederken ben o yakıcı
ateşle feryat etmeyecek miyim?” İmam hutbenin devamında şöyle buyuruyor: “Bundan daha
şaşırtıcı olan bir gece yarısı evimize lezzetli bir helvayla dolu üzeri örtülü bir kap getiren
kimsenin hikâyesidir. Fakat bu helva kendisinden tiksindiğim bir macundu. Sanki onu yılanın
ağzının suyu veya kusmuğuyla yoğurmuşlardı. Ona dedim ki bu hediye mi, yoksa zekât veya
sadaka mı? Zira bu ikisi biz Ehl-i Beyt’e haramdır. Dedi ki hayır ikisi de değildir, hediyedir.
Ona dedim ki evladı ölmüş anneler sana ağlasın! Beni kandırmak için Allah’ın dinini mi
kullanıyorsun? İdrak sistemin birbirine mi karıştı? Yoksa deli mi oldun? Ya da hezeyana mı
243 Mevsuatu’l-İmam Ali bin Ebî Talib (a.s), c. 4, s. 221. 244 A.g.e. 245 Nehcu’l-Belağa, 224. Hutbe.
kapıldın? Allah’a andolsun, karıncanın ağzından buğday kabuğunu alarak Allah’a itaatsizlik
etmem için yedi iklimi göğün altındakilerle beraber bana verseler bile asla bunu yapmam.
Sizin dünyanız benim yanımda çekirgenin ağzında çiğnediği yapraktan daha aşağılık ve
değersizdir. Ali’nin yok olan nimetlerle ve geçici lezzetlerle ne işi var? Aklın uykuya
dalmasından ve kötülüklere kaymaktan Allah’a sığınırız ve O’ndan yardım dileriz!”246 Bu iki
olay, İslam toplumunun hilafeti ve yönetimi makamındaki İmam Ali’nin (a.s) öz-kontrolünü
göstermektedir. O, Allah’ı, kıyameti ve yakıcı azabı anarak kendisini imtiyaz ve rüşvet gibi
şom olgulardan korudu. Müslüman müdürlerin de bu değerli ilahi lideri örnek alarak bu tür
kanunsuzlukları terk etmeleri ve kendilerindeki öz-kontrolü güçlendirmeleri gerekir.
Altıncı Bölüm: Çalışanların Liyakatinin Değerlendirilmesi
Giriş
Tarihi gelişimi iyi bilmektir ileri görüşlü olarak geleceğini belirlemesinde varlığından söz ettiren, geçmişindendi söz ettiren, sistematik kurulları uygulamak, suretiyle gelişen yapılandırmaları uygulamak, performans bilinmekle bilinenlere ön ayak olmak destek sağlamak, endüstri devrimini müteakip bilmek, geçmiş süreyi esas almak uygun olacaktır, büyük devrimler getirmiş yaşatmış olan sahip çekilmesi ile kuruluşların açılması, işçi hareketlerin olması, dayanışmanın haklarını korumakta örgütsel yönetsel toplumsal kararları alabilmek gerekliliğini ortaya koyan eksik yönlerini temamlanmış olan, hizmetin eğitim alanlarını geliştiren daraltmayan iyi bir planlama ile yönetsel kuralların bozmadan gerçek yapılandırmayı gerçek temeli bozmadan doğru çalışanla ilgili doğru alın teri dökenle hizmetin verenlerle ilgili somut bilgiler çıkartmak yanlış bilgilerden kaçınmak, asla ihtimal vermemek faydasını arttırır performansın arttırır, Endüstri devrimi başında yolunu alan dünya gelişiminden faydalanan dünyaya çığlık açan faydaların geliştirme yönetimi bulma girişimci olması sponsorların olması, katılımcıların olması işten çıkarılan olmaması iş imkânların yaratılmasında beyin güçlerin iyi fikir mantık ile düşünceler yaratanın ortamlar yaratanın değerlendirilmesi, Literatürdeki açılımlarda vardır performans değerlendirme, ölçüleri bilme bildirme bilgi ve liyakat göre, bilgi kaynağı zamanın kaynağı bilgelik, bunları değerlendiricileri bulmakla tek kendi kişisel özelliklerin yer aldığı gibi diğerlerinde kişisel özelliklerin bilme koruma faydalanma yönetimi ile yöntemi arasında yönünde bulunmak, çıkarılacak olan anlaşmaların tüzüğüne göre çalışmanın katkıları performansları getirdiği kamu kanunla görevini kişisel özellikse yapılması uygulaması sınavları geliştirilmesi sürecinde yaşanan liyakatlerinin belirlenmesi, merkezi personel gelişimi insan kaynakların gelişimi, paralel olarak değerlendirme gelişmeye başlamıştır, Unvan Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Genel Yönetmelikte değişiklik yapılıyor. Yolun şartına göre işlerin şartına bağlı olup olmayanların taslağına ilişkin güvenlik sosyal hazırlanan değerlendirmelere yer vermek, görevde yükselme ve unvan değişikliği işlemleri bu yönetmeliğe göre yürütülmektedir. Ya insan olmak evvel insan olan her yerde unvan kazanır her yerde görevde yükselme unvanı değişikliği işlemleri ile göreve alınır, kötü değişikler olamaz kaçınılmaz, elenmenin getirdiği fırsatlardır, risk faktörleri ise birlik olmayan ayrım yapanların gerekçesiyle yolundan uzaklaştırılır veya işine bağlı olmadığından tespit edilir veya görevinden alınır, ya emanetine
246 A.g.e.
ihanet edenlere ise görevde yükselemeyen unutsunlar, düşkün olarak geçer, kadro/pozisyonlarına başvurabilmek üzerde olsa kabul edilemez, Liyakat görüşmesi (mülakat) puanının arttırmak, İsteğe bağlı kurumsal yazılı sınav puanının arttırmak, Oysa kurumların mevzuatsa ağırlığı; bilgi birikimi, tecrübe ve kurumsal hafıza gerektirdiğinden, kısa dönemde müdürlük yapacak kapasiteye ve bilgi birikimine erişmek mümkün değildir. ,yolunu sürenler de geçerlidir, bir derviş bir dergâha gelmekle kısa sürede, git dergâhını kur diyemezsin, sorumluluk ister uzun yıllarca emek verenlerin hizmetin yetirenlerin verdiği kazandırdığı yolunda taliplerin görevine getirmesidir, ifade etmediği, bilgi birikimi ve tecrübenin de ön plana çıktığı bürokratik yapıda hizmet yılına (tecrübe) hak ettiği itibarın verilmesi gerekmektedir. Puanının ağırlık kazanacağı bir sistem getirilmiş olur. 100 tam puan üzerinden değerlendirilir. Merkezi sınavla birlikte kurumsal yazılı sınav ve mülakatın getirilmiş olması, daha önce de denenen ve Danıştay kararıyla iptal edilen mülakatla atama sistemini hatırlatmaktadır. Her ne kadar liyakat görüşmesinde bazı kriterler konulmuş ise de, bu kriterlerin soyut olması ve ağırlık puanlamanın liyakat komisyonunun inisiyatifinde olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, mülakat komisyonu; ayrımcılık, kayırma ve suiistimaller şeklinde müdahalelere açık hale gelecektir Tenzili rütbe acık bırakılmıştır, Taslağın 2 neci maddesinde kapsam içi ve dışı kadrolar sıralanmış, “Başmüdür, işletme, müessese, fabrika, kombina ve meydan müdürlüklerine, taşra teşkilatı bölge ve il müdürü ile doğrudan merkeze bağlı taşra kuruluşlarının müdür kadroları ve bunların yardımcılıkları, ilçe müdürü kadrolarının ve diğer bazı kadroların bu yönetmelik kapsamında olmadığı belirtilmiştir. Sınavsız atanma başlıklı 18 inci maddesinde ise, “yönetmelik kapsamında bulunmayan kadro/pozisyonlarda görev yapanların bu yönetmelik kapsamındaki görevlere, birinci fıkrada yer verilen koşullar çerçevesinde sınavsız atanmaları mümkündür.”
Kuruma ve yönetime genel ve sistematik bir bakışla, kurumun başarısının ve
etkinliğinin, kurumun sermaye, hammadde, teçhizat, araçlar ve insan kaynakları gibi bütün
imkân ve kaynaklarının doğru ve uygun şekilde birleştirilmesiyle mümkün olacağı noktasına
ulaşmaktayız.Kurumun bütün kaynakları ve imkânları arasında insan kaynaklarının özel bir
konumu ve şahsına münhasır bir rolü vardır. İnsan etkeninin kurumdaki özel öneminin sebebi,
kurumsal hedeflere ulaşmada insanın en önemli ve en müessir etken sayılmasıdır. Zira insan
gücü, sistemlerin ve kurumsal süreçlerin tasarımcısı ve uygulayıcısı unvanıyla hareket eder ve
insan kaynakları müdürleri, kurum hedefleriyle insan gücünün hedeflerini uyumlu hale
getirecek programlar sunmaya ve kurumsal hedefleri gerçekleştirmeye çalışır. İnsan
kaynakları yönetimi en kapasiteli, en dakik ve en karmaşık yönetim türlerinden biridir.
Kurumda özel bir konuma ve öneme sahiptir. Bu önem, günümüzde insan kaynakları
yönetiminin, kurumun en hayatî ve mühim hareketlerinden biri sayılmasını sağlamıştır. Her
kurumdaki insan kaynaklarının asıl hedefi, kurumsal hedeflere ulaşabilme amacıyla kurumun
daha iyi işlemesine yardım etmektir. Her ne kadar insan kaynakları yönetiminin esas vazifesi
çalışanlarla ilgili konularla ilgilenmek olsa da insan kaynakları müdürlerinin kararları ve
uygulamaları, kurumun etkinlik ve öngörülen hedeflere ulaşma oranını doğrudan
etkilemektedir. İnsan kaynakları müdürleri ve personel işleri mesulleri çeşitli görev ve
sorumluluklara sahiptirler. Bunlar arasında kurum çalışanlarının liyakatlerinin
değerlendirilmesi en önemli ve en hassas olanıdır. Çünkü kurumun başarısı ve hedeflere
ulaşması, insan gücünün uygulamalarıyla doğrudan ve sıkı bir irtibat içindedir. Bununla
beraber çalışanların performanslarının incelenmesi ve liyakatlerinin değerlendirilmesi insan
kaynakları müdürleri için özel bir konuma sahiptir. Çalışanların liyakatlerinin
değerlendirilmesi şundan ibarettir: Çalışanların görevlerini yapma ve kurumda muhtelif
sorumluluklar alma açısından sahip oldukları liyakat ve beceri ölçülerinin belirlenmesi süreci.
Bu süreç, kurum ve mesullerinin yüz yüze olduğu çok önemli ve hassas meselelerden biridir.
Kişilerin ilerlemelerine ve gelişmelerine yardım amacıyla yapılan değerlendirme ve onların
işlerini yapma üslubu hakkında bilgi toplama süreci, onların çocukluklarından itibaren
başlayan bir süreçtir. İnsanlar daha yaşamlarının başındayken sürekli, çeşitli şekillerde ve
farklı kişiler tarafından değerlendirmeye tabi tutulurlar. Ebeveynler çocuklarını
değerlendirerek ve ödül ve cezaya dayalı bir üslupla onları iyi bir şekilde eğitmeye çalışırlar.
Bununla beraber çocuk daha o zamandan eğer doğru işler yapar ve istenilen şekilde davranırsa
ödüllendirileceğini ve eğer yanlış işler yapar ve istenilmeyen şekilde davranmayı seçerse
tembih edilerek cezalandırılacağını öğrenir. Çocuk bir sonraki aşamada, yani okula başlayıp
tahsil gördüğü sırada başka türlü resmî değerlendirme sistemlerine maruz kalır. Ondan sonra
da diğer şekillerde değerlendirme ve ölçmeye tabi olur. Buna rağmen kurum müdürleri ve
mesulleri veya insan gücü konusunda uzman olanlar, çalışanların doğru ve esaslı
değerlendirilebilmesi için her zaman daha iyi ve daha etkili sistemler tasarlamaya ve
uygulamaya çalışırlar. Şimdi bile müdürler ve çalışanların değerlendirilmesi vazifesini
üstlenenler daha mükemmel sistemlerin peşindedirler. Esasen değerlendirme sistemleri bazı
kusurları bünyesinde taşımaktadır. Bunun çeşitli sebepleri vardır. Belki en temel sebep
değerlendirme sürecinin karmaşıklığı ve hassasiyeti, uzmanların, çalışanların kapsamlı ve
dakik değerlendirilmesini sağlayacak bir sistemi tasarlayıp uygulayamayacakları kadar fazla
olmasıdır. Değerlendirme sistemlerinin etkinliğinde sorun yaratan bir diğer unsur,
değerlendirmenin insaflı ve adil oluşuna şüphe düşüren çeşitli yapısal müşküllerin varlığıdır.
Bu müşküller yüzünden bazı uzmanlar, bu tür değerlendirme sistemlerinin çalışanların
motivasyonunu, eğitimini ve ilerlemesini engellemekle kalmayıp kurumda tezatların ve
istenmeyen sonuçların ortaya çıkmasına yol açtığını düşünmektedirler. Çalışanların liyakat
değerlendirmesinde sorun çıkaran diğer bir mesele de kültür, kültürel etkenler, özellikle de
kültürel farklılıklar gibi hususlardır. İnançlar, inanışlar, gelenek-görenekler ve kişilerin
değerleri gibi hayatın çeşitli alanlarında önemli rol oynayan muhtelif kültürel unsurların
kurumlardaki etkili ve yön belirleyici rolleri görmezden gelinemez; özellikle de
değerlendirme gibi insanla ve şahsiyetiyle irtibatlı olan ve kültürel meselelerin rolünün inkâr
edilemez olduğu işlerde. İstenilen yöntemlerin bulunması amacıyla çalışanların liyakatlerinin
değerlendirilmesi hususunda araştırma yapmak ve de zengin İslam kültürüyle uyumlu ölçüler
belirlemek, İslamî toplumlarda bulunan muhtelif kurumlardaki çalışanların değerlendirilmesi
için bir zarurettir.
Değerlendirmenin tanımı
Bilginin değerlendirilmesi, bilgiyi sunanın değerlendirilmesi, her gör eğitimin
koşulların bilinmesi oldukça sık yapması gereken bir işlerin sınavların raporları, araştırma ödevleri, ev ödevi için alıştırmalar, sınavlar bir öğrenci ders notunun
oluşturması hazırlıkları, değerlendirme ilkeleri hakkında yok denecek kadar az bilgiye sahip olmasıdır. Sınıf değerlendirmesi iki ana aktiviteden oluşur birçok yolla üstesinden gelinebiliniz. Ne kadar öğrendiğine karar vermek için, öğrencilere sınav uygulanabilir, sözlü olarak sorular sorulabilir, ev ödevleri verilebilir, öğrencilerden araştırma yapmaları, soru çözmeleri ve sözlü sunum öğretmenler bu aktivitelerin sonuçlarını ya birbirleriyle ya da belirli bir standarda göre hazırlamaları istenebilir. Eşittir gibi...) karşılaştırarak otlandırır. Ölçme, nesnelerin, insanların niteliklerine işinin yazı yazma beceri seviyesini o kişinin dakikada kaç doğru kelime yazdığına bakarak ölçebiliriz veya bir kişinin matematiksel düşünme becerisini doğru çözdüğü problem sayısına bakarak ölçebiliriz. Sınıf içerisinde ya da başka bir durumda, kazanılan bilgiyi otlandırmak için kullanılan kurallar genellikle insanların kazandığı niteliklerin miktarını belirten bir sıralama yaratır, yolunda ise talibin mürşitten pir makamında Değerlendirme, ölçme sonuçlarının yolunda kayıt vardır, amelleridir, gelişmesidir, özünü hakka bağlaması hakka teslim olmasıdır, vazgeçilmez ögelerinden almasıdır büyük nitelikleri gözle olarak bağlılık ile bilmesidir, Eğitim: Bireylere yaşantıları yoluyla Ölçme; bir niteliğin gözlenip, bu gözlem sonuçlarının sembollerle özellikle sayı sembolleriyle ifade edilmesidir, yol eğitim kaynakları irşat kaynakları günümüzün dünyasında oluşuna ekonomide kaynaklar olmayan kaynaklar elde edilecek kaynamaklar çalışmanın performans düzeyi iledir, yüksek oluşumu işletmelerin verimliliği iledir ölücüde artmakla olması azalmaktan kaçınılması, kalite düzeyi artmak ile çalışma da isteklendirme araçlarından faydalanılır, Eski tip teknikleri kullanan yeni teklikleri bilmek zorunda kendini geliştirmek zorunda strateji lirini belirlerken performanslarını stratejileri ile değerlendirmesidir, başarı davranışlarını gösterip göstermediğinin saptanması ve gerekiyorsa onu geliştirmek için yapılan çalışmaların organizasyonudur, daha fazla eğitimler alınması verilmesi ile ideal gelişme planının hazırlanarak iletilmesi süreci tanımlayabiliriz, Birey örgüt uyumsuzluğu örgütün çalışmasını anında bozabileceğine, etkinliği hemen azaltabileceğine göre bireyi iyileştirmeye, onun örgütle uyumunu maksimize etmeye yönelik bir çalışma olan performans değerlendirmesi de bu açıdan ne denli önemli bir çalışma olduğu kolayca anlaşılabilmektedir. Var olan ve potansiyel sorunların ortaya konması Gizilgücün ortaya konmasa Hizmet birimi-örgüt hedefleri iletişimine artan bir olanak kazandırılması, Değerlendirme için bolca Yetki devrini artıran alanların bulunması, öğrenilmesi, fırsat, Personelin zayıf ve güçlü yönlerinin belirlenmesi, · İlişkilerin iyileştirilmesi, İletişimin iyileştirilmesi, İş doyumunu artırmaya ilişkin daha geçerli bilgi sağlamak Personelin tutumlarına ilişkin daha geçerli bilgi edinme, Yöneticilik becerisini sergileme olanağı kazanmak. Kendi rolünü belirleme ve ona açıklık kazandırma,· Çalışma ilişkilerinin iyileştirilmesi,· İşten elde edilen doyumun artması,· Kendine güven duygusunun artması,· Kendindeki güçlü yönleri öğrenme olanağı,· Örgütün ve kendi biriminin hedeflerini tartışma olanağı,· Sağlanan eğitimle ilişkilerin görülmesi.
Gelişmeye ilişkin planlarla ilişkilerin görülmesi,· Kişi düzeyinde bireysel psikolojik bir ihtiyacın görülmesi. Örgüte Sağladığı Yararlar· Bireylerin performanslarının iyileştirilmesi,· Birimlerin performanslarının iyileştirilmesi,· Karlılığın arttırılması,· Verimin arttırılması,· Hizmetin kalitesinin iyileştirilmesi,· Personel devrine ilişkin bilgileri daha geçerli hale getirilmesi,· Örgütteki eğitim ihtiyaçlarının daha güvenilir hale getirilmesi,· Eğitim bütçesinin daha kolay yapılması,· Eğitim etkinliklerinin değerlendirilmesi yeteneğinin arttırılması,· Bireylerin potansiyelinin daha sağlıklı daha doğru olarak değerlendirilmesi,· Birimlerin potansiyelinin daha sağlıklı biçimde değerlendirilmesi,· Kısa vadeli
gereksinmelere uyarlama yeteneği Ücret skalalarını gerçekçi bir şekilde planlanması ve daha yetenekli hale gelinmesi Kurum düzeyinde motivasyona yönelik bir ihtiyacın görülmesi.
Çalışanların liyakatinin değerlendirilmesi ve performanslarının incelenmesi kurumda
resmî bir süreçtir. Bu yolla çalışanların ve muhtelif bölüm müdürlerinin her biri dakik
biçimde ölçülüp değerlendirilir. Performansları, becerileri, kabiliyetleri ve gelişim ortamları
incelenerek belirlenir. Çalışanların değerlendirilmesinin açıklanması ve tanımlanmasında
yönetim uzmanları tarafından çeşitli tanımlar yapılmıştır. Bu tanımların her birinde,
değerlendirme konusuna özel bir açıdan bakılmıştır. Değerlendirmenin muhtelif açılarının
aydınlanması ve bunlarla aşina olunması için bu tanımlardan bazılarına yer veriyoruz:
Performans değerlendirmesi, kurumda teşhis, gözlem, ölçüm ve insan kaynaklı uygulamaların
iyileştirilmesidir.247 Yönetimin iki değerli uzmanı tarafından çalışanların performanslarının
değerlendirilmesiyle ilgili yapılan diğer bir tanım şöyledir: Performans değerlendirme süreci,
nasıl çalıştıklarının belli olması için kurumdaki çalışanların her birinin değerlendirme ve
ölçmeye tabi tutulduğu resmî bir süreçtir.248 Meşhur yönetim uzmanlarından biri de
çalışanların performans değerlendirmesini şu şekilde tanımlıyor: Performans değerlendirmesi,
bir kişi veya gurubun işle ilgili kuvvetli ve zayıf noktalarının düzenli biçimde
tanımlanmasıdır.249 Yukarıdaki tanımlara ve diğer tanımlara bakılarak çalışanların
değerlendirilmesi kavramı muhtasar ve açıklayıcı biçimde şöyle
tanımlanabilir:Değerlendirme, çalışanların performanslarının sistemli ölçümü, belli bir
meslekle ilgili liyakatlerinin, becerilerinin, eksikliklerinin ve zayıflıklarının belirlenmesidir.
Değerlendirmenin önemi ve zarureti
Doğru sistemin çalışması düzgün doğru yanılmadan hedeflerini belirleyen
zarureti ve önemi acık olan, her noktayı değerlendiren yolunda her verim yapanların başarı gösterenlerin bilgelerin aldığı rolü daha geliştirmekle çalışanın çalışacak olanların liyakatte bicimde tasarlanan uyumsuzlukların uygulanmasında gerçeğin uygulanması öz güven iraden hedefinden mantıklı birlik ilişkilerden adil olmaktan eşit olmaktan hakları birbirine sakili olmasından uygun çalışmaları ile verdikleri Per formandan doğrultusunda etken kılar kaydet değerler bunlardır, kuruluş amaçların değerlendirilmesi amaçlarına ulaşması için verimlilik büyüme karar ligini göstermesi ortak hedeflerinde farklı yönleri ile bir olup bütün faktörleri arasındaki ilişkileri bir yere taşımaktır tartışmaktır, çalışmanın amaçları temeli ise boyutu bir kavramdır denir, yolunda hizmet demektir, birlik hizmetin sunmak, müşteriye hizmetin sunmak servis kalitesini yükseltmek, yenilik devim yapacak niteliklere isteklere hızlı olmak cevap vermek her konularda rakiplerinden üstün olmak sitemlerini gözden geçirmek, çalışanlarını gözden geçirmek, is yapamayanları performans göstermeyenleri uygun olmayanları kalite 247Blackwell: Encyclopedic Dictionary of Human Resource Management, s. 252. 248 Decenzo, David, Robbins, Stephen, Human Resource Management, s. 321. 249 Cascio, Wayne, Human Resource Management, s. 267.
dillerini geliştirmede zarar açacakları tespit etmek, ulusal uluslararası katile ödüllerini göstermek katılmak ödüller kalmak patentler yasasında bile patentler yaratmak, dışa bağlılıktan kurtarmak, işinde etkili olması, devletine halkın milletine başvurusu ile ölçüm sitemlerini değiştirmeye kalkmak aktif rol almak rolünü bilmek, finansal olmayan güçlerini kazandırmak finansla destek vermek birlik içinde ölçümleri talep yelpazesinin merkezi durumuna getirmek her ihtiyaçlara cevap vermek her olumsuzluklara cevap vermek, özle gelişim ile inisiyatifleri performansları arttırmak, işletmenin kamu veya kurulusu veya özel veya diş kaynakların gelişimcilerin özel sektör işletmesi altında amaçlarını bilmek yöneldiklerini bilmek ülkeyi zarara sokacak her şeyden kaçınılması için önlemlerini almak, hep devletin bünyesinde güvencesinde toparlamak, firmaları şirketleri kararlılık ile karlılık artışlarının verimlilik arışını dikkate almak, kar büyüme hedeflerinde ise, anlaşmaları evvel bilmek ülkesine açacak zararları önlemek için hedefini sağlamak hedefi olmadan yola koyulmamak, dişin emrinde sömürgesine girmemek dişin boyunduruğuna girmemek, sahte oyunlarına gelmemek, hilelerini sezmek, doğru noterlik anlaşmalar ile hedefinden şaşmamak, her zaman karınız düşlediğiniz dilediğiniz kadarda askeri ücreti düşleyin çalışanlara askeri ücretin kat kat daha iyi verilmesini sağlanmasını isteyin, daha fazla eğitimcilerin olmasını mesleki alanlarda yetiştirmekle is imkânlarını yaratmak, beyin gücünü yaratmak dışa bağlı olunmadan kendi beyin gücünle davranmak, amaçlarını etkileyebilecek yenilik finansal gücünü yaratmak her gelişmenin hedefinde doğrudan kontrol etmeli hem performanslarını hemze geniş kullanım değerlerini arttırmak ulaştıkların göstergesi olarak kabul edileni sağlamaktır,
Kurumlar her zaman önceden belirlenmiş hedefler doğrultusunda hareket ederler ve
faaliyetleri bu hedeflere ulaşma amaçlıdır. Kurumlar hedeflerine ulaşmak için çalışırlar.
Çalışanların liyakatlerinin değerlendirilmesi için doğru ve münasip bir sistem tasarlanır ve
düzgün biçimde uygulanırsa bu sadece kurumun hedeflerine ulaşmasında müessir bir etken
olmakla kalmaz, çalışanların gerçek hedeflerinin ve menfaatlerinin temininde de kayda değer
bir rol oynar. Çalışanların değerlendirilmesinin zarureti ve önemi açık olsa ve bir delile
ihtiyacı olmasa da şu birkaç noktaya dikkat edilmesiyle zarureti daha fazla ve daha iyi
anlaşılır: 1- Çalışanlar ve müdürler arasında uygun, mantıklı ve samimi bir ilişkinin
kurulması, müdürlerin kurumu olabildiğince daha iyi idare etme başarısı göstermesinin
şartlarındandır. Çünkü günümüzde insan gücünün, kurumun planlarını ileri taşımadaki temel
ve bariz rolü inkâr edilemez. Çalışanların liyakat değerlendirmesinin dakik, doğru ve münasip
biçimde tasarlanıp uygulanması, müdürler ve çalışanlar arasında adil ve mantıklı bir ilişkinin
kurulması zeminini hazırlayabilir. Çalışanların değerlendirilmesi ve neticelerden münasip
biçimde faydalanılması, zabıtların irtibatların yerini almasını sağlar ve çalışanlar hakkında
adil ve insaflı kararlar alınır. Bunun da çalışanların ve müdürlerin birbirini anlaması ve uygun
ve mantıklı ilişkiler kurmaları üzerinde önemli rolü vardır. 2- Kişilerin liyakatlerinin
değerlendirilmesi, bir taraftan çalışanların, diğer taraftan kurum müdürlerinin ve mesullerinin
memnuniyetini sağlar. Esasen bütün kurum çalışanları performanslarıyla ilgili kendilerine geri
dönülmesini ve işlerinin kuvvetli ve zayıf noktalarından haberdar olmayı isterler. Çalışmaların
değerlendirilmesi onlara bu imkânı vermektedir. Bu şekilde onların memnuniyeti sağlanmış
olur. Müdürler de sürekli kurum çalışanlarının performansı hakkında bilgi toplama peşindedir.
Böylece planlama ve karar alma sırasında daha fazla bilgiyle hareket edebilirler ve kuruma
hedeflerine ulaşması yönünde rehberlik edebilirler. Çalışanların değerlendirilmesi onlara bu
fırsatı vermekte ve memnuniyetlerini sağlamaktadır. 3- Çalışanların eğitimi ve gelişerek
ilerlemelerinin sağlanması, insan kaynakları yönetiminin temel ve uzmanlık vazifelerinden
biridir. Zira eğitimli ve mahir çalışanların uzmanlığı ve çalışmaları, kurumun işlevsellik
oranını yükselten en önemli müessir etkenlerdendir. Her ne kadar kurumlar, hedeflerine
ulaşmak için liyakatli ve tahsilli güçlerden faydalanmaya çalışsalar da hiç kimse kuruma
girdiğinde kendi mesleğinin bütün yönleriyle aşina değildir. Kişilerin kurumdaki işlerinin
randımanını artırmak için bir eğitim programından geçirilmeleri lazımdır. Elbette eğitim, yeni
çalışmaya başlayanlara mahsus değildir. Kıdemli çalışanların da gerektiğinde eğitim almaları
şarttır. Eğitim programları sadece kurum için faydalı ve kurumun sorunlarını halletmede etkili
olacağında tasarlanmalı ve uygulanmalıdır. Faydalı ve etkili eğitim programları hazırlamanın
mukaddimesi, çalışanların eğitim ihtiyaçlarının dikkatle tespit edilerek belirlenmesidir. Bunun
en iyi yolu, onların performanslarının incelenmesi, değerlendirilmesi, bu şekilde çalışanların
kuvvetli ve zayıf noktalarının ve neticede eğitim ihtiyaçlarının ortaya çıkarılmasıdır. Zayıf
noktalar, tekrar eğitime ihtiyaç duyulduğunun, iyi noktalar eğitilmesi gereken fark edilmemiş
kabiliyetlerin varlığının göstergesi olabilir.250 Bununla beraber çalışanların değerlendirilmesi
sonucu elde edilen bilgiler, eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesinde belirleyicidir. Değerlendirme
sonrasında çalışanların eğitim kaynaklı eksikliklerinin ve zayıflıklarının olduğu ortaya çıkarsa
insan kaynakları müdürleri uygun eğitim programları düzenleyerek çalışanların mevcut
zayıflıklarını ve eksikliklerini telafi edebilir ve çalışmalarını iyileştirebilirler. Değerlendirme
sonucu, çalışanların yüksek performansınıgösterirse, bu performans üzerinde müessir olan
etkenler kuvvetlendirilebilir. Elbette bir performans değerlendirme sisteminin varlığı ve de
bundan elde edilen sonuçlar, müstakil olarak uygun ve verimli bir eğitim yöntemi sunmazlar.
Ancak kurum müdürlerine, eğitim programı hazırlarken kullanabilecekleri değerli ve faydalı
rol oynayacak bilgiler sağlarlar. 4- Maaş ve prim ödemeleri kurumun mühim meselelerinden
ve insan kaynakları yönetiminin temel vazifelerindendir. Çoğu kurumda müdürlerin ve
çalışanların, maaşların ve primlerin nasıl ödeneceğiyle ilgili endişeleri vardır. Şöyle ki acaba
maaş ve prim sistemi kurum için maksimum performansı ve etkinliği garanti edebilir mi?
Buna karşılık çalışanların endişesi, yapılan ödemelerde adalete ve insafa riayet edilip
edilmediğiyle ilgilidir. Bu endişelerin azaltılması ve giderilmesi için maaş ve prim
ödemelerinin esaslı ve mantıklı bir sisteme göre yapılması gerekir. Böyle bir sistemin
tasarlanarak uygulanması için zaruri olan etkenlerden biri, verilen primin ve maaş oranının
etkili ve faydalı performansa bağlı olmasıdır. Maaş ve ücret artırımının veya primin,
performansın niteliğine göre belirlenmesi, çalışanların motivasyonunu yükseltmede belirleyici
role sahiptir. İyi çalışanların maaşı, kötü, sıradan veya isteksiz çalışanların maaşına denk
olursa, iyi çalışanlar zamanla motivasyonlarını kaybederler (her ne kadar belirlenen maaş
düzeyi, genellikle kurumların düşündüklerinin ötesinde olsa da.) Bununla beraber kurum
çalışanlarının teşvik edilmesi, kurum vazifelerini istenilen şekilde yerine getirmeleri ve
motivasyonlarının sağlanması amacıyla müdürler, çalışanların performansını değerlendirmek
için dakik bir sistem tasarlamalı ve bu sistemden elde ettikleri bilgilerle, kuruma yüksek
bağlılık ve vefa gösteren, kurum hedeflerine ulaşmak için maksimum çaba gösteren (neticede
iyi ve istenilen performansı sağlayan) çalışanlara hak ettikleri primi vermelidir. Bu yüzden
250 Werther, Keith, Davis, William, Personnel Management, s. 339.
çoğu kurum, maaş ve prim artırımlarının hepsini veya bir bölümünü liyakat esasına göre
yapmaktadır. Bu liyakat ise değerlendirme veya insan kaynaklarının diğer bütün kararları
yoluyla doğru ve mantıklı bir temele dayanabilir. 5- Değerlendirmenin zarureti ve önemiyle
ilgili delillerden bir diğeri, bu sürecin insan gücü planlamasındaki önemli rolüdür. Açıktır ki
ihtiyaç duyulan insan gücünü temin etme kaynaklarından biri, her kurumun kendi içinde
mevcut olan güçlerdir. Bu güçlerden doğru biçimde faydalanmak için, onların
performanslarının niceliği ve niteliği, kabiliyetleri ve becerileri doğru bir şekilde tespit
edilmeli ve haklarında gerekli olan bilgiler toplanmalıdır. Değerlendirme sistemi doğru ve
dakik biçimde tasarlanıp uygulandığında elde edilen bilgiler kurum içindeki güçlerin
kabiliyetlerini ve becerilerini ortaya çıkarır ve neticede kişinin daha üst bir makama terfi için
gerekli şartları taşıyıp taşımadığı, buna hazır olup olmadığı belli olur. Bahsedilen noktalar ve
bu türden örnekler, çalışanların liyakatinin değerlendirilmesinin zaruretini ve insan kaynakları
yönetimindeki özel konumunu ve önemini göstermektedir. Emiru’l-Muminin (a.s) Malik
Eşter’e yazdığı ahitnamesinde çalışanlarını performanslarına göre değerlendirmesini ve buna
göre aralarında fark gözetmesini tavsiye ediyor ve onu iyi ve kötü çalışan arasına fark
koymamanın hoş olmayan akıbeti hakkında uyarıyor. İmam şöyle buyuruyor: “Asla iyi ve
kötü kişiler nazarında eşit olmasın! Zira bu, iyi insanların iyiliğe olan rağbetini azaltır,
kötüleri de kötü işleri yapmaya teşvik eder. Bunların her birine, yaptıklarına uygun karşılık
ver.”251Eğer kurumda değerlendirme sistemi olmazsa veya performanslar doğru biçimde
değerlendirilmezse, kurum çalışanları kurum hedeflerine ulaşmak için motive
olmayacaklardır. Bu olgu, yönetim sisteminin çöküşüne yol açar. Değerlendirme için dakik ve
uygun bir sistemin olmaması durumunda kuruma bağlı olan ve gelişip ilerlemesi için üstün
çaba gösteren kimseler soğurlar. Buna karşın kuruma bağlı olmayan ve kurum hedeflerine
ulaşmak için pek çaba göstermeyen çalışanlar küstahlaşırlar. İmam Ali (a.s) Malik Eşter’e
yazdığı ahitnamesinin başka bir yerinde çalışanların performansına teveccüh göstermenin
zarureti ve kaydedilerek değerlendirilmesi hususunda Malik Eşter’i uyarıyor ve şöyle
buyuruyor: “Sonra onlara halk arasında emin ve hakkı söyleyen müfettişleri tayin et! Böylece
çaba gösterenlerin zahmeti kaydedilsin ki onların bu çabalarından haberdar olduğundan
mutmain olsunlar.”252İmam Ali (a.s) Malik Eşter’e çalışanların ve idarecilerin
performanslarını değerlendirmesini tavsiye ederken, idarecilerin, özellikle de fazladan çaba
göstererek zahmet yüklenenlerin, bu zahmet ve çabalarından müdürün haberdar olmasını ve
kendilerine teveccüh göstermesini beklediklerini de söylemektedir. Bu beklenti, makul ve
mantıklı görünmektedir.
Değerlendirmenin hedefleri, kullanıldığı ve faydalanıldığı durumlar
Doğru yol bağlanan yoluna ilim ile Bilgi’yi ifade eder, ilimlerin aşamasında sınıflandırılması disiplinleri terimlerindir, dile getirile, "ilim" kavramının hareketle ilimlerin sınıflandırılmasına ulaşmaktır zihinsel birikimler bedensel ruhsal birikimler olarak değerlendirebiliriz, tecrübeye bağlamlı olması, günlük yaşantıda bize gerekli olan aylık yaşantıda veya genel olarak bir ömür ve bir ömürden öte
251 Nehcu’l-Belağa, 53. Mektup. 252 Tuhefu’l-Ukul, s. 129.
gerekli olandır, âdeta tabiî olarak elde soyut bilgidir ki, buna "ilim" bilimsel bilgi yaşamın dağınıklığından kopmuş olmamamsa gerek, zulme baskıya uğramalara rağmen ayakta durması yürütebilmesidir, tür bilgi yaşa bilginin oluşturmaktır, disiplin olarak belli ilmin tamimidir, inançlar, varsayımlar, kurumlar, görüşler, anlayışlar, fikirler, önyargılar hepsi bilgi olarak mütalâa edilmektedir. Teknik anlamda "ilim", bütün Kevniyat bilimlerinin bilgisini kapsamaktadır biyoloji ve astronomi gibi fizik, kimya, yanında sosyoloji, tarih, antropoloji gibi sosyal bilimler ile felsefe, ahlâk, psikoloji gibi insan bilimlerinin ve tefsir, hadis, kelam, fakih takva fazilet hidayet tevhit gibi Islamı bilimlerinde bilgisini bunlar altında mütalaa etmekteyiz varlığı gösterilebilirse bunun ne tür bir ilim olabileceği ortaya konabilir. Yöntem olarak Islama Kur’an ve Hadis temel kaynak olarak kullanılacak bunların yorumlanması ve temel hareket noktası olarak ele alınmaları, konumuzu ilgilendiren ilimler açısından sunulacaktır. Bu yaklaşımızın, dayandığı temeli açıyı esas alacaktır. Savunma açısından ilgili delillerimizi de kısa olarak açıklamaya çalışacağız. İslam’ın temel kaynaklarına bir göz atmamız özel ilmin kalbe yerleşendir, konuşan Kur’an’dır, ali evlatları evladı seyittir, (S.A.V.) EVLATI NAZAR ILE BAKARDI NURA KALBE AKARDI GERCEKLERIN SÖZÜ manevi doğumdan meydana gelen taliplere yol evladı denir. Mürşit pir ise evladı resul seyidi saadet olmalıdır. Seyidi saadet evladı Resul ocak zadeler toplumu günümüze taşımışlardır, toplum da, talipler de, onları kabullenmiş beraber yol sürmüşlerdir. Aleviliğin yayılmasında örgütlenmesinde büyük görevler almamızdır her tarihte, bundan ötürü çok talip kitlesine sahip Türkiye’nin her bölgesine yayılmıştır, son dönemlerde, siyasi, politik, geçim, sebeplerinden dolay birçok ülkede ocağı evlatları bulunur. Tekke kapatma kanunu, dokümanların yakılıp yok edildiği kalanlarında el konulup gizli arşivlerde ortaya çıkarılmadığından dolay, ocakların babadan oğula vasili olan seçilmiş evlatlarıdır, Oysaki bazı ocakların evlatları yola verdikleri hizmetlerinden mücadelelerinden dolay ve aldıkları destur dan gösterdikleri kerametlerinden ötürü bu pirler dergâhlarını kurup mürit talip yetiştirmişlerdir, günümüzde ayrı ocaklardır, Kur’an’ı gayet dikkatlice incelersek görürüz ki, Kur’an her şeyden önce bilgiyi nitelendirmektedir anlamaz veya bunu gözardı edersek, Kur’an’ın nasil hedefini kaybetme tehlikesi ile karşı karsıya kalırız, başvurulacak olan gerçek ali evlatları evladı seyitler mürşit pirler postunda oturanlar konuşan Kur’an’dır, Kur’an, ilmin bilgiye işaret etmektedir. "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu hak bilendir, ol Muhammed ali bilendir, ilmin önemine işaret edendir, sahte hadislere uyulmadan, sahte pirlere uyulmamdan gerçek pirlere uyulmakla yol cehaletin elinden kurtarılmış olunur yol üstündür yola girenler ise cehaletten kurtarılmış olunur, kurtarılanlar ise lanet halkasında olmazlar lanetlenenden olmazlar, .Hiç bir âlim kalmayınca insanlar da cahil kimseleri, idarecileri (rüesa) olarak seçerler. Bunlara bir şey sorulduğunda, ilim sahibi olmadıkları halde cevap verirler; böylece hem kendileri sapıtırlar, hem de insanları saptırırlar. "Ilım peşinde koşanın, yaptığından memnun oldukları için Melekler, kanatlarını onlara açarlar. Âlim için, yerde ve gökte ne varsa, hatta denizlerdeki balıklar bile dua (istiğfar) ederler. Âlimin, ibadet eden bir kimseye üstünlüğü, Ay’ın, diğer yıldızlara (isimi ile) olan üstünlüğü gibidir. Âlimler, peygamberlerin vârisleridir. Zira peygamberler para ve mal değil, ancak ilim miras bırakırlar. Bunu elde etmek isteyen, büyük bir memnuniyetle onun peşinden koşsun." ilim ve kendisine dua eden Salih bir evlat. Âlimin mürekkebi, şehidin kanından üstün" tutulmaktadır "Âlimler, peygamberlerin vârisidir"; "Birinden ilim istenir de, o da bildiğini öğretmezse, ahirette Cehennem ateşi ile cezalandırılır. "Ilim peşinde koşmak, Cennete kapı açmaktır"; "ilim yolunda giden, o yoldan dönmedikçe Allah yolundadır." "Yemin olsun ki, sana Âlim’den gönderildikten sonra, şayet onların arzularına uyarsan, Allah'tan sana ne bir dost, ne de bir
yardımcı olur. Peygambere gönderilen vahiy olduğuna göre, buradaki ilmin, vahiy olması gerekir. Gerçekten de Kur’an’da birçok yerde ilim, vahiyle gelen bilgiye delalet etmektedir: "Kim, ilim geldikten sonra seninle mücadele ederse, ona söyle de...";"Geçmiş Peygamberlere, kitaplarımızı kendi dilleriyle indirdiğimiz gibi, sana da hikmetlerle dolu Kur’an’ı Arapça olarak indirdik. Eğer sana ilim gönderildiği halde inanmayanların heveslerine uyarsan, Allah'a karşı ne bir dostun, ne de bir koruyucun bulunur"; .Bu Kur’an, ancak Allah’ın ilmi ile indirilmiştir" "Şüphesiz ki, biz onlara, inanan bir topluluk için bir yol gösterici ve rahmet kaynağı olmak üzere, ilimle açıkladığımız bir kitap getirdik. İlmin, bilgi olarak önemini ortaya koyan bu ayet, vahyin "belli bir ilmi getirdiğini belirtmektedir. "Kitabu'l-ilm" bölümlerinde aşikâr bir şekilde sergilenmiştir. "Allah, kime bir iyilik dilerse, onu dinde bilginleştirir "İman edenler, bunun, Rableri tarafından gönderilen bir gerçek olduğunu bilirler "Doğrusu zulmedenler hiçbir bilgiye dayanmadan kendi arzu ve heveslerine uydular „onlar lanet halkasını alanlar yolun yezitleridir, (münevver) ilim olarak adlandırdığımız ilmî tutuma işaret etmektedir. "Rahman olan Allah’ın kulları, yeryüzünde tevazu ve vakarla yürürler. Cahiller kendilerine laf atıp sataştıkları zaman aldırmadan, ‘selametle' deyip geçerler." "cahil", sadece bilgisiz olan değil, ayni zamanda ilmi olup vahyi, ilmine iman ile nüfuz ettiremeyen kimsedir. Özellikle Kur’an’ın "gaybe" olarak adlandırdığı Allah’ın varlığı, zatı, ahiret, vahyin mahiyeti, insan hürriyeti gibi birçok konular sadece vahiyle bilinebilecek konulardır. O halde bunların bilgisi vahyi ilimdir; bu da vahyin ayni zamanda bir bilgi içerdiğini de göstermektedir. Temelde ahlâkî bir boyut olduğu için bütün bu faydasız bilgi uyarıları, insan tarafına çekilmelidir. Zira faydasız bilgiyi üreten yine insandır. Ancak vahyin bildirdiği ilimde bu özellik olamaz. Zira bu şekilde gelen ilim, bizatı kendi Bin bir donda olan ol Hızırdır, adındır. Bu ahlâkî yönü vurgulayan, zikredebiliriz: " Tebliğ ilminin, en önemli ve temel gayesi, hidayettir. "Kur’an’ın vazife-i asliyesi, daire-i ubudiyetin kemal at ve sühunetini ve daire-i ubudiyetin vesait ve ahvalini talim etmektir Kur’ân’inhakâikine çıkmaya bana basamak oldular. Kur’an’dan gelen o Sözler ve o Nurlar, yalnız aklî mesaili-i ilmiye değil, kalbî, ruhî, hâlimesin-i imaniyedir ayni anlayış içerisinde yapılması, sadece ilmin bir gereği değil, ayni zamanda bizzat İslam’ın bir âlimde aradığı ilim özelliğidir.
Daha önce değerlendirmenin, kurumun devamı ve çalışanların motivasyonunun
sağlanması için temel ihtiyaçlardan biri olduğu söylendi. Bu süreç, çeşitli hedefleri olan bir
süreçtir ve neticeleri, yani performans değerlendirmesi neticesinde elde edilen bilgiler, birçok
durumda kullanılır. Kullanıldığı bazı durumlar şunlardır: 1- Çalışanların eğitim ihtiyaçlarının
belirlenmesi: Performans değerlendirmesi için uygun bir sistemin uygulamaya koyulması,
kurum çalışanlarının eğitim ihtiyaçlarıyla ilgili önemli bilgiler müdürlerin ihtiyarına sunar.
Bununla beraber kurumların genellikle çalışanların performanslarının değerlendirilmesinden
bekledikleri, onların eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesidir. Bir ankette katılımcıların yüzde
90’ı, kurumlarının değerlendirme verilerini çalışanlarının eğitim ihtiyaçlarını belirlemek için
kullandıklarını söylemişlerdir.253 2- Personel kararları için ölçü belirlenmesi: Performans
253 Bernardin, John, Russell, Joyce, Human Resource Management, s. 380.
değerlendirmelerinden edinilen bilgiler, personel kararları için de kullanılmaktadır.254
Bununla beraber performans değerlendirmelerinin kullanıldığı bir durum da personel
kararlarıdır. Performans değerlendirmesi, liyakatli çalışanların terfii, bazı çalışanların
yerlerinin değiştirilmesi veya bazılarının işten çıkarılması türünden personel kararları
alınırken doğru ve münasip bir sistemin oluşturulabilmesi için belirleyici bir etkendir. Zira
genellikle terfiler, nakiller veya rütbe düşürülmesi, geçmiş performanslara veya beklenen
performansa göre olmaktadır. Terfilerin çoğu geçmiş performansların ödülüdür.255
Çalışanların performanslarının değerlendirilmesi ve elde edilen sonuçlar, seçkin ve üstün
çalışanların yükselmesine yardım eder, düzeyi düşük çalışanların geri çekilmesini ve diğer
çalışanların eğitime alınmasını, nakledilmesini veya uyarılmasını sağlar.256 İstatistikler,
kurumların yüzde 80’inin performans değerlendirme bilgilerini personel kararları için
kullandıklarını göstermektedir.257 Kurumların genel olarak performans değerlendirmelerine
gösterdiği ilgiye ve intikal gibi personelle ilgili alınan kararlarda bu değerlendirmelere
dayanmalarına rağmen bu sistem kusursuz değildir. Bu sistemdeki kusurlardan biri, elde
edilen bilgilerin, çalışanların fiilî mesleğiyle ilgili olmasıdır. Hâlihazırdaki mesleklerinden
farklı bir mesleğe (mesela daha üst veya alt bir düzeye)atandıklarında nasıl çalışacakları sorun
olacaktır. Bu yüzden kurumlar, personelle ilgili karar alırken değerlendirme verilerinin
yanında değerlendirme kurallarına da başvururlar.258 3- Çalışanlara geri bildirim sunulması:
Değerlendirme hedeflerinden ve kullanıldığı yerlerden bir diğeri de çalışanlara geri bildirim
sağlanmasıdır. Performans değerlendirmesi, çalışanlara meslekî performanslarıyla ilgili geri
bildirim sağlar.259 Yani performans değerlendirmesinden edinilen bilgiler, çalışanlara geri
bildirim sağlamak için iyi bir kaynak olabilir. Bununla beraber performans değerlendirmesi
çalışanlara geri bildirim imkânı sunarak bu vesileyle onların şahsî ve meslekî ilerlemelerine
yardımcı olabilir.260Aynı şekilde performans değerlendirmesi, çalışanların geçmiş
performanslarının geri bildirimini sağlayarak gelecek programların geliştirilmesine ve
genişletilmesine yardımcı ve personel kararlarına dayanak olması için tasarlanmıştır.261 4-
Maaş ve prim için temel belirlenmesi: Performans değerlendirmesi, çalışanlardan her birinin
kurumun hedeflerine ulaşma yolunda gösterdiği çabanın ölçüsünü, kabiliyetini ve becerisini
göstermektedir. Bu yolla elde edilen bilgiler, maaş ve primlerin belirlenmesinde uygun bir
ölçü olabilir. Performans değerlendirmesi, karar alanlara kimin maaşını arttıracakları
hakkında yardımcı olur.2625- Çalışanların kabiliyetlerinin ve becerilerinin tespiti: Çalışanların
performansları ölçüldüğünde, bilgi, beceri ve yaratıcılık oranları belli olur. Bu, çalışanların
becerilerinin ve kabiliyetlerinin değerlendirilmesi için uygun bir ölçüdür.263 Bu söze göre
geleceğin yolunu aydınlatır. Bazı durumlarda çalışanların performanslarının
değerlendirilmesiyle eş zamanlı olarak onların potansiyel kabiliyetleri ve becerileri de ölçülür.
254 A.g.e. 255 A.g.e. 256Wether, William, Davis, Keith, Human Resource Personnel Management, s. 339. 257Cascio, Wayne, Managing Human Resources, s. 321. 258Towers, Brian, The Handbook of Human Resource Management, s. 189. 259 Bernardin, John, Russell, Joyce, Human Resource Management, s. 380. 260Towers, Brian, The Handbook of Human Resource Management, s. 188. 261Cascio, Wayne, Managing Human Resources, s. 321. 262Decenzo, David, Robbins, Stephen, Human Resource Management, s. 268. 263Wether, William, Davis, Keith, Human Resource Personnel Management, s. 339.
Bu esasa göre kişiye,muhtemelen daha başarılı olacağı işler verilebilir.Fakat şu hususta
uyarıda bulunmalıyız ki kişinin geçmiş performansı, her zaman onun gelecekteki
performansının öngörülmesi için iyi bir ölçü olmayacaktır ve kişinin aynı oranda başarıyı
gelecekteki işinde göstereceğinin garantisi yoktur.2646- Çalışanların istihdamı için düzenlenen
sınavların belirlenmesi: Çoğu kurum, özellikle de büyük olanlar, istihdam için sınavlar
düzenlemekte ve bu yolla seçim yapmaktadırlar. Bu sınavların itibarını gösteren unsurlardan
biri, bu yolla istihdam edilenlerin gösterdiği performanstır. Eğer bu performans istenilen
düzeyde olursa, bu durum sınavların itibarlı ve yeterli olduğunu gösterir. Eğer istenilen
düzeyde olmazsa yapılan sınav gerekli itibara sahip değildir. Bununla beraber iyi veya kötü
performans, kuvvetli ve zayıf noktalarıyla personel biriminin işlevselliğini gösterir.265
Performans değerlendirmesi, seçim yöntemlerine itibar kazandıracak uygun bilgileri sağlar.
Bu yöntemlerle kuruma iyi ve ihtiyaç duyulan çalışanların cezbedilmesi sağlanabiliyor mu,
ortaya çıkar.266 7- Değerlendirme sonucuna göre işçi bulma ve seçme: Kurumun aktif
çalışanlarının performansı, gelecekte seçilerek istihdam edilecek kimselerin performansının
öngörülmesinde faydalı olabilir. Örneğin çalışanların değerlendirilmesi, özel bir tahsil
derecesine sahip olanların veya belli karakter özellikleri taşıyanların diğer çalışanlardan daha
iyi olduklarının anlaşılmasını sağlayabilir. Böyle bir bilgi kesinlikle belli nitelikteki insan
gücünün cezbedilmesi ve seçilmesi sürecini etkiler. Zira eğer bu tür bir bilgi elde olursa
kurum müdürleri bu özelliklere sahip olan kimselere daha fazla değer verecek ve çalışanlarını
bu kimseler arasından seçmeye çalışacaktır.267 8- Hâlihazırdaki performansın iyileştirilmesi:
Çalışanların performansı ölçme ve değerlendirmeye tabi tutulduğunda performansları çeşitli
açılardan ortaya çıkmakta, kuvvetli ve zayıf yönleri belli olmaktadır. Bunlar ortaya çıkıp
çalışanların bilgisine sunulduktan sonra, bu kişiler kuvvetli yönlerini daha da
kuvvetlendirmeye, zayıf yönlerini de olabildiğince yok etmeye çalışacaklardır. Böylece
performansları iyileşecektir.268 9- Çalışanların motivasyonu: Çalışanların performans
değerlendirilmeleri, motive edilmeleri alanında da kullanılır. Yani eğer çalışanların
performansları doğru biçimde ölçülüp değerlendirilirse işin niceliğini ve niteliğini arttırmaya
çalışmak için motive olacaklardır. Zira performanslarına önem verildiğini, performansları iyi
olursa kendilerine teveccüh gösterileceğini hissedeceklerdir. Bununla beraber performans
değerlendirmesi ve neticeleri, motivasyon olgusu üzerinde önemli ve hayatî rol
oynamaktadır.269 Çalışanların hedeflere ulaşmaya katkıları açık olmaz, hedeflere ne ölçüde
ulaşıldığı bilgisi müphem olursa, çalışanlar çalışmaları sonucu memnuniyet sağlayıcı biçimde
değerlendirileceklerine inanmazlar veya değerlendirme sonucu kurumu memnun etmeyecek
bir sonucun ortaya çıkacağını hissederlerse yapabileceklerinden çok daha az çalışırlar.270 10-
Kurumsal sorunların teşhisi: Çalışanların performans değerlendirmelerinin kullanıldığı bir
diğer alan olarak kurumsal sorunların teşhis edilmesi gösterilebilir. Performans
değerlendirmesi, kurumun ve çalışanların istenilen performansı göstererek başarılı olması
yolunda mevcut olan kısıtların ve engellerin teşhisi için iyi bir vesile olabilir. Bununla birlikte 264 Towers, Brian, The Handbook of Human Resource Management, s. 189. 265 Mudiriyet-i Menabi-i İnsanî, s. 217. 266 Wether, William, Davis, Keith, Human Resource Personnel Management, s. 339. 267 Towers, Brian, The Handbook of Human Resource Management, s. 188. 268Wether, William, Davis, Keith, Human Resource Personnel Management, s. 339. 269 Wether, William, Davis, Keith, Human Resource Personnel Management, s. 339. 270 Decenzo, David, Robbins, Stephen, Human Resource Management, s. 286.
çalışanların performans değerlendirmesi, kurumsal bazı sorunların teşhisi için faydalı ve
müessir olabilir.271
Performans değerlendirme süreci
PROBLEM ÇÖZME BECERILERI, ILETISIM BECERILERI, PLANLAMA VE ORGANIZE ETME BECERILERI, IŞ BILGISI KURUMSAL BILGI, GENEL KÜLTÜR, MOTIVASYON, IŞ DISIPLINI DISŞILISKILER VE MÜSTERI ODAKLILIK, KALITESI VE HEDEFLERE ULASMA TOPLAM Puan, GENEL TOPLAM, IŞGÜCÜ ORGANIZASYONU, BILGI AKTARMA, YOL GÖSTERME, YOL GÖSTERME, LIDERLIK VE YÖNETME, 1-Şirketi temsil yeteneği 2-İş planlama ve organizasyon 3-Problem çözme ve analiz yeteneği 4-Daha üst görevlere duyulan istek 5-İşe dönük merak ve sevgi 6-Kişisel bakım ve temizlik 7-İş birliği potansiyeli 8-Amirlerine bağlılık ve uyumu 9-Güvenilirlik ve ahlaki durumu 10-İş arkadaşları ile ilişkisi 11-Öğrenme ve kendini yetiştirme 12-İşe yoğunlaşmasının çoğalması 13-Zor koşullarda çalışma isteği 14-Verimlilik ve çalışma kapasitesi 15-İş bilgisi ve yeteneği 16-İşe konsantrasyon ve düzenli çalışma 17-İş değişikliklerinde gösterdiği uyum 18-Sözlü ifade yeteneği 19-Anlama ve kavrama. Ortama uyum 20-Eleştiri kabul edebilme yeteneği 21-İşi zamanında ve tam yapma 22-Boş saatlerini iyi değerlendirme 23-İşi takip edip sonuçlandırma isteği 24-Sosyal ve beşeri münasebetleri 25-İnsan haklarına saygı gösterme 26-Takip denetim ve örnek olma kabiliyeti 27-Değişikliğe ve yeniliğe adaptasyonu 28-Hedefe yönelik çalışma 29-Ekip çalışmasına yatkınlığı 30-İşçi sağlığı ve güvenliğine uyumu 31-Vardiyalı çalışma isteği 32-Tatil günlerinde çalışma isteği 33-Fazla mesaili çalışma isteği 34-Mesai saatlerine dikkat etmesi 35-Eğitim seviyesinin işe uygunluğu 36-Makine ve aletleri dikkatli kullanma
271 A.g.e.
37-İşyerine devamlılık ve bağlılık durumu 38-Sorumluluk alma 39-Organize, tertipli ve düzenli olma 40-Dosyalama, raporlama ve karar verme
Çalışanların değerlendirilmesi meselesinin hassasiyetine teveccühle, değerlendirme için
uygun ve işlevsel bir sistemin tasarlanmasının özel bir önemi vardır. Bu amaçla aşağıdaki
merhalelerin kâmil ve dakik biçimde izlenmesi zaruri görünüyor. 1- Performans
değerlendirmesinin hedefinin belirlenmesi: İlk merhalede önce bu değerlendirmenin amacı ve
hedefi belirlenmelidir. Bu hedeflerin belirlenmesi zaruridir zira çok nadir çalışanları
değerlendirmek için bütün yönleri dikkate alan tek bir sistem belirlenebilir. Örneğin bir
kurumda performans değerlendirmesinin ilk hedefi, çalışanların eğitim ihtiyacının
belirlenmesi olabilir. Diğer bir kurumda ise bu değerlendirme çalışanların ödemelerinin
arttırılması veya terfileri için yapılabilir. Bununla beraber performans değerlendirme
sisteminin özel hedefler doğrultusunda tasarlanarak uygulanması gerekir. Zira hedeflerin belli
olmaması yüzünden değerlendirme sisteminin düzgün tasarlanamadığı veya doğru
uygulanamadığı birçok örnek vardır. Bu konulara dikkat edildiğinde genellikle kurumlar
birden fazla değerlendirme sistemi türüne ihtiyaç duyarlar.272 2- Beklenen neticeler ile
standartların belirlenmesi: Çalışanların liyakatinin değerlendirilmesi için işlevsel bir sistemin
tasarlanıp uygulanmasındaki temel merhalelerden biri, olması gerekenler ve beklenen
neticelerin güzelce açıklanması ve netleştirilmesidir. Çalışanların, vazifeleriyle ilgili
kendilerinden ne beklendiğine dair bilgiye sahip olmaları gerekir. Eğer bu doğru biçimde
yapılmazsa çalışanların doğru değerlendirilmeleri imkânsız olacaktır. Çünkü değerlendirme,
kişilerin gerçek performanslarıyla kendilerinden beklenenin kıyaslanmasıdır. Mesleğin
incelenmesi ve bunun sonucunda elde edilen bilgiler, müdürlere ve değerlendirme yapanlara
dikkate değer bir yardım sağlayabilir. Bu şekilde elde edilen bilgiler ve meslek tanımı
yardımıyla, işin temel faaliyet alanı çalışana açıklanabilir ve performansının kendisine
bildirileceği söylenebilir. Performans değerlendirmesinin değerlendirmenin kendisine göre
yapılacağı standartlara ihtiyaç duyduğu açıktır. Bu standartların, her mesleğin istenilen
neticesiyle irtibatlı olduğu takdirde meyve vereceği açıktır. Standartların isteğe göre veya
tesadüfen belirlenemeyeceğine dair şüphe yoktur. Meslek incelenerek bu standartlar
belirlenmelidir.273 3- Kişinin gerçek performansının ölçülmesi: Beklenen neticeler ve
standartlar belirlendikten sonra kişinin gerçek performansı ölçülmelidir. Bu amaçla kişinin
gerçek performansı hakkında kapsamlı ve tam bir bilgiye sahip olunmalıdır ve değerlendirme
buna göre yapılmalıdır. 4- Standart performansla gerçek performansın kıyaslanması:
Performans değerlendirmesinin belki de en temel merhalesi, gerçek performansla standart
performansın karşılaştırılmasıdır. Bu merhalede standartların ve belirlenmiş ölçülerin
yardımıyla, kişinin gerçek performansıyla ilgili toplanan bilgiler değerlendirmeye tabi tutulur.
Diğer bir deyişle standartlar şeklinde öngörülenler, yapılanlarla kıyaslanır. 5- Değerlendirme
272Cascio, Wayne, Managing Human Resources (Mudiriyet-i Menabi-i İnsanî), s. 219. 273 Wether, William, Davis, Keith, Human Resource Personnel Management, s. 342.
sonuçlarının kişiye bildirilmesi: Beşinci merhalede, bu mukayeseden elde edilen neticeler
kişiyle paylaşılır ve gerekli olan kararlar alınır. Lüzum durumunda düzeltme girişiminde
bulunulur. Aslında kişinin kendi performansının neticesi hakkında bilgilendirilmesi, bu
sürecin diğer merhalelerindendir.
İyi bir değerlendirme sisteminin özellikleri
Kazandıracağınız, kazanacağınız, elinizde edeceğiniz askeri ücretiniz veya aylık ücretiniz veya saatlik ücretiniz, başkasının size değer biçmesi is yapabilme imkanınızın olması, karşılaşacağında yapabileceğine inanma, tam güven verme, iş imkânın iki taraf içinde iş verense işçiyi tutmak elinde iş alan işe işi tutmak elinde, bir düşünün kendine güven vermek iş yerine güven vermek iş konularında bulunduğu ortamda kendi gözünde değeri olanı olmayanı bilmesi, faydasını zararını bilmesi, kanıtı ne dendiği anda toplumdan bireyden biri olduğunu farklı olduğunu insanın, insan kaynak değeri ücretlerinde hissetmeyi insan aile toplum çevre bilen, iş resminin kumandasını bilmek yönetmeniz bilmek, teslim edilen değerini bilmek, işyerinde iç güvencesini kazandırmak nasıl yaşanılması isteniyorsa öyle yaşar. Değerini bilmeyen insan, eşinin, dostunun ona verdiği değere göre anlık olarak kendini iyi bilmek başarının değerin de bilmek anlamak hissetmektir,değersizlik durumunu kendine kötü neticeleri yaratan bilhassa aşmasını yaratmalı, düşünür fikik ile mantık zekinin bir oluşumunda güzel dengelerin sağlanması özel ve değerli kılan, kişinin kendisinin bunun farkında olması ve öyle de yaşamasıdır. Kendi hatalarınızı başkalarının hataları ile bağlayamazsınız, hayaliniz yoksa hayaller kurmaktır başkalarının fikirlerine ayrı düşünürlere ve onların verdiklerine bağımlıysanız, onların elinde kalırsınız ancak onlar ile bir fikir elde etmekle bir isteklendirme yaratmakla gücüne kavuşabilirsiniz, ihtiyacınız varsa bunu değiştirebilme gücüne sahipsinizdir. Kendinizi yetiştirin geleceğe illeri görüşlü olmakla o farkındalığı yaratamayacakların bile değerlerini ortaya çıkarmak, kendi değerlerinizde keşfetmek ortaya çıkartmaktır, insanlar çiçektir Çiçeklerin hepsi ayrı birer güzelliğe sahiptir. İnsan kendini güzellikler ile temamlayandır insan önemli unsurlardır, nadide bir çiçeğin yapraklar kopup eksildikçe çiçekler de değerinden ve güzelliğinden çok şey yitirmiş olur. Sanat da nadide bir çiçek gibidir. Sanatın her geçen gün daha çok gelişip güzelleşip değer kazanması için, lüzumlu olan kişisel yetişkinlik ve sosyal bilgiler ile mesleğin gereği olan ahlaki görevler, sorumluluklar her sanatkârda mutlaka bulunmalıdır. Kazanmak ve bu başarıyı genişletmek isteyen herkes, gerektirdiği ahlaki görevler ve sorumluluklar vardır İş hayatında, ekonomide, teknik ve ticarette doğruluk her zaman en iyi politikadır. İnsan, mesleğini ve sanatını bir yük hayvanının belli bir yükü sırtına yüklemelerine boyun eğişi gibi pasif bir şekilde kabul etmemelidir. Tersine, ahlâk bakımından mesleğinin efendisi olmalı, bütün görevlerini insanlara ahlâken faydalı olacak şekilde yapmalıdır. İnsanlar hangi görevde bulunuyorsa onun yerine getirilmesinde mutlaka bazı sorumluluklar üstlenmişlerdir. Bu sorumluluğu kendisinde duyan ve görev sorumluluğu olan her iş ve sanat sahibi, işini ve mesleğini başarılı biçimde yapacağına önceden inanabilir. Şunu özellikle belirtmek isteriz ki, çok küçük gibi gözükse de her görevin kendisine göre bir değeri vardır. Ve değerine göre de sorumluluk taşırlar. Meslek hayatını, gözümüzü açan, düşünce ve görüşlerimizi geliştiren bir okul diye kabul etmeliyiz. Üzüntüsüz
ve kolay yolla mutluluk arayan bir kimse arkadaşlarında ve çevresinden göreceği kötülüklere ve düş kırıklıklarına çok üzülecek ve bu üzüntünün altında ezilecektir. Buna karşılık mutluluğu ve başarıyı elde etmek için mücadeleyi göze alan birisi önündeki engellerden yılacağı yerde sevinir, çünkü böylece daha çok çalışacağını düşünür. Mücadeleyi göze alabilmesi onun meslek sevgisi, yani yüksek bir meslek aşkı olması ila mümkün olabilir. Bir ülke ekonomik bakımdan kalkınmak için gerekli olan yeraltı ve yerüstü kaynaklara, makinalara, iç ve dış sermayeye sahip olabilir, fakat bütün bunların üstünde en önemlisi yetişmiş bir insan gücü kaynağına sahip değilse o ülke kalkınamaz. Bu bakımdan insan gücü kaynaklarının gelişmesi, bir toplumun ekonomik bakımdan kalkınmasına ve o toplumun modernleşmesine açılan tek kapıdır. insangücü"nü yararlı bir kaynak haline getirebilmenin başlıca faktörlerinden ikisi "bilgi" ve "beceridir. Sanat kültürü demektir. İyi yetişmiş bir insan gücü kaynağına sahip olunabilmesi için iş, meslek ve sanatla uğraşan herkesin o işe ait yeterli bilgiye sahip olması şarttır. Bu bilgisini becerisiyle tamamlayarak yaptığı işte usta olduğunu göstermelidir. Çalışkan; işten yılmayan, her zaman çalışma isteği duyan ve alanında normalin üzerinde iş çıkaran, bol kazanç sağlayan kimse demektir. Herhangi bir işte normal çalışan kimselere çalışkan denilmez. Tarla, ümit ve bereket kaynağıdır. Uzun bir çalışma ve emek sonucu ekilen tohumlar, topraktan bir mucize şeklinde fışkırırlar. Böylece ümidimizin ve alın terimizin ürünlerini elde ederek soframızı zenginleştiririz. Bize verilen hayat da böyledir. Hayatımızı zenginleştirmek, onu başarı, şan ve şeref ürünleri ile doldurmak için de çalışkan olmak yine bizim elimizdedir. Çalışkanlığımız sayesinde hayatımızı zamanın bereketli ve canlı akışı içinde her günkünden daha verimli yaşayabiliriz. Kişinin kendi temizliği başta olmak üzere, iş yerinin temizliği, takım ve araçların temizliği ile yapılan her işin temiz olarak bitirilmesi gibi önemli temizlik kurallarını her kuaförün bilmesi ve uygulaması gerekir. Kuaförlük sanatı doğadan, yani doğuştan kibar ve temiz olan insanların mesleğidir. Bu husus her meslek için gerekli temel Tutumlu Olmak: Her insan çalışarak alın teri karşılığında kazandığı parasını ve onunla aldığı maddi değerlerini tutumlu olmak ilkesine bağlı kalarak kullanmalıdır. Aile hayatında, iş hayatında ve günlük yaşamının her bölümünde tutumlu olmamız, yarınlarımızın refah ve mutluluğunu hazırlayacaktır. İyi bir mesleğimiz ve çok kazanan bir işimiz olabilir. Bununla birlikte tutumlu olmadığımız sürece sıkıntı ve zorlukların bir gün karşımıza çıkacağını unutmamalıyız. İyi Ahlak ve Kişilik Mesleğimiz bizi maddiyatla uğraşmaya zorluyorsa ki "işimiz kazanç sağlamak" maddiyata yenilmemek için yüksek bir hayat görüşüne daha çok ihtiyacımız vardır. Yüksek bir hayat görüşüne sahip olmak için, insanın önce iyi ahlak ve kişiliğe sahip olması gerekir. Ahlakı ve kişiliği olmayan kimse iş bulamaz zorda kalır. Yabancı Dil, Dünya milletlerinin birbirleri ile olan ekonomik, kültürel ve sosyal ilişkilerinin yanı sıra turistik gezilerin de son yıllarda bir hayli arttığını da göz önüne alırsak yabancı dil bilmenin her insan için ne kadar önemli olduğu kolayca anlaşılır.
Değerlendirmenin zarureti konusunda değinildiği üzere, bir değerlendirme sisteminin
olmayışı, kurumu ciddi bir sorunla karşı karşıya bırakır. Bu durumda çalışanların çaba
gösterme motivasyonları olmaz ve mevcut motivasyonlarını da kaybederler. Neticede
kurumun işlevsellik ve etkinlik oranı azalır. Diğer taraftan bütün değerlendirme sistemleri de
kurum için faydalı ve sorunlarını halletmede etkili olmaz. Değerlendirme sisteminin iyi
olmaması da kurum için sorun yaratır ve bu sorunlar, bir değerlendirme sisteminin
olmamasının yaratacağı sorunlardan daha az değildir. Bununla beraber çalışanları ölçme ve
değerlendirme sisteminin bazı özellikleri taşıması gerekir. Elbette farklı özelliklere ve şartlara
sahip bütün kurumlar için belli özellikler taşıyan tek bir değerlendirme sistemi önerilemez.
Her kurum kendi muhtelif şartlarını, mevcut insan gücünü ve diğer etkenleri dikkate alarak
kendisi için münasip ve iyi bir sistemi tasarlamalı ve bu esasa göre kurumun insan gücünü
değerlendirmelidir. Elbette bütün değerlendirme sistemlerinde bazı genel kurallara riayet
etmek zaruridir. Burada –zengin dinî kaynaklardan alınmış olan- bu şartlardan bazılarına
değineceğiz: 1- Çalışanların performanslarının iyileştirilmesi: Çalışanların değerlendirilmesi
için münasip ve iyi olan bir sistemin taşıması gereken ilk özellik, hedefinin çalışanların
performansını iyileştirme, geliştirme ve ilerletme olmasıdır. Değerlendirme süreci,
çalışanların kuvvetli ve zayıf yönlerini tanımak, kuvvetli yönlerini güçlendirmek ve zayıf
yönlerini ortadan kaldırmak, neticede performanslarını iyileştirerek kişilerin gelişimini
sağlamak için güvenilir bir vesile sayılmalıdır. Her ne kadar çalışanları değerlendirmenin
ortalama hedefi, maaş ve primlerin ödenmesinde bir ölçü edinmek gibi hedeflere ulaşmak olsa
da nihaî hedef çalışanların performanslarıyla ilgili zaruri bilgileri toplamak ve kurum
müdürlerinin ve mesullerinin istifadesine sunmaktır. Böylece onlar da performansları nitelik
ve nicelik açısından yukarı taşımak için doğru ve münasip kararlar alabilirler. 2-
Değerlendirmenin dakik ve adil olması: Adaleti sağlamaktan daha güzel, akıcı ve tatlı bir söz
yoktur. İmam Cafer Sadık’ın (a.s) da buyurduğu gibi: “Adalet baldan daha tatlıdır.”274İlahi
peygamberler, adaletin doğru sözlü münadileridirler. Halkı adaleti ayağa kaldırmaya davet ve
teşvik ederler. Allah Teala’nın Kuran-ı Kerim’de buyurduğu gibi: “Andolsun ki biz,
peygamberlerimizi apaçık delillerle gönderdik ve onlarla beraber de kitap ve terazi indirdik,
insanlar adaletle doğru muamele etsinler diye”275Değerli İslam Peygamberi (s.a.a), Allah
Teala tarafından gönderilen en son ve en üstün ilahi peygamber unvanıyla toplumda adaleti
canlandırmakla görevlendirilmiştir. Allah Teala bu görevlendirmeyle ilgili şöyle buyuruyor:
“(Ey Peygamber) De ki: Ben, kitaptan ne indirdiyse Allah, inandım ona ve bana, aranızda
adaletle hükmetmem emredildi”276Allah Teala bütün dindarlara ve müminlere, kendisinin
veya yakınlarının zararına olsa bile adaleti ayakta tutmalarını emrediyor.Yine şöyle
buyuruyor: “Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah
için şahitler olarak adaleti ayakta tutun.”277 Allah Teala adaleti her şeyden daha çok takvaya
ve insanı kemâle erdirmeye yakın görüyor ve halkı, kişisel öfkeleri ve hoşnutsuzları yüzünden
adaleti terk etmekten sakındırarak şöyle buyuruyor: “Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten
alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır.”278Kuran’a göre adaletli davrananlar
Allah’ın sevgilisidirler, Allah onları sever. Allah’ın sevdiği kimsenin ise ruhuna inayet
şelaleleri akar ve ilahi sıfatlar vücudunda tecelli eder. Adil insan, Allah’ın adalet sıfatını
yansıtır. Bununla beraber Allah Teala’nın mahbubu olur. Zira şöyle buyuruyor: “Adaletle
muamele edin; şüphe yok ki Allah, adaletle muamele edenleri sever.”279 İmam Ali (a.s)
yaşayan ve konuşan Kuran idi ve adaletin timsal bulmuş, tahakkuk etmiş haliydi. Adalet Hz.
274 Biharu’l-Envar, c. 75, s. 39. 275 Hadid/25. 276 Şura/15. 277 Nisa/135. 278 Maide/8. 279 Hucurat/9.
Ali’nin (a.s) vücudundan kaynıyordu; düşüncesinden, sözünden, amelinden ve hükümetinden
yargısına, halkçılığına, ailevî ve toplumsal bağlarına kadar. Hz. Ali’nin (a.s) vücudunun
derinliklerinden gelen adaleti, o kadar dakik ve derindi ki şöyle buyurmuştur: “Allah’a
andolsun ki eğer yedi iklimi göklerinin altındakilerle beraber bana verseler ve Allah’a
itaatsizlik ederek bir karıncanın ağzındaki buğday kabuğunu zulümle almamı isteseler yine de
yapmam.”280Alevî kültürde adaletin icra edildiği dallardan biri çalışanların
değerlendirilmesidir. Çalışanların değerlendirilmesi, onların maddî ve manevî haklarıyla
irtibatlı olduğundan adaletin icra edilmesi daha fazla önem ve zaruret taşımaktadır. İmam Ali
(a.s) Malik Eşter ahitnamesinin bir yerinde, Malik’i değerlendirmede dikkatli ve adaletli
olması hususunda uyarıyor ve şöyle buyuruyor: “Onların her birinin zahmetlerini ve
çabalarını dikkatlice bilmelisin ve asla onlardan birinin zahmetini ve çabasını bir başkasına
nispet vermemelisin. Hizmetinin değerini olduğundan daha az hesaplamamalısın.”281 İmam
(a.s) bu sözlerinde Malik’in dikkatini şu noktaya çekiyor ki idarecilerini değerlendirmesi
sırasında yeterli ve gerekli dikkati göstermeli, değerlendirme sırasında adalete riayet etmeli,
değerlendirme sırasında zahmetlerini ve çabalarını olduğundan az saymamalı veya
dikkatsizlikle birinin çabasını ve zahmetini bir başkasına mal etmemelidir. Bu iki örneğe
ilaveten başka etkenler de değerlendirme sırasında adaletin icrasına engel olabilir. Mesela
kişilerin büyüklükleri veya konumları, az ve küçük işlerinin çok büyük ve çok değerli
sayılmasına sebep olabilir. Buna mukabil başka bir kişinin küçüklüğü ve hakirliği, büyük ve
çok değerli işinin küçük ve değersiz telakki edilmesine yol açabilir. Muttakilerin Mevlası Ali
(a.s) bu nokta hususunda da Malik Eşter’i uyarıyor ve ondan bu tehlikeli tuzağa düşmekten
kaçınmasını istiyor. İmam şöyle buyuruyor: “Bir kimsenin büyüklüğü ve şerafeti, onun küçük
işini büyük saymana sebep olmasın. Aynı şekilde bir kimsenin küçüklüğü ve hakirliği onun
kıymetli hizmetini küçük saymana yol açmasın.”2823- Değerlendirmenin kapsamlı olması: İyi
bir değerlendirme sisteminin bir başka özelliği de kapsamlı olmasıdır. Değerlendirme sistemi
kurumdaki herkesi içine almalıdır. Bütün çalışanlar, idareciler, müdürler ve mesuller dakik
biçimde değerlendirmeye alınmalıdır. Bu özelliğin olması değerlendirme sisteminin
işlevselliğini arttırır ve çalışanların değerlendirme karşısında göstereceği direnci azaltır. Zira
eğer kurum çalışanları değerlendirmenin kurumdaki herkesi kapsadığını, kimseye imtiyaz
yapılmadığını ve aralarında fark gözetilmediğini hissederlerse mukavemet etmezler, hatta iyi
karşılarlar. İmam Ali (a.s) Malik Eşter’e hükümet idarecilerini değerlendirmesini emrederken
bunun kapsamlı olması gerektiği üzerinde duruyor ve şöyle buyuruyor: “Bütün çalışanların
çabalarını kaydetmeleri için… müfettişlerin olmalıdır.”283İmam’ın (a.s) kendisi de bütün
idarecilerini değerlendirmeye tabi tutuyor, aralarında fark gözetmiyordu. Kumeyl bin Ziyad
Neh’î gibi İmam’ın has adamları ve yakın ashabından olanlar da bu kaidenin istisnası
değillerdi.284 4- Değerlendirmenin tam olması: İyi bir değerlendirmenin özelliklerinden bir
diğeri tam ve çok yönlü olmasıdır. Değerlendirmenin tam olmasından kasıt, çalışanların
değerlendirilmesinde hem kuvvetli noktaların, yeteneklerin ve gösterilen çabanın, hem de
zayıf noktaların ve eksikliklerin dikkate alınmasıdır. Her ne kadar bazıları, değerlendirmenin
280 Nehcu’l-Belağa, 224. Hutbe. 281 A.g.e., 53. Mektup. 282 A.g.e. 283 Tuhefu’l-Ukul, s. 129. 284 Bkz. Nehcu’l-Belağa, 61. Mektup.
sadece çalışanların performanslarının zayıf noktaları üzerinde durduğunu düşünse de böyle
olmaması gerektiği açıktır. Başarılı ve işlevsel bir değerlendirme sistemi, çalışanların kuvvetli
ve zayıf yönlerini beraber değerlendiren sistemdir. Zira sadece zayıf noktalar üzerinde duran
bir sistem çalışanların mukavemetiyle karşılaşacak ve muhalefeti beraberinde getirecektir.
Bazı kurumlarda çalışanların değerlendirmeye karşı menfi bakışları görmezden gelinemez. Bu
kötümserliğin esas menşei, bir noktaya kadar değerlendirme sisteminintek taraflı bakışıdır. Bu
yüzden çalışanlar değerlendirmeye karşı kötümser yaklaşırlar ve karşısında direniş gösterirler.
Oysa çalışanlar, değerlendirme sisteminin sadece kendilerinin zayıf noktalarının peşinde
olmadığını, bunun yanında güçlü yönlerinin de araştırılacağını hissederlerse olumlu
yaklaşacaklardır. İmam (a.s) şöyle buyuruyor: “Onlara müfettiş yollamayı ihmal etme…
böylece bütün çaba gösterenlerin çabaları ve zahmetlerini kaydetsinler.”285Görülüyor ki
İmam Ali (a.s) Malik’in dikkatini idarecilerin müspet noktalarına çekiyor ve fedakârlıklarının
ve çabalarının azaltılıp eksiltilmeden kaydedilmesini tavsiye ediyor. İmam, ahitnamenin başka
bir yerinde de Malik’in dikkatini idarecilerin zayıf ve eksik noktalarına ve de muhtemel
sapmalarına çekiyor ve şöyle buyuruyor: “Çevrendekileri izle; eğer onlardan biri elini
hıyanete bulaştırırsa… onu kırbaçla cezalandır ve işlediği hıyanet ölçüsünde cezalandır…”286
Değerlendirme engelleri ve kısıtları
Engelli olanların engelli hakları takip edilmeli hangi amaçla hizmet verebilir, hangi hakları kapatılmıştır ve kazandırılmalıdır, engelli haklarının korunması, kullandırılması ve geliştirilmesine ilişkin konularda idari ve yasal düzenlemelere ilişkin çalışmalar yapmak, önerilerde bulunmak, kaydedilen gelişmeler hakkında kamuoyunun aydınlatılması amacıyla yapılacak çalışmaları değerlendirmek, engelli hakları konusunda alınabilecek önlemlere ilişkin tavsiyelerde bulunmak, engellilere ilişkin strateji belgesi ve eylem planları hazırlatmak ve onaylamak, engelli hakları konusunda kurumlar arası işbirliği ve koordinasyonu sağlamak üzere hizmet vereceği belirtildi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın veya gerektiğinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Müsteşarının başkanlığında; Genelgede ayrıca “Engelli Hakları İzleme ve Değerlendirme Kurulu’nun çalışma sekli de açıkça belirtildi. Genelgeye göre Kurulun çalışma usul ve esasları, yıllık toplantı sayısı ile toplantı zamanları Kurul tarafından belirlenecek, sekretarya hizmetleri, alınan kararların uygulanmasının takibi ve koordinasyonu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Engelli ve Yaslı Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülecek. Adalet Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Çisleri Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Diyanet İsleri Başkanlığı, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Yükseköğretim Kurulundan üst düzey temsilcilerin ve Türkiye Ihsan Hakları Kurumu Başkanı ve Engelli ve Yaslı Hizmetleri Genel Müdürü ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı tarafından belirlenecek engellilerle ilgili faaliyet gösteren diğer kurumlardan ve
285 Tuhefu’l-Ukul, s. 129. 286 Nehcu’l-Belağa, 53. Mektup.
sivil toplum kuruluşlarından yeterli sayıda temsilcinin katılımıyla kurulacağı belirtildi. Ayrıca Kurul tarafından ihtiyaç duyulması halinde alt kurul, komite, danışma grupları ve geçici ve kalıcı çalışma grupları oluşturulabilecek. İlgili kamu kurum ve kuruluşlarının yani sıra üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, meslek birlikleri ve özel sektör temsilcileri de Kurul toplantılarına davet edilebilecek, alt kurul ve komite çalışmalarında yer alabilecekler. Ayrıca Kurul tarafından ihtiyaç duyulması halinde alt kurul, komite, danışma grupları ve geçici ve kalıcı çalışma grupları oluşturulabilecek. İlgili kamu kurum ve kuruluşlarının yanısıra üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, meslek birlikleri ve özel sektör temsilcileri de Kurul toplantılarına davet edilebilecek, alt kurul ve komite çalışmalarında yer alabilecekler Genelgede ayrıca Kurul tarafından alınan kararların il ve ilçe düzeyinde uygulanması, sonuçlarının izlenmesi ve değerlendirilmesi amacıyla il ve ilçe kurulları kurulmasına Kurulca karar verilebileceği belirtildi. ILO ve ilçe kurullarının kimlerden oluşacağı, görevleri ile çalışma usul ve esasları Kurul tarafından belirlenecek, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca ilgili kurumlara duyurulacak. Kurul çalışmalarının bir bütünlük içinde yürütülmesi, engelli hakları konusunda kurumlar arası işbirliği ve koordinasyonun sağlanması ve Kurul tarafından alınan kararların uygulanması için tüm bakanlık, kamu kurum ve kuruluşlarınca gereken destek ve yârdim sağlanacağı da Genelgede vurgulandı. İnsan hakları sözleşmelerinde yer alan medeni, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel hakların tümünü bir araya getirmiş ve engelli kişilerin haklarının teşvik edilmesi, korunması ve kullanımın sağlanması için taraf devletlere düşen yükümlülükleri ortaya koymak, engelli kişilerin kendi seçimlerini yapma özgürlükleri ve bağımsızlıkları da dâhil olmak üzere, kişilerin doğuştan sahip oldukları onura ve bireysel özerkliklerine saygı gösterilmesi, engelliliğe dayalı ayrımcılık yapılmaması, engelli kişilerin topluma tam ve etkili katılımı, farklılıklara saygı gösterilmesi ve engelliliğin insan çeşitliliğinin ve insanlığın bir parçası olarak kabul edilmesi, fırsat eşitliği, erişilebilirlik, kadın ve erkek arasında eşitlik ile engelli çocukların kendi kimliklerini koruyabilmeleri için haklarına saygı duyulması gibi ilkeler üzerine temellendirilmiştir.
Çalışanların liyakatinin değerlendirilmesi her zaman kendi doğal ve sıradan yolunda
ilerler amabazen bazı engellerin ve sorunların ortaya çıkmasıyla asıl yolundan sapar.
Değerlendirme sistemi, bu engelleri ve kısıtları başarıyla arkasında bırakabilirse iyi bir netice
verebilir. Doğru ve iyi bir değerlendirmeye engel olup asıl yolundan saptırabilecek
etkenlerden bazıları şunlardır:
1- Kişinin şahsiyetinin değerlendirme üzerindeki tesiri: Doğru ve iyi bir
değerlendirmeyi tehdit eden sorunlardan birisi kişinin şahsiyetinin, değerlendirmesi
üzerindeki tesiridir. Değerlendirme yapan kişi, değerlendirilen kişiyi kendi genel tasavvuruna
göre değerlendirmeye kalktığında bu sorunun ortaya çıkması oldukça muhtemeldir. Sosyal,
siyasi ve iktisadî açıdan çeşitli makam, mevki ve konuma sahip kişilerden beklenen başarı, bu
konumlarıyla orantılı olarak farklı olur. Değerlendiren kişi de bu etkenlerin tesiri altında kalır.
Neticede onun performansını doğru ve dakik biçimde değerlendirmek yerine ona karşı sahip
olduğu genel bir bakışla değerlendirmesini yapar. Büyük bir makama ve şerafete sahip olan
bir kimsenin, küçük ve değersiz bir iş yaparak değerlendiren kişinin teveccühünü kazanmış
olması ve bu küçük, değersiz işin ona büyük ve çok değerli görünmesi mümkündür. Tam tersi
makamı pek önemli olmayan bir kimsenin büyük ve değerli bir iş yapması ama değerlendiren
kişinin, onun makamına bakarak bu işi küçük ve değersiz görmesi de olasıdır. İmam Ali (a.s)
bu önemli husus hakkında Malik Eşter’i uyarmış ve onu böyle değerlendirmeler yapmaktan
kesinlikle men etmiştir. İmam şöyle buyuruyor: “Bir kimsenin şerafeti ve itibarı, onun küçük
ve değeri düşük işini büyük ve çok değerli saymana sebep olmasın. Bir kimsenin hakirliği ve
küçüklüğü de onun çok kıymetli hizmetini küçük saymana yol açmasın!”287 Buna göre
çalışanların değerlendirilmesi sırasında, karakterleri değerlendirmelerini etkilememeli ve
performanslarının ve becerilerinin doğru ve dakik biçimde değerlendirilmesine engel
olmamalıdır. İmam Ali (a.s) kendi idarecilerini ve insan gücünü değerlendirirken bu noktaya
dikkat etmiş ve idarecilerinin performanslarını, şahsiyetlerini dikkate almadan ölçüp
değerlendirmiştir. Bu meselenin bariz örneklerinden birisi Kumeyl’in değerlendirilmesidir.
Kumeyl, İmam’ın özel ashabından ve yakın dostlarındandır. Yüce manevî mertebelere
sahiptir. Hz. Ali’nin (a.s) ona meşhur Kumeyl duasını öğretmesi, onun mümtaz manevî bir
şahsiyete sahip olduğunu ve İmam’ın ona has inayetinin ölçüsünü göstermektedir. Kumeyl,
İmam tarafından Hit emirliğine atanmıştı. Emirliği sırasında düşman orduları o mıntıkadan
geçerken o şehri yağmaladılar. Kumeyl ise o sırada Karkisiya mıntıkasına saldırmıştı. İmam
Ali (a.s) bu gelişmeden haberdar olunca hemen ona bir mektup yazdı ve onu şöyle kınadı:
“İnsanın uhdesindeki işleri yaparken gösterdiği zaaf ve mesuliyetinde olmayan bir iş üzerinde
ayak diremesi açık bir güçsüzlüğün ve viran eden düşüncenin göstergesidir. Senin Karkisiya
halkını yağmalama girişimin, buna mukabil seni görevlendirdiğimiz sınırları korumaman –
orayı koruyacak ve düşman ordularını sınırlardan uzaklaştıracak kimsenin olmaması- yanlış
bir düşüncedir. Sen orada düşmanlarının üzerinden geçip dostlarına saldırdığı bir köprü
olmuşsun. Ne seninle savaşacakları bir kudretin var, ne senden korkup kaçacakları bir
heybetin var. Ne bir sınırı koruyabiliyorsun, ne düşmanın gücünü dağıtabiliyorsun. Ne
diyarının ihtiyaçlarını karşılayabiliyorsun, ne emirini memnun edebiliyorsun.”288Bu mektup,
Kumeyl’in yüce şahsiyetinin, İmam’ın değerlendirmesini etkilemediğini ve Kumeyl’in
emirlikteki zayıf performansını, güçlü görmesini sağlamadığını göstermektedir. Bu konuyla
ilgili başka bir örnek, Muhammed bin Ebubekir’in değerlendirilmesidir. Muhammed,
Ebubekir’in oğlu ve İmam Ali’nin (a.s) evlatlığıdır; İmam’ın dizi dibinde büyümüştür.
Muhammed, Mısır valisi olduğunda, nispeten zayıf bir performans gösterdiği için azledildi ve
yerine Malik Eşter atandı. Bu olaydan iki önemli nokta çıkarılabilir: 1- İmam (a.s) her zaman
idarecilerinin amel ve davranışlarını kontrol altında turuyordu ve performanslarını dikkatle
değerlendiriyordu. Öyle ki bir kişi vazifesini yerine getirmeyi ihmal ettiğinde veya zaaf
gösterdiğinde daha iyi ve daha liyakatli olan bir kişiyi yerine tayin ediyordu. 2- İmam,
idarecilerinin amel ve davranışlarını değerlendirirken onların şahsiyetinin ve onlara olan
dostluk ve muhabbet ölçüsünün hiçbir tesiri olmuyordu. Sadece performanslarına göre
değerlendiriliyorlardı.
2- Görünüşte öyle olmak: İyi ve doğru bir değerlendirmeye engel olan etkenlerden bir
diğeri, değerlendirilen kişilerin kendilerini başka şekilde göstermesidir. Bu mesele
287 A.g.e. 288 A.g.e., 61. Mektup.
değerlendirmenin doğruluğunu tehdit eden ve tehlikeye düşüren sorunlardan birisidir.
Kurumlarda her zaman az çalışan ve bağlılık duymayan bazı kişiler vardır. Bunlar, kurum için
gerçekten çalışmaktan ve hedeflere ulaşmak için çaba göstermekten kaçınırlar.Ancak bu
kişiler, kurum müdürlerinin ve mesullerinin zihninde bağlı, çalışkan, çabalayan bir portre
oluşturmaya uğraşırlar. Bu tür kişiler, her zaman yağcı ve ikiyüzlü davranarak değeri düşük
ve sıradan işlerini, müdürlere büyük ve değerli göstermeye çalışırlar. Bu tür kişilerin
değerlendirilmesi, kurumun sıradan çalışanlarının değerlendirilmesine göre çok daha zor ve
karmaşıktır. Daha fazla dikkat gerektirir. İmam Ali (a.s) bu tür kişilerin değerlendirilmesiyle
ilgili tehlikeyi Malik Eşter’e hatırlatıyor ve onları değerlendirirken gereken dikkati
göstermesini tavsiye ediyor. İmam şöyle buyuruyor: “Onları seçerken asla ferasetine,
itminanına ve iyi niyetine dayanma. Çünkü insanlar, idarecilerin ve valilerin dikkatini çekmek
için dış görünüşlerini düzeltir ve iyi hizmet edeceklermiş gibi davranırlar. Oysa bu çekici
görünümün arkasında hiçbir şekilde emaneti koruma ve hayır isteme yoktur.”289
3- Değerlendirmede dikkatsizlik: Değerlendiren kişinin değerlendirme sürecinde çok
önemli rol oynadığı açıktır.Değerlendirmenin doğruluğu ve dikkati, değerlendirenin bu
önemli işi doğru ve tam bir dikkatle yapmasına bağlıdır. Değerlendirenin dikkat
göstermesinin zarureti, gurup işlerinde ve yapılmasında birkaç kişinin rol oynadığı işlerde
daha fazla ortaya çıkmaktadır. Zira bu durumlarda gerekli dikkat gösterilmezse, bir kişinin
zahmet ve çabası başkasına mal edilebilir ve bu vesileyle değerlendirmenin sıhhati azalarak
itibar düzeyi düşebilir. Bununla beraber özellikle birden fazla kişinin birlikte yaptığı işlerin
değerlendirilmesindeki sorunlardan ve doğru biçimde uygulanmasının önündeki engellerden
biri, değerlendireninyeterli dikkati göstermemesi, kişilerin çalışmalarının birbirinden ayırt
edilmesi için gereken dikkat ve çabayla değerlendirme yapmamasıdır. İmam Ali (a.s) bu
noktanın ayrılmasını, dikkatle ölçülmesini ve değerlendirilmesini buyuruyor: “Sonra
onlardan her birinin zahmetini dikkate al, kimsenin zahmetini ve çabasını, başkasının
hesabına sayma.”290 Buna göre değerlendiren, değerlendirme sırasında, özellikle de gurup
işlerini değerlendirirken yaptığı işe yeterli dikkati göstermeli ve her bir kişinin çalışmasını, o
kişinin kendi hesabına saymalıdır. Dikkatsizlik ve ilgisizlik nedeniyle kimsenin zahmeti ve
çabası başka birisine mal edilmemeli, onun imtiyazı haksızca başkasına verilmemelidir.
4- Değerlendirenin iyi niyeti: Değerlendirmenin engel ve kısıtlarından biri de
değerlendirenin iyi niyetidir. Kişilerin değerlendirilmesi görevini üstlenen kimsenin aşırı
hüsnüzanı ve iyi niyeti, değerlendirmenin doğruluğunu ve dikkatini ciddi biçimde tehdit eder.
Hüsnüzanın yüce bir ahlâkî fazilet olduğu doğrudur. Kuran öğretilerine ve Masumların (a.s)
rivayetlerine göre Müslümanların her zaman birbirlerine karşı hüsnüzanlı olmaları ve sosyal
ilişkilerini bu temele oturtmaları gerekir. Zira bazıları öyleymiş gibi görünerek, ikiyüzlülükle
kurum müdürlerinin ve mesullerinin dikkatini çekmeye ve onların zihinlerinde iyi bir imaj
bırakmaya çalışırlar. Bununla beraber bu tür kişilerin performans değerlendirmesi sırasında
yeterli dikkat gösterilmeli ve onlara karşı hüsnüzan ve iyi niyet göstermekten kaçınılmalıdır.
İmam Ali (a.s) Malik Eşter’e şöyle buyuruyor: “Onları seçerken asla ferasetine, itminanına
289 A.g.e., 53. Mektup. 290 A.g.e.
ve iyi niyetine dayanma.”291Bu rivayete göre değerlendirme engellerinden biri de
değerlendirenin iyi niyeti ve hüsnüzannıdır. Zira bu iyi niyet, kişilerin gerçek ve dakik
performanslarının değerlendirilmesine mani olmakta ve değerlendirme için gerekli olan dikkat
ve itibarı azaltmaktadır. Elbette bu, değerlendirme sırasında kişilere mutlak kötümserlik ve
suizanla bakılması anlamına da gelmemektedir.
Öz değerlendirme
Allah insanları aynı şekilde yaratmamıştır dünyaya gelirken, bazıları da "engelli/özürlü" olarak doğmaktadır. Bazı kimseler de sağlıklı bir şekilde doğmakla beraber, hayatının sonraki bir döneminde değişik sebeplerle, bu tür bir durumla karşılaşmaktadır. İnsanın temel fonksiyonlarını kısıtlayan veya olumsuz etkileyen, fizikî ve aklî pek çok kusur/engel çeşidi vardırBu aynı zamanda sosyal ve hayatî ünitelerin engelli gerçeği dikkate alınarak dizayn edilmesinin zaruri olduğunu göstermektedir. Engellilik hâli dinî tekliflere muhatap olmasına mâni olmayan kimselerin, dinlerini öğrenmeleri ve güçleri nispetince sorumluluklarını yerine getirmeleri yönünde çalışma yapılmasıdır. Engellilere yönelik, irşat ve tebliğ ekseninde geniş bir çalışma alanının varlığı aşikârdır Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın "Harabat ehline hor bakma Şakir / Defineye malik viraneler var" şiirinde ifade ettiği gibi, dış görünüşü itibariyle önemsenmeyen veya engelli pek çok kimse, zengin ve diri bir gönül yapısıyla Allah katında çok değerli olabilir.İnsan bu dünyaya ebedî bir saadeti kazanma hedefiyle gönderilmiştir. İmtihan yeri olması itibariyle bu dünyada her şey, hikmet perdesi ile Bu âlemde acıyla tatlı, iyiyle kötü, hayırla şer iç içeduranda cereyan etmektedir. Her şey bir imtihan vesilesidir. Fizikî güzellik bir imtihan vesilesi olduğu gibi, güzel konuşmak, güzel yazmak gibi kabiliyetler de insana imtihan için verilmiştir. Zenginlik ve fakirliği de aynı şekilde değerlendirebiliriz. Zaten Kur’an’da "Sizin en değerliniz takvada en ileri olanınızdır." (Huruca süresi, 49/13) buyrularak üstünlük takvaya bağlanmıştır. Allah sizin sûretlerinize ve mallarınıza bakmaz. Fakat kalplerinize ve amellerinize bakar." (Müslim, Bir 34) buyurarak, Allah'ın insanlara muamelesinin kalp ibresine göre cereyan ettiğine/edeceğine işaret etmiştir. Dinimizde engelli kimselerin yapamayacağı işler kendilerine teklif edilmemiştir. Peygamber Efendimiz, engelli kimselere yapılacak her türlü iyilik ve yardımı sadaka olarak değerlendirerek rehberlik etmen, sağır ve dilsize anlayacakları bir şekilde anlatman, muhtaç bir kimseyi ihtiyacını tedarik etmesi için gerekli yere götürmen, derman arayan dertlinin imdadına koşman, koluna girip güçsüze yardım etmen, konuşmakta güçlük çekenin meramını ifade edivermen, bütün bunlar sadaka çeşitlerindendir... Engellilik her zaman anne veya babada olmaz. Günümüzde özellikle engelli bir çocuğa bakmak durumunda olan fedakâr aileler bulunmaktadır. Şu bilinmelidir ki, bütün engelliler diğer insanların sahip oldukları temel hak ve hürriyetlerin tamamına sahiptirler. Bu hak şu veya bu şekilde, doğumdan önce veya sonra iptal edilemez. İnsan bu dünyaya âhireti kazanmaya gelmiştir. Bu durumdaki kimseler, zor da olsa sabır ve rıza göstermeli ve sevap kazanmayı tercih etmelidirler. Zîrâ isyan etmek insanın iki kez kaybetmesi anlamına gelmektedir. Günümüzde teknolojik imkânlar sayesinde bazı fizikî ve zihnî engeller anne karnında iken tespit edilebilmektedir. Fizikî
291 A.g.e.
engellerin tespiti daha kolay olmakla birlikte, zihnî engeller genellikle muhtemel bir durum olarak ifade edilmektedir.Allah'a ve ahirete inananlar sakat bir hayvana bile gösterdikleri şefkat ve yaptıkları hizmetle ecir ve sevap kazanırlar. Bu, Allah'ın rızasını elde etmeye vesile olur. Binaenaleyh, doğduktan sonra sakatlanan bir çocuğu öldürmek cinayet olduğu gibi, henüz doğmamış ama ana rahminde yaşamakta olan bir çocuğu öldürmek de öyle cinayet olur ve caiz değildir. Rahimde kaldığı sürece veya doğum sırasında anne için hayati bir tehlike söz konusu olmadıkça kürtaj yapılamaz. Sağlık ve sıhhat büyük bir nimettir. Allah'tan af ve afiyet istemek de mü'min olmanın gereğidir. Ancak, bu dünya ahiretin tarlası olması itibariyle, bir imtihan yeridir. Hasta ve engelli olmak bir imtihan unsuru olduğu gibi, bir hasta ve engelliye bakmak zorunda olmak da imtihanın bir parçasıdır. "Evet, bir mü'min, gözüne perde çekilse ve gözü kapalı kabre girse, derecesine göre, kabir ehlinden daha fazla nurlu âlemleri temâşâ edebilir. Bu dünyada nasıl çok şeyleri biz görüyoruz, kör olan mü'minler görmüyorlar; kabirde o körler, iman ile gitmişse o derece kabir ehlinden daha fazla görebilirler." Felç ve benzeri ağır bir hastalığa maruz kalanlara da dünyanın insanı aldatan nefsânî yönlerinden uzak kalmaları itibariyle hastalığın manevi bir kazanç vesilesine dönüşeceğini söyleyerek tevekkül tavsiyesinde bulunmaktadır.
Çalışanların müdürler ve idareciler tarafında değerlendirilmesinin lüzumu inkâr
edilemez. Her kurumun istikrarlı biçimde ilerlemesi ve mükemmelliğe doğru hareketi, büyük
ölçüde müdürlerin, kurum çalışanlarının performansını doğru ve mantıklı şekilde
değerlendirmeliyakatine ve becerisine bağlıdır. Çalışanların performansının değerlendirilmesi,
kurumun insan kaynakları yönetiminin elindeki müessir ve gerekli araçlardan birisidir. Bu
aracın doğru kullanılmasıyla kurum, işlevsel biçimde hedeflerine ulaşmak ve vazifelerini
yerine getirmekle kalmayacak, çalışanlar da bundan menfaat sağlayacaklardır. Zengin dinî
kaynaklar ve metinlerde, İslam dininin değerlendirme meselesine çok ihtimam gösterdiği ve
özel bir konum atfettiği müşahede edilmektedir. Öğretilerde kurum çalışanlarının
performanslarına karşı ilgisiz kalınmaması, amel ve davranışlarının dakik biçimde
değerlendirilmesi, kurum hedeflerine ulaşmak için sıkı bir şekilde çalışanların teşvik edilmesi
ve az çalışanların kurumsal davranışlarını gözden geçirmesi için becerikli, çalışkan ve zahmet
çeken kişilerle zayıf, az çalışan ve bağlılık duymayan kişiler arasında fark gözetilmesi tavsiye
ediliyor. Bununla beraber günümüz yönetimlerinde değerlendirme, kurum müdürlerinin,
özellikle de insan kaynakları müdürlerinin vazifelerinden sayıldığı gibi, dinî öğretilerde de
İslam toplumunu yönetenlerin ve daha düşük düzeydeki müdürlerin ve idarecilerin kendi
çalışanlarını değerlendirmeleri ve onların amelleri ve davranışları karşısında kayıtsız
kalmamaları gerektiği işlenmektedir. Lakin dinî kaynaklarda çalışanların müdürleri tarafından
değerlendirilmesinden daha çok kişinin kendi kendisini değerlendirmesi üzerinde
durulmuştur. Kuran-ı Kerim’de, Masumların (a.s) rivayetlerinde ve siyerlerinde, her kişinin
kendi performansını değerlendirmesi, zayıf noktalar ve sapmalar görmesi durumunda
düzeltmesi ve kuvvetli noktalarını daha da güçlendirmesi gerektiğinden bahsedilir. Nitekim
İslamî kaynaklarda ve metinlerde bu, muhasebe unvanıyla işlenmiştir. Herkesin günlük
düzenli bir program yapması tavsiye edilmiştir. Hatta insan bir gün bile bu programdan gaflet
etse ve dakik bir muhasebeyle kendi amel ve davranışlarını gözden geçirmese İslam
Peygamberi’nin (s.a.a) ve Ehl-i Beyti’nin ümmetinden çıkmış sayılacak kadar bu konuya
önem verilmiştir.İmam Kâzım (a.s) bu noktayı şöyle beyan ediyor: “Her gün kendi işlerini
muhasebe edip değerlendirmeyen kimse bizden değildir. Öyleyse eğer iyi bir iş yapmışsa
Allah Teala’dan onu arttırmasını istesin ve elde ettiği başarı için Allah’a şükretsin. Eğer kötü
bir işe bulaşmışsa Allah’tan affedilmeyi dilesin ve tövbe etsin.”292İmam Kâzım’ın (a.s)
sözlerine dikkat edilirse üç temel noktaya ulaşılır: 1- Değerlendirmenin zarureti ve özel
konumu: İmam, kişinin kendi amel ve davranışlarını değerlendirmesinin zaruretini anlatırken
bundan gaflet edilmesi halinde gerçek müminler sınıfından çıkacakları uyarısında bulunuyor.
2- Diğer nokta, değerlendirme sonucunun müspet olması durumunda bu neticenin kişinin
gururlanmasına, yerinde saymasına ve bununla yetinmesine sebep olmaması gerektiğidir.
Aksine bu ilahi başarı için şükran duyarak Allah Teala’ya teşekkür etmeli ve yolun
devamında daha fazla başarıyı istemelidir. 3- Temel bir diğer nokta da şudur: Eğer
değerlendirmenin neticesi menfi olur, şahıs yaptıklarında bir hata ve sapma olduğunu anlarsa
bunu düzeltme ve iyileştirme peşinde olmalıdır. İmam, kişinin yanlış ve hatalı bir amel
işlediğini anlaması durumunda Allah’tan bağışlanma dilemesi ve tövbe etmesi gerektiğini
buyuruyor. Gerçek bir tövbenin, kişinin hatalı işini terk etmesi ve düzelterek telafi etmek için
kesin karar alması demek olduğu açıktır. İslamî kaynaklarda ve metinlerde kişinin kendi
amellerini değerlendirmesiyle ilgili açık talimatlar sunulmuştur. Değerli İslam Peygamberi
(s.a.a) şöyle buyuruyor: “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin, ölçülüp
tartılmadan önce kendinizi ölçüp tartın. Kendinizi kıyamet gününe hazırlayın.”293İmam Ali
(a.s) de bu hususta şöyle buyuruyor: “Ey Allah’ın kulları! Ölçülüp tartılmadan önce kendinizi
ölçüp tartın. Hesabınız görülmeden önce siz kendi hesabınızı görün… Bilin ki kendisine
yardım etmeyen, kendi içinden bir vaizi ve manisi olmayan kimseye, başkaları vaiz ve mani
olmayacaktır.”294 İslam âlimleri de insanları kemâle doğru yönlendirmek için öz
değerlendirme ve muhasebe meselesini işlemişlerdir. Âlimler ve ahlak üstadları nefsi kontrol
ve idare altına almak için dört merhaleden bahsetmişlerdir. Bu merhalelerden birisi nefsin
değerlendirilmesi ve muhasebesidir ve bu süreçte özel bir konuma sahiptir. Nefsi kontrol
merhalesi Allah’a doğru seyr-u sülûk özetle şöyledir:
Birinci merhale: Muşarete (Şartlaşma): Taahhüt merhalesi olan bu merhale, kişinin
kendisiyle şartlaşması ve anlaşmasıdır. Mesela kendisine bugün Allah Teala’nın emrine aykırı
davranmayacağı şartını koşar. Kurumda da bu noktaya riayet edilebilir. Şöyle ki herkes her
gün kendisine, işlerini ve vazifelerini düzgün şekilde yapacağı, kurum kanunlarına ve
kurallarına aykırı hareket etmeyeceği, kendi görev ve sorumluluklarını yerine getireceği,
bunlarla beraber Allah Teala’nın rızası dışında davranmayacağı şartını koşar.
İkinci merhale: Murakabe (Kontrol): Taahhüdüne bağlılığını kontrol merhalesi olan bu
merhale, insanın ilahi emirlere aykırı davranmaması için bütün bu müddet boyunca amellerine
ve davranışlarına dikkat etmesi ve kendisini koyduğu şarta uymaya mecbur görmesi
anlamındadır. Kurumda da kişi, günün başında kendi amellerini ve davranışlarını kontrol
292 Biharu’l-Envar, c. 70, s. 72. 293 A.g.e., s. 380. 294 Nehcu’l-Belağa, 90. Hutbe.
etmeli ve görev ve sorumluluklarını en iyi şekilde yerine getirmeye çalışmalı, kurum
kanunlarına ve kurallarına aykırı davranmamalıdır.
Üçüncü merhale: Muhasebe: Değerlendirme ve hesap yapma merhalesi olan bu
merhale, kişinin geçmiş amel ve davranışlarını dakik biçimde muhasebe etmesi ve
değerlendirmesidir. Bu şekilde kendi şartına uygun hareket edip etmediği ortaya çıkar.
Kurumda da bu merhale, geçmiş performansların değerlendirilmesidir. Yani kişi, belirlenmiş
ölçülere göre kendi performansının kuvvetli ve zayıf yönlerini belirler ve kendi
performansıyla ilgili doğru bir değerlendirmeye sahip olur.
Dördüncü merhale: Muatebe ve muakabe (Cezalandırma): Bu merhale, nefsin
kınanması ve cezalandırılması merhalesidir. Şu anlamda ki eğer değerlendirmenin neticesi
menfiyse ve değerlendirmeden sonra insanın koyduğu şarta uygun davranmadığı ortaya
çıkarsa kendi nefsini kınar.
Ahlak kitapları yazarlarına göre mücahede denilen bir merhale daha vardır. Bu
merhalenin hedefi nefse edep verilmesi, nefsin haramlardan uzaklaşmaya teşvik edilmesi ve
geçmiş hataların telafi edilmesi için çalışmaktır. Bununla beraber bu merhalelerden geçmenin
asıl hedefi, geçmiş hataların düzeltilmesi ve gelecekteki amellerin iyileştirilmesidir. Kurumda
da çalışanlardan her biri kendi performansını dikkatle değerlendirmeli ve kanun ve kurallara
aykırı bir iş yaptığını müşahede ederse kendisini bunu düzeltmekle mükellef görmeli,
performansını iyileştirmek için ciddi biçimde karar almalıdır. Elbette seyr-u sülûk
merhalelerinin kurumla ve kurumsal meselelerle ilgisinin olmadığı, sadece kişisel ve ahlaki
meselelerde karşılık bulabileceği ve bu ahlaki ve irfanî sürecin kurumla ve kurumsal
ilişkilerle bağdaştırılamayacağı söylenebilir. Şüphesiz bu merhaleler sadece kişisel ve ahlakî
bağlamda değerlendirilerek kurum ve kurumsal meselelerde sağlanabilecek faydanın önü
alınamaz. Aksine bu kapsam genişletilerek kurum ve kurumla ilgili meseleleri içerecek
biçimde geliştirilebilir. Müslümanın toplumsal ve kurumsal meseleleri, kişisel ve değersel
meselelerinden ayrı olmadığı gibi, kurumda kendisine verilen sorumluluklar da dinsel ve
değersel bir renge bürünebilir ve hatta bir ibadet şeklini alabilir. Şu anlamda ki kendisine
verilen işleri ve sorumlulukları ilahi bir niyetle yerine getirebilir ve bunları ilahi renge
boyayabilir. Bu durumda kurumda, kurumsal vazife unvanıyla yaptığı işler değerlenir ve
ibadet sayılır. Diğer taraftan her şahıs, kuruma girdiğinde anlaşma türüne göre kurumun bir
bölümünde çalışır ve yaptığı iş karşılığında kurumdan maaş ve prim alır. Bu anlaşma her ne
şekilde olursa olsun dindar bir şahıs için kanunî zorunluluklara ilaveten bir tür dinî zorunluluk
da taşır. Bu zorunluluk kişinin kurumdaki işine dinî bir koku ve renk verir. Çünkü anlaşma
kurallarına uymak, açık şer’î emirlerden biridir. Bununla beraber kişinin kişisel işlerini,
kurumsal işlerini ve değerlerini birbirinden ayırmak doğru ve mantıklı değildir.Bu yüzden bu
kişi kendi kişisel ve dinî işlerinde hassasiyet gösterdiği ve Allah’ın rızasını kazanmak ve
kemâle ulaşmak için seyr-u sülûk merhalelerinden geçtiği gibi kurumsal işlerinde de bu
merhalelerden geçmeli ve kendi işlerini ve performansını doğru ve dakik biçimde
değerlendirerek iyileştirmelidir. Neticede Allah Teala’nın rızasını kazanmaya çalışmalıdır.
Son yıllarda hedefe dayalı295 veya neticeye dayalı296 yönetim teorilerinin ortaya çıkmasıyla öz
295 Management by Objective
değerlendirme297 konusu özel bir önem taşımaya başladı. Her ne kadar bu nokta şimdiye
kadar olması gerektiği gibi bir kabul görmediyse de298 çoğu çalışanın, özellikle de uzman ve
mahir çalışanların değerlendirme karşısındaki mukavemetlerine teveccüh edildiğinde
verimliliği artırmadığı hatta ciddi oranda düşürdüğü görülmektedir. Diğer taraftan kurumda
değerlendirmenin zarureti, kurum müdürlerini ve mesullerini, çalışanların mukavemet
etmeyeceği veya bu mukavemeti minimuma indireceği işlevsel yollar aramaya itmektedir. Öz
değerlendirmenin bu yollardan biri olduğu görülüyor. Bu yüzden çalışanların mukavemet
göstermeden ve zıtlık yaratmadan değerlendirmeye alınabilmesi için, kurumlarda öz
değerlendirme kültürünün oluşturulması ve güçlendirilmesi yerinde bir harekettir. Bazı
yönetim uzmanları ve yazarları öz değerlendirmenin, ancak değerlendirme geri bildirim
amacıyla yapıldığında faydalı ve münasip olacağı görüşündedirler. Yine kurumların bu
yöntemden sadece kişisel hedeflerle kurumsal hedefleri uyumlu hale getirmek için
faydalanabileceklerini düşünmektedirler. Lakin öyle görünüyor ki bu iki görüş sadece
kendilerinin bahsettiği öz değerlendirme türü için geçerlidir. Zira gerekli olan bütün şartları
sağlamamışlardır. Bu yüzden doğal olarak bu yöntemden, geri beslemeden daha yüksek bir
işlevsellik beklenemez. Fakat İslam’ın ve dinî önderlerin bahsettiği öz-değerlendirme türü, bu
meseleden çok daha ötedir ve hedefi şahsın kendisine sağlanan geri beslemeden çok daha
yukardadır. Bu amaçla gerekli olan inanç alt yapısının güçlendirilmesi gerekir. Değerlendirme
hedeflerini ve kullanım alanlarını iki genel guruba ayırabiliriz: Değerlendirme hedefleri ve
eğitimsel hedefler. Değerlendirme hedefleri maaşın arttırılması veya azaltılması, terfi, intikal,
işten çıkarma gibi hedeflerdir. Eğitimsel hedefler ise eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi,
performansın iyileştirilmesi yönünde çalışanlarda motivasyon oluşturulması, uygun geri
beslemenin sağlanması, çalışanlarla müşavere, kuvvetli yönlerin takviyesi, zayıflıkların ve
yetersizliklerin giderilmesi amacıyla çalışanların performanslarının kuvvetli ve zayıf
noktalarının tespiti gibi hedeflerdir. Uygun ortam sağlanır, gerekli itikadî ve fikrî zemin
hazırlanıp güçlendirilirseöz değerlendirme yöntemi her iki hedef gurubuna ulaşmak için
kullanılabilecek en iyi ve en işlevsel değerlendirme yöntemlerinden biri olarak sunulabilir.
Aksi takdirde öz değerlendirmenin sadece eğitimsel hedeflere ulaşmak için kullanılabilecek
iyi ve işlevsel bir yöntem olacağını ama değerlendirme hedeflerine ulaşmak için yeterli
işlevselliğe sahip olmayacağını söylemek gerekir. İslam, insanın fıtratına dayanan, vahyin
zülal kaynağıyla beslenen, insana ve muhtelif boyutlarına derin ve geniş bir gözle bakan
kapsamlı bir sistem unvanıyla değerlendirmeye, özellikle de öz değerlendirmeye özel bir
ehemmiyet vermektedir. Muhtelif hadis kitaplarına müracaat edilirse değerlendirmenin önemi
ve öz değerlendirmenin özel konumu görülebilir. Nitekim büyük İslam âlimleri büyük ve
muteber rivayet kitaplarında nefsin muhasebesi başlığı altında ilgili rivayetleri toplamış ve
düzenlemişlerdir. Bu başlık altında değerli İslam Peygamberi’nin (s.a.a) ve hidayet
İmamlarının (a.s) öz değerlendirmeyle ilgili sözleri bir araya toplanmıştır.
Vicdan ve öz değerlendirme
296 Management by Results 297 Self Evaluation 298Mîr Sepasî, Nasır, Mudiriyet-i Menabi-i İnsanî ve Revabit-i Kar, s. 268.
Her değerlendirme vicdanla vicdansızlığı, her ilişkin yorumlarında “İnsan onuruna… Saygılı olma ilkesine aykırı olamaz hükmünün ihlali gerekçesiyle he haklar elinden alınamaz, baskı zülüm ile idari cezası uygulanamaz, yayın başın Medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar olmalıdır yazarlar aydınları ile Seçim mitinglerine karartma, haklarını arayanları karartma olamaz, yasama yürütme yargı insan hakların ihlal edemez, kişisel şahıssa toplumsal güvenlik oluşması insan olma yolunda tatbik etmeye çalışmaktır, izzet-i nefsi ifade ederken ayırım cinsiyet ayırımları din dil irk renk ayırımları olamaz, istediğiniz yere gelin göreve alın görevinize atanın, görevinizi vicdanınızla öz değerlendirmek görevinizi yapmaktır,-Toplum içinde çeşitli insan ve grupların huzur içinde yan yana yaşayabilmesi için, herhangi bir dine ve inanca sahip kişilerin bunun gereklerini yerine getirme özgürlüğüne sahip olmaları gerekir, ancak bizimle aynı inancı paylaşmayanların günlük yaşamlarını diledikleri gibi sürdürme hakkına sahip olduğunu da kabul etmemiz şarttır. Anayasamızın birinci maddesinde Cumhuriyet'in aynı zamanda "laik" olduğu belirtiliyor. "Laiklik" kavramı 1937'den beri anayasal bir ilke olarak Türk hukuk sisteminde mevcuttur. Laiklik; ne kendine özgü kutsal bir şeydir, ne vicdansızlıktır, ne de bir kutuplaşma konusudur. Laiklik, siyasal iktidarla din arasındaki ilişkilerin belli kurallara göre biçimlenme şeklidir. Laik bir devlette iki temel unsur gerçekleşmiştir:1- Devletin temel yapısı herhangi bir dinin inanç sistemi ve görüşlerine göre biçimlenmez. 2- Dinsel görüşler arasında ayrım yapılmaz ve kişisel inanç sistemleri devletin güvencesi altındadır. Dinî işlerin ya da ibadet ve ayinin yapılmasına engel olanlar ve ihlâl edenler; dinlerden birini tahkir maksadıyla bu dinlerce kutsal sayılan mabetleri, mezarları, buna benzer yerleri ve bu yerlerdeki eşyayı yıkan, bozan ve zarar verenler; ibadethanelerdeki mevcut süslemeleri ve eserleri tahrip edenler çeşitli para cezalarına çarptırılır.İbadethaneleri her ne suretle olursa olsun kirletmek ise üç aydan bir yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Ülkemizde yaşayanların büyük bir çoğunluğu İslam dinine inanır. Ancak hukuk sistemimizde Müslüman olmayanların da hakları korunmuştur. Lozan Antlaşması'nın 38. maddesi Türkiye'de oturan herkesin, her inancın, her dinin, her mezhebin kendi inanç sistemine göre serbestçe ibadet etmesini sağlar. Lozan Antlaşması'nın 37, 39, 40 ve 42. maddeleri dinsel eşitlik açısından ibadet, mabet tesis etme gibi hakları tanır.Yüzyıllarca öteden, Goethe’nin son sözlerine inanıyoruz. Vicdan özgürlüğü, insanoğlunun, kendini ve diğerlerini sorgulama özgürlüğüdür. Vicdan özgürlüğü uğruna verilen şehitler ve kahramanların listesi, aşağıda kısaca değinilen bölümde bahsi geçenlerden çok daha uzundur. Sokrates, öğrencilerinin kendi kendilerine düşünmesini istediği için katran içmeye mahkûm edildi.Sorbonne’da bir filozof olan Peter Abelard, kendi düşüncesinin rahiplerinkine denk olduğunu düşündüğü için sakat bırakıldı. Galile, bir bilim adamı olarak, Incil’deki kilise hatalarındansa kendi çalışmalarının sonucu olan gerçekleri öğrettiği için hüküm giydi
Vicdan, öz değerlendirmeye çok yakın kavramlardan biridir. Öz değerlendirme
konusunun bazı yönlerinin aydınlanması için vicdanın da muhtasar biçimde açıklanması ve öz
değerlendirmeyle olan irtibatının belirlenmesi iyi olacaktır. Vicdan hakkında yapılan muhtelif
tanımlar ve çıkarımlar vardır. Bunlardan sadece bazılarına değineceğiz. Vicdan, TDK
sözlüğünde şöyle açıklanmıştır: Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya
iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını
sağlayan güçtür.299Bazı sosyal bilimler ve psikoloji uzmanlarına göre insanın kendi varlığına
ve de yeteneklerine ve amellerine karşı duyduğu tabii hisler vicdan diye adlandırılır.Bu
anlamda vicdan, insanın kendisi hakkındaki doğrudan bilgisidir. Diğer bir deyişle vicdan,
herkesin kendi davranışlarının ve amellerini ahlakî açılardan yargıladığı içten gelen bir
duygudur.300Bununla beraber vicdana, bir tür şahsiyet ve içsel faaliyetlerden haberdar olma
durumu denilebilir. Aynı zamanda güvenilir bir hakem de olabilecek, kendi vücudundan
haberdar olma halidir.301 Başka bir deyişle vicdan, insanın içinde olan, olması ve olmaması
gerekenleri bulan, iyiyi kötüden ayıran batınî ve fıtrî teşhis gücüdür. İnsanın amellerinin ve
niyetlerinin mahiyetinden öyle bir haberdardır ki yaptıklarının değersel tarafları hakkında
yargıda bulunur. Net, kesin, yerinde ve tarafsız görüşünü belirtir, zaruri durumlarda gerekli
tepkiyi gösterir. Beğenilmeyen işler karşısında teessüre, pişmanlığa ve hatta azap duymaya
yol açar. Güzel ameller karşısında huzur ve hoşnutluk hissi oluşturur. Rousseau’ya göre insan
tabiatı itibarıyla iyi yaratılmıştır ve eğer kendi doğal çizgisini bulursa ve toplumsal etkenler
onu yolundan alıkoymazsa bütün insanlar ahlaklı, değer ve ahlaki faziletsahibi olacaklardır.
Bütün insanlara, hem onu kemâlin sahih yoluna hidayet etmesi hem de yanlışa sapması
durumunda tembih etmesi için vicdan gücü yerleştirilmiştir.302Allah Teala Kuran-ı Kerim’de
şöyle buyuruyor: “Andolsun kıyamet gününe. Ve andolsun kendini kınayıp duran
nefse.”303Bazı büyük İslam âlimleri ve düşünürleri, bu âyet-i kerimedeki “nefs-i levvame”nin
insan vicdanı olduğunu iddia ederek şöyle söylemişlerdir: Kuran, vicdan için nefs-i levvame
tabirini kullanmıştır. Nefs-i levvame yani kendi sahibini kınayan,kınayıcı nefis. İnsan
beğenilmeyen bir iş yaptığında bu nefis, onun içinde konuşur ve böyle bir şey yaptığı için onu
kınar.304Konuyu toparlayacak olursak şöyle diyebiliriz: Vicdan, insanın amellerini ve
davranışlarını değerlendiren, iyisini ve kötüsünü teşhis eden, insanın kötü ve beğenilmeyen
amelini müşahede ederek ıslah etmesi için onu kınayan içsel bir güç ve çekimdir. Bununla
beraber vicdanın, kişilerin işlerini değerlendirmek için uygun bir araç olduğu söylenebilir. İş
vicdanı, vicdanın iş muhitinde uygulanması ve kişinin iş muhitindeki performansına karşı iç
muhakemesidir, denilebilir. Buna göre iş vicdanı, çalışanların performansının kendileri
tarafından değerlendirilmesi (öz değerlendirme) için kullanılabilecek uygun ve temel
etkenlerden ve araçlardan biridir. Kurum müdürlerinin ve mesullerinin plan yaparak ve
münasip kültürel ve dinî planları uygulamaya geçirerek insanlarda ve kurum çalışanlarında iş
vicdanını takviye etmeye çalışmaları gerekir. Böylece kurumda yaptıkları işleri kendileri
değerlendirebilir ve zayıf noktaları müşahede ettiklerinde ıslah ederek iyileştirmeye
çalışabilirler.
299 Türk Dil Kurumu, Büyük Türkçe Sözlük. 300 Alan Pierre, Ferheng-i Ulum-i İçtimaî, Farsça’ya çeviren: Bâkır Saruhanî, s. 51. 301 Caferî, Muhammed Takî, Vicdan, s. 10. 302 Misbah Yezdî, Muhammed Takî, Felsefe-i Ahlak, s. 83. 303 Kıyamet/1-2. 304 Mutahharî, Murtaza, İslam ve Mukteziyat-ı Zaman, c. 1, s. 394.
Almanya el telefon: 015210555263
Türkiyeden arama el telefon :004915210555263
Web Adresi: [email protected]